a giymek, yapılmıú bir yelek giymek derviúliğe soyunmak...
TRANSCRIPT
A
aba Ar. kaba/aba (üstlük) OsT
a. 1. Kalın ve kaba kumaştan
yapılmış yakasız ve uzun üstlük.
“Omuzlarından kayan abasını
daha da geriye itti.” Bekir Yıldız
2. Abadan yapılmış cübbe ve
kukuleta. “ Kahverengi abadan
kukuletalı latası, ip kuşağı,
beyaz yün çoraplı koskoca
kunduralarıyla bu şişman bir
Batı papazıydı. “ R.H. Karay 3.
Maşlah. 4. Dikişli libade. 5.
Yünden kalın kumaşlı şayak. 6.
Çoban, deveci ve göçebelerin
giydiği uzun, yakasız üstlük. 7.
Beyaz yünden dokunan bir çeşit
kilim. 8. Yün terlik. 9. mec.
Yoksulluk simgesi. “Aba da bir,
kebe de bir giyene/ Güzel de bir
çirkin de bir sevene” § aba
altında er var, giyim kuşam
insanın gerçek değeri için bir
ölçü olamaz. ║aba altından
değnek göstermek, 1. Üstü
kapalı olarak tehdit etmek. 2.
Görünürdeki uysallığına
uymayan gizli planları
bulunmak.║ aba atmak, (ağız)
1. Kendisini kurtarmak. 2.
Birine yük olmak. DS ║ aba
gibi atmak, (ağız) 1.Büyük söz
söylemek,abartılı konuşmak. 2.
Palavra atmak; yüksekten
atmak. 3. Öğünmek. 4. (Kar
için) lapa lapa, iri parçalar
halinde yağmak. DS (-
Çanakkale; - Kastamonu)║ aba
giymek, Dervişliğe soyunmak.
║aba güreşi, spor. Keçeden
yapılmış bir yelek giymek
suretiyle yapılan bir güreş türü.
║ aba kebe, (ağız) Uygunsuz,
densiz. DS(Bolu) ║ abası
yanık, mec. Âşık, sevdalı.
║abaya bürünmek, mecaz.
Ölmek. ║ aba yeninden atmak,
(ağız) Öğünmek. DS(Bursa)║
aba yeninden yıldız
göstermek, Kandırmaya
çalışmak. ║ abayı atmak,
Yükümlülükten kurtulmak;
yapmak zorunda olduğu işleri
devretmek ya da bırakmak.
║abayı sermek, Teklifsizce
yerleşmek. ║abayı yakmak,
Âşık olmak, birine tutulmak.§§
Aba denilen dayanıklı hırkalar,
az çok değişik biçimlerde olmak
üzere; Suriye, Arabistan, Mısır
ve Kuzey Afrika‟da olduğu gibi
Anadolu‟nun yoksul halkı
arasında da kullanılmıştır.
Eskiden dervişler ve tekke
mensupları bunu giydikleri için
aba dervişliği denilen bir
dervişlik biçimi ortaya çıkmıştır.
Onun ilkesi sayılan yoksulluğu
ve alçakgönüllülüğü temsil eden
eşyadan biri durumuna gelmiş
ve bundan dolayı tasavvuf
edebiyatına girmiştir.
abacı aba-cı a. Abadan giyecek
şeyler yapan, satan veya diken
kimse; esnaf.
abacılık aba-cı-lık a. Abadan
giyecek şeyler yapma ve satma
işi.
abadan aba-dan (ağız) a. 1. Sofra
örtüsü. DS(Çanakkale) 2.
Aşağı yukarı dört metrekare
genişliğinde, üzeri iki ayrı
renkte kışın omuz atkısı olarak
kullanılan yün dokuma ince
battaniye.DS (Çanakkale) 3.
Kalın kumaştan yapılmış,
işlemeli cepkene benzer bir çeşit
ceket. DS(Bursa) 4. Geniş
omuz örtüsü.
abaft Far.abaft OsT.a. Çok şık,
sağlam ve kalın kumaş.
abalamak aba-la-mak (ağız) gçl.
f.-r-l(ı)-yor Yeni elbise ile
giydirip kuşatmak. DS Bizim
oğlanı abaladım. (Kastamonu)
abalı aba-lı sf. 1. Abası olan, aba
giymiş olan. 2. mecaz. Güçsüz,
kendini koruyamayan, suçsuz
olan. Tasavvufa giren kimse;
derviş. (DS) § abalı firenk,
(ağız) kurnaz; cin fikirli. DS
abamak aba-mak gçl.f.-r-b(t)-
yor Giyilecek bir şeyi omuza
atmak.
abanî Ar. abani OsT. a. 1.
Zemini sarıya çalan, ipekten
sarımtırak dallı nakışlarla
kasnakta işlenmiş bir tür beyaz
kumaş. 2. sf. Bu kumaştan
yapılmış olan. Osmanlılarda
sarık, bohça, yorgan yüzü,
kundak bezi olarak kullanılırdı.
Tüccar ve orta sınıf başlarına
sardıkları abani sarıkla
ulemadan ayrılırlardı. Ağbanî. “
Gözüne bir molla takıldı, abanî
sarıklı, sakalı yerlere sarkmış
müheykel bir ihtiyar…” A.
İlhan. “Babası da kereste işi
yapardı; taşra tipi, fesine yalın
kat abani sarık dolayan ve
akşamları evine öteberi taşıyan
bir tüccar.” R.H. Karay
abani
abaniye Ar. abaniye? OsT. a.
Ağabanu.
abapuş Ar. aba + Far. puşOsT. sf. Aba giyen; derviş.
abayiAr.kaba/aba(üstlük) abayi OsT. a. Keçi kılından yapılan
bir dokuma ve giyecek.
abaza kesimi §§ 17 inci yüzyıl
ortalarına doğru İstanbul‟da
moda haline gelmiş bir
giyiniştir. Abaza Mehmet
Paşa‟nın giyinişi örnek
alınmıştır. Abazalı kavuk ve
Abaza kesimi kaftan, o dönem
ileri gelen İstanbulluların
arasında bir süre yer tutmuştur.
Padişah 4 üncü Murat da onun
giyinişini beğenmiş ve örnek
almıştır.
abçinFar. âb-çin a. Ölü
yıkayıcıya ait ve ölü kurulamaya
yarayan peştamal.
abdestlik abdest + lik a. 1. Eski
din adamlarının en üste
giydikleri önü açık boy elbisesi.
(İstanbul) 2. Kısa cübbe. 3.
Düğünlerde güveyin giydiği
elbise. 4. Eskiden abdest almak
için giyilen kolları kolayca
sıvanabilen geniş ve hafif elbise.
abe aba > abe (ağız) a. Abadan
yapılmış ceket. DS(-Kilis;
Gaziantep; –Hatay)
abeft Far. abeft OsT. a. Çok
sağlam ve sık dokunmuş bir tür
kalın kumaş.
abesi ebe-s-i/abesi (ağız) a. Kadın
süs eşyası. DS(İzmir)
abık abık?(ağız) a. Çocuk
ayakkabısı. atik. DS(Isparta.)
abiye Fr. habillé (resmi giyinmiş
olarak) a. Kadınların özel
gecelerde giydiği şık giysi ya da
tuvalet.
abiye giysi örnekleri
abkarî Ar. abkâr (Yemen‟de bir
kent) abkarî OsT. sf. Büyük
bir ustalıkla işlenmiş, ince, çok
güzel kumaş.
abrak abrak? a. Orta Asya‟da
dokunan bir alaca kumaş.
abrı abrı?(ağız) a. İpekten
yapılmış, beyaz renkli, çiçekli
veya sade düz başörtüsü. DS
(Bitlis)
abrotanel Fr. abrotanelle a.
Fransa‟nın Lyon şehrinde
dokunan, taftaya benzer mat ve
hafif ipekli kumaş.
abulobut abulobut? (ağız) sf.
Biçimsiz ve kötü giyinen,
giyimine özen
göstermeyen.DS(-Yozgat; -
Niğde)
abur abur? (ağız) sf. Kılık kıyafet.
abyari Far. abyari a. Bir tür ince
kumaş.
acalastarı acalastarı?(ağız) a. Pek
seyrek ve gevşek dokunmuş bez.
DS (Niğde)
acem Ar. acem (Arap olmayan)
(ağız) a. Suriye‟den gelen iplik
bel kuşağı. DS(Denizli.)
acibülkıyafe Ar.acibü‟l kıyafe
(OsT.) sf. Giyimi acayip olan.
açalık aça-lık(ağız) a. İş yaparken
giyilen uzun ve geniş don. DS
(Eskişehir.)
açık eT. aç-uk aç-ık sf. Vücudu
yeteri kadar örtmeyen elbise.§ açık yaka, boyun, sırt ve göğüs
kısmını açıkta bırakan giysi
yakası.║ açık yiv, (ağız)
elbiselerin dikiş yeri.
DS(Isparta)
adagide a. Ödemiş‟in Adagide
bucağında el tezgahlarında
dokunduğu için böyle
adlandırılmıştır. Bordo zemin
üzerine beyaz çizgili pamuklu
ya da ipek karışımlı bürümcek.
adamlık adam-lık(ağız) sf. 1.
Düğün veya bayramlarda giyilen
elbise, yabanlık. DS (–Isparta.;
–Denizli.; –Manisa; –Bursa; -
Kütahya.; –İstanbul; -Samsun.;
–Elazığ.; –İçel; –Kırklareli.; –
Tekirdağ.) a. 2. İçi pamuklu
erkek hırkası.
adatis a. Doğu Hindistan‟da,
özellikle Bengal‟de dokunan bir
muslin veya ince pamuklu
dokuma. ML
adik adik?(ağız) a. Fotin.DS
(Konya.)
aflim aflim?(ağız) a. İç çamaşırı.
DS(Isparta.)
agel Ar. ikal a. Arap erkeklerinin
kefiyelerinin üzerine
bağladıkları, yünden örülmüş
kalın çember bağ. “Başlarında
sırma agel, sırtlarında ipek
maşlah, omuzlarında mavzer,
yüzden fazla atlı arkamızdan
geliyordu.” R.H. Karay
agı ag-ı a. 1. Çin‟den gelen ipekli
kumaş; Çin ipeği. ETY 2.
Altın ya da gümüşle işlenmiş,
sırmalı ipek kumaş.
agılı (ağız) a. Bir tür pamuk; akala.
DS(Afyon.)
agış ağ-ı (ipekli kumaş) > ağ-ı-ş
(eT) a. İpekli kumaş.
agraf Alm. Krap > Fr. agrafe a. 1.
Kanca; kopça. 2. Broş; yaka
iğnesi.
agraf türleri
agşiye Ar. gışa‟nın çoğulu) a.
Perdeler; örtüler.
ağ eT. ag > ağ a. 1. Donun ya da
pantolonun apış arasına gelen
yeri, apışlık, donun ortasındaki
parça. 2. (ağız) a. Başörtüsü;
namaz bezi; tülbent. DS(–
Malatya.; –Sivas.; –Kayseri.; -
Niğde) 3. (ağız) a. Kaput bezi.
DS (-Iğdır; –-Kars)
ağabanu Ar.gabani/ ağabanu
OsT. a. Sarık için kullanılan
ince beyaz ipekli kumaş;
abaniye.
ağabeyye ağabeyye? sf. Yüzünü
örtü ile örten utangaç kadın ya
da kız.
ağbanî Ar. gabani OsT. a. 1.
Çoğunlukla sarık için kullanılan
ince ipekli kumaş; abanî. 2. Bu
kumaştan yapılmış giyecek.
ağbez ak-bez(ağız) a. Akbez;
beyaz patiska; kağıt bezi; beyaz
pamuklu dokuma. DS
(Kahramanmaraş.)
ağdık ağ-duk > ağ-dık(ağız) a.
(Ayakkabı, çorap vb. giyimi
için) Yanlış; değişik. DS
ağdıkmak ağ-dık-mak (ağız) gçsz.
f. -ır Donun, pantolonun
bacak arasına parça eklemek.
DS (Niğde)
ağı ag-ı eT. a. 1. İbrişim giyim;
ipek elbise; diba. 2. Altın ve
gümüş sırmalı ipek kumaş.
ağıçalık ağ-ı-çalık (ağız) a. Köy
kadınlarının iş yaparken
giydikleri, uçkurlu, geniş ağlı ve
uzun paçalı don; şalvar. DS(–
Afyon.; –Aydın.; -Kütahya.; -
Eskişehir; -Ankara.)
ağır eT. ağ-mak (ağır gelmek) >
ag-ar > ag-ır > ağ-ır (ağız) a.
Beyaz, mor ya da başka renk
çizgili kumaştan yapılan kadın
giysisi.DS (Eskişehir)
ağince ak > ağ-ince (ağız) a.
Yazma; yemeni; çember.
ağlı ağ-lı sf. (Şalvar için) ağı
büyük ve sarkık.
ağluk ağ-lık > ağ-luk (ağız) a.
Kadınların önlerine kuşandıkları
peştamal. DS (Trabzon.)
ağser Ar.agser OsT. a. Kaba
tüylü aba.
ah ak > ah eAT. (ağız) a.
Kadınların başlarına örttükleri
beyaz tülbent.DS(-Erzincan; -
Malatya; -Sivas; -Niğde)
ahar Far. ahar OsT. sf. Bir çeşit
bez cilâsı.
ahbaz ahbaz? (ağız) sf. Göreneğe
aykırı derecede açık saçık
giyinen kadın. DS( Artvin)
ahen-aşiyan Far. Ahen (demir) +
aşiyan (kuş yuvası) OsT. b.a.
Dikiş yüzüğü.
ahille Ar. halil > ahille a.
Çuvaldızlar; şişler.
ahmediye Ar. ahmediyye OsT.
a. 1. Çatma. 2. Fesin etrafına
sarılan İbrahim Paşa devrinde
Üsküdar ve Bursa‟da dokunan,
genellikle döşemecilikte
kullanılan desenli bir kadife
kumaş.
ahrab Ar. ahrab OsT. a.
Kulaktaki küpe deliği.
ahrec Ar.ahrecOsT. sf. (Kürk,
deri, post için) alacalı; benekli.
ahriyan Far. ahriyanOsT. a.
Armağan için elverişli, değerli
kumaş ve kumaş parçası.
ahyat Ar.hayt > ahyat OsT. a.
İplikler; ipler.
ainle a?-iğne > a-inle (ağız) a.
Büyük iğne. DS( –Isparta; –
Burdur; –Denizli.)
ajur Fr. à jour a. Kumaşlardan
iplik çekme yoluyla açılan
delikleri sarma tekniğiyle
meydana getirilen işleme;
gözenek.
ajurlu ajur-lu sf. 1. Ajuru olan. 2.
Her yanı gözenekli biçimde
işlenmiş olan. “ Cevher, kolsuz,
yakasız, önü arkası ajurlu,
incecik bir keten kılıf içindeydi.”
H.R.Gürpınar.
ajuste Fr.ajuster sf. Pens veya
büzgülerle bedene oturtulan ve
vücudu iyice saran elbise.
kollu ve kolsuz ajuste giysi
ak eT. ag (su beyazı) > ak a. 1.
Beyaz yollu bir dokuma. 2.
(ağız) Kadınların başlarına
örttükleri beyaz tülbent. DS (–
Isparta; –Niğde; –Konya.) 3.
Şalvarın topuklara kadar sarkan
apış arası kısmı. 4. (ağız) İç
çamaşırı.DS (Amasya)
akab Ar. akıb akab OsT. a.
Topuk; ökçe.
akala akala (Meksika’da bir kent)
a. Amerikan tohumundan elde
edilen uzun elyaflı bir tür
pamuk. Agılı.
akalemli bez akalemli? a. Buldan
bükülüsü. Buldan‟da dokunan
kumaşlara bu ad verilir. Buldan
14 uncu yüzyıldan bu yana
dokuma merkezidir. Seyyah
İbn-i Batuta seyahatnamesinde
“…Orada pamuktan altın
işlemeli kumaş dokunur ki,
başka örneği yoktur. Kaliteli
pamuğun kuvvetli eğrilmiş
olması nedeniyle dokumaları
uzun ömürlüdür. Bu kumaş
beldenin adıyla anılır.”
demektedir. Topkapı Sarayı‟nda
bulunan dokuma ve giysi
örneklerinden elde edilen
verilere göre, Osmanlılar
Germiyanoğulları aracılığıyla
Buldan‟dan kumaş ve dokuma
sağlamışlardır. Buldan
dokumalarında çiçek motifleri
ve çiçek dalları özellikle 16 ıncı
yüzyılda çok kullanılmıştır.
Renk olarak da en çok kırmızı,
çini mavisi, güvez, pişmiş ayva
ve safran sarısı göze çarpar.
Desenler geometriktir. Kırmızı
renk daha çok bayrak
yapımında, öteki renkler de
sarık ve iç çamaşırı üretiminde
değerlendirilmiştir. 1779 yılına
kadar Buldan‟da dokumacılık
geleneksel tezgahlarda
yapılmıştır. Bu tarihten sonra
yerel yöneticilerin de girişim ve
araştırmaları sonucu, mekiği
boynuzdan, masurası kargıdan
tezgahlarda 10 numaradan 20
numaraya kadar ipliklerle,
başörtüsü, çarşaf, peştamal ve
Buldan dokuması üretimine
geçilmiştir. 1910 yılından sonra
da çekme (kamçılı) tezgahlar
kullanılmış, 1951 yılından
itibaren de motorlu tezgâhlar
üretimdeki yerini almıştır.
Günümüzde ise gelişmiş
otomatik tezgahlar
kullanılmaktadır.
akarsu (ağız) a. 1. Tezgâhta
dokunan genellikle sırma veya
gümüş çizgili kadın kumaşı.
DS(Samsun.) 2. Altın veya
gümüşten yapılmış bilezik.
DS(–Isparta.; -Burdur.; –
Sakarya.; –Ankara; –Antalya)
akbaşlık (ağız) a. 1. Beyaz yünden
örülen baş atkısı.DS (Yozgat)
2. Beyaz şal.
akbez (ağız) a. 1. İç çamaşırı. 2.
Kaput bezi.DS (Kütahya.)
akbiye Ar. kabâ‟ (üstlük)>akbiye
a. Üste giyilen elbiseler,
kaftanlar.
akbörk a. Beyaz keçeden bir başlık
türü.
akça (ağız) a. Kadınların süs
eşyasında kullanıldıkları parlak,
ortası delik, yassı pul. DS
(Kütahya)
akçıl (ağız) a. Beyaza yakın, rengini
atmış, solmuş kumaş. DS (–
Isparta; –Burdur; –Denizli.)
akçıllı (ağız) a. Şalvar. DS
(Ankara.)
akçit (ağız) a. Beyazı çok olan
basma. DS (Konya.)
akdon (ağız) a. 1.Uzun, paçası
bağlı, ak erkek donu. DS
(Burdur) 2. İç pantolonu
akdoncak (ağız) a. İç pantolonu ile,
yarı giyinik. DS(Muğla)
akgavık (ağız) a. Beyaz yünden
yapılan ve fese benzeyen bir
çeşit şapka.DS (Denizli)
akık (ağız) a. Kadınların ve kız
çocuklarının boyunlarına
taktıkları üçgen şeklinde kırmızı
boncuk.DS (Isparta)
akıtma (ağız) a. 1. Bir çeşit
nakış.DS (İçel) 2 Enli ve uzun
çubukların arası altın zincirle
örülmüş bilezik. DS (–
Şanlıurfa; -Kilis; -Gaziantep.)
akıtmacık (ağız) a. Kilim, yün
çorap ve heybelerde kullanılan
bir çeşit motif. DS(İçel)
akilik (ağız) a. Beyaz düğme. DS
(–Isparta; –Burdur; –Denizli; –
Manisa.)
akkuşak a. Elde örülmüş beyaz yün
kuşak.
aklık (ağız) a. Kadınların yüzlerine
sürdükleri düzgün. DS (–
Afyon; –Uşak; -Isparta; –
Burdur; Aydın; –İzmir; -Manisa;
–Balıkesir; –Bursa; -Kütahya; –
Eskişehir; –Kocaeli.; -İstanbul; -
Bartın, –Zonguldak;
Kastamonu; -Çankırı; -Çorum. -
Rize; –Yozgat; –Niğde)
akma (ağız) a. 1. Bir çeşit kumaş.
DS (Sivas.) 2. Kadınların süs
eşyası olarak kullandıkları altın
dizisi.
akmak Yıpranıp iplikleri erimeye
başlamak.
akmaz a. Kullanılışı sırasında
çözgü veya atkı yönünde
kendiliğinden yırtılmayan ipekli
kumaş.
akmise Ar. kamis > akmise
OsT. a. Gömlekler.
akmişe Ar.kumaş akmişe
OsT. a. 1. Kumaşlar. 2.
Yünden veya pamuktan
yapılmış dokumalar.
akordeon Fr. accordeon a.
Elbisede piliden daha ince
kırma.
akpullu (ağız) a. Kenarı işlemeli
çevre; başörtüsü. DS(Denizli.)
akrebe Ar.‟akreb OsT.
Ayakkabı bağı.
aksade ak + Ar. sade eAT a. 1.
Eskiden giyilen bir tür beyaz
üstlük; beyaz elbise. 2. (ağız)
Bir kadın giysisi. DS (Isparta.)
aksaya (ağız) a. 1. Beyaz gömlek.
Aksaya giyer ilikli, sandığı altın
kilitli DS(–Eskişehir.; –Bursa;
–İçel 2. Gemici gömleği.
3.Yakası, kol ağzı ve eteği
işlemeli bir çeşit beyaz gömlek.
aksesuar Fr. accéssoire a. Giysiyi
bütünleyen ayakkabı, çanta,
kemer, şapka, eldiven, eşarp,
mücevher gibi eşyalar.
aksesuar çeşitleri
aktan Ar. kutn > aktan OsT. a.
Pamuklar.
aktarağacı (ağız) a. Yemenicilikte
yemenileri çevirmek için
kullanılan uzun ve yuvarlak
ağaç. DS(Niğde)
aktilki a. Kürkü özellikle gece
giysileri yapımında kullanılan,
yumuşak kürklü bir tilki türü.
aktolga ak+tolga a. Eskiden
savaşlarda giyilen zırhlı miğfer.
akyaşmak (ağız) a. Dört köşe,
beyaz renkli başörtüsü;
tülbent.DS (–Afyon;–Isparta; –
Çanakkale; –Zonguldak;
Samsun; –Ordu; –Sivas; –
Konya; -–Kırklareli.)
al (ağız) a. 1. Kadınların alınlarına
bağladıkları yeşilli, kırmızılı
ipek örtü. 2. Gelinlerin başına
örtülen uzun kırmızı örtü,
duvak.DS (Isparta.) 3.
Düğünde güveyin boynuna
atılan mendil büyüklüğünde
kırmızı bez.DS (Isparta.) 4.
Bayrak kumaşı. Aşık
Paşazade‟nin belirttiğine göre
Osmanlı Devletinin ilk
yıllarında Alaşehir‟de dokunan
kırmızı bezler, bayrak bezi
olarak kullanılıyordu. 5.
Elbisenin ön tarafı. § al
bağlamak, başına al yazma
takarak mutuluğunu ifade
etmek. Mecazi anlamda mutlu
olmak, sevinmek. ║allar
giymek, mutluluk ifadesi olarak
al renkli elbise giyinmek. ║al
üstüne al giymek, gösteriş
yapmak. ║al üstüne mor
giymek, çirkin ve uyumsuz
giyinmek.
ala al-a eT. (ağız) a. 1. Sergi
eşyası olarak kullanılan bir çeşit
pamuklu dokuma. (- Niğde ; -
Nevşehir. 2. Yerlilerin el
tezgâhlarında dokudukları
renkli, pamuklu bez.DS (İçel)
3. Önlük, kırmızı peştamal.DS
(Kayseri) Siyah, beyaz iplikten
dokunan ve çobanlar tarafından
kullanılan üstlük. DS(Kıbrıs)
alaca ala+ca a. 1. Kalınca
dokunmuş, kalın çizgili, bir kaç
renkli iplikten yapılmış kadın
elbiselik kumaşı. 2. (ağız) a.
Kenarları işlemeli büyük baş
örtüsü.DS (Niğde) 3. (ağız) a.
Kadın donu. DS (Ordu) § alaca basma, (ağız) a. çok
renkli bir çeşit basma. DS
(Bulgaristan göçmenleri)
║alaca bez, (ağız) yerli
pamuklu dokuma. DS(Elazığ)
║alaca çorap, (ağız) uzun
konçlu, çok renkli yün ipliklerle
örülmüş çorap.DS
alacacı (ağız) a. El tezgahında,
alaca denilen bir çeşit pamuklu
dokuyan usta. DS(-Gaziantep.)
alacalı ala-ca-lı a. Alaca renkli
pamuklu dokuma.
alacalık ala-ca-lık a. Alaca
denilen pamuklu dokuma ipliği.
alaça (ağız) a. Ucuz ve kötü bir
çeşit basma. DS(Denizli.)
alafır Yun. agnafos? (ağız) a.
Pişmiş fakat boyanmamış
deriden yapılan ayakkabı astarı.
DS(Isparta.)
alakıtay (ağız) a. Bir çeşit basma.
DS(Yalova)
alakuş ala + kuş (ağız) a.
Başörtüsü. DS (Çankırı.)
alaşık alaş + ık a. Giysi
eteklerinin kenarına dikilen süs.
alat Ar. hil‟at (ağız) a. 1. Elbise.
DS(Yozgat. ) 2. Sarıya ya da
kırmızıya boyanmış yün
iplik.DS
alaton ala+ton a. Alaca giyim;
kayıştan giyim.
alatu (ağız) a. İpek mendil. DS (-
Ankara; –İçel)
alaturka İt. alla Turca sf. Giyimde
Türk usulü.
alavura (ağız) a. Başa örtülen bir
tür şapka. DS( Çanakkale)
alaybindallısı (ağız) a. Kadife
üzerine sırma ve kılaptan
işlemeli kaftan. DS(Amasya.)
alaylı (ağız) a. Göz alıcı, geniş
etekli elbise; kıyafet.
alaz daraz (ağız) sf. Renkte ve
dokumada alacalık ve seyreklik.
DS(Gaziantep)
albağ (ağız) a. 1. Kadınların
alınlarına veya feslerinin üzerine
bağladıkları bir çeşit yazma.
DS (Kerkük) 2. Ferace.
albez (ağız) a. Kırmızıya boyanmış
bez; bayraklık bez. DS (–
Artvin; -Kayseri.; -İçel)
alça (ağız) a. Ayakkabı kalıplarının
ön tarafına konan üç köşeli
mukavva, vaketa veya meşin
parça. DS (-Balıkesir; Tokat; -
Niğde)
alçelme (ağız) a. 1. Türkmen veya
yörük giyiminde kadınların
başörtüsü üzerine alınlarından
bağladıkları verev katlanmış
örtü; krep. DS (Afyon.) 2.
Erkeklerin kullandıkları büyük
kırmızı mendil; alçevre.
alçevre (ağız) a. Erkeklerin
kullandıkları büyük kırmızı
mendil. Alçelme. DS (Kerkük)
aldırayaz al-dır-ay-az (ağız) a.
Giyimi bozuk, çıplak adam.
DS (–Samsun; –Ordu.)
alduvak a. Gelinlerin yüzüne
örtülen kenarları sırmalı kırmızı
ipekli kumaş.
alem Ar.„alem (yarık,sınır) (OsT.)
a. Sarık için dokunan kumaşın
içindeki altın teller.
alguşak (ağız) a. Düğün ve
bayramlarda köy kızlarının
bellerine doladıkları çok renkli
kuşak. DS(Denizli)
alık al-mak > al-ık (ağız) a. 1.
Palto, aba, gocuk. DS (-
Afyon.;–Denizli; -Yozgat) 2.
Kirli ve eski çamaşır. DS(–
Afyon;–Isparta.; -Denizli;–
Çorum) 3. Giyecek eşya;
çamaşır; elbise. DS (–Denizli.;
-Ordu.; –Sivas; –Kırşehir; –
Niğde.) 4. Yırtık, çok eski partal
giyim eşyası. DS (-Denizli.;–
Çorum.; -Tokat.; -Sivas –Yozgat
; -Kayseri.; – Niğde; –İçel) 5.
Gön; çarığın içine konan çorap
eskisi. DS (–Burdur) 6.
Çamaşır yıkarken giyilen eski
elbise. DS (-Denizli; –İçel) 7.
İçine pamuk ve yün konarak
dikilen ve yalnız içe giyilen
yelek. DS (Niğde) 8. Eyer
altına konan ter bezi. DS (–
Afyon;–Uşak; -Isparta; –Burdur;
-Denizli.; -Aydın; -–Eskişehir; –
Çankırı; –Çorum; -Sinop; –
Samsun; -Amasya; –Tokat; –
Giresun.; –Artvin; –
Kahramanmaraş; -Yozgat; –
Ankara; -Kırşehir; –Kayseri)
alıklı melefe (ağız) sf. Çok eski ve
kat kat giyinmiş adam.
DS(Niğde)
alım (ağız) a. 1. Pamuk ipliği. DS
( Çanakkale.) 2 Eğrilmek üzere
hazırlanmış bir miktar yün.
DS(Kütahya.)
alınbağı (ağız) a. Kadınların
alınlarına bağladıkları altın ya
da gümüşten süs bağı.
alınlık (ağız) a. Kadınların
alınlarına taktıkları altın veya
gümüşten süs eşyası.DS
(Gümüşhane)
alıparmak a. 1. Sırma işlemeli, altı
yol çizgili veya çiçekli ipek
kumaş. 2. Bu kumaştan yapılan
gelin elbisesi.
alihanı (ağız) a. Büyük kadın
başörtüsü. DS(Kerkük)
alisyen a. Bir pamuklu kumaş türü.
alikorna İt. Ligorno kentinin
adından a. Bir fes çeşidi.
aljeryen Fr. Algerien, -enne
(Cezayirli) a. 1. Çok renkli,
çizgili, yalnız çözgüden yapılan
bir tür alaca kumaş. 2. Bu
kumaştan yapılan eşarp.
alkemel (ağız) a. Kırmızı renkli ve
desenli basma. DS(Denizli.)
allak döllek (ağız) sf. Eski,
paramparça elbise. DS
(Isparta.)
allam sellem (ağız) sf. Düzensiz,
başıboş giyiniş ve davranış
hakkında. DS (Isparta.)
allanmak (ağız) Süslenmek. DS(–
Isparta; -Burdur; –Denizli; –
Bursa; –Zonguldak; –Amasya; -
Gümüşhane; –Artvin; -Sivas.)
allı al-lı sf. Al renkli elbise giymiş
olan. § allı pullu, süslü,
gösterişli. ║allı morlu, çok
karışık renkli. ║ allım pullum,
(ağız) çok süslü; güzel giyinmiş.
DS ║ allı yeşilli, çok karışık
renkli.
allık al-lık a. Kadınların süs için
yanaklarına sürdükleri al boya.
allım pullum (DS) Çok güzel,
süslü giyinmiş. (Isparta.)
almalık (DS) Şapka siperliği
(Tokat.)
alpak (ağız) a. Bir çeşit yerli
dokuma. DS (-Bursa;–
Zonguldak.)
alpaka Güney Amerika‟da yer.
Aymara d. > İsp. alpaca a. 1.
Güney Amerika‟da yaşayan
uzun tüylü, memeli bir hayvanın
yünü, bu yünden yapılan kumaş.
2. Daha çok yazlık erkek
elbisesi yapılan ve sofa benzer
bir çeşit kumaş. 3. Bir cins açma
yünü.
alpargata İsp. a. İspanyol
köylülerinin ya da dansçılarının
giydiği saz ya da ipten yapılmış
bir çeşit ayakkabı.
alpeştemal (ağız) a. 1. Kadınların
kullandıkları, renk renk çizgili
önlük. 2. Peşkir.
alt al (aşağı) > al-t (ağız) a. 1.
Yırtılan çorabın tabanına
yeniden örülen parça.
DS(Sivas.) 2. Küçük
çocukların ve yatalak hastaların
boşaltım ihtiyaçlarının
giderildiği bez.
altınbaş (ağız) a. 1. Eskiden
kadınların başlarına giydikleri
altın dizili ya da altın işlemeli
taç. 2. İnce beyaz ve üzeri yaldız
çizgili başörtülük. DS(-
Denizli; -Kahramanmaraş)
altınoluk eT. altun / altın + oluk
(ağız) 1. Altın sırma ya da
kılaptanla işlenmiş çizgili ipek
kumaş. 2 İşlemeli kadın
pantolonu.DS (Aydın) 3.
Çizgili dokuma.DS (–Ankara;
–Muğla) 4. Sarıkların üstüne
sarılan sırma şerit. 5. Kadın
giysisi yapılan mavi, üstü
çiçekli, parlak bir çeşit kumaş.
altıparmak al-mak > al-dı / alt >
alt-dı > al-tı + ?bar-mak >
parmak (ağız) a. 1. Ayrı renkte
altı yolu olan kumaş. 2. Sırma
işlemeli, altı yol çizgili veya
çiçekli ipek kumaş, bu kumaştan
yapılan gelin elbisesi. DS (–
Denizli; -Aydın.; -Çanakkale; –
Bursa; -Kütahya.;–Bilecik.; -
Tokat, –Eskişehir; –Çankırı; -
Çorum; –Erzincan; –Sivas; -
Niğde)
altıyaşar (ağız) Altı yaş dolayındaki
çocukların ayak ölçülerine göre
yapılmış, dikilmiş, aşağı yukarı
20 cm uzunluğunda yemeni
ayakkabı. DS(–Sinop; –
Amasya)
altlı üstlü alt-lı üst-lü sf. 1. Her iki
yüzü de üst yüzmüş gibi işlenip
dokunmuş kumaş. 2. Etek ceket
veya pantolon ceket biçiminde
olan.
altlık alt-lık(ağız) a. Yün veya
kalın iplikten yapılan, yalnız
taban ve parmakları örten
konçsuz çorap. DS (–Erzincan;
–Sivas)
altunlu ah (ağız) a. Kenarına altın
dizilmiş örtü. tülbent. DS
(Sivas)
altunbaş eAT. a. Eskiden
kadınların başlarına giydikleri
altın işlemeli ya da altın dizili
taç.
aluk al-uk (eAT.) sf. Eski;
parçalanmış; yırtık; partal.
aluncuk a. Boyuna takılan süs
eşyası. Alunluk.
alunluk (ağız) a. Boyna takılan süs
eşyası. DS (Çankırı) Aluncuk.
alvala al+Far. vala (başörtüsü)
(ağız) a. İnce ipekten dokunmuş
kırmızı tülbent; gelin başörtüsü.
DS (-Çorum; –Artvin; –
İstanbul)
amaim Ar.‟imame > ama‟im
(eOT.) a. Başa sarılan şeyler;
sarıklar.
aman Ar. emn. (güvenlik) >
eman/aman eOT. a. Halep‟te
dokunan bir kumaş türü.
amarat ?amarat / hamarat /
Ar.imaret (ağız) a. Kilim, çuval
çul gibi yaygı ev eşyası.
amaştaş ?amaç-daş (ağız) sf.
(Giyecek için) Denk; uygun.
amazon elbisesi Yun. amazon >
Fr. amazone (Erkek gibi ata
binerek savaşlara katılan kadın
veya kız) a. Kadın binicilerin
giydiği uzun etek ve ceketten
oluşan elbise.
amerikan bezi a. 1. Pamuktan düz
dokuma. 2. Kaputbezi;
ağartılmayan, iç ve dış giyim
eşyası olarak da kullanılan ucuz
dokuma.
ammame Ar. imame‟den a. Başa
giyilen fes, külah ve kavuğun
etrafına sarılan, beyaz, yeşil ve
siyah renkli tülbent.
ampir Fr. empire a. İmparatorluk
devri Fransa‟da başlayan bir
moda akımı. Bel çizgisi göğüs
altına çıkmıştır.
an (ağız) a. Pantolon ağı.
analık ana-lık a. Düğünde kızın
annesine verilen elbiselik
kumaş. DS(Bolu)
anatopu eT. ana + top-u (ağız) a.
Düğünde kız tarafına gönderilen
hediyelik kumaş. DS(-
Zonguldak ; –Ordu)
andal an + dal (ağız) a. Seyrek,
aralıklı dikiş.DS(–Malatya; -
Sivas)
andallamak andal-la-mak(ağız)
gçl.f. -r -l(ı)-yor Dikişi
seyrek seyrek dikmek.
DS(Çorum)
andilik ?andilik (ağız) a.
Kadınların, özellikle kızların bir
tür yemeni bağlama biçimi.
Yemeninin bağları saçın
altından, kulakların ardından
geçirilerek alında düğümlenir.
DS(Muğla)
andon Yun. endon (ağız) a. Uçları
saçın altından, kulakların
ardından geçirilip alında
düğümleyerek yemeni bağlama
biçimi.
angıt eT. an (av hayvanı) / an
(yans.) > an-ıt / ang-ut (ağız) a.
Kakül. DS (Ankara.)
angora Ancyra/Ankyra > angora
a. 1. Ankara ve çevresinde
yetiştirilen Ankara keçisinin çok
yumuşak ve uzun tüylerinden
yapılmış dokuma veya örgü
ipliği. 2. sf. Bu iplikle örülmüş
veya dokunmuş giyecek kumaş.
ankıllı cınkıllı (ağız) Süslü püslü;
çok süslü; cicili bicili.
DS(Konya)
ankudî çuha (ağız) a. Kurmay
subayların yaka ve apoletlerinde
kullanılan kırmızı çuha.
DS(Amasya)
anlık (ağız) a. Don ve pantolonlarda
iki bacak arasındaki kısık yer,
ağ, bu kısma konulan üçgen
şeklindeki parça.DS(-Çorum;
–Amasya; -Giresun; -Ankara; –
Niğde; –Konya; –Antalya)
annik (ağız) a. Köy kadınlarının
giydikleri fesin alt kısmına
konan altın dizisi.
DS(Erzincan)
anorak Eskimo d.annoraaq > İng.
anorak a. Rüzgar ve su
geçirmeyen, kayakçıların,
seyyahların ve dağcıların
kullandığı başlıklı kısa ceket.
anorak
antepişi a. Gergef veya kasnakta
yapılan, düz renkli ince
kumaşlar üzerine uygulanan bir
el işlemesi çeşidi.
antep işi
anteri (ağız) a. 1. Fistan, kadın
giysisi; entari.DS (Kayseri) 2.
Erkek gömleği; mintan; frenk
gömleği.DS(–Bilecik; -Rize; -
Malatya; –Sivas; –Kırklareli; –
Tokat) 3. Kaftan altına giyilen
kısa elbise.
antika İt. antica a. ve sf. 1. Örtü
ve mendil gibi eşyaların
kenarlarına yapılan ajurlu, diş
diş kenar süsü; sıçan dişi. 2.
argo. Giyinişi ve davranışları
başkasına benzemeyen; garip;
tuhaf.
antikalık antika-lık a. Yadırgatıcı
ve tuhaf giyiniş.
anyela Fr. agnela a. Kıvırcık
havlı, astar veya süs olarak
kullanılan bir cins yün kumaş.
apartuna Lat. apertura (yarık)
(ağız) a. Ceketlerin kol
ağızlarına geçirilen ağızlık.
apışlık apış-lık a. Pantolon, külot
gibi şeylerin bacak aralarına
konulan ara parça; ağ.
apiko İt. a pico(argo) Derli toplu,
düzgün kıyafetli. “ Sanki o salaş
lokantaya girmeye bile layık
olmayan, kılık kıyafet sıçanlara
ziyafet serseri makulesiyiz.
Halbuki apiko giyinmiş
insanlarız.” R.H.Karay
aplikasyon Fr.application a. Bir
kumaş üzerine başka bir kumaş
parçasını ya da bir danteli dikme
yolu ile uygulayarak yapılan süs.
aplike Fr.appliquer a. Düz veya
işlemeli kumaştan kesilmiş
motiflerin, bir başka kumaş
üzerine işlenmiş
hali.
aplike tişört
aplike uyku seti
apolet Fr. épaule (omuz) + -ette
(küçültme eki) > (omuzcuk) a.
Subay üniformalarının omuz
kısmına takılan, yünden, ipekten
yahut sırmadan apış, saçaklı
veya saçaksız kumaş parçası.
.
apolet
apre Fr. apprêter (hazırlamak) >
apprêt a. Kumaşın zevke ve
modaya uygun hale getirilmesi
amacıyla uygulanan teknik
işlem.
apreli apre-li sf. Apre işlemi
görmüş.
apresiz apre-siz sf. Apre işlemi
görmemiş.
apşal (ağız) sf. Perişan kılıklı,
giyinmesini bilmeyen.
DS(Ordu)
araçkın (ağız) a. 1. Başa sarılan
tülbent örtü. DS(Çanakkale) 2.
Eskiden gelinlerin başına duvak
örtmekte kullanılan taca benzer
gümüş başlık. Arakçın.
arakçın Ar. „arak (ter) + Far. –çın
(toplayan) (OsT.) (ağız) a. 1.
Eskiden gelinlerin giydiği bir
çeşit taç; takke. DS(–Aydın; –
Çorum; -Sivas -Ankara; -Konya)
2. Üzerine sarık sarılan keçe
külah. 3. Teri emmesi için fes
kavuk ve külah altına giyilen
ince pamukludan yapılmış bez
takke. Araçkın.
arakıye Ar. „arak (ter) > arakıyye
(OsT) a. En çok dervişlerin
giydiği yünden yapılmış ince,
hafif külah.
arapdudağı (ağız) a. Siyah beyaz
iplikten dokunan alaca kumaş.
DS(Erzincan)
arayış Far. arayiş ? (ağız) a.
Kumaş kenarlarından kesilen
ince parçalar; şerit.
DS(Trabzon.)
araz daraz (ağız) sf. Seyrek,
aralıklı dokunmuş veya örülmüş
şey. DS( -Gaziantep; –Niğde)
ardınmak ar-dın-mak (ağız) gçl.f.
-ır Palto, pelerin, çuval, heybe
gibi şeyleri sırta, omuza almak.
DS(– Uşak; –Burdur; –Denizli;
-Aydın;–İzmir;–Manisa.; –
Ankara; –Konya; –Antalya; –
Muğla)
ardön eT. ard / art + ön (ağız) a.
Ters yüz. DS(Balıkesir)
arebbezi (ağız) a. Beyaz bezden,
ince ve güzel işlenmiş bir yerli
kumaş. DS(Kerkük)
argalı arga-lı (ağız) sf. Dikiş
hatasından dolayı elbisenin
ütüye uymayan tarafı. DS
(Isparta.)
aridas a. Hindistan‟da kaba ipekten
yapılan bir cins tafta.
arhalık (ağız) a. Dize kadar inen,
kollu, önü uç uca bitişen dik ve
kapalı yakalı hırka. DS (–
Iğdır; –Kars.)
arhaluh (ağız) a. Çocuk elbisesi ya
da önlüğü. DS (–Artvin; –
Kars)
arjante Fr. renard argenté (gümüşi
tilki postu) > a. Bir kürk türü.
arka a. (mecaz.) Giyecek.
arkalık arka-lık (ağız) a. 1. Ceket.
DS (İstanbul) 2. Azerilerin
giydiği pardösüye benzer giysi.
DS(-Amasya; –Iğdır; -Kars) 3.
Saman kağnısının arkasına
bağlanan kilim parçası.
DS(Sivas.) 4. Hırka, zıbın
türünden yelek üstüne giyilen
şey. 5. Dize inen, kollu,dik ve
kapalı yakalı hırka. 6. Yelek,
içlik. DS(Konya)
arkerluk a. Kadınların çemberleri
üzerine bağladıkları yaşmak.
arma (ağız) a. Eskiden erkeklerin,
askerlerin bellerine bağladıkları
fişeklik. DS(–Gümüşhane; –
Trabzon)
armıdıye a. Kadınların başlarındaki
takkeye astıkları yürek
biçimindeki gümüş levha.
armudiye (ağız) a. 1. Kadınların
taktıkları altından yapılan armut
şeklindeki süs eşyası.DS
(Trabzon) 2. Armut biçiminde
nazarlık olarak takılan altın.
armür Fr. armure a. 1.
Kumaşların örgü desenlerinde
tekrarlanan en küçük desen
birimi. 2. İpliklerin belli bir
düzene göre geçirildiği gücü
tellerinden oluşan gücü
çerçevelerinin, o deseni üretmek
üzere nasıl bir sırayla kaldırılıp
indirileceğini gösteren hareket
planı.
arnaşmak eT. ar-mak > ar (ı) n-aş-
mak) (ağız) gçl. f. -ır 1.
Dokunacak, örülecek bir şeye
başlamak. 2. Örgüde ikinci
bölüme başlamak. 3. Nakışa,
biçime başlamak.
arpacık (ağız) a. Erkek geceliğine
yapılan bir çeşit nakış.DS
(Bilecik.)
arsak a. İplik makarası.
arşak ağırşak > arşak a. İplik
eğirmede kullanılan iğin altında
bulunan yarım küre şeklindeki
topçuk; ağırşak.
arşin a. Altın, gümüş ve
ibrişimle dokunan kumaş.
Münekkaş.
asa (ağız) a. Gömleklik beyaz bez.
DS(Sivas) Patiska.
artıg art (arka) > art-ığ (eT) a.
Kadın mintanı; göğüslük.
asaba (ağız) a. 1. Giyside beden.
DS(Niğde) 2. Fesin veya
mestin topuğu örten
parçası.DS(Denizli)
asabe Ar.‟asabe / asaba OsT. a.
1. Külahın ya da fesin kenarı. 2.
Uzun silindirik külah. 3. eAT.
Başörtüsü; başlık.
asacak as-acak a. Palto, pardösü
ve elbise gibi giyecekleri
asmaya yarayan özel olarak
yapılmış çengel veya çivi; askı.
asaib Ar. „ısabe (bağ, sargı) >
asaib OsT. Başa bağlanan
sargılar.
asalı (ağız) a. Azık koymaya
yarayan bez; mendil.
DS(Konya)
asam Ar. usme (gerdanlık) >
a‟sam a. 1. Gerdanlıklar. 2.
Tasmalar.
asar ?asar(ağız) a. Şalvar; potur.
DS(Giresun)
asayib Ar.ısabe (bağ, sargı) >
asayib (OsT.) a. Başa bağlanan
bağlar; kaşbastılar.
asb Ar.‟asb OsT. a. Mendil.
asbab (ağız) a. 1. Giysi; elbise. 2.
Çamaşır. DS(–Afyon; –
Isparta.; –Manisa.; -
Gümüşhane.; -Sivas.)
asbap (ağız) a. İç giysisi. DS (–
Afyon; –Manisa.; -Gaziantep.; –
Sivas; –Yozgat.; -Nevşehir; -
İçel)
asda Far. aster > astar > asta /
asda (ağız) a. Bez; astar.
DS(Denizli)
asdar Far. aster > astar (Bez için)
Kaba; kalın. § asdar bez, kaba,
kalın bez.
aseli Ar.‟aseli (Bal renginde)
OsT. sf. 1. Bal renkli bir çeşit
kumaş. 2. Eskiden Yahudilerin
ayırt edilmek için omuzlarına
astıkları sarı kumaş parçası.
asgı as-mak > as-gı / as-kı (ağız)
a. Kadınların zincirle
boyunlarına astıkları altınlar.
asımlık as-ım-lık a. Kadınların
süs eşyası olarak boyun ve
kulaklarına taktıkları gerdanlık
ve küpe gibi takılar.
asımtakım (ağız) a. Kadınların
takındıkları süs eşyası. DS(–
Afyon.; -Eskişehir.; –Bursa; -
Samsun.; –Sivas.; –Niğde)
asırga as-mak > as-ır-mak/ asır-ga
a. Kulağa takılan uzun küpe.
asitin Far. asitin OsT. a. Esvap
kolu; yen; astin.
askı as-kı (ağız) a. 1. Gümüş bir
parça üzerine sıralanıp başa
takılan ziynet eşyası. DS(–
Isparta; –Niğde; –Kayseri) 2.
Pantolon ve etek gibi
giyeceklerin düşmesini önlemek
için kauçuk veya esnek deriden
yapılmış bağ. 3. Pantolonların
düşmemesi için omuzdan
aşırılarak çaprazlama arkadan
bağlanan ayarlanabilir lastik
şerit. 4. Düğün ve nişanda
çiftlere takılan ziynet eşyası;
takı. 5. Ev ve iş yerlerinde
üzerine palto, yağmurluk,
şemsiye, şapka gibi eşyaların
konulduğu asıldığı taşıyıcı. 6.
Gümüş paraları bir parça
üzerine sıralayıp başa takılan
ziynet eşyası. 7. Küpeler
düşmesin diye birbirine
bağlayan iplik. § askı altını,
kadın fesinin ortasına iğnelenen
altın.
askılık as-kı-lık a. Üst giyim
eşyasını çıkarıp asmaya
yarayan ayaklı veya duvara
çakılı tutucu.
askot kravatlar
askot İng. ascot (İngiltere’de
yapılan ve aristokratların
izlediği geleneksel at
yarışlarının adından) a. Enli ve
koyu renkli boyunbağı.
Kravatın, yakanın iki yanından
sarkan parçası çaprazlama
biçimde bir kravat iğnesiyle
tutturularak kullanılır. Bu
iğnenin gerçek bir inci
içermesine dikkat edilir.
asma (ağız) a. On arşınlık keten
parçası. DS(Trabzon.)
asorti Fr. assorti sf. Birbirine
uygun, birbirini tutan renk ve
yapıdaki giysi. “ Kendi tüyleri
ile hiç asorti olmayan ekose bir
etek giymiş.” H. Taner
assab Ar. „assab OsT. a. İplik
eğiren ve satan kimse; iplikçi.
astan Far. astan OsT. a.
Pabuçluk.
astar Far. aster a. 1. Yüzaltı,
kumaş altı kaplanan kılıf ve bez.
2. Halı ve kilim dokumaya
yarayan, ikisi yanda, ikisi altta
ve üstte dört ağaçlı tezgâh. 3. Bir
giyeceği daha dayanıklı yapmak
için kullanılan ince kumaş. 4.
Yeniçeri askerlerinden bazıları
ile, 32 inci ortanın aşçı ustasının
resmi günlerde iki tarafında
yürüyen karakullukçuların
giydikleri başlığın adı. Kavuğun
üzerine açık kahverengi bir astar
sarıldığı için bu adı almıştır.
astarlama astar-la-ma a.
Astarlamak işi.
astarlamak astar-la-mak gçl.f. -r
-l(ı)-yor Astar geçirmek, astar
kaplamak.
astarlanma astar-la-n-ma a.
Astarlanmak işi.
astarlanmak astar-la-n-mak edil.f.
-ır Bir eşya ya da giyeceğe
astar geçirilmek.
astarlı astar-lı sf. Astar geçirilmiş,
astarlanmış.
astarlık astar-lık a. 1.
Astarlamakta kullanılan deri
veya kumaş. 2. Pamuklu
bezlerin bir sınıfı.
aster Far. aster a. Astar; giysinin
iç yüzü.
astin Far. astin OsT. a. Esvap
kolu; yen. Asitin.
astragan Astrahan (Volga
deltasında bir Rus kenti, eskiden
Kalmukların başkenti) >
astragan a. Birkaç günlük
karakul kuzusunun postundan
yapılan kürk.
astragan
astralon Tescilli ad a. Kesintisiz
sentetik bir iplikten elde edilen
ve çapı hiç değişmeyen dokuma
iplik.
asvaf Ar. suf (yün) > asvaf OsT.
a. Yünler; yünlü kumaşlar.
aşab (ağız) a. İpekli başörtüsü,
eşarp. DS(Trabzon.)
aşak aş-a-k (eT.) a. Miğfer; başlık.
aşar aşkar (potaslı kül) (ağız) a.
Boyanacak iplik veya kumaşı
asıl rengine boyamadan önce
başka renge boyama.
DS(Kocaeli)
aşarp eşarp > aşarp (ağız) a.
Eşarp; başörtüsü. DS (Tokat.)
aşı eT. aş-mak (eklemek) > aş-ı
(ağız) a. 1. Eskiyen entarinin
belden yukarısına geçirilen
parça. DS (Konya.) 2. Eskimiş
giysilere yapılan yama; yamalık.
DS (-Burdur; –Denizli; –
Konya)
aşık eT. aşuk (ağız) a. 1. Kadın
süs eşyası. DS(Afyon.) 2.
Birbirini eşit aralıklarla keserek
düzenli zikzaklar halinde işlenen
bir nakış türü.
aşım aş-ım (ağız) a. Çulda tek
inen nakış.
aşırım aşır-ım (ağız) a. İri, seyrek
dikiş. DS(Konya)
aşırlamak aşır-la-mak (ağız) gçl.f.
-r -l(ı)-yor a. 1. İri iri aralıklı
dikmek. DS (-
Kahramanmaraş;–Sivas.; –İçel)
2. İki parçayı üst üste koyup
kenarından dolandırarak
dikmek.
aşırma aşır-ma a. ve sf. (ağız) 1.
Çırpma dikiş. DS (Erzurum) 2.
Yaşmakların bükülen ve üste
gelen katı. 3. Pantolon askısı.
aşırtma aşır-t-ma (ağız) a. 1.
Kadın geceliklerinin ve çocuk
pantolonlarının omuz askısı.
DS (-Gümüşhane; –Iğdır; -
Kars.) 2. Aralıklı ve atlamalı
dikiş. DS(-Manisa.; –Tokat; –
Niğde; -Konya; –İçel; Kıbrıs)
aşıtlamak aşıt-la-mak (ağız) gçsz.
f. -r -l(ı) -yor a. İri iri
teyellemek. DS( Niğde)
aşkar Far. aşkar OsT. sf. Kiri
çıkarılamayan beyaz
çamaşırların donuk rengi.
aşkı a. İpek kozası. § aşkı küpe,
sarkan küpe.
aşlak aş-(ı)-la-k(ağız) a. Kolsuz
kadın bluzu. DS (Isparta)
aşlama aş-la-ma a. Eskimiş
çorapları örerek yapılan onarım.
aşlamak aş (kenet) > aş-la-mak
(eT.) gçl. f. -r (ağız)
Yamamak; yün giysilerin yırtık
yerlerini örmek.
aşuk aş-uk/aş-uğ eT. a. Demir
başlık; tolga. (Doğrusu Divan-ı
Lügat-it Türk‟te geçtiği biçimde
“yaşuk” tur.)
aşulmak yaş-mak (örtmek) > aş-ul-
mak) (eT.) edil. f. -ur Örtünmek.
aşurma Çarığın burnundaki iplikler.
aşuru (ağız) a. Helezon şeklinde
dikiş. DS (Elazığ)
aşvüm (ağız) a. Üzerinden aşırarak
dikilen bir tür dikiş. DS
(Konya)
atabi Ar.atabi OsT a. Eskiden
Almeira, Bağdat ve İsfahan
yöresinde dokunan sağlam
ipekli kumaş.
atanak at-anak (ağız) a. Köy
odalarında misafirlerin elbise ve
paltolarını asmaları için iki direk
arasına yatay olarak uzatılmış
ağaç.
atanib Ar. ıtnabe > atanib a. İpler;
sicimler.
atgı at-kı/at-gı (ağız) a.
Dokumacılıkta çözgüler arasına
gelen ip.
atgu (ağız) a. 1. Büyük, kalın kadın
başörtüsü. 2. Boyun atkısı.
DS(Ordu)
atımcı at-ım-cı a. Pamuğu, yünü
yay ya da tokmakla kabartma
işini yapan kimse; hallaç.
atıntı at-ın-tı (ağız) a. Gelin çeyizi
kesilirken akrabalara alınan
hediyelik giysiler. DS (Sinop)
atide Ar. „atid OsT. a. Elbise
sandığı.
atkı at-mak > at-kı a. 1. Soğuğa
karşı omuzlara, başa, sırta ya da
boyna alınan örtü. 2. Kimi kadın
ayakkabılarında ve çocuk
patiklerinde ayağın üstünden
geçen, yandan iliklenen ince,
uzun parça. 3. Boyuna sarılan
yünlü veya kaba kumaştan
yapılmış dolama; kaşkol. 4.
Dokumacılıkta mekikle atkı
atmak; argaçlamak.
atkılı at-kı-lı sf. 1. Atkısı olan. 2.
Atkısını takınmış.
atkılık at-kı-lık a. Kısa lifli ve
zayıf merinos ipliği.
atkul (ağız) a. Genç kızların
başlarına attıkları, etrafı uzun
püsküllü büyük çevre; atkı.
DS(-Rize; –Kastamonu.)
atlak at-la-k a. Üretim kusuru;
epengle kadifede birkaç ipliğin
atkıdan sonra düğümlenmeden
serbest kalması.
atlas Ar. talas (pürüzsüz olmak) >
atlas OsT a. Kırmızı, mavi,
yeşil ve sarı renkli, parlak, yüzü
düz ve sık dokunmuş ipek, altı
da pamuklu değerli bir kumaş.
Atlasların Çin ve Hindistan
kökenli olduğu söylenir. 6-
8.yüzyıllarda İran‟da yapılmış
büyük hayvan resimleri ve av
sahneleri ile süslü kumaşlarda,
bu süslerin zemininin atlas
olarak dokunduğu
görülmektedir. Atlasın
Avrupa‟ya Endülüs yolu ile
batıdan ve Haçlı seferlerinden
sonra da Doğu Akdeniz‟den
geçmiş olduğu sanılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu
döneminden bu yana ülkemizde
de yünle karışık atlaslar
yapıldığı gibi, ince kılaptanlarla
işlenmiş çeşitleri de
dokunmuştur. 14. yüzyıldan
başlayarak 16. yüzyılın sonuna
kadar büyük bir gelişme
gösteren Bursa ipek kumaşları
arasında atlas özel bir yer tutar.
Özellikle kırmızı ve yeşil renkli
atlaslar daha çok beğenilmiş ve
tutulmuştur. 17. yüzyıldan
itibaren Avrupa ülkelerine
sağlanan ekonomik ayrıcalıklar
sonucu, maliyet yüksekliği
nedeniyle yerli atlaslar daha
pahalı kalmış bu nedenle
Avrupa atlasları piyasaya hakim
olmuştur. Evliya Çelebi, 17.
yüzyıl ortasında İstanbul‟da
atlas ticareti yapan 105 dükkan
ve 300 esnaf bulunduğunu
yazmaktadır. Bunlar eski
Bedestan esnafının en zenginleri
sayılıyorlardı. Atlas genel olarak
elbiselik ve şallık için
kullanıldığı gibi, yorgan yüzü ve
yastık başlığı olarak da
kullanılırdı. Osmanlı sarayında
atlas kumaşlar kışın giyilen
elbiselerde kullanıldığı için bu
mevsime saray deyimlerinde
“atlas mevsimi” de denirdi.
Vezir mertebesine yükseltilen
paşaların padişahlara sunmaları
gereken 12 peşkeşten biri 12 top
atlastı. Vezirlere gönderilen
menşurlar da yeşil atlas
koruyucular içinde yollanırdı.
Son dönemlerde sadrazamların
başkatip ya da baş mabeyinci
tarafından Babıali‟ye getirilen
sadaret hatt-ı hümayunları da
kırmızı atlas keseler içine
konulmaktaydı. 1554 yılında
ülkemize gelmiş olan Alman
elçisi Busbecq “Türk
Mektupları” (İstanbul 1939) adlı
eserinde Türk süvarilerinin al,
mor ya da nefti atlastan elbise
giydiklerini kaydetmekte,
Nimeti Efendi kanunnamesinde
de müteferrikaların resmi
üniformasının atlastan olduğu
gösterilmektedir. 1812-1831
yılları arasındaki saray ve
İstanbul olaylarından söz eden
Vekay-i Letaif-i Enderuniyye
(İstanbul, 1859) yazarı Hafız
İlyas‟ın eserinden de
çuhadarların kış mevsiminde
törenlerde etekli atlas kaftan
giydikleri anlaşılmaktadır. Atlas
değerli kitapların güzel ciltlerini
korumak için yapılan kılıf ve
koruyucularda kullanıldığı gibi,
bu kumaştan yazılı sancaklar da
dokunmuş ya da işlenmiştir.
Atlas değerli kürkleri
kaplamakta da kullanılmıştır.
“Cevher hanım, önüme işlemeli
gül pembesi atlas bir bohça
çıkardı.” H.R.Gürpınar. § atlas
dikişi, yorgancılıkta baklava
biçimi dikiş. ║atlas- pûş, atlas
giyen; atlasa bürünen. ║ atlas-
rengîn, OsT. koyu kırmızı.
atlesi Ar. atlesi OsT. sf. 1.
Atlastan yapılmış; 2. Atlas gibi.
atlık alt-lık (ağız) a. Çok
dayansın diye çorapların altına
dikilen bez. DS(Malatya.)
atmak at-mak gçl f. -ar 1. Yay
veya tokmakla ditmek. 2.
Giyilen bir şeyi çıkarmak. 3.
Çatlamak, yırtılmak ya da
yapışık olduğu yerden ayrılmak.
4. Kumaşın kenarındaki
ipliklerin gevşeyerek çözülüp
saçaklanması.
atmar Ar. tımr > atmar OsT. sf.
Eski püskü elbiseler; paçavralar.
atvak Ar. tavk > atvak OsT.
Gerdanlıklar.
avadan Far. ab-dan eAT (ağız)
a. Ziynet eşyası. DS (Manisa)
avadanlık Far. ab-dan avadan-
lık a. Ziynet eşyası.
avare Far. avare eAT. a. Bir
kumaşın güzel tarafı; kumaş
yüzü.
avgeştirmek ev-ge-ş-tir-mek
(ağız) gçl.f. -ir İpliği
karıştırmak; dolaştırmak.
avniye Ar.‟avniye (Başkomutan
Hüseyin Avni‟nin adından) a.
1. İlk olarak İstanbul‟da
Abdülaziz döneminde giyilen
kolsuz asker kaputu. 2. Başlıklı
bir tür yağmurluk.
avrupa Yun. europa (yer tanrısı)
(ağız) a. 1. Entarinin arka
tarafında omuzlarla boyun
arasında kalan kısım.
DS(Ordu.) 2. Bir çeşit saç
tıraşı, başın ön tarafında
bırakılan saç; kakül. DS(–
Isparta; –Burdur; -Denizli; –
Aydın; -Manisa; -Kütahya;
Tokat; –Eskişehir; –Amasya; -
Trabzon; -Gümüşhane; –Elazığ.;
-Sivas; -Niğde; -Konya; -İçel; -
Muğla)
avurtlak (ağız) a. Giysinin uygun
gelmeyip kabarık kalması.;
Potluk. DS (Balıkesir)
ay ag-ı > ay eT. (ağız) a. 1.
Donun iki paçası arasında kalan
kısmı. DS (İçel) 2. Turuncu
renkli bir kumaş adı.
ayaca ağa-ca/ayaca (ağız) a.
Yabanlık giysi. DS(Ankara)
ayak tenekesi (ağız) a. Pantolon.
DS (Adana.)
ayakçak ayak-çak a. 1. Dokuma
tezgahı ayaklığı. 2. Taban ve
koncu tek parça ağaçtan
yapılmış, burnuna meşin
geçirilmiş ayakkabı.
ayakçılık ayak-çı-lık (ağız)
Çorabın taban kısmı.
DS(Gümüşhane.)
ayak döşeği (ağız) Nişan takılırken
kızın ayağının altına serilen
kumaş. DS(Niğde)
ayak eskisi (ağız) 1. Bebek
kundaklanırken ayaklarına
sarılan bez. DS(Ordu) 2.
Ayakkabı eskisi. DS(–Aydın;
–Tokat)
ayakkabı ayak + ka(p)-ı a.
Özellikle sokakta ayağı
korumak için giyilen ve altı
kösele, lastik gibi dayanıklı
maddelerden yapılan ayak
giyeceği; pabuç.
ayakkabı
ayakkabıcı ayakkabı-cı a. 1.
Ayakkabı yapan ya da satan
kimse; pabuçcu; kunduracı. 2.
Ayakkabı satılan yer. 3.
Ayakkabı tamircisi.
ayakkabıcılık ayakkabı-cı-lık a.
1. Ayakkabıcının işi ve mesleği;
pabuççuluk. 2. Ayakkabı yapımı
ile ilgili sanayi kolu.
ayakkabılık ayakkabı-lık a. 1.
Ayakkabı konulan yer; ayakkabı
dolabı. 2. Ayakkabı yapmaya
elverişli olan deri, kösele gibi
şeyler.
ayaklı ayak-lı (ağız) a. Kadınların
başlarına taktıkları beş altı
parçalı altın süs. DS (-
Kahramanmaraş; –Konya; –
Adana) § ayaklı küpe, salkım
küpe.
ayaklık ayak-lık (ağız) a. 1.
Çorabın ayağa giyilen kısmı.
DS (–Isparta; –Sivas) 2.
Kadınlar için basma şalvarlık.
DS (Muğla) 3. Evlerde
ayakkabıların çıkarıldığı yer.
ayakman ayak-man a. Takunya;
nalın.
ayalı boyalı sf. (Kadın için) Aşırı
süslü; makyajlı.
aybe Ar. „aybe OsT. a. 1. Deri
çanta. 2. Heybe.
ayçık ay-cık a. 1. Orta ve Kuzey
Asya Türkçelerinde hilal
biçiminde olan nakışlara verilen
ad. 2. Renkli çin ipeklisi.
ayçıklı ay-cık-lı a. Hilallerle
bezenmiş nakışlar.
aydede kuşağı (ağız) a. İşlemeli bir
çeşit erkek kuşağı. DS
(Denizli)
ayıgişi (ağız) a. Kadın donu. DS
(Yozgat)
ayıl (ağız) a. Toka; zincir tokası.
DS (Afyon)
ayin Far. ayin OsT. a. Süs
eşyası; ziynet.
aynacıklı ayna-cık-lı (ağız) sf.
Yünden örülmüş erkek çorabı.
DS(Bilecik)
aynalı ayna-lı(ağız) a. 1. İnce
ziynet altını. DS(Kütahya) 2.
Gösterişli; süslü; fiyakalı.
DS(-Manisa; –Sivas.) § aynalı
dolap, kapısında ayna olan
elbise dolabı. ║aynalı işlik,
(DS) yüzü ile astarı arasında
pamuk döşenmiş kadın giyeceği.
DS(Amasya.) ║aynalı
nakış,(DS) bir çeşit çorap
nakışı. DS (Tokat.) ║aynalı
salma, (DS) bir çeşit kilim
motifi. DS (İçel)
aynıdane (ağız) a. Renkli
başörtüsü. DS(Kütahya)
ayrım eT. ad-ır-mak > ad-ır-ım >
ayrı-m (ağız) a. Kadınların
başlarına süs olarak dizdikleri
paralar. DS (Isparta.)
azarak (ağız) a. Dokuma. DS
(Nevşehir)
azaski azaski?(ağız) a. Yumuşak
deriden yapılmış dar çizme.
DS(Rize)
azye azye? (ağız) a. Entari. DS(-
Şanlıurfa; -Kerkük)
B
baalbekiye Ar. Baalbekiye
(Lübnan‟daki Baalbek kentinin
adından) a. 1. Pamuk ipliğinden
dokunan beyaz bir kumaş. 2. Bu
kumaştan yapılan ve daha çok
Ortaçağ‟da Mısır‟da kullanılmış
olan giysi.
babacı (ağız) a. Çocuk ayakkabısı
diken kimse. DS (Burdur)
babayani Far. babayane sf.
Yaşının hakkı olan tuvaleti, süsü
yapmayan, şıklık kaygusu
gütmeyerek giyinen erkek. § babayani kıyafet, süsten ve
gösterişten uzak, sade giyim.
babba (ağız) a. Fortlu veya fortsuz
küçük çocuk ayakkabısı. DS (–
Afyon; -Isparta; –Burdur; –
Denizli; –Aydın; -İzmir; –
İstanbul; –Konya; –Niğde; –
Antalya; - Muğla)
babet Fr. babette a. Yuvarlak
burunlu, genellikle fiyonk ya da
çiçek süslü, düz ayakkabı.
.
babet
babış (ağız) a. Ayakkabı. DS(–
İzmir; -Manisa; –Balıkesir; -
Çanakkale.
babuç Far. pa-pûş babuc
eAT. (ağız) a. Ayakkabı,
pabuç, bir çeşit terlik, yemeni.
DS (–Afyon; –Isparta; –
Burdur; -Denizli)
babuk ?babuk (ağız) a. Konçsuz
yün çorap. DS(Isparta)
baca Far. bad-cah > bace baca
(ağız) a. Çorap lastiği yerine
kullanılan ip. DS(Artvin.)
badal bayrak sf. Eski püskü; yırtık
pırtık.
badame Far. badame OsT a. 1.
Eski püskü hırka. 2. Bir çeşit
ipek.
badara Yun. patero (kiriş) (ağız)
a. Çamaşır teknesi.
DS(Denizli)
badbân Far. bad (yel)+ban
(koruyan) a. İranlılara özgü
kaftan.
badem Far. badam a. 1. Kürk 2.
Tilki paçası. § badem kürk,
sadece tilkinin bacak kısmından
hazırlanmış kürk.
badı bad (yans.) > bad-ı (ağız) a.
Çorabın eskimemesi için bezden
yapılan terlik. DS
(Kastamonu)
badıç Far. badic (ağız) a.
Kadınların giydiği, dizden
bileğe kadar olan bir çeşit çorap.
DS ( Kars)
badırbayrak eT. bağır > badır?
(ağız) sf. Kılıksız. DS(-Afyon;
–Isparta; –Burdur; –Denizli; -
Aydın; –İzmir ; -Manisa; –
Muğla)
badic Far. badic a. 1. Tozluk. 2.
Potur.
badlamak Erm. bad (bölme) >
bad-la-mak (ağız) gçl.f. -r-
(ı)-yor Eski çarığın altını
sırımla örmek. DS(Artvin)
badreh Far. badreh a. Şalvar ve
don paçası.
bafende Far. bafende OsT sf.
Dokuyucu.
bafkar Far. baf-kâr a. Dokumacı;
çulha.
baft Far. baft OsT a. Kumaş;
dokuma.
bafte Far. bafte) OsT a. 1.
Dokuma tarzı; dokuyuş. 2. İpek,
altın veya gümüş tire, pul v.b.
ile dokunan kumaş. 3. Dokunuş.
bagarcak bağ-ar-cak (ağız) a.
Örme ip; kemer genişliğinde
yün ya da kıldan örme ip; kolan.
baget Fr. baguette a. Çoraplarda
yan fitili. “ Bu çoraplar
vaktiyle fildekozdan, yanları
bagetli ve meşhur Savure
markalı, çifti bir çeyrek altın
liraya satılan cinstendi.”
R.H.Karay
bagırdak bağır-dak eT a. 1.
Kadın göğüslüğü DLT 2.
Beşik bağı. DLT
bağacık bağ-a-(ç)-ık) (ağız) Çorap
bağı; ip. DS( Isparta)
bağaltak eT. bağır-dak > bağal-
tak (ağız) Hırka. DS(–
Çanakkale; –Ordu)
bağanaFar. bağana / bağanak /
bağnak a. Ölü doğan kuzunun
derisi; astragan. ∎bağana
kürkü, astragan kürkü.∥
bağana resmi, astragan kürk
için ödenen vergi.
bağarsık bağar-sık (ağız) a. Çorap
ya da başka örgülerdeki
başlangıç.
bağartlak (ağız) a. Çocuğun önünü
kirletmemesi için takılan önlük.
DS (–Burdur; –İçel)
bağas (ağız) a. Eteklik bağı. DS
(Kahramanmaraş)
bağcak (ağız) a. Kadınların
kullandıkları renkli yün, sırma
veya iple örülmüş kuşak; bel
bağı. (–Denizli ; –Ordu; -
Giresun; –İçel)
bağcık bağ-la-mak > bağ-cık a.
Ayaktan çıkmaması için
ayakkabıları bağlamakta
kullanılan bağlar.
bağdadi Ar. bagdad (Bağdat) >
bagdad-i a. Eskiden kullanılan
bir tür değerli kumaş cinsi.
∎bağdat gülü, Kadiri tarikatı
şeyhlerinin giydikleri tacın üst
kısmına dikilen yuvarlak
parçanın adı. Bu parça iç içe üç
daireden oluşurdu.
bağıldak eT .bağ-ır-da-k a. 1.
Bebeklerin beşikten
düşmemeleri için üzerlerine
sarılan geniş bez kuşaklar; beşik
bağı. 2. Kadınların adet
zamanlarında kullandıkları bağ.
bağırcak bağır-cak a. Kadınların
kullandığı renkli yün sırma veya
iple örülmüş kuşak; bel bağı.
bağırdanlık bağır-dan-lık (ağız)
a. Yörük kadınlarının giyim
eşyalarından bağır yeleği.DS
bağırlık bağır-lık a. Döşlük.
bağır içliği Yelek; mintan.
bağır yeleği 1. Eski devirde
köseleden yapılan ve zırh altına
giyilen asker yeleği. 2. Avcı
yeleği. DS(Isparta) 3. Sadece
göğsü örtmek için giyilen kısa
yelek.
bağırdak eT. bağır-da-k (ağız) a.
Küçük çocukların göğüslerine
sarılan kuşak. DS (Afyon)
bağırdanlık bağır-dan-lık (ağız)
a. Yörük kadınlarının giyim
eşyası. DS (Eskişehir)
bağırköpen (ağız) a. Beşikte
bebeğin üzerine örtülen örtü.
DS(Samsun)
bağırtlak bağır-t-la-k (ağız) a.
Kadınların göğüslerini kapamak
için kullandıkları göğüslük.
DS (–Afyo n; –Burdur; –
Antalya; –Muğla)
bağlama