16 aralik 2016 cuma“derin devlet kötü bir şey değil. türkiye gibi bu zor coğrafyada bir...

19
V enedik Komisyonu’nun 11 Aralık 2016 tarihli 48 say- falık Türkiye raporunda AKP hükümetinden istenen savun- ma, Türkiye’de 15 Temmuz sonrası KHK’larla işten atılanlar için iç hu- kuk yolunun kapandığını ispat edi- yor. AKP hükümetince gönderilen memorandumda, ihraçların KHK yetkilerine dayandırılarak yapıl- ması durumunda iptal davası açı- labileceği belirtilirken, KHK’da ismi geçtiği için işinden olanlar için dava ve bireysel başvuru yolunun kapalı olduğu vurgulanıyor. Bu durum Tür- kiye’deki on binlerce KHK mağdu- runun AİHM yolunun kendiliğinden açıldığı anlamına geliyor. Komisyon raporu ayrıca Türkiye’deki KHK’ları ‘kişiye özel yasalar’, ‘şeffaf değil’ ve ‘savunma alınmaksızın yapılan in- fazlar’ şeklinde değerlendiriyor. WWW.TR724.COM — @TR724COM GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 53 16 ARALIK 2016 CUMA ERMAN YALAZ’IN HABER İNCELEMESİ 2, 3 VE 4’TE KHK ile işten atılanlar için iç hukuk tükenmiştir Dr. Emin Aydın yazdı Ne yapmalı? Onbirin ikisi Faik Can yazdı Ümmet! 15 13 © Fotoğraf: AFP VENEDİK KOMİSYONU RAPORUNDA İTİRAF Sefer Can yazdı İyi de sefer nereye? Erhan Başyurt yazdı Başkanlık, istikrar ve refah getirir mi? 09 07

Upload: others

Post on 02-Oct-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

V enedik Komisyonu’nun 11 Aralık 2016 tarihli 48 say-falık Türkiye raporunda

AKP hükümetinden istenen savun-ma, Türkiye’de 15 Temmuz sonrası KHK’larla işten atılanlar için iç hu-kuk yolunun kapandığını ispat edi-yor. AKP hükümetince gönderilen memorandumda, ihraçların KHK yetkilerine dayandırılarak yapıl-ması durumunda iptal davası açı-

labileceği belirtilirken, KHK’da ismi geçtiği için işinden olanlar için dava ve bireysel başvuru yolunun kapalı olduğu vurgulanıyor. Bu durum Tür-kiye’deki on binlerce KHK mağdu-runun AİHM yolunun kendiliğinden açıldığı anlamına geliyor. Komisyon raporu ayrıca Türkiye’deki KHK’ları ‘kişiye özel yasalar’, ‘şeffaf değil’ ve ‘savunma alınmaksızın yapılan in-fazlar’ şeklinde değerlendiriyor.

WWW.TR724.COM — @TR724COMGÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 53

16 ARALIK 2016 CUMA

ERMAN YALAZ’IN HABER İNCELEMESİ 2, 3 VE 4’TE

KHK ile işten atılanlar için iç hukuk tükenmiştir

Dr. Emin Aydın yazdıNe yapmalı? Onbirin ikisi

Faik Can yazdıÜmmet! 1513

© F

otoğ

raf:

AF

P

WWW.TR724.COM — @TR724COM

16 ARALIK 2016 CUMA

VENEDİK KOMİSYONU RAPORUNDA İTİRAF

Sefer Can yazdıİyi de sefer nereye?

Erhan Başyurt yazdıBaşkanlık, istikrar ve refah getirir mi? 0907

İyi de sefer nereye?

enedik Komisyonu’nun 11 labileceği belirtilirken, KHK’da ismi

Page 2: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

Venedik Komisyonu’nun 48 sayfalık raporun 43. sayfasında hükümetin ihraçlarla ilgili ceva-bına yer verildi. Buna göre hükümet ihraçları savunmak için Venedik Komisyonu’na “Anaya-sa Mahkemesi ve mahkemeler nezdinde KHK ile ihraç edilenler için dava ve bireysel başvuru yolu yoktur” cevabını vermiş. Bu cevap Resmi Gazete’de çarşaf çarşaf listeler yayınlanarak keyfi olarak işleri-ne son verilen on binlerce dev-let memuruna hiçbir şekilde geri dönüş hakkı verilmediği anlamı-na geliyor.

Hükümet, Venedik Komisyo-nu’na verdiği cevapta HSYK’nın yaklaşık 4 bin hakimi ihraç etme-sinde idari yargı ve AYM yolunun açık olduğunu, ancak KHK’larda ekli listelerle atılanlara bunun uygulanamaya-cağını savundu. AKP hükümetine göre KHK’lar ‘kanun normunda’ ve yapılan işlemler ‘yasama işlemi karakteristiğine sahip’:“İhraçlar, KHK’nın verdiği yetkiyle idari ku-

rullarca yapılmışsa, bu ihraçlara karşı yargısal başvuru yolları vardır. (HSYK gibi) Bu ihraçlara karşı bireysel başvuru yapılabilir. Bunun tam aksi olarak, ihraçlar KHK’lara eklenmiş listeler halinde yapılmış ise bu ihraçlar da yasama iş-lemi karasteristiğine sahiptir. Bu tür ihraçlara karşı dava ve bireysel başvuru yolu mümkün

değildir.”

15 Temmuz sonrasında Olağa-nüstü Hal (OHAL) kapsamında 12 KHK’nın verdiği yetkiyle 118 bin kişi hakkında işlem yapılır-ken, polis, öğretmen, asker, üst düzey bürokrat, hakim, savcı ve diplomatlardan oluşan 85 bin kamu görevlisi ihraç edilmişti.

Venedik Komisyonu’nun OHAL KHK’larının Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si’ne ve evrensel hukuk normlarına uygunluğu-na dair 11 Aralık 2016 tarihli raporunun, AİHM yargılama sürecinde de etkili olması bekleni-yor. Geçtiğimiz hafta KHK ile ihraç edilen bir

Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonu Türkiye Raporu’nda önemli bir ayrıntı ortaya çıktı.

ERMAN [email protected]

AKP hükümetine

göre KHK’lar ‘kanun

normunda’ ve yapılan işlemler ‘yasama işlemi

karakteristiğine sahip’

02 HABER İNCELEME16 ARALIK 2016 CUMA

Venedik Komisyonu, KHK mağdurları için iç hukukun bittiğini ilan etti

Venedik Komisyonu,

mağdurları

hukukun bittiğini ilan ettibittiğini ilan ettibittiğini

Page 3: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

03

öğretmenin başvurusunu ‘iç hukuk tüketilmedi’ itirazıyla reddeden AİHM’e yapılacak başvuru-larda, bundan sonra AKP hükümetinin Komis-yon’a gönderdiği cevap metni ve Komisyon’un raporu da eklenebilir.

KOMİSYON: İÇ HUKUK ÖNÜNDE İKİ ENGEL VARÖte yandan Venedik Komisyonu, kolektif ihraç ve kurum kapatmaların hukuka aykırı ve keyfi olduğunu vurgularken iç hukukun önünde iki önemli engel olduğunu savunmuş: “Komisyon olarak olağanüstü hal önlemleri-nin anayasal ve idari yargı denetimi açısından açık bir çelişkisine dikkat çekiyoruz. 4 Ağus-tos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi 2 (Al-parslan Altan, Erdal Tercan) üyesini ihraç etti ki bunu yaparken o kararının da yasal dayana-ğını oluşturan 667 sayılı KHK’nın geçerliliğini de aslında teyit etmiş oldu. Ayrıca HSYK, Yar-gıtay ve diğer yüksek mahkemeler, 667 sayılı KHK’nın vermiş olduğu olağanüstü yetkileri kullanarak binlerce hakimi ihraç ettiler. Bu da şu demek ki bu mahkemeler önünde hakim ve savcıların kitlesel ihraçlarının meşruluğuna getirilecek bir itirazın başarı şansı oldukça az-dır.”

Komisyona göre iç hukuk önündeki ikinci ve daha önemli engel ise Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşuna dair 6216 sayılı kanunun, “Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi karar-ları ile Anayasanın yargı dene-timi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz” şeklindeki 45/3. mad-desi.

Bu madde AYM’nin, OHAL KHK’larını iptal başvurusunu denetim yetkisi olmadığı gerek-çesiyle ret etmesinden dolayı, “ihraçlara dair bireysel başvu-rular için de aynı kararı vermesi mümkündür” değerlendirmesine yol açıyor. Yani AYM’nın ih-raç başvurularını KHK’ları kanun gibi değerlen-dirip reddedeceği değerlendiriliyor.

KİŞİYE ÖZEL YASA ÇIKARILAMAZKomisyon, ad hominem, yani bireyi hedef alan yasal düzenlemelerle (isim yazarak ihraç örne-ğinde olduğu gibi) yasamanın hukuka aykırı

olduğunu ayrıca bu konuda bile eşit davranıl-mayıp bazı kişilerin KHK’lara ekli listelerle ba-zılarının ise kendi kurumlarınca ihraç edilerek yargısal denetim hakkı açısından keyfi bir ay-rım yapıldığını değerlendiriyor.

Raporda bu husus şöyle ifade ediliyor: “Bazı kamu görevlileri listelerle ihraç edilirken diğer bazılarının neden idari kurumların kararları ile ihraç edildiklerini anlamak mümkün değildir. Yani bu demek olur ki hükümetin bir şahsın adalete erişiminin olup olmayacağına karar vermek hususunda kısıtlı olmayan bir gücü vardır. Böyle bir ad hominem düzenleme ya-pabilme metodu hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu değildir.”

Komisyon’a göre ayrıca bu türlü işten atmalar ve tasfiyeler, AİHM içtihatları ve AİHS 6. maddesi-ne göre hukuka uygun yapılmamakta: “Bütün faktörler birlikte değerlendirildiğinde, böyle ihraçların AİHM tarafından ismen olmasa bile esasen ceza hukuku yaptırımı olarak nitelen-direceği kesin olmasa bile yadsınamaz. Böy-le bir varsayımda AİHS 6. maddesinin cezai ayağı anlamında (suç ve cezaların kanuniliği, geriye yürümeme kuralı, savunma ve temyiz hakkı verilmesi gibi), bütün güvencelerle be-raber uygulanması gerekiyor” deniyor.

Bu türlü ihraçların iç hukuk yolunu etkisizleş-tirdiğine ise şöyle atıfta bulunuluyor: “Olağan

idari incelemenin pratikte etki-siz olmasının başka bir nedeni de buna özgün gerekçelendir-me yapılmamasıdır. Bu hem KHK’nın kendisi ile ihraç ve ka-patma halleri hem de ihraçla-rın bir idari kurumca yapılma-sı durumu için geçerlidir. Öyle görünmektedir ki her iki du-rumda da ihraçlar kolektif, şah-sileştirilmemiş kararlar şeklini almaktadır. Bir kişinin ihraç ve

bir kuruluşun kapatılma gerekçelerini bilme-diği bir durumda, bu kararlara mahkemede itiraz edebilmesi zordur.”

KURUMLARI KAPATMANIN HAKLI GEREKÇESİ YOKYine eğitim kurumlar, dernek, vakıf, sendika, hastane gibi 2 binden fazla kurumun KHK eliyle kapatılmasındaki hukuksuzluk da rapora konu

2. SAYFADAN DEVAM

16 ARALIK 2016 CUMA HABER İNCELEME

Komisyon, ad hominem,

yani bireyi hedef alan yasal düzenlemelerle

yasamanın hukuka aykırı

olduğunu değerlendiriryor

Page 4: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

043. SAYFADAN DEVAM

16 ARALIK 2016 CUMA HABER İNCELEME

edilmiş. Buna göre komisyon, “Türk devleti-nin olağanüstü hal durumlarında kamu gö-revlileri üzerinde bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilse bile bu mantık özel tüzel kişilerin listeler marifetiyle tasfiyeleri için kullanıla-maz; özel/tüzel kişilerle ilgili alınan önlem-lere idari inceleme yolunu kapatmanın haklı gösterilmesi çok zordur” ifadeleriyle savun-ma almadan kurumları ortadan kaldırmanın hiçbir haklı gerekçesi olmayacağına vurgu ya-pıyor.

Venedik Komisyonu, hak ve hukuk ihlalleriyle il-gili olarak AKP hükümetine çağrı yaptığı kadar, Anayasa Mahkemesi’ne de uyarılarda bulunuyor. Raporda AYM’nin biran önce bu hususta tavrı-nı belirlemesi isteniyor: “Venedik Komisyonu olarak Anayasa Mahkemesi’nin bu soruları acil olarak değerlendirmeye ve yetki ve zamanaşı-mı süreleri ile ilgili pilot kararlar almaya çağı-rıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin bu husustaki rolü bireysel önlemlerin anayasaya uygunluğu-nu teyit anlamında hayati derecede önemlidir”

VENEDİK KOMİSYONU'NUN BU HUSUSTA YAPTIĞI DİĞER UYARILAR ŞÖYLE:

• Kamu görevlisi disiplin kurallarını bilmeli ve bunlar açıkça kendisine bildirilmelidir. Devlet kendisi Gülen ve kurumları ile işbirliğini yap-tığını kabul etmiş olsa bile hukuk devletinde bir örgütün terör ör-gütü olduğunun adil yargılama ile yargı kararı ile tespit edil-miş olması gerekir.

• İhraç gerekçeleri ve kriterleri şeffaf ve resmi değil.

• Yine (Devlet me-murunun yapıyla ilişiğini kesmesi için nihai yargısal karar gerekmeyeceği ka-bul edilse de) hükümet tarih olarak 17/25 Aralık 2013 u esas alırken, MGK kararı müp-hem ifadeler ile 30 Ekim 2014’te çıkmış iken, AYM ise 4 Ağustos 2016’daki kararı ile tavrını göstermiş iken kamu görevlisinin bu yapıyla ilişkisini kesmesi gereken tarih hangisi ola-cak bu net şekilde belirlenmeden adil karar verilemez.

• Hükümet en kısa sürede bu konuda tutumu-nu netleştirmeli Türk yargısı da bunu denet-lemelidir.

• Üyelik, irtibat, iltisak, bağlantı gibi geniş takdir yetkisi veren terimler sorunlu: Kamu

görevlisi ancak demokratik yasal düzene sadakatinde şüphe uyandıracak ciddi şüphe göstergeleri olması durumunda ihraç edile-bilmeli.

• AYM iki üyesini ih-raç kararından hiçbir delil göstermemiştir, aynı yaklaşım onbin-lerce kamu görevlisi-nin ihracında da var. HSYK da aynı şekilde hakimleri ihraç etti. Karar eklerinde isim listeleri dışında onları bağlayan gerekçe ve deliller yok. Bu durum kararların yargısal de-netimini imkansız kıla-

cak nitelikte.

• Kişiler hakkında idari ihraç süreci yok, ihraç edilenlerin haklarındaki delilleri bilme hakla-rı engelleniyor.

• Kararlarda gerekçe ve kişi bazında delillen-dirme yok.

• İhraç kriterlerinin aynısı ile ceza soruşturma-sı yapılıyor. Tutuklama ve mahkumiyet için yüksek standartta delil gerekir, kişinin örgü-tün amaç ve yöntemini bildiği ve isteyerek dahil olduğu ispatlanmadan mahkum edile-mez.

İhraç kriterleri şeffaf ve resmi değil

Page 5: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

05

Çalışkan, emniyetin tespit ettiği RDX, PETN ve TNT’den oluşan bomba düzeneğinin ancak ‘as-kerî envanterde’ bulunabileceğine işaret ederek, “Bunlar fabrikasyon tipi patlayıcılar. Yani bir dev-let envanterine kayıtlı olması gerekiyor. Rahat bulunabilecek patlayıcılar değil. Bu da arkasın-da devlet desteği olduğunu gösteriyor” sözlerini kullandı.

Bu arada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, bir TV programında Beşiktaş saldırganının ‘Suriye’den geldiğini’ duyurdu. ‘Sınır güven-liğini sağlamak adına’ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’ye girdiğini ve günlerdir orada çatıştığını ise TV programındaki gazetecilerden hiçbiri sormadı elbette.

Bütün bu işaretler, saldırının tıpkı daha önceki terör saldırılarında olduğu gibi fark-lı amaçlarla kullanılacağı beklentisi oluşturdu. Suriye’ye yapılacak daha büyük bir müdahale-nin zemini bu saldırı ile sağlanabilir. Ancak öte yandan, ‘derin devlet’ izlerini takip etmek, daha farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gös-teriyor.

DERİN GÜÇLERİN KULLANDIĞI ÖRGÜT: TAKEmniyet Müdürü’nün ‘arkasında devlet desteği olduğunu’ söylediği eylemi üstlenen TAK (Kür-distan Özgürlük Şahinleri) mercek altına alındı-ğında ilginç bir fotoğraf çıkıyor ortaya. Üçüncü KCK iddianamesinde yer alan bir ‘gizli tanık’ ifa-desinde, “PKK hiçbir zaman derin devletten ha-bersiz iş yapmamıştır” deniliyordu.

Gizli tanık, devamında şöyle ko-nuşmuştu: “PKK’nın TAK’ı kendi-sinden ayrı gibi gösterme çabası, derin devletin elini güçlendirmek içindir. TAK’ın yönetim kadrosu da militanları da tamamen PKK’ya aittir. TAK, derin eylemleri üstlen-mek için uydurulmuş tabela isim-dir, paravan şirkettir.”

Derin devletin yönlendirdiği TAK, son 1 yılda kritik gündemlerin arkasından düzen-lediği 8 ayrı bombalı saldırıda 133 kişinin canına kıydı. Yüzlerce insanı da yaraladı. Amaçlarını ‘in-tikam’ olarak ortaya koyan TAK’la ilgili bugüne kadar adam akıllı bir soruşturma yapılmadı. TAK, PKK’nın savaş tarzını ‘hümanist’ bulduğunu ve savaşı Türkiye’nin her yerine yaymak gerektiğini

16 ARALIK 2016 CUMA HABER ANALİZ

Beşiktaş eyleminde ‘derin devlet’ izleri

KEMAL DEVRAN [email protected]

Beşiktaş’ta 37’si polis 44 kişinin katledildiği 150’den fazla kişinin yaralandığı terör saldırısı, bir kez daha ‘derin devlet’ tartışmalarını gündeme getirdi. Saldırıyı ‘kapalı kutu’ bir terör örgütü olan TAK’ın üstlenmesi, ardından İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın saldırıda kullanılan bombalarla ilgili açıklaması, bu kuşkuyu arttırdı.

Suriye’ye yapılacak

daha büyük bir müdahalenin

zemini bu saldırı ile

sağlanabilir.

Page 6: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

0616 ARALIK 2016 CUMA

savunuyordu. Ancak son bir yılda Türkiye’de ra-hat rahat eylem yapabilen TAK’ın kadrosuna ve işleyişine dair bildiklerimiz hayli sınırlı.

AVRASYACILAR İŞ BAŞINDABu sırada bir başka ilginç açıklama daha geldi. Bugün tamamı tahliye edilmiş olan Ergenekon örgütü hakkında kitaplar yazan, derin devlet-le mücadele edilmesi gerektiğini savunan AKP milletvekili Şamil Tayyar artık farklı düşünüyor-du. Tayyar geldiği noktayı A Haber’de, katıldığı programda şöyle açıkladı:

“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de yeni bir derin devlet oluşturulacak. Bunlar milletten emir alacak.”

Tayyar’ı buna ikna eden nedir bilinmez. Ancak bir süredir çeşitli görüşlerden gazeteciler, AKP ile Ergenekon arasında bir ittifak olduğunu açık-ça söylüyor. Bu ittifakın içinde yer alan isimlerin Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve siyasî görüşleri ona yakın bir grup emekli asker olduğu ileri sürülüyor. 2000’lerin başındaki Av-rasya grubunun sözcüsü eski MGK Genel Sekre-teri Tuncer Kılınç’ın da bu kampta olduğu düşü-nülüyor.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, 10 Mart 2014’te T24’teki yazısında Ergenekon ve Balyoz sanıklarının tahliyeleri karşısında şunları yazmış-tı:

“Son tahliyeleri ise hukuk devletine uygun bir adım olarak değil, dünkü can düşmanları ile ele-le tutuşup Cemaatı köşeye sıkıştırmak isteyen AKP ile pabucun pahalı olduğunu görüp siyasal islamcı parti ile barış çubuğu tüttürmeyi yeğ-

leyen dünün darbecilerinin zoraki nikahı olarak değerlendirmek bana daha doğru geliyor.”

BEŞİKTAŞ EYLEMİ VE İDAM SLOGANLARIBeşiktaş saldırısından sonra ilginç bir kulis yazısı da Murat Yetkin’den geldi. Daha öncesinde “An-kara’da ürperten senaryo” başlığı ile Türkiye’de hem rejimi hem de ülkenin Batı ile iki yüz yıllık ilişkileri sonlandıracak Türkiye’yi dünya ekono-mik sisteminden çıkartacak bir senaryonun ko-nuşulduğunu yazmıştı Yetkin.

Yetkin’e göre Ankara’daki ‘lobi faaliyetinin’ he-defleri şöyle özetlenebilir:

“İdam cezasını geri getirelim, Avrupa Birliği (AB) Türkiye’yle ilişkileri keser. Böylece hem ilişkiyi kesen biz olmayız, hem de AB’nin de-mokrasi-insan hakları çerçevesinin bağlayı-cılığından kurtuluruz. Borsa çökebilir. Bu da yönetiminizi zaten ‘bizden olmayan’ büyük şirketlerin ve yabancı sermayenin baskısından kurtarır. ABD ve NATO taleplerini kendi çıkarla-rımızın pazarlığını yaparak kabul edelim. Bu da yönetiminize Batı’dan gelecek tepkilerin lafta kalmasını sağlar. Bu arada Başkanlık sistemi için daha güçlü bastırıp alın. Kendi iktidarınız-da gerekirse Kürt sorunu dâhil ülke sorunlarını siz çözmüş olursunuz.”

Beşiktaş eyleminden sonra ise tecrübeli gazeteci Avrasya lobisinin ve ‘ürperten senaryo’nun güç kazandığını iddia etti. Özellikle de şehit polis ce-nazelerinde yükselen idam sloganlarını hatırlattı. Avrasyacı grubun Cumhurbaşkanı’na ‘doğrudan temas edebildiğini’ söyledi.

Son terör saldırılarına, idam taleplerine ve baş-kanlık rejimi tartışmalarına bir de bu gözle bak-mak gerekiyor.

5. SAYFADAN DEVAM

Çeşitli görüşlerden gazeteciler, AKP ile Ergenekon arasında bir ittifak olduğunu açıkça söylüyor. Bu ittifakın içinde yer alan isimlerin Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve siyasî görüşleri ona yakın bir grup emekli asker olduğu ileri sürülüyor.

HABER ANALİZ

Page 7: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 07 YORUM

İyi deSEFER

NEREYE?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dilinin altında-ki baklayı çıkardı ve ‘seferberlik’ ilan etti. Böyle-ce olağanüstü halin kalkabileceği beklentisinin ne kadar boş bir avuntu olduğunu gösterdi. Bu kadar hukuk ihlalinden sonra normal bir rejime geçme şansı olmadığını biz biliyorduk. Şimdi başını kuma gömenlerin bir kısmı da görmüş oldu.

Medyatik adıyla Kozmik Oda’ya yani Seferberlik Tetkik Kurulu’na savcıları sokup oradaki bütün bil-gi ve planları uhdesine alan Erdoğan için ülkeyi bu noktaya getirmek zor olmadı. Erdoğan’ın kurmay heyeti olarak konuşlandırdığı muhtarlarla birlik-te ilan ettiği seferberlik, AKP’de kısmi paniğe yol açtı. Başdanışman Mehmet Uçum ve Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay aslında cumhurbaşkanının öyle demek istemediğini söyledi. Ancak organik ve sonradan olma bütün yandaşların manşet yap-ması olayın ciddiyetini ortaya koyuyor.

SEFER [email protected] | @can_sefercan

© Fotoğ

raf: A

FP

Erdoğan’ın kurmay heyeti olarak konuş-landırdığı muhtarlarla birlikte ilan ettiği seferberlik, AKP’de kısmi paniğe yol açtı.

Erdoğan bunu niye yapıyor? Ekonomik krizi derinleştirecek çıkışlarla ne hedefliyor?

Seferberlik ilan edilmek üzere olan ülkeye hangi aptal para getirir?

PKK ülkeyi işgal etti de bizim mi haberimiz yok?

Teröre karşı isteyip alamadığı ne kaldı?

Page 8: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 08 YORUM07. SAYFADAN DEVAM

ERDOĞAN EKONOMİYİ ÇÖKERTMEK Mİ İS-TİYOR?Ekonomik krizin bütün ağırlığıyla kendisi-ni hissettirdiği günlerde AKP’lilerin paniği normal. Maliye Bakanı Naci Akbal para bul-mak için her gün neredeyse yalvarıyor. “Ye-ter ki para getirin hiç bir şey sormayaca-ğız” diye yemin billah ediyor. Seferberlik ilan edilmek üzere olan ülkeye hangi aptal para getirir? Normal diye sunulan zamanda milyarlarca dolarlık mal varlığına sudan se-beplerle çöken devletimsi yapı, seferberlik halinde neler yapabilir? Yetmemiş gibi ül-kenin finans ihtiyacını yöneten Hazine Müs-teşarlığına operasyon yapılıyor. Sanki başka gün bulamadılar!

Şu aşamada başta AKP’liler olmak üze-re cevabı aranması gereken soru şu: Erdo-ğan bunu niye yapıyor? Ekonomik krizi de-rinleştirecek çıkışlarla ne hedefliyor? Kolay cevap: panik halinde ve dengesiz çıkışlar bir düşünce ürünü değil. İlk aklına geleni söy-lüyor ve artık tek adam olduğu için arkası-nı kimse toparlayamıyor. En az bunun kadar vahim cevap ise cumhurbaşkanı bunu bile-rek yapıyor! Kafasında, siyasi ve ekonomik olarak dünyadan soyutlanmış bir ülke var. Bunu gerçekleştirmek için bütün kapı ve pencerelere beton döküyor.

Bu model Libya, Suriye ve Saddam Irak’ında başarılı(!) oldu. Ama orada za-ten dışa açık bir ekonomi ve aksaklıklarıy-la birlikte demokrasi hiç olmadı. Her konu-da gaza gelenler bile para söz konusu oldu-ğunda bir adım geri çekildi. Erdoğan sade-ce siyasetten tecrit düşün-se ikna edebilirdi. Ancak ekonomik içe kapanma fakirleşme demek. Bu da en çok AKP döne-

minin kolay zenginlerini ürkütüyor. Devlet yardımlarıyla yaşamaya alışan taban için de aynısını söyleyebiliriz.

ATINI NEREYE SÜRECEK?Seferberlik tamam peki sefer nereye? Erdoğan’ın planlarından yararlandığı se-ferberlik tetkik kurulu ülkenin işgali duru-munda devreye girecekti. Ekonomik boyutu bir yana teröre karşı bu aracı devreye sok-mak bir acziyet ifadesi olacak. PKK ülkeyi işgal etti de bizim mi haberimiz yok? Sonra 14 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, her iste-diği kanunu çıkarabilen, bütçeyi parlamen-to denetiminden kaçırıp istediği gibi harca-yan Erdoğan’ın neyi eksik? Teröre karşı is-teyip alamadığı ne kaldı? Terörle mücade-ledeki başarısızlığı her seferinde bir yerle-re ya da sisteme kesip duruyor. Son numara başkanlık... Sanki sihirli değnek dokununca her şeyi halledecek? Şimdi yapamadığı neyi yapabilecek; siyasi kariyerini garanti altına almak dışında?

AKP trolleri, seferberliği Suriye’ye karşı gibi de sunuyor. Halep’te tahliyeyi bile Rus as-kerler yapıyor, bizimkiler tek kelime edemi-yor. Dün ambargoyu delmesi için dünyayı karşımıza aldığımız İran’a kafa tutmak biraz daha kolay. Ama o da kof kabadayılık, bir özür de onlara diler, hallederler. Rusya ile uçak krizini, İsrail ile Mavi Marmara hesap-laşmasını çözdükleri gibi...

AKP’lilerin bile Erdoğan’dan kur-tulmak isteyeceği günler yakın ama atı alan Üsküdar’ı geçmek üzere... Devlet Bahçeli sağolsun!

Page 9: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 09 YORUM

Başkanlık,İSTİKRAR ve REFAH

getirir mi?Başkanlık sistemine geçişi savunanların iki önemli gerekçesi var: İstikrar ve refah arta-cak!

AKP ve MHP’nin Meclis’e sunduğu başkanlık teklifi gerçekten bunu sağlar mı?

Tek kelimeyle cevap vermek gerekirse; Ha-yır!

***

Gelişmiş ülkelerin yüzde 90’ı parlamenter sistem ile yönetiliyor. Mesela Almanya ve İtalya, çoğunlukla koalisyonlarla idare edili-yor.

Refah ve istikrarın anahtarı, başkanlık ya da parlamenter sistem değil, ileri demok-rasi ve hukukun üstünlüğüdür.

Erkler arası denge ve denetimin olduğu, yönetimin şeffaf ve yöneticilerin hesap ver-diği ülkeler de ancak kalıcı istikrar ve refah yakalanabiliyor.

***

Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkeler ara-sında ABD, dünyada en başarılı ve belki de tek ülke. Nedeni liberal ileri demokrasiyi benimsemiş olması...

AKP ve MHP’nin ortak başkanlık teklifi-nin, ABD sistemi ile uzaktan yakından ilgi-si yok.

ABD’de başkanlar hem parlamentoya hesap veriyor hem de adi suçlarda yargı dokunul-mazlıkları yok.

Türkiye’de adeta ‘seçilmiş diktatör’ sistemi öneriliyor (Bir önceki ‘Tek adam veya seçil-miş diktatör rejimi!’ başlıklı yazımda bu-nun nedenlerini anlattım).

***

İstibdat ile sağlanan ‘istikrar’ ile hukukun üstünlüğü ve özgürlükler yoluyla sağlanan ‘istikrar’ çok farklı şeyler.

‘Tek adam’ rejimlerinde istibdat yoluy-la sağlanan istikrar refah getirmediği gibi

ERHAN BAŞYURT [email protected]

Page 10: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 10 YORUM09. SAYFADAN DEVAM

orta ve uzun vadede fakirliğin artmasına neden oluyor.

***

Kaldı ki, başkanlık sistemi tek başına istikrar kaynağı değil.

AKP ve MHP’nin teklifinde, istibdat ve dik-ta yönetimine kapı aralama dışında da istik-rarsızlığa kapı aralayacak hususlar var.

***

Yeni teklife göre, başkan adayı partisiyle bağını sürdürüyor.

Diyelim A partisine halk destek veriyor ama adayını beğenmiyor. A partisi yüzde 51 ile birinci parti olurken, başkan adayı yüzde 49’da kalıyor ve bir hafta sonra başkanı be-lirleyecek ikinci tur oylamaya gidiliyor. İkinci turda, en çok oy alan iki aday yarışacağı için C partisinin adayı 51 ile seçimi kazanıyor.

Ne olacak bu durumda... Meclis’in çoğun-luğu A partisinden, başkan ise Meclis’teki diğer 3 partiden birinin adayı...

Sistemin kilitlenmesi ve siyasi kriz çıkması riski böyle bir yapıda oldukça yüksek.

ABD dışında başkanlık ile yönetilen Orta-doğu, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri, de-mokrasi kültürü gelişmemiş ülkeler çoğun-lukla bu sorunu aşma becerisi gösteremi-yor.

Bu siyasi istikrarsızlık demek olduğu gibi bir erken seçim riskini de beraberinde getirir.

Bu siyasi tıkanma ve istikrarsızlığın ekono-miye yansımalarının olmaması da düşünü-lemez.

***Başkanın, en az yüzde 51 ile seçilmesi ge-

rektiğinden toplumda siyasi kutuplaşma çoğunlukla artış gösteriyor.

Kutuplaşma, uzlaşma kültürünü öldürdüğü gibi, siyasetin sorun çözme kabiliyetini de en aza indiriyor. Ortadoğu, Latin Amerika ve Afrika ülke-lerinde başkanlık sistemi ile yönetilen ül-kelerin çoğunda, iç savaş yaşanması veya darbelerin gerçekleşmesinin ana nedeni artan bu siyasi kutuplaşma...

İstatistikler, başkanlık sistemi ile yönetilen ülke sayısı parlamenter sistem ile yöneti-lenlerden daha az olduğu halde, darbe ora-nının daha yüksek olduğunu gösteriyor.

***

Sonuçta, istikrar ve refah artışı, başkanlık ya da parlamenter sistem ile yönetilmeye de-ğil, ileri demokrasi prensiplerine bağlılık, geniş özgürlükler ve hukukun üstünlüğüne bağlı.

AKP ve MHP’nin ortak başkanlık teklifi, re-jimi değiştirdiği için değil, ileri demokra-si ve hukukun üstünlüğünü sağlamadığı, hatta daha otoriter ‘seçilmiş diktatörlere’ kapı açtığı için uzun vadede istikrarı artır-mak ve refah sağlamaktan uzak.

Başkanlık rejimine geçmek tek başına refah sağlamayacağı gibi, Ortadoğu, Latin Ame-rika, Avrasya ve Afrika ülkelerinde olduğu gibi kutuplaşma nedeniyle daha fazla siyasi kırılganlığa ve istikrarsızlıklara da kapı ara-layabilmektedir.

Halk, AKP ve MHP teklifini enine boyuna sağlıklı şekilde tartışabilmeli ve bu kadar önemli bir sistem değişikliği, siyasal uzlaş-ma sağlanmadan, oldubittiler, yalanlar ve algı yönetimleriyle hayata geçirilmemelidir.

Page 11: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 11 YORUM

Türkiye dönüştükçe ‘Sevr’söyleminin sahipliği de değişti

Bundan 12 yıl önce ‘zinde güçler’in Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye eleştirileri hep Sevr üze-rinden olurdu. 2004, Sevr ve vatana ihanet id-dialarının zirveye çıktığı yıldı. Daha sonra bu dö-nemde Sarıkız, Ayışığı gibi darbe planlarının da perde arkasında pişirildiğini öğrenecektik. Baş-ta Doğu Perinçek ve ulusalcı çevreler, o günlerde Erdoğan için ‘Damat Ferit’ yakıştırması yapıyor, “Sevr’i hortlatacak” yaygarası koparıyordu.

O dönemki Aydınlık dergisi yayınlarından tutun, ulusalcılara yakın anaakım yazarlarının köşe ya-zılarına ve TV programına kadar her yerde “Va-tan elden gidiyor” söylemi hâkimdi. “Tayyip va-tan topraklarını karış karış satıyor” her köşe ba-şında karşınıza çıkan bir iddiaydı. Kuvayi Milliye, Vatansever Kuvvetler, Yeniden Müdafaa-i Hukuk ismi altında dernekler açılıyor, kalpaklar giyilip Kur’an ve silah üzerine yeminler ediliyordu.

12 YILDA TEPETAKLAK OLDU HER ŞEYÇok değil, aradan 12 yıl geçti. Bu kez o Tayyip Er-doğan, Saray’ında muhtarları toplayıp “Türkiye yeni bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyadır” diye-rek seferberlik ilan ediyor. ‘Yeniden Çanakkale’ ve ‘İkinci Kurtuluş Savaşı’ nidaları ile vatandaş-ları ‘cepheye’ çağırıyor. “Eline silahı alıp” ilk ko-şanlar ise dün kendisine “BOP Eşbaşkanı, Sevr’i dayatmak için geldi” diyen o ulusalcı çevreler.

Ne oldu da dün ‘ulusal güvenlik sorunu’ olan Er-doğan, bugün ‘Perinçek’in işaret ettiği başkomu-tan’ haline geldi? Kim değişti? Türkiye neredeydi, nereye geldi? Daha da önemlisi, nereye gidiyor?

Erdoğan’ın Sevr’e atıf yaptığı konuşma sayısı her geçen gün artıyor. 32. Muhtarlar Toplantısı’nda “Bugün de adı konulmamış bir Sevr tehdi-di ile karşı karşıyayız. Çanakkale ve Kurtu-luş Savaşı’nın azmiyle yeni bir seferberlik çağ-rısı yapıyorum” dedi. 29 Eylül’deki 27. Muhtar-lar Toplantısı’nda da “1920’de Sevr’i gösterdiler, 1923’de bizi Lozan’a ikna ettiler” çıkışına imza atmıştı. 8 Haziran’daki şehit ve gazi aileleriyle if-tar yemeğinde de “Haçlı seferlerinin, Moğol is-tilasının, Sevr’in yarım bıraktığı işi bu kez terör örgütü üzerinden tamamlamak istiyorlar” me-sajını vermişti.

Buna paralel olarak ‘Misak-ı Milli’, ‘Türkiye’nin doğal sınırları’, ‘Musul-Kerkük’ tartışmalarını da ülkenin gündemine sokuverdi.

PERİNÇEK’TEN ERDOĞAN’A DESTEKBu çağrıya ilk destek, Vatan Partisi Genel Baş-kanı Doğu Perinçek’ten geldi. Bir süredir zaten “Erdoğan’ı yedirmeyiz” temalı konuşmalar yap-makta olan Perinçek, “Cumhurbaşkanının ‘se-ferberlik çağrısını’ olumlu karşılıyoruz. Cum-hurbaşkanı, TBMM adına başkomutanlık göre-vini yerine getirir. Milli seferberlik ihtiyacını Sa-yın Cumhurbaşkanı saptıyor ve böyle bir çağrı-da bulunuyor, güzel ama bunun gereğini yerine getirmek lazım” diye konuştu.

Eski Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok bu çağrının ardından, Twitter hesabından “TC Cumhurbaş-kanını asla teslim etmeyeceğiz, teslim olma-yacağız” yazdı. Ergenekon sanıklarından Levent

Kim değişti, ne değişti? Perinçek’in dediği gibi

Erdoğan mı onların yanına

gitti yoksa Ergenekon

ekibi Erdoğan’a mı vardı?

Erdoğan “Bugün de adı konulma-mış bir Sevr teh-didi ile karşı kar-şıyayız. Çanak-kale ve Kurtuluş Savaşı’nın azmiy-le yeni bir sefer-berlik çağrısı ya-pıyorum”

AHMET DÖ[email protected]

Page 12: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 12 YORUM11. SAYFADAN DEVAM

Temiz ve Sedat Peker’in yanı sıra benzer davala-rın birçok sanığının son dönemde Erdoğan’ın ar-kasında saf tuttuğunu, hatta bazılarının akıl ho-calığını yaptığını da eklemek gerek.

Bir dönem ‘Kan Uykusu’ belgeseli ile ‘hain’ Erdoğan’a karşı ‘vatansever’ güçlerin sembol-lerinden biri haline gelen Serdar Akinan bile “Bu süreçte Erdoğan’ın yanındayım” açıklama-sı yaptı. Yine 10 yıl öncesinin ‘kuvayi milliye yü-rüyüşçülerinden’ Yaşar Okuyan da geçenlerde “ABD, Erdoğan’ı indirmek istiyor” görüşünü dile getirdi.

‘ERBAKAN MİLLİ, ERDOĞAN GAYRİ MİLLİ İDİ’ HANİOysa aynı çevreler 10 yıl önce “Erbakan milli idi; Erdoğan gayri milli” tespitine imza atacak kadar Erdoğan’ı ‘kökü dışarıda’ olarak yaftalıyorlardı. Daha 1998 yılında dönemin Yargıtay Cumhuri-yet Başsavcısı Vural Savaş, mahkemeye sunduğu tebliğde, Erdoğan’ı “Sevr’i hortlatmak isteyen-lere mesaj vermekle” suçlamıştı. 2002 sonra-sında da “AKP eliyle Türkiye parçalanıyor, adım adım Sevr’e götürülüyor”du. “Yeniden bir Kur-tuluş Savaşı verilmesi gerek”ti. “Vatan elden gidiyor”du.

1 Mart tezkeresi, Türk askerinin başına çu-val geçirilmesi, Kıbrıs’taki Annan referandu-mu, AB uyum yasaları, AB ile tam üyelik süre-cinin başlatılması, tahkim yasası, Ruhban Oku-lu ve ekümenlik tartışmaları, bu ‘Sevr’ söylemi-nin en popüler enstrümanlarıydı. Hatta öyle ki, bir ara AB’ye verilen sözler gereği kentsel dö-nüşümle Fatih’in boşaltılacağı ve Fener Rum Patrikhanesi’nin burada yeniden Bizans’ı kuraca-ğı dahi dillendiriliyordu. Dönemin SP lideri mer-hum Erbakan bile, Erdoğan’lar için “Bizans’ın çocukları” demişti.

İKİZ YASALARLA TÜRKİYE’Yİ SATACAKO dönemin en önemli psikolojik argümanlarından biri İkiz Yasalar’dı. AKP’nin iktidara gelişinden 8 ay sonra, 04 Haziran 2003 tarihinde Meclis’te ka-bul edilen 4867 ve 4868 no’lu iki yasa ile birlikte Kürdistan’ın kurulacağı ve yıllardır üzeri örtülen petrol kuyularının kapağının açılacağı iddia edili-yordu. Bir diğeri ise yabancılara Türkiye’de mülk sahibi olabilmenin önünü açan yasa değişikliğiy-di. Erdoğan’ın Türkiye’yi ‘parsel parsel satacağı’ tezi işleniyordu.

Hatırlanacaktır, ‘Türklük’ tartışması da devrin önemli propaganda vasıtalarından biriydi. Gür-cü kökenine atıf yapılarak Erdoğan’ın Türk ol-madığı, konuşmalarında hiç ‘Türk’ diyemediği, ‘Türk’ kelimesinden nefret ettiği konuşulur, ya-zılırdı. Erdoğan ve Abdullah Gül’ün kökeniyle il-gili sayısız iddialar, yazılar, kitaplar ortalıkta do-laşırdı. CHP’nin ulusalcı milletvekili Canan Arıt-man, Gül’ün annesinin Ermeni olup olmadığını Meclis’te bile sormuştu.

AB İMZASI MI, SEVR İMZASI MI?Dönemin İşçi Partisi lideri Perinçek, Aralık 2004’te, Erdoğan’ın Brüksel’de attığı AB imzası-nı Damat Ferit Paşa’nın Sevr Anlaşması’nda attı-ğı imzaya benzetiyordu. Erdoğan için hemen her zeminde ‘Ver-kurtulcu’ yakıştırması yapılıyordu. “Devletimizi kurtarmak için bu iktidardan kur-tulmak tarihi görevdir” deniyordu. Erdoğan ise o dönem, “Biz statükonun dilini kullanmıyor, barışa vurgu yapıyoruz” diyerek kendini savu-nuyordu.

Bugün gelinen nokta, aynı zamanda Türkiye’nin de 10 yılda geçirdiği dönüşümün aynası. Dün Erdoğan Sevr’i hortlatmakla suçlanırken Türki-ye, ekonomisi atağa kalkmış, ihracat rekorları kıran, IMF’ye borçlarını ödeyen, AB ile tam üye-lik müzakerelerini başlatmış, ‘Kopenhag kriter-leri olmasa bile biz Ankara kriterleri ile yola devam ederiz’ kararlılığında olan, liberal de-mokratik değerleri savunan, işkenceye sıfır to-lerans ilkesiyle hareket eden, insan hakları ve azınlıklar konusunda adımlar atmaya çalışan, Kırmızı Kitap’a savaş açan, MGK’yı sivilleştiren, iç tehdit algılamasını reddeden, reformcu bir ülkeydi.

Bugün ise 55 yıllık AB hedefi ve NATO işbirli-ği yerine Şangay’ı tercih eden, AB değerleri ile kavgalı, ekonomisi tepetaklak, neredeyse ken-di tabanı dışında herkesi ‘iç tehdit / hain / terö-rist’ ilan etmiş, Kırmızı Kitap’a adeta ‘kutsal ki-tap’ muamelesi yapan, hapishanelerinden işken-ce sesleri yükselen, her yerinde bombalar patla-yan, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlük-lerin buzdolabına kaldırıldığı bir tek adam dikta-töryası hakim.

Kim değişti, ne değişti? Perinçek’in dediği gibi Erdoğan mı onların yanına gitti yoksa Ergenekon ekibi Erdoğan’a mı vardı?

Page 13: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

13

Tenkil belasına karşı yapılabilecekler konusunda geçen hafta zikrettiğim üç bence aksiyon özetle şunlardı:

1. Hiç Tenkil yokmuş gibi olanca gücümüzle Hizmetlere sarılmak; yarın küresel bir Tenkil’le karşılaşı-lacakmış gibi temkinli olmak.

2. Çayların derelere, derelerin ne-hirlere, nehirlerin okyanuslara ak-tığı gibi sonu AİHM’ye ulaşacak, orada önüne set çekilemez bir okyanus oluşturacak şekilde yerelde, çay misa-li, asla kaybedilmeyecek, küçük küçük hak ihlali davaları açmak. Hedef bir olsun, ama direk he-defe taş atmayalım. MİT’çiliğe soyunmuş Diya-net imam ve ataşelerine yönelik davaları, yerel

makamlar ‘açın’ diye çağrıda bulunuyor. İhmal etmeyelim.

3. Zihnimizin Tenkil ile işgal edil-mesine müsaade etmemek. Hele hele çenelerimizin yuvarlandıkça büyüyen kartoplarını andıran Ten-kil masallarıyla meşgul olmasına asla izin vermeyelim. Elle ve dille düzeltme faslı geçmiştir. Mazlum-lara kalbî alakamız, zalimlere kalbî buğzumuz bakidir.

DAHA BAŞKA NE YAPMALI?Bir defa ‘Allah’tan her ne geliyorsa, felaket ve esa-ret ambalajlı da olsa lütuftur’ değişmez prensibi çerçevesinde meseleye bakıp, en Celâlî fırtınala-rın dahi altındaki Cemâlî nefhaları tespit etmeli;

16 ARALIK 2016 CUMA YORUM

Onbirin ikisi

DR. EMIN [email protected]

Bir işin bizcesini ortaya koymanın bence güzel bir yolu, bencesini ortaya koyup, olanca kişinin kanaatleriyle ekleme ve çıkarma yaparak ortak bir kanaate ulaşmaktır. Bence yapılması gerekenler bunlardır. Bencileyin dertli olanlar üzerine bir şeyler koyar, beğenmediklerini suratıma çalarlarsa memnun olurum.

Elle ve dille düzeltme faslı

geçmiştir. Mazlumlara

kalbî alakamız,

zalimlere kalbî buğzumuz

bakidir.

NE YAPMALI?

Page 14: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

1416 ARALIK 2016 CUMA

o cemâli aramalı, o cemâle müteveccih olmalıyız. Elbette Tenkil’in de çiçekleri vardır veya olacak-tır. Bir defa pek çoklarımız için, hele bütün ha-yat tortularını Türkiye’de bırakarak yeni bir hic-rete yelken açmak durumunda kalanlarımız için dünyadan, dünya malından, dünyayla alakadan arınma dönemidir bu dönem. Konuştuğum her-kes, çok ciddi ihtiyaçmış, onsuz yaşayamazmışız zannettiğimiz ne kadar çok şey olmadan da ha-yatın devam ettiğini keşfettiğini anlatıyor bana. Bu zoraki zühdü gönüllü bir zahitlikle taçlandır-mak zamanıdır. Bu dönem elbette bir ara dönemdir. Ve illa ki döneceğiz. Gücümüzü, gücümüzü aşan mev-cut düşmana sarf etmek yerine, döndüğümüz-de karşımıza çıkacak olan düşmanlara, cehalet düşmanına, iftirak düşmanına, fakr-u zaruret düşmanına sarf edecek şekilde takviye etmek, o post-Tenkil geleceğe hazırlanmak durumunda-yız.

DAHA PRATIK ŞEYLER SÖYLEYEYIM Hapiste olsaydım, hapisten çıkmak fikrine bir vakit ayırıyorsam, hapisten sonra kuracağım yeni hayatın tefekkürüne on vakit ayırırdım. Dil öğrenebiliyorsam bir dil daha öğrenirdim. Hafız-lık yapmak, tecvidimi düzeltmek, zeka oyunları oynayarak zihnî dinginliğimi korumakla meşgul olurdum. Dışarıdaki dünyanın mevcut haliyle değil, ben çıktıktan sonraki haline yönelik plan ve projelere bakan yönleriyle meşgul olurdum. Dışarıdaysam, yıllardır Hizmet koşuşturmasın-da bitiremediğim doktoramı bitirmekle uğra-şırdım. Bir yüksek lisans daha yapardım. Bir dil daha öğrenirdim. Kilo verirdim. Spor yapar, geri döndüğüm günlerde herkülvari koşuşturmalar gerektirecek günlere fiziken, ruhen, zihnen hazır olmaya bakardım.

Her nerede olursam olayım fıtratımın gereğini yerine getirmekle meşgul olurdum. Gönüllülük, Hizmet insanının en birinci vasfıdır bence. O za-man haftanın bir gününü, hiç Hizmet kurumla-rıyla alakalı olmayan bir yerde gönüllü çalışa-rak geçirirdim. Belediyeye gider, ‘gönüllü olarak ders verebilirim, hastalara ilaç içirebilirim, sakat çocukların okula gidip gelmesine katkıda bulu-nabilirim, yaprak toplayabilirim’ derdim.

TARIHTEN ÖRNEKLERTenkil benzeri tecrübeler geçirmiş olan milletle-rin, cemaatlerin ve grupların bu tecrübelerden maksimum faydayı nasıl sağladıklarını çalışırdım. Hazreti İbrahim’in, Hazreti Musa’nın tiran baskısı karşısında yaşadıkları sürgünleri nasıl nübüvvet bahçesine dönüştürdüklerine bakardım. (Keşke bir ilahiyatçı aynı anda müstebit jakoben Fira-vun ve müstebit devşirme Karun ve sihirlenmiş bir millet olan kendi milletinin cahillikleriyle mü-cadele etmek zorunda kalan Hazreti Musa’nın Kenan sürgününden, Şuayib Aleyhisselam med-resesinden, ve bu medresede kadınların üstlen-diği muazzam rolden bahseden analitik bir yazı kaleme alsaydı…) Sonra Yahudilerin Diasporayı, Ermenilerin Teh-ciri, Maoistlerin Büyük Yürüyüşü nasıl doğurgan bir tecrübeye dönüştürdüklerine bakar, ders alır ve aksiyonumu ona göre belirlerdim. Sanıyorum, ilk olarak bir sanatla meşgul olma-ya başlardım. Ben yapamıyorsam, bir sanatçı-ya kol kanat germeye bakardım. Şiirden uzak dururdum… Şiir kaybedenlerin sanatıdır bence. Romana, tiyatroya, müziğe, dijital ve in-situ icra edilen sanatlara yönelirdim… Ben olsaydım, senin yerinde, böyle yapardım. Sen ne yapıyorsun?

13. SAYFADAN DEVAM

Bu zoraki zühdü gönüllü bir zahitlikle taçlandırmak zamanıdır.

YORUM

“Müslümanın malaya’niyi (faydasız işleri) terk etmesi islamiyetine ait güzelliklerindendir.”

[Tirmizi, zühd, 11; Ibn mace, fiten, 12.]

Page 15: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 15 YORUM

Bütün bir Müslüman coğrafyadan âh u eninler yükseliyor. Feryatlar semayı titretiyor ama Ümmetin kalbi ürpermiyor.

Ümmet!

Geçen hafta Mevlid Kandili’ni idrak et-tik. Allah Resûlü’nün dünyayı teşrifleri mü-nasebetiyle etkinlikler yaptık, tweet’ler at-tık, mesajlaştık… Boyumuzdan büyük cüm-leler kurduk. “Biz seni görmeden sevdik Yâ Resûlallah!” gibi beylik laflar döşendik. O’nun ümmeti olmanın ayrıcalıklarından, fa-ziletlerinden bahsettik perişan halimize bak-madan…

Ne kadar cömertçe tükettik/tüketiyoruz “Ümmet” kavramını ve ne hoyratça tepini-yoruz üzerinde… Oysa “Ümmet” var mı, yok mu o bile belli değil! Kendi-ne ümmet diyenlerin, üm-met olma iddiasında bulu-nanların haline bakınca ma-alesef sadece içi boş bir ha-maset görünüyor.

HALEP KAN AĞLIYOR… Yüzbinlerce masum insan yeryüzü zalimlerinin ve on-ların maşası çakma halifelerin gadrine uğ-ruyor. Maalesef, ümmetin yaşadığı coğraf-yalar münafıkça yönetiliyor. Bunlar yaşanan her acıdan rant sağlıyor ve hiçbir sorumlu-luk hissetmiyor. Her gün saatlerce nutuklar atıyor. Milyarlık saraylarında, sırça köşklerin-de alay edercesine Efendimiz’in üç hurmay-

la yetindiğinden dem vuruyor. Çobanı oluğu koyunlara, israfın kötülüğünü kendisine aldı-ğı milyonlarca dolarlık yedinci uçağının yanı başından anlatıyor. Ekranlarda Mısırlı Esma için gözyaşı döküyor ama binlerce Esma’yı hapse atıp türlü işkencelere maruz bırakıyor.

HALEP DEĞİL SADECE, GAZZE DE, TÜRKİYE DE KAN AĞLIYOR… Bütün bir Müslüman coğrafyadan âh u enin-ler yükseliyor. Feryatlar semayı titretiyor ama Ümmetin kalbi ürpermiyor. Yığınlar, yol yapan ve yaptığı bütün yollar kendine çıkan

dünya liderine (!) tapmak-la meşgul. Ne Halep umur-larında onların, ne Gazze… Mavi Marmara zaten sömü-rülmeye elverişli bir mal-zemeydi ve kullanım süre-si bitti. En ateşli savunucu-ları, rantçıları, goy goycula-rı satıldıklarını anladıkların-da bile seslerini çıkaramaya-

cak kadar zavallılar! Bütün hiddetlerini sa-dece emirleri uygulayan çaresiz bir hâkime ve savcıya yöneltiyorlar. Bunlar, baş satıcıya ima yollu bile bir eleştiri getiremeyecek ka-dar acizler… Bunlar dantelli perdeden kendi-lerine kefen yapan mücahitler… Bunlar, siga-radan nefesleri soba borusuna dönmüş klav-

FAİK [email protected]

Kendine ümmet diyenlerin, ümmet

olma iddiasında bulunanların haline

bakınca maalesef sadece içi boş bir

hamaset görünüyor.

Page 16: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

16 ARALIK 2016 CUMA 16 YORUM15. SAYFADAN DEVAM

ye kahramanları… Bunlar namazsız, niyazsız, duasız, ızdırapsız, hayâsız, küfürbaz kindar-lar… Bunlar, ümmetin halinin en acıklı fotoğ-raf karesi…

ANADOLU’DA ZULÜMAsırlar boyu İslam’ın, en güzel şekliyle yaşan-dığı Anadolu toprakları, tarihinde benzerini görmediği bir zulümle karşı karşıya. Bir hırsı-za, yalancıya, katile ve sahtekâra “Halife” de-medikleri için yüz binlerce masum insan Ye-zid zulmüne maruz kalıyor. İşlerinden atılan-lar, mallarına mülklerine el konanlar, yurtları-nı yuvalarını terk etmek zorunda kalanlar, ha-pislere atılanlar, işkence görenler, işkenceler-de ölenler… Kadınlar, yaşlı-lar, yeni doğmuş bebekler… El konan binlerce müessese, talan edilen okullar, yurtlar, dershaneler… Ve bütün bun-ları umarsızca seyreden sö-züm ona dindarlar… Ümmet olduğunu söyleyen kalpleri kararmış, vicdanları midele-rine esir nebbaşlar…

İnsanların elli yılda alın terleriyle biriktirdik-leri helal parayla yapılan yurtlara, okulla-ra, müesseselere çöken cemaatler, tarikatler var bir de! Onlar güya “Ümmet” in en şuur-lu, en dindar, en hassas kesimi! Zulmü alkış-layan, zalime yahşi çeken, hasetleri imanları-nın önüne geçmiş menfaat düşkünleri! “Kim bir başkasının bir karış toprağını zorbalık-la alırsa kıyamet günü yedi misliyle boy-nuna dolanır” hadisini hiç duymamışçasına Halife’nin çaldıklarından yere dökülen bir-kaç parçayı toplayıp yemekle meşguller. İr-fan ocağı olması gereken zikirhaneler, mil-yonlarca insanın gıybetinin yapıldığı, onla-ra her türlü iftiranın atıldığı kahvehanelere dönmüş.. Allah Resûlü’nün “Annesiyle zina etmekten beter” bir günah olarak tarif bu-yurduğu gıybet sanki bunlara haram kılın-mamış! Nur meclislerinden kir akmaya baş-lamış.

BİR DE SARAY SOYTARISI HOCALAR (!) VAR…

Onlar hırsızın çaldıklarına, işlediği cinayet-lere, döktüğü kana, yaktığı cana fetva üret-mekle meşgul. Bütün ilmi birikimlerini, iti-barlarını, haysiyetlerini sofrasına oturduk-ları zalimin ayaklarına paspas ediyorlar. Seksen senelik ömürlerine iktidar yalakalı-ğı ile nokta koyma kararındalar. Her konu-da fikirleri var ama elleri kelepçeli Anadolu kadını için edecek tek bir lafları yok. Sün-net çocuğu kıyafetli resmi görevli de, elinin altındaki seksen bin personeli irşad için de-ğil istihbarat için kullanıyor. Lüksün, şatafa-tın, gösterişin esiri olmuş zavallı bir kuklayı andırıyor.

Sakalı göbeğine inmiş tescilli bir iftiracı da yediği haltların boynuna at-tığı kementten kurtulamıyor. Bir taraftan hiç utanmadan masum insanlara her tür-lü iftirayı atarken, öte taraf-tan ‘İslam soslu’ ticarî ürün-leri ümmete pazarlıyor! Al-lah Resûlü’nü hayâsızca, ah-laksızca kendi ticari ve şahsi emellerine alet ediyor. Ter-

liğinden sakal-ı şerifine kadar her şeyi satı-yor! Bu kargaşada kendine alan açmaya çalı-şıyor.

Ankara havasıyla göbek atıp kedileriyle, kö-pekleriyle ekranlarda arz-ı endam eden bir başkası Mehdilik peşinde koşuyor. Kitlele-ri zinanın meşruiyetine, tesettürün gerek-sizliğine alıştırmak gibi bir misyonu var san-ki. Kur’an Müslümanlığı diye Sünnetsiz, pey-gambersiz bir din dayatma gayretinde olan-lar da İslam’a en hayati darbeleri vuruyor.

‘ÜMMET’ EĞLENCEDEİşte hırsızı, katili, zalimi halife sanan, dini-ni ve ahlakî erdemleri doğru bir şekilde öğ-reneceği bütün imkânlar sistematik bir şekil-de yok edilen ve yukarıda bahsettiğim tip-lerin eline bırakılan “Ümmet”, bütün insafı-nı, iz’anını ve insanlığını kaybetmiş bir şekil-de elliye yakın genç fidanın öldüğü bomba-lı saldırı anında bile eğlence programlarına reyting birinciliği veriyor.

Kur’an Müslüman-lığı diye Sünnetsiz, peygambersiz bir din dayatma gay-retinde olanlar da İslam’a en hayati

darbeleri vuruyor.

Page 17: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

17

Adı Vladimir Weiss… Babasının adı da, dedesinin adı da Vladimir Weiss… Kendisi futbolcu, babası futbolcu, dedesi de futbolcu. Hayır, yanlış okumadınız. Onlar üç kuşak boyunca meslek olarak futbolu tercih eden, benzer bir başarı çıtası gösterebilen, bu yönüyle de dünyada başka bir örneği bulunmayan ilginç bir aile.

Dede Vladimir Weiss, 1939 doğumlu. 1958-1969 yılları arasında İnter Bratislava defansının bel kemiğiydi. Banik Prievidza ve Trnavka’nın da formasını giydi. Dede Weiss, 3 kez de Çe-koslovakya Millî Takımı’nda görev yaptı. Fut-bolu bıraktıktan sonraki işi menajerlikti. Trnavka, Rapid Bratislava, Slovensky Grob, Pezinok, Limbach gibi takım-ları çalıştırdı. 1964’te Tokyo Olimpiyatları’na katılan Çe-koslovakya gümüş madalya kazanırken, oğlu Vladimir Weiss dünyaya geldi.

DEFANS BABANIN ORTA SAHA OĞLUFutbola 1976’da Rapid Bratislava genç takımın-da başlayan oğul Vladimir Weiss, babasından farklı olarak orta sahada top koşturdu. 1984 yılında Agro Hurbanovo takımında profesyo-nel oldu. 1986-93 yılları arasında babasının da

oynadığı İnter Bratislava’nın formasını giydi. Daha sonra kısa sürede birçok takım değiştirdi ve 2000 yılında futbolu bıraktı.

Onu farklı kılan bir özellik ise iki ayrı millî ta-kım forması giymesiydi. Çe-koslovakya formasını 19 kez giydi. Çekoslovakya bölünüp Çek Cumhuriyeti ve Slovakya diye iki devlet hâline gelince, Slovakya Milli Takımı’nda oy-namayı tercih etti. Burada da 12 maçta sahaya çıktı. Ardından futbolu bıraktığı Artmedia Petrzalka takımın-

da teknik direktörlüğe başladı. 2006’ya kadar buradaydı. 2006-2007’de Rus takımı Saturn Moscow Oblast’ı çalıştırdı.

2008’te Slovak Millî Takımı teknik patronluğuna getirilen oğul Vladimir Weiss, Slovakya’yı tari-

EFE YİĞİT [email protected]

16 ARALIK 2016 CUMA

DÜNYADA TEK

SPOR DOSYA

3 kuşak futbolcu Weiss ailesi

Adı Vladimir Weiss… Babasının

adı da, dedesinin adı da Vladimir Weiss…

Kendisi futbolcu, babası futbolcu,

dedesi de futbolcu.

Page 18: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

1817. SAYFADAN DEVAM

16 ARALIK 2016 CUMA

hinde ilk kez Dünya Kupası finalerine taşıyan isim olarak tarihe geçti. İtalya’da düzenlenen 1990 Dünya Kupası’nda Çekoslovakya forması ile ter döken Vladimir Weiss, aradan 20 yıl geç-tikten sonra 2010 Dünya Kupası’nda bu sefer teknik direktör sıfatıyla yer aldı. Oğul Weiss yönetimindeki Slovakya, İtalya, Pa-raguay ve Yeni Zelanda’nın yer aldığı gruptan ikinci olarak çıkarken, ikinci turda Hollanda’ya yenilip evine dönecekti. Milli takım sonrası Slo-van Bratislava ve Kairat takımlarını çalıştıran oğul Weiss mart 2016’da Gürcistan’ın milli takı-mının başına geçti.

TORUN KANAT OYUNCUSU OLDUVe torun Vladimir Weiss… 1989 doğumlu. De-desi defans, babası orta saha oynamıştı. O ise bir kanat oyuncusu. Tüm aile gibi o da İnter Bratislava’nın rahle-i tedrisinden geçti. Futbo-la burada başladı. Profesyonelliğe Manchester City’de adım atan torun Vladimir, kadroda yer bulmakta zorlandı.

2008 yılında Manchester City ile Federasyon Genç Takım Kupası’nı kazandı. Finalde Chel-sea’yi yendiler. Bir gol, bir asistle oynadı. Bol-ton Wanderes, Glasgow Rangers ve La Liga takımlarından Espanyol’da kiralık oynadıktan sonra 2012’de Serie A takımlarından Pescara’ya

transfer oldu. İtalya’da vasat bir fıtbol sergile-yen torun Vladimir sırasıyla Yunanistan’da Oly-mpiacos ve Katar’da Lekhwiya takımları için ter döktü.

G. Rangers ile İskoçya, Olympiacos ile Yunanis-tan ve Lekhwiya ile Katar liginde şampiyonluk sevinci yaşadı. Geçen yıl Katar liginin bir başka ekibi Al Gharafa’ya transfer olan torun Vladimir, kariyerini bu ülkede devam ettiriyor. Slovakya milli takımında 2009’dan itibaren kadroya gi-ren torun Vladimir ülkesi için 57 maçta sahaya çıkıp 5 gole imza attı. TORUN MALDINI BEKLENENI VEREMEDIWeiss ailesi gibi 3 kuşak futbolcu olması bekle-nen bir başka aile ise İtalyan Maldini ailesiydi. Dede Cesare Maldini’den bayrağı devralan oğul Paolo bayrağı başarıyla taşıdı. Kariyeri boyun-ca sadece Milan formasını giyen oğul Paolo, İtalya’nın efsane futbolcusu olarak adını tarihe yazdırdı.

1996 doğumlu torun Christian henüz 9 yaşında Milan’la sözleşme imzalamasına karşılık, dede-si ve babasının başarıyla temsil ettiği Maldini soyadını yeşil sahalarda aynı başarıyla sürdü-remedi. Christian Maldini kariyerini şu sıralar Malta’nın Hamrun Spartans takımında kiralık olarak devam ettiriyor.

Ve torun Vladimir Weiss… 1989 doğumlu. Dedesi defans, babası orta saha oynamıştı. O ise bir kanat oyuncusu. Tüm aile gibi o da İnter Bratislava’nın rahle-i tedrisinden geçti.

Futbola burada başladı.

SPOR DOSYA

Page 19: 16 ARALIK 2016 CUMA“Derin devlet kötü bir şey değil. Türkiye gibi bu zor coğrafyada bir ülkenin mutlaka derin dev-letinin olması lazımdır. (…) Şimdi diyoruz ki, Türkiye’de

Kalp hastalıklarını önlemeden, yaşlanmayı geciktirmeye; kolesterolü düşürmekten cildinizi nemlendirmeye kadar sayısız faydası bulunan zeytinyağının sofralarda yer almasının yanı sıra, farklı alanlarda da kullanıldığını biliyor muydunuz? Reader’s Digest Dergisi’nde yer alan haberde, zeytinyağını traş kreminden mobilya cilasına kadar çok değişik alanlarda kullanılabilirsiniz. Evinizin duvarlarını boyarken saçlarınız da mı boyandı? Bir parça pamuğu zeytinyağıyla nemlendirerek ve saçınızı yavaşça ovalayarak saçınızdaki istenmeyen boyayı kolayca çıkarabilirsiniz. Aynı uygulamayı maskaranızı çıkarırken de yapabilirsiniz.

Cilası silinip giden mobilyanızı eski haline getirmek için pahalı cilalar almanıza gerek yok. 2 ölçü zeytinyağı ve 1 ölçü limon

suyu ya da sirkeyi temiz bir sprey şişesinin içine koyup çalkalayın ve yüzeye fışkırtın. Saçlarınız çöldeki çalılar gibi kuru ve kırılgan mı? Saçınızın kaybettiği nemi geri getirmek için yarım fincan zeytinyağını ısıtın, ancak kaynatmayın. Daha sonra bol bol saçınıza uygulayın. Saçınızı plastik bir poşetle örtün. 45 dakika bekledikten sonra şampuanlayın ve iyice durulayın.

Akneleri tedavi etmek için yüzünüze zeytinyağı sürmeniz biraz kaçıkça görünebilir. Ancak,

halen birçok millet bunun işe yaradığına inanıyor. 3 yemek kaşığı zeytinyağı ile 4 yemek kaşığı

tuzu macun kıvamına gelene kadar karıştırın. Karışımı elinize, parmaklarınıza dökün ve yüzünüze uygulayın.

Birkaç dakika bekledikten sonra ılık, sabunlu suyla güzelce yıkayın.

KÜNYE

GÜNLÜK E-GAZETE16 ARALIK 2016 CUMASAYI: 53

Bir grup gazeteci tarafından kendi imkânları ile yayın hayatına başlattığı Tr724.com Basın Meslek İlkeleri ve uluslararası medya etik kurallarına uygun habercilik yapmaktadır. Yayınlanan makale ve yorumlardan yazarları sorumludur. Tr724’de yayımlanan tüm haber, yazı, yorum ve analizler kaynak gösterilerek kullanılabilir.

Genel Yayın Yönetmeni Selim GÜNDÜZ | [email protected]

Haber Direktörü Sefer CAN | [email protected]

Yayın Koordinatörü Ali Mirza YAZAR | [email protected]

Yazıişleri Müdürü Erman YALAZ (Web) | [email protected] Kemal AY (e-gazete) | [email protected]

Tasarım Alper UYANIK | [email protected] Zülfikar ALİ | ZulfikarAli@ Tr724.com

Sosyal Medya Editörü Ömer Özdemir | [email protected]

İmtiyaz Sahibi Temsilcisi ve Hukuk Danışmanı Mehmet YILDIZ | [email protected]

Reklam | [email protected] E-gazete | [email protected]

@[email protected] /Tr724comegazete.Tr724.com www.Tr724.com

ARKA SAYFA

Zeytinyağını sadece yemeyin!

Çikolata yiyin, iyi kolestrolünüzü artırınHalk arasında bilinenin aksine, iyi kolesterolün yüksek olması sizi kalp ve damar hastalıklarından koruyor. Kolesterolü düşüren statin ilaçları, bazen iyi kolesterolün yükselmesinde etkili olmayabiliyor. Reader’s Digest dergisinde yayınlanan araştırma sonucuna göre, iyi kolesterolünüzü yükseltmek için yemeniz gereken gıdalar var.

Bir hafta boyunca her gün 100 gram bitter çikolata yiyen katılımcıların iyi kolesterolü yüzde 9 arttı. Ancak araştırmacılar, 100 gramlık çikolatada yaklaşık 550 kalori olduğunu belirterek, günde daha az çikolata yemenin (yaklaşık

15 gram) kolesterolün yükselmesine uzun bir süreçte yardım edebileceğini söylüyorlar. Loma Linda Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, haftada 2 kez yaklaşık 115 gram somon balığı yiyen yetişkinlerin iyi kolesterolü yüzde 4 oranında arttı. Sardalya, uskumru ve ringa gibi diğer yağlı balıkların da benzer faydayı gösterdiği anlaşıldı.

8 hafta boyunca günde bir kase donmuş böğürtlen yerseniz de iyi kolesterolünüz

yükselecektir. 12 hafta boyunca her gün bütün bir yumurta yemenin sağlıklı kişilerde, iyi kolesterolü artırdığı da anlaşıldı.

çikolata yiyen katılımcıların iyi kolesterolü yüzde 9 arttı. Ancak araştırmacılar, 100 gramlık çikolatada yaklaşık 550 kalori olduğunu belirterek, günde daha az çikolata yemenin (yaklaşık

böğürtlen yerseniz de iyi kolesterolünüz yükselecektir. 12 hafta boyunca her

gün bütün bir yumurta yemenin sağlıklı kişilerde, iyi kolesterolü artırdığı da anlaşıldı.