İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker ahmet...

30

Upload: others

Post on 13-Oct-2019

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta
Page 2: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

O K U N T UAVŞARELLERİ E-KÜLTÜR DERGİSİ

SAYI: 7TEMMUZ - 2016

WEB ADRESİ:http://www.avsarelleri.com

[email protected]

Yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlara aittir.

Editör (Okan AVŞARKOCAOĞLU)Koraf Koraf Binboğa’ya Göçtu Mu? (Ahmet Z. ÖZDEMİR)İnsanoğlu Yaşına (Battal KORKMAZ)Aşiretin Döğüş Etti Duydun mu? (Yılmaz ILIK)Arın Gel (Gülhan ÇABUCAK)Çabucak’ın Ağıdı (Okan AVŞARKOCAOĞLU)Bekir Öğretmenin Ağıdı (Necip TOPUZ)Kavurga (Kerim YILMAZ)Tomarza Merkez ve Bağlı Belediyeleri (Alemdar ÜNLÜ)Mükrimin Halil YINANÇ (Adnan Menderes KAYA)Kuğuoğulları (Adnan Menderes KAYA)Sözlük

İ ç i n d e k i l e r

1

Saygı Değer okurlarımız;

Dergimizin yedinci sayısı ile yine sizlerle birlikteyiz.

Ramazan Bayramının Tüm İnsanlığa Huzur ve mutluluk ge-tirmesi dileklerimle Bayramınızı şimdiden kutluyorum.

Avşar Türkmenlerinin Tarihi ve kültürünü ilgilendiren konular-da bazen tesadüfen bazen de bi-linçli olarak çevremizden bir ağıt, bir hikâyeleşmiş anı öğreniyorum. İnşallah bunları yazıya dökebilir-sem önümüzdeki sayılarda sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Çok önemsediğim için Yine tekrarlıyorum; Kültür bilgileri in-sanda bir emanettir. Emanetin ise sahibine yani halka teslim edilme-si gerekir. Bundan dolayı çalışma-larınızda bana ait olan derlemeleri

Okan AVŞARKOCAOĞLU

Editör...

1268

1214161822303438

özgürce kullanabilirsiniz.

Dergimiz de paylaşımda bu-lunmak isteyenlerin katkılarını bekliyorum.

Dergimize katkıda bulunarak içeriğini zenginleştiren Yazarlar ve Şairlerimiz Ahmet Z. Özdemir, Adnan Menderes Kaya, Alemdar Ünlü, Gülhan Çabucak, Kerim Yıl-maz’a teşekkür ediyor, Rahmetli Battal Korkmaz’ı da rahmetle anı-yorum.

Geleceğin ülkemize, dünya-mıza huzur ve mutlu yarınlar getir-mesi dileklerimle…

Hoşça kalın.

Page 3: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

2 3

AHMET Z. ÖZDEMİR

Ahmet Zemci Özdemir, 1934 yılında Kayseri’ye bağlı Sarız il-çesinin Karayurt köyünde doğ-du. İlkokulu bu köyde bitirdikten sonra Pazarören Öğretmen Oku-lu (1956), Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü (1960), Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat bölümünü bitirdi.

Uzun yıllar yurdun çeşitli yer-lerindeki okullarda, ağırlıklı olarak Öğretmen Okullarında ve Eğitim Enstitüsünde öğretmenlik yaptı.

Şakacı ve cana yakın kişiliği nede-niyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır.

Emekli olduktan sonra başta yetiştiği Sarız yöresinin kültürü ol-mak üzere, Halkbilim ağırlıklı ki-taplar yayınladı. Dadaloğlu ile ilgi-li yöreden bakışlar içeren bir kitap yayınladı, yörenin ünlü ağıtlarını ilk kez öyküleriyle birlikte kapsam-lı bir Kültür Bakanlığı yayını olarak yazılı kültüre aktardı.

Halkbilimi ve Türk Dili konularında çok sayıda makalele-ri bulunan yazar, çeşitli sempoz-yumlara konuşmacı olarak katıldı. TRT’de Derin Kökler, Anadolu’da Zaman, Seyyahların İzinde belge-sellerinde danışmanlık yapan Ah-met Z. Özdemir; Folklor Araştır-

ma Kurumu, Dadaloğlu Derneği tarafından verilen ödüllerin de sa-hibidir. Son olarak, Troya Kültür Sa-nat Derneği tarafından, 23. Per-tev Naili Boratav Halkbilimi Özel Ödülü verilmiştir.

Yazarın Yayımlanmış Eserleri:

-Avşarlar ve Dadaloğlu, Dayanışma Yayınları 1985, İkinci baskı Ürün Yayınları 2007-Öyküleriyle Ağıtlar 1- Kültür Bakanlığı Yayınları 1995, ikinci baskı 2002-Öyküleriyle Halk Şiirleri, Ürün Yayınları. 1998-Öyküleriyle Ağıtlar 2. Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları.2001-Sarız’da Düğün, TRT’de “Avşar Düğünü” adıyla yayımlandı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları. 2005-Osmanlı’dan Günümüze İki İleri Bir Geri. Ürün Yayınları. 2006-Gün Gördüm Günler Gördüm, Ürün Yayınları. 2009-Adil Tol’un Osmanlı Tarihi Notları- Düzenleyip yayıma hazırladı. Ürün Yayınları. 2014

Page 4: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

4 5

KORAF KORAF BİNBOĞA’YA GÖÇTÜ MÜ? Padişah Abdülaziz zamanında Derviş Paşa'nın ve Cevdet Paşa'nın yaptıkları iskân - Cevdet Paşa'nın yazdıklarının tersine - çok kanlı ol-muştu. Bu iskânla, özellikle Avşarlar güç duruma düşmüşlerdir: Avşar-ların hem Uzunyayla'ya gitmeleri hem de Çukurova'ya inmeleri yasak-lanmıştır.

Bu kargaşada askerler, Dadaloğlu'nu yakalayıp Payas kalesine hap-setmişlerdir. (Namık Kemal de Kıbrıs- Magosa'ya gönderilirken bir süre bu kalede hapsedilmişti. Hatay il Yıllığı, s. 114, 1973)

1865 yılında yapılan iskânın da söz konusu edildiği, Cevdet Pa-şa'nın Ma'ruzat ve Tezakir adlı eserlerinde bu hapis konusuna değinil-mediği gibi Dadaloğlu'nun adından bile söz edilmemektedir.

Söylentiye göre, rüzgârlı bir günde Dadaloğlu Payas kalesinden ha-sırdan bir kanat yaparak oradan atlayarak kaçıp kurtulmuştur.

Bu şiirle Dadaloğlu, Reyhanlı boy beyi Mürseloğlu'ndan Çukuro-va'nın ahvalini sormaktadır.

Sana derim sana Bey MürseloğluAsi suyu dalgalanıp coştu mu?Şirin olur Bahadır'ın güzeliKoraf koraf Binboğa’ya göçtü mü?

Yine Kad'oğlu mu Maraş valisiUslandı mı Dalkılıçlı delisiAhmet Bey'di Elbeyli'nin ulusuFerman çıkıp İstanbul’a göçtü mü?

Adana'ya divan harbi konuncaOn yedi bey o celseye varıncaDerviş Paşa iskân emrin verinceKozanoğlu beyliğinden düştü mü?

İskân emri oldu aşiret yastaKız gelin kalmadı hep oldu hastaDadaloğlu'm hapis derler Payas'taKanat takıp sur duvardan uçtu mu?

Mürseloğlu: Reyhanlı oymağının beyiAsi Suyu: Hatay ilinden geçen Asi ırmağı.Bahadır- Bahadırlı :Kırıkhan yöresinde oturan bir Türkmen oymağı.Koraf koraf: Öbek öbek, küme küme.Binboğa: Ünlü Binboğa dağı.Kadıoğlu: Kahramanmaraş'ta ünlü bir aile.Dalkılıçlı: Türkmenlerde bir oba adı. Kadirli'nin Mehmetli ve Azaplı (Avşarlı) köylerinde otururlar.Ahmet Bey: Ünlü halk öyküsü kahramanı Elbeylioğlu. Padişah fermanıyla İstanbul'a sür-gün edilmişti.Elbeyli: Avşar Türkmenleri içinde bir oymak.On yedi Bey: Çukurova'da yaşayan Türkmen oymaklarının beyleri kastediliyor.Celse: Oturum.Kozanoğlu: Ünlü Kozanoğlu Ahmet Bey.Payas: Hatay'a bağlı bir ilçe. Yüz yıl kadar önce Dörtyol, Payas'a bağlı bir köydü. O za-manlar Payas sancak merkeziydi, şimdi Dörtyol ilçesine bağlı kasaba.

Şiir, 1981 yılında Kadirli- Avşarlı köyünden Mahmut Taşkaya'dan derlenmiştir.

Page 5: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

6 7

Âşık Battal KORKMAZ Kay-seri’nin Pınarbaşı ilçesinin Hasır-cı köyünde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Oğuzların 24 boyundan biri olan Avşar boyuna mensuptur. Kendisi Hak ve Halk aşığıdır. Ce-nab-ı Allah tarafından kendisine verilen ilhamla türkü ve ağıt söyle-meye başladığından çevrede Aşık Battal olarak bilinir.

Aynı zamanda dinine düşkün olduğundan köyde camide müez-zinlik ve imamın olmadığı zaman-larda imamlık (hocalık) yaptığın-dan ve Ezan dahi okuduğundan dolayı Battal Hoca diye de bilinir. Bundan dolayı bestelerinde insa-noğlunun dünya ve ahiret hayatı ile imanlı yaşamını anlatan beste-

leri de mevcuttur.

Daha çok Karacaoğlan’dan etkilenmiş, Karacaoğlan’ın çoğu şiirlerini ezbere söyler. Sesi de gü-zel olduğundan köy düğünlerinde ve ev oturmalarında türkü söyler, düğünlerde türkülü halay ve türkü-süz halay da çekerdi. Bestelerinde yiğitlik, kahramanlık, doğa sevgisi, iman ve ahiret hayatı, kişi hayatı, ülke ve dünyayı etkileyen, kendini duygulandıran konular hakkında besteler yapmıştır.

03.02.2005 tarihinde Kayse-ri’de geçirdiği trafik kazasında 73 yaşında iken hakkı rahmetine ka-vuşmuştur. Allah rahmet eylesin.

ÂŞIK BATTAL KORKMAZ

İNSANOĞLU YAŞINAYirmisinde insan gençlik çağında Otuzunda gonca gülün bağında Kırk yaşında insan orta çağında Ellisinde biraz dur yavaş yavaş

Ellisinde galan saçın ağarır Altmışında durmaz nazı çoğalırAltmış beş de göz perdesinden kalırVar gençlik kıymetin bil yavaş yavaş

Yetmişinde bak perişan halınaGözün görmez duman çöker yolunaYetmiş beş de bastonun al elineIskat vasiyetini et yavaş yavaş

Sekseninde galan hiç görmez gözünElinden tutar mı oğlunla gızın Nasip olduyusa on arşın bezinOnu da bir yerden al yavaş yavaş

Doksanında çıkan yokuş başınaAkıl ermez bu dünyanın işineAzrail düşer senin peşineVar galan hesabı gör yavaş yavaş

Battal söyler insanoğlu yaşınaBu dünyada neler geldi başınaBattal sen de hiç yorulma boşunaBir günde sen giden ver yavaş yavaş

Page 6: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

8 9

Yılmaz ILIK

1940 Yılında Kayserinin Pı-narbaşı ilçesi Kadılı köyünde 14 kardeşli bir Avşar ailesinin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Köyünde okul olmadığı için an-cak 11 yaşında Kadirli’nin Büyük-

çeyanlı Köyünde İlkokula başla-yabilmiştir. 1956 yılında Kayseri Gazipaşa İlkokulundan mezun ol-muştur. Erzurum ilinin Dumlu bu-cağında askerliğini yaptıktan sonra 1963 yılında Batı Almanya’ya işçi

olarak gitmiştir. Orada kendisine yedi çocuk veren eşi Fidan Ha-nım ile evlenmiştir. Çocuklarının Alman Kültürü ile yetişmesini is-temediğinden 1976 yılında Yurda kesin dönüş yapmıştır.

17 yıl kaldığı Almanya’da ilk müteşebbis Türk olmak için 572 ortaklı Özgür – Emek AŞ.’yi Al-manya’da kurup Alçıpen Fabrika-sı’nı Türkiye de inşa edip, faaliyete geçirmek için kredi talebinde bu-lunulmasına rağmen, o sıralarda Türkiye de yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kredi talebi karşılana-mamıştır. İlk defa olarak kendisi tarafından hazırlatılan geniş çaplı fizibilite raporu şimdi ki alçıpen fabrikasının kuruluş aşamasında ilgililere yol göstermiş bu anlamda küçük de olsa yine de yurduna bir katkı sağlamıştır.

1979 yılında Kayseri’de Çağ-daş Lokantası’nı işletirken çok sayıda ki lokantacıları bir araya getirmek ve yasal bir topluluk oluş-turmak için Kayseri Lokantacılar ve Pastacılar Odası’nı kurmuş, ilk Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yap-mıştır.

Avşar olması sebebiyle ço-cukluktan beri duyup dinlediği ve hatta bizzat içinde yaşadığı birçok ağıt, masal ve hikâyeyi 1977 yılında

Günaydın Kayseri Olay Gazetesi’n-de “Binboğa’dan Öyküler” adlı kö-şesinde yayımlamıştır.

1986 yılında geldiği Antal-ya’da Almanya’da öğrendiği Alçı Dekorasyon üzerine firma açmış ve 2003 yılında BAĞ-KUR’dan emekli olmuştur.

Dört kız çocuğu Üniversite mezunu, iki oğlu iş adamı olup bir kızı da Güzellik uzmanıdır. Kalaba-lık bir aileden gelen Yılmaz Ilık’ın 8 kız, 5 erkek torunu vardır.

Yılmaz Ilık halen Dünya’nın en güzel yeri; çünkü çocuklarımın hepsi yanımda dediği Antalya’da yaşamaktadır.

Asla yaşadığı acıları ve ha-yatın anlamını unutmadı. Büyük umutları ve rüyaları vardı. Hayatı hep dolu dolu yaşadı. En büyük ha-yallerinden birisi de bu kitabı eline almaktı.

Küçücük yüreğinde yaşadığı annesizlik özlemi ile belki de hep gidenlerin arkasından ağladı ve ağlayanlarında yüreğindeki acıyı duydu. Avşar’ın Acıyan Yarası as-lında onun ta içinde hep yaşadı. Şimdi bu acıyı çok güzel hikâyeler-le bizimle paylaşıyor.

Page 7: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

10 11

AŞİRETİN DÖĞÜŞ ETTİ DUYDUN MU?

Avşarlar hakkında bir şeyler yazıp da Sevgili Dadaloğlu’nu anma-dan olmaz. Onun anısına İlk öyküme Dadaloğlu ile başlıyorum.

Ceritoğulları Aşireti ile Karalar Türkmen aşiretleri arasında Cey-han’ın Altıgöz Bekirli köyünde kanlı bir çarpışma olur. Karalar Aşiret beyi Bekir Ağa o zaman sürgün de bulunuyor. Bu büyük çarpışmada Bekir Ağa’nın dört kardeşi de ölür.

Altı yıl sonra Bekir Ağa’nın sürgün cezası af olur. Bekir Ağa’nın af olduğunu duyan Türkmen Aşiretleri ve Avşar beyleri Bekir Ağa’yı karşılamaya giderler. Bir konaklık yolda Bekir Ağa’yı çok kalabalık bir atlı grubu karşılar. Atlardan inerler, Bekir Ağa’ya tek tek sarılarak has-ret giderirler. Bekir Ağa ile karşılaşmadan evvel kardeşlerinin öldürül-düğünü, bu acı haberi Dadaloğlu’nun söylemesine karar verirler. Bekir Ağa’yı ortalarına alarak etrafında geniş bir daire olurlar. Bekir Ağa ken-dini karşılayanları tek tek gözle süzer. Araların da kardeşlerinin hiç biri yoktur, buna bir anlam veremez. Başından geçenleri anlatıp, biraz hoş beşten sonra: Ağlar, beyler kalan sağlar sizin olsun, ölenlerden hiç ha-ber vermediniz... Altı yıl oldu bilmem ne halde obaların hali? Herkes suskun ağızları kitlendi. Gözleri gelip Dadaloğlu’nun üzerinde çivilendi. Dadaloğlu ağır ağır yerinden kalkarak Bekir Ağa’ya yaklaştı elinde sazı ile Ağam, sana obaların halini sazımla mı, sözümle mi anlatayım?

Bekir Ağa ayakta duran çok sevdiği Dadalı süzdü gözleri ile söyle sevgili Dadalım, hem sazınla söyle, hem de sözünle, gönlüm ferah bulsun dedi.

Dadaloğlu kalabalık insan halkasının ortasına oturur. Yönünü Bekir Ağa’ya çevirerek, sazını kucağına yerleştirdi. Şöyle söyledi bu acı haberi, Karalar Aşiret Beyi Bekir Ağa’ya.

Esti poyraz yeli, bulandı hava Zatıdan gamlısın, sen ÇukurovaAtına binde gel ey Bekir AğaAşiretin döğüş etti duydun mu?

Parladı kılıçlar çok indi başaKartal kuzgun döner, kanlı üleşeİki boy beyi ile Miktat PaşaDövüşü, dövüşü öldü duydun mu?

Parladı kılıçlar, kılıç kılıcaAtı yavuz olan, çıkıyor ucaÇukur ova girdi kılıç kılıcaKanl’üleşe, kartal indi duydun mu?

Acep, hayfın alır m’ola sağları Mızrağının ucu, deler dağlarıBoynu uzun İrecepli beyleri (1)Çark uğrunda savaş etti duydun mu?

Der Dadal’ım söyler sözün merdiniYavru şahan (2)ıssız koymaz yurdunuBiz de verdik beş kardeşin dördünüBu işimiz böyle oldu duydun mu?

İrecepli: Recepli Avşarları. Şahan: Şahin.Zatıdan : Zaten, eskiden, esasen.Üleş : Leş, burada insan ölüsü, ceset.Miktat Paşa : Bekir Ağa'nın kardeşlerinden biri.Hayf : İntikam, öç.

AŞİRETİN DÖĞÜŞ ETTİ DUYDUN MU?

Page 8: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

12 13

Gülhan ÇABUCAK(AvşarBabamBenim)

Şairemiz Gülhan Çabucak 1978 yılında Almanya'da doğmuş ve halen hayatını orda sürdürmek-tedir.

Aslen Kayseri ilinin Tomarza İlçesi Toklar kazasından olan Şai-remiz “Doğma büyüme gurbet ço-cuğu, gurbetçi çocuğuyum” dese de “Özümü hiç bir vakit unutmadım, her daim gururla Avşar'ım demi-şimdir” diye ekliyor.

Liseyi Almanya da bitiren Şa-iremiz Gülhan Çabucak, “Muhase-

becilik & Menajerlik Meslek Oku-lunu” başarıyla bitirmiş ve özel bir şirkette yönetici olarak çalışmakta-dır.

Yazdığı birçok şiiri, tanınmış Ozan ve Âşıklar tarafından beste-lenmiş ve türküleşmiştir.

Neden “AvşarBabamBenim”? Gülhan Çabucak’ın Anne ve Babası 1960'lı yıllarda, daha 19-20 yaşlarında bir Almanya sevdası-na kapılarak Toklar Kazasını terk edip Almanya ya gelirler. Maksat bir, iki yıl çalışıp para kazanmak ve Allah’ın izniyle yurda, köylerine te-melli geri dönmek olsa da, aradan 45-50 yıl geçer; ama o dillerden düşmeyen “Temelli dönüş” nasip olmaz.

“2010’un Ekim ayında rah-metli Babam Ali Osman Çabucak'ı CAN VATAN TÜRKİYE toprakla-rına emanet ettik. Babamın yurda temelli dönüşü, bir soğuk tabutun içinde, kefene sarılı, cansız bede-niyle gerçekleşti.“ diyen Gülhan Çabucak bu durumdan büyük üzüntü duyarak Babasının ardın-dan “Seni dillere destan etmeden göçüp gitmem Avşar Babam” diye-rek Şiirlere gönül verir ve “AvşarBa-bamBenim” mahlasını kullanmaya başlar.

ARIN GELGünahkâr olsam da, Allahsız sanma!İnsanlar sebebim! Yüzüm kalmadı!Her günahı baştan bilmedim ammaSabır ver! Diyecek gücüm kalmadı...

Dostum yok cihanda, bilsem de kıymet!Riyakâr fesatın, sözüyse gıybet,Sorgusuz sualsiz, olur mu cennet?Hakkı gör! Diyecek gücüm kalmadı...

Yalancıda dümen, yetmedi küfür;Kalbindeyken kara: “Rabbim bin şükür”!Kul isen insanın, yüzüne tükür!Arın gel! Diyecek gücüm kalmadı...

Dünya yalan derler, aslıdır cennet!İnsanoğlu nefsinde, cehalet cinnet,iftira atanın, canına minnet!Devran ol! Diyecek gücüm kalmadı...

Sevdalandım, yazdım, yaramaz dendi!Saygı duydum, sustum, aramaz dendi!Dost kalemden yorum! , yazamaz dendi!Haktan kork! Diyecek, gücüm kalmadı...

Haddimi bildim hep, bir gün aşmadım!Tek olan rabbimden, asla şaşmadım!Bendimde çılgın sel olup taşmadım!Rabbe sor! Diyecek gücüm kalmadı...

Kalbimle can öz’üm, gözümde perdeO suçsuz, ben düştüm, elimle derdeGizlimdir saklımdır, sorma ne nerdeGelme dur! Diyecek, gücüm kalmadı...

Mezar oldu cana gönül kafesimBelki de aldığım, bu son nefesimGülhan ölmüş zaten, bitsin hevesimRuhum! Kal! Diyecek, gücüm kalmadı...

Page 9: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

14 15

Köy de iki taraf, karşılıklı taş dövüşü yaparlar. Akşamüzeri köyde bir evin bir oğlu tarafsız bir kişi kavgayı önlemek için “komşular ayıp-tır, günahtır, yeter artık” derken bir kör taş başına isabet eder, hakkın rahmetine kavuşur. Ağıdı acısı söyler.

Evimiz Garakaya’daGardaşım orda otururGara Yusuf ’un torunuTerkide kelle getirir.

Ali Bea babam oğluÇıkamaz oldum yokuşuNece şordan kağn’endirdiCamız tokuşu tokuşu

Şu tarlaya ekin ekerŞu tarlaya yığın dökerGend’ardından zavırlardaCamız ilvanınan çeker.

İğdelerin hep kurumuşBir ılgın çökmüş şuradanHacı bebek cirit oynarHatır kalktı mı aradan

Emmim oğlu dururkeneVarmam elin kucağına Yağmur yağıp sel mi dolduOğlansızın ocağına

Yaralarım geldi dengeHüsne’ye çıkar mı bankaGıyma Gadir Mevla’m gıymaGardaşım üstüme gölge.

Karakaya: Toklar nahiyesin de bir bölge.Gara: Kara.Terki: 1. Eyerin arka bölümü. 2. Binek hayvanının sağrısı. 3.Atın arkası. 4.At vb. hayvan-lara yüklenen eşya, yük. 5. Atın eyerine takılan küçük heybeKelle: Koparılmış kafa.Bea: Bey.Babam oğlu: Erkek KardeşZavır: Çıkışma, paylama, azar.Camız:İlvan: Gösteriş, çalım, kibir.Ilgın: Kavurucu sıcak.Oğlansız: Oğlu olmayan.Yaralarım geldi denge: Sözün tam sırası geldi.Banka çıkması: Maaşa bağlanmak. Gölge: Koruma, kayırma, himaye, gözetme.

Page 10: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

16 17

1968 yılında doğdu. Aslen Kayseri Pınarbaşı Küçük Karamanlı Kö-yündendir. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde lisans eğitimini tamamlamış olup, yurdun çeşitli yerlerinde Cumhuriyet Sav-cılığı görevlerinde bulunmuştur. Halen Zonguldak Cumhuriyet Başsav-cıdır.

Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Ceza Muhakeme-sinde Olağanüstü Kanun Yolları" çalışmasıyla yüksek lisansını tamam-lamıştır. 30 yılı aşkın süredir Avşarlara dair araştırmalar yapmakta özel-likle Avşar Ağıtları derlemektedir. Avşar Ağıtları ile ilgili olarak çeşitli dergi ve kitaplarda makaleleri yayımlanmıştır.

Necip TOPUZ

BEKİR ÖĞRETMEN’İN AĞIDI Uzun zamandır edebi yazılara ara vermiştik. Bu gün nedense "Be-kir Öğretmen’in Ağıdı" aklıma geldi.

Bekir Öğretmen aslen Kayseri İncesu ilçesinden döneminin deyi-mi ile bir "Başmuallim". 1938 yılında Kayseri Sarız ilçesi Yalak nahiye-sinde (Yalak Kayseri'ye aşağı yukarı 160 km uzaklıktadır) öğretmenlik yapmakta iken Büyük Gazi'den hemen sonra zatürreden ölür.

O yıllar göz önüne alındığında Yalak'ta öğretmenlik yapmanın ne büyük fedakârlık olduğu hususu her türlü izahtan varestedir.

Öteden beri, Cumhuriyetin ilk yıllarının eğitim neferlerinin gerçek idealistler olduğunu düşünmüşümdür. Zira eğitim düzeylerine rağmen gidip eğitim verdikleri yerler bu gün bile öğretmenlerimizin tayini çık-tığında gitme konusunda biraz dudak bükecekleri yerlerdir. Paris'te mü-zik eğitimi almış Veysel Arseven'in Pazarören Köy Enstitüsünde müzik öğretmenliği yapması bunun en güzel örneklerindendir.

Bekir Öğretmen vefat edince Avşar'ın ağ pürçekli hatunları onun verdiği emeği gözeterek ağıt yakmadan uğurlamazlar. Nitekim Yeter Ana aşağıdaki ağıdı yakarak büyük bir vefa örneği gösterir:

Altın yüzük parmağında*Kaput giyer tırnağında Burda bir muallim ölük Atatürk'ün örneande (örneğinde)

Hasta Bekir Beyim hastaGara kekil deste desteAnan ağlar, bacın ağlarİncesu'ya varır posta.

Yekin Bekir Beyim yekin Dakım giyer döküm döküm Tel çekin Hâfız Efendi Angaradan gelsin hekim.

*Orhan Göksel Aydemir (Türk Folklor Araştırmaları Dergisi; Nisan 1965 Sayı: 189 Yıl:16 Cilt:9 Sayfa:3708)

Page 11: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

18 19

Kerim Yılmaz, 01.01.1959 günü Tomarza ilçesine bağlı Gü-zelce Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu ve lise 1. sını-fı Tomarza da, lise 2. ve 3. sınıf-ları Kocasinan Argıncık Lisesi’nde okudu. Üniversite de iyi bir bölü-münü bitirme hayali aklından hiç çıkmamıştır. Acemi birliğini Eğir-dir Dağ ve Komando okulunda, usta birliğini de Kayseri Hava İn-dirme Tugayı’na bağlı Köşk Kış-lası’nda yaparak, vatani görevini tamamlamıştır. Yer eğitiminden sonra paraşüt atlayışlarına katıl-mış, başarıyla tamamlamıştır.

Askerlik sonrası Ortadoğu gezilerine çıkarak Suriye ve Ür-dün üzerinden Suudi Arabistan’a gitmiştir. Yedi yıl gibi bir sürede

sıcak gurbette, Medine’nin çeşitli mahallelerinde inşaat ustası olarak çalışmış. Hac görevini de yerine getirerek hacı olmuştur. Sonra va-tanına dönerek, üç yıl kadar esnaf-lık yapmıştır. Daha sonra sınavla bir Kamu kurumuna girmiş.

Şiirlere ve ağıtlara meraklı olan şairimiz, kırk yaşından sonra başına gelen bir olaydan dolayı şiir yazmaya başlamıştır. Çeşitli kitap ve dergilerde şiirleri yayınlanmak-tadır. Kalemi elinden düşürmeye-rek Türk Kültürü ve Edebiyatına katkı sağlamaktadır.

Evli, iki kız ve bir erkek ol-mak üzere üç çocuk babası olan şairimiz, halen bir Kamu Kuru-mu’nda çalışmaktadır.

Kerim YILMAZ

KAVURGA

Kavurga yapılacak buğday yıkandıktan bir süre beklettikten sonra yanmaz tava ya da sac üzerinde bir süre kavurularak yapılır.

KAVURGAVarmıydı eskiden böyle bir bolluk,Dar günlerde çerez oldu kavurga,Çekmedi sandın insanlar zorluk,Zor günlere neşe kattı kavurga...

Buğday, nohut varsa biraz çedene,Elbette faydası olur bedene,Kavurgasız geçmez koca bir sene,Köylünün derdine ortak kavurga...

Page 12: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

20 21

Kursak kavurgasın elbette ister,Kültürsüz yaşayan milleti göster,Hem doyurur seni hemide besler,Besleme değeri yüksek kavurga...

Bir gece önceden nohut ıslanır,Kavrulan saclarda hafif islenir,Kavurgasız beden inan paslanır,İçimizden pası siler kavurga...

Yediden yetmişi bekler her yaşta,Nar gibi kızarır tandırda sacta,Ne ağrı ne sızı olurdu başta,Ağrıya sızıya çare kavurga...

Eteğinden dökmüş koyunca korkak,Neyini yakmıştı uccadan sorsak,Öksüzün yetimin derdine ortak,Korkulan şeyleri yakmaz kavurga...

Hissettim tandırdan gelen kokuyu,Değişmiş milletin önceki huyu,Bozdular eskiyi örfü dokuyu,Burcu burcu kokar sıcak kavurga...

Yorgunluk gün boyu çıkmaz bedenden,Yudumlayıp çeksem çaydaki demden,Keşke tarifini alsam ebemden,Ebemin eliyle başka kavurga...

Kerim’iyem damga vurdum gündeme,Acep kavurmaz mı desem yengeme,Yıllarca yokluğu çektim sineme,Tandırı yaksakta yapsak kavurga...Sıcak sıcak yesek olsa kavurga...

Page 13: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

22 23

1-Tomarza:

İlçe adını, Bizans İmpara-torluğu zamanında Türk-İslam akınlarına karşı tampon oluştu-rulmak üzere Kafkaslardan geti-rilen Ermenilerden Thomas adlı 1500 kişilik kabilenin yerleştiril-mesiyle almıştır. Buna göre Tho-mas adı zamanla Tomarza’ya dö-nüşmüştür.

Osmanlı zamanında Tomar-za, Kustere (Göstere) adını almış ve kayıtlarda Kustere Nahiye-si olarak geçmektedir. Bu ad ise Türk İslam akınlarıyla birlikte buraya gelerek yerleşen Kustere Yörüklerinden almıştır. Dulka-dirli Türkmenlerinden olup To-marza ve çevresinde birçok köy kurmuşlardır.

2-Dadaloğu:

Kasabanın bilinen en eski adı Taf olup Avşar boyuna bağlı Taf obasından adını alır. 1972’de Taf değiştirilerek Özlüce denmiş-tir.

Türkmenlerin Avşar boyun-dan olan Dadaloğlu adlı ozanın buralarda çok gezmesi ve akra-balarının da çoğunun bu yöre halkından olması kasabaya Da-daloğlu denmesini sağlamıştır. 1989 senesinden itibaren de her yıl burada Dadaloğlu şenlikleri yapılmaktadır.

3-Emiruşağı:

Receblü Avşarlarına bağlı İmiroğlu (Emiroğlu) adlı obanın buraya gelip yerleşmesiyle kuru-lan kasabaya bu obanın adını iz-feten Emiruşağı (Emiroğlu) adı verilmiştir. Kasabada bir yer altı

Alemdar ÜNLÜ(İnşaat Mühendisi)

TOMARZA MERKEZ VE BAĞLI BELEDİYELER

şehri olup, Kayseri Zincidere Ka-sabasına kadar gittiğinden bah-sedilmektedir.

İLÇEYE BAĞLI KÖYLER

1- Akmezar:

Köy, 1870 yılından sonra Rusların tazyikiyle buraya gelen Kars ve Erzurum Göçmenleri ta-rafından kurulmuştur. Köy ya-kınlarında beyaz çinki taştan ya-pılı kime ve ne zamana ait olduğu bilinmeyen bir Müslüman mezarı bulunmaktadır. Bu mezara izafe-ten köye Akmezar adı verilmiştir

2-Büyükcanlı:

Eski adı Kiriklerdir. Bura-da bulunan kabilenin adıdır. Kö-yün hemen kuzeydoğusunda Kü-çük Canlı köyü bulunmakta olup eski adı Ali Ağalardır. Bu köye yerleşen Halil Paşa’nın oğlu Ali Ağa’nın köyü anlamında bu ad verilmiştir.

Bu köylerde bulunan yer-leşik Aleviler Şah İsmail’in ko-mutanı Çayan Han’ın kabilesin-dendir. (Kümbetir, Çayini, Avşar Söğütlü)

Bu iki köyün adı değiştirile-rek kabile sayısı fazla olan Büyük

Canlı, az olana ise Küçük Canlı adı verilmiştir. Can: “Dost” an-lamında olup çoğunlukla Alevi halkın kullandığı bir tabirdir.

3-Çanakpınar:

Dağ eteğinde kurulu olan köye, buradan kaynayan ana pı-narın çanak şeklinde olmasından dolayı Çanakpınar denmiştir.

4-Çayini:

Köyün asıl adı Çayanlardır. Halk hala köye Çayanlar demek-tedir. Çayan adında Ustacalu Oy-mağına bağlı hem bir oba hem de bir emir (Şah İsmail’in Kuman-danlarından olan Çayan Sultan) bulunmaktadır. Ustacalu Oyma-ğı, Ulu Yörük adı verilen, başlıca Sivas – Amasya - Tokat bölgesin-de yaşayan ve bazı oymakları Kır-şehir’e kadar yayılan büyük bir topluluğa mensup idi.

Yurdumuzda Çayan adıy-la anılan birçok yerleşim yeri-ne rastlamaktayız; Çayan Yurdu (Erzurum - Pasinler), Yukarı Ça-yan (Ergani - Diyarbakır, yeni adı Gülerce), Aşağı Çayan (Vaktiyle Diyarbakır, Osmaniye’sine bağ-lı olan Çayanulya olsa gerektir.). Ayrıca Muğla’nın Fethiye’sine Çorum’un Mecitözü ve Sungurlu

Page 14: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

24 25

kazalarına bağlı üç Çayan köyü vardır.

5-Çulha:

Köyün asıl adı “Çul, kilim dokuyan” anlamında Çulha-cı olup burada yaşayan Çulhacı obasından adını alır.

6-Dağyurdu:

Eski adı Kümbetirdir. Köy halkına göre, bu köyde önceden bir kümbet varmış bu kümbet-ten dolayı köye Kümbetir adı ve-rilmiştir. Oysaki burada yapılan araştırmalar sonucu hiç kümbet bulunamamıştır. Bu isim bir yöne olan Günbatısından gelmektedir. Bilindiği üzere Türkler, yönlere doğu, batı, değil de gündoğusu, günbatısı diyorlardı. İşte köyün adı da batı anlamındaki Künba-tırdan (Günbatısı) gelmektedir.Künbatır> Künbetir

Daha sonra köyün adı değiş-tirilerek coğrafi bir ad olan Dağ-yurdu denmiştir. Köy bir dağ ete-ğinde kuruludur.

7-Karamuklu:

Bu bölgede fazlaca bulunan Karamuk çalısından dolayı bu köye Karamuklu adı verilmiştir.

8- Kesir:

Bu vadiden akan derelerin, çayların vadiyi ikiye kesmesinden (bölmesinden) dolayı köye bu ad verilmiştir.

9-Köprübaşı:

Eski adı Keprin’dir. Köyün toprağı kirs türü çürük toprak-tan olup buna Kepir denilir. Bu kirslerde açılan inlere ise Kepirin denilmeye başlanmış ve köye de Kepirin adı verilmiştir. Zamanla bu ad Keprin’e dönüşmüştür.

Köyün adı daha sonra değiş-tirilerek; Zamantı Irmağı üzerin-de bulunan ve köyün hemen ya-nında bulunan köprüden dolayı Köprübaşı denilmiştir.

10-Söğütlü

Köy çeşmesinin başında bulunan söğütlerden dolayı bu ad verilmiştir. Zaten köyde baş-ka ağaç türü fazla olmayıp söğüt fazlalıktır.

11-Süvegenler:

1483’de karye Sümengen (Büyük bir ihtimalle Süvegen) 1500’de cemaat olarak zikredil-miş, 1518’den itibaren ise Şeyh

Baraklu (Şeyh Barak) adıyla anıl-mıştır. 1500’de 68 h, 1518’de 42 h, 1522’de 45 h, 5 m, 1543’de Yuvani mezrasında 18 h, Sümengen mez-rasında 34 h, Orta viran mezra-sında 7 h, Zamantu kazasında 3 h, 1584 ‘de Sümengen karyesinde 54 h, 16 m, Ortaviran (Bektaşlu) karyesinde 13 h, 4m, Yuvani kar-yesinde 30 h, 14 m, nüfusa sahip-ti.

İki Süvegen vardır. Birinde Kars Göçmenleri diğerinde ise Avşarları meskûndur.

12-Tatar:

Buraya gelip yerleşen Pehli-vanlı aşiretinden olan Tatar adlı cemaatinden dolayı köye Tatar adı verilmiştir. Aynı zamanda 1543’te Kayseri’de aynı adla anı-lan bir mahallede vardır.

13-Toklar:

Toklar, Türkistan’da çok rastlanılan isimlerdendir. Türkis-tan’da Kundur Türklerinin, Kırgı-zistan Türklerinin Türkmenlerin ve Kazakistan Türklerinin Tok ve Toklar adını taşıyan boyları var-dır. Kayseri İli Özvatan İlçesi Kü-peli köyünün eski adı da Tok Ars-lan idi.

Tok: Kunduz/Kundur Türkleri-nin boy adı.

Tok Abay: Kırgızların Tokay ve Bugu oymaklarına bağlı bir obaTokaç: Kırgızların Tokay ve Bugu oymaklarına bağlı bir oba.

Tokay: Kırgızların Tokay ve Bugu oymaklarına bağlı bir oba.

Toktamış: Türkmenlerin Teke boyuna bağlı.

Tokalak: Türkmenlerin Teke boyu Toktamış’a bağlı.

Toklı: Türkmenlerin Teke boyu Toktamış’a bağlı

Tokmak: Türkmenlerin Çavun-dur boyuna bağlı.

Tok Bulat: Kavaklar’ın Ortayüz oymağının Semiz Baganalı kolu-na bağlı.

Tok Bulat: Kazakların Ortayüz Oymağının Konrat ve Kütenci koluna bağlı

Tokman: Kazakların Ortayüz, Girey ve Kara Girey’e bağlıTosarı: Kazakların Kiçiyüz, Ba-yoğlu ve Aday’a bağlı.

Çin kaynakları Türk adını Touk

Page 15: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

26 2726

olarak yazmışlardır. Hatta ünlü Türk topluluklardan Türkeşleri de Tok eş (Touk Ech) olarak ad-landırmışlardır.

14-Üç Konak:

Eski adı Zelhin’dir. Halk ağ-zında buna Zelfin denilmektedir. Karapınar, Üçkonak ve Işıklar köyleri birbirlerine çok yakındır-lar. İleriden bu üç köye bakıldı-ğında sanki büyük bir köyün üç büyük evi (konağı) gibi görülür. Bu özelliklerinden dolayı Üçko-nak adı verilmiştir.

15-Güzelsu:

Eski adı Harsa’dır. Arapça Harras’dan geldiği sanılıyor. Har-ras; “ekinci, çiftçi” anlamındadır. Köy halkı tahıl ekimiyle uğraştığı için köye bu ad verilmiş olmalı-dır.

Köy, Güzelsu adını ise bu köyün suya hasret olmasıyla bir-likte sadece bahar aylarında akan küçük bir dereye nispetle alıyor.

16-Hacıpaşalı:

Burada yaşayan Hacıpaşalı cemaatinden dolayı köye bu ad verilmiştir. Bu cemaat 1483’de Gizin karyesi Yörükler ismiyle

anılan cemaat 1500’den itibaren bu ismi almıştır. 1483’de 11h, 1500’de 11h, 2 m, 1518’de 10 h, 3 m,1522’de 12h, 3 m, 1543’de 47 h, 1584’de 45 h, 5 m, nüfusa sahipti.

17-Işıklar:

Eski adı Nurvana’dır. Aslı Nur Ana’dır. Burada yaşayan iba-detine düşkün nurlu bir anadan dolayı köye bu ad verilmiştir. Ad değişikliği esnasında da Nurva-na’daki Nur’a izafeten Işıklar adı verilmiştir.

18-İcadiye:

Eski adı Karakilise’dir. Bu-rada bulunan kara taştan yapılı kiliseden dolayı bu ad verilmiş-tir. Köy yeniden yapılandığı için vücuda getirmek, yeniden bir şey meydana getirmek anlamında İcadiye adı verilmiştir. 19-İmamkullu:

Köy, adını meskûn bulunan İmamkulu (İmamkulu Uşağı- İmamkulu oğulları) adlı oymak-tan alır.

Aynı adla anılan Usalu Av-şar’ı obasından olan Şah Abbas’ın ölümü Gaverud (Kürdistan’daki) hâkimi İmam Kulu Sultan’da var-

dır.

20-Göktepe:

Eski adı Madrason’dur. Ma-darasun olarak da geçer. Köye bu adın veriliş sebebi tespit edi-lemedi. Ancak 1500 ve 1520 ta-rihli Tapu Tahrir Defterlerinde Kustere Yörükleri arasında, Aşa-ğı Marason’da meskûn olan Aşağı Marason adlı bir cemaate rastlı-yoruz. Madrason adının buradan gelebileceğini düşünüyorum. Daha sonra köyün adı değiştiri-lerek Göktepe olmuştur.

Halk ağzında Göğtepe deni-lir. Buradaki göğ, “parlak yeşili” ifade eder. Köy yakınındaki tepe-nin yeşil olmasından dolayı köye bu ad verilmiştir.

Aynı adla anılan, yurdumuz-da pek çok köye ve yaylamız var-dır.

Göktepe (Malazgirt- Tunce-li), Göktepe (Ş. Urfa), Göktepe(-Hilvan), Göktepe (Birecik) Batı Türkistan’da bir yerin adı “Gök-tepe” dir. Toroslarda Akseki’nin üzerindeki meşhur bir yaylanın adı da “Göktepe”dir. 21-Gülveren:

Köy adını Gülbaba adlı bir zattan alır. Köy sakinlerinden bazılarının defalarca görmüş ol-dukları rüyalar üzerine metfun olduğu yer, yakın zamanda tespit edilmiştir. Zaman zaman akşam-ları ışık görülen bu yer açıldığında Gülbaba’nın cesedi bulunmuştur. Hakkında çok çeşitli menkıbe-ler anlatılan Gülbaba’nın Kıb-rıs Harbi’nde de görüldüğü, bu harpte savaşanlara su dağıttığı, sorulduğunda Tomarza’nın Gül-veren köyünden olduğunu söyle-diği, savaştan yıllarca sonra O’nu bulmak için Konya’dan gelen bir Binbaşının ifadelerine dayanıla-rak anlatılmaktadır. Yine O’nun da Melikgazi’nin arkadaşların-dan olduğundan söz edilmekte-dir.

22-Güzelce:

Köy, coğrafi yapısı gereği ge-lişmeye pek müsait olmadığı için bakımsız kalınca adına Kötüköy denilmiştir. Ancak köy, daha son-ra gelişerek mamur hale gelince, ad değişikliği esnasında köyün hiç de kötü olmadığı güzelce bir köy olduğu kabul edilerek köye Güzelce adı verilmiştir.23-Çukurağaç:

Eski adı Cüregen’dir. “Arı-nın son ufak oğlu” anlamındadır.

Page 16: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

28 29

Köyde arıcılık fazla olduğundan böyle bir adlandırma yapılmış-tır. Köyün adı daha sonra değiş-tirilerek Çukurağaç olmuştur. Köy, coğrafi yapısı gereği çukur-da olup etrafta hiç ağaç yoktur. Sadece köyün olduğu yerde ağaç vardır. Bundan dolayı köye Çu-kurağaç adı verilmiştir.

24-Cücün:

Cüci Ulusu adındaki “Türk Devleti’nden” gelme ihtimali olan bu isim, bazılarına göre ise Gürcü isminden bozmadır.

25-Ekinli:

Eski adı Mardin’dir. Tahıl ağırlıklı bir köy olup ekinlerinin fazlalığından dolayı köyün adı değiştirilerek Ekinli denmiştir.

26- İncili:

Eski adı Trafşin’dir. Maraş’ın Afşin İlçesinden gelenler kurdu-ğu için köye bu ad vermişlerdir. Daha sonra köyün adı değiştiril-miştir. Nasreddin Hoca gibi Türk mizahının ünlü ustalarından olan İncili Çavuş’un bu köyden olmasından dolayı İncili Çavuş denilmiştir. Köyün resmi adı ise İncili olmuştur.

27-Kale:

Köyün yakınındaki tepe üze-rinde bulunan kale kalıntısına izafeten köye Kale adı verilmiştir.

28-Kapukaya:

Eski adı Persek’tir. Burada meskûn bulunan Persek adlı Av-şar boyundan adını alan köyün yeni adı Kapukaya’dır. Köyün gi-rişinde iki kayanın arası açılmış ve orijinal bir kapı görünümü arz eder. Bu kayalardan dolayı köye Kapukaya denilmiştir.

29-Kevenağıl:

Köye bu adın verilişi hak-kında iki rivayet vardır.

1-Keven adındaki bitkinin bol olduğu ve koyunlarının ağıl-larının üzerine kevenlerin kesilip koyulmasından dolayı köye bu adın verildiğidir.

2-Kevni adındaki bir aşi-ret burada yaşayıp hayvancılıkla ve ziraatla uğraşmaktaydılar. Bu aşiretten dolayı köye bu ad veril-miştir. Ancak yapmış olduğumuz araştırmalar sonunda cemaatin adını bulduğu mezradan aldığını tespit ettik.

30-Kömür:

Köye bu ismin verilişi hak-kında iki görüş vardır.

1-Burada bulunan siyah renkli pomza taşlardan ve sıra kayalıkların da çok siyah olma-sından dolayı “siyah” manasında kömür denilmiştir.

2-Ahmet Bin Kömür Cema-ati (Kömüroğlu Cemaati)’nden adını almış olabileceğindendir. Zira cemaate ismini veren Ah-met b. Kömür 1483’de hayattadır. 1483’de 22n, 1500’de 17 h, 8m. Nüfusu olan cemaat Karakilise (Bu gün Tomarza’ya bağlı İcadiye köyünün eski adı) ve Arapgir kış-laklarında meskûndur.

31-Kışçağız:

Halk ağzında köye Koçcağız denilmektedir. 1500’lü yıllarda Koçak cemaatinin burada yaşa-dığı biliniyor ve köyün adının da buradan geldiği düşünülebilir.

32-Şıhbarak:

Kustere (Tomarza) nahiye-sinden meskûn olduğunu bildi-ğimiz Şeyh Baraklı cemaatinden adını almaktadır. Zamanla köyün adı Şıhbarak olmuştur.

33-Şiraz:

Aynı adla anılan yerler;Şiraz, Osmanlı fethi sırasında bir köy, Düzardahan.

Şiraz, Afrasyap Nahiyesi, Tiflis (Osmanlı fethi esnasında)Şiraz, İran.

Köy adının, yukarıda adı ge-çen yerleşim yerlerinden göçüp, buraya gelenler tarafından eski yerleşim yerlerinin anısına veril-miş olabileceği gibi, Şiraz Oğuz Boyu’ndan dolayı verilmiş olabi-lir. Halk arasında köyün adı Çi-raz’dır.

34-Tahtakemer:

Köyün adının aslı Taht-ı Ke-mer olup, “Kemerin altı” anla-mındadır. Burada kemerli bir ya-pıdan dolayı bu ad verilmiştir.

35-Turanlı:

Eski adı Köpekli’dir. Burada koyun köpeklerinin bol olması ve iyi koyun köpekleri yetiştirilme-sinden dolayı bu ad verilmiştir.Köyün adı daha sonra değiştiri-lerek, bu köyden olan Demokrat Parti Milletvekili Durdu Turan’a izafeten Turanlı denilmiştir.

Page 17: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

30 31

Adnan Menderes KAYA

MÜKRİMİN HALİLYINANÇ

“İbrahim el-Mükrimin b. Ha-lil Kamil b. Muhammed Sakıb b. Osman Rafet b. Halil b. Osman b. Süleyman b. Mustafa b. Şerif b. Na-mık el-Halil el-Afşarî el-Elbistanî el-Maraşî”.

Ünlü Türk tarihçisi ve bilim adamıdır. Türkiye’nin ilk Selçuk-lu tarihi uzmanı ve dünya çapın-da büyük tarihçisi olan Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç, 1 Temmuz 1900 yılında Maraş sancağının El-bistan kazasında dünyaya geldi. Babası Anadolu’nun çeşitli yerle-rinde kadılık yapan Hafız Halil Ka-mil Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır.Bizzat kendi araştırmalarıyla 12 kuşak atasının şeceresini bularak 16. yüzyılın başlarında Çankırı’dan Kayseri’ye, 18. yüzyılın başlarında da Kayseri’den Elbistan’a gelip yer-leşen Avşar boyuna mensup Şeyh İsa Efendi’nin soyundan geldiğini tespit etmiş ve yukarıda verdiğimiz künyesinde de görüldüğü üzere “El- Afşarî” adını kullanmıştır.

Şeyh İsa Efendi’nin soyu Yem-lihazade Abdullah Şakir Efendi, Mustafa Kamil Efendi, Hocazade Halil Esat Efendi gibi ilim adamla-rı, kadı, müftü ve müderrisler çıka-ran büyük bir aile olup, Mükrimin hoca bu ailenin Halil Efendizadeler de denilen Müftüler/ Müftülüzade-ler koluna mensuptur.

İlkokula gitmedi. Rüştiyeyi ve İdadiyi bitirdi. İstanbul Gelenbe-vi İdadisini bitirdiği 1915 yılında henüz 15 yaşındayken İslâm Mec-muası’nda Bilal-i Habeşî ve Abdul-lah İbn Mesud’la ilgili iki makalesi

neşredildi. Bu onun ilmi seviyesi-ni göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

1916’da, Darülfünun Edebi-yat Fakültesi Tarih bölümüne kay-doldu. Tarih bölümünde okurken 1918’de imtihanla Mülkiye Mek-tebi’ne girdi. Tarih bölümünden 1919’da, Mülkiye Mektebi’nden ise 1921’de mezun oldu. 1920 yılında hayatının en acı olaylarından bi-rini yaşadı. 1920 yılı başlarında, Haçin’de (Saimbeyli) kadılık yapan babası Halil Kamil Efendi ile annesi Ayşe Hanım, Ermeniler tarafından

işkence edilerek öldürüldüler. Bu sırada İstanbul’da bulunan Mükri-min Bey de İstanbul’un işgaline ve mütareke sürecine şahit oldu.

1923 yılında Türk Tarih En-cümeni’nde Hafız-ı Kulüplük yap-tı. 1924 yılında, arkadaşları M. Halit Bayrı, Hilmi Ziya Ülken, Zi-yaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Reşat Şemsettin (Sirer) ile birlikte, Ana-doluculuk akımının yayın organı durumundaki Anadolu Mecmua-sını çıkarmaya başladılar. 1925’te Anadolu tarihiyle ilgili araştırma-larda bulunmak ve Türkiye kütüp-

Page 18: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

32 33

1953’te, amcasının oğlu Ha-lis Yinanç’ın iki çocuğunu, Refet ve Taceddin Yinanç kardeşleri ma-nevi evlat edindi. Prof. Dr. Refet Yinanç, tarih alanında halen ülke-mizin önemli bilim adamlarından biridir.

1954-57 yılları arasında, İs-tanbul’da gömülü tarihî şahsiyetle-rin mezarlarının envanterini çıkar-mak, bunları ihya ve tamir etmek ve korumak için oluşturulan ve Süheyl Ünver, Kadircan Kaflı, Re-şat Ekrem Koçu, Rıfkı Melül Meriç ve Reşat Beyatlı’dan oluşan Tarihî Mezarlıkları İmar Komisyonu’nun başkanlığını yürüttü. Önemli bilim adamlarımızdan olan Münir Akte-pe, İbrahim Kafesoğlu, Adnan Erzi, Muammer Kemal Özergin ve Fuat Sezgin’in doktora hocalığını yaptı. Zaman içerisinde dünya çapında bir otorite olan Mükrimin Halil Yi-nanç, 1957’de ortaçağ ordinaryüs profesörlüğü payesini kazandı.

Siyasetten olabildiğince uzak durdu. İlminin ideolojik amaçlar uğrunda kullanılmasına izin ver-medi. “Ben, gençliğim dâhil, bütün ömrümü kütüphanelerde ve kitap-lar arasında geçirdim. Dost sohbet-lerinden başka eğlence ve avunma bilmedim. Hayatımı sadece öğren-mek ve öğretmekle geçirdim, başka hiçbir emelim olmadı” diyen Mük-

rimin bey, 22 Aralık 1961 Cuma sabahı vefat etti. Mezarı Merkez Efendi Kabristanı’ndadır.

Başlıca eserleri şunlardır: Fe-ridun Bey Münşeatı (1924), Düs-turname-i Enveri (1928), Düstur-

name-i Enveri’ye Medhal (1929), Musul ve El Cezire’de Oğuz Türkle-ri (1932), Anadolu’nun Fethi-Tür-kiye Tarihi Selçuklu Devri (1934), Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Kadar Bizde Tarihçilik (1940), Fezleket Ekval El Ahyar Hakkında (1957).

hanelerinde bulunmayan Anadolu tarihine ait kaynakları incelemek ve kopyalarını almak üzere Paris’e gönderildi. 1927’de yurda dönerek Galatasaray ve Kabataş Liselerinde tarih öğretmenliği yaptı.

1928 yılında Edebiyat Fakül-tesi, Ortaçağ Tarihi Kürsüsünde doçent oldu. 1931’de kurulan Türk Tarih Kurumu’nun kurucu üyele-ri arasında yer aldı. 1933’teki üni-versite reformunda, İstanbul Üni-versitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne geçti. 1941 yılında pro-fesörlüğe yükseldi. 1949’da, Hilmi Ziya Ülken’le birlikte, Ankara İla-hiyat Fakültesi’nin kurucu heyeti içerisinde yer aldı. 1949-53 yılları arasında, Şarkiyat Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaptı.

Page 19: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

34 35

KUĞUOĞULLARI Giresun’un Görele ilçesi ve civarında yaşayan Kuğuoğulları, Oğuzların Avşar boyuna mensup-tur. Aşiretin adını taşıdığı kuğu kuşu, eski Türklerde ongun olarak kabul edilen kuşlardandı.

Eski Türklerde güzellik meleği kabul edilen Ayzıt’ın ongunu kuğu kuşu idi. Ayrıca Kuğular biçim de-ğiştirmiş kutsal kızlar olarak kabul edilirdi(1). Bazı Türk boyları da Kuğudan türediklerine inanırlar-dı(2). Kuğu kuşu Türklerde ayrıca kut ve beylik timsali olmuştur(3).

Kuğu adıyla halen Orta As-ya’da küçük bir Türk topluluğu yaşamaktadır. “Çalkandu” adıyla da tanınan Kuğular, Lebed nehri ve onun kolu olan Baygol çayı bo-yunda otururlar. Kuğu kelimesinin Rusçası Lebed olduğu için literatür-de “Lebed Türkleri” olarak da bili-nen topluluk kendilerine “Kuu-ki-şi” demektedir ve ongunları Kuğu kuşudur.

İslami dönemde ise Kuğu kuşu, aydınlığın, beyazlığın, saf ve temizliğin, yaşlılığın simgesi olarak görülmüştür(4).

Kuğu-Oğulları’nın bilinen ilk dedesi 1698-1765 yılları ara-

sında yaşamış olan Kuğu İbrahim Ağa’dır. Şakir Şevket, “Trabzon” adlı eserinde Kuğuoğlu Süleyman Paşa’nın hal tercümesinde “Mu-maileyh Paşa, mir-i mirandan olup pederleri Kuğu İbrahim Ağa nam zat, Kürdistan’dan Görele kazası-na nakil ile orada bir hayli ikamet etmiş ve her nasılsa Görele Voyvo-dalığını 15 sene kadar ifa-yı hiz-met etmiş ve oraca kazandığı sıyt ve şöhreti, oğlu Süleyman Paşa’yı Der-i Devlet’te tanıttıracak bir rad-deye getirmiştir” demektedir(5).

Kuğu-Oğlu İbrahim Ağa, Gi-resun'da sülaleler arasında çıkan bir olaya karışmış ve hakkında ölüm fermanı sadır olmuştur. Son-ra Görele'ye gelerek, kaymakam Beşikdüzlü Külünkoğlu Mehmet'le hısım olmuş, 1748 yılında ise affe-dilerek Görele voyvodası olmuştur.İbrahim Ağa, şekavet (eşkıyalık) olaylarında çok tecrübeli idi. Voy-voda olunca bu tecrübesinden fay-dalanarak çevredeki bütün şakile-ri bastırdı. Halk derin ve rahat bir nefes aldı. Bu başarısından dola-yı oğlu Süleyman Ağa'yı önce Şe-binkarahisar, sonra da babasının yerine Görele voyvodası yaptılar. Süleyman Ağa, 1788-89’da mir-i miran rütbesiyle ordunun sağ kol sergerdeliğine getirildi. 1791 yılın-da ise Trabzon valiliğine atandı ve bu görevde iken vefat etti(6).

Süleyman Paşa’nın 15 Ağus-tos 1791-2 Mayıs 1792 arasında 8,5 ay görevde kaldığı anlaşılıyor(7).

Kuğuoğlu Süleyman Paşa'nın ÇavuşluKö-yündeki Kabri

1288 (1871) tarihli Ferman

Süleyman Ağa'dan sonra oğulları, Görele'nin muhtelif yerlerinde ko-naklar kurarak derebeylik yapmış-lardır.

Adına türküler yakılan Asiye de Kuğuoğlu Süleyman Paşa’nın kızıdır. Şu dizeleri bilmeyen yok-tur:

Oy Asiye, AsiyeTütün koydum kesiyeAnan seni veriyı daBir bağ pırasiye

Kuğu-Oğlu Rıza Efendinin ufak oğlu Süleyman’ın notları oğlu Niyazi Kuğu tarafından muhafaza edilmektedir. Bu notlarda özetle “Kuğuoğullarının aslen Diyarba-kır’ın Çermik ve Çüngüş ilçelerin-de oturan Küpeli-Avşar Türkmen-lerinden oldukları, Kuğu İbrahim Ağa’nın kabilesiyle birlikte Diyar-bakır’dan göç ederek Görele kaza-sına yerleştiği, uzun yıllar Görele Voyvodalığı yapmış olduğu, yörede Çavuşlu, Sadegöre (Bakımlı), Ça-nakçı, Cimide, Karekarakeş, Kuz-caköy, Derekuşçulu, Çiftlik, Şahin veya Çortluk, Boğçalı (Mehmet bey burnu), Elevi (Görele) kasaba ve köy mevkilerine büyük konaklar yaptırmış oldukları, yazın yaylaya çıkıp kışın tekrar köylerine indik-leri ve bu suretle Avşar adetlerini muhafaza edip sürdürdükleri” ya-

Page 20: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

36 37

zılıdır. Yine bu notlarda Kuğuoğul-larının bir kısmının Diyarbakır’da kaldığı, Kuğulu Kazım Ağa ismin-deki kabile şeyhinin Şeyh Sait isya-nında İstiklal Mahkemesinde yar-gılanıp beraat ettiği, bir kısmının ise Mısır’da Kahire’de yaşadıkları bilgisi yer almaktadır(8).

Rus işgalinde kalan Faş Kale-sinin kurtarılması için Rize Aya-nı Kapucubaşı Tuzcuoğlu Memiş Ağa’ya 1810 yılında yazılan emir-namede bölge halkının bu savaşa katılmalarının istenmekte, Trab-

zon’un önde gelen ağaları arasında Kuğuzade Emin Beyin de adı geç-mektedir(9).

Balkan savaşında görev yap-mış, Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli elemanları arasında bulunan ve I. Dünya Savaşında Arap cephesinde ünlü casus Lawrance’ye karşı mü-cadele eden Miralay Ali Rıza, Ku-ruoğlularındandır.

Türk futbol tarihinin önemli siması Süleyman Rıza da, bu sü-laleye mensuptur. Süleyman Rıza,

Bakımlı köyündeki Kuğuoğullarının Konağı

1922 yılında ilk futbol kitaplarımız-dan kabul edilen “Asosyeşın-Fut-bol” adlı eseri kaleme almıştır(10). Bu kitap, İstanbul dışında yayınla-nan ilk futbol kitabı olma özelliğini de taşımaktadır. Ayrıca Süleyman Rıza, 1924 Paris Olimpiyatları’na da katılmıştır(11). Futbolun İstan-bul’da yeni oynanmaya başladığı dönemlerde, 1913 yılında Trab-zonspor’un temeli olan “İdman Yurdu Spor Kulübü” kurulmuştu. Bu takımın kurucuları arasında Kuruoğlularından Mehmet Rıza da bulunmaktaydı.

Osmanlı devrinde Giresun’un Görele ilçesinin hâkimleri olan Kuğuoğulları, günümüzde Görele ilçe merkezi ile Çavuşlu, Çiftlik ve Şahinyuva köylerinde; Bulancak’ın 1-Deniz Karakurt; Türk Söylence Sözlüğü, 2011, s. 432-Deniz Karakurt; Türk Söylence Sözlüğü, 2011, s. 1413-Yaşar Çoruhlu; Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2002, s. 152-1534-Yusuf Has Hacib; Kutadgu Bilig, s. 54495-Şakir Şevket Efendi; Trabzon I-II, Maarif Nezareti ruhsatıyla, Trabzon 1878 (1249), Trabzon Ümran Matbaası, s.216. Kemal Karadeniz; Trabzon Tarihi, Trabzon Kalkınma Cemiyet Neşriyatı, 1954, s. 90.6-Mehmed Süreyya; Sicill-i Osmani, Cilt V, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, s.15497-Mehmet İnbaşı; Trabzon / Batum Eyâleti Valileri (1755–1795), A.Ü. Türkiyat Araştırma-ları Enstitüsü Dergisi, Sayı 31, Erzurum 2006, s.1698-Bu notları benimle paylaşan Sayın Feyyaz Kuğu beyefendiye teşekkür ederim.9-BOA, Cevdet Askeri, 1676310-Süleyman Rıza, Asosyeşın [Assciation] Futbol, Çevriyazı: Ayşe Kuğu, (Yay. Hazl: İ. Gündağ Kayaoğlu – Öner Cıravoğlu), Trabzon Araştırmaları Merkezi Vakfı Yayını, İstanbul 2002.11-Süleyman Rıza Kuğu, Trabzon – Paris. 1924 Olimpiyatlarına Yolculuk, Çevriyazı: Ayşe Kuğu, (Yayına Hazl: İ. Gündağ Kayaoğlu – Öner Cıravoğlu), Trabzon Araştırma-ları Merkezi Vakfı Yayını, İstanbul, Ekim 2002

Ahmetli ve Burunucu köylerinde; Çanakçı ilçe merkezi ile Akköy ve Bakımlı (Sadegöre) köylerinde ya-şamaktadırlar.

Asosyeşın Futbol Kitabının Kapağı

Page 21: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

38 39

SÖZLÜKAa : Ak, beyaz.Aaa: O anda yapılan bir iş veya davranışın aşırıya kaçtığı durum-larda kullanılır.Aabbavv: Aşırıya kaçan durumlar-da “hayret ünlemi” olarak kullanı-lır.Aal: Ağıl. Tarla veya bahçeler ara-sında çalılardan örülmüş duvar.Aaz: Ağız. İneğin yavruladıktan sonraki ilk sütü.Abarı: Şaşkınlık, hayret ifadesi .Abarii : Şaşkınlık, hayret ifadesi .Ablak: Parlak, yuvarlak, dolgun yüz.Acar: Yeni.Acar akça: Katkısız, saf gümüş para.Acarlamak: Tazelemek, yenilemek.Acem: İran, İranlı.Acep: Acaba.Acer: Yeni .Acısu: Yozgat Alaca arasında yer adı.Adı batasıca: Domuz.Ağ: Ak, beyaz.Ağar: Ağır, yavaş.Ağcalıoğlu: Kozan’ın Akçalı köyü-nü kuranlardan ünlü biri.Ağdam: Kadirliye bağlı köy.Ağır devlet: Gösterişli yaşam.Ağır sohbet: Koyu, derin, ustaca söyleşi.Ağlık: Aklık, beyazlık.Ağu ağacı: Zakkum ağacı.Ağyar: Sevgili.

Ağzı yumulasıca: Ölesice.Ah ü zar: Ah çekmek ve ağlamak.Ahdetmek: Gayret göstermek.Ahır Dağı: Kahramanmaraş’ın ku-zeyindeki dağ.Ahir zaman: Son zaman, kıyamet günü.Ahlat: Yaban armudu.Ahmet Bey: Padişah fermanıyla İs-tanbul’a sürgün edilen Elbeylioğlu Ahmet Bey.Ahval: Haller, durumlar.Akdağ: Yozgat ilinin Akdağmadeni ilçesi.Akkale: Kozlu - Andırın - Göksun arasında yer adı.Akköprü: Kozan - Kadirli arasın-daki Çukur Köprü.Al: Hile.Alabaş: Bir tür küçük, çizgili mo-tifli kavun türü.Alaf çalmak: Alev çalmak. Sıcak ve nemli havanın etkisiyle oluşan etki.Alağbak: Siyahlı beyazlı, güvercin büyüklüğünde bir kuş.Alamaç: Hızlı yanan alev.Alay: Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk. Genel-likle üç tabur ve bunlara bağlı bir-liklerden oluşan asker topluluğu.Alayı: Hepsi .Alemençik: Bir kuş türü.Alenmek: Dalga geçmek, durmak.Alınışın: Alınınca.Alim Allah: Allah bilir.

Alkış verme: Dua etme.Allah abatlar veresi: Allah temiz,a-çık bahtlar versin.Altınbulak: Kars ili, Sarıkamış ilçe-sine bağlı bir köy.Amanat: Emanet.Amber Ağanın Pınarı: Kayseri İli, Pınarbaşı İlçesi, Kızılören Köyün-de sulak bir mevkiidir.Anaç: Yaşı ilerlemiş, gözü açılmışAnarıya gitmek: Daha çok taşıtla-rın geri geri gitmesi demektir.Anca: AncakAngara: AnkaraApalak: Babayiğit, iri yarı adam yarması.Aralı: Aralıklı, uzak.Arısili: Tertemiz.Arıya gitmek: Tüketim malzeme-lerinin kullanılmaz hale gelmesi veya getirilmesi demektir.Arnac: Karşılık.Asbap: Giysi .Asi Suyu: Hatay ilinden geçen Asi ırmağı.Aşam: AkşamAşılak: Aşılanmış.Aşma: Ağıllardan geçen yol, yolak.Aşşa: Aşağı.Avara: Boş gezen, işi olmayan anla-mındadır.Avarlık: Biber, patlıcan vs. ekilen yere denir.Avrat: Hanım.Avşar Osman: Kayseri- Pınarbaşı ilçesinin Toybuk köyünde oturan-ların dedesi.

Ayakyolu: Tuvalet.Ayampur: Aşırı nemli hava. İnciri olgunlaştıran hava olarak bilinir.Ayaz: Soğuk.Ayın esgisi: Eski ay. Bu zamanda kesilen ağaç daha uzun süre daya-nır.Ayrık: Bir tür ot.Azık: Yiyecek, yol yiyeceği, erzak.Aziye: Aziziye, Kayseri ili Pınarba-şı ilçesinin eski adı.Aziziye: Kayseri ili Pınarbaşı ilçesi-nin eski adı.Bab: Giriş, kapı.Babamoğlu: Erkek KardeşBacı: 1. Büyük kız kardeş, abla. 2. Kız kardeş.Bağır: Göğüs kafesi.Bahadır - Bahadırlı: Kırıkhan yöre-sinde oturan bir Türkmen oymağı.Bahta bakan: Bukelamun.Bambıl: Pirecik. Tohuma düşen böcek.Başı esik: Başı eksik anlamında kullanılır. Tam dolu olmayan.Batasıca: Ölesice anlamında azar-lama.Batçı: Ucu sivri deynek.Bay: Varlıklı, zengin.Bayır: Yokuş.Bayramcalık: Bayramlık. Bayram-da giyilmek için alınan giyecekler.Bazlama: Kalın pişirilen saç ekme-ği.Bea: Bey.Bedel: Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyen-

Page 22: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

40 41

lerin devlete ödedikleri para.Bekere: Çıkrıklarda eğrilecek ipin dolandığı yer.Belcen: Kuru incirBelik: Saç örgüsü.Bellemek: Öğrenmek .Bensinmez: Önemsemez.Bıçgı: Testere.Bıldır: Geçen sene, geçen yıl.Bılız: Yaramaz çocuk. Ermeni ço-cuğu.Bibi: Hala, babanın kız kardeşi.Bider: Tohum.Bidon: Plastik kavanoz.Binboğa: Binboğa dağı.Binek taşı: Ata binmek için üstüne çıkılan yüksekçe taş.Bir bonak yamır: Yağmurun birden başlayıp durması.Bire: Bir çeşit hitap şekli.Birine şişmek: Birinin hoşuna git-mesini istediği davranışlarda bu-lunmak.Bisseel: Az sonra.Bişme: Güveç.Bişşek: Yayıktaki ayranı karıştır-maya yarayan çubuk.Biyaktan: Az önce.Bocit: Sürahi.Bor: Ekin tarlaları arasında ekilip sürülmemiş otu bol olan yer.Boran: Yel, şimşek ve gök gürültü-leriyle karışık yağan ve kısa süren zorlu yağmur. Boru: BorazanBostan: Küçük bahçe.Boşandırmak: Bir delikten geçir-

mek.Boyunduruk: Çift süren veya ara-baya koşulan hayvanların birlikte yürümelerini sağlamak için bo-yunlarına geçirilen bir tür ağaç çember. Boz: Kül rengi.Böğür: Vücudunun kaburga ile kalça arasındaki yan bölümü.Böö: Örümcek.Böön: BugünBöön: Bugün.Börk: Takke.Börkenek: Kapşon.Börtlenmek: Haşlanmak, yanmak, ısınmak, kızarmak.Bre: Erkekler için kullanılan sami-mi ifade.Bre: 1. Ey, hey anlamında kullanı-lan bir seslenme sözü. 2. Be yeri-ne kullanılan bir seslenme sözü. 3. Vay anlamında şaşma bildiren bir seslenme sözü: Bre, bu ne büyük gemi! 4. Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü.Bu ne şaal iş: Bu ne biçim,çeşit iş.Buhur: Erkek deve.Buncaaz: Bu kadar, Bu kadarcık.Buncalış: Bu sefer.Bunsukmak: Dumandan, isten bu-nalmak.Bük: İçine girilemeyen çalılık.Bük: Yokuşta kıvrımlı yoldan kıv-rımın son görülen ucu.Büvelek: Bir çeşit hayvanlara iğne batıran sinek.Büvet: Küçük havuz. Kısıtlı imkan-

larla yapılan havuzcuk.Caa: Banyo lavabo.Caalak: Mutfak, banyo gibi yerle-rin atık su gideri.Calak: Olmamış Küçük karpuz.Caldırtı: Ses, herhangi bir şeyin et-rafını etkileyerek ses yapması.Camız: Manda.Camlatmak: Çerçeveletmek.Cangama: Çekişmek, tartışmak, gürültü etmek, etrafı rahatsız et-mek.Cangama: Laf kalabalığıCarbık: Çok konuşan, tartışan kişi (bayanlar için kullanılır)Cardın: Farenin büyüğüCarsa: Bir kumaş türüCascavlak: Üzerinde hiçbir şey ol-mayan, kel.Cehdetmek: Çalışıp çabalamak.Celfin: PiliçCelse: Oturum.Cemkirmek: Gereksizce bağırmak.Cere: Turşu küpü.Cerek: Çadır kurmada kullanılan uzun ağaç.Ceren: Ceylan.Cescevlek: BiçimsizCeyran: ElektrikCıba: Domuz yavrusuCıda: Kargı gibi bir çeşit sopa, sa-vut.Cıkıl: Madeni paraCılbak: Çıplak.Cılk: Bozulmuş yumurtaCıllıcı: Kavgacı, oyun bozanCıllımak: Yan çizmek, oyun bozan-

lık yapmak.Cıncık: Cam parçası.Cıngar çıkarmak: Kavga çıkarmak, anlaşmazlık çıkarmak, cıllımakCırcır: Fermuar, patos.Cırlavuk: Kayseri Kocasinan İlçe-sinin Mahallesi (Eskiden Köydü).Cırnavık: Ağustos böceğiCırtık: Tırnak, diken çiziğiCilkes: TamamenCirpinti: Maki türüCiyeriyin sapından vurulasın: Ci-ğerinden hastalanasın, ölümcül hastalığa yakalanasınCoruk: Küçük, yumurtlamayan ta-vukCöb: CepCuvara: SigaraCübür: Cüprenti, suyun yüzeyinde bulunan kurumuş yaprak, gazel.Cücüğ: Cücük,Civciv, Kuş yavrusu. Cüllük: Hartlap ağacının meyvesi.Cüprenti: Cübür, suyun yüzeyinde bulunan kurumuş yaprak, gazel.Çaal: Genellikle tarlaların kullanıl-mayan yerindeki toplanan taş yığı-nı.Çaardek: Ayçiçeği.Çalkama: Çalkambaç, ayran.Çalkambaç: Çalkama, ayran.Çandır: 1.Gelişmemiş 2. Karışık durum.Çapa: 1.Tarlada ürünlerin arasını süren tarım aleti 2. Büyük kazma.Çapıt: Bez parçası.Çardak: Evin dışında oturmak için kullanılan “kamelya”

Page 23: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

42 43

Çarık: Topuğu bükülmüş ayakkabı.Çarpana: Kuş avlamak için kulla-nılan lastiklerde (sapan) içine taş konulan deri bölüm.Çatalavrat: Bir böcek türüÇatırtı: Herhangi bir şeyin ani veya hızlı ses çıkarmasıÇaygara: Su içmek için su kaynağı-nın önüne yapılmış küçük havuz-cuk.Çebiç: Oğlağın büyüğüÇekişmek: Ağız kavgası.Çeltik: Kabuğu ayıklanmamış pi-rinç. Pirincin tarladaki haliÇen: Ceviz içi.Çen: Parça, yarım, diğer yarısıÇenedini ayırmak: Bacaklarından ayırmak.Çepel: BulaşıkÇepelce: İmamoğlu deresinin kay-nağıdır.Çerçi: Seyyar satıcı.Çeten: Traktörde römorkun üzeri-ne tahtalarla ilave yapılmış şekli.Çetil: FideÇevrengeç: Suyun döndüğü yer. Kıvrımlı akıntı.Çezmek: Çözmek.Çığ: Tarhananın kurutması için üzerine konulduğu uzun ince ka-mışların yan yana konulması ile yapılan örgü.Çıırmak: Seslenmek.Çıkın: İçine yiyecek veya diğer eş-yaların konulduğu bez parçası.Çıkla: TamamenÇıkmak: Bulunduğu yeri bırakıp

başka yere geçmek, taşınmak, ay-rılmak, ilgisini kesmek.Çıkmak: Kocası ölen gelinin baba evine dönmesi.Çıkrık: Yün eğirmek için yapılmış; kasnak, bekere ve ayaktan oluşan mekanizma.Çıngıl: Küçük dal.Çınkı: ParçaÇıtımık: Menengiç ağacıÇıtırtı: Herhangi bir şeyin etkisiyle çıkan küçük ses.Çili: Pamuğun çiğ yağdıktan sonra kabuğuyla beraber toplanması.Çilpik Küçük parça: Küçük parçaÇimmek: Banyo yapmak, Yıkan-mak.Çinçik: KuşÇinke: Küçük parça (saydam taş için de kullanılır)Çisemek: Çiğ gibi, çiğe yakın.Çomça: Kepçe .Çotul: Ağacın kollarının ilk ayrıl-dığı yerÇömçe: Büyük tahta kaşık.Çul: Keçi kılından dokunan yaygı olarak kullanılan düz desensiz do-kuma.Çüven: Davul tokmağı.Daarmen: Değirmen.Dabaka: Tütün tabakası.Dabanca: Tabanca.Dalkılıçlı: Türkmenlerde bir oba adı. Kadirli’nin Mehmetli ve Azaplı (Avşarlı) köylerinde otururlar.Dalle: Taş dizilerek oynanan bir oyun.

Damah: Cimri (tenezzül etmek)Damın duluğu: Evin köşesi.Damızlık: Herhangi bir şeyin ço-ğalması için saklanan numune, ör-nekDar ikindin: İkindinin akşama ya-kın bölümü.Darbız: Toprağın nemi.Davış: Ses, herhangi bir şeyin hare-ket ettiğini belirten ses.Dayramak: Aşırı gerilmek.Değişin: Değince, değdiği zaman.Delaa: Delikanlı.Demlik: SürekliDene: Tane .Depegolu: Traktörle pulluk, çapa, gaster gibi tarım aletlerinin yukar-dan da bağlantısını sağlayan alet.Depgi: Genellikle tarhanayı pişi-rirken karıştırmak için kullanılan araç.Depik: Tekme.Derviş Paşa: Fırka-i İslahiyye ko-mutanı, müşir (mareşal).Deşirmek: Dilenmek .Deşirmek: ToplamakDevlikisüün: Ertesi gün.Deyi: DiyeDezze: Teyze.Dıdısının dıdısı: Sisileli, dolambaç-lı durumlar için kullanılan bir söz.Dıkılmak: Girmek, katılmak.Dıkız: Az nemli.Dıngırcını avlamak: Bir olayın ay-rıntısını öğrenmeye çalışmakDıngıt: Saçın traş makinasıyla sıfır numaraya kesilmesi

Dışlık: Keyif.Dik: Meyili çok olan yerDil: AnahtarDilber: Genç kız. Alımlı, güzel ka-dın. Gönlü alıp götüren güzel.Dinelmek: Ayakta durmak.Dingil: Tepe, uç nokta.Diremince: Herhangi bir şeyin tam oturması.Dirgen: Ekin sapını patosa verme-de veya bir yere taşımada kullanı-lan alet.Dokanmak: Dokunmak.Dokurcun: Dokuz taş.Dombalak: TaklaDoru: Gövdesi kızıl, ayakları ve ye-lesi koyu renkli olan, yağız at.Döğme: Döğülüp kabuğu çıkartıl-mış buğday, yarma.Dölek: Düzlük yer.Dölek durmak: Düzgün durmak.Döş: Göğüs, bağır.Döşek: Yatak.Dövme  : Buğday, arpa, mısır, be-zelye vb.nin iri çekilmişi, yarma. Döyüsün: Deyyusun.Dulda: Yağmur, güneş ve rüzgann etki etmediği kuytu yer.Dulda: Rüzgar eserken, rüzgarın etki etmediği, ulaşamadığı yer.Duluk: Şakak üzerinde saç ile sa-kalın birleşimi olan kısım. Surat, yanak.Duşka: Çene.Dutmaç: Eriştenin ekşili mercimek veya pirinçle pişirildiği bir tür ye-mek türü.

Page 24: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

44 45

Duvar: Düvel, devlet.Düşürdüler al vurdu ya: Hile, pusu.Düven: Gem. Buğdayı harmanda öğütmek için kullanılan altında sivri taşların çakılı olduğu, öküzle-rin çektiği bir araç.Ebeş: Çirkin sarışın.eee! eee!: Arka arkaya yapılan ha-tadan sonra söylenen bir ünlemdir.Eerelti Meşe: Meşe.Efe: 1. Kadın erkek arasında kul-lanılan çağırma ünlemi. 2. Gelinin kayınbiraderini çağırmak için kul-landığı sözcük.Eferim: Aferim.El lehençesi: El ve ayak yıkamak için kullanılan araç. Seyyar lavabo.Elbeyli: Avşar Türkmenleri içinde bir oymak.Elçi: İki kişi arasında söz getirip götüren, bunu iş ve huy edinen (kimse). Kız istemeye gönderilen kimse, görücü, dünür.Elefetsiz: Manasız.Eletmek: İletmek, ulaştırmak.Eli belinde: Genellikle çardak ve hayma yaparken kullanılan, direk-le tavanı oluşturan ağacı bir birine bağlayan ağaç.Elkızı: 1. Gelin. 2. Kadın, eş.Ellam: Her halde.Elleem: Her halde anlamındadır. Yanlış bilinen bir durum sonrası da söylenir.Ellengeç: YengeçEllice: Tava.Ellik: Ekin biçerken parmaklara

takılan elçek.Elyazı: Dadaloğlu (Özler - Taf) ka-sabasından Zelfin (Üçkonak) ara-sında kalan ve Toklar bucağına doğru uzanan düzlüğün adıdır.Emeğim çobana döndü: Emekleri-nin boşa gitmesi.Emilik: Keçinin yeni doğmuş yav-rusu.Emmi: Amca.Endirmek: İndirmek.Enek: Bilye oynarken, dikilen ma-deni para.Enek : En iyisi.Enik: Hayvan yavrusu.Erinik yağ: Bekleme süresini uzat-mak için tereyağın eritilmiş ve tuz-lanmış hali.Erinmek: Üşenmek.Esbap: GiysiEseri mıkı: Büyük çivi.Esse mi?: Essah mı? Sahi mi? Ger-çekten mi?Eşe: Anşa, Ayşe.Eşgere: Aşikar, apaçık, herkes tara-fından fark edilebilen.Eşiklik: Evin giriş kısmı.Evlensek: Evlenmeye aday, evlen-mek isteyen kişi.Evmek: Acele etmek.Evreeç: Yufka ekmeği döndürmek için kullanılan ağaçtan yapılan yas-sı araçEvsin: Kuş avlarken, kuştan gizlen-mek için yapılan çalılardan yapılan evcik.Eye ekiştirmek: Zaman geçirmek,

ayak sürümek.Fak: Tuzak.Fakı: Fakih, hoca.Fakih: Fakı, hoca.Fedik: Kaynamış mısır, buğday ta-nesi, hedik.Felfellemek: Sendelemek.Ferman: Padişah buyruğu.Fılcırtmak: Düzensiz bir şekilde at-mak.Fırfırı: Küçük yağmurlama.Fırıştak: Fırıldak, topaç.Fırka-i İslahiye: 1864 sonlarında Fırka-i Islahiye adı altında bir kuv-vet oluşturulmasına karar verildi. Kurulan Fırkanın kumandanlığı-na Dördüncü Ordu Müşürü Der-viş Paşa ve fevkalade memuriyet-i mahsusa sıfatıyla da Ahmet Cevdet Paşa tayin edildi. 1865-1866 yılla-rında Çukurova, Cebel-i Bereket (Gavur Dağı) ve Kozan dağlarında devlet idaresini yeniden kurmak üzere oluşturulmuş askeri kuvvet.Fışgırık: İlaçlamada kullanılan mo-torsuz, elle çalışan zirai mücadele aracı.Filteke: Çatal iğne.Filtik filtik: Paramparça.Firez: Anız.Firik: Buğday başaklarının olgun-laşmamış hâli.Firtik: Uyanık gözü açık (bayanlar için).Fiske: Eski aydınlatma aracıFistan: Entari.Fiyd: Küçük bir kuş türü.

Fuzulİ masraf: Fuzulİ masraf, Ge-reksiz yapılan harcamaGabırlık: Mezarlık.Gabıt: Pardüso kaban.Gaco: Hoyratça hareket eden genç.Gada: Dert, hastalık, belâ.Gadanı alıyım: kazanı, derdini, be-lanı alayım.Gadasını almak: Tasasını, kazasını, derdini, belasını, kaygısını, kederi-ni almak, üstlenmek.Gadef: Kulplu bardak, kadeh.Gafası firirek: Anormal davranış-larda bulunanlar için söylenir.Galan: Kalan, şimdi.Galın: Kalın, başlıkGalice potin: Bir cins topuklu po-tin, ayakkabı.Galiç: Orağın küçüğü.Gallep: Güvercin.Galli: Sincap.Galp: Ağır hareket eden. Kanı ağır.Gamgı: Odunun kesmenin etkisiy-le oluşan parçası.Gamiş: Kamış.Gandak: Büyük çukur.Gapıt: KabanGaplık: Raf.Gara: Kara.Gara erk: Siyah renkli deve.Gara guş: Kara Kuş, Kartal cinsin-dan kuşlara verilen genel ad.Gara guvan: Fenni olmayan, uzun, el yapımı kovan.Garaa: Kargı.Garaböcük: Salyangoz.Garaçalı: Dikenleri uzun ve çok

Page 25: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

46 47

olan bir maki türü. KaraçalıGaraltı: Tam seçilemeyen, ne oldu-ğu anlaşılamayan görüntü. Karartı.Garamak: Kızarak suçlayıcı sözler söylemek.Garanışmak: Karanlık olmakGar’ardıç: Karaardıç, ardıç ağacı-nın en iyisi.Gareen: Hoş kokulu bir ot türü.Garez etmek: İnadına yapmak.Garsambaç: Kar pekmez karışımı yiyecek.Gasbalık: Avlunun tahtadan yapıl-mış kapısı.Gasıl: Arpanın yeşil, başak çıkar-mamış hali.Gaster: Modern ilaçlama makinesi.Gaşşak: Keçi, koyun gibi küçükbaş hayvanlar için yapılan korunak. Koyun ve keçi konulan ağaçlarla çevrilen, üzeri açık veya kapalı yer.Gatık: Ayran (Torba gatığının öze-nerek ayran haline getirilmesi.)Gavırga: Patlamış mısırGavıt: Kavrulmuş buğday yada mı-sır öğütülerek yapılan yiyecek.Gavur dedengil: Ot türüGaydasına böyle geldi: Kafiyesine uydurmak.Gazel: Kurumuş yaprak.Geliç: Ot türüGem: Düven. Buğdayı harmanda öğütmek için kullanılan altında sivri taşların çakılı olduğu, öküzle-rin çektiği bir araç.Gemini gevmek: Bir olayı yapmak için istekli bir şekilde beklemek

Genden ağlamak: İçten ağlamak.Gıb gırmızı: KıpkırmızıGıcı: Kırcı, Dolu ile kar arasında, küçük taneli yağış.Gıcık: Hoş olmayan.Gıcır: Yeni, taze.Gıcilo: Tohum.Gıçıırık: Kıçı kırık, beğenilmeyenGılik tomatis: Küçük domates.Gımçıtmak : Koparmak.Gır kişmir: Sarışın birinin güneşin etkisiyle daha da sarışınlaşması.Gıralaaç: Kıral Ağacı.(zomzalak)Gıran dıkıla: Kıran gele, gelsin. Kökü kurusun!Gırçarmak: Niyetinin kötü oldu-ğunu belli etmekGırıflamak: Küçük parçalara ayır-mak.Gırızet: Eski bir kumaş çeşidiGırklık: Koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların yününü kesmek için kullanılan ilkel makas.Gırrıbak Goptu: Ortalık karıştı.Gırtgırtı: Gagası uzun bir kuş türü.Gısga: Küçük soğan tohumu.Gısıkmak: Herhangi bir şeyin sı-kışması.Gısır gısır torba: Dokuma olmayan hazır, naylon karışımı(naylondan) olan torba.Gıvratmalı: Burmalı (bilezik)Gıyamat gımı: Herhangi bir şeyin çok olduğunu belirtmek için kulla-nılan bir söz.Gıyılgan: Maddesi ağaç olan her maddeden batıcı, delici küçük par-

ça.Gıymık: Odun parçası.Gıyrak: Küçük kum veya toprak parçası.Gızılbacak: Ot türüGızınmak: IsınmakGocunmak: AlınmakGoddik: UkalaGompile: Komple. Hepsi, tamamı.Gongulu gook: Boş, kovukGontak: Araba anahtarı.Goo etmek: Dedi kodu etmek.Goode: Vücut.Gopli: Sürülmüş tarladaki kesekle-ri ezmek ufalamak için kullanılan tarım aleti.Goynek: Fanila.Goza çıbıı: Pamuğun yapraksız çu-buğu.Göbelek: Şapkalı mantar.Göcek güpre: Buğdayların göcekle-mesi(çoğalması) için atılan gübre.Göde: ŞişmanGöğ: Açık mavi.Göğ: Gök.Gökcek: Güzel, alımlı, yakışıklı.Gökgülü sarı: Göğüs kısmı sarı olan küçük bir kuş türüGön: DeriGöo: Yeşil.Göönmek: Göyünmek. Ateş veya ısının etkisiyle, yanmaya yaklaş-mak. (Neredeyse yanmak.)Göööm gö: OlgunlaşmamışGörestim: Bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek, göre-ceği gelmek, özlemek

Görücüyüm: Göreceğim.Göstere: Kayseri ilinin Tomarza il-çesinin eski adı.Götün götün gitmek: Geri geri git-mek.Göynek: GömlekGubarmak: ŞişmekGulunç: Kulunç, Omuz.Gumbilis: KoministGunnacı: GebeGurhana: Mezarlık.Gurk tavuk: Civciv çıkarma zama-nı gelen, çıkarmak isteyen tavuk.Gurmut: Ahlat türü.Guruyer gunduzu: Gayış kanatGuşana: Küçük leğen.Guşana: Süt kabıGuvan: KovanGuyruu tıpılatmak: Can vermek (guyru titiretmek)Gücücüğ: Küçücük.Gücük: Kısa.Gülgülü: Kırmızı.Gülle: Bilye.Gümbür: Ağaç yayık.Gün: Güneş.Güvermek: Yeşermek.Ha deyince: Haydi deyince.Habba: Fatma, Habibe.Habe: heybe.Haçan: Ne çabuk, ne zaman.Hakına: Yavrulamamış keçi.Hakını avcuna koymak: Gereğini yapmak, dersini vermekHalaka: Gezmek.Halbır: Kalbur.Halep garası: Yeşil karpuz türü.

Page 26: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

48 49

Hall’uşağı: Hall’oğlu sülalesi.Hambalis: Aşılı mersin.(Maki türü)Hamut: Koşum hayvanlarının boy-nuna geçirilen ve araba kollarına tespit edilen koşum takımıdır.Hamzan: Tereyağı saklanan kap.Han’ oldu: Hani nerde kaldı?Hapban: Kuş tutmak için yapılan kapan.Hapban gımı: Bir parçanın tama-mıyla istenilen yere düşmesi.Haral: Harar. Kıldan dokunmuş, Ketenden yapılmış büyük çuval. Harar: Haral. Kıldan dokunmuş, Ketenden yapılmış büyük çuval. Hardalatsız: BiçimsizHartlap : Kocayemiş.Hasıla: Bir yazı veya sözün anlamı-nı daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke, eks-poze, özet.Hasır: Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü.Hasta yoklamak: Hasta ziyaret et-mekHaşventi: Küçük çalı, yaprak karı-şımı kırıntı.Havrana: Yakası ve yenleri geniş kürk.Hayf: İntikam, öç.Hayıflanmak: Acınmak, üzülmek, yerinmek, esef etmek.Hayma: Genellikle güneşten ko-runmak için dört direk üzerine ya-pılır, üzeri ağaç dallarıyla kapatılır.Hayma: Ot yığını (özellikle kış için

toplanmış olan).Hazele: Geveze, afacan.Hebil: Yabani sarmaşıkHeebe: Heybe. İki cebi olan, dokun-muş, eskiden eşya taşımak, gübre atmak için kullanılan bir eşya.Helik: Küçük taş parçası.Helke: Satır, su kabı.Hellen hellen etmek: Emaneten duran, sallanan, her an yıkılabilir.Hellenmek: Sallanmak.Hergetmek: Tarlayı sürülerek na-dasa bırakmak.Herif: Bey, Erkek.Hers: Hırs, kızgınlık, öfke.Hetif: Üzüm döküntüsüHıllangaç: SalıncakHımbıl: Eskiden, kağıtlara yazılan kelimeleri bulmayla ilgili bir oyun.Hıncırık: Hayvanların tekmesi.Hıntıbığım Kesildi: Nefesi kesildi.Hırtık: Eklem yerlerinin kayması, zedelenmesi.Hışgımı: Epeyce.Hışım çıktı: Yoruldum.Hışırlı: Pamuğun kabuğuyla top-lanmış hali.Hıta: Acur.Holluğu inmek: Hevesinin gitmesi, isteğinin bitmesi.Holungu: Büyük sopa.Hombuluna almak: Omuzlarına almak.Hopilik: Tohum.Hopuna almak: Sırtına almak.Horanta: Evdeki nüfus. Ev halkı.Horum: Susamın sapıyla beraber

kurutulması için belinden bağlan-mış ve bir birine yaslanmış koni hali.Horuzlanmak: Diklenmek.Hoşarlanmak: Hoşuna gitmek.Hotacı: Cömert, yüce gönüllü.Hozak: Olgunlaşmamış incir.Hozu: Kanı soğuk.Hölümek: Tohumu su ile karıştıra-rak, tohumun nemlenmesini sağ-lamak.Höpürdetmek: Ses çıkararak, kah-ve veya çay içmek.Hörtük: İşe yaramaz.Höykürmek: Yüksek sesle ağlamak.Hu: Saptan yapılan korunak.Hûn: Kan.Huysukmak: Tehlikeden haberdar olmak, bir yere gitmek istememek.Huzulu masraf: Huzulu masraf, Gereksiz yapılan harcamaHümzünmek : Yeltenmek.Hüs: Sus.Ihmak: Devenin çöküp oturması-dır.Iralanmak: Sallanmak, bir binanın sallanmasıIrbık: İbrikIrzı kırık çocuğu: Irzıırın çocuğu. Irkı bozuk, soyu belirsiz.Irzıırın çocuğu: Irzı kırık çocuğu. Irkı bozuk, soyu belirsiz.Ismarıç : Sipariş.Istar: Halı, kilim tezgahı.Işgın: Sürgün, filiz.Işgıya: EşkiyaIşımadan: Şafak sökmeden

Izıcık: Az, biraz.İbili: İbibik kuşu.İçlik: İşlik, gömlek.İçlik: İşlik, Yelek altına giyilen min-tan.İdirolluk: Traktörlerin arka kıs-mındaki hidrolik kollar .İkirciklenmek: Huylanmak, şüp-helenmek, kötü bir durum sezmek.İl: Aşiret, oymak.İlahane: Lahana.İlançe: Büyük leğen.İliksiz: Yaramazİlvan: Gösteriş, çalım, kibir.İneemen: Kertenkele benzeri bir sürüngen.İrecepli: Recepli Avşarları. İsmarıç: Sipariş.İşlik: İçlik, gömlek.İt gılı postal bağı: Başı dibi olma-yan, gereksiz, kayda değer bir şey olmayan.İtaa: Ekmek yapılırken yere serilen bez.İzah: Açıklama.Kadıoğlu: Kahramanmaraş’ta ünlü bir aile.Kakılı: Pek çok, yığılı, dolu.Kamalak: Katran cinsinden bir çam çeşidi, sedir.Kaman: Pınarbaşı İlçesinin bir köyü.Kanı garrah olmak: Yağma etmek, ganimete doymak.Kaput: PaltoKara yadırgı: Daha fazla yabancı.Karaardıç: Ardıç ağacının en iyisi.

Page 27: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

50 51

Karacanavar: DomuzKarakaya: Toklar nahiyesin de bir bölge.Karbeyaz: Payas’ın doğusunda bir kasaba.Karı: Yaşlı, ihtiyar kadın.Katık: Yağı alınmış yoğurt, ayranKeçik: 1. Başörtüsünün ensede saçların altından geçirilip tepede bağlanmış durumu. 2. Başörtüsü-nün uçlarını çene altından geçirip tepede bağlama biçimi. 3. Başörtü-sünün başın kulaktan üst kısmını sararak alında bağlanmış durumu. 4. Kadınların kullandığı uzun ba-şörtüsü.Kehni: Küçük çapa.Kekre: Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan.Kele: Daha çok kadınların kullan-dığı “Ayol, hey, yahu” anlamında bir hitap sözü.Kelekesten: Kertenkele.Kelle: Koparılmış kafa.Kemha: Bir çeşit ipekli kumaş.Kepmek: Bina, duvar vb. Yıkılmak, çökmek.Kerçine: İnadına, aksine.Kertiş: Kertenkele.Keskenmek: Vurur gibi yapmak, vurmaya davranmak (el, sopa ile).Kesme: Meşe çeşidiKeşkere: Yük taşımada kullanılan bir alet.Kıska: Soğan Tohumu.Kısrak: Dişi at.Kilden: 1. Su tası. 2. Bardak. 3. Ha-

mamtası.Kildirmek: FırlatmakKiravuzlanmak: Erkeğin bir hanı-mı almayı çok istemesi, heveslen-mesi, elde etmeye çalışması, dolan-ması.Kirkit: Halı kilim dokumak için kullanılan demir alet.Kirmani: Kirman kentinde yapıl-mış eğri kılıç. İran’da bulunan bu kentin ustaları en iyi kılıç yapma-larıyla ünlüydü.Kirmen: Elde yün eğirmeye yara-yan tahtadan yapılmış araç.Kirtik: Ufalanmış sabun parçası,Kirtilini çıkarmak: İliklerini sök-mekKoraf koraf: Öbek öbek, küme küme.Kozan: Adana ilinin bir ilçesi.Kozanoğlu: Kozanoğlu Ahmet Bey.Kökgüç: Ucu sivri sopa.Kömeç: Ebegümeci. Yaprakları ye-mek yapmada kullanılan bitki.Könçek: Bezden yapılmış bayan gi-yeceği.Kör püsük: Nankör insan.Köre: Demirci körüğünün, kömür-lerin yandığı bölüme açılan deliği.Köryapalak: Baykuş.Köstü: Köstebek.Köşt: Üç ayaklı, sehpa biçiminde sandalye, tabure.Köynek: Eskiden gömlek yerine geçen bir giyecekKulun: Altı aylığa kadar olan at veya eşek yavrusu.

Kuşene: Saplı yayvan tencere.Kutmu: Kutnu, Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş çeşidi.Kutnu: Kutmu, Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş çeşidi.Kuzgun: Bir cins iri karga.Kücü: Halı ve kilim dokumak için kurulan tezgahta ipleri tutan kalın sopa.Küçük Alioğlu: Kozanoğulları’n-dan bir bey. Payas sancağının yö-netimi bu ailenin elindeydi, Küküm: İyice, büsbütün yaşlı, ko-camış.Küncü: SusamKüncü Baalası: Susamları sapıyla beraber kurutmak için bağlanmış hali.Künde: Her günKüşne: BurçakLabıt: Labıt demir parçasıLahuri şal: Lahur kentinde yapılan bir çeşit şal.Lalenpe: Yassı taş.Laylon: RömorkLemerme: Nemlenme.Lepe: 1.Bulgur veya pirinçten yapı-lan bir tür yemek. (ölgünürek lepe) 2.Nohutun ıslatılıp kurutulduktan sonra dövülmesinden elde edilen yemek.Lo: Toprak dama çekilen taştan si-lindir.Loş: Düğün yemeği.Lotak: Yuvarlak taş.

Löküs: Lüks (lambası).Maa: Uzun ağaç.Maarse: Meğerse.Mağrıp: Garp, batı.Mahana: Bahane.Makat: Demir veya tahtadan yapıl-mış oturak, somya.Malamat: ŞamatacıMalamat olmak: Rezil olmakManca: Domates salatası.Mangılı batmak: Adı geçmez ol-mak, adı anılmamak.Manifille: Boş hayal.Massık Massık Yürümek: Ağır ağır, kaygısızca yürümek.Maşrık: Şark, doğu.Mavra Kesmek: Sohbet etmek.Maya: Dişi deve.Maytab: Şakacı.Meke: Mısır.Meke Patlaa: Patlamış mısırMeke Pürçüğü: Mısır püskülü.Meke Sokalaa: Mısır koçanıMelefe: Yorgan yüzü.Mencilis: Meclis.Meses: Uzun deynek.Mezada dökülmek: Artırma ile sa-tışa çıkarmak, ucuza satmak.Mık: Çivi.Mıkıs: CimriMidesi Cıkramak: Midesi ekşime-si.Midit: Mesesin ucundaki çivi.Miktat Paşa: Bekir Ağa’nın kardeş-lerinden biri.Miltan: Gömlek.Mintan: Gömlek

Page 28: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

Mitil: Eskimiş, parçalanmışMotur: Traktör.Muallim: Öğretmen.Mucuk: Küçük sinekMudara: Boyun eğme, minnet, İşi düşme durumu.Muhannet: Vefasız, değersiz kim-selere el açmak.Mullara: Çizgi çizilerek oynanan bir oyun.Murat Suyu: İskenderun körfezine dökülen bir dere. Murt: MersinMuşamba: NaylonMürdün: 1. Kapı arkasına dayanan ağaç. 2.Kesilmiş kullanılmak üzere uzun ve kalın ağaç.Mürseloğlu: Reyhanlı oymağının beyi.Müşdere olmak: Müşderi ol-mak, almayı istemek.Naakıt: Ne zamanNamtı: Sapı olmayan bıçak.Narman: Erzurum iline bağlı ilçe-lerden biri.Navıtıyon: Ne tutuyorsun, ne yapı-yorsun?Ne Tevir: Ne çeşitNeciimiş: Ne imiş, küçümsemek için kullanılır.Ninemeli: Ne yapmalı, ne gerek var, boşver anlamlarında kullanılır.Nişe: Buğdayın bekletilerek suyu-nun kurutulmasıyla elde edilen özü.Nişe Bulamacı: Nişe yemeği.Oba: El, başkaları.

Obalar Ne Der: Başkaları ne söyler.Ocakdan Yırak: Ocaktan ırak, Ai-lelerden, evlerden uzak olsunOcaktan Irak Ocaktan Yırak, Aile-lerden, evlerden uzak olsunOkuntu: Davetiye.Oluk: Çeşme.Omanı Pıttırmak: Belini ağrıtmakOmar: Ömer.Omusilli: Güzelim, ne güzel.Omuzla: Omzuna alıp getirecek kadar ağır olmayan kesilmiş ağaç.On yedi Bey: Çukurova’da yaşayan Türkmen oymaklarının beyleri kastediliyor.Ondan Kerli: Ondan sonra.Orakçı: Ücret karşılığı ekin biçen kimse.Osanmak: Usanmak.Oş oş: Köpek kovalama ünlemi, hoşt.Otluğa çıkmak: Hayvanlarını ot-latmak için gitmek.Oynum Hos: Oynamıyorum, oyundan çıktım, molaÖlgünürek Lepe: Az pişmiş lepe.Öllün Körü: Ölünün körü, beddua.Ölük: Ölmüş, cansız.Ölümsek: Çok zayıf, cılız.Örk: Kazık.Örk: Hayvanı uzun bağlamak.Örme:   Örgü, örülmüş ip, hayvan bağlamaya yarayan ip.Örtme: Evin giriş kısmı, antre. Evin önündeki düz alan.Ötaan: Dün , önceki gün.Öteberi: İhtiyaç malzemeleri.

52

Ötürmek: İshal olmak.Paldın: Atların semerini vücuduna bağlayan kuşak.Palıt: Pelit, palamut, meşegiller to-humu.Pampal: GelincikPança: Avuç.Parke: KabanPatacını Ayırmak: Bacaklarını aç-makPataç Bacak arası.: Bacak arası.Pavkırmak: Hayvan sesi.Payas: Hatay’a bağlı bir ilçe. Yüz yıl kadar önce Dörtyol, Payas’a bağlı bir köydü. O za manlar Payas san-cak merkeziydi, şimdi Dörtyol il-çesine bağlı kasaba.Pece: Penek, pencere .Penek: Pece, pencere .Perpil: Bir tür yabani siyah üzüm.Peşgir: HavluPeşkir: Havlu.Pırnal: Yeşil meşe kategorisinden bir ağaç türü.Pırtı: Giysi, giyecek.Pırtmak: Yuvasından çıkmak.Pıslan Patır: Saklambaç oyunu.Pısmak: Saklanmak.Pıtık: 1.Yumurta 2. Bacak arası 3. Ardıç ağacının meyvesiPinlik: Pinnik, Kümes .Pinnik: Pinlik, KümesPontil: PantolonPorsumak: Herhangi bir şeyin nemden dolayı kokması, pörsü-mek.Potturmak: Bir delikten geçirmek,

boşandırmak.Potuk: Deve yavrusu demektir.Potuklu: Pınarbaşı İlçesinde üç tane Potuklu adında köy vardır. Bunlar; Avşar Potuklu, Büyük Po-tuklu, Küçük Potuklu. Burada adı geçen Avşar Potuklu’dur. Kazım’ın kabilesinin bu köyde akrabaları vardır. Soyadları Kandemir’dir. Ka-çak olduğu sırada bazen bu köye gelip saklanır.Pöhrenk: Topraktan yapılmış su borusu.Pörez: Selin yolu bozmaması için, yolun altından geçen beton boruPunara: Baca.Pusat: Araç, savaş aracı.Puşt: Dönek.Pür: Çamın kurumuş yaprağı.Pürçek: Şakaklardan sarkan saç, zülüf.Pürçük: Tohumun ucu.Pürçüklü: Havuç .Püsü: KediPüsük: Kedi.Sabahaça: Sabaha kadar.Sahal: Bedellilik, birinin yerine as-kere gönderilen kişi, vessek.Sal: 1. Hasta, yaralı ya da ölü taşı-nan sedye. 2.Tabut.Samur kürk: Bu adda bir hayvan derisinden yapılmış kürk.Sanasın: Sanki, gûya.Saptırma: Mezar içersin de ölü ko-nulduktan sonra, ölü üzerine açılı olarak dizilen tahtalar. Satmak: Kız evladı evlendirmek

53

Page 29: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta

54 55

Sayrı: Hasta, yatalak.Sehen: Bakır tabak, sahan.Sehil: Sahil.Sektesinden: Denginden.Ser: Baş, kafa.Seten: Bulgur, yarma dövülen di-bek taşı.Seyit Battal: Battal Gazi.Sıla: Gurbetteki bir kimse için do-ğup büyüdüğü ve özlediği yer.Sinilemek: Sinek için vızıldamak.Soğanlı: Artvin ili, Ardanuç ilçesi-ne bağlı bir köy.Südük: Sidik.Süven: Sopa, sırık, ince uzun ağaç.Şahan: Şahin.Şahre : Çehre.Şaplak: Tokat.Şarmıta: Yaramaz.Şayak: Canlı pembe.Şebeden: Hoş kokulu kavun.Şefre: Kadın adı. Aslı Şerife’dir.Şibik: Gözdeki çapak.Şimşir: Parlak.Şire: Tatlı. Şişirik: Balon.Şitil: Küçük kova.Şivan: Ağıt, yas, kıya, üzüntü; ağla-ma, feryat, figan.Şor: Söz, lâf.Şube: Askerlik şubesi.Şuvara: Ozan.Tabya: Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı.Tahtalı: Tahtadan yapılmış oturak, somya.

Takaklı: Beyaz kumaş.Taman: İşte, az önce, hani, hani ya, ya, tabii ki.Tarhana: Döğme ve yoğurdun ka-rıştırılarak, güneşte kurutulmasıy-la elde edilir.Tavatır: Çok iyi güzel.Tavla: At ahırı.Tavlak: Soyulmuş taze ceviz.Tavsır: Resim, fotograf.Tay: Üç yaşına kadar at yavrusu.Tekerim daşa dayandı: İşlerin yo-lunda gitmemesi, bozulması.Tel: Telgraf.Telkin etmek: Arapçası kavrama anlamına gelen “lakn” sözcüğün-den türemiştir. İslamiyet de gömü-lenlere imam tarafından söylenen dinsel sözler anlamında kullanılır.Temren: Mızrak ucundaki sivri de-mir.Terki: 1. Eyerin arka bölümü. 2. Bi-nek hayvanının sağrısı. 3.Atın ar-kası. 4.At vb. hayvanlara yüklenen eşya, yük. 5. Atın eyerine takılan küçük heybe.Teyyare: Uçak.Tınsırık: Hapşuruk.Tolu: Dolu.Topak: Yuvarlak .Tozluk: Pantolonun paçasını toz-dan korumak için ayakkabının üzerine geçirilip düğmelenen veya dizden aşağı uzanarak ayağın üstü-nü örten dar paçalık, getr.Tuğlu: Tükürük Köftesi: Ekşili Köfte -

Dökme Köfte – Tuvallamaç - Höl-lük - Gildiz.Uflak: Büyük bıçak.Ufra: Ekmek yapılırken tahtaya atı-lan un.Uğru: Ön.Uğrun: Gizli saklı .Ulam ulam olmak: Renk renk, çe-şit çeşit olmak.Üççeşme: Kayseri ili Tomarza il-çesi Dadaloğlu beldesine bağlı bir yayladır. Torosların tepesindeki bu yaylanın rakımı 2600 m civarında-dır. İçme suyu ile meşhurdur. Tah-talı Dağlarının en yüksek tepesi Aygörmez bu yayldadır.Üleş: Leş, ceset.Vareste: 1. Kurtulmuş. 2. Uzak.Varık: Varmış.Varmak: 1. Gitmek. 2. Gelmek. 3. Yetişmek, ulaşmak, yanaşmak.Vuruk: VurmakYadırgı: Yabancı.Yağlık: Mendil-eşarp.Yalbırdak: Yarı çıplak.Yarma: Buğday, arpa, mısır, bezel-ye vb.nin iri çekilmişi, dövmesi. Yarsuvat: Ceyhan Irmağı.Yaylon: Römork.Yazlak: Serinlenecek yerler.Yeelmek: Şimarmak .Yeğilmek: Durmamak, Şımarmak.Yekinmek: Yekin: Davranmak, ol-duğu yerden fırlamak, ayağa kalk-mak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak. Yerinden kalkmak, Kalkmaya davranmak.

Yel: Rüzgar.Yergin: Bitkin, üzgün.Yesir: Esir, tutsak.Yırak: Irak, uzak.Yıramak: Uzaklaşmak.Yol gözlemek: Bir kimsenin gelme-sini beklemek.Yoymak: Yorumlamak.Yörü: YürüYufka: İnce.Yumak: Yıkamak.Yumuş: İstek.Yunak : Çamaşır.Yunak tası: Çamaşır tası.Yunak yumak: Çamaşır yıkamak.Yüklük: Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap.Zabit: SubayZahar: Galiba, sanırım.Zahmarı: Kara kış .Zatıdan: Zaten, eskiden, esasen.Zavara: İri öğütülmüş hayvan yemi.Zavır: Çıkışma, paylama, azar.Zehre: Zahire, zehra, yemeklik ta-hıl.Zılgıt: Kadınların ellerini ağızları-na götürerek ses çıkarmaları.Zıllıcı: Oyun bozan.Zıllımak: Oyun bozanlık.Zıncarlık: Zıngarlık. Ceyhan ya-kınlarında yer adı.Zikke: Ucunda ip geçirmek için halka bulunan, yere çakılan hay-van bağlamakta ve çadır gerdirme-de kullanılan demir kazık.Zurba: Küme, grup.

Page 30: İ ç i n d e k i l e r - avsarelleri.com fileniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta