10-20 mayıs 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011 Yıl: 1 Sayı: 2 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Dersim halkı hesap so- ruyor: 1937-38 Dersim Katliamı’nın 74. yılında Dersim halkı devletten hesap soruyor. Sf. 4-5 GÜNCEL Pardon nerede kalmıştık? sf 02 EMEK Mücadele etmeden hak alınamaz sf 08 Hayali gönlümde yadigar kalan -1- Sarkis Hatspanian’ın yazısı Sf. 10-11 Türkiye-Kuzey Kürdistan prole- taryasının ve halklarının komü- nist önderi İbrahim Kaypakka- ya’nın fikirleri ve mücadele prati- ği, ölümünün 38. yılında hakim sı- nıfları korkutmaya devam ediyor. Kaypakkaya yoldaşın temsil ettiği programın içeriğini boşaltarak O’nu ikonlaştıramayanlar baskı, yasak ve cezalarla korkularını dindirmeye çabalıyorlar. Bir Ma- yıs ayında daha Kaypakkaya yol- daşı anarken tekrarlıyoruz: O’nu anmak savaşmaktır, devrim mücadelesini her alanda yukarı- lara taşımaktır, hakim sınıfların korkularını daha da büyütmektir. ABD emperyalizmi, dünya halklarına kan kusturmak için öne sürdüğü Usame Bin Ladin’in, 2 Mayıs’ta Pakistan’ın İslamabad yakınlarında olan Abbottabad’daki karar- gâhında ‘ölü olarak ele geçirildiğini’ du- yurdu. Peki, 11 Eylül saldırısı sonrasında El Kaide ve Bin Ladin tehlikesi bahaneleriyle Ortadoğu’ya dönük saldırı hattı yaratmayı başaran ABD emperyalizmi, en büyük düş- manı olarak gösterdiği Ladin’i öldürmesinin ardından bölgede nasıl bir yol izleyecek? DÜNYA 18 USAme Bin Ladin ve Ortadoğu g Çözüm çadırları polis terörü ile kaldırılırken, yüzlerce kişi gözaltına alındı. KCK adı altında gözaltı ve tutuklama terörüne yeni halkalar eklenirken bu süreçte gerilla alanları yoğun askeri saldırılara maruz kaldı. Ve DTK artan devlet şiddetine karşı “Sabrımız kalmadı” açıklamasında bulundu. Artan devlet şidde- tine karşı Amed’de toplanan DTK, saldırıların sürmesi durumunda, kötü olayların yaşanacağını, PKK lideri Öcalan ise sürecin şiddete elvereceğini açıkladı. GÜNCEL 06 DTK’dan sabrımız kalmadı, açıklaması g Obama’lı ABD emperyalizmi, Ortadoğu, Bin Ladin Sf. 12-13 YENİ DEMOKRASİ İÇİN 6 Mayıs şafağında faşizmin cellatları tarafından katledilen, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, ölümlerinin 39. yıldönümünde dostları ve yol- daşları tarafından anıldı. bu çelik aldığı suyu unutmayacak Haydi sınava: Sınav siste- minde çarpıklıklar sürüyor ve sistem değişmedikçe bu tarz olaylar daimi bir hal alacaktır. Sf. 16-17 kapak 13_Layout 2 5/11/11 1:30 PM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 24-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 MAYIS 2011 Yıl: 1 Sayı: 2 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Dersim halkı hesap so-ruyor: 1937-38 DersimKatliamı’nın 74. yılındaDersim halkı devlettenhesap soruyor. Sf. 4-5

GÜNCEL Pardon nerede kalmıştık? sf 02 EMEK Mücadele etmeden hak alınamaz sf 08❮ ❯

Hayali gönlümdeyadigar kalan -1-

Sarkis Hatspanian’ın yazısı Sf. 10-11

Türkiye-Kuzey Kürdistan prole-taryasının ve halklarının komü-nist önderi İbrahim Kaypakka-ya’nın fikirleri ve mücadele prati-ği, ölümünün 38. yılında hakim sı-nıfları korkutmaya devam ediyor.Kaypakkaya yoldaşın temsil ettiğiprogramın içeriğini boşaltarakO’nu ikonlaştıramayanlar baskı,yasak ve cezalarla korkularınıdindirmeye çabalıyorlar. Bir Ma-yıs ayında daha Kaypakkaya yol-daşı anarken tekrarlıyoruz: O’nu anmak savaşmaktır, devrimmücadelesini her alanda yukarı-lara taşımaktır, hakim sınıflarınkorkularını daha da büyütmektir.

ABD emperyalizmi, dünya halklarına kankusturmak için öne sürdüğü Usame BinLadin’in, 2 Mayıs’ta Pakistan’ın İslamabadyakınlarında olan Abbottabad’daki karar-gâhında ‘ölü olarak ele geçirildiğini’ du-yurdu. Peki, 11 Eylül saldırısı sonrasındaEl Kaide ve Bin Ladin tehlikesi bahaneleriyleOrtadoğu’ya dönük saldırı hattı yaratmayıbaşaran ABD emperyalizmi, en büyük düş-manı olarak gösterdiği Ladin’i öldürmesininardından bölgede nasıl bir yol izleyecek?

DÜNYA 18

USAmeBin LadinveOrtadoğu

g

Çözüm çadırları polis terörü ile kaldırılırken,yüzlerce kişi gözaltına alındı. KCK adı altındagözaltı ve tutuklama terörüne yeni halkalareklenirken bu süreçte gerilla alanları yoğunaskeri saldırılara maruz kaldı. Ve DTK artandevlet şiddetine karşı “Sabrımız kalmadı”açıklamasında bulundu. Artan devlet şidde-tine karşı Amed’de toplanan DTK, saldırılarınsürmesi durumunda, kötü olaylarınyaşanacağını, PKK lideri Öcalan ise sürecinşiddete elvereceğini açıkladı.

GÜNCEL 06

DTK’dansabrımızkalmadı,açıklaması

g

Obama’lı ABD emperyalizmi, Ortadoğu, Bin Ladin Sf. 12-13

YENİ DEMOKRASİ İÇİN

6 Mayıs şafağında faşizmin cellatları tarafındankatledilen, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyinİnan, ölümlerinin 39. yıldönümünde dostları ve yol-daşları tarafından anıldı.

bu çelik aldığı suyuunutmayacak

Haydi sınava: Sınav siste-minde çarpıklıklar sürüyorve sistem değişmedikçebu tarz olaylar daimi birhal alacaktır. Sf. 16-17

kapak 13_Layout 2 5/11/11 1:30 PM Page 1

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011güncel 02

Referandum seçimlerini hatırlayalım, çokfazla olmadı? Seçim propogandasında binbir türlü vaat havalarda uçuşuyordu. En ba-sitinden darbeleri yaratan ‘statükoya son’verilecekti, darbecileri koruyan geçici 15.madde kaldırılacak, ivedilikle hesap sorula-caktı! Ya Erdoğan’ın akıl hocası, şeyhi, Fet-hullah Hoca efendi ne der bu duruma dersi-niz. Zira hoca efendi daha işin başında Ke-nan Evren’i cennetlik olarak ilan etmişti.Neyse “dün dündür, bugün bugündür”. Öyledeğil mi. Eh bunların hepsinin mayası daaynı burjuva feodal kültürden geliyor.Bugün oy kapma zamanı. Erdoğan’da öyleyapıyor, solcu ve ülkücü camiadan oy ala-bilmek için yapmadığı şaklabanlık kalmadı.17 yaşında idam edilen Erdal Eren için ba-kanlarıyla beraber koro halinde göz yaşıdökmeleri, Diyarbakır işkencehanelerindeyaşananların insanlık suçu olduğunu herplatformda dillendirmesi, (yanlış anlaşıl-masın sadece seçimler bitene kadardı bü-tün bunlar. Yani köprüyü geçme olayı) idamedilen ülkücülerden Mustafa Pehlivanoğ-lu’nu anlatırken ağlaması, Allahtan rahmetdilemesi, uzatmayalım Erdoğan’ın halkınönünde oy için padişahın soytarısı gibi tak-la atmaması kaldı sadece. Peki ne oldu vaatlerin karşılığı? Olan şu: ‘Atıalan Üsküdar’ı geçti’. Her şey köprüyü geç-mek içindi. Şimdi sıra ipe un sermede, bukonuda sorulan her soruya cevap olmakyerine, bin bir dereden su getirip topu taca,pardon savcılara atmak doğru olan. Erdo-ğan’da öyle yapıyor. İşi savcılaar havale etti(gerçi kendisi savcıların başı ama, tabi o işi-ne geldiği durumlarda oluyor, yanlış anla-şılmasın). Savcılar ne yapıyor? Onlarda bir-birilerinin üzerine atıyor. Bakalım ihale ki-min üzerinde kalacak. İşte en son durum; 12 Eylül askeri darbesiy-le ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Cum-huriyet Savcısı Murat Demir Bayrak’ın ‘Ha-rekât Planı’na ilişkin belgelerin İstanbulCumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelmesinin

ardından ‘görevsizlik’ kararı vererek dosya-yı Özel Yetkili (siz bunu DGM olarak anlayın,hani şu devrimcilere işkence yapmaktanzevk alan ama köpeğine de ağlayacak ka-dar duygusal olan Nusret Demiral’ın mah-kemesi) Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nagönderebileceği öğrenildi.

‘Bu işin savcısı benim’Referandumda kabul edilen anayasa deği-şikliğiyle ‘darbecilerin’ yargılanmasının önü‘açılmış’ ve 12 Eylül’ün sorumlularının yargı-lanması için onlarca suç duyurusunda bulu-nulmuştu. Bu suç duyuruları üzerine ilk so-ruşturmayı özel yetkili Ankara CumhuriyetBaşsavcı vekilliği başlatmış ancak eski özelyetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekiliHamza Keleş, Eylül 2010’da görevsizlik ka-rarı vererek, dosyayı Ankara Cumhuriyet

Dersim’in Ovacık İlçesi’nde,geçen yıl Haziran ayında 14yaşındaki zihinsel engelli birkıza tecavüz girişiminde bu-lunan Jitem elemanı Rıza Ço-kak’ın serbest bırakılmasıDersim halkı tarafından pro-testoyla karşılandı

Mahkemelerde açıkça ve “gururla”devletin ajanı olduğunu, jitemle çalıştı-ğını, dahası güvenlik nedeniyle Ova-cık’tan askeri helikopter hizmetiylemerkeze gittiğini söyleyen Rıza Çolak,şimdi serbest...

Ovacık İlçesinde hain Rıza Çolak’ın ser-best bırakılmasıyla beraber ilçede songünlerde Rıza Çolak’ın ‘arkadaşları veakrabaları’ halka saldırmaya başladı.

Ovacık Demokrasi Platformu ajan RızaÇolak’ın devlet tarafından serbest bıra-kılmasının ardından yürüyüş düzenle-yerek, Çolak’ı Ovacık’ta barındırmaya-caklarını belirtti. Yapılan açıklama son-rası Rıza Çolak’ın ailesi yürüyüş içeri-sinde yer alan kişilere küfrederek, sal-dırdı. Kitlenin tepkisi nedeniyle eylemalanından uzaklaşan “Çolak yakınları”,daha sonra yürüyüşe katılan kişilerinevlerini basmaya kalkıştı.

İlçede gelişen bu duruma karşı OvacıkDemokrasi Platformu bir açıklama yapa-rak halkı bu kişilere karşı dikkatli olmayaçağırırken, işbirlikçi ve hainlerin bu top-raklarda yaşam şansı bulamayacağınıifade etti.

Devlet adına tecavüz İhbarcı ve işbirlikçiliğinden gurur duyanbir şahsın insanlıkla bağdaşan bir yanı-nın olamayacağı vurgulanan açıklama-

da, “Devletin yıllarca halkımız üzerindedeğişik biçimlerde uyguladığı şiddet, bukez yıllarca kullandığı maşası aracılığıy-la bir kız çocuğun bedeni üzerinde ken-dini gösterdi. Bu dejenere olmuş kirlişahsiyet zihinsel engelli bir kız çocuğu-nu kirli amaçları için kullanırken yaka-landığında, Ovacık halkı ona gerekencevabı verdi. Ama günümüzde görüyo-ruz ki bu utanç abidesi şahsiyet, yine‘sevgili devleti’ ardına sığınarak tahliyeedildi. Verdiği ifadelerde her şeyi devletiadına yaptığını itiraf eden bu karanlıkşahsiyet küçücük bir kız çocuğuna tacizve tecavüzü devleti adına yaptığını itirafetmiş oldu.” ifadelerine yer verildi.

Yaşam şansı bulamayacaklarRıza Çolak’ın akrabalarının halka dönüksaldırılarının devlet destekli olduğu bil-gisi verilen açıklamada son olarak,“Egemen sistemin yıllarca sömürerek vekatlederek bastırmaya çalıştığı bu hal-kın evlatları bu yüzden sevdalısı oldudağların. İlçemizde son günlerde halkı-mız üzerinde Rıza Çolak yakınlarının birtavır takındığını biliyoruz ve ilgili şahıs-ları uyarıyoruz! Kullandıkları maddelerinde etkisiyle bu insanlar evlerimize giri-yor, bizleri silah ve bıçaklarla tehdit edi-yorlar. Başta Ovacık Kaymakamlığı’nı,emniyet güçlerini ve savcılığı bu konudagöreve çağırıyoruz ve soruyoruz! Emni-yet güçleri evlerimiz basıldığında ner-deydiler? Üzerimize bıçak ve sopalarlasaldıran bu gençlere neden engel olun-madı?

Bugün bizlere yapılan yarın herkese ya-pılır. Bu insanlara karşı dikkatli olalım.Bu halk yıllarca ajanlara ve işbirlikçilerekarşı en onurlu mücadeleyi vermiştir.Bu topraklar, ihbarcıları, işbirlikçileri,ajanları kabul etmedi. Bunu o şahsiyetde, yardakçıları olan diğer şahsiyetlerdebilmelidir.” denildi.

Halk yakasını bırakmayacak

‘Pardon,

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROYENİ DEMOKRASİ İÇİN Halkın Günlüğü

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● ATİ-

NA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail:[email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str.

275 47169 Duisburg/DEUTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Demokratikleşme, açılım, 12 Ey-lül’ün faileri yargılanacak... Haddihesabı olmayan bu vaadlerin ar-kasında duracak bir kişi bile kal-madı... Öyle bekletimiz de yoktuzaten. Şimdi dava açmak içinbaşvurular oldu. Ama yargılaya-cak kurum bile yok.

2-3_Layout 2 5/11/11 12:07 PM Page 1

ürkiye-Kuzey Kürdistan proleteryasınınöncü müfrezesi, enternasyonal proleterya-nında muazzam bir kazanımıdır. Bu kaza-nım öncelikle Büyük Proleter KültürDevrimi’nin ürünüdür. Büyük Proleter KültürDevrimi, enternasyonal devrimci proletarya-

nın evrensel ideolojisinin yeni-nitel 3. Aşaması Maoizm’iifade eder. Günümüzde komünist-devrimci olmanınbaşta gelen kriteri bunu savunup, uygulamaktır. MLM bi-limin Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının somut ko-şullarıyla birleştirilmesinin adıdır Kaypakkaya güzergâhı.Ve bu devrimimizin önder çizgisidir. Devrim tarihimizdenitel bir çığırdır. Komünist, devrimci, ilerici mirasın sadecesahiplenilmesi, devam ettirilmesi değil aynı zamandahata ve zayıflıklardan nicel değil, köklü ve nitel bir kopuş-tur da Kaypakkaya! ÖrneğinKaypakkaya, Şanlı Ekim Devrimi’nin ürünü olan,1920’ler Mustafa Suphi TKP’ sinin komünist mirasınınaynı seviyede bir tekrarı olarak ta sınırlandırılamaz. Ko-münist niteliğine rağmen, Kemalizm-Ulusal Sorun gibidiğer bazı konularda da Mustafa Suphi yoldaş önemli ya-nılgı ve zayıflıkları aşamıyordu. Yeni-genç bir parti vegüçlü bir tarihsel tecrübeden yoksunluk gibi birçok sınır-lamayı, bunu eleştirmeme gerekçesi haline getirmemeli-yiz. Kaldı ki bu hatalardan Uluslararası Komünist Hareket(UKH)’te muzdaripti. Tarihi kökleri oldukça eskiye dayanı-yordu. Hegel’in gelişmiş ‘tarihi’ ve geri ‘barbar’ halklar an-layışının yükü adeta taşınıyordu. Batı aydınlanmacılığını,merkezi üniter cumhuriyeti, üretici güçlerin gelişme sevi-yesini bir uygarlık abidesi olarak yücelten yaklaşımınınyükü de! İkinci enternasyonal de kangren haline gelen buyüke karşı meydan okuyuşa rağmen üçüncü enternasyo-nal yönelimi de, bu noktalarda köklü bir kopuş ihtiva et-miyordu. İşte böyle bir gerçeklik ortamındaKemalizm-Ulusal Sorun, Kürt sorunu, Ermeni Soykırımı,Jön Türk, İttihat-Terakki eksenli T.C. devlet gerçekliği vebel kemiği ordusunun içeriği vb. konularındaki tezleri, ko-münist nesli yanılsamalara sürükleyen hatalara karşıyeni bir doğruluştur.Ve evet tüm bu konularda yeryüzünde ve ilk kez komü-nist bayrağın İbrahim şahsında yeni bir evreye ulaştığınıgörmekteyiz. Bu boş bir ajitasyon sözcüğü değil, tarihigerçekliğin tamı tamına ifadesidir. Aynı seviyede kendi-sini tekrar eden değil, büyük ileri atılımlar yönelimiyle za-fere kilitlenmiş bir birini aşan muharebelerle sonunakadar devrim! Kaypakkaya yolunu, sınıf mücadelesinehükmettirmenin, parti önderliğinde devrimi siyasal ikti-darı Halk Savaşı ile fethetme perspektifiyle inşa etmeninyolu budur. Hiçbir methiye, bu görevi unutturmamalıdır.Coşkulu bir dalga olarak mayalanan ve artık emperyalistülkelerde de, devrimin fırtına merkezleri ezilen ülkelereuzanan bir devrim köprüsü ortaya çıkmaktadır. Gericiliğekarşı eksik olan halkların gazabı değildir.Halklar gericiliğe meydan okuyor, ihtiyaçları MLM önder-liktir. Dünyanın şiddetlenen çelişkiler sahnesi, devriminilerletilmesi için çok büyük fırsatlara zemin sunmaktadır.Kitlelerin gözü pek cüreti, MLM’nin kumandası ile birleş-tirilmelidir. Sistem dışı kapsamlı bir devrimci yürüyüşümümkün kılacak budur.Bu aynı zamanda emperyalist-gerici çıkarları için gladya-törler misali kitleleri birbirlerine boğazlattıran ‘medeni-çağ-daş’ maskeli barbar köle imparatorlarının günümüzdekitemsilcileri sermaye dünyasına karşı, ezilenlerin kaderleriniellerine almasının da yegâne yolu budur.

kazım cihan

KAYPAKKAYA!

YÖNELİM

T

03güncel

Savcılığı’na göndermişti. Keleş, kararında özel yetkilimahkemelerin görev alanının 1Mayıs 1984’ten itibaren işlenensuçlarla sınırlandırıldığını, suçtarihinin 1980 olması nedeniylebu suça bakmakla görevli olun-madığını belirtmişti. Başsavcılıkda bunun üzerine dosyayla ilgilisavcı Demir’i görevlendirmişti.Demir, 2011/1 hazırlık numara-sıyla ‘anayasal düzeni ihlal et-mek ve insanlığa karşı suç işle-mek’ suçlarından başlattığı so-ruşturmada Balyoz davası kap-samında bulunan, ‘Bayrak Hare-kât Planı’yla 12 Eylül darbesineilişkin belgeleri istedi.

Darbenin kılavuzu niteliğindekibelgeler üzerinde incelemesinitamamlayan savcı Demir’in sözkonusu suçun özel yetkili savcı-lık tarafından soruşturulmasıkonusunda değerlendirmeleryaptığı ve soruşturma dosyasınıgörevsizlik kararı vererek özelyetkili Ankara Cumhuriyet Baş-savcı Vekilliği’ne gönderebileceğiöğrenildi.

Ankara Cumhuriyet BaşsavcısıEthem Kuriş’in ise söz konusugörevsizlik kararıyla ilgili olarakönümüzdeki günlerde kamuo-yuna açıklama yapacağı ifadeedildi. Savcı Demir’in işkence su-çuna ilişkin dosyaları da suçun

işlendiği illerin savcılığına gön-derebileceği öğrenildi. Evet işteolan bu, en son olarak dosyabaşladığı yerde, yani havuzda. Birgörev üslenen çıkarsa ne ala,yoksa mı? 30 yıldır bekliyor ca-nım, biraz daha bekler ne olacak.Top taçda, kim attı dersiniz? Benbilmem. Kime soralım derseniz,ineğe sorun derim. Suçlu inek,suyu o içti, hani kara kediydi,ağaca çıkmıştı, onu da balta kes-mişti ya, eh balta da suya düşm-üştü öyle değil mi, evet ama onuda inek içmişti, evet suçlu savcı,hani inekti, yok yok savcıyı bu-lun, baş savcı Erdoğan’dı. Yokdeğildi. Sahi başsavcı kimdi?

ne diyorduk’D

ÜZE

LTM

E HATA BENİMDİR; HATALI-YIM; ÖZÜR DİLİYORUM…‘Yürüyüş’ ve ‘Halkın Gün-lüğü’ dergilerinin editör veyazı kurulu’nun dikkatineDeğerli Dost(lar), sizleredaha önce yazmıştım. ‘Yü-rüyüş’ dergisindeki (No:265, 24 Nisan 2011, s.46.)eleştiri, haklı, yerinde ve

doğrudur.Bir gazetedeki yazıda ya-yınlanan “liste”den aktarı-lırken yapılan hata, ciddi veözür dilenmesi gereken bo-yuttadır. Bu bağlamda “HA-TALIYIM” diyerek, ‘Yürü-yüş’ ve ‘Halkın Günlüğü’ iletüm devrimci kamuoyun-dan ÖZÜR DİLİYORUM…

Ancak belirtmeden, altınıözenle çizmeden geçme-yeyim: HATA BENİMDİR…Şahsım dışında hiç kimseve hiçbir kurumla ilintilen-dirilmemelidir, ilintilendi-rilmesi de doğru olmaz…(Ayrıca hatamdan ötürüdevrimciler arasında bir“tartışma”ya yol açmak,

beni vahim hatamdan dadaha çok üzer.)Özeleştirimi, söz konusu ya-zımı daha önce e-posta ileyolladığım gruptaki tüm ad-reslere de iletiyorum. Gereğini (b)ilginize sunarım.Selamlarımla.

TEMEL DEMİRER

Gazetemizin 9 ve 10. sayısında yayınlanan TemelDemirer’in “Özel Yetkili Mahkemeler”e tarihi kenarnotları” başlıklı yazısının 10. Sayımızda yer alan bö-lümünde yazar tarafından yapılan alıntılar içerisin-de hem yazarın hem de bizim dikkatimizden kaçanhatalı ibareler bulunmaktadır.Gazete olarak bu konulardaki yayın ilkelerimiz veprensiplerimiz genel olarak bilinmektedir. Konuyailişkin Temel Demirer tarafından kaleme alınan dü-zeltme ve özür metnini yayınlıyor, bu dikkatsizlikve özensizlik nedeniyle dostlarımızdan ve okurla-rımızdan özür diliyoruz.

2-3_Layout 2 5/11/11 12:07 PM Page 2

10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

DEDEF neden 4 Mayıs’ı öne çıkartıyor?›› 4 Mayıs’ı bir halkın tarihlere sığmazbir acının ve kederin başlangıcı olarakgörüyoruz. 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulukararı ile Dersim’de Tedip ve Tenkil Ha-rekatı başlatıldı. Bu karar ile Dersim’in di-lini, kültürünü, Kızılbaş-Alevi inancını vecoğrafyasını yok etmeye yönelik bir kararalındı. DEDEF olarak her yıl 4 Mayıs’ı Der-sim Tertelesi’ni anma günü olarak ilanettik ve 1937-38 de yitirdiklerimizi aklı-mızdan ve yüreğimizden yitirmemek içinher yıl 4 Mayıs’ta mumlarımızı ve miyaz-larımızı tüm yitirdiklerimiz için yakacağızve dağıtacağız.

Dersim Katliamı’nı tetikleyenkoşullar neydi? Devlet neyiamaçlamıştı››Resmi terminolojiye uymayan halklarakarşı bir kırım söz konusudur. ErmeniSoykırımı, Dersim kırımına giden yoluntaşlarını döşemiştir. Ayrıca 1935’teki Nürn-berg Yasaları’yla kanunlaşan 1938 kristalgeceleriyle zirve yapıp gaz odalarında sonbulan Yahudi Soykırımı ile 1935 TunceliKanunu ile Seyitlerimizin idamlarıylazirve yapıp gaz mağaralarıyla son bulanDersim Tertelesi arasındaki zamansal

paralellik şaşırtıcı değildir. Nazi SS’i ileTürk SS’i yani (Sünni süngü) yöntemolarak birbirlerini çağrıştıran katliamlarüzerindeki eşgüdüm üzerinde ciddiyetledurulması gerekir.

Bilirsiniz ki Osmanlı döneminde Hami-diye Alaylarıyla düşüremedikleri birkente, Cumhuriyet dönemiyle birlikteTürk-İslam ideolojisinin bir sonucu ola-rak toptan yok etme katliamı düzenlen-di. 1937-38 Dersimliler için Alevi-Kızıl-baş inancının 74 yıl sonra Gülen tarikatıile ‘yeşile’ çevirme çabasıdır. Sadece buçaba bile 1937-38 kırımının asırlar son-rasına dönük bir siyasetin ürünü olarakkarşımızda duruyor. 1937-38 Dersimli-ler için Munzur’u kendi sularında boğ-durma, kendi dilinin yasaklanması, pe-puk kuşunun çığlığını kesme ve insanı-nı yok etme çabasıdır.

AKP ve CHP’nin Dersim kat-liamı üzerinden karşılıklı poli-tik dalaşlarını nasıl değerlen-diriyorsunuz? ›› Biz DEDEF olarak Dersim 1937-38 Ter-telesi’ni o günün tüm devlet yetkililerininbu kırımda hem fikir olduğu ve çeşitli özelkanunlarla bir halka karşı nasıl acımıasızcakırım uyguladıklarını belgelerle görmek-

teyiz. Ve bu anlamda da dönemin tümyetkilileri bu kırımdan sorumludur. Dersimkırımını CHP ve AKP’nin birbirlerine karşıpolitik şantaj olarak kullanması hususunagelince, travmatik sonuçlarını hala ya-şadığımız bir kırımın siyasi şantaj olarakkullanılması, Dersimlinin yaralarını birkez daha kanatmıştır. Bu anlayışı şiddetlekınıyoruz. Çünkü CHP Genel Başkanının“Ben o tarihte doğmamıştım”, Başbakanın“Ben o tarihte iktidarda değildim” söylemi,devletin sürekliliğinin esasına aykırı birgörüş olarak durmamaktadır.

Katliam politikasının günceletkileri bölgede ne şekilde gö-rülüyor›› Bölgede halkın karşı çıkmasına rağ-men yeni baraj ve HES’lerin yapılmasını,siyanürlü altın arama çalışmalarını 38

Tertelesi’ne bağlamaktayız. Çünkü o dö-nemlerdeki belgelerden de görüyoruz kiDersim’i barajlarla bir göletler şehrineçevirip dış dünyadan koparmak istiyor-lar. Bugün Munzur’un önüne setler ku-rarak Munzur’u boğmak isteyen Başba-kan devletin sürekliliğini esas alırken,“katliamda ben iktidarda değildim” söy-lemi kendisiyle çelişmektedir.

DEDEF 4 Mayıs’ta hangi talep-lerle alanlara çıktı?›› Devlet arşivlerinin açılarak hesapverilsin, Dersim ismi iade edilsin, Dersimhalkından özür dilensin, sürgünler, ka-yıplar ve evlatlık alınan çocukların lis-teleri açıklansın, Seyit Rıza ve arkadaş-larının mezar yerlerinin açıklansın, dil-lerimize ve Kızılbaş-Alevi inancımızaözgürlük tanınsın, Munzur’daki barajprojeleri iptal edilsin.

Dersim Katliamı CHP veAKP arasındaki siyasaldalaşa alet edilmesi,Dersim halkına haka-

rettir. Devlet Dersim’e yö-nelik baraj, HES ve siyanürlüaltın arama projeleri ile ‘37-38 Dersim Katliamı’nı güncelolarak sürdürüyor.

DEDEF Genel SekreteriÖzer Tekinoğlu

‘Dersim halkı

ürk devletinin devletleşmesüreci içerisinde hakimulus kimliği ve hakim etnikyapısı dışında kalan, faşistotoritesini, sömürge uygu-

lamalarını, merkezi yönetime kapalıyaşam biçimleri ile red eden, kendineözgü yaşam biçimleri ile tekçi mantığımahkum eden çeşitli ulus, milliyet veetnik gruplar ülkemizde büyük katli-

amlara, siyasi soykırımlara tabi tutul-muşlardır. Bu topraklarda devlet ulus-laşma süreci Osmanlıdan, Türk devle-tine kadar uzanan siyasi yelpazedeher daim, azınlık uluslar ve etnikgruplar baskı, imha ve asimilasyonlamerkezi yapıya uyumlu hale getiril-mek istenmiştir.

Ermeniler, Kürtler, Süryaniler, Lazlar,

Gürcüler, Çerkezler, Pontuslar, Aleviler,Rumlar, Hıristiyanlar, Yezidiler Türkulus mantalitesinin içerisinde tek bay-rak, tek dil, tek ulus siyasetiyle türlütürlü zorbalıklara maruz kalmıştır. Buulus ve azınılık milliyet ve etnik grupla-rın oluşturdukları bölgelerine özgü yö-netim (yazılı olmayan hukuk) biçimleri,dil ve kültür birliktelikleri faşist yöne-tim uygulamaları ile (karakol, okul, vali-

lik, kaymakamlık gibi) dağıtılmış, ha-kim sınıfların hukuku ve yönetim biçi-mine biat etmeleri istenmiştir.

Birçok ulusa yönelik uygulanan kati-lamlar arasında 1937-38 Dersim kat-liamı da, gerçekleri ile Türk hakim sı-nıfları ve onların devletinin gerçek yü-zünü resmederken, kurdukları sözdehalkçı cumhuriyetin de rengini açıkça

T

4-5_Layout 2 5/11/11 12:11 PM Page 1

güncel

DEDEF ve Dersim yöre der-nekleri birçok ilde DersimKatliamı’nı protesto etti. Ey-lemlerde, CHP ve AKP’ninDersim Katliamı üzerinden si-yasi rant sağlama çabalarınatepki gösterildi

Katil devlet hesap verecek4 Mayıs 1937’de Türkiye Büyük MilletMeclisi’nde Bakanlar Kurulu tarafından,“Tedip ve Tenkil Harekatı” adı altındaçıkarılan kararnamenin ardından Der-sim’de 2 yıl süren katliam harekatının74. yılında, alanlara çıkan Dersimliler,“katil devlet hesap verecek” dedi.

Dersim’de bölge halkı ‘38 katliamınıkitlesel bir şekilde protesto etti. Sanatsokağında bir araya gelen kitle buradan’38 katliamını tanıklık eden, Gole Çetuziyaretine yürüyüş gerçekleştirdi. Yü-rüyüş boyunca “Katil devlet hesap ve-recek”, “Kahrolsun faşist Kemalist dik-tatörlük”, “Dersim onurdur onuruna sa-hip çık” sloganları atıldı. Eyleme DHF,Partizan, ESP destek verdi.

Dersim halkı adına açıklama yapanDersim Kültür Derneği Başkanı Ali Mü-kan, 4 Mayıs 1937’de ‘Tedip ve TenkilHarekatı’nın travmatik etkilerinin gü-nümüzde de sürdüğünü belirtti.

Mükan, “Dönemin monolitik gücü ola-rak CHP’nin ve onu da kapsayan Türkdevletinin Dersim`de işlediği bu insan-lık suçundan dolayı özür dileyip dile-meyeceği, bu utancıyla yüzleşip yüz-

leşmeyeceği bizlerin belirleyeceği birdurum değildir.” diyerek, “Ancak Der-sim halkı kendi celladına ilan-ı aşkedip, henüz kabuk bile bağlamamış vedokunulması için toplumsal rıza gerek-tiren bu kuru bir intikamcılıktan ziyade,akıl-vicdan dengesini gözeten en basitsağduyulu bir yaklaşımın bile teknikolarak Jenosid (Soykırım) olarak ta-nımlayacağı bu suçun, bir daha işlen-mesinin önlenmesine ve bütün insanlıknazarında teşhirine katkıda bulunmaküzere çaba gösterilmelidir.” ifadelerinikullandı.

Katliamın hesabı verilsin!Açıklamaya katılan DEDEF Genel Başka-nı Özkan Tacar ise Dersim Katliamı’nınAKP ve CHP tarafından birbirine şantajve siyaset yapma aracı olarak kullanıl-masını eleştirerek, tüm belgelerininaçıklanmasını istediklerini ifade etti.

Ovacık Demokrasi Platformuda katliamı protesto etti.Ovacık merkezde toplanan Ovacık halkıda 74. yılında katliamı protesto etti. Mun-zur vadisine yürüyüş yapan Ovacık hal-kı Munzur dağından getirdikleri çiçekleriMunzur suyuna bırakarak katliamı pro-testo etti.

Dersim ismi iade edilsinDersim Dernekleri Federasyonu (DE-DEF), “Dersim ismi iade edilsin. Der-sim halkından özür dilensin.” talebiniyineledi.

Taksim Tünel’de, “Tertele Dersim’i 38’deSur Vi (adır vi), asmen devri vi- 38 No

Vira Nekeme Asla Unutmayacağız” ya-zılı DEDEF pankartı arkasında toplanankitle kortejler oluşturarak Taksim Mey-danı’na doğru yürüyüşe geçti. Meydanda DEDEF adına açıklama ya-pan DEDEF Genel Sekreteri Özer Teki-noğlu, Dersim, “4 Mayıs’ta mumlar, kat-liamda yitirdiklerimiz için yakılacak. BizDersimliler 4 Mayıs’ın hükümet tarafın-dan “Dersim 38 Tertelesi’ni AnmaGünü” olarak ilan edilmesini istiyoruz.Daha önce de dile getirdiğimiz talepleri-mizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.Dersim ismi iade edilsin. Dersim hal-kından özür dilensin.” ifadelerini kul-landı. Eyleme DHF ve Munzur ÇevreDerneği’de destek verdi.

Kara gün İzmir Dersim dernekleri, devletin der-sim üzerindeki asimilasyon politikala-rına son vermesini istedi. Eski Sümer-bank önünde yapılan basın açıklaması-na devrimci-demokrat kurumlar dadestek verdi. Dersim dernekleri adınakonuşma yapan Kemal Mutlu basınmetnini Zazaca okudu. Mutlu; “Bu ka-rar, halkımıza katliam, sürgün ve asi-milasyon olarak yansımış ve tarifsizacılara yol açmıştır. İşte bu nedenle hal-kımızın mutabakatıyla 4 Mayıs ‘RozaŞaye’ (Kara Gün) ilan edilmiştir.” dedi.Dersim Katliamı Adana’da TuncelilerDerneği tarafından protesto edildi.DHF’ninde destek verdiği protesto ey-leminde Dersimliler adına yapılanaçıklamada, Dersim’de devlet eliyleyaşatılan bu kıyımın bugüne kadaryalan ve hileyle üstü kapatılmak is-tendiği ifade edildi.

hesap soruyor!

ifade etmektedir.

Dersim’de 1937-38 tarihlerinde gökyü-zü yakılan insanların külleri kaplandı,akarsuları, kesilen bedenlerden akankanlarla sel olup aktı, mağaralar bom-balarla parçalanmış uzuwlara mezaroldu. Katliamdan kurtulanlar zora sür-gün edildi başka diyarlara, kimsesiz ka-lan çocuklar başkalarına evlat verildi.

Yıllarca Dersim’e giriş çıkışlar yasak-landı. Yaşanan vahşetin toplumda ko-nuşulması, gazetelerde haber yapılmasıyasaklandı. Ve böylesi bir ilin varlığı yoksayılarak adı dahi unutulsun diye böl-genin ismi Tunceli oldu.

Yaşanan bu katliamın ardından politikkurumları ile gerçekleri haykıran Der-simliler, devletin katliamcı yüzünü teş-

hir ederek, atalarına uygulanan katlia-mın hesabını soruyorlar. Halen devletingözünde asiler, devletin faşist yönetimbiçimlerini eleştirerek.

Dersim Dernekleri Federasyonu (DE-DEF), bölgenin özgün koşullarını ken-disine rehber edinerek örgütlenmişyöre derneklerinin çatısı durumunda.DEDEF 4 Mayıs tarihinde üye dernek-

leri ile birçok ilde alanlara çıkarakdevletin katliamcı yüzünü teşhir eder-ken, katliamın güncel gelişmelerle de-vam ettiğini ifade etti.

Biz de, DEDEF Genel Sekreteri Özer Te-kinoğlu ile Dersim Katliamı’nın (kiminegöre soykırım, tertele ya da kırım) 74.yılında unutulmayan yönleri ve günceletkileri üzerine konuştuk.

Dersim Katliamıprotesto edildi

4-5_Layout 2 5/11/11 12:11 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011güncel 06

Devletin son dönemlerde Kürt halkına dönük başlat-mış olduğu saldırılara karşı DTK Amed’de toplandı. YSK kararının ardından başta demokratik çözümçadırları olmak üzere, DTK ve BDP’nin yapmış oldu-ğu eylemlere ve gerilla alanlarına dönük yapılanoperasyonlara karşı Amed’de bir araya gelen DTK,“Sabrımız bitmiştir. İsyanımızı büyüteceğiz” dedi.Avukatları ile yapılan görüşmede süreci değerlen-diren Abdullah Öcalan, devletin veerdiği sözleri tut-madığını, çözümsüzlükte ısrarın devam ettiğini ifadeederek, “Ölüm de olmayacaktı, operasyonlar, tutuk-lanmalar da olmayacaktı, taş da atılmayacaktı. An-cak bunlara uyulmadı. Hükümet bu kadar gözaltı,operasyonlar yapıyor. Hükümet bunun açıklaması-nı yapmak zorundadır. 15 Haziran son tarihtir. 15Haziran'dan sonra ya anlamlı bir müzakere dönemibaşlar ya da büyük bir savaş başlar, kıyamet kopar.Her ikisi de çok büyük olur. Müzakere olursa büyükve anlamlı bir müzakere olur, savaş olursa da bü-yük bir savaş olur. Her ikisi de büyüktür, anlamlıdırve kutsaldır” dedi.

Kötü şeyler olacakSon süreçte yoğunlaşan saldırılar karşısındaAmed’de toplanan Demokratik Toplum Kongre-si’nde konuşan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, “Ko-nuşmama umut vaat eden sözlerle başlamak ister-dim. Yazık ki yine kaygılandıran, çatışmalardan,ölümlerden ve olası sonuçlarından bahsetmek zo-rundayım. Çünkü ‘felaketimiz’ eşikte duruyor.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ‘İyi şeyler olacak’ de-mişti. Onca zaman geçti, olmadı. Şimdi yine keskinbir dönemeçteyiz. Dilim varmıyor demeye ancak‘Kötü şeyler olacak’ ifadesini bir his olarak değer-

lendirmek durumundayım. Kürt meselesi ile ilgiliherkes bilebilir ki ağır ağır değil hızlı hızlı sıfır nok-tasına doğru gidiyoruz” dedi.“Barışa ramak kalmışken, diyalogdan müzakereyegeçiliyorken, çözüme dönük pratik adımlar atıla-cakken, birileri yine kanayan yaraya dokunuyor veoluk oluk kan akıyor” diyen Tuğluk, konuşmasınaşöyle devam etti: “YSK denen ideolojik kurum,saçma sapan bir karar alıyor ve demokratik temsi-liyetin önüne geçmeye çalışıyor. Halk direniyor vehakkı olanı canı pahasına savunuyor. Sonuç silbaştan oluyor. Ama ardında İbrahim’in (Oruç) gençhayatını bırakarak, yüzlerce gözaltı ve tutuklama,onlarca yaralı bırakma pahasına oluyor tüm olupbitenler. TSK denen militarist kurum, eylemsizlik

‘Sabrımız Son dönemde devrimci-demo-krat-yurtsever basına yöneliksaldırılar, yasaklamalar, kapat-malar devam ederken egemensınıflar daha geniş bir iletişimve paylaşım ağı olan internetesaldırmaya hazırlanıyor. BilgiTeknolojileri ve İletişim Ku-rumu (BTK) tarafından alınankarara göre, 22 Ağustos’tansonra günümüzde yaygın biriletişim aracı olarak kullanılaninternete, uygulanan sansürdaha fazla artacak ve uygula-nan sansüre ‘ulusal filtre’ adıylameşruluk kazandırılacak. Fethullah Gülen’in internetindenetim altına alınmasını iste-yen vaazlar vermesinden kısabir süre sonra BTK’nın böyle birkarar alması ve Gülen’in ko-nuşmalarında internetin dene-tim altına alınması için ortayakoyduğu gerekçeler ile BTK’nınkoyduğu yasakların örtüşmesiçok şaşılacak bir durum değil.22 Ağustos’ta başlayacak uy-gulamaya göre 3 ‘güvenli’ in-ternet profili oluşturulacak vebirini seçenler, BTK’nın belirle-diği, verilerini tuttuğu ve servissağlayıcı şirketlerle paylaştığı‘ak’ ve ‘kara liste’lere göre filt-relenecek. Filtreler düzenligüncellenecek. Çocuk pake-tinde ‘zararsız’ sitelerin bulun-duğu ‘ak liste’ dışında herhangi

bir siteye ulaşılamayacak. Ailepaketinde ‘zararlı’ sitelerin bu-lunduğu ‘kara liste’de bulunanhiçbir siteye ulaşılamayacak.Yurt İçi paketinde ise sadeceyurt içi kaynaklı sitelere ulaşı-labilecek.

‘İnternetime dokunma!’İnternet kullanıcıları 22 Ağus-tos’ta başlayacak olan ‘filtre’uygulamasını Facebook veTwitter üzerinden örgütlenerek15 Mayıs’ta sansüre karşı so-kaklara çıkmaya hazırlanıyor.“İnternetime dokunma!” başlığıaltında BTK’nın filtrelerinekarşı çıkan kullanıcıların oluş-turduğu gruba katılanların sa-yısı 450 bini geçti. Grubakatılanların sayısı yer geçensaat artıyor.Grubun eylem çağrısına göreprotestolar Türkiye’nin çeşitliillerinde 15 Mayıs saat 14:00’teyapılacak. İstanbul’da Galatasa-ray Meydanı protestonun adresiolurken, İzmir’de Kıbrıs ŞehitleriCaddesi, Sevinç Pastanesi Önü,Bursa’da Fatih Sultan MehmetBulvarı, Nilüfer Kent Konseyiönü, Eskişehir için Adalar Mig-ros önü, Çanakkale için Cumhu-riyet Meydanı, Kocaeli için SekaPark, Kırklareli için Kırklareli İs-tasyonaltı Konser alanı protestoalanları olacak.

Sırada internet var

Canım kardeşim, can yoldaşım tekrar seni karşılamanın sevin-ciyleyiz. Tarih 1 Mayıs, 6 Mayıs, 7 Mayıs, yine isyanlarda, yineefkarlarda, yine Direnmedeyiz. On yıl oldu. On asır gibi On’larlaUlucanlardaydın. On’lar gibi on oldun, yüz oldun, bin oldun.

Seni yine 1 Mayıs gibi, 6 Mayıs’ta Deniz, Yusuf, Hüseyin gibiyine 7 Mayıs gibi karşılayacağız. On değil bin mayıs gibi karşı-lamaya, zaferini muştulamaya geldik. Banaz’da Pir Sultan ol-duk. Derisi yüzülen Nesimi olduk. Nurhak olduk, dörtler ol-duk, Mazlum Doğan olduk. Diyarbakır zindanlarında; en çokda Diyarbakır zindanlarında Kaypakkaya olduk. Sert bir kaya,İbrahim Kaypakkaya olduk.

Ne tuhaf değil mi sevgili yoldaşım. 7 Mayıs, 7 kardeştik, senisonsuzluğa uğurladık yine de. 7 kardeşiz değil mi sevgili yol-daşım. 7 Mayıs günü nasıl huzuruna duracağım sevgili yoldaş.

KCK’nin eylemsizlik kararına rağ-men, Kuzey Kürdistan’da askeri sal-dırılar artarak devam ediyor. En sonPKK Lideri Abdullah Öcalan, “Süreçya anlamlı bir müzakereye dönüşe-cek ya da kıyamet kopacak” açıkla-masında bulundu. Ardından Amed’detoplanan DTK, saldırılara dikkat çe-kerek “Sabrımız bitmiştir. İsyanımızıbüyüteceğiz” dedi

Sansürde sınır tanımayan egemen sınıflar, basınkuruluşlarına getirdikleri yasaklarla yetinmeyipbu kez yaygın iletişim ağı olan interneti de tama-men kontrol altına almayı hedefliyor

Okmeydanı’ndapolis terörüOkmeydanı’nda bulunan İdilKültür Merkezi, Gençlik Derne-ği ve Okmeydanı Haklar ve Öz-gürlükler Derneği’nin yanı sırabirçok ev gece yarısı İstanbulEmniyet Müdürlüğü’ne Bağlı si-yasi polislerce basıldı. Eş za-manlı düzenlenen baskınlardaGrup Yorum üyelerinin de ara-larında bulunduğu 40 kişi göz-altına alındı.Gazetemizin yayına hazırlanışısırasında gerçekleşen baskın-larda gözaltına alınanlar İstan-bul Emniyet Müdürlüğü’ne gö-türüldü. Okmeydanı’nda bulu-nan derneklere gece yarısı bas-kın düzenleyen siyasi polis, der-nek camlarını kırarak içeriyegaz bombası attı. Siyasi polisingece yarısı baskınına dernektebulunan dernek üyeleri “Baskı-lar bizi yıldıramaz” , “Kahrolsunfaşizm, yaşasın mücadelemiz”sloganlarıyla cevap verdi.

‘Bu kurumlar yasalkurumlardır’Yapılan baskınlara tepki göste-ren Avukat Taylan Tanay, “Üçayrı yerde faaliyet gösteren kül-tür merkezi ile dernekler yasalkurumlardır. Bunlar için aramakararı bulunmamaktadır” dedi. Grup Yorum’un verdiği konser-lerde on binlerce kişiyi meydan-lara topladığını belirten Tanay,“Gözaltına alınmalarını anlamakmümkün değildir. Bu yerlere po-lis gündüz vakti de gelip aramayapabilirdi. Ama 02.00 sıraların-da geldi. Gözaltına alınanlarınDHKP-C örgütü ile bağlantısı ol-duğu iddia ediliyor. Bununla ilgiligizlilik kararı olduğu söyleniyor.Bu baskının hiçbir hukuksal da-yanağı yoktur. Bir mahkemehakiminin verdiği kararla buaramaların yapılması baskınınhaklılığını göstermez” dedi.

Sevgili yoldaşıma mektupDört yanım zulüm, dört

yanım ölümDört yanım ölüm

Dört yanım kan, barut vekurşun

Dört yanım zulme isyanÖlümüne direniş…

Kurşuna karşıCana siper bedenim yoldaş,

yoldaşa can siper…

C. Tayyar Bektaş

6-7_Layout 2 5/11/11 1:25 PM Page 1

güncel

kalmadı’10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

evrimin kitlelerin eseriolduğundan kuşku duy-mak devrime sırt dön-mekle eşdeğerdir. O hal-de, devrimci parti doğru-dan kitlelere yönelmek

durumundadır ve yönelir de. Kitlelerlebirleşemeyen veya kitleselleşemeyensiyasi bir parti ne kadar yetenekliolursa olsun devrim hedefinde mu-vaffak olamaz. Kitlelerle birleşme söy-lemi soyut bir görev değil, somut he-deftir. Yani, kitleler belirsiz bırakılmışamaç ve zeminde değil, somut devrimve devrimci örgütlerinde birleşirler.Demek ki, kitlelerin birleşmesinin so-mut anlamı, halkın sınıf mücadelesin-de kullanacağı örgüt aracında bir-leşmelerinde ifade bulur. Kitlelerinbirliğinin en özlü anlamı, geniş halkkitlelerinin mücadele ve devrim kaygı-sıyla öncü örgütlerinin çatısı altındatoparlanmasıdır. Eğer kitlelerin ön-derliği altında birleşecekleri bir örgütyoksa, kitlelerin birleşmesinden sözetmek anlamsız ve saçmadır. Bu, bizi,kitlelerin devrim hedefi doğrultusundabirleştirilmeleri söylemini somutkarşılığa ulaştırmak üzere, proletaryave emekçi halk kitlelerinin seçkin un-surlarından teşkilatlanmış olan ko-münist partinin inşası sorununa veyainşa olmuş böyle bir partinin pekişti-rilmesi ve geliştirilmesi görevine iter. Kitlelerin birleştirilmesi iyidir ama bubirlik nerede ve nasıl bir birlik olacak-tır? İşte yaşamsal mesele bu sorudayatmaktadır. Misal, kitleler burjuva li-beral önderlikler altında, küçük-bur-juva devrimci önderlik altında ve ben-zeri birleşebilirler. Ama bizlerin iste-diği veya kast ettiği kitlelerin birliği-birleştirilmesi sorunu bu değil, bun-dan tamamen başka bir şeydir. O hal-de geniş halk kitlelerinin birliğindenkastımız, kitlelerin Maoist parti ini-siyatifi altında birleşmeleri veya bir-leştirilmeleri niteliğidir. Yani, sınıfkuvvetlerinin sınıfın ileri nitel gücüekseninde komünist örgütte bir-leşmesi halidir.Bütün bunlar ise ancak Maoist parti-nin ideolojik-politik niteliklerinin yanısıra, örgütsel ve güç itibarıyla çekimmerkezi olma yeteneğinde olmasıveya bu gücü temsil etmesi ile müm-kündür. Kısacası, Maoist komünistlerbirleşmeden geniş halk kitlelerininbirleştirilmesi düşünülemez. Kitleleribirleştirmenin tek gerçek ve doğruzemini budur. Bunun dışında kitlele-rin birleştirilmesinden bahsetmeksoyut lafız ve gerçek dışıdır. Unutul-mamalıdır ki, soyut gerçek diye birşey yoktur, gerçek her zaman somut-tur. Devrimci halk kitlelerinden sözetmek ama bunun temeli olan öncügüçlerin birliğini es geçmek temeldençürük bir yaklaşımdır.Devrimci halk kitleleri örgütsüzdür.Bunun gibi, Maoist güçler de tümgüçleriyle ortak örgüte sahip değil,dağınıktır. Kitlelerin birleştirilip devri-me seferber edilmesinin ilk adımı enileri güçlerinin birleştirilmesinden ge-çer. Bu birlik sağlanmadan halk kitle-lerinin birleştirilmesi ve devrimdoğrultusunda kalıcı büyük adımlaratılması tasavvur edilemez.Öncü kuvvetlerin dağınık olması birkader ve kaçınılmazlık değil, bilakistarihsel bir talihsizliktir. Siyasal açı-dan dağınık ve ayrık kalmayı zorunlukılan haklı gerekçeler yoktur, ilke so-runları hiç yoktur. Mevcut ideolojik-politik zemin ve genel güzergah Mao-ist güçleri esasta kavramakta, tek po-

tada buluşmalarını olanaklı kılmanında ötesinde zorunlu kılmaktadır. Ya-zık ki, Maoist güçlerin ayrı örgütlen-meler biçiminde vuku bulan dağını-klığı uzun yıllardır sürmektedir. Budağınıklığın sorumluluğu Maoist güç-lerin omuzlarında olup, devrimimizingelişmesi ve geleceği ile doğrudanalakalıdır. Maoist güçlerin devameden ayrı örgütlemeler sürecinin tümtecrübesi, gerekli gelişmelerin sağla-namadığını kanıtlamakla birlikte, budağınıklığın daha büyük kan kayıpla-rına yol açtığını somut olarak ortayakoymaktadır. Bu tecrübe yabana atılırönemsizlikte değildir.Devrimimizin tabii talepleri, bunabağlı tüm zemin ve öğeler Maoistgüçlerin birliğini dikte etmektedir.Uzun yıllardır tek taraflı yürütülen veson olarak diğer Maoist gücün deşartlı yürüttüğü tartışmada gelinennokta oldukça zayıf olsa da, önemliemareler taşımaktadır.Birliğin ideolojik-politik zemini olan vebirlik kıstasları olarak öne çıkan esas-larda bir uyumun olduğu açığa çık-mıştır. Bu sevindiricidir. Her ne kadarbirliğin kabulü söz konusu olmasa dave yaklaşımda katı bir tutum yansısada, birliğin gerçek zemininde zımnenbir hem fikirlik söz konusudur. Sunul-muş olan birlik kıstaslarına yaklaşımbunu doğrulamaktadır. Geriye kalanmesele “darbe“ meselesidir. Bu konu-da, yani “darbe“ eleştirisine muhatapolan Maoist partinin “darbe“ ye ilişkinfikri ortaya koyduklarıyla bilinendir.Burada tartıştığımız “darbe“ sorunudeğil, birliğin önünde engel olup ol-mamasıdır. Eğer birliğin kıstaslarındaproblem yoksa, salt “darbe“ düğümü-ne takılmak açıkça hatadır. Şayet“darbe“ ve bunun yol açtığı ayrılık sı-cak bir sorun olmuş olsaydı, bununtartışılması elbette örgütsel açıdanbirincil hal alabilirdi. Ancak, geçmişörgütsel bir sorunun (doğruluğu-yan-lışlığı ayrı bir sorun) her şeyin önüneçıkarılarak tartışılması, ilelebet gün-celleştirilmesi ve örgütsel muhtevası-na karşın tüm birlik temelinin önündeengel haline getirilmesi çokça an-laşılır olamaz.Birlik için gerekli olan temel kıstaslar-da uyum sağlandığı halde, örgütseltaktik değerde olan “darbe“ eleştirisi-nin birliği engelleyen bir sorun halinegetirilmesi tutarlı ve doğru olamaz. Darbe eleştirinizde tamamen haklı ol-duğunuzu varsayalım; buna rağmenbirliğe yaklaşımınız ne olmalıdır? Bireleştiri ya da örgütsel-taktik bir so-rundan ötürü, bütün ideolojik-politikbirlik zemini heba edilmeli midir?En önemlisi de tartışmadan bu so-runları nasıl çözeceğiz, nasılaşacağız? Tartışmak istemediğinizi vbsöylemektesiniz! Peki tartışmadannasıl ikna eder ya da olursunuz? Tar-tışmadan nasıl doğruları açığa çıka-rabilirsiniz? Tartışmama tutumunuzdemokratik açıdan ne anlama gelir?Bu bir dayatma-benmerkezci tutumve ön yargı değil midir? Bir tartışmıyo-ruz demekle “darbe“yi tartışmasız ka-bul edin demiş olmuyor musunuz? Bubir dayatma ve anti-demokratik tu-tum değil midir? Eskiden tartışıldı, ye-niden tartışmaya gerek yok diyebilir-siniz. Fakat eski tartışmaların sağlıklıolmadığı aşikardır. Dahası eskidentartışmış olmak, yeterince tartışıldığıanlamına gelmez ve yeniden tar-tışmamak anlamına hiç gelmez. So-mut bir öneri var ve bundan ötürüolsa bile tartışmak gereklidir.

bakış can

BİRLİK - BİRLİK - BİRLİK

UFUK ÇİZGİSİ

D

pozisyonundaki gerillaya karşı olağanüstübir güç ve teknikle operasyon düzenliyor veen son Dersim’de 7 cana kıyılıyor. 4 gerilla-nın cenaze merasimi bu şehirde oldu. Hepi-niz bilirsiniz, bu şehrin acısı ve öfkesi birik-tikçe kimseyi tanımaz.”

İsyanımızı büyüteceğizAKP hükümetinin Kürt sorunundaki söy-lem değişikliğine dikkat çeken Tuğluk, şöy-le konuştu: “AKP denen kurum ise olan bi-tene karşı art niyetli, Kürt meselesine kar-şın devletçi, iktidarcı tutumuyla ve dahafazla tahrik edercesine ‘Kürt meselesi artıkyoktur’ deme cesareti kadar gafilliğine de

girebiliyor. Sizlerin huzurunda Başbakan’abir hakikati hatırlatmak isterim; İnkar isya-nı büyütür Sayın Başbakan. İnkar isyanı bü-yütür. Açık ve net cümlelerle ifade ediyo-rum: Kürtler her türlü soykırıma karşı varolma ve direnme mücadelesini tereddütsüzsürdürecektir. Özgür bir gelecek ve eşit, in-sanca, onurluca bir yaşam için var olma vedirenme hakkımızı sonuna kadar kullana-cağız. Egemenler yasakladıkça biz özgürlükuğruna isyanımızı büyüteceğiz. Devletlilerbaskıladıkça, biz kendimize yeni yaşamalanları açacağız. İktidar zulmettikçe, bizonurumuza, kimliğimize daha fazla sahipçıkarak direnme gücümüzü büyüteceğiz.”

Tarihin tekerini ters döndür de beni de alyanına sevgili yoldaş. Bu eller harambana beraber muştulayalım o güzel günü.Zafere Halay’ı beraber çekelim yoldaşım.

Sensiz çekilmiyor bu zalimler diyarı, ses-siz hiç çekilmiyor bu gül vatan, diken va-tan. Sensiz hiç çekilmiyor sevgili yolda-şım, sensiz hiç çekilmiyor.

Hani ne demiştin yoldaş: “Böylesi bir gör-kemin soluğunu, sıcaklığını ve kavurucu-luğunu hissedenlere ne mutlu! Ne mutluki tetik dokunuşuna hazır yüzlerce mer-miden biri olma şansını yakalayan bizlere!Ezilenlerin zaferine, yengisine olan inan-cın, kazanacağımıza olan sarsılmaz gü-venin, o büyük ailemize. Halkımıza, yol-daşlarımıza, kanla yazılan tarihimize olanbağlılığımla, gerillayla aynı hedefi vurma-

nın coşkusuyla bir kez daha diyorum ki;“Canımız halk savaşına feda olsun!”

“Hepinizi yüreğimin en korunaklı yerin-den sımsıkı kucaklıyor, destanımızın okor aleviyle sarıp sarmalıyorum.”

Evet sevgili kardeşim, can yoldaşı diyo-rum ki bir gün ben de hani demiştin ya“Böylesi bir görkemin soluğunu, sıcaklığı-nı ve kavuruculuğunu hissedenlere nemutlu demiştin ya! Ben de mavzerin tetikdokunuşunda “Zafere Halaya” duracağım.

Evet on yıl oldu, on asır gibi, anan, babankardeşlerin, en çok ta yoldaşların zaferehalay durdular. Rahat ol can yoldaş. Bay-rağı nice yiğitler devraldı. Seni yüreğininen korunaklı yerinden öpüyorum.

Abin, yoldaşın: Ali Rıza Bektaş

6-7_Layout 2 5/11/11 1:25 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011emek08

Hizmet sektöründeki özelleştirme birçokalanda olanca hızıyla devam ediyor. Bugünbelediyeden sağlığa, eğitimden ulaşımakadar birçok alanda yapılan özelleştirme-ler sonucu çalışma koşulları barbarca birsömürü mekanizmasını oluştururken, birçok kişi de işsizliğin kucağına atılmıştır.Bu çalışma koşullarına ve işsizliğe karşıdirenişe geçenlere ise saldırıya uğraya-rak geleceksizlik, açlık ve yoksulluk da-yatılmıştır. Kaybedecek bir şeyi olmayanişçi ve emekçiler bu saldırılara en iyi ce-vabı direnişlerini sürdürerek vermiştir,vermektedir. Bu durumun diğer bir canlı tanığı ve sanığıolan Adana Numune Hastanesi işçileribaşlattıkları direnişi kazanıma çevirdiler.120 gün süren hak arama mücadeleleri ka-zanımla sonuçlanan işçiler, direniş bo-yunca yaşadıkları saldırıları, bu süreiçerisinde karşılaştıkları güçlükleri ve ka-zanıma giden yolda elde ettikleri birikimipaylaştılar. Adana Numune Eğitim ve

Araştırma Hastanesi işçileri ile yaptığımızsöyleşide bu sürece dair değerlendirmeyaparak devam eden özelleştirme süre-ciyle birlikte halkı nasıl bir geleceğin bek-lediğine dair görüşler aldık.Sizleri direniş çadırından tanıyoruz. Fakatokurlarımız için kendinizi kısaca tanıtabilirmisiniz?Muhsin Asilkan: Merhaba. Ben MuhsinAsilkan. 33 yaşındayım. Aslen Bingöl’lü-yüm. Adana’da yaşıyorum. 8 yıldır AdanaNumune Hastanesi’nde bilgisayar opera-törü olarak çalışmaktaydım, ta ki 1 Ocak2011 tarihine kadar.Cem Ateş: Merhabalar, ben Cem Ateş.27yaşındayım. Güvenlik görevlisi olarak çalı-şıyordum.Ocak ayı başında toplam 32 kişi işten çıka-rıldınız. İşten çıkarılma sebepleriniz üze-rine bizi biraz bilgilendirebilir misiniz?Muhsin Asilkan: Bizler taşeronda çalışanişçileriz. Eski şirket Keynet ihaleyi kay-

betti. İhaleyi yeni kazanan Orpaş yetkilileride bize, “gidin eski şirketinizle alacak-ve-recek meselenizi halledin” yani ibralaşıpöyle gelin dedi. Bizler de imzalamayacağı-mızı söyledik. Yasal haklarımızın özlükhaklarımızla eski şirketten yeni şirketedevrolmasını istedik. Kabul edilmedi. İlketapta 90 arkadaş imzalamadık. Fakathastane yönetiminin baskısı üzerine im-zalamayan sayımız 32 ye düştü. 32 arka-daş 1 Ocak günü işten çıkarıldık.120 gün süren mücadeleniz zaferle sonuç-landı. Bu süreci kısaca değerlendirebilirmisiniz?Muhsin Asilkan: 3 Ocak Pazartesi günü bil-gisayar şifrelerimizin kapalı olduğunu gör-dük . Bunun üzerine başhekimlegörüşmek istedik. Hastane idaresi bizleribaşhekim yardımcısı Mustafa Bolkan’ayönlendirdi. Bolkan bize mahkemeleri işa-ret etti. “Gidin hakkınızı mahkemede ara-yın” dedi. Bizler mahkemeyikazanacağımızı biliyorduk ama zaferin so-kakta kazanılacağını da biliyorduk. Bu

Özelleştirme süreci olanca hızıyla devam ederken, bununyükünü ise bu hizmetlerden yararlanan halkla birlikte çalı-şanlar çekiyor. Özlelletirme ve taşeronlaştırma sonucu on-larca kişi işsiz kalmış, çalışır durumda olanlar ise köleceçalışma koşullarına maruz bırakılmıştır.

Saybolt Gözetim ve LaboratuvarHizmetleri A.Ş. işletmesi ile iş ye-rinde örgütlü olan Petrol-İş Sendi-kası arasında sürdürülen toplusözleşme görüşmeleri uzlaşmaz-lıkla sonuçlandı. İşletmede yeniörgütlenen Petrol-İş Sendikası ileSaybolt Gözetim ve LaboratuvarHizmetleri A.Ş arasında yürütülengörüşmelerin süreci şöyle gelişti;Bakanlık tarafından 15. 09. 2010tarihinde gönderilen yetki belgesiile 08. 10. 2010 tarihinde toplu işsözleşmesi ön protokolü imzala-yan Petrol-İş Sendikası ile SayboltGözetim ve Laboratuvar Hizmet-leri A.Ş. arasında 01.11. 2010 tari-hinde de TİS görüşmeleri başla-mıştı. Ancak 74 işçiyi bağlayantoplu sözleşme sürecinde görüş-meler olumsuz sonuçlanmış ve 7Nisan 2011’de sendika greve gitmekararı almıştı.Grev kararının alınmasının ar-dından yapılan görüşmelerde debir uzlaşıya varılamayarak ilanedilen grev kararı, 4 Mayıs tari-hinde uygulamaya konuldu. Say-bolt Gözetim ve Laboratuvar Hiz-metleri A.Ş.’nin merkezi Gebze’debulunuyor. İşletme İzmir Aliağa,İstanbul Haramidere, İzmit, Trab-zon, Mersin ve Batman’da faali-yet gösteriyor. Firma petrol şir-ketlerine gözetim ve analiz hiz-meti veriyor. Saybolt çalışanlarılimanlara gelen petrol gemilerin-den numune alıyorlar, laboratu-varlara gelen numuneleri incele-yerek rapor ediyorlar.Petrol-İş Sendikası yaptığı açık-lamada şu bilgileri verdi; “SAY-BOLT, 100 yılı aşkın süredir faali-yet gösteren, 50 ülkede, 70 ofisibulunan bir gözetim ve denetimhizmeti veren bir firma. Şirket,Türkiye’ de 1989 yılında franchi-sing (isim hakkı alarak) olarakSaybolt Catoni Persa olarak ku-ruldu. 2007 yılında % 100 hissesiCorelab tarafından alınan Say-bolt, Saybolt Turkey olarak faali-yetlerine devam ediyor. 2007 yı-lında Amerikan firması olan Co-relab tarafından alındıktan sonraçalışanların yıllık performansprimleri kesildi. 2007 - 2009 yılıarasında çok düşük ücret zam-ları yapıldı.”

Bu işyerindegrev var

Cumhuriyet Meydanı Merkez Postaneönünde bir araya gelen KESK Haber-Senİzmir Şubesi üyeleri “Cumartesi çalışma-larına hayır” dediler.

Basmane PTT önünde toplanan Haber-Sen üyeleri “Daha kaliteli hızlı güvenilir veçağdaş hizmet için Cumartesi çalışmakdeğil! Yeterli personel istiyoruz / KESK Ha-ber-Sen” pankartı arkasında merkez pos-taneye yürüdü. Sık sık cumartesi çalışmakistemediklerini haykıran emekçiler,

PTT’ye sahip çıkılmasını istediler.

Gerçekleştirilen yürüyüşün ardından Ha-ber-Sen Genel Başkanı Ufuk Beytekin birkonuşma yaparak AKP hükümetine yük-lendi. Baytekin, özelleştirmelere dikkat çe-kerek “Biz çocuklarımıza kölece çalışmakoşulları bırakmak istemiyoruz” dedi.Baytekin cumartesi ve resmi tatillerde ça-lışma saatlerinin düzenlenmesini istedi.

Buca Belediyesi’nde çalışırken işten atılantaşeron işçi Batıgül Tunç da eyleme destek

verdi. Tunç direnişte olma nedenini kısacaanlatarak sendikalı bir işte işe başlayanakadar direnişine devam edeceğini, taşe-ronda çalışmak istemediğini söyleyerekPTT çalışanlarının verdikleri mücadeleyidesteklediğini ve kendilerinden de destekbeklediğini ifade etti.

“Sabrımız taştı”Gerçekleştirilen konuşmaların ardındanemekçiler adına basın açıklamasını Haber-Sen İzmir Şube Başkanı Hüseyin Özdemyaptı. Özdem açıklamada şunları dile getir-di: “Bizler PTT emekçileri olarak sabrımızıntaştığını haykırıyoruz. Hafta içinde zaten üçkişinin işini tek başına yapan postacılarıyetmiyormuş gibi, cumartesi günleri veresmi tatillerde çalıştırarak modern köleli-ğin kurumumuzda vücut bulmasına nedenolan PTT Genel Müdürlüğü, 4 Cumartesigünü çalışmasına karşılık olarak aylık top-lam 45–50 lira arasında değişen komik sa-yılabilecek fazla mesai ücretini kendi çalı-şanlarına reva görmektedir.”

Cumartesilere Haber-Sen’den tepki

Mücadele etmedenhak alınamaz

8-9_Layout 2 5/11/11 12:14 PM Page 1

olaylardan sonra direniş çadırı kurmakararı aldık. Bu kararı duyan hastaneyönetimi “Evinize gidin oturun, çadır-dan uzak durun. Biz sizi çağıracağız”diye haber gönderdi. Çadırı kurduktansonra Adana’daki tüm sivil toplumkuruluşları ilerici devrimci-demokrat,yurtsever kurumlar da maddi maneviher anlamda destek oldular. Çadırıkurarken, özgürlüklerin bedel ödene-rek kazanılacağını biliyorduk. Bizlerde bu bedeli ödemeye hazırdık. 120günlük süre zarfında sınıf mücadele-sini ve işçilerin dayanışma içerisindeolması gerektiğini öğrendik. Başhe-kimliğin savcılığa suç duyurusundabulunmasından sonra, devletin gü-venlik güçleri çadırı kaldırmaya ça-lıştı. Kararlı duruşumuzdan sonravazgeçmek zorunda kaldılar.

Cem Ateş: Bazı arkadaşlar imkansızolarak bakıyordu. Hastane yönetimiüç-beş gün bağırıp çağırıp giderlerdiye düşünüyordu. Bizdeki inancı gö-

rünce tedirgin olmaya başladılar. Bizibölmeye çalıştılar ama başaramadı-lar. Bizler örgütlenmek nedir bilmi-yorduk. Ta ki destek görüpmücadeleyi birliği öğrenene kadar.Her kesimden destek geldi. Özelliklesol kesimden. Önceleri biraz tedir-ginlik oldu. Çünkü çadırda sol gö-rüşlü kişiler yoktu. Genelde AKP’liMHP’li olanlar vardı. Bir sorun ya-şanmadı çünkü hepimiz orda hakkı-mızı aramak için vardık. Hakaramanın sağı-solu olmayacağınıanladık. Birlik olup kazandık.120 günlük mücadelenizde kazanma-nızı sağlayan en önemli şey sizceneydi?Muhsin Asilkan: Bize çadırdan bir şeyçıkmaz diyenlere inat, inançlı bir şe-kilde direnişimizi sürdürdük. Kazan-mamızı sağlayan en önemli etkenler;birlik olmamız, azimli olmamız, yaptı-ğımız şeye inanmamızdı. Bunlar dı-şında 80. günde yapılan zincirleme

eylemi ve 81. günde başhekimliğinönünde yaptığımız oturma eylemininde etkili olduğunu düşünüyorum.

Cem Ateş: Birlik olmak, inanmak veörgütlü olmak en belirleyici sebeplergaliba. Ben güvenlikte çalıyordum. İşeiadeler başladığında bölümümü de-ğiştirmek istedim. Kabul ettikleri veişe alacakları sözünü verdiler. Şimdi20 arkadaşımız çalışıyor ben çalışmı-yorum ama yine de kazandık diyebili-yorum. Önemli olan da biz diyebilmek.

Son olarak kazanımla sonuçlanan di-renişinizi ve yaşadığınız deneyimleridüşünecek olursak okurlarımıza vebizlere ne söylemek istersiniz?

Muhsin Asilkan: Öncelikle sendikalarile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.Sendikalar bir siyasi partinin veyakurumun arka bahçesi olmamalıdır.Sendika işçilere-emekçilere; daya-nışmayı, mücadeleyi, işçi haklarınıve sendikanın, sendikacılığın ne ol-duğunu anlatmalı. Mücadeleyi, hakaramayı öğretmeli, bu yönde öncüolmalı. Şimdi gelelim sorunuzun ya-nıtına! Şu an 20 kişi işe başladı. 10kişi kendi istemiyle geri dönmedi. 2kişi için de mücadelemiz devam edi-yor. Geri iade sözünü aldık, takipçisi-yiz. Bizler örgütsüz olan işçilerolarak başladık direnişe. Direniştençok şey öğrendik. Bunlardan biri deişçi ve emekçilerin sınıf mücadelesiiçerisinde varolmaları gerektiğiydi.Bizler artık biliyoruz ki; sermayedar-lar alınteri ile çalışan işçileri canlarıistediği gibi kapı dışarı atabiliyorlar.Bu durumun örgütsüzlüğümüzdenkaynaklandığını, örgütlü mücadele-nin şart olduğunu söyleyebilirim. Ör-gütlenelim diyorum çünkü örgütlübir halkı hiçbir kuvvet yenemez.

Cem Ateş: Emek harcamadan, müca-dele etmeden hak alınamaz. İşçilerhaklarını arasınlar. Bu konuda hiçbirşekilde taviz vermesinler. İnanarak,düşünerek olgun davranarak hareketetsinler. Yani hak ararken haksız birduruma düşmesinler, bölünmesinler,kucaklayıcı bir rol üstlensinler.

Haftalardır hakları içindirenen taşeron işçilericumartesi eylemlerinin9. haftasında Taksim’debir kez daha bir arayageldiler. Ontex/Canbe-be ve PTT işçileri “Hak-larımız ve geleceğimiziçin direniyoruz! Kurtu-luş yok tek başına yahep beraber ya hiçbiri-miz / Direnişçi Ontex-Canbebe - PTT taşeronişçileri” pankartı ile Ga-latasaray Lisesi önündetoplandılar. Buradanyürüyüşe geçen işçileryürüyüş boyunca mü-cadele çağrısı yaptılar.Ontex’in sahibi olanGoldman Sachs CapitalPartners ve Texas Paci-fic Group bünyesindekiBurger King önüne ka-dar yürüyen işçiler bu-rada bir basın açıkla-ması gerçekleştirdiler.

‘Rant peşindeler’BDSP ve DÖB’ün dedestek verdiği yürüyü-şün ardından, basınaçıklaması öncesi dire-nişteki Ontex/Canbebeişçilerinden birisi birişçi konuşma yaptı.Patronun sendikalaş-maya karşı saldırılarınadeğinen işçi, hüküme-tin de bunu destekledi-ğini belirterek, anaya-sal bir hak olan sendi-

kalaşma hakkının hiçesayıldığını dile getirdi.Ontex emekçisi düzenpartilerinin birbirindenfarkı olmadığına vurguyaparak onlara oy ver-meme çağrısı yaptı. İşten atılan taşeron iş-çiler adına ortak açık-lamayı ise Cafer Kalağyaptı. “Konak işçilerininmücadelesinde gördükki burjuva partilerinintutumu hep aynı. Bu-gün AKP’sindenCHP’sine kadar hepsirant peşinde” diyen Ka-lağ, Konak işçilerini se-falete mahkum edenCHP’li Konak Belediye-si’ni de kınadıklarınısöyledi. Ontex/Canbebe, PTT veKonak Belediyesi işçile-ri olarak taşeronlaştır-maya, kölece çalıştır-maya ve sefalet ücreti-ne karşı kararlılıkla di-rendiklerini söyleyenKalağ, açıklamasını şusözlerle noktaladı: “Eğerbu direnişlere destekolunmazsa, direnişçi iş-çilerin sesine kulak ve-rilmezse, hepimiz açlık,yoksulluk ve kölece ya-şam koşullarına boyuneğmiş olacağız. Bundandolayıdır ki dostlar:Kurtuluş yok tek başınaya hep beraber ya hiçbirimiz!”

İşçiler kararlı09emek 10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

İşten atma saldırılarına karşı birleşe-rek direnen Ontex/Canbebe ve PTTişçilerinin eylemleri devam ediyor.

MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’ndaöğle yemeğini yiyen personel’in büyük birçoğunluğu zehirlenerek hastanelere kaldı-rıldı. Emekçiler, zehirlenmenin sebebinibulmak için numuneleri MEB’e bağlı Hıfzı-sıhha’ya gönderen yetkililerin olayın üs-tünü kapatmak istediğini söylüyor. Konuya ilişkin Talim ve Terbiye Kurulu Baş-kanlığı önünde toplanan Eğitim-Sen An-kara 2 No’lu Şube, yaklaşık bin kişininzehirlendiği olaya ilişkin bir protesto ger-çekleştirdi. “Önce KPSS sonra YGS, şimdi de zehir-lenme”, “3’ü bir arada: özelleştirme, taşe-ronlaştırma, zehirlenme”, “Ölen ölür AKPardına bakmadan yürür” dövizlerinin açıldı. Eğitim-Sen 2 No’lu Şube Sekreteri ÇerkezAydemir, geçmiş yıllarda da bu tür olayla-rın yaşandığını, zehirlenme olayının ardın-dan yapılan tek açıklamanın “Yemeknumunelerinin Hıfzısıha Başkanlığınagönderildiği” olduğunu belirtti. Aydemir,“Numunelerin MEB’in kendi merkez ku-rumlarında test edilmesi, olayın üzerinin

kapatılmaya çalıştığını göstergesi” olarakyorumladı. AKP iktidarının özelleştirme vetaşeronlaştırmalarla halkın ve personelinsağlığını hiçe saydığını söyleyen Aydemirmutfak personelinin genellikle taşeronfirma elemanı olduğu, kurumlarda taşeronşirketin sık sık isim değiştirerek persone-linin işe yeni girmiş gibi gösterildiğini söy-ledi. Bu yerlerde yemeklerin hijyeni,malzemenin saklanması, korunması vehangi kalitede malzeme alındığının dene-timsiz olduğunu hatırlatan Aydemir, so-rumluları derhal ortaya çıkarmasını, MilliEğitim Bakanı’nın istifa etmesini istedi. Açıklamanın ardından yemekhaneyi ince-lemek isteyen Eğitim-Sen işyeri temsilci-leri ve basın mensupları MEB güvenlik şefiolduğunu iddia eden görevlice engellendi.Üstlerinden kesin emir aldığını söyleyengüvenlikçi’nin özellikle gazetecilerin alın-maması talimatı aldığını söylemesi de dik-kat çekti. Uygulamayı protesto eden işyeriemekçileri olayın sonuna kadar takipçisiolacaklarını söyledi.

Taşeronlaşma zehirliyor, yetkililer susuyor

8-9_Layout 2 5/11/11 12:14 PM Page 2

10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Yıllar önce yazımın kahramanını “Bir kısmımız onu OrhanBakır, bir kısmımız Armenak Bakırcıyan, bir kısmımız AliAğa kod adıyla bildi… Hangi isimle bilinirse bilinsin, geç-mişte, bugünde ve gelecekte yüreği eşitlik ve özgürlüktenyana kardeşçe bir yaşamdan yana atanlar için O, daimahafızalarda yiğit bir komünist, kararlı, sevilen ve unutul-mayan bir kişilik olarak belleklerde yerini koruyacak” an-latımıyla özetlenmiş, O’nu gerçekten de bire bir tanımla-yan güzel bir makale okumuştum. Orada Armenak’ın in-sani meziyetleri hakkında olabildiğince bilgi verilmiş olsada etno-kültürel kişiliği okuyuculara yeterince iletilme-mişti diye düşünenlerdenim.İnançlı bir Hıristiyan ve aynı zamanda komünist olan Gi-ritli yazar Nikos Kazantzakis, İsa Mesih’in insani-dünyeviyaşamını anlattığı, Türkçe’ye “Günaha Son Çağrı” başlı-ğıyla çevrilen ve aynı zamanda tüm Hıristiyan alemini al-lak-bullak eden bir filme de adapte edilen kitabıyla ilgilibir Alman düşünürle yaptığı görüşme sırasında, kendi açı-sından insanı ”inandıkları uğruna adanan bir yaşamın te-meline, yani köklerine inerek, ilk bakışta görünmeyen yada fark edilmeyen yapısal özelliklerin hamuruna katılanmayada aranıp, içinde yanmakta olan ateşin anlaşılırlığınaulaşmakla ancak tanınabilecek bir varlık” olarak tarif edi-yordu. Bence Armenak’ın hamuruna katılan maya ve için-de var olan ateşin anlaşılması için, onun köklerine, yaniSasun’un sarp kayalıklarına, kutsal Andok, Maratuk dağla-

rına, ezgiye, baskıya, zulme, hıyanete karşı Ermeni insanı-nın destanlara konu olmuş direnişlerine, kendi toprakların-da özgürce yaşama arzusunu gerçekleştirme amacıyla ya-kılmış bilinen-bilinmeyen ateşlerine ulaşmak gerekiyor.Öyle’ki, gelin isterseniz Silvan’dan Diyarbakır’a göçen birErmeni ailesinin 7 çocuğundan dördüncüsü olarak 1953’tedoğan yiğidimizin, 1972 yılında mahkemeye başvurarak de-ğiştirmek zorunda kaldığı asıl adından başlayarak onu dahayakından tanımayı deneyelim.Doğduğunda, babası Cano’nun aslı Sasun’un Aharonk Kö-yü’nden çok yakın bir arkadaşı ona “gel bu çocuğa köylümArmenak’ın adını ver de, sadece 44 bahar yaşayabilmiş yi-ğit fedaimizin adını onun şahsında yaşatalım” demiş. Böyle-ce O, Ermeni tarihine Hrayr (Ateşadam) ve Tjokhk (Cehen-nem) takma adlarıyla geçmiş, 1860’ta Batı Ermenistan’ınDaron Bölgesi’nin Sasun Nahiyesi’ne bağlı Aharonk Kö-yü’nde bir papaz ailesinde dünyaya gelip yaşamış, Muş’unSurp Garabet Manastırı’ndaki Ruhban Okulu’nda okuyupmezun olmuş, bölgenin Ermeni okullarında öğretmenlikyapmış, aydın kişiliği nedeniyle daha 20 yaşındayken MuşErmenilerinin önemli liderlerinden biri olarak halk tarafın-dan tanınmış, ama aslen Sasun halk direnişlerinin örgütle-yicilerinden Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin devrimciönderlerinden Mihran Damadyan ve Medzn Murad (Ham-partsoum Boyacıyan) ve hatırı sayılır fedailerden (1) AğpürSerop, Kevork Çavuş ve Antranik Ozanyan’la omuz omuzadöğüştüğü için 1894 ve 1904 Sasun direnişlerinin en önemliisimlerinden biri olması, yaşamının noktalandığı Geliegu-zan Köyü’nü kuşatan Türk ve Kürt güçlerine karşı eşitsiz birkavgada son kurşununa dek döğüşerek şehit olduğu içinhakkında kahramanlık şiirleriyle devrimci şarkılar yazılıpsöylenen, gerçek adı Armenak Ğazaryan olan can fedaininismine layık görülmüş işte ! Armenak’ın tüm bacı ve kar-deşlerinin nüfusta yazılı olanlar değil ama gerçek adları dayine Sasun direnişlerine katılmış halk fedaileri ve onlarınanalarıyla eşlerinin anısını yaşatmak amacıyla verilmişti.Öyleki, “T.C.” nüfus kayıtlarına Meryem, İbrahim, Süslü, Ad-nan, Kenan, Semra olarak geçen bu insanlar gerçekte Mari-am, Abraham, Sose, Arman, Keğam ve Sima adlıdırlar. Eğergünlerden bir gün Armenak Bakırcıyan’ın biyografisini ki-taplaştırma çalışmasında bulunma niyetli bir araştırmacıortaya çıkacak olsa, biri 1904, diğeri 1980’de şehit olan heriki Armenak’ın yaşam hikayeleri ve kaderlerinin birbirine

şaşılacak derecede benzediğini de mutlaka görecektir.

***

... Hapisten kaçırıldıktan sonra, işler istendiği gibi gitme-miş, o koşullarda dört kişiyle yolculuk yapılamayacağın-dan mecburen ayrılmışlardı. İlk durağı İstanbul oldu, oradabir Ermeni dostunun anasıgilde, yeni bir kimlik getirilenekadar bekledi. Sonra birlikte yolculuk yapacağı Dersimliyoldaşıyla Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıktılar. Onlarcakontrolden geçip, 2 yerde zorunlu aktarma yaptıktan son-ra doğup-büyüdüğü şehre varmışlardı. Oradan Ergani’yegitmek için, daha önceden bildiği bir tanıdık kamyoncununyardımıyla gece geç vakit yola düştüler. Bu arada açlıktanbaşlarına ağrı girmişti ama bulundukları kamyonun da Er-gani’ye varmasına çok az kalmıştı. Şoför kim olduklarınıbilmese de çocukluk arkadaşı Ermeni Khaço’nun yakınlarıolduklarından, onların da fılla (2) olduğunu tahmin edebili-yor ve kanunla sorunları olduğu besbelli bu insanları günağarmadan Khaçogile ulaştırması gerektiğini de iyi anlı-yordu. Armenak’la Alişan Ergani’de 2 gün kaldıktan sonra,asker-polis-jandarma birçok tehlikeli arama-tarama zin-cirlerini zarar-ziyansız atlatarak Dersim’e, Nazımiye’nin (3)

Khodik (4) Köyü’nde onları bekleyen Ali Haydar’lara ulaşa-bilmişlerdi. Orada, bölgeyi çok iyi tanıyan güvenilir birdostlarından “Hapisten kaçmış olan Armenak’ın fotoğraf-larının tüm jandarma ve polis karakollarına dağıtılmış ol-duğu ve çevre köylerde onlara yataklık etmeye kalkışan-ların da terorist muamelesine tabi tutulacakları” yönündeçok geniş bir propaganda yapıldığını öğrendiler. Ona, Pülü-mür(5) - Kırmızıköprü(6)-Günceler(7) muhtarlığından alınmışsahte bir kimlik kartı vermişlerdi, bu kartta kayıtlı olan sicilnumarasının karşısındaki haneye 427 yazılmış olduğunugörünce yüzünde bir tebessüm belirmiş, geçmişine git-mişti. Diyarbakır Cumhuriyet İlkokulu’nu bitirdikten sonraorta ve lise öğrenimini edinmek için geldiği İstanbul’un Üs-küdar Mahallesi’nde bulunan Surp Khaç Tıbrevank’a kayıtolduğu 1966 eylülünde, okul sekreteri Baron Zare’nin ken-disini “427 No’lu talebemiz oldun” diyerek kutladığı o ilkgününü anımsamış ve biri kalkıp da ona, ‘çok yıllar sonraaynı okul numarasıyla sahte bir kimlik kartı taşıyacağını’ona söylese de, böyle birşeyin insanın aklının ucundan bilegeçirilemeyecek “kaderin bir cilvesi” olması haline şaşa-kalmıştı. 6 yılını yatılı olarak geçirdiği sevgili okulunda

Hayali gönlümde yadigar kalan! -1-

Sarkis HATSPANIAN “Vardaşen” mahpusanesi

Sonra birlikte yolculuk yapacağı Dersimli yoldaşıyla Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıktı-lar. Onlarca kontrolden geçip, 2 yerde zorunlu aktarma yaptıktan sonra doğup-büyüdüğü şehre varmışlardı. Oradan Ergani’ye gitmek için daha önceden bildiği bir tanı-dık kamyoncunun yardımıyla gece geç vakit yola düştüler. Bu arada açlıktan başlarınaağrı girmişti ama bulundukları kamyonun da Ergani’ye varmasına çok az kalmıştı.

g

10-11_Layout 2 5/11/11 12:16 PM Page 1

11güncelsuyu, ekmeği, tuzu, yatak-yastığı, iyi vekötü tüm günlerini paylaşmış olduğu sınıfarkadaşlarını hatırlayıp, onları bir-bir gö-zünün önüne getirdi. 2 Hagop, 2 Krikor, 2Zakar, 4 Garabet, Nubar, Khaçik, Panos,Muşeğ, Khosrov, Bedros, Hovsep, Sarkis,Lutfik, Gülbenk, Nuran, Hayk, Donik, Ave-dis, Stepan, Vartkes, Stepanos, Masis, Sa-hak, Zadik, Emran, Yaşar-Serop ve Aydın’layaşadığı bu eşsiz “Communard cenneti”yıllarında tanışmış olduğu devrimci fikirle-re gönül vermesi sayesinde komünist ol-masını işte “çeliğine su verildiği” o güzelgünlere borçlu olduğunu da düşünmedenedemedi...

***Diyarbakır’da bitirdiği Cumhuriyet İlk-okulu sonrası Armenak, İstanbul’da yatılıokul olan Surp Khaç Tıbrevank’ta okuyor.Burası, Lozan Antlaşması’na inat Anado-lu’dan getirilmiş Ermeni çocukları ruhbanolarak yetiştirmek amacıyla tam da kendidoğmuş olduğu 1953’te kurulmuş, tabir-icaizse 1915 sonrasını anımsatan bir nev’i“toplama yurdudur”.Amaçlandığı üzere ruhban yerine çok mik-tarda solcu yetiştirmiş olan Surp Haç Tıbre-vank Ermeni Okulu talebelerinin devrimcifikirlere gönül vermesinin temelinde, 1915artığı olarak kalakalmış, hayatın her tür sil-lesini yemiş, Ermeni kimliğini sanki bir suç-muş gibi taşımış, ezilen, horlanan, yoksulAnadolu insanlarının çocukları olması ya-tar. “T.C.” ‘68 Kuşağı’ denen devrimci genç-lik hareketiyle çalkalanıyorken, bu kuşağınen önemli figürlerinden birinin Tıbrevanksıralarından büyükleri Garbis Altınoğlu ol-masının oynadığı rol da çok önemlidir.Anadolu’dan getirilmiş Ermeni çocuklardanbirçoklarının Tıbrevank’ta devrimci gençlikhareketleriyle tanışmasında, 12 mart döne-minin devrimci kadrolarından Garbis Altı-noğlu’nun manevi etkisinden sonra, Arme-nak’ın kendisinin de mezuniyetini takibenmilitan bir devrimci olarak devam eden Tıb-revank bağlarıyla örgütleyici ve politize edi-ci rolü büyük olmuştur. Tıbrevanklı gençle-rin o yıllarda ülkeyi saran devrimci hare-ketler içinde özellikle TKP/ML-TİKKO’yasempati duymalarında ise, herhalde onunkurucusu İbrahim Kaypakkaya’nın ser ve-rip sır vermeyen bir yiğit olmasından öte,Türkiye solunun 50 yıllık İttihatçı damarın-dan radikal biçimde ayrılan, Kemalist ideo-lojinin ırkçı-faşist özünü çırılçıplak teşhireden, gayrı-Müslim halkların kanlı tasfiyesive farklı kimliklerin inkarı üzerine kurul-muş Türk-Müslüman hakimiyetini sorgula-yarak ezilen ulus ve azınlıkların özgürlüğüiçin mücadele bilincini de yükselten bir ön-der olması belirleyici olmuştur.Tıbrevank, “T.C.” tarihindeki Ermeni ger-çekliğini anlayabilmek açısından bir milat-tır. Tıbrevank’ın öyküsünü öğrenmek iste-yen herkes, 1915 felaketinin ardında bırak-tığı facianın da canlı şahidi olabilir. Elindenherşeyi çalınmış bir ulusun mucizeyle “ha-yatta kalanlarının” yine kendi topraklarıüzerinde, ama bölük-pörçük, üçü burda-beşi orda, bir o kadarı da beri tarafta yaşa-salar bile, uğratıldıkları akıl almaz soykırı-mını gerçekleştirenlerin arasında yaşıyorolmalarının üzerlerinde bıraktığı tarif edil-mesi zor etkilerle, asıl doğa ve yapılarınıneredeyse tamamiyle yitirip, tümden baş-kalaşmış evlatlarıyla karşı karşıya kalınanbir gerçek ortaya çıkmıştır.Anadilinde eğitim görme olanağından ya-rarlanmak için her yaz Anadolu’nun dörtbir yanına giderek, kaybolmakta olan soy-daşlarını arama, bulma ve onların erkek-kız çocuklarını İstanbul’a getirerek Erme-

ni okullarında okumalarını sağlamakamacıyla ter dökenlerin kervanına Arme-nak da katılmıştır. 1966-1972 yılları ara-sında, Diyarbakır’daki Ermeni Kilisesi pa-pazı Der Giragos’un değerli yardımlarıylaSiirt, Şırnak, Urfa ve Mardin civarında do-laşarak kader ortağı olduklarından yüzler-ce Ermeni’ye ulaşabilmiş, sayısız çocukla-rın İstanbul’a getirilip Ermenice eğitim al-malarını sağlamıştı.Tıbrevank’a kayıt olduğu 1966’da okulmüdürlüğüne başlayıp, mezun olduğu1972’de müdürlükten ayrılan hemşehrisiMıgırdiç Margosyan’ın edebiyata düş-künlüğüne özenmesiyle, onun okul kü-tüphanesinde ne kadar kitap varsa oku-masını da getirmişti. Okumak onun için

aynı hava, ekmek, su gibi bir ihtiyaç de-mekti, sınıf arkadaşları gibi futbol, voley-bol, basketbol türü oyunlara pek ilgisiyoktu, ama çok severek, büyük bir hazduyarak satranç oynuyordu.1963-1969 yılları arasında dünya satrançşampiyonu olan Dikran Bedrosyan, o dö-nem doğal olarak tüm dünya Ermenileri-nin gurur kaynağı olup, özellikle genç nes-lin satranca ilgi duymasına da sebep ol-muştu. O yıllardan itibaren Tıbrevank tale-belerinden birçoğunun değişik yarışma-larda şaşılası başarılara ulaşması ve ülkeçapında satranç şampiyonları vermiş ol-ması, hele hele o gençlerin kırsal alandayaşayan, köylü kökenli ya da zanaatkâr ai-lelerin çocukları olması öyle kolayca açık-lanır, anlaşılabilir bir şey değildi. ”Formubir oyuna benzeyen satranç, aslında sanatiçerikli ve sporda yenme arzusunu zaferedönüştürme azmini geliştirmeye yarayan

bir araçtır” sözleriyle bilinen Dikran Bed-rosyan’ın izinden yürüyen Gary Kasparov,Levon Aronyan gibi diğer dünya şampi-yonlarımız da zamanla Virtüoz Maes-tro’nun sözlerini doğrulamışlardı.Armenak, zekasını kullanarak binbir bela-dan başını kurtarmasında satrancın yad-sınmaz rolünü çok iyi bildiğini enyakını gördüğü birkaç arkadaşıyla paylaş-tığı anılarında itiraf etmişti. Okulda, anadi-lini öğrenme sayesinde çoğu 1915’te ölümegidip-gelmeyen Ermeni şair ve yazarlarıneserlerini de okuma şansına sahip olmuş,Ermenice ve Edebiyat dersleri öğretmenle-riyle o kayıpların acı kaderi hakkında soh-bet ediyor, böylece “sakıncalı” konulara gi-derek artan ilgisi karakterinin oluşmasındada oldukça önemli bir rol oynuyordu. Ses-

siz, sakin halini aslında sönük sanılan birvolkana benzetmek daha doğru olurdu,ateş dışarı fışkırıp, lavını dökmese de, onuniçinde, yüreğindeydi ve devrimci yaşamı-nın en doruğuna, dağlara çıktığı dönemler-de kendini mutlaka gösterecekti....1993 yılı Mayıs’ında, Karabağ halk direni-şine çok değerli katkılarda bulunmuş vesavaş nedeniyle yerinden yurdundan edil-miş insanlarımıza insani yardım ulaştır-mak için sıradan bir insanın yapabileceği-nin çok üstünde emek ve çaba sarfetme-sini fazlasıyla takdir ettiğim, 47 yaşınday-ken aniden vefat eden Varujan Karian adlıZaralı çok değerli bir arkadaşımın cenaze-sine katılmak için Los Angeles’e gitmiştim.O zamana kadar yurtdışında görmüş oldu-ğum tüm cenaze merasimlerinden en ka-labalık olanına katılırken, yaşadığı top-lumda bu kadar sevilmiş-sayılmış olan in-

sanımızı son yolculuğuna uğurlarken, anı-sına saygı anlamında yaptığım konuşma-da, başkalarının dert ve acılarını gönüllüomuzlayarak, yürekten paylaşmaya adan-mış bir yaşama paralelde bulunmak içinverdiğim bir örnekle O’na atıfta bulunup,“13 sene önce yine bugünlerde yitirmiş ol-duğumuz Ermeni halkının yiğit evladı Ar-menak Bakırcıyan’ın ruhu için de dua ede-lim” deyivermiştim.

İkindi vakti Ermeni kilisesi salonunda veri-len cenaze yemeğinde, kim olduğunu bil-mediğim yaklaşık 40 yaşlarında bir bayanbana yanaşıp çok gizli bir şey söylercesinepek usulce “Söylemesem çok rahatsız ola-cağım bir şeyi size bildirmek istiyorum.Okul arkadaşınız olduğunu konuşmanız-dan öğrendiğim Armenak’ın sevdiği kız,benim Oregon’da yaşayan ağabeyiminbundan bir yıl önce acı bir kazada kaybetti-ğimiz kızıydı. Zamanında Armenak üniver-site öğrencisiyken, yeğenime özel derslerverirken birbirlerini sevmiş olduklarının,belki de tek şahidiyim. Ayrıca bize satrançoynamayı, düşünmeyi, kitap okumayı, her-hangi bir konuda görüş bildirmeyi de on-dan öğrendik diyebilirim. Amerika’ya göçettikten sonra bile yeğenim onu unutamı-yor, biri diğerinin ardından ne yazık ki hepcevapsız kalan mektuplar yazıp yolluyordu,vurulduğunu çok geç öğrendiğinde ise ka-ralara bürünmüş, uzun zaman yaşayama-dığı aşkının yasını tutmuştu” diye hüzünlübir heyecanla anlattıklarına bir de gözleriyaşla dolu “Bugün burada gördüğünüz,memleketlerinden kovulmuş olarak yaşa-yan hep hor görülmüş, ezilmiş, bin bir ha-karet ve tacize uğratılmış, vurulup kolu ka-nadı kırılmış olduğu için de pısırık, korkak,ürkek, edilgen bir karakter sahibi olmayaitilip-zorlanmış Anadolu’dan göçme bu Er-meni toplumu, şimdi anavatanı Ermenistanve Karabağ’ın var olması için çalışmış in-sanlarından birini bu denli sevip de saygıla-rını görkemli bir merasimle bildirme nokta-sına gelmişse eğer, inanın tüm bu insanla-rın bilinç altında Armenak ve Armenak gibiyiğitlerimiz yatmaktadır” sözlerini de ekle-yince bu kez duygulanıp gözyaşlarımı tuta-mayan ben olmuştum. Armenak, yeryüzü-nün iki ayrı ve birbirinden çok uzak kıtasın-da yaşayan 2 Ermeni yüreğinde aynı gururve acıyı var edebiliyorsa eğer, yarınlarda 2milyon insanımızın bilinç altında var olanıda pekâlâ bilince çıkarabilirdi kuşkusuz !...

DİPNOTLAR :

1- Fedai : Ermeni halkının oluşturduğu direnişçiPartizan gruplarına verdiği ad.

2- Fılla : Kürtler tarafından tüm Hıristiyanlara,burada Ermenilere verilen ad.

3- Nazımiye : Batı Ermenistan’da asıl adı GarmirVank (Kızıl Kilise) olan bir yerleşim yeridir. Za-zacada kullanılan Kısle şekli, Kızılkilise’ninbozularak telafuz edilenidir. 1896 yılında SultanAbdülhamid tarafından kızı Nazime’nin onuru-na, şehre Nazımiye adı verilmiştir.

4- Khodik : Zazacada da Xodiğ olarak adlandırı-lan, “T.C.” tarafından adı Yazgeldi olarak değişti-rilen bir Ermeni köyüdür.

5- Pülümür : Dersim’in kuzeyinde Ermenice aslıPlurmori (Böğürtlentepe) olan bir Ermeni şehridir.Zazaca’da bozuk şekliyle telafuz edilmektedir.

6- Kırmızıköprü : Ermenice aslıyla Garmir Ga-murç olarak adlandırılan Plurmori merkeziningüney-batısında bulunan köye Zazaca Ermeni-ceden aynı anlam tercümesiyle Pırdosur (Kır-mızı, Kızılköprü) denmektedir.

7- Günceler : Ermenice asıl adı Gıntsıni (Yaban-ağaç, Karaağaç) anlamını taşıyan, yakınında kü-çük bir kilise de bulunan bir Ermeni köyüdür.

-DEVAM EDECEK-

10-11_Layout 2 5/11/11 12:16 PM Page 2

Proleter devrimci bakışKuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında kit-le hareketleri biçiminde cereyan eden geliş-meleri sınıf siyaseti ve tavrı adına doğru oku-mak elzemdir. Her şeyden önce, sınıfsal bakışaçısına uygun tavrın belirlenmesi, analitikyaklaşımı şart koşmakla birlikte, formel yak-laşımın öznelciliğine düşmemeyi gerektirir.Gelişmelerin görünen kısmının ötesinde, içyüzü ve derinliklerini anlamak, arka planınıaçığa çıkarmak gerekli olan diyalektik yön-temdir. Genel nitelikleri ile özel niteliklerini,görünen özellikleri ile saklı olan özelliklerini,nedenleri ile sonuçlarını, hedefleri ile bu he-defleri tayin eden önderliklerini ve önderlik-lerinin niteliklerini, bu bağlamda hangi sınıf-lara hizmet ettikleri veya proleter devrimlerkarşısındaki pozisyonları vb görülüp hesap-lanmak durumundadır. Adı geçen hareketlerin, ortak konjonktürelzincir ve benzer spesifik zemin üzerindevuku bulması onların tek çerçeve içinde de-ğerlendirilmelerini olanaklı ve gerekli kılar ki,bu, genel olarak doğrudur. Biçimsel nüansla-rına karşın yaşanan bütün hareketler ortakkarakterde tarif bulurlar. Dolayısıyla aynı at-mosferde cereyan eden ilgili hareketlerin or-tak analizi mümkündür. Her bir ülkedeki ha-

reket biçimsel muhtevaları itibarıyla belli nü-anslar göstermekle birlikte, yine her bir hare-ket biçimsel olarak farklı özellikler yansıtır-yansıtmaktadır. Ne var ki, bu durum onlarıngenel-ortak spesifiğini yadsımaz. Tüm geliş-melerde bir ana halka bulunur ya da tüm ge-lişmeler temel bir çizgi üzerinde gelişirler. Buana halka esas, diğerleri talidir. Biri tayin ediciöz, diğerleri özün çevresinde biçimdir.

Öte yandan dalgalar halinde gelişen bu hare-ketlerde bir nesnel-objektif zemin, bir de ob-jektif zemini basamak edinen sübjektif et-men olmak üzere iki yan vardır. Hareketlerinen doğru tarifi, bu iki yanın doğru saptanmasıile yapılabilir. Genel olarak nesnel zemin be-lirleyicidir. Bunu inkar etmek MLM’yi reddet-mektir. Fakat ikinci bir gerçek var ki, nesnelkoşul kendi başına siyasi sonuçlara varmaz.Nesnel koşulun devrimci sonuçlara ulaşmasıiçin sübjektif etmenin devreye girmesi gere-kir. Devrimci koşullar olduğu halde, eğer dev-rimci örgüt aracı veya önderlik yoksa bu dev-rimci koşullar devrime dönüştürülemezler.Ekonomik alt-yapının belirleyici olduğunuönce söyleyen MLM açıklar ki, belli şartlardaüst-yapı belirleyici rol oynar, belirleyici halegelebilir. Bunu inkar etmek de MLM’ye terstir.

Genel geçer bir doğruyu hatırlatalım ki, em-peryalist dünya sistemi içinde yaşanan geliş-meler değerlendirilirken emperyalizm olgu-sunu göz ardı etmek asla mümkün değildir.

Bu hareketler, sosyal taban veya ayaklan-macı bileşen açısından bakıldığında halkkitlelerinden oluşmaktadır. Bu reel gerçek-tir. Fakat, derin gerçekte durum daha farklı-dır. Hareketlerin emperyalist stratejilerleörtüşen en geniş siyasal çehresi ve pratikdeneyimleri ile tüm kapsam ve bütünlüklüfotoğrafı değerlendirildiğinde, bu hareketle-rin, devrimci teorimize uygun olarak tanım-lanan Halk Hareket(ler)ine denk düşmediğikesin olarak söylenebilir.

Mevcut hareket ya da ayaklanmalara, siyasiamaç, hedef ve sonuçlar itibarıyla nüfuz eden,sınıf damgasını vurarak niteliğini belirleyenhalk kitleleri değil, burjuva sınıflar ve emper-yalist güçlerdir. Hareketin talepleri halk kitle-lerine rağmen ve onların manipüle edilmesiyoluyla gerici sınıflar ve emperyalist odaklartarafından biçimlendirilmektedir. Kollanan

çıkar halkın çıkarı değil, emperyalist gericili-ğin çıkarlarıdır. Hareketlerin hedef ve sonuç-ları halk hareketinin mantıki sonuçları ve ka-zanımlarıyla doğru orantılı değil, taban taba-na zıt nitelikte gelişmektedir. Hareketlerlekurulan ve/veya hedeflenen proletarya ikti-darı ya da onun tarihsel-toplumsal şartlarda-ki özgül biçimi-parçası olan halk iktidarı de-ğildir. Hareketlerin önderliği proletarya vehalk kitlelerini temsil etmemektedir. Halkhareketinin tüm mantığı, mevcut hareketlere‘’halk hareketi’’ demeyi engeller. Bunun gibi,‘’demokratik halk ayaklanmaları’’ ya da ‘’hal-kın demokratik hareketleri’’ tanımlaması dabu hareketlere uygun düşmez. Bu hareketle-rin sonuçlarına devrim denemeyeceğini ise,dillendirmeye bile gerek yoktur.

Gelişmeleri doğru okumakHareketlerde emperyalist stratejiler devre-de olmakla birlikte; bu hareketler burjuvakliklerin halk kitlelerini ‘’demokrasi-özgür-lük’’ gibi argümanlar kullanarak yedekledi-ği, özünde emperyalizmden bağımsız olma-

yan komprador burjuva klikler arasındakiiktidar dalaşından ibarettir.

Geçmeden not düşelim ki, hareketlerin tümnegatif niteliğine karşın halk kitlelerininayaklanmış olması gerçekliği genel devrim-ci mücadele ya da sınıf hareketi açısındanpozitif bir gelişmedir. Her şeye karşın halkkitlelerinin devrimci öfkesi ve talepleri, ha-reketlerdeki diğer gerici amaç ve içeriktenayrıştırılarak olumlanmak durumundadır.Dahası, halk kitlelerinin ayaklanma veyaeyleme geçme pratiğiyle, hak ve özgürlük-lerini ancak örgütlü mücadele yoluyla elegeçirebilecekleri ve bunu yapacak güçte ol-dukları tecrübe edilerek, bu pratiklerindenöğrenme ve kendilerine güvenmelerinin ze-mini daha da güçlenmiştir. Bu, devrimci sı-nıf hareketi adına önemli bir kazanım ve sı-nıf mücadelesi hazinesine pozitif katkısıdır.Ayaklanmalar silsilesindeki meşhur hare-ketler emperyalist burjuvazinin stratejilerigüdümünde edindiği esas niteliğine karşın,tali de olsa önemli olan bu olumlu özelliği

Obama’lı ABD Emperyalizmi, O

Emperyalist stratejilerin söz konusu ha-reketlerdeki imgelerini hareketlere eko-nomik destekten askeri müdahalelerekadarki iştirakleri, iktidarların değişimiiçin uyguladıkları baskılar, hareketlerkarşısındaki açıklama ve taraflı tutumları,güdülerinin yeni dönem ihtiyaçları vestratejilerine uygun iktidarların oluşturul-masına dayandığı ve art arda patlayanhareketlerin ABD’nin dünya ve bölgenindizayn edilmesi hedefi ile zamanlamasınadenk gelerek rastlantı olmadıklarını, em-peryalist politikaların ürünü olduklarını

vb vs yeniden ve özetle vurgulayalım.

Bütün bunların yanı sıra dikkatle üzerinedüşünülmesi gereken bir tablo da şudur.ABD’nin özellikle Irak işgali sonrası veyaişgaliyle birlikte yaşanan gelişmeler neti-cesinde (özelikle işgal gerekçelerinin so-nunda kof çıkması, Guantanamo işkence-leri, Irak’da yaşanan katliamlar ve verdiğikayıplar ile iç kamuoyunda gelişen tepki-ler, Irak’ın istikrarsızlığa sürüklenmesi...),dünya kamuoyu nezdinde teşhir olarakprestij kaybına uğradığı ve bu tarihle birlik-

te belli bir sarsıntı yaşadığı genel olaraksöylenebilir. Bu tarihle beraber, ABD yenibir imajla sarsılan prestijini düzeltmeyiObama faktörüyle denedi-devreye soktu.Obama’nın ırkı- etnik kimliği de bu taktiğeuygundu. Ve Obama yeni stratejiler geliş-tirme veya ABD stratejilerinde daha yumu-şak görünmeye çaba göstererek işgal ha-reketlerini ise hiç aralıksız devam ettirdi.

Bu stratejilerin önemli ayaklarından birikuşkusuz ki, Mısır-Tunus’tan Libya-Su-riye’ye kadarki sıcak ayaklanmalarla oy-

Obama vedeğişenstrateji

10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Söz konusu hareketlerin,doğrudan ve klasik anlam-larıyla “halk hareketleri“ yada “halkın demokratik ha-reketleri“ olarak tanımlan-ması tek yanlı hatalı değer-lendirme olduğu gibi, budeğerlendirmelere paralel-lik arz eden mantık tutarlı-lığı içinde söz konusu hare-ketlerin ayrımsız olarak vetoptancı yaklaşımla des-teklenmeleri doğrultusun-daki tutum da hatalıdır.

12-13_Layout 2 5/11/11 12:17 PM Page 1

unutulmamalı-es geçilmemelidir.

Öte yandan, harekete katılan dinamiklerinveya hareketin sosyal tabanının kimi talep-lerinin hareketin sonuçlarına kısmen de olsayansıması muhtemeldir. Ki, bu anlamda halkkitlelerinin kimi taleplerinin hareketin so-nuçlarına yansıması hareketin genel niteli-ğini belirlemez.

Dolayısıyla bu ayaklanma veya hareketler,halk kitleleriyle teşekkül olmasına karşın,proleter devrim ve halk iktidarlarına hizmeteden, onu hedefleyen değil, emperyalizmingüdümünde başka burjuva-feodal faşist ikti-darlara ya da iktidarın gerici sınıflar arasındael değiştirmesine yol açmaktadırlar. Devrimcihalk kitlelerine rağmen, hareketlerin önder-likleri ve emperyalist stratejik oyunlar bu ha-reketleri objektif olarak emperyalist projelereyamamaktadır veya parçası haline getirmek-tedir. Öyle ya da böyle, yaşanan hareketleremperyalizmin(somut olarak ABD’nin) dünyave bölge stratejisinin pratikleştirilmesi rota-sında bulunmaktadır. Domino taşlarının dev-

rildiği-dolaştığı coğrafyaya, hareketlerin he-defleri ile iktidarların sınıf niteliğinde yarat-tıkları değişikliklerin özüne ve emperyaliz-min ayaklanmalar karşısındaki tutumuna(destek ve ittifakına) bakıldığında bu durumaçıkça görülmektedir. Yaşanan gelişmeleremperyalist politika ve stratejilerden bağım-sız değil, bilakis onun cereyanıdır. Ayaklanmave hareketlerdeki sübjektif etmen-yan iştebudur. Ve harekete niteliğini veren esas yan-dır.

Bundan hareketle; hemen söyleyelim ki, sözkonusu hareketlerin, doğrudan ve klasikanlamlarıyla “halk hareketleri“ ya da “hal-kın demokratik hareketleri“ olarak tanım-lanması tek yanlı hatalı değerlendirme oldu-ğu gibi, bu değerlendirmelere paralellik arzeden mantık tutarlılığı içinde söz konusuhareketlerin ayrımsız olarak ve toptancıyaklaşımla desteklenmeleri doğrultusunda-ki tutum da hatalıdır.

Mevcut hareketleri ‘’demokratik hareket’’olarak nitelemek, analitik yaklaşım ve sınıfbakış açısına uygun tavır karşısında özürlüolduğu gibi; demokrasi anlayışında da dev-rimci ve sosyalist demokrasi anlayışındangeri düşerek burjuva demokrasisi anlayışıy-la birleşmek demektir. Ki, pratikte de bu bu-luşma gerçekleşmektedir. Emperyalist güç-ler ve yerli gerici iktidarlar da mevcut hare-ketlere ‘’demokratik hareketler’’ demekte vedesteklemektedirler de! Emperyalist burju-vazi açısından bu anlaşılırdır. Çünkü, butümden onların işine gelmektedir. Burjuvazihareketlerin özünü gizleyerek, hareketler-deki biçimsel ve tali olan unsurlarla onu ni-telemektedir. Ama devrimci ve komünistlerböyle hareket edemezler.

Komünist ve devrimciler, hareketlerin niteli-ğine ilişkin yaptıkları tespitten dolayı hareke-te katılan halk kitlelerini gerici değerlendirmeaymazlığına düşemez ve asla bu hareketlerekarşı uygulanan saldırı ve katliamları haklıbulma görüşüne sahip olamaz. Dahası, Komü-nistler, hareketin önderliğini de harekete sal-dıran diktatörlükleri-iktidarları da halk düş-manı karşı-devrimci sınıflar olarak değerlen-dirmekte ve burjuva klikler arasındaki bu ik-tidar dalaşında herhangi bir kesimi destekle-me tavrına düşmez. Yalnızca bu hareketler

içinde halk kitlelerini ve onların demokratik-devrimci taleplerini sahiplenir ve destekler.Halk kitleleri ile burjuva klikleri birbirlerindenayırarak yalnızca halk kitlelerini destekler veemperyalist stratejiler temelinde yerli burju-va/burjuva-feodal klikler arasında iktidardalaşı muhtevasıyla karakterize olan hareketidesteklemez. Komünistler, her kimden olursaolsun, halk kitlelerine karşı uygulanan faşistsaldırı ve katliamları sınıf nefretiyle lanetler,emperyalist kirli oyunlarla halk kitlelerininbirbirine kırdırılması biçimindeki katliamlarınıda aynı biçimde lanetleyerek teşhir eder.

Emperyalist projeler devredeEmperyalist BM Güvenlik Konseyi, NATO ne-den ölümcül füze bombardımanıyla (hem de‘’desteklediği’’ muhalif kesimleri de vurmapahasına!) devrededir? Halk kitlelerini sev-diği, kolladığı, iktidara taşımak istediği içinmi? Erdoğan Barak Obama’nın talimatlarıylaneden ‘’Kaddafi iktidarı bırakmalıdır’’ çağrı-larını yinelemekten yorulmuyor? Libya hal-kını düşündüğü için mi? Türkiye-Kuzey Kür-distan halkları ve Kürt ulusuna kan kustu-ran Erdoğan iktidarı Libya halklarının dost-luğuna mı soyunuyor?! Dünya halkları veezilen uluslarının baş düşmanı olan Obamaiktidarı-ABD emperyalizmi Libya halkları-nın demokrasi ve özgürlüklerini kazanmakiçin mi Kaddafi’yi iktidardan indirmek isti-yor?! Kısacası, neden sorusuyla birlikte bun-lar kafalara not edilmelidir.

Kanlı ‘’domino taşları’’ oyunuyla iktidar deği-şiklikleri yaşayan ve bu değişikliğe gebe olanilgili ülkelerin birçoğunda, zaten ABD yanlısı-bağımlısı iktidarların olması, ABD’nin bu ha-rekelerle iktidarlar değiştirme-kendine bağ-lama hedefini çürütmez. Zira, emperyalizmveya ABD emperyalizmi yeni dönem stratejive bu dönem ihtiyaçlarına uygun yeni ikti-darlar oluşturmaktadır. Daha sağlam ve gü-nün ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verecek güneuyarlanmış devletler yapılandırıyor. Örneğin‘’TC’’ devleti kendisine bağımlı olduğu haldeonu yeniden yapılandırmaya tabi tutuyor.İşte Mısır-Mübarek şahsında yaşanan geliş-meler ortadadır. Hüsnü Mübarek ABD yanlı-sı-bağımlısı iktidardı ama Mübarek iktidarıdeğiştirilerek, Mısır’a taze kan taşınmış olduve ABD’ye bağlı olan yeni Mısır yönetimi Fi-

listin’de rol oynamaya başlayarak bölgedeitibarlı, söz sahibi bir güç olma söylemini dil-lendirmeye başladı… Dolayısıyla, hareketinyaşandığı ülkelerde birçok iktidarın zatenABD yanlısı olması, ayaklanma hareketleri-nin ABD stratejileri temelinde gerçekleştiğive ABD’nin istediği iktidarlar oluşturma ger-çekliğini değiştirmez. Emperyalist stratejik planlar temelinde sey-reden söz konusu hareketler patlak verdiği vesıçradığı tüm ülkelerde, bugüne kadar yol aç-tığı iktidar değişimleri gibi, bundan sonra daayaklanma hareketlerinin devam ettiği yer-lerde iktidar değişiklikleriyle tamamlanacak-tır. Daha dün Suriye ile anlaşmalar yapıp vize-leri kaldıran AKP-Erdoğan iktidarı ve öte yan-dan ABD ile diğer emperyalistler Suriye-Esatiktidarına ‘’reform yap’’, ‘’göstericilere karşı si-lah kullanma’’ diyerek baskı uyguluyor ve ge-lecekte müdahalede bulunmalarının işaretinivererek, bunun yolunu döşüyorlar. Esat her nekadar katliamlar gerçekleştirip kan dökse de,bu ayaklanmaların sertleşmesi ve kararlılaş-masından başka bir şeye yaramayacak veeninde sonunda Esat iktidarı da yıkılacaktır.Sırasıyla tüm ilgili ülkelerde iktidar değişiklik-leri gerçekleştirilecektir. Bu, ayaklanma hare-keti sürecini emperyalist güçlerin yönetme-sinden veya arkasında emperyalist güçlerinolmasından dolayı böyledir. Emperyalist pro-jeler devrededir ve halk kitlelerinin birbirleri-ne kırdırılması da dahil, her şey pahasına yü-rütülecektir. Nesnel koşullar itibarıyla da buplanların gerçekleştirilmesine uygun olanşartlar, emperyalist politikaların hayat hakkıbularak başarılmalarını olanaklı kılmaktadır.Burada açığa çıkan tarihsel görev, halk kitle-lerinin demokratik taleplerini esas alarak, bumücadeleleri halk iktidarları ve proletarya ik-tidarı perspektifine kavuşturarak devrimcirotada geliştirmektir. Hareketlerdeki halk kit-lelerinin talepleri ile emperyalizm ve yerli ge-rici sınıf kliklerinin oyunları arasına kalın çiz-giler çekerek, hareketleri devrimci doğrultuyasokmak, bu hareketlerin önderliğini ele geçir-mekle mümkündür. Bu önderlikler tesis edil-meden hareketlerin burjuva çıkarlara hebaedilmesi engellenemeyeceği gibi, hareketlerindevrimci öze oturması sağlanamaz ve mevcuthaliyle devrimci olarak değerlendirilemezler.Önderlik tayin edicidir!

Ortadoğu, Bin Ladin Cinayeti!

nanan büyük oyunudur. (Burada not düşelim ki,‘’ayaklanmalar yüzyılı’’ söylemi boşuna değil, hazırla-nan stratejik planın parçası bir söylemdi...) Ayaklan-malar planıyla yeni iktidarlar kuruluyor, dahası ayak-lanmacı halk kitlelerinin desteğindeki yeni iktidarlarABD emperyalizminden destek alarak ona bağımlı ni-telikte gelişiyor. En önemlisi de halk hareketine terfiedilerek lanse edilen bu hareketler vasıtasıyla sadeceyeni kurulan iktidarlar değil, bu hareketlerin tabankitlesi de fiilen ABD’ye güven duymuş-‘’bağlanmış’’oluyor. Kurulan yeni iktidarlar ancak halk kitlelerininhareketi görünümünde olursa başarılı bir strateji izle-nebilirdi. Obama bunu yaptı-yapıyor. Yani, eskiden öne

sürülen asılsız gerekçelerle işgal görüntüsünü, kendi-sine bağlı muhalif kesimler aracılığıyla ve bizzat des-tekleyerek kitle hareketleri yaratıp bu görünüm altın-da istediği iktidarları kurmayı gerçekleştirmektedir.

Ve açık ki, Bin Ladin operasyonu da bu oyunun başkabir parçasıdır. Nitekim, bu operasyonla Obama yenidenABD hakim sınıfları dahil, dünya ölçeğinde gerici ha-kim sınıflardan övgü alan bir başkan durumuna yük-seldi… Bundan da önemlisi, geniş coğrafyada (Arapdünyasında) büyük etkiye sahip olan Bin Ladin ve ElKaide’nin, Bin Ladin’nin katledilmesiyle buralarda etki-sizleştirilmesi ve buralardan kitlelerinin moral değer-

lerinin zayıflatılarak karamsarlığa sürüklenmesi he-deflenmektedir. Bin Ladin-El Kaide’nin otoritesinin kı-rılmaması, birçok ülkede hareketlerin başarıyla sürdü-rülememesi veya bu yerlerde El Kaide’nin fırsatı de-ğerlendirerek iktidarları kontrol etmesi-iktidarlaragelmesi tehlikesi de vardı. Dolayısıyla, Bin Ladin’in kat-ledilmesi ABD emperyalizminin ayaklanmalar sürecinietkili yönetip gerekli sonuçlara varması için önemli biradımdı. Tam da burada, ‘’neden şimdi’’ diye sorulan BinLadin’in öldürülmesi olayı anlam ve yanıt bulmaktadır.Elbette bu zamanlama bir tesadüf değildi. Öldürülmeile ilgili ortalıkta dolaşan spekülasyonların altındakigerçeklik de budur.

perspektif

12-13_Layout 2 5/11/11 12:17 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011emek14

Konak Belediyesi taşeron te-mizlik işçileri 2 Mayıs tarihindeBirleşik Metal-İş Sendikası İz-mir Şubesi’nin işgal edilmesininardından 3 Mayıs’ta da CHP Ko-nak İlçe binasını işgal ettiler.

Seçim meydanlarını arşınlayan ve “dev-rim” yapacağını ilan eden, “halkçı” Ke-mal’in partisi CHP’nin halkla başı belada.CHP’li belediye başkanının işten attığı Ko-nak Belediyesi taşeron temizlik işçileri“halkçı” Kemal’in partisini işgal ettiler. Se-çim meydanlarında halka umut dağıtanama diğer taraftan da halk düşmanı oldu-ğunu elinde bulundurduğu kamu kurum-larında pratik olarak gösteren CHP, KonakBelediyesi taşeron temizlik işçileriyle gö-rüşmeye dahi tenezül etmiyor. Daha öncede Çankaya ve Buca belediyelerinde karşı-laşılan manzara Konak Belediyesiyle de-vam ediyor.

70 günden fazla süredir belediye binasıönünde oturma eylemi yaparak direnişedevam eden Konak Belediyesi taşeron te-mizlik işçileri 3 Mayıs tarihinde CHP’ninKonak ilçe binasını işgal etti.

Direnişe devam eden işçilerden 30 kişi, sa-bah saatlerinde sloganlar atarak CHP Ko-

nak ilçe binasının önüne geldiler. İşçilerden10 kişi ilçe binasının bulunduğu iş hanının3.katına çıkarak işgal eylemini gerçekleş-tirdi. Kendilerini toplantı salonuna kilitle-

yen işçiler üzerlerine benzin dökerek slo-ganlar attılar. Binaya gelen polisler işçileremüdahale ederek 10 işçiyi gözaltına aldı veişçiler Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde ifa-

deleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Bugün burada olan işçi kıyımının yarınhangi belediyede olacağı ve “halkçı”CHP’nin halk düşmanı kimliğinin neredecerayan edeceği ise merak konusu.

Sendikayı da işgal ettilerİşçiler bir gün önce de Birleşik Metal-İşSendikası İzmir Şubesi’ni işgal etmişti. Bir-leşik Metal-İş Sendikası’nın direnişlerinedestek vermediğini savunarak sendika bi-nasını işgal eden işçiler, yaklaşık 1 saat de-vam eden eylemin ardından, DİSK Ege Böl-ge Temsilcisi Ali Çeltek’i uyardılar.

Sendikacıları belediye başkanına veCHP’ye destek vererek seçim yatırımıyapmakla suçlayan işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası yöneticilerini kendileriyle bir-likte alanlarda mücadeleye çağırdılar.“Halkçı” CHP’nin milletvekili adayı DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi’yi de busürecin bir ortağı olarak görmek yanlış ol-mayacaktır.

İşçilerin atılmasında doğrudan olmasada, halk düşmanlığı yapan bir partininadayı olmak bu sürecin dolaylı ortağı ol-duğu gerçekliğine işaret eder. İşçilerinbu manada yaptığı uyarı son derecehaklı bir zemine dayandığı gibi işçi san-dikalarının bürokratik, sendikal ağalığı-nı da ortaya koymaktadır.

CHP’yi işgal ettiler

Tüm Bel-Sen 4. Olağan Genel Kurulu olaylı birşekilde başladı. Üç gün süren genel kurulun ilkgünü saygı duruşunun ardından faaliyet rapo-runun MYK adına İzzettin Alpergin tarafındanokunması ile başladı. Ardından konukların sözalmasıyla süren genel kurula CHP Genel Baş-kan Yardımcısı İzzettin Çetin’in tehditleri dam-gasını vurdu. Çetin, KESK içindeki temsiliyetle-rinin Tüm Bel-Sen üzerinden sağlandığını, ge-nel kurulda kendileri açısından istenilen sonuççıkmazsa farklı arayışlar içerisine gireceklerinisöyleyerek sendikayı bölme tehdidinde bulun-du. Konukların konuşmalarından sonra dele-gasyon söz hakkı kullanmaya başladı. Delegas-yondan Çetin’e tepkiler geldi.

İkinci gün de delegelerin konuşmalarıyla başla-dı. Sendika içerisinde özellikle Vicdan Bayka-ra’ya yönelik yoğun eleştirilerin geldiği, VicdanBaykara’nın kendi grubu içinde kendisine yo-ğun bir muhalefetin oluştuğu, kurula yansıyanönemli gelişmelerdendi. Özellikle İzmir 2 No’luşubesi ile,, Muğla, Tekirdağ, Antep, Trabzon, Ba-lıkesir, Zonguldak şubelerinden yoğun bir mu-halefetin olduğu gözlendi. Konuşmalarda açığaçıkan diğer bir gerçek ise Vicdan Baykara’nındelegasyonu belediye başkanları aracılığıylatehdit etmesiydi. Zonguldak, Karşıyaka, İstan-bul-Avcılar, İzmir-Konak belediyelerinin üzeredelegelere yoğun bir baskı yapmaları Genel Ku-rul’a yansıyan önemli gelişmelerdendi.

Tüzük değişikliği yapıldı60 civarında delegenin söz hakkı kullanması-nın ardından tüzük kurultayına geçildi. TüzükKurultayı’nda da önemli değişikler yapıldı. Ör-gütlenme anlayışında yapılan değişiklikle Ge-nel kuruldan sonraki en yetkili kurul 121 kişi-den oluşan Tüm Bel-Sen Meclisi oldu. Dahaönce en yetkili kurul MYK idi. Tüm Bel-SenMeclisi’nin bileşenleri ise şunlar: MYK, şubebaşkanları, il temsilcilerinden oluşan toplam 60

kişilik doğal meclis üyelerinin yanında şubele-rin üye sayılarına göre belirlenen ve seçimlebelirlenen yarıdan bir fazla(61) olan meclis üye-lerinden oluşuyor. Diğer bir değişiklik de tümyerel yönetimlerde anadilde hizmet sunulmasıkararı alınmasıydı. Kadın Sekreterliği kurulma-sı ise alınan diğer bir önemli karar.

Sendikaların yeniden yapılandırılması içinMYK’ya Genel Meclis’ten karar çıkması koşu-luyla yetki verildi.

Tüzük değişikliğinin amaçlar bölümüne TümBel-Sen, örgütlü bulunduğu tüm belediyelerdesiyasi parti ayrımı yapmaksızın özelleştirmele-re, taşeronlaştırmaya ve işten atmalara karşıaktif mücadele eder maddesi eklendi.

En fazla iki dönem üst üste genel merkez yöne-ticiliği yapılabileceğine yönelik karar alındı. Buşekilde, bir yönetici en fazla iki dönem üst üstegenel merkez yöneticiliği yapabilecek.

İkinci günün sonunda sendika Genel Sekreteriİzzettin Alpergin’in seçimlerin, listelerin atılmasışeklinde yapılmasına ilişkin divana bir önergesunmasıyla gerginlik yaşandı. Bu önergeyle se-çilebilecek kişilerin önü kesilmek istendiği gibiçarşaf listede seçilememe ihtimali olanların iseseçilmesi garantilenmek istendi.

Bunun üzerine YDSB, DSD, DMH ve Tüm Bel-Sen içindeki muhalefet grubunun oluşturduğuDevrimci Değişim Platformu bu uygulamayıprotesto ederek Genel Kurulu terk etti. Platformyapılan seçimlere katılmayarak, genel kurulunmeşruluğunu yitirdiğini açıkladı.

Üçüncü gün ise yapılan seçimlerin ardındanGenel Kurul sonuçlanmış oldu. Seçime: Sendi-kal Birlik, Demokratik Emek Platformuve Emek Hareketi’nin oluşturduğu liste tek ba-şına katılarak yeni sürecin Merkezi YürütmeKurulu’nu belirlemiş oldu.

Tüm Bel-Sen’de olaylı genel kurul

Tüm Bel-Sen 4. Olağan Genel Kurulu olaylı bir şekilde sonuçlandı. Devrim-ci Değişim Platformu, seçim usulüne ilişkin sunulan antidemokratik öne-riyi protesto ederek genel kurulu terk etti

14-15_Layout 2 5/11/11 12:18 PM Page 1

15çevre10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin deste-ğiyle Haliç Kongre ve Kültür Merkezi’nde,3-5 Mayıs tarihlerinde 2. İstanbul Uluslar-arası Su Forumu yapıldı. Forumda bölgeselsu sorunları su kaynaklarının kullanımıyla küresel ve bölgesel işbirliğinin elealındığı açıklandı. Su kaynaklarının kul-lanımının kontrol edilmesinin tartışıldığıforumdan özellikle Doğu Avrupa, OrtaAsya ve Ortadoğu’daki su kaynaklarınınmetalaştırılarak emperyalist çıkarlardoğrultusunda yönlendirilmesinin hedef-lenmesi dikkat çekti.

Forumda şu başlıklar altında oturumlargerçekleştirildi: “Su Konusunda BölgeselTeknik İşbirliği”, “Enerji için Su”, “TarımsalSu Yönetimi”, “İklim Değişikliği ve Su”,Kentsel Su Yönetimi” ve “Su KaynaklarıYönetimi ve Su Kültürü”.

Halkın suyuna göz diktilerSuyun Ticarileştirilmesine Hayır Platfor-mu İstanbul’da 3-5 Mayıs tarihlerindedüzenlenen Su Forumu ile ilgili bir açıkla-ma yaptı. Ülkemizde düzenlenen 2.Ulus-lararası Su Forumu’yla esasta suyun ti-carileştirilerek yerli ve uluslararası em-peryalist tekellere peşkeş çekilmesi sü-recinin başlatıldığını ifade eden edenplatform, bütün bu uygulamalara karşımücadele edeceklerini açıkladı. Forumudüzenleyen ülkelerin esas hedefinin sukaynaklarına el koyarak, insanların en

doğal hakkı olan suyun ticari bir metayadönüştürülmesinin zemininin hazırlan-maya çalışıldığını ifade etti.

Platform İstanbul’da düzenlenen 2.Ulus-lararası Su Forumu’yla; emperyalist ülke-lerin Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika,Doğu Avrupa ve Kafkasya’da suların tica-rileştirilmesini planlandığını, “sanal su”tanımıyla temel gıda gereksinimi üzerindeegemenlik kurulmaya çalıştığını, gıdalarınsu ve enerji birimi üzerinden tanımlaya-rak, gıda üretimi konusunda kendileri içintercih ve öncelik dengesini oluşturmak is-tediklerini açıkladı.

Mevcut tarım alanlarında halkın yaşamınısürdürdüğü çiftçilik ve hayvancılık gibi ge-leneksel tarım yerine çiftçiyi yok ederekköleleştiren endüstriyel tarım işletmeleri-nin kurulmak istendiğini anlatan platform,“tarımda su kullanımı yönetimi” yalanıylasuyu ticarileştirerek kirli üretimleri içinsanayiye aktarmak istediklerini anlattı.Ülke sınırları ile bölünen dereleri, su hav-zalarını “sınır aşan havza yönetimi” ilekontrol etmeyi düşündüklerini ve bütünbunlar üzerinden kıtasal olarak suları yö-netme hedefiyle bu alanların genişletilme-ye çalışıldığını ifade eden platform, kapita-lizmin içine düştüğü krizden kurtulmakiçin doğanın metalaştırılarak suya ve ya-şam alanlarımıza kapsamlı saldırılar ger-çekleştirildiğine değindi.

Doğanın talanına izin verilemezAçıklamada ayrıca kapitalizmin daha fazlasermaye biriktirerek bölgeleri merkeziüretim organizasyonları ile kendi amaçlarıdoğrultusunda yönetmeye çalıştığı anla-tıldı. Bütün bunlara karşı ezilen halklarınörgütlenerek mücadele etmesi vurgusuyapılarak, emperyalizme ‘dur’ denilmesigerektiği söylendi.

3-5 Mayıs’ta İstanbul’da Haliç Kongre Mer-

kezinde düzenlenen 2. İstanbul Su Foru-mu’nda bir araya gelen yerli ve yabancısermaye kuruluşları, “Dereler özgürdür,özgür akacak”, “Sermaye elini doğamız-dan çek” sloganları ile protesto edildi.

Su hayattır satılamazSuyun Ticarileştirilmesine Hayır Platfor-mu’nun çağrısı ile 3 Mayıs’ta Beyoğlu Adli-yesi önünde toplanan platform, birçok dil-de “Su hayattır, satılamaz” yazılı pankartarkasında Kongre Merkezi’ne yürüdü. Ya-pılan basın açıklamasıyla doğa ve yaşamiçin vazgeçilmez bir unsur olan suyun ti-cari bir metaya dönüştürülmesini hedefalan kararların uygulanmasına izin veril-meyeceği vurgulandı. Açıklamada, doğalkaynak sularının tekellerin denetiminealınması girişimi, emperyalizmin dünyahalklarına saldırıları konsepti içerisindedeğerlendirildi. Ayrıca emperyalistlerinuşaklığını yapan AKP’nin bu dönemdekendisine verilen rolü en iyi şekilde oyna-dığı, suyun ticarileştirilmesi çalışmalarınıhız kesmeden devam ettirdiği belirtildi.

İstanbul’da düzenlenen 2. Uluslararası SuForumu’nda 2009’dan günümüze günde-me getirilen Balkanlar, Gürcistan, Irak,Mısır ve Libya’ya kadar uzanan coğrafya-da suların ticarileştirilmesinin hedeflen-diğine dikkat çeken açıklamada, HES pro-jeleriyle doğanın ve insan yaşamının tah-ribatının önünün açıldığı, sömürünün az-gınlaşarak sürdüğü bölgemizde emper-yalistlere yeni sermaye yaratma arayışla-rının bir sonucu olarak suya göz dikildiğibelirtildi. Ezilen halkların tek şansınınörgütlenerek mücadele etmek olduğu ifa-de edilen açıklamada, yaşam kaynağımızolan suyun, geleceğimizi kurtarmanın te-minatı olduğu ve bütün bunlara karşı mü-cadele edilmesi gerektiği belirtildi.

Kütahya’dasiyanür tehlikesiProtestolara rağmen siyanürlüaltın arama tehlikeli değil diyen-lere duyurulur. Kütahya’da EtiGümüş AŞ’ye ait, bölgedeki gü-müş madeninin çıkarıldığı ve iş-lendiği tesisteki üç kademeli ba-rajda, setlerden birinin çökmesisonucu siyanürün çevreye yayıl-ması tehlikesi bulunduğu için te-siste üretim durdurulurken, çev-redeki köylerin tahliye edilmesiihtimali ortaya çıktı.

Eti Gümüş A.Ş. önünde basın men-suplarına açıklamada bulunanTMMOB Çevre Mühendisleri OdasıYönetim Kurulu Başkanı MuratTaşdemir tehlikenin çok büyük ol-duğunu söyledi.

‘Köylerin boşaltılması gerekiyor’Civar köylerin boşaltılmasını iste-yen Taşdemir şunları kaydetti: “Şuanda çok büyük bir tehlikeylekarşı karşıyayız. Biz çevre mü-hendisleri olarak gerekli incele-melerimizi yaptık. 25 milyon ton-luk bir atık barajından bahsediyo-ruz. Şu anda 3 baraj yıkılmış du-rumda. Son baraja yüklenilmişdurumda. Ne yazık ki bizim buyaptığımız incelemeler gerekli ön-lemlerin alınmadığını gösteriyor.Bir an evvel köylerin boşaltılmasıgerekiyor”dedi.

Tesisin henüz durmadığını söyle-yen Taşdemir “Tesiste şu andaatık devri daim yapılıyor. Eğerdevri daim yapılan suyu herhangibir şekilde baraja boşaltırlarsa ba-rajın yıkılacağına yüzde yüz emi-niz. Şu anda barajın sedresinde ıs-lanma var. Bu ıslanma akışkanlığıgetirecektir ve sedre çökecektir.Bir an evvel burada gerekli önlem-lerin alınması ve sedrenin güçlen-dirilmesi gerekiyor. Aksi taktirdebaraj yıkılacak ve köyler açısındançok büyük tehdit oluşacaktır. Çokciddi hayat kayıpları oluşabilir”diye konuştu.

Köylüler tepkili

Tesisin girişinde toplanan çevre-deki Aliköy beldesi ile Gümüş, Kı-zılcakaya, Dulkadir, Karaağaç köy-lüleri, daha önce uyarmalarınarağmen tesis yetkililerinin önlemalmadığını, buradan çevreye yayı-lacak siyanürün Sakarya Nehrihavzasındaki bütün canlı yaşamı-nı olumsuz etkileyeceğini belirtti.

Suda iklim değişimi

Emperyalizmin doğayı talanetme projesinin ayaklarındanbiri olarak gerçekleştirilen 2.Uluslararası Su Forumu’nda,emperyalist tekellere sınırsızözgürlük alanı açılması gerekti-ği vurgusu yapıldı

14-15_Layout 2 5/11/11 12:18 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011gençlik16

ÖSYM, 1974 tarihinde kurulmuş, 1981anayasasının 2547 sayılı kanunununpayandalığında YÖK’e bağlanmış; hâ-lihazırda YGS’den ALES’e kadar otuzayakın sınavın sorumluluğunu üstlen-miş bir kurumdur. Bu aynı zamanda,ona geleceğini emanet eden gençle-rin, otuz çarpı binlerce umudu ve otuzçarpı binlerce geleceği demektir. Budüşünüldüğünde, bu tarz bir kurumunhatalarının “halk vicdanı” açısındanne kadar sarsıcı olduğu her birimizinmalumudur. Tabii ki bir de bunun eko-nomik boyutu var ki ÖSYM’yi ufakçaplı bir Afrika ülkesinin milli hâsıla-sına eriştirecek niteliktedir. İSMMMO2010 yılında “Hayatımız Sınav” adıylayaptığı çalışmayla ÖSYM’nin giderekzenginleştiğini gözümüzün önünekoymaktadır. Kurum, 2007 yılında 163milyon 710 bin TL gelir elde ederken2008 yılında gelirleri 245 milyon 266bin TL olarak gerçekleşmiştir. Sınavagirenlerin sayısının giderek arttığınıhesaba katacak olursak ÖSYM bütçe-sinin buna eş olarak yükseleceğinidüşünmek abartı olmayacaktır. Ayrı-ca 2010’da ÖSYM’nin sınavlarına gire-cek adayların sayısının 5 milyona ya-kın olması bekleniyordu. Bunlara ekolarak MEB’in sınavlarına 4.7 milyon,İç İşleri Bakanlığı’nın sınavlarına 200bin adayın gireceği tahmin ediliyordu.

Bu da ülkemizdeki her 7 kişiden biri-nin sınava girdiği anlamına geliyor.Sayılarında göstermiş olduğu gibi 2010yılın da ülkece sınavdaymışız!Şimdi sözü son dönem ülke gündemi-ni haylice meşgul eden/etmekte olan,liseli gençliğin gelecekteki ahval veşeraitini iyice belirsizleştiren; burju-va-feodal düzenin “çürüğe çıkmış”aygıtlarından olan ÖSYM’nin icraatla-rına getirelim. 27 Mart 2011’de “üni-versitede okumak isteyen 1 milyon692 bin 345 adayın” katılımıyla ger-çekleştirilen YGS, sınavın üzerindençok geçmeden kopya iddiaları ile ülkegündemine oturmuştur. Artvin’deavukatlık yapan Ayla Varan, sınavsonrasında, sınava ilişkin daha önce-den şifre duyumları alması üzerine,basına dağıtılan mastır kitapçığı üze-rinden matematik testinde birkaç de-neme yaptıktan sonra şifreyi sapta-mıştır. Bu bilginin kamuoyu ile payla-şılması üzerine gündeme bomba gibidüşen bu iddialar karşısında ÖSYMbaşkanı açıklama yaparak, ilk önceşifrenin olduğunu kabul etmese dedaha sonrasında bunun basına dağıtı-lan kitapçıkta var olduğunu diğer hiç-bir kitapçıkta buna rastlanamayaca-ğını ileri sürmdü. Bu açıklamanın üze-rinden çok geçmeden diğer kitapçık-ların da açıklanmasıyla ikinci ve daha

Son olarak Mersin Üniversitesi veCunhuriyet Üniversitesi’nde yaşa-nan saldırılar, faşizmin karakteri-nin devamlılığına işaret ederken,araç ve metotların dahi değişme-diği görülmektedir.

Geçen sayımızda, üniversiteler üzerinde siste-min baskılarının arttığını belirterek, sisteminşu dönemlerde sivil faşistleri yoğun bir şekildekullanmaya başladığına işaret etmiştik. Butahlilimiz üzerinden çok geçmedi ki, önceMersin’de ve sonrasında Sivas’ta sivil faşistlerdevrimcilere saldırdı. Ve bu saldırılar devamedecek gibi görünüyor.Geçen sayımızda konuya genel olarak değin-miştik. Ama son süreç, bizlere üniversiteleriniki karşıt sınıf açısından nasıl bir önem arz et-tiğini ve bu saldırıların altında yatan amaçlarıtahlil etmeyi zorunlu kılıyor.Üniversiteler geçmişten bu yana sınıf müca-delesine hizmette önemli alanlardan birisi ol-muştur. Gerek üniversitelerin araştırmaya,düşünmeye ve sorgulamaya açık olması ge-rekse de üniversite okuyan gençliğin büyükçoğunluğunun yaşadığı gelecek kaygısı, üni-versite öğrencilerini sınıf mücadelesinde önsaflara iteklemektedir. Egemen sınıflar için ise üniversiteler, bilim vearaştırma alanı olmaktan çok, iktidardaki sı-nıfın ahlakını, ideolojisini öğrencilere aktarmaaracı olarak görülmektedir. Yaşanmış devrim pratiklerine baktığımızda veyine ülkemiz devrimci geleneğini incelediği-mizde, her iki sınıf açısından da önem arz edenüniversitelerin, nasıl bir misyona sahip oldu-ğunu görebiliriz. Üniversiteler faaliyeti kendiiçinden önemli kadrolar yetiştirmekte, önemliçıkışlar yakalamakta ve sınıf mücadelesi ilebirleşerek devrime doğru yöneltmektedir.Bu durumun farkında olan hakim sınıflar üni-versiteler üzerindeki baskıyı arttırmakta vebu baskı metodlarıyla üniversitelerin kendikontrollerinin dışına çıkmasına izin verme-meye gayret etmektedirler. 12 Eylül darbecile-rinin ilk yaptıkları iş üniversitelere yönelmekve üniversiteler üzerindeki en önemli kontrolaracı olan YÖK’ü kurmak oldu. 12 Eylül karanlığı dağılıyor mu!?12 eylül karanlığını dağıtacağını ifade edenlerise bu karanlığın nasıl “dağıtılacağını” hemsarf ettikleri sözlerle hem de pratik olarak biz-zat gösterdiler. Ayrıca olabildiğince uzun bir

çuval yaptılar ki mızrağın ucu gözükmesin.Ama nafile. Mızrak çuvala sığmıyor.Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfede-rasyonu’na (TUSKON) bağlı Kütahya AktifSanayici ve İşadamları Derneği (KÜSİAD)hizmet binasının açılışı için Kütahya’ya gidenArınç, patronların, üniversitelerde yükselenöğrenci muhalefetine dair korkularını gider-mek için 68 döneminin devrimci yükselişinedönük benzetmelere de gönderme yaparak;“Ülkemizin bütün üniversitelerinde ortalığıkarıştırmak isteyen, eski günlerin özleminiçeken, tahrikçi, anarşist gruplar bulunmak-tadır. Bunun için hem üniversite yönetimlerihem emniyetimiz ve güvenlik kuvvetleridikkatli olmak mecburiyetindedir. Olaylar bunoktaya gelmemelidir.” ifadeleriyle saldırıla-rın haberini vermekteydi. Yine bu zat deva-mında sarf ettiği sözlerde, istihbarat ağını(siz bunu ajanlaştırma olarak algılayın) güçlükılmaktan bahsederek öğretim görevlilerin-den öğrencilere kadar herkesin bu konuda“akıllı” abilere “bilgi” vermesi gerektiğiniyoksa olacakların kaos ve karmaşa yarata-cağını ifade ediyordu.Bu dönem polislerin üniversitelere rahatça gi-rebilmesi ve istediği zaman istediği öğrenciyiaraması, kimlik sorgulaması yapabilmesi içinyasalar çıkarıldı. Fakat öğrenciler cephesindenve demokratik kamuoyundan yükselen muha-lefet karşısında durumun meşruluğunu sağla-yamayan hakim sınıflar ve işbirlikçileri, devle-tin terör örgütü olan ülkücü faşistleri devreyesokarak devrimcilere saldırtmış ve sonrasında“polis yoksa işte bu olaylar var” diyerek, polisinvarlığına meşruluk kazandırmaya çalışmıştır.Faşist zihniyetin sözcülerinden biri olan DevletBahçeli ise “Bu caniler nerelere dayanmakta-dır? Nerelerden emir almaktadır? Bunları daçok yönlü incelemelilerdir ve üniversitelerdeyayılma eylemi gösteren PKK çapulcularına fır-sat tanımayacak, göz açtırmayacak her türlütedbiri almalarını beklemekteyiz.” sözleri ileyapılacak saldırılar için zemin oluşturuyordu.Yine o dönem Mersin Üniversitesi’nde yaşananfaşist saldırı sonrası polisin öğrencilere dönük“okul içinde değiliz bu yüzden haberimiz olmu-yor ve müdahale edemiyoruz. Ama orada olsakmüdahale eder ve izin vermezdik” beyanı, okuliçinde olduklarında polis-sivil faşist işbirliği ileyapılan saldırıları akla getiriyor.Bugün artan bu saldırıların altında yatan enbüyük etmen yukarıda da bahsettiğimiz ne-denlerdir. Bu saldırıların nedeni, üniversite-lerde gelişen devrimci durum ve bunun yolaçtığı endişedir.

Liseliler yaşananlar karşısında alanlarda seslerini yükselt-meye başlamış, bunu sindiremeyen okul müdüründen baş-bakanına tüm bürokratlar okul kapılarını kilitlemektenkarşılarına 10 bin genci alanlara dökmeye, hatta onların ar-kalarında başka ellerin olduğunu söyleyip liselilerin iradesi-ni ezip hak mücadelelerine gölge düşürmeye kadar varantedbirler almaya çalışmıştır

Faşist saldırılar artıyor Haydisınava

16-17_Layout 2 5/11/11 1:26 PM Page 1

ünya halklarının başına bela kesilmiş ABD, Dünyajandarmalığını tesis etmek için, görevlerini “ulvi”araçlarıyla yerine getiriyor. Son eylemi olan Usa-me Bin Ladin’in öldürülmesi kamuoyuna yıldırımgibi düştü. Niyetimiz, bu makale ile birlikte, ope-rasyonun sınıfsal okumasını gerçekleştirmek.

Okuyucularımız arasında, ‘Gerici birinin, yine gerici bir güç tarafın-dan öldürülmesinin, sınıfsal okumasının ne karı olabilir’ diye seslidüşünebilirler. Zira bunu biz de düşündük. Kar oranını her bir so-ruya tabi tuttuk. En son olarak ise kendimize şu soruyu sorduk.Bin Ladin’in öldürülmesinin, enternasyonal proletaryaya ne karıolabilir? Esas olarak soru, bu şekilde sorulduğu takdirde, makale-mizin ‘sınıfsal okumayı’ yerine getirebileceği fikrine vardık.2001 “saldırısı” sonrasında dünyanın “en popüler isimleri” arası-na giren Bin Ladin, uzun zamandır, ABD gericiliği tarafından “ye-min billah” aranan bir isim haline gelmişti. Uzun bir dönem “bu-lamamaları”, birçok yere müdahalenin kapısını açmıştı. İslamâlemine “medeniyet” taşıyan haçlı seferlerinin “modernizasyo-nu” sonucunda, Afgan ve Irak toprakları fiilen işgal edilmişti.Resmin bu yanını hepimiz biliyoruz. Bugün milyonlarca ezilen,işgal altında, ABD gericiliğinin “demokrasisi” ile zulümlerden zu-lüm beğeniyor. Bu arada Bin Ladin de boş durmadı. Video kaset-leri ile birlikte, müslüman âlemini cihada davet etti.Velhasıl 2 Mayıs sabahı ABD, tüm dünyaya, uluslararası bir ope-rasyon ile Bin Ladin’in öldürüldüğünü “müjdeledi”. Obama, saatlerboyunca Pentagon’da izlediği infazı, Beyaz Saray’da kürsüye çıka-rak duyurdu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Bir yanda, krimi-nalize edilen operasyonun detayları konuşulurken, diğer yanda isedünya halklarına sunulan bir “armağan” şekline dönüştürüldü.Yapılan infaz sadece fiili değildir, ideolojik yanları vardır. ABD geri-ciliği, binlerce kilometre uzaktan, playstation oynar gibi, “hasımla-rını” nasıl ezdiğini göstererek güç “gerçekliğini” göstermek iste-mektedir. Üstelik bu operasyon, Pakistan’ın hiçbir izni alınmadangerçekleşmiştir. ABD, adeta şu mesajı vermektedir. ‘Sosyal em-peryalizm havlusunu attığı ve nüfuz alanlarının çözüldüğü gün-den beri, ben yer kürenin jandarmasıyım’. Dikkatinizi başka biraçıklamaya çekmek istiyoruz. Obama adına operasyonun detayınıanlatan Carney, gazetecilerin ‘Bin Ladin silahsız olmasına rağmenneden öldürülmüştür’ sorusuna, ‘Direnç, illa silah olmasını gerek-tirmiyor’ cevabını vermiştir. Yani kişi silahsız da olsa, ABD açısın-dan tehlike arz ediyorsa, infaz edilebilir. İşte dünya jandarmalığı-na soyunmuş ABD, geçmişte olduğu gibi, gelecek dönemde de,kendisi için tehdit unsuru gördüğü her şeye böyle yönelecektir.Neo-liberal sol cenah, bu “ikazı” topuk selamıyla karşıladı.ABD’nin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu ve bu güce karşı si-lahlı direnişlerin akıbetinin bu olacağını, burjuvaziyi kendi kale-sinde yani sadece seçimlerle alt edilebileceğini haykırmışlardır.Kısacası, ‘emperyalizm bakidir, yenemezsin bari düzenle’ den-mektedir. Yeni tipte ultra-emperyalist teoriler, halk hareketleri-nin devrimci yönelimi yerine “demokratik” talepler sınırlamasınaçekerek “yeni” dünya arzularını pekiştirmeye, sadece pekiştirme-ye hizmet ediyorlar. Devrimin ana akım olmaması, Dünya gerici-liğine karşı uzun süredir gerçekleştirilemeyen kazanımlar ve ko-münist-devrimci hareketin sınıfsal yetersizlikleri, niyetten ba-ğımsız bu durumu desteklemektedir. Hafızalarda hala diri duranNepal örneği yine buradan beslenmektedir. Olası bir devrim son-rasında, Nepal’in işgal edilebileceği ve devrimin yenilebileceği“kaygıları” nedensiz değil ama haksız bir “tereddüttür”. Bu siya-sal yönelim, emperyalizmin bakiliği ve başka bir yol mümkünçağrıları ile paralel düzeyde gitmektedir.‘Jandarma’ başlığına geri dönecek olursak, dünyanın tek bir yum-ruk altında yönetilmesinin şu an için ne ekonomik ve dolayısıylane de siyasi bir koşulu mevcuttur. Dünya jandarmalığına soyu-nan ABD, dönem olur buna uygun pratikler sergileyebilir ama dö-nem olur diğer emperyalist kuşatmaya tabi olmak zorunda kalır.Emperyalist dünya gericiliği bir kampın içerisinde birden fazlablokla tanımlanır. Emperyalist hegomanyanın görece “zaferini”ilan ettiği bu süreç, yeni isyanların patlamaya –real anlamıylapatlamaya- hazır olduğu durumunu gizlemez, gizleyemez! Dahadün Ortadoğu’da tiranları deviren ezilen halkların isyanı bunacanlı bir örnektir. Tüm bu tartışmalar içerisinde, Bin Ladin’in öl-dürülmesinin, ezilen sınıf ve uluslara zerre kadar tartışması ol-mamakla birlikte, iyi ele alınmadığı takdirde, dünya gericiliğinehizmet eder-etmiştir. Ezilen sınıflar, her bir gelişmeye, enternas-yonal proletaryanın nihai davasına hizmet edip etmediği sorusu-nu cevap olarak, bir karara varmak zorundadır. ‘Jandarma’ ope-rasyonunun esas hükmü, bir gericinin ortadan kaldırılması değil,dünya halkları üzerinde oluşturulmak istenilen ‘bakilik’ sopasıdır.Bu sopanın ilelebet ortadan kaldırılması için, 21. yüzyılda komü-nizm için yürümeye ama sadece komünizm için yürümeye muk-tedir bir kuşak yaratılmak zorundadır. Evet, buna zorunluyuz!

sinan çakıroğlu

JANDARMA!

GENÇ YORUM

D

17gençlik

kolay bir şifre ortaya çıktı, tabii bu durum karşı-sında iyice sıkışan ÖSYM başkanlığı olayı sınavsorularını basan matbaaya atmaya çalışmıştır ki,matbaa bizim veremeyecek hesabımız yok diye-rek topu tekrar Demir’e atmıştır. Tüm bu geliş-meler üzerine ÖSYM, Ali Demir’in imzasını taşı-yan bir maille sınava giren kişilere yaşanan olay-la ilgili sınavda kopya olduğunu fakat bunun“sehven” yapıldığını açıklamıştır. Demir’in buaçıklamaları üzerine Erdoğan, Gül ve YÖK Baş-kanı Özcan “tatmin olduklarını” açıklamış; MilliEğitim Bakanı ise Demir’e sahip çıkarak “iddiala-rı açık yüreklilikle cevapladı” demiştir. Bizcedevlet erkânı, bu tarz sözlerle, bu şaibeli kurumakarşı olan sabır sınırlarımızı ölçmek için temayülyoklaması yapmaktadır. Fakat yoklamada te-mayül sınırlarını parçalayan birileri vardı ki onlarda liseli öğrencilerdi. Liseliler yaşananlar karşı-sında alanlarda seslerini yükseltmeye başlamışbunu sindiremeyen okul müdüründen başbaka-nına tüm bürokratlar okul kapılarını kilitlemek-ten karşılarına 10 bin genci alanlara dökmeye,hatta onların arkalarında başka ellerin olduğunusöyleyip liselilerin iradesini ezip hak mücadele-lerine gölge düşürmeye kadar varan tedbirler al-maya çalıştı. Ne mutlu ki, bu beyhude çabalardahi gençliğin alanlardan seslerini yükseltmesi-ni ve haklarını haykırmasını engelleyememiştir.Bugün fiili işgallere kadar varan meşru eylemleridevam etmektedir ve bu süreç devam edecekgibi görünmektedir.

Öğrencilerin psikolojisi bozulduYGS’de şifre iddiaları sürerken bu defa 8 ilde bulu-nan hapishanelerde kullanılan soru kitapçıkları-nın hatalı olduğu ortaya çıktı ve sınav 30 Mart’tayeniden yapıldı. YGS’ye ilişkin bunca şaibe var-ken 24 Mart’ta ALES sınavı yapıldı; bu sınavdaÖSYM’nin basiretsizliğinden payını aldı ve İz-mir’de yapılan sınavda kitapçıkların hatalı olmasınedeniyle 500’e yakın kişi 15 Mayıs’ta tekrardansınava girmek zorunda kalacak. ÖSYM, şifre id-dialarına tatminkar bir cevap vermeden, YGS so-nuçlarını açıkladı ve bu seferde sınav sonuçları-

nın yanlışlık olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine bir-çok öğrenci sınav sonucuna itirazda bulundu. YGSsınavının bir sonraki aşaması olan LYS başvuru-larının bitmesine 2 gün kala itirazların sayısı20.000’e ulaştı. Ayrıca sınav sonucu yanlış açık-landığı için birçok öğrenci psikolojik sarsıntı ge-çirdi. Bunun yanında Mersin’de lise son sınıf öğ-rencisi olan Sıdıka Soydam beklediği puanı ala-mayınca intihar etti. Bu olayla da ÖSYM’nin üzeri-ne ölümün ağırlığı çöktü.

Devlet üç maymunu oynuyorYaşananlar karşısında devlet ne yapacaktır? Geç-mişte olduğu gibi yine üç maymunu oynayacaktır.ÖSYM’nin önceli olan ÜSYM’nin 1973’te yaptığı sı-navın sorularının özel bir dershaneye satılmasın-da olduğu gibi; 1992’de Anadolu Liseleri Sınavı’nınsorularının satılmasında olduğu gibi; 1999’da ÖSSsorularının çalınmasında; 2009’da KPSS EğitimBilimleri testinin sorularının dağıtılmasında; PolisMeslek Yüksekokulları Öğrenci Adaylığı sınavın-da ve buna ek olarak TUS, LYS, LGS, YGS veALES’de de kopya çekildiğinin ortaya çıkmasın-daki gibi… Devlet, 2009’daki kopya skandalın çeteişi olduğunu söylemiş; ardından çete çökertilmişve ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan istifa ettiril-mişti. Olayı bu şekilde kapattığını sanan devlet,YGS’de yaşanan gelişmeyle aslında en büyükçetenin kim olduğunu göstermiş ve başkanıgöndermekle sorunun üstünün örtülemeyece-ğini anlayarak Ali Demir’e sahip çıkmıştır. Sı-navlarda ortaya çıkan şifreler, emperyalizmuşağı yerli burjuvaların eğitim politikalarınınürünüdür. Her siyasi sistem kendi eğitim siste-mini yaratacağından bilinmelidir ki yaşananlartamamıyla burjuva-feodal düzenin bozuk yapı-sından kaynaklanmaktadır. Sistem değişme-dikçe, yeni demokratik düzen tesis edilmedikçe,bu tarz olaylar münferit olmanın ötesinde daimibir hal alacaktır. Dupanloup’un da dediği gibi“Eğitim özünde bir yetke ve saygı ürünüdür. Buiki koşuldan biri eksik olursa ürün çürür.” İştebugün bizim yaşadığımız tam da bu, bozuk dü-zenin çürük ürünü, çürük sınav sistemi!

a

16-17_Layout 2 5/11/11 1:26 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011dünya analiz18

dı 11 Eylül 2001’de Amerikaİkiz kulelerine yapılan uçaksaldırısının baş sorumlusuolarak dünyaya duyurulanUsame Bin Ladin’in, 2 Ma-yıs’ta Pakistan’ın İslamabad

yakınlarında Abbottabad karargâhındaABD’nin düzenlediği bir operasyonla ölüolarak ele geçirildiği duyuruldu.Ladin’in ve mensubu olduğu El Kaide ör-gütünün sorumlu tutulduğu, henüz zi-hinlerdeki soru işaretleri tamamıylaaçıklığa kavuşturulmamış bu saldırınınhemen akabinde “terörist” avına çıkanABD emperyalizmi ve NATO kararıylagerçekleştirilen Afganistan müdahalesihala sürüyor. Bin Ladin’in Afganistan’daolduğu iddiasıyla, Afganistan’dan Batıdünyasına tehdit yağdırdığı videolar yada ses kayıtları, özellikle ABD kamuoyu-nu korkutmak için saldırının meşru te-mellerini oluşturma açısından kullanıldı. İşgal için bir gerekçe olarak öne sürülen

Ladin unsuru zamanla unutulmakla bir-likte, işgal ile birlikte ABD emperyalizmi,gerek işgale zemin hazırlamak maksa-dıyla bir karşıt güç; gerekse SovyetlerBirliği’ne karşı kullandığı El Kaide’ye desavaş açtı. Benzer senaryoyu aynenIrak’ın işgali sürecinde oynayan ABDemperyalizmi, (Genişletilmiş) Büyük Or-tadoğu Projesi (BOP) dediği, saldırı ve iş-gal politikasının bir taktiği olarak izle-mektedir. ABD emperyalizmi, Irak işga-linin temelini nasıl kendi elleriyle besle-yerek büyüttüğü ölüm makinesiyle ger-çekleştirdiyse, Afganistan’a da “Radikalİslam’la mücadele” kılıfını uydurdu.2000’lerin ilk 10 yılına damgasını vuranbu yöntemlerle ve Ortadoğu planındakendine aslan payını izah etmiş olanABD emperyalizmi din ekseninde yarat-tığı gerici tartışmalarla da kendine payçıkararak yoluna devam etti.

Emperyalizm paslı silahı atar

El Kaide ve Bin Ladin tehlikesi bahanele-riyle kısa dönem bir politik saldırı hattıyaratmayı başaran ABD emperyalizmininbu araçları ortadan kaldırması acaba neişine yarayabilir? Tunus ve Mısır’la başla-yıp Ortadoğu’ya yayılan halk direnişleri-ne dair AB ve ABD emperyalizminin sü-rece yön vermek için planlar yaptığı açık-ça ortadadır. Emperyalist müdahalelerleyaratılmış gerici çatışmalar ve Ortadoğuplanında, bu iki gerici kliğin içerisine gir-diği bir çıkar çatışması mevcut olabilirmi? İlk elden böyle sorular akla gelmekleberaber, bunu besleyen somut gelişmele-re bakıldığında, Ortadoğu’da ortaya çıkanhalk ayaklanmalarına, buralardaki dev-rimci-komünist damarın güçlü olmamasınedeniyle İslami akımların şekil vermeyebaşladığı bir sonuç olarak görülebilir. Or-tadoğu’da El Kaide gibi örgütlerin bazıAvrupalı emperyalistlerle kurduğu temassöylentilerinin ardından Usame Bin La-din’in öldürüldüğü söylentileri ya da ger-

çeği manidar gözüküyor.

ABD emperyalizminin Ortadoğu planındaesas itibariyle girdiği dar boğazı aşmayaçalışırken, bir zamanlar beslediği fakatşimdi hitap ettiği tabanın önemli bir kesi-mini kaybetmiş olan Usame Bin Ladin’i öl-dürerek, yeni tip bir İslami karakter hedef-lediği açıktır. Öyle ki bu model İslam’ınılımlı bir tezahürü olabilir. Mesela AKP hü-kümeti buna en iyi model örneğidir. Bir ta-raftan emperyalizmin Ortadoğu’daki başhaydutluğunu üstlenmiş İsrail’e karşı “Oneminute” diyecek, öte taraftan da ABD’ninbölgedeki tüm icazetlerine onay verebile-cek bir İslam anlayışı. ABD’nin vurduğu‘azılı İslami terörist’ için bir yandan cami-lerde ‘terörist’ yandaşları tekbir sesleriyükselterek ABD bayrakları yakarken; ötetaraftan aynı ülkenin başbakanı ve cum-hurbaşkanı “terörün sonu budur” diyecek.

Geldiğimiz noktada Libya’da da gerekemperyalist bloğun bir bütün olarakNATO eliyle mevcut çelişkilerden faydala-narak ülke halkını içerisine düşürdüğüdurum, böl-savaştır-ele geçir politikası-nın açık bir göstergesidir. “Demokrasi”yeçok ihtiyacı olan bu bölgelerde yapılankatliamın haddi hesabı yok. Ve dünyanınen büyük “demokrasi” ihracatcısı hare-kete geçti. Bir şablon üzerinden yaptığıhesaplarla kimin üzerinden oynayacağınınetleştirip işgale soyundu. Bu zaman dili-mi içerisinde de “demokrasi” düşmanıLadin’in ruhuna rajmet okudu ki bunuiki anlamda yorumlamak gerek. İlk el-den burada bulunan ülkelerde uşaklığasoyunanlara ‘haddinizi bilmezseniz, si-zin için de aynı son geçerlidir’ mesajı ve-rirken, diğer taraftan ‘intikamı aldık’mesajını yayınlamak oldu. Başta belirt-tiğimiz gibi zihinlerde hala (aslında ce-vabı bellidir) cevaplanmayı bekleyenikiz kuleler saldırısının kimin eseri ol-duğu netleşmemişken.

Başını ABD emperyalizminin çektiği geri-ci blok, Ladin ve El Kaide gibi unsurlarınasıl komünizm korkusuna karşı kullan-dıysa, bu işbirlikçileri elinde paslanan ge-ricilik silahıyla birlikte yok etmeyi de ta-rihi bir eylem olarak gerçekleştirmiştir.Tabi bu yaratacağı ve yeniden yok etmekisteyeceği silahların da teminatı niteliğin-de bir gelişmedir. Çünkü kapitalist-em-peryalist düzen kirli savaş silahlarını te-mizlemektense yok etmeyi tercih eder,bu onun varoluş yasasının bir gereğidir.

USAme Bin Ladinve Ortadoğu üzerineBaşını ABD emperyalizminin çektiği gerici blok, Ladin ve El Kaide gibi unsurları nasıl komünizm kor-kusuna karşı kullandıysa, bu işbirlikçileri elinde paslanan gericilik silahıyla birlikte yok etmeyi de ta-rihi bir eylem olarak gerçekleştirmiştir.

A

18-19_Layout 2 5/11/11 12:22 PM Page 1

10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü dünya haber 19f

7 Mayıs pazar günü faşist ve ırkçı anlayı-şın haykırılması için gerçekleştirilmesiplanlanan yürüyüşe karşı antifaşist ku-rum ve kişiler alanlara çıktılar.

ADGH, YDG, MLKP, Dev-Genc, TKIB, DIDFve NRW Alevi Gençliği ve Rote Antifa (Kı-zıl Antifa) SOL NRW, SDAJ (Alman Sosya-list İşçi Gençliği), MLPD, DKP gibi antifa-şist, devrimci-demokratik kurum, partive kişiler ırkçı yürüyüşü engellemek içinsabah saatlerinde Köln merkezi istasyo-nunda toplanmaya başladı.

Binlerce kişilik kitle, ırkçıların muhtemelyürüyüş güzergahları üzerinde bulunanfarklı noktalara gitmek üzere hareketegeçti. Sonrasında uzun süren çabalarlaulaşabildikleri noktalarda protestocularpolisin biber gazlı saldırısına maruz kaldı.Polisle yaşanan kısa süreli arbede sıra-sında bazı kişiler gözaltına alındı.

Polis gün boyunca çeşitli noktalara kur-duğu barikatlarla kitlenin hareket alanınıdaraltmaya çalışırken, antifaşist gruplarise, şehrin farklı noktalarında, sokaklarıve ana caddeleri ablukalarla ve oturmaeylemleriyle saatlerce işgal etti. Irkçılar,yaklaşık 700 metre yürüdükten ve birkaçkonuşma yaptıktan sonra yürüyüşleriniiptal etmek zorunda kaldı.

Daha önce de iptal ettirilmişti1996 yılında temelleri atılan ve özellikle 11Eylül’ün ardından Avrupa’da yayılmayaçalışılan Islamofobi sonrasında, yaymayaçalıştığı ırkçı-faşist düşüncelerine zeminyaratmak icin çalışmalarına hız veren aşırısağcı, ırkcı grup Pro Köln/NRW (Köln/ Ku-zey Ren Vestfalya Yurtdaş Hareketi)’nin2008 yılında Almanya’nın Köln şehrindegerçekleştirmek istediği “Anti-İslam-Kongresi” nin başarılı bir şekilde engellen-mesinin ardından, 2009’daki “2.Anti-İs-lam-Kongresi” de geniş çaplı direnişlerlekarşılaşmış ve engellenmişti.

Sarrazin’den Bild Gazetesi ve Spiegel Der-gisi’ne kadar, İslamcılık eleştirisi etiketiyleyabancı düşmanlığı içeren tezlerle top-lumda yaratılan korku ve düşmanlık ikli-minden, kendi ırkçı ve sağ popülist fikirle-rine pay çıkarmak amacıyla yararlanmayaçalışan Pro NRW, bütün Avrupa’dan ken-dileriyle ortak zihniyetteki parti ve kişiler-le birlikte , sözde ‘sessizce yaklaşan İslam-laşmaya’ karşı kışkırtıcılık yapmak ve ‘dü-şünce yasaklarını’ protesto etmek için 7

Mayıs 2011 pazar günü Almanya’nin Kölnşehrinde “Özgürlük Yürüyüşü” adı altındabir yürüyüş gerçekleştirmek istedi. Bu yü-rüyüşle, kendilerinin ırkçı ve faşist düşün-celerine karşı yöneltilen her türlü eleştirive karşı koyuşu ‘düşünce özgürlüğüne‘saldırı olarak göstermeye çalışan grup, buseneki yürüyüşe kendileriyle aynı düşün-ceye sahip kurum ve partilerden temsilci-leri de davet etmiş, ancak bunlardanAvusturya’dan FPÖ, Belçika‘dan VlaamsBelang, Ispanya‘dan Platafaforma per Ca-talunya, Fransa‘dan Mouvement NationalRépublicain gibi ırkçı, faşist parti ve ku-rumlar son yıllarda artan antifaşist tepki-lerden dolayı yürüyüşe katılma cesaretigösterememişlerdir.

Avrupa’da artan ırkçılık 7 Mayıs’ta antifaşist, antiırkçı anlayışlayapılan eylemlerin oldukça büyük birhaklılık ve meşruluk zemini mevcut. Al-manya’da yapılan ırkçı çalışmalar sadeceburayla sınırlı değil elbette. Avrupa’nınbirçok ülkesinde hortlatılan ırkçılık hızladerinleşiyor denebilir. Avrupa Birliği (AB)ülkelerinde yapılan bir araştırmada bir-çok ülkede yabancı düşmanlığı yapıldığı-nı ortaya koyuyor. Avrupa Irkçılık KarşıtıHareket (EGAM), 15 Avrupa şehrinde ya-şanan ırkçı yaklaşımları test etti. Paris,Oslo ve Anvers gibi şehirlerde beyazlarsorunsuz bir şekilde eğlence mekânları-na girip çıkabilirken, özellikle siyahi veArap asıllı kişilere ırkçı yaklaşımlar sergi-lendiği tespit edildi. Bar ve disko girişleri-ni kontrol eden yüzlerce gönüllü araştır-macı Avrupa’da, yabancı asıllılara ırkçılı-ğa varan farklı tutumlar gözlemlendiğinirapor etti. Etnik kökenin gece hayatındafarklı muameleye tabi tutulmasında bi-rinci faktör olduğu kaydediliyor. Özellikle Fransa, İtalya gibi ülkelerin başınıçektiği ırkçı yaklaşımın ağır olduğu ülke-lerde devletin de farklı etnik köken, ırkasahip insanlara yönelik ırkçı yasa ve tu-tumları mevcut. Her fırsatta göçmenlereilişkin çıkartılan yasalarla, ya da yapılansınır dışı etmelerle göçmenlerin yaşamıgittikleri ülkelerde kabusa çevriliyor. İtal-ya’nın Foggia kentinde yerel yönetim geç-tiğimiz yıllarda göçmenlere ayrı otobüstahsis etme kararı almıştı. Bir başka örnekise: Fransa’da Cumhurbaşkanı NicolasSarkozy “göç ve suç” arasında açık bağkurarak, Romanlara yönelik sert “tedbir-ler” alarak toplu sınır dışı kararı almıştı.

‘Faşizme özgürlük’

BD’nin “Küresel terörizminKuzey yıldızı” diye tanımla-dığı Usame bin Ladin,ABD’nin Afganistan’da Sov-yet askeri varlığına karşı ilerisürdüğü muteber adamlar-

dan biri idi. Okul yıllarında Müslüman Kar-deşler’den esinlenen Ladin önceleri Suudiistihbaratı tarafından Pakistan’daki faali-yetler için kullanıldı. Burada CİA ve Pakis-tan istihbaratı ISI denetiminde militan ye-tiştirilmesine yardımcı oldu. Mücahitkamplarında Filistin asıllı Abdullah Az-zam’ın fikirlerinden de çok etkilenen La-din’in ABD ile yolunda giden ilişkileri, So-mali’de ilk Amerikan karşıtı cepheyi açtı-ğında sona erdi. Şimdi ise aradan senelergeçtikten sonra okyanusta cansız bir be-den olarak yatıyor. (N.Aydın, Amerikalılarherhalde mezar yok etmeyi bizden öğren-diler derken doğruluk payı olmalı. Said-iNursi, Şeyh Said, Seyyid Rıza) 1858 yılındayayınlanan bir makalede Friedrich En-gels’in belirttiği gibi Afganistan’ın coğrafikonumu ve halkının kendine özgü karakte-ri bu ülkeye Orta Asya sorunlarında kü-çümsenmeyecek bir siyasi önem bahşeder.XIX. yy.’ın ortası için geçerli olan bu sapta-ma bir buçuk yüzyıl sonra da güncelliğinikorumaya devam ediyor. Afganistan’ın“Kuzey kuşağı” nın üç devleti (Türkmenis-tan, Özbekistan, Tacikistan) ile coğrafikomşuluğunun ötesinde, komşularınıntüm etnik unsurlarını bünyesinde barındı-rır. (Peştular %38,Tacikler %25, Hazaralar%19, Özbekler %6, sair % 12)11 Eylül olayları Orta Asya tarihinde dö-nüm noktasıdır. ABD işgaliyle Taliban reji-minin yıkılışı Sovyet sonrası dönemin so-nunu noktalamış ve emperyalizm için halatam olarak tanımı yapılamamış yeni birdönemin başlangıcını oluşturmuştur. Bunedenle SSCB işgali sırasında Bin Ladin,örgütü El Kaide ve Taliban’ın ABD, SuudiArabistan ve Pakistan tarafından destek-lendiği, misyonu bitince Ladin’in tasfiyeedildiği gerçekliğinden ziyade işgalin bölge-nin tümü üzerindeki jeopolitik sonuçlarınıanaliz etmek bugün için daha ziyade önemtaşıyor. Ancak önemli bir hususunda bilin-mesinde de fayda var. Bilinenin aksineABD, Brzezinski’nin de 1998’de verdiği birmülakatta kabul ettiği gibi Afganistan’a, içsavaşın başlamasından önce karıştı. Baş-kan Carter 3.07.1979’da muhalif mücahit-lere yardımı öngören planı imzalayarakRusların Afganistan’a müdahalesini doğru-dan olmasa da maksatlı olarak teşvik etti.Böylece dönemin iki süper gücü bölgedegüç denemesi yaptı. SSCB’nin çöküşüylesonuçlanan büyük oyun başladı.1992’de Hikmetyar’ın hareketinin çökme-sinden sonra İslamabat kendi siyasi tercih-lerini somutlaştıracak başka bir bağlantıarayışına girdi. Çoğunluğu Peştu olan vePakistan’daki medreselerin öğrencilerindenoluşan Taliban’a yöneldi. Taliban için gerçekbir eğitim merkezi olan bu okullar Suudi-Bin Ladin fonları ile beslendi ve böyleceSuudi Arabistan’dan gelen Vahhabilik gide-rek bu ülkede verilen eğitime sızdı. İdeolojikalanda Taliban’ın İslam anlayışı Afganis-tan’da fazlasıyla bulunan dini çeşitliliğekarşı hoşgörülü Sufilikten kopuştur. Tali-ban, kaynağını, sömürge döneminde Hin-distan’da ortaya çıkan ve İslami metinleriçağdaş gerçeklerle bağdaştırmaya çalışarakSünni Müslüman toplumunu yenileme ça-basında olan reformcu hareket Devbandi

İslam okulunun aşırı bir yorumundan alır.Başlangıçta Taliban, ideolojisini bölgeye ta-şımakta çekingen davransa da Bin Ladin’inuluslararası karakterdeki ideolojisinin Tali-ban lideri Molla Ömer’in üzerindeki etkisiylehareketin yönelimi değişti. Sınır ötesi İslamdayanışması stratejisi öne çıktı. Bölge ül-kelerini iliklerine kadar titreten bu stratejideğişikliği sonucu Taliban rejiminin devril-mesiyle bölgenin bütününde jeopolitik ya-pılanma derinden değişti.ABD harekatının harekat alanı ilk bakıştayirmi iki yıldır savaş halinde olan Afganis-tan’dı. Ancak Ortadoğu’dan başlayarak,Kafkasya, Orta Asya, Keşmir’den geçen,Çin’in uzak sınırlarında Şingjang’a (DoğuTürkistan) kadar uzanan bir çeşit “kriz yayı”boyunca yayılan anlaşmazlıklar yumağı ilebelirgin özel bir jeopolitik çerçeve içerisindeetkisini gösteren çatışma alanının bölgeseljeopolitik etkileri ülkelere farklı şekilde yan-sıdı. Farklı kazanımlar-kayıplar getirdi. İlksırada Tacikistan, Özbekistan, Türkmenis-tan, Kazakistan ve Kırgızistan yer alır. Bu ilkçemberin ötesinde Pakistan, Çin, İran var-dır. Bunlara Afganistan ile sınırdaş olma-makla beraber iki bölgesel güç Rusya veHindistan’ı da katmak gerekir. 11 Eylülolayları sırasında Çin, başlangıçta ABD ile il-kesel bir dayanışmaya girdi. Bunun çeşitlinedenleri sayılabilir ancak ekonomik olanınıhatırlatmakta fayda var. Bugün için ekono-mik alanda Çin ABD’ye kısmen bağımlıdır.Amerikan ekonomik durumunun ağırlaş-ması, Çin ekonomisi üzerinde ciddi sonuçlardoğurma riski taşır. Uzun sürecek operas-yonların ABD ekonomisi üzerine getireceğiağır yüklerin riskini azaltmak için, Washing-ton tarafından başlatılan ”terör” karşıtıkampanyada Pekin’in işbirliği yapmasındabüyük çıkarı vardı. Ancak 11 Eylül olayların-dan sonra ABD’nin bölgeye giriş yapmasıbu alanda yeni ABD varlığı yıllardır bu böl-gede biçimlenen Çin-Rus ortak hakimiyeti-nin gelişmesini yavaşlatma, hatta tama-men durdurma riski taşımakta. Amerikalı-lar o zamana kadar hiç bulunmadıkları Çintopraklarına yakın, coğrafi bir bölgeye aske-ri olarak yerleşme başarısı gösterdiklerin-den, bu yerleşme Çin’in toplu stratejik ko-numunu daha kırılgan hale getirmiştir. Budurum Çin’in nüfuzunu artırmayı ve gücünügöstermeyi düşündüğü bölgesel bir çevredebelirsizliğe yol açacaktır. Çin ayrıca Şanghayİşbirliği Teşkilatı faaliyetlerinin gelişmesiylekendi güvenliğini büyük ölçüde teminat al-tına aldığını hesaplıyordu. Ne var ki söz ko-nusu teşkilatın birçok üyesinin toprakların-da ABD askerlerini konuşlandırması, eko-nomik işbirliğine girmesi Pekin’i rahatsızetmiştir. Orta Asya’da ABD siyasi hamlesive daha da vahimi özerk Şinjang sınırların-da ABD üslerinin yerleştiğini görme ihtima-li, Pekin’in uykularının kaçması için yeterli-dir. Orta Asya ve Ortadoğu’ya doğru Çin’eköprübaşı görevi yapan Şinjang (Doğu Tür-kistan) sadece Çin’in nükleer deneme mer-kezlerini barındırmakla kalmayıp ülkeninekonomik kalkınmasını sürdürmek veOPEC’e karşı bağımlılığını azaltmak için belbağladıkları hidrokarbon rezervlerine de sa-hiptir. Bu bakımdan Afganistan’a yapılanABD müdahalesi Çin’in bölgesel çevresinialt üst etmiştir. Washington Orta Asya’dauzun süre kalır ve Hindistan ile askeri işbir-liğini artırırsa, Pekin yalnız kalmak ve hattaAsya’daki Amerikan yapılanması tarafındanjeostratejik anlamda gerçekten kuşatılmariskiyle karşı karşıya kalacaktır.

ahmet hacalişi k.

BİN LADİN’İN AFGANİSTAN

JEOPOLİTİĞİNE ETKİSİ -I-

EKSEN

A

Irkçı, faşist grupların Köln’de gerçekleştirmeyi düşündükleri yü-rüyüş devrimci, demokratik kitle örgütleri, antifaşist kişi vegruplarca büyük tepkiyle karşılaştı.

18-19_Layout 2 5/11/11 12:22 PM Page 2

emrah cilasunELEŞTİRİ SİLAHI

KAYPAKKAYA’NIN ANISINA:YA YAŞASAYDI?

ki soruyla hep karşılaşı-yorum. Birincisi, Türki-ye’de, Kaypakkaya’nınyok sayılması, yasaklan-ması ve çeşitli sanatçı-ların, Kaypakkaya’yı öv-

mekten ötürü haklarında davalar açıl-masına ilişkin ne denebilir? İkincisi de,Kaypakkaya bugün yaşasaydı görüş-leri ne olurdu sorusudur. Gelin, isterseniz MİT’in o dönem Kay-pakkaya hakkında yazdığı rapora birbakalım. “Türkiye’deki komünist mü-cadelede şimdiki halde en tehlikeliolan İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleri-dir. Onun yazılarında sunduğu görüş-ler ve öngördüğü mücadele metodlarıiçin hiç çekinmeden ihtilalci komüniz-min Türkiye’ye uygulanması diyebili-riz.” (TKP (M-L) Ana Davası 1973 Dos-yasındaki MİT Raporu) Bu tespite birde “stratejist” kalemşor Avni Özgü-rel’in, 27 Ekim 2003 tarihli Radikal’de,Neşe Düzel’e verdiği mülakattan şusözleri ekleyelim: “Abdullah Öcalanideolojik formasyonu zayıf biri. AmaTürkiye’de o dönemde İbrahim Kay-pakkaya diye ideolojik formasyonuçok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt hare-keti düşünce anlamında onun gibi ra-dikal bir kadronun kontrolünde olsay-dı, Türkiye’de çok sıkıntı yaşanırdı.Onunla mücadele etmek zorlaşırdı.”Şimdi bu çaptaki bir insanı devlet, Ev-ren’in tabiriyle, asmayıp da besleyecekmiydi? NATO’nun ikinci büyük gücüolan Türk devleti, burjuva devlet aygı-tının gerektirdiği refleksle hareket et-mek zorundaydı. Kaypakkaya’yı elegeçirdiğinde, ona pişman olmasınıönerdi. Kaypakkaya, o zor şartlardadahi, savcı Yaşar Değerli şahsındadevlete, “hadi ordan” dedi. “Elinizdenkurtulursam gene aynı mücadeleyivereceğim” dedi. Onun için devlet,Kaypakkaya’yı yok etmek zorundaydı. Bugün, devletin “rıza” gösterdiği veeninde sonunda kendi kulvarına çekti-ği güçlü bir reform hareketi vardır.Devlet, burada uyguladığı cebirle, bureform hareketini bir cazibe merkezihaline getirmeye çalışmaktadır. Se-çimler, bunun en güzel örneğidir. Cebirile legalist-parlamenterist iki camiarasında beynamaza zorlanan devri-min bütün güçleri maalesef, bu cazibesarmalına kapılmış durumdadır. Pınar Sağ ve diğer sanatçıların Kay-pakkaya’yı övmelerinden ötürü yaşa-nanlara bir bakın. Eğri oturup doğrukonuşalım. Sanatçılar, Kaypakkaya’yıcesurca sahiplenmişler ama yanlış biralgılamayla da savunmuşlardır. De-mokrat, Cemevi Sosyalisti, Yurtseverneredeyse, papatya sevenler derneğimensubu bir İbrahim Kaypakkayaportresi çizilmeye çalışılmıştır. Devletde, mahkemeleriyle abanarak sonuç-ta, böyle bir İbrahim Kaypakkaya port-resinin çizilmesine var gücüyle, tersin-den destek vermiştir. Halbuki, MİT’inraporunu mütemadiyen akılda tut-makta fayda var. İbrahim Kaypakka-ya’nın vizyonu komünist bir dünyadır. İbrahim Kaypakkaya yaşasaydı soru-suna gelince... Karşı tarafın, bambaşkasorunlarla cebelleşeceğini, bizlerin isebambaşka sorunları konuşuyor olaca-ğını varsayabiliriz. Neleri mesela? Burada evvela bir iki noktayı açıklığakavuşturmamız gerekiyor. Birincisi,İbrahim Kaypakkaya’nın, yazdıklarınave yazmadıklarına ama hem teorik

hasımlarıyla hem de yandaşlarıylaverdiği mücadeleye bütünsellikli ba-karsak, satır aralarını dikkatli inceler-sek, bir dinci olmadığını bilakis, azılıbilimsel olduğunu görürüz. Mesela,Kemalizm hakkında söyledikleri, Mus-tafa Suphi TKP’sine sahip çıkarkenbile yaptığı eleştirileri ele alalım. Ke-malizm meselesinde ortaya koyduğutezler tamamen Lenin’e, Stalin’e veKomintern’e karşı gelen tezlerdi. Me-sela o yıllarda Türkiye’de faşizme iliş-kin yaptığı tespitler tamamen, Dimit-rov’a karşı gelen tezlerdi. Onları inkaretmiyor ama onlardan kopması ge-rektiği yerde kopuyordu. Bu, bilimselolarak zorunlu ve gerekliydi. Enönemli özelliklerinden bir diğeri, ogüne kadar, Türkiye’de ve tüm dünya-da, Uluslararası Komünist Hareket’teunutulmuş olan komünist çalışmatarzına ilişkin Lenin’in, Ne Yapmalıadlı eserini hatırlatmış olmasıydı. Ko-münist fikirlerin katiyen, ne ekono-mist ne de militan ekonomist bir siya-set üzerinden kitlelere götürülemiye-ceği, Kaypakka tarafından döne dönevurgulanmıştı. İkincisi, Kaypakkaya, yazdıklarınıntoplumun göz bebeği olan entelektü-eller ve bilim insanları arasında oku-nup tartışılmasına ehemmiyet veri-yordu. Fikri mayalanmanın gerekliliği-ne inanıyor ve güveniyordu. İşçi veköylülere dayanan bir hareketin, ene-telektüelleri, sanatçıları ve bilim in-sanlarını da bağrında toplaması ge-rektiğini gayet iyi biliyordu. O nedenle12 Mart şartlarında dahi yazdıklarını,entelektüellere, sanatçılara ve hattaTÜBİTAK gibi kurumlarda çalışan biliminsanlarına ulaştırmaya çalıştı.Şimdi bu saydığım özellikleriyle yaşa-saydı, Kaypakkaya’nın, 21. yüzyılda,dünyada ve Türkiye’de, bilimsel komü-nizmin sorunlarını münakaşa etmesi,kendi yazdıklarına dönüp bakması vehatta kendisinde bile kopuşlar yap-ması pek muhtemeldi. Son dönemdeBob Avakian’ın, komünist bilime ilişkinyaptığı yeni, çığır açıcı katkıları okuyo-rum. Avakian diyor ki, “Leninsiz birMarx, Avrupa’da sosyal şovenizme,Leninsiz bir Mao, üçüncü dünyadamilliyetçiliğe evrilir.” Kaypakkaya’nınilham aldığı Maoist ekolün iktidarıdevrimci Çin’de, 35 sene evvel karşı-devrimci bir darbe ile kapitalist yolasapmıştır. Avrupa’da, geçmişin Maois-ti olan Barosso’ların, Schmirer’lerin vehatta Alain Badiou’lerin dahi bugün,nasıl 18. yüzyıla ricat edip, Jean-Jac-ques Rousseau’cu oldukları ayan be-yan ortadadır. Ha keza bugün, Peru,Filipinler ve Nepal gibi üçüncü dünyaülkelerinde de Maoistlerin nasıl, birerburjuva demokratlara dönüştükleriçok bariz görülmektedir. Türkiye’de de,bir zamanlar Kaypakkaya’nın yanındayer almış olan Aslan Kılıçların ve CemSomellerin nasıl birer burjuva demo-krata dönüştükleri, hepimizin malu-mudur. Dolayısıyla, bu kötü ünlü ör-nekler, Çinli devrimcilerin yenilmişlik-lerini ve kopamadıkları yanlış eğilim-leri fırsat bilip, Maoizmi zıddına dön-üştürmüşlerdir. Kaypakkaya yaşasay-dı, çok küçük bir ihtimal ya bu saydı-ğım örnekler gibi olacaktı ya da komü-nizm vizyonunun, Mao’dan 35 senesonra yeni bir senteze kavuşturulma-sı gerektiğini görüp, gerekli olan ko-puşları yapacaktı. Tıpkı, Avakian’ın bu-gün yaptığı gibi.

İ

10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

“Ama Marksizm yine de, resmi bilimin her‘idam’ fermanından sonra daha sağlam,daha bilenmiş ve daha canlı bir biçimde or-taya çıkmaktadır.” 1913 yılında Marksizm’eyönelik geliştirilen her türlü saldırıya karşıhala güncelliğini koruyan oldukça önemlibir belirlemedir, Lenin tarafından yapılan.Marksizm’i üç ana döneme ayıran Lenin, budönemleri; “1) 1848 devriminden Paris Ko-münü’ne (1871); 2) Paris Komünü’nden RusDevrimi’ne (1905); 3) Rus Devrimi’nden gü-nümüze dek süren dönemler” olarak belir-tiyordu. Birinci dönemin 1848 devrimi ilebaşladığını belirten Lenin, bu dönemin“Marks öncesi sosyalizmin bütün şamatalı,uyumsuz, tutarsız biçimlerine kesin birdarbe indirdiğini” ifade eder. Bu dönem 1871Paris Komünü ile zirve yapar ve 1. Enter-nasyonal’in kurulmasıyla taçlanır (1864-1872). İkinci dönem ise Avrupa’da burjuvadevrimlerin bitişi ve “barışçı” evrenin haki-miyetidir söz konusu olan. Bu dönemdeMarksizm’in teorik üstünlüğü ve pratiktekikarşılığı hasımlarını Marksizm kılıfına gir-meye mecbur eder ve revizyonizm, anar-şizm, oportünizm vs. vb. birçok anti-Mark-sist akım Marksizm adına siyasal sahnedeyer bulmaya çalışır. 1905 Rus Devrimi ileberaber üçüncü dönem başlar ve Avru-pa’daki sakinlik yerini Asya’daki kalkışma-lara bırakır. İkinci dönemin “barışçı” hâki-miyeti kırılır. Proletarya kendi partileri ön-cülüğünde siyasal sahnede etkin bir aktörolarak yer alır. Sonrasında gelişen 1917Ekim Devrimi, 1949 Çin Devrimi, Avrupa’da1848’lerde dolaşan heyulanın bir karabasanmisali dünya gericiliğinin üzerine çöktüğüve milyonlarca insana umut olduğu bir dö-nemi yaşadık.

Okur yukarıdaki pasajı niçin yazdığımızı veyüzyıl önce yaşanmış olayları niçin günde-

me taşıdığımızı haklı olarak soracaktır. Fa-kat dönüp objektif ve sorgulayıcı bir gözle2000’li yılların Türkiye-Kuzey Kürdistan vedünyasına baktığında, ne kadar benzeryönler olduğunu net bir şekilde görecektir.

Ultra emperyalist tezlerin yerini İMPARA-TORLUK’un aldığı, revizyonist-anarşistakımların hayaletini liberalizmin-tasfiyeci-liğin canlandırmaya çalıştığı, sınıf savaşı-mının yadsınarak sınıf düşmanlarının “kar-deşçe” bir arada yaşamalarının salık veril-diği günümüz şartları ile, 1900’lü yıllardayaşananlar oldukça benzerlik gösteriyor.Maksadımız bir bütün olarak tarihsel ana-lizler yapmak olmadığı için, sınıf mücadele-sinin ideolojik alanda ülkemiz özgülündeyaşadığı gelişmelere dikkat çekmek vemümkün olursa buradan canlı bir tartışmaortamı yaratmak hedefimizdir. Herkesinmalumu olduğu üzere ABD emperyalizmiöncülüğünde geliştirilen GOP ile TC.’ye ciddibir misyon biçilmiş ve TC.’nin bu misyonuyerine getirebilmesi için bazı kriterler önesürülmüştür. Bu kriterlerin yerine getiril-mesi içinse “sorunsuz” bir gül bahçesi şart-tır! Bunu sağlamanın yolu ise toplumun enileri dinamiklerini etkisizleştirerek hayatageçirilecek politikaları sorunsuz bir şekildeyürürlüğe sokmaktır. Diğer saldırılarla be-raber “Hayata Dönüş Operasyonu”, PKK li-deri Abdullah Öcalan’ın TC.’ye teslim edil-mesi oldukça önemli iki belirleyendir. Biryandan devrimci bir hareketin yaşadığıtüm sorunlara rağmen en diri konumdaolan hapishanedeki güçleri, diğer yandantam bir “baş ağrısı” pozisyonuna gelen Kürtulusal hareketi etkisizleştirilip ehlileştiril-meye çalışılmıştır. Ve belirtmek gerekir kisistem bu iki operasyonda da kısa vadeli deolsa esasta başarılı olmuştur. Devrimci ha-reket hala içinden çıkamadığı ciddi bir sağ

Sarıl güne,

20-21_Layout 2 5/11/11 12:36 PM Page 1

21güncel analiz

sarıl saate

tasfiyeci sürece evrilmiş ve kitlelerden kopuk,marjinal, devrimci mücadeleyi basın açıklamala-rına hapseden tam bir açmaz içerisine girmiştirve bu haliyle de bu açmazdan çıkması pek müm-kün gözükmüyor. Burada sınıf hareketinin 2002yılında yakaladığı nitel gelişmeyi 2005 yılındayediği darbe ile ciddi şekilde kaybettiği fakat;bağrında yeniden yükselişe geçeceği dinamikleride taşıdığını da belirtmek gerekiyor. Kürt ulusalhareketi ekseninde yaşananlar ise başlı başınaayrı bir yazının konusu olmakla beraber şu kısavurguları yapmak yerinde olacaktır; AbdullahÖcalan’ın TC.’ye teslim edilmesiyle beraber baş-layan “Demokratik Cumhuriyet, DemokratikKonfederalizm, Demokratik Özerklik” üst başlık-ları ile sistem içine tam meyl etme eğilimleri,Marksizm’e yönelik Öcalan tarafından eleştiri adıaltında yapılan sistematik saldırılar ve karşı cep-hede imha ve inkar ile elde edilemeyenin tasfiyepolitikası ile çok küçük bazı kazanımlar eşliğindeelde edilmeye çalışılması temel belirleyenlerioluşturmaktadır. Daha yüzlerce irili ufaklı olguyugöz önüne alarak yapılacak bir değerlendirmede2000’li yıllarla beraber öncesinde var olan ideo-lojik dezenformasyon had safhaya ulaşmıştır.AKP’nin uzun yıllar hazırlanarak bu oyunda baş-role getirildiği 2002 yılından günümüze tam birsağ tasfiyeci, liberal rüzgâr estirilmektedir. Budönemi incelediğimiz vakit tıpkı yazının başındaaktardığımız 1900’lü yıllar başında yaşanan ge-lişmeleri görmekteyiz. Sınıf farklılıklarının ve sa-vaşımının yadsındığı “barış, özgürlük, demokra-si” söylemleri ile sistem içi mücadelenin kutsal-laştırıldığı ve devrimci-komünistlere yöneliksaldırıların yoğunlaştığı gerçekliğidir karşımızdaduran. Diğer alanlarda yaşananları es geçerekonlarla paralel geliştirilen ideolojik saldırılarakarşı, gerek devrimci hareket gerekse sınıf hare-ketinden doğru, sloganı aşacak tarzda bilimsel,sağlam karşı koyuşlar gerçekleştirilmemiştir.Revizyonist ve reformist cenaha yönelik zatencılız olan devrimci karşı koyuş, özellikle Birikim,

Taraf, Radikal gibi basın organlarında kümelenenliberal tayfaya karşı ise adeta sağır ve dilsizlerioynamaktadır. Halil Berktay, Ömer Laçiner, Ah-met İnsel, Oral Çalışlar, Murat Belge, Ahmet Al-tan, Roni Margules… vs. öncülüğünde Marksizmadına geliştirilen Marksizm’e saldırılar gereklicevabı alamamaktadır. Neredeyse her gün dü-zenli olarak adı geçen yayınlar ve daha birçokbasın yayın organında Marksizm kalbura çevril-mekte, en olmadık saldırı ve karalamalarla kar-şılaşmaktadır. İbret verici tarzda bu saldırılarıyapanların zamanında, saldırdıkları bu düşüncesistematiğine yaşamlarının merkezine koyduk-larını da belirtmekte fayda var. Gayet normalolan bu liberalizmin görevlerini yaptıkları gerçe-ğini not ederek buna yönelik devrimci-komü-nistlerin neler yaptıklarına bakalım.

Marksizm’in ülkemizde hakkaniyetle vücut bul-duğu dönemi 1971 devrimci hareketi döneminedenk düşürmek yanlış bir saptama olmayacak-tır. Küçük burjuva devrimci örgütlerde çarpıkolarak da olsa yer edinen MLM, sınıf hareketindeKaypakkaya yoldaşın berrak kavrayışı ve somu-ta uyarlaması nitel bir sıçramaya tekabül ediyor-du. Fakat her alanda canlı ve verimli geçen budönem sonrası geçen 40 yıllık süreçte, tam bir“donma” hali yaşanmaktadır. Ya “yeni” adı altın-da tasfiyecilik ya da “solculuk” adına dogmatikbir tavır sergilenmektedir. MLM bilimini kavra-ma-geliştirme yolunda oldukça sınırlı bir yolalınmıştır. Tam da eylem kılavuzu olarak hayatbulması gereken MLM bilimi sadece belirli kitabibilgilerle sınırlandırılmış, Marksist okumalar ol-dukça düşmüş, ideolojik mücadele sıfıra yakınseviyeye gelmiştir. Mevcut durum siyasal süreç-ten ayrı değerlendirilmekle beraber, böylesinebir açmazı sadece şartlara bağlamak da hatalıolacaktır. Hasımlarımızın Marksist külliyatı biz-lerden daha fazla araştırıp okuduğu, içini boşalt-maya dönükte olsa MLM bilimiyle, içli dışlı olduğugerçeğini göz önüne alınca, yükümüzün on katdaha arttığını bilince çıkarmak gerekiyor.

Savunduğu ve karşı çıktığı şeyi tam olarak, tümyönleriyle kavrayamayan bir devrimcinin başarışansı oldukça azdır. Bu başarı ya da başarısızlıkdurumunu belirleyecek olan oldukça enerjik birşekilde okuma-araştırma-pratikte sınama vetekrar tekrar döngü hayata geçirilip geçirilme-mekle bağlantılıdır. MLM’ye yönelik bunca saldı-rının olduğu bu süreçte, devrimci-komünist saf-larda bu saldırıları göğüsleyip MLM silahıyla altedecek birikim şu an için ne kadar zayıf olsa dabunu giderecek şartlar da mevcuttur. İdeolojikmücadelenin yeterince bilince çıkartılıp gereklisavaş araçları itinayla seçilerek hasmımızla ko-zumuzu paylaşmanın zamanıdır. Görev ertele-nemez; ideolojik, felsefi ve siyasal kulvarlardahasımlarımıza oldukça güçlü ve seri darbeler in-direrek inisiyatifi ele almak gerekiyor. Her birdevrimci başta Marksist eserler olmak üzereteorik araştırmalara-çalışmalara hız vermeli; sı-nıf düşmanlarımız itina ile incelenmeli ve gazete,dergi, internet gibi iletişim araçları üzerindengüçlü bir karşı saldırı geliştirilmelidir. Dağınık,etkisiz, kendiliğinden saldırıların önü alınmalı,somut görevlendirmelerle her bir alanda tam birideolojik taarruz başlatılmalıdır. “Revizyonist,Reformist, Liberal, vb. her türlü akıma karşıMLM bayrağını yükseltelim” şiarıyla böyle birçağrıyı elzem görmekteyiz. “On bin yıl çok uzun,sarıl güne, sarıl saate”.

Siyasi tutsaklar, hapishanelerdekeyfi uygulamaların artarak de-vam ettiğini ve baskı, sindirme adıaltında kendilerine binbirtürlü po-litikaların dayatıldığını açıkladılar.

Sakıncalı yayınGazetemizin 10. sayısının 2. say-fasında yer alan “Cinayeti işleyendevlet” başlıklı “Hrant Dink cina-yetinde mahkeme aynı nakaratıtekrarlıyor. Yargı ve tetikçilerhem devleti hem de kendileriniaklamaya çalışıyorlar” yazılı ifa-delerin yer aldığı haber ve yineaynı sayıdaki “Tutsaklar havasızbırakılıyor” adını taşıyan ve “Te-kirdağ F Tipi Hapishanesi’ndehücrelere ani baskınlar düzenle-yen gardiyanlar, hücreleri talanetmeye devam ederken, siyasitutsaklara işkence uyguluyor”ifadelerin yer aldığı haberden do-layı tutsaklara gazetemiz veril-medi. Gerekçe ise son derece tra-ji-komik. Gazetemiz “kurumungüvenliğini tehlikeye düşürü-yor”muş ve bu endişeyle tutsak-lara verilmemiş.

Renk bölücülüğüMalatya E Tipi Hapishanesi’ndekalan Serkan Güngör gönderdiğimektupta, gazetemizin keyfi ge-rekçelerle kendilerine verilmedi-ğini ve idarenin kendilerine geleneşyalara el koyduğunu açıkladı.

Gazetemizin 20. Ve 21. Sayfalarındayer alan “Tsunami ve 1 Mayıs” baş-lıklı haberde “Kızılla sarının ayırtedilmesinin zamanıdır şimdi” ifade-lerinin, eğitim kurulunda büyük bir“renk bölücülüğü” sendromuna yolaçtığını ifade eden Güngör, “ufaksarsıntılardan büyük depremlere,küçük damlalardan Tsunamiye, kü-çük ırmaklardan coşkun sellere…”betimlemelerinin hapishane idare-since ‘şifreli haberleşme’ olarak de-ğerlendirildiğini ve “tehlikeli olabilir”gerekçesiyle gazeteye el koymayadelil olarak kullanıldığını anlattı. Güngör, yayınevimiz tarafından ya-yımlanan Metin Uzunöz’ün “Unut-madım Kaldığım Yeri” kitabınınkeyfi gerekçelerle kendilerine veril-mediğini ancak başka bir hapisha-nede ise bu kitabın sakıncalı bulun-madığını ve siyasi tutsaklara veril-diğini belirti. Güngör, Nevin Berk-taş’ın yazmış olduğu “Hücreler” ki-tabının da toplatma kararı olduğugerekçesiyle kendilerine verilmedi-ğini ifade etti.

DHF’liler görüşe çıkmadıDHF’li tutsaklar Antep Hapishane-si’nde 5 Mayıs tarihinde açık görüşöncesinde kendilerine arama adı al-tında dayatılan psikolojik işkenceuygulamasını protesto ederek, gö-rüşe çıkmadıları öğrenildi. Görüşmeye gelmeyen yakınlarınınakıbetini soran ailelere bilgilendir-

me yapan hapishane yönetimi, ara-maların içerinin ve dışarının “gü-venliğine” yönelik olduğunu belirti-lerek, yapılan aramınıngerekliliğiüzerine açıklamalarda bulunduğuifade edildi. Aileler ise hapishaneyönetimini protesto ederek, İHDAntep Şubesi’ne bağlı avukat kana-lıyla yakınlarından bilgi aldı. Tut-saklarla görüşen avukatın verdiğibilgiye göre, DHF faaliyetçilerinin,dayatılan keyfi aramanın yapılma-sını protesto ederek, görüşe çıkma-dıkları öğrenildi.

Ayrıca DHF’li tutsakların görüşmegününden bir gün önce Newrozkutlamaları gerekçesiyle açılan so-ruşturmalarla ilgili ifade vermeyegiderken, yine arama dayatmasıylakarşılaşmaları nedeniyle, ifade ver-medikleri öğrenildi.

Ermenek’te sürgünErmenek M Tipi Kapalı Hapisha-nesi’nde 28 Nisan’da aileleri ilegörüştürülmeyen tutsaklar, sav-cılıktan özel izin almalarına rağ-men saatlerce bekletilerek, aile-leri ile görüştürülmedi. Açık gö-rüşün yapılmayacağı şeklindehapishane idaresinin kararına vegörüş hakkını engellenmesine iti-raz eden Emrah Yayla, Arif Sön-mez ve Mehmet Sevik adlı tutuk-lular müdürün gözetiminde onlar-ca askerin saldırısına uğradı vetekmelenerek dövüldü. Aldıklarıtekme darbelerinden vücutların-da morluklar oluşan tutuklular,aldıkları 1 günlük hücre cezasınınardından farklı hapishaneleresürgün edildi. Emrah Yayla Kırıkkale F Tipi Ha-pishanesi’ne, Arif Ersönmez An-kara 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ne,Mehmet Sevik ise Ankara 2 No’luF Tipi Hapishanesi’ne gönderilir-ken tutsakların hiçbir eşyasınınyanlarına almalarına izin veril-mediği öğrenildi.

Rapora rağmen tahliye yokErzurum H Tipi Kapalı Hapishane-si’nde tutuklu bulunan kanserhastası Mehmet Aras’ın dosyalarıAdalet Bakanlığı Ceza İşleri GenelMüdürlüğü’nde halen beklerken,Aras ise her gün biraz daha ölümeyaklaşıyor. Kamuoyundaki sessiz-liğe ve Aras’ın durumunun giderekağırlaşması üzerine Erzurum HTipi Hapishanesi’nde bulunan siya-si tutuklular, Mehmet Aras’ın ölümsınırında olduğuna dikkat çekerek,Mehmet Aras’ın bir an önce ser-best bırakılması için “kendisine in-sanım diyen herkesin” girişimlerdebulunması gerektiğini ifade ettiler.Daha önceden İsmet Ablak adlı ar-kadaşlarının da keyfi gerekçelerletahliye edilmeyerek ölüme terkedildiği belirtilen açıklamadaAras’ın bir an önce tahliye edilmesigerektiği belirtildi.

Yine aynı politikalar:baskı, yasak, sürgün

20-21_Layout 2 5/11/11 12:36 PM Page 2

Halkın Günlüğü 10-20 MAYIS 2011güncel 22Devrim dikensiz gül bahçesi değildir

Bir tarihin en hareketli noktasında, bir fi-şek gibi fırlayıp, karanlığı yırtan bir avuçyiğit. Direngen devrimcilerdi onlar. Mata-ralarında donan suyun soğukluğuna al-dırmadan, gelecek güzel günlerin savaş-çıları, önderleriydi.Her Mayıs şafağı kana bulanmış bir resimçizer gökyüzüne. Her kızıl çiçek onlarınkollarında açar Mayıs gelince. En hareketli noktasında fırladılar tarihinve koca bir miras bıraktılar ezilen mil-yonlara. Şimdi dağ başlarında açan kızılgüllerin, örs ve çekiç arasında işlenen bi-lincin tükenmeyen suyudur onlar. O çelikaldığı suyu unutmadı. Türkiye-KuzeyKürdistan emekçileri alınan suyun, kabı-na sığmayan enerjisiyle, dizgin tutmayanbir sevda ile tutundu hayata. Ve sürdürü-yor ardınızdan gelenler damarlarınızdanoluk oluk akan kanla işlediğiniz, sınıfsızve sınırsız bir dünya özlemiyle yaktığınızmücadele ateşini...Mahirler, Denizler, Kaypakkayalar, Maz-lumlar, Dörtler ve... daha çok var tarih say-fasında ismi halkın onurlu evlatları arasın-da yer alıp da burada yazamadığımız.6 Mayıs şafağında faşizmin cellatları ta-rafından katledilen, Deniz Gezmiş, YusufAslan ve Hüseyin İnan, ölümlerinin 39.

yıldönümünde dostları, yoldaşları tara-fından anıldı. İsimlerinin yazılı olduğumezar taşlarının yanı başında olanlardavardı, kavganın adım adım dokunduğusokakları arşınlayanlarda... yurdun dörtbir yanında devrimci, demokrat, yurtse-ver, ilerici kurumlar tarafından isimleribir kez daha telafuz edilerek, bu tarihinkarartılmak ve belleğimizden silinmekistenenler yeniden ve bir daha hatırlandı.Ve not edildi yine başka bir sayfasına ta-rihin... gelecek kuşakların hatırlaması vedevrimci çıkışın yarattığı direngenliğinanlaşılması için.Ankara , Hakkari, İstanbul, Eskişehir,Malatya, Bursa, Çanakkale, Mardin, Ha-tay, Balıkesir gibi daha birçok ilde adlarıbir kez daha slogan olup çıktı. Tabi o dö-nemin koşulları içerisinde Denizlerinavukatlığını yapan Halit Çelenk’te ayrıldıaramızdan 39 yıl sonra aynı günden birgün evvel. Bir yanda O’nun cenazesi def-nedilirken Denizlerin mezarının yanında,Denizlerin mezarına da kızıl karanfillerbırakıldı. Mayıs’ın şafağı yeniden kızılaboyansın diye.

Ankara5 Mayıs’ta yaşamını yitiren, Deniz Gezm-işlerin Avukatı Halit Çelenk’te bugün va-siyeti üzerine Karşıyaka Mezarlığı’ndaDeniz Gezmişlerin mezarlarına yakın biryerde ve Enternasyonal Marşı’yla son-suzluğa uğurlandı.Karşıyaka Mezarlığı 2 nolu Kapı girişindebir araya gelen BDP, ESP, Alınteri, DÖP,EHP, ÖDP, EMEP, TKP, Mücadele Birliği,BDSP, Halkevleri, Kaldıraç, Tüm-İGD,Devrimci 78’liler Federasyonu, 68’liler Da-yanışma Derneği, Devrimci 78’liler Girişi-mi, ÇHD, KESK, DİSK burada bir anmagerçekleştirdi. Halit Çelenk’in ailesi vedostlarının da yoğun katılım sağladığıalanda Çelenk’in tabutu karanfillerle bu-rada bekletildi. Alanda üç fidan anısınatüm devrim şehitleri için bir dakikalıksaygı duruşu gerçekleştirildi. Katılımcıkurumlar adına SES Ankara Şube Başka-

nı İbrahim Kara, yaptığı ortak açıklama-da, 6 Mayıs’larda Kızılderede katledilenMahir Çayanları, Diyarbakır zindanların-da işkencede katledilen İbrahim Kaypak-kayaları, Mazlum Doğan şahsında katle-dilen Kürt gençlerini, katliamlara uğra-yan Alevi halkını andıklarını söyledi. Bu-gün Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının em-peryalizme karşı verdiği mücadeleningüncelliğini koruduğunu sözlerine ekle-yen Kara, emperyalizme karşı 68 hareke-tinin devrimci ruhunu kuşanarak, sınıfsızve sömürüsüz bir dünya için verilen mü-cadeleyi birlikte yürütme çağrısı yaptı.

İstanbulGalatasaray Lisesi önünde toplanan dev-rimci-demokratik kurumlar Deniz Gez-miş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın resim-lerinin bulunduğu “Kavgamızda Yaşıyor-lar” pankartı arkasında toplandı. “Bugüngünlerden Deniz Yusuf Hüseyin”,”Yaşa-sın devrimci dayanışma”,”Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbiri-miz”,”Yaşasın devrim ve sosyalizm”,”Bijibratiya gelan” yazan dövizleri taşıyankitle kortejler oluşturarak İstiklal Cadde-si’nden Dolmabahçe’ye yürüdü.Denizlerin mücadelesinin anlatıldığıanonsların ardından basın açıklaması ya-pıldı. Eylemi örgütleyen kurumlar adınaaçıklamayı okuyan Cansu Akkılıçi, DenizGezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın coğ-rafyamızdaki emekçilerin, ezilenlerin, ka-dınların ve gençlerin üzerinde uygulanma-ya çalışılan baskıların sonucu olarak dar-ağacına gönderildiklerini, ölüme giderkenbile bu üç devrimcinin inançlarından vekararlılıklarından taviz vermeden ölümükarşıladıklarını ifade ederek, “BağrındanDeniz Gezmiş’leri, Mahir Çayan’ları, İbra-him Kaypakkaya’ları, Mazlum Doğan’ları,Harun Karadeniz’leri ve Vedat Demircio-ğulları’nı çıkarmış olan bu mücadele, yinebedeller ödeyerek yürümeye devam ede-cektir. Gün, devrim ve sosyalizm yolundadüşen ve dövüşenlerin kavga bayrağınıdalgalandırma günüdür. Yolumuz işçi sını-

fının ve ezilen halkların yegane kurtuluşyolu olan devrimdir.” dedi.

Açıklamadan sonra Grup Adalılar kısa birmüzik dinletisi verdi.

HakkariHakkari’de örgütlenen anma etkinliği,dönemin devrimci gençlerinin Zap Suyuüzerine yaptıkları ve 1999 yılında devle-tin bombalaması sonrası yıkılan Devrim-ci Gençlik Köprüsü’nde yapıldı. Bu köprü-yü inşa eden devrimcilerin halkların kar-deşliğini ve ezilen milyonların kurtuluşu-nu savunan ve bu uğurda can verenlerolduğu vurgulandı.

Geçmişten bugüne uzanan bu köprünün,kendisinden sonraki kuşaklara büyük birarmağan bıraktığını, bu armağanın budönem geçliğinin üzerinden yükselerekezilenlerin tarihinde bir miras olacağı ifa-de edildi.

MalatyaMalatya Kız Meslek Lisesi önünde bir ara-ya gelen Demokratik Haklar Federasyonu(DHF), Emek Gençliği, Gençlik Muhalefeti,Sosyalist Gençlik Derneği üyeleri SoykanParkı’na bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Soykan Parkı’nda okunan açıklamada “68Gençlik önderleri Denizlerin asılmasınınardından 39 yıl geçti ama onların adını du-yanların katliam daha dün olmuşçasınayürekleri sızlamakta; her 6 Mayıs’ta bumahkeme kararı ve meclis onaylı cinayetile cinayete ortak olanlar lanetlenmekte-dir. Ölümlerinden bunca yıl sonra onlarınadı; sadece kendi kurdukları örgütün gele-neğine bağlanan gençler için değil aynı za-man da kendisini devrimci ve demokratsayan Kürt,Türk ,Arap ve her milliyettengençlik yığınları içinde birer önder birergençlik lideri, gençlerin önüne yeni ufuklaraçan birer sembol olarak bulunmaktadır.”denilerek 6 Mayıs’ın demokrasi ve sosya-lizm davasını yaşamıyla savunan ve buuğurda yaşamını feda eden herkesin an-ması olduğu belirtildi.

Bağrından Deniz Gez-miş’leri, Mahir Çayan’ları,İbrahim Kaypakkaya’ları,

Mazlum Doğan’ları, Harun Ka-radeniz’leri ve Vedat Demircio-ğulları’nı çıkarmış olan bu mü-cadele, yine bedeller ödeyerekyürümeye devam edecektir.Gün, devrim ve sosyalizm yo-lunda düşen ve dövüşenlerinkavga bayrağını dalgalandırmagünüdür.

22-23_Layout 2 5/11/11 12:37 PM Page 1

23güncel 10-20 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Yeni Demokratik Sendikal Birlik (YDSB), 23 meslekodasının oluşturduğu Türk Mühendis ve MimarOdaları Birliği’nin (TMMOB) aldığı karar doğrultu-sunda ‘Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi vebir arada yaşama taleplerini topluca söylemek için’15 Mayıs 2011 tarihinde Ankara’da olacaklarını du-yurdu.

YDSB tarafından yapılan açıklamada şu ifadelereyer verildi: “Bizler YDSB olarak; Kuralsız, esnek vegüvencesiz çalışmanın kural haline getirildiği,maden ocaklarında, sanayi havzalarındaki iş ka-zalarında her gün işçilerin öldürüldüğü, mühendis-ler arasındaki işsizlik oranlarının arttığı, her dörtmühendisten birinin işsiz olduğu, birçok mühendi-sin mühendislik alanları dışında, düşük ücretlerle,sigortasız ve güvencesiz çalıştığı, toplumun tümkesiminin yoksullaştırıldığı, nükleer santrallere,HES’lere ve sermayenin karı uğruna doğanın tah-rip edilmesine karşı 15 Mayıs’ta Sıhhiye Meyda-nı’nda TMMOB mitinginde olacağız.”

DHF ve Partizan’dan çağrı

Komün ve serbest zamanANTAGONİZMAf muzaffer oruçoğlu

omün yıkılabilir mi? Yıkılır.Yikilmayan hiçbir şey yoktur.Sınıflar dünyasında devrim-ler, yıkılarak ilerler. Önemliolan, yıkılanı yeniden kur-

maya kalkışmamak, tekrar etmemektir.Yeniyi kurarken, yıkılanın enkaz arasındakalan sağlam malzemelerini kullanabiliriz.Önemli olan, yapıyı, yeni ve daha güçlü biryıkıcı dalgaya karşı, eskisinden daha sağ-lam, yepyeni, devrimci bir anlayışla kura-bilmektir. Devrim gibi kapitalizmin düsturu da yık-mak ve yaratmaktır. Kapitalizm, devrimi,değer yasası gibi, kendi asırlık yasalarıylayıkar. Eşit değer içeren emek ürünlerinindeğişimi var olduğu müddetçe; “hak” de-nilen nesne, yaşa, cinse, güce ve maha-rete bakmaksızın, sunulan emekleölçüldüğü müddetçe; insan, inanca, şefe,örgüte bağlı kaldığı, aklını ve basiretinimülkiyet duygusuna tabi kıldığı müd-detçe; insanın insan üzerindeki egemenlik

hırsı sürdüğü müddetçe; devrimler, karşı-devrimler tarafından yıkılacaklardır. Fran-sız ve Ekim Devrimi gibi her büyük devrim,geleceğin kapısına, kendinden öncekibüyük devrimin ideolojisini sona erdirerek,yepyeni bir ideolojiyle yüklenir.Doğru, güzel ve büyük işler yap, yıkılmak-tan korkma.Komünün ömrü, onun iç işleyişinin, ser-best zamanının, insani özünün ve özgür-lüğünün gücüne bağlıdır. Her komün birüretim ve yaşam, kültür ve eğitim birimi-dir. Komünün çalışma hayatının ilişkileri,eşitliğe dayanır. Ağır ve sıkıcı işler, eşitçepaylaşılır. Bireyin istediği, sevdiği işte ça-lışma eğilimi, onun iç özgürlüğü ile ilişki-lendirilir ve dikkate alınır. Komününamacı, kâr olmadığı, yaşam düzeyini yük-seltmek, bireyin kafaca ve ruhca gelişme-sine yol açmak olduğu için, üretimzorlamasından uzak durur; bunun, insanruhunu ve içgüdülerini olumsuz yönde et-

kileyeceğini bilir. Komünün varlığı, azınlıktarafından uygulanan zorun varlığınakarşı bir çıkıştır. İlle bir zordan söz ede-ceksek, komünde zor, komünün kendi kol-lektif kararları çerçevesinde, kendineuyguladığı zordur. Komün, hangi alandaolursa olsun, zorun gittikçe zayıflatılmasıyönünde bir siyaset izler, bunun için ge-rekli ön koşulları durmaksızın yaratır. Komünde, işçinin artık değeri, doğrudanişçiye döner. Zorunlu emek-zaman, ko-münün ihtiyaçlarına tabidir. Refahın artışıile serbest zamanın artışı atbaşı yürür.Komünün gerçek zenginliğinin çapı, yaşamseviyesinin, kültürün ve serbest zamanınçapıyla ölçülür. Birçok insanın sandığınınaksine, “çalışmayan yemez” ilkesi, sosya-lizmin değil, kapitalizmin ilkesidir. Kapita-lizmde çalışma kavramı, serbest zamanın,kafa ve ruh kalitesini artıran, özgür yaratı-cılığını içermez. Kitap okumak, tiyatroveya sinema seyretmek, konferans dinle-mek, hatta yazı yazmak, resim yapmak,

çalışma olarak kabul görmez. Kapitalizm,her türlü toplumsal ihtiyacı ve bunun içingereken zorunlu ve de serbest emeğiplanlamaz. Sermayenin yeniden üreti-mine, devasa kârlarına yol açacak, somutartı-değere bakar. Kapitalizm, toplumsalihtiyaçları ve yaşamı buna tabi kılar.Komün, bireyin çok yönlü gelişmesiniesas alır. Birey ancak, serbest zamaniçinde, kendini derinlemesine keşfedebilir,geliştirip gerçekleştirebilir. Komün, bununiçin gereken zenginliği yaratmak ve bunubireylere eşitçe sunmakla yükümlüdür.Zorunlu zamanı, serbet zamanın çoğaltıl-ması amacına bağlı olarak örgütlemeden,bireysel ve toplumsal özgürleşmeyi geliş-tiremeyeceğini bilir. Kapitalizmde, hemçalışanların hem de işsizlerin serbest za-manları yoktur. Serbest zaman, hiçbirşeyin yapılmadığı bir esneme ve kaşınmazamanı değil, çok yönlü insanileşmenincereyan ettiği kaliteli bir zamandır.

K

Demokratik Haklar Federasyonuve Partizan, komünist önder İbra-him Kaypakkaya'yı ölümsüzlüğü-nün 38. yıl dönümünde İstanbulTaksim’de yapacakları yürüyüşleanacaklarını duyurdu.DHF ve Partizan tarafından ortakyapılacak anmaya ilişkin yapılanaçıklamada, eylemin devrimci-de-mokratik kurumlarla ortaklaştırı-lacağını ve bütün duyarlı kesimler-le birlikte, Kaypakkaya'nın binlerle

anılacağı ifade edildi.Yapılacak ortak anmaya ilişkinçağrı metninde şu ifadelere yer ve-rildi: Ezilenlerin mücadele tarihinive onların devrimci-komünist ön-derlerini savunanların "suçlu" ilanedildiği; Kaypakkaya'nın faşizminmahkemelerinde yargılandığı böy-lesi bir süreçte ısrarla "Kaypakka-ya'yı Savunmak Onurdur!" diyoruz.Bütün ilerici, demokratik, devrimcikurumları ve kişileri; aydınları, ya-

zarları, sanatçıları, Kaypakkaya'yıve devrimci mücadele tarihimizi sa-vunmak için Taksim'e çağırıyoruz.18 Mayıs günü alanlara yansıyacaksahipleniş, gerici-faşist saldırılaraverilecek en anlamlı cevaplardanbirisi olacaktır.Yüreği devrimden yana atan bütünyürekleri seferber olmaya ve "Buçeliğin aldığı suyu unutmadığını,unutmayacağını" göstermeye da-vet ediyoruz.

Kaypakkaya’yı savunmak onurdur!

Tarih: 18 Mayıs 2011 Saat: 19.30 Toplanma yeri: Taksim-Tünel(Tünel’de toplanılarak Taksim Meydanı’na yürünecek)

15 Mayıs’ta Ankara’dayız

22-23_Layout 2 5/11/11 12:37 PM Page 2

Dewleta Tirk ji bo bêdelê têkoşînafeletbûna gelan 6’ê Gulanê de SêFîdan bir ber sêpaya îdamê. DenîzGezmîş, Yûsûf Aslan û HûseyînÎnan ji bo vê têkoşînê hatin dar-vekirin. Di sersala 39’emînde dihêla dost û rêhevalên xwe hatinbîranîn. Yên ku di nava vê têkoşî-

nê de nemir bibûn jî hebûn, yênku hê di kolanan de vê têkoşînêberdewma dikin jî di wir bûn. Bihêla hemû şoreşger, welatparêz,demokratû saziyên pêşve çûyî vecarek din navên nemiran hat go-tinû hatê notkirin carek din rûpe-la dîroke de… ji bo berxwedana

şoreşê nifşen pêşerojê re bihêlin.Li Enqerê, Colemêrgê, Stenbolê,Eskîşehîrê, Meletiyê, Bûrsayê,Çeneqqelê, li Mêrdînê, Hatayê ûBalikesîrê, di welat gelek bajarande navên wan carek din dîsa bûdrûşm derket holê. Tabî yên k udinava mercên wê demê de parê-

zertiya Denîzan kiriye ango HalîtÇelîk roja beriya sersala 39’andedi jiyana xwe dest da. Di hêlekî ci-nazê parêzer hat defin kirin dihêla din jî qerenfîlên sor danîn liser merzelên Denîzan ji bo kuberbanga Gulanê bi rengê sor vewerê boyaxkirin.

Ewa, di nava pêşeroja ku bi polad ve hatiye sitrandin di nav wê de ew ava berdewa-miya xwe bidomîne. Li hember hemû cîhên ku êrişên tarî pêk tên, bêdena xweperçe bikin û di çavkaniyên xwe de derênê û wê biherikin deryayên mezin. Poladênku di nava sind û çakûç ve hatiye bikaranîn de polad ava ku hildaye tu car bîr nake…

g

Sê Fîdanhatin bîranîn

Di dîrokê de xala herî tevger dewek gule kî firiyan û tarî qelişan-din, hinek egîdan. Ewna şoreşge-rên berxwedêr bûn. Guh nedidaneava ku cewenkeyên wande dice-midîn û pêşve diçûn, ewna serokû şervanên rojên xweş û geş ênpêşerojê bûn.

Her berbanga Gulanê wêneyê ku lixwînê geriyaye li asîman xêz dike.Her gulên sor di nava nilên wan devedide wexta ku Gulan tê.

Di xala herî tevgerîn a dîrokê de fi-riyan û miradekî mezin li hemûbindestan re hîştin. Ewna ava gu-lên sorê serên çiyan e, ewna avahişmendiya ku navbera sind û ça-kûç de tê bikaranîn ew in.Ew poladava ku hildaye ji bîr nekir. Kedka-rên Tirkiye-Bakûrê Kurdistan’ê bienerjiya vê avê ve bi evîneke gurû geş ve jiyanê de şîn bû. Û Dido-mînin yên ku di nava me de hatin,bi hesrate cîhaneke bêsînor û bêçînî, bikaranîna xwîna ku di rehême de diherike, agirê têkoşîna kuvexistine…

Mahîran, Denîzan, Kaypakkaya-yan, Mazluman, Çar Hevalan û…daha dîrokê de gelek navên ewla-dên gel ên bi rûmet hene ku menavên wan nenivîsiye.Serokê Ko-munîst ên ku di girtîgeha Amedêkiriye kabosa faşîzmê,yê ku dirêya xwe da bi înad berdewam ki-riye,yê ku dujmin di şikefta wî detêk biriye.Ewa ji bo hemû gelênkedkar, karker,gundî ,netewe ûnetewatiyên bindset ên Tirkiye-

Bakûrê Kurdistanê bûye bingehaîdeolajiya felatbûnê,wek meşale-ya birikandî dibe gule û tariyê par-çe dike… Îbrahîm Kaypakkaya…

Sal 73, mehan de meha Gulanê,dîrokê rûpeleke nû vekir, serna-veke nû avêt û destpê nivîsê kir,yên ku bûn û yên ku wê bibin…Jiînadê yên ku digotin her tişt xi-lasbûye re, li hemberê van bi îlan-kirina tiştên ku nû ve destpêdi-ke, her tişt tek bi tek not kir û dabîranîn ku vê meşê tenê gelênbindest wexta ku cîhaneke bêsî-nor, bêçînî ku hildan destê xwewê demê ev meşa wê biqede.

Dema ku dîroka vê roja pîroz yapaşerojê li ser kaxiza sipî ku bixwînê nivîsandin, hemû bi hevreqêriyan û gotin; şer germ û xwîn-dar e û rojek dîsa nêzîkê roja felay-bûnê ye.

Roja 18 Gulanê sala 73’yan, li hem-ber çînê serwêr yên k udi şerxsêKaypakkaya de hemû nirxên şo-reşê ku hindirên wan valadikin,ev dîroka di hişê gelên bindest debi saxî disitire. Her roj di nava şerde, di nava çembera agirde poladdibe ango manîfestoya felatbûnabindestan her roj dîsa ji xwe nûve îspat dike. Êrişên ku pêk tên bivê wateyê ve diyar in. Çimkî ji bowana Kaypakkaya yê ku nasna-meya xwe ya sîyasal safîbe bê zi-rar dibe. Lê belê ew îdeolajîya kudi nava hişê gelên bindest de ha-tiye bikaranîn her roj di nava ras-tiya rojê de pê û pê nû ve şîn tê.

Polad, ava ku hildaye ji bîr nake

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya GelKaypakkaya; wireya qezençkirina pêşerojê ye!

24_Layout 2 5/11/11 12:42 PM Page 1