20-30 ekim 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 19 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü 2008 yılında ABD’de patlak veren ve sonrasında tüm dünyaya yayılan küresel ekonomik krizin etkileri her geçen gün daha yakıcı bir şekilde hissediliyor. ABD ve Avrupa’da ise yüz binlerce kişi sokak- lara çıkarak kapitalizm karşıtı eylemler yapıyor. Kitleler öfkeli ve kararlı... Nepal devriminin sorunları-III Çeviri Sayfa 20-21 Eylemler ABD ve Avrupa’yı sallıyor f DÜNYA 18 İstanbul Üniversitesi’nin akademik yılı açı- lışına katılan R.T. Erdoğan’ı protesto etmek isteyen öğrenciler, kolluk kuvvetleri tara- fından saldırıya uğrayarak gözaltına alındı. öğrenciler gözaltında işkence ve tehditle sindirilmeye çalışıldı. İÜ’de Tayyip’li açılış şenliği f GENÇLİK 14-15 BDPye yönelik saldırılar devam ediyor Devletin ‘düz ovada’ siyaset politikası açılımda ustaca saldırılarla devam ediyor. BDP üzerinden Meclis’in hayati önemine vurgu yapan AKP, BDP’li milletvekilleri, belediye başkanları ve çalışanları, yönetici ve üyeleriyle beraber binlerce kişinin tutuklanmasına KCK operasyonu altında kılıf uyduruyor. SAYFA 02-03 13 Ekim günü yaşamını yitiren Özgür Gelecek Gazetesi Kartal Temsilcisi Suzan Zengin ölüm- süzlüğe uğurlandı sf.05 Gazi Mahallesi halkı Munzur AVM’nin çatısında bulunan baz istasyonunun kaldırılması için eylem yaptı sf. 10 8-14 Ekim tarihleri arasında yapılan 48. Altın Portakal Film Festivali’nde bolca siyasi me- sajlar verildi sf. 6-7 Dersim-Nazımiye’de bulu- nan Doluca köylüleri kur- dukları direniş çadırıyla Peri Suyu üzerinde yapılan ve yapılması planlanan baraj- lara karşı mücadelelerine devam ediyor. SF.10 Peri Suyu özgür akacak Süryaniler bugüne kadar hem Osmanlı İmparator- luğu hem de Türkiye Cum- huriyeti döneminde her türlü sorunla karşılaştılar. 1915’te soykırıma maruz kaldılar. KADİM BİR HALK; SÜRYANİLER Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) Yürütme Kurulu Üyesi Tuma Çelik ile Anadolu’nun kadim halkı Süryani- leri konuştuk’ RÖPORTAJ TUMA ÇELİK İLE SÜRYANİLER ÜZERİNE SF 16-17 f ”Kardeşim sigarayı içmezsin, olur biter. Alkolü daha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porsche kullanacağına Fiat'a bin. Biraz daha düşür harcamayı." f Temel kullanım maddelerine ya- pılan zamlar yüzde 40’ı geçti. Halktan gelen tepkilere yönelik açıklama yapan Erdoğan ise yapılan zamları yukarıdaki sözlerle savundu. f Son zamlarla birlikte yaşamları iyice zorlaşan ve tepkilerini dile ge- tiren emekçilere Erdoğan’ın çözüm önerisi şimdiden hazır; ‘Yaşamayın olur biter’ YAŞAMAYIN Elektrik, su, doğalgaz, ulaşım gibi birçok temel kul- lanım maddesinde yüzde 40ı bulan zamları savu- narak, halka kemer sıkmayı salık veren Erdoğan, makam aracı olarak 200 milyon dolarlık Airbus A330 model uçak aldı KENDİLERİNE SEFA HALKA CEFA kapak 28_Layout 2 10/19/11 7:10 PM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 09-Mar-2016

247 views

Category:

Documents


13 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 20-30 Ekim 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 19 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Halkın Günlüğü

2008 yılında ABD’de patlak veren vesonrasında tüm dünyaya yayılan küreselekonomik krizin etkileri her geçen gündaha yakıcı bir şekilde hissediliyor. ABDve Avrupa’da ise yüz binlerce kişi sokak-lara çıkarak kapitalizm karşıtı eylemleryapıyor. Kitleler öfkeli ve kararlı...

Nepal devrimininsorunları-III

Çeviri Sayfa 20-21

Eylemler ABD ve Avrupa’yı sallıyor fDÜNYA 18

İstanbul Üniversitesi’nin akademik yılı açı-lışına katılan R.T. Erdoğan’ı protesto etmekisteyen öğrenciler, kolluk kuvvetleri tara-fından saldırıya uğrayarak gözaltına alındı.öğrenciler gözaltında işkence ve tehditlesindirilmeye çalışıldı.

İÜ’de Tayyip’li açılış şenliği fGENÇLİK 14-15

BDP’ye yönelik saldırılar devam ediyorDevletin ‘düz ovada’ siyaset politikası açılımda ustaca saldırılarla devam ediyor.BDP üzerinden Meclis’in hayati önemine vurgu yapan AKP, BDP’li milletvekilleri,belediye başkanları ve çalışanları, yönetici ve üyeleriyle beraber binlerce kişinintutuklanmasına KCK operasyonu altında kılıf uyduruyor. SAYFA 02-03

13 Ekim günü yaşamını yitirenÖzgür Gelecek Gazetesi KartalTemsilcisi Suzan Zengin ölüm-süzlüğe uğurlandı sf.05

Gazi Mahallesi halkı MunzurAVM’nin çatısında bulunan bazistasyonunun kaldırılması içineylem yaptı sf. 10

8-14 Ekim tarihleri arasındayapılan 48. Altın Portakal FilmFestivali’nde bolca siyasi me-sajlar verildi sf. 6-7

Dersim-Nazımiye’de bulu-nan Doluca köylüleri kur-dukları direniş çadırıyla PeriSuyu üzerinde yapılan veyapılması planlanan baraj-lara karşı mücadelelerinedevam ediyor. SF.10

Peri Suyu özgür akacak

Süryaniler bugüne kadarhem Osmanlı İmparator-luğu hem de Türkiye Cum-huriyeti döneminde hertürlü sorunla karşılaştılar.1915’te soykırıma maruzkaldılar.

KADİM BİR HALK; SÜRYANİLERAvrupa Süryaniler

Birliği (ESU) YürütmeKurulu Üyesi Tuma

Çelik ile Anadolu’nunkadim halkı Süryani-

leri konuştuk’

RÖPORTAJ TUMA ÇELİK İLE SÜRYANİLER ÜZERİNE SF 16-17

f ”Kardeşim sigarayı içmezsin, olurbiter. Alkolü daha az tüketirsin olurbiter. Kalkıp da Porsche kullanacağınaFiat'a bin. Biraz daha düşür harcamayı." f Temel kullanım maddelerine ya-pılan zamlar yüzde 40’ı geçti. Halktangelen tepkilere yönelik açıklama yapanErdoğan ise yapılan zamları yukarıdakisözlerle savundu. f Son zamlarla birlikte yaşamlarıiyice zorlaşan ve tepkilerini dile ge-tiren emekçilere Erdoğan’ın çözümönerisi şimdiden hazır; ‘Yaşamayınolur biter’

YAŞAMAYINElektrik, su, doğalgaz, ulaşım gibi birçok temel kul-lanım maddesinde yüzde 40’ı bulan zamları savu-narak, halka kemer sıkmayı salık veren Erdoğan,makam aracı olarak 200 milyon dolarlık AirbusA330 model uçak aldı

KENDİLERİNE SEFA HALKA CEFA

kapak 28_Layout 2 10/19/11 7:10 PM Page 1

Page 2: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011güncel haber02

AKP sürekli bir şekilde ‘demokra-tik-yasal mücadele’ alanı olanparlamentoya katılım çağrısıyapa dursun, milletvekilleri, bele-diye başkanları tutuklanarak ha-pishaneye konuluyor

Açılım rüzgârıyla ‘Kürt sorununu sadece ben çö-zerim’ aymazlığından neredeyse Kürt ve muhalifolan herkesin tutuklandığı bir süreci yaşamak-tayız. Kendi beyaz Kürt’ünü yaratma amacınaengel gördüğü herkesi etkisizleştirip imhaya yö-nelen AKP, bir taraftan BDP’ ye sürekli olarak‘demokrasi’ dersi vererek parlamenter mücadeledışına çıkmamalarını salık verirken diğer yan-dan BDP yönetici ve üyeleri, belediye başkanları,belediye çalışanları, milletvekilleri ve daha yüz-lerce kişiyi KCK operasyonları adı altında gözal-tına alıp tutuklatmakta, yıllarca hapis cezalarıvermektedir.

Hükümete getirildiği 2002 yılından bu yana ‘de-mokrasi’ ve ‘özgürlük’ kelimelerini ağzından dü-şürmeyen AKP, aradan geçen 9 yıllık zamandademokrasi ve özgürlükten neyi kastettiğini deyüzlerce örnekle ispatladı durumda. ÖzellikleKürt ulusal sorununda geçmişe eleştiriler (!) yö-neltip, bu meseleyi demokratik kanallarla çöze-ceği vaadinde bulunan AKP, Kürt ulusunun imhave asimilasyonunda tarihteki en sinsi politikala-rın mimarı konumundadır. Emperyalizmin böl-gesel ihtiyaçları doğrultusunda yeniden dizaynatabi tutulan TC, emperyalizme hizmette önündeengel gördüğü komünist-devrimci güçler veKürt ulusal hareketini kendi içinde tatlı su dev-rimciliğine hapsetmeye, buna itiraz edenleri iseimhaya yönelmiştir. Ulusal hareketin devrimci-diri-radikal özünü ortadan kaldırma hedefiylesürekli şekilde gerilla ve illegal mücadeleye sal-dıran AKP, diğer yandan yasal alana vurgularyaparak eğer bir mücadele yürütülecekse bununsistemin sınırlarına dokunmadan, muhaliflik bo-yutuyla kalmasını istemektedir. Bu amaca ulaş-mak için Kürt ulusal hareketine yönelik saldırı-larını yoğunlaştıran devlet güçleri, her gün on-larca kişiyi KCK operasyonları kapsamında göz-altına alıp tutukluyor.

Dışarıda insan kalmayacakDevletin saldırılarını yoğunlaştırdığı en önemliiki şehir ise Şırnak ve Hakkari. PKK’nin en etkin

DÜZ OVADA

Mültecileri Sultangazi’de bir gecekonduyayerleştiren ‘umut tacirlerinin’, mültecilerinevden dışarıya çıkmaması-kaçmaması içinkapıyı üzerlerine kilitlemesi facia yarattı

Dünya üzerinde yaşanan ekonomik, siyasi vesosyal yıkımlar ezilen dünya halklarını her geçengün yoksulluğa, açlığa, sefalete daha fazla sü-rüklerken, ezilen halklar bu yıkımlar karşısındatorbasında biriktirdiği umutlarla ve bin bir çileyleyarattığı olanaklarla düşüyorlar ülke yollarına;bu yolda da karşılarına açlık, zulüm, sefalet çı-karken, ölüm de-katledilmekdte paylarına düşü-yor.Emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı bu yı-kımlardan kendilerine pay çıkaran asalaklar or-dusu, ezilenlerin umutlarını, yarına dair hayalle-

rini-beklentilerini kar kapısı haline getiriyor ve“umut tacirliği” yolunda mültecilerin hayatlarınıda hiçe sayıyorlar.Bir süre önce İran üzerinden ülkemize gelerekumut yolculuğuna çıkan Pakistan uyruklu 7 mül-teci İstanbul-Sultangazi’ de kaldıkları evde çıkanyangın sonucu yaşamını yitirdi.Mültecileri Sultangazi’de bir gecekonduya yer-leştiren ‘umut tacirleri’, mültecilerin evden dışa-rıya çıkmaması-kaçmaması için kapıyı üzerleri-ne kilitlemesi facia yarattı. Gecekonduda çıkanyangından kaçamayan 7 mültecinin cesedi, ban-yoda yan yana yatar halde bulundu.İstanbul’un merkezinde yaşanan bu olay, Sul-tangazi’ ye bağlı Zübeyde Hanım Mahallesi 1458Sokak Numara 8’de gerçekleşti. Tek katlı gece-kondudan saat 03.00 sıralarında dumanların çık-tığını gören mahalle halkı, durumu itfaiyeye ve

Gerillaların kulaklarınınkesilip kolye ve anahtar-lık yapıldığı, kesik baş-larla ‘askerlik hatırası’fotoğraflarının çekildiğigörüntülerin bir benzeri-ne Eylül ayı içerisindeHakkari’de rastladık

Faşizmin halka dönük katliamlarıve bu katliamlar esnasında yaşa-nan vahşeti birçoğumuz gazete-lerden, kitaplardan okuyup, anla-tımlardan duymuşuzdur. Geçmiştekalan kötü birer anı olarak zihin-lerde canlanan bu durumun ‘de-mokrasi’ naralarının atıldığı günü-müzde yaşanıyor olduğuna inana-mayabiliriz fakat yanı başımızdavahşetin de ötesine geçen görün-tülere tanık olmaktayız. Doksanlıyıllarda Kuzey Kürdistan’da devle-tin devrimci-komünist güçler vePKK’ye yönelik yürütmüş olduğuoperasyonlarda şehit düşen gerillacenazeleriyle çektirmiş olduğu fo-toğraflar hafızalarımızdaki yerinikorumaktadır. Gerillaların kulak-larının kesilip kolye ve anahtarlıkyapıldığı, kesik başlarla ‘askerlikhatırası’ fotoğraflarının çekildiğigörüntülerin bir benzerine Eylülayı içerisinde Hakkari’de rastladık.Her ne kadar benzer olayların heran yaşandığını bilsek de bütünçıplaklığıyla görüntülenen olayla-rın etkisi ve izleri de daha fazla ol-maktadır.TARİH: 12 Eylül 2011

Yer: Şemdinli Jandarma Komutan-lığı’nın önü. “Vatan Bir Bütündür Parçalana-maz” ve “Ne Mutlu Türküm Diye-ne” yazılarının önünde yatan PKKgerillaları Jandarma Komutanlı-ğı’na yönelik eylemde şehit düş-müşler.Ayaklarına ip bağlanmış haldemetrelerce sürüklenerek Jandar-ma Komutanlığı önüne getirilen

gerilla cenazelerine işkence yapıl-dığı da anlaşılıyor. Olayın medyayayansıması üzerine telaşa kapılanHakkari valisi ise ne tesadüftür ki‘demokrasi bekçimiz’ Taraf Gaze-tesi’ne açıklama yaparak olayınüstünü örtbas etmeye çalıştı. İHDve BDP tarafından yaşanan olayailişkin devlet kurumlarına yönelti-len sorulara ancak bir hafta sonraHakkari valisi tarafından cevapverildi.

Hakkari Valisi Muammer TürkerTaraf Gazetesi’ne yaptığı açıkla-mada “Bu fotoğrafın çekildiği yerŞemdinli Hükümet Konağı’nın önüdeğil. İlçe Jandarma Komutanlı-ğı’nın önüdür. Bu kişiler İlçe Jan-darma Komutanlığı’na baskın dü-zenlemek isteyen PKK’lılar. Saldırıamaçlı yaklaşıyorlar. Ben de olayıduyunca Şemdinli’ye, olay yerinegittim. Bir tanesinin altında bombadüzeneği vardı ve hatta bu bombapatlamış. Bu yüzden diğer cesetiple ters çevrilip altında diğerininki gibi bir düzenek olup olmadığıkontrol edildi. Sonra yapılan kont-rollerde, yanlarında bir çanta içeri-sinde düzenekli bomba bulundu.Hatta bombanın şiddetini arttır-ması için piknik tüpü de kullan-mak istemişler. Bu piknik tüpü deyanlarındaydı. Yani halkın içindesürüklemek gibi veyahut başkaherhangi bir fiziksel davranış ce-setlerin üstünde olmamıştır. Dev-letimizde zaten böyle şeyler yok-tur.” diyerek esasında ne kadar in-sani bir amaç içinde olduklarını,tamamen demokrasi kurallarıiçinde görevlerini yapmış oldukla-rını beyan ediyor.

Sözün hükmünün geçerliliğini yi-tirdiği böylesi bir durumda 90’lıyıllarda şehit düşen bir gerillanıncesedine basarak fotoğraf çekti-ren iki ‘kahraman askerimizin(!)’bu fotoğraflarının yayınlanmasısonrası olayı manşetine taşıyanÖzgür Gündem Gazetesi’nin başlı-ğını hatırlatmakta fayda var; “Kal-dır ayağını hayvan, o bir insan”

‘Kaldır ayağını hayvan,o birinsan’

7 mülteci gecekonduda

2-3_Layout 2 10/19/11 6:33 PM Page 1

Page 3: 20-30 Ekim 2011

03güncel20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

olduğu illerden olan Şırnak ve Hakkari’de belediyebaşkanları, il meclis üyeleri, BDP yöneticisi ve üye-leriyle beraber yüzlerce kişi hapishanelerde tutu-luyor. Bölgede oluşan ortak kanı ise bu gidişat de-

vam ettiği taktirde dışarıda insan kalmayacağı yö-nünde. AKP, KCK operasyonlarına ilişkin kendi yö-netimine yöneltilen eleştirilere ilişkin ‘yargının işi-dir, karışamayız’ yalanlarına devam etsin, Şır-nak’ta yapılan son KCK operasyonu ve sonrasındabelediye başkanlarının görevlerinden alınması,yargının nasıl işlediğinin de en bariz örneğidir.Şırnak'ta "KCK” adı altında Kürt siyasetçilere yö-nelik gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alı-narak tutuklanan 5 belediye başkanı ile hakkındayakalama kararı çıkartılan bir belediye başkanı, 15belediye meclis üyesi, 3 belediye başkan yardımcı-sı, bir belediye başkanvekili ve 6 il genel meclisüyesi İçişleri Bakanlığı tarafından görevden uzak-laştırıldı.Şırnak'ta 21 ile 23 Eylül'de "KCK operasyonu" adıaltında tutuklanan ve haklarında yakalama kararıçıkartılan belediye başkanları, belediye meclisüyeleri ve il genel meclis üyeleri İçişleri Bakanlığıtarafından jet kararla görevden uzaklaştırıldı. İçiş-leri Bakanlığı tarafından gönderilen resmi yazıdabelediye başkanlarıyla belediye meclis üyelerininAnayasa'nın 127'nci maddesinin 4'üncü fıkrası ile5393 sayılı belediye kanunun 27'nci maddesi uya-rınca görevden uzaklaştırıldığı bildirildi. ‘Verilen karar anti-demokratik’5393 sayılı belediye kanunun 27'nci maddesinde,"Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında so-ruşturma veya kovuşturma açılan belediye organ-ları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadarİçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırıla-bilir. Görevden uzaklaştırma kararı iki ayda birgözden geçirilir. Devamında kamu yararı bulun-mayan görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır, gö-revden uzaklaştırılanlar hakkında; kovuşturmaaçılmaması, kamu davasının düşmesi veya beraatkararı verilmesi, davanın genel af ile ortadan kaldı-rılması veya görevden düşürülmeyi gerektirme-yen bir suçla mahkûm olunması durumunda gö-revden uzaklaştırma kararı kaldırılır. Görevdenuzaklaştırılan belediye başkanına, görevden uzakkaldığı sürece aylık ödeneğinin üçte ikisi ödenir vebu süre içinde diğer sosyal hak ve yardımlardanyararlanmaya devam eder" deniyor. Tutuklu belediye başkanlarının avukatları tarafın-dan, belediye başkanlarının tutuklanma gerekçe-lerinin görevleriyle ilgili olmadığından dolayı İçişle-ri Bakanlığı'nın verdiği kararın anti-demokratikolduğu belirttildi.

TUTUKLAMA

polise haber verdi. Olay yerine gelen Sultangazive Gazi itfaiye ekipleri, çatısında alevler olangecekondudaki yangını yaklaşık 1 saat sürençalışma sonucu söndürdü. Gecekondunun de-mir kapısını kırarak içeri giren itfaiye ekipleri, 7mültecinin yan yana dizilmiş cesetleriyle kar-şılaştı. Kapının dışarıdan kilitli olması mülteci-lerin çıkan yangında dumandan zehirlenerekölmesine neden oldu.

2 kişinin kimliğine ulaşılamadıEvde yapılan aramalarda, 5 kişinin pasaportu-na ulaşılmış, ölenlerin Hint uyruklu AmrıtSıngm (27), Amardçep Sıngm (20) ile Pakistanuyruklu Muhamad Osman (18), Selim Tari (18)ve Mohammad Abaı (20) oldukları açıklandı.Diğer mültecilerin ise kimlikleri yandığı içinisimleri belirlenemedi.

boğularak öldürüldü

HPG’nin 19 Ekim günüBitlis Güroymak İlçesive Çukurca’da polis veaskeri noktalara yaptığıeylemlerde Türk devletionlarca kayıp verdi

HPG Hakkari’ye bağlı Çukurcaİlçesi’nde sekiz ayrı noktayaeşzamanlı baskın yaptı. Hak-kari Çukurca’da HPG gerillala-rı tarafından polis ve askerinoktalara 19 Ekim tarihindegece 01.00’da eşzamanlı bas-kın yapıldı. Gerillalar tarafın-dan polis ve askeri noktalarayapılan baskınlar sonrası şid-detli çatışmalar yaşandı. Ya-şanan çatışmaların ardındanHakkari Valisi yaptığı açıkla-mada, gerillaların 8 ayrı nok-taya eşzamanlı baskın düzen-lediği ve yapılan baskınlarda28 asker ve polisin öldüğü, 18kişinin de yaralandığını açık-ladı.

Yaşanan çatışmalar sonrasıHPG kaynaklarının yaptığıaçıklamadaysa, baskının gecesaat 01.00’da başladığı ve sa-bahın ilk ışıklarına kadar sür-düğü ve 50’ye yakın kişininöldüğü, onlarca kişinin yara-landığı ifade edildi.

Sınır ötesi operasyonbaşladıÇukurca’da gerillaların eşza-manlı olarak gerçekleştirdiği ey-lemler sonrası Çukurca merkezive kırsal alanlarına dönük genişçaplı operasyon başlatıldı. Çu-kurca’da başlatılan operasyon-ların yanı sıra TC ordusu hava-dan ve karadan sınır ötesi ope-rasyon başlattı. Başlatılan ope-rasyonlar sonrası gerillalarla TCordusu arasında yer yer çatış-maların yaşandığı belirtildi. Bitlis'in Güroymak İlçesi'ne bağlıKolbaşı mevkiinde özel hareketpolislerinin içinde bulunduğuaracın geçişi sırasında patlamameydana geldi. Olay sırasındayoldan geçen sivil bir araç dapatlamanın etkisiyle büyük ha-sar gördü. HPG’nin yaptığı bombalı eylemsonucunda 5 polis ve 2 öldü. Ya-pılan eylemde çok sayıda kişiyaralandı. Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, Gü-roymak İlçesi’nde meydana ge-len patlamada 5 polisin öldüğü-nü, 2 vatandaşın da öldüğünüsöyledi. Yılmaz, patlamada 4 ki-şinin de yaralandığı bilgisini ver-di. Gazetecilere açıklama yapanYılmaz, Güroymak ilçe girişindemenfeze döşenen kablolu birpatlayıcının, uzaktan kuman-dayla patlatıldığını ifade etti.

Erzurum'un Tortum İlçesi'nebağlı Bağbaşı Beldesi'nde yak-laşık 2 yıldır HidroelektrikSantrali (HES) kurulmasınakarşı eylem yapan bölge halkı-nın ve çevrecilerin direnişinerağmen HES çalışması başladı.Aylardan beri iş makinelerininçalışmasına izin vermeyen ka-dınlar, HES yapımı için başlayançalışmaları ağlayarak izledi.Tortum’un Serdarlı, Bağbaşı vePehlivanlı beldelerinden geçenÖdük Çayı üzerine kurulacakHES’lerin yapımını engellemekiçin düzenlenen eylemlerdeözellikle kadınlar ön plana çık-mıştı. Jandarma, kolluk ve özelgüvenlik kuvvetlerinin direnişikırmak için birçok kez halkasaldırmıştı. Yaşanan olaylar ne-deniyle 260 kişinin jandarmatarafından ifadesi alındı. HESşantiyesinde çalışanlar, haka-rete uğradıkları gerekçesiyleBağbaşı’ndan 10 kişi hakkında50 bin liralık tazminat davasıaçtı. 5 Eylül günü yapılan ey-lemde 14 kişi hakkında 250 lirapara cezası ve adli takip, 26 Ey-lül’de ise 11 kişi hakkında 500’er

lira para cezası ve adli takip ka-rarı verildi.

Uzun süre direnişlerine devameden ve özellikle yaşlı kadınla-rın kararlı duruşlarıyla günde-me gelen Tortum direnişinerağmen 12 Ekim’de, yüzlerceJandarma ve kolluk kuvveti eş-liğinde iş makineleri çalışmala-ra başladı. Akşam saatlerinedoğru polis ve Jandarma, HES’inçalışma alanına giden yollarabarikat kurdu. Güvenlik önlemialınması üzerine iş makineleriçalışmaya başladı. Makinelerinçalıştığını gören kadınlar, göz-yaşlarını tutamadı.

Bağbaşı Köyü’nden Ali Dursun,yaşadıklarını şu şekilde dile ge-tirdi; “Ağlıyorum, çünkü suyumelimden gidiyor. AK Parti’ye oyverdiğim için ağlıyorum. Herkescennete gitmek için ibadeteder. Biz yalancı cennette yaşı-yoruz ama cennetimiz elimiz-den alınıyor. Çalışmayı durdu-run” dedi.

Tortum köylüleri tüm saldırılararağmen direnişlerine devamedeceklerini ifade ettiler.

Erzurum-Tortum’daHES çalışmaları

HPG’den Hakkari’debüyük baskın

2-3_Layout 2 10/19/11 6:33 PM Page 2

Page 4: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011güncel04

NATO ve Füze Kalkanı Kar-şıtı Birlik Kadıköy’de yaptığıeylemle, ülkemizde kurul-ması kararlaştırılan füzekalkanına karşı mücadeledekararlı olduklarını açıkladı

16 Ekim Pazar günü saat 14.00’de KadıköyAltıyol’da (Boğa Heykeli) toplanan NATOve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik bileşenleri“NATO’ya ve füze kalkanına hayır! Em-peryalizme ve siyonizme kalkan olmaya-cağız” imzalı pankart arkasında toplana-rak ellerinde flamalarla ve dövizlerle Ka-dıköy İskele Meydanı’na yürüdü.

Füze kalkanına hayırİskele Meydanı’nda NATO ve Füze KalkanıKarşıtı Birlik adına bir basın açıklamasıyapıldı. Yapılan açıklamada emperyalistülkelerin Irak, Filistin ve Libya başta ol-mak üzere Ortadoğu ve Asya’dan Afga-nistan’a kadar saldırılarını arttırarak de-vam ettirdiği ifade edildi. Emperyalizminbütün dünyaya açlık ve yoksulluğu daya-tarak ezilen halklara her türlü zulmü revagördüğünün belirtildiği açıklama şu ifade-lerle devam etti: “Şimdi yeni bir saldırıyla karşı karşıyaTürkiye toprakları… ABD emperyalizminive İsrail Siyonizmi’ni halklarımızın kanı-canı pahasına savunmak, işbirlikçi-uşakAKP iktidarına düştü. Malatya’nın Küre-cik beldesine yerleştirilmesine karar ve-rilen füze kalkanı, topraklarımıza emper-yalizmin yeni yeni silahlarının, bombala-rının konuşlanması, topraklarımızın em-peryalistlere peşkeş çekilmesi demektir.Türkiye halklarının İran, Suriye, Irak, Filis-tin halklarıyla bir düşmanlığı yoktur, ola-maz! Halklar ezelden beri kardeşçe bir

arada yaşamaktadır, bundan sonra da buşekilde yaşamaya devam edeceklerdir.Halkları birbirine düşman eden, bölgeselsavaşlar çıkararak halkları birbirine kır-dıran emperyalistlerdir. Ezilen halklarınyegane düşmanı emperyalizm ve işbirlik-çilerdir; emperyalistlerin çıkarlarını koru-mak için kardeş halklara karşı kullanıla-cak silahları ve askerleri topraklarımızasokmayacağız. İsrail gibi dünyanın lanetleandığı bir ülke olmayacağız, emperyaliz-me bekçilik yapmak isteyenlerin oyunla-rını bozacağız.”

Emperyalizme kalkan olmaEmperyalizmin halkları birbirine düşmanetme planlarının bir parçası olarak Küre-cik’e füze kalkanını yerleştirerek bölge-deki siyasi ve ekonomik hakimiyet alan-larını genişletme hedefinde olduğunun al-tının çizildiği açıklama şu sözlerle sonaerdi:

“Gücümüze inanalım! Emperyalizmin de-vasa gücü örgütlenmiş halkın gücü karşı-sında çaresizdir! Gücümüz tarihsel, bilim-sel haklılığımızda; eşit, özgür, bağımsız bir

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ola-rak genel seçimlerde başlayan “solda bir-lik çalışmaları” Kongre Girişimi’nin 15-16Ekim 2011 tarihinde Ankara-Anatolia Kül-tür Merkezi’nde yaptığı kuruluş kongre-siyle delegelerin önerileri doğrultusundaHalkların Demokratik Kongresi (HDK) ola-rak ilan edildi.Birçok isim önerisinin yapıldığı kongredeyapılan oylamada Kongre Girişimi'nin adı-nın Halkların Demokratik Kongresi (HDK)olarak değiştirilmesine karar verildi. Dele-geler kongreyi, "Yaşasın halkların kardeş-liği", "Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm"sloganıyla karşıladı.

‘Halkların Demokratik Kongresi’

Basımı yapılmadan toplatılankitaplardan sonra, okunmasada isimlerinin bulundurulması‘yasak olan’ kitap vakasıylakarşı karşıyayız

24 Ocak 2010 tarihinde Ankara’da aralarındaDemokratik Gençlik Hareketi (DGH) üyesi AliHaydar Yıldız’ında bulunduğu beş öğrenci“Karşıt görüşlü öğrencilere yönelik eylemplanladıkları” iddiasıyla tutuklanarak “terörörgütü üyeliği” suçlamasıyla haklarında davaaçılmıştı. Açılan davaya ‘kitap okuma liste-si’nin de delil sayıldığı ortaya çıktı. Ali HaydarYıldız’a savcılık sorgusunda okuma listesiyleilgili “Haklarında toplatma kararı bulunan ya-yınların isim listesini bulundurma amacınıznedir?” denildi.

Ankara Başsavcılığı tarafından hazırlanan id-dianameye göre, “dört ayrı terör örgütü üyesioldukları” iddia edilen beş öğrenci “bir arayagelerek karşıt görüşlü öğrencilere karşı ey-lem hazırlığındayken” iddiasıyla yakalanaraktutuklanmıştı. Ali Haydar Yıldız’ın kaldığı öğ-renci yurdunda yapılan aramada 15 adet kitapisminin yer aldığı bir kitap listesi bulundu.Listede yer alan bazı kitaplar hakkında top-latma kararı bulunduğu gerekçesiyle, okumalistesi örgüt üyeliği suçlamasına delil sayıldı.Kitap listesine ilişkin tutulan ‘polis incelemetutanağı’nda şu ifadelere yer verildi: “TİİKP Savunma ile başlayıp Sabah Tufanı ilebiten dokümanda geçenlerin kitap isimleri ol-duğu, İBO isimli kitabın İstanbul 4 No.’lu Dev-let Güvenlik Mahkemesi’nin 17. 04. 2000 tari-hinde, Seçme Yazılar isimli kitabının İstanbul6. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 07.06. 1979 tari-hinde, Türkiye Proletaryası isimli kitabın iseİstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 08. 01.1974 tarihi ile toplatmasının olduğu anlaşıl-mıştır.”

Kitap listesi savcılık sorgusunda da Ali Hay-dar Yıldız’a soruldu. Savcı, haklarında toplat-ma kararı bulunan kitapları hatırlattıktansonra “Örgütsel içerikli ve çeşitli tarihlerdedeğişik mahkemelerde toplatma kararı bulu-nan yayınların isim listesini bulundurmaktakiamacınız nedir? Bahse konu yayınların isim-lerini örgütsel eğitimlerinizde kaynak göster-mek için mi bulundurmaktasınız?” diye sordu.

Hazırlanan iddianamede de savcılık kitap lis-tesine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “TİİKP Savunma ibaresi ile başlayan not,muhtelif kitap isimleri yazılı olduğu, kitaplar-dan bir kısmının değişik mahkemelerce hak-larında toplatma kararı verilen yayınlardanolduğu tespit edildi.” ‘Böylesini görmedik’ Yıldız’ın avukatı Murat Yılmaz müvekkilininöğrenci yurdunda aramasında sadece ‘okumalistesi’ bulunduğuna dikkat çekerek, “Kitaplarhakkında kararlar 12 Eylül öncesine ait. Şuanda bu kitaplar bütün yayınevlerinde ser-bestçe satılmaktadır. İlk duruşmada kitapçı-lardan delil sayılan kitaplardan mahkemeyesunacağız. Bu dosya bize gösteriyor ki, bun-dan sonra okunacak kitap listesi dahi yapıla-mayacak. Baskıya girmeden toplatılan kitapgörmüştük ancak okunmak için listesi çıkar-tılan kitapların suçlama olarak yöneltilmesiilktir” dedi. Yaklaşık bir yıldır tutuklu olan beş öğrenci 6Aralık 2011 tarihinde ilk mahkemeye çıka-caklar.

‘Düşünüyorsuno halde suçlusun’ FÜZE KALKANINA İZİN

Kongre Hareketi olarak yola çı-kan Emek, Demokrasi ve Öz-gürlük Blok’u 15-16 Ekim tarih-lerinde yaptıkları genel kurullakuruluşlarını deklare ederkenismini Halkların DemokratikKongresi olarak değiştirdi

4-5_Layout 2 10/19/11 6:46 PM Page 1

Page 5: 20-30 Ekim 2011

ülke düşüne olan sonsuz inancımızdadır. Sı-nıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın mutlakakurulacağına olan umudumuzdadır. Emper-yalistlere, işbirlikçi-uşaklarına karşı müca-deleyi büyüterek, Füze Kalkanı’nı toprakla-rımıza kurdurmamak için gelin güçlerimizibirleştirelim. Emperyalistlerin toprakları-mızda rahatça at oynatamayacağını göste-relim.”Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında “Em-peryalizme kalkan olmayacağız” , “Katil ABDOrtadoğu’dan defol” , “NATO’dan çıkılsın

emperyalist üsler kapatılsın” , “Biji BratiyaGelan” , “Yaşasın işçilerin birliği halklarınkardeşliği” sloganları atıldı.

Siyonist rejimi desteklemeRecep Tayyip Erdoğan’ın ‘Türk tipi demok-rasi’ davetine İran Devrim Muhafızları ko-mutanlarından tepki geldi! İran’dan Küre-cik’te kurulacak Füze Kalkanı’na tepkilergelmeye devam ediyor. İran’ın dini lideriAyetullah Ali Hamaney’in askeri danışmanıOrgeneral Yahya Rahim Safevi; “TürkiyeNATO füze kalkanı, Suriye konusundaki po-litikalardan vazgeçmeli ve Arap dünyasındalaikliği teşvik etme politikalarını radikal şe-kilde yeniden gözden geçirmeli” uyarısıylaİran’ın yarı resmi Mehr Haber Ajansı’na biraçıklamada bulundu.

TC Başbakanı’nın Mısır ve Tunus’ta yaptığıkonuşmalarla Arap ülkelerini ‘Türk tarzıdemokrasi’ye davet etmesini “beklenmedikve hayal bile edilemez” olarak nitelediğitepkisinde “Türkiye Amerika’nın çıkarları-na göre hareket ediyor. Ankara bu olağandışı siyasi tavırlardan vazgeçmezse, hemTürkiye halkı iktidardan uzaklaşacak hemde Suriye, İran ve Irak gibi komşu ülkelerTürkiye ile siyasi bağlarını gözden geçire-cek” dedi.

Diğer bir uyarı ise ‘füze kalkanına ev sahip-liği yapan Türkiye’nin böyle bir kararla bü-tün imkanlarını Siyonist rejimi destekle-mek için kullandığını görmelidir’ diyen İranDevrim Muhafızları komutanlarından Ge-neral Mesud Cazayeri’den geldi.

Malatya-Kürecik Çarşak Tepesi’nde radaruyarı sisteminin konuşlandırılması kararınakarşı başta Kürecik halkı olmak üzere; ül-kenin birçok yerinden ilerici, demokratik,yurtsever ve devrimci kurumlar, “NATO’yakalkan olmayacağız” diyerek 2 Ekim’de bin-lerce kişinin katıldığı bir miting düzenle-mişti.

05güncel20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

121 kişiden oluşan genel meclis listesi dele-gelerin onayına sunuldu. Onaylanan listeyiise BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanakokudu.Kongre Girişimi ülke halklarının ve muhale-fetinin Kürt Ulusal Hareketi’yle birlikte katı-lan 825 delegesiyle iki gün boyunca yapılankurucular kurultayında önemli kararlarimza altına alındı.

Tarihi kararlarla bağlanan Halkların Demo-kratik Kongresi’nin sonuç bildirgesi yayın-landı. Bildirgede; “Halklarımıza yöneltilmiştüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldır-mak, barış içinde ve insanca yaşayabilece-ğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere KongreGirişimi’nin çağrısıyla bir araya gelen hertürden baskı, sömürü ve ayrımcılığa karşıolan bireyler ile kuruluş, örgüt, inisiyatif,dernek, parti ve hareketlerin sözcü ve üye-leri, halkın kendi yönetimini kurmasını sağ-lamak için birlikte mücadelenin koşullarınınolgunlaştığı, farklılıklarımızın zenginliğimizve gücümüz olduğu bilinciyle Halkların De-mokratik Kongresi’nin kuruluşunu ilan edi-yoruz” denildi.

Kongre’nin ilanıyla birlikte "Kürt sorununundemokratik ve barışçıl çözümü", "Demokra-sinin kazanılması", "Vicdani ret", "Gençliğintalepleri", "Ekoloji", "Halklar ve inançlar","Füze kalkanına karşı mücadele", "Altın ma-denciliğine karşı mücadele", "12 Eylül darbe-siyle hesaplaşılması", "Ermeni soykırımı","Kadına yönelik şiddete yönelik aktif müca-delenin sürdürülmesi için konferans, homo-fobi ve cinsiyetçiliğe karşı atölye, barış mü-cadelesini yürüten kadınların mücadelesi-nin ortaklaştırılması", "Esnafların sorunları", "Çerkezlerin güncel talepleri", "Toplu me-zarlar ve Hakikatleri Araştırma Komisyonukurulması" önerileriyle toplumsal sorunlaraparmak basarak ve belirtilen konularla ilgilimücadele perspektifi belirlendi. Kongredeseçilen 121 kişiden oluşan Genel Meclis üye-leri ‘Halkların Demokratik Kongresi’nin Tür-kiye'nin ana muhalefet hareketi olduğu,Türk sağının ve hakim sınıfların ortak çı-karlarının savunucusu ve dünya kapitaliz-minin bölgesel uç beyliği AKP iktidarı karşı-sındaki sahici bir direniş odağıdır’ denildi.

ilan edildi

VERMEYECEĞİZ

26 Eylül günü kalp ameliyatıolan ve 17 gündür ölüme di-renen Özgür Gelecek Gaze-tesi’nin Kartal TemsilcisiSuzan Zengin 13 Ekim günüyaşamını yitirdi

Hapishane koşullarının tetiklediğiağır sağlık sorunları nedeniyle açıkkalp ameliyatı olan ve 17 gün yoğunbakımda kalan Suzan Zengin, 13Ekim’de yaşamını yitirdi. Zengin, Tuz-la’ya bağlı Aydınlı Mahallesi’nde bulu-nan cemevinde yapılan cenaze töre-ninin ardından sonsuzluğa uğurlandı.

Sabah erken saatlerde cemevininbahçesinde toplanan yüzlerce kişiSuzan Zengin’in kızıl bayrağa sarılı vekaranfillerle donatılmış tabutunu zıl-gıt ve sloganlarla karşıladı. SuzanZengin’in resminin yer aldığı “devrimşehitleri ölümsüzdür, Suzan Zenginyaşıyor!” Partizan imzalı pankartınarkasında toplanan kitle mezarlığadoğru yürüyüşe geçti. Yüzlerce kişi-nin oluşturduğu yürüyüş kortejinde“Suzan Zengin ölümsüzdür”, “Devrimşehitleri ölümsüzdür”, “Özgür geleceksusmadı, susmayacak”, “Katil devlethesap verecek”, “Anaların öfkesi ka-tilleri boğacak”, “Tecrit öldürüyor,tecrite hayır” gibi sloganlarla mahalleiçinden mezarlığa kadar yürüyüş ya-pıldı.

Defin işlemleri sonrası bir anma töre-ni yapıldı. Yapılan anma törenindePartizan adına bir açıklama okundu.Okunan açıklamada ölümsüzlüğeuğurlanan Suzan Zengin’in yaşamıbuyunca emekle yoğrulmuş devrimciyaşamı ve mücadelesi anlatıldı.

Yapılan açıklamada şu ifadelere yerverildi; “Suzan yoldaş, devrimci, sos-yalist basın kimliği ile işçi ve emekçi-lerin direniş ve eylemlerinin yanı ba-şında, onlarla omuz omuzaydı. Fotoğ-raf makinesi ve kalemi ile işçi havza-larının ve emekçi semtlerin her daimayrılmaz bir parçası, öfkelerinin, öz-

lemlerinin ve umutlarının; emeğineve geleceğine sahip çıkmak adınayürüttükleri işgallerin ve grevlerinsesiydi. Ki bu durum devletin de ‘gö-zünden kaçmamış’; 28 Ağustos 2009sabahı evi polisler tarafından basıl-mış ve bir komplo sonucu tutuklan-mıştır. Yaklaşık iki yıl boyunca tama-men keyfi ve hukuksuz bir şekildeBakırköy Kadın Kapalı Hapishane-si’nde tutuklu kalan Suzan Zengin’inbirçok kronik rahatsızlığı bulunuyor-du. Hastalıkların tedavisi için yürütü-len tüm çabalar, devrimci ve yurtse-ver tutsakları ölüme terk eden zihni-yetin kalın duvarları ile karşı karşıyakaldı. Nitekim tutsak düşmeden öncehiçbir kalp rahatsızlığı bulunmaması-na karşın hapishaneden çıktığındaameliyat olmasını zorunlu hale geti-ren bu hastalığa da yakalanmıştı. Vetahliyesinin üzerinden 4 ay dahi geç-meden ameliyat olmak zorunda kal-mıştı” denildiAçıklama, “Suzan yoldaşın ölümünüdoğal bir ölüm olarak kabul etmemizmümkün değil. O, 2 yıl boyunca kaldı-ğı hapishanede uygulanan tecrit vetretman politikaları, hasta tutsakla-rın tedavisini engelleyerek onları ölü-me mahkum eden zihniyet tarafın-dan katledilmiştir. O, kendisine yö-nelttikleri komplo teorileri ile gözaltı-na alan polis, polis fezlekeleri ile tu-tukluluk sürecini elinden geldiğinceuzatan mahkeme heyeti tarafındankatledilmiştir. Kısacası yoldaşımızıaramızdan devlet almış ve hesabı so-rulacaklar listesine bir çentik dahaatılmıştır” ifadeleriyle açıklama sonbuldu.Açıklamanın ardından ESP, PDD,BDSP, TGP, ATİK, YDG ve Gazetemizadına da birerkonuşma yapıldı.Yapılan konuşmaların ardından Su-zan Zengin’in mezarına karanfiller bı-rakılarak sloganlarla sonsuzluğauğurlandı. Yapılan anma töreninearalarında DHF, YDAB, ESP, BDSP,Emekli-Sen, Deri-İş gibi devrimci-demokrat kurumlar ve sendika tem-silcileri de katıldı.

Suzan Zenginölümsüzlüğeuğurlandı

4-5_Layout 2 10/19/11 6:46 PM Page 2

Page 6: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011emek06

Ekonomik krizin olmadığını söyle-yen AKP hükümeti ekonomidekicari açığı halkın bütçesinden kar-şılamak için düğmeye bastı. Yenizamlara ilişkin karar jet hızıylaonaylanarak yürürlüğe konuldu

Tüm dünya ekonomisini altüst eden ve ülke-mizde de derin olarak hissedilen, fakat TC Baş-bakanı Erdoğan tarafından kabul edilmeyenekonomik krizin faturası her krizde olduğu gibibu dönemde emekçi halka kesiliyor. “Teğet ge-çecek, bizi etkilemeyecek” sözlerinin arkasınagizlenen fatura son iki yılda yapılan zamlarlahalkın üzerine bindirildi.

Devletin bu kadar cari açık vermesinin nedeniihracatın ithalattan düşük olması (ki bu sondönem değil, devletin kuruluşundan beridiremperyalizme bağımlılığının bir sonucu) ve ül-kedeki nakit para girdisinin çıkışa oranla dahadüşük düzeyde seyretmesinden kaynaklanı-yor. Bu durumda açıklar borçlanma ve özelleş-tirmeler üzerinden kapatılıyor. Son on yıllıkdöneme bakıldığında, üretimden hizmet sek-törüne, sağlıktan suya kadar özelleşmeyen birKamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) kalmadı denile-bilir. Ayrıca hazine arazileri, ormanlık ve meraalanları dahi bu özelleştirme furyasından nasi-bini aldı. Son çıkan Kanun Hükmünde Karar-namalerle de bunlara dair eksikler tamamlanıppazarda yerini almış olacak.

Bu kadar satılık ve kiralık mülkün ve milyon-larca dolar borç yükünün altında olacaksın vedaha da ötesi cari açığı yine halka fatura ede-cek, zamlar olacak ve krizin olmadığını söyle-yeceksin. Peki, bu açık neden oluşuyor? Buborç yükünün nedenleri neler? Üretimin olma-ması ve hizmet sektöründe biriken arz telebikarşılamaması ve sonra dışarıdan hizmet satınalmak vb. Bunlar nasıl ödenir, ödenemezseneler olur? Benzeri sorular çoğaltılabilir.

Daha dün ekranlardan simit ve çay kombinas-yonuyla askeri ücret pazarlığı yapan Erdoğan,bugün de ‘sigara ve alkol almazsınız etkilen-mezsiniz’ diyecek kadar küçülerek Kasımpa-şalı edasıyla tribünleri lehine çevirmeye çalışı-yor. Ve bunu da hakarete varacak bir üslupla

ifadelendirmesi, başka şeylere zamların olma-dığı anlamını çıkarmaya götürüyor. Ayrıca lüksdavranış fobisi vardı başbakanın. Acaba bulüks deryasını kime dayanarak açıklıyordu, buda başka bir konu tabi. Ancak yapılan zamlarsadece başbakanın reklam panosuna çıkar-dıklarından ibaret değil. Elektrik, doğalgaz gibienerji kullanımı ve gıda da yansımasını buldu.

8-14 Ekim tarihleri arasında CHP’li Antalya Bü-yükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür ve SanatVakfı (AKSAV) tarafından organize edilen48.Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’ndeyapılan ödül töreninde Rutkay Aziz ve TarıkAkan’ın da aralarında bulunduğu sanatçılar,AKP’yi eleştiren açıklamalar yaptı. Gösterilenfilmlerden ve verilen ödüllerden çok bu konuşma-ların gündeme geldiği festivalde, kadın katliamla-rına özel bir yer verildi.

Rutkay Aziz faşizme karşıtepkisini dile getirdi“Sanatta Sosyal Sorumluluk” ödülünü alan Rut-kay Aziz yaptığı konuşmada, ''Umarım faşizm vedarbe döneminden geçen ülkelerin sinemacılarıda bu örneği kendi ülkelerinde paylaşırlar. Dilerimbu ödülü hak etmişimdir. Ola ki moda deyimle 'bir

döneklik' olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce gerialma hakkına sahipsiniz. Gerçek sanatçılar, ülke-sinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yü-kümlüdür. Benim ülkemde tanık olduğum, huku-kun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınmagirişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim pankartıaçan öğrenci arkadaşımın 16 ay hapis yatması...

Dünyanın hiçbir ülkesinde kadın, çocuk bu kadartacize, cinayete maruz kalmıyor. Dünyanın gerçe-ği, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü... Sinema,Şarlo'nun dediği gibi bir barış sanatıdır ve kendiiçindeki barış niteliğini koruyarak dünyaya katkısağlayacaktır.” ifadelerini kullandı.

Tarık Akan konuşmasındaAKP’yi teşhir etti48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festi-

Altın Portakal’da

n bin yıl sonra neolur? Mülkiyetinbütün biçimleriylebirlikte, devlet veaile başta olmaküzere, tüm örgüt-

ler kalkar. İnsanın insanı yönet-mesi, sömürmesi, baskı altına al-ması kalkınca; zorunlu çalışmaortadan kalkınca, özgürlük idealide ortadan kalkar. Sınıflı toplum,tüm yönleriyle, onu ayakta tutanirili ufaklı yasaları, kuralları, alış-kanlıklarıyla birlikte ortadan kal-kınca, özgürlüğün bir değeri kalırmı? Yeryüzünde, tüm dillerinözümlenmesi esasına dayanantek bir dil konuşulur. Kadın erkekayrımı ve adlandırması ortadankalkar. Üreme ihtiyacının yerinisevişme ihtiyacı alır. Karşıt cinslerarasındaki cinsellik, insanla insanarasındaki cinselliğin geçmiştenkalan, arkaik bir parçası halinegelir. Dölleme, döllenme ve do-ğurma olgusu ortadan kalkar. Din-ler ve insan merkezci ideolojilerbaşta olmak üzere, tarihten vesınıflı toplumdan kaynaklanantüm görüşler, ortadan kalkar. Ben-cillik, altın çağını yitirir.Tek bir dünya sistemi ve ekonomisiortaya çıkar. Üretim insandan ma-kinelere ve biyonik insana geçer.Ticaretin yerini dağıtım alır. Değeryasası ve kavramı ortadan kalkar.İnsana dayanan bütün mesleklerortadan kalkar. Enerji kaynaklarıdeğişir. Kara yoluyla yapılan ula-şımlar ortadan kalkar; yani yollargökyüzüne kayar. Okyanuslar üze-rinde, milyonlarca insanın yaşadığı,hareketli, dev yapay adalar kurulur,deniz suyu yaygın bir şekilde kul-lanılır.İnsanın fizyolojik yapısı değişir;narsist homosapiens yaratık tarihekarışır; ömür uzar. Ölüm ve yaşamkavramları değişir. Ölüm, tercihebağlı bir sorun haline gelebilir.Ölen kolayca dirilebilir. “Ben buyıl, üç ay ölü kalmak istiyorum,”diyen insan, üç ayını ölü geçirip,ondan sonra yaşama dönebilir.“Ben artık dirilmek istemiyorum,”diyenler, “Dirilmek İstemeyenlerPantheonu”na konulabilirler. Hay-vanlarla insanlar, aynı haklara sa-hip olurlar.İnsan, ışık hızına yaklaşan bir hızlauzayda gezinmeye başlar; geze-genlerin önemli bir bölümüne veuzayda kurduğu dev uydulara yer-leşir; mensubu bulunduğu galaksiyibiyonik insanlar aracılığıyla de-rinlemesine keşfetme çabasınıçok daha ciddi bir hale getirir. Aymilyonlarca insanın yaşadığı biruydu olarak ortaya çıkar. Uzayteknolojisi, yerleşilen gezegenlerinkaynaklarıyla daha bir güçlenir vebu, genel insanlık teknolojisini et-kiler.İnsan, nükleer savaşlara girse,kendini yok etmeye ciddi bir şekildeyönelse bile, yok edemeyecektir.İnsan türü, çok büyük bir kozmikfelaket gerçekleşmediği müddetçe,uzayda varlığını sürdürecektir. Bu-

nunla birlikte hiçbir şey sonsuzve ölümsüz değildir. Kalıcılık, enbüyük yıkıcının, yani zamanın ru-huna ters bir kavramdır. Zerre-cikteki kıyamet ile uzaydaki kıya-metin özü aynıdır. Korkunç birparçalanma, birleşme ve değişim.Maddenin hali, mevcut felsefeninkavrayamayacağı bir cinnet hali-dir.Yıkıcılığımızı sorgulamak zorun-dayız. Devlet, sistemin bir parça-sıdır; bekçisidir onun. Devlete kar-şıyız, ama sisteme karşı değiliz.Sistem, “devletimi ortadan kaldı-rabilirsin, ama bunu yerine birdevlet kur,” diyor. Kabul ediyoruz.Devleti ortadan kaldırıyor, onunyerine, biçim olarak ona benzeyenbir devlet kuruyoruz. Sistem, “Şuan, halkı yönetenleri alaşağı etmek,şefliği ortadan kaldırmak istiyor-sun; tamam, gel alaşağı et; amahalkı sen yönet, kendi şefliğini kur,şefine itaat et,” diyor; kabul edi-yoruz. Halkı yönetenleri alaşağıediyor ve halk adına halkı biz yö-netiyoruz, kendi şeflik sistemimizve şefimizle. Sistem, “Mülkiyetinkişisel biçimini (özel mülkiyeti) or-tadan kaldırmak istiyorsun; ta-mam, kaldır; ama onu yerine mül-kiyetin başka bir biçimini, devletmülkiyetini geçir,” diyor; kabul edi-yor ve devlet mülkiyetini tesis edi-yoruz. Sistem, komünistleri devletmülkiyetine, anarşistleri ise küçükmülkiyete mahkum ederek, ayaktakalmayı başarıyor, ruhunu kurta-rıyor.Küresel eylemler çağındayız. Yı-kıcılar, devrimin hangi türünü ter-cih edecekler? Sistem içinde ka-lanını mı, yoksa sisteme karşı ola-nını mı? 21. yüzyılın temel sorusubudur. Yaşadığımız çağa, önü-müzdeki on bin yılın ötesinden ba-karak, soru sormanın bir yolunubulmalıyız. İdeolojilerin din, yıkı-cıların ise mümin haline geldiğibir çağda yaşıyoruz. Cesur, sapkın,ama derin sorular sormanın za-manıdır. Hepimiz yok olup gide-ceğiz. Giderken arkamızda devrimtapınakları ve şef heykelleri bı-rakmak zorunda mıyız? Tarihe malolmuş bütün devrimlerin fazilet-lerini kuşanarak, insanı saran mev-cut ateşin ruhuyla, on bin yıl öte-sinin ruhuyla, sisteme karşı yü-rümenin bir yolunu bulmalıyız. Bubir kafanın işi olamaz. Bu, işekendi heykelini kırarak başlayan,tartışan, bilginin ve keşfetmeninışıltısıyla yaşamı dönüştürmeyeçalışan, kafaların işidir.Çalışan kitlelere ve halkçı beledi-yelere doğru bir eğilim, bir çabavar; bu, sağlık belirtisidir. Taşı bi-çimlendiren çekice, kendi kökününüzerinde yükselen ota, bebek me-rakına; kim yaparsa yapsın, yapılanher iyi işe, her içtenlikli gülüşedoğru bir açılım, yenilenmeyi be-raberinde getirecektir. Yaşamı, gü-nahı ve sevabıyla kucaklamadan,kitleleri kucaklamadan, kitleleş-meden değişmek, yenilenmek zor.

OON BİN YIL SONRA

ANTAGONİZMA

‘YAŞAMAYIN≫ muzaffer oruçoğlu

6-7_Layout 2 10/19/11 1:43 PM Page 1

Page 7: 20-30 Ekim 2011

07emek20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Başbakan çevreye sahip çıktıSon zamlarla birlikte ise krizin yeni ekono-mik kaynağı belirlenmiş oldu. BülentArınç’ın gelen zamların "O zamlar 74 milyo-nu kapsamıyor" yönlü beyanı ve Erdoğan’ın“Buralara dersimizi çok iyi çalışarak geldik.Biz eşeği sağlam kazığa bağlayacağız” söz-

leri birlikte yanyana gelince tablo daha danetlik kazanıyor. Şimdi başbakana veArınç’a sormak gerek; elektrik, doğalgaz vbgünlük kullanımın temel unsurlarının kim-leri etkileyeceğini. Kuşkusuz bunun cevabıaçık, herkesi etkilemeyecek. Özellikle yaşa-mı lüks bir konfor içerisine kurulu hakim sı-nıfları ve yüksek dereceli bürokratları vekendi sermaye ortaklarını etkilemeyecek.Zaten fatura onlara da çıkmayacak.Ayrıca çevreci başbakanın zamlarının kendiçevresine hiç bir etkisi olmayacak. Kendiyakın aile çevresinin daha az vergi ödemesiiçin de çevreciliğini devam ettirecek. Bir ör-nek verecek olursak; yakın zamanda kızı vedamadı tarafından açılan (bu fabrika Çin’ekuruldu) mücevher fabrikasıyla birliktemücevher ithalatında ÖTV’ler bir gecedekaldırıldı. Diğer bir örnekde yine başbakanınbizzat kendisiyle ilgili; hatırlatmak gerekirselüks araç yerine daha az konfora sahip araç-ları öneren başbakan (Ayrıca halkın bu sü-reçte araba alacak ekonomik durumununda olmadığı görülmeli) kendisi lüks arabadeğil hava ulaşımını tercih ediyor. Ayrıcahangara sığmayan uçak için yenilenme me-selesi de işin başka bir boyutu. Şimdi birazdaha net anlaşılıyor, gelen zamların neye is-tinaden yapıldığı. Kemer sıkmaktan bahse-derken kendi kemerini bolca açmak gerekelbette. Yoksa nasıl sığacak halkın cebindençalınanlar. Tüm bunlarla birlikte “Ülkenin cari açık so-runu var. Eğer biz burada işi sıkı tutmazsakbiz de Yunanistan'ın durumuna mı düşelim”ifadesi dahi başlı başına durumu özetliyor.Teğet geçen kriz egemen sınıfları, derindengelen buhran ise ezilenleri kendi sarmalınaalacak ve bu faturayı yine ezilen emekçilerödeyecek. Başbakan tarafından sarfedilensözlerde; Yunanistan’ın durumuna düşme-mek için bu yükü taşıyacaksınız, bununbaşka yolu yok cümlesinin başka bir versi-yonu. Ki bu zamlar önümüzdeki süreçte ge-lecek zamların da ilk emeareleri olarakokunmalıdır. Önümüzdeki dönemde açıkla-nacak yeni zamlarla beraber yaşamları çe-kilmez hale gelecek olan halka başbakanınvereceği nasihatta şimdiden belli zaten ;“yaşamayın olur biter”

KESK’e bağlı sendikalar“Grevli Toplu Sözleşme” hak-kı için Ankara, İzmir, Mersinbaşta olmak üzere birçokilde alanlara çıktı. Ülke gene-linde örgütlenen eylemlerdegrevsiz toplu sözleşme olmazdenildi

KESK’in aldığı karar doğrultusunda ülkegenelinde alanlara çıkan emekçiler“grevsiz toplu sözleşme” olmaz diyerekeylemler gerçekleştirdi. 4688 sayılı ya-sayla yapılacak değişikliklere itiraz edenemekçiler taleplerinin kabul görmesiamacıyla düzenledikleri protesto eylem-leriyle sokaklara çıktı.

ANKARA- Ankara’da yapılan eylem,Kolej kavşağında başladı. “Grevsiz toplusözleşme, toplu sözleşmesiz grev olmaz”yazılı pankart arkasında bir araya gelenemekçiler, Sakarya Caddesi’ne kadar yü-rüdü.Sakarya Caddesi’nde sonlandırılan yürü-yüşte KESK adına açıklama yapıldı.Grevsiz toplu sözleşmenin olmayacağıvurgulanan açıklamada, “24 maddedeuzlaşıldığı, fakat 3 maddede uzlaşı sağla-namadığını belirten AKP hükümetiemekçiler adına hayati önem taşıyan 3maddeyi önemsizleştirmeye çalışmak-tadır. 24 madde sizin olsun ama o 3 mad-de emekçilerin talepleri doğrultusundaolmalı.” denildi. Eyleme DHF ve YDSB’deflamalarıyla katılarak destek verdi.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!İZMİR- KESK'li emekçiler ve aralarındaYDSB'ninde bulunduğu devrimci, demo-kratik güçler, İzmir'de hükümetin 4688sayılı kamu çalışanları sendikaları kanu-nunda yapmak istediği değişikliklerekarşı alanlardaydı. KESK İzmir ŞubelerPlatformu YKM önünde toplanarak,“Grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşme-siz sendika olmaz! / KESK İzmir ŞubelerPlatformu” ve “Özgür demokratik birülke, insanca yaşamak istiyoruz!” pan-kartlarıyla İzmir Büyükşehir Belediye bi-nası önüne meşaleli yürüyüş yaptı. Yürü-yüş sonrası KESK İzmir Şubeler Platfor-mu Dönem Sözcüsü Kıyasettin Yasa ta-rafından yapılan açıklamada “Anayasada

oluşturulan kamu görevleri hakem heye-ti ile grev hakkımız zımnen yasaklanıyor.AKP, hakem heyetinin bileşimin kendiçoğunluğunda oluşturarak yıllardır yap-tığı gibi kendi çalıp kendi oynamaya ça-lışıyor. Oysa çalışma yaşamında gerçekbir demokrasi sağlanabilmesi için toplu-sözleşmede uzlaşmazlık olması halindekamu emekçilerinin kendi geleceklerinekendilerinin karar vermesini sağlayacakbir düzenleme yapılmalıdır.” ifadelerineyer verildi. Eylem, müzik dinletisi ve ti-yatro gösterimiyle sonlandırıldı.

ADANA- Adana’da yapılan eylemeKESK’e bağlı sendikaların yanı sıra dev-rimci-demokrat kurumlar da katılımgösterdi. 5 Ocak Meydanı’ndan İnönüParkı’na kadar meşaleli yürüyüş yapanemekçiler adına yapılan açıklamada,“Şimdi sorumluluk Bakanlar Kurulu’nda-dır. Konfederasyonların uzlaşılamayankonulara ilşkin önerileri Bakanlar Kuru-lu’nda ele alınacak ve yasa taslağına sonşekli verilerek Meclis Genel Kurulu’nasevk edilecek. 2 milyondan fazla kamuemekçisinin gözü kulağı burada olacak…Hükümeti emekçilerin haklı talepleriningereğini yapmaya çağırıyoruz”denildi.Yapılan eyleme İHD, BDSP, Mücadele Bir-liği, ÖDP, DHF katılarak destek verdi.

MERSİN- Mersin’de Taşbina önündekamu emekçilerinin yaptığı yürüyüş vebasın açıklamasına aralarında Demokra-tik Haklar Federasyonu ve Yeni Demokra-tik Sendikal Birlik’in de bulunduğu dev-rimci demokrat kurumlar da katıldı.KESK dönem sözcüsü BES Şube BaşkanıYusuf Kaya’nın okuduğu basın açıkla-masında kamu emekçileri adına şunlarifade edildi: “Dünyanın bütün ülkelerindeolduğu gibi “grevsiz toplu sözleşme, toplusözleşmesiz sendika olmaz” bilinmesinerağmen hükümetin grevsiz bir sendikayasasında ısrar etmesi AKP iktidarınıntemel hak ve özgürlüklere, kamu emek-çilerine hangi gözle baktığının gösterge-sidir” denildi.

HATAY- KESK’e bağlı sendikalar tara-fından Eğitim-Sen binası önünden UlusMeydanı’na kadar meşaleli yürüyüş ya-pıldı. YDSB ve DHF’nin de destek verdiğieylemde grevsiz toplu sözleşme sendikalhakların engellediği ifade edildi. Eylemşiddetli yağmur nedeniyle mücadeleçağrısı yapılarak sonlandırıldı.

vali’nde1979 yılında sansüre karşı tepki ve1980'de 12 Eylül askeri faşist cuntasının baskı-ları nedeniyle verilemeyen ödüller "Geç GelenAltın Portakal Ödülleri" başlığı altında verilir-ken Tarık Akan 31 yıl sonra “Adak” ve “Sürü”filmleriyle “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü aldı.Sanatçı ödülünü alırken yaptığı konuşmada “12Eylül 1980 ülkemde karanlığın başladığı an.Ama 2011 Silivri, Ergenekon, Balyoz, Gök, Ada-let, gençlik... Lütfen 2011 AK mı kara mı siz ka-rar verin.” diyerek AKP’yi teşhir eden bir ko-nuşma yaptı. Rutkay Aziz ve Tarık Akan’ın ko-nuşmaları uzun süre ayakta alkışlandı.

CHP hakim sınıfların temsilcisirolünü perdeleyemediBurjuva-feodal medyanın yaşanan olayı mani-püle etme yarışı tüm hızıyla devam ederken Rut-

kay Aziz için CHP’nin başına geçmeli şeklindeyapılan yorumlara kadar iyice ayyuka çıkan tar-tışmalarda göz ardı etmememiz gereken bir nok-ta bu tartışmalarda düğmeye kimlerin bastığı veCHP’nin bu süreci kendi çıkarlarına göre nasılkullandığı gerçekliğidir. Gerisi laf-ü güzaftır.

Emperyalizme uşaklıkta üstün hizmetleriyleövünen AKP’ye karşı özellikle son yıllarda birçokalanda gelişen tepkiler, kültür-sanat alanında daortaya çıkmaktadır. Basında sansür ve muhalifseslerin susturulmasına karşı gelişen bu tepki-nin CHP tarafından kendi çıkarları için ranta çev-rilme amacı ise bir başka çıkmazı işaret etmek-tedir. Altın Portakal Film Festivali’nde yaşananlarda bu duruma gösterilecek en güncel örnektir.AKP’yi eleştiren bu aydın-sanatçılarımızın CHPile olan ilişkileri de sorgulanmaya muhtaçtır.

siyasi mesajlar

OLUR BİTER’

‘Grevsiz TopluSözleşme olmaz’

6-7_Layout 2 10/19/11 1:43 PM Page 2

Page 8: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011emek haber08

Silikojen denilen maddeye birebir temas ederek soluyan işçi-ler akciğere bağlı Silikozis de-diğimiz hastalığa yakalanıyor.Bugüne kadar onlarca kişi buhastalıktan kaynaklı yaşamınıyitirmesine rağmen, Silikozishastalığı hala yasal olarakmelek hastalığı olarak kabuledilmiyor

“Birini öldürmenin çeşitli yolları vardır.Karnına bir bıçak saplarsınız, ekmeğiniçalarsınız, hastalığını sağaltmazsınız,berbat bir evde yaşatırsınız, ölümüneçalıştırırsınız, intihara sürüklersiniz, sa-vaşa yollarsınız vb. Memleketimizdebunların çok azı yasaktır.”Marksist dünya görüşünü savunan ya-zar Bertolt Brecht’in yukarıdaki ifade-sinden de anlaşılacağı üzere; literatü-ründe “insan” kavramını ancak karoranlarıyla tanımlayan sömürü düzeni,çarklarını var gücüyle döndürme tela-şıyla ezilenlere ve emekçilere yönelikkatliamlarını, hakim sınıfların ve “usta”hükümetlerinin işbirliğinde gerçekleş-tirmeye devam ediyor. Ne yazık ki bizimcoğrafyamızda çok az ölümün yasaklığıbir yana, yasallığından bile söz edilebi-lir(!)İşte yasalarla da anlaşılabilecek bir ölümdaha karşımızda.Tanımlamalara “mes-lek hastalığı” yerine “özürlü” olarak ge-çen kot kumlama, nam-ı diğer Silikozishastalığına yakalanarak geçtiğimiz haf-ta yaşamını yitiren Ali Rıza Eldemirdekendinden öncekiler gibi 20’li yaşlarda

ve yine kendinden öncekiler gibi “ucuziş gücü” olan bir Kürt emekçisi. Onun dahikayesi daha önce binlerce kez “bir yer-lerden tanıdık” gelecek kadar tecrübeylesabit. Yıllar önce iş bulamadığı (bilinçliolarak işsizlik yaratılan bölgelerden) kö-yünden çıkıp İstanbul’da Tekstil sektö-rünün ucuz işgücü aradığı fason işlet-melerde (merdiven altı diye tabir edilen,sigortasız, kayıt dışı, vergisiz vb. koşul-larda,yoğunluklu olarak Kürt işçilerinin

düşük ücretle çalıştırıldığı ara işler)2000-2005 yılları arasında kot kumlamaişinde çalıştıktan sonra, kaçak atölyeninkapanmasıyla köyüne geri döner. Siliko-zis hastalığına yakalandığını anlamasıy-la son iki yıldır oksijen tüpüne bağlı ola-rak solunum yetmezliğini bir nebze ön-leyerek yaşamını sürdürür, ta ki tedavi-sinin mümkün olmadığı hastalığınındevlet eliyle katli gerçekleşene kadar.

YASALAR ÖLDÜRMEYESendikalı oldukları için önceİzmir Menemen’deki SavranoğluFabrikası’ndan aynı patrona aitKampana Deri Fabrikası’na sür-gün edilen, sonradan işten atılanderi işçileri eylem yaptı

İzmir Menemen’de bulunan SavranoğluFabrikası’nda sendikal faaliyet yürüten işçi-ler patron tarafından sürgün edildiler. Fabri-kanın 30 Eylül’de kapanmasıyla İstanbul’agelen deri işçiler, aynı patrona ait olan ve İs-tanbul Tuzla’da bulunan Kampana Deri Fab-rikası’nda iş başı yaptı. 3 Ekim tarihinde işebaşlayan deri işçileriyse işyerini işgal ettik-leri öne sürülerek bu kez de 13 Ekim’de iştenatıldı. Ayrıca Kampana deride çalışan iki kişisendikal faaliyetlerinden dolayı işten atılmışve işten atılan iki kadın işçi Kampana DeriFabrikası önünde çadır kurarak direniş baş-latmıştı.İşten atılan işçiler üyesi oldukları Deri-İşsendikası öncülüğünde Kampana ve Savra-noğlu fabrikalarının patronu Mehmet Sav-ranoğlu’nun evinin önünde eylem yaptı.Polis Savranoğlu’nun evinin bulunduğu so-kağa barikat kurarak işçilerin eve yaklaş-masına izin vermedi. Sokağın girişindeeylemlerine devam eden işçiler buradaaçıklama yaptı. Direnişine devam edenKampana işçisi Dilek Göl, sendikalı olduklarıiçin işten atıldıklarını söyleyerek, “Bizlerinsendikalı olmak için çok nedeni var. Hertürlü hakkımız elimizden alınıyor. Sendikalıolup haklarımızı bu yolla almaya çalışıncada işveren tarafından işten çıkartıldık” şek-linde konuştu. Göl, anayasal hakları olansendikalı olma hakkının Savranoğlu tara-fından tanınıncaya kadar Kampana ve Me-nemen Savranoğlu deri işçileri olarakmücadele etmeye devam edeceklerini vur-guladı.

‘Geri adım atmayacağız’Menemen’deki fabrikadan sürgün edilerekİstanbul’da bulunan Kampana Deri’de çalış-mak için gelen ve daha sonra işten atılanHüseyin Denizkan, “İzmir’de bulunan fabri-ka’da sendikalı olabilmek için çoğunluğusağladık. Biz üç fabrikada yeterli çoğunluğualdık fakat işveren bunun ardından baskıyapmaya başladı. Fabrikayı kapattı ‘bize İs-tanbul’a geliyorsanız buyurun dedi’ bizler dedüzenimizi bozup geldik” dedi. İstanbul’da 3Ekim’de iş başı yaptıklarını söyleyen Deniz-kan “Kalacak yerimiz, yatacak evimizyoktu. Bir gece fabrikada kaldık ve Savra-noğlu polisi arayıp bizlerin fabrikayı işgalettiğini söyledi. Biz işgal etmedik, kalacakyerimiz yoktu. 13 Ekim’de iş yerine gittiği-mizde de fabrikayı işgal ettiğimiz gerekçe-siyle işten atıldığımızı öğrendik” dedi. Deri-İş Tuzla Şube Başkanı Binali Tay, Deri-İş olarak bu işin çözümü için adım attıklarınıçözüm için görüşme yaptıklarını fakat bugirişimlerinin karşılıksız kaldığını söyleye-rek “Taleplerimizi görmezden gelindi. İş yerikapatılıp işçiler haksız yere işten çıkarıldı.Bu baskılar bize geri adım attırmayacak”şeklinde konuştu.

İşçiler direniştekararlı

Ankara Organize Sanayi ve TicaretMerkezi (OSTİM)’de 3 Şubat’ta mey-dana gelen ve 20 işçinin yaşamına,onlarca işçinin yaralanmasına nedenolan patlama 9’uncu ayına girerkenesas sorumlular ve gerçekler çarpıtıl-maya devam ediyor. Aradan geçenuzun zamana rağmen OSTİM patla-ması davasının 2. duruşmasının gö-rüldüğü 11 Ekim’deki duruşmaya ‘fir-malarda denetim yapacak yetkilipersonelin olmadığı’ yönündeki ifa-deler damga vurdu.Davanın 2. celsesi Ankara 10. AğırCeza Mahkemesi’nde görülürken du-ruşmaya, tutuklu sanıklar Kasım Er-soy, Bahadır Esendik ve Burhan Koçile tutuksuz sanıklar Yusuf Kılıç, Hü-seyin Erdem, Ali Bayındır, Tuncay Ka-

rabenli için “taksirle birden fazla kişi-nin ölümüne ve yaralanmasına nedenolmak” ve “tehlikeli maddelerin izin-siz olarak bulundurulması ve el de-ğiştirilmesi” suçunu işledikleri iddia-sıyla 26'şar yıla kadar hapsi isteniyor.Müşteki aile ve yakınlarıyla taraflarınavukatlarının da katıldığı duruşmadamahkeme başkanı tutuklu sanıklar-dan Kasım Ersoy’a söz verdi. Patla-manın meydana geldiği iş yerine gazsatışı yapan firmanın ortağı ve yasalyöneticisi konumundaki Ersoy, kimyamühendisi olduğunu fakat firmadateknik bir görevinin olmadığını belirt-ti. Çalıştığı şirketin denetimi için ba-kanlık ya da belediyeden herhangi birkontrol ekibinin gelmediğini söyleyenErsoy, şöyle konuştu: “sadece bir ara

OSTİM davasında İşçi ve emekçilerin esnek, güvencesiz çalışma koşullarınamahkum eden ve kazanılmış haklarının üzerinde türlü oyun-larla neo-liberal saldırı oyunlarını bir bir hayata geçiren ege-menler, bu politikaların bir sonucu olan iş cinayetleri ve işçiölümleri konusunda da hukuk tanımaz aymazlığını sürdürüyor

8-9_Layout 2 10/19/11 5:08 PM Page 1

Page 9: 20-30 Ekim 2011

09vet, yeryüzü emekçilerin yaktığı ateşle ısınıyor.Müthiş bir hareketlilik var. İnsanlar yanardağ ağ-zından püsküren lavlar gibi yer kürenin üzerindeakıyor. Ateşin kızgınlığı sistemin iskeletini eritiyor.Kendi içerisine aldığı herkesin sıcaklığında kor gibiyanan alazlar arasında yeni bir dünya mümkündür

sesleri yükseliyor. Sokakları dolduran kalabalık geleceği fethetmekiçin bir arayış içerisinde. Aktığı yerleri yeniden biçimlendirecek gücesahip olmakla birlikte, yapı ustalarının olmaması en büyük eksik-liği. Fakat kitleler sokakta.Dünya halklarının, kapitalist sistemin yarattığı bu adaletsizliğekarşı kendi dilinden dövüşe tutuşması olumludur. Bitti diye pro-pagandası yapılan yaşanılası bir dünya özleminin varlığını ve va-racağı mutlakiyeti bir kez daha suratlarına çarpıyor. Evet, durumhiç olmadığı kadar geniş bir yelpazede gelişiyor. Herkes kendi di-linde kendi anladığı biçimde dövüşüyor. Bu arenada yanlışlar ol-ması da olası, hatalı adımlar da atılacak fakat bir kere sel bentleriaştığında bu akışın önünü kimse alamayacak. Belki ortak örülenbir yol da yok. Ama bilinen bir istek var; o da daha iyi bir yaşam veyaşanılası bir dünya…Ülkemiz emekçileri de sokağın sesine kulağını açmış durumda. Hu-zursuz bir bekleyiş ve ufakda olsa bir kıpırdanış içerisinde. Bulun-duğu yerden sahneye çıkıyor ve hasmına meydan okuyor. Sayınınazlığı ve dövüşmedeki acemiliğine rağmen gösterilen cüret önem-lidir. Bu kadar baskı ve manipülasyonun içerisinde cüreti kuşana-rak sokaklara çıkmak önemlidir. Bu çıkış rüzgârını, esişinihızlandıracak.Emek mücadelesinin bu kıpırdanışı yeni ve cesur adımları gereklikılmakta ve yaşadığımız coğrafyanın barbarlarını ürkütmektedir.Onların ürkekliği yaptığı açıklamalarda ve savurduğu tehditlerdeve yaptıkları saldırılarda vücut bulmaktadır. Egemenler her alandabaskı cephesini büyüterek saldırılarını sürdürüyor. Bir yandan sen-dikal hakları garanti altına aldığını, demokratik hakların genişletil-diğini propaganda ediyor, diğer taraftan onlarca işçi-emekçiyidemokratik haklarını kullanıyor diye sokağa atıyor; karşı çıkanlarıtutukluyor hapse atıyor. Bir yandan ekonomik krizden etkilenme-yeceğiz açıklamaları yaparken diğer yandan yapılan zamlarla halkıbir kördüğümün içerisine sokuyor.Emek cephesinde öne çıkan gelişmelere bakıldığında aslındadurum hiçde kötü değil. Herkes bildiği dilden sisteme karşı itirazınıdile getiriyor ve tepkisini gösteriyor. Parçalı ve lokal düzeyde çıkanbu seslerin organize ve ortak dilde ifade edilmesiyle yeni gelişme-lerin açığa çıkacağı aşikar. Toplumun örgütsüzlüğü ve ezilenemekçi sınıfların dağınık tekdüze duruşu çıkan seslerin dağınık vebir o kadar da hedefsiz olmasına neden oluyor. Ama sesin çıkma-dığını söylemek, gerçekliği inkar etmek olur. Sorun var olanı birleş-tirecek ve uzun erimli mücadelenin içerisinde bunları topyekün birsese dönüştürerek iktidara kilitlemek olmalıdır. Yarının yaratacağıgenç, dinamik, sınıfsal zemin üzerinden yükselecek mücadele, yenidemokrasi mücadesenin sosyal, sınıfsal ve siyasal içeriğiyle buluş-turulmalıdır. Kuşkusuz devrimin, devrim mücadelesinin esas ve taliyanları vardır. Ancak sesin çıktığı her yerde ortak bir dil yaratmakve sınıf mücadelesinin dilini halkın denizinde örgütlü güce dönüş-türerek kurumsallaştırmak gerekiyor.Sistemin sorunları tekil ya da tümel değil, tikeldir. Ve bu sorun re-formlarla ve burjuva demokrasisi sınırlarına mahkum edilerek aşı-lamaz. Şimdi bu gelişmeler içerisinde halklarımızn önünde uzunve meşakkatli bir yol bulunmaktadır. Bu yol sınıf mücadelesinin di-namik neferleri olarak, iktidarı alaşığı edecek tercihte ısrar etmekleaşılacaktır.Sınıf mücadelesinin öznelerine büyük görevler düşüyor. Dünya ça-pında sisteme karşı bir başkaldırı var. Bu başkaldırı alternatif birdünya yaratmanın nüvelerini taşımakla birlikte yalnız bırakalıpkendi halinde seyrederse, Ortadoğu’da yaşananların bir benzerinedönüşeceği şimdiden görülmelidir. Sorun bendinden çıkacak suyunnereye ve nasıl akacağını tayin etmekte. Bu tayini yaparak sistemekarşı çevrilecek bir güç, kitlelerin enerjisini devrimin gelişmesineakıtır. Aksi bir durum geleceği değil günü kurtarır.Kitleler sokaklarda, sistemin çürümüşlüğünü resmediyor. Militanbir ruhla sokakları doldurmak, kitlelerle buluşmak gerek. Bu köhnedüzeni çökertecek hamleleri daha sağlam ve emin adımlarla atmazamanıdır. Ezilen emekçilerin, ülkenin ayrı coğrafyalarında patla-yan öfkelerini kucaklayıp iktidara karşı örgütlemek için sokaklarainmeliyiz. Boş durmak ve beklemek olmaz, yerküre ısınıyor, oradançıkacak ateşle sistemi eritip yok ederek, yeni bir dünya kurmak içinustalaşmalıyız.

EYERKÜRE ISINIYOR

EMEĞİN KÜRSÜSÜ ≫ dursun baştuğemek

Silikozis hala “meslek hastalığı”değil!Bakanlıkların “güzel ölüm”, “kader” yakıştır-malarının arasında kotları beyazlatırken aynıanda hayatları karartılan bu işçilerin hastalıksüreçleri ve göz göre göre ölümleri ayrıca mani-dar bulunduğundan birkaç açıklama yapılmalı-dır.Öncelikle diğer ülkelerde kot taşlama, makine-lerle gerçekleştirilirken bizim coğrafyamızda

yıllardır elle yapılıyor ve kumlama esnasındasilikojen denilen maddeye bire bir temas edereksoluyan işçiler yüksek oranda karşılaştıklarıiçin akciğere bağlı Silikozis dediğimiz hastalığabirkaç ay içerisinde yakalanıyorlar. Aslında yıl-lardır bilinen bir hastalık olmasına rağmen tekfarkı diğer iş kollarında (madencilik, dökümha-ne işletmeleri, yol yapım işletmeleri..) bu hasta-lığın 20-30 yıl sonra baş göstermesi. Değişme-yen gerçeklik ise; kar sağlamak için iş güvenli-ğinden “masraf” diye kaçınan emek sömürücüpatronların düzeninde bu ölümcül hastalığın te-davisi mümkün değil. Son yıllarda kot taşlama-nın “yasaklandığı” ülkemizde, hali hazırda buhastalığın zaten kaçak atölyelerde, kayıt dışıkarşılanması getirilen uygulamayı ve devletinsahtekar girişimini boşa düşürür nitelikte. Kezabunların hastanelerde belgelenmesine rağmenSilikozis hastalığı hala “meslek hastalığı” kap-samına alınmıyor.

Çalışma bakanlığının tahminlerine(!) göre buişte çalışmış 5-10 bin işçi bulunuyor. İşçilerin iş-yeri kaydının yokluğu ve kaçak olarak çalıştı-rıldığı göz önünde bulundurulursa gerçek ra-kamların bu sayının çok üzerinde olduğu anla-şılacaktır. İstanbul Üni. Tıp Fakültesi GöğüsHastalıkları Uzmanı Zeki Kılıçaslan’ın ifadesinegöre hastanelere başvuran 1200 Silikozis has-tası bulunuyor.

Hastalara umut olan bir gelişme, iki yıl önceemsal gösterilebilecek bir davanın kazanılmasıoldu. Silikozis hastası Yılmaz Dımbır, sigortası-nın olmaması ve tedaviye erişememesi dolayı-sıyla 2005’te çalıştığı dönemin sigortalı sayıl-ması için dava açmasıyla Ekim 2009’da lehinekararla sonuçlanmış ve Ağustos ayından itiba-ren 565 lira sürekli iş göremez geliri bağlanmış-tı. İşçilerin ölüme yaklaşan hastalık sürelerinin“kısa”lığına inat davanın 5 yıl sürmesi ve o dö-nemdeki atölyelerin bugün kapanmış olmasısayılmazsa bu davanın emsal teşkil etmesiolumlu bir gelişme olarak görülüyor.

DEVAM EDİYOR20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

zabıtalar gelerek çalışma şartlarını ve kabinleridenetleyerek gitti. Bu yüzden yaşananlardansorumlu tutulamam. Suçsuzum” dedi.

Firmalarda denetim yetkilisi yokTutuklu sanık Bahadır Esenlik ise verdiği sa-vunmasında “Patlamaların olduğu 4 gün izin-liydim. Patlama oksijen dolu olması gerekentüplere CNG gazı ve doğalgaz basıldığı için ger-çekleşti. Benim çalıştığım şirkette bu dolum iş-leriyle ilgilenen bir yetkili bulunmamaktadır.Benim çalıştığım dönemde CNG dolumu yapıla-bilmesi için Mamak’ta bulunan EMDA Şirketi ilegörüştük. Ancak bir sonuca bağlanmadı. İzindönüşü 13 grup tüpün asıl durması gerekenyerde olmadığını gördüm. Bu tüplerin de 12’si-nin mavi, 1’nin yeşil olduğunu ancak daha sonrabu tüplerin 8’inin kırmızıya boyandığını gör-düm” ifadelerini kullandı. Esenlik, mahkemebaşkanının ilgili kurumların iş yerinde denetimyapılıp yapılmadığına ilişkin sorusuna “benimçalıştığım dönemde denetim için kimse gelme-di, yalnızca zabıtalar işçilerin soyunma kabinle-rini denetledi” şeklinde yanıtlarken tüplerinTSE uygunluğu konusundaki denetimin nasılsağlandığı sorusunu da “işçiler kontrol ediyor”şeklinde yanıtladı.

Mahkeme heyeti, mevcut delillerin toplanmadı-ğını ve tutuklu sanıkların tutuklu hallerinin de-vamına karar vererek, duruşmayı 22 Kasım2011 tarihine erteledi.

Davalarımızın takipçisi olacağızMahkeme öncesinde Adliye Sarayı önünde ba-sın açıklaması yapan OSTİM’li aileler “OSTİM’i,İvedik’i unutmadık, unutturmayacağız” pan-kartı açarak iş cinayetlerini protesto ettiler. Ai-leler adına patlamada yaşamını kaybeden işçiDursun Kavak’ın ablası Sibel Kavak “1. duruş-mada herkesin birbirini sorumlu tuttuğu, negaz şirketlerinde ne patlama yaşanan iş yerle-rinde ‘denetim görevi’ olan kurumlar tarafındanhiçbir denetim faaliyetinin olmadığını anladı.Yayınlanan raporlarda görmekteyiz ki, her günekmek davasına tarlalarda, inşaatlarda, tersa-nelerde, boya fabrikalarında, madenlerde ölümhaberleri gelmeye devam ediyor. Bizler bir ara-ya gelerek, iş ve işçi güvenliği için; sağlıklı ya-şam ve çalışma koşulları için; kanun dışı çalış-ma koşullarını sona erdirmek için davalarımızıntakipçisi olacağız” diyerek adaletin bir an evvelyerini bulmasını ve esas sorumluların cezalan-dırılmasını istedi.

söylenenler hep aynı

8-9_Layout 2 10/19/11 5:08 PM Page 2

Page 10: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011güncel10

Dersim-Nazımiye’de bulunanDoluca köylüleri kurduklarıdireniş çadırıyla Peri Suyuüzerinde yapılan ve yapılmasıplanlanan barajlara karşı mü-cadelelerine devam ediyor

Devletin siyasi-sosyal-ekonomik veaskeri saldırılarına paralel bir şekildesüregelen çevresel saldırıları da son yıl-larda boyutlanarak devam ediyor. Özel-likle devrimci mücadelenin yaşam bul-duğu alanlarda devletin halka karşı sal-dırıları da çeşitli araç ve yöntemlerledevreye konuluyor. On yıllardır uygula-nan ekonomik politikalar, katliamlar,işkenceler ve yozlaştırma silahlarıylahalkın devrimci mücadelesini engelle-meyi amaç edinen sistem tüm bu araçve politikalardan istediği sonucu alama-yınca sözde ‘enerji üretimi’ bahanesiyleHES’ler ve maden aramalarla böylesicoğrafyaları insansızlaştırmayı amaçla-maktadır.

Bu duruma en iyi örneklerden birini iseDersim ve Dersim üzerinde oynananoyunlar teşkil etmektedir. Köy boşalt-malar ve devletin başka bir dizi yoğunsaldırıları dolayısıyla dışarıya oldukçayoğun bir göç veren ve fakat tüm bu sal-dırılara rağmen devrimci değerlerine sa-hip çıkan Dersim, şimdilerde barajlarlasular altında bırakılıp yok edilmek iste-niyor. Bilimsel olarak zararlarının amaç-lanan enerji üretiminin(!) çok çok üs-tünde olduğu ispat edilen, yasal olarakda yapımı durdurulan fakat fiili olarakyapımları devam eden onlarca baraj ça-

lışmasıyla amaçlananın enerji değil baş-ka şeyler olduğunu da ispatlamaktadır.Sistem böylesi çürümüş, asalak yön-temleriyle halka saldırmaya devam et-sin, dün olduğu gibi bugün de zalimekarşı mücadele sürmekte ve zalimlere

korku salmaktadır. Dersim-Nazımi-ye’de Peri Suyu üzerine yapılan ve ya-pılması planlanan barajlara karşı halkınmücadelesi devam ediyor. Uzun süredirvadi üzerinde barajlar inşa eden şirket-ler, Aşağı Doluca Köyü’nde Pembelik

Fethiye’de tecavüze uğrayanB.S.’nin davasında mahkemenin te-cavüzü meşrulaştıran tavrı devamediyor. Davanın 14 Ekim’de görülenduruşmasında da bir sonuç çıkma-yarak 16 Aralık’a ertelendi

Muğla’nın Fethiye İlçesinde dört yıl önce içlerin-de kamu görevlilerinin bulunduğu toplu tecavüzolayının takipsizlik kararının Yargıtay tarafın-dan bozulmasının ardından 5’inci duruşması 14Ekim 2011 tarihinde Fethiye 1.Ağır Ceza Mahke-mesi’nde görüldü.Fethiye Adliyesi önünde toplanan kadın örgütleri;2007 yılında Fethiye Gebeler Kaplıcası’nda millieğitim müfettişlerinin, öğretmenlerin ve ressam-ların toplu tecavüzüne uğrayan B.S.’yi verdiği hu-kuk mücadelesinde yalnız bırakmadılar.Devletin bir ilçede bulunan kurumlarının en üstmertebesindeki görevlilerin tecavüzcü zihniye-tinin resmi görevli sanıklarının ifadelerinin alın-dığı duruşmada “Tecavüzcüler tutuklansın”,“Fethiye’deki davanın takipçisiyiz” ve “Tecavüz-cüleri korumak tecavüze ortak olmaktır” pan-kartları arkasında yürüyen kadın örgütlülükleri,beşinci duruşmaya gelinmiş olmasına rağmen,tecavüzcülerin bir kısmının hala yargılanmıyorolmasını protesto ettiler. Adliye önünde yapılan basın açıklamasında;adaletin temsilcileri, tecavüzcüleri değil, kadındayanışmasına karşılık ‘kadın örgütlerinin kom-plosu’ veya ‘boşanmış aile çocuğu’ olarak teca-vüze uğramış kadını sorumlu tutmaları’nı kına-dılar. Ayrıca mahkeme salonunda hakimlerin,tecavüzcülerin ve avukatlarının davayı sahiple-nen kadın avukatları açıktan tehdit edip, kadındayanışmasına da saldırdıkları ifade edildi. Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi, tecavüzcülerinavukatlığını yapan Muğla Baro Başkanı Mustafaİlker Gürkan ile Baro Sekreteri Leyla Bişen’inbarodaki görevlerinden istifa etmelerini istedi.Dava 16 Aralık tarihine ertelenirken, duruşmaçıkışında bir açıklama yapan müdahil avukatla-rından Meriç Eyüboğlu, “ Mağdur olan, tecavüzeuğrayan ve adalet isteyen taraf biziz ama mah-kemede bu tür davalarda hep olageldiği gibi bi-zim müvekkilimiz yargılanıyormuş gibi davranı-lıyor. Buna izin vermeyeceğiz” dedi.Kadın örgütlülükleri de 16 Aralık’ta dayanışmayıdaha da büyüterek Fethiye’de olacaklarını ilanettiler.

Munzur AVM’nin çatısına halkınsağlığını göz ardı ederek dikilenbaz istasyonu mahalle halkınıntepkisine neden oldu

Gazi Mahallesi’nde Munzur AVM’nin çatı-sında bulunan baz istasyonunun kaldırıl-ması için mahalle halkı çeşitli eylemleryaptı. Yaklaşık iki hafta önce binanın çatı-sına dikilen baz istasyonunun kaldırılmasıiçin halk bir araya gelerek protesto eylemiyaptı. 2 Ekim tarihinde Demokratik HaklarFederasyonu (DHF)’nun örgütlediği eylem-de Gazi halkı bazın kaldırılmasını istedi. Sıksık “Mahallemizde baz istemiyoruz”, “Kan-ser olmak istemiyoruz” sloganları atanhalk Munzur AVM önünde bir basın açıkla-ması yaptı. Yapılan açıklamada bazın za-rarlarına değinilirken, mahalle halkı olarakbaz istasyonu istemediklerinin altı çizildi.

Basın açıklamasının ardından protesto ey-lemine devam eden halk Munzur AVM sa-hibinden bazın kaldırılacağına dair söz ver-mesini istediler. Mağaza sahibi halka ısrar-la bazı kaldırmayacağını söyledi. Bu sıradahalkla mağaza sahibi arasında yaşanan

gerginlikte mağaza sahibi tartaklandı.Halkla görüşme yapan mağaza sahibi “Bu-rada başka bazlar da var önce onlar kaldır-sın sonra ben kaldırırım” açıklamasındabulundu.

Bunun üzerine mağazaya girmek ve tepki-lerini dile getirmek isteyen halkla mağaza-ya gelen sivil polisler arasında da arbedeyaşandı. Kısa sürede mağazanın önüne ge-len çevik kuvvet ekipleri mağazanın önü-nü kapadı. Halkın ısrarlarına yanıt verme-yen mağaza sahibi dışarı çıkmazken sivilpolis ve çevik kuvvet polisleri eylemcileregaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıda bir kişigöğsüne gelen gaz bombasıyla yaralandı.Saldırılara rağmen mağazanın önündenayrılmayan halk tepkilerini sloganlarla vekonuşmalarla dile getirmeye devam etti.Halk baz istasyonu oradan kaldırılıncayakadar, gerekirse her gün mağaza önündeeylem yapacaklarını, alışveriş yapmayarakda boykot edeceklerini ifade ettiler.

Gazi halkı kararlı12 Ekim tarihinde ikinci kez eylem organizeeden DHF ve Gazi halkı protestolarına de-vam etti. Eylem öncesi DHF faaliyetçilerimahallede halkla bir araya gelerek ev ziya-

retleri gerçekleştirdi. Baz istasyonlarınınzararlarının anlatıldığı ziyaretler sırasındahalka baz istasyonuna karşı yapılacak pro-testo eylemine katılım çağrısı yapıldı. So-kaklarda yapılan sesli anonslarda da eyle-me katılım çağrısı yinelendi.

1407. sokakta toplanan DHF faaliyetçileriy-le Gazi halkı ellerinde “Dikkat MunzurAVM’de baz var”, “Gençler gelecek bazlarıyok edecek”, “Kanser olmak istemiyoruz”,“Yaşayan ölü olmayacağız”, “Sağlığımız sa-tılık değildir” yazılı dövizler taşıyıp slogan-lar atarak baz istasyonunun bulunduğuMunzur AVM önüne geldi.

Munzur AVM önünde toplanan kitle buradaoturma eylemine başladı. Yapılan eylemde“Mahallemizde baz istasyonu istemiyoruz”,“Halkımız saflara hesap sormaya”, “Ölümistasyonları kaldırılsın”, “Sağlığımız satılıkdeğildir” sloganları atıldı. Eylemden sonrayapılan açıklamada kanserle birlikte bir-çok tehlikeli hastalığa yol açan baz istas-yonunun kaldırılması talebi dile getirildi.

Mahalle halkı baz istasyonuna ait kablola-rın ‘havalandırma için konuldu’ şeklindehalka yalan söylendiğini, mahallede dahaönce yapılan görüşmeler sırasında halkın

Tecavüzdavasındayargıtiyatrosu

PERİ SUYU DİRENİŞİ

Gazi halkı; mahallemizde

10-11_Layout 2 10/19/11 12:21 PM Page 1

Page 11: 20-30 Ekim 2011

1120-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ıralamada sonuncu-yuz, önem açısındanönde değiliz. Dün-yanın sokak eylem-leriyle çalkalandığıgünlerden geçtiğimiz

şu süreçte Fransa misali, topukluayakkabıları giyip pantolon paçala-rımızı koruyarak parlamentoya doğruyol alıyoruz.Reformlarla bize nefes aldırtıyorlarve yaptıkları her türlü hizmetde ta-mamen “milletin refahı” ve “devletinbekası” için(!) Kazanımlarımızın elden avuçtan özeltüketim vergisiyle alındığı şu gün-lerde, ‘Somalili aç kardeşlerinin yar-dımına koşan bu “gönüllü yardım-sever”lerin ülkesinde; sabırları taşıranbıçakların kimin kemiğine işlediği veekonomi-politik körlük sadece yö-netenlerin hastalığı değildir. Sarılığı turunculuğa dönmüş kon-federasyon ve sendikaların kazanmışhakları koruma pratikleri sermaye-darları ve uşaklarını palazlandırırken,Türk-İş’in araştırmasına göre 4 kişilikbir ailenin gıda giderleri yılın 9. ayında870 liradan 902 liraya yükseldiğinigösteriyor. Kıdem tazminatının gaspedilmesiyle birlikte tıpkı TEKEL sü-recindeki Danıştay oyalamacasıylareformistlerin sönümlendirdiği birdireniş gibi, yargıda harç, vergi, dosyagideri olarak açılacak davalar içinbelirlenen miktar ve 5.5 milyar vergiborcunu tamamlama hamleleri içindedemokrasiyi ve özgürlüğü tesis eden-lerin aklına şaşmak lazım. Soluğu-muz tükenmeyecektir.Mücadelenin kökleri ne kadar derinse,o kadar geniş, daha yürekli, dahakararlı, daha büyük bir inisiyatifleyürütmek hareket etme zorunluluğuda o denli artıyor. Mücadele süreciniezen egemen sistemin erkekçe arşivkafalarıyla muğlâklaştıranlara karşımücadele yeteneğimizin yükseltil-mesi için, ekonomist kanata karşıpolitik kanatlarımızı daha çok çırp-mamız gerektiğini biliyoruz. Devrimci demokrasinin bezirgancıbir pazarlıkla değil, reformlar yolundasürüncemede bırakarak, mücadeledesilahı bir omuzdan diğer omuza ta-şımayla değil, siyasi iktidar hedefineyönelerek barışın bilge insanı olarakinşasını kavramalıyız. Çürüyen, küflüarşiv politikaların ırkçı-şovenist-fa-şist erkek egemen kafaları koparıp(devrimin burjuva karakteri üzerinenutuk atanlar) atarak proletarya veköylülüğü acı çekmekten omuz omu-za bu halk kitleleriyle silahları ku-şandığımız bir mücadeleyle kurta-rabiliriz. Emperyalistlerin tanıdığı imtiyazlarlave burjuva devriminin kendilerinesağladığı silahları, demokratik ku-rumları, burjuvazinin kendisine çe-virmeleri de o denli kolaylaşıyor. Cum-huriyetçi-liberalsözüm ona burjuvademokrasisiyle yeni demokratik cum-huriyetin devrimci demokrasisi ara-sında ayrım yapmakta zorlanan dost-larımızın devrimin burjuva karakteriüzerine nutuk atmayla yetinmeleribizim belirlememiz de değildir.

Büyük toprak sahiplerinin, fabrika-törlerin liberal simsarlığından farklıolarak proletarya ve köylülüğün ger-çekten devrimci mücadelesini yü-rütmek günümüzün en elzem ihti-yacıyken, Türkiye-Kuzey Kürdistandevrimci, sosyalist, komünistleriningirdikleri, ulusal kılıf içerisinde sınıfmücadelesinden dem vurmaları dabir başka arşivin rafında yer alacak-tır.Ülkemiz devrimci mücadele tarihindeen zorlu süreçlerindeki “tecritli siyasihareketi” olma özelliğiyle ayrıksı dur-mamızın sorumluluğuyla acınası biruzlaşının parçası olmayacağız. Faşistdiktatör M. Kemal’den devralınan12 Eylül-vari bir anayasada “solu-ğunun tükeneceğidir” hatırlatması,ilkesel farklılığımızın köküdür de…Çünkü anlaşmazlıklarımızın kaynağıtutarsız politikaların verilmiş mu-azzam bir mücadelenin elini kolunubağlayabileceği, burjuvazinin parla-mentosunda eriyip gidebileceği teh-likesine Paşaların sosyal-demokratsürecinde kalburdan geçirdikleri dev-rimci kırıntıların Calpçı-halkçı par-tilerde düştüğü paçavraları hatır-latmaya gerek var mı?Bu tehlike Fırat’ın doğusu, Dicle’ninbatısında tarif edilen hudutlar içe-risinde devletin çizdiği yasaklı kırmızışeritler doğrultusunda uzanıp git-mektedir. Azınlığın kuyrukçuluğumu, çoğunluğun devrimciliğinin minedenselliği tartışmaları uzunca de-vam edeceğe benzer.Derinleşerek, yoğunlaşan ve yaşamakadına “daha zekice” bir gülünç me-lankolik bir tabloda ilerlediğini dü-şünen, mücadelenin taşlaşmış mum-yalarıyla ortaklaşmanın yol harita-sının nereye çıkacağı çok açıktır.Devrimciler savaş organları değil,düzenleyicisi ve değiştiren komu-tanları olduğu müddetçe yol alırlar.Dünya ezilen halklarının ve ülkeemekçi sınıfının gırtlağına çökmüşzamlı-zulümlü-ölümlü bir yaşamdakazanacağımız kalıcı barışın enerjikkatılımı için halk savaşı şiarlarıylapratik talimatlar veren öncü kadınkurmaylara ve önderlere ihtiyaç var-dır. Erkek egemen anlayışın iyi piyadeolma kötü önder rolüne karşı, etkin,önder ve yönlendirici devrimci rolünügörmezden gelen ‘piyade önde’rleraynı zamanda materyalist tarihi degölgeliyorlar.Kadınlar ve ezilen emekçiler olarakzincirlerimizi kaybedebilirizancak,devrimci demokrasinin yardımıylakoca bir dünya kazanacağız. Kadınınve proletaryanın gelişme dinamiz-minden korkan burjuvazi geriye dö-nük bakışlarını sırttaki bıçaklardanhiç ayırmayacaktır. Devrimin fırtına merkezlerinde em-peryalistler diktatörlerin heykellerinidikerek bağımsız ülkeler kurulamaz,halkları özgürleştiremez.Güdük bir anayasayla sonuçlanacakbu yol haritasında biriken enerjiyigerçek mücadeleye yöneltmek bizibir düşük, bir erken doğum ve birhilkat garibesinden kurtaracaktır.

SSOLUĞUMUZ TÜKENMEYECEK

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demir

barajı çalışmalarını sürdürüyor. Köylüler ta-rafından kurulan direniş çadırı ise DHF, Par-tizan ve DEDEF ile birlikte eylemlerine de-vam ediyor.9 Ekim tarihinde Aşağı Doluca köylüleri, DHF,Partizan ve DEDEF tarafından bir miting or-

ganize edildi. Miting Paş Köprüsü’nde bir ara-ya gelen yüzlerce kişiyle birlikte başladı. PaşKöprüsü’nden barajın yapılmak istenildiğibölgeye doğru harekete geçen kitle “Perihalkındır satılamaz”, “Peri’de baraj istemiyo-ruz”, “Baraj yapma boşuna yıkacağız başı-na”, “Peri özgür akacak”, “Örgütlü bir halkıhiçbir kuvvet yenemez” sloganlarını attı.

Kitleye kurşunlu karşılama!Barajın yapılacağı alana gelen kitle yaşamalanlarını yağmaya kalkışan şirkete demo-kratik, meşru tepkisini gösterirken, şantiyesahasında görev yapan özel güvenlik birim-lerinden ve hakim tepelere şirketin güvenli-ği için kurulan karakol noktalarından halkaateş açıldı. Açılan ateş sonrası kitle slogan-larla geldiği güzergahtan geri dönerken Li-mak şirketine ait şantiyeyi taşladı. Yaşlısıy-la, genciyle yaşam alanlarına sahip çıkanköylüler ve onların örgütlü kuvvetleri dahasonra haftalardır kurdukları çadırla baraj in-şaatına karşı mücadele edenleri ziyaret ede-rek çadır nöbetine omuz verdiler. Peri suyuüzerinde yapılan ve proje aşamasında olanbarajlara karşı ilk günden bu yana mücade-leyi omuzlayan DHF faaliyetçileri, açtıklarıçadırla yaşam alanlarına sahip çıkan köylü-lerle birlikte nöbet tutmaya başladılar. Çadır ziyaretinde yapılan açıklamayla, ya-şam alanlarına sahip çıkan halka karşı yapı-lan saldırılara karşı dayanışmayı büyütmeçağrısı yapıldı.Ayrıca Demokratik Kadın Hareketi (DKH) dedireniş çadırını ziyaret ederek Doluca köylü-lerine desteklerini sundu. Gazetemizin dağı-tımının da yapıldığı ziyarette, köylülerlesohbetler gerçekleştirilerek örgütlü müca-delenin önemine dikkat çekildi. DKH yaptığıaçıklamayla Doluca köylüleriyle dayanışma-yı büyütme çağrısı yaptı.

kamerayla görüntülendiği ve çekilen görüntü-lerin avukatın ifadeleri sonucu polise verildiğiortaya çıktı. Mahalle halkı baz istasyonuna kar-şı yaptıkları eylemde en meşru haklarını sa-vunduklarını ve bu eylemlerden dolayı pişman-lık duymadıklarını ifade ederken, mücadeledekararlılık mesajı verdiler. İnsan sağlığına zarar-ları açıkça bilinen baz istasyonlarına karşı mü-cadelelerine devam edeceklerini belirten halk,

sağlıklı bir mahallede yaşama haklarını sonunakadar savunacaklarını belirtti. Baz istasyonunakarşı halkın tepkisinin giderek artmasıyla geriadım atan Munzur AVM’yle 15 Ekim Cumartesigünü yapılan görüşmede mağaza sahibi en kısasürede baz istasyonunu kaldıracağını ifade etti.Gazi halkı bazın kaldırılmaması durumundadaha kitlesel ve radikal eylemlerle tepkilerinidile getireceklerini bildirdiler.

DEVAM EDİYOR

baz istemiyoruz

10-11_Layout 2 10/19/11 12:21 PM Page 2

Page 12: 20-30 Ekim 2011

20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Şeyler hiçbir zaman göründükleri ya dayansıtıldığı gibi değildirler. Görülmeyenve perdenin arkasında kalan veya özel-likle geride tutulan başka yan ve özellik-leri vardır. Şeylerin derin içyapısı ve çe-lişkileri her durumda görülmezler. Olay-lar, olgular ve tüm süreçler istisnasızolarak bu özgün yanlarıyla birlikte var-dırlar. Fikirlerin veya planların ekseri-yetten eksik kalması bu diyalektiğin so-nucudur. Yeri gelmişken, sonuçlarla ala-kalı olup, sonuçları yaratan sebeplerlealakalı olmamanın temel bir kusur oldu-ğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu do-ğada ve toplumda her şey için geçerliy-ken uygulanan politikalar için kısacasıyaşamın her saniyesinde geçerli olan te-mel bir belirlemedir ve bizim öznel is-temlerimizle açıklanamaz. Nesneldir, bi-limseldir. Süreçler, olaylar ve olgular butemele, esasa göre ele alınmak ve değer-lendirilmek durumundadır. Eğer geliş-meler bütünlüklü olarak görülmez vearka planında yatan nedenler ve çelişikyanları açığa çıkarılmadan sonuca varı-lırsa ortaya çıkacak politka ya da belirle-meler hatayı koşullayacaktır. İnceleme konusu olan şeye mümkünolan yeterlilikte vakıf olunmadan; onunözelliklerini ve içsel durumunu anlama-dan, kavramadan yapılacak yorumlar veyürütülecek fikir, yetersiz ve bütünüyansıtmaktan uzak olacaktır. O halde birkonu, olay ya da olguya yönelik yapıla-cak her türlü yorum ve yürütülecek fi-kirler, yapılacak değerlendirmeler onutüm yönleriyle etraflı bir biçimde incele-meyi ve çelişkilerine hakim olmayı ge-rektirir. MLM yöntem ve tutum bunuemretmektedir. Diyalektik yöntem her

şeyden önce bunu salık vermektedir.Bizler anti bilimsel, idealistler değiliz. Bi-limimizin emrettiği doğrultuda yapaca-ğımız tüm değerlendirme ve yaklaşımlarve bunun yön verdiği tasarım ve planlardoğruya hizmet etmelidir. Bu yönteminrehberlik etmediği her yaklaşım hatalıolmakla birlikte, yanlış sonuçlara çıka-caktır. Doğru düşünmek, düşünce yön-temindeki izleyeceğimiz doğru bir kav-rayışla mümkündür ve anlamlıdır.

Analiz-sentez, doğru olan budur. Olaylarve olgular incelenirken onun ne’liği ince-lenmeden, ortaya çıkaran nedenleri an-lamadan kısaca neden-sonuç ilişkisin-den bakmayan bir yöntem yanlışlarıniçerisinde yüzmekten kurtulamaz. Biçimher ne kadar özün bir yansıması olsa daher zaman özün özelliklerini yansıtmaz.Doğal olarak yaşanılacak yanılsamadaha başından bellidir. Salt biçimle ye-tinmeden iç yapı ve gerçeğin tümünüaçığa çıkarıp tamamını kavramayı me-rak ediniriz. Bütünün tüm parçalarını elealarak bir araya getirir, kolaycılığa kaçankaba metoda karşın daha azametli amailmi olan yolu benimseriz. Kulaktan dol-ma bilgi, duyum ve somut olmayan var-sayımlarla veya ihtimal ve olasılıklardanhareketle asla somut itham ve iddialardabulunmayız. MLM’nin temel kurgusu,nesnel gerçeği tanıyarak bilimsel kanıtlasomut sonuca gitmek üzerine kuruludur.

Zamanla gerçekleşecek her türlü pratikadım somut olgulardan yola çıkarakkendi yönünü çizer, çiziyor. Sorun, pratikmeselede olsun teorik düzlemde olsunyolun tayin ediciliğini ihtimaller üzerin-den kendiliğinden bir seyre bırakma me-

selesidir. Devrimci ve komünistlerin izle-yeceği bir yol ve yöntem olmadığı gibisonucu olumlu yansıyan ama aslındaolumsuzluğu bağrında taşıyan bir yön-temdir. Çelişiktir, anti bilimseldir ve top-lumsal çelişkileri ve ilişkileri kavramak-tan uzaktır. Onun içindir ki yenilgileredavetiye çıkarır. Bu tarz sınıf mücadele-sinin gelişimine değil göreli ilerlemeleriçerisinde gerilemesine hizmet eder.Doğru yöntemle ele alınmayan hiçbir po-litikanın günlük yaşamda bir karşılığı ol-maz, olamaz da. Subjektif yargılarla, olayve olguları kavramadan, toplumsal çeliş-kileri kavramadan belirlenen bir politikyönelim tamamen kurgusal olup gerçekyaşamla bütünleşmeyecektir. Yukarıdasıraladığımız doğru ve yanlış, öz ve biçim

ve toplumsal süreçleri ele alış biçimi herpolitikanın özgün yönlerini ortaya çıka-rır. Bu yaklışımın dışında kalan tespitlerve belirlenen yönelimler subjektivizminbataklığına yuvarlanacaktır. Özel mülkiyetin hüküm sürdüğü bugün-kü toplum, sınıfsal çelişkiler ve ilişkilerinsarmalında dengesiz bir gelişim ve seyiriçerisindedir. Hem devrimci dinamiklerhem de karşı devrimci dinamikler butoplumsal formasyonun içerisinde sü-rekli bir devinim içerisindedir. Bu devi-nim karşılıklı birbirini alt etme çatışkısı-nı her daim sürdürür. Bu süreğen durumiçerisinde birbirini karşılıklı gözeten tak-tik hamleler yaparak iktidar mücadelesiverirler. Bu çatışkı içerisinde sürekli olanbir ilişki söz konusudur. Birbirini alt etme

Bugün bu neo-liberal saldırıların sonuçlarını, hayatı-mızda, birçok yönüyle hissediyoruz. Özelleştirmelerledevlet teşebbüsü olan birçok işletme sermayeye altıntepsilerde sunuldu. En önemlisi de bu işletmelerdekiişçi ve emekçiler mağdur edildi.

Sosyal güvenlik politikalarındaki değişiklikler ve özel-likle eğitim gibi diğer devlet tarafından zorunlu olaraksunulan hizmetler, yapılan ve halen gündemde olanyeni düzenlemelerle artık devletin sunduğu değil deçalışanların özel olarak parayla aldıkları hizmetleredönüştü. Ki ülkemiz egemenlerinin taahhüt ettiklerigibi GATS (General Agreement on Trade in Services-Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) anlaşması çerçeve-sinde devletin ücretsiz olarak sunduğu tüm hizmet

alanlarını sermayenin yeni birikim sofralarına sun-mak için elinden geleni yapmaktadırlar. Burada (1-Mesleki Hizmetler, 2-Haberleşme Hizmetleri, 3-Müte-ahhitlik ve İlgili Mühendislik, Mimarlık Hizmetleri, 4-Eğitim Hizmetleri, 5-Çevre Hizmetleri, 6-Mali Hizmet-ler, 7-Sağlık İle İlgili ve Sosyal Hizmetler, 8-Turizm veSeyahat İle İlgili Hizmetler, 9-Ulaştırma Hizmetleri)ana başlıklarını sunduğumuz birçok düzenleme zatenözellikle sağlık ve eğitimin artık ülkemizde ücretsiz ol-duğu yalanını ortaya çıkarmaktadır. Ve henüz finali degörmüş değiliz.

Kamu emekçileri boyutuyla çıkarılan yeni yasalar vepersonel rejimiyle ilgili halen üzerinde çalışılan veönümüzdeki süreçte hayata geçirilecek olan düzenle-

Saldırılarakarşı örgütlümücadeleye

Doğru yöntemle ele alınmayan hiçbir politikanın günlükyaşamda bir karşılığı olmaz, olamaz da. Subjektif yargılarla,olay ve olgular kavranmadan, toplumsal çelişkileri kav-ramadan belirlenen bir politik yönelim tamamen kurgusalolup gerçek yaşamla bütünleşmeyecektir

PRATİK YÖNELİMDE DEV

Page 13: 20-30 Ekim 2011

perspektif

üzerine kurulu olan bu ilişkilenişiçerisindeki çelişkileri doğru ele al-mak ve yapılacak doğru bir belirle-me sürecin kazanımına hizmet eder,aksi olana değil.Doğru yöntemle ele alınan poltikaancak ve ancak doğru araçlarla sür-dürülebileceği gerçeği de işin başkabir yönüdür. Eğer ki doğru hamleler,doğru bir araçla yaşamın öznesi ha-line gelmezse başarıya gidecek yolinfilak edecektir. Somut olgulardaortaya çıkan soyut doğrular kendisi-ni toplumsal pratik içerisinde ispat-layacaktır. Bu ispat ise elindeki araç-ları doğru şekilde yaratmak ve süre-cin ihtiyaçları içerisinde kurumsal-laştırmakla sınama şansı bulacaktır.

Ve bu soyut doğrular işte bu süreçlebirlikte somut birer olguya dönüşe-cek, kendini yenileme ve gelişmeşansı bulacaktır.

Hiçbir doğru yoktur ki salt insan zih-ni içerisinde toplumu değiştirsin.Doğruların kendisini somutlaştıra-cağı ve toplumsal değişimi yarataca-ğı yer bizzat toplumsal pratiğin ken-disidir. O toplumsal pratiktir sınıflararasındaki çelişkilerin kıyasıya sa-vaş içerisinde olduğu arena. Mesele-nin özü de o arena içerisinde olup ol-mama meselesidir. Kendini pratik-ten soyutlayan bir değişim ve geli-şim mümkün olmamıştır, olmaya-caktır.

melerle bu alanlarda çalışan emekçileraçısından da zorlu bir sürecin kapıdaolduğu gerçeğidir. Ülkemiz emekçile-rinin sadece emek güçlerini satarkendeğil de aynı zamanda tüketim süre-cinin sonucunda da ciddi bir şekildeyoksullaşıyor olmalarıdır.Devlet, kayıt dışılığı işaret ederek kı-dem tazminatı ve diğer kazanılmışhaklara saldırıyor. Kayıt dışı demekişçi sınıfı için sömürünün katmerleş-mesi demektir. Sermaye açısından dadaha fazla kar demektir. Eğer kayıt dı-şılık ortadan kaldırılmak isteniyorsa

işçilerin kazanılmış haklarına değil busorunu ortaya çıkaran nedenlere sal-dırmak gerekir. Ancak yapılan bu de-ğil. Ki zaten hedefde sermayenin kayıtdışına kaçmasına neden olan ve özel-likle istihdamla ilgili yüklerin ortadankaldırılmasıdır. Yani kayıt dışılığı top-lumsal bir olgu haline getirme çabası-dır.Elbette ki sürecin buraya kadar gel-mesinin birçok nedeni var. 12 Eylül’lebaşlayan saldırı dalgaları dönemselolarak püskürtülse de 2000 hapisha-neler saldırısıyla birlikte önemli bir

noktaya kadar devrimci hareketlerigeriletti. Esas olarak da gerileyenemek cephesiydi. Sendikaların, mes-lek kuruluşlarının ve diğer demokra-tik kitle örgütlerinin durumu da dev-rimci harekete bağlı olarak şekillene-rek geldi. Bugün belirleyici olan isedevlet güdümlü sendikacılık ve devletuzantısı anlamına gelen sivil toplum-culuktur. Dışında kalan kesim isedaha çok reformizmin etkisindedir. Birleşik, etkili, devrimci-militan birmücadele anlayışıyla hareket edilme-diği sürece sonuç almak zorlaşacaktır.

En önemlisi de üretim alanlarını, üre-tim sürecini etkileyen mücadele anla-yışı belirlenmelidir.

Sendikaları veya meslek kuruluşlarınısadece eleştirmekle süreç tersineçevrilemez. Özellikle devrimci öznele-rin işyerlerinde yapacakları çalışmave bunun çeşitli araçlarla birleştiril-mesi önemlidir. Kıdem tazminatıylabirlikte tüm hak gasplarına karşı enetkili mücadele bu noktalardan yük-selecektir. Tarihsel tecrübeler bunugöstermektedir.

VRİMCİ YÖNTEM ESASTIRBu kavrayışla sınıf mücadelesinin somut gö-revlerine ve gelişen saldırılara dikkat çek-mek önemli bir yerde duruyor. Dünya halk-larının gelişen hoşnutsuzluğu, emperyalistkapitalist sistemin saldırılarının pervasız-laşmasını da beraberinde getiriyor. Ortayaçıkan kitle hareketlerinden tutalım da ha-kim sınıflar tarafından gelen saldırılara ka-dar her bir yönelimi doğru bir analizle ele al-mak ve yorumlamak, buradan hareketle degörevlerimize dört elle sarılmak zaruridir.

Dünya, emperyalizmin dönemsel ihtiyaçlarıçerçevesinde siyasal, sosyal, ekonomik veaskeri olarak yeni sürece uyumlu hale geti-rilmeye çalışılıyor. Bu değişim esasında ka-pitalizmin kendisini tekrar eden krizlerineçare için günü kurtarma reçeteleridir. Küre-sel ölçekte kendi sınırlarını aşan sermaye-nin somut ihtiyaçları çerçevesinde yapılanbu sürece direnebilecek ne kadar dinamikvarsa sistemin çarkları arasında kıyasıyaezilerek kendi çizdiği sınıra, çerçeveyemahkum edilmek isteniyor.

Dünyayı sarmalına alan emperyalist kapi-talist sistem devrimci gelişmeleri ve dina-mizmi yok etmek için kıyasıya saldırıyor. Busaldırı furyası içerisinde kendisine tehditolarak gördüğü ne varsa yok ediyor ya dakendisine benzeterek tehdit olacak yönünütasfiye ediyor. Yerkürenin lanetlileri olarakbizlerin yaşamlarında küçük bir değişimidahi kendi potalarında sınıfsal ihtiyaçlarınagöre biçimlendirerek, yok ediyor.

Ucuz işgücü ve yeni pazarlarEkonomik krizin bu denli derinleştiği vedünya finansal sisteminin çöküntü içerisin-de olduğu göze çarparken, bu sürecin mey-vesini ABD tekellerinin toplayacağı da aşi-kâr. Birkaç ay önce yapılan G-8 zirvesi, önü-müzdeki günlerde yapılacak olan G-20 zir-vesi bu sürecin ekonomik şekillenişini belir-leyecek. Ve ortaya çıkan pürüzler bu toplan-tıda masaya yatırılarak paylar dağıtılacak.

Ülkemiz, bağımlı uşak ilişkisinden dolayıdünyadaki bu yapılandırmanın doğrudan

parçası haline geliyor. Emperyalist serma-yenin temel ihtiyaçlarının doğrudan hedefiolmak yolunda ilerleyen uşak-hakim sınıf-lar yeni düzenlemelerle bu süreci ivedi birşekilde hazırlıyor.

Sanayiye dayalı büyük üretimin çok sınırlıolduğu esasta da montaj sanayiye dayananve büyük bir oranda da tarım üretimi olanbir siyasal coğrafyada yaşanan dönüşümlerde buna uygun olmaktadır ve süreç içindevar olan tüm değişimler bir bütünlük içindealgılanmalıdır. İthal-ikameci politikalardanihracata dönük büyüme politikalarına geçişide ifade eden bu süreçte esasta emeğinucuz olmasından kaynaklı nitelik gerektir-meyen işlerde ülkemize doğru yoğun birakış yaşandı.

Sermayenin küresel ölçekte rekabet koşul-larını arttırmak için serbest piyasa sistemiyerleştirilmeye çalışılmaktadır. Emek paza-rının esas olarak da ülkemiz gibi yarı-feodalyarı-sömürge ülkelerin iç yapısı (devlet bü-rokrasisi ve kurumsal işleyişler dahil) ucuzişgücü imkanlarının olduğu siyasal coğraf-yalar sürece uygun yeniden düzenlendi vebu düzenleme halen devam etmektedir. Bu-nun ilk adımı 24 Ocak kararlarıyla atıldı.Sonrasında 1994’teki 5 Nisan kararları, Der-viş yasalarıyla devam eden süreç son ola-rak AKP hükümetleri ve en önemlisi de sonseçimler sonrasında oluşan 61. Hükümetinprogramında yer alan düzenlemeler bu ya-pılandırma hamlelerinin eşik noktaları ola-rak ifade edilebilir.

Son AKP hükümeti net olarak “işgücü pi-yasasının esnekleştirilmesi” ve “işgücü pi-yasasının katılıklarının” giderilmesi nokta-larında kendisine biçilen misyonu yerinegetirmenin hesabını yapmaktadır. Kıdemtazminatı da bu açıdan önemli bir yerdedurmaktadır. Sermaye kendisi açısındanözellikle işçi alımı ve işten çıkarma serbest-liği noktasında önemli bir yükten kurtul-muş olacaktır. Bu da sermayenin emekgücü üzerindeki kontrolünü arttıracaktır.

Sürecin öne çıkan yönelimleri

Page 14: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011gençlik haber 14

Erdoğan İstanbul Üniversitesi’ninakademik açılış törenine katıldı,okul polis ablukasına alındı, on-larca öğrenci gözaltına alındı,emniyette işkenceden geçirildi

İstanbul Üniversitesi (İÜ)’nin akademik yılıaçılışı nedeniyle öğrenciler kampuse “gü-venlik kordonları”nı aşarak girmek zorun-da kalırken, kimisi ise “şüpheli” bulunduğuiçin kampus yerine karakola gitti!

İÜ akademik yıla anti-demokratik uygula-malarla başladı. Geçtiğimiz hafta İÜ yöneti-mi merkezi yerleşkede başbakanın da ka-tıldığı bir törenle akademik yılını başlattı.Açılışa Erdoğan katılınca olağanüstü “gü-venlik” önlemi ve anti-demokratik uygula-malar da fazlasıyla kampüs alanına doldu!YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ve İstanbulÜniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in dekatıldığı açılış öncesinde sabah saatlerin-den itibaren okul abluka altına alındı. Oku-lun içerisine de resmi polislerin yanı sırayüzlerce sivil polis yerleştirildi. Yoğun GBTuygulamalarıyla ve kimlik kontrolleriyleöğrenciler yerleşkeye alınırken polis “şüp-heli” gördüğü öğrencileri de gözaltına aldı.Öğrenciler, kendi okullarına adeta polis veÖGB tacizi altında girmek zorunda bırakıldı.Kimi öğrenciler de keyfi bir şekilde “şüp-heli” görülerek ve yerlerde sürüklenerekgözaltına alındılar. Gözaltına alınan öğren-cilerden 12’si savcılığa sevk edildi. Altı öğ-renci hakkında serbest bırakılmaları kararıveren savcılık, altı öğrenci için ise adli kont-rol tedbiri uygulanmasına karar verdi.Mahkeme öğrencilerin her hafta cumartesigünü karakola giderek imza atmasına ka-rar verdi.

Yaşanan saldırıları İstanbul ÜniversitesiÖğrencileri gerçekleştirdikleri basın açık-lamasıyla protesto ettiler. 37 kişinin göz-altına alınmasına karşı, vezneciler otobüsduraklarında buluşan öğrenciler, okulunaçılmasından bir hafta sonra yapılan açılışetkinliğinin AKP şovuna, okulun da ha-pishaneye çevrildiğini belirttiler. Sümey-

ye Erdoğan’dan Fatih Terim’e kadar her-kesin açılış etkinliğine katıldığını dile ge-tiren öğrenciler, açılışa bir tek öğrencilerinalınmadığını belirttiler. Açıklamada, “Dünağzı kapatılan, gözaltına alınanlar olarakbir kez daha dile getirelim: Üniversitelerne patronların ne AKP’nin ne de gericili-ğindir. Üniversiteler dün bu kapıdan içeri

İÜ’DE “ANLAMLI”Çağdaş Hukukçular Derneğitutuklu bulunan öğrencilereilişkin hazırladığı raporu ka-muoyuna sundu

Yaşanan haksızlıklara karşı bulunduk-ları yerlerden; üniversitelerden, liseler-den seslerini yükselten, direnen ve ör-gütlenen öğrenciler devletin saldırıları-nı yönelttiği potansiyel hedef duru-mundadırlar. Hapishaneler, YÖK’ü pro-testo ettiği, 1 Mayıs eylemine katıldığı,dergi, devrimci müzik grubunun albü-münü bulundurduğu gibi onlarca iddia-larla tutuklanan öğrencilerle doldurul-maya çalışılıyor. Hapishanelere doldu-rulan öğrenci gençliğe ilişkin ÇağdaşHukukçular Derneği (ÇHD) bir raporhazırladı. ÇHD düzenlediği bir basıntoplantısıyla raporu kamuoyuna sundu. İstanbul Barosu Orhan Adli ApaydınKonferans Salonu’nda düzenlenen ba-sın toplantısıyla açıklanan raporu ÇHDİstanbul Şube Sekreteri Av. Güçlü Se-vimli kamuoyuna sundu.Hazırlanan rapora göre 500’e yakın öğ-rencinin Terörle Mücadele Yasası kap-samında tutuklandığı ifade ediliyor. Tu-tuklu öğrencilerin 89’u da İstanbul’dan.Hükümetin hukuku doğrudan kendieliyle şekillendirdiğini ifade eden Se-vimli, baskının kabul edilemez boyut-lara ulaştığını, birçok öğrencinin de buhukuksuz uygulamalarının sonucu ha-pishanelerde yattığını ifade etti. Tümbunlar yetmiyormuş gibi tutukluluksürelerinin bilinçli bir şekilde uzatıldığı1-2 yılı bulan tutuklu yargılama süreç-lerinde öğrencilerin hapishanelerde tu-tulduğuna dikkat çeken Sevimli, “Üni-versite öğrencileri her zaman dinamikve öğrenim sorunlarına duyarlı olmuş-lardır. Öğrencilerin parasız eğitim, harçücretleri, halk için eğitim gibi talepleride ifade özgürlüğü kapsamı içerisinde-dir. Ancak siyaset kurumunun yargıeliyle oluşturduğu baskıyla öğrencilerde bu kapsamın içinden alınmış TerörleMücadele Yasasını düzenleyen TCK 220ve 314. maddeyle 3713 sayılı Terörle Mü-cadele Yasası’nın 7/2. maddesi kapsa-mına sokulmuştur” dedi. 14 Mart 2010 tarihinde “Roman Çalışta-yı’nda” Başbakan R. Tayyip Erdoğankonuşma yaptığı sırada “Parasız eğitimistiyoruz alacağız” yazılı pankart açanve tutuklanan Ferhat Tüzer ve BernaYılmaz’ın 19 ay tutuklu olduğunu tu-tuklu olduğunu hatırlatan Sevimli, pa-rasız eğitim, harç ücretleri, eğitimin ni-teliğine ilişkin taleplerin Terörle Müca-dele Yasası çerçevesinde ele alındığınıifade etti. ÇHD adına yapılan basın toplantısındatüm kamuoyu bu saldırıların karşısın-da duyarlı olmaya çağırıldı.Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer 18Ekim’de tahliye edildi.

Sık sık çeşitli sorunlardasaldırgan tavırlarıyla gündemegelen Tunceli Üniversitesi Rek-törü Durmuş Boztuğ, WengeDersim hakkında “suç” duyu-rusunda bulundu

Tunceli Üniversitesi Rektörü Durmuş Boz-tuğ, DEDEF’in yayın organı Wenge Dersimhakkında “suç” duyurusunda bulundu. Dersim’de yaygınlaştırılmak istenenGülen Cemaati’nin bir kolu olarak faaliyetyürütmeye çalışan Tunceli Üniversitesiyönetimi sık sık sorunlarla gündemegelmeye devam ediyor. Üniversite rek-törünün özellikle misyon edindiği“göreve” karşı söylenen ve yapılanlarsa“hukuk” yoluyla sindirilmek isteniyor.Son örneği ise rektörün DEDEF’in yayınorganı Wenge Dersim’e yönelttiği “suç”duyurusu saldırısı. Geçtiğimiz aylardaWenge Dersim’de, “Tunceli Üniversitesi,Dersim’i Asimile Etmeye Dönük Yeni BirSeferin Sıçrama Tahtası mıdır? Yoksa Der-sim Halkının Yaşam Tarzına Saygılı,

Demokratik, Bilimsel Bir Eğitimin YuvasıMıdır?” başlığıyla yayınlanan yazıya il-işkin cemaatçi Boztuğ,Tunceli Savcılığı’na“suç” duyurusunda bulundu.Demokrasi, hoşgörü, fikir özgürlüğü vebunun gibi daha birçok kavramı konuş-

malarının içerisinden eksik etmeyenTunceli Üniversitesi Rektörü Durmuş Boz-tuğ, DEDEF’in düşüncelerini ifade ettiğiyazıyı ise “suç” olarak değerlendirdi!DEDEF, DKD, DHF, TÜÖD imzasıyla yayın-lanan yazıya ilişkin Rektör Boztuğ yaptığı“suç” duyurusunda "tehdit edildiğini,hakarete uğradığını ve başına bir şeygelirse yazıyı yazanların sorumlu olacağı"iddialarında bulundu. “Suç” duyurusu sonucunda soruşturmabaşlatan Tunceli Savcılığı adı geçen yazıyıkaleme alan kurumlardan birisi olan Der-sim Kültür Derneği yöneticilerindendernek başkanı Ali Mükan, başkanyardımcısı Taner Gökbaş, sekreterMustafa Aytaç’ın ifadesine başvurdu.Yaptığı konuşmalarda “düşünce özgür-lüğü” gibi ifadelere sıkça yer veren Boztuğüniversite içerisinde öğrencilere yöneliksaldırılarla yetinmeyip bunu kurumlarakadar taşıyor. AKP atamasıyla ile üniver-site rektörü olan Boztuğ üniversitede varolması gereken bilimsel eğitim adınahiçbir kaygı gütmezken, AKP’nin poli-tikaları, cemaatin çalışmaları içinseoldukça fazla mesai harcıyor.

Rektör Durmuş durmak bilmiyor!

fAbluka ve gözaltılar protesto edildi

Öğrencilerintaleplerişiddetle bastırılıyor

14-15_Layout 2 10/19/11 5:09 PM Page 1

Page 15: 20-30 Ekim 2011

20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 15enel olarak dünyada hız alan tasfiyeci sürecin,Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, dahaköklü bir saldırı konseptinden beslendiğini,gazetemiz üzerinden defalarca dile getirmiştik.60’lı yıllarla patlamaya yönelik biriken ve 70’liyılların başı itibarıyla sosyalist-devrimci ha-

reket ile bir birliktelik yakalayan toplumsal devrimci dinamiğin,yaşadığımız coğrafya üzerinde, köklü bir damara sahipolduğu söylenebilir. Kürt, Türk halkı başta olmak üzere,azınlık milliyetlerden ezilen binlerce işçi-köylü, bağımsızlıkve devrim mücadelesi içerisinde büyük değerler yarattılar.Şüphesiz, sınıfsız, baskısız, sömürüsüz toplumdan yana ya-ratılmak istenilen değerlerin gelişimin de komünist hareketindeönemli katkıları olmuştur. Ama tüm bu değerleri bütünlüklüolarak değerlendirirsek, devrimci geleneğe aittir; 71 ihtilalcıçıkışı ve ardılları… Komünist-devrimci geleneğin gelecek toplum projesinin kit-lelerle buluşmaması için, geçer araç olarak, devrimci müca-delenin “nostaljik” savunuları had safhaya varmış durumdadır.Kimi “radikal” çevrelerin de alkışladığı Çarşı zırvası karşıtlıkcurcunası, objektif olarak sadece reformist çevreleri değil,devrimci “gelenekçilerin” de başvurduğu başat yönteme dö-nüşmüştür. Ama karşıtlık hareketinin hem motor hem debeyin gücünün sivil toplumcu reformist kanat olduğunuvurgulamak gerekir. Komünizm ve devrim fikriyatının ‘reel olmayan’ ‘ütopik biruyanış’ olduğunu, ezilen kitlelerin bilinç dünyalarına bin biraraçla taşıyan emperyalist-kapitalist dünya gericiliği, hege-monyal bilgi kuşatması içerisinde, fikri düzeyde bir tasfiyecilikiçerisindedir. Tasfiyecilik, bilindik ordu çıkarma sömürgeciliği,devletin baskı aygıtları üzerinden kumanda edilmemekte.Tüm bu baskı araçları da dâhil olmak üzere, esas saldırıfuryası, bilinç alanında yaşatılmaktadır. Bunun sınıf saflarınayansıması, ezilen kitlelerde derin bir suskunluk olarak görü-lürken –ki zaman zaman isyan eden yığınlara rağmen, birgeleceksizlik düşüncesi hakim haldedir- reformist-revizyonistcenahta ise, dünya gericiliğini ehlileştirme dürtülerininşahlanışı olarak ifşa etmektedir. Hatırlatmak isteriz ki, buduruma itinayla dikkat çeken Maoist hareket, ideolojik alandaokun sivri ucunun reformizme çevrilmesi gerektiğini işaretetmiştir. Genel çerçeve olan, reformist-revizyonist cenahın burjuvahümanizmasına sarılan fikir sefaleti, günümüz koşullarındaortaya çıkan dert ve tasalara karşı olmak üzerine kurulu birgard alma hareketine dönüşmüştür. Sömürgeciliği karşıolan, sömürüye karşı olan, cins ayrımcılığına karşı olan,ezen ulus milliyetçiliğine karşı olan, doğa talanına karşı olanama tüm bu karşı oluşluğu, “muhalefet” zincirlerine dolayarak,başka bir dünyanın mümkün ve mecbur olduğuna varamayan“sol” restorasyon salık verilmektedir. Geçtiğimiz günlerdedeklare edilen ve “meşhur” demokratik özerklik – bir demokrasisınıfsız ne kadar özerk kalabilirse artık!- projesinin cephesiyaseti olarak ortaya çıkan, Halkların Demokratik Kongresi,karşıtlık hareketinin coğrafyamız gerçekliğindeki dolaysıztemsilcisidir. Kongrenin beyanda bulunduğu ‘dünya kapita-lizminin bölgesel uç beyliği AKP iktidarı karşısındaki sahicibir direniş odağı’ olma, yani AKP karşıtlığı üzerinden, “alternatif”olma, en nihayetinde, ezilen milyonları zincirlerinden koparacaktoplumsal formasyona değil, ‘doğa ve yaşam mücadelesisürdürenlerin buluştuğu bir ortak mücadele zemini’ne çı-karmak istemektedir. Bu anlamda, sınıflar ötesi ‘doğa veyaşam’ mücadelesi, mevcut sınıf realitesine göre örgütlenilmesiyerine, sınıfsız da örgütlenebileceği düşünceleriyle, karşıtlıkhareketinin sivil toplumcu özünü ortaya sermektedir. Bilimsel dünya görüşü olarak adlandırdığımız komünizmidesinin, gelecek toplum projesine sahip olmayanlar, özelmülkiyet dünyasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan so-runların ekonomik köklerine inemeyip, sadece siyaset sah-nesinde, halk kitlelerinin kendiliğindenci talepleri üzerindenkarşı olmanın, ceberut sınıflı toplumu alt edeceğine varmaktanileri gidemezler. Şu ya da bu karşıtlık üzerine değil, tüm bukarşıtlıkları yaratan sınıf mecrasını devirmek ve sönümlen-dirmek üzere, soyutta değil somutta, alternatif olan devrimve komünizm yürüyüşünü hızlandırmak elzemdir. Doğrularmütevazı olmazlar! Gerici topluma tek alternatif, ‘komünizmiçin devrim, devrim için komünizm’ diyen Maoist Parti’dir!

GKARŞITLIK HAREKETİ

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlugençlik

AKADEMİK AÇILIŞ

sokulmayanlarındır; üniversite öğrencilerinindir! Ser-mayenin, gericiliğin temsilcileri ve Erdoğan gibiler üni-versiteye her geldiklerinde karşılarında bizi bulacaklar”ifadelerine yer verildi.İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri de ya-yımladıkları bir açıklamayla, AKP-polis terörünü kına-dılar. Açıklamada, “ Hukuk Fakültesi yönetiminin baştaüniversite öğrencileri ve akademisyenleri olmak üzeretüm kamuoyuna bir açıklama yapma borcu vardır." de-nildi.

f “Çırılçıplaksoyulduk, işkencegördük”Gözaltına alınan öğrenciler yaptıkları açık-lamalarda gözaltı sırasında ve sonrasındaişkenceye maruz kaldıklarını aktardılar.‘Gençlik Federasyonu’ üyesi Cemray Baş,silah kabzasıyla kafalarına vurulduğunu,götürüldükleri emniyet müdürlüğünde iseçırılçıplak soyulduktan sonra kafalarınınsuya sokularak işkenceden geçirildiklerinisöyledi. Baş işkenceyi şöyle anlattı: “Üzeri-mi arama bahanesiyle kadın polisler tara-fından yerleri ıslak bir odaya götürüldüm.Çırılçıplak soyunmamı istediler, reddettim.Bu kez beni yere fırlatarak üzerimdekilerizorla çıkarttılar. Yerlerde tekmelediler. Po-lisler daha sonra parmak izi alma bahane-siyle bir kez daha yanıma gelip dövmeyebaşladı. Odada su dolu kova vardı. Başımıkovanın içine sokup çıkarttılar. Bu dakika-larca sürdü.”

Asılsız iddialarla tutuklanan ve yargıla-nan üç üniversite öğrencisi 46 yıl hapsemahkum oldu

Devletin azılı çeteleri, katilleri ve soyguncuları birkaçyıllık “ceza” ödüllendirmeleriyle yaptıklarından akla-nırken öğrenciler on yıllara varan hapislerle yargılanı-yor. Adana’da 3 üniversite öğrencisi örgüt adına suç iş-lemek ve örgüt üyesi olmak iddiasıyla toplam 46 yılhapis aldı. Üniversite öğrencileri Hasan Keleş, EylemEtli ve Ramazan Fırat hakkında açılan davanın duruş-ması Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülürken,2010 yılında yapılan eylemler ve basın açıklamalarıgerekçe olarak gösterildi.Öğrenciler üzerlerine atılan suçlamaları kabul etmez-ken mahkeme heyeti, Keleş’e “Örgüt üyesi olmamaklabirlikte örgüt adına suç işlemek” ve “Örgüt propagan-dası yapmak” iddiasıyla toplam 22 yıl, Etli ve Fırat’a“Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işle-mek” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla herbirine 12’şer yıl hapis verdi.Öğrencilerin avukatı Vedat Özkan, “Bu cezalar karşı-sında artık hukuki olarak izah edecek bir durum yok-tur. Cinayet işleyen kişilere verilmeyen cezalar üni-versitedeki etkinliklere katılan müvekkile verilmiştir.Ben bu kararı temyiz edeceğim” dedi.

3 öğrenciye 46 yıl hapis

14-15_Layout 2 10/19/11 5:09 PM Page 2

Page 16: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011röportaj süryaniler16

f Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlamış ol-duğu 10. sınıf tarih ders kitabında Süryaniler’i“hain” ilan eden ‘Türk Tarihi Ders Bilgisi’ne iliş-kin düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?Aslında kitapta dile getirilenler bizim için ya-bancı söylemler değil. Bizler; yıllardır bu söy-lemlerin pratiğini gerçek hayatta bire bir ya-şadık. Her ortamda bir düşman gibi görüldükve algılandık. Yaşadıklarımız ve hatta kimliği-miz, hep inkar edildi. Bütün taleplerimiz “ya-bancı kışkırtması” olarak görüldü ve dikkatealınmadı. Yaşadığımız son 30 yılda her türlüyöntemle ülkemizden göç ettirilip vatansız-laştırıldık. İşte varolan bu temel anlayış, bu-gün aleni bir şekilde kitaplara konuldu. Böyle-ce dünya genelinde ortaya çıkan gelişmeler-den olumlu bir şekilde etkilenebilecek gençnesillerin beyni yeniden düşmanlık tohumla-rıyla dolduruldu.

f Süryaniler olarak; Türk hakim sınıflarınınezilen ulus, milliyetler ve inanç gruplarına yö-nelik uyguladıkları imha, inkar ve asimilasyonpolitikalarına karşı nasıl bir perspektif suna-bilirsiniz?Süryaniler, bugüne kadar hem Osmanlı İmpa-ratorluğu, hem de Türkiye Cumhuriyeti döne-minde her türlü sorunla karşılaştılar. 1915’tesoykırıma maruz kaldılar. Türkiye Cumhuriye-ti’nin kuruluşundan günümüze kadar hiçbirtanımlanmaya sahip olmadılar. DolayısıylaSüryanilerin günümüzde toplumsal, siyasal vekültürel sorunlarının yanında kimlik sorunlarıda bulunmaktadır. Her şeyden önce bunun gi-derilmesi ve Süryanilerin kimlik sorunununortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun yanındaTürkiye’deki bütün halklara sağlanacak kendi-ni ifade etme ve geliştirme hakkı sağlıklı bir or-tamın oluşmasına katkı sunacaktır. Tabii bu-nun yapılabilmesi için de hakim sınıfların bö-

Süryanilerin kimlik

Ü lkemiz egemen sınıflarının ezilenulus ve azınlıklara karşı uyguladı-ğı milli baskı ve inkar politikası,

bu ülke halklarının zengin kültürel doku-sunu ve varlığını yok etti, ediyor. Bugünhala bu baskı siyaseti çeşitli yöntemlerledevam ettirildiği gibi, bu baskının yasalkılıfı da “açılım” diye adlandırılan süreçoldu, oluyor. Gelinen aşamada bu sürecinkör ve sağır oyununun sahnelendiği açı-ğa çıkmış olsa da bir hayli kafa karışıklı-ğının olduğu da biliniyor.

Resmi ideoloji ve tarihle hesaplaşma ola-rak kamuoyuna yansıtılan ve AKP hükü-meti eliyle sürdürülen bu baskı politika-sından her ulus ve milliyet payını alıyor.Roman, Kürt, Alevi, Süryani, Çerkes vedaha onlarca milliyete uygulanan şove-nizm v.b. imha politikası açılımlar adı al-tında inkarın inceltilmiş biçimi olarakkarşımıza çıkıyor. Bu haliyle de devletin88 yıllık milli ideolojisi; bugünün koşulla-rına uyarlanarak ve kitleleri manüpleederek bir beklenti içerisinde uygulan-

Geçmiştenbugüne SüryanilerSüryaniler, bugüne kadar hem Osmanlı İmparatorluğu, hem de Türki-ye Cumhuriyeti döneminde her türlü sorunla karşılaştılar. 1915’te soy-kırıma maruz kaldılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günü-müze kadar hiçbir tanımlanmaya sahip olmadılar

f Mezopotamya’nın yabancı egemenler tarafın-dan istila, işgal ve talan dönemlerinde büyük katli-amlar ve acılar yaşadılar. Süryaniler 1915 yılındauğradıkları soykırım esnasında nüfuslarının 3/2’sinikaybettiler ve dünyanın birçok yerine dağıldılar

Tuma ÇELİK Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) Yürütme Kurulu Üyesi

16-17_Layout 2 10/19/11 5:11 PM Page 1

Page 17: 20-30 Ekim 2011

20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 17er ülkenin ordusu, o ülkeninrejiminin karakterini yansıtır.Kendimizi bildik bileli ordudadayak, işkence, “kaza” kur-şunuyla ölümler, “eğitim za-yiatı” haberlerini duya geliriz.

Çoğu, emirle tanzim edilen ifade ve Adli Tıp ra-porlarıyla kapatılır gider. Askeri cunta dönemleriile bastırma operasyonları sırasında, bu olaylarınsayısı hızla artar. “Yurt savunması” namıyla“mecburi hizmet”e çağrılan yüz binlerce gençsanki hiçbir hakkı hukuku olmayan köle gibidir.Bu; cumhuriyetin yasalarla belirlenmiş kamusalhizmetten ziyade, askere “kul” gözüyle bakandespot feodal Osmanlı geleneğinin bütün ka-tılığıyla kışla da sürdüğünü kanıtlıyor. Orası“peygamber ocağı”ndan kamusal hizmet ocağınadönüşmedikçe bu durum sürer gider. Bir kazaya uğramadan bu badireyi atlatanlarşanslıdır, sivil hayatta, bütün yaşanan acılarıbirbirlerine “askerlik anıları” şeklinde matrağaalarak rahatlarlar, herkes için geçerli olan budehşet sistemini sorgulamayı çok az kişi dü-şünür. Çünkü o da belalı bir iştir; korkarlar.Bilirler ki, bu badireyi atlatamayanların sayısıhayli çoktur. Dersim’li Muzaffer Güzel, bu kor-kuyu çok iyi yansıtan bir örnektir. Güzel, Diyar-bakır Dicle İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlıKaygısızlar Karakolu’nda usta birliğindeyken,7 Kasım 2008’de nöbet esnasında BaşçavuşOlcay Olgun tarafından başından vurulur, amaşans eseri ölmez. Vuran rütbeli “aramızdakalsın” der ve olay kapatılır. Kafasında kurşunçekirdeğini taşıyarak terhis olan Güzel, “vurul-duğumu söylemedim, askerlik yapıyordum, rüt-belilerden korktum” der. Bu korkuyu anlamakiçin Şırnak’ta 16 Ekim 2006 günü Yüzbaşı MetinGürcan’ın erleri canlı hedef yaparak atış yapmasıolayıyla Piyade Teğmen Mehmet Tümer’in, Ela-zığ'ın Karakoçan İlçesi Koçyiğitler Piyade Ta-buru'nda pimi çekilmiş el bombasını Onbaşıİbrahim Öztürk'ün eline vererek ceza olaraksaatlerce tutturması ve takati kesilince debombanın patlaması sonucu 4 arkadaşıyla öl-mesi olayını (2010) anımsamak yeter.1991-2001 yılları arasında silahlı kuvvetlermensubu 1248 kişi “intihar” girişiminde bu-lunmuş, bunlardan 815’i ölümle sonuçlanmış.Bu sayılar, sadece resmi kayıtlara geçebilenlerdir,gerçek sayının çok daha fazla olduğunu eli-mizdeki verilerden anlayabiliyoruz. Daha sonrakiyıllara ait elde bir istatistik olmamasına karşınbu sayının katlanarak büyüdüğü de bellidir. Öyküleri belirlenmiş bazı olayları ipucu sayarsak,bu insanların çoğunun, sol çevreden muhalif,Kürt, Alevi ve dinsel azınlıklara mensup kimselerolduğu anlaşılıyor. Şubat 2007’de Afyonkara-hisar-Elmadağ’da askerlik yaparken dövülereköldürülen Hatay’lı er Esat Mengili, Kars ÇakmakBatı Kışlası’nda şüpheli biçimde ölen Muş do-ğumlu Murat Çelik, 9 Nisan 2010’da askerlikyaptığı Çerkezköy 3. Zırhlı Tugayı’ndaki koğu-şunda ölü bulunan Doğubeyazıt‘lı Erdi Alkan,2010 Şubat ayında Gaziantep'te, askerliğininaltıncı ayında vazife başında “kendisini arkadanvurarak intihar etti(!)” denilen Kürt-Alevi sos-yalist bir aileden olan er Serhat Yıldız, Batman,Kozluk’ta Gümüşörgü Jandarma Karakolu’ndaaskerliğini bitirmeye 23 gün kala 24 Nisan20011’de “arkadaşının silah şakası” yla vurulanErmeni kökenli Sevag Balıkçı, Tunceli 4. Ko-mando Tugay Komutanlığı’nda görevli ikennöbet değişimi esnasında arkadaşının silahınınateş alması sonucu vurularak hayatını kaybedenCüneyt Yüksel (Haziran 2010), 2 Haziran2011’de,Tunceli Aşağıtorunoba Jandarma Ka-rakolu güvenliği için ormanlık alanda pusu gör-evine çıkan ve nöbetçi askere parolayı söyle-

yemediği için arkadaşlarının silahlarından çıkankurşunla ölen jandarma uzman çavuş SametKarslı, Mardin Midyat’ta askerliğini yaparken“nöbette intihar” ettiği söylenen Serdar Akçe,Kandıra’da askeri birliğine teslim olurken “bababeni öldürecekler” diyen ve gerçekten birkaçsaat sonra öldürülen Ersin Baş, Ağrı’da komu-tanına küfür ettiği savıyla vahşice işkencegören ve sonra intihar ettiği iddia edilen ErsinBal, Çanakkale’de askeri kışlada “intihar ettiği”söylenen ancak hastanede ölmeden önce ağa-beyine “beni bölük komutanı vurdu” diyenHalim Bal, Kürt halkına karşı savaşmak iste-mediğini söylediği için uğradığı işkence ve ha-karetten sonra kendisini yakan Celâl Derviş, ikikurşunla vurulup hiçbir açıklama yapılmadanailesine teslim edilen Memduh Argöz, firardansonra yakalanan ve aynı gece “intihar ettiği”söylenen Tayfun D., firara kalkıştıkları savıylainfaz edilen Vedat Turgay ve Maşallah Yılmaz,“intihar ettiği” söylenen, ancak otopside işken-ceyle öldürüldüğü belgelenen Burhan Güzelaydında vicdani retçi Halil Savda’nın tespit ettikleri. Bazı ailelerden askere giden geri gelmiyor yada geldikten bir süre sonra düştüğü bunalımdacanına kıyıyor. Örneğin Köroğlu ailesinden Meh-met Köroğlu, Ağrı’da askerliğini yaparken, ailesine“intihar ettiği” söylenerek cesedi gelir, bir süresonra da kardeşi Barış Köroğlu askere gider veterhis olduktan 5 saat sonra intihar eder.“Ergenekon” operasyonları başladığından beribu sayıların içeriğinde de dikkate değer bir de-ğişme oldu, “intihar” ve “kuşkulu ölümler” ha-nesinde rütbeli askerlerin sayısı da artmayabaşladı. Gerçi Eşref Bitlis’ten onun ekibindenTunceli Jandarma Alay Komutanlığı göreviniyürütürken lojmanında ölü bulunduktan sonradış otopsisi yapılarak “intihar ettiği” sonucunavarılan Albay Kazım Çillioğlu’ndan tutalım daÖzden Örnek’e kadar eski örnekler de var, fakatson dört yılda olanlar galiba hiçbir dönem ol-mamıştı. Gizemli trafik kazasıyla ölen Em.Deniz Albay Birol Atakan (2007), bayan TabipYarbay Nursek Gedik (2007), Em. Kurmay AlbayAli Belgütay Varımlı (21 Kasım 2009), DenizYarbay Ali Tatar (21 Aralık 2009), onun arkadaşıDeniz Yüzbaşı Doğan İlhan (2010), Kıdemli Yüz-başı Olgun Vural (2009), Kıdemli Deniz AlbayBerk Erdem (2010), Hava Albay Çetin Köşker(2010), Üsteğmen Ünal Sarıoğlu (2010), ailesinikatlettikten sonra intihar eden Yarbay SüleymanOral Çağatay, Albay Abdülkerim Kırca (2009),Askeri Hâkim Yarbay Tanju Ünal (26 Haziran2009), İstanbul- Sıracevizler Caddesi üzerindekibir otel odasında intihar eden Astsubay KıdemliÇavuş Ali Küçükoğlu (9 Mayıs 2010)Hemen belirtelim ki, “intihar”la cinayeti busistem içinde ayırt etme olanağı yoktur. Enyakın olay Kuzey Kıbrıs’taki askerlik görevi sı-rasında ‘disko’ olarak bilinen ‘disiplin koğuşu’nda25 Temmuz günü vahşice dövülen, susuz bıra-kılan ve güneş altında kelepçeyle bekletilen,2.5 ay süren yaşam savaşını 13 Ekim 2011’dekaybeden er Uğur Kantar’dır. Kıbrıs’ta 28. Tümen,61. Alay, 3. Tabur, 9. Bölük’te, 90/2 tertip uzundönem er olarak askerlik yapan Uğur Kantar,öldürülmeseydi 1 Ağustos’ta terhis olacaktı.Son iki olay, Uğur Kantar ve Sevag Balıkçı’nıntam da askerliğini bitirmek üzere olduklarısırada öldürülmeleri ayrıca analiz edilmesi ge-reken önemli örneklerdir.Ne oluyor?İlerlemiş bir çürüme hali mi, yoksa istenmeyen,haksız bir savaşın kirlendikçe kirlenen ve kir-lendikçe topluma dehşet saçan faşist bir savaşaygıtının adım adım katılaşması mıdır?

H

ASKER «İNTİHARLARI», «KAZA» KURŞUNLARI VE SINIR ÖTESİ İŞLER

MAYA ≫ arif bilgin

lünme, yıkılma “paranoya”sından veezilen inkar edilen halklar/sınıfların dakorkularından kurtulması gerekmek-tedir.

f Ortadoğu halklarını birbirine kır-dırma politikalarının “Arap Baharı”ylatırmandırıldığı 21. yüzyılda coğrafyanınher yerine göç ettirilmiş Süryanilerinbu gelişmelerle ilgili mevcut durumuhakkında neler söyleyebilirsiniz?Çok hızlı gelişmelerin yaşandığı bir or-tamda, özellikle Ortadoğu coğrafyasın-da Suryanilerin gücü çok sınırlı bir dü-zeydedir. Dolayısıyla yapabileceklerişeyler çok sınırlıdır. Ama eğer dünya-nın her tarafına dağılan Süryani dias-porasıyla ortak bir çalışma yürütülsebu durum değişir. Aslında bizim deyapmaya çalıştığımız şey bu. Yani biz;

hiçbir ayrım gözetmeksizin dünyadakibütün Süryaniler arasında çalışma ya-pıp önümüze koyduğumuz hedeflereulaşmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki he-def de; hiçbir ayrım gözetmeksizin bü-tün halkların eşit bir ortamda, bir aradayaşayabilecekleri imkanları yaratmak-tır. Bu konuda benzer düşüncelere sa-hip olan her kesimle de ortak çalışmaiçinde bulunuyoruz. Çünkü biliyoruz ki;ne şimdi ne de gelecekte yaşam içeri-sinde yalnız değiliz. Bugüne kadar bunutam anlamıyla başarabildiğimizi söyle-yebilmemiz mümkün değil. Buradakieksikliğin bir kısmı bizden kaynakla-nırken, büyük bölümü dışarıdan kay-naklanmaktadır. Ama bu durumun aşı-lacağına ve ortak hedefler doğrultu-sunda hepimizin mücadeleye katkı su-nacağına inanıyorum.

sorunu çözülmeli

maya devam ediyor.

Resmi ideolojinin temel esası olan şo-venizm her daim hortlatıldığı gibi bu-gün “demokratikleşme” ya da “millibirlik ve kardeşlik projesi” adı altındasürdürülen politikanın vazgeçilmezbir parçası olarak korunuyor. Tüm bufaşist karakterin yapısal köklerininve somut adımlarının daha keskinatıldığı bir dönemde, tarih dahi bu sü-reci destekleyecek şekilde “yeniden”yazılıyor. İşte bu “yeniden” yazılan ta-rih, bütün ulus ve milliyetleri inkar veyok etme politikasını daha net bir şe-kilde hayata geçiriyor. Dün din kitap-ları üzerinde çarpıtılana bugün tarihkitabı, ilerleyen günlerde de başkaders, kitap ve yazınlar üzerinden çar-pıtılacağı ve 88 yıllık devlet ideolojisi-nin korunacağı kesinliğini koruyor.

Devlet geleneğinin resmi tutumu olanırkçı-şovenist-faşist karakterin buyıl ders kitaplarına yansıyan şekli,Süryanilerin tarihi oldu. Konu üzerineSüryani dernekleri ve çeşitli demo-kratik kitle örgütleri açıklamalar ya-parak tepkilerini dile getirdi. Süryani-lerin tarihi ekseninde ve son güncelgelişmeler ışığında Avrupa SüryanilerBirliği (ESU) Yürütme Kurulu ÜyesiTuma ÇELİK ile yaptığımız söyleşiyipaylaşıyoruz.

Göç ettirilip vatansızlaştırıldıkf Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?Adım Tuma ÇELİK, 1964 yılında Mid-yat/Mardin’in Yemişli (Enhil) Kö-yünde doğdum. 20 yıldır aktif birşekilde Süryani kurumlarında siyasetyapıyurum. Şu an kurucusu olduğumAvrupa Süryaniler Birliği (ESU)’ninYürütme Kurulu üyesiyim. Süryanilerbu topraklarda yerleşik hayata geçil-mesinden bu yana yaklaşık 5000 yıl-dır, kesintisiz bir şekilde yaşıyorlar.Kendilerine ait tarihleri, üzerinde de-vamlılık arz ettikleri belli bir coğraf-yaları ve sürekli geliştirdikleri özgünkültürleri bulunmaktadır. Ataları Akadlar döneminde Sargonönderliğinde dünyanın ilk merkezidevletini kurdular. Babiller dönemin-de Hamurabi ile dünyanın ilk yazılıkanunlarını yaşama egemen kılmaya

çalıştılar. Asurlar döneminde büyükbir imparatorluk kurup Ortadoğu’nunbüyük bir bölümünü egemenliklerialtına aldılar. Geliştirdikleri Arami dilive alfabesiyle, Hindistan’dan Avru-pa’ya kadar geniş bir alanda kültürle-rini egemen kıldılar.

Siyasal olarak kurdukları son merkez10’lar krallığı anlamına gelen “Osroo-ne Krallığı”dır. MS 242 yılında tarihsahnesinden çekilen bu krallığınmerkezi de Urhoy (Urfa) şehridir.

Hristiyanlığın doğuşu sonrasında top-luca Hristiyanlığı kabul eden Süryani-ler, MS II. yüzyıldan itibaren bütünOrta ve Uzakdoğu’yu Hristiyan yap-mak için misyonerlik çalışmaları yap-tılar.

Mezopotamya’nın yabancı egemenlertarafından istila, işgal ve talan dö-nemlerinde büyük katliamlar ve acı-lar yaşadılar. Süryaniler 1915 yılındauğradıkları soykırım esnasında nu-fuslarının 3/2’sini kaybettiler ve dün-yanın birçok yerine dağıldılar. Günü-müzde Süryaniler’in Türkiye’deki nu-fusları yaklaşık 30.000’dir. Ki bu nü-fus toplam Süryani(Asuri/Arami/Keldani) nüfusunun0/00 1’inden daha azdır.

f TC devletinin AKP hükümeti“milli beraberlik ve kardeşlik” proje-siyle “demokratik”leşme sürecinibaşlattığını ilan ederken, yine “dinlerbuluşması” ve “kilise açılımı” olarakyansıyan Sümela Manastırı’ndaki“tarihi buluşma”larla neler yapmakistemektedir? Bu konuda düşüncele-rinizi bizlerle paylaşabilir misiniz?Türkiye Cumhuriyeti, AKP hükümetieliyle, sözde de olsa günümüzde bazıaçılımlar yapmak istediğini düşünü-yorum. Ancak yapılmak istenen buaçılımların, yapanlar tarafındanözümsenmediği için, ortaya sağlıklı birsonuç çıkmamakta ve atılan adımlarçok dar bir çevre içinde kalmakta vedolayısıyla etkisi de çok az olmakta-dır. Yani söylemle pratik arasında ciddiçelişkiler ortaya çıkmaktadır. Bu dabizim gibi beklenti içinde olanlardahayal kırıklığıı yaratmaktadır.

16-17_Layout 2 10/19/11 5:11 PM Page 2

Page 18: 20-30 Ekim 2011

dünya haber18

Kapitalizmin göbeğinde başlayanisyan birçok ülkeye yayıldı. Kana-da’da ve Avrupa ülkelerinde kit-leler sokağa döküldü. Adaletsizve eşit olmayan gelir dağılımı vesosyal haklarının gasp edilmesi-ne tepki gösteren binlerce kişisokakları işgal etti

Genel bir buhranın arifesinde duran emper-yalist kapitalist sisteme karşı kitlelerin tep-kisi gün geçtikçe artıyor. Adaletsiz ve eşitolmayan gelir dağılımı kitlelerin alım gücünüdüşürmekle birlikte hak gaspları da en üstseviyeye çıktı. Bununla birlikte finansal an-lamda yaşanan krizin bütün faturası yineemekçi halka yüklenmeye çalışlışılıyor veyaşam normları daha alt seviyeye çekilyor.

ABD ile başlayan bu kriz Avrupa ülkelerindede ciddi bir boyut kazandı. Öncelikli olarakYunanistan’ı vuran bu süreç, İtalya, İspanya…derken devam ediyor.

Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan kitle eylem-leri ve grevler bu kez dünyanın en büyükemperyal kolonisi ABD’nin merkezine de sıç-radı. 17 Eylül günü öğrenci ve işsizler tarafın-dan başlatılan küçük çaplı eylemler geldiğian itibarıyla binlerce kişinin katıldığı sokakgösterileri örgütleniyor ve kapitalizmin kalbiolarak ifade edilen ve finans kapitalin çark-larının döndüğü Wall Street hedef alıyor.

Protesto eylemlerinin polis tarafından sertbir şekilde bastırılmaya çalışılması ve yüz-lerce kişinin gözaltına alınması, emekçilerinbirlikte hareket etme ve daha güçlü ve nicelolarak kitlesel bir hale kavuşmasını da tetik-lemiş oldu. Daha önce New York’un belli başlıbirkaç noktasında sokağa çıkılıyor ve dahaçok Wall Street etrafında toplanılıyordu. Şim-di ise birçok kentte ve ülkede daha büyükçapta eylemlerin olduğu görülüyor.

Washington D.C., Los Angeles, San Francisco,

Boston, Chicago, Albuquerque, Tampa, Char-lotte, Seatle, Denver, Portland, Maine gibikentler ABD’de eylemlerin yapıldığı ve kitle-lerin sokaklara çıktığı kentler arasında yeralıyor. New York ise bu eylemlerin başkentiolma özelliğiyle öne çıkmış durumda. WallStreet’i işgal etme hedefiyle yola çıkan bin-lerce kişi Times Meydanını işgal etti. Polisinsadırısıyla çıkan çatışmalarda yaralananlarolurken, yüzlerce kişi gözaltına alınarak tu-tuklandı.

İşgal hareketine destekDünyada cadı kazanı kaynıyor. Emperyalamaçların bütün dünyayı yeni dizayn etmeadı altında sürdürdüğü işgal hazırlıkları, ezi-lenlerin öfke seliyle meydenlara akıyor. Herne kadar göreli bir gelişme olsa da Afrika veOrtadoğu halklarının patlayan öfkesi birçokülke halkınca, örnek alınan ve üzerindenyükseldiği zemin oldu. (Bu arada Mısır, Tunusvb ülkelerdeki gelişmelerin geldiği nokta iti-barıyla aktığı kanal yine bu emperyalistdevletlerin ikamesine girmiş bulunmaktadır.Burada bahsedilen çıkış itibarıyla yansıyantalepler ve halkın öfkesidir.) Bu haliyle elealacak olursak Arap isyanlarıyla çıkış , ya-pan, ardından ‘Öfkelilerle devam eden ve ge-linen durumda “Wall Street’i İşgal Et” hare-ketiyle de birçok ülkede yaygınlaşan ezilen-lerin isyanı sokakları işgal etti. 'Dünya çapında Küresel Eylem Günü' kapsa-mında büyüyen eylemler Avrupa ülkelerindebirçok merkezde kitleleri sokağa döktü.

Roma’yı bu kez emekçileryaktıEylemlerin adresi olan İtalya’da emekçilerRoma’yı yaktı. Ekonomik kriz sonrası artanişsizlikle gündeme gelen İtalya’da tasarrufpaketleriyle yaşanan hak gaspları ve kesin-tilere karşı gelişen tepkiler sokakları ablukaaltına aldı.Berlusconi hükümetinin güven oyu almasıy-la birlikte şiddetlenen eylemlere katılım ora-nı oldukça yüksek olurken Roma sokakları

savaş alanına çevrildi. Cavour Caddesi'ndetoplanan yüz binlerce kişinin katıldığı eyle-me polis saldırdı. Saldırı sonrası San GiovanniMeydanı'nda toplanan kitle akşam saatlerinekadar protesto eylemlerine devam etti.

Küresel krize küresel öfkeİspanya’da on binlerce kişi sokaklara çıkarakişsizlik ve gelir dağılımındaki adeletsizliğiprotesto etti. 'Dünya çapında Küresel EylemGünü' kapsamında Madrid sokaklarında ta-leplerini haykıran kitleler Cibeles Meyda-nı’nda toplanarak ekonomik krizin yükünütaşımayacaklarını söyledi.

İspanya işsizlik oranının %20’leri geride bı-rakarak en üst seviyeye ulaşan ülke duru-munda.

Yunanistan’da grevYunanistan’da yine grev ve eylemlerle sar-sıldı. Ekonomik krizin en çok etkisinin hisse-dildiği ve iflasın eşiğinde olan Yunanistan’dahükümetin kemer sıkma politikası sert tep-kilerle karşılanıyor. Binlerce işçi, emekçi vekamu çalışanı neredeyse her gün grev ve ey-lemlerle tepkisini dile getiriyor.

Bir taraftan “Wall Street’i İşgal Et” hareketi-nin “Dünya Çapında Küresel Eylem Günü”kapsamında eylemler Yunanistan’da karşılı-ğını bulurken, gümrük memurlarının başla-tığı 10 günlük grev de sürüyor. Ayrıca temiz-lik işçileri, devlet hastanelerinde çalışandoktorlarda süresiz olarak birer günlük grevyapmaya devam ediyorlar.

Yunan hükümetinin kamu kuruluşlarınınyeniden yapılandırılması çerçevesinde aldığıkarara karşı Yunanistan Gazeteciler Sendi-kası (ESHEA), kamu basın-yayın kuruluşla-rında çalışan gazeteciler 15 Ekim Cumartesigünü sabahtan 18 Ekim Salı günü sabaha ka-dar tüm haber ve bilgi iletimiyle dağıtımınıdurdurdu.

Hükümet aldığı karar çerçevesinde devlettelevizyonu olan ERT1 ve devlet radyoların-dan bir kısmının kapatılmasını karar altınaalmıştı.

Belçika sokakları emekçilerinBrüksel'de Gare de Nord önünde toplananbinlerce kişi, Köln ve Fransa'da başlayanyürüyüş kolunun alana gelmesiyle Boursbinasına doğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüş boyunca tepkilerini dile getireneylemciler, krizin emekçilere çıkardığı yü-kün faturasını ödemeyeceklerini attıklarısloganlar ve açtıkları §dövizlerle dile getir-diler. Oldukça renkli görüntülerin oluştuğueylemde genç nüfusun yoğun olması dik-kat çekiyordu.

Londra sokakları ısınıyorLondra sokakları da krize ve kapitalist he-gemonyaya karşı yapılan eylemlerin baş-ka bir adresiydi. 'Dünya çapında KüreselEylem Günü' kapsamında Wall Street’i İş-gal Et protestolarına destek veren emekçi-ler Londra sokaklarında tepkilerini dile ge-tirdi. Ağustos ayında göçmenlerin isyanıy-la sarsılan Londra sokakları bu kez de kü-resel krize karşı sokağa çıkan kitlelere evsahipliği yaptı. Eyleme katılanlar “Krizinfaturasını biz ödemeyeceğiz", “BaşbakanCameron gitmeli" şeklinde slogan atarakdövizler taşıdı.

Son dönemlerde işsizliğin arttığı İngilte-re’de daha fazla kişinin işsiz kalacağı ifadeediliyor. Banka kurtarma paketleriylebankalara ayrılan ödenek ise bir trilyonsterlinin üzerinde. Kamu sektöründeki ke-sintinin ise yüz milyar sterlini bulacağısöyleniyor. Bu rakamlar dikkate alındığın-da önümüzdeki dönem çok sayıda kişi iş-sizler ordusuna katılacak. Emekçiler debuna itiraz ederek bu yükü taşımayacak-larını söylüyor.

Yapılan eylemler finans merkezlerini he-def alırken Yeni Zelanda, Kanada, Alman-ya, İsviçre, Avustralya, Portekiz Japonya,Tayvan ve Meksika gibi yaklaşık 80 ülkeve yüzlerce merkez “Wall Street’i İşgal Et”eylemleri kapsamında küresel işgal ey-lemlerinin adresi arasında yer aldı.

WALL STREET iŞGAL EDiLECEK Mi?

18-19_Layout 2 10/19/11 6:45 PM Page 1

Page 19: 20-30 Ekim 2011

19trateji, jeostrateji ve jeopo-litik kavramları yazılı ve gör-sel basında sıklıkla karşı-laşılan, siyasetçilerden aka-demisyenlere, askerlerdeniş adamlarına kadar hemen

her kesim tarafından sıklıkla ama bazen dehatalı kullanılan kavramlardır. Bu kavramlarınne anlama geldiği ve birbirleriyle benzerlikleriveya farklılıklarının ne olduğu tam olarakkavranamadığı için özellikle de sol cephedeyaygın bir kavram kargaşası yaşanıyor. Bizimde bu kavramları geçmişte tam olarak bil-meden kullanarak kavram kargaşasına birnevi katkıda bulunmuş olmamızın verdiğirahatsızlıkla bu çalışmayı yapma ihtiyacı his-settik. Konunun ne olduğu birkaç sayfaylaaçıklanamayacağı için etimolojik temeli ortayakonarak kavramlar hakkında farklı tanımlarayer verilmeye çalışılacaktır.StratejiStrateji sözcüğünün kökeni etimolojik açıdanele alındığında, eski Yunanca’da “GenerallikSanatı” anlamına gelen “strategus” sözcüğünebağlanır. Strateji kavramına yüklenen anlamlarincelendiğinde kavramın tarihsel süreç içeri-sinde anlam değişimi yaşadığı görülür. Budeğişim dünyanın tarihsel süreç içerisindeekonomik, siyasal, sosyal ve teknolojik ilerle-meler sonucu yaşamış olduğu dönüşümündoğal bir sonucudur. Kavramın teorik ve pratikaçıdan algılanma alanı önce askeri alandaolmuştur. Askeri literatürdeki klasik anlamıylastrateji; “Bir savaşta siyasi iktidarın, belirlediğiamaca varmak için askeri kuvvetleri kullanmasanatı” anlamına gelmektedir. Günümüzdeise strateji kavramı hemen her alana uygu-lanabilir bir kavram haline gelmiştir.Tarihsel olarak ilk stratejist olarak kabul edil-mesi gereken ünlü Çinli düşünür Sun-Tzu’dur.Sun-Tzu kavramı yalnızca askeri alandakianlamıyla değil, geniş bir perspektifte ele al-mıştır. Sun-Tzu’ya göre “Girdiği her savaşıkazananlar aslında usta değildirler. Başkaorduları savaşmadan çaresiz bırakanlar, işteonlar en iyisidir”. Sun-Tzu stratejiyi geniş biranlamda yorumlamış ve bu nedenle “SAVAŞSANATI” adlı eseri İ.Ö 500 yılından bugünedeğin değerini koruyabilmiştir. Mao Tse Tung,1930’lar ve 1940’lı yıllar boyunca devam edenÇin iç savaşında Sun-Tzu’dan derin bir şekildeetkilendiğini askeri yazılarında ortaya koyar.“Savaş Sanatı” isimli eserden sonra stratejihakkında günümüze kadar aktarılan en eskiyazılı eser İ.Ö 51 yılında Romalı komutanGaius Jullius Cesar’ın yazmış olduğu 240 say-falık “Gerilla Savaşı” adlı kitaptır.Strateji konusundaki modern düşünce ağırlıklıolarak 19.yüzyıl stratejistleri Jomini ve Clau-sewitz’in çalışmaları üzerine inşa edilmiştir.Clausewitz “Savaş Üzerine” isimli baş yapıtıylastrateji kavramının gelişmesinde büyük roloynamıştır. Jomini strateji kavramını şöyletanımlar; “Strateji, muharebenin savaşınamaçlarına hizmet edecek şekilde kullanıl-masıdır.” Clausewitz’e göre strateji, askeriharekatlar la politik hedefleri birbirine bağ-lamaktadır. Clausewitz askeri strateji konu-sundaki görüşlerinin odağına coğrafyayı yer-leştirir. Ona göre askeri stratejinin temelinicoğrafya oluşturur. Zira istihbarat toplama,lojistik, güç planlaması v.s. faktörler askeristrateji oluşturulurken göz önünde bulun-durulan unsurlardır. Fakat tüm bu unsurlarınmerkezinde coğrafya vardır.Ludendorff, Trocki, Paul Kennedy ve LiddellHart 1.paylaşım savaşından günümüze stra-teji kavramının gelişimine katkıda bulunanönemli düşünürlerden bazılarıdır. Luden-dorff’un askeri literatüre yaptığı en önemli

katkı topyekün savaş teorisine ilişkin fikirle-ridir. Ludendorff’a göre topyekün savaşınbeş temel unsuru vardır. İlk olarak savaştopyekündür. Çünkü savaş alanı savaşa girenülke topraklarının tümünü kapsar. Halkıntümü savaşa fiilen katılır. Bundan dolayıetkin bir savaş yapmak için ekonomik sisteminsavaşın amaçlarına hizmet edecek şekildeuyarlanması gerekir. Üçüncü olarak büyükkitlelerin savaşa katılması, halkın moraliniyükseltmek ve dışta düşmanı zayıflatmakiçin propagandayı gerekli kılar. Dördüncü ola-rak savaş hazırlıklarına çarpışmalar başla-madan önce başlanmalıdır. Son olarak etkinve uyum içinde savaşabilmek için topyekünsavaş, bir kişinin idaresi altında olmalıdır.Troçki, herhangi bir Marksist askeri teorininvarlığını inkar etmiştir. O’na göre; “Marksistmetot tarihi bir metottur ve sosyal bir bilimdir.Herhangi bir savaş bilimi yoktur ve asla daolmayacaktır. Savaşın ilgili olduğu pek çokbilim vardır.Fakat savaşın kendisi bir bilimdeğildir, uygulamalı bir sanat ve beceridir.Tarihi materyalizm hiçbir biçimde bütün bi-limler için evrensel bir metot değildir. Onuaskeri konularla ilgili özel bir alana uygulamayagirişmek en büyük yanlış olacaktır. Stratejikavramını Marksist bir bakış açısıyla yorum-layan Troçki’ye göre “Sovyet Cumhuriyeti içintemel strateji kuralı, alarm halinde olmak vegözlerini açık tutmaktır.” Marksist-Leninistteorinin bakış açısına göre strateji; “Siyasalsavaşımı örgütlemek amacı güden uygulamaönlemlerinin tümü”dür. Topyekün strateji ise“Sürekli sınıf mücadelesini yönetme bilimi”dir.Savaşların topyekün hale gelmesi, teknolo-jideki gelişmeler ve devletler arası artan ba-ğımlılık, strateji kavramının “Yüksek Strateji”ve/veya “Büyük Strateji” olarak adlandırılmasınıda beraberinde getirmiştir. Liddell Hart, stratejikavramını “Yüksek Strateji”nin alt derecedekikullanılışı olarak tarif eder. O’na göre taktiknasıl stratejinin daha aşağı seviyelerdeki biruygulanışı ise; strateji de, “Yüksek Strateji’nindaha aşağı derecedeki kullanışıdır. Hart stratejive yüksek strateji kavramlarının tanımını şuşekilde yapar. Starateji siyasal amaçlara ulaş-mak için askeri imkanların dağıtımı ve uygu-lanması sanatıdır. Çünkü stratejinin görevi,çok defa yapılan tanımlamaların aksine, yalnızkuvvetlerin hareketleriyle değil, etkisiyle deilgilidir. Yüksek strateji ise; savaş hedefini be-lirlemesi gereken üst derecedeki temel politi-kadan farklı olarak, savaşın yönetimine esasolan siyasette hemen hemen aynı anlamageldiği gibi, ‘uygulama halindeki siyaset’ manasıda taşır. Çünkü yüksek stratejinin görevi birulusun bütün olanaklarını, temel politikanıntanımladığı amaç olarak savaşın siyasal he-definin elde edilmesi için koordine etmek veyönetmektir.Sovyet imparatorluğunun yıkılmasından sonrauluslararası ilişkilerin gittikçe komplike halegelen bileşenleri ekonomiden siyasete, top-lumsal alandan kültürel alana hemen hersacayağını stratejik tahlillere dahil etmeyigerekli kıldı.JeostratejiCoğrafi unsurların stratejik açıdan incelenmesive stratejik sonuçlar çıkarılması, Jeostratejininkonusunu teşkil eder. Jeostrateji, strateji ilecoğrafi unsurlar arasındaki ilişkileri inceler.Jeopolitiğin fiziki coğrafya unsurları jeostra-tejinin temelini teşkil eder. Çünkü silahlar veimkanların kullanılması üzerinde fiziki un-surların etkisi büyüktür. Silahlar ve imkanlar,coğrafi şartlara göre seçilir ve kullanılır. Birkaçtanım vermek gerekirse; Jeostrateji, coğrafietmenlerin ülkelerin askeri stratejileri üze-rindeki etkilerinin incelenmesidir veya bir

devlet ülkesinin ve çevresinin üzerinde bu-lunduğu bölgenin coğrafi, hidrografik, me-teorolojik ve iklim özellik ve olanaklarındanaskeri harekatta stratejik komuta kademe-lerinin yararlanması bilimidir. Jeostrateji; ulu-sal, siyasi hedeflere ulaşmak için, büyükaskeri kuvvetlerin nerede, nasıl ve ne zamankullanılacağını düzenlemek biçimidir.Dar anlamda jeostrateji; herhangi bir ülkeyeyönelen düşman tehdidi ve ona karşı koyacaksilahlı kuvvetlerinin uygulayacağı savunmaveya saldırı plan esaslarıdır. Geniş anlamdajeostrateji ise ülke doğal kaynakları, beşerikaynakları, nüfusu, sanayisi ve ordunun bü-yüklüğünü ifade eder.Jeostrateji terimi, harekat alanlarının, cep-helerin saptanması, birbirine yardım ve destekolanaklarının saptanması, topoğrafik, hidro-grafik meteorolojik yeteneklerine göre enuygun kuvvetlerin ayrılması, düşmanın buharekat alanları ve cephelerden faydalan-masını önleyici önlemlerin alınması, bu alanve cephelerde en uygun silah ve gereçlerinayrılması, ulusal hedeflere ulaşmak için askerikuvvetlerin en uygun coğrafi bölgelerde kul-lanılması v.b. konuları içerir.JeopolitikJeopolitik kavramı tarihsel süreçte farklı an-lamları ve bakışları barındırmış, genelde em-peryalizmin genişleme politikasının mantık-sal(!) bazen de ahlaksal(!) temelini oluştur-muştur. Geniş kullanımına karşın jeopolitikkavramı çelişkilidir. Bazı düşünürler jeopolitiğincoğrafi bir determinizmin ham biçimini his-settirdiğini, diğer bazı düşünürler ise ulus-lararası saldırganlığı meşrulaştırmaktanbaşka bir şeyi temsil etmediğini ileri sürerler.Terimin kendisi iki savaş arası dönemde Al-man savaş bilimiyle eş anlama geldiği için“Geopolitik”ten türemiştir. Kavramın Amerikanversiyonu çevreleme stratejisinin temelinioluşturur ve birçok kişinin gözünde SoğukSavaş’ın katı bölünmüşlüğünü temsil eder.Marksistler ve jeopolitiği eleştirenler klasikjeopolitiği Amerika elebaşılığındaki emper-yalizm için bir rasyonelleşme aracı olarakdeğerlendirirler.Jeopolitik kavramı, etimolojik açıdan “geo”ve “politika” terimlerinin birleşmesinden mey-dana gelmiştir. Geo; yer, arz, dünyademektir.Türkçe’deki karşılığı “siyaset” olan“politika” terimi şehir devleti anlamına gelenGrekçe kaynaklı “polis” kelimesinden türetil-miştir. Etimolojik temelinden de anlaşılacağıüzere jeopolitik kavramı, siyasi eylemlilikleeylemliliğin gerçekleştiği topraksal çevre ara-sındaki özel ilişkiyi vurgulayan bir terimdir.Jeopolitiğin farklı tanımlarını ortaya koymak,hem konunun komplike yapısını gözler önünesermek hem de fikir zenginliği sağlayabilmekanlamında doğru bir yaklaşım olacaktır.Spykman’e göre jeopolitik; bir memleketingüvenlik politikasının coğrafya olaylarınagöre planlanmasıdır. Feringdon’a göre jeo-politik; coğrafyanın devletlerin politik karakteri,tarihi, kurumları ve özellikle diğer devletlerleilişkileri üzerindeki etkisini araştıran bir di-siplindir. Dugin’göre jeopolitik, insanlığı mekanfaktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyenbir disiplindir.KAYNAKÇA :Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik-Bilal Karabu-lutGüç ve Politika-Sait YılmazSavaş Sanatı-Sun-TzuSavaş Üzerine-ClausewitzStrateji, Dolaylı Tutum-B.HartDugin-Rus Jeopolitiği 1

SSTRATEJİ-JEOSTRATEJİ-JEOPOLİTİK ÜZERİNE (1)

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

Filipinler Komünist Partisi söz-cüsü Gregorio “Ka Roger” Rosalyaşamını yitirdi. FKP MerkezKomitesi Rosal’in kalp krizin-den öldüğünü açıkladı

Filipinler Komünist Partisi, yazılı bir açık-lama yaparak Gregorio “Ka Roger” Ro-sal’in 22 Haziran’da geçirdiği bir kalp krizisonucunda 64 yaşında hayatını kaybetti-ğini açıkladı.9 Ekim tarihinde Filipinler Komünist Par-tisi tarafından yapılan yazılı açıklamadaparti sözcüsü Gregorio “Ka Roger” Rosal’in22 Haziran’da gerilla alanlarında geçirdiğibir kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğiifade edilirken, partinin ilgili organlarınınKa Roger’ın ailesine vefatını bildirmeleri-nin beklenmesi ve bölgede yaşanan şid-detli operasyonların bilgi akışını geciktir-diği açıklamanın geç yapılma nedeni ola-rak gösterildi.Filipinler Komünist Partisi Merkez Komi-tesi yaptığı çağrıda devrime adanan birömrün halkın mücadelesinde ilham ola-cağı vurgusu yapılarak parti üyeleri veYeni Halk Ordusu savaşçılarının Gregorio“Ka Roger” Rosal’i anma etkinlikleri dü-zenleyeceği açıklamasında bulundu.

FKP sözcüsü‘Ka Roger’yaşamını yitirdi

Ortadoğu ülkelerinde yapılan eylemlerindiğer bir uğrak noktası olan Yemen’de ey-lemcilere ateş açıldı. Başkent Sana’da ya-pılan eylemlerde Devlet Başkanı Ali Ab-dullah Salih’in istafını isteyen gruba polisateş açtı. Açılan ateş sonucu çok sayıdakişi yaralanırken ilk belirlemelere göre,dört kişinin öldüğü bilgisi verildi.Başkent Sana’da yapılan eylemlerde dahaönce de polisin ateş açması sonucu onlar-ca kişi ölmüş, çok sayıda eylemci de yara-lanmıştı. Arap baharı olarak bilinen ve Tu-nus, Mısır gibi ülkelerdeki kitle harektle-rinden ilham alan eylemciler yaklaşık se-kiz aydır devlet başkanının istifası içinprotesto eylemleri yapıyor.

Yemen’dehalkın üzerine ateşaçıldı

18-19_Layout 2 10/19/11 6:45 PM Page 2

Page 20: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011çeviri20

“Teslim olamayız.Hain olamayız.Kendi düşlerimizi boğamayız.Silahlarımızı düşmana teslim edemeyiz.Devrime asla ihanet edemeyiz!”

Liam WrightAlnımda birikmiş ter damlacıklarını elimintersiyle silerken etrafıma bakıyorum. Salontıklım tıklım. En fazla 800-900 kişinin sı-ğabileceği tiyatro salonunda bini aşkın insanvar. İlk sıradan sonuncusuna dek, ana ko-ridor boyunca insanlar yere bağdaş kurmuş.Kimileri ise salonun giriş kapısında ayaktabekliyor. Gözlerimi yukarı çevirdiğimde bal-konun da tamamen dolmuş olduğunu gö-rüyorum. Ve doğrusunu söylemek gerekirseiçerisi dayanılmaz derecede sıcak.

Önceki gece, 11 saatlik bir otobüs yolculu-ğuyla dağları aşmış ve Nepal’in bunaltıcıderecede sıcak Terai bölgesindeki ufak birşehir olan Butwal’a gelmiştik. Bu şehrin ta-rihsel bir önemi var Nepal halkı için. Gurk-ha’lar olarak bilinen ünlü Nepalli savaşçılar1816 yılında bu civarda İngilizleri yenilgiyeuğratarak Nepal’in bağımsızlığını muhafazaetmişler.

Uzun yıllar önce Nepallilerin bağımsızlıklarınıkorumak için çarpıştıkları bu bölgeye, güncelbir devrimi sürdürmek isteyen Maoistlerinbir gösterisini izleme amacıyla gelmiş ol-mamızın pek manidar olduğunu düşünü-yorum. Bizi davet edenler, “Samana” (Di-reniş) adlı bu gösterinin “halka bir çağrı veparti önderliğine bir uyarı” olduğunu söy-lüyorlar.

Yol boyunca beni saran heyecan dolu ruhhalini tarif etmek oldukça güç. Epeydir bumeselelere kafa yoruyordum. Nepalli dev-rimciler devrimi nasıl ilerletecekler? HalkKurtuluş Ordusu’nun tasfiyesine dair verilentartışma nasıl bir karara bağlanacak? Ken-dilerini kuşatan çemberi yararak ileri gi-decekler mi? İktidarı ele almaya girişeceklermi? Yoksa Maoist partinin önderlerindenkapitalist bir demokrasiyle yetinmeyi kâfigörenler mi muzaffer olacak?

Bu gösteriyle Maoistlerin devrimci kadro-larının halka ileride nasıl “Biz harekete ge-çiyoruz. Hazırlıklı olun” diyeceğini bir nebzeolsun görebileceğimizi umut ediyorum. Gös-teri grubunun ülke çapında gezerek 45’iaşkın yerde mesajını halka ulaştıracağınıöğreniyoruz. Eğer her gösterime böylesikitlesel bir katılım olursa, sahiden epey fazlainsana ulaşacaklarına şüphe yok.

Şarkılar, folklor ve tiyatro:Halka yönelik mesajlarNe izleyeceğimizi tam olarak bilmiyordum,ama doğrusu, seyirciye hoş bir bileşim sun-muşlar. Halk dansları, meddah gösterisi,müzik, türküler ve gösterinin ana unsuru

olarak “Düşlerimiz ve Onlar” adlı bir piyes. Göstericilerin canlılığına hayran kalmamakelde değil. En az benim kadar terledikleribelli ama Terai’de yaşayan azınlık milliyet-lerin geleneksel kıyafetlerini kuşanmış, halkoyunları oynayan kadınların ve erkeklerinyüzlerinde sürekli tebessüm var. Hareketlerizarif ve dinamik. Kimi zaman danslarınabir kararlılık havası katmak amacıyla yum-ruklarını kaldırarak selam veriyorlar.Dansçıların arkasında devasa, kızıl bir bayrakasılı. Üzerinde biri orak-çekiçli bir bayrağıdiğeri ise bir tüfeği tutan iki genç insanınsilüeti görünüyor. Her yanında Nepalce slo-ganlar yazılı olan bayrağın sağ üst köşesindebütün Nepal halkının aşina olduğu simalaryer alıyor: bilimsel sosyalizmin tarihsel ön-derleri olan Marks, Engels, Lenin, Stalin veMao. Çeşitli temaların işlendiği pek çok folklorve dans gösterisi izliyoruz. Her gösterininfarklı bir ritmi, yenilenmiş bir dinamizmive şaşırtıcı derecede benzersiz bir üslubuvar. Sürekli yeni kıyafetler ve yeni mesajlarçıkıyor sahneye. Birinde pembe ve beyazkıyafetler kuşanmış bir adam yeşil ve kızılatkılar sallayarak dans ederken çevresindekırmızı eşarplı uzun etekli kadınlar dervişmisali dönüyor. Mesaj ise “halkın kurtuluşuiçin savaşmaya hazır mısın?”Dansçılar Genç Komünistler Birliği ünifor-ması olan beyaz gömlekler ve kızıl alın bant-larıyla yumrukları sıkılı biçimde sahneyeçıktıklarında bir alkış tufanı kopuyor. Coş-kuyla söyledikleri parçanın “Gençlik Marşı”olduğunu öğreniyorum. Marşın en coşkulukısmında altı genç kadın kızıl bayraklarlasahneye çıkarak ellerindeki bayrakları erkekyoldaşlarına devrediyor, ardından sahneninorta yerinde ufak bir dans gösterisi sergi-leyerek marşı sonlandırıyorlar.Bir diğerinde devrimci ordunun yeşil üni-formasını giyinmiş gençler ellerinde tüfek-lerle sahneye çıkarak bir gösteri sergiliyorlar. Gösteri boyunca kadınların erkekler kadaretkin olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Budikkatle hazırlanmış bir programla sağlan-mış belli ki. Ama gösteri sadece dans ve müzikten ibaretdeğil. Bir de işin mizahi kısmı var.Zayıf görünümlü Nepalli bir genç mikrofonayaklaşıyor. Üzerinde ütülü mavi bir ceket,gözlerinde siyah, kalın çerçeveli gözlükler,başında ise siyah bir başlık var. Ellerini kar-nının üzerinde kavuşturarak konuşmayabaşlıyor. Daha sonra öğreniyorum ki bu du-ruş BNKP(Maoist)’in Genel Sekreteri Prac-handa’nın tipik duruşuymuş. Nepalce bir şeyler söyledikçe izleyiciler kah-kahalarla gülüyor. Tercümanım bana doğrueğiliyor ve gülümseyerek “gerçekten de,tıpkı Prachanda gibi konuşuyor” diyor. Ama

Şimdi, Maoist önderlerden bazıları bütünbunları bir kenara atmayı amaçlıyorlar. Halkordusunu lağvederek halkın uğruna bedellerödediği kazanımların yok olacağı kapitalistbir demokrasi inşa etmek istiyorlar. Böylesibir durumda krallık geri gelmeyecektir muh-temelen, ama halkın bu kazanımları ortadankaldırılacak ve Nepal küresel sermayenin

egemenliğindeki bir ülkeye çevrilecek. İstenenbu. Bence gösterinin en duygulu sahnelerdenbiri, Halk Kurtuluş Ordusu üniforması giymişbir kadının kendisini çevreleyen yoldaşlarına“Önderlerimiz silahlarımızı teslim etmeyekarar vermişler. Eğer önderlerimiz silahlarımızıdüşmana teslim etmeye karar verirlerse bizonları dinlemeyeceğiz” demesiyle başlıyordu.

Bunu dedikten sonra eşsiz bir türkü söyle-meye başlıyor ve sahnedeki diğer insanlartüfekleri ellerinde, dans etmeye başlıyorlar.“Teslim olamayız. Hain olamayız; Kendi düş-lerimizi boğamayız. Silahlarımızı düşmanateslim edemeyiz. Devrime asla ihanet ede-meyiz” diyor. İzleyiciler coşkuyla alkışlıyor.

Ordu lağvolacak mı?

Savaş boyunca ve sonrasında kırsalda gerçekleşen devrimci dö-nüşüm, ülke çapındaki elde edilen bunca kazanım Nepal halkınınaskeri gücü olan Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) olmaksızın mümkünolmazdı. Halk Kurtuluş Ordusu olmaksızın, Maoistlerin halk de-mokrasisi, toprak reformu ve tam bağımsızlık gibi hedeflerineulaşmaları imkansızdır

Nepal’de dokunaklı bir gösteri:

FırtınayıÇağıralım

20-21_Layout 2 10/19/11 5:03 PM Page 1

Page 21: 20-30 Ekim 2011

20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ızıl siyasi iktidarlarfiilen iptal edildi.Toprak eski sahiple-rine yeniden, değiş-tirme dekoru beya-nıyl, adeta iade edil-

di. Prachanda'nın Bhattarai çizgisiylebirlik adına uzlaşması, aslında Ba-hattarai yönelimi doğrultusunda birbozulma yönelimine girişini ifadeediyordu. Ve artık bu noktadan sonraadına Halk Savaşı denilen silahlı mü-cadele düşmandan bazı haklar ko-parma eksenli silahlı ekonomist biriçerikteydi. Şu açıktır ki, ikili iktidardurumuna da merkezi burjuva cum-huriyet projesiyle son veriliyordu.Kaldı ki, ikili iktidar bir konsept içeri-sinde uzlaştırılıp birleştirilemez. Pro-letarya ve emekçilerin iktidarı buyolla tesis edilemez. Gerici rejiminpolis, ordu ve bürokrasisinin dağıtıl-ması, yeni demokratik tarım prog-ramının uygulanması, burjuva cum-huriyetle asla başarılamaz. İkili iktidarkonseptinde de gerçek anlamda dev-rim kazanamaz. Uygulamak prole-tarya ve emekçilerin yeni devletlerinintesisini şart koşar. Tam da buradakikayış devrimin öldürülmesine objektifolarak hizmet etme durumuna gö-türdü. Monarşist, gerici düzenin siv-riliklerinin törpülenerek gerici rejiminburjuva parlamenter cumhuriyetleyeniden üretimi stratejisi, Yeni De-mokratik Devrim’in tasfiye edilme-sidir. Bu, taktik bir esneklik değil,burjuva realist çıkarlar zekiliğinin ko-münist stratejiyi yemesidir. Bu, ko-münist ideoloji ve teorinin rehberli-ğinin reddi, pragmatist burjuva si-yasetin proletarya devrim teorisininyerine geçirilmesidir. Birleşmiş Mil-letler ve o yörüngedeki NGO'lar ara-cılığıyla yeni demokratik devrimenasıl gidilebilir? Sürdürülemez mo-narşist ekonomik-sosyal-siyasi sta-tüko çökerken, egemenler parti çiz-gisinin bu zayıflıkları sayesinde ege-menlik sistemlerini yeniden üretmeinisiyatifine muktedir kılınmamalı-dırlar. Kılmamak için doğru çizgi el-zemdir. Düşman, yenilmiş eski sta-tükonun yeniden yapılandırma yo-luyla yeniden üretimi için müzake-relere ideolojik genel çizgi kırılmala-rıyla girmiş komünist partisine elbettesempati duyacak, hükümetlerininbaşı olmasına evet de diyebilecektir.Çizgide böyle sorunlar vardır. Kesin-likle bu yanlış çizgi Rusya'daki geçişhükümeti, Çin'deki koalisyon hükü-metiyle kıyaslanamaz. Halk kitlelerinikendi iktidarları için başkaldırıya ha-zırlamayan, burjuva cumhuriyeteitaate çağıran, kızıl siyasi iktidarlarıkorumayıp dağıtan, halk ordusunukorumayıp gerici orduya neredeyseiltihak etmeye götüren, gerici üretimilişkileri ve mülkiyet biçimine dokun-mayan bir yönelim "bütün iktidarsovyetlere" diyen, bunun için ayak-lanmayı hazırlayan Leninist çizgiylenasıl kıyaslanabilir? Kimse ezberesloganlarla komünist stratejinin icraedileceğini söyleyemez. Kimse doğrustratejik bir yönelimin hizmetindeve tamamıyla onun başarısı içintaktik esneklikler ve siyasetler ge-rektiğini reddedemez. Evet, Marx'ın

"Louse Bonaparte'ın 18 Brumaıre'i" veLenin'in "İki Taktik" eserlerindeki siyasetustalığıyla bunları kıyaslayamayız.Komünizm somutta temsil edilmelidir.Komünist siyaset budur. Ama siyasetadına komünizm "somutçuluk" ge-rekçesiyle asla ertelenemez.Bugün Nepal'de artık örtülemez du-rumdaki savrulmalara Birleşik NepalKomünist Partisi (Maoist) içerisindede ciddi bir muhalefet söz konusudur.Öyle ki bu muhalefet şimdiki burjuvacumhuriyetin lideri ve Nepal başba-kanı konumundaki Bhattarai karar-gahına karşı meşaleli yürüyüşler vesokak eylemleriyle de sahnededir. Bueylemlerde muhalefet 5 yaralı, 25 tu-tukluyla yüzleşmiştir. Mücadelenindaha da keskinleşeceği açıktır. Fakatsorun muhalefetin halen yanlış çiz-ginin temellerine yönelemediği, ondanköklü bir kopuş gerçekleştiremediği,birlik adına alışkanlık haline getirilmişuzlaşmacılığı aşamadığı zayıflığınıda taşımaktadır. Nepal'de gericiliğekarşı Nepal devrimini ve kazanımlarınısavunurken, yanlış çizgiyi dönüştürme,değiştirme sorumluluğunu üstlenir-ken, kitlelerin demokratik taleplerinidestekleyen, proletaryanın bayrağını,bilinçli önderlik rolünü de düşürmeyenbir durumda olmalıyız. Maoist ko-münistler bu konuda yanlış gördükleritüm pozisyonlara baştan itibaren tu-tum aldılar. Nepal devriminin en gör-kemli yükseliş dönemlerinde bile za-yıflıklara işaret ettiler, kaygılarını be-lirttiler. Gericiliğe karşı Nepal devriminive halkını savunurlarken, bu konularıda yoldaşça ele aldılar. Bu kısa yazıdabunları etraflıca ortaya koyma, yü-rütülen mücadelenin belgelerini ak-tarma durumu içerisinde olamaya-cağız. Bunlar başlı başına geniş birdeğerlendirmenin konusu içerisindeele alınacaklardır.Şunu da belirtelim, ABD-DevrimciKomünist Partisi’yle de, Nepal'dekimuhalefetle de çizgi problemlerimizmevcuttur. Şimdiki durumda bunlarıbaşlı başına inceleme durumu içeri-sinde olamayacağız. Bu, söz konusuyazımızın sınırlılıklarından ötürü böy-ledir. Yine de durum hakkında bilgi-lendirme açısından bazı yazılara yervermekteyiz. Devrimci kitleleri, bunlarıciddiyetle değerlendirmeye ve tar-tışmalara aktif olarak katılmaya ça-ğırıyoruz. Ki bunlar lokal değil, ev-rensel sorunlardır.Bulunduğumuz coğrafyada müza-kereler yoluyla düşmanın devrimcive kürt ulusal hareketi tasfiye etmeplanlarının yanlış çizgiler dolayısıylada işlevselleştirildiği bu ortamda butartışmalar son derece elzemdir.Yanlış çizgiler düşman stratejisiyleaynı konsepte buluşturabilir. bu, birsahtekarlık, günah, meslekten ihanetve ajanlık meselesi değil, çizgi soru-nudur. Çizgi kaydı mı ve çizgi savaş-tıklarının kullanmasına açık halegeldi mi, onunla buluşursun. Buradadikkat edilmesi gereken çizgidir. Eleş-tirilmesi gereken de budur. bir suç-lama operasyonunun bunun yerinegeçirilmesinin değeri spekülatif dün-yada olabilir, ancak ciddi bir iş olandevrimde olamaz.

KNEPAL VE NEREYE -ıı-

YÖNELİM ≫ kazım cihantariz Prachanda ile bitmiyor. Hatta öyle ki, ül-kedeki önemli siyasi aktörler arasında buhiciv gösterisinden nasibini almayan yok gibi.Bir süre sonra BNKP(Maoist)’in başkan yar-dımcıları olan ‘Mohan Baidya’ ile ‘BaburamBhattarai’ de sahnede yerlerini alıyorlar. Onlarıkarşı devrimci Nepal Kongresi Partisi’nin li-derleri takip ediyor. Afallamış vaziyetteyim. İçeri girerken gös-terinin biçimine dair kimi şüphelerim vardıama bu Maoistler iletmek istedikleri düşün-celeri popüler hale getirebiliyor, mizahi veanlaşılabilir bir üslupla halka ulaştırıyorlar.Ve izleyiciler buna bayılıyor. Sunucu Maila Lama muhtemelen en iyi per-formansı sergileyenlerden. Halk Savaşı es-nasında ağır yaralanmış, ama şimdi sahnedetüm heybetiyle dimdik duruyor. Müzikli gös-terilerin sonlarına doğru sahneye çıkıp azbiraz dansı taklit ediyor, sonra da birdenbiregüçlü bir ses tonu ve hayranlık uyandırıcı birakıcılıkla hızla konuşmaya başlıyor, bir sonrakigösterinin konusunu açıklıyor. Eğer Nepal’demüzayedeler gerçekleşiyorsa oradaki me-zatçılar da herhalde böyledir diye düşünü-yorum. Ama Maila Lama herhangi bir me-zatçıdan daha net, daha etkileyici ve çok dahaeğlendirici bir üslupla konuşuyor. Ancak piyesi sunacakken sesi birdenbire cid-dileşiyor. “Maoistler diğer partilere benzemeye başlı-yorlar. Maoist Parti yozlaşıyor! Burjuvalaşmışbir parti Maoist olamaz!” diyor izleyiciyi kontrolaltına alan bir sesle. İzleyicinin alkışlarını ta-kiben, harekette baş gösteren yozlaşmayı la-netleyerek konuşmasını sürdürüyor: “Nepal’deyozlaşmanın kökünü kazımalıyız!” Ateşli nutku on dakika boyunca sürüyor. İz-leyiciler dikkatle her cümleyi dinliyorlar. Ko-nuşmasını sonlandırarak yerini “Düşlerimizve Onlar” piyesini canlandıracak oyuncularabırakıyor.Bu, pratiğe geçirilmiş haliyle politik eğitim.

“Düşlerimiz ve Onlar”Nepal halkının hikayesiPiyesin bir sahnesinde, Maoist partinin üyesiolan genç bir adam kulağında bir cep telefo-nuyla köyüne dönüyor.Devrimin hizmetine sunmuş olduğu evini gerialmak için dönmüş olduğunu öğreniyoruz.Ama eskisinden farklı görünüyor. Özenle ta-ranmış saçları ve pahalı güneş gözlükleriyleevinde şimdi yaşamakta olan yaşlı adamlatartışıyor.Yaşlı adam “eskiden meclislerimiz vardı, herşeyi ortakça kullanıyorduk, ama şimdi bunlarınhepsini yitirmiş durumdayız” diyor. Genç adam cep telefonunu kulağından indir-miyor ve ihtiyarı görmezden geliyor. Anlaşılanyaşlı adamın vakit harcamaya değmeyecekbiri olduğunu düşünüyor. Genç adam sahneyi terk ettikten sonra, ihtiyaradam genç bir kızla evinin merdiveninde otu-ruyor. “Maoist önderler nereye kayboldular?”diye soruyor. “İnsanların arasındaki devrimciilişkiler nereye gitti?” Birlikte kızın geçmişini anımsıyorlar. Kızınbabası Halk Savaşı esnasında devlet tarafındankaybedilmiş ve şimdi kızın yiyecek ve giyecekgibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak parası

yok. Annesi de karşı devrimciler tarafındanöldürülmüş. Yaşlı adam kıza bakmak içincanla başla çalışıyor çünkü kızın kimsesi yokve parti onlara yardım etmiyor.

Genç kızın annesi için polisin gelişini anım-sarken ihtiyarın gözleri doluyor. Bir geriyedönüşle kızın annesinin polis tarafından evdensürüklenerek çıkarılışını ve dışarıda kurşunadizilişini görüyoruz. O sahne sona erdiğinde,kız hıçkırarak ağlamaya başlıyor.

Bu Nepal için ne anlama geliyor?ABD ve gelişmiş toplumlarda inanılmaz birbilgi ve eğlence sektörü mevcuttur. Her yılyüzlerce film çıkar, yüzlerce televizyon kanalı,insanlara meta ve ideoloji satan sayısız reklamvardır.

Ama Nepal’de yoksul olmak demek, yoksulunda yoksulu olmak anlamına gelir.

Nepal’de çoğu evde elektrik yok. Onların hergün internetten seçebileceği yüzlerce haberve makale yok. ABD’den ulaşabildiğimiz bilgiyeulaşmalarına imkan yok.

Gösteriyi izleyecek pek çok Nepalli için Ma-oistlerin kültür programı dâhilinde gerçek-leştirilen bu gösteriler ustaca sahneye konanbir eğlence türü ve aynı zamanda bir nevipolitik eğitim çalışması.

Ve Nepal’de iken edindiğimiz izlenimler, dev-rime ve yepyeni bir toplumsal düzene en acilbiçimde ihtiyaç duyanların, yani yüzyıllardırfeodal baskı altında yaşayan emekçi halk yı-ğınlarının kararlı biçimde kimi sorulara cevaparadıklarını gösteriyor bize.

Maoistlerin önderliğinde verilen mücadeleninsonunda özgürlüğün tadına bakma fırsatınıedinmiş bir halktan söz ediyoruz. Kırlık böl-gelerde, pek çok köyde her şeyin ortaklaşakullanıldığı halk komünleri inşa edilmiş. Kendimeclislerini ve mahkemelerini oluşturmuşlar.Kadınlar karar alma mekanizmalarında eşitsöz hakkına sahip olmuş, bu bölgelerde ata-erkil yapı ciddi şekilde sarsılmış. Bir dönem,ülke çapında “toprak işleyenin” şiarı yankı-lanmış.

Yeni bir dünyanın inşası için verilen müca-delenin Nepal ayağını zafere ulaştırmak içinsavaşın başında, köylüler ve Maoistler birHalk Ordusu kurmuşlardı. Bu ordu, on yıl bo-yunca halk savaşı vererek Nepal’i yönetenegemen güçlere karşı mücadele etmişti. Ger-çek şudur ki, Halk Ordusu olmadan bin yıllıkkraliyetin yıkılması mümkün olmazdı. Savaşınsonlarına doğru Maoistler, pek çok diğerpartiyi de peşlerinden sürükleyerek ayak-lanmış, “kurucu meclis”in açılması ve yenibir anayasanın kaleme alınması taleplerinidile getirmişlerdi. Bu talepler karşılandığındada ateşkes imzalanmıştı.

Savaş boyunca ve sonrasında kırsalda ger-çekleşen devrimci dönüşüm, ülke çapındakielde edilen bunca kazanım Nepal halkınınaskeri gücü olan Halk Kurtuluş Ordusu (HKO)olmaksızın mümkün olmazdı. Halk KurtuluşOrdusu olmaksızın, Maoistlerin halk demok-rasisi, toprak reformu ve tam bağımsızlık gibihedeflerine ulaşmaları imkansızdır.

* Bu yazı ilk kez devrimci haber sitesihttp://winterends.net’ te çıkmıştır.

Nepal’deki milyonlarca devrimcinin korkusubu: devrimin ihanete uğraması. Ama butıklım tıklım dolu, bunaltıcı derecede sıcaksalonda insanlar umudu yaşatıyorlar. Gösterinin ortalarına doğru, Maoistlerin kur-muş olduğu Nepal Halk Kültürü Derneği’ninBaşkanı Khusi Ram Pakhrin sahnede dört

kişiyle beraber güzel bir şarkı söylüyordu.Ama beni gerçekten etkileyen, şarkıya baş-lamadan önce izleyicilere nazik bir ses tonuylayönelttiği uyarıydı: “Bedel ödemeye hazırolun. Devrim fırtınasını başlatmak zorun-dayız. Engin bir denizi aşmak zorunda olu-şumuz sizleri korkutmasın.”

21

20-21_Layout 2 10/19/11 5:03 PM Page 2

Page 22: 20-30 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 20-30 EKİM 2011okur ilan22

9 Ekim 2011 tarihinde Denizli’ye sürgünedildim. Sürgün halleri bildiğiniz gibi, ya-şananları tahmin edersiniz! Yolculuk sakingeçti. Yani sorun yaşatmadılar ben de şa-şırdım doğrusu. Lakin burası güzel bir “hoşgeldin” dedi. (Yani Denizli Hapishanesi gi-rişinde saldırıya uğradım.) Bizim pabuç(ayakkabı) meselesi ağır bir yük oluyor-muş ne yapmalı, efendim ek güç olduğunudüşünüyor resmen havaya kaldırıp çıkarı-yorlar. Ne pabuç davasıymış (!)

Senin hemcinslerin (utanırsın bilirim, amasen değişen egemen zihniyetin yüz akısın,dolayısıyla kaybedenler egemenliği kölecesahiplenenlerdir) güzel bir halay çekmemevesile oldular, anlayacağın karga tulumbahavada görüntüler. Ne diyeyim ki… Hapis-hane müdürü geldi, konuştuk. Bu hapisha-neye uygun biri olmadığımı söyledim. On-lar da onayladılar zaten. İlk defa siyasi birigeliyormuş. Öyle söylediler. Malum adlihapishanesidir burası ve senin de o statü-ye tabi olmanı istiyorlar.

Kısaca hapishane müdürü sayım sırasındaneden oturduğumu, bunun saygısızlık ol-duğunu, sayımı ayakta 1-2-3 sayarak ver-memin uygun olduğunu, zira kendilerininbeni zorla havalandırmaya çıkarıp dikme-diklerini söyledi, ama ben de itiraz ettim.Evet, havalandırmaya çıkarıp ayakta sa-yım almaya girişmediler, fakat bana koğu-şun ortasında dikilmem için saldırdılar.

Zira müdür bizim sabit fikirli olduğumuzu,

kendilerini düşman gördüğümüzü iddiaediyor. Ben kendilerine kişisel bir sorunu-muzun olmadığını ve yaptıklarını da anla-dığımızı ifade etmeye çalıştım. Sonra ko-lumdaki ezik, çizikleri gösterdim. Ve bu muinsanlık! dedim. Ama bir kez bizi sabit fi-kirli (!) görmüşler ya ne desek kar etmezgaliba…

Oysa ben ilk defa bir sayımda küfür duy-dum. Yani “ağzına sı… rım senin” vb. iğrençküfürler eden gardiyan takımına sahipler.Seviyeleri yok. Toplumun yaşadığı, kültüreldejenerasyonun boyutunu düşünmedenedemiyor insan. Üzülürüm, zira küfretmekacizliktir.

Saldırı sonucunda şu anda kolum ağrıyor.Bana saldırdılar. Peki, ne olacakmış? Hergün tutanak tutuyorlar… Ee ne edeyim,kolay gelsin demekten gayrı hiçbir şeygelmiyor akla… Diyecek hiç ama hiçbir şeyyok… Yani, bizim halkımız der ki, demirdenkorksaydık trene binmezdik ki!

Az önce fotoğraf çektirmeye götürdüler,sonra “parmak izi” denildi. Ve vermeyece-ğimi söyledim. Beni neredeyse 45 dakikabeklettiler, anlayacağın koğuşa geri getir-mediler. Nedeni de illa da “parmak izi”sonra adam sinirlenip gitti. Ne mi oldu?Müdür benimle görüşecekmiş! Bakalım nediyecek?

Dönem politikası burada iyi işliyor. “De-mokrasi” yok pardon “ileri demokrasi” ül-kesi olarak “insan azıcık insan

olmalı”ymış. Tövbe kardeşim hiçbir yerdeinsanlığım sorgulanmadı, öyle çok insanlıksorgusuna tabi tutuldum ki…Memleketin ruh halini anlamak açısındanburalar epey de öğretici oluyor. Yol boyugörüyoruz, militarizmin, şovenizmin nedenli derin olduğunu… Sahiden manzarakorkunç, korkunç!... Ya her köyün, kasaba-nın küçük tepelerinde Türk milliyetçiliği-nin bariz ifadesi olan bayraklar göndereçekilmiş. Ve tabi buradaki adli tutuklularıniçine düştükleri vatan kurtarma telaşesi…

Çok çirkin küfrediyorlar. PKK’ye karşı slo-gan atıyorlar ve küfrediyorlar. Tabi ki ol-dukça insanın canını sıkıyorlar. Sorununçözülmesi için çaba gösteriyoruz. Bununiçin konuştuk idareyle.Adli tutuklularla konuşmamıza rağmen,küfür etmeye devam ediyorlar. Lakin kış-kırtma var işin içinde. Ondan dolayı dasusturan yok… Slogan atmamı engellemekiçin adlileri kışkırtıyorlar. Yoldaşlarımın,dostlarımızın anlatımları, benim yaşadı-ğım tutsaklık yıllarınca böylesi bir hapis-

‘İNSAN NE KADAR İNSAN

Hatalarımızı dışa havale ederekonlardan kurtulamayız. Devrimgibi bir perspektife sahip olanlargerçekle çarpıştığı oranda başa-rılı olurlar

Hataları ve yanlışları başkaların da, doğru-ları ise kendilerine özgü görenler tarihinilerleyen tekerleğinin altında ezilme ger-çekliğinden kaçamayacaklardır. O inkâr et-tikleri yanlışlarının çekim gücüne kapıla-rak, bugünkü bulundukları güzergâhtan dasaparak, saf değiştireceklerdir. Ve bu deği-şim inkârın kirli örtüsüyle dahi gizleneme-yecek hale gelecektir. İrade ve eylem birliğibir örgütün var olma-olmama kriterlerin-den önemli bir tanesidir. Burada irade bilin-ce anlayışa tekabül ederken, eylem ise buortak anlayışın ve aklın günle-güncelle, ye-relin özgünlüğüyle buluşturma sanatıdır.Her bireyin anlayışını ve fikrini gündeminealan, tartışan, bunu harmanlayıp tekrar bi-reye sunan “kitlelerden kitlelere” siyasetisalt ne “yerelden-merkeze” ne de “merkez-

den-yerele” olmalıdır. Bu iki işleyişin de birarada olması zaruridir. Bu zeminde devrimcidemokrasi anlayışının varlık gerekçelerinide bilince çıkarmak gerekmektedir. Yoksabir bireyin yâ da bir grubun fikirleri tartışıl-madan esas alınırsa orada artık kolektifindeğil bu birey ya da grubun doğruları veyanlışları mutlak olacaktır. Bu da gelişmeyevurulacak en büyük zinciridir. Bireyci ya dabenmerkezci anlayış devrimci hareketinfarklı şekillerde can çekiştiği noktalardanbiridir. Bu hatalı ve sakat anlayışlar kendiniiki temel üzerinden var ederler; birincisiözde bir bireyin çevresinde gelişen ve o bi-reyin yokluğunda süremeyecek olan birfaaliyet, ikincisi ise teorisi bir birey ve gruptarafından belirlenen (dayatılan) fakat prati-ği ise kolektif olarak yürütülen bir faaliyet.İkisi de aynı özden beslenmektedir. Her ikifaaliyetinde sürekliliği, başarısı, kazanımlarıbahsi edilen bireyin kaderiyle doğru orantı-lıdır. Bu tip yaklaşımların baz alındığı yerel-lere ciddi bir erime-dejenere olma eğilimivardır. Bu yerellerde liberalizmin, oportü-nizmin ve pragmatizmin envai çeşidi görü-lebilir. Ayrıca bunların sonucunda ayrılıkla-

rın yaşanması kaçınılmazdır.

Evet, bahsettiğimiz gibi bir yerelde tek birbireyin çevresinde gelişen faaliyet Maoistçizgiye tekabül etmez. Bireyin putlaştırıldığı,bireyin tek başına örgütleştirildiği her ala-nın faaliyeti dikkatli incelenirse, erime ya-şandığı görülecektir. Hiç kimse yürüttüğüfaaliyetin bireye endeksli bir faaliyet oldu-ğunu açıktan söylemez veya söyleyemez.Çünkü gizli bir iktidardır. Öyle bir hale bü-rünmüştür ki, sınıfın iktidarı unutulup tekamaç bireyin iktidarı olmuştur. Ki bu yoldada her şeyi mubah görmektedir. Bireyselkrallık da, bireysel kahramanlık da küçükburjuva kültüründen kaynaklanmaktadır.Bunun devrimci kurumlarda yer almasıylageleceğe dair ilerlemenin bileklerindekiburjuva kelepçelerinden başka bir şey de-ğildir.

Belirtmekte fayda gördüğümüz bir diğernokta ise, eleştiri hakkının sadece ve sade-ce örgütlü bireylerin özlük haklarında yeraldığını savunan anlayıştır. Bu anlayışla ilgilisözü Mao yoldaşa bırakıyoruz;

“Marksistler nerden gelirse gelsin hiçbir

eleştiriden korkmamalıdır. Tam tersine,eleştirinin alevleri ve mücadelenin fırtınala-rı ve ateşleri içerisinde kendilerini çelikleş-tirip geliştirmeli ve yeni mevziler kazanma-lıdırlar.” Gördüğümüz gibi eleştiri mücadele-nin bir parçasıdır. Bunu örgütlü bireyin ve-yahut örgütsüz bireyin diye ön yargıylayaklaşamazsınız veya kestirip atamazsınız.Elbette örgütlü bireyin eleştirileri işleyişiçerisinde daha rahat kendisini ifade et-mektedir ve etmelidir de. Ama kendimiziburadan yola çıkarak halkın üzerinde biroluşum olarak görmek, ciddi bir kafa karı-şıklığıdır. Kitlelerin eseri olan bir iktidar an-cak kitlelerin içerisinde inşa edilebilir. Bu-nun farkında olan her örgütlü bireyde halkınfikir ve görüşlerini her alanda kendine reh-ber edinmeli ve hareket ettirmelidir.

Unutmamak gerekir ki sorun nerde filizvermişse, çözüm de o zeminde bulunmak-tadır. Çözüm için ise gerçeklerle yüzleşmek,kahredici olmasına karşın mutlak yapılma-lıdır. Gerçeklerden korkmamalıyız.

Halkın Günlüğü okuru

Doğruların gerçeği kazanma çizgisini kavrayalım

f 9 Ekim 2011 tarihinde Adana-Karataş Hapishanesi’nden Denizli D TipiHapishanesi’ne sürgün sevkle götürülen Özlem Aydın’ın göndermiş olduğumektubu kısaltarak sizlerle paylaşıyoruz

Özlem Aydın D Tipi Hapishanesi Denizli

22-23_Layout 2 10/19/11 5:05 PM Page 1

Page 23: 20-30 Ekim 2011

23gemen sınıflardan barışve özgürlük beklemek,ölümünü kendi eliylehazırlamaktır. Mark-sistler toplumsal diya-lektik hareketi sınıfsal

bakış açısı, materyalist düşünüşle göz-lemlerler. Eğer proletarya diktatörlüğühedefinden sapılmışsa egemen sınıflarınyedeğine düşülmüş demektir. Böylesibir durumda sınıf mücadelesinin zaferiuğrunda günün ihtiyaçları teori ve pra-tiğinin asla karşılanamayacağı gibi tabiki tarihteki büyük derslerde devrimci te-melde okunamaz. 20. yüzyıl insanlık tarihinin en kanlı yüz-yılıdır. Emperyalist güçlerin küresel sınırtanımaz vahşetini görebilmek için biraztarihe bakmak yeterlidir. Tekelci kapita-lizm tüm gücünü harcayarak devrimleriyenilgiye uğratmak, komünizm müca-delesini her koşulda alt etmeyi amaçla-mıştı, amacını şiddetle koruyor. Anayasa tartışmalarının gündemleştiği,devletle Kürt hareketinin gizli görüşme-lerinin “alenileştiği” koşullarda toplumsalkatmanlar yüksek düzeyde kalıcı barış,özgür ve eşit koşulların yaratılacağı bek-lentisine girmiş bulunuyor.Herkes “barış” diyor da komünistlerinkendi barış anlayışları yok mudur? Lafıdolandırmadan söyleyelim, gerici egemensınıfların iktidar olduğu düzende işçisınıfı, emekçi köylüler, geniş halk kitle-lerine özgürlük ve eşitlik yoktur; olmasıda mümkün değildir. Dahası Türk veKürt ulusunun da eşitliği ve kardeşliğide gerici düzende mümkün değildir. Çün-kü Türk egemen sınıfları sömürdüklerikaynaklarını tükettikleri, ucuz/emek pa-zarına sürüp beslendikleri Kürtlere veazınlıklara karşı imtiyazlı durumunu kay-betmek istemiyor.Halkımız elbette huzurlu, baskısız, iş-kencesiz, genç evlatlarını toprağa ver-mediği koşullar istiyor. Barışı istemekson derece insani ve gerekli bir düşün-cenin doğal halidir. Fakat her savaşınaltında nasıl ki ekonomik bir neden varsa,her barış halinin de ekonomik, siyasi vesınıfsal bir karakteri vardır. Komünistlerinbarışı egemen sınıfların gerici diktatör-lüğünün yıkılmasıyla başlar!Gerici sınıflar için barış; ezilen sınıflarısömürmek, baskı altında tutmak, başkaulusları fethetmek, ezmek, topraklarınıişgal etmek üzerine kurulu koşulların ifa-desidir. Görüldüğü gibi Türk egemen sı-nıfları için barış, Kürt isyanının dinmesi,başını indirmesi, teslim olması koşullarıdır.Utanmazca toplumsal barış için Kürt ha-reketine teslimiyet dayatılmaktadır. Fakat günümüzde başka bir şey vardır!Kürt ulusal hareketi son derece dar ta-leplerle masaya çekilerek, silahlı güçleritasfiye edilmek isteniyor. Türk egemensınıfları, ABD, AB bu planın destekçileridir.Kürtlerin kendi devletini kurma hakkı,bağımsızlık kavramı çoktan unutuldu!Buna da Kürt-Türk kardeşliği ve barışıdeniyor. Bu barış hiç kuşku yok ki imtiyazlıezen Türk ulusçuluğunun -barışı olarak-devam edilmesi mücadeleci Kürt dina-miğinin ezilmesi, Kürt işbirlikçi sınıflarınıngenişletilmesi amacını içeriyor.Meselenin diğer yanı şudur: Azımsan-mayacak genişlikte tasfiyeci, reformist,

oportünist cephede buluşan sosyalizmadına “barış” sürecini destekleyen Blok’unÇatı Partisi’yle başlayıp, “Kongre Hare-keti”yle bütünleşmiş olmasıdır. Sorununözünü ileri sürmekten çok kuru burjuvahümanizmiyle “kimse ölmesin” naka-ratları altında her nasılsa bas bas bağ-rılarak söylenen “entegrasyon strateji-sinin” kırıntı yasal düzenlemelerini alkışla,barış ve büyük dönüşüm olarak sunu-yorlar. Reformlar desteklenmeli, ama devrimmiş,barış ve kardeşliğin gelmesi olarak sun-manın devrimci teorik temeli nerededir?!.Kürt hareketinin kitle gücünden fayda-lanmak isteyen hesaplar yapan oportü-nist blok stratejisinin gereği olarak ana-yasal reform amacı etrafında “KongreHareketi”nde bütünleşmenin büyük sos-yalist cephe yaratabileceğini, Kürt halkınıözgürleşebileceğini söylemektedirler.Anayasal düzenlemeler Kürt ulusunagüvence sağlamaz, Kürt halkına asla öz-gürlük getirmez. Ankara’dan güvence vekardeşlik bekleyenlere şu kanlı ve trajiktarihi hatırlatmak istiyoruz. 1970’te Bağ-dat (Irak) adına devlet başkan yardımcısıolarak Saddam Hüseyin, Kürtler adınaM.Barzani ile antlaşmaya imza attılar.G.Kürdistan’ın özerkliğini tanıyan bu an-tlaşmada daha birçok şey yanında şunlarvardı:“Yerel Kürt hükümeti, Kürtçe eğitim veyayın, Kürt sivil toplumunun geliştirilmesi,Irak’lı Kürtlerin Araplarla birlikte kurucuortak olduklarının resmi olarak kabulüve Bağdat’taki iktidarın paylaşılması içinanayasal düzenlemeler” içermekteydi. Peki, ne oldu? Kısa süre sonra Kürtlerkuşatmaya alındı. binlerce Kürt katledildi.M.Barzani 1975’te ülkesini terk etmekzorunda kaldı. Tarihin ironisidir ki; tarihteKürtler açısından en geniş özerklik an-tlaşmasına imza atan kişi olan emper-yalist güçlerin kanlı çocuğu Saddam Hü-seyin imzasıyla, 1987-88’de Halepçe’dekimyasallarla başlayan süreç, “Al Anfal”(ganimetin paylaşılması) askeri harekâ-tıyla devam eden katliamlar dizisiyle 200bin Kürt’ün yok edildiği soykırıma (ge-nocide) vardırıldı.Müzakereler, antlaşmalar, özerklik veimzalar akan kanla silinmiştir! Buncatarihten sonra kırıntı anayasal düzen-lemeleri vaatlerine özgürlük ve eşitlikpayeleri biçilemez. Özgürlük ve eşitlikhakkından vazgeçmek kardeşliğin yolunuaçmaz, sadece daha büyük katliamlarınhazırlanmasına zaman tanır.Bugün komünistler “entegrasyon stra-tejisi”yle Kürt işçi, emekçi ve köylülerinin,özgürleşmeyeceğini, halkların ve uluslarınkardeşliği tesis edilemez demektedirler.Devrim hareketi enternasyonal ikili gö-revlerini Marksist-Leninist-Maoist te-melde yeniden düşünmek kendisini sars-mak zorundadır. İşçi sınıfının kurtuluşu, ulusların kardeşliğiAnkara’da parlamenter hayallerle belir-lenemez. Kararlılıkla tasfiyeci akımameydan okunmadan devrim yolundailerlenemez. Askeri vesayet ve statükokırıldı diyenler, toplama kamplarına dönenhapishanelere, Kürt halkının üzerine yağ-dırılan bomba ve silah, cephane oranınave öldürülen çocuklara, kuşatılan kentve kasabalara baksınlar…

EGELECEĞİMİZ İÇİN TARİHE BAKALIM

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak20-30 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

hane görmedim. Zira görüldüğü gibi ülkemi-zin gariban insanlarının tıkıldığı yerlerdenasıl da yozlaştırıldığına bizzat şahit oluyo-ruz. Çok bilmiyorlar, bir süre sonra susacak-larını düşünüyorum.Ben günlük sloganlarımızı atınca, idareninkışkırtmalarıyla başlıyorlar anti-PKK’cili-ğe… Anti-komünistlik yerine anti-Kürtçü-lük daha revaçtadır. ülkemizin resmi değilmi? Öfkeleniyoruz!...Şimdi kapımızın tam karşısına kamera takı-

yorlar. Tartışma yürütecek bir yetkili dahigelmiyor.

Ayrıca benim kırtasiye malzememin kay-bolduğunu ya da hafif deyimle malzemeniniçinde olmadığını iddia ediyorlar. Bir-iki günaramaları için mücadele ettim. Ne demekkayboldu. Beni ilgilendirmez bulsunlar. Amakaybolduğu falan yok, ben ne yaptıklarınınfarkındayım, şimdilik bekliyorum.

Kadın gardiyanlar ağıza alınmayacak küfür-ler ediyor, mesela en hafifini söyleyeyim“azmışsınız” diyorlar. Ne kadar ucube iğrençbir şeydir.

Benden önce tutuklanıp getirilen öğrenciarkadaşlar da ayakta sayım vermemeyebaşladılar. Bundan da beni sorumlu tuttular.Yani burada da istenmeyen ilan edildik. Şim-di de öğrencileri tehdide başladılar. “Siz tu-tuklusunuz” vb. tehditler savuruyorlar. Tümtehditlere rağmen iradelerini ortaya koydu-lar ve kalkmıyorlar sayımlarda.

Burada hiçbir yerde görülmediği gibi hava-landırma kapıları da saat 09.00’da açılıyor.Birinci müdürle görüşme talebimiz oldu, ha-len görüşemedik.

Halen birçok malzemem kayıp, arasında ki-taplar da var. Burayı çok anlatıyorum, amagörmelisiniz. Berbat, boyası dökülmüş, tu-valet çok kötü, en önemlisi de mutfak, ban-yo, tuvalet iç içe, hijyen açısından hiç uygundeğil. Korkunç bir yer! Tuvalet, banyo, mut-fağın iç içe olmasını kafanızda canlandırın.Eminim canlandıramamışsınızdır. Gayet do-ğal, insana inanılmaz geliyor.

Havalandırma üçgen, yok abartmıyorum,ikizkenar bir üçgen on adımda bitiyor. Gö-rülmeye değmez bir mekân.

Durum böyle… İşin kötüsü duyarlı kamuo-yunu henüz görmedik, dileriz uzamaz enyakın zamanda görüşürüz…

OLMALI’YMIŞ

Sizi özlemle, saygıyla anıyoruzTam on sekiz yıl oldu…Her anımızda sizler daima yanımızda oldunuz.Firarda, sürgünde, zindanda güzel yarınlarımıza olan İnancınıza küçücük de olsa katkı sunma uğraşı verdik, veriyoruz…Kuşkunuz olmasın, yoldaşlarımızla türkülerinizi söylemeyeDevam edeceğiz…Sizleri unutmadık, unutturmayacağız.Topraklarımızda rahat uyuyun.

Aileniz adına Abidin Kahraman

VELİ KAHRAMAN ZEYNEP KAHRAMAN MERAL KAHRAMAN

22-23_Layout 2 10/19/11 5:05 PM Page 2

Page 24: 20-30 Ekim 2011

Êrişên ku di bin navê “operasyonênKCK” de berdewam dikin bi biryarênnû ve berdewam dikin. Di dema dawîde serokê şaredaryê, alîkarên serok,endamên parlamentoyê, endamênparlamantoyê yên gelemperiyên ba-jar ango 31 kes di operasyona Şirne-xê de hatin binçavkirin. Ev kesana bihêla wezîrên karêhindirîn ve li serpîşeyên wan hatin hildan.Di bin navê “operasyonên KCK’ê” deli Şirnexê diroka 21 û 23 Îlonê de yênku derheqê wan de biryara girtinêhatibû dayîn ango 5 hev serokê şare-dariyê û serokekî şaredariyê, 15 en-damên parlamentoya şaredariyê, 3alîkarên serokê şaredariyê, wekîlekîserokê şaredariyê, 6 endamên parla-mentoyê yên gelemperiyên bajarango 31 kes bi biryara wezîrên karêhindirîn ve ji pîşeyên xwe hatin dûr-xistin.Ev biryara ku hêla wezîrên karêhin-dirîn ve hat dayîn,hat daxûyakirinku ev serokê şaredariyan û enda-mên parlamentoya şaredariyê bi se-demên xala makezagonê ya 127. ya4’emîn û zagona şaredariyan ya hej-mara 5393 û xala 27. ji pîşeyan hatineavêtin. Ev biryara ku wek leza jetêhat dayîn, nîşanê me dide ku wê êri-şên dewletê bên zêdekirin. Di ope-rasyonên dawî de bi sedan kes hati-bûn binçavkirin û bi ser sedî jî keshatibûn girtin.

Êrişêndewletê bi lez berdewamdikin

w krîza ku aboriya hemû cî-hanê ser û bin kiriye û di we-latê me de jî bandorê wê ge-lek zêde hatiye hêstkirin. Lêbelê ew krîza ku bi hêla se-rokwezîrê dewleta TC’ê venehatiye pejirandin wek herdema krîzê dîsa fatura xwe

gelên kedkar birî. Fatureya ku di pişt go-tinên wê me teget derbas bibe,bandorawê li ser me çê nabe di nava du salan debi zeman ve barê ser gel kirin.Sedemê vê herikbara vekirî ewe kudewlet derveşandinê derveanînê kêmtirdike (ev yeka ne dema dawî deahaye,dema sazkirina dewletê vir deemcamê girêdana emperyalîzmê ye) ûdirafa ku welat de ketin derketina wêkêmtir dibe û ji ber vê yekê jî herikbaravekirî derdikeve holê. Vê rewşê de veki-rina herikbarê bi deynkirinê ve û bi ari-zîkirinan ve tê girtin. Em dawiya deh sa-lan dinihêrin ku di qada hilberînê deheya qada karûbarê, di qada avê heyaqada tenduristiyê hemû qadên Teşebu-sa Aboriys Gelemper (KİT) hatine arizî-kirin. Herwiha eraziyên xizna dewletê,qadên daristan û zozanan nesîbên xwe

li van arizîkirinan hildan. Bi Biryarna-meyên Hukmên Zagona nû ve jî kêma-siyên vê qadê qedandin û di bazara xwede cîhên xwe hildan.Tu yê hem dikevî binê deynê bi milyondolaran û milkên firotan û bi kirê, tu yêhem jî fatureya herikbara vekirîbi ze-mên nû ve di berika gelên kedkar derbi-xî û bibejî krîza aboriyê tune ye. Başe evherikbara vekirî ji ber çi çêdibe. Ev se-demên barê vî deynî çi nin. Tinebûnahilberinê û anjî di qada karûbarê de ne-pêşwazîkirina daxwazan û dawiyê de jîkirîna karûbar ya devre… Evna çawa têndayîn, ku neyên dayîn wê çi bibe? Emdikarin pirsên wek van zêde bikin.Erdoganê ku duh li ser ekranan kombî-nasyona çay û simîtê ve bazara mizeyakêmtirin dikir îro jî dibêje heke hûn ciga-rê û alkolê ve venexwin bondor li ser weçênabe. Bi edaya Kasimpaşayî gel terefxwe dike. Van zema jî bi uslûbeke bi he-qaret bibêje ku bila kes hacbi zema tu-nebe. Herwiha fobiya luxsa serokwezîrhebû. Gelo ev deryaya xwe ya luxsê bigirêdayê kê diyar dikir, ev jî mijareke dine. Lê belê ev zemên ku bûn tenê yên kuserokwezîr derxistin ser panoyên rekla-

ma ne ew in. Li ser wek ceyran, sirûşte-gaz xebitandinên enerjiyên jî pêk hat.Bi van zemên dawî ve çavkaniya krîzaaboriyê ya nû diyar bû. Gotina BulentArinç ya “ew zemanan 74 milyonî vena-girê” û gotina Erdogan ya “Em bi xebatadersan heya vir hatin.Emê kera xwe qa-zixê saxlem girêbidin’’, ku tê cem hev evtabloya baştir diyar dibe. Niha divê emserokwezîr û Arinç bipirsin; wek ceyran,sirûştegaz hêmanên bingehînên rojanewêli ser kê bandor bike. Bê guman ber-siva vê pirsê diyar e, herkesî nade berbandora xwe. Bi taybetî jî yên ku di navakonforê de dijîn ango çînên serwêr û bu-rokratên birutbe, hevparên sermayêwan bixwe nakevin bin bandorê. ji xwe jîfature ji wan re dernakeve.Gotina “Pirsgirêka welat ya herikabaravekirî he ye. Heke em di vir de karê xweqels bigirên, emê jî wek rewşa Yunanîs-tanê de bimînin” vê rewşê bi kurtasî nî-şanê me dide. Kenê krîz tine bû, wê te-get derbas bibûya? Wateya vê gotinêewe ku; ji bo ku em nekevine rewşa Yu-nanîstanê vî barî hûnê pişt bikin, ji bilî vîji we re tu rê tune. Ev zemana em dika-rin bibêjîn zemên bê re davek e.

Hukûmeta AKP’ê ya ku digot krîza aborî tune vê demê jî ji bo herikabara vekiriya aboriyê dade dixwazedestê xwe biavêje diravnameya gel. Biryara ji bo zemên nû jî bi lezekî pejirandin û xistin rewacê.

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

Herikbara vekirîwê çawa bê girtin?

E

24_Layout 2 10/19/11 1:49 PM Page 1