35-59 yasin aktay - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/d01525/2005_19/2005_19_aktayy.pdfbtürk...

26
Türk Düşünce Zinciri? B u başlığın bize ilk an- da telkin et- tiği bir so- ruyu sora- rak başlamamız gereki- yor: Bir özgün Türk dü- şüncesi zinciri vardır da bunun kayıp olan tek bir halkası mı vardır? Veya zincirin bu kayıp halkası temin edildiğinde Türk düşüncesinin gerçek bir varlık kazanabilmesi için gerekli ve yeterli şartlar temin edilmiş olacak mıdır? İş bu soruda ortaya konulduğu gibi olsaydı ger- çekten de kolay olurdu. En azından başlamak için oldukça avantajlı bir konumda bulunurduk. Oysa Türk düşünce tarihinde genellikle böylesi bir zincir bütünlü- ğüne işaret edilememektedir. Bugün bir Alman düşüncesi, bir Fransız düşüncesi, bir İngiliz düşüncesini hatta bir Arap düşüncesini ayırt et- memize imkân veren belli özelliklerden söz edebiliyoruz. Bu düşün- ce dünyalarına ait olarak dünyaya mal olmuş isimlerden söz edildiği- ni duyuyoruz. Ama bir Türk düşüncesini ayırt etmemize imkân tanı- yacak özelliklerin tecessüm etmiş olduğunu görmüyoruz. Durumu böyle kabul ettiğimiz taktirde, yani Türk düşüncesi için her şeyden önce bir varlık sorunuyla karşı karşıya iken, Türk düşüncesinin sorun- larını bir kayıp halkaya indirgemenin oldukça iyimser bir yaklaşım ola- cağı açıktır. Burada düşünce tarihçiliğinin bir tür pazarlama sorunu olduğu üze- rinde pekâlâ durulabilir. Bu anlamda bir Türk düşüncesinin bulunma- yışının, Türklere has bir düşünce tarzının uluslar arası pazarda kabul görmemiş olmasıyla ilgili olduğu da düşünülebilir. Pazar şartlarında bir malın alıcı bulmasının tüketici davranışlarına da hükmedebilen bir hegemonyayla, bir güçle belirlendiği gerçeği göz önünde bulundu- rulduğunda Türk düşüncesinin birçok sorunu için uygun mazeretler DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 19 (2005/2), s. 35-59 35 Türk siyasi düşüncesinde kayıp halka: Siyasal Kemalizm, Sosyalizm ve İslamcılık Yasin AKTAY

Upload: others

Post on 12-Sep-2019

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Türk Düşünce Zinciri?

Bu başlığınbize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-

rak başlamamız gereki-yor: Bir özgün Türk dü-

şüncesi zinciri vardır da bunun kayıp olan tek bir halkası mı vardır?Veya zincirin bu kayıp halkası temin edildiğinde Türk düşüncesiningerçek bir varlık kazanabilmesi için gerekli ve yeterli şartlar teminedilmiş olacak mıdır? İş bu soruda ortaya konulduğu gibi olsaydı ger-çekten de kolay olurdu. En azından başlamak için oldukça avantajlıbir konumda bulunurduk.

Oysa Türk düşünce tarihinde genellikle böylesi bir zincir bütünlü-ğüne işaret edilememektedir. Bugün bir Alman düşüncesi, bir Fransızdüşüncesi, bir İngiliz düşüncesini hatta bir Arap düşüncesini ayırt et-memize imkân veren belli özelliklerden söz edebiliyoruz. Bu düşün-ce dünyalarına ait olarak dünyaya mal olmuş isimlerden söz edildiği-ni duyuyoruz. Ama bir Türk düşüncesini ayırt etmemize imkân tanı-yacak özelliklerin tecessüm etmiş olduğunu görmüyoruz. Durumuböyle kabul ettiğimiz taktirde, yani Türk düşüncesi için her şeydenönce bir varlık sorunuyla karşı karşıya iken, Türk düşüncesinin sorun-larını bir kayıp halkaya indirgemenin oldukça iyimser bir yaklaşım ola-cağı açıktır.

Burada düşünce tarihçiliğinin bir tür pazarlama sorunu olduğu üze-rinde pekâlâ durulabilir. Bu anlamda bir Türk düşüncesinin bulunma-yışının, Türklere has bir düşünce tarzının uluslar arası pazarda kabulgörmemiş olmasıyla ilgili olduğu da düşünülebilir. Pazar şartlarındabir malın alıcı bulmasının tüketici davranışlarına da hükmedebilen birhegemonyayla, bir güçle belirlendiği gerçeği göz önünde bulundu-rulduğunda Türk düşüncesinin birçok sorunu için uygun mazeretler

DÎVÂN İlmî Araştırmalarsy. 19 (2005/2), s. 35-59

35

Türk siyasidüşüncesinde kayıphalka: SiyasalKemalizm, Sosyalizm ve İslamcılık

Yasin AKTAY

Page 2: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

bulunabilir. Bu çizgide ilerleyince tarihyazımının doğasına içkin şugerçek görünür hale gelir: Tarih galiplerin eseridir ve genellikle mağ-luplara karşı çok kadirşinas veya diğergâm davranmaz. Mağlupların ha-lini, ahvalini, üstünlüklerini anlatacak birileri kalmışsa da bu kalan ki-şiler, bir mağlubiyete eşlik ettiği için ses çıkarabilecek durumda değil-dir. Düşünce alanındaki tarihyazımcılığında çok farklı bir kural işle-mez. Düşünce tarihinde, bugün hatırlanan, tarihyazımında kayda de-ğer bulunan ne varsa, bugünkü dünyanın şekillenmesinde bir etkisivardır. Çünkü tarih bugünün tarihidir, geçmişin değil. Günümüzündüşünce tarihçiliğinin, düşünceyi teşhis etmesine yön veren söylemselirade zaten Türkleri saf dışı etmiş bir siyasal hegemonyaya aittir. Buirade Türkleri bilfiil tarih sahnesinden silmekle kalmamış, tarihte ken-dilerine eşlik etmiş düşünce tarzını, kültürünü de kayda değmez bir il-gisizliğe mahkûm etmiştir.

Üstelik sorunu bir tür pazarlama ve tarihyazımı olarak koyduğumuzzaman, karşımızda çok tipik bir örnek de vardır. Yukarıda, tam da gi-riş cümlelerinde diğerlerinin yanısıra bir İngiliz düşüncesinin var ol-duğunu kolaylıkla söyleyiverdik. Bu belki de üzerinde hiç durulma-yan, sorgulanamayan bir kabul olarak akademik çevrelerce kabul edi-len bir düşünce. Oysa Bryan S. Turner’ın İngiliz düşünce hayatı veentelektüelleri üzerine bilgi sosyolojisi açısından yaptığı kapsamlı birdeğerlendirme, İngiliz düşüncesinin aslında bir faraziyeden ibaret ol-duğunu ortaya koyuyor. İngiliz entelektüellerinin tarihsel koşullarınıirdeleyen Turner, İngiliz düşünce hayatının, bütün dünyanın düşün-cesi üzerinde bir tür asalaklık rolü olduğunu gösteriyor. Dünyadakibütün entelektüeller bir şekilde yazılarını İngilizceye taşıdıklarındandolayı, bu düşüncelerin İngilizce ifade ediliyor olması İngiliz düşün-cesine bir katkıda bulunmuyor, aksine İngiliz entelektüelini tembelli-ğe yöneltiyor. İngiliz düşünce hayatı İngiliz devriminin keskin bir sı-nıf çatışmasına dayanmayan tarihinden, devlet ve entelektüel arasında-ki kayıtsız ilişkiden, devletin hiçbir şekilde ütopyacı entelektüellerindevrimci yönlendirmesine ihtiyaç duymamış olan ve bir tür pragma-tizmle sağlamcı bir yol tutturan gelenekselci yapısından kötü etkilen-miş ve bir tür atalet geliştirmiştir. İngiliz toplumsal sisteminin bir kül-türel merkezi yoktur. İngilizce dünyanın tamamında başat bir uluslararası akademik dil olduğu halde küresel akademik alanda bir İngilizceöz yoktur. Kısmen İngiliz ampirizminin ve evrenselci-soyut düşünce-ye karşı geleneksel İngiliz husumetinin bir sonucu olarak gerçek an-lamda bir İngiliz entelijansiyası yoktur. İngilizlerin yaşamında ente-lektüelliğin çok saygın bir tarihi yoktur, entelektüel, toplum içindeçok önemli bir yer tutan, çok saygın bir iş gören bir figür olmadığı

DÎVÂN2005/2

36

Yasin AKTAY

Page 3: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

için, toplumda entelektüel olarak anılmaya karşı var olan kültürel ka-rarsızlık, düşünce hayatına olumlu bir katkıda bulunmaz.. AyrıcaAmerika’da veya Fransa ve Almanya’da veya başka birçok ülkede en-telektüeller üzerine veya düşünce hayatı üzerine yığınla eleştiri veyadüşünümsel değerlendirme yapıldığı halde, İngiltere’de böyle bir öz-eleştirel değerlendirmenin izi görülmez.1 Bunlar, Turner’a göre İn-giliz düşüncesinin gelişememesinin İngiliz entelektüel tabakalarınaözgü koşullarını oluşturuyor. Buna mukabil, başta da belirttiğimizgibi, epistemolojide ampirizm, siyasette ve ahlakta pragmatizm ve re-alizmle özdeşleştirilmişse bile, David Hume, John Locke gibi düşü-nürlerinden sonra daha büyüğünü üretemediyse bile bir İngiliz dü-şüncesinin altı, tam da tarihyazımının pazarlamaya elverişli doğasın-dan dolayı çizilebiliyor.

Görüldüğü gibi Türk düşüncesinin dünya düşünce pazarında alıcıveya düşünce tarihinde bir yer bulamamasından dolayı, bir Türk dü-şüncesi çizgisinin gelişmemiş olduğunu söyleme yoluna tevessül etti-ğimiz bu yolda, teselli edici çokça malzeme bulunabilir. Dahası, dü-şünce tarihçiliğinin bir başka bakış açısına göre, Türkiye’de siyaset,toplum, din, devlet, kültür, medeniyet, değişim, modernleşme, küre-selleşme ve sair konularda kendine özgü bir tutum sergilemiş ve bu-nu bir şekilde yazıyla, konuşmayla, edebiyatla ifade etmiş, bu yoldagüçlü retorikler, söylemsel cemaatler oluşturmuş birçok çizgi de ayırtedilebilir. Türk siyasi düşüncesinde milliyetçi, muhafazakâr, sosyalist,liberalist, İslamcı çizgiler ve bu çizgiler etrafından toplanmış cemaatyapıları hep olmuştur. Bununla birlikte bugün bütün bu çizgileriniçinden bırakın dünyanın ilgisini celp edebilecek, Türkiye içinde bilesürekliliğe sahip ve derinleşmeyi başarabilmiş, izlenebilir, sonraki ku-şaklarda hesaplaşılabilir, tevarüs edilerek taşınabilir, sonraki atılımlariçin eğrisiyle doğrusuyla işaret edilebilir bir geleneğin oluşmadığı âşi-kârdır. Mevzu bu noktadayken, salt işaret etmek istediğimiz kayıp hal-kayla doğrudan ilgili olmayan, Türk düşüncesinin başka bir sorununageçerken değinebiliriz: O da düşüncedeki süreksizlikle ilgilidir. Enazından tanık olabildiğimiz zaman dilimi içerisindeki Türk düşüncehayatında kendilerinden öncekilerle hatta kendisinin önceki düşünce-leriyle hesaplaşarak, ilerleme yönünde yaygın bir habitus gelişmemiş-tir. Kimse hangi düşünce noktasına nereden geldiğinin hesabını ver-mez. Düşünceler, argümanlar, çok kolay değişmektedir, lakin bu de-ğişim noktasına nereden varılmış olduğunun hesabı verilmez, zaten

DÎVÂN2005/2

37

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

1 Bryan S. Turner, Orientalism, Postmodernism and Religion, Routledge,London & New York 1994, s. 153-157.

Page 4: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

kimse de kolay kolay sormaz. İnsanlar en fazla, siyasi tavırları itibariy-le yaşadıkları değişimler dolayısıyla döneklikle suçlanırlar, suçlananlarda ya geçirdikleri ve asla düşünceyle ilgili olmayan değişimi arsızca ve-ya suçlu suçlu meşrulaştırmaya çalışan bir mazeretçilik sergilerler veyautanarak hatırladıkları eski tutumlarını devam ettirenleri sabit kafalılık-la suçlarlar. Bu tutumların hiç birinden düşüncenin hatırını gözeten,düşünce üzerinde titreyen bir irade çıkmaz.

Dolayısıyla bu çizgilerin düşünce tarihi açısından kayda değer bulu-nabilmesinin en temel şartlarından birinin hâkim düşünce tarzıyla birhısım-akrabalık kurabilmesi olduğunu söylemekle girişilebilecek eleşti-rel bir düşünce bile, her şeyden önce mazeretçi ve tesellici bir söylemyüzünden akamete uğrar. Zira, yaşadığımız dünyada muhalif düşünce-lerin bir kalite sergilediği durumlarda, birileri tarafından derin bir la-kaytlıkla karşılansalar da, pazarda kendilerine kitlesel bir alıcı bulama-salar da, kendilerine bir alan açmalarının imkânsız olmadığı, sayısızmuhalif düşüncenin ortaya çıkmasıyla örneklendirilebilir. Lakaytlık ik-tidar ideolojilerinin bildik reflekslerindendir, ancak hiçbir iktidar ide-olojisinin iktidarı, iyi ifade edilmiş muhalif düşüncelerin ortaya çıkma-sını engellemeye yetmez.

Zincirleyen veya Zincirlenen Düşünce

Doğrusu, iş Türk düşüncesinin kayıp zincirinin bir açıklamasını ge-rektirdiği durumlarda pekâla izlenebilecek, dikkate alınabilecek başkaargümanlar da vardır. Eğer düşünce ameliyesini, insanın bu dünyadaAllah’ın kendisine vahiyle sunduğuyla yetinmeyip kendi yolunu kendi-ne-yeter bir istiğna ile bulmaya veya çizmeye çalışan bir etkinlik olarakgörürsek, doğrusu, Türklerin hanesine düşünce işine fazla kafa yorma-mış olmaktan dolayı olumlu bir puan bile yazabiliriz. Bu noktada, asılmülahazalarımıza geçmeden önce, düşüncenin büyük orijinal doktrin-ler ortaya koyma teşebbüslerinde aranmasına çok olumlu bir değer at-fetmediğimizi söylemek istiyorum. Esasen, Türklerin veya genel olarakMüslümanların, doğuluların şu veya bu alandaki eksikliğine veya yok-sunluğuna dair yapılan bütün teşhis veya analizlerin oryantalist birepistemolojiyle malullüğü daha kolay gösterilebilir. Aslında bu konu-da şu ana kadar yeterince gelişmiş olan oryantalizm eleştirilerinin Türkveya Müslüman edebiyat geleneğinde tiyatronun veya romanın niçingelişmemiş olduğu sorusunu; neden evrensel nitelikte bir Türk düşü-nürünün hiç ortaya çıkmamış olduğu sorusunu; veya neden Türk fel-sefesinin gelişmemiş olduğu sorusunu aynen iade edecekleri adresleribulmakta artık hiç zorlanmadıklarını, hatta bu adresleri neredeyse ez-

DÎVÂN2005/2

38

Yasin AKTAY

Page 5: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

berlemiş olduklarını bile söyleyebiliriz.2 Belki de artık bir sorunumuzda bu ezberin biraz fazla abartılmış olması ve herhangi bir düşünceameliyesinin ortaya çıkmasını engelleyecek bir konfora kavuşmuş ol-masıdır. Bu durumda Cemil Meriç’in roman sanatının niçin Türki-ye’de gelişmemiş olduğuna dair yorumlarını bir öz-düşünümsellik ka-litesi olarak değil, bir teselli olarak okumak daha ağır basar.

Oysa özellikle cumhuriyet sonrasında Türklerin düşünce üretimine,düşünce üretiminin Allah’la olan bütün olumsuz ilişkilerine rağmen,hatta yer yer Allah’la, kültürel veya geleneksel değerleriyle inatlaşma-yı, iddialaşmayı da göze alacak şekilde büyük bir önem atfettikleri hal-de bu istikamette iç açıcı bir mesafe kat etmiş olduklarını yine de söy-leyemiyoruz. Türk düşüncesi açısından Cumhuriyet döneminin eski-sine nazaran çok daha geri bir durumda olduğu gerçeği, düşüncenindinsel bağlılıkla kurulabilecek irtibatına hiçbir yer bırakmıyor. Cum-huriyet döneminin hedeflediği kitlesel aydınlanmanın, kendi düşü-nürlerini bile yeniden-üretmeyi başaramadığı, yetişme dönemi ve or-tamı itibariyle bir Osmanlı olan Ziya Gökalp gibi düşünürleri bile aşa-bilecek bir düşünce adamı çıkaramamış olması, Türk düşünce hayatı-nın muhtemel potansiyelinin nasıl bir kırımdan geçmiş olduğu hak-kında önemli ipuçları veriyor. Cumhuriyet döneminde uygulanan kit-lesel eğitimin aşırı-ideolojik mahiyetinin Türk siyasi hayatı kadar dü-şünce hayatı üzerinde de derin etkileri olmuştur. Bu etki, Türk düşün-cesinin güdük kalmasının en önemli sebeplerinden olmuştur. Ancak

DÎVÂN2005/2

39

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

2 Sosyal analiz düzeyinde de benzer bir ezber oluşmuş durumdadır. Türki-ye’nin modernleşme tarihini burjuvasıyla, özerk hukuk sistemiyle, özerk şe-hirleriyle, sivil toplumuyla kapitalizmin ön koşulları olan kurumlarındanyoksunlukla niteleyen oryantalist sosyolojinin etnosentrik doğası Türk dü-şüncesinin mevcudiyetini veya ademiyetiyle ilgili herhangi bir tartışmayıbaşka bir eksende yürütmeyi iyiden iyice zorlaştırmaktadır. Bu durum siya-si, toplumsal veya düşünsel geleneklerimizle ilgili bir öz-eleştiri imkânına daket vurmakta; bu alandaki girişimleri megalomani ile aşağılık duygularındanöteye gidemeyen komplekslere boğmaktadır. Anti-oryantalizmin bu tür so-nuçları kadar, oryantalizmin özcülüğüne karşı geliştirilen anti-oryantalisteleştirinin yarattığı ve atıfta bulunduğu evrenselci konumun da sonuçta birtür tikelcilik olarak yaftaladığı ve geçici bir süre için sahte bir korumaya al-dığı Doğu, İslam, Türkiye gibi konumlara hayrının dokunmadığı da orta-dadır. Bu konudaki tartışmanın uzandığı sınırlar hakkında bir tartışma içinbkz. Aziz El-Azmeh, Islam and Modernities, Verso, London 1995 (Türk-çesi: İslamlar ve Moderniteler, İletişim, İstanbul 2003); Bobby S. Sayyid,“Kötü niyet: Anti-Özcülük, Evrensellik ve İslamcılık”, Tezkire, sayı: 18,2001; Yasin Aktay, “Kültürel Sahihlik Şartları ve Modernlik”, Tezkire, sayı14-15, 1998.

Page 6: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

sorunu bu şekilde ortaya koymanın her zaman ideoloji ile düşünce ara-sında bir otantiklik jargonuna uzanacak bir ayırım yapmakla ithamımümkündür. Nitekim, düşüncenin hiçbir tarzının ideolojik etkilerdenmutlak anlamda temizlenemeyeceği bir gerçek, ancak belki “kendili-ğinden ideoloji” ile kaba ideoloji arasındaki Althusserian ayrım, Türkeğitim sistemindeki ideolojik söylemin boyutları hakkında uyarıcı ola-bilir. Türk eğitim sisteminin aşırı ideolojik niteliği, kültür devrimi do-layısıyla yaratılan tarihsel kırılma ve seçkinlerin üretimi veya dolaşımıkonusundaki yeni düzen Türk düşüncesinin Cumhuriyet dönemindegüdük kalmasının nesnel koşullarını anlamada ilk bakılması gerekenyerlerdir.

Ancak burada Türk düşüncesinin muhtemel bir zincirinin varlığı ve-ya yokluğu sorusuyla veya bunun bütün sebepleri üzerine daha fazlailgilenmeyeceğimizi belirterek, bu koşulların daha teferruatlı bir anali-zinden kaçınacağız. Hatta burada Türk düşüncesinin kayıp halkasıylailgili argümanlarımızı sürdürebilmek için onu öncelikle var sayacağızve bu düşüncenin bazı sorunlarına değineceğiz. Bu çerçevede Türk si-yasi düşüncesinin en önemli sorunlarından birinin siyasallık olarak teş-his edilmesine imkân verecek bir çerçeve kurmaya çalışacağız. Bunun-la Türk düşüncesindeki tek sorunun tabi ki siyasallık olduğunu söyle-miş olmadığımızı belirtmeye gerek yoktur sanırım. Ancak burada siya-sallığı birçok başka sorunun da kaynağı olarak yeterince geniş bir tanı-ma ulaştırdığımızda, diğer birçok başka soruna da değinebiliriz. Dola-yısıyla burada her şeyden önce siyasalın kendiliğinden açık, bir tanımı-nı var saymıyoruz. Siyasallığın burada yürüteceğimiz tartışma açısın-dan altı çizilmesi gereken diğer bir özelliği, insanın politik alanın be-lirleyici bir öznesi olma arayışıdır. Bu arayışa ket vurmaya dönük giri-şimlerin, siyasal halkayı zayıflattığını, vurgusuna göre değişmek üzere,yok bile ettiğini göstermeye çalışacağız. İnsanın siyasal sahnenin biraktörü olmasını engelleyen siyasal ideolojilerin ürettiği ve mesleğidoğrudan düşünce olan ve ortaya bir hayli güçlü bir siyasal düşünce li-teratürü çıkaran sağ-ideolojinin katkılarını tabii ki yok saymıyoruz.

Siyasal Halka

Siyasetin yaygın ve en eski anlamı, onu genellikle devlet yönetimi, li-derlik ve egemenlikle ilgili konulara indirgemeye eğilimlidir. Siyasetbiliminde ulaşılan bütün karmaşık ve ince bilgi birikimine rağmen bu-gün hâlen bu anlamının büyük ölçüde baskın olduğunu biliyoruz. Ön-celikle kavramın bu dar sınırlarda kalmasının bizatihi siyasal momentekarşı işleyen bir durum olduğu üzerinde durulmalıdır. Ama burada si-

DÎVÂN2005/2

40

Yasin AKTAY

Page 7: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

yasallığın temelini her şeyden önce insanın kendini bildiği, bir kimlikveya benlik unsuru olarak kendini başkalarından ayırt ettiği ve bukimlik ve benliğin çıkarını gözettiği anda ortaya çıkan en temel insan-lık durumunda arayacağız. Burada benliğin (veya bizliğin) oluşumu,“biz” ve “onlar” arasındaki ilişkide insanlarla olan ilişkilerin dost vedüşmana denk gelecek şekilde algılanmasına tekabül eder.

Esasen hemen herkesin kişiliğinin oluşumunda bu dost-düşman al-gısının merkezi bir yer tuttuğunu herkes takdir edebilir. Dolayısıyla si-yasallık veya siyasal davranış çok ihmal edilen bir tecrübe olarak tespitedilip de bu tecrübeye hakkının verilmesine davet ediliyor değildir.Burada belki de ihmal edildiğini düşünebileceğimiz şey, siyasalın herinsani ilişkide var olduğu halde bunun görmezden gelinmesi esasınadayandırılan davranışlara zamanla sinen ideolojik veya metafizik sosyalalgılarımızdır. Bu ideolojiler, her şeyden önce sosyal davranışlarda in-sanların sürekli “birbirlerini aldatmaya çalışmasına dayalı” bir habitu-su egemen kılar ve kendi öznel veya siyasi pozisyonlarımızı, fark edil-diğinde suçüstü baskısı oluşturacak bir günaha, bir suça dönüştürür.

Batı düşüncesinde genellikle insanların kendi güç istençlerini ayıp-lamaya, bastırmaya, örtbas etmeye dayalı benzer bir günah psikoloji-sini en kapsamlı bir saldırıya tabi tutan Nietzsche olmuştu. Nietzsche,Hıristiyan kültürünün bedende asli düzeyde var olan güç istencini sü-rekli baskılayan geleneksel çabasının ancak ikiyüzlülük üretebildiğinianlattı bütün hayatı boyunca. Oysa ayıplanması gereken bu güç isten-cinin kendisi değildi. Bu istencin yok sayılması, bastırılabileceğinindüşünülmesinin insanı çok daha feci, ikiyüzlü, takiyyeci, metafizik güçgösterilerine sevk ettiğini deşifre etti. Nietzsche’nin “iktidar istenci”yaklaşımı bu anlamda her türlü siyasi güç istencini yok saydığı haldeher türlü toplumsal veya düşünsel eyleminin altında yatan bütün güçstratejilerine karşı çok güçlü bir eleştirel kanal açıyordu. Objektif ta-rih yazımı iddiasındakileri, “tarihin şehvetli hadımları” diye nitelen-dirdi. En iyi ihtimalle bunlar saf dil insanlardı. Ne yaptıklarını bilmi-yorlardı. Nietzsche’nin “güç istenci” ile ilgili söylediklerinin genelolarak iktidara yönelik bir eleştiri olduğu zannedilmiştir. Oysa budoğru değildir. O, iktidar istencini insan varoluşunun en temel, endoğal anı olarak görüyor. Burada Türk düşüncesinde sorunlu olduğu-nu düşündüğümüz siyasallığın bir miktar bu Nietzscheci eleştiri mer-ceğinden çok daha rahat görünebileceğini kaydederek ilerleyelim.Her haliyle iktidar isteyen, ama bütün söylemini siyaset karşıtı olarakkuran yaklaşımların tuhaflığı bu mercekten çok iyi görünür. Bu yakla-şımlar sosyolojiden edebiyata, dinsel tecrübelerden siyaset bilimine vehatta felsefeye kadar çeşitlenen bir yelpazede ilginç bir şekilde yayılır-

DÎVÂN2005/2

41

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 8: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

lar. Siyaset ile kimi zaman bilimin, kimi zaman sanatın, kimi zaman di-nin hatta kimi zaman kültürün, hatta ve hatta kimi zaman felsefeninkarşıtlandığı bir zeminde kimsenin ne yaptığını bilmediğine mi hük-metmek lazım? Bu karşıtlığın kurulmasını ve bir tarafında kendilerininyer alabilmesini mümkün kılan en temel saikın siyasal bir saik olduğu-nu fark etmeyen bir düşünce olabilir mi? Eğer varsa buna düşünce de-nilebilir mi? Düşünce yürüyüşünün iki adım ötesini göremeyen, hesap-layamayan, kendi içindeki en kaba aporiaların bile farkında olmayan birsöyleme, düşünce değil, olsa olsa tevehhüm denilebilir.

Siyasalın tanımını bu çerçevede veya genel olarak dost düşman iliş-kisinin kurulduğu bir çerçevede ele aldığımız zaman bile aslında Türkdüşüncesinde siyasalın eksikliği değil, fazlalığından, bir aşırı-siyasallık-tan bile şikâyet edilebilir. Nitekim Türk düşüncesi üzerine yazanlarınönemli bir kısmı bu düşüncede var olan aşırı siyasallıktan şikâyetçi ol-muşlardır.3 Bu şikâyetlerin çoğunda düşünce adamı olarak bilinenisimlerin önemli bir kısmının aynı zamanda bir siyasi partinin saflarınaçok kolay geçmiş olmaları belirleyici olmuştur. Bu tür isimlerin siyasitecrübelerinde tipik gibi görünen durum, belli bir siyasi partinin safla-rına katılırken o partinin siyasi veya ideolojik çerçevesinin derinleşme-sine, çerçevelenmesine, şekillenmesine bir katkılarının pek olmaması-dır. Düşünce adamının bütünlüğünü tamamlayan şey burada sadecebir siyasal tutum içinde olup olmaması değil, var olan keskin, hatta aşı-rı siyasal tutumuna tutarlı bir çerçeve oluşturma arayışının hiç olma-masıdır. Ayrıca bu tür isimlerin ortaya koydukları metinlerde siyasallıkdiye teşhis edilenler, aslında bir düşüncenin siyasallığından ziyade, po-püler bir düzeyin insiyaki siyasallığı olmakta ve Türk siyasi düşüncesi-ne herhangi bir katkıda bulunmaktan uzak kalmaktadır. Burada da tu-haf olan durum, Türk siyasal arenasında açıkça yer almaktan kaçınma-yan akademisyen veya entelektüel düzeydeki insanların ürettikleri me-tinlerde akademik veya entelektüel bir düzeyi tutturmaya karşı sergile-dikleri dirençtir. Siyasallıktan özenle arındırdıkları mesleki sahalarındapek fena da olmayabilen bu türlerin siyasal düzeyde birden bire popü-ler bir düzeye tav olmaları, basitçe düşünce zincirinin siyasal halkası-nın kayıp değil, zayıf olduğunu düşündürtebilir. Ayrıca bu iki alandasergilenen performans, farkı bir bilinç yarılmasının, bir şizofreninin deifadesi sayılsa yeridir.

Türk siyasi düşünce zincirindeki siyasal halkanın tek kusuru bu değil-dir tabi. Ünlü Sloven felsefeci Slavoj Zizek’in siyasallığın askıya alınma

DÎVÂN2005/2

42

Yasin AKTAY

3 Örneğin bkz. Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasının Bunalımı, İletişimYayınları, İstanbul 2000.

Page 9: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

biçimleri üzerine yaptığı bir tasnifin bir kısmını temel alarak Türk siya-si düşüncesindeki siyasal halkanın zaaflarına değinmeye devam edebi-liriz. Zizek, burada zikredeceğim siyasallıkla ilgili tanımını ünlü Almansiyaset bilimcisi ve Siyasal Teoloji kavramının mucidi, Carl Schmitt’insiyasallıkla ilgili tanımına yaptığı eleştiri vesilesiyle yapıyor. Siyasallığızayıflatan düşünce ve eylem biçimleri belirginleşince, siyasalın ne ol-madığı ortaya konulunca siyasallığın ne olduğuna ulaşılabiliyor.

Zizek’e göre siyasal momentin inkâr edildiği üç genel tarz vardır:Arche-politik, para-politik ve meta-politik. Siyasetin bu askıya alınmabiçimlerine ilaveten Carl Schmitt’in siyaseti dost-düşman ilişkisine in-dirgeyen ve siyasal etkinliği bir savaşa dönüştüren yaklaşımı ile siyasetibir tekniğe indirgeyen liberal siyasetin etkileri de zikredilebilir. Başkabir vesileyle zikrettiğimiz Zizek’in bu tasnifine bağlı kalarak, Türk si-yasi düşüncesinde sıkça görüldüğünü düşündüğümüz, siyasal halkanınzayıflatılma biçimlerinde bu tasnifin yararlılığı değerlendirilecektir.

Arche-Politik veya Bir Fitne Olarak Siyaset

Zizek’e göre, siyasetin askıya alınma yolarından birincisi, arche-poli-tik denilebilecek, geleneksel, kapalı organik olarak kurulmuş homojenbir toplumsal mekânı tanımlama yönündeki ‘cemaatçi’ girişimdir. Buyapı içerisinde siyasal ortamın ortaya çıkmasına izin verebilecek hiçbirboşluk bırakılmamıştır. Çünkü toplum mükemmel bir organik bünyeolarak işlemektedir ve bu anlayış içerisinde herhangi bir siyasallık is-tenci ancak bir fitne olarak karşılanacaktır.

Türk siyasetini yıllarca tek toplum, tek devlet, tek millet, tek halk,tek eğitim, tek din, tek mezhep ideali altında birleştiren, her türlütoplumsal farklılığı bir fitne olarak lanetleyerek etkisi altına alan siya-sal kalıplar, bir tür arche-politiğin izlerini bütün bir topluma sindir-miştir. Arche-politik düzeyde, yani siyasetin en temel düzeyinde, eleş-tiri bir fitne olarak algılanır. Bireyin veya genel bütünlük içindekigrupların kendi çıkarlarını gözeterek bütünle karşı karşıya gelmeleri,bölünmez bütünlüğü bozucu bir fitnedir. Toplumun huzuru kavramıbu düzeyde çok önemlidir. Siyasetin temel düzeyi, bu siyasetin herbakımdan ilkel bir toplumda uygulandığı anlamına gelmiyor. Aksinetoplum ne kadar büyürse büyüsün, siyasal arayışların bu tür bir homo-jen, bölünmez bütünlük içindeki bir toplum tasavvurunu tehdit ediciolarak karşılanması, siyasetin baskılandığı, en azından siyasete herke-sin girmesinin önlendiği, siyasetin sadece egemen olanlarca yürütül-düğü, buna karşılık cemaatin bütün halk kademelerine itaatin düştü-ğü bir toplum düzenini öngörür.

DÎVÂN2005/2

43

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 10: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Böylesi bir toplum pekâlâ ileri derecede modern bir toplumda dabulunabilir. Nitekim Türkiye Cumhuriyetinin şekillenmesindeki ide-olojik veya teorik katkıları çok iyi bilinen Ziya Gökalp’in Durkheimcisosyolojiden esinlenen organik toplum tasavvuru ile toplumsal aktör-ler için tasarladığı roller, siyasalın arche-politik düzeyde baskılanmasınıgerektiriyordu. “Sen, ben yok ‘biz’ varız!” diyen yaklaşım, toplumiçindeki farklı talepler, farklı hayaller, farklı çıkarlar gerçeğini göz ardıeder. Cumhuriyetin dayandığı ulus, sınıfsız, imtiyazsız, farksız, hattaneredeyse cinsiyetsiz4 toplum tasavvuru, toplumun gerçek doğası hak-kındaki herhangi bir düşüncenin üretilmesini engellerken işlevi itiba-riyle cemaatten farksız, sabitelerle belirlenmiş metafizik bir toplum ta-savvuruna dayanır. Üstelik garip bir biçimde, siyasallığın bu arche-po-litik düzeydeki inkârı konusunda Türkiye’deki hiçbir siyasi düşüncegeleneğinin diğerine nazaran farklı bir durum ortaya koymaması il-ginçtir. Kemalist’inden Sosyalistine, milliyetçisinden İslamcısına kadarhemen bütün cemaat yapılarında siyasalın bu tarz bir inkârı yaygın veortak bir yaklaşım olagelmiştir. Cemaatin üst yararları cemaat içindekitikel yararların ortaya çıkmasına engeldir. Zaten bir fark ortaya koyma-ya çalışan fitneyi uyandırmaktadır, kendine ait ayrı bir çıkarı dillendi-ren kendine oynamakta, bencillik yapmakta ve cemaatin âlî menfaatle-rine kendi çıkarlarını tercih etmek suretiyle değerden düşmektedir.

DÎVÂN2005/2

44

Yasin AKTAY

4 Farkları tamamen yok sayan homojen toplum tasavvurunun Türk ulus dev-letinin cinsiyeti yok saymasını gerektirmiş olduğunu söylemek tabii ki abar-tılı olur. Aksine, Türk ulus devletinin bütün yönleriyle ataerkil bir kişiliğe sa-hip olduğunu biliyoruz. Cinsiyetsizlik cinsler arasında bir eşitliğe dayan-maktan ziyade kadının kişiliğini tamamen yok sayan ve her erkek figürünüvatandaşlığın temeli sayan bir yaklaşımdır. Kadın her hâlükârda erkeğine tâ-bi olduğu kadar, devletin kendisinin resmedilme biçimi de ataerkil cinsiyetdüzeninde erkeğe çizilen resme her bakımdan paraleldir. Carol Delaney,Türk Ulus kimliğinin siyasette (tek-parti), eğitimde (tevhid-i tedrisat) veekonomide (devletçi) gerektirdiği tekçi temayüllerin hepsinin ataerkil ilişki-de kadının tek kocaya sahip olmasıyla bir arada düşünülebileceğini öneriyor.(Tohum ve Toprak: Türk Köy Toplumunda Cinsiyet ve Kozmoloji, çev. SevdaSomuncuoglu ve Aksu Bora, İletişim Yayınları, İstanbul 2001). Tohum vetoprak arasındaki mitolojik, dinsel ilişkide temellendirilen bu yaklaşıma ba-karak, devletin kadın-erkek eşitliği hakkındaki bütün söylemlerine rağmen,örneğin, kılık kıyafet konusunda karısına söz geçiremeyen erkeklere davra-nışından, aslında aile içinde kadının hiçbir zaman devletin muhatap aldığıbir taraf olmadığı anlaşılabilir. Kadın erkeğine tamamen tabi olarak görülürve karısına söz geçiremeyen erkek de devlet tarafından hiçbir zaman rüştü-nü kâmil bir erkek olarak görülmez. Eğitim konusunda devletin vatandaşıhiçbir zaman kendi çocuğu üzerinde istediği kararı uygulayabilen bir tarafolarak görmemesine de bakarak biraz daha ileri gidebilir ve şunu söyleyebi-liriz, kimse yatak odasında kendi adına davranamaz, çocukları kendi adınayapamaz. Herkes çocuğunu devlet adına yapar.

Page 11: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Cemaat içinde siyasallığın askıya alınmasının birçok gerekçesi ara-sında özellikle cemaatlerin kendilerini kayıtlı gördükleri belli misyon-ların zamanı, takvimi ve yol haritasının tahayyülü vardır. Muhtemelenileriki bir zamanda herkesin hakkı, payı, hissesinin fazlasıyla verilece-ği, üstelik kimsenin sormasına gerek olmadan verileceği bir dönemolacaktır. Ancak o yer bu yer, o zaman şimdi değildir. İçinden geçilenkritik zamanlarda, birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyulan bu za-manlarda kim ki sesini çıkarıyor, o haindir, fitnenin kaynağıdır.

Para-politik veya Müteşabih Siyaset

Siyasetin askıya alınması veya inkârının diğer bir biçimi de Zizek’inpara-politik adını verdiği, benim başka bir yerde müteşabih siyaset de-diğime yakın bir tarzı ortaya çıkarıyor. Zizek’in tanımladığı şekliylepara-politik, siyaseti depolitize etme girişimini ifade eder. Burada si-yasetin bir momenti olarak çatışma veya çekişme kabul edilir ama buçatışma ya da çekişme temsîlî bir mekanda, tanınan partiler veya tem-silciler arasında yürütme gücünün ele geçirilmesi için bir rekabet ola-rak yeniden formüle edilir. Tabii ki para-politiğin bir dizi farklı türle-ri vardır. Zizek’e göre “esas kopukluk toplumsal sözleşme (yani birey-sel hakların egemen iktidarın ortaya çıkmasında yabancılaşması) soru-nuna odaklanan, siyasetin klasik ve modern Hobbescu formülasyonuarasındadır. Habermasçı veya Rawlsçu ahlâk muhtemelen bu tavrınson örneklerini oluşturur: uyulacak kuralları zahmetli dava işlemleri-nin gerçek anlamda bir siyasete dönüşmeyeceği şekilde formüle etmeksûretiyle siyasetin çatışmacı doğasını giderme (de-antagonize etme)girişimi”.5

Siyaseti sadece halkın temsil edildiği bir düzey olarak düşündüktenve bu temsil işini de bütün sorumlulukları ve sonuçlarıyla dar bir kad-ronun mesleği olarak birilerine devrettiğiniz zaman, siyasetle ilgili bü-tün tasavvurlarınız da bu düşünceye paralel olarak değişir. Siyaset sa-dece belli insanların yürüttükleri bir meslektir bu tasavvurda. Herke-se bulaştırılmaması gereken bir günahtır. İcra edilme tarzındaki te-amüller onu hep yozlaşmalarla işleyen bir sürece, dolayısıyla saygınlı-ğı sürekli zedeleyici bir etkinliğe dönüştürür. Böyle olduğu sürecekendine saygısı olan veya kendisine saygı duyulan insanların uzak dur-ması beklenen aşağılık bir işe dönüşür. Böyle olduğu içindir ki, kutsaldeğerler ile siyaset arasında ısrarla konulmaya veya korunmaya çalışı-

DÎVÂN2005/2

45

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

5 Slavoj Zizek, “Carl Schmitt in the Age of Post-Politics”, Chantal Mouffe(haz.) The Challenge of Carl Schmitt, Verso, London 1999, s. 28.

Page 12: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

lan sınır son derece doğal bir şeymiş gibi kabul edilir. Bu esnada ger-çekten bu mesleği icra edenler arasında kıran kırana bir mücadele yü-rütülür. Bu mücadelede hiçbir ahlaki sınır tanınmaz. Siyasal çatışma gi-derek her türlü taktik veya hilenin normal kabul edildiği bir kavgaya,husumete, hatta yer yer imha edici bir savaşa dönüşebilir. Bu esnadatoplumun tamamında bir karşılığı olan farklı çıkarlar, farklı pozisyon-lar ve farklı siyasal istemlerin karşılık gelebileceği fiili-gerçek siyasallı-ğın harareti iyice düşürülür.

Fiilî siyasette bütün bunlar olurken, Türk siyasi düşüncesinin siyasa-lı söndüren bu hamlelere verdiği tamir edici hiçbir karşılık yoktur. Ak-sine siyaseti olumsuzlayan, siyaseti hayatın dışına iten, belli insanlarınuğraştıkları profesyonel bir iş olarak algılanmasına hizmet eden birsöylemin ısrarla beslendiğini görürüz. Bu bağlamda dinin siyasete aletedilmesi söylemine ve buna verilen tepkilere bakmak örnekleyici olabi-lir. Son zamanlarda siyasal İslam’a karşı üretilen ve özünde spontanegelişen, hiçbir zihinsel ve iradi dolayımdan geçmeyen, bir folk-kültürolarak yaşanan bir dindarlığı işaret etmek üzere geliştirilen kültürel İs-lam gibi bir buluşun doğrudan siyasetin meşruiyetine yönelik tehdidi-ni de zikredebiliriz. Siyasalın para-politik tasavvurlardan yediği darbekuşkusuz önemli bir siyaset esnaflığını ortaya çıkarmakta, bu esnaflıkda ancak başkalarının dışlanması üzerinden kurduğu tezgâhları bir ek-mek kapısı olarak çalıştırmaktadır.

Türk-İslamcı geleneğinde sonuna kadar siyasetin içine gark olundu-ğu halde, siyaseti demonize eden, şeytanla özdeşleştiren yaklaşım dagüçlü bir siyaset felsefesinin ortaya çıkmasının en büyük sebeplerindenbirisi olarak düşünülebilir. Bu kesime özgü para-politiğin müteşabihbiçimi, üstelik siyasal alanla ilgili her türlü müdahaleyle birlikte gider-ken, sorunun başka bir boyutu ortaya çıkıyor: Siyasal kasıtlı olarak in-kâr edilmiyorsa, siyasallığın mahiyeti hakkında güçlü bir öz-düşünü-mün olmaması gibi bir mâlûliyet söz konusudur. Siyaset yapılıyor, amasiyaset olduğu bilinmeden. Bu durumda temsilî siyaset sisteminde top-lumun tamamı adına yürütülen işin siyasallığı yeterince karşıladığı veh-medilir, üstelik buna da şiddetle karşı çıkılır.

Biraz sınırları zorlayarak bu noktada bilim alanında, tarih alanında,hatta sanat alanında da insanların etkisi altında oldukları ideolojilerdenhaberdar olmama durumuna, yani bir düşünümsellik (teemmül) yok-sunluğuna uzatılabilecek bir eleştiri çizgisi geliştirilebilir. Yazdığı tari-hin her hâlükârda siyasi bir istem tarafından sevk edildiğini bilmeyenvakanüvisin durumu tipik bir örnektir. Tarihyazımının tamamen nes-nel bir biçiminin mümkün olduğunu ve gerek geçmişten bugüne tarihdiye getirdiği verileri, gerekse bugünden yarının tarihçileri için kaydet-

DÎVÂN2005/2

46

Yasin AKTAY

Page 13: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

tiği bütün verileri hiçbir etki altında kalmaksızın sadece tarih bilimi-nin nesnelliği hatırına topladığını düşünen bir tarihçi tipolojisi nasılgörünüyorsa öyle yani. Kendi siyasal istemlerinin veya ideolojik etki-lerinin farkında olmaksızın, üstelik kendisini bu tarihi yazmaya sevkeden bir siyasi duruşu varsa bunu da tarihsel “gerçekler”den aldığıderslere borçlu olduğunu düşünen bir tarihçinin kendiliğinden içinedüştüğü düşünümsellik yoksunluğunu düşünün. Bunun üstüne bir deherkesi kendi gibi tarihin nesnel verilerine, tarihsel gerçeklere, gerçek-lerin tarihine sadık kalmaya davet veya tavsiye eden tarihçinin duru-mu para-politik tutumun siyasala olan körlüğünü paylaşır.

Parapsikolojik düzeyde tarihçi kendisini tarih yapmaya sevk eden enmeşru tarihsel bağlarını gizlemeye kalkışır. Bilim adamı, kendi nesne-sini kendisi seçmeye sevk eden ve aslında tamamen meşru saikleri, yoksaymaya kalkışır. Bilimsel olmayan başka bir saik tarafından motiveedildiği düşüncesinden utanır. Bu çabasında samimidir de, çünkü bi-lim etkinliği hakkında yeterli bir öz-düşünümü yoktur. Nesnesinin yi-ne tamamen bilimsel saiklerle kendisine ilham edildiği yanılsamasıylayaşar. Bu arada sonuna kadar siyasetin içinde olan insanlar, siyaseti la-netleyerek bir konuşma veya etkinlik zeminini haklılaştırabileceklerinidüşünürler. Kendi varlıklarının, kendi konuşmalarının siyasi bir iktidartalebi içerdiğini ya görmeksizin veya daha kötüsü, gördüğü halde si-yasala açtıkları savaş yapılan işle ilgili gerçek bir ikiyüzlülüğü kurum-sallaştırır. Kendi bedeninin en doğal isteklerinden utanan varlıklar derbunlara, Nietzsche. Bedenin iktidar talebi kadar meşru ve esasen ka-çınılamayan, daha insani bir şey olamaz. Bunun gizlenmesi, örtbasedilmesi, bastırılmaya çalışılması mesiyanik bir ikiyüzlülük yoluyla ol-duğunda müteşabih bir siyasetle çok daha baskıcı ve çok daha örtük,kuralları belirsiz, rolleri darmadağınık ve keyfî, teneffüsü kasvetli biriktidara eşlik eder.

Türk Düşüncesinde Meta-Politiğin İzleri: Marksist Ekonomi-Politikten Komplocu Düşünceye

Siyasetin üçüncü bir inkâr yolu da siyasal çatışmanın tamamen ka-bul edildiği halde, bir gölge oyunu şeklinde görüldüğü siyasal yakla-şımlarda bulunabilir. Görünen çatışmaların hiç birisi asıl çatışmanınkendisi değildir. Asıl çatışma daha üst bir tarihsel ölçekte cereyan et-mektedir. Bugün siyasetin görünen gidişatı, tek tek her biyografiyi et-kileyen hadiseler, daha büyük bir tarih hikâyesinin içine yerleştirildi-ğinde çok farklı bir anlam kazanır. Zaten hiçbir tikel olay tek başınailgilenilmeyi hak etmez, o ancak daha büyük bir hikaye ya da hikaye-

DÎVÂN2005/2

47

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 14: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

ler içinde anlamlıdır. Tarihe atfedilmiş büyük istikametlerle karakteri-ze edilebilecek büyük tarihsel anlatılar ve bu anlatılar içine yerleştiril-miş çatışan tarihsel taraflar, dünyadaki bütün olup bitenleri diyalektikbir basitliğin içinde toparlayabilir. Dünyadaki bütün gerilimler ve ça-tışmalar iki eksene indirgenebilir. İster sağ siyaset isterse sol siyaset ol-sun, bu tür bir ikili indirgemeciliği besler. Ancak Zizek bu yaklaşımınen güçlü örneğini Marksist veya ütopyacı sosyalizmin meta-politiğindebuluyor.6 Marksizm’de siyasal çatışma, siyasalı kurucu bir koşul olaraktamamen kabul edildiği halde bunun bir gölge oyunundan ibaret ola-rak görülmesi, onu siyasetin ötesine götürüyor. Tıpkı Plato’nun mağa-rasında olduğu gibi siyaset sahnesinde olup biten her şey aslında dahagerçek olan ve başka bir yerde cereyan etmekte olan olayların bir göl-gesinden (epi-phenomenon) ibarettir. Siyasal alanda cereyan edenolaylar, asıl gerçek dünya olan ekonomi dünyasında yaşananların biryansımasıdır ve üstelik bu yansıma çoğu kez çarpıtılmış olabileceği içinasıl gerçekleştiği dünyada olup bitenlerden çok farklı veya çok uzakyorumlara kaynaklık edebilir.

Para-politik düzeyde siyasetin nihaî amacı kolektif iradenin tama-men kendini-aşan rasyonel düzeni içinde bir çeşit kendinden-vazgeçişveya “insanların yönetiminin eşyanın yönetimine” dönüşmesi anlamı-na gelir. Aslında burada Marksizm’in siyasalla ilgili tutumunu karma-şıklaştıran ilginç bir boyut vardır. ‘Ekonomi-politik’ düşünce gelene-ğinin kendisi, siyasalı ekonominin kalbine sokan bir vurguya sahipolagelmiştir. Ekonomi-politik, ekonominin aslında bilimsel ve teknikbir konu olduğu, dolayısıyla insanların farklı tutumlarına çok da açıkolmadığı iddiasını, yani ekonomik süreçlerin doğasının apolitik bir ka-rakter taşıdığı iddiasını, en yüksek ideolojik yanılsama olarak teşhis et-memize imkân veren ve böylece ekonominin ‘apolitik’ karakterini fes-heden aksi bir harekete yer açar. Buna rağmen, ekonomik indirgeme-ciliğe açılan bu kapıdan, siyasal alan olarak ayrıştırılan ve asıl belirleyi-ci olan ekonomik düzeye tümüyle bağlı bir mücerret alan varsayıl-maktadır. Bu durumda birçok olayın kendi özerk niteliği görmezdengelinir. Her olay yine daha büyük bir hikâyenin bir parçası olarak ken-di varlığının önemi hiçlenerek değerlendirilir. Foucault’nun Nietzsc-he’ci soykütüğü hakkındaki değerlendirmelerinde dediği gibi tariheatfedilen bütünlükler ve yönler, her olayı kendi tikelliği içinde görme-yi engeller.7

DÎVÂN2005/2

48

Yasin AKTAY

6 Slavoj Zizek, “Carl Schmitt in the Age of Post-Politics”, s. 28.7 Michel Foucault, “Nietzsche, Tarihyazımı ve Soykütüğü”, Dostluğa Dair

içinde, çev. Cemal Ener, Telos Yayınları, İstanbul 1992.

Page 15: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Ancak, meta-politiğin bu tarzı sadece Marksizm’in malül olduğu birşey değildir. Mutlak aklın veya tinin tarihteki açılımı olarak iş görenHegelci devlet tasavvuru veya bugünlerde çok moda deyimiyle “derindevlet” yaklaşımları da görünen her şeyin aslı neden veya anlamını gö-rünenden çok daha farklı bir yerlerde aramamızı telkin eder. Aslındaişaret edilen asıl yerle ilgili söylenenler başka bir dünyayı kurmakta,gerçek olan olayları özünde kurgusal-teorik olan bir dünyanın içindeeritmekte, ifna etmektedir. Olaylar her zaman görünen yalınlığındançok daha karmaşıktır. Bu karmaşıklık bir defa kabul ettirildiğinde, bu-nun yorumlanmasının, özellikle bir siyasal düşünceye kaynaklık edecekşekilde yorumlanmasının nasıl bir siyasal seçkinler8 veya siyasal yorum-dan geçinen tabakalar ortaya çıkaracağı takdir edilebilir.

Siyasal düşünce alanında büyük bir tarih ve siyaset anlatısı uğrunagerçek dünyanın seyri içinde olup bitenlerin harcanması, fedâ edilme-sinin siyasal eylem düzeyinde de bir karşılığı oluyor. Genellikle buray-la doğrudan ilgili olmadığı halde, ya geçmişte yarım kalmış olduğudüşünülen bir hesap uğruna veya gelecekte kurulması düşünülen birdünya adına, kendinden vazgeçiş, kendini-fedâ, özveri kültürünün si-yasetle ilgili bütün boyutları tabii ki siyasete karşı işlemek zorunda de-ğildir. Ancak bunun siyasete karşı işleyebilecek bir momente tekâbüleden boyutları vardır ve burada bunlara değinmek gerekiyor. Siyasalalanda herkese kendi çıkarlarından ziyade tarihin, toplumun, halkın,proleteryanın, milletin, cemaatin veya mutlak aklın kendine yüklediğisorumlulukları önceleyen ve bu sorumluluklar uğruna her türlü siya-sal çatışmadan kaçınmayı telkin eden bir uyum ideolojisinin siyasetekarşı işleyeceği takdir edilebilir. Aslında burada siyaseti tıkayan sorun,insanların tek tek belli erdemler adına istedikleri miktar ve tarzda öz-veride bulunma konusundaki gönüllülüklerinden kaynaklanmaz. Ak-sine insanları böylesi bir gönüllülüğe “zorlayan” bir ideolojik veyasöylemsel baskının oluşmuş olması siyaseti bir “gölge oyunu”na çevi-rir. İnsanları haklarından veya çıkarlarından vazgeçmek zorunda bıra-kan bir söylem de meta-politik bir söylemdir.9

DÎVÂN2005/2

49

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

8 Gerçi siyaset düşüncesinin seçkinleri ile bilfiil siyasal seçkinler arasındaki ayı-rımı burada da görebiliriz. Siyaset düşüncesinde çok tutarlı ve çok mantıklıbir söyleme sahip olmak, siyasal başarının bir teminatı olamıyor. Siyaset fel-sefecilerinin veya bilimcilerinin neden iyi siyaset pratisyenleri olamadıklarıveya Platon’un bütün normatif felsefesine ve tasvirlerine rağmen filozof ilekralın tarihteki bütün buluşmalarının neden hep büyük fiyaskolarla sonuç-lanmış olduğu üzerinde düşünülebilir.

9 Yasin Aktay, “Türk Sosyolojisinin Öz-Düşünümselliğine Katkı: Siyaset veSosyolojinin Eklemlenmesi Üzerine”, Tezkire, sayı 25, 2002.

Page 16: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Siyasal alanda olup bitenleri başka ve daha gerçek bir alandaki olay-ların bir yansıması olarak görmenin biraz da aşırı biçimleri, komplo te-orilerinde bulunabilir. Bu açıdan komplo teorileri metapolitik söylem-lerin bir türü olarak nitelenebilir ve her halükarda siyasete karşı işler.Esasen komplo, siyasetin doğasında olan bir şeydir. Dünyada güç yarı-şının her türlü aracı, tekniği ve imkânı kullanabildiği, bir gerçektir.Komplo belli bir güce sahip olan insanların, amaçlarını gerçekleştir-mek üzere kurdukları, genellikle şeffaf olmayan, gizli kapaklı yollarlayürütülen bir düzeni işaret eder. Bu tür düzenlerin dünyada bulunma-dığını düşünmek safdilliğin, hatta siyasal alıklığın zirvesidir. Bu itibar-la komploya inanmamak, komplonun bulunmadığını düşünmekmümkün değildir. Ancak komplocu düşünme tarzı, komplonun ger-çek varlığına ve boyutlarına karşılık gelen bir şey değildir, belki dekomplo gerçeğinin kendisini tamamlayan bir şeydir. Komplo ne kadargerçekse, genellikle komplocu düşünce o kadar düşünceden uzaktır.Çünkü komplocu düşünce, bir delil olmaksızın, bazı olaylara sembo-lik anlamlar atfederek ilerler ve dünyada var olan komploları gerçekdoğasından uzak bir güçle donatır. Komplocu düşüncenin bir para-doksu da ne kadar çok tutarlı, akla yatkın, boşlukları kapatan, bütün-cül bir hikâye ortaya koyuyorsa, o ölçüde gerçekten uzak olması, amabunu da çok iyi hissettirmiyor olmasıdır. Komplonun üretimi sonuçtabelli bir patente sahip olduğu için, bu paradoksun doğrudan sonucu,bu yolla ortaya konulan hikâyeye herkesin birinci elden erişiminin ol-maması, ama bu düşüncenin imalarından herkesin sorumlu tutulması-dır. Bu zaten komplocu düşüncenin üreticilerine sağladığı en büyükkatma değerdir. Komployu göremeyenler ya geri zekâlıdır, ya bulun-dukları yerin hakkını vermeyen aptallardır. En büyük tehlike, kimseningeri zekâlı yerine konulmayı veya görevinde liyakatli olmamakla suç-lanmayı göze alamadığı, dolayısıyla kralın aslında çıplak olduğunu gör-düğü halde ifade edememesi durumlarında ortaya çıkıyor.

Komplonun belki de hacminin siyaset üzerindeki etkisini farklılaştı-rabileceğini düşünebiliriz. Örneğin göze alınabilecek bir düşmanınkurduğu düşünülen komploya karşı koymak mümkündür. Ancakkomplo tek tek siyasi öznelerin herhangi bir şekilde baş edebilecekle-rinden çok ama çok uzakta olağanüstülüklerle donatıldığı ölçüde, tan-rısal bir nitelik atfedilmiş olur ve böyle bir komploya karşı koymanınhiçbir yolu olmaz. Burada komplocu düşünenin siyasete karşı işleyenyanı, bir tür kaderciliği, kendisine karşı konulamayacak bir düşmanı ta-savvur etmesinden kaynaklanır. Komplo bu kadar güçlüyse, her şeyebu kadar kadirse, ona karşı koymanın zaten bir yolu yoktur. Her şeyinardında gizli bir el varsa kimseye güvenilemez. Dünyada bu kadar çok

DÎVÂN2005/2

50

Yasin AKTAY

Page 17: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

güvenilemeyecek insan varsa, kimseyle hiçbir siyasal ittifak kurulamaz.Siyaset kuşkusuz birçok işte olduğu gibi güven ilişkileri, dostluklar, it-tifaklar olmadan yürüyebilecek bir iş değildir.

Burada siyasette olup biten her şeyi bir tür gölge-fenomene indir-geyen Marksist meta-politiğin de komplocu düşünce tarzıyla aynı ka-tegoride incelenmesi şaşırtıcı olabilir. Ekonomi-politik gibi siyaset ileekonomiyi birleştirmeyi teklif etmiş bir düşüncenin sonuçta Platonik,Hegelci ve komplocu bir düşünceyle aynı kulvarda buluşması gerçek-ten siyasi düşünce adına trajik bir durumdur. Dünyadaki genel siyasidüşüncenin böyle bir kusuru varsa da Türkiye’de bu büyük buluşma-nın, meta-politik buluşmanın diğer bütün siyasal zaaflarda olduğu gi-bi sadece Marksistlere münhasır olmadığını belirtmek sağduyunun birgereğidir. Bu maluliyet, sağcı, milliyetçi, Kemalist, muhafazakâr ve İs-lamcı siyasal düşüncelerde aynı şekilde paylaşılan bir şeydir.

Modernlik ve Teknoloji Tasavvurları Siyasala Karşı

Siyasi düşüncenin para-politik maluliyetinin sergilendiği bir başkabağlam, özellikle İslamcı düşüncede modernizm ve teknoloji ile ilgilideğerlendirmelerde ortaya çıkıyor. Modernliğin tanımlanması ve ana-lizleri üzerine yığınla literatür gelişmiştir. Modernliğin insanın tanrı,doğa ve yine insanla olan ilişkisi üzerine yeni ve radikal bir değişimöngördüğü ve bu değişimle tarihte bir istisna olduğu düşüncesi yay-gın bir kabul görmüştür. Kuşkusuz her beşeri tecrübenin biricikliği il-kesinden hareketle bu önermeye itiraz etmek mümkün değildir. An-cak bu biricikliğin insanlık tarihinde istisna oluşturma biçimi konu-sunda işin vardırıldığı radde, modernlik kavramının sonuçta bir kav-ramsallaştırma olduğunu unutmaya yüz tutar, onu her şeyi kapsayan,her şeyi kuşatan ilginç bir evren konumuna yükseltmektir. Bu en faz-la modernlik-karşıtı olarak ortaya çıkan fikrî veya toplumsal hareket-lerin nitelenmesi esnasında daha fazla belirginleşmektedir. Modernlikkarşıtı olmayı bile neredeyse imkânsız kılan bir yaklaşım bir anda dev-reye girer. Çünkü modernlik kendi karşıtını bile kapsayabilen bir yay-gınlığa sahiptir. Modernlik zaten tanımı gereği kendisine karşı konu-lamaz bir şeydir, çünkü kendisine karşı konulmak üzere başvurulanbütün araçlar kendisine aittir. Bu araçların kullanılması kendisini za-yıflatmaz aksine güçlendirir.

Özelikle İslamî hareketlerin dışarıdan analizinde bu durum çok açıkgörünür. Nihayetinde bu hareketlerin hepsinin de modern olmaktanbaşka bir yollarının bulunmadığı, zaten kullanmakta oldukları mo-dern iletişim araçları, ekonomik ilişki biçimleri ve bağlandıkları küre-

DÎVÂN2005/2

51

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 18: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

sel ağlar dolayısıyla bunu yeterince gösterdikleri yönlü analizler, ilginçbir biçimde telaşa mahal olmadığı telkinini içerir. Modernliğin bu sos-yolojik kavramsallaştırımının siyasal sonucu, modernliğe karşı koyma-nın imkânsızlığı, dolayısıyla modernlik olarak nitelenen daha üst evre-nin tamamen siyaset dışına itilmesi olmaktadır. Sorun, görüldüğü gi-bi, basitçe bu kavramsallaştırmanın bu şekilde her şeyi kuşatan bir şeyolarak sunulduktan sonra bunun sonuçta kavramsal olan niteliğininunutulmasında yatmaktadır. Ancak bu unutkanlığın bir de Müslüman-lar tarafından içselleştirilmesi ve siyasala karşı kendi elini-kolunu bağ-layan bir tutumun benimsenmesine hizmet etmesi üzerinde ayrıcadurmaya değer bir konudur. Yetmişli yılların sonlarından itibaren İs-lamcı söylemin hızla benimsediği anti-modernist tutum, ilginç bir bi-çimde modernliğin bu tarz bir yorumunu güçlü bir biçimde besleme-ye devam etti. Modernlikle ilgili analizler genellikle sosyal bilimlerinyoğun bir biçimde istihdamını gerektirir. İslamcıların özellikle entelek-tüel kesimleri sosyal bilimlerin bu modernlik algılarını olduğu gibi be-nimserken, yaptıkları tek tercih, modernliğe muhalif olan söylemler-den daha çok yararlanmaları olmuştur. Batılı insanın kendilik algısının,dünya algısının, değişim algısının bir parçası olarak kurduğu modern-lik, giderek olup biten her şeyin sorumlusu bir “kişilik” olarak tasav-vur edildi. Birçok şeyin faili olarak modernlik, insanların kendi eylem-lerinin sorumluluklarını atabilecekleri ve tabii ki mevcut durumdan çı-kış yollarını tıkayan bir büyük özne olarak resmedildi. Buna mukabil,bu büyük özneden rahatsızlık duyanların (yine Batılı olanların) geliş-tirdikleri bütün muhalif söylemler, nostaljik haleti ruhiyeler, edebiyat-lar, İslamcı düşüncenin modernlik analizlerine büyük ölçüde yön ver-di. Örneğin modernlik dünyanın büyü-bozumu olarak resmedildiyseeğer, İslamcıların büyüye, bid’ate, hurafeye genlerinde hiç olmayan birilgi ve sempatileri peyda oldu. Oysa dünyanın büyüsünün bozulmasıy-la ilgili en son kaygılanacak insanlar, belki de büyüyü en büyük günah-lardan biri olarak ilan etmiş olan İslam’ın müntesipleri olan Müslü-manlar olmalıydı.

Diğer yandan, modernlik algısının Müslümanların mevcut dünyayıkendi fıkhi kategorileri yerine sosyal bilimlerin jargonuyla kodlamala-rına yol açmak gibi bir handikapı oldu. Buna rağmen davranışların, eş-yaların, gelişmelerin doğruluk veya geçerlilik ölçütü olarak modernolup olmamak geliştirildi. Modern olmayan bir şeyin esasen bu dün-yada fiili bir geçerliliği yok. Çünkü modernliğin benimsenmiş tanımıgereği, bu dünyada, bugün için yaşanıp da zaten modern olmayan birşey yok. Bu paradoksun doğrudan Müslümanların dünya algılarını felçeden, dolayısıyla İslamî düşüncede dünyaya müdahale etme, dünyayı

DÎVÂN2005/2

52

Yasin AKTAY

Page 19: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

kendi gözüyle ve diliyle algılama yoluyla siyasal halkayı sağlamayı en-gelleyen bir yanı vardır. Modern ulaşım, iletişim, beslenme ve sairaraçları kullanmak, bir Müslüman için otantikliği zedeleyen bir şeyolarak “modern” etiketi altında sunulduğu zaman, otantik kalmakiçin tek adres olarak hayatın akışının tamamen dışına çıkmanın göste-rildiği açıktır. Hayatın dışına çıkmaktan başka bir yol bırakılmayan,ortaya koyacağı her alternatifin aynı dünyaya ait olmak zorunda oldu-ğu bir puzzle içinde, olan siyasallık halkasına oluyor. Helal-haram-mübah-müstehap-mekruh gibi hayatın değişik hallerine aktif kodla-malarla müdahil olmak İslami siyasi düşüncenin tek geçerli yoluyken,bunların yerine ikame edilen modern-geleneksel ekseni, Müslümanla-rı kendi otantik dünya algılarından hızla uzaklaştırmaktadır. Bu du-rumda modernliğe karşı en gelenekselci tutumu benimseyen kişi bilesonuçta içine düştüğü karşıtlığın bir sonucu olarak dünyayı bir siyase-te imkân verebilecek bir kodlamaya tabi tutamamaktadır. Ne idüğübelirsiz, karanlık bir alan olarak modernliğe lanetler okurken, karanlı-ğı aydınlatmanın tek yolu olan “adını kendince koyma” yoluna gide-memektedir. Burada yapılması gereken şey, modernliğin sonuçta birkavramsallaştırmadan ibaret olduğunu, tabii ki bütün kavramsallaştır-malar gibi işlevsel olduğunu ancak gerçekliğin kendine ait daha genişve daha dinamik bir doğası bulunduğunu hatırlamaktır. Bu gerçekliğibir kavrama sıkıştırmayacak kadar genişletmek, çoğaltmak ve bölmek-ten başka çare yok. Modern olan bir şey pekâlâ helal olabilir. Modernolan bir şey müstehap bile olabilir. Yine modern olan bir davranış ha-ram da olabilir. O halde modernlik kavramının, Müslümanın kendihayatını, hayata bakış açısını tanımlayan ve belirleyen bir konumu iş-gal etmesinin önüne geçmeden siyasi halka tamamlanamaz.

Aslında teknoloji konusundaki düşüncelere de bu bağlamda değin-menin yeridir. Martin Heidegger’in10 veya Jacques Ellul’ün11 başlattı-ğı veya zirvesine ulaştırdığı bir düşünce biçimi, teknolojiyi bugünküdünyada neredeyse insanın etkinliğinden ve sorumluluğundan bağım-sız bir oluşum olarak betimlemiştir. Teknolojinin gerek üretimi, gerek-se tüketiminde veya kullanımında insanın rolünü yok saymaya yönelenbu betimleme, giderek modernleşme analizlerine benzer bir biçimdeteknolojiye insandan ayrı kendine ait bir şahsiyet atfeder. Üstelik buşahsiyet insanların iradelerini de giderek bağlayan ve kendisine tabi kı-lan bir şeydir. Sonuçta teknoloji yine insanın ne yaparsa kendisini ye- DÎVÂN

2005/2

53

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

10 Martin Heidegger, The Question Concerning Technology and Other Essays,çev. William Lovitt, Harper & Row, New York 1977.

11 Jacques Ellul , The Technological Society, Knopf, New York 1964.

Page 20: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

niden üreteceği bir başka totoloji olarak karşımıza çıkıyor. Doğrusu kö-kenini büyük ölçüde panteist bir dünya tasavvurundan alan bu yakla-şım, insanın siyasal eylemini de beyhude bir çaba olarak kurar. Pante-izm zaten farkları ortadan kaldıran ve insanın özgürlüğü düşüncesini,eylemlerindeki sorumluluğu ve rolünü tamamen kaldıracak bir sonadoğru çalışır. İnsanın iradesinin nihai olarak büyük varlık tarafından be-lirlendiği için, kendi isteğiyle yaptığı görünen şeylerin kararı bile başkabir güç tarafından alınmaktadır. Yapıya karşı özneyi tamamen hiçlediğiiçin siyasal bir eylem veya tavır için hiçbir mümkün alan bırakmaz. İn-san yine kendi kaderini tayin edebilme inanç ve itikadından yoksun bı-rakılmaktadır. İtikadı olmayanın siyasi tasarrufları ancak tesadüfi olarakortaya çıkar ve bir tür müteşabih siyasallıkla çakışır. Sonuçta her türlüitikadın siyasal sonuçları olur. Bu siyasal sonuçlar yer yer devrimci bo-yutlar da içerir, ama bunlar niyetsiz ameller mesabesinde olur.

Hem modernleşme hem de teknoloji ile ilgili tasavvurları belirleyenbu tarz bir düşünceyi de para-politik siyasal tutumun türleri olarak gö-rüyoruz ve bunların Türk düşüncesinde yoğun olarak yaşanan bazıhalleri ifade ettiğini düşünüyoruz. Çünkü sonuçta resmedilen gerçek-lik algısı insanın herhangi bir şekilde müdahil olmasını alabildiğinezorlayan, insanın elini ayağını bağlayan, ne yaparsa zaten işin içindençıkamayacağını telkin eden bir düşünce biçimidir. Bu tarz bir siyasal ta-savvurundan türeyen dolaylı, bazen dolaysız bir anti-politik sonuç, si-yasi kinizm olur. Bu kinizmin tek sığınağı da heroizm olarak tecellieder. Çünkü bu şekilde resmedilen bir sisteme, bir varoluşa karşı ko-yabilecek hiçbir güç düşünülemez. Ortaya konulan bütün eleştiriler,bütün direnişler bir şekilde o sistemin veya o varoluş tarzının bir türe-vi olmakla yaftalanmaya mahkûmdur. Bunun için tasavvur edilen kah-raman aslında yok-bir şeydir.

Doğrusu bu düşünce biçimi bir açıdan da basit bir düşünce kolaycı-lığı veya tembelliğinden başka bir şey değildir. Dünyayı belli kavram-sal sistemlerin içinde sabitleyen, dünyadaki bütün unsurlara sabit özlervarsayan ve siyaset düşüncesinde siyasalın inkar edilmesine yol açan enönemli düşünce hastalıklarından birisi de metafizik düşünme biçimi-dir. Adına siyasal metafizik de denilebilecek bu tarz, hiç soru sormu-yor veya hiç düşünmüyor değildir. Aksine metafizik, her zaman soru-larla başlama gösterisi yapar. Ama soruların kestirmeden kapanması,her zaman dalgalanmaya başlamalarından önce vuku bulur. Sorularınyıkıcı gücü kuşatılır; yarattığı açılış kapanır; dalgalanma durulur.12

DÎVÂN2005/2

54

Yasin AKTAY

12 John D. Caputo, Radical Hermeneutics: Repetition, Deconstruction andThe Hermeneutic Project, Indiana University Press, Bloomington 1987.

Page 21: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

Hiçbir zaman hiçbir soruşturma, yani düşüncenin dindarlığı, vecdiolan eylem sonuna kadar götürülmez. Bir yerde kısaca kesilir. Sadecepara-politik düşünce biçimleri değil, aynı zamanda siyasalı zayıflatandiğer (arche- ve meta-politik) tarzların da tamamına sinmiş bir düşün-ce kolaylığı olduğu görülebilir. Dolayısıyla siyasal halkanın kaybınınen önemli sorumlusu genel olarak bu düşünce tembelliği veya kolay-cılığıdır desek yeridir.

Siyasalın iki Kara Deliği: Ultra-politik savaşkanlık ve post-politik Liberallik

Türk siyasi düşüncesinin teşekkülünü bir ölçüde engellediğini dü-şündüğümüz birçok unsuru, büyük ölçüde Slavoj Zizek’in tasnifineuygun bir şekilde tespit etmeye çalıştık. Zizek’in siyasetin liberal in-kârının eleştirisine bağlayacağı sözün bir diğer noktasında da CarlSchmitt’in dost-düşman esasında temellendirdiği siyaset felsefesine deuzanan bir eleştiri vardır: Carl Schmitt’in ultra-politik denilebileceksiyasal yaklaşımında, siyasal çatışmanın veya çelişkinin aşırı uçlarınagötürülmesi veya siyasetin militarize edilmesine uzanan ifratı sûretiy-le ulaşılan bir depolitizasyon söz konusudur. Burada söz konusu olan,aynı toplumda yaşamak isteyen unsurların bir siyasal çekişmesi değil,aksine birbirine dışsal unsurların, belki bir çeşit uluslararası ilişkilerdüzeneği içerisinde, dost ve düşmanca savaşıdır. Siyasal ihtilafın veyaçekişmenin her türlü tartışma ve müzakere imkanını yok edecek şekil-de bir savaş formunu alması da başka türlü bir depolitizasyon süreci-ni ortaya çıkarıyor. Kuşkusuz siyaset belki savaş öncesi son sınırlarınakadar şiddeti dışlayan, şiddetin henüz geçerli olmadığı bir alanını kap-sar. Siyasetin doğasında agonistik ayrılığın olduğunu kabul etmek de-mek başkalarıyla her ilişkiyi bir savaş olarak görmeyi gerektirmez. An-cak siyasete sokulan dost-düşman ayrımının ultra-politik sonuçları sa-dece iç siyasetin taraflarının birbiriyle olan ilişkisinin bir formunamünhasır değildir. Genellikle iç siyasete öncelenen dış siyasetin yorumtekelini veya önceliğini elinde bulunduranların, dış siyasetteki alenidost-düşman ilişkisinden iç siyasete malzemeler taşıması, iç siyasetiiyiden iyiye depolitize etmekte izlenen en tipik yoldur. Düşmanlarınülkemiz üzerindeki oyunları, her zaman iç siyasal çatışmanın bastırıl-ması için en uygun gerekçedir. Her zaman milli birlik ve beraberliğeihtiyaç duyulan dönemler söz konusudur ve bu dönemler bir kez baş-latıldı mı, hiçbir zaman bitmez.

Ultra-politikte ‘bastırılmış’ siyasalın siyasal çatışmanın çıkmasını çöz-meye çalışma görüntüsü altında dönüşü sözkonusudur. Bu dönüş si-

DÎVÂN2005/2

55

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 22: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

yasal çatışmanın yanlış radikalleştirmesiyle, onu ‘Biz’ ile ‘Onlar’, yanisembolik bir çatışma için ortak hiçbir zeminin bulunmadığı düşmanla-rımız, arasındaki bir savaş olarak yeniden formüle edilmesiyle gerçek-leşir: bu da derin bir biçimde semptomatiktir, yani sınıf çatışması yeri-ne radikal Sağ sınıf (veya cinsiyet) savaşından bahseder. Siyasalın buSchmittçi inkârının en açık işareti, onun ısrarla üzerinde durduğu, dışsiyasetin (egemen devletler arasındaki ilişkilerin) iç siyasete (dâhili top-lumsal kavgalar) önceliğidir: düşman olarak harici bir Öteki ile ilişkitoplumsal bünyenin içinden geçen dâhili bir kavgayı inkârın bir yoludeğil midir?13

Burada, iç siyasetin bütün çelişkilerinin bu yolla bastırılması gibi, içsiyasette ortaya çıkabilecek her türlü kıpırdanmanın, talebin, çelişkinindoğrudan dış siyasetteki bu çatışmanın ortasına düşürülerek infazımümkün ve alışıldık bir durumdur. Süreklileştirilen olağanüstü hal re-jimleri düşman tayininin veya düşman kapsamının gerektirdiği yetkeyide sonuna kadar kullanırlar.

Siyasetin bundan kuşkusuz daha örtük görünen, ama sonucu itiba-riyle bugün yaşamakta olduğumuz liberal toplum düzeni içerisindeçok daha kesin sonuçlar vermiş görünen liberal inkârından söz edile-bilir. Siyasetin liberal inkârı daha ziyade siyaset ötesi (post-politik) birmomenttir. Siyaset-ötesi durumda değişik partilerde vücut bulmuş kü-resel ideolojik görüşlerin yerini aydınlanmış teknokratların, iktisatçıla-rın, kamuoyu uzmanlarının ve liberal çokkültürcülerin işbirliği alır. Busiyaset ortamında siyasetin yapılacağı daha doğrusu bitirileceği zemintamamen teknik bir zemindir ve aslında siyasala hemen hemen hiç biryer bırakılmamıştır. Teknik olarak yapılacak olanlar yüksek bir akıl ta-rafından karar verilmiş olduğuna göre, onun dışında sübjektif siyasalfaillerin ortaya koyacakları olumsal performansın sisteme zaten fazlabir katkısı olmayacaktır. Müzakereler, sonuçları teknik raporlarla, bilimadamlarının hakem görüşleriyle garantiye alınmış aydınlanmacılığıyla,zaten taraflara hak ettikleri veya layık oldukları hakları vermektedir.

Türkiye’de siyasal düşünce özellikle seksenli yıllardan itibaren, iyicesiyasalın ötesinde bir teknik konu haline gelmiştir. Bunda tabii ki 12Eylül yönetiminin hem üniversite ve genel eğitim kurumu üzerindekietkisi yoluyla hem de Özal’lı yılların liberal politikalarının etkisiyle or-taya çıkan hayatın bütün alanlarının depolitizasyonunun önemli rolü-nü unutmamak gerekiyor. Kurumsal bir düzenleme olarak siyasal fel-sefe, düşünce veya siyaset biliminin (siyaseti bir kesinlikli bir bilim ola-rak ele alan bu formunun bile) iktisadi ve idari bilimler fakülteleri bün-

DÎVÂN2005/2

56

Yasin AKTAY

13 Slavoj Zizek, “Carl Schmitt in the Age of Post-Politics”, s. 29.

Page 23: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

yesine alınarak bir siyaset felsefesi geliştirmelerine imkân tanınmama-sını zikredebiliriz. Burada kamu yönetimi veya iktisadi ve idari bilim-ler alanına sıkıştırılan siyasetle ilgili bütün bilgi, tamamen teknik birbilgiye indirgenmiştir.

Siyasala, bir muhayyile konusu olmayı zamanında gündemine almışolan sosyolojinin bir katkı yapması beklenebilirdi belki. Kuşkusuz sek-senli yıllara kadar sosyoloji bu katkıyı yapmıştır. Hatasıyla sevabıyla, si-yasalın arche veya para formlarına doğru savrulsa da siyasal düşünce-ye katkısını esirgemeyen sosyolojinin seksen sonrasındaki seyri siyasetbilimleri ve felsefesine paralel bir çizgi takip etmiştir. Daha önceki biryazımda da kaydettiğim gibi Türkiye’de daha önce hiç olmadığı kadarsosyoloji öğretimi ve ilgisi gelişmiştir. Hatta bir tür aşırı-sosyolojininvarlığından bile söz edebiliriz.14 Üniversitelerin çoğunun Fen-Edebi-yat Fakültelerinde sosyoloji bölümleri bulunmakta ve her yıl binlercesosyolog mezun etmektedirler. Televizyonlar da, hayatın her alanındaolup bitenlerle ilgili bir toplumsal beklentiyi ifade etmek üzere sosyo-loglara yapılmış müracaatlarla, bu müracaatların sonucunda sosyolog-ların verdiği açıklamaları vermektedir. Sosyoloji disiplini kendi içindebelli bir depolitizasyon sürecini sonuna kadar yaşıyorsa da popülerbeklentinin kendini hâlâ buna yeterince ayarlamamış olduğu bile söy-lenebilir. Ancak bu sosyolojik ilgi yine aynı anda siyasal baskılarla libe-ral kültürün hayatın tamamını siyasalın dışında bir teknik ve bilim ko-nusu olarak değerlendirmeyi telkin eden baskıları yüzünden muhayyi-leden beslenemeyen, sığ ve sayılardan başka bir şey söylemeyen birservisle karşılanmıştır. Türk sosyolojisi üzerine daha önce yazmış ol-duğum bir yazıyı şu şekilde bitirmiştim:

Bugünkü sosyolojinin en önemli krizi aynı zamanda siyasetinin de kri-zi olmaktadır. Sosyolojik ürünlerin veya kadroların sergileyebildikleriperformansın bilinçli olarak tâbî olduğu bir paradigmadan veya para-digmalardan veya “grand teori”lerden söz etmek bir hayli zor. Belkibu sosyoloji birikiminin gayr-ı ihtiyari kapıldığı veya tâbî olduğu “ken-diliğinden ideolojiler”in bir kritiği söylem analizleri yoluyla daha ko-lay yapılabilir. Bu durumda Türk sosyolojisinin yaklaşık bir asırdır baş-

DÎVÂN2005/2

57

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

14 Bu aşırılık sadece sosyolojiye de özgü değildir aslında. Aşırı sosyoloji, aşırıfelsefe, aşırı siyaset biliminden söz edilebilir. Ama bütün bu aşırılıklar, ilküretildiği yer olarak, hiçbir toplum felsefesi, siyaset felsefesi olmayan birüniversite yapılanmasına talihsiz bir biçimde eşlik ediyor. Kamu Yönetimive Siyaset Bilimleri bölümlerinin herhangi bir siyaset felsefesine imkan ta-nıyor olduğunu söylemek çok zor. Siyasal oluşumlar refleks ve sadece dost-düşman ilişkisi düzeyinde, üniversitelerde veya entelektüel pazarda kadro-lar şeklinde var olabiliyor, ama bunlardan bir siyasi düşünce sadır olmuyor.

Page 24: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

ladığı yolda bugün geldiği nokta Türk siyasetinin bu seyir esnasındageldiği noktadan pek uzak sayılmaz. Siyasal isteminden “sıyırılmış” birsosyoloji veya sosyolojiye ısrarla kulak tıkayan bir siyasal pratik.15

Burada Türk siyasi düşüncesinin özellikle muhtemel en önemli bes-lenme kaynakları olarak sosyal bilimlerin krizinin büyük ölçüde siyasa-lın liberal inkarından kaynaklandığını son bir mülahaza olarak kayde-debiliriz.

Sonuç: Herkes İçtihat Kapısını Açsa…

Şu âna kadarki söylediklerimizden, Türk siyasi düşüncesinde siyasal-lığı zayıflatan, askıya alan, inkar eden değişik tutumlardan söz ettik.Ancak dikkat edildiğinde başından beri siyasalın ancak sözün sonunageldiğimizde billurlaşmasını umduğumuz bir tanımına sahip olduğu-muz anlaşılacaktır. Doğrusu siyasalı ilk başta sadece bir dost-düşmanilişkisine indirgemesek de bununla çok yakından alakalı yanına işaretettik. Ancak siyasalın arche-, meta-, para-, ultra-, post- ve anti- form-larına yaptığımız bütün göndermelerden siyaset hakkında altı çizilme-si gereken birkaç önemli boyutun daha olduğu anlaşılmalıdır. Birinci-si, siyaset insanın kendi kaderini tayin etmesi konusunda kendi inisiya-tifine sahip olduğu ilkesini gerektirir. Bu ilkeyi zedeleyen her şey siya-sallığı askıya alan, zayıflatan veya yok eden bir iş görür. Bu iş pratiktebir tür doğrudan despotizm olarak işlerken, siyasal düşünce düzeyin-de komplocu düşünceden, metafizik-sağcı düşüncelere, bütüncü veindirgemeci düşünce tembelliklerinden evhamcı yaklaşımlara kadar herşekilde kendini gösterebilir. Bütün bu anti-politik biçimleri bu temelilkenin altını çizmek üzere koymaya çalıştık. İnsanın bu dünyada yan-lış gittiğini düşündüğü şeyleri değiştirmek için, değiştiremezse bilebunlara karşı koyup kendi özgürlüğünü temin için mutlaka bir açılımimkanı (hicret) hayatının içinde mündemiçtir. Hangi yapısalcı veya ka-derci mülahaza sözkonusu olursa olsun, bu hayatın içinde kendisinesunulmuş olan açılımların, kurtulmak için yeterince geniş olduğunudüşünmek siyasal halkayı tamamlamanın ilk koşuludur. Siyaset bir çe-şit, bu imkanı arayıp bulma yoludur. Siyasal düşünce de bu arayışın im-kanını hazırlayan ve işleyen bir etkinlik olarak, yine siyasetin bir parça-sıdır. Türk siyasi düşüncesindeki kayıp halka, komploculuk, heroizm,düşünce ve sorgulamada kestirmecilik, indirgemecilik ve kolaycılık ile

DÎVÂN2005/2

58

Yasin AKTAY

15 Yasin Aktay, “Türk Sosyolojisinin Öz-Düşünümselliğine Katkı: Siyaset veSosyolojinin Eklemlenmesi Üzerine”, s. 75.

Page 25: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak

panteist bir algılama yoluyla kendini aciz bırakan her türlü itikadı üre-ten illetler yüzünden bir türlü tamamlanamamaktadır.

Modernliğin veya teknolojinin panteist abartıları yoluyla işletilenkadercilikler veya verili dünyanın bütün parametrelerini sağcı bir mu-hafazakârlıkla metafizik sabitelere bağlayan yaklaşımlar her şeyden ön-ce aklın önüne bir set çekmektedir. Aklı özgür bırakmanın yolu, birtür aydınlanma addedilecekse, bunun Müslümanlar için hali hazırdageçerli ve açık bir yolu vardır, o da içtihattır. Böylece, siyasalın bir baş-ka tanımı daha billurlaşıyor ve anlaşılması halinde, bunun, Müslüman-lar için fıkıh etkinliğinden başka bir şey olmadığı fark edilebilir. Müs-lümanların şartlar ne olursa olsun “lehlerine ve aleyhlerine olabilecekolan her şey hakkında olabilecek en rasyonel şekilde verdikleri karar”,hem bir fıkhi işlem hem de bir siyasal davranış için en iyi modeldir.Burada fıkhın belli kalıplar içerisinde dondurulmuş, bir kere ve bütünzamanlar için üretilmiş bir kanun paketinden ibaret olmadığını hatır-latmaya gerek yok sanırım. Fıkıh, insanın kendi lehine ve aleyhineolan şeyin ilmi, yani bilgi ve pratiği anlamına gelir. Bu bilgi ise her şey-den önce bu bilginin toplumsal olan öznesini gerektirir.

Kemalist’inden Sosyalistine, muhafazakârından İslamcısına Türk si-yasal düşüncesinde herkesi etkisi altına almış görünen siyasallık yok-sunluğunun giderilebileceği bir model, fıkıh ve içtihat etkinliğindebulunabilir. Herkesin kendi düşünce seyrinde içtihat kapısını açmasısiyasal düşüncenin ve pratiğin krizini büyük ölçüde giderebilir. Ancaksorunun daha derinlerde olduğu durumlarda bunun bile kurtarama-yacağını söylemek zorundayız. Çünkü genellikle İslam düşüncesindekapanmış olduğu söylenen içtihad kapısını açmanın bir yolu her za-man vardır, ama ya bu kapı hiç yoksa, durum göründüğünden dahavahim demektir.

DÎVÂN2005/2

59

Türk Siyasi Düflüncesinde Kay›p Halka: Siyasal

Page 26: 35-59 YASIN AKTAY - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01525/2005_19/2005_19_AKTAYY.pdfBTürk Düşünce Zinciri? u başlığın bize ilk an-da telkin et-tiği bir so-ruyu sora-rak