1. - manas universitymanas.edu.kg/bap/doc. dr. i.dogan_proje.pdf · 2014-10-17 · yazıtları,...

210
1 I. Türklük Hakkında Genel Bilgiler 1. Türk Adı Neredeyse on gündür Tanrı Dağlarına bakarak sabahlıyorum. Kitabın giriĢi olan ‗Türk adı‘ bahsine nereden baĢlayacağımı bilemedim. Kaynaklarda bir çok Ģey söyleniyordu. Hangisi doğruydu veya hangisi doğruya en yakındı. Yazılıp söylenenlerin bir kısmı hamasi söylemlerdi, bunlar duygularımızı okĢayan güzel izahlardı. Ancak, bilimlik esere ne kadarını alabilir, hangisini kaynak gösterebilirdim. Nihayet, 7 Aralık 2012 sabahı Tanrı Dağlarına bakarak, Türk‘e ad veren Tanrı‘nın adıyla baĢladım. Kanıma ad veren Tanrı‘nın yüreğime ıĢık, düĢüncelerime sağlık, kalemime (bilgisayarıma) güç vermesi duasıyla. Osman Nedim Tuna, A. Vάmbéry‘in Türk adını töre- fiiliyle ilgili tuttuğunu, türemiĢ ~ yaratılmıĢ anlamına gelen bir kavram olarak ifade ettiğini, J. Nemeth‘in ise, Eski Türkçe metinlerde geçen erk türk ikilemesinden hareketle güç ~ kudret anlamlarında düĢündüğünü söyler 1 . Birçok kaynakta benzeri görüĢler paylaĢılmıĢtır. "Türk" adının tarihte ilk defa ne zaman ve hangi kaynaklarda ne Ģekilde kaydedilmiĢ olduğu, tarihi süreç içindeki telaffuzları ve anlamı meselelerine de pek tabii olarak, ortaya atılmıĢ bir hayli görüĢ söz konusudur. Ancak umumiyetle Çin, Hind, Ġran, Grek, Musevi, Ön Asya yazıtları, Bizans ve Arap kaynaklarında yer alan bazı kayıtlara göre, en geç Gök-Türk çağından, M.Ö. 2. bin ortalarına kadar geri götürülebilen "Türk" adının, "kuvvet" anlamına geldiği ve Türkçe konuĢan kavimlerin bu ad ile tesmiye edildiği kabul edilmektedir 2 . Benzeri görüĢler daha çok, Ġbrahim Kafesoğlu 3 , Zeki Velidi Togan 4 , Bahattin Ögel 5 , Aydın Taneri 6 vb kaynaklara müracaat edilerek yazılmıĢlardır. Bugün gerek elektronik, gerek yazılı kaynaklara müracaat ettiğimizde Türk adı hakkında genel bilgilendirilme aĢağı yukarı aynıdır. Tuna, ‗millet adlarının aynı zamanda kiĢi~insan manasına da geldiğini söyler ve yakı = insan (Kızılderili kabilesi), vogul=insan (Ural halklarından) Türk kelimesinin de türe- fiilinden türemiĢ~ yaratılmıĢ anlamında türük = insan manasıyla ilgili olduğunu ifade etmiĢti 7 . Tuna‘nın bu görüĢü aslında Çin kaynaklarında da destek bulmaktadır. 1 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, 1988-1989 Doktora Dersleri Ders Notları (YayınlanmamıĢ), Ġnönü Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya, 1989 2 Hunkan, Ömer Soner, Orta Asya‘da X-XIII Yüzyıllarda ‗Türk‘ Adı Üzerine Bazı Kayıtlar, Türkiyat AraĢtırmaları, Hacettepe Üniversitesi, Sayı 2, Bahar 5, Ankara, 2005 5-12 s 2. s 3 Kafesoğlu, Prof. Dr. Ġbrahim, ‗Tarite Türk Adı‘, ReĢit Rahmeti Arat Armağanı, Ankara, 1966, 306-311.s 4 Togan, Prof. Dr. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine GiriĢ, Ġstanbul, 1981, 36-37.s 5 Ögel, Prof. Dr. Bahattin, Türk Kültürünün GeliĢme Çağları, Ġstanbul, 2001, 6-12. s 6 Taneri, Prof. Dr. Aydın, Türk Kavramının GeliĢmesi, Ankara, 1993, 63-69.s 7 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, a.g.e. 7

Upload: others

Post on 22-Feb-2020

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    I. Türklük Hakkında Genel Bilgiler

    1. Türk Adı

    Neredeyse on gündür Tanrı Dağlarına bakarak sabahlıyorum. Kitabın giriĢi olan ‗Türk adı‘ bahsine

    nereden baĢlayacağımı bilemedim. Kaynaklarda bir çok Ģey söyleniyordu. Hangisi doğruydu veya hangisi doğruya

    en yakındı. Yazılıp söylenenlerin bir kısmı hamasi söylemlerdi, bunlar duygularımızı okĢayan güzel izahlardı.

    Ancak, bilimlik esere ne kadarını alabilir, hangisini kaynak gösterebilirdim. Nihayet, 7 Aralık 2012 sabahı Tanrı

    Dağlarına bakarak, Türk‘e ad veren Tanrı‘nın adıyla baĢladım. Kanıma ad veren Tanrı‘nın yüreğime ıĢık,

    düĢüncelerime sağlık, kalemime (bilgisayarıma) güç vermesi duasıyla.

    Osman Nedim Tuna, A. Vάmbéry‘in Türk adını töre- fiiliyle ilgili tuttuğunu, türemiĢ ~ yaratılmıĢ

    anlamına gelen bir kavram olarak ifade ettiğini, J. Nemeth‘in ise, Eski Türkçe metinlerde geçen erk türk

    ikilemesinden hareketle güç ~ kudret anlamlarında düĢündüğünü söyler1.

    Birçok kaynakta benzeri görüĢler paylaĢılmıĢtır. "Türk" adının tarihte ilk defa ne zaman ve hangi

    kaynaklarda ne Ģekilde kaydedilmiĢ olduğu, tarihi süreç içindeki telaffuzları ve anlamı meselelerine de pek tabii

    olarak, ortaya atılmıĢ bir hayli görüĢ söz konusudur. Ancak umumiyetle Çin, Hind, Ġran, Grek, Musevi, Ön Asya

    yazıtları, Bizans ve Arap kaynaklarında yer alan bazı kayıtlara göre, en geç Gök-Türk çağından, M.Ö. 2. bin

    ortalarına kadar geri götürülebilen "Türk" adının, "kuvvet" anlamına geldiği ve Türkçe konuĢan kavimlerin bu ad

    ile tesmiye edildiği kabul edilmektedir2.

    Benzeri görüĢler daha çok, Ġbrahim Kafesoğlu3, Zeki Velidi Togan

    4, Bahattin Ögel

    5, Aydın Taneri

    6 vb

    kaynaklara müracaat edilerek yazılmıĢlardır. Bugün gerek elektronik, gerek yazılı kaynaklara müracaat

    ettiğimizde Türk adı hakkında genel bilgilendirilme aĢağı yukarı aynıdır.

    Tuna, ‗millet adlarının aynı zamanda kiĢi~insan manasına da geldiğini söyler ve yakı = insan (Kızılderili

    kabilesi), vogul=insan (Ural halklarından) Türk kelimesinin de türe- fiilinden türemiĢ~ yaratılmıĢ anlamında

    türük = insan manasıyla ilgili olduğunu ifade etmiĢti7. Tuna‘nın bu görüĢü aslında Çin kaynaklarında da destek

    bulmaktadır.

    1 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, 1988-1989 Doktora Dersleri Ders Notları (YayınlanmamıĢ), Ġnönü Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya, 1989

    2 Hunkan, Ömer Soner, Orta Asya‘da X-XIII Yüzyıllarda ‗Türk‘ Adı Üzerine Bazı Kayıtlar, Türkiyat AraĢtırmaları, Hacettepe Üniversitesi, Sayı 2, Bahar 5, Ankara, 2005

    5-12 s 2. s

    3 Kafesoğlu, Prof. Dr. Ġbrahim, ‗Tarite Türk Adı‘, ReĢit Rahmeti Arat Armağanı, Ankara, 1966, 306-311.s

    4 Togan, Prof. Dr. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine GiriĢ, Ġstanbul, 1981, 36-37.s

    5 Ögel, Prof. Dr. Bahattin, Türk Kültürünün GeliĢme Çağları, Ġstanbul, 2001, 6-12. s

    6 Taneri, Prof. Dr. Aydın, Türk Kavramının GeliĢmesi, Ankara, 1993, 63-69.s

    7 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, a.g.e. 7

  • 2

    Tayvanlı Türkolog Liu Yi-tang‘a göre, ―Hu‖ ve ―Xiong‖ Hunca ―Qun‖, ―Khun‖, ―Kun‖, ―Hun‖

    kelimelerinin Çincedeki değiĢik tercüme biçimleri olup, ―insan‖, ―halk‖, ―ahali‖ anlamlamındadır. Hunlar

    baĢlangıçta Diu 狄 kabile birliği içerisinde yer alan bir kabile olup, M. Ö. 8. yüzyılda güçlenerek birlik içerisinde

    önemli siyasi güç hâline gelmiĢlerdir Türkler ve Uygurların Hunlardan geldiğine dair kayıtlar ise Çin tarih

    kaynaklarında bolca bulunmaktadır. Mesela: ―Türkler, Hunların baĢka bir ırkındandır‘, ―Uygurların ataları

    Hunların soyundandır‖ gibi8. Çin kaynaklarında Türk adı üzerine farklı bilgiler de bulunmaktadır

    9.

    Erol Güngör, ‗Türk adı çeĢitli Türk boylarından birinin adı idi‘ , ‗milattan sonra 6.yy.da ana dili Türkçe

    olan bütün boyların her biri değiĢik bir isimle anılmakla birlikte,bunların hepsine birden Türk denilmeye

    baĢlanmıĢtır10

    ‘ ifadesi ile Türk adının önceleri bir boy adı olduğunu sonra diğer boyları da içine alan bir üst kimlik

    adı olduğunu söyler.

    Hatipoğlu, ‗Türkler bugün olduğu gibi, eski çağlarda da ayrı ayrı boy adlarıyla tanınıyorlardı. Bugünkü,

    Kırgızlar, Özbekler, Yakutlar, ÇuvaĢlar gibi, eski çağlarda da Subarlar (Subariler, Subirler), Gudlar ya da Guzlar

    (KaĢlar) vardı. Kısaca M.Ö.3500 yıllarında yaĢamıĢ olan Sümerler de, i.ö.2500 yıllarında hükümran olan Gudlar

    (Kutlar) ve yine i.ö.1700 yıllarında hâkimiyet kuran KaĢlar (Guzlar) arasındaki zaman farkı hükümranlık

    zamanlarının farkıdır. Yoksa Türkler bu yörelerde aralıksız, uzun yüzyıllar yaĢamıĢlardır, Suriye'deki KaĢ'lardan

    tarihçi Strabon Kos adıyla söz ettiği gibi Hazreti Muhammed zamanında da Türklerin bu yörelerdeki varlığından

    ve güçlerinden hadislerde de önemli kayıtlar vardır. Kaldı ki, Hazreti Muhammed'den önce, Mekke'nin anahtarının

    muhafızı olan Huza'a kabilesinin Türk asıllı olduğu Emir Kuzay gibi adlardan esinlenerek söylenebilir‘ (bkz.

    Ġslam Ansiklopedisi Huza'a)11

    diyerek hemen hemen aynı görüĢü destekler.

    Sümer, ‗abidelerdeki ‗Türk‘ adı kavmî bir isim olup, bu adı Türkçe konuĢan bütün kavimlerin değil,

    onlardan yalnız birinin taĢıdığı hususu vâzıhtır. Hanedan bu kavme mensup bulunmakta ve devlet de en baĢta bu

    kavme dayanmaktadır12

    ‘ der.

    Ercilasun, ‗Hiç Ģüphe yok ki Türkler milattan önceki üçüncü, ikinci binlerden beri mevcuttur. Çivi yazılı

    Sümer metinlerinde bulunan di (demek), dingir (tanrı), dug (dökmek), uĢ (iĢ), zag (sağ taraf), Ģurim (yarım),

    kabkagak (kap kacak) vb. 330‘dan fazla Sümerce-Türkçe ortak kelime ile bu durum apaçık ortadadır. Ancak o

    zamanlar Türk adı yoktu. Büyük bir ihtimalle elimizdeki kaynaklarda bulunmuyor. Göktürklere gelinceye kadar

    Hun, Kırgız, Usun, Toba, Tabgaç, Ogur, Sabir, Töles gibi adlar taĢımıĢız. Altıncı yüzyılda ortaya çıkan

    8 Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, Divanü Lûğat-it-Türk‘te Geçen ―Çin‖ ve ―Maçin‖ Adı Üzerine, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 9 Enver

    Baytur, Heyrinisa Sıdık, age., s. 22-23 Volume 2/4 Fall 2007, 1175. s

    9 Bu konuda geniĢ bilgi için bkz. Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, age.

    10 KiriĢçioğlu, Prof. Dr., Fatih, Prof.Dr.Erol Güngör ve Türk Dili‖, Prof. Dr. Erol Güngör‟ü Anma Paneli,G.Ü.KırĢehir Eğitim Fak.,24.04.2003, KırĢehir

    11 Hatipoğlu, Prof. Dr. Vecihe, Türk Tarihinin BaĢlangıcı, Türkoloji Dergisi, C VIII, AÜ. DTCF Yay. Ankara, 1979, 29-52. s, 33. s

    12 Sümer, Prof. Dr. Faruk, Oğuzlar, Türkler Ansiklopedisi, 2. Cilt, 2002, Ankara, 291.s

  • 3

    Göktürklerden beri de Türk adını kesintisiz olarak bugüne dek getirdik. Çinliler, r sesini söyleyemedikleri ve hece

    sonunu da kapatamadıkları için Türk diyememiĢler; Tu-kyu demiĢlerdir. Türk kelimesi, Köktürkler çağına ait

    Soğdak (bir Doğu Ġran kavmi), Orta Fars ve Arap kaynaklarında Turk, Süryani kaynaklarında Turkaye, Yunan

    kaynaklarında Turkos, Sanskrit kaynaklarında TuruĢka, Tibet kaynaklarında Drug olarak geçer‘13

    .

    ―Türk‖ adı VI. yüzyıl ortalarında doğru tanınmakla beraber, bu isim altında ancak mahdut bir iki zümre

    veya siyasî birliğin kastedildiği muhakkak gibi görülüyor. Muhtelif yerlerde ve ayrı ―kavimler‖ halinde yaĢayan

    ve ―Türk‖ ırkından gelen urukların kendilerine has adları olduğu biliniyor; ―Türk‖ adının umumileĢmesi, etnik

    mana alması ise daha sonraki bir devire aittir; belki de Araplarla, yani Ġslamiyet‘le temasın neticesidir. VIII. yüzyıl

    baĢlarında Araplar Mavera-ün-nehre gelince Türklerle temas etmiĢler ve Türkçe konuĢan bütün Türk kavimlerine

    ayrı adlarına bakmaksızın umumi olarak ―Türk‖ adını vermiĢlerdi. Ġslamiyeti kabulden Türkler de kendilerini

    bundan böyle ―Türk‖ diye atlamıĢlar ve bu suretle ―Türk‖ adı gittikçe geniĢ bir mana, yani Türk ırkından gelen

    bütün kavimlerin adını ifade eder olmuĢtur14

    .

    Herodot Tarihinde, Ġskit ülkesinde yaĢayan Tyrkae‘nin Türk olduğu sanılıyor. Hint kaynaklarında, Türkler,

    Turukha Perslerin ġahnamesi‘nde (Ġran ile kafiyeli) Turan asıllı savaĢçı Türkler‘den söz ediliyor. 1090 yılına ait

    Ansbert günlüğünde Turchia ya da Türkhia adına yer verilmiĢtir.

    Diğer milletler Türk adını Ģu Ģekillerde seslendirirler: Çinliler. Tuku, Tukyu, Tukuye, Toukiue, Tuchüeh,

    Tures, Tucüe, Tik; Hintliler, Turuha; Araplar, Etrak-Terakime; Makedonlar, Trak-Thrace; Ġran-Farslar, Turan-

    Türkan; Ġtalyanlar, Turco, Turchetto, Turcica; Kafkas Halkları. Turuk-Turukki; Almanlar, Turken, Türck, Türkei-

    Turkay; Ġngilizler, Turks, Türkei, Türkischen; Çeçen, Türko; Fransızlar, Turquie; Estonlar, Turgi; Macar, Török;

    Yunan,Turco-Türco15

    .

    Umumiyetle, Çin, Hind, Ġran, Grek, Musevi, Ön Asya yazıtları, Bizans ve Arap kaynaklarında yer alan

    bazı kayıtlara göre, en geç Gök-Türk çağından, M.Ö. 2. bin ortalarına kadar geri götürülebilen "Türk" adının,

    "kuvvet" anlamına geldiği ve Türkçe konuĢan kavimlerin bu ad ile tesmiye edildiği kabul edilmektedir16

    .

    ġu bilgiler bizim için ayrı bir önem taĢımaktadır: X. Yüzyılın ikinci yarısında Orta Asya'da yeni Müslüman

    kimliği ile Seyhun ötesinde siyasi birliğini tesis etmiĢ olan "Türk hakanlığı" (Karahanlılar), öteden beri

    Samanilere son vererek Maveraünnehri ele geçirmek ve böylece Ġslam coğrafyasına fiilen girmek için önüne gelen

    fırsatları değerlendirmeye çalıĢmakta idi. Nihayet, hakanlığın batısını yöneten Buğra Han Ebu Musa Harun,

    13 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne Zamandan Beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeniçağ Gazetesi

    14 Kurat, Prof. Dr. Aktes Nimet, Göktürk Kağanlığı IV, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Dün/Bugün/Yarın, Sayı 105-106-107, Ekim-Kasım-Aralık 2005, TTK Yayınları, 2005, Ankara, 63.s

    15 Yüksek, Özcan, Atlas Dergisi, Temmuz, 2005

    16 Hunkan, Ömer Soner, age., 6.s

  • 4

    Maveraünnehr'e yönelerek, Fergana'yı ele geçirdi ve burada kendi adına para bastırdı. Türk hakanlığına ait bugün

    mevcut olan en erken tarihli (381 / 991-992) bu Fergana dirheminde Buğra Han Ebu Musa Harun kendini "Türk

    Hakan" Ģeklinde tavsif etmektedir. "Türk" adını, hanedanın doğu koluna mensup baĢka üyelerinde de görmek

    mümkündür. Yer ve tarihleri silik ya da net okunamayan ' 44 "? / 1049-? tarihli ve yeri belirsiz bir dirhemde

    "Buğra Kara Hakan" unvanı ile zikredilen Buğra Han Muhammed (449 / 1057-lü58)'in tabii, "Yağan Türk Tegin"

    unvanlarım taĢıyan bir hanedan mensubu idi. "Türk" adına bir de 450 / 1058-1059 tarihli Kuz Ordu (Balasagun)

    yazı üslubuna uygun dirhemlerde" "Tonga Kara Hakan'a tabi olan ve sadece "Türk" unvanının okunabildiği bir

    hanedan mensubunda rastlanmaktadır. XII. Yüzyılın ikinci yarısında Özkendde Hüseyn b. Hasan türbesindeki

    Rebiülahir 547 / Temmuz-Ağustos 1152 tarihli kitabede Alp Kılıç Tonga Bilge Türk Tuğrul Hakan unvanları ile

    zikredilen Hüseyn b. Hasan'ın unvanları arasında da "Türk" adına tesadüf edilir17

    .

    Kırgızistan OĢ vilayeti Özgen ilçesinde bulunan üzerindeki kitabelerinde

    Türk adı geçen Hüseyin bin Hasan türbesi (1152)

    Bizim araĢtırmamıza konu olan Türklerin yoğun olarak bulundukları bölgede tarih içerisinde de ‗Türk‘

    adını kullanan yönetici sınıfın bulunması dikkate değerdir.

    17 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 6-7 s

  • 5

    Bölgede basılan paralarda ve Özkent kitabesinde yer alan "Türk" adının, "kuvvetli" anlamında kullanılan

    bir unvan olarak değil, hanedanın bağlı olduğu soyu ifade etmek için kullanıldığını düĢünmek mümkündür.

    Bilindiği üzere Türk hakanlığından önce kendilerini "Türk" olarak vasıflandıran tek hanedan Gök-Türk hanedanı

    yani, tarihi AĢina sülalesi idi. Nitekim Ġslam kaynaklarında Türk hakanlığının menĢei kabul edilen "Türk Afrasyab

    (Cüzcani i 1363: 140)"ın, Mesûdi'nin bir kaydına göre AĢina'nın bir kolundan geldiği anlaĢılmaktadır (Mesüdi i

    1985: 134). Bu nedenle olmalıdır ki, Türk hakanlığı hanedanı mensupları Ġslami metinlerde "Kadır Han Türk

    (Yüsuf b, Harün)" (Cüzcani i 1363: 230), "Togan Han Türk (Ahmed b. Ali)" (Curfadekani 1374: 294), "Ġlig Han

    Türk (Nasr h. Ali)" (ġebankarei 1376: 48) ve "SubaĢı Tegin Türk (Ali Tegin)" (Gerdizi 1363: 388) Ģeklinde

    "Türk" adı ile birlikte zikredilmektedir18

    .

    X. yüzyılın sonlarına doğru Ġslam coğrafyasına siyasi bir güç olarak girmeye baĢlayan Türk hakanlığında

    hakim sınıf, "Türk" adını kullanarak, Ġslam öncesi Gök-Türklere kadar uzanan soyağaçlarına bağlı kalmayı

    sürdürmüĢler ve bunu, kendileri gibi Türk kabul ettikleri komĢu devletlerle dostluğa bir vesile saymıĢlardır19

    .

    2. Orhun Yazıtlarında Türk

    ―Tanrı gibi gökte olmuĢ Türk Bilge Kağan‖ diyor ki: ―Üstte mavi gök, altta kara yer yaratıldığı zaman

    ikisi arasında kiĢioğlu yaratılmıĢ. KiĢioğlunun üzerine de atalarım Bumın Kağan, Ġstemi Kağan hükümdar olarak

    oturmuĢ. Oturup Türk milletinin ilini töresini tutmuĢ, düzenlemiĢ.‖

    Bu sözler taĢa yazılıdır ve tarihi de günü gününe bellidir: 21 Ağustos 732. Göktürklerin ―bengü taĢ‖ dediği

    anıt bugün de Moğolistan‘ın ortasında, Orhun ırmağı kıyısında durmaktadır 20

    .

    Muharrem Ergin, Orhun Yazıtları için Ģöyle diyor : ‗Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe

    metin.. Ġlk Türk tarihi.. TaĢlar üzerine yazılmıĢ tarih.. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle

    hesaplaĢması.. Devlet ve milletin karĢılıklı vazifeleri.. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek

    Türk kültürünün büyük vesikası.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik san'atının esasları.. Türk gururunun ilahî

    yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği.. Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk

    Ģaheseri.. Türk hitabet san'atının eriĢilmez Ģaheseri.. Hükümdarâne eda ve ihtiĢamlı hitap tarzı.. Yalın ve keskin

    üslubun ĢaĢırtıcı numunesi.. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı.. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.. Asırlar

    içinden millî istikameti aydınlatan ıĢık.. Türk dilinin mübarek kaynağı.. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade iĢlek

    örneği.. Türk yazı dilinin baĢlangıcını miladın ilk asırlarına çıkartan delil.. Türk ordusunun kuruluĢunu en az

    1250 sene öteye götüren vesika.. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser., insanlık aleminin sosyal muhteva

    18 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 8. s

    19 Hunkan, Ömer Soner, a.g.e., 11. s

    20 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne Zamandan Beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeniçağ gazetesi

  • 6

    bakımından en manalı mezar taĢları.. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene

    evvelki Türk ikâzı.21

    Yukarıdaki ifadelerde açıkça anlatıldığı gibi Orhun Yazıtları Türk için ayrı bir önem taĢımaktadır.

    Orhun Yazıtlarında Türk adı, diğer boy ve millet adları aĢağıda tabloda verdiğimiz hallerde geçmektedir.

    1. BK1D41-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN , TÜRÜK: BİLGE:, TÜRÜK: TeÑRİ

    2. BK1D41-2 TÜRÜK: BeGLeR: BODuN:

    3. BK1D41-3 TÜRÜK: BODuNıÑ: İLİN: TÖRÜSÜN

    4. BK1D41-4 KÖK: TÜRÜK

    5. BK1D41-7 TÜRÜK: BODuN: İLLeDÜK: İLİN:, TÜRÜK: BeGLeR: TÜRÜK: ATIN: ITI

    6. BK1D41-8 TÜRÜK: KaRA: KaMaG: BODuN

    7. BK1D41-9 TÜRÜK: BODuN: ÖLÜReYİN:

    8. BK1D41-10 TÜRÜK: TeÑRİSİ:,TÜRÜK:IDUK: YİRİ:, TÜRÜK: BODuN: YOK

    9. BK1D41-11 TÜRÜK: TÖRÜSÜN: IÇGıNMıŞ:

    10. BK1D41-14 TÜRÜK: BODuNıG:

    11. BK1D41-16 TÜRGiŞ: KAGaN: TÜRÜKüM: BUDuNIM: eRTİ

    12. BK1D41-18 TÜRÜK: BODuNıG:,TÜRÜK: OGuZ: BeGLeRİ: BODuN

    13. BK1D41-19 TÜRÜK: BODuN:, TÜRÜK: BODuN:

    14. BK1D41-20 TÜRÜK: BODuN: aTI: KÜSİ:

    15. BK1D41-21 TÜRÜK: BODuN: aTI: KÜSİ

    16. BK1D41-22 TÜRÜK: BODuN:

    17. BK1D41-26 ÇİK: BODuN: KIRKıZ: BİRLE: YaGI: BOLTI:, ÇİK:TaPA:SÜLeDiM:,

    KIRKıZ: TaPA:SÜLeDiM

    18. BK1D41-27 KIRKıZ: BODuNuG: UDA: BaSDıM:, TÜRGiŞ: TaPA:,TÜRGiŞ:BODuNuG:UDA: BaSDıM:,

    TÜRGiŞ: KaGaN: SÜSİ: OTÇA: BORÇA: KeLTİ:

    19. BK1D41-29 KARLUK: BODUNUG: ÖLÜRTÜM:, BASMIL: KARA: ----DÜD----:, KARLUK: BODUN:

    TİRİLİP:, TOKUZ: OGUZ: MENİÑ: BODUNUM:

    20. BK1D41-30 TÜRÜK: BODuN

    21. BK1D41-32 OGuZ: TaPA: SÜLeDiM:, OGuZ: SÜSİ: BaSA: KeLTİ

    22. BK1D41-33 TÜRÜK: BODuN: KaZGaNMıŞ:, TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ:, TÜRÜK: BeGLeR: BODuN

    OGuZ: BODuN

    23. BK1D41-34 OGuZ: BODuN:, OKuZ: TaTaR: BİRLE: TİRİLiP: KeLTİ

    24. BK1D41-35 TOKUZ: OGuZ: BODuN:, TaBGaÇGaRU: BaRDI:, TaBGaÇ: ----: BODuN

    25. BK1D41-36 TaBGaÇDA: aTI: KÜSİ:, TÜRÜK: BODuNuG

    26. BK1D41-37 UYGuR: iLTeBeR: YÜZÇE: eRiG:

    27. BK1D41-38 TÜRÜK: BODuN:, OGuZ: TeZiP:, TaBGaÇKA: KİRTİ:, iLTeBeRLiG: BODuN: ----:

    21 Ergin, Prof. Dr. Muharrem, Orhun Yazıtları, Boğaziçi Yayınları, 2001, Ġstanbul

  • 7

    28. BK1D41-39 TaTaBI: BODuN:, TaBGaÇ: KaGaNKA: KÖRTİ

    29. BK1D41-40 KaRLuK: BODuN: TaPA:, KaRLuK: iLTeBeR: YoK: BOLMıŞ

    30. BK1D41-41 KaRA: BODuN

    31. BK3G15-1 TaBGaÇ: aTLıG

    32. BK3G15-2 KITaNY: TaPA: SÜLeDiM:, TaTaBI: TaPA: SÜLeDiM

    33. BK3G15-7 TaTaBI: BODuN:, KITaNYDA: aDKıG

    34. BK3G15-8 TaTaBI: ----:

    35. BK3G15-10 TÜRÜKüME: BODuNuMA:

    36. BK3G15-13 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, TÜRÜK: BİLGE: KaGaN:, TÜRÜK:, TaRDUŞ: BeGLeR:,

    KÖL: ÇOR: BaŞLaYU: ULaYU:, ŞaDPIT: BeGLeR:, ÖÑRE: TÖLiS: BeGLeR:

    37. BK3G15-14 ŞaDPIT:BeGLeR:

    38. BK3G15-15 TÜRÜK: BeGLeRİN:, TÜRÜK: BeGLeR: BODuN

    39. BK4K15-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, OTuZ:TaTaR:, TOKUZ: OGuZ:

    40. BK4K15-3 TaBGaÇ: BODuN: BİRLE

    41. BK4K15-4 TaBGaÇ: BODuN: SaBI: SÜÇİG

    42. BK4K15-5 TÜRÜK: BODuN:ÖLTüG:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiÑ:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiG:

    43. BK4K15-6 TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ:, TÜRÜK: BODuN: TOKuRKaK: SeN:

    44. BK4K15-8 TÜRÜK: BeGLeR: BODuN:, TÜRÜK: aMTI

    45. BK4K15-9 TÜRGiŞ: KaGaNKA: KıZıMIN:, TÜRGiŞ: KaGaN

    46. BK4K15-13 TÜRÜK: BeGLeR:, TÜRÜK: BODuNuM:, TÜRÜK: BODuN:, TÜRÜK: BODuNuNTA

    47. KT1G13-1 TÜRÜK: BİLGE:KaGaN:, OTuZ: TaTaR:

    48. KT1G13-2 TOKUZ: OGuZ: BeGLeRİ

    49. KT1G13-3 TÜRÜK: KaGaN

    50. KT1G13-4 TaBGaÇ: KaGaN

    51. KT1G13-5 TaBGaÇ:BODuN:

    52. KT1G13-6 TÜRÜK: BODuN: ÖLTüG:, TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiÑ:

    53. KT1G13-7 TÜRÜK: BODuN: ÖLSiKiG:

    54. KT1G13-8 TÜRÜK: BODuN: ÖLTeÇİ: SeN

    55. KT1G13-10 TÜRÜK: BeGLeR:, TÜRÜK: BODuN

    56. KT1G13-11 TÜRÜK: aMTI:, TaBGaÇ: KaGaNDA

    57. KT1G13-12 TaBGaÇ: KaGaNıÑ:

    58. KT2D40-1 TÜRÜK: BODuNıÑ

    59. KT2D40-4 TaBGaÇ:, TÜPÜT:, aPaR:, PURuM:, KIRKıZ: ÜÇKURIKaN:, OTuZTaTaR:, KITaNY:,

    TaTaBI

    60. KT2D40-7 TÜRÜK: BeGLeR: TÜRÜK:ATIN: ITI:, TaBGaÇGI:BeGLeR: TaBGaÇ: ATIN:TUTuPaN:,

    TaBGaÇ:KaGaNKA:,

    61. KT2D40-8 TaBGaÇ: KaGaNKA: İLİN: TÖRÜSİN:, TÜRÜK: KaRA: KaMaG: BODuN:

  • 8

    62. KT2D40-10 TÜRÜK: BODuN: ÖLÜReYİN:, TÜRÜK:TeÑRİSİ:, TÜRÜK: IDUK: YİRİ

    63. KT2D40-11 TÜRÜK: BODuN: YOK: BOLMaZUN:

    64. KT2D40-13 TÜRÜK: TÖRÜSÜN:, TÖLİS:, TaRDUŞ: BODuNıG

    65. KT2D40-14 TaBGaÇ: BODuN: YaGI: eRMiŞ

    66. KT2D40-16 TÜRÜK: BODuNıG:

    67. KT2D40-17 TaRDUŞ: BODuN:, KIRKıZ: YİRİÑE: TeGİ

    68. KT2D40-18 TÜRGiŞ: KAGaN: TÜRÜKüMiZ: BUDuNIMıZ: eRTİ:BİLMeDÜKiN:

    69. KT2D40-20 KIRKıZ: BODuNıG

    70. KT2D40-21 TÜRÜK: BODuNıG:

    71. KT2D40-22 TÜRÜK: OGuZ: BeGLeRİ:, TÜRÜK: BODuN

    72. KT2D40-25 TÜRÜK:BODuNuG: aTI: KÜSİ:, TÜRÜK:BODuN: aTI: KÜSİ:

    73. KT2D40-27 TÜRÜK: BODuN: ÜÇÜN:

    74. KT2D40-28 YIRıGaRU: OGuZ:BODuN: TaPA:, İLGeRÜ:KITaNY: TaTaBI: BODuN:TaPA:,

    BİRiGeRÜ: TaBGaÇ: TaPA

    75. KT2D40-31 TaBGaÇ: OÑ: TUTUK

    76. KT2D40-34 TÜRÜK: BeGLeR: KOP: BİLİRSİZ:

    77. KT2D40-35 KIRKıZ: TaPA:SÜLeDiMiZ:, KIRKıZ: BODuNuG: UDA: BaSDıMıZ

    78. KT2D40-36 KIRKıZ: KaGaNıN: ÖLüRTüMüZ:, TÜRGiŞ: TaPA:

    79. KT2D40-37 TÜRGiŞ:BODuNuG: UDA: BaSDıMıZ:, TÜRGiŞ: KaGaN

    80. KT2D40-38 TÜRGiŞ: KaGaN: BUYRUKI:, TÜRGiŞ: BODuN: KOP: İÇiKDİ:

    81. KT2D40-39 SOGDaK: BODuN: İTeYİN:, KaRA: TÜRGiŞ: BODuN:YaGI: BOLMuŞ

    82. KT2D40-40 KaRA: TÜRGiŞ: BODuNuG: aNDA: ÖlüRMüŞ

    83. KT3K13-1 KaRLUK:BODuN: eRÜR

    84. KT3K13-4 TOKUZ: OGuZ: BODuN: iKiNTİ: BODuNuM: eRTİ

    85. KT3K13-6 TÜRÜK:

    86. KT3K13-7 OGuZ: BİRLE: SÜÑüŞDüMüZ:

    87. KT3K13-8 OguZGaRU:, OGuZ: YaGI: ORDUG

    88. KT3K13-11 KITaNY: TaTaBI: BODuN

    89. KT3K13-12 TaBGaÇ: KaGaNDA:, TÜPÜT: KaGaNDA: BÖLüN: KeLTİ:, SOGD: BeRÇiK: eR:,

    BUKaRaK: ULuŞ: BODuNDA

    90. KT3K13-13 ON OK: OGLuM: TÜRGiŞ:KaGaNDAMaKaRaÇ:TaMGaÇI:, OGuZ: BİLGE:TaMGaÇI:

    KeLTİ:, KIRKıZ:KaGaNDA: TaMGaÇI:INaNÇU: ÇOR: KeLTİ:, TaBGaÇ:KaGaN: ÇIKaNI:

    ÇaÑ: SeÑÜN: KeLTİ:

    91. TY1T1B7-1 TaBGaÇ: İliÑE:, TÜRK: BODuN:, TaBGaÇKA: KÖRüR

    92. TY1T1B7-2 TÜRK: BODuN:, TaBGaÇDA: aDRıLDI:, TaBGaÇKA:

    93. TY1T1B7-3 TÜRK:BODuN:, TÜRK: SİR: BODuN:YiRİNTE:

    94. TY1T1B7-7 BiRiYE: TaBGaÇıG:, ÖÑRE: KITaNYıG:, YIRıYA:OGuZuG: ÖKüŞ: ÖK:, KaRA: KUMuG:

  • 9

    OLuRUR: eRTiMiZ:

    95. TY1T2G10-2 TOKuZ: OGuZ: BODuN:, TaBGaÇGaRU:, TÜRK: BODuN

    96. TY1T2G10-3 TaBGaÇıG: ÖLÜRTeÇİ: TİR:, MeN: ÖÑRE: KITaNYıG:ÖLüRTeÇİ: TİR:, MeN: BİNİ:

    OGuZuG:

    97. TY1T2G10-4 TaBGaÇ: BiRiDiN:, KITaNY: ÖÑDiN:, TÜRK: SİR:BODuN:

    98. TY1T2G10-5 TaBGaÇ: OGuZ: KITaNY: BU: üÇKÜ

    99. TY1T2G10-7 KITANYDA: BİRİYE:, TABGAÇDA: KURıYA:, OGuZDA:

    100. TY1T2G10-8 OGuZ: KeLTİ

    101. TY1T2G10-9 OGuZ: KOPıN: KeLTİ:

    102. TY1T2G10-10 TÜRK: BODuNuG:

    103. TY1T3D7-1 TÜRK: BODuN:OLuRGaLI:, TÜRK: KaGaN:OluRGalI

    104. TY1T3D7-2 TaBGaÇ:KaGaN: YaGıMıZ:, ON:OK: KaGaNI: YaGıMıZ

    105. TY1T3D7-3 KIRKıZ: KÜÇLüG:KaGaN:

    106. TY1T3D7-3 TÜRK: KaGaNGaRU

    107. TY1T3D7-4 TÜRGiŞ: KaGaN: aNÇA: TiMiŞ

    108. TY1T3D7-5 TÜRK: BODuN:, OGuZI:YiME:

    109. TY1T3D7-6 iLK: KIRKıZKA: SÜLeLiM

    110. TY1T4K11-3 KIRKıZıG: UKA:

    111. TY1T4K11-4 KIRKıZ: BODuNI: iÇiKDİ:

    112. TY1T4K11-5 KIRKıZDA: YaNDıMıZ:, TÜRGiŞ: KaGaNDA

    113. TY1T4K11-6 TÜRGİŞ: KaGaNI:, ON: OK:BODuNI:, TaBGaÇ: SÜSİ: BaR

    114. TY2T1B9-6 TaRDUŞ: ŞaDRA: UDI:

    115. TY2T2G6-2 TÜRÜK: BODuN

    116. TY2T2G6-5 TaBGaÇKA: YiTİ:YiGİRMİ: SÜÑüŞDİ:, KITaNYKA: YiTİ: SÜÑüŞDİ:, OGuZKA: BeŞ:

    SÜÑüŞDİ

    117. TY2T2G6-6 TÜRÜK: BöGİ:KaGaNKA:, TÜRÜK: BİLGE:KaGaNKA:

    118. TY2T3D8-4 TÜRÜK: BODuNKA

    119. TY2T3D8-8 TÜRÜK: BİLGE: KaGaN: İLiÑE:

    120. TY2T4K4-2 TÜRÜK: SİR: BODuN: YiRİNTE

    121. TY2T4K4-3 TÜRÜK: SİR: BODuN

    122. TY2T4K4-4 TÜRÜK: BİLGE: KaGaN:, TÜRÜK: SİR: BODuNuG:, OGuZ: BODuNuG: İGiDÜ:OLuRUR:

    Orhun yazıtlarında boy ve millet ismi 235 kez kullanılmıĢtır. Bunlardan Türük adı 84 kez geçer. Türük adı,

    Türük Bodun biçiminde 41, Türük Begler 9, Türük Bilge Kagan 8, Türük Tenrisi 2, Türük Oguz ise 2 kez

    kullanılmıĢtır. 2 defa da Türük Kara Kamag Bodun ifadesi kullanılır.

    Kök Türük ĢaĢırtıcıdır ki 1 kez kullanılmıĢtır.

  • 10

    Türük kelimesi dıĢında en çok kullanılanlar: TürkiĢ 18 defa kullanılırken yanında Kagan ya da bodun

    kelimeleri birlikte geçer. Kara TürkiĢ olarak 2 defa kullanılırken (KT2D40-18 TürkiĢ Kagan Türükümiz

    Budunumuz erti bilmedükin… ) ifadesi ile TürkiĢ‘in Türklerden bir parça olduğu açıkça gösterilmektedir. Bunun

    dıĢında, Türk kelimesi çoğunlukla sıfat olarak kullanılmıĢtır. ‗Türük Tenrisi, Türük Oguz ve Türük Kara Kamag

    Bodun‘ kullanımlarında açıkça bir kavim adı olarak belirtilmiĢtir.

    TürkiĢ adı yanında Oğuz da sık kullanılan isimdir. 27 defa Oguz kelimesi kullanılırken bunlardan 6 sı

    Tokuz Oguz diye geçer. Yani Oguz‘un dıĢında bir de Tokuz Oguz vardır. Aynı TürkiĢ de olduğu gibi Türük Oguz

    diye 2 kez belirtilmektedir. Bu kullanımda Oguz olarak belirtilen boyun diğerlerinden ayrıcalıklı Türk‘ten bir

    parça olduğu belirtilmektedir.

    Yazıtlarda Kırkız kelimesi de 15 kez kullanılmıĢtır. Ama bu kullanımda TürkiĢ ve Oğuz‘da olduğu gibi

    kendinden olduğu ayrıca belirtilmemiĢtir. Bunların dıĢında Karluk 5, On Ok 2, Tölis 2, TarduĢ 4, Otuz Tatar 2,

    Kara kumug 1, Uygur 1, Apar 122

    ve Basmıl 23

    , 1 Purum 1, Sogd 1, Sogdak 1, Çik 1, Tatabı 7, Kıtay 11, Tabgaç

    ise 36 kez kullanılmaktadır.

    Türk tarihindeki geliĢmeleri daha iyi izleyebilmek için Göktürkler döneminde Orta Asya‘daki Türk

    topluluklarından da söz etmek yerinde olacaktır. Bu dönemde Orta Asya‘da varlığı bilinen Türk toplulukları

    Ģunlardır:

    a) Oğuzlar: Oğuz adının menĢei hakkında birçok fikirler ileri sürülmüĢtür. Ünlü Macar bilginlerinden J.

    Nemeth, Oğuz sözünü ok+uz Ģeklinde tahlil etmiĢtir. Ona göre ok, boy (kabile), ‗z‘ de cemi edatıdır24

    . I. Göktürk

    Kağanlığı zamanında yukarı Kem (Yenisey)‘de Barlık çayı boylarında oturan Oğuzlar; 630‘dan sonra Tula Nehri

    boylarına inmiĢlerdir. II. Göktürk Kağanlığı kurulmadan önce burada bir devlet kurmuĢlar, daha sonra Kutluk

    Kağan‘a yenilerek yeniden Göktürk hâkimiyetine girmiĢlerdir. II. Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra

    Uygur hâkimiyetine giren Oğuzlar, IX. yüzyıl sonlarında Ġnci Nehri (PiĢon/ ZerefĢan/ Seyhun/ Sirderya)

    boylarında görünmüĢler; bundan sonra Türk ve dünya tarihinde önemli yer tutmuĢtur.

    b) TarduĢlar ve Tölisler: II. Göktürk Devleti‘nin kuruluĢu esnasında Töles ve TarduĢların adından

    bahsedilmektedir. Milletin yeniden bir araya getirilip teĢkilatlanması anlatılırken TarduĢ ve Töles adlarından

    22 Aparların, Heftalitlerle birlikte Kafkasya Avarlarını iĢaret ettiği yolunda görüĢler de bulunmaktadır. GeniĢ bilgi için bkz Tezcan, Dr. Mehmet, The Ethnonym Apar in the Turkish Inscriptions of the VIII.

    Century and Armenian Manuscripts (http://www.transoxiana.org/Eran/Articles/Tezcan_Apar.pdf)

    23 Basmıllar (Çince'de Pa-si-mi). Ġdi-kut'unun (hükümdar) Türk olduğu belirtilen bu kavmin aslen yabancı olup Türklerle karıĢtığı ileri sürülmüĢtür. Daha ziyade Ġç Asya'da BeĢ-balık havalisinde

    görünmektedirler (http://www.maxihayat.net/maxiforum/tarih/96993-gok-turk-hakanligi-gokturkler-gokturk-devleti-gokturkler-hakkinda-bilgiler.html)

    24 Sümer, Prof. Dr., Faruk, age., 289.s

  • 11

    zikredilmesi onların 552-630 yılları arasında oynadıkları tarihî rolün öneminden dolayıdır. II. Göktürk Devleti

    döneminde 682‘den sonra Tölesler doğuda TarduĢlar batıdadır25

    .

    c) Edizler: Çin kaynaklarında yazılıĢı A-tie Ģeklindedir. Adı geçen boy Töles boylarının arasında

    zikredilmez Ancak, sadece bir kaynakta Semerkand‘ın kuzeyinde He-sshih boyu ile A-tie‘ler aynileĢtirilmektedir.

    Bu bilgiden hareketle 603 yılından önce Ediz (A-tie) boyunun Sir Derya ırmağının kuzeyinde yaĢadığı sonucuna

    varılabilinir. Dolayısıyla Batı Göktürk ülkesi sınırları içerisinde yaĢıyorlardı26

    . Göktürk döneminde Oğuzların

    yakın komĢuları olan ve iki boydan oluĢan bu Türk boyu siyasî bir varlık gösterememiĢtir.

    d) Uygurlar: Yurtları Selenge boyları olan ve 10 boydan oluĢan Uygurlar, Göktürk hâkimiyeti döneminde

    Ġltabar unvanlı baĢbuğlarının yönetiminde kalmıĢlar; Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra Orta Asya

    tarihinde önemli rol oynamıĢlardır.

    e) Basmıllar: Basmılların Çince transkripsiyonu Pa-hsi-mi‘dir. YaĢadıkları toprakların bir diğer adı Pi-la

    Ülkesi idi27

    . Ġdi Kut unvanlı baĢbuğlarının yönetiminde BeĢbalık bölgesinde yaĢayan Basmıllar, Uygurlar ve

    Karluklar ile birlikte Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılıĢına yol açmıĢlardır. Göktürklerin yerine kurdukları kağanlık bir

    yıl sonra Uygurlar tarafından yıkılınca BeĢbalık bölgesindeki yurtlarından batıya göçmüĢler; Karlukların da

    baskısıyla kuzeye itilmiĢler, XI. yüzyılın sonlarında Zaysan Gölü‘nün kuzeyinde görülmüĢlerdir. Bundan sonraki

    tarihleri hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır.

    f) Yir-Bayırkular: Göktürkler zamanında Baykal Gölü‘nün doğu kıyılarında oturdukları sanılan Yir-

    Bayırkuların tarihleri hakkında bilgi ve belgeye ulaĢılamamıĢtır. KâĢgarlı Mahmudun XI. yüzyıl Türk toplulukları

    arasında saydığı Yabakuların (< Yir-Bayırku) olması muhtemeldir.

    g) Karluklar: Ana yurtları Kara ĠrtiĢ‘in doğu yanında, Urungu-Zaysan-Alagöl arasındaki bölge olan

    Karluklar, üç boydan oluĢmakta ve Üç Karluk olarak adlandırılmaktaydı. Bu üç boydan Çigiller ve Tuhsılar,

    Karahanlı Devleti‘ni meydana getiren Türk toplulukları arasında yer almıĢlardır. Önceleri Göktürklere bağlı olan

    Karluklar, Göktürk Kağanlığı‘nın yıkılmasından sonra Uygurlarla hâkimiyet mücadelesine girmiĢlerse de bu

    mücadeleyi kaybederek eski yurtlarından daha batıya çekilmiĢlerdir. Çinlilerin Karluk yurdu da dâhil Orta

    Asya‘da hâkimiyet kurma çabaları, 751 yılında Araplarla Çinliler arasındaki Talas SavaĢı‘yla sona ermiĢ; bu

    savaĢta Müslüman Arapların yanını tutan Karluklar Çin‘in ağır bir yenilgiye uğramasına yol açmıĢlardır. Talas

    SavaĢı‘nın Orta Asya üzerinde iki önemli etkisi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Çin istilâsının sona ermesi;

    ikincisi ise Türklerin Ġslâm ile tanıĢmalarına zemin hazırlamasıdır. 766 yılından baĢlayarak batı Göktürk ilinin

    25 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, Ġslam Öncesi Devirde Orta Asya‘da YaĢayan Türk Boyları‖, Türkler, Cilt 2, 2002, Ankara, 323-368,. s

    26 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 331. s

    27 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 333. s

  • 12

    bütününü ele geçiren Karluklar, 840 yılından sonra Karahanlı Devleti‘nin yönetimine girmiĢlerdir. XII. yüzyılda

    Karahanlı egemenliğinin zayıflamasıyla birlikte Karahıtaylarla iĢbirliği yapan Karluklar, Ġli‘nin doğusundaki

    Kayalık‘ta küçük bir devlet kurmuĢlar, XIII. yüzyılda (1221‘de) Moğol hâkimiyetine girmiĢlerdir

    h) Kırgızlar: Göktürkler devrinde Kögmen Dağlarının kuzeyinde, Yukarı Kem (Yenisey)‘in Abakan Irmağı

    bölgesinde yaĢıyorlardı. Güçlü bir devletleri vardı. Kırgız Kağanlığı olarak adlandırılan bu devletin kurucuları

    olarak kendi Kağanlarının yönetiminde yaĢayan Kırgızlar, Göktürk ve Uygur kağanlıkları döneminde güçlü bir

    yapıya sahip olmuĢlar; 840 yılında Uygur Kağanlığı‘nı yıkarak Orhun bölgesini ele geçirmiĢlerdir. 924 yılında

    Çin‘den kovulan Karahıtayların hücumları üzerine Yukarı Kem (Yenisey)‘deki yurtlarına dönen Kırgızlar, 1207

    yılında Çingis Kağan (1206-1227)‘ın buyruğu altına girmiĢlerdir. 1217 yılında Moğollara karĢı baĢlattıkları

    ayaklanma Çingis Kağan (1206-1227)‘ın büyük oğlu Coçi tarafından bastırılmıĢtır. Kırgızlardan bir kısmının daha

    X. yüzyılda (belki Karahıtay baskısı sonunda) bugünkü yurtlarına göç ettikleri bilinmektedir. Yukarı Kem

    (Yenisey)‘de kalanların bugünkü Kırgızistan‘a ne zaman geldikleri konusunda ise henüz kesin bilgimiz yoktur.

    Kırgızlar büyük ihtimalle Büyük Moğol Devleti‘nin (Çingis Kağan (1206-1227) Devleti) bölünmesi döneminde ya

    da ondan sonra bugünkü Kırgızistan‘a göç etmiĢlerdir. Bu göçün Altaylar yoluyla olduğu ve bir kısmının da

    Altaylar bölgesinde kalarak orada yaĢamayı sürdürdükleri bilinmektedir. Meselâ Kakas (Hakas) adının, Kırgız

    adının eski bir yazılıĢ ya da söyleyiĢ biçimi olduğu ve dolayısıyla bugünkü Hakasların Kırgızların bir bölümü

    olduğu bilinmektedir. Kırgızlar, XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyılda Rus hâkimiyeti altına girmiĢlerdir. Önce Çarlık

    Rusyası‘nın sonra da Sovyetler Birliği‘nin yönetiminde yaĢayan Kırgızlar 1991 yılında bağımsızlıklarına

    kavuĢmuĢlardır. Bugün Kırgızistan baĢta olmak üzere Hakasya, Altay, Tacikistan, Özbekistan, Afganistan, DıĢ

    Moğolistan ve Doğu Türkistan‘da yaĢamaktadırlar.

    i) Azlar: Azların, TürgiĢlerin kuzeyinde, Kırgızların aralarında yaĢadıkları tahmin edilmektedir. Göktürkler

    zamanında Kırgızlara yakın komĢu olarak yaĢamıĢlardır. 715 yılında Azlar, II. Göktürk devletine karĢı isyan

    etmiĢlerdi. Kültekin, Karlukları mağlup ettikten sonra, Az boyunun üzerine yürüdü, Karagöl‘de yapılan savaĢta

    Azların Ġlteberini yakalayıp halkını da mahvetmiĢtir28

    .

    j) Çikler: Göktürkler zamanında Kem (Yenisey) ırmağının kuzeybatısında Kırgızlara ve Azlara komĢu

    olarak yaĢayan Çikler, daha sonra Uygurlara tâbi olmuĢlardır. Kitabelerde 709 yılında ilk defa adlarından

    bahsedilen Çikler, Kırgızlara yakın bölgede Yenisey civarında yaĢıyorlardı. Bilge Kağan, onlar üzerine sefer

    28 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age.,332. s

  • 13

    tertiplemiĢ ve Örpen adlı mevkiide savaĢmıĢtı. Neticede devlete bağlanmıĢlardı. X. Asırda ortaya çıkan ĠrtiĢ

    Irmağı yakınlarındaki Kimeklerin, Çiklerin devamı olduğu düĢünülmüĢtür29

    .

    k) Ġzgiller: Göktürkler devrinde yaĢadıkları bilinen Ġzgillerin daha sonraki tarihleri hakkında bilgi

    bulunmamaktadır.

    l) On Oklar: 552 yılında Göktürk Kağanlığı‘nı kuran Bumın Kağan, kardeĢi ĠĢtemi Kağan‘ın emrine 10

    Türk beyi ve bu beylere bağlı boyları vermiĢ, onları batı ülkelerinin fethi ile görevlendirmiĢtir. Bu on boya On

    Oklar denilmektedir. On Oklar aynı zamanda Batı Göktürkleri olarak da anılmıĢtır.

    Doğu Göktürkleri On Okları hâkimiyetleri altına aldılar30

    . TürgiĢlerin ve Peçeneklerin, On Oklardan olduğu

    bilinmektedir31

    .

    X. yüzyılda Talas vadisinde ‗Türkmen‘ adını taĢıyan bir kavim vardı ki, bunun Ġslâmiyeti kabul eden ilk

    Türk kavmi olduğu anlaĢılıyor. Oğuzlardan ayrı olan bu Türkmenlerin de On Okların kalıntılarından olması

    muhtemeldir32

    . Bunun gibi, TürkiĢlerin yani On okların bugünkü Türkmenlerin dayandığı boy olarak düĢünenler33

    de bulunmaktadır.

    Yazıtlarda doğal olarak daha çok kendi çevresi ve temasta olduğu halklar geçmektedir. Ancak, Uygur adının 1

    kez geçmesine rağmen bazı kayıtlarda Çin kavmi olarak bildirilen Tabgaç‘ın 36, Kıtay‘ın ise 11 kez geçmesi bizi

    düĢündürmüĢtür.

    Ancak, KaĢgarlının ‗Tawgaç‘ izahı bize Uygur = Tawgaç olduğunu açıkça göstermektedir: ―Tawgaç:

    ‗Maçin‘in adıdır. Burası, Çinden dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi ‗Yukarı Çin‘dir ki,

    doğudadır; buna ‗Tawgaç‘ derler. Ġkincisi ‗Orta Çin‘dir; burası ‗Xıtay‘ adını alır. Üçüncüsü ‗AĢağı Çin‘dir,

    ‗Barxan‘ adı verilir; bu, KaĢgardadır. Lakin Ģimdi ‗Maçin‘, ‗Tawgaç‘ diye tanınmıĢtır. ‗Xıtay‘ ülkesine de ‗Çin‘

    denilmiĢtir.

    Tawgaç: Türklerden bir bölüktür. Burada otururlar; bu sözden alınarak, bunlara ‗Tat Tawgaç‘ denir,

    ‗Uygur‘ demektir; ‗Tat‘tır, ‗Çinli‘dir. Bu ‗Tawgaç‘tır. Tat Tawgaç: Bu sözdeki ‗Tat‘ kelimesinden ‗Farslılar‘,

    ‗Tawgaç‘ kelimesinden de ‗Türkler‘ murat edilir‖34

    . Yazıtlarda Uygur yerine eĢ kullanımı olan Tawgaç

    kelimesinin tercih edildiği anlaĢılmaktadır.

    29 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 335.s

    30 Sümer, Prof. Dr., Faruk, age., 293.s

    31 Baykara, Prof. Dr., Tuncer, Türk Kültür Tarihine BakıĢlar, Atattürk Kültür Merkezi Yay., Ankara, 2001, 234.s

    32 TaĢağıl, Prof. Dr., Ahmet, age., 294.s

    33 Gündoğdu, Prof. Dr., Abdullah, Türkmenler TürgiĢler miydi?, Orta Asya‟da Ġslâm Medeniyeti, II. Uluslar arası Sempozyumu, 12-15 Ekim 2012 BiĢkek, Kırgızistan

    34 Ġnayet, Prof. Dr. Alimcan, a.g.e., 1175. s

  • 14

    Netice itibarıyla Orhun Yazıtlarında geçen ‗Türk‘ kelimesi aynı genetik hafızaya sahip boylardan birinin

    doğrudan adı olarak kullanılmaktadır. Her ne kadar doğrudan bir boy adı olarak geçmekte ise de özellikle, TürkiĢ,

    Oğuz, Kıpçak vb. boyların da Türk‘ten oldukları belirtilmektedir.

    O dönemde doğrudan bir boy adı olarak kullanılan Türk adı o dönem itibarıyla üst kimlik adı olarak

    kullanılmaya baĢlanmıĢtır düĢüncesindeyiz.

    3. KaĢgarlıya Göre Türk

    KaĢgarlı Mahmud, 9 Ocak 1071‘de Divân-ı Lûġat-it Türk adlı eserini bitirip Bağdat halifesi el-Muktedî bi-

    Emrillah‘a sunar. ‗bu kitabın 177. sayfasında, Ġbni Ebiddünya‘nın kitabından nakledilen kudsi hadiste ne deniyor:

    ―Benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleĢtirdim...‖ Anlamayanlar için Arapçasını

    yazıyorum: ―Liye cunden semmeytuhum et-turk ve eskentuhum el-maĢrık...‖ Hadisi aktardıktan sonra KâĢgarlı

    Mahmud Ģöyle diyor: ―Bu, diğer bütün insanlara karĢı, onlar için bir üstünlüktür; çünkü onların adını bizzat O

    (celle ve azze) vermiĢtir.‖ BaĢka hiçbir kavme Allah tarafından isim verilmediğini söyledikten ve Türklerin birçok

    meziyetini saydıktan sonra KâĢgarlı Ģöyle devam eder: ―Onlardan biri için de Türk denir; hepsi için de. ‗Kimsin‘

    anlamında kim sen denir; ‗Türküm‘ anlamında Türk men diye cevap verilir‘.35

    Orhun Yazıtlarında, Türk boylarının zikrediliĢleri nasılsa KaĢgarlı‘da da benzeri bir ifade tarzını görmek

    mümkündür.

    Ancak, KaĢgarlı bazı kelimeleri örneklendirirken mukayese sırasında ‗Oğuzlar-Kıpçaklar… Böyle kullanır,

    Türkler-öbür Türkler… ġöyle der‘ ifadeleriyle ‗Türkleri‘ diğerlerinden ayırt eder. Diğer bir deyiĢle ‗Beçenek,

    Basmıl, Bulak, Çaruk, Çomul, EdhgiĢ, Karluk, Kay, Kıfçak, Kırkız, Küçet, Oğrak, Oğuz, Uygur, Tarbın, Tengüt,

    Yabaku, Yağma nasıl bir boy ise ‗asıl Türkler- öbür Türkler‘ de bir müstakil boydur. Ancak, KaĢgarlı bu Türkleri

    diğerlerinden ayırt eder.

    TürkiĢ ve Oğuz‘u Türk‘ten sayan Orhun Yazıtlarındaki anlayıĢ Türk‘ü farklı gören ifade tarzını

    KaĢgarlı‘da da görmekteyiz. Yukarı satırlarda da bahsettiğimiz gibi KaĢkarlının ‗Türk Yarlıgayası Nuh‘un

    oğlunun adıdır. Bu Tanrı‘nın Nuh oğlu Türk‘ün oğullarına verdiği bir addır36

    ‘ ifadesinde de görülmektedir. .

    KaĢgarlı Türk ülkesini ‗… Rum diyarından ve Özçent‘ten Çin‘e kadar uzanır. Uzunluğu beĢbin fersah

    eder, eni üçbin fersahtır; hepsi sekizbin fersah eder37

    ‘ diye tanımlar. Yani bugünkü tabirle Anadolu‘dan Çin‘e

    kadar olan bir ülkeyi tarif eder.

    35 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, Ne zamandan beri Türk‘üz, 29 Haziran 2011, Yeni Çağ Gazetesi

    36 Atalay, Besim, Divân-ı Lûġat-it Türk Tercümesi, TDK Yayınları, C.I, 1986, Ankara, 350.s

    37 Atalay, Besim, age., C.III. 150.s

  • 15

    Burada dikkat çeken bir husus vardır o da Özçent Ģehridir. Tarifte merkez olarak alınmıĢtır. Bugün Türkiye

    topraklarını tanımlayacak olsak ‗Edirne‘den Ankara‘ya, Ankara‘dan Kars‘a kadar‘ diye söyleyebiliriz. Burada

    nasıl Ankara merkez ise KaĢgarlı‘da da Özçent merkez alınarak tanımlanmıĢtır.

    ‗Özçent ~ Özkent: EdgiĢ boyunun yerleĢtiği bir Ģehirdir. Özkent ile KaĢgar arasında Kavak-art diye bir yer

    vardır. Yabaku Suyu da Özkent ile Fergana‘yı böler. Ayrıca Divan‘da bir not daha düĢülmüĢtür ki, ġaĢ‘a yani

    TaĢkent‘e de Özkent deniliyor.

    Yine Divanü Lûgat-it-Türk‘ün bir Özkend maddesi daha vardır ve Fergana için kullanıldığından bahsedilir.

    Fergana ve ġıknı ahalisinin sık sık ‗bukuk‘ denilen bir hastalığa yakalandığı da vurgulanır. Diğer Ġslam

    kaynaklarına baktığımızda da büyük Ģehrin yanında bir dağ olduğunu ve burada toplanan pek çok suyun aktığını,

    surlarının mevcut olduğu anlaĢılıyor. Öyle görünüyor ki, birbirine çok yakın bulunan Fergana ve TaĢkent bölgesi

    zaman zaman ortak adlarla anılmıĢlardır. Burası, bugünkü Kırgızistan‘ın Karasu ilinin hemen doğusundaki

    Özgen‘e karĢılık gelmektedir38

    .

    Bu yerleĢim alanı bizim çalıĢmamıza konu olan Türklerin yoğun olarak yaĢadıkları daha doğrusu

    merkezleridir diyebiliriz.

    KaĢgarlı‘nın Divan‘da bazı kelimeleri örnek verirken ‗asıl Türkler, öbür Türkler‘ diye ayırt etmeye

    çalıĢtığını görmekteyiz. Tahsin Banguoğlu39

    ve Agop Dilaçar40

    bu delilleri kullanarak ‗Halis Türkçe‘, ‗Asıl

    Türkçe‘ gibi terimlerin neler olabileceği hakkında fikir yürütmüĢlerdir.

    KaĢgarlı‘nın ‗asıl Türkler‘ olarak ayırt ederek fonetik farklılıkları gösterdiği örnekler Ģunlardır:

    # y sesi: KaĢgarlı asıl Türkler ‗yetti, yigde, yundum, yogdu, yincü, yelkin, yılık41

    ‘, Oğuzlar ‗çetti, cigde,

    çundum, cogdu, çincü, elkin, ılık42

    ‘ derler diye ifade eder. Bu ifadeden asıl Türkler / öbür Türkler # y Oğuzlarda

    ise # y yerine # ç, # c, #ø olur hükmü çıkar.

    d / sesi: KaĢgarlı, ‗Türkler bedrem43

    , adrık44

    , Oğuzlar, beyrem, ayrık derler, Bulgar, Suvar, Kıfçak

    boyları z söyler, öbür Türkler adak, bunlar azak derler45

    ifadesiyle Eski Türkçe kelime kökü d/ sesinin Türklerde

    d /, Oğuzlarda y /, diğerlerinde z / olduğunu anlatır.

    38 Gömeç, Sadettin, Divanü Lûgat-it Türk‘de Geçen Yer Adları (Location Names in Divanü Lugat-it Türk), H.Ü. II. Türkiyat AraĢtırmaları Sempozyumu. KaĢgarlı Mahmud ve Dönemi, 28-30. Mayıs,

    Ankara 2008

    39 Banguoğlu, Prof. Dr. Tahsin, Uygurlar ve Uygurca Üzerine, TDAY Belleten 1958, TDK Yayını, Ankara, 87-113.s: Oğuz Lehçesi Üzerine, TDAY Belleten 1960, TDK yayını, Ankara, 23-48.s

    40 Dilaçar, Agop, Türk Lehçelerinin Meydana GeliĢinde genel Temayüllerin KoyulaĢması ve Körlenmesi, TDAY Belleten 1999, TDK Yayını, Ankara, 83-93. s

    41 Atalay, Besim, age., C.I, 31.s, C. II, 314.s, C.III. 30.s

    42 Atalay, Besim, age., C.I, 32.s, C. I, 417.s, C.II. 314.s

    43 Atalay, Besim, age., C.I, 484.s

    44 Atalay, Besim, age., C.I, 98.s

    45 Atalay, Besim, age., C.I, 32. s

  • 16

    Orta Türkçe‘de, Karahanlı ve Harezm yazı dillerinde Eski Türkçe d/ sesi (interdendal d/) olarak

    korunmuĢtur. Bu korunma Oğuz Kağan Destanında ve karıĢık dilli eserlerde de (bilinmeyen Orta Asya Türk yazı

    dili) bulunmaktadır, Çağatay ve Eski Azeri Türkçesinde d / > y / olmuĢtur.

    YaĢayan Türk lehçelerinde Eski Türkçe d/ sesi Yakut t/, ÇuvaĢ r/, Tuva d/, Hakas d/-, z/ diğer Türk

    lehçelerinde ise y/ 'dir.

    -g -, g :KaĢgarlı Mahmud, D.L.T'de kelime ortası - g - ve ek baĢı g sesinin Oğuzlarda düĢtüğünü Ø çomguk

    / çomuk, kulgak / kulak, kazgan / kazan, kergek / kerek, tamgak / tamak kelimelerinin mukayesesini

    yaparken gösterir.

    Orta Türkçede - g - sesi Eski Anadolu Türkçesi hariç diğerlerinde korunur. YaĢayan Türk lehçelerinde

    umumiyetle Kuzey-Batı Kıpçak grubunda ve ek baĢlarında Hakas Türkçesinde görülür.

    # t :KaĢgarlı Mahmud, Türkler takı, tewey / tiwiy derler Oğuzlar dakı, deve derler, ifadesiyle Eski Türkçe

    # t sesinin Oğuzlarda #d olduğunu göstermekle birlikte, diğer #t sesi ile baĢlayan kelimelerin tamamında

    Oğuzca'da #t'nin muhafaza edildiğini görürüz. Orta Türkçe'de, Eski Anadolu Türkçesinde ve Çağatay Türkçesinde

    #t > #d değiĢikliği görülür. Karahanlı ve bilinmeyen Orta Asya Türk lehçesinde #t sesi muhafaza edilmektedir.

    YaĢayan Türk lehçelerinde Eski Türkçe #t sesi, Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen

    Türkçesi, Gagauz Türkçesi gibi Oğuz grubu Türk Lehçeleri ile Tuva Türkçesinde #t> #d olur, Yeni Uygur

    Türkçesinde ince dar vokal yanında #t > ç olur. Diğer Türk lehçelerinin tamamında korunmaktadır.

    D.L.T'de, KaĢgarlı Mahmud'un mukayese yapmak için vermiĢ olduğu kelimeler arasında morfolojik açıdan

    en önemli örnek ise fıilden isim yapan - gııÇI ekidir. KaĢgarlı Mahmud ‗Türkler tutguçı 'tutucu', satguçı 'satıcı',

    suwgarguçı 'sulavıcı' derler, Oğuzlar suwgardaçı derler46

    ‘ diye ifade etmektedir. -guÇI, fiilden isim yapım eki

    bugün yaĢayan Türk lehçeleri arasında Kırgız ve Uygur Türkçelerinde mevcuttur.

    D.L.T'de KaĢgarlı Mahmut'un öbür Türkler / Türkler veya baĢka Türklerde kullanılır diye verdiği kelimeler

    Ģunlardır. KaĢgarlı burada özellikle leksikolojik farklılıkları göstermekte ‗Türkleri‘ ayrı bir yere koymakta,

    Türklerin dıĢında ama Türklerle bağlantılı olan Oğuzları ve diğer boyları farklı bir yere koymaktadır. Verdiği

    örnekler leksikolojik ayrım ölçütleridir.

    46 Atalay, Besim, age., C. II, 256. s, 259. s

  • 17

    Türklerde / Öbür Türklerde Oğuzlarda

    arı yagı 'bal' bal

    ayak tabak, kap kacak ____

    bardım 'vardım' bardam

    beçkem 'alamet, iĢaret' perçem

    bi 'kısrak' ____

    böğ 'bir çeĢit örümcek‘ ____

    çaçır 'çadır' çaĢır

    çığla- ‗ölçmek' ____

    çık- 'çıkınak' taĢık-

    eke 'büyük kız kardeĢ' eze

    emgen- 'zahmet çekmek' ____

    epmek 'ekmek' ekmek

    erik 'yaban koyunu' ____

    izlik 'çarık' ____

    kata- ‗çevirmek' kaytar-

    kayır 'kaba topraklı yer' kum

    kıl- 'kılmak' et-

    kémi 'gemi' kemi

    merdek 'ayı/ domuz yavrusu' ——

    nelük 'niçin' ____

    öḏleg 'öğle vakti' öyle

    sırt 'kalın kıl' ____

  • 18

    Ģük tur- 'sakin durmak' ____

    tarıg 'darı' darı

    tengelgün 'dölengeç kuĢu' tengelgüç

    tılak 'kadınlık organı' ____

    tın 'sus' tın ‗konuĢ-‗

    tevey 'deve' devey/deve

    ügi 'baykuĢ' ügi

    ügür 'darı' ____

    üstem 'kemer tokası' saḫt

    yemet 'evet' evet

    yıḏıg 'üzerlik otu' yüzerlik

    yilik 'ilik' ilik

    yok 'yok' degül

    D.L.T'de KaĢgarlı Mahmud, Oğuzca, Türkmence, Yabakuca, Çiğilce, Hakanice, Kençekçe gibi

    diyalektlere ait söyleniĢ özelliklerini verirken Türkler, öbür Türkler, baĢka Türkler söyleyiĢini de kullanılmıĢtır.

    KaĢgarlı Mahmut'un ifade ettiği Türk boylarının yanında, doğrudan Türk adıyla anılan bir boyun da

    olduğunu düĢünebiliriz47

    4. Türk tipolojisi

    Ġnsan tiplerini belirleme ve ayırt etme yöntemi de diyebileceğimiz bu bölümde Türk tipolojisi hakkında

    bilgi vermeye gayret edeceğiz. Ancak, bundan önce genel olarak ırk, insan ırkları ve tiplendirmeleri hakkında

    durmak istiyoruz.

    Irk tiplemelerinde değiĢik ölçütler kullanılmaktadır. Biri, insanların deri ve saç yapısına göre, öteki de

    kafatası yapısına bakılarak ırk guruplarına ayrılmasıdır. Kafatasına göre gruplandırmada, kafanın tepeden

    bakıldığında görülüĢü esas alınır. Kafatası yapısı esas tutularak yapılan gruplandırma üç sınıftan oluĢur:

    47 Doğan, Doç. Dr. Ġsmail, age., 237 s.

  • 19

    1 ) Dolikosefal (uzun kafa)

    2) Brakisefal (kısa kafa)

    3) Mezosefal (orta kafa)

    Kafatasının uzunluğu 100 cm ise geniĢliğe oranı 75 cm‘den aĢağı olan tipteki kafalara ―dolikosefal‖ (yâni

    uzun kafa), oran 80 cm‘den yukarı ise ―brakisefal‖ (yâni kısa kafa), bunların ortalaması olan gruba da

    ―mezosefal‖ (orta kafa) adı verilir.

    Irklara göre ayrılıklar, kafa yapısı, yüz, dudaklar ve gözler, boy, saç ve deri rengi karakteristikleriyle

    kendini belli eder. Dünyada yaĢayan belirli insan tipleri aĢağı yukarı aĢağıdaki gibi sıralanmaktadır.

    1. Australoid -Avustralya yerlileri ve Hindistan‘ın güney kesimlerinde yaĢayanlar bu guruba girerler. Saçlar

    dalgalı, burun düz, ten rengi koyudur. Çene yapısı çıkıktır.

    2. Negroid -Negro (zenci) ırkın en belirgin karakteristiği tenin rengi, saçın kıvırcıklığı, burnun yassılığıdır.

    3. Mongoloid -Moğollar, Çinliler, Japonlar, Eskimolar ve Kırmızıderililer bu ırk gurubuna girerler. Saçları siyah,

    elmacık kemikleri çıkık, göz kapakları ĢiĢkincedir.

    4. Nordik -Uzun boylu, sarıĢın, genellikle mavi gözlü olurlar. Kuzey Avrupa kökenlidir. Sonradan bütün dünyaya

    yayılmıĢlardır.

    5. Akdeniz Gurubu -Ġskoçya‘dan Ġtalya‘ya Kuzey Afrika‘dan Hindistan‘a kadar olan çevrelerde yaĢayanların

    büyük bir kısmı bu guruba girer. Orta boylu, uzun baĢlı, dar yüzlü ve koyu renk gözlü olurlar.

    6. Alpin Tip - Kısa boylu, geniĢ baĢlı ve düz saçlıdırlar. Fransa‘da, Orta Avrupa‘da ve Rusya‘da yaĢayanların

    büyük bir bölümü bu tipe dahildir

    Bu tasnifin dıĢında aĢağıdaki örneklemede olduğu gibi iskelet yapılarına göre de bir tipleĢtirme söz

    konusudur.

    1. Kafkas ırkı (Caucasoid): Kafkasya, Akdeniz, Kuzey ve Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Anadolu ve

    Hindistan bölgesini kapsıyor. Karakteristik özellikler arasında düz yüz, yüksek alın, ince dudaklar, dar ve öne

    çıkık burun, dalgalı saç, yüz ve vücutta yüksek kıl oranı, beyaz-kahverengi arası cilt rengi sayılıyor.

    2. Moğol ırkı (Mongoloid): Çin, Japon, Eskimo, Ainu ve Amerika yerlilerini (kızılderilileri) kapsıyor.

    Karakteristik özellikler arasında sarı deri rengi, yüz ve vücut kıllarında seyreklik, yuvarlak yüz, çıkık çene

    kemikleri, az geliĢmiĢ kaĢ kemerleri, basık burun ve yüz, kısık gözler, ĢiĢkin göz kapakları, düz siyah saçlar

    sayılıyor. Bir diğer belirgin özellik, erkek ve kadınların dıĢ görünüĢlerinin, diğer ırklara kıyasla daha fazla

    birbirine benzemesi.

  • 20

    3. Kongo ırkı (Congoid): Zencileri ve Afrika pigmelerini (kısa boylu ırkları) kapsıyor. Karakteristik

    özellikleri çok koyu deri rengi, kıvırcık saçlar, seyrek kıllılık, dar bir baĢ, ileriye çıkık üst çene, geniĢ burun, kalın

    dudaklar, az geliĢmiĢ çene ve dar kalça kemeri.

    4. Capoid ırk: Congoidler dıĢındaki Afrika ırklarını kapsıyor. Çok uzun boy, kahverengi-siyah arası deri

    rengi ve özellikle kadınların kalçalarında yüksek oranda yağ toplanmasıyla karakterizeler. Bu ırkın en tipik örneği

    de BuĢmanlar.

    5. Avustralya ırkı (Australoid): Avustralya baĢta olmak üzere çevre adalarda yaĢayan ırkları kapsıyor.

    Çok farklı coğrafyalarda yaĢamaları nedeniyle ortak özelliklerini saymak diğer ırklara göre daha zor. Ancak, açık

    deri rengi ve geniĢ burun, en temel tanımlayıcı özellikleri.

    Bu araĢtırmalar Atatürk zamanında da Türk tipini ortaya çıkarmak maksadıyla yapılmıĢtır. Mehmet Tevfik,

    Samih Rifat, Yusuf Akçura ve arkadaĢları tarafından hazırlanan ‗Türk Tarihinin Ana Hatları48

    adlı eserde de bazı

    tespitler yapılmıĢtır.

    Kitabın o tarihlerde Türk kimliği ve ırkı hakkındaki dünya milletlerinin görüĢleri gerçekler arasındaki

    farklılıkları ortaya koymak için zaruretten kaleme alındığı anlaĢılmaktadır. Eserin giriĢ kısmında yazılan ‗Bu

    Kitap Niçin Yazıldı‘ baĢlıklı açıklamadan bazı bölümleri burada vermek istiyoruz..

    Bu kitap, muayyen bir maksat gözetilerek yazılmıĢtır.

    ġimdiye kadar memleketimizde neĢrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz (kaynak) olan

    fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri Ģuurlu veya Ģuursuz olarak küçültülmüĢtür.

    Türklerin, ecdat hakkında böyle yanlıĢ malûmat alması, Türklüğün kendini tanımasında, benliğini inkiĢaf

    (geliĢtirmesinde) ettirmesinde zararlı olmuĢtur. Bu kitapla istihdaf (hedef) olunan asıl gaye, bugün bütün dünyada

    tabiî mevkiini istirdat (ele geçiren) eden ve bu Ģuurla yaĢayan milliyetimiz için zararlı olan bu hataların tashihine

    (düzeltilmesine) çalıĢmaktır, aynı zamanda bu, son büyük hadiselerle ruhunda benlik ve birlik duygusu uyanan

    Türk milleti için millî bir tarih yazmak ihtiyacı önünde atılmıĢ ilk adımdır. Bununla, milletimizin yaratıcı

    kabiliyetinin derinliklerine giden yolu açmak, Türk deha ve seciyesinin esrarını meydana çıkarmak, Türkün

    hususiyet ve kuvvetini kendine göstermek ve millî inkiĢafımızın derin ırkî köklere bağlı olduğunu anlatmak

    istiyoruz: Bu tecrübe ile muhtaç olduğumuz o büyük millî tarihi yazdığımızı iddia etmiyoruz, yalnız bu hususta

    çalıĢacaklara umumî bir istikamet ve hedef gösteriyoruz.

    48 Afet Hf., Megmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura, Yusuf, vd., Türk Tarihinin Ana Hatları, (Latin Alfabesi ve Türkiye Türkçesine aktaran Sefer yavuz Aslan) Devlet Matbaası, 1930, Ġstanbul

  • 21

    Ġkinci bir maksadımız da kâinatın teĢekkülüne, beĢerin zuhuruna ve beĢer hayatının tarihî devirlerden

    evvelki mazisine dair, yakın zamanlara kadar itibarda bulunan yanlıĢ telâkkilerin (bilgilendirmeler, anlayıĢlar)

    önüne geçmektir. Yahudilerin mukaddes saydıkları efsanelerden çıkan bu telâkkiler membalarının tenkidi ile ve

    son zamanların ilmî keĢifler ile artık tamamen kıymetini kaybetmiĢtir. Tenkidi tarihe ve tabiî ilimlere dayanılarak

    kurulan faraziyeler elbette uydurma haberlerinden daha ilmîdir, iĢte bunun içindir ki, kitabımızda beĢerin tarihine

    girmeden önce kâinat, dünya ve insan hakkında zamanımızın ilme müstenit (dayanan) nazariyelerini nakil ve izah

    ettik ve bunu yaparken, batıl fikirlerden sıyrılarak, tarihî Ģeniyeti (gerçekliği) kavramaya çalıĢtık.

    Bu kitap, halkımız ve bilhassa gençliğimiz için yazıldı ve buna binaen Türklerin dünya tarihindeki rolleri

    ve hilkat nazariyatı (yaratılıĢları) ile iktifa (yetinilmedi) olunmadı; okuyanlara umumî bir levha halinde beĢer

    tarihinin ırkımızla yakından alâkalı bazı kısımları da muhtasar (özet) olarak gösterildi; fakat, Türk âleminden

    uzak kalan kavimlerin tarihlerinden bahse lüzum görülmedi.

    Gaye ve plân böyle olunca, asıl maksadımızı teĢkil eden Türklerin beĢer (insanlık) tarihindeki, özellikle bu

    tarihin en eski ve eski devirlerindeki rollerinden gayri mevzularda ayrıca tetkiklere giriĢilmedi.

    Türklerin cihan tarihinde rolleri mevzuuna gelince, cihan tarihine dair en son zamanlarda garpta yazılıp

    neĢrolunmuĢ sentetik ‗tabii olmayan, uydurma) kitapların verdikleri mutalarla bazı lisanı tetkikler karĢılaĢtırılıp

    muhakeme olunarak vasıl olunan neticeler tespit olundu. Mehaz (kaynak) olarak bilhassa fransızca kitaplar

    alınmıĢtır. Zira memleketimizde münteĢir (yaygın) tarihî nazariyelerin hemen cümlesi fransızca mehazlerden

    muktebes (tamamına yakını Fransızca kaynaklardan alıntılar) olduğu cihetle bu yanlıĢ telâkkilerin yine Fransız

    âlimlerinin bize verdikleri ilmî mutalar (veriler) ve delillerle tashihi (düzeltilmesi) tercih olundu.

    Bu kitapla, doğru görmeye, eyi düĢünmeye alıĢtırmak istediğimiz insanlar Türklerdir. Türklerin yanlıĢ

    görüĢlerden, hatalı düĢünüĢlerden bir an evvel kurtulması baĢlıca emelimizdir. Bunun içindir ki, esas fikirlerimizi

    biran evvel yaymak istedik. Muhtelif lisanlarda yazılmıĢ mütenevvi vesikaların (çeĢitli belgelerin) ve baĢka türlü

    membaların (kaynakların) araĢtırılmasını atideki mesaiye (gelecekteki çalıĢmalara) bıraktık.‘

    Bahsi geçen eserde ırkların tasnifi hakkında Ģu görüĢlere yer verilir:

    ‗Ġptidaî (ilkel) ırklar zamanla birbirleriyle çok karıĢmıĢ, yeni yeni bir takım mürekkep (birleĢmiĢ) ırklar

    vücuda gelmiĢtir. Bununla beraber, bütün uzviyet (organizmalar) âleminde olduğu gibi insan zümreleri arasındaki

    ihtilât ve tesalüpler (karıĢmalar ve zıtlıklar) ne kadar kuvvetli olursa olsun, aynı iklimin daima ayni evsafı

    (özelliği) meydana çıkarmaktaki tesiri, belli baĢlı bazı ırk gruplarının ve gruplar arasında mutavassıt (aracı) bazı

    küçük zümrelerin seçilmesini (ayırt edilmesini) icap ettirmiĢtir.

  • 22

    a) Baykal gölü havalisinden baĢlayarak Altaylar ve Orta Asya‘dan itibaren Hazar denizi ve Karadeniz

    havzaları ile Adalar denizi ve Tuna boylarına kadar olan geniĢ sahalar, binlerce ve binlerce senelerden beri

    alelûmum (genellikle) beyaz renkli olan Türklerle meskûndu (yerleĢikti).

    ġimalî Asya ve Avrupa kıtalarında da beyaz insanlar sakindir. Fakat bu beyazlık derecesinin kutuplara

    yaklaĢtıkça ve Asya‘nın Ģarkına ve cenubuna indikçe beyaz ve esmere doğru değiĢtiği yerler vardır; binaenaleyh

    beyaz ırk ikinci derecede iki veya üç ırka daha inkısam (bölünebilir) edebilir. Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu

    insanlar, ekseriyetle bu ırkta görülür.

    b) ġarkî Asya‘da baĢka bir grup hâkim görülmektedir. Bu grubu teĢkil eden insanların ekseriya derisi sarı,

    saçları siyah ve sert, boyları kısadır; bu gruba Avrupalılar, Mongol ve Mongoloit ırkı diyorlar. Bugünkü

    Moğolistan, Çin, Hindi Çinî ve onun cenubundaki Adalar, Japonya sekenesi (yerlileri, sakinleri) bu ırktan

    addolunuyor. Mongoloit ırktan insanlar Amerikaya da geçmiĢlerdir.

    c) Afrika‘da siyah ırk hâkimdir. Hindin otokton (yerli) ahalisi de siyah renkli idi.

    d) Amerika‘da kırmızı renkli insanlar vardır.

    BeĢeriyeti bu veçhile, mahza renk esası üzerine ırklara ayırmak doğru değildir. Çünkü insanlarda renk

    ancak hali hayatta bulunmuĢ olması ile müĢahede olunur; hâlbuki insan ırklarının mazisini ve ırkların tahavvülât

    (değiĢmeleri) ve tekemmülâtını (olgunlaĢmasını) meydana çıkarabilmek için yaĢayanlardan ziyade, arzın

    tabakaları altında bulduğumuz insan fosilleri üzerinde tetkikat yapmak lâzımdır. Ġnsanın tabiî tarihinin tetkikine

    mevzu olan bu bakiyeler ise, bittabi renkten mahrumdur.

    Irkların dünya yüzünde her mıntıkada, karma karıĢık bir halde yerleĢmiĢ oldukları görülmektedir.

    Binaenaleyh ırkî hakikatler beĢer grupları arasındaki iskeletlerden çıkarılan fizikî farklarla meydana

    çıkar. Bu farklar Ģunlarda aranır:

    1 — Kafatasının ve çehrenin Ģekli;

    2 — Boy.

    Mühim olan ırkî "farika ‗farklılık‘, kafatasının Ģekli, hassaten uzunluğu ile geniĢliği arasındaki nispettir.

    Aynı asıldan gelmiĢ olmaktan doğan bu irsî farika (farklılık) her türlü tesire en çok mukavemet (direnç gösterir)

    eder ve yalnız ırkların ihtilâfı neticesinde, yine irsî olarak, tadile uğrar. Bu farikadır ki dünya üzerinde birbirini

    takiben gelmiĢ ve tarihi yapmıĢ olan insanlar arasında esaslı bir fark tesis etmiĢtir.

    Burada bir nokta hatıra gelir: Aralarında bugün esaslı farklar bulunan muhtelif ırklardan her biri ayrı

    ayrı menĢelerden mi gelmiĢtir, yoksa hepsinin menĢei ayni bir ırk mıdır? Bu farklar sonra mı hâsıl (ortaya çıktı)

    oldu?

  • 23

    Gerçi bu mesele henüz hallolunmamıĢtır. Ancak, Ģunu beyan etmeliyiz ki, ırklar arasında bugün görülen

    farkların, tarih nokta-i nazarından ehemmiyeti pek azdır. Filhakika (gerçekten), kafatasının Ģekli ırkların tasnifi

    için, tamamen esasî bir farika olduğu halde içtimaî hiçbir manası yoktur. Bunun sebebi Ģudur: kafatası

    değiĢmiyor yahut güç ve geç değiĢebiliyor. Fakat onun içindeki en asıl uzuv, dimağ değiĢiyor.

    Kafatasları baĢlıca iki esaslı Ģekil arz eder brakisefal ve dolikosefal.

    Türk ırkının kafatasları Ģekli ekseriyetle brakisefal'dir.

    Kafatasının, yanında, yüz, burun ve çehrenin Ģekilleri de nazarı dikkate alınır. Bazı insanların, yüzleri

    uzun, bazıları kısa olur. Bu iki tip yüz hem brakisefal ve hem de dolikosefalde bulunabilir.

    Ġnsan yüzleri: kısa-geniĢ ve dar-uzun olabilir. Uzun bir yüz geniĢ bir kafatası ile birleĢmiĢ olursa, veyahut

    kısa bir yüz uzun bir kafatası ile birleĢirse biçimsiz olur; ahenksizlik göze çarpar. Çehrenin, daha iki hususiyeti

    dikkati caliptir (çekicidir):

    Burnun ve çenenin Ģekilleri. Burnun sivri, uzun, yassı, büyük, küçük, doğru, kıvrık bir takım Ģekilleri

    vardır. Çenenin Ģekli de diĢlerle beraber çehrenin cephesine nazaran düz veya ileri doğru çıkık olabilir: düzgün

    çene ve çıkık çene. Ġnsanlar, boylarının uzunluklarına, kısalıklarına göre de ırklarına, nispetlerini ifade ederler:

    yüksek boylu, orta boylu ve kısa boylu ırklar vardır.

    Ġnsanlarda ve iskeletlerinde, görülebilen ve ölçülebilen daha birçok Ģey vardır ki, bunların kâffesi insanın

    tabiî tarihini tetkik eden âlimler tarafından nazarı dikkate alınır. Meselâ, gözlerin Ģekli, yüzdeki vaziyeti, muhtelif

    ırklar arasında mühim farika teĢkil eder-

    Bu son esaslara göre ırkın tarifi Ģöyle olabilir: Irk aynı kandan gelen ve cismen birbirine benzeyen

    insanların gösterdiği birliktir.‟

    Türk ırkı hakkındaki bilgiler ise Ģöyledir: „Türk ırkı, dünyada insan cemiyetlerinin tahavvüllerini

    (değiĢimlerini), terakkilerini (ilerlemelerini), milletlerin sureti teĢekküllerini tetkik ederken coğrafî muhitin

    ehemmiyetinin yanında ırk meselesi de bazı noktalardan oldukça ehemmiyetli bir surette dikkati celbeder.

    Irk mefhum ve tarifi bugüne kadar birçok münakaĢalara (tartıĢma) ve birbirine zıt mütealalara (hükümlere,

    kanaatlere) mevzu (konu) olmuĢtur.

    Bazı müellifler ırkları lisanlara veyahut renklere göre tasnif etmiĢlerdir. Hâlbuki muhtelif ırkların

    tesalübünden (çarpmazından, karıĢımından) hâsıl olan bazı kavimlerin müĢterek lisanları olduğu gibi aynı ırka

    mensup olan bazı kavimler de baĢka baĢka lisanlarla konuĢmaktadırlar.

    Renk taksimine gelince bunun zamanla ve muhit değiĢtikçe nasıl ehemmiyetini kaybettiğini ırklar bahsinde

    izah etmiĢtik. Avrupa âlimlerinin beĢeriyet'(insanlık) ve beĢer (insan) ırkları hakkında verdikleri malûmat hep

  • 24

    kendi nokta-i nazarlarındandır. Bunlar çok defa ırkları takip ettikleri gayelere nazaran (olmasını istedikleri

    Ģekilde) tasnif ediyorlar.

    Filhakika (doğrusu) bugünkü Avrupa‘nın büyük millet kütleleri doğrudan doğruya bir ırka mensup

    olmadıkları gibi, bu cemiyetlerin ekserisinde bariz vasıflarını muhafaza etmiĢ hâkim bir ırk da mevcut değildir. Bu

    milletler birbirleriyle aynı kemiyet (nicelik) ve keyfiyette (nitelikte) tesalüp (karıĢmamıĢ) etmemiĢ muhtelif ırkların

    husule getirdiği (ortaya çıkardığı) yepyeni birer heyettirler.

    Umumî olarak denilebilir ki inkiĢaf (geliĢme) ve itilâ (yükselme) ile beĢeriyetin (insanlığın) mukadderatına

    (geleceğine) hâkim olan dimağdır (bilinçtir). Dimağdan murat onun uzvî mahiyeti değil, her nevi tecellileridir.

    Dimağ üzerinde coğrafî muhitin, bu coğrafî muhitteki içtimaî Ģartların ve irsî vasıfların hiç Ģüphesiz büyük ve

    ehemmiyetli tesirleri vardır.

    Bu noktai nazardan (bu bakıĢ açısından), aynı asıldan gelen ve bünyevî vasıflaryla birbirine benzeyen

    insanlar kütlesidir diye tarif edilen ırkların ehemmiyeti (önemi) bir derece tebarüz eder (ortaya çıkar).

    Tarihin en büyük cereyanlarını yaratmıĢ olan Türk ırkı en çok benliğini muhafaza etmiĢ bir ırktır. Tarihten

    evvel ve tarihî devirlerde bu ırk da, iĢgal ettiği vâsi mıntıkalardaki (geniĢ bölgelerdeki) ve yurtlarının

    hudutlarındaki komĢu ırklarla tesalüp (karıĢmıĢ) etmiĢtir. Bu tesalüplerin (karıĢıklıkların) ekserisinde (çoğunda)

    Türk ırkının bariz (belirgin) ve uzvî dimağ (beynin) eseri olan harsî (kültür) vasıfları hâkim kaldığından bu

    karıĢmalar Türk ırkına kendi hususiyetini kaybettirmemiĢtir. Ancak uzun devirlerde ve büyük ekseriyetler içinde

    ihtilâtlara (karıĢıklığa) maruz kalanları temessül (karıĢıp) edip isimlerini ve dillerini muhafaza edememiĢlerdir.

    Dimağın en kıymetli mahsulü olan lisan bilhassa Türk ırkının büyük ekseriyetinde tarihî devirlerin husule

    getirdiği tekâmül silsilesi dahilinde daima ana hatlarını muhafaza etmiĢtir. Tarihten evvelki zamanlarda ve tarihî

    devirlerde ayrı ayrı cemiyetler, medeniyetler, devletler vücuda getirmiĢ olan bu büyük ırk mensupları, kuvvetli

    dimağlarının muhtelif muhitlerde yarattıkları müĢterek lisan ve harslarla ve irsî vasıfları ile uzun veya kısa

    müddetler zarfında yekdiğerine daima müteeesir olmuĢlardır.

    Görüyoruz ki tarihte daima göze çarpan bir birlik arz eden Türk ırkı daima hâkim kalan bariz uzvî

    vasıflarıyla dimağın en kuvvetli mahsulü olan müĢterek lisanlarıyla ve bu lisanla nakledilmiĢ olan harsları ile,

    tarihî müĢterek hatıratı ile aynı zamanda bugünkü millet tarifine de uyan büyük bir cemiyettir.

    Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek

    çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir Ģereftir49

    .

    Özetle her ne kadar, kafatası, boy, kulak, burun ya da iskeletten hareketle ırk tiplemeleri yapılabilmekteyse

    de asıl olan kafatası içerisinde olan beyin ve onun ürünü olan dil, kültür, ırkların esasını oluĢturur. Bugünkü

    49 Afet Hf., Megmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura, Yusuf, vd., age., 32-38.s

  • 25

    deyiĢle renk, boy, kafatası yapısı, kulak, çene ölçüleri ne olursa olsun (kısmi olarak mukayese ölçütü olmakla

    birlikte) ırkını ayırt eden asli özellik değildir. Irkları ayırt eden dil, kültür ve kan bağıdır yani genetik özelliklerdir.

    Afet Ġnan‘ın yapmıĢ olduğu doktora tezinde, Türklerin yalnız kafatası ölçüleri üzerine değil, boy

    ortalamaları, cilt-göz-saç renkleri ve göz kapağı çekikliği gibi yirmi kadar fiziksel antropolojik özellikleri üzerine

    çalıĢmalara dair bilgiler yayınlandı50

    .

    Cumhuriyet döneminde benzeri çalıĢmalar yapıla gelmiĢtir51

    . Eskiden beri Türk tarihçileri veya bilim

    adamları, kendi zevklerine ve hayallerine göre Türk‘ü tarif etmiĢlerdir. Üniversitelerin Tıp Fakültelerinin

    Morfoloji bölümlerindeki çalıĢmaların gazetelere yansıyan yönleri ile Türk tipinin ortak bir özelliği olmadığı

    anlaĢılmaktadır. Sonuç olarak Türk, belirli ve kesin bir fizik özelliğine sahip değildir52

    .

    Türk‘ü fiziki ölçütlerle sınırlamak, rengine, boyuna, kulağına göre tanımlamak mümkün değildir. Türk,

    genetik vasıflarını dil, kültür, medeniyet ölçülerinde taĢıyan, temasta bulunduğu bütün ırklara bu yönlerde

    önderlik eden bir genetik, kan bağı olan topluluktur diyebiliriz. Önemli olan hissetmek ve hizmet etmektir.

    5. Türklerin ana vatanı

    Türklerin Ana vatanı neresi idi? Sibirya ormanları mı idi? Altay dağları Ergenekon mu idi? Türklerin ana

    vatanları konusunda muhtelif görüĢler bulunmaktadır.

    Tarihçiler, umumiyetle Çin kaynaklarından hareketle Türklerin ilk yurdunu Altay dağlarının etekleri olarak

    göstermektedirler. Sanki Altay Dağlarının eteklerinde bir Türk kaynağı var burada ‗bir at bir Türk‘ çıkıyor ve bu

    kaynak hiç kesilmeden Asya‘nın ve Avrupa‘nın değiĢik bölgelerine göç gönderiyor. Böyle bir Ģey mümkün mü?

    Tek kaynaktan dünyanın dört bir yerine giden Türkler?

    Kimi araĢtırmacılar Tüklerin anavatanı olarak, iç Asya‘nın kuzey bölgelerini, Kingan dağlarını, Altay-

    Kırgız bozkırlarını göstermektedirler.

    Bu Türklerin MÖ. 3000-3500 yıllarında Mezopotamya‘da yaĢayan Sümerlerlerle iç içe veya komĢu olarak

    yaĢamaları gerekmekte; eldeki veriler onu gösteriyor53

    . Yine bu Türkler, MÖ 2000-2500 yıllarında Ġtalya‘nın

    kuzeyinde Etrüsk medeniyetini kuran halkla yakın olmalılar54

    .

    Avar, Saka ve Hunlarla Avrupa kıtasında olmalılar, Tuna, Dinyepr arası otlaklarda kıĢlakları, Kiev‘den,

    Kafkasya‘da Sarkel‘e uzanan topraklarda yaylakları olmalı. Hazarın dört bir yanı yurtları olmalı.

    50 Ġnan, Prof. Dr. Afet, Recherches sur les caractères anthropologiques des populations de la Turquie, 1939, Geneve

    51 GeniĢ bilgi için bkz: Gültekin, T. Koca, B (2003). ―Cumhuriyet Döneminden Günümüze Ülkemizde GerçekleĢtirilen Irk ÇalıĢmaları‖, Antropoloji Dergisi 14. AÜ. DTCF Yay. Ankara, 2002

    52 Baykara, Prof. Dr. Tuncer, Türk Kültür Tarihine BakıĢlar, Atatürk Kültür Merkezi Yay., 2001, Ankara

    53 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, Sümer ve Türk Dillerinin Târihî Ġlgisi ve Türk Dilinin YaĢı Meselesi, Türk Dili Kurumu Yayın., Ankara 1990, IV+57 s.

    54 GeniĢ bilgiiçin bkz., Tarihten Bir Kesit, Etrüskler, 2-4 Haziran 2007 Bodrum Sempozyumu Tebliğleri, TTK Yay., 2007, Ankara

  • 26

    Anadolu‘da en az beĢ bin yıllık varlıkları olmalı bu Türklerin, Tipet‘e az gitmemiĢler, Temir Kapıya az

    varmamıĢ bu Türkler, Ġspanya‘da Basklar arasında, Ġsveç‘te Scanlar içinde olmuĢlar. YetmemiĢ Ġskandinav

    kavimlerine destanlarını vermiĢler Türk‘ün memuru Odin, Vikinklere Tanrı olmuĢ okuma yazmayı öğretmiĢ. Bu

    Türkler, ana kıta dıĢında yeni kıtada Siyu, Torahumara, Keçua, Maya olmuĢ.

    Fransa‘nın sınırları bellidir. Bu sınırlar dıĢına Fransız sömürge olarak bakar. Fransız‘ın ana vatanı

    Fransa‘dır. Üzerinden güneĢ batmayan imparatorluğun, Ġngiltere‘nin sınırları da bellidir, Britanya adası. Hatta

    Ġrlanda bile Ġngilizlerin vatanı sayılmaz. Ruslar Moskova merkezli, Japonlar adalar halkı, Çinliler kendilerine set

    çekmiĢlerdir.

    Peki, Türklerin ana vatanı neresidir?

    Ana kıtanın Asya olduğunu dikkate alırsak ve eldeki yazılı yazısız bütün bilgileri topladığımızda Türklerin

    Ana vatanın da Asya kıtası olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Fakat sınırları biraz geniĢ olarak düĢünmeliyiz,

    Altay Dağlarının etekleri ya da iç Asya gibi dar sınırlar düĢünülmemelidir.

    Fiziki olarak, Türklerin ana yurdunu tanımlayacak olursak kanaatimizce Ģöyle demeliyiz: Türklerin

    anayurdu Asya‘dır, Asya Ege denizinden, Japon denizine kadar, Hint denizinden kuzey buz denizine kadar olan

    büyük bir kara parçasıdır. Batıda, Karadeniz ve Akdeniz arasında uzanan Anadolu, Asya‘nın bir uzantısıdır.

    Avrupa neresi? Asya neresi? Ya da Avrupa nerede sona erer? Asya nereden baĢlar? Türkiye bir Asya

    ülkesi midir, yoksa Avrupa'nın bir parçası mıdır? Daha da önemlisi, Avrupa bir kıta mıdır?

    Sözlüklere baktığımızda "etrafı okyanuslarla çevrili büyük kara parçalarına kıta" denmektedir. O halde

    Avrupa ile Asya arasındaki deniz nerededir? Yine aynı kaynaklarda Avrupa'nın fiziki manada bir kıta olmadığı,

    fakat bir kültür kıtası olduğu belirtilmektedir55

    .

    Yani Avrupa aslında müstakil bir kıta değil yapay olarak kıta olarak adlandırılan Asya kıtasının devamı

    olan kara parçasıdır. Diğer bir deyiĢle Asya‘nın batıya uzanan bir parçasıdır.

    Asya‘da doğudan batıya doğru inen yaylalar, Kadırgan‘dan Baykal‘a uzanan havza, Altay‘dan Ġdil‘e

    uzanan, Hazar Denizi havzasında, Pamir‘e ve daha ilerilerine uzanan suyolları, otlaklar insan hayatı için gerekli

    gıda merkezleri iĢte buralar Türk‘ün anavatanı olarak tanımlanabilinir.

    Tabii, Kafkaslar ile Dinyeper arası ile Dinyeper, Tuna arasındaki bereketli topraklar, Karpat havzası da

    Asya ana kıtası içerisinde düĢünülmelidir.

    Fizikî olarak tanımlayabileceğimiz bu ana kara parçası dıĢında Türk‘ü diğer milletlerden ayırt eden bir

    anavatan anlayıĢı da bulunmaktadır.

    55 Yiğit,Yard. Doç. Ali, Avrupa‘nın Sınırları ve Türkiye‘nin Avrupa‘ya Göre Konumu, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 10, Sayı: 2, 2000, Elazığ,

    35-50. s

  • 27

    Bilge Kağan, ‗altta yağız yer, üstte mavi gök, ikin ara insanoğlu kılınmıĢ…. Tanrı kut verdiği için ecdadım

    insanoğlu üzerine hakan kılınmıĢ.‘ diye aslında Türk‘ün anavatan anlayıĢını da söylemektedir. Aynı, düĢünce

    tarzını Dede Korkut‘ta görmekteyiz ‗ oğul yer yatağın, gök çadırın olsun..‘ diye dua ederken vatan sınırlarını da

    çizmektedir.

    Bu anlayıĢ Türklerin, cihan Ģümul bir anlayıĢa sahip devlet yönetimlerinin de temelinde bulunmaktadır.

    Diğer milletlerde Çinliler baĢta olmak üzere kendi vatanları dıĢındaki ülkeleri sömürge ülkesi olarak görüp

    yönetimlerini o tarzda planlamaktadırlar. Fransa için kendisi dıĢındaki ülkeler Fransa‘nın dominyonudur,

    Avusturalya, Yeni Zelenda, Belize vb. ülkeler Ġngiltere‘nin sömürgeleridir. Tarihte hiçbir zaman Türk devletinin

    sömürge ülkesi olmamıĢtır.

    Galiçya‘dan Kore‘ye, Balkanlar‘dan Mısır‘a, Ġsveç‘ten Gürcistan‘a, Fransa‘dan Hindistan‘a uzanan Türk

    varlığı daima bu anlayıĢ çerçevesinde olmuĢtur.

    6. Türklerin dili

    Türk Dilinin dünya dilleri arasında yeri tanımlanırken kalıplaĢmıĢ cümle Ģudur: ‗ġekil açısından eklemeli diller

    arasında yer alan Türkçe kaynakları bakımından, Ural Altay Dil Ailesinin Altay koluna mensuptur, en yakın akrabası Moğol

    dilidir.‘ Bu cümle adeta tarihe mal olmuĢ yanlıĢlardan biridir.

    Hâlbuki Strahlanberg‘in esaret yılları sırasında Avrupa‘ya gönderdiği bazı bilimlik notlar ve kendisinin Ģahsi kanaati

    olan Doğu Avrupa ve Asya halklarından 36‘sının birbiriyle akraba olduğunu iddia eden meĢhur56

    yazısı ile baĢlayan bu Ural

    Altay teorisi aslında birçok bilim adamı tarafından da olumsuz karĢılanmıĢ, iddianın doğru olmadığı zaman zaman dile

    getirilmiĢtir.

    Bilindiği gibi K. H. Menges, N. Poppe, M. Räsänen ve G. J. Ramstedt bu teorinin doğruluğu üzerinde durmuĢlar;

    Moğolca ve Türkçede bulunan ortak kelimeleri de teoremlerine örnek göstermiĢlerdir. Ancak, W. Bang, Sir. G. Clauson, G.

    Doerfer ve Gy. Németh gibi bilginler ise verilen örneklerin ancak dillerin etkileĢmesi sonucu olan örnekler olduklarını

    söyleyerek akrabalığı ret ederler. Bu konuda G. Doerfer‘in Türkçeye de çevrilmiĢ olan A Lexicostatistical Appraisal of the

    Altaic Theory, (Türkçesi, Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi57

    ) adlı makalesidir ki burada örnek

    verilen kelimelerin tamamı ele alınıp incelenmiĢtir. KarĢıt görüĢlüler arasına en son ġçerbak da girmiĢtir58

    .

    Dil akrabalığı, dillerin ses dizgesi, biçim, yapı, söz dizimi bakımından kesinliği ortaya çıkan iliĢkileri,

    yakınlıkları sonucunda beliren bağlılıklardır. Dil akrabalıklarını ortaya koyan iliĢkiler arasında, özellikle biçim ve

    56 Strahlanberg, J. Von., Das nord- und östliche Theil von Europa und Asia, Stocholm, 1730

    57 UlutaĢ, Ġsmail, Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilim Dergisi, Isparta, 2004, S. 10, 153-174.s

    58 ġçerbak, Prof. Dr. A. , Voprosı Yazıkoznaniya , Nauka, Moskova, 1980, (Türkçeye Çeviren, Babatürk, Leyla, Türk Moğol Dil ĠliĢkileri)

  • 28

    yapı yakınlıkları önemlidir. Ayrıca söz hazinesi arasındaki benzerlikleri de değerlidir; etimolojileri, tarihsel

    geliĢmeleri aydınlık olan öğeler, akrabalık için sağlam dayanaklar, tanıklar durumundadır59

    .

    Diğer bir deyiĢle dil akrabalıkları tespit edilirken dillerin sesleri, bunların oluĢumları, ses anlam iliĢkileri

    baĢta olmak üzere; biçimi, kökleri, türeme yolları bunları oluĢtururken izledikleri yollar ile cümle yapısı, kelime

    hazinesi dikkate alınır. Etimoloji ile kelime hazinesindeki kelimelerin mukayeseleri yapılarak kaynakları tespit

    edilir. Bunların dıĢında da baĢka unsurlar da dikkate alınabilir. Dili kullanan milletlerin akrabalık bağları, kültür

    iliĢkileri, arkeolojik ve antropolojik malzemeler de kullanılabilinir.

    Dil akrabalıkları arasındaki ilk çalıĢmalar Hint Avrupa (ya da Ġndogermen) Dil Ailesi hakkında yapılmıĢtır.

    XVI. yüzyılın sonlarında Ġtalyan F. Sassetti‘nin Sanskrit ve Ġtalyanca arasındaki benzerlik ve eĢitlikleri

    göstermesi60

    ile ilk Hint Avrupa çalıĢmalarına da bilimlik ölçütlerde baĢlanmıĢtır diyebiliriz. 1861‘de Franz

    Bopp‘un ‗Über das Konjugationssytem der Sanskritsprache in Vergleichung mit jenem der griechischen,

    lateinischen, persischen und germenischen Sprache‘ adlı eseriyle Hint-Avrupa Dil Ailesinin akrabalığını da ortaya

    koymuĢtur61

    .

    Hint-Avrupa Dil Ailesinin akrabalığı üzerine Bopp‘tan sonra da birçok çalıĢma yapılmıĢ nitekim bugün

    aksi yönde tartıĢma bulunmamaktadır.

    Dil akrabalıklarında ya da herhangi bir mukayesede örnek alınan ölçütlerin eĢ değerliliği ve geçerliliği söz

    konusu olur. Bu, dilin kendi içindeki incelemelerinde de böyledir. Yani eĢ zamanlı ya da art zamanlı inceleme

    yapıyor isek ele aldığımız konuların verileri de eĢ değerde olmalıdır. Eski Türkçe bir metni eĢzamanlı inceliyorsak

    karĢılığında verdiğimiz örnekler de muadili olmalıdır ki bu art zamanlı çalıĢmalarda da böyledir.

    Eğer inceleme ya da karĢılaĢtırma yaptığımız farklı diller ise bunlarda kullandığımız ölçütlerin de

    güvenirliği/geçerliliği aynı değere sahip olmalıdır. Dolayısıyla biz Moğolca ile Türkçenin akrabalığını ileri

    sürmeye kalkarsak verdiğimiz örneklerin eĢ değer olduğunu söylemiĢ oluruz. Bu iki dilin birkaç bin yıl önce

    birbirinden kopmuĢ ve ayrı bir geliĢim yaĢamıĢ oldukları düĢünülüyor ise örneklerin de aynı zaman dilimleri

    içerisinden seçilmiĢ öğelerden oluĢmaları gerekmektedir. Eğer Moğolca ile Türkçe dil olarak akraba ise Türk

    genetik yapısının da Moğollarla akraba olması yani ırken de bir akrabalık olması gerekir.

    Genetik akrabalığı olmayan ırkların dil akrabalığı yoktur.

    Hami-Sami Dil Ailesi adıyla anılan teori de, Tevrat‘ta geçen Nuh Peygamber‘in iki oğlunun adına (Ham ve

    Sam) dayanır62

    Bu dil ailesinin de akrabalığı üzerine bilginler hemfikirdirler.

    59 Aksan, Prof. Dr. Doğan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayınları, Ankara, 2007, 101.s

    60 Aksan, Prof. Dr. Doğan, age., 123

    61 Aksan, Prof. Dr.Doğan, age., 123. s

    62 Aksan, Prof. Dr.Doğan, age., 134. s

  • 29

    Ancak, Ġsveçli subay Johann Philipp Tabbert (von Strachlanberg)‘in esaret hayatı bitip Ġsveç‘e döndükten

    sonra 1730‘da yayınladığı ünlü kitabı ‗Das Nord und Östliche Teil von Europa und Asia‘63

    ile baĢlayan Ural Altay

    Dil Ailesi teorisi hakkında o günden bu yana tartıĢmalar devam etmektedir.

    Strahlanberg‘den sonra, Fransız J. P. Abel-Remusat (1820) ve Alman W. Schott (1836) da, Ural-Altay

    grubu için umumiyetle "Tatar Dilleri" (les langues Tartares; Tatarische Sprachen) tabirini kullanmıĢlardır. Bu

    dillerden birçoğunu yerinde araĢtıran Finlandiyalı M. A. Castren (1813-1852) ise, Ural-Altay filolojisinin esas

    kurucusu sayılmaktadır. O. Böhtlingk (1851), Macar J. Budenz ve Danimarkalı V. Thomsen de bu diller

    arasındaki akrabalığı muhtemel görmüĢlerdir64

    .

    Bu dillerin bir ‗aile‘ teĢkil ettiğine dair, ilk fikirler ortaya atıldığı zaman, henüz bugünkü anlamı ile

    Türkoloji diye bir çalıĢma alanı bile yoktu. Bu bakımdan, karĢılaĢtırmalarda gerekli malzemenin noksanlığı, hatta

    yokluğu daha elveriĢli bir ortam yaratılıncaya kadar bu fikirlerin geliĢmesi için en büyük engel olarak kalmıĢtır65

    .

    Teori, diğer bir Ģekilde Ģunu diyordu: ‗Türkler, Altay dağı çevresinde tarih sahnesine çıkmıĢ buradan

    göçler vasıtası ile dünyaya dağılmıĢ Asya‘nın barbar bir kavmidir.‘ En yakın akrabalarımız ise ilk yazılı eserleri

    M.S 1225‘ten kalmıĢ olan Yesunke Merke TaĢı Moğolca ile ilk yazılı belgeleri M.S. 1413 Çuçen dili ve 1599‘dan

    kalan Mançuların dili olan Mançu Tunguz Dili gösterilmiĢtir.

    En yakın akrabamız kabul edilen Moğolca aslında temeli Çincenin bir diyalekti olan dilin üzerine

    Türkçenin tesiri ile yeniden ihsas edilen yeni bir dil ‗creole‘ karma bir dil olduğu görüĢü66

    , Tunguzca dahil olmak

    üzere bugün yavaĢ yavaĢ kabul görmektedir. Aslen sarı ırk olan Moğol ve Mançuların, beyaz ırk olan Türklerle

    akrabalığı etnik olarak değil ancak bunların Türkçenin tesiri ile karma bir dil olarak oluĢtuğu üst kısmın filolojik

    olarak yakınlığı söz konusu olabilir.

    ‗Türkçe ile Moğolcanın akrabalığı konusunda benim farklı bir görüĢüm var‘ diyen, Ercilasun, Ģöyle devam

    eder: ‗Bence 13. yüzyıla ait ilk metinlerinden bugüne dek bütün lehçeleriyle Moğolca ―creole‖ (karma) bir dildir.

    Karma diller genellikle iki dilin karıĢmasından oluĢur. Karma dilin baĢlangıç safhası ―pidgin‖ (melez) dildir. Ġlk

    nesillerin melez dili onların çocuklarında tabiî dil hâline gelir; tabiileĢen melez dil ―creole‖ (karma dil) adını

    alır. Karma dilin iki katmanı vardır. Yerlilerin eski dili alt katman, onun üstüne gelen dil üst katmandır. Karma

    diller Avrupalıların sömürgecilik döneminde Amerika, Afrika ve Hindistan kıyılarıyla Güney-Doğu Asya ve

    Avustralya‘da oluĢmuĢ dillerdir. Ben, uzun süre Türklerle birlikte yaĢayan Moğolların dilinin de bilinen yazılı

    metinlerinden çok önce, Türkçe ile etkileĢerek karma bir dil hâline geldiğini düĢünüyorum. Karma dilden önce

    63 Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Bican, BaĢlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, 2007, Ankara, 29. s

    64 Temir, Ahmet Ural Altay Dilleri Teorisi, Türk Dünyası El Kitabı, Ġkinci Cilt, Dil Kültür Sanat, Ankara, 2002, 2.s

    65 Tuna, Prof. Dr. Osman Nedim, Alta