2013 - İletişim fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers_kasim-2013.pdf · sergiledi....

7
Öğrenci hareketliliği kendini Türkiye’de var etmek için direnirken, neo-liberal eğitim sistemi de öğrencilerin politize olmaması için çabalıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük şehri İzmir, dinamik öğrenci nüfusuyla öğrenci hareketliliğinin ana merkezlerinden birini oluşturuyor. İzmir’in dışına çıktığımızda, modern sınırlılık alanı olarak üniversiteler, doğduğu tarihten çok farklı bir konumda. Geçmişi çok eskilere dayanan Oxford, Sorbonne, Bologna gibi üniversiteler aktardıkları kurumsal kültürün yanı sıra, zamanın güncelliğinin katkısıyla ya da başka bir deyişle, iktidar mücadelesinin yaşandığı mekansal kurumlar olarak değişikliğe uğruyor. Yeni süreçte kampüsün kapıları halka giderek daha yakın görünüyor Ünivers İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers Kasım2013 Sayı36 univers.ieu.edu.tr Her yıl heyecanla beklenen Beyoğlu Sahaf Festivali 7. Kez kitapseverlerle buluştu. 30 Eylül – 19 Ekim tarihlerinde düzenlenen festivale 73 sahaf katıldı. Festival boyunca; kitapların yanı sıra dergiler, plaklar, eski fotoğraflar, filmler, afişler, mektuplar, kartpostallar ve özel koleksiyonlar da meraklıların ilgisine sunuldu. Ünivers’te bu ay Şehir2|Dünya3|Siyaset4|Gündem5|Dosya6-7|Hak8|KültürSanat9|Spor 10-11 Kampüsten yükselen muhalefet > 6-7. sayfalarda Fotoğraf: Jashua Hagler Basit bir eylemle başlayıp kısa süre içeri- sinde ülke çapında bir hareket haline gelen Gezi Parkı olaylarına uluslararası örgütler sessiz kalmadı. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları Savunucu Hekimler, raporlarında uzun tuttukluluk sürelerini, eylemcilere yapılan hak ihlallerini ve şiddeti eleştirdi. İki raporda da en çok eleştirilenler orantısız biber gazı ve plastik mermi kul- lanımı ile gözaltılar. Şiddetin sonuçlarını rakamlarla detaylı bir şekilde aktaran rapor- larda mağdurlar ile röportajlar da yer alıyor. Tribün ‘Gezi’si Yaz aylarında sokakta başlayan protestolar kendini hayatın her alanında göstermeye devam ediyor. Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan derbide çıkan olaylar sahadaki futbolun önüne geçti. > 10. sayfada Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalan Konak Belediyespor’un teknik sorumlusu Hüseyin Tavur ile tarihi başarıyı konuştuk. > 11. sayfada İzmir’in EXPO yarışı EXPO 2020 adayı İzmir’in kaderi ay sonunda belli oluyor. Sonucun merakla beklendiği şehirde tartışmalar sürüyor. > 2. sayfada Savaş, diktatör yönetim ve siyasi baskılardan kaçan, şimdi ise hayatlarına Basmane’de devam eden Suriyeli mültecilerin sorunlarını dinledik. Suriye’deki savaşın diğer yüzü: Mülteciler > 4. sayfada ‘Ateş, su, kadın’ ‘Konak Tünelleri ve Yeşildere Köprülü Kavşağı’ projesi bir yandan beğeni toplarken diğer yandan da eleştirilere maruz kaldı. Eleştirilerin ana noktası inşaat alanındaki ve yakınındaki tarihi değerler oldu. İlyas Peygamber Kilisesi’nin inşaat alanının yanında bulunması, tarihi yapının akibeti hakkında soru işaretleri oluşturdu. Uluslararası örgütlerden ‘Gezi’ raporları Amazonlar tarih yazıyor Terkedilmiş tarih > sayfa 5 > 8. sayfada

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

Öğrenci hareketliliği kendini Türkiye’de var etmek için direnirken, neo-liberal eğitim sistemi de öğrencilerin politize olmaması için çabalıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük şehri İzmir, dinamik öğrenci nüfusuyla öğrenci hareketliliğinin ana merkezlerinden birini oluşturuyor. İzmir’in dışına çıktığımızda, modern sınırlılık alanı olarak üniversiteler, doğduğu tarihten çok farklı bir konumda. Geçmişi çok eskilere dayanan Oxford, Sorbonne, Bologna gibi üniversiteler aktardıkları kurumsal kültürün yanı sıra, zamanın güncelliğinin katkısıyla ya da başka bir deyişle, iktidar mücadelesinin yaşandığı mekansal kurumlar olarak değişikliğe uğruyor. Yeni süreçte kampüsün kapıları halka giderek daha yakın görünüyor

Ünivers İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi

twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers

Kası

m20

13 S

ayı3

6

univers.ieu.edu.tr

Her yıl heyecanla beklenen Beyoğlu Sahaf Festivali 7. Kez kitapseverlerle buluştu. 30 Eylül – 19 Ekim tarihlerinde düzenlenen festivale 73 sahaf katıldı. Festival boyunca; kitapların yanı sıra dergiler, plaklar, eski fotoğraflar, filmler, afişler, mektuplar, kartpostallar ve özel koleksiyonlar da meraklıların ilgisine sunuldu.

Ünivers’te bu ay Şehir2|Dünya3|Siyaset4|Gündem5|Dosya6-7|Hak8|KültürSanat9|Spor 10-11

Kampüsten yükselen muhalefet

> 6-7. sayfalarda

Fotoğraf: Jashua Hagler

Basit bir eylemle başlayıp kısa süre içeri-sinde ülke çapında bir hareket haline gelen Gezi Parkı olaylarına uluslararası örgütler sessiz kalmadı. Uluslararası Af Örgütü

ve İnsan Hakları Savunucu Hekimler, raporlarında uzun tuttukluluk sürelerini, eylemcilere yapılan hak ihlallerini ve şiddeti eleştirdi. İki raporda da en çok eleştirilenler

orantısız biber gazı ve plastik mermi kul-lanımı ile gözaltılar. Şiddetin sonuçlarını rakamlarla detaylı bir şekilde aktaran rapor-larda mağdurlar ile röportajlar da yer alıyor.

Tribün ‘Gezi’siYaz aylarında sokakta başlayan protestolar kendini hayatın her alanında göstermeye devam ediyor. Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan derbide çıkan olaylar sahadaki futbolun önüne geçti.

> 10. sayfada

Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalan Konak Belediyespor’un teknik sorumlusu Hüseyin Tavur ile tarihi başarıyı konuştuk.

> 11. sayfada

İzmir’in EXPO yarışı

EXPO 2020 adayı İzmir’in kaderi ay sonunda belli oluyor. Sonucun merakla beklendiği şehirde tartışmalar sürüyor.

> 2. sayfada

Savaş, diktatör yönetim ve siyasi baskılardan kaçan, şimdi ise hayatlarına Basmane’de devam eden Suriyeli mültecilerin sorunlarını dinledik.

Suriye’deki savaşın diğer yüzü: Mülteciler

> 4. sayfada

‘Ateş, su, kadın’

‘Konak Tünelleri ve Yeşildere Köprülü Kavşağı’ projesi bir yandan beğeni toplarken diğer yandan da eleştirilere maruz kaldı. Eleştirilerin ana noktası inşaat alanındaki ve yakınındaki tarihi değerler oldu. İlyas Peygamber Kilisesi’nin inşaat alanının yanında bulunması, tarihi yapının akibeti hakkında soru işaretleri oluşturdu.

Uluslararası örgütlerden ‘Gezi’ raporları

Amazonlar tarih yazıyor

Terkedilmiş tarih

> sayfa 5

> 8. sayfada

Page 2: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

Resul Taşan

Arap Baharı, Ortadoğu’da bir değişim ve dönüşüm süreci olarak gerçek-

leşti. Arap halkları başlarındaki yönetimlere karşı ayaklandı. Temel argüman ise, insanların artık ülkelerinin zenginlikle-rinden daha fazla yararlanma ve daha demokratik şartlarda yaşama isteğiydi. Batı dünyası, sürecin başlangıcından beri bu olgunun arkasında durdu. Aynı zamanda diktatörlerin devril-mesiyle Ortadoğu’nun daha demokratik ve yaşanılabilir bir yer haline geleceğini savundu.

Ortadoğu demokrasisiABD’deki Coldwell Üniversitesi’nde siyaset üzerine ders veren siyaset bilimci Yunus Nazif Anginer ile Arap Baharı bağlamında dönüştürülemeyen Suriye’yi ve Ruhani ile beraber değişen İran’ın dış siyasetini konuştuk. Arap Baharı’nda sıkça vurgusu yapılan demokrasi kav-ramını değerlendiren Anginer, “Günümüz demokrasi anlayışı bugünkü insanoğluna lükstür. Çünkü devlet-lerde açgöz-lülük diye bir şey var. Demokrasi adı altında yapılan doyumsuzluk, gaspetmek; yani güçlünün ayak-ta kalmak için zayıf olanı ezmesi ve onu sömürmesi. Bunlar demokrasinin temel ilkeleriyle çelişir. Güçlü olan, diğerinin üzerine basabilmeyi kendinde hak olarak görebiliyorsa bu de-mokratikleşme değildir. Bölgede şuanda gerçekleşen bundan ibarettir” dedi.

‘Aşırılık yerine sağduyu’İran’da Cumhurbaşkanı değişiminin ardından özellikle dış siyasette değişim sinyalleri görülmeye başlandı. 35 yılın ardından ABD ve İran ara-sında ilk direkt diyalog olan Hasan Ruhani-Barrack Obama görüşmesi, hem bölge hem iki ülke açısından büyük önem arz ediyor. Birleşmiş Milletler genel kurulunda İran Cumhurbaşkanı olarak ilk konuşmasını yapan Ruhani: ”Bütün bu korkular karşısında yeni umutlar da vardır. Tüm dünyadaki insanla-rın ve seçkinlerin umudu ‘barışa

evet, savaşa hayır’ ‘çekişme yerine diyalog’ ve ‘aşırılık yerine sağduyu umududur’ diye-rek ülkesinin dış siyasette izleyeceği yolu tüm dünyaya ilan etti. İran’ın Hasan Ruhani sonrası değişen dış siyasetini değer-lendiren Anginer, “Ruhani’nin yaptığı iki güzel şey var. Bunlardan bir tanesi Muham-med Cevad Zarif ’i kabineye almak, çünkü Zarif, hem Avrupa birliği tarafından dinle-niyor hem de ABD tarafından dinleni-yor. Diğeri meclis içinde Yahudi olan bir milletvekilini yanına alarak ve kendi kabinesi-ne yakın tutu. ABD’yi de bera-berinde götürdü” diyen Anginer, bu

gelişmele-rin İran’ın

ABD-İsrail ve Batı’ya verilen önemli bir mesaj olduğunun altını çizirek ABD ve İsrail’in de yeni İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yeni dış politikasına olumlu baktığını belirtti.Diğer taraftan uluslararası toplumdan, İran’a uyguladıkları ambargoyu sürdürmelerini iste-yen ve “Ahmedinejad kurt postu içindeki kurttu ama Ruhani, ko-yun postu içindeki kurt” diyen İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklaması için de, “İsrail bunu yapmak zorunda, çünkü içerde çok katı Yahudiler var. İç siyaseti dengelemek için böyle bir açık-lamayı yapıyor. Netanyahu’nun böyle bir açıklama yapması, İran’ın ılımlı dış politikasına karşı olduğunu göstermez” dedi. Ahmedinejad döneminde ülkenin potansiyelini tam olarak gösteremediğinin de altını çizen Anginer, “İran, bölgesinde büyük bir güce sahip. Yeraltı zenginlikleri ve genç nüfusu da İran’ın en büyük potansiyelle-ri. Fakat Ahmedinejad’ın tek

derdi İsrail ve ABD’nin nasıl bir şeytan olduğunu tüm dünyaya göstermekti ve buna paralel uyguladığı dış politika ile de bu zenginliklerini kullanamadı” ifadelerini kullandı.

Düşmeyen SuriyeArap Baharı Tunus’ta hükümet değişikliğine, Ürdün, Um-man, Yemen, Mısır, Libya ve Kuveyt’te mevcut yönetimlerin devrilip yenilenmesine yol açtı. Fakat Suriye’ye gelindiğinde bu süreç diğerleri gibi işleme-di. Muhaliflere verilen bunca desteğe rağmen, Beşar Esad devrilip yeni bir siyasi oluşum sağlanamadı. Rusya ve Çin’in BM Genel Konseyi’nde Suriye’ye müdahaleyi veto etmesi Suriye yönetiminin elini kuvvetlen-dirdi. İran da benzer bir tutum sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan müdahalenin olmaması gerekti-ğini savunarak krizin, iki taraf arasında kurulacak diyalog ve karşılıklı anlayış temelinde çö-zülmesi gerektiğinin altını çizdi. Ruhani ise başka bir ülkeye

karşı hukuka aykırı ve meşru olmayan bir askeri müdahalenin uluslararası anlaşmaların ihlali anlamına geldiğini belirtti.Türkiye ise elindeki tüm imkanlarla bu müdahaleyi destekledi. BM’de kararın çıkma-masının ardından Esad’ı yö-netimden uzaklaştır-mak için başka oluşumlarla ve muhaliflere verdiği doğrudan destekle bunu gerçekleştirmeye çalıştı. Türkiye’nin bu süreçte yalnızlaştığına dikkat çeken Anginer, “Türkiye One Minute! süreciyle Arap halklarını yanına çekti. Kaddafi ve Esad’la yakın-laştı” dedi. Daha sonra taraf değiştiren Türkiye, NATO’nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Libya müdahalesine katkı sağlıdığını ve Esad reji-minin yönetimden uzaklaştırıl-ması için aktif rol oynadığının belirten Anginer, Türkiye’nin yalnızlaşıp, bu süreçten zararl

çıkan taraf olduğunun ifade etti.Ulusal ve uluslararası birçok etkeni bünyesinde barındıran Suriye’deki olaylar, karmaşık bir hale büründü ve aktörler

tarafından her geçen gün yeni bir hamle ya-pıldı. Olayların merkezinde-ki Esad ise Lübnan’dan yayın yapan ve Suriye rejimine

yakınlığıyla bilinen el-Meyadin TV’ye verdiği röportajda, Hırsızlara kapıyı açarsanız onları kınamanızın bir anlamı yok çünkü hırsız hırsızdır. İç meselemiz ayrı bir konu. Bizim reforma ihtiyacımız var, ülkede yolsuzluklar var, krizden önce de bu meselelere işaret edilmişti. Asıl soru şudur: Bu konu nasıl ciddiyetle ve dürüstçe ortaya kondu ve bu mesele Suriye’de kaos ve kargaşa yaratmak için nasıl bir kılıf olarak kullanıldı?” diyerek olaylara nasıl baktığının altını çizdi.

şehir2 3Kasım2013 Sayı36 Kasım2013 Sayı36 dünya

Dünya Fuarı’na geri sayım Dünya’nın en büyük ve en köklü organizasyonlarından biri olan ‘Dünya Fuarı’ olarak adlandırılan EXPO’ ya, 2020 yılında İzmir’in ev sahipliği yapması söz konusu. Projeye destek verenlerin yanı sıra, karşı çıkanlar da var

Burak Karayalçın Setenay Doğu

Paris’te 27 Kasım’da yapılacak oylamada

aralarında İzmir’in de bulunduğu, Dubai, Sao Paulo ve Ekaterinburg şehirleri yarışıyor. ‘Daha iyi bir dünya için yeni yollar/ Herkes için sağlık’ sloganıyla 2020’ye aday olan İzmir, daha önce de 2015 EXPO’ya talip olmuş, 2008’de Paris’te yapılan oylamada İtalya’nın Milano kentiyle yarışmış ancak 21 oy farkla ev sahibi olma şansını kaçırmıştı.

EXPO ve kentlere kazandırdıkları‘Exposition’ yani ‘sergi’ kelime-sinin kısaltması olarak bilinen EXPO, dünya çapında 150 yıldan fazla geçmişi olan, dün-yada ekonomik ve kültürel etki yaratan en büyük organizasyon-ların başında geliyor. 6 ay süren organizasyonun ziyaretçi sayısı düşünüldüğünde Olimpiyatlar ve Dünya Kupası’na göre daha büyük bir katılımın sağlanması, düzenlendiği şehirlerin çehresi-ni değiştirmekte ve bu şehirlerin uluslararası alanda tanınırlığını artstırmaktadır.EXPO’nun İzmir adına olumlu sonuçlanacağını düşünenler şu noktalara dikkat çekiyor: İzmir’in Dünya Fuarı’na ev sahipliği yapması durumunda, şehirdeki altyapı yatırımları ve hedeflenen birçok proje daha erken bitirilecek. Kentsel dönüşüm projeleri hızlanacak, milyonlarca ziyaretçiyi İzmir’e getirebilmek ve gelenlerin başka kentleri ziyaret etmele-rini sağlayabilmek için yüksek hızlı tren projeleri, kuruvaziyer limanları, metro,tramvay, körfez vapurları gibi kent içi ulaşımı kolaylaştıracak. Altyapı sistem-lerinin yapımı hızlanacak ve yeni konaklama yatırımları ile şehrin turistik yatak kapasitesi arttırılacak. Ayrıca uluslararası yatırımcılar İzmir ve Türkiye’yi yakından tanıma fırsatı bu-lacak, böylece yeni yabancı yatırımların kapısı açılacak.Akdeniz ülkelerinin yatırım çekmesi için EXPO 2020’nin son derece önemli olduğunu belirten İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem

Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti: “İzmir’in EXPO 2020 adaylık yarışını kazanması halinde, Akdeniz’in önemli bir liman kenti, dünyanın en büyük organizasyonuna ev sahipliği yapacaktır. EXPO 2020’yle İzmir, bir Akdeniz Havzası EXPO’su olacak; Akdeniz ül-keleri arasında ticaret, yatırım, kültür ve turizm ilişkileri daha da kuvvetlenecektir” dedi.

BIE delegeleri EXPO alanı-nı gezdiEXPO 2020’ye ev sahipliği yapacak şehrin belirlenmesine sayılı günler kala, Uluslar Arası Sergiler Bürosu Heyeti (BIE), fuar alanı olarak belirlenen İnciraltı çevresini inceledi. Gezi öncesinde bir sunum yapılarak alanın özellikleri anlatıldı. İzmir ve çevresini de gezme fırsatı bulan 200’ü aşkın konuk, şehrin ikliminin EXPO için uygun olduğunu belirtti. BIE delegelerini ağırlayan İzmir Valisi Mustafa Toprak, sürecin İzmir adına olumlu gittiğini ve kazanılması konusunda umutlu olduğunu söyledi. İzmir Büyük-şehir Belediye Başkanı Aziz Ko-caoğulu ise konukların İzmir’ in ikliminden çok etkilendiğinin ve coğrafi konumunun orga-nizasyon için öneminin altını çizdi.Ekim ayı İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı sonrası EXPO süreciyle ilgili açıklama-larda bulunan Toprak, katı atık bertaraf tesisi projesi ve fuar alanı olarak belirlenen İnciraltı planlama tartışmalarından bah-setti. “EXPO süreci bu mesele-lerden olumsuz etkilenir mi?” sorusuna cevap veren Toprak, “Bu konulardan uzak durmak

Değişen İran,değiştirilemeyen SuriyeTüm baskılara rağmen yönetimden uzaklaştırılamayan Esad, iç dinamikleriyle Cumhurbaşkanı ve dolayısıyla dış siyaseti değişime uğrayan İran... Ortadoğu a Baharı’yla gelen süreçte askeri ve siyasal açıdan çok hareketli günler geçiriyor. Bu da bölge ile yakınlığı olan tüm devletleri, planlarını yeniden gözden geçirmeye zorluyor

lazım. 27 Kasım’a kenetlen-miş durumdayız. Tartışsınlar, konuşsunlar ama hangi sözün nereye gittiğini, neyi etkilediği-ni de görsünler” dedi. Sürecin İzmir adına olumlu gittiğini ve EXPO’nun şehri daha ileri gö-türeceğini vurgulayan Toprak, “Biz EXPO için yola çıkıyoruz ama konaklama tesislerine, otellere ve kapasitelerine bakı-yoruz, yeterli değil. Buraya 1.4 milyon turist geliyor. Tüm bu süreçler EXPO’nun katkısın-da saklı. Birincisi zihnimizi yenileyeceğiz. Özel sektör ve kamu sektörü İzmir’i daha iyi yerlere taşıyacak. Bunları yaparken katı atık tesisi, çevre düzenlemesi zaten yapılacak” ifadelerini kullandı.Konukların İzmir ziyaretinin EXPO süreci için önemli bir adım olduğunu belirten Kocaoğlu, “Konuk EXPO delegeleriyle iki gün içinde çok sıcak bir ilişki kurduk. İzmir’i ve İzmir’in 2020 konusundaki kararlılığını, isteğini en iyi şekilde hissettirdiğimizi sanı-yorum. Temamızı güçlü kılan avantajlarımız, tarihi-kültürel zenginliğimiz ve sadece üç saat-lik uçuş mesafesinde 1.5 milyar insana erişim imkanımızın olması, konuklarımız üzerinde olumlu izler bıraktı” dedi.

İnciraltı tartışmalarıİzmir’ in adaylığı için mevcut projelerle ilgili Paris’te yapı-lan sunum birçok tartışmayı beraberinde getirdi.Olumsuz düşüncelerin merkezinde 205 hektarlık arazisiyle İzmir’in merkezinde yer alan İnciraltı var. Pritzker Ödüllü mimar Zaha Halid ve ekibi tarafın-dan hazırlanan projenin yeşil

doğasıyla bilinen İnciraltı’na zarar vereceği ve EXPO pro-jesiyle İnciraltı Kent Ormanı’ nın yok edileceği düşünülüyor. EXPO’ya “HAYIR” diyenler yapılması planlanan turizm tesisleri ve AVM’lerle İnciraltı’ nın doğal güzelliğinin bozu-lacağını, bölgenin tarımsal niteliğinin korunması gerekti-ğini belirtiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen EXPO Kanunu’na göre Balço-va ilçesindeki İnciraltı kesimin-de yeşil alan olarak planlanan bölge, EXPO organizasyon alanı olarak kullanılacak.

Fuar alanı olarak belirlenen bölgenin kent planlamasına ters olduğunu belirten Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Ha-san Topal, “Dünya’nın en kötü planlama örneklerinden birisini gördük. Üniversitelerin birinci sınıf öğrencileri bile bunu yapmaz. Paris’teki sunuma göre, birinci derece doğal sit alanı yapılaşmaya açılıyor. Balçova’ daki alışveriş merkezleri kadar AVM planlanmış. İş merkezleri ortaya çıktı. Böyle şey olmaz. Burada idareci hilesi var. Kent kandırıldı” ifadelerini kullandı.

Yeni bir AVM, yine bir sorun

Saba Kulaksız

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Merbel A.Ş’nin sahibi olduğu Üçkuyular benzin istas-yonu arazisi’nin ihalesi Fuar Evlendirme Dairesi’nde yapıldı. Beş şirketin dahil olduğu açık arttırma sonucunda arazi; Doğuş Holding’in sahibi Ferit Şahenk’in ortak olduğu Orta Gayrimenkul Turizm A.Ş’ye 56 milyon 546 bin TL’ye satıldı. Arazi üzerine İstanbul’un göz-

de AVM’si İstinye Park’ı inşa etmeyi planlayan şirkete meclis kanalından tepkiler gecikmedi. Arazinin AVM olarak değer-lendirilecek olmasına karşı çı-kan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi meclis üyeleri, satışı gerçekleş-tiren CHP’li Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ı eleş-tirirken, satışın iptali için de İdare Mahkemesi’ne başvurdu.Haberi Ünivers ’da okuyabilirsiniz.

EXPO İnciraltı Fuar Alanı projesi

Üçkuyular’da BP ve Shell benzin istasyonlarının yer aldığı arazi, Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan tarafından ihaleye çıkarıldı. İhaleyi kazanan Ferit Şahenk, arazi üzerine inşa etmeyi planladığı İstinye Park projesi nedeniyle milletvekilleriyle karşı karşıya geldi

Batı’yı, Körfez ülkelerini ve Türkiye’yi kınayabiliriz ama her ha-lükarda birinci derecede sorumlu olan

biziz; çünkü bu ülkede biz yaşıyoruz

Günümüz demokrasi anlayışı insanoğluna lükstür

Page 3: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

siyaset4 Kasım2013 Sayı36

Suriye’den Basmane’ye “özgürlük arayışı”

Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından Türkiye’ye yoğun bir mülteci akışı başladı. İzmir’e gelen mültecilerin büyük bir kısmı ise hayatlarına Basmane’de devam etmekte. Biz de bu sayımızda ülkelerini terk etmek zorunda kalanlara kulak verdik

Gözde Özhan

Suriyeli mültecilerin he-men hepsi ülkelerinde yaşanan kanlı çatışma-lardan kaçan insanlar.

Suriye’deki iç savaş derinleştik-çe, evlerini terk ederek başka ülkelere sığınmak zorunda kalanların sayısı devamlı olarak arttı. Türkiye’ de, Avrupa ül-kelerine geçmek isteyenler için köprü niteliğinde. Syria Rego-nal Refuge Response (Bölgesel Suriye Mülteci Durumu) Ekim ayı verilerine göre Türkiye’ye sığınan mültecilerin sayısı 504 bin.Yaşadığımız şehre, Basmane bölgesine dönelim. Akın Ma-hallesi ile Altınordu arasındaki çarşıda bulunan tarihi Emniyet Kıraathanesi çalışanlarından Hasan Turay bizi karşıladı. Kendisi de aslen Mardinli olan; fakat uzun süre Beyrut’ta yaşayan Hasan Bey, tıpkı böl-gedeki mülteciler gibi çocuk yaşta savaştan kaçıp İzmir’e geldi. Beyrut’a dair hatırladığı tek şeyin yanmış insan cesetleri olduğunu anlatan Hasan Bey,

savaşı yaşa-mayan-

lar

için, insanların çaresizlik ve umutsuzluğun ne anlama geldiğini bilmediğini söyleyerek bizi hemen kıraathanenin iki dükkan yanında bulunan Suri-ye lokantasına götürdü.

Lokantanın hem sahibi hem de tek çalışanı kırk üç yaşındaki Yosef Ahmed, Suriye’de-ki savaştan ve bas-kılardan kaçarak on bir ay önce ailesi ile birlikte İzmir’e yerleşti. 3 gün önce kendi imkanlarıyla kendisine lokanta açan Yosef Beyin, ruh-satı ve çalışma izni yok. İçeride masalar, dışarıda ise bir ocak ve kazan var. Suriye’ye ait yöresel bir tat olan falafel yapıp satıyor. Yaşadıklarını anlatmakta çekin-meden tam tersine onların sesi olabileceğimize inanan Yosef Bey başlıyor anlatmaya:“Suriye’de herkes birbirine düşmandı. Araplar, Kürtler en önemlisi de devlet. İnsanlar konuşmaktan korkar. İçlerinden birilerinin muhbir olabileceğini düşünürler. Bu yüzden kimse fikrini asla söyleyemez. Ben ve ailem korkuyorduk. Mardin’de yaşayan akrabalarımızın sayesinde İzmir’e geldik. Burası diğer illere göre daha ucuz ve barınabilmek daha kolay. İzmir’e gelirken Türk Hüküme-

ti bize hiçbir vaatte bulunma-dı. Kapılarını açtılar, biz de can güvenliğimiz için buraya geldik. Devlet bize kapılarını açtı; fakat bize kimse sahip çıkmadı.”

“Kamplar güvenli değil”Ziraat Mühendisi olan diğer bir Suriyeli Matasem Sulieman, ülkesindeki baskılara dayanamayarak 11 ay önce ailesi ile İzmir’e

geldiklerini ve halen işsiz oldu-ğunu belirtiyor. 51 yaşındaki Matasem Bey “İzmir’e gelmeden önce, Türkiye’deki kampların birinde kaldık. Zaman geçtikçe kampların güvenli olmadığını anladı” dedi. Hatay’da, Ceylan-

pınar’daki kamp-larda kadınların tacize uğradığını, bunu yapanların ise dışarıdan gelen insanlar değil, kampta kalanların

olduğunu belirten Matasem Bey “Kamplarda her aşirete çadır verilir. Fakat aşiretler sürekli yan yana, aralarında bir mesafe yok. Kamplarda kimse rahat edemiyor” diye konuştu.Matasem Bey’in de anlattığı gibi hayatları sürekli mücadele içinde geçti. Mülteciler, yeni bir hayata başlamak için başka ülkelere sığınır. Farklı kültür-ler, farklı insanlar, farkı diller, farklı dinler... Girdiği toplumda her zaman ötekidir. Sosyal ve ekonomik açıdan sorunlarla karşılaşır, onlar için hayatta kalma mücadelesi tekrardan başlar. Basmane’de yaşayan mülteciler için de hayat burada tekrardan başladı. İstedikleri tek şey “özgürlük” ve “iyi bir hayat”. Fakat, bu seferde farklı sorunlarla karşılatılar.

“Ucuz iş gücüyüz”İzmir’e geldikten sonra Ankara’da bulunan Avrupa Birliği Mül-teciler Yüksek Komiserliği’ne başvurduklarını belirten Yosef ile Matasem Bey, T.C kimlik numarasına benzeyen “99” ile başlayan yabancı tezkeresini almalarına rağmen, sorunlarına hala çözüm bulunmadığını aktarıyor.Yabancı tezkeresi olduğu için Türkiye’nin istediği yerinde ikametgah edebileceğini ama

asıl sorunun çalışma izni olma-dığını belirten Matasem Bey, diplomalı bir mülteci olarak bir-çok zorluk yaşamış: “ Kimseye muhtaç olmamak için çalışmaya ihtiyacımız var. Beslenebilmek, giyinebilmek, barınabilmek en önemlisi yaşayabilmek için bir işe ihtiyacımız var. Çalı-şabilmek için gerekli her yere başvurdum” dedi. Matasem Bey belediye, kaymakamlık, ve emniyete gitti fakat, hiçbir so-nuç alamayınca kendi imkanla-

rıyla sandviç ve döner üzerinde dükkan açtı.Ruhsatı ve çalışma izni olmadığı için bir hafta içinde belediyenin dükkanını kapatıığını söyleyen Matasem

Bey, “Etrafımda bulunan insan-ların çoğunluğu tekstil sektörün-de, günde 10

ile 12 saat arasında, aylık 750 TL’ye kaçak olarak çalıştırılı-yor. Buna rağmen işleri olduğu için mutlular. Sığınmacı olarak gelen insanların sömürülme-sine devlet izin vermemeli. İş verenler için mülteciler ucuz iş gücü” dedi.

Görüşler farklı, hikaye aynıSavaştan kaçıp gelen iki aile.

Sorunlar, yaşananlar aynı; fakat görüşler farklı. Suriye’de yaşanan olayların haklı ya da haksız savunulacak bir yanının olmadığını söyleyen ve Beşar Esad hakkında yorum yapmak istemeyen Matasem Bey, “Ben ne Müslüman bir devlet istiyo-rum ne de bize sahip çıkacak bir ülke. Suriye ve halkımız için istediğim tek şey, bize iş ortamı yaratabilecek adaletli ve özgür bir ülke istiyoruz.”Matasem beyin aksine, medya-da yaratılan tablodan oldukça rahatsız olduğunu ve hiç kim-senin orada yaşananlara dair bir fikri olmadığını belirterek Esad’ın düşmeyeceğini savunan Yosef Bey “Ben Esad’ı severim ve desteklerim. Bugün seçim olsa oyumu ona veririm. Esad güzel insan biz ondan kötü bir şey görmedik. Çoğunluk her zaman Esad’ın arkasındadır” dedi. Amerika ve İsrail’den gelenlerin Suriyeyi bozmak için yoksul halka para verip ne yapmaları gerektiğini söyledik-lerini belirten Yosef Bey “İsrail, Amerika ve İran onun sırtında. Suriyeyi dört parçaya bölse-ler dahi Esad düşmez” diye konuştu.Konuşmamız bitiyor, Yosef ve Matasem Beyin yanından ayrılıyoruz. Etrafımıza dik-katlice baktığımızda ellerin-de kalan tek şeyin umutları olduğunun farkına vararak hayata tutunmuş insanlar olduklarını görüyoruz. Tüm kültürel çatışma ve farklılıklara rağmen, hala gülümsüyorlar. Basmane’nin arka sokaklarında devlet ve belediye yok. Aileleri ile yalnız başınalar. İstenmeyen misafir ya da sığınmacı değil hiç biri. Burada Kürt, Alevi, Müslüman, Yahudi, Laz, ya da Çerkez olmak sadece önemi olmayan etiketten başka bir şey değil.

Matasem Sulieman

Fotoğraf: UK Depertment for International Development

Hatay’ daki ve Ceylanpınar’ daki

kamplarda kadınlar tacize uğradı

Bugün seçim olsa Esad’a oy veririm

GösterilerBayburthariç

80ilde yapıldı

Türkiye genelinde

4.900gösteri yapıldı

130.000biber gazı kapsülü

kullanıldı

132’si Polis memuru32’si Amir

22.375.12331 Mayıs - 18 Haziran arasında

atılan tweetlerin Gezi Parkı ile ilgili olanlarının sayısı

Gezi parkı olaylarında

en az 5sivil öldü

Ülke tarihinin en geniş katılımlı toplumsal hareketlerinden biri olan Gezi Parkı

olayları, yurt dışında da dikkat çekti. Uluslararası örgütlerin hazırladığı

raporlarda, uygulanan şiddet ve hak ihlalleri gözler önüne serildi. Eylül

ayının başında “İnsan Hakları Savunucu Hekimler” Türkiye’de bir hafta süren

gözlem ve röportajları sonucu 32 sayfalık bir rapor hazırladı. Ardından

Uluslararası Af Örgütü ‘Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet

Kullanılarak Engelleniyor’’ başlığıyla 69 sayfalık bir rapor yayımladı. İki raporun

da amacı, eylemcilere uygulanan şiddeti ve sonuçlarını ortaya koymaktı.Süreç

içerisinde ana akım medyadan seçtiğimiz haberler ve örgütlerin raporlarını sizin

için derledik.

İllüs

tras

yon:

Bor

a Sı

pal -

Eng

in Ö

ztür

k

Page 4: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

dosya6 7Kasım2013 Sayı36

Kampüsten meydanlara öğrenci muhalefetiİzmir'de yer alan üniversitelerde yapısal değişiklikler var. Gerek üniversite sayısındaki artışlar nedeniyle gerek Gezi sürecinin ardından daha da politize olan öğrenciler, diğer üniversitelerdeki gelişmeleri daha yakından takip ediyor, değişim isteklerini daha güçlü dile getiriyor

Berkant ÇağlarMelike Futtu

Kaynağı, tarihsel geçmişe sahip bir üniversiteye dayanan Bologna

süreci, eğitimde tek tipleşme ve standartlaşmayı beraberinde getirerek üniversiteyi neo-liberal tüketimin ve üretimin mihenk taşlarından biri haline getiriyor. Öğrenciler tarafından tarihsel aralıklarla dile getirilmiş bir talep olarak üniversitelerin özgürlük alanları yaratması gerektiği, değişen koşullar altında farklı eylem biçimleriyle yeniden ifade ediliyor. Üniversitelerin, Fransa’da 68 olaylarına zemin hazırlayışı ile, bugün ODTÜ’de yaşanan hegemonya karşıtı hareketliliğin içeriğinde benzer motivasyonlar var. Üniversiteler, sahip oldukları mimarı yapının çok ötesinde gündelik hayata ve sosyal yapılanmalara müdahale ediyor ve eşitsizlikleri görünür

kılmaya çalışıyor. Kapitalizm, kitlesel hareketleri kırmak için stratejiler geliştirirken, dünyada öğrenci hareketliliğine dair Fransa, Yunanistan, Güney Amerika gibi ilham verici örnekler not edilmeli. Bu hareketliliği, Türkiye üzerinden düşündüğümüzde ise, İttihat ve Terakki döneminden itibaren temellendirebileceğimiz öğrenci muhalefetinin zaman zaman yoğunlaştığını, askeri darbe gibi pratiklerle de yerle bir edildiğini görüyoruz. Şu anda hükümetin ajandasından dolayı öğrenci muhalefetinin yoğunlaştığı bir sürecin içinde olunması Türkiye’de öğrenci muhalefetine dikkat edilmesi gerektiğini kanıtlar nitelikte.Sayısı giderek artan vakıf üniversiteleri ve devlet üniversiteleri, patronları zenginleştirip eğitim olanaklarının artmasına imkan sağlarken, eğitimin niteliğinin artıp artmadığı

ise tartışma konusu. Hiç şüphesiz kurumsal kültürü yeni olan bu üniversiteler, yeni gelen öğrencilerini yaşanan hareketlilikten uzak tutmayı başarırken, var olan sisteme ve sistemin getirdiği eşitsizliklere de uyumlu mezun profili yaratıyor.İzmir özelinde de sayısı giderek artan vakıf üniversitelerinin katılımıyla, İzmir’deki üniversiteler dokuza ulaştı. Tarihsel geçmişi en eski olan Ege Üniversitesi, öğrenci hareketliliğinin en yoğun yaşandığı mekanlardan biri.Bunun yanı sıra yeni açılan vakıf üniversitelerindeki öğrenciler, sistemli ve programlı bir hareketlilikten yoksunlar. Bu hareketliliği anlamak için ayrıca, kampüs yerleşimi, bürokratik yapılanma, öğrencilerin sosyo-ekonomik koşulları, öğrenci ve akademisyen profili ve üniversitelerin politik tarihi de göz önünde bulundurulmalı.

Ege Üniversitesi > Ege Üniversitesi, farklı öğrenci topluluk ve gruplarının birbiri ile temasta olduğu politik farkındalığın en yüksek olduğu üniversitelerden biri. > Sol grup ve siyasi partilerin kampüs içindeki örgütlülüğü yüksek.> YÖK’ün kuruluşu gibi gün-lerde üniversite eylemliliklere sahne oluyor.> 2012-2013 yılında bir grup öğrenci, rektörlüğü taşladı.> Gezi sürecinin ardından başlatılan forumlar, kampüs içerisinde devamlılık sağladı.

Katip Çelebi Üniversitesi> İzmir’in en yeni devlet üni-versitesi olan Katip Çelebi’de öğrenci kulüpleri mevcut; fakat üniversitenin çok yeni oluşunun da etkisiyle politik hareketlilik mevcut değil.> İKÇÜ Gençlik ve Spor Kulü-bü Derneği güncel bir etkinlik olarak Kurban Bayramı’nın ardından okulun tüm öğrenci, akademik ve idari personeline açık olan ‘Kavurma Şenliği’ etkinliği var.> Üniversite, ODTÜ’de yaşa-nanlara karşı tepkisini okulun Facebook sayfası aracılığıyla: “ODTÜ sadece bir eylemdir. İKÇÜ ise kocaman bir devrim-dir.” şeklinde yansıtıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi>Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir’in farklı bölgelerine dağılmış kendi bünyesine bağlı fakülte binalarına sahip. Rektörlük ise kampüslerden bağımsız olarak Alsancak’ta konumlanıyor.>Son zamanlarda en büyük hareketlilik çözüm süreci zama-nında oldu. Süreci destekleyen öğrenciler, kolektiflerin, Halk-ların Demokratik Kongresi’nin ve Emek Gençliği’nin organizas-yonlarıyla stand açıp, kampüs içinde yürüyüşler düzenlediler.

Ancak, karşıt grupların saldırı-sına uğradılar.

İzmir Ekonomi Üniversitesi> 2012-2013 eğitim-öğretim yılında kahve fiyatlarının pahalılığına yönelik öğrenci inisiyatifi ile gerçekleştirilen kahve standı.> Politik anlamda kampüste yoğun olarak yer bulan Eşit Platform Kulübü, EkoTog, Medya Kulübü ve Siyaset Platformu’nun varlığı ve diğer ilgi alanlarında da öğrenci kulüpleri mevcut.> 2013 yılı mezuniyet töreni-nin ilk gününde Gezi isyanına destek vermek isteyen öğrencile-rin protestolarının engellenmesi nedeniyle 26 öğrenci kulübü yaşanan anti-demokratik uygu-lamayı bir bildiriyle eleştirdi.

Yaşar Üniversitesi> Alsancak hazırlık öğrencileri, 2013’te ana kampüse taşındılar; Kampüste bütünlük sağlandı.> Öğrenci etkinliklerini ve gün-delik etkinlilerin duyurulabil-mesi için, başvurulması gereken elektronik tabelalar yoğun bir bürokrasiye sahip.> 8 Mart’ta öğrencilerin orga-nize etmek istediği etkinlik zor koşullar altında gerçekleştirildi.

Gediz Üniversitesi > Kamusal alanda baş örtüsü görünürlüğü mevcut.> Kampüs girişleri yoğun bir güvenlik içeriyor.> Gri Düşünce Topluluğu, kampüsün en görünür toplulu-ğu. Belli periyotlarda çıkardık-ları gazeteleri var. Gezi sürecin-de şiddeti kınayan iki bildiri yayınladılar.

İzmir Üniversitesi> Üniversitenin kurulduğu ilk yılda, hala devam eden kampüs inşaatı nedeniyle mağdur olan öğrenciler, ısıtma sisteminin ça-lışmaması nedeniyle tepkilerini

dersleri boykot ederek gösterdi.> 2010-2011 eğitim öğretim yılında burslu öğrenciler için indirimli olan yaz okulu hakkı kaldırıldı. Bu durum, üniversite içerisinde ilk kez toplu bir eylem düzenlenmesini sağladı.> İnternet üzerinden ve alterna-tif yollarla örgütlenmeye çalışan öğrenciler, üniversite yönetimi-nin engellemesiyle karşı karşıya kaldı.

Şifa Üniversitesi> Kuruluşunu ‘Türkiye’nin Sağlık Üniversitesi’ olma pren-sibine dayandıran Şifa Üniver-sitesi, öğrenci kulüplerinin yeni yeni kurulmaya başladığı bir üniversite.> Gençlik ve Bilim Kulübü okul içerisinde düzenli olarak münazaralar düzenliyor.> Üniversite, İzmir’in sağlık alanında sayılı yerlerden biri olması için Facebook sayfası aracılığıyla öğrencilerini EXPO 2020’yi desteklemeye çağırıyor.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü> İYTE, öğrenci kulübü kül-türünü barındıran bir üniver-site. Özellikle politika üreten kulüpler ise, Atatürkçü Dü-şünce Topluluğu ve 2013-2014 eğitim–öğretim yılında kurulan sol tabanlı bir topluluk.>2013- 2014 akademik yılı henüz başlamamışken iki kişilik olan yurt odaları, Yurt Müdür-lüğü tarafından üç kişilik hale getirildi. Öğrenciler internet üzerinden dilekçe topladı.>Yemekhane fiyatlarına yapılan artışa tepki olarak, İYTE öğrencileri yurt yemekhanesini bir hafta boyunca kullanmadı.>Şehir merkezinden izole edil-miş bir alanda kurulan üniversi-te, öğrencilerine shuttle imkanı sağlamıyor. Bu yüzden otostop kültürü oluşmuş.

Hande Uz – ODTÜ - Medya ve Kültürel Çalışmalar

Asıl mesele yol değil, rant da-vası söz konusu olan. Binlerce ağacı gece baskın ile kestiler; fakat sadece 600 ağaç kestik-lerini iddia ediyorlar. Rektör-lükte yapılan anlaşmaya göre kesilen yaklaşık 3000 ağaçtan a yerinin değiştirilmesi gereki-yordu. Ama tüm ağaçlar kesil-di. ODTÜ ranta kapalı bir sı-nır gibi. Gökçek, ODTÜ’nün ormanını paraya çevirilecek bir meta olarak görüyor. Her yerde ‘Gökçek farkı’ şeklinde billbo-ardlar var. İşte bu açıkça; rant, inşaat ve para. Üç haftadır, her 20 dakikada bir gece gündüz askeri helikopter, kampüsün üzerinde dolaşıyor. ODTÜ öğ-rencileri olarak, devletin baskı aygıtlarını en şiddetli şekilde uyguladığını görüyoruz.

Son dönemlerde ODTÜ’de kendini giderek görünür kılan ‘Öğrenci Hareketliliği’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

Can Evren- Duke Üniversitesi Doktora Öğrencisi

Starbucks İşgali, sadece Starbucks’ı istememek ile ilgili değildi; üniversitelerin ticari işletme zihniyetiyle düzenlen-mesine karşıydı. Fakat kapita-lizm karşıtı bir kültür yarattı mı sorusu daha çetrefilli. Bir kere kapitalizm karşıtlığı, öğrenciler arasında zaten yeri olan bir eğilim. Bu eğili-mi işgal yarattı demek zor; fakat kültür yaratmak demek sürekliliği olan bir pratikten bahsetmek demek.Şu an üniversitede Starbucks işgalinden ilham alan bir öğrenci kooperatifi kurma ça-lışmaları sürüyor. Kooperatif inisiyatifi, iki senedir çiftçi ve ekoloji dostu üretimden gelen ürünleri bir seyyar kantin biçimi altında kampüse tanı-tıyor ve önümüzdeki yıllarda kalıcı bir kantine dönüşmeyi hedefliyor.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Starbucks İşgali, üniversitede anti-kapitalist bir kültür ya-rattı mı? İşgalin kazandırdığı deneyimler yeni hareketlilik-lere aktarılıyor mu?

Ayşe Çavdar - Gazeteci

İslamcı Öğrenci Hareketi demektense Müslüman gençlik hareketi demek daha doğru olur çünkü İslamcılık artık şüphe götürür bir şey. Dindar öğren-cilerin başlattığı bir siyasal ha-reketlenme mevcut. Bu siyasal hareketlenme, sadece Gezi’den beri değil, 2011’den beri üniversitelerde, meydanlarda kendisini ifade edecek zeminler bulmaya çalışıyor. Gezi Parkı’na gelerek orada Cuma namazı kılıp kandil kutlayarak, yeryüzü iftarlarını düzenlediler. Esa-sında toplumun her kesimiyle iletişim kurabildiklerini ortaya koydular. Eskiden, dışarıdan, yabancı olandan, seküler olan-dan bir korku söz konusuydu. Bu ekipte böyle bir korku yok. Sekülerizmin din korkusundan uzaklaşması gerekiyor. Hem de dindarların sekülerizim korkusunun ortadan kalkması, iletişim kurmaları gerekiyor.

İslamcı Öğrenci Hareketleri’nde bir evrilme ve değişim var mı? Üniversiteler içerisinde İslamcı Öğrenci ha-reketi ve muhalif hareketler arasında nasıl bir ilişki var?

Bernardo Bertolucci’nin yönet-tiği The Dreamers, Fransa’da 68 olaylarına değinen sayısız

filmden biri. Filmi farklı kılan, yaşanan olayları merkezine

almayıp dönemin ruhuna dair dışarıdan mekânsal bir tasvir yapabiliyor oluşu. Film, genel

olarak kardeşlerin evlerinde yarattıkları atmosferin içinde

geçse de sokağa dair de imgelem geliştirmemizi sağlıyor. Sinema tarihine saygı duruşu olarak da

nitelendirebileceğimiz senar-yosuyla, öğrenci hareketlerinde önemli referanslarımızdan biri olan 68 Olayları'na daha dışa-

rıdan bakmak isteyenler için estetik bir bakış açısı yaratıyor.

The Dreamers (Düşler, Tutkular, Gerçekler)

İnan Temelkuran tarafından yönetilen filmin içinde öğrenci

hareketine dair görünür tek bir gösterge bile yok. Sizlere bu filmi seçme sebebimiz, öğrenci-lerin ve öğrenci hareketinin tam

karşısında konumlanan yıkıcı, yok edici, otoriter ideolojilerin

okullara, öğrencilerin gündelik

hayatlarına ve kültürlerine nasıl derinden işlediğini gösteriyor oluşu. İzmir’in Bornova ilçe-

sinde geçen film, Bornova’nın ara sokaklarını sinema tarihine kazandırırken; filmde kullanı-lan beyaza kaçan filtreler, aynı

zamanda gençliğin ‘göz kamaş-masını da resmediyor.

Ne izlemeli? Ne okumalı?“Bu öğrencilere bu işi mi öğrettiler?”Araştırmacı gazeteciler Gökçer Tahincioğlu ve Kemal Göktaş tarafından hazırlanan kitap, 2013 yılında İletişim Yayınları aracılığıyla okuyucu ile buluştu. Kitap, “Yumurta, Öğrencilere Dönük Baskıların Bilançosu, Baskı Rejimi, ODTÜ, Gezi ve Gençlik gibi başlıklardan olu-şuyor. Öğrenci hareketinin kısa

bir tarihçesini de içeren kitap İttihat ve Terakki döneminden, AKP dönemine kadar, Türki-ye’deki ‘Öğrenci Hareketi’nin son yıllarda yaşadığı, tutuklu-luk, gözaltı ve işkence gibi di-namikleri ve dahasını anlamak isteyenler için kaynak kitabınız olabilecek nitelikte. (İletişim Yayınları)

Akademisyen Altuğ Yalçın-taş tarafından kaleme alınan Kantindeki Politik Ekonomi, öğrenci hareketlerine mekan-sal bir boyut kazandırıyor. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bulunan Altkantin’in 1994-2001 yılları arasında sosyalleşmelerinin ve siyasallaşmalarının ürünü

olan metinlerden ve görsel materyallerden oluşan ki-tap, öğrenci hareketi üzerine yazılmış yazılar ve fotoğraflarla bir ‘belgesel’ olma niteliğinde. Kitap, öğrenci hareketine dair etnografik bir kaynak olarak da zevkle okunabilecek önemli bir bellek çalışması. (Phoenix Yayınevi)

Kantindeki Politik Ekonomi

Fotoğraf: egeposatasi.com

Beyza Kural (Bianet) Türkiye’deki öğrenci hareketi, kendilerine dair sorunların yanı sıra ülkedeki sorunları da gündemlerine taşıyor. Çoğu zaman herhangi bir konuda en çabuk tepkinin öğrenci-lerden geldiğini görüyoruz. Okullar açıldığında, öğrencilerin geçtiğimiz yıl final sınavlarına gölgesinde çalıştığı Gezi Direnişi’nin esintisi hissediliyordu. Bu esinti dayanışma-yı, polis şiddetini ve elbette kayıp-ları barındırıyor. Öğrenciler yeni seneye polisin kampüslere girmesine dair adımlar, İçişleri Bakanlığı’nın üniversitelere dair genelgesi gibi gündemlerle başladı. Tutuklu öğrenciler sorunu ise ne yazıkki geçen senelerden bu seneye aktarıldı. Barınma, yemek, ulaşım gibi temel sorunlar da devam ediyor. Ankara’da mahallelilerle birlikte yol yapımına karşı çıkan ODTÜ’lü öğrencilerin direnişi ise sürüyor.

Türkiye’deki öğrenci hareketinin gündeminde hangi

konular var, politika neler üzerinden

şekilleniyor?

Bornova Bornova

Page 5: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

98 Kasım2013 Sayı36 Kasım2013 Sayı36

Kitap kokan yirmi gün7. Beyoğlu Sahaf Festivali kapsamında sahaflığın tanımını gerçek ustalarından dinlemek ve birbirinden özel eserleri yakından incelemek için İstanbul’daydık. Sohbet esnasında kimi zaman sitemlerini dile getirdiler, kimi zamansa yılların birikimi olan hikayelerinden anlattılar

Dila Begüm Kocaman

İstanbul’un eski sahafla-rından olan İdris Ağır, sahafı okuyucuyla kitap arasında bir köprü olarak

nitelendiriyor; “Sahaf bilgi-lenmek zorundadır. Kitaba ruhunu katar, niceliğini katar ve okura ulaştırır. Sahafın daima kitap okurundan bir adım önde olma gibi bir çabası olmalıdır. Sahaf eski kita-bın güler yüzüdür” diyor ve sözlerine sahaflık için üç şey gerekir diyerek devam edi-yor: “Birincisi geniş bir yer. Kitapta sınır yoktur. İkincisi bol para. Eski yazım, değerli kitapları alabilmek ciddi bir maddi güç gerektirir. Üçün-cüsü sabır. Bir külliyatın eksik ciltlerini tamamlamaya ömrün yetmez belki ama beklersin işte, aşktır...”

‘Ateş, su, kadın’Tüm bu kitapları nasıl topladı-nız diye sorduğumda pek farklı bir cevap alamasam da değişik bir cevap aldığım kesin. Kitabın üç düşmanı var diyor hangi sahafa sorsam; “Ateş, su, kadın!” Bir kadının ilk işiymiş erkek öldüğünde kitapları acımadan atması. Eskiciler, çöpçüler toplar da kıyamaz getirirmiş sahaflara, tabi biraz da para kazanmak amacıyla. Hurdacılar iyi toplayıcıymış, özenle ayırır öyle getirirmiş ilişkide olduğu sahafa. Bazen de okuyucu tekrar okumayacağı kitapları okumak istedikleriyle değiştirirmiş. Sir-külasyon hep sağlanır diyorlar da, yaşlı bir sahaf iç geçirmeden edemiyor: “Ben ölünce kim bilir tüm bu kitaplarım hangi sahafa, hangi çöplükten geçecek…”

‘İzmirdeki sahafların ken-

dilerini ön plana çıkarma gibi bir dertleri yok!’Sahaflar Birliği Derneği Başka-nı Emin Nedret İşli biraz sitem-kar söylüyor bunları. İzmir’de iletişimde oldukları birkaç sahaf bulunduğunu ancak festivallere katılım sağlamadıklarını ve bunun nedenini anlayamadı-ğını söylüyor. “Daha da garip bir yanı varsa bunun, bırakın İstanbul’a gelmeyi, dükkanları-nın kapısından çıkıp İzmir’deki fuarlara bile katılmıyorlar” diye ekliyor. Bu yüzden Kemeraltı’na doğru yola çıkıyorum, Hisarönü Sahhafiye’nin kapısını tıklatı-

yorum ve Ali Haydar Toprak’la sohbete başlıyoruz: “Yaşlı, huysuz ve asosyal bir adamım ben! Ne işim var İstanbul’da, festivalde! Orada kazandığım benim hangi masrafımı karşıla-yacak ki? Hem benim iki kitabı kaldırmaya halim kalmamış, festivalde neymiş!”İstanbuldaki sahafların İzmir’e gelip kitapları ölü fiyata topladığını söylerken, yaşam şartlarının zorlaşması ve tekno-lojinin de etkisiyle kitaba olan ilginin neredeyse bittiğinden bahsediyor Ali Haydar Bey. İstanbul’daki sahafların belli bir

okuyucu kitlesi olduğunu ancak İzmir’de böyle bir şey olmadığı-nı da ekliyor sözlerine. Gelişen teknolojinin tek yararı varsa sahaflara, o da internet sayesin-de daha çok okuyucuya ulaşma imkanını bulmuş olmaları sanırım. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, elinde belki de son basımı olan bir kitabı gösterip meraklısına ulaştırabiliyorlar artık. E-kitap ve benzeri uygula-malar ne kadar artsa da o kitap-ların kokusundan vazgeçemeyen hala birçok kişi var çünkü!Haberin devamını Ünivers ’da okuyabilirsiniz.

Toz toprak içinde bir tarihi yapıİzmir’de artan trafik sorununu azaltmak için başlatılan ‘Konak Tünelleri ve Yeşildere Köprülü Kavşağı’ projesinin inşaat alanının hemen yanında kalan ve yıkılacağı söylentileri çıkan İlyas Peygamber Kilisesi’nin akibeti hakkında son nokta kondu

Engin Öztürk

İki sene önce temeli atılan ve 1674 metre uzunluğun-da olması planlanan Konak Tüneli’nin inşaat çalışma-

ları hala devam ediyor. Trafiği rahatlatacağı öne sürüldüğü için yakın çevrede yaşayan bir kesimin büyük beğenisini top-layan proje, diğer yandan tarihi değerlere verdiği zararlardan ötürü tepki topluyor. O değer-lerden biri de Yeşildere Caddesi üzerinde 1846 yılında Yunanlar tarafından yapılan Hristiyan-lık, Müslümanlık ve Yahudilik dinlerinde kutsal sayılan bir peygamberin adını taşıyan İlyas Peygamber Kilisesi. 19 Eylül 2013’te İzmir Bü-yükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Yunanistan İzmir Başkonsolosu Theodore Tsakiris’i konuk etmişti. O görüşmede bu tarihi yapının geleceği hakkında konuşul-

muştu. Tsakiris, Kocaoğlu’nun tarihi değerlere önem verdiğini ve yıkılması gündeme gelen İlyas Peygamber Kilisesi’nin başarılı bir şekilde İzmir’e kazandırılaca-ğını söylemişti.Eski eserlerin kente kazandırıl-ması konusunda hassasiyetlerini belirten Başkan Kocaoğlu ise: “Yeşildere’de askeri bölgede kalan İlyas Peygamber Kilisesi’nin viyadükler dolayısıyla yıkılacağı şeklinde bir duyum alınmış. Ancak binanın tescilli olduğu ve yıkılmayacağı bilgisi geldi. Bu binanın restorasyonu için bizden katkı istediler. Bunun için öncelikle Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın muhatabı Türk Kültür Bakanlığı’ndan bunu talep etmesi gerekiyor. Askeriyeden yer alındıktan sonra İzmir Valiliği ile beraber, buradaki restorasyon fonundan projeleri yaparız’’ dedi ve daha önce yenilenerek şehre kazandırdıkları tarihi yapılardan bazı örnekler verdi.İnşaat sürecinden sorumlu Şan-

tiye Müdürü, tarihi yapıyla ilgili net bilgi vermekten kaçınırken, “Kilisenin bizim çalışmalarımız-la alakası yok. İnşaat sınırları-mız içinde değil. Zaten çok yol katettik, kiliseye dokunmadık” dedi ve kiliseyle ilgili son kararın Kültür Bakanlığı ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından verilece-ğini söyledi.Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Müdür Yardımcısı ise konuyla ilgili “Bizim bu konuda açık-lama yapma yetkimiz yok. Aslında konunun direkt olarak bizle ilgisi de yok. Ancak Kültür Bakanlığı’ndan bize gelen yazıda yapıyla ilgili planlamalar yapıl-dığı, ödeneği çıktığı ve restore edileceği söyleniyordu’’ dedi.Konuyla ilgili yetkili kişilerin demeçlerinde tünel inşaatının bitiş tarihi ya da kilisenin restore işlemlerinin başlangıç tarihi için net bir zaman belirtilmiyor. Kesin olan tek şey 167 yıllık bu yapının yenilenerek ayakta kal-maya devam edecek olması.

hak kültür-sanat

Yarım asırlık ‘Altın Portakal’Bu yıl 50’ncisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali ödüllerini dağıtırken, Taksim Gezi Parkı direnişi, Rojava direnişi ve Paris Katliamı ödül sahipleri tarafından unutulmadı

Çağrı Öner

Türk sineması-nın en önemli organizasyonla-rından biri olan

Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali geç-tiğimiz Ekim ayında 50.’sini düzenleyerek ‘yarım asırlık festival’ olma ünvanına sahip oldu. Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray’ın jüri üyeliğini yaptığı gecede 350 bin lira değerindeki bü-yük ödül, Ramin Matin’in yönettiği ‘Kusursuzlar’ ile Ferit Karahan’ın yönetmen-liğini üstlendiği ‘Cennetten Kovulmak’ filmleri arasında-paylaşıldı.

Her yer Taksim, Rojava, Parisİstanbul’da Kürt işçilerin çalıştığı bir inşaatın elektrik mühendisi olan Emine ile Muş’un bir köyünde ‘İstan-bul’ hayalleri kuran Ayşe’nin kesişen öyküsünü konu alan ‘Cennetten Kovulmak’ fil-minin ödülü, yönetmen Ferit Karahan tarafından Rojava

ve Taksim direnişine adandı. Öte yandan ‘En İyi Belgesel’ seçilen ‘Tek Başına Dans’ ve ‘Fecira’nın yönetmeni Piran Baydemir de, aldığı ödülü Paris Katliamı’nda yaşamını yitiren üç kadına ve Rojava’ya adadığını belirtti. Taksim Gezi Parkı direnişi ve çeşitli kitlesel olayların gündemde olmaya devam edereken, ‘kısa film dalında Jüri Özel Ödülü’nü alan ‘Tornistan’ filminin yönetmeni Ayşe Kartal da, ödülünü Gezi Parkı’nda hayatını kaybeden, yaralanan ve kalbi kırılan tüm insanlara adadığını ifade etti. Üç yönetmenin de konuşmalarının ardından salonda “Her yer Taksim, her yer direniş” sesleri yükseldi.

“Alpman: Öyle filmler izliyorum ki...”‘Kusursuzlar’ın yönetmeni Ramin Matin, hem ana jüriden hem de Film-Yön jü-risinden iki yönetmen ödülü birden kazanırken Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın yönettiği ‘Mavi Dalga’ da en iyi film ödülüne layık görül-

dü. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görülen Zey-nep Çamcı, Türkan Şoray’ın başkan olduğu jüriden ödül almanın başka bir heyecan olduğunu dile getirerek ödü-lünü Meryem gibi umutları tükenmeyen tüm insanlara adadı. Yeşim Ustaoğlu baş-kanlığındaki Oscar’lı Leyla Hatemi’nin de yer aldığı uluslararası jüri Nawapol, Thamrongrattanarit’in yö-nettiği ‘36’yı en iyi film seçti. 50. Altın Portakal’a dair gö-rüşlerini dile getiren Birgün gazetesi yazarlarından Nazım Alpman, “Festivallerde öyle filmler izliyorum ki, çıkışta kendimi psikolojik desteğe muhtaç halde buluyorum! Salı gecesi (8 Ekim) festivale katılmayan bir film için “Özel Gösterim” yapıldı. Bir filmden çok sosyal sorumlu-luk projesi ruhuyla çalışılmış ve çok geniş bir oyuncu kad-rosuyla, çok emek verilerek tamamlanmış ‘Halam Geldi’ izleyen herkesin büyük beğe-nisini topladı. Salonda büyük bir coşku yarattı” dedi.

50. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ödül Alan Filmler

En İyi Film: Kusursuzlar (Ramin Matin) ve Cennetten Kovulmak (Ferit Karahan)En İyi İlk Film: Mavi Dalga (Zeynep Dadak, Merve Kayan)SİYAD En İyi Film: Kutsal Bir Gün (Serdar Temizkan)Yönetmen: Ramin Matin (Kusursuzlar)Film-Yön Jürisi En İyi Yönetmen: Ramin Matin (Kusursuzlar)Senaryo: Zeynep Dadak, Merve Kayan (Mavi Dalga)Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran (Meryem)Müzik: YoukiYamamoto (Meryem)Kadın Oyuncu: Zeynep Çamcı (Meryem)Erkek Oyuncu: Hakan Yufkacıgil (Uzun Yol)Yardımcı Kadın Oyuncu: Gülistan Acet (Cennetten Kovulmak)Yardımcı Erkek Oyuncu: Ahmet Özarslan (Uzun Yol)Kurgu: Çiçek Kahraman (Mavi Dalga)Sanat Yönetmeni: Selda Çiçek, Sırma Bradley (Kutsal Bir Gün)

Behlül Dal Jüri Özel Ödülü: Mavi RingDr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü: Meryem (ses tasarımı ve efekt)Jüri Özel Film: Rojin Tekin (Cennetten Kovulmak)Antalya Kent Konseyi Özel Ödülü: Meryem

Uluslararası Uzun Metraj Film YarışmasıEn İyi Film: 36 (NawapolThamrongrattanarit)SİYAD Jürisi En İyi Film: Tuhaf Kedicik (RamonZürcher)Gençlik Jürisi Özel Ödülü: Tuhaf Kedicik

Ulusal Belgesel YarışmasıEn İyi Belgesel: ‘Fecira’ (Piran Baydemir), ‘Tek Başına Dans’ (Birnur Pilavcı)En İyi İlk Belgesel: Mustafa’nın Yaşam Zinciri (Doğu Akıncı)Jüri Özel Ödülü: Hay Vay Zaman (Nezahat Gündoğan)Ulusal Kısa Film YarışmasıEn İyi Kısa Film: Karpuz Cenneti (Gülistan Acet), Patika (Onur Yağız)Jüri Özel Ödülü: Tornistan (Ayce Kartal)

Demokratikleşme Paketi tartışmalara neden olduUzun süredir ülke gündemini meşgul eden Demokratikleşme Paketi açıklandı. Eğitim, politika, kültür, kamu gibi alanlarda önemli kararların açıklandığı paket, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi

Asya DoğanGizem Yenikler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan ‘Demok-ratikleşme Paketi’

kimseyi memnun etmemiş gözüküyor. Paketin açıklanma-sından sonra en çok tartışılan konular; kamuda baş örtüsü yasağının kaldırılması, ana dilde eğitim ve seçim barajında değişiklik oldu. Pakette eski köy isimlerinin verilmesi, öğrenci andının kaldırılması, Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi, ‘X, W ve Q’ harflerinin kullanılabilmesi ve Roman Enstitüsü gibi bir çok yenilik de var.Açıklanan pakette en çok dikkat çeken konu ise; seçim barajın-daki yenilikler oldu. Pakette üç farklı alternatifi tartışmaya açtıklarını belirten Başbakan Erdoğan: “Mevcut sistemle devam edebiliriz, yani yüzde 10 barajıyla. Barajı yüzde 5’e çekip, beş’li gruplandırma ile ‘Daral-

tılmış Bölge Seçim Sistemi’ni uygulayabiliriz” dedi.Demokratikleşme Paketi’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş başkanlık sisteminin getiril-mesi ve siyasi partilerin üyelik-teki engellerinin kaldırılması tartışılan diğer konular oldu. Bunlara ek olarak, siyasi partiler kanundaki değişikliklere farklı dil ve lehçelerde propagan-da imkanı getiren paket, Türkçe’nin yanında diğer dillerin de kullanım alanını genişlettiği gibi, ön seçimlerde farklı dillerde pro-paganda imkanı da sağladı.Demokratikleşme Paketi’nde yer alan bir diğer önemli madde ise, yaşam tarzına müda-hale ve ayrımcılık konuları oldu. Bu tür olaylarda yaptırımların daha ağır olacağı açıklanan pakette dile getirildi.

Demokratikleşme Paketi’nde açıklanan, ‘bilgisayar klavyeleri-ne özgürlük’ konusuda farklı bir tartışma konusu oldu. Klavyeler yerine gazetecilere özgürlük iste-yenler bu maddeye oldukça sert tepki gösterdi. Bu durumun yanı sıra pakette, Türkçe’de kullanıl-mayan “X, W ve Q” harflerinin

yazı

dilinde kullanım kararı da çıktı.

Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’nda değişiklikPakette açıklanan ‘Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Yapılan bu değişikliğe göre; açık alanlardaki toplan-tılar gün batımından bir saat sonraya kadar devam edebilecek, güneş batmadan ise bitirilecek. Demokrasi Paketi ayrıca eği-

timde de bir takım yenilikleri beraberinde getirdi. Bunların

en önemlisi, özel okul-lardaki ana dil ve lehçe eğitim hakkının önünün açılması oldu.Demokrasi Paketi’nin açıklanmasıyla birlikte birtakım yenilikler oldu. Kamuda baş örtüsünün serbest olmasıyla birlikte, kamu kurum ve kuru-luşlarında başörtüsüyle çalışmanın önü açılmış

oldu. Ancak, açıkla-nan Demokratikleşme

Paketi’nin en çok ses getiren maddesi, Andımız’ın kaldırıl-

ması oldu. Andımız’ın kaldırıl-

ması kimi kesimlerce doğru bir karar olarak değerlendirilirken, bazı kesimlerin büyük tepkisine neden oldu.Demokratikleşme Paketi’ndeki bir diğer değişiklik ise, Roman Dil ve Kültür Enstitütüsü ku-rulması oldu. Roman Çalıştayı sonrası çalışmaların hızlandırı-lacağı aktarılırken, Romanların bu sayede yaşadıkları sorunlara çözüm bulmaları hedefleniyor. Ayrıca Romanlar için TOKİ eliyle ‘Roman konutları’ yapımı-na da devam ediliyor.

Alevilere üniversite adıÇok konuşulan pakette Ale-viler için de bir madde çıktı. Nevşehir Üniversitesi’nin adı-nın, Hacı Bektaş-i Veli olarak değiştirilmesine karar verildi. Ancak, bu durum Alevileri memnun etmedi. Paketin açık-lanmasıyla birlikte Aleviler: “Paketten bizim adımıza hiçbir şey çıkmadı. Bu mu demok-ratikleşme paketi?” diyerek tepkilerini dile getirdi.

Page 6: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

11 sporspor10 Kasım2013 Sayı36 Kasım2013 Sayı36

Aşkın PazarcıklıBurak Karayalçın

Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan derbide, müsabaka 2-1 Galatasaray’ın

üstünlüğü ile devam ederken Melo’nun 90 + 2. dakikada yaptığı faul sonucu kırmızı kart görmesiyle Beşiktaş taraftarı Olimpiyat stadında sahaya girerek müsabakanın yarıda kalmasına sebep oldu. Yaşanan olaylar sonucunda 12’si çocuk 67 kişi gözaltına alındı. Olaylı derbinin yankıları devam ederken, İstanbul Emniyeti başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe tribün liderleri olmak üzere 16 ilçede düzenlediği operasyonlarla yaklaşık 70 kişiyi gözaltına aldı. Sosyal medyada büyük yankı uyandıran gözaltılar sonucunda bazı kullanıcılar, operasyonları Gezi olaylarında öne çıkan Beşiktaş taraftar grubu “Çarşı’’ için yapılan karalama kampanyası olarak gördü.

Taraftar ne düşünüyor?Taraftar gözaltılarını ve sporda şiddet yasasını Taraftar Hakları Derneği Başkanı Devrim Cem ve Karşıyaka Taraftar Derneği Başkanı Okan Kırmacı’ya sorduk.

Taraftar Hakları Derneği Başkanı Devrim Cem taraftar gözaltıları hakkında görüşlerini şöyle açıkladı: ‘’Yapılan operasyonun zamanlaması ve gözaltına alınan kişilere baktığımızda, topluma ve tribünlere bir mesaj verildiği kanaatindeyiz. Yaşanılanlar ve yapılanlar, bizlerin ‘tribün mühendisliği’ ile karşı karşıya

2020 Olimpiyatlarını neden kaybettik soruları sorulmaya başlamışken cevap Türkiye’nin sayılı derbilerinden biri olan Beşiktaş – Galatasaray karşılaşmasından geldi. Olaylar sonucunda yaşanan taraftar gözaltılarını İzmir’deki taraftarlara sorduk

Fotoğraf: Halkingazetesi.com

olduğumuzu göstermektedir.”Cem, siyasal iktidarın ve ilgili kurumlarının Gezi olayları süresinde ve sonrasında yapmış olduğu açıklamaları dikkate aldığımızda, tribün liderlerine yönelik operasyonun Gezi olaylarıyla ilgisi olduğunu belirtti. Taraftar Hakları Derneği Başkanı, tribünlerdeki şiddet, toplumsal yaşamda her alanda hemen her gün karşımıza dikilen sözlü ve fiziki şiddetin sadece haftada bir ortaya çıkan bölümü olduğunu ifade etti.Karşıyaka Taraftar Derneği Başkanı Okan Kırmacı taraftar gözaltıları konusunda herkesin özeleştiri yapması gerektiğini söyledi. 40 senedir maçlara gittiğini belirten Kırmacı tribünlerin içinde hiçbir zaman siyasetin olmadığını ama son üç seneye bakıldığı zaman özellikle iktidarın, halkın ve taraftar gruplarının üzerinde baskı kurmaya başladığını ve gözaltıların hükümetin hayatın her alanındaki yasakları sonucunda taraftarın isyanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Kırmacıya taraftar gözaltıları ile ilgili sorular sorduk:

Ünivers: Beşiktaş - Galatasaray maçındaki taraftar gözaltılarının ‘Gezi’ ile bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?O.K: Tribünlerin önde gelen liderlerinin belli bir siyasi ideolojinin peşinden gitmesi doğru değil. Çünkü bu

insanların arkasında belli bir kitle var. İstedikleri zaman bu kitleyi yönlendirme gücüne sahipler. Şahsi görüşlerin 15-16 yaşındaki çocukları etkilememesi gerekir. Beşiktaş

Çarşı’nın başına gelen bundan ibarettir. Çarşı’yı asıl temsil eden

insanların hiçbiri gözaltına alınmamıştır. Gözaltına alınanlar uç noktalara gidenlerdi.

Ünivers: Tribünde Gezi lehine sloganlar atılması hakkında düşünceleriniz nelerdir? Karşıyaka taraftarı olarak emniyet yetkililerinden bu konu hakkında bir uyarı aldınız mı?O.K: Karşıyaka taraftarı olarak bu konuda hiçbir zaman İzmir Emniyeti ile karşı karşıya gelmedik. Bu konuda ne kadar sağduyulu olduğumuzu bildikleri için hiçbir sorun çıkarmadılar. Hatta ‘Gezi’ olayları sırasında emniyetle taraftarı karşı karşıya getirmemek için çaba sarfettik. Hak, hukuk çerçevesinde ‘Karşıyaka Çarşı’ her türlü isyanın içerisinde vardır, olmaya da devam edecektir.

Ünivers: Sporda şiddet yasası hakkında görüşleriniz nelerdir?O.K: Türkiye Cumhuriyeti’nde çıkan kanunların hepsi önce vicdana hitap etmeli. Ortada stat yokken, koltuk yerine taşa

otururken, tuvalet yokken sen sporda şiddet yasası çıkartırsan komik olur. Aynı zamanda mecliste hayatında maça gitmemiş insanların gece yarısı toplanıp da bu kanunu çıkarması doğru değildir. Sporda şiddet yasası olmalıdır ama kanun çıkmadan önce statların genel yapısı düzenlenmeli ve bu insanların tribünde neden kavga ettiği araştırılmalıdır. Ayrıca, bu kanun insan haklarına aykırıdır. Kanada ve Fransa’dan aldığın kanunu Türkiye’de uygulamaya kalkarsan hiçbir sonuç alamazsın.

Ünivers: Gözaltılara karşı İzmir’deki diğer taraftar gruplarıyla bir araya gelmeyi düşündünüz mü?O.K: Toplum içerisinde ayrı görüşlere sahip insanlar var.

İzmir’deki diğer taraftar gruplarının kendi içinde birden fazla olması sebebiyle böyle bir şey söz

konusu değildir.

Taraftarlardan gözaltılara tepkiGözaltılara karşı Spor Emek-Sen ve taraftar grupları ortak açıklama yaptı. Yapılan açıklamada: “Statlarımızda, siyasi iktidarın baskıcı politika ve söylemlerine karşı oluşan atmosfer, Taksim Gezi olaylarından sonra tüm Türkiye’de yaşananların başka bir biçimde ifadesidir. Sayısı yüzbinleri aşan taraftarların ortak duygusu, halkın talepleridir” ifadesi yer aldı.Açıklama “Biz aşağıda imzası olan sendika, dernek

ve taraftar gurupları olarak, siyasal iktidarın, spor ve spor alanlarına dönük söylem ve politikalarının ciddi sorunlar yarattığını düşünüyoruz. Taraftarların sorunlarını çözmek yerine, stadyumlarda halkın sesini kısma gayretinizi izliyoruz!” şeklinde devam etti.

Gözaltılara karşı yapılan açıklama “Stadyumlardaki her türlü olayda halkın ortak duygusunu paylaşan bizleri hedefe koyan açıklamalara ve politikalara karşı, taraftar haklarının korunması için birlikte hareket etme ve dayanışma içerisinde olacağımızı ilan ediyoruz” çağrısıyla sona erdi.

Spor’da şiddet yasası yeterli mi?

Müsabakada çıkan olaylar sonucu akla gelen ilk soru 6222 no’lu Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun’un yeterli olup olmadığıydı. Yasaya göre müsabaka alanına giren kişi veya kişiler üç aydan bir yıla kadar hapis ya da adli para cezası ile cezalandırılır. Fiilin müsabakanın seyrini veya güvenliğini bozması halinde, fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılır.

“Gidebileceğimiz yere kadar gitmek istiyoruz!”

Mehmet Ali Yemişcigil

Polonya’dan sevindirici haber 17 Ekim’de geldi. Konak, deplas-manda 0-0 berabere

kalmış ve tur atlamıştı. Anlaşı-lan, 5 senedir süren bir başarı hikayesi, bu skorla birlikte tam gaz devam ediyordu. 9-10 Kasım’da başlayacak Neu-lengbach maçları öncesi takı-mın hikayesini hatırlayalım.Konak Belediyespor, geç-tiğimiz sezonu şampiyon tamamlayarak Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazan-dı. Ardından oynadığı ilk tur maçında Polonya ekiplerin-den RTP Unia Raciborz ile eşleşti ve ilk maçını İzmir’de Alsancak Stadı'nda oynadı.Maçtan önceki günlerde Ko-nak Belediye Başkanı Hakan Tartan tüm İzmirlileri maça davet etmişti. Yaklaşık 5-6bin seyirci vardı. Stad şenlik alanı gibi, bando takımı, davul ve zurnasıyla gelenler, farklı ta-kımlardan olmalarına rağmen Konak’ı destekleyen kadın futbolcular…

Seyirci sıkıntısı...Maçı izlerken karşılaştığımız Karadeniz Ereğlispor’dan fut-bolcu Zübeyde Kaya, İzmir'e bu maçı izlemek için gelmiş ve maçın önemini şu şekil-de anlatıyor: “Şampiyonlar Ligi'nde ilk defa bir üst tura çıkmış bir takım; fazlasıyla gurur duyuyoruz. Buraya iki sebeple geldim; ilki, Şam-piyonlar Ligi atmosferini

yakından görmek, ikincisi ise kadın futbolundaki en büyük dezavantajı olan seyirci eksikliğinin bir nebze olsun çözülebildiğini görmek ve içinde bulunmak. Maç için ise şunu diyebilirim, Konak Be-lediyespor burada bulunmayı fazlasıyla hakediyor.”Maçta, az ama öz tarafta-rının desteğini arkasına alarak başarılı bir performans sergileyen Konak Belediyes-por, kendi evinde oynadığı ilk maçı 2-1 kazandı. Gali-biyetin ardından çıktıkları ilk antremana konuk olduk. Hüseyin hoca, takımın hika-yesini şöyle anlattı: “Takım 2006’da kurulmuş. Ben bir sene sonra göreve geldim. Göreve geldiğimde takım bölgesel lig'deydi. Her sene üstüne koyarak 1.Lig’e kadar gelmeyi başardık. Geçtiğimiz sezonda Türkiye şampiyonu olduk. Şampiyonlar Ligi’nde de gruptan çıkan ilk Türk takımı olduk ve yolumuza devam ediyoruz.”Tavur, başarıyla birlikte deği-şen hedef leri hakkında şunları söyledi: “İlk geldiğimde tabii ki hedef bu değildi, iyi bir takım yaratıp 1.Lig’e çık-maktı. Bunu da başardıktan sonraki hedefimiz şampiyon-luktu. Geçen sezon bunu da başardık. Şampiyon olduktan sonra kendimize yeni bir yol belirlemiştik, 'Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmak’. Bunu da gerçekleştirdik, şimdi de gidebileceğimiz yere kadar gitmek istiyoruz.”

“İzmir’deki iş kadınların-dan destek bekliyoruz”Kadın futbolunda üzücü ger-çekleri var; medyanın, taraftar-ların ve sponsorların ilgisizli-ği... Bunlarla ilgili olarak ise dertliydi başarılı teknik adam. “Sponsorumuz yok. Bizim sponsorumuz sadece belediye başkanımız Hakan Tartan. Onun destekleriyle buralara kadar geldik. Bu konuda da özellikle İzmir’deki iş kadın-larından destek bekliyoruz. Çünkü bir yerde, biz kadının adını duyurmaya çalışıyoruz. Taraftar meselesine gelince. Seyirci azdı, ama geçmişe bak-tığımızda maçlarımızı 40-50 kişiye oynadığımız zamanlar vardı. hakan tartan'ın hedefi stadı doldurmaktı. Ancak bizi bu rakamlar bile motive etmeye yetiyor.”

“Artık basında daha çok çıkıyoruz”“İşin medya tarafında ise, bugüne kadar basından çok fazla destek aldığımız söyle-nemez. Yani biz hep şundan şikayet ediyorduk, Türkiye şampiyonluğuna oynarken bile destek alamadık. Bu işin, biraz da başarıyla paralel olduğunu düşünüyorum. Şu an hem yerel hem de uluslararası basında reklamımız fazlasıyla yapılıyor. Bu da bizi fazlasıyla mutlu ediyor."Son olarak Şampiyonlar Ligi'ne her zaman katılmak istedikle-rine değinen Hüseyin Tavur, “Bunun için de hep şampiyon olmalıyız” dedi.

Amazonlar, kadın savaşçılardır ve İzmir’in onlar tarafından kurulduğu söylenir. Şimdi o savaşçılar güçlerini yeşil sahada sergiliyor. İlk kez bir Türk takımının gruptan çıkmayı başardığı Şampiyonlar Ligi’nde, İzmir’den bir takım adını son 16’ya yazdırmayı başardı: Konak Belediyespor kadın futbol takımı. Başarının mimarı Konak Belediyespor Bayan Futbol Takımları Teknik Sorumlusu Hüseyin Tavur bu başarıyı anlattı

Buenos Aires’deki sonuç birşeyleri değiştirebilir2020 Olimpiyatları’nın Tokyo’da yapılacağı 7 Eylül’de kesinleşti. Bu durumda en büyük hayal kırıklığını Türkiye yaşadı. Milli olimpiyat Komitesi Basın Danışmanı Ömer Saraç ile süreci ve sonrasını konuştuk

Mehmet Ali Yemişcigil

Bildiğimiz kadarıyla yerel ve yurtdışı basını Türkiye’yi favori gösteriyordu...Ömer Saraç: Aslında evet... Mart ayında, İstanbul bir çok kişi ve ana akım medya tarafından favori gösteri-liyordu. Ancak şöyle bir gerçek vardı ki yapılan an-ketlerde Tokyo, bizden daha ilerde ve evsahipliğine daha yakın çıkan taraf oluyordu.

Ne oldu da kaybetti Türkiye?Ö.S: Haziran ayında yaşa-nan Gezi Parkı olayları ve patlayan doping skandalları bizi daha da geriye götür-dü. Özellikle Madrid ve Tokyo basını bu olayları çok fazla kullandı. Bun-ların dışında etkileyen bir başka olay daha vardı; şike olayları, yani 3 Temmuz süreci. 7 Eylül’de Buenos Aires’de doping ile ilgili çok fazla soru aldık ve bunlara verilen cevapların komite üyelerini tatmin etmedi-ğini düşünüyorum. Ayrıca biz, sunumlarımızda 19.1 milyar dolarlık bir bütçe-den bahsettik. Madrid’in 1 milyar, Tokyo’nun ise 4.1 milyar dolarlık bütçelerinin bizim bütçemize göre daha ideal olduğu da söylenebilir. Ayrıca duyumlarımıza göre, Olimpiyat Komitesi buraya ziyarete geldiğinde çok ra-hat bir ziyaret yaptı. Trafiğe

takılmadan, istedikleri saat-te istedikleri yerlere gittiler. Ancak daha sonrasında yaptıkları araştırmalarda trafiğin İstanbul için çok ciddi bir sorun olduğunu öğrendiler ve buna göre yeniden notladılar. Bun-ların hepsinin birer etken olduğunu düşünüyorum.”

Türkiye bu bütçenin tamamını sadece olimpi-yatlara mı ayırdı?Ö.S: Tam tersi, temsilci-lerimiz her ne kadar bu bütçenin sadece olimpi-yatlara aktarılacak diye bakılmaması gerektiğini söylese de, yüksek miktar, komite üyelerinin gözünü korkuttu.

Peki bu sonuç bir şeyleri değiştirecek mi?Türkiye’nin bundan sonra enerjisini doping ile müca-deleye ve altyapıdan daha fazla, oyuncu yetiştirmeye harcayacağını söyleyebi-lirim. Alt yapılarda 10-12 yaşında oyuncuların dahi dopingli çıkması, bu iki durumun ne derece acil olduğunu gösteriyor aslında. Bunun dışında Türkiye, farklı branşlarda Avrupa şampiyonaları olsun başka şampiyonalar olsun bunlara ev sahipliği yaparak sonraki yıllarda olimpiyat hayaline ulaşabilmek için yol katede-cektir.

Tribün liderlerine yönelik operasyonun Gezi olaylarıyla ilgisi vardır

Konak Belediyespor Bayan Futbol Takımı

Page 7: 2013 - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Kasim-2013.pdf · sergiledi. İran eski Cumhurbaş-kanı Mahmud Ahmedinejad her fırsatta Suriye’ye dışarıdan

İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi SAHİBİ Prof.Dr. Tunçdan Baltacıoğlu | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gökçen Karanfil HABER EKİBİ Berkant Çağlar | Setenay Doğu | Asya Doğan | Melike Futtu | Doğukan Orkun Kalkan | Burak Karayalçın | Saba Kulaksız | Aşkın Pazarcıklı | Çağrı Öner | Engin Öztürk | Fundanur Öztürk | Paşa Tars | Resul Taşan | Seda Topuz | Mehmet Ali Yemişcigil | Gizem Yenikler | Gözde Özhan TASARIM EKİBİ Dila Begüm Kocaman | Orhan Sılay Özdemirhan | Bora Sıpal

arka sayfa 12

Basım YeriHÜRRİYET MATBAASI

5501 Sokak No: 6 Kat: 1 Tuna Mahallesi Çamdibi / İZMİR

Tel:0 232 435 69 [email protected]

Kasım2013 Sayı36

The Human Body Exhibition Büyülüyor Heyecan verici insan vücutlarının ve örneklerinin yer aldığı sergi, ‘The Human Body Exhibition’ 21 Eylül 2013 tarihinden itibaren İzmir Kültürpark Atlas Pavyon’da sergilenmeye başlandı

The Human Exhibition’da örnek-leri sergilenen insan vücutları; Çin huku-

kuna uygun olarak hazırlanan Platinasyon tekniğinin araştırı-lıp geliştirilmesi ve tıp okulları-na hizmet veren Dalian Hoffen Biyo-Teknik Laboratuarı’na bağışlanmasıyla sergilenme şan-sı buldu. Cilt altında saklanan dokuları üç boyutlu bir sunum-la gözler önüne çıkaran sergi, insan vücudunun mucizesini ve işlevlerini ortaya koymayı hedefliyor. 200’den fazla insan dokusu örneğinin parçalanmış

ve bütün halinde sergilendiği bu organizyonu Gforce Exhibiti-ons İzmir’e getirdi. Sigara, obezite ve vücudun ihmal edilmesi nedeniyle oluşan hasarları tüm şeffaflığıyla içinde bulundurduğu dokuz galerisin-de sergiliyen The Human Body Exhibition, bu sayede sağlıklı bir akciğer ile sigaradan zarar görmüş akciğer arasındaki farkı gören ziyaretçilere yaşamlarını değiştirme olanakları sunuyor.Serginin Türkiye’de gerçek-leşmesini sağlayan Gforce yetkilileri; “Bu olağanüstü sergiyi İzmir Kültürpark Atlas

Pavyon’a getimekten mutluluk duyuyoruz. Hiç şüphe yok ki bu sergi ziyaretçilerin insan vücu-duna bakış açısını değiştirecek ve yaşam tarzlarını iyileştirme yönünde onlara ön ayak olacak-tır” diyor.Dünya çapında milyonlarca ziyaretçisi bulunan ve şimdi de İzmir’de sergilenen The Human Body Exhibition, 1 Aralık tarihine kadar 10.00 ve 22.00 saatleri arasında ziyaretçilerini bekliyor. Biletler; www.biletino.com adresinde sergi süresince temin edilebilir.

Tuncel Tayanç Kurtiz. Pek çok kişi onu son dönemde oynadığı dizilerinden tanıdı. Ancak o, sergilediği birbirinden önemli tiyatro oyunlarıyla bugünlere gelmişti. Filmografisinde 95 adet yapım bulunan Kurtiz, Türk sinemasının mihenk taşlarından biriydi. 27 Eylül günü evinde düşerek başını çarpması sonucu 77 yaşında hayata gözlerini yuman Kurtiz, kendi isteği üzerine Balıkesir’in Edremit ilçesinin Kazdağları eteklerindeki Çamlıbel köyünde toprağa verildi. Cenazeye yaklaşık 10 bin kişi katıldı.

“Bir gün ölürsem Yılmaz Güney’i göresim

gelmiştir”

Bu sayımıza dek, 5 yıl boyunca Ünivers’in sorumlu yazı işleri müdürülüğünü yapmış olan Profesör Sevda Alankuş’un 3 Eylül tarihli veda mektubundan:

“Sayın Hocalarım, Sevgili Mes-lektaşlarım ve Üniversite’nin çeşitli kademelerinde idari gö-revler üstlenen Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi 31 Ağustos itibariyle, 2008-2009 Akade-mik yılında göreve başladığım İEU’den ayrılmış bulunuyo-rum. Herkesle görüşme im-kanı bulamadığım için de bu e-posta ile sizlere veda etmek istedim (...)

(...) Özetle söylersek bu 5

yıl içerisinde çok meşgulduk ve bunları harika bir ekip dayanışması, enerjisi ve el-bette üst yönetim desteği ile gerçekleştirdik. Bu vesileyle yönetime geldiğimde aramız-dayken Sosyoloji Bölümü’ne geçenler de dahil, dün ve bugün İletişim Fakültesi’nin bütün kademelerinde çalışan arkadaşlarıma, doğru yolda olduğumuzu hatırlatacak övünçleri bize yaşatan öğrenci ve mezunlarımıza, bütün emekleri, dostukları ve bana hayatımın —bir yöneticinin ha-yal edebileceği— en verimli ve unutulmaz yıllarını yaşattıkları için, sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Ve elbette aynı teşekkürü,

ayrım yapmaksızın, Üniversi-tenin eski ve yeni akademik ile idari üst yönetiminin, meslektaşlarımın, değişik idari birimlerde çalışan bütün arkadaşlarımın destek ve katkıları, cesaretlendirmeleri, paha biçilmez emekleri için de tekrarlamak isterim.

Bitirirken kentler için söy-lenmiş bir eski bir Alman atasözünü üniversiteler için tekrarlamama izin verin: ‘Üniversite havası insanı özgür kılar’. O halde ‘soluğunuz uzun ve özgür olsun’…

Başka akademik ortamlarda görüşmeyi dileyerek, saygı ve sevgilerimle.”