15. sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 editöryel hazırlık ve tasarım ks medya...

132
SANAL ASGARİ ÜCRET SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE YATIRIMLAR Kemal KILIÇDAROĞLU • Nihat ERGÜN • Cevdet YILMAZ • Yadigar GÖKALP İLHAN İbrahim USLU • C. Tanıl KÜÇÜK • M. Nurettin ÖZDEBİR • Ender YORGANCILAR • Sadi SÜRENKÖK • Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU • Prof. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK • Prof. Dr. Salih BARIŞIK • Prof. Dr. Emin ERTÜRK • Dr. Sumru ÖZ • Tuncay SONGÖR CİLT 51 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2013

Upload: others

Post on 28-Jun-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

| CİLT 51 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2013

TÜRKİYE AĞAÇ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

SANAL ASGARİ ÜCRET

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE

YATIRIMLAR

• Kemal KILIÇDAROĞLU • Nihat ERGÜN • Cevdet YILMAZ • Yadigar GÖKALP İLHAN • İbrahim USLU • C. Tanıl KÜÇÜK • M. Nurettin ÖZDEBİR

• Ender YORGANCILAR • Sadi SÜRENKÖK • Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU• Prof. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK • Prof. Dr. Salih BARIŞIK

• Prof. Dr. Emin ERTÜRK • Dr. Sumru ÖZ • Tuncay SONGÖR

CİLT 51 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2013

Page 2: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

Çalışma hayatı başta olmak üzere ekonomik, sosyal ve hukuki alanlardaki araştırma, makale, inceleme ve raporlara yer veren “hakemli” dergimiz TİSK AKADEMİ’nin 15. Sayısı çıktı.16.Sayı Eylül 2013’te yayınlanacaktır.

TİSK AKADEMİ’nin15. Sayısı çıktı

Page 3: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 1

Tuğrul KUDATGOBİLİKTürkiye İşveren Sendikaları

Konfederasyonu Adına SahibiBülent PİRLER

Sorumlu Yayın Müdürüİdare Yeri

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok.No: 108 06540 Çankaya - ANKARA

Tel: (312) 439 77 17 /PbxFaks: (312) 439 75 92-93-94

Web: www.tisk.org.trE-posta: [email protected]

Dergide yayınlanan bütün yazılarkaynak adı gösterilerek iktibas

edilebilir.Dergide yayınlanan yazılar yazarların kişisel görüşüdür, Konfederasyonu bağlamaz.

İŞVEREN BASIN MESLEK İLKELERİNEUYMAYA SÖZ VERMİŞTİR.

Baskı Tarihi15.04.2013

Editöryel Hazırlık ve TasarımKS Medya

Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3Öveçler / ANKARA

Tel: (312) 472 86 12Tel&Faks: (312) 472 86 23

Baskı ve CiltDumat Ofset Matbaacılık

Bahçekapı Mah. 2477 Sk. No: 6Şaşmaz / ANKARA

Tel: (312) 278 82 00Fax: (312) 278 82 30ISSN: 1303-0418

Yayın TürüYerel Süreli Yayın

CİLT 51 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2013

| CİLT 51 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2013

TÜRKİYE AĞAÇ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

SANAL ASGARİ ÜCRET

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE

YATIRIMLAR

• Kemal KILIÇDAROĞLU • Nihat ERGÜN • Cevdet YILMAZ • Yadigar GÖKALP İLHAN • İbrahim USLU • M. Nurettin ÖZDEBİR

• Ender YORGANCILAR • Sadi SÜRENKÖK • Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU• Prof. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK • Prof. Dr. Salih BARIŞIK

• Prof. Dr. Emin ERTÜRK • Dr. Sumru ÖZ • Tuncay SONGÖR

CİLT 51 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2013

Gelecek sayıda buluşmak üzere…

Bu SayımızdaDeğerli Okuyucularımız,

İŞVEREN’in bu sayısında Sürdürülebilir Büyüme, Cari Açık ve Yatırımlar ile Sanal Asgari Ücret konularını ele alıyoruz.

T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, üniversitelerin teknolojiye dayalı üretim hedefinde başrolde yer alacağını ve 2013 yılı itibariyle cari açığı kalıcı olarak gündemden çıkarmak için tasarrufları artırıcı tedbirlerin uygulanacağını belirtti.

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, teşvik tedbirlerinin ithalat ve cari açık üzerindeki net etkilerinin özelikle 2014 yılının ikinci yarısından itibaren görülmesinin beklendiğini açıkladı.

T.C. Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürü İbrahim Uslu, 20 Haziran 2012 tarihinde uygulanmaya başlanan Yeni Teşvik Sistemi ile; düzen-lenen teşvik belgesi adedinden, sabit yatırım ve istihdama kadar çok sayıda göstergede önceki dönemlere kıyasla önemli gelişmeler elde edildiğini belirtti.

Kamu kaynaklı girdi maliyetlerini aşağı çekecek reformlar yapılmasını vurgulayan İSO Başkanı Tanıl Küçük, Türkiye ekonomisindeki en önemli sorunlardan birinin tasarruf oranı düşüklüğü olduğunu söyledi.

ASO Başkanı Nurettin Özdebir, şirketlerin iş yapmalarını zorlaştıran uygulamaları kaldıracak yapısal reformların gerçekleştirilmesinin önemine işaret etti.

Üretim ve reel ekonomi referanslı yeni bir büyüme stratejisi geliştirilmesinin önemine değinen EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, Türk sanayiinin rakiplerin çok üzerinde yüksek maliyetlerle karşılaştığını ve rekabet gücünü artırmanın değil korumanın bile olası görünmediğini kaydetti.

Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sadi Sürenkök, cari açığın büyümesini kontrol altına alabilmek ve sürdürülebilir cari açığa ulaşabilmek için tasarrufların arttırıl-masının, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik modelinin fiilen hayata geçirilmesine yönelik çalışmalara başlanmasının önem taşıdığını söyledi.

Prof.Dr.Ömer Faruk Çolak “Tasarruf ve Reel Sektör”, Prof.Dr.Salih Barışık ”2001 Krizi Sonrasında Bankacılık Sektörü Performansında Yabancı Sermaye”, Prof.Dr Emin Ertürk “Krediler Konusunda Yanlış bir Saplantı” ve Dr.Sumru Öz “Sürdürülebilir Yatırım ve Büyü-menin Önündeki Engel:Cari İşlemler Açığı” başlıklı makaleleri ile konuyla ilgili görüşlerini açıkladılar.

Sanal Asgari Ücret konusunda SGK Başkanı Yadigar Gökalp İlhan, Kurum ile TMMOB arasında imzalanan “İşbirliği Protokolü”nde bulunan hükümleri, 4857 sayılı İş Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çerçevesinde değerlen-dirdiği açıklamasında, Meslek Kodu Uygulaması hakkında bilgi verdi.

Prof.Dr.Nurşen Caniklioğlu, “Sosyal Güvenlik Kurumu Hukuka Aykırı Olarak Her Mes-leğe Göre Yeni bir Asgari Ücret mi Yaratıyor? başlıklı makalesinde, Kurumun bu gibi uy-gulamalar yerine gerçek ücretler üzerinde prim ödenmesine yönelik işbirliği protokolleri yapması üzerinde durdu.

Dergide yer alan TİSK Görüşünde, Sanal Asgari Ücret Uygulamasının kabul edilemez olduğu vurgulanıyor.

Farklı gündem konularını İŞVEREN’in bu sayısında da bulacaksınız. Faruk Köksal ile gerçekleştirilen Sanat Söyleşimizi; Kadınlar ve Gençler, Tarihte Bu Ay, Arkeogezi, TİSK, Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.

Page 4: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20132

55 93SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE YATIRIMLAR

SANAL ASGARİ ÜCRET

• BAŞKANDAN Cari Açıktan Kurtulmanın Yolları 4 • EDİTÖRDEN Çalışma Hayatının Bazı Güncel Sorunları 6 • NELER OLUYOR TÜRKİYE 8 • PERSPEKTİF Türkiye’yi Bilgi Toplumuna Taşımak: Sorunlar ve Fırsatlar KEMAL KILIÇDAROĞLU

CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP) GENEL BAŞKANI 48 • ZOOM Üniversiteler Teknolojiye Dayalı Üretim Hedefimizde Başrolde Yer

Alacak Nihat ERGÜN T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı 56 • ZOOM Geçen Yıl Azalan Özel Sektör Yatırımları 2013’te Artacak

CEVDET YILMAZ T.C. KALKINMA BAKANI 59 • ZOOM Avrupa Sanayiye Dönüyor 62 • ZOOM İstatistiki Veriler Yeni Teşvik

Sisteminin Olumlu Sonuçlarını Göstermektedir İBRAHİM USLU T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI TEŞVİK UYGULAMA VE YABANCI SERMAYE

GENEL MÜDÜRÜ 65 • ZOOM Kamu Kaynaklı Girdi Maliyetlerini Aşağı Çekecek Reformlar Yapılmalı C.TANIL KÜÇÜK İSTANBUL

SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI 67 • ZOOM Mevcut Düşük Kâr Oranları İle Yatırım Yapmak Çok Zor M. NURETTİN

ÖZDEBİR ANKARA SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI 69 • ZOOM Üretim ve Reel Ekonomi Referanslı Yeni bir Büyüme

Stratejisi Geliştirilmeli ENDER YORGANCILAR EGE BÖLGESİ SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI TOBB YÖNETİM KURULU ÜYESİ

71 • ZOOM Rekabet Gücünde Artış için Maliyetler Yurtdışı ile Eşitlenmeli SADİ SÜRENKÖK ADANA SANAYİ ODASI YÖNETİM

KURULU BAŞKANI 73 • ZOOM Tasarruf ve Reel Sektör PROF. DR. ÖMER FARUK ÇOLAK TİSK EKONOMİ DANIŞMANI 75 • ZOOM 2001 Krizi Sonrasında Bankacılık Sektörü Performansında Yabancı Sermaye PROF. DR. SALİH BARIŞIK GAZİOSMANPAŞA

ÜNİVERSİTESİ İİBF İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ 80 • ZOOM Krediler Konusunda Yanlış Bir Saplantı PROF. DR. EMİN ERTÜRK

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ 86 • ZOOM Sürdürülebilir Yatırım ve Büyümenin Önündeki Engel:

Cari İşlemler Açığı DR. SUMRU ÖZ KOÇ ÜNİVERSİTESİ - TÜSİAD EAF KOORDİNATÖRÜ 89 • ZOOM Meslek Kodu Uygulaması

YADİGAR GÖKALP İLHAN T.C. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANI 94 • ZOOM Sosyal Güvenlik Kurumu Hukuka Aykırı Olarak

Her Mesleğe Göre Yeni Bir Asgari Ücret mi Yaratıyor? PROF. DR. NURŞEN CANİKLİOĞLU MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU ANABİLİM DALI BAŞKANI 96 • ZOOM Sanal Asgari Ücret Uygulaması Kabul Edilemez TİSK

GÖRÜŞÜ 99• TARİHTE BU AY 100 • KADINLAR VE GENÇLER 102 • TİSK HABERLER 107 • GÖRÜŞ 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesine Getirilen Yenilikler AV. TUNCAY SONGÖR REKABET

KURULU ESKİ ÜYESİ VE İKİNCİ BAŞKANI EMEKLİ HAKİM BAŞKENT-ATILIM-UFUK ÜNİVERSİTELERİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

113• SANAT 117 • AVRUPA AVRUPA 121 • ARKEOGEZİ 124 • İSTATİSTİK 127

Page 5: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20132

55 93SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE YATIRIMLAR

SANAL ASGARİ ÜCRET

• BAŞKANDAN Cari Açıktan Kurtulmanın Yolları 4 • EDİTÖRDEN Çalışma Hayatının Bazı Güncel Sorunları 6 • NELER OLUYOR TÜRKİYE 8 • PERSPEKTİF Türkiye’yi Bilgi Toplumuna Taşımak: Sorunlar ve Fırsatlar KEMAL KILIÇDAROĞLU

CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP) GENEL BAŞKANI 48 • ZOOM Üniversiteler Teknolojiye Dayalı Üretim Hedefimizde Başrolde Yer

Alacak Nihat ERGÜN T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı 56 • ZOOM Geçen Yıl Azalan Özel Sektör Yatırımları 2013’te Artacak

CEVDET YILMAZ T.C. KALKINMA BAKANI 59 • ZOOM Avrupa Sanayiye Dönüyor 62 • ZOOM İstatistiki Veriler Yeni Teşvik

Sisteminin Olumlu Sonuçlarını Göstermektedir İBRAHİM USLU T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI TEŞVİK UYGULAMA VE YABANCI SERMAYE

GENEL MÜDÜRÜ 65 • ZOOM Kamu Kaynaklı Girdi Maliyetlerini Aşağı Çekecek Reformlar Yapılmalı C.TANIL KÜÇÜK İSTANBUL

SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI 67 • ZOOM Mevcut Düşük Kâr Oranları İle Yatırım Yapmak Çok Zor M. NURETTİN

ÖZDEBİR ANKARA SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI 69 • ZOOM Üretim ve Reel Ekonomi Referanslı Yeni bir Büyüme

Stratejisi Geliştirilmeli ENDER YORGANCILAR EGE BÖLGESİ SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI TOBB YÖNETİM KURULU ÜYESİ

71 • ZOOM Rekabet Gücünde Artış için Maliyetler Yurtdışı ile Eşitlenmeli SADİ SÜRENKÖK ADANA SANAYİ ODASI YÖNETİM

KURULU BAŞKANI 73 • ZOOM Tasarruf ve Reel Sektör PROF. DR. ÖMER FARUK ÇOLAK TİSK EKONOMİ DANIŞMANI 75 • ZOOM 2001 Krizi Sonrasında Bankacılık Sektörü Performansında Yabancı Sermaye PROF. DR. SALİH BARIŞIK GAZİOSMANPAŞA

ÜNİVERSİTESİ İİBF İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ 80 • ZOOM Krediler Konusunda Yanlış Bir Saplantı PROF. DR. EMİN ERTÜRK

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ 86 • ZOOM Sürdürülebilir Yatırım ve Büyümenin Önündeki Engel:

Cari İşlemler Açığı DR. SUMRU ÖZ KOÇ ÜNİVERSİTESİ - TÜSİAD EAF KOORDİNATÖRÜ 89 • ZOOM Meslek Kodu Uygulaması

YADİGAR GÖKALP İLHAN T.C. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANI 94 • ZOOM Sosyal Güvenlik Kurumu Hukuka Aykırı Olarak

Her Mesleğe Göre Yeni Bir Asgari Ücret mi Yaratıyor? PROF. DR. NURŞEN CANİKLİOĞLU MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU ANABİLİM DALI BAŞKANI 96 • ZOOM Sanal Asgari Ücret Uygulaması Kabul Edilemez TİSK

GÖRÜŞÜ 99• TARİHTE BU AY 100 • KADINLAR VE GENÇLER 102 • TİSK HABERLER 107 • GÖRÜŞ 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesine Getirilen Yenilikler AV. TUNCAY SONGÖR REKABET

KURULU ESKİ ÜYESİ VE İKİNCİ BAŞKANI EMEKLİ HAKİM BAŞKENT-ATILIM-UFUK ÜNİVERSİTELERİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

113• SANAT 117 • AVRUPA AVRUPA 121 • ARKEOGEZİ 124 • İSTATİSTİK 127

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

Faruk Köksal: “Suluboya Hata Kabul Etmez”

117

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik İstihdam Alanında G20’nin İşveren Kesimine Eş Başkanlık Yapıyor

26

Hükümet, İşçi, İşveren “Sosyal Politika ve İstihdam” faslı için Brüksel’ de tek yürek oldu

24

TİSK’in Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri Devam Ediyor

32

TİSK Heyeti ILO Genel Müdürü Guy Ryder’ı Ziyaret Etti

28

124

Kinet Höyük

Page 6: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20134

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİK

başkandanTu

ğrul

KU

DA

TGO

BİLİK

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİK

Son yıllarda ekonomimizde yaşadığı-mız cari açık sorunları adeta büyümemi-zi tehdit eder boyutlar almaya başladı. Her ne kadar yakınlarda % 2.2 olarak açıklanan 2012 büyüme hızımız özellik-le Avrupa’da resesyon denilen küçülme hastalığına yakalanmış pek çok ekonomi-yi kıskandıracak bir göreceli üstünlük de sergilese, devamı halinde ülkemizin orta gelir tuzağından çıkmasına ve özellikle 2023 hedeflerine ulaşmasına yetmeye-cek bir düzeyi ifade etmektedir ve dolayı-sıyla kabulü mümkün değildir.

Aslında ülkemizin genç ve dinamik iş-gücüne, müthiş bir girişimcilik arzusuna, coğrafi konumu itibariyle yüksek büyüme potansiyeline sahip olduğu, sadece bi-zim değil, ülkemizi biraz olsun tanıma şansı yakalamış tüm yabancı dostları-mızın ortak kanısıdır. Son birkaç yılda elde ettiğimiz % 8-9’luk büyüme hızları da bunun bir kanıtıdır. Ama gelin görün ki, son dönemlerde ne zaman hızlansak artan cari işlemler açıklarımız büyümeyi

tehdit eder ve onu adeta sürdürülebilir olmaktan çıkarır hale gelmeye başlamış-tır. Geçen yıl büyümedeki yavaşlamanın da etkisiyle bir miktar gerileyen cari iş-lemler açığı/GSYH oranı, The Economist Dergisi’nin son tahminlerine göre 2013 yılında % 6.4 düzeyinde olacaktır. Bu, adı geçen derginin haftalık istatistiklerin-de yer alan 43 ülke arasındaki en yüksek orandır.

Ekonomistler cari işlemler açığını belli bir dönemde bir ülkenin toplam yatırım-ları ile tasarrufları arasındaki fark olarak tanımlıyorlar. Bunun anlamı şudur: Tasar-ruf açığınız varsa, başka bir deyişle, ya-tırımlarınız tasarruflarınızı aşıyorsa, cari açığınız da var demektir. Önemli olan, cari açığın nasıl finanse edildiğidir. Bu fi-nansmanın kısa vadeli dış borçlanmayla ya da portföy yatırımları diye adlandırı-lan sıcak para hareketleriyle (ki sonunda bu da bir yerde borçlanmadır) finanse edilmesi, ilgili ülke açısından çeşitli so-runlar ya da uluslararasında çok kullanı-

lan deyimiyle “kırılganlıklar” yaratmakta ve özellikle bugünkü sıkıntılı uluslararası finans ortamında bunların su yüzeyine çıkması büyümeyi risk altına alarak onun sürdürülmesini zorlaştırmaktadır.

Cari açık bir yerde yurtiçi tasarruf ve yatırımlar arasındaki farkın ürünü ol-duğundan, onun kapatılması da bir an-lamda yurtiçi tasarruf – yatırım eşitliğinin sağlanmasına bağlı görünmektedir. Bu açıdan önce tasarruf cephesine bir göz atmamız yararlı olur. 2000’li yılların ba-şında % 26 olan tasarruf/GSYH oranı-mız bugün maalesef % 13-14 düzeyine gerilemiş bulunuyor. Şüphesiz bu olum-suz gelişmenin çeşitli nedenleri vardır. Burada özellikle hanehalkı ve şirket ta-sarruflarından oluşan özel kesim tasar-ruflarına biraz daha yakından bakacak olursak gözümüze çarpan manzara şu-dur: Tasarruf ekonomide tüketime har-canmayan gelir bakiyesi olduğundan, hanehalkı tasarrufunun artması en başta kullanılabilir gelir düzeyine bağlıdır. Bu

Cari Açıktan Kurtulmanın Yolları

Page 7: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20134

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİK

başkandan

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİKTu

ğrul

KU

DA

TGO

BİLİK

Son yıllarda ekonomimizde yaşadığı-mız cari açık sorunları adeta büyümemi-zi tehdit eder boyutlar almaya başladı. Her ne kadar yakınlarda % 2.2 olarak açıklanan 2012 büyüme hızımız özellik-le Avrupa’da resesyon denilen küçülme hastalığına yakalanmış pek çok ekonomi-yi kıskandıracak bir göreceli üstünlük de sergilese, devamı halinde ülkemizin orta gelir tuzağından çıkmasına ve özellikle 2023 hedeflerine ulaşmasına yetmeye-cek bir düzeyi ifade etmektedir ve dolayı-sıyla kabulü mümkün değildir.

Aslında ülkemizin genç ve dinamik iş-gücüne, müthiş bir girişimcilik arzusuna, coğrafi konumu itibariyle yüksek büyüme potansiyeline sahip olduğu, sadece bi-zim değil, ülkemizi biraz olsun tanıma şansı yakalamış tüm yabancı dostları-mızın ortak kanısıdır. Son birkaç yılda elde ettiğimiz % 8-9’luk büyüme hızları da bunun bir kanıtıdır. Ama gelin görün ki, son dönemlerde ne zaman hızlansak artan cari işlemler açıklarımız büyümeyi

tehdit eder ve onu adeta sürdürülebilir olmaktan çıkarır hale gelmeye başlamış-tır. Geçen yıl büyümedeki yavaşlamanın da etkisiyle bir miktar gerileyen cari iş-lemler açığı/GSYH oranı, The Economist Dergisi’nin son tahminlerine göre 2013 yılında % 6.4 düzeyinde olacaktır. Bu, adı geçen derginin haftalık istatistiklerin-de yer alan 43 ülke arasındaki en yüksek orandır.

Ekonomistler cari işlemler açığını belli bir dönemde bir ülkenin toplam yatırım-ları ile tasarrufları arasındaki fark olarak tanımlıyorlar. Bunun anlamı şudur: Tasar-ruf açığınız varsa, başka bir deyişle, ya-tırımlarınız tasarruflarınızı aşıyorsa, cari açığınız da var demektir. Önemli olan, cari açığın nasıl finanse edildiğidir. Bu fi-nansmanın kısa vadeli dış borçlanmayla ya da portföy yatırımları diye adlandırı-lan sıcak para hareketleriyle (ki sonunda bu da bir yerde borçlanmadır) finanse edilmesi, ilgili ülke açısından çeşitli so-runlar ya da uluslararasında çok kullanı-

lan deyimiyle “kırılganlıklar” yaratmakta ve özellikle bugünkü sıkıntılı uluslararası finans ortamında bunların su yüzeyine çıkması büyümeyi risk altına alarak onun sürdürülmesini zorlaştırmaktadır.

Cari açık bir yerde yurtiçi tasarruf ve yatırımlar arasındaki farkın ürünü ol-duğundan, onun kapatılması da bir an-lamda yurtiçi tasarruf – yatırım eşitliğinin sağlanmasına bağlı görünmektedir. Bu açıdan önce tasarruf cephesine bir göz atmamız yararlı olur. 2000’li yılların ba-şında % 26 olan tasarruf/GSYH oranı-mız bugün maalesef % 13-14 düzeyine gerilemiş bulunuyor. Şüphesiz bu olum-suz gelişmenin çeşitli nedenleri vardır. Burada özellikle hanehalkı ve şirket ta-sarruflarından oluşan özel kesim tasar-ruflarına biraz daha yakından bakacak olursak gözümüze çarpan manzara şu-dur: Tasarruf ekonomide tüketime har-canmayan gelir bakiyesi olduğundan, hanehalkı tasarrufunun artması en başta kullanılabilir gelir düzeyine bağlıdır. Bu

Cari Açıktan Kurtulmanın Yolları

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 5

nedenle düşük gelir gruplarında bulunan vatandaşlarımızın pek tasarruf yapama-masını garipsememek gerekir. Aynı şey şirket tasarrufları için de söz konusudur. Daha çok “kâr” diye adlandırılan şirket tasarruflarının bugün büyük ölçekli firma-larımız tarafından yapıldığı ve onların da büyük ölçüde yatırıma yönlendirildiği bir gerçektir. İşletmelerin giderek zorlaşan piyasa koşullarında ve artan rekabet or-tamında daha düşük kâr marjlarıyla ça-lışmak zorunda kalması ise onları önemli tasarruf aracı olmaktan çıkarmış görün-mektedir.

Şimdilik “yapısal” görünen bu olum-suzlukların üzerine elde mevcut her tür-lü araçla giderek, verimlilik artışları ve teknolojik ilerleme yanında sürdürülebi-lir büyümenin temel unsuru olan yurtiçi tasarrufları artırmamız zorunludur. Bu çerçevede Onuncu Kalkınma Planı Hazır-lıkları kapsamında cari açık ve yurtiçi ta-sarruf konularının ön plana çekilen politi-ka alanları arasında yer almasını olumlu karşıladığımızı belirtmeliyiz. Bu amaçla oluşturulan Özel İhtisas Komisyonların-da TİSK temsilcileri de görev almışlardır. Yurtiçi tasarrufların artırılmasına yönelik olarak, son zamanlarda tüketici kredile-rindeki hızlı artışı kontrol altına almayı amaçlayan düzenlemelerin hayata ge-çirilmesini, bireysel emeklilik sisteminin ve hayat sigortasının daha cazip hale getirilmesini ve mevduatta uzun vadeyi özendirici tedbirler alınmasını umut verici bulmaktayız. Özellikle bireysel emeklilik sisteminde yapılan değişiklikle 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren bireysel emek-lilik hesabına yatırılan her katkı payı için % 25 oranında devlet katkısı getirilmesi-nin özel tasarrufları özendirmesini bekli-yoruz. Tüm bunların üstünde ve ötesinde ise yurtiçi tasarrufları artırma konusunda toplum genelini kapsayan bilinçlendirme ve özellikle finansal okur-yazarlığı artır-ma çalışmalarının yararlı olacağına ina-nıyor ve Türk işveren kesimi olarak bütün işyerlerimizde bu çalışmalara katkı ver-meyi planlıyoruz.

Hanehalkı tasarrufları yanında kurum

ya da şirket tasarruflarının artırılması da çok önemli ve öncelikli bir hedefimiz ol-malıdır. Burada boyu ve ölçeği ne olursa olsun, tüm firmalarımızın daha kârlı çalış-masını sağlayacak çok geniş bir tedbirler manzumesi gündeme gelmelidir. Daha fazla kâr, firmalarımızı daha çok yatı-rıma yönlendirecek, bu da hiç şüphesiz ülkemizdeki tasarruf-yatırım dengesizli-ğini ve dolayısıyla cari açığı azaltarak, büyümeyi hızlandıracaktır.

Yerimizin sınırlı olması nedeniyle bu yazımızda cari açığımızın temel belirle-yeni olan dış ticaret açığımızı daraltma konusunda ihracat ve ithalat cephelerin-de alınan ya da alınması gereken çok sayıda tedbir üzerinde ayrıca durama-yacağız. Fakat bunlar hem kamuoyuna malolmuş, hem de bizim sık sık dile getir-mekten, tartışmaktan asla bıkmadığımız, bıkmayacağımız alanlar olduğundan de-ğerli okurlarımızın bu konuda, bizi anla-yışla karşılayacağından eminiz.

Tasarruf – yatırım açığını, yatırımları kısarak daraltmaya, kapatmaya çalışmak ise hiç şüphesiz asla düşünülemeyecek bir yoldur. Çünkü büyümenin temelinde yatırım yatar. Yurtiçi tasarrufları birden artırmanın güçlüğü yanında, yatırımlara ve büyümeye katkı sağlamanın en sağlık-lı yolu ise doğrudan yabancı yatırımları artırmadır. Ülkemizde 2007 yılında 22 milyar dolara erişen doğrudan yabancı sermaye girişi, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında 8,7 milyar dolara gerile-mişse de 2011 yılında yeniden 16 milyar dolara çıkmış, geçen yıl ise 12,4 milyar dolar seviyesinde kalmıştır.

Yabancı yatırımcılar açısından bir ül-kenin siyasal ve ekonomik istikrarı büyük önem taşımaktadır. Dileyelim, Türkiye’nin son yıllarda yakalamış göründüğü bu istikrar önümüzdeki yıllarda da aynen devam etsin. Bunun yanında, biz geçen yıldan bu yana yürürlüğe konulan çeşit-li yatırım teşvik tedbirlerinin de ülkemizi doğrudan yabancı sermaye girişini özen-direceğine inanıyoruz.

Yazımı izninizle bir temel gerçeği bir kez daha hatırlatarak ve bu konuda 10

Nisan 2013 tarihinde Brüksel’de yaptı-ğımız umut verici bir toplantıya değine-rek noktalamak istiyorum. Temel gerçek şudur: Ekonomik sorunların çözümü bu alanda alınacak tedbirlere ve izlenecek politikalara olduğu kadar, çalışma barışı-na, işçi-işveren diyaloğuna, ülke çalışma standartlarının ve normlarının yükseltil-mesine de bağlıdır.

Bu bağlamda son zamanlarda ülke-mizde çıkarılan yasalar ve bu yasala-rın hazırlanışında sergilediğimiz üçlü diyalog önümüzdeki dönem için bize gerçekten cesaret vermektedir. Yukarıda değindiğimiz Brüksel toplantısı da bu cesaretimizi takviye etmiştir. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik yanında, TOBB, Türk-İş ve Hak-İş Başkanlarının katıldığı ve TİSK’i temsilen benim katıldığım, AB tarafını ise Geniş-lemeden Sorumlu Komisyon üyesi Stefan Füle ile İstihdam ve Sosyal İşlerden So-rumlu Üye Laszlo Andor’un temsil ettiği toplantıda Türk Heyeti olarak Komisyon-dan Sosyal Politika ve İstihdam Faslı’nın müzakereye açılması talep edilmiştir. Toplantı sonunda Sayın Egemen Bağış’ın söylediği şu sözler toplantıyı çok güzel özetlemiştir:

“Cumhuriyet tarihinde ilk defa AB müzakere sürecinde ilgili Komisyon üye-lerinin karşısına, devletiyle, milletiyle, iş-çisiyle, işvereniyle hep birlikte tek yürek olarak çıktık ve 19’uncu faslın, sosyal politika ve istihdam faslının açılmasına yönelik son derece olumlu bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik”.

Sayın Faruk Çelik’in de aynı şekilde birlik ve beraberliğimizden söz etmesi bugün Türk çalışma hayatının taraflarını oluşturan bizlerin nasıl bir ortak anlayış ve davranış sergilediğimizin kanıtı sayıl-malıdır.

Toplantıda yaptığımız konuşmada biz de Türk ve AB sanayicileri arasındaki sıkı işbirliğini AB’li dostlarımıza hatırlatma ve aramızdaki ekonomik entegrasyonun vardığı geri dönülmez noktaya tekrar dik-katlerini çekme fırsatı bulduk.

Page 8: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

Ülkemiz ekonomisinin kırılgan yapısı, dünya ekonomisinde yaşanan konjonktü-rel dalgalanmalar ve teknolojik gelişmeler işyerlerimizin sayısal ve fonksiyonel esnek-liğini gerekli kılmaktadır. Özellikle teknolo-jik gelişmeler sonucu bazı işlerin ve üretim proseslerinin çok daha ehil kişiler tarafından kısa sürede ve maliyeti düşük şekilde yapıla-bilmesi bakımından alt işverenlik uygulaması son derece elzem ve vazgeçilmez bir uygu-lama haline gelmiştir. Ancak 4857 sayılı İş Kanununun 2.maddesinde yer alan “Bir işve-renden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdi-ği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt iş-veren ilişkisi denir” tanımının mahkemeler ve Yargıtay’ın ilgili Dairelerince kısıtlayıcı biçimde yorumlanması nedeniyle işverenleri-miz uzun yıllardır alt işveren uygulamasında büyük sorunlar yaşamaktadır.

4857 sayılı Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile Alt İşverenlik Yönetmeliği düzenlemeleri ile alt işverenle iş ilişkisi kurulması nerede ise olanaksız hale getirilmiş; bu tür iş ilişkisi kur-

ma cesareti gösteren işyerlerimiz ise akıbeti son derece yıkıcı olabilecek hukuki süreçlerle karşı karşıya bırakılmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğınca 2009 yılında başlatılan Alt İşverenlik Yönetmelik değişikliği çalışmaları sonunda çıkan ve uygulamadaki sorunların önemli bir bölümünü çözecek nitelikteki taslak metin ise işçi konfederasyonlarının karşı çıkması sonucunda Bakanlık tarafından yayımlana-mamıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nezdinde Konfederasyonumuzca söz konu-su sorunlar dile getirilmiş, ancak yeterli bir sonuç alınamamış, işyerlerimiz, açılan da-valar ve mahkeme kararları ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Kamu ve özel sektör işyerlerinde alt iş-verenlik uygulamasında yaşanan sorunların taraflarca değerlendirilmesi için 12 Nisan 2013 ve 18 Nisan 2003 tarihlerinde Üçlü Danışma Kurulu toplantıları yapılacaktır.

Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanununun 114.maddesi ile oluşturulan ve Bakanlık, işçi ve işveren konfederasyonları temsilcilerinin yer aldığı Üçlü Danışma Kurulu geçtiğimiz dönemde 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun çıkarılmasında ba-

şarılı bir işlev üstlenmiştir. Bu defa alt işveren konusundan yaşanan sorunların çözümü için işveren kesimi olarak Kurul çalışmalarında, önemli beklentilerimiz bulunmaktadır.

Alt işveren sorununun yasal çözüme ka-vuşturulmasının yanı sıra, iş mevzuatımızda belirli süreli iş sözleşmelerine getirilmiş olan sınırlamaların kaldırılmasının, esnek çalışma modellerinin gereksinimlere paralel biçimde düzenlenmesinin ve özel istihdam büroları aracılığı ile geçici iş ilişkisi kurulmasına izin verilmesinin sorunun çözümünde önemli bir rol üstleneceğine ve alt işveren kullanmaya yönelik ihtiyacı azaltacağına samimiyetle inanıyoruz.

Bu yazımızda değinme ihtiyacı duyduğu-muz ve çalışma hayatını olumsuz etkileyebi-lecek olan bir başka konu ise Sosyal Güven-lik Kurumu ile TMMOB arasında imzalanan işbirliği protokolü gerekçe gösterilerek çeşitli meslek odalarınca mesleki asgari ücret konu-sunda işyerlerine gönderilen yazılardır.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) ile Türk Mühendis ve Mimar Odala-rı Birliği (TMMOB) arasında 31 Temmuz 2012 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Bu Protokol’ün amacının, mühendis, mimar ve şehir plancılarının düşük ücretle çalıştırıl-malarının ve alınan ücretin Sosyal Güvenlik

6

editördenTİSK Genel Sekreteri

Bülent PİRLER

Çalışma Hayatının Bazı Güncel Sorunları

Page 9: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

Ülkemiz ekonomisinin kırılgan yapısı, dünya ekonomisinde yaşanan konjonktü-rel dalgalanmalar ve teknolojik gelişmeler işyerlerimizin sayısal ve fonksiyonel esnek-liğini gerekli kılmaktadır. Özellikle teknolo-jik gelişmeler sonucu bazı işlerin ve üretim proseslerinin çok daha ehil kişiler tarafından kısa sürede ve maliyeti düşük şekilde yapıla-bilmesi bakımından alt işverenlik uygulaması son derece elzem ve vazgeçilmez bir uygu-lama haline gelmiştir. Ancak 4857 sayılı İş Kanununun 2.maddesinde yer alan “Bir işve-renden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdi-ği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt iş-veren ilişkisi denir” tanımının mahkemeler ve Yargıtay’ın ilgili Dairelerince kısıtlayıcı biçimde yorumlanması nedeniyle işverenleri-miz uzun yıllardır alt işveren uygulamasında büyük sorunlar yaşamaktadır.

4857 sayılı Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile Alt İşverenlik Yönetmeliği düzenlemeleri ile alt işverenle iş ilişkisi kurulması nerede ise olanaksız hale getirilmiş; bu tür iş ilişkisi kur-

ma cesareti gösteren işyerlerimiz ise akıbeti son derece yıkıcı olabilecek hukuki süreçlerle karşı karşıya bırakılmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğınca 2009 yılında başlatılan Alt İşverenlik Yönetmelik değişikliği çalışmaları sonunda çıkan ve uygulamadaki sorunların önemli bir bölümünü çözecek nitelikteki taslak metin ise işçi konfederasyonlarının karşı çıkması sonucunda Bakanlık tarafından yayımlana-mamıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nezdinde Konfederasyonumuzca söz konu-su sorunlar dile getirilmiş, ancak yeterli bir sonuç alınamamış, işyerlerimiz, açılan da-valar ve mahkeme kararları ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Kamu ve özel sektör işyerlerinde alt iş-verenlik uygulamasında yaşanan sorunların taraflarca değerlendirilmesi için 12 Nisan 2013 ve 18 Nisan 2003 tarihlerinde Üçlü Danışma Kurulu toplantıları yapılacaktır.

Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanununun 114.maddesi ile oluşturulan ve Bakanlık, işçi ve işveren konfederasyonları temsilcilerinin yer aldığı Üçlü Danışma Kurulu geçtiğimiz dönemde 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun çıkarılmasında ba-

şarılı bir işlev üstlenmiştir. Bu defa alt işveren konusundan yaşanan sorunların çözümü için işveren kesimi olarak Kurul çalışmalarında, önemli beklentilerimiz bulunmaktadır.

Alt işveren sorununun yasal çözüme ka-vuşturulmasının yanı sıra, iş mevzuatımızda belirli süreli iş sözleşmelerine getirilmiş olan sınırlamaların kaldırılmasının, esnek çalışma modellerinin gereksinimlere paralel biçimde düzenlenmesinin ve özel istihdam büroları aracılığı ile geçici iş ilişkisi kurulmasına izin verilmesinin sorunun çözümünde önemli bir rol üstleneceğine ve alt işveren kullanmaya yönelik ihtiyacı azaltacağına samimiyetle inanıyoruz.

Bu yazımızda değinme ihtiyacı duyduğu-muz ve çalışma hayatını olumsuz etkileyebi-lecek olan bir başka konu ise Sosyal Güven-lik Kurumu ile TMMOB arasında imzalanan işbirliği protokolü gerekçe gösterilerek çeşitli meslek odalarınca mesleki asgari ücret konu-sunda işyerlerine gönderilen yazılardır.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) ile Türk Mühendis ve Mimar Odala-rı Birliği (TMMOB) arasında 31 Temmuz 2012 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Bu Protokol’ün amacının, mühendis, mimar ve şehir plancılarının düşük ücretle çalıştırıl-malarının ve alınan ücretin Sosyal Güvenlik

6

editördenTİSK Genel Sekreteri

Bülent PİRLER

Çalışma Hayatının Bazı Güncel Sorunları

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 7

Kurumu’na eksik bildirilmesinin önüne geçil-mesi olduğu ifade edilmektedir.

Söz konusu “İşbirliği Protokolü’ne daya-nılarak bazı meslek odalarınca işyerlerine gönderilen yazılarda, 01 Ocak 2013 tarihi itibariyle işyerinde istihdam edilen mühen-dis, mimar ve şehir plancılarına ayda 2.700 TL brüt ücret ödenmesi, sigorta primine esas ücretin de bu miktardan az olmaması gerek-tiği, aksi takdirde idari para cezası ile muha-tap kalınabileceği belirtilmektedir.

Aslında işyerleri açısından kabul edile-meyecek nitelikteki Protokol hükümleri ve meslek odaları yazılarının, esasen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun işyeri hekimleri ile ilgili olarak verdiği 2.2.2005 tarihli kararı çerçevesinde bir geçerliliği bulunmamakta-dır.

Buna rağmen, söz konusu Protokol ve meslek odaları yazılarının işyerlerimizi sıkın-tıya düşürecek unsurlar içermesi nedeniyle TİSK olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanlığı ile ilgili Bakanlıklar nezdinde girişim-de bulunduk.

Bizce anılan işbirliği protokolü ve buna dayanılarak işyerlerine gönderilen yazı-larda ifade edilen, mühendisler için asga-ri ayda 2.700 TL ücret ödemesi durumu

Anayasa’nın “çalışma ve sözleşme hürriye-ti” başlıklı 48. maddesine aykırı olduğu gibi, 5510 sayılı Kanun ile 4857 sayılı Kanunla-ra aykırı hükümler içermekte, işyerlerimiz için altından kalkamayacakları bir mali kül-feti gündeme getirmekte, ücretlerin belirlen-mesinde bölgesel faktörler, işverenin ekono-mik yapısı, üretim ve satış kapasitesi, işçinin tecrübe, kıdem ve performansı gibi unsurlar dikkate alınmamaktadır. Böyle bir ortamda Hükümet politikaları arasında önemli bir yer işgal ettiğini memnuniyetle gördüğümüz işsizlik ve özellikle genç işsizlik sorunlarımı-zın çözümünün daha ilk günden önemli bir engelle karşılaşacağından ciddi endişeler duymaktayız.

Belirttiğimiz olumsuz sonuçları nedeniyle dergimizin bu sayısında bir değerli uzman, Prof.Dr. Nurşen Caniklioğlu tarafından kale-me alınan yazıyı okurlarımızın dikkatine su-nuyoruz. Ayrıca konuya ilişkin olarak SGK Başkanı Yadigar Gökalp İlhan’dan aldığı-mız ve sizlerle paylaştığımız değerlendirme-nin sorunun ortadan kaldırılması yönünde bizi ümitlendirdiğini belirtmek durumunda-yız.

Yazımızı noktalamadan önce, bugün çalışma hayatında yaşadığımız bir önemli soruna daha değinmek istiyoruz. İş Sağlı-

ğı ve Güvenliği Kanunu’nun eğitimle ilgili 17.maddesi uyarınca işverenlerimizin çalı-şanlarının İSG eğitimleri aldırma yükümlülü-ğü bulunmaktadır. Bunun yanında, mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, ya-pacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını bel-geleyemeyenlerin çalıştırılamayacağı hükme bağlanmıştır. Kanunun 30.maddesinin (e) bendinde ise Bakanlığın bu eğitimlere ilişkin bir Yönetmelik çıkartacağı belirtilmiştir. Kon-federasyon olarak bugüne kadar MEB ile yapmış olduğumuz Protokol çerçevesinde bu eğitimlerin verilmesini sağladık. Ne var ki, ÇSGB’nin söz konusu Yönetmeliği henüz çı-kartmamış olması nedeniyle MEB 13 Şubat 2013 tarihinde yayımladığı bir Genelge ile mesleki eğitim kurslarının açılmasını durdur-muştur. Bu yüzden işletmelerimiz işçilerine eğitim verememelerine rağmen denetimler-de idari para cezası yaptırımlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Dolayısıyla Bakanlık tarafından söz konusu düzenlemelerin bir an önce yapılmasının büyük önem taşıdığını da ifade etmek durumundayız.

Bu vesileyle siz değerli okurlarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününü kut-luyoruz.

Page 10: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20138

Dünya Ekonomisi:OECD tarafından açıklanan Bile-

şik Öncü Göstergelere göre 2013 yılı Ocak ayında dünya ekonomisindeki olumlu işaretler küçük oranlarda da olsa güçlenmektedir. Bileşik Öncü Gösterge Endeksi’nin Ocak ayında bir önceki aya göre (Aralık 2012) binde %0,10 oranında artmasıyla, Eylül 2012’de 100 olan endeks 100,4’e yükselmiştir. Bu eğilim Euro bölgesinde de benzer bir gelişme göstermiştir; endeks %0,16 oranında artmış, Eylül 2012’de 99,4 olan endeks Ocak ayında 99,7’ye çık-mıştır. OECD verilerine göre asıl ilginç gelişme, beş büyük Asya ekonomisinin küçük oranda da olsa yavaşlamasıdır. Çin, Hindistan Endonezya, Japonya ve G üney Kore’den oluşan bu ülke gru-

bunda endeks Ocak ayında bir önceki aya göre %0,04 oranında azalmıştır (Tablo 1).

Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bir başka gelişme ise bütçe dengesi konusundaki olumlu değişikliktir. Cari açık ile bütçe dengesi birlikte ele alın-dığında cari açık sorunun bazı ülke-lerde ağırlığını koruduğu görülmekte-dir. Cari Açık/GSYH oranı açısından sorunun devam ettiği ülkeler arasında özellikle üç ülke öne çıkmaktadır. Bun-lardan ilki %6,8’lik oran ile Ukrayna, %6,3’lük oranla Türkiye ve %5,6 ile Yeni Zelanda’dır. Bu ülkelerin bütçe dengesi/GSYH oranlarının düşük olma-sı, yüksek cari açığa rağmen kendilerini krize karşı korumalarında kalkan görevi yapmaktadır. Özellikle %2,4 ile Yeni

Zelanda ve %2,5 ile Türkiye düşük büt-çe açıkları nedeni ile cari açığın neden olabileceği sorunlara karşı kendilerini şu anda koruyabilmektedirler.

Avro bölgesindeki sorunlu ekono-milerde uygulamaya konulan istikrar programları AB ve IMF yönetimlerini memnun etse de, geniş kitlelerin bu programı reddetmeleri sonucunda sos-yal ve politik sorunlar ağırlaşmaktadır. Yunanistan’dan sonra İtalya ve Güney Kıbrıs’ta ortaya çıkan gelişmelerinin bu yönde değerlendirilmesi gerekmektedir.

TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİMART 2013 (SAYI: 49)

GENEL DEĞERLENDİRME“Reel sektör borçlanma ile döviz cinsinden risk biriktirmeye devam ediyor”

• Dünya ekonomisinde olumlu yöndeki işaretler az da olsa güçleniyor. Buna karşılık, büyümenin lokomotifi olan Asya Ülkelerinde hafif bir yavaşlama dikkati çekiyor. Yüksek cari açık ve-ren Türkiye gibi ülkeler, düşük bütçe açığı yoluyla krize karşı kendilerini koruyor. Avro Bölgesi’nde sosyal ve politik sorunlar ağırlaşıyor.

• Ocak 2013’te sanayi üretimi yıllık bazda %1,9 arttı. Önümüzdeki ay-lar, sanayi üretimindeki canlanmanın kalıcı olup olmadığını belli edecek.

• Kapasite kullanım oranı, 2013’teki düşüşünü Mart ayında da sürdürdü ve yıllık bazda %0,4 oranında azal-dı. Bu düşüş eğilimi yurtiçi talebe yönelik üretim yapan işletmeler için sorun yaratacak.

• Kadınlarda işgücüne katılma oranı önemli ölçüde yükseldi. Sanayi sek-törünün toplam istihdamdaki payı azalmaya devam etti. İşsizlik oranı

%10,1’e yükseldi. Genç işsizliği 1,7 puan yükselerek %19,8’e çıktı.

• İhracattaki artış eğilimi 2013’te de devam ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı Ocak’ta %61,2’ye çıktı. AB’nin ihracatımızdaki payı Ocak 2013’te bir yıl önceye kıyasla %43,5’ten %41,9’a geriledi. Afrika ve Orta Doğu Ülkelerinin payı ise %31’den %32,9’a yükseldi.

• Yabancıların net yatırımları azalır-ken, Türk vatandaşlarının yurtdışın-daki yatırımları arttı. Yabancıların hisse senedi alımlarının azalmasına karşılık, DİBS alımları büyüdü. Bunun sebebi, Türkiye’deki faiz oranlarının göreli olarak yüksekliği ve kur oynak-lığının düşük oluşu.

• Yabancıların Türkiye’ye yönelik iş-tahları, Türkiye’de borçlanmanın artmasına imkan sağlıyor. Hane-halkı borcunun harcanabilir gelire oranı 2003’de %7,5 iken, 2012’de

%48,1’e çıktı. Bu süreç, cari açığı yükseltiyor.

• Son on yılda borçlanma reel sektör-de de hızla arttı; döviz cinsinden borç stoku 2003 yılı sonunda 48,7 milyar dolar iken, 2012 yılı sonunda 222,4 milyar dolara yükseldi. Döviz borcunun GSYH’ye oranı ise %2’den %13’e çıktı.

• Bütçede 2013’de sağlanan göreli is-tikrar Şubat’ta da devam etti. Bunu, TCMB’nin faiz oranlarını düşürmesi, dolayısıyla faiz giderlerinin azalma-sı sağladı. Kamu harcamalarında sorun yaratan unsur, cari transferler. Şubat’ta yıllık bazda görev zararları %14,4; emeklilik ve sosyal yardım giderleri %19,3; mahalli idarelere hazine yardımları %21,9 oranında arttı.

• Enflasyon, TCMB’nın öngörülerine uygun değişim kaydetti.

Yüksek cari açık veren Tür-kiye gibi ülkeler, düşük bütçe açığı yoluyla krize karşı kendilerini koruyor.

Page 11: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 20138

Dünya Ekonomisi:OECD tarafından açıklanan Bile-

şik Öncü Göstergelere göre 2013 yılı Ocak ayında dünya ekonomisindeki olumlu işaretler küçük oranlarda da olsa güçlenmektedir. Bileşik Öncü Gösterge Endeksi’nin Ocak ayında bir önceki aya göre (Aralık 2012) binde %0,10 oranında artmasıyla, Eylül 2012’de 100 olan endeks 100,4’e yükselmiştir. Bu eğilim Euro bölgesinde de benzer bir gelişme göstermiştir; endeks %0,16 oranında artmış, Eylül 2012’de 99,4 olan endeks Ocak ayında 99,7’ye çık-mıştır. OECD verilerine göre asıl ilginç gelişme, beş büyük Asya ekonomisinin küçük oranda da olsa yavaşlamasıdır. Çin, Hindistan Endonezya, Japonya ve G üney Kore’den oluşan bu ülke gru-

bunda endeks Ocak ayında bir önceki aya göre %0,04 oranında azalmıştır (Tablo 1).

Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bir başka gelişme ise bütçe dengesi konusundaki olumlu değişikliktir. Cari açık ile bütçe dengesi birlikte ele alın-dığında cari açık sorunun bazı ülke-lerde ağırlığını koruduğu görülmekte-dir. Cari Açık/GSYH oranı açısından sorunun devam ettiği ülkeler arasında özellikle üç ülke öne çıkmaktadır. Bun-lardan ilki %6,8’lik oran ile Ukrayna, %6,3’lük oranla Türkiye ve %5,6 ile Yeni Zelanda’dır. Bu ülkelerin bütçe dengesi/GSYH oranlarının düşük olma-sı, yüksek cari açığa rağmen kendilerini krize karşı korumalarında kalkan görevi yapmaktadır. Özellikle %2,4 ile Yeni

Zelanda ve %2,5 ile Türkiye düşük büt-çe açıkları nedeni ile cari açığın neden olabileceği sorunlara karşı kendilerini şu anda koruyabilmektedirler.

Avro bölgesindeki sorunlu ekono-milerde uygulamaya konulan istikrar programları AB ve IMF yönetimlerini memnun etse de, geniş kitlelerin bu programı reddetmeleri sonucunda sos-yal ve politik sorunlar ağırlaşmaktadır. Yunanistan’dan sonra İtalya ve Güney Kıbrıs’ta ortaya çıkan gelişmelerinin bu yönde değerlendirilmesi gerekmektedir.

TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİMART 2013 (SAYI: 49)

GENEL DEĞERLENDİRME“Reel sektör borçlanma ile döviz cinsinden risk biriktirmeye devam ediyor”

• Dünya ekonomisinde olumlu yöndeki işaretler az da olsa güçleniyor. Buna karşılık, büyümenin lokomotifi olan Asya Ülkelerinde hafif bir yavaşlama dikkati çekiyor. Yüksek cari açık ve-ren Türkiye gibi ülkeler, düşük bütçe açığı yoluyla krize karşı kendilerini koruyor. Avro Bölgesi’nde sosyal ve politik sorunlar ağırlaşıyor.

• Ocak 2013’te sanayi üretimi yıllık bazda %1,9 arttı. Önümüzdeki ay-lar, sanayi üretimindeki canlanmanın kalıcı olup olmadığını belli edecek.

• Kapasite kullanım oranı, 2013’teki düşüşünü Mart ayında da sürdürdü ve yıllık bazda %0,4 oranında azal-dı. Bu düşüş eğilimi yurtiçi talebe yönelik üretim yapan işletmeler için sorun yaratacak.

• Kadınlarda işgücüne katılma oranı önemli ölçüde yükseldi. Sanayi sek-törünün toplam istihdamdaki payı azalmaya devam etti. İşsizlik oranı

%10,1’e yükseldi. Genç işsizliği 1,7 puan yükselerek %19,8’e çıktı.

• İhracattaki artış eğilimi 2013’te de devam ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı Ocak’ta %61,2’ye çıktı. AB’nin ihracatımızdaki payı Ocak 2013’te bir yıl önceye kıyasla %43,5’ten %41,9’a geriledi. Afrika ve Orta Doğu Ülkelerinin payı ise %31’den %32,9’a yükseldi.

• Yabancıların net yatırımları azalır-ken, Türk vatandaşlarının yurtdışın-daki yatırımları arttı. Yabancıların hisse senedi alımlarının azalmasına karşılık, DİBS alımları büyüdü. Bunun sebebi, Türkiye’deki faiz oranlarının göreli olarak yüksekliği ve kur oynak-lığının düşük oluşu.

• Yabancıların Türkiye’ye yönelik iş-tahları, Türkiye’de borçlanmanın artmasına imkan sağlıyor. Hane-halkı borcunun harcanabilir gelire oranı 2003’de %7,5 iken, 2012’de

%48,1’e çıktı. Bu süreç, cari açığı yükseltiyor.

• Son on yılda borçlanma reel sektör-de de hızla arttı; döviz cinsinden borç stoku 2003 yılı sonunda 48,7 milyar dolar iken, 2012 yılı sonunda 222,4 milyar dolara yükseldi. Döviz borcunun GSYH’ye oranı ise %2’den %13’e çıktı.

• Bütçede 2013’de sağlanan göreli is-tikrar Şubat’ta da devam etti. Bunu, TCMB’nin faiz oranlarını düşürmesi, dolayısıyla faiz giderlerinin azalma-sı sağladı. Kamu harcamalarında sorun yaratan unsur, cari transferler. Şubat’ta yıllık bazda görev zararları %14,4; emeklilik ve sosyal yardım giderleri %19,3; mahalli idarelere hazine yardımları %21,9 oranında arttı.

• Enflasyon, TCMB’nın öngörülerine uygun değişim kaydetti.

Yüksek cari açık veren Tür-kiye gibi ülkeler, düşük bütçe açığı yoluyla krize karşı kendilerini koruyor.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 9

Ağırlaşan sosyal ve politik sorunlar yeni ekonomik riskler doğurabilir. Türkiye de Avro alanı ile yoğun dış ticareti nede-niyle bu gelişmelere karşı dikkatli olmak durumundadır.

Türkiye Ekonomisi:Sanayi Üretimi, Ciro ve Kapasite Kullanımı:

TÜİK, Sanayi Üretim Endeksi he-saplamasında temel yılı değiştirerek Ocak 2013’ten itibaren 2005 yılı ye-rine 2010 yılı sanayi üretimini temel yıl olarak almaya başlamıştır. Buna göre Ocak 2013’te sanayi üretimi bir önce-ki aya göre %2,3; bir önceki yılın aynı ayına göre ise %1,9 artmıştır. Ocak ayı sanayi üretim endeksi 106,7 düzeyine ulaşırken, 2005 yılından bu yana en yüksek üretim düzeyini de yakalamıştır. Sanayi üretiminin bu noktaya taşınma-sında ara malı imalatı sektörünün %3,7, dayanıksız tüketim malı sektörünün %5,8 üretim artışı kaydetmesi önemli rol oynamıştır. Diğer yandan Ocak ayında takvim etkisinden arındırılmış sana-yi üretimi geçen yılın aynı ayına göre %1,9, mevsim ve takvim etkisinden arın-dırılmış üretim ise bir önceki aya göre %3,2 yükselmiştir. Ocak ayında sanayi üretimdeki gelişmeler sanayi üretiminde kısmi bir canlanmanın başladığını gös-termektedir. Önümüzdeki aylardaki ger-çekleşmeler bu canlanmanın kalıcı olup olmayacağını belli edecektir.

2013 yılı Ocak ayında sanayi üre-timi alt sektörler itibari ile farklı oran-larda gelişme kaydetmiştir. Buna göre Ocak 2013’te bir önceki aya göre (Aralık 2012) madencilik ve taşocakçılı-ğı sektörü endeksi %0,3, imalat sanayi sektörü endeksi %2,7, elektrik, gaz, bu-har ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi ise %0,5 yükselmiştir.

Bir önceki yılın aynı ayına göre ise madencilik ve taşocakçılığı sektörü en-deksi %3,6; elektrik, gaz, buhar ve ik-limlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü

endeksi %3,2 düşerken, imalat sanayi sektörü endeksi %3,2 yükselmiştir.

2013 yılı Ocak ayında Sanayi Ciro Endeksi 2012 yılının aynı ayına göre %6,5 yükselirken, bir önceki aya göre (Aralık 2012) %11,6 oranında düşmüş-tür. Aylık bazdaki bu düşüşün ana ne-deni takvim ve mevsim etkisinden kay-naklanmaktadır. Nitekim 2006 yılından bu yana hiçbir Ocak ayında sanayi ciro endeksi aylık bazda yükseliş kaydetme-miştir. Sanayi ciro endeksi alt sektörler itibari ile tıpkı üretim endeksi gibi farklı gelişmeler sergilemiştir. 2013 yılı Ocak ayında, 2012 yılının aynı ayına göre madencilik ve taşocakçılığı endeksi %3,6 düşerken, imalat sanayi endeksi %7,0 yükselmiştir. Ana sanayi grupla-rı sınıflamasına göre ise Ocak ayında en yüksek ciro artışı %11,2 ile serma-ye malı imalatı sektöründe yaşanmıştır. İmalat sanayi alt gruplarında ise en yüksek ciro yükselişi %119,4 ile diğer ulaşım araçlarının imalatında gerçekleş-miştir; bu artış da yine mevsim ve takvim etkisinden kaynaklanmaktadır. Nitekim daha önceki yıllarda da örneğin 2008 ve 2009 yıllarında sırasıyla %138,9 ve %138,4’lük ciro artışları kaydedilmişti.

2013 yılı Mart ayında imalat sana-yi genelinde Kapasite Kullanım Oranı, geçen yılın aynı ayına göre %0,4 ora-nında azalarak %72,7 düzeyine gerile-miştir. Böylece kapasite kullanım oranı 2013 yılının ilk üç ayında da geçen yıla göre sürekli düşmüş oldu (Grafik 1). Mal gruplarına göre bakıldığında, geçen yılın aynı ayına göre dayanıksız tüketim malları, gıda ve içecekler ve ya-tırım mallarında kapasite kullanım oranı artarken, dayanıklı tüketim malları ve ara mallarında azalmıştır. Kapasite kul-lanım oranındaki düşüşün yurtiçi talebe yönelik üretim yapan işletmeler için önü-müzdeki dönemler için sorun yarataca-ğı anlaşılmaktadır.

İstihdam ve İşsizlik:Aralık 2012 döneminde işgücüne

katılma oranı bir önceki yılın aynı dö-nemine göre 1,5 puan artarak %50 dü-zeyine yükselmiştir. Bu dönemde erkek-lerde işgücüne katılma oranı 0,5 puan artarak %70,9’a ulaşırken, kadınlarda %2,2 puan artarak %29,6 düzeyine çıkmıştır.

Aralık döneminde istihdam edilenle-rin sayısı 1 milyon 88 bin kişi artarak 24 milyon 766 bin kişiye çıkmış, istih-dam oranı 1,1 puan yükselerek %44,9 düzeyinde gerçekleşmiştir. İstihdam ar-tışında tarım dışı sektörler başı çekmiş-tir. Tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 1 milyon kişi, tarım sektöründe çalışan sayısı ise 87 bin kişi artmıştır. Çalışan-ların %23’ü tarım sektöründe, %19,6’sı sanayi sektöründe, %6,7’si inşaat sektö-ründe ve %50,8’i hizmetler sektöründe istihdam edilmiştir. Buna göre sektör-lerdeki istihdamın toplam istihdamdaki payı 2011 yılının aynı dönemine göre inşaat sektöründe 0,3 puan, hizmetler sektöründe 0,7 puan yükselirken, tarım sektöründe 0,6 puan, sanayi sektörde 0,2 puan azalmıştır.

Aralık 2012 döneminde işsizlik ora-nı 2011 yılının aynı dönemine göre 0,3 puan artarak %10,1 düzeyine; işsiz sa-yısı 214 bin kişi artarak 2 milyon 790 bin kişiye yükselmiştir.Tarım dışı işsizlik oranı 0,4 puan, genç işsizlik oranı 1,7 puan artmış, böylece genç işsizlik oranı %19,8 düzeyine çıkmıştır.

Bu dönemde mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam oranı 2011 yılının aynı dönemine göre 1,1 puan azal-mış ve işsizlik oranı 0,4 puan artarak %9,6’ya ulaşmıştır. Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,5 puan artarak %50,9 düzeyine çıkmıştır.

Ele aldığımız dönemde kayıtdışı istih-dam oranı 1,8 puan azalarak %37,4’e gerilemiştir. Bu dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre tarım sektörün-de kayıtdışı istihdam oranı %83,4’ten %84’e yükselirken, tarım dışı sektörler-de %25,5’ten %23,5’e gerilemiştir.

Ödemeler Dengesi:2012 yılında ihracatta güçlenen ar-

tış eğilimi 2013 yılının ilk ayında da de-

Ocak 2013’te sanayi üreti-mi yıllık bazda %1,9 arttı. Önümüzdeki aylar, sanayi üretimindeki canlanmanın kalıcı olup olmadığını belli edecek.

Kapasite kullanım oranı, 2013’teki düşüşünü Mart ayında da sürdürdü ve yıl-lık bazda %0,4 oranında azaldı. Bu düşüş eğilimi yurtiçi talebe yönelik üre-tim yapan işletmeler için sorun yaratacak.

Page 12: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201310

vam etmiştir. Ocak ayında, 2012 yılının aynı ayına göre ihracat %11,2 oranın-da yükselerek 11 milyar 509 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Ara malı üretimdeki yetersizlik ve enerjide dışa bağımlılık nedeni ile ihracattaki artış ithalatı da tetiklemiş ve Ocak 2013’te ithalat da %7,6 oranında artarak 18 milyar 800 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler netice-sinde ihracatın ithalatı karşılama oranı 2012 Ocak ayında %59,2 iken, 2013 Ocak ayında %61,2’ye çıkmıştır. Yılın ilk ayındaki bu gerçekleşmeler sonrasın-da dış ticaret açığı %2,4 oranında art-mış ve 7 milyar 120 milyon dolardan 7 milyar 291 milyon dolara yükselmiştir. Takvim etkisinden arındırılmış verilere göre 2013 yılı Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat %7,9, it-halat %7,6 oranında; mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilere göre ise bir önceki aya göre ihracat %2,0; ithalat %9,0 artmıştır.

Ülke gruplarına göre ihracatta Avru-pa Birliği ilk sıradadır. Ocak 2013’te AB’ye yapılan ihracat %7,2 artması-na karşın, Türkiye’nin toplam ihracatı içinde AB’nin payı 2012 Ocak ayın-da %43,5 iken, 2013 Ocak ayında %41,9’a inmiş; Afrika ülkelerinin payı %23, Ortadoğu ülkelerinin payı %16,1 oranında artmıştır. Türkiye’nin Afrika ülkelerine yaptığı ihracatın toplam ih-racat içindeki payı 2012 yılının Ocak ayında %8,6 iken, 2013 yılının aynı ayında %9,5’e; Ortadoğu ülkelerinin payı %22,4’den 23,4’e çıkmıştır. Ocak ayında en fazla ihracat yapılan ülke 1 milyar 52 milyon dolar ile Almanya olmuştur. İhracatta Almanya’yı 884 mil-yon dolar ile Irak, 664 milyon dolar ile İngiltere, 614 milyon dolar ile Birleşik Arap Emirlikleri izlemiştir. Motorlu kara taşıtları ve aksam parçaları 1 milyar 083 milyon dolara ulaşan ihracatla ilk sırayı almış; bunu 921 milyon dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, bunların aksam ve parçala-rı, 843 milyon dolar ile demir, çelik ve 717 milyon dolar ile örme giyim eşyası

ve bunların aksesuarları takip etmiştir.İthalatta ilk sırayı her zamanki gibi

Rusya almasına karşın, bu ülkeye yapı-lan ithalat geçen yılın aynı ayına göre %1,7 azalarak 2 milyar 181 milyon dolara gerilemiştir. İthalatta Rusya’yı 1 milyar 979 milyon dolar ile Çin, 1 mil-yar 584 milyon dolar ile Almanya ve 1 milyar 177 milyon dolar ile Amerika Birleşik Devletleri takip etmiştir. Ocak 2013’de Türkiye’nin toplam ithalatı içinde ilk sırayı yine mineral yakıtlar ve yağlar fasılı almış ve bu fasıldan ya-pılan ithalat 4 milyar 598 milyon do-lar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bunu 2 milyar 226 milyon dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, bunların aksam ve parçaları, 1 milyar 468 milyon dolar ile demir ve çelik fası-lı ve 1 milyar 290 milyon dolar ile elekt-rikli makine ve cihazlar fasılı izlemiştir.

Ocak 2013’te cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı ayına göre 99 milyon dolar azalmış ve 5 milyar 632 milyon dolara gerilemiştir. Cari açığın azalma-sında dış ticaret açığının 7 milyon dolar azalması ve 5 milyar 881 milyon dola-ra gerilemesi önemli etken olmuştur.

Ocak’ta ayında yurtdışında yerleşik kişilerin (yabancılar) Türkiye’de yap-tıkları net yatırımlar 2012 yılının aynı ayına göre 251 milyon dolar azalmış ve 685 milyon dolara gerilemiştir. Buna karşılık yurt içinde yerleşik kişilerin (Türk vatandaşlarının) yurt dışında yaptıkları net yatırımlar 134 milyon dolar artarak 199 milyon dolara çıkmıştır.

Yabancıların İMKB’den yaptıkları hisse senedi net alımlar bir önceki yılın ilk ayına göre 321 milyon dolar azal-mış, 235 milyon dolara gerilemiştir. Ya-bancıların DİBS alımına yönelik iştahları ise artmaya devam etmiştir. Nitekim ya-bancılar geçen yılın Ocak ayında 993 milyon dolarlık DİBS satarken, bu yılın Ocak ayında 464 milyon dolara ula-

şan DİBS alımı yapmışlardır. Yabancı-ların DİBS’e yönelik bu iştahları küresel sermayenin Türkiye ekonomisine olan güvenlerinin sürmesinin yanında, faiz oranlarının düşmesine rağmen diğer ülke faiz oranlarına göre hala yüksek olması ile kur oynaklığının düşük olma-sından kaynaklanmaktadır. Kısa vadeli sermaye akımındaki bu devamlılık kur oynaklığını azalttığı gibi cari açığın sür-dürülebilirliğini de kolaylaştırmaktadır.

Yabancıların Türkiye’ye yönelik iş-tahları, Türkiye’de mali ve reel sektör-lerde borçlanmaya imkan sağlamaya devam etmektedir. Ocak ayında ban-kacılık sektörünün net kredi kullanımı, 2011 yılının ilk ayına göre 78 milyon dolar azalarak 656 milyona gerilemiş-tir. Bankaların elde ettikleri bu imkan kredi plasman olanaklarını da artırmak-tadır. Özellikle bankalar yüksek faiz marjları nedeni ile tüketici kredilerine (ihtiyaç, konut, araç kredileri) ağırlık vermektedir. Bu yapılanma dolayısıyla hanehalkının borçlanma düzeyi son on yılda hızla artmıştır. Hanehalkı borcu/Harcanabilir Gelir rasyosu 2003 yılında %7,5 iken, 2012 yılında %48,1’e kadar yükselmiştir (Tablo 2, Grafik 2). Ban-ka-tüketici eksenindeki bu akım ilişkisi cari açığın yükselmesine neden olmak-tadır.

Mali olmayan kesim de benzer bir eğilim içerisindedir ve borçlanma politi-kasını sürdürmektedir. 2013 Ocak ayın-da reel sektörün net kredi kullanımı 524 milyon dolar artarak 555 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

Reel kesimin döviz cinsinden borç stoku son on yılda sürekli artmıştır. 2003 yılı sonunda stok 48 milyar 693 milyon dolardı ve bu stokun GSYH’ya oranı %2 idi. Reel kesimin döviz cinsin-den borç stoku 2012 yılı sonunda 222 milyar 375 milyon dolara ve GSYH’ye

Mevsim etkilerinden arın-dırılmış istihdam oranı 1,1 puan azaldı, işsizlik oranı 0,4 puan yükseldi.

Yabancıların hisse sene-di alımlarının azalmasına karşılık, DİBS alımları bü-yüdü. Bunun sebebi, Tür-kiye’deki faiz oranlarının göreli olarak yüksekliği ve kur oynaklığının düşük oluşu.

Son on yılda borçlanma reel sektörde de hızla art-tı; döviz cinsinden borç sto-ku 2003 yılı sonunda 48,7 milyar dolar iken, 2012 yılı sonunda 222,4 milyar do-lara yükseldi. Döviz bor-cunun GSYH’ye oranı ise %2’den %13’e çıktı.

Page 13: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201310

vam etmiştir. Ocak ayında, 2012 yılının aynı ayına göre ihracat %11,2 oranın-da yükselerek 11 milyar 509 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Ara malı üretimdeki yetersizlik ve enerjide dışa bağımlılık nedeni ile ihracattaki artış ithalatı da tetiklemiş ve Ocak 2013’te ithalat da %7,6 oranında artarak 18 milyar 800 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler netice-sinde ihracatın ithalatı karşılama oranı 2012 Ocak ayında %59,2 iken, 2013 Ocak ayında %61,2’ye çıkmıştır. Yılın ilk ayındaki bu gerçekleşmeler sonrasın-da dış ticaret açığı %2,4 oranında art-mış ve 7 milyar 120 milyon dolardan 7 milyar 291 milyon dolara yükselmiştir. Takvim etkisinden arındırılmış verilere göre 2013 yılı Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat %7,9, it-halat %7,6 oranında; mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilere göre ise bir önceki aya göre ihracat %2,0; ithalat %9,0 artmıştır.

Ülke gruplarına göre ihracatta Avru-pa Birliği ilk sıradadır. Ocak 2013’te AB’ye yapılan ihracat %7,2 artması-na karşın, Türkiye’nin toplam ihracatı içinde AB’nin payı 2012 Ocak ayın-da %43,5 iken, 2013 Ocak ayında %41,9’a inmiş; Afrika ülkelerinin payı %23, Ortadoğu ülkelerinin payı %16,1 oranında artmıştır. Türkiye’nin Afrika ülkelerine yaptığı ihracatın toplam ih-racat içindeki payı 2012 yılının Ocak ayında %8,6 iken, 2013 yılının aynı ayında %9,5’e; Ortadoğu ülkelerinin payı %22,4’den 23,4’e çıkmıştır. Ocak ayında en fazla ihracat yapılan ülke 1 milyar 52 milyon dolar ile Almanya olmuştur. İhracatta Almanya’yı 884 mil-yon dolar ile Irak, 664 milyon dolar ile İngiltere, 614 milyon dolar ile Birleşik Arap Emirlikleri izlemiştir. Motorlu kara taşıtları ve aksam parçaları 1 milyar 083 milyon dolara ulaşan ihracatla ilk sırayı almış; bunu 921 milyon dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, bunların aksam ve parçala-rı, 843 milyon dolar ile demir, çelik ve 717 milyon dolar ile örme giyim eşyası

ve bunların aksesuarları takip etmiştir.İthalatta ilk sırayı her zamanki gibi

Rusya almasına karşın, bu ülkeye yapı-lan ithalat geçen yılın aynı ayına göre %1,7 azalarak 2 milyar 181 milyon dolara gerilemiştir. İthalatta Rusya’yı 1 milyar 979 milyon dolar ile Çin, 1 mil-yar 584 milyon dolar ile Almanya ve 1 milyar 177 milyon dolar ile Amerika Birleşik Devletleri takip etmiştir. Ocak 2013’de Türkiye’nin toplam ithalatı içinde ilk sırayı yine mineral yakıtlar ve yağlar fasılı almış ve bu fasıldan ya-pılan ithalat 4 milyar 598 milyon do-lar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bunu 2 milyar 226 milyon dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, bunların aksam ve parçaları, 1 milyar 468 milyon dolar ile demir ve çelik fası-lı ve 1 milyar 290 milyon dolar ile elekt-rikli makine ve cihazlar fasılı izlemiştir.

Ocak 2013’te cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı ayına göre 99 milyon dolar azalmış ve 5 milyar 632 milyon dolara gerilemiştir. Cari açığın azalma-sında dış ticaret açığının 7 milyon dolar azalması ve 5 milyar 881 milyon dola-ra gerilemesi önemli etken olmuştur.

Ocak’ta ayında yurtdışında yerleşik kişilerin (yabancılar) Türkiye’de yap-tıkları net yatırımlar 2012 yılının aynı ayına göre 251 milyon dolar azalmış ve 685 milyon dolara gerilemiştir. Buna karşılık yurt içinde yerleşik kişilerin (Türk vatandaşlarının) yurt dışında yaptıkları net yatırımlar 134 milyon dolar artarak 199 milyon dolara çıkmıştır.

Yabancıların İMKB’den yaptıkları hisse senedi net alımlar bir önceki yılın ilk ayına göre 321 milyon dolar azal-mış, 235 milyon dolara gerilemiştir. Ya-bancıların DİBS alımına yönelik iştahları ise artmaya devam etmiştir. Nitekim ya-bancılar geçen yılın Ocak ayında 993 milyon dolarlık DİBS satarken, bu yılın Ocak ayında 464 milyon dolara ula-

şan DİBS alımı yapmışlardır. Yabancı-ların DİBS’e yönelik bu iştahları küresel sermayenin Türkiye ekonomisine olan güvenlerinin sürmesinin yanında, faiz oranlarının düşmesine rağmen diğer ülke faiz oranlarına göre hala yüksek olması ile kur oynaklığının düşük olma-sından kaynaklanmaktadır. Kısa vadeli sermaye akımındaki bu devamlılık kur oynaklığını azalttığı gibi cari açığın sür-dürülebilirliğini de kolaylaştırmaktadır.

Yabancıların Türkiye’ye yönelik iş-tahları, Türkiye’de mali ve reel sektör-lerde borçlanmaya imkan sağlamaya devam etmektedir. Ocak ayında ban-kacılık sektörünün net kredi kullanımı, 2011 yılının ilk ayına göre 78 milyon dolar azalarak 656 milyona gerilemiş-tir. Bankaların elde ettikleri bu imkan kredi plasman olanaklarını da artırmak-tadır. Özellikle bankalar yüksek faiz marjları nedeni ile tüketici kredilerine (ihtiyaç, konut, araç kredileri) ağırlık vermektedir. Bu yapılanma dolayısıyla hanehalkının borçlanma düzeyi son on yılda hızla artmıştır. Hanehalkı borcu/Harcanabilir Gelir rasyosu 2003 yılında %7,5 iken, 2012 yılında %48,1’e kadar yükselmiştir (Tablo 2, Grafik 2). Ban-ka-tüketici eksenindeki bu akım ilişkisi cari açığın yükselmesine neden olmak-tadır.

Mali olmayan kesim de benzer bir eğilim içerisindedir ve borçlanma politi-kasını sürdürmektedir. 2013 Ocak ayın-da reel sektörün net kredi kullanımı 524 milyon dolar artarak 555 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

Reel kesimin döviz cinsinden borç stoku son on yılda sürekli artmıştır. 2003 yılı sonunda stok 48 milyar 693 milyon dolardı ve bu stokun GSYH’ya oranı %2 idi. Reel kesimin döviz cinsin-den borç stoku 2012 yılı sonunda 222 milyar 375 milyon dolara ve GSYH’ye

Mevsim etkilerinden arın-dırılmış istihdam oranı 1,1 puan azaldı, işsizlik oranı 0,4 puan yükseldi.

Yabancıların hisse sene-di alımlarının azalmasına karşılık, DİBS alımları bü-yüdü. Bunun sebebi, Tür-kiye’deki faiz oranlarının göreli olarak yüksekliği ve kur oynaklığının düşük oluşu.

Son on yılda borçlanma reel sektörde de hızla art-tı; döviz cinsinden borç sto-ku 2003 yılı sonunda 48,7 milyar dolar iken, 2012 yılı sonunda 222,4 milyar do-lara yükseldi. Döviz bor-cunun GSYH’ye oranı ise %2’den %13’e çıktı.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 11

oranı da %13’e yükselmiştir. Bu veriler reel sektörün döviz cinsinden risk birik-tirmeye devam ettiğini göstermektedir (Tablo 3, Grafik 3).

2013 yılı Ocak ayında resmi rezerv-ler bir önceki yılın Ocak ayına göre 3 milyar 703 milyon dolar artmıştır. Böy-lece TCMB döviz rezervi (altın dahil) Ocak ayı sonunda 124 milyar 7 milyon dolara, 15 Mart’ta da 125 milyar 3 mil-yon dolara ulaşmıştır.

Para ve Maliye Politikası:Merkezi yönetim bütçesinde 2013

yılında sağlanan göreli istikrar, Şubat ayında da devam etmiştir. Nitekim merkezi yönetim bütçesi 2012 yılı Şu-bat ayında 2,6 milyar TL açık verirken, bu yılın Şubat ayında bütçe açığı 1,4 milyar TL’ye kadar gerilemiştir. Bu ge-lişime karşın 2012 yılı Şubat ayında 6 milyar TL faiz dışı fazla veren Bütçe, bu Şubat’ta 3,5 milyar TL faiz dışı faz-la verebildi. Bu farklılaşmanın altında faiz giderlerinin geçen yıla göre %42 oranında azalarak 8 milyar 614 mil-yon TL’den, 4 milyar 997 milyon TL’ye inmesi yatmaktadır. Kamu kesimi diğer harcamalarından tasarruf etmemişse de, TCMB’nin uyguladığı para politi-kasının sonucunda düşen faiz oranları nedeni ile kamu borç stoku artmasına rağmen faiz giderlerinin düşmesi bütçe istikrarını sağlamada önemli bir katkı sağlamıştır.

2013 yılı Şubat ayında bütçe gelirle-ri 2012 yılının aynı ayına göre %18,1 oranında artarak 32,5 milyar TL olmuş; bütçe giderleri ise %12,6 oranında ar-tarak 33,9 milyar TL düzeyinde gerçek-leşmiştir. Şubat ayında vergi gelirleri, geçen yılın aynı ayına göre %21,3 ora-nında artarak 27,6 milyar TL olurken, faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 34,4 oranında artarak 29 milyar TL düzeyine

kadar yükselmiştir. Bu gelişmeler kamu harcamaları ile ilgili sorunların bu yıl da devam ettiğini göstermektedir. Kamu harcamaları içinde sorun teşkil eden cari transferler kalemidir. Bu kalemin alt kalemi olan görev zararları geçen yılın Şubat ayına göre %14,4; sağlık, emek-lilik ve sosyal yardım giderleri %19,3 ve mahalli idarelere hazine yardımları %21,9 oranında yükselmiştir.

Kamu harcamalarındaki bu yapılan-maya rağmen merkezi yönetim bütçesi 2012 Ocak-Şubat döneminde 900 mil-yon TL açık verirken, bu yılın aynı dö-neminde 4 milyar 492 milyon TL fazla vermiştir. 2012 Ocak-Şubat döneminde 13,1 milyar TL faiz dışı fazla verilmiş iken, bu yılın aynı döneminde 14,7 mil-yar TL faiz dışı fazla verilmiştir. 2012 Ocak-Şubat döneminde 14 milyar TL olan faiz giderleri, 2013’ün aynı dö-neminde 10,2 milyar TL’ye gerilemiş-tir. Bu gerilemeye karşın cari transfer harcamalarının 19,6 milyar TL’den 26 milyar TL’ye yükselmesi, bütçe fazlasını sınırlamıştır. Cari transferlerin alt kalemi olan sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderleri 2012 yılında 11,4 milyar TL iken, bu yılın ilk iki ayında 13,6 milyar TL’ye yükselmiştir.

2013 yılının ilk iki ayında geçen yı-lın aynı dönemine göre bütçe gelirleri %24,8 oranında artarak 69 milyar 372 milyon TL olurken, ana kalem olan ver-gi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %21,3 oranında artarak 56 milyar 28 milyon TL düzeyine ulaşmıştır. 2013 Ocak-Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre; özel tüketim vergisi %40.5, ithalde alınan katma değer ver-gisi %34.9, dahilde alınan katma değer vergisi %14.1, gelir vergisi %9.5 ve ku-rumlar vergisi tahsilatı %8,8 oranında artmıştır.

Para politikasının başarısının temel göstergesi olan enflasyon oranı Şubat ayında TCMB’nın öngörülerine uygun bir gelişme göstermiştir. Tüketici Fiyat-ları Endeksi (TÜFE) 2013 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre %0,30, bir önceki yılın Aralık ayına göre %1,95,

bir önceki yılın aynı ayına göre %7,03 ve on iki aylık ortalamalara göre %8,33 yükseliş kaydetmiştir. TÜFE’de en yüksek fiyat artışı %1,63 ile ulaştırma grubun-da görülmüştür. Aylık bazda ev eşyası grubunda %1,01, gıda ve alkolsüz içe-cekler grubunda %0,89, alkollü içecek-ler ve tütün grubunda %0,83, lokanta ve oteller grubunda %0,49 fiyat artışı olmuştur. Yıllık bazda ise en yüksek fi-yat artışı %16,31 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda görülmüştür. Şubat 2013’te endeks kapsamında olan 437 maddeden; 52 maddenin ortalama fi-yatları değişmezken, 241 maddenin or-talama fiyatları artmış, 144 maddenin ortalama fiyatları ise düşmüştür.

Şubat 2013’te Üretici Fiyatları En-deksi (ÜFE), 2013 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre %0,13 düşmüş; bir önceki yılın Aralık ayına göre %0,31, bir önceki yılın aynı ayına göre %1,84 ve on iki aylık ortalamalara göre ise %4,72 yükselmiştir. ÜFE aylık bazda tarım sektöründe %2,56 artarken, sana-yi sektöründe %0,64 azalmıştır. Tarım sektörü üretici fiyatları endeksi bir ön-ceki yılın Aralık ayına göre %0,12, bir önceki yılın aynı ayına göre %6,93 ve on iki aylık ortalamalara göre %3,30 yükselmiştir. Sanayi sektörü üretici fiyat-ları endeksi ise, bir önceki yılın Aralık ayına göre %0,35 düşerken, bir önceki yılın aynı ayına göre %3,72 ve on iki aylık ortalamalara göre ise %5,02 yük-selmiştir. Sanayide en yüksek aylık fiyat artışı tütün imalatında %7,18, kok kö-mürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerin-de %5,19 olarak gerçekleşmiştir. Sana-yinin üç sektöründe bir önceki aya göre ÜFE madencilik ve taşocakçılığı sektö-ründe %0,49, imalat sanayi sektöründe %0,67 oranında yükselirken, elektrik, gaz ve su sektöründe ÜFE %12,32 ora-nında düşmüştür. ÜFE kapsamındaki 788 maddenin 162’sinde ortalama fi-yatlar değişmezken, 391 maddenin or-talama fiyatları artmış, 235 maddenin ortalama fiyatları ise düşmüştür.

Enflasyon, TCMB’nın ön-görülerine uygun değişim kaydetti. TÜFE Şubat ayın-da yıllık bazda %7,03 arttı.

Kamu harcamalarında so-run yaratan unsur, cari transferler. Şubat’ta yıl-lık bazda görev zararları %14,4; emeklilik ve sosyal yardım giderleri %19,3; mahalli idarelere hazine yardımları %21,9 oranında arttı.

ÜFE, Şubat’ta yıllık bazda genelde %1,84; sanayide %3,72 yükseldi.

Page 14: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201312

Tablo 1: Dünyada En Yüksek Cari Açık Oranına Sahip 10 Ülkede Bütçe Dengesi (%)

Tablo 2: Türkiye’de Hanehalkı Borçluluğu

Tablo 3: Reel Kesimin Döviz Borcu

Kaynak: The Economist, 22 Mart 2013

Kaynak: TCMB, Finansal İstikrar Raporları, 2006-2012 Kasım. (1) Eylül 2012 itibari ile.

Kaynak: TCMB, Özel sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri Verileri, Ocak 2013 kullanılarak hazırlanmıştır. (1)2012 yılı GSYH büyüme oranı %3 olarak tahmin edilerek, buna göre hesaplama yapılmıştır.

Ülkeler Cari Açık/GSYH Bütçe Dengesi/GSYH

Ukrayna -6,8 -4,4Türkiye -6,3 -2,5Yeni Zelanda -5,6 -2,4Güney Afrika -5,4 -4,3Hindistan -4,1 -5,0Avustralya -3,8 -0,7Kolombiya -3,5 -0,7Kanada -3,5 -3,2Şili -3,3 +0,9Polonya -3,2 -3,3

Hanehalkı Borcu (Milyar TL)

Hanehalkı Borcu/Harcanabilir Gelir (%)

2003 13,4 7,52004 28,3 12,92005 50,0 9,62006 73,7 25,22007 104,1 22,72008 129,0 24,82009 147,1 362010 195,1 43,22011 252,0 47,42012(1) 284,4 48,1

GSYH DÖVİZ BORCU NET DÖVİZ BORCU DÖVİZ BORCU/GSYH ORANI (%)

2003 658.993 48.693 18.491 2,02004 720.693 56.790 19.120 2,02005 781.243 67.376 21.984 2,02006 835.098 92.002 29.343 3,02007 874.085 130.769 54.637 6,02008 879.384 152.524 72.060 8,02009 837.384 148.547 65.470 7,02010 914.063 177.252 93.073 10,02011 991.787 201.354 124.197 12,02012(1) 1.021.540 222.375 135.046 13,0

Page 15: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201312

Tablo 1: Dünyada En Yüksek Cari Açık Oranına Sahip 10 Ülkede Bütçe Dengesi (%)

Tablo 2: Türkiye’de Hanehalkı Borçluluğu

Tablo 3: Reel Kesimin Döviz Borcu

Kaynak: The Economist, 22 Mart 2013

Kaynak: TCMB, Finansal İstikrar Raporları, 2006-2012 Kasım. (1) Eylül 2012 itibari ile.

Kaynak: TCMB, Özel sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri Verileri, Ocak 2013 kullanılarak hazırlanmıştır. (1)2012 yılı GSYH büyüme oranı %3 olarak tahmin edilerek, buna göre hesaplama yapılmıştır.

Ülkeler Cari Açık/GSYH Bütçe Dengesi/GSYH

Ukrayna -6,8 -4,4Türkiye -6,3 -2,5Yeni Zelanda -5,6 -2,4Güney Afrika -5,4 -4,3Hindistan -4,1 -5,0Avustralya -3,8 -0,7Kolombiya -3,5 -0,7Kanada -3,5 -3,2Şili -3,3 +0,9Polonya -3,2 -3,3

Hanehalkı Borcu (Milyar TL)

Hanehalkı Borcu/Harcanabilir Gelir (%)

2003 13,4 7,52004 28,3 12,92005 50,0 9,62006 73,7 25,22007 104,1 22,72008 129,0 24,82009 147,1 362010 195,1 43,22011 252,0 47,42012(1) 284,4 48,1

GSYH DÖVİZ BORCU NET DÖVİZ BORCU DÖVİZ BORCU/GSYH ORANI (%)

2003 658.993 48.693 18.491 2,02004 720.693 56.790 19.120 2,02005 781.243 67.376 21.984 2,02006 835.098 92.002 29.343 3,02007 874.085 130.769 54.637 6,02008 879.384 152.524 72.060 8,02009 837.384 148.547 65.470 7,02010 914.063 177.252 93.073 10,02011 991.787 201.354 124.197 12,02012(1) 1.021.540 222.375 135.046 13,0

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 13

Grafik 1: İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı

Grafik 2: Türkiye’de Hanehalkı Borçluluğu

Grafik 3: Reel Kesimin Döviz Borcu

Kaynak: TCMB, Mart 2013

Page 16: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201314

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİNİSAN 2013 (SAYI: 23)

(Ocak 2013 TÜİK HİA Verilerinin Değerlendirilmesi)Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ocak 2013 Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, 14 Nisan 2013 tarihli Haber Bülteni ile açıklanmış-

tır. Bu çalışmanın ilk bölümünde söz konusu veriler kapsamında işgücü piyasasında son bir yıllık dönemde ön plana çıkan gelişmeler, ana başlıklar halinde özetlenecektir. İkinci bölümde, işgücü piyasasında Ocak 2013 sonrası dönemdeki güncel gelişmelerin görüle-bilmesi amacıyla Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) açıkladığı işsizlik ödeneğine başvuranların sayısındaki gelişmeler ile reel kesimin ve tüketicilerin anketlerden elde edilen istihdama yönelik beklentilerinden yararlanılacaktır. Üçüncü bölümde ise Genel Değerlendirme yapılmıştır.

Son bir yılda Türkiye’de 15 yaş ve üzerindeki nüfus 886 bin kişi artmış; 298 bin kişi çeşitli nedenlerle işgücü piyasası-nın dışında kalanlar arasından ayrılarak işgücü piyasasına dahil olmuştur. Böy-

lece işgücü artışı 1 milyon 184 bin kişi olmuştur (Grafik 1). 2012 Ocak döne-minde 634 bin kişi olan işgücü artışı bir yıl içinde yaklaşık iki katına çıkmıştır. İş-gücü artışı Eylül 2012’den itibaren hızla

yükselerek Aralık 2012’de 1 milyon 302 bine varmış, Ocak 2013’te bu ivmesini büyük ölçüde korumuştur.

İşgücü içinde istihdam edilenler 958 bin kişi, işsiz sayısı 226 bin kişi artmıştır.

I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (OCAK 2013 İTİBARİYLE)

A- İŞGÜCÜ KOMPOZİSYONU:

Grafik 1: İşgücü Kompozisyonunda Değişim(Ocak 2013 Döneminde Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre, Bin Kişi)

(*) İşgücüne dahil olmayanlar.

“İşgücü artışı Ocak 2012’ye kıyasla ikiye katlandı.”

Page 17: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201314

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİNİSAN 2013 (SAYI: 23)

(Ocak 2013 TÜİK HİA Verilerinin Değerlendirilmesi)Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ocak 2013 Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, 14 Nisan 2013 tarihli Haber Bülteni ile açıklanmış-

tır. Bu çalışmanın ilk bölümünde söz konusu veriler kapsamında işgücü piyasasında son bir yıllık dönemde ön plana çıkan gelişmeler, ana başlıklar halinde özetlenecektir. İkinci bölümde, işgücü piyasasında Ocak 2013 sonrası dönemdeki güncel gelişmelerin görüle-bilmesi amacıyla Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) açıkladığı işsizlik ödeneğine başvuranların sayısındaki gelişmeler ile reel kesimin ve tüketicilerin anketlerden elde edilen istihdama yönelik beklentilerinden yararlanılacaktır. Üçüncü bölümde ise Genel Değerlendirme yapılmıştır.

Son bir yılda Türkiye’de 15 yaş ve üzerindeki nüfus 886 bin kişi artmış; 298 bin kişi çeşitli nedenlerle işgücü piyasası-nın dışında kalanlar arasından ayrılarak işgücü piyasasına dahil olmuştur. Böy-

lece işgücü artışı 1 milyon 184 bin kişi olmuştur (Grafik 1). 2012 Ocak döne-minde 634 bin kişi olan işgücü artışı bir yıl içinde yaklaşık iki katına çıkmıştır. İş-gücü artışı Eylül 2012’den itibaren hızla

yükselerek Aralık 2012’de 1 milyon 302 bine varmış, Ocak 2013’te bu ivmesini büyük ölçüde korumuştur.

İşgücü içinde istihdam edilenler 958 bin kişi, işsiz sayısı 226 bin kişi artmıştır.

I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (OCAK 2013 İTİBARİYLE)

A- İŞGÜCÜ KOMPOZİSYONU:

Grafik 1: İşgücü Kompozisyonunda Değişim(Ocak 2013 Döneminde Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre, Bin Kişi)

(*) İşgücüne dahil olmayanlar.

“İşgücü artışı Ocak 2012’ye kıyasla ikiye katlandı.”

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 15

İşgücüne katılma oranı, Ocak 2013 döneminde bir önceki yılın aynı dönemi-ne göre 1,3 puan artarak %49,5’e yük-selmiştir. Oran, kadınlarda 2,1 puan, erkeklerde 0,7 puan, gençlerde ise 1,2 puan artmıştır (Tablo 1a).

İşgücüne katılma oranı, Kriz öncesini temsil eden Ocak 2007 dönemine göre

toplamda 4,2 puan, kadınlarda 6,4 puan ve erkeklerde 1,8 puan artmıştır.

Bir yıl önce işgücü piyasasında bu-lunmayan 723 bin “ev kadını”, 26 bin “iş bulma ümidi olmayan”, 20 bin “mev-simlik çalışan” ve 11 bin “emekli” ça-lışma talebiyle iş aramaya başlamıştır. Buna karşılık, 197 bin “çalışamaz halde

olan” kişi, 128 bin “iş aramayan ancak bulduğu takdirde çalışmaya hazır olan” kişi ve 18 bin “öğrenci” işgücü piyasası-nın dışına çıkmıştır.

TÜİK’in içeriğini açıklamadığı “Di-ğer” kategorisindeki 140 bin kişilik önemli artış da dikkati çekmektedir.

Tablo 1a: İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Nüfus Grupları İtibariyle)

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

B- İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI:

(Ocak 2013 itibariyle)Türkiye Erkek Kadın Genç Nüfus (15-24)

Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*)

Kurumsal Olmayan Nüfus 74.033 859 36.813 440 37.220 418 11.538 -10

15 + Yaş Nüfus 55.169 886 27.188 458 27.981 428 11.538 -10

Toplam İstihdam 24.433 958 17.234 443 7.199 515 3.434 14

-Zamana Bağlı Eksik İstihdam 663 138 462 83 201 55 89 5

-Yetersiz İstihdam 413 116 340 100 72 15 86 28

-Tam Zamanlı İstihdam 23.770 820 16.772 360 6.998 460 3.345 9

İşsizler 2.890 226 1.895 55 996 172 897 127

İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.846 -298 8.060 -39 19.786 -259 7.207 -150

-İş Bulma Ümidi Olmayan 820 -26 581 -7 238 -20 - -

-İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.434 128 530 2 904 126 - -

-Mevsimlik Çalışan 84 -20 23 -3 62 -17 - -

-Ev Kadını 11.705 -723 - - 11.705 - 723 - -

-Öğrenci 4.528 18 2.307 -33 2.222 52 - -

-Emekli 3.779 -11 2.943 -26 837 16 - -

-Çalışamaz Halde 3.627 197 1.321 38 2.305 158 - -

-Diğer 1.869 140 356 -8 1.513 149 - -

İşgücüne Katılma Oranı, % 49,5 1,3 70,4 0,7 29,3 2,1 37,5 1,2

İşsizlik Oranı, % 10,6 0,4 9,9 0,0 12,1 1,1 20,7 2,3

Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,9 0,5 11,4 0,1 17,2 1,3 23,8 2,8

“Kadınların işgücüne katılma talebi çok güçlü. 723 bin ev kadını çalışma talebiyle iş aramaya başladı.”

Page 18: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201316

C- İSTİHDAM:

Tablo 2: Türkiye’de İşsizliğin ve İstihdamın Aylar İtibariyle Değişimi

Nisan-Eylül 2012 döneminde %2-3 aralığında seyreden toplam istihdam ar-tışı Ekim 2012 döneminden beri %4’ler düzeyini korumaktadır. Söz konusu artış 2012 Ocak döneminde %4,1 olmuş-tur (Tablo 2). İstihdam oranı Ocak 2013’te bir yıl önceye göre 1,1 puan yükselmiştir.

Tarım dışı istihdam artışı da benzer bir eğilim göstermiş ve Ocak 2013 iti-bariyle yıllık artış %5 ve 900 bin kişi olarak gerçekleşmiştir (Tablo 2 ve Grafik 2).

Son bir yılda istihdam 958 bin kişi artmış; söz konusu artışta kadınlar er-keklere; kentsel kesim kırsal kesime kıyasla daha belirleyici olmuştur. İstih-dama katkıda kadınlar 515 bin kişi ile erkeklerdeki 443 bin kişilik artışın üze-rine çıkarken, istihdam kentsel kesimde 656 bin kişi, kırsal kesimde 302 bin kişi artmıştır. Sanayideki kadın istihdamında hatırı sayılır bir artış olmuştur (Tablo 1a ve Tablo 1b).

Ocak 2013 döneminde genç istih-damında 14 bin kişilik artış gerçekleş-

miş ve gençlerin istihdam oranı Ocak 2012’de %29,6 iken, Ocak 2013’te %29,8’e yükselmiştir. Aynı dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı da 1,2 puan artmıştır.

Kadın işgücüne katılma oranındaki 2,1 puanlık yükselme, kadın istihda-mındaki 515 bin kişilik artıştan kaynak-lanmaktadır. Kadın istihdamı hizmetler sektöründe 303 bin, sanayide 139 bin, tarımda 66 bin ve inşaatta 7 bin kişi art-mıştır (Tablo 3).

“İstihdam oranı 1,1 puan yükseldi. İstihdam artışının %64’ünü hizmetler sektörü yarattı. Sanayi istihdamındaki artış kadınlar sayesinde yeniden ivme kazandı. İstihdam artışında kadınlar belirleyici oldu ama bunun üçte biri kayıtdışında

gerçekleşti. Genç istihdamı arttı. Lise altı eğitimlilere yönelik işgücü piyasası talebi yeniden yükseldi.”

Bir Önceki Yılın Aynı Ayına Göre

Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 2013 Ocak

İşsiz Sayısı (Yüzde) -8,0 -10,9 -12,3 -7,4 -3,0 5,9 3,5 8,3 8,3 8,5

İşsizlik Oranı (Puan) -0,9 -1,2 -1,2 -0,7 -0,4 0,3 0,0 0,3 0,3 0,4

Toplam İstihdam (Yüzde) 2,8 3,4 2,7 2,2 1,9 2,9 4,2 4,2 4,6 4,1

Tarım Dışı İstihdam (Yüzde) 3,9 4,1 3,9 3,4 3,4 3,8 5,5 5,4 5,5 5,0

İmalat Sanayi İstihdamı (Yüzde) 0,2 0,3 1,9 1,5 1,4 0,6 2,1 2,3 3,6 4,4

Ücretli İstihdamı (Yüzde) 4,6 4,6 4,4 4,2 4,7 5,2 6,3 6,0 5,9 5,6

Grafik 2: Tarım Dışı İstihdam, (Yıllık Yüzde Değişim)

Page 19: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201316

C- İSTİHDAM:

Tablo 2: Türkiye’de İşsizliğin ve İstihdamın Aylar İtibariyle Değişimi

Nisan-Eylül 2012 döneminde %2-3 aralığında seyreden toplam istihdam ar-tışı Ekim 2012 döneminden beri %4’ler düzeyini korumaktadır. Söz konusu artış 2012 Ocak döneminde %4,1 olmuş-tur (Tablo 2). İstihdam oranı Ocak 2013’te bir yıl önceye göre 1,1 puan yükselmiştir.

Tarım dışı istihdam artışı da benzer bir eğilim göstermiş ve Ocak 2013 iti-bariyle yıllık artış %5 ve 900 bin kişi olarak gerçekleşmiştir (Tablo 2 ve Grafik 2).

Son bir yılda istihdam 958 bin kişi artmış; söz konusu artışta kadınlar er-keklere; kentsel kesim kırsal kesime kıyasla daha belirleyici olmuştur. İstih-dama katkıda kadınlar 515 bin kişi ile erkeklerdeki 443 bin kişilik artışın üze-rine çıkarken, istihdam kentsel kesimde 656 bin kişi, kırsal kesimde 302 bin kişi artmıştır. Sanayideki kadın istihdamında hatırı sayılır bir artış olmuştur (Tablo 1a ve Tablo 1b).

Ocak 2013 döneminde genç istih-damında 14 bin kişilik artış gerçekleş-

miş ve gençlerin istihdam oranı Ocak 2012’de %29,6 iken, Ocak 2013’te %29,8’e yükselmiştir. Aynı dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı da 1,2 puan artmıştır.

Kadın işgücüne katılma oranındaki 2,1 puanlık yükselme, kadın istihda-mındaki 515 bin kişilik artıştan kaynak-lanmaktadır. Kadın istihdamı hizmetler sektöründe 303 bin, sanayide 139 bin, tarımda 66 bin ve inşaatta 7 bin kişi art-mıştır (Tablo 3).

“İstihdam oranı 1,1 puan yükseldi. İstihdam artışının %64’ünü hizmetler sektörü yarattı. Sanayi istihdamındaki artış kadınlar sayesinde yeniden ivme kazandı. İstihdam artışında kadınlar belirleyici oldu ama bunun üçte biri kayıtdışında

gerçekleşti. Genç istihdamı arttı. Lise altı eğitimlilere yönelik işgücü piyasası talebi yeniden yükseldi.”

Bir Önceki Yılın Aynı Ayına Göre

Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 2013 Ocak

İşsiz Sayısı (Yüzde) -8,0 -10,9 -12,3 -7,4 -3,0 5,9 3,5 8,3 8,3 8,5

İşsizlik Oranı (Puan) -0,9 -1,2 -1,2 -0,7 -0,4 0,3 0,0 0,3 0,3 0,4

Toplam İstihdam (Yüzde) 2,8 3,4 2,7 2,2 1,9 2,9 4,2 4,2 4,6 4,1

Tarım Dışı İstihdam (Yüzde) 3,9 4,1 3,9 3,4 3,4 3,8 5,5 5,4 5,5 5,0

İmalat Sanayi İstihdamı (Yüzde) 0,2 0,3 1,9 1,5 1,4 0,6 2,1 2,3 3,6 4,4

Ücretli İstihdamı (Yüzde) 4,6 4,6 4,4 4,2 4,7 5,2 6,3 6,0 5,9 5,6

Grafik 2: Tarım Dışı İstihdam, (Yıllık Yüzde Değişim)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 17

Hizmetler sektörünün alt sektörleri in-celendiğinde, kadın istihdamında artışın sırasıyla “idari ve destek hizmet faali-yetleri”, “toptan ve perakende satış” ve “insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetle-rinde” en fazla arttığı, “diğer hizmet fa-aliyetleri”, gayrimenkul faaliyetleri”, “fi-nans ve sigorta faaliyetleri” ve “ulaştırma ve depolama” alt sektörlerinde daraldığı görülmektedir.

İstihdam edilen erkek sayısı 443 bin kişi artmıştır. Bu artışın yaklaşık %69,7’si hizmetler sektöründe, %21,9’u inşaatta,

%10,6’sı sanayide yaratılmıştır. Tarımda erkek istihdamı daralmıştır (Tablo 3).

Hizmetler sektörü kadınlar ve er-kekler açısından istihdam yaratan en önemli sektör olmuştur. Hizmetler sektö-rünün 610 bin kişilik istihdam artışı ile ilk sırada gelerek toplam istihdam artı-şının %63,7’sini yarattığı görülmektedir. İstihdam artışında sanayi sektörü 184 bin kişi ve %19,2 ile ikinci sırada katkı yapmıştır.

Sanayi sektöründeki istihdam artışı-nın bir önceki yılın aynı dönemine göre

%0,6’dan %3,9’a çıkarak ivme kazan-ması memnuniyet vericidir. Ancak, sa-nayi istihdamının toplam istihdamdaki payı Ocak 2012’ye göre 0,1 puan azalmıştır. Aynı dönemde hizmetler sek-törünün toplam istihdamdaki payı 0,5 puan artmıştır.

Sanayi sektöründeki istihdam artışı-nın neredeyse tamamı imalat sanayiin-den kaynaklanmıştır. Nitelik gerektiren imalat sanayiinde 190 bin kişilik istih-dam artışı gerçekleşmiştir (Tablo 2)

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

Tablo1b: İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Kent-Kır İtibariyle)

(Ocak 2013 itibariyle)Türkiye Kent Kır

Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*)Kurumsal Olmayan Nüfus 74.033 859 50.675 489 23.358 36915 + Yaş Nüfus 55.169 886 37.916 447 17.253 439Toplam İstihdam 24.433 958 16.196 656 8.237 302 -Zamana Bağlı Eksik İstihdam 663 138 303 55 359 82 -Yetersiz İstihdam 413 116 298 82 115 34 -Tam Zamanlı İstihdam 23.770 820 15.893 601 7.878 220İşsizler 2.890 226 2.223 112 668 115İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.846 -298 19.498 -321 8.348 23 -İş Bulma Ümidi Olmayan 820 -26 448 17 372 -43 -İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.434 128 969 96 465 32 -Mevsimlik Çalışan 84 -20 29 -7 55 -14 -Ev Kadını 11.705 -723 8.382 -539 3.324 -183 -Öğrenci 4.528 18 3.434 20 1.094 -3 -Emekli 3.779 -11 3.019 -78 760 67 -Çalışamaz Halde 3.627 197 1.749 93 1.878 104 -Diğer 1.869 140 1.469 78 401 64İşgücüne Katılma Oranı, % 49,5 1,3 48,6 1,5 51,6 1,1İşsizlik Oranı, % 10,6 0,4 12,1 0,1 7,5 1,0Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,9 0,5 12,3 0,1 15,5 2,3

Tablo 3: Sektörel İstihdam Gelişmeleri

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

(Bin kişi) Ocak 2013 Değişim(*)Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam

Tarım 2.997 2.476 5.474 -10 66 58Sanayi 3.740 1.130 4.869 47 139 184İnşaat 1.480 59 1.540 97 7 105Hizmetler 9.016 3.535 12.549 309 303 610Toplam 17.234 7.199 24.433 443 515 958Tarım-dışı 14.237 4.723 18.959 453 449 900 Kent 11.860 4.336 16.196 296 360 656Kır 5.374 2.863 8.237 147 155 302

Page 20: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201318

Tablo 4: İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

(Ocak 2013 itibariyle)Bin Kişi Yüzde Dağılım

2011 2012 Değişim(*) 2011 2012 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 14.887 15.717 830 63,4 64,3 0,9İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.844 5.868 24 24,9 24,0 -0,9Ücretsiz Aile İşçisi 2.743 2.847 104 11,7 11,7 0,0Toplam 23.475 24.433 958 100,0 100,0

Grafik 3: Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Grafik 4: Nisan 2013 Döneminde İstihdamdaki Yıllık DeğişiminEğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

Hizmetler sektörünün alt sektörleri ince-lendiğinde, istihdamın “finans ve sigorta faaliyetleri” alt sektöründe 3 bin kişi ve “di-ğer hizmet faaliyetlerinde” 33 bin kişi da-raldığı görülmektedir. Alt sektörler itibariyle istihdam, 129 bin kişi ile “konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri”, 109 bin kişi ile “idari ve destek hizmet faaliyetleri”, 77 bin kişi ile “eğitim”, 76 bin kişi ile “toptan ve perakende ticaret” ve 71 bin kişi ile “insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetlerinde” en fazla artmıştır.

Yaratılan istihdama işteki durum itiba-riyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,6 oranında ve 830 bin kişi arttığı, toplam istihdamdaki payının 0,9 puan yükseldiği görülmektedir. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Ancak Ocak 2013 döneminde ücretsiz aile işçilerinin sayısı da 104 bin kişi artmış fakat toplam istihdamda-ki payı değişmemiştir (Tablo 4).

Kayıtdışı istihdamda kaydedilen oransal azalmanın yanı sıra, mutlak düzeyinin de

son bir yılda 160 bin kişi azalmış olması önemlidir.

Ne var ki, söz konusu sayısal azalış ka-dınlardan değil, erkeklerden kaynaklanmış, kayıtdışı kadın istihdamı son bir yılda 163 bin kişi artmıştır. Kayıtdışı kadın istihdamı artışı, toplam istihdam artışının yaklaşık üçte birini oluşturmuştur.

Kayıtdışı istihdam tarımda 59 bin kişi artarken, tarım-dışı sektörlerde 219 bin kişi azalmıştır. Ocak 2012’de %38,4 olan kayıtdışı istihdam oranı Ocak 2013’te

Page 21: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201318

Tablo 4: İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

(Ocak 2013 itibariyle)Bin Kişi Yüzde Dağılım

2011 2012 Değişim(*) 2011 2012 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 14.887 15.717 830 63,4 64,3 0,9İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.844 5.868 24 24,9 24,0 -0,9Ücretsiz Aile İşçisi 2.743 2.847 104 11,7 11,7 0,0Toplam 23.475 24.433 958 100,0 100,0

Grafik 3: Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Grafik 4: Nisan 2013 Döneminde İstihdamdaki Yıllık DeğişiminEğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

Hizmetler sektörünün alt sektörleri ince-lendiğinde, istihdamın “finans ve sigorta faaliyetleri” alt sektöründe 3 bin kişi ve “di-ğer hizmet faaliyetlerinde” 33 bin kişi da-raldığı görülmektedir. Alt sektörler itibariyle istihdam, 129 bin kişi ile “konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri”, 109 bin kişi ile “idari ve destek hizmet faaliyetleri”, 77 bin kişi ile “eğitim”, 76 bin kişi ile “toptan ve perakende ticaret” ve 71 bin kişi ile “insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetlerinde” en fazla artmıştır.

Yaratılan istihdama işteki durum itiba-riyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,6 oranında ve 830 bin kişi arttığı, toplam istihdamdaki payının 0,9 puan yükseldiği görülmektedir. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Ancak Ocak 2013 döneminde ücretsiz aile işçilerinin sayısı da 104 bin kişi artmış fakat toplam istihdamda-ki payı değişmemiştir (Tablo 4).

Kayıtdışı istihdamda kaydedilen oransal azalmanın yanı sıra, mutlak düzeyinin de

son bir yılda 160 bin kişi azalmış olması önemlidir.

Ne var ki, söz konusu sayısal azalış ka-dınlardan değil, erkeklerden kaynaklanmış, kayıtdışı kadın istihdamı son bir yılda 163 bin kişi artmıştır. Kayıtdışı kadın istihdamı artışı, toplam istihdam artışının yaklaşık üçte birini oluşturmuştur.

Kayıtdışı istihdam tarımda 59 bin kişi artarken, tarım-dışı sektörlerde 219 bin kişi azalmıştır. Ocak 2012’de %38,4 olan kayıtdışı istihdam oranı Ocak 2013’te

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 19

D- İŞSİZLİK:

“İşsizlik oranı ve işsiz sayısı Ocak’ta da yükselişini sürdürdü. Genç işsizliği oranı arttı. Ümitsiz ve iş aramayan kişilerin sayısı da artarak 2 milyon 253 bine vardı. İşsizlikteki

artışın yarısı yükseköğrenim mezunlarının, dörtte biri ise lise altı eğitimlilerin işsiz kalmasından kaynaklandı. Klasik işsizlik oranı Euro Bölgesi’nde Türkiye’den yüksek seyrediyor. En geniş işsizlik tanımına göre Türkiye’de işsizlik oranı %19,9 ve 5 milyon

891 bin işsiz var.”

İşsizlik oranı Eylül 2012’de başladığı yükseliş trendini sürdürmüş, Ocak 2013’te bir yıl önceye göre 0,4 puan artarak, %10,2’den %10,6’ya yükselmiştir (Tablo 1a, 1b ve Grafik 5). İşsiz sayısındaki yıllık artış oranı da %8,5 düzeyine çıkmıştır (Tablo 2).

Öte yandan, işsizlik oranının Küresel Kriz öncesini ifade eden Ocak 2007 seviye-sinin 0,7 puan altına inmesi olumludur. Bu-nunla birlikte işsiz sayısı aynı döneme göre 357 bin kişilik artış göstermiştir.

İşsizlik oranı kadınlarda %12,1 ile erkek-lere (%9,9) göre daha yüksektir. İşsizlik ora-nı erkeklerde değişmezken, kadınlarda 1,1 puan artmıştır. Erkek işsizlerin sayısı 55 bin, kadın işsizlerin sayısı 172 bin kişi artmıştır (Tablo 1a).

Genel işsizlik oranlarına bakıldığında, genç nüfusun daha kırılgan olduğu görül-mektedir. İşsizlik oranı genç nüfusta %20,7’ye yükselmektedir. Ocak 2013’te genç iş-sizlik oranı bir önceki yıla göre 2,3 puan art-mıştır. Kentlerde genç işsizliği oranı %22,5 ile çok yüksek bir seviyededir; üstelik bir ön-ceki yıla göre 2,2 puan artmıştır.

Tarım-dışı sektörlerde gençlerin ve ka-dınların söz konusu kırılganlığı çok daha fazladır. Nitekim tarım sektörü dışarıda bıra-kıldığında işsizlik oranı, gençlerde %23,8’e, kadınlarda ise %17,2’ye yükselmektedir. Erkeklerde bu oran %11,4’tür. Tarım dışı sektörlerde işsizlik oranı Ocak 2013’te bir önceki yıla göre 0,5 puan artışla %12,9 ol-muştur (Grafik 5).

İşsizlikteki artışın sektörel detayları ince-lendiğinde mutlak olarak en fazla hizmetler sektörünün ana kaynağı teşkil ettiği, bunu sa-nayi sektörünün izlediği görülmektedir. Öte yandan, ilk kez iş arayanların sayısında da

önemli bir artış olduğu görülmektedir (Tab-lo 6).

İş bulma ümidi olmayanlar ve iş bulduğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer kişilerin sayısı, bir yıl önceye göre toplamda 102 bin kişi artmıştır. Söz konusu artışta, iş bulduğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer kişilerin sayısındaki artış belirleyici olmuş, iş bulma ümidi olmayanların sayısı 26 bin kişi azal-mıştır (Grafik 6).

İşsizlere eğitim durumuna göre bakıldı-ğında, işsiz sayısında kaydedilen 226 bin kişilik artışın %52,7’sinin yükseköğretim me-zunlarının işsiz kalmasından kaynaklandığı görülmektedir (Grafik 7).

İşsiz kalan lise altı eğitimlilerin toplam işsizlik artışındaki payı ise %24,8 olmuştur. Bültenimizin “İstihdam” bölümündeki tespit-lerle zıt biçimde, yükseköğretim mezunlarına ve lise altı eğitimlilere yönelik işgücü piyasa-sı talebi yükselirken söz konusu gruplardaki işsizlik artışı dikkat çekicidir.

Meslek lisesi mezunlarının işsizlik artışın-daki payı %2,2’dir.

İşsizlik süreleri itibariyle ise, 5 ay ve daha kısa süreden beri iş arayan işsizlerin çoğunlukta olduğu görülmektedir (Grafik 8). 5 ay ve daha kısa süreden beri iş ara-yanların toplam işsizler içindeki payı, Ocak 2013 itibariyle %61,5’tir. Bu grubun işsizler içindeki payı 0,3 puan, 6-11 ay süredir iş arayanların payı 0,5 puan artmış, 1 yıl ve daha uzun süredir iş arayanların payı 0,8 puan azalmıştır. Bu durum, son bir yıllık dö-nemde konjonktürel işsizliğin ağırlığını koru-duğuna işaret etmektedir.

2013 Ocak döneminde Türkiye’nin kla-sik işsizlik oranı açısından durumu diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, dünyadaki bel-li başlı 44 ülke içinde işsizliğin en yüksek

olduğu 13’üncü ülke pozisyonunda bulun-duğu anlaşılmaktadır (Grafik 9). Türkiye işsizlik oranının yüksekliği açısından Ocak 2012’de de aynı sıradaydı.

Öte yandan, Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı Türkiye’den yüksek seyretmektedir.

Alternatif İşsizlik Oranlarıİşgücü piyasasındaki gelişmeleri daha

sağlıklı takip ve analiz edebilmek açısından, klasik işsizlik tanımı yanında alternatif işsizlik tanımları da kullanılabilmektedir1. Alternatif tanımlarla klasik tanım birlikte değerlendiril-diğinde aşağıdaki tespitler ön plana çıkmak-tadır. • U-1 tanımlı yeni işsizler açısından,

işsizlik oranında klasik tanıma göre daha zayıf bir artış görülmektedir.

• U-3 tanımında yer alan iş bulma ümi-di olmayanlar dahil edildiğinde oran klasik tanımdan daha düşük bir işsizlik artışı göstermiştir.

• İşgücü piyasasının dışında kalan önemli miktarda bir potansiyel nüfus bulunmaktadır. Potansiyel nüfusun iş-sizlik tanımına dahil edilme derecesi-ne bağlı olarak en geniş tanımlı işsizlik oranı (U-6) %19,9 olarak gerçekleş-miştir (Tablo 6).

• U-6 işsizlik tanımına göre işsiz sayısı 5 milyon 891 bin kişidir.

1 Alternatif işsizlik tanımlamaları hakkında detaylı bilgi için, Z. Yükseler ve E. Türkan, “Türkiye’de Hanehalkı: İşgücü, Gelir, Harcama ve Yoksulluk Açısından Analizi” TÜSİAD, Koç Üniversitesi EAF ve TCMB Büyüme Dizisi No.2 (Mart 2008) adlı yayına bakılabilir.

%36,2’ye gerilemiştir.Ücretli ve yevmiyeliler açısından kayıtdı-

şı istihdam oranı 2,3 puanlık azalışla Ocak 2013 döneminde %19,6 seviyesine gerile-miştir (Grafik 3). Söz konusu dönemde, bu kapsamdaki kayıtdışı istihdamda 183

bin kişilik azalma ortaya çıkmıştır.İstihdamdaki yıllık değişimin eğitim du-

rumuna göre dağılımı incelendiğinde, istih-dam artışının %41’ini yükseköğretim me-zunlarının oluşturduğu, ikinci sırayı %40,8 ile lise altı eğitimlilerin aldığı görülmektedir.

Meslek lisesi mezunlarının istihdam artışına katkısı ancak %10,9 seviyesinde kalmıştır. Ocak 2012’de lise altı eğitimlilere yönelik işgücü piyasası talebi %15’e gerilemişti. Son bir yıllık dönemde işgücü piyasasının nitelik talebinde ortaya çıkan dalgalanma açıklanmaya muhtaçtır (Grafik 4).

Page 22: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201320

Grafik 5: Toplam İşsizlik Oranı (Klasik) veTarım-Dışı İşsizlik Oranı, (Yüzde)

Grafik 6: Umutsuzlar ve Çalışmaya Hazır Olan Diğer Kişiler, Bin Kişi

Grafik 7: Ocak 2013 Döneminde İşsiz Sayısındaki Yıllık DeğişiminEğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

Tablo 6: Daha Önce Çalıştığı Sektörlere Göre İşsizler

(Ocak 2013 dönemi itibariyle)2012 2013 2012 2013

Bin Kişi Bin Kişi Değişim(*) Dağılım Dağılım Değişim(*)Tarım 191 190 -1 7,2 6,6 -0,6Sanayi 470 539 69 17,6 18,7 1,1İnşaat 525 510 -15 19,7 17,6 -2,1Hizmetler 1.140 1.235 95 42,8 42,7 -0,18 yıldan önce işten ayrılanlar 89 107 18 3,3 3,7 0,4İlk kez iş arayan 249 310 61 9,3 10,7 1,4Toplam 2.664 2.890 227 100,0 100,0

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

Page 23: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201320

Grafik 5: Toplam İşsizlik Oranı (Klasik) veTarım-Dışı İşsizlik Oranı, (Yüzde)

Grafik 6: Umutsuzlar ve Çalışmaya Hazır Olan Diğer Kişiler, Bin Kişi

Grafik 7: Ocak 2013 Döneminde İşsiz Sayısındaki Yıllık DeğişiminEğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

Tablo 6: Daha Önce Çalıştığı Sektörlere Göre İşsizler

(Ocak 2013 dönemi itibariyle)2012 2013 2012 2013

Bin Kişi Bin Kişi Değişim(*) Dağılım Dağılım Değişim(*)Tarım 191 190 -1 7,2 6,6 -0,6Sanayi 470 539 69 17,6 18,7 1,1İnşaat 525 510 -15 19,7 17,6 -2,1Hizmetler 1.140 1.235 95 42,8 42,7 -0,18 yıldan önce işten ayrılanlar 89 107 18 3,3 3,7 0,4İlk kez iş arayan 249 310 61 9,3 10,7 1,4Toplam 2.664 2.890 227 100,0 100,0

* Ocak 2013 dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimi ifade etmektedir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 21

(Yüzde)Ocak Ocak Fark2011 2012 (Puan)

U-1 Yeni İşsizler 6,2 6,5 0,3U-2 Klasik Tanım 10,2 10,6 0,4U-3 Ümitsizler 13,0 13,2 0,2U-4 Çalışmaya Hazırlar 17,0 17,4 0,4U-5 Mevsimlik ve Z.B.E.İ. 12,5 13,3 0,8U-6 Hepsi Dahil 19,2 19,9 0,7Alternatif tanımlar:U-1 Beş ay ve daha kısa süredir iş arayanlarıU-2 TÜİK tarafından açıklanan klasik tanımıU-3 Klasik tanım + iş bulma ümidi olmayanlarıU-4 Klasik tanım + ümitsizleri + iş aramayıp çalışmaya hazır olanları U-5 Klasik tanım + mevsimlik çalışanları + zamana bağlı eksik istihdamı (Z.B.E.İ) U-6 Klasik tanım + ümitsizleri + iş aramayıp çalışmaya hazır olanları + mevsimlik çalışanları + zamana bağlı eksik istihdamı içermektedir.

Tablo 6: Alternatif İşsizlik OranlarıGrafik 8: İşsizlik Süreleri İtibariyle İşsizlik Oranları (Yüzde)

Grafik 9: Klasik İşsizlik Oranı (%)Ocak 2013

(*) 4. Çeyrek(**) Aralık 2012Kaynak: The Economist, Türkiye için TÜİK

Page 24: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201322

II. İŞGÜCÜ PİYASASI İLE İLGİLİ KISA VADELİ BEKLENTİLER

İşsizlik sigortası kapsamında işsizlik öde-neği talep edenlerin sayısı ile ilgili olarak İŞKUR tarafından derlenen bilgiler, işgücü piyasası hakkında TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırmasına göre daha güncel eğilimler sun-maktadır.

İŞKUR verilerine göre, işsizlik ödeneği-ne başvuranların sayısı 2007 yılında 246 bin iken, 2009 yılında Krizin etkisiyle

598 bine varmış, 2010’da 427 bine ge-rilemiştir. 2011 yılı genelinde ise yeniden yükselmiş ve 441 bin olmuştur. Başvuru sayısının 2012 yılında 566 bine yüksele-rek neredeyse 2009 seviyesine yaklaşmış olması dikkat çekicidir.

Başvuru sayısı aylık olarak incelendi-ğinde ise, Mayıs 2011’de 31 bine geri-leyen rakamın, daha sonra genel bir yük-

seliş eğilimine girdiği, Ocak 2013’te 84 bin seviyesine yaklaştığı, Şubat ve Mart aylarında ise 58 bin seviyesine indiği gö-rülmektedir (Grafik 10 ve 11). Mart 2013’te başvuru sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre %51 oranında artmıştır.

Başvuru sayısı, ekonomik büyüme hı-zındaki ve işsizlikteki değişimle uyumlu-dur.

Merkez Bankası tarafından gerçek-leştirilen İktisadi Yönelim Anketi’nde imalat sanayinde faaliyet gösteren 2 bin civarında reel kesim katılımcısından ge-lecek üç aydaki istihdam beklentileri de sorulmaktadır. Söz konusu istihdam bek-lentilerinde 2011’in başından itibaren iyimserlik yükselişe geçmiş, ancak Nisan ayından itibaren “artacak” diyenlerin oranı genel eğilim olarak küçülürken, “azalacak” diyenlerin oranı ise genel eğilim olarak büyümüştür.

Mart 2013 itibariyle ağırlıklı görüş, gelecek üç ayda istihdam düzeyinin de-

ğişmeyeceği yönündedir. Bununla birlik-te iyimser beklentiler, kötümser beklenti-lerin önüne geçmiştir (Grafik 12).

İmalat sanayii istihdamı ile paralel bir seyir izleyen reel kesim istihdam beklen-tilerinde iyimserliğin artması, önümüzde-ki aylarda istihdamın sabit kalacağını ya da artacağını düşündürmektedir.

Diğer taraftan, TÜİK ve Merkez Ban-kası tarafından ortaklaşa yapılan Tüke-tici Güven Endeksi kapsamında, daha önceki dönemlerde iş bulma olanakları ile ilgili soru, AB ile uyum kapsamında gelecek 12 aylık dönemde işsiz sayısı

beklentisine dönüştürülmüştür. Bu çerçe-vede tüketicilere geleceğe yönelik olarak işsiz sayısı beklentileri sorulmaktadır. Endeksin 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu ifade etmek-tedir. Tüketicinin işsiz sayısı ile ilgili gü-veni, endeksin hesaplanmaya başladığı 2012 yılının başından bu yana kötümser alanda seyretmektedir. Mart 2013 itiba-riyle 85,9 seviyesine inen endeks, bir ön-ceki yılın aynı dönemine göre tüketicinin istihdama bakışında daha kötümser hale geldiğine işaret etmektedir (Grafik 13).

A- İŞSİZLİK ÖDENEĞİ İÇİN BAŞVURANLAR:

B- REEL KESİMİN İSTİHDAM, TÜKETİCİLERİN İŞSİZLİK BEKLENTİLERİ

“Mart 2013’te işsizlik sigortasına başvuranlar bir önceki yılın aynı ayına göre yarı yarıya yükseldi.”

“Reel kesimin istihdam beklentisinde iyimserlik arttı. Tüketici ise işsizliğin artacağını düşünüyor.”

Grafik 10: İşsizlik Ödeneğine Başvuranların Sayısı, (Bin Kişi)

Grafik 11: İşsizlik ve Ödenek Başvuruları, (2008 Ocak=100)

Page 25: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201322

II. İŞGÜCÜ PİYASASI İLE İLGİLİ KISA VADELİ BEKLENTİLER

İşsizlik sigortası kapsamında işsizlik öde-neği talep edenlerin sayısı ile ilgili olarak İŞKUR tarafından derlenen bilgiler, işgücü piyasası hakkında TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırmasına göre daha güncel eğilimler sun-maktadır.

İŞKUR verilerine göre, işsizlik ödeneği-ne başvuranların sayısı 2007 yılında 246 bin iken, 2009 yılında Krizin etkisiyle

598 bine varmış, 2010’da 427 bine ge-rilemiştir. 2011 yılı genelinde ise yeniden yükselmiş ve 441 bin olmuştur. Başvuru sayısının 2012 yılında 566 bine yüksele-rek neredeyse 2009 seviyesine yaklaşmış olması dikkat çekicidir.

Başvuru sayısı aylık olarak incelendi-ğinde ise, Mayıs 2011’de 31 bine geri-leyen rakamın, daha sonra genel bir yük-

seliş eğilimine girdiği, Ocak 2013’te 84 bin seviyesine yaklaştığı, Şubat ve Mart aylarında ise 58 bin seviyesine indiği gö-rülmektedir (Grafik 10 ve 11). Mart 2013’te başvuru sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre %51 oranında artmıştır.

Başvuru sayısı, ekonomik büyüme hı-zındaki ve işsizlikteki değişimle uyumlu-dur.

Merkez Bankası tarafından gerçek-leştirilen İktisadi Yönelim Anketi’nde imalat sanayinde faaliyet gösteren 2 bin civarında reel kesim katılımcısından ge-lecek üç aydaki istihdam beklentileri de sorulmaktadır. Söz konusu istihdam bek-lentilerinde 2011’in başından itibaren iyimserlik yükselişe geçmiş, ancak Nisan ayından itibaren “artacak” diyenlerin oranı genel eğilim olarak küçülürken, “azalacak” diyenlerin oranı ise genel eğilim olarak büyümüştür.

Mart 2013 itibariyle ağırlıklı görüş, gelecek üç ayda istihdam düzeyinin de-

ğişmeyeceği yönündedir. Bununla birlik-te iyimser beklentiler, kötümser beklenti-lerin önüne geçmiştir (Grafik 12).

İmalat sanayii istihdamı ile paralel bir seyir izleyen reel kesim istihdam beklen-tilerinde iyimserliğin artması, önümüzde-ki aylarda istihdamın sabit kalacağını ya da artacağını düşündürmektedir.

Diğer taraftan, TÜİK ve Merkez Ban-kası tarafından ortaklaşa yapılan Tüke-tici Güven Endeksi kapsamında, daha önceki dönemlerde iş bulma olanakları ile ilgili soru, AB ile uyum kapsamında gelecek 12 aylık dönemde işsiz sayısı

beklentisine dönüştürülmüştür. Bu çerçe-vede tüketicilere geleceğe yönelik olarak işsiz sayısı beklentileri sorulmaktadır. Endeksin 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu ifade etmek-tedir. Tüketicinin işsiz sayısı ile ilgili gü-veni, endeksin hesaplanmaya başladığı 2012 yılının başından bu yana kötümser alanda seyretmektedir. Mart 2013 itiba-riyle 85,9 seviyesine inen endeks, bir ön-ceki yılın aynı dönemine göre tüketicinin istihdama bakışında daha kötümser hale geldiğine işaret etmektedir (Grafik 13).

A- İŞSİZLİK ÖDENEĞİ İÇİN BAŞVURANLAR:

B- REEL KESİMİN İSTİHDAM, TÜKETİCİLERİN İŞSİZLİK BEKLENTİLERİ

“Mart 2013’te işsizlik sigortasına başvuranlar bir önceki yılın aynı ayına göre yarı yarıya yükseldi.”

“Reel kesimin istihdam beklentisinde iyimserlik arttı. Tüketici ise işsizliğin artacağını düşünüyor.”

Grafik 10: İşsizlik Ödeneğine Başvuranların Sayısı, (Bin Kişi)

Grafik 11: İşsizlik ve Ödenek Başvuruları, (2008 Ocak=100)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 23

Grafik 12: Reel Kesim İstihdam Beklentisi (Yüzde)

Grafik 13: Tüketicinin Gelecek 12 Aylık Dönemde İşsiz Sayısı Beklentisi

GENEL DEĞERLENDİRMEOcak 2013 itibariyle TÜİK Hanehalkı

İşgücü Araştırması sonuçları, İŞKUR’un der-lediği işsizlik ödeneğine başvuranların sa-yısındaki gelişmeler ve kısa vadeli istihdam beklentilerine yönelik olarak yapılan anket-lerin sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, son bir yıllık dönemde işgücü piyasasında ön plana çıkan temel sonuçlar ve ana de-ğişim eksenleri aşağıdaki şekilde özetlene-bilir:• İşgücü artışı Ocak 2012’ye kıyasla iki-

ye katlandı.• Kadınların işgücüne katılma talebi çok

güçlü. 723 bin ev kadını çalışma tale-biyle iş aramaya başladı.

• İstihdam oranı 1,1 puan yükseldi. İstih-dam artışının %64’ünü hizmetler sek-törü yarattı.

• Sanayi istihdamındaki artış kadınlar sayesinde yeniden ivme kazandı.

• İstihdam artışında kadınlar belirleyici oldu ama bunun üçte biri kayıtdışında gerçekleşti.

• Genç istihdamı arttı. • Lise altı eğitimlilere yönelik işgücü pi-

yasası talebi yeniden yükseldi.• İşsizlik oranı ve işsiz sayısı Ocak’ta da

yükselişini sürdürdü.

• Genç işsizliği oranı arttı.

• Ümitsiz ve iş aramayan kişilerin sayısı da artarak 2 milyon 253 bine vardı.

• İşsizlikteki artışın yarısı yükseköğrenim mezunlarının, dörtte biri ise lise altı eğitimlilerin işsiz kalmasından kaynak-landı.

• Klasik işsizlik oranı Avro Bölgesi’nde Türkiye’den yüksek seyrediyor.

• En geniş işsizlik tanımına göre Türkiye’de işsizlik oranı %19,9 ve 5 milyon 891 bin işsiz var.

Yayın hakları TİSK’e aittir, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Page 26: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201324

Hükümet, İşçi, İşveren “Sosyal Politika ve İstihdam” faslı için Brüksel’ de tek yürek oldu

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Ku-datgobilik, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Bakanı Faruk Çelik, 10 Nisan 2013 tarihinde Brüksel’de AB Komisyonu’nun Ge-nişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle ve İstihdam ve Sosyal İşlerden Sorumlu Üyesi Laszlo Andor’la görüştü.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ve Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan’ın da katıldığı görüşmede sosyal politika ve istihdam faslının müzake-relere açılması konuşuldu.

Bağış: “İşçi ve İşveren Tek Yürek”

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Cumhuriyet tarihinde ilk defa AB müzakere sürecinde ilgili Komisyon üyeleri-nin karşısına, devletiyle, milletiyle, işçisiyle, işvereniyle hep birlikte tek yürek olarak çık-tık ve 19’uncu faslın, sosyal politika ve istih-dam faslının açılmasına yönelik son derece olumlu bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik” diye konuştu. Bağış, bu kapsamda Nisan ayı sonunda bir AB heyetinin Türkiye’yi zi-yaret edeceğini, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde

Laszlo Andor’un Ankara’da olacağını ve bunu Haziran ayı başında Stefan Füle ziya-retinin takip edeceğini söyledi. Bağış, sos-yal politikalar ve istihdam faslının bu yılın ikinci yarısındaki Litvanya’nın dönem baş-kanlığında açılabilmesiyle ilgili olarak da “Umudumuz olmasa neden burada olalım” dedi.

Bakan Çelik: “ Türkiye, Brüksel’de ilk kez bu denli birlik ve bütünlük içinde”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çe-lik, Türkiye’nin Brüksel’de ilk kez bu denli birlik ve bütünlük içinde meramını anlat-maya çalıştığını söyledi. Çalışma hayatıy-la ilgili Türkiye’de çok önemli reformların gerçekleştirildiğini belirten Çelik, 19’uncu faslın açılmasıyla ilgili 2 önemli kriterden, talep edilen eylem planının 2010 yılında AB Komisyonu’na verildiğini ve bugünkü toplantıda sendikal düzenlemeyle ilgili mev-zuatı tartıştıklarını kaydetti. Çelik, “Bildiğiniz gibi (Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Kanunu) ihtilal döneminin yasasını ortadan kaldırıp sosyal ortaklarımızla beraber bir noktaya taşıdığımız bir yasa. Bazı eksik-

liklerimizin olduğunu biz de biliyoruz ama Türkiye’nin şartları var. O şartlar çerçeve-sinde oluşan bir düzenlemeyi burada taraf-larla bizzat birinci ağızdan anlattık” dedi. Çelik, buna ilaveten Bağış’la ve işveren ve işçi temsilcileriyle birlikte, sosyal politika ve istihdam faslının açılmasıyla ilgili ortak bir deklerasyon imzalayıp AB Komisyonu’yla paylaştıklarını, bu sürecin arkasında olduk-larını belirterek, 19’uncu faslın açılmasıyla ilgili kararlılıklarını vurguladıklarını dile ge-tirdi. Çelik, sosyal politika ve istihdam faslın-da önümüzdeki aylarda olumlu gelişmeler yaşanacağına inandığını belirterek, işveren ve işçi temsilcileriyle birlikte böyle bir toplan-tının AB yetkililerini etkilediğini söyledi.

Ortak Bildiri YayımlandıBakanlar Çelik ve Bağış, TİSK Yönetim

Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan Ortak Bildiri yayım-ladı (Bkz.Kutu).

Avrupa Komisyonuna da gönderilen Or-tak Bildiride, 2012’de Türkiye’de çalışma hayatıyla ilgili çok önemli yasal düzenle-melerin hayata geçirildiğine işaret edile-

Page 27: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201324

Hükümet, İşçi, İşveren “Sosyal Politika ve İstihdam” faslı için Brüksel’ de tek yürek oldu

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Ku-datgobilik, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Bakanı Faruk Çelik, 10 Nisan 2013 tarihinde Brüksel’de AB Komisyonu’nun Ge-nişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle ve İstihdam ve Sosyal İşlerden Sorumlu Üyesi Laszlo Andor’la görüştü.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ve Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan’ın da katıldığı görüşmede sosyal politika ve istihdam faslının müzake-relere açılması konuşuldu.

Bağış: “İşçi ve İşveren Tek Yürek”

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Cumhuriyet tarihinde ilk defa AB müzakere sürecinde ilgili Komisyon üyeleri-nin karşısına, devletiyle, milletiyle, işçisiyle, işvereniyle hep birlikte tek yürek olarak çık-tık ve 19’uncu faslın, sosyal politika ve istih-dam faslının açılmasına yönelik son derece olumlu bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik” diye konuştu. Bağış, bu kapsamda Nisan ayı sonunda bir AB heyetinin Türkiye’yi zi-yaret edeceğini, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde

Laszlo Andor’un Ankara’da olacağını ve bunu Haziran ayı başında Stefan Füle ziya-retinin takip edeceğini söyledi. Bağış, sos-yal politikalar ve istihdam faslının bu yılın ikinci yarısındaki Litvanya’nın dönem baş-kanlığında açılabilmesiyle ilgili olarak da “Umudumuz olmasa neden burada olalım” dedi.

Bakan Çelik: “ Türkiye, Brüksel’de ilk kez bu denli birlik ve bütünlük içinde”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çe-lik, Türkiye’nin Brüksel’de ilk kez bu denli birlik ve bütünlük içinde meramını anlat-maya çalıştığını söyledi. Çalışma hayatıy-la ilgili Türkiye’de çok önemli reformların gerçekleştirildiğini belirten Çelik, 19’uncu faslın açılmasıyla ilgili 2 önemli kriterden, talep edilen eylem planının 2010 yılında AB Komisyonu’na verildiğini ve bugünkü toplantıda sendikal düzenlemeyle ilgili mev-zuatı tartıştıklarını kaydetti. Çelik, “Bildiğiniz gibi (Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Kanunu) ihtilal döneminin yasasını ortadan kaldırıp sosyal ortaklarımızla beraber bir noktaya taşıdığımız bir yasa. Bazı eksik-

liklerimizin olduğunu biz de biliyoruz ama Türkiye’nin şartları var. O şartlar çerçeve-sinde oluşan bir düzenlemeyi burada taraf-larla bizzat birinci ağızdan anlattık” dedi. Çelik, buna ilaveten Bağış’la ve işveren ve işçi temsilcileriyle birlikte, sosyal politika ve istihdam faslının açılmasıyla ilgili ortak bir deklerasyon imzalayıp AB Komisyonu’yla paylaştıklarını, bu sürecin arkasında olduk-larını belirterek, 19’uncu faslın açılmasıyla ilgili kararlılıklarını vurguladıklarını dile ge-tirdi. Çelik, sosyal politika ve istihdam faslın-da önümüzdeki aylarda olumlu gelişmeler yaşanacağına inandığını belirterek, işveren ve işçi temsilcileriyle birlikte böyle bir toplan-tının AB yetkililerini etkilediğini söyledi.

Ortak Bildiri YayımlandıBakanlar Çelik ve Bağış, TİSK Yönetim

Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan Ortak Bildiri yayım-ladı (Bkz.Kutu).

Avrupa Komisyonuna da gönderilen Or-tak Bildiride, 2012’de Türkiye’de çalışma hayatıyla ilgili çok önemli yasal düzenle-melerin hayata geçirildiğine işaret edile-

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 25

rek, şunlar kaydedildi: ‘’Bu düzenlemelerin hazırlık aşamaları, ilgili taraflarla istişare ve yakın işbirliği içinde sosyal diyalog ve mutabakat kültürü anlayışıyla yürütülmüştür. Yapılan düzenlemeleri, çalışma hayatına ilişkin uluslararası norm ve standartlara uyum bakımından önemli ilerlemeler olarak görüyoruz. Sosyal Politika ve İstihdam baş-lıklı 19. Fasıl’ın müzakerelere açılmasının, Türkiye’de çalışma ilişkilerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine ivme kazandıracağına yürekten inanıyoruz.”

10 Nisan 2013 günü, AB’nin Schu-man’daki ana merkezinde, Türk Heyeti ve AB Heyetinin bir araya geldiği toplantıda TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik’in yaptığı konuşmayı aşağıda okurlarımıza sunuyo-ruz.

“Sayın Komiser Füle, Sayın Komiser An-dor,

Ben burada hem TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı ve hem de CEEMET (Avrupa Metal İşverenleri Konfederasyonu) Başkan Vekili olarak Türk ve AB’li Sanayicileri temsilen söz almış bu-lunuyorum.

Ülkemizde, Türk ve AB Sanayicileri tam anlamı ile entegre olmuş ve pek çok konu-da “Multi National” şirketler olarak ortaya çıkmış bulunmaktadırlar. Bugün Türkiye’de 32.600 çok uluslu şirket vardır ve bunların %80’i AB kökenlidir. Onun için Türkiye’nin AB entegrasyonu hem Türk Şirketleri ve hem de Avrupalı Şirketler bakımından ortak de-ğerler taşımaktadır.

Sayın Çalışma Bakanımız, Türkiye’deki gelişmeleri konuşmasında özetledi. Ancak ben, geçen altı ay zarfında ortaya çıkan üç temel kanunu işaret etmek istiyorum.

Birincisi Türk Ticaret Kanunu: Tür-kiye Büyük Millet Meclisi 1650 maddelik Türk Ticaret Kanunu’nu yürürlüğe koydu. Ta-mamen “acquis communautaire” ye uyumlu hale getirilen bu kanun, 1936 yılından beri yürürlükteydi ve Türk Sanayi ve Ticaret ha-yatının gelişimi ile uyumlu değildi. Bu yeni yasa için, bütün Sivil Toplum Örgütleri ile beraber Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret ettik ve bu kanunun çıkmasının şart olduğunu belirttik ve kanunun hazırlanması aşamasında da pozitif katkıda bulunduk.

İkinci Mühim Yasa: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasasının çıkmasına önayak olduk ve Üçlü Konsey’de, İşveren camiası olarak bu müstakil yasaya destek verdik ve bu yasa gerek Balkan Ülkelerine gerekse Akdeniz Ülkelerine örnek oldu.

Üçünçü Mühim Yasa: Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasıdır. İşçi-İşveren ve Hükümet Üçlüsü olarak bu yasa üzerinde iki yıl çalıştık, 8 defa hafta sonlarını içine alan yatılı Bursa, Abant, Bolu vs., toplantıları ile bu kanunu geliştirdik ve Türkiye’nin gerçekle-rine uygun ve Üç İşçi Konfederasyonu (TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK)’nun, İşverenler adına TİSK’in ve hükümet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının katılımı ile bu yasa-nın %95’inde konsensüs sağladık ve yasa TBMM’de bu şekilde geçerek kanunlaştı.

Bu Üçlü Konsensus, siz AB Komisyonu-

nun teşvik ettiği ve desteklediği bir metod-dur. Biz bu metodu uyguladık ve başarılı olduk.

Şimdi sıra siz AB Komisyonunda… Yine sizin prensiplerinize göre her ülke kendi mil-li şartlarına göre sosyal yasaları düzenleme hakkına sahiptir, demiştiniz…

İşte biz bu prensibe istinat ederek, İşçi-İşveren ve Hükümet üçlüsü olarak, Ülkemiz Türkiye’nin sosyal şartlarına en uygun bir kanunu beraberce yaptık ve TBMM de bunu bu şekilde kabul ederek kanunlaştırdı.

Bu kanunda, estetik olarak bazı eksik-likler, bazı farklılıklar olabilir. Bu belki AB için örnek bir kanun sayılmayabilir. Ancak, %95’inde mutabakat bulunan bir sosyal yasa ortaya konulmuştur.

Sayın Komiserler,Türkiye, AB’nin altıncı büyük ekono-

misidir ve Almanya, İsviçre dışında bütün AB ülkeleri negatif ekonomik büyüme gös-terirken; Türkiye 2011’de %8.2, 2012’de %2.2 büyüme elde etmiş ve 2013 yılı için de %4.5 büyüme planlamıştır.

Nihayet unutulmamalıdır ki, Türkiye’de çok uzun yıllardan beri çalışmakta olan AB’nin çok uluslu şirketleri, Türkiye’deki ge-lişmelerden çok memnundurlar. Yeni sanayi yatırımlarının gelmekte olması da bunun işaretidir.

Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin AB üyeliği AB’ne yük değil, pozitif katkı getire-cektir. Bu bakımdan, Türkiye AB’deki sorun-ların çözümünde de çare olacak güçte bir ülkedir.”

ORTAK BİLDİRİ(Brüksel, 10 Nisan 2013)

Türkiye’de geçtiğimiz yıl çalışma hayatıyla ilgili çok önemli yasal düzenlemeler hayata geçirilmiştir.Bu düzenlemelerin hazırlık çalışmaları, ilgili taraflarla istişare ve yakın işbirliği içinde, sosyal diyalog ve mutabakat kültürü anlayışıyla

yürütülmüştür.Yapılan düzenlemeleri, çalışma hayatına ilişkin uluslararası norm ve standartlara uyum bakımından, önemli ilerlemeler olarak görüyoruz.

Sosyal Politika ve İstihdam başlıklı 19’uncu Fasıl’ın müzakerelere açılmasının, Türkiye’de çalışma ilişkilerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine ivme kazandıracağına yürekten inanıyoruz.

İşbu Ortak Bildiri’ye imza atan bizler, tüm taraflar için faydalı olacağına inandığımız, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 19’uncu Fasıl’da müzakerelere başlanmasını kuvvetli bir şekilde destekliyoruz.

Faruk Çelik Egemen Bağış Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci

Mustafa Kumlu Tuğrul Kudatgobilik TÜRK-İŞ Genel Başkanı TİSK Yönetim Kurulu Başkanı

Rıfat Hisarcıklıoğlu Mahmut Arslan TOBB Başkanı HAK-İŞ Genel Başkanı

Page 28: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201326

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik İstihdam Alanında G20’nin İşveren Kesimine Eş Başkanlık Yapıyor

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, G20 sürecinde istihdam konusundaki politika ve stratejileri be-lirleyen “B20 İş Yaratma ve İn-san Sermayesine Yatırım” Görev Gücü’nün Eş Başkanı seçildi. Kudat-gobilik söz konusu görevi Rus İşveren Teşkilatı (RSPP) Yönetim Kurulu Üyesi ve Rus BioEnergy Şirketinin Başkanı David Iakobachvili ile birlikte yürütecek.

2013 yılında Rusya Dönem Başkanlı-ğı bünyesinde yürütülen çalışmalar kap-samında, G20’nin istihdam alanında işveren kesimi görüşlerini oluşturmaktan sorumlu “B20 İş Yaratma ve İnsan Ser-mayesine Yatırım Görev Gücü” 26 Mart 2013 tarihinde Cenevre’de bir araya geldi.

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ve Rus BioEnergy Şirke-tinin Başkanı ve RSPP Yönetim Kurulu Üyesi David Iakobachvili başkanlığında yürütülen toplantıya Türk İşveren Kesimi-ni temsilen TİSK Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi ve SantaFarma’nın Yönetim Kuru-lu Başkanı Erol Kiresepi ve TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler de katıldı.

Rusya Dönem Başkanlığı sırasında G20 nezdinde işveren kesimini temsil

eden “B20 İş Yaratma ve İnsan Serma-yesine Yatırım Görev Gücü” tarafından yürütülecek faaliyetlerin ve stratejinin tartışıldığı toplantıda Eylül ayında dü-zenlenecek G20 Zirvesi’ne sunulacak tavsiyeler de belirlendi.

Bu çerçevede, özellikle, sürdürülebi-lir işlerin yaratılması için sürdürülebilir işletmelerin yaratılması, genç girişimci-liğinin desteklenmesi ve girişimciliğin teşvik edilmesi için okul müfredatlarına ders olarak eklenmesi, yeni teknolojile-

re yatırımların artırılması, iş yapmanın önündeki engellerin ve bürokrasinin kal-dırılması, G20 ülkeleri arasında beceri-lerin uyumlaştırılması yoluyla istihdam edilebilirliğin artırılması, eğitim-istihdam bağlantısının güçlendirilmesi öncelikli tavsiyeler olarak dokümanda yer aldı.

TİSK toplantıda, G20 Devlet ve Hü-kümet Başkanlarına sunulacak tavsiye-lerde, “Çalışma Bakanları ile ilgili diğer Bakanlıklar arasında işbirliğinin temin edilmesinin ve çıkarılacak her türlü dü-zenlemenin istihdama etkilerini dikkate almak üzere düzenleyici etki analizleri yapılmasının” yer alması gerektiğini vurguladı. TİSK, reformların başarısının ancak güvenilir istatistiki verilere dayalı biçimde ölçülebileceğini ifade ederek, karşılaştırılabilir ve güvenilir veri taban-ları yaratılması konusunda G20 Devlet ve Hükümet Başkanlarına çağrıda bulu-nulmasını tavsiye etti.

Toplantıda, G20’nin işveren kesimi-ni temsil eden B20 ve işçi kesimini tem-sil eden L20 arasında sürece ilişkin bir müzakere de gerçekleştirildi. Cannes Zirvesi’nden bu yana ortaya konulan taahhütlerin tamamlanması ve izlenmesi konusunda mutabık kalınan müzakere-de, sürecin ilerleyen aşamaları hakkın-da da görüş alışverişinde bulunuldu.

Page 29: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201326

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik İstihdam Alanında G20’nin İşveren Kesimine Eş Başkanlık Yapıyor

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, G20 sürecinde istihdam konusundaki politika ve stratejileri be-lirleyen “B20 İş Yaratma ve İn-san Sermayesine Yatırım” Görev Gücü’nün Eş Başkanı seçildi. Kudat-gobilik söz konusu görevi Rus İşveren Teşkilatı (RSPP) Yönetim Kurulu Üyesi ve Rus BioEnergy Şirketinin Başkanı David Iakobachvili ile birlikte yürütecek.

2013 yılında Rusya Dönem Başkanlı-ğı bünyesinde yürütülen çalışmalar kap-samında, G20’nin istihdam alanında işveren kesimi görüşlerini oluşturmaktan sorumlu “B20 İş Yaratma ve İnsan Ser-mayesine Yatırım Görev Gücü” 26 Mart 2013 tarihinde Cenevre’de bir araya geldi.

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ve Rus BioEnergy Şirke-tinin Başkanı ve RSPP Yönetim Kurulu Üyesi David Iakobachvili başkanlığında yürütülen toplantıya Türk İşveren Kesimi-ni temsilen TİSK Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi ve SantaFarma’nın Yönetim Kuru-lu Başkanı Erol Kiresepi ve TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler de katıldı.

Rusya Dönem Başkanlığı sırasında G20 nezdinde işveren kesimini temsil

eden “B20 İş Yaratma ve İnsan Serma-yesine Yatırım Görev Gücü” tarafından yürütülecek faaliyetlerin ve stratejinin tartışıldığı toplantıda Eylül ayında dü-zenlenecek G20 Zirvesi’ne sunulacak tavsiyeler de belirlendi.

Bu çerçevede, özellikle, sürdürülebi-lir işlerin yaratılması için sürdürülebilir işletmelerin yaratılması, genç girişimci-liğinin desteklenmesi ve girişimciliğin teşvik edilmesi için okul müfredatlarına ders olarak eklenmesi, yeni teknolojile-

re yatırımların artırılması, iş yapmanın önündeki engellerin ve bürokrasinin kal-dırılması, G20 ülkeleri arasında beceri-lerin uyumlaştırılması yoluyla istihdam edilebilirliğin artırılması, eğitim-istihdam bağlantısının güçlendirilmesi öncelikli tavsiyeler olarak dokümanda yer aldı.

TİSK toplantıda, G20 Devlet ve Hü-kümet Başkanlarına sunulacak tavsiye-lerde, “Çalışma Bakanları ile ilgili diğer Bakanlıklar arasında işbirliğinin temin edilmesinin ve çıkarılacak her türlü dü-zenlemenin istihdama etkilerini dikkate almak üzere düzenleyici etki analizleri yapılmasının” yer alması gerektiğini vurguladı. TİSK, reformların başarısının ancak güvenilir istatistiki verilere dayalı biçimde ölçülebileceğini ifade ederek, karşılaştırılabilir ve güvenilir veri taban-ları yaratılması konusunda G20 Devlet ve Hükümet Başkanlarına çağrıda bulu-nulmasını tavsiye etti.

Toplantıda, G20’nin işveren kesimi-ni temsil eden B20 ve işçi kesimini tem-sil eden L20 arasında sürece ilişkin bir müzakere de gerçekleştirildi. Cannes Zirvesi’nden bu yana ortaya konulan taahhütlerin tamamlanması ve izlenmesi konusunda mutabık kalınan müzakere-de, sürecin ilerleyen aşamaları hakkın-da da görüş alışverişinde bulunuldu.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 27

2011 yılında Fransa Dönem Başkanlı-ğı sırasında kurulmasına karar verilen ve bugüne kadar aktif biçimde faaliyetlerini sürdüren G20 İstihdam Görev Gücü, 21 Şubat 2013 tarihinde Moskova’da bir araya geldi. Söz konusu toplantı kapsa-mında sosyal taraflarla, sürece ilişkin bir müzakere de gerçekleştirildi.

Rus Sanayici ve İşadamları Birliği (RSPP) tarafından ev sahipliği yapılan top-lantıda, B20 ülkelerinin işveren kesimini, TİSK Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Erol Ki-resepi ve RSPP Başkan Yardımcısı David Iakobachvili temsil etti.

Kiresepi konuşmasında, istihdam ko-nusunda yaşanmakta olan problemlerin Küresel Kriz’den çok daha önceye dayan-dığını ve işgücü piyasalarının uzun dö-nemli yapısal sorunlarından beslendiğini vurgulayarak, günümüzde tüm aktörlerin ve özellikle hükümetlerin, Krizi bir fırsat olarak algılaması ve kangren olmuş bu yapısal sorunları çözmek için irade orta-ya koyması gerektiğini ifade etti. G20 Hü-kümetlerinin göstereceği kararlı tutumların hem işletmeler hem de çalışanlar açısın-dan daha dinamik bir işgücü piyasasının yaratılmasına katkı sağlayacağını ifade eden Kiresepi, istihdamın ve büyümenin

de bu yolla artırılacağını ifade etti.Kiresepi, G20 ülkeleri arasında işgücü

piyasalarının yapısı, sosyal koruma sistem-leri, eğitim sistemi ve hatta sosyo-kültürel yapı da dahil olmak üzere sosyal yapılar arasında önemli farklılıklar bulunduğunu ancak söz konusu farklılıkların fırsata çev-rilebileceğini belirtti. “Herkese uyan tek bir ölçü bulunmamaktadır” yaklaşımının tüm kesimler tarafından be-nimsenmesinin, söz konusu fırsatın yara-tılmasında anahtar olduğunu vurgulayan Kiresepi, istihdamı olumsuz etkileyecek politikalardan kaçınmak üzere, Çalışma Bakanları ve Maliye Bakanları arasında kurulacak sıkı işbirliğinin öneminin altını çizdi. Getirilecek her türlü yeni düzenle-menin, istihdama olası etkilerinin önce-den analiz edilmesinin önemini belirten Kiresepi, “G20 İstihdam Görev Gücü”nü Hükümetlere bu konuda rehberlik etmeye çağırdı.

Kiresepi, G20 tarafından ortaya ko-nulan karar ve tavsiyelerin takipçisi olun-ması ve alınan kararların Hükümetler tarafından iş yaratma ve iş yapmayı ko-laylaştırıcı stratejilere dönüştürülmesi ge-rektiğini vurguladı. Bu çerçevede, işveren kesiminin “G20 İstihdam Görev Gücü”nü

reformların tetikçisi olarak görmek istedi-ğini belirtti.

Öte yandan, daha iyi eğitim ve öğ-retim sistemlerinin geliştirilmesi yoluyla teknik gelişme, yenilikçilik ve küreselleş-menin getirdiği olumlu etkilerden daha fazla faydalanılmasının mümkün olaca-ğını vurguladı. Kiresepi, işletmelerin yeni işler yaratmasına, dolayısıyla işsizler için işgücü piyasasındaki olasılıkların artırıl-masına olanak sağlamak üzere açık ve dinamik işgücü piyasalarının yaratılması-na öncelik verilmesi gerektiğini ifade etti. Yoksulları, yoksulluk çıkmazında hapsede-cek uygulamalardan ve bakış açılarından uzaklaşarak, kişileri işgücü piyasasına yönlendirecek uygulamalara ağırlık veril-mesi gerektiğini ifade eden Kiresepi, bu çerçevede eğitim sistemlerinin kalitesinin yükseltilmesinin yaşam boyu öğrenme ve mesleki yeterlilik sistemlerinin oluşturul-ması yoluyla beceri eksikliklerinin gideril-mesinin işgücü piyasasına dahil olmanın çeşitli ve farklı yöntemlerinden bütünüyle yararlanılmasının, ulusal yeniden dağıtım mekanizmalarının, bireyleri kamuya yahut diğer aktörelere bağımlı kılan uygulama-lardan uzaklaşılacak biçimde düzenlen-mesinin, girişimciliğin ve yenilikçiliğin özellikle gençler açısından teşvik edilme-sinin, yeni işletmelerin ve yeni iş yapma biçimlerinin yaratılması için yeni teknolo-jilere yatırımların öncelik olarak belirlen-mesinin, bu çerçevede bir taraftan mevcut işletmelerin yeni teknoloji kullanımları des-teklenirken, diğer taraftan ileri teknoloji kullanan yeni işletmelerin yaratılmasının teşvik edilmesinin, işletmeler üzerindeki ağır bürokratik yüklerin azaltılmasının, G20 ülkeleri arasında becerilerin uyum-laştırılması için çalışmalar yürütülmesinin önemle altını çizdi.

Kiresepi, reformların başarısının ancak güvenilir istatistiki verilere dayalı biçimde ölçülebileceğini ifade ederek, “G20 İstih-dam Görev Gücü”nü ülkelere karşılaştırı-labilir ve güvenilir ver tabanları yaratılma-sı konusunda rehberlik etmeye çağırdı.

Kiresepi, günümüzde tüm G20 ülkele-rinin daha fazla iş yaratılmasına ihtiyaç duyduğunu hatırlatarak, sürdürülebilir işle-rin anahtarının sürdürülebilir işletmelerden geçtiğini vurguladı.

TİSK Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Erol Kiresepi “G20 İstihdam Görev Gücü” Toplantısında B20 İşveren Kesimini Temsil Etti

Page 30: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201328

TİSK Heyeti ILO Genel Müdürü Guy Ryder’ı Ziyaret Etti

Ryder: “Türkiye’nin Endüstri İlişkileri Alanında Gerçekleştirdiği Reformlar, ILO ile Daha Sıkı İşbirliğinin Yolunu Açmıştır”

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik başkanlığındaki TİSK He-yeti, 26 Mart 2013 tarihinde ILO Genel Müdürü Guy Ryder’i Cenevre’de ziyaret etti.

Toplantıda Kudatgobilik, Türkiye’de endüstri ilişkileri alanında son yıllarda yapılan reformlar hakkında bilgi verdi. Türk Ticaret Kanunu, İş Sağlığı ve Gü-venliği Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile söz konusu kanunların hazırlık süreçleri hakkında detaylı açıklamalarda bulunan Kudat-gobilik, sonuçları itibariyle AB ve ILO normları ile tamamen uyumlu yasal dü-zenlemelere ulaşıldığını vurguladı.

Kudatgobilik, sosyal diyaloğun güçlü biçimde işlediği reform sürecinin kesim-lerin neredeyse tam anlamıyla üzerinde mutabık kaldığı bir endüstri ilişkileri

yasası ile sonuçlandığını ifade ederek, ILO’ya bu süreçte Ülkemize verdiği des-tek dolayısıyla şükranlarını iletti.

Kudatgobilik, ILO’nun işveren iliş-kilerinden sorumlu birimi Act-Emp ile yeni projelerin geliştirilmesi konusunda TİSK’in daima hazır olduğunu vurgula-yarak, Mısır’daki endüstri ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda Konfederasyo-nunun verdiği destek hakkında da bilgi verdi.

Türkiye’nin uluslararası ilişkiler ve ekonomi alanlarında kaydettiği olum-lu gelişmelerle bölgesinde ve dünyada önemli bir aktör haline geldiğini vurgu-layan Guy Ryder, Türkiye’nin ILO için kritik önemi haiz bir ülke olduğunun al-tını çizdi.

Ryder, İş Sağlığı ve Güvenliği

Kanunu’nun alana ilişkin en temel esas-ları kapsamasının memnuniyet verici ol-duğunu ifade etti. Öte yandan, Sendika-lar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun hazırlık sürecinde ortaya konulan başa-rılı sosyal diyaloğu ILO olarak takdirle karşıladıklarını belirtti.

Genel Müdür, toplu iş ilişkileri ve sendikalaşma alanında yapılan yeni düzenlemelerle ILO ve Türkiye arasında daha sıkı bir işbirliğinin sağlanması için altyapının tamamlandığını ifade etti.

2015 yılında Türkiye tarafından üst-lenilecek G20 Dönem Başkanlığı sıra-sında da TİSK ile işbirliği halinde çalışa-caklarını ifade eden Ryder, Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığı için şimdiden karşılıklı olarak çalışmalara başlanması gerektiğini söyledi.

Page 31: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201328

TİSK Heyeti ILO Genel Müdürü Guy Ryder’ı Ziyaret Etti

Ryder: “Türkiye’nin Endüstri İlişkileri Alanında Gerçekleştirdiği Reformlar, ILO ile Daha Sıkı İşbirliğinin Yolunu Açmıştır”

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik başkanlığındaki TİSK He-yeti, 26 Mart 2013 tarihinde ILO Genel Müdürü Guy Ryder’i Cenevre’de ziyaret etti.

Toplantıda Kudatgobilik, Türkiye’de endüstri ilişkileri alanında son yıllarda yapılan reformlar hakkında bilgi verdi. Türk Ticaret Kanunu, İş Sağlığı ve Gü-venliği Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile söz konusu kanunların hazırlık süreçleri hakkında detaylı açıklamalarda bulunan Kudat-gobilik, sonuçları itibariyle AB ve ILO normları ile tamamen uyumlu yasal dü-zenlemelere ulaşıldığını vurguladı.

Kudatgobilik, sosyal diyaloğun güçlü biçimde işlediği reform sürecinin kesim-lerin neredeyse tam anlamıyla üzerinde mutabık kaldığı bir endüstri ilişkileri

yasası ile sonuçlandığını ifade ederek, ILO’ya bu süreçte Ülkemize verdiği des-tek dolayısıyla şükranlarını iletti.

Kudatgobilik, ILO’nun işveren iliş-kilerinden sorumlu birimi Act-Emp ile yeni projelerin geliştirilmesi konusunda TİSK’in daima hazır olduğunu vurgula-yarak, Mısır’daki endüstri ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda Konfederasyo-nunun verdiği destek hakkında da bilgi verdi.

Türkiye’nin uluslararası ilişkiler ve ekonomi alanlarında kaydettiği olum-lu gelişmelerle bölgesinde ve dünyada önemli bir aktör haline geldiğini vurgu-layan Guy Ryder, Türkiye’nin ILO için kritik önemi haiz bir ülke olduğunun al-tını çizdi.

Ryder, İş Sağlığı ve Güvenliği

Kanunu’nun alana ilişkin en temel esas-ları kapsamasının memnuniyet verici ol-duğunu ifade etti. Öte yandan, Sendika-lar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun hazırlık sürecinde ortaya konulan başa-rılı sosyal diyaloğu ILO olarak takdirle karşıladıklarını belirtti.

Genel Müdür, toplu iş ilişkileri ve sendikalaşma alanında yapılan yeni düzenlemelerle ILO ve Türkiye arasında daha sıkı bir işbirliğinin sağlanması için altyapının tamamlandığını ifade etti.

2015 yılında Türkiye tarafından üst-lenilecek G20 Dönem Başkanlığı sıra-sında da TİSK ile işbirliği halinde çalışa-caklarını ifade eden Ryder, Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığı için şimdiden karşılıklı olarak çalışmalara başlanması gerektiğini söyledi.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 29

Enflasyon ve İşsizlik Riskleri Yükseliyor:“2012 Yılında Sanayide Verimlilik AzalırkenReel İşgücü Maliyeti Arttı”

TÜİK’in açıkladığı imalat sanayi üre-tim, istihdam ve işgücü maliyeti verileri esas alınarak yapılan hesaplamalara göre, 2012 yılında, 2011 yılına göre verimlilik %1,2 düştü, buna karşı-lık reel işgücü maliyeti %3,0 oranında arttı. 2012 yılının 4’üncü Çeyreğin-de bir önceki yılın aynı dönemine göre verimlilik %1,6 oranında azalır-ken, reel işgücü maliyeti %5,2 oranında yükseldi (Tablo 1, Tablo 2 ve Şekil).

Çalışılan saat başına üretimle ifade edilen verimlilik azalırken, fiyat artışla-rından arındırılmış (reel) işgücü maliyeti-nin artması, işletmelerin rekabet gücünü zayıflatıyor, ülke ekonomisinde enflas-yon ve işsizlik artışları tehlikesini bera-berinde getiriyor.

Birim işgücü maliyetinin 4’üncü Çey-rekte %6,9; yıllık ortalamada %4,3 ora-nında büyümüş olması da bu tehlikelerin

bir işareti niteliğinde görülüyor.

Öte yandan, üretim artışının da gide-rek zayıfladığı ve sıfıra yaklaştığı dikkati çekiyor.

İstihdam artışına gelince, bu süreçte geçmişe göre zayıflamış olmakla birlik-te, 2012 sonu itibariyle üretime kıyasla daha iyi durumda görünüyor.

(TİSK Haber Bülteni; 8 Mart 2013)

Tablo 1: İmalat Sanayiinde Çalışma Hayatıyla İlgili Endeksler, 2008=10

(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8)(1/2) (5/6) (7/3)

ÜretimToplam Çalışılan

SaatVerimlilik İstihdam

Çalışılan Saat Başına Nominal İşgücü Maliyeti

ÜFE Reel İşgücüMaliyeti

Birimİşgücü

Maliyeti2007 101,5 100,8 100,7 100,3 89,2 88,7 100,5 99,92008 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,02009 88,6 88,6 100,0 90,1 109,2 101,3 107,8 107,82010 101,4 93,0 109,1 94,5 118,4 109,9 107,7 98,72011 110,8 98,2 112,8 99,9 128,5 122,1 105,3 93,32012 112,9 101,3 111,5 103,9 140,5 129,5 108,5 97,32007 I 94,3 99,0 95,3 98,8 85,7 86,7 98,9 103,8 II 103,8 101,4 102,4 100,3 86,0 88,4 97,3 95,1 III 101,6 101,2 100,4 101,3 90,7 89,3 101,6 101,2 IV 106,2 101,6 104,5 100,9 94,5 90,6 104,3 99,82008 I 101,1 102,1 99,0 100,8 94,9 93,9 101,0 102,1 II 107,7 102,7 104,9 101,9 95,5 102,6 93,1 88,7 III 99,6 99,8 99,8 100,3 102,5 102,9 99,7 99,8 IV 91,5 95,4 95,9 97,1 107,1 100,8 106,3 110,82009 I 75,7 87,4 86,6 90,4 109,8 99,4 110,4 127,5 II 89,4 88,1 101,6 89,3 106,8 101,0 105,8 104,2 III 90,2 89,0 101,3 90,5 109,1 101,3 107,7 106,3 IV 99,3 90,0 110,3 90,4 110,9 103,3 107,4 97,42010 I 90,9 89,7 101,3 91,0 114,0 106,6 106,9 105,5 II 102,8 93,2 110,3 93,9 113,8 110,1 103,3 93,7 III 99,4 93,6 106,1 96,1 121,9 110,2 110,6 104,3 IV 112,7 95,5 118,1 96,8 123,7 112,6 109,9 93,12011 I 104,5 96,2 108,6 97,3 122,6 117,9 104,0 95,7 II 111,6 98,5 113,3 99,3 123,7 120,4 102,7 90,6 III 107,7 97,8 110,1 101,1 132,6 122,5 108,3 98,3 IV 119,2 100,1 119,1 102,0 135,0 127,4 105,9 89,02012 I 106,3 100,8 105,5 102,0 133,5 129,1 103,4 98,0 II 115,1 101,5 113,4 103,8 136,2 129,3 105,3 92,9

III 110,2 100,4 109,8 104,9 146,1 128,5 113,7 103,6IV 120,2 102,6 117,2 105,0 146,0 131,1 111,4 95,0

Kaynak: TÜİK Kısa Dönemli İş İstatistikleri, Üretim, İstihdam ve İşgücü Maliyeti Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim endeksinin üçer aylığa dönüştürülmesi ve verimlilik verileri TİSK hesaplaması.

Page 32: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201330

Tablo 2: Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Değişim (%)

Şekil: 2012 Yılında Bir Önceki Yıla Göre Temel Çalışma Göstergelerindeki Ortalama Değişimler (%)

Kaynak: TÜİK, TİSK

(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8)(1/2) (5/6) (7/3)

ÜretimToplam Çalışılan

SaatVerimlilik İstihdam

Çalışılan Saat Başına Nominal İşgücü

MaliyetiÜFE Reel İşgücü

Maliyeti

Birim İşgücü

Maliyeti2008 -1,5 -0,8 -0,7 -0,3 12,1 12,7 -0,6 0,12009 -11,3 -11,4 0,0 -9,9 9,2 1,2 7,8 7,82010 14,4 4,9 9,0 4,8 8,0 8,5 -0,4 -8,72011 9,2 5,6 3,5 5,8 8,9 11,1 -1,9 -5,22012 2,0 3,2 -1,2 4,0 9,3 6,1 3,0 4,32008 I 7,1 3,2 3,9 2,0 10,7 8,4 2,2 -1,6 II 3,8 1,2 2,5 1,6 11,0 16,0 -4,3 -6,6 III -1,9 -1,4 -0,5 -1,0 13,0 15,2 -1,9 -1,4 IV -13,9 -6,2 -8,2 -3,8 13,3 11,2 1,9 11,02009 I -25,1 -14,4 -12,5 -10,3 15,7 5,9 9,3 24,9 II -17,0 -14,2 -3,2 -12,3 11,8 -1,6 13,6 17,4 III -9,5 -10,8 1,5 -9,8 6,4 -1,5 8,0 6,5 IV 8,5 -5,6 14,9 -6,9 3,5 2,5 1,0 -12,12010 I 20,0 2,6 17,0 0,7 3,4 7,2 -3,6 -17,6 II 14,9 5,8 8,6 5,1 6,2 9,1 -2,7 -10,3 III 10,2 5,2 4,8 6,3 11,4 8,7 2,4 -2,2 IV 13,5 6,0 7,1 7,1 11,2 9,0 2,0 -4,72011 I 15,0 7,3 7,2 6,8 8,1 10,6 -2,2 -8,8 II 8,6 5,7 2,8 5,8 9,2 9,3 -0,2 -2,9 III 8,4 4,5 3,8 5,2 9,2 11,2 -1,8 -5,3 IV 5,7 4,9 0,8 5,4 9,4 13,2 -3,3 -4,22012 I 1,7 4,7 -2,9 4,8 8,8 9,5 -0,6 2,3 II 3,1 3,1 0,0 4,5 10,1 7,4 2,5 2,5 III 2,3 2,6 -0,3 3,7 10,1 4,9 5,0 5,3 III 0,8 2,5 -1,6 3,0 8,2 2,9 5,2 6,9

Page 33: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201330

Tablo 2: Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Değişim (%)

Şekil: 2012 Yılında Bir Önceki Yıla Göre Temel Çalışma Göstergelerindeki Ortalama Değişimler (%)

Kaynak: TÜİK, TİSK

(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8)(1/2) (5/6) (7/3)

ÜretimToplam Çalışılan

SaatVerimlilik İstihdam

Çalışılan Saat Başına Nominal İşgücü

MaliyetiÜFE Reel İşgücü

Maliyeti

Birim İşgücü

Maliyeti2008 -1,5 -0,8 -0,7 -0,3 12,1 12,7 -0,6 0,12009 -11,3 -11,4 0,0 -9,9 9,2 1,2 7,8 7,82010 14,4 4,9 9,0 4,8 8,0 8,5 -0,4 -8,72011 9,2 5,6 3,5 5,8 8,9 11,1 -1,9 -5,22012 2,0 3,2 -1,2 4,0 9,3 6,1 3,0 4,32008 I 7,1 3,2 3,9 2,0 10,7 8,4 2,2 -1,6 II 3,8 1,2 2,5 1,6 11,0 16,0 -4,3 -6,6 III -1,9 -1,4 -0,5 -1,0 13,0 15,2 -1,9 -1,4 IV -13,9 -6,2 -8,2 -3,8 13,3 11,2 1,9 11,02009 I -25,1 -14,4 -12,5 -10,3 15,7 5,9 9,3 24,9 II -17,0 -14,2 -3,2 -12,3 11,8 -1,6 13,6 17,4 III -9,5 -10,8 1,5 -9,8 6,4 -1,5 8,0 6,5 IV 8,5 -5,6 14,9 -6,9 3,5 2,5 1,0 -12,12010 I 20,0 2,6 17,0 0,7 3,4 7,2 -3,6 -17,6 II 14,9 5,8 8,6 5,1 6,2 9,1 -2,7 -10,3 III 10,2 5,2 4,8 6,3 11,4 8,7 2,4 -2,2 IV 13,5 6,0 7,1 7,1 11,2 9,0 2,0 -4,72011 I 15,0 7,3 7,2 6,8 8,1 10,6 -2,2 -8,8 II 8,6 5,7 2,8 5,8 9,2 9,3 -0,2 -2,9 III 8,4 4,5 3,8 5,2 9,2 11,2 -1,8 -5,3 IV 5,7 4,9 0,8 5,4 9,4 13,2 -3,3 -4,22012 I 1,7 4,7 -2,9 4,8 8,8 9,5 -0,6 2,3 II 3,1 3,1 0,0 4,5 10,1 7,4 2,5 2,5 III 2,3 2,6 -0,3 3,7 10,1 4,9 5,0 5,3 III 0,8 2,5 -1,6 3,0 8,2 2,9 5,2 6,9

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 31

2012 Yılının Son Çeyreğinde İmalat Sanayiinin Büyüme Hızı: %0,0

TÜİK’in açıkladığı 2012 yılı GSYH veri-lerine göre imalat sanayiinde sabit fiyatlar-la büyüme hızı 4’üncü Çeyrekte sıfıra indi. Söz konusu oran 1’inci Çeyrekten itibaren sırasıyla %2,9; %3,5 ve %1,1 olmuştu. Yıl-lık toplamda ise imalat sanayiinde büyüme 2011’de %10 iken, 2012’de %1,9’a geri-ledi (Tablo 1).

Ekonomi genelinde büyüme oranı 2012’nin son çeyreğinde %1,4, 2012 yılın-

da ise %2,2 olarak ölçüldü. Bu veriler, sa-nayinin ekonomideki payının küçüldüğünü ifade ediyor.

Özel sektör yatırımlarında azalma

Öte yandan, 2011 yılında reel olarak %22,3 artan özel sektör sabit sermaye yatı-rımları 2012’de %4,5 oranında azaldı. Ma-kine - teçhizat yatırımları açısından bu oran-

lar sırasıyla %25 ve % - 6,6 oldu (Tablo 2).

Kişi başına GSYH Artışı 38 Dolar

Kişi başına GSYH da büyüme hızındaki azalmadan nasibini aldı. Kişi başına GSYH sabit fiyatlarla 2011’den 2012’ye %1 arta-bildi; dolar bazında ise 10.466 dolardan sadece 38 dolar artarak 10.504 dolara çıktı (Tablo 3).

Tablo 1: 1998 fiyatlarıyla GSYH’da ve imalat sanayiinde gelişme hızları, 2011-2012 (%)

Tablo 3: Kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla

Tablo 2: 1998 fiyatlarıyla GSYH ve özel sektör gayri safi sabit sermaye yatırımlarındaki değişim, 2011-2012 (%)

Yıl ve Dönem GSYH İmalat Sanayii2011 8,8 10,0

1ç. 12,4 15,42ç. 9,3 9,63ç. 8,7 9,94ç. 5,3 5,6

2012 2,2 1,91ç. 3,3 2,92ç. 2,9 3,53ç. 1,6 1,14ç. 1,4 0,0

Yıl ve Dönem GSYHÖzel Sektör Sabit Sermaye Yatırımları

Toplam Makine-Teçhizat İnşaat2011 8,8 22,3 25,0 16,7

1ç. 12,4 44,5 57,7 21,22ç. 9,3 33,8 39,8 20,53ç. 8,7 17,6 19,6 13,64ç. 5,3 1,0 -3,7 12,2

2012 2,2 -4,5 -6,6 0,41ç. 3,3 1,0 -0,3 4,02ç. 2,9 -3,6 -4,4 -1,73ç. 1,6 -6,2 -9,0 -0,34ç. 1,4 -9,2 -13,5 -0,4

Cari fiyatlarla Sabit (1998) fiyatlarla

YılYıl ortası nüfus(*)

’000TL Gelişme hızı % $ Gelişme hızı % TL Gelişme hızı %

1998 62 464 1 124 - 4 338 - 1 124 -1999 63 364 1 651 46,9 3 907 09,9 1 071 -4,72000 64 252 2 594 57,1 4 130 5,7 1 127 5,32001 65 133 3 688 42,2 3 021 -26,9 1 049 -7,02002 66 008 5 310 44,0 3 492 15,6 1 099 4,82003 66 873 6 801 28,1 4 559 30,6 1 142 3,92004 67 723 8 255 21,4 5 764 26,4 1 233 8,02005 68 566 9 464 14,7 7 022 21,8 1 320 7,12006 69 395 10 929 15,5 7 586 8,0 1 394 5,62007 70 215 12 009 9,9 9 240 21,8 1 442 3,42008 71 095 13 370 11,3 10 438 13,0 1 434 -0,62009 72 050 13 221 -1,1 8 559 -18,0 1 346 -6,12010 73 003 15 051 13,8 10 022 17,1 1 450 7,7

2011 73 950 17 549 16,6 10 466 4,4 1 557 7,42012 74 855 18 927 7,9 10 504 0,4 1 573 1,0

Kaynak: TÜİK • (*) 2008 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre nüfus tahminleri

Page 34: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201332

TİSK’in Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri Devam Ediyor

Adana SemineriKonfederasyonumuzca düzenlenen

“Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri” serisinin üçüncüsü Adana Sanayi Odası’nın işbirliği ile 31 Ocak 2013 tarihinde Adana Sanayi Odası Toplantı Salonu’nda gerçek-leştirildi.

Seminerin açılış konuşmaları Adana Sa-nayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sadi Sürenkök ve TİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü tarafından yapıldı.

Hüseyin Sözlü konuşmasında, yeni kanunla çalışma barışının daha ileriye götürülmesinin beklendiğini vurgulayarak, 6356 sayılı kanunla Türk endüstri ilişkileri sisteminin bileşenleri olan işçi ve işverenler arasındaki ilişkilerin demokratik bir yapı-nın oluşturulmasının, çağın değerlerini yan-sıtan ve aynı zamanda Türk çalışma hayatı-nın sorunlarına köklü bir çözüm getiren bir sistemin oluşturulmasının amaçlandığını; kanunla gelen e-devlet kapısı üzerinden üyeliğin kazanılması ve üyelikten ayrılma sisteminin yetkili sendikanın belirlenmesin-de kilit rol oynadığını, yapılacak çalışma-nın suiistimallere izin vermeyen bir sistem olması gerektiğini belirtti.

Açılış konuşmalarının ardından yapılan Seminerde oturum başkanlığı TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler tarafından ger-çekleştirildi. Seminer konuşmacıları arasın-da yer alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa-kültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gülsevil Alpagut “Sendikalara Üyelik, Aidatlar, İşkolları Sistemi ve Sendikal Güvencelerde Yapılan Değişiklikler” hakkında bilgi ver-di. Alpagut konuşmasında işçi kavramının kapsamının genişlediğini, işkolu esasına göre sendikalaşma esasının korunduğunu, işkolu sayısının 28’den 20’ye indiğini, işye-rinin girdiği işkolunun tespitinin Bakanlıkça yapılacağını, işkolu değişikliğinin yürürlük-teki toplu iş sözleşmesini etkilemeyeceğini belirtti ve sendika üyeliğinde noter aracılı-ğının kalktığını, sendika yöneticiliği, işyeri sendika temsilciliğinin güvencesi ve sendi-ka özgürlüğünün güvencesi konularında önemli değişikler yapıldığını açıkladı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fevzi Şahla-nan ise “Toplu İş Sözleşmesinde Yetki Pro-sedürü, Genel Esasları ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları” hakkında bilgi verdi. Çer-çeve sözleşme ve grup toplu iş sözleşmesi-nin kanunda ilk kez düzenlendiğini, işyeri ve işletme toplu iş sözleşmesinde yetki için

aranan çoğunluğun değişmiş olması ne-deniyle bu iki kavramın daha büyük önem kazandığını ve Bakanlığın yapacağı işkolu tespitlerinde daha dikkatli olması gerekti-ğini belirten Şahlanan konuşmasının deva-mında, sendikaların üye sayısı ile işyerinde çalışanların sayısının sağlıklı biçimde belir-lenmesinin sistemin temelini oluşturduğunu, toplu iş uyuşmazlıklarında arabuluculuk tayininin mahkemelerce yapılmayacağı-nı, grev tanımında Anayasa değişikliğine

Page 35: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201332

TİSK’in Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri Devam Ediyor

Adana SemineriKonfederasyonumuzca düzenlenen

“Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri” serisinin üçüncüsü Adana Sanayi Odası’nın işbirliği ile 31 Ocak 2013 tarihinde Adana Sanayi Odası Toplantı Salonu’nda gerçek-leştirildi.

Seminerin açılış konuşmaları Adana Sa-nayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sadi Sürenkök ve TİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü tarafından yapıldı.

Hüseyin Sözlü konuşmasında, yeni kanunla çalışma barışının daha ileriye götürülmesinin beklendiğini vurgulayarak, 6356 sayılı kanunla Türk endüstri ilişkileri sisteminin bileşenleri olan işçi ve işverenler arasındaki ilişkilerin demokratik bir yapı-nın oluşturulmasının, çağın değerlerini yan-sıtan ve aynı zamanda Türk çalışma hayatı-nın sorunlarına köklü bir çözüm getiren bir sistemin oluşturulmasının amaçlandığını; kanunla gelen e-devlet kapısı üzerinden üyeliğin kazanılması ve üyelikten ayrılma sisteminin yetkili sendikanın belirlenmesin-de kilit rol oynadığını, yapılacak çalışma-nın suiistimallere izin vermeyen bir sistem olması gerektiğini belirtti.

Açılış konuşmalarının ardından yapılan Seminerde oturum başkanlığı TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler tarafından ger-çekleştirildi. Seminer konuşmacıları arasın-da yer alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa-kültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gülsevil Alpagut “Sendikalara Üyelik, Aidatlar, İşkolları Sistemi ve Sendikal Güvencelerde Yapılan Değişiklikler” hakkında bilgi ver-di. Alpagut konuşmasında işçi kavramının kapsamının genişlediğini, işkolu esasına göre sendikalaşma esasının korunduğunu, işkolu sayısının 28’den 20’ye indiğini, işye-rinin girdiği işkolunun tespitinin Bakanlıkça yapılacağını, işkolu değişikliğinin yürürlük-teki toplu iş sözleşmesini etkilemeyeceğini belirtti ve sendika üyeliğinde noter aracılı-ğının kalktığını, sendika yöneticiliği, işyeri sendika temsilciliğinin güvencesi ve sendi-ka özgürlüğünün güvencesi konularında önemli değişikler yapıldığını açıkladı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fevzi Şahla-nan ise “Toplu İş Sözleşmesinde Yetki Pro-sedürü, Genel Esasları ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları” hakkında bilgi verdi. Çer-çeve sözleşme ve grup toplu iş sözleşmesi-nin kanunda ilk kez düzenlendiğini, işyeri ve işletme toplu iş sözleşmesinde yetki için

aranan çoğunluğun değişmiş olması ne-deniyle bu iki kavramın daha büyük önem kazandığını ve Bakanlığın yapacağı işkolu tespitlerinde daha dikkatli olması gerekti-ğini belirten Şahlanan konuşmasının deva-mında, sendikaların üye sayısı ile işyerinde çalışanların sayısının sağlıklı biçimde belir-lenmesinin sistemin temelini oluşturduğunu, toplu iş uyuşmazlıklarında arabuluculuk tayininin mahkemelerce yapılmayacağı-nı, grev tanımında Anayasa değişikliğine

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 33

paralel bir düzenleme yapıldığını, kanuni grev olarak tanımlama yapılabilmek için kanunun aradığı şartların gerçekleşmiş olmasının gerektiğini, işi durdurma şeklin-deki bir eylemin kanundan çıkarılmış olma-sına rağmen müeyyidesiz kalamayacağını ve bu durumun iş görme borcuna aykırılık teşkil edeceğini, geçici grev yasaklarında Yüksek Hakem Kurulu’na gitme yolunun kaldırıldığını belirtti.

Katılımcılar tarafından yöneltilen soru-cevapların ardından Seminer sona erdi.

İzmir Semineri“Sendikalar ve Toplu İş Söz-

leşmesi Kanunu Bilgilendirme Se-minerleri” serisinin dördüncüsü Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın işbirliği ile 14 Şubat 2013 tarihinde İzmir’de gerçek-leştirildi.

Seminerin açılış konuşmasını yapan EBSO Yönetim Kurulu Başkan Yardım-cısı Erdoğan Çiçekçi, son dönemde iş dünyasını ilgilendiren çok sayıda ya-sanın çıktığını, geçmiş dönemde kanun

metinlerindeki eksikliklerin yargı karar-ları ile tamamlandığını, ancak bunun da sorunlara yol açtığını, yeni kanunlarla birlikte bilgilenmenin daha fazla önem kazandığını ve EBSO olarak bu konuda her türlü çalışmayı yapmaktan memnuni-yet duyduklarını, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda ise TİSK’le bir-likte yapılan bu toplantının kendileri için önemli olduğunu ifade etti.

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik konuşmasında, küresel

Page 36: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201334

sistemde çalışma hayatının işleyişinin ve düzenleniş biçiminin, ekonomik kalkın-ma strateji ve hedefleriyle uyumlu olma-sı, işletmelerin uluslararası rekabet gücü-nü desteklemesi, istihdamı koruması ve geliştirmesi, sosyal diyalog ve işbirliğini sorunların çözümünde temel araç olarak kullanması ve çalışma barışını gözetme-si gerektiğini; iç ve dış piyasalarda gi-derek zorlaşan şartlar dikkate alınarak, ülkemiz firmalarının diğer ülkelerdeki ra-kip firmalarla rekabet edebilme imkan-larını arttırma gereğinin, yapılacak her yasal düzenlemede gözönünde bulundu-rulmasının zorunlu olduğunu vurguladı.

Başkan Kudatgobilik konuşmasının devamında, yüzde doksan beş oranın-da, sosyal tarafların uzlaşısı ile hayata geçen 6356 sayılı yeni Kanun’un tüm hazırlık sürecindeki çalışmalara katılan ve işyerlerimizin görüşlerini tek elden dile getiren Konfederasyonumuzun ça-lışma hayatında 1980 öncesi yaşanan kaos ortamına geri dönülmemesi için önemli katkılar sağladığını belirterek, sadece iş davalarına bakan özel mah-kemeler kurulması gerektiğini söyledi.

Bu alanda büyük bir ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Kutadgobilik, iş yargısı alanında sorunların olduğunu, iş hukuku uyuşmazlıklarına bakan özel mahkeme-lerin olması ve hakimlerin uzmanlıklarını geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Seminerin ilk ve ikinci oturumunda Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Polat Soyer gerçekleştirdi.

Seminerin ilk oturumunda Çalış-ma Genel Müdürü Ali Kemal Sayın “Kanunun Genel Tanıtımı, Sendikaların Yapılanması, E-Devlet Sistemi Üzerin-den Üyelik ve İşkolları Sisteminde Deği-şiklik”; Prof. Dr. Gülsevil Alpagut “Sendika Yöneticileri, İşyeri Temsilcileri ve Sendikal Güvenceler”; ikinci oturum-da ise Prof. Dr. Fevzi Şahlanan “Yetki Prosedürü ve Toplu İş Sözleşmesi-nin Yapılması, Geçiş Hükümleri”; Prof. Dr. Tankut Centel “Toplu İş Sözleş-mesinin Genel Esasları” ve Prof. Dr. Nurşen Caniklioğlu “Toplu İş Uyuş-mazlıkları, Çözüm Yöntemleri, Grev Uy-gulamaları ve Ceza Hükümleri” başlıklı tebliğleri sundular.

Yapılan sunumlarda genel olarak, yeni Kanuna göre yayımlanan İşkolla-rı Yönetmeliği’nde NACE kodları esas alınmakla birlikte mevcut sistemin ko-runmasına da önem verildiği, e-devlet sistemi üzerinden üyelikte hazırlanacak yönetmelik taslağının sosyal taraflarla paylaşılacağı, işyeri sendika temsilci-lerinin iş sözleşmelerinin sadece haklı fesih sebeplerinin varlığı halinde sona erdirilmesine yönelik düzenlemenin uy-gulamada sorunlara yol açabileceği, sendikaların işkolu barajını geçmelerine yönelik sistemin ILO eleştirilerine rağ-men Türkiye için gerekli bir sistem oldu-ğu, geçici maddelerle işkolu barajı için getirilen yüzde üç barajının 1.7.2018 tarihine kadar ertelenmiş olduğu, kanu-ni grevlerin tümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın arabuluculuk ya-pabileceği, grev oylaması konusunda Kanun’da farklı düzenlemelerin getirildi-ği belirtildi.

Seminer, katılımcıların Kanunla ilgili soru ve yorumlarına tebliğ sahiplerince verilen cevaplarla son buldu.

Page 37: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201334

sistemde çalışma hayatının işleyişinin ve düzenleniş biçiminin, ekonomik kalkın-ma strateji ve hedefleriyle uyumlu olma-sı, işletmelerin uluslararası rekabet gücü-nü desteklemesi, istihdamı koruması ve geliştirmesi, sosyal diyalog ve işbirliğini sorunların çözümünde temel araç olarak kullanması ve çalışma barışını gözetme-si gerektiğini; iç ve dış piyasalarda gi-derek zorlaşan şartlar dikkate alınarak, ülkemiz firmalarının diğer ülkelerdeki ra-kip firmalarla rekabet edebilme imkan-larını arttırma gereğinin, yapılacak her yasal düzenlemede gözönünde bulundu-rulmasının zorunlu olduğunu vurguladı.

Başkan Kudatgobilik konuşmasının devamında, yüzde doksan beş oranın-da, sosyal tarafların uzlaşısı ile hayata geçen 6356 sayılı yeni Kanun’un tüm hazırlık sürecindeki çalışmalara katılan ve işyerlerimizin görüşlerini tek elden dile getiren Konfederasyonumuzun ça-lışma hayatında 1980 öncesi yaşanan kaos ortamına geri dönülmemesi için önemli katkılar sağladığını belirterek, sadece iş davalarına bakan özel mah-kemeler kurulması gerektiğini söyledi.

Bu alanda büyük bir ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Kutadgobilik, iş yargısı alanında sorunların olduğunu, iş hukuku uyuşmazlıklarına bakan özel mahkeme-lerin olması ve hakimlerin uzmanlıklarını geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Seminerin ilk ve ikinci oturumunda Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Polat Soyer gerçekleştirdi.

Seminerin ilk oturumunda Çalış-ma Genel Müdürü Ali Kemal Sayın “Kanunun Genel Tanıtımı, Sendikaların Yapılanması, E-Devlet Sistemi Üzerin-den Üyelik ve İşkolları Sisteminde Deği-şiklik”; Prof. Dr. Gülsevil Alpagut “Sendika Yöneticileri, İşyeri Temsilcileri ve Sendikal Güvenceler”; ikinci oturum-da ise Prof. Dr. Fevzi Şahlanan “Yetki Prosedürü ve Toplu İş Sözleşmesi-nin Yapılması, Geçiş Hükümleri”; Prof. Dr. Tankut Centel “Toplu İş Sözleş-mesinin Genel Esasları” ve Prof. Dr. Nurşen Caniklioğlu “Toplu İş Uyuş-mazlıkları, Çözüm Yöntemleri, Grev Uy-gulamaları ve Ceza Hükümleri” başlıklı tebliğleri sundular.

Yapılan sunumlarda genel olarak, yeni Kanuna göre yayımlanan İşkolla-rı Yönetmeliği’nde NACE kodları esas alınmakla birlikte mevcut sistemin ko-runmasına da önem verildiği, e-devlet sistemi üzerinden üyelikte hazırlanacak yönetmelik taslağının sosyal taraflarla paylaşılacağı, işyeri sendika temsilci-lerinin iş sözleşmelerinin sadece haklı fesih sebeplerinin varlığı halinde sona erdirilmesine yönelik düzenlemenin uy-gulamada sorunlara yol açabileceği, sendikaların işkolu barajını geçmelerine yönelik sistemin ILO eleştirilerine rağ-men Türkiye için gerekli bir sistem oldu-ğu, geçici maddelerle işkolu barajı için getirilen yüzde üç barajının 1.7.2018 tarihine kadar ertelenmiş olduğu, kanu-ni grevlerin tümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın arabuluculuk ya-pabileceği, grev oylaması konusunda Kanun’da farklı düzenlemelerin getirildi-ği belirtildi.

Seminer, katılımcıların Kanunla ilgili soru ve yorumlarına tebliğ sahiplerince verilen cevaplarla son buldu.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 35

Konya SemineriTİSK tarafından organize edilen “Sen-

dikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Ka-nunu Bilgilendirme Seminerleri” seri-sinin beşincisi Konya Sanayi Odası, Konya Ticaret Borsası ve Konya Ticaret Odası’nın işbirliği ile 28 Şubat 2013 tarihinde Konya Ticaret Odası Konferans Salonu’nda ger-çekleştirildi.

Seminerin açılış konuşması TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler tarafından yapıldı. Açılış konuşmasının ardından yapılan Semi-nerde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpa-gut “Sendikalara Üyelik, Aidatlar, İşkolları Sistemi ve Sendikal Güvencelerde Yapılan Değişiklikler” hakkında bilgi verdi. Alpagut konuşmasında sendika kuruculuğunda ara-nan şartlar arasından Türk vatandaşı olma, Türkçe okur yazar olma ve sendikanın kuru-lacağı işkolunda fiilen çalışır olma ve Devlet aleyhine işlenen suçların çıkarıldığını, yeni Kanun’da kurucu olmak için fiil ehliyetine sahip, fiilen çalışır olma ve parasal nitelik-li yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmama koşullarının arandığını belirtti ve sendikal güvenceler konusunda bilgi verdi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğ-retim üyesi Prof. Dr. Fevzi Şahlanan ise “Toplu İş Sözleşmesinde Yetki Prosedürü, Genel Esasları ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları” konusunda yeni Kanunla getirilen değişiklikleri anlattı. Çerçeve sözleşme ve grup toplu iş sözleşmesinin kanunda ilk kez düzenlendiğini belirten Şahlanan, işkolu

barajı sorununun Kanun’un çıkmasını ge-ciktiren temel konuların başında geldiğini, bu konuda ILO’nun eleştirilerine rağmen kendisinin ülkemiz için barajın gerekliliğine inandığını, ancak bu noktada üyelik sistemi-nin sağlıklı işletilmesinin büyük önem kazan-dığını, Kanun’un 42.maddesinin sonunda yer alan, “sigortalılığın başlangıcı ve sona ermesine ilişkin bildirimlerden yasal süresi içinde SGK’ya yapılmayanlar yetkili işçi sendikasının tespitinde dikkate alınmaz.” hükmünün ülkemizdeki kayıtdışılık dikkate alındığında nasıl çözümleneceği konusun-da tereddütlerinin olduğunu belirterek yeni Kanuna göre yetki süreci ve uyuşmazlıkların çözümü hakkında açıklamalarda bulundu.

Katılımcılar tarafından yöneltilen soru-ce-vapların ardından Seminer sona erdi.

Kocaeli Semineri“Sendikalar ve Toplu İş Söz-

leşmesi Kanunu Bilgilendirme Seminerleri”nin altıncısı Kocaeli Sanayi Odası’nın işbirliği ile 22 Mart 2013 tarihin-de Kocaeli’nde gerçekleştirildi.

Seminerin açılış konuşmasını yapan Ko-caeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başka-nı Ayhan Zeytinoğlu, Kanun’la birlikte işkolu barajının yüzde 10’dan yüzde 3’e düşürüldüğünü, esasen barajın yüzde 3’e inmesini istemediklerini, Kanundaki geçiş hükümleri ile bunun daha da aşağıya inmiş olduğunu, bu değişiklik nedeniyle önümüz-deki dönemde sendika sayısında artış olabi-leceğini düşündüklerini, marjinal grupların

sendikalaşarak iş huzurunu bozmasından endişe ettiklerini belirtti ve ayrıca kıdem taz-minatı konusunun çalışma yaşamının önemli bir sorunu olduğunu vurguladı.

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ise konuşmasında yeni Kanun’un mutabakatla çıkarıldığını, bu sü-reçte TİSK’in temel parametresinin Türk sa-nayinin rekabet koşullarının ve istihdamın korunması şeklinde ortaya konulduğunu, Türkiye’nin G-20 içinde yer almasının önem-li olduğunu, terörün ortadan kalkması için yürütülen çalışmaları sanayinin potansiyeli-nin arttırılması açısından önemli gördüğünü ancak sürecin Misak-ı Milli sınırlarının korun-ması ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda de-vam ettirilmesi gerektiğini, bugün büyüyen tek ülkenin Türkiye olmasının AB açısından kaçırılmış bir fırsat anlamını taşıdığını, büyü-menin lokomotifinin Türk sanayi olmasından memnuniyet duyduğunu, kıdem tazminatı konusunda kazanılmış hakların korunması ve mevcut yükün bundan sonrası için OECD ülkeleri ortalamasına indirilmesi gerektiğini, konunun önümüzdeki günlerde gerçekleşti-rilecek Çalışma Meclisi’nde ayrıntılı olarak tartışılacağını vurguladı.

Takiben söz alan Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur’da konuşmasında, sendikaların iyi yönetişim ve demokrasinin bir parçası oldu-ğunu, yeni Kanun ile sosyal diyalog sürecin-de önemli bir adım atıldığını, bu Kanun’la sendikal özgürlüklerin genişletilmesi, ulus-lararası mevzuata uyum ve sorunlara çözü-

Page 38: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201336

mün amaçlandığını, kanunun çalışma hayatı ve demokrasiye önemli katkı sağlayacağını, dünyadaki rekabet koşullarının gözardı edi-lemeyeceğini, devletin görevinin sanayinin önündeki engelleri kaldırmak olduğunu, bu aşamada uluslararası taahhütlerimiz çerçe-vesinde düzenlemelerin yapılabileceğini, işkolu barajının kritik önem taşıdığını ve bu orana uluslararası kuruluşları ikna etme yö-nünde çaba göstereceklerini belirtti.

Açılış konuşmalarının ardından başla-yan Seminer’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut “Sendikalara Üyelik, Aidatlar, İşkolları Sistemi ve Sendikal Güvencelerde

Yapılan Değişiklikler” hakkında bilgi verdi. Alpagut konuşmasında, on beş yaşını doldu-ran ve Kanun hükümlerine göre işçi sayılan-ların, işçi sendikalarına üye olabileceklerini, işçi ve işverenlerin aynı işkolunda ve aynı zamanda birden çok sendikaya üye olama-yacaklarına ilişkin sınırlamanın korunmakla birlikte aynı işkolunda ve aynı zamanda farklı işverenlere ait işyerlerinde çalışan işçi-lerin birden çok sendikaya üye olabilecekle-rine yönelik düzenleme getirildiğini, işyerin-de yardımcı işte çalışan işçilerin de işyerinin girdiği işkolunda kurulu bir sendikaya üye olabileceklerini, eski Kanunda üyelik aidatı-nın üst sınırı Kanunla belirlenmişken, 6356 sayılı Kanunda sınır getirilmediğini, üyelik

aidatının miktarının kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre genel kurul tarafından belirleneceğini ifade ederek check-off yönteminin korunduğunu belirtti.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğ-retim üyesi Prof. Dr. Fevzi Şahlanan ise “Toplu İş Sözleşmesinde Yetki Prose-dürü, Genel Esasları ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları” konusunda değişiklikleri anlattı. Şahlanan konuşmasında İşkolları Yönetmeliği’nde yer alan “10.11.1983 ta-rihli ve 83/76 Sayılı işkolları tüzüğüne göre belirlenmiş işyerlerinin işkolu en son yetki belgesi alan sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda sayılır.” şeklindeki ifadenin Kanu-nun işkolu tespitine ilişkin prosedürünün en başından bir yönetmelikle önünün kesilmesi anlamına geldiğini ve bunun doğru olmadı-ğını belirterek, Kanunun yetki itirazı ile ilgili 43.maddesinde yer alan, itiraz dilekçesin-de veya ekinde somut deliller yoksa tale-bin incelemeksizin reddedileceğine ilişkin hükmün doğru bir kanuni ifade olmadığını, mahkemenin inceleme yapmadan red et-mesinin söz konusu olamayacağını, bunun “duruşma yapmaksızın red edilebilir” şeklin-de anlaşılması gerektiğini, Bakanlığın olum-suz yetki tespitine yönelik açılacak davaya yeni Kanunla, o işkolundaki sendikaların da dahil edilmesinin yerinde bir düzenleme ol-duğunu ifade etti.

Toplantı, katılımcıların soru ve yorumla-rına tebliğ sahiplerince verilen cevaplarla son buldu.

Page 39: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201336

mün amaçlandığını, kanunun çalışma hayatı ve demokrasiye önemli katkı sağlayacağını, dünyadaki rekabet koşullarının gözardı edi-lemeyeceğini, devletin görevinin sanayinin önündeki engelleri kaldırmak olduğunu, bu aşamada uluslararası taahhütlerimiz çerçe-vesinde düzenlemelerin yapılabileceğini, işkolu barajının kritik önem taşıdığını ve bu orana uluslararası kuruluşları ikna etme yö-nünde çaba göstereceklerini belirtti.

Açılış konuşmalarının ardından başla-yan Seminer’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut “Sendikalara Üyelik, Aidatlar, İşkolları Sistemi ve Sendikal Güvencelerde

Yapılan Değişiklikler” hakkında bilgi verdi. Alpagut konuşmasında, on beş yaşını doldu-ran ve Kanun hükümlerine göre işçi sayılan-ların, işçi sendikalarına üye olabileceklerini, işçi ve işverenlerin aynı işkolunda ve aynı zamanda birden çok sendikaya üye olama-yacaklarına ilişkin sınırlamanın korunmakla birlikte aynı işkolunda ve aynı zamanda farklı işverenlere ait işyerlerinde çalışan işçi-lerin birden çok sendikaya üye olabilecekle-rine yönelik düzenleme getirildiğini, işyerin-de yardımcı işte çalışan işçilerin de işyerinin girdiği işkolunda kurulu bir sendikaya üye olabileceklerini, eski Kanunda üyelik aidatı-nın üst sınırı Kanunla belirlenmişken, 6356 sayılı Kanunda sınır getirilmediğini, üyelik

aidatının miktarının kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre genel kurul tarafından belirleneceğini ifade ederek check-off yönteminin korunduğunu belirtti.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğ-retim üyesi Prof. Dr. Fevzi Şahlanan ise “Toplu İş Sözleşmesinde Yetki Prose-dürü, Genel Esasları ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları” konusunda değişiklikleri anlattı. Şahlanan konuşmasında İşkolları Yönetmeliği’nde yer alan “10.11.1983 ta-rihli ve 83/76 Sayılı işkolları tüzüğüne göre belirlenmiş işyerlerinin işkolu en son yetki belgesi alan sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda sayılır.” şeklindeki ifadenin Kanu-nun işkolu tespitine ilişkin prosedürünün en başından bir yönetmelikle önünün kesilmesi anlamına geldiğini ve bunun doğru olmadı-ğını belirterek, Kanunun yetki itirazı ile ilgili 43.maddesinde yer alan, itiraz dilekçesin-de veya ekinde somut deliller yoksa tale-bin incelemeksizin reddedileceğine ilişkin hükmün doğru bir kanuni ifade olmadığını, mahkemenin inceleme yapmadan red et-mesinin söz konusu olamayacağını, bunun “duruşma yapmaksızın red edilebilir” şeklin-de anlaşılması gerektiğini, Bakanlığın olum-suz yetki tespitine yönelik açılacak davaya yeni Kanunla, o işkolundaki sendikaların da dahil edilmesinin yerinde bir düzenleme ol-duğunu ifade etti.

Toplantı, katılımcıların soru ve yorumla-rına tebliğ sahiplerince verilen cevaplarla son buldu.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 37

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan: “Esnek çalışma modellerinin önünü açabiliriz”

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Avrupa Birliği ülkelerinde ABD’de çalı-şıyorum, işim var diyenlerin önemli bir bölümünün esnek çalışma modelleri ile çalıştığını ifade ederek, ”Evinden ça-lışma, part-time çalışma, özel istihdam büroları ile, bir yandan çalışanın hak-larını korurken öte yandan daha esnek daha farklı çalışma modellerinin de önünü açabiliriz. Önemli olan istihdam, çalışmak ve üretmek. İşgücü piyasaları ile ilgili konularda dar kalıpların dışına mutlaka çıkmak zorundayız. Bunlar yine bizim önümüzdeki dönemin önemli ça-lışma alanları olacak” dedi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, SETA Vakfı Ekonomi Direktörü Erdal Tanas Karagöl tarafından hazırlanan “AK Parti Dönemi Türkiye Ekonomisi” adlı Raporun tanıtım toplantısında ko-nuştu. Babacan, konuşmasında, bugün pek çok AB ülkesinde yapısal sorunların bulunduğunu ifade ederek, bu sorun-ları çözmeden ekonomiyi düzeltmenin

mümkün olmadığını dile getirdi. Siyasi arenada popülist rüzgarlar estirmeye çalışan, gerçekçi ekonomik uygulama-lardan uzaklaşan siyasi kesimlere karşı, her ülkenin, özellikle akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve araştırma kuruluşlarının, o ülkenin iş dünyasının mutlaka sesini yükseltmesi gerektiğini söyleyen Babacan, ”Bu kesimlerin biraz daha aktif olması lazım. Yani siyaset alanında doğruları yapmaya çalışanlar-la popülizm rüzgarı estirmeye çalışanlar arasındaki dengede üniversitelerin, iş dünyasının ve STK’ların daha faal olma-sı lazım” diye konuştu.

Mali disiplin kesintisiz devam edecek

Önümüzdeki dönemde de mali di-siplin kesintisiz olarak devam edece-ğini söyleyen Babacan, bunun Türkiye için olmazsa olmaz bir şart olduğunu ifade etti. Para politikalarında Merkez Bankası’nın operasyonel bağımsızlığı

çerçevesinde yürüttüğü çizginin devam edeceğini söyleyen Babacan, “Merkez Bankamızın temel önceliği hep fiyat is-tikrarı olacaktır. Bu temel öncelikle çeliş-memek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarına da Merkez Ban-kamız destek verir ve vermeye de devam edecek” diye konuştu.

Nükleer enerji bizim için çok önemli

Babacan, Türkiye’nin geçen yıl cari açığını 49 milyar dolara indirdiklerini, ancak sadece enerji ithalatına 60 milyar dolar ödediklerini ifade ederek, “Nük-leer enerji bizim için çok önemli. Yeni-lenebilir enerji de çok önemli bir alan sudan elektrik üretimi. Rüzgar, biyokütle yine şuanda belki çok rantabl değil ama teknoloji geliştikçe güneş, bunlar bizim için çok önemli alanlar olmaya devam edecek” dedi.

(ANKA; 05.03.2013)

Page 40: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201338

Ekonomi Bakanı Çağlayan: “Gümrük Birliği masaya yatırılabilir”

Ekonomi Bakanı Çağlayan, vize ko-nusunda AB’nin Türkiye’ye zorluk çıkar-dığını, Türk mallarının serbest dolaşımı konusundaki kotaların ise haksız oldu-ğunu belirtti. Çağlayan, “Böyle devam ederse Gümrük Birliği masaya yatırıla-bilir” dedi.

Çağlayan, 25 Mart 2013 tarihinde Almanya’nın Baden-Württemberg Eya-leti Başbakan Yardımcısı Ekonomi ve Maliye Bakanı Dr. Nils Schmid ile gö-rüşmesinde basın mensuplarının sorula-rını yanıtladı. Çağlayan, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaş-malarına (STA) Türkiye’nin taraf olduğu-nu karşı tarafa iletmediğini, bu nedenle Türkiye’nin haksız bir rekabet ile karşı karşıya kaldığını bildirdi. AB’nin STA yaptığı Meksika, Güney Afrika, Ceza-yir gibi ülkelerle Türkiye’nin hala STA görüşmelerine başlayamadığını belir-ten Çağlayan, AB ile STA yapan ülke-lerin Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girdiğini, karşı taraftaki ülkelerin ise Türkiye’ye ortalama yüzde 40 gümrük vergisi uygulayarak haksız rekabet ya-rattıklarını savundu.

Önümüzdeki dönemde AB ile ABD arasında STA müzakerelerinin başlan-masının planlandığını hatırlatan Çağ-layan, Türkiye’nin böyle bir anlaşma-nın dışında kalmasının Türkiye ile ABD arasındaki ticari ilişkilerde önemli bir haksız rekabet oluşturacağını vurguladı. Çağlayan, şöyle devam etti:

‘’Bu konuda AB maalesef Türkiye’ye karşı samimi değildir ve Türkiye’ye karşı haksız bir uygulama içindedir. Bu nok-tada AB, STA yapmış olduğu ülkelere sadece gümrük indirimi öngören anlaş-ma yaparken, bizim ülkemizde 17 yıldır devam eden Gümrük Birliği Anlaşma-sıyla tam üyeliğin tüm mükellefiyetlerini Türkiye’ye yüklemektedir. Bu da önemli bir haksızlıktır. Şunu ifade etmek isterim ki eğer böyle devam ederse Türkiye ola-rak biz Gümrük Birliği’ni masaya yatır-mak durumunda kalacağız; çünkü Güm-rük Birliği Türkiye’nin aleyhine işler bir duruma gelmiştir.’’

Başbakan Obama’ya mektup gönderdi

ABD ve AB arasında öngörülen

STA’nın son derece önemli olduğuna işaret eden Zafer Çağlayan, bu konu-da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup gönderdiğini söyledi.

Çağlayan, AB ve ABD arasında STA müzakerelerinin başlayacağı bir ortam-da AB’nin her zamanki gibi ipe un sere-rek Türkiye’nin de ABD ile görüşmelere başlaması konusunda gerekeni söyleme-diğini ifade ederek, şöyle konuştu:

‘’Bu AB’nin iki yüzlü tutumunun bir göstergesidir. Bu arada biz de bu konu-yu bir rapor halinde sayın Başkanımıza arz ettik. Sayın Başbakanımız da konuy-la ilgili mektubunda Türkiye’nin çekin-celerini ve bunun üzerinde Türkiye’nin böyle bir sürece dahil olmaması konu-sunda ABD ile olan ekonomik ilişkile-rimizde Türkiye aleyhine daha önemli menfi sonuçlar çıkaracağını ifade etti. ABD’nin AB ile başlamış olduğu bu sü-rece paralel bir şekilde Türkiye’nin de ABD ile STA konusundaki müzakerele-re başlama konusundaki kararlılığını ve bu konudaki isteğini dile getirmiştir. Ben ABD’nin bu konuda Türkiye’ye kar-şı kayıtsız kalmayacağı kanaatindeyim. Çünkü biz önemli bir müttefikiz. Sayın Başbakanımızın Sayın Obama ile görüş-mesinde bu, öncelikli bir gündem mad-desi oluşturacaktır.’’

Çağlayan “AB’ ye Gümrük Birliği yerine STA teklif edeceğiz”

Çağlayan 27 Mart 2013 tarihinde konuyla ilgili çeşitli yayın organlarına yaptığı açıklamada ise AB’ ye Gümrük Birliği yerine STA teklif edeceklerini açıkladı. Ticari diplomasi atağı başlat-tıklarını söyleyen Çağlayan, “Eksenimiz dünya ekseni. 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Bunun için her blokla çalışmalıyız” dedi. Çağlayan, GB an-laşması imzalandığında ‘Güney Kıbrıs AB’ye üye olunca biz de onlarla ticaret yapmak zorunda kalırız’ endişesiyle ta-raf ülkelerle STA’ların önünün kapandı-ğını da kaydetti.

Page 41: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201338

Ekonomi Bakanı Çağlayan: “Gümrük Birliği masaya yatırılabilir”

Ekonomi Bakanı Çağlayan, vize ko-nusunda AB’nin Türkiye’ye zorluk çıkar-dığını, Türk mallarının serbest dolaşımı konusundaki kotaların ise haksız oldu-ğunu belirtti. Çağlayan, “Böyle devam ederse Gümrük Birliği masaya yatırıla-bilir” dedi.

Çağlayan, 25 Mart 2013 tarihinde Almanya’nın Baden-Württemberg Eya-leti Başbakan Yardımcısı Ekonomi ve Maliye Bakanı Dr. Nils Schmid ile gö-rüşmesinde basın mensuplarının sorula-rını yanıtladı. Çağlayan, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaş-malarına (STA) Türkiye’nin taraf olduğu-nu karşı tarafa iletmediğini, bu nedenle Türkiye’nin haksız bir rekabet ile karşı karşıya kaldığını bildirdi. AB’nin STA yaptığı Meksika, Güney Afrika, Ceza-yir gibi ülkelerle Türkiye’nin hala STA görüşmelerine başlayamadığını belir-ten Çağlayan, AB ile STA yapan ülke-lerin Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girdiğini, karşı taraftaki ülkelerin ise Türkiye’ye ortalama yüzde 40 gümrük vergisi uygulayarak haksız rekabet ya-rattıklarını savundu.

Önümüzdeki dönemde AB ile ABD arasında STA müzakerelerinin başlan-masının planlandığını hatırlatan Çağ-layan, Türkiye’nin böyle bir anlaşma-nın dışında kalmasının Türkiye ile ABD arasındaki ticari ilişkilerde önemli bir haksız rekabet oluşturacağını vurguladı. Çağlayan, şöyle devam etti:

‘’Bu konuda AB maalesef Türkiye’ye karşı samimi değildir ve Türkiye’ye karşı haksız bir uygulama içindedir. Bu nok-tada AB, STA yapmış olduğu ülkelere sadece gümrük indirimi öngören anlaş-ma yaparken, bizim ülkemizde 17 yıldır devam eden Gümrük Birliği Anlaşma-sıyla tam üyeliğin tüm mükellefiyetlerini Türkiye’ye yüklemektedir. Bu da önemli bir haksızlıktır. Şunu ifade etmek isterim ki eğer böyle devam ederse Türkiye ola-rak biz Gümrük Birliği’ni masaya yatır-mak durumunda kalacağız; çünkü Güm-rük Birliği Türkiye’nin aleyhine işler bir duruma gelmiştir.’’

Başbakan Obama’ya mektup gönderdi

ABD ve AB arasında öngörülen

STA’nın son derece önemli olduğuna işaret eden Zafer Çağlayan, bu konu-da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup gönderdiğini söyledi.

Çağlayan, AB ve ABD arasında STA müzakerelerinin başlayacağı bir ortam-da AB’nin her zamanki gibi ipe un sere-rek Türkiye’nin de ABD ile görüşmelere başlaması konusunda gerekeni söyleme-diğini ifade ederek, şöyle konuştu:

‘’Bu AB’nin iki yüzlü tutumunun bir göstergesidir. Bu arada biz de bu konu-yu bir rapor halinde sayın Başkanımıza arz ettik. Sayın Başbakanımız da konuy-la ilgili mektubunda Türkiye’nin çekin-celerini ve bunun üzerinde Türkiye’nin böyle bir sürece dahil olmaması konu-sunda ABD ile olan ekonomik ilişkile-rimizde Türkiye aleyhine daha önemli menfi sonuçlar çıkaracağını ifade etti. ABD’nin AB ile başlamış olduğu bu sü-rece paralel bir şekilde Türkiye’nin de ABD ile STA konusundaki müzakerele-re başlama konusundaki kararlılığını ve bu konudaki isteğini dile getirmiştir. Ben ABD’nin bu konuda Türkiye’ye kar-şı kayıtsız kalmayacağı kanaatindeyim. Çünkü biz önemli bir müttefikiz. Sayın Başbakanımızın Sayın Obama ile görüş-mesinde bu, öncelikli bir gündem mad-desi oluşturacaktır.’’

Çağlayan “AB’ ye Gümrük Birliği yerine STA teklif edeceğiz”

Çağlayan 27 Mart 2013 tarihinde konuyla ilgili çeşitli yayın organlarına yaptığı açıklamada ise AB’ ye Gümrük Birliği yerine STA teklif edeceklerini açıkladı. Ticari diplomasi atağı başlat-tıklarını söyleyen Çağlayan, “Eksenimiz dünya ekseni. 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Bunun için her blokla çalışmalıyız” dedi. Çağlayan, GB an-laşması imzalandığında ‘Güney Kıbrıs AB’ye üye olunca biz de onlarla ticaret yapmak zorunda kalırız’ endişesiyle ta-raf ülkelerle STA’ların önünün kapandı-ğını da kaydetti.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 39

Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu Toplantısı

Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu 2013 yılı toplantısı, 27-28 Mart 2013 tarih-lerinde “Sosyal Güvenlik Reformunun 5.Yılında Sosyal Güvenlik Kurumu; Mevcut Durum Analizi ve Yaşanan Sorunlar İçin Çözüm Stratejileri” gün-demiyle gerçekleştirildi.

Toplantının açılışında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Türkiye’nin yapılan düzenlemelerle sosyal güvenlikte yeni bir pencere açtığını; atılan bu adımların sıradan değil, kimsenin cesaret edemediği ölçekteki reformlar oldu-ğunu; Türkiye’nin 50, 100 yıllık geleceğine dönük sürdürülebilir bir sistemin nasıl oluştu-rulacağı hesaplanarak bu adımların atıldığı-nı, tüm vatandaşların kapsama alındığını ve popülizmden uzak bir yaklaşımın benimsen-diğini söyledi.

Bakan Çelik, hizmetleri vatandaş odaklı yürüttüklerini anlatarak, vatandaşın evraka boğulmamasını, teknolojinin imkanlarından yararlanarak daha rahat hizmet alabilmesi-ni istediklerini belirtti.

Sosyal güvenliğin son derece hassas bir alan olduğunu ve bu alanda atılacak yan-lış bir adımın telafisinin büyük zararlara yol açabileceğini vurgulayan Faruk Çelik, sos-yal güvenlik reformunun üzerinden 4,5 yıl geçtiğini ve reformun olgunluk dönemine gir-diğini; 2008’den bu yana aktif sigortalı sa-yısının 15 milyondan 18 milyon 400 bine, pasif sigortalı sayısının 8 milyon 700 binden 10 milyon 300 bine ulaştığını; aktif-pasif oranının 1,87’den 1,90’a çıktığını; toplam gelirlerin toplam giderleri karşılama oranının %73’ten %89’a yükseldiğini; 2007’de %3 olan açıkların GSMH’ya oranının 2012’de

%1,21’e gerilediğini; kayıtdışı istihdamın %52’den %39’a düştüğünü; bu rakamların, sağlık alanında teminat paketleri çok geniş tutulmasına rağmen, olumlu bir seyri ortaya koyduğunu; reformun devamını da doğru getirmek gerektiğini kaydetti.

SGK Başkanı Yadigar Gökalp İl-han, Yüksek Danışma Kurulu’nun 6.toplan-tısını gerçekleştirdiğini ifade ederek, iki gün süreyle yapılacak çalıştay sonucunda ortaya çıkacak görüşlerin değerlendirileceğini be-lirtti.

Gökalp, sivil toplum kuruluşlarının deste-ği olmadan sadece SGK’nın yapacağı çalış-malarla başarılı olunmasının güç olduğunu, verilecek her türlü desteği ve katkıyı önemse-diklerini; sosyal güvenlik reformuyla birlikte önemli gelişmeler kaydedildiğini ve çok hızlı bir süreç yaşandığını ifade ederek, reformun olumlu etkilerinin orta ve kısa vadede daha fazla ortaya çıkacağını; kayıtdışı istihdamla mücadele konusunda çalışmalar yapıldığını; prim tahsilatının artırılmasının sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi açısından önemli olduğunu ve bu konudaki çalışmaların da yoğun bir şekilde devam ettiğini söyledi.

TİSK Genel Sekreter Yardımcısı Ferhat İlter yaptığı konuşmada; 2008 yılında başlayan sosyal güvenlik sistemi reformu kapsamında çok önemli adımlar atıldığına vurgu yaparak, SGKnın köklü de-ğişikliklere gitmek suretiyle, topluma daha iyi hizmetler üretmek için yaptığı yoğun çalışmaların takdirle karşılandığını; ancak sistemde halen bazı kritik sorunların mevcut bulunduğunu ve yaşanan sorunların etkisini en ağır biçimde hisseden kesimin ise kayıtlı ve organize işyerleri olduğunu belirtti.

Teşvik Kanunları ile getirilen kriterlere, Kurum genelgeleri ile kötüye kullanımın ön-lenmesi amacıyla Kanun’un öngörmediği kriterler eklenmesinin ya da Kanun’da yer alanlardan daha ağır koşullar getirilmesinin istihdamın artırılmasını engellediğine işaret eden İlter, Kurum’un 2013 yılında başlattığı uygulama ile, meslek kodu uygulamasının devamı niteliğinde olmak üzere, bazı meslek odaları ile imzaladığı işbirliği protokollerini esas alarak bazı mesleklerde, adeta prime esas “asgari ücret” belirlediğini ve prim öde-melerinin bu ücret üzerinden yapılmasını is-tediğini söyledi.

Ferhat İlter, söz konusu uygulamanın, anayasal sözleşme özgürlüğünü ihlal ettiği-ni; kayıtdışılığın önüne geçilmesi amacını taşıdığı ifade edilen bu uygulamanın biza-tihi kendisinin yeni kayıtdışı uygulamalara kaynaklık edeceğini; Kurum’un bu uygula-masının, işyerlerinde daha ağır mağduriyet-lere yol açılmadan en kısa sürede gözden geçirilmesi ve düzeltmesi gerektiğini belirtti.

Bakan Çelik, çalışmalara yapılan kat-kılar nedeniyle Konfederasyonumuzun da aralarında yer aldığı bazı kuruluşlara plaket verdi.

Toplantının açılış bölümünde çeşitli sivil toplum kuruluş temsilcileri de gündeme ilişkin konuşmalar yaptılar.

Konuşmaların ardından gerçekleştirilen çalıştayda, kamu kurum ve kuruluşları, üni-versiteler, sosyal taraflar ve STK temsilcileri-nin katılımıyla Ortak Akıl Platformu yöntemi kullanılarak SGK’nın 2015-2019 yıllarını kapsayacak Stratejik Plan çalışması yapıldı.

Page 42: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201340

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Söz-leşmesi (BMKİS) sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluş-turmak üzere evrensel ilkeler öneren yeni-likçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak ta-mamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.

Bu kapsamda, insan hakları, çalışma koşulları, çevre koruma ve yolsuzlukla mü-cadele başlıklarında 10 temel prensip be-lirlenmiştir. Bugün, dünyanın en geniş gö-nüllü platformunu oluşturan binlerce şirket, sendika ve sivil toplum örgütü, bu evrensel ilkeleri; iş stratejilerinin, operasyonlarının ve

kültürlerinin bir parçası haline getirecekleri-ni ilan ederek Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne katılmaktadır.

Türkiye’den 247 kurum sözleşmeyi im-zalamıştır. BMKİS, Türkiye’de de kurumsal sürdürülebilirlik kavram ve fikrinin yayılması ve kalkınma hedefine yönelik olarak iş dün-yasıyla işbirliği yapılması açısından önemli katkılar sağlamıştır.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı 20 Mart 2013 tarihinde düzenlenen Genel Kurul’da Yönetim Kurulu’nu seçti. Yönetim Kurulu’na Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Hol-ding, Coca Cola İçecek, Doğuş Otomotiv,

Borsa İstanbul, Koç Holding, Sabancı Hol-ding, TSKB, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding’in temsilcileri ile sekretaryayı üstlenen TİSK ve TÜSİAD seçildi.

BMKİS’i imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık’tan Dr. Yılmaz Argüden Küre-sel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı Yönetim Kurulu Başkanı seçildi.

Yeni Yönetim Kurulu, sözleşmenin Tür-kiye Ağı’nı güçlendirmesini, uluslararası boyutta temsil edilmesini ve mevcut üyelerin etkililiğinin artırılmasını öncelikli hedefler olarak belirledi.

(TİSK HABER BÜLTENİ; 21.03.2013)

“Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı” Yönetim Kurulu’nu belirledi

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) Türkiye Ağını temsil edecek 2013-2016 dönemi Yönetim Kurulu belirlendi.

Yönetim Kurulu’na temsilcileri seçilen kurumlar: Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Holding, Coca- Cola İçecek, Doğuş Otomotiv, Borsa İstanbul, Koç Holding, Sabancı Holding, TSKB, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding ile sekretaryayı üstlenen TİSK ve TÜSİAD oldu.

Dr. Yılmaz Argüden (ARGE Danışmanlık) Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı Yönetim Kurulu Başkanı seçildi.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi, sürekli re-kabet içindeki iş dünyasına ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak tama-men gönüllülük esasına dayanıyor.

Küresel İlkeler Sözleşmesi üyeliği şirketlere ne tür avantajlar sağlıyor?

Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni benimseyen

işletmeler, ister büyük boyutlu çokuluslu şirket-ler olsun, ister KOBİ olsun, daha güçlü örgütsel yapıya kavuşmak ve uluslararası iş piyasa-sında yeni gelişen bir kültürün üyesi olmanın ayrıcalıklarını yaşayacaklar. Bu iş ortamını destekleyecek iletişim ağının kurulması, özel tasarlanmış eğitim modüllerine erişim, ulusla-rarası etkinliklerle bağlantı gibi BM tarafından desteklenen somut olanaklar aracılığıyla da, bu kültür giderek yayılıyor. Sözleşme’ye taraf

olan şirketler orta vadede ekonomik kazançla-rını arttırırken, kısa vadede de toplumsal sorum-luluklarını en bilinçli ve en yararlı şekilde yerine getirmenin prestij ve onurunu yaşıyorlar.

Küresel İlkeler Sözleşmesi özel sektör iş-letmelerini, 10 temel evrensel ilkeye uymaya çağırıyor. Dünyanın her yerinde bu evrensel ilkelerin iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürünün bir parçası haline gelmesi için ça-lışıyor.

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Hakkında

Küresel İlkeler Sözleşmesinin içeriği ve maddeleri şunlardır: İNSAN HAKLARI

İlke 1: İşletmeler uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermelidir.

İlke 2: İşletmeler insan hakları suçlarına ortak olmamak için gerekli tüm tedbirleri al-malıdır.

İŞGÜCÜİlke 3: İşletmeler sendika ve toplu iş sözleş-

mesi özgürlüğüne;İlke 4: Zorla çalıştırma ve zorunlu çalıştır-

manın her türünün ortadan kaldırılmasına;İlke 5: Çocuk istihdamının tamamen orta-

dan kaldırılmasına;İlke 6: İşe alma ve meslek konusundaki ay-

rımcılığın ortadan kaldırılmasına azami önem vermelidir.

ÇEVREİlke 7: İşletmeler çevresel zorluklarla ilgili

olarak temkinli desteklemeli; İlke 8: Daha yüksek çevresel sorumluluğu

teşvik etmek için gerekli girişimlerde bulunmalı;İlke 9: Çevre dostu teknolojilerin gelişmesi

ve yaygınlaştırılmasını teşvik etmelidir.YOLSUZLUKLA MÜCADELE

İlke 10: İşletmeler rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmelidir.

Küresel İlkeler Sözleşmesi

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne üye ol-mak son derece kolay. Bu ilkeleri benimsedi-ğinize inanıyorsanız, şirketinizin en üst düzey yöneticisinin imzasıyla, BM Genel Sekreteri

Ban Ki-Moon’a bir mektup yollamanız yeterli. İnternet üzerinde www.unglobalcompact.org adresinden bilgi alabilir, ya da sekretaryayı yürüten TİSK veya TÜSİAD ile bağlantıya ge-

çebilirsiniz. Yeni uygulama ile Küresel İlkeler Sözleş-

mesini on-line olarak da imzalamak ve üye olmak mümkün.

Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne üye olmak için ne yapmak gerekiyor?

Page 43: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201340

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Söz-leşmesi (BMKİS) sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluş-turmak üzere evrensel ilkeler öneren yeni-likçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak ta-mamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.

Bu kapsamda, insan hakları, çalışma koşulları, çevre koruma ve yolsuzlukla mü-cadele başlıklarında 10 temel prensip be-lirlenmiştir. Bugün, dünyanın en geniş gö-nüllü platformunu oluşturan binlerce şirket, sendika ve sivil toplum örgütü, bu evrensel ilkeleri; iş stratejilerinin, operasyonlarının ve

kültürlerinin bir parçası haline getirecekleri-ni ilan ederek Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne katılmaktadır.

Türkiye’den 247 kurum sözleşmeyi im-zalamıştır. BMKİS, Türkiye’de de kurumsal sürdürülebilirlik kavram ve fikrinin yayılması ve kalkınma hedefine yönelik olarak iş dün-yasıyla işbirliği yapılması açısından önemli katkılar sağlamıştır.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı 20 Mart 2013 tarihinde düzenlenen Genel Kurul’da Yönetim Kurulu’nu seçti. Yönetim Kurulu’na Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Hol-ding, Coca Cola İçecek, Doğuş Otomotiv,

Borsa İstanbul, Koç Holding, Sabancı Hol-ding, TSKB, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding’in temsilcileri ile sekretaryayı üstlenen TİSK ve TÜSİAD seçildi.

BMKİS’i imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık’tan Dr. Yılmaz Argüden Küre-sel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı Yönetim Kurulu Başkanı seçildi.

Yeni Yönetim Kurulu, sözleşmenin Tür-kiye Ağı’nı güçlendirmesini, uluslararası boyutta temsil edilmesini ve mevcut üyelerin etkililiğinin artırılmasını öncelikli hedefler olarak belirledi.

(TİSK HABER BÜLTENİ; 21.03.2013)

“Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı” Yönetim Kurulu’nu belirledi

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) Türkiye Ağını temsil edecek 2013-2016 dönemi Yönetim Kurulu belirlendi.

Yönetim Kurulu’na temsilcileri seçilen kurumlar: Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Holding, Coca- Cola İçecek, Doğuş Otomotiv, Borsa İstanbul, Koç Holding, Sabancı Holding, TSKB, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding ile sekretaryayı üstlenen TİSK ve TÜSİAD oldu.

Dr. Yılmaz Argüden (ARGE Danışmanlık) Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı Yönetim Kurulu Başkanı seçildi.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi, sürekli re-kabet içindeki iş dünyasına ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak tama-men gönüllülük esasına dayanıyor.

Küresel İlkeler Sözleşmesi üyeliği şirketlere ne tür avantajlar sağlıyor?

Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni benimseyen

işletmeler, ister büyük boyutlu çokuluslu şirket-ler olsun, ister KOBİ olsun, daha güçlü örgütsel yapıya kavuşmak ve uluslararası iş piyasa-sında yeni gelişen bir kültürün üyesi olmanın ayrıcalıklarını yaşayacaklar. Bu iş ortamını destekleyecek iletişim ağının kurulması, özel tasarlanmış eğitim modüllerine erişim, ulusla-rarası etkinliklerle bağlantı gibi BM tarafından desteklenen somut olanaklar aracılığıyla da, bu kültür giderek yayılıyor. Sözleşme’ye taraf

olan şirketler orta vadede ekonomik kazançla-rını arttırırken, kısa vadede de toplumsal sorum-luluklarını en bilinçli ve en yararlı şekilde yerine getirmenin prestij ve onurunu yaşıyorlar.

Küresel İlkeler Sözleşmesi özel sektör iş-letmelerini, 10 temel evrensel ilkeye uymaya çağırıyor. Dünyanın her yerinde bu evrensel ilkelerin iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürünün bir parçası haline gelmesi için ça-lışıyor.

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Hakkında

Küresel İlkeler Sözleşmesinin içeriği ve maddeleri şunlardır: İNSAN HAKLARI

İlke 1: İşletmeler uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermelidir.

İlke 2: İşletmeler insan hakları suçlarına ortak olmamak için gerekli tüm tedbirleri al-malıdır.

İŞGÜCÜİlke 3: İşletmeler sendika ve toplu iş sözleş-

mesi özgürlüğüne;İlke 4: Zorla çalıştırma ve zorunlu çalıştır-

manın her türünün ortadan kaldırılmasına;İlke 5: Çocuk istihdamının tamamen orta-

dan kaldırılmasına;İlke 6: İşe alma ve meslek konusundaki ay-

rımcılığın ortadan kaldırılmasına azami önem vermelidir.

ÇEVREİlke 7: İşletmeler çevresel zorluklarla ilgili

olarak temkinli desteklemeli; İlke 8: Daha yüksek çevresel sorumluluğu

teşvik etmek için gerekli girişimlerde bulunmalı;İlke 9: Çevre dostu teknolojilerin gelişmesi

ve yaygınlaştırılmasını teşvik etmelidir.YOLSUZLUKLA MÜCADELE

İlke 10: İşletmeler rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmelidir.

Küresel İlkeler Sözleşmesi

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne üye ol-mak son derece kolay. Bu ilkeleri benimsedi-ğinize inanıyorsanız, şirketinizin en üst düzey yöneticisinin imzasıyla, BM Genel Sekreteri

Ban Ki-Moon’a bir mektup yollamanız yeterli. İnternet üzerinde www.unglobalcompact.org adresinden bilgi alabilir, ya da sekretaryayı yürüten TİSK veya TÜSİAD ile bağlantıya ge-

çebilirsiniz. Yeni uygulama ile Küresel İlkeler Sözleş-

mesini on-line olarak da imzalamak ve üye olmak mümkün.

Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne üye olmak için ne yapmak gerekiyor?

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 41

“Sürdürülebilirlik Çalışmaları Finansman Sağlamanın Ön Şartı Oluyor”

Geçtiğimiz yıl Türkiye ve Hollanda arasında ticari ilişkilerin 400. yılı kut-landı. Kasım 2012’de Başbakan Mart Rutte’nin İstanbul ziyareti sürdürülebilir iş yapma konusunda Türk ve Hollan-dalı şirketlerin bilgi paylaşım sürecini başlattı. Örneğin, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (BMKİS) Hol-landa Yerel Ağının İş ve İnsan Hakları el kitabı Türkçeye çevrildi. Bu kapsam-da 27 Mart 2013 tarihinde BMKİS Hollanda ve Türkiye Yerel Ağları işbir-liğinde Hague BMKİS Hollanda Sekre-taryası ve Hollanda Endüstri ve İşveren Derneği’nde bir yuvarlak masa toplantı-sı gerçekleştirildi.

Türk bankacılık ve finans sektörünün üst düzey temsilcilerinin katıldığı BMKİS Hollanda ve Türkiye tarafından organi-ze edilen “Uygulamada Sürdürüle-bilir Bankacılık: Riski Yönetmek, Fırsatlar Yaratmak” başlıklı iki gün-lük bilgi paylaşım diyaloğu toplantısın-da BMKİS Türkiye Temsilcisi Dr. Yılmaz Argüden ile Akbank, Bank Pozitif, Ga-ranti Bankası, İNG Bank, Odeabank, Şekerbank, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası’nın üst düzey yönetici-lerin yanı sıra BDDK, SPK, TİSK, FMO (Hollanda Kalkınma Bankası), Hollanda Finans Merkezi, Climate Focus, CSR Danışmanlık, LTC Danışmanlık ve ARGE Danışmanlık’tan üst düzey yetkililer

katıldı. 25 kişiden oluşan Türkiye dele-gasyonu; ABN Amro, ING, Rabobank, GRI, Ekvator Prensipleri İzleme Komitesi, FMO, Amsterdam Belediyesi ve NYSE Euronext Amsterdam Borsası’ndan uz-manlarla bir araya geldi.

BMKİS Türkiye Yerel Ağı 2009’dan bu yana sektörel yayılma gerçekleş-tirmekte ve çeşitli konularda Çalışma Grupları oluşturmaktadır. Söz konusu diyalog, Hollanda Yerel Ağının Türkiye Yerel Ağındaki sektörel yayılma süreci hakkında bilgi edinmesine olanak ya-ratmış; Türk Bankacılık ve Finans Sektö-rü Temsilcilerinin ise Hollanda’daki en iyi uygulamalar hakkında görüş alışveri-şinde bulunmasına imkan sağladı.

İki Yerel Ağ arasında belirli bir sek-töre odaklanarak gerçekleştirilen bu tarz bir işbirliği BMKİS tarihinde bir ilk olmuştur.

Türkiye delegasyonu ilk günü Ams-terdam Borsası CEO’sunun da katılımıy-la, Amsterdam Borsasını ziyaret ederek ve kapanış seremonisine katılarak ta-mamladı.

BMKİS Yerel Ağları, 100’ün üze-rinde ülkede Küresel İlkeler Sözleşmesi ilkelerinin ve kampanyalarının farklı ül-kelerde, kültürlerde ve dillerde benim-senmesini sağlayan bir rol oynamakta ve şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda bir araya gelmelerini ve ortak hareket etmelerini sağlayan bir platform sun-maktadır.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Temsilcisi Dr. Yılmaz Argüden’in başkanlığındaki Türk bankacılık heyeti Hollanda bankalarının temsilcileriyle sürdürülebilirlik çalışmaları konusunda deneyim paylaştılar.

Akbank, Bank Pozitif, Garanti Bankası, İNG Bank, Odeabank, Şekerbank, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası’nın üst düzey yöneticileri ve BDDK ile SPK temsilcilerinden oluşan Türk bankacılık delegasyonu, FMO (Hollanda Kalkınma Bankası), Hollanda Finans Merkezi, ABN Amro, ING, Rabobank, GRI, Ekvator Prensipleri İzleme Komitesi, FMO, Amsterdam Belediyesi ve NYSE Euronext Amsterdam Borsası’ndan uzmanlarla bir araya gelerek sürdürülebilirlik çalışmalarının finansman sağlamadaki rolünü görüştüler.

Dr. Argüden, “Küresel finans piyasaları çevre, sosyal etki, insan hakları ve yolsuzluğu önleme konusunda sürdürülebilirlik çalışmalarını ön şart olarak görmeye başlıyorlar. Türkiye ve Hollanda Yerel Ağları arasında belirli bir sektöre odaklanarak gerçekleştirilen bu tarz bir işbirliği BM Küresel İlkeler Sözleşmesi tarihinde bir ilk olmuştur” dedi.

Page 44: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201342

TİSK: Türkiye’de Sanayinin Yapısı Değişiyor

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) kuruluşunun 50. Yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan “Türkiye’nin Büyüme Strateji-si: Yapısal Analiz ve Politikalar” başlıklı araştırmada, imalat sanayiinde sektörle-rin gelişimi ve rekabet açısından küresel ekonomideki konumları tespit edildi.

Prof. Dr. Osman Aydoğuş, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ve Doç. Dr. Aykut Lenger tarafından yapılan araştırmada, Türkiye sanayiinin yapısının 1980 son-rası gelişimi ele alındı. Araştırmanın so-nuçlarına göre, son 10 yıl içinde motorlu kara taşıtlarının sanayi sektörleri içinde-ki payı yükselirken, tekstil sektörünün payı azaldı. Diğer yandan araştırmada, tekstil ve demir- çelik sektörlerinin küre-sel ekonomide rekabet gücü en yüksek sektörler olduğu, buna karşılık makineler ve taşıt araçları sektöründe rekabet gü-cümüzün zayıf olduğu tespit edildi.

Türkiye ekonomisinin 1980-2008 dönemindeki performansının, Türkiye

gibi yükselen ekonomiler ile OECD ülke-leri ekonomileri ile karşılaştırıldığı araş-tırmada şu görüşlere yer verildi:

Türkiye’de sanayinin yapısı 30 yılda önemli ölçüde değişti

1980, 1990, 2000 ve 2008 yılları itibariyle alt sektörlerin imalat sanayii toplam üretimi içindeki nispi payları in-celendiğinde, ciddi bir yapısal değişim yaşandığı anlaşılmaktadır. (Tablo 1)

Yapısal değişmede motorlu kara taşıtları sektörü aslan payını aldı

Tekstil ve giyim (17-18-19) ile kimya, ilaç, kömür ve petrol ürünleri (23-24-25) alt sektörlerinin imalat sanayiinde-ki payları 2008 yılı itibariyle geçmişe göre gerilemiştir. Özellikle, kimya, ilaç, kömür ve petrol ürünleri sanayinin nispi payındaki azalma son derece çarpıcı-dır. 1980’de söz konusu sektörün % 27 olan nispi payı, 1990’da %30’a çıkmış, 2000 yılında %20’ye, 2008 yılında ise %17’ye düşmüştür. Bu azalmada en önemli etken, kömür ve petrol ürünleri (23) alt sektörünün payının 1980 yılın-da yaklaşık % 18 iken, 2008 yılında % 6’ya gerilemiş olmasıdır. Tekstil sanayii-nin payındaki gerilemeye karşılık, giyim eşyası üretiminin payı artmıştır.

Öte yandan, metal eşya ve makine-teçhizat sektörü bu dönemde yapısal de-ğişime damgasını vuran sektör olmuştur. Söz konusu sektörün 1980 yılında yak-laşık % 10 olan nispi payı, 1990 yılın-da % 14’e; 2000’de % 24’e ve 2008 yılında ise % 27’ye yükselmiştir. Bu sek-törün imalat sanayiindeki öneminin art-masında, metal ürünleri sanayii, makine teçhizat ile motorlu kara taşıtları sanayi-lerinin paylarındaki artış en önemli rolü oynamıştır.

Gıda ve içki sanayi ile diğer mine-ral ürünler sanayilerinin payları azalır-ken, ana metal sanayinin payı artmıştır. Gıda ve içki sanayiinin imalat sanayii üretimindeki payı 1980’de %16 iken, 2008’de % 14’e; diğer mineral ürünle-rin payı ise, sırasıyla yaklaşık % 12’den,

% 6’ya gerilemiş, ana metal sanayinin 1980’de % 10 olan payı, 2008’de yak-laşık % 14’e yükselmiştir.

Rekabet gücü en yüksek sektörler: Tekstil ve demir-çelik

Sanayi üretimi açısından bu yapısal değişime karşılık, tekstil ve demir - çelik sektörü uluslararası ticarette yüksek re-kabet gücüne sahip sektörler olarak dik-kat çekmektedir. Kimya, tıp ve eczacılık sanayii ürünlerinde ise rekabet gücümüz düşüktür. İmalat sanayii üretiminde ciddi sıçrama göstermesine karşın makineler ve taşıt araçlarında rekabet gücümüz çok yüksek değildir. (Tablo 2)

Karşılaştırmalı Üstünlükler (RCA) En-deksine göre, bazı OECD ülkeleri ve BRIC+KM (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin + Kore, Malezya) ülkeleri karşısında ülkemizin tekstil sektörü en yüksek RCA değerine sahiptir. Türkiye’yi sırasıyla 2,99, 2,83 ve 2,80 endeks değerleri ile Hindistan, Çin ve Lüksemburg izle-mektedir. Tekstil ürünlerinde karşılaş-tırmalı üstünlüğü bulunan (RCA değeri birden büyük olan) diğer ülkeler, İtalya (1,68), Slovenya (1,32) ve Yunanistan (1,53)’dır. Tekstil ürünlerinde OECD ülkelerinin karşılaştırmalı üstünlük en-deksi 0.88 olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin üye ülkelerin çok üstünde bir rekabet gücüne sahip olduğu görülmek-tedir.

Türkiye kimya sanayiinin 2011 yılı için hesaplanmış olan RCA endeksi, 0,47 gibi çok düşük bir düzeydedir. Bu sanayi dalının ürünlerinde genellikle ge-lişmiş ülkelerinkarşılaştırmalı bir üstün-lüğe sahip olduğu; Meksika, BRIC+KM ya da Türkiye gibi gelişmekte olan ülke-lerin ise rekabet gücünün zayıf olduğu dikkat çekmektedir. Bu alanda en yük-sek rekabet gücü 3,35’lik RCA değeri ile İsviçre’ye aittir. RCA değeri 1’den büyük olan, başka bir deyişle, rekabet gücü yüksek olan diğer ülkeler sırasıy-la, İngiltere (1,57), Fransa (1,57), ABD (1,3), Almanya (1,29), Slovenya (1,42) ve İtalya (1,01)’dır. OECD ülkelerinin bu alandaki ortalama RCA değeri 1,15’dir.

Page 45: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201342

TİSK: Türkiye’de Sanayinin Yapısı Değişiyor

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) kuruluşunun 50. Yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan “Türkiye’nin Büyüme Strateji-si: Yapısal Analiz ve Politikalar” başlıklı araştırmada, imalat sanayiinde sektörle-rin gelişimi ve rekabet açısından küresel ekonomideki konumları tespit edildi.

Prof. Dr. Osman Aydoğuş, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ve Doç. Dr. Aykut Lenger tarafından yapılan araştırmada, Türkiye sanayiinin yapısının 1980 son-rası gelişimi ele alındı. Araştırmanın so-nuçlarına göre, son 10 yıl içinde motorlu kara taşıtlarının sanayi sektörleri içinde-ki payı yükselirken, tekstil sektörünün payı azaldı. Diğer yandan araştırmada, tekstil ve demir- çelik sektörlerinin küre-sel ekonomide rekabet gücü en yüksek sektörler olduğu, buna karşılık makineler ve taşıt araçları sektöründe rekabet gü-cümüzün zayıf olduğu tespit edildi.

Türkiye ekonomisinin 1980-2008 dönemindeki performansının, Türkiye

gibi yükselen ekonomiler ile OECD ülke-leri ekonomileri ile karşılaştırıldığı araş-tırmada şu görüşlere yer verildi:

Türkiye’de sanayinin yapısı 30 yılda önemli ölçüde değişti

1980, 1990, 2000 ve 2008 yılları itibariyle alt sektörlerin imalat sanayii toplam üretimi içindeki nispi payları in-celendiğinde, ciddi bir yapısal değişim yaşandığı anlaşılmaktadır. (Tablo 1)

Yapısal değişmede motorlu kara taşıtları sektörü aslan payını aldı

Tekstil ve giyim (17-18-19) ile kimya, ilaç, kömür ve petrol ürünleri (23-24-25) alt sektörlerinin imalat sanayiinde-ki payları 2008 yılı itibariyle geçmişe göre gerilemiştir. Özellikle, kimya, ilaç, kömür ve petrol ürünleri sanayinin nispi payındaki azalma son derece çarpıcı-dır. 1980’de söz konusu sektörün % 27 olan nispi payı, 1990’da %30’a çıkmış, 2000 yılında %20’ye, 2008 yılında ise %17’ye düşmüştür. Bu azalmada en önemli etken, kömür ve petrol ürünleri (23) alt sektörünün payının 1980 yılın-da yaklaşık % 18 iken, 2008 yılında % 6’ya gerilemiş olmasıdır. Tekstil sanayii-nin payındaki gerilemeye karşılık, giyim eşyası üretiminin payı artmıştır.

Öte yandan, metal eşya ve makine-teçhizat sektörü bu dönemde yapısal de-ğişime damgasını vuran sektör olmuştur. Söz konusu sektörün 1980 yılında yak-laşık % 10 olan nispi payı, 1990 yılın-da % 14’e; 2000’de % 24’e ve 2008 yılında ise % 27’ye yükselmiştir. Bu sek-törün imalat sanayiindeki öneminin art-masında, metal ürünleri sanayii, makine teçhizat ile motorlu kara taşıtları sanayi-lerinin paylarındaki artış en önemli rolü oynamıştır.

Gıda ve içki sanayi ile diğer mine-ral ürünler sanayilerinin payları azalır-ken, ana metal sanayinin payı artmıştır. Gıda ve içki sanayiinin imalat sanayii üretimindeki payı 1980’de %16 iken, 2008’de % 14’e; diğer mineral ürünle-rin payı ise, sırasıyla yaklaşık % 12’den,

% 6’ya gerilemiş, ana metal sanayinin 1980’de % 10 olan payı, 2008’de yak-laşık % 14’e yükselmiştir.

Rekabet gücü en yüksek sektörler: Tekstil ve demir-çelik

Sanayi üretimi açısından bu yapısal değişime karşılık, tekstil ve demir - çelik sektörü uluslararası ticarette yüksek re-kabet gücüne sahip sektörler olarak dik-kat çekmektedir. Kimya, tıp ve eczacılık sanayii ürünlerinde ise rekabet gücümüz düşüktür. İmalat sanayii üretiminde ciddi sıçrama göstermesine karşın makineler ve taşıt araçlarında rekabet gücümüz çok yüksek değildir. (Tablo 2)

Karşılaştırmalı Üstünlükler (RCA) En-deksine göre, bazı OECD ülkeleri ve BRIC+KM (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin + Kore, Malezya) ülkeleri karşısında ülkemizin tekstil sektörü en yüksek RCA değerine sahiptir. Türkiye’yi sırasıyla 2,99, 2,83 ve 2,80 endeks değerleri ile Hindistan, Çin ve Lüksemburg izle-mektedir. Tekstil ürünlerinde karşılaş-tırmalı üstünlüğü bulunan (RCA değeri birden büyük olan) diğer ülkeler, İtalya (1,68), Slovenya (1,32) ve Yunanistan (1,53)’dır. Tekstil ürünlerinde OECD ülkelerinin karşılaştırmalı üstünlük en-deksi 0.88 olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin üye ülkelerin çok üstünde bir rekabet gücüne sahip olduğu görülmek-tedir.

Türkiye kimya sanayiinin 2011 yılı için hesaplanmış olan RCA endeksi, 0,47 gibi çok düşük bir düzeydedir. Bu sanayi dalının ürünlerinde genellikle ge-lişmiş ülkelerinkarşılaştırmalı bir üstün-lüğe sahip olduğu; Meksika, BRIC+KM ya da Türkiye gibi gelişmekte olan ülke-lerin ise rekabet gücünün zayıf olduğu dikkat çekmektedir. Bu alanda en yük-sek rekabet gücü 3,35’lik RCA değeri ile İsviçre’ye aittir. RCA değeri 1’den büyük olan, başka bir deyişle, rekabet gücü yüksek olan diğer ülkeler sırasıy-la, İngiltere (1,57), Fransa (1,57), ABD (1,3), Almanya (1,29), Slovenya (1,42) ve İtalya (1,01)’dır. OECD ülkelerinin bu alandaki ortalama RCA değeri 1,15’dir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 43

Tıp ve eczacılık ürünleri sanayiinde Türkiye’nin rekabet gücü çok zayıf

Türkiye’de üretilen mal grupları içinde en düşük RCA değeri tıp ve ec-zacılık ürünlerine aittir. Aynı zamanda, Türkiye’nin bu ürünlerde hesaplanmış olan 0,16’lık RCA değeri, seçilmiş ül-kelerin çoğuna göre oldukça geride-dir. Türkiye’nin RCA değeri 0,03 olan Rusya’dan, 0.05 olan Malezya’dan, 0.09 olan Kore’den daha yüksek bir re-kabet gücüne sahip olduğu; ancak RCA değeri 0,19 olan Brezilya, 0,20 olan Çin ve 0,92 olan Hindistan’dan daha düşük bir rekabet gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye, tıp ve eczacılık ürünlerinde Meksika ile aynı RCA değe-rine sahiptir.

Demir-çelik sanayiinde ise re-kabet gücündeki eğilimler, kim-ya, tıp ve eczacılık ürünlerinin tersi yönündedir

Demir-çelik sanayiinde OECD Ülkele-rinin ortalama RCA değeri 1,44 olmakla birlikte, OECD Ülkeleri bu yüksek orta-lamayı, büyük ölçüde 7,86 RCA değeri ile en yüksek rekabet gücüne sahip olan Lüksemburg’a borçludur. Türkiye de bu ortalamayı yükselten ülkeler arasındadır. Türkiye’nin demir-çelik sanayi için hesap-lanan RCA değeri 3,22 gibi yüksek bir düzeydedir. Dolayısıyla, ülkemiz imalat sanayinin rekabet gücü yüksek sektörle-rinden birinin demir-çelik sanayii olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’yi 1,86 RCA de-ğeri ile Kore, 1,84 ile Rusya, 1,58 ile Brezilya, 1,55 ile İtalya ve 1,43 ile Yuna-nistan ve 1,42 ile Hindistan izlemektedir.

Makineler ve taşıt araç-larında rekabet gücümüz zayıf

Makineler ve taşıt araçlarında en yüksek rekabet gücüne sahip ülke 1,65 RCA değeri ile G. Kore’dir. Bu ülkeyi, 1,53 ile Meksika, 1,47 ile Çek Cum-huriyeti ve 1,36 ile Çin izlemektedir. RCA değeri 1,27 olan Almanya, 1,21 olan Malezya ve 1,07 olan Fransa ile Slovenya da bu alanda rekabet gücü yüksek ülkeler arasındadır. Buna karşı-lık, RCA değeri 1’den küçük olan İtalya (0,98) ve ABD (0,97)’nin karşılaştırmalı üstünlüğü bulunmamaktadır. İngiltere (0,87), Türkiye (0,77), Portekiz (0,75), Lüksemburg (0,62), İsviçre (0,58) ve Yu-nanistan (0,33) makine ve taşıt araçları sanayinde rekabet gücü zayıf ülkeler arasındadır.

Tablo 1 - İmalat Sanayi’nde Alt Sektörlerin Nispi Paylarının Gelişimi: 1980-2008 (%)Kod Sektör 1980 1990 2000 2008

15 Gıda ürünleri ve içecek imalatı 16,09 16,99 13,14 14,01

16 Tütün ürünleri imalatı 1,82 2,72 1,67 0,68

17 Tekstil ürünleri imalatı 14,63 9,70 14,08 8,03

18 Giyim eşyası imalatı 2,11 4,64 4,88 5,82

19 Deri ürünleri ve ayakkabı imalatı 1,48 1,78 3,04 0,81

20 Ağaç ve mantar ürünleri imalatı 0,00 0,73 0,86 1,34

21 Kağıt ve kağıt ürünleri imalatı 1,70 2,20 1,83 1,72

22 Basım ve yayım; plak, kaset vb 2,73 1,79 1,61 1,62

23 Kok kömürü, petrol ürünleri imalatı 17,98 15,46 7,09 5,97

24 Kimyasal madde ve ürünleri imalatı 5,77 9,66 7,37 5,98

25 Plastik ve kauçuk ürünleri imalatı 3,66 4,56 5,15 4,82

26 Diğer mineraller imalatı 11,54 4,84 5,07 5,63

27 Ana metal sanayi 10,05 10,33 8,73 13,65

28 Metal ürünleri imalatı 1,27 1,84 3,28 4,90

29 Makine ve teçhizat 3,58 4,81 4,21 6,60

30 Büro makinaları ve bilgisayar 0,02 0,04 0,30 0,22

31 Elektrikli makineler 0,91 1,39 2,66 3,40

32 Radyo, TV, haberleşme cihazları 0,17 1,09 2,24 1,16

33 Tıbbi aletler; optik aletler 1,27 0,20 0,43 0,43

34 Motorlu kara taşıtı, römork 2,33 4,38 10,19 8,32

35 Diğer ulaşım araçları 0,36 0,22 0,27 1,53

36 Diğer imalat 0,53 0,62 1,92 3,3 7

Kaynak: TÜİK verilerine göre yazarların hesaplaması

Page 46: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201344

Tablo 2- Türkiye, OECD ve BRIC+KM1’de Seçilmiş Sektörlerde Rekabet Gücü Karşılaştırması: 2011

1 Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin+G.Kore, Malezya.*2010 yılı verileri**2009 yılı verileriKaynak: Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu Veritabanı

Tekstil Ürünleri Kimya Sanayi Tıp ve Eczacılık Ürünleri Demir Çelik Makineler ve Taşıt

AraçlarıABD 0,55 1,30 1,00 0,48 0,97Almanya 0,61 1,29 1,50 0,90 1,27Büyük Britanya 0,53 1,57 2,42 0,69 0,87Çek Cumh. 0,98 0,55 0,34 1,24 1,47Fransa 0,65 1,57 1,94 1,14 1,07İsviçre 0,45 3,35 7,40 0,32 0,58İtalya 1,68 1,01 1,13 1,55 0,98Lüksemburg 2,80 0,67 0,17 7,86 0,62Meksika 0,38 0,35 0,16 0,55 1,53Portekiz 2,15 0,73 0,40 0,86 0,75Slovenya 1,32 1,42 2,55 1,26 1,07Türkiye 4,57 0,47 0,16 3,22 0,77Yunanistan 1,53 1,28 1,80 1,43 0,33OECD 0,88 1,15 1,51 1,44 0,84Brezilya* 0,32 0,53 0,19 1,58 0,46Rusya* 0,04 0,39 0,03 1,84 0,09Hindistan** 2,99 0,91 0,92 1,42 0,45Çin 2,83 0,49 0,20 0,90 1,36Kore** 1,46 0,89 0,09 1,86 1,65Malezya* 0,49 0,56 0,05 0,47 1,21

‘Yardıma’ Evet, ‘İşe’ Hayır‘Sosyal yardım alana, iş arama şartı’

projesi istenen sonuca ulaşmadı. Son üç yıl-da yardım alanlardan sadece 22 bin kişi bir işe yerleştirildi

Türkiye’de sürekli tartışma konusu olan sosyal yardım alan kişilerle ilgili son veriler tartışmaları yeniden başlatacak gibi. Sosyal yardım alan kişilerin işe girmesini sağlamak amacıyla 2010 yılında uygulamaya giren, ‘sosyal yardım alana iş arama şartı’ projesi-nin sonuçları açıklandı. Buna göre, yaklaşık 3 yıldır uygulamada olan proje kapsamında sadece 22 bin kişi bir işe girdi. Türkiye’de sosyal yardımların en temel göstergesi olan yeşil kartlı sayısı ise 11 milyon civarında. Bu da, ‘sosyal yardıma iş arama şartı’ pro-jesinin istenilen sonucu vermediğini ortaya koyuyor.

Yardıma bağımlılık arttı 2010 yılında alınan kararla, sosyal yar-

dımlardan yararlanabilmek için ‘iş arama’ şartı getirildi. Kurulan sistem, sosyal yardım-dan yararlanmak isteyen 18-45 yaş arası sağlıklı kişilerin İş-Kur’a başvurarak kayıt

yaptırma zorunluluğunu içeriyor. Hükümet, Türkiye’deki sosyal yardım sisteminin, yar-dım alanları işgücü piyasasından koparttığı ve yardıma bağımlı hale getirdiği eleştiri-lerinden sonra böyle bir sistem arayışına girmişti. Amaçlanan ise işgücü piyasasıyla sosyal yardım sistemi arasındaki bağı kur-mak olarak açıklanmıştı.

23 milyon kişi yardım alıyor

Ancak yaklaşık 3 yıllık uygulamanın sonucunda, projenin isterilen amacın çok gerisinde kaldığı ortaya çıktı. Türkiye’de sosyal yardım sistemine kayıtlı 23 milyon kişi bulunuyor. Şu anda 6.3 milyon hane bir başka deyişle 23 milyon kişi farklı biçimler-de sosyal yardımlardan faydalanıyor. Tüm yardımların bir yıllık tutarı ise 19.5 milyar TL olarak hesaplanıyor. Sosyal yardımların te-meli sayılan yeşil kartlı sayısı ise 11 milyon 63 bin 92 kişi olarak belirlenmiş durumda. Buna karşın, son 3 yıl içinde sosyal yardım alanlardan sadece 22 bin kişi bir işe yerleş-tirildi ve yardım almaktan vazgeçti. Yardım

alan kişilerden 15 bini ise meslek edindirme kurslarına yerleştirildi.

Yardımlarda atılan her adım ters tepiyor

Sosyal yardım alanların bir işe yönlendi-rilmesi ve yardım alanların sayısının azaltıl-ması için son dönemde birçok yasal düzen-leme yapıldı. Ancak ortaya çıkan sonuçlar, tüm bu çalışmaların ters teptiğini ortaya koyuyor. Sosyal yardım alanların azaltılma-sı için bu yılın başında “Sağlık giderlerini karşılayacağımız kişiler gelir testine girmek zorundadır” uygulaması yürürlüğe girdi. Ancak gelir testi sonucunda sağlık yardımı alanların sayısı azalmadığı gibi 11 milyona yükseldi.

Sosyal yardım karnesiHane sayısı: 6.3 milyon Kişi sayısı: 23 milyon Bir yıllık yardım 19.5 milyar liraYeşil kartlı kişi sayısı 11 milyon İşe yerleşen kişi sayısı 22 bin

(RADİKAL; 23.03.2013)

Page 47: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201344

Tablo 2- Türkiye, OECD ve BRIC+KM1’de Seçilmiş Sektörlerde Rekabet Gücü Karşılaştırması: 2011

1 Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin+G.Kore, Malezya.*2010 yılı verileri**2009 yılı verileriKaynak: Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu Veritabanı

Tekstil Ürünleri Kimya Sanayi Tıp ve Eczacılık Ürünleri Demir Çelik Makineler ve Taşıt

AraçlarıABD 0,55 1,30 1,00 0,48 0,97Almanya 0,61 1,29 1,50 0,90 1,27Büyük Britanya 0,53 1,57 2,42 0,69 0,87Çek Cumh. 0,98 0,55 0,34 1,24 1,47Fransa 0,65 1,57 1,94 1,14 1,07İsviçre 0,45 3,35 7,40 0,32 0,58İtalya 1,68 1,01 1,13 1,55 0,98Lüksemburg 2,80 0,67 0,17 7,86 0,62Meksika 0,38 0,35 0,16 0,55 1,53Portekiz 2,15 0,73 0,40 0,86 0,75Slovenya 1,32 1,42 2,55 1,26 1,07Türkiye 4,57 0,47 0,16 3,22 0,77Yunanistan 1,53 1,28 1,80 1,43 0,33OECD 0,88 1,15 1,51 1,44 0,84Brezilya* 0,32 0,53 0,19 1,58 0,46Rusya* 0,04 0,39 0,03 1,84 0,09Hindistan** 2,99 0,91 0,92 1,42 0,45Çin 2,83 0,49 0,20 0,90 1,36Kore** 1,46 0,89 0,09 1,86 1,65Malezya* 0,49 0,56 0,05 0,47 1,21

‘Yardıma’ Evet, ‘İşe’ Hayır‘Sosyal yardım alana, iş arama şartı’

projesi istenen sonuca ulaşmadı. Son üç yıl-da yardım alanlardan sadece 22 bin kişi bir işe yerleştirildi

Türkiye’de sürekli tartışma konusu olan sosyal yardım alan kişilerle ilgili son veriler tartışmaları yeniden başlatacak gibi. Sosyal yardım alan kişilerin işe girmesini sağlamak amacıyla 2010 yılında uygulamaya giren, ‘sosyal yardım alana iş arama şartı’ projesi-nin sonuçları açıklandı. Buna göre, yaklaşık 3 yıldır uygulamada olan proje kapsamında sadece 22 bin kişi bir işe girdi. Türkiye’de sosyal yardımların en temel göstergesi olan yeşil kartlı sayısı ise 11 milyon civarında. Bu da, ‘sosyal yardıma iş arama şartı’ pro-jesinin istenilen sonucu vermediğini ortaya koyuyor.

Yardıma bağımlılık arttı 2010 yılında alınan kararla, sosyal yar-

dımlardan yararlanabilmek için ‘iş arama’ şartı getirildi. Kurulan sistem, sosyal yardım-dan yararlanmak isteyen 18-45 yaş arası sağlıklı kişilerin İş-Kur’a başvurarak kayıt

yaptırma zorunluluğunu içeriyor. Hükümet, Türkiye’deki sosyal yardım sisteminin, yar-dım alanları işgücü piyasasından koparttığı ve yardıma bağımlı hale getirdiği eleştiri-lerinden sonra böyle bir sistem arayışına girmişti. Amaçlanan ise işgücü piyasasıyla sosyal yardım sistemi arasındaki bağı kur-mak olarak açıklanmıştı.

23 milyon kişi yardım alıyor

Ancak yaklaşık 3 yıllık uygulamanın sonucunda, projenin isterilen amacın çok gerisinde kaldığı ortaya çıktı. Türkiye’de sosyal yardım sistemine kayıtlı 23 milyon kişi bulunuyor. Şu anda 6.3 milyon hane bir başka deyişle 23 milyon kişi farklı biçimler-de sosyal yardımlardan faydalanıyor. Tüm yardımların bir yıllık tutarı ise 19.5 milyar TL olarak hesaplanıyor. Sosyal yardımların te-meli sayılan yeşil kartlı sayısı ise 11 milyon 63 bin 92 kişi olarak belirlenmiş durumda. Buna karşın, son 3 yıl içinde sosyal yardım alanlardan sadece 22 bin kişi bir işe yerleş-tirildi ve yardım almaktan vazgeçti. Yardım

alan kişilerden 15 bini ise meslek edindirme kurslarına yerleştirildi.

Yardımlarda atılan her adım ters tepiyor

Sosyal yardım alanların bir işe yönlendi-rilmesi ve yardım alanların sayısının azaltıl-ması için son dönemde birçok yasal düzen-leme yapıldı. Ancak ortaya çıkan sonuçlar, tüm bu çalışmaların ters teptiğini ortaya koyuyor. Sosyal yardım alanların azaltılma-sı için bu yılın başında “Sağlık giderlerini karşılayacağımız kişiler gelir testine girmek zorundadır” uygulaması yürürlüğe girdi. Ancak gelir testi sonucunda sağlık yardımı alanların sayısı azalmadığı gibi 11 milyona yükseldi.

Sosyal yardım karnesiHane sayısı: 6.3 milyon Kişi sayısı: 23 milyon Bir yıllık yardım 19.5 milyar liraYeşil kartlı kişi sayısı 11 milyon İşe yerleşen kişi sayısı 22 bin

(RADİKAL; 23.03.2013)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 45

Banka Kredilerinde Sanayinin Payı Yarı Yarıya Azaldı

Patron, Diplomaya Değil Mesleki Beceriye Bakıyor

Bankalar üretim yerine ağırlıklı olarak tüketimi fonluyor. Son 10 yıllık dönemde, bankacılık sektörünün toplam kredileri içinde imalat sanayii kredilerinin payı yarı yarıya azalarak yüzde 19.2’ye ge-rilerken, bireysel krediler ile kredi kartları toplamının payı yaklaşık 40’a katlandı ve yüzde 33’ü aştı.

Dünya Gazetesi’nin Merkez Bankası ve BDDK verilerinden yaptığı hesapla-malara göre, bankaların kullandırdığı kredilerin sektörler itibarıyla dağılımında 2003-2012 arası 10 yıllık dönemde çar-pıcı bir değişim yaşandı. 2003 yılında 83 milyar TL düzeyinde bulunan bankacılık sektörünün toplam brüt kredilerinin 30 milyar TL’lik bölümünü imalat sanayiinin kullandığı krediler, 7 milyar TL’lik bölü-münü ise tüketici kredileri ve kredi kart-

ları oluştururken, 2013 yılında 837 mil-yar TL’ye ulaşan kredilerde bu rakamlar sırasıyla 161 milyar TL ve 280 milyar TL olarak belirlendi. Buna göre, bankaların brüt kredileri toplamı son 10 yılda yüzde 909 oranında artarken, bireysel krediler ve kredi kartlarındaki artış yüzde 3 bin 800’ü aştı. Bu dönemde imalat sanayiin-deki kredilerin büyümesi ise yüzde 440 ile ortalamanın yarısı düzeyinde kaldı.

Bankacılık sektörünün brüt kredi stoku içinde yüzde 4 payı bulunan tarım sektö-rüne yönelik kredilerin ağırlığında herhan-gi bir değişiklik gözlenmezken, hizmetler sektörünün krediler içindeki payında ise son 10 yılda 2.2 puanlık artış kaydedil-di ve 2012 sonunda yüzde 35.8 olarak belirlendi.

(DÜNYA; 01.03.2013)

Türkiye İş Kurumu, şimdiye kadarki en kapsamlı işgücü piyasası araştırmasını yaptı. 10 işçi ve üzerinde eleman çalıştı-ran 53 bin 194 işyeri ile yüz yüze görüş-me yapıldı.

İş ve meslek danışmanları aracılığıyla yapılan görüşmelerde 66 ilde bütün işyer-

lerine gidildi. 15 ilde ise örneklem yönte-mi ile işyeri ziyaretleri yapıldı. Araştırma, işverenlerin eleman ararken eğitim seviye-sine dikkat etmediğini ortaya çıkardı.

İşverenlerin yüzde 35’i, açık işlerde aradıkları elemanların eğitim seviyesine ilişkin soruya ‘fark etmez’ cevabı verdi. Lise altı eğitim seviyesini yeterli bulanla-rın oranı ise yüzde 27. Patronların yüzde 71’i açık işlere eleman ararken mesleki beceriyi istiyor. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürü Nusret Yazıcı, yaptıkları İşgücü Piyasası Araştırması’nın sonuçlarını açık-ladı. Bu çalışma ile tüm illerin işgücü pi-yasasının fotoğrafını çektiklerini anlatan Nusret Yazıcı, işletmelerin ve sektörlerin ihtiyaç duydukları elemanların tespit edil-diğini açıkladı.

Yapılan araştırmada Türkiye genelin-de bin 825 farklı meslekte 215 bin 243 kişilik açık iş tespit edildi. Buna göre patronlar 215 bin eleman ararken çeşitli nedenlerle bu elemanlar bulunamadı. İş-veren, 270 bin 463 kişinin temininde de güçlük çekti. Sektör olarak da en fazla açık iş yüzde 6,1 ile inşaat sektöründe. İşverenlerin eleman aradığı meslekler ise sırasıyla beden işçisi, dikiş makinesi ope-ratörü, inşaat kalıpçısı, satış elemanı ve garson.

Türkiye İş Kurumu Genel Müdürü Nusret Yazıcı, kurum olarak dezavantaj-lı grupların işe yerleştirilmesine öncelik verdiklerini kaydetti. Bu kapsamda kadın sığınma evlerindeki kadınların işe yerleşti-rilmesi için 81 il müdürlüğüne yazı yazdık-larını aktardı. Yazıcı, “Tüm sığınma evleri iş ve meslek danışmanları tarafından zi-yaret edilecek ve çalışabilir durumda olan kadınlara işe yerleştirmede öncelik verile-cek.” dedi.

1 milyon kişiyi işe yerleştireceğiz

İşe yerleştirme faaliyetlerine ağırlık verdiklerini söyleyen Yazıcı, “2011’de işe yerleştirme rakamımız 363 bin, 2012’de 556 bin, 2013 hedefimiz ise 1 milyon. Kendimizi bu hedefe kilitlemiş durumda-yız.” dedi. 2012 yılında toplam kayıtlı işsiz sayısının 2 milyon 372 bin olduğu-nu belirten Yazıcı, “Bunlar 2 yıl boyunca sisteme kayıtlı olanlar. Bu süreyi biraz kı-saltmak ve kademeli olarak bir yıla çek-mek ve işsizlerimizle sürekli temas halinde olmak istiyoruz.” dedi. İşsiz vatandaşlara SMS yoluyla ulaşacaklarını belirten Yazı-cı, her bir işsize ulaşmayı hedeflediklerini söyledi.

(ZAMAN; 21.03.2013)

Page 48: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201346

“Türkiye Kurabildiği Kadar Nükleer Kursun”

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Ba-şekonomisti Fatih Birol, Türkiye’ye, gü-venliğe önem vererek kurabildiği kadar nükleer santral kurması tavsiyesinde bulundu. Amerikan düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun düzenle-diği Brüksel Forumu’na katılan Birol, “Türkiye’de ne kadar nükleer santral ku-rulursa o kadar iyi. İki tane ‘ama’ var. Bi-rincisi; kurulacak santral için yapılacak anlaşmalarda ekonomik maliyetler ger-çekten Türkiye’nin ekonomik çıkarlarıyla paralel olması lazım. İkincisi; seçilecek olan lokasyonlar ve teknoloji mutlaka Türkiye’nin jeolojik şartlarını ve know-how’ını dikkate alması lazım” dedi.

Elektrik tüketimi hızla artıyor

Birol, Almanya başta olmak üze-re bazı Avrupa ülkeleri ve hatta Japonya’nın nükleer enerjiye artık daha soğuk baktığı bir dönemde Türkiye’yi

nükleer enerji konusunda teşvik etmesi-nin nedenini ise, şöyle açıkladı:

“Bu ülkelerle Türkiye’yi kıyasladığı-mız zaman arada çok büyük bir fark var. Almanya’da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda elektrik tüketimi yüzde 1 bile büyümüyor. Hemen hemen durağan ve talep olmadığı için yeni santral kurma konusunda bir baskı yok. Türkiye’de ise elektrik tüketimi çok hızlı büyüyor. Çün-kü ekonomi büyüyor, nüfus artışı daha hızlı ve modernleşip gelişiyor. Bu ba-kımdan Türkiye’nin birçok yeni santral kurması lazım ve bunların içinde güvenli bir şekilde kurulacak nükleer santrallerin Türkiye için elzem olduğunu düşünüyo-rum. Bu aynı zamanda (enerjide) dışa bağımlılığımızın azalması anlamına ge-lecektir.”

Türkiye’de cari açığın büyük ölçü-de enerji ithalatından kaynaklandığını hatırlatan Birol, mevcut şartlar altında önümüzdeki yıllarda artacak petrol,

doğalgaz ve kömür ithalatının ve bu ka-lemlerde beklenen fiyat artışlarının cari açığı da büyüteceğine dikkat çekti.

Transit şampiyonu olabiliriz

Türkiye’nin enerji üretiminde veya tüketiminde dünya lideri olmasının müm-kün gözükmediğini, ama “dünyanın enerji transit şampiyonu olabileceği-ni” söyleyen Birol, Hazar bölgesindeki enerji kaynaklarına ilaveten, siyasi so-runları çözerek Irak, İsrail ve çevresin-deki doğalgazı evsahipliği yapacağı yeni boru hatlarıyla dünya pazarlarına ulaştırabilirse, Türkiye’nin, dünyanın en önemli enerji köprüsü haline geleceğini kaydetti.

Türkiye’deki kaya gazı çalışmalarını da değerlendiren Birol, “Çok kısa süre içinde çok güzel sonuçlar çıkması bence güzel bir sürpriz olur” ifadesini kullandı.

(DÜNYA; 18.03.2013)

Page 49: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201346

“Türkiye Kurabildiği Kadar Nükleer Kursun”

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Ba-şekonomisti Fatih Birol, Türkiye’ye, gü-venliğe önem vererek kurabildiği kadar nükleer santral kurması tavsiyesinde bulundu. Amerikan düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun düzenle-diği Brüksel Forumu’na katılan Birol, “Türkiye’de ne kadar nükleer santral ku-rulursa o kadar iyi. İki tane ‘ama’ var. Bi-rincisi; kurulacak santral için yapılacak anlaşmalarda ekonomik maliyetler ger-çekten Türkiye’nin ekonomik çıkarlarıyla paralel olması lazım. İkincisi; seçilecek olan lokasyonlar ve teknoloji mutlaka Türkiye’nin jeolojik şartlarını ve know-how’ını dikkate alması lazım” dedi.

Elektrik tüketimi hızla artıyor

Birol, Almanya başta olmak üze-re bazı Avrupa ülkeleri ve hatta Japonya’nın nükleer enerjiye artık daha soğuk baktığı bir dönemde Türkiye’yi

nükleer enerji konusunda teşvik etmesi-nin nedenini ise, şöyle açıkladı:

“Bu ülkelerle Türkiye’yi kıyasladığı-mız zaman arada çok büyük bir fark var. Almanya’da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda elektrik tüketimi yüzde 1 bile büyümüyor. Hemen hemen durağan ve talep olmadığı için yeni santral kurma konusunda bir baskı yok. Türkiye’de ise elektrik tüketimi çok hızlı büyüyor. Çün-kü ekonomi büyüyor, nüfus artışı daha hızlı ve modernleşip gelişiyor. Bu ba-kımdan Türkiye’nin birçok yeni santral kurması lazım ve bunların içinde güvenli bir şekilde kurulacak nükleer santrallerin Türkiye için elzem olduğunu düşünüyo-rum. Bu aynı zamanda (enerjide) dışa bağımlılığımızın azalması anlamına ge-lecektir.”

Türkiye’de cari açığın büyük ölçü-de enerji ithalatından kaynaklandığını hatırlatan Birol, mevcut şartlar altında önümüzdeki yıllarda artacak petrol,

doğalgaz ve kömür ithalatının ve bu ka-lemlerde beklenen fiyat artışlarının cari açığı da büyüteceğine dikkat çekti.

Transit şampiyonu olabiliriz

Türkiye’nin enerji üretiminde veya tüketiminde dünya lideri olmasının müm-kün gözükmediğini, ama “dünyanın enerji transit şampiyonu olabileceği-ni” söyleyen Birol, Hazar bölgesindeki enerji kaynaklarına ilaveten, siyasi so-runları çözerek Irak, İsrail ve çevresin-deki doğalgazı evsahipliği yapacağı yeni boru hatlarıyla dünya pazarlarına ulaştırabilirse, Türkiye’nin, dünyanın en önemli enerji köprüsü haline geleceğini kaydetti.

Türkiye’deki kaya gazı çalışmalarını da değerlendiren Birol, “Çok kısa süre içinde çok güzel sonuçlar çıkması bence güzel bir sürpriz olur” ifadesini kullandı.

(DÜNYA; 18.03.2013)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 47

Çinliler Süper İnsan Peşinde ‘BGI Shenzhen’ projesiyle ortalamanın

5 ila 10 puan üstünde IQ’ya sahip çocuk-ların dünyaya getirilmesini amaçlanıyor.

Çin, genetik üstünlüğü de sağlamanın peşine düştü. “BGI Shenzhen” isimli bir genetik mühendislik projesiyle ülkede or-talamanın üstünde IQ’ya sahip çocukların yetiştirilmesi hedefleniyor. Projede dünya-nın en zeki 2 bin kişisine ait genetik veriler toplandı. Veriler içinde zekanın karakte-ristiği ortaya koyan genlerin bulunması amaçlanıyor. Proje başarılı olursa, sperm ve yumurtalarını veren ebeveynler için en zeki embriyo seçilecek. Ebeveynler, böyle-ce en zeki çocuğu dünyaya getirebilecek.

Projeye bilgilerini vererek dahil olan New York Üniversitesi evrim psikolojisi akademisyeni Geoffrey Miller. Miller, ABD merkezli VICE dergisine projeyi an-lattı. Çin’in 1990’lardan itibaren doğum öncesi testlerin yaygınlaşmasını sağlaya-rak hatalı doğumları önlemeye, son ola-rak da daha zeki insanlar için genetik çalışmalarına başladığını belirten Miller, aynı araştırmanın fiziksel unsurlar için de uygulanabileceğini söylüyor.

(MİLLİYET; 26.03.2013)

İlker Aycı: ‘Özelleştirme ve Enerjiye Daha Fazla Odaklanacağız’

T.C. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırımların yüzde 18 azalarak, 1.3 tril-yon dolar olduğunu açıkladı.

Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımla-rın da yüzde 22.8 azalarak 12 milyar 387 milyon dolar düzeyinde kaldığını belirten Aycı, “2013 de 2012’ye benzer bir yıl olacak. Ama fonların uzun süre likit

kalması mümkün değil. Biz de bundan en iyi payı almaya çalışacağız. Özelleştirme ve enerji yatırımları üzerinde yoğunlaşa-cağız” dedi. Aycı, şöyle konuştu:

“Petro kimyada Türkiye yatırım alacak. Hammadde garantisi olduğu anda o iş olur. Socar’ın Aliağa işi büyüyecek. Önü-müzdeki günlerde kaya gazı süreci daha da hızlanacak. Gelip görüşen yatırımcılar çoğaldı.”

Caterpillar yatırımının iptal olmadığı-nı, ötelendiğini kaydeden Aycı, “Kızımız güzel, başkası gelir. İş makinelerinde ya-kın gelecekte yatırımı göreceksiniz” dedi.

‘Nokta atışı yapacağız’Volkswagen ile görüşmelere devam

ettiklerini kaydeden Aycı, “Vokswagen’le

biz ayrılamayız. Avrupa’nın bir numaralı ticari pazarıyız. Bunu Volkswagen de bi-lir” diye konuştu.

Sektör ve projeye odaklandıklarını be-lirten Aycı, “Hedef firma belirleyip kapı-sında yatacağız. Bezirganlığa gerek yok. Nokta atışı yapacağız” dedi. Almanya, İspanya ve İngiltere’deki büyük altyapı firmalarının TOKİ’yi, çok önemsediklerini belirten İlker Aycı, “Bu nedenle ortaklık ku-rabilir miyiz, diye soruyorlar” dedi. Üçün-cü havaalanı için çalışacaklarını kayde-den Aycı, ayrıca mobilya ve beyaz eşya yatırımcılarının Türkiye’yle ilgilendiklerini söyledi. Aycı, gayrimenkul ve turizm üze-rinde yoğunlaşan ilginin İstanbul odaklı olduğunu kaydetti.

(MİLLİYET; 22.02.2013)

Page 50: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201348

Kem

al K

ILIÇ

DA

ROĞ

LU

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı

Türkiye’yi Bilgi Toplumuna Taşımak:Sorunlar ve Fırsatlar

TİSK, bu sene ellinci kuruluş yılını kut-luyor. TİSK gibi elli yıllık köklü tarihe ve bir o kadar derin kurumsal belleğe sahip bir konfederasyonu düşününce insanın aklına “patina” kavramı geliyor. Patina sözcüğü bir zamanlar bronzun üzerini kaplayan yeşil tabaka için kullanılıyor-muş. TİSK denilince benim aklıma “pa-tina” sözcüğünün gelmesinin patinanın bu anlamıyla bir ilgisi yok. Günümüzde patina sözcüğü “görmüş geçirmişlik, de-rinliğe sahip olma ve mükemmellik” anla-mında kullanılıyor.

Kurumlarda görmüş geçirmişlik, ya-şanmışlık çok önemlidir. Deneyimler göstermektedir ki; kökü olmayan, kök sa-lamayan kurumlar gelip geçicidir. Köklü gelenekler üzerinde yükselen kurumlarsa yaşamın deneyiminden getirdikleri biri-kim ve öngörüyle geleceğe emin adım-larla yürürler. Gündelikle, gelip geçici olanla savrulmazlar, kaybolmazlar. TİSK, Türkiye siyasetinin çalkantılı yıllarında bi-riktirdiği deneyimi ve uzun vadeli vizyo-ner bakışının dinamizmiyle girişimcileri-miz için her zaman sığınılacak bir liman, güvenilecek bir dost olmuştur.

Öyle olunca da TİSK’e düşen sorum-luluk her zamankinden daha büyüktür.

TİSK’in ‘patinası’ yani görmüş geçirmişli-ği ona yalnızca zengin olanaklar sunmu-yor, aynı zamanda büyük sorumluluklar da yüklüyor. Yalnızca üyeleri için değil, daha iyi bir yaşam beklentisinde olan tüm toplum kesimleri için. TİSK’in deneyimi kendisinin de bir parçası olduğu ve güç-lenmesine katkıda bulunduğu sivil toplum için, özgürlükler için ve demokrasi için yol gösterici olmalıdır.

Bilgi Ekonomisine GeçişÇeşitli ortamlarda, Türkiye’nin dünya-

nın önde gelen bilgi ekonomisi ve bilgi toplumları arasında yer alabilmesi için tüm siyasi partilerin ve sivil toplum kuru-luşlarının bu ortak hedefi gerçekleştirmek amacıyla seferber olmaları gerektiğini belirttim. Bu konu öncelikle ekonominin aktörlerini ilgilendiriyor. Öyle olunca bil-gi toplumuna geçiş sürecinin merkezinde ekonomi dünyası, ekonomi politikaları ve ekonomik değişim süreçleri yer alıyor. Bil-gi ekonomisini geliştirmek için bilgi eko-nomisi ile uyumlu yeni bir iş dünyası an-layışı, yeni iş modelleri ve yeni bir işgücü oluşturulmalı. Hükümetler de ekonomi ve özellikle eğitim politikalarını bu hedefle uyumlu hale getirmeli.

Bilgi ekonomisinin temel itici gücü yenilik. Artık ilerleme, büyüme, gelişme, kalkınma, refah artışı deyince akla önce bu kavram geliyor. Güney Kore gibi bazı ülkeler yenilik konusunda büyük ilerleme-ler kaydederek bilgi ekonomisinin önde gelen tasarım ve üretim üssü haline gel-meyi başardılar. Peki, Türkiye’de yenilik ve yaratıcılık ne hızla ve ne ölçüde geliş-tirilebiliyor? Türkiye yenilik yarışında di-ğer ülkelere kıyasla nasıl bir performans

TİSK, bu sene ellinci ku-ruluş yılını kutluyor. TİSK gibi elli yıllık köklü tarihe ve bir o kadar derin ku-rumsal belleğe sahip bir konfederasyonu düşünün-ce insanın aklına “patina” kavramı geliyor. TİSK’in ‘patinası’ yani görmüş geçirmişliği ona yalnızca zengin olanaklar sunmu-yor, aynı zamanda büyük sorumluluklar da yüklü-yor.

Page 51: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201348

Kem

al K

ILIÇ

DA

ROĞ

LU

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı

Türkiye’yi Bilgi Toplumuna Taşımak:Sorunlar ve Fırsatlar

TİSK, bu sene ellinci kuruluş yılını kut-luyor. TİSK gibi elli yıllık köklü tarihe ve bir o kadar derin kurumsal belleğe sahip bir konfederasyonu düşününce insanın aklına “patina” kavramı geliyor. Patina sözcüğü bir zamanlar bronzun üzerini kaplayan yeşil tabaka için kullanılıyor-muş. TİSK denilince benim aklıma “pa-tina” sözcüğünün gelmesinin patinanın bu anlamıyla bir ilgisi yok. Günümüzde patina sözcüğü “görmüş geçirmişlik, de-rinliğe sahip olma ve mükemmellik” anla-mında kullanılıyor.

Kurumlarda görmüş geçirmişlik, ya-şanmışlık çok önemlidir. Deneyimler göstermektedir ki; kökü olmayan, kök sa-lamayan kurumlar gelip geçicidir. Köklü gelenekler üzerinde yükselen kurumlarsa yaşamın deneyiminden getirdikleri biri-kim ve öngörüyle geleceğe emin adım-larla yürürler. Gündelikle, gelip geçici olanla savrulmazlar, kaybolmazlar. TİSK, Türkiye siyasetinin çalkantılı yıllarında bi-riktirdiği deneyimi ve uzun vadeli vizyo-ner bakışının dinamizmiyle girişimcileri-miz için her zaman sığınılacak bir liman, güvenilecek bir dost olmuştur.

Öyle olunca da TİSK’e düşen sorum-luluk her zamankinden daha büyüktür.

TİSK’in ‘patinası’ yani görmüş geçirmişli-ği ona yalnızca zengin olanaklar sunmu-yor, aynı zamanda büyük sorumluluklar da yüklüyor. Yalnızca üyeleri için değil, daha iyi bir yaşam beklentisinde olan tüm toplum kesimleri için. TİSK’in deneyimi kendisinin de bir parçası olduğu ve güç-lenmesine katkıda bulunduğu sivil toplum için, özgürlükler için ve demokrasi için yol gösterici olmalıdır.

Bilgi Ekonomisine GeçişÇeşitli ortamlarda, Türkiye’nin dünya-

nın önde gelen bilgi ekonomisi ve bilgi toplumları arasında yer alabilmesi için tüm siyasi partilerin ve sivil toplum kuru-luşlarının bu ortak hedefi gerçekleştirmek amacıyla seferber olmaları gerektiğini belirttim. Bu konu öncelikle ekonominin aktörlerini ilgilendiriyor. Öyle olunca bil-gi toplumuna geçiş sürecinin merkezinde ekonomi dünyası, ekonomi politikaları ve ekonomik değişim süreçleri yer alıyor. Bil-gi ekonomisini geliştirmek için bilgi eko-nomisi ile uyumlu yeni bir iş dünyası an-layışı, yeni iş modelleri ve yeni bir işgücü oluşturulmalı. Hükümetler de ekonomi ve özellikle eğitim politikalarını bu hedefle uyumlu hale getirmeli.

Bilgi ekonomisinin temel itici gücü yenilik. Artık ilerleme, büyüme, gelişme, kalkınma, refah artışı deyince akla önce bu kavram geliyor. Güney Kore gibi bazı ülkeler yenilik konusunda büyük ilerleme-ler kaydederek bilgi ekonomisinin önde gelen tasarım ve üretim üssü haline gel-meyi başardılar. Peki, Türkiye’de yenilik ve yaratıcılık ne hızla ve ne ölçüde geliş-tirilebiliyor? Türkiye yenilik yarışında di-ğer ülkelere kıyasla nasıl bir performans

TİSK, bu sene ellinci ku-ruluş yılını kutluyor. TİSK gibi elli yıllık köklü tarihe ve bir o kadar derin ku-rumsal belleğe sahip bir konfederasyonu düşünün-ce insanın aklına “patina” kavramı geliyor. TİSK’in ‘patinası’ yani görmüş geçirmişliği ona yalnızca zengin olanaklar sunmu-yor, aynı zamanda büyük sorumluluklar da yüklü-yor.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 49

perspektif

sergiliyor? Türkiye, tasarım ve üretim ba-kımından dünyanın bilinen ve tercih edi-len üslerinden biri olma yolunda dikkate değer bir ilerleme sağlayabilmekte mi? Bi-liyoruz ki bu sorulara olumlu yanıtlar ver-memiz pek mümkün değil. Öyle olunca da yeniliği artırma ve bilgi toplumuna geçişi hızlandırma konuları üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor. Yenilik ve bilgi top-lumuna geçiş öncelikle ekonomik unsurlar ve süreçlerle alakalı bir konu demiştim. Ama bu süreç basit ve tek boyutlu değil, tersine karmaşık ve çok yönlü. Ekonomik olduğu kadar çoğu zaman göz ardı ettiği-miz bazı unsurlarla da yakından ilgili. Ko-nuyu daha geniş bir perspektif içerisinde ele alarak ülkemizi gelişmiş bir bilgi eko-nomisi düzeyine ulaştırmak için gerekli gördüğüm bazı toplumsal ve siyasi koşul-ların önemini dile getirmeye çalışacağım. Bilgi toplumu olma yolunda daha fazla yol katetmiş ülkelerin deneyimleri bize bu koşulların ne kadar önemli olduğunu açık-ça göstermektedir.

Yenilik Politikalarının Önemi

İçinde yaşadığımız yüzyılda yenilik (inovasyon) üretimin, büyümenin ve zen-ginlik yaratmanın başlıca kaynağı haline geldi. Artık teknoloji geliştirmek, katma değeri artırmak ve uluslararası rekabet gücünü yükseltmek herşeyden önce bir ülkenin araştırma ve yenilik yaratma ka-pasitesini geliştirmesine bağlı. Ülkemizde de bu konuya yönelik ilgi ve duyarlılık ciddi biçimde artmaya başladı. Konuşma-larımızda ve yazılarımızda sıkça bilgi top-lumuna geçişten söz ediyoruz. Bunu sağ-lamak için yeniliğin (inovasyon) önemini vurguluyoruz. Ne var ki bazı üniversitele-rimizde ve bazı özel sektör kuruluşlarında gerçekleşen, memnuniyetle izlediğimiz önemli atılımlar dışında Türkiye bu alanda elle tutulur bir ilerleme sağlayamamakta-dır. Veriler bize Türkiye’nin katma değeri düşük ürünlerin üretimindeki yoğunlaşma-sının pekişerek devam ettiğini göstermek-

tedir. Ülkemiz bir yandan Güney Doğu Asya’dan (özellikle Çin’den) gelen düşük maliyetli üretim rekabet baskısı altındadır. Diğer yandan teknoloji yoğun alanlarda net ithalatçı konumumuz olduğu gibi de-vam etmektedir. Yine çoğumuz kabul edi-yoruz ki, kronik cari açıkların ardında da bu konudaki başarısızlık yani düşük kat-ma değer gerçeği yatmaktadır. Biliyoruz ki ihracatın ve rekabet gücünün artmasını sağlayacak yol, yüksek bilgi üretimini ar-tırmaktan geçmektedir. Kısaca özetleye-cek olursak, Türkiye’nin üretim deseninde köklü bir yapısal dönüşümü gerçekleştir-mek ancak bilgi temelli yenilikçi bir eko-nomi yaratmakla mümkün olabilecektir. Ülkemiz için yaşamsal önem taşıyan ye-nilik tartışmasını önemli olduğunu düşün-düğüm iki öneri ile sınırlı tutmak istiyorum.

Fiyat rekabetiyle değil yeni bilgi ürete-rek rekabet üstünlüğü sağlama konusunda nasıl bir yol izlemeliyiz? Türkiye’nin yıllar içerisinde geliştirdiği güçlü ve yaygın bir geleneksel sanayi dokusu ve ürün deseni var. Sanayi ve teknoloji politikalarımız önce bu alana odaklanmalıdır. Düşünce-mi bir örnek vererek daha iyi anlatabili-rim. Danimarka, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde “yeni ekonomi” politikaları bü-yük ekonomik atılımların gerçekleşmesini sağlamıştır. Bu başarıya yol açan yenile-şim politikaları, bilişim gibi yeni alanlar-da olduğu kadar geleneksel sektörleri de hedeflemiştir. Diğer bir deyişle geleneksel sanayi dallarında nitelikli tasarıma önem verilerek katma değeri yüksek üretime geçilmesi sağlanmıştır. İskandinav mode-li diyebileceğimiz yaklaşım yenilikçiliği önce geleneksel sanayilerde geliştirme anlayışından yola çıkmıştır. Geleneksel sanayilerde yüksek katma değerli ürün imalatına öncelik verilmiştir. Türkiye’de de gerekli bilimsel ve toplumsal yatırımlar ya-pıldığı takdirde düşük katma değerli üre-tim sektörlerini yüksek katma değer üreten sektörlere dönüştürmek mümkündür. Bu durum mobilya üretiminden konfeksiyona uzanan birçok geleneksel sanayi sektörü için geçerlidir. Türkiye’de, bir an önce ge-leneksel sektörlerin yenilikçi dönüşümünü gerçekleştirme seferberliğine başlanılma-lıdır. Açıkça söylemek gerekirse bu konu hükümetin öne çıkardığı “finans merkez-leri” kadar hatta ondan daha önemlidir. Ekonomistlerin sürekli olarak dikkat çekti-ği “orta gelir tuzağından” ancak bu saye-de çıkabileceğimiz kanısındayım.

Değinmek istediğim ikinci konu Türkiye’nin bilimsel araştırma kapasitesi ile ilgili. Araştırma yapma, yeni bilgi üret-me ve yeni teknoloji geliştirme konusun-da öncü kurumların başında üniversiteler gelmektedir. AB politikaları yeniliğin en önemli kaynağının üniversitelerin temel bi-limler bölümleri olduğu gerçeğinden hare-ketle hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. İşte bu nedenle üniversitelerin önemini çok iyi kavramak ve onların en üst düzeyde gelişmesini öncelikli politika hedefi haline getirmek durumundayız. Üniversitelerimiz-le birlikte çalışmak ve onlara her türlü des-teği vermek zorundayız.

Burada bizi bekleyen büyük bir teh-likeden söz etmeden geçemeyeceğim. Merkezi otoritenin kısa dönemli talepleri-nin, üniversitelerin hedefleri ve öncelikleri haline gelmesi. Bu talepler zaman zaman gündeme zorla getirilmeye çalışılmakta-dır. Böyle bir ortamda üniversiteler onları besleyen en önemli kaynaktan yani özgür düşünce ortamından yoksun kalırlar. Böyle bir ortamda üniversiteler yenilik yapamaz-lar. Şunu da özellikle vurgulamalıyım ki, son yıllarda izlenen hükümet politikaları, araştırma ağırlıklı kurumlarımızı ve üniver-sitelerimizi onlara öncelik vererek destek-leme yönünde olmamıştır. Zaten sonuçlar bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’de yüksek teknoloji düzeyinde ihracat yapan firma sayısı ve ihracatımız içinde yüksek teknoloji ürünlerinin payı gerilemiştir. Rekabet gücü bileşenlerine göre yapılan sıralamalarda Türkiye 133 ülke içinde 73’üncüdür.

Siyaset dünyası, üniversitelerin önemi-ni çok iyi kavramalı ve üniversiteleri tüm gelişme politikalarının odağı haline getir-melidir. İleri teknolojilerin üretilmesinde ve bilgi ekonomisine geçişin hızlandırıl-masında temel rol oynayan tüm aktörlerle iyi ilişkiler kurmalıdır. Üniversiteleri siyasi karşıtlar olarak nitelendirmekten vazgeçip onları ülkemizin en önemli yenilik yuvaları olarak görmek zorundayız. Şayet böyle düşünülmez ve üniversiteler yola getiril-mesi gereken kurumlar olarak görülmeye devam edilirse kaybeden yalnızca yükse-köğretim kurumları değil ülkemizin gelece-ği de olacaktır.

Kültür ve sanatın önemini çok iyi ve çok yönlü de-ğerlendirmeliyiz. Bir kere kültür faaliyetleri, bilgi ekonomisinin en hızlı bü-yüyen sektörleri arasında yer almaktadır.

Page 52: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201350

perspektif

Kültür, Yenileşim ve Ekonomik Gelişme

Bir toplumda yaratıcılık ve yenilikçi-liğin gelişmesi her şeyden önce kültürel altyapının gelişmesine bağlıdır. Avrupa Birliği, 2000 yılında ortaya koyduğu Lizbon Stratejisi’nde bu yaklaşımı bü-tün açıklığıyla ortaya koymuştur. Lizbon Stratejisi dinamik ve rekabetçi bir bilgi ekonomisinin temelinin yenilikçilik oldu-ğunun altını ısrarla çizerken ekonomide yenilikçiliğin ancak ‘kültür tabanlı yara-tıcılık’ sayesinde mümkün olabileceğini vurgulamaktadır. Burada bir saptamaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Ekono-mik büyüme ve yenilik başta kültür olmak üzere ekonomik olmayan unsurların geliş-mesi ile birebir örtüşmektedir. İşte bu gö-rüşten hareket ederek AB “kültür tabanlı yaratıcılık” politikaları kapsamında sanat ve sanatçılara ayrılan kaynakları büyük oranda artırmaktadır. Lizbon Stratejisi aynı zamanda özgürlükçü bir kültürel or-tamın yerel yönetimler tarafından kararlı bir biçimde teşvik edilmesini öngörmekte-dir. Çünkü özgürlükçü toplumlarda bilgi ekonomisine kolay uyum sağlayabilen nitelikli insan gücü potansiyeli daha hızla gelişmektedir.

Kültür ve sanatın önemini çok iyi ve çok yönlü değerlendirmeliyiz. Bir kere kültür faaliyetleri, bilgi ekonomisinin en hızlı büyüyen sektörleri arasında yer al-maktadır. İkincisi, ülkeler büyüme için ge-rekli olan yatırımcıları, turistleri ve vasıflı işgücünü kendilerine çekmeyi ancak kül-tür etkinliklerini geliştirebildikleri ölçüde başarabilmektedir. Üçüncüsü, inovasyon ile sanatta yaratıcılık her geçen gün biraz daha fazla iç içe geçmiş, birbirinden ayrı düşünülmeyen alanlar haline gelmektedir.

İşte bu nedenlerden ötürü ister merke-zi ister yerel olsun bir yönetimin başarısı kültür politikalarında sağladığı başarı ile ölçülmektedir. Araştırmalar ekonomide en çok yenilik yaratabilen kentlerin canlı kent kültürüne sahip kentler olduğunu gös-termektedir.

Bu konuyu biraz daha açabiliriz. Bilgi ekonomisinde ekonomik büyüme öncelik-le bir insan sermayesi yaratma sorunu-dur. Yenilik sürecini başaracak yetenekle-ri toplama, bir araya getirme, örgütleme ve mobilize etme artık devletin ve yerel yönetimlerin en temel görevleri arasında yer almaktadır. Bir ülke özellikle yetenekli ve yüksek vasıfları olan kimselerin aradık-larını tam olarak bulabilecekleri, onlara çok yönlü destek sağlayan, onları fikren ve manen besleyen bir toplumsal, ekono-mik ve kültürel ortamı sağlayabildiği ölçü-de yeniliğin yolunu açabilmektedir. Bazı ülkelerin özel donanımlı ve yetenekli kim-seleri çekmede ve toplamada diğerlerine kıyasla daha başarılı olduğunu hep birlik-te izliyoruz. Türkiye de insan sermayesini ve özellikle yaratıcı insanları toplayan ve bir araya getiren bir ülke olmak zorunda-dır. Bu görüşün siyasi iktidar tarafından da paylaşıldığını ve bu ortamı gerçekleş-tirmek için gerekli siyasi iradenin ortaya konmakta olduğunu söylemekte açıkçası zorluk çekiyorum.

Richard Florida isimli ünlü bir sosyo-loğun çalışmasından sıkça söz ediliyor. Tüm dünyada büyük ilgi gören bu çalış-mada yazar çok önemli bir noktanın altı-nı çiziyor. Ünlü sosyoloğa göre yenilik ve ekonomik büyüme bakımından en başarı-lı kentler her tür insanı, her türlü farklılığı kabul edebilen kentlerdir. Tersine, dışa kapalı ve özellikle baskı ortamları yara-tan kentler insanları dışlamakta, yabancı-laştırmakta ve onları kucaklamak yerine dışarı itmektedir. Oysa özellikle yaratıcı kimseler, örneğin üstün yeteneklere sahip sanatçılar ve bilim insanları, görüş ve davranışları ne kadar aykırı olursa olsun kendi kimlikleri ile var olabilecekleri, on-ları hoşgörü ile karşılayabilen, kimliklerini kabul ve tescil ettirmekte zorluklarla kar-şılaşmayacakları mekân ve ortamlarda yaşamayı tercih etmektedir. Bu tür bir çevre onların yaratıcı motivasyonlarını ve enerjilerini, üretkenliklerini artırmaktadır. Türdeşliği ve baskıcı niteliği ağır basan yerleşim birimleri geride kalırken renkli, özgürlükçü ve çeşitlenmiş yaşam çevreleri

yaratıcı insanların öncülüğünde hızlı ve büyük ilerlemeler kaydetmektedir. Çünkü yazarlar, tasarımcılar, müzisyenler, artist-ler, reklamcılar, yaratıcı bilim insanları, direktörler, ressamlar, heykeltıraşlar, fo-toğrafçılar, üst düzey yöneticiler, dans-çılar vb. aradıklarını bu tür ortamlarda bulabilmektedir. Üstün yetenekli kimseler yüksek düzeyde açıklık, çeşitlilik ve yara-tıcılık barındıran bölgelerde toplanmakta ve bunun sonucu o kent ve yöre için en üst düzeyde ekonomik dinamizm ve gelişme sağlamaktadır.

Kısacası günümüzde sanat, bilimsel yaratıcılığın ve teknolojik gelişmenin baş-lıca ateşleyicisi haline gelmiştir. Yaratıcılı-ğın ve yenilikçiliğin önemini iyi kavrayan şirketler de dünyanın en önde gelen şir-ketleri olmayı başarmaktadır. Bu şirketler kültür ve sanattan sürekli ve sistemli ola-rak faydalanmaktadır. Artık şirketler ista-tistiklerden çok sanata verdikleri önemle değerlendirilmektedir. İş dünyası ve genel anlamda ekonomi ile kültür ve sanat ara-sındaki ilişki ne kadar güçlendirilirse ülke-mizin rekabet gücü de o kadar artacaktır. Özgürlük ortamının, kültürün ve sanatın önemini ne kadar iyi anlarsak ülkemizde yenilik, yaratıcılık ve büyümeyi o ölçüde hızlandırmamız mümkün olacaktır. Bilgi toplumuna giden en kısa yol kültür ve sa-natın desteklenmesinden geçmektedir.

Yeşil EkonomiGeçtiğimiz yüzyılda ekonomik ilerle-

me denince akla yalnızca hızlı büyüme gelirdi. Oysa günümüzde ‘sürdürülebilir’ büyüme ve gelişme üzerinde duruluyor. Yeni gelişme anlayışı büyümeyi, çevre-ye karşı sorumluluklarımızın göz önünde bulundurularak sağlamamız gerektiğini öngörüyor. Yaşadığımız çevreyi koruya-rak büyümemiz gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiz anla-mına geliyor. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’de bu hedeflere ulaşmak için önce köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Çünkü günümüzde hâkim olan rant odaklı büyüme politikaları değil çevreyi korumak, su, orman, yaşayan canlılar de-meden tüm kaynakları kısa dönemde kar amaçlı anlayışa feda ediyor.

Çevre sorunları konusunda bir farkın-dalık yaratma kampanyasına gereksinim olduğu kuşkusuz. Başta üniversiteler, iş dünyası ve medya olmak üzere tüm sivil

Kadınların işgücüne katılı-mının artırılması için kadın girişimciliğinin desteklen-mesinin büyük önem taşı-dığına inanıyoruz. Eğitim / yetiştirme / beceri ve mes-lek kazandırma program-larına daha fazla önem verilmelidir. Kadınlara gi-rişimcilikle ilgili bilgi ve kurumsal destek sağlan-malıdır.

Page 53: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201350

perspektif

Kültür, Yenileşim ve Ekonomik Gelişme

Bir toplumda yaratıcılık ve yenilikçi-liğin gelişmesi her şeyden önce kültürel altyapının gelişmesine bağlıdır. Avrupa Birliği, 2000 yılında ortaya koyduğu Lizbon Stratejisi’nde bu yaklaşımı bü-tün açıklığıyla ortaya koymuştur. Lizbon Stratejisi dinamik ve rekabetçi bir bilgi ekonomisinin temelinin yenilikçilik oldu-ğunun altını ısrarla çizerken ekonomide yenilikçiliğin ancak ‘kültür tabanlı yara-tıcılık’ sayesinde mümkün olabileceğini vurgulamaktadır. Burada bir saptamaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Ekono-mik büyüme ve yenilik başta kültür olmak üzere ekonomik olmayan unsurların geliş-mesi ile birebir örtüşmektedir. İşte bu gö-rüşten hareket ederek AB “kültür tabanlı yaratıcılık” politikaları kapsamında sanat ve sanatçılara ayrılan kaynakları büyük oranda artırmaktadır. Lizbon Stratejisi aynı zamanda özgürlükçü bir kültürel or-tamın yerel yönetimler tarafından kararlı bir biçimde teşvik edilmesini öngörmekte-dir. Çünkü özgürlükçü toplumlarda bilgi ekonomisine kolay uyum sağlayabilen nitelikli insan gücü potansiyeli daha hızla gelişmektedir.

Kültür ve sanatın önemini çok iyi ve çok yönlü değerlendirmeliyiz. Bir kere kültür faaliyetleri, bilgi ekonomisinin en hızlı büyüyen sektörleri arasında yer al-maktadır. İkincisi, ülkeler büyüme için ge-rekli olan yatırımcıları, turistleri ve vasıflı işgücünü kendilerine çekmeyi ancak kül-tür etkinliklerini geliştirebildikleri ölçüde başarabilmektedir. Üçüncüsü, inovasyon ile sanatta yaratıcılık her geçen gün biraz daha fazla iç içe geçmiş, birbirinden ayrı düşünülmeyen alanlar haline gelmektedir.

İşte bu nedenlerden ötürü ister merke-zi ister yerel olsun bir yönetimin başarısı kültür politikalarında sağladığı başarı ile ölçülmektedir. Araştırmalar ekonomide en çok yenilik yaratabilen kentlerin canlı kent kültürüne sahip kentler olduğunu gös-termektedir.

Bu konuyu biraz daha açabiliriz. Bilgi ekonomisinde ekonomik büyüme öncelik-le bir insan sermayesi yaratma sorunu-dur. Yenilik sürecini başaracak yetenekle-ri toplama, bir araya getirme, örgütleme ve mobilize etme artık devletin ve yerel yönetimlerin en temel görevleri arasında yer almaktadır. Bir ülke özellikle yetenekli ve yüksek vasıfları olan kimselerin aradık-larını tam olarak bulabilecekleri, onlara çok yönlü destek sağlayan, onları fikren ve manen besleyen bir toplumsal, ekono-mik ve kültürel ortamı sağlayabildiği ölçü-de yeniliğin yolunu açabilmektedir. Bazı ülkelerin özel donanımlı ve yetenekli kim-seleri çekmede ve toplamada diğerlerine kıyasla daha başarılı olduğunu hep birlik-te izliyoruz. Türkiye de insan sermayesini ve özellikle yaratıcı insanları toplayan ve bir araya getiren bir ülke olmak zorunda-dır. Bu görüşün siyasi iktidar tarafından da paylaşıldığını ve bu ortamı gerçekleş-tirmek için gerekli siyasi iradenin ortaya konmakta olduğunu söylemekte açıkçası zorluk çekiyorum.

Richard Florida isimli ünlü bir sosyo-loğun çalışmasından sıkça söz ediliyor. Tüm dünyada büyük ilgi gören bu çalış-mada yazar çok önemli bir noktanın altı-nı çiziyor. Ünlü sosyoloğa göre yenilik ve ekonomik büyüme bakımından en başarı-lı kentler her tür insanı, her türlü farklılığı kabul edebilen kentlerdir. Tersine, dışa kapalı ve özellikle baskı ortamları yara-tan kentler insanları dışlamakta, yabancı-laştırmakta ve onları kucaklamak yerine dışarı itmektedir. Oysa özellikle yaratıcı kimseler, örneğin üstün yeteneklere sahip sanatçılar ve bilim insanları, görüş ve davranışları ne kadar aykırı olursa olsun kendi kimlikleri ile var olabilecekleri, on-ları hoşgörü ile karşılayabilen, kimliklerini kabul ve tescil ettirmekte zorluklarla kar-şılaşmayacakları mekân ve ortamlarda yaşamayı tercih etmektedir. Bu tür bir çevre onların yaratıcı motivasyonlarını ve enerjilerini, üretkenliklerini artırmaktadır. Türdeşliği ve baskıcı niteliği ağır basan yerleşim birimleri geride kalırken renkli, özgürlükçü ve çeşitlenmiş yaşam çevreleri

yaratıcı insanların öncülüğünde hızlı ve büyük ilerlemeler kaydetmektedir. Çünkü yazarlar, tasarımcılar, müzisyenler, artist-ler, reklamcılar, yaratıcı bilim insanları, direktörler, ressamlar, heykeltıraşlar, fo-toğrafçılar, üst düzey yöneticiler, dans-çılar vb. aradıklarını bu tür ortamlarda bulabilmektedir. Üstün yetenekli kimseler yüksek düzeyde açıklık, çeşitlilik ve yara-tıcılık barındıran bölgelerde toplanmakta ve bunun sonucu o kent ve yöre için en üst düzeyde ekonomik dinamizm ve gelişme sağlamaktadır.

Kısacası günümüzde sanat, bilimsel yaratıcılığın ve teknolojik gelişmenin baş-lıca ateşleyicisi haline gelmiştir. Yaratıcılı-ğın ve yenilikçiliğin önemini iyi kavrayan şirketler de dünyanın en önde gelen şir-ketleri olmayı başarmaktadır. Bu şirketler kültür ve sanattan sürekli ve sistemli ola-rak faydalanmaktadır. Artık şirketler ista-tistiklerden çok sanata verdikleri önemle değerlendirilmektedir. İş dünyası ve genel anlamda ekonomi ile kültür ve sanat ara-sındaki ilişki ne kadar güçlendirilirse ülke-mizin rekabet gücü de o kadar artacaktır. Özgürlük ortamının, kültürün ve sanatın önemini ne kadar iyi anlarsak ülkemizde yenilik, yaratıcılık ve büyümeyi o ölçüde hızlandırmamız mümkün olacaktır. Bilgi toplumuna giden en kısa yol kültür ve sa-natın desteklenmesinden geçmektedir.

Yeşil EkonomiGeçtiğimiz yüzyılda ekonomik ilerle-

me denince akla yalnızca hızlı büyüme gelirdi. Oysa günümüzde ‘sürdürülebilir’ büyüme ve gelişme üzerinde duruluyor. Yeni gelişme anlayışı büyümeyi, çevre-ye karşı sorumluluklarımızın göz önünde bulundurularak sağlamamız gerektiğini öngörüyor. Yaşadığımız çevreyi koruya-rak büyümemiz gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiz anla-mına geliyor. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’de bu hedeflere ulaşmak için önce köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Çünkü günümüzde hâkim olan rant odaklı büyüme politikaları değil çevreyi korumak, su, orman, yaşayan canlılar de-meden tüm kaynakları kısa dönemde kar amaçlı anlayışa feda ediyor.

Çevre sorunları konusunda bir farkın-dalık yaratma kampanyasına gereksinim olduğu kuşkusuz. Başta üniversiteler, iş dünyası ve medya olmak üzere tüm sivil

Kadınların işgücüne katılı-mının artırılması için kadın girişimciliğinin desteklen-mesinin büyük önem taşı-dığına inanıyoruz. Eğitim / yetiştirme / beceri ve mes-lek kazandırma program-larına daha fazla önem verilmelidir. Kadınlara gi-rişimcilikle ilgili bilgi ve kurumsal destek sağlan-malıdır.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 51

perspektif

toplum kuruluşları bu kampanyada aktif olarak yer alıp tüm yurttaşlarımızı çevre duyarlılığı konusunda harekete geçirmeli-dir. İnsanı içinde yaşadığı doğa ve çevre ile birlikte düşünebilen bir bakış açısını özellikle genç kuşaklara benimsetmeli-yiz. Türkiye’nin biyo-çeşitliliğini karada olduğu kadar dört tarafımızı çevreleyen denizlerimizde de koruma konusunda çok duyarlı olmalıyız. Sürdürülebilir yiyecek üretimi konusunu yine bu genel çerçeve içinde ele alırken kendi başına önemli bir politika geliştirme alanı olarak da görme-liyiz.

Biz İklim Değişikliği konulu raporu-muzda Türkiye’nin çevre politikalarına ilişkin hedeflerinin neler olması gerektiği-ni yapılan ciddi analizler sonucu elde edi-len somut değerlerle ifade ettik. Hükümet de enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji üretimi ve çevre korunmasına ilişkin somut hedeflerini en kısa zamanda kamuoyu ile paylaşmalı ve bu hedefleri nasıl gerçek-leştireceğini net olarak ortaya koymalıdır.

Yakın zamana kadar çevreyi koruma bir entelektüel bakış meselesi ve önemli bir insani değer olarak algılanırdı. Artık biliyoruz ki bilgi toplumuna geçişi hızlan-dırma yeşil teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılması ile yakından ilgili. Diğer bir deyişle iklim değişikliği ve çevre konuları ciddi bir ekonomik içerik kazandı. Günü-müzde üretim ve tüketim kadar büyüme kavramının merkezinde de çevre konusu yer almaktadır. Çünkü iklim değişikliği ile baş edebilmek için yeşil teknolojilerin ve yeşil ekonominin tercih edilmesi kaçınıl-

maz görülmektedir. Yeşil ekonomi verim-liliği ve uzun dönem karlılığı en yüksek düzeye taşıyan yatırım alanı haline gel-mektedir. Türkiye çağı yakalamak, sürdü-rülebilir büyüme sağlamak ve bu küresel sorunun çözümünde sorumluluk almakta olduğunu göstermek için yeşil teknolojileri daha yaygın olarak kullanmalıdır. Bunun da ötesinde kendi yeşil ekonomi modelini geliştirmeli ve yeşil teknolojileri üretmek için bu alana büyük yatırımlar yapmalı-dır. İş dünyası da bu tarihi ve toplumsal sorumluluğu hayata geçirme uğraşında başat rol oynamalıdır.

Bu konuda beni çok etkileyen bir ör-neği paylaşmak istiyorum. Dünyanın en önde gelen süper market zincirlerinden biri yedi yıl gibi kısa bir sürede marketle-rinin çatısını beyaza boyamak, düşük sar-fiyatlı ampuller ve yansıtıcılı market tavan-ları kullanmak, açık buzdolaplarını cam kapılı hale getirmek gibi basit çözümlerle enerji tüketimini yüzde 30’a kadar düşür-meyi başarmıştır. Söz konusu firma dün-yanın en büyük elektrik kullanıcısı ve en büyük ikinci araç filosuna sahip firma ola-rak bilinmektedir. Bizim firmalarımız da bu modeli izleyerek harcamalarını büyük oranda azaltabilirler. Bir yandan dünya-nın karşı karşıya olduğu en büyük sorun-lardan birinin çözümüne katkı sağlarken kendi karlılıklarını ve uluslararası rekabet güçlerini artırabilirler. Girişimcilerimiz tü-keticileri enerji tasarrufu yapan, çevreye daha az zarar veren ürünlere yönlendi-rebilirler. Başka bir örnek de ampul kul-lanımıyla ilgili. Mevcut akkor ampullerin yalnızca 100 milyonunu kompakt flora-san ampullerle değiştirerek karbondioksit salınımını 20 milyon ton azaltılabilir. LED ampul kullanıldığı takdirde bu tasarrufu daha da artırmak mümkündür. Böylece yıllık elektrik tüketiminde bir milyar liranın üzerinde tasarruf sağlayabiliriz. Böyle bir uygulamayı yerli kaynaklarla yaparak da firmalarımız için çok büyük kazanımlar elde edebiliriz.

Kuşkusuz bu alanda devlete de büyük sorumluluk düşüyor. Üretici ve tüketicile-rin yararına olan yasal düzenlemeleri yapmak devletin görevidir. Enerji sektö-rünü düşünelim. Enerji, firmaların reka-bet gücü kadar vatandaşların en temel ihtiyaçlarını da ilgilendiren bir konudur. Pahalı akaryakıt ve elektrik sanayiden ti-carete, tarımdan hizmet sektörüne kadar her alanda uluslararası rekabet gücümü-

zü zayıflatmaktadır. Vatandaşlarımızın bu temel ihtiyaçlarını karşılamalarını zor-laştırmaktadır. O nedenle sürdürülebilir enerji alanına yapılması gereken yatırım-ları hızla gerçekleştirmeliyiz. Yine özel-likle altını çizelim ki Türkiye’yi özellikle güneş enerjisi araştırmaları konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi haline getirmeliyiz. Doğu ve Güneydo-ğu Anadolu’nun Ekonomik Kalkınması konulu raporumuzda bu bölgenin güneş enerjisi potansiyeline sahip dünyanın en önde gelen bölgeleri arasında yer aldığı-nı belirtip bölgenin nasıl önemli bir yeşil teknoloji merkezi haline getirilebileceğini göstermeye çalıştık. Türkiye’de yenilik, yüksek katma değer ve ekonomik büyüme ile yeşil teknolojilerin geliştirilmesi arasın-da yakın bağların bulunduğu daha birçok sektör vardır. Yapmamız gereken enerji tasarrufu, sera gazı etkilerini azaltma ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını geliştir-me konusunda başta ekonomik aktörler olmak üzere tüm ulusumuzun bu hedefe odaklanmasını sağlamaktır.

Kadınların İş ve Çalışma Dünyasına Katılımı

Bilgi toplumu olma sürecinin hızlandı-rılması bazı toplumsal ve siyasal unsurlar-la doğrudan ilgilidir. Bu alanda en önce-likli olarak üzerinde durmamız gereken konulardan biri de kadın konusudur. Bir ülkenin dünyada saygın bir yerinin olma-sı için kadın erkek eşitliğinin toplumun en temel değeri haline gelmesi gerekir. Bir ülkenin gelişmiş bir ekonomiye kavuşma-sı kadınların işgücü piyasasına en yay-gın düzeyde katılmasına bağlıdır. Oysa Türkiye’de işgücü piyasasının en belirgin özelliklerinden birisi, kadınların işgücü-ne katılım oranının çok düşük olmasıdır. 2012 verilerine göre Türkiye’de kadın-ların işgücüne katılım oranı yüzde 30’u bulmazken AB ortalaması yüzde 63,5’tir. Zaten çok düşük olan bu katılım oranı içinde, tarımdaki ücretsiz aile işçilerinin de payı büyüktür. Daha açık bir ifadeyle şehirlerde, sanayide ve hizmet sektörün-de kadın istihdamı yüzde düzeyinin de al-tında. Mevcut iktidar kadınların işgücüne katılımını artıracak önlemler almak yerine kadınların rolünü ev işleri ve çocuk bakı-mı ile sınırlayan bir anlayışı savunuyor.

Türkiye’de sayıları sınırlı olan çalışan kadınların çoğu kariyer ile aile arasında

Sosyal diyalog kurumu-nun hedefi sosyal taraf-ların (hükümetler, işveren ve iş örgütleri) her konuda uzlaşma aramaları ve ça-tışma kültürünü uzlaşma kültürüne dönüştürmele-ridir. Bu sayede büyüme, etkinlik ve rekabetin ku-rumsallaşması diyalog ve müzakere anlayışı içinde ele alınmakta ve tüm sos-yal tarafların ortak fay-dasının sağlanması hedef-lenmektedir.

Page 54: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201352

perspektif

seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Ka-dınlar bir yandan çalışıp bir yandan da ev işleri ve çocuk büyütme işlerini yap-maya çalışırken çok büyük zorluklarla karşılaşıyor. Kısacası bizce, yasal destek-ler sağlanmadıkça, kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmedikçe ve sosyal politikalar AB ölçütleri ile uyumlu hale getirilmedikçe kadınların işgücüne katılımını artırmak ve çalışan kadınların daha rahat bir hayat sürmelerini sağlamak mümkün değil.

Kadınların eğitim seviyesi yükseldik-çe iş ve çalışma yaşamına katılımları da artıyor. Eğitim seviyesi yükselen kadınlar kariyer basamaklarında daha fazla ve daha hızlı yükselerek kendilerini ekono-

mik ve toplumsal yaşamda da güçlendiri-yor. Ülkemizde pek çok uluslararası şirke-tin, bankanın başında olan, CEO olarak görev yapan kadınlar var. Yakın zamana kadar, Türkiye’de, eğitimle yükselinen alanlarda kadınların oranı bazı Avrupa ülkelerinde görülen oranların dahi üstüne çıkıyordu. Kadınların Cumhuriyet reform-larına dayanan bu kazanımları korumak için çaba sarf etmek, başta iş dünyası ol-mak üzere tüm toplum kesimlerinin önde gelen sorumlulukları arasındadır.

Biz kadınların işgücüne katılımının ar-tırılması için kadın girişimciliğinin destek-lenmesinin büyük önem taşıdığına inanı-yoruz. Eğitim/yetiştirme/beceri ve meslek kazandırma programlarına daha fazla önem verilmelidir. Kadınlara girişimcilikle ilgili bilgi ve kurumsal destek sağlanma-lıdır. Kadın girişimciler arasında sosyal ağların gelişmesi teşvik edilmelidir. Kendi işini kurarak kazanç sağlayan kadınlar ekonomik ve toplumsal bakımdan çok daha güçlü konuma gelerek diğer kadın-lar için yeni rol modelleri oluşturmaktadır. Yalnız hemen belirtelim ki bu tür girişim-ler kadınların evde çalışarak ek gelir elde etmelerini sağlayamaya yönelik, aslında ‘mikro’ bile denilemeyecek küçüklükteki

kredi destekleri ile sınırlı tutulmamalıdır. Tarım ve hatta sanayi toplumundan

farklı olarak, kadınlar bilgi toplumunda ve ekonomisinde çok daha başarılı ol-makta ve çok yüksek konumlara gelebil-mektedir. Başta AB ülkeleri olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde kadınlar yenilik süreçlerinin merkezinde yer almaktadır. Yenileşmecilikte önde olan ülkeler; bilim ve araştırma alanlarında çalışan kadınla-rın oranlarının erkeklerin düzeyine ulaştı-ğı ülkelerdir. Zaten yapılan araştırmalar ve birçok ünlü bilim insanının konuyla ilgili yaptığı açıklamalar, tarım ve sanayi toplumlarına kıyasla bilgi ekonomilerinde kadınların erkeklerden daha başarılı ol-duğunu göstermektedir.

Kadınların topluma ve işgücüne katılı-mının düşük olması günümüz dünyasında sürdürülebilir kalkınmanın ve bilgi toplu-muna geçişin önündeki en büyük engel-lerden birisidir. İşte bu nedenle kadınla-rın, işgücüne çok daha yüksek oranlarda katılmalarını, girişimci niteliklerini geliştir-melerini ve yükselen bilgi ekonomisinde daha etkin bir biçimde yer almalarını sağ-lamaya çalışmalıyız. İleri teknoloji üreten ve kullanan bir bilgi ekonomisi hedefine ulaşabilmek için kadınların yaşamın bü-

Sürdürülebilir ve istikrarlı gelişme, işveren ve iş dün-yasının kurumsallaşmış bir biçimde müzakere ve uz-laşma kültürü geliştirmesi sayesinde mümkün olabi-lecektir. Yenilik ve yaratı-cılık ancak böyle bir siyasi ve toplum zemini üzerinde canlanıp gelişebilecektir.

Page 55: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201352

perspektif

seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Ka-dınlar bir yandan çalışıp bir yandan da ev işleri ve çocuk büyütme işlerini yap-maya çalışırken çok büyük zorluklarla karşılaşıyor. Kısacası bizce, yasal destek-ler sağlanmadıkça, kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmedikçe ve sosyal politikalar AB ölçütleri ile uyumlu hale getirilmedikçe kadınların işgücüne katılımını artırmak ve çalışan kadınların daha rahat bir hayat sürmelerini sağlamak mümkün değil.

Kadınların eğitim seviyesi yükseldik-çe iş ve çalışma yaşamına katılımları da artıyor. Eğitim seviyesi yükselen kadınlar kariyer basamaklarında daha fazla ve daha hızlı yükselerek kendilerini ekono-

mik ve toplumsal yaşamda da güçlendiri-yor. Ülkemizde pek çok uluslararası şirke-tin, bankanın başında olan, CEO olarak görev yapan kadınlar var. Yakın zamana kadar, Türkiye’de, eğitimle yükselinen alanlarda kadınların oranı bazı Avrupa ülkelerinde görülen oranların dahi üstüne çıkıyordu. Kadınların Cumhuriyet reform-larına dayanan bu kazanımları korumak için çaba sarf etmek, başta iş dünyası ol-mak üzere tüm toplum kesimlerinin önde gelen sorumlulukları arasındadır.

Biz kadınların işgücüne katılımının ar-tırılması için kadın girişimciliğinin destek-lenmesinin büyük önem taşıdığına inanı-yoruz. Eğitim/yetiştirme/beceri ve meslek kazandırma programlarına daha fazla önem verilmelidir. Kadınlara girişimcilikle ilgili bilgi ve kurumsal destek sağlanma-lıdır. Kadın girişimciler arasında sosyal ağların gelişmesi teşvik edilmelidir. Kendi işini kurarak kazanç sağlayan kadınlar ekonomik ve toplumsal bakımdan çok daha güçlü konuma gelerek diğer kadın-lar için yeni rol modelleri oluşturmaktadır. Yalnız hemen belirtelim ki bu tür girişim-ler kadınların evde çalışarak ek gelir elde etmelerini sağlayamaya yönelik, aslında ‘mikro’ bile denilemeyecek küçüklükteki

kredi destekleri ile sınırlı tutulmamalıdır. Tarım ve hatta sanayi toplumundan

farklı olarak, kadınlar bilgi toplumunda ve ekonomisinde çok daha başarılı ol-makta ve çok yüksek konumlara gelebil-mektedir. Başta AB ülkeleri olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde kadınlar yenilik süreçlerinin merkezinde yer almaktadır. Yenileşmecilikte önde olan ülkeler; bilim ve araştırma alanlarında çalışan kadınla-rın oranlarının erkeklerin düzeyine ulaştı-ğı ülkelerdir. Zaten yapılan araştırmalar ve birçok ünlü bilim insanının konuyla ilgili yaptığı açıklamalar, tarım ve sanayi toplumlarına kıyasla bilgi ekonomilerinde kadınların erkeklerden daha başarılı ol-duğunu göstermektedir.

Kadınların topluma ve işgücüne katılı-mının düşük olması günümüz dünyasında sürdürülebilir kalkınmanın ve bilgi toplu-muna geçişin önündeki en büyük engel-lerden birisidir. İşte bu nedenle kadınla-rın, işgücüne çok daha yüksek oranlarda katılmalarını, girişimci niteliklerini geliştir-melerini ve yükselen bilgi ekonomisinde daha etkin bir biçimde yer almalarını sağ-lamaya çalışmalıyız. İleri teknoloji üreten ve kullanan bir bilgi ekonomisi hedefine ulaşabilmek için kadınların yaşamın bü-

Sürdürülebilir ve istikrarlı gelişme, işveren ve iş dün-yasının kurumsallaşmış bir biçimde müzakere ve uz-laşma kültürü geliştirmesi sayesinde mümkün olabi-lecektir. Yenilik ve yaratı-cılık ancak böyle bir siyasi ve toplum zemini üzerinde canlanıp gelişebilecektir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 53

perspektif

tün alanlarında erkeklerle aynı haklara sahip olması ve aynı konuma gelmesi gerektiğini hiçbir zaman göz ardı etme-meliyiz.

Devlet, İşçi ve İşveren: Ortak Mutabakat Arayışları

En iyi örneklerini Batı Avrupa ve özel-likle sosyal demokrat bir siyasi kültüre sahip olan İskandinav ülkelerinde gördü-ğümüz devlet toplum ilişkileri konusuna değinmek istiyorum. Bu ülkelerde dev-let, işçi ve işveren dünyası arasındaki ilişkiler büyük ölçüde kurumsallaşmıştır. Devlet, işçi ve iş dünyası, sadece çalış-ma hayatını ilgilendiren konularda değil tüm önemli konularda düzenli biçimde bir araya gelerek bunlarla ilgili toplum-sal mutabakat sağlamaya çalışmaktadır. Bu gelenek, pek çok alanda, dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer alan İs-kandinav ülkelerinin sağladığı ilerleme-nin arkasındaki en önemli nedenlerden birisi olarak görülmektedir. Devlet, işçi ve iş dünyası arasındaki kurumsal zemi-ne oturtulmuş mutabakat arayışları bu ülkelerde güçlü bir sorun çözme kültürü yaratmış ve demokrasi, siyasi istikrar, toplumsal uzlaşma ve sürdürülebilir kal-kınmanın temelini oluşturmuştur.

Bu sistemin başarılı olabilmesi için ilk önce devlet iyi bir düzenleyici ve uzlaştı-rıcı rol oynayabilmelidir. İkincisi, iş dün-

yası toplumsal sorumlulukları konusunda çok bilinçli ve duyarlı olmalıdır. Üçün-cüsü, emek dünyası ve işçi örgütleri di-yalog ve müzakere yollarını her zaman açık tutmalıdır. Böylece iş dünyasının bir yandan siyaset kurumu diğer yan-dan işçi örgütleri ile kuracağı kurumsal diyalog kalkınmanın, toplumsal barışın ve demokrasinin itici gücü haline gele-cektir. Uzun soluklu yatırımların gerçek-leştirilebilmesi için böyle bir siyasi ve toplumsal iklim yaratmak gerekmektedir.

AB ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından da benimsenen sosyal diyalog modeli tüm çatışma ve uyumsuz-lukların müzakere yoluyla çözülmesini hedeflemektedir. Sosyal diyalog kuru-munun hedefi sosyal tarafların (hükümet-ler, işveren ve iş örgütleri) her konuda uzlaşma aramaları ve çatışma kültürünü uzlaşma kültürüne dönüştürmeleridir. Bu sayede büyüme, etkinlik ve rekabetin ku-rumsallaşması diyalog ve müzakere an-layışı içinde ele alınmakta ve tüm sosyal tarafların ortak faydasının sağlanması hedeflenmektedir. Türkiye’de yaşadığı-mız sosyo-ekonomik ve derin toplumsal ve kültür temelli çatışmaların yumuşatıl-masında böyle bir kurumsal altyapının ne kadar önemli katkılar yapacağını ön-görmek zor olmasa gerekir.

Avrupa’da işveren dünyası ile çalı-şanların üst örgütleri arasındaki uzlaş-ma metinleri, mevzuatın parçası haline getirilmektedir. Bu sayede işveren ve işçi örgütleri, bir anlamda yasa yapıcı ku-rumlar özelliğini kazanmaktadır. Sosyal diyalog bir ülkede üretim, katılım ve mü-zakere kültürünün gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bu sayede kolektif başarı, rekabet ve yaratıcılık için gerekli top-lumsal altyapı da inşa edilebilmektedir.

Büyük önem verdiğim bu konuyu çe-şitli platformlarda hep dile getirmeye çalıştım. Türkiye’de Ekonomik ve Sosyal Konsey devlet, işçiler ve iş dünyasının, hem kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda hem de ülkenin temel sorunla-ra ilişkin müzakere yapmaları amacıyla oluşturulmuştur. Ancak bu kurumların iş-lemesi tamamen siyasi otoritenin keyfi-yetine bağlı kalmaktadır. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla birlikte Anayasal bir statü de kazanmış olan Ekonomik ve Sosyal Konsey 5 Şubat 2009 tarihinden bu yana toplanmamış-

tır. Konseyin alacağı kararlar bağlayıcı değil istişari nitelikte olmasına rağmen ülkemizde bir uzlaşma kültürünün te-mellerini atacak bir mutabakat arama yoluna bir türlü gidilememektedir. Oysa sürdürülebilir ve istikrarlı gelişme, işve-ren ve iş dünyasının kurumsallaşmış bir biçimde müzakere ve uzlaşma kültürü geliştirmesi sayesinde mümkün olabile-cektir. Yenilik ve yaratıcılık ancak böy-le bir siyasi ve toplum zemini üzerinde canlanıp gelişebilecektir.

İş Dünyası ve Sosyal Sorumluluk

Gelişmiş ülkelerde üzerinde önemle durulan sosyal sorumluluk kavramının, iş dünyamıza mensup bazı kuruluşlar tara-fından ciddiyetle ele alındığını memnu-niyetle izlemekteyiz. Günümüzde sosyal sorumluluk, küresel ekonomi ve artan re-kabetçilik ortamında şirketlerin piyasa-daki ve toplumdaki itibarlarını yönetmek için başvurdukları bir strateji olarak ön plana çıkmaktadır.

Sosyal sorumluluk şirketlerin toplum ile kurdukları yeni bir ilişki biçimini ve topluma katkılarını ifade etmektedir. Bu ilişkide şirketlerin tüm paydaşlarına ve topluma karşı etik kurallar çerçevesinde sorumlu davranmaları öngörülmektedir. Paydaşlar şirketlerin kendi çalışanları, aileleri, yerel toplum, müşteriler, yatı-rımcılar, sendikalar, hükümet, sivil top-lum kuruluşları ve aslında tüm çevredir. Şirketler paydaşların çıkarlarına ilişkin sorumlu davranırken kar amacı ile top-lumun ihtiyaçlarını karşılama arasında bir denge kurmuş olmaktadır. Ekonomik, çevresel, kültürel ve sosyal gelişmeye destek verme sorumluluğunu üstlenmek-tedir.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) gönüllülük esasına dayalıdır, ama birey-sel hayırseverlikten de farklıdır. Çünkü sosyal amaçlar şirket faaliyetlerinin her alanında yer almaktadır. Çevreye du-yarlılıktan insan ve işçi haklarına, ahlâki iş pratiklerinden kurumsal yönetime uza-nan çok farklı alanları kapsamaktadır. Birleşmiş Milletler öncülüğünde gönül-lülük esasıyla bir Küresel İlkeler Sözleş-mesi imzalanmıştır. Avrupa Birliği de kurumsal sosyal sorumluluk kavramı ko-nusunda çalışmalar yayınlamıştır. Sos-yal sorumluluk giderek kurumsallaşmak-

Günümüzde ekonomik risklerle siyasi riskler iç içe geçmektedir. Artık gi-rişim özgürlüğü ile temel hak ve özgürlükleri birbi-rinden ayrı olarak düşün-mek mümkün değildir. O nedenle iş dünyamızın ve tüm sivil toplum kuruluşla-rımızın öncelikli sorumlulu-ğu ülkemizde temel hak ve özgürlükler, hoşgörü orta-mı ve genel olarak demok-rasi konularında karşılaştı-ğımız sorunların üstesinden gelmek için en üst düzeyde çaba göstermek olmalıdır.

Page 56: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201354

perspektiftadır. Sözleşme insan hakları, çalışma koşulları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında şirketlerin uyması beklenen temel kuralları içermektedir. Sosyal so-rumluluk bir yönetim anlayışı olarak benimsenmektedir ve ürünün üretimin-den pazarlamasına kadar her alanda uygulanmaktadır. Ülkemizde sosyal so-rumluluk projelerinin sağladığı avantaj-ları daha iyi değerlendirmeye başlayan birçok kurum kendi dernek ve vakıflarını kurmaktadır.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü 2002 yılından bu yana Küresel İlkeler Sözleşmesi yoluyla Türkiye’de KSS’nin teşvik edilmesi konusunda öncü rol üst-lenmektedir. Bu alanlardaki gelişmeleri düzenli olarak raporlayarak kamuoyuy-la paylaşmaktadır. 2010 yılı itibariyle Türkiye’den 114 şirket bu sözleşmeye imza atmış bulunmaktadır. Bu şirketler kâr elde etmenin yanı sıra itibar kazan-ma, toplum tarafından beğenilme ve uzun vadede şirketin devamlılığını sağ-lama amacına yönelik olarak da toplum refahını gözeten çok sayıda uygulama gerçekleştirmiş durumdadır. İşletmelerin sosyal sorumlulukları çerçevesinde “ye-şil pazarlama” anlayışı önemli bir kav-ram olarak ön plana çıkmaktadır.

Sosyal sorumluluk projesi yürüten bir şirket, satılan üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının sosyal amaçlı projeye aktarılacağını duyurmaktadır. Sözleşme kurallarına uyulması ve sosyal amaçlı projeler, firmanın ve markanın itibarını artıran etkenlerdir. Markanın bilinirliği artınca ürün daha çok tercih edilmekte-dir. Sonuçta firmanın rekabet gücü art-maktadır. Çalışanlarının projede bizzat yer almalarının sağlanması ise çalışan-ların aidiyet duygularını geliştirmekte-dir. Firmalar toplumun gözünde itibar kazanırken, topluma karşı sorumlulukla-rını yerine getirmiş olurlar. Sonuçta hem şirket, hem toplum kazançlı çıkar.

Sosyal demokrat dünya görüşünün temel değerlerinin başında dayanışma gelir. Bu anlayışa göre toplum kimseyi dışlamadan her ferdine o toplumun ya-rattığı olanaklardan adil bir pay alma imkânı sağlamalıdır. Biz bu hedefin ger-çekleştirilmesinde sosyal devletin öne-mine öncelikle vurgu yapıyoruz. Fakat şuna inanıyorum ki bir toplumda daya-nışma duygusunun güçlenmesi devletten

önce bireylerin dayanışmacı değerleri benimsemelerine bağlıdır. Sosyal devlet ancak bireylerin güçlü bir sosyal ada-let duygusuna sahip olduğu bir toplum-da güçlenir. Sosyal sorumluluk, sosyal adalet ve dayanışma duygusunu tüm topluma yaymakta önemli rol oynayan bir zihniyetin ürünüdür. Örneğin eğitim alanında ortaya konulan sosyal sorum-luluk projeleri bir yandan fırsat eşitliği-nin artmasına katkıda bulunurken diğer yanda firmaların katma değerine büyük yarar sağlamaktadır. Sosyal sorumluluk projeleri yoksullukla mücadele, çevre korunması ve kültürel faaliyetlerin yay-gınlaşmasına destek olmaktadır. Ülkemi-zin öncü sektörlerinin ve firmalarının bu konuda daha fazla faaliyette bulunması tüm toplumumuz için yön gösterici ola-caktır. Sosyal sorumluluk uygulamaları-nın yaygınlaşması fırsat eşitliğinin sağ-lanmasına katkıda bulunacaktır. Daha çok sayıda yetenekli ve yaratıcı kişinin üretime ve ekonomiye kazandırılmasına yol açacaktır. Böylelikle bilgi toplumuna geçiş sürecinde daha çok sayıda yete-nekli ve yaratıcı kişinin ekonomiye ka-zandırılması sağlanacaktır.

Özgürlük, Demokrasi ve Yatırım İklimi

Düşünce ve ifade özgürlüğü, toplan-ma özgürlüğü, basın özgürlüğü, aka-demik özgürlükler ve girişim özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükleri yalnızca bir siyasal özgürlükler alanı olarak gör-memeliyiz. Günümüzde temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilme-si bir ekonominin performansını ve re-kabet kabiliyetini doğrudan etkiler hale gelmiştir. Özgürlük ve hoşgörü kültürünü en yüksek düzeye çıkarmayı başarama-yan kentler ve ülkeler, bilgi ekonomisi-nin dinamik sektörlerini geliştirmekte yetersiz kalmaktadır. Yatırımcıları ve nitelikli işgücünü çekmekte yetersiz kal-maktadır. Baskıcı siyasi rejimler yeni-leşimci (inovatif) düşünen girişimcileri stratejik ortak, girişim sermayesi, ulusla-rarası fon ve AR-GE işbirliği olanakları bulmakta büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Uzmanlar ve bilim insanları kısa zaman aralıklarında yüksek ekonomik büyüme hızı yakalayan otoriter rejimlerin başa-rılarının kalıcı ve sürdürülebilir olmadığı konusunda hemfikirdirler. Günümüzde ekonomik risklerle siyasi riskler iç içe

geçmektedir. Artık girişim özgürlüğü ile temel hak ve özgürlükleri birbirinden ayrı olarak düşünmek mümkün değildir. O nedenle iş dünyamızın ve tüm sivil toplum kuruluşlarımızın öncelikli sorum-luluğu ülkemizde temel hak ve özgür-lükler, hoşgörü ortamı ve genel olarak demokrasi konularında karşılaştığımız sorunların üstesinden gelmek için en üst düzeyde çaba göstermek olmalıdır.

SonuçElbette ülkemizin fizik altyapısını ge-

liştirmek için daha fazla yol, demiryolu, liman, havaalanı yapmalıyız. Yurttaşla-rımızın daha iyi yaşamaları için daha fazla konut üretmeliyiz. Fabrikalar kur-malıyız. Ama bilgi toplumu olmak çok yönlü, çok boyutlu ve çok daha farklı bir süreç. Fakat bu tartışma boyunca vurgu-lamaya çalıştığım gibi, bilgi toplumuna geçiş için gerekli olan unsurlardan bazı-larını seçip bazılarını göz ardı ederek, bütünsel ve çok yönlü bir yaklaşımdan hareket etmeden bu süreci hızlandırma-mız mümkün değildir. Bu hususun iyi anlaşılması lazım. Söz konusu boyutlar arasında yukarıda değinme fırsatını bulamadığım birçok önemli konu var. Düzenli sanayi ilişkileri, yüksek vasıflı, eğitimli ve sağlıklı bir işgücü arzının oluşturulması, düzgün ve belirgin ku-rallara göre işleyen piyasalar, etkin bir hukuk devleti ve tabii mükemmel işleyen bir eğitim sistemi. Değinmeye çalıştığım ve bazı önemli eksikliklere işaret ettiğim konular bilgi ekonomisine geçişin ge-rekli ve zorunlu koşulları arasında yer almaktadır.

Bilgi ekonomisine geçiş sürecinin in-sani ve toplumsal boyutları teknolojik ve ekonomik boyutlar kadar önemlidir. Bil-gi toplumuna geçiş ekonomik zenginliği artırırken insani gelişmeyi ve tüm yurttaş-ların sosyal refah düzeyini artırmayı zo-runlu kılmaktadır. Aşırı derecede eşitsiz toplumlar bilgi ekonomisinin altyapısını geliştirmekte başarılı olamamaktadır. Türkiye yoksulluk, çatışma ve toplumsal çözülme sorunları ile sürekli olarak bo-ğuşan bir toplum olmaktan bir an önce çıkmalıdır. Bunun yolu değişimin tüm ekonomik, insani ve kültürel boyutlarını birlikte ele alıp bu sorunların üstesinden gelme kararlılığını göstermekten geç-mektedir.

Page 57: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201354

perspektiftadır. Sözleşme insan hakları, çalışma koşulları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında şirketlerin uyması beklenen temel kuralları içermektedir. Sosyal so-rumluluk bir yönetim anlayışı olarak benimsenmektedir ve ürünün üretimin-den pazarlamasına kadar her alanda uygulanmaktadır. Ülkemizde sosyal so-rumluluk projelerinin sağladığı avantaj-ları daha iyi değerlendirmeye başlayan birçok kurum kendi dernek ve vakıflarını kurmaktadır.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü 2002 yılından bu yana Küresel İlkeler Sözleşmesi yoluyla Türkiye’de KSS’nin teşvik edilmesi konusunda öncü rol üst-lenmektedir. Bu alanlardaki gelişmeleri düzenli olarak raporlayarak kamuoyuy-la paylaşmaktadır. 2010 yılı itibariyle Türkiye’den 114 şirket bu sözleşmeye imza atmış bulunmaktadır. Bu şirketler kâr elde etmenin yanı sıra itibar kazan-ma, toplum tarafından beğenilme ve uzun vadede şirketin devamlılığını sağ-lama amacına yönelik olarak da toplum refahını gözeten çok sayıda uygulama gerçekleştirmiş durumdadır. İşletmelerin sosyal sorumlulukları çerçevesinde “ye-şil pazarlama” anlayışı önemli bir kav-ram olarak ön plana çıkmaktadır.

Sosyal sorumluluk projesi yürüten bir şirket, satılan üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının sosyal amaçlı projeye aktarılacağını duyurmaktadır. Sözleşme kurallarına uyulması ve sosyal amaçlı projeler, firmanın ve markanın itibarını artıran etkenlerdir. Markanın bilinirliği artınca ürün daha çok tercih edilmekte-dir. Sonuçta firmanın rekabet gücü art-maktadır. Çalışanlarının projede bizzat yer almalarının sağlanması ise çalışan-ların aidiyet duygularını geliştirmekte-dir. Firmalar toplumun gözünde itibar kazanırken, topluma karşı sorumlulukla-rını yerine getirmiş olurlar. Sonuçta hem şirket, hem toplum kazançlı çıkar.

Sosyal demokrat dünya görüşünün temel değerlerinin başında dayanışma gelir. Bu anlayışa göre toplum kimseyi dışlamadan her ferdine o toplumun ya-rattığı olanaklardan adil bir pay alma imkânı sağlamalıdır. Biz bu hedefin ger-çekleştirilmesinde sosyal devletin öne-mine öncelikle vurgu yapıyoruz. Fakat şuna inanıyorum ki bir toplumda daya-nışma duygusunun güçlenmesi devletten

önce bireylerin dayanışmacı değerleri benimsemelerine bağlıdır. Sosyal devlet ancak bireylerin güçlü bir sosyal ada-let duygusuna sahip olduğu bir toplum-da güçlenir. Sosyal sorumluluk, sosyal adalet ve dayanışma duygusunu tüm topluma yaymakta önemli rol oynayan bir zihniyetin ürünüdür. Örneğin eğitim alanında ortaya konulan sosyal sorum-luluk projeleri bir yandan fırsat eşitliği-nin artmasına katkıda bulunurken diğer yanda firmaların katma değerine büyük yarar sağlamaktadır. Sosyal sorumluluk projeleri yoksullukla mücadele, çevre korunması ve kültürel faaliyetlerin yay-gınlaşmasına destek olmaktadır. Ülkemi-zin öncü sektörlerinin ve firmalarının bu konuda daha fazla faaliyette bulunması tüm toplumumuz için yön gösterici ola-caktır. Sosyal sorumluluk uygulamaları-nın yaygınlaşması fırsat eşitliğinin sağ-lanmasına katkıda bulunacaktır. Daha çok sayıda yetenekli ve yaratıcı kişinin üretime ve ekonomiye kazandırılmasına yol açacaktır. Böylelikle bilgi toplumuna geçiş sürecinde daha çok sayıda yete-nekli ve yaratıcı kişinin ekonomiye ka-zandırılması sağlanacaktır.

Özgürlük, Demokrasi ve Yatırım İklimi

Düşünce ve ifade özgürlüğü, toplan-ma özgürlüğü, basın özgürlüğü, aka-demik özgürlükler ve girişim özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükleri yalnızca bir siyasal özgürlükler alanı olarak gör-memeliyiz. Günümüzde temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilme-si bir ekonominin performansını ve re-kabet kabiliyetini doğrudan etkiler hale gelmiştir. Özgürlük ve hoşgörü kültürünü en yüksek düzeye çıkarmayı başarama-yan kentler ve ülkeler, bilgi ekonomisi-nin dinamik sektörlerini geliştirmekte yetersiz kalmaktadır. Yatırımcıları ve nitelikli işgücünü çekmekte yetersiz kal-maktadır. Baskıcı siyasi rejimler yeni-leşimci (inovatif) düşünen girişimcileri stratejik ortak, girişim sermayesi, ulusla-rarası fon ve AR-GE işbirliği olanakları bulmakta büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Uzmanlar ve bilim insanları kısa zaman aralıklarında yüksek ekonomik büyüme hızı yakalayan otoriter rejimlerin başa-rılarının kalıcı ve sürdürülebilir olmadığı konusunda hemfikirdirler. Günümüzde ekonomik risklerle siyasi riskler iç içe

geçmektedir. Artık girişim özgürlüğü ile temel hak ve özgürlükleri birbirinden ayrı olarak düşünmek mümkün değildir. O nedenle iş dünyamızın ve tüm sivil toplum kuruluşlarımızın öncelikli sorum-luluğu ülkemizde temel hak ve özgür-lükler, hoşgörü ortamı ve genel olarak demokrasi konularında karşılaştığımız sorunların üstesinden gelmek için en üst düzeyde çaba göstermek olmalıdır.

SonuçElbette ülkemizin fizik altyapısını ge-

liştirmek için daha fazla yol, demiryolu, liman, havaalanı yapmalıyız. Yurttaşla-rımızın daha iyi yaşamaları için daha fazla konut üretmeliyiz. Fabrikalar kur-malıyız. Ama bilgi toplumu olmak çok yönlü, çok boyutlu ve çok daha farklı bir süreç. Fakat bu tartışma boyunca vurgu-lamaya çalıştığım gibi, bilgi toplumuna geçiş için gerekli olan unsurlardan bazı-larını seçip bazılarını göz ardı ederek, bütünsel ve çok yönlü bir yaklaşımdan hareket etmeden bu süreci hızlandırma-mız mümkün değildir. Bu hususun iyi anlaşılması lazım. Söz konusu boyutlar arasında yukarıda değinme fırsatını bulamadığım birçok önemli konu var. Düzenli sanayi ilişkileri, yüksek vasıflı, eğitimli ve sağlıklı bir işgücü arzının oluşturulması, düzgün ve belirgin ku-rallara göre işleyen piyasalar, etkin bir hukuk devleti ve tabii mükemmel işleyen bir eğitim sistemi. Değinmeye çalıştığım ve bazı önemli eksikliklere işaret ettiğim konular bilgi ekonomisine geçişin ge-rekli ve zorunlu koşulları arasında yer almaktadır.

Bilgi ekonomisine geçiş sürecinin in-sani ve toplumsal boyutları teknolojik ve ekonomik boyutlar kadar önemlidir. Bil-gi toplumuna geçiş ekonomik zenginliği artırırken insani gelişmeyi ve tüm yurttaş-ların sosyal refah düzeyini artırmayı zo-runlu kılmaktadır. Aşırı derecede eşitsiz toplumlar bilgi ekonomisinin altyapısını geliştirmekte başarılı olamamaktadır. Türkiye yoksulluk, çatışma ve toplumsal çözülme sorunları ile sürekli olarak bo-ğuşan bir toplum olmaktan bir an önce çıkmalıdır. Bunun yolu değişimin tüm ekonomik, insani ve kültürel boyutlarını birlikte ele alıp bu sorunların üstesinden gelme kararlılığını göstermekten geç-mektedir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 55

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE YATIRIMLAR

Page 58: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201356

Nih

at E

RGÜ

N

T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

Türkiye ekonomisinin orta va-dede genel görünümü, yatırımla-rın düzeyi ve orta vadede büyüme trendi konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Türkiye 2010 ve 2011 yıllarında yaşa-dığı hızlı büyüme sonrasında dünyadaki ge-lişmeleri ve çevresel riskleri de göze alarak 2012 yılında daha ılımlı büyümeyi tercih etti. Çünkü ülkenin 2010 ve 2011’deki güç-lü büyümesine diğer ülkelerin ayak uydura-maması Türkiye için ciddi riskler barındır-maktaydı. Nitekim Türkiye büyümeyi ılımlı bir seviyeye çekerken ülkenin geçmişten ge-len kırılganlıklarını da azaltmak için adımlar atmıştır. Hatırlanacağı üzere ülkenin güçlü büyümesinden bahsederken, devamlı cari açığın yüksekliğinden ve bu durumun do-ğurduğu risklerden bahsedilirdi. Biz de bu riskleri en aza indirmek amacıyla düğmeye bastık ve gerekli adımları attık. Amacımız ülke büyümesini devamlı hale getirmek ve büyümenin kalitesini artırmaktı. Bizim iktida-rımız öncesi ekonomi tarihimiz incelendiğin-de önce birkaç yıl üst üste yüksek büyüyen

fakat çeşitli riskleri de bünyesinde toplayan sonra da derin bir krizle sarsılan Türkiye görürüz. İşte bu durumun gerçekten tarih ol-ması için çabaladık. Kısa dönemli büyüme-den bir miktar feragat ettik, fakat Türkiye’nin uzun dönemli istikrarlı büyümesinin önünü açtık. 2012 başlamadan tüm plan ve prog-ramlarımızı bu görüş doğrultusunda tasarla-mıştık. Bu konuda kısa vadeli amaçlarımızın gerçekleştiğini görmek sevindiricidir. 2012 yılı itibariyle cari açığın milli gelire oranı %6 olmuştur. Cari açığın yarattığı kırılganlıklar daha az konuşulur hale gelmiştir. Üstelik Türkiye bu başarıyı dünya bir krizle boğu-şurken yakalamıştır.

2013 yılında da dünya büyümesinde asıl sorun gelişmiş ülkelerden gelecektir. Ge-lişmiş ülkeler özellikle de Avro bölgesinde yer alan ülkelere kendi içlerindeki problemi kararlı bir şekilde çözmek için adım atma-dıkça ya da aldıkları kararları uygulama-dıkça net bir çözümün gerçekleşmesi bek-lenemez. Üstelik problem yaşayan ülkelerin sayısı artmakta, muhtemel problem kaynağı olacak ülkeler türemektedir. Japonya gibi

gelişmiş ülkelerin borçluluk oranları tüm dünyaca dikkatle izlenmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki çözümsüzlük hali sadece kendi büyümelerini değil, gelişmekte olan ülkelerin de büyümesini engellemekte ve potansiyellerinin altında büyümelerine neden olmaktadır. Türkiye 2012 yılında çevresindeki ülkelerden pozitif yönde ayrışmıştır. Gelişmiş ülkelerin özellik Avro

Üniversiteler Teknolojiye Dayalı Üretim Hedefimizde Başrolde Yer Alacak

2013 yılında da dünya bü-yümesinde asıl sorun geliş-miş ülkelerden gelecektir. Gelişmiş ülkeler özellik-le de Avro bölgesinde yer alan ülkelere kendi içlerin-deki problemi kararlı bir şekilde çözmek için adım atmadıkça ya da aldıkları kararları uygulamadıkça net bir çözümün gerçekleş-mesi beklenemez.

Page 59: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201356

Nih

at E

RGÜ

N

T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

Türkiye ekonomisinin orta va-dede genel görünümü, yatırımla-rın düzeyi ve orta vadede büyüme trendi konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Türkiye 2010 ve 2011 yıllarında yaşa-dığı hızlı büyüme sonrasında dünyadaki ge-lişmeleri ve çevresel riskleri de göze alarak 2012 yılında daha ılımlı büyümeyi tercih etti. Çünkü ülkenin 2010 ve 2011’deki güç-lü büyümesine diğer ülkelerin ayak uydura-maması Türkiye için ciddi riskler barındır-maktaydı. Nitekim Türkiye büyümeyi ılımlı bir seviyeye çekerken ülkenin geçmişten ge-len kırılganlıklarını da azaltmak için adımlar atmıştır. Hatırlanacağı üzere ülkenin güçlü büyümesinden bahsederken, devamlı cari açığın yüksekliğinden ve bu durumun do-ğurduğu risklerden bahsedilirdi. Biz de bu riskleri en aza indirmek amacıyla düğmeye bastık ve gerekli adımları attık. Amacımız ülke büyümesini devamlı hale getirmek ve büyümenin kalitesini artırmaktı. Bizim iktida-rımız öncesi ekonomi tarihimiz incelendiğin-de önce birkaç yıl üst üste yüksek büyüyen

fakat çeşitli riskleri de bünyesinde toplayan sonra da derin bir krizle sarsılan Türkiye görürüz. İşte bu durumun gerçekten tarih ol-ması için çabaladık. Kısa dönemli büyüme-den bir miktar feragat ettik, fakat Türkiye’nin uzun dönemli istikrarlı büyümesinin önünü açtık. 2012 başlamadan tüm plan ve prog-ramlarımızı bu görüş doğrultusunda tasarla-mıştık. Bu konuda kısa vadeli amaçlarımızın gerçekleştiğini görmek sevindiricidir. 2012 yılı itibariyle cari açığın milli gelire oranı %6 olmuştur. Cari açığın yarattığı kırılganlıklar daha az konuşulur hale gelmiştir. Üstelik Türkiye bu başarıyı dünya bir krizle boğu-şurken yakalamıştır.

2013 yılında da dünya büyümesinde asıl sorun gelişmiş ülkelerden gelecektir. Ge-lişmiş ülkeler özellikle de Avro bölgesinde yer alan ülkelere kendi içlerindeki problemi kararlı bir şekilde çözmek için adım atma-dıkça ya da aldıkları kararları uygulama-dıkça net bir çözümün gerçekleşmesi bek-lenemez. Üstelik problem yaşayan ülkelerin sayısı artmakta, muhtemel problem kaynağı olacak ülkeler türemektedir. Japonya gibi

gelişmiş ülkelerin borçluluk oranları tüm dünyaca dikkatle izlenmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki çözümsüzlük hali sadece kendi büyümelerini değil, gelişmekte olan ülkelerin de büyümesini engellemekte ve potansiyellerinin altında büyümelerine neden olmaktadır. Türkiye 2012 yılında çevresindeki ülkelerden pozitif yönde ayrışmıştır. Gelişmiş ülkelerin özellik Avro

Üniversiteler Teknolojiye Dayalı Üretim Hedefimizde Başrolde Yer Alacak

2013 yılında da dünya bü-yümesinde asıl sorun geliş-miş ülkelerden gelecektir. Gelişmiş ülkeler özellik-le de Avro bölgesinde yer alan ülkelere kendi içlerin-deki problemi kararlı bir şekilde çözmek için adım atmadıkça ya da aldıkları kararları uygulamadıkça net bir çözümün gerçekleş-mesi beklenemez.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 57

Bölgesindeki ülkelerin yaşadıkları krizden kısa vadede ve hızlı çıkamayacakları göz önünde alınırsa, Türkiye önümüzdeki dönemlerde de bu ülkelerden olumlu yönde ayrışmıştır.

Türkiye bu çalkantılı dönemde dahi orta vadeli programını açıklamış, atacağı adımları ve öngörülerini şeffaflıkla paylaş-mıştır. Türkiye popülizmden uzak bir şekil-de disiplinli bütçe yapısını ve sağlam kamu mali dengelerini devam ettirecektir. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’yi krizlerden koruyan yegâne unsur bu ihtiyatlı ama sağlam bütçe yapısı ve mali disiplinidir. Gelişmiş ülkeler kamu mali dengelerinin bozuk olmasından dolayı adım atamamakta, bu durum bü-yüyememe ve daha yüksek işsizlik olarak geri dönmektedir. Bütçe açıklarını kısmak için kemer sıkmakta bu da halk üzerine ağır yükler getirmektedir. Türkiye geçmişte bu yollardan geçmiştir. Fakat gerekli yapı-sal düzenlemeleri yaparak krizlere karşı direncini artırmıştır. 2012 yılında krizden en az etkilenen ülkelerden olmuştur. 2013 ve 2014 yıllarında yılında ise büyümemiz bu yıldan daha iyi olacaktır. Önümüzdeki dönemde büyümenin kompozisyonu da değişecektir. Yani bu yıl büyüme net dış ticaret odaklı büyümüşken, 2013 ve takip eden yıllarda iç talebinde büyümeye pozi-tif yönde katkı yaptığını göreceğiz. 2012 yılında ertelenen yatırım ve tüketim talebi ile geçtiğimiz yıl kredi maliyetlerinin düş-mesinin etkisi 2013 yılında görülecektir Üstelik bu durum Türkiye’nin kırılganlıklarını da artırmayacaktır. Nitekim Türkiye’nin son dönemde not artışlarının altında bu beklentiler yatmaktadır. Önümüzdeki dönemde farklı kredi derecelendirme

kuruluşlarından da not artışlarını göreceğiz.Cari açığı kalıcı olarak gündemden

çıkarmak için tasarrufları artırıcı tedbirler 2013 yılı itibariyle kendine uygulama alanı bulacaktır. Ayrıca; OVP’de belirttiğimiz gibi kayıtdışı ile mücadele, enerji ve ulaştırma altyapısının güçlendirilmesi, Ar-Ge ve ye-nilikçiliğin geliştirilmesi, eğitimin niteliğinin artırılması, bilgi ve iletişim teknolojilerinin artırılması, yüksek katma değerli üretim ya-pısına geçiş bu yıl ve takip eden yıllarda gündemimizde olacaktır. Ar-Ge ve yenilik-çilik ile yüksek katma değerli ürünlerin üretil-mesi konuları Bakanlık olarak bizim günde-mimizdeki yerini her zaman korumaktadır. Verdiğimiz desteklerle ürettiğimiz ürünlerin uluslararası rekabet gücü artacaktır. Böy-lelikle Türkiye her geçen gün ekonomide daha yüksek basamaklara çıkacaktır.

TÜİK açıkladığı GSYİH verileri, 2012 yılında özel sektör sabit sermaye yatırımlarının azaldığını ortaya koydu. Bu konuda değerlendirmeleriniz nelerdir?

2012 yılı tüm dünya ülkelerinin krizle boğuştuğu bir yıl oldu. Türkiye ise belirttiği-miz gibi bu krizlerden en az etkilenen ülke-lerden oldu. Nitekim biz özellikle gelişmiş ülkelerin büyümede zorluk yaşayacağını, Türkiye’nin ise bu ülkelerden çok daha hızlı büyümesi durumunda kırılganlıkların arta-cağını fark ettik ve gerekli önlemleri aldık. Hem Merkez Bankasının ve BBDK’nın aldığı önlemlerle kredi artışını frenledik, hem de mali politikalarda bazı düzenlemeler ya-parak iç tüketimin aşırı büyümesinin önüne geçtik. Bir nevi ekonomide yumuşak inişi gerçekleştirdik. Yıl sonunda hedeflerimizin tuttuğunu ve kırılganlıkların artık gündem-den çıkmaya başladığını gördük. Yurt dı-şında büyümenin düşük kalması ve küresel piyasalarda ileriye dönük beklentilerin hala istenilen seviyede olmaması, iç tüketime yö-nelik aldığımız tedbirlerle birleşince yatırım-lar 2012 yılında düşmüştür.

2013 yılı ise daha farklı bir yıl olacaktır. Bu yıl ülke büyümesine net dış ticarete ek olarak iç tüketim de destek verecektir. Ayrı-ca, ertelenen yatırım talepleri ve düşen kredi maliyetleri yatırım malları talebinde artış ya-şatacaktır. İlk çeyreğe ait gelen veriler hem sermaye malı üretiminin hem de sermaye malı ithalatının arttığını göstermektedir.

Bunlara ek olarak yatırımların artırılması ve üretilen ürünlerde katma değerin artma-sı amacıyla teşvik sistemimizi güncelledik.

Teşvik sistemimiz dünyadaki örneklerinden çok daha fazla avantaj sunmaktadır. Teşvik sisteminin etkilerini de 2013 yılında görece-ğiz.

Türkiye’ye tüm dünyadan doğrudan yatırımlar artarak gelmektedir. Hem yerli hem de yabancı yatırımın Türkiye’yi tercih etmesi doğaldır. Türkiye’de Orta vadede yatırımlar daha da artacaktır. Böylelikle yatırım talebinin büyümeye verdiği katkı gün geçtikçe yükselecektir. Çünkü Türkiye yatırım yapmak için çok cazip bir ülkedir. Sağlam makroekonomik yapıya, güçlü bir finansal sisteme, yetişmiş işgücüne sahiptir. Finansal ve hukuksal altyapısını oturtmuştur. Bu özellikleriyle her gün daha fazla yatırım-cının ilgisini çekmektedir. Dünya’nın büyü-mesinde önemli yere sahip olan Ortadoğu ve Afrika ülkelerine yakındır. O bölgelerle çok sağlam ilişkiler içindedir. Bu bölgelerde yapılacak operasyonların merkezi de Türki-ye olacaktır.

Türkiye’nin ileri teknoloji içeren ürünler üretip ihraç etmesi için nasıl bir bilim politikası ve üniversite-sa-nayi işbirliği modeli öngörüyorsu-nuz?

Ekonomik gelişmenin, kalkınmanın yolu, üretimden geçmektedir. Türkiye, son yıllar-da gerçekten çok daha fazla üreten, çok daha fazla katma değer oluşturan bir kim-lik kazandı. Yüzde 95’inden fazlası sanayi ürünlerinden oluşan yıllık ihracatımız 2012 yılı itibariyle 152,5 milyar dolar seviyesine ulaştı. Evet, Türkiye için en önemli konular-dan biri üretmektir. Ancak artık kendimize daha fazla sormamız gereken bir soru var: Türkiye ne üretecek ve nasıl üretecek?

Bundan 10 sene önce, Türkiye yüzde 47 oranında düşük teknolojili ürünler üretiyor ve ihraç ediyordu. 10 yıllık süreçte, düşük teknolojili ürünlerin payı yüzde 25 seviyesi-ne gerilerken, orta seviye teknolojiye sahip ürünlerin payı yüzde 70 seviyesine yaklaştı. 2023 yılına kadar ise üretim içinde yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 20-25 se-viyesine çıkarmayı hedefliyoruz.

Bakanlığımız, ülkemizin bilim ve tekno-loji kapasitesini artırmak için çok önemli fa-aliyetler yürütüyor. Bir hususa dikkat çekmek istiyorum: 1983’te kurulan Bilim ve Tekno-loji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) 25. Toplantı-sını geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdik. 30 yılda yapılan bu 25 toplantının 16 tanesi-ne Sayın Başbakanımızın başkanlık etmiş olması, Hükümetimizin bu konulara yaklaşı-

Türkiye bu çalkantılı dö-nemde orta vadeli prog-ramını açıklamış, atacağı adımları ve öngörülerini şeffaflıkla paylaşmıştır. Tür-kiye popülizmden uzak bir şekilde disiplinli bütçe yapısını ve sağlam kamu mali dengelerini devam ettirecektir. Çünkü biliyo-ruz ki Türkiye’yi krizlerden koruyan yegâne unsur bu ihtiyatlı ama sağlam bütçe yapısı ve mali disiplinidir.

Page 60: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201358

mını ortaya koymak için yeterlidir. BTYK’nın aldığı kararları sıkı bir şekilde takip ediyor ve büyük bir başarıyla gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’de ar-ge harcamalarının milli ge-lire oranı, 2002’ye göre 2 katına çıktı ve yüzde 1 seviyesine yaklaştı. Ancak bu yeter-li değil. Biz 2023 yılında bu rakamın yüzde 3 olmasını hedefliyoruz. Ancak bu da yet-mez, ar-ge harcamalarının üçte ikisinin özel sektör tarafından yapılması daha sağlıklı bir yapı olacaktır. Yani 2023 yılında özel sek-törün 40 milyar dolar, kamu kesiminin ise 20 milyar dolar ar-ge harcaması yapması gerekiyor.

Ülkemizde eğitim ve ar-ge için ayrılan bütçeyi her yıl çok ciddi oranlarda artırıyo-ruz. Ancak daha da önemlisi, bu bütçeyi en doğru alanlara yönlendirecek politikala-rı da kurguluyoruz. Bakanlık olarak, bağlı

kuruluşlarımız KOSGEB ve TÜBİTAK ile bir-likte, ülkemizde yenilikçiliği, teknoloji odaklı girişimciliği ve üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmek için önemli çalışmalar yapıyo-ruz.

Türkiye’nin dünyanın lider ülkelerinden biri olması demek, aynı zamanda bu ül-kenin dünya standartlarında üniversitelere sahip olması demektir. Akademisyenlerimi-zin tüm dünyada ses getiren araştırmalara, yayınlara imza atmaları demektir. Ancak bu da yetmez. Üniversitelerde üretilen bilginin, kütüphane raflarından, kampüs alanından çıkartılarak nihai ürünlere dönüşmesi ve pa-zarlarda yerini alması gerekmektedir. Biz bu ihtiyacın farkında olduğumuz için, 2011 yılında Bakanlığımızın isim ve yapısında ciddi bir revizyona gittik. Artık bir yönümüz sanayiye, diğer yönümüz ise üniversitelere bakıyor. Bakanlığımızın yeni yapısında en önemli görev alanlarımızdan birisi, belki de birincisi üniversite-sanayi işbirliğini tesis edecek mekanizmaları kurmaktır.

Hükümet olarak, üniversitelerimizin daha nitelikli bir kimliğe bürünmeleri ve sanayimizle daha yakın bir temas sağla-maları için yoğun bir gayret içindeyiz. İlk sonuçlarını açıkladığımız Yenilikçi ve Giri-şimci Üniversite Endeksi ile üniversitelerimizi bu konulara teşvik edecek önemli, somut ve nicel bir gösterge hazırlamış olduk. 2002 yılına kadar ülkemizde sadece 2 tane tek-nopark mevcuttu. Bugün ise 34 tanesi faal olmak üzere 49 teknoparkımız kurulmuştur. Bir ihtisas teknoparkı olacak olan Bilişim Vadisi’nin yönetici şirketini kurduk. İnşal-lah yakın zamanda bu bölgede de birçok teknoloji firması çalışmalarına başlayacak. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknoparklarda kurulan yönetici şirketlere, firmalara ve akademisyenlere çok önem-

li destek, teşvik ve muafiyetler sağlıyoruz. Yine Bakanlık bünyesinde Teknogirişim Sermayesi Desteği ve San-Tez gibi önemli programlar yürütüyoruz. Yeni Patent Kanu-nu ile de üniversite-sanayi işbirliği adına önemli düzenlemeler getiriyoruz. Böylece üniversiteler kurumsal olarak patent sahibi olabilecekler ve lisans sahibi olduklarında gelir elde edebilecekler. Buluşu yapan öğre-tim üyelerimiz de patent haklarından en az yüzde 30 pay alabilecekler.

Bizim bu konuda bir hedefimiz var: Üni-versiteler, teknolojiye dayalı üretim hedefi-mizde yan rolde değil, başrolde olacaklar.

Türkiye, 2023 yılında dünyanın en bü-yük 10 ekonomisinden biri olmak ve dünya-da her alanda lider bir ülke olmak gibi bü-yük ve iddialı hedeflere sahiptir. Bu açıdan en fazla üzerinde durmamız gereken alan bilim ve teknolojidir. Zira bilim ve teknoloji alanında attığınız her bir adım, sizi birkaç adım birden ileriye taşıyacaktır. Biz bir yan-dan ülkemizi bilgi üretim merkezine dönüş-türecek, diğer yandan ürettiğimiz bilgileri nihai ürünlere dönüştüren mekanizmaları kuracağız. Üniversiteleri bilimin olduğu gibi ekonominin de başrol oyuncularına dönüş-türeceğiz. Özellikle ilaç, havacılık, bilişim, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştireceğiz. Mevcut kurulu ve güçlü sanayi sektörlerinde katma değeri ve teknolojiyi artırıcı politikalar uygulayaca-ğız. Zaten çalışmalarımıza bu doğrultuda devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de hem mevcut politika araçlarımızı geliş-tirecek hem de yeni enstrümanlar üreterek bu alanlarda lider bir ülke inşa edeceğiz. Türkiye’yi dünyanın bir üretim merkezine dönüştürdüğümüz gibi aynı zamanda bir teknoloji üssüne de dönüştüreceğiz.

Türkiye’de ar-ge harca-malarının milli gelire ora-nı, 2002’ye göre 2 katına çıktı ve yüzde 1 seviyesine yaklaştı. Ancak bu yeterli değil. Biz 2023 yılında bu rakamın yüzde 3 olmasını hedefliyoruz. Ancak bu da yetmez, ar-ge harcamaları-nın üçte ikisinin özel sektör tarafından yapılması daha sağlıklı bir yapı olacak-tır. Yani 2023 yılında özel sektörün 40 milyar dolar, kamu kesiminin ise 20 mil-yar dolar ar-ge harcaması yapması gerekiyor.

Page 61: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201358

mını ortaya koymak için yeterlidir. BTYK’nın aldığı kararları sıkı bir şekilde takip ediyor ve büyük bir başarıyla gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’de ar-ge harcamalarının milli ge-lire oranı, 2002’ye göre 2 katına çıktı ve yüzde 1 seviyesine yaklaştı. Ancak bu yeter-li değil. Biz 2023 yılında bu rakamın yüzde 3 olmasını hedefliyoruz. Ancak bu da yet-mez, ar-ge harcamalarının üçte ikisinin özel sektör tarafından yapılması daha sağlıklı bir yapı olacaktır. Yani 2023 yılında özel sek-törün 40 milyar dolar, kamu kesiminin ise 20 milyar dolar ar-ge harcaması yapması gerekiyor.

Ülkemizde eğitim ve ar-ge için ayrılan bütçeyi her yıl çok ciddi oranlarda artırıyo-ruz. Ancak daha da önemlisi, bu bütçeyi en doğru alanlara yönlendirecek politikala-rı da kurguluyoruz. Bakanlık olarak, bağlı

kuruluşlarımız KOSGEB ve TÜBİTAK ile bir-likte, ülkemizde yenilikçiliği, teknoloji odaklı girişimciliği ve üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmek için önemli çalışmalar yapıyo-ruz.

Türkiye’nin dünyanın lider ülkelerinden biri olması demek, aynı zamanda bu ül-kenin dünya standartlarında üniversitelere sahip olması demektir. Akademisyenlerimi-zin tüm dünyada ses getiren araştırmalara, yayınlara imza atmaları demektir. Ancak bu da yetmez. Üniversitelerde üretilen bilginin, kütüphane raflarından, kampüs alanından çıkartılarak nihai ürünlere dönüşmesi ve pa-zarlarda yerini alması gerekmektedir. Biz bu ihtiyacın farkında olduğumuz için, 2011 yılında Bakanlığımızın isim ve yapısında ciddi bir revizyona gittik. Artık bir yönümüz sanayiye, diğer yönümüz ise üniversitelere bakıyor. Bakanlığımızın yeni yapısında en önemli görev alanlarımızdan birisi, belki de birincisi üniversite-sanayi işbirliğini tesis edecek mekanizmaları kurmaktır.

Hükümet olarak, üniversitelerimizin daha nitelikli bir kimliğe bürünmeleri ve sanayimizle daha yakın bir temas sağla-maları için yoğun bir gayret içindeyiz. İlk sonuçlarını açıkladığımız Yenilikçi ve Giri-şimci Üniversite Endeksi ile üniversitelerimizi bu konulara teşvik edecek önemli, somut ve nicel bir gösterge hazırlamış olduk. 2002 yılına kadar ülkemizde sadece 2 tane tek-nopark mevcuttu. Bugün ise 34 tanesi faal olmak üzere 49 teknoparkımız kurulmuştur. Bir ihtisas teknoparkı olacak olan Bilişim Vadisi’nin yönetici şirketini kurduk. İnşal-lah yakın zamanda bu bölgede de birçok teknoloji firması çalışmalarına başlayacak. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknoparklarda kurulan yönetici şirketlere, firmalara ve akademisyenlere çok önem-

li destek, teşvik ve muafiyetler sağlıyoruz. Yine Bakanlık bünyesinde Teknogirişim Sermayesi Desteği ve San-Tez gibi önemli programlar yürütüyoruz. Yeni Patent Kanu-nu ile de üniversite-sanayi işbirliği adına önemli düzenlemeler getiriyoruz. Böylece üniversiteler kurumsal olarak patent sahibi olabilecekler ve lisans sahibi olduklarında gelir elde edebilecekler. Buluşu yapan öğre-tim üyelerimiz de patent haklarından en az yüzde 30 pay alabilecekler.

Bizim bu konuda bir hedefimiz var: Üni-versiteler, teknolojiye dayalı üretim hedefi-mizde yan rolde değil, başrolde olacaklar.

Türkiye, 2023 yılında dünyanın en bü-yük 10 ekonomisinden biri olmak ve dünya-da her alanda lider bir ülke olmak gibi bü-yük ve iddialı hedeflere sahiptir. Bu açıdan en fazla üzerinde durmamız gereken alan bilim ve teknolojidir. Zira bilim ve teknoloji alanında attığınız her bir adım, sizi birkaç adım birden ileriye taşıyacaktır. Biz bir yan-dan ülkemizi bilgi üretim merkezine dönüş-türecek, diğer yandan ürettiğimiz bilgileri nihai ürünlere dönüştüren mekanizmaları kuracağız. Üniversiteleri bilimin olduğu gibi ekonominin de başrol oyuncularına dönüş-türeceğiz. Özellikle ilaç, havacılık, bilişim, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştireceğiz. Mevcut kurulu ve güçlü sanayi sektörlerinde katma değeri ve teknolojiyi artırıcı politikalar uygulayaca-ğız. Zaten çalışmalarımıza bu doğrultuda devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de hem mevcut politika araçlarımızı geliş-tirecek hem de yeni enstrümanlar üreterek bu alanlarda lider bir ülke inşa edeceğiz. Türkiye’yi dünyanın bir üretim merkezine dönüştürdüğümüz gibi aynı zamanda bir teknoloji üssüne de dönüştüreceğiz.

Türkiye’de ar-ge harca-malarının milli gelire ora-nı, 2002’ye göre 2 katına çıktı ve yüzde 1 seviyesine yaklaştı. Ancak bu yeterli değil. Biz 2023 yılında bu rakamın yüzde 3 olmasını hedefliyoruz. Ancak bu da yetmez, ar-ge harcamaları-nın üçte ikisinin özel sektör tarafından yapılması daha sağlıklı bir yapı olacak-tır. Yani 2023 yılında özel sektörün 40 milyar dolar, kamu kesiminin ise 20 mil-yar dolar ar-ge harcaması yapması gerekiyor.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 59

10. Kalkınma Planı çerçeve-sinde Türkiye’nin gelecek 5 yılda çizmesi muhtemel büyüme trendi konusundaki düşüncelerinizi öğre-nebilir miyiz?

Bilindiği üzere Türkiye ekonomisinin istikrar kazandığı bir dönemde bütün dünya ekonomilerini etkileyen küresel bir kriz yaşanmıştır. Küresel krizin üzerinden yaklaşık 4 yıl geçmesine rağmen etkile-ri hala devam etmektedir. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye, yapısal alanlarda hayata geçirilen önemli uygula-malar, sağlam finansal sistemi ile doğru ve zamanında uygulanan makroekono-mik politikalar sayesinde rekabet gücünü artırmış ve dünyada en hızlı büyüyen eko-nomiler arasında yer almıştır. Bu büyüme performansını yakalarken de özellikle son 10 yıllık dönemde birçok alanda hayata geçirilen yapısal politikalar büyük rol oy-namıştır.

Elde edilen bu kazanımlar içinde, kamu dengelerinin birçok Avrupa ülke-

sinden daha iyi duruma getirilmiş olması özellikle vurgulamak istediğim bir husus-tur. Nitekim, kriz ortamında kamu den-geleri bozulan birçok gelişmiş ülkenin kredi notlarının düşürüldüğü bir dönemde Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabi-lir seviyeye yükseltilmiştir. Bu başarıların devamı ve sürdürülebilir büyüme süreci için önümüzdeki dönemde de makroeko-nomik ve finansal istikrarın devam ettiril-mesi gerekmektedir. Ayrıca, her alanda rekabet gücü yüksek üretim kapasitemizi artırırken, 75 milyonluk genç ve dinamik nüfus potansiyelimizi en iyi şekilde değer-lendirmek durumundayız. İhracat ve reka-bet gücü açısından hedeflerimize ulaşmak için de Türkiye ekonomisinde imalat sana-yinin toplam üretilen katma değer içinde-ki payının artırılması gerekmektedir. Bu çerçevede, Cumhuriyetimizin 100. yılına dair ortaya koyduğumuz 2023 vizyonu çerçevesinde atılan adımların kararlılıkla devam ettirilmesiyle, ülkemiz orta ve uzun vadede ekonomik olarak arzu ettiğimiz seviyelere ulaşacaktır.

Cev

det Y

ILMA

ZT.C. Kalkınma Bakanı

Geçen Yıl Azalan Özel Sektör Yatırımları 2013’te Artacak

Elde edilen kazanımlar içinde, kamu dengelerinin birçok Avrupa ülkesinden daha iyi duruma getirilmiş olması özellikle vurgula-mak istediğim bir husustur. Nitekim, kriz ortamında kamu dengeleri bozulan birçok gelişmiş ülkenin kre-di notlarının düşürüldüğü bir dönemde Türkiye’nin kredi notu yatırım yapıla-bilir seviyeye yükseltilmiş-tir. Bu başarıların devamı ve sürdürülebilir büyüme süreci için önümüzdeki dö-nemde de makroekonomik ve finansal istikrarın de-vam ettirilmesi gerekmek-tedir.

Page 62: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201360

2014-2018 dönemini kapsayacak Onuncu Kalkınma Planımızın da Cum-huriyetimizin 100. yılına uzanan 2023 Vizyonu hedeflerine hizmet etmesi önem taşımaktadır. Bu amaçla, refah artışının en önemli belirleyicisi olan ekonomik büyümenin yüksek, istikrarlı ve kapsayı-cı bir temele dayandırılması esastır. Bü-yüme ile birlikte bir toplumun kurumsal gelişmişlik, sosyal refah, yaşam beklen-tisi, eğitim, sağlık gibi sosyal boyutları içeren insani gelişmişlik düzeyleri ile bu unsurların ülkenin bütününe dengeli bir biçimde dağılımı kalkınma seviyesinin gerçek göstergeleridir. Dünya ile bütün-leşen bir zeminde kalkınma çabalarını sürdürdüğümüz ülkemizde önümüzdeki dönemde hem dış ticarette rekabet gücü-müzü artıran hem de istihdam yaratan, üretim odaklı bir büyüme yapısını sosyal politikaları da ön planda tutarak hayata geçirmeyi amaçlıyoruz.

10. Kalkınma Planı çerçevesin-de sürdürülebilir büyüme için mev-cut cari açık-tasarruf açığı sorunla-rını aşma konusunda bu dönemde

almayı düşündüğünüz yeni tedbir-ler var mıdır?

Bilindiği gibi, tasarruf-yatırım açığı ve bunun yansıması olan cari işlemler dengesindeki açık, ekonomi için önemli kırılganlık unsurları olabilmektedir. Bu çerçevede yurtiçi tasarrufların artırılması ve cari açığın azaltılması ülkemizin son dönem öncelikli politika alanları arasın-da yer almaktadır. Bu politika tercihi son dönemdeki Orta Vadeli Programlara ve Yıllık Programlara da yansıtılmıştır. Ay-rıca, Bakanlığımız ve Dünya Bankası işbirliği ile “Yüksek Büyümenin Sürdü-rülebilirliği: Yurtiçi Tasarrufların Rolü” çalışması gerçekleştirilmiştir.

2014 – 2018 dönemini kapsayacak Onuncu Kalkınma Planı Hazırlıkları kap-samında cari açık ve yurtiçi tasarruflar öne çıkarılan politika alanları arasında yer almaktadır. Plan hazırlıkları çerçe-vesinde cari açık ve yurtiçi tasarruflar konularında Özel İhtisas Komisyonları oluşturulmuştur.

Son dönemde, yurtiçi tasarrufların artırılmasına yönelik olarak; tüketici kredilerindeki hızlı artışı kontrol altına almaya yönelik kimi düzenlemeler ha-yata geçirilmiş, bireysel emeklilik siste-mi ve hayat sigortası daha cazip hale getirilmiş ve mevduatlarda uzun vadeyi özendirici tedbirler alınmıştır. Bunların yanında, finansal okur-yazarlığın gelişti-rilmesine yönelik çalışmalar yapılmakta-dır. Ayrıca, tasarruflarının artırılmasına da katkı sağlayacağı düşünülen Yeni Ti-caret Kanunu ve kayıtdışılıkla mücadele stratejisi uygulamaya konulmuştur. Önü-müzdeki dönemde, söz konusu politika ve tedbirler, etki değerlendirmelerinin

ışığında gerektiğinde yeniden düzenle-nerek uygulanmaya devam edecektir.

Kamu tasarruflarının, kayıtdışılığın azaltılması ve vergi tabanının genişletil-mesi yoluyla artan vergi geliri ile artırıl-ması amaçlanmaktadır.

Onuncu Plan döneminde, tüm kesim-ler için, özellikle uzun vadeli tasarruf yapmanın faydalarına ve gereğine dair farkındalığı artırmaya ve israfı azaltma-ya yönelik tedbirler alınacaktır. Bu çer-çevede, tasarruf bilincinin ve finansal okuryazarlığın geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülecektir. Tüketici kre-dilerindeki aşırı büyümeyi sınırlandıran makro ihtiyati tedbirler ve bilgilendirme çalışmalarıyla bilinçli tüketim ve doğru borçlanma alışkanlıklarının geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

Tasarruf ve tüketim alanında politika tasarımlarının ve ihtiyaç duyulan etki analizlerinin güvenilir ve kapsamlı ola-

Büyüme ile birlikte bir top-lumun kurumsal gelişmiş-lik, sosyal refah, yaşam beklentisi, eğitim, sağlık gibi sosyal boyutları içe-ren insani gelişmişlik dü-zeyleri ile bu unsurların ülkenin bütününe dengeli bir biçimde dağılımı kal-kınma seviyesinin gerçek göstergeleridir.

Makroekonomik istikra-rın sürdürülmesi, gelir seviyesi ve işgücüne katı-lım oranlarının artırılması ve yaratılan tasarrufların üretken yatırımlara yön-lendirilmesi, hem büyü-memiz için hem de tasar-ruf ve cari dengelerimizde istikrarlı iyileşmeler sağ-lanması için hayati öne-me sahiptir. 10. Kalkınma Planı bu perspektifle ha-zırlanmaktadır.

Page 63: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201360

2014-2018 dönemini kapsayacak Onuncu Kalkınma Planımızın da Cum-huriyetimizin 100. yılına uzanan 2023 Vizyonu hedeflerine hizmet etmesi önem taşımaktadır. Bu amaçla, refah artışının en önemli belirleyicisi olan ekonomik büyümenin yüksek, istikrarlı ve kapsayı-cı bir temele dayandırılması esastır. Bü-yüme ile birlikte bir toplumun kurumsal gelişmişlik, sosyal refah, yaşam beklen-tisi, eğitim, sağlık gibi sosyal boyutları içeren insani gelişmişlik düzeyleri ile bu unsurların ülkenin bütününe dengeli bir biçimde dağılımı kalkınma seviyesinin gerçek göstergeleridir. Dünya ile bütün-leşen bir zeminde kalkınma çabalarını sürdürdüğümüz ülkemizde önümüzdeki dönemde hem dış ticarette rekabet gücü-müzü artıran hem de istihdam yaratan, üretim odaklı bir büyüme yapısını sosyal politikaları da ön planda tutarak hayata geçirmeyi amaçlıyoruz.

10. Kalkınma Planı çerçevesin-de sürdürülebilir büyüme için mev-cut cari açık-tasarruf açığı sorunla-rını aşma konusunda bu dönemde

almayı düşündüğünüz yeni tedbir-ler var mıdır?

Bilindiği gibi, tasarruf-yatırım açığı ve bunun yansıması olan cari işlemler dengesindeki açık, ekonomi için önemli kırılganlık unsurları olabilmektedir. Bu çerçevede yurtiçi tasarrufların artırılması ve cari açığın azaltılması ülkemizin son dönem öncelikli politika alanları arasın-da yer almaktadır. Bu politika tercihi son dönemdeki Orta Vadeli Programlara ve Yıllık Programlara da yansıtılmıştır. Ay-rıca, Bakanlığımız ve Dünya Bankası işbirliği ile “Yüksek Büyümenin Sürdü-rülebilirliği: Yurtiçi Tasarrufların Rolü” çalışması gerçekleştirilmiştir.

2014 – 2018 dönemini kapsayacak Onuncu Kalkınma Planı Hazırlıkları kap-samında cari açık ve yurtiçi tasarruflar öne çıkarılan politika alanları arasında yer almaktadır. Plan hazırlıkları çerçe-vesinde cari açık ve yurtiçi tasarruflar konularında Özel İhtisas Komisyonları oluşturulmuştur.

Son dönemde, yurtiçi tasarrufların artırılmasına yönelik olarak; tüketici kredilerindeki hızlı artışı kontrol altına almaya yönelik kimi düzenlemeler ha-yata geçirilmiş, bireysel emeklilik siste-mi ve hayat sigortası daha cazip hale getirilmiş ve mevduatlarda uzun vadeyi özendirici tedbirler alınmıştır. Bunların yanında, finansal okur-yazarlığın gelişti-rilmesine yönelik çalışmalar yapılmakta-dır. Ayrıca, tasarruflarının artırılmasına da katkı sağlayacağı düşünülen Yeni Ti-caret Kanunu ve kayıtdışılıkla mücadele stratejisi uygulamaya konulmuştur. Önü-müzdeki dönemde, söz konusu politika ve tedbirler, etki değerlendirmelerinin

ışığında gerektiğinde yeniden düzenle-nerek uygulanmaya devam edecektir.

Kamu tasarruflarının, kayıtdışılığın azaltılması ve vergi tabanının genişletil-mesi yoluyla artan vergi geliri ile artırıl-ması amaçlanmaktadır.

Onuncu Plan döneminde, tüm kesim-ler için, özellikle uzun vadeli tasarruf yapmanın faydalarına ve gereğine dair farkındalığı artırmaya ve israfı azaltma-ya yönelik tedbirler alınacaktır. Bu çer-çevede, tasarruf bilincinin ve finansal okuryazarlığın geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülecektir. Tüketici kre-dilerindeki aşırı büyümeyi sınırlandıran makro ihtiyati tedbirler ve bilgilendirme çalışmalarıyla bilinçli tüketim ve doğru borçlanma alışkanlıklarının geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

Tasarruf ve tüketim alanında politika tasarımlarının ve ihtiyaç duyulan etki analizlerinin güvenilir ve kapsamlı ola-

Büyüme ile birlikte bir top-lumun kurumsal gelişmiş-lik, sosyal refah, yaşam beklentisi, eğitim, sağlık gibi sosyal boyutları içe-ren insani gelişmişlik dü-zeyleri ile bu unsurların ülkenin bütününe dengeli bir biçimde dağılımı kal-kınma seviyesinin gerçek göstergeleridir.

Makroekonomik istikra-rın sürdürülmesi, gelir seviyesi ve işgücüne katı-lım oranlarının artırılması ve yaratılan tasarrufların üretken yatırımlara yön-lendirilmesi, hem büyü-memiz için hem de tasar-ruf ve cari dengelerimizde istikrarlı iyileşmeler sağ-lanması için hayati öne-me sahiptir. 10. Kalkınma Planı bu perspektifle ha-zırlanmaktadır.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 61

rak yapılabilmesi için; bu alandaki veri-lerin kapsamı ve yayımı geliştirilecektir.

Finansal piyasaların aracılık özellik-lerinin güçlendirilmesi, yastık altında-ki tasarrufların daha üretken alanlara kaydırılmak üzere finansal sisteme çe-kilmesi, tamamlayıcı emeklilik sigorta sistemlerinin geliştirilmesi ve daha da yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.

Makroekonomik istikrarın sürdürül-mesi, gelir seviyesi ve işgücüne katılım oranlarının artırılması ve yaratılan ta-sarrufların üretken yatırımlara yönlen-dirilmesi, hem büyümemiz için hem de tasarruf ve cari dengelerimizde istikrarlı iyileşmeler sağlanması için hayati öne-me sahiptir. 10. Kalkınma Planı bu pers-pektifle hazırlanmaktadır.

TÜİK’in açıkladığı GSYH verileri 2012 yılında özel sektör sabit ser-maye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koydu. Bu konu-daki değerlendirme ve çalışmala-rınızı öğrenebilir miyiz?

Net mal ve hizmet ihracatının büyü-meye olan pozitif katkısının beklentileri-mizin üzerinde gerçekleşmesiyle Türkiye Ekonomisi 2012 yılında da büyümesini sürdürebilmiştir.

2012 yılında özel kesim yatırımların-da bir azalma kaydedilmiş olmakla bir-likte, yatırımlar 2013 yılında ekonomik büyümenin en önemli unsurlarından biri olmaya devam edecektir. Yeni oluştu-

rulan teşvik sistemi ile önemli miktarda yatırım çekilmesi beklenmekte, bölgesel ve sektörel açıdan birçok yeni yatırımın yapılması öngörülmektedir. Yeni serbest bölgeler kanunu ve teşvik sisteminin et-kisiyle özel sektör yatırımlarının 2013 yılında artması ayrıca, sonraki yıllarda da özel yatırım artışının dalgalanması-nın önüne geçilmesi hedeflenmektedir.

Siyasi istikrarın, cari açığın kontrol altına alınmasının ve düşük enflasyon oranları sayesinde oluşan yatırım or-tamının 2013 yılında yerli ve yabancı yatırımlarda artış yaratması beklenmek-tedir. Bu noktada, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkemizin kredi notunu yükseltmeleri de olumlu kat-kı sağlayacaktır.

Türkiye’nin cari açık sorununu sağlıklı şekilde çözmede önemli bir işlevi olan doğrudan yaban-cı yatırımları artırma konusunda yeni teşvik ve düzenlemeler düşü-nüyor musunuz?

Öncelikle belirtmeliyim ki yatırım konusunda yerli yabancı ayırımı göze-tilmemektedir. Yurtiçi tasarrufların artı-rılması ve yerli sermayenin yatırımlara yönlendirilmesine de uluslararası yatı-rımlar kadar önem vermekteyiz. Bu ne-denle yatırım teşviklerinde yerli yabancı ayırımı yapmadan önemli teşvikler veril-mektedir.

Yatırım ortamının iyileştirilmesi, özel-likle stratejik sektörlerde yeni yurtiçi ve doğrudan yabancı yatırımların teşvik edilmesi amacıyla “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” Bakanlar Kurulu’nca 2012 yılı Haziran ayında yürürlüğe konulmuştur.

Yatırımların teşvikinde; yurtiçi katma değerin artırılması, ihracatın ve üretimin ithalata bağımlılığının azaltılması ve dolayısıyla cari açığın aşağı çekilmesi amaçlanmaktadır. Sermaye çevreleri ta-rafından dikkatle takip edilen bu Karar yatırımlara menşeine bakmadan önem-li avantajlar (teşvikler) sağlamaktadır. Bu Karar çerçevesinde, bölgesel teşvik uygulamalarının yanısıra, “Stratejik Ya-tırımların Teşviki ve Büyük Ölçekli Yatı-rımların Teşviki” uygulamaları da önem taşımaktadır. Stratejik Yatırımların Teşvi-ki programının amacı Girdi Tedarik Stra-tejisi (GİTES) ve ithalat haritası çerçeve-sinde cari açığın azaltılması amacıyla

ithalat bağımlılığı yüksek ara malları ve ürünlerin üretimine yönelik yüksek katma değerli yatırımları tüm bölgelerde teşvik etmektir. Bu kapsamda, herhangi bir bölgede, yüzde 50’den fazlası ithalat-la karşılanan ürünlerin üretimine yönelik (bu yatırımların enerji ihtiyacını karşıla-mak üzere gerçekleştirilecek doğalgaza dayalı olmayan enerji yatırımları dâhil), asgari yatırım tutarı 50 milyon TL olan ve yüzde 40 üzeri katma değer üreten, üretilecek ürünle ilgili toplam ithalat de-ğeri son bir yıl itibarıyla en az 50 milyon dolar olan yatırımların desteklenmesi amaçlanmaktadır. Bu uygulamanın; kim-ya, metal üretimi, elektronik ve makine imalat gibi sektörlerde ithalata bağımlı ara malı ve ürünlerin Türkiye’de üretimi-ni sağlayacak yatırımların gerçekleştiril-mesini temin ederek orta vadede, cari açık sorununun çözümüne önemli bir katkı sağlaması öngörülmektedir.

Teşvik tedbirlerinin ithalat ve cari açık üzerindeki net etkilerinin özelikle 2014 yılının ikinci yarısından itibaren görülmesi öngörülmektedir. Kararın yayınlanmasından sonra uluslararası yatırımcıların ilgisi ve talepleri önemli ölçüde artmıştır. Söz konusu Kararın et-kileri ortaya çıktıktan sonra doğal ola-rak ihtiyaçlara göre bazı düzenlemeler yapılabilecektir. Ancak, mevcut Karar çerçevesinde önemli miktarda yerli ve yabancı yatırım beklendiğinden şu an için yeni bir teşvik uygulaması gündemi-mizde değildir.

Bölgesel teşvik uygulama-larının yanısıra, “Strate-jik Yatırımların Teşviki ve Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki” uygulamaları da önem taşımaktadır. Stra-tejik Yatırımların Teşviki programının amacı Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ve ithalat haritası çerçeve-sinde cari açığın azaltılma-sı amacıyla ithalat bağım-lılığı yüksek ara malları ve ürünlerin üretimine yöne-lik yüksek katma değerli yatırımları tüm bölgelerde teşvik etmektir.

Teşvik tedbirlerinin itha-lat ve cari açık üzerinde-ki net etkilerinin özelikle 2014 yılının ikinci yarı-sından itibaren görülmesi öngörülmektedir. Kararın yayınlanmasından sonra uluslararası yatırımcıların ilgisi ve talepleri önemli ölçüde artmıştır. Söz ko-nusu Kararın etkileri orta-ya çıktıktan sonra doğal olarak ihtiyaçlara göre bazı düzenlemeler yapıla-bilecektir.

Page 64: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201362

Avrupa Sanayiye Dönüyor

REFAH İÇİNDE BİR AVRUPA’NIN İNŞASI

Geniş ve Uyumlu Bir Sanayi Politika-sı Stratejisi

Ekonomi genelinde iş yaratmak güç-lü bir endüstriyel tabanın varlığına bağ-lıdır. İmalat sanayisinin Avrupa ekono-misi için temel kaynak olması nedeniyle bunun yeniden canlandırılması AB eko-nomisinin tekrar büyümesini sağlamak için çok önemlidir. Avrupa’nın sanayisi ve onun rekabet gücü AB politikasının merkezinde yer almalıdır; dolayısıyla kapsamlı ve entegre bir yaklaşım gerek-mektedir. Diğer sektörlerdeki, özellikle hizmet sektöründeki işler sanayinin re-kabet gücüne bağlıdır ve sürdürülebilir endüstriyel büyümeden fayda sağlaya-caktır.

Geçtiğimiz onyıllarda çeşitli AB ül-kelerinde sanayinin GSYH içindeki payı azalmış ve sanayi üretimi gelişmekte olan ülkelere kaymıştır.

Mevcut krizden alınan dersler, sa-nayinim ve ilgili hizmet sektörlerinin rekabet gücünü koruyabilen ülkelerin daha hızlı toparlandığını göstermekte-dir. Kriz, pek çok Üye Ülkede ekonomik ve sosyal durumu kötüleştirmiş; küresel piyasalarda Avrupa işletmelerini yıpra-tan rekabet gücü zayıflıklarının etkile-rini katlamıştır. Sonuç olarak, Haziran 2012 sonu itibariyle AB sanayi üretimi kriz öncesine göre %10 azalmış ve 3 milyondan fazla sanayi istihdamı kay-bedilmiştir.

Endüstriyel Temel, Avrupa ekonomisi için hayati öneme sahiptir.

Avrupa’nın imalat faaliyetlerindeki azalış, sadece Avrupa sanayisi için de-ğil, Avrupa genelinde de refaha yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Sanayi, AB GSYH’sının %16’sını ve AB ihracatının %80’ini yaratmaktadır. Özel sektör Ar-Ge yatırımlarının da %80’i imalattan gelmektedir. Konu, sanayi sektöründeki her bir işin hizmet sektöründe yüksek nitelikli en az iki işle bağlantılı olması nedeniyle, Avrupa işgücünün %45’ini ilgilendirmektedir. Güçlü bir sanayi; ekonominin ve istihdamın toparlanma-sı, yeni teknolojilerle küresel rekabet gücünün artırılması için hayati önem taşımaktadır.

Avrupa sanayisi küresel değişim güçlüğüyle karşı karşıyadır.

Pek çok ülke uluslararası rekabet gücü kazanmak ve daha fazla katma değer yaratmak için imalat faaliyetini gelişmekte olan ülkelere kaydırmakta-dır. Bu kaydırmaların arkasındaki anah-tar faktörler; işgücü maliyetleri, işgücü verimliliği, vergiler ve büyümeyi artıran düzenleyici ortamla birlikte yenilikçi ürün ve teknoloji yaratmaya yönelik güçlü eğilimdir.

Gelişmekte olan ekonomilerin, bü-yük miktardaki işgücü ve düşük işgücü maliyetleri gibi önemli avantajları, bazı değişim işaretleri gelse de, devam et-mektedir.

Rekabet edebilmek için Avrupa’nın işgücü verimliliğini artırması gerekmek-tedir. Ancak, kriz öncesindeki on yılda pek çok Avrupa ülkesinde, tatmin edici düzeyde verimlilik artışı sağlamadığı halde işgücü maliyetleri yüksek oran-

larda artmıştır. ABD’de sanayideki iş-gücü verimliliği, çoğu gelişmekte olan ekonomiye kıyasla daha düşük, fakat Kıta Avrupası’na kıyasla daha yüksek oranda artmıştır (2000’den bu yana yıl-lık ortalama olarak ABD’de %1.80; AB-17’de %0.66). Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerdeki 1 milyara yakın işçi artık kü-resel işgücü havuzunda yer almaktadır.

Yetenekler için küresel rekabet art-makta; Avrupa’nın eğitim ve öğretim sistemlerinin işgücü piyasası ihtiyaçla-rına uyum sağlaması gerektiğine işaret etmektedir. Bulgular, uygun iş ortamı-na, güçlü makroekonomik temele ve iyi eğitimli işgücüne sahip ülkelerde işgücü verimliliği artışlarının daha yüksek oldu-ğunu göstermektedir.

Yükselen girdi maliyetleri de Avrupa sanayisi üzerindeki baskıyı büyütmek-tedir. AB enerji fiyatları 2003–2011 döneminde %28 oranında artmış olup, Çin ve ABD’ye kıyasla önemli ölçüde yüksektir ve ekonomik dezavantaj ya-ratmaktadır.

Avrupa, sanayide gerileme trendi-ni acilen geri çevirmelidir. Sürdürüle-bilir büyüme sağlayabilmenin, yeni iş yaratmanın ve küresel güçlüklerle baş edebilmenin tek yolu budur. Bunu elde edebilmek amacıyla verimliliğe, yatırı-ma, maliyetlere ve yenilikçiliğe odaklı rekabet gücünü öncelikli hale getirmek için kapsamlı bir vizyon yapılmalıdır.

Güçlü Avrupa Sanayisi İçin Kapsamlı Vizyon

Başkan Yardımcısı Antonio Tajani tarafından 10 Ekim 2012 tarihinde ya-yımlanan “Büyüme ve Ekonomik Topar-lanma için Güçlü Bir Avrupa Sanayii”

Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE) tarafından 2012 yılı sonunda yapılan genel değerlen-dirmede, Avrupa’nın büyümeye yönelik ciddi sorunları olduğu görüşü yer aldı. Büyümenin tekrar yakalanması için Avrupa sanayisinin başrolde olması gerektiği tezinin BUSINESSEUROPE ta-

rafından siyasi gündeme taşınması ile Avrupa Komisyonu ve Avrupa Ülkeleri-nin hükümetleri sanayi sektörünün tekrar canlandırılması ihtiyacını dile getirdiler.

35 ülkeden TİSK de dahil 41 işveren üst kuruluşunu çatısı altında toplayan ve Avrupa sosyal diyaloğunda işveren kesi-mini temsil eden BUSINESSEUROPE’un

“Refah İçinde Bir Avrupa’nın İnşası” başlıklı bildirisini okurlarımızın bilgisine sunuyoruz.

Bildiri, Avrupa sanayisinin canlandı-rılması amacıyla hem Avrupa düzeyinde hem de ulusal düzeylerde ihtiyaç duyu-lan tedbirleri dile getiriyor.

BUSINESSEUROPE Görüşü (11 Şubat 2013)

Page 65: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201362

Avrupa Sanayiye Dönüyor

REFAH İÇİNDE BİR AVRUPA’NIN İNŞASI

Geniş ve Uyumlu Bir Sanayi Politika-sı Stratejisi

Ekonomi genelinde iş yaratmak güç-lü bir endüstriyel tabanın varlığına bağ-lıdır. İmalat sanayisinin Avrupa ekono-misi için temel kaynak olması nedeniyle bunun yeniden canlandırılması AB eko-nomisinin tekrar büyümesini sağlamak için çok önemlidir. Avrupa’nın sanayisi ve onun rekabet gücü AB politikasının merkezinde yer almalıdır; dolayısıyla kapsamlı ve entegre bir yaklaşım gerek-mektedir. Diğer sektörlerdeki, özellikle hizmet sektöründeki işler sanayinin re-kabet gücüne bağlıdır ve sürdürülebilir endüstriyel büyümeden fayda sağlaya-caktır.

Geçtiğimiz onyıllarda çeşitli AB ül-kelerinde sanayinin GSYH içindeki payı azalmış ve sanayi üretimi gelişmekte olan ülkelere kaymıştır.

Mevcut krizden alınan dersler, sa-nayinim ve ilgili hizmet sektörlerinin rekabet gücünü koruyabilen ülkelerin daha hızlı toparlandığını göstermekte-dir. Kriz, pek çok Üye Ülkede ekonomik ve sosyal durumu kötüleştirmiş; küresel piyasalarda Avrupa işletmelerini yıpra-tan rekabet gücü zayıflıklarının etkile-rini katlamıştır. Sonuç olarak, Haziran 2012 sonu itibariyle AB sanayi üretimi kriz öncesine göre %10 azalmış ve 3 milyondan fazla sanayi istihdamı kay-bedilmiştir.

Endüstriyel Temel, Avrupa ekonomisi için hayati öneme sahiptir.

Avrupa’nın imalat faaliyetlerindeki azalış, sadece Avrupa sanayisi için de-ğil, Avrupa genelinde de refaha yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Sanayi, AB GSYH’sının %16’sını ve AB ihracatının %80’ini yaratmaktadır. Özel sektör Ar-Ge yatırımlarının da %80’i imalattan gelmektedir. Konu, sanayi sektöründeki her bir işin hizmet sektöründe yüksek nitelikli en az iki işle bağlantılı olması nedeniyle, Avrupa işgücünün %45’ini ilgilendirmektedir. Güçlü bir sanayi; ekonominin ve istihdamın toparlanma-sı, yeni teknolojilerle küresel rekabet gücünün artırılması için hayati önem taşımaktadır.

Avrupa sanayisi küresel değişim güçlüğüyle karşı karşıyadır.

Pek çok ülke uluslararası rekabet gücü kazanmak ve daha fazla katma değer yaratmak için imalat faaliyetini gelişmekte olan ülkelere kaydırmakta-dır. Bu kaydırmaların arkasındaki anah-tar faktörler; işgücü maliyetleri, işgücü verimliliği, vergiler ve büyümeyi artıran düzenleyici ortamla birlikte yenilikçi ürün ve teknoloji yaratmaya yönelik güçlü eğilimdir.

Gelişmekte olan ekonomilerin, bü-yük miktardaki işgücü ve düşük işgücü maliyetleri gibi önemli avantajları, bazı değişim işaretleri gelse de, devam et-mektedir.

Rekabet edebilmek için Avrupa’nın işgücü verimliliğini artırması gerekmek-tedir. Ancak, kriz öncesindeki on yılda pek çok Avrupa ülkesinde, tatmin edici düzeyde verimlilik artışı sağlamadığı halde işgücü maliyetleri yüksek oran-

larda artmıştır. ABD’de sanayideki iş-gücü verimliliği, çoğu gelişmekte olan ekonomiye kıyasla daha düşük, fakat Kıta Avrupası’na kıyasla daha yüksek oranda artmıştır (2000’den bu yana yıl-lık ortalama olarak ABD’de %1.80; AB-17’de %0.66). Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerdeki 1 milyara yakın işçi artık kü-resel işgücü havuzunda yer almaktadır.

Yetenekler için küresel rekabet art-makta; Avrupa’nın eğitim ve öğretim sistemlerinin işgücü piyasası ihtiyaçla-rına uyum sağlaması gerektiğine işaret etmektedir. Bulgular, uygun iş ortamı-na, güçlü makroekonomik temele ve iyi eğitimli işgücüne sahip ülkelerde işgücü verimliliği artışlarının daha yüksek oldu-ğunu göstermektedir.

Yükselen girdi maliyetleri de Avrupa sanayisi üzerindeki baskıyı büyütmek-tedir. AB enerji fiyatları 2003–2011 döneminde %28 oranında artmış olup, Çin ve ABD’ye kıyasla önemli ölçüde yüksektir ve ekonomik dezavantaj ya-ratmaktadır.

Avrupa, sanayide gerileme trendi-ni acilen geri çevirmelidir. Sürdürüle-bilir büyüme sağlayabilmenin, yeni iş yaratmanın ve küresel güçlüklerle baş edebilmenin tek yolu budur. Bunu elde edebilmek amacıyla verimliliğe, yatırı-ma, maliyetlere ve yenilikçiliğe odaklı rekabet gücünü öncelikli hale getirmek için kapsamlı bir vizyon yapılmalıdır.

Güçlü Avrupa Sanayisi İçin Kapsamlı Vizyon

Başkan Yardımcısı Antonio Tajani tarafından 10 Ekim 2012 tarihinde ya-yımlanan “Büyüme ve Ekonomik Topar-lanma için Güçlü Bir Avrupa Sanayii”

Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE) tarafından 2012 yılı sonunda yapılan genel değerlen-dirmede, Avrupa’nın büyümeye yönelik ciddi sorunları olduğu görüşü yer aldı. Büyümenin tekrar yakalanması için Avrupa sanayisinin başrolde olması gerektiği tezinin BUSINESSEUROPE ta-

rafından siyasi gündeme taşınması ile Avrupa Komisyonu ve Avrupa Ülkeleri-nin hükümetleri sanayi sektörünün tekrar canlandırılması ihtiyacını dile getirdiler.

35 ülkeden TİSK de dahil 41 işveren üst kuruluşunu çatısı altında toplayan ve Avrupa sosyal diyaloğunda işveren kesi-mini temsil eden BUSINESSEUROPE’un

“Refah İçinde Bir Avrupa’nın İnşası” başlıklı bildirisini okurlarımızın bilgisine sunuyoruz.

Bildiri, Avrupa sanayisinin canlandı-rılması amacıyla hem Avrupa düzeyinde hem de ulusal düzeylerde ihtiyaç duyu-lan tedbirleri dile getiriyor.

BUSINESSEUROPE Görüşü (11 Şubat 2013)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 63

Bildirisinin kabulüyle Komisyon, büyü-menin sağlanması ve krizden çıkış için sanayinin önemini teyit etmiştir. Bu uy-gulandığı takdirde ileriye doğru önemli bir adım teşkil edecektir.

Komisyon’un bu girişimi Avrupa’da sanayinin %16’lık GSYH payını 2020’de %20’ye çıkarmayı hedefleye-rek güçlü bir siyasi irade göstermiştir. Bu hedef, piyasa odaklı politikalarla elde edilebilir. Bildiri’de ayrıca, Avru-pa sanayisinin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla rekabet gücü üzerinde doğru-dan veya dolaylı etkisi olan tüm AB po-litikalarının titizlikle koordine edilmesi gerektiğine net biçimde işaret edilmiştir.

AB sanayi politikasının başarısı bü-yük ölçüde enerji, iklim, çevre, ticaret, rekabet, Ar-Ge ve inovasyon, eğitim, işletme ve KOBİ’lerin finansmana erişi-mi politikalarının Avrupa’nın yeniden sanayileştirilmesi doğrultusunda gelişti-

rilmesine ve uygulanmasına bağlı ola-caktır.

Bu yaklaşım, 10 Aralık 2012 tari-hinde yapılan Rekabet Gücü Konseyi toplantısında da vurgulanmıştır. Üye Ülkeler ve Bölgelerle birlikte Komisyon; rekabet gücü, sürdürülebilir büyüme ve istihdam için geniş kapsamlı ve uyumlu bir sanayi politikası uygulamaya ve il-gili tüm AB politikaları arasında daha büyük sinerji ve uyum oluşturmaya da-vet edilmiştir. Ayrıca Konsey, çeşitli politika alanlarındaki yeni AB düzen-lemelerinde sanayi üzerinde gereksiz yükler oluşturmaktan kaçınmaları için AB kurumlarına çağrıda bulunmuştur. Bugünden itibaren tüm AB faaliyetlerin-de telkin edilmesi gereken anahtar ilke budur.

AB işletmelerinin kendi piyasaların-da olduğu gibi AB içinde de ürün ve hizmetlerini pazarlayabilmeleri için dü-

zenleyici ortamın açık ve tutarlı olması gerekmektedir. Kuralların tutarlılığının sağlanması ve gereksiz kırmızı çizgi ve uyum maliyetlerinden kaçınılması amacıyla, mevcut mevzuatın uygunluk testleri ve yeni mevzuat önerilerinin re-kabet gücü sağlama açısından değer-lendirilmesi öne çıkmaktadır. Şu anda Avrupa’daki mevzuat yükleri, özellikle KOBİ’ler için çok fazladır ve sanayinin rekabet gücünü ve Avrupa işletmelerinin finansmana erişimini olumsuz etkilemek-tedir.

Ayrıca ticaret alanında AB, yeni pa-zar açma fırsatlarına ve korumacılıkla mücadeleye yönelik güçlü bir politika izlemelidir.

İnovasyon ve teknoloji gelişimi sana-yi işletmelerinde verimliliği artırmak ve büyüme yaratan katma değeri oluştur-mak için önemli etmenlerdir. Bu açıdan Avrupa geri kalmaktadır. Bu eğilimi ter-

Page 66: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201364

sine çevirmek için Ar-Ge ve inovasyon alanındaki politika yenilenmelidir. Bü-yük işletmelerden KOBİ’lere kadar, ye-nilikçilik akışı sağlayan “Lider yeterlilik birimleri” ve çekirdek sanayi kümeleri bu açıdan anahtar rol oynamaktadır. Verimlilik artışı da tüm seviyelerde sa-nayi ihtiyacıyla eşleşen nitelikli işgücü-ne bağlıdır. Son olarak, AB araştırmala-rı tüm değer zincirini kapsayan sanayi avantajına dönüştürülmeli ve Avrupa’da araştırma bulguları, deneysel gelişim, imalat ve ticarileşme arasındaki boşlu-ğu doldurmaya odaklanmalıdır.

Çerçeve koşulları üye ülkelerin pazar bölümlemesini ve korumaları-nı sınırlandırırken, standardizasyon, uyumlaştırma, ortak tanıma dahil tüm ilgili araçları kullanarak ve daha iyi bir düzenleyici ortam hazırlayarak, AB şir-ketlerinin Tek Pazar’ın sunduğu yatırım ve iş fırsatlarından yararlanmalarına imkan sağlamalıdır.

Bugün durum tam olarak bu değil-dir. Özellikle KOBİ’ler için daha az idari yükle akıllı düzenleme oluşturma-ya yönelik tüm iyi niyetli yaklaşımla-ra rağmen, yeni ve gözden geçirilmiş ürün mevzuatı çoğunlukla yeni yükler ve prosedürler getirmektedir. Ayrıca, farklı ulusal yorumlamalar ve özel ulu-sal kurallar rekabet gücü ve büyüme sağlamak yerine Tek Pazar’ı daha da bölmektedir.

Politika TavsiyeleriMevcut ekonomik güçlükler dikkate

alındığında, AB düzeyinde ve ulusal dü-zeyde gerekli olan; rekabet gücü, büyü-me ve iş için geniş ve uyumlu bir sanayi politikası stratejisidir. Bunun için hem ulusal düzeyde hem de AB düzeyinde eylem gereklidir.

Ulusal düzeyde, akıllı bütçe kon-solidasyonları, yapısal reformlar, Ar-Ge ve inovasyon yatırımları ve iş yapmayı kolaylaştıran düzenleyici ortam, sana-yi politikasına uygun yeni yaklaşımın anahtar unsurlarıdır.• Sağlıklı makroekonomik temellerin

izlenmesi (mali antlaşma) uygulan-ması;

• İşgücü piyasaları (örneğin güvence-li esneklik ilkelerinin, esnek çalışma süresi modelleri getirilmesi ve eğitim

sisteminin reformu gibi) ve vergilen-dirme gibi alanlarda gerekli yapısal reformların yapılması;

• Avrupa Komisyonu’nun ülke bazlı tavsiyelerinin uygun biçimde uygu-lanması;

• İşletmeler üzerindeki gereksiz idari yüklerin kaldırılması;

• Verimsiz kamu yatırımlarından verim-li kamu yatırımlarına geçilmesi;

• Güvenilir yasal sistemlerin ve rekabet gücünü destekleyen vergilerin tesis edilmesi ve bürokrasinin azaltılması;

• İdari yüklerin azaltılmasını da içe-ren iş yapmayı kolaylaştıran ortamın oluşturulması;

• İnovasyon ve verimliliği artırmak amacıyla beşeri sermayeye ve Ar-Ge’ye yatırım yapılması.Avrupa düzeyinde; uygunluk,

maliyet-etkinlik, orantılılık, yetki devri ve etkinlik, yeni AB düzenlemeleri ve politi-kaları için rehber ilkeler olmalıdır.• Sanayinin rekabet gücü boyutu tüm

AB politikalarına öncelikle entegre edilmelidir. Rekabet gücüne dolaylı veya doğrudan etkisi olan politikalar titizlikle koordine edilmeli ve sana-yinin gereklerine özel önem vererek işletme ihtiyaçlarını karşılamalıdır;

• Uygunluk testleri ve yeni mevzuat önerileri rekabet gücü sağlamak açısından değerlendirilerek, gerek-siz yükler kaldırılmalı ve tüm değer zinciriyle birlikte sanayinin rekabet gücü artırılmalıdır;

• Yeni mevzuat oluşturmak yerine mev-cut mevzuat etkin ve tutarlı biçimde uygulanmalıdır;

• Piyasaların daha iyi izlenmesi, sunu-lan ürünlerin AB mevzuat gereklerine uygun olmasını sağlayacaktır;

• Avrupa işletmelerinin finansmana erişimlerinin artırılması büyümeyi destekleyecektir;

• AB araştırmalarının, tüm değer zin-cirini kapsayacak biçimde sanayi avantajına dönüştürülmesi verimliliği artıracaktır.Bu tavsiyeler izlendiği takdirde,

Avrupa’nın ekonomik gelişimini sürükle-yecek güçlü ve rekabetçi bir sanayinin oluşturulması mümkün olacaktır. İşletme-

ler, Ar-Ge ve inovasyona odaklı yatırım-la Avrupa’ya tekrar büyüme ve istihdam kazandırmak için üzerlerine düşeni yap-maya hazırdır. Ancak, doğru politik çer-çeve yaratılamaz ise Avrupa sanayisi, tüm Avrupa’nın refahını tehlikeye soka-rak gerilemeye devam edecekti

Refah İçinde Bir Avrupa’nın İnşasıAna Mesaj1. Avrupa’nın sürdürülebilir büyüme sağla-

yabilmesi için güçlü ve rekabetçi sanayi-nin yanı sıra ekonomide ve istihdamda toparlanma gereklidir. Avrupa sanayi-sindeki düşüş trendi tersine çevrilmelidir.

2. Avrupa Sanayisi önemli küresel güçlük-lerle karşı karşıyadır. Rekabet edebilmek için Avrupa’nın işgücü verimliliğini artır-ması, yenilikçiliği desteklemesi ve yete-neklere yatırım yapması gerekmektedir.

3. Sanayi ve rekabet gücü, büyümeyi des-tekleyen düzenleyici ortamla desteklene-rek, tekrar AB politikalarının merkezine alınmalıdır.

BUSINESSEUROPE’un Hedefi• Avrupa’nın yeniden sanayileşmesine

başarılı biçimde katkıda bulunmak ama-cıyla iddialı ve kapsamlı bir sanayide büyüme stratejisinin uygulanması.

• Maliyetleri asgariye indirmek ve gerek-siz kırmızı çizgileri önlemek amacıyla mevcut mevzuatın uygunluk testleri ya-pılarak ve yeni mevzuat önerilerini de rekabet gücü sağlama açısından değer-lendirerek akıllı düzenlemelere odakla-nılması.

• Sanayinin büyüme hedefleriyle uyumlu hale getirmek amacıyla çapraz AB po-litikalarının detaylı biçimde değerlendi-rilmesi.

Anahtar Bulgu ve Rakamlar• Sanayi, AB GSMH’sının %16’sını ve AB

ihracatının %80’ini oluşturmaktadır.• Özel sektör Ar-Ge yatırımlarının %80’i

imalat sanayisinden gelmektedir.• Avrupa işgücünün %45’i endüstriyel üre-

tim tesislerinde istihdam edilmektedir.

Page 67: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201364

sine çevirmek için Ar-Ge ve inovasyon alanındaki politika yenilenmelidir. Bü-yük işletmelerden KOBİ’lere kadar, ye-nilikçilik akışı sağlayan “Lider yeterlilik birimleri” ve çekirdek sanayi kümeleri bu açıdan anahtar rol oynamaktadır. Verimlilik artışı da tüm seviyelerde sa-nayi ihtiyacıyla eşleşen nitelikli işgücü-ne bağlıdır. Son olarak, AB araştırmala-rı tüm değer zincirini kapsayan sanayi avantajına dönüştürülmeli ve Avrupa’da araştırma bulguları, deneysel gelişim, imalat ve ticarileşme arasındaki boşlu-ğu doldurmaya odaklanmalıdır.

Çerçeve koşulları üye ülkelerin pazar bölümlemesini ve korumaları-nı sınırlandırırken, standardizasyon, uyumlaştırma, ortak tanıma dahil tüm ilgili araçları kullanarak ve daha iyi bir düzenleyici ortam hazırlayarak, AB şir-ketlerinin Tek Pazar’ın sunduğu yatırım ve iş fırsatlarından yararlanmalarına imkan sağlamalıdır.

Bugün durum tam olarak bu değil-dir. Özellikle KOBİ’ler için daha az idari yükle akıllı düzenleme oluşturma-ya yönelik tüm iyi niyetli yaklaşımla-ra rağmen, yeni ve gözden geçirilmiş ürün mevzuatı çoğunlukla yeni yükler ve prosedürler getirmektedir. Ayrıca, farklı ulusal yorumlamalar ve özel ulu-sal kurallar rekabet gücü ve büyüme sağlamak yerine Tek Pazar’ı daha da bölmektedir.

Politika TavsiyeleriMevcut ekonomik güçlükler dikkate

alındığında, AB düzeyinde ve ulusal dü-zeyde gerekli olan; rekabet gücü, büyü-me ve iş için geniş ve uyumlu bir sanayi politikası stratejisidir. Bunun için hem ulusal düzeyde hem de AB düzeyinde eylem gereklidir.

Ulusal düzeyde, akıllı bütçe kon-solidasyonları, yapısal reformlar, Ar-Ge ve inovasyon yatırımları ve iş yapmayı kolaylaştıran düzenleyici ortam, sana-yi politikasına uygun yeni yaklaşımın anahtar unsurlarıdır.• Sağlıklı makroekonomik temellerin

izlenmesi (mali antlaşma) uygulan-ması;

• İşgücü piyasaları (örneğin güvence-li esneklik ilkelerinin, esnek çalışma süresi modelleri getirilmesi ve eğitim

sisteminin reformu gibi) ve vergilen-dirme gibi alanlarda gerekli yapısal reformların yapılması;

• Avrupa Komisyonu’nun ülke bazlı tavsiyelerinin uygun biçimde uygu-lanması;

• İşletmeler üzerindeki gereksiz idari yüklerin kaldırılması;

• Verimsiz kamu yatırımlarından verim-li kamu yatırımlarına geçilmesi;

• Güvenilir yasal sistemlerin ve rekabet gücünü destekleyen vergilerin tesis edilmesi ve bürokrasinin azaltılması;

• İdari yüklerin azaltılmasını da içe-ren iş yapmayı kolaylaştıran ortamın oluşturulması;

• İnovasyon ve verimliliği artırmak amacıyla beşeri sermayeye ve Ar-Ge’ye yatırım yapılması.Avrupa düzeyinde; uygunluk,

maliyet-etkinlik, orantılılık, yetki devri ve etkinlik, yeni AB düzenlemeleri ve politi-kaları için rehber ilkeler olmalıdır.• Sanayinin rekabet gücü boyutu tüm

AB politikalarına öncelikle entegre edilmelidir. Rekabet gücüne dolaylı veya doğrudan etkisi olan politikalar titizlikle koordine edilmeli ve sana-yinin gereklerine özel önem vererek işletme ihtiyaçlarını karşılamalıdır;

• Uygunluk testleri ve yeni mevzuat önerileri rekabet gücü sağlamak açısından değerlendirilerek, gerek-siz yükler kaldırılmalı ve tüm değer zinciriyle birlikte sanayinin rekabet gücü artırılmalıdır;

• Yeni mevzuat oluşturmak yerine mev-cut mevzuat etkin ve tutarlı biçimde uygulanmalıdır;

• Piyasaların daha iyi izlenmesi, sunu-lan ürünlerin AB mevzuat gereklerine uygun olmasını sağlayacaktır;

• Avrupa işletmelerinin finansmana erişimlerinin artırılması büyümeyi destekleyecektir;

• AB araştırmalarının, tüm değer zin-cirini kapsayacak biçimde sanayi avantajına dönüştürülmesi verimliliği artıracaktır.Bu tavsiyeler izlendiği takdirde,

Avrupa’nın ekonomik gelişimini sürükle-yecek güçlü ve rekabetçi bir sanayinin oluşturulması mümkün olacaktır. İşletme-

ler, Ar-Ge ve inovasyona odaklı yatırım-la Avrupa’ya tekrar büyüme ve istihdam kazandırmak için üzerlerine düşeni yap-maya hazırdır. Ancak, doğru politik çer-çeve yaratılamaz ise Avrupa sanayisi, tüm Avrupa’nın refahını tehlikeye soka-rak gerilemeye devam edecekti

Refah İçinde Bir Avrupa’nın İnşasıAna Mesaj1. Avrupa’nın sürdürülebilir büyüme sağla-

yabilmesi için güçlü ve rekabetçi sanayi-nin yanı sıra ekonomide ve istihdamda toparlanma gereklidir. Avrupa sanayi-sindeki düşüş trendi tersine çevrilmelidir.

2. Avrupa Sanayisi önemli küresel güçlük-lerle karşı karşıyadır. Rekabet edebilmek için Avrupa’nın işgücü verimliliğini artır-ması, yenilikçiliği desteklemesi ve yete-neklere yatırım yapması gerekmektedir.

3. Sanayi ve rekabet gücü, büyümeyi des-tekleyen düzenleyici ortamla desteklene-rek, tekrar AB politikalarının merkezine alınmalıdır.

BUSINESSEUROPE’un Hedefi• Avrupa’nın yeniden sanayileşmesine

başarılı biçimde katkıda bulunmak ama-cıyla iddialı ve kapsamlı bir sanayide büyüme stratejisinin uygulanması.

• Maliyetleri asgariye indirmek ve gerek-siz kırmızı çizgileri önlemek amacıyla mevcut mevzuatın uygunluk testleri ya-pılarak ve yeni mevzuat önerilerini de rekabet gücü sağlama açısından değer-lendirerek akıllı düzenlemelere odakla-nılması.

• Sanayinin büyüme hedefleriyle uyumlu hale getirmek amacıyla çapraz AB po-litikalarının detaylı biçimde değerlendi-rilmesi.

Anahtar Bulgu ve Rakamlar• Sanayi, AB GSMH’sının %16’sını ve AB

ihracatının %80’ini oluşturmaktadır.• Özel sektör Ar-Ge yatırımlarının %80’i

imalat sanayisinden gelmektedir.• Avrupa işgücünün %45’i endüstriyel üre-

tim tesislerinde istihdam edilmektedir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 65

Son on yıllık dönem verileri ışığında ülkemize gelen doğru-dan yabancı sermaye yatırımları ile ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Türkiye’ye gelen uluslararası doğru-dan yatırımlar, 2002 yılına kadar olan dönemde sadece14,6 milyar dolar iken, 2003’ten 2012 yılı sonuna kadar olan 10 yıllık dönemde 122,7 milyar dolara ulaştı. Söz konusu tutarın yaklaşık 96 milyar dolarını yeni şirket kuruluşu veya mevcut yerli şirketlere iştirak sebebiyle veya sermaye artışlarına istinaden ge-len sermaye tutarları oluşturuyor. Bahsi geçen dönemde büyük ölçekli birleşme ve satın almalar ve özelleştirme işlem-lerinin, uluslararası doğrudan yatırım-larda belirleyici rol oynadığını tespit et-mekteyiz.. Bununla birlikte, Türkiye’nin bu dönemdeki ekonomik büyümesi ve yatırım ortamının iyileşmesi, uluslararası yatırımcılar açısından Türkiye’yi önemli

bir yatırım merkezine dönüştürmüştür.Önümüzdeki dönem için bu

konuda yeni bir teşvik sistemi düşünülmekte midir?

Bilindiği üzere Yeni Teşvik Sistemini 19 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe koyduk. Ancak, politika yapıcılar ola-rak bizim görevimiz asla mevzuatın yayımlanması ile bitmemiştir. Süreç öncesinde, süreç devam ederken veya sonrasında görev ve faaliyet alanımıza giren hemen her alanda;

Ülkemizin gelişmesine, büyümesine ve kalkınmasına nasıl katkı sağlaya-biliriz?

Nasıl daha faydalı politikalar geliş-tirebiliriz?

Uygulama süreçlerini özel sektörü-müz lehine nasıl tasarlarız?

Yürürlükte olan uygulamalarla ilgili aksayan hususlar var ise bunları en etkin şekilde nasıl çözeriz?

Ülkemizin uluslararası rekabet ede-bilirlik düzeyinin artırılmasını nasıl sağlayabiliriz?

Ve yatırımcı dostu bir yatırım ortamı-nı nasıl temin edebiliriz?

anlayışı ile çalışmalarımıza devam edi-yoruz.

Bu anlayış kapsamında, 6. Bölgemi-zin istihdam sorununun çözümüne katkı sağlamak ve bölgeyi emek yoğun sek-törler için yeni bir üretim ve ihracat mer-kezi haline getirmek üzere, Yatırımlarda

İbra

him

USL

U

T.C. Ekonomi BakanlığıTeşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürü

İstatistiki Veriler Yeni Teşvik Sisteminin Olumlu Sonuçlarını Göstermektedir

Bilindiği üzere Yeni Teş-vik Sistemini 19 Haziran 2012 tarihinde yürürlü-ğe koyduk. Ancak, politi-ka yapıcılar olarak bizim görevimiz asla mevzuatın yayımlanması ile bitme-miştir.

Page 68: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201366

Devlet Yardımları Hakkında Karar’da 13 Ekim 2012 tarihinde bir değişiklik yaparak Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğine ilişkin azami destek sınırını 6. Bölge için kaldırdık. Böylelikle, 6. Bölgede yatırım yapan yatırımcılarımı-za, istihdam maliyetinin düşürülmesine yönelik diğer destek unsurları olan Gelir Vergisi Stopajı ve Sigorta Primi Deste-ğinde (işçi hissesi) olduğu gibi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğinden de 10 yıl, yatırımın organize sanayi bölgesin-de yapılması halinde ise 12 yıl süreyle destek sınırı olmaksızın yararlanabilme imkanı getirmiş olduk.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki, teşvik sistemimiz dinamik bir yapıdadır. Bu kapsamda, tüm sektörlerin nabzını yakından takip ediyor ve gerekli düzen-lemeleri hızlıca hayata geçiriyoruz. Son olarak 15 Şubat 2013 tarihinde yürür-lüğe giren, otomotiv sektörüne yönelik yatırımlar için hayati önem taşıyan mev-zuat düzenlemesi de bunun en önemli örneklerinden biridir. Bu değişiklik ile asgari 300 milyon TL tutarındaki ana sanayi yatırımları, asgari 75 milyon TL tutarındaki motor yatırımları, asgari 20 milyon TL tutarındaki motor aksamları, aktarma organları ve bunların aksam-ları ile otomotiv elektroniğine yönelik yatırımları “öncelikli yatırımlar” kapsa-mına alarak bu yatırımların 5. bölgede uygulanan desteklerden yararlanmasını sağladık.

Benzer şekilde, önümüzdeki dönem-

de de reel sektörden gelen görüş, öneri ve talepler ile ulusal ve uluslararası ge-lişmeler dikkate alınarak, yatırımcıları-mızın önünü açacak tüm tedbirleri haya-ta geçirmek üzere gerekli düzenlemeleri mevzuata yansıtmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde özelleştirme çaba-larının sonuna yaklaşıldığı bir dönemde, özelleştirme ile doğru-dan yabancı sermaye yatırımları arasındaki yakın ilişkiler de göz önüne alınarak bu konuda sizce bir ek teşvik ve tedbirler sistemi gerekli olacak mıdır?

Uluslararası doğrudan yatırımlar ve özelleştirme işlemleri arasında geç-miş yıllarda bağlantı kurulabilmesine karşın son yıllarda, özelleştirme ihale-lerinin büyük oranda yerli yatırımcılar tarafından kazanılmaya başlanması ile özelleştirmelerin uluslararası doğrudan yatırımlar içindeki payının düştüğünü görüyoruz. Bildiğiniz gibi, yerli ve ulus-lararası yatırımcıların eşit koşullarda rekabet ettiği özelleştirme işlemlerinde öncelikli olan ülke menfaatimizdir. Tür-kiye, güçlü sanayisi, nitelikli iş gücü, girişimciliği, ekonomik dinamizmi, istik-rarı ve altyapı olanaklarıyla yatırımcıla-rın aradığı pek çok faktöre sahiptir. Bu nedenle, bu konuya özel yeni bir teşvik düzenlemesinin gerekli olduğunu düşün-müyoruz.

TÜİK’in açıkladığı GSYH ve-rileri, 2012 yılında özel sektör sabit sermaye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koy-du. Bu konudaki değerlendirme ve çalışmalarınızı öğrenebilir mi-yiz?

Özel sektör sabit sermaye yatırımla-rının artırılmasında 20 Haziran 2012 tarihinde uygulanmaya başlanan Yeni Teşvik Sisteminin büyük katkı sağlaya-cağını ümit ediyoruz. Zira düzenlenen teşvik belgesi adedinden, sabit yatırım ve istihdama kadar çok sayıda göster-gede önceki dönemlere kıyasla önemli gelişmeler elde edilmiştir.

Bu gelişmeleri birkaç karşılaştırma yaparak ifade etmek istiyorum. Bu şe-kilde, yaptığımız düzenlemeler sonucu geldiğimiz noktayı sizlerinde daha net

olarak göreceğinizi düşünüyorum.2013 yılından başlayacak olursak;

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde ön-görülen toplam sabit yatırım tutarı 9,7 milyar TL olan toplam 813 adet yatırım teşvik belgesi düzenledik. Bu belgeler kapsamında 25.829 kişilik istihdam ön-görülmüş durumda.

2012 yılı Ocak-Şubat döneminde ise 7,9 milyar TL tutarında 16.146 kişilik is-tihdam öngören 573 adet belge düzen-lemiştik. Dolayısıyla son 2 yılı karşılaş-tırdığımızda 2013 yılına teşvik belgesi sayısı bakımından %42’lik, sabit yatırım tutarı bakımından %23’lük, öngörülen istihdam bakımından ise %60’lık bir ar-tışla girdiğimizi söyleyebilirim.

Yeni Teşvik Sisteminin yürürlüğe gir-diği 20 Haziran 2012 tarihinden 2013 yılı Şubat ayı sonuna kadar olan dönem-de de 47,4 milyar TL tutarında 3.335 adet Yatırım Teşvik Belgesi düzenledik. Bu belgeler kapsamında yatırımcıları-mız, toplam 123.560 kişilik istihdam yaratacaklarını öngörmüş durumdalar.

Bu dönemi, 20 Haziran 2011 tari-hinden 2012 Şubat ayı sonuna kadar-ki dönem ile kıyasladığımızda belge adedi bazında %23’lük (2.721 adetten 3.335 adede), öngörülen sabit yatırım tutarı bazında da %35’lik (35,2 milyar TL’den 47,4 milyar TL’ye) bir artış gö-rüyoruz.

Yeni teşvik sisteminin olumlu so-nuçlarını gösteren bu istatistiki veriler, önümüzdeki dönemlerde sabit sermaye yatırımlarının artacağı yönündeki görü-şümüzü destekler niteliktedir.

Teşvik sistemimiz dinamik bir yapıdadır. Bu kapsam-da, tüm sektörlerin nabzı-nı yakından takip ediyor ve gerekli düzenlemeleri hızlıca hayata geçiriyo-ruz. Son olarak 15 Şubat 2013 tarihinde yürürlüğe giren, otomotiv sektörüne yönelik yatırımlar için ha-yati önem taşıyan mevzu-at düzenlemesi de bunun en önemli örneklerinden biridir.

Önümüzdeki dönemde reel sektörden gelen gö-rüş, öneri ve talepler ile ulusal ve uluslararası ge-lişmeler dikkate alınarak, yatırımcılarımızın önünü açacak tüm tedbirleri ha-yata geçirmek üzere ge-rekli düzenlemeleri mev-zuata yansıtmaya devam edeceğiz.

Page 69: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201366

Devlet Yardımları Hakkında Karar’da 13 Ekim 2012 tarihinde bir değişiklik yaparak Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğine ilişkin azami destek sınırını 6. Bölge için kaldırdık. Böylelikle, 6. Bölgede yatırım yapan yatırımcılarımı-za, istihdam maliyetinin düşürülmesine yönelik diğer destek unsurları olan Gelir Vergisi Stopajı ve Sigorta Primi Deste-ğinde (işçi hissesi) olduğu gibi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğinden de 10 yıl, yatırımın organize sanayi bölgesin-de yapılması halinde ise 12 yıl süreyle destek sınırı olmaksızın yararlanabilme imkanı getirmiş olduk.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki, teşvik sistemimiz dinamik bir yapıdadır. Bu kapsamda, tüm sektörlerin nabzını yakından takip ediyor ve gerekli düzen-lemeleri hızlıca hayata geçiriyoruz. Son olarak 15 Şubat 2013 tarihinde yürür-lüğe giren, otomotiv sektörüne yönelik yatırımlar için hayati önem taşıyan mev-zuat düzenlemesi de bunun en önemli örneklerinden biridir. Bu değişiklik ile asgari 300 milyon TL tutarındaki ana sanayi yatırımları, asgari 75 milyon TL tutarındaki motor yatırımları, asgari 20 milyon TL tutarındaki motor aksamları, aktarma organları ve bunların aksam-ları ile otomotiv elektroniğine yönelik yatırımları “öncelikli yatırımlar” kapsa-mına alarak bu yatırımların 5. bölgede uygulanan desteklerden yararlanmasını sağladık.

Benzer şekilde, önümüzdeki dönem-

de de reel sektörden gelen görüş, öneri ve talepler ile ulusal ve uluslararası ge-lişmeler dikkate alınarak, yatırımcıları-mızın önünü açacak tüm tedbirleri haya-ta geçirmek üzere gerekli düzenlemeleri mevzuata yansıtmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde özelleştirme çaba-larının sonuna yaklaşıldığı bir dönemde, özelleştirme ile doğru-dan yabancı sermaye yatırımları arasındaki yakın ilişkiler de göz önüne alınarak bu konuda sizce bir ek teşvik ve tedbirler sistemi gerekli olacak mıdır?

Uluslararası doğrudan yatırımlar ve özelleştirme işlemleri arasında geç-miş yıllarda bağlantı kurulabilmesine karşın son yıllarda, özelleştirme ihale-lerinin büyük oranda yerli yatırımcılar tarafından kazanılmaya başlanması ile özelleştirmelerin uluslararası doğrudan yatırımlar içindeki payının düştüğünü görüyoruz. Bildiğiniz gibi, yerli ve ulus-lararası yatırımcıların eşit koşullarda rekabet ettiği özelleştirme işlemlerinde öncelikli olan ülke menfaatimizdir. Tür-kiye, güçlü sanayisi, nitelikli iş gücü, girişimciliği, ekonomik dinamizmi, istik-rarı ve altyapı olanaklarıyla yatırımcıla-rın aradığı pek çok faktöre sahiptir. Bu nedenle, bu konuya özel yeni bir teşvik düzenlemesinin gerekli olduğunu düşün-müyoruz.

TÜİK’in açıkladığı GSYH ve-rileri, 2012 yılında özel sektör sabit sermaye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koy-du. Bu konudaki değerlendirme ve çalışmalarınızı öğrenebilir mi-yiz?

Özel sektör sabit sermaye yatırımla-rının artırılmasında 20 Haziran 2012 tarihinde uygulanmaya başlanan Yeni Teşvik Sisteminin büyük katkı sağlaya-cağını ümit ediyoruz. Zira düzenlenen teşvik belgesi adedinden, sabit yatırım ve istihdama kadar çok sayıda göster-gede önceki dönemlere kıyasla önemli gelişmeler elde edilmiştir.

Bu gelişmeleri birkaç karşılaştırma yaparak ifade etmek istiyorum. Bu şe-kilde, yaptığımız düzenlemeler sonucu geldiğimiz noktayı sizlerinde daha net

olarak göreceğinizi düşünüyorum.2013 yılından başlayacak olursak;

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde ön-görülen toplam sabit yatırım tutarı 9,7 milyar TL olan toplam 813 adet yatırım teşvik belgesi düzenledik. Bu belgeler kapsamında 25.829 kişilik istihdam ön-görülmüş durumda.

2012 yılı Ocak-Şubat döneminde ise 7,9 milyar TL tutarında 16.146 kişilik is-tihdam öngören 573 adet belge düzen-lemiştik. Dolayısıyla son 2 yılı karşılaş-tırdığımızda 2013 yılına teşvik belgesi sayısı bakımından %42’lik, sabit yatırım tutarı bakımından %23’lük, öngörülen istihdam bakımından ise %60’lık bir ar-tışla girdiğimizi söyleyebilirim.

Yeni Teşvik Sisteminin yürürlüğe gir-diği 20 Haziran 2012 tarihinden 2013 yılı Şubat ayı sonuna kadar olan dönem-de de 47,4 milyar TL tutarında 3.335 adet Yatırım Teşvik Belgesi düzenledik. Bu belgeler kapsamında yatırımcıları-mız, toplam 123.560 kişilik istihdam yaratacaklarını öngörmüş durumdalar.

Bu dönemi, 20 Haziran 2011 tari-hinden 2012 Şubat ayı sonuna kadar-ki dönem ile kıyasladığımızda belge adedi bazında %23’lük (2.721 adetten 3.335 adede), öngörülen sabit yatırım tutarı bazında da %35’lik (35,2 milyar TL’den 47,4 milyar TL’ye) bir artış gö-rüyoruz.

Yeni teşvik sisteminin olumlu so-nuçlarını gösteren bu istatistiki veriler, önümüzdeki dönemlerde sabit sermaye yatırımlarının artacağı yönündeki görü-şümüzü destekler niteliktedir.

Teşvik sistemimiz dinamik bir yapıdadır. Bu kapsam-da, tüm sektörlerin nabzı-nı yakından takip ediyor ve gerekli düzenlemeleri hızlıca hayata geçiriyo-ruz. Son olarak 15 Şubat 2013 tarihinde yürürlüğe giren, otomotiv sektörüne yönelik yatırımlar için ha-yati önem taşıyan mevzu-at düzenlemesi de bunun en önemli örneklerinden biridir.

Önümüzdeki dönemde reel sektörden gelen gö-rüş, öneri ve talepler ile ulusal ve uluslararası ge-lişmeler dikkate alınarak, yatırımcılarımızın önünü açacak tüm tedbirleri ha-yata geçirmek üzere ge-rekli düzenlemeleri mev-zuata yansıtmaya devam edeceğiz.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 67

C.T

anıl

KÜÇ

ÜK

İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye 1982 yılında tarımdan sa-nayi ağırlıklı bir ekonomik yapıya ge-çiş yapmıştır. 1982 yılından itibaren sanayi ekonominin lokomotif sektörü konumundadır. Ancak veriler lokomo-tifin giderek güç kaybettiğine işaret etmektedir. Zira, milli gelir rakamla-rına baktığımız zaman, 1998 yılında ekonominin ana sektörü konumundaki imalat sanayi sektörünün cari fiyatlar-la GSYİH içindeki %23,9 olan payı, kriz yılı 2001’de %19,1’e gerilemişti. Sonrasında ekonomideki olumlu geliş-melere rağmen kan kaybı devam etmiş ve imalat sanayinin GSYİH içindeki payı kriz yılları 2008’de %16,2’ye, 2009’da da %15,2’ye gerilemiştir. Yüksek oranlı büyümelerin gerçekleş-tiği 2010’da %15,7 olurken 2011’de ise %16,2’ye çıkabilmiştir. Son olarak 2012’de %15,6’ya gerilemiştir. Sana-yimizdeki kan kaybının ana nedeni, re-kabet gücü ile ilgili sorunlardır. Rekabet gücündeki sıkıntılar işletmelerin kaynak

yaratma ve tasarruf kapasitesinin düşük kalmasına yol açmaktadır. Bugün, Tür-kiye ekonomisindeki en önemli sorun-lardan biri tasarruf oranımızın düşük-lüğüdür. İç tasarruflarımızın GSYİH’ya oranı, 2000’li yıllar öncesinde, %20’ler civarında iken, bu oran, son yıllar-da %13’ler civarına gerilemiştir. Aynı oran bize benzer ülkelerde %25-30’lar, uç bir örnek olsa da Çin’de ise %50’ler civarındadır. Türkiye kendi tasarrufları yetmediği için, dışarıdan tasarruf ithal etmek, yani, borçlanmak zorunda kal-maktadır. İşletmelerimizin kaynak ya-ratma kapasitesinin düşüklüğünün ana nedenlerinden biri, ülkemizde maliyet-lerin, rekabet ettiğimiz ülkelere kıyasla hala yüksek olmasıdır. Toplam borç/özkaynak oranı ABD’de %50’ler, Av-rupa Birliği’nde %70-80’ler civarında iken, 2010 yılında, İSO Birinci ve İkinci 500 kapsamındaki özel sanayi kuru-luşlarında bu oran yaklaşık %120’ler civarındadır. Görüldüğü üzere, sanayi

kuruluşlarımız kaynak yaratmakta zor-landıkları için, borçlanmaya bağımlı durumdadırlar. Bunu gidermek için ya-pılması gereken, kamu kaynaklı girdi maliyetlerini aşağı çekecek reformların gerçekleştirilmesidir. Rekabet gücünü destekleyecek reformlar gerçekleşti-rildiği takdirde, reel sektörün kaynak yaratma ve tasarruf yapma kapasitesi artacaktır. Bu da yatırımları, istihdamı olumlu etkileyecek, özel sektörün Ar-Ge gibi pahalı alanlara daha çok kaynak ayırabilmesine zemin hazırlayacaktır.

Kamu Kaynaklı Girdi Maliyetlerini Aşağı Çekecek Reformlar Yapılmalı

Rekabet gücündeki sıkın-tılar işletmelerin kaynak yaratma ve tasarruf kapa-sitesinin düşük kalmasına yol açmaktadır. Bugün, Türkiye ekonomisinde-ki en önemli sorunlardan biri tasarruf oranımızın düşüklüğüdür.

Page 70: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201368

Kısaca, Türkiye’nin iç tasarruflarını artır-masının, dış kaynaklara bağımlılığını ve cari açığını azaltmasının yolu, yatırım ve üretim ortamını hızla iyileştirmekten, rekabet gücünü destekleyecek makro ve mikro düzeydeki reformları gerçekleştir-mekten geçmektedir. Diğer taraftan, ta-sarrufların artmasında, kayıtdışının ka-yıt altına alınması çok önemlidir. Böyle bir atılım, kamu tasarruflarını artıracağı gibi, vergi sistemimizin ve ülkemizdeki rekabet koşullarının daha adil hale gel-mesine de önemli katkıda bulunacaktır.

Öte yandan, kaynak yaratma ve tasarruf kapasitesini artırmak için işlet-melerde verimliliğin ve katma değerin artırılması büyük önem taşımaktadır. Türkiye, sanayide, maliyete ve ucuz iş-gücüne dayalı rekabet şansını geride bırakmıştır. Bugün Çin, Hindistan yarın başkaları daha ucuza imalat yapabile-

cektir. Sanayimiz için hedefimiz, bilgi ve teknoloji içeriği yoğun, katma değe-ri yüksek bir üretim ve ihracat yapısına geçiş olmak zorundadır. 2011 yılın-da 240,8 milyar dolarlık ithalatımızın 173,1 milyar doları enerji dahil ara malı ithalatıdır. Aynı yılda ihracatımızın 134,9 milyar dolar olduğunu düşünür-sek, ihracatımızın üretim yapmak için ihtiyaç duyduğumuz ithalatı karşılama-ya yetmediği görülmektedir. Bu yapı, büyüme hızındaki yavaşlamaya bağlı olarak ithalatımızın azalmasıyla bir miktar iyileşse de 2012’de de aynen devam etmiştir. 2012’de 236,5 milyar dolarlık ithalatımızın, 174,9 milyar do-ları ara malı ithalatıdır. Aynı yılda ihra-catımız ise 152,6 milyar dolardır. Cari açık, ekonomimizin temel sorunlarından biridir. Turizm gelirleri ve diğer bazı gelirler ile cari işlemler açığı kapana-bilir ancak dış ticaret açığı devam ettiği sürece o ekonomi uluslararası rekabet-te hala güçsüz demektir ve bu aşılması gereken çok önemli bir sorundur. Cari açığımızı kalıcı şekilde makul düzeylere çekebilmek için, dış ticaretimizdeki bu yapıyı değiştirmek zorundayız. Bunun için de, üretim ve ihracatımızda, katma değeri yüksek, bilgi ve teknoloji içeriği yoğun ürünler yönünde yapısal bir de-ğişim şarttır.

Son yıllarda, Türkiye ekonomisin-de, makro ekonomik istikrar anlamın-

da önemli kazanımlar elde ettiğimiz tartışmasız bir gerçektir. Diğer taraf-tan, şirketlerimiz, küresel rekabet mü-cadelesinde, önemli tecrübe ve birikim edinmiştir. Sanayimizde, küresel reka-betin gerekleri konusunda büyük bir farkındalık oluşmuştur. Küresel rekabet üstünlüğünün en önemli unsurları olan, Ar-Ge ve inovasyon, sanayimizin yerle-şik kavramları arasına girmiştir. Hükü-met, Ar-Ge desteklerini artırmak yönün-de önemli adımlar atmıştır. Bunlar ümit vericidir ancak, Avrupa Birliği’nin, son olarak, Şubat 2012’de yayımladığı, Avrupa İnovasyon Değerlemesi rapo-runda, ülkemiz hala son sıralarda yer almakta. Diğer taraftan, hatırlanacağı üzere, Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranını, 2013 yılına kadar %2’ye yük-seltmeyi hedeflemiştik. Oysa, TÜİK ve-rilerine göre, 2011 itibarıyla bu oran, %0,86 seviyelerinde. Bu da, 2013’te, %2 hedefini yakalamamızın çok zor hatta imkansız olduğu anlamına gel-mekte. Oysa, sanayide çok başarılı bir yapısal değişim örneği ortaya koyan Güney Kore’de, ar-ge harcamalarının GSYİH içindeki payı, 2000 yılı itiba-rıyla, %2,30’lara ulaşmış durumda idi. 2010’da ise, %3,74 ile, dünyanın en yüksek oranlarından birine sahipler. Bu da, daha güçlü bir sanayi için ne yap-mamız gerektiği konusunda yol gösteri-ci bir veridir.

Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranını, 2013 yılına kadar %2’ye yük-seltmeyi hedeflemiştik. Oysa, TÜİK verilerine göre, 2011 itibarıyla bu oran, %0,86 seviyelerin-de. Bu da, 2013’te, %2 hedefini yakalamamızın çok zor hatta imkansız ol-duğu anlamına gelmekte.

Page 71: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201368

Kısaca, Türkiye’nin iç tasarruflarını artır-masının, dış kaynaklara bağımlılığını ve cari açığını azaltmasının yolu, yatırım ve üretim ortamını hızla iyileştirmekten, rekabet gücünü destekleyecek makro ve mikro düzeydeki reformları gerçekleştir-mekten geçmektedir. Diğer taraftan, ta-sarrufların artmasında, kayıtdışının ka-yıt altına alınması çok önemlidir. Böyle bir atılım, kamu tasarruflarını artıracağı gibi, vergi sistemimizin ve ülkemizdeki rekabet koşullarının daha adil hale gel-mesine de önemli katkıda bulunacaktır.

Öte yandan, kaynak yaratma ve tasarruf kapasitesini artırmak için işlet-melerde verimliliğin ve katma değerin artırılması büyük önem taşımaktadır. Türkiye, sanayide, maliyete ve ucuz iş-gücüne dayalı rekabet şansını geride bırakmıştır. Bugün Çin, Hindistan yarın başkaları daha ucuza imalat yapabile-

cektir. Sanayimiz için hedefimiz, bilgi ve teknoloji içeriği yoğun, katma değe-ri yüksek bir üretim ve ihracat yapısına geçiş olmak zorundadır. 2011 yılın-da 240,8 milyar dolarlık ithalatımızın 173,1 milyar doları enerji dahil ara malı ithalatıdır. Aynı yılda ihracatımızın 134,9 milyar dolar olduğunu düşünür-sek, ihracatımızın üretim yapmak için ihtiyaç duyduğumuz ithalatı karşılama-ya yetmediği görülmektedir. Bu yapı, büyüme hızındaki yavaşlamaya bağlı olarak ithalatımızın azalmasıyla bir miktar iyileşse de 2012’de de aynen devam etmiştir. 2012’de 236,5 milyar dolarlık ithalatımızın, 174,9 milyar do-ları ara malı ithalatıdır. Aynı yılda ihra-catımız ise 152,6 milyar dolardır. Cari açık, ekonomimizin temel sorunlarından biridir. Turizm gelirleri ve diğer bazı gelirler ile cari işlemler açığı kapana-bilir ancak dış ticaret açığı devam ettiği sürece o ekonomi uluslararası rekabet-te hala güçsüz demektir ve bu aşılması gereken çok önemli bir sorundur. Cari açığımızı kalıcı şekilde makul düzeylere çekebilmek için, dış ticaretimizdeki bu yapıyı değiştirmek zorundayız. Bunun için de, üretim ve ihracatımızda, katma değeri yüksek, bilgi ve teknoloji içeriği yoğun ürünler yönünde yapısal bir de-ğişim şarttır.

Son yıllarda, Türkiye ekonomisin-de, makro ekonomik istikrar anlamın-

da önemli kazanımlar elde ettiğimiz tartışmasız bir gerçektir. Diğer taraf-tan, şirketlerimiz, küresel rekabet mü-cadelesinde, önemli tecrübe ve birikim edinmiştir. Sanayimizde, küresel reka-betin gerekleri konusunda büyük bir farkındalık oluşmuştur. Küresel rekabet üstünlüğünün en önemli unsurları olan, Ar-Ge ve inovasyon, sanayimizin yerle-şik kavramları arasına girmiştir. Hükü-met, Ar-Ge desteklerini artırmak yönün-de önemli adımlar atmıştır. Bunlar ümit vericidir ancak, Avrupa Birliği’nin, son olarak, Şubat 2012’de yayımladığı, Avrupa İnovasyon Değerlemesi rapo-runda, ülkemiz hala son sıralarda yer almakta. Diğer taraftan, hatırlanacağı üzere, Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranını, 2013 yılına kadar %2’ye yük-seltmeyi hedeflemiştik. Oysa, TÜİK ve-rilerine göre, 2011 itibarıyla bu oran, %0,86 seviyelerinde. Bu da, 2013’te, %2 hedefini yakalamamızın çok zor hatta imkansız olduğu anlamına gel-mekte. Oysa, sanayide çok başarılı bir yapısal değişim örneği ortaya koyan Güney Kore’de, ar-ge harcamalarının GSYİH içindeki payı, 2000 yılı itiba-rıyla, %2,30’lara ulaşmış durumda idi. 2010’da ise, %3,74 ile, dünyanın en yüksek oranlarından birine sahipler. Bu da, daha güçlü bir sanayi için ne yap-mamız gerektiği konusunda yol gösteri-ci bir veridir.

Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranını, 2013 yılına kadar %2’ye yük-seltmeyi hedeflemiştik. Oysa, TÜİK verilerine göre, 2011 itibarıyla bu oran, %0,86 seviyelerin-de. Bu da, 2013’te, %2 hedefini yakalamamızın çok zor hatta imkansız ol-duğu anlamına gelmekte.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 69

M. N

uret

tin Ö

ZDEB

İRAnkara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Sanayimizin rekabet gücünü belirle-yen en temel unsurlardan biri, ülkemiz-de iş yapmayı zorlaştıran uygulamalar ve mevzuattır. Mevzuat ve uygulamalar, maliyetleri artırarak kârlılığı düşürmekte, rekabet gücümüzü olumsuz etkilemekte-dir. Son yıllarda, artan cirolara rağmen şirket kârlılıklarında bir düşüş yaşanmak-tadır. Örneğin, İMKB’de işlem gören en büyük 15 sanayi şirketinin 2011 yılında 107 milyar lira olan toplam cirosu 2012 yılında %9,3 artarak 117 milyar liraya yükselmiştir. Buna karşılık, 2011 yılında 8,7 milyar lira olan faaliyet kârları ise %35 azalarak 5,7 milyar liraya gerile-miştir. Bu şirketlerin 2011 yılında %8,1 olan kârlılık oranı 2012 yılında %4,8’e düşmüştür. Küçük ve ortaboy işletmelerin de durumu da farklı değildir.

2010 yılı kurumlar vergisi beyanna-melerinden elde edilen sonuçlar düşük kâr oranları hakkında bize çarpıcı bil-giler sunmaktadır. Örneğin, dönem net karının net satışlara bölünmesiyle edilen kar oranı imalat sanayiinde yüzde 3,6,

inşaatta yüzde 6,5, madencilik ve taşo-cakçılığında yüzde 15’dir.

Firma başına kârın da çok düşük ol-duğu görülmektedir. Örneğin, firma ba-şına ortalama kâr, giyim eşyalarında 56 bin TL, fabrikasyon metal ürünlerinde 83 bin TL, deride 61 bin TL, Mobilya’da 52 bin TL, imalat sanayiinin ortalamasında ise 152 bin TL’dir.

Görüldüğü gibi firma başına ortala-ma kâr ve kâr oranları çok düşüktür. Bu kâr oranları ile sanayicinin özkaynak biriktirmesinin ve yatırım yapmasının ne kadar zor olduğu açıktır. Yatırımların kendi kaynaklarımızla finanse edilmesi ve ekonomik büyümenin sürdürülebil-mesi için kâr oranlarının yükselmesi ve yüksek katma değer içeren ürünlerin üre-timinin artırılması gerekmektedir.

Kârlılığı yükseltmek öncelikle şirketin sorumluluğundadır. Üretim maliyetlerini düşürmek, verimliliği artırmak, inovas-yon yapmak şirketlerin görevidir. An-cak, şirket kârlılıklarını artırmak için dev-

lete düşen görevlerde bulunmaktadır.Bunların başında, iş ve yatırım ortamını iyileştirmek, iş yapmayı kolaylaştırmak gelmektedir.

Doing Business 2013’e göre Türkiye,

Mevcut Düşük Kâr Oranları İle Yatırım Yapmak Çok Zor

Firma başına ortalama kâr ve kâr oranları çok düşüktür. Bu kâr oranları ile sanayicinin özkaynak biriktirmesinin ve yatırım yapmasının ne kadar zor olduğu açıktır. Yatırımla-rın kendi kaynaklarımızla finanse edilmesi ve ekono-mik büyümenin sürdürüle-bilmesi için kâr oranları-nın yükselmesi ve yüksek katma değer içeren ürün-lerin üretiminin artırılması gerekmektedir.

Page 72: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201370

iş yapma kolaylığında 185 ülke arasın-da 71’inci sırada yer almıştır. 2012’de Türkiye 69’uncu sıradaydı. Biz reformla-rı yapmakta geç kaldıkça geriye düşüyo-ruz. Örneğin, işyeri açma kolaylığında 2012’de 62’inci sırada yer alan Türki-ye, 2013’te on sıra birden gerileyerek 72’inci sıraya düştü. İnşaat izni alma ko-laylığında Türkiye 142’inci sırada. Ör-neğin İstanbul’da bir depo yapma izni almak için 20 işlem yapmak gerekiyor. İnşaat izni ortalama olarak 6 ayda alı-nabiliyor. Elektrik bağlatma kolaylığın-da Türkiye 68’inci sırada yer alıyor ve istenen belge sayısı 5. Almanya’da bu iş üç belgeyle yapılabiliyor. Türkiye’de işyerine elektrik bağlatmak ortalama 70 gün alırken bu iş Almanya’da 17 günde tamamlanabiliyor. Vergi ödeme kolaylı-ğında 80’inci sırada yer alıyoruz. Yılda 15 kere vergi ödeniyor ve bunun için or-talama 223 saat zaman harcanıyor. Dış ticaret yapma kolaylığında 78’inci sıra-da yer alıyoruz. İhracat ve ithalat için istenen belge sayısı Fransa’da 2 iken Türkiye’de 7. İşyeri kapatma kolaylığın-da Türkiye 124’üncü sırada yer alıyor. İşyeri kapatmak Türkiye’de 3 yıl 3 ay, İrlanda’da ise 4 ay alıyor. İflas duru-munda alacakların ortalama yüzde 24’ü tahsil edilebiliyor. Ticari anlaşmazlıkla-rın çözüm kolaylığında Türkiye 40’ıncı sırada yer alıyor. Ticari bir anlaşmazlığı çözüme ulaştırmak için 36 işlem yap-mak gerekiyor. Mahkemeden bir sonuç

almak, ortalama 420 gün alıyor. İş yapmayı zorlaştıran her uygulama

şirketlerimizin maliyetlerini artırmakta, rekabet güçlerini olumsuz etkilemekte-dir. Bu nedenle, şirketlerimizin iş yapma-sını zorlaştıran uygulamaları kaldıracak yapısal reformlar gerçekleştirilmelidir.

Şirketleri rekabet güçlerinin artması için şirketlerin ölçek ekonomilerinden yararlanabilmeleri, bunun için de büyü-meleri gerekir. Ancak, zorunlu istihdam mevzuatı şirketlerin büyümesini engelle-yen bir faktördür. Örneğin; sermayesi belirli bir sınırı aşan Anonim Şirketlerde Avukat çalıştırma yükümlülüğü, Çevre Kanununca izin ve lisans alan şirketlerde Çevre Danışmanlık Firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak ya da çevre mü-hendisi çalıştırmak zorunluluğu, kuvvetli akım tesislerinde elektrik mühendisi ça-lıştırma yükümlülüğü, kullanılan motor gücü belli sınırları aşan gıda ve yem işletmelerinde gıda mühendisi, ziraat mühendisi, kimya mühendisi, kimyager çalıştırma yükümlülüğü şirketlerimizin büyüme kararı almalarını zorlaştırmak-tadır.

Bizce, devletin görevi, bu tür yüküm-lülüklerle iş dünyasını cendereye almak değil denetlemek olmalıdır. Günümüz rekabet koşullarında büyümek isteyen firmalar ihtiyaç duyduklarında zaten gerekli istihdamı yapacaklardır. Ancak bu istihdamı zorunlu kılmak ve istihdam edileceklere yapılacak ücret ödemele-rini bir de asgari tarifelerle belirlemek, serbest piyasa ekonomisi mantığına ters düşmektedir. Firmaların maliyetlerini yükselten ve büyümeleri önünde engel oluşturan bu zorunlu istihdam mevzuatı gözden geçirilmeli ve asgari ücret tarife-leri mutlaka kaldırılmalıdır.

Türkiye Ekonomisi, cari işlemler açığı vermeden büyüyememektedir. Ancak, cari işlemler açığını kapatmak için bü-yümeden feragat etmek yerine bu açığın yapısal nedenlerini ortadan kaldırmak gerekir. Sanayimiz, küreselleşmenin ve Gümrük Birliğinin neden olduğu tüm olumsuzluklara rağmen rekabet etmeyi ve ihracatını artırmayı başarmıştır. Bu-gün dünyanın her ülkesine sanayi ürünü ihraç ediyoruz. Ancak, nedense kendi ülkemizde kendi kamu kurumlarımıza mallarımızı satmakta zorluk çekiyoruz. Başbakanımızın yayınladığı genelgelere

rağmen kamu kurumları tercihlerini ithal mallardan yana kullanıyorlar.

Halbukli cari işlemler açığını kapat-mak için kamu kurumları ve özel sektör işbirliği yapmalıdır. Bizce kamu ihalele-rinde amaç sadece mal ve hizmeti en ucuza almak olmamalıdır. Kamu ihalele-ri, ekonomik ve sosyal politika aracı ola-rak kullanılmalı, yerli katma değer üre-ten ya da teknoloji geliştirme potansiyeli yüksek olan sektörlerin desteklenmesi de göz önünde tutulmalı, yabancı firmaların üstlendikleri kamu yatırımlarında da yük-sek yerli katkı oranı şartı offset anlaşma-larıyla konulmalıdır. Örneğin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Ankara’daki metro araçları ihale şartna-mesine yüzde 51 yerli katkı oranı şar-tı koymuştur. Yeni teşvik sisteminin de aramalı üretiminde bir artışa yol açarak cari işlemler açığı üzerinde olumlu bir etki doğurmasını bekliyoruz.

Ekonomi yönetimi artan cari işlemler açığını frenlemek için 2001 yılında eko-nomiyi soğutmaya başlamıştır. Bu politi-kalar sonucunda, iç talebin 2011 yılının ilk çeyreğinde %17,3 olan büyümeye katkısı 2012 yılının ikinci çeyreğinde %2,3’e kadar gerilemiştir. İç talepte-ki bu hızlı düşüş, doğal olarak sanayi üretimini ve yatırım kararlarını olumsuz etkilemiştir. AB’deki borç krizi ve küresel riskler, ekonomi yönetimini aşırı tedbirli olmaya sevk etmektedir. Tedbirli olmak iyi bir şeydir, ama aşırı tedbirli olarak ekonomiyi sert bir frenle soğutmanın yan etkileri de reel sektör için ağır olmuştur. Ekonomi yönetimi uyguladıkları politika-nın yan etkilerini de dikkate alarak aya-ğını frenden çekmelidir.

Bizce kamu ihalelerinde amaç sadece mal ve hiz-meti en ucuza almak ol-mamalıdır. Kamu ihale-leri, ekonomik ve sosyal politika aracı olarak kul-lanılmalı, yerli katma de-ğer üreten ya da teknoloji geliştirme potansiyeli yük-sek olan sektörlerin des-teklenmesi de göz önünde tutulmalı, yabancı firma-ların üstlendikleri kamu yatırımlarında da yüksek yerli katkı oranı şartı off-set anlaşmalarıyla konul-malıdır.

İş yapmayı zorlaştıran her uygulama şirketlerimizin maliyetlerini artırmakta, rekabet güçlerini olumsuz etkilemektedir. Bu neden-le, şirketlerimizin iş yap-masını zorlaştıran uygula-maları kaldıracak yapısal reformlar gerçekleştiril-melidir.

Page 73: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201370

iş yapma kolaylığında 185 ülke arasın-da 71’inci sırada yer almıştır. 2012’de Türkiye 69’uncu sıradaydı. Biz reformla-rı yapmakta geç kaldıkça geriye düşüyo-ruz. Örneğin, işyeri açma kolaylığında 2012’de 62’inci sırada yer alan Türki-ye, 2013’te on sıra birden gerileyerek 72’inci sıraya düştü. İnşaat izni alma ko-laylığında Türkiye 142’inci sırada. Ör-neğin İstanbul’da bir depo yapma izni almak için 20 işlem yapmak gerekiyor. İnşaat izni ortalama olarak 6 ayda alı-nabiliyor. Elektrik bağlatma kolaylığın-da Türkiye 68’inci sırada yer alıyor ve istenen belge sayısı 5. Almanya’da bu iş üç belgeyle yapılabiliyor. Türkiye’de işyerine elektrik bağlatmak ortalama 70 gün alırken bu iş Almanya’da 17 günde tamamlanabiliyor. Vergi ödeme kolaylı-ğında 80’inci sırada yer alıyoruz. Yılda 15 kere vergi ödeniyor ve bunun için or-talama 223 saat zaman harcanıyor. Dış ticaret yapma kolaylığında 78’inci sıra-da yer alıyoruz. İhracat ve ithalat için istenen belge sayısı Fransa’da 2 iken Türkiye’de 7. İşyeri kapatma kolaylığın-da Türkiye 124’üncü sırada yer alıyor. İşyeri kapatmak Türkiye’de 3 yıl 3 ay, İrlanda’da ise 4 ay alıyor. İflas duru-munda alacakların ortalama yüzde 24’ü tahsil edilebiliyor. Ticari anlaşmazlıkla-rın çözüm kolaylığında Türkiye 40’ıncı sırada yer alıyor. Ticari bir anlaşmazlığı çözüme ulaştırmak için 36 işlem yap-mak gerekiyor. Mahkemeden bir sonuç

almak, ortalama 420 gün alıyor. İş yapmayı zorlaştıran her uygulama

şirketlerimizin maliyetlerini artırmakta, rekabet güçlerini olumsuz etkilemekte-dir. Bu nedenle, şirketlerimizin iş yapma-sını zorlaştıran uygulamaları kaldıracak yapısal reformlar gerçekleştirilmelidir.

Şirketleri rekabet güçlerinin artması için şirketlerin ölçek ekonomilerinden yararlanabilmeleri, bunun için de büyü-meleri gerekir. Ancak, zorunlu istihdam mevzuatı şirketlerin büyümesini engelle-yen bir faktördür. Örneğin; sermayesi belirli bir sınırı aşan Anonim Şirketlerde Avukat çalıştırma yükümlülüğü, Çevre Kanununca izin ve lisans alan şirketlerde Çevre Danışmanlık Firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak ya da çevre mü-hendisi çalıştırmak zorunluluğu, kuvvetli akım tesislerinde elektrik mühendisi ça-lıştırma yükümlülüğü, kullanılan motor gücü belli sınırları aşan gıda ve yem işletmelerinde gıda mühendisi, ziraat mühendisi, kimya mühendisi, kimyager çalıştırma yükümlülüğü şirketlerimizin büyüme kararı almalarını zorlaştırmak-tadır.

Bizce, devletin görevi, bu tür yüküm-lülüklerle iş dünyasını cendereye almak değil denetlemek olmalıdır. Günümüz rekabet koşullarında büyümek isteyen firmalar ihtiyaç duyduklarında zaten gerekli istihdamı yapacaklardır. Ancak bu istihdamı zorunlu kılmak ve istihdam edileceklere yapılacak ücret ödemele-rini bir de asgari tarifelerle belirlemek, serbest piyasa ekonomisi mantığına ters düşmektedir. Firmaların maliyetlerini yükselten ve büyümeleri önünde engel oluşturan bu zorunlu istihdam mevzuatı gözden geçirilmeli ve asgari ücret tarife-leri mutlaka kaldırılmalıdır.

Türkiye Ekonomisi, cari işlemler açığı vermeden büyüyememektedir. Ancak, cari işlemler açığını kapatmak için bü-yümeden feragat etmek yerine bu açığın yapısal nedenlerini ortadan kaldırmak gerekir. Sanayimiz, küreselleşmenin ve Gümrük Birliğinin neden olduğu tüm olumsuzluklara rağmen rekabet etmeyi ve ihracatını artırmayı başarmıştır. Bu-gün dünyanın her ülkesine sanayi ürünü ihraç ediyoruz. Ancak, nedense kendi ülkemizde kendi kamu kurumlarımıza mallarımızı satmakta zorluk çekiyoruz. Başbakanımızın yayınladığı genelgelere

rağmen kamu kurumları tercihlerini ithal mallardan yana kullanıyorlar.

Halbukli cari işlemler açığını kapat-mak için kamu kurumları ve özel sektör işbirliği yapmalıdır. Bizce kamu ihalele-rinde amaç sadece mal ve hizmeti en ucuza almak olmamalıdır. Kamu ihalele-ri, ekonomik ve sosyal politika aracı ola-rak kullanılmalı, yerli katma değer üre-ten ya da teknoloji geliştirme potansiyeli yüksek olan sektörlerin desteklenmesi de göz önünde tutulmalı, yabancı firmaların üstlendikleri kamu yatırımlarında da yük-sek yerli katkı oranı şartı offset anlaşma-larıyla konulmalıdır. Örneğin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Ankara’daki metro araçları ihale şartna-mesine yüzde 51 yerli katkı oranı şar-tı koymuştur. Yeni teşvik sisteminin de aramalı üretiminde bir artışa yol açarak cari işlemler açığı üzerinde olumlu bir etki doğurmasını bekliyoruz.

Ekonomi yönetimi artan cari işlemler açığını frenlemek için 2001 yılında eko-nomiyi soğutmaya başlamıştır. Bu politi-kalar sonucunda, iç talebin 2011 yılının ilk çeyreğinde %17,3 olan büyümeye katkısı 2012 yılının ikinci çeyreğinde %2,3’e kadar gerilemiştir. İç talepte-ki bu hızlı düşüş, doğal olarak sanayi üretimini ve yatırım kararlarını olumsuz etkilemiştir. AB’deki borç krizi ve küresel riskler, ekonomi yönetimini aşırı tedbirli olmaya sevk etmektedir. Tedbirli olmak iyi bir şeydir, ama aşırı tedbirli olarak ekonomiyi sert bir frenle soğutmanın yan etkileri de reel sektör için ağır olmuştur. Ekonomi yönetimi uyguladıkları politika-nın yan etkilerini de dikkate alarak aya-ğını frenden çekmelidir.

Bizce kamu ihalelerinde amaç sadece mal ve hiz-meti en ucuza almak ol-mamalıdır. Kamu ihale-leri, ekonomik ve sosyal politika aracı olarak kul-lanılmalı, yerli katma de-ğer üreten ya da teknoloji geliştirme potansiyeli yük-sek olan sektörlerin des-teklenmesi de göz önünde tutulmalı, yabancı firma-ların üstlendikleri kamu yatırımlarında da yüksek yerli katkı oranı şartı off-set anlaşmalarıyla konul-malıdır.

İş yapmayı zorlaştıran her uygulama şirketlerimizin maliyetlerini artırmakta, rekabet güçlerini olumsuz etkilemektedir. Bu neden-le, şirketlerimizin iş yap-masını zorlaştıran uygula-maları kaldıracak yapısal reformlar gerçekleştiril-melidir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 71

Türk sanayisinin rekabet gücünü arttırmak için yapılması gerekenler konusundaki görüşlerinizi öğrene-bilir miyiz?

Sanayi sektörü mevcut yapısı itibariyle teknoloji yoğunluğu düşük, talebinin fiyat esnekliği yüksek, gelir esnekliği ise düşük mallar üretmektedir. Bunun anlamı sanayi sektöründeki üretim deseninin yarınlar için umutsuzluğa yol açması gerektiğidir. Zira, üretim desenimiz daha çok; dünya ticareti içinde payı azalan, yoğun fiyat rekabetinin yaşandığı ve daha çok Çin, Hindistan gibi ülkelerin rakiplerimiz konumunda bulundu-ğu mallardan oluşmaktadır. Dolayısıyla re-kabette seçtiğimiz kulvar yarınlarda talebi daralacak ve daha çok da Uzak Doğu’da üretilecek mallardır.

Bu duruma bir taraftan uygulanan veya uygulanmayan politikalar sonucunda olsun kurların düşük değerlenmesi diğer taraftan da yüksek vergiler nedeniyle rakiplerin çok üzerinde enerji maliyetleri eklendiğinde rekabet gücünü bırakın artırmak, korumak bile olası görünmemektedir.

Sanayi sektörümüzün rekabet gücünü

artırmak için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz;

a) Makro ekonomik iklim; döviz kurları, vergi politikaları, enerji maliyetleri ve faiz-lerin düzeyi itibariyle reel sektör için uygun hale getirilmelidir.

b) Arazi ve finansal rantlar en az reel sektör düzeyinde vergilendirilerek, bu konu-daki haksız rekabet ortamı giderilmelidir.

c) Üretim desenini talebin gelir esnekliği yüksek, fiyat esnekliği düşük mallara kaydı-rabilmek amacıyla teşvik ve yatırım politika-ları yoluyla sektörde yapısal dönüşüm ger-çekleştirilmelidir. Bu dönüşüm, ileri teknoloji kullanan ürünler ve ileri teknoloji üretmek anlamına gelecektir.

d) Türkiye sanayi üretiminde kendine özgü kulvarlar yaratmalıdır. Bu kulvarlar öncelikle ülkemiz doğal potansiyellerini re-kabet avantajına dönüştürebilecek alanlar olmalı ve bu bağlamda ilaç, kozmetik ve yeni malzemeler (bor, krom ve bileşikleri) önplana çıkarılmalıdır.

e) Tüm sektörleri dikkate alan, üretim ve reel ekonomi referanslı yeni bir entegre bü-

yüme stratejisi geliştirilmelidir. Sürdürülebilir büyüme için engel

teşkil eden cari açık sorununu kalıcı şekilde aşmada ara malı üretiminin arttırılması konusuna ilişkin önerile-riniz neler olabilir?

Cari açığın azaltılması için teorik olarak döviz kazandırıcı işlemlerin hızlandırılması, döviz giderlerinin ise azaltılması gerekir. Bu çerçevede mal (ihracatın) ve hizmet (turizm, nakliyat, müteahhitlik vb.) gelirlerinin artırıl-

Ende

r YO

RGA

NC

ILAR

Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu BaşkanıTOBB Yönetim Kurulu Üyesi

Üretim ve Reel Ekonomi Referanslı Yeni bir Büyüme Stratejisi Geliştirilmeli

Bir taraftan uygulanan veya uygulanmayan politi-kalar sonucunda olsun kur-ların düşük değerlenmesi diğer taraftan da yüksek vergiler nedeniyle rakip-lerin çok üzerinde enerji maliyetleri eklendiğinde rekabet gücünü bırakın ar-tırmak, korumak bile olası görünmemektedir.

Page 74: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201372

ması, ithalatın ve hizmet giderlerinin azaltıl-ması için ayrı ayrı stratejiler geliştirilmelidir.

Bu noktada toplam ihracat değerinin bile üzerine çıkan ara malları ithalatının azaltılması önem kazanmaktadır. Ara mal-ları ithalatında ortaya çıkan hızlı artış ve arkaplanı incelendiğinde konjonktürel ve yapısal olmak üzere iki gerekçe dolayısıy-la da iki çözüm alanı olduğunu söylemek mümkündür.

Ara malı ithalatının artmasının geri-sindeki konjonktürel nedenlerin başında TL’nin aşırı değerlenerek ithalatı cazip hale getirmesi bulunmaktadır. Bu, genelde dış kaynak özelde de sıcak paraya dayalı bü-yüme stratejisinin doğal bir sonucudur. Bu strateji değiştirilmeli, bunun içinde Merkez Bankası’nın sadece fiyat istikrarını değil kal-kınmayı da hedeflemesi sağlanmalıdır.

İthalatı artıran yapısal nedenler ise sana-yide üretimin daha çok düşük katma değerli mallardan oluşması ve Ar-Ge malları üreti-minin yetersiz olmasıdır. Bu sorunun aşılma-sı orta ve uzun vadede olabilecek bir şeydir. Yeni teşvik sistemi bu konuda olumlu etkiler yaratma potansiyeli taşımaktadır. Ancak, makro ekonomik iklim reel ekonomi öncelik-li olarak iyileşmeden teşvik sisteminin bekle-nen etkiyi yaratması güç görünmektedir.

Bunların yanında yabancı sermaye gi-rişinde noktasal hedefler belirlenmelidir. Bir başka deyişle ithalatı büyük miktarlara ulaşan ve ülkemizde yerli girişimciler tara-fından yakın zamanda üretilmesi mümkün olmayan malları üreten yabancı firmalarla temasa geçilmeli, “özel teşvik” kapsamında sağlanacak imkanlarla bu firmaların ülke-mizde yatırım yapması sağlanmalıdır.

Kapasite kullanımını arttırma-da birincil engeller olarak görülen talep yetersizliği ve yüksek finans-man maliyeti sorunlarınızı aşma

konusunda Hükümetimizden bek-lentileriniz nelerdir?

Ülkemizde iç talep yetersizliğinin yanın-da talebin ithal ürünlere kayması sorunu da önemli düzeye gelmiştir. Bu bağlamda iç talep yetersizliğini aşmak için de gerçekçi değerlenmiş kur politikası gerekmektedir. Böylece bir taraftan talebin yerli ürünlere kayması yoluyla iç, kurların ihracatçıyı ce-zalandırmaması yoluyla da dış talep artışı mümkün olabilecektir.

Finansman maliyetlerinin aşağıya çekil-mesi için ise;

a) Merkez Bankası zorunlu karşılık oran-larını aşağıya çekmelidir.

b) Tüketici kredilerinde yıllık artış oranı yüzde 15 ile sınırlandırılırken işletme ve ya-tırım kredilerinde sınır kaldırılmalıdır.

c) Merkez Bankası gecelik borç verme faizini aşağıya çekmelidir.

TÜİK’in açıkladığı GSYH verileri, 2012 yılında özel sektör sabit ser-maye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koydu. Bu konu-daki değerlendirme ve çalışmaları-nızı öğrenebilir miyiz?

Küresel ekonominin yavaşladığı, iç tale-bin gerilediği ve tünelin ucundaki ışığın çıkış mı yoksa gelmekte olan yeni bir kriz treni mi olduğunun bilinemediği bir konjonktürde yatırımların gerilemesini doğal kabul etmek gerekir. Özel ekonomik birimlerin böylesi bir ortamda daha farklı davranmasını bek-lemek hem mantığa hem de ekonominin ku-rallarına aykırıdır.

Kanımızca sorun yatırımlarda görü-len konjonktürel gerileme değildir. Bunlar olağan karşılanması gereken durumlardır. Ancak, bu konu bağlamında olağan ve de doğal olmayan gelişme; nüfusu her yıl bir milyona yakın artmaya devam eden, imkan bulduğu her an canlanmaya açık bir talep yapısı bulunan, gelecekte talepte patlama beklenen bir coğrafyanın ortasında bulunan bir ülkede yatırımların gerilemesidir. Eko-nomi politikası yapıcılarının bu noktayı iyi değerlendirmesi gerekmektedir.

Peki neden böyle bir durumla karşıla-şılıyor?

Kısaca ifade etmek gerekirse;1) Sanayicimiz kurlar, faiz ve enerji

maliyetleri nedeniyle yabancı yatırımcılar, vergi politikaları yoluyla finans sektörü kar-şısında haksız rekabete uğramaktadır.

2) Reel kesimin bu şekilde cezalandı-rılması sanayicileri başta turizm ve finans olmak üzere hizmet sektörü yatırımlarına yönlendirmektedir.

3) Ortak iş yapma ve inovasyon kültü-ründeki yetersizlikler nedeniyle yenilik reka-betine dayalı sektörlere yönelmede isteksiz-likler görülmektedir.

4) Aile şirketlerinin yaygın olması nede-niyle gerek ikinci gerekse üçüncü kuşağa geçişte idealizm kaybı yaşanmakta, sanayi dışındaki farklı, özellikle de hizmetler (itha-latçılık da dahil) sektörlere yönelme artmak-tadır.

5) Halkımızın aynı standartlarda yerlisi bulunduğu halde ithal malı tercih etmesi so-nucu talep gereksiz yere ithal ürünlere kay-maktadır.

EBSO olarak bu gidişatı tersine çevir-mek açısından iki kulvarda çaba harcı-yoruz. Bunlardan ilki üyelerimizin küresel değişim ve dönüşümler ile inovasyon konu-sundaki farkındalığının artırılmasına ilişkin-dir. Ayrıca kümelenme çabalarını da teşvik ediyoruz. Bu bağlamlarda eğitim ve işbirliği arayışlarımız hız kazanmaktadır.

İkinci kulvarda ise, üst kuruluşumuz TOBB’un da katkılarıyla, ekonomi politikala-rının reel sektör bazlı hale getirilmesi ve ya-tırım ikliminin iyileştirilmesi konusunda Hükü-met yetkililerine bilgi aktarmaya çalışıyoruz.

Türkiye’de tüm sanayicilerin ve örgüt-lerinin her iki kulvarda da daha etkin ça-balar harcaması gerektiğini düşünüyoruz. Zira bir ülkenin gerçek gücü sanayi başta olmak üzere reel sektörden gelmektedir. Türkiye’nin reel sektörü makro öncelikler-deki eksikler nedeniyle potansiyel düzeyine ulaşamamaktadır.

Bir taraftan uygulanan veya uygulanmayan politi-kalar sonucunda olsun kur-ların düşük değerlenmesi diğer taraftan da yüksek vergiler nedeniyle rakip-lerin çok üzerinde enerji maliyetleri eklendiğinde rekabet gücünü bırakın ar-tırmak, korumak bile olası görünmemektedir.

EBSO olarak bu gidişatı tersine çevirmek açısından iki kulvarda çaba harcıyo-ruz. Bunlardan ilki üyele-rimizin küresel değişim ve dönüşümler ile inovasyon konusundaki farkındalığı-nın artırılmasına ilişkindir. Ayrıca kümelenme çabala-rını da teşvik ediyoruz. Bu bağlamlarda eğitim ve iş-birliği arayışlarımız hız ka-zanmaktadır.

Page 75: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201372

ması, ithalatın ve hizmet giderlerinin azaltıl-ması için ayrı ayrı stratejiler geliştirilmelidir.

Bu noktada toplam ihracat değerinin bile üzerine çıkan ara malları ithalatının azaltılması önem kazanmaktadır. Ara mal-ları ithalatında ortaya çıkan hızlı artış ve arkaplanı incelendiğinde konjonktürel ve yapısal olmak üzere iki gerekçe dolayısıy-la da iki çözüm alanı olduğunu söylemek mümkündür.

Ara malı ithalatının artmasının geri-sindeki konjonktürel nedenlerin başında TL’nin aşırı değerlenerek ithalatı cazip hale getirmesi bulunmaktadır. Bu, genelde dış kaynak özelde de sıcak paraya dayalı bü-yüme stratejisinin doğal bir sonucudur. Bu strateji değiştirilmeli, bunun içinde Merkez Bankası’nın sadece fiyat istikrarını değil kal-kınmayı da hedeflemesi sağlanmalıdır.

İthalatı artıran yapısal nedenler ise sana-yide üretimin daha çok düşük katma değerli mallardan oluşması ve Ar-Ge malları üreti-minin yetersiz olmasıdır. Bu sorunun aşılma-sı orta ve uzun vadede olabilecek bir şeydir. Yeni teşvik sistemi bu konuda olumlu etkiler yaratma potansiyeli taşımaktadır. Ancak, makro ekonomik iklim reel ekonomi öncelik-li olarak iyileşmeden teşvik sisteminin bekle-nen etkiyi yaratması güç görünmektedir.

Bunların yanında yabancı sermaye gi-rişinde noktasal hedefler belirlenmelidir. Bir başka deyişle ithalatı büyük miktarlara ulaşan ve ülkemizde yerli girişimciler tara-fından yakın zamanda üretilmesi mümkün olmayan malları üreten yabancı firmalarla temasa geçilmeli, “özel teşvik” kapsamında sağlanacak imkanlarla bu firmaların ülke-mizde yatırım yapması sağlanmalıdır.

Kapasite kullanımını arttırma-da birincil engeller olarak görülen talep yetersizliği ve yüksek finans-man maliyeti sorunlarınızı aşma

konusunda Hükümetimizden bek-lentileriniz nelerdir?

Ülkemizde iç talep yetersizliğinin yanın-da talebin ithal ürünlere kayması sorunu da önemli düzeye gelmiştir. Bu bağlamda iç talep yetersizliğini aşmak için de gerçekçi değerlenmiş kur politikası gerekmektedir. Böylece bir taraftan talebin yerli ürünlere kayması yoluyla iç, kurların ihracatçıyı ce-zalandırmaması yoluyla da dış talep artışı mümkün olabilecektir.

Finansman maliyetlerinin aşağıya çekil-mesi için ise;

a) Merkez Bankası zorunlu karşılık oran-larını aşağıya çekmelidir.

b) Tüketici kredilerinde yıllık artış oranı yüzde 15 ile sınırlandırılırken işletme ve ya-tırım kredilerinde sınır kaldırılmalıdır.

c) Merkez Bankası gecelik borç verme faizini aşağıya çekmelidir.

TÜİK’in açıkladığı GSYH verileri, 2012 yılında özel sektör sabit ser-maye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koydu. Bu konu-daki değerlendirme ve çalışmaları-nızı öğrenebilir miyiz?

Küresel ekonominin yavaşladığı, iç tale-bin gerilediği ve tünelin ucundaki ışığın çıkış mı yoksa gelmekte olan yeni bir kriz treni mi olduğunun bilinemediği bir konjonktürde yatırımların gerilemesini doğal kabul etmek gerekir. Özel ekonomik birimlerin böylesi bir ortamda daha farklı davranmasını bek-lemek hem mantığa hem de ekonominin ku-rallarına aykırıdır.

Kanımızca sorun yatırımlarda görü-len konjonktürel gerileme değildir. Bunlar olağan karşılanması gereken durumlardır. Ancak, bu konu bağlamında olağan ve de doğal olmayan gelişme; nüfusu her yıl bir milyona yakın artmaya devam eden, imkan bulduğu her an canlanmaya açık bir talep yapısı bulunan, gelecekte talepte patlama beklenen bir coğrafyanın ortasında bulunan bir ülkede yatırımların gerilemesidir. Eko-nomi politikası yapıcılarının bu noktayı iyi değerlendirmesi gerekmektedir.

Peki neden böyle bir durumla karşıla-şılıyor?

Kısaca ifade etmek gerekirse;1) Sanayicimiz kurlar, faiz ve enerji

maliyetleri nedeniyle yabancı yatırımcılar, vergi politikaları yoluyla finans sektörü kar-şısında haksız rekabete uğramaktadır.

2) Reel kesimin bu şekilde cezalandı-rılması sanayicileri başta turizm ve finans olmak üzere hizmet sektörü yatırımlarına yönlendirmektedir.

3) Ortak iş yapma ve inovasyon kültü-ründeki yetersizlikler nedeniyle yenilik reka-betine dayalı sektörlere yönelmede isteksiz-likler görülmektedir.

4) Aile şirketlerinin yaygın olması nede-niyle gerek ikinci gerekse üçüncü kuşağa geçişte idealizm kaybı yaşanmakta, sanayi dışındaki farklı, özellikle de hizmetler (itha-latçılık da dahil) sektörlere yönelme artmak-tadır.

5) Halkımızın aynı standartlarda yerlisi bulunduğu halde ithal malı tercih etmesi so-nucu talep gereksiz yere ithal ürünlere kay-maktadır.

EBSO olarak bu gidişatı tersine çevir-mek açısından iki kulvarda çaba harcı-yoruz. Bunlardan ilki üyelerimizin küresel değişim ve dönüşümler ile inovasyon konu-sundaki farkındalığının artırılmasına ilişkin-dir. Ayrıca kümelenme çabalarını da teşvik ediyoruz. Bu bağlamlarda eğitim ve işbirliği arayışlarımız hız kazanmaktadır.

İkinci kulvarda ise, üst kuruluşumuz TOBB’un da katkılarıyla, ekonomi politikala-rının reel sektör bazlı hale getirilmesi ve ya-tırım ikliminin iyileştirilmesi konusunda Hükü-met yetkililerine bilgi aktarmaya çalışıyoruz.

Türkiye’de tüm sanayicilerin ve örgüt-lerinin her iki kulvarda da daha etkin ça-balar harcaması gerektiğini düşünüyoruz. Zira bir ülkenin gerçek gücü sanayi başta olmak üzere reel sektörden gelmektedir. Türkiye’nin reel sektörü makro öncelikler-deki eksikler nedeniyle potansiyel düzeyine ulaşamamaktadır.

Bir taraftan uygulanan veya uygulanmayan politi-kalar sonucunda olsun kur-ların düşük değerlenmesi diğer taraftan da yüksek vergiler nedeniyle rakip-lerin çok üzerinde enerji maliyetleri eklendiğinde rekabet gücünü bırakın ar-tırmak, korumak bile olası görünmemektedir.

EBSO olarak bu gidişatı tersine çevirmek açısından iki kulvarda çaba harcıyo-ruz. Bunlardan ilki üyele-rimizin küresel değişim ve dönüşümler ile inovasyon konusundaki farkındalığı-nın artırılmasına ilişkindir. Ayrıca kümelenme çabala-rını da teşvik ediyoruz. Bu bağlamlarda eğitim ve iş-birliği arayışlarımız hız ka-zanmaktadır.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 73

Sadi

REN

KÖK

Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Rekabet Gücünde Artış için Maliyetler Yurtdışı ile Eşitlenmeli

Türk sanayiinin rekabet gücünü artırmak için yapılması gerekenler konusundaki görüşlerinizi öğrene-bilir miyiz?

Büyüme rakamlarına baktığımızda Tür-kiye 2012 yılını ilk 9 ayda % 2,6’lık bü-yüme oranı ile kapamıştır. Hükümet Ekim 2012 tarihinde açıkladığı Orta Vadeli Program’da 2013 yılı büyüme tahminini % 4, 2014 ve 2015 için ise % 5 olarak açıklamıştır. OECD, IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar da bu oranlara yakın büyü-me tahminlerinde bulunmuştur.

Ancak ne var ki, 2023 yılında dünya-nın en büyük 10. ekonomisi olma hedefin-deki Türkiye için 500 Milyar Dolar ihracat hedefini yakalamak kolay görünmemek-tedir. ABD’deki finansal sıkıntılar, AB pazarındaki likidite sorunu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki ekonomik ve siyasi krizler, Türkiye ihracat pazarını daraltmış; ihracatçılarımızı yeni pazar arayışına it-miştir.

2009 yılında ihracatımızın % 64’ü AB ülkelerine yapılmakta iken bu oran Ocak 2013 itibariyle 37,1’e gerilemiştir. Suriye

ile ihracatımız ise neredeyse durma nokta-sına gelmiştir.

Bununla birlikte dış pazarlarda yaşa-nan bu büyük daralma 2012 yılında cesur girişimcilerimiz sayesinde büyük ölçüde atlatıldı ve yeni pazar arayışları sonucu Orta Doğu, Çin ve Türki Cumhuriyetlere yönelik yüzde 150’ler oranında ihracat artışları olmuştur. Türk girişimcileri yeni pazarlara girmiş ve ihracatımız artmaya devam etmiştir. 2012 yıl sonu ihracatımız 152 Milyar Doları aşmıştır.

Hükümet tarafından sanayici ve ihra-catçının önündeki engellerin kaldırılıp; uluslararası alanda rekabet edebilir sevi-yede üretim yapmasına fırsat verilmesi ha-linde, Türkiye dünyanın önde gelen ülkele-ri arasında hızla yerini alacaktır. Uluslar arası rekabette maliyetlerde eşitlik sağlan-ması halinde girişimci ve sanayicilerimiz çok daha hızla yol alacaktır.

Sürdürülebilir büyüme için bir engel teşkil eden cari açık sorunu-nu kalıcı şekilde aşmada ara malı üretiminin artırılması konusuna ilişkin önerileriniz neler olabilir?

Sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için orta vadede mali disiplini kalıcı hale ge-tirecek ve tasarruf açığını azaltacak olan yapısal reformların güçlendirilmesi gerek-mektedir. Mali disiplini sürdüren maliye politikasıyla üretimi ve dolayısıyla istihda-mı artırmak, yurt içi tasarrufları yükseltmek ve cari açıktaki azalmanın devam etmesi

Hükümet tarafından sana-yici ve ihracatçının önün-deki engellerin kaldırılıp; uluslararası alanda reka-bet edebilir seviyede üretim yapmasına fırsat verilmesi halinde, Türkiye dünyanın önde gelen ülkeleri ara-sında hızla yerini alacak-tır. Uluslararası rekabette maliyetlerde eşitlik sağlan-ması halinde girişimci ve sanayicilerimiz çok daha hızla yol alacaktır.

Page 76: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201374

hayati önem taşımaktadır.Ödemeler Bilançosu veya cari denge

bir ülkenin aynası gibidir, ekonominin na-sıl yönetildiğini yansıtır.

Cari açığın yüksek seviyelerde kalı-cı bir hal almasının en temel faktörü dış ticaret açığıdır. Üretim sürecinde ithalat bağımlılığı olarak tabir ettiğimiz, üretim değerindeki ithalat bileşenlerinin yüksek olması durumu, ülkemizde son yıllarda sürekli bir artış eğilimindedir. Özellikle imalat sanayinde ara mal ve yatırım mal-larının artan bir oran ile ithal mallara yö-nelmesi, toplam sanayi de döviz kuruna ve dış fiyat gelişmelerine karşı savunmasız bırakmış ve dış gelişmeler karşısında kırıl-gan bir yapıya itmiştir.

Öte yandan ülkemize giren sıcak para akışı ilk etapta cari açığın finansmanında büyük rol oynasa da, aslında oluşturduk-ları yapı cari açığın hızlıca daha yüksek seviyelere tırmanmasını sağlamaktadır. Gelen dış finansal akımlar ile döviz kuru düşmekte ve yukarıda bahsettiğimiz itha-lata bağımlı üretim yapısında ithal bile-şenli üretimde itici gücü oluşturmaktadır. Dolayısı ile kur avantajından dolayı “suni” yani istihdamsız bir büyüme sağlanmakta fakat bu büyüme ithalat yönü ile daha da yüksek bir cari açık yaratmaktadır.

Cari açığın büyümesini kontrol altı-na alabilmek ve sürdürülebilir cari açığa ulaşabilmek için ülkemizde tasarrufların arttırılması, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik modelinin fiilen hayata geçiril-mesine yönelik çalışmalara başlanması önem taşımaktadır. Dolayısıyla büyük oranda ithal edilen ara malı imalatının art-tırılmasının cari açın azaltılmasında etkili olacağını düşünmekteyiz.

Kapasite kullanımını arttırma-da birincil engeller olarak görülen talep yetersizliği ve yüksek finans-man maliyeti sorunlarını aşma ko-nusunda Hükümetimizden beklen-tileriniz nelerdir?

Küresel ekonomide rekabet koşulları giderek ağırlaşmaktadır. İç ve dış pazar-da rekabet eden firmalarımız da rekabet ortamında varlıklarını devam ettirebilmek için bazı avantajlar talep etmektedirler.

Bugün üreticilerimizin en önemli so-runu yüksek üretim maliyetleridir. Yüksek girdi maliyetleri ve dış pazarlardaki da-ralmalar nedeniyle sanayicilerimiz çok düşük kar marjlarıyla üretim yapmaktalar. 2012 yılında gelen enerji zamları da sa-nayicinin daha zor şartlarda üretim yap-masına neden olmaktadır.

Sanayicilerimizin rekabet gücünün arttırabilmeleri için Hükümetten öncelikle maliyet eşitliği avantajı talep etmekteyiz.

TÜİK’in açıkladığı GSYH verileri 2012 yılında özel sektör sabit ser-maye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koydu. Bu konu-daki değerlendirme ve çalışmala-rınızı öğrenebilir miyiz?

Bir ülkenin kalkınması yatırımlara özellikle de sabit sermaye yatırımlarına bağlıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ül-kelerin gelişmiş ülke seviyesine çıkması noktasında en önemli unsur istikrarlı bir büyümedir. İstikrarlı büyümede de yatı-rımlar ve sabit yatırım oranları son derece önemlidir.

2008 küresel kriz döneminde, Türkiye rakamlarına baktığımızda, 2008-2009 yılları arasında, belirsiz döviz kurunun et-kisiyle, Türkiye ekonomisinde özel serma-ye yatırımları gerilemiştir. 2007 yılında % 82,2 olan özel sektör sabit yatırım oranı 2008 yılı itibari ile % 79,6’ya kadar geri-lemiştir. Bu oran 2009 yılı üçüncü çeyreği itibariyle tekrar yükselişe geçmiştir.

2012 yılı itibariyle, kamu yatırım oran-ları % 28,9, özel sektör sabit yatırım oranı % 81,1’dir. Bu oran 2007 yılı oranının altındadır. Büyüme hedeflerimizi yakala-mak için özel sektör yatırımları artmaya devam etmeli, özle sektörün büyümesi için kapasite artırımı sağlanmalıdır.

Bununla birlikte hızlı büyüme için bilgi yoğun teknolojili, üretime geçiş yapılmalı ve orta ve yüksek teknolojili ürün imalatı

ve ihracatına odaklanmalıyız. Önümüzde-ki dönemlerde orta vadede mali disiplini kalıcı hale getirecek ve tasarruf açığını ve cari açığı azaltacak olan yapısal reform-ların güçlendirilmesi gerekmekte.

Adana Sanayi Odası olarak bizim Adana için 2013 ihracat hedefimiz 2,5 milyar dolara ulaşmak. Nisan 2012’de açıklanan 3. teşvik paketinde de olumsuz etkilenen Adana ili sanayicilerini yatırım ve üretim yapma noktasında motive etme-ye çalışıyoruz. Yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek ürün üretimi ve üretilen mal-ların daha çok ihracat yapılması konusun-da yüreklendirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar ihracat yapmamış firmalara ihracat konusunda yardımcı olmaya, deyim ye-rindeyse ihracat koçluğu yapmaya çaba gösteriyoruz.

Hızlı büyüme için bilgi yo-ğun teknolojili, üretime geçiş yapılmalı ve orta ve yüksek teknolojili ürün imalatı ve ihracatına odak-lanmalıyız. Önümüzdeki dönemlerde orta vadede mali disiplini kalıcı hale ge-tirecek ve tasarruf açığını ve cari açığı azaltacak olan yapısal reformların güçlen-dirilmesi gerekmekte.

Bugün üreticilerimizin en önemli sorunu yüksek üre-tim maliyetleridir. Yük-sek girdi maliyetleri ve dış pazarlardaki daralmalar nedeniyle sanayicilerimiz çok düşük kar marjlarıyla üretim yapmaktalar. 2012 yılında gelen enerji zamla-rı da sanayicinin daha zor şartlarda üretim yapması-na neden olmaktadır.

Page 77: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201374

hayati önem taşımaktadır.Ödemeler Bilançosu veya cari denge

bir ülkenin aynası gibidir, ekonominin na-sıl yönetildiğini yansıtır.

Cari açığın yüksek seviyelerde kalı-cı bir hal almasının en temel faktörü dış ticaret açığıdır. Üretim sürecinde ithalat bağımlılığı olarak tabir ettiğimiz, üretim değerindeki ithalat bileşenlerinin yüksek olması durumu, ülkemizde son yıllarda sürekli bir artış eğilimindedir. Özellikle imalat sanayinde ara mal ve yatırım mal-larının artan bir oran ile ithal mallara yö-nelmesi, toplam sanayi de döviz kuruna ve dış fiyat gelişmelerine karşı savunmasız bırakmış ve dış gelişmeler karşısında kırıl-gan bir yapıya itmiştir.

Öte yandan ülkemize giren sıcak para akışı ilk etapta cari açığın finansmanında büyük rol oynasa da, aslında oluşturduk-ları yapı cari açığın hızlıca daha yüksek seviyelere tırmanmasını sağlamaktadır. Gelen dış finansal akımlar ile döviz kuru düşmekte ve yukarıda bahsettiğimiz itha-lata bağımlı üretim yapısında ithal bile-şenli üretimde itici gücü oluşturmaktadır. Dolayısı ile kur avantajından dolayı “suni” yani istihdamsız bir büyüme sağlanmakta fakat bu büyüme ithalat yönü ile daha da yüksek bir cari açık yaratmaktadır.

Cari açığın büyümesini kontrol altı-na alabilmek ve sürdürülebilir cari açığa ulaşabilmek için ülkemizde tasarrufların arttırılması, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik modelinin fiilen hayata geçiril-mesine yönelik çalışmalara başlanması önem taşımaktadır. Dolayısıyla büyük oranda ithal edilen ara malı imalatının art-tırılmasının cari açın azaltılmasında etkili olacağını düşünmekteyiz.

Kapasite kullanımını arttırma-da birincil engeller olarak görülen talep yetersizliği ve yüksek finans-man maliyeti sorunlarını aşma ko-nusunda Hükümetimizden beklen-tileriniz nelerdir?

Küresel ekonomide rekabet koşulları giderek ağırlaşmaktadır. İç ve dış pazar-da rekabet eden firmalarımız da rekabet ortamında varlıklarını devam ettirebilmek için bazı avantajlar talep etmektedirler.

Bugün üreticilerimizin en önemli so-runu yüksek üretim maliyetleridir. Yüksek girdi maliyetleri ve dış pazarlardaki da-ralmalar nedeniyle sanayicilerimiz çok düşük kar marjlarıyla üretim yapmaktalar. 2012 yılında gelen enerji zamları da sa-nayicinin daha zor şartlarda üretim yap-masına neden olmaktadır.

Sanayicilerimizin rekabet gücünün arttırabilmeleri için Hükümetten öncelikle maliyet eşitliği avantajı talep etmekteyiz.

TÜİK’in açıkladığı GSYH verileri 2012 yılında özel sektör sabit ser-maye yatırımlarının reel anlamda azaldığını ortaya koydu. Bu konu-daki değerlendirme ve çalışmala-rınızı öğrenebilir miyiz?

Bir ülkenin kalkınması yatırımlara özellikle de sabit sermaye yatırımlarına bağlıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ül-kelerin gelişmiş ülke seviyesine çıkması noktasında en önemli unsur istikrarlı bir büyümedir. İstikrarlı büyümede de yatı-rımlar ve sabit yatırım oranları son derece önemlidir.

2008 küresel kriz döneminde, Türkiye rakamlarına baktığımızda, 2008-2009 yılları arasında, belirsiz döviz kurunun et-kisiyle, Türkiye ekonomisinde özel serma-ye yatırımları gerilemiştir. 2007 yılında % 82,2 olan özel sektör sabit yatırım oranı 2008 yılı itibari ile % 79,6’ya kadar geri-lemiştir. Bu oran 2009 yılı üçüncü çeyreği itibariyle tekrar yükselişe geçmiştir.

2012 yılı itibariyle, kamu yatırım oran-ları % 28,9, özel sektör sabit yatırım oranı % 81,1’dir. Bu oran 2007 yılı oranının altındadır. Büyüme hedeflerimizi yakala-mak için özel sektör yatırımları artmaya devam etmeli, özle sektörün büyümesi için kapasite artırımı sağlanmalıdır.

Bununla birlikte hızlı büyüme için bilgi yoğun teknolojili, üretime geçiş yapılmalı ve orta ve yüksek teknolojili ürün imalatı

ve ihracatına odaklanmalıyız. Önümüzde-ki dönemlerde orta vadede mali disiplini kalıcı hale getirecek ve tasarruf açığını ve cari açığı azaltacak olan yapısal reform-ların güçlendirilmesi gerekmekte.

Adana Sanayi Odası olarak bizim Adana için 2013 ihracat hedefimiz 2,5 milyar dolara ulaşmak. Nisan 2012’de açıklanan 3. teşvik paketinde de olumsuz etkilenen Adana ili sanayicilerini yatırım ve üretim yapma noktasında motive etme-ye çalışıyoruz. Yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek ürün üretimi ve üretilen mal-ların daha çok ihracat yapılması konusun-da yüreklendirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar ihracat yapmamış firmalara ihracat konusunda yardımcı olmaya, deyim ye-rindeyse ihracat koçluğu yapmaya çaba gösteriyoruz.

Hızlı büyüme için bilgi yo-ğun teknolojili, üretime geçiş yapılmalı ve orta ve yüksek teknolojili ürün imalatı ve ihracatına odak-lanmalıyız. Önümüzdeki dönemlerde orta vadede mali disiplini kalıcı hale ge-tirecek ve tasarruf açığını ve cari açığı azaltacak olan yapısal reformların güçlen-dirilmesi gerekmekte.

Bugün üreticilerimizin en önemli sorunu yüksek üre-tim maliyetleridir. Yük-sek girdi maliyetleri ve dış pazarlardaki daralmalar nedeniyle sanayicilerimiz çok düşük kar marjlarıyla üretim yapmaktalar. 2012 yılında gelen enerji zamla-rı da sanayicinin daha zor şartlarda üretim yapması-na neden olmaktadır.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 75

Kriz sürecinde tasarruf, borçlanma ve cari açık en çok tartışılan makro eko-nomik kavramlar arasında yer alıyor. Bu tartışmanın altında yatan temel olgu; kriz öncesinde tasarruf/cari açık fazlası veren ülkelerin yarattıkları likidite fazlalı-ğının sebep olduğu sonuçlar.

Uluslararası para piyasalarında li-kidite fazlalığında yükselen ekonomiler (emerging markets) kilit rol oynadılar. Ancak yükselen ekonomiler de kendi için-de farklılaşıyorlar. Başta Çin olmak üzere Asya ülkeleri, Latin Amerika’nın motor ül-kesi Brezilya, cari fazla bir başka deyişle tasarruf fazlası veren ülkeler olarak diğer ülkelerden ayrışıyorlar. Tasarruf fazla-sı veren bir başka ülke grubu ise Orta Doğu Ülkeleri, özellikle de Petrol İhraç Eden Ülkeler.

Bu noktada cari fazla veren ülkeler kaynaklı uluslararası sermaye hareketleri-nin düzeyi, sermeye girişi yapılan ülkeler ve sermayenin kaynağı ülkenin tasarruf düzeyi önemli hale gelmektedir. Çünkü

bu olgu aynı zamanda uluslararası liki-dite hacmini de belirleyen ana unsur ol-maktadır. Bu yapılanmada dünyada kimi ülkeler tasarruf fazlası (cari açık fazlası) yaratarak, tasarruf açığı (cari açık) veren ülkeleri finanse etmekte. Bu tasarruf fazla-lığını ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Ben Bernanke “tasarruf bolluğu” (saving glut) olarak kavramlaştırmakta. Bernanke 2005’ten bu yana yaptığı konuşmalarda 2007 krizinin altında 1996-2006 ara-sındaki tasarruf bolluğunun yattığını sa-vunmakta. Cari işlemler hesabı fazlasının yüksekliği, tasarruf bolluğuna, bir başka deyişle likidite bolluğuna neden olmakta, bu da tasarruf fazlalığını kullanan ülke-lerde yatırım ve tüketim hacminin artması-na, başta gayrimenkul olmak üzere emtia fiyatlarının artırmasına yol açtı.

Kriz öncesi mevcut bu kurgu tasarruf fazlası veren petrol ihraç eden ülkeler ile yükselen ekonomiler/gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülke ekonomiler kaynak aktardığını, onların ekonomilerini (büyü-melerini) finanse ettiğini, tasarruf açıkla-

rını kapattıklarını belirtmemiz gerekmek-tedir.

1990’ların sonundan itibaren Çin Halk Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu Asya ülkeleri ile petrol ihracatçısı ülkeler tasarruf fazlası veren ülkelerin başında gelmekte. 1990’lı yıllardan itibaren yük-selen ekonomilerde (özellikle Asya ülke-leri) tasarruf fazlası üç unsurdan kaynak-lanmaktadır:• Asya ülkelerinde 1990’larda ya-

şanan kriz (Çin dışında) yatırımları azaltmış ve cari işlemler fazlası ver-melerine neden olmuştur.

• Petrol fiyatlarındaki artış nedeni ile petrol ihraç eden ülkelerin tasarruf oranları artmıştır.

• Çin’deki büyüme sonrası kişi başına GSYH artmış, bu da tasarruf fazlası-na kaynaklık etmiştir.Yükselen Asya ekonomilerindeki bu

tasarruf artışı ABD’ye sermaye akımı ola-rak yöneldi. Bu olgu ABD’nin dış ticaret açığını sürdürmesini sağladığı gibi, faiz

Prof

. Dr.

Öm

er F

aruk

ÇO

LAK

TİSK Ekonomi Danışmanı

Tasarruf ve Reel Sektör

Page 78: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201376

oranlarını da düşürdü. Sürekli olarak tasarruf/cari açık veren ABD’nin krizin odağında olmasını nedeni de burada yatmaktadır.

Nitekim 1996 yılında ABD’nin cari açığı 120 milyar dolar ve GSYH’ya ora-nı %1,5 iken, 2006 yılında cari açık 812 milyar dolara, cari açığın GSYH’ya oranı da %6,2’ye yükseldi. ABD’ye akan Asya ve Orta Doğu kaynaklı tasarruf fazlası, bir taraftan ABD’de gayrimenkul fiyatla-rını yükseltirken (housing bubble), diğer taraftan da artan talep nedeni petrol fi-

yatlarının da artmasına kaynaklık etti. 2012 yılı sonuna gelindiğinde ABD’de cari açık 475 milyar dolara ulaştı. ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Aynı za-manda küresel ekonominin rezerv pa-rası olan Doları, ihraç etme gücüne ve yetkisine sahip olan ülke. Bundan dola-yı bu yapılanmayı sürdürmesi mümkün. Bu kurgu aynı zamanda ABD açısından avantajda. Çünkü ABD cari fazla veren ülkelerin talep ettiği parayı (ABD Doları-nı) sağlayarak önemli bir senyoraj geliri de elde etmektedir.

TÜRKİYE BU YAPININ NERESİNDE

Türkiye Ekonomisi bu özelliklere sa-hip olmamasına rağmen, ekonominin büyümesini finanse etmek, dış ticaret açığını kapatmak için, ABD’ye benzer yöntemleri kullanıyor. Bunun neticesinde de 2000’li yılların başında %26 olan tasarruf oranı 2012 yılına gelindiğinde %13-14 düzeyine gerilemiş durumda. Onuncu Kalkınma Planı’nın hazırlandığı 2012 yılındaki tartışmalara bakılırsa, mevcut yapının sürdürülebilirliği konu-

Ülke Grupları 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014–17

Gelişmiş Ekonomiler -433,5 -324 -496,4 -86,8 -85,4 -102,8 -157,6 -80,3 -255,8

Yükselen Ekonomiler 644,1 633 676,3 294,7 400,6 476,3 450,3 373,3 271,3

Petrol İhraç Edenler 481,6 435,2 596,6 142,1 322,8 586,6 663,4 552 263,4

Yeni Sanayileşen Asya Ekonomileri 99 128,3 86,5 123,8 137,2 134,8 127,8 132,8 161,5

Tablo 1: Ülke Gruplarına Göre Tasarruf Oranları

Ülke Grupları 1990–97 1998–2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014–17

Gelişmiş Ekonomiler 21,7 20,5 20,9 20,7 19,8 17,2 18,2 18,5 18,6 19,1 19,8

Euro Bölgesi ,,, 21,5 22,3 22,9 21,4 19 19,8 20 20,3 20,5 20,9

Yeni Sanayileşen Asya Ekonomileri 34,6 32,2 32,5 33,4 32,6 31,2 33,7 32,4 31,7 31,5 31

Yükselen ve Gelişmekte Olan Ekonomiler 23,7 26,3 32,8 33,1 33,6 32,1 32,9 33,6 33,7 33,9 33,8

Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ekonomileri 22,4 30 41,1 40,6 42,5 31,5 35,6 39,6 40,9 39,4 36,2

Petrol İhraç Eden Ekonomiler 22,7 30,3 39,3 38,2 38,4 28,5 32,3 36 36,4 34,9 31,4

Gelişmekte Olan Asya Ekonomileri 31,7 34,3 42,6 43,5 43,8 45,3 44,4 43,5 43,3 43,5 43,6

Kaynak: IMF, WEO 2012, OECD, WEO 2012.

Tablo 2: Seçilmiş Ülke Gruplarına Göre Cari Denge

Kaynak: IMF, WEO 2012, OECD, WEO 2012.

Page 79: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201376

oranlarını da düşürdü. Sürekli olarak tasarruf/cari açık veren ABD’nin krizin odağında olmasını nedeni de burada yatmaktadır.

Nitekim 1996 yılında ABD’nin cari açığı 120 milyar dolar ve GSYH’ya ora-nı %1,5 iken, 2006 yılında cari açık 812 milyar dolara, cari açığın GSYH’ya oranı da %6,2’ye yükseldi. ABD’ye akan Asya ve Orta Doğu kaynaklı tasarruf fazlası, bir taraftan ABD’de gayrimenkul fiyatla-rını yükseltirken (housing bubble), diğer taraftan da artan talep nedeni petrol fi-

yatlarının da artmasına kaynaklık etti. 2012 yılı sonuna gelindiğinde ABD’de cari açık 475 milyar dolara ulaştı. ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Aynı za-manda küresel ekonominin rezerv pa-rası olan Doları, ihraç etme gücüne ve yetkisine sahip olan ülke. Bundan dola-yı bu yapılanmayı sürdürmesi mümkün. Bu kurgu aynı zamanda ABD açısından avantajda. Çünkü ABD cari fazla veren ülkelerin talep ettiği parayı (ABD Doları-nı) sağlayarak önemli bir senyoraj geliri de elde etmektedir.

TÜRKİYE BU YAPININ NERESİNDE

Türkiye Ekonomisi bu özelliklere sa-hip olmamasına rağmen, ekonominin büyümesini finanse etmek, dış ticaret açığını kapatmak için, ABD’ye benzer yöntemleri kullanıyor. Bunun neticesinde de 2000’li yılların başında %26 olan tasarruf oranı 2012 yılına gelindiğinde %13-14 düzeyine gerilemiş durumda. Onuncu Kalkınma Planı’nın hazırlandığı 2012 yılındaki tartışmalara bakılırsa, mevcut yapının sürdürülebilirliği konu-

Ülke Grupları 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014–17

Gelişmiş Ekonomiler -433,5 -324 -496,4 -86,8 -85,4 -102,8 -157,6 -80,3 -255,8

Yükselen Ekonomiler 644,1 633 676,3 294,7 400,6 476,3 450,3 373,3 271,3

Petrol İhraç Edenler 481,6 435,2 596,6 142,1 322,8 586,6 663,4 552 263,4

Yeni Sanayileşen Asya Ekonomileri 99 128,3 86,5 123,8 137,2 134,8 127,8 132,8 161,5

Tablo 1: Ülke Gruplarına Göre Tasarruf Oranları

Ülke Grupları 1990–97 1998–2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014–17

Gelişmiş Ekonomiler 21,7 20,5 20,9 20,7 19,8 17,2 18,2 18,5 18,6 19,1 19,8

Euro Bölgesi ,,, 21,5 22,3 22,9 21,4 19 19,8 20 20,3 20,5 20,9

Yeni Sanayileşen Asya Ekonomileri 34,6 32,2 32,5 33,4 32,6 31,2 33,7 32,4 31,7 31,5 31

Yükselen ve Gelişmekte Olan Ekonomiler 23,7 26,3 32,8 33,1 33,6 32,1 32,9 33,6 33,7 33,9 33,8

Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ekonomileri 22,4 30 41,1 40,6 42,5 31,5 35,6 39,6 40,9 39,4 36,2

Petrol İhraç Eden Ekonomiler 22,7 30,3 39,3 38,2 38,4 28,5 32,3 36 36,4 34,9 31,4

Gelişmekte Olan Asya Ekonomileri 31,7 34,3 42,6 43,5 43,8 45,3 44,4 43,5 43,3 43,5 43,6

Kaynak: IMF, WEO 2012, OECD, WEO 2012.

Tablo 2: Seçilmiş Ülke Gruplarına Göre Cari Denge

Kaynak: IMF, WEO 2012, OECD, WEO 2012.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 77

sunda şüphelerin her kesim için arttığını söyleyebiliriz. Bunun neticesinde çözüme yönelik olarak hükümetin iki noktada yo-ğunlaştığını görmekteyiz:• Dış ticaret açığını azaltmak• Tasarruf oranını yükseltmek

İlk çözüm önerisini bu yazının dışın-da tutmak istediğimizden dolayı analiz dışında bırakıyoruz. İkinci çözüm öneri-sine yönelik olarak elle tutulabilir politika önerisi Bireysel Emeklilik Sistemi’ni (BES) yaygınlaştırmak, poliçe sayısı ve hacmini artırmak ana politika aracı olarak görül-mektedir.

Tasarrufu iki kesim yapar. Özel kesim ve kamu kesimi. Özel kesimin tasarrufları da hanehalkı tasarrufu ve kurumsal tasar-ruf ya da şirket tasarrufları olarak ayrıştır-mak gerekmektedir. Bu ayırımı daha da genişleterek, hanehalkı gelirlerini gelir gu-ruplarına göre ayrıştıralım; yani en fakir %20’ye birinci dilim gelir sahipleri, son %20’ye de en zengin gelir sahipleri diye-lim. Kâr geliri elde edenleri de, finansal sektör ve finansal olmayan sektör diye iki-ye ayıralım. Bir adım daha atalım; bunları da ölçek büyüklüğüne göre küçük, orta, büyük ölçekli firmalar olarak ayrıştıralım.

Finansçıların tasarrufu artırmak için finansal sistemde araç sayısı artmalı gibi savları krizde çöktüğüne göre, tasarrufun kaynaklarını çözümlemek için iktisada geri dönersek, yukarıda sıraladığımız ke-simlerin tasarrufları iki değişkene bağlıdır: faiz oranı ve gelir (makro gösterge ola-rak GSYH, daha anlamlı ifade ile harca-nabilir gelir). Buna göre hanehalkı geliri artarsa hanehalkı tasarrufunu artırır. Kâr gelirleri yükselirse yine şirket tasarrufu ar-tar ve nihayet eğer merkezi yönetim bütçe gelirleri artarsa, kamu da tasarruf eder.

Yapmış olduğumuz bu ayrıştırmalar çerçevesinde vermiş olduğumuz grafikleri incelediğimizde: Gelir dağılımına göre hanehalkı tasarruf oranlarına baktığımız en fakir ilk ve ikinci dilim gelir sahipleri tasarruf yapamıyor, tam aksine sürekli borçlanıyorlar. Üçüncü dilim gelir sahip-leri kimi zaman küçük de olsa tasarruf yapıyorlar. Tasarrufu yapanlar son iki di-limdeki gelir sahipleri.

Özel sektörde imalat sanayinde kü-çük ölçekli firmalar kâr elde edemiyorlar, orta ölçekli firmalar faaliyetlerini sürdüre-cek kadar kâr elde ediyorlar. Kâr oranı yüksek olanlar, büyük ölçekli firmalar.

Tasarrufu da onlar yapıyor. Küçük ölçekli firmalar sürekli olarak özkaynaklara göre de, toplam aktiflere göre de zarardalar. Orta ölçekli firmalar belli bir göreli kar-lılığı yakalayabilmiş durumdalar. Yüksek kârlılık ile çalışan büyük ölçekli firmalar özel sektörde tasarrufu yapan kesimdir. Bu firmalar ölçek büyüklüklerini kullana-rak üretim ve finans maliyetlerini aşağı-ya çekebildikleri için kâr oranları yüksek seyretmekte, bu da tasarruf düzeylerini de artırmaktadır.

Türkiye’de finansal serbestleşmenin başladığı tarih olan 1989 yılından bu yana (32 sayılı karar), Grafik 1’den göz-lendiği üzere tasarruf oranı sürekli düşü-yor. Bunun sonucunda da Türkiye, tasarruf eksikliğini kısa süreli sermaye hareketleri yoluyla kapatmaya çalışıyor. 2012 yı-lında da tasarruf oranı %14 dolayında gerçekleşecek gibidir. Yapmış olduğumuz saptamalardan yola çıkarak; KOBİ’lerin kâr oranı artmadan, şirket tasarrufları, ge-lir dağılımı düzelmeden hanehalkı tasar-rufunu artırması mümkün olmadığından, %14’ün üzerinde bir tasarruf oranına Tür-kiye kısa vadede erişemeyecektir.

Grafik 1: Türkiye’de Yurtiçi Tasarruflar, 1975-2010

Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı ve The World Bank, 2012,Yüksek Büyümenin Sürdürülebilirliği: Yurtiçi Tasarrufların Rolü, Türkiye Ülke Ekonomik Raporu.

Page 80: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201378

Net Kâr (Zarar) / Öz Kaynaklar Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Öz Kaynaklar Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif Toplamı Oranı Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif Toplamı Oranı Oranı (%)

Grafik 2: Yüzde 20’lik Gelir Dilimleri Bazında Hanehalkının Tasarruf Oranları (%)

Grafik 3: İmalat Sanayiinde Firmaların Kâr Oranları

Grafik 4: İmalat Sanayiinde Küçük Ölçekli Firmaların Kâr Oranları

Kaynak: TCMB, Finansal İstikrar Raporu, Kasım 2012.

Page 81: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201378

Net Kâr (Zarar) / Öz Kaynaklar Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Öz Kaynaklar Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif Toplamı Oranı Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif Toplamı Oranı Oranı (%)

Grafik 2: Yüzde 20’lik Gelir Dilimleri Bazında Hanehalkının Tasarruf Oranları (%)

Grafik 3: İmalat Sanayiinde Firmaların Kâr Oranları

Grafik 4: İmalat Sanayiinde Küçük Ölçekli Firmaların Kâr Oranları

Kaynak: TCMB, Finansal İstikrar Raporu, Kasım 2012.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 79

Kaynak: Grafik 3-6 için TCMB, Sektör Bilançoları, 2012

Grafik 5: İmalat Sanayiinde Orta Ölçekli Firmaların Kâr Oranları

Net Kâr (Zarar) / Öz KaynaklarOranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Öz KaynaklarOranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif ToplamıOranı Oranı (%)

Net Kâr (Zarar) / Aktif ToplamıOranı Oranı (%)

Grafik 6: İmalat Sanayiinde Büyük Ölçekli Firmaların Kâr Oranları

Page 82: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201380

Prof

. Dr.

Salih

BA

RIŞI

K

Gaziosmanpaşa Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

2001 Krizi Sonrasında Bankacılık Sektörü Performansında Yabancı Sermaye1.Giriş

Fon talep edenler ile fon arz edenlerin buluştuğu ağı ifade eden finansal sistem; ticari bankalar-merkez bankası-finans ku-rumlarını içeren para yaratan kurumların oluşturduğu parasal kesim, menkul kıymetler piyasasını içeren sermaye piyasası ve emek-li sandığı-sigorta kurumlarını içeren para yaratmayan kurumlar olarak üç kesime ay-rılmaktadır. Parasal kesim faiz karşılığında kısa vadeli fon arz etmektedir. Bankacılık kesimi, özkaynaklarını, iştirak ve faaliyet gelirlerini kaynak olarak kullanabilmekle beraber; borçlanma sertifikası ve hisse se-nedi arzı yoluyla kaynak toplayabilmekte-dir. Küçük işletmelerin hisse senedi ve tahvil ihracı yoluyla borçlanma olanağı kısıtlıdır. Bankacılık kesiminin işletmeleri fonlayabil-mesi ekonomik aktiviteyi olumlu yönde etki-lemektedir.

Dünyada sermayenin sınır tanımaksı-zın çok hızlı hareket ettiği bir dönem ya-şanmaktadır. Sermaye birikimine sahip olanlar ülke dışında daha yüksek getiriler ararken, özellikle gelişmekte olan ülkeler sermaye yetersizliğini ülke dışından temin etme çabasındadır. Türkiye’de II. Dünya Savaşı’na kadar sermaye gereksinimi iç kaynaklardan karşılanmaya çalışılmıştır. İç

kaynaklardan sermaye temininin ülke ge-reksinimini karşılamaktan uzak olması ya-bancı sermayeye ilgiyi artırmıştır. Ülkemiz-de yabancı sermaye ile ekonomik aktiviteyi artırma çabasının son 30 yılda artış trendi-ne sahip olduğu gözlenmektedir. Bankacı-lık sistemi ekonominin ihtiyaç duyduğu yatı-rım-harcamayı fonlayabilmesi için yabancı kısa-uzun vadeli fonlara gereksinim duy-maktadır. Türkiye’de 1980’den sonra denk bütçe politikası uygulaması terk edilmiştir. Bütçe açıkları ile kamunun fon ihtiyacıyla birlikte piyasada fon talebini artırmıştır. 1980 sonrası her alanda yaşanan dönü-şümle birlikte finansal liberalizasyon 1989 yılında hızlanmıştır. Finansal serbestleşme süreci artan fon ihtiyacını karşılamaya olumlu katkı yapmıştır. Bankacılık sistemin-de banka sayısının artırışına paralel olarak finansal araç çeşitliliğindeki artış yabancı sermaye hareketlerini de hızlandırarak bankacılık sisteminin işleyişini etkilemiştir.

Liberalleşmeyle birlikte artan bankacılık sektörüne yabancı sermaye girişi doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımları şeklinde te-mel ayırıma tabi tutulmuştur. Doğrudan yatı-rımı kapsayan bankacılık sektörüne yabancı banka girişlerinin faiz marjlarında düşme, sektörün uluslararası standarda ulaşmasına

katkıda bulunma, daha etkin düzenleme ve denetim, yabancı sermayeye daha kolay ulaşım, hizmet kalitesinin ve çeşitliliğinin artışı gibi katkılar yapması beklenmektedir. Bu katkılar banka sermayesini, aktiflerini, mevduatlarını ve kredilerini artırarak sağlıklı bir tasarruf-yatırım dengesi ile ekonomik bü-yümeyi artıracaktır. Yabancı sermaye girişi ile bankacılık sektöründeki kaynak artışının verimliliği artırması muhtemeldir. Türkiye’de finansal liberalizasyonun başladığı 1989 yılından itibaren yabancı sermaye girişleri ile Türkiye’de pek çok yapısal dönüşüm ya-şanmış, 1994-1998 ve 2001 krizlerinin de olduğu bir dönem yaşanmıştır. 2001 sonra-sında ekonominin tüm alanlarında yapılan yapısal reformlarla birlikte bankacılık sek-törü 2001 krizi sonrası istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur. 2001 krizi sonrası dönemde bankacılık sektöründe gözlenen istikrarla birlikte verimliliğin artışı beklenmekte olup,

2001 sonrasında ekonomi-nin tüm alanlarında yapılan yapısal reformlarla birlikte bankacılık sektörü 2001 kri-zi sonrası istikrarlı bir yapı-ya kavuşmuştur.

Page 83: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201380

Prof

. Dr.

Salih

BA

RIŞI

K

Gaziosmanpaşa Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

2001 Krizi Sonrasında Bankacılık Sektörü Performansında Yabancı Sermaye1.Giriş

Fon talep edenler ile fon arz edenlerin buluştuğu ağı ifade eden finansal sistem; ticari bankalar-merkez bankası-finans ku-rumlarını içeren para yaratan kurumların oluşturduğu parasal kesim, menkul kıymetler piyasasını içeren sermaye piyasası ve emek-li sandığı-sigorta kurumlarını içeren para yaratmayan kurumlar olarak üç kesime ay-rılmaktadır. Parasal kesim faiz karşılığında kısa vadeli fon arz etmektedir. Bankacılık kesimi, özkaynaklarını, iştirak ve faaliyet gelirlerini kaynak olarak kullanabilmekle beraber; borçlanma sertifikası ve hisse se-nedi arzı yoluyla kaynak toplayabilmekte-dir. Küçük işletmelerin hisse senedi ve tahvil ihracı yoluyla borçlanma olanağı kısıtlıdır. Bankacılık kesiminin işletmeleri fonlayabil-mesi ekonomik aktiviteyi olumlu yönde etki-lemektedir.

Dünyada sermayenin sınır tanımaksı-zın çok hızlı hareket ettiği bir dönem ya-şanmaktadır. Sermaye birikimine sahip olanlar ülke dışında daha yüksek getiriler ararken, özellikle gelişmekte olan ülkeler sermaye yetersizliğini ülke dışından temin etme çabasındadır. Türkiye’de II. Dünya Savaşı’na kadar sermaye gereksinimi iç kaynaklardan karşılanmaya çalışılmıştır. İç

kaynaklardan sermaye temininin ülke ge-reksinimini karşılamaktan uzak olması ya-bancı sermayeye ilgiyi artırmıştır. Ülkemiz-de yabancı sermaye ile ekonomik aktiviteyi artırma çabasının son 30 yılda artış trendi-ne sahip olduğu gözlenmektedir. Bankacı-lık sistemi ekonominin ihtiyaç duyduğu yatı-rım-harcamayı fonlayabilmesi için yabancı kısa-uzun vadeli fonlara gereksinim duy-maktadır. Türkiye’de 1980’den sonra denk bütçe politikası uygulaması terk edilmiştir. Bütçe açıkları ile kamunun fon ihtiyacıyla birlikte piyasada fon talebini artırmıştır. 1980 sonrası her alanda yaşanan dönü-şümle birlikte finansal liberalizasyon 1989 yılında hızlanmıştır. Finansal serbestleşme süreci artan fon ihtiyacını karşılamaya olumlu katkı yapmıştır. Bankacılık sistemin-de banka sayısının artırışına paralel olarak finansal araç çeşitliliğindeki artış yabancı sermaye hareketlerini de hızlandırarak bankacılık sisteminin işleyişini etkilemiştir.

Liberalleşmeyle birlikte artan bankacılık sektörüne yabancı sermaye girişi doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımları şeklinde te-mel ayırıma tabi tutulmuştur. Doğrudan yatı-rımı kapsayan bankacılık sektörüne yabancı banka girişlerinin faiz marjlarında düşme, sektörün uluslararası standarda ulaşmasına

katkıda bulunma, daha etkin düzenleme ve denetim, yabancı sermayeye daha kolay ulaşım, hizmet kalitesinin ve çeşitliliğinin artışı gibi katkılar yapması beklenmektedir. Bu katkılar banka sermayesini, aktiflerini, mevduatlarını ve kredilerini artırarak sağlıklı bir tasarruf-yatırım dengesi ile ekonomik bü-yümeyi artıracaktır. Yabancı sermaye girişi ile bankacılık sektöründeki kaynak artışının verimliliği artırması muhtemeldir. Türkiye’de finansal liberalizasyonun başladığı 1989 yılından itibaren yabancı sermaye girişleri ile Türkiye’de pek çok yapısal dönüşüm ya-şanmış, 1994-1998 ve 2001 krizlerinin de olduğu bir dönem yaşanmıştır. 2001 sonra-sında ekonominin tüm alanlarında yapılan yapısal reformlarla birlikte bankacılık sek-törü 2001 krizi sonrası istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur. 2001 krizi sonrası dönemde bankacılık sektöründe gözlenen istikrarla birlikte verimliliğin artışı beklenmekte olup,

2001 sonrasında ekonomi-nin tüm alanlarında yapılan yapısal reformlarla birlikte bankacılık sektörü 2001 kri-zi sonrası istikrarlı bir yapı-ya kavuşmuştur.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 81

bu verimlilikte yabancı sermaye girişlerinin payı ne kadar etkindir sorgusu akla gelmek-tedir. Türkiye Bankaları Birliğinin yayınlamış olduğu seçilmiş rasyoları istatistiklerinde ge-lir-gider yapısı, sermaye yeterliliği, bilanço yapısı, aktif yapısı, likitide yapısı, kârlılık, sektör payları, grup payları, şube rasyoları, faaliyet rasyoları gibi 10 ana ve 40 alt gös-tergeden oluşan verimlilik göstergesi mevcut-tur. Burada yabancı sermayenin bankacılık sektörünün verimliliğine katkısı konusu ile il-gili literatür çalışma özetlerinden ve Tablo 2 de görülen rasyolardan yorumlanmaktadır.

Literatür YorumuCalvo vd. (1993, 1996), Arias (1994),

Arias ve Montiel (1999), Ying ve Kim (2001), gelişmekte olan ülkelerin sermaye ihtiyaçlarıyla ortaya çıkan yüksek faizlerin yanısıra gelişmiş ülkelerdeki düşük faizlerin sermaye hareketlerini etkilediğini belirtmek-tedirler. Claessens ve Glaessner (1998), sermaye girişlerinin faiz oranlarını düşürdü-ğünü, finansal hizmetlerin kalitesini artırdığı-nı, bankacılık sektöründe uluslar arası stan-dartların yerleşimini sağladığını ve sektörde şeffaflığın arttığını belirtmektedir. Claessens vd. (2001), yabancı bankaların bankacı-lık sektörünün işleyişine olumlu katkı yapa-rak rekabeti artırdığını, Magri vd. (2004), İtalya’da yabancı banka girişlerinin kredi piyasasında rekabeti artırdığını, Bayraktar ve Wang, 30 ülke ve 4500 bankayı kapsa-yan çalışmasında yabancı bankaların reka-beti artırdığı, finansal liberalizasyon yaşa-nan ülkelerde daha düşük kâr, maliyet, net faiz marjları sermaye piyasasını liberalize eden ülkelerde daha yüksek marjları ortaya çıkardığını gözlemişlerdir. Etokova (2006), Ukrayna bankacılık sistemine yabancı ban-ka girişlerinin sektörün gelişimini hızlandır-dığını, Petreski (2006), yabancı sermaye

girişinin bankaların fayda-maliyet etkinliğini artırdığını vurgulamıştır.

Türkiye’yi konu edinen çalışmalarda Altınkemer (1998), bankacılık sektörüne yabancı sermaye girişinin döviz mevduatla-rını arttırdığını ve daha da önemlisi likidite artışlarının ulusal para ve döviz kredilerini yükselttiğini belirtmiştir. Denizer (1999), (2000) yabancı banka girişlerinin banka-cılık sektörünün uluslararasılaşmasını artır-dığını, sektörde rekabeti yükselttiğini, yerel bankaların maliyetini azalttığını ve karlılığı-nı yükselttiğini belirtmiştir. İnsel ve Sungur (2003), 1989-1999 dönemini kapsayan çalışmasında yabancı sermaye hareketle-rinin reel ve finansal göstergelerde oynak-lıkları artırdığı, ekonomik faaliyetlere kısa dönemli bakış getirdiği ve istikrarsızlığın artmasında önemli rol oynadığı sonucuna varmışlardır. Yeldan (2003), 1970-1990 döneminde bankaların kredi hacminin reel olarak gelişmediğini belirtmiştir. 1989–1995 döneminde kredi hacminin ulusal gelire göre gerilediğini ve sektörün asıl görevi olan reel sektöre yatırım finansmanı sağlama rolünden faiz-kur arbitrajına dayalı spekülatif kazançlara yöneldiğini belirtmiş-tir. Çakar (2003), yabancı banka girişleri-nin bankacılık sektörünü krizlere karşı daha dayanıklı, faizleri düşürücü, kredi piyasası-nı daha canlı hale getirdiği, risk yönetimine katkı yaptığı, şeffaflığı arttırdığı, teknolojik transferler sağladığı, finansal araç ve hiz-met çeşitliliğini artırdığı ve internet bankacılı-ğını geliştirdiğini vurgulamıştır. Berument ve Dinçer (2004), yabancı sermaye girişlerinin kısa dönemde faiz oranlarını düşürücü etki-sinin olduğu sonucuna varmışlardır. Yayla vd. (2005), yabancı sermayeli bankaların daha çok kurumsal müşterilere yöneldikle-rini, türev finansal araçlara yoğunlaştıkları-nı ve kârlı çalıştıklarını belirtmişlerdir. Kurt

(2006), yabancı sermaye girişlerine paralel bir biçimde banka kredilerinde de sürekli bir artış olduğu sonucuna varmıştır.

Gazioğlu ve Başdaş (2007), Kriz son-rasında yabancı doğrudan yatırımcıların yerel tasarruflardan kaynak kullanmaya başladıklarını, yurtiçi tasarrufların mobilite-sini ve bankacılık sektöründe uluslarasası şirketleşme eğilimini arttığını belirtmişlerdir. World Bank, 2001; Claessens, vd., 2001; Demirguc-Kunt and Huizinga, 1999; Claes-sens, vd., 2000; Claessens and Lee, 2002, yabancı banka girişlerinin bankacılık sektö-rünün etkinliğini artırdığını ifade etmektedir. Clarke vd. 2001; Barth vd. 2001; Levine 1996, yabancı banka girişlerinin bankacı-lık sistemine yasal düzenlemeler ve şeffaflık getirdiği ve daha istikrarlı kaynak sağladı-ğını belirtmişlerdir. Kriz sonrası dönemde yabancı banka girişlerinin ve bankaların yeniden yapılandırmasının maliyetleri azalt-tığını belirtmektedir. (Demirguc - Kunt, vd, 1998). Hellmann vd. 2000, yabancı ban-ka girişlerinin yerel bankaları kazanç elde edebilmek için daha fazla riske yönelttiğini belirtmektedir. Barışık vd. yabancı sermaye girişlerinin bankacılık sektörü verimliliğine katkısının düşük olduğunu bulmuşlardır.

Türkiye’ye gelen yabancı sermaye gi-rişleri ilişkin bilgiler Tablo 1 de görüldüğü gibi doğrudan yatırımların milli gelire ora-nı 2001 yılında %0,25 oranlarından inişli çıkışlı trendler izlemesine karşın 2007 yılın-dan sonraki rakamlar olumludur. Portföy ya-tırımlar 2004,2005,2010,2011 yılında mil-li gelirin %2 sinden fazla iken, 2001,2002 ve 2008 yılında negatif ve istikrarsız yapısı ile ekonomiye büyük katkı yapması konu ile bağlantılı olarak bankacılık sektörüne büyük katkı yapması beklenmemektedir.

Yıllar Doğrudan Yabancı Yat./GSYH Portföy Yatırımı/GSYH2001 0.253564586 -2.3035092712002 0.061926279 -0.2550158562003 0.158413069 0.8135171162004 0.198895226 2.0458158982005 0.220299051 2.7821037052006 0.174044045 1.3966846262007 0.325424291 0.1287172052008 0.349016724 -0.6865319162009 0.252703619 0.0369373612010 0.200234046 2.2010700162011 0.318720416 2.843907089

Tablo:1: Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırım Oranları

Kaynak: Veriler, IMF, IFS, 2012’den alınarak oranlanmıştır.

Page 84: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201382

Gelir gider rasyolarından toplam gelir/toplam giderler oranlarında 2001 yılından 2011 yılına 100 lü rakamlardan 140 lı ra-kamlara ulaşılmışken, yabancı bankaların oranlarında düşüş dikkat çekicidir. Özel karşılık sonrası faiz gelirleri/toplam faaliyet gelirlerinde tüm bankalarda artışlar gözle-nirken özel bankalar zarardan kâra geçme-sine karşın en düşük olan grup olmuştur. Ser-maye yeterliliği rasyolarında özkaynaklar/kredi+piyasa+operarsyonal risk oranında 20 li oranlardan 14-16 aralığına düşmesi-ne karşın dönem başında kamumun 50,2 gibi yüksek oranı dikkat çekicidir. Özkay-nalar/toplam aktiflerdin nispeten yatay sey-reden rakamlara karşın en düşük oran kamu bankalarındadır. Bilanço yapısı rasyola-rında Türk Parası aktifleri/toplam aktifler oranlarından 40-50 li oranlarından 60-70 li oranlara ulaşılmıştır. Yabancı para aktifler/toplam aktifler oranlarında kuma bankaları 32,9 gibi düşük orandan 24,7 gibi en dü-şük oranda kalmıştır. En büyük düşüş 53,4 oranından 23 oranını gerileme ile yabancı bankalarda yaşanması yabancı bankalar-da döviz yükümlülüklerinin çözülmesinin en

yüksek olduğunu göstermektedir. Aktif ya-pısı rasyolarında finansal varlıklar/toplam varlıklar oranlarında kamu bankaları tüm dönem boyunca en yüksek oranda kalmış, yabancı bankaların hep en düşük orana sahip olması finansal varlıklara en düşük kaynak aktaran grup olduğunu göstermek-tedir. Toplam krediler ve alacaklar/toplam aktiflerde 2011 aynı oranlara ulaşıldığı gö-rülmektedir.

Likit yapısı rasyolarında likit aktifler/toplam aktifler de kamu bankaları oranları diğer gruplara göre düşük kalmıştır. Likit aktifler/kısa vadeli yükümlülükler tüm dö-nem boyunca kamu bankalarında en düşük oran, yabancı bankalarda en yüksek oran görülmesi yabancı bankaların daha likit kal-dığını göstermektedir. Kârlılık oranlarında net dönem kârı/toplam aktif oranlarında negatiflikten pozitife geçerken benzer oran-lara ulaşıldığı gözlenmektedir. Sektörel pay-ları rasyolarında toplam aktiflerde mevduat banklarının payı yatay seyir izlemiş, özel ve kamunun payı azalırken yabancıların payı 3,1 den 13,6 ya yükselmiştir. Toplam kre-diler ve alacaklarda mevduat bankalarının

payı artmış, özel bankaların payı azalmış, kamu ve yabancı bankaların payı artmıştır. Mevduat bankaların grup paylarında top-lam aktiflerde kamu ve özel bankanın payı azalmış, yabancı bankanın payı artmıştır. Toplam krediler ve alacaklarda özelin payı azalmış, kamu ve yabancı bankanın payı artmıştır.

Şube rasyolarında şube başına aktifler-de 20 milyonlardan en yüksek artış 125 mil-yon ile özel bankalarda en düşük 82 milyon ile yabancı bankalarda olmuştur. Şube başı-na toplam mevduatta yabancı bankalar 10 milyondan 48 milyon ile en düşük değerde kalmıştır. En yüksek mevduat 83 milyon ile kamu bankalarındadır. Faaliyet rasyoların-da toplam faaliyet gelirleri/toplam aktifler-de yabancı bankalar 23,1 gibi çok yüksek oranlardan büyük düşüşle 2011 yılında diğer bankalarla eşitlenmiştir. Net faaliyet karı/toplam aktiflerde yabancı bankalar 134,5 gibi en yüksek orandan 2011 yılın-da 1,6 ile diğerlerine göre en düşük değere düşmüştür.

Tablo:2: Bankacılık Verimlilik Göstergeleri

Toplam Gelirler / Toplam Giderler Özel Karşılıklar Sonrası Net Faiz Geliri / Toplam Faaliyet Gelirleri

Gelir-Gider Rasyosu 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 142,9 153,4 157,2 131,6 137,2 136,8 135,8 145,3 133,2 124,7 103,6 61.3 58.9 56.7 58.1 57.5 57.3 56.4 61.8 36.9 46.0 239.2

Mevduat Bankaları 141,9 152,3 155,9 130,3 135,9 135,3 134,2 143,0 130,5 121,7 101,8 60.9 58.5 56.0 57.0 56.7 56.9 55.8 61.2 34.4 44.0 275.2

Kamu Bankaları 142,4 153,3 151,7 129,1 135,0 137,3 138,2 142,9 133,1 123,0 111,8 68.8 65.7 72.2 69.4 67.3 68.9 61.7 72.7 49.7 51.5 166.9

Özel Bankalar 145,0 157,2 161,9 132,1 138,8 132,4 130,9 141,0 129,4 125,9 87,8 54.7 51.5 47.7 48.4 49.8 52.8 54.5 56.9 27.5 48.2 -2,597.9

Yabancı Bankalar 130,6 135,4 145,2 126,3 127,5 136,7 133,5 142,9 147,0 160,8 174,8 68.5 70.2 58.1 65.8 63.3 51.1 47.2 46.2 50.5 59.1 59.6

Özkaynaklar / (Kredi + Piyasa + Operasyonel Riske Esas Tutar) Özkaynaklar / Toplam Aktifler

Sermaye Yeterliligi 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 16.7 19.2 20.9 18.1 19.1 22.0 24.2 28.8 30.9 24.2 - 11.9 13.4 13.3 11.7 13.1 12.0 13.5 15.0 14.2 12.1 9.0

Mevduat Bankaları 15.5 17.7 19.3 16.5 17.4 19.8 21.6 26.2 28.1 23.1 - 11.0 12.4 12.2 10.6 11.9 10.7 12.4 13.8 13.1 11.2 8.3

Kamu Bankaları 14.5 16.7 18.4 16.4 20.1 29.1 37.7 37.1 56.3 50.2 - 9.1 9.9 9.4 8.3 10.3 10.4 10.6 9.4 11.5 9.9 8.8

Özel Bankalar 15.5 18.2 19.7 16.4 17.2 17.5 17.2 22.3 23.5 19.7 - 11.7 13.4 13.0 11.1 12.2 10.4 12.4 15.6 14.7 12.7 7.8

Yabancı Bankalar 16.9 17.3 18.8 16.7 14.5 16.0 17.4 26.9 36.2 32.6 - 11.9 13.6 14.7 12.6 13.2 12.0 15.9 20.1 24.0 21.0 22.2

Page 85: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201382

Gelir gider rasyolarından toplam gelir/toplam giderler oranlarında 2001 yılından 2011 yılına 100 lü rakamlardan 140 lı ra-kamlara ulaşılmışken, yabancı bankaların oranlarında düşüş dikkat çekicidir. Özel karşılık sonrası faiz gelirleri/toplam faaliyet gelirlerinde tüm bankalarda artışlar gözle-nirken özel bankalar zarardan kâra geçme-sine karşın en düşük olan grup olmuştur. Ser-maye yeterliliği rasyolarında özkaynaklar/kredi+piyasa+operarsyonal risk oranında 20 li oranlardan 14-16 aralığına düşmesi-ne karşın dönem başında kamumun 50,2 gibi yüksek oranı dikkat çekicidir. Özkay-nalar/toplam aktiflerdin nispeten yatay sey-reden rakamlara karşın en düşük oran kamu bankalarındadır. Bilanço yapısı rasyola-rında Türk Parası aktifleri/toplam aktifler oranlarından 40-50 li oranlarından 60-70 li oranlara ulaşılmıştır. Yabancı para aktifler/toplam aktifler oranlarında kuma bankaları 32,9 gibi düşük orandan 24,7 gibi en dü-şük oranda kalmıştır. En büyük düşüş 53,4 oranından 23 oranını gerileme ile yabancı bankalarda yaşanması yabancı bankalar-da döviz yükümlülüklerinin çözülmesinin en

yüksek olduğunu göstermektedir. Aktif ya-pısı rasyolarında finansal varlıklar/toplam varlıklar oranlarında kamu bankaları tüm dönem boyunca en yüksek oranda kalmış, yabancı bankaların hep en düşük orana sahip olması finansal varlıklara en düşük kaynak aktaran grup olduğunu göstermek-tedir. Toplam krediler ve alacaklar/toplam aktiflerde 2011 aynı oranlara ulaşıldığı gö-rülmektedir.

Likit yapısı rasyolarında likit aktifler/toplam aktifler de kamu bankaları oranları diğer gruplara göre düşük kalmıştır. Likit aktifler/kısa vadeli yükümlülükler tüm dö-nem boyunca kamu bankalarında en düşük oran, yabancı bankalarda en yüksek oran görülmesi yabancı bankaların daha likit kal-dığını göstermektedir. Kârlılık oranlarında net dönem kârı/toplam aktif oranlarında negatiflikten pozitife geçerken benzer oran-lara ulaşıldığı gözlenmektedir. Sektörel pay-ları rasyolarında toplam aktiflerde mevduat banklarının payı yatay seyir izlemiş, özel ve kamunun payı azalırken yabancıların payı 3,1 den 13,6 ya yükselmiştir. Toplam kre-diler ve alacaklarda mevduat bankalarının

payı artmış, özel bankaların payı azalmış, kamu ve yabancı bankaların payı artmıştır. Mevduat bankaların grup paylarında top-lam aktiflerde kamu ve özel bankanın payı azalmış, yabancı bankanın payı artmıştır. Toplam krediler ve alacaklarda özelin payı azalmış, kamu ve yabancı bankanın payı artmıştır.

Şube rasyolarında şube başına aktifler-de 20 milyonlardan en yüksek artış 125 mil-yon ile özel bankalarda en düşük 82 milyon ile yabancı bankalarda olmuştur. Şube başı-na toplam mevduatta yabancı bankalar 10 milyondan 48 milyon ile en düşük değerde kalmıştır. En yüksek mevduat 83 milyon ile kamu bankalarındadır. Faaliyet rasyoların-da toplam faaliyet gelirleri/toplam aktifler-de yabancı bankalar 23,1 gibi çok yüksek oranlardan büyük düşüşle 2011 yılında diğer bankalarla eşitlenmiştir. Net faaliyet karı/toplam aktiflerde yabancı bankalar 134,5 gibi en yüksek orandan 2011 yılın-da 1,6 ile diğerlerine göre en düşük değere düşmüştür.

Tablo:2: Bankacılık Verimlilik Göstergeleri

Toplam Gelirler / Toplam Giderler Özel Karşılıklar Sonrası Net Faiz Geliri / Toplam Faaliyet Gelirleri

Gelir-Gider Rasyosu 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 142,9 153,4 157,2 131,6 137,2 136,8 135,8 145,3 133,2 124,7 103,6 61.3 58.9 56.7 58.1 57.5 57.3 56.4 61.8 36.9 46.0 239.2

Mevduat Bankaları 141,9 152,3 155,9 130,3 135,9 135,3 134,2 143,0 130,5 121,7 101,8 60.9 58.5 56.0 57.0 56.7 56.9 55.8 61.2 34.4 44.0 275.2

Kamu Bankaları 142,4 153,3 151,7 129,1 135,0 137,3 138,2 142,9 133,1 123,0 111,8 68.8 65.7 72.2 69.4 67.3 68.9 61.7 72.7 49.7 51.5 166.9

Özel Bankalar 145,0 157,2 161,9 132,1 138,8 132,4 130,9 141,0 129,4 125,9 87,8 54.7 51.5 47.7 48.4 49.8 52.8 54.5 56.9 27.5 48.2 -2,597.9

Yabancı Bankalar 130,6 135,4 145,2 126,3 127,5 136,7 133,5 142,9 147,0 160,8 174,8 68.5 70.2 58.1 65.8 63.3 51.1 47.2 46.2 50.5 59.1 59.6

Özkaynaklar / (Kredi + Piyasa + Operasyonel Riske Esas Tutar) Özkaynaklar / Toplam Aktifler

Sermaye Yeterliligi 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 16.7 19.2 20.9 18.1 19.1 22.0 24.2 28.8 30.9 24.2 - 11.9 13.4 13.3 11.7 13.1 12.0 13.5 15.0 14.2 12.1 9.0

Mevduat Bankaları 15.5 17.7 19.3 16.5 17.4 19.8 21.6 26.2 28.1 23.1 - 11.0 12.4 12.2 10.6 11.9 10.7 12.4 13.8 13.1 11.2 8.3

Kamu Bankaları 14.5 16.7 18.4 16.4 20.1 29.1 37.7 37.1 56.3 50.2 - 9.1 9.9 9.4 8.3 10.3 10.4 10.6 9.4 11.5 9.9 8.8

Özel Bankalar 15.5 18.2 19.7 16.4 17.2 17.5 17.2 22.3 23.5 19.7 - 11.7 13.4 13.0 11.1 12.2 10.4 12.4 15.6 14.7 12.7 7.8

Yabancı Bankalar 16.9 17.3 18.8 16.7 14.5 16.0 17.4 26.9 36.2 32.6 - 11.9 13.6 14.7 12.6 13.2 12.0 15.9 20.1 24.0 21.0 22.2

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 83

Bilanço Yapısı TP Aktifler / Toplam Aktifler YP Aktifler / Toplam Aktifler

2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 69.3 73.9 72.8 69.0 71.2 66.2 67.7 63.2 60.7 53.6 - 30.7 26.1 27.2 31.0 28.8 33.8 32.3 36.8 39.3 46.4 -

Mevduat Bankaları 69.5 74.0 72.9 68.9 71.0 66.1 67.7 63.3 61.0 53.9 - 30.5 26.0 27.1 31.1 29.0 33.9 32.3 36.7 39.0 46.1 -

Kamu Bankaları 75.3 79.8 78.6 76.6 80.2 77.9 80.8 76.4 74.1 67.1 - 24.7 20.2 21.4 23.4 19.8 22.1 19.2 23.6 25.9 32.9 -

Özel Bankalar 64.4 68.7 67.7 62.6 64.6 59.9 61.0 55.1 52.2 46.1 - 35.6 31.3 32.3 37.4 35.4 40.1 39.0 44.9 47.8 53.9 -

Yabancı Bankalar 77.0 80.9 79.5 76.1 75.3 64.9 63.2 63.7 56.1 46.6 - 23.0 19.1 20.5 23.9 24.7 35.1 36.8 36.3 43.9 53.4 -

Finansal Varlıklar (Net) / Toplam Aktifler Toplam Krediler ve Alacaklar / Toplam Aktifler

Aktif Yapısı 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 26.1 32.1 35.2 29.4 31.3 34.7 36.0 40.4 42.8 40.5 35.0 57.2 52.9 47.7 52.0 50.0 45.0 38.6 33.7 28.0 26.5 21.9

Mevduat Bankaları 26.6 32.7 36.0 30.1 31.9 35.4 36.7 41.4 44.2 42.0 36.5 56.9 52.6 47.3 51.5 49.6 44.3 37.8 32.5 26.5 24.8 19.7

Kamu Bankaları 33.3 38.5 44.3 42.5 44.9 50.6 52.0 57.8 57.4 57.9 53.4 54.2 49.2 41.5 42.0 38.6 32.8 25.3 20.1 15.3 13.8 14.8

Özel Bankalar 25.1 32.6 34.6 26.3 28.5 31.7 30.0 32.1 36.2 33.3 26.4 57.9 52.7 47.6 54.1 52.1 48.1 43.6 39.6 33.0 30.8 22.8

Yabancı Bankalar 18.1 20.4 21.6 18.7 18.9 15.9 21.2 24.4 23.3 23.5 22.8 58.9 60.1 59.8 61.8 62.6 56.3 50.6 46.3 39.9 33.9 26.0

Likit Aktifler / Toplam Aktifler Likit Aktifler / Kısa Vadeli Yükümlülükler

Likidite Yapısı 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 30.9 32.8 33.0 26.6 37.1 39.6 39.9 37.4 38.8 34.3 32.0 53.4 54.7 54.3 44.5 62.4 65.3 74.8 84.3 80.5 75.1 -

Mevduat Bankaları 31.0 32.9 33.1 26.6 37.3 40.0 40.3 37.9 39.5 34.8 32.7 52.2 53.5 53.0 43.3 61.2 64.4 73.7 83.0 79.6 73.8 -

Kamu Bankaları 27.8 30.2 29.7 22.3 44.6 44.3 39.2 32.8 34.0 21.9 21.2 41.3 45.1 44.8 35.5 73.0 71.0 85.3 104.9 77.0 56.3 -

Özel Bankalar 31.5 34.1 34.9 28.3 35.2 37.7 40.8 40.2 40.8 40.0 36.2 54.9 56.9 56.7 45.6 57.4 61.2 69.0 74.7 79.8 79.7 -

Yabancı Bankalar 35.6 33.9 33.4 28.5 29.8 38.4 39.9 42.0 43.3 43.4 43.9 71.4 61.7 59.1 50.8 50.5 60.9 67.4 67.4 83.0 80.0 -

Net Dönem Kârı (Zararı) / Toplam Aktifler Net Dönem Kârı (Zararı) / Özkaynaklar

Kârlılık 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 20032002 2001

Bankacılık Sistemi 1.6 2.2 2.4 1.8 2.6 2.3 1.4 2.1 2.2 1.1 -6.6 13.8 16.5 18.3 15.4 19.5 18.9 10.6 14.0 15.8 9.2 -76.5

Mevduat Bankaları 1.6 2.2 2.4 1.7 2.5 2.2 1.3 2.1 2.2 0.9 -6.7 14.8 17.8 19.7 16.4 20.9 20.3 10.6 15.0 16.5 8.3 -83.6

Kamu Bankaları 1.6 2.3 2.6 1.9 2.8 2.6 2.3 2.5 2.2 1.6 -3.0 17.3 23.4 27.2 22.5 26.8 25.1 21.6 26.6 18.7 15.7 -33.5

Özel Bankalar 1.7 2.4 2.4 1.8 2.4 1.8 0.6 1.6 2.1 2.0 -7.7 14.4 17.6 18.5 15.8 19.9 16.9 4.7 10.3 13.9 16.0 -103.8

Yabancı Bankalar 1.5 1.4 1.9 1.3 2.0 2.5 2.5 2.4 2.7 1.2 0.6 12.3 10.6 13.1 10.5 15.2 20.5 15.5 11.9 11.2 5.9 3.2

Page 86: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201384

Toplam Aktifler Toplam Krediler ve Alacaklar

Sektörel Payları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0

Mevduat Bankaları 96.4 96.8 96.6 96.8 96.6 96.8 96.8 96.3 95.9 95.6 95.3 95.8 96.3 95.7 95.9 95.9 95.5 95.0 93.0 90.6 89.2 85.6

Kamu Bankaları 29.4 31.0 31.3 29.4 29.2 29.6 31.4 34.9 33.3 31.9 32.0 27.8 28.8 27.2 23.8 22.5 21.6 20.6 20.9 18.2 16.6 21.6

Özel Bankalar 53.3 51.6 51.8 52.4 52.3 54.8 59.7 57.4 57.0 56.2 56.8 54.0 51.5 51.6 54.5 54.6 58.6 67.5 67.4 67.1 65.3 59.1

Yabancı Bankalar 13.6 14.1 13.5 14.8 15.0 12.2 5.2 3.4 2.8 3.1 3.1 14.0 16.0 16.9 17.6 18.8 15.3 6.8 4.6 4.0 4.0 3.6

Toplam Aktifler Toplam Krediler ve Alacaklar

Grup Payları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi

Mevduat Bankaları 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0

Kamu Bankaları 30.5 32.0 32.4 30.4 30.2 30.5 32.4 36.2 34.7 33.4 33.6 29.0 29.9 28.5 24.8 23.5 22.6 21.7 22.4 20.1 18.6 25.3

Özel Bankalar 55.3 53.3 53.6 54.1 54.1 56.6 61.7 59.6 59.4 58.8 59.6 56.3 53.5 53.9 56.8 56.9 61.3 71.1 72.5 74.1 73.2 69.0

Yabancı Bankalar 14.1 14.6 13.9 15.3 15.6 12.6 5.4 3.5 2.9 3.3 3.2 14.6 16.6 17.6 18.4 19.6 16.0 7.2 5.0 4.4 4.5 4.3

Şube Rasyoları Şube Başına Toplam Aktif Şube Başına Toplam Mevduat

Milyon 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 118 102 88 80 74 71 64 50 42 35 24 71 65 56 52 47 46 41 32 27 23 17

Mevduat Bankaları 114 99 86 78 72 69 62 48 40 33 23 71 65 56 52 47 46 41 32 27 23 17

Kamu Bankaları 117 109 99 86 74 67 61 50 42 34 20 83 83 74 67 58 52 47 38 31 24 14

Özel Bankalar 125 108 94 86 81 74 62 47 40 33 27 74 67 58 54 49 46 38 29 26 23 20

Yabancı Bankalar 82 65 52 52 48 55 53 50 33 32 22 48 37 32 30 30 35 31 30 17 17 10

Toplam Faaliyet Gelirleri / Toplam Aktifler Net Faaliyet Kârı(Zararı) / Toplam Aktifler

Faaliyet Rasyoları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 5.1 6.0 7.2 6.3 7.1 6.7 7.2 8.6 9.4 9.4 2.6 2.1 2.7 3.0 2.2 3.1 2.9 2.2 3.8 3.7 2.5 73.2

Mevduat Bankaları 5.1 6.0 7.2 6.2 7.1 6.6 7.1 8.5 9.1 9.0 2.2 2.0 2.7 3.0 2.2 3.1 2.8 2.1 3.6 3.5 2.0 75.2

Kamu Bankaları 4.6 5.2 5.9 5.1 6.0 6.1 6.1 7.5 9.4 10.2 6.3 2.1 2.8 3.2 2.4 3.4 3.4 3.3 4.5 4.3 4.0 46.8

Özel Bankalar 5.1 6.2 7.5 6.4 7.4 6.3 7.3 8.5 8.6 8.5 -0.2 2.1 2.9 3.0 2.1 3.0 2.3 1.2 2.8 2.9 2.6 90.9

Yabancı Bankalar 6.0 6.9 9.2 7.7 8.0 8.8 10.6 13.6 17.4 17.5 23.1 1.6 1.8 2.2 1.7 2.5 3.0 3.0 5.0 6.8 9.0 134.5

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği

Page 87: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201384

Toplam Aktifler Toplam Krediler ve Alacaklar

Sektörel Payları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0

Mevduat Bankaları 96.4 96.8 96.6 96.8 96.6 96.8 96.8 96.3 95.9 95.6 95.3 95.8 96.3 95.7 95.9 95.9 95.5 95.0 93.0 90.6 89.2 85.6

Kamu Bankaları 29.4 31.0 31.3 29.4 29.2 29.6 31.4 34.9 33.3 31.9 32.0 27.8 28.8 27.2 23.8 22.5 21.6 20.6 20.9 18.2 16.6 21.6

Özel Bankalar 53.3 51.6 51.8 52.4 52.3 54.8 59.7 57.4 57.0 56.2 56.8 54.0 51.5 51.6 54.5 54.6 58.6 67.5 67.4 67.1 65.3 59.1

Yabancı Bankalar 13.6 14.1 13.5 14.8 15.0 12.2 5.2 3.4 2.8 3.1 3.1 14.0 16.0 16.9 17.6 18.8 15.3 6.8 4.6 4.0 4.0 3.6

Toplam Aktifler Toplam Krediler ve Alacaklar

Grup Payları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi

Mevduat Bankaları 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0 100.0100.0100.0100.0 100.0 100.0

Kamu Bankaları 30.5 32.0 32.4 30.4 30.2 30.5 32.4 36.2 34.7 33.4 33.6 29.0 29.9 28.5 24.8 23.5 22.6 21.7 22.4 20.1 18.6 25.3

Özel Bankalar 55.3 53.3 53.6 54.1 54.1 56.6 61.7 59.6 59.4 58.8 59.6 56.3 53.5 53.9 56.8 56.9 61.3 71.1 72.5 74.1 73.2 69.0

Yabancı Bankalar 14.1 14.6 13.9 15.3 15.6 12.6 5.4 3.5 2.9 3.3 3.2 14.6 16.6 17.6 18.4 19.6 16.0 7.2 5.0 4.4 4.5 4.3

Şube Rasyoları Şube Başına Toplam Aktif Şube Başına Toplam Mevduat

Milyon 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 118 102 88 80 74 71 64 50 42 35 24 71 65 56 52 47 46 41 32 27 23 17

Mevduat Bankaları 114 99 86 78 72 69 62 48 40 33 23 71 65 56 52 47 46 41 32 27 23 17

Kamu Bankaları 117 109 99 86 74 67 61 50 42 34 20 83 83 74 67 58 52 47 38 31 24 14

Özel Bankalar 125 108 94 86 81 74 62 47 40 33 27 74 67 58 54 49 46 38 29 26 23 20

Yabancı Bankalar 82 65 52 52 48 55 53 50 33 32 22 48 37 32 30 30 35 31 30 17 17 10

Toplam Faaliyet Gelirleri / Toplam Aktifler Net Faaliyet Kârı(Zararı) / Toplam Aktifler

Faaliyet Rasyoları 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001

Bankacılık Sistemi 5.1 6.0 7.2 6.3 7.1 6.7 7.2 8.6 9.4 9.4 2.6 2.1 2.7 3.0 2.2 3.1 2.9 2.2 3.8 3.7 2.5 73.2

Mevduat Bankaları 5.1 6.0 7.2 6.2 7.1 6.6 7.1 8.5 9.1 9.0 2.2 2.0 2.7 3.0 2.2 3.1 2.8 2.1 3.6 3.5 2.0 75.2

Kamu Bankaları 4.6 5.2 5.9 5.1 6.0 6.1 6.1 7.5 9.4 10.2 6.3 2.1 2.8 3.2 2.4 3.4 3.4 3.3 4.5 4.3 4.0 46.8

Özel Bankalar 5.1 6.2 7.5 6.4 7.4 6.3 7.3 8.5 8.6 8.5 -0.2 2.1 2.9 3.0 2.1 3.0 2.3 1.2 2.8 2.9 2.6 90.9

Yabancı Bankalar 6.0 6.9 9.2 7.7 8.0 8.8 10.6 13.6 17.4 17.5 23.1 1.6 1.8 2.2 1.7 2.5 3.0 3.0 5.0 6.8 9.0 134.5

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 85

SonuçBankaların kaynak temin edebilme alter-

natiflerinden birisi yabancı sermayedir. Ül-keye yabancı sermaye girişlerinin bankacılık sektörünün performansını artırması, verimli-ğini yükseltmesi beklenmektedir. Türkiye’de 1980’li yıllarda her alanda yaşanan dönü-şümle birlikte finansal liberalizasyon 1989 yılında hızlanmıştır. Yapılan liberalizasyon sonra yabancı sermayenin bankacılık kesi-mi ve ekonomiye olumlu katkısının olması beklenmektedir. Ülkemize gelen yabancı sermaye miktarlarının milli gelire oranlarına bakıldığında özellikle portföy yatırımlarının istikrarsız ve tahmin edici olmadığı yorumu yapılabilir. Literatür özetlerinden yabancı sermaye girişlerinin bankacılık sektörü per-formansını doğrudan etkilediği veya ban-kacılık araçlarının artışının verimliliği kesin etkilediği şeklinde yorumlar mevcut değildir. Bankacılık sektörü rasyolarında, 2001 son-rasında bir istikrar gözlenirken, büyük bir performans artışı görünmemekte, yabancı sermayenin banka satın almaları ve sektöre giriş yapması ile ortaya çıkan yabancı ban-kalarının rasyolarındaki düşüş, yabancı ser-maye girişlerinin bankacılık sektörünün ve-rimliliğinde fazla etkin olmadığı, bankacılık sektörü de dahil olmak üzere tüm alanlarda gerçekleştirilen yapısal reformların, AB’ye uyum çalışmalarının ve özellikle ekonomik büyümenin daha etkin olduğu söylenebilir.

KaynakçaAltınkemer, Melike (1998), “Capital Inflows and Central Bank’s Policy Response”, TCMB Araştırma Departmanı, http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/dpaper47.pdf,Arias, E. Fernandez (1994), “The New Wave of Private Capital Inflows”, The World Bank Policy Research Working Paper, No. 1312. Arias, E. Fernandez, P. J. Montiel (1999), “The Surge in Capital Inflows to Developing Countries: Prospects and Policy Response”, The World Bank Policy Research Working Paper, No.1473. Barışık vd. (2012), “Foreign Capital Mobility and Productivity in Turkish Banking Sectors: (1989-2011), EBES 2012, Warsaw Conferen-ce, Poland. Barth, James R., Gerard Caprio, Jr. and Ross Levine, 2001, “Bank Regulation and Supervisi-on: What Works Best?” Policy Research Wor-king Paper 2725, World Bank (November).Bayraktar Nihal and Yan Wang, (2004), Foreign Bank Entry and Domestic Banks’ Performance: Evidence Using Bank-Level Data, Word Bank Policy Research Working Paper No:3416, 8 August 2004.

Berument Hakan ve Nergiz Dinçer; (2004), “Do Capital Flows Improve Macroeconomic Performance In Emerging Markets?: The Turkish Experience”, http://www.bilkent.edu.tr/~berument/emft04.pdf, (Erişim Tarihi: 28.05.2006).Çakar, Vesile (2003), Yabancı Sermayeli Banka Girişleri ve Ulusal Bankacılık Sektörleri Üzerindeki Etkileri. TCMB Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, Ankara.Calvo, Guillermo A., Leonardo Leiderman and Carmen Reinhart (1993), “Capital Inflows to Latin America: The Role of External Factors,” IMF Staff Papers, Vol. 40, pp. 108-151.Calvo, Guillermo A., Leonardo Leiderman and Carmen Reinhart (1996), “Inflows Of Capital to Developing Countries in The 1990s,” The Jo-urnal of Economic Perspectives, Vol.10, No.1, pp. 123-139.Claessens, Stijin and Thomas C. Glaessner (1998), “Internationalization of Financial Services in Asia”, Investment Liberalization and Financial Reform in the Asia-Pasific Region Conference, August 29-31. Sydney, Australia. Claessens, Stijn, Aslı Demirgüç-Kunt and Harry Huinzinga (2001), “How Does Foreign Entry Affect the Domestic Banking Market?”, Journal of Banking and Finance, Vol.25, pp. 891-911. Claessens, Stijn, Asli Demirguc-Kunt, and Harry Huizinga, 2000, “The Role of Foreign Banks in Domestic Banking Systems,” in: Cla-essens, S. and M. Jansen (eds.), The Internali-zation of Financial Services: Issues and Lessons for Developing Countries, Boston, Kluwer Academic Press.Claessens, Stijn and Jong-Kun Lee, 2002, “Foreign Banks in Low-Income Countries: Re-cent Developments and Impacts,” mimeo, The World Bank (June)Clarke, George, Robert Cull, and Maria Soledad Martinez Peria, 2001, “Does Foreign Bank Penetration Reduce Access to Credit in Developing Countries? Evidence from Asking Borrowers,” World Bank Working Paper No. 2716 (November).Demirguc-Kunt, Asli and H. Huizinga, 1999, “Determinants of Commercial Bank Interest Margins and Profitability: Some International Evidence,” World Bank Economic Review, Vol. 13, No. 2, (May).Demirguc-Kunt, Asli, Ross Levine, and Hong-Ghi Min (1998) “Opening to Foreign Banks: Issues of Stability, Efficiency, and Growth,” in Proceedings of the Bank of Korea Conference on the Implications of Globalization of World Financial Markets (December).Denizer, Cevdet (1999), “Foreign Entry in Turkey’s Banking Sector, 1980-1997”, World Bank Policy Research Working Paper, No:2462, November. Etokova, Olena, (2006), “Case Study Foreign Capital Entry to Banking System of Economies in Transition: Prospects for Ukraine”, Internatio-

nal Research Journal of Finance and Econo-mics”, Vol:6, www.eurojournals.com/finance.htm, (Erişim Tarihi: 28.10.2008).

Gazioğlu, Saziye ve Ülkem Bağdaş (2007), “Investment Opportunities for Foreign Capital and Economic Fragility in Turkey”, METU, Studies in Developmet, December

Hellmann, Thomas, Kevin Murdock, and Joseph Stiglitz, 2000, “Liberalization, Moral Hazard in Banking and Prudential Regulation: Are Capital Requirements Enough?” American Economic Review, Vol. 90, No.1, pp. 147-165.

IMF, International Financial Statistics, 2012.

İnsel, Aysu ve Nesrin Sungur (2003), “Ser-maye Akımlarının Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örneği-1989:III-1999:IV,” Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni, 2003/8.

Kurt, Çiğdem (2006), “Bankacılık Sektörünün Ekonomiye Yabancı Kaynak Kazandırmadaki Rolü,” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Levine, Ross, 1996, “Foreign Banks, Finan-cial Development and Economic Growth,” in Claude E. Barfield, ed. International Financial Markets: Harmonization versus Competition. Washington

Magri, Silvia, Alessandra Mori and Paolo Rossi, (2004), “The Entry and the Activity Level of Foreign Banks in Italy: An Analysis of De-terminants”, Journal of Banking and Finance, Vol:25, No:5, pp. 1295-1310.

Petreski, Marjan, (2006), “Entry of Bank Capi-tal in Developing Economies: Measuring Profit & Cost Efficiency”, Journal of Capital Markets: Asset Pricing and Valuation, Working Paper Series, Vol.10, No.31, pp. 1-13.

TBB, Seçilmiş Rasyolar 2001-2011.

World Bank, 2001, Finance for Growth: Policy Choices in a Volatile World, Washington, D.C.

World Bank, World Development Indicators, 2012.

Yayla, Münür, Yasemin Türker Kaya ve İbrahim Ekmen, (2005), Bankacılık Sektörüne Yabancı Girişi: Küresel Gelişmeler ve Türkiye, Banka-cılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu, ARD Çalışma Raporları, No:2005/6.

Yeldan, Erinç (2003), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, 8. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.

Ying, Yung-Hsiang and Y.Kim (2001), “An Empirical Analysis on Capital Flows: The Case of Korea and Mexico,” Southern Economic Journal, Vol.67, No.4, pp. 954-968.

Page 88: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201386

Prof

. Dr.

Emin

ERT

ÜRK

Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Krediler Konusunda Yanlış Bir SaplantıGiriş

Merkez Bankası kredi genişlemesini frenleyerek büyümeyi; büyümeyi frenleyerek de cari açığı kontrol altına almayı kafasına takmış görünüyor. Büyüyen bir ekonomiye kem gözle baktıklarını söyleyemeyeceğimi-ze göre, cari açığı azaltmak için büyümeyi; büyümeyi azaltmak için de kredi genişleme-sini düşürme gayreti pire için yorgan yak-maya benzemiyor mu? 2002-2012 verile-rini kullanarak aşağıda bazı açıklamalarda bulunacağız.

Krediler- Büyüme HızıKrediler ve büyüme hızına baktığımızda

veriler bize şunu gösteriyor: Krediler 2002-2012 yılları arasındaki 11 yıllık dönemde ortalama %32,8 oranında artmıştır. En yüksek artış %59,78 ile 2005 yılında, en düşük artış ise %1,43 ile 2002 yılında ger-çekleşmiştir.2009 ekonomide kriz yılıdır. Talep azalmıştır, bunun sonucu olarak kredi genişlemesi %12,26’da kalmıştır. Krizden çıktıktan sonra kredi artış oranı 2010 yılın-da %42,9; 2011 yılında %32,35 olmuş, 2012’de ise %19,26’ya gerilemiştir.

Büyüme hızına baktığımızda ise 2008’e kadar, 2002’den itibaren ortalama %6,61 oranında ekonominin büyümüş olduğunu, aynı yıllarda kredi genişlemesinin ortalama %38,5 olduğunu görüyoruz. Yani 1 puanlık büyümeye karşılık kredi genişlemesi 5,82 puandır. Ortalama büyüme hızı çok yük-sek olmadığına göre, kredi genişlemesinin şimdilik kaydıyla gerektiği kadar olmuştur demek sakıncalı değildir.

2008-2009 resesyon yıllarında Global Finansal Krizin ekonomimize etkisiyle kredi talebi daralmış, büyüme hızı da 2008’de %0,9; 2009’da %4,8 olurken, onun arka-sındaki kredi genişlemesi sırasıyla %23,5 ve %12,26 olmuştur. Demek ki ekonomi talep ve bekleyişlere bağlı olarak hızlı bü-yürken kredilerden de destek alıyor, durgun-luk sürecinde ise kredilerin talebe verdiği gaz yeterli olmuyor. Nitekim 2008-2009 yıllarında krediler %36 oranında büyürken ekonomi toplam olarak - %3,7 oranında küçülmüştür. Kriz sonrası dönemde 2010-2012 arasında ortalama büyüme (2012 için beklenen %2,5 ile) %6,73 olurken buna destek veren kredi genişlemesi ortalama %

31,5’tir. (2012 yılında %19,26 ; 2011 yılında %32,35 ; 2010 yılında %42,93). Yani son üç yılda büyüme hızını 1 puan art-tırmak için ortalama 4,8 puan kredi artışına ihtiyaç duyurmuş gibi görünüyor (Tablo 1). Sonuç itibariyle büyüme hızının kurban edilmesini gerektirecek bir kredi genişleme-si freninin çok sağlıklı bir saplantı olmadığı anlaşılıyor.

Kredi genişlemesine bir de reel açıdan, yani fiyatlardaki artışı çıkardıktan sonra bakarsak, karşımıza çıkan manzara yanlış algıyı daha açık ortaya koymaktadır. Orta-lama enflasyon oranı bu dönemde %8,11* olduğuna göre %32 nominal kredi artışın-dan ortalama %8,11 fiyat artışını çıkardığı-mızda ortalama kredi genişlemesi %22’ye düşmektedir. Ortalama büyüme %5,3 ol-duğuna göre, 1 puanlık büyümeye karşı-lık 4,15 puanlık kredi genişlemesi karşılık gelmektedir. Tasarruf yetersizliği yaşayan

Türk ekonomisi “mature” bir ekonomi değildir. Bu tip ekonomilerde kaynak ya-ratmak zordur.

Page 89: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201386

Prof

. Dr.

Emin

ERT

ÜRK

Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Krediler Konusunda Yanlış Bir SaplantıGiriş

Merkez Bankası kredi genişlemesini frenleyerek büyümeyi; büyümeyi frenleyerek de cari açığı kontrol altına almayı kafasına takmış görünüyor. Büyüyen bir ekonomiye kem gözle baktıklarını söyleyemeyeceğimi-ze göre, cari açığı azaltmak için büyümeyi; büyümeyi azaltmak için de kredi genişleme-sini düşürme gayreti pire için yorgan yak-maya benzemiyor mu? 2002-2012 verile-rini kullanarak aşağıda bazı açıklamalarda bulunacağız.

Krediler- Büyüme HızıKrediler ve büyüme hızına baktığımızda

veriler bize şunu gösteriyor: Krediler 2002-2012 yılları arasındaki 11 yıllık dönemde ortalama %32,8 oranında artmıştır. En yüksek artış %59,78 ile 2005 yılında, en düşük artış ise %1,43 ile 2002 yılında ger-çekleşmiştir.2009 ekonomide kriz yılıdır. Talep azalmıştır, bunun sonucu olarak kredi genişlemesi %12,26’da kalmıştır. Krizden çıktıktan sonra kredi artış oranı 2010 yılın-da %42,9; 2011 yılında %32,35 olmuş, 2012’de ise %19,26’ya gerilemiştir.

Büyüme hızına baktığımızda ise 2008’e kadar, 2002’den itibaren ortalama %6,61 oranında ekonominin büyümüş olduğunu, aynı yıllarda kredi genişlemesinin ortalama %38,5 olduğunu görüyoruz. Yani 1 puanlık büyümeye karşılık kredi genişlemesi 5,82 puandır. Ortalama büyüme hızı çok yük-sek olmadığına göre, kredi genişlemesinin şimdilik kaydıyla gerektiği kadar olmuştur demek sakıncalı değildir.

2008-2009 resesyon yıllarında Global Finansal Krizin ekonomimize etkisiyle kredi talebi daralmış, büyüme hızı da 2008’de %0,9; 2009’da %4,8 olurken, onun arka-sındaki kredi genişlemesi sırasıyla %23,5 ve %12,26 olmuştur. Demek ki ekonomi talep ve bekleyişlere bağlı olarak hızlı bü-yürken kredilerden de destek alıyor, durgun-luk sürecinde ise kredilerin talebe verdiği gaz yeterli olmuyor. Nitekim 2008-2009 yıllarında krediler %36 oranında büyürken ekonomi toplam olarak - %3,7 oranında küçülmüştür. Kriz sonrası dönemde 2010-2012 arasında ortalama büyüme (2012 için beklenen %2,5 ile) %6,73 olurken buna destek veren kredi genişlemesi ortalama %

31,5’tir. (2012 yılında %19,26 ; 2011 yılında %32,35 ; 2010 yılında %42,93). Yani son üç yılda büyüme hızını 1 puan art-tırmak için ortalama 4,8 puan kredi artışına ihtiyaç duyurmuş gibi görünüyor (Tablo 1). Sonuç itibariyle büyüme hızının kurban edilmesini gerektirecek bir kredi genişleme-si freninin çok sağlıklı bir saplantı olmadığı anlaşılıyor.

Kredi genişlemesine bir de reel açıdan, yani fiyatlardaki artışı çıkardıktan sonra bakarsak, karşımıza çıkan manzara yanlış algıyı daha açık ortaya koymaktadır. Orta-lama enflasyon oranı bu dönemde %8,11* olduğuna göre %32 nominal kredi artışın-dan ortalama %8,11 fiyat artışını çıkardığı-mızda ortalama kredi genişlemesi %22’ye düşmektedir. Ortalama büyüme %5,3 ol-duğuna göre, 1 puanlık büyümeye karşı-lık 4,15 puanlık kredi genişlemesi karşılık gelmektedir. Tasarruf yetersizliği yaşayan

Türk ekonomisi “mature” bir ekonomi değildir. Bu tip ekonomilerde kaynak ya-ratmak zordur.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 87

bir ekonominin, uluslararası finans kaynak-larının bol olduğu bir dönemden, büyüme ve istihdam artışı olarak istenen ölçüde ya-rarlanamaması, Merkez Bankası’nın sap-lantısından başka bir şeyle açıklanamaz. Çünkü Türk ekonomisi “mature” bir ekono-mi değildir. Bu tip ekonomilerde kaynak yaratmak zordur. Öyleyse doğru kanallara gitmesini denetlemek kaydıyla, kredi geniş-lemesini frenlemek doğru değildir. Nitekim Ziraat Bankası genel müdürü, belki ilişkile-rini zora sokma pahasına kredi sınırına uy-mayacaklarını açıklamaktan çekinmemiştir (Bkz.20.02.2013, Basın).

Büyüme-Cari AçıkBu kredi- büyüme saplantısının yan ürün-

lerine baktığımızda ise karşımıza önce büyü-me ile cari açık arasındaki ilişki çıkıyor. Or-talama büyüme 2002-2012 arasında%5,3 ; ortalama cari açık oranı -%4,9’dur. 2002-2009 arasında ortalama cari açık -3,88’dir. Kısaca 1,08 puanlık büyüme 1 puanlık cari açığa karşılık gelmektedir. Yani neredeyse bire bir ilişki var gibi görünüyor. Bunu bes-leyen enerji faturası ve sanayinin ithalata bağımlılığıdır. Cari açığı besleyen döviz kurlarının, aynı dönemde ortalama %8.65 alacağını iade ederseniz cari açık oranı azalmaz mı? Azalır ama Merkez Bankası enflasyon artar diyor. İTHİB Başkanı ise bu kur politikasıyla pazarlarımızı kaybediyoruz diyor. Demek ki yapısal sıkıntıların sonucu olarak ortada duran bir sorunu düzeltme-den, kredi hacminde daralma yoluyla eko-

nominin büyüme hızını düşürmek bu açıdan da gerekli destekten mahrum görünüyor. İş-lerin açıklığı büyümeye ve büyümeye destek veren finansal kaynaklara bağlıdır. Merkez Bankası Türkiye Cumhuriyet Merkez Banka-sı rolünden sapmamalıdır. Dünyadan aferin alabilirsiniz ama ülkenizde olup bitene gö-zünüzü kapamamalısınız.

Büyüme-İstihdamGelelim büyüme ve istihdam ilişkisine:

2002-2012 yılları arasında ortalama işsiz-lik oranı %10,59’dur ve çok yüksektir. Bu işsizliğin düşürülmesi çok önem arz ediyor. İşsizliği azaltmak için de ekonominin büyü-mesi gerekiyor. Ortalama büyüme, bu yıllar arasında %5,3 olurken, 2008-2009 yılla-rını çıkardığımız zaman ortalama büyüme-nin %7,11 olduğu anlaşılıyor. Büyümeyi 1 puan artırmakla işsizliği 1,32 puan azaltma imkanını elde ediyor gibi görünsek de, işsiz-lik oranı yapışkan ve kolay düşmüyor; ama yükselme istikametinde esnek ve kolay yük-seliyor. Nitekim kriz yıllarında (2008-2009) %16’lara tırmanmış, sonra düşüşe geçmiş-tir. Halen %9,4 olan Kasım 2012 işsizlik rakamı büyümeye bağlı olarak düşme eğili-mi gösteriyor. 2009 yılı %13,5 olan işsizlik oranı 2010’da %11,4; 2011’de %9,8 ve 2012’de %9,4 olarak kriz sonrası yıllarda kendini gösteriyor. Cari açığı azaltmak için işsizliğin düşme hızını yavaşlatmak doğru bir politika değildir. Köyler şehirlere boşalır-ken (2012 kentleşme oranı %77,2’dir. Nü-fus artış hızı ise %1,12 iken genç nüfus işsiz-

liği %18,8; tahsilli gençlerin işsizliği %11,1 iken cari açığı takıntı haline getirmek doğru bir yaklaşım gibi durmuyor. Öte yandan işgücüne katılma oranı 11 yılda ortalama %48 olmasına rağmen, istihdam oranı orta-lama %42,75’tir. İşgücüne katılma artış hızı ortalama %1,63 iken istihdama katılma ar-tış hızı ortalama %1,54’tür. Aradaki farkın azaltılması büyümeye bağlıdır. Büyüme kre-di artışını gerektiriyorsa bu konuda daraltıcı davranmamak gerekir. Halen 2,7 milyona yakın işsiz insan vardır. Bu kaynağı önce-likle onlar için kullanmak gerekmektedir. Hızlı kentleşme hizmet sektörünün hızlı ge-nişlemesine sebep olurken işgücüne katılma hızını da arttırmaktadır. Kadınların işgücüne katılımını arttıran etkenlerden biri de budur. Kadınlarda 2011 Kasımında %28,3 olan işgücüne katılma oranı, 2012 Kasımında %30,2’ye yükselmiştir. 2 puanlık bir artışı ifade eden bu rakama karşılık erkeklerde işgücüne katılma oranı %71,3’ten %71,8’e yükselmiş, artış 0,5 puan olmuştur. Öyley-se, Merkez Bankası üretim ve istihdam hızı-nı azaltıcı politika yapmamalıdır. Enflasyon artmasın korkusuyla büyüme ve istihdamın azaltılmasına oynamak, döviz kurlarına sü-rekli borçlu kalmak, tutturulamayan hedefle-re mahkum olma şeklinde tezahür ederken, olan işgücüne katılan ama iş bulamayan kesime oluyor, pazarlar kayboluyor. Lise mezunlarının %12,7’si, meslek lisesi mezun-larının %10,2’si işsizdir (TÜİK,Kasım 2012).

Tablo1: 2002-2012 Ortalama Veriler (%)Ortalama Büyüme Oranı 5.30Ortalama Kredi Artış Oranı 32.80Ortalama Cari Açık Oranı -4.90Ortalama İstihdam Artış Hızı 1.54Ortalama İşgücüne Katılım Artış Oranı 1.63Ortalama Enflasyon Oranı 11.58

2004-2012 Enf. Ortalaması 8.11Ortalama Kur Artış Oranı 2.93Ortalama Reel Kur Artış Oranı -8.65

2004-2012 Ortalama Artış 3.382004-2012 Ort. Reel Kur Art. -4.73

Ortalama İşsizlik Oranı 10.54Ortalama İşgücüne Katılım Oranı 48.11Ortalama İstihdam Oranı 42.74İşgücüne Katılma Hızı Ortalaması 1.63İstihdama Katılma Hızı Ortalaması 1.54

Kaynak: TÜİK ve TCMB verilerinden hesaplanmıştır.

Page 90: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201388

SonuçMerkez Bankası PPK toplantısından

sürpriz çıkmıyor. Karşılık oranlarını artır-ma, faiz koridorunda yavaştan alma, po-litika faiz oranına dokunmama, rezervleri kafana göre düzenle ama kurlar kıpırda-masın. Çünkü kurlarla enflasyon arasında enerji ve girdi bağımlılığından dolayı ya-kın bir ilişki var. Rezerv opsiyon katsayı-larıyla oyna ama, son 11 yılda ortalama eksi %8.65 reel kuru alacaklı yap, sonra da kredi genişlemesi cari açık yaratıyor

de. Bunu anlamak mümkün mü? Merkez Bankası neredeyse veri dışsal değişken haline geldi. Buraya kadar yapığımız açıklamalardan kontrolsüz bir kredi ge-nişlemesi talep ettiğimiz anlamı çıkarılma-malıdır. Kontrolsüz kredi genişlemesinin Türkiye’de cari açığın da enflasyonun da hatta finansal istikrarsızlık unsuru olabile-cek ve bilanço riski yaratabilecek, kur ve faizlerde sıkıntı boyutlarına varabilecek gelişmelere kaynaklık edebileceğinin bu satırların yazarı da farkındadır. Ancak Türk ekonomisine mature (olgun) bir eko-

nomi muamelesi yapmak doğru değildir. Enerjisinin %71’ini ithal eden, işsizliği %10 civarında olan bir ekonomide sorum-lu olarak cari açığı görmek, cari açığı dü-şürmek için alternatif yollar varken, kredi genişlemesine yüklenmek ve ekonominin istihdam yaratmasının sekteye uğraması-na sebebiyet vermek doğru görünmüyor. Dipnot

*Ortalamayı etkilemesin diye 2002’nin %44’ü ile 2003’ün %22 enflasyonu hesaplamaya katılmamıştır.

Grafik 1

Kaynak: TCMB, TÜİK, DPT

Kaynak: TCMB, TÜİK, DPT

Grafik 2

Page 91: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201388

SonuçMerkez Bankası PPK toplantısından

sürpriz çıkmıyor. Karşılık oranlarını artır-ma, faiz koridorunda yavaştan alma, po-litika faiz oranına dokunmama, rezervleri kafana göre düzenle ama kurlar kıpırda-masın. Çünkü kurlarla enflasyon arasında enerji ve girdi bağımlılığından dolayı ya-kın bir ilişki var. Rezerv opsiyon katsayı-larıyla oyna ama, son 11 yılda ortalama eksi %8.65 reel kuru alacaklı yap, sonra da kredi genişlemesi cari açık yaratıyor

de. Bunu anlamak mümkün mü? Merkez Bankası neredeyse veri dışsal değişken haline geldi. Buraya kadar yapığımız açıklamalardan kontrolsüz bir kredi ge-nişlemesi talep ettiğimiz anlamı çıkarılma-malıdır. Kontrolsüz kredi genişlemesinin Türkiye’de cari açığın da enflasyonun da hatta finansal istikrarsızlık unsuru olabile-cek ve bilanço riski yaratabilecek, kur ve faizlerde sıkıntı boyutlarına varabilecek gelişmelere kaynaklık edebileceğinin bu satırların yazarı da farkındadır. Ancak Türk ekonomisine mature (olgun) bir eko-

nomi muamelesi yapmak doğru değildir. Enerjisinin %71’ini ithal eden, işsizliği %10 civarında olan bir ekonomide sorum-lu olarak cari açığı görmek, cari açığı dü-şürmek için alternatif yollar varken, kredi genişlemesine yüklenmek ve ekonominin istihdam yaratmasının sekteye uğraması-na sebebiyet vermek doğru görünmüyor. Dipnot

*Ortalamayı etkilemesin diye 2002’nin %44’ü ile 2003’ün %22 enflasyonu hesaplamaya katılmamıştır.

Grafik 1

Kaynak: TCMB, TÜİK, DPT

Kaynak: TCMB, TÜİK, DPT

Grafik 2

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 89

Dr.

Sum

ru Ö

ZKoç Üniversitesi - TÜSİAD EAF Koordinatörü

Sürdürülebilir Yatırım ve Büyümenin Önündeki Engel: Cari İşlemler Açığı

İktisat yazınında cari işlemler açığı, ta-sarruf, tüketim ve yatırımları etkileyen mak-ro, mikro ve kurumsal düzeydeki gelişmeler tarafından belirlenir ve belli bir dönemde bir ülkenin toplam yatırımları ile tasarrufları arasındaki fark olarak tanımlanır [1]. Cari işlemler açığının finansmanı ise yurtiçinde-ki doğrudan yatırım ve yurtdışında yapılan doğrudan yatırımlar arasındaki fark ile portföy yatırımları ve diğer yatırımlar için yükümlülükler ve varlıklar arasındaki farktan oluşan finans hesabı ile karşılanır. Finans hesabı dışa kapalı olan bir ekonomide, ta-nım gereği dış finansman olmayacağı için yurtiçi yatırımlar sadece yurtiçi tasarruflar tarafından finanse edilebilir. Bir başka de-yişle, finansal olarak dışa kapalı bir ekono-minin yatırım ve dolayısıyla büyüme potan-siyeli yurt içi tasarruf oranlarıyla sınırlıdır.

Finansal serbestleşme ile cari işlemler açığının finansmanı ve sürdürülebilirliği dönemler arası bir olgu haline gelir [2]. Makroekonomik temelleri güçlü ve finansal yapıları iyi düzenlenmiş ekonomilerde, dal-galı döviz kuru rejimi ile birlikte uygulanan finansal serbestleşme, yatırımlarının tasarruf-

larından sistematik olarak fazla olabilmesini sağlar. Böylece farklı koşullarda risk unsuru olarak algılanabilecek tasarruf açığı, dolayı-sıyla cari işlemler açığı ilk dönemde mazur görülebilir. Cari açık verilen bu ilk dönemde yapılan yatırımlar uluslararası ticarete konu olan, uzun dönemde net döviz girdisi sağ-layacak alanlara yönelirse, orta ve uzun dönemde cari fazla yaratarak dengeye ula-şılması mümkün olabilir. Burada belirleyici olan finansal sistem yoluyla yurtdışından yapılan kısa vadeli borçlanmanın içeride konut vb. gibi uluslararası ticarete konu ol-mayan alanların finansmanında kullanılıp kullanılmadığıdır. Türkiye’nin 1990’larda ve 2001’deki ekonomik krizleri, yurtiçi tasar-ruflarla yetinmeyip finans hesabını serbest-leştirerek büyümeyi dış finansmanla hızlan-dırma tercihi, bunun ilk koşulu olan dalgalı döviz kuru rejimi ile birlikte uygulanmadığı için yaşandı diyebiliriz. Gerçekten de Ağus-tos 1989’da Türk lirasının konvertibilitesinin sağlanması ile tamamlanan finansal serbest-leşme, o tarihte gelişmiş finans piyasasına sahip ekonomilerin standartlarına göre bile aşırı serbest hale gelmişti [3]. 1997–98 Gü-

neydoğu Asya krizi ise büyük ölçüde diğer koşulu sağlamadığı, yani yurtdışından yapı-lan kısa vadeli özel sektör borçlanması, dış ticarete konu olmayan alanların finansma-nında kullanıldığı için ortaya çıkmıştı.

Bütün koşulların sağlanması durumunda bile dış tasarruflarla, yani cari açık vererek büyüme tercihi ülke ekonomisi için bir kırıl-ganlık kaynağı olmayı sürdürebilir. Çünkü cari açığın finansmanı ülkeyi dış finansma-na ve yabancı yatırımcıların tercihlerine bağlı kılar. Bu durumda, tamamen dış koşul-lardan bile tetiklense, ani sermaye çıkışları, ülke ekonomisini hızlı bir düzeltmeye zorla-yabilir. Beklentilerin bozulmasıyla iç talep sert bir şekilde daralırken, para birimi hızla değer kaybeder [4]. Eylül 2008’de dün-yaya yayılan küresel krizin başlangıcında, Türkiye’nin hızlı bir daralma yaşamasının arkasında böyle bir süreç etkili oldu. Ayrı-ca, yurtiçi tasarruflar, cari açığın finansma-nında en güvenilir kaynak olan doğrudan yabancı yatırımlar için cazibe artırıcı bir rol oynarken, dış tasarruflara bağımlılık yerel para biriminin aşırı değer kazanması yoluy-la ithalatı teşvik ederek ülke ekonomisini bir

Page 92: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201390

kısırdöngüye sokma riski de taşıyor. Kısaca, hızlı ve istikrarlı bir ekonomik büyüme için şart olan yüksek yatırım oranlarını, sürdürü-lemez bir cari açığa, yani yüksek yatırım-tasarruf açığına yol açmadan sağlamak için bir ülkenin iç tasarruflarının yüksek olması gerekiyor.

Şekil 1, Türkiye’de tasarruf oranının son yirmi yılın neredeyse tamamında dün-ya ortalamasının altında seyrettiğine işaret ediyor. Doğu Asya ve Pasifik bölgesindeki ekonomilerin aşırı yüksek tasarruf eğilimle-rini bir yana bıraksak bile, dönemin ilk ya-rısında dünyanın diğer bölgelerindeki geliş-mekte olan ülke ortalamalarına yakın olan Türkiye’nin toplam tasarruf oranının, 2003 yılından itibaren bütün bölgelerdeki geliş-mekte olan ülke ortalamalarının altında kal-ması dikkat çekiyor. Bu nedenle, Türkiye’de hızlı ve istikrarlı bir ekonomik büyüme için tasarruf oranını artırmak gerekiyor.

Tasarruf oranını artırmaya yönelik çö-züm önerileri geliştirebilmek için öncelikle tasarruf açığının özel sektör mü yoksa kamu kaynaklı mı olduğunun ortaya çıkarılması gerekir. Şekil 2, 1990’dan 2011’e kadar Türkiye’de cari işlemler ile özel ve kamu ta-sarruf açığının yıllık seyrini gösteriyor. Buna göre, Türkiye ekonomisinin kriz yılları olan 1994 ve 2001 yılları dışında incelenen dönem boyunca cari işlemler açığı verdiği ve 2003 sonrasında bu açığın daha önce-ki dönemlerle karsılaştırılamayacak kadar yüksek bir düzey olan %6 civarında, üstelik uzunca bir süre kaldığı gözleniyor. Küresel krizle birlikte bir miktar düzeltme olsa da, cari açık 2010 ve 2011’de, sırasıyla %6,2 ve %9,7 ile rekor kırıyor.

Şekil 2’de, 2001 krizi sonrasında Türkiye’de çok önemli bir yapısal değişim yaşandığı da görülüyor. Kamu maliyesinde yüksek faiz dışı fazla hedeflerine ulaşılması ile kamu kesimi borçlanma gereksiniminin ve risk priminin hızla düşmesi sonucunda kamu sektörü tasarruf açığı hızla azalarak 2006 yılında tamamen kapanıyor. Küresel krizin etkilerini azaltmak için uygulanan genişlemeci maliye politikalarına bağlı ola-rak 2009’a kadar tekrar artan kamunun tasarruf açığı, 2011 yılı itibarıyla yeniden sıfırlanıyor. Bu durumda 2001 yılına kadar kamu sektöründen kaynaklanan tasarruf açı-ğından, sonraki dönemde genel olarak özel sektörün sorumlu olduğunu söyleyebiliriz.

Tasarruf oranını artırmaya yönelik çö-züm önerileri geliştirebilmek için tasarruf

açığının bileşenlerini, son 20 yılda kamu ve özel sektörde yatırım ve tasarrufların GSYH’ye oranındaki değişimleri veren Şe-kil 3’e bakarak inceleyebiliriz. İlk olarak, kamu ve özel sektör tasarruflarının dönem boyunca birbirinin yansıması şeklinde ters yönde hareket etmesi, devlet borçlanması-nın finansal dışlama etkisini (crowding-out effect) açıkça gösteriyor. Bu etkinin orta-dan kalkması ve özel kesimin finansman kısıtının göreli olarak rahatlamasıyla birlikte artan özel sektör yatırımları, 2004–2006 arasında Türkiye ekonomisinin yüksek bü-yüme hızlarına ulaşmasını sağlıyor. Ancak bu dönemde artan özel sektör yatırımlarına tasarrufların eşlik etmemesi, hatta tasarruf oranının gittikçe gerilemesi, 2001 krizi ön-cesindeki ikiz açık (kamu açığı ve cari açık) sorununu bu kez de özel kesim tasarruf açığı sorununa dönüştürdü. 2001–2007 arasında %25’ten %13’e düşen özel sektör yurtiçi tasarruf oranı, küresel krizde %15’e çıksa da kriz sonrasında azalışını sürdüre-rek 2011’de %11’e geriledi. Bu azalışta 2001 krizinden sonra olduğu gibi bu son kriz sonrası yaşanan hızlı toparlanma ile iyileşen beklentiler, gelişmiş ülkelerin kri-ze karşı aldığı genişlemeci para politikası önlemleri ile artan likidite ve düşen emtia fiyatlarının tekrar artmaya başlaması rol oy-namış görünüyor.

Yukarıda ülkelerarası ve zaman içinde yapılan kıyaslamaların, Türkiye’de yurtiçi tasarruf oranının iki önemli özelliğini orta-ya çıkardığını söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, 2003 yılı öncesinde Doğu Asya dışındaki gelişmekte olan ülkelerin ortalamalarına yakın olan Türkiye’nin toplam tasarruf ora-nının, bu tarihten sonra belirgin bir şekilde düşmesi, ikincisi ise bunun kamu değil, özel sektör tasarruflarındaki düşüşten kaynaklan-masıdır. 2001 krizinin ardından başlayan bu süreçte, şirketler kesiminin tasarruf etmek ve kamu tasarruf açığını finanse etmek ye-rine yatırıma yönelmesi de etkili olmuş gö-rünüyor. Özel sektörde yatırımların artması ülkenin sermaye birikimine, dolayısıyla eko-nomik büyümesine katkı yapacağı için iste-nen bir gelişme olduğuna göre özel sektör yatırım-tasarruf açığını asıl olarak hane hal-kının tasarruflarını artırmaya dönük politika-lar geliştirerek kapatmak gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de özel tasarruf oranında 2003-08 döneminde yaşanan düşüşün esas olarak şirket değil, hane halkı tasarruflarındaki hız-lı düşüşten kaynaklandığı belirtiliyor [5].

Özetle, 2001 krizi sonrasında kamu

sektöründe tasarrufların artmasını sağlayan kapsamlı reformlar özel sektör tasarrufları-nın azalmasında etkili olmuş görünüyor. Bankacılık denetleme ve düzenleme uygu-lamalarının gelişmesi, Merkez Bankası’nın artan bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesi rejiminin başarısı ile gelen makroekonomik istikrarla iyileşen beklentiler, tüketici güveni-ni desteklemek yoluyla özellikle dayanıklı tüketim mallarına olan talebin artmasını sağladı. Küresel likidite koşullarındaki olum-lu gelişmeler ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlaması da özel kesimin kullanabileceği fon olanakla-rını artırarak tasarruf gereğini azalttı. Ayrı-ca, kamu maliyesindeki düzelme ve bunun beraberinde getirdiği enflasyon düşüşünün, bir yandan özel kesimin kredi alma maliyet-lerini azaltarak tüketimi teşvik etmesi, diğer yandan reel getirileri sıfıra yaklaştırarak tasarruflar üzerinde caydırıcı etki yapması, Türkiye’de özel sektör tasarruflarının ulusla-rarası standartlara göre aşırı düşük hale gel-mesinde rol oynamış görünüyor. Bunlara ek olarak gelirlerin ve büyümenin hızlanacağı beklentisi tüketim eğilimini artırarak tasarruf-ların azalmasını etkilemiş olabilir. Tüm bu et-menlerin yanında gayrimenkul gibi finansal olmayan varlıklardaki artışın Türkiye’deki tasarruf oranı azalışını büyük ölçüde açıkla-dığı savunulabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’de 2002 yılından itibaren azalmakta olan özel tasarrufların, makroekonomik istikrarın yarattığı ortamın bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yurtiçi tasarrufların, verimlilik artışı ve tek-nolojik ilerleme ile birlikte sürdürülebilir bü-yümenin temel unsurlarından birisi olduğu göz önüne alınınca, ilk olarak hane halkı ta-sarruflarındaki azalışta önemli rol oynayan kredi genişlemesini sınırlandırma çabasın-dan vazgeçilmemesinde yarar olduğu açık. Bunun yanında, bireysel emeklilik sistemin-de yapılan değişiklikle 1 Ocak 2013 tari-hinden itibaren bireysel emeklilik hesabına yatırılan her katkı payı için %25 oranında devlet katkısı eklenmesi uygulamasının özel tasarrufları teşvik edeceği beklenebilir. Ay-rıca, vade uzadıkça mevduat hesaplarına uygulanan stopajın azaltılması gibi mev-duat hesaplarının vadesinin uzamasına ve getirisinin artmasına yönelik çalışmalar da önümüzdeki dönemde özel tasarrufların artması açısından hayata geçirilmeli [6]. Dördüncü olarak, yurtiçi tasarrufları artır-mak konusunda toplum genelini kapsayan bilinçlendirme kampanyaları yürütülebilir.

Page 93: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201390

kısırdöngüye sokma riski de taşıyor. Kısaca, hızlı ve istikrarlı bir ekonomik büyüme için şart olan yüksek yatırım oranlarını, sürdürü-lemez bir cari açığa, yani yüksek yatırım-tasarruf açığına yol açmadan sağlamak için bir ülkenin iç tasarruflarının yüksek olması gerekiyor.

Şekil 1, Türkiye’de tasarruf oranının son yirmi yılın neredeyse tamamında dün-ya ortalamasının altında seyrettiğine işaret ediyor. Doğu Asya ve Pasifik bölgesindeki ekonomilerin aşırı yüksek tasarruf eğilimle-rini bir yana bıraksak bile, dönemin ilk ya-rısında dünyanın diğer bölgelerindeki geliş-mekte olan ülke ortalamalarına yakın olan Türkiye’nin toplam tasarruf oranının, 2003 yılından itibaren bütün bölgelerdeki geliş-mekte olan ülke ortalamalarının altında kal-ması dikkat çekiyor. Bu nedenle, Türkiye’de hızlı ve istikrarlı bir ekonomik büyüme için tasarruf oranını artırmak gerekiyor.

Tasarruf oranını artırmaya yönelik çö-züm önerileri geliştirebilmek için öncelikle tasarruf açığının özel sektör mü yoksa kamu kaynaklı mı olduğunun ortaya çıkarılması gerekir. Şekil 2, 1990’dan 2011’e kadar Türkiye’de cari işlemler ile özel ve kamu ta-sarruf açığının yıllık seyrini gösteriyor. Buna göre, Türkiye ekonomisinin kriz yılları olan 1994 ve 2001 yılları dışında incelenen dönem boyunca cari işlemler açığı verdiği ve 2003 sonrasında bu açığın daha önce-ki dönemlerle karsılaştırılamayacak kadar yüksek bir düzey olan %6 civarında, üstelik uzunca bir süre kaldığı gözleniyor. Küresel krizle birlikte bir miktar düzeltme olsa da, cari açık 2010 ve 2011’de, sırasıyla %6,2 ve %9,7 ile rekor kırıyor.

Şekil 2’de, 2001 krizi sonrasında Türkiye’de çok önemli bir yapısal değişim yaşandığı da görülüyor. Kamu maliyesinde yüksek faiz dışı fazla hedeflerine ulaşılması ile kamu kesimi borçlanma gereksiniminin ve risk priminin hızla düşmesi sonucunda kamu sektörü tasarruf açığı hızla azalarak 2006 yılında tamamen kapanıyor. Küresel krizin etkilerini azaltmak için uygulanan genişlemeci maliye politikalarına bağlı ola-rak 2009’a kadar tekrar artan kamunun tasarruf açığı, 2011 yılı itibarıyla yeniden sıfırlanıyor. Bu durumda 2001 yılına kadar kamu sektöründen kaynaklanan tasarruf açı-ğından, sonraki dönemde genel olarak özel sektörün sorumlu olduğunu söyleyebiliriz.

Tasarruf oranını artırmaya yönelik çö-züm önerileri geliştirebilmek için tasarruf

açığının bileşenlerini, son 20 yılda kamu ve özel sektörde yatırım ve tasarrufların GSYH’ye oranındaki değişimleri veren Şe-kil 3’e bakarak inceleyebiliriz. İlk olarak, kamu ve özel sektör tasarruflarının dönem boyunca birbirinin yansıması şeklinde ters yönde hareket etmesi, devlet borçlanması-nın finansal dışlama etkisini (crowding-out effect) açıkça gösteriyor. Bu etkinin orta-dan kalkması ve özel kesimin finansman kısıtının göreli olarak rahatlamasıyla birlikte artan özel sektör yatırımları, 2004–2006 arasında Türkiye ekonomisinin yüksek bü-yüme hızlarına ulaşmasını sağlıyor. Ancak bu dönemde artan özel sektör yatırımlarına tasarrufların eşlik etmemesi, hatta tasarruf oranının gittikçe gerilemesi, 2001 krizi ön-cesindeki ikiz açık (kamu açığı ve cari açık) sorununu bu kez de özel kesim tasarruf açığı sorununa dönüştürdü. 2001–2007 arasında %25’ten %13’e düşen özel sektör yurtiçi tasarruf oranı, küresel krizde %15’e çıksa da kriz sonrasında azalışını sürdüre-rek 2011’de %11’e geriledi. Bu azalışta 2001 krizinden sonra olduğu gibi bu son kriz sonrası yaşanan hızlı toparlanma ile iyileşen beklentiler, gelişmiş ülkelerin kri-ze karşı aldığı genişlemeci para politikası önlemleri ile artan likidite ve düşen emtia fiyatlarının tekrar artmaya başlaması rol oy-namış görünüyor.

Yukarıda ülkelerarası ve zaman içinde yapılan kıyaslamaların, Türkiye’de yurtiçi tasarruf oranının iki önemli özelliğini orta-ya çıkardığını söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, 2003 yılı öncesinde Doğu Asya dışındaki gelişmekte olan ülkelerin ortalamalarına yakın olan Türkiye’nin toplam tasarruf ora-nının, bu tarihten sonra belirgin bir şekilde düşmesi, ikincisi ise bunun kamu değil, özel sektör tasarruflarındaki düşüşten kaynaklan-masıdır. 2001 krizinin ardından başlayan bu süreçte, şirketler kesiminin tasarruf etmek ve kamu tasarruf açığını finanse etmek ye-rine yatırıma yönelmesi de etkili olmuş gö-rünüyor. Özel sektörde yatırımların artması ülkenin sermaye birikimine, dolayısıyla eko-nomik büyümesine katkı yapacağı için iste-nen bir gelişme olduğuna göre özel sektör yatırım-tasarruf açığını asıl olarak hane hal-kının tasarruflarını artırmaya dönük politika-lar geliştirerek kapatmak gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de özel tasarruf oranında 2003-08 döneminde yaşanan düşüşün esas olarak şirket değil, hane halkı tasarruflarındaki hız-lı düşüşten kaynaklandığı belirtiliyor [5].

Özetle, 2001 krizi sonrasında kamu

sektöründe tasarrufların artmasını sağlayan kapsamlı reformlar özel sektör tasarrufları-nın azalmasında etkili olmuş görünüyor. Bankacılık denetleme ve düzenleme uygu-lamalarının gelişmesi, Merkez Bankası’nın artan bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesi rejiminin başarısı ile gelen makroekonomik istikrarla iyileşen beklentiler, tüketici güveni-ni desteklemek yoluyla özellikle dayanıklı tüketim mallarına olan talebin artmasını sağladı. Küresel likidite koşullarındaki olum-lu gelişmeler ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlaması da özel kesimin kullanabileceği fon olanakla-rını artırarak tasarruf gereğini azalttı. Ayrı-ca, kamu maliyesindeki düzelme ve bunun beraberinde getirdiği enflasyon düşüşünün, bir yandan özel kesimin kredi alma maliyet-lerini azaltarak tüketimi teşvik etmesi, diğer yandan reel getirileri sıfıra yaklaştırarak tasarruflar üzerinde caydırıcı etki yapması, Türkiye’de özel sektör tasarruflarının ulusla-rarası standartlara göre aşırı düşük hale gel-mesinde rol oynamış görünüyor. Bunlara ek olarak gelirlerin ve büyümenin hızlanacağı beklentisi tüketim eğilimini artırarak tasarruf-ların azalmasını etkilemiş olabilir. Tüm bu et-menlerin yanında gayrimenkul gibi finansal olmayan varlıklardaki artışın Türkiye’deki tasarruf oranı azalışını büyük ölçüde açıkla-dığı savunulabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’de 2002 yılından itibaren azalmakta olan özel tasarrufların, makroekonomik istikrarın yarattığı ortamın bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yurtiçi tasarrufların, verimlilik artışı ve tek-nolojik ilerleme ile birlikte sürdürülebilir bü-yümenin temel unsurlarından birisi olduğu göz önüne alınınca, ilk olarak hane halkı ta-sarruflarındaki azalışta önemli rol oynayan kredi genişlemesini sınırlandırma çabasın-dan vazgeçilmemesinde yarar olduğu açık. Bunun yanında, bireysel emeklilik sistemin-de yapılan değişiklikle 1 Ocak 2013 tari-hinden itibaren bireysel emeklilik hesabına yatırılan her katkı payı için %25 oranında devlet katkısı eklenmesi uygulamasının özel tasarrufları teşvik edeceği beklenebilir. Ay-rıca, vade uzadıkça mevduat hesaplarına uygulanan stopajın azaltılması gibi mev-duat hesaplarının vadesinin uzamasına ve getirisinin artmasına yönelik çalışmalar da önümüzdeki dönemde özel tasarrufların artması açısından hayata geçirilmeli [6]. Dördüncü olarak, yurtiçi tasarrufları artır-mak konusunda toplum genelini kapsayan bilinçlendirme kampanyaları yürütülebilir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 91

Örneğin, dünyada 1924 yılından beri kutla-nan 31 Ekim Tasarruf Günü’den tasarrufun önemini anlatmak ve tasarruf yapılmaması durumunda karşılaşılabilecek risklerle ilgili bilgilendirme yapmak için yararlanılabilir. Ancak tasarrufu teşvik ederken, birikimlerin kaybolmayacağı konusunda da ikna edici bir politika uygulamak gerek. 1970’lerde ilk ortaya çıktığında vadeli mevduatları eri-ten yüksek enflasyon, 1980’lerdeki banker faciası ve 1990’larda borsada yaşanan kötü deneyimlerden sonra Türkiye’de para-sal yatırımlara ilişkin oluşan güvensizliği dik-kate almak ve güveni yeniden sağlamaya çalışmak gerek. Son dönemde, fiyat istikra-rına bağlı olarak mevduat faizleri düşmekle beraber halen benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerden daha yüksek olan enflas-

yon nedeniyle reel faizin çok düşük bir se-viyede seyretmesi, tasarrufları caydırıcı etki yapıyor olabilir. Ayrıca ülkede zaten yastık altı olarak tanımlanan kayıt dışı birikim alış-kanlığı gibi eğilimler olduğu göz önüne alın-dığında, düşük reel faiz, bireysel tasarrufla-rı sistem dışına itme riskini de beraberinde getiriyor. Son olarak, uluslararası karşılaş-tırmalı çalışmaların yurtiçi tasarruf oranının en önemli belirleyicisi olarak hane halkı gelir ve eğitim düzeyini bulduğu göz önüne alındığında, tasarruf açığını kapatmak için eğitim düzeyinin ve kadınların iş gücüne ka-tılımının artırılması başta olmak üzere hane halkı gelirlerini artıracak politikaların önemi ortaya çıkıyor.

Kaynaklar:[1] Özmen, E. (2007) “Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Cari İşlemler Dengesi”, http://kamag.etu.edu.tr/CARIISLEMLER.pdf[2[ Obstfeld, M. ve K. Rogoff (1995) “Exchange Rate Dynamics Redux”, Journal of Political Economy, V. 103 Haziran 1995[3] Öniş, Z. ve Aysan, A.F. (2000) “Neoliberal Globalization, the Nation-state and Financial Crises in the Semi-periphery: A Comparative Analysis”, Third World Quarterly, Vol. 21.[4] Üçer, M. ve C. Van Rijckeghem [2009) “The Evolution and Determinants of the Turkish Private Saving Rate: What Lessons for Policy”, ERF Research Report Series N0. 09-01[5] Dünya Bankası (2012) “Yüksek Büyümenin Sürdürülebirliği: Yurtiçi Tasarrufların Rolü”, Rapor No: 66301-TR, Dünya Bankası ve T.C. Kalkınma Bakanlığı[6] Öz, S. (2012) “Türkiye’nin Cari İşlemler Açığı ve Yurtiçi Tasarruflar”, EAF Politika Notu No 11-10

Gross savings (% of GDP) Indicator Name Indicator Code1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011WLD Gross domestic savings (% of GDP)NY.GDS.TOTL.ZS 29,5 27,9 22,2 21,9 22,3 22,6 22,5 23,0 22,6 22,2 22,2 21,2 20,8 20,9 21,6 21,6 22,2 22,5 21,5 19,2 19,7 19,5LAC Gross domestic savings (% of GDP)NY.GDS.TOTL.ZS 21,5 19,7 18,8 18,7 18,5 19,1 19,6 19,9 18,3 18,1 18,8 17,4 19,7 20,8 22,7 22,6 23,8 23,3 23,3 20,8 21,8 22,1ECA Gross domestic savings (% of GDP)NY.GDS.TOTL.ZS 342,6 300,7 32,4 26,2 24,3 22,7 21,2 19,6 19,3 22,4 25,5 24,3 23,0 22,8 23,9 24,4 24,7 24,1 25,3 20,7 23,1 24,9EAP Gross domestic savings (% of GDP)NY.GDS.TOTL.ZS 35,8 36,1 35,9 38,1 39,4 39,2 38,6 38,7 38,0 35,8 35,4 35,5 36,7 39,3 40,8 42,4 44,8 44,7 45,3 46,0 46,1 46,1TUR Gross domestic savings (% of GDP)NY.GDS.TOTL.ZS 20,3 19,9 20,4 20,9 22,3 21,0 18,3 19,3 23,3 19,3 17,8 19,2 19,2 16,6 16,8 16,5 17,1 16,3 17,3 13,8 14,0 14,9

WDI1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Türkiye 20,3 19,9 20,4 20,9 22,3 21,0 18,3 19,3 23,3 19,3 17,8 19,2 19,2 16,6 16,8 16,5 17,1 16,3 17,3 13,8 14,0 14,9Latin Amerika (gelişmekte olan) 21,5 19,7 18,8 18,7 18,5 19,1 19,6 19,9 18,3 18,1 18,8 17,4 19,7 20,8 22,7 22,6 23,8 23,3 23,3 20,8 21,8 22,1Avrupa ve Orta Asya (gelişmekte olan) 25,2 28,3 32,4 26,2 24,3 22,7 21,2 19,6 19,3 22,4 25,5 24,3 23,0 22,8 23,9 24,4 24,7 24,1 25,3 20,7 23,1 24,9Doğu Asya ve Pasifik (gelişmekte olan) 35,8 36,1 35,9 38,1 39,4 39,2 38,6 38,7 38,0 35,8 35,4 35,5 36,7 39,3 40,8 42,4 44,8 44,7 45,3 46,0 46,1 46,1Dünya 29,5 27,9 22,2 21,9 22,3 22,6 22,5 23,0 22,6 22,2 22,2 21,2 20,8 20,9 21,6 21,6 22,2 22,5 21,5 19,2 19,7 19,5

0

5

10

15

20

25

30

35

40

45

50

1990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005200620072008200920102011

TürkiyeLatin Amerika (gelişmekte olan)Avrupa ve Orta Asya (gelişmekte olan)Doğu Asya ve Pasifik (gelişmekte olan)Dünya

Şekil 1: Türkiye’de ve Bölgelere Göre Gelişmekte olan Ülkelerde Yurtiçi Tasarrufların GSYH’ye Oranı-%

Kaynak: Dünya Bankası

Page 94: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201392

Şekil 2: Türkiye’de Cari İşlemler ve Tasarruf Açığı (GSYH’ye Oran Olarak - %)

Şekil 3: Kamu ve Özel Sektörde Yatırım ve Tasarrufların GSYH’ye Oranı (%)

Kaynak: Turkey Data Monitor

Kaynak: Turkey Data Monitor

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011Cari işlemler dengesi -1,3 0,1 -0,5 -2,7 1,5 -1,0 -1,0 -1,0 0,7 -0,4 -3,7 1,9 -0,3 -2,5 -3,6 -4,4 -6,0 -5,8 -5,5 -2,0 -6,2 -9,7Özel sektör tasarruf açığı 6,1 7,4 8,2 6,6 5,9 5,0 3,4 2,1 7,4 10,7 6,1 13,8 11,2 6,0 -0,6 -4,5 -6,5 -4,8 -1,0 1,0 -3,0 -7,2Kamu sektörü tasarruf açığı -2,6 -4,9 -6,1 -6,1 -3,8 -3,2 -4,9 -3,8 -6,2 -9,9 -8,6 -11,8 -9,7 -7,9 -4,2 -1,0 0,4 -1,5 -2,4 -5,0 -2,7 -0,4

-15-13-10-8-5-30358101315

1990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005200620072008200920102011

Cari işlemler dengesiÖzel sektör tasarruf açığıKamu sektörü tasarruf açığı

TDM1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Kamu Tasarrufu 2,6 0,7 -0,6 -0,7 -0,1 -0,1 -1,1 0,8 -1,4 -5,0 -3,4 -7,1 -4,8 -4,1 -1,0 2,8 4,2 2,4 1,7 -0,8 1,5 3,7 -0,4 Kamu TasarrufuKamu TasarrufuÖzel Tasarruflar 22,1 23,9 24,6 25,8 25,0 24,6 23,4 22,6 25,7 25,1 21,8 25,5 23,4 19,6 16,9 13,1 12,4 13,1 15,1 14,1 12,0 10,7 20,0 Özel TasarruflarÖzel TasarruflarToplam Yurtiçi Tasarruf 24,7 24,6 24,0 25,1 24,9 24,6 22,3 23,4 24,3 20,1 18,4 18,4 18,6 15,5 16,0 15,9 16,6 15,5 16,8 13,2 13,5 14,4 19,6 Toplam Yurtiçi TasarrufToplam Yurtiçi TasarrufKamu Yatırımları 5,2 5,6 5,5 5,4 3,7 3,1 3,8 4,6 4,8 4,9 5,2 4,7 4,9 3,8 3,2 3,8 3,8 3,9 4,1 4,1 4,3 4,1 4,4 Kamu YatırımlarıKamu YatırımlarıÖzel Yatırımlar 16,0 16,5 16,4 19,2 19,1 19,6 20,0 20,5 18,3 14,4 15,7 11,7 12,2 13,6 17,5 17,6 18,9 17,9 16,1 13,1 15,0 18,0 16,7 Özel YatırımlarÖzel YatırımlarToplam Yatırımlar 21,2 22,1 21,9 24,6 22,8 22,8 23,8 25,1 23,1 19,3 20,8 16,4 17,1 17,4 20,7 21,4 22,6 21,8 20,2 17,2 19,2 22,1 21,1 Toplam YatırımlarToplam YatırımlarCari işlemler dengesi -1,3 0,1 -0,5 -2,7 1,5 -1,0 -1,0 -1,0 0,7 -0,4 -3,7 1,9 -0,3 -2,5 -3,6 -4,4 -6,0 -5,8 -5,5 -2,0 -6,2 -9,7 -2,4 Cari işlemler dengesiCari işlemler dengesi

-10

-5

0

5

10

15

20

25

30

1990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005200620072008200920102011

Kamu TasarrufuÖzel TasarruflarToplam Yurtiçi TasarrufKamu YatırımlarıÖzel YatırımlarToplam Yatırımlar

Page 95: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201392

Şekil 2: Türkiye’de Cari İşlemler ve Tasarruf Açığı (GSYH’ye Oran Olarak - %)

Şekil 3: Kamu ve Özel Sektörde Yatırım ve Tasarrufların GSYH’ye Oranı (%)

Kaynak: Turkey Data Monitor

Kaynak: Turkey Data Monitor

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011Cari işlemler dengesi -1,3 0,1 -0,5 -2,7 1,5 -1,0 -1,0 -1,0 0,7 -0,4 -3,7 1,9 -0,3 -2,5 -3,6 -4,4 -6,0 -5,8 -5,5 -2,0 -6,2 -9,7Özel sektör tasarruf açığı 6,1 7,4 8,2 6,6 5,9 5,0 3,4 2,1 7,4 10,7 6,1 13,8 11,2 6,0 -0,6 -4,5 -6,5 -4,8 -1,0 1,0 -3,0 -7,2Kamu sektörü tasarruf açığı -2,6 -4,9 -6,1 -6,1 -3,8 -3,2 -4,9 -3,8 -6,2 -9,9 -8,6 -11,8 -9,7 -7,9 -4,2 -1,0 0,4 -1,5 -2,4 -5,0 -2,7 -0,4

-15-13-10-8-5-30358101315

1990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005200620072008200920102011

Cari işlemler dengesiÖzel sektör tasarruf açığıKamu sektörü tasarruf açığı

TDM1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Kamu Tasarrufu 2,6 0,7 -0,6 -0,7 -0,1 -0,1 -1,1 0,8 -1,4 -5,0 -3,4 -7,1 -4,8 -4,1 -1,0 2,8 4,2 2,4 1,7 -0,8 1,5 3,7 -0,4 Kamu TasarrufuKamu TasarrufuÖzel Tasarruflar 22,1 23,9 24,6 25,8 25,0 24,6 23,4 22,6 25,7 25,1 21,8 25,5 23,4 19,6 16,9 13,1 12,4 13,1 15,1 14,1 12,0 10,7 20,0 Özel TasarruflarÖzel TasarruflarToplam Yurtiçi Tasarruf 24,7 24,6 24,0 25,1 24,9 24,6 22,3 23,4 24,3 20,1 18,4 18,4 18,6 15,5 16,0 15,9 16,6 15,5 16,8 13,2 13,5 14,4 19,6 Toplam Yurtiçi TasarrufToplam Yurtiçi TasarrufKamu Yatırımları 5,2 5,6 5,5 5,4 3,7 3,1 3,8 4,6 4,8 4,9 5,2 4,7 4,9 3,8 3,2 3,8 3,8 3,9 4,1 4,1 4,3 4,1 4,4 Kamu YatırımlarıKamu YatırımlarıÖzel Yatırımlar 16,0 16,5 16,4 19,2 19,1 19,6 20,0 20,5 18,3 14,4 15,7 11,7 12,2 13,6 17,5 17,6 18,9 17,9 16,1 13,1 15,0 18,0 16,7 Özel YatırımlarÖzel YatırımlarToplam Yatırımlar 21,2 22,1 21,9 24,6 22,8 22,8 23,8 25,1 23,1 19,3 20,8 16,4 17,1 17,4 20,7 21,4 22,6 21,8 20,2 17,2 19,2 22,1 21,1 Toplam YatırımlarToplam YatırımlarCari işlemler dengesi -1,3 0,1 -0,5 -2,7 1,5 -1,0 -1,0 -1,0 0,7 -0,4 -3,7 1,9 -0,3 -2,5 -3,6 -4,4 -6,0 -5,8 -5,5 -2,0 -6,2 -9,7 -2,4 Cari işlemler dengesiCari işlemler dengesi

-10

-5

0

5

10

15

20

25

30

1990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005200620072008200920102011

Kamu TasarrufuÖzel TasarruflarToplam Yurtiçi TasarrufKamu YatırımlarıÖzel YatırımlarToplam Yatırımlar

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 93

SANAL ASGARİ ÜCRET

Page 96: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201394

SGK ile TMMOB arasında im-zalanan “İşbirliği Protokolü”nde bulunan hükümleri 4857 sayılı İş Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigor-tası Kanunu çerçevesinde değer-lendirebilir misiniz?

Bilindiği üzere Kurumumuzun uzun yıllardır mücadele ettiği kayıtdışı istih-damın ortaya çıkış türlerinden bir tanesi de, çalışanların elde ettikleri kazançla-rın Kurumumuza eksik bildirilmesidir. Çalışanların kazançlarının eksik bildiril-mesi hem firmalar açısından haksız re-kabet yaratmakta hem de Kurumumuzun aktüeryal dengesini olumsuz etkilemek-tedir. Çalışanlar açısından ise emekli aylığı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, iş göremezlik ödenekleri, işsizlik öde-meleri gibi sigortalılara sağlanan temel haklarda daha düşük miktarların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı sistemdeki kayıp ve kaçakların engellenmesi ve vatandaşla-rımızın sosyal güvenlik haklarından en

iyi şekilde faydalanmalarının sağlanma-sı için gerekli her türlü tedbirin alınması Kurumumuzun asli görevleri arasında yer almaktadır. Ancak Kurumumuza hiç bildirilmeyen bir çalışanı denetimlerle tespit etmek nispeten kolay iken, Kuru-mumuza ücreti eksik bildirilmiş bir sigor-talının tespit edilmesi daha zor bir süreç-tir. Bu nedenle prime esas kazançların Kurumumuza eksik bildiriminin en aza indirilmesi için klasik denetim mekaniz-masının dışında, farklı teknik çalışmala-rın yapılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Ka-nununa göre hizmet akdine tabi çalışan sigortalıların ilgili ayda hak ettikleri üc-ret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü nakdi ödemelerin toplamı prime esas kazanca dahil edilmelidir. Ancak Kanunda yer alan bu düzenlemeye rağ-men, bazı işverenlerce gerekli hassasi-yet gösterilmeyerek sigortalılara ilişkin prime esas kazanç seviyeleri Kurumu-muza eksik bildirilmektedir. Nitekim Ku-

rumumuzca yapılan analiz çalışmaları sonucunda mühendis, avukat, öğretmen, doktor, mimar… vb. çok sayıda kalifiye mesleği icra eden çalışanlar; hatta yük-sek düzeyde kazançlar elde eden fut-bolcu, basketbolcu, antrenör, sanatçı, yönetmen gibi meslek mensupları adına bile asgari ücret seviyesinden bildirim yapıldığı tespit edilmiştir. Bu şekilde or-taya çıkan kayıtdışılığın ve suistimallerin önlenmesi için Kurumumuz tarafından gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

Bu kapsamda, 2012 yılı Kasım ayın-dan itibaren hizmet akdine tabi çalışan sigortalılara ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerine “meslek kodu” bölümü ek-lenmiştir. Bu uygulama ile her çalışan için aylık olarak bildirilecek olan meslek kodları sayesinde sigortalılarla ilgili ola-rak “meslek-ücret” ilişkisi kurularak, bu verilerin detaylıca incelenmesi suretiyle prime esas kazancın eksik bildirimine ilişkin tespitlerin yapılması amaçlanmak-tadır.

Yadi

gar G

ÖKA

LP İL

HA

N

T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı

Meslek Kodu Uygulaması

Page 97: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201394

SGK ile TMMOB arasında im-zalanan “İşbirliği Protokolü”nde bulunan hükümleri 4857 sayılı İş Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigor-tası Kanunu çerçevesinde değer-lendirebilir misiniz?

Bilindiği üzere Kurumumuzun uzun yıllardır mücadele ettiği kayıtdışı istih-damın ortaya çıkış türlerinden bir tanesi de, çalışanların elde ettikleri kazançla-rın Kurumumuza eksik bildirilmesidir. Çalışanların kazançlarının eksik bildiril-mesi hem firmalar açısından haksız re-kabet yaratmakta hem de Kurumumuzun aktüeryal dengesini olumsuz etkilemek-tedir. Çalışanlar açısından ise emekli aylığı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, iş göremezlik ödenekleri, işsizlik öde-meleri gibi sigortalılara sağlanan temel haklarda daha düşük miktarların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı sistemdeki kayıp ve kaçakların engellenmesi ve vatandaşla-rımızın sosyal güvenlik haklarından en

iyi şekilde faydalanmalarının sağlanma-sı için gerekli her türlü tedbirin alınması Kurumumuzun asli görevleri arasında yer almaktadır. Ancak Kurumumuza hiç bildirilmeyen bir çalışanı denetimlerle tespit etmek nispeten kolay iken, Kuru-mumuza ücreti eksik bildirilmiş bir sigor-talının tespit edilmesi daha zor bir süreç-tir. Bu nedenle prime esas kazançların Kurumumuza eksik bildiriminin en aza indirilmesi için klasik denetim mekaniz-masının dışında, farklı teknik çalışmala-rın yapılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Ka-nununa göre hizmet akdine tabi çalışan sigortalıların ilgili ayda hak ettikleri üc-ret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü nakdi ödemelerin toplamı prime esas kazanca dahil edilmelidir. Ancak Kanunda yer alan bu düzenlemeye rağ-men, bazı işverenlerce gerekli hassasi-yet gösterilmeyerek sigortalılara ilişkin prime esas kazanç seviyeleri Kurumu-muza eksik bildirilmektedir. Nitekim Ku-

rumumuzca yapılan analiz çalışmaları sonucunda mühendis, avukat, öğretmen, doktor, mimar… vb. çok sayıda kalifiye mesleği icra eden çalışanlar; hatta yük-sek düzeyde kazançlar elde eden fut-bolcu, basketbolcu, antrenör, sanatçı, yönetmen gibi meslek mensupları adına bile asgari ücret seviyesinden bildirim yapıldığı tespit edilmiştir. Bu şekilde or-taya çıkan kayıtdışılığın ve suistimallerin önlenmesi için Kurumumuz tarafından gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

Bu kapsamda, 2012 yılı Kasım ayın-dan itibaren hizmet akdine tabi çalışan sigortalılara ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerine “meslek kodu” bölümü ek-lenmiştir. Bu uygulama ile her çalışan için aylık olarak bildirilecek olan meslek kodları sayesinde sigortalılarla ilgili ola-rak “meslek-ücret” ilişkisi kurularak, bu verilerin detaylıca incelenmesi suretiyle prime esas kazancın eksik bildirimine ilişkin tespitlerin yapılması amaçlanmak-tadır.

Yadi

gar G

ÖKA

LP İL

HA

N

T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı

Meslek Kodu Uygulaması

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 95

Bu çalışmanın devamında ise ilgi-li kurum, kuruluş ve meslek örgütleri ile işbirliği yapılarak çeşitli mesleklere ilişkin olarak fiilen uygulanan ücret se-viyelerinin tespit edilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Bu çerçevede mimar ve mühendis olarak çalışan sigortalılara fi-ilen ödenen ücret seviyelerini belirlemek amacıyla Kurumumuz ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tara-fından ortak çalışma gerçekleştirilmiş ve 31.07.2012 tarihinde işbirliği protokolü imzalanmıştır. Yapılan protokolle birlik-te TMMOB’nin kendi yasal yetki sınırları içerisinde mühendislik ve mimarlık mes-leklerine ilişkin olarak yıllık bazda be-lirlediği ücret seviyelerinin Kurumumuzla paylaşması sağlanmakta olup, gelen bu bilgiler risk odaklı denetim modeli çer-çevesinde kullanılmaktadır. Yani, anılan birlik veya işbirliği yapılan diğer kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli meslekle-re ilişkin belirlenen ücret seviyelerinin altında ücret bildirimi yapılan işyerle-rinin, Kurumumuz bünyesinde faaliyet gösteren risk analiz merkezi tarafından gerekli değerlendirmeler yapılacak, ge-rek görülmesi halinde söz konusu işyer-lerinde gerçek ücretin tespiti amacıyla denetim yapılabilecektir.

Ancak bu kapsamda denetim yapı-lacak işyerlerinin tespiti aşamasında, işyerinin toplu sözleşme kapsamında olması, işyeri çalışanların sendikalı işçi olması durumunda, ücret yönünden ka-yıtdışılık riski söz konusu olmayacağın-dan ya da düşük olacağından, denetim programında bu işyerlerinin denetimine yer verilmeyecektir.

TMMOB tarafından mühendislik ve mimarlık mesleklerine ilişkin tespit edilen

ücret seviyesini 2013 yılı için ortalama 2.700 TL olarak belirlemiş ve bu bilgi-ler yapılacak incelemelerde kullanılmak üzere Kurumumuza iletilmiştir. Ancak TMMOB tarafından belirlenen bu tutar brüt ücreti ifade etmekte olup, yapılan yasal kesintiler sonucunda net tutar yak-laşık olarak 1.900 TL seviyesinde olmak-tadır.

Kurumumuzun amacı, İş Kanunu ge-reğince belirlenen zorunlu asgari ücrete alternatif bir ücret seviyesi belirlemek veya arz-talep ilişkisi sonucunda piyasa tarafından belirlenen ücret seviyelerine müdahale etmek değil, sigortalıların Ku-rumumuza gerçek ücretleri üzerinden bildirilmesini sağlamaktır. Bu kapsamda Kurumumuz tarafından ilgili işyerlerine ilişkin yapılacak incelemeler kapsamın-da; gerekli belgeler ve TMMOB gibi di-ğer kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerin de incelenmesi sonucu, bil-dirimlerin sigortalılara gerçekte ödenen ücret düzeyinden yapılmadığının tespiti halinde gerekli idari yaptırımlar uygu-lanmaktadır.

Meslek kuruluşları, kamu kurum ve kuruluştan temin edilen bilgilere isti-naden tespit edilen kazanç seviyeleri, Kurumumuzca doğrudan prime esas kazanç olarak dikkate alınmayacak, bu kazanç seviyelerinin altındaki bildirimler risk odaklı olarak değerlendirilip gerekli görülmesi halinde yapılacak olan incele-me ve denetimlerde destekleyici bilgi ve belgelerle ortaya konulması durumunda değerlendirilecektir.

Kurumumuzca meslek kodu uygula-masına geçilmesiyle birlikte, ülke gene-linde rehberlik faaliyetlerine başlanmış, sigortalıların gerçek ücretleri üzerinden Kurumumuza bildirilmesi konusunda çok sayıda seminer ve bilgilendirme top-lantısı yapılmış olup bu çalışmalarımız süreklilik arz edecek şekilde devam et-mektedir. Bu kapsamda, sigortalılarımız ve işverenlerimizin, çalışanların gerekli hassasiyeti gösterdikleri tarafımızca da tespit edilmiş olup, bu konudaki işbirli-ğinin güzel neticeler vereceğini düşünü-yorum.

Kurumumuzun amacı, İş Kanunu gereğince belirle-nen zorunlu asgari ücrete alternatif bir ücret seviyesi belirlemek veya arz-talep ilişkisi sonucunda piyasa tarafından belirlenen üc-ret seviyelerine müdahale etmek değil, sigortalıların Kurumumuza gerçek ücret-leri üzerinden bildirilmesini sağlamaktır.

Page 98: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201396

Prof

. Dr.

Nur

şen

CA

NİK

LİOĞ

LU

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesiİş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

I. GirişBilindiği gibi, ülkemizde kayıt dışı si-

gortalı çalıştırma oldukça yaygındır. Ya-pılan pek çok çalışma ve alınan önlemlere rağmen kayıtdışılıkla ilgili veriler yine de çok sayıda sigortalının Kuruma bildirilme-den çalıştırıldığını göstermektedir1.

Öte yandan kayıt dışılık sigortalının hiç Kuruma bildirilmemesi biçiminde olabildi-ği gibi bildirilen sigortalının gün sayısının eksik gösterilmesi veyahut sigortalının pri-me esas kazanç miktarının gerçek duruma aykırı bir biçimde daha düşük gösterilme-si şeklinde de olabilmektedir. Hatta bazı durumlarda sigortalının hem prime esas kazancı hem de gün sayısı eksik gösterile-bilmektedir ki, kayıtlı istihdamdaki bu ka-yıt dışı durum sigortalılar açısından büyük hak kayıplarına neden olmaktadır.

Kuşkusuz bu gibi Kanuna aykırı uy-gulamaları benimseme olanağı bulunma-maktadır. Nitekim kayıt dışılığın engellen-mesi amacıyla 2006 yılında “Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi” (KADİM)

oluşturulmuş2 ve bu Proje kapsamında bir-çok kurum ve kuruluşun bu konuda koor-dineli bir şekilde çalışması öngörülmüştür. Sosyal Güvenlik Kurumu da, sosyal güven-lik hakkını güvence altına almak amacıyla bu gibi uygulamaları tespit etmek ve en-gellemek için oldukça yoğun bir şekilde çalışmaktadır.

Kayıt dışılığı önlemek için yapılan bu çalışmaların isabetli olduğunda şüphe yoktur ve desteklenmesi de gerekmekte-dir. Ancak bu hukuka aykırı uygulamaları engellemek için başvurulan yöntemlerin de hukuka uygun olması gerekir. Buna karşılık Sosyal Güvenlik Kurumu son dö-nemlerde bu gibi uygulamaları engel-lemek için sözleşme özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmayan bir uygulama içine girmiş-tir. Gerçekten Kurumun Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile yaptığı işbirliği protokolü açıkça sözleşme özgürlüğüne aykırılık taşıyacak niteliktedir. Aşağıda bu konu sözleşme özgürlüğü ve istihdama et-kisi açısından kısaca değerlendirilecektir.

II. Sözleşme Özgürlüğü Kavramı

Borçlar Hukukunun en temel ilkele-rinden biri de sözleşme özgürlüğüdür. Belirtelim ki, sözleşme özgürlüğünün te-meli Anayasamızın 48. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre, “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hür-riyetlerine sahiptir”. Böylece Anayasadaki bu hükümle “irade özerkliğine dayanan” sözleşme özgürlüğü anayasal olarak gü-vence altına alınmış olmaktadır3.

Sözleşme özgürlüğü üç açıdan önem taşımaktadır. İlk olarak, kişiler sözleşme yapıp yapmama özgürlüğüne sahiptirler. Dolayısıyla bir kişi herhangi bir sözleşme

Sosyal Güvenlik Kurumu Hukuka Aykırı Olarak Her Mesleğe Göre Yeni Bir Asgari Ücret mi Yaratıyor?

Sosyal Güvenlik Kurumu son dönemlerde bu gibi uy-gulamaları engellemek için sözleşme özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmayan bir uygu-lama içine girmiştir.

Page 99: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201396

Prof

. Dr.

Nur

şen

CA

NİK

LİOĞ

LU

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesiİş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

I. GirişBilindiği gibi, ülkemizde kayıt dışı si-

gortalı çalıştırma oldukça yaygındır. Ya-pılan pek çok çalışma ve alınan önlemlere rağmen kayıtdışılıkla ilgili veriler yine de çok sayıda sigortalının Kuruma bildirilme-den çalıştırıldığını göstermektedir1.

Öte yandan kayıt dışılık sigortalının hiç Kuruma bildirilmemesi biçiminde olabildi-ği gibi bildirilen sigortalının gün sayısının eksik gösterilmesi veyahut sigortalının pri-me esas kazanç miktarının gerçek duruma aykırı bir biçimde daha düşük gösterilme-si şeklinde de olabilmektedir. Hatta bazı durumlarda sigortalının hem prime esas kazancı hem de gün sayısı eksik gösterile-bilmektedir ki, kayıtlı istihdamdaki bu ka-yıt dışı durum sigortalılar açısından büyük hak kayıplarına neden olmaktadır.

Kuşkusuz bu gibi Kanuna aykırı uy-gulamaları benimseme olanağı bulunma-maktadır. Nitekim kayıt dışılığın engellen-mesi amacıyla 2006 yılında “Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi” (KADİM)

oluşturulmuş2 ve bu Proje kapsamında bir-çok kurum ve kuruluşun bu konuda koor-dineli bir şekilde çalışması öngörülmüştür. Sosyal Güvenlik Kurumu da, sosyal güven-lik hakkını güvence altına almak amacıyla bu gibi uygulamaları tespit etmek ve en-gellemek için oldukça yoğun bir şekilde çalışmaktadır.

Kayıt dışılığı önlemek için yapılan bu çalışmaların isabetli olduğunda şüphe yoktur ve desteklenmesi de gerekmekte-dir. Ancak bu hukuka aykırı uygulamaları engellemek için başvurulan yöntemlerin de hukuka uygun olması gerekir. Buna karşılık Sosyal Güvenlik Kurumu son dö-nemlerde bu gibi uygulamaları engel-lemek için sözleşme özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmayan bir uygulama içine girmiş-tir. Gerçekten Kurumun Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile yaptığı işbirliği protokolü açıkça sözleşme özgürlüğüne aykırılık taşıyacak niteliktedir. Aşağıda bu konu sözleşme özgürlüğü ve istihdama et-kisi açısından kısaca değerlendirilecektir.

II. Sözleşme Özgürlüğü Kavramı

Borçlar Hukukunun en temel ilkele-rinden biri de sözleşme özgürlüğüdür. Belirtelim ki, sözleşme özgürlüğünün te-meli Anayasamızın 48. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre, “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hür-riyetlerine sahiptir”. Böylece Anayasadaki bu hükümle “irade özerkliğine dayanan” sözleşme özgürlüğü anayasal olarak gü-vence altına alınmış olmaktadır3.

Sözleşme özgürlüğü üç açıdan önem taşımaktadır. İlk olarak, kişiler sözleşme yapıp yapmama özgürlüğüne sahiptirler. Dolayısıyla bir kişi herhangi bir sözleşme

Sosyal Güvenlik Kurumu Hukuka Aykırı Olarak Her Mesleğe Göre Yeni Bir Asgari Ücret mi Yaratıyor?

Sosyal Güvenlik Kurumu son dönemlerde bu gibi uy-gulamaları engellemek için sözleşme özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmayan bir uygu-lama içine girmiştir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 97

yapmak istemiyorsa, kural olarak, sözleş-me yapmaya zorlanamaz. Bunun gibi, kişi yaptığı sözleşmenin diğer tarafını seçme özgürlüğüne de sahiptir4. Bir diğer deyişle kişi istemediği bir kişi ile sözleşme yapmak zorunda değildir. İkinci olarak sözleşmenin tarafları sözleşmenin içeri-ğini istedikleri gibi belirleyebilme özgür-lüğüne sahiptirler. Nitekim bu husus Türk Borçlar Kanununun 26. maddesinde de açıkça ifade edilmiştir. Anılan maddeye göre, “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgür-ce belirleyebilirler” 5. Ancak bu özgürlük sınırsız değildir. Kanunun emredici hü-kümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler yapılması mümkün değil-dir (TBK. m.27/I). Nihayet üçüncü ve son olarak taraflar yaptıkları sözleşmenin şek-lini belirlemekte de, kural olarak, özgür-dürler. Belirtelim ki, sözleşme özgürlüğü iş sözleşmesi için de geçerlidir6.

Kuşkusuz kamu düzeni ya da güçsü-zün korunması gibi amaçlarla sözleşme özgürlüğüne bazı sınırlamalar getirilmesi mümkündür. Nitekim İş Hukuku bu özgür-lüğün geniş bir biçimde sınırlandığı alanı oluşturmaktadır7. Kanun koyucu, özellikle işçinin korunması amacıyla, İş Kanununda birçok sınırlama öngörmüştür. Örneğin özürlülerle sözleşme yapma zorunluluğu getirilerek (İş K. m.30) işverenin sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü sınırlanmış; işçilere asgari ücretten daha az ücret ve-rilemeyeceği (İş K. m.39) hükmüne yer verilerek tarafların anlaşabilecekleri en az ücret belirlenmiştir, bir başka deyişle söz-leşmenin içeriğini belirleme özgürlüğüne müdahale edilmiştir. Bunun gibi, işçilere verilebilecek en az yıllık izin ücreti (İş K., m.53) ya da işçilerin çalıştırılabilecekleri en fazla çalışma süreleri (İş K., m.63) yine Kanuna konulan hükümlerle sınırlandırıl-mıştır.

Bu açıklamaların da ortaya koyduğu gibi Hukukumuzda kural sözleşme öz-

gürlüğü olup, bu ilkeye müdahale ancak Kanunla söz konusu olabilir. Bunun sonu-cunda da bu konuda yasal olarak yetki ta-nınmamış kişi ya da kurumların bu ilkeye müdahale niteliğinde yapacakları işlemle-rin geçerlik taşıdıklarından, bir başka de-yişle bağlayıcılığa sahip olduğundan söz etmek mümkün olmaz.

III. Kurumun Belirli Meslekler İçin Yıllık Asgari Ücret Belirlenmesine Yönelik Yaptığı Protokollerin Bağlayıcı Olup Olmadığı Sorunu

Yukarıda belirttiğimiz bu ilkeye rağ-men Sosyal Güvenlik Kurumunun Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile yapmış olduğu bir Protokolde sözleşme özgürlüğüne müdahale niteliğinde bir hükme yer verilmiştir. Gerçekten “T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı İle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Arasında İşbirliği Protokolü” başlığı taşı-yan Protokol ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB), ücretlerin eksik bildirilmesini önlemek amacıyla, mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanlarında meslek icra eden disiplinleri-ne ilişkin olarak yıllık bazda asgari ücret seviyeleri belirleme yetkisi tanınmış ve bu-nun SGK’ya iletilmesi yükümlülüğü getiril-miştir (m.4). Nitekim TMMOB bunun üze-rine 1.1.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 2013 yılı için bir mühendise verilecek en az ücreti brüt 2.700 TL olarak belirlemiştir.

Öncelikle vurgulayalım ki, ücretin eksik bildirilmesini önleme amacı ile yıllık baz-da asgari ücret belirleme arasında doğru-dan bir ilişki bulunmamaktadır. Gerçekten bir ücretin eksik bildirildiğinden söz ede-bilmek için öncelikle tarafların aralarında kararlaştırdıkları daha yüksek bir ücretin olması ve bunun Kuruma daha az prim ödemek amacıyla daha düşük bildirilmesi gerekir. Eğer engellenmek istenen böyle bir durum ise, Kurumun bu gibi kanuna aykırı işlemlerin önlenmesine yönelik iş-birliği protokolleri yapabileceğinde şüphe bulunmamalıdır. Tarafların bu bağlamda gerçek ücretler üzerinden prim ödenmesi için işbirliği yapması, TMMOB’un üyesi sigortalıları bilgilendirmesi ve uğrayacak-ları zararları anlatması, bu gibi uygula-

malar karşında daha aktif davranmaları konusunda bilinçlendirmesini öngören bir protokol kuşkusuz yapılabilir ve gerçek amaca da hizmet eder. Buna karşılık bu amacı aşacak şekilde bir asgari ücret belirlenerek mühendis sigortalılara bu üc-retin altında ücret ödenmemesine yönelik bir protokol yapılması tarafların yani işçi ve işverenin işçiye ödenecek ücreti yasal asgari ücretten az olmamak üzere istedik-leri gibi belirleme hak ve özgürlüklerine müdahale niteliği taşır. Oysa yukarıda da ifade edildiği gibi tarafların bu özgürlük-lerinin sınırlanması için bir yasa hükmüne dayanılması gerekir. Aksi takdirde böyle bir düzenlemenin hukuka uygun olduğun-dan, giderek bağlayıcı nitelik taşıdığından söz etmek mümkün olmaz. İşte bu noktada Protokol taraflarına bu konuda Kanun ta-rafından verilmiş bir yetki olup olmadığı-nın incelenmesi gerekir ki, bu açıdan ilk olarak üzerinde durulması gereken husus, Protokolün dayanakları olarak gösterilen maddelerin taraflara bu konuda bir yetki verip vermediğidir.

Protokolde Protokolün dayanakları ola-rak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 100. maddesi ile 5502 sayılı Kanunun 13. maddesinin (g) bendi ve 14. maddesinin (d) bendi gös-terilmektedir. 5510 sayılı Kanunun 100. maddesi Kuruma, sigortalıların sosyal gü-venliklerinin sağlanması amacıyla diğer kişi ya da kurumlarla yapılacak protokoller çerçevesinde onlardan bilgi ve belge isteme yetkisi vermektedir. 5502 sayılı Kanunun 13. maddesi Sigorta Primleri Genel Mü-dürlüğünün görevlerini düzenlemekte olup, bu maddenin (g) bendinde, sigortalı ve hak sahiplerini sosyal güvenlik mevzuatın-dan doğan hakları ve ödevleri konusunda bilgilendirmenin Müdürlüğün görevleri ara-sında olduğu belirtilmektedir. 5502 sayılı Kanunun 14. maddesinin (d) bendinde ise, “Başkan tarafından verilecek benzer nitelik-

Sosyal Güvenlik Kurumu-nun Türk Mühendis ve Mi-mar Odaları Birliği ile yap-mış olduğu bir Protokolde sözleşme özgürlüğüne mü-dahale niteliğinde bir hük-me yer verilmiştir.

Kurumun, aylık prim ve hizmet belgelerinde bir mü-hendis sigortalının prime esas kazancının brüt 2.700 TL’den daha düşük olama-yacağını ileri sürerek işve-rene eksik bildirimde bu-lunduğu gerekçesiyle işlem yapması mümkün değildir.

Page 100: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201398

teki diğer görevleri yapma”nın Genel Sağ-lık Sigortası Genel Müdürlüğünün görevleri arasında olduğu hükmü yer almaktadır.

Görüldüğü gibi, Protokolün dayanak maddeleri, Kuruma, iş sözleşmesinin tarafı olan sigortalı ve işveren iradelerinin yerine geçerek sigortalıya ödenecek en az ücreti belirleme yönünde bir düzenleme yapma hak ve yetkisi tanımamaktadır. TMMOB Kanunu da Birliğe açıkça böyle bir yetki vermemektedir. Dolayısıyla Protokolün bu hükmünün geçerli ve bağlayıcı olduğundan söz edilemez. Bunun sonucunda da, kanaa-timizce, Kurumun, aylık prim ve hizmet bel-gelerinde bir mühendis sigortalının prime esas kazancının brüt 2.700 TL’den daha düşük olamayacağını ileri sürerek işverene eksik bildirimde bulunduğu gerekçesiyle iş-lem yapması mümkün değildir.

Ekleyelim ki, benzer bir konu daha önce işyeri hekimlerine ödenecek ücretler bakımından uyuşmazlık konusu olmuş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş oldu-ğu kararda, Türk Tabipler Birliği tarafından belirlenen asgari ücret tarifelerinin bağlayıcı olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay Hu-kuk Genel Kuruluna göre, “Türk Tabipler Bir-liğine; işyeri hekimleri bakımından uyulması zorunlu bir şekilde asgari ücret belirleme yetkisi verilmemiştir. Bir tarifenin uyulması-nın zorunlu olduğunun söylenebilmesi için, mutlaka yasal dayanağının gösterilmesi ge-rekir. Bu anlamda işçiler için Asgari Ücret Tesbit Komisyonu tarafından belirlenen ve uyulması zorunlu olan asgari ücret, yasal dayanağını 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39 ve 102. maddelerinden almaktadır”8.

Hukuk Genel Kuruluna göre de tarafla-rın irade özerkliklerini ortadan kaldıran ve bağlayıcı bir nitelik taşıyan bir asgari ücret tarifesi olması için bunun yasal bir dayana-ğının olması gerekir. TMMOB tarafından belirlenen asgari ücret tarifesinin yasal bir dayanağı olmadığı dikkate alındığında,

TMMOB tarafından belirlenen asgari ücre-tin Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararı ışığın-da da bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.

Nihayet şunu da eklemek gerekir ki, bu şekilde her yıl için bir asgari ücret belirlen-mesi ve belirlenen rakamın ülke gerçekleri açısından yüksek olması genç işsizliğini artı-rıcı bir nitelik de taşıyabilecektir. Gerçekten işverenler böyle bir durumda deneyimsiz ve genç mühendis çalıştırmak yerine olabildiği ölçüde deneyimli mühendisler bulmak için çaba harcayacaklardır. Oysa ülkemizde genç işsizliği bir türlü azaltılamamaktadır. Nitekim son verilere göre 15-24 yaş gru-bunu içeren genç işsizlik oranı 1,7 puanlık artış ile % 19,8 olmuştur9. Böyle bir uygu-lama genç işsizliğini daha da artıracaktır. Bunun, özellikle son yıllarda genç işçi istih-damını artırmak amacıyla çıkarılan prim teş-vikleri ile uyumlu olduğundan söz etmek de mümkün olmayacaktır. Ayrıca Kurumun bu uygulamasını diğer meslek kuruluşlarına da yaygınlaştırması ile ülkemizde yasal asgari ücretin dışında hukuka aykırı bir biçimde yeni (sanal) asgari ücretler oluşacaktır ki, bu durum istihdama olumsuz yansıyacaktır.

Tüm bu nedenlerle bizce Kurum bu gibi uygulamalar yerine gerçek ücretler üzerin-den prim ödenmesine yönelik işbirliği pro-tokolleri yapmalı, ayrıca açıkça gerçeğe aykırı olduğu şüphesi yaratan ücret ödeyen işyerlerini denetim programına alarak bu konuda denetimler gerçekleştirmelidir.

Dipnotlar1 TÜİK verilerine göre, Aralık 2012 dönemin-de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,8 puan azalarak

%37,4 olmuştur. Bu konuya ilişkin olarak bkz. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13464 (Erişim tarihi: 31.03.2013).2 Bu konuda bkz. “Kayıt Dışı İstihdamla Müca-dele (Kadim) Projesi İle İlgili 2006/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi”, RG., 04.10.2006, 26309.3 Çelik, Nuri: İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 25. Bası, İstanbul 2012, 126.4 Çelik, 126.5 Sözleşme özgürlüğü konusunda açıklamalar için bkz. Oğuzman, M. Kemal/Öz, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu’na Göre Gün-cellenip, Genişletilmiş 10. Bası, İstanbul 2012, 23-28; Reisoğlu, Safa, Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 22. Bası, İstanbul 2011, 130-131; Ayan, Mehmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6098 Sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış 7. Baskı, Konya 2012, 6-11; Antalya, O. Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, İstanbul 2012, 53-55; Kocayusufpaşaoğlu, Ne-cip/Hatemi, Hüseyin/Serozan, Rona/ Arpacı, Abdülkadir, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. 1, Borçlar Hukukuna Giriş Hukuki İşlem Sözleş-me, 4. Bası, İstanbul 2008, 501-505.6 Mollamahmutoğlu, Hamdi/Astarlı, Muhittin: İş Hukuku, 4. Bası, Ankara 2011, 468.7 Bu konuda bkz. Çelik, 126 vd; Süzek, Sar-per, İş Hukuku, Yenilenmiş 8. Baskı, İstanbul 2012, 317 vd.; Mollamahmutoğlu/Astarlı, 468 vd.8 YHGK, 02.02.2005, E. 2004/9-753, K. 2005/12, (www.legalbank.net).9 Bu konuda bkz. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13464 (Erişim tarihi 31.03.2013).

Kurumun bu uygulamasını diğer meslek kuruluşları-na da yaygınlaştırması ile ülkemizde yasal asgari üc-retin dışında hukuka aykırı bir biçimde yeni (sanal) as-gari ücretler oluşacaktır ki, bu durum istihdama olum-suz yansıyacaktır.

Hukukumuzda kural söz-leşme özgürlüğü olup, bu ilkeye müdahale ancak Ka-nunla söz konusu olabilir.

Page 101: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201398

teki diğer görevleri yapma”nın Genel Sağ-lık Sigortası Genel Müdürlüğünün görevleri arasında olduğu hükmü yer almaktadır.

Görüldüğü gibi, Protokolün dayanak maddeleri, Kuruma, iş sözleşmesinin tarafı olan sigortalı ve işveren iradelerinin yerine geçerek sigortalıya ödenecek en az ücreti belirleme yönünde bir düzenleme yapma hak ve yetkisi tanımamaktadır. TMMOB Kanunu da Birliğe açıkça böyle bir yetki vermemektedir. Dolayısıyla Protokolün bu hükmünün geçerli ve bağlayıcı olduğundan söz edilemez. Bunun sonucunda da, kanaa-timizce, Kurumun, aylık prim ve hizmet bel-gelerinde bir mühendis sigortalının prime esas kazancının brüt 2.700 TL’den daha düşük olamayacağını ileri sürerek işverene eksik bildirimde bulunduğu gerekçesiyle iş-lem yapması mümkün değildir.

Ekleyelim ki, benzer bir konu daha önce işyeri hekimlerine ödenecek ücretler bakımından uyuşmazlık konusu olmuş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş oldu-ğu kararda, Türk Tabipler Birliği tarafından belirlenen asgari ücret tarifelerinin bağlayıcı olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay Hu-kuk Genel Kuruluna göre, “Türk Tabipler Bir-liğine; işyeri hekimleri bakımından uyulması zorunlu bir şekilde asgari ücret belirleme yetkisi verilmemiştir. Bir tarifenin uyulması-nın zorunlu olduğunun söylenebilmesi için, mutlaka yasal dayanağının gösterilmesi ge-rekir. Bu anlamda işçiler için Asgari Ücret Tesbit Komisyonu tarafından belirlenen ve uyulması zorunlu olan asgari ücret, yasal dayanağını 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39 ve 102. maddelerinden almaktadır”8.

Hukuk Genel Kuruluna göre de tarafla-rın irade özerkliklerini ortadan kaldıran ve bağlayıcı bir nitelik taşıyan bir asgari ücret tarifesi olması için bunun yasal bir dayana-ğının olması gerekir. TMMOB tarafından belirlenen asgari ücret tarifesinin yasal bir dayanağı olmadığı dikkate alındığında,

TMMOB tarafından belirlenen asgari ücre-tin Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararı ışığın-da da bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.

Nihayet şunu da eklemek gerekir ki, bu şekilde her yıl için bir asgari ücret belirlen-mesi ve belirlenen rakamın ülke gerçekleri açısından yüksek olması genç işsizliğini artı-rıcı bir nitelik de taşıyabilecektir. Gerçekten işverenler böyle bir durumda deneyimsiz ve genç mühendis çalıştırmak yerine olabildiği ölçüde deneyimli mühendisler bulmak için çaba harcayacaklardır. Oysa ülkemizde genç işsizliği bir türlü azaltılamamaktadır. Nitekim son verilere göre 15-24 yaş gru-bunu içeren genç işsizlik oranı 1,7 puanlık artış ile % 19,8 olmuştur9. Böyle bir uygu-lama genç işsizliğini daha da artıracaktır. Bunun, özellikle son yıllarda genç işçi istih-damını artırmak amacıyla çıkarılan prim teş-vikleri ile uyumlu olduğundan söz etmek de mümkün olmayacaktır. Ayrıca Kurumun bu uygulamasını diğer meslek kuruluşlarına da yaygınlaştırması ile ülkemizde yasal asgari ücretin dışında hukuka aykırı bir biçimde yeni (sanal) asgari ücretler oluşacaktır ki, bu durum istihdama olumsuz yansıyacaktır.

Tüm bu nedenlerle bizce Kurum bu gibi uygulamalar yerine gerçek ücretler üzerin-den prim ödenmesine yönelik işbirliği pro-tokolleri yapmalı, ayrıca açıkça gerçeğe aykırı olduğu şüphesi yaratan ücret ödeyen işyerlerini denetim programına alarak bu konuda denetimler gerçekleştirmelidir.

Dipnotlar1 TÜİK verilerine göre, Aralık 2012 dönemin-de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,8 puan azalarak

%37,4 olmuştur. Bu konuya ilişkin olarak bkz. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13464 (Erişim tarihi: 31.03.2013).2 Bu konuda bkz. “Kayıt Dışı İstihdamla Müca-dele (Kadim) Projesi İle İlgili 2006/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi”, RG., 04.10.2006, 26309.3 Çelik, Nuri: İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 25. Bası, İstanbul 2012, 126.4 Çelik, 126.5 Sözleşme özgürlüğü konusunda açıklamalar için bkz. Oğuzman, M. Kemal/Öz, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu’na Göre Gün-cellenip, Genişletilmiş 10. Bası, İstanbul 2012, 23-28; Reisoğlu, Safa, Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 22. Bası, İstanbul 2011, 130-131; Ayan, Mehmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6098 Sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış 7. Baskı, Konya 2012, 6-11; Antalya, O. Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, İstanbul 2012, 53-55; Kocayusufpaşaoğlu, Ne-cip/Hatemi, Hüseyin/Serozan, Rona/ Arpacı, Abdülkadir, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. 1, Borçlar Hukukuna Giriş Hukuki İşlem Sözleş-me, 4. Bası, İstanbul 2008, 501-505.6 Mollamahmutoğlu, Hamdi/Astarlı, Muhittin: İş Hukuku, 4. Bası, Ankara 2011, 468.7 Bu konuda bkz. Çelik, 126 vd; Süzek, Sar-per, İş Hukuku, Yenilenmiş 8. Baskı, İstanbul 2012, 317 vd.; Mollamahmutoğlu/Astarlı, 468 vd.8 YHGK, 02.02.2005, E. 2004/9-753, K. 2005/12, (www.legalbank.net).9 Bu konuda bkz. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13464 (Erişim tarihi 31.03.2013).

Kurumun bu uygulamasını diğer meslek kuruluşları-na da yaygınlaştırması ile ülkemizde yasal asgari üc-retin dışında hukuka aykırı bir biçimde yeni (sanal) as-gari ücretler oluşacaktır ki, bu durum istihdama olum-suz yansıyacaktır.

Hukukumuzda kural söz-leşme özgürlüğü olup, bu ilkeye müdahale ancak Ka-nunla söz konusu olabilir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 99

Sanal Asgari Ücret Uygulaması Kabul EdilemezSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Tür-

kiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) arasında imzalanan “İşbirliği Protokolü”ne dayanılarak bazı meslek oda-larınca işyerlerine gönderilen yazılarda, 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle işyerinde istih-dam edilen mühendis, mimar ve şehir plan-cılarına ayda 2.700 TL brüt asgari ücret ödenmesi gerektiği, ayrıca sigorta primine esas ücretin bu miktardan az olmaması ge-rektiği, aksi takdirde idari para cezası ile muhatap kalınabileceği belirtilmektedir.

Söz konusu meslek odası yazısı ve eki İşbirliği Protokolü incelendiğinde yasal da-yanağı olmayan konularda işyerlerimiz açısından yeni bir mali yük unsuru içeren ifadelere yer verildiği görülmektedir.

Öncelikle belirtmek isteriz ki işyerleri-mizde istihdam edilen bazı çalışanlar açısından meslek odalarınca asgari ücret belirlenmesi ve bunun SGK aracılığı ile işyerlerimize empoze edilmesi hukuka aykırı bir durum oluşturmaktadır. Gerçekten, 02.02.2005 tarihinde verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında (E.2004/9-753, K.2005/12), Türk Tabipleri Birliği ve bağlı odalarca işyerleri hekimleri için belirlenen asgari ücret tari-felerinin;• Uyulması zorunlu ve bağlayıcı bir niteli-

ğinin bulunmadığı,• Bir tarifeye uyulmasının zorunlu olduğu-

nun söylenebilmesi için, mutlaka yasal dayanağının gösterilmesi gerektiği,

• Tüm çalışanlar açısından uyulması zo-runlu olan asgari ücretin, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39.maddesi uyarınca As-gari Ücret Tespit Komisyonu tarafından tespit edildiği,

hüküm altına alınmıştır.Anılan İşbirliği Protokolü ve buna da-

yanılarak işyerlerine gönderilen yazılar-da ifade edilen, mühendisler için asgari ayda 2.700 TL ücret ödenmesi durumu Anayasa’nın “çalışma ve sözleşme hürriye-ti” başlıklı 48.maddesine aykırı olduğu gibi, işyerlerimizin altından kalkamayacakları bir mali külfeti de gündeme getirmektir. İşyerle-rimizde ücretler bölgesel faktörler, işverenin ekonomik yapısı, üretim ve satış kapasitesi, işçinin tecrübe, kıdem ve performansı gibi unsurlar dikkate alınarak belirlenmektedir.

Kayıtdışılığın önüne geçilmesi amacı ta-şıdığı ifade edilen uygulamanın toplu iş söz-leşmesine tabi kayıtlı işyerlerine yöneltilmesi de anlamlı ve gerçekçi değildir.

İşçi ile işveren arasında kurulacak iş sözleşmeleri açısından İş Kanunu’nda öngörülen asgari ücretin yaklaşık üç katı tutarında belirlenen söz konusu ücreti işyerlerimizin ödemesini öngörmek, ülkemiz ekonomisine indirilebilecek en büyük darbelerden biri olacaktır. Bu miktarı ödeyemeyecek durumda olan işyerlerimizin kapısına kilit vurulması anlamına gelecek söz konusu uygulama, yeni istihdamı da engelleyecek niteliktedir. Yüksek miktarda işe giriş ücreti belirlenmesi işyerlerinin genç ve yeni mezun işçi istihdamını da engelleyecek; bu durumda olanların işe başlamalarını imkansız hale getirecektir. Hatta, kayıtdışılığı önlemeye yönelik olduğu vurgulanan bu düzenlemenin bizzat kayıtdı-şılığa yol açabileceği unutulmamalıdır.

Hükümetimizin 2004 yılında prime esas ücret tabanını çok doğru biçimde mülga 506 sayılı Kanunla asgari ücrete eşitlemiş olduğu bir durumda söz konusu uygulama

ile Kanunun bu hükmü ortadan kaldırılmak istenmektedir. Adeta “sanal asgari ücret” meslek bazında geri getirilmiş olmaktadır.

Böyle bir uygulamanın, “ücretler genel seviyesini” yapay şekilde yukarıya çekme tehlikesi yarattığı göz ardı edilmemelidir.

Özellikle Hükümetimizin çeşitli periyot-larla hazırladığı “İstihdamı Teşvik” paketleri çerçevesinde izlenen Hükümet Politikasıy-la da taban tabana zıt bir duruma neden olunmaktadır. Hükümet tarafından getirilen istihdamı teşvik uygulamalarında asgari üc-ret esas alınmaktadır. Bu durumda işyerleri söz konusu teşviklerden yararlanamaz hale gelecek; yeni istihdam için Hükümetimiz ta-rafından işyerlerine getirilen prim ve vergi teşvikleri yasal olmayan böyle bir zorunlu-lukla ortadan kaldırılmış olacaktır.

Vurgulamak isteriz ki her meslek kuru-luşu veya odasını kendi mensupları açısın-dan asgari ücret belirleme keyfiliğine sevk edecek böyle bir uygulama, ücretlerin öde-nemeyecek şekilde yükselmesi sonucunu doğurarak işyerlerimizi rekabet edemez konuma getirecektir. Diğer taraftan, iki ku-ruluşun kendi arasında imzaladığı bir “İşbir-liği Protokolü”nün üçüncü kişiler açısından bağlayıcı nitelik taşımayacağı izahtan varestedir.

Belirtilen çerçevede SGK ile TMMOB arasında imzalanan İşbirliği Protokolü ve buna dayanılarak işyerlerimize gönderilen yazıların işyerlerimizin çalışma şevkini kırı-cı nitelik taşıması, altından kalkılamayacak mali külfet getirmesi ve ülkemiz ekonomisine zarar verici mahiyette olması nedenleriyle uygulamaya son verilmesi için Konfederas-yonumuzun ilgili birimler nezdinde girişim-leri sürmektedir.

TİSK Görüşü

Page 102: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

tarihte bu ay

100 İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

İŞVEREN’in Mart 1971 tarihli nüshası

Dünyada 1970 Yılında İstihdamİşsizlik - Ücretler - Fiyatlar

Milletlerarası Çalışma Teşkilatı (ILO - BIT) tarafından derlenen istatistiklere göre, 1970 yılında dünyamızda sanayileşmiş ülkelerde çalışan nüfusun miktarı artmakla beraber işsizlerin sayısı da çoğalmıştır.

Az gelişmiş ülkelere ait veriler, önceki yıllarda olduğu gibi, yine de noksan ise de, bu ülkelerde işsizlik ve az çalışma, işçileri büyük ölçüde artan bir oranda etkilemiştir.

Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, özellik-le 1970 sonlarında fiyatlar yükselmiş, ancak reel ücretlerin bunları aştığı da gözlenmiştir.

Halen dünyada mevcut yaklaşık 1,500 milyon işçinin takriben yarısı ücretle çalış-maktadır. Az gelişmiş ülkelerde ise, faal nüfusun sayısı 1.000 milyonu aşmaktadır ve 1970-1980 yılları arasında, her sene, 20 milyon işçi bunlara katılacaktır. Anılan sayılar, dünyadaki istihdam probleminin önemini ve konu üzerinde ciddiyetle durma zorunluluğunu açıklamaktadır.

Dünyada Genel Durum1970 yılında, genel istihdam hacmi,

özellikle yıl sonlarına doğru yavaşlamakla beraber, genişlemiştir. İmalât sanayii kolla-rında istihdam artışı, her beş ülkenin birinde %5 oranını aştığı halde; önemli sanayii ül-kelerinin de dahil bulunduğu bazı memleket-lerde azalmıştır.

1969 yılında her dört ülkeden birinde gözlenen işsizlik oranlarındaki artışlar, bu konuda istatistik derleyen ülkelerin yarısına yayılmıştır. Bu cümleden olarak, işsizlik, bil-hassa, 1970 yılının son aylarında, sanayi-leşmiş ülkelerin çoğunda artmıştır.

Bununla beraber, sanayileşmiş ülkelerin büyük bir kısmında işsizlik oranı, toplam işgücünün %3’ünün altında seyretmiştir. Şu ülkelerde ise işsizlik oranı %5’in üstünde-dir: Kanada, İrlanda, ABD ve Yugoslavya. Strüktürel değişmeleri yadırgama ve işsizle-rin yeni iş imkânlarına kendilerini uydurma güçlüğü, bilhassa genç nesil ile yaşlı işçiler-de barizdir.

1970 yılında tüketim maddelerinde gözlenen fiyat artışları genel olarak, 1969 yılındakine nazaran daha hızlıdır. Bilgi sağ-lanan ülkelerin yarısından fazlasında fiyat artışları %5’i aşmıştır. Öte yandan, her altı

ülkeden birinde ise, fiyat artış oranı %10’un üstündedir.

Nominal ücretlerdeki ortalama artış, genellikle, 1969 yılındakinden oldukça faz-ladır. Ülkelerin çoğunda fiyat yükselmeleri, ücret artışlarının altında seyrettiğinden, reel ücretler de yükselmiştir. Her dört ülkeden bi-rinde, işçilerin reel ücret artışları %5 ya da daha fazladır. Ancak nominal ücretlerdeki artışlar, bazı ülkelerdeki aşırı fiyat yükselme-leriyle tesirsiz hale gelmiş ve hatta işçilerin satın alma gücü bir kısım ülkelerde düşmüş-tür.

İstihdam1969 yılında gözlenen istihdam artı-

şı,1970 yılında da devam etmiştir. Genel istihdam seviyesi hakkında veriler sadece 19 ülke için mevcuttur. Bu bilgilere göre, toplam işçi sayısı hemen her ülkede artmış-tır. Ancak, artış oranı, 1969 yılındakinden azdır.

Genel istihdam seviyesindeki artışın %3’ü aştığı ülke sayısı sadece dörttür: Avus-turalya, Milliyetçi Çin, Yugoslavya, Porto Riko. Oysa ki, Kanada, Batı Almanya, Yeni Zelanda, Polonya ve Güney Kore’nin de dahil olduğu on ülkede gözlenen istihdam artışı %1-3 arasındadır. İtalya, Japonya ve ABD ise, yıllık artış oranı %1’in altında kalmıştır. Öte yandan, İngiltere’de, genel istihdam seviyesi yaklaşık %2 düşmüştür. ABD’de, 1970 Temmuzunda işgücü sayısı 80 milyonun üstüne çıkmıştır. Ancak, genel istihdam seviyesi, 1969 yılının aynı dönemi-ne nazaran, 1970 Ağustos - Ekim arasında sadece yüzde 0.3 oranında artmıştır. 1970 yının ilk beş ayında ise, yıllık artış %1,5 ila %2,6 oranlarında değişmiştir.

İstihdam seviyesindeki genel artış, sana-yileşmiş ülkelerin çoğunda gözlenen tarım sektöründeki istihdam azalışı dolayısile ya-vaşlamıştır. Ayrıca, bazı ülkelerde imalat sanayi sektöründe de istihdam seviyesi düş-tüğünden, genel istihdam hacmindeki ge-nişleme frenlenmiştir. Özellikle Japonya’da tarım sektöründe istihdam bariz ölçüde azal-mıştır. Nitekim, bu ülkede 1969 Ekimi ile 1970 Ekimi arasında, 560.000 tarım işçisi anılan sektörde çalışamamıştır. İtalya’da da

durum benzer şekildedir: 1969 Temmuzu ile 1970 Temmuzu arasında 300.000’den fazla tarım işçisi sanayi ve hizmet sektörle-rine atlamıştır.

23 ülkeden derlenen istatistiklere göre, tarım dışı sektörlerde istihdam hemen her ülkede artmıştır. Şu ülkelerde, son 12 ayda, anılan sektörlerdeki istihdam artışı %3’ün üstündedir: Avusturalya, Milliyetçi Çin, Finlandiya, İsrail, İtalya, Lüksemburg, Yeni Zelanda, Norveç, Porto Riko, Güney Kore, Güney Afrika ve Yugoslavya.

Kanada, Batı Almanya, Macaristan, Hindistan, Japonya, Polonya ve İsveç’te ise, tarım dışı sektörlerdeki istihdam artışı %1 ila %3 arasındadır. Ancak, Fransa ve ABD’de, anılan sektörlerdeki istihdam artışı %1’in al-tındadır.

İmalât sanayi sektöründe istihdam, son 12 aylık dönemde, 26 ülkenin 21’inde artmıştır. Bu artışın %5’den fazla olduğu ülkeler şunlardır: Finlandiya, Batı Almanya, Yunanistan, Yeni Zelanda, Güney Kore, Gü-ney Afrika Cumhuriyeti. Öte yandan, artışın %3 ila %5 arasında bulunduğu ülkeler, İtal-ya, Norveç, Romanya ve Yugoslavya’dır. İmalât Sanayi sektöründe istihdam artışı 10 ülkede %1 ila %3 arasında değişmektedir: Avusturalya, Avusturya, Bulgaristan, Dani-marka, Fransa, İrlanda, Japonya, Hollanda, Polonya, İsveç Macaristan ise, alınan artış oranı %1’den azdır.

Beş ülkede, imalat sanayi sektöründeki istihdam, geçen yıla nazaran düşmüştür: Kanada, Porto Riko, İsviçre, İngiltere ve ABD. En bariz düşme ABD’de gözlenmiş-tir. Şöyle ki, 1970 Şubatında %1 civarın-da olan düşme, Ağustos ve Eylül aylarında %5’e çıkmış ve Ekim’de %7’yi aşmıştır. Ekim 1970’de, Ekim 1969’a nazaran, yaklaşık 1,5 milyon işçi istihdam edilememiştir. Bu-nun başlıca sebebi, otomobil sanayiindeki grevdir. Kanada’da1969 Haziranında milli rekor seviyesine yükselmiş olan imalat sana-yiindeki istihdam hacmi, tedricen düşmüş ve 1970 Ekiminde 1969 Ekimine nazaran, %3,2 oranında azalmıştır.

İşsizlikBu konuda işsizlik derleyen ülkelerin ço-

Page 103: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

tarihte bu ay

100 İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

İŞVEREN’in Mart 1971 tarihli nüshası

Dünyada 1970 Yılında İstihdamİşsizlik - Ücretler - Fiyatlar

Milletlerarası Çalışma Teşkilatı (ILO - BIT) tarafından derlenen istatistiklere göre, 1970 yılında dünyamızda sanayileşmiş ülkelerde çalışan nüfusun miktarı artmakla beraber işsizlerin sayısı da çoğalmıştır.

Az gelişmiş ülkelere ait veriler, önceki yıllarda olduğu gibi, yine de noksan ise de, bu ülkelerde işsizlik ve az çalışma, işçileri büyük ölçüde artan bir oranda etkilemiştir.

Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, özellik-le 1970 sonlarında fiyatlar yükselmiş, ancak reel ücretlerin bunları aştığı da gözlenmiştir.

Halen dünyada mevcut yaklaşık 1,500 milyon işçinin takriben yarısı ücretle çalış-maktadır. Az gelişmiş ülkelerde ise, faal nüfusun sayısı 1.000 milyonu aşmaktadır ve 1970-1980 yılları arasında, her sene, 20 milyon işçi bunlara katılacaktır. Anılan sayılar, dünyadaki istihdam probleminin önemini ve konu üzerinde ciddiyetle durma zorunluluğunu açıklamaktadır.

Dünyada Genel Durum1970 yılında, genel istihdam hacmi,

özellikle yıl sonlarına doğru yavaşlamakla beraber, genişlemiştir. İmalât sanayii kolla-rında istihdam artışı, her beş ülkenin birinde %5 oranını aştığı halde; önemli sanayii ül-kelerinin de dahil bulunduğu bazı memleket-lerde azalmıştır.

1969 yılında her dört ülkeden birinde gözlenen işsizlik oranlarındaki artışlar, bu konuda istatistik derleyen ülkelerin yarısına yayılmıştır. Bu cümleden olarak, işsizlik, bil-hassa, 1970 yılının son aylarında, sanayi-leşmiş ülkelerin çoğunda artmıştır.

Bununla beraber, sanayileşmiş ülkelerin büyük bir kısmında işsizlik oranı, toplam işgücünün %3’ünün altında seyretmiştir. Şu ülkelerde ise işsizlik oranı %5’in üstünde-dir: Kanada, İrlanda, ABD ve Yugoslavya. Strüktürel değişmeleri yadırgama ve işsizle-rin yeni iş imkânlarına kendilerini uydurma güçlüğü, bilhassa genç nesil ile yaşlı işçiler-de barizdir.

1970 yılında tüketim maddelerinde gözlenen fiyat artışları genel olarak, 1969 yılındakine nazaran daha hızlıdır. Bilgi sağ-lanan ülkelerin yarısından fazlasında fiyat artışları %5’i aşmıştır. Öte yandan, her altı

ülkeden birinde ise, fiyat artış oranı %10’un üstündedir.

Nominal ücretlerdeki ortalama artış, genellikle, 1969 yılındakinden oldukça faz-ladır. Ülkelerin çoğunda fiyat yükselmeleri, ücret artışlarının altında seyrettiğinden, reel ücretler de yükselmiştir. Her dört ülkeden bi-rinde, işçilerin reel ücret artışları %5 ya da daha fazladır. Ancak nominal ücretlerdeki artışlar, bazı ülkelerdeki aşırı fiyat yükselme-leriyle tesirsiz hale gelmiş ve hatta işçilerin satın alma gücü bir kısım ülkelerde düşmüş-tür.

İstihdam1969 yılında gözlenen istihdam artı-

şı,1970 yılında da devam etmiştir. Genel istihdam seviyesi hakkında veriler sadece 19 ülke için mevcuttur. Bu bilgilere göre, toplam işçi sayısı hemen her ülkede artmış-tır. Ancak, artış oranı, 1969 yılındakinden azdır.

Genel istihdam seviyesindeki artışın %3’ü aştığı ülke sayısı sadece dörttür: Avus-turalya, Milliyetçi Çin, Yugoslavya, Porto Riko. Oysa ki, Kanada, Batı Almanya, Yeni Zelanda, Polonya ve Güney Kore’nin de dahil olduğu on ülkede gözlenen istihdam artışı %1-3 arasındadır. İtalya, Japonya ve ABD ise, yıllık artış oranı %1’in altında kalmıştır. Öte yandan, İngiltere’de, genel istihdam seviyesi yaklaşık %2 düşmüştür. ABD’de, 1970 Temmuzunda işgücü sayısı 80 milyonun üstüne çıkmıştır. Ancak, genel istihdam seviyesi, 1969 yılının aynı dönemi-ne nazaran, 1970 Ağustos - Ekim arasında sadece yüzde 0.3 oranında artmıştır. 1970 yının ilk beş ayında ise, yıllık artış %1,5 ila %2,6 oranlarında değişmiştir.

İstihdam seviyesindeki genel artış, sana-yileşmiş ülkelerin çoğunda gözlenen tarım sektöründeki istihdam azalışı dolayısile ya-vaşlamıştır. Ayrıca, bazı ülkelerde imalat sanayi sektöründe de istihdam seviyesi düş-tüğünden, genel istihdam hacmindeki ge-nişleme frenlenmiştir. Özellikle Japonya’da tarım sektöründe istihdam bariz ölçüde azal-mıştır. Nitekim, bu ülkede 1969 Ekimi ile 1970 Ekimi arasında, 560.000 tarım işçisi anılan sektörde çalışamamıştır. İtalya’da da

durum benzer şekildedir: 1969 Temmuzu ile 1970 Temmuzu arasında 300.000’den fazla tarım işçisi sanayi ve hizmet sektörle-rine atlamıştır.

23 ülkeden derlenen istatistiklere göre, tarım dışı sektörlerde istihdam hemen her ülkede artmıştır. Şu ülkelerde, son 12 ayda, anılan sektörlerdeki istihdam artışı %3’ün üstündedir: Avusturalya, Milliyetçi Çin, Finlandiya, İsrail, İtalya, Lüksemburg, Yeni Zelanda, Norveç, Porto Riko, Güney Kore, Güney Afrika ve Yugoslavya.

Kanada, Batı Almanya, Macaristan, Hindistan, Japonya, Polonya ve İsveç’te ise, tarım dışı sektörlerdeki istihdam artışı %1 ila %3 arasındadır. Ancak, Fransa ve ABD’de, anılan sektörlerdeki istihdam artışı %1’in al-tındadır.

İmalât sanayi sektöründe istihdam, son 12 aylık dönemde, 26 ülkenin 21’inde artmıştır. Bu artışın %5’den fazla olduğu ülkeler şunlardır: Finlandiya, Batı Almanya, Yunanistan, Yeni Zelanda, Güney Kore, Gü-ney Afrika Cumhuriyeti. Öte yandan, artışın %3 ila %5 arasında bulunduğu ülkeler, İtal-ya, Norveç, Romanya ve Yugoslavya’dır. İmalât Sanayi sektöründe istihdam artışı 10 ülkede %1 ila %3 arasında değişmektedir: Avusturalya, Avusturya, Bulgaristan, Dani-marka, Fransa, İrlanda, Japonya, Hollanda, Polonya, İsveç Macaristan ise, alınan artış oranı %1’den azdır.

Beş ülkede, imalat sanayi sektöründeki istihdam, geçen yıla nazaran düşmüştür: Kanada, Porto Riko, İsviçre, İngiltere ve ABD. En bariz düşme ABD’de gözlenmiş-tir. Şöyle ki, 1970 Şubatında %1 civarın-da olan düşme, Ağustos ve Eylül aylarında %5’e çıkmış ve Ekim’de %7’yi aşmıştır. Ekim 1970’de, Ekim 1969’a nazaran, yaklaşık 1,5 milyon işçi istihdam edilememiştir. Bu-nun başlıca sebebi, otomobil sanayiindeki grevdir. Kanada’da1969 Haziranında milli rekor seviyesine yükselmiş olan imalat sana-yiindeki istihdam hacmi, tedricen düşmüş ve 1970 Ekiminde 1969 Ekimine nazaran, %3,2 oranında azalmıştır.

İşsizlikBu konuda işsizlik derleyen ülkelerin ço-

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 101İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

ğunda, bilindiği gibi, 1969 yılında işsizlik azalmıştır. Bu trend, 1970 yılında da ekseri ülkelerde devam etmiştir. Ancak, özellikle 1970 sonlarına doğru, bazı ülkelerde işsiz sayısında önemli artışlar kaydedilmiştir.

İşsiz sayısında azalma, 13 Avrupa ülkesinin de dahil olduğu, 30 ülkede göz-lenmiştir. Ülkelerin üçte ikisinde, işsizlerin sayısı, 1970’in her ayında, 1969 yılının benzer ayına nazaran, daha az olmuştur. Bu durumdaki ülkelerin bazıları şunlardır: Avusturya, Finlandiya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Norveç, Singapur, İspanya, İsveç ve İsviçre. Ancak, işsizlik 20 ülkede, 1970 yılında artmıştır. Bu, özellikle Kanada, Sey-lan, Şili, Fransa, Gana, Hindistan, Fas, Pakistan, İngiltere, ABD’de ve yıl sonuna doğru da Burma, Danimarka, Batı Alman-ya, Japonya ve Malta’da gözlenmiştir. Yıl sonuna doğru işsizliğin barizleştiği ülkeler, bilhassa, Kanada, Fransa, Japonya, Fas ve ABD’dir.

Kanada’da 1970 yılında işsizlik ora-nı, 1963’den bu yana ilk defa, işgücünün %5’ini aşmıştır. 1968 Ekimindeki 338.000 ve 1969 Ekimindeki 354.000 işsize muka-bil, 1970 Ekiminde 476.000 işsiz mevcut-tur.

ABD’de de işsizlik oranı, 1970 Hazi-ranından sonra %5’i aşmıştır. Bu hal ise, 1965 yılından bu yana ilk defa gözlenmiş-tir. 1970 Kasımında tespit edilen 4,6 mil-yon işsiz, 1969 Kasımındaki işsiz sayısın-dan 1,9 milyon fazladır. İşsizlikten en fazla zenciler, gençler ve kadın işçiler müteessir olmaktadırlar. 1970 Ekiminden itibaren büro işçşleri de işsizliğin etkisine maruz kal-mışlardır ki, bu tamamile yeni bir olaydır.

Fransa’da işsiz olarak kayıtlı bulunan-ların aylık sayısı 1969’da düştüğü halde, 1970 yazında şiddetli bir yükselme göster-miş ve ilk defa Kasım 1970’de 300.000’i aşmıştır. Bu ise, yılda 80.000 işsizin fazla-laştığını açıklar.

Japonya’da, 1970 Ağustosundan sonra işsizlik artmıştır. Batı Almanya’da ise, 1968 ve 1969 yıllarında azalan işsizlik, 1970 yılında da devam etmiş ve yazın, savaştan bu yana en düşük seviyeye inmiştir. Ancak, 1970 Ekim ve Kasım aylarında kayıtlı işsiz sayısı, Batı Almanya’da, 1969 yılının ben-zer aylarından fazladır.

İngiltere’de, 1967-1969 arasında, işsiz sayısı, işgücünün yaklaşık %2,6’sını teşkil etmekte ya da 600.000 civarında bulun-maktaydı. Ancak, bu trend, özellikle, 1970 Temmuzundan sonra yükselmeye başlamış ve bazı aylarda, savaştan bu yana, en yük-sek seviyeye çıkmıştır.

Geçinme İndeksleri110 ülkeden derlenen istatistiklere göre,

dünyanın her bölgesinde, 1970’de de, ge-çinme indeksleri yükselmeye devam etmiştir. Ve 64 ülkede tüketim malları fiyatlarındaki artış oranları, 1969 yılındakine nazaran, hızlıdır. Son 12 ay zarfında, fiyatlar, 52 ülkede %5’ten fazla artmıştır.

Brezilya, Şili, Güney Kore, Güney Viet-nam ve Uruguay’ın da dahil bulunduğu 19 ülkede, geçinme masrafları %10’un üstünde çoğalmıştır. Adı geçen beş ülkede, yedi yıl-danberi yıllık fiyat artışları %10’un üstünde seyretmektedir.

33 ülkede ise, fiyat artışı %5 ila %10 arasında bulunmaktadır. Bu ülkelerin, altısı Afrika, dokuzu Amerika, altısı Asya, onu Avrupa ve ikisi Okyanusya’dadır. Başlıca-ları şunlardır: Kolombiya, Fransa, Endonez-ya, Japonya, Yeni Zelanda, Peru, İsveç, İngiltere ve ABD. Öte yandan, aralarında Avusturalya, Belçika, Kanada, Seylan, Fin-landiya, Batı Almanya, Hindistan, Mada-gaskar, Mısır ve Venazuella’nın da bulun-duğu 36 ülkede, geçinme indeksleri %2 ila %5 civarında yükselmiştir.

Son 12 aylık sürede, tüketim malları fi-yatlarının %2’den az arttığı on ülke ise aşa-ğıda belirtilmiştir: Bolivya, Çekoslavakya, Dominik, İran, Haiti, Macaristan, Kenya, Malezya, Hollanda ve Zambiya. Özellikle Burundi, Nijer, Paraguay ve Tayland’ta fi-yat seviyesi değişmemiştir.

Nominal ve Reel ÜcretlerDünyamızdaki ücretlerin seyrini portrele-

mek güçtür. Zira, sadece 30 ülkede sürekli ücret istatistikleri yayınlanmaktadır. Kaldı ki, verilerin çoğu da imalat sanayii sektöründe çalışanlara aittir. Öte yandan, ücret istatis-tikleri gayet geç istifadeye sunulmaktadır. Örneğin, ülkelerin çoğu için, 1970 bilgileri, ancak yılın ilk yarısını temsil edebilmektedir.

Anılanlar gözönünde tutularak, 30 ülke-de nominal ücretlerin yükseldiği anlaşılmak-tadır. Fakat, çalışma süreleri kısaldığından, haftalık ücretlerdeki artış oranları, saat ücret-lerine nazaran azdır.

Geçinme masraflarındaki yükselmelere rağmen, reel ücretler 24 ülkede artmıştır. Reel ücretlerdeki artışların, son 12 ay zar-fında, %10’u aştığı ülkeler şunlardır: İtalya ve Güney Kore. Sekiz ülkede, yani Avustur-ya, Kanada, Finlandiya, Batı Almanya, Yu-nanistan, İrlanda, Japonya ve İspanya’da reel ücretlerdeki artış oranları %5 ila %10 arasındadır. Ayrıca, anılan oranın %2-5 arttığı ülkeleri şöyle sıralayabiliriz: Fransa,

Macaristan, Yeni Zelanda, Porto Riko, İs-veç, İngiltere. Yüzde bir civarındaki küçük yükselmeler ise, Çekoslavakya, Norveç ve Yugoslovya’da gözlenmiştir.

ABD’de ortalama saat ücretleri, fiyatlar-daki artışları karşılayabilecek oranda dahi yükselmemiştir. Bu satın alma gücündeki düşüklüğün nedeni, ücretli çalışma saatle-rinin azaltılmasıdır. Neticede, haftalık reel ücretler, 1969 yılındaki benzer aylara na-zaran, 1970 Eylülünde yüzde 3,5 ve 1970 Ekiminde yüzde 4,5 oranlarında düşmüştür.

Page 104: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

102102

8 Mart Kadınlar Günü Kutlu OlsunKadın Eğitiminde Zambiya Türkiye’nin İlerisinde

Dünya Bankası’nca yayımlanan 2013 Dünya Kalkınma Raporu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle ka-dınların ortalama öğrenim görme süresi sadece 6,1 yıl düzeyinde (Şekil). Bu durum, Türk Kadınının eğitim seviyesinin ortalamada kabaca ilkokul ile sınırlı oldu-ğunu gösteriyor.

Rapor’a göre kadınların eğitiminde dünyanın en ileri ülkesi ABD; bu ülkede kadınların ortalama 13,2 yılı okulda ge-çiyor ve seviyeyi üniversiteye yükseltiyor.

7 Mart 2013 tarihli TİSK Haber Bülteni-ne göre; Ülkeler sıralamasında Avustralya

12,5 yıl ile ikinci, Kanada 12,1 ile üçün-cü geliyor. Gelişmiş ülkelerde kadınların ortalama öğrenim görme süresi 10 yılın altına düşmezken, gelişmekte olan ülkele-rin de 10 yıl ölçüsüne yaklaştıkları dikkati çekiyor (örneğin Trinidad ve Tobago’da ve Barbados’ta 9,8 yıl).

BRIC Ülkelerinden Rusya 11,3 yıl, Bre-zilya 7,7 yıl, Çin 7,6 yıl ile Türkiye’ye kı-yasla üstünlüğe sahip.

İddiasız Zambiya ve Namibya gibi Af-rika ülkeleri bile, sırasıyla 6,5 yıl ve 6,4 yıl ile Türkiye’den ileri durumda.

Türkiye’nin yakınındaki değerlere sa-

hip ülkeler Bangladeş (5,6 yıl), Kamerun (5,4 yıl), Kongo (5,2 yıl). Dünya sıralama-sının en altında ise 1,5 yıl ile Afganistan yer alıyor.

Nüfusun yarısını oluşturan kadınları çağdaş eğitim ve iş hayatının dışında tu-tan bir eğitim profili ile Türkiye’nin istih-dam, ekonomik büyüme ve kalkınma he-deflerine varması mümkün değildir. Konu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’de gündeme alınarak görüşülmeli; bütün kurum ve kuru-luşların içinde yer alacağı bir eğitim sefer-berliği düzenlenerek bu konudaki engeller aşılmalıdır.

Şekil: 2010 Yılında Kadınlarda Ortalama Öğrenim Yılı

Kaynak: Dünya Bankası, 2013 Dünya Kalkınma Raporu

Page 105: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

102102

8 Mart Kadınlar Günü Kutlu OlsunKadın Eğitiminde Zambiya Türkiye’nin İlerisinde

Dünya Bankası’nca yayımlanan 2013 Dünya Kalkınma Raporu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle ka-dınların ortalama öğrenim görme süresi sadece 6,1 yıl düzeyinde (Şekil). Bu durum, Türk Kadınının eğitim seviyesinin ortalamada kabaca ilkokul ile sınırlı oldu-ğunu gösteriyor.

Rapor’a göre kadınların eğitiminde dünyanın en ileri ülkesi ABD; bu ülkede kadınların ortalama 13,2 yılı okulda ge-çiyor ve seviyeyi üniversiteye yükseltiyor.

7 Mart 2013 tarihli TİSK Haber Bülteni-ne göre; Ülkeler sıralamasında Avustralya

12,5 yıl ile ikinci, Kanada 12,1 ile üçün-cü geliyor. Gelişmiş ülkelerde kadınların ortalama öğrenim görme süresi 10 yılın altına düşmezken, gelişmekte olan ülkele-rin de 10 yıl ölçüsüne yaklaştıkları dikkati çekiyor (örneğin Trinidad ve Tobago’da ve Barbados’ta 9,8 yıl).

BRIC Ülkelerinden Rusya 11,3 yıl, Bre-zilya 7,7 yıl, Çin 7,6 yıl ile Türkiye’ye kı-yasla üstünlüğe sahip.

İddiasız Zambiya ve Namibya gibi Af-rika ülkeleri bile, sırasıyla 6,5 yıl ve 6,4 yıl ile Türkiye’den ileri durumda.

Türkiye’nin yakınındaki değerlere sa-

hip ülkeler Bangladeş (5,6 yıl), Kamerun (5,4 yıl), Kongo (5,2 yıl). Dünya sıralama-sının en altında ise 1,5 yıl ile Afganistan yer alıyor.

Nüfusun yarısını oluşturan kadınları çağdaş eğitim ve iş hayatının dışında tu-tan bir eğitim profili ile Türkiye’nin istih-dam, ekonomik büyüme ve kalkınma he-deflerine varması mümkün değildir. Konu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’de gündeme alınarak görüşülmeli; bütün kurum ve kuru-luşların içinde yer alacağı bir eğitim sefer-berliği düzenlenerek bu konudaki engeller aşılmalıdır.

Şekil: 2010 Yılında Kadınlarda Ortalama Öğrenim Yılı

Kaynak: Dünya Bankası, 2013 Dünya Kalkınma Raporu

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

103103

Kadın İstihdamının Desteklenmesi Operasyonu Tamamlandı

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuri-yeti tarafından finanse edilerek, Türkiye İş Kurumu tarafından uygulanan, kadın-ların istihdama katılımlarının önündeki sosyal ve kültürel engellerle mücadele etmeyi, daha çok kadının daha iyi işler kapsamında, uzun süreli olarak işgücüne katılabilmeleri için toplumsal farkındalık oluşturmayı amaçlayan “Kadın İstih-damının Desteklenmesi Operas-yonu Teknik Desteği” çalışmaları, 13 Mart 2013 tarihinde Ankara’da yapılan Kapanış Konferansı ile tamam-landı.

2009-2013 yılları arasında uygula-nan 27,1 milyon Avro bütçeli Operas-yon, NUTS II bölgesindeki 43 ilde kadın-ların istihdam edilebilirliklerini artırmak, daha iyi işlere girişlerini kolaylaştırmak, kadınların işgücüne katılımlarını önleyen engelleri azaltmak, özellikle yerel dü-zeyde İŞKUR’un daha etkili kamu istih-

dam hizmeti sunmasını sağlamak üzere gerçekleştirildi.

Operasyon dahilinde;• 9,856 kadın meslek edindirme kurs-

larına katıldı.• 9,557 kadın hibe projeleri sonucun-

da sertifika aldı.• 914 kadın istihdam edildi.• 780 kadın girişimcilik kurslarına ka-

tıldı ve 113 kadın girişimci oldu.• 1,940 kadın çocuk, hasta, yaşlı ve

engelli bakımı eğitimi aldı.• 118 kadın kariyer danışmanlığı ve

rehberliği hizmetlerinden faydalan-dı.

• 12 projede toplam 140 kadın eğitim-ler esnasında çocuk bakım hizmeti aldı.

• 24 projede toplam 2,424 kadına

sosyal güçlendirme eğitimi verildi.• 321 kadın kooperatife üye olarak

üretime katıldı.• 631 kadın ev eksenli çalışmaya baş-

ladı.Operasyon’un hibe bileşeni kapsa-

mında, arz ve talep yönünden kadınla-rın işgücü piyasasında aktif olarak yer almasının önündeki engellerin belirlen-mesi amacıyla 43 ili temsilen Gazian-tep, Trabzon, Çorum, Erzurum ve Van il-lerinde bir araştırma da gerçekleştirildi.

Araştırma sonuçlarına göre;• Geleneksel bakış açısı, kadının ev

dışında çalışmasının önünde engel.• Araştırma kapsamında görüşlerine

başvurulan kadınların %76’sının hiç-bir mesleği ya da mesleki becerisi yok.

• Kadınlar öncelikle çocuklarının gele-ceği için çalışmak istiyor.

• Kadının önündeki en büyük engel, ev işleri ve çocuk bakım sorumluluğu.

• Kadınlar, alışılmış cinsiyet rollerine uygun iş ve işyeri koşulları istiyor.

• İşverenler, kadın istihdamının artırılması için eğitim ve ücretsiz kreş imkanlarının artırılmasını öncelikli görüyor.Bu sonuçlardan hareketle

araştırma’da; kadınların işgücü piyasa-sına katılımlarının, istihdamlarının artı-rılması ve kadınların daha uzun süre is-tihdamda kalmaları için ücretsiz mesleki eğitim, beceri eğitimi ya da işbaşında eğitim verilmesi; kadının çalışması konu-sunda ailelerin geleneksel düşüncesini değiştirecek bilinçlendirme kampanya-larının ve farkındalık eğitimlerinin yü-rütülmesi; iş ve aile yaşamını uyumlaş-tıracak tedbirler alınması; esnek ve yarı zamanlı çalışma modellerinin hayata geçirilmesi; kadın çalıştıran işverenlere yönelik teşvik ve prim, vergi indirimleri gibi politikaların uygulanmasına devam edilmesi; hedef kitlenin talebine ve eği-tim düzeyine uygun, modüler girişimcilik programlarının geliştirilmesi gibi öneri-lerde bulunuldu.

Page 106: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

104104

Türkiye İnsani Gelişmede BaşarısızMart ayında Birleşmiş Milletler Kalkın-

ma Programı (UNDP) 2012 İnsani Geliş-me Raporu’nu ve Endeksi’ni yayınladı.

Rapor; Çin, Hindistan ve Brezilya’nın başı çektiği Güney Ülkeleri’nin “Kuzey” karşısında önemli bir kalkınma ivmesi ya-kaladığına dikkat çekti.

Türkiye’ye gelince, son 20 yıl içinde yıllık ortalama endeks artışı açısından hiç de azımsanmayacak gelişme göstermesine rağmen, 2012 yılında 186 ülke içinde an-cak 90’ıncı sırada yer bulabildi (Şekil).

IMF verilerine göre kişi başına GSYH sıralamasında Ülkemizin dünyada 66’ncı

sırada olduğu hesaba katıldığında, Türkiye’nin insani gelişme pozisyonunun ekonomik gelişmeye kıyasla yetersiz kal-dığı, dolayısıyla özellikle kadın nüfusun eğitimi alanındaki yapısal düzenlemelere büyük ihtiyaç hissedildiği ortaya çıkıyor.

Şekil: İnsani Gelişmişlik Sıralaması 2012

Kaynak: IMF, OECD, TİSK

Page 107: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

104104

Türkiye İnsani Gelişmede BaşarısızMart ayında Birleşmiş Milletler Kalkın-

ma Programı (UNDP) 2012 İnsani Geliş-me Raporu’nu ve Endeksi’ni yayınladı.

Rapor; Çin, Hindistan ve Brezilya’nın başı çektiği Güney Ülkeleri’nin “Kuzey” karşısında önemli bir kalkınma ivmesi ya-kaladığına dikkat çekti.

Türkiye’ye gelince, son 20 yıl içinde yıllık ortalama endeks artışı açısından hiç de azımsanmayacak gelişme göstermesine rağmen, 2012 yılında 186 ülke içinde an-cak 90’ıncı sırada yer bulabildi (Şekil).

IMF verilerine göre kişi başına GSYH sıralamasında Ülkemizin dünyada 66’ncı

sırada olduğu hesaba katıldığında, Türkiye’nin insani gelişme pozisyonunun ekonomik gelişmeye kıyasla yetersiz kal-dığı, dolayısıyla özellikle kadın nüfusun eğitimi alanındaki yapısal düzenlemelere büyük ihtiyaç hissedildiği ortaya çıkıyor.

Şekil: İnsani Gelişmişlik Sıralaması 2012

Kaynak: IMF, OECD, TİSK

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

105105

3 Çocuğa Kadar Borçlanma Hakkı

Kadın Memura Esnek Çalışma

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Fa-ruk Çelik, kadınların çocuk sayısına göre emekliliği çalışmasıyla ilgili, “En önemlisi kadın istihdamını olumsuz etkilemeyecek düzeyde düzenlemeler yapılacak, ama hangi adımlar atılacak, bunu ilgili bakan arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendir-mede netleştirmiş olacağız ve Başbakanı-mıza sunacağız” dedi.

Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Ku-rulu Toplantısı’na katılan Bakan Çelik, ga-zetecilerin sorularını yanıtladı. Bir çocuk

doğuran kadının 2, iki çocuk doğuranın da 4 yıl borçlanma hakkı bulunduğunu hatırlatan Çelik, kişisel görüşünün 3 ço-cuk için de bir düzenleme getirilmesi yö-nünde olduğunu söyledi. Çelik, “Sayın Başbakanımız, gelecekteki nüfus yapısı açısından asgari 3 çocuğun ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Bu konu bir başlık olabilir şu anda. 2 çocuk 3 çocuğa çıkabilir, ama bu kişisel bir görüş. Heye-tin yapacağı değerlendirmede bu konular ele alınacak netice Sayın Başbakanımıza arz edilecek” diye konuştu. Bakan Çelik,

üzerinde konuşulan 8-10 madde bulun-duğunu, bunlardan hangilerinin hayata geçirileceğinin çalışmalar sonucunda or-taya çıkacağını ifade ederken, “En önemli konu, kadın istihdamını olumsuz etkileme-mesi gerekiyor alacağımız kararların. Bu çerçevedeki çalışmalarımız henüz netice-lenmiş değil. Bunun dışındaki tüm değer-lendirmeleri biraz spekülatif değerlendir-me olarak ele almakta fayda var. Hangi konularda adım atılacak bunu ilgili bakan arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendir-mede netleştirmiş olacağız ve Başbakanı-mıza sunacağız” ifadesini kullandı.

Hazırlıkları süren düzenleme, çalışan kadınlara başka haklar da getiriyor. Ka-dınların doğum izni 16 haftadan 24 haf-taya çıkarılacak. Halihazırda kadınlar 1 çocuk için 720 gün, iki çocuk için ise 1.440 gün prim ödemiş gibi sayılıyor-lar. Yapılacak düzenleme ile kadınlara üçüncü çocuk için ilave 720 günlük daha dışarıdan prim ödeme imkanı getirilebile-ceği konuşuluyor. Söz konusu hakkın si-gortalılıktan önce doğmuş bir çocuk için de geçerli olabileceği belirtiliyor. Şayet kadınlar çocuk yaptıktan sonra iş hayatın-dan çekildiyse, gün başına şu anki rayiç-lerle 10.43 TL ödeyerek prim gün şartını tamamlayabilecek.

(DÜNYA; 28.03.2013ve VATAN; 28.03.2013)

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, istihdamın içinde olmak isteyen ka-dınlara yönelik ‘esnek çalışma’ koşulları-nın da bulunduğu bir paketin hazırlığında olduklarını söyledi. Şahin, partisince dü-zenlenen Adana 3. Bölge Toplantısı’nda-ki konuşmasında, “Kadın eğer istihdamın içinde olmak istiyorsa onun yaşamını ko-laylaştıracak sosyal destek mekanizmala-rını güçlendirmemiz gerekiyor” dedi.

Kreş desteği gündemde Bu konuda Başbakan Tayyip

Erdoğan’ın talimatıyla Kalkınma, Maliye ve Çalışma Bakanlığı ile çalışma yaptıkla-rını anlatan Şahin, kadınlara yönelik kreş destekleri, doğum izinleri, süt izinleri, es-

nek çalışma gibi düzenlemelerin de gün-demde olduğunu bildirdi. Şahin, teknoloji çağmda bulunulduğuna dikkat çekerek, “Kadınlar için gerektiğinde bu sistemi kul-lanarak part-time çalışma imkanı sağlana-bilecek” dedi.

Potansiyel kullanılmalı Türkiye’de tam zamanlı çalışan kadın-

ların yüzde 30’larda olduğunu hatırlatan Fatma Şahin sözlerine şöyle devam etti: “Kadınımız eğitim alıyor, sosyal hayatın içerisine giriyor. Aldığı eğitimi ekonomik olarak da kullanmak istiyor. Hedef dün-yanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak. Toplumun yarısının potansiyelini yok sayarsanız bunu yapamazsınız. Po-

tansiyelin tümünü hep beraber kullanmak zorundayız.”

Kadına 10 Yıl Borçlanma Hakkı

Öte yandan Hükümetin doğum teş-vikleriyle ilgili düzenlemesinde ayrıntılar netleşiyor. Çalışan kadınların çocuk yap-masını sağlamak için emeklilik şartları ko-laylaştırılacak. 5 çocuk yapan kadına 10 yıl borçlanma hakkı verilecek. Böylece ka-dın çalışmadan 3600 gün prim elde etmiş olacak ve emeklilik için gereken primin önemli bölümü borçlanma ile sağlanacak. Doğum borçlanmasından 7 milyon kadı-nın yararlanması bekleniyor.

(POSTA; 26.03.2013)

Page 108: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

106106

TÜİK Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Göstergelerini Yayınladı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2012 yılı kadın istatistiklerini yayınladı. Kadın-ların sosyal ve ekonomik konumlarını iyi-leştirmek için sorumluluğu bulunan tüm taraflarca çalışmalar yapılması ve olum-suz göstergelerin iyileştirilmesi gerektiği bir gerçek olduğuna dikkat çeken TÜİK, bu alanda gerekli politikaların oluşturul-ması ve oluşturulan politikaların sağlıklı bir şekilde izlenebilmesi amacıyla, TÜİK web sayfasında 16 başlık altında 120 göstergeyi içeren Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri Veri Seti yayımlandığını bildirdi. TÜİK, ayrıca, bu veri setini içe-ren toplumsal cinsiyet ile ilgili istatistik ve göstergeler bir araya getirilerek “İs-tatistiklerle Kadın, 2012” yayını olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel

olarak yayımlandığını ifade etti. TÜİK’in verilerine göre 75milyon 627 bin 384 kişi olarak belirlenen Türkiye nüfusunun yüzde 49.8’ini 37milyon 671 bin 216 kişiyle kadın nüfus oluşturdu. Yüzde 50.2’si ise erkek nüfustan meydana gel-di. Kadın nüfusun yüzde 24.4’ünü 0-14 yaş grubu, yüzde 16.3’ünü 15-24 yaş grubu, yüzde 31’ini 25-44 yaş grubu, yüzde 19.8’i 45-64 yaş grubu ve yüzde 8.5’ini 65 ve daha yukarı yaş grubun-daki nüfus oluşturdu.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de 30.1 olan ortanca yaş, kadınlarda 30.6, er-keklerde ise 29.5 olarak gerçekleşti.

2012 yılında işgücüne katılım oranı

kadınlarda yüzde 29.5 iken erkeklerde yüzde 71 oldu. İstihdam edilen kadın nüfus oranı yüzde 26.3, erkek nüfus oranı ise yüzde 65 olarak tahmin edil-di. Ücretli veya yevmiyeli olarak çalışan kadınların oranı yüzde 54.3 iken kendi hesabına çalışan kadınların oranı yüzde 10.8 düzeyinde belirlendi. Ücretli veya yevmiyeli konumunda çalışan erkeklerin oranı yüzde 66.5, kendi hesabına ça-lışan erkeklerin oranı ise yüzde 22.3. İşsizlik oranı, kadınlarda yüzde 10.8, erkeklerde ise yüzde 8.5. 15-24 yaş grubundaki genç nüfusta işsizlik oranı-na bakıldığında, oran kadınlarda yüzde 19.9, erkeklerde ise yüzde 16.3.Çalı-şan kadınların yüzde 70.1, erkeklerin ise yüzde 71.2’si çalıştığı işten memnun.

Page 109: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

kadınlar ve gençler

106106

TÜİK Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Göstergelerini Yayınladı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2012 yılı kadın istatistiklerini yayınladı. Kadın-ların sosyal ve ekonomik konumlarını iyi-leştirmek için sorumluluğu bulunan tüm taraflarca çalışmalar yapılması ve olum-suz göstergelerin iyileştirilmesi gerektiği bir gerçek olduğuna dikkat çeken TÜİK, bu alanda gerekli politikaların oluşturul-ması ve oluşturulan politikaların sağlıklı bir şekilde izlenebilmesi amacıyla, TÜİK web sayfasında 16 başlık altında 120 göstergeyi içeren Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri Veri Seti yayımlandığını bildirdi. TÜİK, ayrıca, bu veri setini içe-ren toplumsal cinsiyet ile ilgili istatistik ve göstergeler bir araya getirilerek “İs-tatistiklerle Kadın, 2012” yayını olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel

olarak yayımlandığını ifade etti. TÜİK’in verilerine göre 75milyon 627 bin 384 kişi olarak belirlenen Türkiye nüfusunun yüzde 49.8’ini 37milyon 671 bin 216 kişiyle kadın nüfus oluşturdu. Yüzde 50.2’si ise erkek nüfustan meydana gel-di. Kadın nüfusun yüzde 24.4’ünü 0-14 yaş grubu, yüzde 16.3’ünü 15-24 yaş grubu, yüzde 31’ini 25-44 yaş grubu, yüzde 19.8’i 45-64 yaş grubu ve yüzde 8.5’ini 65 ve daha yukarı yaş grubun-daki nüfus oluşturdu.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de 30.1 olan ortanca yaş, kadınlarda 30.6, er-keklerde ise 29.5 olarak gerçekleşti.

2012 yılında işgücüne katılım oranı

kadınlarda yüzde 29.5 iken erkeklerde yüzde 71 oldu. İstihdam edilen kadın nüfus oranı yüzde 26.3, erkek nüfus oranı ise yüzde 65 olarak tahmin edil-di. Ücretli veya yevmiyeli olarak çalışan kadınların oranı yüzde 54.3 iken kendi hesabına çalışan kadınların oranı yüzde 10.8 düzeyinde belirlendi. Ücretli veya yevmiyeli konumunda çalışan erkeklerin oranı yüzde 66.5, kendi hesabına ça-lışan erkeklerin oranı ise yüzde 22.3. İşsizlik oranı, kadınlarda yüzde 10.8, erkeklerde ise yüzde 8.5. 15-24 yaş grubundaki genç nüfusta işsizlik oranı-na bakıldığında, oran kadınlarda yüzde 19.9, erkeklerde ise yüzde 16.3.Çalı-şan kadınların yüzde 70.1, erkeklerin ise yüzde 71.2’si çalıştığı işten memnun.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 107107

haberler

TİSK Yönetim Kurulu Zahteroğulları ve Yazıcı’yı Konuk Etti

Türkiye İşveren Sen-dikaları Konfederasyo-nu Yönetim Kurulu top-lantısı 2 Nisan 2013 tarihinde MESS Genel Merkezi’nde yapıldı.

Toplantı öncesinde Aile ve Sosyal Politika-lar Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Zahteroğulları ile İŞKUR Genel Mü-dürü Dr.Nusret Yazıcı konuk edilerek, Bakan-lığın ve İŞKUR’un ça-lışmaları, TİSK’in faali-yetleri ve gündemdeki diğer konular hakkın-da görüş alışverişinde bulunuldu.

Çalışmaları Türkiye İş Kurumu’nca koordine edilen İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu’nun toplantısı 28 Nisan 2013 tarihinde TİSK Genel Merkezi’nde yapıldı.

Toplantıya Kurul üyesi Bakanlıkların, İşveren ve İşçi Konfederasyonlarının ve meslek kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

İŞKUR İşgücü Piyasası ve İstatistik Daire Başkanı Abdüllatif Gökdere’nin

başkanlık ettiği toplantıda ilk olarak AB destekli Kamu İstihdam Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi tarafından hazır-lanan “İşgücü Piyasası Bilgi Sistemi”nin oluşturulmasıyla ilgili çalışmalar hakkın-da Nurgül Öğüt ve Henry Leerentveld bilgi verdi.

2006-2007 döneminde TİSK ve TÜRK-İŞ’in ortaklaşa uyguladığı AB des-tekli “Yerel Düzeyde İşgücü Piyasasını

İzleme ve Yönlendirme Mekanizmala-rının Etkinleştirilmesi Projesi”nde temeli atılıp prototipi hazırlanan söz konusu sistem, çeşitli veri kaynağı kuruluşlarla işbirliği yapılarak il, bölge ve ülke düze-yinde güncel işgücü piyasası gösterge-lerinin bir veri tabanında birleştirilerek ülke kullanımına sunulmasını içeriyor.

Toplantıda ikinci olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstihdam Poli-tikaları ve İstatistik Daire Başkanı Şeref Kazancı ve Proje Uzmanı Erkan İnan, AB destekli ÇSGB’nin İstatistiki Kapasi-tesini Güçlendirme Projesi kapsamında Çalışma Genel Müdürlüğü bünyesinde kuruluş hazırlıkları yapılan “Çalışma İs-tatistikleri Bilgi Sistemi”ni tanıttılar.

Verilen bilgilere göre, yakında kul-lanıma açılacak söz konusu sistemde sosyal diyalog ve iş ilişkileri, sosyal ko-ruma, sigortalılık, açık iş ve işe yerleştir-meler, yabancıların çalışma izinleri vs. konulardaki istatistikler yer alacak.

İŞKUR İPBDK Toplantısı TİSK’te Yapıldı

Page 110: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013108108

haberler

Koçoğlu: “En ucuz olan en iyi olur mantığı bitirilmeli”Öte yandan 21 Şubat 2013 tarihinde, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun katılımıyla gerçekleşen İNTES’İN Geleneksel

Toplantısı’nda konuşan İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu, kamu ihale mevzuatını eleştirerek, en ucuz olan, en iyi olur mantığı-nın bitirilmesi gerektiğini söyledi. Koçoğlu, “Kamu İhale Kanunu bize gelen gideni arattı sözünü hatırlattı” diyen Koçoğlu, “Esas, yapılabilir fiyatlarla işin ihale edilmesidir. Yıllardır süregelen gerçekçi fiyatlar yerine, ilgisi olmayan aşırı düşük tekliflere işin verilmesi sistemden nite-likli firmalarımızı dışlamaktadır. Diğer taraftan fiyat değişiklikleri ile yapım işinde kaliten ödün verilmesine sebebiyet vererek, işin kalitesini etkileyecek sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sebeple, işin uygun kişi ve fiyatla ihale edilmesi ve işin süresinde belirtilen kalite ve fiyatla yapılmış olması ile en büyük kamu yararı sağlanmış olacaktır” şeklinde konuştu.

İNTES’in 165. Geleneksel Toplantısının Konuğu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Oldu

Üyemiz Türkiye İnşaat Sanayicileri İşve-ren Sendikası’nın (İNTES) “Hizmet İhracatı” konulu Geleneksel Toplantısı 26 Mart 2013 tarihinde Sheraton Otel’de yapıldı. Toplan-tının onur konuğu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan oldu.

Açılışta konuşan İNTES Başkanı Koçoğ-lu, yurt dışı müteahhitlik konusunda talepte bulunduklarını ve hükümetin sorunun çö-zümü için harekete geçtiğini dile getirdi. Hazırlıkları son aşamaya gelen yeni yasal düzenlemeyle Türkiye’den yurt dışına götürü-lecek işçilerin sigorta primlerinde 5 puanlık indirim uygulanacağını öğrendiklerini ifade eden Koçoğlu, ‘’3 milyar dolara iş yaparken 100 bin işçi sayısı vardı. 26-27 milyar dolar iş yapıyoruz desek 900 bin işçi götürmemiz lazım, ama maalesef bu rakam 50 bine düş-tü. Getirdiğiniz iyileştirmeler sayesinde bu rakamı yakalayabileceğimize inanıyorum’’ diye konuştu.

İNTES Başkanı Koçoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörü olan inşaat sektörümüz yurt dışında da Türkiye’nin yüzünü gül-dürüyor. Türk müteahhitleri bugün 100’e yakın ülkede iş yapıyor. Körfez ülkelerin-

den Kuzey Afrika’ya, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Ortadoğu ve Balkanlara kadar birçok bölgede müteahhitlerimizin iz-lerini görmek mümkün. Sadece pazarımızı genişletmekle kalmıyor, iş hacmimizi de ar-tırıyoruz. Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde marka haline gelen Türk firmaları her geçen yıl daha büyük ölçekli işler alıyor. Sektörü-müzün 2012 yılında üstlendiği projelerin toplam bedeli 2011 yılına göre %31 oranın-da arttı ve 26 milyar doları aştı. Bu rakam müteahhitlik sektöründe yıllık bazda bugüne kadar ulaşılan en yüksek değerdir. 1972 - 2011 yılları arasında 94 ülkede toplam 206,8 milyar dolar değerinde 6406 proje üstlendiğimizi hatırlarsak geldiğimiz nokta-nın önemini daha iyi algılayabiliriz. Yeni pa-zarlarda daha büyük işlerle Türkiye’yi dünya şampiyonu yapacağız.”

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise yap-tığı konuşmada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, Türk müteahhitlerinin yurt dı-şında aldıkları işlere götürdükleri çalışanlar için ödedikleri işçi ve işveren paylarının ta-mamında indirimi öngören bir çalışması bu-lunduğunu belirterek, bu konudaki rakamı, netleşmediği için açıklamadığını söyledi.

Bakan Çağlayan, Türk müteahhitlik sek-törünün geldiği noktanın son derece önemli olduğunu kaydetti. Yurt dışı müteahhitliğin 100’den fazla ülkede faaliyet gösteren ve Türkiye’nin göğsünü kabartan bir sektör ol-duğunu ifade eden Çağlayan, 1972-2002 yıllarında 44 milyar dolar olan sektör bü-yüklüğünün, 2002-2012 yıllarında 245 mil-yar dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştığını vurguladı.

Çağlayan, Türkiye’nin, hizmet ihracatını da 44,2 milyar dolara çıkararak, dünyanın bu alandaki 17. büyük ihracatçısı konumu-na geldiğini ifade etti.Hizmet ihracatında en büyük katkıyı turizm sektörünün sağladığını belirten Çağlayan, geçen yıl 31 milyonun üzerinde turist ağırlayan Türkiye’nin 30 mil-yar dolara yakın gelir elde etiğini bildirdi.

Çağlayan, Bakanlık olarak ‘’Hizmet Dış Ticareti Konseyi’’ kurma aşamasında olduk-larını söyledi.’’Dünyada giremeyeceğimiz hiçbir pazar bırakmayacağız’’ diyen Çağ-layan, gelinen noktanın önemine değinerek ancak bunun yeterli olmadığını vurguladı.

Geçen yılki ihracatın bir kilogramının kaç liraya yapıldığına yönelik bir çalışma yaptırdığını dile getiren Çağlayan, sonuçta 1 dolar 58 centlik bir rakamın ortaya çık-tığını aktardı. Çağlayan, Almanya’da bu rakamın 4, Güney Kore ve Japonya’da 3,5 dolar civarında olduğunu belirtti.

Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabil-mesi için üretim ve ihracat yapısını değiş-tirmesi gerektiğine dikkati çeken Çağlayan, Ar-Ge, inovasyon ve yüksek katma değere ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi. Bakan çağlayan, ‘’Hamallık yaparak 500 milyar dolarlık ihracatı yakalayamayız’’ diye ko-nuştu.

Page 111: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013108108

haberler

Koçoğlu: “En ucuz olan en iyi olur mantığı bitirilmeli”Öte yandan 21 Şubat 2013 tarihinde, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun katılımıyla gerçekleşen İNTES’İN Geleneksel

Toplantısı’nda konuşan İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu, kamu ihale mevzuatını eleştirerek, en ucuz olan, en iyi olur mantığı-nın bitirilmesi gerektiğini söyledi. Koçoğlu, “Kamu İhale Kanunu bize gelen gideni arattı sözünü hatırlattı” diyen Koçoğlu, “Esas, yapılabilir fiyatlarla işin ihale edilmesidir. Yıllardır süregelen gerçekçi fiyatlar yerine, ilgisi olmayan aşırı düşük tekliflere işin verilmesi sistemden nite-likli firmalarımızı dışlamaktadır. Diğer taraftan fiyat değişiklikleri ile yapım işinde kaliten ödün verilmesine sebebiyet vererek, işin kalitesini etkileyecek sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sebeple, işin uygun kişi ve fiyatla ihale edilmesi ve işin süresinde belirtilen kalite ve fiyatla yapılmış olması ile en büyük kamu yararı sağlanmış olacaktır” şeklinde konuştu.

İNTES’in 165. Geleneksel Toplantısının Konuğu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Oldu

Üyemiz Türkiye İnşaat Sanayicileri İşve-ren Sendikası’nın (İNTES) “Hizmet İhracatı” konulu Geleneksel Toplantısı 26 Mart 2013 tarihinde Sheraton Otel’de yapıldı. Toplan-tının onur konuğu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan oldu.

Açılışta konuşan İNTES Başkanı Koçoğ-lu, yurt dışı müteahhitlik konusunda talepte bulunduklarını ve hükümetin sorunun çö-zümü için harekete geçtiğini dile getirdi. Hazırlıkları son aşamaya gelen yeni yasal düzenlemeyle Türkiye’den yurt dışına götürü-lecek işçilerin sigorta primlerinde 5 puanlık indirim uygulanacağını öğrendiklerini ifade eden Koçoğlu, ‘’3 milyar dolara iş yaparken 100 bin işçi sayısı vardı. 26-27 milyar dolar iş yapıyoruz desek 900 bin işçi götürmemiz lazım, ama maalesef bu rakam 50 bine düş-tü. Getirdiğiniz iyileştirmeler sayesinde bu rakamı yakalayabileceğimize inanıyorum’’ diye konuştu.

İNTES Başkanı Koçoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörü olan inşaat sektörümüz yurt dışında da Türkiye’nin yüzünü gül-dürüyor. Türk müteahhitleri bugün 100’e yakın ülkede iş yapıyor. Körfez ülkelerin-

den Kuzey Afrika’ya, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Ortadoğu ve Balkanlara kadar birçok bölgede müteahhitlerimizin iz-lerini görmek mümkün. Sadece pazarımızı genişletmekle kalmıyor, iş hacmimizi de ar-tırıyoruz. Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde marka haline gelen Türk firmaları her geçen yıl daha büyük ölçekli işler alıyor. Sektörü-müzün 2012 yılında üstlendiği projelerin toplam bedeli 2011 yılına göre %31 oranın-da arttı ve 26 milyar doları aştı. Bu rakam müteahhitlik sektöründe yıllık bazda bugüne kadar ulaşılan en yüksek değerdir. 1972 - 2011 yılları arasında 94 ülkede toplam 206,8 milyar dolar değerinde 6406 proje üstlendiğimizi hatırlarsak geldiğimiz nokta-nın önemini daha iyi algılayabiliriz. Yeni pa-zarlarda daha büyük işlerle Türkiye’yi dünya şampiyonu yapacağız.”

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise yap-tığı konuşmada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, Türk müteahhitlerinin yurt dı-şında aldıkları işlere götürdükleri çalışanlar için ödedikleri işçi ve işveren paylarının ta-mamında indirimi öngören bir çalışması bu-lunduğunu belirterek, bu konudaki rakamı, netleşmediği için açıklamadığını söyledi.

Bakan Çağlayan, Türk müteahhitlik sek-törünün geldiği noktanın son derece önemli olduğunu kaydetti. Yurt dışı müteahhitliğin 100’den fazla ülkede faaliyet gösteren ve Türkiye’nin göğsünü kabartan bir sektör ol-duğunu ifade eden Çağlayan, 1972-2002 yıllarında 44 milyar dolar olan sektör bü-yüklüğünün, 2002-2012 yıllarında 245 mil-yar dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştığını vurguladı.

Çağlayan, Türkiye’nin, hizmet ihracatını da 44,2 milyar dolara çıkararak, dünyanın bu alandaki 17. büyük ihracatçısı konumu-na geldiğini ifade etti.Hizmet ihracatında en büyük katkıyı turizm sektörünün sağladığını belirten Çağlayan, geçen yıl 31 milyonun üzerinde turist ağırlayan Türkiye’nin 30 mil-yar dolara yakın gelir elde etiğini bildirdi.

Çağlayan, Bakanlık olarak ‘’Hizmet Dış Ticareti Konseyi’’ kurma aşamasında olduk-larını söyledi.’’Dünyada giremeyeceğimiz hiçbir pazar bırakmayacağız’’ diyen Çağ-layan, gelinen noktanın önemine değinerek ancak bunun yeterli olmadığını vurguladı.

Geçen yılki ihracatın bir kilogramının kaç liraya yapıldığına yönelik bir çalışma yaptırdığını dile getiren Çağlayan, sonuçta 1 dolar 58 centlik bir rakamın ortaya çık-tığını aktardı. Çağlayan, Almanya’da bu rakamın 4, Güney Kore ve Japonya’da 3,5 dolar civarında olduğunu belirtti.

Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabil-mesi için üretim ve ihracat yapısını değiş-tirmesi gerektiğine dikkati çeken Çağlayan, Ar-Ge, inovasyon ve yüksek katma değere ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi. Bakan çağlayan, ‘’Hamallık yaparak 500 milyar dolarlık ihracatı yakalayamayız’’ diye ko-nuştu.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 109109

haberler

• İlaç Endüstrisi İşverenler Sen-dikası (İEİS), Europharm SMC işbir-liğiyle, 7-8 Mart 2013 tarihlerinde İstanbul’da “11th International Partnering Meeting” başlıklı bir toplantı düzenledi.

“New Markets for Pharmaceutical SMEs Opportunities & Challenges” tema-sıyla düzenlenen toplantı çerçevesinde, 2001 yılında kurulan, bugün 17 Avrupa ülkesinden yaklaşık 200 küçük ve orta öl-çekli ilaç firmasını temsil eden Europharm SMC üyeleriyle ülkemizdeki ilaç firmaları-nın bir araya gelmesi ve üretim, dağıtım, Ar-Ge gibi alanlarda birebir işbirliği ola-naklarını görüşmeleri sağlandı.

Toplantıya Türkiye dahil 16 ülkeden 56 firma katıldı.

• İlaç Endüstrisi İşverenler Sen-dikası, Türkiye ilaç endüstrisini, Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi 6 ülkenin ilaç alanındaki resmi otoritesi ve firmalarıyla bu-luşturdu.

Üyemiz İlaç Endüstrisi İşverenler Sen-dikası (İEİS), Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) ve Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ile işbirliği içinde 1-2 Nisan

2013 tarihlerinde İstanbul’da “Türkiye – KİK İlaç ve Tıbbi Cihaz Toplantısı” dü-zenledi. Toplantıya KİK ve üye ülkelerin 20’den fazla resmi otorite yetkilisinin yanı sıra firma temsilcileri katıldı.

Açılış konuşmaları TİTCK Başkanı Dr. Saim Kerman ve KİK Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Abdullah A. Al Hashem tarafından yapılan toplantıda, Türkiye ve KİK ilaç ve tıbbi cihaz endüstrilerindeki mevzuat uygulamaları ile pazar yapıları konuşuldu.

TİTCK Başkanı Dr. Saim Kerman yaptığı konuşmada: “Dünya hızla küreselleşmekte böylece sağlık sorunları da tüm dünyanın ortak çabası ile daha kolay çözümlenmek-te. Ülkemizin uluslararası standartlarda bir ilaç endüstrisi var. Bu gibi etkinlikler sayesinde, KİK ülkeleriyle ilaç ve tıbbi ci-haz alanında güçlü işbirlikleri kurulacağı-na inanıyoruz” dedi. KİK Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Abdullah A. Al Hashem ise, “İlaç ve tıbbi cihaz sektörlerinde, ülkeniz-deki ‘know-how’ı ülkemize taşımak istiyo-ruz. Türk firmaları, KİK ülkeleri pazarları ile daha yakından ilgilenmeliler. Yoğun iş-birliğinin kurulmasından iki taraf da büyük fayda sağlayacaktır” dedi.

Türkiye ilaç endüstrisinin dünyanın önemli ilaç üreticilerinden ve ihracatçıların-dan birisi olması amacıyla yoğun faaliyetler sürdüren İEİS, bir süredir endüstri açısından hedef pazarlar arasında yer alan KİK ülke-lerine ihracatı artırmak ve iş bağlantıları kur-mak amacıyla TİTCK ile koordinasyon için-de çalışmalar yürütüyordu. Bu kapsamda, geçtiğimiz Kasım ayında da TİTCK yetkilileri ve İEİS yöneticileri KİK merkezinin bulundu-ğu Riyad’a bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ka-tar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Umman’ın oluşturduğu KİK; üye ülkeler arasında ko-ordinasyon ve entegrasyonun sağlanması; ekonomik, ticari, finansal, sağlık, eğitim, gümrük, iletişim ve kültür alanlarında ben-zer mevzuat uygulamalarına geçilmesi amacıyla kurulmuştur.

İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, Uluslararası Toplantılar Düzenleyerek İlaç Alanında İşbirliğini Görüşüyor

Page 112: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013110110

haberler

Dr. Serdar Şardan ÇEİS Genel Sekreteri oldu

Üyemiz Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) Genel Sekreterliği görevine Dr.H.Serdar Şardan atandı.

1977 Ankara doğumlu olan Şardan, ilk

ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladık-tan sonra Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve En-düstri İlişkileri Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu.

Serdar Şardan askerlik görevinin ardın-dan 2002 yılının Ocak ayında, Çimento En-düstrisi İşverenleri Sendikası’nda Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler Uzmanı olarak göre-ve başladı. 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “İş Sağlığı ve Güvenliğinde Yeni Oluşumlar; Risk Değer-lendirmesi ve OHSAS 18001” isimli teziyle yüksek lisans programını tamamlayan Şar-dan, 2012 yılı Ocak ayında aynı üniversi-tenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Çimento Sanayii’nde Ücret Yönetimi; Karşılaştırmalı Bir Analiz” isimli tezi ile bilim doktoru unva-nını aldı.

Yüksek lisans ve doktora tezleri kitap ola-rak basılan Serdar Şardan’ın ayrıca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerin-

den Doç.Dr.Levent Akın ile birlikte kaleme aldıkları “Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği” isimli bir kitabı daha bulunuyor.

Avrupa Çimento Birliği’nin (CEMBURRE-AU) çeşitli çalışma gruplarında Türkiye temsil-cisi, çeşitli projelerinde ulusal koordinatörlük görevlerini ifa eden Serdar Şardan, başta Ja-pon İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (JICA) ve ILO Eğitim Merkezi’nin düzenlediği eğitim programları olmak üzere, çalışma hayatı ve endüstri ilişkileri ile ilgili birçok eğitim progra-mı, seminer ve konferanslara katıldı.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) konferanslarına Türk işveren temsilcileri ara-sında iştirak eden Dr. H. Serdar Şardan, 01.01.2013 tarihi itibariyle ÇEİS Genel Sek-reterliği görevine başladı.

İŞVEREN Dergisi olarak Sayın Serdar Şardan’ı kutlar, yeni göre-vinde başarılar dileriz.

Av. H. Erdinç Ertürk KİPLAS Genel Sekreter Yardımcısı oldu

Üyemiz Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenleri Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı olan Erdinç Ertürk 06.05.1978 tarihinde İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2003 yılında mezun oldu. 2000 yılında, henüz öğrencilik dönemin-de başladığı KİPLAS kariyerinde, sırasıy-la araştırmacı, avukat, hukuk müşaviri ve servis sorumlusu görevlerini ifa ettikten sonra 2013 Şubat ayı itibariyle Genel Sekreter Yardımcılığına atandı.

Marmara Üniversitesi Mezunları ve Mensupları Derneği kurucu Yönetim Kuru-lu üyeliği, İstanbul İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu Denetleme Kurulu üyeliği, TİSK Mevzuat Komisyonu üyeliği, Çevre ve Orman Bakanlığı Ambalaj Komisyonu üyeliği gibi çeşitli Kurum ve kademelerde de görevli bulunan Hayri Erdinç Ertürk evli ve bir erkek çocuk babasıdır.

İŞVEREN Dergisi olarak Sayın Erdinç Ertürk’ü kutlar, yeni göre-vinde başarılar dileriz.

Sendikalarımızın Genel Kurulları Yapıldı

Konfederasyonumuza Üye Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası’nın XXVII. Olağan Genel Kurul toplantısı 23 Şubat 2013 tarihinde gerçekleştirildi. Yapılan seçimler sonucunda zorunlu organ üyelikleri aşağıdaki isimlerden oluştu:

YÖNETİM KURULU; Ahmet Eren (Başkan), Tufan Ünal (Başkan Vekili), Kemal Doğansel, Mehmet Göçmen, Mustafa Güçlü, Nihat Özdemir, Cem Sak, Mustafa Şefik Tüzün, Lütfü Yücelik.

DENETLEME KURULU; Yalçın Alpbaz, Mehmet Fevzi Bingöl, Mürsel Öztürk.DİSİPLİN KURULU; Sertaç Bora Özyurt, Mahmut Tansu Tuğlu, Salih Üçüncü.

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası Genel Kurulu

Page 113: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013110110

haberler

Dr. Serdar Şardan ÇEİS Genel Sekreteri oldu

Üyemiz Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) Genel Sekreterliği görevine Dr.H.Serdar Şardan atandı.

1977 Ankara doğumlu olan Şardan, ilk

ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladık-tan sonra Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve En-düstri İlişkileri Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu.

Serdar Şardan askerlik görevinin ardın-dan 2002 yılının Ocak ayında, Çimento En-düstrisi İşverenleri Sendikası’nda Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler Uzmanı olarak göre-ve başladı. 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “İş Sağlığı ve Güvenliğinde Yeni Oluşumlar; Risk Değer-lendirmesi ve OHSAS 18001” isimli teziyle yüksek lisans programını tamamlayan Şar-dan, 2012 yılı Ocak ayında aynı üniversi-tenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Çimento Sanayii’nde Ücret Yönetimi; Karşılaştırmalı Bir Analiz” isimli tezi ile bilim doktoru unva-nını aldı.

Yüksek lisans ve doktora tezleri kitap ola-rak basılan Serdar Şardan’ın ayrıca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerin-

den Doç.Dr.Levent Akın ile birlikte kaleme aldıkları “Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği” isimli bir kitabı daha bulunuyor.

Avrupa Çimento Birliği’nin (CEMBURRE-AU) çeşitli çalışma gruplarında Türkiye temsil-cisi, çeşitli projelerinde ulusal koordinatörlük görevlerini ifa eden Serdar Şardan, başta Ja-pon İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (JICA) ve ILO Eğitim Merkezi’nin düzenlediği eğitim programları olmak üzere, çalışma hayatı ve endüstri ilişkileri ile ilgili birçok eğitim progra-mı, seminer ve konferanslara katıldı.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) konferanslarına Türk işveren temsilcileri ara-sında iştirak eden Dr. H. Serdar Şardan, 01.01.2013 tarihi itibariyle ÇEİS Genel Sek-reterliği görevine başladı.

İŞVEREN Dergisi olarak Sayın Serdar Şardan’ı kutlar, yeni göre-vinde başarılar dileriz.

Av. H. Erdinç Ertürk KİPLAS Genel Sekreter Yardımcısı oldu

Üyemiz Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenleri Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı olan Erdinç Ertürk 06.05.1978 tarihinde İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2003 yılında mezun oldu. 2000 yılında, henüz öğrencilik dönemin-de başladığı KİPLAS kariyerinde, sırasıy-la araştırmacı, avukat, hukuk müşaviri ve servis sorumlusu görevlerini ifa ettikten sonra 2013 Şubat ayı itibariyle Genel Sekreter Yardımcılığına atandı.

Marmara Üniversitesi Mezunları ve Mensupları Derneği kurucu Yönetim Kuru-lu üyeliği, İstanbul İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu Denetleme Kurulu üyeliği, TİSK Mevzuat Komisyonu üyeliği, Çevre ve Orman Bakanlığı Ambalaj Komisyonu üyeliği gibi çeşitli Kurum ve kademelerde de görevli bulunan Hayri Erdinç Ertürk evli ve bir erkek çocuk babasıdır.

İŞVEREN Dergisi olarak Sayın Erdinç Ertürk’ü kutlar, yeni göre-vinde başarılar dileriz.

Sendikalarımızın Genel Kurulları Yapıldı

Konfederasyonumuza Üye Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası’nın XXVII. Olağan Genel Kurul toplantısı 23 Şubat 2013 tarihinde gerçekleştirildi. Yapılan seçimler sonucunda zorunlu organ üyelikleri aşağıdaki isimlerden oluştu:

YÖNETİM KURULU; Ahmet Eren (Başkan), Tufan Ünal (Başkan Vekili), Kemal Doğansel, Mehmet Göçmen, Mustafa Güçlü, Nihat Özdemir, Cem Sak, Mustafa Şefik Tüzün, Lütfü Yücelik.

DENETLEME KURULU; Yalçın Alpbaz, Mehmet Fevzi Bingöl, Mürsel Öztürk.DİSİPLİN KURULU; Sertaç Bora Özyurt, Mahmut Tansu Tuğlu, Salih Üçüncü.

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası Genel Kurulu

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 111111

haberler

Üyemiz T.Cam, Çimento ve Toprak Sanayii İşverenleri Sendikası’nın XXIII. Olağan Genel Kurul toplantısı 29 Mart 2013 ta-rihinde yapıldı. Genel Kurul sonrasında oluşan yeni Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulu üyeleri aşağıdaki isimlerden oluştu:

YÖNETİM KURULU; Ertan İren (Başkan), İmran Eroğul (Başkan Vekili), Kazım Özkan, Halil Kürkçü, Mahmut Temiz.

DENETLEME KURULU; Osman Güven (Başkan), Fuat Kuru, Benian Çulhaoğlu.

DİSİPLİN KURULU; Ekrem Şensoy (Başkan), Bora Alptekin, Ufuk Atık.

Cam, Çimento ve Toprak İşverenleri Sendikası Genel Kurulu

Konfederasyonumuza Üye Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası’nın XXIII. Olağan Genel Kurul toplantısı 9 Mart 2013 tarihinde gerçekleştirildi. Genel Kurul sonrasında yeni Yönetim Kurulu Üyeleri aşağıdaki isimler-den oluştu:

YÖNETİM KURULU; Zekai Erez (Başkan), Ahmet T.Yamaner (Başkan Vekili), F.Fethi Hinginar (Başkan Vekili), Bülent Zıhnalı, Müfit Ülke, Atalay Gümrah, Ercüment Arıcı.

Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası Genel Kurulu

Türkşeker’e Etik Ödülü

TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Azmi Aksu’nun Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olduğu Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.; Etik Değerler Merkezi (EDMER)’nin düzenlediği ETİKA 2012 Türkiye Etik Ödülleri kapsamında ödüle değer bulundu.

Ülkemizde etik bilincinin oluşturul-ması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla kurulan Etik Değerler Merkezi

tarafından, etik değerlere önem veren kuruluşlara verilen ETİKA 2012 Türkiye Etik Ödülleri, 4 Nisan 2013 tarihinde İstanbul’da düzenlenen törenle sahiple-rini buldu.

Kuruluşların etik değerler, iş ahla-kı, itibar yönetimi, kurumsal yönetişim, kurumsal sosyal sorumluluk, uygunluk yönetimi, liderlik ve yaratıcılık konu-larındaki uygulamalarını niceliksel bir araştırma ile inceleyen Merkez, çeşitli sektörlerden 18 şirketi ödüle değer bul-du.

Bu kapsamda ödüle değer bulunan kuruluşlardan biri de kısa adı TÜRKŞE-KER olan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. oldu. Kuruluş Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Mehmet Azmi Aksu ödül töreninde yaptığı konuşmada;

“Etik, önemine rağmen hızlı sana-yileşme döneminde, çoğu kuruluş tarafından unutulmuş bir kavramdır. Lakin yaptıkları işlerde etik değerle-ri önemsemeyen kuruluşların ömrü, dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok uzun olmamaktadır. Paydaşlarıyla etik değerler ekse-ninde, etkileşime dayalı kurumsal iletişime önem veren kuruluşlar ise mevcudiyetini ve başarısını devam

ettirebilmektedir.

Türkşeker’in 90 yıllık geçmişi de bunu doğrular niteliktedir. II. Dün-ya Savaşı başta olmak üzere pek çok savaş; küresel ve bölgesel çok sayıda ekonomik kriz vb. aklınıza gelebilecek yüzlerce olumsuzlukla karşılaşan bir şirket, bugün hâlâ Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluş-ları arasında yer alıyorsa, burada hiç şüphesiz etik değerlere sadaka-tin ve kurumsallaşmanın önemli bir payı vardır.”

şeklindeki ifadesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayi müessesesi olan kuruluşun etik konusundaki çizgisi-ni de ortaya koydu.

ETİKA 2012 Türkiye Etik Ödülleri kapsamında ödül alan diğer kuruluşlar Coca-Cola İçecek, Ekol Lojistik, Groseri Gıda, Güneş Sigorta, İş Yatırım Menkul Değerler, Jones Lang Lasalle, Kordsa Global, Boytaş Mobilya, Buga Otis, Lilly İlaç, Mir Holding, Novo Nordisk, Price Waterhouse Coopers, Tav Havali-manları ve Yapı Kredi Bankası’dır.

Page 114: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013112112

haberler

Ayhan Hünalp vefat etti

Konfederasyonumuzun eski Yayın Müdürü, Basın Şeref Kartı sahibi, gazeteci, yazar, şair, Ayhan Hünalp 21.03.2013 tarihinde vefat etti.

Ayhan Hünalp 50 yıldır kesintisiz süreli yayın yapan, işveren kesimine yönelik Ülkemizin ilk ve tek dergisi olma niteliği taşıyan “İşveren Dergisi”nin bugünlere gelmesine çok değerli ve anlamlı katkılarda bulundu.

Merhum Ayhan Hünalp’e Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağ-lığı dileriz.

Av. Hüma Ozan’ı kaybettikÜyemiz Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası’nda uzun

yıllar Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapan Av.Hüma Ozan, 17.02.2013 tarihinde vefat etti.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Hüma Ozan, 1986 yılında Toprak İşverenleri Sendikası’nda Müşavir Avukat olarak göreve başladı. 2003 yılında Sendikanın Genel Sekreter Yardımcılığına getirildi.

Çalışma Hayatı ve İş Hukuku ile ilgili çeşitli komisyonlarda görev aldı. Bu konuda önemli çalış-malara imza attı.

İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi’nin üyesi olan Av. Hüma Ozan, aynı zamanda İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi’nde ders vermekteydi.

İŞVEREN Dergisi olarak, İşveren Camiasına ve sektöre önemli katkıları olan Ozan’a Allah’tan rahmet; ailesine, tüm sevenlerine ve Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası’ndaki çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz.

Adil ve Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınmanın Başarılmasında İşveren Örgütlerinin Rolü – İşveren

Forumu Toplantısı Uluslararası Çalışma Teşkila-

tı ve Mısır İnsan Kaynakları ve Göç Bakanlığı’nın yürüttüğü Sosyal Diyalog ve Temel Çalışma Haklarının Geliştiril-mesi Projesi kapsamında Mısır’ın İsken-deriye şehrinde 5-6 Şubat 2013 tarihle-rinde düzenlenen “Adil ve Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınmanın Başarılmasında İşveren Örgütlerinin Rolü-İşveren Foru-mu” toplantısı düzenlendi.

Toplantıya TİSK’i temsilen katılım sağlanarak ülkemiz endüstri ilişkileri

sistemi, uyuşmazlıkların çözümü, sosyal diyalog mekanizmaları ile TİSK’in yapı-sı ve çalışmaları konularında üç sunum yapıldı.

Toplantıda Danimarka, İrlanda, Tu-nus ve Fas temsilcileri aynı konularda kendi ülke uygulamaları hakkında bilgi verdiler.

Mısır İnsan Kaynakları ve Göç Baka-nı Khaled El Azhary 5 Şubat 2013 tari-hinde Türk temsilcilerle özel bir toplantı

yaparak 6356 sayılı Sendikalar ve Top-lu İş Sözleşmesi Kanunu ile 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konsey’in Kuruluşu Hakkında Kanun ile ilgili bilgi aldı.

Proje Koordinatörü ve ILO Temsil-cisi Eric Oechslin toplantıda yaptığı konuşmada TİSK ve Üye İşveren Sendi-kalarının yapısı, faaliyetleri ve örgütsel yapılarının Mısır Hükümeti tarafından hazırlanacak hukuki düzenlemeler ba-kımından örnek alınması gerektiğini belirtti.

Page 115: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013112112

haberler

Ayhan Hünalp vefat etti

Konfederasyonumuzun eski Yayın Müdürü, Basın Şeref Kartı sahibi, gazeteci, yazar, şair, Ayhan Hünalp 21.03.2013 tarihinde vefat etti.

Ayhan Hünalp 50 yıldır kesintisiz süreli yayın yapan, işveren kesimine yönelik Ülkemizin ilk ve tek dergisi olma niteliği taşıyan “İşveren Dergisi”nin bugünlere gelmesine çok değerli ve anlamlı katkılarda bulundu.

Merhum Ayhan Hünalp’e Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağ-lığı dileriz.

Av. Hüma Ozan’ı kaybettikÜyemiz Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası’nda uzun

yıllar Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapan Av.Hüma Ozan, 17.02.2013 tarihinde vefat etti.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Hüma Ozan, 1986 yılında Toprak İşverenleri Sendikası’nda Müşavir Avukat olarak göreve başladı. 2003 yılında Sendikanın Genel Sekreter Yardımcılığına getirildi.

Çalışma Hayatı ve İş Hukuku ile ilgili çeşitli komisyonlarda görev aldı. Bu konuda önemli çalış-malara imza attı.

İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi’nin üyesi olan Av. Hüma Ozan, aynı zamanda İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi’nde ders vermekteydi.

İŞVEREN Dergisi olarak, İşveren Camiasına ve sektöre önemli katkıları olan Ozan’a Allah’tan rahmet; ailesine, tüm sevenlerine ve Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası’ndaki çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz.

Adil ve Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınmanın Başarılmasında İşveren Örgütlerinin Rolü – İşveren

Forumu Toplantısı Uluslararası Çalışma Teşkila-

tı ve Mısır İnsan Kaynakları ve Göç Bakanlığı’nın yürüttüğü Sosyal Diyalog ve Temel Çalışma Haklarının Geliştiril-mesi Projesi kapsamında Mısır’ın İsken-deriye şehrinde 5-6 Şubat 2013 tarihle-rinde düzenlenen “Adil ve Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınmanın Başarılmasında İşveren Örgütlerinin Rolü-İşveren Foru-mu” toplantısı düzenlendi.

Toplantıya TİSK’i temsilen katılım sağlanarak ülkemiz endüstri ilişkileri

sistemi, uyuşmazlıkların çözümü, sosyal diyalog mekanizmaları ile TİSK’in yapı-sı ve çalışmaları konularında üç sunum yapıldı.

Toplantıda Danimarka, İrlanda, Tu-nus ve Fas temsilcileri aynı konularda kendi ülke uygulamaları hakkında bilgi verdiler.

Mısır İnsan Kaynakları ve Göç Baka-nı Khaled El Azhary 5 Şubat 2013 tari-hinde Türk temsilcilerle özel bir toplantı

yaparak 6356 sayılı Sendikalar ve Top-lu İş Sözleşmesi Kanunu ile 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konsey’in Kuruluşu Hakkında Kanun ile ilgili bilgi aldı.

Proje Koordinatörü ve ILO Temsil-cisi Eric Oechslin toplantıda yaptığı konuşmada TİSK ve Üye İşveren Sendi-kalarının yapısı, faaliyetleri ve örgütsel yapılarının Mısır Hükümeti tarafından hazırlanacak hukuki düzenlemeler ba-kımından örnek alınması gerektiğini belirtti.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 113113

görüş

Genel Olarak01.07.2012 tarihinde yürürlüğe gi-

ren 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Ka-nunu ile kefalet sözleşmesinde önemli değişiklikler olmuştur.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda 581 ile 603. maddeleri arasında kefa-let sözleşmeleri düzenlenmektedir. Ke-falet sözleşmesinin tanımı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 581. maddesinde yapılmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu-nun 483. maddesindeki düzenlemeden daha sade bir tanıma yer verilmiştir. Buna göre;

“Kefalet sözleşmesi kefilin alacak-lıya karşı borçlunun borcunu ifa etme-mesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir”

Tanımından anlaşılacağı gibi kefalet şahsi sorumluluk yüklemektedir. Şahısın verdiği teminattır. Diğer teminatlardan ayrı özellikler içermektedir. Kefalet özellikle banka sisteminde daha süratli

oluşu nedeniyle tercih edilen bir temi-nat şeklidir. Kefalet sözleşmesi alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan, kefilin ala-caklıya karşı borçlunun borcunu ifa et-memesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.

6098 sayılı Borçlar Kanunu, 818 sayılı Borçlar Kanununa göre pek çok yenilik getirmiştir. Kefalet sözleşme-sinin geçerli olabilmesi için öncelikle geçerli ve mevcut bir asıl borç bulun-malıdır. Bunun yanında kefil olma ehli-yetine sahip bir kişi serbest iradesi ile geçerli bir kefalet sözleşmesi yapmış olmalıdır ve kefalet sözleşmesi yazılı olarak yapılmalı kefil kendi el yazısı ile düzenlemeli ve kefilin azami sorumlu olacağı miktar kefalet sözleşmesinde gösterilmelidir. Yani bütün bu şartların kefalet sözleşmesinde boşluk doldurma şeklinde veya matbu/hazır kefalet söz-leşmelerinde sadece belirtilmiş olması halinde kefalet sözleşmeleri geçerli ol-

mayacaktır. Yine kefalet sözleşmelerin-de yapılacak değişiklerde aynı şekilde yapılmadıkça geçerli olmayacaktır.

Kefil, aksi sözleşmeden açıkça an-laşılmadıkça kendisine tanınan bu hak-lardan kefalet sözleşmesi düzenlenme-den önce feragat edemez. Bu hükmün tersine yorumundan kefilin kendisine tanınan haklardan, kefalet sözleşme-sinin düzenlenmesinden sonra feragat edebileceği anlaşılmaktadır

Önemli olduğunu düşündüğümüz değişiklikleri kısaca özetlemek gerekir-se, 1- Kefaletin tanımı yenilenmiştir.

Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklı-ya karşı, borçlunun borcunu ifa etme-mesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.

Kefil eski kanunda belirtildiği gibi asıl borcun ödenmesini temin etmeyi değil; borcun ödenmemesinden şah-sen mesul olmayı taahhüt etmektedir.

6098 Sayılı Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesine Getirilen Yenilikler

Av.

Tun

cay

SON

R

Rekabet Kurulu Eski Üyesi ve İkinci Başkanı Emekli HakimBaşkent-Atılım-Ufuk Üniversiteleri Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi

Page 116: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013114114

görüşKefil asıl borcun alacaklısı ile kefalet sözleşmesi yaparken asıl borçlunun rızasını almak zorunda değildir. Kefa-let asıl borçtan hukuki sebebinden ba-ğımsızdır. Kefalet asıl borçlunun borcu ödememesi halinde alacaklıya teminat sağlamaktadır. Alacaklı için ikinci bir borçlu yaratmaktadır. Kefil ile asıl borç-lu arasındaki hukuki ilişkiden doğan sa-vunma sebepleri asıl borcun alacaklısı-na karşı ileri sürülemez. Kefilin kefalet sözleşmesi ile asıl borcun alacaklısına taahhüdü paradır. Asıl borçlunun edi-mini yerine getirme taahhüdü yoktur. Kefil kefalet sözleşmesi ile asıl borcun ifa edilmemesi durumunda teminat ver-me borcunu yüklenmektedir. Borçlar Kanununun 596. maddesi gereğince; borcu ödeyen kefil alacaklının hakla-rına halef olarak asıl borçludan talep hakkını kazanır.

Kefilin borcu feri borçtur. Bu kefi-lin kefalet sözleşmesiyle üzerine aldığı borcun asıl borca bağlı olduğu anla-mındadır ve kefalet sözleşmesinin ge-çerliliği geçerli bir asıl borcun olması-na bağlıdır. Asıl borcun sona ermesi ile kefalet sözleşmesi de sona erer.

Adi kefalette olduğu gibi kural ola-rak önce borçluya karşı takip yapılıp karşılıksız kalırsa kefile gidebilecektir. Dolayısıyla kefilin sorumluluğu talidir.

Kefil asıl borcun geçerli olmadığını bilerek kefalet sözleşmesi yaptı ise ke-faletten sorumlu tutulur.

Borçlar Kanununun 582. madde-sinde bu durum açıkça düzenlenmiştir. Buna göre;

Kefalet sözleşmesi, mevcut ve ge-çerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğun-da veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir. Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, söz-leşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönün-den zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. Gelecekteki bir borç için de kefalet söz-

leşmesi düzenlenebilir. Gelecekteki ko-şul gerçekleşince sözleşme hüküm ifade eder.

Geçerli bir kefalet sözleşmesi yapıl-malıdır. Kefalet sözleşmesi kefil ya da temsilcisi vasıtasıyla yapılabilir. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçün-cü kişiye kefil olma vaadinde bulunul-ması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin so-rumluluğunu borcun belirli bir miktarıy-la sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Tüzel kişinin el yazısıyla kefaleti oluşturması tüzel kişinin organı olan gerçek kişiler vasıtasıyla yerine getirile-cektir. Birden fazla kişi yetkiliyse hepsi imzalayacak bir tanesi yazıyı yazacak-tır.

2- Kefil kefalet sözleşmesinde yazılı azami miktara kadar so-rumlu tutulabilmektedir. Kefaletin tanımını kanun metnindeki şekliyle açık-lamaya çalışırsak, kefalet bir teminat sözleşmesidir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Borçlunun borcunun alacaklıya ifa edememesi tehlikesini ki-şisel olarak üstlenen kefilin sorumluluğu da sınırsız değildir. Borçlar Kanununun 589. maddesinde kefilin sorumluluğu-nun kapsamı belirtilmiştir.

Kefil, alacaklıya karşı kefalet söz-leşmesinde kendi el yazısı ile yazmış olduğu azami miktar kadar sorumlu olacaktır.

Aksi sözleşmede kararlaştırılmamış-sa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumlu-dur:

a. Asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları.

aa. Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebile-ceği uygun bir zaman önce bildir-mesi koşuluyla, borçluya karşı yö-nelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tes-liminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflar.aaa. İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerek-

tiğinde tahvil karşılığında ödünç ve-rilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizleri.3- Kefalet sözleşmesi yazılı

şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe ge-çerli değildir.

Kefilin, sorumlu olduğu azamî mik-tarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet söz-leşmesinde kendi el yazısıyla belirtme-si şarttır. Kefilin beyanı yazılı şekilde yapılmalı altı kefil tarafından imzalan-malıdır. Kefil kendi el yazısı ile kefalet belgesini oluşturmalıdır. Bu husus ispat şekli değil geçerlilik şeklidir.

Kefil sorumlu olduğu azami miktarı kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmelidir. 6098 sayılı Yeni Borçlar Kanununun 583/ı maddesinde yapılan düzenleme ge-reğince kefalet sözleşmesinde kefil tarafından el yazısı ile kefilin sorumlu olacağı azamı miktarın yazılması ge-rekmektedir. Bu değişiklik kefili koruma amaçlıdır. Aksi sözleşmede kararlaştı-rılmamış ise. Borçlar Kanununun 589. maddesine göre kefilin sorumluluğu kefalet sözleşmesinde belirtilen azami sınırı aşamayacaktır.

4- Sözleşmede açıkça karar-laştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borç-larından sorumlu tutulmalıdır. Kefilin, asıl borç ilişkisinin hü-kümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşu-lundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hüküm-süzdür. Sözleşmede açıkça kararlaş-tırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Borç-lar Kanununun 589/3. maddesinde yer alan hüküm emredici nitelikte bir hüküm değildir. Bu hükme göre kural olarak kefil, asıl borçlunun kefalet sözleşme-

Page 117: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013114114

görüşKefil asıl borcun alacaklısı ile kefalet sözleşmesi yaparken asıl borçlunun rızasını almak zorunda değildir. Kefa-let asıl borçtan hukuki sebebinden ba-ğımsızdır. Kefalet asıl borçlunun borcu ödememesi halinde alacaklıya teminat sağlamaktadır. Alacaklı için ikinci bir borçlu yaratmaktadır. Kefil ile asıl borç-lu arasındaki hukuki ilişkiden doğan sa-vunma sebepleri asıl borcun alacaklısı-na karşı ileri sürülemez. Kefilin kefalet sözleşmesi ile asıl borcun alacaklısına taahhüdü paradır. Asıl borçlunun edi-mini yerine getirme taahhüdü yoktur. Kefil kefalet sözleşmesi ile asıl borcun ifa edilmemesi durumunda teminat ver-me borcunu yüklenmektedir. Borçlar Kanununun 596. maddesi gereğince; borcu ödeyen kefil alacaklının hakla-rına halef olarak asıl borçludan talep hakkını kazanır.

Kefilin borcu feri borçtur. Bu kefi-lin kefalet sözleşmesiyle üzerine aldığı borcun asıl borca bağlı olduğu anla-mındadır ve kefalet sözleşmesinin ge-çerliliği geçerli bir asıl borcun olması-na bağlıdır. Asıl borcun sona ermesi ile kefalet sözleşmesi de sona erer.

Adi kefalette olduğu gibi kural ola-rak önce borçluya karşı takip yapılıp karşılıksız kalırsa kefile gidebilecektir. Dolayısıyla kefilin sorumluluğu talidir.

Kefil asıl borcun geçerli olmadığını bilerek kefalet sözleşmesi yaptı ise ke-faletten sorumlu tutulur.

Borçlar Kanununun 582. madde-sinde bu durum açıkça düzenlenmiştir. Buna göre;

Kefalet sözleşmesi, mevcut ve ge-çerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğun-da veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir. Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, söz-leşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönün-den zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. Gelecekteki bir borç için de kefalet söz-

leşmesi düzenlenebilir. Gelecekteki ko-şul gerçekleşince sözleşme hüküm ifade eder.

Geçerli bir kefalet sözleşmesi yapıl-malıdır. Kefalet sözleşmesi kefil ya da temsilcisi vasıtasıyla yapılabilir. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçün-cü kişiye kefil olma vaadinde bulunul-ması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin so-rumluluğunu borcun belirli bir miktarıy-la sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Tüzel kişinin el yazısıyla kefaleti oluşturması tüzel kişinin organı olan gerçek kişiler vasıtasıyla yerine getirile-cektir. Birden fazla kişi yetkiliyse hepsi imzalayacak bir tanesi yazıyı yazacak-tır.

2- Kefil kefalet sözleşmesinde yazılı azami miktara kadar so-rumlu tutulabilmektedir. Kefaletin tanımını kanun metnindeki şekliyle açık-lamaya çalışırsak, kefalet bir teminat sözleşmesidir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Borçlunun borcunun alacaklıya ifa edememesi tehlikesini ki-şisel olarak üstlenen kefilin sorumluluğu da sınırsız değildir. Borçlar Kanununun 589. maddesinde kefilin sorumluluğu-nun kapsamı belirtilmiştir.

Kefil, alacaklıya karşı kefalet söz-leşmesinde kendi el yazısı ile yazmış olduğu azami miktar kadar sorumlu olacaktır.

Aksi sözleşmede kararlaştırılmamış-sa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumlu-dur:

a. Asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları.

aa. Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebile-ceği uygun bir zaman önce bildir-mesi koşuluyla, borçluya karşı yö-nelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tes-liminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflar.aaa. İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerek-

tiğinde tahvil karşılığında ödünç ve-rilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizleri.3- Kefalet sözleşmesi yazılı

şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe ge-çerli değildir.

Kefilin, sorumlu olduğu azamî mik-tarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet söz-leşmesinde kendi el yazısıyla belirtme-si şarttır. Kefilin beyanı yazılı şekilde yapılmalı altı kefil tarafından imzalan-malıdır. Kefil kendi el yazısı ile kefalet belgesini oluşturmalıdır. Bu husus ispat şekli değil geçerlilik şeklidir.

Kefil sorumlu olduğu azami miktarı kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmelidir. 6098 sayılı Yeni Borçlar Kanununun 583/ı maddesinde yapılan düzenleme ge-reğince kefalet sözleşmesinde kefil tarafından el yazısı ile kefilin sorumlu olacağı azamı miktarın yazılması ge-rekmektedir. Bu değişiklik kefili koruma amaçlıdır. Aksi sözleşmede kararlaştı-rılmamış ise. Borçlar Kanununun 589. maddesine göre kefilin sorumluluğu kefalet sözleşmesinde belirtilen azami sınırı aşamayacaktır.

4- Sözleşmede açıkça karar-laştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borç-larından sorumlu tutulmalıdır. Kefilin, asıl borç ilişkisinin hü-kümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşu-lundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hüküm-süzdür. Sözleşmede açıkça kararlaş-tırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Borç-lar Kanununun 589/3. maddesinde yer alan hüküm emredici nitelikte bir hüküm değildir. Bu hükme göre kural olarak kefil, asıl borçlunun kefalet sözleşme-

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 115115

görüşsinin kurulmasından sonraki borçların-dan sorumludur. Bununla birlikte kefil ile alacaklı arasında, asıl borçlunun kefalet sözleşmesinin kurulmasından önceki mevcut borçları için de kefilin sorumlu olacağına ilişkin bir anlaşma yapılabilmesi mümkündür.

5- Alacaklının, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de ke-fil olduğunu veya olacağını var-sayarak kefalet ettiğini bilmesi veya bilebilecek olması halinde, bu varsayımın sonradan gerçek-leşmemesi halinde, kefillerden birinin kefaletten kurtarılması halinde veya hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kefil de kurtulur.

6- Eşi koruyucu düzenleme getirilmiştir.

Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir. Bu rızanın sözleşmenin kurul-masından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 22 Kasım 2001 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Yeni kanun ile eski Medeni Kanunda yer alan ve büyük önem taşıyan 169. madde kal-dırılmıştır.

Eski Medeni Kanunun 169.maddesi, “… koca menfaatine olarak karı tarafın-dan üçüncü şahsa karşı iltizam olunan borçlar…” sulh hakimince tasdik edil-medikçe geçerli olmaz hükmünü içer-mekteydi. Buna göre, kadının kocası lehine kefil olabilmesi, gayrimenkulünü ipotek edebilmesi için sulh hakiminden izin (veya onay) alınması şarttı; aksi takdirde kefalet (veya ipotek) geçerli olamazdı.

Yeni yasada bu hükmün yer alma-dığından, artık kocası lehine kefalet veya ipotek vermek isteyen kadının bu işleminin geçerli olabilmesi için sulh hakiminden onay almaya gerek yok-tur. Ancak, Borçlar Kanununda yapılan değişiklikle, 6098 sayılı Borçlar Kanu-nunun 584. maddesinde; kefalet söz-leşmelerinde eşlerden birinin kefil ola-bilmesi ancak diğer eşin yazılı rızası

ile mümkün olabilecektir. Aksi takdirde eşin yapmış olduğu kefalet sözleşmesi geçerli olmayacaktır. Eşin vereceği bu yazılı rıza beyanı, kefalet sözleşmesi kurulmadan önce veya en geç sözleş-mesinin yapılması anında verilmelidir. Kanundaki açık düzenleme gereğince kefalet sözleşmesi yapıldıktan sonra ve-rilen yazılı rıza beyanı geçerli bir rıza beyanı olmayacaktır. Ancak eşler ara-sında mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı varsa veya eşlerin yasal olarak ayrı yaşamak hakkı varsa, bu durumda kefillik için diğer eşin rıza beyanı ge-rekli olmayacaktır.

Kefalet sözleşmesinden sonra ya-pılan ve kefilin sorumluluğunu artıran, kefilin sorumlu olacağı miktarı arttıran veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine sebep olan ya da kefil ya-rarına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olan değişikliklerin geçerli olabilmesi için de eşin rızasına ihtiyaç vardır.

Kanunda gösterilen şekil şartlarına uymadan yapılan kefalet sözleşmesi ke-sinlikle hükümsüzdür. Hakim tarafından bu husus resen nazara alınmalıdır.

7- Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin so-rumluluğunu artıran değişiklik-ler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.

Kefaletin şekline, kefil olma ehliye-tine ve eşin rızasına ilişkin hükümler gerçek kişiler tarafından kişisel güven-ce verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanacaktır.

Ancak kefalete ilişkin tüm hükümler değil sadece yukarıda saydığımız

a. Kefaletin şekline,aa. Kefil olma ehliyetine aaa. Eşin rızasına ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır.Bu düzenleme önceki Kanunda yer

almayan yeni bir düzenlemedir. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve ke-filin sorumluluğunu arttıran değişiklikle-rin de kefalet sözleşmesinin şekline uy-gun olarak yapılması geçerlilik koşulu olarak kabul edilmiştir.

8- Kefalet için önceki Kanun-

da olmayan azami süre getiril-miştir.

Gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşme-nin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kal-kar. On yılı aşkın süreli kefalette dahi, yeni bir kefalet verilmemiş veya uzatıl-mış olmadıkça kefil ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilecektir. Kefaletin uzatılması ancak sürenin dol-masından bir yıl önce yapılması ve ke-filin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklaması ile mümkündür. Süreli kefalette sürenin geçmesiyle kefil sorum-luluktan kurtulur. Süresiz kefalette ise “adi kefalette her zaman ve müteselsil kefalette ise kanunun öngördüğü haller-de” alacaklıdan bir ay içinde borçluya karşı dava takip haklarının kullanması-nı, varsa rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takibe geçmesini isteyebilecektir.

9- Adi kefalet, müteselsil ke-falete yaklaştırılmıştır.

Adi kefalette alacaklı, borçluya baş-vurmadıkça kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:

a. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.

aa. Borçlu aleyhine Türkiye’de ta-kibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.aaa. Borçlunun iflasına karar veril-mesi.aaaa. Borçluya konkordato mehli verilmiş olması.Alacak, kefaletten önce veya kefa-

let sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehli ve-rilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz. Borçlar Kanununun 585. maddesinin 3. fıkrası gereğince, taraf-lar aralarında yapacakları sözleşme ile bu sayılan hallerde de alacaklının borç-luya başvurmak zorunda olmaksızın ke-file gidebileceğini kararlaştırabilirler.

10- Müteselsil kefile başvuru şartları düzenlenmiştir.

Kefil sorumlu olduğu azami miktarı

Page 118: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013116116

görüşkefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmelidir. Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir.

Fakat alacaklının müteselsil kefalette dahi doğrudan kefile gidebilmesi için, Yeni Borçlar Kanununda yapılan dü-zenleme gereğince,

Doğrudan doğruya müteselsil kefi-le başvurabilmek için aranan diğer ön şartlar;

a. Borçlunun açıkça ödeme güçsüz-lüğü içinde olması veya

aa. İfada gecikmesi ve ihtarın so-nuçsuz kalması gerekir. Aksi takdirde müteselsil kefillik dahi

olsa, alacaklı doğrudan kefili takip ede-meyecektir. Bundan böyle; vadesinde ödeme yapmayan borçluya önce ihtar-name çekilecek buna uyularak ödeme yapılmaz ise müteselsil hakkında takibe geçilebilecektir.

Alacak teslime bağlı taşınır rehni ile güvenceye alınmış ise; rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvuru-lamaz. İstisnaen, Borçlar Kanununun 586/2. maddesi gereğince, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yolu ile tama-men karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkor-dato mehli verilmesi hallerinde rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.

11- Birden fazla müteselsil kefil varsa…şeklinde yeni bir def ’i hakkı yaratılmıştır.

Borçluyla birlikte veya kendi arala-rında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, kendi-siyle birlikte daha önce veya aynı za-manda müteselsilen yükümlülük altında bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş ol-madıkça kendi payından fazlasını öde-mekten kaçınabilecektir.

Kefil bu hakkını, diğer kefillerin ken-di paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları halinde de kullanabi-lecektir. Birden fazla kefil var ise kısmi ifayı kabul zorunluluğu getirilmiştir.

Bir borca birden çok kişinin kefil olması durumunda, alacaklının, kefil-lerden biri tarafından yapılacak kısmi ödemeyi, bunu öneren kefile düşen paydan az olmamak koşuluyla, kısmi ifayı kabul zorunluluğu getirilmiştir.

12- Önceki Kanunda olmayan bir düzenleme ile kefil, kefalet sözleşmesinden dönebilecektir.

Kefaletten dönebilmek için;a. Gelecekte doğacak bir borca iliş-

kin olarak kefalet verilmeli,aa. Borçlunun mali durumu kefalet sözleşmesinden sonra önemli ölçü-de bozulmalı veyaaaa. Mali durumu kefalet sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmalıaaaa. Kefil alacaklıya yazılı bildi-rimde bulunmalıdır.Borç doğmadığı sürece kefaletten

dönülebilir; borcun doğumundan sonra dönmek mümkün değildir. Dönme son-rasında kefil alacaklının güven zararla-rını tazmin etmek zorunda kalır.

13- Gerçek kişiler bakımın-dan kefalet sözleşmesine azami süre getirilmiştir.

Borçlar Kanununun 598. madde-sinde yapılan düzenleme ile sadece gerçek kişilerin verdiği kefaletlerde azami sorumluluk süresi getirilmiştir. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, sözleşmenin kurulma-sından itibaren on yıl boyunca geçerli-dir. Kefalet sözleşmesi on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre için sorumlu olacaktır. On yıldan sonra ise kefil ar-tık takip edilemeyecektir. Ancak kefalet sözleşmesinin süresinin dolmasından en erken bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline de uygun olarak yazılı açıklama yapması ile kefillik azami on yıllık yeni bir dö-nem kadar uzatılabilir. Azami sürenin tamamlanmasıyla kefilin yükümlülüğü

kendiliğinden kalkar. Tüzel kişiler on yılı aşan bir süre için sorumluluk altına girebilir. Kefalet sözleşmesinin yapıl-ması ile süre başlar.

14- Kefili koruyucu hükümler getirilmiştir.

Alacaklı teminatları kefilin zararına azaltırsa,

Zararın daha az olduğu alacaklı ta-rafından ispat edilmedikçe, kefilin so-rumluluğunun da buna uygun düşen bir miktarda azalması ve kefilin fazladan ödediği miktarın da geri verilmesini is-teme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Önceden yalnızca bu alacaklının kefile karşı mesul olacağı belirtilmiş, ayrıntılı sonuçlar öngörülmemiştir. Kefi-lin asıl borçludan güvence verilmesini isteme ve borç muaccel olmuş ise kefa-letten kurtarılmasını isteme hakları ge-nişletilmiştir.

SONUÇYeni Borçlar Kanununda kefillikle

ilgili getirilen bu düzenlemeler Kanu-nun yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Tem-muz2012 tarihinden sonraki sözleşme-ler ve kefillikler için uygulanacaktır. Bu tarihten önce yapılmış sözleşmelerden kaynaklanan ihtilaflarda bu yeni hü-kümler uygulanamayacaktır.

Ancak sözleşme önceki Kanun za-manında yapılmış ise, anlaşmazlık tari-hi Kanunun yürürlük tarihinden sonraki bir tarih ise yeni Kanunun uygulanması gerektiği en azından bu konunun tartı-şılması ve olaya uyarlanması gerektiği-ni düşünüyoruz. Kefaletin azami süresi bakımından önceki Kanun zamanında bir düzenleme olmadığından 1 Temmuz 2012 tarihinden önce yapılmış sözleş-meleri imzalayan gerçek kişi kefaletleri bakımından da süre yönünden yeni Ka-nun hükümleri geçerli olacaktır.

Getirilen yenilikler kefili koruyucu ve kefil olurken düşünmeye sevk etmeyi he-defleyen düzenlemelerdir. Yeni Borçlar Kanununda yerinde yapılan yeniliklerin uygulama ile daha belirginlik kazana-cağını belirtmek isteriz.

Page 119: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013116116

görüşkefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmelidir. Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir.

Fakat alacaklının müteselsil kefalette dahi doğrudan kefile gidebilmesi için, Yeni Borçlar Kanununda yapılan dü-zenleme gereğince,

Doğrudan doğruya müteselsil kefi-le başvurabilmek için aranan diğer ön şartlar;

a. Borçlunun açıkça ödeme güçsüz-lüğü içinde olması veya

aa. İfada gecikmesi ve ihtarın so-nuçsuz kalması gerekir. Aksi takdirde müteselsil kefillik dahi

olsa, alacaklı doğrudan kefili takip ede-meyecektir. Bundan böyle; vadesinde ödeme yapmayan borçluya önce ihtar-name çekilecek buna uyularak ödeme yapılmaz ise müteselsil hakkında takibe geçilebilecektir.

Alacak teslime bağlı taşınır rehni ile güvenceye alınmış ise; rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvuru-lamaz. İstisnaen, Borçlar Kanununun 586/2. maddesi gereğince, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yolu ile tama-men karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkor-dato mehli verilmesi hallerinde rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.

11- Birden fazla müteselsil kefil varsa…şeklinde yeni bir def ’i hakkı yaratılmıştır.

Borçluyla birlikte veya kendi arala-rında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, kendi-siyle birlikte daha önce veya aynı za-manda müteselsilen yükümlülük altında bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş ol-madıkça kendi payından fazlasını öde-mekten kaçınabilecektir.

Kefil bu hakkını, diğer kefillerin ken-di paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları halinde de kullanabi-lecektir. Birden fazla kefil var ise kısmi ifayı kabul zorunluluğu getirilmiştir.

Bir borca birden çok kişinin kefil olması durumunda, alacaklının, kefil-lerden biri tarafından yapılacak kısmi ödemeyi, bunu öneren kefile düşen paydan az olmamak koşuluyla, kısmi ifayı kabul zorunluluğu getirilmiştir.

12- Önceki Kanunda olmayan bir düzenleme ile kefil, kefalet sözleşmesinden dönebilecektir.

Kefaletten dönebilmek için;a. Gelecekte doğacak bir borca iliş-

kin olarak kefalet verilmeli,aa. Borçlunun mali durumu kefalet sözleşmesinden sonra önemli ölçü-de bozulmalı veyaaaa. Mali durumu kefalet sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmalıaaaa. Kefil alacaklıya yazılı bildi-rimde bulunmalıdır.Borç doğmadığı sürece kefaletten

dönülebilir; borcun doğumundan sonra dönmek mümkün değildir. Dönme son-rasında kefil alacaklının güven zararla-rını tazmin etmek zorunda kalır.

13- Gerçek kişiler bakımın-dan kefalet sözleşmesine azami süre getirilmiştir.

Borçlar Kanununun 598. madde-sinde yapılan düzenleme ile sadece gerçek kişilerin verdiği kefaletlerde azami sorumluluk süresi getirilmiştir. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, sözleşmenin kurulma-sından itibaren on yıl boyunca geçerli-dir. Kefalet sözleşmesi on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre için sorumlu olacaktır. On yıldan sonra ise kefil ar-tık takip edilemeyecektir. Ancak kefalet sözleşmesinin süresinin dolmasından en erken bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline de uygun olarak yazılı açıklama yapması ile kefillik azami on yıllık yeni bir dö-nem kadar uzatılabilir. Azami sürenin tamamlanmasıyla kefilin yükümlülüğü

kendiliğinden kalkar. Tüzel kişiler on yılı aşan bir süre için sorumluluk altına girebilir. Kefalet sözleşmesinin yapıl-ması ile süre başlar.

14- Kefili koruyucu hükümler getirilmiştir.

Alacaklı teminatları kefilin zararına azaltırsa,

Zararın daha az olduğu alacaklı ta-rafından ispat edilmedikçe, kefilin so-rumluluğunun da buna uygun düşen bir miktarda azalması ve kefilin fazladan ödediği miktarın da geri verilmesini is-teme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Önceden yalnızca bu alacaklının kefile karşı mesul olacağı belirtilmiş, ayrıntılı sonuçlar öngörülmemiştir. Kefi-lin asıl borçludan güvence verilmesini isteme ve borç muaccel olmuş ise kefa-letten kurtarılmasını isteme hakları ge-nişletilmiştir.

SONUÇYeni Borçlar Kanununda kefillikle

ilgili getirilen bu düzenlemeler Kanu-nun yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Tem-muz2012 tarihinden sonraki sözleşme-ler ve kefillikler için uygulanacaktır. Bu tarihten önce yapılmış sözleşmelerden kaynaklanan ihtilaflarda bu yeni hü-kümler uygulanamayacaktır.

Ancak sözleşme önceki Kanun za-manında yapılmış ise, anlaşmazlık tari-hi Kanunun yürürlük tarihinden sonraki bir tarih ise yeni Kanunun uygulanması gerektiği en azından bu konunun tartı-şılması ve olaya uyarlanması gerektiği-ni düşünüyoruz. Kefaletin azami süresi bakımından önceki Kanun zamanında bir düzenleme olmadığından 1 Temmuz 2012 tarihinden önce yapılmış sözleş-meleri imzalayan gerçek kişi kefaletleri bakımından da süre yönünden yeni Ka-nun hükümleri geçerli olacaktır.

Getirilen yenilikler kefili koruyucu ve kefil olurken düşünmeye sevk etmeyi he-defleyen düzenlemelerdir. Yeni Borçlar Kanununda yerinde yapılan yeniliklerin uygulama ile daha belirginlik kazana-cağını belirtmek isteriz.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 117117

sanat

Faruk Köksal: “Suluboya Hata Kabul Etmez”

Kısaca kendinizden bahsederek resme nasıl başladığınızı okuyucu-larımızla paylaşır mısınız?

İstanbul’da doğdum. Kadıköy Ortaokulu ve Pendik Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversi-tesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldum. Resim sevgisini ortaokulda resim ve elişi derslerini veren Saynur Hanım ve Vehbi Öte Bey’den çok şeyler öğrenerek aldım. Lisede yine kıymetli hocam Fevziye

Alpar’la pekiştirdim. Burada şunu söylemek isterim ki, benim dönemlerimde resim, mü-zik, spor derslerine çok önem verilirdi. Bu okullarda el işleri ilgili çok şey öğrenmişim-dir.

Günümüzdeki eğitim sisteminde bunlara daha az önem verilir oldu. Üzülmemek elde değil. Vehbi Bey hocamız bizi açık alanlara götürür açık havada resim yaptırırdı. Okulu-muza yakın olduğu için Kurbağalıdere kıyı-sında şimdi maalesef yıkılıp yenisi yapılan taş köprünün resmini yaptırır, insan figürle-ri, el figürleri çizdirirdi. Akademik dersler verirdi. Okulda bizlere mukavva işleri, cilt kaplama, kağıt üzerine analin veya toprak boyalarla desenler yapmayı öğrettiler. Dik-kat değerdir ki normal ortaokul derslerinden bahsediyorum. Dediğim gibi sanat yönünde bugün okullarda bu gayreti göremiyorum. Sanat sevgisi insanlara küçük yaşlarda ve-rilmeye başlanırsa sanata olan ilgi büyür ve gelişir.

Daha sonra özel atölye çalışmalarıyla resim tekniğimi geliştirdim. Gazetecilik okur-ken bile resme devam ettim. Hatta araya ka-rikatür sanatını bile ilave ettim. Çok da zevkli idi. Desen çalışmaları, yağlıboya derken, so-nuçta suluboyaya karar verdim.

Resim tekniği açısından zorlu bir çalışma olan suluboya kullanıyorsu-nuz. Neden suluboya?

Evet; Suluboya, resim tekniği açısından zor bir teknik olarak değerlendirilir. Bilenler bilir. Bilmeyenler için şöyle ifade edebilirim; bu teknik daha çok yağlıboya tekniği ile kar-şılaştırılarak söylenir. “Suluboya hata kabul etmez” tezine karşılık “yağlıboyada defalar-ca düzeltmeler yapılabilir, hatta siler baştan yapabilirsiniz” tezi vardır. Bu doğrudur. Ancak, ustalaştıkça suluboyada da bir yere kadar düzeltmeler yapılabilir.

Diğer bir farklılık ise; zamanla yarıştır. İşi-miz su ile olduğu için, suyun kağıt tarafından emilmesi veya buharlaşmasıyla yok olma-

Page 120: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013118118

sanat

dan elimizi çabuk tutmamız gerekmektedir. Bir yandan konuyu resmederken bir yandan boyaların kurumadan kağıt üzerinde yayıl-masını iç içe geçmelerini sağlamak veya tersine, bazı yerlerin kurumasını beklemek, üzerinden tekrar tekrar geçmek gerekmekte-dir. Bütün bunlar karmaşık olsa bile, işin özü çok deney ve pratik yapmaktan geçiyor. Bo-yaların akışını bazen kendi haline bırakmak, bazen kontrol altında tutmak işin heyecanlı ve güzel tarafıdır.

Suluboyanın kendi içinde değişik teknik-leri vardır. Ben kendimi kısıtlamak istemiyo-rum, serbest çalışmayı seviyorum. “Neden suluboya?” diye sordunuz. Suluboyanın, heyecanı, naifliği ve dikbaşlılığı beni cez-bediyor. Dikbaşlılık derken kontrolünün zor olmasını kastediyorum. Buna ilaveten çok çabuk yayılıp çok çabuk toparlanabiliyorsu-nuz. Bütün malzemeniz su ile yıkanabiliyor. Evinizde, stüdyonuzda, açık havada çalışa-

bilirsiniz. Kokusuzdur, resminiz kısa sürede kurur, çantanıza koyabilirsiniz.

Suluboya resim son günlerde ülkemizde gözle görülür bir şekilde popüler olmaya başladı. Tanınması, internetin de gücü ile daha da arttı. Suluboya toplulukları kuruldu, suluboya adına festivaller düzenlenmeye başladı. Bu konuda dış ülkelerle diyalogları-mız gelişti. Yeri gelmişken ifade edeyim, gü-zel sanatların lisana ihtiyacı yoktur. Resim, heykel, müzik dünyanın her yerinde kendi-ni ifade eder ve yabancı da olsa insanları birbirlerine bağlar. Sanat dünyayı daha iyi algılamamızı sağlar. Evrensel bir dili vardır.

Resim yaparken hangi kaynak-lardan ilham alıyorsunuz?

Ressam olmayan bir kimse bile güzel bir manzara görünce nasıl duygulanıp, bu man-zaranın tuvale veya kağıda geçirilmesinin güzel olacağını düşünüyorsa, normaldir ki her ressamın ilk önce ilham alacağı şeyler-

den biri de gördüğü ve beğendiği herhan-gi bir kare olabilir. Ancak, sanatçı bununla beraber biraz sıradışılık yakalayabilir. Ben, modelin aslından biraz sıyrılabilirsem daha çok heyecan katabilirim diye düşünürüm. Biraz ilaveler veya çıkartmalar, biraz renk değişiklikleri bazen gerçeğinden de güzel bir ifade verir.

Diyelim ki eski bir siyah beyaz fotoğrafa bakıyorsunuz ön planda fotoğrafçı istediği objeye veya poz veren insanlara odaklan-mış. Fakat arka tarafta küçük bir leke ha-linde üç tekerlekli bisiklet üzerinde başında kurdelesi ile 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu bir kediye bakıyor. Bu bende, hemen o anı kağıda geçirme duygusu yaratır. “Evet işte benim konum” diyorum. Nasıl ki bir mimar değişik tarzda yapılmış bir bina görür dik-katini çekerse, veya bir kitapçı vitrinine mık-natıs gibi çekilen bir kitap okuyucusu gibi ben de resme konu olabilecek herşeye ilgi

Page 121: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013118118

sanat

dan elimizi çabuk tutmamız gerekmektedir. Bir yandan konuyu resmederken bir yandan boyaların kurumadan kağıt üzerinde yayıl-masını iç içe geçmelerini sağlamak veya tersine, bazı yerlerin kurumasını beklemek, üzerinden tekrar tekrar geçmek gerekmekte-dir. Bütün bunlar karmaşık olsa bile, işin özü çok deney ve pratik yapmaktan geçiyor. Bo-yaların akışını bazen kendi haline bırakmak, bazen kontrol altında tutmak işin heyecanlı ve güzel tarafıdır.

Suluboyanın kendi içinde değişik teknik-leri vardır. Ben kendimi kısıtlamak istemiyo-rum, serbest çalışmayı seviyorum. “Neden suluboya?” diye sordunuz. Suluboyanın, heyecanı, naifliği ve dikbaşlılığı beni cez-bediyor. Dikbaşlılık derken kontrolünün zor olmasını kastediyorum. Buna ilaveten çok çabuk yayılıp çok çabuk toparlanabiliyorsu-nuz. Bütün malzemeniz su ile yıkanabiliyor. Evinizde, stüdyonuzda, açık havada çalışa-

bilirsiniz. Kokusuzdur, resminiz kısa sürede kurur, çantanıza koyabilirsiniz.

Suluboya resim son günlerde ülkemizde gözle görülür bir şekilde popüler olmaya başladı. Tanınması, internetin de gücü ile daha da arttı. Suluboya toplulukları kuruldu, suluboya adına festivaller düzenlenmeye başladı. Bu konuda dış ülkelerle diyalogları-mız gelişti. Yeri gelmişken ifade edeyim, gü-zel sanatların lisana ihtiyacı yoktur. Resim, heykel, müzik dünyanın her yerinde kendi-ni ifade eder ve yabancı da olsa insanları birbirlerine bağlar. Sanat dünyayı daha iyi algılamamızı sağlar. Evrensel bir dili vardır.

Resim yaparken hangi kaynak-lardan ilham alıyorsunuz?

Ressam olmayan bir kimse bile güzel bir manzara görünce nasıl duygulanıp, bu man-zaranın tuvale veya kağıda geçirilmesinin güzel olacağını düşünüyorsa, normaldir ki her ressamın ilk önce ilham alacağı şeyler-

den biri de gördüğü ve beğendiği herhan-gi bir kare olabilir. Ancak, sanatçı bununla beraber biraz sıradışılık yakalayabilir. Ben, modelin aslından biraz sıyrılabilirsem daha çok heyecan katabilirim diye düşünürüm. Biraz ilaveler veya çıkartmalar, biraz renk değişiklikleri bazen gerçeğinden de güzel bir ifade verir.

Diyelim ki eski bir siyah beyaz fotoğrafa bakıyorsunuz ön planda fotoğrafçı istediği objeye veya poz veren insanlara odaklan-mış. Fakat arka tarafta küçük bir leke ha-linde üç tekerlekli bisiklet üzerinde başında kurdelesi ile 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu bir kediye bakıyor. Bu bende, hemen o anı kağıda geçirme duygusu yaratır. “Evet işte benim konum” diyorum. Nasıl ki bir mimar değişik tarzda yapılmış bir bina görür dik-katini çekerse, veya bir kitapçı vitrinine mık-natıs gibi çekilen bir kitap okuyucusu gibi ben de resme konu olabilecek herşeye ilgi

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 119119

sanatduyarım. Bir film seyrederken içinde bir sah-nenin karesi bana bir esin verebilir. Zaten yönetmen de bir sanatçıdır. O açıyı yakala-mış önümüze koymuştur. Işık gölge hazırdır. Ben de kendimden bir şeyler ilave edersem güzel bir görüntü çıkabilir.

Resimlerinizde İstanbul büyük bir yer ve konu alıyor.. Bunun sebe-bi nedir?

Ben, doğma büyüme beşinci göbek İs-tanbulluyum. İstanbul, dünyanın en gizemli şehirlerinden biridir. Tarihle yaşam, ticaretle turizm ve sanayi iç içe geçmiş halkalardan oluşuyor. Böyle dinamik bir şehirde sanat

için konu bulmak çok kolay. Hangi tarafa baksanız kolayca bir konu yakalayabilir-siniz. Köprü üstünde balık tutanlar, kafede oturan bir kadın, sanatını icra eden bir mü-zisyen, kahvede kağıt oynayanlar, çiçek sa-tanlar, caddelerde günlük telaş içinde insan-lar, mısırcısı, simitçisi, ayakkabı boyacısı, vs. Bunlar sadece insan figürleri yakalamak için hazır konular.

İnsan faktörünün dışında; tarihi mimari eserler o kadar çok ki; Mısır’dan getirilmiş dikilitaş, su kemerleri, sarnıçlar, camiler, ki-liseler, iskeleler… Konularım arasında onlar da var. Ya denizi… Vapurları, sandalları,

balıkçıları…Bu kadar tema bolluğu çok az şehirde vardır. İstanbul yükselen bir değer. Şununla gurur duyuyorum ki; yaptığım sulu-boya resimlerimin büyük bir kısmının gerek reprodüksiyon gerek orijinal olarak, müze mağazaları kanalıyla; Kanada’dan Gü-ney Amerika’ya Avrupa’dan, Japonya’ya hatta Avustralya’ya kadar ulaşmış olması, Türkiye’nin ve İstanbul’un tanıtımına katkı vermesi, benim elimden çıkmış olması nede-niyle bana büyük bir keyif ve mutluluk ver-mektedir.

Bu arada şunu da belirteyim; Ben resim-lerimde konuları hiç kısıtlamıyorum. Yaşam-

Page 122: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013120120

sanat

dan anlar beni içine çeker. Herşey benim için konu olabilir. Sadece resim yapmak değil, gördüğüm güzel ifade edilmiş bir resim beni alır götürür. Bazen eşim bana güler, “yine resme daldın gittin” diye. İşte o resim seni içine çekip götürüyorsa, duygu yaşatıyorsa, düşündürüyorsa, hüzünlendirip, neşelendiriyorsa vazifesini yapmış demektir.

Resim sanatında etkilendiğiniz bir ressam-sanatçı veya akım var mıdır?

Resim sanatında deyince; yağlıboya, suluboya, pastel vs. hepsi için söylüyorum; sanat değeri taşıyan eser üreten her eser sa-hibi beni etkiler. Hepsinden birşeyler öğreni-rim. Çünkü öğrenmenin sonu yok. İşin güzel tarafı da budur. Yani, son yok. Etkilendiğim ressamlar için uzun bir liste yapmam gere-kir. En iyisi iki yabancı bir de Türk suluboya ressamından örnek vereyim; İsveçli Anders Zorn, Andrew Wyeth, Türkiye’den de Işıl Özışık. Akımlardan ise Empresyonizm be-nim mizacıma daha yakın. Fakat hiçbirşeyi kesin çizgilerle ayırmıyorum.

Ülkemizde sanat ve sanatçının

durumu ile ilgili neler düşünüyorsu-nuz?

Ülkemiz sanat tarihine bakacak olursak yüzyıllardır belirli sanat dalları üzerinde yo-ğunlaşılmış çok da güzel eserler verilmiştir. Mimari, hattatlık, ebru, minyatür, tezhip, oymacılık vs. Resim ve heykel çok sonraları gelmiştir. Bizim insanımızın bu yönde çok yetenekli olduğu inancındayım. İlgi gösteri-lir, yetiştirilirse çok değerler var. Sanata ve sanatçıya değer veriliyor mu diye soracak olursanız, veriliyor ama çok az. Toplumun büyük bir kesimi sanattan çok uzak. Eğitim-le, öğrenimle, farkındalıkla, toplumun sana-ta olan ilgisini artırmak ve geliştirmek lazım.

Resim sanatına ilgi duyanlara ve bu konuda kendini geliştirmek iste-yen okurlarımız için ne gibi tavsiye-lerde bulunabilirsiniz?

Resim sanatını sevmek için mutlaka fiilen resim yapmaya gerek yok. Resim sanatı ile ilgilenerek, takip ederek, araştırarak, sergi-lere giderek bu yönde hobi sahibi olmaları, imkanları olanların koleksiyon yapmaları belki de daha sonra kolları sıvayarak fiilen

de işin içine girmelerine zemin hazırlayabi-lir. Yani, “bir türlü başlayamadım, yapmayı çok arzu ediyorum, zamanım olmuyor” gibi ötelemelerin üstesinden gelebilirler.

Katıldığınız kişisel ve karma ser-giler hangileridir?

İlk olarak, kişisel olarak sergimi 2009 yılında Ataşehir Uphill’de yaptım. 2010, 2011, 2012 yıllarında Sergi ve Workshop olarak, Ayasofya Müzesinde ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde yaptım. Ve yapmaya bu sene de devam edeceğim.

Son olarak bize zaman ayırdığı-nız için teşekkür ediyoruz ve okurla-rımızla paylaşmak istediğiniz mesa-jınız varsa almak istiyoruz.

Beni okurlarınıza tanıtma imkanı verdiği-nizden dolayı ben sizlere teşekkür ederim. Söylemek istediğim son şey, bir memleket için sanatın ne kadar önemli olduğunu be-lirten Atatürk’ün şu sözüdür “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Teşekkür ederiz.

Page 123: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013120120

sanat

dan anlar beni içine çeker. Herşey benim için konu olabilir. Sadece resim yapmak değil, gördüğüm güzel ifade edilmiş bir resim beni alır götürür. Bazen eşim bana güler, “yine resme daldın gittin” diye. İşte o resim seni içine çekip götürüyorsa, duygu yaşatıyorsa, düşündürüyorsa, hüzünlendirip, neşelendiriyorsa vazifesini yapmış demektir.

Resim sanatında etkilendiğiniz bir ressam-sanatçı veya akım var mıdır?

Resim sanatında deyince; yağlıboya, suluboya, pastel vs. hepsi için söylüyorum; sanat değeri taşıyan eser üreten her eser sa-hibi beni etkiler. Hepsinden birşeyler öğreni-rim. Çünkü öğrenmenin sonu yok. İşin güzel tarafı da budur. Yani, son yok. Etkilendiğim ressamlar için uzun bir liste yapmam gere-kir. En iyisi iki yabancı bir de Türk suluboya ressamından örnek vereyim; İsveçli Anders Zorn, Andrew Wyeth, Türkiye’den de Işıl Özışık. Akımlardan ise Empresyonizm be-nim mizacıma daha yakın. Fakat hiçbirşeyi kesin çizgilerle ayırmıyorum.

Ülkemizde sanat ve sanatçının

durumu ile ilgili neler düşünüyorsu-nuz?

Ülkemiz sanat tarihine bakacak olursak yüzyıllardır belirli sanat dalları üzerinde yo-ğunlaşılmış çok da güzel eserler verilmiştir. Mimari, hattatlık, ebru, minyatür, tezhip, oymacılık vs. Resim ve heykel çok sonraları gelmiştir. Bizim insanımızın bu yönde çok yetenekli olduğu inancındayım. İlgi gösteri-lir, yetiştirilirse çok değerler var. Sanata ve sanatçıya değer veriliyor mu diye soracak olursanız, veriliyor ama çok az. Toplumun büyük bir kesimi sanattan çok uzak. Eğitim-le, öğrenimle, farkındalıkla, toplumun sana-ta olan ilgisini artırmak ve geliştirmek lazım.

Resim sanatına ilgi duyanlara ve bu konuda kendini geliştirmek iste-yen okurlarımız için ne gibi tavsiye-lerde bulunabilirsiniz?

Resim sanatını sevmek için mutlaka fiilen resim yapmaya gerek yok. Resim sanatı ile ilgilenerek, takip ederek, araştırarak, sergi-lere giderek bu yönde hobi sahibi olmaları, imkanları olanların koleksiyon yapmaları belki de daha sonra kolları sıvayarak fiilen

de işin içine girmelerine zemin hazırlayabi-lir. Yani, “bir türlü başlayamadım, yapmayı çok arzu ediyorum, zamanım olmuyor” gibi ötelemelerin üstesinden gelebilirler.

Katıldığınız kişisel ve karma ser-giler hangileridir?

İlk olarak, kişisel olarak sergimi 2009 yılında Ataşehir Uphill’de yaptım. 2010, 2011, 2012 yıllarında Sergi ve Workshop olarak, Ayasofya Müzesinde ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde yaptım. Ve yapmaya bu sene de devam edeceğim.

Son olarak bize zaman ayırdığı-nız için teşekkür ediyoruz ve okurla-rımızla paylaşmak istediğiniz mesa-jınız varsa almak istiyoruz.

Beni okurlarınıza tanıtma imkanı verdiği-nizden dolayı ben sizlere teşekkür ederim. Söylemek istediğim son şey, bir memleket için sanatın ne kadar önemli olduğunu be-lirten Atatürk’ün şu sözüdür “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Teşekkür ederiz.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 121

avrupa avrupa

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Almanya’nın Baden-Wurttemberg eya-letinin Ekonomi ve Maliye Bakanı Nils Schmid ile gerçekleştirdiği görüşmenin ar-dından yaptığı açıklamada Almanya’da 1,2 milyar dolar seviyesinde bulunan Türk yatırımına karşılık Almanya’nın Türkiye’de 5 bin 58 firmasının faaliyet gösterdiğini ve bu ülkeden 5,5 milyar do-lar düzeyinde sermaye geldiğini belirtti.

Ekonomi Bakanı Çağlayan, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliğini ba-şarılı şekilde yürüttüğünü bunun yanında AB’nin Türkiye’ye karşı haksız uygulama-ları olduğunu ve AB’den Türk işadamları-na vize uygulaması yapılırken Kanada, Japonya, Brezilya, Güney Kore, Ukrayna gibi ülkelerin vatandaşlarına AB’ye vize-siz geçiş imkânı sağlanmasının çifte stan-dart olduğunu belirtti.

Çağlayan, AB-ABD arasında müzakerelerine başlanması öngörülen serbest ticaret anlaşmasına ilişkin olarak, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının, Türkiye’nin hak-sız rekabetle karşılaşmasına yol açtığını ifade etti. Gümrük Birliği’nde surecin bu şekilde devam etmesi halinde Gümrük Birliği’ni masaya yatıracaklarını vurgu-ladı. Çağlayan ayrıca konu ile ilgili ola-rak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mek-tup gönderdiğini de belirtti.

AB’nin serbest ticaret anlaşması yap-tığı Meksika, Güney Afrika ve Cezayir gibi ülkelerle Türkiye’nin hala serbest ticaret görüşmelerine başlayamadığının altını çizen Ekonomi Bakanı Zafer Çağla-yan, AB ile serbest ticaret anlaşması ya-pan ülkelerin Türkiye pazarına rahatlıkla girdiğini ancak o ülkelerin Türkiye’ye ortalama yüzde 40-50 gümrük vergisi uyguladığını belirtti.

30 Mart 2013 tarihinde düzenlenen Türk Girişim ve İş dünyası Konfederasyo-nu (TURKONFED) 9’uncu Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında Güm-rük Birliği’ni “esaret anlaşması” olarak nitelendiren Bakan Çağlayan, Türkiye’nin özellikle AB’nin üçüncü ülkeler ile imzala-dığı anlaşmalar yüzünde haksız bir po-zisyonun içinde yer aldığına dikkat çekti. Konuşmasında, Gümrük Birliği konusun-

da Türkiye’nin yıllardır yaşadığı sıkıntı-ları tekrar gündeme getiren Bakan Çağ-layan, Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’nin revize edilmesi veya yerine bir serbest ticaret anlaşmasının getirilmesi önerisinde bulundu. Konuşmasında ay-rıca AB ve ABD ile müzakere edilmesi öngörülen Transatlantik Ticaret ve Yatı-rım Ortaklığı’na da değinen Çağlayan, Türkiye’nin de bu anlaşmaya paralel bir şekilde taraf olması gerektiğini sözlerine ekledi.

- Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Ria Oomen-Ruijten (Hollanda, Hıristiyan Demokrat) tarafından hazırlanan taslak AP Türkiye Raporu AP Dış İlişkiler Komisyonu’nda oy çokluğuyla kabul edildi. Rapor Nisan ayında AP Genel Kurulu’nda oylandıktan sonra nihai halini alacak. Raportör Oomen-Ruijten raporun kabulü sonrasında bir basın açıklaması yaparak 2013 yılının AB – Türkiye iliş-kileri açısından hayati öneme sahip bir yıl olduğunu vurguladı. Oomen-Ruijten 2013 yılında AB ve Türkiye arasındaki ilişkilerin ortak anlayış ve karşılıklı saygı çerçevesinde olumlu bir atmosferde geliş-tirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu hede-fin hayata geçirilmesi için ise müzakere sürecinde yenilenmiş bir dinamik oluş-turulması gerektiğini kaydeden Ria Oo-men-Ruijten, AB’nin Türkiye’de çağdaş, etkin, tamamen bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi oluşturulması için daha kap-samlı bir yargı reformu gerçekleştirilmesi yönünde daha etkin rol oynaması gerek-tiğini de belirtti. AP Türkiye Raportörü Oomen-Ruijten hukukun üstünlüğü çerçe-vesinde temel hakların sadece yasalarda değil uygulamada da korunmasının ve ceza hukuku çerçevesinde terörizmin ge-niş kapsamlı tanımının değiştirilmesinin önemine vurgu yaptı. AB ve Türkiye ara-sındaki üyelik müzakereleri kapsamında yargı sistemi ve temel hakları ele alan 23 ve 24. Başlıkların açılması için çabaların artırılması gerektiğini de belirten Oomen-Ruijten, bu başlıkların yanı sıra enerji başlığının açılmasının da AB-Türkiye iş-birliğini perçinleyerek iki taraf için fay-dalar sağlayacağı tespitinde bulundu.

Serbest Ticaret Anlaşmaları

- AB Komisyonu Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı için taslak müzakere yetki çerçevesi üzerinde anlaşmaya va-rıldığını açıkladı. Böylece AB Komisyonu tarafından kısa sürede tamamlanması hedeflenen müzakereler için ilk adım atıl-mış oldu. Müzakere sürecinin resmi ola-rak başlaması için taslak müzakere yetki çerçevesi üye devletlerin onayı alınmak üzere Konsey’e gönderilecek. Geçtiğimiz ay, ABD Başkanı Barack Obama, AB Ko-misyonu Başkanı José Manuel Barroso ve AB Konseyi Başkanı Herman van Rompuy uzun suredir beklemede olan ticaret an-laşması için iç prosedürlerin başlatılması yönünde karara vardıklarını açıklamışlar-dı. Müzakere sürecinin ana çerçevesi, Ticaretten sorumlu AB Komiseri De Gucht ve ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk’ün başkanlığını yaptığı AB - ABD İstihdam ve Büyüme Yüksek Çalışma Grubu’nun çalışmaları esas alınarak oluşturulacak.

AB ve ABD küresel ekonomik değe-rin %40’ının kaynağını oluşturmakla birlikte, halihazırda dünyanın en yüksek hacimli ikili ticaret ilişkisine sahipler. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile taraflar arasındaki ticari engellerin daha da azaltılması ve ticaret ve yatırım ilişkilerinin güçlendirilmesi hedefleniyor. AB Komisyonu tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan rapora göre (Tica-ret ve Yatırımlar Önündeki Transatlantik Engellerin Azaltılması - Reducing Transat-lantic Barriers to Trade and Investment), müzakere sürecinin tamamlanarak, nihai anlaşmaya varılması ile AB’nin ABD ‘ye ihracatında %28’lik, ve ürün ve hizmet ihracatçılarının kazançlarında ise yıllık ek 187 milyar €’luk artış sağlanması ön-görülüyor. Yapılacak anlaşmadan aynı zamanda tüketicilerin de fayda sağlaya-cağı belirtiliyor.

- AB – Japonya arasında Serbest Ti-caret Anlaşması (STA) müzakereleri res-mi olarak başladı. Amaç mal, hizmet ve yatırım alanlarında, gümrük tarifelerini ve tarife dışı engelleri ortadan kaldıran ve kamu alımları, yasal düzenlemeler, rekabet ve sürdürülebilir kalkınma gibi ticaretle ilgili diğer konuları ele alan kap-

Türkiye-AB İlişkileri

Page 124: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013122

avrupa avrupasamlı bir anlaşma gerçekleştirmek. Ma-yıs 2011’de gerçekleşen AB – Japonya Zirvesi’nde taraflar STA ile siyasi çerçeve anlaşması üzerine hazırlıkların başlatıl-ması yönünde anlaşmaya varmışlardı. Aynı zamanda ortak kapsam belirleme çalışmasının başarıyla tamamlanması so-nucunda AB Komisyonu’nun müzakerele-rin başlatılması için gerekli yetkiyi almak üzere Konsey’e başvuracağı belirtilmişti. Müzakerelerin ilk turu 15 – 19 Nisan tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleşe-cek.

İki ekonomik dev arasında yapıla-cak anlaşmayla AB GSYİH’sında %0,6 ile % 0,8 arasında bir artış sağlanması bekleniyor. Ayrıca anlaşmanın sağlaya-cağı büyüme ile AB’de 400.000 yeni istihdam yaratılması öngörülüyor. Aynı

zamanda AB’nin Japonya’ya ihracatın-da %32,7 oranında, Japonya’nın AB’ye ihracatında ise %23,5 oranında artış olması beklendiği belirtiliyor. Japonya ile müzakereler çerçevesinde tarife dışı engeller ve Japon kamu alımı pazarının daha açık hale getirilmesi dâhil olmak üzere AB açısından önemli bir dizi konu ele alınacak. Müzakere çerçevesi AB ve Japonya tarafından Mayıs 2012’de tamamlanan ortak kapsam belirleme ça-lışmasının sonuçları esas alınarak belirle-niyor. Bu çalışma bağlamında tarafların ticarette iddialı bir serbestleştirme gün-demi için gerekli istek ve iradeye sahip olduklarını gösterdikleri belirtiliyor. Ayni zamanda AB Komisyonu ve Japonya’nın müzakere kapsamında tarife dışı engelle-rin kaldırılması ile demiryolu taşımacılığı ve kentsel ulaşım alanlarında kamu alım-

larının serbestleştirilmesi hususlarında özel yol haritaları üzerinde anlaşmaya vardıkları vurgulanıyor.

- Avrostat’ın yaptığı açıklamaya göre Şubat 2013’te Avro Alanı mevsimsel olarak uyarlanmış işsizlik oranı %12, AB27’de ise %10,9 olarak belirlendi. Bu oranlar bir önceki ayda sırasıyla %12 ve %10,8 olarak tespit edilmişti. Bir ön-ceki yıla göre yapılan karşılaştırmada rakamlarda Şubat 2013’te artış olduğu belirlendi; 2012 Şubat ayında rakamlar sırasıyla %109 ve %10,2 olarak belirlen-mişti.

Avrostat tahminlerine göre 19 milyonu Avro Alanı içinde olmak üzere AB27’de 26 milyon kişi işsiz durumda bulunuyor.

İşsizlik oranının en düşük olduğu üye ülkeler arasında Avusturya (%4,8), Al-

Page 125: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013122

avrupa avrupasamlı bir anlaşma gerçekleştirmek. Ma-yıs 2011’de gerçekleşen AB – Japonya Zirvesi’nde taraflar STA ile siyasi çerçeve anlaşması üzerine hazırlıkların başlatıl-ması yönünde anlaşmaya varmışlardı. Aynı zamanda ortak kapsam belirleme çalışmasının başarıyla tamamlanması so-nucunda AB Komisyonu’nun müzakerele-rin başlatılması için gerekli yetkiyi almak üzere Konsey’e başvuracağı belirtilmişti. Müzakerelerin ilk turu 15 – 19 Nisan tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleşe-cek.

İki ekonomik dev arasında yapıla-cak anlaşmayla AB GSYİH’sında %0,6 ile % 0,8 arasında bir artış sağlanması bekleniyor. Ayrıca anlaşmanın sağlaya-cağı büyüme ile AB’de 400.000 yeni istihdam yaratılması öngörülüyor. Aynı

zamanda AB’nin Japonya’ya ihracatın-da %32,7 oranında, Japonya’nın AB’ye ihracatında ise %23,5 oranında artış olması beklendiği belirtiliyor. Japonya ile müzakereler çerçevesinde tarife dışı engeller ve Japon kamu alımı pazarının daha açık hale getirilmesi dâhil olmak üzere AB açısından önemli bir dizi konu ele alınacak. Müzakere çerçevesi AB ve Japonya tarafından Mayıs 2012’de tamamlanan ortak kapsam belirleme ça-lışmasının sonuçları esas alınarak belirle-niyor. Bu çalışma bağlamında tarafların ticarette iddialı bir serbestleştirme gün-demi için gerekli istek ve iradeye sahip olduklarını gösterdikleri belirtiliyor. Ayni zamanda AB Komisyonu ve Japonya’nın müzakere kapsamında tarife dışı engelle-rin kaldırılması ile demiryolu taşımacılığı ve kentsel ulaşım alanlarında kamu alım-

larının serbestleştirilmesi hususlarında özel yol haritaları üzerinde anlaşmaya vardıkları vurgulanıyor.

- Avrostat’ın yaptığı açıklamaya göre Şubat 2013’te Avro Alanı mevsimsel olarak uyarlanmış işsizlik oranı %12, AB27’de ise %10,9 olarak belirlendi. Bu oranlar bir önceki ayda sırasıyla %12 ve %10,8 olarak tespit edilmişti. Bir ön-ceki yıla göre yapılan karşılaştırmada rakamlarda Şubat 2013’te artış olduğu belirlendi; 2012 Şubat ayında rakamlar sırasıyla %109 ve %10,2 olarak belirlen-mişti.

Avrostat tahminlerine göre 19 milyonu Avro Alanı içinde olmak üzere AB27’de 26 milyon kişi işsiz durumda bulunuyor.

İşsizlik oranının en düşük olduğu üye ülkeler arasında Avusturya (%4,8), Al-

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 123

avrupa avrupamanya (%5,4), Lüksemburg (%5,5), Hol-landa (%6,2) yer alıyor.

İşsizlik oranının en yüksek olduğu ül-keler arasında ise Yunanistan (%26,4), İspanya (%26,3) ve Portekiz (%17,5) bu-lunuyor.

- Ocak 2013’te %2 olan Avro Ala-nı (AB17) yıllık enflasyon oranı Şubat 2013’te %1,8 olarak gerçekleşti. Bir ön-ceki yılın aynı döneminde enflasyon ora-nı %2,7 seviyesindeydi. Şubat 2013’te aylık enflasyon ise %0,4 olarak gerçek-leşti.

- Ocak 2013’te %2,1 olarak hesap-lanan AB27’deki yıllık enflasyon oranı Şubat ayında %2 seviyesine geriledi. Bir önceki yılın aynı döneminde enflas-yon oranı %2,9 seviyesindeydi. Şubat 2013’te AB27 aylık enflasyon oranı da %0,4 olarak gerçekleşti.

Üye ülkelerdeki enflasyon oranları-na bakıldığında Şubat 2013’te en dü-şük oranlar Yunanistan (%0,1), Portekiz (%0,2) ve Letonya’da (%0,3), en yüksek oranlar ise Romanya (%4,8), Estonya (%4) ve Hollanda’da (%3,2), gözlendi.

- Avro Alanı’nın dünyanın geri kala-nıyla dış ticaret dengesi, ilk tahminlere göre Ocak 2013’te 3,9 milyar € ticaret açığı gösterdi. Ocak 2012’de ise dış ti-carette 9,1 milyar € açık kaydedilmişti. Aralık 2012’de 10,8 milyar € dış ticaret fazlası gerçekleşirken, bu dönemin bir yıl öncesinde yani Aralık 2011’de 8 milyar € dış ticaret fazlası kaydedilmişti. Ocak 2013 verileri bir önceki ayla karşılaştı-rıldığında Avro Alanı’nda mevsimsel ola-rak düzeltilmiş ihracatın %2, ithalatın ise %3,1 arttığı görüldü.

AB27’de Ocak 2012’deki 24,9 mil-yar € dış ticaret açığına kıyasla Ocak 2013’te 16,5 milyar € dış ticaret açığı belirlendi. Aralık 2012’de 1,1 milyar € dış ticaret açığı, bir önceki yılın aynı döneminde ise 0,2 milyar € dış ticaret açığı görülmüştü. Ocak 2013 verileri bir önceki ayla karşılaştırıldığında AB27’de mevsimsel olarak düzeltilmiş ihracatın %2,9, ithalatın ise %1,3 oranında arttığı görüldü.

AB27’nin Hindistan ve İsviçre dışında-ki bütün önemli ticaret ortaklarıyla ticareti 2012’de bir önceki yıla göre artış göster-di. En büyük artışlar G. Kore (%16), Rus-ya (%14) ve Japonya’ya (%13) yapılan

ihracatlarda yaşandı. İthalatlarda ise en büyük artışlar İsviçre (%12), ABD, Rusya ve Norveç (her biri için %7) ile yapılan ticarette yaşanırken, en sert düşüşler Ja-ponya (%8), Hindistan (%6) ve Brezilya (%5) ile yapılan ticarette yaşandı. AB’nin ABD ve Türkiye ile ticaretinde olan ticaret fazlası artarken, Çin ve Japonya ile tica-retindeki ticaret açığı azaldı.

İstihdam ve Sosyal İşler - AB Komisyonu tarafından yayım-

lanan son AB’de İstihdam ve Sosyal ve Sosyal Durum Çeyrek-Dönem İnceleme Raporuna göre 2012’nin son çeyreğinde istihdamdaki gerileme ve işsizlik oranla-rında artış devam etmekte, AB genelin-de hane halkının mali durumu ile ilgili olumsuzluklar ciddiyetini korumakta. AB Komisyonu değerlendirmesi, bazı üye ül-kelerde kamu bütçe kesintilerinin ve vergi artışlarının yaşam standartları ve istih-dam üzerindeki olumsuz etkilerinin gittik-çe artan şekilde hissedilmekte olduğuna dikkat çekiyor. İnceleme aynı zamanda AB dışından alınan göçün yavaşladığını ve krizin AB’deki doğurganlık oranlarını olumsuz etkilediğini gösteriyor.

İstihdam, Sosyal İlişkiler ve İçermeden sorumlu AB Komiseri László Andor AB’de sosyal krizin kötüleşmeye devam ettiğini belirterek, bir dizi üye ülkede somut iyi-leşme belirtilerinin bulunmadığını vurgu-ladı. Andor aynı zamanda üye ülke hükü-metlerinin kapsayıcı büyümeyi (inclusive growth) sağlama yönünde yatırım yap-maları gerektiğini ve AB Komisyonu’nun Şubat 2013’de yayımladığı Sosyal Yatı-rım Paketi’nin üye devletlere bu yönde yol gösterebileceğini dile getirdi. Söz konusu pakette, çocuk bakımı, eğitim, sağlıklı ve aktif yaşlanmanın desteklenmesi gibi kamu yatırımlarının ulusal bütçe sıkıntıları yaşandığı dönemlerde devam ettirilmesi ve hatta artırılmasının insanların topluma ve ekonomiye katılması için önemini vur-gulamakta.

AB’nin güney bölgesi ve kuzey Avro bölgesi arasındaki işsizlik oranı farkı 2012 yılında şu ana kadar görülmemiş bir şekilde %10 oranına ulaşmış bulunu-yor. AB’de GSYİH, 2012 yılının dördün-cü çeyreğinde% 0,5 oranında küçülme gösterdi ve 2009 yılının başlarından itibaren büyük oranda daralma meyda-na geldi. İncelemeye göre AB’de işsizlik

oranı Ocak 2013’de yükselmeye devam ederek, AB genelinde 26,2 milyona, Avro Alanı’nda ise 19 milyona ulaştı Bu rakamlar AB genelinde ekonomik olarak aktif nüfusun % 10,8’i, Avro Alanı’nda ise % 11,9’una karşılık geliyor. 2012 yılında, güney/çevreyle Avro Alanı’nın kuzey bölgesi arasındaki işsizlik oranı farkının şu ana kadar görülmemiş bir şe-kilde %10 oranına ulaşmıştır. AB GSYİH’ı 2009’dan bu yana en büyük daralmayı yaşayarak, 2012 yılının dördüncü çey-reğinde % 0,5 oranında küçülme göster-di. 2012 yılında AB genelinde istihdam %0,4 oranında düşerken, iyi gelişmeler yalnızca part-time istihdam çerçevesinde yaşandı. 2012 yılının dördüncü çeyre-ğinde istihdam oranı bir önceki çeyreğe kıyasla %0,2 oranında düşüş gösterdi. İncelemenin diğer önemli sonuçları şun-lardır:• Kamu bütçelerini sıkma politikaları

kamu sektöründe istihdam azalması ve dolaylı olarak toplam makroekono-mik taleplerde azalmaya yol açarak, istihdam oranlarını olumsuz yönde etkiledi.

• Harcama kesintileri ve vergi artışları yüksek ve düşük gelir gruplarını farklı şekilde etkilemekte. Bütçe reformları-nın dikkatli tasarlanması, birkaç ülke de olduğu gibi (örneğin Estonya ve Litvanya) yoksulların orantısız bir şe-kilde etkilenmesinin engellenmesine yardımcı olabiliyor.

• Sosyal koruma harcamaları krizin erken dönemlerinde hanelerin gelir kayıplarının önlenmesinde ve ekono-minin istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynadı.

• Gençler arasında işsizlik oranı en yük-sek noktasına ulaştı (Ocak 2013’de %23,6). Aynı zamanda işsiz kalma süreleri de uzadı. Bu bağlamda AB Bakanlar Konseyi 28 Şubat 2013’te AB Komisyonu tarafından sunulan Genç İstihdam Paketi dahilinde üye ülkelerde gençlere 25 yaşına kadar iyi düzeyde bir iş, eğitim ve staj im-kanının sağlanması önerisi üzerinde anlaşmaya vardı. Aynı zamanda 7 – 8 Şubat tarihlerinde gerçekleşen AB Konseyi, 2014-20 dönemi için 6 milyar Avro bütçeli Gençlik İstihdamı Girişimi önerisinde bulunmuştu.

Page 126: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013124

arkeogezi

Hatay Dörtyol yakınında ve İskenderun’un 30 km. kuzeyinde yer almakta olup, Doğu Kilikya veya Kizzuwatna’daki (Çukurova’nın antik isimleri) en büyük antik yerleşimdir. Büyüklük veya görünüm açısından sıra dışı olmayan yerleşmeyi barındıran İssos ovası, Büyük İskender’in burada MÖ. 333 yılında Pers Kralı Darius’u yenmesiyle ünlenmiştir. Kinet, antik çağlarda geçimini, sahip olduğu iki liman sayesinde sağlamaktaydı.

İlk kez 1992’de Hatay Müzesi işbirli-ğiyle başlayan kazılar, 1993’ten bu yana da M.H. Gates başkanlığında Bilkent Üniversitesi’nin projesi olarak yürütülmekte-dir. Kinet’teki Ortaçağ araştırmalarına ise S.N. Redford (Georgetown Üniversitesi, ABD) başkanlık etmektedir.

Yerleşimde yürütülen sezonluk kazı ça-lışmaları, bu antik liman kentinin kültürel tarihini açığa çıkarmıştır. Geç Neolitik’ten

Hellenistik Döneme kadar yerleşime sahne olmuş, uzun bir süre terk edildikten sonra Ortaçağ’larda Haçlı limanı olarak tekrar kul-lanılmaya başlanmıştır. Kazılar, bu uzun za-man süreci içerisinde, höyükteki Erken Tunç (MÖ. 2500-2000), Orta Tunç (MÖ. 1650- 1550), Geç Tunç/Hitit (MÖ. 1400-1200), Demir Çağı (MÖ. 1200-400) ve Ortaçağ yerleşmelerine odaklanmıştır.

Kinet Höyük’te 5000 yıllık süreçte,

Kinet Höyük

Page 127: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013124

arkeogezi

Hatay Dörtyol yakınında ve İskenderun’un 30 km. kuzeyinde yer almakta olup, Doğu Kilikya veya Kizzuwatna’daki (Çukurova’nın antik isimleri) en büyük antik yerleşimdir. Büyüklük veya görünüm açısından sıra dışı olmayan yerleşmeyi barındıran İssos ovası, Büyük İskender’in burada MÖ. 333 yılında Pers Kralı Darius’u yenmesiyle ünlenmiştir. Kinet, antik çağlarda geçimini, sahip olduğu iki liman sayesinde sağlamaktaydı.

İlk kez 1992’de Hatay Müzesi işbirli-ğiyle başlayan kazılar, 1993’ten bu yana da M.H. Gates başkanlığında Bilkent Üniversitesi’nin projesi olarak yürütülmekte-dir. Kinet’teki Ortaçağ araştırmalarına ise S.N. Redford (Georgetown Üniversitesi, ABD) başkanlık etmektedir.

Yerleşimde yürütülen sezonluk kazı ça-lışmaları, bu antik liman kentinin kültürel tarihini açığa çıkarmıştır. Geç Neolitik’ten

Hellenistik Döneme kadar yerleşime sahne olmuş, uzun bir süre terk edildikten sonra Ortaçağ’larda Haçlı limanı olarak tekrar kul-lanılmaya başlanmıştır. Kazılar, bu uzun za-man süreci içerisinde, höyükteki Erken Tunç (MÖ. 2500-2000), Orta Tunç (MÖ. 1650- 1550), Geç Tunç/Hitit (MÖ. 1400-1200), Demir Çağı (MÖ. 1200-400) ve Ortaçağ yerleşmelerine odaklanmıştır.

Kinet Höyük’te 5000 yıllık süreçte,

Kinet Höyük

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013 125

arkeogezi

aynı bölgedeki yapılaşma sonucunda 3,3 hektardan daha büyük bir alana yayılan toplamda 20 yerleşme katını içeren ve 26 m. yükseklikte bir höyük oluşmuştur. Erken Tunç Çağı’ndan (MÖ. 3. binyıl) Orta Demir Çağı’na (MÖ. 8. yy.) kadarki yerleşme, hö-yüğün kuzeyindeki alçak arazide yer alan bir kenti de kapsamaktadır. Geç Demir Çağı’ndan Hellenistik Çağa kadarki zaman diliminde ve Ortaçağ’da yalnızca höyük üzerinde yerleşim söz konusudur. Ayrıca, Pers dönemi ile Erken Hellenistik (MÖ. 4-3. yy.) Dönemleri arasında ve Ortaçağ’da kul-lanılan kalelere ait sur duvarları günümüze kadar korunmuş olup, daha erken çağlarda da benzer amaçlı duvar örgüsünün varlığı muhtemeldir.

Yerleşimin Tunç ve Demir Çağı tabakala-rı höyüğün doğu ve batı yamaçlarının kazıl-masıyla ortaya çıkarılmıştır. Höyüğün doğu

terasında ise Ortaçağ yapı katının hemen altında yer alan geniş ölçekli bir Orta Tunç Çağı binası kazılmış ve bir saray olarak ta-nımlanmıştır. Mimari üslubu ile Alalakh (Tell Açana-Hatay) VII. tabaka sarayı ile benzer özellikler göstermektedir.

Höyüğün tepe kısmındaki açmalar yer-leşimin en geç dönemlerini (Ortaçağ, Hel-lenistik ve Pers) aydınlatmaktadır. Ayrıca höyüğün kuzeyindeki kıyı şeridinde yapılan sondaj kazıları ile höyüğün Erken Tunç ve Orta Demir Çağı ile çağdaş olan ve günü-müzde erozyon toprağıyla tamamen ör-tülmüş yerleşim izleri tespit edilmiştir. Kazı programıyla bağlantılı olarak yürütülen böl-genin jeomorfolojik araştırması, yerleşimi ve yerleşime ait limanları tarih sürecinde hangi değişikliklerin etkilediğini değerlendirmekte-dir.

En eski tabakadaki yapı Hitit Eski krallık döneminin sonlarına, yaklaşık M.Ö.1550-1450 yıllarına tarihleniyor. Taş temelli terasın duvarları kerpiçten inşa edilmiş.

Page 128: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013126

arkeogezi

Açığa çıkartılan arkeolojik kanıtlar, ya-pılar, işlikler, yerleşim sakinlerinin atıkları ve molozlarla dolmuş çukurlar, taş temeller ve kerpiç duvarlar gibi sivil mimarisiyle ilgilidir. Yapıların yangınla yok olduğu durumlarda, ele geçen in-situ(kullanıldığı yerinde bulu-nan) buluntular mekanların ne amaçla kulla-nıldığını açığa çıkarmaktadır. Kişisel eşyalar ve üretim için kullanılan malzemeler, sahiple-rinin çeşitli dönemlerdeki sosyal statülerini ve kültürel bağlantılarını göstermektedir.

Kazı çalışmaları sonucunda depolama ve çöp çukurlarından ya da açık araziden çıkarılan tohumlar ve hayvan kemikleri ele geçmiştir. Bu buluntular tarım, hayvancılık, avcılık ve balıkçılık uygulamalarıyla ilgili kanıtlar sağlamakla birlikte, beslenme biçim-leri ve hangi kaynakların yerel olarak mev-cut olduğunu da göstermektedir. Örneğin, Kinet’in bütün dönemlerinde tahıllar kentte değil, başka bir yerde işlenmiştir. Bu da, ta-hıl tüketicilerinin çiftçi olmadıklarını ve kentli

bir yaşam sürdürdüklerini göstermektedir. Kinetliler’in beslenme rejimleri koyun, keçi ve sığırdan, Ortaçağlar’da bunlara ek olarak domuzdan elde ettikleri et ve süt ürünlerin-den oluşmaktadır. Bu ürünler özellikle Tunç Çağı’nda ve avcılığın etkin olarak yapıldığı Ortaçağ’da, balıkçılık, geyik, ceylan ve ya-ban domuzu avından elde edilen yiyecek-lerle desteklenmiştir. Ortaçağ tabakalarında bulunan fil, sırtlan ve ayı kemikleri de bölge-de bu türlerin varlığını belgelemektedir.

M.Ö. 9-8. Yyaait kabın üzerinde Fenikece “Sarmakaddanis malı yazıyor.”

Hitit kapları, kırmızı ve kahverengi testiler, bezeksiz kaplar, çanaklar dönemin en tipik örnekleri.

Page 129: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2013126

arkeogezi

Açığa çıkartılan arkeolojik kanıtlar, ya-pılar, işlikler, yerleşim sakinlerinin atıkları ve molozlarla dolmuş çukurlar, taş temeller ve kerpiç duvarlar gibi sivil mimarisiyle ilgilidir. Yapıların yangınla yok olduğu durumlarda, ele geçen in-situ(kullanıldığı yerinde bulu-nan) buluntular mekanların ne amaçla kulla-nıldığını açığa çıkarmaktadır. Kişisel eşyalar ve üretim için kullanılan malzemeler, sahiple-rinin çeşitli dönemlerdeki sosyal statülerini ve kültürel bağlantılarını göstermektedir.

Kazı çalışmaları sonucunda depolama ve çöp çukurlarından ya da açık araziden çıkarılan tohumlar ve hayvan kemikleri ele geçmiştir. Bu buluntular tarım, hayvancılık, avcılık ve balıkçılık uygulamalarıyla ilgili kanıtlar sağlamakla birlikte, beslenme biçim-leri ve hangi kaynakların yerel olarak mev-cut olduğunu da göstermektedir. Örneğin, Kinet’in bütün dönemlerinde tahıllar kentte değil, başka bir yerde işlenmiştir. Bu da, ta-hıl tüketicilerinin çiftçi olmadıklarını ve kentli

bir yaşam sürdürdüklerini göstermektedir. Kinetliler’in beslenme rejimleri koyun, keçi ve sığırdan, Ortaçağlar’da bunlara ek olarak domuzdan elde ettikleri et ve süt ürünlerin-den oluşmaktadır. Bu ürünler özellikle Tunç Çağı’nda ve avcılığın etkin olarak yapıldığı Ortaçağ’da, balıkçılık, geyik, ceylan ve ya-ban domuzu avından elde edilen yiyecek-lerle desteklenmiştir. Ortaçağ tabakalarında bulunan fil, sırtlan ve ayı kemikleri de bölge-de bu türlerin varlığını belgelemektedir.

M.Ö. 9-8. Yyaait kabın üzerinde Fenikece “Sarmakaddanis malı yazıyor.”

Hitit kapları, kırmızı ve kahverengi testiler, bezeksiz kaplar, çanaklar dönemin en tipik örnekleri.

istatistik

Kaynak: ÇSGB*30.09.2012 itibariyle

TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ

LOKAVTLARGREVLERYILLAR LOKAVT

SAYISILOKAVTA DAHİL

İŞÇİ SAYISIKAYBOLAN

İŞGÜNÜ SAYISI

1993 9 1 437 286 789

1994 4 552 104 869

1995 5 4 047 162 512

1996 3 3 761 160 368

1997 4 4 083 62 236

1998 2 500 5 284

1999 4 931 76 470

2000 2 2 483 32 760

2001 - - -

2002 - - -

2003 2 888 110 415

2004 1 801 2 082

2005 1 118 59

2006 1 66 3 894

2007 - - -

2008 1 1256 16 328

2009 - - -

2010 - - -

2011 - - -

2012* - - -

YILLAR AKDEDİLENSÖZLEŞME SAYISI

İŞYERİ SAYISI

İŞÇİ SAYISI

1993 3 809 16 699 1 068 289

1994 1 513 6770 227 880

1995 2 357 11 274 765 928

1996 1 871 10 290 515 840

1997 2 056 12 966 841 518

1998 1 867 7 047 219 434

1999 2 286 12 373 828 458

2000 1 646 6 844 208 595

2001 4 454 14 211 775 478

2002 1 773 7 453 255 059

2003 1 607 7 806 629 240

2004 1 479 7 913 325 189

2005 3 977 14 388 587 456

2006 1 705 5 456 304 392

2007 1 972 9 734 459 449

2008 1 704 9 623 262 786

2009 1 995 11 544 504 796

2010 1 662 9 033 338 671

2011 1 939 14 057 422 584

2012* 1 255 4 488 172 948

YILLAR GREV SAYISI

KATILAN İŞÇİ SAYISI

KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI

1993 49 6 908 574 741

1994 36 4 782 242 589

1995 120 199 867 4 838 241

1996 38 5 461 274 322

1997 37 7 045 181 913

1998 44 11 482 282 638

1999 34 3 263 229 825

2000 52 18 705 368 475

2001 35 9 911 286 015

2002 27 4 618 43 885

2003 23 1 535 144 772

2004 30 3 557 93 161

2005 34 3 529 176 824

2006 26 2 061 165 666

2007 15 25 920 1 353 558

2008 15 5 040 145 725

2009 13 3 101 209 913

2010 11 808 37 762

2011 9 557 13 273

2012* 7 582 27 697

127127İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

Page 130: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

Kalkınmanın lokomotifi olan ihracatta Türkiye 2012 yılında 152,5 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştı. 2011 yı-lındaki yüzde 18,5’lik artış oranı ile kıyaslandığında, 2012 yılının ihracat artışı yüzde 13’te kalmış olsa da, özellikle Avrupa pazarındaki durgunluk dikkate alındı-ğında önemli bir başarı sağlandığı açık.

Ne var ki, Türkiye’nin yıllık ihracat artış oranının, 2011 yılı esas alındığında bile, yükselen ekonomiler ve dünya ortalamalarına göre düşük kaldığı görülüyor.

İhracat 2011’de Türkiye’de yüzde 18,5 artarken, dünyada yüzde 19,5; yükselen ekonomilerde yüzde 24,9 büyüdü. 2011’de ihracatı en hızlı artıran ülke yüz-de 36,1 ile Bulgaristan olurken, Japonya yüzde 6,9 ile en geriden geldi.

Avrupa Birliği ülkeleri ise ortalama 17,1 oranında ihracat artışı ile Türkiye’nin altında bir sonuç elde etti.

Ülkemizin ihracatını geliştirmenin yolu, teknolojik ilerlemeden ve bilimsel buluşların ticarileştirilmesinden geçecek...

Türkiye’nin İhracat Artışı Hızlanmalı

istatistik

İhracat Artış Hızı, 2011(Cari Dolar Fiyatlarıyla, %)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Uluslararası Ekonomik Göstergeler 2012

128128 İŞVEREN / Mart - Nisan 2013

Page 131: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

Çalışma hayatı başta olmak üzere ekonomik, sosyal ve hukuki alanlardaki araştırma, makale, inceleme ve raporlara yer veren “hakemli” dergimiz TİSK AKADEMİ’nin 15. Sayısı çıktı.16.Sayı Eylül 2013’te yayınlanacaktır.

TİSK AKADEMİ’nin15. Sayısı çıktı

Page 132: 15. Sayısı çıktı · 2019-02-20 · 15.04.2013 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3 ... Avrupa ve diğer haberleri beğeniyle okuyacağınızı

| CİLT 51 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2013

TÜRKİYE AĞAÇ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

SANAL ASGARİ ÜCRET

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME, CARİ AÇIK VE

YATIRIMLAR

• Kemal KILIÇDAROĞLU • Nihat ERGÜN • Cevdet YILMAZ • Yadigar GÖKALP İLHAN • İbrahim USLU • C. Tanıl KÜÇÜK • M. Nurettin ÖZDEBİR

• Ender YORGANCILAR • Sadi SÜRENKÖK • Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU• Prof. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK • Prof. Dr. Salih BARIŞIK

• Prof. Dr. Emin ERTÜRK • Dr. Sumru ÖZ • Tuncay SONGÖR

CİLT 51 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2013