101 ekonomi hikayesi - okumedya.com ekonomi hikayesi - safak altun.pdf · 2019-01-20 ·...

123

Upload: others

Post on 30-Dec-2019

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

101EKONOMİHİKAYESİ

ŞAFAKALTUN

N’OLACAKBUMEMLEKETİNHALİ?

1- Türkiye, neden Batı‘daki ülkeler gibigelişemiyor?

Türkiye’nin geri kalmışlığının temeli sadece bir nedene bağlanamaz. Gerikalmışlığın siyasi ya da sosyo-ekonomik bir çok nedeni olabilir. Amakonumuz açısından geri kalmışlığın en önemli nedeninin, “yaratılamayanüretim ilişkileri” olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Osmanlı’da sermayebirikiminin yetersizliğinin ötesinde, şirketleşme olgusuna karşı olanyabancılık, bilgi ve tecrübe eksikliği, ekonomik gelişmenin önündeki enbüyük engeldi. Türkiye’de ekonomik açılımlarla birlikte sanayileşmeyeyönelikilkadımlar,ancakondokuzuncuyüzyılınbaşlarındaatılabildi.Ayrıca,merkantilizmve sanayidevrimigibidünyanın ikibüyükekonomikolayınındışında kalmıştı. Öncelikle, Osmanlı Devleti’nde Batı’daki gibi, toplumsaldönüşümeönderlikedecekgirişimcibirburjuvasınıfıyoktu.Avrupa’dakigibikendi doğallığı içinde gelişen bir süreçte ortaya çıkamayan girişimcilerin,devlettenbağımsız şekildeekonomikhayattayeralabilmesi için,uzuncabirsüre beklemesi gerekiyordu. Batı’nın 200 yıllık geçmişi olan bir kültürünrefleksinesahipolacakgirişimcisınıfınişinhâlâbaşındaolduğunugörüyoruz.Çünkü Türkiye’nin böyle bir kültürü yok ve girişimcilerin “ticari kasları”henüzciddibirşekildegelişmişdeğil.

Cumhuriyet ile birlikte, girişimcilerin yetişmesi için yönetim tarafından birhayli çaba harcandı. Bu dönem de, ulusal ekonomi ve işadamı yaratmanıntemellerinin atılmasıyla, Türkiye’de girişimci sınıfın önü açılmış oldu.Türkiye tarihine,1970’liyıllar,ekonominindışakapalıve ithali ikamecibirmodelinuygulandığıyıllarolarakgeçti.Kapalıbirekonomikmodelinhakimolduğupiyasadabirçokşeyeksikti.Rekabetazdıvebugünlerdeolduğugibişirketleşme eğilimi oldukça düşüktü. 1980’den sonra ülkenin serbest piyasamodeline geçmesiyle Türkiye dışa açılmaya ve ülkede gerçek anlamdagirişimcilikle tanışmaya başladı. Üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen,şirketleşme kültürünün yeni yeni yerleştiği bu dönemde; bu kültürün tam

anlamıylayerliyerineoturduğunusöylemekpekdemümkündeğil.Amayinede Türkiye’de girişimci sınıfın, değişen dünyaya ayak uydurmaya vegirişimcilikkaslarınıhızlageliştirmeye“çabaladığını”gözlemleyebiliyoruz.

2- Ülke olarak geri kalışımızın nedeni,kapitülasyonlar(ticariimtiyazlar)mıdır?

Türkiye’deki yabancı sermayenin temeli, ticari imtiyazlar (kapitülasyonlar)olarak görülür. Ancak bu imtiyazlar, Osmanlı’dan önce Bizans’ta da vardı.Osmanlı Bizans’ın yerine geldiğinde bu imtiyazları da devraldı. Osmanlı,güçlü dönemlerinde ticari imtiyazların yarattığı rekabetten yararlandı. Budönemlerde, imtiyazlarınolumsuzetkilerigörülmüyor; ticaretingelişmesiylemenfaateldeediliyorveAvrupa’dakidengelerOsmanlı lehinebozuluyordu.Ancak bu güç, 16. yüzyıldan sonra yön değiştirdi. OsmanlıImparatorluğu’nun iyice zayıfladığı ve Avrupalı devletlerin müdahalesineaçık hale geldiği 19. yüzyılda ticari imtiyazlar, ülkenin başına önemli birsorunolarakortayaçıktı.ÖnceIngiltereveardındanFransaileyapılanserbestticaret anlaşmaları, dış ticaret üzerindeki denetimi neredeyse ortadankaldırarak,Osmanlı’nın“yarısömürge”halegelmesinenedenoldu.

Batılılar, imtiyazları kullanarak imparatorluğa her konuda müdahaledebulunabiliyorlardı. Osmanlı topraklarında suç işleyen Avrupalılar davaedilemiyoryada işyerlerindekanunsuz faaliyetlerdebulunsalarda,Osmanlıgüvenlikgüçlerimüdahaleedemiyorlardı.20.yüzyılınbaşlarında,bankalarınbüyükbirkısmıyabancılarınelindeydi.OsmanlıBankası,merkezbankasınınişlevinigörürnitelikteydi.Osmanlıyöneticileriticariimtiyazlardankurtulmakiçin, Kırım Savaşından sonra 1856’da toplanan Paris Kongresi’nde bazıgirişimlerde bulundular. Ali Paşa, “Hem bize reform yapmamız için baskıyapıyorsunuz, hem de imtiyazlarla önümüzü kesiyorsunuz” diyerek itirazdabulundu. Görüşleri haklı bulundu ancak konuyla ilgili bir ilerlemesağlanamadı. Osmanlı dönemi Türkiye’sinin en çok tartışılan konularınınbaşındagelen ticari imtiyazlar, hep imparatorluğaverdiği zararla konuşulur.Konuyabirbaşkaaçıdanbakmakgerekirse,buimtiyazlarınolumluyanlarıdaolmadı değil. İmtiyaz hakkı alan devletler, Osmanlı Imparatorluğu’na birtakım hizmetler de getirdi. Örneğin; demiryolları. Coğrafi anlamdaOsmanlı’nın istediği şekilde kurulmamış olsa da yeni bir ulaşım yolunakavuşulmuş oldu. Bu durum limanlar için de geçerliydi. İktisat profesörüGültenKazgan’agöre, ticari imtiyazların enbüyüketkisi “uyanmasürecineolankatkısı”ydı.Osmanlı’nınçağdaşaltyapıvekültürünvarlığınıgörmesibudönemde oldu. İmtiyazlar konusu, günümüz Türkiye’sinde de sonucaulaştırılmışbirtartışmadeğildir.

3-Osmanlı,sanayileşmeyedüşmanmıydı?

Osmanlı’datarımmakineleşemediğindentamameninsangücünebağlıydı.Budurum şehirlere göçü engelliyordu. Sonuçta, şehirlerde ucuz işgücübulunamıyor ve sanayi gelişemiyordu. Osmanlı İmparatorluğunda küçüksanayi,küçükesnafvepazarlamakesimiylebirtakımhizmetüretimiİstanbulve civarında “gedik” adını alan, diğer yerleşim bölgelerinde “lonca”teşkilatınabenzerorganizasyonlarla19.yüzyılınortalarınakadarfaaliyetlerinisürdürmüşlerdi. Haydar Kazgan’ın verdiği bilgilere göre de, özellikleİstanbul’da gedikler, zaman zaman yeniçeri desteğiyle, siyasi otoritedenyabancı mallara ve pazarlamacılara karşı kendilerinin korunmasınıistemişlerdi ve bu yolda bazı başarılı sonuçlar da, elde etmişlerdi. AncakAvrupa sanayi devrimi ülkeleri, özellikle 1838-1839 ticaret anlaşmalarıylabirtakım ayrıcalıklar elde eden Fransa ve İngiltere, diplomatik ilişkilerinigeleneksel modelden çıkarıp tamamen ekonomik ve ticari ilişkiler halinedönüştürerek;İstanbul’dakigediklerinfaaliyetlerinedevametmelerine,bununiçin yabancı mallara ve tüccarlara karşı hükümetin korumacı bir politikagütmesineengelolmuşlardı.

Aynı sektörde faaliyet gösteren gedik dokumacıları, yeniçerilerin desteğiylebir taraftan fabrika sistemine geçişi önledikleri gibi diğer taraftan daAvrupa’danithaledilenbezvekumaşlarıyurdasokmamakiçinhertürlütepkive güç gösterisine girişmişlerdi. Örneğin hamal gediklerini tahrik ederek,“yabancımallarındeğeri kadar, hammaliyeödenmemesihalindegemilerdenkaraya taşımayız” diye isyana kalkışmalarını sağlamışlardı. II. Mahmut’unFransız ve Ingiliz elçilerinin devamlı ısrarları karşısında; bu iki sanayiülkesinin tüccarlarına mallarını Beyoğlu tepelerine kuracakları çadırlıpazarlardasatmaiznivermesiüzerine,geceleriyeniçerilerbupazarlarıbasıpateşevermişlerdi.YinebirkaçgayrimüslimişadamınınAvrupausulüfabrikakurmateşebbüsleriniengelleyende,yeniçerilerdenbaşkasıdeğildi.Birbaşkaörneği yine Kazgan’dan aktarıyoruz. Bir Ermeni tüccar, Fransa’ya giderekoradaki buharmakinesiyle işleyen bez ve kumaş tezgahlarını incelemiş, birvapurdolusumakinevemalzeme ile İstanbul’agelmiş,Hasköy’dekurduğufabrikadatamüretimegeçeceğisıradayeniçerilerağası,“yineNizam-ıCedidmi?”diyerekfabrikayıbirgündeyerlebiretmişlerdi.

1826 yılında yeniçeri teşkilatının gücünün azaltılması için, bir dizi yasaldüzenlemeyapıldı.FakatsadeceOsmanlıazınlıkları,fabrikakuracakbilgivemali kapasiteye sahip olduğu ve onlar da Avrupa ticaretini ele geçirdikleriiçin, gedik esnafı daha az riskli olan ticareti, sanayiye tercih etti. Bu aradaOsmanlıdevletadamlarınınsanayileşmeninfaydalarınınederecekavradıklarıda ayrı bir tartışma konusudur. Örneğin; Mustafa Reşit Paşa, Ali ve Fuat

Paşalar gerçekte 1848 Fransız ihtilalinden bazı dersler aldıklarınızannetmişlerdi. “Aman gedik teşkilatından henüz kurtulduk, şimdi dekarşımıza bir de amele derdi çıkarsa ne yaparız?” diye sanayileşmeye karşıolmamaklaberaber,pekdeheveslideğillerdi.Onlarınkafalarındaki tek şey,orduyugiydirecekkadarbir tekstil sanayisi kurmaktı.Bunedenle,Feshane,HerekeveBakırköyfabrikalarıkurulmuştu.

4-Osmanlı,Batı’yahangiaraçlaaçıldı?

Tanzimat döneminde, başta Sultan Abdülmecit olmak üzere bütün devletadamları demiryollarına, özel bir anlam veriyorlardı. Reşit, Ali ve FuatPaşalargözündedemiryolları,Batı’yaaçılanpencerelerdivemedeniyet ışığıbupencerelerdeniçeriyegirecekti.Aslındaonlarınbuilgisi,fabrikadansonrasanayileşmenin en önemli simgesi olan demiryolunun, Osmanlıya diğeryenilikleregöredahaerkengirmesinisağladı.Abdülmecit,odasındaLiverpol-Manchester treninin büyük boy resimlerini bulunduruyor ve Osmanlıülkesinde de böylesine trenlerin yapılmasını her fırsatta dile getiriyordu.Ancak demiryolu inşası için gerekli bilgi ve sermaye yoktu. Bu nedenle,IslahatFermanı’nın,“ÜlkeninkalkınmasıiçinAvrupasermayevebilgisindenyararlanılacağımla ilgili maddesi yüzünden, Kırım Savaşı’ndan sonraOsmanlı Devleti’nden demiryolu inşası ve işletmesi için imtiyaz talebindebulunmaya başlayan çeşitli Avrupa sermaye gruplarının taleplerine sıcakbakılıyordu.

Osmanlı’nın en büyük problemi, köylünün ürettiği ürünleri pazarataşıyamamasıydı.imparatorluk,demiryoluyokluğundanAnadolu’danbuğdayalamadığı içindir ki, ABD ve Kanada’dan buğday ithal etmek zorundakalıyordu. Başta Padişah Abdülmecit olmak üzere Osmanlı hükümetiyetkilileri,Avrupa’dahızlagelişendemiryollarınınöneminiKırımSavaşı’nakadar pek ciddiye almamışlardı. Ama Kırım Savaşı’nda demiryollarınınönemi bir kez daha anlaşıldı. Ayrıca demiryolu olmadan da imparatorluğuyaşatmanın olanakları yavaş yavaş ortadan kalkmıştı. 1854’te alınan ilk dışborçun ödenebilmesi için tek kaynak olan tarımsal ürünün, pazarlarailetilmesi gerekiyordu. Bu nedenle, Osmanlı devletine borç veren ülkeler,alacaklarını kolayca tahsil edebilmeleri için çiftçinin ürününü iç ve dışpazarlara kolayca iletebilmesini sağlayan demiryolu yapımını zaman zamanısrarlı bir şekilde tavsiye ediyorlardı. Ayrıca, Avrupa demiryolları Osmanlısınırlarına dayanmış, zengin Rumeli topraklarının Osmanlı sınırları dışındakalan kısımlarında refah birdenbire yükselmişti. Bu sebeple çiftçiler vetüccarlar, kapı komşularında demiryollarının sağladığı faydaları görerek biran evvel demiryoluna kavuşmak için çeşitli girişimlerde bulunmayabaşladılar. En önemlisi de Rumeli ve Balkanlarda sık sık çıkan isyan ve

kargaşaları önlemek için hemen her kasaba ve köyde asker ve jandarmabirlikleri bulundurmak olanağı yoktu. Oysa demiryolu, meseleyi kökündenhalledebilirdi.OsmanlıMâliyesibuyatırımlarıgerçekleştirecekgüçtedeğildi.

Bunedenle,yatırımlarıyabancısermayeyleyapmakveyabancısermayeyedekilometregarantisivermekzorundakaldı.

5-Türkiye’yeilkyatırımıhangiülkeyapmıştır?

Osmanlı’nın ilk sanayileşme hamlesi, savaşlar, depremler ve plansızsanayileşme çabaları yüzünden başarıya ulaşamamıştı. Bu başarısızlıküzerine, gözler yabancı sermayeye çevrilmişti. Osmanlı Devleti’nin, büyükbir yatırım gerektiren bu faaliyetleri, finanse edecek birikimi olmadığı için,aynen Islahat Fermanı’nda belirtildiği gibi, alt yapı yatırımları için yabancısermaye ve mühendislik bilgisine muhtaçtı. Demiryolu inşası için gereklibilgi ve sermaye yoktu. Bu nedenle, 18 Şubat 1856 tarihli IslahatFermanı’nın, “Ülkenin kalkınması için Avrupa sermaye ve bilgisindenyararlanılacağı”yla ilgili maddesi yüzünden, Kırım Savaşı’ndan sonraOsmanlı Devleti’nden demiryolu inşası ve işletmesi için imtiyaz talebindebulunmaya başlayan çeşitli Avrupa sermaye gruplarının taleplerine sıcakbakılmayabaşlandı.

İngiltere, 1850’li yılların sonlarından itibaren, dünyanın diğer bölgelerindeolduğugibi,Osmanlıİmparatorluğunailkyatırımyapanülkeydi.Izmir-AydınDemiryolu, Osmanlı Bankası ve Batı Anadolu’da yaşayan Ingilizyurttaşlarının başlattıkları tarıma yönelik yatırımlar, İngiltere’yiOsmanlı’yaençokyatırımyapanülkekonumunayükseltti.

Izmir-AydınDemiryolu,Anadolu’dakiilkdemiryoluydu.OsmanlıDevleti,bugirişimi memleketin diğer yerlerinde yapılacak benzer girişimlere birbaşlangıçolarakgörmekteydi.

1856’da bir Ingiliz grup adına hareket edenRobertWilkin, Izmir ileAydınarasında bir demiryolu inşa etmek üzere hükümete başvurdu. Sözleşmeyegöre, demiryolununher iki tarafındaki 30’armillikmesafededemir ve şoseyollar yapabilecek, demiryolunun geçeceği, demiryoluyla ilgili binalar inşaedebilecekti.Hattınher ikiyanındabulunan50kilometrelikalandakikömürmadenlerini işletme hakkının yanı sıra, daha bir çok imtiyaz da şirketeverilmişti. Şirket kendi adına oldukça iyi bir sözleşme imzalamıştı.Böylesibirsözleşmeyeimzaatılması,OsmanlıDevleti’niyönetenkişilerinkapitalistanlayışı kavrayamamış olmalarının yanında, yabancı sermayeyi ülkeyeçekebilmek için özendirici önlemler ve kolaylıklar sunma düşüncesindenkaynaklanıyordu. Ingiltere’denyol içingerekliaraçlargetirilerek,demiryolu

inşaatına1857yılındabaşlandı.Ancakhissesenetleritaksitlerininzamanındaödenmemesinedeniyleşirketparasalsıkıntıyadüşünceinşaat,Kasım1858’ekadartatiledildi.Buaradabazıyolsuzluklaryapanmüteahhitvebaşmühendisgörevinden alınırken, bazı aksilikler yüzünden şirketin inşaatı sözleşmedebelirtilen tarihte bitiremeyeceği anlaşıldı. Şirketin ekonomik sorunlarıçözebilmesi için hükümet daha sonra yeni kolaylıklar ve imtiyazlar tanıdı.Osmanlı hükümetinin sözleşme hükümlerine dayanarak hattın imtiyazınıfeshetmeve şirketinmalvarlığına el koymaolanağıvardı.Ancakhükümet,Anadolu’daki Osmanlı Devleti’nde inşasına ilk başlanan demiryolu olmasınedenivesermayesahiplerinikorkutacağı,dahasonrakurulmasıolasıbenzerişletmelere kötü örnek olacağı endişesiyle bu hakkını kullanmadı. Şirket,yapılan ilk sözleşmeye göre, 4 yılda bitmesi gereken Izmir-AydınDemiryolunu,yaklaşık10yıldagüçlükletamamlayabildi.

6- Yenilikçi fikirler ile icatlar neden Türklerdençıkmıyor?Bununbirreçetesivarmı?

Türkler,Batı’dakigibibelkiçok“büyükkeşiflere”imzaatmamışolabilirler;ancak her ülke gibi kendine özgü şartları nedeniyle yeniliklerden gerikalmadılar. Türkiye, kendimarkasına üretim yapmıyor ya da yapamıyor veBatı’nın fason üreticisi olmanın gerekliliklerini yerine getiriyor. Ayrıcabaşkalarınınyaptığı tasarımlarüzerindendegeliştirmeleryapmak,Türklerinsıkça başvurduğu “iflah olmaz” hastalıklardan biri. Bütün budeğerlendirmelerinhepsidoğru.Türkler, öncelikle “Nedengelişmişbirülkeolamadık?”,yada“Nasılzenginleşebiliriz?”gibiyıllardırsorduğusorularıbirkenarabırakmalıdır,ikinciolarak,Batıkarşısındagenlerineyerleşen“aşağılıkkompleksinden” de hızla kurtulmalı. Çünkü durumun hiç de öyle vahimolmadığı ortadadır. Türkiye’nin uluslararası alanda bilim ve teknolojikonusunda iyi bir seviyede olduğunu da kimse iddia etmiyor. Türkiye dahaçok,dışarıdanteknolojialıponlarınürettiğitasarımlarıüretmeyolunuseçiyor.Aslında Türklerin içinde bulunduğu durumu “Altyapı var; ama tesis yok”sözü gayet iyi özetliyor. Türklerin, pratik zekasının ve yaratıcılığının nasılçalıştığını gösteren en iyi örnek, irfan Sayar’ın ünlü mucit karakteri olan“Zihni Sinir” karikatür tiplemesidir. Gerçekten işin gerçeği de bu. Türkler,arabalı vapur yapmayı tasarlıyor; ama arabalı vapuru Türkiye’de yapacaktesis olmadığı için vapur, Ingiltere’de yaptırılarakTürkiye’ye getiriliyor.Yadabirbaşkamantıksilsilesinegöresöylemekgerekirse,2006’nınR&D100En iyi Bilim insanı seçilen Fatih Porikli’nin dediği gibi: “Uzay geminizolmadığıiçindirkiastronotadasahipolamıyoruz.”TürkinsanınınyaratıcılığıBatı uygarlığına ait olanülkelerdeyaşayan insanlarınyaratıcılıklarındanhiçde aşağı değil. Türklerin yenilikçi olma fikirlerinin çapı oldukça geniş.

Pasteur’unenstitüsü,Türklerdenalınanparaylakuruldu.1885yılındaPasteur,kuduzaşısınıbulmuştuvezamanınpadişahıSultanII.Abdülhamit,Pasteur’üülkeyedavetetmişti.GelemeyeceğinibildirinceaşıyıöğrenmeleriiçinParis’eyolladığıheyetle,Pasteur’e“MecidiyeNişanı”ve“AşıHayırhanesiyapmasıiçin” para gönderdi. Enstitü, 1888 yılında Osmanlı’dan giden bu paraylakuruldu. Ya da Mevlana Celaleddin Rumi’nin “Düne dair ne varsa, dünleberabergitti,artıkyenişeylersöylemeklazım”diyensözleri,genlereyerleşen“yenilik” gücüne ne kadar değer verildiğini bize kanıtlar. Hezarfen AhmetÇelebi’ninuçmakiçinGalataKulesi’ndenkendisiniboşluğabırakması,yadaünlütayyareciVecihiHürkuş’unhurdadanyaptığıuçaklar;onlarıniçlerindeki,bastıramadıkları“yenilikçiolma”istekleriydi.

7-Türkler,silahdışındabaşkaaraçlarladasavaşınyürütülebileceğifikriniilknezamanöğrenmiştir?

Avusturya, Osmanlı’nın 1878’de ‘93 Savaşı’ sonunda imzaladığı BerlinAnlaşmasıyla Bosna-Hersek’i yönetme hakkını elde etmiş, Bulgaristan’daözerk bir prenslik olmuştu. Yine de Bosna-Hersek ve Bulgaristan hukukenOsmanlı toprağıydı. 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine, bu bölgelerinOsmanlı Meclisi’nde temsil edileceği kaygısıyla, 5 Ekim’de Avusturya butoprakları ilhak kararı aldı. Aynı gün Bulgaristan da tek taraflı olarakbağımsızlığınıilanetti.OsmanlıDevletibuoldu-bittilerkarşısındasavaşacakdurumdadeğildiveverdiğinotalardasonuçsuzkaldı.

Balkanlar’daki bu gelişmeler üzerine 6 Ekim akşamı, Avusturya’ya karşıgösterilerbaşladı.

Gösteriler, Avusturya ve Bulgaristan mallarına karşı boykota dönüştü.Avusturya’dan ithal edilmekte olan fes ile simgesini bulan boykot kısa birsürede daha düzenli, ittihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yönlendirileneylemler haline dönüştü. 8 Ekim günü duvarlar “Avusturya emteasmıalmayınız”yazılıafişlerledonatıldı.Hal t,Avusturyasermayelimağazalarınönünde toplanarak ahş-vtrişi engelliyordu. Bazı ticarethaneler Avusturya’yaverdkleri siparişleri iptal ederken, limandakimavnacı ve salapuryacı esnafıAvusturyamallarım boşaltmadılar. 11 Ekim günü çoğunluğuAvusturya’danithal edilen feslerin giyilmemesi için kampanya açıldı. “Serpuş-ı millî” adıaltındapiyasayayeni bir fes verildi. Fes esnafınınAvusturya fesi satmasınaengel olunurken, satma girişiminde bulunanlara ise gözdağı veriliyordu.Buaradamemurlarınfesyerinekalpakgiymeleride,giderekyaygınlaştı.İstanbultüccarı,polisleriçinelbiselerirenginde2binkalpakısmarladı.Batıbasınının‘Viyana kuşatmasından daha etkili oldu diye tanımladığı bu boykottanOsmanlıyamalüreten fabrikalardaçalışanbinlerceaileetkilendi, iflaslarve

işyerikapatmalarçığgibibüyüdü.

1908FesBoykotu,Osmanlı’daulusalbilincinoluşmasındakitlehareketininönemini ortaya koydu.Bundan böyle dışa karşı savaşın silah dışında başkaaraçlarladayürütülebileceğidüşüncesitoplumdaoluşmayabaşladı.

8- “N’olacak bu memleketin hali?” sözü ilk nezamansöylenmiştir?

Osmanlı Imparatorluğu’nda askeri yenilgilerin ardından toprak kayıpları,1683’te başladı. 19. yüzyılda da, ulusçu akımların etkisiyle imparatorlukparçalanma sürecine girdiğinde ise Osmanlı devleti ve Türkler hep topunağzındaydı.

1908 Devrimi’yle ülkede anayasal kurumlar birer birer kurulmayabaşlanmıştı. Yıllardır gizlilik içinde çalışan dernek ve partiler yasal kimlikkazanırken; toplantı, yürüyüş, grev hakları ve basın özgürlüğe kavuşmuştu.Buözgürlükortamı içerisindeülkeninbakmaktannasılkurtulacağına ilişkintarihsel soruya yanıt, “Batılılaşma, Türkçülük, İslamcılık ve Osmanlılık”akımlarıçerçevesindearanmayabaşladı.Örneğin,SosyologPrensSabahattin,“Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” (1918,1950,1965) başta olmak üzereyayımlanan bütün kitaplarında, yerinden yönetimi savunuyordu. SabahattinBey,Osmanlı’nınkurtuluşunun“kamucutoplumdanbireycitopluma”geçişlemümkün olduğuna inanıyordu. Bireyciliğe dayalı Ingiliz toplum düzenininyaratılmasıyla da kurtuluşun gerçekleşeceğini iddia ediyordu. AbdullahCevdetise,neslimizi“istifayatabitutmak”yanikuvvetlendirmekiçinAvrupave Amerika’dan “damızlık erkek getirilmesini” isteyecek kadar bu tipBatıcılıktansözediyordu.

Aydınlar arasında ülkenin batmaması için, memleketin nasıl kurtulacağınailişkin formüller tartışılıyordu. Kurtuluş kimden ve nasıl gelecekti? insanhakları, laiklik, azınlıklar ve Kürt meselesinin tartışıldığı bugünlerde yineaynı soruyla karşı kar-şıyayız.Yapılan bütün tartışmaların altında toplumunbölünmeveparçalanmasınınsimgesihalinegelen1920’lerinSevrAnlaşması,toplumu paranoyak bir hale dönüştürdü. Türkiye’nin siyasi tarihinin önemlidönemeçlerinioluşturanbütünevrelerindebusorusorulduvegidişatüzerinekafayorankalemler,kaygılarınıtarihinotdüşerekifadeetti.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öncülüğünde gerçekleşen devrimden sonrahemenhemenher alandapatlamayaşandı.Budoğaldı çünküülke 33yıldırAbdülhamit’in istibdat rejimi altında yaşıyordu.Bu dönem, ülkenin gidişatıüzerine gelişen olaylar toplumun aydın kesimi üzerinde etkili oldu. Budurumdankarikatüristlerdeetkilendivekonuyla ilgili ilkkarikatür,1908’in

Ekimayında imzasız olarakServe t-i Fünundergisinde çıktı.TarihçiOrhanKoloğlu’ndan ödünç aldığımız bilgilere göre, “Halimiz Ne Olacak?”başlığıylaverilenkarikatürdeikikişikonuşuyordu:

-Halimizneolacakdersin?

-Hariçtenkurugürültü,dahildenboşlaf!Arasınıbulamıyorumki?”

BirinciDünyaSavaşı’nınbitimiveİttihatveTerakki liderlerininülkedışınakaçmasıyla birlikte, artık bu soru sorulmuyordu. Çünkü aydınlar kendiaralarındaki polemiklerde “şahsiyat yapma”ya (birbiriyle uğraşma)dalmışlardı. 1918’de savaş sona erdiğinde Osmanlı parçalanmış veaydınlarımızbunalımyıllarıyaşıyordu.

Kurtuluş Savaşı’yla birlikte toplumunmoral değerleri yükseldi.ÇünküBatıülkelerine karşı verilen savaşta, galip çıkılmıştı. Cumhuriyet dönemindeuzunca bir süre “N’olacakBuMemleketinHali” karikatürlerine ara verildi.DemokratParti’nintoplumagetirdiğidinamizmnedeniyleuzuncabirsürebukarikatürlererastlanmaz.

Fakat 1990’lara gelindiğinde ülkenin siyasi atmosferinde yaşanan siyasigerilimler, ister istemezülkeningidişatıüzerinezihinleribulandırır.1989’daMuzdergisindeuzunbiraradansonrailkkez,toplumabusorusorulur.TurgutOzal, Antalya Side’de korumalarıyla denize girdiği fotoğrafın üstüne bantolarak, “N’olacak BuMemleketin Hali” yazısı vardır. Fotoğrafta Ozal plajkıyafetleriyle, korumalarıysa sivil giysiler içindedir. 1996’dan 2004’e kadarbuyöndeçıkan9karikatürünilkini,1996’daGazetecilerCemiyeti’ninyayınorganıolanBizimGazete’deRaşitYakalıçizdi.

Bugün geldiğimiz son aşamada AB, Kıbrıs sorunu ve Kuzey IrakOperasyonunun tartışıldığı şu günlerde, “N’olacak Bu Memleketin Hali?”sorularıbirkezdahasorulmayabaşlandı.Sahi,N’olacakbumemleketinhali?

9-Türkiye’de “zengin yaratma” yöntemini ilk kimuygulamıştır?

Tarihsel gelişimiyle içerisindeki anlamıyla Batı’daki gibi sınıfsal birtoplumsalyapı,OsmanlıDevleti’nde18.yüzyılınikinciyarısınakadarhenüzyoktu.Bunedenledebellibirsınıfıniktisadiolarakpalazlanıportayaçıkmasıve ideolojik bir mücadele vermesi pek mümkün görünmüyordu. İttihat veTerakki liderleri, kendileri burjuva olmadıkları halde Türk burjuvazisiyaratmayayöneliksosyalveekonomikprogramlarıuygulamayakararverdi.Öncelikle sermayeye güvence sağlanmalı ve Osmanlı Devleti liberalizmibenimsenmeliydi.Onlaragöre,Osmanlı-Türktopluluğununçağdaşbirdevlete

dönüşmesi için Türk burjuvazisinin doğması gerekiyordu. Ulusal birburjuvazininherşeydenönceyeterlibirsermayebirikimineihtiyacıvardı.

19. yüzyılda, Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan anonim şirketlerinbüyük çoğunluğu, imtiyazlı yabancı şirketlerdi. Bankacılık, sigortacılık,demiryolu, rıhtım, madencilik, elektrik, su, havagazı, tramvay, tünel gibihizmetlere yönelik bu şirketler genellikle Londra ve Paris gibi Avrupabaşkentlerindenyönetiliyordu, ikinciMeşrutiyet’ekadar,Şirket-iHayriyeveZiraatBankası dışında, yabancı sermayeyebaşvurulmaksızın kurulmuş olanOsmanlıanonimşirketiyoktu.Buyüzdencemiyet,biryandanşirketleşmeyiözendiren önlemler alırken bir yandan da ulusal şirketlerin kurulmasınıdestekleyenbirpolitikagütmeyebaşladı.Mahallebakkalındanevkadınlarına,hemen hemen tüm küçük sermaye sahipleri bir araya gelerek sermayelerinibirleştiriyorveanonimşirketlerintemelleriniatıyorlardı.Basın,kurulanşirketsayısının artması için şirketleşmeyi ve bu şirketlerin ürettiği yerli ürünlerinsatın alınmasını özendiren ve destekleyen bir yayın politikası izliyordu. Budönem bütün aydınlar, sermaye birikimin ve şirketleşmenin gerekliliğikonusunda mutabakata varmıştı. Sermaye birikiminin çağdaş uygarlıkdüzeyine ulaşmada en önemli araç olduğuna inanan Maliye Nazırı CavitBey’in öncülüğüyle başlayan bu liberal akım, ilk önce İttihat ve Terakkiyönetimini etkiledi ve yönlendirdi. İttihat veTerakki yönetimi özel girişimicanlandırmak üzere, kamu olanaklarını seferber etmeye başladı. Ekonomikdurumundüzeltilmesi içinsanayileşmeninşartolduğunufarkedenhükümet,büyük kargaşaya rağmen, 14 Aralık 1913 tarihinde Türkiye’nin ilk özelgirişim yasası olan Sanayi ve Teşvik Kanunu’nu çıkardı. Ancak savaşkoşulları nedeniyle, bu önlemlerden fazla sonuç alınamadı. Birinci DünyaSavaşı’nakadarşirkedeşmekonusundahükümednyapmışolduğuteşviklervealmış olduğu kararlar, daha çok gayrimüslim sermaye sahiplerine yaradı.Nitekimbudönemdekurulanveayaktakalanşirketlerinbirbölümü,Osmanlıuyrukluazınlıklarınyabancısermayeortaklığıylaoluşturduklarışirketlerdi.

Birinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren, yürütülen liberal politika terkedilerekonunyerineiktisadimilliyetçiliğedayanan“milliiktisat”siyasetiönplanaçıkarıldı.Bukonuda,dönemaydınlarınaençoketkiAlmanörneğindengeldi. Almanya’da ilerlemenin ve yükselmenin kaynağı “milliyetçilik”ilkesiydi.Almanmalı olan “milli iktisat”ı örnek alan aydınlar,Almanmilliiktisat ekolünün önemli kişisi Friedrich List’in etkisinde kalmışlardı.İktisadiyyatMecmuası, Türkler’in Alman ulusunu örnek alması gerektiğiniileri sürüyordu. Milli iktisatçılar, “Bir ülkede ihtiyaç ve menfaat ortak birniteliktaşımalı,bireyortakçıkaruğrunahertürlüözveridebulunabilmelidir,”diyorlardı, iktisadi}’ yat Mecmuası başyazarı ve Ittihatçılar’ın iktisatkonularındakiideologuTekinAlp’egörede,Almanlar,1870savaşındansonratümgüçlerinimilli iktisadıyükseltmeye sarf etmişlervebu sayede tarımda,

ticarette ve özellikle sanayide ilk sıralara yerleşmişlerdi. Yeni Mecmua’daZiya Gökalp de, Alman Ittihatçılığı’ndan esinlenilmesini öneriyor veTürklerin ancak Almanların izledikleri yoldan giderek siyasal birliğevarılabileceğini ileri sürüyordu. Ona göre, I. Dünya Savaşı nedeniyle,Osmanlı ülkesi dışa kapanarak kendi yağı ile kavrulacağından; sosyal birbütünlükkazanacakvehemtarımhemdesanayiülkesiolabilecekti.

“Ey Türk zengin olI” ((ikdam gazetesinin çağrısı, 29 Kanun-ı evvel 1916)şiarından hareket eden ittihat ve Terakki yönetiminin iktisat politikası,ticaretinazınlıklarınelindenalınarak

Müslüman tüccarlara verilmesi üzerine kurgulanmıştı. Fransız, Rum veErmenibankacı,tüccarvesanayicigibi;Türkbankacı,tüccarvesanayicideolmalıydı, ittihat ve Terakki liderleri, toplumsal değişim ve dönüşümügerçekleştirmek ve gayrimüslimlerin boşluğunu doldurmak amacıyla,Müslüman-Türk zengin sınıfı yaratmaya girişti. “Milli iktisat” politikasıgereği,devletinolanaklarıbellikişivetabakalariçinseferberedildi,ittihatveTerakkihükümeti, savaşıulusal işadamıyaratmakveulusal iktisadıkurmakiçin bir fırsat olarak görüyordu. Savaş yıllarında, Anadolu’dan İstanbul’ahububatşevkienbüyükkârlı faaliyetolarakortayaçıktı.Savaşsevkiyatımntıkadığıdemiryoluşebekesindenbuğdaynakliiçinvagontahsisieldeedebilentüccar, İstanbul’a getirdiği gıda maddelerini spekülatif kârlarla pazarlamaimkanı buluyordu. Savaş süresince gerek devlet eliyle, gerekse kıtlığın yolaçtığı karaborsa yoluyla bazı kesimlere ve partinin yandaşlarına büyükservetlerkazandırılırken;karaborsavespekülatifkazançlaragözyumarakdabilinçli bir şekilde Müslüman-Türk zenginlerin oluşmasına çalışılıyordu.IngilizveFransızkapitalizmininaracısıolmalarınedeniyle,RumveErmenitüccarların tasfiyesine yönelik politika, Anadolu’da ekonomik nüfuzunuarttırma çabasındaki Almanya tarafından da destekleniyordu. “Gelişmeyebaşlamış Türk burjuvazisinin öncü kolu,” olarak tanımlanan IT üyelerininyaptıklarıaslında,“devleteliyle”değil,“partieliyle”millibirtüccaryaratmapolitikasıydı.

1908-1918 yılları arasında faaliyete geçen bankaların hissedarları arasında,çok sayıda ittihat ve Terakki üyesinin yanı sıra büyük toprak sahipleri vetüccarlardayeraldı.BuyıllardaMüslüman-Türknüfusunşirketleşmeoranıda gözle görülür bir şekilde arttı. Zafer Toprak’ın vermiş olduğu rakamlaragöre, 1908-1913 yılları arasında ülkede 113 anonim şirket kurulu iken, busayıI.DünyaSavaşıdöneminde(1914-1918)123oldu.Budönemdekurulanşirketlerde sermayeağırlığı, birincinin aksine çokbüyükorandaMüslüman-Türklerlehindeydi.Yabancısermayeninmiktarıysaoldukçasınırlıydı.

BirinciDünyaSavaşısüresincegerekdevleteliyle,gereksekıtlığınyolaçtığıkaraborsa yoluyla bazı kesimlere ve partinin yandaşlarına büyük servetler

kazandırılıyordu. Aslında bu yaşananlar, “devlet eliyle” değil de, “partieliyle”milliburjuvaziyaratma”politikasınınsonucuydu.Politikayıuygulamagörevi Iaşe-i Umumiye Nazırı (Gıda Bakanı) Kara Kemal Bey ile AskeriLevazımBaşkanıTopalİsmailHakkıPaşayadüşmüştü.Budönemdebulgurkrallarından, pirinç, yağ ve şeker krallarına kadar savaş zengini bir zümreoluşturuldu. Tüketiciler, adi mallar için fahiş fiyatlar ödeyerek, yeni savaşvurguncularısınıfınınzenginleşmesinisağlıyorlardı.‘332(1916)tüccarı’diyeanılanbugrupyaptığıvurgunlarlanamsalmıştı.Buyenizenginlerindurumudöneme ilişkin karikatürlere de yansıdı. Sedat Simavi’nin 1918’in Eylülayındaçıkardığı“YeniZenginler”isimlikarikatüralbümünde,ikitemaağırlıkkazanmıştı.Birincisi “yeni zengiler”inbarışakarşıoluşlarıydı.Diğeride ilkfırsatta paralarıyla yurtdışına kaçma istekleriydi. Albüm kapağındaki resimisefesidışındaaltındişleriyleII.DünyaSavaşısırasındaortayaçıkan“HacıAğa”tipiniandırıyordu.

10-İttihatçılar,kapitülasyonlarıkaldırdığındabunahangimüttefikülkekarşıçıkmıştır?

ikinciMeşrutiyet yıllarında başa gelen bütün hükümetler, her fırsatta ticariimtiyazların kaldırılması konusunu gündeme getirmişler ve bu konudayabancı ülkeleri iknaya çalışmışlardı. Şimdiye dek her ne kadar olumlu birsonuç elde edilememişse de, Babıali, artık ticari imtiyazların kaldırılmasıgerektiğine inanıyordu. 1914 yılı Eylül ayının ilk günlerinde, AdliyeBakanlığı’ndatoplananvebaşkanlığınıNazırPirizadeİbrahimBey’inyaptığıbir komisyon, ticari imtiyazların kaldırılması gereği hakkında başbakanlığayazılacakteskereninilkelerinigörüşerekbirraporhazırladı.SaitHalimPaşaKabinesi, Adliye Bakam’nın görüşünü benimsedi ve 1 Ekim 1914 tarhliiradeyle; Osmanlı topraklarında yaşayan yabancıların ‘ticari imtiyaz’ diyeadlandırılan tüm mali, iktisadi, adli ve idari ayrıcalıklarının bundan böylekaldırıldığı ve yabancılarla ilişkilerin devletler hukuku ilkeleri ışığındadüzenleneceği ilanedildi.9Eylülgünü, ticari imtiyazlarınkaldırılmakararı,bir notayla ilgili devletlere iletildi. Sefaretler, ticari imtiyazların ikilianlaşmalaradayandığınıvebunedenle tek taraflıolarakkaldırılamayacağınıBabıali’ye bildirerek kaldırma kararını protesto ettilerse de, savaş koşullarıİttihatçılara, fiili bir durum yaratmıştı. İşin ilginç tarafı, karşı çıkan ülkelerarasında o dönem Türkiye’nin müttefiki olan Almanya hükümeti debulunuyordu.

Hükümet,1Ekim’debukararı,yürürlüğekoydu.15Ekim1914tarihligeçicibiryasaylada,Osmanlıyasavetüzüklerindeticariimtiyazlardankaynaklanantümhükümleringeçerlilikleriniyitirdikleriaçıklandı.Dahasonra8Mart1915

tarihli kanunla da yabancıların Osmanlı topraklarındaki statüleri belirlendi.BuaradaSaidHalimPaşahükümeti,23Mart1916’daçıkardığıbirkanunlayabancı şirketlere Türkçe kullanma zorunluluğu getirdi. Demiryolları vekamu yararına olan alanlarda faaliyet gösteren imtiyazlı şirketlerin işletmemuamelevehaberleşmelerindeTürkçekullanmaları gerekiyordu.Belirlenensürezarfında,sözkonusuyükümlülükleriyerinegetirmeyenşirketlere,geçiciolarak el koyma ve kanunun gereklerini uygulatma yetkisi hükümete aitti.Yabancı imtiyazlı şirketler, zorunlu haller, teknik yazışmalar ve yabancıkuruluşlarlayazışmalarındışında,Türkçekullanmaklayükümlükılındılar.BukanunlaTürkçekullanımımecburîtutularakhemOsmanlıvatandaşlarınayenibir istihdam alanı yaratılması, hem de bu çalışanlar vasıtasıyla söz konusuyabancışirketleriniçeridendenetlenmesiamaçlanmıştı.

11- Cumhuriyet, kalkınmak için kendine nasıl birmodelseçmiştir?

Cumhuriyet’inliderkadrosununanahedefi,iflasetmişekonomiyidüzeltmekvesanayileşmişbirülkeinşaetmekti.Liderkadronunönündeduranenbüyüksorun, ekonomik alanda verilecek olanmücadeleden, uygulanacak nasıl birekonomik sistemle galip çıkılacağıydı. Dönemin yaygın iktisat anlayışı“kapitalizm” olduğundan farklı ve başka bir sistem de düşünü-lemiyordu.Çünkü hedeflenen “çağdaş medeniyetin” merkezi olan Avrupa’nın iktisadikalkınmasınınaltındayatangerçek,kapitalizmdi.KurtuluşSavaşı’nınsınıfsaltahlilini yapan İlhan Tekeli ve Selim İlkin, bu savaşın “Batıyla Batılı birdevletola-bilmekhakkınıeldeetmekiçinverildiğini”belirtir.Zatenböylebirdevletveekonomikdüzenözlemi,döneminsınıfsalyapısıyladatutarlıydı.

Millimücadeleninbaşarıyaulaşmasındanhemensonra,yeniTürkdevletindeuygulanması gereken iktisat politikasının hazırlanması için bir kurul,oluşturuldu. Ziya Gökalp’in başkanlığını yaptığı bu kurul çalışmalarınıAnkara Gar’mda bir vagon içinde yürütüyordu. Mustafa Kemal de zamanzaman bu çalışmalara katılıyordu. Yeni Türk devletinin uyguladığı iktisatpolitikalarına bakılacak olursa, hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’nin ZiyaGökalp’in ve bu kurulun çalışmaları sonucu ortaya çıkan ana görüş vedüşüncelerdençokgenişölçüdeistifadeedildiğianlaşılır.Bukurulda“liberal”ve “sosyalist” olmak üzere iki görüş vardı. Başkan Gökalp, bu kurulunçalışmalarınıharmanizeederek“karmaiktisat”modelinioluşturdu.BumodeldahasonraMustafaKemal’inoluruileuygulamayakonulacaktı.Dolayısıylabu çalışmalar sonucunda, liberal ve sosyalist modeller arasında orijinal birkompozisyonyapılarak,özelsektörvekamusektörününbirbirinitamamladığıyepyenibirmodelgeliştirilmişoldu.

Aslında, 1920’lerde ülkenin ekonomi sorunlarını çözebilmek için çarearamaya başlayan Mustafa Kemal ve arkadaşları için çok da fazla imkanbulunmuyordu. İstiklal Savaşı’nda ve Cumhuriyet’in kuruluşunda bariz birsiyasal üstünlüğe sahip olan asker-bürokrat liderlerin bu yönelişleri, esasolarak tarih içinde edindikleri ideolojilerin bir sonucuydu. Kemalist liderkadrosu, Türk burjuvazisinin siyasal bir aleti değildi. Çünkü o dönemdeülkede siyasal işlerliğe sahipbelirginbirMüslüman-Türkburjuvazisiyoktu.Ancakbunarağmen,bukadronunkapitalistdünyasistemininevrensel tarihiiçindeedindiği toplumsaldeğişme ideolojisi,büyükölçüdeBatı’mnburjuvaulus-devlet ideolojisinden kaynaklanıyordu. Bu ideoloji Milli Mücadelesırasında ve sonrasında, milliyetçi asker-bürokrat lider kadrosunun, siyasaliktidarını kurmak ve sürdürmek için gerçekleştirdiği toplumsal-siyasalittifakın, Müslüman-Türk toplumunun varlıklı kesimlerine dayandırılmasısonucunu etkiledi. Cumhuriyet kurulduğunda, Kemalist liderlerin içtenlikleinandıkları uzun dönemli siyasal program yeni Türk devletinin, toplumsalyapıdakapitalistiktisadigelişmeyisağlamasınayönelikti.

Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in lider kadrosunu oluşturan asker-bürokratkökenliinsanlar,aydınlanmaçağınınveFransızihtilalininakılcı,hürriyetçiveeşitlikçisosyalgelişmemodelinemensupinsanlardı.LiderliğiniüstlendikleriMilliMücadele’den sonra, sosyal yapının bir burjuva ulus-devlet modelinegöre yeniden şekillenmesine yönelmişler ve devlet desteği ile oluşacak biryerli milli burjuvaziyi, Türkiye’nin iktisadi gelişmesinin itici gücü halinegetirmeyeçalışmışlardır.

Söz konusu asker-biirokrat kadro, sahip olduğu ulus-devlet ideolojisiyleTürkiye’nin 1920’lerdeki millileşen toplum yapısı içinden bu ideolojiyeyönelik bir hareket başlattı. Bu ideoloji ulus-devlet düşüncesinin temelinioluşturacakolanMilliİktisatilkesi’ydi.Builke,siyasibağımsızlığıekonomikbağımsızlık ile taçlandırmak isteyen yeni bir devletin, kendi milliburjuvazisini kurmaya yönelik teşebbüsün adıydı. Bunun için devlet-milletbütünleşmesi gerekiyordu ve bu bütünleşme devletin imkanlarınınsunulmasıylamümkündü.

12-Cumhuriyet,yabancısermayeyekarşımıydı?

İzmir iktisat Kongresi’nde milliyetçi bir hava esiyordu, yabancı sermayeyekarşıkuşkuvedüşmanlıkvardı.Ancakgerçekolanbirşeyvardı:Ekonomikgelişmenin yabancı sermayesiz mümkün olamayacaktı. Mustafa Kemal,kongrede yeni oluşmakta olan devletin siyasi bağımsızlığına aykırı düşecekarayışlar içinde olmamak ve özellikle ekonominin millileştirilmesinehelaldarlık getirmemek şartıyla yabancı sermaye ile işbirliği yapılmasından

yana bir açış konuşması yaptı. Mustafa Kemal’in, yabancı sermayekonusundakisözleri,dönemeuzuncabirsüredamgasınıvurdu.

“Efendiler, İktisadiyat sahasındadüşünürvekonuşurken zanno-lunmasınki,ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasidir. Çok say(emek) ve sermayeye ihtiyacımız var.Kanunlarımı-za riayet şartıyla ecnebisermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebisermayesi bizim say’imize inzimam etsin (katılsın) ve bizim ile onlar içinfaydalıneticelerversin.Mazide,Tanzimatdevrindensonraecnebisermayesimüstesna bir mevkie malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesininjandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiyebunamuvafakatedemez.Burasınıesirülkesiyaptırmayız.”

AslındaMustafaKemal’inbusözleri,birazdadönemindışbaskılarınakarşıakıllıca yapılmış taktik bir uygulamaydı. Mustafa Kemal’in yabancısermayeye düşman olunmadığı yolundaki ifadelerinin, Lozan Konferansıgörüşmelerinin kesildiği bir döneme rastlaması tesadüfi değildi. Bilindiğiüzeregörüşmelerinkesilmesininbirsebebideticariimtiyazlardı.DolayısıylaBatıdünyası,Türkiyeüzerindekiticarihaklarınıkaybetmekistemiyordu.Batıiçinmillibirdevletinardındanmillibirekonomininkurulmasımenfaatlerinietkileyebilirdi. Yani Batının yabancı sermaye konusunda gizli bir endişetaşıması, Lozan’da Türk tezlerini kabul etmemesinin bir gerekçesidirdenilebilir. Batının bu endişesini gidermek için,Mustafa Kemal’in yabancısermayeye karşı olmadıklarını belirtmesinin ardından, ismet Paşa da, birFransızgazetesiolanLePetitParisien’everdiğidemeçteyabancısermayeyekarşıolunmadığınınaltınıçizdi.

Kongredeyabancısermayeyleilgilibirbaşkakarardahaalındı.İstanbulMilliTürk Ticaret Birliği’nin konuyla ilgili önerileri onaylanarak hükümetesunuldu.Bukararınbirincimaddesinde“ecnebisermayesindengereksinmesizkalamayacağımız a§ikai’dır” deniliyor ancak yabancı sermayenin ülkeyegelişinin belli bir denetim içinde olması isteniyordu. Yabancıların yerliortaklarlabirlikteşirketlerkurması,yabancısermayeyeaitpayoranlarınınisesektörlerevekurulanşirketlerinmalibüyüklüğünegöreayarlanmasıönerildi.İsteryabancı,isteryerlitümişadamlarınaBatı’dakiörneklerineuygunticaretiçin,gibiyasalortamınenkısazamandahazırlanacağıvaadedildi.

İzmir İktisatKongresi,düzenlenmeamacınaulaşmadabaşarılıoldu.Batı’yakarşıdoğacakdevletin“Batılı”olacağıvekapitalistdünyaylailişkinindevamedeceği yönünde yaratılan hava, LozanAnlaşması’nınAnkara hükümetininistediği yönde gelişmesine katkıda bulundu. Kongrede benimsenen liberalgörüş, klasik anlamıyla bir liberalizm değildi. Cumhuriyet liberalizmi,devletin özel girişimcileri geliştirmekle görevlendirdiği bir ekonomiktedbirler dizişiydi. Cumhuriyet’in ekonomi politikasının ayrıntılı biçimde

tartışıldığı İzmir İktisat Kongresi’nin önemle vurguladığı “ulusalekonomi”denanlaşılan“Türk”olangirişimcilerin,eskiyabancıtüccarın;Türkbankalarınındayabancıbankalarınyerinialdığıbirekonomiydi.

13- Cumhuriyet’in hangi yöneticileri, yabancısermayelişirketlerdegörevaldı?

Bu dönem siyasi kadrolarla, sermaye çevreleri çeşitli biçimlerdekaynaşmışlardı ve yabancı sermayeyle çeşitli ortaklıklar kurmuşlardı.Türkiye’ye1920’lerdegelenyabancıözelsermayeiçindeyabancılarınTürkortaklarla kurduğu karma şirketler de önemliydi.GündüzÖkçün’ün “1920-1930YıllarıArasındaKurulanTürkAnonimŞirketlerindeYabancıSermaye”isimli araştırma kitabına göre, yabancı sermayeli şirketler, TBMM’nin bazıönemliüyeleri,MustafaKemal’inbazıetkiliarkadaşlarınıkurucupaysahibiya da yönetim kurulu üyesi yaparak, Cumhuriyet’in siyasal kararmekanizmalarıylaorganikbağlarkurmuşlardı.Okçün’ünyayınladığıbilgileregöre, aralarında Celal Bayar gibi üst kademelerdeki yöneticilerin debulunduğu 30 kadarmilletvekili, yabancı sermayeli 32 şirkette, 52 yönetimkurulu üyeliğine getirilmişti. Ökçün’ün araştırmasında, bu dönem yabancısermaye ile ortaklıkyapanTürk anonim şirketlerindekurucu, hissedarveyayönetimkurulu üyesi olarak rol almış çok sayıda isme rastlamıştı.MahmutCelal(Bayar),YunusNadi,KılıçAli,ismetPaşa(TürkiyeKibritinhisarıTürkAnonimŞirketi’nde200hisse sahibi)dikkati çekenadlar arasındaydı.CelalBey,yabancı sermayeli anonimşirketlerdenSiemens,Zingal,Kibrit inhisarıveAnkaraPalasveyabancısermayeliileilgiliolmayansekizanonimşirketleilgiliydi. Ökçün’e göre, 1920-1930 yılları arasında kurulan 201 anonimşirketin 66’sında yabancı serma-ye yer almıştı. Bütün anonim şirketlerinödenensermayelerinintoplamı73milyonsterlindi.Butoplamın31,3milyonuyaniyüzde43’üyabancısermayeliTürkanonimşirketlerineaitti.

14-Cumhuriyetinilkmilyonerikimdir?

Cumhuriyetyönetimi,dahailkgünlerdenbaşlayarak,yenirejiminulaşımveöncelikle demiryolu sorunu üzerine büyük bir titizlikle eğildi. Çünkü,1920’lerdeki ‘kalkınma’ politikasının belkemiğini, ulaştırma alt yapısınıngeliştirilmesi ve özellikle demiryolu yapımı oluşturuyordu. Bu nedenleCumhuriyetin ilk milyonerlerini, demiryolları ihaleleri yarattı. En çok veçabuk ray döşeyen, önemli kazançlar elde ediyordu. Ucuz iş gücününbulunduğuülkede,sabitsermayeyatırımınınçokdüşükolduğumüteahhitlikişleri kısa zamanda sermaye birikimi sağlıyordu. Vahit fiyat üzerine işi

taahhüd edenler, bu fiyatlara esas olan işçi kazması yerine, ekskavatörkullanınca,maliyetlerüç-dörtmisliazalıyor,kârlardaoölçüdeçoğalıyordu.Bunlar arasındaki en iyi örneklerden biri demiryolu müteahhitliğindenmilyoner olan Nuri Bey’di. Soyadı Kanunu sonrasında Demirağ’ı soyadıolarak seçen Nuri Bey, 1936’da 11 milyon liraya ulaşan serve-tiyleTürkiye’ninenzenginişadamıolmuştu.

Türkiye’de girişimciliğin tarihsel gelişimi içinde renkli bir sima oluşturanDemirağ’ın,girişimlerisadeceekonomiylesınırlıdeğildi.MütarekeyıllarındadevlettekigörevindenistifaederekticarethayataatılanNuriDemirağ,ürettiği“Türk Zaferi” adlı sigara kağıdıyla kısa sürede oldukça büyük servetedinmişti. Sigara kağıdı üretimi inhisarlar îdaresi’ne verilince (1925), birithalatveihracatbürosukurmuştu.BirsüresonrabubüroyukapatıpyüksekmühendisolankardeşiAbdurrahmanNuriDemirağilebirliktemüteahhitliğebaşladı.KarabükDemirÇelikTesisleri (1930), İzmitKağıtFabrikası,BursaMerinos Fabrikası, Sivas-Erzurum demiryolu hattı (1938-1939) projelerinigerçekleştirdi.1936’da11milyonliralıksermayesiyleTürkiye’ninenbüyükkişisel servetine sahip kişisi olan Nuri Demirağ, Türkiye’de müteahhitişlerinin Cumhuriyet’in ilk yıllarında özel kesimde sermaye birikimioluşumundaki rolünü göstermesi açısından önemli örnek doldu. Bubirikimlerle yola çıkan Demirağ, özel kesimin önemli girişimcileri arasınakatıldı. Nuri Demirağ, sonuçları itibarıyla başarısız veya sonuçsuz kalmışancak Türk girişimcilik tarihi açısından ilginç girişimlerde de bulundu.Kişisel çabalarıyla İstanbul Yeşilköy’de ilk büyük havaalanını yaptı; aynıyerde bir uçak fabrikası ve pilot okulu kurdu. Fabrikada Türk TayyareCemiyeti’ninsiparişleriniüretmeyebaşladıysadadevlettendestekgörmediğiiçinbirsüresonraüretimidurdurmakzorundakaldı.1945’teMilliKalkınmaPartisi’ni kurdu. Parti seçimlerde başarılı olamadı ve giderek etkinliğiniyitirdi.1954’teDemokratPartilistesindenbağımsızSivasmilletvekiliseçilenDemirağ,bugöreviölümünedeğinsürdürdü.

15- 1930’ların kalkınma hamlesini kimler sekteyeuğratmıştır?

Yokluğun kol gezdiği, sanayi ve ticaretin yeni baştan kurulmaya başladığıCumhuriyet’in ilk yıllarında, ekonomi tarıma ve ticarete dayalıydı, iktisadikalkınmaisebiranöncesanayileşmeklemümkündü.1929DünyaEkonomikKrizi’nin de etkisiyle bu dönem, liberal ekonomi karşısında devletçilikdüşüncesi daha ağır bastı. Gelişmeler takip edildiğinde, kalkınmanın devlettarafından yapılacağı ve 1933’te kurulan Sümerbank’m da I. Beş YıllıkSanayiPlanı’nınuygulayıcıorganıolmasınakararverildi.Sümerbankişehızlı

başladıveilkişolarak,Bakırköy,Feshane,HerekeveBeykozgibifabrikalarıDevlet Sanayi Ofis’nden devraldı. Çok kısa süre içinde ülkenin bir çokbölgesinde yeni yatırım planları hazırladı. Sanayi Planı’na göre, dokuma,kağıt,madenvekimyasanayialanlarındafaaliyetgösterecekyenifabrikalarkurmaya başladı. Dokuma sanayiinde Kayseri, Bakırköy, Ereğli, Nazilli veMalatya fabrikaları ile yün ipliği imal edecek Bursa Merinos fabrikalarıbirkaçyıliçindekurularakişletmeyeaçıldı.

Resmitarihegöre,devletfabrikalarıaçısındanortayakonantablodaolumsuzbir durumyoktur. Fakat durumun hiç de öyle olmadığı anlaşılır. En önemlikonu, kalkınmayı gerçekleştirecek olan, 1934-1937 yılları arasında devleteliylekurulanfabrikalarınkuruluşyerlerininseçimikonusuydu.CelalBayar,dönemin sivrilen bir siması olarak gerek iktisat bakanlığı gerekse 193 7’deBaşbakan İnönü’nün istifa etmesinin ardından bu koltuğa oturarak,Türkiye’nin birçok yerinde sanayi yatırımlarını hayata geçirmişti. Buyatırımların yapılacağı yerler, bizzatBayar tarafından seçilmiş veAtatürk’eonaylattırılmıştı. Bayar’ın iktisat ve bankacılık konusundaki bilgilerinegüvenilmişti. İş dünyasını yakından tanıyan Bayar, ticaret bilgisine fazlacagüvenen, ve teknik danışman vemühendis kadronun bilgilerini hafife alan,yabancı danışmanların görüşlerine daha çok önem veren bir yapıya sahipti.İnönü’nünise;danışmaktan,küçükdetaylarakafayormaktançekinmeyenbiryapısı vardı. Asker kökenli kökenli olması nedeniyle, fabrikaların kuruluşusırasında yapılan ticari hesaplara fazla karışmamıştı. Fakat çok geçmeden,fabrikalarınkuruluşyerlerindekiyanlıştercih,fabrikalarınyönetimveişletmeyanlışları, İnönü ve Bayar arasında tartışmalara neden oldu. Gerginlik,rekabetevehattahusumetekadardönüştü.

Peki,hangifabrikalardanegibihatalıpolitikalarizlenmişti?

Dönemin gözlemcilerine göre, devlet fabrikalarının kuruluş yerlerininbelirlenmesisırasındaCelalBayar,keyfibirtutumtakınmış,yerliveyabancıuzmanların raporlarını hiçe sayarak kendi arzusuna uygun kararlar almıştı.Malatya Mensucat Fabrikası’nın Müdürü İbrahim Ethem Mihrabi’ninyayınlanmamış mesleki hatıralarında, fabrikaların kuruluş yerlerininbelirlenmesiyle ilgili önemli bilgilermevcuttur.Dönemin dikkat çeken en cnemli özelliği, alt yapı ve endüstri yatırımlarının kıyılara yakın bölgelerdençok, iç bölgeler üzerinde kurulmuş olmasıdır.Özel sermaye yatırımları kıyıbölgelerini kapsarken, büyük devlet işletmelerinin yoğunluk merkezi içbölgelere toplanmıştı. Askeri kanat, güvenlik açısından fabrikaların İçAnadolu’yayapılmasınındahadoğruolacağınıdüşünüyordu.Oysafabrikalar,altyapının hazır olduğu kıyı kentlerinde kurulmuş olsalardı, daha büyükölçüde yararlar sağlanabilir, üstelik paradan da tasarruf edilebilirdi. Ancakböyle bir tutum, bölgeler arasındaki ekonomik seviye farklarının artmasına

yol açacaktı. Kaldı ki, bu ayrılıklar uzun bir süre yalnız politik değil,ekonomikaçıdandaortadankaldırılabilecekgibideğildi.

ikinci olarak işletmelerin rantabl olup olmamalarına ba-kılmamıştı.Örneğinİzmit’te kurulan kağıt fabrikası, kuruluş yeri yanlış seçilen fabrikalardanbiriydi.Fabrika,yeterlisuyasahipolmayanbirbölgeyekurulmuş,çalışmayabaşladıktan bir süre sonra susuz kalmıştı. Susuz kalan fabrikayakilometrelerceuzaklıktakiSapancaGölü’densugetirilerekçözümbulunmayaçalışılmıştı. Bunun yanı sıra, fabrikanın hammaddesi olan odunları BoluDağlarındanİzmit’egetirmesi,maliyetiarttıranbirbaşkaunsurdu.Fabrikalar“ekonomi dışı” yöntemlerle kurulmuştu. Askeri görüşlere göre seçilenKarabükDemirÇelik Işletmesi’nin bulunduğu yer, demir yataklarına 1.000kilomet-,re, kömür yataklarına ise 120 kilometre uzaklıktaydı. Ayrıca hamdemir, ham çelik üretimi ve işletme kapasitelerinin birbirine uygun veTürkiye’nin ihtiyaçlarına göre ayarlanmış olmaması, üretim sektörleriarasında dengesizliklere yol açıyordu. Bu elverişsiz koşullar altında çalışanKarabük Demir Çelik Tesisleri’nin büyük güçlüklere karşı koymasıgerekiyordu.

Toplumsal çıkarlar çoğunlukla ikinci planda kalmıştı. Örneğin Nazilli’deyanlışyerekurulanfabrikalardanbiriydi.Bataklıklannkurutulması,yüzlercememur, işçi lojman, hastane ve okul yapılması için, 25 yıl boyuncamilyonlarca lira sarfedilmişti. 1941 yılında Basmasıyla ünlü Nazillifabrikasındasağlıksorunlarıyaşanıyordu.Sıtmanınfabrikaçalışanlannıkasıpkavurduğugünlerde,randımanciddiorandadüşmüştü.İşçibulunamadığıiçin,fabrikanındokumabölümününİzmir’enaklidahidüşünülüyordu.

Yine İbrahim Ethem Mihrabi’nin hatıralarında, Bursa Merinos’un veGemlik’te kurulan fabrikanın da yanlış bir bölgeye kurulduğunu ve bukararlardaBayar’ın keyfi tutumunun etkili olduğubelirtilmektedir. Sonuçta,fabrikaların yanlış yerlere kurulması konusu da uzun yıllar siyasetin anagündemmaddesioldu.TartışmalarınkutuplarındaBaşbakan İsmet İnönü ileİktisatBakanıCelalBayaryeralıyordu.İktisadibaşarılarıneldeedilmesindeİnönüveBayar’ın, her ikisinin de, büyük emekleri bulunuyordu. Fakat işinbaşka yönleri de vardı. 1930’lı yıllarda, İktisat Bakanlığı’na atanan Bayar,İnönü’nün istifa etmesiyle başbakanlığa atanmıştı. Bu dönemde, dilediğikişiyi devlet fabrikalarında sorumlu müdür yapmış ve kendisine bağlı birkadroyu devletin çeşitli makamlarına oturtmuştu. Atatürk’ün ölümüylebirlikte İnönü’nün çeşitli yöntemleriyle siyasetten uzaklaştırılan Bayar,yaklaşık 10 yıl siyaset dışı kaldı. Bayar’m atadığı bürokratların çoğu,görevlerinden alınarak başka basit görevlere atandı. FakatBayar,DemokratParti’yi kurup iktidara geldiğinde, bu küskün bürokratları, iktisaditeşekküllerin başına getirmekte gecikmedi. Sonuçta, partizanlık denilen

hastalıkdevletfabrikalarınabulaştıveiyi-kötüyöneticiayrımıyapmadanhersiyasiiktidar,kendiyandaşlarınıdevletfabrikalarıyönetiminegetirmektebirsakıncagörmedi.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1930’lu yıllarda başlatmış olduğu büyükkalkınmahareketininuygulayıcısıSümerbank’ınfabrikalarınınçoğukapandı.Ondan geriye sadece, 70 yıllık bir sanayi kültürü kaldı. Büyük umutlarlakurulan, Cumhuriyet’in ilk büyük kalkınma hamlesi; adam kayırma,menfaatçilik ve partizanlık gibi nedenlerle amacına ulaşamadı. Bunun yanısırazamanındaözelkesimedevredilmediğiyada teknolojisiniyenilemediğiiçin devlet fabrikaları, zarar ettirilerek, ya birer ikişer kapanmak ya dadevredilmekzorundakaldı.

16-HacıAğakimedeniliyordu?

ikinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği günlerde Türkiye’de, sıkıntılı günleryaşanıyordu. Bu dönemde yaşananlar, Türkiye’nin bir numaralıişadamlarındanVehbiKoç’un,HayatHikayem isimli otobiyografisine şöyleyansımıştı:

“Firma sahibi olduğum 1926 yılından 1939 yılına kadar, kem dim vearkadaşlarımındürüstlüğüiçinhertürlüyeminiedebilirim.1939’dan1946’yakadar ise kuruluş olarak ahlakımız bozuldu, duyduğumuz ve duymadığımızbirçok olaylar geçti, tabii bilerek ve bilmeyerek müşteri karşısında biz delekelendik”.

Vehbi Koç’un “lekelendik” dediği savaş yıllarında, İstanbul’da yüzlerce“milyoner” doğmuştu.Bunlardan bir kısmıAnadolu’dan İstanbul’a yönelenyeni zenginlerdi. Savaş zenginlerinden, meşhur “Hacı Ağa” tiplemesi ogünlerin Türkiye’ye armağanıydı. Hacı Ağa tipleri, Varlık Vergisiuygulamasından sonra yıkılan, İstanbul tüccar gruplarının yerine geçmeeğilimindeydi. İstanbul’daki Anadolu burjuvazisi, eski ve dokunulmazmevkilereelatarakİstanbulburjuvazinitedirginediyordu.HüseyinAvni,Yurtve Dünya dergisinin 1943 yılı Temmuz sayısında gözlemlerini şöyleaktarıyordu:

“…Kasaba tüccarı ve zengin köylüyü eğlendirmek için çalgılı gazinolarçoğalmıştır.BugazinolardaekseriyetleAnadoluşarkılarısöylenmekte,köylükıyafetinegirmişkadınartistlerKonya’nınkaşıkhavasınıtaklitederekrumbailekarışıkoyunlaroynamaktadırlar.”

Bu dönem İstanbul, Anadolu’dan gelen tüccarlara kapıları-nı sonuna kadaraçmıştı:

“Müstahsil ile müstehlik arasında bulunan bir tüccar sınıfı… Hayli para

vurarakmemleketin dört bir köşesinden İstanbul’a akın ediyor. Birmüddetkira evinde oturduktan sonra, bir kısmı ev alarak, bazıları da iflas edentüccarlarınmağazalarını satın alarak şehireyerleşiyor.Büyükarazi sahipleriarasındadaçokparakazanıpşehregöçenlervar…”(MedihaBerkes.YurtveDünya,Ekim1943)

Gayrimüslim tüccarların genel beklentisi, İstanbul’daki savaş sonrası Türktüccarlarının,Anadolu’yageridönmekzorundaolacaklarıyönündeydi.Ancakgidişathiçdeonlarınbeklentisinikarşılayacakgibigörünmüyordu.

17-İlkkurulanveilkkurtarılanşirketolanŞirket’iHayriye ile devletçilik politikası arasında nasıl birbağlantıvardır?

Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nı izleyen yıllardan, 1929 Dünya Krizi’ne kadar,olanakları ölçüsünde liberal ekonomi uygulaması yapmaya çalışmış; amadahasonra1946yılmakadar17yılkesintisizbirşekildekapalı,korumacı,dışödemeler dengesine dayalı ve içe dönük bir ekonomi politikası izlemişti.Devletçilik,iktidardakitekpartininaltıilkesindenbiriydi.TicariimtiyazlarınveDüyun-uUmumiye’ninbelleklerdeki olumsuz çağrışımlarının etkileriyle,devletleştirme çabaları, Genç Cumhuriyet’in önemli bir başarısı olaraksunulmaktaydı.Ancak1945sonunda II.DünyaSavaşıbitmiş,dünyadayenibir düzen kuruldu. Bu yeni yolda ise, bağımsız bir kapitalist sanayileşmedeneyinin,Türkiyemodeliniifadeeden‘devletçiliğe’yeryoktu.SavaşsonrasıTürkiye’de rejimin liberalleşmesini isteyen bir hava esiyordu. 1923’ten beritek parti iktidarı tarafından uygulanan politikalar sonucu, devletçiliğingelişmeyeengelolduğuna,onunyerineçokpartilibirsiyasalyapıveliberaliktisat politikasının uygulanması gerektiğine inanan küçük girişimci sınıfyaratılmıştı.1930’danberi izlenen içekapalı,korumacı,dışdengeyidikkatealaniktisatpolitikaları,hızlaterkedilmeyebaşlandı.

Devletçilik politikasının terk edildiğinin ilk ipucu, 15 Ocak 1945 tarihlikanunla Şirket-i Hayriye’nin hükümetçe satın alınması oldu. 1945 yılında,ŞirketiHayriye’nindevletleştirilmesitartışması,Türkiye’yiyönetenCHP’ninsavaş sonu devletçilik ve iktisadi anlayışının ne yönde değişeceğinin birgöstergesiydi. Şirket-i Hayriye’nin devletleştirilmesi, savaş sonu devletçilikve iktisadi anlayışının ne yönde değişeceğinin bir göstergesiydi. TBMM’deyapılangörüşmeve tartışmalar, ikinciDünyaSavaşıbitmemişolsada,artıksonucununbelirginleştiğigünlerde,Türkiye’deülkeyiyöneten tekpartiolanCHP’nin devletçiliğe bakışındaki kırılmayı yansıtan örnek bir olaydı. 1947yılındatoplananCHPKurultayıdadeğişimlerindoğrultusunutambelirleyen

bir dönüm noktası oldu. CHP’ye göre mevcut kuruluşlar devletin olmayadevamedecekti;amaiyicesınırlananalanlarındışındayenikamuyatırımlanyapılmayacaktı.Bunakarşılıkdevlet,“özelsektöreyardımvedestekvermek,yöngösteripözendirmek,ulusalkalkınmadayerelveyabancıöğelerarasındaişbirliği”sağlamaklagörevliydi.

18- Varlık Vergisi, uygulamasında tam olarakyaşananşeynedir?

Nazi ordularınınYunanistan’ı işgal etmesiyle savaşTürkiye’nindekapısınadayanmıştı. Savaşın neden olduğu ekonomik sıkıntılar her geçen günartıyordu. Ekmek karneye bağlanmış, kaçakçılık hortlamış ve ihtikar(vurgunculuk)piyasayahakimolmuştu.Yasadışıkazançlarıngiderekartmasıüzerine,yenihükümettebirTicaretBakanlığıkurulmasınakararverildi.Yenibakanlık,özelsektörekarşıgiderekartangüvensizliğindesimgesiydi.Çünkü,savaşzamanıvurgunculuğu,özelsektöregüvenilmeyeceğiningenelbirkanıtıolarakgösterilmeyebaşlanmıştı.Gazetemanşetlerindevurguniddialarınınyeralmadığı tek bir gün yok gibiydi. En çok suçlananların başında ise, devletmemurluğuyaptıktansonraişdünyasınageçenleryeralıyordu.Öyleki,1945Bütçesi mecliste tartışılırken bazı milletvekilleri, politikacı ve devletmemurlarıyla işadamları arasındaki gizli ilişkileri soruşturmak üzere,1920’lerde kurulan İstiklal Mahkemeleri’ne benzer özel mahkemelerinkurulmasını istemişlerdi. Bu dönemde devlet görevlileri arasından işdünyasınageçenlerinsayısınınepeyyüksekolması,sözkonususuçlamalarınçokdayersizolmadığınıkanıtlıyordu.

Bu arada, Başbakan Refik Saydam’m 7 Temmuz 1942 gecesi kalp krizigeçirerek aniden ölmesi üzerine, yerine, hükümeti kurma görevi ŞükrüSaraçoğlu’na verildi. Saraçoğlu hükümetinin, ekonomiyeyönelik ilk icraatı,MilliKorumaYasasıgereğincedenetimaltındatutulanbirçokmalınfiyatınıserbest bırakmak oldu. Böylece serbest piyasa gereği oluşacak fiyatlarıneskisine göre yüksek olacağı, ancak karaborsanın kırılacağı öngörülüyordu.Ancak beklenen olmadı ve fiyatlar hızla yükseldi. Hükümetin suçlularıcezalandırmak yerine, tüm iş dünyasını etkileyecek olağanüstü önlemlerebaşvurması,vurgunculuğunönünegeçilmesinisağlayamamıştı.Ayrıcadevlet,gittikçe yoksullaşan halkın yanı başında, kısa sürede zenginleşen kişilerinfaaliyetlerini denetleyip vergilendireme-mesi nedeniyle güç durumdakalıyordu. Bu dönemde olağandışı vergi uygulamalarına başvurulmasınınaltında,ekonomikzorunluluğununyanısıra,vergitoplamadakibaşarısızlıkvebuna bağlı olarak özel sektör düşmanlığı yatıyordu. Bu öfke, 1 Kasım1942’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün meclis açış konuşması’na da

yansımıştı:

“Şuursuz bir ticaret davası, haklı sebepleri çok aşan bir pahalı-lık belası,bugünvatanımızııstırapiçindebulunduruyor…Bulanıkzamanı,birdahaelegeçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası ve elinden gelse teneffüsettiğimiz havayı ticaret metaı yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncutüccar ve bütün bu sıkıntıları politika ihtirasları için büyük fırsat sayan vehangi yabancı milletin hesabına çalıştığı belli olmayan birkaç politikacı,büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette kundak koymayaçalışmaktadırlar.Üç-beşyüzkişiyigeçmeyenbuinsanlarınvatanakarşıaşikarolan zararlarını gidermenin yolu elbette vardır… Ticaretin ve iktisadifaaliyetlerinserbestliğinibahaneederek,milletisoymakhakkınıhiçkimseye,hiçbirzümreyetanımamalıyız.

Karaborsa, vurgun ve talanı gayrimüslimlerle ilişkilendiren İstanbul Basını,bu kazançların kurulacak komisyonlar tarafın-dan vergilendirilmesiniistiyordu. 11 Kasımda, mecliste kabul edilen yasayla servet ve kazançsahiplerindenbirdefayamahsusolmaküzereVarlıkVergisialınmasınakararverildi. Yasanın yayın organlarınca desteklenmesi, kimin ne kadarödeyeceğinin tespit edilmesi, komisyonların çalışma biçimleri, ödemesürelerinin 1 ay ile sınırlandırılması, vergisini ödemeyenlerin Aşkale’dekikamplarda çalışarak borçlarını ödemeleri, bütün bunların,VarlıkVergisi’nin“azınlık karşıtı” politikaların bir örneği olarak değerlendirilmesigerekmektedir. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, kendisi tarafından hazırlanan“EkonomikTedbirlerPaketi”niCHPGrubu’ndaşusözlerlesavunmuştu:

“Bu kanun… Bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızıkazandıracak bir fırsat karşısındayız Piyasamıza egemen olan yabancılarıböyleceortadankaldırarak,TürkpiyasasınıTürklerinelinevereceğiz”

Ülke genelinde 114 bin 368 kişi olarak belirlenen mükelleflerin büyük birbölümü İstanbul ve İzmir’de bulunuyordu. Tahsil edilmesi halinde 500milyon liragelir eldeedileceğihesaplananVarlıkVergisiuygulamasıbüyükhaksızlıkların yaratılmasıyla sonuçlandı. Komisyonlar, yasada bir ayrımyapılmamasına rağmenuygulamadaazınlıklardançokdaha fazlavergi talepetti.Gerçektede toplam315milyon liralıkvergi tahsilatınınyarıdan fazlasıgayrimüslim azınlıklara ödettirilmişti. Gayrimüslim azınlık vergiyiödeyebilmekiçinevlerini, işyerlerinisatmakzorundakalırken,birçoğudaişhayatındaki yerlerini kaybetti. Maliye Müfettişi olarak Varlık Vergisi’nidenetleyen ekip içinde yer alan, Gelirler Genel Müdürlüğü dahil çeşitligörevlerde bulunan eski bakan Cahit Kayra, 19 Aralık 1999 tarihliCumhuriyetgazetesindekiröportajında,VarlıkVergisi’ndeırkçılıkyapıldığınıkabulediyordu:

“Azınlıklarzengindi,gönülrahatlığıiledahafazlavergivere-bilirlerdi.Ama

vermedikleri için Varlık Vergisi geldi. Açık bir §ey söylemek gerekiyorsa,VarlıkVergisindeaçıkbirırkçılıkvardır.”

Varlık Vergisi’nin resmi amacı; vurgunculukla elde edilen kârlarıvergilendirmek;karaborsacılığınönünüalmakvehükümetbütçesiüzerindekibaskıyı kaldırmaktı. Ancak uygulama, büyük işadamlarından esnafa kadartüm azınlıkların ekonomik konumlarında büyük bir sarsıntıya neden oldu.VarlıkVergisiuygulamasıbasitbiryasadançok, temelleri İttihatveTerakkiiktidarı döneminde atılmış vedevlet politikası halinegelmiş “Türkleştirme”ve“milliburjuvazi”yaratmapolitikasınınsonhalkalarındanbiriydi.Hükümetbu uygulamayla, Müslüman-Türk nüfusun sermaye birikimine katkıdabulunmuştu.

19- Türkiye açısından 6-7 Eylül Olayları ne ifadeeder?

1955’inEylülayı,Türkiye’yiderindenetkileyenbirolayatanıkoldu.KıbrısSorunu’nda Yunanistan’ın tutumuna karşı, Türkiye’nin tepkisini göstermekgerekçesiyle İstanbulve İzmir’debaşlayangösteriler,6-7EylülgecesiRumazınlığınmalvemülklerinintahripedilipyağmalanmasınadönüştü.6-7Eylülolayları,MustafaKemal’inSelanik’tebulunanevininbombalandığıhaberininduyulmasıylabaşladı. İstanbul’dayayınlanan akşamgazetelerindenolanDPyanlısıİstanbulEkspres,290binadetlikikincibaskısınıyaptıvegazetekısasürede İstanbul sokaklarında dağıtıldı. Akşam saatlerinde daha önceörgütlenenvebayraklarlaTaksim’eyürüyengruplar,“YaTaksim,YaÖlüm”ve “Kıbrıs Türk’tür” sloganları atarak ilk önce, Tünel’de, bulunan Rumgazetelerinesaldırdı.Olaylarkısasüreiçindeİstanbul’unbirçokyerinesıçradıve yakıp yıkma olayları kısa sürede, yağma ve talana dönüştü. Dükkanlarazorla girilerek içerdeki eşyalar ve mallar sokaklara atıldı. İstiklal Caddesi,yerlere atılan kumaş ve çeşitli eşyalar nedeniyle yürünemeyecek hale geldi.“On binlerce lira kazanıyorlar, iki paralık malı dünya kadar pahalıyasatıyorlar,”biçimindesloganlaratansaldırganlar,KıbrısveRumlar’ıunutarakdahaçokservetdüşmanlığıyapıyorlardı.Geceyarısınadoğruaskeribirliklerolaylara müdahale etmek için geldiğinde başta Beyoğlu olmak üzereİstanbul’unbirçokyerindeazınlıklaraaitneredeysetalanedilmemişdükkankalmamış gibiydi. Güvenlik kuvvetlerinin yetersiz kalışı, olaylarınbüyümesine neden olmuştu. Maddi ve manevi hasarın bilançosu, ortalıksakinleştiğinde daha net bir şekilde ortaya çıktı. Şehrin dört bir yanındabulunan kiliseler, evler ve işyerleri yağmalanmış ya da tahrip edilmiş vebazıları da ateşe verilmişti. 6-7 Eylül Olayları, İstanbul’un çok kültürlüyapısını sona erdirdi. İttihat ve Terakki’den sonra uygulanmaya başlanan

ticaretten, gayrimüslimleri tasfiye hareketi, bir kez daha amacına ulaşmıştı.Türkiye’de azınlıkları tasfiyehareketinin ilk perdesiVarlıkVergisi olmuştu,ikinciperdeyse6-7EylülOlayları’ylasahnelenmişti.

20- Türkiye, bugüne kadar Körfez sermayesiniülkeyeçekmekiçinneleryapmıştır?

BugüngelinenaşamadaKörfezsermayesi,Türkiye’ningündemindedir.

SermayekonusundayüzünüBatı’yaçevirenTürkiyeiçin,Arapsermayesihepkuşkuylabakılanbirsermayeçeşidioldu.Türkiye laikreflekslerinedeniyle,Körfezsermayesinisürekliyeşil’gözlegörerekonamesafelidurmayaçalıştı.Fakat durum her ne kadar böyle olsa da, gelişen koşullar ve ekonominingereklilikleri, Türkiye’nin Arap sermayesiyle yakınlaşmasını gerektirdi.Türkiye’ye yön veren siyaset adamları, dünyadaki gelişmelere bağlı olarakarayış halinde oldukları dönem boyunca yanlarında hep Arap sermayesinigörmek istedi.Körfezsermayesiniülkeyeçekmeyidüşünen ilk lider,BülentEcevit’ti. Bu kapıyı Turgut Ozal açtı, Başbakan Erdoğan da bu geleneğidevamettiriyor.Gelelimkonunundetaylarına…

Türkiye,Batı’dangelmesibeklenenyabancısermayeyiçekmekiçinçıkarılanilk yasalara rağmen beklenen yatırımlar gerçekleşmediği için farklıalternatifleri düşünmeye başladı. Tarihsel süreç izlendiğinde ArapSermayesi’nin, ilk olarak,Türkiye’nin gündemine, 1970’li yıllarda girdiğinigörüyoruz. Bu yıllarda, tüm dünyada yaşanan petrol krizinin Türkiye’yeetkileribeklenendenfazlaolmuştu.1973yılındaArap-İsrailSavaşısonucundakaynaklı bir yaptırım, tüm dünyayla birlikte Türkiye’yi de derindenetkilemişti. 1973 yılında, Ortadoğu’nun petrol zengini ülkelerince petroleyüzde70oranındazamyapı-lirken,petrolihraçedenülkelerPetrolÜretenveİhraç EdenÜlkeler (OPEC) bazı ülkelere petrol ambargosu uyguladı. 1973yılındayaşananbirinci petrol krizi ile petrol fiyatlarında astronomik artışlargerçekleşti.Fiyatartışları,Araplar’msermayebiriktirmesinenedenoluyordu.Arap dünyasında bunlar yaşanırken, Başbakan Bülent Ecevit’in “BilezikFormülü” hayali vardı.Ecevit,Ortadoğu’ya petrol geliri akmaya başlayınca‘bilezikformülü’nüortayaattı.Türkiye,ArapveMüslümanülkelerinpetro-dolarlarını Türkiye’ye çekmeyi planlıyordu. Arap ülkelerinin parasıylaAvrupalınınteknolojisibirleştirilecekveortaya“bilezik”çıkartılacaktı.Ancakbeklenenolmadı.

1980’lerde,ArapsermayesiTürkFinanssisteminedahiloldu.Türkiye,1980yılmakadar“kapalı”ve“içedönük”birekonomikmodelizlemişti.DöneminBaşbakanlık Müşteşa-rı Turgut Ozal tarafından hazırlanan “Ekonomik

ÖnlemlerPaketi”nin24Ocak1980’deaçıklanmasıylaTürkiye’deekonomideyeniden bir liberalleşme dönemi başladı, izlenen ‘dışa dönük’ ekonomipolitikaları, çok uluslu şirketlerinTürkiye’ye gelmesine de neden oluyordu.Örneğin, 1980 öncesine kadar ülkede sadece 4 yabancı banka varken, butarihten sonra 30’a yakın yabancı bankadan bazıları şube, bazıları datemsilcilik açarak mali sisteme katıldılar. Bu bankaların arasında körfezülkelerinden gelen bankalar da mevcuttu. Bank Mellat, Saudi AmerikanBank,BankofBahrainandKuwait,BankofOman,BirleşikYatırımBankası,Yatırım Bank ve Birleşik Körfez Bankası gibi bankalar, Türk finanssisteminin artık birer oyuncusu haline gelmişlerdi. Dönemin Türkiye’si,Ortadoğu’nun en istikrarlı ülkesiydi ve bankaların yoğunlaştığı İstanbul da,bir anlamda iç savaş öncesi Beyrut’un yerini almaya aday bir merkezdi.Ancak yabancı bankalarının ciddi derecede ağırlıkları söz konusu değildi.EkonomistMustafaSönmez’egöre,döneminyabancıbankaları,dişedokunurbirsermayegetirmeyen,vadelimevduatkabuletmektenkaçınaniçticaretivesanayi sektörünü değil, dış ticareti finanse etmeyi tercih ediyorlardı. 1986yılınagelindiğinde,Türkiye’dekiArapsermayeşirketle-rininsayısı67’yeveyabancı sermaye içinde Arap sermayesinin payı yüzde 16’ya kadaryükselmişti.

Ozal Hükümeti’nin yaptığı düzenlemelerden biri de, Arap kökenli finanskurumlan üzerineydi. Çıkarılan bir kararnameyle, Türkiye’de faizsizbankacılık alanında kurulan ilk özel finans kurumlan (Faysal Finans,AlbarakaTürkveKuveytTürk)Türkiye’defaaliyetgöstermeyebaşladı.Arapkökenli kuruluların arasında ismi en çokduyulan iseFaysalFinans’tı. 1985yılındafaaliyetegeçenkurumunsahibi,SuudiPrensiMuham-medFaisal’dı.Türkiye’deki Islami kesimle yakın ilişkiler içerisinde bulunan kurumun,kurucu ortakları arasında eski MSP milletvekilleri de bulunuyordu. FaysalFinans Kurumu’nda yapıldığı iddia edilen usulsüzlükler nedeniyle çeşitliincelemeler başlatıldı ve davalar açıldı. Hayali ihracat ve kara para aklamaiddiaları,buincelemelerinanakaynağınıoluşturuyordu.

Araplara,Boğaz’da arsa satılması da sorun yarattı.OyıllardaFaisal Finanskadar gündemde olan bir başka konu Sevda Tepesi’ydi. Turgut Ozal, Arapsermayesini Türkiye’ye çekmek istiyordu. 1984’te Ozal, önce SuudiArabistan Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz’e Sevda Tepesi’nigezdirerek,araziyisatınalmayarazıetti.VeliahtPrensininsatınalmateklifi,arazinin sahibiDirvanaAilesine,bizzatdevletkanalıyla iletildi.Türkbasınıise bu dönem,Araplara arsa satılması girişimini eleştiriyordu. Suudi prensearsa satma konusunda kararlı bir tavır takman Başbakan Ozal ise, prensinBoğaz’da saray değil 1000 metrekarelik bir ev yapacağını açıklıyordu.“Adamlara gel Boğaz’da yer al diye biz teklif ettik” diyen Ozal, konununhukuk devletiyle ilgisinin bulunmadığına inanıyordu. Ona göre, Araplar’ın

Boğaz’da yer almalarından sonra başka yabancılar da Boğaz’da yeralabilirlerdi. Dirvana Ailesi, imarsız arazilerini prense satmaya karar verdi;ancakSuudiPrensi’ninarazininsahibiolmasınınönündebirengeldahavardı.“Karşılılık İlkesi”gereği,SuudiArabistan ileTürkiyeCumhuriyeti arasındagayrimenkul alım satımı yapılamıyordu. Ozal, kollan sıvayarak BakanlarKurulukararıyla,1984’teprensinarazininsahibiolmasınısağladı.Busatıştansonra Cidde Belediye Başkanı Farisi de Kandilli kıyısında yer almak içingirişimdebulundu.Satışişlemindensonra,İmarYasası’naeklenenmeşhur47.maddeyle Boğaziçi öngörünüm bölgesinde olan ve 5 bin metrekareninüzerindekiarazilereyüzde6oranındaimarizniverildi.AncakbudeğişikliğiAnayasaMahkemesi iptal edince Sevda Tepesi de Bin Abdülaziz’in elindekaldı.Aradangeçen22yıldasonuçdeğişmediveBinAbdülazizarsayısatışaçıkardı.

Türkiye’de, körfez sermayesine ilişkin olumsuz diyebileceğimiz en önemligelişme, 2005 yılında yaşandı. Levent’teki eski İETT Garajı arazisininüzerine yapılması düşünülen Dubai Kuleleri, kamuoyunun gündemini uzunsüre meşgul etti. İkiz gökdelen dikmek için İstanbul BüyükşehirBelediyesi’yle anlaşanDubai ŞeyhiMuhammed ElMaktum, gelen tepkilerüzerine vazgeçmek zorunda kaldı. Ancak işin peşini bırakmadı ve yapılanihaleyikazandı.

“KRİZVAR,BUNALIMVAR”21- Osmanlı “keferemden aldığı ilk borcu hangialanlardakullandı?

1840’lardan itibaren Avrupalı sermayedarlar ve Avrupa devletlerinintemsilcileri, Osmanlı’nm yaşadığı mali sorunları aşabilmesi için, dışborçlanmayı bir formül olarak dayatmaya başlamışlardı. Osmanlı’nın 1850yılına kadar dış ülkelere sözünü etmeye değer bir borcu yoktu ve yabancıülkelereverilmişolanticariimtiyazlararağmendevletborçlanmamıştı.FakatKırım Savaşı bu direnci kırdı ve savaş harcamalarını karşılayabilmek için“Devlet-i Alîye”, 1854 yılında ilk kez “kefere”ye borçlandı. İngiltere veFransa’nındesteğiyle,4Ağustos1854günüLondra’da“PalmerOrtakları”veParis’te“GoldschmildveOrtakları” ile ilkdış istikrazmukavelesiyapıldı.5milyon İngiliz lirası tutarındaki borca karşılık, Mısır’ın Osmanlıimparatorluğuna her yıl ödediği vergi gösterildi. Mısır’dan alınan devletgeliri,borcunödenmesibitinceyekadar,33yılboyuncaikiyabancıortaklığadevredildi. İlk borçlanan padişah olan Sultan Abdülmecit, önceden beri

borçlanmadansakınıyorvemalidengeyigözetiyordu.DevletadamıvetarihçiCevdetPaşa’nınaktardığınagörePadişahAb-dülmecit,ilkborcunalınmasınabinbirgüçlüklerazıolmuştu:

“İstikraz (borç) olunmamak için çok çalıştım. Lâkin ahval bizi istikrazamecburetti.Bununtediyesivaridatınartmasıileolur.Budahiimanmülkile,yani her devlette olduğu gibi kumpanyalar te§kil ederek demiryollanyapmaklaolur.Artıkkumpanyalaramuvafakatetmeliyiz.Garlardayapmalı;fakatvaridatarttıdiyemasrafıdaarttırmamalı.Veillabirsemerehasılolmaz.Yine batak yoludur. Be-şıktaş Sarayı da pek tekellüflü oldu, daha sadeceolabilirdi.”

Osmanlı’nın aldığı ilk dış borç olarak yukarıda anlatılanlar genel kabulgörmüşolmasınarağmen,aslındaOsmanlıilkdışborcunu,1854’tençokdahaönce almıştı. Gazeteci OrhanDuru, Amerikan belgeleri arasından çıkardığıbir belgeye göre [Dette PubliqueOttomane,Constantinople, 1912 (OsmanlıKamuBorçları,İstanbul,1912)],Osmanlıilkdışborcunugenelkabuledilenbilgininaksine1854’dedeğil,1840’daalmıştı.

Belgeye göre Osmanlılar, 1840 yılında hazine tahvili çıkarmışlar bunlanLondra’da bir bankaya satarak ilk kez borçlanmışlardı. Çünkü SultanAbdülmeciddöneminde,Kaime-iMuteberedenilenilkkağıtparayadadevlettahlili çıkartılarak 160 bin Osmanlı altını karşılığında sekiz yıl vadeli veyüzde8faizliilkiçborçlanmadabulunulmuştu.BudurumdaDuru’nunortayaçıkardığıbelgedenanlaşıldığıkadarıyla,Osmanlı’nınilkiçborçtahvilleri,dışborçalabilmekiçinIngilizbankasınasatılmıştı.

Evet, ona göre borçlanmalar, şirketler kurmak ve yatırım yapmak içinkullanılmalıydı. Ancak çok geçmeden o da borçlanma rüzgarının önünekapılmaktankendinialıkoyamadı.Alınanborçlarlaekonomiyicanlandırılacakçok az şey yapılırken, bu paraların çoğu Avrupa tipi sarayların yapımınaharcanıyordu. Bunlardan en büyüğü Dolmabahçe’ydi ve maliyeti 3 milyonSterlin’den fazlaydı. 1854 yılında “kefere”ye ilk kez borçlanan Devlet-iAliye,derinbirkriziniçinesürüklenmişti.Türkiye,ancak100yılsonra1954yılındaOsmanlıborçlarınıntamamınıödeyebildi.

22- Osmanlı‘nın Batı’ya açılan pencereleri hangimağazalardır?

Osmanlı’mnbüyükperakendecilerletanışmasıiçin19.yüzyılınbaşınakadarbeklemesi gerekiyordu. Osmanlı geleneğinde çarşılar, şehir hayatınınvazgeçilmez bir parçasıydı. Ticaretin kurumsal yapısı olan “çarşılar”,perakende alım-satım ilişkisinin en yoğun olarak yaşandığı yerlerdi. Her

esnafınsattığıürünbelliydivebaşkabiresnafgrubununsatmahakkınasahipolduğubirürünüsatamazdı.Fakat,modernleşmeolgusuveşehirhayatındakidönüşümler, ekonomide ve teknolojideki gelişmeler, kaçınılmaz olarakOsmanlı’nınçarşı-ticarethayatındakiilişkileridedeğiştirecekti.Osmanlıgibitoplumlarda üretim esas olarak toplumun temel biyolojik ihtiyaçlarınıgidermek üzere yapılıyordu. Fakat modern hayatla birlikte eski denge veanlayışları altüst edilince, çok geçmeden ‘ihtiyaç ekonomisi’nden ‘kârekonomisi’negeçildi.

BuanlamdaKırımSavaşıönemlibirduraktır.Çünkübudönemdeİstanbul’agelen,İngilizveFransızordularınınyüksekrütbeliasker,sivilgörevlileriveOsmanlılardadahilolmaküzerebütünmüttefikordularınınvesivilerkanınyeni denilebilecek gereksinimlerini karşılamak üzere İstanbul’a akın edenyabancıişadamlarıvetüccarlar;Galata’danTaksim’ekadaruzananyerleşmedüzeninibirandaaltüstettiler.Yenikonuklarıeğlendirmeküzere tiyatrolar,operalar,danssalonları,birahaneler,ParisveLondramodasıkadınveerkekkıyafetleriyle donatılmış vitrinleri ile mağazalar yanında eczaneler, doktormuayeneleri açıldı. İstanbul, Beyoğlu semtiyle yeni bir bünyeye kavuşarak,yenialışkanlıklaredinmişbirkentgörünümünebüründü.Fransızİngilizortaksermayesiyle kurulan Osmanlı Bankası, devlete borç veren Galatabankerlerininyerinialdı. İlkdemiryolları,modernyenikışlalar, ilkbelediyeve itfaiye teşkilatı, Gazhane (fabrikası), ilk tünel, ilk atlı tramvay, PalasHotelier, Lebon ve Markiz gibi cafeler, postaneler, hastaneler, silahhane,kıraathane, çayhane ve meyhaneler Beyoğlu’nda kuruldu. Yeni şehrin suihtiyacını ise “Taksim” eden depo, sonraki yıllara meydan adı olarakkalacaktı.

Aynıdönemde,JeanAristideBoucicaut1852yılındaParis’teBaCveSevresSokaklarınınkesiştiğiköşedeBonMarcheadlıdükkanınıaçmıştı.Sloganıise“Giriş serbesttir” idi. Dileyen içeri girip gezebiliyor, mallarıinceleyebiliyordu. Her malın tespit edilmiş bir fiyatı vardı ve bu fiyatlarpiyasaya göre çok ucuzdu. En önemli farklılığı ise,müşteriye aldatılmadığıduygusunu vermesiydi. Batı’da büyük alışveriş mağazaları, etkinpazarlamacılığın ilk örneklerinden biri olan BonMarche kısa zamanda çokhızlıbirbüyümeeğilimigösterdi.

Bu tarihin üzerinden çok geçmedenAvrupa’nın ithalmarkaları, İstanbul’dabüyük mağazalar açmaya başladı. “Bon Marche”, İstanbul’da da odönemlerdeenünyapanmağazalardanbiriydi.BonMarche,öylesineünyaptıki,odönemdebenzeriaçılanbütünmağazalara“Bonmarşe”denmeyebaşladı.1894 tarihli ticaretyıllığı,bizebukonudafikirverebilir. İstanbul’daAvrupagiysileri satan Galata Tring, Beyoğlu’nda; Le Bon Marche ve Meyer,Bahçekapı’da ve Orozdibak gibi yabancı uyrukluların birçok mağazası

bulunuyordu.

Batı’dakigibiOsmanlı’dada şehirhayatıbaşlangıcından itibaren“istekleri”ihtiyaçhalinegetirmeyeçalışıyordu.Bununiçin,öncelikleinsanlaramaltalepetme isteğinin öğretilmesi gerekliydi. Daha doğrusu, reklamcılığı da içinealacak biçimde, çağdaş bir pazarlamacılık anlayışının gelişmesine izinverilmesi ihtiyacı vardı. Aslında Türkiye’de basın reklamları ilk defa (yarıresmiilanlarsayılmazsa)1860’dansonraortayaçıkmıştı.Tercüman-ıAhval,Ceride-i Havadis ve Tarik’te çeşitli malların (ilaç, elbise, züccaciye, çeşitlialet ve edavat) ilanları çıkardı. Ama bu dönemde henüz bir reklam ajansıyoktuveII.Ab-dülhamitdönemindebasınakonansansür,ilanvereklamlardada etkisini gösterdi. Reklam sektörü de, 1908’deki Hürriyet’in ilanıylaamacınaulaşmışoldu.1908Devrimisonrasıyaşanılanözgürlükhavası,çokgeçmeden bir başka alanı da etkisi altına aldı. Bu konuda ikinciMeşrutiyet’tensonra,Türkiye’dekiilkfirma1909’dakurulanİlancılıkŞirketioldu.

1908 Devrimi toplumda her alanda ciddi bir hareketlenme yaratmıştı.Döneme ilişkin en önemli görsellerden birisi de ma-ğazalarm gazete vedergilere verdiği ilanlardı. Türkiye’de basında çıkan ilanlar izlendiğinde,Osmanlı’mnilkbüyükyabancımağazalarının izleri20.yüzyılınbaşlarındanitibaren görülmeye başlar. Dönemin dergileri incelendiğinde, bazı büyükmağazaların ilanları artık görülmeye başlar. Dönemin yabancıperakendecilerinin artık toplum tarafından da genel kabul gördüğü anlaşılır.Örneğin 1908 yılında çıkan bir karikatürde, geleceğe yönelik tahminlerdebulunulmaktaydı. Kadınlar kamusal alana girmeye başladığı bu yıllarda,onların artık uçak da kullanabileceği belirtiliyordu. Karikatürde (Resim 1)BonMarcheveBakerTicarethaneleri’ninilanlarıduvarlarısüslüyordu.

BumağazalardanbirideİngilizBakerTicarethanesi(MaisonBaker)’ydi.G.And A. Baker şirketi tarafından kurulmuştu ve şirketin doğuşu Osmanlıdönemine kadar uzanmaktaydı. 1834 yılında George Baker isminde 12yaşında bir İngiliz çocuğu, cebinde 1 şilinle evden kaçmıştı. Maceralı birkaçışın sonundabir çiftçi onubahçıvanolarakyanına aldı.BahçebakımınameraksaranGeorge,birkaçyılsonrabahçemimarıolarakçalışmayabaşladı.Bu sıralarda 2 bin 500 kilometre ötede İstanbul’da İngiliz sefareti, binasınıyenilemekteydi. George, sefaret bahçesini düzenlemek için İstanbul’agönderildi.Türkiye’yiçokbeğenenGeorge,İstanbul’ayerleşti.BirsüresonradevrinPadişahıAb-diilhamit tarafındanbazı saraylarınveYıldızSarayı’nmbahçedüzenlemeişiylegörevlendirildi.Bakersarayınihtiyacıolanayakkabıve çeşitli giyim eşyasının ithali işini de aldı. Bu arada Türkiye’de evlenenGeorge Baker 1890’da oğlu Artur ile G.And A. Baker şirketini kurdu.Şirketin Beyoğlu’nda, Sirkeci ve Tekke Caddesi’nde olmak üzere üç

mağazasıbulunuyordu.Ingilizsanayimallarınısatmayabaşlayanşirket,Türkihraç mallarını da toplayarak işleyip iç ve dış piyasalara satmaya girişti.Mağazada ithal pabuç ve diğer giyim eşyaları satılıyordu. Şirket, ayakkabımağazalan, pamuk ticareti, araba satışı, soğuk hava depoları ve antrepolar,gemicilik yağ imalatı ve ticareti, ithalat-ihracat gibi çok değişik alanlardafaaliyetgösteriyordu.

Bu dönemdeki askeri yayınlarda, Alman kumaşlarından yapılmışüniformaların,magazindergilerindeiseFransızmobilyalarının,Almanyemektakımlarının ve Italyan ayakkabılarının reklamları yer alıyordu. 1900’lerinbaşındakibuilanlar,dıştüketimmallarınaolanilgininodönemdedeyüksekdüzeyde bulunduğunu gösterir. Ayrıca, bu ilanlar günün koşullarına göredeğişik kitlelere seslenen bir şekil alıyordu. 1909 tarihli aşağıdaki ilan,günümüzdedesürendıştüketimmallarınaolanilginin,odönemdedeyüksekdüzeydeolduğunugösterir.

Baker ve Bon Marche mağazaları, 1940’lı yıllara kadar Beyoğlu’ndafaaliyetlerini sürdürmeye devam ettiler. Fakat ithalat kısıtlamaları, yabancıperakendecilerinsonunugetirmekteenönemlietkenoldu.Türkiye’deuzuncabirsürefaaliyetgösterenMaisonBakerveBonMarchegibibüyükmağazalarmodernleşmenin gerekliliklerini yerine getiren Osmanlı’nm Batıya açılanpencerelerioldu.Faaliyettebulunduklarısüreiçindebumağazalar,toplumsalvesiyasalgelişmelerebirebirtanıklıkettiler.

23-Türkiye, uluslararası boyuttaki ilkmali krizininezamanyaşadı?

ilk borcunu 1854’te alan Osmanlı, 20 yılda mali iflasın eşiğine geldi.Abdülazizdönemindesavurganlıkartmış,saray’ıngiderleribüyükrakamlaraulaşmış,dışborçlaryükselmişti.Siyasaldurumhiçdeiçaçıcıdeğildi.Sıksıkdeğişensadrazamlar,Galatabankerlerindenalmanborçlar,devletyönetimininelini kolunu bağlamıştı.Durum son derece kötüydü; öyle ki, ayaklanmalarıbastırmak üzere gönderilen askerleri taşıyan yabancı gemi şirketlerineödenecek para bile bulunamıyordu. Abdüla-ziz tarafından, 1875 yılınınAğustos ayında yeniden sadrazam yapılan Mahmut Nedim Paşa, borç anaparavefaiztaksitleriniödemeolanağınınbulunmadığınıgörünce,çıkışyoluolarak taksitleri yarıya indimae fikrini ortaya attı. Önce İngiltere ve Fransaelçilerinden öneriye karşı çıkmayacaklarını öğrenen Mahmut Nedim Paşakararı,kabineninveardından,padişahınonayındangeçirdi.

Osmanlı, 6 Ekim 1875 günü borçlarını (200 milyon İngiliz Sterlini)ödeyemeyecekdurumageldiğinibelirterekmaliiflasınıduyurdu.Tenzil-iFaiz

Kararı’na göre Osmanlı Devleti, 5 yıl süreyle faiz borçlarının yarısınıödeyecek, ödeyemeyeceği faizlere karşılık yüzde 5 faizli tahvil verecekti.Ancak karar uygulamaya konunca, bütün Avrupa kamuoyu Osmanlıİmparatorluğualeyhinedöndü.Türklerinkendilerinidolandırdığınıilerisürenİngiliz ve Fransızlar, artık Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğuna karşıgirişeceğibirharekataeskidenolduğugibikarşıçıkmayacaklarınıaçıkladılar.Aslında Osmanlı Devleti, bu kararıyla borçlarını inkar etmiyordu. Yalnızcayılda iki taksitte ödenen dış borç tahvilatının faiz ve ana para taksitlerikarşılığında, o güne kadar olduğu gibi para değil yeni borç senedi yanitahvilat verecekti. Ama Avrupa finans çevreleri, para yerine borç senediverilmesinivebusenetlerindekısavadelideğil,yineuzunvadeliborçlarlabiraraya konulmasını, tahvilat sahiplerinin haklarının yenilmesi şeklindeyorumluyorlardı.

Moratoryumolayısonrası,Abdülaziz tahttan indirilipMeşrutiyet ilanedildi.Bütün finans çevresini ayağa kaldıran ve Avrupa’da dahi birçok banka vebankerkuruluşunu iflasa sürükleyenbukarar,Osmanlıdevleti içindeadetasonun başlangıcı oldu. Osmanlı Devleti’niıı bir anda silah ve askeri gereçbakımından içine düştüğü aczi değerlendiren Ruslar, Avrupa’nın her türlüdesteğinden uzak kalmış Osmanlı Devleti’ne savaş açarak, Osmanlı’yıtarihinde görülmemiş bir yenilgiye uğratarak birkaç ay içinde Yeşilköy’ekadargeldiler.

24- Düyun-u Umumiye’nin nasıl bir çalışma şeklivardı?

1875yılındamaliiflasınıtümdünyayailanedenOsmanlı’nınbirandabütünitibarı sarsılmıştı. Bu krize 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın yükü deeklenince,ülkederinbirkriziniçinesürüklendi.1879’dabaşlıcaalacaklılarlaimzalanananlaşmadamalikrizinatlatılması içinyeterliolmayıncasonçareolarak, Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin büyük bir kısmını kontrol altınaalacak ve bir nevi haciz kurumu olarak işleyecek,Osman-lı dış borçları vebunuidareedenDüyun-uUmumiye(GenelBorçlaridaresi)kuruldu.

ilk borcunu Kırım Savaşı’nm maliyetlerini karşılamak için alan OsmanlıDevleti, mali durumunu düzeltemediği için savaştan sonra da borç almayısürdürdü.Kısasürededeğilborçları, faizlerinibileödeyemezdurumadüştü.Rüsum-ıSitteidaresifaaliyetegeçtiysede,buidareşekliAvrupalıalacaklılarımemnunetmedi.II.Abdülhamit,içindebulunduğukötüdurumugiderebilmekiçin 1881 yılının Ağustos ayı sonunda İstanbul’da toplanan alacaklıdevletlerin vekillerinin katıldığı komisyonun kararlarını aynı yılın Aralıkayında onaylamak zorunda kaldı. “Muharrem Kararnamesi” ile vergileri

toplamavealacaklılaraödemegörevi,Düyun-uUmumiyeİdaresi’neverildi,idareninelkoyduğugelirler zamanlaçoğaldı.Başlangıçta2milyon500binOsmanlı lirası tutarındaki geliri kontrol eden kurum, 1911-12’de 8 milyon258bin lirayıkontroletmekteydi.Bu tarihtebütündevletgelirlerininyüzde31,5’i Düyun-u Umumiye’nin elindeydi. Yalnız tütün, tuz vs. gibi dolaylıvergiler değil, dolaysız vergilerin yüzde 22,9’u da bu kurumunkontrolündeydi.

Düyun-u Umumiye’nin kurulmasından sonra çok sayıda Avrupa firmasıİstanbul’a yerleşerek kurdukları yabancı şirketlerle, Türkiye’de faaliyetgöstermeye başladılar. Düyun-u Umumiye, zamanla gelişerek her yanauzandı. 1911’de Maliye’de 5472 kişi çalışmasına karşılık, Düyun-uUmumiye’de 8931 memur çalışıyordu. Tarihçi Ortaylı’nın, Osmanlıülkesindeki “beynelmilel haciz memuru” olarak tanımladığı DüyunuUmumiye, etkin bir mali örgütlenme kurmuştu. Kurumun modem birbürokratik örgüt ve kayıt sistemiyle çalıştığı ve mali teknikleri uyguladığıbilinir. Trajik olan husus, Osmanlı maliye örgütünün, bu alacaklı kuruluşsayesindemodernmalitekniklerleyüzyüzegelmişolmasıydı.IlberOrtaylıyagöre, Düyun-u Umumiye, çağına uyum sağlayamayan Osmanlı maliyebürokrasinin tersine, gelirlerinin kaynaklarını tespitte, toplamakta yetkili veetkinbiçimdeçalışıyordu.

“1880’lerdensonrayabancıyatırımlarınartmasında,bununlailgiliolanmaliişlemlerin düzgün yürümesinde Düyun-u Umumiye’nin de payı vardır. Buörgüt, modem bir kuruluştu ve gelişmiş bir çalışma sistemine sahipti; amayabancı bir mali kuruluştu ve Osmanlı ülkesinin iktisadi güç ve refahınıngelişmesi içindeğil, temsilcisiolduğualacaklılarınveyabancıyatırımcılarınalacaklılarınıngüvenliğiiçinfaaliyetgöstermesidoğaldı.Düyun-uUmumiyehisseli kalkınma politikası değil, alacaklıları sağlam kaynağa bağlamapolitikasıizliyordu.”

25- Türkiye’de borçlanma üzerine hazırlanmış birmarşvarmıdır?

1914 yılında dış borçlar yekünü, Düyun-u Umumiye yönetiminin ParisMaliye Konferansı’na verdiği rapora göre; 153,7 milyon Osmanlı lirasıydı.MilliMücadele dönemi başlarken bu borçların tamamı varlığını korudu vedört yıl süren savaşın etkisiyle ülke ekonomik açıdan da tam bir harabeyedöndü.Savaşınbeklenendendahauzunsürmesi,maliveekonomikkaynaklarısınırlı olan Osmanlı Devleti’ni ciddi sıkıntıya soktu. Üretim alanlarından 2milyon850binkişinin cephelere gönderilmesi, ekonomininüzerindebüyükyıkımyaptı.Ülkekaynaklarınınbüyükbirçoğunluğu,savaş ihtiyaçlarınave

giderlerine ayrılmıştı.Diğer yandanyine savaş giderlerinin karşılanabilmesiiçinAlmanya’danborçalındı.Ancakbudayeterlideğildi.Akla,içborçlanmayöntemi geldi. Osmanlı imparatorluğunda devletin doğrudan doğruya halkagiderekyaptığıilkiçborçlanma,1918yılınınNisanayındayaşandı.“İstikrazıDahili”adıverilenkampanyanınbaşarılıolabilmesi için senetlereyoğunbirtalep sağlanması amacıyla, olaya ’’milli” bir hava da verildi. Bu girişiminbaşarılı olması için basında yoğun bir reklam kampanyasına girişildi.Borçlanmayla ilgili kimi gazetelerde propaganda yazıları yayınlandı.Galataköprüsünün Eminönü yakasında ve Galatasaray’da halkı borca yazılmayaözendirici elektrikle aydınlatılmış ilanlar asıldı. Kent, Ressam Avni’ninçizdiği afişlerledonatıldı.Yayınorganlarında, borçlanmayıöven röportajlar,haber ve yorumlar yer alıyordu. Halkın Osmanlı Bankası’nda borcakaydoluşunu anlatan filmler çevrilerek İstanbul ve İzmir sinemalanndagösterildi. Bu ilk borçlanmanın “İstikraz Marşı” adıyla marşı da yapıldı.Zaman gazetesinin birinci sayfasında yer alan çizimlerde ilginç mesajlarveriliyordu.EnverPaşa’nmicatettiğive“Enveriye”denilenaskerbaşlığınıniçineparalarındoldurulmasıresmedilmişti.Resminialtında“Veriniz,istikrazıdahiliamilizafervesulholacaktır”deniliyordu.Ancakbuborçlanmalarda,BirinciDünyaSavaşıdaOsmanlı’yıkurtarmayayetmeyecekti.

26- Ford Motor Company’in ilk yatırımı nedenamacınaulaşamadı?

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ticari kapasitesi yarı yarıya inen İstanbulLimam’nın tekrar canlandırılması için çeşitli araştırmalar yapılıyordu.Hükümet1927yılınınsonunda,TBMM’denbirkanunçıkararakİstanbul’dabir anlamda serbest bir bölgenin kurulmasının önünü açtı. Ancak yasanınhayata geçmesi pekmümkün görünmüyordu.Maddi ve teknolojik imkanlaryetersizdi. Yine de, yasanın amacına uygun bir serbest bölgenin işler halegelebilmesiiçin,1928’dehükümetleFordMotorCompanyarasında25yıllıkbir imtiyaz sözleşmesi imzalandı. Ford Motor Company’nin İngiltere koluolan girişimciler, hükümetle temasta bulunarak, İstanbul’da birmontaj tesiskurmak istediklerini, monte edilecek otomobil, kamyon ve traktörün birkısımını Sovyet-ler Birliği’ne ihraç etmeyi ve bir kısmını da iç piyasayavermeyidüşündüklerinibelirtmişlerdi.Buyöndeyapılansözleşmegereğide,monte edilen taşıtların montajı ve parçaların montaja hazırlanması için,İstanbul’un Salıpazarı (Tophane) gümrük alanı içindeki depoların bir kısmıFordMotor’atahsisedildi.

Bu tarihlerde ülkede otomotive yönelik, herhangi bir sanayi altyapısıbulunmadığıiçinyatırımyapmakisteyenfirmalaraönemlitavizlersağlanıyor,

montaj için getirilenparçaların gümrüksüz ithal edilmesine izin veriliyordu.İhraç edilen ürünlerden verginin alınmaması ve bunun karşılığında da yurtiçindesatılacakotomobil,kamyonvetraktörlerinyürürlüktebulunanGümrükKanunu’nagörevergilendirilmesinekararverilmişti.İstanbul’dakurulanFordMotor (Company) Montaj Fabrikası, 1929 yılında, birçok aleyhte görüşerağmen450işçiyleüretimebaşladı.Döneminilerisayılabilecekteknolojisinesahip fabrikada Ford Motor, üretilen araçları Ortadoğu, Balkanlar veSovyetler Birliği’ne de ihraç etmek üzere günde 50’ye yakın otomobil vekamyonunmontajınıtamamlayabiliyordu.

Ancak1929’dakiDünyaEkonomikKrizi’ninetkileritümülkelereyayılmayabaşlayınca, ülkelerin çoğu kendi aralarında ticaret sözleşmeleri yaptı. Budurumda da Ford Motor Company’nin “menşe şehadetnamesi” nedeniylebölgeülkelerineihracatimkanıkalmadı.

Öte yandan makineleşmenin ekmeklerini ellerinden alacağı kuşkusunakapılan gümrük hamallarının parça sandıklarını denize atmaları, geçmiştekikapitülasyonlardan ürkmüş olan halkın yabancı yatırımlara soğuk bakması,Ford’un Türkiye’deki yatırımının sonunu çabuklaştıran diğer önemligelişmelerdi. Bu şartlar altında günlük üretim, çok geçmeden hızla düşüşegeçti. 1932 yılı ortalarından 1934’e kadar günde ortalama 6 kamyon veotomobil üreterek düşük kapasitelerde çalışan fabrikanın, montajını yaptığıtraktörlerdeiyisonuçvermedi.1934yılındaüretimitamamenduranFord’unİstanbul Fabrikası, Türkiye’de otomotiv sanayindemontajcılığa dayanan ilkyabancı yatırım olarak dikkat çekti. Tesis, ithal edilen Ford otomobillerinindeposu olarak kullanılmaya başlandı ve uzunca bir süre açık kaldı. Bazıkaynaklarda, Ford’un söz konusu tesislerinde 2,5 yıl içinde 15 binden fazlataşıtürettiğiveüretimfaaliyetinidurdurduktansonradatesislerindekimakinevetesisatıBükreşveİskenderiye’yenaklettiğibelirtilmektedir.

27- Merkez Bankası’nın kuruluş süreci nedensancılıolmuştur?

MerkezBankasıuzunvesancılıbirsürecinsonundakuruldu.Hükümetüçgüçodağınıiknaetmekzorundaydı.Bumücadeledesırasında,yurtdışındangelenuzmanlarcahazırlananpekçok raporvebu raporlarınyarattığı tartışma işincabasıydı.

Cumhuriyet,OsmanlıDevleti’ndenMerkezBankasıişlevlerinesahipyabancısermayeliOsmanlıBankasınıdevralmıştı.1863yılındakurulanvedevletindeadını taşıyan bu banka, para basma tekeline sahip olduğu gibi, devletborçlanmalarına da aracılık ediyordu. Ancak Cumhuriyet’in kurucularının,

bankanın sermayesinin mülkiyetine sahip olan kesimlerle bir anlaşmazlığıvardı. Sorunun ana bileşenini “senyoraj hakkı” oluşturuyordu. OsmanlıDevleti, senyoraj hakkım kullanmamış, banknot ve düşük ayarlı altın parabasımıişleriniyürütenbirdevletbankasıkurmamıştı.Böylelikle,hemdevletbelli bir finansmankaynağından yoksun kalmış hemde ticari bankacılık vekredi bankacılığının gelişmesini sağlayacak bir ortam oluşmamıştı. Bunedenle Osmanlı devletinin senyoraj hakkını kullanmamış olması,gelişememesinin ve sanayileşememesinin önündeki önemli yapısalengellerdenbiriolarakgörülüyordu.

Cumhuriyethükümeti,20’liyıllardaekonomiyicanlandırmagörevinisağlıklıbir şekilde yürütebilmek için Türk lirasının değerindeki hareketleridenetleyebilme yetkisine sahip olması gerektiğine inanıyordu. Ancakhükümet para piyasalarını etkileyebilecek araçlara sahip değildi. AyrıcaLozan Anlaşması gereğince, 1929 yılına kadar gümrük tarifelerinideğiştiremediğiiçin,dışaçığıdadenetleyemiyordu.Ulusalbirdevletbankasıkurulması fikri, 1923’teki İzmir İktisat Kongresi’nde ele alındı. Ancakkoşullarşimdilikbunauygundeğildi.1924yılında,esasensavaşvemütarekedönemlerinde Türkiye’deki çalışmalarını asgariye indirmiş olan OsmanlıBankası ile Cumhuriyet hükümeti arasında bir anlaşma yapıldı. Buna göre,Bankanın1925yılındasonaerecekolanbanknotihracıimtiyazı,1935yılınakadar uzatılıyordu. Ancak bu süre zarfında ulusal bir merkez bankasıkurulması halinde Osmanlı Bankasının buna bir itiraz hakkı olmayacaktı.Dünyaekonomisindeyaşananbuhranıveiçpiyasadakidalgalanmalar,ulusalkredikumrularıveözelikleMerkezBankasıkurulmasıyönündekigirişimlerideartırıyordu.

1927’den itibaren daha da somutlaşan Merkez Bankası’mn oluşturulmasıyönündeüçayrıgüçodağıhükümetinönündedurmaktaydı.Bugüçodakları;imtiyazım kaybetmek istemeyen Osmanlı Bankası; Genel Müdürü Celal(Bayar) Bey’in yaptığı girişimlerle bankanın bir devlet bankası olarakkurulmasınakarşıçıkarakbugöreviüstlenmeyetalipolanİşBankasıGrubuve son olarak da güçlü bir devlet bankası oluşturulması düşüncesindenhareketedenMaliyeBakanıŞükrüSaraçoğluveçevresiydi.Buüçgüçodağıarasındaki mücadele, Merkez Bankası’nın kurulmasına ilişkin kanununhazırlanması sırasında Türkiye’den ve yurt dışından pek çok raporunhazırlanmasına ve tartışılmasına neden oldu. Bankanın kurulmasıtartışmalarının yaşandığı dönemde konu üzerinde ilk ciddi girişimiTürkiye’ninekonomikalandakiyenigirişimlerininbirsimgesihalinegelmişolan Türkiye İş Bankası yaptı.Mart 1928’de Türkiye İş Bankası, HollandaMerkez Bankası Meclis Üyesi Dr. G. Vissering’i Türkiye’ye davet etti.Vissering, Haziran 1928’de tamamlayıp İş Bankası’na verdiği çok genişkapsamlı bir raporda; Merkez Bankası’nın mutlaka kurulmasını gerekli

bulmuştu. Hükümete bağlı olmayan ve anonim şirket şeklinde örgütlenmişözelbirmerkezbankasıkurmasınıtavsiyeetti.BankaGenelMüdürüM.Celal(Bayar) da, Vissering’in bu raporunu Başvekil’e takdim ederken, konuylailgiligörüşlerini rapora iliştirerekbu işe talipoldu.Bayar’agöre İşBankasıVissering raporunda sıralananMerkezBankasıgörevlerininbirçoğunuzatenüstlenmişti.Yeni birmerkez bankası kuruluşuna gidilmekten-se,mevcut birmillibankanıngereklideğişikliklerle,merkezbankasıhalinegetirilmesindenyanaydı.AncakBaşbakanİsmetİnönübuöneriyekarşıçıktı.İnönü,MerkezBankası’nınbağımsızbirkuruluşolmasıgerektiğinidüşünüyordu.Onagöre,diğer özel bankalarla ilişkisi olamayacağı gibi bizzat devlete ve MaliyeBakanlığı’na karşı da görevinin gerektirdiği dürüstlük ve sertlikle çalışmasıgerekiyordu.İşBankasıayrıca,yenikurulmuştuvesermayesidezayıftı.Onuyaşatmak için büyük bir çaba sarfediliyordu. Sonuçta hazırlanan rapor,reddedildi.

Hükümet’inincelemearayışıdevamediyordu.Busefer,konuylailgiliolarakAlmanReichsbankReisiHjalmarSchacht,Türkiye’yedavetedildi.Schacht,yoğun işleri olması nedeniyle kendi yerine çalışma arkadaşı Kari Müller’itavsiye etti. Hükümetin daveti üzerine Müler, Nisan 1929’da Türkiye’yegelerek, incelemelerde bulundu. Hazırladığı raporu, Schacht’a incelettiktensonra onun ön yazısıyla Ankara’ya gönderdi. Raporlar, bizzat İsmet İnönütarafından incelemeye tabi tutuldu.Nevarki,bu raporlar,nehazırlandıklarıdönemdekiTürkekonomisindekigelişmelerivebugelişmelerekarşıalınmışolan önlemleri hesaba katmış ve daha önemlisi, ne de böyle bir bankanınkurulmasıyönündeülkedekigeneldurumudikkatealmıştı.MüllerveSchachtraporları,hükümetin, liranın istikrarıkonusundaMerkezBankası’nıbir araçolarakkullanmaamacıylaçatıştığından,arayışlarınsürmesinenedenoldu.

Buraporun,başbakanvearkadaşlarınımemnunetmesiimkansızdı.

Merkez Bankası kurulması sırasında aşılması gereken en önemli engel deOsmanlı Bankası’ydı. Bankanın imtiyaz süresinin 1925’te yenilenmesisırasında, anlaşmaya, bir devlet bankası kurulması halinde, OsmanlıBankası’nın itirazhakkıolmayacağınıbelirtenbirhükümkonmuştu.Tekeli-Ilkin’e göre, bu kadar güçlü bir kurumun imtiyazlarının bir kısmını elindenalacak ve üstelik onu kontrol imkanlarıyla donatılacak bir devlet bankasıfikrinesempatiylebakmasıçokgüçtü.Böylebirgelişme,1935’tebitecekolanimtiyazının yenilenmesini de tehlikeye sokardı. Kambiyo istikrarının henüzsağlanamadığıvedışborçlarlailgili“moratoryum”haberlerininyaygınlaştığıbir dönemde, Ocak ayı başında, Osmanlı Bankası Direktörü M. Sorbiye,devletbankasıkonusundatemastabulunmaküzereTürkiye’yegeldi.Uzuncabir süre Türkiye’de kalan veMaliye Vekili de dahil olmak üzere geniş birçevredetemaslardabulunanSorbiye’ninönerivetekliflerihükümetnezdinde

karşılıkbulamadı.

Merkez Bankası, bir türlü kurulamıyor, raporlar reddediliyordu. Ancakdönemin koşullarına göre, Merkez Bankasının kurulması yönünde acilönlemler alınması gerekiyordu. 1929 Dünya Buhranı, Türkiye’nin yabancısermayearayışlarınıngiderekbelirginleşmekteolduğubirsıradaortayaçıktıve buhranın etkileri, Merkez Bankası arayışlarını, bir süre için, daha dayoğunlaştırdı.1930’larınbaşındaözellikleTürkParasınınKıymetiniKorumaKanunu’nun iyi işleyebilmesi için birmerkez bankası gerekliliği, hükümetiyeniden arayışlara itti. Bu amaçla, 24Mart’ta ulusal ve yabancı bankalarıniştirakiyle1.215.000sterlinsermayelibir“BankalarKonsorsiyumu”kuruldu.Bu konsorsiyum amacı, özellikle kambiyo alım satımın yönetme vespekülasyonunu önlemekti. Raporların, hükümetin banka konusundakipolitikasıylauyumiçindeolmaması,hükümetikendigörüşünedahayakınbirotoritearamayaitiyordu.BusıradaİtalyanmaliyeciKontVolpi’dendegörüşalındı. Volpi’nin olumlu görüşlerinin desteğiyle hükümet, Maliye BakanıŞükrüSaraçoğlu,CemalHüsnüTarayveZiraatBankasıGenelMüdürüŞükrüAtamana bir Merkez Bankası Kanunu hazırlattı. Ancak bu kanun bankasistemiüzerinesıkıkontrollergetirdiğivedevletmevduatınıbuyenibankadatoplamayaamaçladığıiçinözellikleİşBankasıçevresinceolumsuzkarşılandı.Bununüzerinekanunungözdengeçirilmesigörevi,ZiraatBankasıeskigenelmüdürlerinden Lozan Üniversitesi öğretim üyesi Leon Morf’a verildi. BuaradayinedöneminünlüiktisatçılarındanCharlesRist’indegörüşlerialınarakyeniden değiştirilen ka-nun 11 Haziranda Meclis’te kabul edildi. 1930’dakabuledilen1715sayılıkuruluşkanunuylaMerkezBankasıkurulmuşoldu.Kanun, dönemin para politikaları çerçevesinde altın standar-dına gidilmesiamacıylaliranınaltınkarşılığınınsağlanacağıbir“istikrarkanunu”çıkarılanakadarbanknot ihracını sınır-landırmaktaydı.MerkezBankasıancak16aylıkbirgecikmeyle3Ekim1931tarihinderesmenkuruldu.Bugecikmenintemelnedeni, hükümet hissesi karşılığı altının temininde yaşanan gecikmeydi.Hükümetbukaynağı,“TheAmericanTurkishInvestmentCorporation”isimlişirketleyapılan“Kibritimtiyazı”anlaşmasısonucundaeldeedilen10milyonaltın dolarlık krediyle sağladı. Merkez Bankası, Bankalar Konsorsiyumunkambiyoişlemleriyleilgilitümişlemlerinidevretmesiyle,10Ocak1932fiilençalışmayabaşladı.

28- Menderes, IMF yetkilisini neden Türkiye’denkovmayaçalıştı?

Aslında bütün her şey, ikinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın, sosyalistblok dışındaki ülkeleri kendi patronajında örgütlemeye niyetlenmesiyle

başladı. IMF,DünyaBankası, OECD, TrumanDoktrini vs, 1945’den sonraarka arkaya kurulan ekonomik ve siyasi kuruluşlardı. 1946’da 44 ülkeninkatılımıyla Bretton Woods’ta toplanan konferansta savaş sonrası dünyanınyeni ekonomik düzenini sağlayacak iki ekonomi kurumunun kurulmasıöngörülüyordu. Bu haber, dönemin Washington Büyükelçiliğindeki MaliyeMüşaviri Bülent Yazıcı tarafından, cumhurbaşkanına yazdığı mektuplaulaştırıldı: “Amerika’da Bretton Woods kasabasında büyük bir konferanstoplanıyorvebukonferansaçokünlüiktisatçılarkatılıyor.Buradaekonomikalanda yeni bir dünya düzeni kurulmak üzere, aman biz de bu işten gerikalmayalım”

11Mart 1947’de, IMF’nin kurulmasından 1 yıl sonra üyeliğe kabul edilenTürkiye, “bu kulübe hoş görünmek için” IMF üyeliği henüz söz konusuolmadan7Eylül1946’dayüzde119oranlıbirdevalüasyonyaptı.Buyüksekoranlı devalüasyonTürkiye tarihindebir ilkti veTürkiye’nin IMFüyeliğinekabulünde dönemin iktidarı tarafından “önemli bir referans” olduğu ilerisürülmüştü. Türkiye’nin ilk devalüasyonu yapılmıştı; ama Meclis’te birkaçmilletvekili hariç, herkes devalüasyon sözcüğünü ilk kez duyuyor vebirbirlerinesoruyorlardı;“Devalüasyon,nedemek?”.BaşbakanRecepPeker,“Uluslararası Para Fonu’na gireceğiz, ancak kararımızı uygulamadan önceTürk lirasının değeri üzerinde bir ayarlama yapmak gerekiyor” diyor veekliyordu:“ÜnlüIngiliz İktisatçısıKeynes’indeBrettonWoods’tasöylediğigibi…” Başbakanın bu sözleri üzerine Genel Kurul’daki milletvekillerininakılları iyice karışmıştı. Kimdi bu Keynes? Neyi savunuyordu? Daha daönemlisiTürkiyenereyegidiyordu?

İlk devalüasyon kararının alınmasından sonra genel manzara buydu ancakTürkiye, IMF’nin nasıl çalıştığını da merak ediyordu. Bu nedenle, IMF’yeüye olunmasının üzerinden henüz birkaç hafta geçtikten sonra “yardım”talebinde bulundu. Gerçekten de böyle bir gereksinim olmadığı haldeTürkiye,sisteminnasılçalıştığınıanlamakiçinböylebiristekdebulunmuştu.İstenilenparayıIMF’ninvermesiüzerine,kuşkuduymanındaönünegeçilmişoldu. Böylelikle, IMF yıllık denetimler için Türkiye’ye gelmeye başladı.Ancak bu ilk yıllardaki denetimlerde, ödemeler dengesindeki açıklarınIMF’ninüzerindesözsöyleyeceğiboyuttaolmamasınedeniyle,herhangibirilginçlikyaşanmadı, ilkyıllarda ilişkiler, IMFyerinedahaçokdevredeolanikiz kardeşiDünyaBankasıyla oldu. Çünkü, IMF ile girilen ilişkinin doğalsonucuolarakTürkiye,DünyaBankası’nadaüyeydi.

1949’daTürkiye,DünyaBankası’nabaşvurarak,kalkınmayönündehamledebulunmakistediğinibelirttiveBarkeradındabiruzmanbaşkanlığındaDünyaBankası’ndan ilk kez bir heyet Ankara’ya gelerek Türkiye’nin, ekonomikdurumunu inceleyen bir rapor hazırladı. Raporda, önerilen programın

uygulanabilmesiiçinçeşitliaşamalarda,Türkiye’nindışarıdanyardımalmasıgerektiğine vurgu yapılıyordu. Başbakan Adnan Menderes’in BarkerRaporu’nabakışınetti.“Sağlamprogrammış,neresisağlamprogrambunun,Türkiye’nin tarım ülkesi olmasını istiyorlar” diyerek tarihsel bir tespityapmıştı; ama yine de, raporun uygulanabilmesi için Dünya BankasıheyetininAnkara’dayerleşmesinegözyumdu.

Barker Raporu’nun ardından başka bir ilginç gelişme daha yaşandı.Türkiye’nin, ABD’den traktör almak için imzaladığı ticaret anlaşmasınınherkesindikkatindengeçenbirmaddesi,traktörlerTürkiye’yegeldiktensonraortaya çıktı. Anlaşmaya göre, traktörler pamuk tarlalarındakullanılamayacaktı. Oysa ki Demokrat Partililer, Anadolu’ya gönderilentraktörlerin yardım kanalıyla geldiğini açıklamış ve bunun şaşalı birpropagandasını yapmışlardı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi, anlaşmanınmaddelerinihatırlatıncaBaşbakanMenderesgerçeğiöğrendiveküplerebindi.

Menderes’in, yapılan ekonomik anlaşmalardan ağzı yanmıştı ve BarkerRaporu’nun da traktör anlaşmasına benzemesinden çekiniyordu. Raporunuygulanmasına ilişkin Dünya Bankası’nca Ankara’ya gönderilen heyetinbaşkanı Hollanda’nın eski Maliye Bakanı Lieftnick ise, her konuda bilgisahibi olmak istiyordu. Üstüne üstlük, diplomatik olmayan bir tarzdaekonomikkararlarınkendisinesüreklidanışılmasınıtalepediyordu.Menderesise, ne rapor dinlemekteydi ne de program. Bu sırada şeker ve çimentofabrikalarının anahtar teslim temelleri atılmaya başlandı. Her ne kadarfabrikalarda, özel kesimin de payı olduğu söylense de, aslında finansmanıbüyük ölçüde devlet tarafından karşılanıyordu. Dünya Bankası heyetininBaşkanıLieftnick,budurumunplanaveprog-ramaaykırıolduğunuanlatmaküzere Başbakan Menderes’in odasına girerek “küstah bir tavırla”düşüncelerini anlattı. Başkanın bu tavrı Menderes’i çileden çıkardı ve“burasını derhal terk edin” diyerek bağırdı. Lieftnick, BaşbakanlıktançıkarıldıveDünyaBankasıheyeti,ertesigünAnkara’danayrıldı.Li-eftnick,Türkiye’denkovulmasınakovulmuştu;amaTürkiyeekonomisiningidişatıhiçde iyi değildi. DP iktidarıyla başlayan ekonomide genişleme dönemi,1955’tenitibarenyerinigiderekhızlananenflasyonve ithalatkısıtlamalarınabırakmıştı. Mecburen gözler dışarıdan gelecek “kurtarıcılara” çevrilmişti.IMF ve Dünya Bankası ile barışma çareleri aranıyordu. Dönemin IMFTürkiye masası Şefi Ernest Struc, enflasyonist genişleme politikasınındurdurulmasını ve devalüasyonun şart olduğunu söyleyince, DP’nin büyüktepkisiyle karşılaştı. DP 1946’da gerçekleştirilen devalüasyonu şiddetleeleştirmişti. Seçimlere kısa bir süre kala böyle bir öneriyi kabul etmesi de,düşünülemezdi.DPhükümeti,1958’ekadar,IMFilebiranlaşmayapabilmekve bu şekilde dışarıdan kaynak sağlayabilmek için büyük bir çaba harcadı.Bunakarşın IMF,Türkiye’nin istediğikrediyibir türlüvermiyordu.Sorun4

Ağustos 1958’de açıklanan istikrar tedbirleriyle aşılmaya çalışıldı veAmerikan dolarının değeri 2,80 liradan 9,02 liraya yükseltildi.Devalüasyondan sonraTürkiye, kısmende olsa IMFdesteğine kavuşmuştu;ancak bu da yeterli değildi. İşte bu dönem Türkiye’den ikinci bir kovulmahadisesi daha yaşandı. Bağımsız Sosyal Bilimcilerden Nazif Ekzen’intespitlerine göre, 1959’a gelindiği zamanhükümet, IMF temsilcisine açıkça“büronukapatvegit”giderekülkedenkovmayaçalıştı.Çünküdevalüasyonyapılmış ve diğer önlemler alınmıştı. Dolayısıyla söz konusu para, olduğugibi Türk hükümetinin kullanımına verilmeli ve hükümet de parayı istediğialanda harcayabilmeliydi. İşte o zaman Türkiye, IMF’nin belirli kurallarıolduğunu ve onların gönderdiği paranın ancak, onların istediği alanlardakullanılabileceğiniöğrenmişoluyordu.

29- Türkiye, ABD yardımı almaya başladığındasanayiplanlarınınedendeğiştirmekzorundakaldı?

II. Dünya Savaşı sırasında, Türkiye’nin 1930’lu yıllar boyunca izlediğidevletçi iktisadi politikaları ve özellikle planlı sanayileşme girişimleri,sermayeyetersizliğinedeniyleaksamıştı.Hükümetin1946yılındahazırlattığı“Beş Yıllık Sanayi Planı” savaş öncesi sanayileşme stratejisinin devamettirilmesianlamınageliyordu.Planagöre,dahakapsamlıvedahaçokyatırımgücügerektirenuygulamalarınhayatageçerilebilmesiiçindışkaynağaihtiyaçvardı.Plandakalkınmavesanayileşmeçabalarındadevleteöncelikveriliyor,dışekonomikilişkilerdebağımsızlıkilkesiesasalınıyordu.

Savaşınardından“ilkbarışkabinesi”olarakbilinenRecepPekerHükümeti,1946SanayiPlanı’m,hazırlanmasındanbirkaçaysonrarafakaldırdı.Çünküplan taslağı, Avrupa Kalkınma Programı kapsamı içine alınma isteğiyleAmerikalılara sunulmuş; ancak Amerikalılar bu talebi reddetmişlerdi. Dahasonrahazırlanan,“VanerPlanı”diyebilinençalışmadaTürkiye’nin iktisadikalkınmada devlet eliyle sanayileşmeye ağırlık veren içeriği nedeniyleAmerikan hükümeti tarafından reddedildi. Savaş sonrası beliren iki kutupludünyada Türkiye artık, tercih yapmak zorundaydı. Gelinen nokta da artıkTürkiye’nin, 1930’lu yıllardaki gibi devletçiliği uygulayamayacağınıgösteriyordu.Bütün bu olaylar karşısındaTürk hükümeti, 1948-1952 yıllarıarası için yaklaşık 4 milyar liralık yatırımdan söz eden Vaner Planı’nı birkenara bırakarak, mütevazi hedefleri olan yeni bir beş yıllık programhazırladı. Nisan 1948’de Türkiye, yeni bir program ile Avrupa Ekonomikişbirliği Örgütü (OEEC)’ne katıldı. Temmuz 1948’de Türkiye ile ABDarasında bir anlaşma yapıldı. Türkiye, 1947 Truman Doktrini ve 1948MarshallYardımıkapsamındaABD’ninmaliyardımınıalmayahakkazandı.

Türkiye’ye ABD kredisinin verilmesinin yegane koşulu, Türkiye’ninekonomik olarak da dünya ekonomisine eklemlenme sürecine girmesi vebunun gerekliliklerini yerine getirmesiydi. Gerekliliklerden birisi iseTürkiye’ninIMFveDünyaBankası ile işbirliğinegeçmesiydi.7Eylül1946tarihinde, Cumhuriyet tarihinin ilk büyük devalüasyonuyla tanışan Türkiye,Şubat 1947’de IMF ve Dünya Bankası’na üye oldu. Planlar çerçevesinde,Türkiye ekonomisi Batı pazarına açıldı. Batılı ülkelerle ilişkilerin artmasısonucundadadışyardımvedışborçkaynaklarıarttıveekonomideyenibirdönembaşladı.

30- “Her mahhalleden bir milyoner yaratacağız.”sözükimeaittir?

“HerMahalleyeBirMilyoner” her ne kadarDemokrat Parti’nin sloganıysada,aslındamilyonerolmanıntemelleri,GençTürkiye’ninekonomipolitikasıoluşturulurken atıldı. Milli Mücadele’nin ilk hedefi “Akdeniz” yerinegetirilmiş, sıra ikinci önemli hedef olan “iktisat”a gelmişti. Cumhuriyetinkalkınma modeli, “bireylerin zenginleşmesiyle, devletin zenginleşecek ği,”beklentisi üzerine kuruluydu. Mustafa Kemal, kalkınmada milyonerlerinetkisinin olacağını düşünüyordu. Bu nedenle, 7 Şubat 1923’te verdiğiBalıkesir Söylevi’nde zenginleşmenin ve milyoner olmanın önemine vurguyapmıştı:

“Kaç milyonerimiz var? Hiç, Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşmanolacak değiliz. Bilakis memleketimiz de birçok milyonerin hattamilyarderlerinyetişmesineçalışacağız”

Busözler,MustafaKemal’inbazıçevrelertarafından“ayrıcalıklıkapitalistlerverantiyecileryaratmaçabasıiçinde”olduğubiçimindealgılandı.Devletgüçve olanaklarının, kişilerin zenginleştirilmesi için kullanılmasının, ulusalekonominingeliştirilmesiiçingerekliolduğufikrine,Kemalistiktidarolumlubakıyordu.MustafaKemalPaşa’nm,1922’deSovyetBüyükelçisiAralov ileyaptığı konuşma ise oldukça ilginçti.MustafaKemalPaşa’nın, “Türkiye’deişçi sınıfı yok, çünkü gelişmiş bir sanayi yok.Bizimburjuvamızı ise henüzburjuva sınıfı haline getirmek gerekiyor… Benim amacım, … Anadolutacirineyardımetmek,zenginleşmesinisağlamaktır”sözleri,onuntoplumsalgelişmeiçinnasılbirsınıfsalyapıöngördüğünüaçıkçaortayakoyuyordu.

CumhuriyetinilanındansonrakaynaklarınkıtlığınarağmenTürkiye’ninimarıgündemegeldi.Bunedenledevletçeşitliyatırımlaragirişti.Devletçiliğinilkuygulamalarından biri demiryolu politikasıydı ve işlerin bir kısmımüteahhitlere ihale edildi. De-miryollan ihaleleri, ilk milyonerlerin

oluşmasınadavesileoldu.

Milyoner yaratmamacerasının bir diğer durağında söz sırası DP’lilerdeydi.BaşbakanAdnanMenderes,1Ağustos1952’de“Hermahalledenbirmilyoneryaratacağız.” diyordu. DP iktidarının ilk yıllarında, dış yardımların dakatkısıyla “milyoner yaratma” konusunda oldukça başarılı oldu. 1955Kasım’ında bir DP milletvekili bu ‘başarı’nın ardında yatanları şöyleözetliyordu:

“Bumemleketteherkesaynı fedakarlığıyaparsakalkınmaolabilir.Fakatbirtaraftanhalktanfedakarlıkistenirkendiğertaraftanhergünbeşonmilyonerindoğuşuhalkaızdırapvermektedir.”

80’li yıllara doğru “milyonerlik” artık temel esprisini kaybetmeye yüztutmuştu ve siyasetçi Süleyman Demirel, “trilyonu telaffuz etmeyealışmak,”tansözediyordu.Milyoneryaratmamacerasında1980’deki24OcakKararları da önemli duraktır. 1980’de uygulanmaya konan serbest piyasayadayalıkalkınmamodeliyle,devletçıkarları ikinciplana itilecekvevahşibirsermaye birikiminin de önü açılacaktır. Döneme damgasını vuran TurgutÖzal’dı ve “Ben adamın zenginini severim” diyerek Cumhuriyet’inkuruluşundanitibarenmilyoneryaratmamacerasınınsontemsilcisiydi.

Demokrat Partililerin “HerMahalleyeBirMilyoner” yaratmapolitikası pekileri görüşlü bir gerçek değildi. Yıllar boyu süren ekonomik kriz vedevalüasyonnedeniyle,Türkiye’demilyonerolmaköneminikaybetti.Çünkügenel tuvaletlere bile milyon verilip girildiği Türkiye’de artık herkesmilyonerdi.Bugüntrilyonerolmanınbiresprisivar.Ancak,2005yılındaYeniTürk Lirasına geçişle ve paradan altı sıfır atılınca “milyoner olmak” tekrarekonomikvetoplumsalolarakdeğerinikorumayabaşladı.

31- Siemens’in patronu 27 Mayıs’ta nedenTürkiye’demahsurkaldı?

1950’lerdensonraTürkiye’deilkkezüretilmeyebaşlananönemlibirüründehızla artan elektrifikasyon sonunda gereksinimi her gün çoğalan yeraltıelektrikkablolarıydı.TürkortaklariseKoçGrubuveTSKB’ydi.Koç,SimkoGrubu aracılığıyla Siemens’in Türkiye mümessiliydi ve ortak bir kablofabrikası kurmayı düşünmekteydi. Ancak yapılan planlar, çok rahatlıklahareketegeçmeyecek,askerimüdahalenedeniyleciddisıkıntılaryaşanacaktı.Gelişmeleriünlüişadamı,VehbiKoçaktarıyor:

“Bukonuyurahatrahatkonuşabilmemiz içinSiemens’inpatro-nuEmstVonSiemens’inTürkiye’ye gelmesini istiyordum.Büyük şirketlerin başlarındakiyöneticilerlekendiyerlerindekonuşmakçokgüçoluyor.Yolculuğaçıktıkları

zaman daha çok vakit bulabiliyorlar ve akılları, düşünceleri yalnız oyolculukla ilgili işlerde oluyor; daha kolay karar alınabiliyor. Yalnız böylekişilerin yolculuk programlan bir yıl önce hazırlanıyor. Biz Emst vonSiemens’i Mühih’te 1959’da ziyaret ettik ve 25 Mayıs 1960’da İstanbul’agelmesikararlaştırıldı.Kalacağıbirhafta içinde İstanbul,Ankarave İzmir’igezdirmekiçinprogramyapıldı.”

Ancak1950’ninilkaylarındaTürkiye’desonuaskeriihtilal-lebitecekolaylaryaşanmaktaydı. Vehbi Koç’un arkadaşlan, bu şartlar altında SiemenspatronununTürkiye’yegelmemesinindoğruolacağınıkendisineifadeederler.Siemens’in patronu da bir telgraf çekerek, bu ortamda gelip gelmemekonusunda Vehbi Koç’un fikrini sorar. Vehbi Koç ise, herkesin karşıçıkmasınarağmen,budüzeydekikişilerinprogramlarınındoluolduğuiçinbuyolculuğun ertelenmesi halinde bir daha yapılamayabilir düşüncesiylegelmesinitavsiyeeder.EmstvonSiemens25MayısgünüTürkiye’yegelirveDivan Oteli’ne yerleşir. 27 Mayıs günü ihtilal olur ve yurt dışına çıkışlaryasaklanır.ErnstvonSiemens,otelodasındaşaşkınbirşekildekalakalır.

“Birçok arkadaşımın gelmemesi yolunda yaptıklan tavsiyeyi dim lemeyerekbu adamı neden getirttim, bir an önce gitmesini nasıl sağlayacağım diyekahroluyordum. O sıralarda ne malımı, ne canımı, ne ailemi, hiçbir şeydüşünemedensabahakadarodamdapijamailedolaşarakEmstvonSiemens’ibiranöncememleketinenasılgönderebileceğimidüşündüm.”

Sonunda, dönemin İstanbulValisiRefikTulga’nın yardımıyla telaş içindekiAlman patron uçağa bindirilip ülkesine gönderilir. Doğal olarak kablofabrikası işikalır.AncakKoç,Siemens’leolanilişkilerinisürdürürveonlarıiknaeder.1963yılındailkgirişimbaşladığısıralardaFinFinskaKabelfirmasıdabiryeraltıkablofabrikasıkurmaküzeredir.Herikiteşebbüsbirleştirilirveikinci yerli ortak olmak üzere TSKB’ye müracaat edilir. TSKB Yönetimkurulu öneriyi, 9Mart 1963 günü kabul eder. 16milyon liralık sermayer nyüzde51’iSiemens’egerisieşitolarakKoçGrubu,FinskaKabelveTSKB’yeaittir.Kuruluş,1966’daçalışmayabaşlar.

32- Türkiye’de üretim ne zaman durma noktasınageldi?

1970’lerin son yıllarında Türkiye’de, korumacı dış ticaret politikası,sübvansiyonlar ve sabit kur uygulamasıyla yürütülen ithal ikamecisanayileşme stratejisi iflas edince, petrol fiyatlarındaki olağanüstü artış,KıbrısbunalımıveABD’ninekonomikambargoyadönüşensilahambargosugibifaktörlernedeniyleağırbirkriz,Türkiye’ninkapısınıbirkezdahaçaldı.

Türkiye’nin 70’li yıllarına, ekonomik kriz damgasını vurunca, ekonomidurmanoktasınageldi.

Ekonomik kriz damgasını vurunca da Türkiye ekonomisi durma noktasınageldi. Fabrikalar ya düşük kapasiteyle ya da hiç çalışmıyordu. ÖrneğinTOFAŞ;1976yılınınEylülayında,tesislerinikapatmakararıaldı.Yineaynışekilde, 1976 yılının 24 Aralık günü Türkiye’nin en önemli otomobilüreticilerindenOYAK-Renault’unBursafabrikasındaüretimdurdu.Aynıyıl,yabancı bankalar Türkiye’deki ekonomik durumu göz önünde bulundurarakkredi vermeyi askıya aldı. Türkiye, 1979’un sonunda borç erteletmeksizinborç ödeyemez hale geldi ve uluslararası fınans piyasasında kredigüvenirliğini yitirdi. Bu sırada Türkiye, dış ödemeleri de büyük ölçüdeödeyemeyecek duruma geldi. 1978’in ilk aylarında iktidara gelen Ecevithükümeti, ağır ekonomik sorunlar devraldı. Hükümet ekonomik kriziaşabilmek için kredi bulma ve vadesi gelen dış borçların ertelenmesinisağlamak içinolağanüstüçabalar sarfetti.Ancakbütünbuçabalar sıkıntılarıbiraz olsun gideremedi. Enerji sıkıntısı ile yatırımların yapılamaması gibinedenler, fiyatların artmasına ve temel tüketim mallarının karaborsayadüşmesinenedenoldu.Budönemülkedeogünlerekadarhiçgörülmemişbirakaryakıt sıkıntısı yaşanmaktaydı. Mazotsuzluktan traktörler çalışmayıncaköylünün ürünü tarlada kalıyor, büyük araçlara karneylemazot veriliyor vebenzinistasyonlannınönündekuyruklaroluşuyordu.1978’dehayatpahalılığıbüyük ölçüde arttı. 1978’de fiyatı en çok artan mallar arasında olan petrolürünleri,margarin, sıvıyağve sigara aynı zamandaençokyokluğuçekilenmaddelerarasındaydı.Dövizkıtlığınedeniyleithaledilemeyenpetrole,birdeOPEC zammı eklenince, sıkıntı iyice arttı. Buna rafinerilerdeki üretiminzaman zaman aksaması da eklenince benzin, motorin, gazyağı ve tüpgazbulunmaz oldu. Özellikle, büyük şehirlerde benzin istasyonlarında uzayanbenzinkuyruklanyla tüpgazbayileriönündebekleyeninsanlarınoluşturduğukuyruklar, bu dönem Türkiye’sinin trajik fotoğraf kareferindendi. 1978 yılıyağüretimiülkeiçinyetersizhalegeldivemargarinkaraborsayadüştü.İthaledilen sıvı yağları alabilmek için dağıtım merkezlerinde uzun kuyruklaroluştu.Karaborsayadüşenbirbaşkamaddeisefiltrelisigaralardı.Yerlisigarakıtlığı, kaçak olarak sokaklarda satılan yabancı sigaraların hızlayaygınlaşmasına neden oldu. Işçi-işveren ilişkileri sertleşti ve uzun süreligrevler yaşanmaya başladı. MESS kayıtlarına göre, 1974-1980 arasındaTürkiye’degerçekleştirilen727grevde,kayıpişgücüsüresi10milyongünüaşmıştı.

33-PetrolkrizlerininTürkiye’yeetkilerineoldu?

1970’li yıllarda tüm dünyada yaşanan petrol krizinin Türkiye’ye etkileri

beklenendenfazlaoldu.1973yılındaArap-İsrailSavaşısonucundakaynaklıbir yaptırım, tüm dünyayla birlikte Türkiye’yi de derinden etkiledi. 1973yılında,Ortadoğu’nunpetrolzenginiülkerincepetroleyüzde70oranındazamyapılırken, petrol ihraç eden ülkeler, Petrol Üreten ve İhraç Eden Ülkeler(OPEC) bazı ülkelere petrol ambargosu uyguladı. Bunu daha sonra petrolvarlıklarının millileştirilmesi süreci izledi. Bu durumun sonucunda 7 devpetrol şirketinin mülkiyet ve denetimindeki petrol sahaları süratle daraldı.1973 yılında yaşanan birinci petrol krizi ile petrol fiyatlarında astronomikartışlaryeraldı.ArapPetrolambargosupetrolfiyatlarınıyukarıittivedünyaçapındaresesyonüretti.Türkiyepetrolambargosunamuhatapolmadı;ancaküretim kısıntısından bir hayli etkilendi. Zaten önceki alım bağlantılarınındövizinidepekbulamıyordu.Bunedenle,Türkiyekendinehasbazıönlemleralmaya girişti. 17 Nisan 1973 yılında çıkarılan 1702 sayılı Petrol ReformuYasası’yla devlet adına izin, arama ve işletme ruhsatnamesiyle diğer belgealma hakkı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na verildi. Yasayla petrolkaynaklannm özel kesim eliyle geliştirilip değerlendirilmesi olanağıkaldırıldı. Devlet adına petrol arayan kamu kuruluşlarına öncelik verildi.Aramayla ilgili sürelerazaltılırken,vergihakları iseyükseltildi.1954 tarihliPetrol Kanunu’nun 2. maddesinde, 1973 yılında yapılan bir değişiklikle,“petrolkaynaklarınınmillîmenfaatlereuygunolarak”aranması,geliştirilmesivedeğerlendirilmesi”amaçolaraköngörüldü.

1973 yılında sözkonusu yasa çıktığında Türkiye’de yılda 3,5 milyon tonpetrol çıkarılırken, yerli üretim 1980’de 2,3 milyon tona kadar geriledi.Faaliyetlerini kontrol etmek ve yönlendirmek amacıyla yeni düzenlemelerinyapılmasından sonra, yabancı sermayeli petrol şirketlerinin büyük bir kısmıyatırımlarını geri çekti. Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı ise gerekenüretiminin çok gerisinde kaldı. 1974 yılma girildiğinde, gazete haberlerigenellikle petrol krizi üzerineydi. 1973 krizinden ders alan hükümet, bazıönlemler almaya çalışıyordu. Örneğin 4 Ocak 1974 tarihli Tercümangazetesinde çıkan haberde olduğu gibi: Akaryakıta yapılacak zammın birkısmıpetrolaramalarındakullanılacaktı.

1974’ün Haziran ayından itibaren ATAŞ Rafineri’sini işleten Mobil ve BPşirketleriyle hükümet arasında sonu rafinerinin “devletleştirilmesine” kadarvaran tartışmalar yaşandı. Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 17’siniithalatlakarşılayanMobilveBPşirketlerifiyatanlaşmazlığınedeniyleithalatıdurdurdu. Hükümet ise, iki yabancı şirketin öngördüğü fiyatları ‘fahiş’buluyordu.Mobil ve BP’nin ithalatı durdurması üzerine yabancı şirketlerinişlettiği ATAŞ rafinerisinde üretim yüzde 35 oranında düştü. HükümetATAŞ’ın kanuni süre sonunda devletleştirileceğini her iki şirkete bildirdi.Sorun daha sonra anlaşmayla sonuçlandı. İki petrol şirketi ile hükümetarasındabukararıalınmadanönce,uzuncabirsüre,gerginlikyaşandı.Petrol

krizi döneminde,Türkiye’de faaliyet gösterenyabancı sermayeli bazı petrolşirketleriyatırımlarınıgeriçekti.

34-TÜS1AD,hükümetieleştirdiğindeEcevitnedensertbirtepkiverdi?

1970’li yıllarda Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birinigeçiriyordu.Dövizsıkıntısıekonomiyidurmanoktasınagetirmiştiveülkedetüp, gaz ve margarin gibi maddelerin sıkıntısı yaşanıyordu. Ekonominintıkanması nedeniyle zaman zaman siyasete gerginlik damgasını vuruyordu.Bütün bunların karşısında Ecevit, IMF’nin önerdiği istikrar politikasınıuygulamakta isteksiz davranıyordu. Ecevit’in ödemeler dengesi, yükselenenflasyonveartanişsizliksorunlarınıçözmekiçindeuygulayabileceğisosyaldemokrat alternatif bir programı bulunmamaktaydı. Iş ortamındakibelirsizlikleri ortadan kaldıracak bir politika eksikliği de işin cabasıydı.TUSIADdadernekolarak siyasal iktidarlaolan ilk sürtüşmelerindenbirini,bu yıllarda yaşadı. 1978’de TUSIAD Başkanı Feyyaz Berker ve YönetimKuruluÜyesiRahmiKoç,odönemiçinoldukçaradikalbirtaleptebulunarakTCK’nın141,142ve163.maddelerininkaldırılmasınıistedi.YinebudönemTÜSIAD, hem Türkiye’nin Ortak Pazar’a girmesini savunuyor hem deAET’ye karşı rekabet için de, gümrük duvarlarının yükseltilmesini talepediyordu.Derneğin,CHP’ninSanayiBakanıOrhanAlpileyapılangörüşmesonrasındaki Alp’in “yabancı sermayeyi destekliyoruz.” sözleri, derneğitatmin edici değildi. TUSİAD tarafından yapılan açıklamada, “CHP’nin ogünlerde madencilik ağırlıklı sınırlı kamulaştırma ve AET ile yapılan tamüyelik görüşmelerindeki isteksiz tavrına karşı”, yabancı sermayenindesteklenmesi ve AET’ye tam üyelik konusunda vakit geçirilmemesiyönündekiuyarısı,hükümetteyankıbulmadı.1979yılının12MayısgünüiseTUSIAD, gazetelere ‘Gerçekçi Çıkı§ Yolu’ başlıklı, Ecevit hükümetininuygulamalarını eleştiren tam sayfa ilan verdi. Tirajı yüksek gazetelerdeyayınlanan ilanlarda, enflasyonun düşürülmesi, ekonominin kayıt altınaalınması gerektiği vurgulanarak zorlayıcı önlemlerle üretimin artmayacağı,olsaolsaekonomikyapınınçarpılacağı,bunundagiderekrejimideğiştireceğivurgulanıyordu. Ülkeyi hürriyetçi demokrasi içinde refaha götürecek temelgücünhürteşebbüsolduğubelirtiliyordu:

“Şiddetliihtiyaçduyduğumuzdışkredilerle,uyguladığımızekonomiksistembirbirine çok yakından bağlıdır. Pazar ekonomisinden gitgide uzaklaşan biranlayışla, ne Batı dünyasında hak ettiğimiz yen, ne yeterli kredileri ne deyatınmlaragereklidışsermayeyibulabiliriz.”

Ilanlann gazetelerde yayınlanmasının ardından, Başbakan Ecevit ile

TÜSİAD’m arası açıldı. TÜSİAD, Ecevit hükümetini eleştirmediğini iddiaediyordu ancak ilanlarda açıkça, hükümetin ekonomi politikası üzerineyorumlar yapılmaktaydı. Ecevit ilanları, “Bu devlet, işadamlannınmuhtırasıylahükümetkuramaz.Ülkedeancakhalkındediğiolur.”ve“Yeterliyardım ve kredi sağlama aşamasına geldiğimiz bu noktada bıçaklanıyoruziçimizdenbıçaklanıyoruz.

Kendi kendimizi yabancılara haksız yere jurnal ediyoruz.”değerlendirmeleriniyaptı.BaşkanEcevit,ilanlannsuçunsurutaşıdığınıiddiaederken, TUSIAD yetkilileri ise bunun aksini savundu. Her ne kadarTUSIAD yönetimi, hedeflerinin Ecevit hükümeti olmadığını belirtse de, builanların,1979yılındaEcevithükümetinindüşürülmesindeetkiliolduğukabuledilenbirgerçektir.

35- Türkiye ekonomisinde 24 Ocak Kararlan neyiifadeeder?

1980sonrasıekonomideuygulananpolitikalar,Türkiyeekonomisindeyapısalveköklüdeğişiklikleri ifadeeder.24OcakKararları,1980öncesindedünyaekonomilerindegüçlenen,uluslararasıpiyasalardabütünleşmeyeyönelik,özelteşebbüsün itici gücünü ön plana çıkaran liberal politikalarla paralellikgösterir.1979yılındaTürkiye’deyaşananekonomikbunalım,yenikararlarınalınmasını zorunlu hale getirmişti. Buna çare olarak dönemin BaşbakanıSüleymanDemirel,TurgutOzal’ıBaşbakanlıkMüşteşarlığı’nagetirerekonu,istikrar programını hazırlamakla görevlendirdi. Ülkenin geleceğini tehditedici boyutlara ulaşmış bulunan sorunları çözümlemek ve özellikle fiyatistikrarını sağlayarak enflasyonist süreci kontrol altına alabilmek; ödemelerdengesi, üretimve tüketimdarboğazlarımgiderebilmekve ekonomiyikendikendinibesleyenbirbüyümeyeveyapıyakavuşturabilmekamacıyla;birdiziekonomik istikrar tedbiri alındı. Kararların ardından uygulanmaya başlananistikrar Programı, temel olarak Türkiye ekonomisinin 1970’li yıllarınsonlarındakarşıkarşıyakaldığımakroekonomikdengesizlikleriaşmaküzereplanlandı. Bu yıllarda, ekonomide ulusal tasarruf ve yatırımlar arasındakiuçurum genişlemiş; ithalat, ihracat karşısında hızla artarak cari işlemlerdengesinibozmuş;bütçeaçığıbüyümüş,enflasyondahızlabirartışyaşanmışveKIT’lerindengesiçarpıcıbirşekildebozulmuştu.Yinebudönemkamuvedışticaretaçıklarıyabancısermayeverezervlerlefinanseedilmeyeçalışılmış;ancak bu finansman şekli dış borçların artmasına ve borçlanma yapısınınbozulmasınanedenolmuştu.Bütünbunlarındışında1970’liyıllarınsonundadış krediler kesilince de, 1979’da yaşanan petrol krizi, ekonominin arz vetalepdengesiniolumsuzetkilemişti.

İstikrarkararlarınınbaşarıylauygulanabilmesi için izlenençeşitlipolitikaları5anabaşlıkaltındatoplamakmümkündür:Ekonomidebüyümedinamiklerinezarar vermeden enflasyon oranının kalıcı bir şekilde düşürülmesi; ithalikameci modelin terk edilerek dışa dönük ve ihracata dayalı bir büyümemodelinin kurulması; bu çerçevede ihracat teşviklerinin ve sübvansiyonla-nnm sağlanması ve ithalat liberalizasyonunun gerçekleştirilmesi; finansalIiberalizasyonunsağlanması;yabancısermayeharaket-lerininliberalizasyonuve bu çerçevede döviz kuru politikasının değiştirilerek Türk lirasınınkonvertibilitesininsağlanmasıveekonomidekamununetkinliğininazaltılarakve özelleştirme çalışmalarına hız verilmesi. 24 Ocak Kararlan’yla Türkekonomisinde köklü yapısal değişikliklere gidildi. Dış ticaret ve ödemelerdengesi rejimi liberalize edildi, ihracata türlü teşvik ve sübvansiyonlarsağlandı, ithalat rejiminin liberalizasyonuna gidilerek, kur politikalanndaesnekliğe geçildi. Sermaye Piyasaları Kanunu çıkarılarak Sermaye PiyasasıKurulu kuruldu. Faiz oranları liberalize edilerek İMKB açıldı. MerkezBankası bünyesinde Bankala-rarası Para Piyasası ve Döviz ve EfektifPiyasaları kurularak yeni bir bankacılık kanunu çıkarıldı. Bunun yanındavergireformunagidilerekKatmaDeğerVergisi(KDV)uygulamasıbaşlatıldı.

36-BankerSkandalı’nınsorumlularıkimdir?

1970’li yılların sonunda enflasyon hızının iyice yükselmesi, BankerlerSkandalı’nıhazırlayangelişmelerinbaşlangıcıoldu.

Bu dönem ülkede, Banker Kastelli ve Meban gibi büyük bankerkuruluşlarının yanı sıra, bir çok köşebaşı banker kuruluşu bu-lunuyordu.Bankerlerin devlet radyo ve televizyonlarında hiç bir kısıtlama olmadanreklamyapabilmeleri,vatandaşın terüd-dütünüortadankaldıranbirunsurdu.BankerKastelliadıylatanınanAbidinCevherÖzden,“BankerKrizi”ninbaşaktörle-rinden biriydi. 1980 sonrası, finans kesiminde serbest rekabet veyüksekreelfaizler,kontrolsüzbirortamdabankeriflaslarınanedenoldu.Çoksayıdaortasınıfmensubuvatandaşınservetiniyitirmelerisiyasalbirbunalımayolaçtı.

1983’e gelindiğinde, dış borç yeniden yapılandırılarak yıllık ödemelerhafifletilmiş, artık Türkiye, uluslararası finans çevrelerinde borcunu düzenliödeyenbirülkekonumunagelmişti.Dövizdarboğazıaşılmışveekonomininçarklarıdönmeyebaşlamıştı.Enflasyondüşmüşancak“bankerfaciası”olarakadlandırılan büyük skandalin patlak vermesi önlenememişti. Finanskesiminde serbest rekabet ve yüksek reel faizler, kontrolsüz bir ortamdabanker iflaslarınanedenolmuşveçoksayıdaorta sınıfmensubuvatandaşınservetini yitirmeleri siyasal bir bunalıma yol açmıştı.Bunun üzerineDevlet

BakanıveBaşbakanYardımcısıTurgutÖzalileMaliyeBakanıKayaErdemgörevlerinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Bankerler krizinde en büyük hatahükümetindi.Neolduğuveneolacağıbelliolmayankişilerinvatandaştanbirbanka gibi para toplamasına izin verilmiş, halkın soyulmasına seyircikalınmıştı.Özal,“Tercihtasarrufsahibinin…Yüksekgelir-azgüvenceisteyen,parasını bankere yatırsın” ifadeleriyle vatandaşı bankerlere yönlendirirken,MaliyeBakanıKayaErdemiseancak1981’debankerleresınırlamagetirendüzenlemeden sonra demeç vermiş ve “halk kumar oynamıştır” şeklindekiaçıklamasıylabankerlerinbatışsürecinihızlandırmıştı.

37- Hayali ihracat ile devlet ne kadardolandırılmıştır?

24OcakKararları’ylaTürkiye’ninekonomipolitikasındaönemlideğişiklikleryapıldı.Tıkanmanoktasınagelenekono-miyeişlerlikkazandırabilmek,borçve döviz krizini atlatabilmek için IMF ve Dünya Bankası’nm önerileridoğrultusundayeniekonomikprogramuygulanmayabaşlandı.Reelücretleringeriletilmesinedayalıyeniekonomikprogramagöre,ekonomidışaaçılacak,dövizgelirleriattırılacakvedışborçlarödenecekti.12Eylülaskeriyönetimialtında halkın gerçek gelirlerini azaltarak iç talebi kısıp ihracatı artırmapolitikası, belirli ölçülerde başarılı oldu.Ancak ihracatı arttırmakve ülkeyedöviz kazandırmak amacıyla uygulanan politika sonucunda, devlet ciddi birşekilde zarara uğratıldı. Öte yandan trilyonlarca liralık zararın sorumlularıhiçbirşekildevehiçbirzamanbununhesabınıvermedi.1993yılırakamlarıyla50trilyonlirayaulaştığıiddiaedilenzararisetahminlerinötesinegeçemedi.

Peki,Türkiye’yitrilyonlarcalirazararauğratanbuolaynasılolmuştu?

Hükümet,ihracatınTürkiye’nindövizsıkıntısındankurtuluşunusağlayacağınıdüşünerek, bu alanda başlatılan seferberlik hareketiyle “teşvik tedbirlerindeyeni düzenlemeler yaptı. (ihracatta vergi iadesi, KDV istisnası, ihracatkredileriningenişletilipfaizlerindüşürülmesi,KaynakKullanımıDesteklemeFonu, vs) 1983’ıe çıkarılan Türk Parasının Kıymetinin KorunmasıKanunundakibirdeğişikliktede“Türkiye’yehertürlüyoldanvecinstendevizithali serbesttir.Hiçbirkayda tabi tutulmazvemenşeiaraştırılmaz.”denildi.Amaç,ihracatıteşviketmek,korumakvekollamaktı.1984’te“ihracatıTeşvikKar ırı”nın 17. maddesiyle, “Başbakanlık Teşvik ve UygulamaBaşkanlığı’ndanizinalınmaksızın,hiçbirdevletkuruluvedenetimbirimininihracatçışirketlerinimalatı,ihracatı,yurtiçisatışveticariitibarınızedeleyici”bir uygulamayapamayacağı karara bağlandı. 1985’te “KaçakçılığınMenveTakibine İlişkin Kanuri’da yapılan değişiklikle ekonomik suça, ekonomikceza ilkesi getirildi. 1986’da, 1 Ocak 1987’den geçerli bir kararname ile

‘naylonfatura’düzenlenerekyapıldığıiddiaedilenihracata,vergiiadelerinin,naylonfaturaolupolmadığınabakılmaksızınödenmesisağlandı.

Sistem böyle olunca, kısa yoldan para kazanmayı kendisine amaç edinengirişimcinin tek yapması gereken şey, yaratıcı hayali ihracat yol veyöntemlerini bulmaktı. Kimi zaman, naylon şirket ve faturalarla gerçekteyapılmayan ihracatyapılmışgibigösterildi, fiyatlar şişirildi.Kimizamandaihraç edilecek mallar gümrüklerden geçerken, olmayan mallar varmış gibibeyan edildi. Yüzde 35-40’lara varan ihracat teşvikleri etkisiyle, 2 milyardolar düzeyinde seyredenTürkiye’ninyıllık toplam ihracatı, 1987’dehayaliihracatilebirlikte10milyardolarıaştı.1984-1987yıllarıarasındaki4yıllıkdönemdegerçekleştirilentoplamihracatise32milyar740milyondolaroldu.

Hayali ihracatın boyutları bugüne kadar tam olarak hesaplanamıyor veçelişkili rakamlar telaffuz ediliyordu. Örneğin IMF’nin hazırladığı birraporda, Türkiye’nin 1984-1987 yılları arasında yalnızca OECD ülkelerinegerçekleştirdiğiihracatınyüzde26’sınınhayaliolduğunusaptadı.Pekiihracathayali, belgeler sahte olsa da ülkeye döviz girişi sağlanmıyor muydu?Dönemin Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem de zaten böyle düşünüyor veneredeysebu işin teşvik edilmesigerektiğini söylüyordu.Gazetelereverdiğidemeçte,işi, “Ülke ekonomisine döviz kazandırdığı için bu hayali ihracatişininteşvikedilmesigerektiğini”söyleyecekkadarişiilerigötürmüştü.

Peki,hayalicilerTürkiye’yedövizkazandırmadımı?DönemiinceleyenErbilTuşalp’e göre, bu sorunun yanıtı kesinlikle “hayır”. Esrar ve silahkaçakçılarının yurtdışmda tuttukları paranın bir kısmı bu yolla Türkiye’yegirdiysede,bumiktar,hayaliihracatlagelendövizinçokküçükbirkısmıydı.Ancak dövizin esas kaynağı Türkiye’ydi. Türkiye’nin altını yurtdışı-nakaçırılıyor, ithalat yüksek gösterilip resmi dövizi yurtdışma götürülüyor,turizmdövizleri yurtdışma çıkarılıyor ve sonra da ihracat dövizi adı altındageri getiriliyordu. Yurtdışında çalışan işçilerin tasarrufları da bu ad, altındaülkeye giriyordu. Tabi, bu sistemde Kapalıçarşı kilit bir rol oynuyordu.Unutulmaması gerekir ki, Kapalıçarşı 1980-1981 yıllarında 500 tona yakınaltınkaçakçılıylagündemegelmişti.

Hayali ihracat konusu, bir süre sonra basının birinci gündemmaddesi oldu.DYP ZonguldakMilletvekili Doç. Dr. Tevfik Ertüzün sorunu bir araştırmaönergesiyleMeclis gündemine getirdi. 28 Şubat 1989’da görüşülen önerge,ANAP milletvekillerince reddedildi. 20 Ekim 1991 Milletvekili GenelSeçimleri’nden sonra iktidar ilemuhalefetMeclis’teyerdeğiştirdi. 15Ocak1992’de,vaktiyle reddedilenönerge,bu seferkabul edildi.Önergeninkabuledilmesiylekurulan“HayaliihracatıAraştırmaKomisyonu’nunBaşkanıDYPAksarayMilletvekiliMahmutÖztürkileyardımcısıSHPTunceliMilletvekiliKamer Genç, dört ay üren çalışmalarını sonuçlandırdı. Haziran başında

Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyerek, dönemin Başbakanı TurgutÖzal’ınYüceDivanasevkedilmesigerektiğikonusundakigörüşleridedahilolmaküzere,tümsorumlularıveeylemlerinibirbiraçıkladı:

“Ozal, Başbakanlığı döneminde çıkarılan tebliğ ve kararnamelerle hayaliihracatı özendirdi. Yolsuzlukları araştıran kurulları pasifize etti. DöneminBaşbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaşın hayali ihracat olaylarınısoruşturmak üzere istediği izni, 1,5 yıl geciktirdi.Hayali ihracat yapan 450firmaylailgili950raporunzamanaşımınauğramasınanedenoldu.”

Özal’ın devletin ilgili birimlerinin tüm uyarılarına rağmen gereklisoruşturmalarıyaptırmayarak,buolaylarınzamanaşımınauğramasınanedenolduğunu belirten Oztürk; hayali ihracatçıları korumaya yönelik işlemleri,çoğunlukladöneminDPTMüsteşarYardımcısıBülentÖztürkmenaracılığıylagerçekleştirdiğiniilerisürdü.Oztürk,1984-1988yıllarıarasındahayaliihracatyaptıklarıbelirlenenfirmalara8-10trilyonarasındavergiiadesininödendiğiniönesürerek,ellerindebulunanvearalarındaTuranÇevik,MenteşoğullarıveUğur Süzer’in de yer aldığı 456 firmaya ait 950 rapordan yüzde 70’ininzaman aşımına uğradığını belirtti. Oztürk, ANAP’m iktidarda bulunduğu1984-1990 yılları arasında yapılan ihracatın yarısından fazlasının hayaliolduğuna dikkat çekti. Demirel Hükümeti döneminde görevinden almanBaşbakanlıkTeftişKuruluBaşkanıKutluSavaş,1992yılındabukezhayaliihracat dosyasının açılmasıyla yeniden ön plana çıktı. TBMM’de kurulankomisyonda, hükümeti ve Komisyon Başkanı DYP’li Mahmut Öztürk’ü,kendisinin başlattığı soruşturma dosyalarını bekletmek ve davayı zamanaşımına uğratmaya çalışmakla suçladı. Kutlu Savaş yanılmamıştı; hayaliihracatsuçlamalarıylailgilidavalarınbüyükbölümüzamanaşımındandüştü.

1995’te, TBMM Hayali ihracat Soruşturma Komisyonu, aldıkları kararlar,çıkardıkları genelgelerle hayali ihracata göz yumdukları ve devleti yaklaşık50trilyonlirazararauğrattıklarıgerekçesiylehaklarındameclissoruşturmasıaçılan 4 eski ANAP’lı bakanı akladı. Komisyon, haklarında meclissoruşturması açılan eskiMaliyeBakanlarıAhmetKurtcebeAlpte-moçin veEkrem Pakdemirli ile, eski Devlet Bakanları Yusuf Bozkurt Ozal ve KayaErdem’i “üstlendikleri görevler ve hayali ihracat arasında bağlantıkurulamadığıvekanıtbulunamadığı,”gerekçesiylesorumlubulmadı.TurgutOzal, hayali ihracatı yaratmak, korumak, kollamak ve saklamakla suçlandı.Ozal Ailesinden en az bir kişinin adının geçmediği bir tek hayali ihracatdosyasıyokgibiydi.1993’teölümüyleberaberOzalhakkındakibütüniddialardüştü.Böylelikle1984-1990yıllarıarasında70kadarsiyasetçivebürokratla,toplam256firmanınadınınkarıştığı,1993’ünrakamlarıyladevletin50trilyonliraya zarara uğratıldığı ‘hayali ihracat’ta siyasi sorumlular bulunamadı.Komisyonkararı,TBMMkulislerinde,“ANAYOLdörteskibakanıkurtardı,”

şeklinde değerlendirildi. Hayaliciler cephesinde ise, aralarında çok ünlü vebüyük firmalarındayeraldığıhayali ihracatvurgununda58 firmahakkındadava açıldı. Ertan Sert, Turan Çevik ve Hasbi Menteşoğlu gibi işadamlarıhapiscezasınaçarptırıldı.Ozamankihükümeteyakınolan,bugünündebazıbüyükholdingleri,hayaliihracatyaptıklarıhaldeyargılanmaktankurtuldu.

38-BatıkBankalarOlayınedir?

İki yıl üst üste yaşanan ekonomik krizlerin en zayıf halkasını bankacılıksektörüoluşturuyordu.1997yılındanitibarenbankacılıksektörü,ekonomininensağlıksızveenkırılgansektörühalinegelmişti.Beklenenolduve1999’unsongünlerindeTürkiye’deki sonbankalaroperasyonu içindüğmeyebasıldı.Süreç, 22 Aralık günü Egebank, Yurtbank, Esbank, Sümerbank veYaşarbank’mTasarrufMevduatıSigortaFonu’nadevredilmesiylebaşladı.28Eylül2000’deise,“İkinciYeğenVakası”nmbaşaktörüYahyaMuratDemirel,Egebank’ın 1 milyar 300 milyon dolarını hileli yollarla kendi hesabınaaktarmak suçuyla tutuklandı.Kamuoyunda bu operasyonunun asıl amacının“Ekim ayında siyasete dönüyorum,” diyen 9. Cumhurbaşkanı SüleymanDemirel’in önünü kesmek olduğu yönünde genel bir eğilim oluştu.Egebank’la başlayan operasyon zinciri hızla yayıldı. Sümerbank veYurtbank’meskisahipleriHayyamGaripoğluveAliBalkanerdetutuklandı.Her gözaltı ve operasyon yeni bir sansasyona yol açıyor ve Türkiye’nin“ünlüleri” birer birer cezaevine konuluyordu. BDDK Başkam ZekeriyaTemizel’in, “Başka batık banka yok,” açıklamasından kısa bir süre sonraSabahgazetesiveATV’ninsahibiolanDinçBilgin’eaitEtibank ileCeylanGrubu’nunelindetuttuğuBankKapital’inyönetiminedeelkondu.

Bankalarıniçiçokçeşitliyolveyöntemlerleboşaltılmıştı.Ensıkbaşvurulanyöntemlerinbaşında,“Back toBack”geliyordu.“Senbanaver,bendesanavereyim,”biçimindeözetlenenbuyöntemşöyleişliyordu:Kendişirketlerinesınırlı miktarda kredi verebilen banka sahipleri, bir başka bankadan kredialıyor, buna karşılık kendi bankasından, aynı miktarda krediyi diğer bankasahibininşirketlerineveriyordu.Böyleceyasakdeliniyor,ikitarafdaistediğiparaya kavuşmuş oluyordu.Hortumcular ise,Egebank’ta olduğu gibi hayalişirketlere verdikleri krediyi daha sonra özel hesaplara aktarıyordu.Operasyonlargösterdiki,Türkiye’de,“backtoback”yönteminiuygulamayanbankayadagrupyokgibiydi.

Peki,bankacılarbunu tekbaşınamıbeceriyorlardı?Bukonuyla ilgiliolarakher zaman olduğu gibi bir çok iddia ortaya atıldı. Devletin, üç koldandenetlediği bankaların içi boşaltılırken, bunun farkına varmaması mümkündeğildi.Ayrıcabankalarınçoğudahaöncedenizlemeyealındığıiçinyönetim

kurullarındadevletinmurakıplarıgörevyapıyordu.Bankalarhortumlanırken,hayali şirketlere krediler dağıtılırken bu görevliler de imza atıyordu.Ancakmurakıplarınraporları,siyasilertarafındangörmezdengelindi.

Yolsuzluklardasiyasilerindesorumluolduğunuiddiaedenler,DevletBakanıHüsamettinÖzkanhakkındaMeclisSoruşturması istedi.Özkan’ınEgebank,Etibank ve Halk Bankası konusunda “görevini ihmal ettiği ve kötüyekullandığı” ileri sürülüyordu.Hakkında verilenGensoru önergesi, 10Nisan2001’de; DSP ANAP MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilen Özkan,bankaların içini boşalttığı için DGM’de yargılanan kişilerin, hangi iktidardöneminde Halkbank’tan kredi aldığını açıkladı. 1991 yılındaki DemirelHükümeti’nde bankalardan sorumlu Devlet Bakanlığı yapan ve satın aldığıİnterbank’m daha sonra içini boşalttığı ileri sürülen Cavit Çağlar, 1994yılında Demirel Hükümeti döneminde; Ceylan, Sabah, Has, Demirel veBalkanergruplarıise,TansuÇiller’inBaşbakanlıkyaptığıçeşitlidönemlerdeHalkbank’tankredialmışlardı.Bankekspres’ineskisahibiKorkmazYiğitiseREFAHYOL döneminde kredilerinden faydalanmıştı. Özkan’ınkonuşmasındaönemlibirbaşkagerçekdahaortayaçıkmıştı:CavitÇağlar’asatılan Etibank’m borçlarını, 11 Kasım 1996 tarihinde Bakanlar Kurulukararıyla Halkbank’a devreden REFAHYOL iktidarıydı ve Etibank’mihalesinideErbakanHükümetiyapmıştı.

İçleri boşaltılan bankaların devlete getirdiği yük, özelleştirmeler dolayısıylaeldeedilengelirinçoküzerindeydi.Buaradadevletinelkoyduğubankalarınzararı önce devletin, sonra da yeni vergiler yoluyla vatandaşın sırtınayüklendi.Bankalarıniçiniboşaltanvetopluma22milyardolardanfazlayükbindiren işadamları ise kısa bir süre sonra serbest kaldı. Çete davalarınınDGMkapsamındançıkarılarakağırcezamahkemelerineverilmesiyle,bankasahipleriveyöneticilerinintamamıilkduruşmalarındaserbestbırakıldı.BatıkbankalaroperasyonununsimgesihalinegelenYahyaMuratDemirel’intahliyeedilmesiyle“batıkbankalar”operasyonu“tamamlanırken”,devletetoplam56milyar dolarlık bir fatura kalacaktı. Tutuklu bulundukları dönemde,“Verdiğimiz zararları ödemek istiyoruz. BDDK ile anlaşma yaptık. Ancakişlerimizinbaşındaolmadığımıziçinborçlarımızıödeyemiyoruz”diyenbankasahipleritahliyeedildiktensonradaborçlarınınçokküçükbirkısmınıödedi.

39-1994’teki5NisanKararlanneifadeeder?

1994Krizi’ningeleceği,aylaröncesindenbelliydi.Sin-yallerdenilki,MerkezBankası Başkanı Bülent Gültekin’in istifasıydı. Gültekin, başbakanla artıkçalışabileceğine olan inancını yitirdiğini belirterek, istifasının nedenini,“Ülkeninekonomiksorunlarınaacilçözümgerektiğinivurgulamakvesiyasi

kadroları,maliyetiçokağırolacakbirekonomikkrizegirmedentedbiralmayadavet etmek” şeklinde açıkladı. Bu sırada Çiller, devalüasyonun sorumlusuolarakANAPdöneminiveMesutYılmaz’ıgösteriyorve“Buduruma,Yılmazdöneminde 3 ay para basılması sonucu gelindiğini” söylüyordu.Gelişmelerüzerine,hükümettedeğişikliğegidildi.Hükümetinkurulduğugündenitibarenekonomi yönetimini üstlenen Çiller, Ekonomiden Sorumlu DevletBakanlığı’na Aykon Doğan’ı getirirken, Merkez Bankası Başkanlığı’na daYamanTörüner’iatadı.Çiller,Nisanayındadaparaoperasyonuyapılacağınıaçıklamıştı.

Yaklaşan krizin işaretleri her geçen gün artmasına rağmen, Mart ayındayapılacak yerel seçimler nedeniyle hükümet, popülist politikalar izlemeyebaşladı. Ödemeler dengesinin cari açığı rekor düzeye (yaklaşık 6 milyardolara)ulaşmış,dışpiyasalardaTürkiyehakkındaoluşankaygılarnedeniylede, ülkenin kredi notları düşürülmüştü.Bu gelişmeler, bankacılık sektörünütehdit eder hale gelince, özellikle döviz mevduat sahipleri bankalardanparalarını çekmeyebaşladı.MerkezBankası artandöviz talebini karşılamaküzerepiyasayadövizsatmakzorundakalınca,bankanınrezervlerihızlaeridi.Yılbaşında15bin liracivarındaolandolarkuru,Nisanayının ilkhaftasında38binlirayaçıktı.

Hükümet, ancak yerel seçimlerden sonra harekete geçti ve 5 Nisan günüalmankararlarlakriziönlenmeyeçalıştı.Kamukesimitarafındanüretilenmalvehizmetlerinfiyatla-rinayüzde50zammınardındanenflasyon,yüzde149.6gibiCumhuriyettarihininenyüksekrakamlarınaulaştı.5NisanKararları’nınardındanbankacılıksektöründebüyükbirsarsıntıyaşandı.BakanlarKurulu,TYT Bank, Marmara Bank ve Impex Bank’ın tasfiyesine karar verdi. 3bankanın tasfiyesi,devletepahalıyamalolmuştu.Tasfiyeedilenbankalarda,kamu kurum ve kuruluşlarının 73 milyon doları, yabancı bankaların dayaklaşık7 trilyon lirası (yaklaşık219milyondolar)battı.Yabancıbankalar,ithalat akreditiflerini kesince hükümet bankaların zararlarını ödemeye kararverdi. 94Mali Krizi’nin siyasi sonuçları çok geçmeden yüksek sesle ifadeedilmeye başlandı. Krizden önce TÜSİAD, giderek bozulan ortamındüzeltilebilmesi için ANAP ve DYP’nin kuracakları ANAYOL koalisyonhükümetinitercihettikleriniaçıklarkensanayininikideviSabancıveKoçdaCumhurbaşkanı Demirel’den olağanüstü hal ilân ederek ekonomiye elkoymasınıistedi.HükümetsonkozunuoynadıveIMFilestand-byanlaşmasıyaparak kısa vadede durumunu kurtarmaya çalıştı. Siyasi kadrolarıninanılması güç hataları nedeniyle, Türkiye bir kriz daha yaşamak zorundakalmıştı.

40-2001yılındaAnayasakitapçığı,atılmasaydıyine

dekrizçıkarmıydı?

Türkiye,9Aralık1999’daimzaladığıyenistand-byanlaşmasıyla,artıkkronikhalegelen“EnflasyonuDüşürmeProgramı”nıhayatageçirmeyiplanlıyordu.Ancak bu programın hayata geçirilme kararının alınmasının üzerinden çokgeçmeden, 22 Kasım 2000 ve 21 Şubat 2001 günlerinde peş peşe iki krizyaşadı.ÇünküTürkiyegibiülkelerde,enflasyonunaşağıyaçekilmesihedefi,kendiiçindebazıriskleridebarındırmaktaydı.Enflasyontıpkıdebisiyüksekbirnehirgibiydivesuyunmiktarıazaldıkçaeskiden farkedilmeyenkayalarortaya çıkabilirdi. Bunları tek tek ayıklamadan artık o nehirde yol almakmümkündeğildi.Krizenedenolanolay, iktisatçılar arasındada tartışmalaradanedenoldu.EkonomistMustafaSönmez’egöre,krizenedenolarakson20yılın biriken sorunlarını görüyordu. Bunların içinde en etkili olanı Ziraat,HalkveEmlakBankasıgibikamubankalarınıngörevzararlarıydı.2000yılısonunda 20 milyar doları aşan görev zararları, Hazine tarafındankarşılanamamışvesözkonusukamubankaları,Türkiye’ninödemesisteminikilitleyerekyaşanansonkrizinpiminiçekenaktörlerolmuşlardı.

2001 ŞubatKrizi’nin ortaya çıkış şekli ise oldukça ilginçti. 18Nisan 1999Seçimleri’nden sonra DSP-MHP ve ANAP’dan oluşan ANASOL-Mkoalisyon hükümeti iş başındaydı. ANASOL-M hükümeti dönemindeyolsuzluklarlamücadeleesasalınıyorveTürkiye’deyenibirdöneminkapısıaçılıyordu. Cumhurbaşkanı Sezer’in, Devlet Denetleme Kurulu’nu devreyesokarak, kamu bankalannı, görev zararlarıyla ilgili olarak incelemeyealdırması, pek yakında devletin zirvesinde yaşanacak krizin de ön habercisigibiydi. 19 Şubat 2001’de yapılan MGK toplantısında şiddetli tartışmalaryaşandı, Anayasa kitapçığı fırlatıldı ve hükümet üyeleri toplantıyı terk etti.Gün boyu yaşanan tartışmalar ekonomiye de yansıyınca, 21 Şubat’ı 22Şubat’a bağlayan gece, döviz kurunun serbest bırakılmasıyla dolar 680 binliradan 1 milyon 380 bin liraya çıktı. Krizden sonra Dünya Bankası’ndakigörevinibırakıpTürkiye’yegelerekEkonomidenSorumluDevletBakanıolanKemalDervişle, 2001’deGüçlüEkonomiyeGeçiş Programı’ylaTürkiye’deyenibirdönembaşladı.

“TÜRK,ÖGÜN,ÇALIŞ,GÜVEN”41-MithatPaşa,nedenekonomitarihinedamgasınıvuranenetkinkişilerinbaşındagelir?

Türkiye’nin ekonomi tarihi incelediğinde, bu gruba giren ilk kişinin aynı

zamanda önemli bir devlet adamı olan Mithat Paşa olduğunu görürüz.Imparatorluğu’abağlıYugoslavya’nınNişkenti,ozamanlarimparatorlukiçinbüyükönemtaşıyorduancakbölgedegüvensizlikhakimdi.Vezirrütbesiyle39yaşındaNişValiliği’neatananMithatPaşa,bütünbusıkıntılarıkısazamandaçözünce, Niş, örnek bir vilayet konumuna geldi. Niş vilayetinin sınırlarıgenişletildi veVarna,Sofya,Rusçuk,Tirnova,veVidin’i dekapsayanTunavilayeti oluşturuldu. Tuna Valisi Mithat Paşa, Tuna Nehri’nde taşımacılığıgeliştirdi, Tuna gazetesini çıkarttı ve en önemlisi de bugünün ZiraatBankası’nın temelini oluşturan ve ezilen çiftçilerin dertlerine çarebulunabilmesi için “Memleket Sandıklarını kurdu. 1863 yılında, çiftçilerinoluşturduğukaynakla,devleteliylevedevlethimayesindekurulanMemleketSandıkları, Milli bankacılığın ilk örneği olarak tarihe geçti. Bu sandıklarköylülerden topladıkları paralarla yüzde bir faizle yine köylüye borç verdi.Mithat Paşa’nın öldürülmesinden dört yıl sonra, modern finans kuruluşuolarak1888’deMenafiSandıkları (MemleketSandıklarındansonrakuruldu)kaldırılarakZiraatBankasıkuruldu.BuadımlabirlikteTürkiye’de, teşkilatlıtarımsalkreditarihindeyenibirdönembaşlamışoldu.

42-SüreyyaPaşa’nınTürkgirişimcilerineöğrettiğişeynedir?

Süreyya Paşa, Türkiye’de girişimci sınıf yaratmanın öncülerinden biridir.TürkhavacılığınıngelişiminedeöncülükedenSüreyyailmenPaşa,HarbiyeNazırıMahmutŞevketPaşa’nıntalimatıylahavacılıkteşkilatınınkurulmasınısağladı. Süreyya Paşa, ordudan ayrılarak, devlet yardımı almadan 1914yılında, İstanbul Balat’ta kurduğu Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası ile deTürkiye’nin ilk sanayicilerden biri oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın devamettiğidönemde,bütünolumsuzluklarıbirazdatoplumsalkonumununverdiğiilişkilerle savuşturan Süreyya Paşa, Cumhuriyet’in ilanından sonramilletvekili seçildi. Süreyya İlmen’in bir diğer girişimi ise 1927 yılındasinemavetiyatrosalonuaçmasıydı.Gerçi,bugirişimaltındabaşkanedenlerbulunmaktaydı. Gayrimüslimlerin sahibi oldukları salonları kiralarkençıkarmış oldukları zorluklar, ona bu kararı almada etkili olmuştu. Paşa1940’lardan itibaren de bugün kendi adıyla anılan Süreyya Paşa GöğüsHastalıkları Hastanesi, Süreyya Plajı, Süreyya Paşa Sanatoryumu gibikuruluşların gerek arazilerinin gerekse mülklerinin de sahibiydi. SüreyyaPaşa,kendisinidevletinbirhizmetkarıolarakgörüyorduveyerlibirgirişimcisınıfı yaratmanın toplumsal bir hedef ortayakonanbir dönemde iş hayatınaatılmıştı. Bu nedenle bütün bu girişimlerinin altında toplumsal bir faydaarayışıvardı.

Ne yazık ki örnek girişimci Süreyya Paşa’yı sıkıntılı günler bekliyordu.Paşa’nınMensucatFabrikası1936yılındabüyükbirmalisıkıntıyaşıyorduvefabrikanın satılması ya da kapatılması gerekiyordu. 1937’deCelalBayar’mBaşbakanlığı döneminde, devlet tarafından ilk şirket kurtarmaoperasyonlarından ilkibu fabrika içingerçekleştirildi.Fabrika,1943yılındaborçlarından kurtarılarak aileye teslim edildi. Türkiye’de girişimciliğin ön-cülerindenolmasınarağmenSüreyyaPaşanınsosyalamaçlıolanlarındışındateşebbüsleri ayakta kalamadı. Malvarlıklarını büyük oranda bağışlaması veAdaletMensucatfabrikasındage-rekliyatırımlaragidememesi,Cumhuriyetinilksanayikuruluş-larmdanbirininsonunugetirdi.

43- İlk sanayi yatırımlarımız neden başarılıolamadı?

imparatorluğun ithalatını sanayi ürünlerinin oluşturması, Osmanlı sanayiningelişmediğinin bir göstergesiydi. Osmanlı sanayi, Tanzimat’a kadar Avrupasanayi devriminin etkisinden uzak kalmıştı. 1840 yılında TanzimatFermanı’nm ilanından sonra, özel kesim dönemde büyük yatırımlarıgerçekleştirecek güce sahip olmadığı için sanayileşme hamlesi devlet eliylebaşlatıldı. Tarihçi Murat Bardakçı’dan öğrendiğimiz bilgilere göre,İstanbul’da Yedikule ve Küçükçekmece arasında bulunan yaklaşık 130kilometre uzunluğundaki arazi, Ingiltere’nin sanayi bölgesinin ismindenilhamalınarak“TürkManchester”ıilanedildi.

Osmanlı Devleti, 1843 yılından itibaren Türk Manchester’mda sanayi veziraat üzerine önemli yatırımlara girişti. Zeytinburnu’nda demir işleme vemakine imalâthanesi ile kumaş ve pamuklu çorap üretim tesisi kuruldu.Ayrıcabölgedeçalışmaküzereelemanlarıyetiştirmeküzeredebirteknikokulve kalmaları için bir de bina yapıldı. Bakırköy’de ise bir basma fabrikası,demir atölyesi ve küçük bir tersane inşa edildi. Fransız modeli bir çiftlikYeşilköy’ekurulurken,çiftliğeyenihayvancinsleri,binlercefidanveçeşitlideney tohumlan teinin edildi. Yine çiftlik bünyesinde, ziraatçı yetiştirmeküzere okul açıldı. TürkManchester’ı batıdaKüçükçekmece’deki baruthane,doğuda ise Yedikule’deki tuzla ile sona eriyordu. Bütün bu sanayileşmehamlesitekbiryönetimaltındatoplandıveyönetimdebüyükölçüde“Dadian”isimli Ermeni aileden istifade edildi. Başlatılan sanayi hamlesi,Anadolu’yada yayılmaya çalışılıyordu. İzmit’e bir tekstil fabrikası, Hereke’ye dokumafabrikasıaçıldı.Hammaddeihtiyacınınteminiiçinde,yeniçiftliklerkuruldu.Fakat iyi niyetle başlayan Osmanlı’nın ilk sanayileşme hareketi, iş ve dışetkenlerden ötürü etkisiyle istenilen sonucu vermedi. En önemli sorun,makineler konusunda yaşandı. Makinelerin tamamı Avrupa’dan ithal

ediliyorduvebir kısmıkullanılamayacakkadar eskiydi.BirkısmıdahenüzAvrupa’dabiledenenmemişti.Bunlarıkullanacakuzmanlarınyetiştirilmemişolmasıdaişincabasıydı.Bunedenlebirçokmilletten;işçi, teknisyen,teknikressam, döküm ustası, kalıpçı, mimar ve madenci gibi kalifiye eleman,dışarıdan sağlanıyordu. Yabancı çalışanlar, hizmetlerinin karşılığı olarakAvrupa’da aldıkları ücretin üç katından daha fazla para istiyorlar, budurumda, fabrikaların işletme maliyetleri de artıyordu. Bir başka sorunpazarla ilgiliydi.Üretilenmallan içeride tüketecek yerli pazar henüz yoktu.Üretilenmalları,orduvesaraytüketiyor,devletgazeteilanlarıylahalkıyerliürünleri kullanmaya teşvik etmeye çalışıyordu. Bu ve benzeri nedenlerle1850’liyıllaradoğrufabrikalarınüretimindeciddibirazalmagörüldü.1853’teKırımSavaşıbaşlayıncada,sanayileşmehamlesifaaliyetiikinciplanadüştü.

Tanzimat Fermanının ilanından sonra, özel kesim bu dönemde büyükyatırımları gerçekleştirecek güce sahip olmadığı için sanayileşme hamlesidevlet eliyle başlatıldı. Ancak bu hamle; savaşlar, depremler ve plansızsanayileşme çabaları yüzünden başarıya ulaşamadı. Bu başarısızlık üzerine,gözler,yabancısermayeyeçevrildi.

Osmanlı’nınilksanayileşmegirişimininbaşarıyaulaşamamasında,teknikveekonomiksorunlardaetkiliolmuştu.YineBardakçı’danöğrendiğimizegöre,1848’de Küçükçekmece’deki barut imalathanesi havaya uçtu, 1850’deYeşilköy’deki çiftlikte bulunan pamuklar telef oldu, fidanlar susuzluktankurudu. 1855’teki depremde Bursa’daki ipek makara fabrikası yıkıldı.Hammaddeler zamanında yetiştirilemedi, bazı yabancı mühendislerümitsizliğe kapılarak ülkelerine döndüler, Avrupalı kalifiye elemanlarlaOsmanlıteb’asıvasılsızişçiler,arasındagerilimleryaşandı.1850’lerinsonunadoğrubütünfabrikalarkapandı.

44-Türkler,ABD’yiilknezamankeşfetmişlerdir?

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında tüm dünyadan “fırsatlar ve hayallerülkesi” Amerika’ya göç yaşanıyordu. Bu göç kervanına Türkler de katıldı.Özellikle 1870-1914 yıllarındaki dönemde ekonomik ve sosyal yapıdakiproblemler nedeniyleOsmanlı’danABD’ye yaklaşık 1milyon 200 bin kişigöç etti. Bunların yüzde 15-20’sini Türkler oluşturuyordu. Göç yolundainsanlar, genellikle limanlara kadar araba, at, eşekle veya yaya olarakulaşmayaçalıştı.HarputveçevresidahaçokSamsunveTrabzonlimanlarını,Konya civarı Mersin Limanını, Ankara ve Iç Anadolu ise İzmir limanınıtercihetti.

Türklerin Amerika macerasının ayrıntıları yakın zamana kadar tam olarakbilinemiyordu. Fakat Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve

EdebiyatıAnabilimDalıBaşkanıProf.Dr.SedatIşçi’ninbaşındabulunduğubir ekip tarafından konu detaylarıyla araştırılmaya başlandı. 2002 yılındabaşlatılan “ABD’ye giden ilk Türkler Projesi”yle Türklerin bu kıtadakimaceralarıçokyönlüolarakincelemeyetabi tutuldu.Araştırmakapsamında,1860-1921 yılları arasında ABD’ye giden ilk Türk göçmenlerle ilgili çoksayıda bilgi, belge, fotoğraf, arşiv ve doküman, yıllar sonra gün ışığınaçıkarıldı. Araştırma sıra-smda göç gemilerinin kayıtlarına ve fotoğraflarınaulaşıldı, ilk gidenlerin hemen hemen tümü yoksul, tarım ve hayvancılıklauğraşan insanlardı, hiç okula gitmemişlerdi ve en kötü gemi’ lerleABD’yeulaşmışlardı. ABD’ye giriş merkezleri ise New York, Boston ve gemilerinrotasınagörebunlarındışındakibir iki limanolmuştu.AyrıcaABD’yeyasalyollardan giremeyen pek çok göçmenin önce Kanada’ya, oradan NiyagarabölgesiüzerindenABD’yegeçtiğiortayaçıktı.

ABD’ye önce Ermeniler, onlardan duyarak da Türkler gitmişti. Balkanlar,Kafkaslar,Akdenizve adalardan,Suriye,MısırgibiOsmanlı topraklarındangöç eden Türkler, en yoğun göçü Harput vilayetinden verdi. 1911 yılındaAmerika’yaburslugiden İlkbeşTürköğrencidenbiri olanGazeteciAhmetEmin anılarında, kendilerinden önce ABD’ye çalışmaya giden Türklerleyaptığıgörüşmelerianlattır.Onuntespitlerinegöre,budönemABD’de20binTürk bulunuyordu. Yalman, bir grup Türk işçisiyle Boston’un Peabodykasabasında karşılaşmıştı. Kasaba neredeyse bir Türk kasabasıgörünümündeydi.Yerleşmeyidüşünmedikleriiçinİngilizceöğrenmemişlervekasababelediyesideemirve talimatları İngilizceveTürkçeolarak ikidildeyazmıştı.

“Çoğumuz Harput’luyuz. Aramızda Sivaslılar, Malatyalılar ve Samsunlularda eksik değil… Bizim taraflardan Ermenilerin ticaret için Amerika’yagittiklerinigörüyorduk.Memlekette işlerkesatolduğuiçinbuticaretibizdedeneyelim dedik. İlk gelenler iş bulunca, tanıdıklarını, hısım ve akrabasınıçağırdı.Türktopluluğugüngeçtikçearttı.Fakathiçbirimizburadayerleşmekniyetinde değiliz. Maksadımız ticaret yoluyla biraz para biriktirmek,memleketedönmek,çolukçocuğumuzakavuşmaktır.”

ABD’yegöçedenilkTürklerdetıpkıAvrupa’yaçalışmakiçingidenlergibi,çoğunluklafizikselgüçisteyenzorişlerde,yoğunolarakotomotivfabrikaları,demir çelik işletmeleri, deri, ayakkabı fabrikaları, boya sektörü, tekstilsektörü, tel çekme fabrikaları ve demiryollarında çalıştı. Neredeyse tamamıbekar ya da yalnız clarak gelen Türkler burada farklı ülke ve dinlerdenkadınlarla evlendi, bazılarının çocuklarına Türk kültürü aşılarken, birçoğubunu başaramadı, ancak kendilerine ait mezar yerleri oluşturdu. TürklerinABD’de yaşama alışmasının ardından dernekler kurarak, kültürel ve dinibirlikteliklerini oluşturma gayreti içine girdi. Kimi Türkler de zamanla

ülkelerinegeridöndü.

AhmetYalmana göre, ilk zamanlardaki dil öğrenmeme düşmanlığı zamanlaortadankalktı.İngilizceöğrenerekdahaiyiişleregeçenler,parasahibiolanlarAmerika’nınhertarafındadağıldı.Ancakbilinenbirgerçekvardıki,ABD’yeyerleşenTürklerarasındaTürkiye’yebağlılıkhiçbirzamansarsılmadı.

“Bu vatandaşlar, memleketle her türlü bağlarının kopmasına ve Türkkonsoloshanelerine gittikleri sırada ekseri zaman güler yüz ve kolaylıkgörmemelerine, hatta ‘kuyruklu Kürt’ tarzında hakaretli sözlerlekarşılanmalarına rağmen, ana vatanı daima sevmişler, aralarındaKızılay veÇocuk EsirgemeKurumu teşkilatını eksik etmemişlerdir. İstiklal Harbindensonra Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı Dr. Fuat Umay, Amerika’dakiTürkler arasında iane toplamaya gittiği zaman bin bir zahmetle biriktirilenparalarınbüyükbirkısmı toptankasalarınaakmış,kurumunAnkara’daki ilktesislerininmeydanagelmesinimümkünkılmıştır.”

AmerikalıTürklerin,anavatanayardımlarıbununladasınırlıdeğildi. İstiklalSavaşı’ndaşehitdüşenlerinyetimçocuklarıiçinilkkezAmerika’dakiTürkleraralarında 420 bin dolar toplayarak Türkiye’ye gönderdiler. KurtuluşSavaşı’nm kazanılmasının ardından ülkeye dönenler, önemli sanayiyatırımları yaparak ABD’de edindikleri bilgi ve deneyimi Türkiye’yeaktarmışlardı.

45- Alamanların Almanya macerası ne zamanbaşlamıştır?

1961 yılında devlet töreniyle karşılandıkları Almanya’nın kalkınmasındaönemli etkisi olan Türk işçileri, 1970’li yılların sonlarından itibarenistenmeyen adam haline geldi. “Türken Raus” sloganında somutlaşanbaskılaradayanamayanbirçokTürkişçisi,buülkedekigeleceğiniterkederek,oradadayabancıhalinegeldiğianavatanlarınadönmekzorundakaldı.

Aslında altmışlarda gidenler, bu ülkenin tarihindeki ilk alamanalar değildi.Osmanlı imparatorluğu ile Almanya ilişkileri, savaş öncesinde hayli ileridüzeye ulaşmıştı. Askeri ve ekonomik alandaki bu ilişkiler, Şubat 1914’teBerlin’de ve Ekim 1915’te İstanbul’da kurulan Türk-Alman dernekleriyleyeni bir boyut kazandı. Enver Paşa’nın himayesinde ve Alman finanskuruluşlarının desteğiyle kurulan bu iki derneğin amacı, “kültürel gayretlervasıtasıyla iki ülke halkını birbirine tanıtmak”tı. Derneklerin en önemliplanlarından biri de Türk öğrenci ve çıraklarının eğitim için Almanya’yagönderilmesiydi.BöyleceTürkçıraklarAlmanesnaf sanatlarının temelleriniöğrenebileceklerdi.BuamaçlaOsmanlıveAlmanhükümetleri,12-18yaşları

arasında 10 bin Türk gencinin mesleki ve teknik öğrenim görmek üzereAlmanya’yagönderilmesiniöngörenbirprotokolimzaladılar.AlmanesnafvesanayiodalarınındabenimsediğiprotokolegöregönderilecekgençlerAlmanköyvekasabalarınayerleştirilecek;giyim,beslenmeveeğitimgiderleridahasonra üç yıl ücretsiz olarak çalıştırılacakları atölyeler tarafındankarşılanacaktı. Ancak, 1975 yılındaVardiya yayınları tarafından yayınlanan“Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi” kitabına göre anlaşmanın temelinde, “cepheyesürülenalmanaskerlerininyarattığıişgücüaçığınınkapatılması”yatıyordu.

1916-1918 yılları arasında Alman-Türk Derneği 323 öğrenci, 180 esnafçırağı, 140 maden ocağı çırağı ve 90 ziraat çırağını Almanya’ya gönderdi.OsmanlıSeraskerKapısı’nıngönderdiği500işçive100teknisyeninyanısıra,Maarif ve Bahriye nezaretleriyle vilayet yönetimlerinin gönderdiğiöğrencilerle birlikte bu sayı bin 500’e ulaştı. Büyük bölümü İstanbul veAnadolu’daki yetimhanelerden seçilen çırakların dörtte biri, iki aylık birdeneme sürecinden sonra uyum sağlayamadıkları için geri gönderildi.Çırakların bir kısmı da, gelir gelmez para kazanmaya başlayacaktanumudunda oldukları için kendi istekleriyle döndü. Savaşın sona ermesiyleAlmanya’ya yeni grup gelmedi. Kalanlar da ailelerini özledikleri, maddisıkıntıyaşadıklarıyadauyumsağlayamadıklarıiçinbirerikişergeridönmeyebaşladı.AncakAlmanya’dakalıpeğitiminitamamlayanlar,hattabirdahahiçdönemeyenler deoldu.Türk çırakları,Almanya’nın ekonomikve toplumsaltarihindeönemlibirrenkolarakyerlerinialdılar.

46- Türkiye’nin ilk anonim şirketi ne zamankuruldu?

19. yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru açılan iş hayatı ve devletgelirlerindekiartış,üstgelir tabakalarında sadeceBatımallarınındeğil,Batıusulü hizmet tüketimi anlayışını da körüklüyordu. Türkiye’nin ilk anonimşirketi olan Şirket-i Hayriye’nin kuruluşu ve gelişiminde geçirdiği süreç,aslında Osmanlı ülkesinde Avrupalı bir şirket anlayışının giriş ve gelişmesüreciyle aynı paralelliği taşıdığını gösteren canlı bir örnektir. 1851 yılındakurulan,Şirket-iHayriye’ninkuruluşfikridebusıradadoğdu.FuatPaşa ileCevdetPaşa,biraylığınaBursa’dakikaplıcalaragittiklerindebuşirketikurmafikriortayaçıktı.Şirketinhissesenetleri,padişah,annesiBezmia-lemValideSultan,ReşitPaşailedöneminilerigelenbürokrat,asker,tüccarvebankerleritarafından satın alındı. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, bu tarz yatırımlarkonusundayeterlibilgivetecrübedenyoksunolansermayesahipleriniteşvikediyor,çoğukişideReşitPaşa’nınhatırıiçinhissesenedialıyorlardı.OsmanlıDevle ti’nde Avrupa örneğine uygun ilk yerli anonim şirket (Şirket-iHayriye)inkurulması,Türkiyeekonomisi açısından farklı anlamlar taşır.Bugirişimleriyle,Osmanlı padişahı ve bürokrat aydınları; şirketleşme, onun daötesinde kapitalist-leşme yönünde bir düşünce ve hareket birliğineyöneldiklerinigösteriyordu.Kapitalistbirtoplumdüzeni,kalkınmanıngereklive yeterli şartı olarak kabul ediliyordu. Bundan böyle, kapita-listleşmearzusundabirleşenOsmanlıaydınlarıbunugerçekleştirmeninikiayrı(liberalvehimayeci)yolunugündemegetiriptartışacaklardı.

47-Turizmeyönelikilkadımnezamanatıldı?

Osmanlı İmparatorluğu nda turizme yönelik ilk adımı Orient Expressgerçekleştirdi.

Orient Ekspress, 1876 yılında Belçika’da kurulanWagons-Lits adlı şirketinParis ile İstanbul arasındagerçekleştirdiği seferin adıydı. İstanbul’akaradanyapılan ilk toplu turistik seyahat Orient Express’in 1883’deki seferiylebaşladı. 5 Haziran 1883 günüWagons-Lits (Uluslararası Yataklı Vagonlar)şirketinebağlıOrientExpress,ParisStrasbourggarındansekizülkeyigeçerekOsmanlı’nınbaşkentiİstanbul’aulaşmakiçinhareketetti.Provaniteliğindekiilkseyahatoldukçamaceralıgeçti.ÇünküExpress’inİstanbul’aulaşabilmesiiçin gerekli demiryol-lan henüz yapılmamıştı ve bu nedenle yolculuğun birkısmıvapurlagerçekleştirildi.Seyahatindahadüzenliolmasıiçinbirkaçyıladaha ihtiyaç vardı. Şirket 1894 yılında İstanbul’da ilk acentesini açtı.

TamamlananSofya-IstanbulhattındansonraOrientExpressilkkez1Haziran1889’da İstanbul’a geldi. Daha sonraki süreçte, Orient Express’in seferleridüzenli hale geldi. Avrupa asillerinin çok rağbet ettiği bu ünlü trenyolculuğunun müşterileri “filmlere bile konu olan” yolculuğun sonundaİstanbul’aayakbastıklarındaikametedecekleribiryerbulamadıklarıiçinzordurumda kalıyorlardı. İlk başlarda İstanbul’da yolcularını, Grand Hotel deLuxembourg, Boshorus ve Summer Palace Hotel’de ağırlayan şirket,müşterileriiçin1892yılındaPeraPalasOteliniinşaettirdi.Wagons-Lits,otelyapımcılığınıüzerinealarakozamanagörelüksveithalmalzemekullanmaksuretiyle Pera Palas’ı tamamladı. Wagons-Lits Pera Palas’m bitirilmesiyleyolcularına daha konforlu bir hizmet vermeye başladı. Yine bu dönem,Türkiye’ninilkoteliolmasıfatını taşıyanOteld’angleteerveBüyükLondraOteli turistik anlamda ilk ciddi tesislerdi. Orient Express doğuya seyahatetmeninbirsimgesihalinegeldi.1894yılındaİstanbul’dailkbürosunuaçaraksektöre canlılık getiren Wagons-Lits gerçek anlamda acenta faaliyetiniCumburiyet’inilanındansonravermeyebaşladı.

48- İstanbul ile Ankara arasındaki çekişmeninkökenindenevardır?

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, iş hayatında, İstanbul ile Ankara arasında birmücadeleye tanık olunur. Hatta bu çekişme, İzmir İktisat Kongresi’nde dekendisini hissettirir. Ankara Hükümeti’nin İktisat Vekili Mahmut EsatBozkurt, kongre sırasında İstanbul’dan gelen ticaret kesimi temsilcilerinekarşısoğukvemesafelidavranır.Onunbudavranışınınaltında,İstanbul’dangelenleridüşmanayataklıketmişbirkentintemsilcileriolarakgördüğünüimaedecek kadar ileriye götürmesi düşüncesi vardır.Aslında ekonomide iplerinkimin elinde olacağına dair bir kaygı vardı. ÇünküAnkara, sadece ülkeninsiyasi başkenti değildir. Aynı zamanda ekonomide de iplerin kendi elindeolmasını isterdi. Buna Ankara’nın kendi girişimcilerini yaratma veya varolanlarıdahadakalkındırmaçabasıeklenmişti.DurumböyleoluncaIstanbul-Ankara arasında ciddi bir gerginlik başlamıştı. Fakat gerginliği uzunca birsüredevamettirmeyegerekyoktu.ÇünküöncelikleekonomininMüslüman-Türkgirişimcilertarafındanelegeçirilmesiveekonominin“Türkleştirilmesi”gerekmekteydi.

49- Milli Mücadele yıllarında nasıl bir dış ticaretpolitikaizlenmiştir?

Türkiye’nindış ticaret tarihininhemenhemenhiçbilinmeyendönemi,Milli

Mücadele yıllarıdır. Savaşın bütün sıcaklığıyla devam ettiğiMillimücadeleyıllarındaülkede,BakanlarKurulukararlanveolayların kronolojik gelişimiincelendiğinde,dışticaretinaksamamasıiçinözelbirönemverildiğianlaşılır.

Savaş yıllarında, Ankara hükümetinin gümrük vergisi kararlarının,sanayileşmeye yönelik korumacılık etkisinden söz etmenin çok da fazlaimkanıyoktu.ZatenTürkiye’ninenbüyükikiithallimanıİstanbulveİzmir,1922’in sonlarına kadar Ankara hükümetinin kontrolü dışında kalmıştı.Ankara’nınkontrolündekiTrabzon,Samsun,inebolugibiKaradeniz;AntalyaveMersin gibi Akdeniz limanlarından yapılan ithalat da çok sınırlıydı. Busınırlı ithalat, çok büyük ölçüde askeri ihtiyaçları ve savaş koşullarınınzorladığı beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti. Milli Mücadele’ninbaşlarında dış ticaretle ilgili en önemli gelişme “el koymalar” konusundayaşandı.

Ülkedekimadenrezervlerininenbüyüğü,Zonguldakkömürhavzasmdaydıveönce Fransızlar daha sonra da İtalyanlarla birlikte işletilmekteydi. TBMMhükümeti kurulduktan sonra, İstanbul hükümetinin verdiği madenimtiyazlarım geçersiz sayarak bölgedeki maden yataklarına el konuldu.DemiryollarındaiseyabancısermayehakimdiveİngilizveFransızşirketleriulaşımı sağlıyordu. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine ve Heyet-iTemsiliye’ninserttutumuüzerineİngilizler,Arifiye-FiaydarpaşaveAnadoluFiattı’nı;Fransızlar,BağdatDemiryolu’nunKonyaveYenicearasınıterketti.BöyleceBatıAnadolu’nunYunanişgalialtındakalankısmıdışındaişletmeyeaçık1,067kilometredemiryolu,Kuvay-ıMilliye’ninelindekalmışoldu.

Bakanlar Kurulu, Milli Mücadele döneminde (23 Nisan 1920 ile 29 Ekim1923) toplam 3,5 yıllık süre içerisinde 2, 874 karar aldı. Bu kararların 44tanesi ihracatla, 116 tanesi ise ithalatla ilgiliydi.Ankara’da toplananBüyükMilletMeclisi,çıkardığıilkkanunlarlakendiegemenliğialtındakilimanlardaspesifik vergi değerlerini arttırma yoluna gitti. Dış Ticaret Uzmanı ÖzkanAydındanöğrendiğimizbilgileregöredeBakanlarKuruluilkdefa,10Mayıs1920’detoplananaskerivesiyasiaçıdanönemtaşıyanbirçokkonudanönce,“ihracatınkayıtsızşartsızserbestolduğuveihracatınancakBakanlarKurulutarafındansınırlanabileceği”yolunda4numaralıünlükararıaldı.Bukararlaihracı mümkün bütün malların ihracını teşvik etmiş oluyordu. Ancak budurum,ilktartışmayıdaberaberindegetirdi.KuşadasıKuvay-ıMilliyeReisiMahmudBey(CelalBayar),29Mayıs’taMustafaKemalPaşa’yabir telgrafçekerek,bölgehalkıolarakuzunzamandanberiYunanlılarlaveYunanadalarıile ticareti kestiklerini ve bu suretle düşmana ekonomik darbe indirmişolmaları nedeniyle, “ihracatın serbestisi” kararının bu çabaları boşaçıkardığınıbelirtilerek ihracatyasağınınalınmasını istiyordu.Bununüzerinetekrar toplanan Bakanlar Kurulu, “yerel menfaatlerin ülker. n genel

menfaatlerinin üzerine çıkamayacağınm belirtilerek ihracatın serbest olduğuyönündebirkezdahakararaldı.

Meclis’in ithalatla ilgili olarak aldığı ilk kararı ise, devlet gelirleriniarttırmaya yönelikti. 28 Temmuz 1920 Tarihli ve 8 sayılı kararla, ithalattaalmangümrükvergileribeşmisliarttırıldı.

Budönemmilli hükümetinkitlelereulaşmaya ihtiyacıvardıvebudayazılıbasınlasağlanabilirdi.BakanlarKurulu,“MatbaaAlatveEdevatİleKitapveGazete Kağıtlarının Gümrük Resminden İstisnasına Dair Kanunu” ile de,Anadolu’da yayınlanan bazı gazetelerin ihtiyaç duyduğu gazete kağıtları,gümrükvergisindenmuaftutuldu.Ayrıcabudönemalınankararlarlada,ülkeekonomisinin neredeyse tamamını oluşturan ve savaşlar nedeniyle gereküretim gerek işgücü olarak büyük kayıplar veren tarımı yenidencanlandırabilmek için, tohum, damızlık hayvan ve zirai alet ve edevatlarıngümrükvergisindenmuafolarakithalineizinverildi.

HernekadarBakanlarKurulu,ihracatınserbestolduğunailişkinkararalmışolsada,savaşındoğurduğubazıihtiyaçlaraparalelolarakihracatdatümüyleserbestbırakılmamıştı.

Özellikle ordunun ve bazı bölgelerin iaşesi için canlı hayvan ve bunlarınihracatıyasaklanmıştı.Dahasonrabukararı,yineordununihtiyacıolanbinekve yük hayvanlarının ihracatının yasaklanması kararı izledi. Fakat askerizaferler ardı ardına gelmeye başlayınca, ihracat yasağına ilişkin yumuşamaeğiliminegirdi.YunanordularınınAnadolu’yuterkettiğiveTürkOrdusununTrakya bölgesine doğru askeri harekata giriştiği günlerde Fevzi Paşa,TBMM’ye telgraf çekerek Batı Bölgesi Edremit depolarında askeri ihtiyaçfazlası zeytinyağı bulunduğunu belirterek bunların yurt dışına ihraçedilmesindebirsakıncaolupolmadığınısoruyordu.TBMM,ihtiyaçduyulandevletgelirlerininarttırılabilmesiamacıyla,20Eylül1920 tarihinde“ihracatRüsumu Kanunu”nu kabul etti. Bu kanunla, Osman-lı döneminde kıymetüzerindenbelirlioranlardaalınan ihracatvergisi,miktarüzerindenalınmayabaşlandı.Ancakaltı ay sonraEkonomik İşlerBakamCelalBayar,BakanlarKuruluna müracaat ederek, ihracat vergisiyle ilgili sıkıntılardan bahsederekvergininkaldırılmasını talepediyordu.CelalBayar’mbugirişimindensonraihracat vergisi, 17 Nisan 1921 Gün ve 793 sayılı kararla listeye dahil tümmaddeleriçinyüzde50oranındadüşürüldü.Ağustosayındaçıkarılankanunladayürürlüktenkaldırıldı.

İhracatın kolaylaştırılması, askeri zaferlerin başarıyla sonuçlanmasınabağlıydı. I. İnönü Savaşı’mn hemen ardından ihracatın kolaylaştırılmasıylailgiliilkdüzenlemeyapıldı.

23 Ocak 1921’de Canik tütünlerinin ihracatının artması ve fiyatlarının

düşmemesi için, Samsun postanesinden İngilizce haberleşmeye izin verildi.ÇünküCanikvilayetineyetiştirilentütünlerinyaklaşıkyüzde60’ıAmerika’yasevk ediliyordu. Ancak posta haberleşmesine konan sansür nedeniyleİngilizce haberleşme yapılamıyordu. Fransızca haberleşmeye de imkanolmadığından tütün alımıyla uğraşanAmerikan şirketleri ortadan çekilmişti.Üreticileri de uzun süre beklemeyerek düşük fiyatla ürünlerini eldençıkarıyorlardı. Tütün fiyatlarının aşırı ölçüde gerilemesi nedeniyle, tütünmahsulünün uygun fiyatlarla ihraç edilmesine ve tüccar arasında rekabetyaratılmaya çalışılması gibi gerekçelerle, Samsun postanesinden İngilizcehaberleşmeye izin verildi. Yine aynı şekilde, 13 Şubat günü de EreğliBölgesi’nden ihraç edilecek kömürlerden alman ihracat vergisinindüşürülmesine karar verildi. Bunların dışında mahalli ürün ihracınınkolaylaştırılması için nakliyat yapan hayvan ve araba sahiplerine devamlıseyahat belgesi verilmesi, istilâya uğramış Gördes ve Demirci yöresindekihalılarınsatılabilmesiiçin6aymüddetleihracatvergisininyüzde50oranındaindirilmesi gibi kararlar, bu dönemde ihracata verilen önemi gösteren diğerkararlardı. II. İnönü Savaşı’nın kazanılmasının ardından da, MersinLimanı’nınFransızlara,İzmitLimanı’nınIngilizlereaçılmasınakararverildi.

50-EkonomitarihiaçısındanİzmiriktisatKongresiKararlarınedenönemlidir?

Cumhuriyet’in iktisat politikaları, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’ndebelirlendi.Misak-ıMilli ile saptananmilli sınırlar savaşmeydanında fiilengerçekleştirilmişti; ama ekonomik egemenlik uğrundakimücadele, görüşmemasasındahâlâsürüyordu.Aslında,böylebirdönemdedüzenlenenkongreyleuluslararası çevrelere, çok yönlü mesaj iletiliyordu. Lozan görüşmelerininkesildiği bir sırada yapılan kongreyle, dış dünyaya verilen ilk mesaj,Osmanlı’dan kesin bir şekilde kopuştu. Özellikle Ingiltere’ye verilen birbaşkamesajiseyenikurulacakdüzenin,liberalilkelerdenfazlauzaklaşmayançağdaş bir ekonomi anlayışına sahip olduğu yönündeydi. Böylelikle, yenidoğacakTürkiyeCumhuriyeti ileOsmanlı imparatorluğuarasındakifarklılıkvurgulanıyor ve Hristiyan Batı’nm ana düşmanlık konularından biri olan“barbarlık” suçlamasına karşı tedbir alınmış oluyordu. Ayrıca, Rusya’dakidevrimden sonra oluşan Bolşevik iktidarla hiçbir benzeşme olmadığı dabelirtilebilirdi.Tabiikisonolarak,yenidüzenintemeldireğiolacakkesimlerebirforumaracılığıylasesleriniduyurmaimkanıveriliyordu.

Kongrede milliyetçi bir hava esiyordu, yabancı sermayeye karşı kuşku vedüşmanlıkvardı.Ancakgerçekolanbirşeyvardı,odaekonomikgelişmeninyabancısermayesizmümkünolamayacağıydı.MustafaKemal,kongredeyeni

oluşmaktaolandevletinsiyasibağımsızlığınaaykırıdüşecekarayışlar içindeolmamakveözellikleekonomininmillileştirilmesinehelaldarlıkgetirmemekşartıyla yabancı sermaye ile işbirliği yapılmasından yana anlayışa sahip biraçış konuşması yaptı. Mustafa Kemal’in, yabancı sermaye konusundakisözleri,dönemeuzuncabirsüredamgasınıvurdu.

“Efendiler, iktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zanno-lunmasın ki,ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasidir. Çok say(emek) ve sermayeye ihtiyacımız var.Kanunlarımı-za riayet şartıyla ecnebisermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız- Ecnebisermayesi bizim say’imize inzimam etsin (katılsın) ve bizim ile onlar içinfaydalıneticelerversin.Mazide,Tanzimatdevrindensonraecnebisermayesimüstesna bir mevkie malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesininjandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiyebunamuvafakatedemez.Burasınıesirülkesiyaptırmayız.”

AslındaMustafaKemal’inbusözleri,birazdadönemindışbaskılarınakarşıakıllıca yapılmış taktik bir uygulamaydı. Mustafa Kemal’in yabancısermayeyedüşmanolunmadığı yolundakibu ifadelerinin,LozanKonferansıgörüşmelerinin kesildiği bir döneme rastlaması tesadüfi değildi. Bilindiğiüzeregörüşmelerinkesilmesininbirsebebideticariimtiyazlardı.DolayısıylaBatıdünyası,Türkiyeüzerindekiticarihaklarınıkaybetmekistemiyordu.Batıiçinmillibirdevletinardındanmillibirekonomininkurulmasımenfaatlerinietkileyebilirdi. Yani, Batının yabancı sermaye konusunda gizli bir endişetaşıması, Lozan’da Türk tezlerini kabul etmemesinin bir gerekçesidir,denilebilir. Batının bu endişesini gidermek için,Mustafa Kemal’in yabancısermayeye karşı olmadıklarını belirtmesinin ardından İsmet Paşa da birFransızgazetesiolanLePetitParisien’everdiğidemeçteyabancısermayeyekarşıolunmadığınınaltınıçizdi.

Kongrede yabancı sermayeyle ilgili bir başka karar daha alın-di. İstanbulMilliTürkTicaretBirliği’nin konuyla ilgili önerileri onaylanarak hükümetesunuldu. Bu kararın birinci maddesinde “Ecnebi sermayesindengereksinmesiz kalamayacağımız aşikardır.” deniliyor; ancak yabancısermayenin ülkeye gelişinin belli bir denetim içinde olması isteniyordu.Yabancılarınyerliortaklarlabirlikteşirketlerkurması,yabancısermayeyeaitpay oranlarının ise sektörlere ve kurulan şirketlerinmali büyüklüğüne göreayarlanmasıönerildi, isteryabancı, isteryerli tüm işadamları içinBatı’dakiörneklerine uygun ticaret gibi yasal ortamın en kısa zamanda hazırlanacağıvaadedildi.

İzmirİktisatKongresi,düzenlenmeamacınaulaşmadabaşarılıoldu.Batı’ya,doğacak devletin “Batılı” olacağı ve kapitalist dünyayla ilişkinin devamedeceği yönünde yaratılan hava, LozanAnlaşması’nınAnkara hükümetinin

istediği yönde gelişmesine katkıda bulundu. Kongrede benimsenen liberalgörüş, klasik anlamıyla bir liberalizm değildi. Cumhuriyet liberalizmi,devletin özel girişimcileri geliştirmekle görevlendirdiği bir ekonomiktedbirler dizişiydi. Cumhuriyetin ekonomi politikasının ayrıntılı biçimdetartışıldığı, İzmir İktisat Kongresi’nin önemle vurgulandığı “ulusalekonomi”denanlaşılan“Türk”olangirişimcilerin,eskiyabancıtüccarın;Türkbankalarınındayabancıbankalarınyerinialdığıbirekonomiydi.

51- Necip Akar, neden yenilikçi girişimciliğinöncüsüolarakkabuledilir?

EczacıNecipAkar,1930’luyıllarda temizlikve ilaçsanayiindeyenilikçivegirişimci kişiliğiyle tanınan Türkiye’nin en önemli girişimcilerinden biridir.Akar,Türkiye’debugündevarolanbirçokürününyaratıcısıveüreticisioldu.Hayatı boyunca eczacılık mesleğinin sınırları içinde büyük başarılara imzaatarak, modern ve etkin reklamcılık anlayışının yerleşmesinde büyük paysahibioldu.

1924yılındadaeczacıokulundanmezunolduktansonra,çeşitlieczanelerdeçalışarakbazıbilgileredindi.DahasonraağabeyiCemilAkarileortakolarakilk önce “Şampuan Cemil” , “Necip Bey Kremi” ve “Necip DişMacunu”müstahzarlarınıüretmeyebaşladı.Kısabirsüresonra,NecipBeyKremi’ninüretiminidurdurdu.NecipDişMacunu’nunformülünüdeğiştirdiveyenibirformül hazırlayarak 1927yılında “Radyolin” isimli yeni bir dişmacunununimalatınabaşladı.Ülkeçapındaafişreklamınıilkyapanvebualandaorijinalbirçığıraçan, reklamcılığı ilmi şekildemodernizeedenNecipAkarRadyo-lin’ i piyasaya çok iyi tanıttı. Bir ayda Necip Diş Macunu’nun iki yıldayapabildiğisatışıyaptı.BiryıldayarımmilyonayakınRadyolinDişMacunusatıldı. Necip Akar, 1935 yılında o kış bütün ülkeyi saran grip ve nezlesalgınını dikkate alarak yeni bir ağrı kesici, grip ve nezle hastalıklarını ençabuk ve pratik tedavi edebilen ve tek ambalaj halinde satılan ve içinde“Grip” kelimesi olan Gripin’i piyasaya sürdü. Gripin’in grip, nezle soğukalgınlığı,romatizmavehertürlüağrıdindiriciözelliğikısasüredeanlaşıldıve“Bir gripin al bir şeyin kalmaz” slogan haline geldi. Ayrıca her yerdebulunabilmesi, ucuzluğu, tek ambalaj halinde satılması dolayisiyle satışlaradeta rekor seviyesine ulaştı. Yerli bir ağrı kesici ve ateş düşürücü olarakkabul gören Gripin, halk tarafından çok kısa sürede benimsendi. Özelliklesıtmanınkolgezdiğiyıllarda,KininliGripinadetatekilaçolarakkullanıldıveyurdun en ücra köşelerinde halk tarafından aranır oldu. Necip Akar’myenilikçi ruhu, bitmeyen enerjisi ve modern reklamcılık anlayışı sonucuGripinvedahasonralarıpiyasayaçıkanOpon,büyükhalkkitlelerineulaştıve

adetaherevegirdi.

1950’liyıllar,Türkiye’nindeğişimyıllarıydı.TekpartiiktidarısonaermişveHürriyetgazetesibaştaolmaküzereyenidöneminanlayışınıtemsiledenyenigazeteler çıkmaya başlamıştı, tüketim teşvik ediliyor ve gazetelerdereklamcılık gelişiyordu. İşte tam da bu sırada 1950 yılında, Necip Akar’mağabeyi Cemil Akar, Radyolin’i alarak ortaklıktan ayrıldı. Tek başınaçalışmaya başlayan Necip Akar, ithal sabunların yerine halkın ihtiyacıolduğunu düşündüğü bir el ve vücut sabunu formülü hazırladı ve “PuroTemizlik Sabunu” adı verilen Türkiye’nin ilk yerli tuvalet sabununu satışasundu. İlk ambalajlanmış kokulu sabun olan Puro da, Gripin gibi kısazamanda çok satılan aranan bir mal oldu. O kadar ki, birinin çok temizolduğunubelirtmekiçin“Tabinedemezsin,Purosabunuileyıkanmış”ifadesikullanılıyordu.NecipAkar,PurotanıtımındadaTürkiye’deilkdefayenibirreklam kampanyası uyguladı. İstanbul semalarında bir uçaktan eşantiyonolarak küçük sabun paketleri atarak orijinal ve etkin bir reklam yaptı.Türkiye’dePazararaştırmalarınınduayeniNezihNeyzi’yegöre,Purookadarbaşarılı oldukiUnilever’inLux sabunu, buyerlimarkakarşısındabir türlütutunamadı.AncakAkar’mölümündensonradurumdeğişecekti.Akar,Purosabunlarından kısa bir süre sonra yine Türkiye’de ilk yerli temizleme tozuolan Fay ve Pop’u üreterek piyasaya sürdü. Puro ve Fay, yeni tüketimmaddeleriolaraksokakilanlarıileşehirlerdetanıtılıyordu.OkuldefterlerindeRadyolindişmacununun reklamlarınayerveriliyorveçocuklarda reklamlatanışmış oluyordu. İlk yerli çocuk maması “Paro” ile ağrı kesici ve kanısulandırıcıözelliğiolan“Opon”unformülünüdehazırlayıppiyasayasunarakçalışmalarınadevamettirdi.

NecipAkar18Haziran1957günü,denizde çırpmanbirisini kurtarmak içinyatından,MarmaraDenizi’neatladıfakatherikisidebirdahasuyunyüzüneçıkamadı.Türkiye’ninilkgirişimcilerindenbiriolanNecipAkar,ilktüketimsanayi denemelerinde özel sektörünün gelişimine öncülük eden öncügirişimcilerdenbirioldu.

52-Türkiye’ninilkkiremitfabrikasınıkimvenedenkurmuştur?

İlk TBMM binası, harap haldeydi. Bina Ankaralılar tarafından bağıştoplanarak tamir ettirilmişti. Ancak binanın çatısı bir türlütamamlanamıyordu. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında, pek çok üründeolduğu gibi kiremitte de kıtlık yaşanıyordu. Cumhuriyet’in kurulmasıylabirlikte başlayan yapılaşmada, üretimi olmayan kiremitler Fransa’nınMarsilya şehrinden ithal ediliyordu. O yıllarda bir genç adam, o meşhur

zekasıilesokaksokakdolaşıpevlerinçatılarındakikiremitleribirmiktarparavererek toplamıştı. Sonra da bu topladığı kiremitlerle Meclis’in çatısınıtamamlanmıştı.Bugençadam,VehbiKoç’tanbaşkasıdeğildi.Cumhuriyet’inilk yıllarında, Marsilya’dan ithalata kadar giden kiremit yokluğuna çokiçerleyenCumhuriyet’inkurucusuAtatürk,şutalimatıverdi:“Şukiremitiğinihalledin, aleme rezil oluyoruz”- Bunun üzerine toprağı uygun olduğu içinseçilen Eskişehir’e Deliorman’dan gelen Sabri Kılıçoğlu tarafından, 1927yılında lk kiremit fabrikası kuruldu. Türkiye’nin ilk kiremit fabrikası, aynızamanda Türkiye’nin ilk üretim tesislerinden biriydi. Kılıçoğlu Kiremitfabrikası, 80 yıl boyunca ülkeye hizmet verdi ve bu süre zarfında 1milyar750 milyon adet kiremit üretti. 100 milyon metrekareyi aşan üretimleKılıçoğlu,milletvekili lojmanlarınındaarasındabulunduğuTürkiye’ninpekçok önemli yapısının çatısında yer aldı.Demiryolu sayesindeKılıçoğlu’nunkiremitleri, Cumhuriyetin ilk yılları da dahil olmak üzere Türkiye’nin heryerineulaştı.

53-Cumhuriyet’inilkAr-Ge’cilerikimlerdir?

Bugün sıklıkla bahsettiğimiz “Araştırma ve Geliştirme” (Ar-Ge)faaliyetleriyleresmiolarakhernekadar1960’lıyıllardatanışmışolsakda,bufaaliyetleraslında,Türkiye’defiiliolarak

Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamıştır. Kurtuluş Savaşı bitmiş ve MilliMücadele önderlerinin önündeki hedef, askeri zaferi artık iktisadi zaferletaçlandırmak olmuştu. Bu durum, özel sermayenin özendirilmesi,sanayileşmenindevletteşvikvedesteğiyleözelsermayetarafındankurulmasıanlamına geliyordu. Niyet böyle olunca, bir an önce toplumsal kalkınmayısağlayacak her türlü girişime sahip çıkmak gerekliydi. Örneğin Afyon-karahisarlı Con Ahmet. Onun Zatülhareke denemesinin (kendi kendinehareket eden, enerji üreten ya da enerjisiz çalışan makinesi), başarısızlığauğrayacağı baştan belliydi. Fakat yine de Cumhuriyet yönetimi, başarılıolamayacağını bilmesine rağmen, bu tip girişimleri teşvik etmek içindesteklemekten geri kalmıyordu. Cumhuriyet döneminde Ar-Ge’ye önemveren ilkgirişimciler, yarattıkları ürünçeşitleriyleTürkiye ekonomisinin ilkAr-Ge’cileriolarakkayıtlarageçti.İşteonlardanbazıları…

Ömür Yoğurtlarının Kurucusu Fikret Yüzatlı; eski bir askerdi. Atatürk veİnönü’nün İstanbul’da bir süt üretim tesisi kurması yönündeki teşvikiyle,1933’te İstanbulBahçelievler’de,Türkiye’nin ilkentegre sütve sütürünlerifabrikasınıkurdu.Yüzatlı,yenigirdiğisektöreyeniteknolojileridegetirdi.Ogüne kadar yoğurt üreticileri, süt kazanlarını odun ateşiyle ısıtmaktaydı.Üretimdebelirlibirstandartyakaladıveodunateşiyerinemodernbirısıtma

sistemikurdu.Palacılartarafındantahtapalalarlakarıştırılankazanlarıniçineelektrikli motor bağlandı. Ömür yoğurtları, İnek sütü ile koyun sütükarıştırılarak elde edildiği için tadı piyasadaki diğer yoğurtlardan çokfarklıydıvebu standart tadınherdönemmuhafazaedilmesigerekmekteydi.BunedenleYüzatlı, yılınbelirli dönemlerinde elde edilebilenkoyun sütünüdondurma*-vehermevsimkullanabilmekiçineksiotuzderecedebirşokkmabuzhanesi kurdurdu.Böylece 12 ay boyunca standart bir kalite yakaladı.Oyıllarda İstanbul’un yoğurt ihtiyacı Silivri’deki mandıralar tarafındankarşılanmaktaydı.Silivriyoğurtlarıbüyüksinileriçindebakkallarageliyorvedilimdilim satılıyordu.Bunun çok fazla hijyenik olmadığını görenYüzatlı,birkiloluk tenekeambalajkutularındaüretimebaşladı.BöyleceTürkiye’ninilk ambalajlı “ÖmürYoğurtları” piyasaya girmiş oldu. O zamana kadar biryoğurdunkalitesinikaymakkalınlığıylaölçenTürkhalkı,ilkdefakaymaksızveho-mojenizeyoğurtiletanıştı.

Uşaklı Nuri Şeker, Cumhuriyet döneminde, inandığı yolda sonuna kadaryürümesiveinatçıkişiliğiyle,Anadolu’nunyenilikçigirişimcilerininbaşındagelir. Nuri Bey, şekerin Hindistan’da kamıştan, Avrupa’da pancardan eldeedildiğiniduymuşvebununsıkıtakipçisiolmuştu.AraştırmalarısonucuNuriŞeker, Avrupa’dan getirtilen pancar tohumlarını ekerek pancar üretmiş veürettiğipancarırendeleyerekşerbeteldeetmişti.Buşerbettenpekmez,bulamave köpük helva yapmayı başardı. Bunun üzerine Uşak’ta köy köy gezerek,çevresini pancardan şeker elde edilebileceği yönünde ikna etmek için çabaharcadı.Bu tarihlerdeülkeninhiçbir yerinde şekerbulmak imkanı olmadığıiçinürettiğibutatlıçeşitlerinideğerfiyatınasatarakkazançsağladı.NuriBey,Uşak’taşekerfabrikasıkurmahayaliniancakCumhuriyet’in ilanındansonragerçekleştirebil-di. Nuri Bey, bu amacın gerçekleşmesi için vatandaşkitlesinin maddi ve manevi güçlerinin bir arada toplanması gerektiğineinanıyordu. 1923 yılında Nuri Şeker’in öncülüğünde, Uşak Terakki Şirketikuruldu.Nuri Bey, kendisine gerekli olan sermayeye ulaşabilmek için, varıyoğuylabeher(herbir)i2liraolanhissesenetlerindenMustafaKemalPaşaveLatifeHanım’adasatmıştı.Büyükrüyasınıgerçekleştirdiğindeise,yaşı70’edayanmıştı.

Dönemin en büyük sanayicisi Şakir Zümre’ydi. Atatürk ile yakın dostluğubulunanZümre’nin sanayiciliği,MilliMücadele yıllarına kadar uzanıyordu.Zümre’nin “Türk Sanayi Harbiye ve Madeniye Fabrikası ile Yapı ve AteşTuğlaFabrikasıisimliikifabrikasıbulunuyordu.

Fabrikasındaki ürün yelpazesi; sobalardan, uçak bombalarına kadar genişti.“Şakir Zümre” adıyla ünlü bir marka yaratmıştı. Bulgaristan’dan getirdiğidört köşe tuğla sobalarını, Türkiye’de üreten ilk kişiydi. Soba çeşitlerinizaman içinde arttırdı.Bu sobalar araştırmacı yazarMuratKoraltürk’e göre,

Zonguldak, Halk, Zümre, Ağaçlı, Alman, Köylü ve Yemek (Kuzine) tipiolarak adlandırılıyorlardı, ikinci Dünya Savaşı yıllarında ise, Şakir Zümrefabrikaları,Türkiye’ninartansavunmaihtiyaçlarınaparalelolarak,ordu içingerekli mühimmat ihtiyacını karşıladı. Savaşın bitiminin ardından bu seferüretiminifarklılaştırmayıbildi.Fabrikasındaözellikletarımmakinevealetleriüretmeye başladı. Tohum temizleme makinesi, tınaz harman makinesi,sandıklı pulluk, el triyörü, parsel makinesi ve çeşitli ilaçlama makineleriüretti. Bunların dışında, mermer kesen katarakt makineleri, konkasörler,elektrikkofreleri,şanzımankutusu,rezervuar,tuvalettaşı,elektrikocağı,bazıbankalariçinkumbaralardaüretilmekteydi.

1937’de Bursa’da PTT’de Fen Müfettişiyken, Türkiye’nin ilk dokumatezgahını yapan Kamil Tolon’un hedefi, yeni oluşturulan milli sanayihareketinin bir parçası olmaktı. 1944’te askerlik görevini yaptığıÇanakkale’de, MSB’nin bünyesinde, seri olarak mayın kesme makineleriüretti. 1945 yılında ilk dokuma tezgahı, bobin sarma ve çözgümakinesininyanı sıra, ilk testere ve matkap gibi tezgah üstü makineleri imalatını dagerçekleştirdi.Tolon, 1948 yılındaTürkiye’nin ilk santrifüjlü su pompasını,bir yıl sonra da Türkiye’nin ilk biçer-döver’ini üretti. 1949’da makinelereduyduğuilgiveedindiğibilgiler,onu,Türkiye’ninilkbuluşadamlarıarasınasoktu. 1950’de Tolon, suyun mekanik gücüyle, çamaşırı en az yıpratangüvenliklipervanesi, santhb rifüj ile sıkmayapan, elektrikmotorudaTolonmarka olan ilk ev tipi çamaşır yıkamamakinesini üretti. Bir kopyası halenKoçMüzesi’ndeolan ilk çamaşırmakinesininkazan, santrifüj vekapakları,aşınma tehlikesini ortadan kaldırmak için, paslanmayan saf bakırdanyapılmıştı.

54-Cumhuriyet’inilkyıllarındaneden“devletçilik”uygulamasınageçildi?

Dünya Ekonomik Krizi’nin Türkiye üzerine etkileri, hükümetin iktisatpolitikasında sanayileşmeyi hızlandırmaya yönelik yeni bir içerikoluşturmasını gerekli kıldı. 1930 yılı içinde, Dünya buhranının etkileriTürkiye’de de şiddetle yaşanmaya başladı. Serbest Fırka deneyimi veardındanGaziMustafaKemal’in çıktığı gezide edindiği izlenimler, iktisadigelişmeyi hemen hızlandıracak bir şeyler yapılması gerektiğini ortayakoyuyordu. Öncelikle, Dünya Ekonomik Krizi’nin ancak sanayileşmesürecininhızlandırılmasıylaaşılabileceği tespit edildi.1929’u izleyenbirkaçyıl içinde, hükümetin elinde, kamu kuruluşları aracılığıyla fabrikalar vemadencilik tesisleri kurmak ve işletmekten başka, sanayileşmeyihızlandırabilecekbirpolitikaseçeneğiolmadığıortayaçıktı.

1920’lerde dönemin koşullarına göre bir hayli yoğun olan ithalat etkinliğiiçinde yerli özel sermaye, büyük ölçüde ticaret kârları peşinde koşmuştu.Yerlibüyükticaretçevrelerininkârlarınınbirbölümünüyurtdışınaaktardığıdabilinmekteydi.Bütünbunlarakarşınhükümet,sanayileşmeyihızlandırmakiçin yeni bir program hazırlarken, işe yerli özel sermaye sahiplerinin buprogramı uygulamalarını sağlamak ümidiyle başladı. Ne var ki, BüyükBuhran’ın çalkantıları içinde olan yerli işadamları, bu özendirici önlemlereolumlubirtepkigöstermedi.Hızlısanayiprogramınıuygulatmanınikincibiryolu olarak yabancı sermayeye dönüldü. Başbakan İnönü, 1930 yılıKasım’mda Ankara’yı ziyaret eden Amerikan Ticaret Bakanlığı MüsteşarıKlein’dan, Amerikan hükümetinin Amerikalı işadamlarının Türkiye’deyatırım yapmalarına yardımcı olmasını istedi ve bu amaçla Amerika’ya birkomisyongöndereceklerini söyledi.Atatürkde,Klein’layaptığı görüşmede,“Komisyon… Fikrini çok muvafık,” gördüğünü, “tercihen Amerikansermayesinin memleketimizde çalışmasını” çok arzu ettiğini belirtti. 1931yılındaMaliyeBakanıSaraçoğlubaşkanlığındakibirheyet,krediolanaklarımaraştırmak veAmerikan girişimcilerini Türkiye’de özellikle tekstil alanındayatırım yapmaya ikna etmek için ABD’ye gönderildi. Ne var ki, kendileriBüyük Buhran’ın sıkıntıları içinde olan Amerikan iş çevreleri, Türkiye’detekstil endüstrisinin geliştirilmesine ilgi göstermediler. 50 ile 100 milyondolar arasında Amerikan sermayesini Türkiye’ye çekme ümidi,Saraçoğlu’nunAmerika’daneliboşdönmesiyleortadankalktı.

Böylece, hızlı sanayileşme programını uygulamak için hükümetin elinde,geliştirilmek istenilen sektörlerdeki fabrikaları ve madencilik tesislerinidevletin kurması ve işletmesinden başka bir seçenek olmadığı gerçeği,belirginleşmeye başladı. Kemalist yönetim, düşündükleri hızlı sanayileşmeiçin uluslararası sermayeden destek bulamayınca, sanayi programlarınıgerçekleştirmek için devlet kapitalizmine başvurdu. 1930-1945 yıllarıarasındaBüyükBuhranveİkinciDünyaSavaşıgibiikibüyükdışsaletkenileiçsel olarak devletçi uygulamaların hayata geçirildiği bu dönemde,Türkiye’nin yabancı sermaye ile olan ilişkileri yeni bir döneme taşındı. Budönem, iktisat politikasında yabancı özel yatırımları teşvik sorunu, göreliolarak önemini yitirdi. Ayrıca, dünya konjonktürü içinde uluslararasıyatırımcıların Türkiye’de yatırım yapma isteklerinin azalmasıyla, Türkiyeiçinden de yabancı yatırımlara yönelik isteklerin azalması, bu zamanaralığında çakışmıştı. Bu nedenle, Büyük Buhran ve bunu izleyen savaşyılları, 1930 öncesi ve 1945 sonrasıyla kıyaslandığında, yabancı özelsermayeninTürkiyeekonomisindekiönemininazaldığıbirdönemgörünümükazandı.

Türkiye’nin, 1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Krizi’nin etkisiyledevletçilik dönemine girmesinin ardından ilk fabrikalar devlet tarafından

kurulmayabaşlandı.

55- Cumhuriyet rejimi, ilk yöneticilerini neredenteminetti?

Ulusal bağımsızlık savaşının başarıyla sonuçlanmasının ardındanCumhuriyet’in kurucu kadrosu, asıl savaşın “ekonomi” cephesindeverileceğinin farkındaydı. Fakat bu alanda ciddi bir sorun vardı. Toplumdasermayebirikimininyetersizliğininötesinde,şirketleşmeolgusunakarşıolanyabancılık,bilgivetecrübeeksikliğibulunuyordu.Türkiye’deBatı’dakigibi,toplumsal dönüşüme önderlik edecek girişimci bir burjuva sınıfı yoktu. Bunedenle, Cumhuriyet yönetimi, bir yandan devletçi uygulamalarıyla ulusalekonomiveişadamıyaratmanıntemelleriniatarkenbiryandandayöneticibirsınıfın yetişmesi için “acil eylem planını” harekete geçirdi. Devletçikurumlarda (KIT) çalışacak, geleceğin yönetici adaylan mecburi hizmetkarşılığı, Avrupa’ya burslu olarak gönderilmeye başlandı. 1930 ile 1936yılları arasında yurt dışına eğitim için 800 genç gönderildi. Bunlardan biri,Türkiye sanayisinin duayeni olan Dr. Şahap Kocatopçu, Sümerbank adınaokumuştu. Şeker FabrikalarıGenelMüdürü veYapı veKredi’nin kurucusuKazım Taşkent, devlet bursuyla yurt dışına gidenlerden bir diğeriydi.Türkiye’nin ilk kağıt fabrikasını kuran Mehmet Ali Kağıtçı ise, kendiimkanlarıylayurtdışındaeğitiminitamamlayanbirbaşkaidealistkişiydi.Buaşamadadenilebilirki,1950’lerekadarekonomiyeyönverenCumhuriyet’inilk idealist yöneticileri, yaptıklarını “vatanı kurtarmak kadar önemli birgörev” olarak görüyorlar ve bu bilinçle hareket ediyorlardı. Zaten tersininolması da düşünülemezdi. Bugünkü yönetim anlayışının aksine yöneticilergirdikleriişlerekârlıolduklarıiçindeğil“görevverildiği”içingiriyorlardı.

DemokratParti’nin iktidara gelmesiyle özel sektör girişimciliğinönü açıldı.Türkiye’de, tüketim toplumunun temellerininatıldığıbuyıllarda,acilolarakyönetici kadrolara ihtiyaç bulunuyordu. Özel sektör, kendi ihtiyacı olanprofesyonel yönetici kadrolarını KIT’lerden transferlerle doldurmayabaşlamıştı ancak bu da yeterli değildi.Bu anlamda iş dünyasının imdadına,İşletme İktisadi Enstitüsü yetişti. Enstitü, özel sektöre yeni yöneticileryetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Yöneticiler, kendilerini geliştirmek içinönemlibirimkanakavuşmuşoldular.

Özel sektör henüz emekleme aşamasında olduğu için, o zamana kadaryöneticileriçinkursaçılması(OrtaSevkveidareKursu)pekalışılmışbirşeydeğildi. Enstitüyü kuruluş yıllarında Eczacıbaşı, Koç, Sabancı, Rabak gibi40’a yakın devlet ve özel sektör kuruluşu destekliyordu. Bu kurslarayöneticilerinigöndererekprofesyonelleştirenveonlarıneğitimineönemveren

kuruluşlar, gelişip büyüyorlardı. Fakat aynı şeyi aile şirketleri içinsöyleyemezdik.Aileşirketleri,“ilkgirişimciler”olaraközelsektöreöncülüketmişlerdi. Fakat gelişmekte olan zamanın ruhunu kavrayamadıkları için,girişimci kişinin ölmesiyle, büyük emekler verilerek kurulan aile şirketleribirerbirerdağılmayayüz tuttu.SabuncuSanayi,Radyolin,Puro,Fay,KremPertev ve Arı Bisküvileri gibi marka ve şirketler, bu tipteki en çarpıcıörneklerdir.

Peki, bu kurslar yöneticiler için neden önemliydi? Öncelikle bu kurslardayöneticilere, doğru karar almalarına yardımcı olan “Marketing” (pazarlama)dersi veriliyordu. Pazar araştırmalarının duayeni Nezih Neyzi’nin, 1961yılında, Türkiye’nin ilk pazar araştırma şirketi Peva’yı kurmasıyla,Türkiye’deki bir eksikliği de gidermiş oldu.Peva’nmpazar araştırmaları vesatıcı yetiştirme kursları, günümüz profesyonel yöneticilerinin yetişmesindeönemlibirmisyonüstlendi.Peva’nınyönetimkültürüyletanışanbazıgençler,daha sonra sanayiye geçiş yaptılar. İbrahim Betil, Bülent Tanla, GökçeBayındır,ŞenezErzik,FarukYöneyman,TurhanAlpanvs.döneminbaşarılıyöneticileriarasındaydı.

56-Türkiye’dekiilkAmerikan-Türkortakyatırımıhangisidir?

İkinci Dünya Savaşı ve onu takip eden yıllarda ABD’nin liberal ekonomisistemine kazandırdığı ivme,Türkiye’nin ekonomik işleyişine yeni boyutlarkazandırdı. Bu gerçeği önceden fark eden işadamı Vehbi Koç, AmerikanfirmalarıolanGeneralElectric,USRubber,Oliver,BurroughsgibişirketlerinTürkiyetemsilciliklerinialmıştı.1944yılındaKoçTicaret’inBeyoğluŞubesi(bugünkü Beko Ticaret) Galata Kozluca Han’da faaliyete geçerek GeneralElectric firmasının acenteliğini sürdürmekteydi. Bu aşamadan sonra VehbiKoçiçin,Türkiye’debirelektrikampulüfabrikasınınkurulmasıfikri,önemlibirprojehalinialdı.Çünküonagöre,Türkiye’degazlambalarınınyerineartıkelektrikampulükoymanınzamanıgelmişti.21Şubat1848’deTürkiye’deilkyerli ampulü üretecek, “General Electric Türk Anonim Ortaklığı”nmkuruluşuna,BakanlarKurulu tarafından izin verildi.Bu aynı zamanda, özelsektördekiilkTürk-Amerikanortakyatırımıydı.Kuruluşsermayesi3milyonliraolanşirketinortaklarıTürkiyeIşBankası, InternationalGeneralElectricCompany, Vehbi Koç, Fazıl Oziş ve Türk Tecim Anonim Sosyetesi’ydi.Fabrikanın temeli,22Temmuz1948’deatıldı.Haziran1951 ’de iseüretilenilk Türk ampulü, Koç Ticaret Beyoğlu şubesi tarafından piyasaya sunuldu.GeneralElectricfabrikasıkurulduğundaAnadolu’daelektrikyoktu.Lambalarjeneratörlerlesağlananelektrikleyanıyordu.

Anadolu’dailkbayilerampulleribukoşullardasatmakiçinkuruldu.GeneralElectric’in deneyimlerinden de faydanılarak kurulan pazarlama teşkilatınınkolları bakkallara kadar uzanıyordu. İlk ampul fabrikasının kurulmasınınardından General Electric, Türkiye’de uzunca bir süre ampul piyasasınınyüzde 80’ine sahip oldu. Daha sonraki yıllarda, Türk ortakların hisselerinisatarak çekilmeleri üzerine tesis tümüyle Amerikan sermayeli bir yapıyabüründü. General Electric, ilk ampul fabrikası olan üretim tesisini 2000yılında kapatarak üretimini yurtdışına kaydırdı. Elli yılı aşkın bir süredirTürkiye’de faaliyet gösterenGE, her ne kadar ampul fabrikasını kapattıysada, Türkiye’deki yatırımlarını katma değeri ve teknolojisi daha yüksekalanlarakaydırdı.

1950’li yıllarda Türkiye’nin ilk yerli ampullerinin, General Electric firmasıtarafındanüretilmesi,girişimcilerinaklındayeni ışıklarınyanması sonucunudoğurdu. Bu ışık, yerli ev aletlerinin, yerli televizyonların, radyoların,otomobillerin,lokomotiflerinhabercisioldu.

57-TürkiyeSanayiKalkınmaBankası (TSKB)’mnkurulmasınedenönemlidir?

Türkiye burjuvazisinin atılmalara geçmesinde en önemli rolü, 1950’dekurulanTürkiyeSanayiKalkınmaBankası(TSKB)üstlendi.Banka,kredileriyoluylabirçokişletmeninaçılmasınayardımcıoluyordu.OyıllardabenzerleriTürkiye gibi bir çok ülkede kurulan bankanın asıl amacı, uluslararasıyatırımcılarla entegre bir yerli sermayenin sanayi alanına yönelimini teşviketmekti.Oyıllardamuhtelifsektörlerdesanayiüniteleriyeniyenikurulmayabaşlanmıştı. O güne kadar tekstilden başka sanayinin olmadığı Türkiye’deyeniyenimamullerinüretildiğitesislerortayaçıkıyordu.Butesislerinçoğuvebu arada gelişen tekstil sektörü, Sınai Kalkınma Bankası ve DünyaBankası’ndan sağlanan dövizlerle gerçekleştiriliyordu. Kuruluşuna DünyaBankası’nınönayakolduğubankanın sermayesi;13yerliveyabancıbankaile İstanbul Ticaret Borsası, İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası, ÇukurovaSanayive İşletmeleri, İzmirPamukMensucat,MensucatSantralVehbiKoçveEliBurlagibiişadamlarıncasağlandı.TSKB’ninkurulmasıyla,artıkbüyüksanayi işletmeleri, yerli ve yabancı sermayenin işbirliğinde ,düşük faizlikrediylebirbiriardınakurulmayabaşladı.ÖrneğinNejatEczacıbaşı’nın1952yılında Levent’te açtığı Türkiye’nin ilk modern ilaç fabrikası ile ertesi yılaçılan Sabancı’nın ilk önemli sanayi yatırımı olan BOSSA, bu bankadanaldığıkrediylekurulmuştu.YineilkTürkboyafabrikasıDYO(DurmuşYaşarveOğulları)için,TSKB’densanayikredisiveİşBankası’ndanda10binliraişletmekredisialınmıştı.

58-Yabancısermayenin‘enliberal’yasasınezamançıktı?

Türkiye, yabancı sermayeye kapılarını ilk kez 1838 Ticaret Anlaşmasındansonraaçmıştı.Ticari imtiyazlar,dışborçlarveDüyun-uUmumiye,Osmanlıİmparatorluğundayabancısermayekonusundakigelişmelerinişarettaşlarıydı.İttihat ve Terakki iktidarından bu yana desteklenen “milli iktisat” politikasıgereği milli burjuvazi yeteri kadar güçlenmişti; ancak sermaye birikimindeözlenen yatırımları hem para, hem de bilgi olarak üstlenebilecek seviyeyehenüzulaşamamıştı.

1950’li yıllarda, az gelişmiş bir ülke olan Türkiye’de yeteri kadar sermayebirikimi yoktu. Bu nedenle, hızla kalkınmak için, ülkeye mümkün olduğukadar çok yabancı sermaye çekmek gerekiyordu. 10Eylül 1947- 8Haziran1948 tarihleri arasında görev başında bulunan Birinci Saka Hükümeti’ninprogramına bakıldığında, iktisadi politikalar başlığı altında ilk kez yabancısermayeşuşekildeyeraldı:

“Hükümet her türlü ekonomik teşebbüslerde yerli olduğu kadar yabancısermayeyegenişyerayırmakveteşviketmekkararındadır.”(HazineDergisi,80.YılÖzeleki,s.114)

Yabancı sermayeyi davete ilişkin ilk adım, Maliye Bakanı H. NazmiKeşmir’in önerisiyle, Türk Parası Kıymetini Koruma Yasası çerçevesindeçıkarılan 22.5.1947 tarih ve 13 sayılı Bakanlar Kurulu kararı oldu.Kararnameyle, Türkiye’de iş yapmak isteyen yabancıların gerekli nakdisermayeyi ve işletme akçelerini döviz olarak dışarıdan getirmelerizorunluluğu konuldu. Bu kararla Maliye Bakanı, yabancı sermayeye kârtransferikonusundataahhüttebulunmayetkisinesahipoldu.Kararda,yabancısermayeninteşvikikonusundaşuifadelereyerverildi:

“Yurdunkalkınması içinfaydamülâhazaedilenendüstri, tarım,ulaştırmavebayındırlıkişleriyleihracatıarttırıcımahiyetteolanticariişlerdekullanılmaküzere, yabancı memleketlerden döviz ve tesisat olarak getirilen sermayegelirlerinin veya teşebbüs mevcudu-nun kısmen veya tamamen haricetransferini teminen gerekli iznin verilebileceği hususundaMaliye Bakanlığıtaahhüdegirebilir.”

Buyıllarda,Türkiye’deyabancısermayecephesindeyaşanandeğişim,önemlibirdönüşümüsimgeler.YürürlüktekiTürkLirasınıKorumaKanununagöre,yabancı sermayenin kârlarını dışarı transfer etmesi kesinlikle yasaktı veMerkezBankası’ndakibirhesaptablokeediliyordu.Kaçınılmazolarakda,bukoşullar altında ülkeye yabancı sermayenin girmesini beklemek, hayalötesiydi. Dönemin yöneticileri, daha sonraki yıllarda Demokrat Parti’nin

çıkaracağı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu gibi bir kanun çıkaramadı.Zaten dönemin egemenleri de zihniyet olarak buna pek hazır değildi. 1950yılından sonra liberal ekonomi politikasının benimsenmesi sonucu yabancısermayenin Türkiye’ye girişiyle ilgili hukuki tedbirler alınmaya başlandı.Cumhuriyet’in ilanından sonra yabancı sermayeyle ilgili ilk düzenleme, 1Mart 1950 tarihinde çıkarılan 5583 sayılı ‘Hâzinece Özel TeşebbüslereKefaletEdilmesineveDövizTaahhüdündeBulunulmasınaDairKanun’oldu.Bu kanunla, yabancı sermayeye kârlarını transfer garantisi veriliyor ve yurtdışındanborçalmakisteyenTürközelsektörünebuborçlarınfaizleriniülkedışınatransferetmeiznisağlanıyordu.Yabancısermayeye,yurtiçindeyatırımyapmaiznisağlayanilkyasa1yıl4ay12günyürürlüktekaldı.8Eylül1951tarihinde ise, 5821 sayılı Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunuyürürlüğegirdi.Bukanunla yabancı sermaye ancak,Türk özel sermayesineaçıkolanişlerdekullanılacak,tekelveayrıcalıköngörmeyecek,sanayi,enerji,maden, bayındırlık, ulaştırma ve turizm alanlarında çalışabilecekti. Kanunagöreyabancısermayeninyıllıkkartransferiyüzde10’ugeçmeyecekti.Ancak3yıllıkyürürlülüksüresiboyuncayasadanbeklenenolumlusonuçalınamadı.NezihNeyzi’denaldığımızbilgileregörede,5821sayılıkanunlaTürkiye’yegelenyabancısermayemiktarıancak5milyondolarkadardı.

5821sayılıkanunun3yıllıkuygulaması,beklenilensonucuvermeyince,2003yılma kadar yaklaşık 50 yıl boyunca ana mevzuat işlevi görecek 18 Ocak1954 tarih ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 29 Ocak1954’te yürürlüğe girdi. Türkiye’de yabancı sermayenin gerçek anlamdateşvikini sağlayan bu yasa, Amerikan Dış Ekonomik Politika KomisyonuBaşkanı Clearence B. Randall yönetiminde hazırlandı. 6326 sayılı PetrolKanunukapsamıdışındakibütünyabancısermayeyatırımlarınıiçinealanbukanun-,günümüzdedeyabancıyatırımlarınyasaltemelinioluşturdu.

6224sayılıYabancıSermayeTeşvikKanunu,yabancısermayeyidüzenleyenmevzuat içinde önemli bir yere sahip oldu. Kanun, belirgin bir şekildeyabancı sermayeyi teşvik amacıyla hazırlandı ve o zamandan beri petrolarama ve çıkarma, işletme ve dağıtımıyla ilgili yatırımların dışındaki tümyabancı yatırımların dayandığı yasal düzenlemeyi oluşturdu. Yasa açıkçayabancı sermayeye, ülkenin ekonomik gelişmesine katkıda bulunacak, tekelveyaimtiyazlarifadeetmemekkoşuluylaTürközelteşebbüsüneaçıkbulunanher alanda çalışma olanağı tanıyordu. Kanunun yürürlüğe girdiği 1954’tenitibarenTürkiye’ye girişine izin verilen yabancı sermaye (ayni+nakdi+gayrinakdi)konusundaönemlibirhareketlilikyaşandı.Kanungereğince,1954’den1979 yılı sonuna kadar, Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarı 228milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu miktar 1980’de kümülatif olarak 325milyondolarayükseldi.Budeğer,1981Temmuzsonuitibarıyla,toplam523milyondolara,1983Mayıs sonunda ise,830milyondolaraulaştı.Dönemin

şartlarına göre liberal hükümler taşıyan 6224 sayılı yasaya rağmen,Türkiye’ye 1980 yılına kadar istenilen düzeyde yabancı yatırımın girmemişolması, sadece yasal düzenlemelerle ülkenin yabancı sermayeçekemeyeceğinigösteriyordu.

59- Menderes, Koç için yazdığı mektupta HenryFord’danneistedi?

1950’li yıllara gelindiğinde Vehbi Koç’un aklında artık Türkiye’de birotomobilüretmefikrivardı.AncakbirAmerikanfirmasıolanFord,ortaklığabir türlü sıcak bakmıyordu. Bu dönem beklenmedik bir gelişme oldu. FordMotor Company, Nisan 1956’da Koç Şirketi’nin Bayiler Dünya Yarışmasındabirinciolduğunuve2kişilikAmerikaseyahatinikazandığınıbildiriyordu.VehbiKoç,KenaninalveBernarNahum26Ekim’deAmerikayolundaydılar.Bu sefer iyi hazırlık yapılmış ve hükümetin de desteği alınmıştı. BaşbakanAdnan Menderes, Henry Ford IFye hitaben aşağıdaki mektubu yazmış veelden götürmesi için de Vehbi Koç’a vermişti. Bugün orijinali Otosan’nınkayıtlarında bulunan mektup, 9 Ekim 1956 tarihini taşımaktadır. MektuptaBaşbakan Menderes, Koç’un Ford ile Türkiye’de kuracağı tesisi, hükümetolarakdesteklediğinibelirtiyordu.

HenryFordII

FordMotorCo.Reisi

Dearbom-Michigan

USA

SayınM.Ford:

Türkiye acentanız sıfatıyla uzun senelerden beri şirketinizle çalışmaktabulunan, memleketimizin ticari ve sınai sahasının sivrilmiş bir siması olanBayVehbiKoç‘utakdimetmeklememnuniyetduyarım.

Bumünasebetle şu noktayı tebarüz ettirmek isterim ki, FordMotor Co.ninBayVehbiKoçGrubuileihdasedeceğiişbirliğiniTürkhükümetiveşahsımmüsbetolarakkarşılayacaktır.

Mutasavver işbirliği tatbik sahasına konulduğu taktirde mer’i kanunlarınimkanları dahilinde Türk hükümetinden azami müzaheret ve yardımgöreceğineeminolmanızıricaederim.

Belkidemalumunuzolduğuveçhile,sonsenelerzarfındaçıkarılmışbulunankanunlar vebilhassaEcnebiSermaye-iTeşvikKanunu, yabancı sermayeninTürkiye’yeakışı için lüzumluşeraiti ihdasetmiş, emniyetvegaranti altında

sermayeyatırımlarıiçingereklizeminihazırlamıştır.

Bütün alakalıların menfaati icabı mutasevver projenin yakın bir istikbaldetatbiksahasınakonulacağınıveböylelikleTürk-Amerikan

130TürkİşadamininBilmesiGereken101Olayişbirliğininbaşkabirdelilinieldeedeceğiniziümitederim.

Saygılarımla

(imza)

AdnanMenderes

Başvekil

Koç, Amerika’da Henry Ford ile görüştü. Bu görüşmenin ardından HenryFord II de, Başbakan Menderes’e cevaben bir mektup gönderdi. Tarihselgelişmeler izlendiğinde, Otosarim bu gelişmelerin ardından kurulduğugörülür. Menderes ile Ford arasında yapılan yazışmalar ve Vehbi Koç’ungayretleri, Koç’un otomotiv sanayine girmesinde etkili oldu (Kaynak:Azcanlı;1995,s.81).

60-“TürkiyeÇağAtlıyor”sözükimeaittir?

TürkiyeekonomitarihindeönemliizlerbırakanTurgutOzal,icraatlarını“Çağatlayan Türkiye” olarak tanımlıyordu. Döviz taşımanın suç olmaktançıkarılması, Türk lirasında konvertibl edilmesi, Keban Barajı gelir ortaklığısenetlerinin satışa sunulması, KDV’ye dayalı hayat, bedelsiz ithalatlavitrinleridolduranlükstüketimmalları,Özal’ın‘ÇağAlayanTürkiye’sininenönemlidüzenlemeleriydi.Ozaldöneminde,yeniyatırımlarönplanaçıkarken,ekonominin vitrininde yeni düzenlemeler göze çarpar. Köylere ulaşanelektrik,otomatik telefongörüşmeleri,kesekağıdındannaylonpoşetegeçiş,ekonomikdüzenlemenin‘devrimniteliğindeki’araçlarıolarakalgılanır.

61- Turgut Özal’ın ekonomideki en önemlidüzenlemesinedir?

24 Ocak 1980’de uygulanmaya başlayan Ekonomik Önlemler Paketi’ninuygulayıcısıTurgutOzal,önceBaşbakanveardındanCumhurbaşkanıolarak1980’li yıllarda icraatlarıylaTürkiye siyasetine damgasını vurdu.Öncelikle,“ekonomideki bütün tabuları yıkmakta” kararlı olan Özal, dış ticaret veödemeler dengesi rejimini liberalize ederek, ihracata türlü teşvik vesübvansiyon sağladı. Türkiye’ye dış kaynak ve yabancı sermaye girişini

hızlandırmak içinbirdiziönlemaldı.Özal iktidarınınkurumsalalandakienönemli reformu da, 1989’da Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu’ndayapılan değişiklikti. 32 sayılı kararnameyle, Türk parası konvertıbıl halegetirildi.Bukararlabireylerindışındatümtüzelkişiler,bankalar,firmalarvekamu kuruluşları, sermaye hareketleri bakımından serbest bırakıldı. Dövizhareketine serbestlik tanınırken, aslında Türkiye bir anlamda, küreselleşmekavramıyla ifade edilenuluslararası ekonomik sürecedahil edildi. 1980’densonra uygulamaya başlanan politikalar, Türkiye ekonomisinde önemlideğişimlerenedenoldu.

62- Kahraman Bakkal, Süpermarketlere nezamandanberikarşıdır?

1980 yılında Türkiye’de 24 Ocak Kararlarıyla artık ekonomide yeni birdönembaşlıyorveekonomidışaaçılıyordu.Organizeperakendecilik,zamaniçerisindedahaiyiorganizeolanlarlehinegelişiyordu.Türkiye’deolduğugibitümdünyadatepkilerinodaknoktasını,küçükölçekliişletmelerinmağduriyetioluşturuyordu.Bualandayapılanrekabetöldürücüveyokediciydi.Mahallebakkalının yerini artık semt süpermarketleri almaya başlamıştı. Süpermarketler Türkiye’de çoğalmaya başlayınca bakkalların düştüğü zor durum1981 yılında, Ferhan Şensoy’un yazıp yönettiği “Kahraman BakkalSüpermarkete Karşı” oyununa konu olmuştu. Oyunda, Bakkal Abla’nınyakınınaaçılan“süpermarket”herşeyialtüstetmişti.BakkalAblabiryandansüpermarkete karşı mücadele verirken diğer yandan da kadın olarak tekbaşına yaşamanın güçlükleriyle karşılaşmaktaydı. Türkiye, kahraman birbakkalın,güçlübirsüpermarketleolanmücadelesinetanıkoluyordu.

1985’tesüpermarketleryeniyenikurumsallaşmayabaşlamıştıveTürkiye’de,toplamzincirmarketsayısı50’yigeçmiyordu.Ancakbugünbusayıbinlerleifade ediliyor. 80’ler, süpermarketlerin doğup büyüdüğü yıllar olarak tarihegeçerken,90’Iar,yabancısermayeninperakendesektörünegirdiğiyıllaroldu.Doygunluğa ulaşan Avrupa pazarı, 90’larda Türkiye’yi Alman ve Fransızperakendedevleriningözdesihalinegetirdi.1990yılındaİstanbulGüneşli’deaçtığı ilk mağaza, Metro Group’a, Türkiye’ye yatırım yapan ilk yabancıperakende firması ünva-nını kazandırdı. Türkiye hızla yabancı sermayelimarket zincirinin halkası haline geldi. Yıllar içinde Türkiye’dehipermarketlerin sayısı hızla artarken, ortaoyuncuların “Kahraman BakkalSüpermarketeKar§ı”ismiylesahnelediğioyununtekrarı,2000’liyıllarınkrizdöneminde tekrar sahnelendi.Yaşananlar, ‘KahramanBakkal’mkaybettiğinigösteriyordu.

63- İşadamlarının toplumsal faaliyetleriyle de önplanda olabileceklerini gösteren işadamımızkimdir?

Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Nejat Eczacıbaşı, her şeyden öncetoplumsalfaaliyetleriyletanınanöncübirişadamıoldu.Topluluğuntemelleri,Cumhuriyet öncesine kadar gitmektedir. Almanya’da kimya eğitimi alanNejatEczacıbaşı,faaliyetlerine,II.DünyaSavaşısırasındaithaliyapılamayanbazı kimyasalmaddeleri üretmekle başladı. Türkiye’nin ilk ilaç fabrikasını,1952yılındaDr.NejatF.Eczacıbaşıkurdu.

Nejat Eczacıbaşı’nm en önemli özelliği, Türkiye’de ilk modern ilaçfabrikasını kurmasıydı. İşe ilaçla başlayanEczacıbaşı Topluluk bugün, ilaç,temizlik ve yapı elemanları konusunda Türkiye’nin öncü gruplarından birioldu. Ancak Eczacıbaşı’nın bir başka özelliği daha vardı ki onu diğergirişimcilerden ayrı tutmaktadır. Eczacıbaşı, toplumun çok önündeydi.Türkiye’devebaşkaülke lerde işadamlarınındikkatleriüzerlerindetoplayantoplumsal aktörler olarak ortaya çıkmaya başladıkları 1980’lerden çok önceEczacıbaşı, gerek iş faaliyetlerinin saygınlığının arttırılabilmesi, gereksegirişimciler arasında bir iş ahlakının kurulabilmesi için işadamlarınıngirişmeleri gereken faaliyet alanlarının önemini vurgulamaya başlamıştı.Eczacıbaşı’nınekonomitarihiaçısındanenönemligirişimi1960ve70’lerdeoldukçaetkiliolanEkonomikvesosyalEtüdlerKonferansHeyeti’nikurmuşolmasıdır.KonferansHeyeti’ninkuruluşu,Türkiye’degiderekönemkazanansosyalist fikirlere karşı geliştirilmiş bir tepkiyi ifade etme projesiydi.Konferans Heyeti’nin çalışmalarıyla, özel girişimciliğin geliştirilmesinekatkıda bulunmak amacıyla işadamlarını, akademisyenleri ve hükümetyetkililerinibirarayagetirmeyihedefleyenEczacıbaşı,işdünyasınınülkeniniktisadivesosyalgelişimineyoğunbirşekildekatılmasınısağlamayaçalışangirişimcilerin öncüsü oldu. Konferans Heyeti başkanlığı, TUSIAD kurucuolanEczacıbaşı,İstanbulFestivaligibibüyükorganizasyonlargerçekleştirdi.

64- Ekol yaratan işadamına örnek olarak hangigirişimcimizgösterilebilir?

YapıveKredi’ninkurucusuKazımTaşkent,kamuoyuncabaşarılıbirişadamıolarak tanınır. Aslında Taşkent’i ülke ekonomisine, iktisadi ve malimüesseselerkazandıranbirgirişimciveyöneticiolmanınötesindeekonomikhayatta“ekol”yaratanbirkişiolarakgörmekgerekir.

1925 yılında devlet bursuyla gönderildiği Almanya’dan kimya yüksek

mühendisi olarak dönen Taşkent; Alpullu şeker fabrikasının kurulması veişletilmesinin ardından, Eskişehir ve Turhal Şeker fabrikalarım kurarakişletmeye sokmuştur.Daha sonraTürkiye’demevcut dört şeker fabrikasınınbirleştirilmesini gerçekleştirerek meydana gelen Türkiye Şeker FabrikalarıGenel Müdürlüğü’nü üstlendi. Bunun yanı sıra bütün sorumluluğunuyüklenerek, yaklaşmakta olduğu hissedilen II. Dünya Savaşı’na gerekliönlemleri alarak fabrikaların arızasız çalışmalarını sağlamış ve dolayısıylaTürkiye’yişekersizbırakmamış,diğerfabrikalaradamalzemeveyedekparçayardımındabulunmuştu.Ancakkendiinisiyatifidahilindeyaptığıbuicraatlarınedeniylebirazdasiyasibirmaksatla,ŞekerFabrikalarışirketininüçbüyükortağının (Ziraat, İş ve Sümerbank) karşı çıkmalarına rağmen, iktisatBakanlığı’nca ayrılışından sonra Taşkent aleyhine dava açıldı. Taşkent,mahkemede İsmet İnönü ve Celal Bayar’ı tanık gösterince, hakimleryargılamaya gerek görmedi. Kazım Taşkent, 1942 yılında Cumhurbaşkanıİnönü’nün talebi üzerine, köylerin nasıl kalkınabileceği üzerine hazırladığıraporu,Cumhurbaşkanınınbaşkanlıkettiğibirtoplantıdaokudu.

Şekerfabrikalarışirketininmensupları,EmekliSandığı’nıntasfiyesisırasındaşirket personelinin eline geçecekmaddi olanakların bir kısmı ile bir sigortaşirketinin kurulması ve böylelikle sosyal alanda bazı hizmetleringörülebileceğihakkındaşirketGenelMüdürüKazımTaşkent’inilerisürdüğüfikirolumlukarşılayınca,1942yılındaDoğanSigortakuruldu.

Şirketin kurulmasıyla, o zamana kadar Türkiye’de üzerinde durulmamış vehenüz duyulmamış konular da uygulanmaya başladı. Bu arada DoğanSigorta’nm ödemek zorunda olabileceği büyük hasarların derhalkarşılayabilmekiçinbirbankayaihtiyaçduyuluyordu.

Bu dönem, sanayileşme stratejisi olarak iktisadi devletçiliğin yerini özelsektörün desteklenmesi ile ekonomik kalkınmanın hızlandırılması politikasıağırlıkkazanmıştı.

Yapı ve Kredi Bankası, 14 yıl çalıştıktan sonra Türkiye Şeker FabrikalarıAnonimŞirketiGenelMüdürlüğü’ndenaynlanKazımTaşkentöncülüğünde,1944 yılında, Türkiye’nin ilk özel bankası kimliğiyle kuruldu. Bankanınkurulmasıyla,Türkiye’debankacılıksistemirekabetletanışmışoluyordu.

65- Vehbi Koç, neden ülkenin 1 numaralısanayicisidir?

Koç,1920’liyıllardaAnkara’daaçtığıbakkaldükkanındanTürkiye’ninilkveenbüyükholdinginiyarattı.Türkiye’deözelgirişimciliğintarihibiranlamdaKoç’un tarihi oldu. Koç’un ticari yaşamı, Ankara’nın başkent oluşuyla

değişti. Başkentte hızlanan inşaat işleri ve devlet taahhütleri, devletmemurlarınınyarattığıtalepveticaretiellerindetutanazınlıklarınAnadolu’yuterketmeleri, Müslümanlara, dolayısıyla da Koç Ailesi’ne elverişli gelişmeolanakları yarattı. ‘Doğru zamanda, doğru yerde’ olanVehbiKoç’un devlettaahhüt işleri ve tek parti döneminde CHF’ye (CHP) üyeliği gelişirken,sonraki yıllarda Koç İmparatorluğunun temel taşlarını yerli yerine oturttu.Faaliyetalanınıesasolarakyabancışirketlerinbayiliğivemümessillikleriylegenişleten Koç’un, 1946’daki Amerika gezisi, onun tüccarlıktan çıkıp,sanayiciliğe geçişin başlangıç noktası oldu. Koç, ABD’de General Electricfirmasıyla Türkiye’nin ilk ampul fabrikasını kurmak üzere bir anlaşmaimzaladı. Amerikan sermayesinin Türkiye’deki ilk ortak girişimi olan buyatırımı, diğer çokuluslu şirketlerle de üretim izni anlaşmaları imzaladığı,diğer yatırım anlaşmaları izledi. Koç Topluluğu, bünyesindeki şirket sayısı25’e ulaştığında holdingleşme kararı aldı. Koç Holding’in 20 Kasım’ın1963’te kurulmasıyla, küçük bir aile işletmesinden, gerçek bir şirketlertopluluğunaulaşdarakTürkiye’dedünyastandartlarındayenibirşirketmodelikazandırıldı.Bu tarihten itibarenTürkiye’deholding sayısı artmayabaşladı.Türkiye’defaaliyetgösterdiğiheralandailklereimzaatanKoç,aynızamandaözel sektöre de örnek oldu. Sakıp Sabancı, otobiyografisinde, Koç’unyönetiminin,holdingolarakyenidenyapılanmadakendilerineörnekolduğunubelirtir. Bu yaklaşımın Türkiye’de sadece Sabancı grubuyla sınırlıkalmadığınıtahminetmekhiçdezordeğil.

TürkkapitalistlerininduayeniolanKoç,siyasipartilerarasındaarabuluculukgirişimlerinde, lobi faaliyetlerinde başı çekti, iktidara gelen her hükümet,Koç’ungörüşlerinedikkatetmeyeçalıştı.KoçTopluluğubugün,otomotivanave yan sanayi, dayanıklı tüketimmalları, gıda ve perakendecilik, enerji vemaden, turizm ve hizmetler, dış ticaret, bankacılık, sigorta, inşaatmalzemeleri,bilgiteknolojilerisektörlerindefaaliyetgösterenTürkiye’ninenbüyüközelsektörkuruluşu.

66- İş dünyasında “nev’i şahsınamünhasır” örnekişadamıkimdir?

SabancıTopluluğu,bugün5kıtadayatırımları olan, üretim sahaları açanveistihdam yaratan dev bir topluluk. Her ne kadar topluluğun ilk birikimi,alışılageldiği üzere ticaret ve müteahhitlik alanları olsa da Sabancılar’m,ticarete ilk girdikleri yıllardan itibaren yabancı firma acentalığı ya datemsilciliği gibi uğraşları olmadı. Topluluk, Türkiye kapitalistlerininbüyüklerinin gelişiminden farklı bir yol izledi. 1920’li yıllarda Hacı ÖmerSabancı tarafından temelleri atılan Sabancı Topluluğu’nun birikim modeli,

ticaret ve müteahhitlikle başlayan, bankacılık ve sanayicilikle süren birgelişme çizgisi üzerine inşa edilmişti. Sabancılar, pamuk ticareti vemüteahhitliğin yanı sıra, 1940’lı yıllarda sanayiye girmeye başladılar. İlkyıllarda ortağı, daha sonra ise sahibi durumuna geldiği Akbank, SabancıGrubu’nun gelişiminde etkin rol oynadı. 1960’lar Sabancıların gelişim yılıoldu. Akbank hızla büyürken, toplulukta kurulan sanayi tesisleri birbiriniizledi.Sabancılar’ınenönemlifirmalarındanBossa’nınkuruluşudabuyıllaradayanıyordu. Sabancıların diğer sermaye gruplarından önemli bir farkı,1970’li yıllarda yabancı sermayesiz bir büyüme kaydet-mesiydi. EkonomistMustafa Sönmez’e göre, bu görünümüyle Sabancı Topluluğu’nu “milli”olarakniteleyenlerdeolmuştu.Aslındabubilinçlibirterciholmaktanziyade,gelişmelerin seyriyle ilgiliydi. Bu yıllarda Sabancı firmalarında yabancısermaye doğrudan yoktu; ancak patent, know-how ve lisans ilişkileriyleuluslararasısermayeyeentegreolmuştu.

Sabancı Topluluğunun gelişme çizgisi içinde, Sabancı Holding YönetimKuruluBaşkanıSakıpSabancı’nın tartışılmazderecedeetkisioldu.Sabancı,Toyota,Bridgestone,DuPont, PhilipMorris,Carrefour gibi dünyanın öndegelenfirmalarıylayapılananlaşmalarla,SabancıTopluluğu’nudünyaçapındatamnılırlığaulaştırdı.SakıpSabancı,işçevrelerininöndegelensözcülerindenbirivesesinieniyiduyurabilenkişiolarak,benzersizstiliyleTürkişadamlarıarasında ve sosyal alanlarda bir ekol yaratarak, pek çok ilke de imza attı.SabancıHolding’inkuruluşundanbuyana,geçirdiğibüyümesüreci,yabancıortaklarınülkeekonomisiüzerindekirolü,yatırımlarıveyeniprojelerinyanısıra, eski Cumhurbaşkanı Turgut Ozal’ın grup bünyesinde çalışması ile,izlediği yönetim ve iş geliştirme politikalarıyla Sakıp Sabancı, Türkişadamları için önemli bir liderdi. Uluslararası birçok toplantıda Türkiye’yitemsiledenSakıpSabancı,SanayiOdaları,TÜSIADgibibirçokkuruluşundabaşkanlığınıyaptı.

GÜNLÜKHAYATADAİR67-Reklamcılarkadınıilknezamankeşfetti?

Osmanlı’da reklamlarda kadım bir obje olarak kullanma fikri, ilk kez II.Abdülhamit döneminde uygulanmaya başlandı. Kadının resim olarakilanlardayer aldığı dönem, aynı zamandakadının ilk çıplak resimlerinindeçıktığıdönemdi.1890’lıyıllardaAbdülhamit’inmalidesteğiileçıkanServet-iFünundergisinde,‘SanayiNefise=GüzelSanatlar’adıaltında,göğüsleriaçıkkadın tabloları birkaç defa yayınlandı. İlanlarda kullanılan çıplak kadın

resimleriyerlideğilAvrupa’dangetirtilmişçizimlerveklişelerdi; tanıttıklarıürünler de Avrupa mallarıydı. 1908’de Hürriyet’in ilanıyla gelişen basınvasıtasıylareklamcılıkdaivmekazandı.Gazetevedergilerkadınsayfalarınayer vermeye, kadınlar için dergiler çıkmaya başladı.Moda, süs,makyaj vediğer ihtiyaçlarıyla tüketim toplumunun bir parçası haline dönüşen kadın,reklamcılığının hizmetine girmekte gecikmedi. İlanlarda kadın resimleri,konuylailgiliolsunyadaolmasın,herşekildekullanılıyordu.TarihçiOrhanKoloğlu’nagörebuişinöncüsüçizervekarikatüristSedatSimavioldu.

BirTürkkadınının fotoğrafının ilkkezkullanılması ise1932’degerçekleşti.Dünya Güzellik Kraliçesi seçilen Keriman Halis’in portresiyle “KrepKeriman” adı verilen bir kumaş tanıtıldı. Cumhuriyetin ilk modem kumaşüreticilerinden biri olan İpekiş, Keriman Halis’in portres ni bir ilanındakullanarak, bu yolda önemli bir adım attı. Milliyet gazetesinin 18/8/1932tarihlinüshasındaçıkanilanagöre,1932YerliMallarSergisi’ndebiryarışmayapılmışveİpekişfirmasınınKrepKerimankumaşı14bin440kişininoyunualarakbirinciseçilmişti.Ancakbuilanabirdaharastlanılmamışolması,ilanınKerimanHalis’ten izinsiz hazırlandığı anlamına gelmekteydi. Bu dönemde,aynızamandailandanreklamageçişinilktemsilcisiolarakkabuledilenünlügrafik sanatçısı IhapHulusi, çalışmalarında kadına da yer verdi.Hulusi’ninçizimlerindekikadınınyüzübelirgindeğildi.Yinebudönem,kadınseçmeveseçilmehakkınıeldeetmiştiveplajlardadagörülmeyebaşlamıştı.Çıplaklığıntabuolmaktançıkmasıylayabancıürünlerin tanıtıldığı ilanlardaçıplakkadınörneklerinegörülmeyebaşladı.1940’laragelindiğindeünlüyerlikadınsesvesinemasanatçılarınınportrelerinitaşıyanreklamlarhızlayayıldı.Artıkkadıntabusu yıkılmış ve yerli ürünlerin tanıtıldığı ilanlarda da kadınlarkullanılmayabaşlanmıştı.Böylecekadının“foto-model”halinegetirilmesiyle,her üretim için kullanılmasının yolu da açılmış oldu. Türkiye’de kadınınreklamlarda kullanılmasının ilk adımı, yazılı basında atıldı. Bugün gelinenaşamada başta televizyon olmak üzere iletişim kanallarının tümünde buyöntemkullanılmaktadır.

68- Türkiye, elektrikle ne zaman tanıştı ve ilkolarakkimlerineviaydınlatıldı?

Enerjikaynağıbuharlaçalışanmakinelersayesinde,19.yüzyıldasanayidebirdevrim yaratmış ve kurulan fabrikalar sayesinde seri üretimgerçekleştirilmişti.Özelliklebuharlaçalışanmakineler,lokomotifvegemilersayesindeulaşımolanaklarının artışıyenidevriminbir simgesiolmuştu.19.yüzyıl birçok alandakeşiflerinyapıldığı bir yüzyıldı.Enönemli keşiflerdenbiri de elektrikti. Ampulün ve elektrik motorunun keşfiyle, yüzyılın ikinci

yarısından sonra elektrik kullanım alanları genişledi.Meskenlerin elektrikleaydınlatılması ve elektriğin fabrikalarda çevirici güç olarak kullanılmasıgiderek yaygınlaştı. Dünya 20. yüzyıla girerken, elektrik en yaygın enerjikaynağıolmuştu.Nevarki,birçokalandagerikalanOsmanlıimparatorluğuelektrikenerjisialanındadagerikalmıştı.Örneğin1913-1915yıllarıarasında.sanayi kuruluşlarının kullandığı beygir gücünün yüzde 76’sı, 19. yüzyılınteknolojisi olan buhar makinelerinden elde edilmekteydi. Bu durum aşağıyukarıCumhuriyet’inkurulduğuilkyıllariçindegeçerliydi.

Osmanlı’nınelektrikenerjisiylenasıl tanıştığısorusununyanıtlarınagelince:Busoru,ilkandaaklaİstanbul’uaklagetirir;amadoğruyanıtİstanbuldeğil,Tarsus’tur. Peki neden Tarsus? Öncelikle, bölgenin ciddi bir ‘sanayi altyapısının olduğunu belirtelim.Bereketli topraklara sahip olanÇukurova’da,hertürlüziraatınyapılmasıvesanayininhammaddesiolanürünlerinbolluğu,bubölgedesanayiningelişmesindeenönemlifaktörolmuştu.

Türkiye’nin elektrikle buluşması, 15 Eylül 1902 tarihinde, İçel’in Tarsusîlçesi’ndegerçekleşti.OdönemdeTarsusBelediyesi’ndeçalışanAvusturyalIDörflertarafından,15Eylül1902yılında,BerdanNehriBentbaşımevkiindekurulan hidroelektrik santralı, transmisyon kayışı ile 2 kilovatlık birdinamoyuçevirerek,buradaneldeedilenelektrikenerjisiniTarsus’avermeyebaşladı. Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası’nca yayımlanan “Tarsus Tarihi veEshah-ıKehf”adlıkitaptayeralanbilgileregöre,üretilenelektrikenerjisiileilkzamanlarTarsussokaklarıaydınlatıldı.Elektrikleaydınlanan ilkkonutlariseMüftüzadeSadıkPaşa(SadıkEliyeşil-ÇukurovaSanayiîşletmeleri’ninilkkurucusu) ile Sorgu Hakimi Yakup Efendi’nin evleri oldu. Daha sonra ise,diğerevlerdeelektriktenyararlanmayabaşladı.Budönemdeevlerdeelektrikdüğmesi olmadığı için lambalar, santralden şartelin indirilmesiylekapatılabiliyordu. Daha sonraki tarihlerde hu santrale ilaveler yapıldı.Tarsus’unışığakavuşması,Türkiyetarihindebirdönümnoktasıolarakyerinialdı.

İlerici mi yoksa gerici mi olduğu günümüzde de hâlâ tartışılan ve bazıkonularda ilerici fikirleriyle tanınandöneminpadişahı II.Abdülhamit’in,bukonuda bir hayli muhafazakar olduğu anlaşılıyordu. Abdülhamit; telefon,otomobil,donanmaveelektrikkıvılcımınakarşıbüyükbirürkeklikiçindeydi.Siyasi nedenlerle, o dönem Selanik ve Şam elektrikle aydınlatılmasınarağmen, elektriğin İstanbul’a sokulmasına uzun süre izin vermedi.İstanbul’un, elektriğinaydınlıkdünyasıyla tanışabilmesi için,Abdülhamit’intahtan indirilmesi gerekiyordu. Aynca Batı’daki gelişmeler, Osmanlı’nınelektrikenerjisinegeçişinidezorluyordu.

1923’te elektrik sadece İstanbul’da vardı. Türkiye’de elektrik enerjisisektöründe yapılan ilk düzenleme, 10 Haziran 1910 tarihinde çıkarılan

“MenafiUmumiyeMüteallikİmtiyaz”çalışmasıdır.Budönemde,İstanbul’unRumeli tarafındaki elektrikdağıtım imtiyazı,merkeziBudapeşte’debulunanMacar Ganz Elektrik Şirketi’ne, 50 yıl süreyle verilmişti. Yabancı ortaklartarafından kurulan Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi, İstanbul’un elektrikihtiyacını karşılamak amacıyla faaliyete geçti. Sözleşmeye göre, elektrikdonanımının 1913 yılında tamamlanması gerekiyordu. Fakat Balkan Savaşınedeniyle, elektrik santralinin yapımı bir süre aksadı. Şirket, AlibeyköyDeresi üzerine inşa ettiği santrali, uzun bir gecikmeden sonra hizmetesokabildi.TaşkömürüyleçalışanilktermiksantralolanSilahtarağa;1914yılıŞubatayında,üretimebaşladı.Tarsus’unelektriklebuluşmasınınüzerinden12yılgeçtiktensonra,14Şubat1914tarihindeise,İstanbulelektriğinışıltısıylatanıştı.Santralherbiribeşerbinkilovatlıküçturbojeneratörgrubuilesaatte12-13binkilogrambuharverenaltıkazanladonatılmıştı.SilahtarağaElektrikSantrali’nden elektrik önce tramvayların daha sonra da özel tesislerinkullanımına verildi. Elektrikli tramvay, Galata Köprüsü’nden, ilk kez, 25Ocak1914’tegeçti.

1920’lerden itibarenşehrinbazı semtlerielektrikleaydın-latılmayabaşlandı.Büyük caddeler elektrikle aydınlatılıyor, tramvaylar elektrikle işletiliyor vesanayi kuruluşları elektrikten çevirici güç olarak yararlanıyordu. T920’deİstanbul’da elektrik şebekesine bağlı bina sayısı 2055’e çıktı. Daha sonrakisüreçte elektrik, sokakları aydınlatmak için de kullanılmaya başlandı.İstanbul’un sokak aydınlatmaları,MacarGanz Şirketi ve İstanbulHavagazışirketi tarafından gerçekleştiriliyordu. Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi, 1Temmuz 1938 tarihinde satın alınarak devletleştirildi ve 1950’lere kadarİstanbul’un tek elektrik santrali olarak çalıştı. 1914 yılında Osmanlı’nın veTürkiye’nin ilk kayda değer elektrik üretim tesisi olarak hizmete girenSilahtarağaTermikSantrali,ekonomikömrünütamamladığı1983yılmakadarhizmetverdi.

GelelimCumhuriyet’in ilk yıllarına:Genel olarak sanayi kuruluşlannm çokazı elektrik enerjisinden faydalanıyordu. Cumhuriyet’in kurulduğu yıl,yalnızcaİstanbul’daelektrikvardı.

Aydınlatma petrol (gazyağı) lambalarıyla gerçekleştiriliyordu. Türkiye’ninikinci büyük kenti olan İzmir’de elektrik kullanımı oldukça sınırlıydı.Örneğin tramvayı at çekiyordu. Bazı kuruluşlar da ürettiği elektriği yakınçevreye dağıtıyordu.O dönem için küçük bir kent olanAnkara’da, elektrikyoktu. Meclis’in toplantı salonu bir kahveden alman büyük gazyağılambasıylaaydınlatılıyordu.DahasonraMeclisbinasıbirjeneratörmotoruylaelektriğe kavuşturuldu. İstanbul’daki yabancı şirketle Ankara ve İzmir’dekijeneratör motorlarının ürettikleri elektrik dışında, Türkiye’de elektrikenerjisindensözetmekimkansızdı.1930’luyıllarakadarTürkiye’deelektrik

çalışmaları,geneldeyabancıişletmelerinelindeolanküçükyerelsantrallerveonların beslediği birbirlerinden ayrı yerel dağıtım şebekelerinin işletilmesişeklindeoldu.

69- Çalışan Türk kadınına, ilk uyan kimdengelmiştir?

Türk kadının iş hayatına atılması Birinci Dünya Savaşı yıllarına rastladı.Döneminağırekonomikkoşulları,kadınıntoplumsalveekonomikhayattayeralmasınısağlıyordu.Ancakkadınınişhayatınagirmesi,öylekolaydadeğildi.Kadının çalışma hayatına başlaması, genel yerlerde modaya uygunkıyafetlerlesıksıkgörülmesi;halkarasındahoşnutsuzlukyaratınca,1917yılıNisanayındaİstanbulPolisMüdürlüğügazetelereşuilanıverdi:

“Modem, Batı’lı kıyafetin Türk kadınlarına uygulanması çoğu hallerdekamunun §ikayetine meydan verecek biçime dönüşmüştür. Bu şikayetlerinönünüalmakamacıylakadınlarımızınetekboylarınıuzatmaları,belvekalçakorselerinde fazla abartmaya gitmemeleri, yüzlerini daha kalın peçeyleörtmeleriönemlericaolunur.”(Çavdar;1971,s.l03)

Bu ilan İstanbul’daki seçkinler arasında büyük yankı uyandırdı. Tanınmışailelerinhanımlarıylakızları,postanevetelefonsantrallerindeki(bellitoplumkatındakikadınlarınençokçalıştıklarıyerlerburalardı)işleriniterkettiler,ikigün süreyle yayın organlarıyla polisin emrine karşı bir savaş verildi. Sonuçolarak polisin bu emri, uygulamadan kaldırıldı. Bu iki günlük mücadele,“Türkkadınınınhakları içinverdiğisavaş”olarakyorumlandıvebasındabuyöndeyazılarçıktı.İstanbulkadını,darbelkorsesi,kısaetekveincepeçeiçinbüyükbirsavaşvermişti.

70- İstanbul’un en büyük mimarı operasyonunukimgerçekleştirmiştir?

Geçmiştedebüyükimaroperasyonlarıgeçirenİstanbul’untarihimirası,imarhareketleri ve yıkımlar sonucu, birer birer kayboluyor. Cumhuriyet tarihiboyunca İstanbul, 3 büyük (Kindar, Menderes, Dalan) imar operasyonugeçirdi. Bu imar hareketlerinden en çarpıcı olanı da Adnan Menderesdöneminde yaşanılandı. Döneminde, yeni asfalt yollar açmak için girişilen“YıldırımYıkmaHarekatı”depremgörüntüleriniaratmayacaknitelikteydi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle, ülkekaynaklarınınbüyükbirkısmıkentin imarınaayrılmıştı.1950’lilerdensonraDP’nin iktidara gelmesi ve burjuvazinin yükselişe geçmesiyle, ülkenin

ekonomik merkezi İstanbul’a kaymaya başladı. Ancak Ankara’nın başkentilânedilmesininardındanuzunyıllarihmaledilenİstanbul,ekonomikmerkezolarakyeterincegösterişlideğildi.1950’lerdeİstanbulbakımsız,eskibiryayakentiydi ve çağdaş gereksinimlere yanıt vermesi de pek olanaklı değildi.Üstüneüstlükkenttebaşgöstermeyebaşlayankonutvegecekondusıkıntıları,imaroperasyonlarınınbiranönceyapılanasımzorunluhalegetiriyordu.

Başbakan Menderes, “göz boyama” stratejisi gereği, İstanbul’un yenidenimarınakararverdi.BöylecevitrinigüzelolanbirTürkiyepanoramasıortayaçıkarılacak ve Türkiye kalkınmasının geldiği aşama dosta düşmanagösterilecekti. Güncel ve kapsamlı bir plan olmaksızın İstanbul’un imarınabaşlandı.23Eylül1956’dayaptığıbirbasın toplantısındaAdnanMenderes,“Kentin imar gerekliliğini açıklarken, günün her saatinde tıkanarak büyükzaman kaybına yol açanAksaray, Beyazıt, Eminönü, Karaköy, Tophane veTaksimgibidüğümyerlerininyenidendüzenlenmesigerektiğini,Topkapı’danBoğaz’a kadar kentin her mahallesinin aynı mükemmellikteki caddelerlebirbirinebağlanacağını”söylüyordu.Nevarki,görünüştesondereceolumlubir amaç içeren bu imar hareketi, Menderes’in kontrolü doğrudanüstlenmesiyle, korkunç bir operasyona dönüşmekte gecikmedi. Çünkü,yapılacakimarınaçıkvebelirlibirplanıyoktu.Menderesiçinböylebirplanaihtiyaçdayoktuve“Planiyibirşey;amabununiçinvakitvenakitlazımdır”diyordu. İmar operasyonlarının amacı; trafiği rahatlatmak için yollar vemeydanlar açmak, kenti güzelleştirmek ve dini yapıları restore etmekti.Nüfusu10yıldaikiyekatlayanbirkentinimarınıböylesinebasiteindirgemek,aynı zamanda şehrin geleceğine ilişkin vizyon eksikliğinin de birgöstergesiydi. 1956’da İstanbul’da Menderes’in plansız yıkım harekatıbaşladı.

Yollara birer anıt muamelesi yapılıyordu. Ana arter yollardan birisiTopkapı’dabaşlıyordu.BurasıFatih’inİstanbul’agirdiğiyerdiveSuriçiadetaİstanbul’uyeniden“fethedercesine” imar edildi.Aksaray’akadaruzanan50metregenişliğindekiMilletCaddesi’ni,60metregenişliğindeVatanCaddesiizledi.Ankara,OrduveFevziPaşaCaddeleri,Eminönü-Unkapanıarasındakisahil yolu gibi genişlikleri 20 ila 50metre arasında değişen bir çok ulaşımnoktası,tarihiyarımadanıngelenekseldokusuyarılarak,pekçoktarihieservesivil mimari örnekleri yıkılarak açıldı. Kıyı şeridi doldurularak oluşturulanFlorya-Sirkecisahilyolunedeniylede,pekçoktarihieseryokedilirkendenizsurları, kara surları haline dönüştü. Beyoğlu tarafında ise Tophane’denBüyükdere’yekadarBoğazkıyılarıboyuncauzanansahilyolugenişletilirken,Beşiktaş’ta Mimar Sinan’ın eseri olan hamam dahil olmak üzere pek çoktarihi yapı yıkıldı. Beyoğlu yönündeki tramvaylar kaldırıldı, Beşiktaş’tanBebek’esahilyolununyapımınabaşlandı.

“Yıldırım Yıkma Harekatı”nda meydanlar unutulmadı. Aksaray, Karaköy,Sirkeci ve Beyazıt meydanları yeniden düzenlendi. Bu mekanların kentselmeydanözellikleriyatahripedildiyadatamamenortadankaldırıldı.1958’desıra Karaköy Meydanı’na geldi. Karaköy’ün hali ise tam anlamıyla içleracısıydı. Bizzat Başbakan Menderes’in gözetiminde yürütülen yıkımlarda,Karaköy-Azapkapı ve Karaköy-Tophane yolla-nnın genişletilmesiyle genişbir meydan hedeflenmişti. Mey-danda, ünlü Italyan Mimar RaimondoD’Aroncotarafındanİstanbul’dapekçokörneğiverilenartnouveautarzındayapılan Karaköy Camii de bulunuyordu. Adnan Menderes’in “YıldırımYıkma Harekatı”ndan cami de nasibini aldı. Caminin bir başka yerenakledileceğisöylenmiştiancakcami,birgecedeyerindensökülerekortadankaldırıldı.Otarihtensonrada,camidenbirdahahaberalınamadı.Akıbetihâlâmeçhul.

Ağustos1956’dabaşlayanve4yılsürenimaroperasyon-lansonucu,İstanbul,adeta geniş bir şantiyeye döndü.Yeni bulvarlar açıldı, caddeler genişletildi,trafikbirazolsun rahatlatıldı.Yapılan istimlaklersonucunda,7bin289binayıkıldı. 1940’Iarda dönemin valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdartarafından yürütülen 10 yıllık imar programı sırasında sadece 1148 yapınınistimlakedildiğidüşünüldüğünde,Menderesoperasyonununboyutudahaiyianlaşılıyordu.

Buoperasyondaençokzararauğrayanlarisemallarıistimlakeuğrayanmülksahipleri oldu. Basının “AksarayGöçmenleri” adını taktığı çoğu dar gelirliolaninsanlar,evlerindenveişyerlerindenoldu.Kimilerideçadırdabarınmakzorunda bırakıldı. 1958 yılında istimlak bedelleri peşin ödenemez oluncaödemeler taksite bağlandı. Enflasyonist bir ortamda, bu durum, mallarıistimlak edilen kişileri daha da zor durumda bıraktı. Bu arada imaroperasyonuyla Aksaray’ın “rantı yüksek” semt olacağına inanıldığındanemlak fiyatları hızla arttı. Geniş bulvarların etrafında hızlı bir yapılaşmabaşladı. Tarihi dokuda yaratılan ciddi hasarlar ve bilimsellikten uzak kentplanlaması, İstanbul’un imarını başarıya ulaştıramadı. Yaratılan toprak vearazi üzerindeki spekülatif amaçlı piyasa ise İstanbul’un en önemlisıkıntısıydı. Artık İstanbul, plansız ve programsız, kentsel gelişmeninbaşkentiydi.

71-Cumhuriyet’iniflasedenilkişkadmıkimdir?

1929 yılında Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çıkan bir haberde, ticaret ileuğraşan bir kişinin iflas ettiği belirtiliyordu.Gazeteye göre, bir kişinin iflasetmesiokadarönemlideğildi.Ancakiflasedenkişininbirkadınolması,budurumunhaber yapılmasını gerektiriyordu.Habere göre,Türkiye’de ilk kez

birkadınınmahkemekararıylaiflasettiğitescilleniyordu.

“Dün şehrimizin hukuk mahkemesi tarafından verilen karar de’ nebilir ki,memleketimizadliyesininbuvadideverdi0ilkkarardır.Bumeseleesasitibariileçokmühimbirşeydeğildir.Hükmügiyenbirhanımolmamışolsaydı,“hervakitgörülenvakalardanbiridir”diyeehemmiyetbileverilmezdi.Vakaşudur:Turkuaz Otelini istidar eden Nimet Hanım, vereceklerinden dolayımahkemeye düşmüş ve Birinci Hukuk Dairesince yapılan mahkemesineticesinde kendisi tüccar addedilerek iflasına karar verilmiştir. Şimdiyekadar memleket imizde ilk defa bir kadın hakkında iflas karan verilmişoluyor.”

72-İlkkadın fotoğrafçıkimdirve ilkdükkanınınezamanaçmıştır?

NaciyeHanım,binbaşıİsmailHakkıBeyilegençyaştaevlenmişti.Sonradan“Suman” soyadını alan İsmail Hakkı Bey, ilk profesyonel kadın fotoğrafçıNaciye Suman’ın eşi, heykeltıraş Nusret Suman ve tanınmış terzilerdenNedret Ekşigil’in babasıydı. Savaştan salaşa koşan İsmail Hakkı Bey’inyaşamı, Osr …iı Devleti’nin yaşamıyla özdeşleşmiş gibiydi. KafkasCephesi’nekatılanİsmailHakkıBey,dahasonraBalkanSavaşıyenilgisininardından Avusturya’ya geçer. Kısa bir süre sonra Naciye Hanım İstanbul’adönsede, İsmailHakkıBey9ayoradakalır.Resimyapanve fotoğrafçılığıburada öğrenen İsmail Hakkı Bey, I. Dünya Savaşı’nın başladığı dönemde,Çanakkale Cephesi’nde yaralanmasıyla 1917’de İstanbul’a döner. Osmanlısavaşıkaybederveİstanbulişgaledilir.Gazi,birOsmanlısubayınınhayatıdasıkıntıdadır.İsmailHakkıBey,düzensizveyetersizmaaşalmaktavemutsuzbiryaşamsürmektedir.SeyitAliAk’ınverdiğibilgileregöreNaciyeHanımda,fotoğrafçekmeyebudönembaşlar.

“Yıldız’daSaitPaşanınkonağıdenilençokbüyükbirevdeoturu-yorduk.Enüstkatındabizimbiroynamasalonumuzvardı.Orasınıbabam fotoğrafhanehaline getirdi. Resimle, sanatla yoğrularak büyüyorduk. Tüm ev halkıfotoğrafçılığı benimsemişti.Aile bütçesi daralmaya başlayınca annem, ‘Benburada fotoğrafhane açacağım’ dedi. Sait Paşa Konağı’nın kapısınauzunlamasına bir tabela asıldı. Üzerinde ‘Hanımlar Fotoğrafçısı-Naciye’yazıyordu.1919yılınınbaşıydı.”

Ailesininzorgünleriniaşabilmekiçin,tutucuçevreveinanışarağmen,radikalbir karar alan Naciye Hanım’m bu girişimi, savaşın yol açtığı ekonomiksıkıntılarıaşabilmek içinOsmanlıkadınını ilkkezevindendışarıçıkaranveekonomikhayatakatılmayı sağlayanbir simgeydi.Kadınınkadın tarafından

fotoğrafınınçektirilmesidüşüncesirağbetgörürveNaciyeHanım’ınfotoğrafstüdyosu kısa zamanda fotoğraf çektirmek isteyen kadınlarla dolar. NaciyeHanım’mişleriiyigidince,1921’deeviyleberaberstüdyosunuBeyazıt’ataşır.NaciyeHanım’ınünükısazamandatümülkegenelineyayılır.

“Fotoğrafçılıkyaptığıyıllardabüyüksüksesivardı.KurtuluşSavaşısırasındaeşlerini İstanbul’da bırakmış olan erkekler mektuplanrıda, ‘Filan yerde birkadınlar fotoğrafhanesi varmış. Orada bir resminin çektirerek bana yolla. ’diye yazarlardı. Hanımlar gelir, yüzleri ve kolları açık bir biçimdefotoğraflarını çektirerek eşlerine yollarlardı. Fotoğrafhaneden kazanılanparaylahiçsıkıntıçekmedengeçinirdik.”

192 l’de dönemin feminist kadın dergisi Kadınlar Dünyası nda çıkan biryazıdaNaciyeHanınım bu girişimindenmemnuniyetle söz edilir ve takdiredilir.NaciyeHanım,yaşamınıfotoğrafçılıktankazanırkenaynızamandabusanatı kadınlara öğretmek için dersler vermeye başlar. Bu derslereOsmanlıSarayı’ndaki kadınları da dahil eden Naciye Hanım, Milli Mücadeledönemindeİstanbul’dadüzenlenenmitinglerekatılırvefotoğrafçeker.NaciyeHanım,onbiryılsürdürdüğüfotoğrafçılıkmesleğini1930yılındabırakırveAnkara’dakızınınyanmataşınır.İlkkadınfotoğrafçıNaciyeHanım,1973’deyaşamını yitirdi. Naciye Hanım’ın, yaptığı işin ne derece önemli olduğunubilemiyoruz; ama çektiği fotoğraflara ismini yazmamıştı ve arşivi de yokoldu.İsmiisesadeceonutanıyankişilerinbelleklerindeyaşamaktadır.

73-BlueJean’eneden“Kot”deriz?

II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa gibi Türkiye de Amerikan üslerindennasibinialmıştı.Uslerdekiaskerlerinsivilkıyafetleriniisegenellikleblucinleroluşturuyordu. O güne kadar Western filmlerinde kovboyların üzerindegördükleriblucinleriHollywoodileözdeşleştirmişolanTürkgençleri,buözelpantolona sahipolmanınyollarını aramayabaşladı.Türkgençlerinin ilgisinigören Amerikan askerleri, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmedi ve kısasüredebir“ikinciel”blucinpazarıoluştu.Blucineulaşmanındiğerbiryoluda,üspersoneliiçinkurulmuşolanPXadlımarketlerdi…

Ancak Türkiye’nin ilk blucinini, daha doğrusu ‘kot’ pantolonunu üretenMuhteşemKot,busürecehiçdahilolmamıştı.Kamukuruluşlarınaveorduyapersonel giysisi sağlayan tüccar-terzi Muhteşem Kot, blucini ilk kezFransa’da tanıdı.BurahatvebakımıkolaypantolonuAmerika’daçiftçilerinve sığır çobanlarının giydiğini öğrenen Muhteşem Kot, Türk işçi veköylüsünün de aynı rahatlıkta bir ürüne ihtiyacı olduğu düşüncesiyle,Türkiye’ye döner dönmez üretime başladı ve 1958 yılında soyadını verdiği‘Kot’markasınıtescilettirdi.

Levi Strauss’un 1800’lerin sonunda Amerika’yı demiryolu döşeyerek kateden işçiler için tasarladığı pantolon, Karaköy Necati Bey Caddesi’ndenİstanbul çevresine, Ankara’da da Hergele Meydanı ve Samanpazarı’ndanAnadolu’yayayılıyor, işçiveköylününişelbisesi ihtiyacınıkarşılıyordu.İlk“Kot” etiketinde dayanıklılığının göstergesi olarak bir pantolonu iki yanaçekenatlarkullanıldı.Yenipantolonamarkasındandolayı ‘kotpantolon’adıverildi ve marka artık ortada olmamasına karşın, Muhteşem Bey’in soyadıbugündehalakullanılanbir‘genericbrand’olaraktarihtekiyerinialdı.AncakMuhteşem Bey’in ürettiği kot pantolonlar, blucinler gibi giyildikçebeyazlamakyerinelacivertrenginikoruyor,çokyıkandığındaisesararıyordu.Gerçi,Türkişçiveköylüsüiçinbudurumönemlibirsorunteşkiletmiyordu;ancakyeniyetişengençnesiliçinbeyazlamayanbirblucingiymektense,hiçgiymemekdahaiyiydi.

74-Margarineneden“Sanayağ”deriz?

1950’liyıllardakendineyenipazarlararayanbirgıdadevi,Türkiye’yigözünekestirmişti.AdımargarinleözdeşleşenUnilever,Türkiye’depazararaştırmasıyaptırmıştı.Türkiye’dekahvaltılıktereyağaçıktatopolaraksatılıyor,içindentaş, tahta gibi yabancımaddelerin çıkması olağan karşılanıyordu. Tenekedesatılan kuyruk yağları içinse hiçbir düzenleme yoktu. Aynı teneke içindefarklı hayvan yağları bulunur ve bu yağlar, yerel olanaklara göre üretilirdi.Yağın sağlıklı ve hijyenik olması gibi kavramlar hiç gelişmemişti. Sadece,tereyağının dayanıklılığını artırmak için, içine tuz katılıyordu. Anadolu’yaözgüolanzeytinyağıise,sadecebellibölgelerdeüretiliyorduvebubölgeler,sanayileşmemişdurumdaydı.

15Mart1951’deTürkiyeCumhuriyetihükümeti,UnileverfirmasıylaTürkiyeİşBankası’nınortaklığındakurulacakUnilever-Iş şirketineonayverdiğinde,Türk gıda sanayinde yeni bir sayfa da açılmış oldu. Yılda 7 bin 500 tonmargarin üretecek olan fabrika, 5 Ocak 1953’te Cumhurbaşkanı CelalBayar’ın katıldığı törenle açıldı. Açılış haberi, ertesi günün gazetelerindegeniş yer buldu.Basını asıl ilgilendiren açılış töreni ve konuşmalar değildi.Kilosu675kuruştansatılantereyağınınartıkyarıfiyatınasatılacakbirrakibivardı. Margarinin kilosu 360 kuruş olarak belirlenmişti. Bunun ötesinde,yağdakullanılacakolan sütvevitamin,yurtdışındangetirilecekti.FabrikadaUnilever’inbaşkaülkelerdepazarladığımarkalardeğil, tamamenTürkiye’yeözgü iki yeni ürün üretilecekti. Bu iki ürün için Latince kökenli iki markabulundu.YaşamanlamınagelenVitaveSağlıkanlamınıtaşıyanSana…Vita,süt içermediğinden bozulma tehlikesi yoktu. Lezzet sağlaması için yüzde 1oranında tuzkatılmışolanVita, yemeklikyağolarakbir kilogramlık tenekekutularda satışa sunuldu. Sevkıyatı ve tüketimi kolaydı. Geleneksel yağlara

benzediği için hemen tutuldu. Hatta, Bakırköy’deki fabrika artık VitaFabrikasıolarakanılmayabaşlamıştı.AncakVitahemenherkesinmutfağındayemeklikyağolarakyerinialırken,Sana’nıngelişimiokadarçabukolmadı.Sana,yenibirkavramıyerleştirmeyeçalışıyordu:Kahvaltılıksoframargarini.Bununiçindeetkinbirtanıtımgerekiyordu.

OdöneminazsayıdakireklamajanslarındanGrafikaileüretimegeçmedenbiryıl önce anlaşma yapıldı. Grafika’nın işi zordu. Ne olduğu bilinmeyen birürün tanıtılacaktı. Reklama uzun vadeli bir yatırım olarak bakan Unilever,Amerika veAvrupa’da bu işin nasıl yapılacağını biliyordu.AmacaulaşmakiçinyapısaleksikliklerbizzatUnilevertarafındangiderildi.Çoksatangazeteve dergilere sürekli ilanlar verildi. Şehir merkezlerine dev reklam panolarıasıldı.Satışnoktalarındadesteklemefaaliyetleribaşlatıldı.Tanıtımilebirliktebir diğer zorluk da dağıtımdaydı. Önce geniş bir dağıtım ağı kuruldu,ardından yağın erimeden gerekli noktalara ulaştırılmasını sağlayacakyöntemlergeliştirildi.Henüzsadece ikiadetsoğutmalıaracınbulunduğubirdönemde,özellikledesıcakbölgelerdedağıtımoldukçagüçtü.Birdiğerengelde, ülkede tel dolap devrinin yaşanıyor oluşuydu. Buzdolapları henüzyaygınlaşmamıştı. Başarılı tanıtım ve tutundurma çalışmalarının sonunda,Sanaartıkbirmargarinmarkasıolmaktançıkmış’,margarininTürkçekarşılığıolmuştu.Türkiye’yetayinolanUnileverGenelMüdürüHansEggerstedt,yolaçıkmadan önce margarinin Türkçesini öğrenmek üzere sözlüğe bakıyor vegözlerine inanamıyordu. Sözlükte margarin sözlüğünün Türkçe karşılığı,“Sanayağı”olarakgeçiyordu.

75-Türkhalkıtelevizyonilenezamantanıştı?

Radyo yayınlarının neredeyse dünyayla aynı dönemde başlamasına rağmen,televizyonunTürkiye’yegirişihayligeçoldu.ITÜYüksekFrekansKürsüsüBaşkanı Mustafa Santur, ÎTÜ bünyesinde televizyon yayını yapılmasıyönünde girişimlerde bulundu ve öğrencisi Dr. Adnan Ataman, TVyayınlarınıbaşlatmaklagörevlendirildi.Üniversite’ninTaşkışlabinasınınçatıkatında bulunan üç odanın en büyüğü çekim stüdyosu olarak tahsis edildi.Verici ve kamera, Philips firmasından bağış yoluyla temin edilirken,PerşembePazarı’ndanalınanbirgemidireği,minareustasınındakatkılarıylavericianteninedönüştürüldü.Odönemde,henüzşahısmalıtelevizyonalıcısıyoktu.DördüITÜ’de,üçübu işlemeşgulolanöğretimüyelerininevlerinde,kalanıdaBeyoğlu’ndakibirkaçmağazanınvitrinindeolmaküzeresadece10alıcıbulunmaktaydı.Böylecebirkamerave10alıcıyla ilk televizyonyayımbaşladı.

1952 yılında ÎTÜ TV’nin ilk yayınları haftada bir gün olmak üzere Cuma

günleri 18:00-18:30 arasında yapılıyordu, ilerleyen haftalarda yayınlar dahadadüzenegirdi.1953’te,ITÜ’nünGümüşsuyu’ndakikonferanssalonunabiralıcı konularak yayınların isteyen vatandaşlar tarafından izlenmesi sağlandı.TV’nin ilk kameramanı Dr Adnan Ataman, ilk sunucusu ise ITÜRadyosu’nda spikerlik yapan Fatih Pasiner’di. İlk televizyon yıldızı ise 20.Asır dergisine göre, 13 yaşındaki balerin Gülçin Bayburd’tu. Yayınlarınkalitesi ve içeriği zenginleşirken, gazete ve dergiler de, sayfalarında,televizyon programlarına yer ayın maya başladı. Televizyona olan ilgiartıyordu; ancak yayınları izlemek kolay olmuyordu. TV alıcıları oldukçapahalıydı.AmaTürkhalkıbusorunundaçözümünübuldu:Telesafirlik.Tele-vizyonu olanlar, neredeyse her gece henüz TV sahibi olmayan komşularınıağırlamak zorunda kalıyordu. İTU TV, yayında kaldığı 20 yıl boyunca,günümüztalkshow,müzik,eğlence,yarışma,kültürveeğitimprogramlarınınilklerini gerçekleştirir. Bu programlarda, Halit Kıvanç ve Fecri Ebcioğluisimleriönplanaçıkar.İlknaklenyayın,12Kasım1961’deİnönüStadı’ndaoynanan ve Türkiye’nin 2-1 kaybettiği Sovyetler Birliği maçı olur. 1968yılındaAnkara’dayaymabaşlayanTRTtelevizyonu, İTÜTV’ninsonuolur.1971’destüdyovecihazlarınıTRT’yedevredenİTÜTV,4Şubat1972günüyaptığıkorsanyayınlaTRT’yesonbirdersverirveseyircilerinevedaeder.

76- Türkiye, ilk ne zaman günü gününe gazeteokumayabaşladı?

1950’li yıllarda karayollarına ağırlık verilmesi, ulaşımın hızlanması vekolaylaşmasını sağlayınca, ülkenin hemen her noktasına karoyulu ileulaşabilmekmümkünhalegeldi.Karayoluvehavayolubağlantısınınolmasıise, gazetelerin okura biraz daha erken ulaşmasını sağlıyordu. Ancak buyeterli değildi. 1957 yılında 3.000-3.500 tirajlı Akşam gazetesini satın alanişadamı Malik Yolaç, tiraj artışının nasıl gerçekleşebileceğini araştırırken,gazetenin günü gününe taşrada da dağıtılması sorunu gündeme geldi.Müessese Müdürü Haluk Yetiş, Babıali’de bir devrim yaratacak olan veİstanbulgazetelerininaynıgünAnadolu’dadadağıtılmasıfikriniortayaattı.1958-59 yıllarında, Babıali’de ilk kez Akşam gazetesi, gazetenin aynı günAnadolu’da da dağıtılması girişimine başlamış oldu. Haluk Yetiş, bir cipiniçinde neredeyse bütün Anadolu’yu dolaşmış, bayilerle konuşmuş ve yeniolanaklararamıştır.

İstanbul dışında gazete dağıtımına önce Marmara bölgesinden başlandı.Bölgeyegünügününegazetegötürünce,kısagazeteninsatışıötekigazetelerinüstüne çıktı. Çünkü diğer gazeteler hala postayla geliyordu. Akşam’m bubaşarısı üzerine kısa bir süre sonra Hürriyet de bu yöntemi uygulamaya

başladı.Ancakgazetetaşıyankamyonlararasındaki,Türkfilmlerinedekonuolanyarışlarınsıksıkölümlesonuçlanması,1960’lıyıllardagazetesahipleriniİstanbul dışında matbaa kurmaya itecekti. Kazaların artması, kamyonlannarıza yapması ve taşranın günlük gazete gereksinimin tümüylekarşılanamamasıgibinedenler,taşradabaskıyapılmasınaveyenimatbaalarınkurulmasına neden oldu.Bunun öncüsü taşraya kamyonla gazete göndermeyöntemini ilkkezuygulayanAkşamoldu.BudüşünceyiortayaatandayineHaluk Yetiş’di. 1962’de Güneş Matbaacılık ile anlaşan Akşam, Ankarabaskısını başlattı. Sayfaların matrisleri biraz erken alanıyor uçakla ya daotomobilleAnkara’yagönderiliyordu.Budurum,OrtaAnadolu’da10saatilikbir süre kazanmak anlamına geliyordu. Ayrıca Ankara’ya yakın bölgeleringazeteleri de erkenden dağıtılıyordu. Yaklaşık 1 buçuk yıl sonra ötekigazeteler de Ankara’da basılır oldu. Sonradan İzmir, Adana, Erzurum gibiillerdedematbaalarkuruldu.

77- Pazarlama lafını Türkiye’de ilk olarak kimkullanmıştır?

1954 yılında ise İşletme İktisadı Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarıbaşladığında, Marketing dersini okutacak bir elemana ihtiyaç vardı.Üniversitede bu dalda öğretim yapan hoca bulunamayınca Neyzi’yeüniversitededersvermeteklifigelmişti.

Koşullan kabul eden Neyzi, Harvard Business Scholl’da özel eğitim görüp“marketing”üzerineçalıştıve“vak’a” (örnekolay)yazdı.Ancakbir zorlukvardı. Marketing’in Türkçe karşılığı ne olacaktı? Diğer konulara adbulunmuştu. Maliyet Muhasebesi, Beşeri İlişkiler, İstihsal ve Finansmandersleri bilinen konulardı fakat “Marketing’m Türkçe karşılığı bir türlüsaptanamamıştı. 1956’da Nezih Neyzi, ilk dersleri “Piyasa Tekniği” diyeokutmaya başladı.Yıllar geçiyordu; ancak Türkiye’de “pazarlama” lafı, birtürlü söylenemiyordu.En sonunda1957’de İktisatFakültesi İşletme İktisadıDoçentiDr.MehmetOluç, “PazarlamaPrensipleri veTürkiye’deTatbikatı”başlıklıbirkitapyazdı.Kitapçıktığında“pazarlama”sözcüğüçoktartışıldıvesonunda Türkçe’de kullanılan ve “Marketing” sözcüğünün karşıtı olan birkavramolarakdilimizekazandırılmışoldu.

78- Türkiye’de pazar araştırmalarım ilk kimbaşlatmıştır?

Türkiye’de araştımıa sektörünün gelişimi “Planlı Döneme” denk geldi ve

araştırma sektörü için ilk adımlar, 1960’lı yıllarda atıldı. Pazararaştırmalarının duayeni Nezih Neyzi, 1961 yılında Peva Piyasa Etüd veAraştırmaadıaltındaTürkiye’ninilkpazararaştırmaşirketinikurdu.Peva’nmilkişi,ITO’nunmaaşlarıyla,piyasadaödenenmaaşlarınkarşılaştırılmasıoldu.İkinci olarak, Arçelik’in kurucularından biri olan Lüfti Doruk, Vespa tipimotosikletpiyasasıhakkındarapor istemişti.Neyzi,LütfüDoruk’apiyasadaVespa tipi motosikletten çok, üç tekerlekli küçük kamyonetlere gereksinimolduğu yolunda bir rapor verince ortalık karıştı. Doruk, Neyzi’ye bir süreArçelik’euğramamasıgerektiğinisöyledi.Olayaslıkısabirsüredeanlaşıldı.O küçük tekerlekli motosikleti yapmaya karar verenler, Neyzi’nin verdiğirapora alınmışlardı. Ancak Neyzi’nin yaptığı piyasa araştırmasınındoğrululuğuzamanlaanlaşılacaktı.Neyzi,dahasonraTicaretOdası’ndaLütfüDoruk’a rastladığında, “Nezih Bey, biz PTT’den 600 adet üç tekerleklikamyonet siparişi aldık, ammakimseye söylemeyin” diyordu.NezihNeyzi,bir yandan yeni gelişmekte olan kurumların piyasa araştırmagereksinmelerinecevapverirken,biryandandabunlarınnedengerekliolduğuve nasıl uygulanabileceği konularında, kurumlan ve toplumu eğiten birmisyon yüklenmişti. Daha çağdaş anlamda pazarlamanın Türkiye’deyerleşmesi için 1980 yılma kadar beklenmesi gerekiyordu.O zamana kadarTürkiye’de modern müşteri odaklı çağdaş pazarlama anlayışı olmamış vepazararaştırmalarıolgusuhenüzyerleşmemişti.Budönemlerdefirmalar“neüretirsemsatarım”anlayışmdaydılar.Değirmeninsuyununhiçkesilmeyeceği,delik kova misali, “kaçan müşteri kaçsın arkadan gelenlere bize yeter”anlayışıylahareketediyorlardı.

79- Halen yaşayan Türkiye’nin ilk market zincirihangisidir?

DemokratParti,ikincikeziktidarageldiği1954yılıSeçimleri’ndensonra,ençok, halkın “hayat pahalılığı” yakınmalarıyla karşı karşıya kalmıştı.1950’lerin ikinci yarısında iktidarın bulduğu çözüm, ucuz mal satışınıgerçekleştirecek mağazaların açılması fikriydi. Süpermarketlerinkurulmasındakiamaç,gıdave tüketimmaddelerinibelediyekontrolüaltındaüreticiden sağlamak ve bu ürünleri sağlığa uygun koşullarda ve ekonomikfiyatlarla vatandaşlara ulaştırmaktı. İsviçre Migros Kooperatifler Birliği veİstanbul Belediyesi’nin girişimleriyle kurulan Migros, resmi satışlarına1955’in1Ekimgünübaşladı.OgününsabahıEminönüHalbinasından,satışkamyonları İstanbul’un çeşitli semtlerine doğru yola çıktı. Migros, baştaİstanbul’datüketimmaddelerinitüketicileresatışkamyonlarıylaulaştırıyorduve bu yolculuklar pazar günü hariç her gün tekrarlanıyordu. Migros satışkamyonlarının haftanın hangi günü, hangi saatte hangi semte geleceğini

öğrenen İstanbullular, Mig-ros durağında bekliyordu. İstanbullular,hayatlarındailkkezkollarınasepettakarak,raflardanmalseçiyorvekapıdançıkarken de pazarlık yapmadan ödeme yapıyorlardı. Migros, tüketicileri eldeğmeden ambalajlanan ürünlerlerle tanıştırıyor ve self servis alışverişyapmayıdaöğretiyordu. İlkyıllardaözel yapılmışkamyonlarla seyyar satışyapan Migros, daha sonraki yıllarda iki kasalı küçük marketleri faaliyetegeçirdi.Migros,mağazacılık alanında ilk “self servis”mağazasını 195 7’deBalıkpazarı’nda, ilk modern süpermarketini de 1971 ’de Şişli’de açtı.Mağazada 1,600’ün üzerinde ürün, tek bir çatı altında satılıyordu.Güngeçtikçe Migros mağazaları, tüm Türkiye’ye yayıldı. 1975’ten itibaren deMigros’ta,Koçilebirlikteyenibirdönembaşladı.

80- Türk otomotiv sanayisinin temelini kim, nasılatmıştır?

1950’li yıllarda, Türkiye’de işletmek için en uygun taşıt aracı, arazi- binektipi olan modellerdi. Arazi-binek tipi araçlar üreten Williys-Owerland,ABD’nin savunma işbirliği içinde olduğu ülke ordularına bu taşıtlardansatıyor veya bunları askeri yardım çerçevesinde hibe ediyordu.TürkSilahlıKuvvetleride,‘jeep’diyetanınanbutaşıtaiyiceısınmıştı.Üstelikoyıllardakiyol yapısına da çok uygundu. Sivil halk da bulabildikleri ‘jeep’leri ulaşımticaretine dahil ediyor ve bu araçlar köy ve kasaba yollarında en konforlutaşıtlaroluveriyordu.

Bu dönem artık montaj da olsa, “çelik gövde taşıt üretimi” bir çok beynizorlamayabaşlamıştı.Nejat veFerruhVerdi kardeşler de bunlardanbiriydi.FerruhVerdi,ülkedearazi-binektaşıtmontajınakararvererek,askeriyardımnedeniyle Türk insanının yakından tanıdığı Williys-Owerland marka arazibinek araçlarının montajını Türkiye’de yapmak üzere girişimlere başladı.1953yılındaABD’yegiderekWilliys-OwerlandyetkilileriylegörüşenVerdi,fabrikayıkurarkenöncelikleordununaskeriaraçihtiyacınıdüşünmüştü.Onuntemel tezi de, öncelikle gemilerde hacim olarak nakli külfet getiren askeriyardım taşıtlarının demonte yani bir anlamda SKD (Semi Knock Down)olarak getirilmesi esasına dayanıyordu. Getirilen jeep’ler kurulacak montajfabrikasında birleştirilecek ve böylelikle ülkeye çok daha fazla araçgirebilecekti.ABDSavunmaBakanlığı’nafikriniaçıkladığında,önceönerisipek ciddiye alınmadı.Çünkü bu dönem,Türkiye’de otomotiv sanayinin adıbile yokken jeep’lerin montajlarının gerçekleştirileceğine bir türlü iknaolmuyorlardı.“SizkendiniziFord’mu.zannediyorsunuz-..”eleştirisiylekarşıkarşıyakalanVerdi’ninyanıtı iseşöyleydi:“BenkendimiFord’dandaha iyivaziyette görüyorum. Ford başladığında bu işin pioneriydi. Önünde örnek

yoktu.”

FeruhVerdi,SavunmaBakanlığı’ndayapılanuzunsürengörüşmelersonundavedöneminBaşbakanıAdnanMenderes’indesteğiyleağabeyiNejatVerdiilebirlikte, 1954yılındaTuzla’dadeniz ulaşımınada elverişli bir alanda,TürkWillysOwerlandşirketinifaaliyetegeçirdi.1955yılında,ilk‘jeep’lerfabrikabinasından çıktığında, Verdi Kardeşler, toplumda endüstriyel bir güvenyaratmışoldular.

81-Türkiye’de, kamyonları otobüsleştirme işini ilkkimbaşlattı?

Türkiye’ninotomotiv tarihiyle ilgili enkapsamlı araştırmaları yapanAhmetAzcanlı’ya göre, Satılmış Şahin Usta, ilk yerli otomotivcidir. Şahin Usta,1945 yılında Mengen’in Nazırlar köyünden Yeniçağ’a gelmiş, iyi bir binaustasıydı. Şahinin ahşap doğramacılığına olan el yatkınlığı, onu farkındaolmadanotomotiviniçinesokuverecekti.1948yılında,Türkiye’deemek-sanatmetoduyla başlayan taşıt üretiminin ilk ustası Satılmış Şahin’i, yabancımenşeili kamyonet ve kamyonları ahşap kasa otobüs haline getiren buotomotiv sanatkarını, ilk otomotiv sa-nayicisi olarak kabul etmek gerekir.Önceleri sipariş ve isteğe bağlı karoser yapan Şahin Usta’nm otobüse olanihtiyacı fark etmesi, her şeyin başlangıcı oldu.Kendisinin vemüşterilerininkamyonlarınıotobüsleştirmeyebaşladı.Önceleri takım tezgahı, bir imşervebirkeserdifakatgiderekyaptığıözelişinüretimtekniğinivetakımçeşitlerinigeliştirdi. Bu basit teknolojiyi baş-kalan da öğrenince, otomotivin ahşapkaroseredönükemek-sanatbağımlıüretimigiderekyaygınlaşmayabaşladı.

SatılmışŞahiriin sahibiolduğuŞahinKardeşlerOtoKaroserAtölyesi,1948yılında resmen başladığı ahşap kasa otobüs yapımını, 1970’li yıllara kadarsürdürdü. 1970’e doğru, komple ithal edilen çelik gövde otobüsler vekotorlarıarkayaalmankamyonlarınotobüslendirilmesiparalelinde,üretiminiyenilmeyen Satılmış Şahin, giderek karoserciliği bırakarak sadece dingilmontajına yöneldi. Azcanlı’nın tespit ettiği, yoklar içinde kendi çapında daolsatekbaşınabirotomotivfaaliyetinegirişmişikincikişiise,ŞavroleAhmet(AhmetDereli)’ti.MersinliAhmetolarakdabilinenbukişi, sanat enstitüsümezunu olmakla beraber, üstün yetenekli teknik bir elemandı. Kendine hasgeliştirdiği alet ve aparatları maharetle kullanır, özel mastarla ölçerekrektifiye ettiği silindirlerde, mikronik hata dahi tespit edilemezdi. Toleranspaylarını komparatörle kontrol eden mühendisler bile kusur bulamazlardı.AhmetUsta,GeneralMotors’un(Chevrolet)üretimiolanmotorlardada, tekmotortamircisiydi.Bununyanındaotomobilyenileme(toplama)işlerindedesiparişalırdı.İkisilindirlivehavasoğutmalıbirsumotoruylaçalışanküçük

tasarım yerli otomobildeki başarısı, o dönem için küçümsenmeyecek birbaşarıydı.ButipotomobillerdenMersin’de10-12taneüretip(herbirini1.800TL) satmıştı. Bu, kendisi motorlu, aktarma organı ise kayışlı olduğu içinsadece ileri gidebilen, geri manevra imkanı olmayan otomobiller, İçel’dekullanıldı.

Satılmış Şahin ve Şavrole Ahmet’lerin kahramanlaştığı 1948-53 yıllarıarasında,Türkiye’deithaltaşıtotomotivmarkalarıçokçeşitliydi.İthalatçılar,hiçbir zaman yedek parça konusunu dm şünmezlerdi. Bozulan ve kınlanakşamlar, illerin sanayi köşelerin-deki baraka tamircilerindevedaha çokdatomacılanndakaynakedilir,düzeltilirveyayenidenyapılırdı.KranktaşlamacıKemalDestek; ilkdefakendibilgive imkanlanylapistonvesegmandöküpişleyenHilmiUsta; otomobil değilsedeogünlerinyan sanayisini oluşturan“teknolojininneferi”durumundakikişileriydi.

82-Devrim,nedenseriüretimegeçemedi?

22 Nisan 1961’de Ulaştırma Bakanlığı’na gelen “Çift aylı” bir yazı,‘Memleketimize has bir binek otomobil ve motorunun imal edilmesi’niistiyordu. O dönemde böylesi bir projeyi ancak Devlet Demiryollarıgerçekleştirebilirdi.Çokgeçmeden23mühendis, tümüyleyerlibirotomobilüretmek için çalışmalarabaşladı.Otomobilin29EkimCumhuriyetBayramıkutlamalarınayetiştirilmesiisteniyorduveönlerindesadece129günvardı.23mühendis,geceyigündüzekataraktopluiğneninbileithaledildiğibirülkede129 günde 3 tane Devrim otomobilini yoktan var edeceklerdi. Projeninmerkezi olarak Eskişehir Cer Atölyesi, yani Tülomsaş seçilmişti. 29 Ekim1961günüBiribej,diğerisiyahrenkli ikiDevrim,Eskişehir’denAnkara’yadoğru trenle yola çıkarıldı.Buharlı lokomotiften sıçrayabilecek kıvılcımlarakarşı önlem olarak da, arabaların benzin depoları boşaltıldı. Bu önlem,Devrim’in kaderini belirleyecek bir dizi talihsizliğin de başlangıcıydı. TrenAnkara’yavardığında,depolarınyenidendoldurulmasıplanlanıyordu.Ancakişler planlandığı gibi yürümedi. Sabırsız bürokratlann işgüzarlığı nedeniyleDevrim’ler depolarındaki son benzinle TBMM’nin önüne kadar getirildi.CumhurbaşkanıCemalGürsel’inbindiğisiyahDevrim,200metreilerlediktensonra durdu; benzin bitmişti. Aslında bu aşamada sorun yok gibigörünüyordu;Cumhurbaşkanı,aradadeposudoldurulanbejrenkliDevrimdebirlikte Ankara caddelerinde dolaşmış, Anıtkabir’e gitmiş, Hipodrom’dakigeçittöreninekatılmıştı.

Ancak ertesi günün gazeteleri, ağız birliği etmişçesine sadece yolda kalansiyah Devrim’i ve Cumhurbaşkanı’nın “Batı kafasıyla otomobil yaptınız,doğu kafasıyla benzin koymayı unuttunuz” sözünü anlatıyordu. “Devrim

yolda kaldı”, “Devrim yürümedi”, “Devrim 200 metre gidebildi”manşetlerinin altında, milletin parasının boşa harcandığı yorumlarıyapılıyordu. Kimse geçit törenine katılan, Anıtkabir’e çıkan bej renkliDevrim’den bahsetmiyordu. Devrim’i yaratan 23 mühendisten biri olanNurettinErguvanlı,Türkiye’nin, tümüyleyerli ilkotomobilinin,uğradığıbubüyükhaksızlığınnedeninigazeteciAydınEngin’eşöyleanlatıyordu:

“Heyecanlı günlerdi. Özel sektör, otomotiv sanayiinde bir hamleyehazırlanıyordu. Birkaç yıl sonra bir sürü üretim kusuruyla sokaklarımızıdolduracak yerli(!) arabaların hazırlığı yapılıyordu. Binlerce ve binlercemotorithaledilecektiTürkiye’ye.Ford,Fiatmotorlarıfilan.Tümüyleyerlibirmotorüretimideogünlerdegerçekleşince…”

Bej renkli Devrim, Eskişehir’de Cer atölyesinin hangarlarında hâlâ ustalarıgezdirmeyedevamediyor.DiğerikiDevrim’inakıbetiisemeçhul.

83- İlk olarak seri üretilen Anadol’u gerçekteneşekleryemişmidir?

1928 yılında, Ankara’da kurduğu Otokoç firması ile Ford MotorCompany’nindistribütörlüğünüalanVehbiKoç,1946yılındadaresmenFordMotor Company’nin Türkiye temsilci’ si olmuştu. Fakat Koç, Türkiye’ninkendi yaptığı otomobiline Türk insanını bindirmenin zamanının geldiğineinanıyorvebunedenleFord’laortakbirotomobilendüstrisikurmakistiyordu.Koç’un otomobil kısmının müdürlerinden Bernar Nahum ve Kenan inal,1954’ten beri Ford’un müdürleriyle görüşüyor ancak bir türlü sonucaulaşamıyorlardı. 1956 yılının başlarında Koç, Nahum ve inal ile birlikte,BaşbakanAdnanMenderes’tenHenry FordH’ye hitaben yazılmışmektubuda alarak ABD’ye gitti. Ford Motor Company ile yapılan yoğun temaslarsonucunda otomotiv konusunda işbirliğine varıldı. Bunu 1959 yılındaTopluluk için önemli bir adım olan Otosan’m kuruluşu izledi. FordkamyonlarınınmontajınaOtosan’dabaşlandı.1963’teİzmirFuarı’ndakiİsrailpavyonunda “fiberglas” ile yapılmış bir araba Bernar Nahum ve RahmiKoç’un dikkatini çekti. Sac ile araba kalıbı yapmak o sıralar pahalı olduğuiçin, fiberglastan araba yapmak fikri,Anadol’un doğuşunun en önemli yanıolacaktı. Böylece, 1966’da seri üretime geçen ilk yerli otomobil “Anadol”,Ford işbirliğinin sonucu olarak üretilmeye başlanarak, 26 bin 800 liradansatışasunuldu,ilkAnadol,1966Aralık’mdaOtosankapısındançıkarkenonu,üretiminindevamettiği1984yılmakadar87binadetAnadoltakipetti.

Ancak Anadol piyasaya çıktığında, aleyhine çeşitli yazılar yazılıyor ve“fiberglas” gövdeyi; atın, öküzün yiyeceğinden bahsediliyordu. Tiyatrolarda

oyunlaradakonuolanbuduruma rağmen,halkzamanlaAnadol’u sevdiveTürkiye’ninher tarafınayayıldı.Anadol,ogünlerinyansanayiyokluğunda,çokiyidüşünülmüşbirotomobildiveAnadol’unüretimiyleKoç,Türkiye’deotomotiv endüstrisinin kurucusu oldu. Gazeteci Aydın Demirer ve ÖzgürAydoğanHuzurlarınızdaSporAna-doladlıkitapta,1973yılındaüretilen“ilkve son Türk tasarımı otomobil” olan Spor Anadol’un bilinmeyenanektodlarmayervermişlerdi.ÖrneğinAnadol’uithaletmekisteyen11şirketLondra fuarında başvuruda bulunmuştu. Bunların arasın-da bir Amerikanşirket de vardı. Ancak dönemin yöneticileri Anadol’u ihraç etmeyeyanaşmamıştı. Anadol’un fiberglas gövdesiyle alay etmek için yıllarca bugövdeyi keçilerin yediğinden bahsedildi. Oysa, Anadol’dan çok önce,dünyanın en büyük otomotiv şirketi General Motors fiberglas gövdekullanıyordu. Fiberglas gövde bugün otomotiv sanayii aynca uzay vehavacılık sanayiinde de, kullanılıyor. İlk fiberglas araba yapma fikri ozamanlar13-14yaşlarındaolan,PetrolOfisi’nineskiCEO’suJanNahumveabisiKlodNahum’dançıktı.

84-Türkiye,sıvıgazlanezamantanıştı?

1960’lıyıllardaTürkiye’deenerjikaynağıolarak,büyükşehirlerdehavagazı,kırsal kesimde ise odun ve kömür kullanılıyordu. Büyük şehirlerde nüfushızla artıyor ve yakacak ihtiyacı da hızla büyüyordu. Türkiye o zamanlar,LPG’yi pek tanımıyordu. Ülkenin iki noktasında tüplü LPG’ler mevcuttu.İzmir ve çevresinde Yugoslavya’da doldurulan tüpler; Hatay ve Adana’yakadarolanbölgedeiseLübnan’dadoldurulantüplerkullanılmaktaydı.AyrıcaBuranelloismindekibirithalatçıtarafındandazamanzamansınırlımiktardagetirilentüplersatılıyordu.

1959 yılındaTÜPRAŞ’m temellerini oluşturan İstanbul PetrolleriRafinerisi(İPRAŞ)’nin kurulmasıyla, Türkiye’de ilk defa LPG (likit petrol gazı) sıvıgazıimaledilmeyebaşlandı.

İPRAŞ, Türk sanayisinin, sivil halkın ve TSK’nın petrol ürünlerigereksinimini karşılamak amacıyla kurulmuştu. İPRAŞ’m kurulması LPGsektörünün ortaya çıkışında önemli bir kilometre taşı oldu.Rafineride, hampetrolrafinasyonun-daLPG’yioluşturanpropanvebütangazlarınınodönemiçinherhangibirkullanımalanıbulunmuyordu.Bugazlarbacadayakılıyordu.Bugazınyanıcıözelliğiolduğugerçeğiisetesadüfeseriöğrenildi.Böylelikle,İPRAŞ’ta Türkiye’de ilk defa LPG sıvı gazı imal edilmeye başlandı.Havagazıolmayanyerlerdekullanılacakolanbupetrolürünü,hemhavagazıeksikliğini gi-derecekhemdemutfaklardakullanılangaz, odun, kömürgibimaddelerinyerinialacaktı.

10milyondolarsermayeliIPRAŞ’ınyüzde51hissesiTPAO’ya,yüzde49’uuluslararasıbirpetrolşirketiolanCaltex’e(CaliforniaTexasPetroleum)aitti.Caltex, sermaye hissesini döviz olarak nakden vermişti, TPAO ise sermayehissesine karşılık rafineri arazisini, gerekli yolları ve elektriğin bağlanmasıgibikonularıkarşılamıştı.1961’dehizmetegirenİPRAŞ’taTPAOveCaltexarasındaki 10 yıl süreli ortaklık anlaşmasının, 12 Mart 1972’de sonaermesiyleCaltex’in hisse senetleri, TPAO tarafından satın alındı ve rafineritümüyleulusalbirkuruluşhalinegeldi.

85- Ünlü “Bira Bu Kapağın Altındadır” reklamıhangibiramarkasıiçinyapılmıştır?

BirakültürüneyabancıolmayanCumhuriyetTürkiye’sinde,özelgirişimciler,busektöreancak1960’lıyıllardanitibarengirebildi.1956yılındaİzmirBirave Malt Sanayii sektörde ilk özel teşebbüs olarak kabul edildi. Ancak bugirişimin devamı gelmedi. Bu girişimi, daha sonra İstanbul Bira ve MaltSanayii takip etti.VehbiKoçve arkadaşları tarafındanbaşlatılanbugirişimsonuçsuzkaldı.Biraüretimindeözelsektörünyeralabilmesiiçin1967yılmakadarbeklenmesigerekiyordu.1967yılındaözelgirişiminbiracılıkalanındaüçayrıhamlesigörülür.Hatta İzmir’deüçayrıbira fabrikasının temeliaynıgün (22 Ağustos 1967) atıldı. Bu fabrikalardan ilki Ege Biracılık ve MaltSanayii’ye aitti ve Efes Pilsen birasını üretecekti, ikinci fabrikaDanimarkakökenli Tuborg firmasınınYabancı SermayeYasası’ndan yararlanarak Türkortak Yaşar Holdingde kurduğu Türk Tuborg’a aitti. Temeli atılan üçüncüfabrikaise“Prens”adlıbirayıüreteceğibildirilenyabancıortaklıbirgirişimdiancak sonuçsuz kaldı. 1969 yılının başlarında üretime geçen Türk Tuborg,Türkiye’deözelsektörünilkbirasını‘tuborg’markasıylapiyasayasundu.OnuyineaynıyılrakibiEfesPilsentakipetti.AnadoluGrubutarafındanİstanbulve İzmir’de kurulan fabrikalarında üretimine başlanan Efes Pilsen’in ilkürünü “tombul kahverengi” şişeydi. Aradan çok zaman geçmedi ve bu“tombul kahverengi bira”, Türkiye’nin en çok tanınan markası oldu.Markanınbuderecetanınmasınınaltındaetkilibirreklamvetanıtımçalışmasıyatıyordu. Anadolu Grubu Efes’in tanıtımı için reklamcı Ajans Ada ileanlaşmıştı. 1976 yılında Ajans Ada, Efes Pilsen için büyük bir kampanyabaşlattı.Kampanyanınenönemliayağı reklamfilmleriydi.Filmlerde,HalukMesçi,MeteSezer,KemalTezerveSemihPolatrolaldı.AjansAda,“Birabukapağınaltındadır”sloganlıkampanyasıylaEfesPilsen’denbüyükbirmarkayaratırken,EfesPilsenmüthişbirsatışpatlamasıyaşadı.

Aslında her şey bir pazar araştırmasıyla başladı. O dönem için üç biramarkasının reklamlarında bir karmaşa yaşanıyor ve markaların reklam

mesajlarıbirbirinekarışıyordu.Birineyaparsadiğerideaynısınıyapıyordu.Biri, “Biraların ası, Efes birası” deyince öteki de “Tuborg, kral bira, lüksbira…” diyordu. Efes Pilsen, o güne kadar kendine özgü yaratmak istediğiimajıoturtamamışvedeneklerEfesPilsenile ilgilibirsloganyadabelirginbir söz anımsayamamışlardı. Oysa yüzde 70’lik harama payıyla birasektöründeençokreklamyapanfirmaydı.AraştırmasonuçlarıEfesPilsen’intipik bir “konumlama” sorunu olduğunu gösteriyordu. Öyleyse, Efes Pilsentüketicininkafasındadiğerbiralardan farklılaştırılmak,hepsininüzerindebiryere konumlanmalıydı. Bu nedenle kampanya uzun vadeli bir stratejiylesilsile halinde hazırlanmalı, her kampanya aşaması bir öncekinitamamlamalıydı. Bu yapılabildiği taktirde piyasa genişleyecek, Türkiye’debira tüketimiartacak liderkonumdaolduğuiçindeEfesPilsenbundankârlıçıkacaktı. Bu nedenle kampanyanın temel dayanağı olarak, biranın biraalışkanlıklarını artırıcı yönde olmasına karar verildi.Hedef kitle olarak biraiçmekte olanlar seçilmişti. Yeni tüketici’ lerin bira ordusuna katılması,reklamın marjinal yaran olacaktı. Peki, bira içenler kimdi? Ajans Adayetkililerine göre, bira içenler “Aksaraylılar”dı: “Aksaray’da oturan,genellikle orta gelir dili-minden, ortaokul mezun, biraz gönlügani, birazdelifişek, arkadaş canlısı, hoşsohbet, hayattan keyif almasını bilen, şakayıseven…” Ajans Adanın Efes Pilsen için yaptığı “Bira Bu KapağınAltındadır”, “Biracı Bacanak” reklam kampanyaları, Türk reklamcılıktarihinin ilk büyük kampanyalarından biri olarak tarihe geçti. 1977 yılında,PİAR’ınaraştırmalarıbirareklamlarındakikannaşavebenzerliğinEfesPilsenlehine ortadan kaldırıldığını ve sloganın yüzde 90 civarında anımsandığınıortayakoyuyordu.

86- “Atın atın, eskimiş çoraplarınızı atın” sözühangireklamdakullanılmıştır?

1970’liyıllarda televizyonlardaçıkanbirreklam,yakınzamandabaşlayacaktüketin toplumunun ön habercisi gibiydi. Bu reklam, Jill Çoraplarındanbaşkasıdeğildi.JillÇoraplarıpiyasayaçıkarken,hazırlananreklamfilmiciddibuluşun sonucuydu. Jill’in üreticisi olan firma, en ileri teknolojide, çokkaliteli hammaddeyle, şimdiye kadar görülmemiş mükemmellikte bir kadınçorabı üretecekti. Jill ayrıca, çok ince iplikli ama kaçmayan kadın çorabıolacaktı. Üretici firma yepyeni makinelerle yepyeni bir üretim tekniğiyleçalışmaktaydı.Reklam filmi, televizyonlardagösterilerek toplumsal bellekteönemli yer eden markalardan biri oldu. Kampanya Ajans Ada tarafındanyürütüldü. Lansman filmlerinde 2 bin kişi rol aldı ve çekimler Cihangirsokaklarında gerçekleştirildi. Reklamcı Ersin Salman, büyük bir kalabalıkhalindeyürürkenhakimolabileceğikalabalığıTIPGençlikKolları’ndanseçti.

İki sokak trafiğe kapatıldı ve geçit töreni yapıldı. Süslenmiş kamyonlar,üstlerindeJillambalajları,motosikletliler,birbando,mızıkaveinsanlarladoluolan reklam filmindeHalitKıvanç’ın, “Atın, atın eskimiş çoraplarınızı atın,atamazsanızpaspasyapın”sözleriylelansmanıyapıldı.Bumüthişkampanyagerçektençoketkiliolduvebütünkadınlar,mutlakagiderekJillçorabıaldı.Ama ne yazık ki, bir kere alabildiler; çünkü çoraplar çok kötü çıktı.Reklamcılanntabiriyle,iyireklamkötümalıdahaçabukbatırmıştı.

87-İlkithaletgeldiğinde,nedenkurbankesilmiştir?

1980’de ekonomide yaşanan ani ve hızlı değişimin toplumsal hayatayansıması da gecikmedi. Ozal, Türkiye’ye dolarlı hayatı yerleştirdi, ithalpeynir,MaxbellveNescafegibihazırkahve,Çikitamuz,MarlboroveKentgibi yabancı sigaralar dönemin Türkiye’sinin tanıştığı ilk mallar oldu.Yurtdışından gelen mallar, serbest piyasa ekonomisinin rekabete dayalıanlayışı, piyasayı canlandırdı. Bu yıllarda yaşanan kimi olaylar, dudakısırtacakcinstendir.1984yılındagerçekleştirilenetithalidebunlardanbiridir.Federal Almanya’dan ithal edilen 18 ton et, mezbahada kurban kesilerekkarşılandı. Et piyasaya çıkarıldığında da kapışılırken, et kuyruklarındakavgalaryaşandı.

Ozal döneminde, yeni yatıranlar ön plana çıkarken, ekonominin vitrinindeyeni düzenlemeler göze çarpar. Köylere ulaşan elektrik, otomatik telefongörüşmeleri, kese kağıdından naylon poşete geçiş, ekonomik düzenlemenin‘devrimniteliğindeki’araçlanolarakalgılanıyordu.1983yılınınilkaylarındavideo ve kaset ithal yasağı kaldırıldı. Yapılan bir düzenlemeyle pil,akümülatörvedeterjanınınithaledilebilmesikararlaştırıldı.Yine1983yılındaithalilkMercedes’inTürkiye’yegetirilmesigörülmeyede-gerdi.8adetithaledilenMercedeslerdahagelmeden,alıcılarınınbelliolduğuaçıklanmıştı.Aynıdönemde, ilk paralı otoyol da açıldı. Yapımma 11 yıl önce başlanan ve 40kilometrelik bölümü tamamlanan Anadolu Otoyolu’nun Kirazlıyalı - İzmitkesimindehizmetegirdi.1980’liyıllardanitibarenhareketlendiveTürkiye’yeyabancılannilgisideartmayabaşladı.1985’tehazırgiyimpazarınailkgirenyabancı marka ise Benetton’du. 23 Nisan 1982 günü ise artık Türk halkıtelevizyonurenkliizlemeyebaşladı.

88- Türkiye’de ilk reklamı hangi parti kimeyaptırmıştır?

1975 yılının Nisan ayında, Süleyman Demirel başkanlığındaki I. MCkoalisyon (AP-MSP-CGP-MHP-Bağımsızlar) hükümetine 218’e karşı 222

güvenoyuileişbaşıyaptırılması,Türkiyesiyasetinde1960’lardaortayaçıkansağve sol şeklindekikutuplaşmanınartıkyerleştiğininbirkanıtıydı.Bu sözkonusuortaklığınanabileşeni,hükümetbunalımınıgidermesiydi.MilliyetçiCepheyibir arayagetirenkoalisyondanpartilerinin, farklıbeklentilerivardı.MilliyetçiCephe adına bakarak koalisyonun üzerinde bir anlaşmaya varılanbir“milliyetçilik”düşünülmemesigerekir.Bukavrambelkikulağahoşgeldiğiiçin,belkidesadecebupartileribirarayagetirmekiçinkullanılmıştı;ancakMCHükümetinibir arayagetirenpartilerinhangi temelüzerindedurduklarıçokaçıktı.OdaSol’akarşıoluşlanydı.

Zaten gelişmeler takip edildiğinde koalisyon ortaklarının özellikle (MSP ileAP’nin) iyi geçinemedikleri ortadaydı. Ayrıca MC hükümeti dönemindeTürkiye’de işler iyiye gitmiyordu.Dünya petrol bunalımının etkilediği fiyatartışları, 1976’da enflasyonu yüzde 20-30’lara çıkarmış, 1977’de de yüzde40-50 düzeyine fırlatmıştı. Ekonomik kriz damgasını vurunca da, Türkiyeekonomisi durma noktasına geldi. Fabrikalar ya düşük kapasiteyle çalışıyoryadahiççalışmıyordu.ÖrneğinTOFAŞ.1976yılınınEylülayında,tesislerinikapatma kararı almıştı. Yine aynı şekilde, OY AK- Renault’ un Bursafabrikasında üretim durmuştu. Aynı yıl, yabancı bankalar Türkiye’dekiekonomik durumu göz önünde bulundurarak kredi vermeyi askıya almıştı.BütünbunlarındışındaMChükümetidönemininenönemlisorunu,halkıncanve mal güvenliğinin sürekli tehdit ve saldırı altında olmasıydı. Türkiye’de1976’dan itibaren iç savaş ortamı yaşanıyor, şiddet ve terör bütün hızıylayayılıyordu.

Seçim, bu şartlar altında belki de ülke için alınması gereken en yerindekarardı.“Rejimintehlikedeoluşu”ve“erkenseçim”tartışmaları,1977yılınınilk günlerinde CHP’nin ana gündem maddesiydi. Ecevit de, ülkedeyaşananlardan sonra tek başına iktidar olabileceğini düşünüyordu. CHP’de“1977’deiktidarolmayamecburuz”sloganıgenelkabulgörmüştü.

CHPGenelBaşkanıBülentEcevit,12MartMuhtırası’nakarşıilkresmitavrıkoyan,Kıbrıs’açıkartmakararıalan,haşhaşekimiyasağınıkaldıranbirliderdahadoğrusubirhalklideriydi.Ecevit,halkıngözünde“kahramanlaşmış”birliderdi.1950’lerdenitibarenMenderesdahilhiçbirliderintoplumkatındabuderece yoğun bir güven ve sevgi halesiyle kuşatıldığı görülmemişti. Ecevitkendisine çok güveniyor ve tek başına iktidara gelmeyi düşünüyordu.Kendisinin solunda saydığı TIP ve TBP gibi partilerle belki de seçmenüzerinde etkisi olabileceği nedeniyle böyle bir işbirliğine girmeyidüşünmüyordu.

Aslındabudönemdealınanerkenseçimkararı,Demirel’inimdadına,tamdazamanında, yetişti. Demirel, partisini ve dolayısıyla kendisini tek başınaiktidara getirebilecek bir seçimin özlemi içindeydi. OrtağıMSP’nin bitmek

bilmeyen şikayetlerinin ardından başının üzerinde “Demokles’in kılıcı gibisallanan”MeclisSoruşturmaHazırlıkKomisyonu’nunBaşbakanDemirelileMaliye Bakanı Yılmaz Ergenekon ve Ticaret Bakanı Halil Başol’u, YahyaDemiral’inmobilyaihracıkonusundasorumlubulanbirkararıvardı.Demirel,busorumluluklardanbelkidetekbaşınaiktidarolmaklakurtulabilirdi.

23Mart’tadaSüleymanDemirel,Meclis’teyaptığıkonuşmadaerkenseçimçağrısıyaptı,dahadoğrusuEcevit’inbukonudayaptığıçağnyaolumluyanıtverince ülke, seçim sath-ı mailine girmiş oldu. Bu dönem Ecevit, ülkedeistikransağlamakamacıylabaştaCumhurbaşkanıFahriKorutürkolmaküzerebazı çevrelerin ısrarlı talepleri karşısında, “CHP-AP koalisyonu hayaldir”diyerek bu yolda atılmak istenen adımların önünü kesti. Bunun üzerineDemirel, tüm kampanya boyunca seçmenlerden oylarını dağıtmamalannıistedi.Bir yandanCHP’yikomünistleri korumakla suçlarken, bir yandandahiç hoşlanmadığı MSP aleyhine söylenmedik söz bırakmadı. Demirel’inamacı tek başına iktidara gelmek, bunu başaramazsa,MHP ile bir hükümetkurmaktı.

Mayıs ayında Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en olaylı seçim kampanyasınasahne olurken, ilk kezTürkiye siyaseti, reklam olgusuyla tanıştı. Politikadareklam, siyasal partiler tarafından ilkkezAdaletPartisi’nin5Haziran1977Haziran Seçimleri öncesinde Cenajans’a yaptırdığı kampanyayla kullanıldı.Aslında ilk siyasi kampanya fikrini Süleyman Demirel’e aşılayan, ünlüreklamcı Nail Keçiliydi. Türkiye’de artık siyasetin tanıtımının yapılmasıgerektiğine inanan Keçili, Demirel’in kapısını çalarak, Amerikanseçimlerindekigibireklamkampanyasınınyapılmasınınpartiyeçokbüyükbiretki sağlayacağını söyledi. Demirel bu fikre olumlu bakınca da ilk siyasikampanyayastartverilmişoldu.

Cenajans,AdaletPartisiadına ilksiyasalgazete reklamlarınıdüzenledi.Sözkonusukampanya sırasında,gazetevedergi rek-lamlannınyanı sıra, 20binses kaseti ve 5 milyon el ilanı dağıtıldı, duvarlar mor afişlerle donatıldı.Ayrıca,odönemdevideoolmadığıiçin“DemirelEvinizde”diyensesbantlarıdağıtıldı. Yine bu seçim döneminde Cenajans, her yayın organının,verecekleri mesajları istedikleri biçimde yay. .ılayamayabileceklerindenhareketle,genişçaptadağıtımısağlananözelbirgazeteyayınladı.Cenajans,ogünekadar “Renksizparti”ve “Renksizgörüş” şeklinde eleştirilenAP için,uzmanların önerilerini alarak özel bir renk seçti ve mor renkli afişlerleduvarlar donatıldı. Önce boş olarak asılan mor afişlerle dikkat çekildi.Afişlerde “Bu renge dikkat edin” denildi. Daha sonra bunların üzerinesırasıyla A ve P harfleri konularak AP afişi hazırlandı. Reklam ajansıyöneticileri,kampanyadönemindepartiyöneticileriylebirlikteçalıştı.Reklamkampanyasında, “Büyük Türkiye için güçlü iktidar”, “Yetti bu kardeş

kavgası”, “Büyük Türkiye için tek başına iktidar”, “Sosyal devlet için tekbaşına iktidar”, “Seçim için değil, rejim için sandık başına” gibi sloganlarkullanıldı.1977seçimleriyleböylebiruygulamayagidilmesine,netoplumunne de siyasal partinin yönetim kadrosu alışkın değildi. Tabii ki AP’ninyürüttüğübukampanya toplumundeğişikkesimlerinden eleştiriler alıyordu.Bunlardan biri de Cumhuriyet gazetesi yazarı Oktay Akbal’dı. 23 Mayıstarihliyazısında,AP’ninkampanyaiçinharcadığıparalaradikkatçekiyordu:

“Bilmemkaçmilyonliraayırmışlarseçimreklamlarına!Nere’dengeliyorbupara? diye sormazsınız herhalde! Hepiniz biliyorsu-nuz, AP anamalcıların,hemdeenbüyük,engüçlüanamalcıların,kısacasıparababalarınınpartisidir.Soldan yana görünmek zorunda olan iş adamaları bile, içlerinden UAPkazansa”, diye umut beşli’ yorlar. İş adamları AP iktidarında huzur içindeyürütürişlerinideondan!CHPnedeolsadevletkurmuşinsanlarınpartisi.”

1977 Seçim sonuçlan açıklandığında, kazanan taraf CHP oldu. Seçmeninyüzde 41,4 oyunu alan ve 213 sandalye kazanan CHP beklediği gibi; amabeklenenin çok hafif altında iktidar yoluna adımını attı. Ancak tek başınaiktidar olmayı planlayan CHP’nin biraz daha fazla oy almış olmasıgerekiyordu.APveMHP’deoyoranlarınıarttırmışlardı.AP(yüzde36,9)189sandalyeveMHP(yüzde6,4)16sandalyekazanmıştı.24sandalyeileüçüncüsıradakiyerinikoruyanMSP(yüzde8,6)oylarındaönemlidüşmeoldu.1977seçim sonuçlanna göre, Türkiye’de artık seçmenlerin yaklaşık yüzde 42’sidüzen değişikliği isteyen ve açıkça solda yer aldığını söyleyen partiye oyvermekte ve onun iktidara gelerek programını uygulamasını istemekteydi.Fakat CHP’nin parlamentoda yeterli çoğunluğa erişemeyerek 213milletvekilliğindekalması,sosyaldemokrat iktidanengellediğigibi,partiningüçyitirmesinikolaylaştırangelişmeleriberaberindegetirdi.

AdaletPartisi’ninseçimpropagandasürecinde“reklam”kullanmasınedereceetkisi oldu bilinmez; ama 1977 Seçimleri’nde kazanan taraflardan birisi deAdaletPartisi’ydi.SeçimlerdensonraEcevit,azınlıkhükümetinikurdu;ancakCHPgüvenoyualamadı.TemmuzayındaiseDemirel’inbaşkanlığındaII.MChükümetiişbaşıyaptı.1977seçimleri’ndekazananlardanbirideCenajans’tı.AjansınAP’yedüzenlediği“MorAfiş”kampanyasıüniversitelerdehâlâderskitabı olarak okutuluyor. CHP 1977 Seçimleri’nde herhangi bir ajanslaçalışmamıştı ve kendi propagandasını da kendisi yapmıştı. 13 milletvekilidaha çıkarabilseydi tek başına iktidar olabilirdi. Belki o da AP gibipropagandasınıprofesyonelceyaptırsaiktidaragelecekveTürkiye’detarihinakışı farklıgelişecekti.Dahasonraki süreçteCHP’ninde“siyasal reklam”mönemini kavradığı anlaşılıyor. Yıllar sonra CHP 1977 seçimleriningaliplerindenbiriolanCenajans’abirlikteçalışmateklifinigötürdü.Ancakbuçalışmagerçekleşmedi.

89-Bankamatiklerhayatımızanezamangirdi?

Birçok alanda ilklere imza atan Türkiye İş Bankası’nm o dönemdekiyöneticileri,1982yılındamüşterilerineilk

“Bankamatik”leri sunmaya başladıklarında, herhalde bu ismin bir markaolmaktan çıkıp, tüm banka kartlarının genel adı olacağını tahmin bileetmemişlerdi.Ancakilkbankamatiklerlebugünolduğugibihavalegödermekyadahissesenedisatınalmakbiryana,bakiyesormakbilemümkündeğildi.Bankanınkurumsaltarihikitabındanöğrendiğimizegöre,bankanınbilgisayarsistemine bağlı olmadan çalışan ilk bankamatikler, sadece para çekmeyeyarıyordu:

“1Nisan1982tarihindenitibarenİstanbulCaddebostan,NişantaşıveAnkaraYenişehir şubelerinde hizmete giren ATM’ler off-line çalışıyor, tekkullanımlıkbankakartlanilegirişyapanmüşterilerebelirlimiktarda(10.000TL) para, zarf içinde ödeniyordu. Bir takım (5 adet) kart alan müşterininhesabındantoplammiktarblokeediliyordu.”

BankakartlarıveotomatikveznemakineleriniTürkiye’yetanıtan,hattaadınıkoyan İş Bankası olsa da, yaygınlaşması, artık tarih olan Pamukbanksayesindeoldu.

90-Ceptelefonu,nezamangünlükhayatımızınbirparçasıolmuştur?

Ceptelefonusantralihalesigecikince,birfirmaotosantralsistemiüzerindençalışan cep telefonu ile piyasaya girdi. 3 milyon 684 bin liralık PTT hattıdahil,toplam29milyon184binliradansatışasunulanithalceptelefonu,dahailkgündenbüyük ilgiylekarşılandı.Abonelerekablosuzhaberleşmeolanağısağlayan cep telefonu, 1993 yılının en önemli olaylarından biriydi. Sınırsızkapasite tanınan ve ilk önce üst düzey devlet görevlilerine dağıtılan ceptelefonunu, Türkiye’de ilk deneyenlerden biri olan Devlet Bakanı MehmetKöstepen,aynızamandailkkullananlardanbiriolmaözelliğinitaşıyor.

EKONOMİTIKIRINDA91- Osmanlı döneminde hangi yatırım “Yüzyılınprojesi”olarakgörülüyordu?

Berlin-Bağdat Demiryolu Projesi, ortaya çıkışından itibaren devamlı olarakuluslararası ilişkilerin önemli bir gündem maddesi oldu. İlk kez Ingilteretarafından dile getirilen Bağdat Demiryolu hattı, Avrupa’yı zengin petrolyataklarınınbulunduğuBasrakörfezinebağlayacaktı.SadeceTürkiyeayağı,2bin 700 kilometre uzunluğa ulaşıyordu.Osmanlı imparatorluğu gerek askersevkıyatında kullanmak, gerekse bu hattın geçtiği bölgelerdeki vergigelirlerini arttırmak için bu demiryolunun yapılmasını istiyordu. 1897Osmanlı-Yunan Savaşı’nda da demiryollarının önemini gören Osmanlıyöneticileri, bu hattın yapılması için sabırsızlanmaktaydı. Çok önemlitartışmalardan ve Ingiltere, Rusya ve Fransa’nın engelleme girişimlerindensonra Bağdat Demiryolu yapım imtiyazı Alman Deutshe Bank şirketineverildi.

Osmanlı Anadolu Demiryolları Şirketi, 1890’da Izmit-Adapazarı hattınıbaşarıyla tamamladı.Demiryolu, 1891 ’deBilecik’e, 1892’de deAnkara’yaulaştı. Abdülhamit,Almanların 27Kasım günü şimendiferiAnkaraGarı’nasokmayı başarmalarından o kadar memnun kaldı ki, 15 Şubat 1893 günüAnadoluDemiryolukumpanyasınaödülolarak,Ankara-KayseriveEskişehir-KonyahattınınimtiyazınıAnadoluDemiryoluŞirketi’neverdi, ikincihat17Temmuz1896’daKonya’yaulaştı.Almanya,bundanönceHaydarpaşaLimaninşaatveişletmesinideüstlenmiş,BağdatVilayetiçevresindedemiryoluinşaişini almıştı. Anadolu Demiryolu Şirketi, 1896’da Eskişehir-Konya hattınıaçtıktansonra,hattınKonyaötesine,Bağdat’adoğrudevametmesigündemegeldi.BirİngilizsermayeGrubu,İskenderun-Basrahattınatalipoldu.Almantasarısı, Anadolu’yu Suriye ve Irak’a bağlarken, İngilizler’inki iseİskenderun’dan başlıyordu. Sonuç Almanlardan yana oldu. 25 Kasım 1899tarihinde Anadolu Demiryolu hattının Konya’dan Bağdat ve Basra’yauzatılması imtiyazı, Deutsche Bank’a verildi. Bu imtiyaz, üzerine 16 Ocak1902’de kesin imtiyaz anlaşması imzalandı. Şirket bazı mali ve idarigüçlükleryüzünden5Mart1903’tekurulabildi.Şirketinkurucuları,DeutscheBank, Anadolu Demiryolu Şirketi ve Osmanlı Bankası’mn da arala-nndabulunduğu bir sermayedar grubuydu. Alman sermayesinin hakim olduğuşirkette,Fransızsermayesideyüzde30’lukbirpaylatemsiledilmekteydi.

Sözleşmenin imzalandığı 1902 yılından 191 l’e kadar çok yavaş olarakilerleyen hat yapım çalışmaları, bu tarihte İstanbul’da yeni bir anlaşmanınimzalanmasındansonrahızkazandı.

UzundiplomatikvesiyasimücadelelerinardındanimtiyazıAlmanlaraverilendemiryolununinşasıdabirhaylisıkıntılıoldu.Öncelikleİngiltere,FransaveRusya kendi nüfuz bölgeleri ve çıkarları açısından çeşitli gerekçelerledemiryolunakarşıçıkmaktaydılar.Sözleşmeyegöreinşaatın200kilometrelikbölümler halinde yapılması gerekiyordu. Demiryolunun ilk bölümü olan

Konya-Bulgurlu hattı 25 Ekim 1904’te işletmeye açıldı. 3Haziran 1908’deikinci kısmı oluşturan Bulgurlu / El-Halif arasının inşa edilmesi içinanlaşmaya varıldı. Fakat 1908’de II.Meşrutiyet’in ilan edilmesi, demiryoluçalışmalarınıönemliölçüdeetkiledi.Örneğin,14Eylül’deşirketişçilerigrevegitti,ertesiyılBağdatDemiryoluprojesihakkındaMeclissoruşturmasıaçıldı.Ancak191l’deBağdatDemiryoluŞirketi’yleyenidensözleşmeimzalanarakinşaatabaşlandı.DemiryoluTorosveAmanosDağları’ndakazılmasıgerekentüneller yüzünden, Torosların farklı yerlerinde birbirinden kopuk hatlarhalindeinşaedildi.

İngiltere’nindesteğive izniolmadanbuprojeningerçekleşmesinin imkansızolduğunu gören Deutsche Bank yöneticileri, verdikleri çeşitli ödünlerdensonra, 1914 yılınınHaziran ayında onları da projeye ortak etmek suretiyle,BağdatDemiryoluhattınınönündekisonengelidekaldırdılar.Ancakçokkısasüresonrasavaşbaşlayıncaburüyadatarihegömülmüşoldu.

1914 yılı Haziran ayına kadar Bağdat Demiryolları’nm Bulgurlu-Bağdatarasındaki 887 kilometrelik kısmı ve Bağdat-Samarra hatları tamamlanarakŞam’da Hicaz Demiryoluna bağlandı. Projenin, toplam 828 kilometrelikkısmı yapılmadı. Demiryolunun Türkiye Cumhuriyeti, sınırları dahilindekalankısmı,10Ocak1928’desatınalınarakdevletleştirildi.

92-Türkiye,uluslararasıalandailkpropagandasınıhangiaraçlayapmıştır?

1870’li yıllarda uluslararası fuarlar, devletler için prestij ve güç kaynağıolarak dünya kamuoyunca dikkatle izleniyordu. Osmanlı Devleti, ilk TürkFuarını (Sergi-yi Umumi-yi Osma-ni), 27 Şubat 1863’te SultanahmetMeydanında açmış, sergi Avrupa basınının da büyük ilgisini çekmişti.Osmanlı, bu tür fuarlara katılmayı her zaman önemsiyordu. 1867’de SultanAbdülaziz,Paris sergisineAvrupa’yıziyaret eden ilkpadişaholarak,FransaimparatoruIII.Napoleon’undavetiüzerinekatılmıştı.1873’tekiViyanaFuarı,Paris Fuarı’ndan sonraki ilk önemli uluslararası gösteriydi. Fuarın, 1870Alman-Fransız Savaşı’ndan sonra, Avrupa’da şekillenmeye başlayan, yenigüçdengelerininsergileneceğibirgösterialanıolacağıçoköncedenbelliydi.Bu nedenle Osmanlı, bu gösteri de yer almayı düşünmüş ve öncedenhazırlıklara başlamıştı. İşlerin hazırlanması için kurulan komisyonbaşkanlığına,döneminNafiaveTicaretNazırı İbrahimEthemPaşagetirilir.Paşanın büyük oğlu Osman Hamdi Bey de (arkeolog, ressam, müzeci veeğitimci),sergininkomiserliğineatanmıştı.

EthemPaşa,birilkeimzasınıatarakikiönemlikitaphazırlatmıştı.Bunlardan

birisi Osmanlı’nın mimarlık tarihi olan Usûln Mimarin Osmanî, diğeri deOsmanlı halklarının giysi katalogunu oluşturan Elbisen Osmaniyye’ydi.EdhemPaşa, bakanlık yetkisini kullanarak vilayetlere yazı yazarak ırk, din,dilfarkıgözetilmeksizinOsmanlımozayiğinioluşturanbütünsınıflarınkadın,erkek, ihtiyar,gençgiysilerinden,takıları,serpuşlarıvegiysilerininayrılmazöğeleri olan silahlarından örneklerin İstanbul’a gönderilmesini istedi.Osmanlı’nm her vilayetinden giysiler ve giysilerin yan öğeleri, Paşa’nınKantarcılar’daki konağına geldi. İbrahim Ethem Paşa, hazırlanacak olankatalogun fotoğraflarını çekmek için Pascal Sebah’ı seçmişti. Gayrimüslimkadın ve erkeklerden oluşan mankenlere en çarpıcı giysiler giydirilir vehazırlanankıyafetalbümükitapiçinilkkezfotoğraflarıçekilir.

Resimlerinçekilmesindensonra,toplam74fotoğrafkitapiçinseçildi.200’ünüstünde figür ve giysi kitapta gösterildi ve açıklandı. OsmanlıImparatorluğu’ndaki halkların çok renkli ve ayrıntılı bir panoramasınıoluşturan Osman Hamdi Bey ve Marie de Launay’ın “I873’de Türkiye’deHalk Giysileri” adlı kitabı Fransızca basıldı. Kitap sadece giysi tanıtımıamaçlı hazırlanmamıştı. Asıl amaç, Osmanlı Imparatorluğu’nu bütünüyletanıtmakvepropagandayapmaktı.Kitabın‘hedefkitlesi’

Avrupamn aydın okuyucusuydu.Batı kültürünü ve tarihini iyi bilenOsmanHamdiBeyveonayardımedenMariedeLaunay,kitapmetnindeBatılıaydınokurundikkatiniçekecek,bilginotlarınadayervermişlerdi.YalnızcaegemenulusTürklerindeğil,imparatorlukmozayiğinioluşturanherdin,ırkvecinstenOsmanlıuyruğununfotoğraflarınınbulunduğukıyafetalbümüolankitap,buniteliğiylekendikonusundabirilkti.OgünküsözcüklerleElbiseliOsmaniyyede denilen 1873 Yılında Türkiye’deki Halk Giysileri (Les CostumesPopulaires de La Turquie en 1873) Osmanlınm fuarlar için hazırlattığı ilkkitap olurken, Türkiye’nin bundan yıllar önce ilk propaganda aracı olarak,kültürelmozayiğiniönplanaçıkarması,oldukçaanlamlıdır.

Araştırmacı yazar Erol Uyepazarcı’nm bilgi notlarına göre, ElbiseaOsmanıyye’nin hazırlanmasında kullanılan giysilerin teşhir edilmek içinViyanaSergisi’negötürüldüğübiliniyor.Bilinenbirbaşkagerçekise,ödenekeksikliği veya başka nedenlerle, inanılmaz zenginlikteki bu koleksiyonunyurdagerigetirilemediğidir.

93- Türkiye’de Ortak Pazar, tartışmasının altındanasılbirnedenyatar?

Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin resmi başlangıcı, Avrupa EkonomikTopluluğu’nun6ülketarafındankurulmasınınardından,Türkiye’ninortaklık

için31Temmuz1959’dayaptığıbaşvuruyadayanır.Türkiye’ninOrtakPazarserüveni, Menderes iktidarının son yıllarına rastladı. 1959’da YunanistanAET’yekatılmakiçinbaşvurunca,Türkiyedeaynıyoluizledi.

AET Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin ortaklık başvurusunu kabul etti veyapılanhazırlıkgörüşmelerini takiben12Eylül1963 tarihinde,“Türkiye ileAvrupa Ekonomik Topluluğu ara-smda bir ortaklık yaratan Anlaşma” olanAnkaraAnlaşmasıimzalandı.AnkaraAnlaşması,imzalandığıdönemdecidditartışmalara nedenoldu.Önce anlaşmayla, 1838 tarihliBaltali-manıSerbestTicaret Anlaşması arasında, bir paralellik kuruldu. Ortak Pazar karşıtlarınagöre, 1838 ve 1963 anlaşmaları, ticaretin serbestleştirilmesi, dış ticaretvergilerininvedestekmonopollerininkaldırılması,yabancılaraserbestticaretyetkisi verilmesi gibi konularında “tam bir benzerlik” taşıyordu. Budüşüncenin savunucularına göre, Lozan Anlaşması kapitülasyonları vekapitülasyonların genişletilmesi anlamına gelen 1838 Ticaret Anlaşmalarınıkaldırmıştı; ancak Ankara Anlaşması, Lozan’ın kaldırdıklarını dünyanıngelişenkoşullarında,gerigetirmişti.

Aslında dönemin Türkiye’sinde, henüz emeklemekte olan Türkiyesanayisinin, Ortak Pazar’ın rekabet koşullarına dayanamayacağı korkusuhakimdi.Büyüksanayiciler içinse, zatenböylebirkaygıyakapılmayagerekyoktu. Çünkü onlar, ilişkide bulundukları büyük yabancı firmaların uygungördüğü faaliyetlerini rahatlıkla sürdürebileceklerdi. Öte yandan döneminüniversite gençliği, “Ortak Pazar ve Montajcılığı” birlikte algılıyor vegösterilerdüzenleniyorlardı.1950’lerdenitibarenTürkiye’deyoğunkalkınmahamlesiyle montajcılık, 1960’lardan itibaren bir kavram olarak da anayiliteratürüne girdi. Sadece otomotiv ürünlerinde değil; ziraat ve ev aletleri,radyo, pikap ve teyp gibi elektrikli ve elektronik cihazlar, yazı ve hesapmakine.eri ile telefon santrallerinde uygulanan ür<=r\ yöntemi montajüzerineydi. Montaj üretim şeklinin endüstriyel bir üretim şekli olmadığıgerekçesiyle montaj kavramı, “ambalaj sanaşi” biçiminde adlandırılıyordu.Dönemin Türkiye’sinde mor taj sanayisini, yabancı sermayenin Türkiye’yesokulan“TruvaAtı”gibialgılayanlardamevcuttu.DönemboyuncaböylesinetepkilerinverilmesininnedenibirazdaKıbrısolaylarıydı.

94-Koç ileSabancıarasındaki ezeli rekabet,hangiolaylabaşlamıştır?

1970’liyıllardaOdalarBirliği,ithalkotalarınınpaylaştırıl-masındaönemlibiryetkiyledonatılmıştı.197l’ekadardevamedenbuuygulamadaözelsektöretahsis edilen döviz, odalar aracılığıyla dağıtılmaktaydı. Bu yetkiler, odalarahakimolmayarışını da kızıştırıyor, oda yönetimine egemenolan, olmayana

göreçeşitli avantajlar sağlıyorlardı.MustafaSönmez’denaldığımızbilgileregöre, oda yönetiminde bulunan Sakıp Sabancı, Sasa’mn kuruluşu sırasındaKoç’u,benzeribiryatırımda,buolanaklaekarteettiğiniaçıkçaanlatıyordu.

Türkiye’nin en büyük iki sermaye grubunun ilişkileri her zaman rekabetüzerineolmadı.

Zaman zaman işbirliğine de yönelmişlerdi. Sabancı ve Koç Holding uzunyıllar, Garanti Bankası’nm yönetimini birlikte yürüttü. 1980’li yıllarda,Türkiye’ninenbüyük ikigrubunun finans sektöründekiortaklığıodöneminflaş gündem konularından biriydi. Her şey iyi başlamış ve iyi gideceğebenziyordu. Ta ki, Koç Grubu Garanti Bankası’nda sermaye artırımı iste-yinceye kadar.Mevduatı büyütmek, şube sayısını artırmak ve bankayı dahailerinoktayataşımakiçinsermayeartırımışarttı.Ancakortadaciddibirsorunvardı.SabancıGrubusermayeartırımınakarşıçıkıyordu.Koçailesininbütündiplomatik çabaları sonuç vermeyecek ve sermaye artırımıgerçekleşmeyecekti. Sonuçta anlaşamayan iki ortak bankayı, 1983 yılındaAyhanŞahenk’esattı.2005yılındaikitoplulukbirkezdahaortakişyapmayakarar vermişti. Koç Grubu’nun, Gima’yı almak için Fiba Holding ilegörüşmelerisürdürdüğüsırada,GimaveEndimağazalarzincirininyüzde40hissesinin SabancıGrubu’na ait CarrefourSa’ya satılmasıyla, Türk Telekomve Milli Piyango özelleştirmelerine birlikte hareket etme kararı alan ikigrubunoluşturduğuortaklık,sonaerdi.

95- Yabancıların Türk bankacılığına yönelikilgisininsebebinedir?

Türkiye’nin bankacılık sektörünün, son iki yıldır uluslararası firmalarınilgisiniçekmesi,yabancı sermayeninbusektöreolan ilgisinideberaberindegetirdi. Türkiye’de 1980’de 4 yabancı sermayeli banka varken, bu sayıİ990’da19’ayükseldi.Yaşanankrizlersonucunda,yabancıbankalarınsayısı2000yılında15’edüştü;ancak2004yılındayeniden21’eyükseldi.Bankalarpeş peşe uluslararası yatırımcılara satılınca, Türk bankacılık sistemindeyabancıların payı hızla yükseldi. Örneğin 2006’nm Haziran ayındaTürkiye’de faaliyet gösteren 14 bankada, yüzde 2 ila yüzde 100 arasındadeğişen oranlarda yabancı payı bulunmaktaydı. Buna göre; Calyon Bank,Citibank,DeutscheBank,TaibYatırımBank,BankEuropaveFortisBank’tayüzde 100; Arap Türk Bankası’nda yabancı payı yüzde 54-1; Finasbank’tayüzde93.3;GarantiBankası’ndayüzde25.5;YapıKrediBankası’ndayüzde28.65;Koçbank’tayüzde49.89;TürkEkonomiBankası’ndayüzde42.13veTürkiye SınaiKalkınmaBankası’nda ise yüzde 2.09 oranında yabancı payıbulunuyor.(DevletBakanıveBaşbakanYrd.AbdüllatifŞener,Hürriyet,26/

10/2006)

Türk bankacılık sektöründeki yüksek kârlılığa rağmen, Türk bankacılarınınhisselerini yabancılara satmaları ülkede “yabancı sermaye” tartışmasınıyenidenalevlendirdi.

ÇoksayıdaTürkbankasınınyabancılarasatışı“yabancıpayınasınırgetirme”önerilerini gündeme getirdi. Bu görüşe göre, bankacılığın yabancılara terkedilmesi, Türkler açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Türk bankalarıkapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve Türk bankacılık sistemi yokolacaktı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) BaşkanıTevfik Bilgin’in söylediği sözler de onun benzer kaygıları taşıdığınıgösteriyordu:“Öyledönemlerolabilirki,Hazineyerlisermayenindostluğunaihtiyaç duyabilir. Bunu 2001 krzinde görüp yaşadık. Patronlar elini cebineatsın istiyoruz. Ama bir yandan da taze paraya ihtiyaç var. Bankacılıktayabancınınpayı11milyondolar,potansiyellerlebirlikte,20milyardolar.Bualımlarla 100milyar dolarlıkmevduat kontrol etme gücüne sahip olacaklar.Ben Türkiye Bankalar Birliği Başkanı’nın Mr Bilmem ne olmasına çokalınamayacağımısöylemekistiyorum.”(Hürriyet,8/10/2006)

Türkbankalarınayabancıortakkonusunaolumlubakanlar ise,bukaygılarınyersiz olduğu görüşünde. Onlara göre, Basel II kriterlerine ve uluslararasıstandartlarauymakzorundaolmalarınedeniyleyabancıların,Türkbankacılıksektörüneciddikatkılarıolacak.Öteyandan içerideyabancıpayı tartışıldığıgünlerdeDoğuşHoldingYönetimKuruluBaşkanı Ferit Şahenk’in,GarantiBankası’ndakiortaklarıGEilebirlikteRusya,UkraynaveRomanya’dabankasatınalmayadaortaklıkkurmakararıaldıklarınıaçıklamasıoldukçadikkatçekiciydi.

Türkiye’nin önde gelen bankalarının yabancılarla ortaklığa gitme eğilimininenönemlinedeni;gelecekteoluşacakrisklerekarşıdevletinTürkbankacılarayaptığıuygulamaları,yabancılarakarşıuygulamaktaçekineceğibeklentisidir.Böyleliklebankacılarkendilerinidahagüvendehissedecek,enazındanailelerioluşabilecekrisklerdenuzakkalabileceklerdi.Bankacılıksektöründeyabancısermayeninpayıtartışıladur-sun,yabancısermayeyleilgilibaşkabirgelişme,sigortacılıksektöründeyaşandı.Türksigortasektöründeyabancısermayeninpayıyüzde60.74’ekadarçıktı.Sigortasektöründeaktif faaliyetgösteren45şirketten22’siyabancısermayeli.(09/08/2006Dünya)

96- Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişini, hangilider,nasıldeğerlendirdi?

1963 yılında yürürlüğe giren Ankara Anlaşması, Türkiye ile AB arasında

kurulacak olan Gümrük Birliği’nin üç aşamada gerçekleştirilmesiniöngörmekteydi.Bunlardan ilkiolan5yıllık ‘HazırlıkDönemi’ninertesinde,KatmaProtokol’ün1Ocak1973tarihindeyürürlüğegirmesiyle,toplam22yılsürecek olan ‘Geçiş Dönemi’ hukuken başladı. Gümrük Birliği’nintamamlanması ve sürdürülmesi için gerekli koşulları belirleyen ‘GümrükBirliği Kararı’, Türkiye-AET Ortaklık Konseyi’nin 6 Mart 1995 tarihlitoplantısında kabul edildi. Böylece, birkaç kez kesintiye uğrayan 22 yıllıkGeçiş Dönemi, 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle son buldu ve AnkaraAnlaşması’nda “Son Dönem”e girildi. Bu tarihten geçerli olmak üzere,Türkiye resmen Gümrük Birliği üyesi oldu. Türkiye ile Avrupa BirliğiarasındakiGümrükBirliği’neilişkinanlaşma,Strassbourg’daoylanarak,149redoyunakarşılık343oylakabuledildi.

Oylamanın ardından Cumhurbaşkanı Demirel, “Bu gelişme Türkiye veAvrupa ilişkilerinde tarihi bir aşamadır. Zenginlik denizine daldık,” dedi.Başbakan Çiller, sıranın tam üyeliğe geldiğini belirtti. CHP Genel BaşkanıDeniz Baykal, “başarının millete ait olduğunu ve Türkiye’nin Avrupa’dakiyerinin tescil edildiğini” söyledi. RP lideri Erbakan, anlaşmayı “paçavra”olarak değerlendirirken, iktidara gelmeleri halinde tanımayacaklarını ilerisürdü. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, “Kıbrıs konusunda tavizverilerek bu sonuca ulaşıldığını” iddia etti. Türkiye’nin AB ile GümrükBirliğiimzaladığı1996yılı itibarıylaülkeyeönemliölçüdeyabancısermayegirişiolacağıbeklentisigerçekleşmedi.1997yılında1.6milyardolarlık izinverilensermayeden,ancak1milyardolarlıkkısmıfiilengirdi.1998yılında,bu rakam daha da azaldı. İzin verilen 1.6milyar doların ancak 976milyondolarıülkeyegeldi.

97- “Şu Türklerde çok oluyor!” reklamıyla Mavinasılbirbaşarıyakalamıştır?

“Şu Türkler de çok oluyor!” reklam filmiyle belleklerimizde yer edinendünyaca ünlü Türk markası Mavi Jeans, ürünlerini yurtdışında kendimarkasıylasataraksadecekendisektörünedeğil,birçokşirketedeörnekoldu.

1954yılında,henüz14yaşındaykenkonfeksiyonalanındaçalışmayabaşlayanSaitAkarlılar,1984yılındabluejeanskonfeksiyonunayönelerekErak’ı,1991yılındaise“yüzde100TürkMarkası”yaratmakdüşüncesiyleMavi’yikurdu.Oyıllardajeanssektöründeİngilizceisimlerkullanılıyordu.“Bluejeansgibikökeni Amerika olan bir ürünün, adının da İngilizce olması gerekir”düşüncesi hakimdi. Mavi, daha en başından farklılığını ortaya koydu vekendisineTürkçebirisimseçti.Bluejeans’inTürkçesi’ninmavijeansolması,kolay söylenmesi, akılda kalması ve ürünün rengini yansıtması nedeniyle

koyulan MAVİ ismi, markanın en büyük ilham kaynağı oldu. Mavi,kurulduğu dönemlerden itibaren çok önemli dönümnoktaları yaşadı.Bu üçdönüm noktasından ilki; Erak’ınMavi’yi çıkarmasıy-dı.Özverili çalışmalarsonucu1996yılınagelindiğinde,MaviTürkiye’nin lidermarkasıkonumunageldi.Mavi’nin ikinci dönüm noktası ise CEO Ersin Akarlılar’ın “Mavi’yiyurtdışına taşımak ve bu yolculuğaAmerika’dan başlamak” üzerine verilenkarardı.MarkanınTürkiye’dekendisinikanıtlamasıyeterlideğildi.Mavi’ningerçek anlamda marka olarak kabul görmesi, Amerika’daki başarılarıylabirlikte gerçekleşti. Üçüncü dönüm noktası ise 2006 ve 2007 yılları oldu.Markanın“Mavi Jeans’tenMavi’yedoğru taşınmasıanlamınagelengelişimiçin, öncelikle 2006’da Türkiye’deki merkez yeniden yapılandırıldı, satınalma ağı global yönetim organizasyonuna kavuşturuldu. Bu iki yıl içinde;özellikle ürün ağının zenginleşmesi ve perakende ile toptan kanallarınıngüçlendirilmesiüzerineodaklanıldı.

Time dergisi Eylül 2006’da yayımlanan Sytle&Design sayısında, Mavi’yidünyanıneniyi16jeansmarkasıarasındagösterdi.MaviJeans’ıdünyaliginetaşıyan Mavi Jeans CEO’su Ersin Akarlılar, Ernst&Young ve Milliyetgazetesinin işbirli-ğiyle 2007’de dördüncüsü düzenlenen Dünya YılınGirişimcisi Yarışmasında “Yılın Girişimcisi” seçildi. Gerçekleştirdiğiprojelerle, öncü bir marka olarak yerini sağlamlaştıranMaviye kısa süredebaşarıgetirenstrateji“PerfectFit”anlayışıoldu.“PerfectFit”,vücudunyanısıra,kültürevebütçeyetamanlamıylauyanjeans’leryaratmakdüşüncesiyleortaya çıktı. Mavi, son yıllarda yaptığı ilginç atılmalarla da dikkatleriüzerindeçekti.Yüzde100organikpamuklaürettiğibluejeans’lerdenoluşan,çevreye ve insan sağlığına duyarlı Mavi Organic koleksiyonunu Ekim2006’dasatışasundu.RıfatÖzbekileanlaşarak,15.yılmaözelbirkoleksiyontasarlattı.Sonolarakdünyacaünlü reklamcıOlivieroToscani ileküreselbirreklamkampanyasınaimzaatarakAkdenizliliğinibudefaToscaniyorumuyladünyayaduyurdu.Mavibugün,89ülkedetescilli.2006yılıtoplamcirosu188milyonYTElikihracatyapıyor.Mavi’ninüçyıliçindehedefi350-400milyonYTL.

98- Fırsatlar ülkesi olarak görülen Türkiye, nasıltümyatırımcılarıngözdesioldu?

Ekonomik göstergelerdeki iyileşme, AB ile üyelik müzakere sürecininbaşlaması ve “DoğrudanYabancıYatıranlarKanunu’nun yürürlüğe girmesi,uluslararası yatırımcılar açısından Türkiye’yi cazip bir ülke haline getirdi.Türkiye, 700 milyon dolar seviyesindeki yıllık yabancı sermaye girişininkısırlığınıaşarak,yabancısermayegirişhızınıhergeçengünartırdı.Geçmiş

dönemleriylekıyaslandığında,Türkiye’ye,enaz10yıllıkbirsüredesağlananyabancısermayegirişi,2005’tesadecebiryıliçindegerçekleşti.

4875 sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu”nun 17 Haziran 2003tarihinde yürürlüğe girmesiyle şirket sayılarında hızlı bir artış gözlendi.2005’ekadaryılakadargeçen10yılboyuncasadece14milyar205milyondolarlıkfiiliyabancısermayegirişininolduğuTürkiye’de,2005’teburakam2.5katartarak9milyar650milyondolarayükseldi.

2006 yılı itibarıyla net uluslararası doğrudan yatırım girişi (fiili giriş), 19,8milyar dolara ulaşırken, 2005 yılı sonu itibariyle 12 bine yaklaşan yabancısermayelişirketsayısı,2007Eylülayıitibarıyla17bin756’yayükseldi.

99-Türkmarkalantümdünyayanasılyayıldı?

Türk firmalarınınmarkalaşma atılımı 1990’lı yılların sonunda başladı. ZekiTriko,Damat-Tween,Mavi,Ramsey,Abbate,Silk&Cashmere,Loft,LittleBig, Sarar,Mithat, Ipekyol,Ko-ton,Colin’s gibi bazımarkalar, uluslararasıalandaboygöstermeyevedevrakipleriylebaşabaşrekabetetmeyebaşladılar.Modaya yön veren İtalya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde Türk firmalarıboygöstermeye başlayan yurt dışındamağaza açan ilkTürk firmaları oldu.Sadece Avrupa’da değil, Rusya, Afrika ve Ortadoğu pazarında da, Türkfirmalarıbirbirmağazaaçmayabaşladı.Bumarkalarartıkdünyapazarlarındaaranılan, adı kaliteyle ve modayla özdeşleştirilen markalar haline geldiler.Mavi,Colin’s,Sarar,Damat-Tween,Vakko,Beymen,Kotongibiyurtdışındamağazaları ve markalarıyla dünya rekabet denizinde yüzüyorlar. Türklerinhazır giyim başta olmak üzere, ev tekstilinden ayakkabıya, halıdan takıyayarattığımarkalartümdünyanın57ülkesinde1700’ünüzerindemağazaaçtı.2010 yılında Türk markalarının, yurtdışmdaki mağaza sayısının 5 bineçıkması bekleniyor. (Hürriyet; 20Mayıs 2007)YineTürkmarkalarındanT-Box’un , Victoria Secret ile yaptığı anlaşma da oldukça önemli. T-Box,VictoriaSecretiçinsütyenüretmeyebaşladı.

Ülkeler arası coğrafi sınırlar kalktığı için, Türkiye’nin önde gelenmarkalanndan Paşabahçe, Demirdöküm ve Efes Pilsen gibi şirketler,yatırımlarınınbirkısmınıyurtdışınakaydırdı.

Bunlannyanı sıraVestel veArçelikde, geliştirdikleri teknolojilerleveürüninovasyonlanyla dünyada adından söz ettirmeye başlayan öncü firmalarolarakgözeçarpıyor.

100- Türklerin dünya ekonomisine yön verdiklerigelişmelervarmı?

Öncelikle, Türk yöneticilerin bir kısmının çok uluslu şirketlerin yönetiminegeldiklerini görüyoruz. Ayrıca bugün Türkiye’den de buluşlarını dünyayasunan araştırmacılar çıkıyor. 2007’nin Şubat ayında Türk mühendisleringeliştirdiğiLED(LightEmittingDiyote-IşıkYayanDiyot)Sistemi,dünyacaünlü Nanotechnology dergisinin kapak konusu oldu. Peki, konu neydi?Dergide dörtTürkmucidin icadı tanıtıldı.Araştırmacılar, enerjide yüzde90tasarruf sağlayacak ampulde bir devrime imza attı. Dünyanın en önemliicatlarından sayılan Edison’un ampulüne, Bilkent Üniversitesi’nden katkıgeldi.YüzyılınTürkbuluşunaimzaatandörtaraştırmacınınnanoteknolojiyleürettiği ışık kaynağı, ısıyı ışığa çeviren normal ampulün aksine, çok az ısıyayarakelektrikenerjisinidirektışığaçeviriyor.Uzmanlar,LED’ingünde12saatten 23 yıl kullanılabileceğini ve LED bazlı ışık kaynakları sayesindekarbonemisyonunu300milyontonazaltmanınmümkünolacağınıaçıklıyor.Ayrıca, elektrikenerjisinibireonoranındakullananLED’ler,yalnızevlerdedeğilaraçfarlarındadakullanılabiliyor.

101- New York Borsası’nda işlem gören ilk Türkşirketihangisidir?

Türkiye’de GSM temelli mobil iletişim, Şubat 1994’te Turkcell’in hizmetegirmesiylebaşladı.Turkcell,27Nisan1998’deUlaştırmaBakanlığıileGSMlisansanlaşmasınaimzaattı.Turkcell,yaptığıanlaşmaileGSMlisanshakkını25 yıllığına 500milyon dolara alırken, 2000 yılında hisseleri İMKB’de veNewYorkBorsası’nda eşzamanlı olarak işlemgörmeye başladı.Böylelikle,Turkcell, “New York Borsası’nda işlem gören ilk Türk şirketi” ünvanınıkazandı.