3_ mehmet sait toprak i xxvi.pdf

38
45 DEÜùFD, XXVI /2007, ss. 45-82 ‘ùNSAN’IN ANLAMI ÜZERùNE BùR ARAúTIRMA: Abdülganî en-Nablusî Mehmet Sait TOPRAK ÖZET Bu makalede, Abdülganî Nablusî’nin ùnsan’Ö konu edinen “Bezlü’l-ùhsân fî Tahkîki Ma’nâ’l-ùnsân” adlÖ yazma risâlesi, edisyon-kritik edilerek saølam bir metin inûâ edilmiû ve ardÖndan Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiûtir. ÇalÖûmada, kütüphane raflarÖnda saklÖ-duran bu kÖsa risaleyi oralar- dan alÖp bilim adamlarÖQÖn nazarÖna sunmak amaçlanmÖûWÖr. Anahtar Kelimeler: ùnsan, el-heykelü’l-maósûs [DžȂLjƄơ DzǰȈŮơ], el-heykelü’l-maõsûs [ ǍȂǐƼŭơ DzǰȈŮơ ], beden, ruh, nefs. AN INVESTIGATION CONCERNING HUMAN MEANING: Abd al-Ghani al-Nablusi ABSTRACT In this study, firstly, Abd al-Ghani al-Nablusi’s most important and uniquie manuscript so-called Bazl al-ihsan fi tahqîqi mana’l-insân is edited, critiqued reviewed, annoted and translated from Arabic into Turkish. It is aimed in this study to bring out like hidden and short booklet from the shelf of the library and submit it to the eyes and minds of scholars . Key Words: Human, al-haykal al-mahsus, al-haykal al-makhsus, body, soul, psyche. *ù5ùú ùnsan’Ön anlamÖ, mâhiyeti ve gerçekliøi meselesi, insanlÖk tarihi boyunca tartÖûmalarÖn odaøÖnda yer almÖû ve almaya devam etmektedir (1) . ùnsan’Ön sâdece beden’den ( 2) ; bedeni olmakla birlikte yalnÖz ruhtan ( 3 ) ve beden-ruh ikilisinden oluûtuøunu ifâde eden ( 4 ) üç temel kelâmî görüû mevcuttur. KelamcÖlar, genel olarak, insanÖn mâhiyeti sorununu, ruh-beden münâsebeti içerisinde ele alÖrlar ( 5) . Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi ùlahiyat Fakültesi. E-posta: [email protected] . 1 Dennis M. Weiss, Interpreting Man, The Davies Group Publishers, Amerika, 2002, önsöz, s. vii; Martin Buber, Between Man and Man (Almanca’dan çev. Ronald Gregor Smith. Orijinal adÖ: “Was ist der Mench?”), Macmillan Company, ùngiltere 1947, s. 118. 2 Muhit Mert, ùnsan Nedir? ùnsanÖn TanÖmlanmasÖna Dair Kelamî Bir YaklaûÖm, Ankara Okulu YayÖnlarÖ, Ankara 2004, a.g.e., s. 19-27. 3 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 27-38. 4 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 38-45. 5 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 19 vd. Fazlur Rahman, kelamcÖlarÖn bu tasnifinden farklÖ olarak, insanÖn ruh-beden olarak bir bütün olduøunu ve bunun Kur’ânî anlayÖûa daha uygun olduøu- nu ifade eder. O, Allah’Ön “ve nefahtu fîhi min Rûhî” yani “ona [Ruhum’dan] üfledim” dediøi ùn- san’Ön bedenini, bu “Ruh”tan ayrÖk bir cevher olarak görmez. Karteziyanizm’in insanÖn iki ayrÖ

Upload: mehmet-ayar

Post on 26-Dec-2015

62 views

Category:

Documents


4 download

TRANSCRIPT

Page 1: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

45

DEÜ FD, XXVI /2007, ss. 45-82

‘ NSAN’IN ANLAMI ÜZER NE B R ARA TIRMA:Abdülganî en-Nablusî

Mehmet Sait TOPRAKÖZET

Bu makalede, Abdülganî Nablusî’nin nsan’ konu edinen “Bezlü’l- hsân fî Tahkîki Ma’nâ’l- nsân”adl yazma risâlesi, edisyon-kritik edilerek sa lam bir metin in â edilmi ve ard ndan Arapça’danTürkçe’ye tercüme edilmi tir. Çal mada, kütüphane raflar nda sakl -duran bu k sa risaleyi oralar-dan al p bilim adamlar n n nazar na sunmak amaçlanm t r.Anahtar Kelimeler: nsan, el-heykelü’l-maósûs [ ], el-heykelü’l-maõsûs [ ],beden, ruh, nefs.

AN INVESTIGATION CONCERNING HUMAN MEANING:Abd al-Ghani al-Nablusi

ABSTRACTIn this study, firstly, Abd al-Ghani al-Nablusi’s most important and uniquie manuscript so-calledBazl al-ihsan fi tahqîqi mana’l-insân is edited, critiqued reviewed, annoted and translated from Arabicinto Turkish. It is aimed in this study to bring out like hidden and short booklet from the shelf ofthe library and submit it to the eyes and minds of scholars .Key Words: Human, al-haykal al-mahsus, al-haykal al-makhsus, body, soul, psyche.

G Rnsan’ n anlam , mâhiyeti ve gerçekli i meselesi, insanl k tarihi boyunca

tart malar n oda nda yer alm ve almaya devam etmektedir(1). nsan’ n sâdecebeden’den(2); bedeni olmakla birlikte yaln z ruhtan(3) ve beden-ruh ikilisindenolu tu unu ifâde eden(4) üç temel kelâmî görü mevcuttur. Kelamc lar, genelolarak, insan n mâhiyeti sorununu, ruh-beden münâsebeti içerisinde ele al rlar (5).

Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi lahiyat Fakültesi. E-posta: [email protected] Dennis M. Weiss, Interpreting Man, The Davies Group Publishers, Amerika, 2002, önsöz, s. vii;

Martin Buber, Between Man and Man (Almanca’dan çev. Ronald Gregor Smith. Orijinal ad :“Was ist der Mench?”), Macmillan Company, ngiltere 1947, s. 118.

2 Muhit Mert, nsan Nedir? nsan n Tan mlanmas na Dair Kelamî Bir Yakla m, Ankara OkuluYay nlar , Ankara 2004, a.g.e., s. 19-27.

3 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 27-38.4 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 38-45.5 Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 19 vd. Fazlur Rahman, kelamc lar n bu tasnifinden farkl olarak,

insan n ruh-beden olarak bir bütün oldu unu ve bunun Kur’ânî anlay a daha uygun oldu u-nu ifade eder. O, Allah’ n “ve nefahtu fîhi min Rûhî” yani “ona [Ruhum’dan] üfledim” dedi i n-san’ n bedenini, bu “Ruh”tan ayr k bir cevher olarak görmez. Karteziyanizm’in insan n iki ayr

Page 2: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

46

Tasavvuf’un nsân’ , anlam boyutlar çerçevesinde: nsân- Kâmil, nsân-Hayvan, nsân- Kebîr, nsân- Sa îr, nsân- Nâk s; Rûh’u: rûh-i azîm, rûh-i a’zam,rûh-i hayvân, rûh-i hayvânî, rûh-i nebâtî, rûh-i cüz’î, rûh-i küllî, rûh-i küllî-i kudsî,rûh-i küllî-i insânî, rûh-i küllî-i Muhammedî, rûh-i izâfî, rûh-i latîf, rûh-i kesîf, rûh-isultânî, ervâh-i âliye-i külliye-i melekiyye, ervâh- berzahiyye, ervâh- ebrâr, ervâh-füccâr, ervâh- kuvâ, ervâh- mücerrede, ervâh- nâriyye ve rûh-i ak l; Nefs’i: Nefs-inebâtiyye, nefs-i kâmile, nefs-i bâkiye, nefs-i nât ka, nefs-i nât ka-i insâniyye, nefs-imarz yye, nefs-i râz ye, nefs-i mutma’inne, nefs-i levvâme, nefs-i sâfiye, nefs-i tabîî,nefs-i kerîme, nefs-i külliye, nefs-i cüz’iyye, nefs-i külliye-i Adem, nefs-i mülhime,nefs-i seb’iyye, nefs-i zulmânî, nefs-i rûhî; Akl’ : akl- cüz’î, akl-i küllî, akl- maâd, akl-maâ , akl - selîm, akl- mücerred, akl- teklîf, akl- muzlim, akl- nâk s, akl-mücerred, akl- nazarî, akl- evvel eklindeki tasnîf, tavsîf ve tarifleri, bu disipli-nin “insan tanm ”n nas l merkezî konuma ald n n kan t olsa gerek(6).

bn Arabî, nsan Memleketinin Islâh Hakk nda lahî Tedbîrler adl eserinde,i n s a n ’ n maddî ve mânevî kompleks do as n öyle izah eder:

“ nsan, ümmehât- erbaadan, yânî sulb, mâyi‘, gaz ve harâret-igarîziyye’den ibaret olan erkân- erbaadan; ve müvelledât- erbaadan yânî safra,dem, sevdâ ve ba lam’dan ibaret bulunan ahlât- erbaadan; ve nefs, akl, insan vemertebe’den mürekkebdir. Nefs’ten murâd “nefs-i hayvâniyye”; ve akl’danmurâd “nefs-i nât ka” ve ruh; ve insan’dan murâd “nefs-i hayvânî” ile “nefs-i

cevherden meydana geldi i eklindeki dualist anlay na kar , Fazlur Rahman, insan n mânâve maddede vahdetini/birli ini dizgesinin merkezine koymu tur. Bkz. Fazlur Rahman, AnaKonular yla Kur’ân, s. 65-70. Ayr ca bkz. Adil Çiftçi, Fazlur Rahman le slam’ Yeniden Dü ünmek,s. 199-212. Ferid Kam da, Karteziyan anlay n öncüsü Descartes’ n his s n rlar m z içine girenbütün hâdiselerden imtidâd n (uzam-yer kaplama) ayr lmazl n görerek imtidad maddeninay r c özelli i olarak ald n ve maddeye “cevher-i mümted” [uzamsal cevher-yer kaplayancevher]dedi ini, ruha yani nefs-i nât kaya da “cevher-i mütefekkir” dedi ini aktard ktan sonra,onun bu hususta yan ld n ruhun yaln z cevher-i mütefekkir de il ayn zamanda bir cevher-ihassas ve müessir oldu unu söyler. Ruh ve madde ay r m ba lam nda Cevher ve Araz hak-k nda geni bilgi için bkz. Ferid Kam-M. Ali Aynî, bn Arabi’de Varl k Dü üncesi, s. 129-133;Nadim Macit, Eylem-De i im li kisinin Teolojik Yorumu, s. 240-258 (Tabii Teoloji: Ruh-Madde altba l alt nda).

6 Tasavvufun nsan’a dâir bu aç klamalar , engin bir insanl k birikimin, zengin bir disiplininst lahlar içerisinde slâmîle tirilmesine tan kl k eder. slâm’ n Tasavvuf vechesinden ‘ nsan’ ntanm , ba ka bir disiplinin sahip olmad bir zenginliktedir. Yukar daki kavramlar n tek tekaç klanmas na makalenin s n rlar müsait olmad ndan, yaln z kavramlar n zikredilmesiyle yeti-nilmi tir. Ayr ca, gelecekte slâmî Antropoloji ve Felsefî Antropoloji’ye dair yap lacak çal ma-lar n önemli bir malzemesinin Tasavvuf’tan temin edilece i eklindeki kanaatimi de buradaifade etmeliyim.

Page 3: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

47

nât ka”n n hey’et-i mecmuas ; ve mertebe’den murâd dahi nefs’in “nefs-i kâmileve “nefs-i bâk ye”ye kadar olan merâtibi; ve keza akl’ n maa ve maâd ve akl-küll’e kadar olan mertebeleri; ve insan’ n “insân- hayvan” mertebesinden“insân- kâmil” mertebesine kadar olan merâtibidir”(7).

Yukar daki aç klamalara bakt m zda bn Arabî’nin, insan’ ; fizyolojik, bi-yolojik, ontolojik ve felsefî bir bak la ele ald görülüyor ki, bu da Tasavvuf’uninsan anlay n n Felsefe’ninkine benzer ya da yak n oldu u sonucunu berabe-rinde getirir(8). Felsefe ara t rmalar n n en yüksek ere inin kendini-bilme oldu ukabul gören bir dü üncedir(9). nsan’a yöneltilen “Kendini bil!” ilâhî ça r s , bizido an n tümünü ara t rmaya davet eder; çünkü insan n do as , tüm tabiat nba lay c halkas , “karma iksiri”dir(10). Felsefenin insan tanm , ba l ba na genibir konudur. Çünkü, insan’ n tanm n n zorlu u onun Tanr ’yla olan ili kisininmahiyetinden kaynaklan r(11).

7 Bkz. bn Arabî-Ahmed Avni Konuk, Tedbîrât- lâhiyye Tercüme ve erhi, s. 327.8 Bkz. Georges Gusdorf, nsan ve Tanr (çev. Zeki Özcan), Alfa Bas m-Yay n Da t m Ltd.,

stanbul 2000.9 Ernest Cassirer, nsan Üstüne Bir Deneme, s. 13.10 Pico Della Mirandelo, nsan n De eri Üzerine Söylev: Ya da Rönesans n Manifestosu (Çev.Levent

Öz ar), Biblos Kitabevi Yay nlar , stanbul 2006, (Birinci bas m), s. 43-4411 Felsefenin “ nsan nedir?” sorusu hakk nda de erlendirme için bkz. Ernst Cassier, nsan Üstüne

Bir Deneme, çev. Necla Arat, Remzi Kitabevi, stanbul 1980; Ayd n I k, Bir Felsefî Problem Ola-rak Vahiy ve Mucize, s. 31-43. Ayr ca bkz. lhan Kutluer, “ nsân”, TDV. slâm Ansiklopedisi, s-tanbul 2000, XX, s. 320-323.

Page 4: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

48

I. KISIMI. A. Abdülganî en-Nablusî Hakk nda K saca17 Mart 1641 [4 Zilhicce 1050](12)’de D ma k’ta dünyaya gelen ve 4 Mart

1731 [24 aban 1143] y l nda vefat eden Abdülganî b. smâil en-Nablusî(13), ilmîgelene e sâhip bir âilenin içerisinde yeti mi , devrinin en önde gelen âlimlerdendersler alm , Muhyiddin bnü’l-Arabî, bn Seb’în ve Afîfüddin et-Tilimsânî gibiahsiyetlerin eserlerini okumu ve henüz yirmili ya larda iken Emeviye Ca-

mii’nde ders vermeye ba lam t r(14). Nablusî(15), sûfî ki ili i(16) yan nda kelamc (17),fakîh(18), müfessir(19), muhaddis, tarihçi, âir ve edîp olarak ta bilinir(20). O, ayn

12 Do um târihini 5 Zilhicce/18 Mart olarak gösteren kimi eski ve yeni biyografi kitaplar da mevcut-tur. Bkz. Ahmet Özel, “Nablusî, Abdülgani”, TDV. A., stanbul 2006, XXXII, 268. Ayr ca bkz.Bekrî Alâaddin, Abdulganî en-Nablusî, II, 74; a.mlf., Bir Ça n Öncüsü Abdülgani Nablusî: Hayat ve Fikir-leri (Trc.Veysel Uysal), nsan Yay nlar , stanbul 1995.

13 Makalemiz içerisinde Nablusî’nin hayat ve eserlerine dâir detaylara girilmeyecektir.14 Ahmet Özel, ayn yer. Özellikle, onun Buhârî’nin Sahîh’ini okutmas hadis bilgisi aç s ndan önemli

bir kay tt r.15 Ali Ma’bed el-Fergalî, ‘Abdulganî en-Nablusî: Hayâtühû ve Ârâ’üh, Kâhire, 1426/2005.16 Tasavvufî ki ili i için bkz. el-Berkâvî, ‘Abdulganî en-Nablusî ve Tasavvufuhû, Ammân 2003.17 Kelâmc l ve kelâmî görü leri için bkz. Ahmet Kamil Cihan, Abdulganî Nablusî’nin Hayat ve Kelâmî

Görü leri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1988.18 Mesala f khî bir meselede hadisleri kullanmada gösterdi i titizlik için bkz. bn ‘Abidîn, Reddü’l-

Muhtâr, V,303. Ayr ca mezhepleri taklîd ve telfîk ile ilgili görü lerinin yer ald eser için bkz.Abdulganî Nablusî, Hulâsatü’t-Tahkîk fî Beyâni Hukmi’t-Taklîd ve’t-Telfîk. Bu eserinde ilginç bir hususudur ki: “el-‘Âmî lâ mezhebe leh” [Avam n mezhebi yoktur] eklindeki cümleyi “ona fetva veren ki inin fetva-s onun mezhebi olur. Hangi mezhepten olursa olsun, fakih her ne hüküm verirse onun verilen hükmü tatbik etmesiicab eder” tarz nda yorumlamas , onun, mezheplerin taklîd veya telfîkinde, halk n [dini] otoriteninverdi i uygulamay esas almas gerekti i sonucunu ç kar r.Bkz. a.g.e.,s. 7.Nablusî ayn kitab n n 122-123. sayfalar aras nda mezhep taklid ve telfikiyle ilgili unlar söyler:“Herkes taklid ve telfik yapaca mezhebin art ko tu u bütün ko ullar yerine getirdikten sonra, ibadette ya damuâmelatta istedi i mezhebin görü üne göre amel edebilir. E er bu artlar n tamam n yerine getirmezse icmâ ileonun ameli bât l olur. (…). Ne zaman ki bir ki i, di er mezhebin dile getirmedi i bir görü ü, her mezhepten alaraktelfik yaparsa, o ki inin yapt ibâdeti ya da uygulamas (muâmelat) geçersiz olur ve dört mezhebin d na ç karakbe inci bir mezhep uydurmu olur ki, onun ibâdeti bât l, uygulamas ise gayr- sahîh olmu olur. Böylece o, dini alayaal p oyuncak haline getirdi inden, müctehid imamlar n mezheplerini uygulamam olur …”. Metin için bkz.

: ... ...

....(19 Nablusî özellikle î ârî tefsire dair yorumlar ba l ba na inceleme konusu yap lacak kadar

geni tir. Bunun örnekleri için bkz. ihâbüddîn Mahmûd b. Abdullah el-Alûsî, Rûhu’l-Me’ânî fîTefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve Seb’i’l-Mesânî, IV, 338; XII, 181, 212, 494; XXI, 16.

Page 5: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

49

zamanda, kat f khî slâm’ n kar s nda oldukça esnek ve latîf sûfî slâm ’nin âda önemli bir rol alm t r.

I. B. Neden ‘Bezlü’l- hsân fî Tahkîki Ma’nâ’l- nsân’ Risâlesi

slâmî ilimlerin pek çok sâhas nda eser kaleme alan müellifin kimi küçükkimi büyük hacimli olmak üzere 280 kadar eseri vard r(21). Nablusî’nin tahkik,tedkîk ve tercümesini yapt m z “Bezlü’l- hsân fî tahkîki ma’nâ’l- nsân” adlrisâlesinin henüz yay nlanmam olmas , bizi onun bu küçük hacimli eserinine re haz rlama fikrine sevketti(22). laveten, Nablusî ile ilgili ara t rmalar derin-le tirildi inde, onun Osmanl ’n n ilim dünyas nda önemli katk lar n n olmas dabunda bir di er sâik olmu tur(23). Bilindi i gibi Nablusî, Osmanl mparatorlu-u’nun ve Türklerin vefal bir muhibbiydi. O, 1106/1694 y llar nda, Osmanl

hanedan na, tüm sultanlar na(24) ve slam ümmetine hususî hizmetlerinden dola-y II. Ahmed [saltanat y llar 1102-1106/1691-1695]’e manzum dua formundaiirler de yazm t (25).

fade etmeliyiz ki, bütün bilimler, nsan’ ne’dir? eklindeki bir soruyla ba -lar soru turmaya. Bu sorguluma ve soru turma olmaks z n, hiçbir disiplininGerçek’e ula amayaca ya da Gerçek’in ne ve nas l bir ‘ ey’ oldu unun fark navarmadan te et geçece ine dair kanaatimizin, Hadis limleri için de geçerli oldu-unu dü ünmekteyiz. Bu dü ünce, bizi, nsan ve ona dâir olan her eye itina

göstermeye iletti. Belki, risâlenin seçilmesinde bir ba ka sebep de bu olabilir. […]

20 Carl Brockelmann,“Abdülganî”, MEB. .A., I-66-67; W.A.S. Khalidi, “Abd al-Ghani”, EI2, I,60 ( ngilizce).

21 Eserleri hakk nda geni bilgi için bkz. Bakri Alâ al-Din, Abdalganî al-Nabulusî (1143/1731):Oeuvre, vie et doctrine, (doktora tezi), I-II, Paris Üniversitesi, Paris 1985; a.mlf., Bir Ça n ÖncüsüAbdülgani Nablusî: Hayat ve Fikirleri (Trc. Veysel Uysal), nsan Yay nlar , stanbul 1995.

22 Vatani görevimi ifa etti im Kayseri’de [2006] geçirdi im 6 ay boyunca Cumartesi-Pazar günleriRa id Efendi kütüphanesindeki çal malar m s ras nda Nablusî’nin iki risâlesini tesbit edip ça-l maya karar verdim. Her iki risâle de, Hadis limleri’nde önemli oldu unu dü ündü üm “ n-san” ve “Nisyan” ele ald klar ndan dikkatimi cezp etmi ti.

23 Bkz. Barbara Rosenow von Schlegell, Sufism in the Ottoman Arab world: Shaykh ‘Abd al-Ghani al-Nabulusi (d. 1143/1731) [=Osmanl Dönemi slam Co rafyas nda Tasavvuf: Abdülganî en-Nablusî Ör-ne i (ö.1143/1731)], (Doktora Tezi), University of California, Berkeley, 1997.

24 Osmanl hanedan na medhiyesi hakk nda de erlendirme için bkz. M. Winter. “A Seventeenth-Century Arabic Panegyric of the Ottoman Dynasty”, Asian and African Studies 13.2 (1979), s.130-156.

25 Bkz. Barbara Rosenow von Schlegell, a.g.e., s. 96.

Page 6: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

50

I. C. Risâlenin Ne rinde Takip Edilen MetodRisâlenin ne re haz rlanmas nda öncelikle s hhatli bir metin elde etme mak-

sad yla metinde geçen fikirlerin ana kaynaklar na ula lmaya ve yazmada mevcutmetinlerin as llar yla mukayese edilmesine dikkat edilmi tir. Elimizde mevcut Kay-seri Râ id Efendi nüshas bizzat müellif taraf ndan vefat ndan(26) 10 y l önce 1133y l Recep ay n n 13. Sal sabah (27) imlâ ettirildi inden ve tesbit etti imiz nüshalar n(28)

en s hhatlisi olmas hasebiyle metnin in as nda esas nüsha olarak kabul edilmi tir.Ayr ca Halet Efendi nüshas aras nda neredeyse hiçbir fark bulunmad ndan her ikinüshadan e it ölçüde kar la t rma yoluna gidilmi tir.

S ralama olarak, risâlenin öncelikle tercümesi verilmi , ard ndan orijinal metni vearkas nda yazmas verilmi tir. Tercümenin ba na RVarakNux [R207a gibi…] eklinde birk saltmas yla, birinci k sm tercüme varak numaras ve üstünde x üstsimgeyle de varaklar n ave b yüzleri verilmi tir. Metin k sm nda ise, yine RVarakNux [R207b=Râ id Efendi Nüs-has 207 varak numaras n n b yüzü gibi…] olarak göstermek sûretiyle, birinci k sm orijinalmetnin çözülmü hâli önceki usûle uygun olarak gösterilmi tir. Türkçeye tercüme etti imizmetnin Arapça asl ile takibini kolayla t rmak maksad yla esas ald m z nüshan n sat rnumaralar kelimelerin önüne üst simge olarak [sat r ba ndaki kelimex (sat r numaras ) ] konul-mu tur. Metinde geçen âyet ve hadisler orijinal metinlerinin trankribi ve kö eli paranteziçinde tercümesiyle verilip, kayna dipnota dü ülmü tür. Ayr ca, metin hakk nda gerekligörülen yerlerde, dipnotlarda k sa aç klamalar yap lm t r. Yap lan aç klamalar n büyükk sm tercüme metninin dipnotunda, baz lar da tahkikli k smda verilmi tir.

I. D. Risâlenin Nüshalar :

Yurtiçi ve yurtd nda katalog taramalar neticesinde Bezl’in dört nüshas -n tesbit edilebilmi tir. Tesbit edebildi imiz nüshalardan ilki Kayseri Râ id EfendiKütüphânesi 611 numarada kay tl 206b-209b aras nda 3 varaktan müte ekkil ola-n d r ki, ne irde esas ald m z en s hhatli olan ve müellif nüshas olabilece inidü ündü ümüz nüshad r. Bu nüsha muhtemelen Nablusî taraf ndan brahîm b.Muhammed el-Gaznevî’ye istinsah ettirilmi tir. kinci nüsha SüleymaniyeKütüphânesi Halet Efendi Bölümü 759 demirba numaras na kay tl ve 296a-300bvaraklar aras nda yer alan 4 varaktan müte ekkil, nesih hatl nüshad r. Üçüncünüsha ise stanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Arapça Bölümü 3767 demirbanumaras na kay tl nüshad r. Dördüncü nüsha ise Gazi-Hüsrev Begova Biblioteka /

26 [Müellif 24 aban 1143’de vefat etmi tir]. Bkz. Ahmet Özel, a.g.e., XXXII, s. 268.27 Bkz. Bezl, vr.210a.28 Tesbit etti imiz di er üç nüshan n kütüphane kay tlar öyledir: 1. Süleymaniye Kütüphânesi/Halet

Efendi Bölümü, Dem. nu: 759, vr. 296a-300b. 2. stanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi/ArapçaBölümü, Dem. nu: 3767. 3. Gazi-Hüsrev Begova Biblioteka Sareyova/Halil Efendi Bölümü, vr.310-313, Dem. nu: 3357/34.

Page 7: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

51

Sarayevo, Halil Efendi Kütüphânesi Bölümü’nde, Muhammed b. brahîm b. es-Sima taraf ndan nesih hatla istinsah edilen ve 3357/34 numarada kay tl , 310a-313b varaklar aras nda yer alan d r. nsan Risâlesi’nin edisyon-kriti i müellifhatt [H] ve imlâ ettirdi ini [R] dü ündü ümüz Kayseri Râ id Efendi [R] veSüleymaniye Halet Efendi [H] nüshalar esas al narak yap lacakt r.

Page 8: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

52

II. KISIM

II. A. “Bezlü’l- hsân fî tahkîki mâ’nâ’l- nsân”:TERCÜME

“Kendini bilen, kendinde olan her eyi bilir”Platon/Birinci Alkibiades(29)

‘ NSANIN ANLAMI ÜZER NE B R ARA TIRMA

Rahman ve Rahîm Allah’ n Ad yla[R207a] Bütünüyle övgü âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur(30). Gönderilmi

Peygamberlerin Efendisi Muhammed’e ve onun tüm ehl-i beytine ve ashâb nasalât ü selâm olsun!. mdi, Hocam z, üstadm z, bereket kayna m z, himmeti-miz, s na m z Merhûm Yüce Müftü halk n ve seçkinlerin de er verdi i eyhsmâil en-Nablûsî’nin o lu Abdül anî der ki: 1102 y l evvâl ay n n 11. Pazar

günü(31) kimi k ymetli ah slardan bize bir suâl ula t . öyle ki: K d el-Beyzavî(32)

–Allah yüzünü a etsin!- “Vel tahsebenne’l-lezîne utilû fî sebîli’l-lâhi emvâten belahyâ’ün inde Rabbihim yurzakûn”( 33 ) [Allah yolunda öldürülenleri sak n ölülersanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri kat nda r z kland r lmaktad rlar.]tefsîrinde,bu âyetin “Gerçekte insan n bu özel k l nm /‘kendine özgü sûret/bünye’ [ ]tanfarkl oldu u”na delâlet etti ini söyler. Tarîkat- Muhammediyye’nin sahibi(34) ise;“ nsan bu bünyeden farkl -ba ka bir varl kt r” eklindeki görü lerinden dolay ,Mu ammeriye’nin tekfîr edilmesi gerekti ini ifâde eder. ‘Isâmu’d-dîn brâhîm b.Muhammed b. Arap- âh el- sferayînî 35 –Allah rahmet eylesin!- ise, Allah’ n

29 Eflatun, Birinci Alkibiades, Büyük Klasikler I, (çev. rfan ahinba ), Hürriyet Yay nlar , stanbul,Nisan 1973, s. 115-116.

Risâlenin tercümesini yay n öncesi halinde okuyup tashihler yapan de erli dostum Dr. SabriY lmaz’a bu katk lar ndan dolay te ekkürü borç bilirim.

30 Fâtiha (1), 1.31 Milâdî olarak 1690 Y l Haziran ay n n 11. Pazar gününe tekâbül eder.32 Bkz. Muhit Mert, nsan Nedir?, s. 65 vd. Ayr ca bkz. Giambattista Vico, Yeni Bilim (çev. Sema

Önal), Do u-Bat Yay nlar , Ankara 2007, s. 321-325.33 Âli mrân (3), 169.34 mâm Birgivî Muhammed Efendi.35 Beyzâvî üzerine hâ iyesi vard r: Hâ iyetu ‘Isâm ‘alâ’l-Beyzâvî. Tam ad ‘Isâmu’d-dîn brâhîm b.

Muhammed b. Arap- âh el- sferayînî el-Horasânî’dir. Arap ah diye öhret bulmu tur. Hicri

Page 9: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

53

“Fe’l-yenzuri’l-insânu mimma hulika; hulika min mâ’in d fik”( 36 ) [Öyleyse insanne’den yarat ld na bir baks n. F k ran su damlac ndan yarat ld .] eklindekibuyruklar nda, bunun “ nsan n ‘kendine özgü sûret/bünye’nin varl na en aç k deliloldu unu” ileri sürer. Görüldü ü gibi, onlar n bu hususta ortaya att fikirleriaras nda bir çeli ki gözükmektedir. Bu sebeple, biz de, sizden, onlar n görü leriaras ndaki mevcut çeli kileri gidermenizi ve Hak ehli aras nda gerçe in ne oldu-unu aç klaman z istirham ediyoruz.

Biz de onlar n bu sorusuna kar l k cevap olarak unlar yazd k:Beyzavî’nin –Allah ondan raz olsun!- Tanr ’n n“Vel tahsebenne’l-lezîne utilû fîsebîli’l-lâhi emvâten…” [Allah yolunda öldürülenleri sak n ölüler sanma …](37) buy-ru u hakk ndaki aç klamas na gelince, bu âyet, Uhud ehidleri ve Bedir ehidlerihakk nda nâzil oldu u söylenir. Burada hitap, Hz. Muhammed’e (salat ve selamonun üzerine olsun) ya da bunu söyleyen/okuyan her ki iyedir. Ayr ca âyet:“ nsan’ n, sadece ‘duyusal sûret/bünye’ [ ]’ten de il, ayn zamanda, bedeninyok olmas ndan etkilenmeyen, idrak etmesi, elem ve zd rap çekmesi ve lezzetalmas n n ona (bedene) ba l olmayan, kendi kendine idrak edebilen bir cevher”oldu una i aret eder. Bu gerçe i Allah’ n Firavun’un avânesi hakk nda “en-Nârüyu razûne aleyhâ…”(38) [Ate ; onlar, sabah ak am ona kar sunulur dururlar. K yametkopaca gün de: «T k n Firavun ailesini en iddetli azaba!» (denilir).] buyru u ve bnAbbâs’tan rivâyet edilen –Allah o ikisinden raz olsun!- Hz. Peygamber’in (salâtve selâm onun üzerine olsun) “ ehidlerin ruhlar ye il ku lar n kanatlar nda cennetnehirlerine gelirler ve orada cennetin meyvelerinden [semere] yiyip, ar n gölgesinde as lkandiller alt nda (dinlenmeye) çekilirler”(39) hadisi teyid eder. Kim bunu kabul etmez-se, ruhu ancak/

944 Semerkand’da vefat etmi tir. Ebû shâk el- sferayînî el-E ’arî’nin torunudur. Bkz. SalahMuhammed Ebû’l-Hâc, et-Tetimmetü’l-Celiyye, s. 6; a.mlf. et-Tuhfetü’l-Bedî’e bi-Ahbâri Sad-ri’ - erîa, s. 71..

36 Târ k (86), 5-6.37 Âli mrân (3), 169.38 Mü’min (40), 46.39 Beyzavî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl, I, 412; Ahmed b. Gunaym b. Sâlim en-Nefrâvî, el-

Fevâkihu’d-Devvânî alâ risâleti bn Ebî Zeyd el-Kayravânî (tahk. R zâ Ferhat), MektebetüSakâfeti’d-Diniyye, I, 301-302. Bu hadisin as l kayna Vâk dî’nin el-Me âzî adl eseridir. Rivâyetorada öyle geçer (a.g.e., I, 320):

. : :

: .

Page 10: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

54

[R207b] bir rüzgar/esinti ve araz olarak görür. Dedi ki: Onlar K yâmet günüdiridirler ve üphesiz onlar ya bu durumun imdi gerçekle ece inden ya bununyak[ n]la t ndan yahut zikir ve imânla diril[til]eceklerinden bu s fatla tavsifedilirler. Ayn zamanda, Beyzavî –Allah rahmet eyleye!- Allah’ n “ve-lâ tekûlû li-men yuktelû fî sebîli’l-lâhi emvâtün bel ahyâ’ün ve-lâkin lâ te urûn”[Allah yolunda öldü-rülenlere ölüler demeyiniz, Bilakis onlar diridirler, ne var ki siz bunu alg laya-mazs n z](40) buyru u hakk nda: “Bu, onlar n hayatlar n n cesedle/bedenle ya daona benzer bir türle yahut canl lardan herhangi birinin sahip oldu u canl l ktürüyle de il, bilakis ak l vidrâk edilemeyen sadece vahiyle idrak edilebilen birhal oldu unu ” der.

el-Hasan’dan rivâyet edilir ki: “Gerçekte, ehitler Rablerinin kat nda diridirler ver z klar ruhlar na sunularak böylece onlara canl l k (ruh) ve ferahl k ula r. Benzer ekilde,cehennem ehli Firavun’un avânesine sabah ak am aral ks z ate sunulmak sûretiyle ac elemonlara eri ir”(41). Sözkonusu âyet, Bedir ehitleri ya da 14 ki iden ibaret olanlarhakk nda nazil oldu(42). Bu âyet, ‘Ruhlar n, ölümden sonra kalmay ba arabilen bedeninduyumsad klar ndan farkl olarak kendileriyle var olan (kâim) cevherler/tözler oldu una’delalet eder. Bu konuda, sahâbe ve tâbi ûnun büyük ço unlu u –Allah onlar ntamam ndan raz olsun!- fikir birli i içindedirler. Yine bu mesele üzerindeâyetler ve hadisler mevcut oldu undan, ehitlere, Allah’a yak nl klar ndan ötürüher türlü kerâmet ve lutûf tahsîs edilmi tir(43).

Fahreddin Razî(44) –Allah rahmet eylesin!- “Ve-l tahsebenne’l-lezîne utilû fîsebîli’l-lâhi emvâten” âyetinin, Bedir ve Uhud(45 ) ehidleri hakk nda indirildi ini,

40 Bakara (2), 154.41 Abdurrauf el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 238, nu: 4956. “ ehidlerin Dünya'da Ya am Sürdüklerine Dair Görü Üzerine Bir nceleme”: [Risâle fî

Tahkîki’l-Kavli bi-enne’ - ühedâe Ahyâ’ün fî’d-dünyâ= ] ad yalKemâl Pa azâde emseddîn Ahmed b. Süleymân (873-940/1468-1543)’ n bu ehidler’e dâirrisâlesi tarafm zdan edisyon-kritik yap larak ne re haz rlanm olup, el-ân yay n a amas ndad r.

42 Bedir sava ve bu sava ta ehid olan 14 ki i hakk nda bilgi için bkz. Muhammed Hamidullah,slam Peygamberi (çev. Salih Tu ), rfan Yay nc l k (be inci bask ), stanbul 1991, I, s. 224-233.

43 Beyzazî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl, I, 191.44 Fahreddin er-Razî, insan’ n sadece duyusal sûret/bünye’den ibâret olmay p, gerçek varl n

ruhun olu turdu unu söyler ve buna dâir aklî delilleri öyle s ralar: 1. “ nsan önemli gördü ü olaylardan birine yo un bir özen gösterdi i zaman, öyle söyle-

dim, öyle yapt m, öyle emrettim gibi ifadeler kullan r. Buralardaki ben zamiri, o insana ait ru-ha yöneliktir. Böyle durumlarda ki i kendini bizzat özüyle bilir. Ne var ki tüm iç ve d organ-lar bundan gafildir. Bilinen ise bilinmeyenden farkl d r.

2. nsan n bütün iç ve d organlar bozulma ve erime e ilimindedir. Zira insan bünyesi,i levsel-araç-organlardan mürekkeptir. Bunlar da basit organlardan olu ur. Basit organlar ise,

Page 11: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

55

çünkü bu nass n nüzûlu esnas nda bu iki sava n d nda bir sava n cereyanetmedi ini ve âyetin zâhirinin öldürülenlerin hayat na delalet etti ini söyler. Budurum hakikat mi mecâz mi? E er hakikatse, imdi mi yoksa âhirette mi bugerçekle ecek? Yok e er bu dünyadaki ruhânî ya da cismânî bir hayattan sözedilecekse, o zaman bu makamda söylenecek söz çok tafsilatl olacak. Ayr ca, o(Razî): nsan, sadece bu bünyeden ibâret de ildir, çünkü bu bünyenin unsurlarda l r ve de i im geçirir. Halbuki insan [özü], ömrünün ba ndan ta sonunakadar bâkidir. Onun bu de i mezli i ve kal c l n , i manlamas , zay flamas ,çocukluktan sonra ya lanmas do rular. Çünkü insan, bütün cüzleri ve azalar n-dan habersiz oldu u durumda/halde dahi ‘kendini bilen’ [ âlimen bi-nefsihi]’dir.Ve bilinen, bilinmeyenden farkl d r. Sonra insan, bu bedene ate in kömüre,

s cakl k ve nemdir. S cakl k, nemli bir cisme etki etti inde o cisimden büyük ölçüde buharlan-ma ortaya ç kar. Bu sebeple canl , bozulan parçalar n yerine geçmek üzere bir tak m g dalaraihtiyaç duyar. Bu böyle olunca öyle diyebiliriz: Tüm insan bedenin cüzleri ve organlar de i-im içerisindedirler. Herkesin kendine ait ruhu ise; ömrün ba lang c ndan sonuna kadar kal c -d r. Kal c olan kal c olmayandan farkl d r. O halde ruh bedenden farkl d r.

3. Ku kusuz insan bir eyin rengini görünce, onun nas l bir tad olaca n akli bir zorunlu-luk olarak bilir. ki ey hakk nda hüküm veren için hüküm konusu eylerin haz r olmas gere-kir. Oysa burada tek ey vard r: O da tüm d duyularla alg lanan eydir. Yine biz bir objeninformunu hayal edip daha sonra onu gördü ümüzde, bu görülen formun hayal edilen form ol-du una hükmederiz. Bu durumda görülen ve hayal edilen formlar alg layan tek bir eyin olma-s gereklidir. Zira iki ey hakk nda hüküm veren için hükme konu olan eylerin haz r bulunma-s gerekir. Yine biz özel formlar hayal edip sonra özel manalar alg lad m zda -dü manl k vedostluk gibi- bu formlar ile anlamlar aras nda bir terkip yapar z. Böylece hem formlar hem deanlamlan alg layan tek bir eyin bulunmas gerekir ki, bir bölümü di er bir bölümle birle tirmesa las n. Aksi halde bir eyle di er bir ey hakk nda hüküm konusu eylerin ikisini birlikte alg -lamas gerekir ki bu muhaldir. Biz belli bir insan gördü ümüz zaman onun bir insan olup, aslaat olmad n biliriz. Bu tikele, tümel bir ifadeyle hükmedenin her ikisini de alg lam olmas ge-rekir.

An lan bu delillerle ortaya ç kan, udur: nsanda tüm alg lama çe itleriyle alg lanabilecekeylerin hepsini alg layan bir gücün -müdrikenin- bulunmas gerekir. nsandan sad r olan se-

çimlik f il-eylem, hür bir eylemdir. Hür bir eylem ise, ki inin bir eyin daha yararl olu u inan-c ndan kaynaklan r. Bu inançtan do an e ilim, esas kudrete güce eklenir. Dolay s yla bu e ilimbütünü söz konusu fiile ili kin güç ile birlikte gerektirici etken olur. Durum böyle olunca eyle-mi yapan n alg lay c olmas gerekir. Zira alg lay c olmaz ise, eylem de seçimlik olmaktan ç kar.Sonuç olarak insanda tüm alg lama türleri ile alg lanabilen her eyi alg layan tek bir eyin bu-lunmas gerekir. Bu alg , tüm fiil türlerini yapand r. nsan n yukar da an lan nitelikleri tezimiziçin kesin bir delil olu turur. Bu durumun tesbitinden sonra unu belirtebiliriz: Beden bütünüya da organlardan herhangi bir organ, i arete konu oldu u için ruh-nefs-i nat ka- olarak nite-lendirilemez. Dolay s yla insan, bedeninden ve organlar ndan daha ba ka eydir. Fahreddin er-Razî, slâm nsanc n n Ana Konular /Meâlimu Usûliddin, (çev. Nadim Macit), Erzurum 1996, s.103-104; Muhit Mert, a.g.e., s. 33-36

45 Muhammed Hamidullah, slam Peygamberi, I, s. 233-238.

Page 12: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

56

ya n susama i lemesi gibi ak c olan ‘kendine özgü cisim’ [cism-i mahsûs = ]’den ibâret olabilir. E er o (insan), herhangi bir cisimle ve cisimde bir

durumla, ‘kendiyle varolan cevher’ [cevheren kâimen bi-nefsihi] ise, o zaman, bedenöldü ünde, bu sözkonusu ‘ ey’in ondan ‘diri’ olarak ayr lmas (infasala) ya daAllah Ta’ala’n n onun can n almas (yumîtehu) ve hayat ona iâde etmesi(yû’îde’l-hayâte ileyh) aklen muhâl de ildir.

Fahreddîn Razî –Allah rahmet eyleye!- Bakara sûresindeki âyet hakk ndader ki: nsan, do umundan ölümüne de in salt k oldu undan ve bu bünyedeartma, eksilme, i manlama, zay flama gibi etkenlere maruz kalarak de i imgeçirdi inden dolay , bu sözkonusu ‘sûret/bünye’ [heykel]’den farkl d r. Çünküinsan, bütün azalar ndan habersiz oldu u bir durumda kendinin “o” kimse ol-du unu bilir, zira duyumsanan [mahsûs= ] ey, yaln zca yüzey, renk vb.eylerdir(46). Malum oldu u üzere/

[R208a] insan, bu iki ey (yüzey ve renk)’den farkl d r. Kelamc lar n bu hu-sustaki görü leri çoktur. Onlar n buna dair görü lerini iki ekilde özetlemekmümkündür: Birincisi: üphesiz, o (ruh), bu ‘bünye’ye, ya n susama s rmas gibisinen, nüfûz eden cismânî cüzlerden olu ur. Onlardan (kelamc lardan) bu görü-ü benimseyenler iki f rkad r. Baz lar , hayat n ba ndan sonuna kadar, Allah’ n

kendisini bekâ [bâkilik=kal c l k] ile özgün k ld ve Allah’ n yaratt hayatlacanl l k buldu u ve zâil olunca hayat n n kendisiyle son buldu u varsay lan, osöz konusu sûret’in kendisinden meydana geldi i cüzlere benzer cüzlere inan r-lar. Bu görü , kelamc lar n ço unun benimsedi i görü tür. Onlardan di er ikincigrup ise, bu kal c (bâkî) cisimlerin, söz konusu bünye’nin kendisinden meydanageldi i cisimlerden farkl ve ba ka oldu una inan rlar.

Bu ikinci grup: “O (ruh), diri, idrâk edici ve kendinde nurânî bir [var-l k]’d r. Ve o, ate in oduna nüfûz etti i gibi bu bedene i ledi i sürece, onunnûruyla ( k) ayd nlan r ve onun hareketiyle hareketlilik kazan r. Bu bahsi geçenbünye erir, da l r ve yay l r. Bu cüzler/atomlar, bu cisimlere muhâlefetlerindenve farkl olmalar ndan dolay , kendi hali üzre bâki kalmaya devam ederler. Bu

46 Razi, bu hususta nakli deliller de sunar:["Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma; hay r, -onlar-diridirler, Rab'leri kat nda r z klanmaktad rlar” (Âl-i mrân, 3/169) ve "Ate sabah ak am onlara su-nulur" (Mümin, 40/46) ayet-i kerimeleri ile "Ölü tabutuna kondu unda ruhu tabutun üzerine ç karak,öyle der: Ey yak nlar m, dünya benimle oynad gibi sak n ha sizinle de oynamas n" hadis-i erifini gös-

terir. Razi'ye göre bu ayet, insan n öldürüldükten sonra diri oldu unun göstergesidir. Oysa algakt duyular- cesed öldürüldükten sonra bir ölü oldu unu söyler. O halde insan n bu cesettenba ka ey olmas gerekir. Hadis ise bedenin ölümünden sonra diri ve dü ünen bir cevherin -özün- kald n göstermektedir. te bu, insan n görünen cesedinin d nda ba ka bir ey oldu-unu anlat r]. Bkz. Muhit Mert, a.g.e., s. 35; Fahreddin er-Razî, a.g.e., s. 104.

Page 13: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

57

bünye çürüdü ünde, bu nûranî latîf cisimler, âyet sa îdler [ezelde mutlular saf nayaz lanlar] cümlesinden iseler, Gökler, Kuds ve Tahâret [Sâfiyet] âlemine da l r-lar, yok e er akîler [ezelde e k ya saf na dâhil edilenler] zümresinden iseler, ozaman cehennem ve âfetler âlemine saç l rlar.

Bu görü lerin ikincisi: “Ruh, var oland r [mevcûd], yer kaplamayand r,kaplamla [mekânla] kâim de ildir ve âlemin içinde de d nda da de ildir. Onun,Allah Ta’ala’n n bir benzeri olmas da gerekmez. Zirâ, üslûpta ortakl k/benzerlik,mâhiyette/ özde ortakl gerektirmez. Bu görü ü savunanlar, cevherin delilleri-ni, cevherin kimi öncülleriyle ayn sayarak/[muhtemelen konusu yaparak], zik-rettiler. Ve onlar, bu hususla ilgili görü beyan edilmekle delilin kesinlik kazan-mad n , fakat ayn zamanda, bunu çürütmeye dair herhangi bir delil de ikameedilemeyece ini, söylediler. Ve bu görü te olanlar: “Bu, eriat (dini) teyid et-mektedir. Kur’ân ve sünnette bulunan kabir sevâb ve azab ile ilgili haberlerdekiüpheleri de izâle eder” derler. Ayr ca, onlar, kabirde azap ve sevap, bu bünyeye

ula r, demekle büyük bir iddiada bulunurlar. Zaten biz de söz konusu bede-nin/bünyenin yok oldu unu ve ondan bir eyin kalmad n mü ahade ederiz.Allah bu cüzlerden bir k sm n diriltir ve dirilttiklerinden ba kas kalmaz ve [busevap ya da azap] ona (bünyeye) bu ekilde eri ir. ayet bu uygun görülürse, ozaman, “insan, kendisine da lma ve parçalanman n ar z olmad ruhtur” neden denil-mesin!. üphesiz ki, ona (insana) ac ve lezzet eri ir, sonra bir müddet geçinceAllah, K yamet günü onu (ruhu) bedene, cismânî haller, ruhânî olanlarla birle e-ne dek/ birle sin diye ona geri döndürür.

Hâs l , insanî hakikat/insansal gerçeklik Allah’ n emri (onun kat ndaki biryasas ) olan ruhtur. Zaten Allah, bu ‘cismanî sûret’e (el-heykelü’l-cismanî) “venefahtü fîhî min rûhî=ve ben ona kendimden bir ruhla üfledim”(47) buyru uyla,[ona] üfledi ini (nefh/nefes) haber verir. Ve i te o, gerçek anlam yla insand r veo, dinin emir ve yasaklar n n sorumlusu olan ve K yamet günü üzerine k namave azar n vaki olaca ve elem ü gamm (ganimeti) idrak edendir. Ve bu ‘kendineözgü sûret/bünye’ [el-heykelü’l-mahsûs= ], aletler/organlar vas tas ylakendisine fayda ve zararlar n ula t varl kt r. Ve bu organlar da onun kat ndahâlihaz rda bulunan eyleri ve kendisinden gaib olanlar idrak etmesini gerektirir.Ve o (kendine özgü sûret), ölümden sonra/

[R208b] hayatta iken oldu u ey üzere bâkî kal r. Fakat u kadar var ki; ruhadelâlet eden o i âret ki o ‘kendine özgü sûret/bünye’dir ve art k devre d kalm t r.Zira onun devre d kalmas berzah ve âhiret ahvâline itibarla de il, dünyâ hal-lerine itibarlad r. Çünkü Allah, onu (o sûreti) berzah âleminde, orada i leyebile-

47 Hicr (15), 29; Sâd (38), 72.

Page 14: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

58

cek/uygun ‘duyusal sûret/bünye’ye benzer berzahî bünye ile [ara-beden](48) de i tire-cektir. Ve K yâmet günü Sûr’a üflenince, Allah, onu, dünyada olan bu ilk sûretegeri döndürür. Böylece dünya âleminde i ledi i gibi i lemeye ba lar ki, insanîgerçeklik [el-hakîkatü’l-insâniyye], dünyada, berzahta ve âhirette inece i âlemler-den tüm âlemlerde i leyecek bir bünye’den yoksun olmaz. Beyzavî’nin –Allahrûhunu takdis ve kabrini tenvîr eyleye!- “insan, bu kendine özgü sûret/bünye’nind nda bir varl kt r” eklindeki buradaki sözü/görü ü, do ru bir sözdür. Aynekilde, Fahreddîn er-Razî –Allah rahmet eylesin!- ve Beyzavî’den her ikisiyle

ayn görü te birle enlerin sözü do rudur.Âletler düzeyinde olan bu ‘kendine özgü sûret/bünye’y-e, anlatt m z üzere,

nas l ki kaleme kâtip s fat itlâk edilemiyorsa, ayn ekilde ona da insan anlamatfedilemez. Her ne kadar kitâbet [yaz yazma i i] onsuz [kalem] olmuyor ise de,kalem’e kâtip ad verilemez. Di er i âletleri de kalem gibi dü ünülebilir. Ehl-iSünnet ve’l-Cemaat imamlar da bu görü tedirler(49). Tarikat- Muhammediyyesahibinin görü üne gelince, ona göre: “Muammer’in “Gerçek u ki, insan,sözkonusu cesedden ayr /farkl olup, o, diri, kâdir, muhtârd r ve o ne hareketline de sâkindir. Ve ona cisimlerin tan mlanmas için uygun görülen tan mlar n

48 Ruhçulara göre, ruh, töz olarak sonsuz ve tanr sal özelli inden dolay vas tas z maddeyle ileti-ime geçmez. Bu anlamda, madde dahi ruhla birle emez. Bunun imkan , ancak, ara-beden,

âletler, ve benzeri maddesel unsurlarla olu ur. Bu arac unsurlar olu turan ara bedenlere ruh-çulukta perispri denir. Do u felsefesinde, bu bedenlere astral, mantal, kozal isimleri de verilir..Perisprital beden, astral beden ya da süptil beden, Ruh’un kendisi de ildir. Bu beden, yaln zcaenerjiye sahip canl l k ve hareket olu turan bedendir. Ruhçulukta, maddenin de i ikvibrasyonel katmanlar ndan olu turulan bu bedenlere astral bedenler ya buna “perisprital bün-yeler” denilir. Ruh, maddî bedenlerle birle ebilmek için son derece latif bir maddeden olu muara-bedenlere ihtiyaç duyar. ‘Perisprital bedenler’, ruha kal p görevini üstlenirler ya da ona bar nakolurlar. nsan n gerçekli i, farkl enerji bedenlerinden te ekkül eden bir kemâl hâlidir. Ruh’tanmaddeye do ru, ya da maddeden Ruh’a do ru, ilkinden gittikte kesafet kazanan, ikincisindegittikçe letafet kazanan bir gidi -geli mevcuttur. Astral bedenin yayd parlakl k, maddedengelmez. Buna ruhsal parlakl a veya biyomanyetik parlama da denir. Asl nda hayalet görmekolarak bilinen fantom görmek, ruhu görmek de il, bu süptil enerji bedenlerini görmek, demek-tir. Bkz. Allan Kardec, The Spirits’ Book (çev. Anna Blackwell: Portekizce’den ngilizce’ye),Breziyla 1996. Bu kitap, ruhçulu un ruh-beden, bedeb türleri, öte dünya vb. bütün konulardetayl bir ekilde ele al r.

49 Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat imamlar n n önde gelenlerinin görü ü olarak buraya aktar lan dü ün-cenin kayna n n Aristo’nun “Ruh Üzerine” adl kitab oldu unu dü ünüyoruz. Zira verilen te -bihler bile az farkla Aristo’nun verdikleriyle neredeyse ayn gözükmektedir. Bkz. Aristoteles,Ruh Üzerine (Çev. Zeki Özcan: sözkonusu çeviri, Frans zca’dan Türkçe’ye yap lm t r), AlfaBas m Yay m Da tm Ltd. ti., ( kinci bask ), Bursa 2001; Aristoteles, Kitâbü’n-Nesf (çev.Ahmed Fu’âd el-Ehvânî: Bu çeviri de, Yunanca asl ndan Arapça’ya çevrilmi tir. Kanaatimizcebu çeviri daha isâbetlidir), Dârü hyâi’l- Kütübi’l-Arabiyyeti, (Birinci bask ), Kâhire, 1949.

Page 15: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

59

atfedilmesi yerinde de ildir, diyen Muammer’in tekfir edilmesi gerekir. Buradaad geçen Mu’ammer, Kaderiye f rkas ndan Mu ammer b. Abbâd es-Sülemî’dir.

Necmüddîn el-Gazzî’nin –Allah ruhunu kutsas n ve kabrini nurla doldur-sun- kader ve s fatlar nefiy hakk nda a r ya varan tutumlar yla bilinenKaderiyye’nin en büyük kolu kabul edilen ve kendilerini ‘Ashâbü’l-Me ânî’(50)

olarak isimlendiren Mu ammer b. Abbâd es-Sülemî’nin taraftarlar n n yer aldsap k f rkalar n be incisi el-Mu ammeriyye’den söz etti i esnada güzel bir uyar svar: Onlar dediler ki: Allah Ta ala cisimlerin d nda ba ka bir ey yaratmad .Araza gelince, ya senin cisimleri tabiî olarak ate in yakmas gibi yaratman ya dakendisinden canl l k hâdis olan hayvan (canl ) gibi ihtiyârî olmas d r. Onlara göre,insan n hakikat , Felâsifede oldu u gibi ba ka bir mânâda; “o, cesedden fark-l /ba kad r, o âlim, kâdir, muhtâr, hakîm, ne hareket eden ne de sâkin olan,görmeyen, hissetmeyen ve ne mekân ne de zaman n kendisini kapsayamadgerçekliktir. Ve onlar, “Allah, kadîmdir” demezler, bilakis onlara göre “Allah’ nkendisini ve kendisi d ndakileri bilmesi muhald r”. Hâs l , Mu ammer b. Abbâd’ n“ nsan n hakikat , cesedden farkl bir ba ka anlam oldu u” eklindeki bu sözü/

[R209a] ona göre “O, kendisinin (nefs) fiillerini yaratt ” eklindeki mezhebininkâideleri üzerine binâ edilmi tir. Çünkü o (Muammer), Kaderiyye’nin “ nsan nkendi fiillerini yarat ”n söyleyen ve hiçbir eyde kader ve kazay kabul etmeyenkolundand r. Onlar n “insan, diridir, kâdirdir, muhtard r, âlimdir” eklindeki sözleri,ayn zamanda, “insan yapt klar nda kudreti ve iradesiyle müessirdir ve fiillerinde Allah’ nkudreti ve iradesine muhtaç de ildir” mânâs na da gelir.

Kelam ilminde, bilinir ki, Kelamc lar, Kaderiyye mezhebi hakk nda küfür-le hükmetmemi , bilakis onlar er’î nasslar ve âyetleri te’vil etmelerinden ötürü,fas k olarak nitelendirilmi ler ve ayk r bir görü ler ortaya att klar ndan bidatç karmakla suçlanm lard r. Ancak, bu Muammer’e gelince, o, Kaderiye’den olsada, onlar n inançlar na bir tak m bozuk inançlar ilave etmi tir. Hatta daha onundaha önce anlatt m z “Allah kadîm de ildir” sözü ile ilahî bilgiyi/ilmi inkâreklindeki görü lerinden dolay tekfiri iktiza eder51.

50 Muammer’in “Mâna Teorisi” hakk nda geni bilgi için bkz. H. Austryn Wolfson, Kelam Felsefe-leri: Müslüman-H ristiyan-Yahudi Kelâm , (çev.Kas m Turhan), Kitabevi, stanbul 2001, s.112-127.

51 ehristânî Muammer’in bu görü ünü öyle aktar r: “Muammer’in Allah “kadîmdir” hükmünü,kadîm isminin Arapça’daki ‘kadüme-yakdümü fe-hûve kadîmün’ eklinde çekilen fiilinden al ndeklindeki görü ünden dolay inkar etti i anlat l r. Bu fiil, senin “ondan eski (kadîm) ve yeni

(hâdis) olan ald ” demendeki gibi, zamansal-öncelik’i [et-tekâdümü’z-zemânî] ça r t r r, halbukiBârî Allah Taala’n n varl zamansal de ildir. Yine onun ‘yaratmas yarat landan ayr -gayr -farkl d r’ [el-halk gayru’l-mahlûk], ‘ihdâs etmesi de muhdes olandan gayr -ba ka’d r’ [el- hdâsgayru’l-muhdes] dedi i nakledilir. Cafer b. Harb’in nakline göre Muammer, Allah’ n kendi kendi-

Page 16: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

60

Hâs l , bundan ç kan, bize göre, Muammer’in insan n hakikatine dair gö-rü ünün, Beyzavî, Fahreddin Razî –Allah ikisine merhamet etsin- her ikisiningörü ü do rultusunda fikir ileri sürenlerin insan n hakikatine dair tan mlar nauymad d r. Asl nda, insan n, Beyzavî ve ona tabi olanlar n görü ü üzere, bu‘kendine özgü sûret/bünye’den farkl olmas , onun mahlûk (yarat lm ), hâdis (sonra-dan meydana gelen), âciz (muhtaç), Allah’ n kudreti, iradesi ve ilmi alt na dâhilolmaktan ç kmas n icab ettirmez. Mu ammer’in “ nsan, bu ‘kendine özgüsûret/bünye’den ayr /ba ka bir varl kt r” eklindeki sözüne gelince, bu o ve ona tabîolanlara göre “insan, kendi ba na ba ms z, kendisinden sudûr eden bütün amel,söz ve hallerinde etkindir”. Bizim daha önce zikretti imiz, onun (Mu ammer’in)taraftarlar : “Gerçek u ki, Allah cisimlerden ba ka bir ey yaratmad ” eklindeki görü-ünü de buna delil gösterirler. Ki bu da “insan n hayat (canl l ), bilgisi, kudreti

ve iradesi Allah için yarat lm de ildir ( ayru mahlûkin li’llah)” anlam na gelir.Buna inanmak ise küfürdür.

Mevlâ ‘‘Isâmu’d-dîn brâhîm b. Muhammed b. Arap- âh el- sferayînî,Beyzavî üzerine yazd hâ iyesinde, Allah Ta ala’n n “Fe’l-yenzuri’l-insânü mimmahulika; hulika min mâ’in d fik”(52) buyru undan söz ederken, o, Kelamc lar n ço-unlu unun kabul etti i görü e uygun olarak, Beyzavî’nin “Bana göre bu âyet,

insan n duyusal sûret/bünye’ye sahip oldu unu gösteren kuvvetli bir âhiddir” dedi iniaktar r. Bu ekilde yorumland nda, burada muzaf, hazf olunmu tur. Yani,“insan n bedeninin yarat lmas , d görünü üne engel te kil edecek bir kan t (burhan) ikameedilmeksizin anla lmaz” . Bilindi i üzere, onun bu sözünden maksat, sadece ‘duyu-sal sûret/bünye’ de il, bilakis, daha önce aç klad m z üzere insanî-rûhânî gerçek-lik’le birlikte bunlar kendinde toplayan insan’d r. Bunlar n bütünü, gerçek an-

sini bilmesinin muhâl oldu unu, zira böyle bir durum ‘bilen ve bilinen’in ayn olmas ’ sonucu-na götürece ini, kendi d ndakini [gayrehû] bilmesinin de muhâl oldu unu, nitekim zatenmevcut olan n mevcudiyeti itibariyle onun üzerine de kadir olmas n n muhâl oldu unu söyle-mi tir. Sanki bu nakilde bir halel var gibi. Zira makul olmayan böyle bir sözü kimse serdetmez.nan ki, bu adam “felâsife”ye meyletmektedir. Onlar n dü üncelerine göre Allah’ n “bilgi”si,

malûma tâbi [tâbi’an li’l-ma’lûm] infiali bir bilgi de il, Allah’ n yapan bilgili (fâil âlim) olmas vebilgisinin, eylemi gerektirmesi nedeniyle “eylemsel bilgi”dir. üphesiz ki, hudûs etmesi [ve varolmas halinde] mevcûd’la [vücûd bulanla] alaka içinde olur, yokluk-hiçlik’inin/‘adem’ininsürmesi hâlinde yok-olan-hiçlenen/madûm’la alaka içinde olmaz. Maamafih O, “Bilgi” ve“Ak l”d r; O’nun Akl, Âkil ve Ma’kûl olmas olmas yek eydir. bn Abbâd: “Allah kendisinibilir” denilemeyece ini, çünkü bunun âlim (bilen) ile ma’lûm (bilinen) aras nda bir temâyüzüdo uraca n söylemi : “Allah kendi d ndakileri [gayrahû] bilmez” sözünde de O’nun“ilm/bilgi”sinin O’dan ba kas ndan [min gayrihi] hâs l olaca n kanaatine götürece ini dile ge-tirmi tir”. Bkz. ehristanî, Kitâbü’l-Milel ve’n-Nihal, Mektebetü’l-Anglo el-M sriyye, Kâhire trz.,I, s. 66-67.

52 Târ k (86), 6.

Page 17: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

61

lamda insan olu turur. Aksi takdirde, bu sûret yok olunca, ruhun da yok olaca-n kabul etmek gerekir. Ehl-i Sünnet’in görü ü bu de ildir. Onun bu görü ün-

de kesinlik yoktur. Çünkü âyet,“Fe’l-yenzuri’l-insânü mimma hulika” yani yarad l -n n ne ile nas l ba lad “mimmâ budi’e halkuhu” [Yarad l n n ne’den ba lad -

] anlam nda tevil edilmi tir. Ayn ekilde o, “ve-lakad halaknâ’l-insâne minsülâletin min tîn”(53) [And olsun ki biz insan süzme saf bir çamurdan yaratt k]eklindeki Allah’ n buyru unu “bede’ halke’l-insân min tîn” ‘insan n yarad l n n

topraktan ba lamas ’ eklinde tefsir eder. O zaman âyet, anlat ld üzere, insa-n n ‘duyusal sûret/bünye’den te ekkül etti ine delil olmaktan ç kar./

[R209b] Çünkü bu âyet, (Târ k (86), 6) insan n yarad l n n “ak kan bir s v -dan ba lad ”na delalet eder. Ancak, ‘Isâmu’d-dîn brâhîm b. Muhammed b.Arap- âh el- sferayînî’nin görü ünü bizim bahsetti imiz görü e ircâ’ etti imizde,o zaman onun sözü burada “insan, balç ktan yarat ld ” eklinde anla l r. Dolay s y-la âyet daha önce geçen Beyzavî’nin sözüne uygun olarak insan n ‘duyusalsûret/bünye’den olu tu unu ifade eden görü e delil olmakl n yitirir. Öyle ki,‘Isâmu’d-dîn ruhun bu insânî sûret’in tedbîrinde bir esas oldu unu inkâr etmedi igibi, mam Beyzavî de, bu duyusal sûret/bünye’nin, insan n bir âleti oldu unuinkâr etmez. Lakin bu iki ibareden; ‘Isâmu’d-dîn’in sözündeki sûret/bünye’ye veBeyzavî’nin sözündeki rûh’a itibarla, bu ‘duyusal sûret/bünye’, kendisini çekip-çeviren/ idare eden ruh (er-rûhu’l-müdebbire), insan’d r.

Münâvî’nin bn Sinâ’n n Kasidesi 54 erhinde Gazalî’den aktard veGazalî’nin zikretti i sözü, ‘Isâm’ n görü ünü–Allah rahmet eylesin- teyid eder.Öyle ki, Gazalî(55), “Hayvanî nefis [en-nefsü’l-hayvâniyye], kendi vas tas yla duyum-sayan, hareket eden tabî î cismin kemâle er[i ]mi /tamamlanm halidir ve bunefis( 56 ), nutfeye b rak lm bir hararet/s cakl k, rahimde o hararetle birle enâdet/regl kan d r, menî rahime dü ünce ve rahim de uygun halde menîyi kabuledince, sperm kad n n yumurtas yla birle ir, sonra kana kar p, sütteki kay-mak/ya gibi onun (kan n) üzerinde toplan r, onun s s yla/s cakl yla peltele ir,d tan s cakl k/ s sa lanarak bu s cakl k sürdürülür ve Tanr vergisi do al s s[el-hararetü’l-garîziyye] kademeli olarak artar. lkin kalp olu ur, sonra kalbe

53 Mü’minûn (23), 12.54 bn Sinâ’n n el-Kasîdetü’l-‘Ayniyye adl bir risâlesi vard r ki, onu bu risâlesinde yer alan baz ifade-

lerinden e - ifâ’daki görü lerini terk ederek nefsin bedenden önce ferdî varl n n bulundu ugörü ünü benimsedi i ileri sürülür. Bkz. Mehmet Dalk l ç, slam Mezheplerinde Rûh, z Yay nc l k,stanbul 2004, s. 160. bn Sinâ’n n el-Kasîdetü’l-‘Ayniyye adl ruh üzerine yaz lan kasîdesi hak-k nda bilgi için bkz. Celal Saraç, bn Sinâ’n n Rûh Üzerine Görü leri, s. 6-25.

55 Muhit Mert, a.g.e., s. 31, 32-33.56 Muhit Mert, a.g.e., s. 79’da nefis yerine ruh kullan r.

Page 18: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

62

damar ve sinirler da l r ve ceninin azalar tamamlan ncaya dek oradaki bu s cak-l k/ s devam eder sonra bu s cakl k sona erer(57). Bu safhaya ula nca, cenin,ilâhî cömertlikle (cûd-i ilâhî) bir nefis olmaya hak kazan r. te bu esnada, Al-lah’ n “Fe-izâ sevveytühû ve nafahtu fîhî min rûhî …”(58) anlam çok geni buyru undadedi i gibi âlem-i emir’den bir kuvvet/güç takdir eder. Allah’ n buyru undaki“sevveytühû” ifâdesi insan’a râcidir. nsan ise, bahsetti imiz gibi, nütfeden tevellüdeden bu bünye’dir. Ard ndan insanda hayvânî kuvvetler (el-kuvâ’l-hayvâniyye) do ar,sonra tedrîci olarak, onda, insânî kuvvetler (el-kuvâ’l-insâniyye) ortaya ç kar. te, o,bu duyusal sûret/bünye’y-e itibarla ‘insan’ olarak isimlendirilir. Bu yaratman n ilksafhas d r [el-halku’l-evvel].

Sonra ard ndan, Allah’ n “Ve la-kad halaknâ’l-insâne min sülâletin min tîn.Sümme ce alnâhu nutfetan fî karârin mekîn. Sümme halaknâ’n-nutfete alakaten fe-halaknâ’l- alakate mudgaten fe-halaknâ’l-mudgate zâmen fe-kesevnâ’l- zâme lahmensümme en e’nâhu halkan âhera” (59) buyru unda i âret edilen yaratman n ikinci saf-has (el-halku’s-sânî).

Beyzavî –Allah rahmet eylesin- öyle der: (Sonra) iki yaratma aras ndakifarkl l k oldu u ayen beyan ortada, der. Ki zaten, Ebû Hanîfe –Allah’ n rahmetiüzerine olsun!-, bu âyeti delil k larak “Bir yumurtay gasb eden ve o yumurta onunyan nda iken yumurtadan yavru ç kmas durumunda, o ki iye yumurtay tazmin etmesigerekir, yavrular de il. Çünkü o yavru ba ka bir yaratman n/var olman n eseridir” ek-linde bir hüküm vermi tir. (Bitti).

57 Bu metin, az bir de i iklikle Farabî’de öyle geçer: “Canl n n maddesini vermekle kalbin emir-lerine hizmet eden uzuv, rahimdir, insan ve hayvan n suretini vermekle kalbin emirlerine hiz-met eden uzuv, meni yapan uzuvdur. Meni, di inin rahmine var p orada, insan n suretini pey-dahlamak için, rahim taraf ndan haz rlanm kan bulup harekete getirmekle insan uzuvlar n nher birini, uzuvlar n suretlerini ve insan n bütün suretini peyda eder. Dolay s yla rahimde haz r-lanm olan kan, insan n maddesini te kil eder. Meni ise o maddeyi, insan n suretini peydaedinceye kadar tahrik eder. Meninin rahimde haz rlanm kan ile münasebeti, sütü mayaland -ran mayalar n [sütle] münasebetleri makam ndad r. Sütü mayaland ran eyler, mayalanm sü-tün ne bir parças ne bir maddesi olmad klar gibi meni de, rahimde vücud bulan eyin ne birparças ne bir maddesidir. Ceninin meniden te ekkülü yo urdun mayadan te ekkülüne benzer.Rahimdeki kandan te ekkülü ise, sa lm sütten yo urdun te ekkülüne ve bak rdan ibri in ya-p lmas na benzer. (…) Kalbin kulland bu damarlar öyle âletlerdir ki, meniye verdikleri kuv-vet ile rahimde haz rlanm olan kana hareket vererek canl lar n suretini peyda ederler. Kan su-rete ink lâp eden hareket kuvvetini meniden al nca evvela kalp al r ve kalbin te ekkül etmesiyledi er uzuvlar peyda olmaya ba larlar”. Bkz. Farabî, el-Medînetü’l-Fâz la, (çev. Nafiz Dan man),Maarif Bas mevi, ark- slam Klasikleri:35, stanbul 1956, s. 48-50.

58 Hicr (15), 29; Sâd (38), 72.59 Mü’minûn (23), 12-14.

Page 19: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

63

Muhakkak ki,insan n yarat lmas

iki yaratma a amas ndan geçmi tir.lk yaratma safhas , cesedi tesviye edilip,

sûreti (form) olgunlu a eri inceye kadard r./ [R210a]

kinci yaratma safhas ise, ruhun kendisine ona) üflenip,(geli mesi tamamlana kadard r. O, sözkonusu cesede itibarla

insan oldu u kadar, ayn ekilde kendisine üflenmi olan ruha itibarla dainsand r. ‘Isâmu’d-dîn brâhîm b. Muhammed b. Arap- âh

el- sferayînî’nin–Allah rahmeteyleye!-“ nsan, bu duyusal sûret/bünye’nin ta kendisidir” eklindeki sözü

Allah’ n “Fe’l-yenzuri’l-insâne mimmâ hulika”(60)

buyru uyla kendisine i âret edilen‘insan n yarad l n n ba lamas ’yla uyumluluk arzeder.

Beyzâvî’nin –Allah yüzünü a arts n!-“ nsan, bu duyusal sûret/bünye’den farkl /ba kad r” eklindeki görü ü ise,

Allah’ n “Ve-lâ tahsebenne’l-lezîne kutilû fî sebîli’l-lah…”(61) buyru uyla kendisinei aret edilen sava ta/öldürülmekle ehâdet makâm /

ehitlik mertebesi husûle gelen ölümsüzlük/ ölmemekle,insan n yarat l yla/h lkat yla son bulan eyle uygunluk arz eder.

Asl nda, her iki görü , anlam bak m ndan, iki âyetin anlam göz önüneal nd nda çeli ir gözükseler de, tek bir görü tür.

O iki görü ten birbirine uyan her bir görü ,bir meselede iki görü de il, bilakis, iki farklinsan tanm hakk ndaki iki mesele üzerine

serd edilen iki görü tür. Çünküinsan, iki yaratma a amas yla yarat lm t r.

Tabii olarak, bir yaratma hakk ndaki bir görü , di er yaratmahakk ndaki görü ten farkl olacakt r.

te, bu, cevab n en kolay gelen nihai k sm .Yine de en do rusunu Allah bilir.

60 Târ k (86), 6.61 Âli mrân (3), 169.

Page 20: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

64

Ben bu küçük risaleyi, bir mecliste/ bir oturumda, 1102 y l evvâl ay n n11. Pazar’ kaleme ald m. Bu risâlenin yaz ya geçirilmesinin

bitmesi [ferâ ] ise, muhterembrahîm b. Muhammed el-Gaznevî’nin

-Allah onu aff na mazhar eylesin!- eliyle1133 y l Receb ay n n

13. Sal sabahgerçekle mi tir.

Page 21: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

65

III. KISIMIII. A. “Bezlü’l- hsân fî tahqîqi mâ’nâ’l- nsân”:

Tahkîk Metni] [

[H297a]*

1 [R207a] 2 . 3 4 > )62(<

5 > <)63( .6 7 8 > (64)< : 9 )65( . 10

11 12

> <)66( 13

* Varak numaralar n n ba k sm na H ve R eklinde koydu umuz bu rumuzlar; H SüleymaniyeKütüphanesi Halet Efendi Bölümü’ndeki nüshay , R de Kayseri Ra id Efendi Kütüphane-si’ndeki yazma nüshay göstermektedir. Ayr ca < > i areti içerisinde edition-critique yapt m zmetne, nsan Risâlesi’nin nüshalar ndan birinde yer al p di erinde yer almayan ancak mânây veiçeri i destekleyici oldu unu takdir etti imiz ilâvelerdir. Bu ilaveler de (+) i aretiyle belirtilmi -tir. Maamafih orijinal nüsha ile tahkik etti imiz metni takip aç s ndan her sat r n ba na Râ idnüshas n n sat r numaras n gösteren rakamlar konmu tur. Bu rakamlarla dipnotlar nbiribirinden ay rmak maksad yla da, biz, dipnotlar n parantez ( ) içerisinde verdik. Arapça tah-kikli k s mda yer almayan metne dair kimi aç klamalar tercümesini verdi imiz k smda yap lm -t r.

62 Râ id: +.63 Râ id: +.64 Râ id: +.65 Âl-i Imrân (3), 169.66 Halet: +.

Page 22: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

66

)67( . 14 15 :

16 > <)68( : 17 18

19 20

21 )69(22 23 : 24

25 70 [H297b]/ )71( . /1 [R207b]

2 > <)72( : 3 73)74( .

4 75

67 Târ k (86), 5-6.68 Râ id: +.69 Mü’min (40), 46.70 Burada “men” artiye oldu una göre cevab nerede diye sorulabilir: “ ” zâid olsa gerek. Aksi

hâlde “men” art edat n n cevab bulunmamaktad r. Kanaatimiz her iki nüshada olan ve belkide müellifin gözden kaç rd bir imlâ etme hatas olabilir.

71 Beyzavî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl, I, 412; Vâk dî, el-Me âzî, I, 320:

. : :

: .72 Râ id: +.73 Râ id: “ ” eklinde imlâ edilmi tir.74 Bakara (2), 154.75 Cümlede sanki “ ” kelimesi kullan lsa daha iyi olurdu. Ancak müellif bunu tercih etmemi tir.

Page 23: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

67

5 > <)76( : 6 7

8 9

10 )77( .11 12

><(78) >13 )79(< : 14

15 16 17

18 : 19 20

21 22 23

24 [H298a]/ 25

.26 >)80(< > )81(< : 27 28

29

76 Râ id: +.77 Halet: “ ”.78 Râ id: +.79 Râ id: +.80 Râ id: +.81 Râ id: +.

Page 24: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

68

/1 [R208a] . .2 : 3

4 5

6 7 8

9 10 11

12 13

14 15 16

17 18

19 [H298b]/20 21 :

22 23 . 24

25 : 26 )82(

27 28

82 Hicr (15), 29; Sâd (38), 72.

Page 25: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

69

29 /1 [R208b] 2

3 )83(4 5 6

7 8 >

<)84( 9 ><)85( 10 11 12

13 14

15 [H299a]/ 16 . ><)86( 17 > <)87( 18

: : 19 20

> 21)88( <89 : 22

83 Râ id: “ ”.84 Râ id: +.85 Râ id: +.86 Halet:+.87 Râ id: +.88 Halet: “ ”.89 Râ id: +. Hâlet: “ ”.

Page 26: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

70

23 24 25

26 27

28 .29 / 1 [R209a]

2 3 4

.5 90

6 .7

8 9

10 [H299b]/ >)91(< >11 <)92( 12

13 14

15 16 17

18

90 Nüshalarda [R, H] “ ” eklinde geçmesine ra men gramer aç s ndan hatal d r. Zira burada

do rusu “ ” eklinde olmal d r. Çünkü fâili “ ”d r. Nitekim daha sonra “ ” eklin-de müzekker fâil bu fiilin üzerine atfedilmi tir.

91 Râ id: +.92 Râ id: +.

Page 27: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

71

)93( 19 )94(20

21 22 .23

24 25 26

27 28 )95(

29 / 1 [R209b]

2

3 > <)96( 4 [H300a]/ 5

6

7 8 9

10 11 > <)97(:

93 Râ id: “ ”.94 Târ k (86), 6.95 Mü’minûn (23), 12.96 Râ id: +.97 Râ id: +.

Page 28: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

72

12 13 14

15 16 17

18 )98( 19 20

21 22 23

24 . 25 26)99(

> <)100( 27 > <)101( [H300b]/ 28

. 29 //[R210a]1 :

2 . > <)102(3

4

98 Hicr (15), 29; Sâd (38), 72.99 Mü’minûn (23), 12.100 Râ id: +.101 Râ id: +.102 Râ id: +.

Page 29: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

73

)103( > 5 <)104(

><)105( 6

7 8 .

9 10 11

12 . 13 . 14 15

.>16 17 18 19 20

21 <)106(.

103 Târ k (86), 6.104 Râ id: +.105 Râ id: +.106 Râ id: +. Râ id Efendi’de fazlal k olarak yer alan ve bizim de edisyon-kritikte esas ald m z R

ve H nüshalar n n her ikisi de müellif taraf ndan imlâ ettirilmi gözükmektedir. Zira R’de ferâkayd nda 1133 tarihi verilir ki, bu tarih zâhirde H nüshas na göre sonraki bir zamanda istinsahedilmi gibi gözükse de, H nüshas n n müellif taraf ndan 1102’de kendi hatt yla olma ihtimalivard r.

Page 30: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

74

IV. KISIMIV. A. “Bezlü’l- hsân fî tahqîqi mâ’nâ’l- nsân”:

R Yazma Nüshas (T pk Bas m)

R207a

Page 31: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

75

R207b

Page 32: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

76

R208a

Page 33: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

77

R208b

Page 34: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

78

R209a

Page 35: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

79

R209b

Page 36: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

80

R210a

Page 37: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

[ ‘ nsan’ n Anlam Üzerine Bir Ara t rma: Abdülganî en-Nablusî ]

81

KAYNAKÇA

Alûsî, ihâbüddîn Mahmûd b. Abdullah, Rûhu’l-Me’ânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve Seb’i’l-Mesânî

Aristoteles, Kitâbü’n-Nesf (çev. Ahmed Fu’âd el-Ehvânî), Dârü hyâi’l- Kütübi’l-Arabiyyeti, (Birinci bask ), Kâhire, 1949.

_________ Ruh Üzerine (Çev. Zeki Özcan: sözkonusu çeviri, Frans zca’dan Türkçe’yeyap lm t r), Alfa Bas m Yay m Da tm Ltd. ti., ( kinci bask ), Bursa 2001.

Bakri Alâ al-Din, Abdalganî al-Nabulusî (1143/1731): Oeuvre, vie et doctrine, (doktora tezi),I-II, Paris Üniversitesi, Paris 1985.

Bekrî Alâaddin, Abdulganî en-Nablusî, II, 74; a.mlf., Bir Ça n Öncüsü Abdülgani Nablusî:Hayat ve Fikirleri (Trc.Veysel Uysal), nsan Yay nlar , stanbul 1995.

Berkâvî, Züheyr Halil, ‘Abdulganî en-Nablusî ve Tasavvufuhû, Ammân 2003.Beyzavî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl,Brockelmann, Carl,“Abdülganî”, MEB. .A., I-66-67.Buber, Martin, Between Man and Man (Almanca’dan çev. Ronald Gregor Smith. Orijinal

ad : “Was ist der Mench?”), Macmillan Company, ngiltere 1947.Cassirer Ernest, nsan Üstüne Bir Deneme (çev. Necla Arat), Remzi Kitabevi, stanbul

1980, (Birinci bas m).Cihan, Ahmet Kamil, Abdulganî Nablusî’nin Hayat ve Kelâmî Görü leri, Erciyes Üniversite-

si Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 1988.Çiftçi, Adil, Fazlur Rahman le slam’ Yeniden Dü ünmek, Kitâbiyât, Ankara 2000.Dalk l ç, Mehmet, slam Mezheplerinde Rûh, z Yay nc l k, stanbul 2004.Eflatun, Birinci Alkibiades, Büyük Klasikler I, (çev. rfan ahinba ), Hürriyet Yay nlar ,

stanbul, Nisan 1973.Farabî, el-Medînetü’l-Fâz la, (çev. Nafiz Dan man), Maarif Bas mevi, ark- slam Klasikle-

ri:35, stanbul 1956.Fazlur Rahman, Ana Konular yla Kur’ân (Çev. Alpaslan Aç kgenç) Fecr Yay nevi, Ankara

1993.Fergalî, Ali Ma’bed, ‘Abdulganî en-Nablusî: Hayâtühû ve Ârâ’üh, Kâhire, 1426/2005.Gusdorf, Georges, nsan ve Tanr (çev. Zeki Özcan), Alfa Bas m-Yay n Da tm Ltd.,

stanbul 2000.Hamidullah, Muhammed, slam Peygamberi (çev. Salih Tu ), rfan Yay nc l k (be inci

bask ), stanbul 1991.I k, Ayd n, Bir Felsefî Problem Olarak Vahiy ve Mucize, Elis Yay nlar , Ankara 2006.bn Arabî-Ahmed Avni Konuk, Tedbîrât- lâhiyye Tercüme ve erhi (haz. Mustafa Tahral ),

z Yay nc l k, stanbul 2004, (3. Bask ).

Page 38: 3_ Mehmet Sait TOPRAK I XXVI.pdf

Mehmet Sait TOPRAK

82

Kam, Ferid-Aynî, M. Ali, bn Arabi’de Varl k Dü üncesi, (Haz. Mustafa Kara), nsanYay nlar , stanbul 1992.

Kardec, Allan, The Spirits’ Book (çev.Anna Blackwell: Portekizce’den ngilizce’ye),Breziyla 1996.

Khalidi, W.A.S., “Abd al-Ghani”, EI2, I, 60 ( ngilizce).Kutluer, lhan, “ nsân”, TDV. slâm Ansiklopedisi, stanbul 2000, XX, s. 320-323.Macit, Nadim, Eylem-De i im li kisinin Teolojik Yorumu, Etüt Yay nlar , Samsun 2000.Mert, Muhit, nsan Nedir? nsan n Tan mlanmas na Dair Kelamî Bir Yakla m, Ankara Okulu

Yay nlar , Ankara 2004.Mirandelo, Pico Della, nsan n De eri Üzerine Söylev: Ya da Rönesans n Manifestosu

(Çev.Levent Öz ar), Biblos Kitabevi Yay nlar , stanbul 2006, (Birinci ba-sm).

Münâvî, Abdurrauf, Feyzü’l-Kadîr, IV, 238, nu: 4956.Nablusî Abdülganî: Bezlü’l- hsân fî Tahkîki Ma nâ’l- nsân, Süleymaniye Kütüphânesi/Halet

Efendi Bölümü, Dem. nu: 759, vr. 296a-300b._________Gazi-Hüsrev Begova Biblioteka Sareyova/Halil Efendi Bölümü, vr. 310-313,

Dem. nu: 3357/34._________ stanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi/Arapça Bölümü, Dem. nu: 3767._________Kayseri Râ id Efendi Kütüphânesi, Dem. nu: 611 vr. 206b-209b .Nefrâvî, Ahmed b. Gunaym b. Sâlim, el-Fevâkihu’d-Devvânî alâ risâleti bn Ebî Zeyd el-

Kayravânî (tahk. R zâ Ferhat), Mektebetü Sakâfeti’d-Diniyye,Özel, Ahmet, “Nablusî, Abdülgani”, TDV. A., stanbul 2006.Razî, Fahreddin, slâm nsanc n n Ana Konular /Meâlimu Usûliddin, (çev.Nadim Macit),

Erzurum 1996.Salah Muhammed Ebû’l-Hâc, et-Tetimmetü’l-Celiyye amlf. et-Tuhfetü’l-Bedî’e bi-

Ahbâri Sadri’ - erîa,Schlegell, Barbara Rosenow von, Sufism in the Ottoman Arab world: Shaykh ‘Abd al-Ghani

al-Nabulusi (d. 1143/1731) [=Osmanl Dönemi slam Co rafyas nda Tasavvuf:Abdülganî en-Nablusî Örne i (ö.1143/1731)], (Doktora Tezi), University ofCalifornia, Berkeley, 1997.

ehristanî, Kitâbü’l-Milel ve’n-Nihal, Mektebetü’l-Anglo el-M sriyye, Kâhire trz.Vico, Giambattista, Yeni Bilim (çev. Sema Önal), Do u-Bat Yay nlar , Ankara 2007.Weiss, Dennis M., Interpreting Man, The Davies Group Publishers, Amerika, 2002.Winter, M.. “A Seventeenth-Century Arabic Panegyric of the Ottoman Dynasty”, Asian

and African Studies 13.2 (1979), s. 130-156.Wolfson, H. Austryn, Kelam Felsefeleri: Müslüman-H ristiyan-Yahudi Kelâm , (çev.Kas m

Turhan), Kitabevi, stanbul 2001.