15 temmuz “kutsal!” terÖr! sesini duyamıyorsam … · 2017-07-23 · garipti değil mi, her...
TRANSCRIPT
15 TEMMUZ “KUTSAL!” TERÖR!
Sesini duyamıyorsam sessizliğinde sağırım, Gül Yüzünü göremiyorsam yokluğunda kör, Yorgunluktan değil ki sensizlikten ağırım,
Yanan kalbimi olmasa da, titreyen sesimi gör,
Vatan KÖSERELİ
TERÖR; “insanlık onuruna karşı hırsızlık, yağma katliam, tecavüz vb şeklinde organize şebeke/çete halinde
suç işlemeyi meslek edinme” durumudur
2
SUNUM
Acıtma sevdalara veda
Yapmak yıllarla ölçülemezmiş bazen de, ama ya yıkmak, insan hayatta saliseler varmış onu öğreniverirmiş.
Kim okur ki bu saatten sonra seni? Sahi, gerçekten bir okuyana ihtiyaç var mıydı ki? Yazarken bir gün
olmasa da bir şekilde ve kaçınılmaz olarak mutlaka birisi okumalı diyerek sözcükler anlam kazanmak
umuduyla cümlelerde saf tutuyordu. Ya da biz yazsak ve o yazılanlar hiç okunmasa sözcükleri yetim
çocuklar misali sokağın karanlıklarına mı atmış olacaktık?
Oysa yetim çocuklara kol kanat geren bulunurdu da, sözcükler kimsesiz kaldıklarında yalnızlığın eksi
derecelerinde kas katı kesilmeyi beklerken birden buharlaşan umutlara mı dönüşüverirlerdi?
Keşfedilmedik ne kaldı ki yazmaya cüret ediyorsun. Sanki illa keşfedilmedikleri yazmak gibi bir zorunluluk
da vardı ya…
Ankara Mülkiye Cumhuriyet yurdundan başlayabilirdik mesela. Ama o kadar kişiye özeldi ki, kime neydi
Cumhuriyet yurdundan.
Kesinlikle öyle olmalıydı. Kime ne? Ki bana göre Cumhuriyet yurdunun tedrisatı en az Mekteb-i Mülkye-i
Şahaneyi Âli Osmani’nin ya da Osmaniye’nin yükseklerdeki öğrenimi kadar bana “Mülkiye” ruhu katmış
idi.
Mülkiye, tam da can çekiştiği dönemlere denk , adeta son çırpınışlarında ucundan tutunmaya çalıştığım ilim
irfan yuvası. Ki ben hayatı tanımadan, yine aynı o hayata orada tutunma çabasına girdim ki, o tanımadığım
hayat haddimi öğretti bana.
Başladım hayatı tanımaya derken, etrafımı bilmeden tarafımı seçmişim.
Buram buram Anadolu kokan gençliğin arasında. Ortaasya’dan çıkmasaydı atalarım, Fergana ya da Horasan
, Hazar mı diyecektik bu kokunun kaynağına. Değilmiş, öğrendim ki atayurdunda onun adı TUĞRAN imiş.
Aslında gelişmişliğin bir ölçeri barometresi olsa, herhalde olaylara olgulara algılara yapılan betimlemelerden
önce, yer yurt yöre için kullandığımız adlandırmalar en ciddi gösterge olacak idi.
O yüzdendir ki, gittiği yerlerin adını alıp, tıpkı günümüzdeki gibi, ağzı ayran sevdalısı olanların açık aralık
bıraktıkları kapılardan kalplerini donduran “Avrupalı” virüsü gibi. Tıpkı geçmişinin belki onbin yıllık
emekle damla damla büyütüp beslediği kimliklerini saliselerle ölçebilip sonrasında ise düz “Batılı” kapısına
toslamak pahasına sözde medeniyet adına çırpınışları gibi,
Medeniyetin ya da gelişmişliğin barometresi hiç kuşku yok ki, duygulara vücut veren, sözcüklerin özgünlük
katsayısı olsa gerek. O yüzdendir ki, gittiği yerin adını alan değil, gittiği yere kültürünü taşıyarak kendini
adıyla nakşeden topluluklar medeniyetin gelişimine katkı sunmuştur. Tıpkı Türkler gibi, bize her yer
TUĞRAN iken, 1.000 yıldır TUĞRANIMIZIN Anadolu ile “Vatan”a dönüştürülmesi gibi.
Tuğran, Anadolu’ya, Anadolu Vatan’a, Vatan ise TÜRKİYE’ye dönüşmüştür benim yurdumda.
3
Türklerin yurduna yani.
Hayatı tanımaya sanki Cumhuriyet yurdunda başladım da, gülmeyi nerede öğrenmiştim ki!
Buram buram Anadolu kokan gençliğin arasında avuçlarımda terlere yenik düşmesin diye umutlarımı
sakladığım yerdi Cumhuriyet yurdu. Ve hastalandığımda ilk defa sosyal devlet güvencesiyle, ne kadar para
ödeyeceğim diye düşünmeden Hastane olarak gittiğim Mediko’dan, sanki kerpiç duvarlar arasındaki köy
evimize girer gibi döndüğüm yurdumdu orası. Garip ama bir o kadar da gerçekti. Ki aslında Cumhuriyet
yurdu benim bir birey olarak töreme yolundaki ilk “yurdum”du ve o yurtta yurdum insanları ile birlikte
yudum yudum hayatı tadıyordum. İyi de tatmak acaba ön koşul muydu? Koşmadan da tatmadan da
tanınmazdı belki o hayat.
Cumhuriyet yurdunu kıskananlar çıkmadı değil. Birden bire olmasa da aniden ya da damdan aşağı
uçarcasına yıllar öncesine dönüvermek kıskançlıklara direniş göstermeye bahane bulmaya bir fırsat
sunuyordu.
Belki 25 bilemedin 30 yıl gerisi, buna gericilik demezlerse. Döndüm işte yıllar öncesine. Ve geriye dönüp
baktım ki, herkes kendi penceresinden gözetlemişmiş. Benim gibileri ise gözlüklerinden. Gözlüklere
muhtaçlık sanki eziklik olarak dönmüştü Dünyama, ki 40’lı yaşlara kadar sınavlarda yaşadığım görme
sorununu hep ışıksızlığa bağlayıp atmışım denize, ki balık bilmezse belki denizaltılara yol olur diye. Zira
ışıksızlık hep bana beton gibi geldiği için sorunları sonsuzluğa gömmeme sebep idi. Ki Türkçeyi de
sonradan öğrendik. Öyle ki gömmek aslında bir çeşit veda imiş. Oysa kömmek gerek imiş umutları, ve
hemen onların yanı başına sorunları koyun koyuna. Zira sorunsuz kalan umutlar acısız çiğ köfte misali
yoğrulmayan tatlarmış. Ben koyun koyuna kısmına takılı kalmışım, çocukluğumun başlangıç
dönemeçlerinde hep koyunların peşinde koşuşturmaktan.
Belki her gün olmasa da sıklıkla çınlamalara yol açan soruların tükenmezliği, nereden başlayabilirdim ki
hayata.?
500 nüfuslu ama bir o kadar da çukurda kalmış bir Çukurova köyünden zıplayınca Ankara’ya o 1.000 kişilik
cumhuriyet yurdunun kıskanılacak yer olduğunu ancak 30 yıl sonra anlayabilecektim.
Çocukluğumun köyünden ilk defa çıkınca yola 4 km ötedeki yatılı ortaokula rica minnet kabul edilmiş ve
yatmadan okumayı taahhüt etmiş bir öğrenci olarak başladığım yeni kültürlerde dostlar arama serüveni, ders
zillerinin gölgesinde kalıvermişti. Hani ben ışıksızlık mağduruydum ya.
İşte ben hala o ışıksızlığın sessiz çığlıklarını duyuramadığım için bir türlü üniversite yıllarına
geçemiyordum.
Aile büyüklerimin 1870’lerde başlattıkları yer yurt arama hayrına hatırına Cumhuriyet yurdu milyonluk
Ankara’daki yalnızlığımı 1.000’lere gömdüğüm bir yerdi.
Okuyacak ilk özel kitabımı ancak ilkokul 2.sınıfta bir traktörün pasına yağına bulanmış olarak sahip olmuş
birisi olarak 17’sinde hayatın, kitaplarla hasbihali öğrenmek gerektiğini de hissedivermiştim.
Hani her çocuk oyuncağının arkasından kırığından döküğünden ağlardı hep ya, ben de kitapsızlığa
değişmiştim oyun eksikliğini. Ama ağlamak yüreğime kaldıydı.
4
Tam bu işleri çözdüm dediğimde 4.sınıfta hayatın yeni bir başlangıç zorluğunun ışıksızlığı bu sefer
gerçekten gölge etmişti. Ve ben asla Ankara’da yaşayanları kıskanmaya fırsat bile bulamamıştım.
Zira çalınan her kapı referans tonu yoksa, açılmıyordu ki sessizliklere mahkum bırakılacaktım.
O sessizlik sonradan yapıştığı hayatımdan bir türlü de pırtmayacaktı. Yoyulmanın hemen arifesinde ben hep
o sessizliğin kanatlarına sığınacaktım.
Bir büyüğüm “kendine acıma” diyordu. İyi de acı banaysa acımak, evet acımak bu durumda kendime
olmuyor muydu? Ya da konu bizatihi bensem, kim acıyacaktı bana? Turşu misali biri bana acımıyorsa, ben
Adana şalgamı gibi o turşudan medetle kendi kendime acıyıp, kendim dolduracaktım ki hayata, o hayatı
başkası benim üzerime taşırmasın. İşte böyle yol gösterip yön verdin bana Cumhuriyet yurdu. Tiyatro
salonundaki yalancı mutlulukların bile acıtmamıştı yüreğimi, ne zaman ki acıtma sevdalar kapımı çalana
kadar. Ve sevdalar benden kaçarken ucundan kıyısından bir parçacık bile gülmemişti yüzüme.
Sahi neydi sevda? Dört yılın sonunda çekiverdiler Cumhuriyet yurdumu ayaklarımın altından ve 514 nolu
oda umutlarım kadar sıcak ama ondan daha da canlı olan hatıralarımı hapsediverdi hiç bana sormadan.
Anladım ki, yürek isteyen sevda değil de, veda imiş, veda edebilmek. Kavuşmayı anlamlı kılan özlemek ise,
ve belki en az onun kadar vedasını göze alabilmek, bir damlacık sevdadan.
Nice sevdalara yüreğimiz avuçlarımızda koştuk. Yine de geride Cumhuriyet yurduna veda edilecek kadar
umut dolu kaldık.
Şimdi kıskançlıkların ata yurdu gibi anılmakta Cumhuriyet yurdu. Ne susuzluğu, ne ekmeksizliği, en çok da
kalabalıklara saklanan yalnızlığı yüreklerde sızlar olup durdu hep.
*******************************************************************
____________________________________________________________________
Beyin fırtınasında ayakları yerde tutunabilme çabasıdır belki yazmak.
Yıllarca bilimi “ölümsüzlüğün keşfi için kısır döngüye sokanlar” yerine aslında insanlık ancak “ölümü
keşfetmeye cesaret edenlerin ve bilimsel adanmışlığıyla mazlumların umudu olanların” omuzlarında
yükselmiştir. İşte bu cesur insanlar ölümle hep genç kalmışlardır. Böylesine genç kalabilmek her insanım
diyenin duası olmalıydı.
Oysa mutluluğun da bir adı olmalıydı. Hem de doğuştan ve ilk ağlayıştan bu yana. O mutluluk küçük bir
çocuğun avuçlarında yumruğa dönüşme pahasına sımsıkı sardığı akide kendi (candy) şeker misali,
sakladıkça sana tutunduğunu sanırsın da, aslında saklamakla tutunanın şeker değil de onun vakti geçmiş hali
olduğunu, bir annenin sevgi saklı, ama bi o kadar da üşüten sözlerinde görürsün. Ardında kalan ürperti mi
kıpırtı mı, karışır birbirine. Evet mutluluk sakladıkça değil paylaştıkça serpilip, her sabah güneşle
dünyamıza dolan ve ancak yağmur sonrası toprak kokusunun ayrılmaz sevdalısı olarak karşımıza çıkan
5
gökkuşağı gibidir. Onu görmek için illa yağmur gerekir. Ama aslında gökkuşağının bin bir rengi her sabah
güneşle aydınlanırken, o balçıkla sıvayamadığımız gerçeklere, gözümüzü kapatınca onları yok sanırız ya,
avuçlarında sakladığı ve hiç bitmesin istediği kendi şekerleri gibi, yapış yapış, mutluluğu kaybetme korkusu
yaşayınca, gözünü kapayıp tüm kötülüklerin arasından sıyrılıp kurtulduğunu sanması gibi, bir çocuğun. Ne
garipti değil mi, her birimiz Anadolu’nun binbir renginden kopup geldik de içine doğduğumuz gökkuşağını
bir türlü yakalayamadığımızı sandık. Ya da sandırıldık ey insanlık.
Hani sorsalar sandırılmak mı aldatılmak mı? Herhalde açık ara sandırılmak burkardı yüreğimi ancak
derinden. Aldatılmak bir çeşit iki taraflıydı ama ya sandırılmak. Sandırılmak fakirin duygusal bağının
katsayısının en yüksek oranda hissedildiği umutla olan bir amansız sevda savaşının kaybedilmesiydi. Varsa
bir suçlu orta yerde, bu ancak benim çocukluğum olabilirdi.
Küçüktüm pek ufacıktım, dahası öldü ölecektim. Açtım ki gözümü hastane. Herkes ayakta bir ben yatakta.
Anladım ki sonra benim hayata tutunma seansları rötar yapmış. Ancak rötarı bana geç haber verdikleri için
tıpkı rötarı son anda ortaya çıkmış ve bir türlü kalkmayan uçağın içinde kalakalmış yolcular gibi. Gitsen
gidilmez insen hiç inilmez bir konum.
Öylece kalakalmışım inemedim hayattan !!
----
Hiç görmediğim hiç tanımadığımdı benim çocukluğum.
Yaşayamamıştım ya, insan yaşayamadığını da tanıyamıyordu belki de. Çocuk olmaktan çok sıradan doğal ve
sağlıklı olabilmekti hayalim, ki bir adım ötesinde bekleyen çocukluğuma kapı aralayabileyim.
Pes etmelerim o günlerden mirastı bana. Yangınlar içinde uyandığımda karşılaştığım, telaşlı insanların “ölse
mi kalsa mı hayırlı olacak” kararsızlığındaki bakışları. Neyin mücadelesiydi bu yangınlar. Bir türlü
yaşıtlarım kadar koşamıyor, onlar gibi korkusuzca terleyemiyordum. Sonraki 40 yılımda o kadar çok
terleyecektim ki, belki o çocukluğumun acısıydı çıkan da, ama o kadar da acımasız mı olmalıydı.?
Doğuştan başlardı haklarım da haberim olamazdı onlardan çevremde yaşam kalıntısı kalmamışsa.
Ya kimsem yoktu etrafımda, ya da kayıp kalmıştım yeryüzünde duygularıma.
Doğmayan güneş gibi sabahtan uzak kalmışken yangınlar içerisinde uyanmak belki elvedaya.
Komşunun televizyonu öyle kolay olmayınca, ya radyo dinlemek ya da günlük gazeteler bulmak bir
yerlerden, yarına açılan kapımdı sanki.
Çocukluğumun yüz yıl öncesinde anayurtlarını kuraklık yangını ile terk eden atalarımın aziz hatırasına
saygıyla yarınları sadece onların tercihlerine bırakmak durumundaydım belki de.
Ben kendime kalmadan, atalarımın tercihleri dışına düşmüş çekirdek ailemin ayağa kalkışı acil idi, ki
uykuyla uyanıklık arası gel gitlerde kayboldu kaybolacaktı ailem.
6
Torosların eteklerinden yaklaşık 125 yıl önce yangınlar yurdu Çukurova’ya süzülen umutlar, sanki
yalnızlıklara yelken açmıştı.
Kimim olmalıydı bir yerlerde belki de, kimsem ise sağlık krizlerinde orta yerde belirivermekteydi. Yağmur
bir yerde, ama doktorlar, hastaneler başka bir dünyada.
Sonra bir parça, olmasa da kendi başına, bir ayağa kalkış.
Hayata çobanlıkla merhaba demezden hemen önce sanki geldiğim yer okulmuş gibi, o sevdaya akan gönül
etrafımı sarıvermişti.
Okul okuma yazma yeri olduğundan mıdır , yoksa, hayata başlamışken tutunma basamağı mıydı? Her ne
olursa olsun, o gazete sayfaları artık yeni pencerem olacaktı, umuda doğru…
42 yıl sonrasına dönebilirsek.
Yine çekirdek aile krizi ve yine yelken açılan yalnızlık.
Köle kültüründe büyümüş olmak gibi bir mirasla yer bulduğum dünyada, yarınlara uyanabilecek miydik?
Korku yalnızlık mıydı hep?
7
Ben sensizliği görmeden sevmiştim, bir tutam umut uğruna.
Memleketsiz kaldım yaban ellerde,
Takat kalmadı ne bedende ne de ellerde,
Vakit tamam ötelemek nereye kadar,
Sabır taşı çatlamadan yolculuk son karar,
Yenilgi kader ise kaçmak neye yarar,
Her geçen gün zarar üstüne zarar,
Dön, sen de dönüşü olmasa da yolların,
Kim verecek ki hesabını çile dolu yılların,
Beklediğin Sakarya doğmayacak anla artık,
O akıp durdu biz hep ardından baktık…
Atalarımdan bizlere kalanlar da yok değil ama
O bulanlara
Gece kuzu kızartması / Gündüz tespih çevirmesi / Kurban olam tespih sana / Kimse gümen gelmez bana
Ucundan tutacak bir tutam da olsa geride bir tek umut bırakmamışım..
Yeni yeni uyanıyorum.
Uykusuzluk olsaymış keşke sorunum
Zira uyanmak gibi bir derdim de olmayacaktı. Şimdi neresinden tutacağım bu hayatın geri kalan kısmını
diye dertlenmeyecektim ki dertlenecek bir dost da yoktu arkasında hayatın.
Yalnızlığı özlemek olsa gerek ardına bakmadan düştüğün yollar..
Kimsesizliği sessizliğe tercih edebilseydim, düğüm düğüm sözcükler anlam bulmak adına acılara, yol
gözlemezdi bir cümlede cümlemize duygu taşımacılığı yapmayı umarak, umarsız sevdaların tutunacaktı
ucundan…
Bugün dünden daha karanlık oldu.
Vatan için düşmüştük yollara,
Meydan okuyup yıllara,
Şimdi bir avuç toprak,
Koskoca dalda tek yaprak,
Dönüp baksan ardın toz duman,
8
Çaresizlik uzandığın son liman…..
9
ÖNSÖZ
Temel hak ve özgürlükler; hiçbir zaman için insanlık onuruna karşı katliam, öldürme, gasp, yağma,
tecavüz, vb. şeklindeki suçları çete halinde işlemeyi ve bu durumu geçim kapısı yaparak meslek haline
getirmeyi meşrulaştıran bir anlam içermemektedir. Zira temel hak ve özgürlüklerin birincil önceliği doğal
olarak yaşam hakkıdır. Yaşam hakkına doğrudan kasteden ve tek geçim kaynağı, çete halinde yaşam
hakkına kastetmek olan bir anlayış asla temel hak ve özgürlükler ile yan yana tutulamaz.
Oysa dünyalık iktidarı meşrulaştıran temel kaynaklar; 1)kutsal/tanrısal 2)toprağa mülke dayalı
mutlak ve 3) Oy üstünlüğüne dayalı milli irade olarak kabul görmektedir.
Katliam, gasp, yağma, vb. şeklindeki fiillerle insanlığa karşı suç işlemeyi meslek edinmek suretiyle
20. Yüzyılın son çeyreğinden bu yana, iktidara ulaşmada önemli bir yöntem olarak görülen ve kullanılan
terör esas olarak, ikinci dünya savaşı sonrasındaki sömürgeci devletlere karşı verilen temel hak ve
özgürlükler mücadelesini istismar konusu ederek gelişim göstermiştir.
Mazlum halklar için örnek önder ve halk kahramanı olarak genel kabul gören Mustafa Kemal
ATATÜRK ve onun İstiklal Harbi, devrimci bir nitelik taşımakla birlikte esas itibarıyla üzerinde mücadele
verilen topraklarda yaşayan halklara karşı değil, tam tersine o halkların bütünleşerek oluşturduğu bir halk
ordusu ile sömürgecilere karşı yürütülmüş bir mücadeleyi içermekteydi.
Dolayısıyla hangi kutsal değer adına yürütülürse yürütülsün, katliam, gasp, yağma, tecavüz, vb.
şeklindeki fiiller devrimle taban tabana zıttır. Terörü devrim için araç olarak hoş görmek de; bireyleri,
katliamlarla özgürleştirmek gibi ucube bir sonuca varmaktadır.
Temel sorun aslında, terörün iktidara ulaşmada bir yöntem ve meşruiyet kaynağı görülmeye
başlanmasında yatmaktadır.
Özellikle belirli bir kara parçasında hüküm süren hukuk düzenine bir bütün olarak kasteden ve
insanlığa karşı suç işlemeyi sürekli bir araç olarak kullanan terör organizasyonlarının, o kara parçası
üzerindeki bir kısım halk tarafından desteklenmesi bile onun meşruiyet kazanması yolunda yeterli
olamayacaktır. Çünkü o halk temel olarak insanlığa karşı suç işlemeyi sürekli bir araç olarak kullanan terör
organizasyonlarının silahlarının gölgesinde sözde özgürleştirildiklerinden iradeleri hükmünü
kaybetmektedir. Zira köleleştirilmiş olan halklar; iradelerini canı malı ve ırzı karşılığında teröre teslim
etmek zorunda kaldıkları için , iktidarın üçüncü meşruiyet kaynağı olan milli irade ortadan kalkmış
olmaktadır.
Terör organizasyonları tarafından “başarı” hedefi olarak görülen, sanılanın aksine “iktidar olmak”
değil, iktidar yolunda “muhatap” alınmaktır. Çünkü terör, kurulu hukuk düzenlerine karşı insanlığı hedef
alan eylemler yürüttüğü için, bu yolla elde edeceği olası iktidarda söz konusu kurulu hukuk düzenine
alternatif üretemeyecektir.
10
Bu nedenledir ki terör, PKK örneğinde olduğu gibi, “devlet bizim için devlet kursun” mantığıyla
iktidara ulaşmayı değil iktidar tarafından muhatap alınmayı hedef edinmektedir.
Güncel tehdit bağlamında PKK terörünün geldiği boyut bu açıdan çok acı örnek olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bu noktada, terör organizasyonunun bir bütün olarak kendisi kadar ve belki de daha fazlasıyla,
iktidar ve sözde tarafsız kamuoyu vebal üstlenmektedir.
Terminoloji terörün en birincil ve en yıkılmaz zafer aracıdır. Çünkü terimsel açıdan “muhatap”
alınarak kurulu hukuk düzeninin sözde “mağduru” ve sözde “direnişçisi” gibi görünmekle artık geri
dönülmez bir aşamaya geçilmiş olmaktadır.
Terörün güncel boyutu açısından, özellikle;
- PKK narko-terör cinayet şebekesi, artık bir “örgüt”,
- İnsanlığa karşı suç fiili içeren terör eylemleri, artık “silahlı mücadele”,
- İnsanlığa karşı suç işlemeyi meslek edinmiş teröristler, artık “silahlı unsur”, “dağdaki
arkadaşlar”,
- Eli kanlı cani ele başı teröristler, artık “KCK yöneticisi”, “KCK yetkilisi”,
- Ömrünü genelde insanlığa karşı, özelde ise Kürtlere zulüm amacıyla suç işlemeyi meslek
edinerek geçirmiş ve tek geçim kaynağı insanlığa karşı suç işlemek ve Kürtlere zulüm etmek olan
eli kanlı ele başı terör hükümlüsü, artık “Kürtlerin lideri”,
olarak anılmaktadır.
Oysa terörü “muhatap” alıp, “mazur” görmek, hangi kutsal değer adına iddia edilirse edilsin özünde
insanlığa karşı işlenen suçlara yardım yataklık etmekten öte bir anlam taşımaz.
Terörün gerekçelendirildiği değer, IŞİD örneğinde olduğu gibi ne kadar kutsal da olsa özünde
insanlığı katlederek, diğer bir ifadeyle en birincil temel hak olan yaşam hakkına kastedilerek diğer ikincil
temel hak ve özgürlükler sözde güvence altına alınmaktadır. Oysa en temel hakkı olan yaşam hakkı elinden
alınmış bir bireyin, hukuk sisteminde kişiliği sonlandığı için ancak meta/mal muamelesi göreceğinden diğer
temel hak ve özgürlükleri ölü doğmakta ve mutlak butlan söz konusu olmaktadır.
İnsani değerleri olan tüm bireyler, şunu bilmelidir ki, en birincil temel hak ve özgürlüğü yani yaşam
hakkı elinden alınan birey, nasıl meta/mal ise, teröre iradesini teslim edenler de aynı hükümdedirler.
Eli kanlı cani ele başı terör hükümlüsü, kesinlikle siyasi bir mahkum değildir. O insanlığa karşı suç
işlemeyi meslek edinmekten hüküm giymiş bir mahkum ve eli kanlı cinayet şebekesinin de yine eli kanlı
elebaşıdır.
Çözüm; hukukta saklıdır. Hukuka hayat veren de kurulu düzendir. Kurulu düzen ise, “state
formation” ya da eski Türkçeyle “il gider töre kalır” özdeyişindeki töre, günümüz Türkçesinde ise devlettir.
Hukuk’un çözüm olmasındaki temel olgu ise, analojik yaklaşımla doğru ve anlaşılır şekilde ancak
ifade edilebilecektir. Devleti, insan vücuduna benzettiğimizde, insan vücudunun bütünü ve organları için
vazgeçilmez olan bir olgu varsa, devlet için de benzeri bir olgu öykünmesi mutlak surette orta yerde
11
durmaktadır. Bu durum her ne kadar bir yaklaşım seçeneği gibi yansıtılsa da, insanların oluşturduğu bir
düzenek olan devleti, insanın bireysel halinden yola çıkarak analiz etmek aslında doğruya ulaşmaktaki
zorunlu yöntemlerden sadece biridir. Bu çerçevede insan vücudu için “kan” ne alma ifade ediyorsa, devlet
için “hukuk” da aynı nitelikte bir anlam taşımaktadır. Zira insan vücudunda “kan”ın gitmediği hiçbir organ
yoktur. “Kan”ın gitmediği organ kangren olup işlevini kaybetmekte, dolayısıyla vücut “kan”ın gitmediği
organdan vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Aynı durum devlet için düşünüldüğünde de maalesef devletin
hukuktan mahrum bırakılmış herhangi bir organı da kangren oluverip, devlet bütününü tehdit altında
bırakmaktadır. Nasıl ki kan gitmeyen vücut organı işlevini kaybediyorsa hukuk girmeyen devlet organı da
işlevsiz kalmaktadır.
Hukukun olmadığı çözüm önerilerini gündeme taşımak, kansız insan vücudu üretmek mantığından
öte bir anlam taşımamaktadır.
12
,
1 Küreselleşme sonrası Dünya’ya egemen olma gücü ve bu gücün değişen unsurları
1.1. Tarih öncesinden günümüze gücün unsurlarının dönemsel değişimi.
Bazı tarih bilimcilerinin insan atalarını dört ayak üzerinde yürütmeleri, insanlığa yön veren gücün
unsurlarının, kaba kuvvet, kol kuvveti ile başladığına vurgu açısından üzerinde ittifak edilen bir noktadır.
Dolayısıyla, tarih öncesi olarak tanımlanan dönemde insanlığın temelleri hangi inanç sisteminin yaklaşımına
göre atılmış olursa olsun, güce sahip olmanın unsurlarında belirleyici olan değerlerin dönemin koşulları
içerisinde şekil aldığına işaret edilmektedir. Bu belirleyici değerlerin 19. Yüzyıldan itibaren “devlet” odaklı
kabul edilmesiyle yeni bir bilim dalı olarak siyasi tarih doğmuştur.1 Anlatısal (metodolojik) ve sorunsal
(siyasi) tarih ayrımı da bilimsel ve akademik olarak ancak 20. Yüzyılın ilk on yılında ortaya çıkmıştır. 2
Akademisyenlerin genel görüşü “tarihin çözümlemelerden (analizden) çok, betimleme (tasvir-durum
tespiti) ile ilgili olduğu” yönündedir. 3
Asalak toplumun ne zaman avcı topluma geçiş yaptığı yönünde somut tespitlere rastlanmış değildir.
O nedenledir ki, tarih denince M.Ö. 5000 yılından itibaren görülen tarım toplumu ile ilintili tespitlere yer
verilmektedir. Bu çerçevede tarih;
- M.Ö.5000-M.Ö. 500 (4500 yıllık süreç) tarım toplumu ve Mezopotamya (bugünkü Anadolu,
Suriye ve Irak toprakları) uygarlıkları dönemi, bu dönemde güç unsuru tarım ve hayvancılık
olduğu için, kol kuvveti belirleyicidir.
- M.Ö.500-M.S. 1500 (2000 yıllık süreç) kendi içinde üç ayrı özellik gösteren bu dönemde,
M.Ö.500-M.S.600 Grek uygarlığı odaklı olup, tarım-hayvancılık kadar yerleşik kentler arası
ticaretin ve asker-ordu sistemlerinin gelişmiştir. M.S.600-1000 İslamiyet medeniyetinin egemen
olmasıyla, dönemsel olarak ticaretin belirleyici olmuştur. M.S.1000-1500 steplerin yani
Moğolların (Türkik) ve Türklerin egemen güç haline dönüşmesiyle, uygralıın mobil (hareketli
olabilme göç edebilme) katsayısıyla geliştiği dönemdir. Dolayısıyla ticaret kadar onun
güvenliğini mobil (coğrafyalar arasında hareketli) birlikler ile sağlayabilmek egemen güce sahip
olmanın unsuru olarak karşımıza çıkmıştır.
- M.S.1500-2020 dönemi ise, dünya egemenliğinin esasının “küreselleşme” olarak belirlenmesi
sürecidir. Kendi içinde M.S.1500-1700 denizlere ve dahası okyanuslara açılıp, temel güç unsurun
adım adım ticaretten soyutlanıp sömürge-köle edinme katsayısına bağlanması, M.S.1700-1850
sömürgeciliğin ve köle edinmenin ticarettin önüne geçmesi, M.S. 1850-1950 büyük düzenli
1 http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/003.pdf
01 Mayıs 2016 2 Yayına hazırlayan ERDEM Gökhan, Türkiye’de siyasi tarihin gelişimi ve sorunları, 1.Baskı, Ankara, 2006, AÜ SBF yayınları
No:592, ss.13-17 3 SANDER Oral, Siyasi Tarih-I, 12.Baskı, Ankara, Aralık 2003, İmge Kitabevi ss.19-20
13
ordular kurup kesintisiz sıcak savaşlar ile dünya egemenliğinin Avrupa merkezli hale getirilmesi,
1950-1990 savaşların şekil değiştirip “soğuk” nitelik kazanması ve son olarak, 1990-2020 sözde
insanlık onurunu koruma adına barış zorunluluğunu sömürge önünde engel olmaktan çıkartmak
için el altından “soğuk barış” stratejisinin sözde demokrasi ihracı kılıfı altında uygulamaya
geçirilmesi şeklinde bölümlere ayrılabilmektedir.4
Tarihin her döneminde, güç unsuru değişiklik göstermekle birlikte, unsurlar arası geçişken bir durum
söz konusu olmuştur. Dolayısıyla yakın geçmişimizdeki geçişkenlikler dönemsel adlandırmalarda açıkça
dikkati çekmektedir. Şöyle ki, 1700-1850 “yerel-bölgesel çatışmalar”, 1850-1950 (küresel boyutlu) “sıcak
savaş”-1950-1990 “soğuk savaş” ve 1990-2020 “soğuk barış”. Bu dönemlerdeki temel olgu savaş üzerine
iken, önce savaşın çatışma boyutu geri plana atılıp, topyekun mücadele hale büründürülmüş, 1950
sonrasında ise bu mücadele soğutularak askeri güç caydırıcı niteliğe dönüşürken, sonuç alıcı güç ise,
ekonomik çerçeveye kavuşturulmuştur. 1990 sonrasında ise, ekonomik boyutun devletler düzeyinde tek
grupta toplanması sonrasında, egemen güç unsurunda yeniden bir sıcak çatışma gücüne ihtiyaç belirmiştir.
Ancak artık bu ihtiyaçların, 1950 öncesinin büyük düzenli (askeri yapıları) orduları üzerinden
karşılanabileceği uygun ortamlar mevcut değildi. Bu durumu, 1980’lerde gören dünya egemen güçleri yani
küresel sömürgeciler, Avrupa merkezli olarak, sözde yerel demokrasi kılıfı altında, bir yandan sözde “ulusal
kurtuluşçu” savaşçılar adı altında teröristler yetiştirirken, bir yandan da bu teröristlerin lojistik destek unsuru
olarak sözde sivil toplum ve NGO kılıfı altında milis güçler ihdas etme arayışında olmuşlardır.
Günümüz itibarıyla (2017) bir yandan Kuzey Suriye-PKK örneğinde yeni sömürge üsleri
oluşturulurken, öte yandan Türkiye-FETÖ örneğinde ise bu sömürge üslerinin güvenliği için ulus devletlerin
tarih sahnesinden silinmesi hedeflenmektedir.
1.2. “Soğuk Barış”ın gölgesinde kalan Bilgi çağında Tek Dünya Devleti ve Uşakları
Bilgi çağının temel özelliği, bilgi’nin en büyük en belirleyici “güç unsuru” olması kadar ve belki
ondan da daha fazla, bilgiye erişim imkanının herkes için eşit koşullarda sunulması durumu, yani açık
toplum gerçeğini içermesidir.
Dünyadaki ya da yaşamadaki makro (genel-kapsamlı-çoğul) ve onu takip eden mikro (özel/ tekil)
düzeydeki, toplumları ve dolayısıyla toplumdaki bireyleri güçlü kılan unsurların (yani odaklar aygıtlar,
araçlar vs.) hızlı ya da yavaş, gözle görülür ya da hissedilmeden değişimi, kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Eğer bu değişimi hissedebilme ve hissetmeyle kalmayıp değişime uyum sağlama imkanına sahip
olunamıyorsa, Köroğlu’nun dediği gibi, “tüfek icad oldu mertlik bozuldu” yaklaşımıyla geçmişe özlem
duyulur. Çünkü gelişen yaşam koşulları aslında en temelde gücün unsurlarını değiştirmektedir.5 Gücün
unsurları, iyi kılıç kullanabilmek, atletik vücuda, kas yapısına ve bilek kıvraklığına sahip olmak iken, tüfek
4 SANDER, 2003, ss.30-31 5 https://www.theguardian.com/world/defence-and-security-blog/2014/sep/02/nato-isis
02 Eylül 2014, Küresel sömürgecilerin “yeni dünya düzenine ihtiyaç duydukları” propagandası yapılmaktadır.
14
icadıyla, daha zayıf ve daha az kaslı, daha küçük yapılı olup, sağlam gözlere sahip olarak isabetli atış
yapacak şekilde tüfek kullanmak gücün yeni unsurlarından olmaya başlamıştır.
Günümüze geldiğimizde, İstanbul’un fethinden (1453^ten) sonra dünyaya hükmeden TÜRK GÜCÜ
karşısında alternatif arayışlarına giden Mason-Siyonist güdümlü Batı, 39 yıl sonra yeni kıta Amerika’yı
keşfedip bundan 10 yıl sonra da keşfin, yeni kıta olduğunun farkına varınca gücün unsurları artık “ipek
yolu” değil, okyanus ötesi gemi filolarına sahip olabilmek şeklinde değişivermiştir. Üstelik değişen bu güç
unsuru ile keşfedilen sadece Amerika olarak kalmış da değildir. Afrika’nın güneyinden dolaşıp Ümit
burnunun keşfi ile bir yandan İpek yoluna alternatif bulunup Hindistan’a ulaşılırken diğer yandan da
Afrika’nın “köle bolluğu” içerisinde yüzdüğünün farkına varılmıştır.
Bugün gücün unsuru, enerji-kapital kardeşliğinden “bilgi odaklı insan”a doğru değişim göstermekte,
geçiş yapmaktadır. Ancak sanılanın aksine bu değişim öyle hızlıca da gerçekleşmekte değildir. 1980’lerin
ikinci yarısından itibaren başlayan bu değişim aradan geçen 30-35 yıla rağmen belki de halen başlangıç
aşamasındadır. Çünkü 2017 yılı itibarıyla hala –tek olmasa da- gücün temel belirleyici unsuru olarak enerji-
kapital kardeşliği hala başat konumunu korumaktadır. Enerji’nin “yenilenebilir” boyut kazanması, kapitalin
ise “ABD Doları”nın hegomanyasından kurtulma aşamasını zorlaması, enerji-kapital kardeşliğinin ne zaman
bilgi-bilişim karşısında gerilemeye başlayacağını belirsizliğini yenebilmiş değildir..
Eskiden, gerçekten “bil-e-mediği” için bilmez-cahil olan şimdi, bildiği sandırılarak yanlış bilir-cahil
oluyor. Birisi kağıdı boş teslim ederken diğeri yalan yanlışlarla dolduruyor ki, doğru için önce o yanlışları
temizlemek zorunda kalınmaktadır. Dolayısıyla bilmezi-cahili eğitmek bir zor iken, yarı bilir-yanlış bilir-
cahili eğitmek bazen mümkün olamamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanlı geçmişi de dahil olmak üzere tarihin hiçbir döneminde Kürt
sorunu olmadığı gerçeğini yok sayan anlayış da maalesef bilmezlik-cahillikten değil, yarı bilir-yanlış bilir-
cahil kitlelerden can bulmaktadır. Tıpkı bugün Suriye’nin Esad sorunu olmadığı gerçeği gibi. Yakın geçmiş
olduğu için konuyu Esad-Suriye bağlamında örnekleyecek olursak, insan kazaen de ölmekte, kasten de
öldürülmektedir. Her ikisinde de sonuç ölüm iken, birisinde sebep istenmese de kabullenilecek bir durum,
kader mukadderat tevekkülü mümkün olabilmekte, diğerin de ise aleni-kasti bir suç durumu oluşmaktadır.
İşte Batı ile onun maşası Esad’ın ayrımı. Biri şeytanın ta kendisi, diğeri gönüllü ya da muvafakat verip
şeytanın hizmetkarı.
İnsan dahi olamayan cani yamyamların aziz Kürt halkının bir parçası yapılmak istenmesi durumunun
adı sömürgeciler tarafından “Doğu Meselesi” olarak ilan edilmiştir. Bu durumla yetinmeyip bir adım ileriye
giden küresel sömürgeciler, bu yamyam caniler marifetiyle aziz Kürt halkını ve sair mazlum Anadolu
halklarını üyesi ve parçası olmaktan onur duydukları Türk Milleti’ne Türk Medeniyeti’ne karşı isyana
hainliğe teşvik etmek ve hatta artık zorlamak suretiyle, Ortadoğu’daki sömürünün yeni boyutuna geçiş
yapmışlar ve bunu da “Kürt Sorunu” olarak adlandırmışlardır.
15
“Türk” adını silerken “Büyük Türkiye” aldatmacasını kullananlar, yarın, “siz Büyük Türkiye
derseniz, biri de çıkar Birleşik Kürdistan der” diyecektir. Tıpkı “ne alemi var efendim dağlara taşlara “Ne
Mutlu Türküm Diyene” yazmanın, o zaman biri de çıkar Ne Mutlu Kürdüm Lazım der” dedikleri gibi.
Yine, milletin adı bir etnik grubu çağrıştırmamalı kılıfı altında Türk düşmanlığı için sözde
dayanaklar uydurulması durumu. Ey gafiller denilemez belki ama ey sinsi hainler demekte bir beis
görünmemektedir. Milletin adı Oğuz, Yörük, Türkmen ya da Özbek, Kırgız vb bir etnik unsur adı ile özdeş
olsun diyen mi olmuştur? Türk kaç gündür hangi sihirli bir üfürükle birden bire medeniyet-millet adı
olmaktan çıkıverip, “etnik” bir köken oluvermişti? Türk adı tarih boyunca hiçbir şekilde etnik kökeni ifade
etmiş değildir. Hiçbir belgede Türk etnik köken olarak geçmez. Etnik köken her zaman Oğuz, Yörük,
Türkmen ya da Özbek Kırgız vb. olarak geçmiştir.
Esad örneğine dönecek olursak. Evet Esad bugün belki katliamlar yapmaktadır. Ama kimse bunu
Esad’ın kasten yaptığını iddia edemez. Zira Esad küresel sömürgecilerin piyonu oyuncağı olarak kendi
halkına kurşun sıkmaktadır. Görünürde kendi iktidarı için savaşırken gerçek olan Batı’nın yüzyıllık Sykes-
Picot şeytan hayallerinin cehennemine odun taşımaktadır.
Dünya adeta Ortadoğu özelinde, Ortaçağı ve özellikle Ortaçağ’ın Avrupa’sını yaşamaktadır. Masum
mazlum insanlar katledilirken derebeyleri yüksek korunaklı şatolarında sefa sürüp ahkam kesmektedirler.
Bugün Türkiye ise, bu Ortaçağ karanlığına ve hatta Roma dönemi ilkelliğine mahkum edilmeye
çalışılmaktadır. Roma’da belirleyici unsur, kaba güç olsa da insanlar canlı canlı arenalarda yem edilese de
ve sadece kas gücü olanlara yaşam hakkı tanınmış olsa da, olağan yaşamı düzenleyen “öngörülebilir bir
hukuk sistemi” de yürürlükteydi. Bugün en ilkel haliyle en azından “öngörülebilir” niteliğe sahip olması
gereken hukuk düzeninin, yani sistemli kurallar bütünü olan hukukun uygulamada sabahtan akşama
değişmesi bir yana, yasama meclislerinde neredeyse bebekkatilleri tecavüzcü yağmacı gaspçı “suçluya”
ödüller verilmesini arzulayan düzenlemeleri sabah akşam boyacı küpü misali yasalaştırma cüreti rahatlıkla
gündeme getirilebilmektedir.
Kendisi Ermeni olan Ayşe HÜR’ün yazılarını 6 dikkatlice okuduğumuz zaman onun hangi değirmene
cehennem odunu taşıdığı görülebilecektir.7 Bu onun Ermeni kökenli olmasından kaynaklı bir durum asla
değil, tam tersine Ermeni kökenli olmakla insanlığa adım atması gerekirken hainlik pazarlarında
kaybolmasından kaynaklanmaktadır. Hiç kimsenin salt etnik kökeni o kimseyi “iyi” ya da “kötü” yapmaz-
yapamaz. Ancak etnik kökenini saklamaktır sorun olan. Ve yine ekmek yediği çanağa pisleme gerekçesi
olarak o etnik kökenini göstermektir ihanet.
Tek dünya devleti’nin çıkış arayışları, kapitalizm ve komünizm bakış açısı çerçevesinde, başlangıç
olarak küreselleşme adı altında 19. Yüzyıldaki sanayi devrimi sürecinde alternatifli olarak başlatılmıştır.
Komünizm de Kapitalizm de aynı kaynaktan üretilmiş olan 20. Yüzyılda tam sistemli olarak devreye
6 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/turklerin-ve-kurtlerin-kurdistani-1162515/
24 Kasım 2013 7 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/seyit-riza-nin-tbmmye-ve-mcye-mektuplari-1161296/
17 Kasım 2013
16
sokulan sömürü sistemleri idi. Nasıl ki 20.yy.dan 17-20 yıl önce başladıysa bu ikili sömürü süreci 20.yy.dan
10.yıl önce sona ermiştir. “After the ideology” diye adlandırdıkları dönem artık sömürünün konvansiyonel
yöntemlerle devam edemeyeceğinin anlaşıldığı dönemdir. Komünizm nasıl ki aileyi hedef almışsa,
Kapitalizm de devleti yok etmeyi amaçlamaktadır. Çünkü insanoğlu sosyaldir. Aristo’nun dediği gibi “insan
sosyal bir hayvandır.” Öyleyse insan oğlu toplu yaşar. Toplu yaşamın temeli de örgütlü olmaktır. Örgüt
olmanın temeli ise bir kurallar silsilesi ile mümkün kılınabilmektedir. İşte o örgütlülüğün an küçük birimi
ailedir ve en üst birimi ise devlettir.
Tek dünya devletine giden yolda, işin kötü tarafı ise, 1990-2020 yılları arasındaki soğuk barış yerini
bölgesel sıcak çatışmalara bırakmaya yüz tutmuştur.8 Ancak bu sıcak çatışmalar, geçmiştekilerden çok farklı
boyutlarda gelişmektedir. Artık bölgesel çatışmalar İran-Irak veya Arap-İsrail savaşlarının tam tersi cereyan
etmektedir. Artık savaş alanları tek ülke sınırları içerisinde iç savaş (civil war) görünümlü, ancak savaş
taraflar çoklu konumdadır. Tunus, Libya, Mısır derken, sıcak çatışma alanı Suriye üzerinde
merkezileşmiştir. Sykes-Picot ve Sevres antlaşmaları ile başarılı olamayan Ortadoğu taksimatı şimdi 2017
yılı itibarıyla Büyük Ortadoğu projesi ile uygulamaya geçirilmeye çalışılmaktadır.
Ukrayna’da olup biten ise, 2010 itibarıyla ömrü dolmakta olan soğuk barış döneminden sonra ABD
ile Rusya arasındaki ilk uzlaşmaya işaret etmektedir.
Ukrayna’daki gelişmeler bağlamında, Rusya görünürde AB-ABD ile çatışırken, gerçekte olan ise,
ABD’nin yönlendirmesi ile AB ile Rusya arasında Ukrayna üzerinden güç dengesi sağlanmış olmaktadır.
ABD ayrıca, Rusya’ya Suriye’de Esad rejimi üzerinden güç alanı bırakmakta olup, bunun karşılığında
Kuzey Suriye’de ise PKK/PYD üzerinden sözde Kürt devletçiklerini de kendi (ABD) güdümüne almıştır.
Yine ABD, Rusya’ya verdiği Ukrayna tavizi ile, uzak doğuda Japonya ve Çin’e karşı yürüttüğü soğuk barış
sonrası etki savaşında güç dengesini kendi lehine çevirmeye başlamıştır.
Suriye özeline dönecek olursak. 2000’li yılların ortalarında IMF güdümlü başlayan Suriye’yi Batı
ittifakına çekme çabaları, Rusya’nın soğuk barış döneminin son yıllarındaki direnişi ile karşılaşmıştır.
Bunun üzerine IMF 2010’da Suriye’den çekilmiş, aynı yıl, proje çalışmaları tamamlanan Arap Doğalgaz
Petrol Boru Hattı da tamamıyla rafa kaldırılmıştır. Mart 2011’de ise Suriye’deki teröristlere harekat emri
verilerek operasyon başlatılmıştır.
Mayıs 2014 itibarıyla ise, tablo ilk günden çok farklı bir hal almıştır. Suriye’de Şam-Lazkiye
merkezli alan Rusya’ya bırakılmış, Irak’ın Basra’sına komşu Suriye’nin Doğusu Deir Ezzor ise Şİİ bölgesi
olarak İran’ın denetimine açılmıştır. Basra bölgesinde ve Basra körfezinde Şİİ Araplar üzerinden sağlanan
İran Hakimiyetine karşılık olarak İran Basra körfezini ABD’nin güvenli şekilde kullanmasına açmıştır.
Suriye’nin kuzeyi sözde Kürt kantonları görünümü altında İsrail’e bırakılmıştır. İsrail’in vaat edilmiş
topraklarının sınırı Haseke ve Kamışlı hattıdır. Dolayısıyla bu bölgeler sözde Kürt kantonları ile İsrail için
güvenli tampon bölgeler haline getirilmek istenmektedir. 1914 1.Dünya savaşı öncesi olduğu gibi, Almanlar
8 http://nationalinterest.org/feature/get-ready-world-the-us-russian-rivalry-back-10545
28 Mayıs 2014
17
bu sömürü düzeni içerisinde çok kısıtlı ve dar bir hinterlanda sıkıştırılmıştır. 1.Dünya savaşı öncesi sadece
Ghana, Namibia, Tanzanya, Togo ile avutulan Almanlar 2014 öncesi de sadece başta Slovenya ve
Hırvatistan olmak üzere Batı Balkanlar ile avutulmak istenmektedir.
En başından beri, ısrarla vurguladığımız gibi; Çözüm süreci ve Suriye’deki terör olayları birbiri ile
doğrudan bağlantılı şekilde gelişmiştir.
2014 yılında yoğunlaşan IŞİD saldırıları-olayları ile bu oyundaki perde kapanarak ve yeni bir perde
açılmıştır. Bu yeni perde Sykes-Picot’nun yüzyıl (100) sonra yeniden can bulması amacını gerçekleştirmeyi
hedeflemektedir.
Öncelikle, IMF’ye teslim olmayan Suriye, daha doğru bir ifadeyle Suriye’nin IMF’ye teslim
olmasına Rusya’nın rıza göstermemiş olması üzerine 2010’da IMF’nin Suriye’den çekilmesi sonrasında
Suriye için alternatif plan olan terör seçeneği için Mart 2011’de düğmeye basılarak BOP’un Ortadoğu
haritasını Sykes-Picot’ya uygun hale getirme projesi için harekete geçilmiştir. Tabi ki herşey Mart 2011’de
Suriye’de başlamadı. BOP bünyesinde, Tunus, Libya, Mısır, birbiri ile doğrudan bağlantılı planlamalar
sonucu uygulamaya konulan terör girişimleriydi. Suriye boyutundaki temel konulardan birisi ise, IMF ile
ABD güdümüne girecek Suriye’de Fransa üzerinden AB’nin de zımnen onayının alınacağı bir uzlaşma ile
yeni bir enerji hattı işlerlik kazanacak olmasıydı. Bu hat Arap Petrol Doğalgaz Boru hattıydı. Bu boru hattı
ile Katar’ın akıl almaz Doğalgaz rezervleri ile Irak-Kuveyt’ten, Bahreyn-S. Arabistan’a, oradan da Mısır ve
Libya’ya kadar uzanan Ortadoğu’nun petrolü Türkiye üzerinden AB’ye ve ABD’ye pazarlanacaktı. Yine
Mısır’daki doğalgaz ile D.Akdeniz deniz sahasındaki İsrail ve G.Kıbrıs denetimindeki doğalgaz da bu hattan
uluslararası piyasaya sunulacaktı.
Tüm bu enerji nakil projelerinin güvenliği için Tunus, Libya ve Mısır’dan sonra Suriye’nin de ABD
güdümünde olması zorunlu görülmekteydi. Çünkü Arap Doğalgaz Petrol boru hattı Suriye olmadan
denetlenemez ve bu boru hattını anlamlı kılacak olan bölge de Suriye idi. Zira ihtiyaç halinde tüm
Ortadoğu’daki Doğalgaz ve petrol, bu boru hattı üzerinden, ABD denetiminde AB ve uluslararası piyasaya
sunulacaktı.
Gerekirse hem Ceyhan ve İskenderun körfezi saf dışı bırakılıp, Suriye Tartus ve Lazkiye üzerinden
tüm Ortadoğu’nun doğalgazı ve petrolü uluslararası piyasaya sunulabilecekti. Bu arada Basra Körfezi
nedeniyle var olan ABD’nin İran’a bağımlılığı da asgariye indirilmiş olacaktı. Yine TANAP ve Nabucco
gibi projelere alternatif bir enerji nakil hattı ABD denetiminde hayata geçirilecekti.
Rusya buna direnç gösterip izin vermemiştir. Bunun üzerine ABD’de de Libya’da olduğu gibi,
Suriye’de de terör seçeneğini devreye sokmuştur. İşte bu noktada Türkiye için kırk katır mı kırk satır mı
seçenekleri devreye girmiştir. İlk seçenek, KDP-PKK yani, Sağ görünümlü bölücülük mü, sol sosyal
demokrat görünümlü bölücülük mü, denerek özde her ikisi de faşist olan iki seçenek sunulmuştur. PKK
nasyonel sosyalist iken, KDP ise liberal ırkçı temeli esas almaktadır. Suriye örneğinde ise, PKK mı yoksa
IŞİD mi diye iki seçenek gündemde tutulmuştur.
18
Tabi ki bu olayların her birisi ayrı ayrı inceleme ve tez konusu edilebilecek düzeydedir. Artık 9 D
yani dokuz boyutlu teknolojinin hakim olduğu dünyada biz olaylara ilkelliğin körlüğünde kırk katır kırk satır
temelli olarak iki boyutlu bakablmekteyiz.
1.3. Egemen olma gücünün Türk-İslam dünyasındaki yeri.
İslami inanış çerçevesinde Kuran'ın açık hükümlerinden;
"Din'de zorlama yoktur" 9
"Sizin batıl dininiz size, bizim hak dinimiz bize" 10
tabirlerinin lafızlarının anlaşılması için fazladan bir yorum yapılmasının ya da doğru algılanması için
açıklayıcı ifadeler kullanılmasının bir gereklilik ya da zorunluluk durumu olduğu söylenebilecek midir?
İstiklal harbi döneminde "laiklik" olarak sunulan, ancak bilimsel olarak "seküler sistem" olduğu
sonradan açığa çıkan söz konusu Kuran hükümleri temelli bu sistemde esas olan da "bireylerin din ve vicdan
hürriyeti"dir. Zira Allah (c.c.)'ın emri "Efendimiz SAV'in amcası Ebu Talib'in hidayeti (İslam dinini
benimsemesi) konusunda çok sıkıntı yaşaması sonrasında şu ayeti kerime buyruldu indirildi. Kasas suresi
56.ayet "(Ey Muhammed) sevdiğin kişileri hidayete eriştiremezsin (İslamı benimsemelerini sağlaman senin
gücünde yetkinde değildir), tam tersine Allah (kendinden dileyen kişilere) hidayeti nasip eder (İslamı verir)
ve hidayete erecekleri (İslama erişecekleri) doğru hak yola girecekleri en iyi Allah bilir." Dolayısıyla özgür
bireylerin oluşturduğu Devlet sistemi, siyaset ve toplum yaşamında seküler düzeni yani "dinde zorlama
yoktur, herkesin dini kendisine" ilkesini esas almazsa varoluş temelini çürütmüş olacaktır. Çünkü dini
hüküm hangi inanış düzeni olursa olsun, ölüm sonrası için kesinlik ifade etmektedir. Bu dünyada yani ölüm
öncesinde dini kesinlik ve ispat içeren bir hüküm verilemiyor. Bu durumda özgür bireylerin ölüm sonrasında
kesinlik kazanacak olan inanç düzeyinin kalbi boyutunu devletin görmesi ya da tespit etmesi olasılığı,
herhangi bir dünyalık ya da bilimsel kavram ile açıklanabilmesi mümkün değildir. Böylelikle devletin
bireyin ölümü sonrasındaki inancı hakkında hüküm kurmasının gerçeklikle ve hayatın olağan doğal akışı ile
hiçbir ilgisinin bulunmadığı hususu da gün yüzüne çıkmış olmaktadır.
Etimolojik bakış açısından, medeni-uygar-sivil sözcüklerinin tam Türkçe karşılığı olarak oluşmuş bir
terim olan Törük-Türk sözcüğü, esas itibarıyla insanlığın köklerine uzanarak temellerinin sağlam atılmasına
vesile olmuştur.
Kayı boyu Osmanlıoğullarının 5.000 yıllık Türk geleneğinin devamı olarak “İL GİDER gitmesine de
TÖRE KALIR” ülküsünü HUNLAR’dan GÖKTÜRKLER’den ödünç alıp Anadolu’ya taşıyan Kınık boyu
SELÇUKLU İL’inin gitmesi sonrasında TÜRK TÖRESİ KALIR diyerek insanlığa çağdaş dünyanın
temellerini atmış olmaları; KÜRESEL SÖMÜRGECİLERE kabus yaşatmaktadır.
9 http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=3&sid=2
26 Nisan 2017 Bakara Suresi 256. Ayet 10 http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=3&sid=109
26 Nisan 2017 , Kafirun Suresi 4., 5. ve 6. Ayetler
19
Prangalar tarihine 150 yıllık dedikleri halde bu sürecin başlangıcını II:Abdülhamithan’ın tahtan
düşürülüşüne bağlayan zihniyet Kİ, ya matematik bilmiyor ya da tarih.
150 yıl önce TÜRK töresine OSMANLI İL’İ ile parlamenter demokrasi (istişare meşveret dönemsel
adıyla yeniden TOY toplama zorunluluğu) getiren ULUHAKAN II.Abdülhamithan’ın çağ açıp yeni
çağlarda çığırlar açan tutumu şimdi KUVVETLER TEKLİĞİ ile adeta tarihin çöplüğüne süpürülmektedir.
Oysa tarih çöplük kabul etmez ve tarihin çıkışı bile geri dönüşüm çarkının keşfi ile ancak hayat
bulabilmiştir. Tarih öncesi ise kısır döngülerle doludur.
II.Abdülhamithan’ın, öz dedesi Fatih Sultan Mehmethan’a bağlılığı, küresel sömürgecileri çileden
çıkartmış ve ULUHAKAN’ın KIZILELMA’sı KIZIL HAKAN’a dönüşüvermişti.
Fatih Sultan Mehmethan’ın dünya milletlerine 15.yüzyılda armağan ettiği BAŞBAKANLIK
(sadrazamlık ya da veziriazamlık) makamı ve kurumu, onun torunu II.Abdülhamithan tarafından bundan 150
yıl önce yani 19. Yüzyılın dördüncü çeyreğinde yeniden hayati konuma taşınmıştır.
Prangalar tarihi yalanı11 ile bugün yapılmak isten ise, ULUHAKAN ile onun SADRAZAMI’nın
KUVVETLER TEKLİĞİ ile sonsuza dek yokluğa gömülmek istenmesidir. Böylelikle “İL gitmesi yeterli
değil artık TÖRE de kalmaMAlıdır” ilkesine geçiş sağlanmış olacaktır.
Bilimsel açıdan genel söylemle son semavi din olarak tanımlanan İslamiyet ve onun peygamberi
Hz.Muhammed sonrası dönemin dünyalık konularda temel olarak Türk töresine yakınlık gösterdiği tarihsel
bir gerçekliktir.
Kuran-ı Kerim Arapça indirilmiştir. Kuran’da geçen ifadeleriyle Yusuf Suresi 2.ayette “Anlayasınız
diye biz onu Arapça bir Kuran (kitap) olarak indirdik.” Zuhruf Suresi 3.ayette “Biz, anlayıp düşünmeniz için
onu Arapça bir Kuran kıldık.” 12 hükümleri kesindir. 13 Dolayısıyla yorum ya da algı yönetimine duyulan
gereksinim bir bilimsel gerçeklik değildir. Kuran’ın Arapça aslına sadakat tartışılmaz bir gerçeklik olduğu
kadar, en az bir o kadar da Kuran’ı anlamak tartışılmaz bir önemdedir. Zira “Anlayasınız diye Arapça” söz
konusu edilmiştir. Fussilet Suresi 44.ayet ise, Arapça’nın anlaşılan dil olması nedeniyle Kuran’ın bu dille
indirildiği vurgusu üzerinedir. “Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kuran kılsaydık, diyeceklerdi ki, Ayetleri
tafsilatlı (ayrıntılı kapsamlı) şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden kitap olur mu?...”
Burada Kuran’ın tefsiri açıklanması ya da özümsetilmesi önceliğimiz değildir. 14Zira amaç dini
propaganda ya da din karşıtlığı yapmak ilgi alanı dışında konuyu akademik ve bilimsel tespitlerle gündemde
tutmaktır.
11 http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/turkiyenin-prangalarini-kirma-gelecegi-kurma-mucadelesi-2036716 11 Mart
2017 12 http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=3&sid=43
01 Mayıs 2017 13 http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=3&sid=12
01 Mayıs 2017 14 http://www.hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=002
01 Mayıs 2017, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendi, Tercüme eden IŞIK, Hüseyin Hilmi, Mektubat (İmam-ı Rabbani),
19.Baskı, Fatih İstanbul, Hakikat Kitabevi yayınları, ss.3.-5., İnanç ve ölüm sonrası boyutunda İslami kaynak olarak
başvurulabilecek tarihi metinlerdendir.
20
Kuran “bismillahirrahmanirrahim” diye başlar. Ancak bu başlangıç aslına sadakat ve manevi inanış
gereği hep aynı söylenişle dini ritüellerde kullanıla gelirken, anlam bakımından kapsamlı ayrıntılı olarak
açıklanması hep gözden uzak tutulmuştur ya da yaygınlaştırılmamıştır. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın
adıyla” şeklindeki açıklama yarı Arapça yarı Türkçeleştirilmiş bir cümle olmaktan öte bir tespit olmuş
değildir.
Tekraren arz etmek zorunlu bir durum olduğu için belirtmek gerekirse, mesele bir kişiyi bireyi
İslam’a zorlamak ya da davet etmek ya da tam tersine dinden veya İslamiyetten uzak tutmak değildir. Bu
durum bireyin din, inanç ve vicdan hürriyeti (özgürlüğü) bağlamında bir konudur.
Kuran’ın başlangıç sözcüklerine dönecek olursak, Türkçesiyle “Esirgeyen (acıyan koruyan) ve
bağışlayan (affeden, ödüllendiren) Allah’ın adıyla.” Konunun daha da anlaşılmasını sağlamak üzere tafsilatlı
(ayrıntılı kapsamlı) açıklamaya giriş yapmamız gerektiğinde ise, Allah’ın sıfatlarından “Rahman-Esirgeyen
(acıyan koruyan) dünyalık ve Rahim-Bağışlayan (affeden, ödüllendiren) ise ahretlik-ölüm sonrası” ile
ilgilidir. 15 Bu çerçevede, dünyalık konu olduğu için, Allah’ın “Rahman-Esirgeyen (acıyan koruyan)” sıfatı
tüm insanlar içindir. “Rahim-Bağışlayan (affeden, ödüllendiren)” sıfatı ise ölüm sonrasını konu
edindiğinden inanç din boyutunu ilgilendirir ve ölüm sonrasında sadece İslam’ı benimseyenler için söz
konusudur. Konumuz dünyalık olduğu içindir ki, amacımız İslam’ı tebliğ etmek (bildirmek) ya da yok
saymak değildir.
Dünyalık konularda tüm insanlar için Allah’ın “Rahman-Esirgeyen (acıyan koruyan)” sıfatının
geçerli olması Devletin; bireylere inancına göre değil, insanlık onuruna yakışır durumuna göre
davranmasının gerekliliğine temel oluşturmaktadır.
Türk medeniyetinde, bilinen 5.000 yıllık geçmişinde egemen güç olmanın unsurları ve iktidarın
meşruiyeti, son semavi dinin temelleri ile dünyalık manada hep bire bir örtüşmüştür. Tarih öncesi çağlarda,
doğal koşullara dayanaklılık, diğer bir ifadeyle doğa ile uyumlu olmak, hayatta kalabilmek için temel
gereksinim ve zorunluluktu. Her ne kadar belge, kanıt bulunamasa da insanlığın bilinmeyen geçmişinde,
hayatta kalmanın ilk yolu asalak toplum koşullarına uyum sağlamak olduğu, bir adım sonrasında ise avcılığa
geçiş yollarına gereksinim duyulduğu tartışılmaz bir gerçeklik olarak genel kabul görmektedir. 16
Türklerin atalarının, tarih öncesi avcılık döneminden bu yana bir arada yaşamanın temel kurallarını
esas aldıklarına “toy toplanması-toy toylama” geleneği emare teşkil etmektedir. Zira toy toylamanın esasları
bir arada yaşamanın temellerini oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamın huzuru, bir öncü güç yani egemen güç-
iktidar’ın denetim ve gözetimi altında mümkün olabileceği gerçeğini tarih öncesinden keşfeden Türk töresi,
iktidarın meşruiyetinin üçüncü tip kaynağı olan “milli irade-oydaşma” sistemini, “toy toylama” yöntemi ile
tarih öncesinden itibaren uygulaya gelmiştir. Bu uygulama tek başına “milli irade-oydaşma” üzerine tesis
edilmiş de değildir. Öncelikle Gök Tengri’den “kut” alan beyler, iktidarın meşruiyetinin birinci kaynağı olan
15 https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/esmaul-husna-allahin-guzel-isimleri
01 Mayıs 2017 16 https://www.msxlabs.org/forum/taslak-konular/9985-tarihin-baslangici-ve-tarih-oncesi-caglar.html
10 Mayıs 2017
21
“kutsal” dayanağı sağlamak, ikinci olarak ise, iktidarın meşruiyetinin ikinci kaynağı olan “mutlak” dayanağa
da sahip olmak zorundaydı. Bir bey, Gök Tengri’den “kut” alsa da yani manevi olarak güçlü olsa da,
toplumsal hayatı maddi olarak sürdürülebilir kılmaya imkan tanıyacak, taşınır ve taşınmaz mal varlığı ile de
donanımlı olmalıydı. Söz konusu manevi ve maddi dayanakları bulunan beyler, belki yüzyıllık aralıklarla
toy toylama ile iktidara aday olabilme fırsatı yakalamış olmaktaydılar.
Dolayısıyla Türk töresinde, tarih öncesinden bu yana bir İL’deki yani devletteki iktidarın meşruiyet
kaynağının üçünün de bir arada dayanak teşkil etmesi zorunluluk arz ettiği kabul edilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’na kadar olan dönemde, Türk töresine göre iktidar meşruiyeti Kayı boyunun
yetkisine tahsis edilmişti. Osmanlı öncesinde ise Selçuklu devleti adı altında Kınık boyundaydı.
Selçuklu/Kınık ve Osmanlı/Kayı boylarının iktidarlarını ilan etmezden öncesinde Türk töresi gereği
toy toylama yapılmış olmalıdır ki, tüm Oğuz boyları söz konusu iktidarlara tabi olmuşlardır. Bu noktada,
tarihi geçmişimizin yazılı kayıtlarının eksik ve zayıf olmasından dolayı olsa gerek, söz konusu devletlerin,
dünyaya egemen boyutlara ulaşmasının, sadece ekonomik güç sahibi olmalarından (başka bir ifadeyle
mutlak meşruiyetten) kaynaklandığı iddia edilmiştir.
Güncel söylemle her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu tabiri kullansak da akademik ve bilimsel
gerçeklik açısından Osmanlı, bir imparatorluk değil, döneminin dünya gücü olan bir devletti. İmparatorluk
adı altındaki bir yapılanma temel esasları itibarıyla dünya üzerinde sömürge sahibi olan bir devlet gücünü
ifade etmektedir. Osmanlı devleti, hiçbir dönemde sömürge sahibi olmuş değildir? Tam tersine sömürü
düzeni karşısında dünyaya özgürlük güvencesi olup adalet dağıtmıştır. Bu insanlık icraatlarının masrafları
karşılığında da her bölgenin sosyoekonomik yapısıyla uyumlu olarak vergi tahsil etmiştir.
Yine yaygın söylemle, “Osmanlı Fetihlerle İslam’ın kılıcı olmuştur” söyleminin içeriği de muhtelif
anlam kaydırmalarına ve çarpıtmalarına açık tutulmuştur Zira Osmanlı yönetim anlayışı olarak; bir devlet
yapılanması açısından, İslam kadar diğer inanç dünyalarına da özgürlük alanı sağlamak ve insanlığa karşı
yürütülen her türlü sömürüyü zulmü ortadan kaldırmak üzere fetihler yapmayı ilke edinmek şeklinde bir
yöntem izlemiştir. Fetihler de zaten sanıldığı ya da anlam olarak algı yanılsamasına sebebiyet verildiği
şekliyle yeni yerleri ele geçirme ya da sahiplenme değil, yeni yerleri özgürlüğe açmak ve zalimleri bertaraf
ederek mazlumlara güvenli yaşam alanları sağlamak anlamındadır.
Osmanlı’nın yazılı anayasa niteliği taşıyan ilk belgesi olan, 1876 yılındaki Kanun-i Esasi adlı ilk
metinde yer alan temel maddeleri farklı bir gözle özetlemek gerekirse 17;
- Bazılarının iddia ede geldikleri gibi Osmanlı’da devlet adı olarak sadece “Devlet-i Âli” tabiri
kullanılmış değildir. Kanun-i Esasi’nin alt başlığı olarak “Memaliki Devleti Osmaniye” tabiri
neşredilmiştir. Bu zaten bugünkü anayasal tabirle “anayasal monarşiye” vurgu manasında
günümüz Türkçesiyle “Osmanlı (Osmaniye) Devleti Krallığı” anlamına gelmektedir.
17 https://anayasa.tbmm.gov.tr/1876.aspx
01 Mayıs 2017
22
- Bu vurgudaki “devlet” tabiri, Türk-İslam töresindeki “İL” tabirine karşılık gelmekte olup, “İL”
oluşabilmesi için gereksinim duyulan iktidar ise, tarih öncesi çağlardan bu yana “kutsal-mutlak-
oydaşma (milli irade)” şeklindeki üç temel meşruiyet kaynağına aynı anda dayanmakla mümkün
kılınmıştır. Dolayısıyla “İL” yani devlet bu üç meşruiyet kaynağına dayanan bir sülale, günümüz
Türkçesiyle hanedan iktidarı üzerinden tesisi edilmekteydi. Madde 11’de belirtilen “Devletin
dini, Din-i İslam’dır” tabiri de bu çerçevede vurgulanmıştır. Yani “Osmanlı hanedanı İslam
dinine mensuptur” vurgusu yapılmış olmaktadır. Maddenin devamında ise, “Osmanlı
Krallığı’nda halkın asayişini, huzurunu ve genel ahlak kurallarını ihlal etmemek koşuluyla tüm
inançların özgürce yerine getirilmesi ve yine çeşitli cemaatlere tanınmış olan mezhep
ayrıcalıklarının her zaman hayata geçirilmesi, devletin kesin sorumluluğu ve koruması
altındadır.” eklemesi yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle Osmanlı Devleti’nde din ve inanç
hürriyetinin varlığı ile tüm vatandaşlara tanınan bu hürriyetin de devlet yönetiminin güvencesi
altında olduğu beyan ve taahhüt edilmiştir.
- “Teba-i Devlet-i Osmaniye’nin Hukuk-u Umumiyesi” başlığı altındaki bölümde Madde 8’de ise,
“Devlet-i Osmaniye’nin tabiyetinde bulunan efradın cümlesine hangi din ve mezhepten olursa
olsun, bila istisna olarak ‘Osmanlı’ tabir olunur.” şeklinde vatandaşlık tanımı yapılmaktadır. Bu
tanımın günümüz Türkçesi ise, Osmaniye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan tüm bireylere,
hangi inançta olurlarsa olsunlar, istinasız olarak ’Osmanlı’ denir.” anlamına gelmektedir. Bu
durum, sözde Kürt sorunu uydurmasıyla küresel sömürgecilerin Türkiye’yi ve Türk Milleti’ni
tasfiye etmek amacıyla Anayasa’dan çıkartmaya çalıştıkları vatandaşlık tanımı maddesiyle
birebir örtüşmektedir. 1982 Anayasası Madde 66 “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türk’tür.”18 Dolayısıyla devletin adı neyse, vatandaşlarının adı da o devlet adının
köklerinden oluşur ilkesi, Türk devlet geleneğindeki ilk yazılı anayasa metin olan Kanun-i
Esasi’de yer almaktadır.
Küresel sömürgeciler, Türkiye’de barış içerisinde yaşayan Kürtleri neden PKK’ya mahkum
etmektedirler? 40 milyon nüfusuyla Dünyanın devletsiz en büyük etnik grubu olduğu söylenen Kürtler acaba
iddia edildiği gibi gerçekten yeknesak (homojen) bir etnik grup mudur?19 Eğer meseleye etnik açıdan
yaklaşıyorsak güncel olarak 40 milyon nüfusa sahip olduğu belirtilen Kürtlerin aynı dili konuşmadıkları
neden göz ardı edilmektedir? Bu 40 milyon nüfusun ancak yarısını oluşturan kesimi Kırmançi konuşurken,
diğer kesimleri, ağırlıklı olarak Gorani (İran), Sorani (Talabani Süleymaniye) ve Behdinani (Barzani Erbil)
konuşmaktadır. Bunun yanısıra kendisini Zaza olarak tanımlayan ve Batı sömürgecilerin Kürt olduklarını
dayattıkları etnik grup ise birbirinden farklı 3 ayrı lehçe konumaktadır ki bu lehçeler Kırmançi’den
tamamıyla farklıdırlar.
18 http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf
01 Mayıs 2017 19 https://intpolicydigest.org/2014/08/04/iraq-s-instability-offers-kurdistan-an-opportunity/
04 Ağustos 2014
23
Biz Türkiye olarak küresel sömürgecilerin talimatıyla sözde Kürtlere sözde kültürel özgürlük
safsatasıyla Kırmançi konuşmaları yolunda TRT-şeş üzerinden dayatma uyguladık. Oysa Kırmançi’yi
konuşanlar, Kürtler olarak belirtilen 40 milyonluk etnik grubun ancak yarısını oluşturmakta idi. Konuya
Türklük Kürtlük ya da Irkçılık gözüyle veya Çözüm süreci vb siyasi muhalefet düşüncesiyle yaklaşım söz
konusu değildir. Meselenin özü ise, küresel sömürgecilerin sömürge planlarını. değişen dünya koşullarına
göre uyumlu hale getirme yöntemleridir. Sömürgeye karşı olmak olması gerekirken Türklük Kürtlük Irkçılık
ya da Çözüm süreci ile mesele sulandırılmakta ve sömürgecilerin değirmenine su taşınmaktadır. Nasıl ki 12
Eylül 1980 darbesi sonrasında Kürtçe Kırmançi özelinde yerel lehçeler yasaklanırken temel amaç
sömürgecilerin değirmenine su taşımak ise, bugün de sözde bağımsız Kürt devletçikleri iddiasıyla
sömrgecilerin 100 yıl önce gerçekleştiremediği Sykes-Picot ve Sevres planlarına hizmet edilmektedir.
Kürtler, yüzyıl bouyunca en onurlu yaşamı TÜRKİYE’de TÜRK olarak bulmuşlardır. Araplar da,
Efendimiz (S.A.V) ve 4 Halife döneminden sonra en onurlu yaşamı OSMANLI’da ama yine TÜRK olarak
bulmuşlar idi. Nasıl ki Araplar, Osmanlı sonrası, hala kan ağlıyorsa, Allah korusun Kürtlerin de olası bir
sözde bağımsızlık sevdası sonrasında kan ağlayacakları kesindir. TÜRK hiç bir zaman etnik bir grubu ifade
etmemiştir. Etnik grup, Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Azeri olmuştur. Ama TÜRK hiç bir zaman etnik
grup olmamıştır. TÜRK, İslamla şereflendikten sonra, Efendimizin (S.A.V) Halifesi olarak TÜM
MÜSLÜMANLARIN NAMUSUNUN GÜVENCESİ olmuştur. Unutmayın İslami inanışa göre BU
DÜNYA İMTİHAN DÜNYASIDIR. VE KİŞİNİN İMTİHANA GİRMESİ İÇİN HÜR OLMASI, HÜR
İRADESİ İLE MÜSLÜMANLIĞI YA DA DİĞER İNANIŞLARI SEÇEBİLMESİ özgürlüğüne sahip
olması ile MÜMKÜNDÜR. O NEDENLE İBADETLER ÖZGÜR MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR
YÜKÜMLÜLÜKTÜR. ÖZGÜR OLMAYAN TUTSAK ESİR KİŞİ İBADET YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN
MÜSTESNADIR. O KİŞİ SADECE KELİME-İ ŞAHADETTEN YÜKÜMLÜDÜR. Müslümlanların
özgürlüğü İMTİHAN DÜNYASI olarak ancak TÜRK yaşadıkça güvence altında olacaktır.
Meselenin özü insanlık onuru, Türkçesiyle kul hakkıdır. Devleti ortaya çıkaran durum, düzene,
kurallar bütününe gereksinim duyulmasıdır. İlkel toplumda “aile devlet” diyebileceğimiz bir sistemle
başlayan devletleşme, gelişen doğa ve insan kaynaklı tehditlere paralel olarak bir yandan şekil değiştirmiş
diğer yandan da kurumsallaşmıştır. Günümüz ve sözde çözüm süreci bağlamında bu devlet olgusunun bu
tarihsel kökleri göz ardı edildiğinden geldiğimiz nokta tam bir kaosa kapı aralanması olarak karşımıza
çıkmaktadır. 20
Oysa 2014 yılı itibarıyla sözde çözüm sürecini sözde riskli ve hassas bakış açısıyla kurumsallaşmayı
hukuki kavramların dışında sosyolojinin alt bölümünde yer verebileceğimiz bir yaklaşımla ele aldık.
Toplumun, özellikle de bir kesimin moral ahlaki değerleri ile yargıladık. Kurumsallaşmayı ise
“statükoculuk” olarak yaftalayarak doğa’nın (tabiatın) milyar yıllık kurallarını küçümsedik.
20 https://www.nytimes.com/2014/10/15/us/politics/cia-study-says-arming-rebels-seldom-
works.html?hp&action=click&pgtype=Homepage&version=HpSum&module=first-column-
region&region=top-news&WT.nav=top-news&_r=1
14 Ekim 2014,
24
Yeni dünya ve yeni kurallar düzeni hayat geçirilmek istenirken, BOP merkezinde değişmeyen yeni
Türkiye idi.21 ABD-İngiliz-İsrail teslisinin öncülüğündeki küresel sermaye 20.yüzyıl boyunca, “en iyi
savunma, topu rakip sahada tutmakla mümkündür” yaklaşımıyla tehdidi sürekli olarak kendi topraklarının
dışında tutmuştur. Bu dönemde (20.yüzyıl boyunca) en temel aygıt ise, CIA ya da istihbarat olmuştur. Soğuk
barış döneminde ise, (1990-2020) artık anlaşıldı ki, CIA yani istihbarat topu rakip sahada tutarken kendi
forması ve adıyla değil, maşa oluşumlar aracılığıyla bu işi gerçekleştirmeliydi.. Bu aslında Vietnam
sendromu ile anlaşılmakla birlikte teknolojik imkanlar veya futbol deyimi ile yabancı kısıtlaması nedeniyle
“maşa” kullanılamıyordu. 2014 itibarıyla devir değişmektedir. Artık milliyetsiz maşalar piyasası çok
geliştirilmiş bir durumdadır.
2014 yılı itibarıyla gelinen noktadaki somut tehlikeler ise, 22
- Türk devletinin kurumsallığı statükoculuk ve eski Türkiye söylemleri ile yaftalanırken PKK
narko terör örgütü suç şebekesi kurumsallaşmıştır.
- Meşru AK Parti Teşkilatı ve daha da kötüsü en meşru AK Parti hükümeti, bir narko terör
örgütü ile aynı seviyeye indirilmiştir. Bu çok büyük bir vahamettir. Bu durumdan en büyük zararı AK Parti
görmektedir. AK Parti içerisinde de en çok Kürt halkı bu durumun faturasını katliamlar ve yağmalar
tehdidiyle yüzyüze kalmaktadır.
- Tehlike sanılandan da büyüktür. Kul hakkını savunuyor olmanın, çözüm süreci karşıtlığı
sayılıyor olması bir ortam sonrasında artık PKK için 40 yıllık hayal gerçeğe dönüşme aşamasına gelmişti.
PKK çözüm süreci sayesinde 40 yıldır hedeflediği “serhildan” halk hareketi aşamasına kapı aralamıştı.
Tehlike bununla da sınırlı değildi. ABD-İsrail-İngiliz teslisi öncülüğündeki moda deyimle neo-liberalist
dönüşüm yani küresel ittifakın PKK için BOP içerisinde çizdiği rol ancak çözüm süreci sayesinde hayata
geçirilebilmişti. Çünkü çözüm süreci olmasaydı, PKK hala sözde “gerilla” hareketi olarak yaşamını
sürdürecekti. Sözde çözüm süreci olmasaydı, 2014 yılı itibarıyla gelinen noktada milenyumun küresel
sömürü ittifakı; terörü araç olarak kullanan ve tek geçim kaynağı insanlık onuruna karşı suç işlemek olan bir
terör örgütü ile meşru AK Parti hükümetini muhatap kılıp, AK Parti’nin PKK ile aynı cümlede yer almasına
olanak sunamayacaktı. Çünkü küresel sömürgeciler, terör ile olan ilişkilerini ne ABD kamuoyuna
açıklayabileceklerdi, ne de sözde uluslar arası topluma mantıklı olarak bir gerekçe sunabileceklerdi.
Maalesef 2014 yılı itibarıyla, sözde “gerilla” özde terörist gitti bunun yerine ise “ulusal kurtuluş savaşçıları”
gelmiş oldu. Geriye ise, İskoçya ve Katalonya örneğinde olduğu gibi bir refendum her an karşımıza çıkması
adımı kalmış durumdaydı. Ancak bir farkla. Burada masum ve mazlum Kürt halkı, PKK namlusunun
ucunda ölümü görüp sıtmaya razı edilerek oy kullanmak zorunda bırakılmaktadır. 23 “Ya PKK’ya teslim
21 http://www.diken.com.tr/kurtlerin-isyani-iktidar-hdp-asil-mesele-baris-surecindeki-binbir-celiski/
15 Ekim 2014 22 http://www.semdinlihaber.gen.tr/guncel/karasu-halk-ve-pkk-mucadelesini-yukseltecek-h21845.html
27 Eylül 2014, Teröristbaşı Mustafa KARASU, 27 Eylül 2014 tarihinde yaptığı açıklamada, “sözde Kürt sorununda çözümsüzlük
dayatmalarına karşı Kürt halkının ve teröristlerin ise terör eylemleri yürüteceğini” ifade ederek AK Parti hükümetine adıma atma
çağrısında bulunmuştu. 23 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz-candar/lice-sonrasini-dogru-okumak-1196556/
25
olacaksın ya da namusunu vereceksin en olmadı soykırıma tabi olacaksın” denmektedir. Mesele bölünmek
ya da büyümek değil. Mesele kul hakkı. Bir Müslüman Türk için ise, cana mala ırza namus düsturudur.
Unutmayın istikal harbinde de Çanakkale de analar ve bebeler ağladı. Ancak Türk Milleti, ( Türkmen halkı
Kürt halkı Çerkez halkıyla bir bütün olarak) işte bu namus için cana mala ve ırza (yani değmesin mabedimin
göğsüne namahrem eli) yani namusuma uzatılan elleri kırmak için Çanakkale ile başlayan istiklal harbi
mücadelesini vermemiş mi idi? Mesele güvenlikçi çözüm önerileri değildir. Mesele 5.000 yıllık geçmişiyle
1.000 yıldır İslam’ın kılıçtarlığını yapan ve Efendimiz (S.A.V.)’ın buyurduğu “insanların en hayırlısı
insanlara faydalı olandır” ilkesini düstur edinmiş olan Türk Milleti'ne karşı Türk Milleti'ni yok etmek için
verilen "kahpe" savaştır.
15 Temmuz kıyamet girişimine duyulan ihtiyacın bir boyutu da, küresel sömürgecilerin uşaklarının
görev yeri ve tanımı konusunda AK Parti iktidarının Sn Cumhurbaşkanı öncülüğünde ciddi engel teşkil
ediyor olmasıydı. 24
1.4. Ulus Devlet gereçeği
Genel anlamda, ulus devlet kavramı, hukuki değil de siyasi bir söylem nitelikli olarak gündeme
getirilmektedir. Siyaset bilimi açısından, ulus devlet Fransız Devrimi‟yle yegâne devlet tipine dönüşmüş
görülmekte ve uluslararası ilişkiler disiplinin en temel aktörü olarak kabul edilmekte, ayrıca ulus devletin
ideolojisi ise ulusçuluk olarak vurgulanmaktadır. 25 Bununla birlikte, ulus sözcüğünü her ne kadar batı
dillerindeki “nation” sözcüğünün karşılığı olarak Türkçemize kabullensek de her bilimsel disiplin bu
kavramı farklı tanımlamıştır. 26
Tarihsel açıdan ulus devletin doğuşu, Ortaçağ Avrupası’ndaki 30 yıl savaşları sonrasında Vestfalya
Antlaşmasıyla kurulan “Vestfalya uluslararası düzeni”ne bağlanmaktadır. Zira Vestfalya Antlaşması ile,
devlet egemenliği, devlet sınırları, başka bir devletin iç işlerine karışmama ve daimi elçilik gibi kavramlar,
uluslar arası düzene kazandırılmıştır.27
11 Haziran 2014, Küresel sömürgecilerin uşakları 2014 itibarıyla PKK’yı artık baş kahya görmektedirler. 24 http://www.diken.com.tr/kck-esbaskani-camil-bayik-cozum-sureci-boyle-devam-ederse-gerilla-savasina-girilir/
04 Ağustos 2014, Teröristbaşı Cemil Bayık, 04 Ağustos 2014 tarihinde yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin her tarafı savaşla
kaynıyor. Suriye’de, Irak’ta savaş var. Bir de Kuzey Kürdistan’da (Türkiye’nin güneydoğusunda) savaş patlak verirse, acaba
Türkiye’nin hali ne olur? Belki de Irak’ın durumuna düşer. Onun için kendileri bilir.” söylemi ile AK Parti üzerinden Türk
devletine tehditler savurabilmiştir. 25 ÖZDEMİR, Hakan ve BAKAN, Selahaddin, Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi / Cilt/:5 Sayı/:Ek Sayı/
Aralık/ 2016 ss.19-58
Ulus Devleti siyaset biliminin konusu edilmiştir. 26 http://www.ethosfelsefe.com/ethosdiyaloglar/mydocs/Slm-Ulus.pdf
02 Mayıs 2017 27 http://akademikperspektif.com/2011/08/17/30-yil-savaslari-ve-ulus-devletin-dogusu/
02 Mayıs 2017
26
Devlet kuramı/Hukuk felsefesi disiplini bağlamında ise “ulus-devlet, her şeyden önce 18.yüzyıldan
itibaren gelişen ve 21.yüzyılda evrensel ölçekte yaygınlığa erişen bir siyasi yapılanma biçimi” olarak
tanımlanırken, ulus devletin tarihi kökleri yeniçağa (15.yy.-18.yy.) dönemine dayandırılmaktadır. 28
En ilkel devletin bile anayasal temelde yasal çerçevede teşekkülü esas olduğundan ulus devleti
hukuki boyutta ele aldığımızda bir tanımlama mümkün olamamaktadır. Anayasal hukuk açısından devlet
sistemleri içerisinde ulus devlet tipi mevcut değildir. 29 Siyaset sosyolojisi profesörü Maurice Duverger ulus
devlet konusunun siyasal ve yönetsel boyutuna yoğunlaşmıştır. 30 Duverger’e göre, ulus-devlet modeli;
“parlamenter demokrasi” ve “güçler ayrılığı” aracılığıyla bir ülkedeki “yönetenler ve yönetilenler”
arasındaki ayrımın (uygulamada öyle olmasa da) teorik olarak eşitlendiği bir yaşam alanı sunmaktadır.31
Duverger’in düşünce dünyasında, devletin yasalar üzerine inşası ve bunların tüm yurttaşlara eşit olarak
uygulanması ilkesinin, geçmiş tarihsel toplumlara göre “en kapsayıcı” siyasi katılımcılığa en azından teorik
olarak olanak tanıyan bir durum olduğu savunulmaktadır..32
Avrupa merkezli düşünce siteminde ise, halkın istencinin kolektif varlık olan ulusun içine
yerleştirilmesiyle “ulusal egemenlik” kavramının doğduğu, bunun da “kral devlet”ten (Etat-Nation) “ulus-
devlet”e (Nation-Etat) geçiş ile iç içe girmiş bir durumu yansıttığı görüşü savunula gelmiştir. 33 Genel tanım
olarak ise, ulus devlet, “meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet
şekli”, devlet “siyasi ve jeopolitik bir varlık”, ulus ise “kültürel ve/veya etnik bir varlık” olarak ifade
bulmuştur.
Bununla birlikte ulus devlet kavramının siyasi ve kültürel boyutları da kapsayan genel geçer kısa
tanımında esas unsurlar olarak, “bir toprak parçası üzerindeki bireylerin kendilerini, yine kendilerinden
kaynaklandığı ve kendilerini ifade ettiği inancını taşıdıkları bir egemen erke bağlı olarak kabul etmeleri”
hususları sıralanmaktadır. Bu durum siyasal tasarım boyutuyla tarihi kökleri açısından ise, 1690 yılındaki
İngiliz Restorasyonu’na dayandırılmaktadır. 34 Sonrasında 1793 Fransız Anayasası ile ulus-devletin siyasal
bir rejim özelliğine kavuşturulduğu, dolayısıyla aslında ulus-devlete sanki idari (yönetsel) yönü yok
sayılarak, ulusal egemenliğin sadece demokrasiyle özdeş görülüp siyasi tasarım statüsü verildiği
anlaşılmaktadır. Oysa ulus-devlet olgusu modern anlayışta devletin krallık ya da cumhuriyet olması
özelliğine değil, “bir vatan toprağı üzerindeki tüm bireylerin tamamının kendilerini egemen erke bağlı olarak
28 ERÖZDEN, Ozan, Ulus-Devlet,1.Baskı,Ankara, Dost Kitabevi, ss.122-123. 29 http://www.anayasa.gen.tr/uniter-bilesik.htm
02 Mayıs 2017 30 http://www.ethosfelsefe.com/ethosdiyaloglar/mydocs/Slm-Ulus.pdf
02 Mayıs 2017 31 DUVERGER, Maurice, Siyasal Rejimler, 1.Baskı, Çev.TUNÇDOĞAN,Timuçin, İletişim Yayınları Cep Üniversitesi, İstanbul,
1996, ss.30-33 32 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/340/3577.pdf
02 Mayıs 2017 33 http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ausbf/article/viewFile/5000099532/5000092698
09 Mayıs 2017, Siyaset bilimci Prof.Dr. Mehmet Ali AĞAOĞULLARI’nın “Halk ya da Ulus egemenliğinin kuramsal temelleri”
bağlamındaki tespitleri. 34 CHATELET François, DUHAMEL Olivier, PISIER-KOUCHNER Evelyne, Histoire des idées politiques, 1.Baskı, P.U.F.,
Mémentos Thémis, Paris, 1982, s. 58 ve s.294.,
27
kabul etmeleri” durumuna dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle “bir egemen erkin hükümranlığı altındaki
topraklar üzerinde yaşayan tüm bireylerin o egemen erke yurttaşlık bağı ile bağlı olması” (idari yönetsel
hukuki) durumu ulus-devlet özelliğine varlığına işaret etmektedir..
Bir devletin “ulus-devlet” olup olmaması durumu, yönetsel yapısının krallık (monarşi) ya da
cumhuriyet olmasından çok, sömürge-köle bireylere sahip olma durumuyla ilgilidir. Dolayısıyla
imparatorluğun (sömürgeciliğin) mefhumu muhalifi olarak ulus-devlet karşımıza çıkmaktadır. Demokrasi
tarihi açısından her ne kadar yazılı belgelere dayalı somut veriler bulunmasa da “ulus-devlet” tarihi
açısından ise “Memaliki Devleti Osmaniye”nin egemen olduğu vatan toprakları üstündeki tüm bireyleri bila
istisna “Osmanlı” yani yurttaş olarak kabul etmesi en azından 1876 yılı itibarıyla ilk resmi ulus-devleti tarih
sahnesine çıkartmaktadır.
Yeniden 15 Temmuz Kıyamet girişimine giden yolu anlamaya çalıştığımızda, “ulus devlet”in
tanımının nasıl ve hangi unsurlara dayandırıldığının herhangi bir öneminden bahsetmek ne akılcı
olabilecektir, ne de akademik. Zira 21. Yüzyılın ilk on yılı küresel sömürü düzenine yönelik tehditlerin
“soğuk barış” dönemi adı altında sivil toplum (NGO) ve terör sarkaçı kurmak çabasıyla geçmiştir. Birileri
çıkıp 2007 yılında “artık ulus devlet” ömrünü tamamlamakta ve nerdeyse son günlerini yaşamakta sözde
tespitine varan değerlendirmelerde bulunmuştur. 35 “Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve
milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır.” söylemi bir tespitten
çok kehanet yaklaşımını ortaya koymaktadır. 36 Milenyumun ilk on yılı bağlamında, sözde tarih maratonunu
kaybeden devletlerin “ulus-devlet” niteliğine sahip olduklarını söylemek de gerçekçi değildir.37 Tarih
sahnesinden 1990’larda adım adım çekilen Yugoslavya ve Sovyetler birliği örneklerinde temel sorun aslında
“ulus devlet” kimliğinin oluşturulamaması olmuştur. Söz konusu iki devletin ardılları ise, “ulus devlet”
yapılanmaları ile tarih sahnesine adım atmışlardır. Bu yeni ulus devletlerin sonuncusu olarak NATO
güdümlü olarak sahneye konulan Kosova devleti bile 2008 yılından bu yana “Kosovalı” kimliği için
çırpınmaktadır. Ulus devletin sonu gelmekte denildiğinde bu tespit ile “bayram” edenler, ne garip ki, 2017
yılının vazgeçilmez cici teröristleri olan PKK 38 ile FETÖ 39 ve onun ele başları olmuştur. Akademik kılıfla
yapılan sözde tespitlerde, “yerel ulusal ve küresel düzeylerde devletin geleneksel işlevlerini yerine getirmek
üzere örgütlenmiş devlet dışı aktörler mevcuttur” iddiası dile getirilmiştir. 40
35 https://www.haberler.com/mit-mustesari-emre-taner-den-80-yil-aciklamasi-haberi/
08 Ocak 2007 36 http://www.yenicaggazetesi.com.tr/acilimin-sifreleri-5-29036h.htm
01 Ocak 2010 37 http://www.yenisafak.com/politika/mit-mustesarindan-ezber-bozan-cikis-23326
10 Ocak 2007 38 http://istanbul.indymedia.org/tr/comment/reply/121624
12 Ocak 2017, Bebekkatili o dönem avukatları üzerinden yaptığı açıklamalrda, “Türk ulus devletinin sonu geldiği için devleti,
sözde demokratik olarak özde ise devlet dışı toplum örgütlenmesi şekliyle yeniden yapılandıralım, bu olmazsa terör örgütü olarak
PKK ulus devletini kurmak zorunda kalacağız” mealinde tehditler savurmuştur. 39 http://ialtinsoy.blogcu.com/kuresellesme-ve-ulus-devlet-kiskacinda-turkiye/947744
01 Mayıs 2007, 40 http://arsiv.netpano.com/kuresellesme-kiskacinda-turkiye/
09 Ocak 2007
28
Küresel sömürgecilerin efendilerinden olan New York’lu aydınlar yani Neo-Con’lar’ın 21. Yüzyıl ilk
on yılı itibarıyla alenen dile getirdikleri de ne garip ki aynı yöndeydi. “Ulus-devlet’in sonu gelmiştir. Yeni
yüzyılın en önemli çatışması demokrasi güçleri ile otokratik (despotizm yanlısı baskıcı) güçlerin çatışması
olacaktır.” sözde tespitleri ön plana çıkartılmıştır. 41
Bu bağlamda, 15 Temmuz Kıyamet girişimi ile hedeflenin, Türk “ulus devlet”ini tarih sahnesinden
silmek olduğu daha net bir şekilde görülebilmektedir.
Milenyumun çatışması teorisindeki, “demokrasi güçleri” olarak PKK ve FETÖ gibi terör örgütleri
sahneye sürülürken, otokratik (despotizm yanlısı baskıcı) güç olarak ise, IŞİD ve Haşdi Şabi örneği
üzerinden Selefi-Wehabi ve Şia kölelerine kılıf bulmak adına Türk Ulus devleti simgeleştirilmek
istenmektedir. Okların, Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde yoğunlaşması da küresel sömürgecilerin söz
konusu çatışmalar teorisine can suyu vermek adına öncelikli tutulmaktadır.
2 Yeni dünya düzeninde egemen güç olmanın görünmeyen yüzü, MİLENYUMUN vebası CİCİ
TERÖR – “TERÖRÜ KUTSAMAK TERÖRİSTBAŞINA TAPINMAK”
İnsanlığın tarihi gelişimi belki de konuşma melaikesini keşfiyle başlamıştır. Ünlü Yunan filozofunun
ifadesiyle insan sosyal bir hayvandır. İnsanı hayvandan ayıran özelliğin görünür kısmıdır konuşmak yani,
dil. Ve o dil insanın sosyalleşmesinde iletişimin en temel ögesidir.
Belki tarihsel süreç ve kültürel gelişim olarak çok ayrı özellikte bir konu olmakla birlikte milenyumun
vebası “cici-kutsal” terörün kullandığı en acımasız silah olduğu için konuşmak ve dil melaikesine vurgu
yapma gereği önem taşımaktadır.
TERÖR diyoruz ama, sözcük anlamı uluslar arası bir deyim haline gelmiş olsa da Türkçe konuşanlar
için bunun karşılığı bir sözcük bulunmadığı için hayal dünyasındaki anlamı bomba sözcüğünden öte bir
çağrışım yapmamaktadır. Terör aslında toplumda “korku"yu hakim kılma ve toplumu "korku"nun
gölgesinde sindirme durumunu da ifade etmektedir. Yine Latince kökenli olmakla birlikte Türkçe’deki
kullanımı eski olduğu için artık Türkçeleşmiş kabul edilen Bomba sözcüğü ise patlama çatlama olarak
karşılık bulmaktadır. Aynı durum “emperyalizm” için ve hatta “imparatorluk” ve “kolonyal” sözcükleri için
de geçerlidir. Bu üç sözcük aslında Türkçemizdeki “sömürme”, “sömürge”, “sömürgeci” sözcüklerinin,
diğer bir ifadeyle Anadolu Türkçesindeki “altta kalanın canı çıksın” deyimini karşılamaktadır.
Küresel sömürgeciler mazlum ve masum halkların halk diliyle “kanını emerken” en azından bu
sömürünün farkında olmasınlar diye üretilmiş Türkiye özelinde Türkçe dışındaki sözcüklerle bireyler
uyutulmaktadır.
Konuya tersinden giriş yaparsak, bireylerin önce konuşmayı sonra ana dillerini sonra da iletişim
kurmasını öğrenmesi, belki 10.000 yıl öncesi gelişmişlik düzeyine ulaşabilmesini ancak sağlayabilecektir.
41 YALÇIN Soner, Bu dinciler o Müslümanlara benzemiyor, 1.Baskı, Doğan Kitap, Avcılar İstanbul, Kasım 2009, ss.110-111
29
Kişi toplumda birey olmadan, bireylerin örgütlü en üst düzeneği sistemi olan devleti kurmaya kalkması
durumunda, kum yığınından evler misali o devlet ilk fırtına da savrulup darmadağın olacaktır.
2.1. ETİMOLOJİDEN GERÇEKLERE:
Modern çağın ya da milenyumun gerçek vebası olan TERÖR; temel manada; “tehdit, adam kaçırma,
rehin alma, gasp, yağma, katliam vb.” fiilleri işlemek suretiyle toplumsal korku oluşturup, doğrudan insanlık
onuruna karşı hak ihlalleri üzerinden geçim sağlamayı meslek edinme durumu olarak
Türkçeleştirilebilecektir.
İnsanlık onuruna eziyet etme Anadolu Türkçesindeki ifadesiyle kul hakkına girme, kul hakkını gasp
etme durumu; sözde modern medeniyet Batı’da 1860’lı yıllarda köleliğin resmi olarak yasaklanması ile
ancak ayıplanabilmiştir. Oysa TÜRK medeniyetinin onbinlerce yıllık geleneğinde hiçbir zaman kölelik ayıbı
yaşanmamıştır. Osmanlı bünyesindeki Tuğrani yani Törük (TÜRK) medeniyetinin ardılları topluluklar yine
kölelik ayıbından uzak durmuş, ne zaman ki devlet bürokrasisi oluşmaya başlayınca Tuğran dışındaki Törük
olmayan diğer milletlerin ardıllarının alışkanlıkları kısmi olarak toplum yaşamına karışmıştır. Ki bu durum
Osmanlı’nın çok kültürlü yapısında yine de Türk Milleti’nin köle ayıbına bulaşmasını sebep olmayı
başaramamıştır.
Etimolojik (kökbilimsel) tespit olarak öncelikle “Türk” diye bir etnik köken yoktur. Yörük-Türkmen
etnik kökeni vardır. Tıpkı Kırmanç-Behdinani-Gorani-Sorani etnik kökenleri olması gibi.. Türk ise güncel
Türkçedeki karşılığı ile medeni-uygar demektir..Anadolu’ya göç eden Türk medeniyetinin üyelerinden olan
bölümü Türkmen boylarıdır. Bugün onlara Anadolu’da ağırlıklı olarak “Yörük” denilmektedir. Israrla Türk
milleti ile Türkmen-yörük etnik kökeni karıştırılmaktadır. Geçmişte Göktürk dahil hiçbir devlet doğrudan
“Türk” adı kullanmış değildir. Çünkü Türk devletlerinin kurulduğu dönemde dünyadaki hakim güçler birden
fazla olmakla birlikte Türk medeniyetinin parçasıydılar. O nedenledir ki; doğrudan Türk adıyla bir devlet
adlandırılması söz konusu edilmiş değildir. Güncel boyut açısından ise, Türkiye’deki Türk Milletini
oluşturan etnik unsurlar, başta Yörükler, Türkmenler, Kırmançlar, Zazalar olmak üzere Boşnaklardan
Arnavutlara Anadolu’daki 72 çeşit köklerden gelmektedir. Türk diye bir etnik köken yoktur. Türk diye bir
Medeniyet ve Millet vardır. Ulus ise çağdaş devletlerin her birinin tüm vatandaşlarının ortak müşterek
adlarına denir. Yani Amerikan Milleti veya hele hele Amerikan Medeniyet var-yok tartışmalıdır ve aslında
yoktur. Ancak Amerikan Ulusu vardır. Çünkü ABD’ye vatandaşlık bağıyla bağlı olanların hepsi Amerikan
ulusunun birer parçasıdır. Yine Türkçe’deki Millet-Ulus sözcüklerinin İngilizce karşılığı tek sözcüktür.
Nation O nedenle Millet-Ulus ayrımı yapılmasında Türkçe dışındaki dillerde zorluk yaşanmaktadır. Aslında
Millet’in karşılığı Medeniyetin de İngilizce karşılığı olan civilization olarak kabul edilebilir.
Gelişmişliğin ifadesi olan Medeniyet ve Civilization (Sivil) sözcüklerinin öz Türkçe’deki birebir
karşılığı aslında Törük sözcüğüdür. Töremek fiili (eylemi) kökenli töreyik-törük sözcüğü, bugünkü Türkçe
30
ile “gelişip maddi ve manevi olarak insanlaşabilmek, aile olabilmek kurumsallaşabilmek vb.” anlamına
gelmektedir.
Doğu medeniyetinde aynı sözcük yerine kullanılan medeniyet sözcüğü Medine-şehir-kent kökenli
olup, birebir karşılığı da aslında “şehirli-kentli” demektir.
Batı medeniyetin de ise, bahsekonu sözcük yerine kullanılan civilization (sivil) ise “ne dini ne de
askeri olmayan-yeni doğan bebek durumu” kökenli olup, çatışmayan savaşmayan-konuşarak anlaşabilen kişi
demektir. Aslında Batı medeniyeti dillerinde sivil sözcüğü, asker sözcüğünün karşıtı olarak
kullanılagelmiştir.
Türk geleneğinde uygar-medeni-sivil olabilmek maddi ve manevi açıdan sadece insan olmaya
koşullu odaklı kabul edilmiştir. Uygar olabilmek Doğu medeniyetinde medeni-KENTLİ olmaya (yaşam
alanı yeri), Batı medeniyetinde ise, asker dışı toplumda-çatışmadan yaşamaya (toplumsal seçicilik) koşullu
maddi belirleyicilikle şekilcilik ön planda tutulmuştur. Bireyin uygarlığını, Doğu yaşadığı yere göre, Batı ise
toplum içerisinde bulunduğu “kast”a-sınıfa göre konumlandırırken Türklük ise sadece insanlaşabilme
durumuna göre yani öz Türkçesiyle maddi ve manevi açıdan bir bütünsel olarak töremesine göre
tanımlamıştır. Günümüz Türkçesiyle insanlaşabilmiş ise öz Türkçe karşılıkta töreyip törük olmuş demektir.
Küresel sömürgecilere göre Dünya tarihinde “civilization” yani medemiyet yani uygarlık olarak üç
medeniyet var kabul edilir. Bunlar ise 1) İngiliz (Anglosakson, Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda, vb) 2)
Antik Yunan-Kutsal Roma-Latin (Vatikan manevi uhrevi öncülüğünde İtalya, İspanya, Katulanya, Fransa,
Bask, Portekiz, Romanya, Moldova) 3) Türk (Turan ve Halifelik dolayısıyla Araplar da dahil tüm
müslümanlar) Küresel sömürgeciler tarafından 20. Yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde, İslam’a geçen
birisi için Müslüman oldu yerine Türk oldu denilmekteydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusunun adı Türk
ulusudur. Türk Milleti ise Bosna’dan Doğu Türkistan Çin’e kadar, Kırım’dan Mısır’a Şam’a Filistin’e kadar,
Altaylardan Kırgızistan’a Özbekistan’a Türkmenistan’a kadar olan bölgelerdeki Kırgız ulusu, Özbek ulusu,
Altay halkı, Uygur halkı, Şam halkı, Mısır ulusu, Filistin ulusu, Bosna ulusu, Arnavut ulusu, Batı Trakya
halkı ve en merkezde Kürt halkını Kırmançi halkını Zaza halkını içermektedir.
Birinci medeniyet Latinler eski Yunan Bizans ve Roma adıyla hakim oldukları küresel egemenliği
1453'ten sonra Türk'lere devretmişti İşte ikinci medeniyet olan Türk'lere karşı verilen küresel egemenlik
savaşında Anglo Saksonlar, 1815'te Latinlerin son medeniyet temsilcisi Fransa'yı boyunduruğa aldıktan
sonra 200 yıldır adım adım küresel güç ve egemen medeniyeti olma yolunda ilerlemiştir. 2010'larda
Latinlerin ruhani lideri Papa'yı tarihinde ilk defa Güney Amerika'dan Anglosaksonların emir kulu 1.Françis
olmasını sağlamıştır. Zira 2000 yıl sonra Papa 1.birinci sıfatını almıştır. Yani Papalık tarihinde yeni bir
dönemin başlangıcı yapılmıştır. Zira artık Papalık Latin boyunduruğundan çıkıp Anglo Sakson egemenliğine
tabi olacaktır. İşte Türk medeniyetini de sözde medeniyetler buluşması yalanı altında FETÖ üzerinden
boyunduruk ile denetim altına alınması çabalarından ibaretti.42
42 http://www.aksam.com.tr/guncel/buyukadadan-darbe-c2yayini-yapacaklardi-c2/haber-539232
03 Ağustos 2016 ,
31
Üç medeniyetin sonuncusu olan şu anki küresel sömürgeciler koalisyonunun iş bölümü yaparak taht
kurduğu Anglo-Sakson medeniyeti topu topu 1.000 yıl'a bile ulaşamayan bir geçmişe sahiptir.. Ama küresel
sömürgecilere göre medeniyetin yolu tarihi köklerden çok küresel güç küresel egemenlik katsayısından
geçmektedir.
Ayrıca diğer kültürlerde ve dillerde kul ve köle tabirleri, aynı sözcükle (Arapçada “a’bd”) ifadesini
bulurken Türkçemizde “kulluğun sadece Yüce Yaradan’a (Allah’a) olabileceği” inancıyla “bir insanın
diğerine kulluk edemeyeceğini” de vurgulayan bir tarzda köle sözcüğü kullanılmıştır. Çünkü TÜRK
medeniyetinde insanlık onuru yani kul hakkı korunması gereken en kutsal değer olagelmiştir.
TERÖR; Milenyum olarak adlandırılan teknoloji çağında, güce hakim unsurların zalimleşerek
mahkum yani yönetilen unsurları mazlumlaştırma ve köleleştirme yönündeki çağdaş aygıttır.
İnsanlık tarihi kadar eski olan gasp yağma katliam temelli bu suç fiilleri öteden beri kriminal nitelikli
kabul görmüş olmakla birlikte buna mukabil cezalandırmalar ancak zalimin insafı kadar uygulamaya
geçirilebilmiştir.
Etimolojinin teröre katkısını özetlemek gerekirse, Türklere anadili yerine Latince temelli sözcüklerle
sunum yapılması en başta gelmektedir. Terörist “gerilla”ya, yani savaşçıya, böylece katil yerini sözde
kahramana, bırakırken, gerçek korku ise terör’e lanet ile adeta küfür etmekle uzaklaştırılan bir belaya
dönüştürülmektedir, Köle düzeninin kılıfı olarak sunulan imparatorluk, sahte muhalefet oluşturmak adına
kahrolsun emperyalizm kılıfına büründürülmüştür. Bir adım sonrasında ise emperyalizm söylemi nakarat
edinilerek artık sömürgecilik de tamamıyla kamufle edilmiş olmaktadır. Yıllarca “öztürkçe - eski dil
Türkçe” ikilemi oluşturulması da, Türk toplumunda iletişim kopukluğu ile sürü psikolojini hakim kılma
kumpaslarının ürünüydü.
Hangi inanış sistematiğine ya da inanca din’e inanırsanız inanın, dil’in dünyalık bir kavram olduğu
tartışılmaz bir gerçekliktir. Türkçe odaklı olarak dil konusuna devam edecek olursak, linguistik tabiri yerine
dilbilim terimini kullanmakla işe başlayabiliriz.
Dilbilim açısından bir dil’in özgün sayılabilme katsayısı, o dil’e ait özgün bir alfabe olup olmadığı
hususu ile hemen hemen özdeş bir gerçekliktir. Yaşayan Türkiye Türkçemizdeki okuma yazma sorunlarının
kökü de 1.500. yılı aşkın bir süredir özgün alfabe yerine inanış sistematiğine uygun alfabe kullana geliyor
olmamızda yatmaktadır. İslamiyet öncesi medeniyetlerin son peygamberi olan Hz. İsa’nın Aramice (bugün
itibarıyla bu dilin bulunduğu coğrafyalara bağlı olarak birden fazla adla Süryanice, Keldanice, Asurice,
Nasturice vb. gibi farklı dillermiş gibi anılmakta olduğu görülmektedir.) tebliğ ettiği Allah’ın dininin
(Allah’ın peygamberleri ile kullarına bildirimde bulunduğu tüm dinler İslam’dır) o dönemki kitabı İncil de
Aramice nazil olmuştur. (indirilmiştir.) Bununla birlikte Hz. İsa’ya karşı olanlar, önce İncil’in tamamını
ortadan kaldırma çabasına girmişler, daha sonra o dönemde iktidarın meşruiyet kaynağının “kutsal”
dayanaklı olması dolayısıyla İncil’i kendilerine uydurup dilini de o dönem Latince’ye çevirmişlerdir.
Türkmen Oğuz boylarının M.S. 4.-5.yüzyıllarda (İslamiyetten önce) Anadolu’daki uç beylerinin bir
kısmının Helen Ortodoksları üzerinden Hıristiyanlıkla tanışması sonrasında, alfabe olarak Yunan harflerini
32
kullanmaya başlamış olmaları, inanç sistemlerinin dinlerin dil üzerindeki etkisini ortaya koyan tarihsel
gelişmelerdendir. Öyle ki, Anadolu’daki söz konusu Hıristiyan olan Türkmen boyları, 1.400 yıl sonra,
Türkçe’den başka dil bilmiyor olmalarına karşın, dini inançları yüzünden Lozan Mübadelesine maruz
bırakılıp hiç dilini bilmedikleri, ancak alfabesini kullandıkları ve dini inançlarını paylaştıkları Helen
medeniyetine katılmak üzere göçe zorlanmışlardır.
Geçmişte dini inanışların Türkçe üzerinde bıraktığı ektikleri ksımen görmezlikten gelmek doğal
karşılanmışken 2017 itibarıyla bilgi-bilişim çağında, küreselleşmenin gölgesinde teknolojik müdahalenin
dilimize verdiği zararlar artık ayyuka çıkmıştır. Bu konuda Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Mayıs 2017
tarihinde Ankara Beştepe’deki 8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı vesilesiyle yaptığı konuşmasında, "Bir
özentidir, gidiyor. Kendi dilimizin zenginlikleri varken, bu özentilerle adeta biraz ağır olacak ama
hayvanların yarıştırıldığı malum Avrupa'daki arenaları kalkıp, spor salonlarında isim olarak kullanmak pek
de kibar değil, şık değil. Bunlar konuşulmadığı sürece genç nesiller, bunun bedelini farklı şekilde ödüyor"
şeklinde tespitlerde bulunmuştur.43
2.2. DEVLET ve TERÖR
Terör diyoruz ama, sözcük anlamı uluslar arası boyut kazanmış bir terim. Türkçe konuşanlar için bu
terimin karşılığı bir sözcük bulunmakta zorluk çekildiği için Türkçe’de aynıyla kabul görmüştür. Bundan
dolayı olsa gerek Türkiye’de terör her kesim için çok farklı yerlere çekilebilmiştir.
Anayasal temelde Devlet düzeneği ve geleneği iktidar meşruiyetinin tartışılmazlığını hedeflemektedir.
Dolayısıyla terörün günümüzde sanılandan çok farklı boyuttaki temel tehdit durumu, iktidara ulaşmanın bir
aygıtı olarak kullanılabileceği algısının gelişmesidir.
Bu algı yönetimi Dünyadaki hakim güçler tarafından Üçüncü dünya ülkelerinde uygulamaya
geçirilmektedir. Uygulamalar açısından daha vahim durum, sözde “Arap baharı” örneğinde olduğu gibi,
üçüncü dünya ülkeleri için dayatamaya dönüşmüş olmasıdır.
Terörün Üçüncü dünya ülkelerinde iktidar için en birincil yöntem olduğu algısının pazarlanmasının
Küresel sömürgeciler için bir ihtiyaç olduğu durumu, 1990’lardaki Irak işgali deneyiminde bizzat yaşanarak
idrak edilmiştir.
Tam da bu sıralar soğuk savaş biterken, yerine başlayan dönem her ne kadar “barış” olarak adlandırılsa
da, yaşanan gerçeklik bambaşka bir boyutta, en iyi niyetli söylemle, “soğuk barış” dönemiydi.
Nasıl ki soğuk savaşta iddia edilenin aksine bir savaş söz konusu değilken bu soğuk barış dönemin de
barışın yeni yıl dileklerinden öte bir anlam taşımadığı çok geçmeden anlaşılacaktı.
“Soğuk savaş” döneminin “casusluk savaşları” yerini; “soğuk barış”ta sözde Sivil Toplum
Kuruluşları’nın barış ve demokrasi havariliği öncülüğündeki “barış için” yerel çatışmalara bırakmıştı.
43 http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/son-dakika-erdogandan-onemli-aciklamalar-1865680/
23 Mayıs 2017
33
ABD’deki ikiz kulelere yönelik yolcu dolu uçakların kitlesel canlı bombalar olarak kullanıldığı Onbir
Eylül ya da ABD’deki söylemle 9/11 saldırılarının da; Batı sözde medeniyetindeki terör potansiyelini
üçüncü dünyaya ihraç etmeye gerekçe oluşturmak için zorunlu olarak hayata geçirilmiş bir planlama olduğu
iddiası da yabana atılamamaktadır. Bu iddia her ne kadar komplo teorisinden öte bir kanıta dayanmasa da;
son 14 yıllık gelişmeler, “soğuk barış”ın tam orta yerinde Küresel sömürgecilerin kalbinin vurulması, sebebi
ne, failleri kim olursa olsun sonuçları itibarıyla başka seçenekleri akla getirmemektedir.
Dolayısıyla “soğuk barış” döneminin en temel özelliği Üçüncü Dünya’da terörün iktidara ulaşmada
meşru bir aygıt ve araç olarak kanıksanması durumu olmuştur.
Bu dönemde aynı Batı ; terörü Üçüncü Dünya ülkelerindeki iktidar savaşlarında meşrulaştırırken kendi
topraklarına teröristlerin gölgelerinin dahi düşmesine fırsat tanımamıştır. Bunun da ötesinde Batı, kendi
vatandaşları arasındaki kriminal tipleri de Üçüncü Dünya’ya ihraç etmek suretiyle bir çeşit olası toplumsal
huzursuzluklara da ön almıştır.
Günümüz Küresel sömürgecileri; kamuoyunda sıkça duyduğumuz tabiriyle “koalisyon güçleri” tüzel
kişiliğinde ete kemiğe bürünmekle birlikte esas itibarıyla İngiltere Krallığının manevi öncülüğünde ve
ABD’nin manevi sözcülüğünde kendine bir anlam bulmaktadır.
“Terörü Üçüncü Dünya’ya ihraç stratejisi” uygulamalarının ne tek boyutlu ne de tek karar odaklı
olarak hayata geçirilmiş olduğu söylenemez.
Türkiye’ye dayatılan Başkanlık sistemi; sanılanın aksine ABD’deki uygulama değil tam tersine,
Küresel sömürgecilerin “soğuk barış” dönemindeki sömürü aygıtlarının kamufle edilmesi yöntemi olarak
Üçüncü Dünya’daki tek menfaat grubu odaklı yönetsel sistemlerdir. Meksika Brezilya başta olmak üzere,
Küresel sermayeye tehdit oluşturabilecek potansiyeldeki ülkelerde bu tarz başkanlık sistemleri hayata
geçirilmiştir.
Çünkü Küresel sömürgecilerin dünyayı bir köy gibi görmelerinin eseri olarak, onların gözünde Devlet
başkanlığı da bir tek makamdır ki o da İngiliz Krallığıdır. Anglo-Sakson geleneğindeki yönetsel sistemlerde
bir hanedana dayalı Anayasal Monarşi söz konusudur. Kanada, Avustralya ve Yni Zelanda örneğinde ise
Kralı temsilen atanmış Genel Valiler Devlet başkanlığı görevini icra etmektedir. Ancak ABD’de bu iki
durum da söz konusu değildir. ABD başkanı sanılanın aksine Birleşik Devletlerin Devlet Başkanı değil
Birleşik Devletler Yürütmesinin (Administration) başıdır.ABD’de devlet yönetiminde bir Hükümet
(Government) değil bir bütün olarak Yürütme (Administration) söz konusudur.
ABD’nin Devlet başkanı sembolik olarak İngiliz Kralıdır. Kralın ABD’deki devlet başkanlığı yetkileri
de yine İngiliz Kralı adına fiili olarak Senato tarafından kullanıla gelmektedir. Örnek olarak Anayasal
Monarşilerde Hükümetlerin Kralın onayına sundukları Bakan, Büyükelçi vb atamalar, ABD’de Senato
tarafından onaylanmadıkça hukuki bir geçerlilik kazanmış olmazlar.
Anayasal Monarşilerde ya da Parlamenter Demokrasilerde; devlet erkleri ve kurumları yerli yerinde
olunca yetki çatışması olmadığı gibi, işleyen hukuk sistemi sonucu herkes görevini bilmekte ve devletin
işlevselliği en etkin düzeylere taşınabilmektedir.
34
Anayasası olmadığı iddia edilen İngiltere’de sistem 800 yıl önceki Magna Carta; yani Türkçesiyle
1215 tarihli Devasa Şart olarak adlandırabileceğimiz metin üzerinden işleye gelmiştir.
Oysa Magna carta sanılanın aksine özgürlükler beyannamesi olmadığı gibi insan haklarıyla yakından
uzaktan ilgisi olmayan, adeta “özel hukuk sözleşmesi”ni çağrıştıran bir içeriğe sahiptir. Magna Carta; Kralın
Kutsal meşruiyet (yani Tanrı’dan alınan ya da tanrısal) kaynaklı iktidarını, Mutlak meşruiyet (Yani toprağa
dayalı mülk’e dayalı) iktidarla dengelenmesinin yazılı bir metne dönüştürülmüş halidir. Diğer bir ifadeyle
iktidarın meşruiyet kaynağının “kutsal dayanaktan, mutlak dayanağa doğru geçişgenliğinden” başkaca bir
şey değildir.
Diğer taraftan ise Magna Carta ; iktidara ulaşma meşruiyeti edinmiş odakların, Anayasal sistem adıyla
müşterek değerler etrafında toplanarak iktdar menfaatlerinden yararlanma geleneğinin temellerini atmış
oldu. Bu anayasal gerçeklik her ne kadar 800 yıldır insan hakları tarihinin ilk belgesi gibi yansıtılmış olsa da
bugünkü İngiliz Krallığının kök ve temellerini doğru anlamamız açısından oldukça önemli bir işlev
görmektedir. Küresel sömürgecilerin en azından köklerinin doğru tanımlanması; sömürge veya sömürge
adayı olan Üçüncü Dünya ülkelerinin, karşı stratejileri geliştirmelerinde ana esası oluşturmak zorundadır.
Çünkü günümüz itibarıyla Küresel sömürgeciler Üçüncü dünya ülkelerinde terörü iktidara ulaşmanın
bir meşruiyet kaynağı haline getirmekteler.
2.3. İKTİDAR MÜCADELESİNDE BİR ARAÇ OLARAK TERÖR VE KCK-Devlet dışı
toplum örgütlenmesi
Kamu Güvenliği olmadan özgürlük, ancak zalimlerin insafı kadardır.
Terör örgütlerinin genel özellikleri bağlamında PKK-KCK:
Terör örgütlerinin yasalar karşısında diğer suç örgütlerinden farklı muameleye tabi tutulması ya da
daha özellikli bir konumda ele alınması, aslında devletin manevi şahsiyetinde iktidar savaşı yürütülmesinden
kaynaklanmaktadır.
Bu nedenledir ki, modern devlet yapılanmalarında terör konusu genel ceza muhakemesi yasalarından
ayrı olarak terörü yargılama (muhakeme-Terörle Mücadele) yasalarında düzenlemeye tabi tutulmuştur.
Türkiye özelinde, terör sorunu ise, sanılanın aksine ne etnik yani Kürt ya da diğer sözde azınlık
grupların, ne de emek temelli sosyo-ekonomik sorunların sonucu olarak ortaya çıkmış değildir.
Türkiye’deki temel sorun, nüfuz (oydaşmaya dayalı milli irade meşruiyeti) ve sermayenin (mülke
dayalı mutlak meşruiyet) iktidar üzerinde belirleyici olması durumunun, son iki yüzyıldır sözde gelişmiş
Batı devletleri tarafından istismar edilmesinden kaynaklanmıştır.
İngiliz imparatorluğu öncülüğündeki sözde Batı medeniyeti 1500’lü yıllardan bu yana TÜRKİYE diye
adlandırdığı Osmanlı İmparatorluğu’nu, 1815 yılındaki Viyana Kongresi sırasında Avrupa’nın hasta adamı
olarak tanımlayıp, Batı’nın sömürge topraklarını genişletmek için iştahını kabartan bir bakir alan olarak
görmüştür. Türk topraklarına yönelik olarak, özelikle 19. Yüzyıl sonundan itibaren sözde bilimsel insanlık
35
tarihi görünümlü arkeolojik araştırmalar yoğunlaştırılırken, bu dönemde Osmanlı egemenliğindeki Körfez
Ülkeleri (S.Arabistan, Katar, Bahreyn) ve Irak bölgelerindeki yer altı (petrol ve doğalgaz )zenginliği 20.
Yüzyıl ortalarında sanki gökten yağmış gibi birden bire karşımıza çıkıvermiştir.
Dolayısıyla Türkiye’nin sözde Kürt sorunu, 200 yıl öncesinin suni “Doğu-Şark Sorunu”nun bir çeşit
21. Yüzyıla sarkan bir versiyonudur.
PKK terör örgütü ve onun eli kanlı elebaşı Apo kod Abdullah ÖCALAN-Bebebkkatili, 1970’li yılların
ortalarında, Türkiye’de meşru yollardan arzuladığı siyasi güç ve iktidar imkanına ulaşamayacağını
düşündüğünden iktidara ulaşma yolu olarak sözde silahlı mücadele yolu ve devrim olarak tanımladığı terör
yolunu seçmiştir.
Her terör örgütü gibi, PKK da stratejik savunma, stratejik denge ve stratejik saldırı yöntemlerini
izlemiştir.
İşte bu noktada KCK stratejik denge aşamasına geçildiği iddiasının somutlaşmış hali olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Çünkü PKK, 1998-2002 arası dönemi, stratejik savunmanın tamamlanma süreci olarak ilan etmiştir.
Teoride stratejik savunma kendi içerisinde üç aşamadan oluşmaktadır. Bunlar; silahlı propaganda, silahlı
çatışma ve ileri gerilla hareketi şeklinde sıralanmaktadır. Terör örgütü, 1998 yılına gelindiğinde, bir çok
terör eylemi ile silahlı propagandasını yapmış, silahlı çatışmalara girmiş ve son olarak, sözde bayrağı ve
K.Irak’taki sözde karargahları, eğitim kampları vb. organizasyonları ile ileri gerilla hareketini oluşturmuş
konumda idi.
Gelinen bu noktada stratejik denge aşaması; her ne kadar önce KKK olarak 2005’te ve bilahare KCK
şeklinde 2007’de vücut bulmuş olsa da asıl hedeflenen bu tarihi dönünşümün; 1 Eylül 1998 sözde ateşkes
sonrası dönemde hayata geçirilmesi idi.
Bu bağlamda, KCK, kamuoyunda dillendirilen “PKK’nın şehir yapılanması” iddiasının çok ötesinde,
hem örgütlülük açısından hem de terörist bir organizasyonun izlediği yöntemdeki stratejik denge aşamasına
geçişi iddia etmesi bakımından sanılandan çok daha büyük öneme sahiptir. Zira Kürtesel sömürgecilerin tek
dünya devleti yolunda ihtiyaç duydukları “devlet dışı toplum örgütlenmesi” modeli olarak KCK, sözde
kolluk gücü görünümlü hem terörist örgütleyip hem de bunun lojistik destek “milis gücü” ayağı olarak sivil
toplum kuruluşları ihdas edilmesinin yolunu açmıştır.
Genel anlamda iktidarı anlamlı kılan oluşum Devlet ve iktidarın meşruiyeti:
Öğretide “Müesseseleşen siyasal iktidar devlettir. Devlet, siyasi toplumun en gelişmiş kuruluşudur”
görüşleri savunulmaktadır. Bir başka ifadeyle insanların bireysel özgürlüklerinin bir kısmını, üçüncü bir
kişiye, yani hükümdara ya da meclis şeklindeki temsilciler grubuna devretmesi yönünde ön antlaşma
devletin varlığına işaret etmektedir. M.Ö.7. ve 6.yüzyıllara denk düşen Arkaik dönemdeki ilkel hukukta
toplumun birimi aile olarak kabul edilmekteydi. Günümüz modern çağ hukuk anlayışında ise artık toplumun
en küçük biriminin birey olduğu tezi savunulmaktadır.
36
Bireyin tek başına yaşamasının mümkün olmadığı yönündeki genel kabulden hareketle insanoğlunun
örgütlü en küçük biriminin aile, örgütlü en üst biriminin ise devlet olduğu söylenebilecektir.
İnsanlık tarihinde iktidar gücünün meşruiyeti tarım, sanayi ve bilgi ekonomik sistemlerinde farklılıklar
göstermiştir. İnsanlık tarihi M.Ö.8000 yıllarındaki tarım devrimi ile başlarken iktidar gücünün unsurları tarih
öncesi çağlardaki ilkel toplumdakine göre değişerek devletleşme ihtiyacını doğurmuştur. Bu değişim,
Konfüçyüs’e göre “bir arada yaşama zorunluluğundan doğan toplumsal uzlaşma gereksinimi” ile gelişerek
şekillenmiştir. Dolayısıyla devlet örgütlenmesi ilk haliyle, 19.yüzyıl İngiliz tarihçi ve hukukçu Sir Henry
James Sumner MAINE’nın ilkel hukuk (ancient law) teorisinde açıklandığı gibi, kan bağı (soy) ve toprak
birliği temelli iktidar güçleri ile şekillenmiştir. Aynı dönemdeki Amerikan antropoloji bilim insanlarından
olan Lewis Henry MORGAN, bu gelişimi, ilkel toplum teorisinde (ancient society) soylar (boylar, kabileler)
üzerine toplumsal örgütlenme, toprak ve mülkiyet üzerine siyasi örgütlenme şeklinde tasnif etse de, iktidar
gücünün meşruiyet dayanağı tanrı kaynaklı olarak görülmüştür.
Modern çağda bilgi ekonomisinin hakim kılınmasıyla meşruiyetin kaynağındaki esas, akıl ve bilgi
dışında bir açıklamayı reddetmeye başlamıştır.
Bu nedenle, iktidar gücünün meşruiyetinde üçüncü bir temel ortaya çıkmıştır. Buna göre iktidar gücü
meşruiyetini,
Tanrı kaynaklı ruhban sınıfa dayalı “Kutsal”,
Toprak ve mülkiyet kaynaklı, bir hanedana dayalı “Mutlak”,
Nüfus ve toplumsal sözleşme kaynaklı oy sayısına dayalı “Milli irade”,
unsurundan almaktadır.
Marc ABELES bu durumu, uygarlığın gelişimi olarak görmekte ve temsil süreci ile bağlantılı
olduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede devleti olan olmayan toplumlar ayrımı yapmaktadır.
İktidar gücünün “Kutsal” unsurlu meşruiyet aldığı örnek günümüzde sadece sembolik Vatikan devleti,
“Mutlak” unsurlu meşruiyet örneği ise, sembolik Krallıklardır.
Bebekkatili Abdullah Öcalan’ın, “Urfa’dan çıkışını Hz. İbrahim’in İbrani kabilesinden çıkışına,
yakalanması sürecini ise Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine” benzeterek kendisini tapınılası makamda
kutsamakta ve kendisine mitolojik ve cinsiyetsiz bir yarı tanrı sıfatı vermeye bile çalışmaktadır.
Dolayısıyla KCK sözleşmesinde (yani terör manifestosunda) önderlik olarak cisimleştirilmeye çalışılan
Öcalan’a hem fiziki hem de ruhani bir kimlik kazandırılmakta, Kürt halklarının tek ve evrensel temsilcisi
olarak lanse edilmektedir, Bebekkatili-Öcalan üzerinden Kürt toplumu belirli bir refleks düzeyinde
tutulmaya çalışılmaktadır.
Terör örgütü ele başı A.ÖCALAN’ın KCK sözleşmesi (terör manifestosu) bağlamındaki 20 Mart 2005
tarihli talimatı:
“Tarihin insanlık için büyük gelişme imkanları ile ciddi tehlikeleri iç içe barındırdığı, Ortadoğu da
Üçüncü Dünya Savaşı olarak adlandırılan ciddi bir kaos ve çatışma durumunun yaşandığı, Kürdistan’ın ise
bu çelişki ve çatışmanın merkezinde yer aldığı kritik bir sürecinden geçiyoruz. Eski siyasal statükonun kısmi
37
direncine rağmen, küresel sermaye güçleri bu kaostan kendi çıkarları doğrultusunda bir çıkış arayışını
sürdürürken, halklar da özgürlüklere dayalı kendi demokratik sistemlerini geliştirerek kaos durumunu
aşmaya çalışıyorlar. Bu durumun kısa tespitini genel hatlarıyla şöyle yapmak mümkündür:
İnsanlık Zagros ekosisteminde gerçekleşen tarım devrimi temelinde 19. yüzyıl başlarına kadar
gelmiştir. 19. yüzyıl başlarında ikinci büyük devrim olan sanayi devrimi gerçekleşmiştir. Bu ikinci devrim
ulus-devletin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Ulus-devlet sistemi ise yirminci yüzyılın sonlarına doğru
toplumsal gelişmenin, demokrasi ve özgürlüklerin önünde en ciddi engel durumuna gelmiştir.
Yirminci yüz yılın başında geliştirilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi, devlet kurma
hakkı olarak anlaşılmıştır. Bu temelde oluşan ulus-devletler günümüzde gelişme önünde ciddi engel
durumundadırlar. Ulus-devlete dayalı Birleşmiş Milletler modeli yürümemektedir. Körfez savaşı ve Irak’taki
durum bunun kanıtı olmaktadır.
Bundan çıkışın temel yolu, ulus-devlete göre gelişen küresellik değil, tamamen halka dayanan ve
gücünü tabandan alan Demokratik Konfederatif sistemdir. İnsanlık tarihinde devlet olgusu ezeli olmadığı
gibi, ulus-devlet de ebedi değildir. Günümüzde küreselleşme ile ulus-devlet aşılmaktadır. Ancak bu süreçte
emperyalizm ciddi bir yeni sistem modeli geliştiremediği için, mevcut sistemin krizi derinleşmiş ve kaosa
dönüşmüştür.
Bu durumda tek alternatif demokratik konfederalizmdir. Bu, piramit tarzı bir örgütlenme modelidir.
Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan en üstte kadar delegeler seçimle gelir ve tepe de
bir koordinasyonu oluşturur. Delegeler halkın bir yıllık memurları gibi çalışır.
Ortadoğu’nun ağırlaşan tarihsel ve toplumsal sorunlarının çözümü içinde demokratik konfederalizm
sistemi geçerlidir. Kapitalist sistem ve emperyal güçlerin dayatmaları demokrasiyi geliştiremez, ancak
demokrasiyi istismar edebilir. Demokratik konfederal sistemde tabandan gelişen demokratik seçeneği
egemen kılmak esastır. Bu sistem toplumsal temelde etnik, dini ve sınıfsal farklılıkları gözeten bir sistemdir.
Kürdistan içinse kendi kaderini tayin etme hakkı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi
sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran’da,
Türkiye’de, Suriye’de ve hatta Irak’ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek
kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar.
Kürdistan Demokratik Konfederalizminde asıl karar yetkisi köy, mahalle ve şehir meclis ve
delegelerinindir. Dolayısıyla halkın ve tabanın kararı geçerlidir.
Günümüz dünya, Ortadoğu ve Kürdistan koşullarına ilişkin yaptığımız bu temel tespitler gösteriyor ki,
Kürdistan’da Demokratik, Konfederalizmi örgütlemek acil, vazgeçilmez ve ertelenemez bir tarihsel
görevdir.
Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik
sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini
yarattığı politikayı doğrudan ve özgür-eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde kendi özgür
38
yurttaşlık meclislerinde yaptığı bir sistemdir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesine dayanır. Gücünü
halktan alır ve ekonomi de dahil her alanda öz yeterliliğe ulaşmayı benimser.
Kürdistan Demokratik Konfederalizmi gücünü toplumsal tarihin derinliklerinden ve
Mezopotamya’nın tarihten gelen zengin kültürel birikiminden alır. Klan sisteminden ve aşiret
konfederasyonlarından günümüze kadar uygarlık tarihi boyunca devletçi toplum merkezileşmesine girmek
istemeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına dayanır. Yakın tarih açısından, PKK’nin başta
zindanlar ve dağlar olmak üzere bütün alanlarda otuz yılı aşkın süre binlerce şehit vererek yürüttüğü
mücadele içinde yarattığı yurtsever halk gerçeğine, özgür yaşama ve demokratik örgüt birikim ve
tecrübesine dayanır.
Demokratik Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye duyarlı hale getirilmelerini,
demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm engellerin kaldırılmasını ister ve bu amaç
doğrultusunda mücadele eder.
Bundan sonra Kürdistan da üç hukuk geçerli olacaktır: AB hukuku, üniter devlet hukuku, demokratik
konfederal hukuk. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu
tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir.
Demokratik Konfederalizm tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade
özgürlüğünü esas alır. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt Kimliğinin her düzeyde
kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün geliştirilmesini sağlamayı temel görev bilir.
Demokratik Konfederalizm ekolojik toplum modelini benimser. Toplumsal cinsiyet baskılarına çok
yönlü karşı durulmasını ve bunun kadın özgürlük mücadelesi ile aşılmasını esas alır. Ekolojiye ve cinsiyet
özgürlüğüne dayalı bir demokrasinin Kürt toplumunun olduğu her alanda örgütlenmesini ve her tür gerilik
ve gericiliğe karşı bu temelde mücadele edilmesini ön görür. Bireysel hak ve özgürlükleri toplumsal
demokrasinin gelişimiyle birleştirir.
Demokratik Konfederalizm, toplumsal sorunların zora ve şiddete başvurulmadan çözülmesini esas
alır, yani barış politikasına dayanır. Ülkeye, halka ve özgürlüklere yönelen saldırılara ve hukukun
çiğnenmesine karşı meşru savunma durumunda olur.
Demokratik Konfederalizm, Kürt halkının kendi demokrasisini kurma ve kendi toplumsal sistemini
organize etme hareketidir. İçte demokratik ulusu, dışta ise ulus üstü yapılanmayı ifade eder. Toplumun
siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, inanç ve mezhepsel, etnik, cinsiyet özgürlüğüne dayalı, ekolojik, komünal
alandaki örgütlenmelerinin birliği ve örgütlenmiş toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur.
Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt
halkının demokratik birliğinin ifadesidir. Kürt ulusunun kendi içindeki sorunların çözümünde demokratik
birlik ilkesini esas alır. Milliyetçilik temelindeki devletleşme eğilimlerini çağını doldurmuş ulus-devlet
anlayışının bir devamı olarak görür.
Demokratik Konfederalizm, derin demokratik zihniyete ve özgürlük bilincine dayandığı için, halklar
arasında hiçbir ayrım yapmadan tüm halkların eşit-özgür birliğini esas alır. Katı sınırlara dayalı milliyetçi-
39
devletçi ulus yerine demokratik ulusu geliştirir. Bu temelde tüm Ortadoğu halklarının ve demokrasi
güçlerinin birliğinden yanadır. Komşu devletler ile ilişkileri, eşit ve özgür birlik ilkesine dayalı olarak
siyasal, sosyal ve kültürel hakların yaşamsallaşması temelinde düzenlemeyi ön görür.
Demokratik Konfederalizm, küresel emperyalizme karşı halkların küresel demokrasisinden yanadır.
21. yüz yılda tüm halkların ve insanlığın yaşamak durumunda olduğu bir sistemdir. Bu da küresel çapta
demokratik konfederasyona doğru gidiş ve yeni bir çağa yürüyüş demektir.
PKK terör örgütünün 2005-2017 tarihleri arasındaki insanlığa karşı çete halinde suç işlemeyi meslek
edinerek iktidara ulaşma amaçlı terörist faaliyetleri söz konusu maske kılıf gerisinde hayata geçirilmiştir.
KCK’nın sözde meşruiyetine dayanak oluşturan gerekçeler ise özetle:
Toplumlar tarihindeki yazılı sözleşmelerin çoğunluğu bireylerin ve toplumun devlete karşı görev ve
sorumluluklarını ortaya koymuştur. Hiyerarşik ve devletçi iktidarların meşruiyet kaynakları bu
sözleşmelerin içeriğini belirlemiştir. Tanrı adına yetki kullananların düzenini koruma bu yasaların ve
sözleşmelerin amacıdır. Yönetim anlayışı ve felsefesi giderek devletin kutsallaşması biçiminde ifadeye
kavuşmuştur. Niteliği ne olursa olsun devleti koruma temelinde birey ve toplum ilişkilerinin düzenlendiği
eksen, devlet olmaya devam etmiştir.
Koma Civakên Kurdistan Sözleşmesi’nin (terör manifestosunun) dayandığı felsefe ve anlayış bütün
bunlardan farklıdır.
KCK Sözleşmesi, devletçi zihniyeti aşan toplumsal ilişkiler düzeneği yaratarak, halkın demokratik
örgütlenme ve karar gücüne dayanan derinleşmiş radikal demokrasiyi Kürdistan’dan başlayarak,
Ortadoğu’ya ve tüm dünyaya yayma hamlesinin başlangıç aşaması durumundadır. Canlı bir diyalektik
anlayışa dayanan bu Sözleşme, iktidarcı-devletçi toplum sistemlerini korumak için konan kural ve
kanunların değiştirilemez olduğu anlayışını değiştirecek ve aştıracak bir dinamizme de sahiptir. Yaşamın
kendisi olan tabandaki halk gerçekliğine dayanmasının gereği olarak bu değişim felsefesini toplumla
sözleşmesinin değişmez kanunu yapmıştır.
şeklinde ileri sürülmüştür.
Terör manifestosunun gerekçesinin sonuç bölümünde ise;
“Koma Civakên Kurdistan sistemi Kürt sorununun çözümsüzlüğünü bölgeye verilmiş bir ceza
olmaktan çıkaracak, KCK’nin gerçekleştireceği demokratik çözümle Ortadoğu’nun her bakımdan en temel
güç kaynağı Kürdistan olacaktır.”
ifadeleriyle, aslında 2005 yılından bu yana terörün yeni boyutunun ne olacağı dile getirilmiştir.
Güncel tespitler bağlamında küresel sömürgecilerin tek dünya devletindeki iktidar mücadelesinde
terörü araç olarak kullanmalarının sonuçları.:
BM’deki 5 “veto” ayrıcalıklı Güvenlik Konseyi daimi üyeliği uygulamasından rahatsız olan ne
Türkiyedir, ne de üçüncü dünya ülkeleridir. Bu durumdan rahatsızlık duyan tek oluşum ABD öncülüğündeki
neo liberal dönüşümcü Küresel sermaye ittifakıtır. Çünkü bu ittifak her geçen gün devleşen ÇİN karşısında
40
artık çaresiz kalmaktadır. Üstelik ÇİN-RUSYA öncülüğündeki ABD karşıtı blok İRAN’ı da cazibe alanına
almış durumdadır. JAPONYA-G.KORE sırada beklemektedir.
Oysa Bebekkatili-Öcalan tarafından 27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleştirilen avukat görüşmesinde
aynen şu ifadeleri kullanmıştır.
“Kandil de BDP de şunu bilmeli. İkide bir biz halkı tutamıyoruz, biz kitleyi zor durduruyoruz, kitle
patlama noktasındadır diyorlar. Bırak o zaman patlıyorsa patlasın. Sorun çözülmezse devrimci halk savaşını
başlatırız, savaşa da barışa da hazırız diyorlar. Eeee o zaman yap salak! Seni tutan mı var. Yap, yapmazsan
şerefsizsin. Yapar mısın yapmaz mısın sen bilirsin. Ama bu şekilde daha fazla benim üzerime yıkma.
Türkiye de, ikide bir bitireceğiz, şöyle bitireceğiz diyor. Eğer bitirmezsen senden daha rezili yoktur.”
2014 yılı itibarıyla Bebekkatili-Öcalan’ın talepleri ise üç başlıkta özetlenebilecektir.
- Katliam hırsızlık ve tecavüz çetesi narkoterör örgütünü rahatça yönetebilmek adına sekreterya,
- Narkoterör örgütünü yasal hale getirip, Türk Hükümeti ile resmen muhatap kılmak,
- Meşru Türk Hükümetinin egemenlik hakkını, sözde “izleme heyeti” paravanı ile narkoterör
örgütü ile paylaşmak,
Aslında, terör her ne kadar yöntem değiştirse de araç olarak şiddeti esas almayı asla bırakmamaktadır.
Sözde Dünyadaki çatışmaların PKK terörü ile benzeştirilmesi suretiyle ortaya atılan söylemler ise,
özünde terörün 40 yıllık söylemlerinin makyajlanmış halinden öte bir anlam taşımamaktadır.
Güney Afrika örneğini akla getirmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kökten reddetmek anlamına gelecektir.
Daha masum gösterilen İRA-K.İrlanda-İrlanda Cumhuriyeti-Britanya-İngiltere örneği ise kısaca
özetlendiğinde bile PKK terörü ile hiç bir benzerlik göstermediği anlaşılabilecektir.
Özetin özeti olarak “Kamu Güvenliği olmadan özgürlük, ancak zalimlerin insafı kadardır.” 44
2005 yılındaki KCK sözleşmesinin (terör manifestosunun) sahaya yansımalarını özetlemek gerekirse,
bebekkatilinin aşağıdaki talimatları, tehditleri terörün iktidar mücadelesinde vardığı konuma işaret
etmektedir. 45
- Bu süreci (terörü kutsamak sürecini) PKK olarak biz hazırladık (18 Mart 2013),
- Normalleşme tüm KCK yapısını (teröristleri) kanun içine almaktır (meşrulaştırmaktır.) (7
Haziran 2013),
- Karanlık dehlizlerin kilitlerini açarak yürüyorum (17 Ağustos 2013),
- Anti Kürt ittifakı sürdürülürse savaş kaçınılmaz olur (9 Kasım 2013),
- Ermenilere tarihsel kardeşlik kültürüyle yaklaşıyoruz (11 Ocak 2014),
- Otoriter Erdoğan ve hegemonik AKP anlayışını kabul etmeyiz (1 Haziran 2014),
- Müzakere tüm vatandaşların haklarını yasallaştırmak demektir (26 Haziran 2014),
- Siyaset öngörebilmektir(15 Ağustos 2014) 46
44 http://www.internethaber.com/pkkdan-ankarayi-gerecek-geri-cekilme-aciklamasi-741815h.htm
23 Kasım 2014 45 http://www.yenicaggazetesi.com.tr/hakan-fidandan-ocalan-degerlendirmesi-egosantrik-kisilik-33546yy.htm
13 Şubat 2015
41
2015 yılının Mart ayı geldiğinde ortaya çıkan tablo ve beklentiler ise, şu şekilde özetlenebilecekti. 47
- Sözde silahlı mücadele denerek kutsanan PKK terörünün ve PKK’lı teröristlerin, Türkiye’yi
hedef önceliğinde ikinci sıraya düşürüp Kuzey Suriye’ye yönelmesi.
- Böylece Türkiye’de sözde barış getiren bebek katili ve ona tapınanlar sayesinde PKK terörünün
kutsal konuma taşınması.
- Kutsal PKK sayesinde IŞİD vb terör organizasyonları karşısında bir denge sağlanması, böylelikle
Suudi Arabistan ve Katar gibi sözde Sünni cephe ile İran Yemen Bahreyn gibi Şİİ cephe
karşısında üçüncü bir denge odağı oluşturulması,
- Yeni dünya düzeninde ulus devletin sözde sonu geliyor safsatası ile bebek katilinin de ön alarak
yıllardır iddia ettiği yeni bir safsatanın devreye konması ve sözde devlet dışı sözde toplum
örgütlenmesi, diğer bir ifadeyle yerel yönetimlerin güçlendirilerek sözde adem-i merkeziyetçi bir
yapıya geçilmesi.
Mayıs 2017 ayı itibarıyla, Kuzey Suriye’de açılan ABD askeri üsleri ve canlı yayınlar eşliğinde
dünyanın gözleri önünde her gün yüzlerce TIR dolusu yardımların ABD tarafından PKK/YPG terör
örgütüne alenen destek sunulması olarak yaşanan gerçekler, Mart 2015’teki tespitlerin aslında neleri
öngördüğünü, gelişmelerin yıllar öncesinden davul zurna ile dünyaya duyurulduğunun göstergesi olarak
karşımıza çıkmaktadır. 48
2.4. GÜNCELDEKİ GERÇEKLER IŞIĞINDA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Güncel olarak Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunların kökleri; küresel sömürgecilerin 1815’ten bu
yana 200 yıldır süregelen Avrupa’nın hasta adamı olgusunun bir türlü “ölü adam” olgusuna
evriltilememesinde yatmaktadır.
Türkiye açısından; Milenyumun vebası cici Terörden kurtulmanın yolları olarak sayabileceğim
hususlar ise şu ana başlıklar sıralanabilecektir.
-Anayasal boyut;
Türkiye Cumhuriyeti devleti; 1815’te Napolyonu esir alan İngilizler öncülüğündeki Küresel
sömürgecilerin Fransa’yı laiklikle etkisizleştirmesi ve bir anlamda Roma geçmişli Latin cephesini düşman
modundan çıkartması sonrasındaki saldırılara karşı 1808’de Sened-i ittifak ile başlattığı Anayasal sürecin ete
kemiğe bürünmüş son haliydi.
46 http://t24.com.tr/haber/karayilan-surece-muhtac-degiliz-pkk-2011dekinden-daha-guclu,277618
19 Kasım 2014, Teöristbaşı Karayılan, yaptığı açıklamada, “Sürece muhtaç değiliz, PKK 2011'dekinden daha güçlü” tehdidinde
bulunmuştur. 47 http://www.rudaw.net/mobile/turkish/kurdistan/0703201510
07 Mart 2015, 48 http://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/476061.aspx
23 Mayıs 2017,
42
Küresel sömürgeciler, İngiliz Krallığının öncülüğünde kendileri parlamenter sistemi ve seküler devlet
anlayışını esas alırlarken, Fransa ve Türkiye örneğinde olduğu gibi, sömürge adayı ya da denetim altına
alma teşebbüsünde bulundukları ülkelere, devlet başkanının işlevsel olarak bulunmadığı Başkanlık sistemini
ve laik yani Devlet kademlerinden ve toplum yaşamından inançların görünür olmasını ortadan kaldıran
anlayışını dayatmışlardır.
Dolayısıyla Anayasal temelden taviz verilmeden, Anayasa’nın tavizsiz uygulanması,
Her şeyden önce en birincil temel insan hak ve özgürlüğünün “yaşama hakkı” olduğunun
vurgulanarak, “yaşama hakkı”nın yaşamasının ancak ve ancak sadece bireye “güvenlik hakkı” güvencesi
sağlanması ile mümkün olduğu gerçeğinin esas alınması,
iki bölmeli parlamenter sisteme geçilerek Anayasal demokraside Devlet başkanlığı makamının tarafsız
ama Devleti bir bütün olarak kucaklayan manevi birleştirici konuma taşınması,
Başbakan’ın yürütmenin başı olarak, iktidarın yetkilerini kullanırken Parlamento’nun Lordlar kamarası
ya da Senato dengi olan bölmesi aracılığıyla Türk Milleti’nin iradesinin denetiminde olması,
Anyasa’da laiklik değil sekülerizm vurgusu yapılması, ya da uygulama olarak Devletin Anayasal
düzlemde vatandaşının inançlarına karışmadığı , her vatandaşın inanç özgürlüğünün güvence altına alındığı
bir sistem uygulanması,
Özellikle Devlet kurumlarında ve tüm kamu alanlarında, TÜRK adı silinerek Türk Milleti’nin Türk
devletini ve Türk vatanını kimliksizleştirme politikalarından derhal vazgeçilmesi,
Türk adının bir etnik kökenden değil, Bir medeniyet anlayışından geldiği gerçeği ile, tüm dünyaya
“ulus” devlet anlayışını yerleştiren Osmanlı hanedanı öncülüğündeki TÜRK devlet anlayışının yeniden
hakim kılınması, “ulus devlet” Küresel sömürgecilerin iddialarının aksine , aynı etnik kökenden gelen
bireylerin örgütlü şekilde bir araya gelerek bir etnik kökene dayalı olarak kurdukları devlet demek olmadığı
gerçeğinden hareketle, “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışı temelinde bir devletin toprakları üzerinde
yaşayan her bir bireyin dili dini ırkı rengi vb ayrım gözetilmeksizin o devlete vatandaşlık bağı ile
bağlanması durumu olduğunun yeninden hatırlanması,
Osmanlı hanedanı yönetimindeki TÜRK cihan devleti, tarihi boyunca kendi toprakları üzerinde
yaşayan her bir bireye ; içinde bulunduğu tarihsel dönemin gerçekleri ile uyumlu olarak ayrımsız bir şekilde
vatandaş muamelesi yaptığı gerçeğinin hatırlanması,
Adı olmayan hiçbir varlığın ayakta kalamayacağı gerçeğinden hareketle her ne kadar Küresel
sömürgecilere hizmet adına TÜRK düşmanlığı yapmak amacıyla yürütülse de, bu kimliksizleştirme
politikasının aslında devleti tasfiye etmek anlamına geldiğinin görülmesi, dolayısıyla Küresel sömürgecilere
hizmet olsun derken, onlar karşısındaki tek önemli biricik koz olan bizatihi devletin kendisinin yok olması
durumunda, aynı Küresel sömürgecilerin; sömürecek bir devleti bile olmayan bir oluşuma itibar etmeyeceği
gerçeğinin de görülmesi,
Yine bu çerçevede, “özel isim-cins isim ayrımı” toplumbilimsel gerçeğinin göz önünde
bulundurulması , Millet devlet vatan bayrak kavramlarının, her ne kadar “tek” olarak vurgulansa da isimsiz
43
kaldığında ya da “bu” diye garabet bir söylemle süslendiği zaman, aslında olmakta olan gerçekliğin başsız
gövde gibi bir ucubeye dönüştüğünün görülmesi,
Hiçbir hukuk düzeninde isimsiz bir kimliğin hayata başlangıç yapamadığı ve kimlik olarak var
olamadığı, kimliği olmayan bir varlığın da ne bir kişiliğinin-benliğinin olabildiği ne de hayatta kalabildiği
gerçeğinin göz önünde bulundurulması, bu durumun “millet” boyutunun tarihin karanlık sayfalarında
yalnızlığa terk edildiğinin idrak edilmesi,
Bir yandan kimliksizleştirilmesi yönünde çaba sarf edilen devletin tüzel kişilik olarak yanlış
yapmasının fiilen akıl dışı olması nedeniyle, geçmişteki hataların “güvenlikçi politikalar” ya da devlet odaklı
değil , tamamıyla kul-insan-birey kaynaklı sorunlar olduğu gerçeğinin yeniden ortaya çıkartılması, aksi
halde, devletin tüzel kişiliğinin suçlanması durumunun; bir kişinin arabayla ezilmesi örnek olayında,
maktulu ezen saldırganın değil de tam tersine sanki kişilik sahibi görülerek arabanın suçlanması gibi bir
garabetin ortaya çıkacağı gerçeğine dikkat çekilmesi,
İdari boyut olarak;
Terör suçundan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü PKK elebaşına bu sıfatının dışında bir sıfat
yakıştırılmasına olanak fırsat tanınmaması izin verilmemesi, bu bağlamda, bu hükümlünün diğer
ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerle aynı koşullarda infaz işleminin sürdürülmesi, bırakın devletin
müsteşarını o hükümlüye göndermeyi, ancak İnfaz Koruma Memurlarının diğer hükümlülerle aynı
koşullarda anılanı muhatap alması,
Türkiye’nin bütünlüğüne kasteden terörist başına Terör suçundan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü
PKK elebaşı dışında bir sıfat yakıştırılmaması , terör örgütüne “Kürt siyasi hareketi”, terörist elebaşlarına
“üst düzey yönetici” vb şeklinde kutsayıcı terminolojiden vazgeçilmesi, bu söylemlerin doğrudan terörü ve
teröristi yani suçu ve suçluyu övmek fiili sayılması,
Küresel sömürgecilerin talimatıyla oluşturulan “İmralı” konseptinin esas olarak Hollanda Lahey’deki
uluslar arası adalet divanı araç kılınarak hayata geçirilmek istendiği unutulmadan, hiçbir kişi için hukukun
hele hele anayasanın ihlal edilmesinin kesinlikle önüne geçilmesi,
Yabancıya her türlü gayrimenkul satışının sıkı denetim altına alınması,
Yurtiçindeki her türlü yabancının yıkıcı faaliyetleri karşısında duyarlılığın bir bütün olarak
yükseltilmesi, bir çeşit casus cenneti olan Türkiye’nin bu durumunun ortadan kaldırılması,
Askeri açıdan;
Gümrük kapılarının dış güvenliği başta olmak üzere Türkiye’nin tüm sınırlarından Kara Kuvvetleri
Komutanlığının sorumlu tutulması,
Kırsaldaki teröristlere karşı yürütülen operasyonlarda; Özel kuvvetler komutanlığı ve özel harekat
polisinin müşterek çalıştırılması,
Hem askeri hem istihbari sayılacak şekilde, terör örgütlerinin iletişim kanallarının denetlenmesi ve
dinlenmesi kadar ondan daha önemli olan özellikle kırsaldaki teröristlerin birbirleriyle olan telsiz, telefon,
kurye vb iletişiminin yasal düzenlemeler ışığında ve yargı kararları doğrultusunda engellenmesi, aksi
44
durumda kamu imkanları ile teröristlerin devleti imha eylemleri organize etmesinin önüne geçilemeyeceği,
özellikle telsiz görüşmelerinin “teröristler hakkında bilgi toplama aracı” olarak görülmesi nedeniyle bunlara
izin verilmesinin terörist faaliyetlere hayat verdiği gerçeğinin bir şekilde artık görülmesi, yine yerli yabancı
operatörlere kayıtlı GSM telefonlarının yasal dayanak altında alınacak yargı kararları ile iletişime
kapatılması,
Diplomatik açıdan;
Uluslar arası toplumda tüm devletlerin; dost ya da müttefik diye ayırmadan teröre karşı işbirliği
açısından muhatap kabul edilmesi,
Bu çerçevede güncel olarak Almanlarla işbirliğine önem ve öncelik verilmesi, zira Küresel
sömürgecilerin hem sömürge yapamadıkları hem de kendilerine ortak edinmedikleri Almanların özellikle
Ortadoğu’daki menfaatlerinin Türkiye’nin menfaatleriyle doğal olarak örtüştüğünün anlaşılması, tıpkı
1.Dünya savaşı öncesi İngiliz işgali altında olan Osmanlı Hanedanlığı yönetimindeki TÜRK devletinin
menfaatlerinin İngiliz’in insafında değil, bir müttefik bularak İngiliz’e karşı direnmek gerçekliğinde olması
gibi , günümüz koşullarının da İngiliz-ABD güdümündeki İran, İsrail , S. Arabistan, Katar’a sarılmak değil,
Ruslarla, Çinlilerle Almanlarla onurlu ve eşit koşullarda yürütülecek işbirliği girişimleri çerçevesinde uluslar
arası ilişkilerimizin şekillendirilmesi, tam bağımsızlık ilkesinden asla taviz verilmemesi,
şeklindedir.
Hangi siyasi görüşten olursa olsun, “insanlık onurunu” korumaya yönelik yönelik her türlü çözüm
önerisinin başlangıç noktası hukuk olacaktır..
Her şeyden önce devlete duyulan gereksinimin özü nedir diye bir sorgulama yapacak olursak,“devlet,
öngörülebilir bir yaşam sürmektir” tespitiyle konuya başlangıç yapılacaktır. Güvenli yaşam ise öngörülebilir
yaşamdan sonra gelmektedir. Çağdaşlık ise, hem öngörülebilir, hem güvenli, dahası Türkçesiyle “üleşik”
(Arapçasıyla adil) günümüz Türkçesiyle dengeli yani kamusal vicdanın hakim olduğu yaşam koşullarını
oluşturmak ve sürdürülebilir kılmaktır.
Türkiye’nin adeta tarih öncesi çağlara taşınmak istendiğinin belgesi olaylar yaşandığını, iddia etmek
2013 yılı itibarıyle büyük tepkilere neden olmuştu. Ancak 15 Temmuz 2016 Kıyamet girişimi öyle gösterdi
ki, en saf tabirle, Türkiye 1826’daki “Vakayı Hayriye” veya 1909’daki “31 Mart Vakası” II: Abdülhamit
Han’ın kıyamet girişimi bir darbeyle tahttan indirilmesi olaylarına yakın şartlar için küresel sömürgecilerinin
çeşitli uşaklarına aynı anda harekete geçirmeye çalıştığı ortaya çıkmıştır.
Bazıları, canları yanınca ancak “hukuk” derken mesele ihanete gelince canhıraş birden bire insan
hakları kisvesiyle devlet düşmanı kesilmektedir. Oysa hukuk, devlet olmadan kış günü kutuplarda çıplak
kalmış insan gibidir. Hukuku var eden devlettir.
Devlete duyulan gereksinimin özü “sabah kalktığında ne sürprizle karşılaşacağım endişesini ortadan
kaldıran”, “düzen-kurallar bütünü” yani hukuk özlemidir.
45
En ilkel devlet öngörülebilir yaşam koşulları oluşturmakla birlikte güvenlik konusunda uygun
standartlar sağlamakta yetersiz kalandır. Ama bu devlet bile vatandaşlık hukuku geliştirip, toplumdaki
bireylere hangi koşullarda öngörülebilirlik yetisi kazanabileceklerini güvence altına almaktadır.
Yine 2013 yılındaki manzara olarak, Türkiye “kimin ödüllendirileceği, yani katil mi taç takacak,
kahraman mı hapis yatacak şeklindeki ödül-ceza durumunun hangi vatandaşlar için olacağının
öngörülemediği, bir sürece yol almakta tespiti, ne hikmetse siyasi muhalif omakla itham edilmeye gerekçe
gösterilmişti. Oysa, 2013’ün “kült lideri” bugün (2017 itibarıyla) artık en azından teröristbaşı olarak kabul
edilmekte ve yine “Gurbetteki Hocaefendi-Mehdi” ise bugün ABD’de yuvalanmış FETÖ’nün elebaşı
teröristbaşı olarak savcılık iddianamelerinde yer bulmaktadır. Yine hangi fiil/eylem ödül gerektirir hangisi
için yaptırım ceza uygulanır öngörülemeyen bir süreçten geçilmiştir.
Yasalarda yazanları uygulamakta tereddüt yaşayan yargıçların yargı oluşturma süreçleri
olgunlaşmadan yazılı yasalar bin bir çeşide bürünmüştür. Masum Mazlum 50.000 kişinin kanına girip 1
trilyon ABD doları yetim kul hakkı gasp etmek 2013 yılında “kült bir lider” olmakla taçlandırılıp
sonuçlanırken, toplumu ve masum bireyleri suçlulardan korumak için şehit düşmek, bazı söylemlerde
anlamsız ölüm olarak adlandırılabilmiştir. 49
Nisan 2013 ayında birileri sözde çözüm sürecini aynen şu ifadelerle savunuyordu. “…. artık hiçbir
sorun için insanların ölmesine gerek yok….. Bu anlamsız ölümlere son vermek için bir süreç başlatıldı….”50
3 Güncel seyir
3.1. Türk Rus Krizi / BOP’un 3’lü Sac Ayağının Üzerinde Anadolu Mezopotamya
Konfederasyonu
Ortadoğu’da BOP’un uygulamaya geçirilmesinde temel olarak Terör esas alınmakta ve
Ortadoğu’daki iktidar mücadelesinde sivil toplum görünümlü olarak terör “meşru” konuma taşınmaktadır.
Bu yöntem son birkaç yıldır değişik açılardan ele alınsa da özde olup biten, “insanlık onuru”nun teröre
mahkum bırakılması durumudur.51 Maalesef artık resmi söylemlerde de terörün siyaset yaptığı gibi hukuk
dışı kavramlar ön plana çıkartılmaktadır.52 Oysa terörün bırakın siyaseti, en küçük bir ayrıntısında dahi
hukuki bir yönü bulunmamaktadır.53
49 http://www.habervitrini.com/gundem/orgut-silahsiz-cekilecek-surec-saglikli-ilerliyor-363606
15 Nisan 2013 50 https://www.haberler.com/ak-parti-diyarbakir-milletvekili-ensarioglu-4528185-haberi/
15 Nisan 2017 51 Adeta Rusya güdümlü yazılar kaleme alan Mehmet Ali GÜLLER’in Eylül 2014’teki tespitleri hiç kuşku yok ki oldukça net ve
gerçek bilgilere dayanmaktadır.http://www.ulusalkanal.com.tr/teror-devletlerine-dogru-makale,3219.html
52http://www.milliyet.com.tr/kurtulmus-tan-bakanlar-kurulu/siyaset/detay/2163691/default.htm 53 Masum ve mazlum insanların maruz kaldıkları terör saldırıları hiçbir şekilde siyasetle ilgili bir durum
değildir. http://www.milliyet.com.tr/cizre-ve-silopi-de-sicak-saatler--gundem-2163574/
46
BOP’un temelini oluşturan Ortadoğu’da terörü kutsama yönteminin kökleri; esas itibarıyla 20.yüzyılın
ilk çeyreğinde yarım kalan sömürge politikalarının 21.yüzyıla yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.54
Değişik Batılı şahsiyetlerin özetle “20.yüzyılın ilk çeyreği ve özellikle 1.Dünya savaşı itibarıyla Batı’nın
Türk devletini ortadan kaldırıp yerine, Anadolu ve Önasya genelinde, Ermenistan, Kürdistan, Filistin,
Lübnan, gibi etnik gruplara dayalı devletçikler kurmak amacında olduğunu, ancak 1815’ten beri “hasta
adam” olarak tanımlanan Osmanlı devletinin direniş göstermesi sonucu Kürtler, Ermeniler ve Filistinliler
için sınırlar çizilemediği, bu çerçevede, sözde “Ermeni soykırımı” ile sözde “Kürt sorunu” iddialarının
doğrudan Batı tarafından üretildiği” şeklinde tespitler dile getirdikleri görülmektedir.55
Sözde Kürt sorununu üretimin sahaya yansımalarının örneklendirdiğimizde, 56 ABD’nin CIA ajanı
Robert David Steele’in Ocak 2017 ayında kamuoyuna yaptığı açıklamalar iddiadan öte bir anlamlar
taşımaktadır. "Bir CIA ajanı olarak, Türkiye'deki bir çok terör saldırı ve suikastın arkasında ABD ve NATO
adına CIA'in bu tür işler yaptığını söyleyebilirim. CIA para ve teknoloji sağlar ve sonrasında kirli işleri
yapacak Suudi Arabistanlı, İsrailli, Belçikalı, Alman ve diğer ülkelerden insanlar var. ABD Hükümeti ve
ABD Büyükelçiliği düzenli şekilde yalan söyler. Bir ABD vatandaşı olarak bu durumdan büyük bir utanç
duyuyorum. Ben bir savaşın ortasındayım burada ABD istihbaratının başındaki kişi ABD Başkanı’na
Rusya'ın ABD seçimlerini Hacklediği yönünde yalan söyledi. Amerika çok yalan söyler. Şunu anlamalısınız
ki Kürtler bazıları tarafından terörist olarak değil özgürlük savaşçıları olarak görülmektedir." Bu ifadelere
yorum getirmek sözde Kürt sorununa sarılanların uzmanlık alanına girmek olacaktır.
Ortadoğu’da terör temelli yeniden şekillendirilen sömürge sisteminin aygıtları ise BOP’un 3’lü sac
ayağı ve bunun üzerinde örtülü tutulan Anadolu Mezopotamya Konfederasyonu olarak yapılandırılmak
istenmektedir.
BOP’un 3’lü sac ayağı; 20.yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmediği için yüzyıl geciken etnik gruplar
temelli sözde devletçikler özde ise sömürgeler düzeninin kurulması durumudur.
Bu çerçevede, BOP’un tamamını değil de merkezi kısmını oluşturan 3’lü sac ayağı, sözde Kürt sorunu
üzerinden yapılandırılmaktadır.
1 K.Irak’ta liberal sağcı görünümlü KDP-Barzani Kürdistanı,
2 K.Suriye’de nasyonel sosyalist solcu görünümlü PKK-Öcalan Kürdistanı,
3 D.Anadolu’da ise muhafazakar görünümlü Selefi-Şeyh Said Kürdistanı, 57
BOP’un 3’lü sac ayağını oluşturmaktadır.
Yeni sömürü düzeninin odağını oluşturan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında
görevlendirilmiş olan küresel sömürgecilerin uşakları, bu görevlendirme kapsamında BOP’un 3’lü sac
http://www.milliyet.com.tr/diyarbakir-da-olaylar-cikti-gundem-2163486/ 54 http://odatv.com/turk-devletini-yikmak-isterken-kurt-sorununu-biz-yarattik-0608151200.html 55 Independent gazatesinin Ortadoğu muhabiri Robert FİSK bu konuda çok ciddi tespitlerde bulunmaktadır. 56 http://www.haber7.com/guncel/haber/2242227-cia-ajanindan-carpici-turkiye-aciklamasi
08 Ocak 2017 57 http://www.demokrathaber.org/guncel/diyarbakir-da-seyh-sait-ile-evet-isteyen-akp-ye-h81650.html
24 Mart 2017
47
ayağının hangi bölmesinden sorumlu ve yükümlü olduklarını sıklıkla karıştırır hale gelmiş durumdalar. Bu
çerçevede 2016 yılı itibarıyla BOP’un birinci sac ayağındaki görev alan uşaklar arasındaki karmaşa, Barzani
KDP odaklı olarak Kuzey Irak Liberal Kürdistan boyutlarına çekilmiş durumda iken, ikinci ve üçüncü sac
ayağı arasındaki karmaşıklık ise, solcu nasyonel sosyalist PKK Kürdistanı ile muhafazakar selefi vahabi
şeyh said Kürdistanı ikileminde tıkanmış durumdadır. Bu tıkanıklığın açılması için yürütülen alternatif
uygulamaların sayısı ise her geçen artmaktadır. 58 Zira mesele küresel sömürgecilerin her bir uşağının BOP
bünyesinde sorumlu yükümlü olduğu 3’lü sac ayağının o bölümüne sevk edilmesi noktasında
düğümlenmektedir.
3.2. Suriye Bayır Bucak Türkmenleri 59
Maalesef gerçekler bazen gözümüzün önünde bile olsa, kör gözlere güneş misali karanlıkta
kalabilmektedir. 60
Zira, kısacasıyla Batı olarak ifade edebileceğimiz Küresel sömürgeciler, Ortadoğu’daki sömürü
düzenini bilişim ve teknoloji çağının gerekleriyle uyumlu hale getirirlerken yine zeytin yağı misali temize
çıkmaktadırlar. 61
Türk kamuoyunda yerli ve muhafazakar olarak biline kanaat önderlerinin görmek istemedikleri
“güneş”; bazı Batılı boş boğaz resmi görevliler de olmasa, öylesine bir efsane olmaktan kurtulamayacaktı. 62
Tıpkı Suriye Bayır bucak Türkmenleri gerçeğini anlatırken “efsane” yaftasından kurtulmak için
belgelere kanıtlara duyulan ihtiyaç gibi, aslında Ortadoğu’daki sömürü düzeninin yeni versiyonunu da ancak
yine Batılı boş boğaz görevlileri üzerinden açıklayabilme imkanı bulabilmekteyiz.
ABD’nin Şam’da görev yapmış olan son Büyükelçisi Robert FORD'un; Suriye’deki iç savaş hakkında;
03/10/2015 tarihinde Katar’ın Al Jazeerra haber kanalında yer alan açıklamalarında çok açık ve net olarak şu
ifadeler kullanılmıştır. “ABD; PYD’ye Kürtleri sevdiği için değil, IŞİD ile savaşacak bir milis (terörist) grup
58 http://www.diken.com.tr/chpli-toprak-3-milyon-suriyeliye-vatandaslik-selefi-ic-savasin-turkiyeye-tasinmasidir/ 23 Mart 2017 59 Türkler; Oğuz boyları akıncıları ile 7.yy’dan itibaren Suriye’de görülmüşler ve 1078 yılında da bu bölgede Selçuklu devletini
kurmuştur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Suriye_T%C3%BCrkleri Ama ne gariptir ki bugün Suriye’deki Türklerden değil
Türkmenlerden bahsetmekteyizhttp://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2013320_83t.pdf Yine Suriye’deki
Türkmenler nedense siyasi bir birlik kurma telaşında olmadıkları gibi, Türkçe konuşmakta bile ısrarcı olmamışlardır. Şimdi
yazacaklarımı bir iddia ya da bir sav olarak öne sürmekteyim ki Suriye’deki Türkmenlere göre Suriyeli Müslümanların hepsi
zaten Türk idi. Ayrıca Humus şehrinin de Oğuz Türkmenleri tarafından kurulduğu da tarihi bir gerçekliktir. Arap kökenli tarihçi
Bin El Esir bu durumu 11.yy’daki deprem sonrası Humus şehrini yeniden kuranların Oğuz Türkmenleri olduğu şeklinde ifade
etmektedir. http://www.turkmens.com/Suria.html Bu sitede de Suriye Türkmenleri hakkında saha araştırması ve gözlemlere dayalı
bilgilere ulaşılabilmektedir. 60 http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/taha-akyol_329/bayirbucak-turkmenleri_40017369 Türk kamuoyunun sağcı ve muhafazakar
kanaat önderlerinden birisi olan Taha AKYOL bile kolaylıkla gerçekleri çarpıtarak Batı odaklı bir yorum yapabilmektedir. İyi
niyetli olarak gündeme getirilmiş olsa bile sonuçları itibarıyla Batı’nın menfaatlerine hizmet edilmiş olmaktadır. 61 http://odatv.com/turkiye-terore-destek-veriyor-2311151200.html ABD’li Senatör Richard BLACK’in ifadelerini okuduğunuzda
sanırsınız ki Türkiye ABD’nin 100 yıldır karşı blokunda yer alan 3.Dünya ya da Sovyet saflarındaki bir devlettir. Oysa Senatörün
“Türkiye, Suriye’deki IŞİD El Nusra gibi örgütleri destekledi” iddiasındaki özne ABD’nin stratejik müttefiki olup, bırakın Uluslar
arası bir politikayı Türkiye’nin ulusal politikaları bile ABD tarafından ya ikili antlaşmalar ya da NSA/CIA üzerinden bilindiği
hususu sağır sultanın bile haberdar olduğu bir “sır”dır. 62 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/pydnin-pkk-olmadigi-soylemi-bir-safsata ABD’nin Suriye Şam’da görev almış olan
son Büyükelçisi Robert FORD’un açıklamaları nedense Türk kamuoyunda hak kettiği yeri bulamamıştır.
48
bulduğu için destek vermektedir. PYD’nin PKK ile aynı olmadığını söylemek tam bir safsatadır. Bu tür
ABD resmi söylemleri ise, aslında doğru değildir ve bu doğru olmayan durumu tüm ABD resmi görevlileri
bilir.”
Robert FORD; 29/09/2015 tarihindeki yani Rusya’nın hava saldırılarından bir gün önce yaptığı söz
konusu açıklamalarında adeta bugün yaşanan Bayır Bucak Türkmenleri trajedisinin gerçek yönünü işaret
etmektedir. FORD’un “Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte Rusya’nın yükselişini durduracak
girişimlerde bulunabileceği” şeklindeki ifadelerini ABD’nin resmi politikalarından bağımsız düşünmek için
ya gaflet içerisinde olmak gerekir ya da Batı’nın sadık bir hizmetkarı olarak verilen her emire itaat ediliyor
durumu söz konusudur.
Oysa Suriye’deki Bayırbucak Türkmenleri, sanıldığı kadar etkin bir konumda değillerdi. 63 ABD;
Kuzey Suriye’deki gelişmelerin Türkiye ile ikili ilişkilerde kriz çıkartacak bir boyuta gelmesi sonrasında
adeta Rusya’yı bölgeye davet etmişti. Şimdi olan ise, ABD’nin K.Suriye’deki menfaatlerine, Türkiye-Rusya
arasında kurulan kontrollü çatışma politikası ile ulaşılmasının yönetilmesi durumudur. 64
Batı; bu noktada, ABD aracılığıyla Suriye’deki menfaatleri için istismar ettiği Türkiye ve Suudi
Arabistan’ı kolaylıkla kamuoyuna ifşa ederken aynı şekilde kullandığı Katar ve Almanya’yı ise görmezden
gelmektedir. 65 ABD’li Senatör Richard BLACK ve ABD’nin Şam’daki son Büyükelçisi Robert FORD;
korkusuzca Türkiye’yi itham etmekten geri durmamışlardır. 66 Robert FORD, Türkiye’nin Ahrarüş Şam’a
destek verdiğini, Suudi Arabistan’ın da Ceyşül İslam ile işbirliği yaptığını iddia ederken, Katar’ın IŞİD ve
Cephetül İslam ile bağlantısını yok saymaktadır. 67 Özellikle Katar’daki Selefi rejimin muhaliflerinden
“Kurtuluş İçin Gençlik Hareketi” adına Ağustos 2014 ayında Khalid Al Halil tarafından görüntülü olarak
belgelerle desteklenerek yapılan açıklamada Katar’ın IŞİD’e ayni ve nakdi yardımlar yaptığı iddia
edilmiştir. 68 Diğer taraftan Almanya’nın başta Al Nusra olmak üzere Kuzey Suriye’deki Selefi terör
örgütlerine yönelik ilgisi de birkaç haberin ayrıntısında gözden kaçırılmak istenmiştir. 69
63 http://www.sondakika.com/haber/haber-bayir-bucak-dustu-turkmenler-katliamla-karsi-7896061/Türkmenlerin Lazkiye ili mülki
idare sınırları içerisinde yoğun olarak bulunduğu bölgelerin neredeyse 4’te 3’ü zaten Esad rejiminin kontrolünde bulunmaktadır.
Bu haber linkinde zaten söz konusu bölgeler; http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2013320_83t.pdf ORSAM’ın
bu saha araştırmasının 23.sayfasındaki harita ile karşılaştırıldığında durum daha açık ortaya çıkmaktadır. 64 http://www.karar.com/dunya-haberleri/esad-ve-rusya-guvenli-bolge-turkmenlere-saldiriyor-55319ARAP-DER Genel başkanı
Şükrü KIRBOĞA “Rusya; Türkiye’nin K.Suriye’de güvenli bölge oluşturmasını engellemek için Bayır Bucak Türkmenlerini
hedef almıştır” tespitinde bulunmaktadır. 65 http://www.idefix.com/kitap/suriye-kurdistaninda-savas-ve-devrim-thomas-
schmidinger/tanim.asp?sid=CYR6D3DECK7KL68HJHEZ&gclid=CMfP2c-hp8kCFcWVGwodI6gBRA Almanların Suriye
konusunda bu kitap benzeri bir çok araştırması söz konusudur. 66 http://odatv.com/turkiye-terore-destek-veriyor-2311151200.html vehttp://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/pydnin-pkk-
olmadigi-soylemi-bir-safsata Söz konusu açıklamaların diplomatik nezaketten oldukça uzak olduğu çok açık olduğu kadar çok da
acı bir durumu ortaya koymaktadır. 67 http://www.ydh.com.tr/HD12565_katar-ve-suudi-arabistan-isid-konusunda-anlasti.html Ayrıca 2014 yılındaki haber analizler
Katar’ın IŞİD ile bağlantısına işaret
etmektedir.http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/09/140914_isid_hangi_ulke_nerede_duruyor 68 http://sendika7.org/2014/08/katar-muhalefeti-belgeleriyle-acikliyor-iside-destek-icin-turkiyeye-1-375-000-dolar-
odenmesine/ Söz konusu açıklama nedense Batı tarafından görmemezlikten gelinmiştir. 69 http://www.dw.com/tr/almanyadan-suriyeye-sava%C5%9F%C3%A7%C4%B1-gidiyor/a-17004427 Almanya’dan Suriye’ye
“savaşçı” terörist ihracı Ağustos 2013 ayından itibaren yoğunlaşmıştır.
49
Temel olarak, Sykes-Picot Antlaşması’nın, 1916’da imzalanmasından 100 yıl sonra yeniden hayat
bulmasının çabaları olarak 2011’de vizyona sürülen Suriye krizinde; Batı’nın sözcüsü olan ABD ve
İngiltere, doğrudan yer almaktan kaçınmış ve adeta maşalar kullanmışlardır. Böylece Batı, 2011’den itibaren
Güney Suriye’de İsrail ve Ürdün’ü kullanırken Kuzey Suriye’de ise Türkiye Almanya Katar ve Suudi
Arabistan’ı sahaya sürmüştür. 70 Batı, bir algı operasyonu ile sanki Kuzey Suriye’deki “iyi-cici” teröristleri
PKK’nın Sykes-Picot Antlaşmasını yok etmek için mücadele ettiği tezini gündemleştirmiştir. Oysa Sykes-
Picot Antlaşması; 1917’deki Komünist Ekim Devrimi ile Çarlık Rusya’sının yıkılması sonrasında adeta ölü
doğmuştur. 71
Şimdi olan ise, 100 yıl sonra hayat verilmek istenen Sykes-Picot düzeni için Türkiye Cumhuriyeti’nin
güvenlik kaygıları istismar edilerek masum Türkmen kanının can suyu olarak kullanılması planlamalarıdır.
Halbuki Suriye’deki Türkmenler, devletin resmi adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” olmasına rağmen
yıllarca Suriye’yi öz vatanları saymışlar ve İslam kardeşliği temelinde itaatkâr vatandaşlar olmuşlardır. Zira
Türkmenler bugün bile 3,5 milyon civarında bir nüfusa sahipken, bunlardan Türkçe konuşabilenlerin
sayısının ancak 1,5 milyon civarında olduğu varsayılmaktadır. 72
3.3. Sözde Çözüm Süreci kılıfı altında Küresel sömürgeciler tarafından Terörü sisteme
kazandırmak girişimi.
Sözde çözüm süreci, temel olarak terörü küresel sömürgecilerin hizmetkarı yapmak üzere
uydurulmuş sözde “siyasi bir zorunluluk” kılıfının hazırlanmasıydı. Terörün sözde “siyasi” kılıf giydirilmesi
ile iktidara ulaşmak yolunda meşrulaştırılması yönteminin temel taşlarının atılmış olduğu bu dönemde Ekim
2013 ayı itibarıyla, PKK’nın sözde askeri aparatı olan HPG’nin sözde-Botan Saha Komutanlığı adına
yapılan duyuruda;, “Sıddık Balkan adlı kişinin Botan (Hakkari-Şırnak) genelinde yedi karakol inşaatını
kendisi ve bazı taşeronları yoluyla sürdürdüğü” belirtilerek, “sözde Botan (Hakkari-Şırnak) halkı, terörü
kutsamak adına bu kişiye karşı duyarlı olmaya” davet edilmiştir. Böylelikle konuyu en iyi niyetle şekilde ele
alsak dahi, meri TCK’nın 220/8 md., 113 md., 217 md., 214 md. hükümleri aleni şekilde ihlal edilmiş
olmaktaydı.73
Sözde Dolmabahçe mutabakatı uydurması kılıfı altında gerçekleşen ise, aslında küresel
sömürgecilerin emirlerinin yerine getirilmesiydi.74
70 Suriye gerçeğini olabildiğince objektif ele almış bir yazar olarak Fehim TAŞTEKİN’in tespitleri de Batı’nın yeni sömürü
düzenine işaret etmektedir. http://t24.com.tr/k24/yazi/icim-rahat-gorduklerime-ve-duyduklarima-ihanet-etmedim,451 71 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/rusya-sicak-sularda-neler-yapabilecegini-gosteriyor-1447327/ Murat
YETKİN’in de özet geçtiği gibi Sykes-Picot Antlaşması imzalandığı o dönem Sovyetlerin Batı sömürgeciliğini ifşa etmesiyle rafa
kalkmıştır.http://www.aksam.com.tr/roportaj/sykespicot-sinirlari-ortadan-kalkacak/haber-232438 Ama Türk basını hala Sykes-
Picot sınırlarını ortadan kaldırma girişimlerini haber yapabilmektedir.http://haber.star.com.tr/acikgorus/sykespicot--korkulari-ve-
ruyalari/haber-730221 Aynı basın Sykes-Picot düzeninde bahsedegelmektedir. 72 http://www.bizturkmeniz.com/tr/printArticle.php?id=23630 73 http://www.mesop.de/hpg-pkk-general-report-on-recent-military-activities/ 10 Ekim 2013 74 https://katilimcisosyalizm.blogspot.com.tr/2015/02/imral-heyeti-ile-hukumetin-ortak.html
28 Şubat 2015,
50
Bilahare Dolmabahçe mutabakatı yalanı üzerinden bebekkatili ve onun şürekalarının yaptıkları
değerlendirmelerde; temel yaygara “silah bırakma çağrısı” yalanı üzerinden kopartılmıştır. Oysa sözde
mutabakatta sözü edilen konu “silahlı mücadeleyi bırakmayı tartışmak üzere kongre toplamak” ifadesiyle
aslında terörün kutsanmasından başka bir şey değildi.
Oysa bu sözü kabul etmek bir yana, tek başına kulak verip dinlemek dahi, öncelikle terörist eylemleri
meşru görmek, terörü kutsamak anlamına gelmektedir. Çünkü ortada terör örgütü olmadığını kabul etmek
demek, mefhumu muhaliften dolayı terörü kutsuyor olmaktır. Yine terör kutsanırken, teröristler de silah
bırakmayıp, tam tersine silahlı bir şekilde meşru bir güç haline kavuşturulmaktadır.
Yapılan gerçekte “terörü kutsamak, terör örgütünü legalleştirmek ve meşrulaştırmak ve en kötüsü
terörist başı bebek katiline tapınmak, bir insanlık düşmanı caniyi yarı tanrı konumuna yüceltmek” evet
yapılan bu, terörün iktidar mücadelesinde sözde “silahlı mücadele” makyajı ile meşruiyet kaynaklarından
biri haline dönüştürülmesi girişimidir.
Bölücü terör örgütü silah bırakma ihtimalini dahi söz konusu etmiyor iken, yapılan algı operasyonu
ve sözde barış aldatmacası ile terör kutsanıp, terörün iktidar savaşında meşru bir araç konumuna taşınmasına
dolaylı olarak destek verilmiş olacaktı.
Ayrıca sözde mutabakat ile terörist başı-bebekkatili, Türkiye’de eş başkanlıktan da öte bir makama
çıkartılıp, sözde “kült” bir lider olarak insan üstü bir statüye kavuşturulup Türkiye’yi yönetir hale
getirilmesinin dönüm noktası olmaktaydı.
Tüm bunlar olurken, terörist başı bebek katilinin meşru AK Parti Hükümetine verdiği sözde “ev
ödevine” bakıldığında ise olayın vahameti daha da büyümektedir.
Sözde “ev ödevi” olarak sunulan söz konusu terör manifestosunda,, bebekkatili tarafından;
- “Demokratik siyasetinin içeriği tartışılmalı.” derken, PKK terör örgütü bir bütün olarak legalleşip
meşruiyet kazanıp Türk topraklarında iktidar olması,
- “Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması” hususunu isterken Yani yurt
içindeki ve yurt dışındaki PKK’lı yamyam katiller ve hırsızların iktidar ortağı olmasının ve bu
çerçevedeki görev tanımının yapılması.
- “Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri” iddiasıyla PKK’lı olmanın artık hukuka
uygunluk sebebi sayılıp, bir PKK’lının katliam, ırza geçme, gasp, yağma dahil her türlü fiilinin
suç kapsamından çıkartılması,
- “Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşması” talebiyle, hukuka
uygunluk sebebi sayılacak olan PKK’lı olma durumunun hem devlete hem de topluma empoze ve
dikte edilerek zorla kabul ettirilmesi, toplumun ve muhalefetin sindirilmesi.
- “Çözüm sürecinin sosyo ekonomik boyutları” sözde tespiti bağlamında, PKK’lılar için yeni
yaşam imkanları sağlanması ve PKK’lılara ömür boyu haraç bağlanması,
- “Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin kamu düzeni ve özgürlükleri koruyacak şekilde
ele alınması” sözde istemiyle, özgürlüklerin terörist ve katil insafına terk edilip, kamu düzenini
51
sağlamak için PKK’lılara sınırsız özgürlük tanınıp bu durumun çözüm süreci döneminde
toplumun sindirilmesi için en temel araç olarak kullanılması,
- “Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvencelerinin” belirlenmesi kılıfı
kullanılarak, tüm PKK’lıların ve terörist başının kişisel ihtiyaçları karşılanırken, bu yamyam cani
teröristlere insani görünüm verilmesi için makyaj yapılması,
- “Kimlik kavramı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi” talebi
çerçevesinde tüm PKK’lıların baş tacı edileceği şekilde Kürtlerin tek temsilcisinin PKK olduğu
iddiasının tescillenmesi.
- “Demokratik cumhuriyet, ortak vatan, milletin demokratik ölçülerle tanımlanması” iddiası ile
sözde çoğulcu demokratik sistem içerisinde tüm teröristlerin yasal ve anayasal güvencelere
kavuşturulması, PKK’nın Türkiye’de ebedi iktidar ortağı olduğu ve PKK’lı olmanın hukuka
uygunluk sebebi sayıldığı, hususlarının yasal ve anayasal amir hükümler altına alınması,
- “Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeye yarayan yeni anayasa yazılması”
istemiyle, PKK’nın kutsanıp, onun eli kanlı elebaşının yarı tanrı makamında tapınma merkezi
haline getirildiği bir anayasa yazılması,
- “Tüm bu konularda beklenen tarihi gelişmelerin hayata geçebilmesi için tahkim edilmiş bir
çatışmasızlığın elzem olduğu” sözde tespiti çerçevesinde, Türk devletinin tüm ordusu ve kolluk
kuvvetlerinin bugünden (2015 yılından itibaren acilen) başlamak üzere hiçbir şekilde PKK’lılara
karşı bir tavır almaması ve bu çerçevede, tutuklama vb hiçbir girişimde bulunmaması.
şeklinde sözde çözüm süreci önerileri sıralanmıştır.75
Aslında sözde Dolmabahçe mutabakatı kılıfı adlında, bebek katilinin 2012-2015 yıllarındaki terör
manifestolarının bir özeti çıkartılmıştır.
Evrensel hukuk kurallarının aleni ihlali döneminden tam 4 yıl sonra ise, Mart 2017 ayında, “Çözüm
süreci bir fırsattı. O sürece ihanet ettiler dolayısıyla o defter kapandı.” ifadelerindeki özne ve nesnenin kim
olduğunu bilmesek bu cümledeki özne ve nesnenin birbirlerine ne kadar muhatap oldukları ve hatta bundan
da daha ilerisi denk taraflar oldukları anlamına ulaşılmış olmuyor mu? Oysa tek geçim kaynağı “insanlığa
karşı ihanet etmek” olan bir oluşumun kendini muhatap alan veya kendine muhalif taraf olan bir kesime
ihanet etmesi kadar hayatın olağan akışına uygun daha doğal ne olabilirdi ki? Bugün “ihanet ettiler”
diyenlere, dün “onlar ihanet edecekler” deyip hukuki hatırlatmada/ikazda bulunanların o dönemde “sözde
çözüm süreci muhalifi” olarak yaftalanması da insanlık adına teröre karşı gelmenin zorluklarının acı
yönünden başka bir durum değildir.76 Mesleği ihanet etmek olanlar ve bu ihanet çetesine çanak tutanlar ise
bukalemun özelliğinin kılıf olarak kullana gelmeyi sürdürmüşlerdir.
75 http://www.hurriyet.com.tr/10-madde-diyor-ki-28334292
02 Mart 2015 76 http://www.zernews.com/2017/03/yildirim-cozum-sureci-iyi-bir-firsatti-ancak-ihanet-edildi.html
15 Mart 2017
52
4. Güncel olaylar ışığında TERÖR’ün değişen yüzü
Teröre bakış açısını Türkiye-Türk yurdu özelinden ele almak, diğer boyutları yok saymak ya da
görmemezlikten gelmek anlamına götürmeyecektir bizleri.
Devlet ;""en dar en temel manada hukuk içerisinde bir örgütlenmedir"" Bu görüşe Marksistler ya da
kapitalistler bile itiraz etmezler. Öyleyse devletin hiç bir organı hukuksuz olamaz Akademik söylemle
konuyu analojik boyutta ifade gerekirse Nasıl ki vücudun her organı için Nasıl kan gerekiyorsa, devletin de
tüm organları için hukuk gerekir
Peki, "İstihbarat hukuku" alanında acaba hiç kitap var mı? Varsa ilk kitap ne Zaman basılıp
yayınlanmışmış? Bu soru’nun özü “sorun”u tanımlamaktan öte durum tespitidir maalesef.
İstihbaratın ne olduğunu tanımlamadan ve dahası ortada bir tanım ve tespitin bulunmamasından
dolayı, siyasi görüş farklılıklarının gölgesinde terörün palazlanması aslında buzdağının görünen yüzü
oluvermişti. 77
Mason Wehabi-Selefi koalisyonu MİT'i tasfiye etmek talimatını küresel sömürgecilerden aldıkları
için, "terörü kutsamak ve bebekkatiline tapınmak" şeklinde bir ilke edinmiş durumdalar. Bu çerçevede,
Terör örgütü PKK'nın sözde anayasası olan terör manifestosu KCK sözleşmesi 2002-2004 yollarında
bebekkatili tarafından yazıldı O KCK sözleşmesinden dolayı daha doğrusu bebekkatilinin talimatı sonucu
2003 yılında da PKK'nın Suriye'deki yapılanmasının öncüsü PYD kuruldu. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Son tahlilde 2012 yılında bir yandan PYD terörist yapılanması için YPG'yi kurdu ve buna eş zamanlı olarak
da öbür yandan sözde çözüm süreci başlatılmıştı.78
PKK 40 yıllık terör eylemlerinde başaramadığını, sözde çözüm süreci sayesinde 30 ayda ilk defa
şehirlere inerek gerçekleştirmiş oldu. Şehirlerdeki bu sözde hakimiyeti ile ilk defa sözde bölge kurtardı ve
sözde kurtarılmış bölgeler ilan etmiş oldu. Bununla da kalmadı terör örgütü PKK uluslararası arenada da ilk
defa diplomatik düzeyde kabul gördü.
Zira PKK çözüm süreci sayesinde Kuzey Suriye’de küresel sömürgecilere emir eri görevi üstlenerek,
jandarmalık yaptı ve sözde çözüm süreci sayesinde PKK 1990'larda çekiç güç üzerinden ulaşmak istediği
ancak başaramadığı hedefe; ulaşmış olurken, PKK aleni olarak ABD'nin de can yoldaşı diplomatik
müttefikliği makamına terfi ettirildi. 79
77 http://www.sozcu.com.tr/mobil/home/detay?post_id=1138473&slug=saygi-ozturk Sözde Çözüm süreci sonrası tespitler. 16
Mart 2016 Bu tespitleri olmadan önce söylemiş olmak küresel sömürgecilerin talimatına aleni aykırılık olarak görülüp zulüm için
gerekçe yapılmıştır. Maalesef. (Erişim 14 Şubat 2017) 78 http://www.diken.com.tr/financial-times-turkiyede-savas-daglardan-sehirlere-iniyor/
15 Mart 2016, Çözüm sürecinin yıkımı sonrası Küresel sömürgecilerin sözcülerinin sözde analizleri.
http://www.diken.com.tr/independentin-ankara-yorumu-erdogan-cozum-surecini-hirslari-yuzunden-bitirdi/
14 Mart 2016 , Küresel sömürgecilerin Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı alenen hedef aldıklarını ortalara sözde haber analizleri ardı
arkası kesilmeden sürüp gitti, Ki ne zaman 15 Temmuz 2016 sözde darbe özde Kıyamet girişimi can buldu, bu analizler
bukalemun misali renk şekil değiştiriverdi. 79 http://www.diken.com.tr/demirtastan-erdogan-ve-hukumete-vatani-sattiniz-hain-sizsiniz/
19 Mart 2016 Sn Cumhurbaşkanı aleni olarak hedef alınmakta. Zira artık PKK terörü Küresel sömürgecilerin kankası olmuş
durumda.
53
Son beş yılın (2017 yılı itibarıyla) felaketi öncesindeki sessizliğin işareti olarak 13 Ekim 2013'teki
bir tespite dikkat çekelim. "Türkiye'yi bekleyen esas tehlike; 30 Mart 2014 yerel yönetimler genel
seçimlerinde PKK'nın silah zoruyla seçimlerden galip çıkması ve akabinde yine silah zoruyla sözde halk
desteği kazanıp sözde halk talebi ile demokratik özerklik ilan etmesi… İnsanlığa karşı suç işlemeyi meslek
edinmiş PKK terör örgütü 40 yıldır silah zoruyla da olsa sözde halk desteği bulabilmiş değildi. Dönem
itibarıyla (yani 13 Ekim 2013’te) sözde çözüm sürecinin altın tepsiyle sunduğu fırsat ile PKK, Türk
yurdundaki yerel yönetimler marifetiyle sözde halk Meclis'leri oluşturup dolaylı olarak terörü yerel iktidara
taşımış olacak…""
Bebekkatilinin “Devlet dışı toplum örgütlenmesi” sözde tespiti ile küresel sömürgecilere sadakat
katsayısını yüksek tutma uğraşları bağlamında, Ekim 2013 ayında, PKK’lı teröristler, sözde basın üzerinden,
yaklaşan yerel seçimleri temel hedef gören şu açıklamalarda bulunmuşlardı. “Yerelden demokrasinin
gelişeceği ve demokratik özerk yönetim anlayışımızın en fazla kurumsallaşacağı süreç bu (Mart 2014) yerel
seçimlerdir .…. Dünya görüşlerinin ve paradigmalarının özünü artık yerel demokrasi oluşturmaktadır.” Bu
söylemler de işaret etmektedir ki, dönemsel olarak (Ekim 2013 ayı itibarıyla) artık tek dünya devleti
“sevdalısı” Küresel sömürgeciler; yeryüzünde kendi dışında devlet kabul etmiyor. Ulus devletin sonu geldi
anlayışı da tek dünya devleti yolunda üretilmiş bir stratejidir. Diğer bir ifadeyle yeni dünya modeli artık
müstemleke yerel yönetimlerden müteşekkil olacaktır.
Güncel olarak gelinen nokta, 21 Mart 2016 itibarıyla, sözde Kürt halkının temsilcisi görünümü
kazanmış olan PKK terör örgütü doğudaki Türk topraklarının yeni sahibi konumuna taşınmış gibi
yansıtılıyor. 80 PKK teröristleri 40 yıl sonra ilk defa sözde çözüm süreci marifetiyle sözde halk desteği
kazanmış iddiası ön plana çıkartılmakta.
Bu noktaya nasıl gelindiğini görmek için çok derinlere de gitmeye gerek yok. İmkan olsa sesimiz
çıkabilse insanlığa kesintisiz şekilde anlatmak haykırmak tabi ki gerçekleri kolayca ortaya dökebilecektir.
Türk milleti "kördöğüşü" ile körleştirilmekte. Örneklersek, Yenişafak gazetesi sözde Ak Parti yanlısı
kılıfı ile ve yine sözde Davutoğlu destekçisi görünümlü olarak garabetin çığırtkanlığını yapmakta adeta.
Öyle ki çoğu zaman küresel sömürgecilerin "terörü kutsayıp, Teröristbaşı'na tapının" talimatına sıkı sıkıya
bağlı kalmayı ilke edinmiş bir görüntü çizilmiyor değil. Ve en çok da Türk düşmanlığını "Erdoğan
karşıtlığı" kılıfı ile kamufle etmekte. Ali Bayramoğlu’nun 81 23 Mart 2016 tarihli örnek yazısını incelersek,
- Adeta alenen terör kutsanmakta. Ki "İnsanlık Onur'una karşı suç işlemeyi meslek edinmiş, gasp,
yağma, katliam, tecavüz şebekesine "Kürt hareketi" demek aslında en çok masum mazlum kanı
dökmek suçunu doğrudan övmektir. Yine insanlığa karşı suç işlemeyi meslek edinme durumu
olan teröre “çatışma” demiş olmak tek başına terörü kutsamış olmakla da kalmıyor, 5.000 yıllık
kökleriyle yüce Türk devletini Türk töresini terör seviyesine indirip yerle bir etmektedir.
80 http://www.diken.com.tr/nevruz-atesini-yakan-demirtas-meclis-artik-feshedilmis-durumdadir/
21 Mart 2016 81 http://www.yenisafak.com/yazarlar/alibayramoglu/kurt-hareketi-2027684
23 Mart 2016, sözde hükümet yanlısı görünümü olayın garabetini katlamakta.
54
- İnsanlık Onur'una karşı suç işlemeyi meslek edinmeyi oluşturan fiililer, "Hendek siyaseti--silah
zoruyla özerklik inşa etmek" olarak tanımlanmaktadır.
- Sözde akademik söylemle özde ise küresel sömürgecilerin talimatı çerçevesinde 5.000 yıllık
medeniyetin temsilcisi TSK ile insanlık düşmanı terör örgütü PKK çatışan taraflar olarak
görülmektedir.
- Sözde Rojava özde ise Kuzey Suriye’deki Kürt görünümlü sömürge devleti , güya çözüm
sürecine engel olmuşmuş yaklaşımı. Oysa çözüm süreci olmasaydı Küresel sömürgeciler Kuzey
Süriye’de zabıta/jandarma olarak uşaklık yapacak terörist bulabilecekler miydi acaba? PKK
çözüm süreci sayesinde tüm terör enerjisini küresel sömürgecilerin talimatına sadakat için
harcayıp böylece küresel sömürgecilerin emir kulu makamına yüceltilmiş oldu. (Diğer taraftan bu
gerçekleri olmadan önce olacak diye 2012-2013 yılları itibarıyla dile getirip devletin bekasını
savunan devlet sevdalıları devlet kadrolarından dışlanmışlardır.)
- Terörü kutsamak için Ak Parti ve Sn. Davutoğlu istismara konu edilmekte ve adeta "insanlığa
karşı suç işlemeyi meslek edinmiş cinayet gasp yağma suç şebekesi PKK^nın, yasal oluşum Ak
Parti ve Sn. Davutoğlu tarafından adeta siyasete davet edilmekte olduğu kılıfı pompalanmaktadır.
- Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "terör tanımı yapalım" çağrısı, terörü kutsayan bu küresel
sömürgecilerin uşaklarını panikletmiş olmalıdır. Ki bu sağduyu çağrısı uşaklar tarafından "terör
tanımı genişletilmeli çabaları" olarak nitelendirilmektedir. Bir adım sonrasında ise terörü
kutsamaya engel olmak yasak getirmek girişimi küresel sömürgecilerin Ortadoğu’daki uşaklarını
dehşete düşürmüş durumda olduğuna emare teşkil etmektedir.
- Ali Bayramoğlu’nun Mart 2016 ayı itibarıyla yaptığı bu sözde tespitlerin acı olan tarafı ise; Sn
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın PKK terörü karşıtı her türlü yaklaşımının sözde Ak Parti yanlısı bir
gazete ve yazarı tarafından sözde Ak Parti adına reddedilmekte ve kınanmakta olmasıdır.
Ali Bayramoğlu'nun küresel sömürgecilere yaranma girişimi çerçevesinde Nisan 2016’da Kolombiya
yollarına düşmesi terörü kutsamak bebekkatiline tapınmak sevdasının kamuflajını katlamış olmaktaydı.
Kolombiya yollarındaki baş rehber DPI direktörü sıfatlı Kerim Yıldız idi. Bu şahıs, 1980’li yıllardan bu
yana İngilizler tarafından sözde Kürt sorununun “nefer”i olarak yetiştirilmiş sözde bir sivil inisiyatif
görünümündeydi. Bu çerçevede Kerim Yıldız; 1994'ten bu yana PKK'nın İngiliz gizli istihbarat servisi
nezdindeki emir kulu ya da temsilciliği görevini icra ede gelmiştir. Kerim Yıldız'ın 2000 yılına kadar devlet
kayıtlarında adı soyadı dışında hiç bir bilgisi yoktu. Bir devlet görevlisinin, bu küresel sömürgeci uşaklarını
ifşa etmesi, dönen sömürge tekerine çomak sokma olarak algılanmıştır. Bu uşaklar, Ali Bayramoğlu gibi
sözde Ak Parti yanlısı cenah üzerinden aleni şekilde terör propagandası yapmaya imkan bulmuştur. 82
82 http://www.yenisafak.com/yazarlar/alibayramoglu/kolombiya-yolunda-2028350
20 Nisan 2016
55
- "Kutsal PKK'nın başarısı için İngiliz'lerin sömürgelerindeki küresel sömürgecilerin uşaklarını
taklit etmesi gerekirmiş, PKK küresel sömürgecilerin talimatına uygun davranma katsayısını ne
kadar yüksek tutarsa o kadar yüce makamda kutsanırmış"
- O Uşak'lar ise İngiliz'lerin sömürüsü ile anadilleri bile tarih olmuş kelt ırkının toprakları Özgür
İrlanda; Kuzey İrlanda; Galler ve İskoçya'da mukimlerdir.
- Kelt Irkı ayrı alfabesi olan ve dilbilim açısından İngilizceden bile daha özgün bir ana dili olan
keltçe'nin tüm Lehçelerini tamamıyla unutmuştur. Daha kötüsü 1000 yıldır köle edilmiş bir ırktır.
- İngiliz sömürüsüne direnen IRA mensuplarının hepsinin etnik kökeni Kelt ve dinleri Katolik
olmakla birlikte konuştukları dil İNGİLİZCE’dir..Yani atalarının konuştukları “özgün” bir dil
olan KELTÇE konuşmuyorlar. Peki niye? Çünkü KELTÇE, yani GALCE, İRLANDACA ve
İSKOÇÇA İngiliz sömürüsü nedeniyle artık ÖLÜ DİLLER olmuşlardır. Oysa KELTÇE, tıpkı
Slavca, Tıpkı Latince Tıpkı Grekçe Tıpkı Türkçe Tıpkı Çince gibi ÖZGÜN bir DİL olmakla
birlikte İngiliz sömürü soykırımı ile artık ÖLÜ DİL olmuştur..
- Oysa PKK’lı teröristlerin konuştuğu diller ağırlıklı olarak KIRMANÇÇA olmakla birlikte
Türkçe’den Ermenice’ye Arapça’dan Goraniceye, Behdinaniceden Soraniceye Zazacaya onlarca
dil-diyalektik-lehçe-ağızdan oluşmaktadır.83
- IRA 1500 yıl önce İngiliz istilasına uğrayan KELT yurdunun son çırpınışı. İken, PKK, tarih
sahnesine İngiliz sömürü düzeni tarafından suni olarak 60 yıl önce çıkartılmış bir suç şebekesidir.
Tarihte ilk Kürt adı da ancak 1000 yıl önce sahne almıştır.
- IRA kendisine karşı soykırım uygulayan İngiliz sömürüsüne karşı Ulusal kurtuluş mücadelesi
yürütmüştür. PKK ise Türk milleti ve Kürt halkı özelinde insanlığa karşı suç işlemeyi meslek
edinmiştir. Kürtleri Tarih sahnesine çıkartıp onurlu bir yaşam imkanı veren TÜRK medeniyetine
karşı sömürgeci İngiliz güdümünde PKK terörü estirilmiştir.
- KELT ırkı, İngilizler tarafından, ne zaman ki Afrika kıtası keşfedilip köle cenneti haline
dönüştürülmüş ise, ancak ondan sonra soygırımdan kurtulmuşlardır.
Dünya küresel köy ya, bu köyün ağalarının talimatı esas alınmalı yaklaşımıyla varsa yoksa "terörü
kutsamak, Teröristbaşı'na tapınmak" üzerinden prim yapma çabaları yürütülmektedir.
Oysa terörün en dar tanımı "insanlık onuruna karşı hırsızlık, yağma katliam, tecavüz vb şeklinde
organize şebeke/çete halinde suç işlemeyi meslek edinme durumudur" Dolayısıyla Yenişafak ya da Ali
Bayramoğlu gibi örnekler o kadar çok ki, farklılık sadece küresel sömürgecilerin dönemsel ve iklimsel
gereklere uygun olarak sağcılığı ya da solculuğu moda kılmasına göre sadece kişi-kurum-örgüt isimleri
değişmektedir.
Öyle ki terör karşıtı olmak, teröre hayır demek, doğrudan küresel sömürgecilerin zulüm eziyet
alanına dalmak anlamını taşımaktadır.
83 http://www.yenisafak.com/yazarlar/AbdulkadirSelvi/inadina-cozum-inadina-baris-56631
27 Ekim 2014 , İngiltere-İrlanda-İRA metaforu üzerinden Türkiye-Kürdistan-PKK kahramnalığı ihdas edilmek istenmiştir.
56
BOP’un 3’lü sac ayağının üçüncüsünün altyapısı çalışmalarına da 2016 yılı itibarıyla başlangıç
yapılmış durumda. 84 Her ne kadar “tezgâhlanan sivil çözüm sürecinde PKK'nın alternatifi bulma arayışları”
olarak sunulsa da gerçekler BOP’un 3’lü sac ayağı bünyesindeki sömürgeci uşakları arasındaki grev yeri
uyuşmazlığına ve görev tanımı karmaşasına “çözüm” bulma girişimlerinden başka bir şey değil.
PKK’ya alternatif arayışları tespitine 2012-2013 yıllarında şöyle dikkat çekilmişti. Öyle ki Küresel
sömürgecilerin BOP' adıyla kurdukları sömürü düzeni 3'lü denge üzerine tesisli olup, Ortadoğu merkezli bu
düzen, sözde Kürt görünümlü 3 Uşak sömürge devleti üzerine inşa edilmek sürecine girmiştir.
- K.Irak Barzanıi KDP liberal sağcı sömürge devleti. Temel'leri ise Saddam Hüseyin üzerinden
1990'da atılmıştı.
- Kuzey Suriye PKK bebekkatili nasyonel sosyalist solcu sömürge devleti. Ki 2012'de ihtiyaç duyulan
Uşak jandarmalar için alelacele sözde çözüm süreci başlatılmıştı Şu an (2016 itibarıyla) PKK’nın Kuzey
Suriye’de 50.000 terörist mevcutlu sömürge uşağı yapısı bulunmaktadır. Dolayısıyla artık (2016 itibarıyla)
PKK için çözüm süreci vb kutsamalara ihtiyaç kalmamış durumdadır. PKK adına Kuzey Suriye’nin kuzey
sınırlarının Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattına genişlemesi talebi de küresel sömürgeciler tarafından
halihazırda kabul görmüş değildir.
- Doğu Anadolu Şeyh Said Wehabi-Selefi muhafazakar sömürge devleti. İşte bu konuda bebekkatili
geri düşmemek için kendisine tapınanlardan önce davranıp ileride yeni bir sivil çözüm süreci olmasın diye
daha tapınma seanslarının hemen başında "demokratik İslam konferansı" çağrısı yapıp, üstelik bu
konferansa PKK öncülük etmeli demişti. Yine BOP'un 3'lü sac ayağının baş kahyası PKK olsun diye BOP'u
misakı milli sınırları ile PKK’ya mahkum bırakmak isteyen de bebekkatili idi.
Küresel sömürgecilerin uşaklarının, "terörü kutsamak teröristbaşı'na tapınmak" talimatını iyi anlama
telaşı bağlamında, kendi kafalarına göre baş kahyalık iddiasında bulunmaları söz konusudur. Ancak baş
kahyalık iddiası, küresel efendiler tarafından kesin bir dille reddedilmektedir. Herkes küresel sömürgecilerin
kendilerine lütfettiği rolün hakkını vermek zorunda bırakılmıştır. Doğu Anadolu Şeyh Said Selefi Kürdistanı
sömürge devletinin başlangıç bölümleri "Şerafettin elçi" "Selahattin eyyubi" havalimanları ile atılmıştı 2016
itibarıyla da sözde kutlu doğum haftası kılıfı altında Diyarbakır merkezli olarak süre getirilmek istenmiştir.
85
84 http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/tezgahlanan-sivil-cozum-surecinde-pkknin-alternatifi-37883yy.htm
20 Nisan 2016, Ahmet Takan’ın haber analizi ; AKP çatısı altında şekillenen "siyasal İslam" eğiliminin Kürtler özelinde
temsiliyetini son süreçte HÜDA-PAR ve Hizbullah ele almaya çalışıyor. AKP ile ciddi bir paralellik içerisinde hareket eden
HÜDA-PAR bölgedeki muhafazakâr tabanın temsiliyetini elde etmeyi ve politik açıdan çıtayı üst noktalara çıkartmayı hedefliyor.
Bu süreçte AKP'nin de ciddi desteğiyle bölgede HÜDA-PAR, tabandaki potansiyelini artırıyor. İktidarın, HÜDA-PAR'a yönelik
desteğinin politik boyutu, "çözüm süreci"nde HDP'nin bölgede AKP'yi siyaseten ciddi şekilde geriletmesi ile açıklanabilir.
"Çözüm süreci"nde tek aktörlü bir stratejinin izlenmesi HDP'nin güçlenmesine ve KCK'nın bölgede kemikleşmesine yol açmıştı.
85 http://odatv.com/hakan-fidan-pydye-destek-icin-hangi-sarti-one-surdu-2104161200.html
21 Nisan 2016. Gözden kaçan gerçekler. Fehmi Yıldız’ın haberi. 8 Şubat 2014 yılındaki HDP Heyeti ile Abdullah Öcalan
arasındaki görüşmede, HDP'lilerin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin ayrıntılar damgasını vuruyor. HDP'li
Pervin Buldan'ın Hakan Fidan ile görüştüğünü, Fidan'ın Paris cinayetini ilk duyduğunda "sırtımdan vurulmuşa döndüm" dediğini
57
Terörün sözde siyasi boyutu bulunduğu yalanı ile "...halkımız Teröre cevabını maalesef "bizim
derdimiz aslında PKK değil sandık yani HDP" yaklaşımıdır. İşte bunu gören küresel sömürgecilerin cevabı
ise, 15 Temmuz’a giden yolda aleni meydan okuma olarak karşımıza çıkmıştır. Her Uşak kendi görev yerini
bilmekle ve görev tanımı ile görev işlevini yerine getirmekle yükümlüdür Dolayısıyla PKK'nın cevabı
"...sizin halkınız sandık bulabilecek mi ki cevap versin..." şeklinde olmuştur. 86 PKK terörist elebaşı Bese
Hozat, "Halkımız bunlara itibar etmiyor ve hiçbir zaman etmemeli. Bunların Kürdistan'a adım atmaları da
engellenmelidir. Bu tür insanlara Kürdistan'da yer yoktur" söylemi ile PKK’ya itaat etmeyen bölge
milletvekillerini doğrudan hedef almıştır.
Küresel sömürgecilerin uşakları arasındaki, görev yeri-tanımı vb konularında karmaşa yaşanmasa
gerçekleri anlatan “ifşa” ifadeleri gün yüzüne çıkar mıydı acaba? 87
KDP-Barzani’nin, Kuzey Suriye’deki uzantısı olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nden (ENKS)
Haziran 2016 ayında ABD’de temaslarda bulunan ve bilahare Ankara’da Diplomasi Muhabirleri Derneği
üyeleriyle bir toplantı düzenleyen heyette yer alan ENKS Dışilişkiler Komitesi üyesi Siyamend Haco, Al
Jazeera’ya yaptığı açıklamada;
- 2011’de Kuzey Suriye’de bulunan birçok Kürt partisi içinde PYD’nin çok güçlü olmadığını,
ancak Türkiye’den gelen PKK’lı teröristler ile PYD’nin silahlı bir güç elde ettiğini ve K.Suriye’deki diğer
tüm partileri safdışı bıraktığını,
- PYD'nin Teröristbaşı Salih Müslim'i baş tacı edenin Türkiye olduğunu, PYD'ye silahların
Türkiye'den geldiğini,
- PKK’nın eskiden dağlarda terör estirdiğini, Haziran 2016 itibarıyla ise, çözüm süreci
sayesinde PKK’nın artık şehirlerde terör eylemleri gerçekleştirdiğini ve gelinen noktada ise, artık silah ve
paranın Suriye'den Türkiye'ye getirilmekte olduğunu,
ifşa etmiştir. Bu beyanları ifşa olarak görmesek bile ciddi düzeyde somut iddialar olarak dikkati
çekmiştir. Söz konusu bu ifşalar her ne hikmetse bir türlü ne yalanlanabilmiş, ne de iddia olarak kabul edilip
ispatı için bir çaba gösterilebilmiş değildir.
Küresel sömürgecilerin Kürt sorunu uydurmasıyla süre getirdiği Ortadoğu’daki sömürge düzeninin
2017 yılı itibarıyla geldiği nokta BOP’un 3’lü sac ayağının ikincisi olan Kuzey Suriye solcu nasyonel
aktarıyor. Buldan, MİT Müsteşarı Fidan'ın, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin rejimi desteklemeyi bırakması karşılığında PYD'yi
destekleyeceklerini kendisine söylediğini aktardı. 86 http://odatv.com/hukumet-binalarinin-onunde-hendekler-kazilirken-valiler-savcilar-mit-emniyet-cay-kahve-icerek-seyretti--
1806161200.html
18 Haziran 2016, 15 Temmuz yolunda, terör elebaşları “İfşa ediyorum: Devlet Kürt şehirlerini bombalamak için şimdi hepsini
öldürdüğü gençleri hendek kazmaya zorladı, teşvik etti. Hükümet binalarının dibinde hendekler kazılıp barikatlar kurulurken,
valiler, savcılar, MİT ve Emniyet çay kahve içerek seyrettiler. Devletin kurduğu tuzakta pusuya yatışını oradaki incelemelerimden
biliyorum. Merak eden varsa gidip araştırabilir.” Yönünde iddiaları sıkılıkla dile getirmişlerdir.
87 http://www.rudaw.net/mobile/turkish/middleeast/250620161
25 Haziran 2016
58
sosyalist PKK sömürge devletinin temellerinin atılmış olmasıdır.. 88 Sözde kantonal yapılanma adıyla ideal
sömürge oluşumuna geçiş sağlanmış olacaktır. Bu durumu 5 yıl gecikmeli olarak fark etmiş durumda
bulunan Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Suriye özelinde PKK terörünün “fiili durum dayatması sonucunda
iktidara ulaşmak” şeklindeki terör iktidarını, Soft Power yani diplomasi ile yok etmek çabasından da sonuç
alamamaktadır.89
4.1. Terörü kutsamak Teröristbaşı’na tapınmak talimatı ışığında 15 Temmuz Darbe görünümlü
Kıyamet girişimine giden yol
Terörün kökleri her dönemin kendi içindeki koşullara göre farklı yaklaşımlarla ele alınmak
zorundadır.
Bebekkatili örneğinden başlarsak, Küresel sömürgecilerin talimatını dönemin koşullarına göre
irdeleme özeniyle bebekkatili yıllardır şu zihniyeti savunmaktadır; Hukuk herkes için ve hatta şeytan için
bile gerekli tezinin uzantısı olarak, Analojik söylemle, “devleti bir vücuda benzetirsek, Nasıl ki her hücre her
organ vücûd üzerinde söz Hakkı sahibi ise ki bu hücre bu organ kanserli bile olsa vücûd üzerinde hak
sahibidir ve vücuttan atılamaz dışlanamaz” O yüzden terör ve onun uşakları katiller hırsızlar da devletten
dışlanamaz ve onlar da devlet üzerinde hak sahibidirler çıkarımı ya da çözümlemesi. Ve güncel olarak
insanlığa karşı suç işlemeyi meslek edinmiş olanlar bu çıkarımı yani çözümlemeyi savuna gelmektedirler.
Bebekkatili de bu çerçevede 35 yıldır Türk Kürt kardeşliğini savunur görünmüştür. Ki böylece, terör
örgütü PKK sözde Kürtleri, 5.000 yıllık medeniyetin temsilcisi ise TSK Türk'leri temsil eder propagandası
için alt yapı tesis etmiş olmaktadır.
Güncel durum tespiti olarak (Mart 2016) Sn.Devlet Bahçeli de Türk Kürt kardeşliği kılıfı bağlamında
maalesef aynı noktada durmaktadır. Yaklaşım her ne kadar farklı açılardan gelse de varılan noktalar bir
birine yakın durursa kazanan tek taraf sadece küresel sömürgeciler oluvermektedir.
Zira sözde Thomas Moore zihniyeti ile Bebekkatili hep tapınma makamında tutulmuştur.
Bu durumun karmaşasına ışık tutsun istersek, 8 asır öncesi Yıl 1215 Magna Carta, Kral ile 100 kadar
derebeyi arasındaki özel hukuk sözleşmesi niteliğindeki bu belge sözde insan hakları bildirgesi ve anayasa
metni gibi sunula gelmiştir. Oysa temel konu İktidarın meşruiyet kaynağının değişiklik göstermesiydi. Kral
88 http://www.zernews.com/2017/02/demokratik-suriye-meclisi-guvenli-bolge-dsg-alanlari-nda-olacak.html
17 Şubat 2017 , ABD’de bulunan Demokratik Suriye Meclisi (DSM)(Yani PKK’nın sözde Halk Meclisi) Eş Genel Başkanı İlham
Ahmed, ABD’nin yeni yönetiminin aldığı en önemli kararın, tampon ve güvenlikli bölge ile göçmenlerin de bu bölgeye
yerleştirilmesi olduğunu belirtti. İlham Ahmed, söz konusu bölgelerin Demokratik Suriye Güçleri (DSG)(Yani PKK’nın sözde
düzenli ordusu) ve YPG (PKK’nın sözde Jandarması) denetimindeki alanlar olduğunu da sözlerine söyledi. DSM Eş Genel
Başkanı İlham Ahmed, geçtiğimiz süreçte ABD’ye bir davet üzerine ziyarette bulundu. Ziyaretine ilişkin açıklamalarda bulunan
İlham Ahmed, kongre üyelerinden komisyonlarına kadar geniş bir kesimle bir takım görüşmelerde bulunduğunu şöyle ifade etti: 89 http://al-monitor.com/pulse/originals/2017/02/turkey-fails-exclude-ypg-raqqa-offensive.html
17 Şubat 2017 ABD'yi Türkiye'nin Rakka planlarına ikna etmek için Washington'a giden üst düzey bir Türk heyeti eli
boş döndü.
59
kilise üzerinden sözde Tanrı'dan yani kutsal meşruiyetten kaynaklı iktidar sahibi iken bu “güc”ü, toprağa
dayalı mutlak meşruiyetten kaynaklı olan iktidar odakları yani derebeyleri ile paylaşmak zorunda
bırakılmıştır. Magna Carta ile iktidarın meşruiyetinde Tanrı kaynaklı “Kutsal”dan mülk-toprak kaynaklı
“mutlak”a geçiş sağlanmış olmaktaydı.
İktidarının meşruiyeti, mülk-toprak dayanaklı “mutlak” kaynak tarafından tehdit altına alınan Tanrı
dayanaklı “Kutsal” meşruiyet sahibi kiliseye karşı 15.-16. Yüzyıllardaki karşı hareket, çoğunlukla
“Avrupa’nın karanlık ortaçağ’da dinle hesaplaşması” olarak yansıtılmıştır. 90 Oysa karanlık ortaçağ’da din
ile değil, Tanrı dayanaklı “Kutsal” meşruiyetin birileri tarafından istismar edilmesi ile hesaplaşma
yapılmıştır. Eğer ki Avrupa din ile hesaplaşmış olsaydı, Martin Luther tarafından 16. Yüzyılda Lutheran-
Protestan mezhebi temelli yeni din tanımlaması olmayacaktı. Avrupa’nın karanlık ortaçağ’daki hesaplaşması
din ile değil de, iktidar mücadelesinde “kutsal” kaynaklı meşruiyetin iktidardaki “tek” belirleyici konumu
olması durumu ile yürütülen mücadele şeklinde gerçekleşmiştir. Aynı yıllarda İngiliz Krallığı da iktidar
mücadelesinde “kutsal” kaynaklı meşruiyetin konumunun 1215 yılındaki Magna Carta sözleşmesinden bu
yana gelişen “mutlak” kaynaklı meşruiyet temelli yeni tehditlere karşı güçlü kalmasını öncelikli
görmekteydi. Bu çerçevede, Martin Luther’in öncülük ettiği, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kilise
üzerinden tahakküm altına aldığı ve bir çeşit gasp ettiği “kutsal” meşruiyet kaynaklı iktidara karşı yürütülen
direnişin bir benzeri de aynı yıllarda (16. Yüzyılda) İngiliz Krallığı tarafından VIII.Henry’nin erkek çocuk
ve evlilik sorunu kılıfı altında Anglikan (İngiliz Milli Kilisesi) mezhebi kurulması ile hayata geçirilmiştir.
Ancak dikkat edilirse tarih sayfalarına yansıtıldığı şekilde “din ile hesaplaşma” söz konusu edilmiş değildir.
Tam aksine dönemsel olarak iktidar mücadelesinde adeta tek meşruiyet kaynağı olarak “kutsal” meşruiyet
durumunun görülmesine karşı tavır alınmamış, yani din dışlanmamış, sadece din kutsallığının bir tek güç
odağı tarafından tahakküm altında tutulmasına karşı gelinerek yeni mezhepler oluşturulmuştur.
Bu süreçte, özellikle 15. Yüzyıl sonunda Avrupa’daki Yahudilere kol kanat geren Osmanlı’nın, bu
defa Martin Luther ve yandaşlarına koltuk çıkması, Ortaçağ karanlığında bir devletin diğer devletin
içişlerine müdahale olarak yorumlanmıştır. Oysa tarihi gerçekler konunun 21. Yüzyıl evrensel uluslar arası
hukuki ölçütler doğrultusunda ele alınması halinde, 1990’lı yıllardaki Bosna’ya yapılan uluslar arası insani
müdahaleden daha insani ve hukuka uygun olduğu görülecektir.
Küresel sömürgecilerin, 15 Temmuz kıyamet girişiminden beklentilerinin şekli boyutu, sözde “din
ile hesaplaşma” adı altında nasıl ki Avrupa’da ortaçağ’da İngiliz Krallığı ve Osmanlı Devleti tarafından
Hıristiyanlıkta mezhepler üretildiyse, bu defa milenyumda İslam dini, sözde çağın gereklerine uyum için
yeni mezheplerle çağdaşlaştırılmalıydı yaklaşımının sahneye konulmasından ibarettir. Bu bağlamda,
uşakların sömürgecilerin gözüne girip öncelik edinme ve iktidar masasından koltuk kapma savaşı; 15
90 http://arkadas.ch/reformasyon-ve-aydinlanma-avrupanin-dinle-hesaplasmasi.asp
01 Nisan 2017
60
Temmuz vesilesiyle bu uşaklar arasında baş kahyalık savaşına dönüşüp, milenyumun en büyük “yaranma”
yarışı olarak kabul görmüştür. 91
Küresel sömürgeciler, Osmanlı’yı (Türk medeniyetinin atalarını) ve İngiliz Krallığı’nı (Anglo-
Sakson medenyetini) sözde örnek almak iddiasıyla milenyumun cici vebası terör üzerinden İslam dini ile
sözde hesaplaşma ortamı sağlayıp Lutheran-Protestan ile Anglikan benzeri mezhepsel yapılanmalar üretmek
çabasındadırlar. Bu mezhepsel türevlerle İslam dini ile hesaplaşma görünümlü yeni sömürü projesinin
alternatifleri sanılandan çok olmuştur. Birinci dünya savaşı öncesinde Arap Lawrence figürü ile can suyu
verilen Wehabilik sözde mezhebi örneğinde olduğu gibi, İslam dini ile sözde hesaplaşmanın ürünü
çalışmalar henüz sonuçlanmış değildir.
Bu konunun küresel boyutunun Türkiye’ye yansımalarını döndüğümüzde belirlemelerimizi iki ana
başlık altında toplayabilmekteyiz.
- I) Teşbihte hata olmaz yaklaşımıyla, küresel sömürgecilerin sömürü düzenini Ortadoğu üzerinden
yüceltmek çabaları bağlamında burada bir sömürge adası oluşturmak adına, sözde ezilmiş
korunmaya muhtaç Kürt sözde milleti ihdas etmek zorunlu görülmekteydi. Millet ihdas
edilecekse o millete bir dini inanış yöntemi yani bir mezhep üretilmeliydi. (İran-Şii mezhebi,
Arabistan Wehabi mezhebi- Ermeni Kilisesi- Rum Ortodoks kilisesi vb. örneğinde olduğu gibi)
Bunun için İmralı’daki bebekkatili küresel sömürgeciler için inanılmaz bir fırsat sunmaktadır. Bu
nedenle dikkat edilirse sözde çözüm süreci bağlamında bebekkatilinin mütemadiyen tapınılası bir
makama yüceltilmesi amacıyla sözde muhatap alınması yönünde bir algı propagandası yapıla
gelmiştir. İmralı’daki teröristbaşı bebekkatili; hakkında Türk yasaları uyarınca Türk yargısı
tarafından; terörden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kesin hükmü kurularak insanlık
düşmanlığını meslek edinme durumu tescillenmiş bir mahkumdur. Yine bebekkatilinin insanlık
düşmanlığını meslek edinme durumundan dolayı yine Türk yasaları uyarınca fiili ehliyeti elinden
alınmıştır. Bebekkatili için insanlık düşmanlığını meslek edinme durumundan ve terörden
ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü dışında herhangi bir sıfat kullanmak mevcut TC yasalarını
alenen ihlal etmek demektir. Bunlara rağmen sözde çözüm süreci kılıfı altında bebekkatili için 92
"Bir Öcalan imajı adeta yeniden oluştu. Daha önceki değerlendirmelerden çok farklı olarak
burada yürütülen çalışmalarla bugün kamuoyu sizi çok farklı değerlendiriyor.” şeklinde övgü
dolu sözler sarf edildiği iddia edilmiştir. 93 Sözde çözüm süreci kılıfı altında bebekkatilini
tapınılası makamda yücelten anlayışı “İslam dini ile hesaplaşma” görünümlü olarak en azından
“Kürt mezhebi” oluşturulması yolunda “Kürdistan Demokratik İslam Kongresi” 10 Mayıs 2014
91 http://www.yenisafak.com/yorum-haber/ocalan-el-kaideye-karsi-ne-yapabilir-26.10.2013-575512
23 Ekim 2013 92 http://odatv.com/bir-ocalan-imaji-adeta-yeniden-olustu-1901161200.html
19 Ocak 2016 93 ÖCALAN, Abdullah, Kasım 2015, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), 1.Baskı, Neuss/Almanya,
Weşanen Mezopaotamya yayınları, ss.387
61
tarihinde Diyarbakır’da hayata geçirilmiştir.94 Bebekkatilinin söz konusu sözde kongreye
mesajında “…Özellikle İslam’ın iki büyük merkezi olarak kendini günümüze de dayatan iktidarcı
arabi, selefi akımlarla İrani şia akımların devletçilik bağlamında yol açtıkları büyük tahribatlara
karşı mekan halk ve demokrasi merkezli kavramlarla mücadele bayrağı açmayı aynı dinin
özündeki doğruya sadakatla bağlı olmanın gereği saymaktayım. İki iktidarcı devletçi merkeze
karşı demokratik ve mekan merkezli karşı çıkışların en büyük toplumcu ahlaki ve politik ifadesi
olarak islami yanıt aramayı bulmayı ve iradeleştirmeyi kongrenizin en temel görevi
saymaktayım…” ifadeleriyle alenen üçüncü mezhep çağrısı dile getirmiştir.
- II) Bebekkatili hakkında farklı değerlendirme ortamı hazırlanırken Türk Milleti kavramı
üzerinden Türk Milliyetçiliği adeta Türkiye’nin yüzyıllık sorunu olarak da propaganda edile gelip
durmuştur. 95 Türkiye’nin yüzyıllık sözde sorunu hakkında bebekkatilin sözde fikirleri özetle
“…Türkler ve Kürtler kurtuluş savaşını birlikte yapmışlardır. 1920’de TBMM’yi birlikte
açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek, ortak geleceğimizi de birlikte
kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi
aydınlatmaktadır….” 96 Türk Milleti’nin sömürgecilere karşı direnişinde son kale olan Sn.
Cumhurbaşkanı’nı bu konumundan alaşağı etmek isteyenler de sözde danışmanla aracılığıyla
benzeri fikirleri dayatmada bulunmuşlardır. Şöyle ki “…Ülkemizin Kurtuluş Felsefesi, 1920
Meclisinde ve 1921 Anayasa’sında karşılığını bulan ‘Kapsayıcı Anadolu Felsefesi’ydi…” sözde
tespitleri ile bebekkatilinin sözde fikirleri birebir örtüşmektedir.97 Bu noktada bebekkatilinin
Anglikan Kilisesi benzeri mezhep oluşturma girişimine alternatif olarak FETÖ üzerinden
Protestanlık benzeri mezhep yedekte tutulmaktaydı. Aslında bu alternatif projelerin birine
diğerinden öncelikli konum verilmiş de değildir. Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “günah keçisi”
ilan etmeye çalışan ve en azından “aldatılan-kandırılan” bir konuma taşımayı hedef edinmiş olan
kesim sürekli olarak “Türkiye milleti” kavramı oluşturmak adına propaganda yapmıştır. Buna
mukabil bebekkatili tarafından da “Kürdistani Millet” kavramının kullanılması için alt yapı
hazırlanmış olmaktaydı. Böylelikle İslam dini ile hesaplaşmanın ne kadar da zorunlu olduğu
iddiasıyla Türkiye Milleti ile Kürdistani Millet, sözde Protestanlık benzeri bir İslami mezhep
türetilmesi yolunda çok ciddi bir yol alınmaktaydı.
94 http://bianet.org/bianet/siyaset/155582-ocalan-dan-islam-kongresi-ne-mesaj
10 Mayıs 2014 95 http://www.serbestiyet.com/yazarlar/mehmet-ucum/turkiyenin-demokratik-butunlugu-652120
30 Aralık 2015 96 ÖCALAN, Abdullah, Kasım 2015, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), 1.Baskı, Neuss/Almanya,
Weşanen Mezopaotamya yayınları, ss.465 97 http://www.aksam.com.tr/guncel/ocalan-mektupta-misaki-milli-dedi/haber-179238
21 Mart 2013, sözde çözüm süreci kılıfı altında bebekkatilinin insanlığa karşı suç işlemeyi meslek edinme durumu adeta “fiili
durum”a dönüştürülmüş olmaktaydı.
62
Söz konusu mezhep oluşturma çabaları bağlamında, öncelik hakkının FETÖ’ye tanınmış olması
bebekkatilinin yandaşları tarafından 15 Temmuz 2016 Kıyamet girişimi sonrası sıklıkla dile getirilmiştir. 98
Eli kanlı PKK narko terör örgütünün ele başlarından HDP Şanlıurfa sözde Milletvekili Osman Baydemir 14
Ağustos 2016 tarihinde yaptığı basın açıklamasında aleni olarak tehdit dolu ifadelerle “Türkiye'de sözde
çatışma ve krizlerin yaşanmaması için Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşması gerektiğini” söylemiştir. Bu söylem
bir çeşit "Ey AKP iktidarı, siz küresel sömürgecilerin talimatını doğru anladınız ama yanlış uyguladınız Zira
Teröristbaşı diye ABD'deki Fetö'ye tapındınız. Oysa gerçek Teröristbaşı hemen yanıbaşınızda İmralı'da”
yaklaşımının sübliminal yöntemle dillendirilmesidir.
Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), adı altında sözde “Kürt sorunun çözümü için yapılan müzakere
çağrılarına yanıt” iddiasıyla 21 Ağustos 2016 tarihinde “Türkiye'de barışın sözde Kürt sorununun çözümü
ile mümkün olacağı ve bu çözümün sağlanmasında da bebekkatilinin salına salına insanlığa karşı suç
işlemeyi meslek edinme durumunun özgürleşmesiyle gerçekleşebileceği” iddia edilmiştir.99 .Aynı söylem
terörü kutsayıp bebekkatiline tapınmayı ilke edinmiş sözde İmralı heyeti tarafından da 22 Ağustos 2016
tarihinde bir açıklamasıyla kamuoyuna duyurulmuştur. 100 Bu söylemlerdeki iki ibareyi değiştirsek birileri
tarafından anında kıyamet kopartılacaktır. Zira bize bu söylemlerden 40 gün önce Türk milletine kıyameti
yaşatanların ihanet sıcaklığı ensemizde hissetmekteydik. PKK / KCK yerine Fetö / Pdy koyalım ve yine
bebekkatili öcalan yerine de Teröristbaşı Gülen koyalım, öyle okuyalım. Biri 40 yıllık alt yapı çalışmasıyla
hayatımızda "terörü yani korkuyu" vazgeçilmez kılmıştı. Diğeri ise 40 günde adeta "terör yani korku
imparatorluğu" inşa etmiştir. Korkunun sıcaklığı, teröristin iyisi kötüsü ayrımının insanlığı kıyamete kadar
taşıyabileceği gerçeğini gözler önüne sermiştir.
Günümüze dönersek, adı her ne olursa olsun, hukuki olarak henüz içeriği açıklanmamış olan 17/25
Aralık 2013 operasyonları sonrasında Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, CIA’in İran bağlantısı Reza Zarrab
üzerinden aba altındaki sopayı ayyuka çıkartan küresel sömürgeciler; "Erdoğan karşıtlığı" kılıfının Türk
düşmanlığını kamufle etmekte yetersiz kalması sonrasında bu defa alenen talimat yağdırmışlardır.. 101 Sözde
sivil inisiyatif girişimi ile kaleme alınan bahsekonu talimat içerikli metinde temel olarak ön plana çıkan
hususlar olarak şu başlıklar dikkati çekmektedir.
- Türkiye'deki casuslar-ajanlar küresel sömürgecilerin can dostu uşaklarıdır. Ki bu Uşak'lar dar'a
düşmek üzere. (Tarih Mart 2016) O yüzden "küresel sömürgecilerin uşağı olmak" hukuka
uygunluk sebebi sayılmalı yaklaşımı beyan edilmektedir. Bu uşaklar asli görevleri gereği Sn.
Erdoğan'a sözde çeki düzen verme aygıtı olarak sunulmaktadırlar.
98 http://m.internethaber.com/baydemirden-tehdit-dolu-sozler-catisma-istemiyorsaniz-1706812h.htm
14 Ağustos 2016 99 http://bianet.org/bianet/siyaset/178000-kck-den-muzakere-cagrilarina-yanit
21 Ağustos 2016 100 http://bianet.org/bianet/toplum/178032-imrali-heyeti-kck-aciklamasi-ciddiyetle-ele-alinmali
22 Ağustos 2016 101 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/505588/Erdogan_Washington_da_uyarilacak..._iste__o__soguk_mektup.html#
28 Mart 2016
63
- Terörü kutsamak ve bebekkatiline tapınmak temel ilkesinden asla geri adım atılamazmış. Ki bir
an önce terörü kutsama girişimlerine ve bebekkatiline tapınma seanslarına dönülmeli tehdidi
savrulmaktadır. Aksi takdirde terör örgütü PKK; Kuzey Suriye sömürge devletinin jandarması
zabıtası olmaktan geri adım atabilirmiş. Bu geri adım küresel sömürgecilerin teröre verdikleri
değerin anlamını yok edecektir. Küresel sömürgeciler açısından, hazır PKK, Ortadoğu'da küresel
sömürgecilerin en sağlam uşağı konumuna yükseltilmiş iken Sn. Erdoğan için tek çıkış yolu
olarak geriye sadece bebekkatili ile yeniden masaya oturmak seçeneği bırakıldığı algısını hakim
kılmaktan medet umulmaktadırlar. Ki böylelikle Sn. Erdoğan; küresel sömürgecilerin "terörü
kutsamak ve bebekkatiline tapınmak" talimatına uygun davranmak zorunda bırakılacaktır.
Sözde sivil inisiyatif görünümlü hayata geçirilen böylesi algı operasyonlarında temel olan saman
altından Türk'e düşmanlık yürütmektir. Bu durumun destekçi aygıtları olarak mütemadiyen bir teröristbaşı
devreye sokulmaktadır. PKK'nın terör elebaşları aynı dönemde yaptığı açıklamalarda; küresel sömürgecilere
bir çeşit "tekmil" vermişlerdir.102
Söz konusu terörist söylemle şöyle
- PKK'nın önceliği küresel sömürgecilerin menfaatleridir. Dolayısıyla efendilerin Emir'leri
önceliğini korumalıydı, Öyle ki "PKK terörünü kutsayıp, onun eli kanlı elebaşı bebekkatiline
tapınanlara karşı, (PKK’lı teröristler olarak) sabırlı olunmadı.
- Sözde Ak Parti’li görünen birilerinin PKK ile sıkı dostluğu geliştirmeleri sonrasında, hazır PKK
terörü "iç savaş" kılıflı olarak kutsal makama yüceltilmişken, sözde "Hendek" siyaseti ile Ak
Parti, PKK'nın kanatları altından çıkartılıp kovularak, 2.500 yıldır, insanlığa medeniyeti öğretip
insanlığın Temel'lerini atmış olan Türk Ordu'sunun güvencesine Ak Parti mahkum bırakıldığı
için, küresel sömürgeciler kutsal sömürge topraklarından nemalanmakta zorlanmaktadırlar.
- 2.500 yıldır medeniyetlerin manevi kurucusu ve insanlığın öncüsü olan Türk Ordusuna Ak
Parti’nin mahkum bırakılmaması için, diğer bir ifadeyle Ak Parti’nin sömürgeciliğe karşı olan bir
cephede yer almasını önlemek için PKK küresel sömürgecilerin uşaklığına hazırdır, taahhüdü ilan
edilmektedir.
Yasal zeminde ise, sözde Reisçiler "terör"ü anlamak öğrenmek için "tanımlama" isterken, sözde
Hocacılar PKK eliyle karşı saldırıya geçip sözde "çözüm" için küresel sömürgecilerin emir kölesi olarak
"terörü kutsamak ve Teröristbaşı'na tapınmak" ilkesine mahkum olduklarını iddia etmişlerdir.
Bir adım sonrasında ise maalesef, küresel sömürgecilerin kul insan merkezi olarak gördüğü batı
ülkeleri dışındaki başta Ortadoğu olmak üzere köle topraklarında jandarmalık görevi sadece teröristlerin
ayrıcalıklı hakkı olacaktır yaklaşımı devreye sokumluya çalışılmıştır.
Bu çerçevede PKK, bir adım ileriye gidip artık ABD ile açıktan diyalog da geliştirmektedir. 103
102 http://m.internethaber.com/pkkli-murat-karayilan-sonunda-itiraf-etti-1579552h.htm
29 Mart 2016, terörü iktidara ulaşmada bir aygıt olarak kabullenme yaklaşımı. 103 http://odatv.com/turkiyeyi-masaya-getir-0804161200.html
9 Nisan 2016
64
4.2. Terörü iktidara götüren 15 Temmuz yolundaki engellerin temizlenmesi.
Nisan 2016 itibarıyla MHP'deki yönetimin olağanüstü kongre karşıtlığı, sanılanın aksine siyasi
kaygıyla değil, tam tersine olası Türkçü tepkileri sözde “insanlık kucaklaşması” görünümü altında "sibop"
işlevine büründürmek hokkabazlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır. 104
- Kendi evinde Kardeşleri ile kavgalı olan birisinin komşularıyla kucaklaşma çağrısında bulunması
- Öz kardeşi ile arasında kardeşlik hukuku geliştiremeyen birisinin Komşusu ile komşuluk
hukukunu by pass edip bir adım ileri gidip kardeşlik hukuku geliştirmesi
Maalesef hukuki dille eşyanın tabiatına aykırıdır ve yine hukuki hayatın olağan akışına uygun
değildir. Türk milletini savunanlarla daha kucaklaşma yapamadan hali hazırda "Ne Mutlu Türk'üm Diyene"
demeyi ırkçılık sayan anlayışla nasıl ve hangi koşullarda kucaklaşma sağlanacaktır?
Türk milletinin Meclis'i TBMM'nin bile bildirisine "Türk" sözcüğünü rica minnet bir tek kere yer
veren anlayışla Türk milleti nasıl kucaklaşma yapacaktır?
Dolayısıyla 15 Temmuz’a giden yolda, Türk Milleti’nin birlik dayanışma ve kardeşçe yaşama ruhu
kıyamet girişimin önündeki en ciddi engel olarak görülmüştür.
Doğrudan hedefi Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir şekilde bertaraf etmek olan 15 Temmuz Kıyamet
girişiminin, terör ayağı çok boyutlu olarak gelişmiştir. Ancak sivil toplum kılıfı ön planda olan 15 Temmuz
kıyamet girişimine, PKK’nın terörle getirdiği puslu hava fazlasıyla gizlenme imkanı sunmuştur. 105 Öyle ki,
sözde çözüm sürecinde sözde “taraf” konumuna terfi ettirilen PKK’nın sözünü tutmadığı propagandasına
geçiş sağlanmış ki, 15 Temmuz’a giden yoldaki engellerin temizlenmesinde, PKK öncü rol üstlenmiştir.
Küresel sömürgecilerin, bir asır önce ölü doğan Sykes-Picot’ya terör ile yeniden hayat verme
stratejisinde, merkez olarak Diyarbakır ilan edilmiştir. Bu çerçevede Diyarbakır; Kuzey Suriye solcu
nasyonel sosyalist PKK sömürge devletinin sınırları içerisinde kalsın diye PKK tarafından 2015 yılında
Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattının da Kuzey Suriye'nin kuzey sınırları olması hedeflenmiştir. İlk
işaret fişeği 6-8 Ekim 2014 Kobane olayları ile ateşlenen bu PKK’nın efendilerinin talimatına aykırı
davranma girişimi, BOP’un 3’lü sac ayağının dikilmesini sekteye uğratmıştır. Sömürgeci uşakları arasındaki
olası görev tanımı ve görev yeri karmaşasını 100 yıl öncesinde 1918’de Skyes Picot’nun ifşa edilmesinden
sonra fark eden Wilson aynen bu bölgeyi yani Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattını 4'ncü bölge gibi
tutup uzun vadede en sadık uşağa peşkeş çekebilmek için küresel sömürgecilerin kendi ellerinde koz olarak
bekletmesi alternatifini gündeme getirmiştir.
Günümüz itibariyle de Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattı halen küresel sömürgecilerin BOP
sömürü düzenindeki 3’lü sac ayağı bünyesindeki uşaklarından istediğine peşkeş çekebileceği bir “koz”
104 http://m.internethaber.com/sinan-ogandan-hdpye-her-satiri-olay-sozler-1588012h.htm
21 Nisan 2016 http://m.internethaber.com/devlet-bahceliden-ak-partiye-destek-sinyali-1588049h.htm 105 http://m.milliyet.com.tr/erdogan-ve-yildirim-diyarbakir-da/siyaset/detay/2253232/default.htm
08 Mayıs 2016,
65
niteliğini korumaktadır. 15 Temmuz Kıyamet girişimini gerektiren durumlardan birisi de Diyarbakır Mardin
Şırnak Hakkari hattı “koz”unun küresel sömürgecilerin elinden çıkabileceği ihtimalinin görülmesinde
yatmaktadır.
Küresel sömürgecilerin terörist uşaklarına “sivillere yönelik eylemleri” yasaklaması, darbe
görünümlü 15 Temmuz kıyamet girişimin ayak sesleriydi ama duyulmadı. Duyurmak için haykıranlar da
terörün sivil toplum ayağının öncüsü Fetöcülerin kripto versiyonu ile tek tek tasfiye edildiler. 106 Uşak
teröristlerin görev tanımı konusunda yeniden uyarılması şeklindeki bu talimat ile sivilleri korumak için
gövdesini siper eden kolluk kuvvetlerinin işlevsiz kılınması amaçlanmaktaydı. Zira siviller terörün “cici”
kılıflarından en üst düzeydeki olmazsa olmaz boyutunu oluşturmaktadır. Öyle ki, siviller savunmasız
bırakılırsa terörün “cici”liği yolunda en sağlam kılıf olarak istismar edileceklerdir. 107
O yüzden tüm saldırılar sivilleri korumak için gövdesini ve canını siper eden kolluk kuvvetlerine
yönelik olmalı anlayışı her geçen gün sözde “ulusal kurtuluşçuluk” sıfatını pekiştirmek adına
kanıksatılmaktadır. Bu yönde küresel sömürgecilerin uşakları; 2016 yılı itibarıyla sürekli olarak
"savunmasız sivillere yönelik eylemleri kınıyoruz" şeklindeki söylemleri ile aslında aynı zamanda, terör
karşıtlarını da “ulusal kurtuluşçuluk” sıfatının masumiyetine inandırmaya çalışmaktadırlar. Bu yaklaşımın
Türkçesi adeta, "terörün amacı zaten sivilleri savunmasız bırakmak değil mi? Bu amaç çerçevesinde
savunmasız sivillerin sayısının artması da doğal olarak terörün istismar edebileceği zemin sunmayacak mı?
Öyle olduğu için hazır savunmasız sivilleri bulmuşken niye sivillere eylem yapıyorsunuz? O yüzden terör
eylemleri sadece savunmasız sivil sayısını arttırmak için hedeflenmeli, yani doğrudan kolluk kuvvetleri
hedef alınmalı".
Sözde çözüm süreci sonrasında şehirlere inen PKK’lı teröristlerin hedef olarak sürekli kolluk
kuvvetlerine yönelik saldırılar gerçekleştirmesi, bu talimatın sahaya yansımaları olarak dikkatleri
çekmektedir. 108
Sivillere yönelik eylemlerin sözde siyasi kimlikteki kişiler tarafından, aleni terörist elebaşlarından
farkı olmadan “kınanması” terörün siyasi uzantılarının da küresel sömürgeci efendilerine sadakat
katsayılarını yüksek tutmalarının tek çıkış yolu olarak görmelerinden kaynaklandığı söylenebilecektir. 109
Öyle ki 15 Temmuz kıyamet girişimine giden yolda savunmasız sivillerin kolluk kuvvetleri içerisinde destek
bulamayacakları bir zemin hazırlanması durumu da sömürgeci uşaklarının öncelikli görev tanımlamaları
106 https://www.aei.org/publication/could-there-be-a-coup-in-turkey/
21 Mart 2016 , 107107 http://www.demokrathaber.org/guncel/kck-sivillerin-hedef-alinmasina-karsiyiz-eylemi-kiniyoruz-h64290.html
19 Mart 2016, Terörün bukalemun özelliğin en güzel yansıması olan KCK, mütemadiyen şöyle açıklamalar yapıp durmaktadır.
“Kürt özgürlük hareketi olarak sivillerin hedef alınmasına karşıyız. Sivillere yönelik eylemleri kınıyoruz. “ 108 http://m.internethaber.com/midyat-emniyetine-bombali-saldiri-mardinden-son-haberler-1600404h.htm
10 Haziran 2016 109
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/552360/Demirtas_tan_TAK_cikisi__Teror_eylemlerini_kiniyoruz__tamamen_dagitil
mali.html
16 Haziran 2016
66
arasında yer almaktaydı. Bu durumun sözde siyasi kimlikli uşaklar tarafından da üstlenilmiş olması hukuk
düzenin evrensel ilkeleri açısından aleni olarak hukuka aykırılık içermektedir.
Yorumda kullanılan mantık kurallarından mefhumu muhalif yani “aksi ile kanıt” şeklindeki hukuk
kuralı açısından baktığımızda 110 siyasi kimlikteki kişilerin “sivillere yönelik eylemleri kınaması” zımni
olarak kolluk kuvvetlerine yönelik terör saldırılarına ihmali hareket ile azmettirmek veya destek vermek
anlamına gelmektedir.
Küresel sömürgecilerin baş kahyası olmak isteyenlere 15 Temmuz’a giden yolda küresel
sömürgecilerin baş ağası sözde tek dünya devletinin Başkan'ı İngiliz'ler adeta gizli istihbarat servisi
üzerinden talimat-mesaj yollamışlardır. 111 BBC Türkçe’ye yazar İsmail Beşikçi’nin, “HDP'nin başkanlık
sistemiyle ilgili siyasetini eleştirdiği, Kürtlerin, parlamentoyu ikna etmeleri zor olabileceği ama, olası
Başkan’la daha etkili bir pazarlık yürütülebileceği” yönünde yaptığı açıklamalar olarak yansıyan bu fikirler
aslında;
- Her şeyden önce İngilizlerin 1916'da Sykes Picot ile köklerini tohumlarını attıkları sözde "Kürt
sorunu"nu, 100 yıl sonra 50 milyonluk meyve vermiş duruma geldiği,
- Küresel sömürgecilerin her bir uşağının kendine biçilen rolü oynamadıkça uşaklık vasfına haiz
olamayacağı, dolayısıyla hep köle figüranı konumunda kalacakları,
- Daha kölelik konumundan çıkıp uşaklığa terfi edemeyenlerin, baş kahya olmayı ümit
edemeyecekleri,
Belirlemelerini içermekteydi.
Medeniyet olarak 5.000 yıllık geçmişinde kölelik kurumu hiçbir şekilde yer almadığı için, küresel
sömürü düzeni önündeki birincil engel her zaman “Türklük” olarak görülmüştür. Olur ki “Türk karşıtlığı”
dikiş tutmaz olasılığı durumuna tedbir geliştirmek üzere sözde Türk Kürt kardeşliğini istismar etmek temeli
üzerinden BOP aracılığıyla; bir yandan Türkiyelileşmek öbür yandan da Kürdistanileşmek 112 şeklindeki iki
ray üzerinde yürümek de küresel sömürünün milenyum alternatiflerinden olmaktadır. Dolayısıyla nükleer
enerji çağı olan milenyumda, yeri geldiğinde BOP için sözde Türk Kürt kardeşliği de fosil yakıt olarak
kullanılacaktır.
Sömürünün dönemsel olarak eşyanın tabiatı gereği dönüşüme uğrayan ihtiyaçları çerçevesinde
uşaklar arası dayanışma ruhunu canlı tutmak da her zaman için vaz geçilmez bir yöntem özelliğini
korumaktadır. Sözde çözüm süreci kılıfının istismarına yeni kılıflar uydurma yolunda yapılan münferit
açıklamalarda sübliminal el atından yöntemle, terörün gücünün iktidara ulaşabilecek boyutlara ulaştığı ima
110 http://www.avukatportal.org/hukukta-kaynaklar-ve-yorumlanmasi/
21 Şubat 2016 111 http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160606_besikci_mulakat
09 Haziran 2016 112 http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160606_besikci_mulakat
10 Haziran 2016, 15 Temmuz’a çeyrek kala yürütülen propagandalar çerçevesinde, İsmail Beşikçi’nin “Kürtler, elbette,
TBMM’de değil, Kürdistan’da güç olmalıdır. Ama, bu da fizikteki birleşik kaplar kuralına göre tutum sergilemeyi gerektirir.
Türkiyelileşmeyi değil, Kürdistanileşmeyi gerektirir.” şeklindeki söylemlerini yorumlamak tarihçilerin üzerine kalacaktır.
67
edile gelmektedir. 113 Bu çerçevede 15 Temmuz kıyamet girişiminin önündeki en büyük engelin terör
karşıtlığı olduğunun görülmüş olması sonrasında can havliyle Küresel sömürgeciler Ortadoğu’daki etki
ajanlarına devreye koymaya başlamışlardır.
PKK terör örgütünün İran, Irak (Barzani-Talabani) ve Rusya ile irtibatını sağlayan sözde büyükelçi
işlevi gören Teröristbaşı Mehmet Emin Pencewini’nin 15 Temmuz’a giden yolu açmak üzere Haziran 2016
tarihinde ifşa ettiği konular arasında;
- Küresel sömürgecilerin Ortadoğu'daki sömürü düzeni ancak BOP ile can bulur ; BOP ise ancak
3'lü sac ayağı ile yürüyebilir;
- BOP'nun nefes borusu ise Kuzey Suriye PKK devleti üzerinden Akdeniz'e uzanılması ile
mümkündür,
- Bu nefes borusu için PKK'nın canlı tutulması gerekmektedir. 15 Temmuz Kıyamet girişimi
öncesi Türkiye'nin kıskacında mengenesinde kalan ve can çekişen PKK'ya can suyu hayati
derecede önem taşımaktadır, o can suyu için sözde çözüm sürecinden başka seçenek kalmamıştır,
- PKK özelinde talimatın öz'ü zaten "terörü kutsamak teröristbaşı'na tapınmak" olduğu için küresel
sömürgecilerin bu talimatı da ancak PKK sayesinde artık meşruiyet kazanmış olabilecektir,
- Pencewini bu çerçevede terörle sözde mücadelenin hedefinin 15 Temmuz’un önündeki engellerin
temizlenmesi iddiasıyla, "Türkiye devletinin ülkedeki Kürtleri bir millet olarak kabul etmesi ve
Kürtlerin meşru haklarını tanıması zorunludur”
hususları dikkati çekmektedir.
Bu sözlerin Türkçe özeti, BOP'un muhtaç olduğu üçüncü sac ayağının Şeyh Said Selefi Wehabi
sözde muhafazakar Kürdistanı sömürge devleti ile can bulması gerektiği, bu üçüncü sac ayağının canlanması
için ise, PKK’nın hazır beklediğini ve PKK’nın bu hazırlığı, Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattı için
2015-2016 yıllarındaki şehir terör olayları, sözde hendek ve özerk yönetim girişimleri şeklinde yürüttüğü
sözde mücadele ile ispat ettiği, anlamına gelmektedir.
Diğer bir boyutu ile Küresel sömürgeciler, BOP bünyesindeki her bir uşağı için görev alanı
belirlemiş durumdadır. Eğer Doğu Anadolu sömürge Kürdistan'ındaki uşaklık görevi verilen Şeyh Said
Selefi Wehabi uşakları bu görevi başaramayacaksa, bu uşaklara alternatif olarak PKK’nın hazır kıta
beklediği propagandasını da güçlü tutmuş olmaktadır. Zira örnek uşaklık görevi ve başarısı olarak; Kuzey
Suriye'deki solcu nasyonel sosyalist PKK'lı terörist uşaklara tahsis edilmiş olan görev yeri ve verilmiş olan
talimatlara uyum düzeyi gösterilmektedir. Hal böyleyken Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattı BOP’un
ikinci (K.Suriye) ve üçüncü (D.Anadolu) bölgeleri arasında tampon ve kim küresel sömürgecilere bağlılık
katsayısını yüksek tutarsa o uşağa peşkeş çekilecek yer olarak tutulmaktadır. O yüzden Pencwini örneğinde
olduğu gibi, 15 Temmuz öncesinde Küresel sömürgeciler Doğu Anadolu'yu tahsis ettiği Şeyh Said Selefi
Wehabi uşaklarını adeta ikaz ederek, “siz daha Doğu Anadolu'daki görevi ifa etmeden, Diyarbakır Mardin
113 http://www.rudaw.net/mobile/turkish/kurdistan/120620161
12 Haziran 2016
68
Şırnak Hakkari hattı için solcu nasyonel sosyalist PKK uşağı ile niye savaşıyorsunuz?” yaklaşımında
bulunmuştur.
Bu bağlamda, Küresel sömürgeciler açısından 15 Temmuz’a duyulan gereksinimin öncüleri arasında
Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattının güvenliği ön plana çıkması yer almıştır..
Terörün Kuzey Suriye özelinde, adım adım vardığı noktada, 15 Temmuz olmasaydı, Türk direnişi ile
karşılaşılacaktı. 114 ABD’nin resmi sıfatlı askeri personeli; BOP'un 3'lü sac ayağını yürür hale getirmek için
geceli gündüzlü Kuzey Suriye ile Doğu Anadolu'da Mayıs-Haziran 2016 ayları itibarıyla cirit atmıştır.
Küresel sömürgecilerin BOP kapsamındaki uşaklarının kölelikten baş uşaklığa terfi edebilmeleri adına
yürütülen görev tanımı çalışmaları şeklindeki bu cirit atmalar kapsamında, ABD'li sömürgeci efendiler 16
Mayıs 2016'da Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye'deki uşakları ile yaptığı görüşmelerde ,
- Kuzey Suriye solcu nasyonel sosyalist sömürge Kürdistanı'nın uşaklığı PKK'ya
- Doğu Anadolu muhafazakar Selefi Wehabi Şeyh Said sömürge Kürdistan'ının uşaklığı ise ışid ve
türevi teröristlere ihale havale edilmiş durumda olduğu vurgulanmıştır. Böylelikle, sömürgeci uşaklarının
sömürgeci efendilerine bağlılık katsayısını yükseltmek amaçlı olarak görev yeri tanımını iyi anlamaları
sağlanmış olmaktadır. 115
Uşaklara yönelik görevlendirme, görev tanımı ve yeri konusundaki uğraşlar bağlamında, darda kalan
küresel sömürgeciler, 15 Temmuz’dan bir ay öncesinden hazırlıklarını ifşa etmekten geri durmamıştır. 116
ABD'nin eski başkan yardımcısı Dick Cheney'nin ulusal güvenlik danışmanı John Hannah, tarafından 15
Haziran 2016’da kaleme alınan ve Foreign Policy adlı haber sitesinde yayınlanan yazıda, Erdoğan için
açıkça "başta ABD ve Orta Doğu ile Avrupa ve Türkiye için tehlikeli şahıs" ifadeleri kullanılmıştır. Ordu
içerisinden birilerinin Türkiye'yi Erdoğan'ın İslamcı diktatörlüğünden ve ülkeyi soktuğu tehlikeli yoldan
çıkarmak için darbe girişiminde bulunmayacağının hiç bir garantisi olmadığı da vurgulanmıştır. Ancak, 27
Mayıs 1960 darbesinin çıkış noktası Rusya ile yakınlaşan ikili ilişkiler olduğu hususu unutulmuş ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile işbirliği için adım atmasının faturasının terör üzerinden Türkiye ihale
edileceğinin yanı sıra 15 Temmuz’un ayak seslerinin geldiği hususu da göz ardı edilmiştir.
Birileri, öyle zeminler hazırlıyor ki, terörün zımnen muhatap alınması sağlanarak, ters psikoloji
devreye sokulup, propaganda gücüne adeta açıktan destek sunulmuş olmaktadır. 117
Küresel sömürgecilerin uşaklarına yönelik talimatlarında, 15 Temmuz’un önünün açılması amacıyla
Haziran 2016 ayı itibarıyla, format değişikliğine gidilmiştir. Buradaki temel amaç ise, “uşakların, makam
114 http://www.basnews.com/index.php/tr/news/kurdistan/276535
18 Mayıs 2016 115 http://www.basnews.com/index.php/tr/news/kurdistan/281585
15 Haziran 2016 , 15 Temmuz’dan tam bir ay önce. Mayıs 2016 ayında sürpriz bir şekilde Rojava’ya giden ABD Merkez
Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel’in Kobanê’de, PKK ve Türkiye yetkililerini görüştürdüğü ve bazı
konularda anlaşma sağlandığı iddia edildi. Bu iddia yalanlanmadı. 116 http://odatv.com/er-ya-da-gec-bir-hesaplasma-gunu-yasanacak-1706161200.html
17 Haziran 2016 117 http://odatv.com/pkknin-hedefinde-o-milletvekilleri-var-1906161200.html
19 Haziran 2016
69
mevki kapmaktan yani baş kahyalıktan önce üzerilerine düşenleri yapmaları, doğru görev yerinde
bulunmaları, dahası kendilerine biçilen role ve verilen görev tanımına uygun davranmalarının sağlanması”
olagelmiştir.118 İnsanlık düşmanı “Kutsal” terör örgütü PKK ile ne hikmetse o terör örgütünü FETÖ
kumpasları ile muhatap alan Türkiye arasında sözde İslami arabulucu rolü üstlenen Dünya Müslüman
Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin El-Karadaği, Haziran 2016 ayı sonlarında basına yaptığı
açıklamada, “Türk devletiyle PKK’nin diyalog masasına dönmesi için girişiminde bulunduklarını” ifşa
etmiştir.119 Buradan da anlaşılıyor ki; küresel sömürgeciler BOP'un 3'lü sac ayağı olmadan Ortadoğu’yu
sömürge merkezi yapamayacaklarını bildikleri için adım adım ilerlemişlerdir.
Şöyle ki; 2003 yılında, Kuzey Irak neo-liberal sağcı Kürdistanı’nın temelleri Saddam Talabani kılıfı
altında atılmıştır. 2012 yılında ise, Kuzey Suriye solcu nasyonel sosyalist PKK Kürdistan'ının can suyu da
sözde çözüm süreci kılıfı altında verilmiş olup, BOP'un 3'lü sac ayağının ikincisinin garanti altına alınması
için çalışmalar başlatılmıştır. Geriye kalan üçüncü sac ayağı için ise uşaklar arasında görev yeri ve tanımı
karmaşası had safhaya ulaşınca da farklı alternatif baş uşaklar devreye sokulmak istenmiştir.
BOP’un üçüncü sac ayağındaki uşaklık görev tanımının muhafazakar dindar görünümlü Selefi
Wehabi Şeyh Said isyanı ruhuna bağlı kalmasının zorunda tutulması sömürgecilerin alternatifleri arasında
zenginliğe sebep olmuştur. Üçüncü sacayağının görev yerinde bulunan uşakların bu durumu görüp buna
uygun davranmak yönünde başarısız olmaları nedeniyle sömürgeciler doğrudan Selefi Wehabi olan uşaklara
yönelme eğilimi göstermişlerdir.
15 Temmuz buz dağının görünmeyen kısmı içerisinde, PKK’nın görev yerini doğru anlaması ve tek
görev yerinin Kuzey Suriye'de sömürgecilerin baş uşaklığını üstlenmek olduğunu artık idrak etmesi, yine
aynı şekilde görev yerini karıştırarak K.Suriye’de bulunan Selefi Wehabilerin de gerçek uşaklık yapacağı
görev yerleri olan Doğu Anadolu'ya öncelik vermelerinin sağlanması hedefleri yer almaktadır. Bu görev yeri
dağılımın sigortası olarak da, Sykes Picot ölü doğduğu için 100 yıl önce Wilson tarafından dördüncü bölge
olarak can simidi şekline dönüştürülen Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattının inisiyatifinin küresel
sömürgecilerin doğrudan denetiminde tutulması görülmekteydi. 15 Temmuz kıyamet girişimi ile küresel
sömürgeciler, BOP’un 3’lü sac ayağının her üç parçasını, bunun yanı sıra da yine BOP’un sigortası olan
Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattının inisiyatifini de garantiye almış olmaktaydılar. Bu 3'lü sac
ayağının hangisinin sömürgecilere bağlılık katsayısı yüksek ise ölçülüp bilahare müzakerelerle 3'lü sac
ayağının o kısmına bu Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattının devredilmesi de bir sömürü aygıtı olarak
devrede tutulamaya devam edilebilecektir. Dolayısıyla 15 Temmuz kıyamet girişimi ile, her üç sömürge
118 http://odatv.com/pkk-kurdistani-parcalamak-icin-ugrasiyor--2403171200.html
24 Mart 2017, Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun, K.Irak'ın Şengal bölgesinde PKK ile KDP arasında Rojava
Peşmergelerinin konuşlandırılması nedeniyle yaşanan krizi değerlendirmek üzere yaptığı konuşmada;."Şengal Kürdistan'ın
parçasıdır. PKK Kürdistan'ı parçalamak için uğraşıyor. Bunu kimin emriyle yapıyor, kimin için yapıyor? Bu emri kim
veriyor? İran mı bu emri veriyor, Almanya mı bu emri veriyor? Kürdistan'ı kim parçalamak istiyor? PKK kalkmış Kürdistan'ı
parçalamaya çalışıyor. Bu yanlıştır, kimse de bunu kabul etmez" şeklinde ifadeler görev tanımı ve görev yeri karmaşasının
kamuya yansıyan bölümü olarak dikkatleri çekmektedir. 119 http://www.rudaw.net/mobile/turkish/middleeast/26062016
28 Haziran 2016
70
bölgesindeki uşaklar, uşaklıklarının hakkını verdikten sonra ancak başuşak ilan edilip sonrasında baş
kahyalık müzakerelerine o zaman geçilecek hatırlatması da yapılmıştır.
Bu çerçevede, 15 Temmuz’a ihtiyaç kalmasın diye başvurulan yöntemlerden birisi de Küresel
sömürgecilerin uşaklarına görev yeri ve görev tanımı konusunda uyarının dolaylı yollarla yapılması
denenmiştir.120 “İşte PKK'yı bitirecek formül” olarak sunulan sözde çözüm önerisinde, Devlet eski Bakanı
Salim Ensarioğlu tarafından, Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, adeta 15 Temmuz kıyamet girişimi tehdidinin
savuşturulması için “esas olan küresel sömürgecilerin talimatı terörü kutsamak Teröristbaşı'na tapınmak
olunca bu talimata bağlılık katsayı düşük olan uşaklar uyarılmalıdır, zira şehit verilerek çözüme
ulaşılamayacaktır” söylemi dolaylı olarak aba altından sopa göstermek yöntemiyle iletilmiştir.
Aynı çerçevede, K.Irak’taki Soranice Haftalık BasNews Gazetesi’nin Haziran 2016 son haftasında,
terör örgütü PKK’ya dayandırdığı haberinde, PKK’nın, Doğu Anadolu’daki terör faaliyetlerinin “hendek
siyaseti” kılıfı altındaki dönüşümünün başarıya ulaşmaması ve Kuzey Suriye’deki uşaklık çıkarlarının
tehlikeye girmesi üzerine terör yöntemlerinde stratejik değişikliğe gideceği belirtilmiştir. 121
Haberin ayrıntısına indiğimizde
- PKK, küresel sömürgecilerin talimatını doğru anlayamadığını kabul ederek, Kuzey Suriye ve
Doğu Anadolu'ya yönelik strateji değişikliğine gideceğini zımnen ilan etmektedir.
- PKK ayrıca, Kuzey Suriye'de baş uşak olmayı kabul ederken, Doğu Anadolu'dan çekilmek için
can güvenliğini garanti altına alınmasını talep etmektedir.
- Wilson tarafından 100 yıl önce planlanıp dördüncü bölge olarak uşaklar arasındaki denge kurma
politikasında "koz" olarak kullanılan Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattı üzerindeki PKK
haklarının da HDP yani sözde siyaset aracılığıyla yürütülmesi güvenceye alınmaktadır.
- PKK söz konusu “koz” olarak tanımlanmış olan dördüncü bölgede siyaset hakkı kazanma
karşılığında Doğu Anadolu'nun diğer kısmını da Selefi Wehabi Şeyh Said uşaklara bırakmayı
taahhüt etmektedir. Ayrıca Kuzey Suriye'deki Selefi Wehabi teröristlerin de Doğu Anadolu'ya
sevk edilmeleri sırasında can güvenliklerinin garantisi sorumluluğu da PKK tarafından
üstlenilmektedir.
- Böylece, küresel sömürgecilerin uşaklarının BOP'un 3'lü sac ayağı bağlamındaki görev tanımı ve
görev yeri algılama sorunu bir çözüme kavuşturularak 15 Temmuz kıyamet girişimine duyulan
ihtiyacın ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.
BOP’un 3’lü sacayağı bağlamında üçüncü ayak için yapılan görev yeri ve tanımı Mart 2017 ayı
itibarıyla farklı algı operasyonlarında da alt yapı için kullanılmaya devam etmektedir. 122
120 http://m.internethaber.com/iste-pkkyi-bitirecek-formul-erdogana-sunuldu-1606423h.htm
30 Haziran 2016 121 http://www.basnews.com/index.php/tr/reports/284263
29 Haziran 2016 122 http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/seyh-sait-afisi-asip-evet-oyu-istediler-1752667/
24 Mart 2017
71
Küresel sömürgecilerin soğuk barış döneminde “soft power” yöntemiyle yürüttüğü işgal projesi
kapsamında nadiren görülen bir durum olarak 5.000 yıllık Türk devlet geleneğinin en saygın kurumlarından
olan MİT’ten dışarıya yansıyan örnekler olmamış değildir. 123 Ancak ne garip ki, MİT’ten kamuya yansıyan
gerçekler asla teyit edilmesi yönünde bir yaklaşım hayatın olağan akışına uygun hale getirilmiş değildir.
Türk devletinin güzide kurumundan Haziran 2016 ayında kamuya yansıyan söz konusu ifşa
belgesinde; Arapça görüşmelerin neredeyse tamamının “İstihbarat Değeri Yoktur” gerekçesiyle kayıtlara
geçirilmeyip adeta IŞİD-DEAŞ terör örgütünün korunduğu, bu duruma MİT yönetiminin göz yumduğu iddia
edilmiştir. 15 Temmuz kıyamet girişiminin bu ifşadan 15 gün sonra yaşanmış olması, 15 Temmuz’un
sanılan aksine tek boyutlu bir felaket olmadığına da işaret etmektedir. Söz konusu ifşa belgesinin devamında
kullanılan şu sözcükler yer almıştır. “Terör ile mücadele yürütülen dinleme merkezinde konuşulan her şeyin,
yapılan her yorumun bayan müdire ve Bölge Başkanı beyefendi tarafından bilindiği, aynı MİT
yöneticilerinin terörle mücadele eden personele ‘Sizin her aldığınız nefesten bile haberim var’ söylemlerinde
bulunduğu” beyan edilmiştir. Özellikle ‘Sizin her aldığınız nefesten bile haberim var’ söylemi de, 15
Temmuz’u yöneten Twitter/Fuat Avni sözde fenomeninin söylemlerinin tıpa tıp kopyası olarak karşımıza
çıkmış olmaktadır. 124
4.3. Teröristbaşına tapınmak ya da küresel sömürgecilerin talimatına sadakat katsayısını yüksek
tutmak
HDP'nin İmralı Heyeti ile Bebekkatili arasında 2013-2015 yıllarında İmralı’da gerçekleşen
görüşmelere ilişkin notları tersten okumaya çabalamak, terör üzerinden saklanan sömürü kılıflarını yırtmak
için maalesef zorunlu bir gerçekliktir. .
- Bebekkatilinin, Mehdi’ye ittifak önerisi.125 olarak basına yansıyan tespitler; bu duruma ışık
tutmaktadır.
PKK’nın 2015-2016 yılları itibarıyla güncel elebaşlarının küresel sömürgecilere neden "tekmil"
verdiği hususu ile yine güncel olarak PKK’nın içinde bulunduğu durumun gerekçesi, ancak tapınma
seanslarının satır aralarında saklı tutulmuştur.
Çözüm sürecinin küresel sömürgecilerinin talimatı doğrultusunda devam etmesi sağlanmış olsaydı,
tapınılası makamdaki bebekkatili Diyarbakır'da taht kurmuş olacak ve Kuzey Suriye’ye Kuzey Irak'a ve
Doğu Anadolu'ya hükmediyor konumda bulunacaktı. Doğu Anadolu'da hedeflenen proje ise 1925’de yarım
kalan sözde muhafazakar özde ise Wehabi-Selefi Şeyh Said Selefi sömürge devleti kurulmuş olmasıydı.
123 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/557967/MiT_te_neler_oluyor___Gunaydin__iskencesi.html
28 Haziran 2016 124 https://twitter.com/bayramzilan/status/776291076424495104
22 Mart 2017 Fuat Avni sürekli olarak Sn Erdoğan’a yakınlığı konusunda “nefesin kadar yakınım” tabirini kullanmıştır.
http://www.uludagsozluk.com/k/fuat-avni/ 22 Mart 2017 125 http://odatv.com/ocalan-gulen-cemaatine-nasil-ittifak-onerdi-2903161200.html
29 Mart 2016,
72
Yine bebekkatilinin gözetiminde Kuzey Suriye PKK sömürge devleti de çoktan BM üyesi olarak ilan
edilmiş olacaktı.
Ama tüm bunları Sn. Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatına çomak sokması ile tökezletilmiştir
Mart 2016 ayı itibarıyla da küresel sömürgeciler "Erdoğan karşıtlığı"nı tetiklerken, Ruslar da belki
bu hileyi önlersek Türkiye'nin bütünlüğü ile Ortadoğu'da bir müttefik kazanırız şeklinde uluslar arası politik
bir manevra içinde olmayı zorunlu görmektedirler.
Şöyle ki
- Bebekkatili hep paralelcilere karşı duruşlu (FETÖ karşıtı) olarak sunulup durmuştur. Hatta
paralel devlet yapılanmasının mucidi olarak da bebekkatili gösterilmiştir. Üstelik bebekkatili
güya Ak Parti’yi ve Sn.Erdoğan'ı da paralelcilerin elinden kurtarmıştı iddiası sıklıkla savunula
gelmiştir. Şu halde bebekkatilinin Mart 2013 ayında Mehdi’ye işbirliği ittifak önermesi ne anlam
taşımaktaydı? Ya toplum satır aralarını okumaz diye “terör kurnazlığı” yapılatmaydı, ya da
küresel sömürgeci efendilerinin talimatları uşakları tarafından, sorgusuz sualsiz harfiyen yerine
getirilmekteydi.
- Kırmanç halka Türkçe öğreten ses sanatçısı İbrahim Tatlıses'e neden suikast düzenlenmiş olduğu
da yine bebekkatilin alenen meydan okumalarında görülmektedir "Tatlıses güya Kürtlerin
köklerini yozlaştırma projesi" imiş. Zira Tatlıses’in Suriye'deki Kırmançlara bile Türkçe
öğretmekte olduğu toplum bilimsel bir gerçeklik olara karşımıza çıkmakta idi.
- 5.000 yıllık medeniyet geçmişi olan bir devletin kamu görevlisinin bebekkatiline hitabetinin
"efendim" olduğu ifşa edilmektedir. Diğer bir söylemle, öyle sanılmakta ki bebekkatiline
bebekkatili diyenlerin devlet kadrolarından dışlanıp uzaklaştırılmaları da küresel sömürgecilerin
talimatının sonucu uygulamaya geçirilmektedir.
- Bebekkatili kendisini BOP’un "eşbaşkanı" olarak gördüğünü iletmektedir. Zira Türkiye'deki
bürokratik sistemde şahıs olarak sadece Cumhurbaşkanlığı makamının Sözcü'sü var iken ikinci
şahıs olarak bebekkatiline basın sözcüsü tahsis edilmiş olmasının başka anlamı ne olabilirdi ki?
Bebekkatili 1998'de Hollanda Lahey'de kuracağı BOP eşbaşkanlık düzenini sözde makamını
2013'te yani 15 yıl gecikmeyle İmralı'da mı kurmaya çalışmaktaydı.
Kuzey Suriye’deki Solcu görünümlü nasyonel sosyalist PKK sömürge devletinin temelleri de sözde
çözüm süreci görünümü altında 2013 yılında atılmıştır.. 126 Bu durumu ifşa eden yine bebekkatili olmuştur.
Şöyle ki;
- Bebekkatili bir Türk bakanı “PKK'nın Gücü'nün farkında değil” tespitiyle eleştirmiştir.
- Kuzey Suriye’deki terörist yapılanma PYD’nin de, bebekkatilinin projesi olduğu teyit
edilmektedir. Bebekkatilinin talimatıyla PYD terör yaapılanmasının, lojistik gıda vb ile beslenip
büyütüldüğü ifşa edilmektedir.
126 http://odatv.com/ocalan-hangi-akpli-bakana-ahmak-dedi-3003161200.html
30 Mart 2016
73
- Güncel olarak Mart 2016 ayı itibarıyla PYD'nin Diyarbakır Mardin Şırnak Hakkari hattındaki
"insanlığa karşı gasp yağma katliam şeklinde çete halinde suç işlemeyi meslek edinen" teröristleri
örgütlemesi de bebekkatilinin ürünü olarak sahneye konulamkatdır.
- Bir seferde 15 kamyon PYD terör örgütüne lojistik gıda vb desteği gönderenler Mart 2016 ayı
itibarıyla nedense PYD'nin ABD ile dostluğundan müttefik olmasından korktukları iddiasını
savunmaktadırlar.
Bebekkatilinden teşekkürler! 127 tespiti terörün sömürü aygıtı olarak ulaştığı noktanın vahameti
açısından oldukça dikkat çekicidir.
Bebekkatiline göre Kasım 2013 ayı itibarıyla yapılan tespitlerde; yarı tanrı konumundaki
bebekkatiline tapınmanın ve PKK terörünü kutsamanın önündeki en büyük engel Ergenekoncular olarak
gösterilmektedir. Dönemin Adalet Bakanı’na talimat vermeyi bebekkatilinin tekeline atfetmek, sözde çözüm
süreci sayesinde bebekkatiline tapınmanın esas alınmasını zorunlu kılmak hangi hukuki dayanak ile
gerekçelendirilebilirdi acaba? Bebekkatili sözde verdiği talimatlarla adeta Sn. Başbakan ile eş değerde
tutulup BOP’un eş Başkan statüsünde tapınılma makamına yüceltilmiş olmuyor muydu? Bebekkatili kendi
eş başkanlık ve talimatı verme imkan sunulduğu için Başbakan'ın teşekkürü hak ettiğini vurgulamaktadır.
Oysa Hakan bey bebekkatilinin talimatını sözde yerine getirdiği için sözde teşekkürü hak etmiş,
bebekkatilinin sözde talimatı doğrultusunda Başbakan sözde uyarılıp Başbakan'ın ((sözde muhatabı
Teröristbaşı'nı)) kışkırtıcı uslüptan vazgeçmesi sağlanmış ve Kasım 2013'te bebekkatili sözde resmen Sn
Erdoğan'ı tehdit etmiştir.
Bu gelişmeler sonrasında ise küresel sömürgecilerin imdadına PKK ile paralel olan FETÖ uşakları
17-25 Aralık 2013 süreci görünümlü olarak yetişmişlerdir. Böylece Bebekkatilinin borusunun 1,5 bir buçuk
yıl daha ötmesi sağlanmış olmaktaydı.
Kamuoyuna yansıyan bilgilerin çoğunluğunun teyidi (doğrulanması) ya da tekzibi (yalanlanması)
genelde zorunlu bir durumdur. Ancak bebekkatilinin sözde çözüm süreci dönemindeki sözde güçlü olduğu
iddialarının bir türlü sağlıklı şekilde teyidi ya da tekzibi mümkün olamamıştır. 128 Buna en dikkat çekici
örnek, 09 Ocak 2013’te Paris’te gerçekleştirilen Sakine Cansız ve beraberindeki iki kadın teröristin terör
yuvasında öldürülmesi olayı olarak karşımıza çıkmaktadır. 129
127 http://odatv.com/apo-erdogan-ve-fidana-neden-tesekkur-etti-1804161200.html
18 Nisan 2016 128 http://odatv.com/paris-cinayetleri-imralida-kurgulandi-0605161200.html
07 Mayıs 2016 , Gazeteci Mine Kırıkkanat, Paris'te 9 Ocak 2013’te üç PKK’lı kadın militanın öldürülmesiyle sonuçlanan suikastı
konu ettiği, "Hiç Kimse" adını taşıyan son romanında; suikastin İmralı'dan planlandığını ve "çözüm süreci" devam ederken hem
Öcalan hem de MİT için engellerden biri olan Sakine Cansız’ın, Paris suikastiyle ortadan kaldırıldığını kurgulayıp iddia etmiştir. 129 http://odatv.com/hakan-fidan-pydye-destek-icin-hangi-sarti-one-surdu-2104161200.html
21 Nisan 2016, İmralı Tutanakları; "P. Buldan: Yaptığımız görüşmeden önce Paris Cinayetine ilişkin ses kaydı ve MİT belgesi
ortaya çıktı, bunları sorduk. Hakan Fidan cinayeti ilk duyduğunda sırtından vurulmuşa döndüğünü söyledi. 'Bu cinayetin bizimle
ve yönetim kademesi ile hiçbir alakası yoktur. Bizim içimizde de Cemaat ve Ulusalcılar üzerinden bir yapılanma var. Onlardan
araştırıyoruz' dedi.
A. Öcalan: Bence buna dikkate almak zorundayız. Kandil tam tatmin olmamışsa da yapacak başka bir şey yok. MİT içinde
soruşturma yapacak halimiz yok.
74
Hangi hukuk düzeni doğrudan kendi varlığını yok etmeyi hedef alan bir suç şebekesine boyun
eğmiştir ve bu boyun eğmeyi hangi gerekçeye dayandırmıştır? Böylesi bir durum insanlık tarihinde ancak
devletlerin sonunu hazırlayan gerçeklerle olarak yer bulmuştur.
Çünkü bir suç şebekesini bir hukuk düzeni eğer muhatap alıyorsa, o suç şebekesi artık amacına
ulaşmış demektir. Dolayısıyla hukuk düzeni bu şebekeye bir çeşit bir şekilde boyun eğmiş olacaktır.
Aşağıdaki ifadeyi kullanan kişi, bir Türk milletvekili ve PKK’yı yasal bir oluşummuş gibi adeta
muhatap alıp sanki cevap vermektedir.130
“PKK ve BDP tarafı bunu küçümseyerek 'özel okulla kandırmaya çalışıyorlar' diyor”
Öyle bir tespit söz konusu ki, teröristlerin devlet yerine AK PARTİ’yi “düşman” kabul etmesi aynı
milletvekilini sanki rahatsız etmektedir.
“Ne oldu da devlet yerine AK Parti hasım oldu?”
Suç şebekesi bile Ak Parti'nin devleti temsil ettiğine vurgu yaparken, bu ve benzeri sözde AK Partili
vekil ya da yöneticiler, AK Parti ile devlet arasındaki bağı görmemezlikten gelmek çabası içinde
olmuşlardır.
Bu zihniyet, kendisine çarpan TIR'ın şoförü yerine bizatihi TIR'ı suçlayan bir zihniyetten farklı
değildir. Teşbihte hata olmaz, analojik yaklaşımla TIR devlet ise, şoför AK Parti’dir.
Aynı milletvekili suç örgütünü muhatap almak bir yana, teröristbaşından bebek katilinden medet
uman söylemlerden de geri durmuş değildir...
“Biz sadece örgütün ne dediği üzerinden hareket edemeyiz. Ben örgüt bağlamındaki konularda
'Kandil ne dedi, ya da o yapının içindeki aktörler ne dedi'den ziyade Öcalan'ın ne dediğinin daha önemli
olduğunu düşünüyorum.”
15 Temmuz kıyamet girişimine giden yoldaki engeller, tıpkı, maktüle kendi mezarını kazdırmak
yönteminde olduğu gibi, yine masumlar üzerinden temizlenmeye çalışılmıştır. 131
Zira 2015 yılına gelindiğinde dahi, PKK artık meşru bir güç konumuna kazanmak üzere olduğu
vurugusu sözde yasal zeminlerde sıkılıkla dile getiriliri olmuştur. 132
4.4. 15 Temmuz sonrası, Terörü kanıksatma girişimleri
Terörün sivil toplum kılıflı boyutu, halkın ve masum insanların terörü kanıksamaları yönündeki
sözde propagandanın görünen yüzü olarak karşımıza çıkmaktadır. 133 Bu noktada yapılan propaganda,
130 http://www.yenisafak.com/roportaj-haber/yeni-turkiyenin-temelini-attik-07.10.2013-571654
07 Ekim 2013 131 http://www.yenisafak.com/yorum-haber/ocalan-el-kaideye-karsi-ne-yapabilir-26.10.2013-575512
23 Ekim 2013, “Öcalan''ın çözüm süreci boyunca, hem faşizm ve hem de Stalinizmi savunan PKK ve KCK kadrolarına rağmen
İslam bayrağı altında birleşmeyi savunması aslında kendi açısından önemli bir risktir. PKK lideri, makam ve konumunu
düşünerek Marksizmi savunma egoistliğine girmemiştir.” söylemleri 2017 hukuki düzeninde hala makul görülmekte olsa idi,
bugün küresel sömürgecilerin teröristler üzerinden sömürü düzeninin dört dörtlük işlmeye başlamış olacaktı. 132 Yayına hazırlayanlar MİŞ Nebi, ENSAROĞLU Yışmaz, 2014’te siyaset, 1.Baskı, İstanbul, 2014, SETA yayınları, ss.67-88b 133 http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tolga-sardan/pkk--baharda--neyi-planliyor--2391090/
75
terörün siyasi gelişmelere etkisini sözde pozitif yöne çekmek yalanı ile teröre ilişkin söylemlere sivil toplum
kılıfı giydirilmektedir. Konuyu PKK özelinde ayrıntılandırdığımızda,
- Terör saldırılarına “hendek ve çukur eylemleri”,
- PKK’nın silahlı tehdit ve katliam girişimleri ile masum Kürt halkından yağmalayıp gasp ettiği
kul hakkına, “halk desteği”,
- Eli kanlı terör elebaşlarına “PKK üst yönetimi”,
- Tek geçim kaynağı, genelde insanlık onuruna, özelde ise masum mazlum Kürt halkına karşı gasp,
yağma, katliam vb. şeklinde çete halinde suç işlemek olan PKK terör örgütünün insanlığa karşı
suç işlemek olan bu mesleğini icra etme şekline “siyasi analiz”
denmesi, Şubat 2017 itibarıyla halen gözü kara bir biçimde küresel sömürgecilerin talimatına sadakatın
önemini koruduğuna işaret etmektedir.
Türkiye’nin her türlü siyasi konusunda olduğu gibi, 16 Nisan 2017 referandum süreci de Terörün
sözde sivil toplum boyutunu ön plana çıkartmak için istismar edilmektedir. Türk siyasetinin teröre göre şekil
almasının zorunlu olduğu yönünde sivil toplum görünümlü tespitler ile adeta terör eliyle toplumsal dokulara
dokunulmasının önü açılmaktadır. 134
Bir yandan Türk devletinin bebekkatili ile hala görüşmeleri sürdürdüğü propagandası yapılırken 135
diğer yandan da aslında son dönemde sözde çözüm sürecine yeniden dönüldüğü iddiası gündeme
getirilmektedir. 136 Bir çeşit ters psikoloji dayatması da diyebileceğimiz bir yaklaşım söz konusudur. Zira
terörü tanımlamadan önce teröre alışmak lazımdır, ama en olmadı “terörü kanıksayın yeter dayatması” için
zemin hazırlanması amaçlanmaktadır. Bu dayatma PKK ve Kuzey Suriye özelinde en üst noktaya çıkartılmış
durumdadır. 137
İyilik kötülük insanlık onuruna özgü bir kavram iken ve hatta İslam inancına göre, hayır yani iyiliğin
ve şerrin yani kötülüğün sadece Allah’ın kudretiyle ve sadece Allah’ın izin vermesiyle gelmesi mümkün
iken tek geçim kaynağı insanlık onuruna düşmanlık olan teröristler arasında iyi-kötü ayrımı yapılabiliyor
06 Şubat 2017, Bu yazıdaki sözde belirlemeler “PKK yönetimi, bir yandan siyasi süreci analiz ederken, diğer yandan da bu
süreçte uygulamak istediği eylemselliği planlıyor. Örgütün siyasi analizlerinde önemli tespitler var. Ancak, referandum sürecinde
kamuoyunun farklı değerlendirme yapmasını önlemek amacıyla, elde edilen bu analizlerin “şimdilik” kaydıyla açıklanmamasında
fayda var. “ şeklinde sıralanmaktadır. Oysa yapılan terörü güncel siyasi gelişmelerle iç içe geçirmekten başka bir anlam
taşımamaktadır.
134 http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/679232/Rakka_da_Kurtlerle_omuz_omuza.html
19 Şubat 2017 , eski ABD büyükelçisi James Jeffrey ABD Kongresi’nde Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada,
“YPG’nin PKK ile olan bağı Türkiye’yi tehdit etse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YPG’ye yönelik düşmanlığı, belli ölçüde
nisandaki anayasal referandumu kazanmak için kurmuş olduğu koalisyondan kaynaklanıyor. Bu (seçim) geride kalınca, YPG ve
PKK konusunda 2015 yazında olduğu gibi daha esnek olabilir.”iddiasında bulunmuştur. 135 http://imp-news.com/tr/article/3221/kurd-cephesinde-mujdeler
06 Şubat 2017 , "Hükümete çok yakın bir kesim, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı gözetiminde Öcalan’la görüşmeler
yapıldığını ve bazı konular üzerinde ilkesel bir anlaşmaya vardıklarını biliyor ve konuşuyor" hususu iddia edilmiştir. 136 http://www.basnews.com/index.php/tr/news/kurdistan/331544
20 Şubat 2017 137 https://willyloman.wordpress.com/2017/02/10/trump-continues-with-obamas-greater-kurdistan-project-hes-bombing-bridges-
and-water-lines-in-raqqa-for-the-kurds/
10 Şubat 2016
76
olması ancak akademik ve teorik açıklama ile temellendirilebilirdi. Ama küresel sömürgecilerin dayatmacı
yaklaşımının neleri başardığı, Ortadoğu gerçekliğinde gün yüzüne çıkmaktadır. 138 Bu durum maalesef
sözde Kürt sorunu ve PKK özelinde küresel sömürgecilerin Ortadoğu’daki sömürü düzenini
sürdürülebilirliğinin can suyu haline getirilmiş olmasıdır. Terör örgütü PKK’nın terör yayın organı Fırat
haber ajansında yayımlanan “Ankara-Rojava; “Eşme Ruhu”ndan terörist PYD’ye başlığı altındaki sözde
haber analiz yazısında iyi terörist-kötü terörist ayrımın perde gerisinin ifşa edildiği öne sürülmektedir. Söz
konusu sözde haber-analiz içerikli yazıda “Rojava’dan (PKK-PYD terör örgütünden) Ankara’ya ilk (terörist)
resmi heyetin ziyaretinin Haziran 2013’te yapıldığı, T.C. Dışişleri Bakanlığı binasında gerçekleşen
görüşmeye Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan “Suriye masası” yetkililerinin katıldığı, bu görüşme trafiğinin
daha sonra da aralıksız sürdüğü, Ankara’daki yetkililerin, Rojava (terörist) yönetimi (elebaşları) ile
yaptıkları her görüşmede ‘Başkan (bebekkatili) Öcalan’ın da bu görüşmeden haberi var’ mesajını da
ilettikleri, her iki taraf arasında (5.000 yıllık medeniyet ile 40 yıllık insanlık düşmanı terör örgütü muhatap
kabul edilmekte) belirlenen muhatapların sürekli irtibatta oldukları, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin
valiliklerinin de hazır bulunduğu görüşmeler yapıldığı, bu görüşmelerde ağırlıklı olarak sınır hattındaki
sorunların ele alındığı” iddiaları sıralana gelmektedir. Bu durumu küresel sömürgecilerin BOP’un 3’lü sac
ayağı olarak belirledikleri sömürü düzenini sürdürülebilir kılmak adına, ölü doğuşunun 100. yılında Sykes-
Picot’ya can suyu vermek şeklinde görmek, herhangi bir yorum ya da analiz olmasa gerektir.
Terörün “cici” boyutu her geçen gün küresel sömürgecilerin usta “fırça” darbeleri ile daha da “ulusal
kurtuluşçu” bir şekil kazanmaktadır. 139 Küresel sömürgecilerin uşakları arasındaki görev bölümü, tanımı ve
yeri konusundaki tıkanıklıkların aşılması yolunda güncel ihtiyaçlar bağlamında BOP’un 3’lü sac ayağının
ikincisi olan Kuzey Suriye öncelikli konumunu korumaktadır. KDP-Barzani’yi neo liberal sağcı demokrat
kılıfı altında K.Irak'ta baş uşak gören anlayış, PKK terör örgütünü ise Nasyonel sosyalist ruhu ile solcu kılıfı
giydirip K.Suriye'de hakim güç kılmaktadır. Sözde Kürtler arasındaki çatışmalar olarak yansıtılan ancak
gerçekte uşaklar arası görev tanımı, bölümü ve yeri uyuşmazlığı olan tıkanıkların aşılması için ise 2017 yılı
itibarıyla PKK-KDP “diyalogu” ile sözde “Kürtler arası dayanışma”, kılıfı hazırlanmaktadır.
Bu kılıf hazırlama işlemleri sanılanın aksine uşakların öncülüğünde değil, tam tersine doğrudan
küresel sömürgecilerin sömürge valileri eliyle yürütülmektedir. 140 Sözde Kürt sorunu ile 100 yıldır sömürü
düzenini askıda tutan küresel sömürgeciler, milenyum ile birlikte terör vasıtasıyla artık ayakları yere basan
bir düzen geliştirmekten başka seçenekleri kalmadığı dayatmasına kendi kamuoyunu ikna aşamasına geçmiş
bulunmaktadırlar. Milenyumun öznesi haline gelmiş olan bu yöntemin bir ürürü olarak, PKK’nın kılıftan
kılıfa bürünen terör uzantılarından Demokratik Suriye Güçleri (DSG) kaynakları, 23 Şubat 2017 itibarıyla
yaptıkları açıklamalarda; ABD'li Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in (Ki McCain güncel Başkan
138 http://www.artigercek.com/ankara-rojava-esme-ruhundan-terorist-pydye/
21 Şubat 2017 139 http://www.zernews.com/2017/02/ypg-ve-rojava-pesmergeleri-uzlasi--icin-3-kez-gorustu.html
22 Şubat 2017 140 https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201702231027354256-dsg-yetkili-abd-senator-mccain-silah-destek-sozu-verdi/
23 Şubat 2017
77
Trump’tan bir önceki Cumhuriyetçi Başkan adayı idi ve Obama’ya karşı seçimleri kaybetmişti) Kuzey
Suriye Kobani'yi ziyaret ederek, küresel sömürgecilerin uşaklarına rehberlik eden ABD askerleri ile
görüştüğünü, söz konusu Kobane ziyareti kapsamında McCain’in PYD, YPG ve Demokratik Suriye
Güçleri’nin terör elebaşları (sözde yetkilileri) ile geçen hafta (19 Şubat 2017 tarihinde Türkiye ziyaretinden
önce) Kuzey Suriye Kobani'de istişare toplantısı düzenlediğini ve ağır silah desteği sözü verdiğini ifşa
etmişlerdir.141
ABD’nin Genelkurmay başkanı Orgeneral Dunford, Washington merkezli Brookings Enstitüsünce
22 Şubat 2017 tarihinde düzenlenen “Global Tehditler ve ABD’nin Ulusal Güvenlik Öncelikleri” konulu
panelde “120 ülkeden 45 bin civarında yabancı savaşçının Irak ve Suriye’de DEAŞ saflarında savaşmasının
bölgedeki terörizm tehdidini bölgeler arası bir sorun olmaya evirdiğini beyan etmiştir. Ancak söz konusu
beyanatın “120 ülkeden 45 bin teröristin, hangi ara, nasıl, nereden, kim tarafından, transfer edildiği”
bölümü; terörün “kutsal” gölgesinin altında saklı bırakılmıştır. 142
Artık Mart 2017 ayı itibarıyla terörün gücü karşısında ses çıkartmak, küresel sömrügecilerin
hegomanyasına karşı gelmek anlamına doğru yol almış bulunmaktadır. 143 Kuzey Suriye örneği üzerinden
küresel sömürgeciler, uşaklarına teröre muhtaç oldukları dayatmasını sürdürmektedir.144 Kuzey Irak’taki
sözde bağımsızlık süreci Barzanistan üzerinden milenyumun vebası cici terör salgınının sonucu olarak
sunulmaktadır. Zira o bağımsızlığın temelleri maalesef 1991’de küresel sömürgecilerden “aferin alma”
haykırışlarında atılmıştı. 145 Bugün temellerin üzerinde milenyumun vebası terörü “cici-ulusal kurtuluşçu”
olarak pazarlamak çocuk oyuncağı boyutlarına ulaştırılmıştır. Bu durumu küresel sömürgecilere arz etme
telaşındaki uşakları ise, konunun iç çatışma değil, küresel sömürgecilerin emirlerine sadakat katsayısını
düşük tutmak girişimleri olduğunu sıklıkla gündemde tutmaktadırlar. 146
İtalyan La Stampa gazetesine Mart 2017’de verdiği mülakatta İtalyan gazeteci Molinari'nin
"Suriye'de Rojava bölgesi PKK/YPG savaşçılarının (teröristlerinin) kontrolünde. Sizin (KDP-Barzani’nin)
özerkliğiniz onlar (PKK) için de bir kurumsal model oluşturarak bir Suriye Kürdistanı'na yol açabilir mi?"
diye sorması üzerine Barzani "Bu gerçekleşebilirdi ama maalesef fırsat kaçtı. YPG'nin tercihleri onu bizden
141 http://www.internethaber.com/ak-partiye-yakin-gazeteciden-sok-kobani-iddiasi-731945h.htm
20 Ekim 2014, PKK/PYD’ye Ekim 2014 öncesi, Türkiye’nin de silah desteğide bulunduğu iddia edilmiş, ancak bu konunun
ayrıntısı hakkında kamuoyu bilgilendirilmiş değildir. 142 http://www.hurriyet.com.tr/abd-genelkurmay-baskani-dunforddan-turkiye-aciklamasi-40375747
23 Şubat 2017 ABD Genelkurmay Başkanı Dunford aynı konuşmasında “Bölgedeki Kürt sorununu konuşacağız ki bildiğiniz
gibi tek bir Kürt grup yok orada birçok Kürt grup var. Türklerin menfaatlerine karşı İranlıların menfaatlerinin karmaşıklığını ve
mevcut birçok şeyi konuşacağız.” Şeklindeki açıklamalarıyla bir yandan 100 yıllık sömürü aygıtı sözde Kürt sorununun küresel
sömürgeciler için öneminin hala ilk günkü kadar değerini koruduğunu vurgulamış olmaktadır. 143 http://www.artigercek.com/yeni-bir-kurt-acilimi-mi/
01 Mart 2017 144 http://www.yenisafak.com/yazarlar/YasinAktay/devlet-bize-devlet-kursun-56591
25 Ekim 2014, 2012’de başlayan sözde çözüm süreci gerçeği, kısmen Ekim 2014 ayından itibaren anlaşılmaya başlanmıştır.
Birileri, iki buçuk yıl sonra Kobani yangını sonrasında “PKK Diyor ki: 'Devlet kurmak hakkımız, ama buna bizim gücümüz
yetmiyor, bari devlet bize devlet kursun” tespiti yapabilmiştir. 145 https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/kerem-yildirim/2017-mart/kurdistan-bayraginin-mesrulastirilmasi-pkk-nin-
mesrulastirilmasidir
05 Mart 2017 146 http://www.zernews.com/2017/03/baskan-barzani-den-bagimsiz-kurdistan-ve-suriye-kurdistani-aciklamasi.html
05 Mart 2017
78
(KDP-Barzani’den) uzaklaştırdı" açıklamasında bulundu. Barzani bunun nedenini ise şöyle açıkladı: "Çünkü
YPG, birçok ülkede 'terör örgütü' olarak görülen (mefhumu muhaliften, Barzani için PKK kutsal bir yapı
olmuş oluyor) PKK'nın yardımını kabul etti. YPG Beşar Esad rejiminin (yani BM üyesi uluslar arası hukuka
göre yasal uluslar arası toplumun saygın üyesi bir devletin) yardımını da kabul etti.147 (mefhumu muhaliften
Küresel sömürgecilere mesaj verilmektedir. Ey sömürgeci efendiler, biz uşaklar olarak talimatlara harfiyen
uyup terör örgütlerini yasal devletlerden önde görmekteyiz. Yeter ki küresel sömürgecilerin talimatlarına
sadakat katsayılarını yüksek tutsunlar) Hala PKK/YPG’nin fikirlerini değiştirmelerini umuyorum ama bu
yanlış politikalar Suriyeli Kürtlerin geleceğini riske atıyor, yalnızca PKK'nin çıkarlarına uyuyor." Aslında,
Barzani, küresel sömürgeci efendilerine aleni olarak şu mesajı yollamaktadır;
- Terörün kamuflesi için bukalemun özelliğini diğer uşaklara öğretmede KDP’nin Kuzey Irak liberal
Kürdistan sömürge devletinin üzerine düşeni yaptığını, ancak bu konuda PKK/YPG’nin sömürgeci
efendilerinin emirlerine sadakat katsayısını yüksek tutmak yerine bencil davrandığını ve daha
kölelikten çıkıp uşak olamadan, “baş kahyalık” mücadelesine girdiğinin görüldüğünü,
- Küresel sömürgecilerin BOP adı altındaki sömürü düzenin muhtaç olduğu üçlü sac ayağının mutlaka
bir “baş kahya”ya da ihtiyaç duyduğunu, bu durumun BOP’un 3’lü sac ayağının ikincisi olan Kuzey
Suriye Nasyonel Sosyalist Solcu PKK Kürdistanı sömürge devleti örneğinde gün yüzüne çıktığını,
- Oysa, PKK’nın KDP-Barzani’yi baş kahya olarak kabul etmiş olması durumunda Küresel
sömürgecilerin tüm enerjilerini , BOP’un 3’lü sac ayağının üçüncüsü olan Doğu Anadolu
Muhafazakar Şeyh Said Selefi Wehabi Kürdistanı için gönül rahatlığı ile harcayabileceklerini,
beyan ve taahhüt etmektedir. Geçmişte sözde sosyalist söylemler üzerinden Barzani ve KDP muhalifi olan
Kemal Burkay da yine Barzani gibi düşünerek, PKK’nın BM üyesi Irak, İran ve Suriye devletleriyle Kemal
Burkay ve Barzani’den bağımsız bir şekilde irtibat kurmasını eleştirmektedir. 148
Terör ile varılmak istenen hedefin köşe taşları artık adım adım döşenmektedir. 149 Zira küresel
sömürgecilerin, tek dünyaya giden yolda kendi öz “kul” kamuoyu kadar hizmetkar “köle” sömürge
toplumunu da bir şekilde ikna etmek zorunluluğu gereği, devlet dışı devlet örgütlenmesi en temel köşe taşı
olarak görülmüştür. Bu örnek BOP’un 3’lü sac ayağının ikincisi olan Kuzey Suriye’de can bulmuş
durumdadur.
147 http://www.basnews.com/index.php/tr/opinion/konuk-yazar/336371 19 Mart 2017 148 Kemal Burkay ; Mart 2017 ayı itibarıyla yaptığı açıklamada; “Ezidi inancından Kürt kardeşlerimizle meskün K.Irak/Şengal
yöresi, doğal olarak Güney Kürdistan’ın bir parçasıdır. Ama PKK, IŞİD saldırısının ardından ortaya çıkan durumu istismar ederek
bu bölgeyi Güney Kürdistan’dan ayırmaya çalışıyor. Bu konuda Bağdat ve İran rejimleriyle ilişki içinde ve onların politikalarına
hizmet ediyor. PKK’nin bu tavrı aynı zamanda Suriye’deki gelişmelerle de yakından ilgili. Arap baharının Suriye’ye de
yansımasından ve bu ülkede Şam rejimine karşı kitlesel bir kalkışmanın başlamasının ardından, zor duruma düşen Esat yönetimi
PKK ile yeniden ilişki kurdu, onun Suriye kolu olan PYD’nin başındaki Salih Müslüm ve arkadaşlarını çağırdı, silah ve para
vererek Kuzey’deki Kürt Bölgesi’nin, şimdi “Rojava” diye adlandırılan yerlerin denetimini, asayişini onlara bıraktı. PYD’den
beklediği ise Kürt bölgesinde rejime karşı herhangi bir direnişi engellemekti.” iddilarını dile getirmiştir. 149 http://www.zernews.com/2017/03/menbic-ozerk-yonetim-sistemi-ilan-edildi.html
13 Mart 2017
79
Aynı şekilde BOP’un 3’lü sac ayağının üçüncüsünün temellerinin adeta sağalama alınması amacıyla
5.000 yıllık Türk devleti geleneğinin son temsilcisi Türkiye Cumhuriyeti bünyesindeki güncel siyasi konular
da istismar edilmiştir. 150 Ak Parti Diyarbakır İl Başkanlığı tarafından, Sn.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
ve Sn.Başbakan Binali Yıldırım'ın 1 Nisan 2017 tarihindeki Diyarbakır ziyareti öncesinde 24 Mart 2017
tarihinde valilik binasının karşısına “Her Evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır” yazılı bir pankart
asılması, BOP’un 3’lü sac ayağının üçüncüsünün temellerinin sağlama alınması yönündeki sübliminal
girişimlerin bir parçasıdır.
Küresel sömürgecilerin, terörü kanıksatma uğraşları bağlamında, yasal sıfatlı kişilerin terör
söylemlerini yargı makamlarının gözünün içine baka baka dillendirmeleri 2017 yılı itibarıyla son
bulmayacak gibi görünmektedir.
80 Milyon Türk vatandaşının vergileriyle sefa süren bir terör çığırtkanının Türk Milleti’nin bağımsız
resmi yargı makamları önünde 24 Mart 2017 tarihindeki sözde savunmaları TCK’nın ilgili maddelerini aleni
şekilde ihlal etmiştir.151
Bahse konu sözde savunma amaçlı özde ise terörü kutsamayı hedefleyen ifadede sanık
sandalyesindeki şahıs;
- “PKK yöneticileriyle (tek geçim kaynağı insanlığa karşı gasp yağma katliam şeklindeki suçları çete
halinde işlemeyi meslek edinmek olan terörist elebaşlarına verilen unvan) Kandil’de (terör yuvasında
bir Milletvekilinin) bulunduğu sırada Türk savaş uçaklarının (terör yuvasını) bombardımanı
yapıldığı, bu bombardımanın dönemin Türk Adalet Bakanı tarafından araya girilmek suretiyle
durdurulduğu,
- Türk devletinin savaş meydanlarında değil de, mahkemelerde kurulduğu, siyasetin de bir süredir de
yargı eliyle yürütülmeye çalışıldığı,
- Bebekkatiline tapınma seanslarını 2013-2015 yıllarında toplamda 3 yıl boyunca ulvi bir iş olarak
tanımladığı
- Tapınma heyet üyesi olarak Kandil’e (terör yuvasına) gidip KCK yöneticileri ile PKK komutanları
(tek geçim kaynağı insanlığa karşı gasp yağma katliam şeklindeki suçları çete halinde işlemeyi
meslek edinmek olan terörist elebaşları) ile toplantı yaptığı,
- PKK’nın bütün yöneticileri (tek geçim kaynağı insanlığa karşı gasp yağma katliam şeklindeki suçları
çete halinde işlemeyi meslek edinmek olan terörist elebaşları) ile 180’i aşkın terör toplantısı yaptığı,
hususlarını dile getirmiştir.
Bebekkatili ile 11/09/2016 tarihinde görüşen kardeşi Mehmet Öcalan’ın anlattığına göre PKK elebaşı
kamuoyuna şu sözde mesajı yollamıştır.:152
150 http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/seyh-sait-afisi-asip-evet-oyu-istediler-1752667/
24 Mart 2017 151 http://odatv.com/kandile-bombardimani-adalet-bakani-durdurdu-2403171200.html
24 Mart 2017 http://www.zernews.com/2017/03/onder-durusma-da-onemli-aciklamalar-da-bulundu.html
80
"Evet tecrit durumumuz devam ediyor. Ama fiziksel olarak fazla bir sorunumuz burada yoktur. Bizim
projelerimiz vardır. Eğer devlet bu projelere hazırsa, biz bu projeleri 6 ayda bitirebiliriz. Biz o süreci yok
etmedik. (sözde) Kürt sorunu ağır bir sorundur. 20, 40 senelik sorun değildir. 100, 200 senelik sorundur.
Biraz vicdanlı insanlar bunu düşünmeleri gerekir. Eğer devlet hazırsa 2 adamını buraya gönderir.
Projelerimiz hazırdır. Dediklerimi söylüyorum, 6 ayda bu sorunu çözeriz. Bu bir kör savaştır. Kimse kimseyi
yenecek bir savaş değildir. Belki 80 sene daha devam eder. Yazıktır, ölen insanlara yazıktır. Artık bu kan,
gözyaşı dursun. Bir an önce bu tek taraflı olamıyor bu çözüm, en büyük taraf devlettir. Eğer devlet işaret
ederse bu sorun çok uzun müddet devam etmez. İnsani olarak dünyanın her tarafında bu konu sürekli
gündemdedir. Bunu defalarca söylüyorum, aktarıyorum. Eğer devlet hukuki bir devlet ise, bir an önce
avukatları ve gerekse eski heyetleri gönderebilir. Kurban Bayramıdır. Bir ülkede günde 30- 40 kişi ölüyorsa,
bu bayram da bayram olamıyor. Herkesin bayramını kutlarım ama bu da ahlaki değildir. Bu elimizdedir.
Bunu çözebiliriz. Herkese üzerine düşen, demokratik kurumlara, aydınlara, demokratlara, siyasi partilere,
insani düşünen insanlara herkes bu sorunun bir an önce çözülmesini istiyor ve bekliyor. Diyeceklerim kısa
ve net bu kadardır."
Bebekkatiline tapınma seanslarından ya da terörü kutsamaktan umut kesilemez dayatması söz konusu
edilmiş mi oldu acaba? Sözde Peygamber adayı sözde Halife Fetö’den umudunu kesen küresel sömürgeciler,
yarı Tanrı kabul ettikleri bebekkatili üzerinden Türk Milletini tarumar etmek projesini devreye mi
koymaktalardı? Terörü kutsamak tek başına yeterli gelmiyormuş Esas olan Teröristbaşı'na tapınmakmış.
Türk Milleti PKK terörüne ve onun eli kanlı elebaşı bebekkatiline teslim mi ediliyordu? Zira bebekkatili
alenen ilan etmekteydi. Bebekkatilinin “projesi” varmış, çözüm sürecini bebekkatili “yok etmemiş”
Bebekkatili küresel sömürgecilerin talimatı doğrultusunda Türk devletini 6 ayda tarumar edecek güce sahip
olduğunu ilan-iddia etmektedir.
Aynı haber terör örgütü yanlısı sözde basın yayın organları tarafından farklı bakış açısıyla yansıtılmıştır.
Özellikle 15 Temmuz kıyamet girişimin bebekkatilini hedef aldığı yönündeki iddialar bebekkatili tarafından
zımnen (mefhumu muhalif yaklaşımı ile) yalanlanmıştır. 153
Bebekkatilinin terör örgütü propgandası şeklindeki sözleri ise;
-“Özyönetimler bir gerçekliktir'
-"Rojava'ya ben ve bir iki arkadaşım geçtiğimizde elimizde ne bir silah ne de cebimizde paramız
vardı. Yanımızda başka kimse yoktu. Ortadoğu'da adı hatırı sayılır olan Hafız Esad'ın hâkimiyetindeki
alanda biz yokluk içerisinde büyük işler başardık. Kürtleri dünyaya Rojava'da tanıttık. Rojava Devrimi
kapsamında IŞİD'e karşı yakın zamana kadar ABD ile PYD birbirleriyle yardımlaştı. Ancak ABD birkaç
hafta önce Türk devletini de Rojava'ya davet etti Cerablus üzerinden. Bunun çok iyi analiz edilmesi
gerekiyor. Tahmin ediyorum ki ABD hem Kürtleri hem de Türkleri bu noktada daha da zayıflatmak adına
152 http://www.abcgazetesi.com/abdullah-ocalandan-aylar-sonra-ilk-mesaj-28111h.htm
12 Eylül 2016 153 http://siyasihaber3.org/imralida-ocalan-ile-gorusmenin-detaylari-aciklandi
29 Eylül 2016
81
böyle bir strateji izledi. ABD istemeseydi Türkler Cerablus'a giremezdi. Amaç burada her iki gücü
çarpıştırmak. Silahsız ve parasız girdiğimiz Rojava'da şimdiki hareketin altyapısını biz oluşturduk. Bir bir
işleyerek. Eğer bugün Rojava'da elde edilmiş kazanımlar var ise bu bizim yıllar önce ortaya koyduğumuz
projenin sonucudur. Şimdi Rojava'nın 50 bin civarında silahlı gücü var. Eğer bugün kendisini
kurtaramayacak ise daha ne zaman kendisini kurtarabilir ki. Ben ne yapabilirim ki bu noktada."
-"Belediyeler halkla bütünleşememiş, halkla bir olamaz ise bu sisteme karşı duramaz. Bu kayyım
atamalara karşı keşke belediyelerimizdeki seçilmişlerimiz halkla bütünleşmiş olsalardı. Ama maalesef
yapmamışlar. Bir süre bu kayyım girişimine karşı bir direniş olur, o da yetersiz kalır. Bu da doğru bir şey
değil. 17 yıldır Kürdistan'da birçok şeyde yönetimdesiniz ne yaptınız? Eğer belediyeler halkla birleşememiş
ve halk binler, onbinlerle belediyeler önüne akmamışsa o belediye görevini yapmamıştır. Bu kabul edilemez.
Bunu nasıl kabul edelim. İrademizle kazandığımız mevzilerimiz belediyelerdir. Ellerinden alıyorlar. Onlar
da kendilerine sağır dilsizi oynuyor. Projelerini gerçekleştirmemişler. Orası fabrika sistemine dönüştürülmüş
ve içindekiler emekli olmaya oynuyor. Belediyelerinizi teslim etmeyin. Binler ile belediyelerinizin önüne
gidin ve sahip çıkın. Elinizden gittikten sonra yapabileceğiniz bir şey olamaz. İradenizi elinizden alıyor, siz
de halkla bütünleşemediğiniz için ancak bakarsınız, elinizden kayıp gidişini…"
-"28 Şubat'ta (2015 yılında) Dolmabahçe'de yapılan mutabakat sonrasında devlet süreci bitirdi.
Masayı deviren devlet oldu. Şimdi devletin başı ise Erdoğan ve AKP'sidir. Biz yapmadık. Devletin heyeti en
son benim yanımdan ayrıldığında bana 15 gün sonra yeniden geleceklerini söylediler. Dolmabahçe'de
açıklanan mutabakatın ardından yeniden adaya gelerek benimle görüşeceklerini söylemişlerdi. Ama masayı
Dolmabahçe'de yapılan mutabakatın açıklamasının ardından devirdiler. Bekledim gelmediler. Süreci devlet
bitirdi. Süreçte bizim hiçbir eksikliğimiz yoktu. Biz her şeyi yapabilirdik. Eğer devlet 'Evet' deseydi, biz de
üzerimize düşen her türlü sorumluluğu bir bir yerine getirecektik."
şeklindedir.
Yine bebekkatili, kardeşi üzerinden basın yayın kuruluşlarına talimat veriyor “bebekkatiline
Teröristbaşı demeyin!” 154 Ancak kendisini Ak Parti yandaşı kabul/iddia eden sözde basın kuruluşları bu
konuyu haber dahi yapmış değillerdir. Zira sözde barış adına 50.000. masumun kanı elinde olan ve 1 Trilyın
ABD Doları yetim kul hakkı gasp eden birisine “sayın” demeyi Türk Ceza Kanunu’nun temel maddelerine
aykırı olarak suç olmaktan çıkartan zihniyetin, terör elebaşı olmaktan subuta eren fiillerinden dolayı
ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olan bir kişiye teröristbaşı demeyi yasaklaması da sürpriz olmayacaktır.
155
154 http://odatv.com/ocalandan-aylar-sonra-ilk-mesaj-1209161200.html
12 Eylül 2016 155 Son gelişmeler ışığında ayrıca bir değerlendirme yapıldığında FETÖ’nün kırkayak yapılanması ve bu kırkayak yapılanmanın
PKK ayağı bölümü ön plana çıkmaktadır. Şöyle ki; İmralı'daki bebekkatili 15 temmuz Kıyamet girişiminde saldırıya uğradı
yalanı ifaş olmaktadır. İnsanlığa karşı gasp, yapma, katliam, tecavüz şeklinde çete halinde suç işlemeyi meslek edinmiş olmaktan
dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hüküm giymiş olan bebekkatiline İmralı'da "Köşk" konforu sağlanmış olması
durumu tescillenmektedir. 50.000. Masum canı katleden ve trilyonlarca ABD doları yetim kul Hakkı gasp edip yağmalayan
bebekkatiline ayrıca 3 hizmetkar danışman sunulduğu beyan edilmektedir. Tüm masumlara adeta şart koşulmakta "terörü
82
Aynı şekilde teröristbaşının infaz koşullarının TC Anayasası ve 5275 sayılı İnfaz kanununu dışında
belirlenmesi çabalarından da vazgeçilmiş değildir. 156
Bebekkatilinin ön plana çıkartıldığı bir dönemde, PKK’nın tüm Kürtlere ve bölge insanına zulüm
yaptığı propagandasından vazgeçilmemiştir. 157 Bu ikilemli durum çerçevesinde; PKK'yı 40 yıldır kurup
büyütüp genelde insanlık onuruna özelde ise Kürtlere olmak üzere tüm masumlara zulüm aracı olarak
kullanan bebekkatilini o masum mazlum Kürtlerin lideri ilan etmenin çıkış ya da kurtuluş yolu olarak
görülmesinin bir açıklaması da olmalıydı. 158
Baş kahyalık kavgasındakilerin gerçeklik gölgesinde yaptıkları diğer girişimlerden birisi ise "savaşta
silah ve mevzi pozisyon vb değiştiren" alternatif saldırı durumu oluşturmak çabasındadırlar..159 Tıpkı Fatih
Sultan Mehmethan'ın kara'dan gemi yürütmesi gibi, Türk düşmanları da alt edemeyeceklerini gördükleri
rakiplerini Türk düşmanlığı saflarına çekmek için, "senin düşmanını ben alt ederim" aldatmacasını devreye
koymaktadırlar. Türk Milleti stratejik derinliğin dehlizlerinde rüyalardan uyanırsa anında hülya'lara dalsınlar
diye Türk düşmanları erken davranıp mevzi değiştirip yeni pozisyonlar almaktadırlar. Zira küresel
sömürgecilerin "tavşana kaç tazıya tut" oyununun figüranı olanlar, dün "tavşan" olmakla övünürlerken
bugün "tazı" ancak biz oluruz derdine düşmüşlerdir. 160
Kutsanmakta olan terörün, uygulama sahasındaki hataları, uluslar arası toplumun tepkileri
gözetilerek genel davranış olarak kürsel sömürgecilerin uşakları tarafından sözde ulusal kurtuluş çizgisinde
tutulmaya çalışılmaktadır. 161 PKK örneğinde, sözde siyasiler tarafından, terörün hedef olarak, Türk kolluk
kuvvetlerini (polis-jandarma) ve Türk Ordusunu imha etmeyi ilke edinirse kutsanmak için hak kazanırmış
olacağı tezi savunulmaktadır.
Sömürü yöntemlerinde sıkıntı yaşanması sonrasında çözüm arayışları sanılanın aksine hukuki değil
fiili durum dayatması ile gündeme taşınmaktadır. 162 Fiili durum dayatması ile yasa ve anayasayı değiştirip
böylece mevcut yönetim ve iktidar yapısı anayasaya aykırı olmaktan çıkartılmış olacaktır. Yani
kutsamak tek başına yeterli değil, Teröristbaşı olarak bebekkatilini kabul edip bebekkatiline tapınmak tek çıkış kurtuluş yolu"
dayatması yapılmaktadır. 156 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/599435/imrali_dan_dikkat_ceken_detay__Sekretarya_h_l__calisiyor.html#
12 Eylül 2016 157 http://m.milliyet.com.tr/bakan-eroglu-pkk-en-buyuk-siyaset-2311019/
14 Eylül 2016 158158 FETÖ ile Bebekkatili kıyaslamasında; gündeme gelebilecek "bebekkatiline tapınmaktan ne medet umuyorsunuz?" sorusu
karşısında, gerekçe olarak, "Sizin Peygamber Halife dediğiniz Fetö, antik Yunan döneminde olduğu gibi tanrılar savaşında kendi
yarı tanrılarından olan bebekkatilini kendi (yani Fetö iktidarı) için satmış, oysa Tanrı her zaman Peygamber'den önce gelir” yanıtı
verilebilecektir. 159 http://www.hurriyet.com.tr/selahattin-demirtas-erdogan-dusmanlari-var-40227500
14 Eylül 2016 160 http://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/uc-sehir-uc-plan-belki-de-son-uc-gun-2033894
02 Kasım 2016, K.Suriye ve K.Irak’taki sorunlar küresel figüranların oyunların sahneledikleri yerlerdir. Ancak İbrahim Karagül
örneğinde olduğu gibi konular ve yerel boyutlarıyla ele alınmaktadır. Özellikle PYD/YPG ile IŞİD’in küresel sömürgeci efendileri
ile ilişkileri hep görmemezlikten gelinmiştir. 161 http://m.internethaber.com/hdpli-vekil-kurkcu-pkkya-resti-cekti-1729255h.htm
07 Kasım 2016, Terörist başı Ertuğrul Kürkçü’nün söylemlerinde terörün PKK tarafından doğru yönetilmediği vurgusu
yapılmıştır. 162 http://odatv.com/eski-mit-mustesarindan-cemaat-ozelestirisi-0911161200.html
09 Kasım 2016, sorunların hukuk dışı dayatmalarla çözümünden medet uman yaklşaımlar TBMM tutanaklarına girmiştir.
83
Türkiye'deki fiili durum (de facto) dayatmasının, anayasal zemine kavuşturulması ile bir adım sonrasında
Türk düşmanlığı da yasal ve anayasal sınırlar içerisine dahil edilip hedef 2023 denilerek başta “Anadolu
Mezopotamya Konfederasyonu” olmak üzere sözde çözüm alternatifleri önündeki "Türk" engeli de sözde
bertaraf edilecektir. Eğer ki sırma işli elbisenin içine "Türk" bedeni uymuyorsa o zaman sırma işli elbiseyi
riske etmek yerine o elbisenin içine uygun olan Anadolu Mezopotamya bedenine o elbiseyi giydirelim
projesi devreye konulmak da istenecektir. Elbiseyi kesip biçmek ile riske etmeyelim bunun yerine kukla
vücut beden bulalım arayışıdır. Teröre de fiili durum kılıfı biçilirse buna hiç şaşırmamak gerekir. 163 Zira tek
geçim kaynağı insanlık onuruna karşı gasp, yağma, katliam tecavüz şeklindeki suçları çete halinde işlemeyi
meslek edinme durumu olan terörü muhatap alsak bile, teröriste işlediği suçların affı yeterli gelecek midir?
Bu af yeterli gelse bile alternatif yaşam tarzı olarak insanlık düşmanı teröriste ne sunulacaktır? 164 Şöyle bir
söylem ya da yaklaşım hangi hukuk düzeninde kendine yer bulabilirdi acaba? “Örgütün içinde bazı kişiler
ürktü. Ben bunlarla yüz yüze görüştüm. 500’ün üzerinde yönetici kadro ‘biz ne olacağız’ dediler. ‘Gidin
İsveç’te Norveç’te oturun’ dedik. Ama hangi parayla? O gün dağa çıkanlar, 55-60 yaşında. Dağda emeklilik
yok, dağda ölüm var bunu biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru
düzgün bir yol haritası koyamadık.” Zira insanlık onuruna karşı gasp yağma katliam tecavüz şeklindeki
suçları çete halinde işlemeyi meslek edinmiş olanlara emeklilik hakkı olmaması adeta “çıkmaz sokak”
olarak görülmektedir. Bu insanlık düşmanlarına emeklilik yok ve ölüm var ise onların önüne doğru düzgün
bir yol haritası koyan hukuk düzeni yeryüzünde 10.000 yıllık tarih boyunca var olabilmiş midir ki,
milenyumda cici veba terörü kutsamakla üretilecek yol haritası insanlığa nasıl açıklanabilecekti? “Dünyanın
hiç bir yerinde anayasası ile istihbarat teşkilatını sınırlamış bir devlet yoktur” yalanı 165 ve “istihbarat olarak
hukuk içinde sınırlı kalındığında açmaz noktaya gelinir” yaklaşımı ile, adeta aslında “devlet diye bir şey
yoktur, esas olan küresel sömürgecilere uşaklık sadakat katsayısını yüksek tutmaktır” ilkesinden başka bir
alternatifin konuşulamayacağı dayatması için uygun zemin hazırlanmaktadır. Zira hukuk olursa kripto
Fetö'cüler ve PKK’lı teröristler devlet kadrolarında yer bulamazlardı ve küresel sömürgecilerin talimatını
yerine getirme fırsatı bulup, 15 Temmuz kıyamet girişimini sahneye koymak mümkün olamazdı. Dolayısıyla
"Terörü kutsamak Teröristbaşı'na tapınmak" talimatına sadakat katsayısını yüksek tutmak en öncelikli ilke
olacaksa istihbaratta hukuka kesinlikle yer verilmeyecekti.
Aynı şekilde, TBMM tutanaklarına geçen söylemlerde, 15 Temmuz kıyamet girişiminin “kutsal”
Fetöcülerin değil gizli istihbarat servislerinin ürünü olduğunu beyanı yer bulmuştur. 166 Bu ifadeleri
söyleyen sıradan bir vatandaş olsaydı başına gelecekleri hayal edebilmek de yürek isteyecekti.
163 http://m.t24.com.tr/haber/ali-bayramoglu-diyalog-ve-muzakere-sureci-mutlaka-yeniden-baslayacak,370158
10 Kasım 2016 164 http://t24.com.tr/haber/eski-mit-mustesari-tanerin-aciklamalarinin-tam-metni-insanlar-oluyor-bir-ortak-akla-ihtiyac-var-bu-
hdp-olabilirdi,370143
10 Kasım 2016 165 http://www.hurriyet.com.tr/mit-eski-mustesari-taner-gulenin-evine-girdig-40274891
11 Kasım 2016 166 http://www.amerikaninsesi.com/a/eski-mit-mustesari-taner-15-temmuz-gizli-servisler-olayidir/3590615.html
84
Aynı tutanaklarda, "Terörü kutsamak Teröristbaşı'na tapınmak" talimatına sadakat, adeta şöyle
vurgulanmaktaydı. “Bölgemizdeki (Ortadoğu’daki) devlet hudutları İngiltere ve benzer ülkeler tarafından
cetvelle çizilmiştir. Şimdi o hudutlar kendi doğal sınırlarını çizmeye çalışıyor. Makedonya 2,5 milyon ama
devlet. Adam ‘30 milyonum benim devletim niye yok?’ diyor. Kürt kadınına ulaşamadığınız sürece bu
meseleyi çözemezsiniz. 167 Öyleyse kutsal PKK terör örgütü ve onun eli kanlı elebaşı, 50.000. masumunu
mazlumun kanını dökerken ve 1 trilyon ABD doları yetim kul hakkını gasp edip yağmalarken milenyumun
cici vebası terörün iktidara erişmekte tek çıkar yol olarak sunulmasının bir sonucu mu olmuş oluyordu? 168
15 Temmuz kıyamet girişimine giden yolda, kullanım ömrü dolan uşakların son damlasına kadar
tüketilmeyi bekleyecek olmaları anlaşıldığında, uşakların geri dönüşüm imkanlarından da vazgeçilmiş
değildir. Bununla birlikte geri dönüşümde de ısrarcı olunduğu söylenemeyecektir. Devletin en üst
makamlarını işgal edenler arasında, “gel seni Gülen (teröristbaşı) ile tanıştırayım” teklifi tasfiye sürecinin
geri dönüşüm kılıfına büründürülmesi çabası olarak karşımıza çıkabilecektir.169 Öyle ki Devletin
Genelkurmay İstihbarat Başkanı Mart 2015 ayında 15 Temmuz kıaymet girişimin alt yapı hazırlıklarının
2007-2010 yıllarında gerçekleştiğini delilleriyle ortaya koymuştur. İstihbarat boyutunda konuyu özetlersek,
“… MİT’ten bilgi akışı kesildi. MİT Müsteşarı Emre Taner’e endişelerimi dile getirdim, “Bilgi alamıyorum”
diye, “Paşam, bu işle artık uğraşmayın. Çok uğraşıyorsun Fethullah Gülen ile, yaşlı bir adam, isterseniz
tanıştırayım, zarar gelmez’’ dedi…” doğrudan ifadeleri yoruma muhtaç değildir herhalde.170 Devlet üst
kademesindeki söz konusu garabete PKK’lı teröristlerin ifadeleri eklendiğinde, “15 Temmuz kıyamet
girişiminde kaos çıkartmak amacıyla Fetöcülerin can kankası PKK elebaşı bebekkatilini İmralı’da infaz
edeceklerdi” iddiasının küresel sömürgecilerin kullanım ömrü dolan uşaklarını geri dönüşüm üzerinden
kullanmaya devam etmek denemesinden kaynaklandığı görülecektir.171. İnsanlık düşmanı teröristlerin Aralık
2015 ayı itibarıyla “…Şehirlerin, dağ kadrosundan gerillalar ve her türden ağır silah ve cephane ile
doldurulması’ talimatı geldi. Ve, ‘Ordu şehirlere müdahale etmeyecek’ şeklinde teminat verildi...”
şeklindeki itiraflarının Kasım 2016 ayında ifşa olması, kullanım süresi dolan sömürgeci uşaklarının geri
dönüşüm sürecindeki tavırlarını gözler önüne sermektedir.
11 Kasım 2016 , TBMM tutnaklarında aynen şu ifadeler yer bulmuştur. “15 temmuz gören gözler görmüştür. Özeleştirimizi
erkekçe yapmalıyız. Fethullah Gülen’in 15 Temmuz’da ihtilale sebebiyet vereceğini alamadık. Oturup konuşalım. Onların arzu
ettiği şekilde ete kemiğe büründürülmüş bilgi verilemedi. Bazı kurumsal eksiklikten ötürü bazı bilgiler alınamadı. 15 Temmuz
öncesinde bilinmese bile sonuçları ile bir büyük faciadır. Ama ikinci, üçüncü, dördüncü darbeden endişe ediliyorsa FETÖ kısa
kalır. Arkasında küresel aklın mutlaka göz ardı edilmemesi gerekir. Dış destek çok önemli. Gizli servisin yönetiminde olur bu
akıl. Bu FETÖ olayı değil, servisler olayıdır. Ona göre tertipli değiliz. Arkasındaki hadiseyi çözemedik. –“ 167 http://www.amerikaninsesi.com/a/eski-mit-mustesari-taner-15-temmuz-gizli-servisler-olayidir/3590615.html
11 Kasım 2016, Eski MİT Müsteşarı Taner: '15 Temmuz FETÖ Olayı Değil Gizli Servisler Olayıdır' başlıklı haber. 168 https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1775
11 Kasım 2016 169 http://kurtuluspartisi.org/hkpli-avukatlar-eski-mit-mustesari-emre-tanerin-de-feto-sorusturmasina-supheli-sifatiyla-dahil-
edilmesi-icin-ankara-cumhuriyet-bassavciligina-basvurdu/
10 Kasım 2016 170 http://www.haberturk.com/gundem/haber/1048547-ismail-hakki-pekin-buyukaniti-ve-basbugu-uyardim
02 Mart 2015 171 http://www.star.com.tr/yazar/hendek-darbeye-hizmet--pkkli-anlatti-yazi-1159017/
10 Kasım 2016
85
Sıra küresel sömürgecilerin sadık uşaklarına yeni yaşam alanları sunmaya geldiğinden olsa gerek
Mayıs 2017 ayı itibarıyla dört koldan terörü kutsamak için girişimler başlatılmış durumdadır. Özellikle
sömürünün 3’lü sac ayağının yükünü ikinci ayak temelinde üstlenen PKK’nın can çekişme çığlıklarına
küresel sömürgeciler kulak vermeyi zorunlu görmektedirler. Öncelikle insanlık onurunun kulakları sağır
edilip terörü kutsamaya uyanacak vicdanları saf dışı bırakmak üzere narkoz taktiği de devreye
sokulmaktadır. 172
Sözde çözüm süreci adı altında, küresel sömürgecilere yaranmak üzere devreye konulan projenin
başlangıcındaki söylemleri yeniden hatırlamak gerekirse, 173
“Avrupa Parlamentosu yetkililerinin 03 Ekim 2013 tarihinde, Demokratikleşme paketiyle (sözde
çözüm süreci) ilgili çok olumlu cümlelerini duymak gerçekten çok duygulandırdı. Türkiye’nin imajını
bozmaya çalışanlara demokratikleşme paketimiz adeta şamar gibi çarpmıştır. Türkiye tarihinin en reformcu
hükümetinin bir reform paketiyle daha, bir demokratikleşme paketiyle daha vatandaşların önünü açmak için
kararlı olduğunu dost, düşman herkes bir kez daha anlamıştır. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin (sözde
çözüm süreci) ne ilk paketidir, ne de son paketi olacaktır. Biz durmak yok, reforma devam diyoruz. Durmak
yok, yola devam diyoruz. İnşallah bu paket ülkemizin standartlarını daha da yükseltecek. Yeni, yeni paketler
yapmaya da bizi teşvik edecek”
“Ne güzel bakın dokuz aydır, on aydır memlekette şehit haberleri gelmiyor. Terör artık unutulmaya
başlandı. Allah ülkemizin bu huzur ortamını bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Bu ülkeyi karıştırmak
isteyenlere, milletin başına çorap örmek isteyenlere fırsat vermesin. Böylesine huzurlu ortam olduğu sürece
tabi ki o zaman askerlik süresinin kısaltılması da, profesyonel orduya geçmemiz de, uzun vadede belki de
zorunlu askerliğin zaman içerisinde tamamen kalkması da düşünülebilir. Ama ilk aşamada ordumuzun
ihtiyaçları çerçevesinde sürenin kısaltılması hayırlı bir gelişmedir. Allah huzurumuzu bozmansın"
şeklindeki ifadelerden iki yıl sonra ise,
-“ Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani 'sakın böyle bazı ufak
tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin' vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu
o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla
bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarım 'Bize işte devletin baskısı var, şunu var' demesin diye
elinden o kozu alalım istediler. Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi
ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu.”
172 http://odatv.com/kuzey-suriye-kurt-cumhuriyeti-1205171200.html
12 Mayıs 2017 , Şu ifadelere yer veren anlayışın sesi kısılmak istenmektedir. “Kuzey Suriye'de bir Kürt Cumhuriyeti/Otonomisi
veya Federasyonu kurulacağını, Akdeniz'e ulaşılabilecek bir koridorun oluşturulacağı aylardır konuşuluyor. Okur yazar
olanların neredeyse tamamı bu haberleri okudu hazmetti. Amerika'nın hatta Rusya ve Esad'ın da IŞİD'e karşı savaşmakta olan
Kürt kuvvetlerinin yanında yer aldığı ve bu özerkliğe yeşil ışık yaktığını bilmiyorum, duymadım diyen yalancıdır veya kendini
kandırmaktadır.” 173 http://www.milliyet.com.tr/flas-aciklama-askerlik-kalkabilir/gundem/detay/1772828/default.htm
04 Ekim 2013
86
tespitleri yapılmıştı. 174
Tekraren vurgulamak gerekirse, bir tehlikenin gerçekleşmesinden önce dile getirip ikaz etmeyi suç
sayan bir anlayış bağlamında, o tehlikenin birebir gerçekleşmesine meydan verilmesinin hukuki bir düzende
açıklamasının yapılabilmesi için yeni teorilere ihtiyaç duyulmasından başka önümüzde bir seçenek
kalmamaktadır.
Zira çözüm süreci sözde başarıya ulaştığında sözde huzurlu ortam devam ettiğinde, zorunlu askerlik
tamamıyla kalkacak olması planlamasıyla 15 Temmuz kıyamet girişiminin planlamaları bu kadar
örtüşüyorsa bu teorinin çıkış noktaları konusunda fikir üretmek de yine ancak vicdanlara bırakılabilecek bir
konudur.
Küresel sömürgecilerin formatı değişse de “soğuk barış” döneminin vazgeçilmezinin terör olduğu
tartışmasız bir tarihi gerçeklik olarak artık iyice gün yüzüne çıkmaktadır.
Ekonomi zirvesi adı altında, 12 Mayıs 2017 tarihinde BOP’un 3’lü sac ayağının merkezi olan
Diyarbakır’da “girişim ve iş dünyası konseyi toplantısı düzenlenmiştir. 175
Söz konusu toplantıda yapılan konuşmalarda;
-“İki yıla yakın bir zamandır kentimiz ve bölgemiz çok sıkıntılar çekti. Bu geçen iki yılda
insanlarımızı (yani kutsal PKK’lı teröristleri) yitirdik, (terör) varlıklarımızı kaybettik ve çok zor yaşam
koşullarından geçtik ve maalesef bu durum devam ediyor. (Küresel sömürgecilere çağrı, ey sömürgeci
efendiler, iki yıldır PKK’lı uşaklarınız ve onların yardakçıları iki yıldır can çekişmektedirler.) Bu ülke
hepimizin ve hepimiz bu topalaklarda eşit şekilde yaşamalıyız. (PKK terörü de bu topraklarda eşit şekilde
yaşamalıymış!)176
- Başka ülkelerden daha yoğun olarak terörizm tehdidiyle yaşamak zorunda kaldığımızın
idrakindeyiz. Bu mücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz. Ülke olarak şiddetin son bulması ve Kürt
sorununun silahsız çözümü için defalarca girişimlerde bulunuldu. (Oysa Türkiye’deki şiddetin kökeni sözde
Kürt sorunu olarak küresel sömürgecilerin dayattığı sömürü düzeni ve onun tetikçisi olan PKK terörü)
Önümüzdeki dönemde, silahlı mücadelenin bir daha geri dönülmemek üzere muhakkak terk edilmesini ve
bunun koşullarının sağlanmasını arzu ediyoruz. (Tek çıkar yol PKK terörünün kutsanması olarak
görülmekte) Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyalogun çözümün mimarı olmasını
sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, Türkiye, mutlak
özgürlükler, (insanlık onuruna karşı suç işlemeyi meslek edinme durumu baş tacı edilmedikçe küresel
sömürgeciler Türkiye’ye rahat vermeyecektir yaklaşımı) hukuk devleti ve demokrasi ve aynı zamanda
vatandaşının güvenliğini kusursuz sağlayabilen özgüvene ve güce sahiptir.177 (Ordu, asker, güvenlik ve
174 https://www.haberler.com/cumhurbaskani-erdogan-valilere-uzerlerine-8280540-haberi/
21 Mart 2016 175 https://www.haberler.com/ekonomi-zirvesi-ak-parti-chp-ve-hdp-li-vekilleri-9609101-haberi/
12 Mayıs 2017 176 http://t24.com.tr/haber/disiad-baskani-burc-baysal-surec-buzdolabindan-cikarilmali,404153
13 Mayıs 2017 177 http://t24.com.tr/haber/tusiaddan-pkkya-silah-birak-hukumete-de-adim-at-cagrisi,404126
87
kolluk gücü olmadan özgüven nasıl sağlanacak? Bu durum kafatası olmayan bir beyninin güvenliğini
sağalmak kadar bilim dışı ve akıl dışıdır.)
5. SONUÇ
Terörü kanıksatma uğraşlarına karşı gelmek, 2012-2016 yılları arasında sözde çözüm süreci karşıtlığı
uydurması temelinde hükümete muhalif siyasi bir tavır olarak tanımlana gelmiştir. Ancak ne zaman ki,
terörün masumları hedef alan boyutunun ulaştığı stratejik derinlik dehlizleri, kan gölünü döndü, sanki o
zaman bir farkındalık ortaya çıktı. 178
Hükümet adına Hükümet sözcüsü sıfatıyla Sn. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un 22 Şubat
2017 tarihinde yaptığı; "Toplumun kabul ettiği terminoloji üzerinden terör örgütlerini tanımlamamamız
lazım. Terör örgütlerinin başkanı, temsilcisi vs.si imamı olmaz. Bunlar teröristtir. Bunların hepsi ister
PKK'lı, ister DEAŞ'lı, ister FETÖ'cü olsun bunların hepsi insanlık düşmanı birer cinayet çetesidir. Terörün
propaganda gücüne karşı medyanın uyanık olması lazım. Çok açık söylüyorum medya bu konuda inşallah
bundan sonra mecburen ayağını denk almak durumunda kalacak".şeklindeki açıklamayı 2012-2016 yılları
arasında dillendiren kim olursa olsun maalesef hükümet muhalifi olarak muamele görmüştür.
Aynı kapsamda, bir yaşanmışlık olarak, 50.000 (ellibin) masumun kanını döken ve 1 (bir) trilyon
ABD dolarından fazla yetim-kul hakkını gasp edip yağmalayan ve bu fiillerinden dolayı bağımsız Türk
mahkemelerinde yargılanıp Türk Milleti adına hakkında terörden idam hükmü kurulan birisine kendi sıfatı
olan teröristbaşı bebekkatili demek suç addedilip bunun yanı sıra devlet görevlilerinin bu hükümlü için
bebekkatili tanımlamasını kullanmasının devlet kadrolarından tasfiye için gerekçe bile sayılması ve yine bu
bebekkatiline hak ettiği bu “insanlık düşmanı” sıfatı yerine tam tersi bir söylem ile “sayın” deyip tapınılası
makama yüceltip “efendim” diye tapınanlar ile bebekkatilinden aferin alanların devlet kadrolarında
barındırılıp, yüce makamların işgal edilmesi durumunun takdiri, yüce kamuoyunun vicdanına kalmıştır. İşin
boyutu maalesef aşamada da kalmayıp, aynı bebekkatili, 20 milyonluk bir kitlenin “LİDERİ” olarak ilan da
edilivermişti.
Özellikle 2008-2009 yıllarında devlet kadrolarındaki sözde bürokratlar, şu söylemlerde bulunarak
kendilerine kariyer yapacaklarını umuyorlardı.;
- Bu PKK'lılar 30 yıldır Onur'larıyla mücadele ediyorlar. PKK’lılara yazık günahtır. Bu yüzden
verdikleri bu mücadelenin bir karşılığı olmak zorundadır,
13 Mayıs 2017 178 http://www.milliyet.com.tr/kurtulmus-teror-orgutlerinin-siyaset-2401845/
23 Şubat 2017,
88
- MİT'çiler ya da emniyetçiler ya da askerler; o onurlu PKK'lıların ağır koşullarında iki gün bile
yaşamakta zorlanacaktır. O onurlu PKK'lılar (2009 yılı itibariyle) 30 yıllık çile dolu yıllarının bir
sonucunun kendilerine sunulmasını bekliyorlar.
- Bu sözde gariban “Fethullah Hocaefendi”den ne isteniyor? Şu an (yani 2008-2009'da) Türkiye dünya
gücü oluyorsa bu Fethullah Hocaefendi'nin emekleri sayesinde gelişmektedir.
- Bu yüzden artık Fethullah Hocaefendi'ye hak ettiği konum verilmelidir.
- Özellikle PKK terörünü kutsamak ve teröristbaşına tapınmak fiillerinin önündeki en ciddi engel Türk
şehitlerinin sözde istismar edilmesidir. Açılım sürecinin tıkanmasında ve Habur’da kutsal
teröristlerin davul zurna ile karşılanmasının devamının getirilememesinde vatandaşların Türk
bayrağına sevgisinin ve Atatürk’e saygısının büyük yeri olmuştur. Vatandaşın arabalarına Türk
bayrağı asması engellense toplumsal iç çatışmalarının önü alınmış olacaktır.
Bu söylemlerden 8-9 yıl sonra ortaya konulan 15 Temmuz felaket senaryosunun "darbe
girişimi"nden çok öte gerçek kıyamet girişimi olduğu ve bu girişimin temelinin bir kısmının da aslında
sözde açılım ve sözde çözüm süreci yalanları ile FETÖ ve PKK tarafından kol kola girilmek suretiyle
atıldığı gün yüzüne çıkmaktadır.
Fetöcülerin kendi içerisinde bir kast sistemi olmalıydı ki, 15 Temmuz kıyamet girişimi o Fetöcülere
adeta bünyesindeki “tedbir” işini beceremeyenlerden “arınması” için bulunmaz fırsat sunmaktaydı. Emekli
Deniz Albay-Milletvekili Dursun Çiçek tarafından 16 Ekim 2016 tarihinde yapılan açıklamada179 dile
getirilen; “Fetöcüler özellikle son 15 yıl (2001-2016 yılları arasında) en büyük desteğini iktidar
imkanlarından almıştır. 2010 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dönemin MİT
Müsteşarına Fetöcülerin Orduya sızmalarının arttığını, belirtmiş, MİT Müsteşarı ise: Paşam bu zavallı yaşlı
adamdan (Teröristbaşı Fetö’den) ne istiyorsunuz? Yurtdışında okullar kuruyor, Türkçe Olimpiyatlarıyla
Türkçe’mizi sevdiriyor diye karşılık vermiştir.” hususları 15 Temmuz kıyamet girişimin tarhi bağlarına ve
devlet organlarındaki köklerine de işaret etmektedir.
Küresel sömürgeciler tarafından, sömürü düzenindeki uşaklar 10 yıl ila 30 yıllık periyodik aralıklarla
yenilenmekte ve format değişikliği ile yeni sürümler devreye konulmaktadır. Bu durumu örneklendirmek
gerekirse; 24 Ocak 1980 serbest piyasa ekonomisi kararları altındaki sömürü düzeni 12 Eylül 1980’den
önceki sözde anarşi düzeninin ürünü idi. Ama güya 12 Eylül öncesi anarşisine yönelik olan ihtilal; ne
gariptir ki tüm garibanları silip süpürürken 12 Eylül öncesinde bir türlü kurulamayan işletilemeyen 24 Ocak
1980 serbest pazar ekonomisi kararları, 12 Eylül öncesi anarşi dönemine ait olmasına rağmen o dönemi
yıkmak isteyenler tarafından tam tersine ihya edilip yüceltilmiştir. Zira askeri darbe olmadan küresel
sömürgecilerin Türkiye’deki sömürü düzeni 12 Eylül darbesi olmadan kamufle edilemeyeceği gibi, yine 12
Eylül darbesi olmadan sömürü aygıtı olan 24 Ocak sözde serbest Pazar ekonomisi kılıflı sermayenin emek
sömürüsü egemen kılınamayacaktı.
179 http://odatv.com/gulun-ingiliz-sempatisi-ve-bulent-arincin-festo-sevgisi-ayni-sureclerin-urunudur-1610161200.html
16 Ekim 2016
89
Aynı 12 Eylül darbesi 2010 yılında yine bir 12 Eylül günü bu defa “milli irade”nin doğrudan
istismarı ile Anayasanın temel ilkelerinden olan Yargı bağımsızlığının tahakküm altına alınması ile format
değiştirmiş olmaktaydı. Yenilenen 12 Eylül darbesinde Küresel sömürgecilerin uşakları 1980’de kullanılan
Sam amcanın çocukları yerine 2010’da Batıya yakın ılımlı sözde İslamcılarla revize edilmiş oluyordu.
Son olarak 15 Temmuz’da da öncesiyle sonrasıyla yetim kul hakkını yok sayan küresel
sömürgecilerin sömürü düzeninin devamını esas alan bir kıyamet girişimi söz konusu edilmiştir. Dolayısıyla
kıyamet girişiminin başarısı ya da başarısızlığı gibi bir durum değil tam tersine deli dumrul sendromu ile
“biz o köprüden geçmeyelim de zararı yok iki katı bedel ödeyelim yaklaşımı” devreye sokulup, kıyamet
yerine “darbe girişimi”nin önlemiş olması tezini savunur gibi görünen uşaklar piyasaya sürülmüştür..
Oysa küresel sömürgecilerin uşakları arasında son 10 yıldır görev tanımı ve görev yeri konusunda
süregelen ve çözüm bulmakta zorlanılan karmaşa durumu mevcuttur. 1980'li yıllardan bu yana
diktatörlükten umudunu keseceğini gören küresel sömürgeciler, 1983'te ABD'de sivil toplum örgütlenmesi
küresel çapta şemsiye STK/NGO kurmuş ve 1984'te de Avrupa Konseyi’ne de (CoE) yerel yönetim özerklik
şartının uşaklara kural olarak dayatılmasını sağlamışlardır.
Bebekkatilini Hollanda'ya götürüp Lahey Uluslar arası Adalet Divanı nezdinde kutsayıp BOP
eşbaşkanı yapmak isteyen küresel sömürgecilerin bu hamlesine de bebekkatili 2002'den itibaren hem STK
hem de yerel özerklik konuları üzerine baş uşaklık yapmak çabasında olmakla karşılık vermiştir. 2002'deki
KCK anayasası da bu küresel sömürgecilerin talimatı üzerine inşa edilmiştir. KCK sözde sözleşmesi adı
altındaki bu metin ise "devlet dışı toplum örgütlenmesi" olarak adlandırılıp, PKK terörünün milenyumun
cici vebası formatına uygun hale getirilmesi sağlanmıştır. Zira artık küresel sömürgeciler artık kendilerini
dünyayı "tek dünya devleti" sistemi ile sömürme zorunluluğuna mahkum saymaktaydılar. Sömürülecek
dünya küresel bir köy şekline bürünmüştü. Velhasılı 15 Temmuz kıyamet girişimi küresel sömürgecilerin
son 30 yıldır tüm dünyada küresel köyde yeni misyoner olarak uşak edindiği FETÖ çetesinin görevinin
bittiğinin tescillendiği bir durum olarak karşımıza çıkmış olmaktadır.Ayrıca, FuatAvni operasyonu
Cumhurbaşkanlığı külliyesini dinleme üzerine inşa edilmiş bi operasyondu. Artık cılkı çıkmıştı. Görünen o
ki, ya bu kıyamet girişimi sonrasında paralel FETÖ çetesinin hiç bir izi kalmayacak ya da küresel
sömürgeciler uşak değiştirecek ve sömürü taze kanlarla devam edecektir.
Terörün milis gücü olan STK/NGO’lar 15 Temmuz sonrasında daha ciddi sorumluluklar sütlenmiş
görünmektedir. 180 Milis gücü olmayan silahlı teröristin ömrü 3 günü geçemeyecektir. Sözde çözüm süreci
de zaten teröristin milis gücü kaybolmaya yüz tutunca başlatılmıştır. Bu bağlamda tek güç otorite sahibi
olarak kutsal PKK'nın milis gücü ilan edilmiş ve o milis gücü sözde akil adam yalanı ile baş tacı yapılmıştır.
Söz konusu teröre milis gücü desteği dönüp dolaşıp bazı menfaat gruplarını da vurmaya başlayınca Suriye
örneğinde olduğu gibi sözde insane yardım amacıyla Hatay’da şube açan yabancı STK’lar, çantalı kuryelerle
milyonlarca lirayı sınırdan geçirip, Suriye’de kaosu büyütmekte ve muhalif grupları bölerek, iç karışıklıkla
180 http://www.sabah.com.tr/dunya/2016/08/14/yabanci-stklar-kaosu-korukluyor
14 Ağustos 2016
90
gruplar arasında çatışma çıkartmayı hedeflediği tespitleri dillendirilmeye başlanmaktadır. Oysa kürese
sömürgecilerin sömürü aygıtının merkezinde son 30-35 yıldır STK/NGO’lar baş rol oynamaktadır.
Terörü meşrulaştırmak yolundaki girişimlerden asla vazgeçilmiş değildir. 181 Örnekleri sanılandan
çok fazla olan “terörü meşrulaştırmak” girişimlerinin en temel yönü, bugüne kadar geçimini gasp, yağma,
katliam, tecavüz vb şeklindeki suçları çete halinde işlemeyi meslek edinmek suretiyle sağlamış olan
kıriminal tiplerin, bundan sonra insanlığa karşı suç işleme mesleğinden ayrılmayı taahhüt etmesi çözüm
olarak sunulmaya devam edilmektedir. Özellikle kariyerini küresel sömürgecilerden “aferin” almakta gören
zihniyet; 50.000 masum insanın kanı üzerinden 15 Temmuz kıyamet girişimini kutsarcasına, Mart 2017
ayında bile “Bir süredir, PYD-YPG’nin Suriye’deki kazanımlarını koruma adına (yani terör aslında
iktidara ulaşmakta başarılı olabiliyormuş örneği adına) PKK’nın Türkiye’de silah bırakması söz konusu
olur mu? (terörün iktidara ulaşmakta başarılı olması için görev tanımını bilmek yeterli değil, görev yerini
de doğru tahlil etmek zorunludur) şeklinde telkinler işitiliyor. Türkiye bu durumda ne yapar? (PKK
küresel sömürgecilerin kendisine tanımladığı görevi doğru yerde yani asli görev yerinde sürdürürse terör
hemen kutsanacaktır yaklaşımı) Yeniden bir çözüm sürecine dönülür mü?” sözde tespitleriyle terörü
kutsamaya yelken açmaya mahkûmuz propagandasına sarılmaktan geri durmamaktadır.
Terörü iktidara ulaşmada temel aygıt olarak kullanan küresel sömürgecilerin, kendi bünyelerindeki
güç dengelerinde de arayışları farklı boyutlarda sürmektedir.182 “Dünya beşten büyüktür” temelli
yürüttükleri sözde ABD ve İngiltere karşıtı söylemlerin gerçek yüzü milenyumun (2000’li yılların) ilk
çeyreğinde yavaş yavaş açığa çıkmaktadır. Özellikle soğuk barış dönemimin teröristler aracılığıyla sıcak
sözde çatışmalar şekline dönüştüğü Suriye’deki güç-iktidar kavgasında 183 Rusya Federasyonu ve Çin Halk
Cumhuriyeti’nin katı tavrı “Dünya beşten büyüktür” söyleminin ne için üretildiği konusunda fikir
sunmaktadır. Oysa bu söylem ilk dile getirildiğinde sözde Batı karşıtı olarak algılanıp, sözde BM Güvenlik
Konseyi’nin ABD tarafından işlevsiz kılındığı iddiası ön plana çıkartılmıştı. 184 Bugün olan ise, artık
BM’nin ABD güdümünde yönetilmesi çabasından başka bir şey değildir. 185
Küreselleşme sürecinin kemale ermesinin önünde engel olarak görülen “ulus devletler”i aşmak
zorunluluğu kapsamında Türk devleti öncelikli konumunu korumaktadır. Türk devletinin adım adım işlevsiz
kılınması planlamaları doğrultusunda öncelik teröre geniş yaşam alanı sunmaktan geçmektedir. Küresel
181 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/pkk-silah-birakacak-mi-cozum-surecine-donulecek-mi-40408975
28 Mart 2017 182 http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-haberi-abd-ordusundan-tepki-ceken-tweetler-40380616
28 Şubat 2017, PKK özelinde artık teröristlerin kresel sömürgeciler için birincil önemde lejyoner olarak piyonluk yaptıkları
tescillenmiş oluyordu. ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) PKK’lı teröristlerin YPG saflarında sözde savaştığını
internet üzerinde iddia ederek alenen terör propagandası yapmaktadır.
183 http://www.ntv.com.tr/dunya/suriye-rejimine-yaptirim-getiren-bmgk-tasarisini-rusya-ve-cin-veto-etti,Iln2E30l-
UmtH_XPd9TsPQ
28 Şubat 2017 184 http://www.aljazeera.com.tr/haber/erdogan-dunya-5ten-buyuktur
24 Eylül 2014 185 http://www.milliyet.com.tr/abd-rusya-ve-cin-bugun-acimasiz-dunya-2405042/
28 Şubat 2017
91
boyutta güç sahibi olabilmenin yolunun 18. Yüzyıldan bu yana Ortadoğu üzerinde yoğunlaşmış olmasının da
etkisiyle, Türk medeniyetine yönelik saldırılarda istismar aracı olarak etnik unsurlar öncelikli olarak
kullanılmıştır. 186 Mart 2016 ayı itibarıyla basına yansıyan, “Londra merkezli Kürt Araştırmalar Merkezi'nin
(Centre for Kurdish Progress) organize edeceği Nevruz resepsiyonu için mesaj gönderen İngiltere'de ana
muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn, mesajında Türk hükümetine bir an önce çözüm
müzakerelerine yeniden başlanılması ve Kürtlerin temel haklarına saygılı olunması çağrısında bulundu.”
yönündeki sözde barıs çağrıları da, iki yüzyıla varan söz konusu istismar girişimlerinden başka bir anlam
taşımamaktadır.
Etnik unsurların istismarı için terörü zorunlu gören anlayış, 21.yüzyılda milenyumun vebası
konumuna taşımakla çözüme ulaşacağı fikrini Kuzey Suriye-PKK üzerinden örneklendirmektedir. 187
ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi ve Ortadoğu uzmanı James Jeffrey’nin, “Eğer PKK/YPG Ruslar ve
İranlılarla işbirliği yaparsa ABD için de tehdit haline gelir.” söylemi ile ABD kamuoyunu, sömürü aracı
olarak teröre muhtaç olunduğu fikrini dayatmaktan başka bir çaba değildir. Uluslar arası hukuk nazarında
“insanlığa karşı suç çetesi” olan bir terör örgütünün Küresel sömürgeciler açısından tehdit olarak
algılanabilmesi için, BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan bir devlet ile irtibatlı olmasını zorunlu
görmek “milenyumun cici vebası” metaforunun nereden kaynaklandığını ortaya dökmektedir.
Uşaklar arası kriz Mart 2017 ayı itibarıyla artık uluslar arası boyutta resmi söylemlere taşınmaktadır.
188 ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner’in 14 Mart 2017 tarihinde resmi basın toplantısında
yaptığı açıklamada, “K.Irak/ Şengal’de bulunan PKK’lılara ilişkin olarak, PKK’lıların Şengal’de yeri yok”
ifadelerini kullanmasının mantığı ancak, mefhumu muhalif çözümlemesi ile bulunabilir. Zira “kutsal”
terörist insanlık düşmanı bir oluşumun bir bölgede yeri yok ise, mefhumu muhaliften aslında o “kutsal”
teröristlerin görev yerlerini karıştırdığı ve bir çeşit görev yeri ihlali yaptığı sonucundan başka bir çıkarıma
ulaşmak akıl dışı bir çözümleme olacaktır. Bu durum herkesten önce küresel sömürgecilerin bazı uşakları
tarafından fark edilmiştir. 189 Sözde Kürdistan Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani 13 Mart 2017
tarihinde kendi çöplüğünde yaptığı bir açıklamada 'PKK ile savaşmaya niyetlerinin olmadığını, Şengal'i inşa
etmek istediklerini, Suriye'deki teröristlerin KDP’ye bize ihtiyacı olduğunda, Peşmerge güçlerinin
yardımlarına Kobani'ye gönderildiğini ve KDP’liler tarafından Kobani'deki teröristlerin kurtarılmasına
yardım edildiğini vurgulamıştır. Bu açıklamanın devamında ise; “Kobani ve çevre köyleri kurtarıldığında
bize 'Size artık ihtiyaç kalmadı, dönebilirsiniz' dediler. Biz de 'Çok memnun olduk, madem bize ihtiyaç
kalmadı, dönüyoruz’ dedik biz ‘illa ki Kobani ve çevre köylerinde kalacağız' demedik ve döndük. Onlardan
186 https://tr.sputniknews.com/avrupa/201703041027487161-ingiltere-jeremy-corbyn-nevruz-mesaji-cozum-sureci-cagrisi-
turkiye/
04 Mart 2017 187 http://www.haberturk.com/dunya/haber/1413183-abdnin-eski-turkiye-buyukelcisi-james-jeffrey-munbici-aldik-karar-bizim
04 Mart 2017 188 http://www.rudaw.net/turkish/world/140320175
14 Mart 2017 189 http://www.zernews.com/2017/03/necirvan-barzani-pkk-ile-savas-maya-niyetimiz-yok.html
14 Mart 2017
92
da aynı şeyi bekliyoruz.” Sözleri ile küresel sömürgeci efendilerine kutsal terörist kardeşleri PKK’lıları bir
çeşit şikayet etmiş oluyordu.
Bu yönde istihbaratın küresel sömürgecilerin emir kulu olması gerekliliği 15 Temmuz kıyamet
girişimindeki zorluklarda ayyuka çıkmıştır. Zira uşakları kukla haline dönüştürüp o kuklaları yöneten
aygıtların kullanımında istihbaratın merkezi düzeyden kopuk olması küresel sömürgecilerin planlarının
aksamasına neden olmaktadır. 190 ByLock örneğinde olduğu gibi, istihbarat küresel sömürgecilerin merkezi
denetimine girmediği için, uşakları yönetmek, görevini yapmayanları zamanında tespit edip tasfiye etmek
işleyiş olarak amacının dışına çıkmıştır. Bu çerçevede küresel sömürgeciler Türkiye örneğinden başlamak
üzere ulus devletlerdeki istihbarat kuruluşlarını küresel boyutta 191 tek çatı altında toplamak zorunluluğunun
baş gösterdiği yaklaşımı hakim kılınmaktadır. Böylece “böl-parçala-yönet” stratejisinin devreye konulması
en yumuşak karın olan istihbarat ile başlatılmış olmaktadır. Küresel sömürgecilerin uşakları sözde medya
basın ve ifade özgürlüğü adı altında “istihbaratın yeniden yapılandırılmasına ilişkin herhangi bir KHK veya
yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmuyor. Hükûmetin alacağı idari bir kararla istihbarat birimlerinin yapısı
yeniden düzenlenecek. Buna göre, istihbarat ‘iç ve dış’ olmak üzere ikiye ayrılacak. Sınırlar ve terör bölgesi
ile dış istihbarattan MİT mesul olacak.” sözde görüşleri ile algı operasyonu başlatmışlardır.
İstihbarat hukuku, istihbarat biliminin temelini oluşturmakla birlikte, ulusal ve uluslararası akademik
dünyada hak ettiği konuma ulaşmış değildir. Bu duruma, istihbaratın, devlet idaresi bünyesindeki
konumunun gizlilik temelli192 olmasının da etkisinin bulunduğu muhakkaktır.
Devlet idaresindeki diğer sektörlerden farklılığı gizlilik boyutlu olmasının yanı sıra, kamu hizmeti
gören hiçbir kuruluşta olmadığı kadar fazla özellikli bir yapıya sahip olan istihbaratın 193 bu hassas
konumundan kaynaklı bilimsel araştırmalardaki zorluklar, hukuki alandaki çalışmalara da yansımaktadır.
İstihbarat kuruluşlarının demokratik, insan haklarına saygılı bir şekilde işlev görebilmesi194 şeklindeki
yaklaşım, devlet idaresi içinde bile istihbaratın adeta bir tehdit ya da tehlike algısı doğurduğuna işaret
etmektedir. Oysa istihbarat bu durumun tam tersine, demokratik sosyal hukuk devletinde insan haklarına ve
insanlık onuruna saygının güvencesi olarak görülmelidir.
190 http://www.haberturk.com/gundem/haber/1408800-122-bin-kisinin-telefonunda-bylock-cikti
01 Mart 2017 191 http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/451502.aspx
01 Mart 2017, 192 CAPARINI, Marina, October 2002, Challenges of control and oversight of intelligence services in a liberal democracy, the
Geneva Centre for the Democratic Control of Armed Forces (DCAF), Conference paper, Geneva.
[online]ftp://budgie1.ethz.ch/dcaf/dcois/ev_geneva_021003_caparini.pdf [Erişim 15 Mayıs 2014] 193 KÖSELİ, 2011, s. 151, ATEŞ, Nisan 2014, ss.156-159 194 GİLL, Peter, 2006, Toward a theory of intelligence, Workshop report, RAND National Security Research Division, (ed.
Gregory F.TREVERTON, Seth G.JONES, Steven BORAZ, Philip LİPSCY) RAND, Santa Monica USA, ss.4-5, [online]
http://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/conf_proceedings/2006/RAND_CF219.pdf [Erişim 08 Mayıs 2014]
93
Her bilgi doğası gereği eksiktir ve bu özelliğinden dolayı da yanlışlıklara açıktır195. Belki bu
durumdan kaynaklı olarak, insanoğlu tarih öncesi çağlardan bu yana, mutlak gerçeklikten çok daha güçlü bir
konumda gördüğü “efsane”nin peşinden koşmuştur.196 Bilginin doğruluğuna ulaşma serüvenin de efsanenin
doğasında bulunan gizlilik de en temel silah olarak görülmüştür.197
Geçmişte yaşanan doğru bilgi edinmenin zorluğu modern çağda yerini, yararlı bilgiye ulaşma
sorununa bırakmıştır. Yığınla bilgi arasında yol bulabilmek de, içgüdüsel bir sezgi, özel yetenek ve
kanıksama gerektirmiştir. 198 Bunun sonucundaki doğal bir yansıma olarak, kamu idaresinin yanı sıra,
istihbarat kuruluşları da doğru bilgiye ulaşmanın şartlarındaki bu değişime ayak uydurmaya zorlanmıştır.
İnsanlık tarihinde iktidar gücünün meşruiyeti tarım, sanayi ve bilgi ekonomik sistemlerinde199
farklılıklar göstermiştir. İnsanlık tarihi M.Ö.8000 yıllarındaki tarım devrimi ile başlarken iktidar gücünün
unsurları tarih öncesi çağlardaki ilkel toplumdakine göre değişerek devletleşme ihtiyacını doğurmuştur. Bu
değişim, Konfüçyüs’e göre “bir arada yaşama zorunluluğundan doğan toplumsal uzlaşma gereksinimi”200 ile
gelişerek şekillenmiştir. Dolayısıyla devlet örgütlenmesi ilk haliyle, 19.yüzyıl İngiliz tarihçi ve hukukçu Sir
Henry James Sumner MAINE’nın ilkel hukuk (ancient law) teorisinde açıklandığı gibi, kan bağı (soy) ve
toprak birliği temelli iktidar güçleri ile şekillenmiştir.201 Aynı dönemdeki Amerikan antropoloji bilim
insanlarından olan Lewis Henry MORGAN, bu gelişimi, ilkel toplum teorisinde (ancient society) soylar
(boylar, kabileler) üzerine toplumsal örgütlenme, toprak ve mülkiyet üzerine siyasi örgütlenme şeklinde
tasnif etse de202, iktidar gücünün meşruiyet dayanağı tanrı kaynaklı olarak görülmüştür.203
Modern çağda bilgi ekonomisinin hakim kılınmasıyla meşruiyetin kaynağındaki esas, akıl ve bilgi
dışında bir açıklamayı reddetmeye başlamıştır.204
Bu nedenle, iktidar gücünün meşruiyetinde üçüncü bir temel ortaya çıkmıştır. Buna göre iktidar gücü
meşruiyetini,
- Tanrı kaynaklı ruhban sınıfa dayalı “Kutsal”,
- Toprak ve mülkiyet kaynaklı, bir hanedana dayalı “Mutlak”,
- Nüfus ve toplumsal sözleşme kaynaklı oy sayısına dayalı “Milli irade”,
195 MESSADIE, Gerald, Ağustos 2013, 4000 Yıllık aldatmacalar tarihi, 1.Baskı (Çev. Sonat Ece KAYA), İstanbul, Pegasus
yayınları, s.16 (Orijinal basım 2011) 196 A.g.e. s.15 197 A.g.e. s.306 198 TOFFLER, Allen, Kasım 1992, Yeni güçler yeni şoklar, 1.Baskı, (Çev. Belkıs DİŞBUDAK ÇORAKÇI) İstanbul, Altın
kitaplar, s.303, s.306, s.315 (Orijinal baskı 1991) 199 YILDIRIM, Süreyya, Aralık 2004, Bilgi ekonomisi ve bilgi ekonomisinin Türkiye açısından değerlendirilmesi, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7.Cilt 12.Sayı, ss.106-124, [online]
http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c7s12/makale/c7s12m6.pdf [Erişim 16 Mayıs 2014] 200 KÖSOĞLU, 2004, ss.16-17 201 ABELES, 2012, s.16 202 A.g.e, s.17 203 A.g.e, s.19 Ayrıca, KÖSOĞLU, 2004, ss.34-35, İslam öncesi Türklerde de iktidar gücünün kaynağı Tanrı olmakla birlikte,
Hakan egemenlik hakkı olan “kut”u Tanrı’dan alır ancak, geleneğe dayalı kurallar bütünü bir yusun (hukuk) olan “töre”ye
uymakla yükümlüdür. Dolayısıyla Türklerde iktidar gücünün meşruiyeti ilkesel olarak Tanrı olmakla birlikte, uygulamada “töre”
(yani hukuk) bu meşruiyete halel getirebilmektedir. 204 YILDIRIM, Süreyya, Aralık 2004, Bilgi ekonomisi ve bilgi ekonomisinin Türkiye açısından değerlendirilmesi, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7.Cilt 12.Sayı, ss.106-124, [online]
http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c7s12/makale/c7s12m6.pdf [Erişim 16 Mayıs 2014]
94
unsurundan almaktadır.205
Marc ABELES bu durumu, uygarlığın gelişimi olarak görmekte ve temsil süreci ile bağlantılı
olduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede devleti olan olmayan toplumlar ayrımı yapmaktadır.206
İktidar gücünün “Kutsal” unsurlu meşruiyet aldığı örnek günümüzde sadece sembolik Vatikan
devleti, “Mutlak” unsurlu meşruiyet örneği ise, sembolik Krallıklardır.
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, her devlet yapılanmasında aynı zaman diliminde, aynı
hızda ve aynı düzeyde olmamıştır. Bu durum, istihbaratın kamu idaresi içerisinde görünür kılınmasında da
geçerliliğini korumuştur. İngiltere’de 20.yüzyılın son on yılında başlayan istihbarat kuruluşlarındaki yeniden
yapılanma yönündeki hukuki düzenlemeler, Fransa’da ancak 21.yüzyılın ilk on yılında gerçekleşmiştir. 207
Türk hukuk sistemi içerisinde, kamu idaresindeki istihbarat yapılanmasında yeni bir düzenlemeye
gidilmesi çalışmaları, istihbarattan ne anlaşıldığının çerçeve tanım olarak ortaya konulması sonrasında
yararlı ve işlevsel kılınabilecektir.
Hukuk devletinin en belirgin özellikleri arasında, başta iktidar gücü olmak üzere tüm kamu
kurumlarının tasarruflarının öngörülebilir, ulaşılabilir açık ve şeffaf olması yer almaktadır.208 Tanımı isabetli
yapılamayan kamu hizmetinin, kurumsal yapılanması için gerekli hukuki düzenlemeler de haliyle sorun
yumağını büyütmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Bu bağlamda, teorik bir tanımlamayla istihbarat;
sıradan doğal insanların olağan koşullar altında,
- (bakarak ya da bakmadan) görmeyle
- (duyarak ya da duymadan) işitmeyle,
- (değerek ya da değmeden) dokunmayla,
- koklamayla,
- tatmayla,
hissedemediği, olup biten, olmakta olan ve olacak olan her türlü şeyi veri olarak edinebilme,
bu veriyi analiz ederek, değerlendirerek bir olgu durumuna ve sonrasında aslına en yakın biçimde algıya
dönüştürme,
bu yolla istihsal edilen ürünü insanlığın gelişimi ve devamı (hayatta kalması, töremesi209) ile kamu yararı
için depolama (arşivleme) ve kullanma,
205 FUKUYAMA, 2004, ss.40-41, ss.45-46 206 ABELES, 2012, s.76 207 Fransa’da içi istihbarat alanındaki reform 1 Temmuz 2008’de hayata geçirilmiştir. Fransız İç İstihbarat Servisi DCRI’nin
resmi internet sitesi [online] http://www.police-nationale.interieur.gouv.fr/Organisation/Direction-Centrale-du-Renseignement-
Interieur [Erişim 01 Mayıs 2014] 208 Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ’ın 25 Nisan 2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin 52.kuruluş yıldönümü
münasebetiyle yaptığı konuşma metni. Anayasa Mahkemesi resmi internet sitesi. [online]
http://www.anayasa.gov.tr/Baskan/Konusmalar/21/index.html [Erişim 01 Mayıs 2014] 209 Törü, töre, törümek, töremek, sözcükleri; Divan-ı Lugatı Türk ve Orhun kitabeleri de dahil, eski Türklerde gelenek, görenek,
düzen, nizam, kanun, kültür anlamında kullanıldığı belirtilmektedir. Türk adının da töremekten veya törümekten, törük-türük
kökeninden geldiği de söylenmekle birlikte bu konuda tahminden öte tespitler bulunmamaktadır. Ancak 100 yıllık bir zaman
dilimin de bile akıl almaz ses değişikliklerinin olduğu düşünülürse bu tahminlerin hiç de yaban atılır olmadığı görülecektir.
95
ve bu amaçla yürütülen her türlü iş, işlem ve eylemlerin/ faaliyetlerin bütünüdür.
AKTÜRK, Şener, Mart 2013, Türkiye’nin kimlikleri, 1.Baskı, İstanbul, Etkileşim yayınları, KARATAY, Osman, Temmuz 2011,
Türklerin kökeni, 1.Baskı, Ankara, Kripto kitapları, ayrıca KAFESOĞLU, 1991, ss.40-42,