© 2017 Turhan SEZGİN. Tüm hakları saklıdır. Bu ekitap, Turhan SEZGİN (yazar) tarafından publitory.com’da yaratılmış ve yazarın kendisi tarafından Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivs CC BY-NC-ND lisansıyla (http://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/4.0/legalcode) yayınlanmıştır. Bu ekitapdosyası, yazara atıfta bulunmak, içeriği herhangi bir değişikliğe uğratmamak ve ticari amaçla kullanmamak kaydıyla paylaşılabilir. Bu kitabın UUIDsi 370ec848-5e58-11e7-8c32-b160a219f1ad

2

KAİNAT VE YARATILIŞ SERİSİ

PERVANELERİ

BİLİRMİSİNİZ?

Yazan

Turhan Sezgin

Mekatronik uzmanı, hiperfizik ve metafizik araştırmacı

Copyright © 2017 (Yazar veya Yayıncı: Turhan Sezgin)

Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın ismi yazılmadan kısmen veya tamamen

çoğaltılması veya farklı fikirlerle farklı görüşlere çevrilmesi yasaktır.

3

İÇİNDEKİLER PERVANELERİ BİLİRMİSİNİZ?........................................................6 İŞTE CENNET…………...…………………………………………..18 ALZHEİMER NEDİR?...........................................................……….21 ÜNİVERSİTELİ HOROZ……………………………………...…….25 TEŞEKKÜRLERİMİZ O'NA…………..............................................30

Sunum: 1980 yılında başlayan araştırma ve çalışmalarımızın sonuçları

derlenerek KÂİNAT VE YARATILIŞ kitabı hazırlanmıştır. Elinizdeki bu kitap PERVANELERİ BİLİRMİSİNİZ adıyla ana kitaptan alınmış birkaç makale ile düzenlendi. Konumuz, insanın Kâinatla bağlantısı ve yaratılış sistemi üzerine kurgulanmıştır. İnsan ve ruhunun üst boyutiarla iletişimli yaşantısı ile ölüm ve ötesi için güzellikleri içeren anlatımlar yazılmıştır. İnsan yaşamının evrensel sistemler olan karadelik, cennet ve cennetten sonra yeni yaratılış konularında anlam kolaylığı için Arapça ve Osmanlıca kelimelerin yerine Türkçe kullanılmaya özen gösterdik. Noktalama işaretlerine uyularak yavaşça ve düşünerek okuduğunuzda birçok bilinmeyene kapı aralamış olacaksınız. Sıkılmadan okuyabilmeniz dileğimizle...

SUNUM İÇERİĞİ: Düşünmek güzeldir. Lakin üst boyutlardan gelen Kuran’dadır gerçek

olan. O zamanki insanların anlayabileceği şekilde kolay ve öz yazılmış olsa da, ne mutludur ki şimdiki bilimlerle detayları anlayabilenlere...

Kuran'da anlatılan doğru yolların, doğru yaşamın ne olduğunu herkes bilir, duymuştur veya okumuştur. Bunlar hep anlatılır, ayetler açıklanır ve öğretilir. İnsanların hemen hemen hepsi doğruluğun ve kötü davranışların ne olduğunu çok iyi bilir... Ama birçok insan doğruluk denince önemsemez ve boş verirler veya oluruna bırakırlar. Bu bakışla görülür ki, o insanların öğrenemedikleri veya bilmedikleri çok önemli etkileri olan muazzam bir şeyler var gözlerden kaçan. İşte bazı insanların önemsemedikleri, idrak edemedikleri veya tam inanmadıkları bu bilimsel gerçekleri, yaratılıştan itibaren olabildiğince kısaltarak, özetleyerek bilimsel verilerle ispatı mümkün halde açıklıyoruz. Zaten insanlarda doğru bilinçlenmeler kemale erdiğinde ışıldayan birçok bilinmeyen gözler önüne serilecektir.

4

İSLAM BİLİM Bilim adamları genelde dini görüşlere önem vermezler ve din tabanlı

araştırmalardan kaçınırlar. Bu sebeple araştırmaları devam eden birçok gizem ve bilinmeyenlerin ipuçları bulunamamaktadır. Oysaki aranan gerçekler dini belgelerde, Kuran, Tevrat ve İncil’in temelinde gizlenmiş olabilir. Birçok mitolojik bilgi ve dini anlatımların temelinde gerçekler yatar. Bu gerçekler üzerine farklı anlatımlarla anlamlar karışmış olabilir ya da bugün anlaşılamamaktadır.

Aslında birçok efsane ve mitolojik bilgilerin unutulmamasının sebebi onların bir gerçeği vurguluyor olmasından kaynaklanıyor. Yoksa rasgele yazılmış bir belge, hikâye ya da efsane unutulmaya mahkûmdur. İşte böyle anlatımları öze indirgeyerek günümüzün bilimsel verileriyle sentezlediğimizde birçok bilinmeyene kapı açılmış olacaktır. Başta Kuran açıklamalarında bulunan evren, yaratılış ve yaşam sırlarından bilimsel kanıtlarla idrak edebildiklerimiz ön plana çıkarılarak sizlere makaleler halinde sunuyoruz.

“Kâinat ve Yaratılış” bir din kitabı değildir ve din tabanlı çalışmalarımızın sonucunda ulaşılan bilimsel gerçeklerden kanıtlananlar teori olarak yazılmıştır. Örneğin, Evrenin kozmik yumurtalarla trilyonlarca defa Big bang’lerle yaratılması ve Yerçekimi, Karadelik, Antimadde kanıtları ile Ruh, Nefs, Rüyalar ve de Ölüm ve ötesi...

Kur’an öğretileri, ruhun yaratılışına en uygun saflık ve doğruluk felsefesiyle bu devasa boyutlardan en iyi yararlanmanın ipuçlarını insanlara sunmaktadır... Bilimle sentezlenenler, insanlığın geleceği için; doğru bilinenler değil, gerçek doğrularla güzel ve huzurlu bir yaşam için...

Şu maddi âlemden öte, Yaratan ve yaratılışların yüceliğini barındıran, aklımızın henüz yetmediği muhteşemliklerin bilincine ulaşabilmemiz ümidiyle...

Doğruları ve doğruluğu gösterebilmek dileğimizle... Sevgi ve Saygılarımla... Turhan Sezgin

Bu kitapta yazılanlar “KÂİNAT VE YARATILIŞ”(Turhan Sezgin) cildinden alınmıştır.

5

Gizemler beyne çekilmiş perdelerdir. Doğru bilinçlenmelerle insanca yaşam prensipleri kabullenildiğinde perdeler

kendiliğinden aralanacaktır. Tüm insanlardaki doğru davranışlarla ve ortaya çıkacak

güzel yaşamla algılanacak gelişme ve yapımlar harika bir insanlığa kapı açacak ve bilinemeyen tüm sırlar

çözümlenecektir. Yukarıda kabaca anlatılan Evren ve Yaratılış bilgileri, yeterli bilinçlenmelerin açılışlarıyla, bu kitaptaki her bir cümlenin korkunç varyasyonları ve detayları anlaşılacaktır.

İnsanlara ve insanlığa çok gerekli olan bilgelik, ne

okyanusların derinliklerinde, ne de uzayda saklıdır. Ulaşılması gereken bilgelik aslında çok yakındadır; insanların içinde

gizlidir. Bilinçlenmelerle, bilgi gizemleri çözüldüğü gün, beyne çekilmiş perdeler açılmış olacaktır.

Şu maddi âlemden öte, Yaratan ve yaratılışların yüceliğini

barındıran, aklımızın henüz yetmediği muhteşemliklerin bilincine ulaşabilmemiz ümidiyle…

Hayretle gördüğümüz tek şey Yüce Allah'ın muhteşem

ilâhî ilmidir. Bu ilmi işleten, örümcek ağı gibi kâinatı saran Büyük Bir Akıl İlmi... O muhteşem canlı Akıl İlmiyle bağlantılı çalışan insanın canlı küçük aklı; ruhundaki aklı. Ve en sonunda da Devasa Kozmik boyutun yakalanabilen bilgileriyle yazılan ve kendi kendini kanıtlayan bu anlatımların görüntülediği

MUHTEŞEM BİR KÂİNAT.

6

PERVANELERİ BİLİRMİSİNİZ? KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

Pervane denen kelebek türü küçük böcekleri bilir misiniz? Bunlar bir ışık kaynağı veya ışık veren bir lamba gördüklerinde büyük bir azimle etrafında sürekli dönerler. İçsel bir dürtüyle, kontrolle sanki... Güneşin gezegenleri gibi, atomun elektronları gibi, girdaba kapılıp karadeliğe ilerleyecek tüm evren gibi, kıyamet misali, ölümün ö-z'ünü bilen Mevlâna gibi... Yaşamlarındaki bu istek, bu ihtiyaç neden hiç düşündünüz mü?

Gözlemlerseniz, pervane, ışığın etrafında dönmekle ona yaklaşmak istiyor, yaklaşınca da ısı veya fazla ışık etkisiyle geri çekiliyor. Tekrar yaklaşmak istiyor dönerek. Bu çekme - itme dengesi içinde bir yörünge oluşuyor ve çizdiği bu yörüngede isteğine ulaşmak için çabalıyor bıkmadan, usanmadan. Çok hırslanınca da bir yere çarpıyor kafa üstü. Aklı başına gelince de hırsı bırakıp güzel güzel dönüyor uslu uslu. Peki, ne istiyor? Herhalde yemek için ışığa gelmiyor. Tozların arasından bile yiyecek bulabilen bu canlı bu kadar bilinçsiz olamaz.

7

Zaten onunda kendine göre bir ruhu var; ruhunda bir aklı var, bildikleri var, öğretilenleri var. Demek ki ona ihtiyacı var ve ondan belki bir enerji ya da ihtiyacı olan bir bildiği var yaratıldığından,, güç istiyor. Kesin bir şeye benzetiyor, içgüdüsel olarak. Orada olduğunu biliyor ve durup dinlenmeden çabalıyor. Isınmak için belki ama sıcak bir yaz gecesinde bile yanma pahasına olay sürüyor. Hatta soğuk mor ışıkta bile.

Bunun gibi, tüm evrene bakarsak, yıldızlardan güneş sistemine, hatta atomlara kadar hepsinin işlevi birbirine çok benzer. Hücrelerde, vücutta hatta canlılar ve insan topluluklarında bir merkez ve etrafındakiler... Yaradılış tek elden çıkmış belli, Yaşatan Tek kesin, her şey ayni sistem. Dönerek ilerleyen girdap sistemi dönerek genişleyen Evren gibi, Allah'ın Kâinatı gibi, Kâbe'yi tavaf gibi... Bunları bilen Mevlâna'nın da döndüğü gibi...

Atom yapısına bakarsak çekirdeğindeki protonların etrafındaki elektronlar kendilerine ait bir yörünge içinde pervaneler gibi dönerler. Sanki çekirdekten, merkezden bir şeyler ister gibi.

Demek ki elektronlar da çekirdekten bir enerji, bir güç alıyor ki onu bırakamıyor, ona daha da yaklaşmak istiyor. Yaklaştığında da öyle bir enerjiyle karşılaşıyor ki geri çekiliyor merkezkaç dönüşüyle. Tekrar itme ve çekmelerle denge kuruluyor ve belli bir uzaklıkta dönüşler devam ediyor.

Şu gerçek ortaya çıkıyor ki merkezde yaşam ve hareket için bir enerji, bir güç olduğu ve aldığı kesin. O zaman bir döndüren de var kesin...

8

Güneş sistemine de bakarsak, gezegenler güneşe kapanmadan sürekli güneşe yaklaşmak istiyor bu arada evren de sürekli genişliyor. Böylece bir şeyler onları itiyor ve mecburen yatay bir dönüşle yörünge çiziyorlar. Güneşteki enerjiden yudum yudum kullanıp, milyarlarca yıldır devasa kütleleriyle tarifsiz bir güç etkisiyle yollarına devam ediyorlar hiç yavaşlamadan. Boşu boşuna değil, verilen emirlerle; görevli olarak. Bu süreçte Güneşin de enerjisinden hiçbir şey eksilmiyor, bilakis artıyor gücü her geçen gün. Ortasında, çekirdeğinde korkunç büyüklükte doğal atom reaktörleri ve korkunç nükleer faaliyetler de olsa milyarlarca yıl yakıtında hiçbir azalma olmaması hatta artması fizik kurallarıyla açıklanamaz. İnsan aklına ve mantığına sığmaz. O halde güneşin bir yerlerden, göremediğimiz üst boyuttan, belki galaksi merkezinden, belki de büyük patlamanın merkezine gelen sonsuz güçten beslendiği kesindir ve bu üst boyutlarla ilgili bir olaydır. Ruhumuzun geldiği yer gibi...

Atom altı parçacık seli diyelim, kozmik enerji diyelim, yaşam enerjisi diyelim ama bir güç var gelen ve hiç bitmeyen.

Bu sürekli bir yakıt veya elektrik olsa bile Büyük patlamadan bu yana milyarlarca yılda neden hiç azalmadı hatta evren genişledikçe ve evren birimleri çoğaldıkça sürekli artıyor. Ortada Yüce bir Güç var görülemeyen.

9

Bilim adamları çeşitli teorilerle ayrı bir şeyler söylese de en mantıklısı ve en gerçeği Kuran'da anlatılanlardır. Üst boyuttan verilen bir besleme; yaratan ve yaşatan bir güç... Allah(cc)'ın Sözleri olan Kuran bunları açık açık anlatıp yaratan, yaşatan Yüce Allah'ın verdiği emir ifadesiyle, bir güç olduğunu,,, Allah aklıyla yani O'nun yönetimiyle kâinatın işlediğini ve her şey dönüşüm (fani) ama Allah'ın ebedi olduğunu bildirir.

Zaten O ebedi deniyorsa, fani olan her şey onun demektir.

Yukarıda anlatılanlar göz önüne alınırsa bilimsel olarak ve mantık çerçevesinde Allah'ın Gücünün Tüm kâinatı yönettiği, bu şartlarda kesin olarak Allah'ın var olduğu gerçeği ortaya çıkar. Kendi aklımızı da göremediğimiz, ama var olduğundan kesin emin olduğumuz gibi. Zaten Kuran da bunu söyler. Bunun Yüce Allah olduğundan, Allah(cc)'ın tek yaratılış kaynağı ve görülmez üst boyutlarla bağlantılı tüm Evrenleri saran akıllı bir sistem ağının ”Maliki” olduğundan başka mantıken bir açıklaması olamaz.

Kâinatı var eden, onun sürekliliğini devam ettiren, canlıları var edip yaşatan, yok edip tekrar yaratanın Allah(cc)'ın gücü ve İlmi olduğu ve tek kelimeyle Yüce Allah olduğu kesindir ve tüm yaradılış bizim boyutumuzun çok üstündeki harika boyutlarda gerçekleşen işlevlerle oluşur.

Zaten Kuran'da anlatılanlardan başka mantıklı bir ifade olamaz. Allah OL dedi, Gökleri ve yeri yarattı der Kuran, açılıp saçıltıyoruz der hem de 1400 sene önce.

Bilim adamları evrenin Big Bang ile OL'duğunu ispatlayalı daha 50 sene bile olmadı. Tesadüfen, rasgele olması da imkânsız bir el, bir Başlatan olmadan...

10

Bilinçli ve kader planlı bir doğuş, akıl almaz sistemli bir yaradılış ve muazzam akıllı bir sistemle oluşan evren.

Ultra yoğun ve ağır Kozmik Yumurtaya üflenen OL... Ardından Kıyamet YEKÜN ile 3 ncü boyutumuzdaki son…

Sürekli kontrol altında ve sistematik olarak genişleyip açılan, saçılan, yaratıldıkça yaratılan, büyüyen bir kâinat. Demek ki bir güç var, yoktan var eden, yaratan, yaşatan, hep baki kalan. İşte bu güç tespit edilemez, ölçülemez ve görülemez ekranlarda, en teknik cihazlarla, mümkün değil sığdırmak dev cihaz ekranlarına o sonsuz Yüceliği. Ama bilinir, biliyoruz ve öğretilmiştir ki O İlahi Yüce bir Güçtür, Allah'ın Gücüdür ve tüm evreni, tüm evrenin kat kat âlemlerindeki, boyutlarındaki sonsuz sayıdaki birimi var eder, yaratır ve yaşatır dilediğince.

Bunlara inanmayanlara deseniz ki aklın var mı? Var der kesinlikle, gözleri parlar birden. Peki, müthiş bir düzenle işleyen kâinatı yöneten yüce bir Akıl İlmi olamaz mı sizce. Göremiyoruz ki kanıtla der size. O zaman siz de deyin ki, ben de sizde akıl göremiyorum yoktur mutlaka sizde de. Çünkü akıl görülemez; koskoca Evren'inki bile...

Teknolojik araştırma imkânlarının çok geliştiği bu günlerden sonra tüm bilim adamları, farklı teorilerle, araştırmalarla, yaratılışın derin muazzam harikalarına ulaştıkça müthiş bir Akıl görürler evrende.

Ve göreceklerdir ki her yol Kuran'a çıkar, en sonunda mutlaka görülen Kuran'ın Nur'udur. Ve de tek bir Öz idrak edilir sonunda; Yüce bir güç, evreni okyanuslar misali saran Yüce bir İlim, Yüce Allah, Yaratan Yaşatan, TEKBİR ALLAH.

KENDİ AKLIMIZI BİLE GÖREMEDİĞİMİZ GİBİ; ONU DA GÖZLERİMİZLE GÖREMESEK DE...

11

Boyutların da muhteşem boyutları, katları olan bu Kâinatta bizlere tahsis edilen 3.ncü boyutta bir yaşamdır. Burada görebildiklerimiz sınırlıdır ama hislerimiz, sevgisel bağlantılar, içsel sezgilerimiz kısaca Ruh bilincimiz Allah'ın gücüyle baş başadır. Çünkü oralardan, o boyutlardan gelmiştir ruhlar, görerek, bilerek, emirlerle yüklü olarak; üflenerek… O’nu hissederiz O’na koşarız, evrende O'na koşan her birim gibi. O’ndan daha fazla güç alabilmek için, yaşamak için çabalarız onun gücüyle. Beynimiz, nefsimiz, aldatıcı etkiciler çok zaman böyle demese de ruhumuz O'nu özler, O'nu ister her zaman. Ama bağlıdır bedene görev diye. Görev süresi bitene kadar iyi faaliyetlerimizle...

Ona yaklaşırız yaklaşabildiğimiz kadar. Tıpkı pervanenin ışık etrafında döndüğü gibi, Mevlana gibi;

Kâbe’yi Tavaf misali...

Sürekli onun gücüyle birlik olmak ister insan, ruh bilinciyle. Fakat bir an uzaklaşmak fikri gelir, akıl yazılımına giren bir bozguncu parazit, bir virüs, bir şey uzaklaştırır insanı yaklaşmaktan. Kuran'da bahsedilen şeytani duygulardır bunlar. Nefs denen bedeni büyütüp geliştiren içgüdüye yapışmış şeytan. Yaptıracağı kötülüklerle Allah yolundan bir adım geri attırır. Tekrar yaklaştığımızda tekrar şeytani hisler geriletir insanı O nurdan. Bu da görevdir ama aklımızla seçim bizim... İşte zaman döndükçe yaşam ilerledikçe bir yörünge oluşur, insanın iradesine göre, bir mesafe oluşur inancı ibadeti kadar Allah'a; seçer seçebildiğince insan, yaşam döner; EVREN DÖNER Allah Allah diye.

12

Her insanın ruhsal olarak ayrı bir yörüngesi vardır, iradesine inancına ibadetine göre. TAVAF eder girdabın ucuna ulaşmak için, Allah(cc) için hayatı boyunca, kimi yakın, kimi uzak. En doğru yaşam için Kuran'daki Allah'ın emirlerine uymayan, Kuran'ı anlayamayan inanç yoksulu insanlar adeta hayatını bilinçsizce dağıtıp savurup uzaklaşırlar bu merkezden. Allah'ın gücünü kana kana alamazlar bu uzaklıktan pervane misali.

Mahrum kalırlar mükemmellikten, muhteşemlikten. Allah sevmez onları, çünkü uzaktır doğruluk çizgisinden, uzaktır Allah'ın güçlendirmesinden esirgemesinden. Öldükten sonra da ölümsüz bilinçli ruhunda birikmiştir kötü etkiler, kara lekeler, ağır olumsuzluklar. Gideceği Allah katlarından sıradaki katına, boyutuna çok zor olur geçebilmesi. Çünkü olabildiğince yüklüdür istenmeyen kötü elektriksel yükle. Geçirmez, yakar kavurur Nurlu Âlemin nuru, mükemmellik âlemine zıttır dünyadaki belli birikimi. Hayatının sonunda Karadelik misali o yoğun Nurlu noktadan, sır hat'tından, üst boyut köprüsünden ya da kapısından geçemez uzasa da çekile itile, evirile çevrile. İşte hesap verir artık Yüce Allah'a,,, yana yakıla.

13

Bu sır-hattının köprüsü, süzme yolu, farklı boyutlu öyle bir girdaptır ki, sıkar ezer yakar kötüyü ve kötülüğü, varsa nuru kalana kadar. Kaldıysa sonunda,, o Nurlu Ruhun yeri kat kat cennettir, sonsuza kadar.

Olmasaydı kötülüklerinden kalan vicdan lekeleri, kötü ve olumsuz elektriksel yükleri, çekecekti kendine o Nurlu mevki, tereyağından kıl çeker gibi yıldırım gibi. Seçilmiş olacaktı, mükemmel olacaktı ve Yüce Allah'a yaklaşabilecekti bazılarının bilemediği o mükemmeller katında... Her yeri Nurla kaplı Nur yapılı, zaman mekân kavramının olmadığı o Nurlu Âlemde.

Maddeselliği aşmış Nur yapılı olumlu akıl yüklenmiş bilinçli ruhuyla, nurdan bünyesiyle. Bilincine yerleşmiş iyi ve iyilik duygularıyla, güzellik ve huzurla, derin mutluluklarla,, tüm iyilerin toplandığı muhteşem Nur âleminde özgürce yaşayacaktı; mekân sınırı olmayan bu Cennette, zaman olmayan bu ebediyette.

Cennetin de cennetleri var cennete girenlere. Allah'tan esirgenme isteyenlere, bağışlanma isteyenlere, sevgi duyguları dağlar gibi yücelenlere. Ruhunun Nuru, ipek özlü bulutlar gibi dalgalananlara, taşanlara...... İşte,,, Kavuşmuş olanlardır onlar TEKBİR BÜYÜK ALLAH'A.

14

İşte inançlı ve irade sahibi mükemmellik yolundaki kişiler ve en başında seçilmiş mükemmellik örneği Peygamberler bu gücü içinde hissetmişlerdir. Dünyada bencillikleri sıfırlanmış, sevgiyle sarılmıştır insanlara da. Sanki birleşmiştir Allah'ın gücüyle, içindedir Allah, öğretmiştir nurun selleri, bilinmeyenleri, mutluluk misali... İnsanlara öğretilen ve vaat edilen esas ve gerçek mertebe, hedeflenen bu noktadır.

Huzurlu, mutlu ve hiçbir şeyin acı veremeyeceği yüksek bir bilinçlenme, ruhsal güçlenme oluşur o çok yaklaşanlarda. Sanki Allah'ın yanındadırlar ve O güçle birleşmiştir ruhsal olarak. Pervanenin yaklaşamayacağı kadar yaklaşmıştır o Nurlu yere.

Allah'ın tüm canlılardan daha üstün özellikleriyle yarattığı insan, pervaneden daha ileri gidebilmelidir tabii ki. Şeytanın etkilemesini, aşırı nefs isteklerini, irade ile durdurup biriktirmelidir istenen olumlu aklı ruhunda. Yani kötülükleri aklından silip, doğduğundaki gibi, saf ve temiz aklı kat kat büyüterek yaklaşabilmelidir yaklaşabildiği kadar Allah'a.

15

Tüm evrenin, faaliyetleri ve yaşamı için ihtiyacı olan ve Ona yaklaşmak için girdaplarla dönerek çabaladığı O Yüce Güce kavuşabilmek için, mükemmelleşip seçilmişler sıfatıyla yüce mevkie çıkabilmelidir her insan.

Karadelikte yanıp temizlenip boyut değiştiren maddeler gibi sır hattındaki Cehennemin, kendine karşı işleyişine engel olmaya çalışmalıdır her insan. Hayatta doğru yaptıklarıyla yüklendiği kendi akıl gücüyle, iyilikleriyle, ibadetleriyle ve yararlı çalışmalarıyla...

Bu dünyadaki yaşamını ve imtihanını başarıyla aşıp harika üst katların, üst boyutların ve Âlemlerin yolunu bulabilmelidir her insan. Öğretilerin öğretisi, Allah'ın emirlerini anlatan Kuran'daki ayetlerle bu yollar aydınlatılarak gösterilmiştir. Ruh bilinci yücelmiş, maneviyatı gelişmiş ve ruhen güçlenmiş insanlar bu gerçekleri ve Nurlu yolu göreceklerdir ve O Nura kavuşacaklardır. Kader ile toplu halde verilen çirkinliklerden güzelliği, kötülüklerden iyiliği, yanlışlardan doğruluğu ayırma imtihanıyla ve de yazdırtarak DNA'larına; Sağına soluna ve oradan da ölüm anında ruhuna...

Amaç budur, bu yaşamda ve üst boyutlardaki yaşamlarda Allah'ın istediği de budur. Nur'unu tamamlamaktır en sonunda. Kün Fe Yekûn... İnsanları, canlıları, Tüm kâinatı tarifsiz ve patlarcasına uçuşa ulaştırmaktır son, tarifsiz bir ışıkta tek parça canlı nur plazma olarak erimektir en son... İfade yetersizliğinin başladığı andır bu; aklın eriyeceği son... Yüce Bilincin, Yüce Allah'ın insanları ve tüm Evren'i yaratma amacı da budur, Nur'unu tamamlamaktır... Varmaktır Yekûn olan en sona...

16

Sadece İlimlerle görülebilecek bu amaca yönelmesini ister her insandan. Bilim adamları derler ya, nokta kadar yoğun ve ağır nötron topu. Aslında o nokta gördüğümüz tüm evrenden binlerce kat ağır ve yoğun. İşte yekûn bu… Yekûn'e üfler Allah(cc), tekrar OL'ur evren; en sonu yine yekûn...

İşte Yaratan: evrenden büyük Nurların Nuru Allah,

Tüm evreni sarar her an.

Bir görebilse insan, anında ölür O Muhteşemlikten.

Zaten O'nun büyüklüğünü kesin görmek ölmek demektir,

Ölünce kesin görülecek demektir.

Bu Nur'dan üflemelerle yaratılır canlılar ve her birey; kendi kendine evrimlerle değil...

Canlılarda bu mükemmellik isteğine evrim diyorlar bazıları,, evrim mümkündür, olabilir ama buna tekamül ve gelişme denmesi daha uygun olur. Evrimdeki genetik değişimini canlılar kendi yapamaz; genleriyle oynayamaz. Böyle muazzam bir kodlama rasgele kesin olamaz; yasak elma gibi dışarıdan bir müdahale olmadan. Onun da sonu hüsran olur. 900 yıllık Adam'ın ömrü 90 yıla düşer sonunda; 90 bine çıkmaz... Kısaca, tekâmüller, tekâmül edebilmişlerden Yüce Allah'ın seçimiyle ve seçtiği mükemmelleri yeniden yaratmasıyla olur. Tabii kıyametten sonra deniyor; Kendi kendine ve tesadüflerle hiç değil...

17

Evrim teorisiyle oyuncak bile yapılamaz,, yönetici bir üst Akıl olmayan bu teoriyle. Hiçbir zaman Darvin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koyamayacaklardır.

Ruh almaya hazır olan biyolojik bir form, kendi türüne özel çok geniş kapsamlı şartlar uygun olduğunda üst boyuttan ilgili ruh veriliyor, yani canlandırılış başlatılıyor. Çünkü olsa bile sisteme uygun olmayan parazit ara formlara izin vermez akıllı sistem. En azından ruh üflenmez ve göndermez Yüce Allah, Yaratılış İlmine uymayana, canlanması gerekmeyene.

KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

18

İŞTE CENNET: KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

Allah'ın emirleriyle iyi ve doğru yolu bulan insanların hedefi, bir basamaklık hayatla başlayan sevgisel çekimle kurulmuş derin mutluluk, huzur üstü Nurlu bir Âlem, kat kat mükemmellik, kat kat muhteşemlik üstü muhteşemliktir. Hele bir de ölüm vakti geldiğinde, ruhun bedeni terk edişinin ardından sırhattını geçebilip seçilebilmişse o âleme.

İşte o zaman göreceklerdir ki her yeri Nurla kaplı Nur yapılı, zaman mekân kavramının olmadığı o Nurlu Âlemde, maddeselliği aşmış Nur yapılı bilinçli ruhuyla, nurdan vücudu olacaktır, nurlar içinde. Berrakça düşünebilir iyiyi, iyilik için yaptıklarını, yapılanları. Yaşlı öldüyse bile bedeninin en güzel 30 yaşlarındaki halini görür, hisseder canlılığını ve sıhhatini. Kötü bir şey olamaz burada hastalık bile. Her istediği en güzel giysiyi üzeride görür ışıl ışıl. Güzel güzeli çeker, ruh güzel olunca. Düşündüğü her güzellik, en güzel yiyecekler, her istediği, cıvıl cıvıl kuş seslerinin en güzeli ve renklerden daha renkli zümrüt kuşlar, yakut taşlar. Rengârenk mücevherlerle örülmüştür saraydan güzel evler.

19

Öyle görür ruh gözü, her şeyin seçilmiş nur özü orada zaten, çünkü silinmiştir tüm çirkin ve kötü izler belleğinden...

Sevdiğiniz ne varsa, iyi olan, seçilmiş olan yanınızda,

önünüzdedir artık. Bedenini dünyada bıraktığı için daha da bir özgürdür ve hürdür seçilmiş Ruh. Ve de bilincinde yer etmiştir, kazınmıştır benliğine Allah'ın kesin emirleri ve izinleri. Çünkü dünyadayken eğitmiştir kendini Kuran ile. Gitmek istediği yerlere istediği şekilde gider, isterse: ışık yeleli bembeyaz bulut kanatlı atlarla, isterse ipek tüylü kuşlar gibi uçarak. Akıllı bilinç budur ve yaşar özgürce. Temizlenerek geldiği bu cennette tertemiz berrak nurlu bir varlıktır artık o. Dünya âleminden hatırlayıp en güzel meyveye bakar, çiğnemesine gerek olmadan onun özünü, iyonik lezzetini içine doldurur. Su ister, bakar ki karşısında billur, hiç görmediği kadar berrak, ışıl ışıl pınarlar; içer kana kana elini uzatıp. Maddesel eli olmasa da nur dolu bir eli vardır, tertemiz. Öyle bir süzgeçten geçmiştir ki artık bu mükemmel âlemde her şey mükemmelliktir. Hiçbir maddesel kirlilik, fikri ve düşünsel kötülük giremez bu âleme. Allah'ın seçerek oluşturduğu mükemmel nur yapılı bir üst kat, üst boyut, Cennettir burası. Tıpkı karadeliklerden antimadde denen atom özlerinin olay ufkundan üst boyuta geçtiği gibi. Güneşin doğuşu batışı da önemli değil, güneşten daha berrak ışığın özüyle, nurla kaplı her yer. Gece yok, gündüz gibi Allah'ın Nuruyla dolu her an; her yer hep ışıl ışıl; zaman ve mekân sınırı olmayan bu Cennette. Özgürlük cennetinde…

Madde elementlerinin seçilmiş antimaddeleri, tüm bitkilerin ve canlıların en güzelleri, en beceriklileri, en mükemmelleri sır hattı(âlemi) köprüsünden seçilerek toplanmıştır yer ve zaman olmayan, gözlere karanlık madde dedikleri bu nurlu boyutta.

Allah seçmiştir ve tekrar tekrar yaratır mükemmelden daha mükemmelleri. EVRİM TEORİSİYLE DEĞİL... Bu kadar basit olamaz yaratılış bir teoriyle açıklanacak kadar.

20

Canlıları sınıflandırmak güzel bir çalışma. Lakin Allah'ın kâinat sisteminde, Allah'ın İlminin yanında oyuncak gibi kalır yaratılış ve evrim teorisi. Oyuncak bile yapılamaz, yönetici akıl olmayan bu teoriyle. Seleksiyon üst boyutlarda; cennette…

Oysa: Cennetin de cennetleri var, ruhu SEÇİLİP cennete

girenlere. Allah'tan esirgenme isteyenlere, bağışlanma isteyenlere, sevgi duyguları dağlar gibi yücelenlere. Ruhunun Nuru, ipek özlü bulutlar gibi dalgalananlara, taşanlara. Sevgi ve güzellik ile dünyaya gelip, güzellik ve sevgisini ruhunda kat ve kat büyüterek Allah'tan kabul görenlere ve de ölümsüz Nur Ruhunu, Kâinatın nuruyla ve nur yapılı güzellikleriyle birleştirebilenlere. Kâinattaki sonsuzlukta hep var olanlara. Nur özlü güzellikleriyle ve sevgileriyle Yüce Allah'ın okyanuslar gibi evreni saran muhteşem ruhsal birliğine katılabilenlere. Eğer Allah isterse Allah'la kaynaşıp Kâinat olanlara. Yüce Allah'a sarılıp hiçbir zaman yok olmayanlara ve de yaratılışlar deryasında seçilmiş olarak kâinatın ebedi bir parçası olarak kalanlara.......

KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

21

ALZHEİMER NEDİR? KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

Bu makalede Alzheimer’e sebep olabilecek ve insanların

her zaman dikkat etmesi gereken yanlış davranış biçimleri anlatılmıştır.

Başta Kuran ayetlerinde ve birçok kutsal öğretilerde yapılmasının yasaklandığı bu davranışlar insanlarda Alzheimer’in ortaya çıkmasına etken olduğu ve zihin berraklığı için bunlardan kaçınılması gerektiği anlatılmıştır.

Pek çok Alzheimer’linin tek sebebi bu demiyoruz çünkü GENETİK olanlar var; tıbbi etkenleri olanlar da... Hatta FİZİKSEL VE BİYOLOJİK TRAVMALAR SEBEBİYLE HASTA OLANLAR, tamamıyla anlattıklarımızın dışında kalanlardır.

İnsan hayatında biriken hayali söylenmiş sözler, yalanlar, küfürler ve iftiralar uzun yıllar sonunda hafıza da bir duman bulutu oluşturarak ruhun yapısındaki aklı perdeler. Sonunda ruhun nurunu ve üzerindeki aklı karartan, kara lekelerle, kara dumanlarla sarıp kaplayan yalan, küfür ve iftiralar daha insan ölmeden adeta ruhunu öldürüp körleşmiş bir ruh ya da adeta ruhsuz bir insan ortaya çıkarır; kör aklıyla sağda solda dolaşan.

Beynindeki seleksiyon işlevleri yani analiz yeteneği çok yavaşlamış olan bu insanların ruh- beyin ilişkisini kesen ve bilincini dolduran duman bulutlarından oluşan lekelerdir diyebiliriz. Ruh ile beyin arasında perde oluşmuştur. Bu lekeleri açıklarsak en başında dayanaksız olarak yalan söylenen sözlerin beyinde oluşturduğu hayali fiiller hafızada kalarak uzun yıllar boyunca birikimi Alzheimer hastalığını başlatır. Bir düşünün, bir insan çok yalan söylerse beyin bu söylenenleri uydurmak için olağan üstü çaba sarf eder. Bağlantılar kurmaya çalışır şaşkınca. Doğru sözler dilden su gibi akarken hayali ve gerçeklerden uzak sapkın sözler ruhu da sapıttırır, beyni de. Sonunda ne olur?

22

Çoğunu beyin unutsa da kalanlar birike birike adeta hayali bir dünyaya dalar insan. Hele hayattan sallantı dönemi olan yaşlılıkta bu birikimler öyle patlar ki artık insan ne gittiği yeri bilir ne de yaptığı işi! İşte Alzheimer olmuş denir; tedavisi yok denir. Oysa mükemmel vücut makinesi her derde bir çare bulur ama doğallık varsa yaşamında. Zaten Kuran ayetlerinde veya dini kurallarda hayali atmasyonlar ve yalanlar hele İFTİRALAR büyük günah yani büyük yasak değil mi? Zararı büyük olmasaydı yasaklanır mıydı?

Pembe yalan derler; tatlı yalan derler ama şeytan denen nefsteki bozguncunun çok zararlı istekleri de tatlı değil mi? Küfürler de ayni şekilde. Onlar da gerçeği yansıtmayan yalanlardan daha etkili sert fiil darbeli kara lekedir; en koyu dumandır ruh üzerine yapışan... Bir de küfür etmek insanı deşarj eder, rahatlatır derler. Şeytanın yap dediğini yapanı sevmez mi ki şeytan? Hırsızlık yapanın bundan zevk aldığını duymadınız mı? Bir şey günahsa yasak demektir. Yasak olan her şey zararlı demektir; eninde sonunda mutlaka zararı görülür bir gün.

Sonunda nur ruhu ve üzerindeki aklı karartan, ruhun

nurunu kara lekelerle, kara dumanlarla sarıp kaplayan yalan, küfür ve iftiralar daha insan ölmeden adeta ruhunu öldürüp körleşmiş bir ruh ya da ruhsuz bir insan ortaya çıkarır; kör aklıyla sağda solda dolaşan.

Hayatını yasaklar ve günahlar üzerini kurmuş insanların

da vay haline. Onlar Alzheimer olamasalar bile toptan kararmıştır

ruhları. Baştankara ruhları, sonuna kadar... Zaten belki Alzheimer bile olamaz onlar çünkü hayatını

doldurup taşırdığı negatif yüklenmeler; Biriktirilmesi gereken olumlu akıla, katılmış olumsuz bilinçlenmeler insanlıktan çıkarmıştır onları.

23

Kötülükler üzerine eğitilmiş beyinleri ölene kadar kötülük yapacaktır, hasta bile olmadan. Çünkü nefs olabildiğince özgürdür onlarda. Ve de şeytanın nefse hâkimiyeti fiziksel güçlenmeler yapabilse de bunlar ölüme davetiyedir aslında. Ölüm sonrası daha da korkunçtur onlara.

Öldükleri zaman da girdikleri boyutlar arası vakumlu temizlenme girdabında evirile çevrile temizlenmesi çok zor olacaktır mutlaka. Bu, zaman kavramının olmadığı öze indirgenme işlevinde soğuğun bile yaktığı bu ızdırabın bir saniyesi bile bin yıl gibi gelecek o ruha. Zaten zaman yok, sonsuz bir acı. Üstelik beden yok ki bayılıp kurtulsun acıdan. İşte ölümsüz ruhun yana yakıla çıkardığı korkunç çığlıkların ardından anlayacaktır evrensel kuralların kanunlaştığı Kuran ayetlerdeki anlatılanları. Doğruluk, dürüstlük ve sevgi çağrılarının önemini ve gerekliliğini o an... Bencilliğin de her kötülüğün başı olduğunu idrak etmekte çok geç kalsa da ömrü boyunca...

Daha nasıl anlatmalı bilmiyorum, doğruluk, dürüstlük ve sevgi dolu sakin ve tatlı bir hayatı neden istemez insanlar.

İmtihanını unutmuş; notunu boş vermiş insanların, ölüm denen dönüşüm işlevinde,, boyutlar arası süzme yolundan, sır hattı köprüsünden geçebilmesi çok zor olacak inanın. Zaten pasaportunu almamıştır ki onlar bu dünyada. Boyutlar arası kapıda çok bekleyecektirler ızdıraplarla ve yalvarışlarla.

Oysa,,, olmasaydı ruhunu kaplayan kara lekeleri,, tereyağından kıl çeker gibi, yıldırım gibi geçecekti o mükemmellerin toplandığı mükemmeller katına; seçilmişler katına... Cennet denen,, Ruhundan ruh, Aklından akıl veren Yüce Aklın, Yüce Allah'ın huzuruna... Üstelik cennetin de cennetleri var cennete girenlere Allah'tan bağışlanma isteyenlere himaye isteyenlere... Ruhundaki Nur yükü dağlar gibi kabarıp taşanlara,, Allah'a kavuşanlara, Allah'la bir olup hiçbir zaman yok olmayanlara,,, Kâinatın bir parçası olup belki de Kâinat olanlara.

24

TEDAVİYE GELİRSEK: Tıbbi tedavisi olmayan bu hastalıktan kurtulma yollarının

başında ruhun dumanlar içindeki boşluktan netliğe uzanabilmesine yardımcı olunması gerekir. Ruhsal arınma ve zihinsel temizlik için şart olan Namazlarla zamanını geçirmesi, unutmuş olsa da dualarla, analiz yeteneğini yitirmiş beynini zorlaması bu hastaların zihnini berraklaştıracaktır. En önemli olan da hastanın boş verme ya da ilgisizlik modundan kurtarılmasıdır. Zaten unutmak ister her yaptığını, belki her şeyi... Beyin böyle ister; özler berrak doğallığını.

Ayrıca her gün veya sürekli yapılacak konuşma seanslarındaki gözleri parlatacak akılcı vurgular yani sivri patlamalar beynin sürmenajını iğneleyip bölen komutlar olarak düşünsel keskinliği geliştirecektir.

Bu makaledeki tüm anlatılanlar göz önüne alındığında, uzun zaman alsa da hastalığın tedavi edilebilmesini mümkün görüyoruz. Bizim tespitlerimize göre Alzheimer’in sebepleri ve akıllıca etkili seanslarla tedavi edilebilme yolları bunlardır.

Başta dedik ki biyolojik travmalar sebebiyle, tıbbi

etkenlerle ve en başında biyolojik yönetimdeki genetik şartlarla hasta olanların haricindekileri anlatıyoruz; günahsız olanları değil tabii ki... İfade hatasıyla tüm Alzheimer’lilerin günahını almayalım; Allah onlara da acil şifalar verir İnşAllah.

Tövbe edip bir daha o günahı hiç yapmamaya karar veren,

o günahı hiç yapmamış gibidir.(Bu anlatımlarla ilgili birçok Ayet ve Hadis vardır.)

Ya da: Pişman olup bir daha o hataları yapmamaya söz veren geçmiş hatalarını telafi edebilir. Tövbe etmek de aklından, ruhundan, DNA yazılımından tam sildirmektir. Bunu hiç unutmayalım...

KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

25

ÜNİVERSİTELİ HOROZ KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

Günün birinde kızım çok istediği için çarşıdan bir tane

civciv aldık. Evin içinde küçük bir kutuda beslemeye başladı onu. Gece gündüz beraberlerdi. Rahatsız edecek bir hırçınlığı yoktu; sesi de hiç çıkmazdı, belli ki birbirlerini çok sevmişlerdi... Gördüğümüz kadarıyla bir tek civcivle başlayan mutluluğun tarifi yoktu kızım için.

3-5 gün geçti, birde baktık üniversiteyi kazanmış kızım. Ne

olacak civciv şimdi, o daha çok küçük; ben uğraşamam ki bakamam ona dedim. Annesinin de huyu belli hiç bakmaz kesin. Zaten yanından ayırmaya niyeti de yok kızın. Neyse uzatmayalım, aldı götürdü fakülteye civcivi. Çantasının içinde hiç de sesi çıkmıyormuş, adeta dinliyormuş öğretmenleri, söylenenleri. Sınıfta sesi çıkarsa gidemez ertesi gün, kalır tek başına evde; hissediyor, biliyordur mutlaka.

26

İhtiyaç molalarında yemini yiyor; suyunu içiyor, sonra tekrar derse devam. Ha birde kâğıt mendil uzatırsan pıt diye yapıyormuş kakasını. Alışmış tabii, çantayı batırırsa kendisi de batacak, biliyor süslü…

Kızım küçük boncuklar diziyordu iğneyle iplere. Bir işi de oydu o zamanlar. Bizimki de yerlere düşen boncukları topluyor, o da yerde diziyormuş çizgiler halinde sanki resim yapar gibi sıra sıra ipliksiz dizilerle.

Bunları anlatmamın sebebi, büyüyünce ne olacak düşünün bir kere.

Hafta sonları otobüsle eve gelirlerken muavin de öğrenmiş onu ve özel çayı geliyormuş otobüste; birde, ihtiyaç molası verelim mi diyorlarmış şakacıktan. Sonunda beraberce sömestri tatiline geldiler. Sevindik hepimiz ama Hayvan büyümüş, horozmuş üstelik. Çantaya sığmaz ki artık. Bırakmaz zaten bizim üniversiteli… Lakin imkânsız, üniversiteye de almazlar bu kalıbıyla. Geçirmezler güvenlikten…

Günler geçti sömestri tatili de çabucak bitti. Sonunda kız da ümidini kesti. Bakmak da babaya kaldı, o Horoza…

Evin arkasında büyük bir bahçemiz var. Orada işlemeli-süslü bir kafes yaptık, kapattık içine. Belli pişman döndüğüne 9 Eylül'lerden. Özlese de üniversite yaşantısı sona erdi, bitti sınıfta ders dinlemeler, döndü sonunda yıldızlı gecelere; doğanın çiçeklerine. Yine de rahatlamış olacak ki birden şişti küçük horoz, oldu sanki iki ayaklı gagalı bir kaplan. Kafasında da kırmızı balta sanki sallanan! Derler ya Horosun gözü korkunçtu, anlatamam.

Kafeste falan tutamazsın kesin; Öyle akıllı ki fakülteli meret. Mürekkep yalamış derler ya; içmiş bu içmiş resmen. Ha bu arada tanıştırmadık; adı da Cafer. Kümesin kapısını, büklüm büklüm kıvrılmış tellerini, gagasıyla ve ayağıyla açıyor, bir yol bulup çıkıyor illaki, biz görmeden. Bir insan düşünüp açamaz inanın. Bahçede sakince gezse iyi, altını üstüne getiriyor her şeyin. Görseydiniz, çapa yapılmış sanki bahçenin her yeri...

27

Çoluk çocuk giremez oldu bahçeye; dişine göre biri gelince hemen tepesine çıkıyor ne sanıyorsa, hatta kadınlara bile. İşte böylece baş başa kaldı, fakültelere gitmiş Cafer, kızın babasıyla.

Bir gün sandalyemde düşkünce oturuyordum. Belli,

benzim soluk görmüş beni… Üzerinize afiyet, çok karnım ağrıyordu aylardır ara sıra nedense. Hep yanıma gelir dakikalarca, öylece bakardı bana sessizce. O gün yine geldi, baktı baktı süzdü beni. Horosun gözü deldi adeta o an içimi; hastaneye gitmeden röntgen çekimi!

Kesin düşüncemi okudu, beynimi de, içimi de ve o anki acımı anladı; insanüstü bir zekâyla sanki dış görünüşümden… Yavaşça yanımdan ayrıldı sonra, oldukça düşünceliydi, sanki filozof mübarek; biraz da üzgün.

Acaba küstü mü bana dedim; bir şey yapmadım ki şimdi ben... Ara sıra didişirdik, güreşirdik iki horoz gibi ama hastayım şimdi. Dikkatimi çekti tavrı ve sürekli izledim gittiği yerleri. Daireler çizerek dolaştı, dolaştı uzaklaşıp gitti yeşil bahçede ilerlere. Ben de tam boş vermiştim ki birde baktım badi badi koşarak dönüyordu yanıma. Bir de ne göreyim! bir tutam ot toplamış bahçeden, seçip biriktirmiş gagasında ve getirip bıraktı önüme. Ben, dalga mı geçiyor bu diye şaşkınca bakarken gak gak dedi bana. O kadarcık kuşdilini biliyoruz; " Gel, gel de ye; ye bunu" demek gak gak… Tavukların gıt gıt gıdaaak demesi de, "az önce yumurta doğurdum, gel de bak" demektir coşkuyla sevinerek...

Neyse, ben ot karışımını aldım, tozlarını üfledim, silkeledim; temizdi zaten ve ağzımda çiğnemeye başladım. Tadı da çok kötü değildi ve sakız gibi çiğneyip suyunu iyice emdim. Sadece odunumsu yerleri kaldı; yutulmazdı zaten. Sonra ne oldu dersiniz? Tahmin etmişinizdir tabii ama gerçek bu. Hatırladığım kadarıyla 3-5 dakika sonunda aylardır ara ara beni kıvrandıran ağrılarım geçti; Bu gün de artık unuttum gitti.

28

Şimdi bazı insanlar, horozun verdiği bu ilacın etkisine plasebo ya da psikolojik diyeceklerdir. Ama bu olayda öyle olmadığını size ispatlayacağım: Çünkü kesin tedaviyi yaşayan benim:

O bahçemizde o sırada kırmızı erikler de vardı, incirler de, şeftali, domates vs. de. Ağaçların altı da dökülmüş ve kurumuş çeşitli meyvelerle doluydu. Horoz Cafer de bu meyveleri yediğimizi her gün görüyordu. Zaten hep horozun gözü bizde… Meyve kurularını ye diye getirmesi en doğal ve olması gereken hareket olmazmıydı?

Ama bizim okumuş horoz kendi içgüdüsel zekâsıyla araya araya bir tutam ot seçmiş ve onları getirdi önüme, aynen gak gak diye. Pek çok ilaçta bu dedikleri plasebo etkisi doğrudur ama bir horozun hastayı izleyip adeta konuşarak verdiği ilacın etkisi başka bir şey; insanların ulaşamayacağı içgüdüsel bir yetenek.

İşte gerçek alternatif tıp bu ve şimdiki insanlarda mümkün olmayan, evcil horozdaki müthiş yeteneğin ve zekânın gösterisi bu... Ben bunu anladım. Sözü fazla uzatmayalım. Meşhur tahsilli Cafer'i tanıyan yakınlarımız bu yaşananları ve anlatmağım birçok Caferli olayı biliyorlar zaten. İnanmak size kalmış; yazıp anlatması bize.

Yaşanmış bu hikâyeyi bitirelim artık isterseniz; belki sıkılmışsınızdır.

Sonunda Cafer'e ne oldu dersiniz? Hayvoon! Büyüdükçe büyüdü, kartladı gitti; kestirmedi ki sahibi. Gelenin geçenin peşinden koşturuyor, özlüyor hatırladığı uzak yerleri, hatıralarında kaldı belli çantada, avuçta uyuduğu civcivlik günleri…

En sonunda efe bir insana benzedi Cafer o kalıbıyla ve karar verdik bir tanıdığın kümesine gönderdik. Metin ağabeyin çiftliği vardı çiftliğinde de tavukları… Rahat eder belki, ama sakın kesme, kızım öyle istiyor dedik.

29

Günler geçti aradan,, bir gün Metin ağabeyi yolda gördüm. Cafer nasıl ne yapıyor dedim gülerek. Pilav oldu dedi bir anda bana... Şaşırdım kaldım neden? Dedim merakla…

Sizin o horoz var ya dedi bizim koskoca kümeste horozları da öldürdü, tavukları da... Ben de onu cezalandırdım içine pirinç doldurdum fırına verdim ama saatlerce pişmedi, gene yapacağını yaptı bana dedi tebessümle.

Olan olmuş söyleyemedik kızımıza pilav! yapmışlar diye. Cafer de gitti geldiği yere, ama tatlı, sevecen hatıraları kaldı gönlümüzde ve de bir insana unutulmaz ilaç verişiyle.

Kızım da hala, "kümeste yaşıyor o , arkadaşlarıyla çok

rahat der;" her sözü geldiğinde. "Kendinden hep söz ettirdi ya bir horoz bile, mutlaka

rahattır şimdi gittiği yerlerde..." KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

30

TEŞEKKÜRLERİMİZ O'NA

Teknolojik araştırma imkânlarının çok geliştiği bu günlerden sonra tüm bilim adamları, farklı teorilerle, araştırmalarla, yaratılışın derin muazzam harikalarına ulaştıkça müthiş bir

Akıl görürler veya göreceklerdir Evren'de. Ve göreceklerdir ki her yol Kuran'a çıkıyor ve araştırmaların gerçek sonuçları Kuran'la doğrulanıyor. En sonunda da mutlaka fark edilen

Kuran'ın nur'udur; orada anlatılanlardır. Ve de tek bir noktada birleşilir sonunda:

Tüm kâinatın işlevlerini yürüten, kesinlikle var olması gereken

büyük bir Akıl, Yüce bir Güç! .

Tüm Evren'i okyanuslar misali saran görülemeyen Yüce bir AKIL; İşte Yüce ALLAH...

Yaratan Yaşatan, TEKBİR ALLAH!...>

O'NU ifade etmekte bile yetersiz kalan 99 Güzel İsmi’nin yaptırım kaynağının Büyük bir AKIL olduğu kesindir.

Bu 99 Güzel Meziyet için Büyük bir AKIL gerekir.

KAT KAT BOYUTLARDAN OLUŞAN KÂİNATIN YAPIMI VE YÖNETİMİ ŞÜPHESİZ EN BÜYÜK, EŞSİZ BİR TEK SONSUZ AKIL

İLE OLUR. İŞTE TÜM KÂİNATTAKİ BU YÜCE AKL-I AZAM, TEKBİR

ALLAHTIR.

KENDİ AKLIMIZI GÖREMEDİĞİMİZ GİBİ O'NU DA GÖREMESEK DE...

O, aklımızın alacağı, algılayacağı veya görebileceği bir varlık değil, tüm kâinatı saran bilinçli büyük bir AKIL GÜCÜDÜR.

31

O Yüce Güç'le iletişim kurup, benliğimize daha çok bağlamaya ve O Güc'ü, O Aklı benliğimize kavuşturmaya

Allah'a ibadet denir. O Büyük Allah’tan akıl alınır; güç alınır. O güç okyanusuna yakınlaşmaya, kavuşabilmeye çalışılır. Bilenler

bilir Allah'a yapılan ibadetin çok gerekli olduğunu...

İşte gerçeğin özü budur; İslam'ın, Allah'ın ve Kuran'ın anlattıklarının. Ve de sonuç: Tüm akılların toplamını içine alan; kendi aklımızı göremediğimiz gibi görülemeyen, bilinçlerin

bilinci, muazzam Aktif bir Akıllı İlim...

Evrende her şeyin birbirine bağlandığı çok boyutlu kurulmuş devasa kontrollü bir sistem ağı / akıl ağları ve bunları yapan,

işleten ve de zerre kadarki aklımızın üst sınırlarına ulaştığımızda anlaşılan, adeta görülen şüphesiz tek gerçek:

Yaratan, Yaşatan Yüce Allah, T E K B İ R! A L L A H!...

TEŞEKKÜRLERİMİZ O’NA……

KÂİNAT VE YARATILIŞ - Turhan Sezgin

32

ŞİİRSEL BİR ANLATIM: HAYATIN TAM AMACI

Günahlardan kaçınıp doğallığa, öze dönmektir anlattıklarımız; doğruluk gereğince Daha doğmadan üflenmişti canlı ve bilinçli ruhumuz karınca kararınca bizlere Ruh yapısındaki bir parça akıl da tertemiz verilmiş insana insanlık için insanca Temizce büyüt ruhunun nurunu, ruhundaki aklını dağlar gibi yücelt bulutlara Bulutlardan akan coşkun yağmurlar gibi ne güzeldir taşırmak da, başkalarına Süzülerek akan pamuk bulutlar misali ruhun göç ettiğinde karşıdaki Nurlara Geldiği Birliğe kabul edilmek hayatın amacı, sevgiyle, güzellikle, doğrulukla Eğer doldurabildiysen ter temiz yaşantını, süzülerek toplanmış nur varlığına Hayat kısa ama ardındaki sonsuzluk bekliyor herkesi, istese de istemese de Kötü karanlığı ya da nurların ışığını kendiniz seçmelisiniz kendi iradenizle Her insan teker teker ve ayrı ayrı atıldı bu Dünyaya; yalnız ve tek başına Sığınmak ister insan sağlam ya da çürük bir dala belki denizdeki yılana Ana baba zaten fani tek başınasın kaderindekilerle gideceğin yer baki

Gideceğiniz yerlerden tekrar kovulmak mı istiyorsunuz yoksa? Unutma geldiğin yerleri, gerçek nimetleri Değer mi boş vermeye huzur cennetlerine

Seni kandırıyorlar inan, tapma dünya zevklerine Özel bir amaç için geldik dünyaya, bazıları anlayamasa da.

Anlımıza yazılı dendiği gibi bir yaşam planı verilmiş bize kader diye Bu yazılanların en iyilerini en doğrularını seç kendince, kendi öziradenle

Sonu imtihan denmiş kötü edip kötüyü bulma, yanlışlarınla doğruları bozma Kuran’da yazıyor Allah'ın emirleri, bas bas bağırılıyor, düşünemezsen bari dinle Yeter ki kopya çekme kötüleri, yanlışları... Hata yapma! kısacık imtihan süresince, Yazık edersin sonra kendine, dönemezsin ruhunun geldiği yerlere, bedi cennetlere

33

İNSANLARIN ALIŞIK OLMADIĞI BAZI BİLGİLERİ VERMEKLE HATAMIZ OLDUYSA ÖNCE SİZLERDEN,

SONRA ALLAH’TAN AF DİLERİZ.

İdrak ettiğim bilinmeyenleri bu kitapla sizlere sunmak istedim. Çünkü:

MUTLULUK BAŞKALARINI MUTLU EDEBİLMEKTİR. İnsanlar mutlu olunca Allah da mutlu olur.

Ben sadece bunu biliyorum… Teşekkür ederim.

Turhan Sezgin

Bu kitapta yazılanlar KÂİNAT VE YARATILIŞ (Turhan Sezgin)

cildinden alınmıştır.