1. - manas universitymanas.edu.kg/bap/doc. dr. i.dogan_proje.pdf · 2014-10-17 · yazıtları,...
TRANSCRIPT
-
1
I. Türklük Hakkında Genel Bilgiler
1. Türk Adı
Neredeyse on gündür Tanrı Dağlarına bakarak sabahlıyorum. Kitabın giriĢi olan ‗Türk adı‘ bahsine
nereden baĢlayacağımı bilemedim. Kaynaklarda bir çok Ģey söyleniyordu. Hangisi doğruydu veya hangisi doğruya
en yakındı. Yazılıp söylenenlerin bir kısmı hamasi söylemlerdi, bunlar duygularımızı okĢayan güzel izahlardı.
Ancak, bilimlik esere ne kadarını alabilir, hangisini kaynak gösterebilirdim. Nihayet, 7 Aralık 2012 sabahı Tanrı
Dağlarına bakarak, Türk‘e ad veren Tanrı‘nın adıyla baĢladım. Kanıma ad veren Tanrı‘nın yüreğime ıĢık,
düĢüncelerime sağlık, kalemime (bilgisayarıma) güç vermesi duasıyla.
Osman Nedim Tuna, A. Vάmbéry‘in Türk adını töre- fiiliyle ilgili tuttuğunu, türemiĢ ~ yaratılmıĢ
anlamına gelen bir kavram olarak ifade ettiğini, J. Nemeth‘in ise, Eski Türkçe metinlerde geçen erk türk
ikilemesinden hareketle güç ~ kudret anlamlarında düĢündüğünü söyler1.
Birçok kaynakta benzeri görüĢler paylaĢılmıĢtır. "Türk" adının tarihte ilk defa ne zaman ve hangi
kaynaklarda ne Ģekilde kaydedilmiĢ olduğu, tarihi süreç içindeki telaffuzları ve anlamı meselelerine de pek tabii
olarak, ortaya atılmıĢ bir hayli görüĢ söz konusudur. Ancak umumiyetle Çin, Hind, Ġran, Grek, Musevi, Ön Asya
yazıtları, Bizans ve Arap kaynaklarında yer alan bazı kayıtlara göre, en geç Gök-Türk çağından, M.Ö. 2. bin
ortalarına kadar geri götürülebilen "Türk" adının, "kuvvet" anlamına geldiği ve Türkçe konuĢan kavimlerin bu ad
ile tesmiye edildiği kabul edilmektedir2.
Benzeri görüĢler daha çok, Ġbrahim Kafesoğlu3, Zeki Velidi Togan
4, Bahattin Ögel
5, Aydın Taneri
6 vb
kaynaklara müracaat edilerek yazılmıĢlardır. Bugün gerek elektronik, gerek yazılı kaynaklara müracaat
ettiğimizde Türk adı hakkında genel bilgilendirilme aĢağı yukarı aynıdır.
Tuna, ‗millet adlarının aynı zamanda kiĢi~insan manasına da geldiğini söyler ve yakı = insan (Kızılderili
kabilesi), vogul=insan (Ural halklarından) Türk kelimesinin de türe- fiilinden türemiĢ~ yaratılmıĢ anlamında
türük = insan manasıyla ilgili olduğunu ifade etmiĢti7. Tuna‘nın bu görüĢü aslında Çin kaynaklarında da destek
bulmaktadır.
1 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, 1988-1989 Doktora Dersleri Ders Notları (YayınlanmamıĢ), Ġnönü Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya, 1989
2 Hunkan, Ömer Soner, Orta Asya‘da X-XIII Yüzyıllarda ‗Türk‘ Adı Üzerine Bazı Kayıtlar, Türkiyat AraĢtırmaları, Hacettepe Üniversitesi, Sayı 2, Bahar 5, Ankara, 2005
5-12 s 2. s
3 Kafesoğlu, Prof. Dr. Ġbrahim, ‗Tarite Türk Adı‘, ReĢit Rahmeti Arat Armağanı, Ankara, 1966, 306-311.s
4 Togan, Prof. Dr. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine GiriĢ, Ġstanbul, 1981, 36-37.s
5 Ögel, Prof. Dr. Bahattin, Türk Kültürünün GeliĢme Çağları, Ġstanbul, 2001, 6-12. s
6 Taneri, Prof. Dr. Aydın, Türk Kavramının GeliĢmesi, Ankara, 1993, 63-69.s
7 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, a.g.e. 7
-
2
Tayvanlı Türkolog Liu Yi-tang‘a göre, ―Hu‖ ve ―Xiong‖ Hunca ―Qun‖, ―Khun‖, ―Kun‖, ―Hun‖
kelimelerinin Çincedeki değiĢik tercüme biçimleri olup, ―insan‖, ―halk‖, ―ahali‖ anlamlamındadır. Hunlar
baĢlangıçta Diu 狄 kabile birliği içerisinde yer alan bir kabile olup, M. Ö. 8. yüzyılda güçlenerek birlik içerisinde
önemli siyasi güç hâline gelmiĢlerdir Türkler ve Uygurların Hunlardan geldiğine dair kayıtlar ise Çin tarih
kaynaklarında bolca bulunmaktadır. Mesela: ―Türkler, Hunların baĢka bir ırkındandır‘, ―Uygurların ataları
Hunların soyundandır‖ gibi8. Çin kaynaklarında Türk adı üzerine farklı bilgiler de bulunmaktadır
9.
Erol Güngör, ‗Türk adı çeĢitli Türk boylarından birinin adı idi‘ , ‗milattan sonra 6.yy.da ana dili Türkçe
olan bütün boyların her biri değiĢik bir isimle anılmakla birlikte,bunların hepsine birden Türk denilmeye
baĢlanmıĢtır10
‘ ifadesi ile Türk adının önceleri bir boy adı olduğunu sonra diğer boyları da içine alan bir üst kimlik
adı olduğunu söyler.
Hatipoğlu, ‗Türkler bugün olduğu gibi, eski çağlarda da ayrı ayrı boy adlarıyla tanınıyorlardı. Bugünkü,
Kırgızlar, Özbekler, Yakutlar, ÇuvaĢlar gibi, eski çağlarda da Subarlar (Subariler, Subirler), Gudlar ya da Guzlar
(KaĢlar) vardı. Kısaca M.Ö.3500 yıllarında yaĢamıĢ olan Sümerler de, i.ö.2500 yıllarında hükümran olan Gudlar
(Kutlar) ve yine i.ö.1700 yıllarında hâkimiyet kuran KaĢlar (Guzlar) arasındaki zaman farkı hükümranlık
zamanlarının farkıdır. Yoksa Türkler bu yörelerde aralıksız, uzun yüzyıllar yaĢamıĢlardır, Suriye'deki KaĢ'lardan
tarihçi Strabon Kos adıyla söz ettiği gibi Hazreti Muhammed zamanında da Türklerin bu yörelerdeki varlığından
ve güçlerinden hadislerde de önemli kayıtlar vardır. Kaldı ki, Hazreti Muhammed'den önce, Mekke'nin anahtarının
muhafızı olan Huza'a kabilesinin Türk asıllı olduğu Emir Kuzay gibi adlardan esinlenerek söylenebilir‘ (bkz.
Ġslam Ansiklopedisi Huza'a)11
diyerek hemen hemen aynı görüĢü destekler.
Sümer, ‗abidelerdeki ‗Türk‘ adı kavmî bir isim olup, bu adı Türkçe konuĢan bütün kavimlerin değil,
onlardan yalnız birinin taĢıdığı hususu vâzıhtır. Hanedan bu kavme mensup bulunmakta ve devlet de en baĢta bu
kavme dayanmaktadır12
‘ der.
Ercilasun, ‗Hiç Ģüphe yok ki Türkler milattan önceki üçüncü, ikinci binlerden beri mevcuttur. Çivi yazılı
Sümer metinlerinde bulunan di (demek), dingir (tanrı), dug (dökmek), uĢ (iĢ), zag (sağ taraf), Ģurim (yarım),
kabkagak (kap kacak) vb. 330‘dan fazla Sümerce-Türkçe ortak kelime ile bu durum apaçık ortadadır. Ancak o
zamanlar Türk adı yoktu. Büyük bir ihtimalle elimizdeki kaynaklarda bulunmuyor. Göktürklere gelinceye kadar
Hun, Kırgız, Usun, Toba, Tabgaç, Ogur, Sabir, Töles gibi adlar taĢımıĢız. Altıncı yüzyılda ortaya çıkan
8 Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, Divanü Lûğat-it-Türk‘te Geçen ―Çin‖ ve ―Maçin‖ Adı Üzerine, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 9 Enver
Baytur, Heyrinisa Sıdık, age., s. 22-23 Volume 2/4 Fall 2007, 1175. s
9 Bu konuda geniĢ bilgi için bkz. Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, age.
10 KiriĢçioğlu, Prof. Dr., Fatih, Prof.Dr.Erol Güngör ve Türk Dili‖, Prof. Dr. Erol Güngör‟ü Anma Paneli,G.Ü.KırĢehir Eğitim Fak.,24.04.2003, KırĢehir
11 Hatipoğlu, Prof. Dr. Vecihe, Türk Tarihinin BaĢlangıcı, Türkoloji Dergisi, C VIII, AÜ. DTCF Yay. Ankara, 1979, 29-52. s, 33. s
12 Sümer, Prof. Dr. Faruk, Oğuzlar, Türkler Ansiklopedisi, 2. Cilt, 2002, Ankara, 291.s
-
3
Göktürklerden beri de Türk adını kesintisiz olarak bugüne dek getirdik. Çinliler, r sesini söyleyemedikleri ve hece
sonunu da kapatamadıkları için Türk diyememiĢler; Tu-kyu demiĢlerdir. Türk kelimesi, Köktürkler çağına ait
Soğdak (bir Doğu Ġran kavmi), Orta Fars ve Arap kaynaklarında Turk, Süryani kaynaklarında Turkaye, Yunan
kaynaklarında Turkos, Sanskrit kaynaklarında TuruĢka, Tibet kaynaklarında Drug olarak geçer‘13
.
―Türk‖ adı VI. yüzyıl ortalarında doğru tanınmakla beraber, bu isim altında ancak mahdut bir iki zümre
veya siyasî birliğin kastedildiği muhakkak gibi görülüyor. Muhtelif yerlerde ve ayrı ―kavimler‖ halinde yaĢayan
ve ―Türk‖ ırkından gelen urukların kendilerine has adları olduğu biliniyor; ―Türk‖ adının umumileĢmesi, etnik
mana alması ise daha sonraki bir devire aittir; belki de Araplarla, yani Ġslamiyet‘le temasın neticesidir. VIII. yüzyıl
baĢlarında Araplar Mavera-ün-nehre gelince Türklerle temas etmiĢler ve Türkçe konuĢan bütün Türk kavimlerine
ayrı adlarına bakmaksızın umumi olarak ―Türk‖ adını vermiĢlerdi. Ġslamiyeti kabulden Türkler de kendilerini
bundan böyle ―Türk‖ diye atlamıĢlar ve bu suretle ―Türk‖ adı gittikçe geniĢ bir mana, yani Türk ırkından gelen
bütün kavimlerin adını ifade eder olmuĢtur14
.
Herodot Tarihinde, Ġskit ülkesinde yaĢayan Tyrkae‘nin Türk olduğu sanılıyor. Hint kaynaklarında, Türkler,
Turukha Perslerin ġahnamesi‘nde (Ġran ile kafiyeli) Turan asıllı savaĢçı Türkler‘den söz ediliyor. 1090 yılına ait
Ansbert günlüğünde Turchia ya da Türkhia adına yer verilmiĢtir.
Diğer milletler Türk adını Ģu Ģekillerde seslendirirler: Çinliler. Tuku, Tukyu, Tukuye, Toukiue, Tuchüeh,
Tures, Tucüe, Tik; Hintliler, Turuha; Araplar, Etrak-Terakime; Makedonlar, Trak-Thrace; Ġran-Farslar, Turan-
Türkan; Ġtalyanlar, Turco, Turchetto, Turcica; Kafkas Halkları. Turuk-Turukki; Almanlar, Turken, Türck, Türkei-
Turkay; Ġngilizler, Turks, Türkei, Türkischen; Çeçen, Türko; Fransızlar, Turquie; Estonlar, Turgi; Macar, Török;
Yunan,Turco-Türco15
.
Umumiyetle, Çin, Hind, Ġran, Grek, Musevi, Ön Asya yazıtları, Bizans ve Arap kaynaklarında yer alan
bazı kayıtlara göre, en geç Gök-Türk çağından, M.Ö. 2. bin ortalarına kadar geri götürülebilen "Türk" adının,
"kuvvet" anlamına geldiği ve Türkçe konuĢan kavimlerin bu ad ile tesmiye edildiği kabul edilmektedir16
.
ġu bilgiler bizim için ayrı bir önem taĢımaktadır: X. Yüzyılın ikinci yarısında Orta Asya'da yeni Müslüman
kimliği ile Seyhun ötesinde siyasi birliğini tesis etmiĢ olan "Türk hakanlığı" (Karahanlılar), öteden beri
Samanilere son vererek Maveraünnehri ele geçirmek ve böylece Ġslam coğrafyasına fiilen girmek için önüne gelen
fırsatları değerlendirmeye çalıĢmakta idi. Nihayet, hakanlığın batısını yöneten Buğra Han Ebu Musa Harun,
13 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne Zamandan Beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeniçağ Gazetesi
14 Kurat, Prof. Dr. Aktes Nimet, Göktürk Kağanlığı IV, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Dün/Bugün/Yarın, Sayı 105-106-107, Ekim-Kasım-Aralık 2005, TTK Yayınları, 2005, Ankara, 63.s
15 Yüksek, Özcan, Atlas Dergisi, Temmuz, 2005
16 Hunkan, Ömer Soner, age., 6.s
-
4
Maveraünnehr'e yönelerek, Fergana'yı ele geçirdi ve burada kendi adına para bastırdı. Türk hakanlığına ait bugün
mevcut olan en erken tarihli (381 / 991-992) bu Fergana dirheminde Buğra Han Ebu Musa Harun kendini "Türk
Hakan" Ģeklinde tavsif etmektedir. "Türk" adını, hanedanın doğu koluna mensup baĢka üyelerinde de görmek
mümkündür. Yer ve tarihleri silik ya da net okunamayan ' 44 "? / 1049-? tarihli ve yeri belirsiz bir dirhemde
"Buğra Kara Hakan" unvanı ile zikredilen Buğra Han Muhammed (449 / 1057-lü58)'in tabii, "Yağan Türk Tegin"
unvanlarım taĢıyan bir hanedan mensubu idi. "Türk" adına bir de 450 / 1058-1059 tarihli Kuz Ordu (Balasagun)
yazı üslubuna uygun dirhemlerde" "Tonga Kara Hakan'a tabi olan ve sadece "Türk" unvanının okunabildiği bir
hanedan mensubunda rastlanmaktadır. XII. Yüzyılın ikinci yarısında Özkendde Hüseyn b. Hasan türbesindeki
Rebiülahir 547 / Temmuz-Ağustos 1152 tarihli kitabede Alp Kılıç Tonga Bilge Türk Tuğrul Hakan unvanları ile
zikredilen Hüseyn b. Hasan'ın unvanları arasında da "Türk" adına tesadüf edilir17
.
Kırgızistan OĢ vilayeti Özgen ilçesinde bulunan üzerindeki kitabelerinde
Türk adı geçen Hüseyin bin Hasan türbesi (1152)
Bizim araĢtırmamıza konu olan Türklerin yoğun olarak bulundukları bölgede tarih içerisinde de ‗Türk‘
adını kullanan yönetici sınıfın bulunması dikkate değerdir.
17 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 6-7 s
-
5
Bölgede basılan paralarda ve Özkent kitabesinde yer alan "Türk" adının, "kuvvetli" anlamında kullanılan
bir unvan olarak değil, hanedanın bağlı olduğu soyu ifade etmek için kullanıldığını düĢünmek mümkündür.
Bilindiği üzere Türk hakanlığından önce kendilerini "Türk" olarak vasıflandıran tek hanedan Gök-Türk hanedanı
yani, tarihi AĢina sülalesi idi. Nitekim Ġslam kaynaklarında Türk hakanlığının menĢei kabul edilen "Türk Afrasyab
(Cüzcani i 1363: 140)"ın, Mesûdi'nin bir kaydına göre AĢina'nın bir kolundan geldiği anlaĢılmaktadır (Mesüdi i
1985: 134). Bu nedenle olmalıdır ki, Türk hakanlığı hanedanı mensupları Ġslami metinlerde "Kadır Han Türk
(Yüsuf b, Harün)" (Cüzcani i 1363: 230), "Togan Han Türk (Ahmed b. Ali)" (Curfadekani 1374: 294), "Ġlig Han
Türk (Nasr h. Ali)" (ġebankarei 1376: 48) ve "SubaĢı Tegin Türk (Ali Tegin)" (Gerdizi 1363: 388) Ģeklinde
"Türk" adı ile birlikte zikredilmektedir18
.
X. yüzyılın sonlarına doğru Ġslam coğrafyasına siyasi bir güç olarak girmeye baĢlayan Türk hakanlığında
hakim sınıf, "Türk" adını kullanarak, Ġslam öncesi Gök-Türklere kadar uzanan soyağaçlarına bağlı kalmayı
sürdürmüĢler ve bunu, kendileri gibi Türk kabul ettikleri komĢu devletlerle dostluğa bir vesile saymıĢlardır19
.
2. Orhun Yazıtlarında Türk
―Tanrı gibi gökte olmuĢ Türk Bilge Kağan‖ diyor ki: ―Üstte mavi gök, altta kara yer yaratıldığı zaman
ikisi arasında kiĢioğlu yaratılmıĢ. KiĢioğlunun üzerine de atalarım Bumın Kağan, Ġstemi Kağan hükümdar olarak
oturmuĢ. Oturup Türk milletinin ilini töresini tutmuĢ, düzenlemiĢ.‖
Bu sözler taĢa yazılıdır ve tarihi de günü gününe bellidir: 21 Ağustos 732. Göktürklerin ―bengü taĢ‖ dediği
anıt bugün de Moğolistan‘ın ortasında, Orhun ırmağı kıyısında durmaktadır 20
.
Muharrem Ergin, Orhun Yazıtları için Ģöyle diyor : ‗Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe
metin.. Ġlk Türk tarihi.. TaĢlar üzerine yazılmıĢ tarih.. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle
hesaplaĢması.. Devlet ve milletin karĢılıklı vazifeleri.. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek
Türk kültürünün büyük vesikası.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik san'atının esasları.. Türk gururunun ilahî
yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği.. Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk
Ģaheseri.. Türk hitabet san'atının eriĢilmez Ģaheseri.. Hükümdarâne eda ve ihtiĢamlı hitap tarzı.. Yalın ve keskin
üslubun ĢaĢırtıcı numunesi.. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı.. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.. Asırlar
içinden millî istikameti aydınlatan ıĢık.. Türk dilinin mübarek kaynağı.. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade iĢlek
örneği.. Türk yazı dilinin baĢlangıcını miladın ilk asırlarına çıkartan delil.. Türk ordusunun kuruluĢunu en az
1250 sene öteye götüren vesika.. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser., insanlık aleminin sosyal muhteva
18 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 8. s
19 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 11. s
20 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne Zamandan Beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeniçağ gazetesi
-
6
bakımından en manalı mezar taĢları.. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene
evvelki Türk ikâzı.21
Yukarıdaki ifadelerde açıkça anlatıldığı gibi Orhun Yazıtları Türk için ayrı bir önem taĢımaktadır.
Orhun Yazıtlarında Türk adı, diğer boy ve millet adları aĢağıda tabloda verdiğimiz hallerde geçmektedir.
1. BK1D41-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN , TÜRÜK: BİLGE:, TÜRÜK: TeÑRİ
2. BK1D41-2 TÜRÜK: BeGLeR: BODuN:
3. BK1D41-3 TÜRÜK: BODuNıÑ: İLİN: TÖRÜSÜN
4. BK1D41-4 KÖK: TÜRÜK
5. BK1D41-7 TÜRÜK: BODuN: İLLeDÜK: İLİN:, TÜRÜK: BeGLeR: TÜRÜK: ATIN: ITI
6. BK1D41-8 TÜRÜK: KaRA: KaMaG: BODuN
7. BK1D41-9 TÜRÜK: BODuN: ÖLÜReYİN:
8. BK1D41-10 TÜRÜK: TeÑRİSİ:,TÜRÜK:IDUK: YİRİ:, TÜRÜK: BODuN: YOK
9. BK1D41-11 TÜRÜK: TÖRÜSÜN: IÇGıNMıŞ:
10. BK1D41-14 TÜRÜK: BODuNıG:
11. BK1D41-16 TÜRGiŞ: KAGaN: TÜRÜKüM: BUDuNIM: eRTİ
12. BK1D41-18 TÜRÜK: BODuNıG:,TÜRÜK: OGuZ: BeGLeRİ: BODuN
13. BK1D41-19 TÜRÜK: BODuN:, TÜRÜK: BODuN:
14. BK1D41-20 TÜRÜK: BODuN: aTI: KÜSİ:
15. BK1D41-21 TÜRÜK: BODuN: aTI: KÜSİ
16. BK1D41-22 TÜRÜK: BODuN:
17. BK1D41-26 ÇİK: BODuN: KIRKıZ: BİRLE: YaGI: BOLTI:, ÇİK:TaPA:SÜLeDiM:,
KIRKıZ: TaPA:SÜLeDiM
18. BK1D41-27 KIRKıZ: BODuNuG: UDA: BaSDıM:, TÜRGiŞ: TaPA:,TÜRGiŞ:BODuNuG:UDA: BaSDıM:,
TÜRGiŞ: KaGaN: SÜSİ: OTÇA: BORÇA: KeLTİ:
19. BK1D41-29 KARLUK: BODUNUG: ÖLÜRTÜM:, BASMIL: KARA: ----DÜD----:, KARLUK: BODUN:
TİRİLİP:, TOKUZ: OGUZ: MENİÑ: BODUNUM:
20. BK1D41-30 TÜRÜK: BODuN
21. BK1D41-32 OGuZ: TaPA: SÜLeDiM:, OGuZ: SÜSİ: BaSA: KeLTİ
22. BK1D41-33 TÜRÜK: BODuN: KaZGaNMıŞ:, TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ:, TÜRÜK: BeGLeR: BODuN
OGuZ: BODuN
23. BK1D41-34 OGuZ: BODuN:, OKuZ: TaTaR: BİRLE: TİRİLiP: KeLTİ
24. BK1D41-35 TOKUZ: OGuZ: BODuN:, TaBGaÇGaRU: BaRDI:, TaBGaÇ: ----: BODuN
25. BK1D41-36 TaBGaÇDA: aTI: KÜSİ:, TÜRÜK: BODuNuG
26. BK1D41-37 UYGuR: iLTeBeR: YÜZÇE: eRiG:
27. BK1D41-38 TÜRÜK: BODuN:, OGuZ: TeZiP:, TaBGaÇKA: KİRTİ:, iLTeBeRLiG: BODuN: ----:
21 Ergin, Prof. Dr. Muharrem, Orhun Yazıtları, Boğaziçi Yayınları, 2001, Ġstanbul
-
7
28. BK1D41-39 TaTaBI: BODuN:, TaBGaÇ: KaGaNKA: KÖRTİ
29. BK1D41-40 KaRLuK: BODuN: TaPA:, KaRLuK: iLTeBeR: YoK: BOLMıŞ
30. BK1D41-41 KaRA: BODuN
31. BK3G15-1 TaBGaÇ: aTLıG
32. BK3G15-2 KITaNY: TaPA: SÜLeDiM:, TaTaBI: TaPA: SÜLeDiM
33. BK3G15-7 TaTaBI: BODuN:, KITaNYDA: aDKıG
34. BK3G15-8 TaTaBI: ----:
35. BK3G15-10 TÜRÜKüME: BODuNuMA:
36. BK3G15-13 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, TÜRÜK: BİLGE: KaGaN:, TÜRÜK:, TaRDUŞ: BeGLeR:,
KÖL: ÇOR: BaŞLaYU: ULaYU:, ŞaDPIT: BeGLeR:, ÖÑRE: TÖLiS: BeGLeR:
37. BK3G15-14 ŞaDPIT:BeGLeR:
38. BK3G15-15 TÜRÜK: BeGLeRİN:, TÜRÜK: BeGLeR: BODuN
39. BK4K15-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, OTuZ:TaTaR:, TOKUZ: OGuZ:
40. BK4K15-3 TaBGaÇ: BODuN: BİRLE
41. BK4K15-4 TaBGaÇ: BODuN: SaBI: SÜÇİG
42. BK4K15-5 TÜRÜK: BODuN:ÖLTüG:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiÑ:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiG:
43. BK4K15-6 TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ:, TÜRÜK: BODuN: TOKuRKaK: SeN:
44. BK4K15-8 TÜRÜK: BeGLeR: BODuN:, TÜRÜK: aMTI
45. BK4K15-9 TÜRGiŞ: KaGaNKA: KıZıMIN:, TÜRGiŞ: KaGaN
46. BK4K15-13 TÜRÜK: BeGLeR:, TÜRÜK: BODuNuM:, TÜRÜK: BODuN:, TÜRÜK: BODuNuNTA
47. KT1G13-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, OTuZ: TaTaR:
48. KT1G13-2 TOKUZ: OGuZ: BeGLeRİ
49. KT1G13-3 TÜRÜK: KaGaN
50. KT1G13-4 TaBGaÇ: KaGaN
51. KT1G13-5 TaBGaÇ:BODuN:
52. KT1G13-6 TÜRÜK: BODuN: ÖLTüG:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiÑ:
53. KT1G13-7 TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiG:
54. KT1G13-8 TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ: SeN
55. KT1G13-10 TÜRÜK: BeGLeR:, TÜRÜK: BODuN
56. KT1G13-11 TÜRÜK: aMTI:, TaBGaÇ: KaGaNDA
57. KT1G13-12 TaBGaÇ: KaGaNıÑ:
58. KT2D40-1 TÜRÜK: BODuNıÑ
59. KT2D40-4 TaBGaÇ:, TÜPÜT:, aPaR:, PURuM:, KIRKıZ: ÜÇKURIKaN:, OTuZTaTaR:, KITaNY:,
TaTaBI
60. KT2D40-7 TÜRÜK: BeGLeR: TÜRÜK:ATIN: ITI:, TaBGaÇGI:BeGLeR: TaBGaÇ: ATIN:TUTuPaN:,
TaBGaÇ:KaGaNKA:,
61. KT2D40-8 TaBGaÇ: KaGaNKA: İLİN: TÖRÜSİN:, TÜRÜK: KaRA: KaMaG: BODuN:
-
8
62. KT2D40-10 TÜRÜK: BODuN: ÖLÜReYİN:, TÜRÜK:TeÑRİSİ:, TÜRÜK: IDUK: YİRİ
63. KT2D40-11 TÜRÜK: BODuN: YOK: BOLMaZUN:
64. KT2D40-13 TÜRÜK: TÖRÜSÜN:, TÖLİS:, TaRDUŞ: BODuNıG
65. KT2D40-14 TaBGaÇ: BODuN: YaGI: eRMiŞ
66. KT2D40-16 TÜRÜK: BODuNıG:
67. KT2D40-17 TaRDUŞ: BODuN:, KIRKıZ: YİRİÑE: TeGİ
68. KT2D40-18 TÜRGiŞ: KAGaN: TÜRÜKüMiZ: BUDuNIMıZ: eRTİ:BİLMeDÜKiN:
69. KT2D40-20 KIRKıZ: BODuNıG
70. KT2D40-21 TÜRÜK: BODuNıG:
71. KT2D40-22 TÜRÜK: OGuZ: BeGLeRİ:, TÜRÜK: BODuN
72. KT2D40-25 TÜRÜK:BODuNuG: aTI: KÜSİ:, TÜRÜK:BODuN: aTI: KÜSİ:
73. KT2D40-27 TÜRÜK: BODuN: ÜÇÜN:
74. KT2D40-28 YIRıGaRU: OGuZ:BODuN: TaPA:, İLGeRÜ:KITaNY: TaTaBI: BODuN:TaPA:,
BİRiGeRÜ: TaBGaÇ: TaPA
75. KT2D40-31 TaBGaÇ: OÑ: TUTUK
76. KT2D40-34 TÜRÜK: BeGLeR: KOP: BİLİRSİZ:
77. KT2D40-35 KIRKıZ: TaPA:SÜLeDiMiZ:, KIRKıZ: BODuNuG: UDA: BaSDıMıZ
78. KT2D40-36 KIRKıZ: KaGaNıN: ÖLüRTüMüZ:, TÜRGiŞ: TaPA:
79. KT2D40-37 TÜRGiŞ:BODuNuG: UDA: BaSDıMıZ:, TÜRGiŞ: KaGaN
80. KT2D40-38 TÜRGiŞ: KaGaN: BUYRUKI:, TÜRGiŞ: BODuN: KOP: İÇiKDİ:
81. KT2D40-39 SOGDaK: BODuN: İTeYİN:, KaRA: TÜRGiŞ: BODuN:YaGI: BOLMuŞ
82. KT2D40-40 KaRA: TÜRGiŞ: BODuNuG: aNDA: ÖlüRMüŞ
83. KT3K13-1 KaRLUK:BODuN: eRÜR
84. KT3K13-4 TOKUZ: OGuZ: BODuN: iKiNTİ: BODuNuM: eRTİ
85. KT3K13-6 TÜRÜK:
86. KT3K13-7 OGuZ: BİRLE: SÜÑüŞDüMüZ:
87. KT3K13-8 OguZGaRU:, OGuZ: YaGI: ORDUG
88. KT3K13-11 KITaNY: TaTaBI: BODuN
89. KT3K13-12 TaBGaÇ: KaGaNDA:, TÜPÜT: KaGaNDA: BÖLüN: KeLTİ:, SOGD: BeRÇiK: eR:,
BUKaRaK: ULuŞ: BODuNDA
90. KT3K13-13 ON OK: OGLuM: TÜRGiŞ:KaGaNDAMaKaRaÇ:TaMGaÇI:, OGuZ: BİLGE:TaMGaÇI:
KeLTİ:, KIRKıZ:KaGaNDA: TaMGaÇI:INaNÇU: ÇOR: KeLTİ:, TaBGaÇ:KaGaN: ÇIKaNI:
ÇaÑ: SeÑÜN: KeLTİ:
91. TY1T1B7-1 TaBGaÇ: İliÑE:, TÜRK: BODuN:, TaBGaÇKA: KÖRüR
92. TY1T1B7-2 TÜRK: BODuN:, TaBGaÇDA: aDRıLDI:, TaBGaÇKA:
93. TY1T1B7-3 TÜRK:BODuN:, TÜRK: SİR: BODuN:YiRİNTE:
94. TY1T1B7-7 BiRiYE: TaBGaÇıG:, ÖÑRE: KITaNYıG:, YIRıYA:OGuZuG: ÖKüŞ: ÖK:, KaRA: KUMuG:
-
9
OLuRUR: eRTiMiZ:
95. TY1T2G10-2 TOKuZ: OGuZ: BODuN:, TaBGaÇGaRU:, TÜRK: BODuN
96. TY1T2G10-3 TaBGaÇıG: ÖLÜRTeÇİ: TİR:, MeN: ÖÑRE: KITaNYıG:ÖLüRTeÇİ: TİR:, MeN: BİNİ:
OGuZuG:
97. TY1T2G10-4 TaBGaÇ: BiRiDiN:, KITaNY: ÖÑDiN:, TÜRK: SİR:BODuN:
98. TY1T2G10-5 TaBGaÇ: OGuZ: KITaNY: BU: üÇKÜ
99. TY1T2G10-7 KITANYDA: BİRİYE:, TABGAÇDA: KURıYA:, OGuZDA:
100. TY1T2G10-8 OGuZ: KeLTİ
101. TY1T2G10-9 OGuZ: KOPıN: KeLTİ:
102. TY1T2G10-10 TÜRK: BODuNuG:
103. TY1T3D7-1 TÜRK: BODuN:OLuRGaLI:, TÜRK: KaGaN:OluRGalI
104. TY1T3D7-2 TaBGaÇ:KaGaN: YaGıMıZ:, ON:OK: KaGaNI: YaGıMıZ
105. TY1T3D7-3 KIRKıZ: KÜÇLüG:KaGaN:
106. TY1T3D7-3 TÜRK: KaGaNGaRU
107. TY1T3D7-4 TÜRGiŞ: KaGaN: aNÇA: TiMiŞ
108. TY1T3D7-5 TÜRK: BODuN:, OGuZI:YiME:
109. TY1T3D7-6 iLK: KIRKıZKA: SÜLeLiM
110. TY1T4K11-3 KIRKıZıG: UKA:
111. TY1T4K11-4 KIRKıZ: BODuNI: iÇiKDİ:
112. TY1T4K11-5 KIRKıZDA: YaNDıMıZ:, TÜRGiŞ: KaGaNDA
113. TY1T4K11-6 TÜRGİŞ: KaGaNI:, ON: OK:BODuNI:, TaBGaÇ: SÜSİ: BaR
114. TY2T1B9-6 TaRDUŞ: ŞaDRA: UDI:
115. TY2T2G6-2 TÜRÜK: BODuN
116. TY2T2G6-5 TaBGaÇKA: YiTİ:YiGİRMİ: SÜÑüŞDİ:, KITaNYKA: YiTİ: SÜÑüŞDİ:, OGuZKA: BeŞ:
SÜÑüŞDİ
117. TY2T2G6-6 TÜRÜK: BöGİ:KaGaNKA:, TÜRÜK: BİLGE:KaGaNKA:
118. TY2T3D8-4 TÜRÜK: BODuNKA
119. TY2T3D8-8 TÜRÜK: BİLGE: KaGaN: İLiÑE:
120. TY2T4K4-2 TÜRÜK: SİR: BODuN: YiRİNTE
121. TY2T4K4-3 TÜRÜK: SİR: BODuN
122. TY2T4K4-4 TÜRÜK: BİLGE: KaGaN:, TÜRÜK: SİR: BODuNuG:, OGuZ: BODuNuG: İGiDÜ:OLuRUR:
Orhun yazıtlarında boy ve millet ismi 235 kez kullanılmıĢtır. Bunlardan Türük adı 84 kez geçer. Türük adı,
Türük Bodun biçiminde 41, Türük Begler 9, Türük Bilge Kagan 8, Türük Tenrisi 2, Türük Oguz ise 2 kez
kullanılmıĢtır. 2 defa da Türük Kara Kamag Bodun ifadesi kullanılır.
Kök Türük ĢaĢırtıcıdır ki 1 kez kullanılmıĢtır.
-
10
Türük kelimesi dıĢında en çok kullanılanlar: TürkiĢ 18 defa kullanılırken yanında Kagan ya da bodun
kelimeleri birlikte geçer. Kara TürkiĢ olarak 2 defa kullanılırken (KT2D40-18 TürkiĢ Kagan Türükümiz
Budunumuz erti bilmedükin… ) ifadesi ile TürkiĢ‘in Türklerden bir parça olduğu açıkça gösterilmektedir. Bunun
dıĢında, Türk kelimesi çoğunlukla sıfat olarak kullanılmıĢtır. ‗Türük Tenrisi, Türük Oguz ve Türük Kara Kamag
Bodun‘ kullanımlarında açıkça bir kavim adı olarak belirtilmiĢtir.
TürkiĢ adı yanında Oğuz da sık kullanılan isimdir. 27 defa Oguz kelimesi kullanılırken bunlardan 6 sı
Tokuz Oguz diye geçer. Yani Oguz‘un dıĢında bir de Tokuz Oguz vardır. Aynı TürkiĢ de olduğu gibi Türük Oguz
diye 2 kez belirtilmektedir. Bu kullanımda Oguz olarak belirtilen boyun diğerlerinden ayrıcalıklı Türk‘ten bir
parça olduğu belirtilmektedir.
Yazıtlarda Kırkız kelimesi de 15 kez kullanılmıĢtır. Ama bu kullanımda TürkiĢ ve Oğuz‘da olduğu gibi
kendinden olduğu ayrıca belirtilmemiĢtir. Bunların dıĢında Karluk 5, On Ok 2, Tölis 2, TarduĢ 4, Otuz Tatar 2,
Kara kumug 1, Uygur 1, Apar 122
ve Basmıl 23
, 1 Purum 1, Sogd 1, Sogdak 1, Çik 1, Tatabı 7, Kıtay 11, Tabgaç
ise 36 kez kullanılmaktadır.
Türk tarihindeki geliĢmeleri daha iyi izleyebilmek için Göktürkler döneminde Orta Asya‘daki Türk
topluluklarından da söz etmek yerinde olacaktır. Bu dönemde Orta Asya‘da varlığı bilinen Türk toplulukları
Ģunlardır:
a) Oğuzlar: Oğuz adının menĢei hakkında birçok fikirler ileri sürülmüĢtür. Ünlü Macar bilginlerinden J.
Nemeth, Oğuz sözünü ok+uz Ģeklinde tahlil etmiĢtir. Ona göre ok, boy (kabile), ‗z‘ de cemi edatıdır24
. I. Göktürk
Kağanlığı zamanında yukarı Kem (Yenisey)‘de Barlık çayı boylarında oturan Oğuzlar; 630‘dan sonra Tula Nehri
boylarına inmiĢlerdir. II. Göktürk Kağanlığı kurulmadan önce burada bir devlet kurmuĢlar, daha sonra Kutluk
Kağan‘a yenilerek yeniden Göktürk hâkimiyetine girmiĢlerdir. II. Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra
Uygur hâkimiyetine giren Oğuzlar, IX. yüzyıl sonlarında Ġnci Nehri (PiĢon/ ZerefĢan/ Seyhun/ Sirderya)
boylarında görünmüĢler; bundan sonra Türk ve dünya tarihinde önemli yer tutmuĢtur.
b) TarduĢlar ve Tölisler: II. Göktürk Devleti‘nin kuruluĢu esnasında Töles ve TarduĢların adından
bahsedilmektedir. Milletin yeniden bir araya getirilip teĢkilatlanması anlatılırken TarduĢ ve Töles adlarından
22 Aparların, Heftalitlerle birlikte Kafkasya Avarlarını iĢaret ettiği yolunda görüĢler de bulunmaktadır. GeniĢ bilgi için bkz Tezcan, Dr. Mehmet, The Ethnonym Apar in the Turkish Inscriptions of the VIII.
Century and Armenian Manuscripts (http://www.transoxiana.org/Eran/Articles/Tezcan_Apar.pdf)
23 Basmıllar (Çince'de Pa-si-mi). Ġdi-kut'unun (hükümdar) Türk olduğu belirtilen bu kavmin aslen yabancı olup Türklerle karıĢtığı ileri sürülmüĢtür. Daha ziyade Ġç Asya'da BeĢ-balık havalisinde
görünmektedirler (http://www.maxihayat.net/maxiforum/tarih/96993-gok-turk-hakanligi-gokturkler-gokturk-devleti-gokturkler-hakkinda-bilgiler.html)
24 Sümer, Prof. Dr., Faruk, age., 289.s
-
11
zikredilmesi onların 552-630 yılları arasında oynadıkları tarihî rolün öneminden dolayıdır. II. Göktürk Devleti
döneminde 682‘den sonra Tölesler doğuda TarduĢlar batıdadır25
.
c) Edizler: Çin kaynaklarında yazılıĢı A-tie Ģeklindedir. Adı geçen boy Töles boylarının arasında
zikredilmez Ancak, sadece bir kaynakta Semerkand‘ın kuzeyinde He-sshih boyu ile A-tie‘ler aynileĢtirilmektedir.
Bu bilgiden hareketle 603 yılından önce Ediz (A-tie) boyunun Sir Derya ırmağının kuzeyinde yaĢadığı sonucuna
varılabilinir. Dolayısıyla Batı Göktürk ülkesi sınırları içerisinde yaĢıyorlardı26
. Göktürk döneminde Oğuzların
yakın komĢuları olan ve iki boydan oluĢan bu Türk boyu siyasî bir varlık gösterememiĢtir.
d) Uygurlar: Yurtları Selenge boyları olan ve 10 boydan oluĢan Uygurlar, Göktürk hâkimiyeti döneminde
Ġltabar unvanlı baĢbuğlarının yönetiminde kalmıĢlar; Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra Orta Asya
tarihinde önemli rol oynamıĢlardır.
e) Basmıllar: Basmılların Çince transkripsiyonu Pa-hsi-mi‘dir. YaĢadıkları toprakların bir diğer adı Pi-la
Ülkesi idi27
. Ġdi Kut unvanlı baĢbuğlarının yönetiminde BeĢbalık bölgesinde yaĢayan Basmıllar, Uygurlar ve
Karluklar ile birlikte Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılıĢına yol açmıĢlardır. Göktürklerin yerine kurdukları kağanlık bir
yıl sonra Uygurlar tarafından yıkılınca BeĢbalık bölgesindeki yurtlarından batıya göçmüĢler; Karlukların da
baskısıyla kuzeye itilmiĢler, XI. yüzyılın sonlarında Zaysan Gölü‘nün kuzeyinde görülmüĢlerdir. Bundan sonraki
tarihleri hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır.
f) Yir-Bayırkular: Göktürkler zamanında Baykal Gölü‘nün doğu kıyılarında oturdukları sanılan Yir-
Bayırkuların tarihleri hakkında bilgi ve belgeye ulaĢılamamıĢtır. KâĢgarlı Mahmudun XI. yüzyıl Türk toplulukları
arasında saydığı Yabakuların (< Yir-Bayırku) olması muhtemeldir.
g) Karluklar: Ana yurtları Kara ĠrtiĢ‘in doğu yanında, Urungu-Zaysan-Alagöl arasındaki bölge olan
Karluklar, üç boydan oluĢmakta ve Üç Karluk olarak adlandırılmaktaydı. Bu üç boydan Çigiller ve Tuhsılar,
Karahanlı Devleti‘ni meydana getiren Türk toplulukları arasında yer almıĢlardır. Önceleri Göktürklere bağlı olan
Karluklar, Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra Uygurlarla hâkimiyet mücadelesine girmiĢlerse de bu
mücadeleyi kaybederek eski yurtlarından daha batıya çekilmiĢlerdir. Çinlilerin Karluk yurdu da dâhil Orta
Asya‘da hâkimiyet kurma çabaları, 751 yılında Araplarla Çinliler arasındaki Talas SavaĢı‘yla sona ermiĢ; bu
savaĢta Müslüman Arapların yanını tutan Karluklar Çin‘in ağır bir yenilgiye uğramasına yol açmıĢlardır. Talas
SavaĢı‘nın Orta Asya üzerinde iki önemli etkisi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Çin istilâsının sona ermesi;
ikincisi ise Türklerin Ġslâm ile tanıĢmalarına zemin hazırlamasıdır. 766 yılından baĢlayarak batı Göktürk ilinin
25 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, Ġslam Öncesi Devirde Orta Asya‘da YaĢayan Türk Boyları‖, Türkler, Cilt 2, 2002, Ankara, 323-368,. s
26 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 331. s
27 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 333. s
-
12
bütününü ele geçiren Karluklar, 840 yılından sonra Karahanlı Devleti‘nin yönetimine girmiĢlerdir. XII. yüzyılda
Karahanlı egemenliğinin zayıflamasıyla birlikte Karahıtaylarla iĢbirliği yapan Karluklar, Ġli‘nin doğusundaki
Kayalık‘ta küçük bir devlet kurmuĢlar, XIII. yüzyılda (1221‘de) Moğol hâkimiyetine girmiĢlerdir
h) Kırgızlar: Göktürkler devrinde Kögmen Dağlarının kuzeyinde, Yukarı Kem (Yenisey)‘in Abakan Irmağı
bölgesinde yaĢıyorlardı. Güçlü bir devletleri vardı. Kırgız Kağanlığı olarak adlandırılan bu devletin kurucuları
olarak kendi Kağanlarının yönetiminde yaĢayan Kırgızlar, Göktürk ve Uygur kağanlıkları döneminde güçlü bir
yapıya sahip olmuĢlar; 840 yılında Uygur Kağanlığı‘nı yıkarak Orhun bölgesini ele geçirmiĢlerdir. 924 yılında
Çin‘den kovulan Karahıtayların hücumları üzerine Yukarı Kem (Yenisey)‘deki yurtlarına dönen Kırgızlar, 1207
yılında Çingis Kağan (1206-1227)‘ın buyruğu altına girmiĢlerdir. 1217 yılında Moğollara karĢı baĢlattıkları
ayaklanma Çingis Kağan (1206-1227)‘ın büyük oğlu Coçi tarafından bastırılmıĢtır. Kırgızlardan bir kısmının daha
X. yüzyılda (belki Karahıtay baskısı sonunda) bugünkü yurtlarına göç ettikleri bilinmektedir. Yukarı Kem
(Yenisey)‘de kalanların bugünkü Kırgızistan‘a ne zaman geldikleri konusunda ise henüz kesin bilgimiz yoktur.
Kırgızlar büyük ihtimalle Büyük Moğol Devleti‘nin (Çingis Kağan (1206-1227) Devleti) bölünmesi döneminde ya
da ondan sonra bugünkü Kırgızistan‘a göç etmiĢlerdir. Bu göçün Altaylar yoluyla olduğu ve bir kısmının da
Altaylar bölgesinde kalarak orada yaĢamayı sürdürdükleri bilinmektedir. Meselâ Kakas (Hakas) adının, Kırgız
adının eski bir yazılıĢ ya da söyleyiĢ biçimi olduğu ve dolayısıyla bugünkü Hakasların Kırgızların bir bölümü
olduğu bilinmektedir. Kırgızlar, XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyılda Rus hâkimiyeti altına girmiĢlerdir. Önce Çarlık
Rusyası‘nın sonra da Sovyetler Birliği‘nin yönetiminde yaĢayan Kırgızlar 1991 yılında bağımsızlıklarına
kavuĢmuĢlardır. Bugün Kırgızistan baĢta olmak üzere Hakasya, Altay, Tacikistan, Özbekistan, Afganistan, DıĢ
Moğolistan ve Doğu Türkistan‘da yaĢamaktadırlar.
i) Azlar: Azların, TürgiĢlerin kuzeyinde, Kırgızların aralarında yaĢadıkları tahmin edilmektedir. Göktürkler
zamanında Kırgızlara yakın komĢu olarak yaĢamıĢlardır. 715 yılında Azlar, II. Göktürk devletine karĢı isyan
etmiĢlerdi. Kültekin, Karlukları mağlup ettikten sonra, Az boyunun üzerine yürüdü, Karagöl‘de yapılan savaĢta
Azların Ġlteberini yakalayıp halkını da mahvetmiĢtir28
.
j) Çikler: Göktürkler zamanında Kem (Yenisey) ırmağının kuzeybatısında Kırgızlara ve Azlara komĢu
olarak yaĢayan Çikler, daha sonra Uygurlara tâbi olmuĢlardır. Kitabelerde 709 yılında ilk defa adlarından
bahsedilen Çikler, Kırgızlara yakın bölgede Yenisey civarında yaĢıyorlardı. Bilge Kağan, onlar üzerine sefer
28 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age.,332. s
-
13
tertiplemiĢ ve Örpen adlı mevkiide savaĢmıĢtı. Neticede devlete bağlanmıĢlardı. X. Asırda ortaya çıkan ĠrtiĢ
Irmağı yakınlarındaki Kimeklerin, Çiklerin devamı olduğu düĢünülmüĢtür29
.
k) Ġzgiller: Göktürkler devrinde yaĢadıkları bilinen Ġzgillerin daha sonraki tarihleri hakkında bilgi
bulunmamaktadır.
l) On Oklar: 552 yılında Göktürk Kağanlığı‘nı kuran Bumın Kağan, kardeĢi ĠĢtemi Kağan‘ın emrine 10
Türk beyi ve bu beylere bağlı boyları vermiĢ, onları batı ülkelerinin fethi ile görevlendirmiĢtir. Bu on boya On
Oklar denilmektedir. On Oklar aynı zamanda Batı Göktürkleri olarak da anılmıĢtır.
Doğu Göktürkleri On Okları hâkimiyetleri altına aldılar30
. TürgiĢlerin ve Peçeneklerin, On Oklardan olduğu
bilinmektedir31
.
X. yüzyılda Talas vadisinde ‗Türkmen‘ adını taĢıyan bir kavim vardı ki, bunun Ġslâmiyeti kabul eden ilk
Türk kavmi olduğu anlaĢılıyor. Oğuzlardan ayrı olan bu Türkmenlerin de On Okların kalıntılarından olması
muhtemeldir32
. Bunun gibi, TürkiĢlerin yani On okların bugünkü Türkmenlerin dayandığı boy olarak düĢünenler33
de bulunmaktadır.
Yazıtlarda doğal olarak daha çok kendi çevresi ve temasta olduğu halklar geçmektedir. Ancak, Uygur adının 1
kez geçmesine rağmen bazı kayıtlarda Çin kavmi olarak bildirilen Tabgaç‘ın 36, Kıtay‘ın ise 11 kez geçmesi bizi
düĢündürmüĢtür.
Ancak, KaĢgarlının ‗Tawgaç‘ izahı bize Uygur = Tawgaç olduğunu açıkça göstermektedir: ―Tawgaç:
‗Maçin‘in adıdır. Burası, Çinden dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi ‗Yukarı Çin‘dir ki,
doğudadır; buna ‗Tawgaç‘ derler. Ġkincisi ‗Orta Çin‘dir; burası ‗Xıtay‘ adını alır. Üçüncüsü ‗AĢağı Çin‘dir,
‗Barxan‘ adı verilir; bu, KaĢgardadır. Lakin Ģimdi ‗Maçin‘, ‗Tawgaç‘ diye tanınmıĢtır. ‗Xıtay‘ ülkesine de ‗Çin‘
denilmiĢtir.
Tawgaç: Türklerden bir bölüktür. Burada otururlar; bu sözden alınarak, bunlara ‗Tat Tawgaç‘ denir,
‗Uygur‘ demektir; ‗Tat‘tır, ‗Çinli‘dir. Bu ‗Tawgaç‘tır. Tat Tawgaç: Bu sözdeki ‗Tat‘ kelimesinden ‗Farslılar‘,
‗Tawgaç‘ kelimesinden de ‗Türkler‘ murat edilir‖34
. Yazıtlarda Uygur yerine eĢ kullanımı olan Tawgaç
kelimesinin tercih edildiği anlaĢılmaktadır.
29 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 335.s
30 Sümer, Prof. Dr., Faruk, age., 293.s
31 Baykara, Prof. Dr., Tuncer, Türk Kültür Tarihine BakıĢlar, Atattürk Kültür Merkezi Yay., Ankara, 2001, 234.s
32 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 294.s
33 Gündoğdu, Prof. Dr., Abdullah, Türkmenler TürgiĢler miydi?, Orta Asya‟da Ġslâm Medeniyeti, II. Uluslar arası Sempozyumu, 12-15 Ekim 2012 BiĢkek, Kırgızistan
34 Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, a.g.e., 1175. s
-
14
Netice itibarıyla Orhun Yazıtlarında geçen ‗Türk‘ kelimesi aynı genetik hafızaya sahip boylardan birinin
doğrudan adı olarak kullanılmaktadır. Her ne kadar doğrudan bir boy adı olarak geçmekte ise de özellikle, TürkiĢ,
Oğuz, Kıpçak vb. boyların da Türk‘ten oldukları belirtilmektedir.
O dönemde doğrudan bir boy adı olarak kullanılan Türk adı o dönem itibarıyla üst kimlik adı olarak
kullanılmaya baĢlanmıĢtır düĢüncesindeyiz.
3. KaĢgarlıya Göre Türk
KaĢgarlı Mahmud, 9 Ocak 1071‘de Divân-ı Lûġat-it Türk adlı eserini bitirip Bağdat halifesi el-Muktedî bi-
Emrillah‘a sunar. ‗bu kitabın 177. sayfasında, Ġbni Ebiddünya‘nın kitabından nakledilen kudsi hadiste ne deniyor:
―Benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleĢtirdim...‖ Anlamayanlar için Arapçasını
yazıyorum: ―Liye cunden semmeytuhum et-turk ve eskentuhum el-maĢrık...‖ Hadisi aktardıktan sonra KâĢgarlı
Mahmud Ģöyle diyor: ―Bu, diğer bütün insanlara karĢı, onlar için bir üstünlüktür; çünkü onların adını bizzat O
(celle ve azze) vermiĢtir.‖ BaĢka hiçbir kavme Allah tarafından isim verilmediğini söyledikten ve Türklerin birçok
meziyetini saydıktan sonra KâĢgarlı Ģöyle devam eder: ―Onlardan biri için de Türk denir; hepsi için de. ‗Kimsin‘
anlamında kim sen denir; ‗Türküm‘ anlamında Türk men diye cevap verilir‘.35
Orhun Yazıtlarında, Türk boylarının zikrediliĢleri nasılsa KaĢgarlı‘da da benzeri bir ifade tarzını görmek
mümkündür.
Ancak, KaĢgarlı bazı kelimeleri örneklendirirken mukayese sırasında ‗Oğuzlar-Kıpçaklar… Böyle kullanır,
Türkler-öbür Türkler… ġöyle der‘ ifadeleriyle ‗Türkleri‘ diğerlerinden ayırt eder. Diğer bir deyiĢle ‗Beçenek,
Basmıl, Bulak, Çaruk, Çomul, EdhgiĢ, Karluk, Kay, Kıfçak, Kırkız, Küçet, Oğrak, Oğuz, Uygur, Tarbın, Tengüt,
Yabaku, Yağma nasıl bir boy ise ‗asıl Türkler- öbür Türkler‘ de bir müstakil boydur. Ancak, KaĢgarlı bu Türkleri
diğerlerinden ayırt eder.
TürkiĢ ve Oğuz‘u Türk‘ten sayan Orhun Yazıtlarındaki anlayıĢ Türk‘ü farklı gören ifade tarzını
KaĢgarlı‘da da görmekteyiz. Yukarı satırlarda da bahsettiğimiz gibi KaĢkarlının ‗Türk Yarlıgayası Nuh‘un
oğlunun adıdır. Bu Tanrı‘nın Nuh oğlu Türk‘ün oğullarına verdiği bir addır36
‘ ifadesinde de görülmektedir. .
KaĢgarlı Türk ülkesini ‗… Rum diyarından ve Özçent‘ten Çin‘e kadar uzanır. Uzunluğu beĢbin fersah
eder, eni üçbin fersahtır; hepsi sekizbin fersah eder37
‘ diye tanımlar. Yani bugünkü tabirle Anadolu‘dan Çin‘e
kadar olan bir ülkeyi tarif eder.
35 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne zamandan beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeni Çağ Gazetesi
36 Atalay, Besim, Divân-ı Lûġat-it Türk Tercümesi, TDK Yayınları, C.I, 1986, Ankara, 350.s
37 Atalay, Besim, age., C.III. 150.s
-
15
Burada dikkat çeken bir husus vardır o da Özçent Ģehridir. Tarifte merkez olarak alınmıĢtır. Bugün Türkiye
topraklarını tanımlayacak olsak ‗Edirne‘den Ankara‘ya, Ankara‘dan Kars‘a kadar‘ diye söyleyebiliriz. Burada
nasıl Ankara merkez ise KaĢgarlı‘da da Özçent merkez alınarak tanımlanmıĢtır.
‗Özçent ~ Özkent: EdgiĢ boyunun yerleĢtiği bir Ģehirdir. Özkent ile KaĢgar arasında Kavak-art diye bir yer
vardır. Yabaku Suyu da Özkent ile Fergana‘yı böler. Ayrıca Divan‘da bir not daha düĢülmüĢtür ki, ġaĢ‘a yani
TaĢkent‘e de Özkent deniliyor.
Yine Divanü Lûgat-it-Türk‘ün bir Özkend maddesi daha vardır ve Fergana için kullanıldığından bahsedilir.
Fergana ve ġıknı ahalisinin sık sık ‗bukuk‘ denilen bir hastalığa yakalandığı da vurgulanır. Diğer Ġslam
kaynaklarına baktığımızda da büyük Ģehrin yanında bir dağ olduğunu ve burada toplanan pek çok suyun aktığını,
surlarının mevcut olduğu anlaĢılıyor. Öyle görünüyor ki, birbirine çok yakın bulunan Fergana ve TaĢkent bölgesi
zaman zaman ortak adlarla anılmıĢlardır. Burası, bugünkü Kırgızistan‘ın Karasu ilinin hemen doğusundaki
Özgen‘e karĢılık gelmektedir38
.
Bu yerleĢim alanı bizim çalıĢmamıza konu olan Türklerin yoğun olarak yaĢadıkları daha doğrusu
merkezleridir diyebiliriz.
KaĢgarlı‘nın Divan‘da bazı kelimeleri örnek verirken ‗asıl Türkler, öbür Türkler‘ diye ayırt etmeye
çalıĢtığını görmekteyiz. Tahsin Banguoğlu39
ve Agop Dilaçar40
bu delilleri kullanarak ‗Halis Türkçe‘, ‗Asıl
Türkçe‘ gibi terimlerin neler olabileceği hakkında fikir yürütmüĢlerdir.
KaĢgarlı‘nın ‗asıl Türkler‘ olarak ayırt ederek fonetik farklılıkları gösterdiği örnekler Ģunlardır:
# y sesi: KaĢgarlı asıl Türkler ‗yetti, yigde, yundum, yogdu, yincü, yelkin, yılık41
‘, Oğuzlar ‗çetti, cigde,
çundum, cogdu, çincü, elkin, ılık42
‘ derler diye ifade eder. Bu ifadeden asıl Türkler / öbür Türkler # y Oğuzlarda
ise # y yerine # ç, # c, #ø olur hükmü çıkar.
d / sesi: KaĢgarlı, ‗Türkler bedrem43
, adrık44
, Oğuzlar, beyrem, ayrık derler, Bulgar, Suvar, Kıfçak
boyları z söyler, öbür Türkler adak, bunlar azak derler45
ifadesiyle Eski Türkçe kelime kökü d/ sesinin Türklerde
d /, Oğuzlarda y /, diğerlerinde z / olduğunu anlatır.
38 Gömeç, Sadettin, Divanü Lûgat-it Türk‘de Geçen Yer Adları (Location Names in Divanü Lugat-it Türk), H.Ü. II. Türkiyat AraĢtırmaları Sempozyumu. KaĢgarlı Mahmud ve Dönemi, 28-30. Mayıs,
Ankara 2008
39 Banguoğlu, Prof. Dr. Tahsin, Uygurlar ve Uygurca Üzerine, TDAY Belleten 1958, TDK Yayını, Ankara, 87-113.s: Oğuz Lehçesi Üzerine, TDAY Belleten 1960, TDK yayını, Ankara, 23-48.s
40 Dilaçar, Agop, Türk Lehçelerinin Meydana GeliĢinde genel Temayüllerin KoyulaĢması ve Körlenmesi, TDAY Belleten 1999, TDK Yayını, Ankara, 83-93. s
41 Atalay, Besim, age., C.I, 31.s, C. II, 314.s, C.III. 30.s
42 Atalay, Besim, age., C.I, 32.s, C. I, 417.s, C.II. 314.s
43 Atalay, Besim, age., C.I, 484.s
44 Atalay, Besim, age., C.I, 98.s
45 Atalay, Besim, age., C.I, 32. s
-
16
Orta Türkçe‘de, Karahanlı ve Harezm yazı dillerinde Eski Türkçe d/ sesi (interdendal d/) olarak
korunmuĢtur. Bu korunma Oğuz Kağan Destanında ve karıĢık dilli eserlerde de (bilinmeyen Orta Asya Türk yazı
dili) bulunmaktadır, Çağatay ve Eski Azeri Türkçesinde d / > y / olmuĢtur.
YaĢayan Türk lehçelerinde Eski Türkçe d/ sesi Yakut t/, ÇuvaĢ r/, Tuva d/, Hakas d/-, z/ diğer Türk
lehçelerinde ise y/ 'dir.
-g -, g :KaĢgarlı Mahmud, D.L.T'de kelime ortası - g - ve ek baĢı g sesinin Oğuzlarda düĢtüğünü Ø çomguk
/ çomuk, kulgak / kulak, kazgan / kazan, kergek / kerek, tamgak / tamak kelimelerinin mukayesesini
yaparken gösterir.
Orta Türkçede - g - sesi Eski Anadolu Türkçesi hariç diğerlerinde korunur. YaĢayan Türk lehçelerinde
umumiyetle Kuzey-Batı Kıpçak grubunda ve ek baĢlarında Hakas Türkçesinde görülür.
# t :KaĢgarlı Mahmud, Türkler takı, tewey / tiwiy derler Oğuzlar dakı, deve derler, ifadesiyle Eski Türkçe
# t sesinin Oğuzlarda #d olduğunu göstermekle birlikte, diğer #t sesi ile baĢlayan kelimelerin tamamında
Oğuzca'da #t'nin muhafaza edildiğini görürüz. Orta Türkçe'de, Eski Anadolu Türkçesinde ve Çağatay Türkçesinde
#t > #d değiĢikliği görülür. Karahanlı ve bilinmeyen Orta Asya Türk lehçesinde #t sesi muhafaza edilmektedir.
YaĢayan Türk lehçelerinde Eski Türkçe #t sesi, Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen
Türkçesi, Gagauz Türkçesi gibi Oğuz grubu Türk Lehçeleri ile Tuva Türkçesinde #t> #d olur, Yeni Uygur
Türkçesinde ince dar vokal yanında #t > ç olur. Diğer Türk lehçelerinin tamamında korunmaktadır.
D.L.T'de, KaĢgarlı Mahmud'un mukayese yapmak için vermiĢ olduğu kelimeler arasında morfolojik açıdan
en önemli örnek ise fıilden isim yapan - gııÇI ekidir. KaĢgarlı Mahmud ‗Türkler tutguçı 'tutucu', satguçı 'satıcı',
suwgarguçı 'sulavıcı' derler, Oğuzlar suwgardaçı derler46
‘ diye ifade etmektedir. -guÇI, fiilden isim yapım eki
bugün yaĢayan Türk lehçeleri arasında Kırgız ve Uygur Türkçelerinde mevcuttur.
D.L.T'de KaĢgarlı Mahmut'un öbür Türkler / Türkler veya baĢka Türklerde kullanılır diye verdiği kelimeler
Ģunlardır. KaĢgarlı burada özellikle leksikolojik farklılıkları göstermekte ‗Türkleri‘ ayrı bir yere koymakta,
Türklerin dıĢında ama Türklerle bağlantılı olan Oğuzları ve diğer boyları farklı bir yere koymaktadır. Verdiği
örnekler leksikolojik ayrım ölçütleridir.
46 Atalay, Besim, age., C. II, 256. s, 259. s
-
17
Türklerde / Öbür Türklerde Oğuzlarda
arı yagı 'bal' bal
ayak tabak, kap kacak ____
bardım 'vardım' bardam
beçkem 'alamet, iĢaret' perçem
bi 'kısrak' ____
böğ 'bir çeĢit örümcek‘ ____
çaçır 'çadır' çaĢır
çığla- ‗ölçmek' ____
çık- 'çıkınak' taĢık-
eke 'büyük kız kardeĢ' eze
emgen- 'zahmet çekmek' ____
epmek 'ekmek' ekmek
erik 'yaban koyunu' ____
izlik 'çarık' ____
kata- ‗çevirmek' kaytar-
kayır 'kaba topraklı yer' kum
kıl- 'kılmak' et-
kémi 'gemi' kemi
merdek 'ayı/ domuz yavrusu' ——
nelük 'niçin' ____
öḏleg 'öğle vakti' öyle
sırt 'kalın kıl' ____
-
18
Ģük tur- 'sakin durmak' ____
tarıg 'darı' darı
tengelgün 'dölengeç kuĢu' tengelgüç
tılak 'kadınlık organı' ____
tın 'sus' tın ‗konuĢ-‗
tevey 'deve' devey/deve
ügi 'baykuĢ' ügi
ügür 'darı' ____
üstem 'kemer tokası' saḫt
yemet 'evet' evet
yıḏıg 'üzerlik otu' yüzerlik
yilik 'ilik' ilik
yok 'yok' degül
D.L.T'de KaĢgarlı Mahmud, Oğuzca, Türkmence, Yabakuca, Çiğilce, Hakanice, Kençekçe gibi
diyalektlere ait söyleniĢ özelliklerini verirken Türkler, öbür Türkler, baĢka Türkler söyleyiĢini de kullanılmıĢtır.
KaĢgarlı Mahmut'un ifade ettiği Türk boylarının yanında, doğrudan Türk adıyla anılan bir boyun da
olduğunu düĢünebiliriz47
4. Türk tipolojisi
Ġnsan tiplerini belirleme ve ayırt etme yöntemi de diyebileceğimiz bu bölümde Türk tipolojisi hakkında
bilgi vermeye gayret edeceğiz. Ancak, bundan önce genel olarak ırk, insan ırkları ve tiplendirmeleri hakkında
durmak istiyoruz.
Irk tiplemelerinde değiĢik ölçütler kullanılmaktadır. Biri, insanların deri ve saç yapısına göre, öteki de
kafatası yapısına bakılarak ırk guruplarına ayrılmasıdır. Kafatasına göre gruplandırmada, kafanın tepeden
bakıldığında görülüĢü esas alınır. Kafatası yapısı esas tutularak yapılan gruplandırma üç sınıftan oluĢur:
47 Doğan, Doç. Dr. Ġsmail, age., 237 s.
-
19
1 ) Dolikosefal (uzun kafa)
2) Brakisefal (kısa kafa)
3) Mezosefal (orta kafa)
Kafatasının uzunluğu 100 cm ise geniĢliğe oranı 75 cm‘den aĢağı olan tipteki kafalara ―dolikosefal‖ (yâni
uzun kafa), oran 80 cm‘den yukarı ise ―brakisefal‖ (yâni kısa kafa), bunların ortalaması olan gruba da
―mezosefal‖ (orta kafa) adı verilir.
Irklara göre ayrılıklar, kafa yapısı, yüz, dudaklar ve gözler, boy, saç ve deri rengi karakteristikleriyle
kendini belli eder. Dünyada yaĢayan belirli insan tipleri aĢağı yukarı aĢağıdaki gibi sıralanmaktadır.
1. Australoid -Avustralya yerlileri ve Hindistan‘ın güney kesimlerinde yaĢayanlar bu guruba girerler. Saçlar
dalgalı, burun düz, ten rengi koyudur. Çene yapısı çıkıktır.
2. Negroid -Negro (zenci) ırkın en belirgin karakteristiği tenin rengi, saçın kıvırcıklığı, burnun yassılığıdır.
3. Mongoloid -Moğollar, Çinliler, Japonlar, Eskimolar ve Kırmızıderililer bu ırk gurubuna girerler. Saçları siyah,
elmacık kemikleri çıkık, göz kapakları ĢiĢkincedir.
4. Nordik -Uzun boylu, sarıĢın, genellikle mavi gözlü olurlar. Kuzey Avrupa kökenlidir. Sonradan bütün dünyaya
yayılmıĢlardır.
5. Akdeniz Gurubu -Ġskoçya‘dan Ġtalya‘ya Kuzey Afrika‘dan Hindistan‘a kadar olan çevrelerde yaĢayanların
büyük bir kısmı bu guruba girer. Orta boylu, uzun baĢlı, dar yüzlü ve koyu renk gözlü olurlar.
6. Alpin Tip - Kısa boylu, geniĢ baĢlı ve düz saçlıdırlar. Fransa‘da, Orta Avrupa‘da ve Rusya‘da yaĢayanların
büyük bir bölümü bu tipe dahildir
Bu tasnifin dıĢında aĢağıdaki örneklemede olduğu gibi iskelet yapılarına göre de bir tipleĢtirme söz
konusudur.
1. Kafkas ırkı (Caucasoid): Kafkasya, Akdeniz, Kuzey ve Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Anadolu ve
Hindistan bölgesini kapsıyor. Karakteristik özellikler arasında düz yüz, yüksek alın, ince dudaklar, dar ve öne
çıkık burun, dalgalı saç, yüz ve vücutta yüksek kıl oranı, beyaz-kahverengi arası cilt rengi sayılıyor.
2. Moğol ırkı (Mongoloid): Çin, Japon, Eskimo, Ainu ve Amerika yerlilerini (kızılderilileri) kapsıyor.
Karakteristik özellikler arasında sarı deri rengi, yüz ve vücut kıllarında seyreklik, yuvarlak yüz, çıkık çene
kemikleri, az geliĢmiĢ kaĢ kemerleri, basık burun ve yüz, kısık gözler, ĢiĢkin göz kapakları, düz siyah saçlar
sayılıyor. Bir diğer belirgin özellik, erkek ve kadınların dıĢ görünüĢlerinin, diğer ırklara kıyasla daha fazla
birbirine benzemesi.
-
20
3. Kongo ırkı (Congoid): Zencileri ve Afrika pigmelerini (kısa boylu ırkları) kapsıyor. Karakteristik
özellikleri çok koyu deri rengi, kıvırcık saçlar, seyrek kıllılık, dar bir baĢ, ileriye çıkık üst çene, geniĢ burun, kalın
dudaklar, az geliĢmiĢ çene ve dar kalça kemeri.
4. Capoid ırk: Congoidler dıĢındaki Afrika ırklarını kapsıyor. Çok uzun boy, kahverengi-siyah arası deri
rengi ve özellikle kadınların kalçalarında yüksek oranda yağ toplanmasıyla karakterizeler. Bu ırkın en tipik örneği
de BuĢmanlar.
5. Avustralya ırkı (Australoid): Avustralya baĢta olmak üzere çevre adalarda yaĢayan ırkları kapsıyor.
Çok farklı coğrafyalarda yaĢamaları nedeniyle ortak özelliklerini saymak diğer ırklara göre daha zor. Ancak, açık
deri rengi ve geniĢ burun, en temel tanımlayıcı özellikleri.
Bu araĢtırmalar Atatürk zamanında da Türk tipini ortaya çıkarmak maksadıyla yapılmıĢtır. Mehmet Tevfik,
Samih Rifat, Yusuf Akçura ve arkadaĢları tarafından hazırlanan ‗Türk Tarihinin Ana Hatları48
adlı eserde de bazı
tespitler yapılmıĢtır.
Kitabın o tarihlerde Türk kimliği ve ırkı hakkındaki dünya milletlerinin görüĢleri gerçekler arasındaki
farklılıkları ortaya koymak için zaruretten kaleme alındığı anlaĢılmaktadır. Eserin giriĢ kısmında yazılan ‗Bu
Kitap Niçin Yazıldı‘ baĢlıklı açıklamadan bazı bölümleri burada vermek istiyoruz..
Bu kitap, muayyen bir maksat gözetilerek yazılmıĢtır.
ġimdiye kadar memleketimizde neĢrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz (kaynak) olan
fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri Ģuurlu veya Ģuursuz olarak küçültülmüĢtür.
Türklerin, ecdat hakkında böyle yanlıĢ malûmat alması, Türklüğün kendini tanımasında, benliğini inkiĢaf
(geliĢtirmesinde) ettirmesinde zararlı olmuĢtur. Bu kitapla istihdaf (hedef) olunan asıl gaye, bugün bütün dünyada
tabiî mevkiini istirdat (ele geçiren) eden ve bu Ģuurla yaĢayan milliyetimiz için zararlı olan bu hataların tashihine
(düzeltilmesine) çalıĢmaktır, aynı zamanda bu, son büyük hadiselerle ruhunda benlik ve birlik duygusu uyanan
Türk milleti için millî bir tarih yazmak ihtiyacı önünde atılmıĢ ilk adımdır. Bununla, milletimizin yaratıcı
kabiliyetinin derinliklerine giden yolu açmak, Türk deha ve seciyesinin esrarını meydana çıkarmak, Türkün
hususiyet ve kuvvetini kendine göstermek ve millî inkiĢafımızın derin ırkî köklere bağlı olduğunu anlatmak
istiyoruz: Bu tecrübe ile muhtaç olduğumuz o büyük millî tarihi yazdığımızı iddia etmiyoruz, yalnız bu hususta
çalıĢacaklara umumî bir istikamet ve hedef gösteriyoruz.
48 Afet Hf., Megmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura, Yusuf, vd., Türk Tarihinin Ana Hatları, (Latin Alfabesi ve Türkiye Türkçesine aktaran Sefer yavuz Aslan) Devlet Matbaası, 1930, Ġstanbul
-
21
Ġkinci bir maksadımız da kâinatın teĢekkülüne, beĢerin zuhuruna ve beĢer hayatının tarihî devirlerden
evvelki mazisine dair, yakın zamanlara kadar itibarda bulunan yanlıĢ telâkkilerin (bilgilendirmeler, anlayıĢlar)
önüne geçmektir. Yahudilerin mukaddes saydıkları efsanelerden çıkan bu telâkkiler membalarının tenkidi ile ve
son zamanların ilmî keĢifler ile artık tamamen kıymetini kaybetmiĢtir. Tenkidi tarihe ve tabiî ilimlere dayanılarak
kurulan faraziyeler elbette uydurma haberlerinden daha ilmîdir, iĢte bunun içindir ki, kitabımızda beĢerin tarihine
girmeden önce kâinat, dünya ve insan hakkında zamanımızın ilme müstenit (dayanan) nazariyelerini nakil ve izah
ettik ve bunu yaparken, batıl fikirlerden sıyrılarak, tarihî Ģeniyeti (gerçekliği) kavramaya çalıĢtık.
Bu kitap, halkımız ve bilhassa gençliğimiz için yazıldı ve buna binaen Türklerin dünya tarihindeki rolleri
ve hilkat nazariyatı (yaratılıĢları) ile iktifa (yetinilmedi) olunmadı; okuyanlara umumî bir levha halinde beĢer
tarihinin ırkımızla yakından alâkalı bazı kısımları da muhtasar (özet) olarak gösterildi; fakat, Türk âleminden
uzak kalan kavimlerin tarihlerinden bahse lüzum görülmedi.
Gaye ve plân böyle olunca, asıl maksadımızı teĢkil eden Türklerin beĢer (insanlık) tarihindeki, özellikle bu
tarihin en eski ve eski devirlerindeki rollerinden gayri mevzularda ayrıca tetkiklere giriĢilmedi.
Türklerin cihan tarihinde rolleri mevzuuna gelince, cihan tarihine dair en son zamanlarda garpta yazılıp
neĢrolunmuĢ sentetik ‗tabii olmayan, uydurma) kitapların verdikleri mutalarla bazı lisanı tetkikler karĢılaĢtırılıp
muhakeme olunarak vasıl olunan neticeler tespit olundu. Mehaz (kaynak) olarak bilhassa fransızca kitaplar
alınmıĢtır. Zira memleketimizde münteĢir (yaygın) tarihî nazariyelerin hemen cümlesi fransızca mehazlerden
muktebes (tamamına yakını Fransızca kaynaklardan alıntılar) olduğu cihetle bu yanlıĢ telâkkilerin yine Fransız
âlimlerinin bize verdikleri ilmî mutalar (veriler) ve delillerle tashihi (düzeltilmesi) tercih olundu.
Bu kitapla, doğru görmeye, eyi düĢünmeye alıĢtırmak istediğimiz insanlar Türklerdir. Türklerin yanlıĢ
görüĢlerden, hatalı düĢünüĢlerden bir an evvel kurtulması baĢlıca emelimizdir. Bunun içindir ki, esas fikirlerimizi
biran evvel yaymak istedik. Muhtelif lisanlarda yazılmıĢ mütenevvi vesikaların (çeĢitli belgelerin) ve baĢka türlü
membaların (kaynakların) araĢtırılmasını atideki mesaiye (gelecekteki çalıĢmalara) bıraktık.‘
Bahsi geçen eserde ırkların tasnifi hakkında Ģu görüĢlere yer verilir:
‗Ġptidaî (ilkel) ırklar zamanla birbirleriyle çok karıĢmıĢ, yeni yeni bir takım mürekkep (birleĢmiĢ) ırklar
vücuda gelmiĢtir. Bununla beraber, bütün uzviyet (organizmalar) âleminde olduğu gibi insan zümreleri arasındaki
ihtilât ve tesalüpler (karıĢmalar ve zıtlıklar) ne kadar kuvvetli olursa olsun, aynı iklimin daima ayni evsafı
(özelliği) meydana çıkarmaktaki tesiri, belli baĢlı bazı ırk gruplarının ve gruplar arasında mutavassıt (aracı) bazı
küçük zümrelerin seçilmesini (ayırt edilmesini) icap ettirmiĢtir.
-
22
a) Baykal gölü havalisinden baĢlayarak Altaylar ve Orta Asya‘dan itibaren Hazar denizi ve Karadeniz
havzaları ile Adalar denizi ve Tuna boylarına kadar olan geniĢ sahalar, binlerce ve binlerce senelerden beri
alelûmum (genellikle) beyaz renkli olan Türklerle meskûndu (yerleĢikti).
ġimalî Asya ve Avrupa kıtalarında da beyaz insanlar sakindir. Fakat bu beyazlık derecesinin kutuplara
yaklaĢtıkça ve Asya‘nın Ģarkına ve cenubuna indikçe beyaz ve esmere doğru değiĢtiği yerler vardır; binaenaleyh
beyaz ırk ikinci derecede iki veya üç ırka daha inkısam (bölünebilir) edebilir. Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu
insanlar, ekseriyetle bu ırkta görülür.
b) ġarkî Asya‘da baĢka bir grup hâkim görülmektedir. Bu grubu teĢkil eden insanların ekseriya derisi sarı,
saçları siyah ve sert, boyları kısadır; bu gruba Avrupalılar, Mongol ve Mongoloit ırkı diyorlar. Bugünkü
Moğolistan, Çin, Hindi Çinî ve onun cenubundaki Adalar, Japonya sekenesi (yerlileri, sakinleri) bu ırktan
addolunuyor. Mongoloit ırktan insanlar Amerikaya da geçmiĢlerdir.
c) Afrika‘da siyah ırk hâkimdir. Hindin otokton (yerli) ahalisi de siyah renkli idi.
d) Amerika‘da kırmızı renkli insanlar vardır.
BeĢeriyeti bu veçhile, mahza renk esası üzerine ırklara ayırmak doğru değildir. Çünkü insanlarda renk
ancak hali hayatta bulunmuĢ olması ile müĢahede olunur; hâlbuki insan ırklarının mazisini ve ırkların tahavvülât
(değiĢmeleri) ve tekemmülâtını (olgunlaĢmasını) meydana çıkarabilmek için yaĢayanlardan ziyade, arzın
tabakaları altında bulduğumuz insan fosilleri üzerinde tetkikat yapmak lâzımdır. Ġnsanın tabiî tarihinin tetkikine
mevzu olan bu bakiyeler ise, bittabi renkten mahrumdur.
Irkların dünya yüzünde her mıntıkada, karma karıĢık bir halde yerleĢmiĢ oldukları görülmektedir.
Binaenaleyh ırkî hakikatler beĢer grupları arasındaki iskeletlerden çıkarılan fizikî farklarla meydana
çıkar. Bu farklar Ģunlarda aranır:
1 — Kafatasının ve çehrenin Ģekli;
2 — Boy.
Mühim olan ırkî "farika ‗farklılık‘, kafatasının Ģekli, hassaten uzunluğu ile geniĢliği arasındaki nispettir.
Aynı asıldan gelmiĢ olmaktan doğan bu irsî farika (farklılık) her türlü tesire en çok mukavemet (direnç gösterir)
eder ve yalnız ırkların ihtilâfı neticesinde, yine irsî olarak, tadile uğrar. Bu farikadır ki dünya üzerinde birbirini
takiben gelmiĢ ve tarihi yapmıĢ olan insanlar arasında esaslı bir fark tesis etmiĢtir.
Burada bir nokta hatıra gelir: Aralarında bugün esaslı farklar bulunan muhtelif ırklardan her biri ayrı
ayrı menĢelerden mi gelmiĢtir, yoksa hepsinin menĢei ayni bir ırk mıdır? Bu farklar sonra mı hâsıl (ortaya çıktı)
oldu?
-
23
Gerçi bu mesele henüz hallolunmamıĢtır. Ancak, Ģunu beyan etmeliyiz ki, ırklar arasında bugün görülen
farkların, tarih nokta-i nazarından ehemmiyeti pek azdır. Filhakika (gerçekten), kafatasının Ģekli ırkların tasnifi
için, tamamen esasî bir farika olduğu halde içtimaî hiçbir manası yoktur. Bunun sebebi Ģudur: kafatası
değiĢmiyor yahut güç ve geç değiĢebiliyor. Fakat onun içindeki en asıl uzuv, dimağ değiĢiyor.
Kafatasları baĢlıca iki esaslı Ģekil arz eder brakisefal ve dolikosefal.
Türk ırkının kafatasları Ģekli ekseriyetle brakisefal'dir.
Kafatasının, yanında, yüz, burun ve çehrenin Ģekilleri de nazarı dikkate alınır. Bazı insanların, yüzleri
uzun, bazıları kısa olur. Bu iki tip yüz hem brakisefal ve hem de dolikosefalde bulunabilir.
Ġnsan yüzleri: kısa-geniĢ ve dar-uzun olabilir. Uzun bir yüz geniĢ bir kafatası ile birleĢmiĢ olursa, veyahut
kısa bir yüz uzun bir kafatası ile birleĢirse biçimsiz olur; ahenksizlik göze çarpar. Çehrenin, daha iki hususiyeti
dikkati caliptir (çekicidir):
Burnun ve çenenin Ģekilleri. Burnun sivri, uzun, yassı, büyük, küçük, doğru, kıvrık bir takım Ģekilleri
vardır. Çenenin Ģekli de diĢlerle beraber çehrenin cephesine nazaran düz veya ileri doğru çıkık olabilir: düzgün
çene ve çıkık çene. Ġnsanlar, boylarının uzunluklarına, kısalıklarına göre de ırklarına, nispetlerini ifade ederler:
yüksek boylu, orta boylu ve kısa boylu ırklar vardır.
Ġnsanlarda ve iskeletlerinde, görülebilen ve ölçülebilen daha birçok Ģey vardır ki, bunların kâffesi insanın
tabiî tarihini tetkik eden âlimler tarafından nazarı dikkate alınır. Meselâ, gözlerin Ģekli, yüzdeki vaziyeti, muhtelif
ırklar arasında mühim farika teĢkil eder-
Bu son esaslara göre ırkın tarifi Ģöyle olabilir: Irk aynı kandan gelen ve cismen birbirine benzeyen
insanların gösterdiği birliktir.‟
Türk ırkı hakkındaki bilgiler ise Ģöyledir: „Türk ırkı, dünyada insan cemiyetlerinin tahavvüllerini
(değiĢimlerini), terakkilerini (ilerlemelerini), milletlerin sureti teĢekküllerini tetkik ederken coğrafî muhitin
ehemmiyetinin yanında ırk meselesi de bazı noktalardan oldukça ehemmiyetli bir surette dikkati celbeder.
Irk mefhum ve tarifi bugüne kadar birçok münakaĢalara (tartıĢma) ve birbirine zıt mütealalara (hükümlere,
kanaatlere) mevzu (konu) olmuĢtur.
Bazı müellifler ırkları lisanlara veyahut renklere göre tasnif etmiĢlerdir. Hâlbuki muhtelif ırkların
tesalübünden (çarpmazından, karıĢımından) hâsıl olan bazı kavimlerin müĢterek lisanları olduğu gibi aynı ırka
mensup olan bazı kavimler de baĢka baĢka lisanlarla konuĢmaktadırlar.
Renk taksimine gelince bunun zamanla ve muhit değiĢtikçe nasıl ehemmiyetini kaybettiğini ırklar bahsinde
izah etmiĢtik. Avrupa âlimlerinin beĢeriyet'(insanlık) ve beĢer (insan) ırkları hakkında verdikleri malûmat hep
-
24
kendi nokta-i nazarlarındandır. Bunlar çok defa ırkları takip ettikleri gayelere nazaran (olmasını istedikleri
Ģekilde) tasnif ediyorlar.
Filhakika (doğrusu) bugünkü Avrupa‘nın büyük millet kütleleri doğrudan doğruya bir ırka mensup
olmadıkları gibi, bu cemiyetlerin ekserisinde bariz vasıflarını muhafaza etmiĢ hâkim bir ırk da mevcut değildir. Bu
milletler birbirleriyle aynı kemiyet (nicelik) ve keyfiyette (nitelikte) tesalüp (karıĢmamıĢ) etmemiĢ muhtelif ırkların
husule getirdiği (ortaya çıkardığı) yepyeni birer heyettirler.
Umumî olarak denilebilir ki inkiĢaf (geliĢme) ve itilâ (yükselme) ile beĢeriyetin (insanlığın) mukadderatına
(geleceğine) hâkim olan dimağdır (bilinçtir). Dimağdan murat onun uzvî mahiyeti değil, her nevi tecellileridir.
Dimağ üzerinde coğrafî muhitin, bu coğrafî muhitteki içtimaî Ģartların ve irsî vasıfların hiç Ģüphesiz büyük ve
ehemmiyetli tesirleri vardır.
Bu noktai nazardan (bu bakıĢ açısından), aynı asıldan gelen ve bünyevî vasıflaryla birbirine benzeyen
insanlar kütlesidir diye tarif edilen ırkların ehemmiyeti (önemi) bir derece tebarüz eder (ortaya çıkar).
Tarihin en büyük cereyanlarını yaratmıĢ olan Türk ırkı en çok benliğini muhafaza etmiĢ bir ırktır. Tarihten
evvel ve tarihî devirlerde bu ırk da, iĢgal ettiği vâsi mıntıkalardaki (geniĢ bölgelerdeki) ve yurtlarının
hudutlarındaki komĢu ırklarla tesalüp (karıĢmıĢ) etmiĢtir. Bu tesalüplerin (karıĢıklıkların) ekserisinde (çoğunda)
Türk ırkının bariz (belirgin) ve uzvî dimağ (beynin) eseri olan harsî (kültür) vasıfları hâkim kaldığından bu
karıĢmalar Türk ırkına kendi hususiyetini kaybettirmemiĢtir. Ancak uzun devirlerde ve büyük ekseriyetler içinde
ihtilâtlara (karıĢıklığa) maruz kalanları temessül (karıĢıp) edip isimlerini ve dillerini muhafaza edememiĢlerdir.
Dimağın en kıymetli mahsulü olan lisan bilhassa Türk ırkının büyük ekseriyetinde tarihî devirlerin husule
getirdiği tekâmül silsilesi dahilinde daima ana hatlarını muhafaza etmiĢtir. Tarihten evvelki zamanlarda ve tarihî
devirlerde ayrı ayrı cemiyetler, medeniyetler, devletler vücuda getirmiĢ olan bu büyük ırk mensupları, kuvvetli
dimağlarının muhtelif muhitlerde yarattıkları müĢterek lisan ve harslarla ve irsî vasıfları ile uzun veya kısa
müddetler zarfında yekdiğerine daima müteeesir olmuĢlardır.
Görüyoruz ki tarihte daima göze çarpan bir birlik arz eden Türk ırkı daima hâkim kalan bariz uzvî
vasıflarıyla dimağın en kuvvetli mahsulü olan müĢterek lisanlarıyla ve bu lisanla nakledilmiĢ olan harsları ile,
tarihî müĢterek hatıratı ile aynı zamanda bugünkü millet tarifine de uyan büyük bir cemiyettir.
Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek
çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir Ģereftir49
.
Özetle her ne kadar, kafatası, boy, kulak, burun ya da iskeletten hareketle ırk tiplemeleri yapılabilmekteyse
de asıl olan kafatası içerisinde olan beyin ve onun ürünü olan dil, kültür, ırkların esasını oluĢturur. Bugünkü
49 Afet Hf., Megmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura, Yusuf, vd., age., 32-38.s
-
25
deyiĢle renk, boy, kafatası yapısı, kulak, çene ölçüleri ne olursa olsun (kısmi olarak mukayese ölçütü olmakla
birlikte) ırkını ayırt eden asli özellik değildir. Irkları ayırt eden dil, kültür ve kan bağıdır yani genetik özelliklerdir.
Afet Ġnan‘ın yapmıĢ olduğu doktora tezinde, Türklerin yalnız kafatası ölçüleri üzerine değil, boy
ortalamaları, cilt-göz-saç renkleri ve göz kapağı çekikliği gibi yirmi kadar fiziksel antropolojik özellikleri üzerine
çalıĢmalara dair bilgiler yayınlandı50
.
Cumhuriyet döneminde benzeri çalıĢmalar yapıla gelmiĢtir51
. Eskiden beri Türk tarihçileri veya bilim
adamları, kendi zevklerine ve hayallerine göre Türk‘ü tarif etmiĢlerdir. Üniversitelerin Tıp Fakültelerinin
Morfoloji bölümlerindeki çalıĢmaların gazetelere yansıyan yönleri ile Türk tipinin ortak bir özelliği olmadığı
anlaĢılmaktadır. Sonuç olarak Türk, belirli ve kesin bir fizik özelliğine sahip değildir52
.
Türk‘ü fiziki ölçütlerle sınırlamak, rengine, boyuna, kulağına göre tanımlamak mümkün değildir. Türk,
genetik vasıflarını dil, kültür, medeniyet ölçülerinde taĢıyan, temasta bulunduğu bütün ırklara bu yönlerde
önderlik eden bir genetik, kan bağı olan topluluktur diyebiliriz. Önemli olan hissetmek ve hizmet etmektir.
5. Türklerin ana vatanı
Türklerin Ana vatanı neresi idi? Sibirya ormanları mı idi? Altay dağları Ergenekon mu idi? Türklerin ana
vatanları konusunda muhtelif görüĢler bulunmaktadır.
Tarihçiler, umumiyetle Çin kaynaklarından hareketle Türklerin ilk yurdunu Altay dağlarının etekleri olarak
göstermektedirler. Sanki Altay Dağlarının eteklerinde bir Türk kaynağı var burada ‗bir at bir Türk‘ çıkıyor ve bu
kaynak hiç kesilmeden Asya‘nın ve Avrupa‘nın değiĢik bölgelerine göç gönderiyor. Böyle bir Ģey mümkün mü?
Tek kaynaktan dünyanın dört bir yerine giden Türkler?
Kimi araĢtırmacılar Tüklerin anavatanı olarak, iç Asya‘nın kuzey bölgelerini, Kingan dağlarını, Altay-
Kırgız bozkırlarını göstermektedirler.
Bu Türklerin MÖ. 3000-3500 yıllarında Mezopotamya‘da yaĢayan Sümerlerlerle iç içe veya komĢu olarak
yaĢamaları gerekmekte; eldeki veriler onu gösteriyor53
. Yine bu Türkler, MÖ 2000-2500 yıllarında Ġtalya‘nın
kuzeyinde Etrüsk medeniyetini kuran halkla yakın olmalılar54
.
Avar, Saka ve Hunlarla Avrupa kıtasında olmalılar, Tuna, Dinyepr arası otlaklarda kıĢlakları, Kiev‘den,
Kafkasya‘da Sarkel‘e uzanan topraklarda yaylakları olmalı. Hazarın dört bir yanı yurtları olmalı.
50 Ġnan, Prof. Dr. Afet, Recherches sur les caractères anthropologiques des populations de la Turquie, 1939, Geneve
51 GeniĢ bilgi için bkz: Gültekin, T. Koca, B (2003). ―Cumhuriyet Döneminden Günümüze Ülkemizde GerçekleĢtirilen Irk ÇalıĢmaları‖, Antropoloji Dergisi 14. AÜ. DTCF Yay. Ankara, 2002
52 Baykara, Prof. Dr. Tuncer, Türk Kültür Tarihine BakıĢlar, Atatürk Kültür Merkezi Yay., 2001, Ankara
53 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, Sümer ve Türk Dillerinin Târihî Ġlgisi ve Türk Dilinin YaĢı Meselesi, Türk Dili Kurumu Yayın., Ankara 1990, IV+57 s.
54 GeniĢ bilgiiçin bkz., Tarihten Bir Kesit, Etrüskler, 2-4 Haziran 2007 Bodrum Sempozyumu Tebliğleri, TTK Yay., 2007, Ankara
-
26
Anadolu‘da en az beĢ bin yıllık varlıkları olmalı bu Türklerin, Tipet‘e az gitmemiĢler, Temir Kapıya az
varmamıĢ bu Türkler, Ġspanya‘da Basklar arasında, Ġsveç‘te Scanlar içinde olmuĢlar. YetmemiĢ Ġskandinav
kavimlerine destanlarını vermiĢler Türk‘ün memuru Odin, Vikinklere Tanrı olmuĢ okuma yazmayı öğretmiĢ. Bu
Türkler, ana kıta dıĢında yeni kıtada Siyu, Torahumara, Keçua, Maya olmuĢ.
Fransa‘nın sınırları bellidir. Bu sınırlar dıĢına Fransız sömürge olarak bakar. Fransız‘ın ana vatanı
Fransa‘dır. Üzerinden güneĢ batmayan imparatorluğun, Ġngiltere‘nin sınırları da bellidir, Britanya adası. Hatta
Ġrlanda bile Ġngilizlerin vatanı sayılmaz. Ruslar Moskova merkezli, Japonlar adalar halkı, Çinliler kendilerine set
çekmiĢlerdir.
Peki, Türklerin ana vatanı neresidir?
Ana kıtanın Asya olduğunu dikkate alırsak ve eldeki yazılı yazısız bütün bilgileri topladığımızda Türklerin
Ana vatanın da Asya kıtası olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Fakat sınırları biraz geniĢ olarak düĢünmeliyiz,
Altay Dağlarının etekleri ya da iç Asya gibi dar sınırlar düĢünülmemelidir.
Fiziki olarak, Türklerin ana yurdunu tanımlayacak olursak kanaatimizce Ģöyle demeliyiz: Türklerin
anayurdu Asya‘dır, Asya Ege denizinden, Japon denizine kadar, Hint denizinden kuzey buz denizine kadar olan
büyük bir kara parçasıdır. Batıda, Karadeniz ve Akdeniz arasında uzanan Anadolu, Asya‘nın bir uzantısıdır.
Avrupa neresi? Asya neresi? Ya da Avrupa nerede sona erer? Asya nereden baĢlar? Türkiye bir Asya
ülkesi midir, yoksa Avrupa'nın bir parçası mıdır? Daha da önemlisi, Avrupa bir kıta mıdır?
Sözlüklere baktığımızda "etrafı okyanuslarla çevrili büyük kara parçalarına kıta" denmektedir. O halde
Avrupa ile Asya arasındaki deniz nerededir? Yine aynı kaynaklarda Avrupa'nın fiziki manada bir kıta olmadığı,
fakat bir kültür kıtası olduğu belirtilmektedir55
.
Yani Avrupa aslında müstakil bir kıta değil yapay olarak kıta olarak adlandırılan Asya kıtasının devamı
olan kara parçasıdır. Diğer bir deyiĢle Asya‘nın batıya uzanan bir parçasıdır.
Asya‘da doğudan batıya doğru inen yaylalar, Kadırgan‘dan Baykal‘a uzanan havza, Altay‘dan Ġdil‘e
uzanan, Hazar Denizi havzasında, Pamir‘e ve daha ilerilerine uzanan suyolları, otlaklar insan hayatı için gerekli
gıda merkezleri iĢte buralar Türk‘ün anavatanı olarak tanımlanabilinir.
Tabii, Kafkaslar ile Dinyeper arası ile Dinyeper, Tuna arasındaki bereketli topraklar, Karpat havzası da
Asya ana kıtası içerisinde düĢünülmelidir.
Fizikî olarak tanımlayabileceğimiz bu ana kara parçası dıĢında Türk‘ü diğer milletlerden ayırt eden bir
anavatan anlayıĢı da bulunmaktadır.
55 Yiğit,Yard. Doç. Ali, Avrupa‘nın Sınırları ve Türkiye‘nin Avrupa‘ya Göre Konumu, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 10, Sayı: 2, 2000, Elazığ,
35-50. s
-
27
Bilge Kağan, ‗altta yağız yer, üstte mavi gök, ikin ara insanoğlu kılınmıĢ…. Tanrı kut verdiği için ecdadım
insanoğlu üzerine hakan kılınmıĢ.‘ diye aslında Türk‘ün anavatan anlayıĢını da söylemektedir. Aynı, düĢünce
tarzını Dede Korkut‘ta görmekteyiz ‗ oğul yer yatağın, gök çadırın olsun..‘ diye dua ederken vatan sınırlarını da
çizmektedir.
Bu anlayıĢ Türklerin, cihan Ģümul bir anlayıĢa sahip devlet yönetimlerinin de temelinde bulunmaktadır.
Diğer milletlerde Çinliler baĢta olmak üzere kendi vatanları dıĢındaki ülkeleri sömürge ülkesi olarak görüp
yönetimlerini o tarzda planlamaktadırlar. Fransa için kendisi dıĢındaki ülkeler Fransa‘nın dominyonudur,
Avusturalya, Yeni Zelenda, Belize vb. ülkeler Ġngiltere‘nin sömürgeleridir. Tarihte hiçbir zaman Türk devletinin
sömürge ülkesi olmamıĢtır.
Galiçya‘dan Kore‘ye, Balkanlar‘dan Mısır‘a, Ġsveç‘ten Gürcistan‘a, Fransa‘dan Hindistan‘a uzanan Türk
varlığı daima bu anlayıĢ çerçevesinde olmuĢtur.
6. Türklerin dili
Türk Dilinin dünya dilleri arasında yeri tanımlanırken kalıplaĢmıĢ cümle Ģudur: ‗ġekil açısından eklemeli diller
arasında yer alan Türkçe kaynakları bakımından, Ural Altay Dil Ailesinin Altay koluna mensuptur, en yakın akrabası Moğol
dilidir.‘ Bu cümle adeta tarihe mal olmuĢ yanlıĢlardan biridir.
Hâlbuki Strahlanberg‘in esaret yılları sırasında Avrupa‘ya gönderdiği bazı bilimlik notlar ve kendisinin Ģahsi kanaati
olan Doğu Avrupa ve Asya halklarından 36‘sının birbiriyle akraba olduğunu iddia eden meĢhur56
yazısı ile baĢlayan bu Ural
Altay teorisi aslında birçok bilim adamı tarafından da olumsuz karĢılanmıĢ, iddianın doğru olmadığı zaman zaman dile
getirilmiĢtir.
Bilindiği gibi K. H. Menges, N. Poppe, M. Räsänen ve G. J. Ramstedt bu teorinin doğruluğu üzerinde durmuĢlar;
Moğolca ve Türkçede bulunan ortak kelimeleri de teoremlerine örnek göstermiĢlerdir. Ancak, W. Bang, Sir. G. Clauson, G.
Doerfer ve Gy. Németh gibi bilginler ise verilen örneklerin ancak dillerin etkileĢmesi sonucu olan örnekler olduklarını
söyleyerek akrabalığı ret ederler. Bu konuda G. Doerfer‘in Türkçeye de çevrilmiĢ olan A Lexicostatistical Appraisal of the
Altaic Theory, (Türkçesi, Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi57
) adlı makalesidir ki burada örnek
verilen kelimelerin tamamı ele alınıp incelenmiĢtir. KarĢıt görüĢlüler arasına en son ġçerbak da girmiĢtir58
.
Dil akrabalığı, dillerin ses dizgesi, biçim, yapı, söz dizimi bakımından kesinliği ortaya çıkan iliĢkileri,
yakınlıkları sonucunda beliren bağlılıklardır. Dil akrabalıklarını ortaya koyan iliĢkiler arasında, özellikle biçim ve
56 Strahlanberg, J. Von., Das nord- und östliche Theil von Europa und Asia, Stocholm, 1730
57 UlutaĢ, Ġsmail, Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilim Dergisi, Isparta, 2004, S. 10, 153-174.s
58 ġçerbak, Prof. Dr. A. , Voprosı Yazıkoznaniya , Nauka, Moskova, 1980, (Türkçeye Çeviren, Babatürk, Leyla, Türk Moğol Dil ĠliĢkileri)
-
28
yapı yakınlıkları önemlidir. Ayrıca söz hazinesi arasındaki benzerlikleri de değerlidir; etimolojileri, tarihsel
geliĢmeleri aydınlık olan öğeler, akrabalık için sağlam dayanaklar, tanıklar durumundadır59
.
Diğer bir deyiĢle dil akrabalıkları tespit edilirken dillerin sesleri, bunların oluĢumları, ses anlam iliĢkileri
baĢta olmak üzere; biçimi, kökleri, türeme yolları bunları oluĢtururken izledikleri yollar ile cümle yapısı, kelime
hazinesi dikkate alınır. Etimoloji ile kelime hazinesindeki kelimelerin mukayeseleri yapılarak kaynakları tespit
edilir. Bunların dıĢında da baĢka unsurlar da dikkate alınabilir. Dili kullanan milletlerin akrabalık bağları, kültür
iliĢkileri, arkeolojik ve antropolojik malzemeler de kullanılabilinir.
Dil akrabalıkları arasındaki ilk çalıĢmalar Hint Avrupa (ya da Ġndogermen) Dil Ailesi hakkında yapılmıĢtır.
XVI. yüzyılın sonlarında Ġtalyan F. Sassetti‘nin Sanskrit ve Ġtalyanca arasındaki benzerlik ve eĢitlikleri
göstermesi60
ile ilk Hint Avrupa çalıĢmalarına da bilimlik ölçütlerde baĢlanmıĢtır diyebiliriz. 1861‘de Franz
Bopp‘un ‗Über das Konjugationssytem der Sanskritsprache in Vergleichung mit jenem der griechischen,
lateinischen, persischen und germenischen Sprache‘ adlı eseriyle Hint-Avrupa Dil Ailesinin akrabalığını da ortaya
koymuĢtur61
.
Hint-Avrupa Dil Ailesinin akrabalığı üzerine Bopp‘tan sonra da birçok çalıĢma yapılmıĢ nitekim bugün
aksi yönde tartıĢma bulunmamaktadır.
Dil akrabalıklarında ya da herhangi bir mukayesede örnek alınan ölçütlerin eĢ değerliliği ve geçerliliği söz
konusu olur. Bu, dilin kendi içindeki incelemelerinde de böyledir. Yani eĢ zamanlı ya da art zamanlı inceleme
yapıyor isek ele aldığımız konuların verileri de eĢ değerde olmalıdır. Eski Türkçe bir metni eĢzamanlı inceliyorsak
karĢılığında verdiğimiz örnekler de muadili olmalıdır ki bu art zamanlı çalıĢmalarda da böyledir.
Eğer inceleme ya da karĢılaĢtırma yaptığımız farklı diller ise bunlarda kullandığımız ölçütlerin de
güvenirliği/geçerliliği aynı değere sahip olmalıdır. Dolayısıyla biz Moğolca ile Türkçenin akrabalığını ileri
sürmeye kalkarsak verdiğimiz örneklerin eĢ değer olduğunu söylemiĢ oluruz. Bu iki dilin birkaç bin yıl önce
birbirinden kopmuĢ ve ayrı bir geliĢim yaĢamıĢ oldukları düĢünülüyor ise örneklerin de aynı zaman dilimleri
içerisinden seçilmiĢ öğelerden oluĢmaları gerekmektedir. Eğer Moğolca ile Türkçe dil olarak akraba ise Türk
genetik yapısının da Moğollarla akraba olması yani ırken de bir akrabalık olması gerekir.
Genetik akrabalığı olmayan ırkların dil akrabalığı yoktur.
Hami-Sami Dil Ailesi adıyla anılan teori de, Tevrat‘ta geçen Nuh Peygamber‘in iki oğlunun adına (Ham ve
Sam) dayanır62
Bu dil ailesinin de akrabalığı üzerine bilginler hemfikirdirler.
59 Aksan, Prof. Dr. Doğan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayınları, Ankara, 2007, 101.s
60 Aksan, Prof. Dr. Doğan, age., 123
61 Aksan, Prof. Dr.Doğan, age., 123. s
62 Aksan, Prof. Dr.Doğan, age., 134. s
-
29
Ancak, Ġsveçli subay Johann Philipp Tabbert (von Strachlanberg)‘in esaret hayatı bitip Ġsveç‘e döndükten
sonra 1730‘da yayınladığı ünlü kitabı ‗Das Nord und Östliche Teil von Europa und Asia‘63
ile baĢlayan Ural Altay
Dil Ailesi teorisi hakkında o günden bu yana tartıĢmalar devam etmektedir.
Strahlanberg‘den sonra, Fransız J. P. Abel-Remusat (1820) ve Alman W. Schott (1836) da, Ural-Altay
grubu için umumiyetle "Tatar Dilleri" (les langues Tartares; Tatarische Sprachen) tabirini kullanmıĢlardır. Bu
dillerden birçoğunu yerinde araĢtıran Finlandiyalı M. A. Castren (1813-1852) ise, Ural-Altay filolojisinin esas
kurucusu sayılmaktadır. O. Böhtlingk (1851), Macar J. Budenz ve Danimarkalı V. Thomsen de bu diller
arasındaki akrabalığı muhtemel görmüĢlerdir64
.
Bu dillerin bir ‗aile‘ teĢkil ettiğine dair, ilk fikirler ortaya atıldığı zaman, henüz bugünkü anlamı ile
Türkoloji diye bir çalıĢma alanı bile yoktu. Bu bakımdan, karĢılaĢtırmalarda gerekli malzemenin noksanlığı, hatta
yokluğu daha elveriĢli bir ortam yaratılıncaya kadar bu fikirlerin geliĢmesi için en büyük engel olarak kalmıĢtır65
.
Teori, diğer bir Ģekilde Ģunu diyordu: ‗Türkler, Altay dağı çevresinde tarih sahnesine çıkmıĢ buradan
göçler vasıtası ile dünyaya dağılmıĢ Asya‘nın barbar bir kavmidir.‘ En yakın akrabalarımız ise ilk yazılı eserleri
M.S 1225‘ten kalmıĢ olan Yesunke Merke TaĢı Moğolca ile ilk yazılı belgeleri M.S. 1413 Çuçen dili ve 1599‘dan
kalan Mançuların dili olan Mançu Tunguz Dili gösterilmiĢtir.
En yakın akrabamız kabul edilen Moğolca aslında temeli Çincenin bir diyalekti olan dilin üzerine
Türkçenin tesiri ile yeniden ihsas edilen yeni bir dil ‗creole‘ karma bir dil olduğu görüĢü66
, Tunguzca dahil olmak
üzere bugün yavaĢ yavaĢ kabul görmektedir. Aslen sarı ırk olan Moğol ve Mançuların, beyaz ırk olan Türklerle
akrabalığı etnik olarak değil ancak bunların Türkçenin tesiri ile karma bir dil olarak oluĢtuğu üst kısmın filolojik
olarak yakınlığı söz konusu olabilir.
‗Türkçe ile Moğolcanın akrabalığı konusunda benim farklı bir görüĢüm var‘ diyen, Ercilasun, Ģöyle devam
eder: ‗Bence 13. yüzyıla ait ilk metinlerinden bugüne dek bütün lehçeleriyle Moğolca ―creole‖ (karma) bir dildir.
Karma diller genellikle iki dilin karıĢmasından oluĢur. Karma dilin baĢlangıç safhası ―pidgin‖ (melez) dildir. Ġlk
nesillerin melez dili onların çocuklarında tabiî dil hâline gelir; tabiileĢen melez dil ―creole‖ (karma dil) adını
alır. Karma dilin iki katmanı vardır. Yerlilerin eski dili alt katman, onun üstüne gelen dil üst katmandır. Karma
diller Avrupalıların sömürgecilik döneminde Amerika, Afrika ve Hindistan kıyılarıyla Güney-Doğu Asya ve
Avustralya‘da oluĢmuĢ dillerdir. Ben, uzun süre Türklerle birlikte yaĢayan Moğolların dilinin de bilinen yazılı
metinlerinden çok önce, Türkçe ile etkileĢerek karma bir dil hâline geldiğini düĢünüyorum. Karma dilden önce
63 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, BaĢlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, 2007, Ankara, 29. s
64 Temir, Ahmet Ural Altay Dilleri Teorisi, Türk Dünyası El Kitabı, Ġkinci Cilt, Dil Kültür Sanat, Ankara, 2002, 2.s
65 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, Alta