, zs e> z o u ] -...

33
26.12.2015 1 1 HAYVANLAR alemi 1,5 milyondan fazla yaşayan hayvan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır. Hayvanları diğer canlılardan ayıran birçok karakteristik farklar vardır. Hayvanlar ökaryotiktir ve çoğunlukla çok hücrelidirler. Bu onları bakteriler ve protozoalardan ayırır. Heterotrof (dışbeslenen), kendi besinlerini üretememeleri onları bitkiler ve alglerden ayırır. Sert bir hücre duvarlarının olmayışı da onları bitkiler, algler ve mantarlardan ayırır. Hayvanlar bazı hayat evreleri hariç hareketlidirler. Birçok hayvan türü embriyo evresinde Blastula evresinden geçer ki bu hayvanlara özgü bir evredir. HAYVANLARIN ÇEŞİTLİLİĞİNE GENEL BAKIŞ Neye HAYVAN deriz? Çok hücreli, ökaryot ve heterotrof olmalı! Hücre çeperi/duvarı olmamalı, özel hücrelerarası bağlantılar bulunmalı (desmozom vb…) Sinir ve kas doku olmalı Eşeyli üreme, diploid evre baskın Embriyonik tabakalanma ve gelişim Zigotun bireye dönüşümü: HOX genleri

Upload: others

Post on 23-Sep-2019

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

26.12.2015

1

1

HAYVANLAR alemi

1,5 milyondan fazla yaşayanhayvan türü tanımlanmıştır,fakat gerçek miktarınbazılarına göre 20 milyon,bazılarına göre de 50milyondan fazla olduğusanılmaktadır.

Hayvanları diğer canlılardan ayıran birçok karakteristik farklar vardır. Hayvanlarökaryotiktir ve çoğunlukla çok hücrelidirler. Bu onları bakteriler ve protozoalardan ayırır.Heterotrof (dışbeslenen), kendi besinlerini üretememeleri onları bitkiler ve alglerden ayırır.Sert bir hücre duvarlarının olmayışı da onları bitkiler, algler ve mantarlardan ayırır. Hayvanlarbazı hayat evreleri hariç hareketlidirler. Birçok hayvan türü embriyo evresinde Blastulaevresinden geçer ki bu hayvanlara özgü bir evredir.

HAYVANLARIN ÇEŞİTLİLİĞİNE GENEL BAKIŞNeye HAYVAN deriz?• Çok hücreli, ökaryot ve heterotrof olmalı!• Hücre çeperi/duvarı olmamalı, özel hücrelerarası bağlantılar bulunmalı (desmozom vb…)• Sinir ve kas doku olmalı• Eşeyli üreme, diploid evre baskın• Embriyonik tabakalanma ve gelişim• Zigotun bireye dönüşümü: HOX genleri

26.12.2015

2

3

4

26.12.2015

3

Hayvanlar ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?• Hayvanların ortak atasının ~675-875 milyon yöoluştuğu düşünülüyor. Ortak ata hangi gruptandı?• DNA dizi analizlerine göre Choanoflagellatlar en yakın takson.

26.12.2015

4

ZOOPLANKTON 7

7

8

OMURGASIZLAROmurgasızlar (Latince: Invertebrata), bir

omurgası olmayan hayvanlara verilen genel biraddır. Omurgasız olarak adlandırılan canlılarınyapılarında hiçbir iskelet bulunmaz. Omurgasızhayvanların vücudunun dış kısmını örten vedestekleyen bir dış yapı bulunur.

• Süngerler-Porifera• Knitliler-Cnidaria• Yassı solucanlar-Platyhelminthes• Nematodlar-Nemathelminthes• Halkalı solucanlar-Annelida• Eklembacaklılar-Arthropoda• Yumuşakçalar-Mollusca• Derisidikenliler-Echinodermata

26.12.2015

5

Süngerler-PoriferaSüngerler, Latincede “delik”anlamına gelen ‹Porus›kelimesi ile “taşımak”anlamına gelen ‹Ferre›kelimelerinin birleştirilmesiyle‹Porifera› olarakadlandırılmışlardır.İlk çokhücreli şube.Genelde denizeldirler(~10000 tür). Tatlısu formları(~150 tür) da vardır

kamçı

yakagövde

Amoebocytekoanoderm mesoglea

PinacocyteOocyte

AmoebocyteSclerocyte

Koanocyte PorocyteOstium

Su hareketyönü

pinakoderm

Archeocyte

26.12.2015

6

Knitliler-CnidariaSucul canlılardır. Denizlerde10.000 den fazla türübulunur. Tatlı sularda fazlatür bulunmaz.İlk gerçek doku bulunduranşube.Mercanlar, denizanaları,hidralar

26.12.2015

7

Ordo: Semaeostomeae Familya: Ulmaridae Genus: AureliaAurelia aurita(denizanası)

•Denizeldirler. Deniz anemonlarını ve mercanları içerir.•~6000 tür vardır.•Çoğunluğu sesildir. Koloniler oluştururlar.•Üreme, eşeyli ve eşeysiz şekilde gerçekleştirilir. Medüz form yoktur!•Çoğunlukla iskelet oluşumu vardır. Mercan adalarını, resiflerini ve atolleri oluştururlar.•Ekonomik değerleri yüksektir.

26.12.2015

8

Bu şube de hayvanlardünyasının en büyüktopluluklarından biridir.Şimdiye dek 70.000’denfazla tür saptanmıştır.Yumuşakçaların çoğudenizlerde, bir bölümü tatlısu göllerinde, havuzlarda veırmaklarda, bazıları isekarada yaşarlar.Ev Akvaryumundaki küçükbir salyangozdan 15 metreboyundaki dev mürekkepbalığına; tüm yaşamıboyunca aynı kayaya ya dakabuğa sıkıca yapışanistiridyeden serbestçe yüzentarağa ve etobursümüklüböcekten etoburahtapota kadar olancanlılar, boyutları,görünüşleri ve yaşamalanları bakımından çokfarklı hayvanlardır

Yumuşakçalar-Mollusca

Sınıf: KARINDANBACAKLILARAchatina fulica

26.12.2015

9

İKİKAPAKLILAR

KAFADANBACAKLILAR

26.12.2015

10

Bu omurgasızların vücutlarıbirbirine benzeyenbölmelerden (segment)meydana gelmiştir.Tatlı sularda, denizlerde vekarada serbest olarakyaşarlar. Parazit olanları davardır.En bilinen türü topraksolucanıdır.

Halkalı solucanlar-Annelida

Hayvanlar aleminin en genişşubesidir ve tüm bilinentürlerin yaklaşık ¾'ünü içerir.Böcekler, yengeçler,örümcekler, akrepler,keneler vb. bir milyondanfazla türü içerir.Bu canlıların tümündeeklemlere sahip üyeler,segmentli vücutları veoldukça iyi gelişmiş organsistemleri bulunur.

Eklembacaklılar-Arthropoda

26.12.2015

11

Derisidikenliler-EchinodermataDerisi dikenliler ya daEchinodermata, suhayvanlarının bir kolu olan veokyanusun tüm derinliklerindebulunan omurgasız hayvanlarşubesidir.Denizkestaneleri, denizyıldızlarıve denizhıyarlarını içerir.Sürünerek hareket ederler.Vücutlarının alt kısmında tüpayak denilen yapılar bulunur.Vakum etkisiyle yüzeye yapışıpvücudu çekerek hareketsağlar. Aynı zamanda tüpayaklar beslenme veboşaltımda görevlidir.

ŞUBE: CHORDATAGRUP I : ACRANIA

(Kafatassızlar) GRUP II : CRANIATA (Kafataslılar)Sb.phylum : HEMICHORDATA

Sb.phylum : UROCHORDATA=TUNICATASb.phylum : CEPHALOCHORDATA

Altşube : AGNATHA(Çenesizler)

Altşube : GNATHOSTOMATA(Çeneliler)

Classis : OstracodermiClassis : Cyclostomata Sp.Classis : Pisces

Classis : PlacodermiClassis : ChondrichthyesClassis : Osteichthyes

Sp.Classis : TetrapodaClassis : AmphibiaClassis : ReptiliaClassis : AvesClassis : Mammalia

26.12.2015

12

Pelvik yüzgeçPektoral yüzgeç Anal yüzgeç

1. Dorsal yüzgeç 2. Dorsal yüzgeç

Kaudal yüzgeç

AMPHİBİA (amfibiler)Amphibia’nın 3 takımı:1. Apoda (Bacaksız kurbağalar)2. Urodela (Kuyruklu kurbağalar)3. Anura (Kuyruksuz kurbağalar)

26.12.2015

13

Hemidactylus turcicus (Geniş parmaklı keler)

SÜRÜNGENLERPullular…

Kaplumbağalar / tosbağalar…

26.12.2015

14

• Tüyler• Sıcakkanlı • 4 odacıklı kalp• Gelişmiş yavru bakımı

Archaeopteryx

- 130 milyon yıl önce - 27

MEMELİLER-BÖCEKÇİLLER• Fam: Erinaceidae• Erinaceus concolor (kirpi)

28

Ülkemizde yaygın olarak bulunur. Kış uykusuna yatarlar. Vücuttaki tüyler değişerek diken şeklini almışlardır. Böcekler ve diğer omurgasızlarla beslenirler. Zehirlere karşı oldukça dayanıklıdırlar.

• Fam : Talpidae– Talpa sp. (köstebek)

Toprak altında açtıkları galerilerde yaşarlar. Vücutları silindir biçimli olarak değişmiştir. Ayakları da toprağı kazmaya uygun biçimde şekil değiştirmiştir. Gözler oldukça körelmiştir. Aynı şekilde dış kulak da ufalmıştır. Kış uykusuna yatmazlar.

26.12.2015

15

Çift toynaklılar• Vücut ağırlıkları 3 ve 4. parmaklar ile taşınır. 1. parmakları tamamen, 2 ve 5. ise körelmiş ya da ortadan kalkmıştır.

• Parmakların ucunda toynak oluşumu vardır.• Kafatası iskeletlerinin yüz kısmı oldukça uzamıştır.• Ön dişler ve azı dişleri arasında belirgin bir boşluk bulunur.

29

tektırnaklılar• Atlar, gergedanlar ve tapirlerin bulunduğu gruptur.• 1-3 tane parmakları vardır. Genellikle 3. parmaklarının uzun ve gelişmiş olmasıyla diğer gruplardan ayrılır.• otçuldurlar, köpek dişleri ya bulunmaz ya da körelmiş durumdadır.

30

26.12.2015

16

yunuslar, balinalar• Aristo tarafından balıklarla birlikte sınıflandırılmışlardır.• Sürekli su içinde yaşadıklarından vücutlarında bazı değişiklikler meydana gelmiştir.• Arka üyeler körelmiş, kuyrukları balıkların kuyruk yüzgecine benzer bir şekil almıştır. Ön üyeleri de yüzgeç biçimlidir.• Burun delikleri kafalarının üst tarafına kaymış. Solunum sistemleri çok gelişmiştir. Uzun süre su altında kalabilirler ve derinlere inebilirler.• Dış kulak kepçeleri yoktur.• Vücutlarında kıl, tüy bulunmaz. Deri altlarındaki kalın yağ tabakası ile vücut ısılarını korurlar.• Vücuttaki fazla tuz böbrekler ile dışarı atılır.

31

etçiller• Ayıgiller, köpekgiller, kedigiller.

32

• Kesici ve köpek dişlerine ek olarak, farklı tipteki azıdişleriyle, etçil beslenmeye tam uyum yapmışlardır.• Azı dişlerinin yapısı ve sayısı, türlere göre değişkendir. Ancaktakımın bazı üyelerinde zaman zaman ya da sürekli otçulbeslenme de görülür.• Etçil beslenme tipine uygun olarak, bağırsakları kısalmıştır.

26.12.2015

17

kemiriciler• Her çene yarısında tek bir kesicidiş vardır. Bu dişin sadece uç kısmı mine tabakası ile kaplıdır, köpekdişleri yoktur.• Bazı türlerde besinlerin depolanması için kullanılan yanakkeseleri vardır.• Gözler ve kulaklar yaşam biçimlerine bağlı olarak değişik şekillerde olabilir.• Genelde sürü şeklinde yaşarlar.• Kemiriciler laboratuarlarda deney hayvanı olarak kullanılırlar (sıçan, fare ve kobaylar).

33

primatlar

• Fam : Hominidae• Gorilla gorilla (goril)• Homo sapiens (insan)• Pan troglodytes (şempanze• Pongo pygmaeus (orangutan)

34

26.12.2015

18

keseli memeliler• Gerçek plasenta bulunmaz.• Embriyolar 8-40 gün uterusta kaldıktan sonra doğar.• Doğan yavrular 2-3 cm. boyunda, larva benzeri yapılıdır. Duyu organları gelişmemiştir.• Annenin kesesine tırmanıp kese içindeki memeye yapışarak gelişimlerini tamamlarlar (~240 gün).

35

Gıda katkı maddeleri, tek başına gıda olarak tüketilmeyen, bir gıdaürününün ana bileşeni, hammaddesi veya yardımcı maddesi olarakkullanılmayan, fakat o ürünün işlenmesi, ambalajlanması ve/veyadepolanması ile ilgili olarak ve ürünün tat-koku-görünüş-yapı ve diğerniteliklerini korumak, düzeltmek, veya istenmeyen değişikliklere engel olmakamaçlarıyla gıda ürünlerine katılımlarına izin verilen, ve kalıntı veya türevlerimamul maddede kalan kimyasal madde veya maddeler karışımıdırlar.

26.12.2015

19

• Gıdanın besleyici değerini korumak,

• Özgün diyet ihtiyaçları olan için özel bir gıda üretiminde kullanılabilirler,

• Gıdanın dayanıklılığını artırmak için kullanılırlar , böylece gıda maddeleri daha uzun bir raf ömrüne sahip olurlar.

• Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için kullanılırlar.

• Gıdanın rengini ve lezzetini çekici hale getirebilir ve koruyabilirler.

• Yağın acılaşması gibi reaksiyonları önleyerek lezzet kaybını önlerler ve besin öğelerini korurlar.

• Gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak kullanılırlar.

• Gıdada hastalık yapıcı mikro organizmaların gelişmelerini önlerler.

• Gıda çeşitliliği sağlamaktadırlar.

• Renklendiriciler ( E 100 – 180 arası) • Koruyucular ( E 200 – 297 arası) • Antioksidanlar ( E 300 – 321 arası) • Emülsifiyer ve stabilizatörler ( E 322 – 500 arası ) • Asit baz sağlayıcılar ( E 500 – 578 arası ) • Tatlandırıcılar, koku verenler ( E 620 – 637 arası ) • Geniş amaçlılar ( E 900 – 927 arası )

"E" numara sistemi ile gıda katkımaddelerinin temel işlevlerine göresınıflandırılması (Numaranın başındaki"E", EU (Avrupa Birliği)`nisimgelemektedir):

26.12.2015

20

• E120 Cochineal (Karmin) : • Karmin, Dactylopius coccus böceğindenelde edilen bir tür renk pigmentidir.• Bu böcek, Opuntia cinsi kaktüs bitkisininüzerinde yaşar. Bu böcek, tropikalGüney ve Ortadoğu Amerika'da yaşar vebitki üzerinde diğer böceklerin yaşamınıengelleyerek pigment üretir. Pigment,böceğin yumurtalarından vevücudundan elde edilir• Böcekler, kurutulduktan sonra sıcaksuyun içerisine daldırılarak veya güneşışığına, fırın sıcaklığına yada buharamaruz bırakılarak öldürülür.• Böcekleri bozulmadan saklayabilmekiçin, ilk ağırlıklarının yüzde 30'ukadarının kurutulması gerekir. 155,000koşineal böceğinden bir kilogram boyaelde edilir.

• kekler, kurabiyeler,• meyveli gazozlar, • reçeller, • domates salçası ve diğer domatesli ürünler, • sakızlar, • dondurmalar, • meyveli yoğurtlar ve • havyar, sosis ve benzer et ürünleri,

26.12.2015

21

• E441 Gelatine (Jelatin)• Jelatin, kollajenin geri dönüşsüzolarak hidrolize edilmesiyle oluşturulur.Jelâtin başta domuz ve sığır, balık gibihayvanların deri, kemik ve bağ dokularınınkaynatılması ile üretilir.

• AB normlarındaki gıda katkı maddesi kodueskiden E441 numarasıydı. Jelatin artıkkendi başına bir gıda ürünü olarak yenidensınıflandırıldığı için artık E441 numarasıkullanılmamaktadır.

• Sakızlar, şekerlemeler ve benzeri ürünlerbaşta olmak üzere çok yaygın bir kullanımalanı bulunmaktadır.

• E542 Bone Phosphate (Kemik fosfatı)• Hayvan kemiklerinden üretilir. Topaklanmayı engelleyici ajan, emülgatör ve gıda

takviyelerinde fosfor kaynağı olarak kullanılır.• E901 Beeswax (Balmumu)• Yüzey sırlama ve parlatma maddesi. Arının bal

peteğinden yapılır.• E904 Shellac (Şellak) • Yüzey sırlama maddesi. Lak Böceği (Lacciferlacca) tarafından üretilen reçineden elde edilen

parlaklık verici bir maddedir. Özellikle kozmetikte,çikolotalar ve şekerlemelerde kullanılır.• E910 L-Cysteine (Sistein)

• Un işleme ajanı. Ekmek ve pasta ürünlerindekullanılır. Ürünlere esneklik ve dayanıklılıkkazandırır. İnsan saçı, domuz dahil hayvan kılı vetavuk tüyünden elde edilir• E161g Canthaxanthin (Kantaksantin)

• Renklendirici; doğal olarak yeşil yaprakta, kadife çiçeği ve yumurta sarısındabulunur, Alkolle muamele edilmiş olabilir. Renklendirici; retinol; bazı mantar,kabuklu hayvan, balık ve flamingo tüyünden elde edilir.

26.12.2015

22

• Genetik biyolojinin kalıtım vedeğişimle ilgilenen bir dalıdır. Bubilim hücrelerle, bireyler, onlarındölleri ve organizmaların yaşadıklarıtoplulukları çalışmakla ilgilidir.Genetikçiler kalıtsal değişikliklerintüm biçimlerini inceledikleri gibi buözelliklerin altında yatan molekülermekanizmayı da incelemektedirler.

43

44

• Canlılar sahip olduklarıözelliklerin yarısınıannelerinden, diğer yarısınıda babalarından alırlar.• Anne ve babada bulunan,türe has özelliklerinyavrulara kromozomlaryoluyla aktarılmasına kalıtımdenir.• Saç-göz rengi, boy uzunluğuvb… özellikler hücreninçekirdeğinde, DNA’da(kromozomlarda) bulunanGen adı verilen bölgelerdekodlanmıştır.

26.12.2015

23

45

DNA (Deoksiribonukleik asit) ökaryotlarda hücreninçekirdeğinde bulunan, ebeveynlerden çocuğa fiziksel özellikleritaşıyan genetik materyaldir. RNA (ribonukleik asit) ise, DNA’danbilgiyi alıp protein sentezinde kullanılmasını sağlar.

46

Genetik bilgi bir dil gibidir. Biz alfabemizdekiharfleri bir araya getirerek kelimeleri, sonra dakelimeleri birleştirerek cümleleri, sonra paragraflarıve kitapları yazarız. DNA’da ise: Alfabe sadece 4harften ibarettir (A, T, C, G). Her harf baz veyanükleotid denilen kimyasal bir molekülü temsileder. Her zaman A ile T, G ile C karşılıklı olarakbirleşir.Kodon adı verilen genetik kelimeler buharflerden oluşmuştur. Bu kelimeler bir arayagelerek genler adını verdiğimiz cümlelerioluştururlar. Her bir gen insan vücudundaki belli birözelliği kontrol eder.insan genomu toplam 3 milyar DNA bazçiftinden biraz fazla uzunluktadır.İnsan genomu tahminen 20,000–25,000protein-kodlayıcı gen içermektedir, bu sayıgenomun dizilenmesinden evvel beklenen sayınınoldukça altındadır. Genomun sadece %1,5'i proteinkodlamaktadır, geri kalanı RNA genleri, düzenleyicidiziler, intronlar ve "çöp" DNA'dan oluşur.

26.12.2015

24

47

Pürin bazları : ADENİN ve GUANİNPirimidin bazları : SİTOZİN, URASİL ve TİMİNPÜRİN + PİRİMİDİN

2nm

DNA ve YAPISINÜKLEOTİDLER: ADENİNTİMİNSİTOZİNGUANİNURASİL (RNA’da)

48

DNA Molekülünün Görevleri Nelerdir?1- RNA’ların üretilmesini sağlar.2- Hücrede yapılacak protein çeşidini belirler.3- Hücrelerdeki yaşamsal faaliyetleri yönetir ve kontrol eder.4- Canlılar arasında çeşitliliği sağlar. (Canlıların DNA larının

farklı olması nedeniyle).5- Canlıya veya hücreye ait kalıtsal (genetik) bilgileri (özellikleri)

üzerinde taşır.6- Kalıtsal özellikleri, hücre bölünmesi sonucu oluşan hücrelere

aktarır.7- Kendini eşleyerek hücre bölünmesini gerçekleştirir ve

üremeyi sağlar.8- Çekirdekte bulunan kromozomları oluşturur.

26.12.2015

25

49

Nükleozomlar Kromatin iplik Kromatin ilmeklerYoğunlaşmışKromatin ilmekler Kromozom

KROMOZOM ORGANİZASYONU Kromatitler

50

Kromozomun yapısındaDNA ve protein vardır.Kromozomların şekli,büyüklüğü ve sayısı her türiçin farklı ve sabittir.

26.12.2015

26

51

GEN: Bir kromozomun belirli bir kısmını oluşturan nükleotid dizisidir.

ALEL veya ALELMORF: belirli bir özelliği belirleyen bir genin değişik (alternatif) hallerinden her biri.

~ 20.000-25.000 gen insanda bulunuyor…

52

26.12.2015

27

53

TRANSKRİPSİYON: DNA'yı oluşturannükleotit dizisinin RNA polimeraz enzimitarafından bir mRNA dizisi olarakkopyalanması sürecidir. Başka bir deyişle,DNA'dan RNA'ya genetik bilginin aktarımıdır.• BAŞLAMA: Ökaryotlardaki TATA kutusuna

önce TATA Bağlanma Proteini (TBP) bağlanır. Bubaşlama kompleksi RNA polimerazı promotöreseferber eder ve oradan transkripsiyon sürecinibaşlatmasını sağlar.

• UZAMA: Uzayan RNA zincirinin 3' ucunanükleotitler eklenir. Yani, gelen nükleotidin5' fosfat grubu ile RNA zincirindeki3' hidroksil grubu arasında bir fosfodiester bağıoluşur.

• SONLANMA: RNA polimeraz bir sonlanma sinyaline rastlayınca RNA sentezi sona erer.Prokaryotik genlerde iki tip sonlanma vardır: "ro" adı verilen sonlanma proteininin gerekliolup olmadığına göre, ro'ya bağlı ve ro'dan bağımsız sonlanma. Bunların sinyalleri farklıdır.Ro'dan bağımsız sonlanmada sık G/C nükleotitli bir bölgeyi izleyen sık A/T'li bir bölgebulunur. G/C'li kısım RNA'ya yazılınca, oradaki nükleotitler firkete görünümlü bir şekil alırlarve bu RNA polimerazı yavaşlatır. Bunu izleyen sık A/T'li kısımda ise polimeraz duraklar veDNA'dan kopar.

Rna polimeraz : 5’3’

ÖKARYOTLARDA ÇEKİRDEKTE….

54

26.12.2015

28

55

ÖKARYOTLARDA SİTOPLAZMADA….TRANSLASYON: Translasyon,transkripsiyon sonucu oluşanmRNA'lardaki koda uygun olarakribozomlarda gerçekleştirilen amino asitzinciri veya polipeptit sentezi sürecidir,daha sonra üretilen amino asit zinciri veyapolipeptit uygun bir şekilde katlanarak etkinbir protein haline gelmektedir. Translasyon,protein biyosentezinin ilk aşamasıdır.mRNA, kromozomlardan aldığı genetikbilgiyi ribonükleotid diziliminde kodlanmışolarak ribozomlara taşır. Ribonükleotitler,kodon olarak adlandırılan nükleotid üçlüleridizisi olarak "okunur". Her üçlü, belirli biramino asidin kodlanmasını sağlar.

Ribozomda tRNA molekülleri için üç bağlanma yeri vardır: A ('aminoasil'), P ('peptidil') ve E (İngilizce'exit', yani "çıkış") konumları. Translasyon sırasında A konumuna, o anda bulunan kodon tarafındanbelirlenen şekilde, bir aminoasil-tRNA bağlanır. Bu kodon büyümekte olan peptit zincirinebağlanacak olan bir sonraki amino asidi belirler. A konumu ancak P konumuna ilk aminoasil-tRNAbağlandıktan sonra çalışır. Birden çok amino asidin bir zincir halinde birbirine bağlı olduğu birpeptidil-tRNA molekülü, P konumunda bulunan kodona bağlıdır. Aminoasil tRNA'ya ilk bağlanan yer,P konumudur. P oknumunda bulunan bu tRNA sentezlenmiş olan amino asit zincirini taşır. Ekonumunda ise, ribozomu terk etmek üzere olan boş tRNA yer alır.

Laktoz intöleransıLaktoz İntoleransı sütte bulunan laktoz şekerinisindirememe durumudur. Bir hastalık olmaktan çokgenetik bir çeşitliliktir (siyah, beyaz ya da sarı ırktanolmak ya da mavi veya kahverengi gözlü olmak kadarolağan bir çeşitlilik). Üstelik Avrupa ve mezopotamyatoplumları dışındaki toplumlarda çok yaygındırLaktoz şekeri bir disakkarit, yani çift şekerdir.Galaktoz ve glukozun birleşmesinden oluşur. Onutekrar yapı taşlarına ayıran, yani sindiren enzime iselaktaz adı verilir. Dünya üzerinde hangi milletinmensubu olursa olsun -genetik bir bozukluğuolmadıkça- bebeklerin tamamında laktaz üretilir velaktoz sindiriminde bir sorun yaşanmaz; zira bebekleranne sütünü bu sayede sindirebilirler. Binlerce yılönce de bebekler laktoz sindiriminde bir sorunyaşamıyorlardı, ancak insanların sütten kesilmezamanları geldiğinde laktaz enzimi üretimi keskin birbiçimde düşüyordu. Bebek zaten artık anne sütündenbağımsız hale geldiği için laktaz eksikliğinin bir sorunyaratması söz konusu değildi…

26.12.2015

29

Avcı toplayıcı toplumlar tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdüren toplumlaraevrildiğinde sabana koşulan, etlerinden ve yünlerinden faydalanılanhayvanların sütleri herhalde sadece bebeklere içiriliyordu. Bir süre sonrainsanlar sütten çeşitli türev besinler yapmayı öğrendiler. Yetişkin insanlar sütiçemiyorlardı ama peynir, yoğurt, yağ gibi mandıra ürünlerini nispeten daharahat bir şekilde yiyebiliyorlardı, çünkü o günlerde yediklerinin kimyalarınınfarkında olmasalar da günlük süt %4,80 oranında laktoz şekeri içerirken, birçedar peynirinde bu oran %0,07’ye, tereyağda ise %0,51’e düşüyor ve böyleceonları süt kadar rahatsız etmiyordu(1).Laktoz intoleransı bulunan bireyler süt içtikleri zaman ne yaşıyordu? Şişkinlik,mide krampı, aşırı gaz çıkarma, ishal, kusma ve karın ağrısı. Üstelik tüm bubelirtiler laktoz tüketiminin miktarına göre artış gösterebiliyor ve şiddetli halegelebiliyordu. Yetişkinler bu belirtileri atlatsa da çok çok nadiren görülendoğuştan laktoz intoleransına sahip bebekler sırf bu yüzden ölebiliyorlardı.Sindirilmeyen laktozun bu sıkıntıları yaratmasının sebebi, bir disakkarit olanlaktoz molekülünün ince bağırsak duvarından geçememesi, bu yüzdenemilememesi ve emilemeyen laktazın bağırsak floramızda yer alan bakterilercebir ziyafete dönüştürülmesi. Bu bakteri sindirimi ve fermentasyonu sonundaaçığa çıkan gazlar (oksijen, hidrojen ve metan) sindirim sisteminde sıkışır.Ayrıca sindirilmeyen şekerin varlığı ve artan gaz basıncı bağırsak içerisindekiosmotik basıncı ve bağırsak genişliğini arttırarak ishale sebep olur. Alınanlaktoz miktarı arttıkça bu rahatsızlıklar da dolaylı olarak artar.

Bebeklerde laktozu sindiren laktaz enziminin salgılanmasını kontrol eden genLCT genidir. LCT geninin aktifliğini ya da pasifliğini kontrol eden gen ise MCM6genidir(2).Muhtemelen bebeklik döneminden çıkmış bireylerin anne sütü taleplerinisürdürerek onların bebeklerle rekabetini engelleme yönünde faydalı biradaptasyon sonucunda ortaya çıkmış bir özellik olarak MCM6 geni süttenkesilme dönemi sonrasında LCT genini kapatır.Ancak… Binlerce yıl önce MCM6 geni bir mutasyona uğrayıp, LCT’yi kapatamazhale gelmiş.

13910 C ----- > 13910 G22018 T ----- > 22018 A

2. Kromozomun q kolunda 135,787,844 ile 135,837,179. baz çifti arasında.

26.12.2015

30

Laktaz sürekliliğini sağlayan mutasyonun yaygınlaşması ve günümüze kadargelmesi mutasyon sahiplerine sağladığı çeşitli avantajlardan kaynaklanıyor. Bufaydalardan bir tanesi, özellikle Kuzey Avrupa gibi az ışık alan bölgelerde D vitaminide az olduğundan kemikler için kalsiyum tüketiminin hayati önem kazanması. Süttüketebilen toplumlar D vitamini azlığından kaynaklanan raşitizm gibi hastalıklarıbertaraf edebilmişler. Ayrıca kıtlık zamanlarında suyun yokluğuna süt iyi biralternatiftir. Vikinglerin Grönland gibi az tarım alanına sahip ve sık sık kıtlıkdönemleri geciren bölgelerde keçileriyle hayatta kalması (6) ve bugün İsveçlilerin%99’unun laktaz sürekliliğine sahip olması tesadüf gibi görünmüyor (7).Araştırmalar gösteriyor ki laktaz sürekliliğine yol açan mutasyon tek kaynaktangelmiyor. En yaygın olanı Balkanlar ve Orta Avrupa’da gerçekleşmiş olduğu sanılanve oradan doğuda Hindistan’a kadar güneyde Kuzey Avrupa’ya kadar yayılmışolanı iken, Arap devesinin evcilleştirilmesinden sonra ortaya çıkmış olan bir başkaalel de mevcut (sonuçları yeni yayınlanan bir araştırma laktaz sürekliliğininAvrupa’da değil ortadoğuda gelişip yayılmış olabileceğini gösteriyor (3)). Birbirindenbağımsız olarak nispeten daha erken olmak üzere Afrika’da da gerçekleşmişolduğu tespit edilen ise farklı aleller bulunuyor. Bu da laktaz sürekliliğinin gerçektende mühim bir mutasyon olduğunu ve içerisinde gerçekleştiği topluma sağladığıfaydalardan ötürü kısa sürede kalıcı hale gelebildiğini gösteriyor.

beyaz Amerikalıların ve Kuzey Avrupalı yetişkinlerde laktoz intoleransınarastlanma oranı %6 ila %15 arasında değişiyor. Meksikalılarda %47, GüneyAfrikalı siyahlarda %60. Çinli ve Japonlar gibi uzak doğu toplumlarında %25.Güney Amerika yerlilerinde ise %90’ın üzerinde(2). (Amerikalılarınmezopotamyalılar gibi inek, koyun ve keçi yetiştirme şansları olmadığını vehatta Lama’dan başka sürü hayvanına sahip olmadıklarını hatırlatırım)(4).Türkiye’de laktoz intoleransına rastlama sıklığının %20 olduğu düşünülüyor(5).

Tarih, Çinlilerin süt tüketmediğini yazıyor. Asya steplerinde dolaşan göçebekavimlerin de pek süt içtiği söylenemez. Ayrıca bu göçebe toplumlar peyniryapımı için yeterli bir süre boyunca aynı meskeni tutmuyorlar. Kalsiyumihtiyaçlarını nasıl giderdiklerini düşünürken bir eski Türk içeceği olaraktanıtılan kefir geldi aklıma. Biraz araştırınca Kefir’in de laktozdan yoksunolduğunu öğrendim. Elbette kesin bir bilgi değil ama bu da niçin asyatoplumlarının kefir ve kımız yapmayı öğrendikleri konusunda bir yanıt vermişoldu bana. Eğer yoğurt da bir Orta Asya icadı olmasaydı laktozdan muzdaripolan Türkler ve Moğolların kımızı sadece alkollü bir içecek olarak tüketmemişolabileceğini öne sürebilirdim, çünkü yoğurt da laktozu düşürmeninyollarından bir diğeri. Yoğurdu yoğurt yapan bakteriler sütteki laktoz şekerinifermente ettiklerinden sütten daha az laktoz içeriyor. Hatta yoğurtdun icadınınsebebinin bu olduğu düşünülüyor.

26.12.2015

31

61

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO)(GENETICALLY MODIFIED ORGANISM (GMO))

Bir canlının gen diziliminindeğiştirilmesi ya da ona kendidoğasında bulunmayan bambaşkabir karakter kazandırılması yoluylaelde edilen canlı organizmalara"Genetiği DeğiştirilmişOrganizmalar", kısaca GDO adıverilir. Bir canlıdan diğerine genaktarımı, bir çeşit kesme,yapıştırma ve çoğaltma işlemiolup, genetik mühendisleritarafından uygulanmaktadır.Aktarılacak gen önce bulunduğucanlının DNA’sından kesilerekçıkarılır. Sonra vektör adı verilentaşıyıcı virüs ile bu gen hedefDNA molekülüne yapıştırılır.

62

GENETİK DEĞİŞİM NEDEN KULLANILMAKTADIR?- Bitkilerde;• Böcek öldüren zehir üretebilmelerini sağlamak, pestisit kullanımını azaltmak,• Yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara (herbisit) dayanıklı olmak. Bitkiler herbisit dirençliliğikazandırıldıktan sonra bu herbisitlerle ilaçlanır böylece bitki yetiştirilen alanda diğer yabani bitkileryetişmez.• Mevcut türlerdeki ürün miktarını artırmak,• Hasat sonrası kayıpları azaltmak,• Ürünleri soğuk, sıcak, kuraklık ve tuzluluk gibi etkenlere karşı daha toleranslı hale getirmek,• Birim alandan alınan ürün miktarının arttırılması ve marjinal alanlar olarak bilinen tuzlu, kurak vesoğuk alanların kullanılması gerekmektedir.

- Hayvanlarda;• Nexia isimli biyoteknoloji şirketi 2001 yılında Kanada’da bazı örümcek genlerini keçilere aktararaksütte ipek telleri üretmişlerdir.• Gıdaların besleyici değerini yükseltmek, Laktozsuz süt üretimi…

- Bakterilerde;• İnsanda insülin üretiminde kullanılan gen rekombinant DNA teknikleriyle uygun taşıyıcılar kullanılarakbakteriye aktarılmış ve bakterinin kimyasal dizi olarak aynı proteini üretmesi sağlanmıştır. Genetiğideğiştirilen bakteriler büyük reaktörlerde büyütülerek ürettikleri insülin saflaştırılır ve kullanıma uygunhale getirilir.

26.12.2015

32

63

Bacillus thuringiensis

Bacillus’tan alınan genler

VİRÜS

1) Bakterinin genomu izole edilerek istenen genler kesilerek virüse aktarılır

2) Genomu değiştirilmiş virüs bitki hücreleri içerisine aktarılır.

GDO ÜRETİM TEKNİĞİ

3) Bu hücreler laboratuvar ortamında büyütülerek çimlenmeleri sağlanır.

• Bacillus thuringiensisbakterisi ilk olarak 1902yılında Japonya’da izoleedilmiştir. Bu bakterilerböcek öldürücü etkigösteren «Cry»proteinlerini üretirler…

• Böceklere dayanıklıPamuk ve Mısırüretiminde bu bakteriningenleri kullanılmaktadır.

64

• Bitkilerin besin içeriği ve verimliliği değiştirilmektedir. Bu tarz uygulamalara en güzel örneklerden biri altın pirinç uygulamasıdır. • Altın pirinç Asya’da çoğu besinde az bulunan A vitamini eksikliğini gidererek önemli bir problemi çözme yolunda umut vermektedir. • Bunun yanında bitkilere bazı aşı ve ilaçlar gen aktarım yoluyla eklenip üretilen bitkilerin doğrudan yenmesiyle bu maddelerin alınması sağlanabilir.

26.12.2015

33

• Laktozsuz süt üretimi• Hastalıklara direncin artırılması• Organ veya hücre transferinde kullanılmak üzere üretilen transgenik domuzlar