ab'yi cozecek bir referandum mu

15

Upload: zeki-genc

Post on 03-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

AB'yi cozecek bir referandum mu

TRANSCRIPT

Page 1: AB'yi cozecek bir referandum mu
Page 2: AB'yi cozecek bir referandum mu

2 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3Cameron, Avrupa sağındaki dağınıklığa yeni bir örnek verdiLondra’dan tehlikeli AB mesajlarıİngiltere Başbakanı David Cameron’ın ülkesinin AB’de kalıp kalmayaca-ğını halka sormaya hazırlandığı yolundaki referandum “müjdesi”, özel-likle Berlin’de büyük endişe yarattı. Ancak Başbakan Angela Merkel’insert ifadelere başvurmadığı, hatta bu keskin çıkışa karşı şimdilik alttanaldığı gözlendi. Bu arada Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin,Cameron konuşmasının hemen ardından “Sadece çörekteki kuru üzüm-leri toplayıp yemek olmaz” şeklindeki tepkisi, Londra-Berlin cepheleş-mesinin boyutlarına yönelik yeni bir kanıt olarak yorumlandı.

6Bazı Türklerin paralı okul yatırımları sadece heves mi?Almanya’nın eğitim gettoları!..

AHMET ARPAD

9Kriz, metropoller ve sol basınAvrupa’nın merkez ülkesi Almanya birçok açıdan semptomatik özellik-ler taşıyan gelişmelere sahne oluyor. Sol basın, bu gelişmelerden enönemlisi. Kriz dar gelirli kesimleri vurdukça, sol basına yönelik ilgi de ar-tıyor. Ama bu ilgi, aynı basının krizle aldığı darbelerin altından kalkma-sını sağlayacak kadar güçlü değil.

OSMAN ÇUTSAY

10“Sol basın bir ağ kurmazsa direnemez“

NEUES DEUTSCHLAND YAYIN YÖNETMENİ JÜRGEN REENTSİLE GÖRÜŞME

13“Junge Welt modeli yaşamalı”

JUNGE WELT YAYIN YÖNETMENİ ARNOLD SCHÖLZEL İLEGÖRÜŞME

Page 3: AB'yi cozecek bir referandum mu

Londra’nın huzursuzluğu, Avrupa sağında görüş birliği sağlanamadığına örnek

Londra’dan tehlikeliAB mesajları

İngiltere Başbakanı David Came-ron’ın ülkesinin AB’de kalıp kalma-yacağını sormaya hazırlandığıyolundaki referandum “müjdesi”,özellikle Berlin’de büyük tepki top-ladı. Ancak Başbakan Angela Mer-kel’in sert ifadelere başvurmadığı,hatta bu keskin çıkışa karşı şimdilikalttan aldığı gözlendi. Bu aradaAlman Dışişleri Bakanı Guido Wes-terwelle’nin, Cameron konuşması-nın hemen ardından “Sadeceçörekteki kuru üzümleri toplayıpyemek olmaz” şeklindeki tepkisi,Londra-Berlin cepheleşmesinin giz-lenemediğini gösteren bir kanıt ola-rak yorumlandı.

FRANKFURT - Avrupa Birliği (AB) bir türlüüstesinden gelemediği Avro kriziyle uğraşırken,çözülme sinyalleri de vermeye başladı. İngiltereBaşbakanı David Cameron, ülkesinin AB’dekalıp kalmayacağını 2017 sonuna kadar bir hal-koylamasıyla karara bağlamak istediğini açıkçadile getirdi ve bu, Berlin’in canını fena sıktı.Hatta, AB’de acil reformlar yapılması gerektiğinisavunan Cameron’ın, “bunların yapılmamasıhalinde bazı sonuçlara katlanılması gerekeceği”yolundaki ifade ve imaları, sadece Berlin’dedeğil, birçok AB ülkesi yönetiminde endişeylekarşılandı.

David Cameron, Afrika’daki kanlı gelişmelernedeniyle erteleyip geçen hafta ortasına bırak-tığı temel sorunlara yönelik konuşmasında, re-formlar üzerinde görüş birliği sağlandıktansonra ve eğer kendisi de başbakan kalırsa, İngi-liz halkının AB üyeliğine devam konusunda san-dıktan karar çıkaracağını bildirdi. TedirginBerlin’de Başbakan Angela Merkel’in “AB içi iliş-kileri daha da gerginleştirmekten kaçınan tu-tumu” dikkat çekti.

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 3

Page 4: AB'yi cozecek bir referandum mu

4 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

5 ilke çağrısı

AB’nin “rekabet, esneklik, siyasal yetkilerintekrar Brüksel’den başkentlere geri verilmesi,demokratik denetim ve centilmenlik” gibi 5 ilkeüzerinde yükselmesi için çağrıda bulunan ve an-laşmalarını gözden geçirilmesini savunan Ca-meron, Birliğin geleceğiyle ilgili öneriler üze-rinde “düşünme yasağına” da karşı çıktı. DavidCameron’ın özellikle Berlin’de büyük tepki top-ladığı, ancak şimdilik sert ifadelere başvurul-madığı gözlendi. Alman Dışişleri Bakanı GuidoWesterwelle’nin, bu açıklamaların hemen ar-dından “Sadece çörekteki kuru üzümleri topla-yıp yemek olmaz” şeklinde bir tepki göstermesi,dikkat çekti. Westerwelle, AB’nin, ulusal çıkar-ların basit bir toplamından daha fazla bir şey,“kader birliği etmiş bir topluluk” olduğunu ha-tırlattı. Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabiusda, Westerwelle benzeri bir kuşkuyla yorumla-

dığı konuşmayı, futbol takımına katıldıktansonra rugby oynamak için talepte bulunulama-yacağı örneğiyle eleştirdi.

Alman sosyal demokratlarının (SPD) temsil-cisi ve Avrupa Parlamentosu Başkanı MartinSchulz’un tepkisi, bu çıkışın uzun süredir bek-lendiğine bir işaret olarak değerlendirildi.Schulz, İngiltere Başbakanı’nın tehlikeli biroyun oynadığı uyarısında bulunurken, AB an-laşmalarından kişiye özel bir yemek listesi çıka-rılamayacağını hatırlattı. Martin Schulz, “Böylebir iş yapan son derece riskli bir emsal yaratırve o da Birliğin parçalanmasına yol açabilir” diyekonuştu.

Önlem şart da...

Londra’nın, özellikle Brüksel’in, dolayısıylada Berlin’in AB’deki nüfuzunu sınırlayacak ve

AB felci gündemdeAvrupa’nın, yaşanan bu basınç farklılık-

larından sağlam çıkıp çıkmayacağı gerçektenkuşkulu. Bu kadar değişken tansiyon değer-leriyle sağlıklı bir bünye oluşturmanın müm-kün olmadığına inananların sayısı her geçengün artıyor. En azından üç büyük başkentteüç, hatta daha fazla AB modelinin “tartıldığı”artık saklanamıyor.

Berlin’in özellikle ekonomik konulardaParis’e karşı Londra’yı bir koz olarak elindetutmak istemesi dikkat çekiyor. AB bünye-sinde Fransa’nın ulusal önceliklerinin kabulgörmesi için baskı uygulayan Paris’teki hü-kümetin çözüm arayışlarına karşı Berlin’inLondra’nın desteğine ihtiyacı var. Bu aradadünya politikasında daha etkili olmak iste-yen Brüksel’in de İngiltere’nin diplomatik veaskeri potansiyeline büyük ihtiyaç duyduğugizlenmiyor.

Uluslararası gözlemcilere göre, tam da builişkiler ağı nedeniyle Almanya BaşbakanıMerkel, Londra ile Brüksel-Berlin arasındakiiplerin daha da gerilmesine karşı mantıklı veılımlı bir yaklaşımı seçiyor. Bu tavrın, zamaniçinde etkili olacağını, AB’nin çeşitli baş-

kentlerinde örgütlü düşünce kuruluşların-dan “European Council on Froeign Relati-ons” da vurguluyor. Örnek olarak 1975yılında İngiltere’nin dönemin Avrupa Eko-nomik Topluluğu (AET) bünyesinde kalmasıiçin yapılan referandum veriliyor. Londra’nınAET dışında kalması için çoğunluk varkenbaşlatılan çalışmalar, halkoylamasından“Evet” çıkmasıyla sonuçlanmıştı.

Birçok kesime göre, İngiltere’nin AB kar-şısında giderek sertleşen tutumunu, Avrokrizinin derinleşmesi tetikliyor. Berlin’de ya-yımlanan etkili dış politika dergisi “Interna-tionale Politik” AB içindeki entegrasyonsüreci geliştikçe ve avro yerleştikçe Lon-dra’nın bu süreçten dışlandığına dikkat çeki-yor. Avro krizinin de bu uzaklaşma süreciniiyice kemikleştirdiğine inanılıyor.

Avro krizini çözmenin tek yolu AB içi en-tegrasyon olarak gösterildikçe ve bu doğrul-tuda adım atıldıkça, Londra, AB sürecinikendisine karşı konuşlandırıyor. AB paza-rında ve Avro bölgesinde istikrarın İngilizekonomisi için gerekli olduğu, ancak Lon-dra’nın dünya finans sistemindeki yerini sar-

Page 5: AB'yi cozecek bir referandum mu

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 5

gözlemciler, Arap Baharı’yla birlikte Londra’nınAkdeniz’in güneyindeki bölgede “aktif bir dışpolitika” izlediğine dikkat çektiler. Ancak ABiçinde sürekli sorun ve engel çıkaran bir üyeninsahneden çekilmesinin, Avro Bölgesi ülkelerinibirbirlerine daha bir yakınlaştıracağı da savu-nuldu. David Cameron’ın “avro değil ortak iç pa-zarın AB için önemli olduğunu” vurgulamasıbirçok kesimde “anlamlı” bulundu. �

başkentlerin kendi kaderlerini belirleme konu-sunda rahatlatılmasına yol açacak reform talep-lerinin, hukuk, göç ve emek piyasalarındakidüzenlemeler üzerinde etkili olacağı belirtildi.Kasım ayı sonundaki kamuoyu araştırmalarındahalkın yüzde 51’inin AB’den çıkılmasından yanagörüş belirttiği İngiltere’de, bu oranların çokçabuk değiştiğine dikkat çekilirken, şu anda hal-kın çoğunluğunun yeni bir referandumla Av-rupa sorununda demokratik bir uzlaşmasağlanmasından yana olduğu ileri sürüldü.

Bu arada, İngiltere gibi AB’nin üçüncü büyükekonomisinin 63 milyonluk bir nüfusla AB’dençekilmesi halinde, AB dışı ülkelerin bu pazaragirmek için yatırım projelerini gözden geçire-ceği, AB iç pazarının çekiciliğini yitireceği belir-tildi. Bir nükleer güç olan İngiltere’nindiplomatik bağlarının, AB dışı kalması halindeBirlik’te önemli bir boşluk doğrucağını savunan

sacak önlemlerin kabullenilemeyeceğine dik-kat çekiliyor. Avro için alınan kararlar, bubünyede alınan kararlara katılamayan İngil-tere ve Londra’yı birinci derecede etkiliyor;daha doğrusu “vuruyor”. Nitekim sözü geçendergide yayımlanan ayrıntılı bir analizde, Eu-ropean Council on Froeign Relations yöneticiuzmanlarından Hans Kundnani’nin, “BüyükBritanya’nın ekonomik çıkarlarıyla siyasi çı-karları arasında artık bir örtüşme kalmadığı”yolundaki saptaması bu çerçevede değerlen-diriliyor. Kundnani, Angela Merkel’in Avro veAB’yi kurtarmak için Londra’ya çok dahafazla taviz vermeye mecbur olduğunun altınıçiziyor.

Gerçekten de Almanya Başbakanı, tümAvrupa’daki kemer sıkma politikalarının mi-marı kabul edilmesinin ve bu anlamda hedeftahtasına oturtulmasının sonuçlarını toplu-yor. Merkel’in kesinlikle taviz vermediği, amaFinancial Times gazetesi başyorumcusu Mar-tin Wolf tarafından bile “kamikaze tasarruf-ları” diye tanımlanan ölümcül kemer sıkmaönlemlerine yönelik tepkiler artıyor. BuradaParis’in, özellikle François Hollande yöneti-miyle birlikte Berlin’in tasarruf ısrarına karşıçıkması, Merkel’i, Londra’yı “tasarruf des-tekçisi” olarak yanına almak zorunda bırakı-

yor. Yani, Fransız modeline karşı Berlin ileLondra arasında bir yakınlaşma gerektiğineişaret edenlerin sayısı az değil. Ancak buradada degesizlik kaçınılmaz.

Münih Güvenlik Konferansı BaşkanıWolfgang Ischinger’in de belirttiği gibi, tektek Avrupa ulusal devletlerinin küresel dü-zeyde pozisyon yitireceği kesin. Avrupa en-tegrasyonu derinleştirilip yayılmazsa, durumkötü. Muhazafakar Ischinger, İngiltere’ninaskeri kaynakları olmazsa, AB’nin küreseydüzeyde etkili bir aktör olamayacağının da al-tını çiziyor.

Bütün bu nedenler birleşince Angela Mer-kel’in alttan alması ve “İngiliz taleplerininüzerine elbette konuşulacağı, buna hazırolunduğu” yolundaki yumuşak açıklaması ye-rine oturuyor. Fakat, AB’de bir delik yama-nırken diğeri açılıyor.

Berlin, Paris ve Londra’nın sayısı hergeçen gün artan cephelerde hızla değişenkarşıtlıklar ve uzlaşmalar üzerinden, tansi-yonu inanılmaz hızlarla inip çıkan bir bünyeoluşturmaya çalıştığı gözleniyor. Bu yapınınsağlıklı olup olmadığı konusundaki kuşkula-rın önü alınamıyor. Sorunun Avrupa sağıiçinde çıkmaza girmesi ayrıca dikkat çekiyor.

Page 6: AB'yi cozecek bir referandum mu

6 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Stuttgart’ta hava kapalı. Yağmur çiseler gibiyapıyor, fakat bereket versin arkası gelmiyor!Fethullah Gülen’i sevdiklerini söyleyenlerinStuttgart’ta yeni inşa ettiği okul binasının açılıştöreni az sonra başlıyor. Yol yürü yürü bitmiyor.Eyalet başbakanı Kretschmann, büyükkent be-lediye başkanı Schuster, İstanbullu meslektaşıKadir Topbaş ve Hakan Şükür bu törenin şerefmisafirleri! Neyse salona vardık. Gülensever’-lere 2004’te açtıkları okul küçük gelmeye başla-yınca belediyenin gösterdiği araziye dahabüyüğünü kondurdular. Gazeteler, “İnşaata 26milyon Avro harcandı” diye yazdı ertesi gün.Son 7-8 yıl içinde Almanya’da iyice palazlandı-lar. Alman okullarında başarısız olan Türk ço-cuklarını kısa sürede kendilerine çektiler, onlarasahip çıktılar! Her renkten Alman politikacıyıkısa sürede “zararsız Müslüman’’ ve “girişkengenç işadamları” olduklarına inandırdılar. Böy-lece bugünkü güçlü konumlarına ulaştılar.

En son başarılarından (!) biri de Berlin’inSpandau semtinde, üzerinde sayısız bina ve ko-

caman bir otel olan 84 bin metrekarelik bir ara-ziyi yok pahasına satın almaları. Ne mi yapacak-lar bu dev alanda? İlk açıklamalarına göre bir“eğitim kampusu.” Anaokulundan liseye her şeyburada, bir arada! Sizin anlayacağınız bir “eği-tim kampusu” değil, bir “eğitim gettosu” kura-caklar. Gülen hareketini ve ideolojisini Alman-ya’da tanıtmak için son yıllarda çaba gösteren-lerin başında gelenlerden biri kabul edilen,onursal başkanlığını Gülen’in yaptığı Berlin FİDderneğinin başkanı Ercan Karakoyun’un,“Gülen hareketi Almanya için bir şanstır!” açık-laması çok anlamlı!

Gülenseverler’in Stuttgart’taki yeni okul bi-nasının inşaatını üstlenen Wolff & Müller ilginçbir şirket. Web sitesinde yazdığına göre, 1936’dakurulmuş ve Hitler döneminde “hızlı bir çıkış”yapmış, 1945’e kadar sayısız büyük projeye im-zasını atmış! Wolff & Müller 2010 yılında Stutt-gart’ın tarihi istasyonunun bir bölümünü yıkmaihalesini aldığında çok ünlü bir yerel politikacı-nın bu şirketin danışma kurulunda üye olduğu

Bazı Türklerin paralı okul yatırımları, sadece heves mi?

Almanya’nın eğitimgettoları!..

AHMET ARPAD

Page 7: AB'yi cozecek bir referandum mu

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 7

Gülenseverler’in okulunun açılışında konuşaneyalet başbakanı Kretschmann (“Bu okuldan ge-leceği parlak öğrencilerin yetişeceğine inanıyo-rum”) ve büyükkent belediye başkanı Schuster(“Eğitim konsepti çocukların uyumunu kolay-laştıran bu okul girişiminiz için tebrik ederim;hem siz, hem de biz kazandık…”) bu görüşüpaylaşmıyor! Bir yöneticinin aynı gün gazete-lere, “Biz bir Alman okuluyuz” diye beyanat ver-diği okulun açılışını yapan İstanbul BüyükşehirBelediye Başkanı Kadir Topbaş konuşmasında

Mevlana’nın bazı sözlerine de değindi. İşte bukonuşmasından kimi bölümler: “...Bu okulbüyük bir fedakârlığın sembolü, uyumun enönemli temel taşlarından biridir... Tertemiz ço-cukları geleceğe hazırlamalı... Onlar güzel el-lerde hazırlanırsa bütün topluma kazandırılır...”Topbaş aynı gün Milli Görüş sorumluları ve Gü-lensever işadamlarıyla da görüştü, akşam bele-diye başkanı Schuster’in veda toplantısınakatıldı ve bir işadamının özel uçağıyla geç saat-lerde vatana döndü. AKP milletvekili Hakan Şü-kür’ün okulun sponsorlarıyla bir araya geldiğibasına kapalı toplantıya girenler cep telefonla-rını dışarda bırakmak zorunda kaldı...

Okulun açılışının ardından görüştüğümüzHıristiyan Demokrat Parti’li ünlü bir politikacışu açıklamayı yaptı: “Almanya’da Gülen hareketişeffaf olmadığından şüpheler oluştuğu için ör-gütlenmesinin iç yapısını, finansmanını ve he-defini daha açık ortaya dökmek zorundadır.”

� www.ahmet-arpad.de

ortaya çıkmıştı. Onun, “Biz Gülen hareketindendeğiliz, fakat onun kitaplarını okuyoruz, dü-şünce ve görüşleri hoşumuza gidiyor” diyenlereolan yakınlığı da sır değil! Partisi namlı bir Gü-lensever’i 2009 belediye meclisi seçimlerindeaday göstermişti. Şimdi o kişi ve çevresindekiTürk işverenler okulun en büyük destekçilerin-den! Yıllarca inatla, “Niçin Fethullahçı değiliz di-yorsunuz?” diye sorana, “Gülen adından rahat-sız oluyoruz, çünkü o siyaset yapıyor” dediler.Şimdi aynı kişiler ona “hayran” olduklarını iti-

raf ediyorlar. Çünkü artık atı aldıkları gibi Üs-küdar’ı çoktan geçtiler, çekinecek bir şeylerikalmadı.

İşte içinde bulunduğumuz bu aşamada Al-manya’daki, yıllardır böylesine yaşamsal konudasesi pek çıkmayan Türk toplumunu temsil edenkuruluşlara önemli görevler düşüyor… Bu ne-denle “Göçmenlerin kültürel kimliklerini kay-betmeden toplumda yer alması için çabalıyor”diye tanıdığımız Berlin’deki Almanya Türk Top-lumu yöneticilerine, Gülenseverler’in aralıkayında başkentteki o dev arsayı alması üzerinene düşündüklerini sorduğumuzda az ötelerin-deki gelişmelerden haberleri olmadığını söyle-mişler ve “Ne yapılabilir ki, arsa alıyorlarsa, bizenerjimizi kendi işimize verelim…” diye ekle-mişlerdi!

Hocaefendicilerin paralı okullarında Türköğrencilerin oranı yüzde 90 civarında... Eğitimbilimcilerinin, “Uyumun başarılı olması için sı-nıflarda yabancı kökenli öğrenci oranı yüzde yir-miyi geçmemeli” demesi hiçbir işe yaramıyor.

Page 8: AB'yi cozecek bir referandum mu

BERLİN- İsviçre’nin “hırçın çocuğu”, dün-yaca ünlü yazar ve sol politikacı Jean Ziegler,Fransız ordusunun Mali'ye müdahalesinin ar-dında son derece açık ekonomik çıkarlar bulun-duğunu, sömgürgeci bir zihniyetle hareketedildiğini ileri sürdü. Berlin’deki ünlü sosyalistgazete Neues Deutschland’ın sorularını yanıt-layan gıda alanında eski BM Özel Elçisi, “Bununyeni sömürgeci bir yeniden fetih eylemi olduğukuşkusu ortada” dedi.

Nijer ve Mali'deki uranyum yataklarınınFransız devlet şirketi AREVA tarafından işletil-diğini, bu şirketin ise enerjisinin büyük bölü-münü nükleer santrallardan sağlayan Fransaiçin hayati önem taşıdığını hatırlatan Jean Zi-egler, “Artık bu yeni sömürgeci mirastan tama-men kopulmalıdır. AREVA da uranyum içinmakul bir fiyat ödemelidir. O zaman Mali ve Ni-jer’de açlık ve salgın hastalık da ortadan kalkar,buralarda işlevlerini yerine getiren bir devletkurumu oluşturulabilir” diye konuştu.

Türkçeye de kitapları çevrilen İsviçre solu-nun ihtiyar delikanlısı, Mali’deki durumun asılsorumlusunun Batılı devletler olduğunu sa-vundu. Altın ve uranyumda dünyanın en zenginyeraltı kaynaklarına sahip olmasına rağmenMali'nin dünyanın en yoksul ülkelerinden birikalmasının tam bir çelişki olduğunu kaydedenZiegler, “Mali, sömürgeleştirilmesinden bu ya-na, böyle büyük ve güçlü bir tarım ülkesi olarakaçlık çekmek gibi saçma sapan bir durumda ya-şıyor” dedi.

Mali'deki İslamcı savaşçıların korkunç birçete oluşturduğunun altını çizen Jean Ziegler,“Bu müdahale, eğer François Hollande emper-yalist hedefler izlemez, sınırlı bir süreyle kalırve Mali'nin egemenliğini tekrar kurarsa, ancako zaman hukuki ve ahlaki bir meşruiyete sahipolabilir” diye konuştu. �

8 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Jean Ziegler'e göre Mali'ye askeri müdahalenin arka planında uranyum var

Yeni sömürgeciliğinyeniden fetih harekatı

Page 9: AB'yi cozecek bir referandum mu

Avrupa Birliği, özellikle de Avro Bölgesi,2007 yılından bu yana giderek derinleşen birekonomik ve toplumsal krizin pençesinde. Amabu yeni krizin daha öncekilerden bazı farklı yan-ları var. En önemli iki tanesi, merkezdeki zen-ginlerde, metropollerde yani, krizin etkisininçevredeki ülkeler kadar ağır hissedilmemesi veçevredeki yoksulların da büyük yıkıma rağmenbüyük toplumsal tepkilere sahne olmaması.

Bunun çeşitli anlamları var. Biri, krizin ma-liyetinin, metropoller tarafından şimdilik çev-redeki iflas etmeye hazırlanan veya aslındaçoktan iflas etmiş ama bu iflası resmen ilan edi-lemeyen ülkelerin sırtına yüklenebilmiş olması.Gerçekten de, çevredeki “müflislere”, yani Por-tekiz, Yunanistan, İtalya, İspanya, İrlanda veDoğu Avrupa ülkelerine bir göz atıldığında,manzarayı tüm çıplaklığıyla görmek mümkün:Buralarda hasar gözle görülür bir biçimde yayı-lıyor, ama toplumların hasarla uyumlu bir tepkigöstermediği gözleniyor.

Merkez ülkelerinde de krizle ilgili gelişme-ler, tuhaf bir farklılık içeriyor. “Merkezin mer-kezindeki” Almanya örneğin, krizden zararlıdeğil, şimdiye kadar kârlı çıkmayı başarmış birülke olarak, AB sancağını en önde taşımayı sür-dürüyor. Hatta Alman hükümeti, Başbakan An-gela Merkel’in üzerinden, tüm Avrupa’yı,Merkel’in en yakınındaki milletvekili VolkerKauder’in bir benzetmesini kullanacak olursak,“Almanca konuşmaya” zorluyor. Kauder, bu ifa-desiyle, tüm Avrupa’nın Berlin tarafından belir-lenen “tasarruf politikalarını uygulama zorun-luluğuyla karşı karşıya bırakıldığını” vurgula-mış, ama bu çözüm yolu ve ifade biçimine gerekAlmanya içinde gerekse Almanya dışında çoksert tepkiler gösterilince, bir daha pek yinele-memişti.

Bir başka tuhaf gelişme, merkezdeki rehavet.Yani zengin metropollerin içindeki en zengin-ler, Berlin başta olmak üzere, 1929’dan bu yanabenzeri yaşanmamış bir krizden şimdilik büyük

darbe alarak çıkmışdeğiller. Hatta Berlin’in krizden kârlıçıktığını artık Berlin’in yöneticileri bile söylü-yor. Ama bu, sadece büyük sermayenin kârlılığı.Korkunç boyutlarda bir sermaye birikimi gerçek-leştirildiği doğru. Ama bu birikimin tabana ya-yılmadığı da biliniyor. Geniş halk yığınlarının reelgelirleri, 2000’den bu yana, düzenli olarak ye-rinde saymayı, hatta gerilemeyi sürdürüyor.Alman ihracat patlamasının ardında, üretim ma-liyetleri açısından böyle bir karşılaştırmalı üs-tünlük, bu “fedakârlık” yatıyor.

Buna rağmen, AB’nin ve Avro ülkelerinin neçevresinde ne de merkezinde herhangi bir tepkiyaşanmıyor. Sol medyanının etki alanında dabir artış saptanmış değil. Ancak krizin yere vur-duğu halk yığınlarının dertlerini dile getiren birmedya da her şeye rağmen var. Üstelik tümmedya, internet nedeniyle, ağır bir krizden ge-çerken, sol medya kendisine yönelik ilgide birartış saptayabiliyor.

Biz Almanya’da kalalım: Gerçi her an yayınason vermesi beklenen, en azından piyasadan çe-kilmesine kimsenin şaşırmayacağı sol eğilimliFrankfurter Rundschau ağır bir tiraj sorunu ya-şıyor, ama yeşil ve liberal harekete yakın Tages-zeitung ile sosyalist yönelimli Neues Deutsch-land ve Junge Welt gibi muhalif gazetelerinsatış rakamları, toplumun bu medya kesiminebir ilgi gönderdiğine kanıt kabul edilebiliyor.Gerçekten de sol gazetelerin okur sayısı artıyor.Ama sorunlar ve maliyetleri o kadar yapısal vederinlerde ki, bu ilgi artışını sol gazeteler birbüyük sıçramaya yastık olacak şekilde değerlen-diremiyorlar.

Kriz, medyayı da krize çekiyor. Gelenekselgünlük gazeteler, ağır darbeler altında çalışan-larına çıkış verip duruyor. Krize karşı güçlene-ceği varsayılan sol medya ise beklemede...Tirajında yukarıya doğru bir hareket gözlensede, duruyor... Bir şeyler oluyor... �

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 9

Kriz, metropollerve sol basın

OSMAN ÇUTSAY

Page 10: AB'yi cozecek bir referandum mu

Toplumsal krizle sol basının güçartışı arasında bir otomatizm yok.Yani toplumsal kriz derinleştikçe veyayıldıkça, ona paralel bir biçimdesol basın da canlanmış olmuyor.Arada bir doğru orantı bulunmuyor.Neues Deutschland, bu konuda tipikbir örnek. O zaman, yapılmasıgereken bazı işler var.

BERLİN - Almanya’nın tarihsel bağı güçlü vehâlâ etkili sosyalist gazetesi Neues Deutschland,ciddi mali sorunlarla boğuşarak ayakta kalmayaçalışıyor. Halen günde ortalama 36 bin gazetesatabilen, ancak bu rakamın 14 yıl önce 65 bincivarında olduğu bilinen Neues Deutschland’ınGenel Yayın Yönetmeni Jürgen Reents, Avrupasol basını içinde bir ağ kurmanın "kurtarıcı öne-mine" işaret etti. Bu ağ kurulursa sol medyanındaha kolay bir çıkış yolu bulabileceğini savunanReents, yoksa toplumsal krize rağmen ağırlaşanyükün altında kalınacağını belirtti. Reents, so-rularımızı yanıtladı.

10 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Neues Deutschland Genel Yayın Yönetmeni Jürgen Reents

Sol basın bir ağkurmazsa direnemez

FOTO

:CAM

AYSU

NG

U

Page 11: AB'yi cozecek bir referandum mu

çok çeken sol basındır, çünkü zaten medya top-lamı içinde sol basın dar bir bölümü oluşturu-yor. Yani satıştaki her gerileme, öncelikle onutehdit ediyor. Reklama ayıracak daha az parasıvardır, ama bu reklam olmadan da hiçbir gazeteayakta duramaz. Öte yandan basılı gazeteninyanı sıra "online" olarak varlık göstermenin debu eğilime karşı pek sınırlı bir desteği oluyor,çünkü "online"dan hemen hemen hiç para ka-zanılmıyor.

Sol basının genel kriz göstergelerinden kârlıçıkamıyor oluşu, ilk bakışta mantıksız gibi görü-nebilir: Sonuçta, piyasaların iktidarına ve top-lumsal adaletsizliklere en anlamlı bir biçimdekarşı çıkan, sol basındır. Ama aynı sol basın,hayat pahalılığı arttığında, emekliler, dar gelirli-ler ve işsizler hangi giderlerinden biraz tasarrufyapabileceğini düşündüğünde, ilk kurbanlar ara-

- Yoksulluk, aşağı sınıflardan yukarı sınıflara doğrueşitsiz bir servet dağılımı, eşitsizlik, savaş tehlikesi vehatta savaş her geçen gün biraz daha yaygınlaşıyor, amabuna rağmen, sosyalist basının Avrupa’da olduğu gibi Al-manya’da da, son yıllarda sürekli gerileyen satış rakam-ları ve etki alanıyla başa çıkmaya çalıştığını görüyoruz.Son 14 yılda sizin satış rakamlarınızda da büyük bir ge-rileme yaşandı. Bu, sizce neden böyle?

- Maalesef gazete okurluğu genelde büyükbir gerileme içinde. Almanya’da şu anda satılangünlük gazete sayısı 21.5 milyon adet, ama burakam 2011’de 28 milyon civarındaydı. Demekki, son 10 yılda her 4-5 gazete alıcısından biriyitirilmiş. Bunun esas nedeni, internet gibi dahahızlı ve rahat alımlanan medyalarla rekabetteyatmaktadır. Yeni kuşaklar, bu arada internetlebirlikte büyüdü. Gençlerin çoğu günlük gazeteyieski moda bir şey sayıyor. Bu bakışın acısını en

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 11

Page 12: AB'yi cozecek bir referandum mu

sında yer alıyor. Gazete aboneliği, ilk vazgeçile-cek giderler listesinin oldukça üst sıralarındadır.

Ayrıca, sefalet koşularında insanlar düşün-sel kaçamaklar ararlar, kendilerine sürekli gele-ceğe yönelik şanslarının ne kadar olumsuzolduğunun yazılmasını, bunlarla yüz yüze gel-meyi istemezler. Hatta çok daha derinlere işle-yen ve sonuçları karanlık değişikliklerden kor-karlar. Krizler, toplumsal sol hareketler için oto-matikman bir kazanç bölgesi değildir, aynı şeymedya ve partiler için de geçerlidir.

- Bu geriye gidişe karşı Neues Deutschland içerikolsun biçim olsun hangi adımları attı? Ne gibiplanlarınız var? Yaptığınız değişikliklerin sonuçla-rını aldınız mı?

- Neues Deutschland 1989’da bir parti or-ganı olmanın kelepçelerini çıkarıp attığındanberi birçok yenilenme aşamasından geçti. Enson bir değişiklik, ekim 2001’de, gazetenin bi-rinci sayfa görüntüsünü tümüyle yeniden bi-çimlendirmek oldu, ayrıca bazı iç sayfalarındizaynını da yeniledik. Bu tür biçimlendirme-lerde bir yandan yenilikçi olmak zorundasınız-dır, bir yandan da çok fazla cüret göstere-mezsiniz: Sadık ve eski okurlarınız bir anlamdamuhafazakârdırlar, gazetelerini böyle değişik-likler yapıldıktan sonra da tanımak isterler.Ancak bu kez birinci sayfayla gerçekten dahabüyük bir sıçrama yapmaya cüret ettik, hattapek çok insan için kutsal sayılan logodaki harfkarakterlerini önemli ölçüde değiştirdik. Artık"neues deutschland" küçük harflerle ve mavi-yeşil tonlamanın egemen olduğu bir yüzey içinedişi olarak gömülmüş durumda. Daha önce testiçin bazı gruplara birçok taslak sunmuştuk.Şimdiki tasarım, ortaya çıktı ki, daha önce ga-zetemizi pek bir gri ve düz bu-lan genç okurlarada hitap ediyor.

Ama biçimle ilgili sorunlara yine de abartılıbir değer verilmemelidir. İyi bir sayfa düzeni ba-kışları gazeteye yönlendirebilir, ama asıl meseleiçeriktedir, bu içeriğe sadece bir bakış bahşedipbahşedilmeyeceğindedir. Sosyalist bir gazeteolarak iddiamız, iyi, profesyonel bir gazetecilikledaha çok demokrasiye, daha çok barışçılığa vekültür yüklü bir ortak yaşama katkıda bulun-maktır. İnsanları sadece güncel olaylar hakkın-daki haberlerle bilgilendirmek için çabagöstermekle kalmıyoruz, ayrıca bu olaylarınbağlantıları ve arka planları hakkında aydın-latma, toplumumuzun ve onun kapitalist düze-ninin zayıf noktalarına da dikkat çekme, alter-natifleri tartışma çabası da gösteriyoruz. Bu,her gün yeniden sınanan bir meydan okumadır,zor bir görevdir. Gazete aslında hiç tamamlana-

mayan bir şeydir. Eğer kendi gazeteclik işimizüzerinde eleştirel düşünmeyi tek bir gün bileterk edersek, bu işi hemen bırakalım daha iyi.

Bugün artık daha derin analiz ihtiyacını kar-şılamak ve tam anlamıya aydınlatma için dahagüçlü bir çaba içindeyiz. Bugün artık geniş, ço-ğulcu solun parlamento dışı etkisine daha birdikkatli yaklaşıyoruz, kendimizi genç kuşak-larda tartışılan konulara açıyoruz. Tartışmalar,hatta kendi ülkemizin sınırları ötesindeki tar-tışmalar için bir forum olmak gazetemizin ayı-rıcı niteliğidir. Burada "sosyalist günlük gazete"olmak, bizim için geleneksel anlamıyla ideolo-jik bir kategori değildir: Kullanım değerimizi,gazetemizi okuduktan sonra insanların daha birakıllanmış olup olmadığında, ciddi düşünmeleriçin harekete geçme arzusu taşıyıp taşımadı-ğında arıyoruz. Yani aslolan harekete geçirmek-tir, yoksa heyecanlandırmak falan değil.

- Neues Deutschland ve Avrupa ile Almanya’dakidiğer sosyalist medya kuruluşlarını nasıl bir gele-cek bekliyor? En önemlisi: Sizce, ne yapmalı?

- Daha önce de söyledim: Toplumsal krizlesol yükseliş arasında bir doğru orantı yok. Birotomatizm yok. Ayrıca zaten genel koşullarınkötüleşmesiyle sol yayın kuruluşlarının satış ra-kamlarında artış gerçekleşmesi, pek çıkarımızada olamazdı. Böyle bir şey, insanlık dışı bir dü-şünce olurdu, bunun, bize yabancı olması ve ya-bancı kalması gerekir. Sol medya için daha iyibir gelecek, bu medya eğer tam da gerek küre-sel gerek bireysel gündelik sorunların büyüdüğüzamanlarda, sorunların nedenlerini ve çıkış yol-larını anlaşılır ve inandırıcı bir biçimde göster-meyi bilirse, mümkün olur. Bunu da büyük biritina ve ciddiyetle ele alıp gerçekleştirmeye mec-buruz.

Her sol gazete kendi ülkesindeki verili ko-şullara uygun bir gazetecilik yapmalı ve kendiprofilini belirlemelidir. Ama kendi sınırlarınınötesiyle görüş alışverişinde bulunmanın önemide artıyor. Hatta bu belli bir işbirliğine yol açsa,daha da iyi olur. Bu işbirliğini biz zaman zamanFransa ve İtalya’daki partner gazetelerle uygu-luyoruz. Ancak henüz embriyon halinde. Bir ne-deni, kısmen sınırlı kaynaklardır. Bu sınırlıkaynak, sol medyanın her yerdeki büyük sıkın-tısıdır. Kendi ülkesindeki okurlar için ilginç ola-bilecek, başka dillerde yapılan analiz ve tar-tışmaları sürekli izleyebilecek kapasiteye hangimerkezi redaksiyon sahip ki? Ancak, evet: Solmedyalar kendi aralarında daha iyi bir ağ kur-mayı öğrenebilirlerse eğer, bu sayede, gelecek-lerini garantiye alabilirler. �

12 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 13: AB'yi cozecek bir referandum mu

para isteyen reklam kampanyaları gerekli as-lında. İşte, bu yok.

Ancak defalarca yaşadığımız bir şey var: Eko-nomik ve toplumsal kriz keskinleşirse veya Al-manya bir savaşa girerse, Junge Welt’in satışı dahızla artış gösteriyor. Bence bu, gelecekte deböyle olacak.

Tirajın düşmesine karşı ve satışı artırmak için içe-rik ve biçim açısından ne gibi adımlar attı JungeWelt? Ne gibi planlarınız, değişiklikleriniz oldu?Sonuç alabildiniz mi gazetede attığınız adımlar-dan?

SCHÖLZEL - Dediğim gibi, Junge Welt kriz-den ve savaştan “kârlı” çıkıyor. Ancak bu, gazetehiçbir şey değiştirmemelidir anlamına da gel-miyor. Özellikle internet yayınımız ve basılı ga-zetenin çapraz konumlarıyla ilgili bu. 1995’teJunge Welt internet sunumu olan ilk Alman ga-zetelerinden biriydi, belki de ilkiydi. O zaman-dan beri çok şey yapıldı ve internette özgüniçerik sunabilmek için mütevazı ekonomik araç-larımızla uyumlu bazı adımlar atıyoruz. Birörnek, Venezuela muhabirimizin 7 Ekim’de ya-pılan başkanlık seçimine yönelik özel blog çalış-masıdır. Böyle özel bir kanalı ilk kez 2007’dekiG-8 Zirvesi ile ona karşı düzenlenen gösterileriçin açmıştık ve 25 bin olan ortalama günlük zi-

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 13

Almanca konuşulan dünyanın günlük sosya-list gazetesi Junge Welt, tirajını ve etkisini ar-tırmasına rağmen ekonomik güçlüklerden kur-tulamıyor. Sorularımızı yanıtlayan Genel YayınYönetmeni Arnold Schölzel, toplumsal kriz ko-şullarında sosyalist basının bugününü, gelece-ğini ve devrimcileri bekleyen görevleri med-yanın genel konumuyla karşılaştırdı.

Yoksulların, toplumsal piramidin alt katmanların-dan üstteki mülk sahiplerine akan servetin, savaştehlikesinin ve hatta savaşın hızla yayıldığı bir dö-nemde, bu olumsuzluklara karşı savaşan sosyalistbasının satış rakamları ve etkisi azalıyor. Böyle birsüreçte Junge Welt de geriliyor mu?

SCHÖLZEL - Hayır, Junge Welt satış rakam-larında bir gerileme yaşamak zorunda kalmadı.Aksine, gazete sürekli tiraj aldı ve sektördekigenel eğilimin tamamen tersi bir konumda bu-lunuyor. Junge Welt’in şu sıralardaki ekonomikgüçlüklerinin başka nedenleri var: Baskı ve da-ğıtım maliyetleri olağanüstü arttı, ama gelirle-rimiz aynı oranda artmadı. Gazete, giderlerininyüzde 90’ını aboneleri üzerinden karşılıyor, rek-lam ve ilanlarla değil. Abone gelirlerindeki artışyeterli olmadı. Ama yine de bir artıştı. Bu ne-denle, arkadaşlarla ortak görüşümüz, JungeWelt’in okur potansiyelini daha bir açmanın ya-rarlı olacağı noktasında.

Marksist yönelimli ve profesyonel gazeteci-ler tarafından yapılan bir gazete olarak JungeWelt’in Federal Almanya’da karşılaştırılabilir birbenzeri yok. Haberlerimize olan ilgi de çokfarklı çevrelerden kaynaklanıyor. Değer muha-fazakârlarından sosyal demokratlara, toplum-sal hareketlerin eylemcilerinden sendikacılara,onlardan sosyalistler ve komünistlere kadaruzanıyor bu ilgi. Şahsen ben, böyle bir gazete-nin şu anda 50 bin - 60 bin civarında bir tiraj po-tansiyeli olduğunu sanıyorum. Gazetenin temelsorunu, az biliniyor olması; okurlar pek tanımı-yor. Bu tanınma düzeyini yükseltmek için çok

Arnold Schölzel: Kriz ve savaş bize yarıyor, ama...

Junge Welt modeliyaşamalı

ARNOLD SCHÖLZEL

Page 14: AB'yi cozecek bir referandum mu

yaretçi sayımız neredeyse iki katına çıkmıştı. İn-ternette bu özel kanallar açma ve haberlersunma işini genişleteceğiz. Aldığımız tepkilerçok iyi. İnternet abonelerinde bu yıl 3 bin sayı-sını çok geride bıraktık. Bu rakam, baskı sayısıbizden çok daha yüksek olan gazetelerin önün-dedir.

Junge Welt ve diğer sosyalist yayın organlarınıngeleceğini nasıl görüyorsunuz? Asıl önemlisi: Neyapmalı?

SCHÖLZEL - Gelecek: Toplumsal ve ekono-mik çelişkilerin keskinleşmesi, yani gerek içe-ride gerekse dışarıda başkaldırıları önleyicimüdahale ve mücadelelerde artış. Diğer sosya-list medya için bir şey söyleyemem, ama ora-larda şu bakış açıları egemen gibime geliyor: ABemperyalist bir yapıdır ve en başından itibaren

temel bir çelişkiyle belirlenmiştir: Üretimin de-forme edilmiş toplumsallaşması sonucu zorlaAvrupa çapında bir işbirliği isteniyor, ama, ter-sine, bir rekabet düzeni kuruluyor. İşletmeler,dev holdingler ve devlet arası bir rekabet bu vegüçlülerin daha güçlü zayıfların da daha zayıfolması anlamına geliyor. AB’de olan, budur:Güney Avrupa’da çevre denilen kesim, oradakiülkelerin AB üyeliğiyle birlikte sistematik bir bi-çimde sanayisizleştirildi. Yunanistan buna tipikbir örnektir. Ortak pazar ve ortak paradan kârlıçıkan, öncelikle Alman bankaları ve sanayi dev-leri oldu. Bu banka ve şirketler son on yıllardaAB sayesinde dünya pazarına uyumlu, rekabetedebilir hale geldiler, yani dünyanın diğer tekel-lerine rakip oldular. Ancak, halkın gözündekiitibarı ve halk desteği bu kadar düşük pek azegemen sınıf vardı, devrim öncesindekileri say-

14 | 28 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 15: AB'yi cozecek bir referandum mu

AvrupaGüN | 28 Ocak 2013 | 15

mazsak. Bu, henüz görülmüyor, çünkü “o yuka-rıdakiler” hâlâ yapabilir durumda, çoğunluğuoluşturan “şu aşağıdakiler” de hâlâ istekli. Ola-cak olan, ulusal düzeyde başkaldırılar, protesto-lar, genel grevlerdir. Ancak bunlar demokrasi vesosyal hakların kısıtlanmasıyla ilgili kararlardaolsun iktidar ilişkilerinrde olsun bir şey değiş-tirmiyor. Avrupa’da şu anda uluslararası bir eş-güdüm mümkün değil, çünkü sol her açıdanparça parça, üstelik bu paramparçalılığı daha dateşvik eden birçok güç var ortada. Şu andamümkün olan şey: Gerçek ilişkileri sol medyaaracılığıyla aydınlatmak, açıklığa kavuşturmakve Seattle 1999’dan beri sürekli yeniden biçim-lenen geniş antikapitalist hareketlere katılmak.Bu çevreler akıllı sloganlar (“Biz yüzde 99’uz!”)ve eylemlerle egemenlerin meşruiyetinin altınıoyuyorlar ve değişik alanlarda somut iyileştir-meler sağlıyorlar. Bence esas mesele, bugün par-tiler, sendikalar gibi toplumsal mücadelelerdeileri taşıyıcı bir rolü oynayan ve sonraki müca-delelerde geniş bir antikapitalist halk hareketi-nin çekirdeklerine dönüşebilecek örgütlerinelde tutulmasıdır. �

Tayyip Erdoğan’ın son Berlin ziyare-tinde birinci sayfanız ve Türkçe manşe-tiniz (“Savaş kışkırtıcısı defol!”)Türkiye’de de yankılandı. Bu konudasöylemek istedikleriniz var mı?

SCHÖLZEL - Biz Junge Welt’i sa-vaşa karşı bir günlük gazete olarak ta-nımlarız. O yüzden, George W. Bush2002 mayısında Başbakan GerhardSchröder’i ziyarete geldiğinde “Savaş-çılara karşıt gerekli. Sürekli. Kök-tenci” başlıklı bir birinci sayfahazırlamış ve bunu afiş olarak Ber-lin’e astırmıştık. Bush’un 2006’da An-gela Merkel’i ziyaretinde de “Makelove not war. Savaşçılara karşıt da ge-

rekli. Sürekli. Köktenci” başlığıylabenzerini yinelemiştik.

Bay Erdoğan, Almanya’yı ziyareteden savaş suçluları zincirinin bir hal-kasıydı. Türk Başbakanı bir temsilisavaşta, Türkiye’nin ABD, Katar veSuudi Arabistan’la birlikte şu andaSuriye’ye karşı yürüttüğü savaşta,Büyük Ortadoğu Projesi’nde bir mız-rak ucu kimliğiyle faaliyet gösteriyor.Amaç, Ortadoğu’yu Batı’nın çıkarlarıdoğrultusunda yeniden biçimlendir-mektir. Umarız, bu tür yeni sömür-geci haydutlukların Alman halkındandestek alamamasına bir katkıda bu-lunmuşuzdur.

Erdoğan savaş kışkırtıcısı