ahmet uhri - batı anadolu erken tunç Çağı Ölü gömme gelenekleri
TRANSCRIPT
TC
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ARKEOLOJİ ANA BİLİM DALI
BATI ANADOLU ERKEN TUNÇ ÇAĞI ÖLÜ
GÖMME GELENEKLERİ
DOKTORA TEZİ
AHMET UHRİ
Danışman: Prof.Dr.Altan ÇİLİNGİROĞLU
İZMİR-2006
İÇİNDEKİLER
Önsöz 6-8
Giriş 9-13
I.Bölüm 14-32
Ölüm Olgusu ve Ölü Gömmenin Kültür Tarihi İçindeki Yeri
A-Ölümün Anlamı 14-17
B-İnsanın Bilişsel Gelişimi İçinde Ölü Gömmenin Yeri 18-20
C-Ölüm ve Din 21-23
D-Ölüm ve Ruh 24-28
E-Tanrı Kavramı 29-32
II.Bölüm 33-45
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Coğrafi ve Kültürel Ayrım
A-Coğrafi Tanım ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı 33-40
B-Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Kültür Bölgeleri 41-45
1-Batı Anadolu ETÇ I Evresi Kültür Bölgeleri
2-Batı Anadolu ETÇ II Evresi Kültür Bölgeleri
3-Batı Anadolu ETÇ III Evresi Kültür Bölgeleri
III.Bölüm 46-56
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Kronolojisi
IV.Bölüm 57-233
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Mezarları
V.Bölüm 234-344
Batı Anadolu’da Ölü Gömme Gelenekleri
A-Mezar ve Mezarlıkların Konumu 234-249
1-Yerleşim İçi/İntramural Ölü Gömme Uygulaması
2-Yerleşim Dışı/Ekstramural Ölü Gömme Uygulaması
B-Mezar Tipleri 250-27 1
1-Basit Toprak Mezar
2-Pişmiş Toprak Mezar
a)Çömlek Gömüler
b)Pithos Gömüler
c)Sahte/Pseudo Pithos Gömüler
3-Taş Sandık Mezar
4-Sahte/Pseudo Oda Mezar
C-Gömme Biçimi 272-274
1-İnhumasyon
2-Kremasyon
D-Gömme Tipleri 275-281
1-Hocker
2-Dorsal
E-Yönlendirme 282-288
1-Başın Yönlendirilmesi
a)Doğu
b)Batı
c)Kuzey
d)Güney
2-Gövdenin Yönlendirilmesi
a)Kendi Sağına
b)Kendi Soluna
F-Çoklu Gömü Uygulaması 289-292
G-Geleneğin Biçimlendirilmesi Açısından Mezar Buluntuları 293-344
1-İşlevsel Açıdan Mezar Buluntuları
a-Yaş Belirticiler
I-Pişmiş Toprak Minyatür Kaplar
II-Oyuncaklar
III-Pişmiş Toprak Askoslar/Kuş Biçimli Kaplar
b-Cinsiyet Belirticiler
I-Takılar
II-Silahlar ve Kesici Aletler
III-Ağırşaklar
c-Statü Belirticiler ya da Prestij Nesneleri
I-Metal kaplar
II-Takılar
III-Asa ya da Topuz Başları
IV-Kulak Tıkaçları
V-Diademler/Alınlıklar
VI-Mühürler
d-Ritüel ile İlgili Yerel Adet Olarak Nitelenebilecek Tekil Buluntular
I-Oyuncaklar
II-Organik Buluntular
e-Multivalent/Çoğul Değerlikli Buluntular
2-Ritüel Anlamlar Açısından Mezar Buluntuları (Ritüel Nesneleri)
a-Ayrılma Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
I-İğneler
II-Kulak Tıkaçları
III- Figürin, İdol veya Amuletler
IV-Mezar Üzerindeki İşaretler
b-Geçiş Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
c-Bütünleşme Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
VI.Bölüm 345-351
Sonuç
Kısaltmalar ve Kaynakça 352-377
Harita ve Çizelgelerin Liste ve Kaynakçası 378
Levhaların Liste ve Kaynakçası 379-427
Haritalar ve Çizelgeler
Levhalar
ÖNSÖZ
Antropolojik olarak ölü insan bedenlerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin kültürel
yollardan biri olan “Ölü Gömme”, esas olarak toprak kazılarak ölü bedenlerin kazılan çukura
(mezara) bırakılması işlemi olarak tanımlanır.1 Ancak tanımda belirtilen dışında ahşap, taş,
pithos vb. malzemeler kullanılarak yapılan gömüler de vardır. Bu çalışmanın coğrafi
boyutunu oluşturan Batı Anadolu ve zamansal boyutunu oluşturan Erken Tunç Çağı, ölü
gömme açısından incelendiğinde ise insanoğlunun bu dönemde yakalamaya başladığı
gelişmişlik düzeyinin kültüründe de yansımaları olduğunu ölülerine son görev olarak yerine
getirdiği gömme işlemlerinde görmek olasıdır. Hiç kuşkusuz gömü biçimlerindeki
farklılıkların aynı zamanda kültürel farklılıklara tanıklık etmesi, gömü biçimlerinin
incelenmesinin ne derece önem taşıdığını ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle Ölü Gömme
Gelenekleri, antropoloji, arkeoloji ve kültür tarihine veri sağlayan ve bir kültürün
incelenmesinde önemli yer tutan bir alandır.
Orta Paleolitik Çağ’dan itibaren belirli bir bilişsel gelişmişlik düzeyine ulaşan
insanoğlunun ölülerini de ilk bu dönemde gömmeye başladığı arkeolojik verilerle
saptanmıştır. Bu çalışmada ise öncelikle ölüm olgusu ve ölü gömmenin kültür tarihi içindeki
yeri kuramsal açıdan irdelendikten sonra, Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’ndaki kültürel
değişim ve Erken Tunç Çağı’nın kronolojisi incelenmiştir. Daha sonra ise Batı Anadolu Erken
Tunç Çağı mezar ve mezarlıkları araştırılarak bu mezar ve mezarlıklardaki ölü gömme
gelenekleri ve eğer izleri varsa ölü arkasından yapılan törenler, bir başka deyişle ölü gömme
ritüelleri incelenmiş, ölü yanına bırakılan armağanlar, ölünün mezar içinde yatırılış biçimi,
mezar tipleri gibi kriterler dikkate alınarak bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Bir başka
deyişle maddesel kültür ögelerinden yola çıkılarak Batı Anadolu Erken Tunç Çağı halklarının
‘tinsel kültürü’2 incelenmeye çalışılmıştır. Metin içinde geçen terminolojiyle ilgili özgün
kullanımlar, gelenek, rit ve ritüel gibi kavramların antropolojik olarak tanımları ise giriş
bölümünde tartışılarak kullanılan terminoloji üzerinde bir uzlaşı sağlanmaya çalışılmıştır.
Konu üzerine Türkiye’de yapılan ilk çalışmalardan olan T.Özgüç’ün Ön Tarihte
Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri adlı 1948 yılında yayınlanmış yapıtının üzerinden elli yıldan
fazla bir süre geçmesi ve bu arada 25 Eylül 1991 tarihinde erken ve trajik ölümüyle arkeoloji
camiasını üzüntüye boğan İ.Metin Akyurt’un doktora çalışması olarak yürüttüğü ve
ölümünden sonra meslektaşları tarafından gerekli düzeltmeler yapılarak 1998 yılında TTK
1 Emiroğlu-Aydın 2003, 343-344. 2 Tinsel Kültür’ün tanımı ve bu terimle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Arsebük 2003, 111.
tarafından basılan MÖ 2.binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri3 adlı kapsamlı yapıtı dışında
dilimizde başka yapıt olmaması bu konuyu çalışmak istememin en önemli nedenleri
arasındadır. Ayrıca yukarıda anılan kitapların adından da anlaşılabileceği gibi konu ve
kapsam olarak Batı Anadolu ve Erken Tunç Çağı’nı spesifik olarak inceleyen bir çalışma da
şimdiye dek yapılmamıştır. Batı Anadolu’da yürütülen prehistorik kazıların sayısının giderek
artması ve bu kazılarda ortaya çıkarılan Erken Tunç Çağı’na ait mezar ve mezarlık alanlarının
sadece kazı raporlarında kalması, bunların bir arada değerlendirilmesinin yapılmamış olması
da bu çalışmanın en azından Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezar ve mezarlıklarının topluca
değerlendirilmiş olması açısından önemlidir. Çünkü, eldeki verilerin büyük çoğunluğunun
ETÇ II dönemine ait olması ve ETÇ I ve Erken Tunç Çağı’na geçiş evresine ait mezar veya
mezarlıkların çok sayıda olmaması Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezar ve mezarlıklarının
topluca değerlendirilmesinin ve bu evreler arasındaki ilişkilerin ve/veya farklılıkların ortaya
konabilmesi gelecekte yapılacak daha kapsamlı araştırmalara da zemin oluşturacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezar ve mezarlıklarında
yapılan kazılardan elde edilen veriler, dördüncü bölümde de görülebileceği gibi öncelikle
yerleşim ve/veya mezarlıkların alfabetik bir dökümü yapılarak bütün verilerin ortaya
konmasıyla incelenmiş; daha sonra da ölü gömme de uygulanan teknik ayrıntılar beşinci
bölümde bir araya getirilmiştir. Mezarlardan çıkarılan ölü armağanları ise ayrı bir bölüm
olarak ele alınmamış bunun yerine beşinci bölümde incelendikten sonra bunlar içinden
antropolojik açıdan anlam ifade edenler belirlenerek ölü gömme geleneğinin bir modeli
oluşturulmaya çalışılmıştır. Varılan sonuç ise ölü gömmenin kültür tarihi içindeki yerinin
incelendiği birinci bölümde anlatılanlar eşliğinde değerlendirilerek sonuç oluşturulmuştur.
Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde doktora tez danışmanlığımı üstlenen hocam
Prof.Dr.Altan Çilingiroğlu başta olmak üzere, Öğr.Gör.Dr.Özlem Çevik, verdiği değerli
bilgilerle Doç.Dr.Süleyman Özkan, Yard.Doç.Dr.Zafer Derin, Yard.Doç.Dr.Eşref Abay,
Prof.Dr.Mehmet Özdoğan, DEÜ-FEF Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Recep Meriç ve diğer
mesai arkadaşlarımla, arkeolog Tuğba Tanyeri Erdemir, Ebru Bak, Aylin Tuncer ve Yasemin
İlseven ile Nörolog Prof.Dr.Görsev Gülmen Yener’e şükranlarımı sunarım. Bu çalışmanın
hazırlanabilmesinde çok yardımını gördüğüm bir yayın olan TAY-IV ETÇ cildini
hazırlayanları kutlamak isterim. Almanca çevirilerdeki yardımlarından dolayı Yeşim
Yenidoğan ve Yard.Doç.Dr.Ergün Laflı’ya müteşekkirim. Ayrıca, çalışmayı yaptığım
sıralarda benim daha rahat çalışmamı sağlayabilecek ortamları yaratmadaki mahareti, sevgisi
3 Akyurt 1998, XIV.
ve şefkati ile işimi kolaylaştıran eşim Ayla Sabine Sevim Uhri’ye ancak bu tezi armağan
ederek teşekkür edebilirim.
GİRİŞ
Çalışmanın adından da anlaşılabileceği gibi belirli bir coğrafyada ve belirli bir tarih
kesiti içinde yaşamış olan insanların kültürlerinin bir parçası olan ölü gömme anlayışlarının
bir sonucu olan “gelenek” bu çalışmanın ana amacını oluşturacaktır. Bu amaca ulaşmak için
izlenecek yol üzerinde durulacak bazı noktalar olduğu da bir gerçektir. Bu üzerinde durulacak
noktaları oluşturan kavramlar ise zaman zaman arkeolojiye uzak ya da yakın antropoloji,
sosyal antropoloji, sosyoloji, etnoloji gibi diğer sosyal bilim dallarından ödünç alındığından
öncelikle, başta gelenek olmak üzere, yeri geldikçe kullanılacak bu terimlere bir açıklık
getirmek ve üzerinde uzlaşı sağlamak zorunluluğu vardır. Bu nedenle ilk olarak gelenekten ne
anlaşıldığından yola çıkarak bu kavramlara açıklık getirilmelidir.
Türkçe’de genellikle birbirinin yerine kullanılan ve özellikle arkeoloji alanında bu
nedenle bazı karışıklıklara da yol açan “âdet ve gelenek” sözcüklerini tanımlamak ve
çalışmanın neden bir geleneği incelediğini açıklayarak konuya girmekte yarar vardır. Âdet
(custom) sözcüğü antropolojik olarak uzun bir zaman süresi içinde tekrarlanarak
kurumsallaşmış toplumsal alışkanlık olarak tanımlanmaktadır.4 Ancak bu tanımda aktarım
süreçleri ile ilgili bir açıklama yoktur. Bir başka deyişle gelenek ile âdet arasındaki farkı
ortaya koymadan konu açıklanamaz. Gelenek sözcüğü ile ifade edilen ise bir aktarım
sürecidir. Açıklayacak olursa, gelenek yani “tradition” sözcüğü etimolojik olarak Latince
“tradere” sözcüğünden gelmekte ve “Traditio” bir şeyin aktarıldığı sürece, “traditum” ise
aktarılan şeye gönderme içerir.5
Belirli davranışsal norm ve değerleri benimseyip, aşılayan, gerçek ya da hayali bir
geçmişle süreklilik gösteren ve genellikle yaygın biçimde benimsenen ritüeller ya da başka
sembolik davranış biçimleriyle ilişkili toplumsal pratikler kümesi olarak tanımlanan gelenek;6
insanoğlunun geçmişten aldıklarını geleceğe aktararak yarattığı sürecin ta kendisidir. Bu süreç
içinde geleneğin ayırt edici yönü, yani onu gelenek kılan ana özelliği, bizatihî bir “seçilim”e
tabi tutulmuş olmasıdır.7 Bir başka deyişle bir kuşak, izleyen kuşağa kullanım gereçlerinin
yanı sıra (kültürleme süreciyle) sınırsız sayıda davranış tarzı, fikir, ayin, inanç, adet,
duygulanım, izlenim, bilgi, teknik, simge, imge, beceri, kurum, yöntem vb. bırakabilir. Ancak
bunların tümü “gelenek” olarak nitelenmeyi hak edecek “değer”de değildir. Gelenek, aynı
aktarım süreçlerini izleyen âdetten yaptırımcı, kural koyucu niteliğiyle ayırt edilmektedir.8
4 Özbudun 2003a, 12. 5 Özbudun 2003c, 331. 6 Marshall 1999, 258-259. 7 Özbudun 2003c, 331. 8 Özbudun 2003c, 331.
Yine antropologların yaklaşımıyla bir olgunun gelenek olabilmesi için gereken ölçütler
şunlardır: Sözü edilen olgunun en az üç kuşak boyunca sürüyor/tekrar ediyor olması; üstü
kapalı biçimde de olsa bir değer yargısı ifade etmesi, bir başka deyişle yaptırımcı olması;
geçmişle şimdiki durum arasında bir süreğenlik duygusu yaratması.9
Konusu ve çalışma alanı gereği ölü kültürleri ya da toplumları inceleyen arkeoloji
açsından bu tanımların nereye oturması gerektiği ise başlı başına bir sorundur ve bununla
ilgili aşağıda açıklanacak öneriler en azından ölü gömme uygulamaları için dile getirilebilir.
Çalışma alanı olan Batı Anadolu ve tarihsel dilim olan Erken Tunç Çağı göz önüne
alındığında uygulanan gömü pratiklerinin, bu geniş zaman dilimi içinde en azından üç
kuşaktan fazla sürmüş olabileceği dikkate alınırsa ve ölü gömme uygulamalarının doğası
gereği sıkı kurallara bağlı ve eğer istenilen biçimde uygulanmazsa hem ölen birey hem de
yaşayanlar için tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine olan inanç gereği yaptırımcı olması bu
uygulamanın bir gelenek olarak nitelendirilmesini gerektirir. Burada elbette üçüncü nitelik
olan geçmişle şimdiki durum arasında olması gereken süreğenlik, incelenenin ölü bir toplum
olması nedeniyle dikkate alınmayabilir ya da burada sözü edilen “şimdi” aynı tarih diliminin
evreleri arasındaki geçişte aranmalıdır. Bu yaklaşım ise geleneğin bir başka niteliğine
gönderme yapılmasını sağlayabilir. Geleneği gelenek yapan bu nitelikse, aktarıcı kuşağın
aktarımı değil, alıcı kuşağın, onu değerli bularak kabul etmesidir. Yaptırımcı niteliğini yitiren,
alıcı kuşak tarafından böyle yorumlanmayan ya da mevcut koşullarla ilişkinliği kopan bir
gelenek, varlığını sürdürse dahi, bunu ancak bir “rütbe indirimiyle”, örneğin uygulayıcılarınca
artık anlamlandırılmakta güçlük çekilen bir âdet ya da alışkanlığa indirgenmiş olarak
gerçekleştirebilir.10
Peki bu arkeolojik olarak ya da daha dar anlamda bu çalışmanın konusunu oluşturan
ölü gömme uygulamaları için ne anlama gelir? Bu sorunun yanıtı tek doğru yanıt bu
olmamakla birlikte aşağıdaki gibi verilebilir. Başlangıçta yaptırım gücü olan, ve uzun bir
zaman diliminde kuşaklar boyu süren ve neredeyse herhangi bir değişiklik olmadığını
arkeolojik verilerle saptayabileceğimiz bir uygulama, yine arkeolojik kanıtların gösterdiği
biçimde giderek neden yapıldığı sorusu sorulmadan ve sonraki kuşaklarca belki de
anlamlandırılmakta güçlük çekilerek yapılmaya devam edebilir. İşte bu aşamadan sonra da
gelenek olma niteliğini kaybederek, belki biraz da değişerek bir âdet haline dönüşebilir. İşte
bu nedenle, yani yaptırım gücü olması ve kuşaklar boyu sürebilmesi ölü gömme
9 Özbudun 2003c, 331. 10 Özbudun 2003c, 331.
uygulamalarının bir gelenek olarak nitelendirilmesini sağlarken, aynı şekilde bazı nedenlerle
bu geleneğin giderek âdete dönüşmesi de söz konusu olabilir.
Batı Anadolu’da ortaya çıkarılan mezarlar ya da mezarlıklardan gelen ve bir ölü
gömme işlemi sırasında yapılan bütün tekil uygulamaların hiç değilse maddi kanıtlara
dayanan kısmının nasıl olduğunu biçimlendirmek olasıdır. Batı Anadolu’nun sözü edilen
dönemde ölüleri pişmiş topraktan kaplara (pithos ya da çömlek) koymak, taş sandık ya da
basit toprak mezarlara gömmek gibi temelde üç tip ölü gömme uygulamasına sahip olmasının
yanı sıra bu uygulamaların alt kültür grupları olarak nitelenebilecek ve belirli yörelere özgü
küçük farklılıklar içermesi genel anlamda bir ölü gömme geleneğinden söz edebilmenin yanı
sıra ayrı yeleşimlerdeki her bir mezar ya da mezarlık alanı için ölü gömme âdetinden söz
edilmesini gerektirir. Kısacası Batı Anadolu gibi çok geniş bir coğrafyayı değerlendirirken ölü
gömme geleneğinden söz edilebileceği gibi, sadece tek bir mezarlık alanı incelenirken ölü
gömme âdetinden söz edilebilir.
Ayrıca unutulmaması gereken bir nokta da incelenen toplulukların yazıyı
kullanmadıkları, dolayısıyla sözel kültürler olmalarıdır. Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
topluluklarında yazının olmaması yukarıda sözü edilen aktarım süreçlerinin sözel olmasını
gerektirmiş ve sözel kültürlerin doğası gereği belleğe dayalı olması nedeniyle zaman zaman
ölü gömme ritüelleri sırasında yapılan uygulamaların bir önceki uygulamadan küçük
farklılıklar içermesine neden olmuş olabilir.11 Nedenlerini ve nasıl oluştuklarını asla tam
olarak bilemeyeceğimiz bu küçük farklılıklar yerel bağlamda, uygulanan ritüelde bazı
değişiklikler yaratmış olabilir. Bu değişiklikleri ise kazı yoluyla bulunan maddi kanıtlar içinde
var olan küçük, fakat açıklanamayan farklılıkların nedeni olarak görmek de olasıdır.
Yukarıda açıklanmaya çalışılan nedenlerden dolayı bu çalışmanın adında âdet yerine
gelenek sözcüğü yeğlenmiş, ancak âdet sözcüğünün içerdiği dar anlam da göz önünde
bulundurularak, artık sorgulanmayan ve bir alışkanlık durumuna gelmiş bazı ölü gömme
uygulamaları da bu bağlamda incelenmiştir.
Ölüm olgusu ve ölü gömmenin kültürel olarak ne anlama geldiği ve insanoğlunun
bilişsel gelişimi içerisinde onun davranışına nasıl etkidiğinin incelenmeye çalışıldığı ilk
bölümde ayrıntılı olarak inceleneceği gibi, insanın ölünün arkasından bazı özel uygulamalar
yaparak ölü bedeni ortadan kaldırması, giderek bu uygulamaların antropologlarca tören, ayin
ya da ritüel sözcükleri ile açıklanabilecek uygulamalara dönüşmesi bu kavramların da
açıklanmasını zorunlu kılmaktadır.
11 Sözel kültürler ve bunların belleğe dayalı, mit aktarım süreçleri için bkz. Goody-Çakmak 2005, 92-98.
Ölü gömme uygulamaları açısından, ister Batı Anadolu’da olsun isterse de başka bir
coğrafyada, dönem olarak Erken Tunç Çağı ya da Neolitik Dönem veya günümüzde
farklılığın olmadığı tek nokta, ölü bedenin yakarak ya da gömerek veya bir başka biçimde
yaşayan insanlardan bir şekilde ayrılmasıdır. İşte bu ayrılma sırasında bir takım işlemler
yapılmakta ve bu işlemlerin tamamı sosyal bilimcilerce tören ya da ayin sözcüğü ile
tanımlanmaktadır.
Aralarında bazı temel ayrımlar olan ayin ve tören konusunda söylenebilecek en temel
fark törenin seküler bir nitelik taşıması, buna karşın ayin ya da ritüelin kutsalla ilintili
olmasıdır. Açıklayacak olursak; tören ya da seremoniyi, özgül olarak teknik ya da oyalayıcı
olmayan ve toplumsal ilişkileri ifadelendiren davranış tarzlarının kullanımını içeren her türlü
insan faaliyeti kompleksi olarak tanımlamak olasıdır.12 Ayin ya da ritüel ise sosyoloji ve
antropolojide, içsel tutarlılığı olan, sistemleştirilmiş ve genellikle bir mitos ya da
gizemselleştirilmiş bir tarihin yeniden canlandırılmasına yönelik ritler süreci olarak
tanımlanır.13 Bu tanımda geçen rit ise Türkçe’de tek sözcükle karşılanamamakla birlikte,
inananların uzlaşımsal simgesel anlam yükledikleri geleneksel uygulamalar olarak
tanımlanabilir.14
Oldukça soyut bazı kavramlardan söz edildiği ve bunların ölü gömme ile olan
bağlantılarını açıklamak gerektiğinden konuyu ölü gömme ile bağlamak zorunluluğu
doğmaktadır. Ancak ondan önce rit ve ritüel arasındaki ince ayrım üzerinde durup buradan
ölü gömme ile ilgili örnekler vererek konuyu aydınlatmak daha kolay olacaktır. Yukarıdaki rit
tanımından yola çıkarak, ayin yani ritüel, bir dizi ritin uygulanmasında öngörülen düzen
şeklinde tanımlanmaktadır.15 Bir başka deyişle, örneğin ölü gömme uygulamaları açısından
konuya açıklık getirilecek olursa, bir ölüm sonrası yapılan her bir işlem ki bu işlemler ölünün,
mezara konması ya da yakılması veya yanına armağan olarak bir takım nesnelerin bırakılması
gibi sıralanabilir. İşte bu yapılan işlemlerin her biri antropolojik açıdan rit olarak kabul
edilirken, bunların toplamı yani ölü gömme uygulamasının tamamlanmasına kadar geçen
sürede ve sonrasında uygulanan her bir adımın tamamı ritüel yani ayin olarak nitelenmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken tek nokta ritin bireysel ya da kollektif olmasının yanı sıra bir
doğaçlamaya izin verecek ölçüde esnek olabilmesi ve bu esnekliği gerçekleştirirken de ayini
oluşturan kimi kurallara bağlı kalabilmesidir. Bu nedenle de ritler değişebilirken bu değişim
12 Özbudun 2003d, 101. 13 Özbudun 1997, 19. 14 Özbudun 1997, 17. 15 Özbudun 1997, 17.
oldukça ağır ve algılanamaz bir hızda olabilmektedir.16 Bu yaklaşım, bir ölü gömme ritüeli
sırasında uygulanan ritlerin neden bölgeden bölgeye ya da yerleşimden yerleşime
değişebildiğini de açıklamaktadır. Örneğin ritüelin bir parçası olan ve bu çalışma içerisinde
“ritüel nesnesi” olarak adlandırılan nesnelerin ölü yanına armağan olarak bırakılmasında
neden hemen her mezardan aynı armağanların çıkmadığı ya da Erken Tunç Çağı’nın değişik
evrelerinde birbirinden farklı armağanların bırakıldığı, ritlerin tanımı gereği ‘bireysel ya da
kollektif olabilen ve doğaçlamaya izin verecek derecede esnek’ olarak nitelenen yapısıyla
açıklanabilir.
Toparlayacak olursak, ayinin temel niteliklerini, simgesellik, standartlaştırılmışlık,
tekrarlayıcılık, pratik/pragmatik sonuca yönelik olmayış, değişime kapalılık ya da çok yavaş
değişme, kendiliğindenliğe çok sınırlı yer veriş, kutsal addedilenle bağıntılı olmak ve kutsalın
müdahalesini sağlama girişimi olarak sıralamak olasıdır.17 Bu niteliklerden yola çıkarak ölü
gömme uygulamalarının tören ya da seremoni yerine birer ayin ya da ritüel olarak nitelenmesi
gerekmektedir. Ölü gömme ritüelleri sırasında uygulanan işlemin her bir adımı ise rit olarak
nitelenmeli ve bu adımlardan bazılarında kullanılan nesneler de ritüel nesneleri olarak
adlandırılmalıdır.
Giriş kısmının başında da belirtilen nedenlerden dolayı bu çalışma ölü gömme
âdetlerinin yanı sıra esas olarak ölü gömme geleneklerini, bir başka deyişle aktarım sürecini
inceleyecek ve bu sırada Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezar ya da mezarlıklarında
arkeolojik olarak saptanabilen maddi kalıntılara dayanarak ve bu konuda arkeolojik materyale
sahip her yerleşimdeki uygulanan ölü gömme ritüellerinden yola çıkarak benzerlik ve
farklılıkları saptayarak Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda uygulanan ölü gömme
geleneğinin ya da geleneklerinin bir modellemesi yapılmaya çalışılacaktır. Ölü gömme
uygulamaları arasındaki benzerlik ve farklılık, ölüm, din, tanrı gibi kavramların açıklandığı
ilk bölümde belirtildiği üzere, ölü gömmenin dinle bağlantısı ve dinin zaman zaman etnik
kökenle olan ilişkisi nedeniyle bu açıdan da değerlendirilmiştir.
16 Özbudun 1997, 17. 17 Özbudun 2003d, 101.
Bölüm I
ÖLÜM OLGUSU VE ÖLÜ GÖMMENİN KÜLTÜR TARİHİ
İÇİNDEKİ YERİ
A-Ölümün Anlamı:
Ansiklopedi ya da sözlüklerde “Bir insan, bir hayvan veya bir bitkide yaşamın tam ve
kesin olarak sona ermesi.”18 şeklinde tanımlanan ölüm, çok eski dönemlerden beri
insanoğlunun ilgisini çekmiş ve insanoğlu bu olayla ilgili olarak kültürden kültüre değişen
çok farklı davranış biçimleri sergilemiştir. Ölüm yeryüzündeki tüm varlıkları, toplumları,
kültürleri, sosyal kurum ve kuruluşları, hatta insanın zaman anlayışına göre sonsuz gibi
görünse de tüm gök cisimlerini ve evreni kapsayan bir olgu olarak ister fen bilimleri olsun
isterse de sosyal veya insani bilimlerin bütün alanları için ilgi çekici bir konudur. Ölümün bu
evrensel niteliği, onun farklı açılardan ele alınıp incelenmesi, değerlendirilmesi ve
yorumlanması sonucunu doğurmuştur. Cansızlarda ölüm, varlığın varoluş halinin sona ererek,
niteliksel ve niceliksel anlamda biçim değiştirmesi şeklinde tanımlanabilirken; canlılar söz
konusu olduğunda, en yalın tanımıyla hücrenin, organın veya organizmanın yaşamsal
fonksiyonlarını tamamen yitirmesi ya da canlı olma halinin sona ermesi anlamına gelir.19
Ölümün bu evrensel niteliğinin farkında olan insanoğlunu dünyada yaşayan diğer
canlılardan ayıran belki de en önemli nitelik bir gün öleceği bilgisine sahip olmasıdır. Başka
hiçbir canlıda görünmeyen bu bilinçli farkındalık, en eski çağlardan beri insanoğlunun
dikkatini ölüme yoğunlaştırmasına da neden olmuş ve ilkçağlardan beri başta felsefeciler ve
sanatçılar olmak üzere bu konuda antropoloji, etnoloji, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal
bilimlerin diğer dallarında da çalışmalar yapılmıştır. Özellikle “ölüm olgusu” ve bundan sonra
neler olduğu konusuna kafa yoran felsefeciler bu konuda kendi felsefe ekollerine uygun
düşünceler üretmişlerdir. Antropolog ve etnologlar ise günümüz halklarının ölüm üzerine
geliştirdiği davranışları inceleyerek bu konuya katkıda bulunmaya çalışmışlardır.
Etnolojik ya da antropolojik incelemeler ölüm olgusunu üç bölümde ele almakta ve
ölüm öncesi, ölüm sırası ve ölüm sonrası yapılan uygulamaları incelemektedirler. Açacak
olursak, ölüm olayı gerçekleşmeden önce bu olayla ilgili önbelirtiler konusunda toplumların
davranışları, bireyin ölümünü takiben yapılan uygulamaları (ölünün hazırlanışı, gömülüşü,
18 Tuğlacı 1972, 2235. 19 Erginer 2004, 286.
ruhla ilgili tasarımlar gibi) ve ölünün ardında yapılan ölü yemeği, başsağlığı, geride bıraktığı
kişisel eşyaları konusunda ne yapıldığı gibi davranışları dikkate almaktadırlar.20 Ancak
arkeolojik olarak, hem de yazının olmadığı kültürleri incelerken etnolog ve antropologlardan
daha zorlu çalışma koşulları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, örneğin ilk bölümü oluşturan
ölüm ile ilgili önbelirtiler konusunda hiçbir maddi kanıt olmadığı için herhangi bir yorum
yapmak olanaksızdır. Ya da bununla ilgili herhangi bir kanıt olsa dahi bu kanıtı tanımlamak
ve bu şekilde yorumlamak yazısız yani tarihöncesi toplumlar için olanaksızdır. Bu nedenle
arkeoloji biliminin doğası gereği eldeki maddi kanıtlarla yorum yapılacağından ancak, ölüm
sonrası yapılan uygulamaların bir kısmı ile, ölünün gömülmesi sırasında yapılan bazı
uygulamalar incelenebilir.
Ölümden sonra neler olduğu konusunda pozitif bilimler olarak adlandırılan biyoloji,
tıp vb. bilimler yönünden en azından fiziksel sonuç konusunda bir görüş birliği vardır. Buna
karşın, sosyal bilimler açısından özellikle insanın ölüme karşı gösterdiği tepkiler konusunda
oldukça ilgi çekici çalışmalar yapılmaktadır. Bunun nedeni ise insanoğlunun belki de en
önemli icatlarından biri olarak kabul edebileceğimiz ruh kavramıdır.21
Ölüm, sonuç olarak hepimizin bir gün yaşayacağı ya da yapacağı bir deneydir. Ancak
bu deneyin sonuçlarını hiçbir şekilde bu deneyi merak eden diğer insanlara aktarmamız söz
konusu olamayacağı için deneyi merak edenlerin yapabileceği tek şey elbette bilinçli olarak
ölümü seçip sonucunda neler olduğunu görmek olmayacaktır. Yapılabilecek tek şey deneyin
sonuçları üzerine düşünce üretmek ya da tahminde bulunmaktır. Fizik olarak bedenin
çürümesi ve organik kısımlarının yok olması bu deneyin gözlemlenebilen kısmıdır. Bir başka
deyişle ölüm olgusunu gözlemleyenler için elde olan ve gözle görülür elle tutulur tek bilgi
bedenin çürüdüğü, organik kısımlarının belli bir süre içinde yok olduğu ve geriye sert ve
kaybolmayan doku olarak adlandırılabilecek kemik, diş vb’nin kaldığıdır.
Belki de bu deneyin görünür sonucunun estetik olmaması, görüntünün kötülüğü, geri
dönüşünün bulunmaması, ölen kişiye duyulan sevgi ve ölümü kabullenmeyiş gibi nedenlerle
ortaya çıkan rahatsız/tedirgin edicilik insanoğlunun ölüm karşısında değişik edimler
gerçekleştirmesine neden olmuştur. Bu edimlerin belki de en önemlisi, yazının ve tanrı
kavramının icadından da önemlisi ruh kavramının icat edilmiş olmasıdır. Zaten yukarıda
20 Örnek 1979, 13. 21 Bu çalışmanın bir arkeoloji tezi olduğunu göz önüne alarak ruh kavramının bir icat olduğu düşüncesinin peşinen kabul edilmesi gerektiğine inanmaktayım. Çünkü ruh eğer insanoğlunun bir icadı değilse bir keşfi olmalıdır. Bu durumda ise keşif sözcüğünün yüklendiği “varolan bir şeyin bulunması” anlamına gelen tanımı gereği ruhun varolduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Ancak ruhun var olup olmadığı ise arkeologların değil felsefeci ve teologların sorunu olduğu için bu durumda çalışmanın boyutu bir arkeoloji çalışmasını aşar ve felsefe çalışması haline gelir ki bu da konudan sapılmasına neden olur.
yapılan ölüm tanımına tekrar dönecek olursak bu tanımın sadece görülen sonucu tanımladığı;
yaşamın geri dönülemez biçimde tam ve kesin olarak sona ermesini tanımladığı görülür. Oysa
dinsel açıdan ölüm “ruhun bedenden ayrılması” olarak tanımlanmaktadır.22 Belki de bu tanım
gereğidir ki insan ölünün arkasından onu yakma, gömme, yanına günlük kullanım eşya ve
araçlarını bırakma ya da daha değişik edimler içine girmiştir.
Günümüz fen bilimleri alanında çalışan bilim adamlarının özellikle geriatri,
biyoteknoloji, biyokimya ve gen mühendisliği alanında önemli ilerlemeler sağlamalarının ve
bu alanlara yapılan yatırımın son derece yüksek rakamlara çıkmış olması insanın dünyada
kalıcı olmadığının farkında olması ve kalacağı süreyi uzatmak istemesi ya da ölüme çare
bulmak istemesi ile bağlantılı gibi görünmektedir. Bu haliyle en erken dönemlerden beri
ölümü kabullenmeyen ve sonrasının olduğu düşüncesini geliştirerek bunun somut kanıtlarını
mezar, ölü hediyesi gibi biz arkeologların bulabileceği şekilde maddi kültür öğeleri olarak
bırakmış olan insan ile günümüz insanının düşünüş biçimi arasında sanki bir fark yokmuş gibi
görünür.
Aslında gerçekten de arada düşünce ve düşüncenin davranışa yansıması bakımından
fark yoktur. Yapılmak istenen şey termodinamik bir ilke olarak irreversibil/tersinmez bir olayı
reversibil/tersinir hale getirme çabasından başka bir şey değildir. Açıklayacak olursak,
ölümün geriye dönüşünün olmaması bir başka deyişle tersinmez oluşunun rahatsız ediciliği
insanoğlunu bu olayı geriye döndürebilme çabası içine sokmuş olabilir. Bu çaba en eski
dönemlerden beri ölü bedenin bir ritüel dahilinde gömülmesi, bu sırada ölünün yanına bazı
günlük kullanım maddelerinin ya da yiyecek içeceğin bırakılması veya süslenerek tekrar
geriye döndüğünde ya da bir başka dünyaya gittiğinde oradaki yaşama kolay uyum sağlaması
içindir. Günümüzün materyalist kültürlerinde ise bir öteki dünya inancı yerini bu dünyada
daha uzun süre kalma ya da ölümsüzlüğe ulaşmak çabasına bırakmıştır demek pek yanlış
sayılmaz. Burada kısaca öteki dünya kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Yine etnolog ve
antropologların gözlemlerinden yola çıkacak olursak, çok tanrılı, şamanik ya da pagan olarak
adlandırılan kültürlerde ölümden sonra gidilen yer genellikle bu dünyanın benzeri ya da
paraleliyken, tek tanrılı dinlerde bu paralel dünya kavramı, cennet, cehennem araf gibi
kısımların olduğu öteki dünya kavramına dönüşmüştür.23 Ancak, bazı inanışlarda bu ayrımı
net olarak saptamak da eldeki veri eksikliği veya yorum farklılıkları nedeniyle kolay değildir.
22 Hançerlioğlu 1978, Cilt-5, 23. 23 Şenel 1995, 211; Çoruhlu 2004, 251; Özmen 2003, 18.
B-İnsanın Bilişsel Gelişimi İçinde Ölü Gömmenin Yeri:
İnsanoğlunun ölüsünü gömmeye başlaması ile bilişsel gelişimi arasında ortaya çıkan
paralellik ise daha da dikkat çekicidir. Bu edimin başlangıcı, Steven Mithen’in “The
Prehistory of the Mind/Aklın Tarihöncesi” adlı son derece önemli çalışmasında açıklamaya
çalıştığı gibi insanın birbirinden bağımsız hareket eden akıllarının birbirleri ile entegrasyonu
aşamasında ya da Mithen’in deyişiyle akıllar arasındaki engellerin kalkmasıyla aynı döneme
rastlamaktadır. “...mağara resimlerindeki antropomorfik görüntüler ve insanların eşyalarıyla
birlikte gömülmesi, bu Üst Paleolitik insanların doğaüstü varlıklara ve muhtemel yaşam ötesi
hayatla ilgili inançlara sahip ilk bireyler olduklarını gösterir. Gerçekten de dinsel
ideolojilerin ilk kez ortaya çıkışına burada tanık oluruz. Bu durum, ilk insanların aklındaki
çeşitli zekâlar arasında var olan bariyerlerin yıkılmasıyla açıklanabilir.”24 Ölülerin
gömülmeye başladığı bu ilk dönemin Braidwood’un yaptığı kültürel sınıflandırmada
“sınırlandırılmış dolaşım (göçerlik) evresine”25 denk düşmesi de bir diğer ilginç noktadır.
Sınırlandırılmış bir dolaşımla ve bunun getirdiği kalıcılık sayesinde ileride açıklanacak öteki
dünya ile ata toprağı ve ata kültü arasında bir ilişki olması gerektiğini düşünmek olasıdır.
Bunun yanı sıra ölüyü açıkta bırakmanın bu yaşam biçiminde getireceği gündelik zorluklarda
göz önünde bulundurulmalıdır.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılabileceği gibi ölü gömme eyleminin
gerçekleşebilmesi için öncelikle, ölüm bilincinin ya da ölüm olgusunun insanoğlunun
kafasında yer etmiş olması, bir başka deyişle insanın ölümün başka hiçbir olguya
benzemediğinin farkına varmaya başlaması gerekir. Bu farkındalığın ilk ortaya çıkışı ise
birçok antropolog tarafından Neanderthal insana kadar geriye götürülmektedir. Günümüzden
yaklaşık 150.000 yıl önce ortaya çıktığı sanılan Homo neanderthalensis ya da bazı
antropologlarca verilen diğer adıyla Homo sapiens neanderthalensis’in ölüsünü ilk kez gömen
insansı olduğu düşünülmektedir.
Bu düşünceye ve aşağıda incelenecek olan arkeolojik kanıtlara dayanarak
Neanderthallerin ölülerini gömdükleri söylenebilir. Dolayısıyla Neanderthal insanların
ölümün farkında oldukları ya da tersten söyleyecek olursak kendi varlığının ayırdında
olduğunu söylemek olası. Bu da bizi, ölüm bilincinin bir ölçüde Neanderthal insanda
varolduğu sonucuna götürür. Son derece soyut bir kavram üzerinde durulduğunun farkında
olarak şimdi Neanderthal insanının ölülerini gömmüş olduğunun elle tutulur daha doğrusu
arkeologların hoşuna gidecek tarzda söyleyecek olursak maddi kanıtları üzerinde duralım. İlk
24 Mithen 1999, 200. 25 Braidwood 1995, 40-43; Esin 2004, 25.
ve en çok bilinen kanıt Kuzey Irak’ta Zagros Dağları’ndaki ünlü Şanidar Mağarası’ndan gelir.
Burada günümüzden 60.000 yıl önce yaşadığı sanılan Şanidar halkından günümüze kalan ve
1957 yılında Ralph Solecki tarafından başlatılan kazılarda ortaya çıkarılan yaşlı bir
Neanderthal insanına ait gömü söz konusudur.26 Shanidar’da “çiçek gömü” adıyla bilinen bu
önemli gömü örneği 1960 yılı kazılarında Mousterien seviyenin orta kısmında B7 karesinde
ortaya çıkarılmıştır. Buradaki iskeletin tibia ve fibulası yaklaşık 7.5 m. derinlikte bulunmuş ve
iskelet sol tarafa doğru yattığından sağ kolu ve bacaklarının kıvrık pozisyonda olduğu
görülmüştür.27 Etrafındaki toprak polinolojik açıdan incelendiğinde çiçeklerin özellikle
buraya bırakıldığı ve bunun özel bir gömü örneği olduğu anlaşılmıştır. Aslında burada birden
çok iskelet bulunmasına karşın bunlardan biri, Şanidar IV adı verileni bilim dünyasında
oldukça tartışmalara neden olduğu için önemlidir. Şanidar IV’ün, özellikle çevresindeki
toprakta yapılan polinolojik analizler sonucu bölgenin normal florasında bulunan çiçeklerle
gömülmüş olduğu düşüncesi yaygındır.28 Ancak bu düşünceye karşı olanlar da bulunmaktadır.
Yaşlı bir şamana ait olduğu ileri sürülen bu iskelet ve çevresinde yapılan analizlerden elde
edilen sonuçlar üzerine başlayan tartışma, aslında çiçeklerle süslü olarak gömülmüş olmasının
simgesel niteliği nedeniyle Neanderthal insanının bilişsel gelişmişlik düzeyinde
kilitlenmektedir.
Neanderthal insanının ölüsünü ilk gömen canlı olduğunun diğer kanıtları La Chapelle-
aux Saints, Le Moustier, La Ferrassie, Deşik-Taş ve Regourdou mağaralarındaki
iskeletlerdir.29 Bu iskeletlerin yanı sıra dolaylı bir kanıt, Neanderthaller öncesine ait tam
iskeletlerin neredeyse hiç bulunmamış olmasıdır. Bilinen ilk insansı türünün bir üyesi olan
Australopithecus aferensis’e ait ünlü “Lucy” iskeletini de kapsamak üzere, insanlık tarihinin
üç milyon yıllık bir döneminden kalma yalnızca iki tam ya da tama yakın iskelet bulunmasına
karşın, Neanderthallerin ortaya çıkmasından sonra yirmiden fazla sayıda tam iskeletin fosil
kayıtta bulunması bir başka deyişle tam iskelet sayısındaki artış bilinçli ölü gömme
geleneğinin Neanderthal insanının uygulamaları arasında bulunduğuna dolaylı bir kanıt olarak
gösterilebilir.30 Çünkü, eğer tam iskelet sayısında bir artış varsa bunun bir nedeni de cesetlerin
bilinçli olarak korunmaya çalışılmasıdır. Bunun yanı sıra 20.yy’ın başından bu yana ortaya
çıkarılan 200 kadar Neanderthal kalıntısından hiç değilse otuzunun cesedinin, uygun konuma
26 Solecki 1975, 880-881 ve Leroi-Gourhan 1975, 562-564. 27 Türk 1997, 36. 28 Yapılan polinolojik analizler bu çiçeklerin, aynı coğrafyada bugün de var olan civan perçemi, peygamber çiçeği, devedikeni, kanaryaotu, salkımlı sümbül, gül hatmi, at kuyruğu gibi bitkilere ait olduğunu göstermiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta ise bütün bu bitkilerin şifa verici olarak kullanılıyor olmalarıdır. 29 Lewin 1998, 236 ve Arsebük 2002, 11. 30 Lewin 1998, 233; Pearson 2002, 148.
getirme, mezara eşyalar ve hayvan kemikleri koyma ve taşları özenle yerleştirme gibi
etkinlikleri kapsayan uygulamalara işaret ettiği belirtilmektedir.31
Sonuç olarak Neanderthal insanın ölüsünü gömdüğünü düşünmek yanlış sayılmaz.
Ancak bu gömme ediminden nasıl bir anlam çıkarılacağı konusunda tartışmaların halen
devam ettiğini aklımızın bir köşesinde tutarak ve ihtiyatlı biçimde Neanderthal insanının ölüm
bilincine sahip olduğunu bir başka deyişle ölümün başka hiçbir olguya benzemediğinin
farkına varmaya başlayan ilk canlı olduğunu şimdilik kaydıyla söyleyebiliriz. Ölüm bilincinin
insan için son ve belki de en önemli kaygı olması ise ölü gömme uygulamalarını ortaya
çıkarmış olabilir. Ancak bu ölü gömme uygulamalarının bir ritüel dahilinde yapılmaya
başlanması bir başka kavramın din kavramının da yavaş yavaş ortaya çıktığı izlenimini
uyandırmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, Ayin ya da ritüelin sosyoloji ve antropolojide,
içsel tutarlılığı olan, sistemleştirilmiş ve genellikle bir mitos ya da gizemselleştirilmiş bir
tarihin yeniden canlandırılmasına yönelik ritler süreci32 şeklindeki tanımı burada devreye
girmekte ve kutsallıkla ilişkisi bulunan ritler, ölü gömme uygulaması sırasında ardı ardına
sıralanarak bir ritüeli oluşturmakta, dolayısıyla din olgusunun doğumu muştulanmaktadır.
31 Lewin 1998, 236. 32 Özbudun 1997, 19.
C-Ölüm ve Din:
Aslında, ölüm, ölü gömme ve din olgularını birbirinden ayırmak da pek kolay değildir.
Ancak burada öncelikle dinden ne anlaşıldığını belirtmekte yarar vardır. Elbette bütün dinler
için evrensel olan temel nitelikleri tanımlamak güçtür. Ancak, The Naturalness of Religious
Ideas adlı kitabın yazarı sosyal antropolog Pascal Boyer’ye dayanarak dini ideolojilerle ilgili
üç niteliğin bütün dinlerde bulunduğu da söylenebilir. Bunlardan birincisi, birçok toplumda
insanın fiziksel olmayan varlığının ölümden sonra da yaşamaya devam edebileceği ve
inançları, arzuları ile bir varlık olmayı sürdüreceği varsayımıdır. İkincisi, bir toplumda,
özellikle bazı insanların doğrudan tanrılar ya da ruhlar gibi doğaüstü varlıklardan ilham ve
mesajlar alabilecekleri inancıdır. Üçüncüsü ise, belirli ritüelleri tam olarak yerine getirmenin
doğal dünyada değişiklikler oluşturabileceği varsayımıdır.33
Bu üç temel niteliğin birincisinden başlayarak ölü gömme ile bağlantılarını
inceleyelim. Ölümün fiziksel olmayan boyuta geçiş olduğu ya da insanın fiziksel olmayan
varlığının ölümden sonra da devam edeceği şeklinde bir inanış olmasaydı gömme ritüelleri de
olmayacaktı diyebiliriz. Bir başka deyişle ruh kavramının icadı ile din ve ölü gömme arasında
bir ilişki olması gerekir. İkinci temel nitelik olan bazı insanların doğrudan fizikötesi ile ilişki
kurabildiklerine olan inanç bu insanların kutsal, dokunulmazlığı olan kişiler olarak
algılanmalarına yol açacağından bunların ölümlerinin de aslında bir ölüm değil fizikötesine
geçiş olarak kabul edilebileceği düşüncesi bu kişiler için uygulanacak ölü gömme ritüellerinin
ortaya çıkmasını sağlamış olabilir. Bu varsayım da bize neden Şanidar IV iskeleti gibi özel bir
ritüel uygulanmış olabilecek gömülerin olduğunu da açıklar.
Ayrıca, Rusya’da ortaya çıkarılmış olan ve günümüzden 28.000 yıl öncesine ait 60
yaşında bir adam ile birlikte gömülmüş bir kadın ile bir erkek çocuğunun mezarlarından
oluşan Sungir gömütlerindeki çok sayıda süs eşyasının varlığı aynı düşünceyi doğrulayıcı bir
kanıt olabilir. Daha önce de belirtildiği gibi Üst Paleolitik nüfusun hepsi gömülmemiştir.
Ancak daha önceki dönemlere göre gömü sayısında belirgin bir artış olmakla birlikte
olasılıkla o dönemde varolan nüfusun çok az bir kısmı bu işleme tabi tutulmuştur. Bunun olası
nedenlerinden belki de en önemlisi olarak, bu az sayıdaki korunmuş iskeletin sahiplerinin
topluluğun diğer üyelerinden farklı bazı niteliklerinin olmasıdır yorumunu yapmak baştan beri
söylenenlerle kendi içinde tutarlı bir bütün oluşturur. Kısacası bu kişilerin gömülmesinin
nedeni, dini ideolojilerin ortak niteliklerinden ikincisi olan, bazı insanların doğrudan fizikötesi
ile ilişki kurabildiklerine inanılması ile ilintili olabilir. Dolayısıyla Şanidar IV iskeleti veya
33 Mithen 1999, 202. Ayrıca Wells 1972, 108.
Sungir gömütleri gibi örneklerde görüldüğü gibi bir ritüel dahilinde ve bazı ölü hediyeleri ile
birlikte gömülen bu bireylerin bulunduğu toplulukta bir takım dini inanışların geliştiğini
söylemek olasıdır.
Özellikle Sungir gömütlerine geri dönecek olursak buradan elde edilen verilere göre:34
Yaşlı erkeğin, üzerinde birçok tilki dişi ve boncuk bulunan bir kep giydirilmiş başı da
dahil olmak üzere, vücudunun her tarafı diziler halinde düzenlenmiş 2936 adet boncukla
süslenmişti. Kollarının alt ve üst kısımları cilalı mamut dişinden yapılma ve bazıları siyah
boya izi taşıyan tamamı 25 adet bilezikle donanmıştı. Boyun çevresinde küçük, düz bir şist
kolye taşıyordu. Bu kolye kırmızıya boyanmıştı ama bir yüzünde küçük siyah bir nokta vardı.
Yaşının küçük olduğu sanılan erkek çocuk 4903 adetten oluşan boncuk dizileriyle
kaplanmıştı ve belinin çevresinde, yaşlı erkekte görülmeyen, süslü bir kemerin kalıntıları
olabilecek, kutup tilkisine ait 250’den fazla kesici diş vardı. Göğsü üzerinde, olasılıkla
pelerine benzer bir şeyin kopçası görevini gören ve hayvan biçiminde oyulmuş fildişi bir kolye
vardı. Çocuğun sol tarafında bir insana ait, iyice cilalanmış, çok iri bir femurun orta bölümü
bulunuyordu ve bu kemiğin ilik boşluğu aşıboyasıyla kaplanmıştı. Sağ tarafında ise bir tüylü
mamut dişinin düzleştirilmesiyle yapılmış olan büyük bir silah bulunuyordu ve bunun hemen
yanında, toprağa dik olarak oturtulmuş fildişinden yapılma bir disk vardı.
Bir genç kıza ait olması gereken gövdenin üzerinde, 5274 tane boncuk ve parçacık
görülüyordu. O da boncuklu bir kep giyiyordu ve boğazında fildişi bir iğnesi vardı, ama onun
mezarında tilki dişine benzer bir şey bulunmuyordu. Bununla birlikte, her iki tarafına
yerleştirilmiş ve vücut boyutlarına erkek çocuğun yanında bulunanlardan daha uygun, çeşitli,
küçük, fildişi silahlar vardı. Ayrıca yanında parçalanmış boynuzdan yapılma iki adet baston
bulunuyordu ve bunlardan bir tanesi delikli noktalarla süslenmişti. Ve nihayet kızın yanında,
erkek çocuğu olduğu sanılan bireyin mezarında olduğu gibi, ortasında bir delik bulunan,
hasır örgülü, üç adet fildişinden yapılma disk vardı.
Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılabileceği gibi o zamanın ölçülerinde belki de oldukça
kıymetli maddelerden oluşan ve yine o zaman için büyük bir emek harcanarak yapıldıkları su
götürmez olan bu hediyelerin ve aksesuarların mezarlara bırakılması, bir başka deyişle Sungir
gömütlerine oldukça yüklü bir yatırımın yapılmış olmasının altındaki nedenleri anlamak
gereklidir.35 Hiç kuşkusuz ki bu yatırımın en önemli nedeni o dönemin ve o topluluğun dini
ideolojisi gereği fizikötesiyle bağlantı kurabildiğine inanılan bu kişi ya da kişilerin topluluğun
34 White 1993, 289-292; Pearson 2002, 150-153. 35 Paleolitik dönem insanının alet çantasında bulunabileceği düşünülen araçlarla, New York Üniversitesi’nden arkeolog Randall White’ın yaptığı boncuk üretim deneyleri bu işin ne derece güç olduğunu gösteren dolaylı kanıtlardır. Bkz. Lewin 1998, 177.
diğer bireyleri açısından sahip oldukları önemdir. Burada karşımıza, bu veya buna benzer bir
ölü gömme ritüelinin aslında dini ideolojilerin üçüncü ortak niteliği olan “ritüelin tam olarak
yerine getirilmesi ile doğal dünyada değişiklikler oluşturulabileceği” ya da tersi de doğru
olmak kaydıyla ölü gömme ritüelinin tam olarak yapılamamasının oluşturabileceği olası kötü
sonuçları savuşturmak isteği çıkmaktadır.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılabileceği gibi tekrar edecek olursak, şimdilik
kaydıyla ve belirli ihtiyat paylarını da göz önüne alarak Neanderthal insanından itibaren
insanoğlunun ölüsünü gömebilecek bilişsel düzeye ulaştığını, gömme edimini bir ritüel
dahilinde yapmış olabileceğini ve bundan sonraki aşamada Sungir Mezarlığı gibi alanlardan
da anlaşılabileceği gibi din olgusunun da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığını
söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra bu olgu insanoğlunun ölüm bilgisini edindiğini ve bunun
farkında olduğunu göstermekle birlikte başka bazı soyut kavramların da farkına vardığına
işaret ediyor olabilir. Bu kavramların başında ruh ve tanrı kavramları gelmekte ve bu
kavramlar insanoğlunun dünya üzerindeki günümüze kadar süren serüveninde oldukça önemli
bir yer tutmaktadır.
D-Ölüm ve Ruh:
Ruh kavramının bir icat olduğu önceki kısımlarda belirtilmişti. Bütün icatların bir
gereksinimden doğduğu varsayımıyla hareket ettiğimizde ise karşımıza şu soru çıkmaktadır.
İnsanoğlu ruh kavramına neden gereksinmiştir? Bu sorunun yanıtı en eski felsefecilerden beri
sorulmakta ve değişik bilim dallarından araştırmacılar bu soruyu kendi açılarından
yanıtlamaya çalışmaktadırlar. Hemen hemen bütün araştırmacıların üzerinde birleştiği bir
nitelik olarak ruh tasarımı, insanoğlunun uyku ile uyanıklığı birbirine karıştırmasıyla
doğmuştur.36 Uyku sırasında gördüğü düşleri anlamlandırmaya çalışma gereksinimi ruhun icat
edilmesine yol açmış olabilir.37 Elbette burada anlamlandırmayla kastedilen düşlerin yorumu
değil, düşlerin ne olduğudur.
Bu konuda farklı bir yaklaşımı ise Jan Assmann getirmekte ve ruh kavramının bellekle
olan ilişkisine vurgu yapmaktadır. Ölenlerin, geride kalanların anısında yaşamaya devam
etmesi, yani belleklerde bu insanlarla ilgili bilgilerin bilişsel olarak algılanma biçimi, belki de
ölenlerin kendi güçleri ile doğal olarak varlıklarını sürdürdükleri gibi anlaşılmış olabilir
diyerek belleğin konuyla bağlantısını belirtmektedir.38 Ancak bu konuda yapabileceğimiz kısa
bir fikir yürütme sonucu genelde düşlerde gördüklerimizin de bellekle olan ilişkisi aslında
diğer araştırmacıların da aynı fikirde olduklarını gösteriyor olabilir. Ayrıca ölülerin anılması
geriye yönelik olarak, anımsama ve ileriye yönelik olarak, anımsanma biçiminde kendini
gösterir. Bu da bize insanoğlunun neden ölüsünü gömdüğü konusunda bir açılım sağlarken,
bunun yanı sıra insanın neden ruh kavramını icat etme gereği duyduğu konusunda ileride
yapılacak açıklamalara da bir taban oluşturur.
Ölülerin geriye dönük olarak anılması, ilk, doğal ve evrensel biçimdir. Bu
uygulamada, grubun ölüleri ile birlikte yaşadığını, onların anılarını ilerleyen zamanda canlı
tuttuğunu ve bu yoldan topluluğun, kendi birliği ve bütünlüğünün, ölenleri de kapsayan bir
görüntüsünün bulunduğu söylenebilir.39 Dolayısıyla dinlerin temel özelliklerinden ikincisi ve
üçüncüsünün, yani topluluktaki bazı kişilerin doğa ötesi ile ilişki kurabileceğine olan inanç ve
ritüellerin doğru ve uygun zamanda ve yerde yapılmasının doğada yaratacağı değişiklik
toplumun birliği ve bütünlüğünün neden ölenleri de kapsaması gerektiğini açıklar. Ayrıca,
tarihte geriye doğru gidildikçe özellikle de tarihöncesi çağlarda yaşayanlar için yapılan
36 Hançerlioğlu 1978, ciltV. 347. 37 Düşlerin anlamlandırılması çabasıyla aslında anlatılmak istenen rüya yorumu değil, sadece düş ile gerçeklik arasındaki farkın algılanamaması nedeniyle yaşadığı bu deneyimin insan için ne anlama geldiğidir. 38 Assmann 2001, 37. 39 Assmann 2001, 64. Ölü gömme uygulamalarının açıklandığı 5.Bölümde, özellikle intramural ve ekstramural ölü gömme uygulamaları içinde açıklanacağı gibi, topluluğun birliği ve yaşadığı yeri meşru kılma gereci olarak ‘Ata Kültü’ kavramı da bu bağlamda gösterilebilecek en iyi örnektir.
yorumlarda, incelenen tarihöncesi grup ile ölüler ve atalar arasındaki ilişkinin oldukça etkili
bir görünüm sergilediğini görürüz. Konuya geleceğe yönelik bakıldığında ise kendini
unutulmaz kılma ve ün sahibi olma biçimleri olan eser bırakmak ve isim yapma çabasının
olduğunu görmek hiç de şaşırtıcı olmamalı. Çünkü bu çabanın ardında aynı zamanda bir
karşılıklılık ilkesi yatar: insan ancak atalarına gösterdiği kadar sadakat bekleyebilir ardında
kalanlardan.40
Yukarıdaki kısa açıklamadan sonra, oldukça girift bir yapıya sahip olan ruh olgusunu
anlayabilmek için yapmamız gereken bir şey daha kalıyor. O da, öncelikle insanoğlunun
sosyal ve doğal tarih zekalarının entegre olduğu yerde ortaya çıktığı düşünülen
Antropomorfik Düşünce’nin bir başka deyişle doğadaki her şeye insansı nitelikler yükleyerek
onların davranışlarını ya da duruşlarını anlamlandırma gayreti içindeki ilk insanların
dünyasını anlamamız gerekliliği. Günümüzden yaklaşık 40.000 yıl önce, insanın farklı
akıllarının arasındaki duvarların yıkılmaya başlaması ile ortaya çıktığı düşünülen kültürel
patlamanın bir sonucu olarak doğan Antropomorfik Düşünce sayesinde insanoğlu, belki de
önce doğadaki cansız maddelere ve yağmur, rüzgar vb. doğa olaylarına insansı karakterler
yüklerken, bu giderek uykuda görülen düşlerde gittiği yerlerin ya da gördüğü nesnelerin
gerçeklikle karıştırılması, bir başka deyişle bellekle ilgili yanılgılar sonucu buralara gerçekten
gittiğini düşünmesi nedeniyle bedenden çıkıp ortalıkta dolaşan bir can tasarımına yol açılmış
olabilir. İşte bu bedenden çıkıp dolaşan can tasarımı, insan yaşarken/uykudayken ruhun
bedene tekrar dönmesi ile son bulurken; insan ölüp bedeni çürüdüğünde serbest kalır
düşüncesini de yaratmış olabilir.
Burada kısa bir ara verip ruh sözcüğünün etimolojisine baktığımızda değişik dillerde
yukarıda söylenenleri destekleyecek örneklere rastlayabiliriz. Öncelikle Türkçe’de kullanılan
“ruh” sözcüğü Arapça “uçucu gaz” anlamına gelmektedir. Türkçe’de zaman zaman ruhun
karşılığı gibi kullanılan ancak daha farklı bir olguya işaret eden “tin” sözcüğü ise antik Yunan
felsefesinde “pneuma”, Latince’de “spiritus” sözcükleriyle karşılanmaktadır. Ruhun karşılığı
ise Yunanca’da “psykhe”, Latince’de “anima” olarak kullanılırken, görüldüğü gibi iki ayrı
kavramla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu kavramlardan birincisi yani ruh bir canlılık ilkesini
temsil ederken, tin düşünme ilkesi olarak kullanılmakta ve bu tanımlara göre bir hayvan
sadece ruhlu, bir insan ise hem tinli hem de ruhlu bir varlık olarak ortaya çıkmaktadır.41
Felsefi anlamda iki ayrı kavrama işaret eden ruh ve tin sözcükleri aslında yukarıda anılan
bütün dillerde semantik açıdan ortak bir kökenden gelmektedir. Bu da soluk ya da
40 Assmann 2001, 65. 41 Hançerlioğlu 1978, cilt V. 347; Van Lamoen 2006, 58.
Arapça’daki karşılığıyla nefes (can) sözcüğüdür. Japonca’da “tama” sözcüğü ile karşılanan bu
tanım bedende olmasına karşın ondan bağımsız olarak serbestçe dolaşan bir “can”
tasarımıdır.42 Almanca’da “seele” ve İngilizce’deki “soul” da keza Gotça “yelli, rüzgarlı hava,
fırtına” anlamına gelen “saivala” sözcüğünden türemiştir.43 Bunun yanı sıra Fince tinin
karşılığı olarak kullanılan “henki” hava ve rüzgar anlamına da gelmekte, aynı şekilde
İngilizce’de hayalet anlamına gelen “ghost” ile Almanca’da yine tin anlamına gelen “geist”
sözcükleri de Flamanca hava anlamına gelen “gaz” sözcüğünden türemişlerdir.44 İbranice’de
ruh anlamına kullanılan “eloah” ki “allah” sözcüğünün de kökenidir, keza soluk anlamına
gelmekte, Yunanca’dan bütün dillere dağılan atmosfer sözcüğü ise Sanskritçe ruh anlamına
gelen “atma/n” sözcüğünden türemiştir.45 Mezopotamya uygarlıklarına bakıldığında da aynı
ilişkiyi görme olasıdır. Sümerce’de Ma.mú düş tanrısı anlamına gelmekteyken, özellikle ‘hafif
rüzgar’ anlamına gelen Akkadca Ziqîqu; ölülerin ‘hayaletinin’ kararsızlığını belirtmek için
kimi yerlerde bilinen ve aynı şekilde kullanılan terimdir; bir başka deyişle bu, ölülerin
ölümden sonra dönüştükleri o uçucu, ele gelmez, etten kemikten sıyrılmış “suret”lerini
belirtir.46 Anadolu’dan verilecek en iyi örnekse Hititçe’de ruh için kullanılan ve nefes
anlamına da gelen ištanzana- sözcüğü ile Akkadça’dan geçen ve yine nefes ya da soluk
anlamına gelen NAPİŠTU’dur.47 Bu türden örnekleri daha da uzatmak olasıdır. Bunun yanı
sıra bütün dillerde ölümle ilgili olarak neredeyse ortak bir deyim olan “son nefesini vermek”
deyimi de unutulmamalıdır. Ruhun solukla ilişkilendirilmesinin altında yatan düşünce ise
olasılıkla ölüm olayını gözlemleme sonucu fark edilen bir nitelikte kendini gösteriyor olabilir.
Bu nitelik, ölü insanda ya da hayvanda solunumun durması, yani nefes alınmıyor olmasıdır.
Ruhun solukla olan ilişkisi solunumun yani nefes alıp vermenin zaman zaman tanrısal
bir olay olduğu şeklinde bir tasarımın ortaya çıktığını da göstermektedir. Özellikle Hıristiyan
mitolojisinde Meryem’in tanrısal bir solukla İsa’ya hamile kaldığına olan inanç soluğun
insanlar açısından nasıl algılandığının en önemli göstergesidir. Burada aslında anlatılmak
istenenin Meryem’in kirletilmeden, dokunulmadan hamile kaldığı olmasına karşın, kullanılan
metaforun neden örneğin bakış ya da göz veya bir başka dolaylı yol değil de soluk olduğu
sorusuna verilecek yanıt yine soluğun, solunumun tanrısallığı olgusuyla açıklanmak
zorundadır. Aynı şekilde Mezopotamya uygarlıklarının ölümü, tıpkı Yahudiler gibi, son
nefesin verilişi olarak gördüklerini, bu nefesin tanrılar tarafından belirsiz bir süre için insana
42 Rotermund 2000, 129. 43 Hançerlioğlu 1978, cilt V., 347. 44 www.yourdictionary.com 45 www.yourdictionary.com 46 Bottéro 2003, 132-133 ve 298. 47 Ünal 2003, 104.
bahşedildiğini düşündüklerini ve bütün yaşam boyunca alınıp verildikten sonra son kez
verildiğini kabul ettiklerini Bottero’ya dayanarak söyleyebiliriz.48 Dolayısıyla ruh kavramını
hemen bütün dillerde ifade eden sözcüklerin soluk, rüzgar, yel ya da gaz sözcüklerinden
köken alması şimdi daha iyi anlaşılabilir.
Tekrarlayacak olursak, yukarıdaki örneklerden de görüldüğü gibi ruh kavramının her
zaman uçucu49, havayla ya da solukla ilgili olduğu varsayılmıştır. Bu da ruhun istediği zaman
bedenden çıkıp dolaşabildiği düşüncesini geliştiren insanoğlu için uygun bir tasarımdır. Bu
tasarım da bize, ölümden sonra bazı kişiler için neden ayin düzenlendiği ya da bir ritüel
dahilinde bu kişilerin mezarlarına bazı armağanların ya da günlük kullanım nesnelerinin
bırakıldığını açıklar. Yukarıda da belirtildiği gibi topluluk içindeki bazı bireylerin doğaüstü
nitelikleri olduğuna inanılmaktaydı. Bu kişiler, olasılıkla doğal tarih zekaları sayesinde
edindikleri çevreleri ile ilgili bilgi ve deneyimler sonucu diğer insanlardan bilgi açısından
belki bir miktar farklılaşmışlardı. Genellikle şaman olarak adlandırılan bu kişilerin ister
düşlerinde isterse de doğada varolan bazı halusinojen bitkiler ve hiperventilasyon50 tekniği
sayesinde farklı deneyimler yaşadıklarına olan inancın topluluğun diğer bireylerinde olduğunu
günümüzde animist inançlara sahip toplulukları inceleyen etnolog ve antropologlar
belirtmektedir.51 Böylesine farklı bilgi ve deneyime sahip bu kişilerin öldüklerinde topluluk
tarafından aslında ölmediği ve dini ideolojilerin ikinci temel niteliğine göre farklı bir boyuta
geçtiği şeklinde bir düşünce geliştirmeleri son derece akla yakın bir tahmindir. İşte bu
kişilerin ruhları ya da diğer anlamıyla düşünsel bir ilke olarak tinleri; inanışa göre öldükten
sonra serbestçe ortada dolaşabilmekte istediği yere gitmekte, istediği kişinin içine girerek ona
iyilik ya da kötülük verebilmektedir. Bu nedenle de bu tinlerin kötülüklerinden kurtulmak,
onların iyi edici gücünün devamını sağlamak için ölülerinin ardından belirli ritüeller
gerçekleştirmek ya da mezarlarına armağan ve günlük kullanım eşyalarını yerleştirmek
geleneği ortaya çıkmış olabilir.
48 Bottero 2003, 299. 49 Örnek 1979, 61. 50 Hiperventilasyon, çok sık soluk alıp vererek karbondioksit basıncının azalması, akciğerlerdeki peteklerde oksijenin çoğalması ve dolayısıyla kandaki oksijen oranını artması ile ortaya çıkan ve baş dönmesi, titreme ve baygınlıkla sonuçlanan biyolojik olaydır. Halen birçok mitolojik kültürlü toplumda şaman ya da büyücüler tarafından uygulanmaktadır. 51 Örnek 1971, 26-27.; Wells 1972, 108-120.; Lévi-Strauss 1984, 53-55. ve 96-100.; Yakar 2002b, 36.
E-Tanrı Kavramı:
Ölüm, ruh ve öteki dünya ya da fizikötesine geçiş kavramları bu kadarla kalmamış ve
insanoğlunun günümüze kadar ulaşan serüveninde bir diğer kavramın daha ortaya çıkmasına
yol açmışlardır. Bu kavram “tanrı”dır. İnsanın bilişsel gelişiminde şimdi sırada tanrı kavramı
vardır ve belki de bundan sonraki yaşantısında, kurduğu uygarlıklarda ve geliştirdiği kültürel
öğelerde bu kavram oldukça büyük bir yer tutacak, ister gündelik yaşantının seküler kısmı
olsun isterse de manevi ya da soyut kısmında bu kavrama doğrudan ya da dolaylı olarak
göndermeler yapan değişik semboller üretilecektir. Özellikle de neolitik çağdan itibaren tanrı
kavramının toplulukların materyal kültürlerindeki yansıması arkeologların işlerini
kolaylaştıracak, yazının ortaya çıkması ile başlayan tarihsel çağlarla birlikte de onların
mitolojileri, ritüelleri ve bunların yaşantılarında oluşturduğu değişiklik ve kültürel
farklılaşmaları gözlemlemek olası hale gelecektir.
Tanrı kavramının ya da insan aklında ortaya çıkan tanrı tasarımının ister felsefeciler
olsun isterse de sosyal bilimlerin diğer alanlarında çalışanlarca genel bir tanımı bugüne dek
yapılamamıştır. Bunun nedeni ise dünya üzerinde yaşayan ya da yaşamış bulunan birçok
topluluğun değişik tanrı tasarımlarının olmasıdır. Örneğin ünlü toplumbilimci Durkheim;
“Kabile tanrısı yüksek bir mevkie ulaşmış bir ata ruhundan başka bir şey değildir.” Derken,
daha önce ruh kavramının açıklanması sırasında belirtildiği gibi tinsel bir varlığı tanımlar.
Ancak, Yunan tanrıları gibi tinsel olmayanlar da vardır. Bu tanrılar ölümlü kadınlar ile
ilişkiye girerek çocuk yapabilirler. Ya da değişik topluluklarda doğaüstü olmayan, hayvanlar,
bitkiler veya Roma’da olduğu gibi bazı hükümdarlar kendini tanrı olarak ilan eder ve kabul
edilirler. Çeşitli kültürlerin mitolojilerinde üç yüz milyondan fazla tanrı ve tanrıça adı olduğu
saptanırken, bu tanrı ya da tanrıçalar, insanlar tarafından genellikle sadece kendilerinden
üstün, gerektiği zaman başvurup yardım dileyebilecekleri, onlara yalvarıp yakarmakla birçok
sorunlarını çözümleyebilecekleri varlıklar olarak tasarımlanmış ve bu tasarımlar giderek
soyutlanarak tektanrıcı dinlerin soyut tanrı tasarımına ulaşılmıştır.52 Ancak yine de konuyla
ilgili olarak bakıldığında ata kültüne tapınmanın tanrı kavramının ortaya çıkmasında diğer
faktörlerin yanında önemli bir rol oynadığı da ortadadır. Sonuç olarak “tanrı” sözcüğünün
değişik dillerdeki etimolojisi bizi bazı dillerde ruh kavramına götürürken bazılarında sadece
doğayla ilgili sözcüklerden alınmış köklere yollamaktadır. Yeniden eskiye doğru gidecek
olursak Yahudilik ve Hıristiyanlıkta tanrının bir ruh olduğu açıkça belirtilmiştir.53 Hint-
Avrupa dillerinin parıltı anlamına gelen “dei” kökünden türeyen Yunanca “dios ve theos”,
52 Hançerlioğlu 1979, Cilt VI-224. 53 Tanrı kavramı hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Armstrong 1998, 107., 151. vd.
Latince önce “deivos” daha sonra “deus”, Sanskritçe “devah” gibi sözcükler aslında Proto-
Hint-Avrupa dilindeki “gökyüzü baba-dyeus pater” deyiminden türemişlerdir. Bu deyimdeki
baba sözcüğü bazı araştırmacılarca tanrıların ya da insanoğlunun atasını ifade ediyor
olabileceği gibi, Latince paterfamilias ile ilişkili bir tür otoriteye de işaret ediyor olabilir.54
Tanrı sözcüğü diğer Hint-Avrupa dillerinde ise, yaşadıkları coğrafyayla ilgili doğa
olaylarından kök almakta, bir başka deyişle doğanın temel öğelerinin kutsallaştırıldığı
görülebilmektedir. Örneğin Sanskritçe’de “surya”, Gal dilinde “sulis”, Germen dilinde “sol”
sözcükleri bir güneş tanrı ya da tanrıçasını temsil ederken, Litvanyaca “perkunas”, Slavca
“perun” ve Norman dilinde “fjörgyn” ise fırtına ya da yağmur tanrısını temsil
edebilmektedir.55 Türkçe’deki “tengri” sözcüğü de keza gök tanrıyı ifade etmektedir. Semitik
bir dil olan İbranice’de ise daha önce de belirtildiği gibi ruh anlamına gelen ve Arapça’daki
“allah ve ilah” sözcüklerinin de kaynağı olan “eloah ” ve çoğulu “elohim” yüklendiği bu
anlamıyla tinsel bir öğeye dolayısıyla belki de ata kültüne tapınmaya işaret ediyor olabilir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılabileceği gibi tanrı kavramı hem doğa olaylarıyla
hem de ölmüş ataların ruhlarıyla ilgili olabilmektedir. Bir ritüel dahilinde toplulukların farklı
niteliklere, bilgi ve becerilere sahip bireylerinin öncelikli olarak gömülmesi ve bunların
yanına materyal kültürle ilgili bazı nesnelerin bırakılması ile başlayan “ata kültüne tapınma”
ya da bir diğer deyişle ölenin düşünsel ilke anlamındaki tinine tapınma zamanla tinin
tanrılaşmasını getirmiştir. Konuyu daha da açacak olursak, bu olay ölümle gerçekleştiğinden
bazı kültürlerde ilk tanrılar ölü ataların ruhları ve belki de ilk dini törenlerin gerçekleştiği
yerler mezarlık alanları olabilir. Burada bir örnek ya da kanıt göstermeye gereksinimimiz var
ve kanıtlar da Türkiye’nin güneydoğusundaki kazılarda ortaya çıkarılan Çayönü ile Orta
Anadolu’daki Çatalhöyük’ten edinilen bilgiler içinde yer almakta.
Özellikle Çayönü yerleşiminin en erken tabakasından itibaren aynı yerde süreklilik
göstererek ortaya çıkan ve kazıcıları tarafından kafataslı yapı olarak adlandırılan yapı
yukarıda belirtilenlere en iyi örnektir. Bu yapıyla birlikte aynı yerleşimde ortaya çıkarılan ve
öncelikle özel yapı olarak tanımlanan, ancak bunun yanı sıra ikincil bir adlandırmayla
“tapınak” olarak adlandırılan yapılar da bulunmakta.56 Çayönü’nde ortaya çıkarılan ve
kafataslı yapı olarak adlandırılan yapıyı ayrıntılı olarak incelediğimizde aşağıdaki nitelikleri
görmek olasıdır.
54 Mallory 2002, 150. 55 Mallory 2002, 150-151. 56 Özdoğan 2004, 49.
Yerleşimin en erken yapı evresi olan ve dört yapı katından oluşan yuvarlak planlı
yapılar evresinin (C14 verilerine göre yaklaşık MÖ 10200-9200)57 son yapı katından itibaren,
Çanak Çömleksiz Neolitik dönemin tamamında, kesintisiz olarak aynı yerde, küçük
değişikliklerle devam eden ve 1964 yılında ilk bulunduğunda içinde sadece kafatasları ortaya
çıkarıldığı için kafataslı yapı olarak adlandırılan bu yapının değişik evrelerinden toplam 450
kadar iskelet bulunmuş ve burasının ölü kültü ile ilgili çeşitli işlemler için kullanıldığı kesinlik
kazanmıştır.58 Yapının avlusunda bulunan ve altar olarak yorumlanan büyük yassı taşın
üzerinde hayvan ve insan kanının saptanması, bu taşın kafaların kesilmesinde ve hayvan adağı
için kullanıldığını ve kısaca Çayönü insanının ölü kültüne hizmet verdiğini göstermektedir.59
Bunun yanı sıra, Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemin son evresi olan Geniş Odalı Yapılar
Evresi’nde ve Çanak Çömlekli Neolitik Çağ tabakalarında yerleşme içi gömüye rastlanmamış
olması toplumda bir mezarlık kavramının oluştuğunu, ölülerin yerleşme dışındaki uygun bir
alana gömüldüklerinin belirtisidir.60
Bir diğer örnek olarak Çatalhöyük ele alındığında ise James Mellaart’ın yaptığı
çalışmalar sonucu ortaya çıkardığı ve tapınak olarak nitelediği yapılardaki platformların altına
yapılan gömü61 yine bir ata kültünün işareti olabilir. Burada öncelikle Çatalhöyük’teki kazılar
sonucu ortaya çıkarılan mekanlar içinde özel bir yere sahip olan tapınakların niteliklerinden
söz etmek gereklidir. Mellaart Çatalhöyük’te II-X. Tabakalar arasında ortaya çıkarılan 139
yapının en az kırkının Neolitik Çağ dinine hizmet ettiğini belirtmekte ve bu yapıların her
zaman daha özenli yapıldıklarını, içinde bulundukları alanın en büyük yapısı olduklarını, buna
karşın mimari açıdan konutlardan farklı olmadıklarını ve çoğunlukla ölülerin bir ritüel
dahilinde bu yapıların tabanlarındaki platformların altına gömüldüklerini belirtir.62
Ayrıca Çatalhöyük’te bütün ölülerin tapınak olarak nitelenen mekanlara gömülmemiş
olması ve örneğin Büyük Akbaba Tapınağı’nın kullanıldığı 120 yıl boyunca sadece altı
mezara ev sahipliği yapmış olması Çatalhöyük’ü Çayönü gibi erken yerleşimlerden ayıran bir
niteliktir. Buradan sadece altı mezarın çıkmış olmasını Mellaart, tapınakların sürekli gömü
yapılan yerler değil sadece özel kişilere ayrılan yerler olması ile açıklamakta ve bu kişileri
rahibe olarak nitelemektedir.63 Bu düşünce de yine Boyer’in belirttiği dinlerin temel
57 Özdoğan-Bar Yosef 1993, 106-107; TAY-C14 Veritabanı, Çayönü. 58 Özdoğan 1993, 107-108. ve Özdoğan-Özdoğan 1998, 581-600. 59 TAY-2, Çayönü. 60 TAY-2, Çayönü. 61 Mellaart 1967, 204. 62 Mellaart 1967, 77. 63 Mellaart 1967, 206 ve 79.
niteliklerinden ikincisi olan; bir toplumda, özellikle bazı insanların doğrudan tanrılar ya da
ruhlar gibi doğaüstü varlıklardan ilham ve mesajlar alabilecekleri inancı ile de uyuşmaktadır.
Ölü ataların ruhları için yapılan ritüellerin giderek özelleşmesi ve bu ritüellerde rol
oynayan bazı insanların varlığı, gündelik yaşantıda kullanılan yapılardan giderek farklılaşan
bazı yapıların yerleşim dokusunda belirgin biçimde ortaya çıkması belki de ileride daha da
gelişkin olarak ortaya çıkacak tapınakların da temelini atmıştır. Dolayısıyla ölüm ve ölü
gömmenin, dinlerin ve tanrı kavramının ortaya çıkmasında hem dolaylı hem de doğrudan
etkisi vardır demek yanlış sayılmaz.
İnsanoğlunun bundan sonraki yaşantısında oldukça önemli bir yer tutacak olan tanrı
kavramı ve bu kavramla bağlantılı olan tapınaklar daha sonraki dönemlerde de birçok
kültürde ölü gömme olgusuyla koşut olarak ilerlemiştir. Mezarlıkların geçmişte olduğu gibi
günümüzde de kutsal ve dokunulmaz yerler olarak görülmesi, hemen bütün dinlerde bununla
ilgili yaptırımların bulunmasını başka türlü açıklama olanağı da yoktur.
Doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan ve saygı gören şamanlar ise; hemen
belirtmek gerekir ki Paleolitik Dönem’den tedrici olarak yerleşik yaşama geçtikten sonra da
Göbekli Tepe örneğinde olduğu gibi doğaüstü güçlerinin varlığına olan inanç sayesinde
saygınlık görmeye devam etmişler ancak daha sonra tapınaklarda çalışan rahiplere
dönüşmüşlerdir.64
64 Schmidt 2000, 6.
Bölüm II
BATI ANADOLU ERKEN TUNÇ ÇAĞI
COĞRAFİ VE KÜLTÜREL AYRIM
A-Coğrafi Tanım ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı:
Arkeolojik anlamda Anadolu olarak tanımlanan kara parçası, Balkanlardan
Ortadoğu’ya uzanan ve antik yazarlarca Asia minor olarak geçen yarımadanın tamamıdır.
Doğu Akdeniz kıyı hattının devamı olarak Tahtalı Dağları ve Sivas üzerinden kuzeye doğru,
Karadeniz kıyısına kadar çekilen bir hat, kabaca yarımada ile anakara arasındaki coğrafi sınırı
oluşturur.65 Bu sınırın güney ve güneydoğusunu oluşturan Güneydoğu Toroslar ise
yarımadanın Mezopotamya ile olan ilişkisinde, özellikle de incelediğimiz Erken Tunç Çağı ve
öncesinde, kara taşımacılığının çok gelişmediği bu dönemlerde, önemli bir coğrafi engeldir.
İşte bu coğrafi engel nedeniyle Anadolu Yarımadası olarak tanımladığımız bölgenin
Çukurova (Kilikya) olarak adlandırılan kısmı dışında kalan batı bölümü sözü edilen dönemde
ve öncesinde Mezopotamya Kültürü’nden ve bugün Doğu Anadolu olarak tanımladığımız
kısımda ve onun kuzeyinde Erken Tunç Çağ’da tek bir kültür bölgesi olacak şekilde yayılan
Karaz ya da diğer adıyla Erken Transkafkasya Kültürü’nden fazla etkilenmeyen;66 bu nedenle
de etnik, kültürel ve siyasal olarak anakaraya ait bu kültürlerden ayrılan bir bölge olarak
karşımıza çıkar.67 Hatta bir adım ileri giderek coğrafi engeller nedeniyle Doğu Anadolu ve
Mezopotamya’nın kültürel etkilerinin batıya doğru, yarımada içlerine girmesinin zorlaştığını
ve bu nedenle de ortaya çıkan, özellikle Erken Tunç Çağı II’den itibaren kendi içinde bir
bütünlük oluşturacak derecede birbirine benzeyen kültür öğelerini barındıran bu bölgenin
Korfmann’ın tanımlamasıyla Anadolu Özellikli Troia Kültürü’nün68 oluştuğu ve yayıldığı
bölge olduğunu söylemek pek yanlış sayılmaz. Ancak bu, Mezopotamya kültürlerinin Batı
Anadolu’ya hiç ulaşmadığı anlamına gelmez. Burada anlatılmak istenen Efe’nin de belirttiği
gibi, Mezopotamya’nın etkisinin hiçbir zaman Anadolu Uygarlığına egemen olan kültürel
65 Efe 2003a, 92. 66 Efe 2003a, 92. 67 Anadolu yarımadasını üç tarafını çeviren kıyı kesimi, iç taraflarda yer alan geniş plato ve doğudaki dağlık bölgeler olarak ayıran ve kentleşme süreci içinde bu bölgeler arasında bir bağdaşıklıktan söz edilemeyeceği konusunda bakınız Aktüre 2003, 201-202. 68 Korfmann 1997a, 215; 1998, 429 ve 2001b, 361-362.
değerleri ortadan kaldırıcı nitelikte olmadığıdır.69 Anadolu Yarımadası olarak tanımlanan bu
bölgede Geç Kalkolitik Çağ’dan itibaren oluşmaya başlayan, Erken Tunç Çağı ile birlikte bir
kültürler mozayiği olarak belirginleşen ve MÖ III.binyılın ikinci yarısından itibaren bir
bütünlük kazanarak etkisini komşu bölgelerde duyumsatan bu kültürü Prof.Dr.Turan Efe
Anadolu Tunç Çağı Uygarlığı olarak tanımlamaktadır.70
Yukarıda Anadolu Yarımadası olarak tanımlanan ve kısaca geçmişine değinilen bu
bölgenin batısı bu çalışmanın konusunu oluşturur. Daha kesin bir tanımlamayla; günümüz
Marmara (Trakya bölümü hariç) ve Ege Bölgeleri ile Orta Anadolu’nun batısı olarak
adlandırılabilecek Yukarı Sakarya Bölümü ve Akdeniz Bölgesi’nin batısında yer alan Antalya
Bölümü Batı Anadolu’yu oluşturmaktadır (Harita/Çizim-1; bundan sonra H/Ç-1).
Bir bölgenin coğrafi yapısının o bölgede yaşayan insanların yaşam biçimlerine etki
ettiği, toplulukların ekonomik yapısını biçimlendirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Batı Anadolu
için de bu durum geçerlidir. Erken Tunç Çağı başlarından itibaren bir yerleşim patlaması
yaşayan Anadolu, diğer bir deyişle Erken Tunç Çağı evrelerini içeren höyükler bakımından
oldukça zengin olan Anadolu, bu dönemde artan nüfus ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ürün
fazlasıyla, hammadde kaynakları ya da bunlara ulaşılan yol üzerinde yer almasıyla oldukça
hareketli bir bölge izlenimi vermektedir. Özellikle Batı Anadolu’nun Balkanlar, Ege Adaları
ve kısmen Kıta Yunanistan’ı ile olan ilişkisi, buradan gelen veya buraya giden ürünler
bakımından Anadolu’nun iç bölgeleri ile olan bağlantısı dikkat çekicidir. Bu ilişkinin
gerçekleşmesinde yani Anadolu yarımadasının iç bölgeleri ile Mezopotamya ve Güneydoğu
Avrupa yerleşimlerinin ilişkisi açısından Batı Anadolu höyükleri uygun coğrafi konumlarıyla
ön plana çıkmaktadırlar.71
Kıyı Yerleşimleri olarak adlandırabileceğimiz Marmara ve Ege Denizi kıyısında veya
çok yakınında bulunan höyüklerle İç Batı Anadolu Yerleşimleri olarak adlandırılabilecek
höyükler arasındaki ilişki bu dönemin anlaşılabilmesi açısından önemlidir. Elbette ekonomik
bir anlamı olan bu ilişki için verilebilecek değişik örnekler mevcuttur. Kuzeyden başlayarak
sayacak olursak; Trakya’da olmasına karşın Menekşe Çatağı, Troia, Kumtepe, Beşiktepe,
Gökçeada/Yenibademli, Lesbos/Thermi, Chios/Emporio, Bayraklı/Tepekule, Limantepe,
Çukuriçi, Arvalya, İasos gibi kıyıda, adalarda veya kıyıya çok yakın yerlerde kurulmuş
höyüklerle; yine Trakya’da olmasına karşın Kanlıgeçit,72 Demircihöyük, Küllüoba, Yortan,
69 Efe 2003b, 129. 70 Efe 2003a, 92. 71 Korfmann 2001b, 362-363. 72 Trakya’da bulunan Menekşe Çatağı ve Kanlıgeçit höyükleri özellikle ETÇ III evresinden itibaren Anadolu’dan gelen bir kolonizasyon hareketi ile kuruldukları için (Özdoğan 1998, 78.) ve burada açıklanmaya çalışılan
Babaköy, Karaoğlan, Kaklık, Kusura, Ulucak, Baklatepe, Beycesultan, Aphrodisias, Kuruçay,
Karataş-Semayük gibi höyüklerin varoluş nedenleri birbirinden farklı olmalıdır. Bunun nedeni
ise bulundukları coğrafi konum ve çevrelerindeki iklim ve toprak yapısıdır. Bu dönem
insanının geçim kaynakları hakkında bir çıkarımda bulunmaya çalışacak olursak; Ege ve
Marmara kıyılarında bulunan höyüklerde yaşayanların daha çok, denizden protein avcılığı73
ve batıya giden veya oradan gelen ürünlerin ticareti ile uğraştıklarını, iç kısımlarda
yaşayanların ise tarım ve hayvancılıkla geçindiğini ve yine batıdan, ancak onlara göre batıdan
yani kıyı yerleşimlerinden gelen ürünlerin daha iç kesimlere ulaştırılmasında rol aldıklarını
düşünebiliriz. Bu genellemenin elbette istisnaları da olabilir. Ayrıca kıyı yerleşimlerinde
yaşayanların sadece sözü edilen ekonomik etkinliklerle geçindikleri düşünülmemeli, bunlar
sadece, bu höyüklerin ekonomilerindeki baskın öğeler olarak görülebilir. Ayrıca, Batı
Anadolu’nun kültürel gelişimi ile ilgili kartografik bilgilerin yer aldığı Stewig’e ait
Kulturlandschaftsentwicklung In Westanatolien adlı yapıtta yer alan haritalar incelendiğinde,
özellikle İç Batı Anadolu’nun Ege kıyılarına dik olarak inen dağ ve dağ sıraları arasındaki
görece küçük ovalardan oluştuğunu gözlemlemek olasıdır.74 (H/Ç-2) Dolayısıyla iç
kesimlerdeki ovalarda kurulu olan Erken Tunç Çağı yerleşimleri, bir sonraki bölümde
inceleneceği gibi bu ovalarla uyum içinde bir dağılım sergilemekte ve kendi içinde
farklılaşmış küçük kültür bölgelerinin neden oluştuğunu da bir dereceye kadar
açıklayabilmektedir. Kısaca söyleyecek olursak, başka birçok yerde olduğu gibi Batı
Anadolu’da da coğrafi yapının dayattığı durum yaşam biçimini, ekonomiyi ve kültürel
gelişimi biçimlendirmiştir.
Yukarıda, Kıyı Yerleşimleri ve İç Batı Anadolu Yerleşimleri olarak adlandırdığımız
Erken Tunç Çağı yerleşimleri arasındaki ilişki, Troia bağlamında Korfmann tarafından
önerilen Troia kültürleri ayrımına da aykırı düşmemektedir. Korfmann; aşağıda da ayrıntılı
olarak görüleceği gibi, Kumtepe IB, Troia I öncesi evre, Troia I-II ve III’ü Denizsel Troia
Kültürü olarak adlandırmakta, Bu dönemlerden sonra gelen Troia IV ve V’e ise Anadolu
Özellikli Troia Kültürü adını vermektedir. Korfmann yaptığı bu tanımlamayı, ele geçen
mimari, keramik ve küçük buluntularla diğer eserlerdeki değişime dayandırmaktadır.75
ekonomik profilin ve Balkanlarla olan ilişkinin ortaya konmasında rol oynadıklarından en azından adlarını anmakta yarar vardır. 73 Protein avcılığı ile anlatılmak istenen, bu insanların sadece balık değil, denizde yaşayan kavkılılar, yumuşakçalar gibi diğer deniz canlılarını da avlamaya çalıştıkları kısaca protein gereksinimlerini denizden karşıladıklarıdır. 74 Stewig 1970, 54-56, harita 1-2 ve diğerleri. 75 Korfmann 1997a, 215; 1998, 429 ve 2001a, 348. Maalesef yakın zamanda aramızdan ayrılan Korfmann’ın bu konudaki yeni görüşleri olup olmayacağını bilme olasılığımız kalmamış olmakla birlikte Troia kazıları gelecekte başka yorumların yapılmasını da sağlayacak şekilde devam etmektedir.
Denizsel Troia Kültürü’nün karşıtı diyebileceğimiz Anadolu Özellikli Troia Kültürü
ise, bu yerleşimin yine Erken Tunç Çağı’na tarihlenen IV ve V. katlarında gözükmektedir.76
Demircihöyük’ten bilinen ve Anadolu Yerleşim Şeması denilen plana uygun olan Troia IV ve
V evleri; yan yana yapılmış, birbirlerinden bitişik duvarlarla ayrılan megaron planlı evlerdir.
Bu evlerin hemen hepsinde, girişin sağ ya da solunda veya arka köşelerde genellikle oval bir
fırın vardır.
Kuzeyden güneye doğru inildiğinde, Kıyı Yerleşimleri ve İç Batı Anadolu
Yerleşimleri ayrımıyla açıklanabilecek ekonomik ilişkiye dayalı oluşumu İzmir Körfezi
çevresindeki Bayraklı/Tepekule, Limantepe, Baklatepe ve Ulucak Höyük arasında da
görmekteyiz. Bu höyüklerden ilk ikisinin İzmir Körfezi kıyısında yer almaları ve
Limantepe’de şu ana kadar yapılan kazılarda Troia kronolojisi ile eş zamanlı ETÇ II
katlarında ortaya çıkarılan malzeme, bu höyükte yaşayanların yukarıda sözü edildiği gibi
baskın ekonomik öğe olarak denizden protein avcılığı ve olasılıkla batıyla, Kikladlar ve Kıta
Yunanistan ile yoğun ilişkilerini gösterebilecek niteliktedir.77
Bu bölgeyi coğrafi açıdan incelediğimizde, İzmir Körfezi çevresinin, kuzeyden
Yamanlar, kuzeydoğudan Spil, güneydoğudan Nif ve güneyden Çatalkaya dağları ile
kuşatılmış durumda olduğunu görürüz. İzmir, bu dağların arasındaki görece daha alçak bazı
geçitlerden kuzeye, güneye ve doğuya bağlanmaktadır. Güneyde, Cumaovası’ndan
(Menderes) ileride 130m’lik bir eşikten geçilerek Küçük Menderes Vadisi’ne, oradan 230m
yüksekliğinde bir diğer eşikten sonra da Büyük Menderes Vadisi yoluyla Denizli yakınlarına
yani prehistorik yerleşimler açısından yine zengin bir bölgeye varılabilir. Bu civarda bulunan
Aphrodisias ve Beycesultan yerleşimleri ise akla gelen ilk isimlerdir. Ayrıca, Cumaovası’na
(Menderes) hakim bir tepede kurulu olan ve bugün bile İzmir’in tarım ürünü gereksinimini tek
başına büyük ölçüde karşılayan bu ovaya hakim konumu ile dikkat çeken Baklatepe yerleşimi
ve yakın çevresinin de adını anmak gereklidir.78 Kuzeyde ise, Menemen’den sonra Batı
Anadolu’nun iç kesimlerine ve buradan da İç Anadolu’ya ulaşımın sağlanabileceği Gediz
Vadisi yolu ve Kumçayı üzerinden Marmara Bölgesine, kıyıyı izleyerek de Edremit’e kadar
kolaylıkla gidilebilecek yollar bulunmaktadır. Marmara Bölgesine ulaşıldığında ise karşımıza
elbette ki Troia Höyüğü çıkmaktadır. Bu tür bağlantılardan bir diğeri ise 290m
yüksekliğindeki Belkahve geçidi ile doğuya, Anadolu’nun içlerine olan bağlantıdır. Burada da
karşımıza Kemalpaşa Ovası ile Ulucak Höyük çıkmaktadır. Kemalpaşa Ovası yoluyla 200km
76 Korfmann 1997a, 215 ve 2001a, 348. 77 Erkanal 1998, 392. 78 Erkanal 1998, 399.
içerideki Alaşehir’e buradan da hafif eğimli bir arazi üzerinden Kula, Uşak ve Afyon’a oradan
da İç Anadolu’ya ulaşılır.
Yukarıda sözü edilen coğrafi yaklaşım, Erken Tunç Çağı Batı Anadolu’sunda neler
olduğunu da açıklar niteliktedir. Ancak; kesin olarak bir yargıya varmak kısıtlı kazı sonuçları
nedeniyle olası değildir. Anadolu olarak adlandırılan yarımadanın coğrafi tanımından yola
çıkarak ve bu yarımada içinde Batı Anadolu’nun neresi olduğu ve bu coğrafyada nasıl bir
ekonomik öneme sahip olduğuna değindikten sonra, Erken Tunç Çağı Batı Anadolu’sunda
neler olduğunu, nasıl bir tarihsel ve siyasal gelişimin ortaya çıktığını irdeleyebiliriz.
Erken Tunç Çağ olarak adlandırılan dönemin başlangıcında Anadolu’nun batı
kesiminde ani bir kültür kesintisinden söz edilemez. MÖ IV.binyıl sonu III.binyıl başlarında
şekillenmeye başlayan Erken Tunç Çağı Anadolu kültürleri Geç Kalkolitik Çağ’da ortaya
çıkmaya başlayan kültürlerin bir gelişimini oluşturur.79 Hatta Efe’nin küçük bir uyarı olarak
dikkati çektiği noktaya bakmak da olasıdır. Turan Efe, ETÇ I dönemi kültür gruplarının
yayılım alanlarının ortamın sağladığı olanaklarla yakın ilişkili olduğuna dikkat çekmekte ve
bunun sonucu olarak Neolitik Çağ gruplarının yaşam alanları ile ETÇ gruplarının yaşam
alanlarının birbiri ile uyuşmasının etnik bir devamlılığa işaret ediyor olabileceğini akla
getirdiğini belirtmektedir.80 Yukarıda da söz edildiği gibi uygun iklim koşulları, verimli
araziler, yakınlardaki hammadde kaynakları ya da hammadde kaynaklarına ulaşan yollar
üzerinde kurulu Erken Tunç Çağı Batı Anadolu yerleşimleri bu nedenlerden dolayı sayıca
artmış ve büyümüşlerdir.
ETÇ II dönemi ise Geç Kalkolitik Çağ’dan beri süren bu gelişimin doruk noktası
olmuştur. Bu gelişimin en güzel kanıtı ise Troia I ve II arasındaki gelişmişlik düzeyidir. Son
kazılarda ortaya çıkan ve Erken Tunç Çağı kronolojisinin ayrıntılı olarak incelendiği bir
sonraki bölümde açıklanacak olan Korfmann’ın yeni kronolojisine göre, ETÇ I ile paralel olan
Troia I öncesindeki evre ve Kumtepe IB yerleşimi ile Troia I ve II yerleşimleri arasındaki
gelişmişlik düzeyi, Troia I ile Troia II arasındaki kültürel kesinti olmaksızın barış içinde ve
düzenli bir geçiş olması, çömlekçi çarkının ilk kez Troia II döneminde ortaya çıkması bu
düşüncenin en önemli kanıtlarıdır. Ancak, Troia I’in ve Beycesultan’ın bu dönemde birer
yangın geçirmiş olması ve köy yerleşimlerinin sayısının görece azalması buna karşılık
eskisinden daha büyük merkezlerin oluşması ise şimdilik açıklanamamakla birlikte; büyük
merkezlerin ortaya çıkması bazı araştırmacılarca, Geç Kalkolitik Çağ’dan itibaren özellikle
merkezi konuma sahip büyük yerleşmelerde bazı grupların çeşitlenen gereksinimlere göre,
79 Efe 2003b, 94-95; Sevin 2003, 100. 80 Efe 2003b, 103.
topraktan koparak, belli uğraş alanlarına yönelmeye başlamaları, diğer bir deyişle
zanaatkârların, tüccarların ortaya çıkmaya başlaması ile açıklanmaya çalışılmaktadır.81 Bunun
yanı sıra, Troia I ile hemen hemen aynı dönemlerde bir yangınla yıkılmış olan Beycesultan’ın
ETÇ II’de yeniden kurulması ve bu yeniden kurulan yerleşimde ele geçen keramiklerin
kuzeybatıdaki Troia I kültürünün keramiklerine benzemeleri nedeniyle, Anadolu’ya olasılıkla
Balkanlardan gelen bir istilanın kanıtı olabileceği ve bu istilacıların önünden kaçanların
güneye indikleri Sevin tarafından önerilmektedir.82
ETÇ II dönemi politik olarak irili ufaklı bir çok beyliklerin kurulduğu bu dönem
Anadolu’sunda bir devletleşme sürecine girildiğinin de habercisidir83. Buna en iyi kanıt ise
yine Troia’dan gelmektedir. Troia I kent öncesi tarımsal yerleşmelerin benzeri olan bir köy
iken, Troia II, yazıyı kullanma dışında, Childe’ın kent olma ölçütlerine uymaktadır84. Ancak
burada hemen belirtmeli ki ETÇ I dönemi her ne kadar bazı araştırmacılarca daha kentleşme
kriterlerinin ortada olmadığı bir dönem olarak düşünülse de bu dönem ile ilgili olarak Efe’nin
belirttiği noktaya dikkat etmek gerekir. Bu nokta da, ETÇ I döneminde kültür bölgeleri
arasındaki etkileşim ve iç dinamiklerin, kültür bölgelerinin sınırları içinde, yeni bir
sosyopolitik yapılanmanın ve belki de etnik bağların bir arada tuttuğu yerel yönetimlerin
yavaş yavaş ortaya çıkmasıdır.85 Efe, bu düşüncesini, yaklaşık aynı dönemde Güney
Mezopotamya’da ortaya çıkmaya başlayan şehir devletlerinin oluşturduğu siyasal yapıya
dayandırmakta ve Batı Anadolu ETÇ I döneminin siyasal güçlerini, bugün Anadolu’nun
doğusunda halen hüküm sürmekte olan ağalık sisteminin hakim olduğu feodal yapı ile
karşılaştırmaktadır.86 Buna karşın Batı Anadolu’da kazısı yapılan ETÇ I yerleşimlerinde bu
tür yerel yöneticilere ait olabilecek yapıların ortaya çıkarılamamış olmasını ise, yöneticilerin
sosyal statüsünün henüz mimariye yansıtılabilecek derecede güçlü olmamasına
bağlamaktadır.87 Efe’nin bu görüşü ile koşutluk içinde olan ancak bu görüşten; Anadolu’nun
geneli gibi, Batı Anadolu’nun MÖ 3.binyıldaki siyasi ve sosyo-ekonomik örgütlenme
modelinin, kökleri kendisinde bulunan, Anadolu’ya özgü bir modelle açıklayarak ayrılan
Çevik’in görüşlerini de dikkate almak gereklidir.88
Hemen her konuda gelişmelere sahne olan ETÇ II dönemiyse, Batı Anadolu’da bir
yangın felaketiyle son bulmuş ve ETÇ III dönemine girilmiştir. Troia II, Beycesultan, 81 Efe 2003b, 94. 82 Sevin 1997, 85-86; Sevin 2003, 110. 83 Özdoğan 1998, 77; Sevin 2003, 110. 84 Korfmann 2003, 136; Aktüre 1994, 111-112; Childe 1988; 103-129. 85 Efe 2003b, 100. 86 Efe 2003b, 100. 87 Efe 2003b, 100. 88 Çevik 2004, 341.
Aphrodisias, Ahlatlıbel, Alacahöyük, Polatlı, ve Tarsus’un yanışı ile Demircihöyük’ün
ıssızlaşması bu ortak felaketle ilişkilendirilmektedir. Bu felaketten sonra yakılıp yıkılan kale
ve köylere yerleşilmemiş, yerleşim yeri sayısı azalmıştır. Aynı dönemde Trakya ve
Balkanların da ıssızlaşması istilacıların Balkan Yarımadası’ndan gelmiş olabileceklerini
düşündürmektedir. Bazen Hint-Avrupa kökenli Luwiler’in göçü ile ilgili görülen bu yıkımı
izleyen yıllarda yeni gelenler Güneybatı Anadolu’dan Çukurova’ya değin ilerlemişlerdir89.
Ancak, bu yıkıma neden olanlar konusunda elde kesin bir bilgi yoktur. Bu yıkım, Hint-
Avrupalı kavimlerin göçü ile ilişkilendirilmesine karşın, sözü edilen dönemle ilgili olarak
ortaya atılacak her öneri şimdilik spekülasyondan öteye gidememektedir. Çünkü, yazılı
belgeler olmadan bu kavimlerin başka bir ırkla, etnik grupla veya halkla eşitlemek
imkansızdır. Ancak bu kavimlerin daha sonraları tarihi devirlerde Hattiler olarak bildiğimiz
insanlarla aynı olmaları olasılığı da vardır90. Arkeolojik olarak bu yıkımı yapan halkla ilgili
elimizdeki tek kanıt ise keramiklere dayanmaktadır ve bu kanıt filolojik olarak hiçbir şey
ifade edemeyeceği için ETÇ II sonu itibarıyla Anadolu’ya gelen veya buradaki yıkımı yaptığı
düşünülen halkın Hint-Avrupalılarla özdeşleştirilmesi bir spekülasyondan öteye
gidememektedir91. Yukarda belirtilen ve ilk kez Mellaart tarafından öne sürülen, son dönemde
ise Sevin tarafından gündeme getirilen bu öneriye bir karşı çıkış da Efe’den gelmiştir. Efe, bu
yangınların, geleceğin krallıklarının kurulmasına doğru giden yolda, merkezi siyasal otoriteyi
ele geçirmek amacıyla yapılan mücadelelerin bir sonucu olarak görmektedir.92 ETÇ II’nin
sonunda ortaya çıkan bu yıkımla ilgili tartışmaları bir kenara bırakıp konuya devam edecek
olursak; ETÇ III’ün bütün Batı Anadolu için ETÇ II’nin yoksul bir uzantısı olarak devam
ettiğini belirtebiliriz. Bununla birlikte Troia III-IV ve V evrelerinde önceki döneme göre bazı
küçük farklılıklar da bulunmaktadır.
89 Sevin 1997, 90 ve 2003, 118. 90 Ünal 1995, 369. 91 Ünal 1995, 367-372. 92 Efe 2003b, 116.
B-Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Kültür Bölgeleri:
Batı Anadolu’da yapılan kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan prehistorik
yerleşimler ya da mezarlık alanlarından elde edilen veriler, bölgenin kendi içinde alt kültür
gruplarına ayrılabileceğini göstermiştir. 1940’lı yıllarda Bittel93 daha sonra da Llloyd-
Mellaart94 ve French95 Batı Anadolu’da yaptıkları çalışmalarla bu kültür gruplarını temelde
keramiğe dayanarak saptamışlar ve bunları mimari öğelerle desteklemeye çalışmışlardır.
Son yıllarda Batı Anadolu’da sayısı giderek artan prehistorik kazılar; Bittel, Lloyd,
Mellaart ve French’i haklı çıkarmış ve kısıtlı kazılar ile daha çok yüzey araştırmasına dayanan
bulguların değerlendirilmesi sonucu bu araştırmacıların önerdikleri Batı Anadolu Erken Tunç
Çağı kültür bölgeleri ayrımı giderek kesinlik kazanmaya başlamıştır. Ancak burada hemen
belirtmek gerekir ki en geçi bundan yaklaşık 30-35 yıl önce yapılmış olan bu çalışmalarda
elde edilen sonuçlar elbette ki çok net değildir. Son yıllarda özellikle Kırklareli, Tekirdağ,
Çanakkale, Eskişehir, Kütahya, Afyon, Manisa, Burdur, Antalya ve İzmir gibi illerde
yürütülen kazı çalışmaları uzun süre önce yapılmış olan bu kültürel ayrımların daha da
netleşmesini ve bir miktar değişmesini sağlamıştır.
I-Batı Anadolu ETÇ I Evresi Kültür Bölgeleri:
Erken Tunç Çağı Batı Anadolu’sunda bir kültürler mozayiği ile karşılaşmak hiç de
şaşırtıcı değildir. Batı Anadolu’nun Erken Tunç Çağı’ndaki kültür bölgelerini ETÇ I’den
başlayıp, kazı ve yüzey araştırmalarında ele geçen keramik ve diğer buluntulara dayandırarak
inceleyecek olursak ortaya aşağıdaki profil çıkar. Daha önce de belirtildiği gibi Geç Kalkolitik
Çağ’ın bir uzantısı olan ve bazı araştırmacılara göre bir geçiş evresiyle ortaya çıkan ETÇ I
döneminde esas olarak dört farklı kültür grubundan söz etmek olasıdır.96 Bunlar; daha önce
Bittel’in sözünü ettiği Phrygia-Bithynia grubu;97 19.yy sonu ve 20.yy’ın başlarından beri
bilinen Troia I-Yortan grubu,98 Lloyd-Mellaart kazıları ile netleşen Beycesultan ETÇ I
dönemi99 ve Güneybatı Anadolu ile Göller yöresini içine alan Lykia-Pisidia100 kültür
bölgeleridir.101 (H/Ç-3)
93 Bittel 1942, 160. 94 Lloyd-Mellaart 1962, 116-264. 95 French 1967, 49-100. 96 Efe 2003a, 92; Efe 2003b, 103. 97 Bittel 1942, 160; Efe-Ay 2000, 17-18. 98 Efe-Ay 2000, 29-31; Efe 2003b, 103. 99 Lloyd-Mellaart 1962, 116-134; Efe-Ay 2000, 19-20. 100 Efe 2003b, 103. 101 Kültür bölgelerinin ayrılmasında yapılan isimlendirmelerde alıntı yapılan yazarların zaman zaman kullandıkları Phrygia, Pisidia vb. gibi klasik dönem adlandırmalarında yazım kuralı olarak 1941 yılında Milli
Yukarıda sözü edilen ve çanak çömleğe dayanılarak yapılan kültür bölgelerinin
oldukça kesin hatlarla birbirlerinden ayrılabiliyor oluşu kuşkusuz Geç Kalkolitik Çağ’da
ortaya çıkan kültürlerden gelişmeleri ve bunların kendi içinde coğrafi olarak daha alt gruplara
ayrılabiliyor oluşu ise Efe’ye göre yerel yöneticilerin etki alanlarının bir göstergesidir.102 Bu
alt grupları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
1-Troia I-Yortan kültür grupları:103 (H/Ç-3/4/7)
-Troia ve çevresi
-Lemnos (Limni) Poliochni kültür grubu.
-Yortan grubu
-İzmir ve çevresi
Bu ayrımda dikkat edilmesi gereken nokta Korfmann’ın Yortan hariç diğer grupları Denizsel
Troia Kültürü içinde değerlendirip bunlara ekonomik bir anlam yüklüyor olmasıdır.104 Bu da
Efe’nin sözünü etmiş olduğu yerel yöneticilerin birbiri ile olan ilişkisine bir miktar ışık
tutabilir.
2-Phrygia-Bithynia kültür grupları(Kuzey Marmara-Eskişehir):105 (H/Ç-3/4/7)
-Demircihöyük ve Yukarı Sakarya (Bilecik-Kütahya-Eskişehir/Phrygia Yaylası)
-Marmara Denizi’nin Trakya Kıyıları
-İznik grubu (?)106
Son dönemlerdeki kazı çalışmaları sonucu hakkında oldukça bilgi edinilen Batı
Anadolu’nun kıyı bölgeleri, Phrygia Yaylası, Troia, Yortan ve İzmir çevresi dışında kalan
kesimlerinde, bir başka deyişle Beycesultan ETÇ I dönemi kültür bölgesi ile Lykia-Pisidia
civarında henüz bu şekilde bir alt kültür grubu saptaması şimdilik kaydıyla yapılamamaktadır.
Araştırmaların az olmasına karşın adalarla olan benzerlikleri nedeniyle Güneybatı Anadolu
Eğitim Bakanlığı’nın öncülüğünde başlatılan klasik yapıtların Türk diline kazandırılması girişimi sırasında kabul edilen yazım kuralları kullanılmıştır. 102 Efe-Efe 2001, 53; Efe 2003b, 103. 103 Efe 2003b, 103. 104 Korfmann 2001b, 361. 105 Efe-Ay 2000, 18-19; Efe 2003b, 103. Efe tarafından yapılan bu adlandırmalar sırasında kullanılan Klasik Dönem bölge adlarının Erken Tunç Çağı gibi daha Anadolu’nun yazıyla tanışmadığı ve bu nedenle daha bu bölgelere ne ad verildiğinin bilinemediği bir dönem için kullanılmasının doğruluğu tartışmaya açık olduğundan, bu tür bölge adlarının yanlarına tarafımdan bugünkü coğrafi konumlarına göre günümüz adları eklenmiştir. 106 Bu grubun Phrygia-Bithynia kültür bölgesine ETÇ I’de kesin olarak girip girmediği konusunda şüpheler olmakla birlikte, ETÇ II’den itibaren Phrygia-Bithynia kültür grubuna dahil edildiğini görmekteyiz. Efe 2003b, 104.
sahil kesimi ve Karia bölgesi de Efe tarafından kesin olmamakla birlikte ayrı bir kültür
bölgesi olarak nitelenmektedir.107
II-Batı Anadolu ETÇ II Evresi Kültür Bölgeleri:
Erken Tunç Çağı’nın ilk evrelerine göre hakkında daha çok şey bilinen bu dönemde
Batı Anadolu’da sadece Beycesultan ve Lykia-Pisidia kültür gruplarında belirgin bir değişim
izlenir. Erken Tunç Çağı I için yapılan ana kültürel bölümleme bu dönem içinde geçerli olup
bazı bölgelerin genişlediği gözlenir.
1-Troia-Yortan kültür grupları:108(H/Ç-5)
-Troia ve çevresi
-Lemnos (Limni) Poliochni kültür grubu.
-Yortan grubu
-İzmir ve çevresi
2-Phrygia-Bithynia kültür grupları(Kuzey Marmara-Eskişehir):109 (H/Ç-5)
-Demircihöyük ve Yukarı Sakarya (Bilecik-Kütahya-Eskişehir/Phrygia Yaylası)
-Marmara Denizi’nin Trakya Kıyıları
-İznik-İnegöl grubu
3-Beycesultan kültür grupları (Orta İç Batı Anadolu Kültür Grupları):110 (H/Ç-5)
-Beycesultan ETÇ II grubu
-Acıpayam
-Kusura
-Afyon
-Altıntaş-Örencik
-Tavşanlı-Kütahya
Lykia-Pisidia (Teke Yarımadası-Göller Yöresi)Kültür Grupları:111(H/Ç-5)
107 Efe 2003b, 103. 108 Efe 2003b, 104. 109 Efe 2003b, 104. 110 Her ne kadar Beycesultan buranın en büyük ve kazısı yapılmış en eski yerleşimlerinden birisiyse de bu kültür grubunu coğrafi olarak “Orta İç Batı Anadolu Kültür Grubu” olarak ayıran Prof.Dr. Turan Efe’ye katılmak daha sağlıklı olacaktır. Efe 2003b, 104. 111 Efe 2003b, 104.
-Elmalı
-Burdur
-Hoyran-Gencali
-Beyşehir
III-Batı Anadolu ETÇ III Evresi Kültür Bölgeleri:
Anadolu’nun, coğrafi olarak Mezopotamya’dan belirgin sınırlarla ayrılabildiği için
burada çevre kültürlerden farklılaşarak ayrı bir uygarlığın ortaya çıktığını ve buna Anadolu
Tunç Çağı Uygarlığı dendiğine yukarıda değinilmişti. Burada hemen eklemek gerekir ki bu
sınırlar her ne kadar kültürel ilişkilerde zorluk çıkarsa da yine de izole bir kültür oluşmasına
neden olmamıştır. Sadece, Mezopotamya’nın Batı Anadolu’da dominant bir etkisi
hissedilmemiş buna karşın özellikle ETÇ II’nin ikinci yarısından itibaren, Uruk döneminde
Mezopotamya’da başlayan kentleşmenin etkileri daha önce de belirtildiği gibi Batı
Anadolu’da da hissedilmiş ve bu etkiler ETÇ III dönemiyle birlikte hızını arttırarak devam
etmiştir. Bunu yerleşim dağılımındaki değişimden de anlamak olasıdır. ETÇ III ile birlikte
Batı Anadolu’da yerleşim sayısında birdenbire görülen düşüşe karşın yerleşimlerin
büyüklüklerindeki artış, insanların giderek kentlerde toplandıkları şeklinde
yorumlanmaktadır.112 Ticaretin gelişmesi kervan yollarının önemini arttırmış, özellikle
Troia’dan izlenebildiği gibi oldukça uzak mesafelerle olan ticaret sonucu son derece farklı
malların Anadolu’ya girdiği gözlenmiştir.113
Bu dönemde, Efe’nin de belirttiği gibi, Büyük Kervan Yolu’nun (H/Ç-6) batı ucunu
oluşturan Troas’tan Eskişehir ve Yukarı Sakarya ovalarına kadar uzanan bölgede çanak
çömlekte önemli ortak özellikler ortaya çıkmaya başlar. Bu bölge “Red Coated Ware” olarak
adlandırılan keramiğin koyu kırmızı ve kırmızımsı kahverengi çeşidini yoğun olarak
içerirken; batıda İzmir bölgesinin Troas’tan giderek farklılaşarak İç Batı Ege ve Ege Adaları
ile ilişkilerini yoğunlaştırır.114 Buna karşın Troia’nın IV’ten başlayarak Anadolu ile kurduğu
yakın ilişki Troia IV ve V’in Korfmann tarafından Anadolu Özellikli Troia Kültürü olarak
adlandırılmasına neden olacaktır. Tüm bu gelişmelere rağmen, keramiğin aşağı yukarı önceki
kültür bölgelerine göre gruplar oluşturması ve kısmen yerel keramik niteliklerindeki
devamlılık, en azından kültür bölgeleri içinde eskiden gelen köklü etnik, politik yapının fazla
sarsılmadan devam ettiği izlenimini verir.115
112 Efe 2003b, 118. 113 Korfmann 2001b, 355-368. 114 Efe 2003b, 120. 115 Efe 2003b, 121.
Sonuç olarak, Geç Kalkolitik Çağ sonunda ortaya çıkan kültürel kırılış ile Batı
Anadolu’da yeni bir kültürel kimlik oluşmaya başlar ve bu ETÇ I’e geçiş evresi ve ETÇ I’de
olgunlaşarak, ETÇ II ile birlikte yukarıda sözü edilen kültürel grupların yayılım alanları
içinde, merkezi siyasal otoritelerin idaresindeki ilk kent yerleşmelerinin ortaya çıkmasıyla
sonuçlanır. Bu durum Efe’nin de belirttiği gibi “Neolitik ve Kalkolitik Çağlarda, coğrafyanın
ve etnik, kültürel değerlerin sınırlarını belirlediği yerel kültürler ve çanak çömlek grupları
mozayiğinin Erken Tunç içlerine doğru zamanla siyasal kimlik kazanmaya başladığı ve bu
gelişmenin bölgede ETÇ III krallıklarının kurulmasına zemin hazırladığı şeklinde
yorumlanabilir.”116
116 Efe 2003b, 126.
Bölüm III
BATI ANADOLU ERKEN TUNÇ ÇAĞI KRONOLOJİSİ
Klasik olarak Erken Tunç Çağı, Mısır’daki Aşağı ve Yukarı Krallıkların birleşme
tarihine göre başlatılmakla (MÖ 3100) ve üç ayrı dönemde incelenmekle birlikte, Ege
Kronolojisi üzerine çalışmaların başladığı son yüz yıl içerisinde kırktan fazla araştırmacı
tarafından MÖ 4000’den başlayıp MÖ 1700’e kadar olan zaman dilimi içinde çok değişik
öneriler ileri sürülmüştür.117 Belirtilen tarihler için öneri getirenler arasında oldukça ilginç
isimler bulunmaktadır. Örneğin; Treuil Ege Kronolojisi için Erken Tunç Çağı’nı MÖ 4000’de
başlatırken, Easton MÖ 3600’ü, Evans MÖ 3400’ü, Cadogan MÖ 3300’ü, Renfrew MÖ
3200’ü önermekte, bu önerileri, Hood’un MÖ 3000 önerisi ile, Childe’ın MÖ 2800 ve
Schachermeyr’in MÖ 2600 önerisi izlemektedir.118
Mimari, keramik, ölü gömme, küçük buluntu ve metal eserler gibi buluntular kriter
alınarak yapılan bu ayrım için verilen tarihler arkeologlar arasında halen bir tartışma konusu
olmakla birlikte yapılan yeni kazıların sonuçlarıyla her geçen gün daha sağlıklı
tarihlendirmelere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Batı Anadolu ETÇ kronolojisi genellikle
bölgedeki en eski ve en kapsamlı kazı olan Troia kazısı göz önünde bulundurularak
yapılmaktadır. Yine klasik olarak kabul edilen bir başka olgu, Troia tabakalanmasının Batı
Anadolu kronolojisi ile eşleştirilerek;
-Troia I = ETÇ I
-Troia II = ETÇ II
-Troia III-V = ETÇ III olarak kabul edilmesidir. Ancak bu son derece kaba bir
tarihlendirmedir ve daha ayrıntılı tarihlendirmeler de vardır. Schliemann, Blegen, Mellaart,
Burney, Korfmann ve son olarak Kıta Yunanistan’ı, Ege Adaları ve Batı Anadolu’dan
derlediği radyokarbon tarihlemeleri ile Manning bu kronoloji üzerine değişik önerilerde
bulunmuşlardır. Bu öneriler aşağıda da görülebileceği gibi MÖ 4000-1700 yılları arasındaki
2300 yıllık dönemi kendi içinde Erken Tunç Çağı I-II ve III olarak bölen değişik
araştırmacıların önerileridir.119
117 Manning 1995, 34. 118 Manning 1995, 35. 119 Ege Erken Tunç Çağı için öneri getirenler elbette sadece sözü edilen bilim adamları değildir. Yukarıda belirtildiği gibi kırktan fazla araştırmacı bu konuda öneride bulunmuşlardır. Burada adı geçenler ise bu konudaki tarihsel gelişimi örneklemek için seçilmişlerdir.
a-Schliemann’ın önerisi:120
Batı Anadolu ETÇ I...................................Troia I....................................MÖ 2750-2500
“ “ ETÇ II................................. Troia II..................................MÖ 2500-2300
“ “ ETÇ III.................................Troia III-IV-V.......................MÖ 2300-1900
b-Blegen’in önerisi:121
Carl W. Blegen Troy and The Trojans adlı yapıtında Troia kazıları sonucuna
dayanarak, burada sekiz ayrı tabakanın bulunduğunu belirtmekte ve bu tabakaların ilk beşinin
ETÇ ile uyumlu olduğunu iddia etmektedir. Blegen’e göre:
Batı Anadolu ETÇ I...................................Troia I....................................MÖ 3000-2500
“ “ ETÇ II..................................Troia II..................................MÖ 2500-2200
“ “ ETÇ III................................Troia III-IV-V........................MÖ 2200-1800
olarak tarihlenmekte ve alt birimler olan Troia IV MÖ 2050-1900 ve Troia V MÖ 1900-1800
olarak belirtilmektedir.
c-Mellaart’ın önerileri:
Önerileri sözcüğünden de anlaşılacağı gibi Mellaart bu konuda birden çok öneri
getirenlerdendir. Bu önerilerin ilki, önceki önerilerle yaklaşık olarak uyumluyken, ikincisi
C14 verilerine dayanarak yaptığı ve tarihleri daha erkene çeken bir öneridir.
*Mellaart’ın ilk önerisi:122
Batı Anadolu ETÇ I...................................Troia I.........................MÖ 3100/3000-2750
“ “ ETÇ II..................................Troia II.......................MÖ 2750/2700-2300
“ “ ETÇ III................................Troia III-IV-V.............MÖ 2300-1900
**Mellaart’ın ikinci önerisi:123
Batı Anadolu ETÇ I..........Poliochni I / Thermi I / Kumtepe IA-IB.........MÖ 4000-3400
“ “ ETÇ II...................................Troia I-II.................................MÖ 3400-2700
“ “ ETÇ III..................................Troia III...............................MÖ 2700-2150
Bu öneride ilk dikkati çeken nokta Troia I’in ETÇ I ile eşleştirilmemiş olmasıdır. Bunun
nedeni, Mellaart’a göre ETÇ I döneminde Troia’da bir yerleşme olmadığı yolundaki
düşüncesidir.
120 Blegen 1963, 173. 121 Blegen 1963, 174. 122 Mellaart 1959, 162. 123 Yakar 1979, 51-67.
d-Burney’in önerisi:124
Batı Anadolu ETÇ I......................................Troia I................................MÖ 3600-3100
“ “ ETÇ II.....................................Troia II..............................MÖ 3100-2600
“ “ ETÇ III...................................Troia III-IV-V....................MÖ 2600-1900
e)Easton’ın önerisi:125
Easton bu önerisini karbon 14 verilerine ve öneriyi yaptığı zamana dek yapılan
kazılardan elde edilen sonuçlara dayandırmaktadır. Bunun yanı sıra karşılaştırmalı bir
kronolojik yaklaşımla Erken Helladik kronolojiyi, Mısır’dan elde edilen verileri, Tarsus,
Beycesultan, Thermi gibi değişik kazı alanlarından elde edilen verileri kullanmakta, ancak
sonuçta bunların hepsini Troia ile bütünleştirerek yine Troia kronolojisini temel almakta ve
önerisini Troia’nın yapı katlarının başlangıç tarihleri ile yapmaktadır.
Troia I..................MÖ 3600
Orta Troia I..........MÖ 3420
Troia II.................MÖ 3100
Troia II-6..............MÖ 2700
Troia III................MÖ 2560
Troia IV................MÖ 2380
Troia V.................MÖ 2150
Troia V’in sonu....MÖ 1970
Görüldüğü gibi Easton Troia’ya dayandırdığı Erken Tunç Çağı Batı Anadolu kronoloji
önerisini Erken Tunç Çağı’nı MÖ 3600’den başlatmakta ve MÖ 1970’de Troia V’in sonu ile
bitirmektedir. Bu öneri de, bundan önceki verilen ve bundan sonra verilecek olan bütün
öneriler de bu bölümün sonunda tartışılacaktır.
f-Korfmann’ın önerileri:
M.Korfmann da bu konuda birden çok öneride bulunanlardandır. Korfmann’ın ilk
önerisi Troia kazılarına başlamadan önceki Beşik-Yassı ve Sivritepe ile Beşik Mezarlığı
dönemine ait olan ve Turan Efe ile Jurgen Seeher’in çalışmalarını da göz önünde
124 Yakar 1979, 51-67. 125 Easton 1976, 160-161.
bulundurarak yaptığı öneridir126. Diğer önerileri ise Troia kazılarına başladıktan sonraki
dönemine ait olan önerilerdir.
*Korfmann’ın ilk önerisi:127
Batı Anadolu ETÇ I..................Troia I (a-f) / Kumtepe IC...............MÖ c.2900-c.2600
“ “ ETÇ II.................Troia II (a-e)....................................MÖ c.2600-c.2300
“ “ ETÇ III...............Troia II (f-g) / Troia III-IV-V..........MÖ c.2300-c.2000
**Korfmann’ın ikinci önerisi:
Batı Anadolu ETÇ I..................................Troia I...........................MÖ 3500-3100/3000
“ “ ETÇ II.................................Troia II..........................MÖ 3100/3000-2500
“ “ ETÇ III................................Troia III........................MÖ 2500-1900/1700
olarak belirlenen bu kronoloji Korfmann’ın Troia’da yaptığı 1991-1992 yılları kazı
sonuçlarına dayanmaktadır. Bu yıllarda yapılan kazılar sırasında, D5 plankaresi128 olarak
adlandırılan ve popüler adıyla Schliemann Yarması denilen açmada ortaya çıkarılan savunma
duvarı önünden alınan C14 örnekleri bu öneriyi destekler niteliktedir129.
Son yıllarda interdisipliner hale getirilen ve yüksek teknolojinin en son ürünlerinin
kullanıldığı Troia kazısının verdiği sonuçlar bununla kalmamaktadır. Henüz kesin olmamakla
birlikte Korfmann tarafından bir üçüncü öneri daha getirilerek daha önceki öneriler
değiştirilmeye çalışılmaktadır.
***Korfmann’ın üçüncü önerisi:
Korfmann bu önerisinde Kumtepe kazılarının da sonuçlarını değerlendirerek oldukça
değişik bir öneri getirmektedir. Buna göre Troia höyüğünde Troia I’den daha eski bir
tabakanın var olması ve daha önce Erken Troia I’e ait olduğu düşünülen 103’nolu apsisli evin
de bu tabaka içine yerleşmesi130, bütün bunlara ek olarak bu yeni tabakadan elde edilen C14
sonuçlarının MÖ.3250 tarihini vermesi bu yeni önerisinin temellerini oluşturmaktadır.
Korfmann’ın belirttiklerinden, tam olarak netleşmemiş olsa da aşağıdaki gibi bir kronoloji
ortaya çıkmaktadır131.
126 Korfmann 1989b, 271-278. 127 Korfmann 1989b, 278. 128 Korfmann 1994, 327. 129 Korfmann 1993, 382. 130 Korfmann 1994 330. 131 Bu kronoloji Korfmann’ın kazı sonuçlarından yola çıkılarak yaratılmış göreli bir kronolojidir ve kesin değildir.
Batı Anadolu ETÇ I........Kumtepe IB / Troia I’den eski ön evre132.......MÖ 3250-2900
“ “ ETÇ II.......................Troia I.............................MÖ 2900-2400
“ “ ETÇ III.................Troia II-III-IV-V.................MÖ 2600-1700
Troia’da yapılan kazılar her yıl son derece yeni buluntular verdiğinden doğal olarak
buranın kronolojisi kazıcısı tarafında sıkça değiştirilmektedir. Her yıl yayınlanan kazı
raporları ve Studia Troica adlı Troia çalışmaları ile ilgili süreli yayın izlendiğinde bu yeni
tarihler rahatlıkla saptanabilmektedir. Bu yayınlarda verilen bir başka kronoloji ise sadece
Troia’nın I-II ve III. katları ile ilgilidir. Ancak; Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kronolojisi
açısından Troia kazılarının verdiği bilgilerin çok önemli olması bu kronolojinin de dikkate
alınmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Korfmann’ın sadece Troia için belirlediği ve 1999
yılında yayınladığı kronolojiyi burada Korfmann’ın dördüncü önerisi olarak belirtmekte yarar
olduğunu düşünüyorum.
****Korfmann’ın dördüncü (Troia I-II-III için) önerisi:
Troia I-II...........MÖ c.2600-2400
Troia II-III........MÖ c.2450-2300
Bu öneriler hakkında Korfmann; “bu konudaki son cevap, daha sonraki
kampanyalarla ortaya çıkacak” demektedir133.
*****Korfmann’ın beşinci önerisi:
Korfmann 1999 yılında sadece Troia’nın kültür katlarının kronolojisini yaparak
belirttiği dördüncü önerisinin sonunda söylediği ve yukarıda belirtilen tümcesinden sonra
gerçekten de sözünü tutmuş ve hemen iki yıl sonra, 2001 yılında yapılan Troia sergisi için
hazırlanan kitaptaki makalesinde134 aşağıda gösterilen öneriyi geliştirmiştir.
Batı Anadolu ETÇ I.............. Troia I’den eski ön evre..............MÖ c.3300-2920
“ “ ETÇ II..............Troia I-II-III................................MÖ 2920-2200
“ “ ETÇ III.............Troia IV-V..................................MÖ 2200-1700
Ancak hemen belirtmekte yarar var, bu öneri yine Troia’nın kültür katlarının Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı kronolojisi içinde nereye denk geldiğini göstermek için yapılmıştır.
Korfmann’ın bu makalede yazdıklarından da anlaşılabileceği gibi yeni bir Batı Anadolu Erken
Tunç Çağı kronolojisi önermek gibi bir niyeti yoktur.
132 Korfmann 1997a, 215. 133 Korfmann 1999, 358. 134 Korfmann 2001a, 347-348.
g-T.Efe ve Ay’ın önerisi:135
Efe ve Ay 2000 yılında yaptıkları bu öneride, Geç Kalkolitik Çağ kültürlerinden
geliştiğini belirttikleri Batı Anadolu ETÇ kültürünün başlangıcını kesin çizgilerle
ayırmamakta ve araya bir Geç Kalkolitik Çağ’dan Erken Tunç Çağı’na geçiş evresi
(Transitional Period) ekleyip bu evreye de ETÇ IA evresi adını vererek MÖ 3300(?)
tarihinden başlatmaktalar. Yaklaşık 300 yıl süren bu evreden sonra ETÇ IB evresi gelmekte
ve MÖ 2700’lerde bu evre sona ererek ETÇ II evresi başlamaktadır. Yaklaşık 300’er yıllık
dilimler halinde devam ettirdikleri kronolojide sırayı bundan sonra MÖ 2400’lerde başlayan
ETÇ III evresi almakta ve bu evre MÖ III.binyılın sonlarında bir başka deyişle MÖ
2000’lerde sona ermektedir. Efe-Ay ikilisinin bu öneriyi keramik ve mimari buluntuların yanı
sıra Yakar’ın136 Mezopotamya ile Anadolu’yu karşılaştırdığı ve kentleşme olgularının ön
plana çıktığı öneriden de yararlanarak hazırladıkları anlaşılmakta.
Batı Anadolu ETÇ IA (geçiş evresi)...............................MÖ 3300(?)/3200-3000
“ “ ETÇ IB (ETÇ I)........................................MÖ 3000-2700
“ “ ETÇ II.......................................................MÖ 2700-2400
“ “ ETÇ III......................................................MÖ 2400-c.2000/1800
h)Yakar’ın Mezopotamya ile Batı Anadolu’yu karşılaştırdığı öneri:137
Batı Anadolu Mezopotamya
MÖ 4000-2700 Kentleşme öncesi dönem MÖ 4000-2800 Kentleşme
MÖ 2700-2400 İlk Kentler/Kent Devletleri MÖ 2800-2300 Kent Devletleri
MÖ 2400-2000 Krallıklar Dönemi MÖ 2300’den itibaren ilk devlet (Akkad)
Yukarıdaki çıkarımı yapan Yakar, daha sonra yerleşim tipi, kültürel ilişkiler,
ekonomik etkiler, sosyo-ekonomik yapı, siyasi organizasyon gibi kriterleri arkeometrik
sonuçlarla birleştirerek ve bunları Troia, Limantepe, Küllüoba, Demircihöyük ve Karataş-
Semayük üzerinde sınayarak; Batı Anadolu için Erken Tunç Çağı başlangıcını erken
III.binyıla vermekte ve Erken Tunç Çağı’nın bitişi içinse II.binyılın başlarını önermektedir.138
i-Sevin’in önerisi:
135 Efe-Ay 2000, 36; Efe 2003b, 97-118. 136 Yakar 1985, 137 Yakar 1985 ve Efe 2003b, 129. 138 Yakar 2002a, 448-449; Yakar 2002a, 452-453.
Sevin, Anadolu’nun prehistorik dönemlerine toplu ve kapsamlı bir bakış getiren yeni
yayınında139 Erken Tunç Çağı için aşağıdaki kronolojiyi kullanmaktadır.
ETÇ I...............................MÖ 3200/3000-2700/2650
ETÇ II..............................MÖ 2700/2650-2500/2400
ETÇ III.............................MÖ 2500/2400-2000
j-TAY Projesi kapsamında kullanılan kronoloji:140
Anadolu’nun kültür envanterinin çıkarılması açısından son derece önemli ve başarılı
bir proje olan “Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri” (TAY) projesinin en önemli ayağını
oluşturan Erken Tunç Çağı yerleşmelerinin incelendiği dördüncü cildinde Harmankaya
tarafından kaleme alınan genel değerlendirme makalesinde kullanılan kronolojiye göre; ETÇ I
evresi, kasabalardan kentlere geçişi; ETÇ II evresi, ilk büyük kentleri; ETÇ III evresi ise,
feodal kent devletlerinin başladığı dönemi tanımlamakta ve bu evrelerin başlangıç ve bitişleri
için aşağıda yazılan yaklaşık tarihler kullanılmaktadır.
ETÇ I....................MÖ 3300/3200-2650 (Kasabalardan kentlere geçiş evresi)
ETÇ II...................MÖ 2650-2400 (İlk büyük kentler evresi)
ETÇ III.................MÖ 2400-2000/1900 (Feodal kent devletleri evresi)
Ancak bu kronoloji bütün Anadolu için bir genel kronoloji olup Batı Anadolu’yu da
diğer bölgelerle birlikte değerlendirmektedir. Buna karşın, yukarıda Jak Yakar tarafından
verilen öneriyle sayısal olarak olmamakla birlikte, bu evrelerde ortaya çıkan ekonomik, siyasi
ve kültürel gelişmelere yaklaşım açısından benzerlikler barındırmaktadır.
k-Radyokarbon tarihlemeleri:141
Beşiktepe, Troia, Demircihöyük, Aphrodisias ve Karataş-Semayük’ten alınan
örneklerin incelenmesi ve kalibre edilmesi sonucu aşağıdaki görünüm ortaya çıkmaktadır.
Yapılan analizler ve kalibrasyon iki ayrı sisteme göre hesaplanmış olduğundan yukarıda sözü
edilen her yerleşim için iki ayrı sonuç bulunmakta ve bunlar a ve b olarak gösterilmektedir.
*Beşiktepe/Erken Troia I:
a-MÖ 2901-2883 ve 2912-2879
b-MÖ 2901-2882 ve 2917-2799
139 Sevin 2003, 100. 140 TAY-IVa 7-28 141 Tarihlemelerin tamamı Manning 1995, 188-191’den alınmıştır.
*Troia “IIg” (=Troia III-V):
a-MÖ 2078-2047 ve 2088-2039
b-MÖ 2174-2060 ve 2198-2042
*Demircihöyük Ön-Troia I’den Troia I’e142:
C evresi için:
a-MÖ 3110-3030 ve 3140-3010
b-MÖ 3264-2982 ve 3336-2921
E evresi için:
a-MÖ 2609-2583 ve 2651-2648
b-MÖ 2614-2581 ve 2824-2513
H evresi için:
a-MÖ 2854-2821 ve 2859-2816
b-MÖ 2840-2619 ve 2857-2593
L evresi için:
a-MÖ 2785-2735 ve 2640-2624
b-MÖ 2860-2702 ve 2884-2634
M evresi için:
a-MÖ 2870-2841 ve 2878-2585
b-MÖ 2831-2637 ve 2874-2588
*Aphrodisias Tunç Çağı 3-4 için143:
a-MÖ 2570-2400 ve 2850-2820
b-MÖ 2554-2382 ve 2657-2249
*Karataş-Semayük II.kat:
a-MÖ 2789-2731 ve 2647-2620
b-MÖ 2869-2698 ve 2895-2623
142 Demircihöyük’ün belirtilen evreleri Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ile çağdaştır ve bu konudaki bilgiler mezar ve mezarlıkların incelendiği 4.Bölümde verilecektir. 143 Aphrodisias Tunç Çağı 3-4, Batı Anadolu kronolojisinde Erken Tunç Çağı ile çağdaştır. Bu konudaki ayrıntılı bilgi, mezar ve mezarlıkların incelendiği 4.Bölümde verilecektir.
Yukarıda verilen tarihler, sözü edilen yerleşimlerin değişik katlarından geldiği ve diğer
katlarda ya da yapı evrelerinde başka örnekler ele geçmediği için sadece fikir vermek
amacıyla burada belirtilmiştir. Bu nedenle ortaya çıkan sonuçlar bulundukları tabaka için
mutlak sonuçlar olsa da sadece bunlara bakılarak kesin bir Erken Tunç Çağı kronolojisi
yapmak bir başka deyişle kesin bir başlangıç ya da son belirlemek şimdilik olası değildir. Bu
değerlerin keramik, mimari, küçük buluntu gibi diğer kazı materyalleri ile beraber
değerlendirilmesi durumunda ise daha anlamlı sonuçlar alma olasılığı yüksektir.
Sonuç olarak Batı Anadolu ETÇ kronolojisi yapılan yeni kazılar ve uygulanan yeni
arkeometrik yöntemlerdeki gelişmeler sonucu oldukça değişeceğe benzemektedir. Ayrıca, bir
tek Troia’dan yola çıkarak kronoloji oluşturma fikri ise giderek geçerliliğini yitirmiştir. Bu
nedenle Batı Anadolu’daki diğer yerleşimlerden elde edilen sonuçlar da dikkate alınmaya
başlanmaktadır.
Ayrıca dikkat çekici bir nokta da Erken Tunç Çağı’nın sonunun ister Batı Anadolu’da
isterse de Orta Anadolu’da olsun MÖ 1800-1700’den daha geçe gitmemesidir. Bu tarih
bilindiği gibi yaklaşık olarak Asur Ticaret Kolonileri’nin Anadolu’ya gelişi bir diğer deyişle
Anadolu’da yazıya geçilmesiyle tarih öncesi dönemlerin kapanarak tarih dönemlerinin
başlamasıyla eş zamanlıdır. Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nın başlangıç tarihleri ise asıl
tartışmanın olduğu noktadır ve yukarıdaki önerilerden de izlenebileceği gibi MÖ 4000-3000
arasındaki bin yıllık süre içinde değişik tarihlere oturtulmaktadır. MÖ IV.binyıl içine ve
özellikle IV.binyıl son çeyreğine bir başka deyişle MÖ 3300-3000 arasına gelen tarihlerin
birçok araştırmacı tarafından genellikle Erken Tunç Çağı’nın başlangıcı olarak kabul ediliyor
olması ise yine Mezopotamya ile ilişkili gibi görünmektedir. Bilindiği gibi bu tarihler
Mezopotamya’da yaklaşık olarak Geç Uruk Dönemi ile Mezopotamya Erken Tunç
Çağları’nın bir başka deyişle Cemdet-Nasr evresinin başlangıcına denk düşmektedir.144
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürlerinin özellikle kesintisiz bir kültürel geçişle
Geç Kalkolitik Çağ’da oluşan kültürlerden gelişerek kendi içinde bir bütün oluşturacak
şekilde Anadolu Tunç Çağı Uygarlığı’nı oluşturduğu düşüncesi şimdilik kaydıyla geçerli
kabul edilecek olursa Efe ve Ay’ın önerisinin Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kronolojisinin
oluşturulmasında önemli bir rol oynayabileceğini kabul etmek yerinde olabilir. Bu durumda
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kronolojisini klasik olarak ETÇ I-II-III olarak yorumlamak
yerine Geç Kalkolitik Çağ’dan bir geçiş evresiyle ayırmak ve daha sonra ETÇ I-II-III ayrımını
da buna eklemek bir başka deyişle ETÇ I’i kendi içinde ETÇ IA ve IB olarak alt evrelere
144 Roaf 1996, 58.
ayırıp, IA evresini de Geç Kalkolitik Çağ’dan geçiş evresi olarak görmek bütün evreleri kesin
çizgilerle ayırmaktan daha iyi sonuç verebilir.
Ayrıca, yukarıda da değinildiği gibi Korfmann’ın Troia’da Troia I’den daha eski bir
tabakanın varlığını kabul etmesi, bu tabakanın Kumtepe IB ile eşzamanlı tabakaları ile
uyumlu olarak gösterilmesi, bunun yanı sıra Troia’da ortaya çıkan kültürel değişim sonucu
Troia III’den sonra Denizsel Troia Kültürü’nün yerini Anadolu Özellikli Troia Kültürü’ne
bırakması bu öneriyi destekleyebilecek diğer öğelerdir. Coğrafi tanımın yapıldığı ve Batı
Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda neler olduğunun incelendiği birinci bölümde de belirtildiği
gibi coğrafi olarak doğu ve güneydoğusu ile arasında doğal sınırlar bulunan bu bölgenin
Efe’nin145 de belirttiği gibi kendi içinde daha eski dönemlerden gelişerek farklı bir uygarlık
yaratması da kabul edilebilir bir öneridir.
Yakar ve Harmankaya’nın ekonomik, siyasal ve kentsel gelişme ölçütleri açısından
konuya yaklaşımları, bir başka deyişle ETÇ I’in kasabadan kente geçiş, ETÇ II’nin ilk büyük
kentlerin ortaya çıkışı olarak görülmesi ve ETÇ III’ün feodal devlet ya da beyliklerin
habercisi oluşu görüşü de aslında Korfmann’ın yaptığı kültürel bölümlemeye ters
düşmemektedir. Bu nedenle sözü edilen iki görüşün gelecekte yapılacak yeni kazılar ve
devam eden kazılardan gelecek yeni verilerle birbiriyle kaynaştırılabileceğini düşünmekte bir
sakınca yoktur.
145 Efe 2003, 92.
Bölüm IV
BATI ANADOLU ERKEN TUNÇ ÇAĞI MEZARLARI
Daha önce, coğrafi ve kültürel ayrımın incelendiği üçüncü bölümde Batı Anadolu
olarak saptanılan sınırlar içindeki Erken Tunç Çağı yerleşimlerinden, kazısı yapılanlarda
ortaya çıkarılan mezarlık alanları, yerleşim içi tekil gömüler ya da yerleşiminde herhangi bir
kazı çalışması yapılmayıp sadece mezarlığı kazılan yerler bu bölümde incelenecektir.
İnceleme sırasında mezarın ya da mezarlık alanının bulunduğu yerle ilgili coğrafi bilgiler
verilecek, mezarların tipi, gömü tarzı ve mezar armağanları bu çalışmanın giriş kısmı ve II.
Bölümünde değinilen kavramlar açısından irdelenerek sonuç bölümünde geleneğin oluşumu
ve uygulamaları ile ilgili açıklamalar için bir veri tabanı oluşturulmaya çalışılacaktır.
Kullanım kolaylığı açısından bu bölüm alfabetik olarak hazırlanmıştır. (H/Ç-8/9)
Adsız/Manisa:
İl: Manisa
İlçe: Gölmarmara
Konum ve Buluntular:
Marmara Gölü güney kıyısında, aşağıda incelenecek olan Ahlatlı Tepecik yerleşiminin
4km batısında, Sardis kazı ekibi tarafından saptanan düz yerleşim hakkında verilen bilgiler
arasında burada rastlanan keramiklerin ETÇ’dan itibaren bir yerleşime işaret ettiği ve yaklaşık
150m çapındaki bu düz yerleşimin üzerinde bazı duvar kalıntıları ile dönemi tam olarak
saptanamayan bir taş sandık mezarın bulunduğu belirtilmektedir.146 Bu bilgilerden yola
çıkarak ve yakınlardaki Ahlatlı Tepecik ETÇ yerleşimi ve mezarlık alanı dikkate alınarak
burada da küçük bir yerleşimin ve belki de bu yerleşime ait bir mezarlık alanının olabileceği
önerisini getirmek olasıdır.
Ağaçbeyli/Kureş:
İl: Uşak
İlçe: Sivaslı
Konum ve Buluntular:
Ağaçbeyli köyünün batısında yer alan ve Gavur Kuyusu olarak adlandırılan mevkiide
yapılan yüzey araştırmasında Yortan tipi pithos mezarlar bulunan, tahrip edilmiş bir mezarlık 146 Greenewalt 1983, 164; TAY-IVb, Adsız/Manisa
alanı N.Fıratlı tarafından rapor edilmiştir.147 Uşak-Selçikler kazısı bağlamında 1966-1970
yılları arasında yapılan yüzey araştırmaları sırasında saptanan bu mezarlık alanı ile ilgili
olarak başka bir bilgi bulunmamaktadır. (Lev-1/1-2)
Ahlatlı Tepecik:
İl: Manisa
İlçe: Akhisar
Konum:
İlçenin 25km güneyindeki Tekelioğlu Köyü’nün batısında Marmara Gölü kıyısında
bulunan bu yerleşimin Erken Tunç Çağı’ndan Roma’ya kadar iskan edildiği saptanmıştır.148
(Lev-2/1) Dolayısıyla mezarlık alanı da Erken Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar değişik
dönemlerde kullanılmıştır. Erken Tunç yerleşimi ise tepenin güney kesiminde ortaya
çıkarılmıştır. Mezarlık da yine aynı yerde, ETÇ yerleşiminin güney yanında ortaya çıkarıldığı
için “Güney Mezarlık” adı verilmiştir. (Lev-2/2)
Tarihleme:
Mezarlıkta ve yerleşim alanında yapılan kazı çalışmaları sonucu Erken Tunç Çağı I ve
II, özellikle de Troia I ve II ile çağdaş ve benzerlerine Beycesultan, İasos, Karataş-Semayük
ve Aphrodisias’ta da rastlanılan çanak çömleklerin burada da ele geçmesi Ahlatlı Tepecik’in
kazıcıları tarafından MÖ 3000-2500 yılları arasına tarihlenmesini sağlamıştır.149
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek mezar, taş sandık mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon
3-Açıklama:
Höyükte ve mezarlık alanında sadece iki sezon süren kazılar sonucu ETÇ’na ait altı
pithos mezar ve beş adet de sandık mezar ortaya çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra göl kıyısında
iki adet çömlek gömü içinde bebek mezarı ortaya çıkarılmıştır bu çömlekler arasında yön
birliği yoktur. Aynı yerde ortaya çıkarılan sandık mezar hakkında ise kazı raporlarında bilgi
verilmemiştir. Geri kalan mezarlar daha geç devirlere aittir. Ortalama yükseklikleri 1,05m ile
1,50m arasında değişen pithosların çapları da 0,80m ile 1,05m arasındadır.150
147 Fıratlı 1970, 120; Mellink 1970, 163. Aynı yerleşim TAY-IVb’de Gavurkuyusu adıyla listelenmiştir. 148 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77; Mitten-Yüğrüm 1969, 125; TAY-IVa, Ahlatlı Tepecik 149 Mitten-Yüğrüm 1974, 27; Mitten-Yüğrüm 1969, 127; Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 150 Mitten-Yüğrüm 1974, 26.
Ahlatlı Tepecik ETÇ mezarları pithos ve sandık mezarlardan oluşmakta, pithos
gömülerin ağızları doğuya bakmakta, küçük çömleklere konulmuş olarak bulunan çocuk
mezarlarında ise yön birliği bulunmamaktadır.151 Büyük pithosların çevresinde dört adet dikey
kulp bulunmakta, bazılarında ağız kısmında boynuz biçimli tutamaklara rastlanmakta olup,
pithos içindeki iskeletler başları doğuya yönlendirilmiş, yüzleri kuzeye bakar şekilde ve
hocker tarzında konulmuştur.152
Pithos mezarlarla çağdaş olan sandık mezarlar, oldukça basit tarzda, şistten plakalarla
çevrelenmiş, içindeki buluntular dahil her türlü niteliğiyle pithos mezarlara benzeyen ve
Kykladlar ile Iasos’da ortaya çıkarılan mezarlarla büyük benzerlikler gösteren gömülerdir.153
1967 yılı kazılarında ortaya çıkarılan ve AT 67.10; 24, 25 ve 42 olarak numaralanan
pithos gömülerin içinde en önemlisi 10 numaralı olanıdır. Ağız ve üst kısmı kırık durumda
olan bu pithos, 1,55m boyunda, ağız kısmının altında dört dikey kulbu bulunan, ayrıca ağızda
dört tane de boynuz biçimli tutamağa sahip bir gömüdür.154 (Lev-3/1) Pithosun içindeki kemik
ve kafatası parçaları tekil gömü olduğunu göstermekte, ölü hediyesi olarak da iki tane kırmızı
renkli, küresel biçimli çömlek; bir bakır hançer (Lev.3/2) ve silindirik bir kolye ucu ele
geçmiştir.155
Kazı raporunda numarası belirtilmeyen bir diğer pithos mezarda ise hocker tarzında
yatırılmış ve başları doğuya bakan iki iskeletin bulunduğu belirtilmektedir.156 Yukarıda sözü
edilen yıl yapılan çalışmalarda ele geçen ünik bir eser ise gaga ağızlı ve üzerinde insize olarak
daire ve noktalarla yapılmış bezemeler bulunan kaptır.157 (Lev-3/3)
1968 yılı kazılarında ortaya çıkarılan iki adet pithos mezar, AT 68≠7 ve AT 68≠8
olarak numaralanmıştır. Bu mezarların ilki iki kulplu küçük bir pithos gömü olup, bir çocuğa
aittir. 0,45m uzunluğunda ve 0.33m çapındaki bu pithosun güneye bakan ağzı bir taşla
kapatılmştır.158
Diğer pithos gömü olan AT 68≠8 numaralı mezar oldukça ilgi çekicidir. 1.16m
uzunluğunda ve 0,85m çapında ve çevresinde dikey kulplar bulunan bu pithosun ağzı doğuya
bakmakta ve ağız kısmı bir diğer pithosun dibi ya da küçük bir çömlek ile kapatılmıştır.159
(Lev-3/4, Lev-4/1) Mezar, bu haliyle Kusura’da rastlanılan ve iki pithosun ağız ağıza
151 Mitten-Yüğrüm 1974, 26-27. 152 Mitten-Yüğrüm 1974, 26-27. 153 Mitten-Yüğrüm 1974, 26-27. 154 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 155 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 156 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 157 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 158 Mitten-Yüğrüm 1969, 126. 159 Mitten-Yüğrüm 1969, 126.
verilerek düzenlendiği gömüyü çağrıştırmaktadır.160 Bu mezarda ağız kısmını kapatmakta
kullanılan kap 0,46m boyunda ve 0,63m çapında olup, pithosun içinde 24-28 yaşlarında bir
erkek iskeletinin hocker konumunda ve başı doğuya, yüzü kuzeye gelecek şekilde
yerleştirildiği saptanmıştır.161 Mezar armağanı olarak bir adet tek kulplu, kırmızı renkli küçük
çömlek, pithosun kuzey duvarına bitişik olarak ele geçmiştir. Bunun yanı sıra dikdörtgen
biçimli, tek delikli bir kolye ucu kırık olarak ve bir adet 0.035m uzunluğunda küçük bakır
iğne iskeletle beraber bulunmuştur.162 Bu mezarın bir diğer ilgi çekici niteliği, yumuşak ve
koyu kahve bir toprak tabakasının üzerinde bulunuyor olmasıdır. Bu toprak, üstteki killi ve
sarı renkteki topraktan kolaylıkla ayırt edilebilmekte ve bu dolgu toprağın içinde, el yapımı,
siyah renkli, yanık keramik parçaları ile çok sayıda çakmaktaşı alet parçası bulunmaktadır.163
Ayrıca burada, 0,04m uzunluğunda ve 0.024m çapında, iyi durumda bir gümüş obje de ele
geçmiştir. (Lev-4/2)
Ahlatlı Tepecik’te ortaya çıkarılan beş adet sandık mezarın üçü 1967 yılı
çalışmalarında bulunmuş ve AT 67/8, 9 ve 29 olarak numaralanmıştır. Bu mezarları
çevrelemekte kullanılan taşın cinsi şisttir ve ikisinin çocuk mezarı olduğu saptanmıştır.164
Üzerindeki Lydia tabakasının taşları nedeniyle oldukça hasarlı durumda ortaya
çıkarılan 1968 yılı sandık mezarları, AT68≠3 ve AT68≠6 olarak numaralandırılmıştır. Bu iki
mezarın her ikisi de yaşlı birer kadına ait olup, mezarların birindeki iskeletin baş kısmında el
yapımı, kahverengi ve tek kulplu küçük bir çömlek ele geçmiştir.165 (Lev-4/3)
Akarcaköy:
İl:Uşak
İlçe:Sıvaslı
Konum ve Buluntular:
Uşak-Sivaslı yolunun 12.km’sinde bulunan Akarca Köyü doğusunda, yine Uşak-
Selçikler kazısı bağlamında 1966-1970 yılları arasında N.Fıratlı tarafından yapılan yüzey
araştırmaları sırasında saptanan bir diğer prehistorik mezarlık alanı olan Akarca mezarlığı da
çevredeki diğer Erken Tunç Çağı mezarlığı Ağaçbeyli gibi tahrip olmuş bir mezarlıktır.166 Bu
mezarlık alanında yapılan araştırmada mezarların içinden geldiği düşünülen keman biçimli
160 Steward 1936, 62-63. 161 Mitten-Yüğrüm 1969, 126. 162 Mitten-Yüğrüm 1969, 126. 163 Mitten-Yüğrüm 1969, 126. 164 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 165 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 166 Fıratlı 1970, 120.
idoller ortaya çıkarılmıştır. Fıratlı’nın yapmış olduğu yayında buradaki mezarların tipi
hakkında herhangi bir bilgi verilmemekle birlikte ekstramural bir mezarlık alanı olduğu
anlaşılmıştır.167 Mellink bu mezarlığı Erken Tunç Çağı mezarlığı olarak belirtmiştir.168
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) IVb cildinde “Teycek” olarak geçen yerleşimin
büyük bir olasılıkla burası ile aynı yer olduğu belirtilmiştir.169
Akhan/Denizli:
İl:Denizli
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Denizli il merkezinin hemen doğusunda, merkeze bağlı Akhan Beldesi'nin içindeki
kervansarayın yakınında Ali Acar adlı kişinin arsasında hafriyat çalışması sırasında bulunan
ve 2000 yılında Denizli Müzesi Müdürlüğü adına, müze araştırmacılarından A. Ceylan, Ş.
Kök ve C. Sevinç yönetiminde kazılarak ortaya çıkarılan 60 adet pithos mezar, burada
ekstramural bir mezarlık alanının olduğunu kanıtlamıştır.170 Burası ile ilgili yayın ve kazı
çalışmaları halen devam ettiği için mezarlık hakkında fazlaca bilgi verilmemektedir.
Öğrenilebildiğine göre bejimsi sarı renkte maldan sivri dipli ve boyunlu olarak üretilen,
uzunlukları 1,5 ile 3m arasında değişen pithoslar, ağızları doğuya bakacak şekilde hafifçe yan
durumda yerleştirilmişler, içlerinde tek veya çoklu, hocker tarzda gömü bulunmakta olup;
mezar armağanı olarak bazı mezarlara gaga ağızlı testi, bakır kama ve bazı bakır-tunç eşyalar
bırakılmıştır.171 Mezarlığın, şimdilik MÖ 3.000-2.500 tarihleri arasında kullanıldığı ileri
sürülmekte, mezarlığa ait yerleşimin ise olasılıkla çağdaş yerleşiminin altında olduğu
düşünülmektedir.172
Alakır: (?)
İl:Balıkesir
İlçe:Bigadiç
Konum ve Buluntular:
167 Fıratlı 1970, 120. 168 Mellink 1970, 163. 169 TAY-IVb; Teycek 170 TAY-IVb; Akhan 171 TAY-IVb; Akhan 172 TAY-IVb; Akhan
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri adlı çalışmanın IVb cildinde173, Balıkesir’in Bigadiç
ilçesinin 20km güneydoğusundaki Alakır köyü yakınlarında bir ETÇ mezarlık alanı olduğu
Kılıç Kökten’in 1949 yılında yaptığı çalışmaya dayanılarak belirtilmekteyse de bu konu
hakkında kesin bir yargıya varmak Kökten’in aşağıdaki ifadesi dikkate alındığında olası
değildir. Kökten, makalesinde “Babaköy (Başpınar) mezarlığına benzeyen yerlerin Alakır,
Kepsut ve Boztepe (İvrindi) çevrelerinde düz yerleşme yerleriyle yan yana görüldüğü…”
dışında herhangi bir bilgi vermemektedir.174
Alyamak Höyük: (?)
İl:Eskişehir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Eskişehir’in 8km kuzeydoğusunda yer alan bu höyük üzerinde Efe tarafından yapılan
yüzey araştırması sonucu ETÇ II-III, II.binyıl ve Frig dönemi çanak çömleğine rastlanılması
sonucu bir ETÇ yerleşimi olduğu anlaşılmıştır. Höyüğün yüzeyinde saptanan tahribat
çukurlarının bir kısmında bulunan insan kemikleri, Efe tarafından burasının bir dönem
mezarlık alanı olarak da kullanıldığı şeklinde yorumlanmıştır.175 Ancak, buradaki mezarların
Erken Tunç Çağı’na ait olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Efe’nin
ifadesinden, basit toprak mezar tipinde ve dönemi bilinmeyen bir mezarlık alanıyla
karşılaşıldığı dışında bir anlam çıkarmak olası değildir.
Aphrodisias:
İl:Aydın
İlçe:Karacasu
Konum:
Aydın ili Karacasu ilçesinin 13km doğusunda Geyre Köyü yakınlarındaki ünlü
Aphrodisias antik kentinde yapılan çalışmalar sonucu, burada Aphrodisias Klasik Çağ
kentinin tiyatrosunun yaslandığı ve Akropol olarak nitelenen tepe, bunun güneydoğusundaki
Pekmeztepe ile güneybatısındaki Kuşkalesi’nde yapılan kazılar burada prehistorik dönemin
varlığını kanıtlamıştır.
Tarihleme:
173 TAY-IVb, Alakır 174 Kökten 1949, 817. 175 Efe 1995, 253.
Antik kentin bulunduğu alanın Geç Neolitik Dönem’den itibaren yerleşim alanı olduğu
kentin prehistorik buluntularını değerlendiren ve yayınlayan Martha Sharp Joukowsky
tarafından kazılarda ortaya çıkarılan keramik repertuvarına dayanılarak belirtilmektedir.176
Aphrodisias Tunç Çağ kültürünün, aynı yerdeki Geç Kalkolitik Çağ kültürünün bir devamı
olduğu ve bu kültür katlarının MÖ c.2915/2800-2600 yıllarına tarihlendiği, bu tarihlerin
Aphrodisias Tunç Çağı I ve II için geçerli olduğu Joukowsky tarafından belirtilmektedir.177
Yapılan kazılar sonucunda, Aphrodisias Tunç Çağı II döneminin başlarında hem Akropolün
hem de Pekmeztepe’nin kullanıldığı ancak, bu dönemin sonu ve III başlarında ise olasılıkla
bir kültürel kesintinin görüldüğü ve belki de yerleşimdeki nüfusun azaldığı anlaşılmaktadır.
Aphrodisias Tunç Çağı III’ün başlangıcı ise MÖ c.2600’dür. Aphrodisias Tunç Çağı II
geleneksel Batı Anadolu ETÇ’ si içinde ETÇ II ve III’e denk gelmektedir. Aphrodisias Tunç
Çağı I kültürünün ise keramik buluntulara bakılarak Beycesultan ETÇ (Beycesultan XVII)
keramikleri ile aynı yerel kültür niteliklerini gösterdiği belirtilmektedir178. Bütün bu
belirtilenlerden yola çıkarak Pekmeztepe, Kuşkalesi ve Akropol açmalarında ortaya çıkarılan
mezarların Erken Tunç Çağı II ve III dönemlerine tarihlendiği yorumu yapılabilir.
Ele geçen bir obsidiyen örneğin Erken Tunç Çağı’na ait ve Orta Anadolu orijinli
olması bu bölge ile olan ticarete kanıt olarak gösterilmektedir. Ele geçen bir kısım keramiğin
kuzeybatı Anadolu’dakilerle –belki Troia ile- olan benzerliği bu bölge ile de ilişkilerin
varlığına işaret etmektedir179. Sonuç olarak Aphrodisias keramik buluntuları, Beycesultan ve
buna ilaveten Yortan, Troia, Kusura, Karataş-Semayük ve diğer Batı Anadolu ETÇ
yerleşimleri ile aynı ortak nitelikleri ve çeşitliliği paylaşmaktadır180.
Buluntu Paketi:
Tipik ETÇ II kapları, kolye ve bilezikler, deniz kabuğu, ağırşaklar, çakmaktaşı alet
parçaları.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Pişmiş toprak pithos mezar.
2-Gömü tarzı:
176 Joukowsky 1986, 481-482 177 Joukowsky 1989, 228; Joukowsky 1986, 176. 178 Joukowsky 1989, 230. 179 Joukowsky 1989, 229. 180 Joukowsky 1989, 230.
İntramural, hoker, inhumasyon181
3-Açıklama:
Mimari buluntunun çok az ortaya çıkarılabildiği bu yerleşimde ekstramural ölü
gömme geleneğinin uygulandığı ortaya çıkarılan az sayıdaki yerleşim içi gömüye dayanarak
belirtilmekte ve bu kadar az sayıda mezar bulunması ya kazı eksikliğine ya da mezarlık
alanının yerleşim dışında olmasına dayanmaktadır yorumu Joukowsky tarafından
yapılmaktadır.182 Yukarıda da belirtildiği gibi Pekmeztepe, Akropolis ve Kuşkalesi’nde ortaya
çıkarılan mezarların verdiği bilgiler buradaki ölü gömme geleneğinin incelenmesini
sağlamaktadır. Başlangıç olarak Pekmeztepe mezarları dikkat çekici olduğu için önemlidir.
Pekmeztepe çocuk mezarı:
Pekmeztepe’deki ilk mezar, I no’lu açmada –3,93m derinlikte, VII. tabakada külle
karışmış bir kil tabanın yanındaki taşın altında bulunan pithos gömüdür. Parçalanmış halde
bulunan bu pithosun içinde ikisi küçük biri de ergenlik çağında üç çocuğa ait iskelet ve
kafatası parçaları bulunmuştur.183 Ağız kısmı büyük bir kerpiç parçası ile kapatılmış bu
pithosun ağzı doğuya bakmakta ve içinde iskeletlerle birlikte konulduğu düşünülen üç tane
parlatılmış, Columbella rustica bilimsel adıyla tanınan ve bir karındanbacaklı olan deniz
minaresi bulunmaktadır.184 (Lev-5/1-2; Lev-6/2) Denizsel kökenli olduğu saptanan bu deniz
minarelerinin belki de bir prestij nesnesi ya da süs eşyası olarak bırakılmış olabileceği akla
düşünülebilir. Bunun yanı sıra, aşağıda incelenecek Bozcaada185 mezarlığında ortaya çıkan
deniz minaresi ile bir koşutluk olup olamayacağı sorusu da akla gelmektedir.
Küp mezarda rastlanan kömür parçaları ve mezarlık alanında saptanan yoğun kül ve
kemik parçalarının kremasyonu kesin olarak göstermediği, ancak Güneybatı Anadolu186
mezarlıklarından da bilindiğini belirten Joukowsky; kemikler üzerinde analiz yapılmadığı için
kömür ve kül parçalarının kremasyonla ilgili olup olmadığı konusunda herhangi bir yorumun
yapılamayacağını belirtmektedir.187
Pekmeztepe kadın mezarı:
181 Joukowsky’nin de belirttiği gibi mezarların birinde rastlanan kömür ve yanık izleri bir kremasyon uygulamasının olup olmadığı konusunda yeterli bilgiyi vermemektedir. 182 Joukowsky 1986, 176. 183 Joukowsky 1986, 52 ve 176. 184 Joukowsky 1986, 52. 185 Sevinç 1995, 118. 186 Burada Anadolu’nun Güneybatısı ibaresinin herhangi bir açıklaması olmadığı için belki Orta Tunç Çağı mezarlarında kremasyon uygulaması görülen Müsgebi kast ediliyor olabilir. Bir başka olasılık ise Güneydoğu Anadolu’daki Gedikli/Karahöyük kast edilirken yanlışlıkla güneybatı yazılmış olma olasılığıdır. 187 Joukowsky 1986, 121; Akyurt 1998, 34-35.
Bir kadına ait olan ikinci mezar yine Pekmeztepe’nin I no’lu açmasında, VI.tabakada
ortaya çıkarılan ve içinde üç adet ağırşak, tezgah ağırlığı, çömlekçik, gümüş (?) bilezikler,
altın boncuklar içeren pithos gömüdür.188 (Lev-6/1) Bu gömü, içinde bulunan süs eşyalarının
çokluğu ve yüksek kalitesi ile Aphrodisias’ta kazılan diğer gömülerin herhangi birinden
dikkati çekecek ölçüde daha zengindir.189
Ağız kısmı güneydoğuya bakan, açık kırmızımsı kahve renkli, 1,58m boyunda, 0.88m
genişliğindeki bu pithosun boyun ve gövdesinde toplam dört adet dikey kulp bulunmaktadır.
(Lev-6/3; Lev-7; Lev-8/1) Yüzey toprağından -2.88m aşağıda ortaya çıkarılan ağız kısmı taşla
kapalı bu pithos gömünün içindeki buluntular nedeniyle bir kadın mezarı olabileceği
düşünülmüştür.190
Alt kısmı –3,77m’de ortaya çıkan bu mezarın içinde yaklaşık 0.02m çapında birinin
üzerinde beyaz dolgulu insize bezemeler olan, kırmızımsı kahve, pembemsi gri ve koyu gri
renklerde, çift kesik koni biçimli üç adet ağırşak, (Lev-8/2-3) kahverengi astarlı, kırmızı
hamur renkli, yaklaşık olarak 7cm boyunda, 5cm çapında, inkrüstasyon tekniğiyle içi beyaz
bir madde ile doldurulmuş bezemlere sahip küçük bir testi mezar armağanı olarak bırakılan
pişmiş toprak eserleri oluşturur. (Lev-9/1-2) Her ne kadar form olarak benzemese de Yortan
mezar armağanlarındaki VI numaralı gaga ağızlı minyatür testilere191 özellikle boyut olarak
benzediğine dikkat çekilmesi gereken bezemeli küçük testinin belki de sadece mezar
armağanı olarak üretilmiş olabileceği benzer boyutta başka bir kabın Aphrodisias’ta ele
geçmemiş olmasına dayanarak ileri sürülebilir.
Bu mezarda ortaya çıkarılan metal eserleri, iki gümüş renkli bilezik192 ile 24 bakladan
oluşan altın kolye oluşturur. Olasılıkla gümüş ve her ikisi de 6,4cm çapında olan bu
bileziklerin üzerinde çentik bezemeler bulunmaktadır. (Lev-9/1-2) Altın kolye parçaları ise
3.5mm uzunluğunda ve 1mm kalınlığında altın levhaların silindirik hale getirilmesi ile
yapılmıştır. (Lev-9/1-2) Pekmeztepe’nin yukarıda sözü edilen her iki mezarı da Kadish
tarafından ETÇ II olarak tarihlenmekte, Joukowsky de bu tarihlemeyi uygun bulmaktadır.193
Pekmeztepe çift iskeletli pithos mezarı:
188 Joukowsky 1986, 53. 189 Joukowsky 1986, 53. 190 Joukowsky 1986, 53. 191 Kamil 1982, 35-36. 192 Bu bileziklerin gümüş renkli olmalarına karşın Kadish tarafından bakır ya da bronz olarak tanımlanmış (Kadish 1969, 49-65), ancak üzerlerinde herhangi bir analizin yapılmadığı Joukowsky tarafından belirtilmiştir. Joukowsky 1986, 53/dpn.5 193 Kadish 1971, 126
Pekmeztepe’nin son mezarı II no’lu açmada rastlanan ve iki iskelet içeren pithos
gömüdür. Hangi tabakaya ait olduğu tam anlaşılamayan bu gömü, Joukowsky tarafından
içinde ele geçen çanak çömleklere dayanarak V. ya da IV. tabaka dolayısıyla ETÇ III ile
ilişkilendirilmektedir.194 Ağzı doğuya yöneltilmiş ve ince bir taşla kapatılmış olan pithos, üç
tarafını çeviren dikey ilmek kulplu, 1.30m boyunda, karın kısmında 1.10m genişliğinde ve
kızıl-kahve renkli hamura sahiptir.195 (Lev-10/1-2-3-4; Lev-11/1-2-3) Pithosun içinde, her
ikisi de dağılmış şekilde bulunan iki tane iskelet vardır. İskeletlerin duruşundan anlaşılabildiği
kadarıyla; ‘İskelet a’ olarak adlandırılan birinci iskelet, hocker tarzında, sağ tarafına
yatırılmış, başı doğuya gelecek şekilde pithosun ağız kısmına yönlendirilmiş ve kaburga
kemiklerinin hemen altında, büyükçe bir kesimde, ne olduğu tam anlaşılamayan kızıl kahve
renkli toz haline gelmiş bir materyal gözlenmiş ve bu materyal Joukowsky tarafından cesedin
üzerine yatırıldığı hasır ya da bir başka organik materyalden kalan izler olarak
yorumlanmıştır.196 Ayaklarının arkasında dışa dönük siyah açkılı bir ağız kenar parçası
bulunan bu iskeletin kemikleri düzensiz olduğu için bu gömünün ilk mi yoksa ikinci mi
olduğu bilinmemekte; iskeletin vücut çürüdükten sonra da pithos içine yerleştirilmiş
olabileceği olasılığı üzerinde durulmaktadır.197
‘İskelet b’ olarak adlandırılan ikinci iskeletse, a’nın biraz güneybatısında dağılmış
durumda bulunmuştur. Gövdesinin özgün pozisyonu tam olarak saptanamayan bu iskeletin
dağınık durumu akla İskelet a’nın bu pithosun içine konulan ikinci gömü olduğunu ve bu
sırada iskelet b’nin kemiklerinin dağıldığını getirmiştir.198
Her iki iskeletin yanında da çok sayıda çakmaktaşı, obsidiyen ve kuvarslı bir taştan
yapılmış aletlerle pişmiş toprak çömlekler ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarda, toplam 16 adet
çakmaktaşı alet parçası ya da yonga; bir adet renksiz obsidiyen mikrolit; bir adet işlenmiş
mermer parçası ya da kuarts; gül kurusu renkli, üçgen biçimli şist ile yine bir adet
düzleştirilmiş yüzeyli kireçtaşı bulunmuştur. (Lev-11/4)
Pişmiş toprak kapların tamamı iskelet a’nın çevresinde ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan
üçü iskeletin önünde yer alırken sadece biri arkasında bulunmuştur. Dört kabın tamamı koyu
gri renkte ve siyah astarlıdır. Sadece çizimlerde 3 numara ile gösterilen kapta hem akıtacak
hem de gövde kısmında emzik bulunmaktadır. Yortan’ın VII-IX ve X no’lu kap formlarına199
194 Joukowsky 1986, 74-77 ve 177. 195 Joukowsky 1986, 76. 196 Joukowsky 1986, 76. 197 Joukowsky 1986, 76. 198 Joukowsky 1986, 77. 199 Kamil 1982, 37-42.
benzeyen bu kaplar, üzerlerinde bezeme olmamasıyla Yortan kaplarından ayrılmaktadır. (Lev-
12/1-2-3)
Akropol 6 numaralı açmadaki mezarlar:
Akropol’de 6 no’lu açmada dokuz adet çömlek gömünün ortaya çıkarılmış olması
burasının bir intramural mezarlık olabileceğini akla getirse de bu alanda yapılan çalışmaların
süresinin azlığı kesin bir sonuç alınmasını engellemiş, ancak bu gömülerin Erken Tunç Çağı
III-A ve Orta Tunç Çağ’a tarihlenebileceği yorumu Joukowsky tarafından yapılmıştır.200
Ancak buradaki gömülerin hangilerinin Erken Tunç Çağı’na ait olduğu konusunda bir
belirsizlik vardır. Sadece üç ayaklı, ve saman katkılı bir kabın ETÇ III olarak tanımlanması
yapılabilmiştir.201 (Lev-13/1-2)
Kuşkalesi çocuk gömüsü:
Kuşkalesi’ndeki 1 no’lu açmada ortaya çıkarılan pithos içindeki çocuk gömüsü ise
Aphrodisias’ın Erken Tunç Çağı katlarında rastlanan son gömüyü oluşturur. Çift kulplu, ağzı
kuzeye bakan ve ağız kısmı taşla kapalı bu pithosun içinde iyi korunmuş bir çocuk iskeleti
bulunmakta olup, kendi soluna yatırılmış, hocker pozisyonunda ve başı pithosun ağız kısmına
yönlendirilmiştir.202 (Lev-13/4) İskeletin önünde kesik gaga ağızlı, devetüyü renkli, ağızdan
tek kulplu bir kap ölü armağanı olarak ortaya çıkarılmıştır.203 (Lev-14/1-2-3)
Aphrodisias’ın prehistorik katlarında Kadish tarafından yapılan kazılar sonucu ortaya
çıkarılan ve Joukowsky tarafından değerlendirilen malzeme ve mimarinin incelendiği
Prehistoric Aphrodisias adlı yayında Joukowsky tarafından yapılan bir itiraf da ilgi çekicidir.
Özellikle mezarlarla ilgili olarak tutulan kayıtların ve elde edilen bilgilerin çoğunluğunun kazı
sırasında tam olarak yapılamaması nedeniyle, iskeletlerin cinsiyeti, yaşı, yatırılış pozisyonu ve
yönü gibi bilgilere tam olarak sahip olamadıklarını belirtmektedir.204 Aphrodisias
mezarlarıyla ilgili bir diğer ilgi çekici nokta, Pekmeztepe mezarında ortaya çıkarılan ‘İskelet
a’nın altında ve çevresinde rastlanan ve Joukowsky tarafından hasır olarak nitelendirilen kızıl-
kahve renkli tozdur. Batı Anadolu ETÇ mezarlarında belki de dikkat edilmediği için pek
rastlanılmayan bu uygulama aslında kefen bezi yerine ölünün hasıra sarılarak pithosa
konulmuş olup olamayacağı sorusunu akla getirmektedir.
200 Joukowsky 1986, 176-177 201 Joukowsky 1986, 176. 202 Joukowsky 1986, 156-157. 203 Joukowsky 1986, 157. 204 Joukowsky 1986, 176.
Arıklar:
İl:Denizli
İlçe:Buldan
Konum ve Buluntular:
Denizli ili, Buldan İlçesi güneyinde Arıklar Köyü’ne ait modern mezarlığın yanındaki
yolun araziyi kesmesi ile ortaya çıkan kesitte rastlanılan insan kemikleri ve bir adet, el
yapımı, turuncu renkli, ağızdan kulplu testi parçasına dayanarak burasının Tunç Çağı
mezarlığı olduğu Atik ve Erdem tarafından ileri sürülmüştür.205 Kesitte rastlanılan parçanın
Beycesultan Erken Tunç Çağı XIV ve XV. tabakalarına,206 dolayısıyla ETÇ II’ye tarihlendiği
ve burasının bir ETÇ II nekropolü olduğu anlaşılmaktadır. Aynı mezarlık Roma döneminde
de kullanılmıştır.207
Babaköy/Başpınar:
İl:Balıkesir
İlçe:Bigadiç
Konum:
Balıkesir ilinin Bigadiç ilçesinin aynı adı taşıyan köyünün 4km kuzeyindeki bir plato
üstünde bulunan bu mezarlık ilk olarak 1936 yılında K.Bittel ve J.Stewart tarafından kurtarma
amaçlı kazılmıştır.208 Kaçak kazılar sonucu büyük ölçüde tahrip edilmiş olan mezarlık alanı,
Simav Çayı’na karışan Kazandere’nin batısındaki Başpınar Mevkii’ndedir. Yortan
mezarlığının da 50km kadar yakınında bulunan ve bu nedenle genellikle Yortan-Babaköy
mezarlıkları olarak Yortan ile beraber anılan bu mezarlık 1948 yılında da Kılıç Kökten
tarafından incelenmiş ve kaçak kazılar sonucu ortaya çıkarılan beş mezar daha saptanmıştır.209
Tarihleme:
Mezarlığın hangi döneme tarihlendiği konusunda Bittel’in 1936 yılında yaptığı öneri
halen geçerliliğini korumaktadır. Bu öneriye göre Troia I ve Thermi I ile çağdaş olarak
kullanılmaya başlanan mezarlık, Troia II boyunca ve MÖ II.binyılın başlangıcına kadar
kullanılmıştır.210
Buluntu Paketi:
205 Atik-Erdem 2005, 17. 206 Lloyd-Mellaart 1962, fig.31/9 ve fig.39/5 207 Atik-Erdem 2005, 17. 208 R.O.Arık 1938, 29. 209 Kökten 1949, 811-831. 210 Özgüç 1948, 53; TAY-IVa, Babaköy
Tipik ETÇ II-III kapları, boynuz biçimli obje, ağırşaklar.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Pişmiş toprak pithos ve taş sandık mezar
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, dorsal, inhumasyon
3-Açıklama:
Mezarlığa ait yerleşimin tam olarak saptanamadığı kazılarda, Bittel yerleşimin,
mezarlık alanının kuzeydoğusunda yer alan platoda olabileceğini teklif etmişse de burada
çalışma yapılmaması nedeniyle yerleşim tam olarak saptanamamıştır.211
Yaklaşık olarak 80x35m ölçülerindeki mezarlık alanının tam planı çıkarılmadığı için
Bittel tarafından düzenli bir mezarlık alanı olup olmadığı konusunda şüpheler bulunmasına ve
mezar sayısının tam olarak saptanamamasına karşın, Özgüç buranın düzenli ve en fazla 150
küp mezarı barındırabilecek kapasitede olduğunu belirtmektedir.212 Bittel ve Stewart burada
yaptıkları çalışmada küp parçalarına ve çukurlara dayanarak 18 mezar saptamışlardır.213 (Lev-
15/1) Kökten’in 1948 yılında yaptığı çalışmada ortaya çıkarılan 5 adet mezarı da
eklediğimizde toplam 23 mezarın varlığı bilinmektedir. Bu mezarların ikisi hariç tamamı
pithos gömülerden oluşmakta, sadece iki tane sandık mezar tipinde gömü bulunmaktadır.214
Büyük yassı taşlarla oluşturulmuş ve üzerleri yine aynı ebatta yassı taşlarla kapatılmış taş
sandık mezarların tekli gömü için kullanıldığı ve içindeki iskeletlerin dorsal pozisyonda
yatırıldığı saptanmıştır.215
Babaköy mezarlığında yatay konumda ve ağızları taşla kapalı olarak saptanan pithos
mezarlarda kullanılan pithosların bir kısmının kulplu bazılarının da kulpsuz olduğu
belirlenmiş ve buradan yola çıkarak iki tip pithosun kullanıldığı önerisi geliştirilmiştir. Buna
göre kulplu olanlarda boyun kısmı gövdeye keskin bir biçimde birleşirken, kulpsuz olanlar
daha yumuşak bir biçimde gövdeye birleşmektedir.216 (Lev-15/2-3) Bunun yanı sıra tamamı
uzun gövdeli, sivri dipli, koyu kırmızı ve kızıl kahverengi astarlı olan küplerin ortalama
ölçüleri 1.85m uzunluk, 1.00m genişlik (karın çapı) ve 0.75-0.80m ağız çapı olacak
şekildedir.217 Yortan218 mezarlığındaki pithoslarla dikkat çekici bir benzerliği olan Babaköy
211 Özgüç 1948. 53. 212 Özgüç 1948, 52-53; TAY-IVa, Babaköy 213 Bittel-Steward 1939-41, 5; Özgüç 1948, 52. 214 TAY-IVa, Babaköy 215 TAY-IVa, Babaköy 216 Özgüç 1948, 18. 217 Özgüç 1948, 18.
pithoslarının, bu iki yerleşimin arasındaki yakınlıkta dikkate alınarak bölgede sadece ölü
gömme için bu pithosların üretiliyor olabileceği yorumunu yapmak olasıdır. Mezarlıkta
sadece bir tane olarak rastlanan 0.90m uzunluğundaki küçük pithos ise Bittel tarafından çocuk
mezarı olarak nitelendirilmiş ve buradan yola çıkılarak Babaköy mezarlığında hem
yetişkinlerin hem de çocukların gömüldüğü yorumu yapılmıştır.219 (Lev-16/1) Ağızlarının
tamamı küçük kaymalarla doğuya bakan bu pithos gömülerin hepsinde dip kısım batıya
bakmakta ve iskeletlerin ayakları da doğal olarak aynı yönü göstermektedir.220 Oldukça sığ
gömülen bu mezarların kapak taşları da yüzeye çok yakındır.
Bittel’in yaptığı çalışmalarda mezarlıkta sadece bir tane çift iskelet barındıran gömü
bulunmuştur. Bu gömüde dikkati çeken nokta gömülerin aynı döneme ait olmamasıdır. Birinci
iskeletin kemiklerinin kenara itilmesiyle açılan boşluğa ikinci iskeletin konduğu ve buradan
yola çıkarak mezarlığın değişik zamanlarda kullanımının devam ettiği Bittel tarafından
belirtilmektedir.221 Kökten ise kazdığı beş mezardan ikisinde çoklu gömüyü saptamıştır.
Kemiklerinin önemlice bir kısmı yok olmuş durumda bulunan bu çoklu gömülerde K.Kökten;
4 numaralı mezar olarak adlandırdığı mezarda üç, 5 numaralı mezar olarak adlandırdığı diğer
mezarda ise iki bireye ait iskelet kalıntıları bulunduğunu belirtmekte ve bu mezarlardan
ikincisindeki bireylerin yetişkin bir kadın ve bir erkeğe ait olduğu saptamasını da
yapmaktadır.222
Hiçbir madeni eserin bulunmadığı Babaköy Mezarlığı’nda 50 yaşlarında bir erkeğe ait
mezarda ele geçen bir ağırşak ilgi çekicidir.223 Bittel’in XIV numaralı mezar olarak
adlandırdığı bu mezarda bulunan boynuz biçimli bir nesne, Özgüç tarafından içki kabı olarak
nitelendirilmiştir.224 Ayrıca, aynı mezarda üzeri bezemeli bir figürin parçası bulunmuştur.225
Bittel’in XIV numaralı mezar olarak adlandırdığı bu mezardan çıkan boynuz biçimli objenin
benzerini K.Kökten kendi yaptığı kazılarda 4 numaralı mezarda da bulmuş; ancak bu buluntu
hakkında yaptığı dolaylı yorumda tarihleme konusunda tereddüt yaşadığını belirtmiştir.226
(Lev-16/2-3)
Yukarıda belirtilenlere ek olarak Babaköy mezarlığında hem mezar içine hem de
dışına armağan bırakma geleneği mevcut olup; bırakılan çanak çömleğin büyük bölümü siyah
218 Kamil 1982, 13-14. 219 Bittel-Steward 1939-41, 9; Özgüç 1948, 18. 220 Bittel-Steward 1939-41, 5 221 Bittel-Steward 1939-41, 7 222 Kökten 1949, 813. 223 Özgüç 1948, 88. 224 TAY-IVa, Babaköy; Özgüç 1948, 88. 225 TAY-IVa, Babaköy 226 Kökten 1949, 814.
astarlı ve çok iyi açkılı, üzerleri beyaz boya ile bezenmiş gaga ağızlı testiler; üzerlerinde
küçük delikli tutamaklar bulunan üç ayaklı veya alçak kaideli kaplar; gövdelerinin dört
tarafında kulplar bulunan uzun boyunlu, küresel gövdeli, çizgi bezemeli çömlekler; delikli
tutamaklı kapakları bulunan kaplar ele geçen ölü armağanları arasındadır.227 (Lev-16/4-5;
Lev-17/1-2) Bu armağanların yanı sıra Yortan-Babaköy veya Ovabayındır mezarlıklarından
gelmiş olabileceği belirtilen altın kulak tıkaçlarını da buluntular arasında saymak gereklidir.228
Boynuz biçimli objeler hariç bu mezarlıkta ortaya çıkarılan bütün buluntular çevredeki
Ovabayındır ve Yortan mezarlıkları ile aynıdır. Dolayısıyla bu mezarlıklar ile çağdaş
Babaköy mezarlığının ETÇ II ve III dönemlerinde yoğun olarak kullanıldığını söylemek
yanlış sayılmaz. Ayrıca Kökten’in belirttiği gibi mezarlığın bir kısmı Klasik dönem, Geç
Roma ve Bizans’ın başlarına kadar kullanıldığı da anlaşılmaktadır.229
Bademağacı:
İl:Antalya
İlçe:Merkez
Konum:
Burdur Göller Bölgesi’nin güney sınırında ve Burdur-Antalya karayolunun, Toros
Dağları’nı aştığı Çubuk Beli’nin 5km kadar kuzeyinde bulunan höyük, Antalya Merkez
ilçesine bağlı Bademağacı beldesi sınırları içinde, belde merkezinin 2.5km kuzeydoğusunda
yer almaktadır.230
Tarihleme:
Neolitik çağdan Erken Tunç Çağı’na kadar yerleşim gördüğü saptanan höyüğün Erken
Tunç Çağı tabakalarının en erken evreden başlayarak küçük bir yerleşme şeklinde değil,
tersine büyükçe bir kasaba veya kent olabileceği kazıcısı tarafından belirtilmekte ve bu
düşünce Erken Tunç Çağın sonlarına doğru, yerleşmenin kenarının şevli, taştan yapılmış bir
duvarla özenli bir şekilde kaplanmış olmasına dayandırılmaktadır.231 Bunun yanı sıra beş ayrı
yapı katına ayrılan ETÇ tabakasından çıkan mimari ve keramik buluntular, Bademağacı Erken
Tunç Çağı yerleşmelerinin genel olarak komşu Elmalı Bölgesi’nde yer alan Karataş-
227 Kökten 1949, 814. 228 Duru 1972, 126. Refik Duru; Anadolu’daki altın kulak tıkaçları ile ilgili bu makalesinde Hüseyin Kocabaş koleksiyonunda gördüğü ve incelediği altın kulak tıkaçlarının Kocabaş’ın ifadesine dayanarak, Yortan-Babaköy veya Ovabayındır’daki mezarlıklarda yapılmış kaçak kazılardan çıktığını ve satın alma yoluyla bu koleksiyona geldiğini dile getirmiştir. 229 Kökten 1949, 814. 230 Duru 1995, 69. 231 Duru 1996, 90.
Semayük’ten bilinen nitelikleri sergilediğini göstermiştir.232 Bademağacı Höyüğü’nün Erken
Tunç Çağı tabakaları aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.233
1.Yapı Katı ETÇ II
2. “ “ ETÇ II
3. “ “ ETÇ II
4. “ “ ETÇ I
5. “ “ ETÇ I
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Pişmiş toprak pithos mezar.
2-Gömü tarzı:
İntramural, hoker, inhumasyon
3-Açıklama:
Bademağacı Höyüğü’nün kazıcısı Prof.Dr.Refik Duru höyükte yaşayan Neolitik ve
Erken Tunç Çağı halklarının genelde ölülerini yerleşme içine gömmediklerini belirtmektedir.
Bu düşüncesini kazılarda sadece 1997 yılında, Erken Tunç Çağı II kültür dönemine tarihlenen
2. veya 3. yapı katına ait ve höyüğün doğu yamacına yakın, 9 numaralı mekanın tabanında
bulunan bir küp gömüye (Lev-18/1-2) ve 1998 yılında, Erken Neolitik Çağ’ın 3. ve 5. yapı
katında ortaya çıkarılan 0-10 yaş arası çocuklara ait altı tane taban altı basit toprak mezara
dayandırmaktadır.234
ETÇ tabakasında ortaya çıkarılan gömüde, mezar kabı olarak, 75-80cm boyunda, düz
dipli, bir küp kullanılmış ve ağzı da bir başka kap ile kapatılmıştır. Mezar kabının ağız kısmı
tümüyle, gövdesi de büyük oranda parçalanmış olmakla birlikte, şeklinin armudi olduğu, iki
kulp ile iki tutamağı bulunduğu, kulplarla tutamakların karşılıklı olarak yerleştirildiği ve
içinde ölü armağanı olmayan bu mezarda 8-10 yaşlarında bir çocuk iskeletinin bulunduğu
Duru tarafından belirtilmektedir.235
Baklatepe:
İl:İzmir
İlçe:Cumaovası/Menderes
Konum:
232 Duru 1998, 117. 233 Duru 1999, 116. 234 Duru 1999, 119. ve Duru 2000a, 111. 235 Duru 1999, 119.
Baklatepe Höyüğü; İzmir’in güneyinde, Cumaovası/Menderes İlçesine bağlı Bulgurca
köyünün kuzey kenarında yer almaktayken, yakın zamanda yapımına başlanan ve kısa sürede
bitirilen Tahtalı barajının su tutma alanı içinde kaldığından bugün sadece baraj üzerinde
küçük bir ada olarak görülebilmektedir.
Tarihleme:
Höyükte yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılan mezarlar Erken Tunç Çağı I ve II
evrelerine aittir.236 Höyüğün en erken tabakası kazı çalışmalarının yarım kalması nedeniyle
Geç Kalkolitik Çağa tarihlenmektedir.
Buluntu Paketi:
Tipik ETÇ I-II kapları, bronz hançer, bıçak, süs eşyaları, başlı iğne, bilezik, yüzük,
kolye, iskelet üzerine serpildiği düşünülen buğday taneleri (organik kökenli buluntu), mezar
içinde iskeletin üstüne konulacağı kum yüzey.237
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Basit toprak mezar, taş sandık mezar ve pişmiş toprak pithos mezar
2-Gömü tarzı:
İntramural, ekstramural, hoker, inhumasyon.
3-Açıklama:
Kazı çalışmaları sonucunda ETÇ I katının bir savunma duvarı ile çevrili olduğu
anlaşılmıştır. Yerleşimin, olasılıkla radial planlı, savunma duvarı içindeki yapıları taş döşeli
sokaklara açılan, uzunlukları 20m’ye yaklaşan, 4-5m genişliğinde uzun evlerden oluştuğu
düşünülmektedir. İçinde bir ambar ve ocak tabanı gibi mimari öğeler yer alan, zaman zaman
ara duvarlarla bölünmüş bu evleriyle Anadolu sahil kesimine komşu Ege Adaları’ndaki
merkezlerle bağlantılı olduğu düşünülen bu kültür katında ortaya çıkarılan yerleşim modeli,
Batı Anadolu’da ve Ege Adaları’nda çeşitli merkezlerde temsil edilmektedir.238 Batı
Anadolu’da Aphrodisias, Beycesultan, ve bir ölçüde Demircihöyük bu sistemi yansıtmaktadır.
Buna karşılık Ege Adaları’nda Lesbos/Thermi II. tabaka yerleşimi Baklatepe’ye en yakın
yerleşim modeli olarak tespit edilmiştir.239
236 Özkan-Erkanal 1999, 29. 237 Ölünün üzerine yatırıldığı kum yüzey de bir buluntu ya da yerel bir ritüele ait ve mezara dışarıdan getirilip yerleştirilen bir materyal olarak düşünülmelidir. Çünkü mezarlık alanının kendi toprağı değildir. Dolayısıyla mezara dışarıdan getirildiğini düşünmek gerekir. 238 Erkanal 1997, 74. 239 Erkanal 1998, 266; Özkan-Erkanal 1999, 21.
ETÇ I evresine ait mezarlar, yerleşim alanının ve savunma sisteminin doğusunda,
kuzeydoğusunda ve güneydoğusunda bulunmaktadır.240 (Lev-19/1) Geç Kalkolitik Çağ
katlarının üzerinde yer aldığı için bu katları da tahrip eden mezarlıkta, basit toprak mezar, taş
sandık mezar ve küp mezar olmak üzere üç tip mezara rastlanılmıştır.241 ETÇ I dönemi
mezarları 19 tanesi basit toprak, 5 tanesi pithos, 6 tanesi taş sandık mezar olmak üzere toplam
30 adettir ve bunların sadece ikisi intramural, geri kalan 28 tanesi ise ekstramural gömüdür.242
Baklatepe ETÇ I intramural mezarları:
İntramural olarak gömülen iki iskeletten birincisi 25-30 yaşlarında bir kadına aittir ve
1.20X0.60m ölçülerindeki basit toprak mezar içine (G-1 Mezarı) hoker tarzda yatırılmış bu
iskeletin kafatasının kuzeydoğusunda iki adet çömlekçik ortaya çıkarılmıştır.243
İkinci mezar (G-20 Mezarı) yine basit toprak mezardır ve 11-12 yaşlarında bir çocuğa
ait olup hoker tarzında yatırılmış iskeletin başının güneybatısına siyah astarlı bir testi
bırakılmıştır.244 İntramural gömü geleneğindeki bu iki mezarın iskeletleri de son derece
deforme olup mezarlar için bir yön birliği söz konusu değildir.245 (Lev-20/1-2)
Baklatepe ETÇ I ekstramural mezarları:
Ekstramural ölü gömme geleneğinin olduğu diğer mezarlara geldiğimizde ise oldukça
değişik bazı uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Öncelikle mezarların hangi türden olursa olsun
tamamında bazı özel durumlar hariç doğu-batı doğrultusunda olduğu ve gömünün de buna
uygun olarak baş doğu ayak batı şeklinde yatırıldığı, bütün iskeletlerin hoker pozisyonunda
olduğu saptanmıştır.246 Buna karşın iskeletlerin cinsiyetine göre bir ayrımın olabileceği de
belirtilmektedir. Kemik yapısı, diş ve mezara bırakılan armağanların niteliklerine dayanarak
yapılan cinsiyet ayrımına göre; G24, G25, G31, G33, G40 ve G107 numaralı mezarlarının
erkek bireylere ait olduğu ve hepsinde yüzün kuzeye yönlendirildiği gözlenmiş; G26, G32,
G46, G112 ve G118 numaralı mezarların ise kadın bireylere ait olup yüzlerinin güneye
240 Özkan-Erkanal 1999, 29. 241 Özkan-Erkanal 1999, 29. 242 Baklatepe kazısında ortaya çıkarılan mezarların tarihlendirme çalışmaları halen devam ettiği için intramural olan ancak evresi bilinmeyen 6 adet basit toprak mezar bu çalışma kapsamı dışında tutulmuştur. Bkz. Akay 2003, 18 dpn.58. ve Özkan-Erkanal 1999, 29. 243 Akay 2003, 19. ve 25. 244 Akay 2003, 19. 245 Akay 2003, 19. 246 Özkan-Erkanal 1999, 31.
yönlendirildiği saptaması yapılmıştır.247 Bir başka deyişle erkek bireyler kendi sağına,
kadınlarsa kendi sollarına yatırılmaktadır. (Lev-21/1)
Baklatepe ETÇ I mezarlıklarında görülen bir diğer ortak nitelik ise zati eşyalar olarak
belirtebileceğimiz takı, silah vb. dışındaki mezar armağanlarının baş veya ayak ucuna
bırakılmış olmasıdır. Bunun yanı sıra Erkanal’ın belirttiğine göre; mezar türlerinin sosyal
yapıyla bir bağlantısının olmaması gerekmektedir. Erkanal bu yorumunu, en basit mezar tipi
olarak değerlendirebileceğimiz basit toprak mezarlardan bile kıymetli mezar eşyalarının
çıkmasına dayandırmaktadır.248
Tabanının kumla kaplı olduğu anlaşılan her üç tip mezarda da ceset üzerinde buğday
tanelerinin ele geçmiş olması bir diğer önemli nitelik olarak karşımıza çıkarken; bugüne dek
hiçbir yerde görülmeyen bir başka niteliğe ise Baklatepe ETÇ I mezarlarında rastlanmıştır. Bu
nitelik özellikle taş sandık mezarların başında ya da çevresinde dik olarak oturtulan içi taş
dolu yarım pithosların varlığıdır.249 (Lev-22/1-2-3)
İçinde ele geçen buluntular ve ölü gömme geleneğinin biçimlendirilmesi açısından
önem taşıyan bazı ETÇ I mezarları aşağıda örneklendirilmiştir.
ETÇ I ekstramural basit toprak mezarlar:
Basit Toprak Mezar tipindeki mezarlar içerisinde G46 numarayla tanımlanan ve 12
yaşında bir kız çocuğuna ait olabileceği düşünülen mezar önemlidir. Baş doğu ayak batı
şeklinde ve hoker tarzında yatırılan iskeletin yüzünün baktığı yönde yani güneyde birbiri
ardına dizili ve biri başın yukarısında, diğeri gövdenin ortasına gelecek şekilde yerleştirilmiş,
üçüncüsü ise ayak ucunda bulunan üç kap ortaya çıkarılmıştır.250 Bu kaplardan ortada
bulunanı üç ayaklı bir çömlekken, diğerleri yayvan gaga ağızlı, hepsi siyah astarlı testilerdir.
(Lev-23/1-2)
Bu mezardaki iskeletin her iki kolunda da gümüş251 bilezikler, kulaklarında ikişer
halkadan oluşan iki küpe, boynunda tanelerinden sadece biri taştan geri kalanı gümüşten
yapılmış bir kolye ve kolyenin taşlarının ortasında ise ip delikli, yuvarlak biçimli, ortası delik
gümüş bir amulet bulunmuştur.252 (Lev-23/3)
247 Akay 2003, 20 ve genel katalog. 248 Özkan-Erkanal 1999, 31. 249 Özkan-Erkanal 1999, 31. 250 Özkan-Erkanal 1999, 30. 251 Erkanal 1999 yılında T.Özkan ile beraber yaptığı yayında bu metal eserlerin gümüş olduğunu belirtirken, 2003 yılında aynı malzemeleri lisans tezi hazırlaması için verdiği öğrencisi M.Akay bunların kurşundan yapılmış olduklarını belirtmektedir. Aradan geçen dört yılda belki de bu malzemeler üzerine yapılan incelemeler bunların gümüş değil kurşun olduklarını ortaya koymuş olabilir. 252 Özkan-Erkanal 1999, 30-31.
Bir diğer basit toprak mezar ise G24 olarak adlandırılan ve içinde yetişkin bir erkek
bireyin bulunduğu, yine kumla kaplı zemin üzerinde hoker tarzında ve doğu-batı
doğrultusunda, baş kuzeye bakacak şekilde bir gömüye sahip olan mezardır.253 (Lev-24/1)
Kafatasının arkasında yayvan gaga ağızlı, siyah astarlı bir testinin ele geçtiği ve üstüne diğer
mezarlarda olduğu gibi buğday taneleri serpilmiş bu iskeletin her iki bileğinde birer gümüş
bilezik bulunmakta olup, bilezikler daire kesitli çubukların kıvrılmasıyla yapılmış ve sağ
bilekteki bileziğin iki ucunda paralel çizgilerden oluşan çizi bezemeler saptanmıştır.254 (Lev-
24/2) Ayrıca, kafatasının hemen önünde bir bronz hançer ile bir başlı iğne ve göğüs kısmında
kolye tanesi biçimli bakır ya da kurşundan yapılmış, ortası delik ve ip delikli bir amulet göze
çarpmaktadır. Erkanal bu amuletlerin halka idol olarak da tanımlandığını belirttikten sonra;
bunların altın, gümüş, taş ve seramik örneklerinin MÖ IV.binde Yunanistan’da görüldüğü
saptamasını yapmaktadır.255
ETÇ I ekstramural pithos mezarlar:
Baklatepe ETÇ I mezarlığına ait pithos mezarlar ise yine doğu-batı yönünde
uzanmakta, boyutları dışında şekil olarak büyük çapta farklılıklar göstermemekte,
sivri/yuvarlak dipli, şişkin gövdeli, kısa boyunlu ve dışa çekik ağız kenarlı pithoslardan
oluşmaktadır.256 Ele geçen pithos gömüler içindeki en sağlamı G25 numaralı pithos
mezardır.257 Bu gömüde kullanılan pithos 1.90m boyunda ve 1.29m genişliğindedir. (Lev-
25/1-2) Pithosun her iki yanında boyundan dibe doğru beşer adet bağlama kulbu bulunmakta
olup, pithosun doğuya yönelik ağzı, üst kısmından kırılarak alınan bir parça ile
kapatılmıştır.258 Pithosun içerisinde, başı doğuya yönelik, doğu-batı yönünde, hoker tarzında
yatırılmış, yüzü kuzeye bakan ve yine üstüne buğday taneleri serpiştirilmiş bir yetişkin erkek
iskeleti bulunmaktadır.259 İskeletin belden aşağısı orta boy taşlarla kapatılmıştır. Ayrıca pithos
içinde dağınık olarak ele geçen bir çocuğa ait iskelet parçaları, bu mezarın ikinci kez
kullanıldığını göstermektedir.260 Erişkin iskeletinin yüz kısmının önünde iki bronz hançer ve
onların yanında, siyah astarlı, yayvan gaga ağızlı, tek dikey kulplu, yuvarlak gövdeli ve gövde
üzerinde dört tane sivri yumru bulunan küçük bir testi ile; iskeletin güneyinde, sırt hizasında,
253 Akay 2003, Katalog No:3 254 Özkan-Erkanal 1999, 31. 255 Özkan-Erkanal 1999, 31, dpn.47 256 Akay 2003, 22; Özkan-Erkanal 1999, 30. 257 Akay 2003, Katalog No:4 258 Özkan-Erkanal 1999, 30. 259 Özkan-Erkanal 1999, 30; Akay 2003, Katalog No:4 260 Özkan-Erkanal 1999, 30.
siyah perdahlı bir diğer testi ortaya çıkarılmıştır.261 Ayrıca iskeletin kaburga kemikleri
arasında bir uçları halka gibi kıvrık bakır çubuklar bulunmuş ve kolye tanesi olarak
tanımlanmışlardır.262
Baklatepe mezarları içinde G-28 olarak adlandırılan bir diğer pithos gömü ise cinsiyeti
belirsiz bir iskeletin hoker pozisyonda içine yatırıldığı, 1.10m boyunda ve 0.40m genişliğinde,
boyun ve gövdenin alt kısmında dikey taşıma kulplarına sahip bir pithos gömüdür.263 (Lev-
25/3) Mezar kuzey-güney yönünde uzanmakta, pithosun ağzı kuzeye bakmakta, sol tarafına
yatırılmış durumda bulunan iskeletin yüzü kuzeye dönük durumda ve yine iskelet üzerine
serpilmiş buğday tanelerine bu mezarda da rastlanılmaktadır.264 İçindeki iskeletin bir çocuğa
ait olduğu bu mezarda, omuz yakınında üzerine iki delik açılmış bir taş ve dizlerinin kıvrıldığı
yerde tipik, siyah astarlı bir ETÇ I testisi bulunmuştur.265
G-112 olarak numaralanmış pithos mezar ise içinde cinsiyeti belirlenemeyen, yaklaşık
2 yaşlarında bir çocuk iskeletinin hoker pozisyonda yatırıldığı, yaklaşık 0.80m boyunda ve
0.70m genişliğinde şişkin karınlı bir pithos içindeki gömüdür.266 (Lev-26/1)Ağzı orta boy bir
taş plaka ile kapatılmış bu pithosun üst kısmı kırılarak ceset buradan yerleştirilmiş ve daha
sonra bu kısım siyah astarlı, tüme yakın çanak parçaları ile kapatılmıştır.267 Kuzey ve güney
kısımlarında iri taşlarla desteklenen mezarın içine serilen dere kumu üzerine yatırılan iskeletin
göğüs kısmının güneyinde küresel gövdeli, dikey kulplu bir testi ve kafatasının arkasında
birbirine paralel üç dizi halinde, gümüş boru biçimli boncuklar açığa çıkarılmış ve iskeletin
üzerinde yine dağınık halde buğday tanelerine rastlanmıştır.268
Baklatepe Erken Tunç Çağı I pithos mezarlarının sonuncusu G-126 olarak
numaralanmış mezardır ve yaklaşık 1.40m boyunda 0.90m genişliğinde, boyun kısmında
dikey çift kulplu ve kulpların altında, gövdede her iki yanda üçer adet tutamağın olduğu, ağız
kısmı doğuya bakan ve ağzı siyah astarlı bir çanak ile kapatılmış bir pithosun içine
yerleştirilmiş, geriye sadece bir adet femurun kaldığı bir iskeleti barındırmaktadır.269 (Lev-
26/2-3) Üzerinde kırmızı astarlı bir kabın bulunduğu ve yine dere kumu serili bir taban
üzerinde bulunan bu femur dışında mezarda herhangi bir buluntu ya da iskelet kalıntısına
261 Özkan-Erkanal 1999, 30. 262 Özkan-Erkanal 1999, 30. 263 Akay 2003, Katalog No:6 264 Akay 2003, Katalog No:6 265 Akay 2003, Katalog No:6 266 Akay 2003, Katalog No: 19 267 Akay 2003, Katalog No: 19 268 Akay 2003, Katalog No: 19 269 Akay 2003, Katalog No: 23
rastlanmazken; pithosun dışında mezarın kuzeyinde dışa çekik ağız kenarlı bir çanak, güneyde
de bir adet bronz delici ortaya çıkarılmıştır.270
ETÇ I ekstramural taş sandık mezarlar:
Erken Tunç Çağı mezar tiplerinin üçüncüsünü oluşturan Taş Sandık Mezarların en iyi
örneği ise G40 mezarıdır.271 Diğer taş sandık mezarların dördü bebek mezarı olarak
tanımlanmıştır. G40 mezarı, bir tanesi trapez şeklinde kullanılan dört büyük taş levhanın dik
olarak kullanılması ile yapılmıştır. (Lev-22/1-2) Uzunluğu 1.29m olan mezarın genişliği
batıda 1.12m doğuda ise 0.82m’dir. Genişlik ölçülerinin değiştiği yönlerden de
anlaşılabileceği gibi doğu-batı doğrultusunda yönlendirilen bu mezarın üzeri tek bir taş levha
ile kapatılmak istenmişse de bu taş yeterli olmayınca daha küçük boyutlarda iki taş levha daha
kullanılmıştır.272 Bu mezarın doğusunda, bir başka deyişle iskeletin başının olduğu kısımda,
sadece alt kısmı saptanabilen, dik olarak oturtulmuş ve mezarın doğudaki dar kenarına
dayanabilmesi için mezarın kapak taşına özel bir kavis verilmiş büyük bir pithos bulunmuştur.
Bulunan bu pithos ve mezarın aynı dönemde yapılmış olduğu, mezarın kapağına verilen özel
kavis dikkate alınarak Erkanal tarafından belirtilmekte ve pithosun mezarla bir ilişkisinin
olduğu yorumu yapılmaktadır.273 Mezar içindeki 45 yaşlarında bir yetişkin erkeğe ait, alın
kısmında yara izi olan iskeletin yüzü yine kuzeye bakmakta, hoker tarzında, kum zemin
üzerine yatırılmış olan bu iskeletin yanında küçük bir çocuğa ait bir diğer iskeletin kemikleri
de dağınık durumda gözlenebilmektedir.274 Mezar armağanı olarak, iskeletin başının
arkasında yayvan gaga ağızlı bir testi ve bronzdan yapılmış bir hançerle, uçları kıvrık çubuk
şeklinde iki metal kolye tanesi ve bir metal delgi ortaya çıkarılmıştır.275
Yetişkin bireylere ait diğer taş sandık mezar G107 mezarıdır.276 Birkaç kez
kullanıldığı içinde ve çevresinde yer alan iskeletlerden anlaşılan bu mezarın da doğusunda
yine içi büyük taşlarla doldurulmuş ancak mezara bitişik olmayan bir pithos bulunmaktadır.277
(Lev-22/3) Yine dört adet büyük taş levhanın dik olarak konulması ile inşa edilen bu mezarın
üzeri sekiz adet küçük taş levha ile kapatılmış olup, mezarın ölçüleri 1,50X1,08m’dir.278 Kum
zemin üzerine hoker tarzında yatırılan bir iskeletin net olarak saptanabildiği bu mezardaki 270 Akay 2003, Katalog No: 23 271 Akay 2003, Katalog No:10; Özkan-Erkanal 1999, 29. 272 Özkan-Erkanal 1999, 29. 273 Özkan-Erkanal 1999, 29. 274 Özkan-Erkanal 1999, 29-30 275 Özkan-Erkanal 1999, 30. 276 Akay 2003, Katalog No:18 277 Mezarın dışında kuzeybatısında dağınık halde ele geçen iskeletin ikincil kullanım sırasında dışarı çıkarılan bir başka bireye ait olduğu düşünülmektedir. Bkz. Özkan-Erkanal 1999, 30. 278 Özkan-Erkanal 1999, 30.
kemikler üzerinde yapılan antropolojik incelemeler, mezarda biri kadın olmak üzere beş farklı
bireye ait iskeletin varlığını ortaya koymuştur.279 G107 mezarında bir testi, iki kırık durumda
testicik ve bir bronz bıçak ele geçmiştir.280
Baklatepe ETÇ II mezarları:281
Baklatepe kazıları sırasında höyüğün güneyindeki köyün baraj nedeniyle boşaltılması
burada da kazı yapılabilmesini sağlamış ve burada büyük bir Erken Tunç Çağı II mezarlığı
ortaya çıkarılmıştır. (Lev-19/1) Dört tanesi basit toprak, 17 tanesi çömlek ve geri kalan 43
tanesi pithos gömü olmak üzere toplam 64 tane mezarın ortaya çıkarıldığı bu mezarlıktaki
mezarların çoğu ve içerisinde bulunan mezar armağanı keramikler tarımsal faaliyetlerde
kullanılan kimyasal gübreden olumsuz etkilenmişlerdir.282 ETÇ II mezarlığındaki bazı
mezarların daha erken dönemlere (Geç Kalkolitik Çağ) ait olduğu saptamasını da yapan
Erkanal,283 buradaki ETÇ II’ye ait pithos mezarların tamamının doğu-batı yönünde olduğunu,
bir kısmının ağızlarının iri taşlarla, diğerlerinin daha küçük taşlarla kapatıldığını, bir pithos
mezar içine birden çok gömü yapıldığını, hatta bir mezarda sayının altı farklı bireye kadar
çıktığını, tüm iskeletlerin hoker tarzında olduğunu ve Geç Kalkolitik Çağ’dan beri gözlenen
bir olgu olan buğday tanelerinin mezar içine serpiştirilmesi geleneğinin bazı mezarlarda
gözlemlenebildiğini belirtmektedir.284 (Lev-27/1-2-3)
Mezar armağanı olarak bırakılan çanak çömleğin bazen pithosun dışına da bırakıldığı
Baklatepe ETÇ II mezarlığında ortaya çıkarılan keramik mezar eşyaları arasında bulunan bir
antropomorfik kap, bu dönemde başka yerlerde de rastlandığı için geleneğe uygun yorumuyla
değerlendirilmiş ve Limantepe’de de bu tür kaplara Erken Tunç Çağı’ndan Geç Tunç Çağı’na
kadar rastlandığı belirtilmiş, ancak bu kabın Elmalı-Karataş’tan285 çıkan örneğe daha çok
benzediği yorumu yapılmıştır.286 (Lev-28/1) Bu antropomorfik kap, minyatür görünümde,
oval gövdeli, bir vazo şeklinde olup, burun, kaş, göz kapakları kabartma olarak yapılmış ve
kulpsuz olan kabın ön yüzünde iki yumru halinde göğüsler betimlenmiştir.287 (Lev-28/2)
279 Akay 2003, Katalog No:18 280 Özkan-Erkanal 1999, 30. 281 Mezarlık alanının adı, aynı yayında (Özkan-Erkanal 1999) planın üzerinde Türkçe olarak “ETÇ II Mezarlık Alanı”; İngilizce olarak “Late EB II Cemetery” şeklinde geçmektedir. Yayın içinde ise her iki dilde yazılmış kısımda da ETÇ II mezarlık alanı olarak geçtiğinden burada ETÇ II mezarlık alanı olarak söz edilecektir. 282 Özkan-Erkanal 1999, 17. 283 Erkanal-Özkan 2000, 265. 284 Özkan-Erkanal 1999, 18. 285 Warner 1994, Lev.166, KA 602. 286 Erkanal-Özkan 2000, 265. 287 Özkan-Erkanal 1999, 18.
Bunun yanı sıra depas288 (Lev-28/3), tankard, pyxis, küçük boy çaydanlıklar, gaga ağızlı
testiler, çanaklar, çömlekler, vazolar sıkça rastlanan kap tipleridir.289 Ortaya çıkarılan çanak
çömleklerin çoğu, gri renkte olup, ikinci derecede yoğunluğa sahip kaplar kırmızı renkte
olanlardır. Kaplarda ip delikli yatay kulplar ve tünel kulplar en yaygın kulp örneklerini
oluşturmakta, kapların önemlice bir kısmında hızlı dönen bir çarkın izleri
gözlemlenebilmektedir.290 (Lev-29/1)
Mezar armağanları içinde ikinci derecede önemli kısmı metal eşyalar oluşturmakta
olup, bunlar, hançer, bıçak, süs eşyaları, başlı iğne, taş ve mermer idoller, bilezik, yüzük ve
kolyelerdir.291 (Lev-29/2; Lev-30/1-2)
Balıkesir Mezarlığı/Gökköy: (?)
İl:Balıkesir
İlçe: Merkez
Konum ve Buluntular:
Bittel’in adına sadece değindiği ve yeri tam olarak belirlenememiş bu mezarlık
Balıkesir’de demiryolu yapımı sırasında tahrip edilmiştir.292 Bittel’in293 yayınlarında geçen
bazı kapların bu mezarlıktan gelmiş olabileceği Özgüç tarafından ifade edilmektedir.294
Hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bu mezarlıktaki mezarların tipi ve konumu hakkında,
hatta burada tekil bir mezardan mı yoksa mezarlıktan mı söz edildiği hakkında bir yorum
yapmak olası değildir. Mezarlığın yeri hakkında yapılan soruşturma sonucunda, Balıkesir
Mezarlığı olarak adlandırılan yerin olasılıkla Balıkesir il merkezinin 10km dışında, Gökköy
yakınlarında bulunan ve demiryolunun kenarında olması nedeniyle tamamen tahrip olmuş
mezarlık alanı olduğu düşünülmektedir.295 Mezarlığın hemen yakınındaki Gökköy’de bulunan
höyük de bu mezarlığı kullananların yaşadığı yerleşim olabilir.
Baradız/Baladız:
İl:Isparta
İlçe:Gönen 288 Troia II örneklerine benzediği Erkanal tarafından ifade edilmektedir. Bkz. Erkanal-Özkan 2000, 265. 289 Özkan-Erkanal 1999, 18-19. 290 Özkan-Erkanal 1999, 19. 291 Özkan-Erkanal 1999, 19. 292 Özgüç 1948, 54. 293 Bittel 1934 294 Özgüç 1948, 54. 295 Bu konuda verdiği bilgiler için Balıkesir Müzesi Müdürü Neriman Özaydın’a teşekkür ederim.
Konum ve Buluntular:
Isparta ili, Gönen ilçe merkezine bağlı İğdecik Köyü yakınlarındaki Baradız/Baladız
tren istasyonu yakınlarındaki Köşktepe üzerinde 1944 yılında Ş.A.Kansu incelemede
bulunmuş ve demiryolunun kesitleri içinde, uçları ve ağızları görünen pithos mezarlar
bulunduğunu saptamıştır.296 Burada saptanan mezarlık alanı üzerinde herhangi bir kazı
çalışması yapılmadığı, ancak çevrede yapılan inceleme sırasında Köşktepe üzerinden doğal
etkiler sonucu taşınarak geldiği anlaşılan ve Kansu tarafından Bakır Çağı, Hitit ve Klasik Çağ
olarak sınıflanan çanak çömleklerin varlığı mezarlık hakkında da fikir vermektedir.297 Ancak
Kansu, bu mezarlık için herhangi bir yorumda bulunmamış, buna karşın 1953 yılında Kılıç
Kökten bu mezarlık alanının da Yortan, Babaköy, Kusura gibi ören yerlerinde ortaya çıkarılan
mezarlıklarla benzerliğinin altını çizmiştir.298
Bereketli:
İl:Manisa
İlçe:Sarıgöl
Konum ve Buluntular :
Manisa ilinin Sarıgöl-Alaşehir İlçeleri arasındaki karayolunun üzerinde bulunan
Bereketli köyünün güneyinde Recep Meriç tarafından saptanan pithos parçaları burada bir
Erken Tunç Çağı mezarlığının varlığını akla getirmektedir. Meriç’in çevredeki köylülerin
ifadesine dayanarak belirttiğine göre; yaklaşık iki metre boyunda, 0,80m çapında, düz veya
dört tarafı kulplu ve tutamaklı bu pithoslar Baklatepe ve Aphrodisias mezarlarında ortaya
çıkarılan ETÇ II dönemine tarihlenen pithoslara benzemekte olup, yine köylülerin Meriç’e
ifade ettiğine göre pithosların içinde, bakır ya da bronz iğneler, idoller, spiral biçimli küpeler
ortaya çıkarılmıştır.299
Beycesultan:
İl:Denizli
İlçe:Çivril
Konum:
Büyük Menderes Vadisi üzerinde Çivril’e 5km uzaklıktadır.
Tarihleme:
296 Kansu 1945, 281. 297 Kansu 1945, 281. 298 Kökten 1953, 179. 299 Meriç, baskıda.
Höyüğün en üstünden steril toprağa kadar yapılan kazılarda 40 kat ile karşılaşılmıştır.
Bu katlardan; XL-XX arası Geç Kalkolitik Çağa aittir. XIX. kattan itibaren önemli bir
dönüşüme sahip olan Beycesultan’ın ETÇ tabakaları kendi içinde katlara göre üç evreye
ayrılmaktadır. XIX-XVII arasındaki katlar ilk evre, XVI-XIII arasındaki katlar ikinci evre;
XII-VI arası ise üçüncü evredir. Bundan sonra gelen katlar ise, V-IV arası Orta Tunç Çağa ve
III-I arası Geç Tunç Çağa aittir.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Pişmiş toprak çömlek gömü
2-Gömü tarzı:
İntramural, hoker, inhumasyon.
3-Açıklama:
Güneybatı Anadolu’nun en büyük höyüğüdür. Kuzeybatı Anadolu için Troia ne ifade
ediyorsa, Güneybatı Anadolu açısından da Beycesultan aynı şeyi ifade etmektedir.
Beycesultan Höyüğü’nde yapılan çalışmalar sonucu sadece yerleşim katları ortaya çıkarılmış
mezarlık alanı ya da alanları ile ilgili herhangi bir yer saptanamamıştır. Ancak, Geç Kalkolitik
Çağ’ın XXIX300, XXVIII301 ve XXII.302 tabakalarında, kaba, günlük kullanım kapları içine
yerleştirildikten sonra sözü edilen tabakalara ait mekanların tabanlarının altına konulan çocuk
mezarlarının Erken Tunç Çağı içinde de devam ettiğini Erken Tunç Çağı’na ait XVIIa
tabakasında ele geçen çocuk mezarından bilmekteyiz.303 (Lev-31/1-2) Yine Geç Kalkolitik
Çağ tabakalarında ele geçen mezarlar gibi, kaba, günlük kullanım kabı içinde ve mekânın
tabanının altına gömülü bu mezarda, üç küçük çocuğa ait iskelet ve tipik Erken Tunç Çağı
mallarına benzeyen kulplu bir maşrapa bulunmaktadır. Ancak Beycesultan ölü gömme
gelenekleri hakkında yapılacak yorumda, sadece bu mezara dayanarak intramural bir ölü
gömme geleneğinin olduğunu söylemek yerine, korunmasız ve daha masum görülen
çocukların korunması gibi bir amaçla sadece çocukların yerleşim dışına değil, içine
gömülmüş olduğu yorumu tercih edilmelidir. Oldukça büyük bir höyük olan Beycesultan’ın
kazılan kısmının höyüğün %10’undan bile az bir kısmı olması ve sadece bir tek bölgede steril
toprağa kadar inilmiş olması höyüğün başka yerlerindeki ETÇ yapılarının da altında çocuk ya
da yetişkin gömülerinin olup olmadığı sorusunu yanıtsız bırakmaktadır. Bundan dolayı
Beycesultan’da yerleşim içi bir ölü gömme geleneğinin şu andaki bilgiler ışığında olup
300 Lloyd-Mellaart 1962, 23. 301 Lloyd-Mellaart 1962, 25. 302 Lloyd-Mellaart 1962, 26. 303 Lloyd-Mellaart 1962, 33.
olmadığını söylemek pek olanaklı değildir. Yine de Batı Anadolu’nun Erken Tunç Çağı’ndaki
diğer yerlerinde uygulanan ölü gömme geleneklerine bakıldığında genel olarak ekstramural
bir mezarlık alanının olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı şekilde ileride
inceleneceği gibi Troia ve yukarıda incelendiği gibi Aphrodisias, Bademağacı ve Baklatepe
yerleşimlerinde de bazı çocuk gömülerinin yerleşim içine gömülmesi, Troia’da şimdiye dek
mezarlarla ilgili bir bulgunun ortaya çıkmaması ve Baklatepe’nin ETÇ I ve II ekstramural
mezarlık alanlarının bulunmuş olması gibi bilgileri göz önüne alıp bir çıkarsama yapılacak
olursa; Beycesultan’da da ekstramural bir ölü gömme geleneğinin olabileceği, buna karşın
höyükte değişik dönemlerde yaşamış insanların mezarlık alanı olarak nereyi kullandıklarının
ise şimdiye dek saptanamadığı belirtilebilir.
Bornova/İpeklikuyu: (?)
İl:İzmir
İlçe:Bornova
Konum ve Buluntular:
İzmir ili, Bornova ilçesindeki Bornova Anadolu Lisesi bahçesinde bulunan bu höyükte
H.Gültekin tarafından yapılan kısa süreli kazı çalışması sonucunda burada herhangi bir
mezarlık alanına rastlanılmamışsa da, kazı sırasında çıkarılan ve ölü gömmek için
kullanıldıkları Gültekin tarafından belirtilen büyük pithoslar, bu höyükten söz edilmesini
zorunlu kılmıştır.304 Benzerleri Bayraklı Erken Tunç Çağı katları ve Menemen’de de bulunan
gaga ağızlı testiler ve çeşitli tipte çanak çömleklerden bu kazıda da ortaya çıkarılmış olmasına
karşın,305 herhangi bir mezarın bulunamamış olması burada bir ekstramural mezarlık alanının
höyük yakınlarında olabileceğini akla getirmektedir. İpeklikuyu Höyüğü’nde ETÇ I ve II
tabakalarının bulunduğu Yard.Doç.Dr. Zafer Derin tarafından belirtilmektedir.306
Boyalıktepe Mezarlığı:
İl:Balıkesir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Balıkesir merkez Pamukçu (Etalya) köyünün 1km doğusunda bulunan Boyalıktepe
höyüğünün 200m kadar batısında Özdoğan tarafından saptanan tahrip olmuş bir Erken Tunç
304 Gültekin 1967, 41. 305 Gültekin 1967, 41. 306 Derin-Batmaz 2004, 79.
Çağı mezarlığı bulunmaktadır. Geç Kalkolitik, ETÇ, GTÇ, Antik Çağ ve Ortaçağa ait yüzey
buluntularının ele geçtiği höyükte ve yakınındaki Erken Tunç Çağı mezarlık alanında
herhangi bir kazı çalışması yapılmamıştır.307 Bu yerleşme yeri ilk olarak J.R.B.Stewart
tarafından Boyalık Tepe adıyla 1936 yılında tanıtılmıştır.308 1959 yılında D.French tarafından
da ziyaret edilen bu yerde, aralarında ne kadar bir mesafe olduğu belirtilmeyen kuzey ve
güney tepelerinin yer aldığı anlatılmaktadır.309 Bu tepelerden güneydekinde 7 tane küp
mezarın köylüler tarafından açıldığı bildirilmiş ve yapılan araştırma sonucu, ETÇ I-II-III
evresi çanak çömleği bulunmuştur.310
Bozcaada:
İl:Çanakkale
İlçe:Bozcaada
Konum:
Çanakkale il merkezine bağlı ve antik dönemde Tenedos adıyla anılan bu adadaki
prehistorik mezarlık alanı Bozcaada ilçe merkezinin Cumhuriyet Mahallesi’nde yer almakta
ve çağdaş yerleşimin güney kesiminin altında devam etmektedir.311
Tarihleme:
1959 yılından itibaren değişik zamanlarda kazılan bu mezarlık alanının Erken Tunç
Çağı’ndan Osmanlı Dönemi’ne kadar kullanıldığı birbirinin üzerinde yer alan değişik dönem
mezarlarından anlaşılmaktadır. Mezarlık alanının prehistorik mezarları 1992 ve 1993 yılı
kazılarında ortaya çıkarılmıştır.
Buluntu Paketi:
Bronz iğneler, ağırşaklar, deniz kabukları.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipleri:
Taş sandık ve basit toprak mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, dorsal, inhumasyon.
3- Açıklama:
307 Özdoğan 1988, 580. 308 R.O.Arık 1940, 261. 309 TAY-IVb, Pamukçu/Boyalıktepe 310 TAY-IVb, Pamukçu/Boyalıktepe 311 TAY-IVa, Bozcaada/Tenedos
Tenedos mezarlık alanının kuzeybatısında 1992 yılında ortaya çıkarılan 7 numaralı
mezar, mezarlığın ilk prehistorik mezarıdır. 1,60X0,90m ölçülerinde, kapak taşsız, taş sandık
mezarda, hoker durumunda, kemikleri toprakla kaynaşmış bir iskelet bulunmaktadır.312 Baş
kısmı güneye gelecek şekilde yerleştirilmiş olan iskeletin, başının hemen üzerinde, spiral başlı
bronz bir iğne ile göğüs hizasında, askı delikli kapağı olan bir çömlekçik ile ağırşak; ayak
ucunda ise işlenmiş bir istiridye kabuğu ele geçmiştir. (Lev-32/1) Kazıcısının belirttiğine
göre, kötü pişmiş, el yapımı kap Troia I ile çağdaştır.313
1993 yılındaki kazılarda ise taban döşemesi üzerinde, kuzey-güney doğrultusunda
uzanan ve dört tarafı taş ile desteklenmiş, içinde iki tane hoker gömü bulunan bir mezar ile
bunun yanında basit toprak mezar olarak nitelenebilecek, etrafında herhangi bir şekilde
koruma yapılmamış tek bir hoker gömü ortaya çıkarılmıştır.314 (Lev-32/2, Lev-33/1) Bu
mezarların yakınında yine basit toprak mezar olarak nitelenebilecek, ancak çok tahrip olmuş
durumda, dorsal pozisyonda yatırılmış bir iskeletin varlığı da saptanmıştır.315
Etrafı taşla çevrili olan sandık mezarın içinde gömü hediyesi olarak kemik bir iğne,
pişmiş toprak ağırşak ve bir adet istiridye kabuğu bulunmuştur.316 (Lev-33/2) Daha önceki
yıllarda, Ataçeri-Ergovan317 (1959), İ.Akşit (1969) ve T.Özkan (1990)318 tarafından yapılan
kurtarma kazılarında ise prehistorik dönemlere ilişkin herhangi bir mezar ya da buluntu ortaya
çıkartılmamıştır.
Tenedos mezarlık alanının en farklı buluntusu ise her iki dönem kazılarında da
rastlanan işlenmiş istiridye kabuklarıdır. Kabukların hangi tür deniz canlısına ait olduğu
konusunda kazı raporunda bilgi verilmediğinden sadece fotoğraflarla yetinilmek zorunda
kalınmıştır. Fotoğraflardan anlaşılabildiği kadarıyla 7 no’lu mezardan çıkan istiridye kabuğu
tarak olarak nitelenen deniz yumuşakçasına aittir. Diğeri ise bir deniz minaresini andırmakta
ve bu haliyle Aphrodisias’ta319 ortaya çıkarılan Columbella rustica bilimsel adıyla tanınan
deniz minaresini akla getirmektedir. Tenedos gibi bir adada denizin ve deniz kültürünün
varlığı kendisini mezar armağanlarında bu şekilde göstermekte olabileceğinden, istiridye veya
deniz minaresi gibi canlıların kabuklarının işlenerek mezarlara konması simgesel bazı olguları
çağrıştırmakla birlikte normal sayılabilir.
312 Sevinç 1994, 314. 313 Sevinç 1994, 314. 314 Sevinç 1995, 114. 315 Sevinç 1995, 114 316 Sevinç 1995, 114. 317 Ataçeri-Ergovan 1961, 19-20 318 Özkan 1992, 1-5. 319 Joukowsky 1986, 52.
Boztepe/İvrindi:
İl:Balıkesir
İlçe:İvrindi
Konum ve Buluntular:
Balıkesir ili sınırları içinde 1949 yılında K.Kökten tarafından yapılan çalışmalar
sırasında İvrindi ilçesinde saptanan düz yerleşim yeri yanındaki ekstramural mezarlık
alanında volkanik bir taştan yapılmış sivri saplı bir el baltasından söz edilmektedir. Mezarlık
alanı tamamen tahrip olduğu için mezarlar hakkında bir yorum yapılamamış, buna karşın aynı
bölgede daha önce Bittel tarafından çalışılan ve bu araştırma kapsamında yine Kökten
tarafından kazılan Babaköy mezarlığına benzediği belirtilmiştir.320
Çandarlı:
İl:İzmir
İlçe:Dikili
Konum ve Buluntular:
İzmir ili, Dikili ilçesinin 19km güneyinde, Çandarlı Körfezi'nin kuzeyindeki Çandarlı
beldesi yakınlarında Kocabağlar adıyla da tanınan mevkiide yer aldığı bilinen ancak
günümüze mezarlıkla ilgili bir iki buluntu dışında hiçbir bilgi kalmayan ekstramural bir
mezarlık alanıdır.321 Osman Hamdi Bey tarafından yapılan Pitane kazıları sırasında ortaya
çıkarıldığı bildirilen ve mezar buluntuları Bittel tarafından Yortan kültür grubu içinde kabul
edilen bu mezarlık alanında ne tür bir gömü geleneği olduğu belirtilmemekle birlikte;
mezarlığın sadece Erken Tunç Çağı değil Orta Tunç ve daha geç dönemlerde de kullanıldığı
ve Orta Tunç Çağı gömülerinin pithos gömü olduğu bilindiğinden,322 kültürel sürekliliğin
devamlılığı esas alınarak yapılacak bir çıkarsamaya göre Erken Tunç Çağı mezarlarının da
pithos gömülerden oluşabileceği önerisini yapmak pek yanlış sayılmaz. French burasını Troia
I evresi ile çağdaş, ekstramural bir mezarlık olarak kabul etmekte; Mellaart ise Erken Tunç
Çağı çanak çömleğinin dağılım haritasında burasını işaretlemektedir.323 Burada ortaya
çıkarılan kapların fotoğrafları 1912 yılında S.Loeschce tarafından yayınlanmıştır. Bittel bu
yerleşim yerinde Yortan tipinde kahverengi astarlı ve açkılı maldan çanak çömlekler
bulunduğunu belirtmekte ve bazı buluntular İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde saklanmakta olup,
320 Kökten 1949, 817. 321 TAY-IVb, Çandarlı; Özgüç 1948, 54; Akyurt 1998, 19. 322 Akyurt 1998, 19. 323 TAY-IVb, Çandarlı; Mellaart 1954, 203.
olasılıkla mezarlık alanı ETÇ döneminde kullanılmaya başlanmış ve bu kullanım Klasik
Dönem'de de devam etmiştir.324
Çavdarlı Höyük:
İl:Afyon
İlçe:Merkez
Konum:
Afyon il merkezinin 16.5km kuzeydoğusunda, Akarçay’ın oluşturduğu düzlükte
bulunan 200-250m çapında ve 6m yüksekliğindeki höyük, Çavdarlıköy’ün 2150m
kuzeyindedir.325
Tarihleme:
Burada ortaya çıkarılan ve hiçbir mimari tabakayla ilişkilendirilmeyen mezar için aynı
seviyelerde ele geçen keramik ve diğer buluntulara bakılarak ETÇ II dönemine ait olduğu
yorumunu yapmak olasıdır.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Basit toprak mezar.
2-Gömü tarzı:
İntramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Höyüğün Akok tarafından “A” olarak adlandırılan açmasında –4.30m’den itibaren
prehistorik tabakalara geçildiği, açmanın –5.04m’sinde, açmanın kuzeybatı ucunda bir adet
basit toprak mezarın ortaya çıkarıldığı belirtilmektedir.326 (Lev-34/1) Mezar, höyüğün doğal
toprağının bir miktar kazılmasıyla oluşturulan çukurun etrafının küçük taşlarla çevrilmesi ile
yapılmıştır. İntramural olarak nitelendirilebilecek mezarın üzerine ahşap hatıllar yerleştirilmiş
ve ölü mezarın içine hoker durumunda yatırılmıştır. Akok bu tip mezarın Alacahöyük
mezarlarının en basit tipi olduğunu belirtmekte ve A açmasındaki bu prehistorik tabakayı MÖ
2500-2000 yılları arasına tarihlemektedir.327 (Lev-34/2-3-4) Ölü armağanı olarak hiçbir eşya
bulunmayan mezardaki iskeletin ayak ucunda sığır cinsinden bir hayvana ait olduğu
düşünülen birkaç parça kemik bulunmuştur.
324 TAY-IVb, Çandarlı. 325 Akok 1967, 5 ve TAY-IVa, Çavdarlı Höyük 326 Akok 1967, 6. 327 Akok 1967, 6-10.
Mezarın ayak ucunda bulunan sığır cinsi bir hayvana ait kemiklerin ritüelle bir
ilişkisinin olup olamayacağı yolunda Akok tarafından herhangi bir açıklama yapılamamakla
beraber mezarın tipinin Alacahöyük mezarlarının daha basiti olarak belirtilmiş olması, burada
Orta Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneklerini andıran bir uygulamanın söz konusu
olabileceğini akla getirmektedir. Ayrıca Afyon gibi Batı Anadolu ile Orta Anadolu arasında
bir geçiş bölgesinde bulunan bu mezarda Alacahöyük uygulamalarını andıran bir
uygulamanın olması da doğal kabul edilebilir. Buna karşın aynı tip mezar ve ölü gömme
ritüeli uygulamasının Kusura, Kaklık vb. aynı bölgedeki diğer mezarlarda görülmüyor olması
da dikkat çekicidir. Ancak, kazının yapıldığı dönemden bugüne geçen sürede Batı Anadolu’da
yapılan ETÇ mezarlık kazılarının artması yukarıdaki düşüncelerin değişmesine neden
olabilecek bulgulara ulaşılmasını sağlamıştır. Örneğin aşağıda incelenecek Demircihöyük-
Sarıket328 mezarlık alanında aynı şekilde sığır kemiklerinin bulunması bu uygulamanın yöreye
özgü bir ritüel olabileceğini akla getirmektedir.
Damlıboğaz/Hydai:
İl:Muğla
İlçe:Milas
Konum ve Buluntular:
Muğla’nın Milas ilçesinin 6km güneybatısında bulunan Damlıboğaz köyü
yakınlarındaki antik Hydai kentinin kurulu olduğu yerde Muğla Üniversitesi tarafından
yapılan araştırmalar sonucu, yakınlardaki Sarıçay adlı akarsuyun yatağının değişmesiyle
ortaya çıkan mezarlık alanının köylüler tarafından yağmalandığı saptanmış ve buradan
çıkarıldığı belirtilen MÖ III.binyıla ait gaga ağızlı testiler, kulplu çömlek ve iki kulplu
tankardlar koleksiyoncu S.Kazancıoğlu tarafından satın alınarak Sadberk Hanım Müzesi’ne
satılmıştır.329 Sadberk Hanım Müzesi Karia Koleksiyonu’ndaki bu kaplar dışında mezarlık
hakkında herhangi bir bilgi yoktur.
Değirmenyıkığı-Akhisar:
İl:Manisa
İlçe:Akhisar
Konum ve Buluntular:
328 Seeher 1993a, 367. 329 TAY-IVb, Damlıboğaz/Hydai
Manisa ili, Akhisar ilçesine bağlı Erdelli Köyü yakınlarındaki bu mezarlık alanı, yine
aynı köyde bulunan Erdelli Höyük’ün 2km güneydoğusunda ve olasılıkla Erdelli Höyük’te
yaşayanların kullandığı bir ekstramural mezarlık alanıdır.330 Bu alanda tarımsal faaliyet
sırasında ortaya çıkan ve tarla sahibi tarafından Manisa Müzesi’ne teslim edilen beş adet tüm
kap ve Erdelli Höyük’ten toplanan yüzey buluntularına dayanılarak burasının Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı mezarlık ve yerleşimlerinden özellikle de Yortan-Babaköy mezarlıklarından
bilinen kültürün benzeri olduğu ileri sürülmektedir.331 Değirmenyıkığı Mevkii’nde ortaya
çıkan 1,50-1,80m ölçülerinde ve tanıma göre taş sandık mezar olduğu düşünülen tek mezara
dayanarak burada ekstramural bir mezarlık alanı olduğu Dinç tarafından önerilmiştir.332
Dinç’in makalesinde de belirttiği gibi kendisi bu mezarlık alanını görmemiş, sadece müzeye
kapları getiren kişinin ifadesine dayanarak burası hakkında yorum yapmıştır. Ayrıca müzeye
getirilen kapların da herhangi bir çizim ya da fotoğrafı yoktur.
Demircihöyük/Sarıket:
İl:Bilecik
İlçe:Bozüyük
Konum:
Bilecik-Eskişehir il sınırında, Eskişehir’in yaklaşık 25km batısında, Zemzemiye
Köyü’nün güneyinde yer alır.
Tarihleme:
Demircihöyük’ün mezarlık alanı olan Sarıket’te Erken Tunç Çağı’ndan başlayarak
Helenistik Döneme kadar tarihlenebilen mezarlar bulunmaktadır. Sarıket mezarlık alanı
jeomanyetik ölçümlere göre 50X65m ölçülerinde bir alana yayılmaktadır.333 Bu alan
içerisinde ortaya çıkarılan mezarların 499 adedi Erken Tunç, 78 adedi Orta Tunç ve geri kalan
27 mezar ise Demir Çağı’na tarihlenmiştir.334 (Lev-35/1-2)
Buluntu Paketi:
Kesik gaga ağızlı ETÇ II testileri; sığır kemikleri; altın, gümüş, bronzdan yapılmış alınlıklar;
bronz, bakır iğneler; bronz bilezikler; halkalar; kama uçları; spatulaya benzeyen ve arkeoloji
literatüründe tıraş bıçağı olarak adlandırılan objeler; ağırşaklar, taş aletler.
Kazı ve Buluntular:
330 Dinç 1991, 25. 331 Dinç 1991, 27. 332 Dinç 1991, 27 dpn.2 333 Jansen 1991, 120-124; Seeher 1993a, 366. 334 Seeher 1993a, 365; Seeher 1992a, 6 ve 16; Seeher 1999, 52.
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos, taş sandık ve basit toprak mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Anadolu yerleşim şeması denilen modelin ilk kez ortaya konduğu Demircihöyük;
Anadolu’yu Marmara ve Ege kıyılarına bağlayan ve bugün de önemli bir yol üzerinde yer
alması nedeniyle son derece stratejik bir konuma sahiptir. Höyük’ün 250m batısında, seksenli
yılların başında T.Efe tarafından saptanan mezarlık alanı, bulunduğu mevkiinin adıyla
anılarak “Demircihöyük-Sarıket Nekropol Alanı” olarak adlandırılmıştır.335 Batı Anadolu’da
hem yerleşimi hem de mezarlığında kazı çalışması yapılmış birkaç yerden biri olması
nedeniyle de önemli olan Demircihöyük/Sarıket kazıları, Ege ve Marmara kıyı kültürleriyle
Anadolu Kültürleri arasındaki ilişkinin saptanması açısından da önemlidir.336
Sarıket mezarlık alanında Erken Tunç Çağı’na tarihlenen mezarların tamamı
Demircihöyük’ün üst katlarına (L-P yapı katları) bir başka deyişle ETÇ II evresine ait olarak
yorumlanmış ve ETÇ I evresine ait mezarlık alanının höyüğe yakın başka bir yerde
olabileceği ileri sürülmüştür.337
Erken Tunç Çağı II evresine tarihlenen mezarların büyük çoğunluğunu pithos gömüler
oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra az sayıda taş sandık mezar ve basit toprak mezar da
vardır.338 Gömülerin pithos, taş sandık ya da basit toprak mezar olmasına bakılmaksızın
hepsinde baş veya pithos ağzının baktığı yön güneydoğu olup, bu yön birliğinin yanı sıra
ölünün yatırılışında da eller yüz ya da göğüs önüne çekik, hocker tarzı uygulama yine
istisnasız olarak söz konusudur.339 Sarıket Erken Tunç Çağı mezarlarından sadece birinde çift
gömü bulunmuş olması da ilgi çekicidir.340 Erken Tunç Çağı mezarlık alanında rastlanan bir
diğer ilgi çekici nitelik, burada mezarların altında ya da üstünde ikişer ikişer gömülmüş sığır
iskeletlerine rastlanılmasıdır. Bunların belirli mezarlara mı ait olduğu, yoksa topluluğun tüm
ölülerine hitap eden kurbanlar mı oldukları tam olarak anlaşılamamıştır.341
335 Seeher 1991, 97-98. 336 Baklatepe, Kaklık, Karataş-Semayük, Kusura ve Ulucak Höyük dışında Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’na tarihlenip, hem yerleşimi hem de mezarlık alanı saptanıp kazısı yapılabilen yer şimdilik yoktur. 337 Seeher 1993a, 366; Seeher 1992a, 12; Seeher 1992b, 165. 338 Seeher’in yapmış olduğu kazı çalışmasının yayınlarının hiçbirinde pithos, taş sandık ve basit toprak mezarların net sayısı ve birbirlerine oranları verilmemiş, sadece çoğunluğun pithos gömülerde olduğu belirtilmiştir. Bkz. Seeher 1991; Seeher 1992a; Seeher 1992b; Seeher 1993a. 339 Seeher 1991, 102; Seeher 1992a, 6; Seeher 1993a, 366. 340 Seeher 1993a, 366. 341 Seeher 1993a, 367.
Pithos gömüler için kullanılan ve ağızları yassı bir taş plaka ya da keramik kırıkları ile
kapatılan pithosların, Demircihöyük yerleşiminden bilinen ve depolama ya da günlük
kullanım kabı olarak kullanılan kaplar olduğu belirtilmektedir.342 (Lev-36/1) Hem yerleşimi
hem de mezarlık alanı kazıldığı ve her iki alanda da aynı tipte pithoslar ortaya çıkarıldığı için
net bir şekilde, Demircihöyük’te ölü gömme için özel olarak üretilmiş pithoslar
kullanılmadığını belirtmek olasıdır. Korfmann, Demircihöyük ile ilgili yorumunda burada
yaşayan bağımsız, basit bir çiftçi topluluğunun bulunduğunu ve bu coğrafi bölgedeki
Demircihöyük ve Demircihöyük benzeri diğer yerleşmelerin bölgeye egemen ve
organizasyonu sağlayan, olasılıkla bölgenin en büyük höyüğü olan Şarhöyük'te (Eskişehir)
yaşayan bir yönetici erk sayesinde organize olduğunu belirtmektedir.343 Dolayısıyla, bu
noktadan hareket ederek, Demircihöyük’ün kazıların da gösterdiği gibi küçük ve ekonomik
olarak çok güçlü olmayan bir yerleşim olduğunu belirtmek olasıdır. Bunun yanı sıra pithos
gömü, basit toprak ya da taş sandık mezarların içinde, Seeher’in değindiği biçimde “kral
mezarı” olabilecek buluntulara sahip bir mezarın ortaya çıkarılamamış olması ve diğer
mezarların da herhangi bir sosyal farklılığa işaret etmemesi yerleşimin sadeliğini gösteren
dolaylı bir kanıt olarak kabul edilebilir.344 Bu da bize Demircihöyük/Sarıket mezarlık alanında
uygulanan ölü gömme ritüellerinin bir parçası olarak değerlendirilebilecek pithosların,
olasılıkla ekonomik nedenlerle özel üretim olmayabileceği önerisini yapmaya olanak tanır.
Ölü gömme için kullanılan pithosların cesedi alamayacak derecede küçük olduğu
durumlarda iki pithosun ağız ağıza verilerek kullanılması uygulaması, Kusura, Baklatepe,
Harmanören vb. yerleşimlerde olduğu gibi burada da vardır.345 (Lev-36/2) Ortaya çıkarılan
çok sayıda, içinde iskelet olmayan ya da çok küçük parçalar çıkan mezarlar, bunların
küçüklükleri de göz önüne alındığında çocuk mezarı olarak nitelendirilmiştir.346
Oldukça sağlam durumda ortaya çıkarılan, ancak içinde olasılıkla soyuldukları için
buluntuya rastlanmayan taş sandık mezarlar, büyük kireçtaşı blokların çevrelediği hocker
pozisyonundaki iskeletin üstünün de yassı bir taş blokla kapatılması yoluyla inşa
edilmişlerdir.347 Daha önce de belirtildiği gibi pithos, basit toprak ya da taş sandık mezarlar
342 Efe 1988, 127; Seeher 1992b, 164; Seeher 1999, 53. 343 Korfmann 1983, 246; Korfmann 2001b, 361. Korfmann’ın Şarhöyük için önerdiği merkez olma olasılığı bazı araştırmacılarca, bu höyüğün ETÇ katlarının daha tam olarak ortaya çıkarılmaması ve bu çağda olasılıkla daha küçük bir yerleşimin söz konusu olması nedeniyle gerçekçi bulunmamaktadır. Bkz. Çevik 2004, 344 Seeher 1993a, 367. 345 Seeher 1993a, 366. 346 Seeher 1993a, 366. 347 Seeher 1992a, 6; Seeher 1993a, 366; Seeher 1992b, 164.
buluntu açısından herhangi bir sosyal farklılığa işaret etmemenin yanı sıra, kronolojik olarak
da farklı değillerdir ve hepsi ETÇ II olarak tarihlenmişlerdir.348 (Lev-36/3)
Bazılarının etrafı taşlarla çevrili, içindeki iskeletin üzerinde belki şimdi kaybolmuş
organik bir örtünün bulunduğu349 basit toprak mezarların sadece üç tanesinde iskeletin
üzerinde yassı bir taş konulması uygulamasının yapıldığı görülmüş ve bu üç mezarın belki de
taş sandık mezar olarak değerlendirilmesi gerektiği önerisi de getirilmiştir.350 (Lev-36/4-5)
Sarıket mezarlık alanında Erken Tunç Çağı’nda görülen ölü gömme uygulamasının Orta Tunç
içlerinde de devam ettiği, dolayısıyla ölü gömme açısından kültürel bir süreklilik olduğu
Seeher tarafından belirtilmektedir.351
Sarıket mezarlık alanında ortaya çıkarılan buluntular, pişmiş toprak, maden ve taş
buluntular olarak ayrılabilir. İlgi çekici bir nitelikse yerleşimde çok az maden buluntu ortaya
çıkarılmasına karşın, mezarlık alanında yerleşime göre daha zengin bir madeni eşya
repertuvarının bulunmuş olmasıdır.352
Mezarların hemen hepsinde en azından bir testi bırakılmıştır ve mezarlıkta ortaya
çıkarılan kaplarla Demircihöyük yerleşiminde bulunan kaplar arasında sadece tankardlar,
sepet kulplu ve emzikli kapların mezarlık haricinde ortaya çıkarılamaması dışında genel bir
uyum söz konusudur.353 Testilerin en tipik niteliği kulplarının ağız kenarının altından çıkması
ve kesik gaga ağzın çok sık olarak görülmesidir. (Lev-37/1-2-3-4; Lev-38/1-2-3-4; Lev-39/1-
2; Lev-40/1-2-3-4; Lev-41/1-2) Kase formlarında rastlanan S kıvrımlı profil, Demircihöyük
yerleşiminin üst tabakalarına ait olup tarihlendirici bir işleve sahiptir. Bu kap tipi ve diğer
kapların Demircihöyük yerleşiminde ortaya çıkarılan kaplarla yapılan karşılaştırması,
yukarıda da belirtildiği gibi bu mezarlık alanının Erken Tunç Çağı II evresi boyunca
kullanıldığını göstermektedir. Korfmann’ın Demircihöyük yerleşiminin her tabakasının
yaklaşık 30 yıl sürmüş olabileceği önerisi doğru kabul edilecek olursa bu mezarlık alanının da
5 yapı evresini kapsadığı bilindiğinden (L-P yapı katları) mezarlığın yaklaşık olarak 150 yıl
gibi bir süre kullanılmış olabileceği önerilebilir.354
Demircihöyük yerleşiminde son derece sınırlı sayıda ortaya çıkan maden buluntular
mezarlıkta bunun tam tersi bir nitelik göstermekte ve altın, gümüş ya da bronzdan yapılmış
alınlıklar, iğneler, küresel topuz başı, kare kesitli mızrak ucu, sap delikli balta ve uzun
348 Seeher 1992b, 164-165; Seeher 1993a, 366. 349 Burada organik örtü ile kastedilen, mezarın üstünün ahşap bir kapak ile kapatılmasıdır. Bkz. Seeher 1999, 53. 350 Seeher 1993a, 366; Seeher 1992b, 164. 351 Seeher 1999, 53. 352 Seeher 1992b, 165. 353 Seeher 1992a, 8; Seeher 1992b, 165; Seeher 1993a, 367. 354 Korfmann 1987, 189; Seeher 1992b, 165.
boyunlu, küresel gövdeli, devrik ağızlı kurşun kaplar Sarıket mezarlık alanının
Demircihöyük’teki maden endüstrisi hakkında oldukça önemli bilgiler vermesini
sağlamıştır.355 Her iki kazı sezonunda da bulunan birbirinin benzeri altın alınlıklar dövülerek
yapılmıştır ve kabartma bezeklidir.356 (Lev-42/2-3-4-6-7; Lev-43/2-9-10) Bu alınlıkların bir
çoğu in situ olarak iskeletlerin alın önünde bulunmuş olmakla birlikte Seeher; bunların bir
aksesuar mı yoksa özel bir gömü takısı mı olduğu yolunda herhangi bir sonuca varılamadığını
belirtmektedir.357 Ancak, Demircihöyük yerleşiminde çok az sayıda metal eşya çıkması ve
metal buluntuların ağırlıklı olarak mezarlarda bulunmaları bu alınlıkların bir giysiye ait
aksesuar olmaktan çok, ölü gömme sırasında konulduğu izlenimi yaratmakta ve Alacahöyük
mezarlarındaki uygulamaları anımsatmaktadır.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için tipik olan; gövdesinde kesik çizgilerle yapılmış
bezemeler bulunan bronz ve bakır iğneler; topuz, düz ve bukranion başlı olup, çoğunluğunda
başın hemen altından geçen bir delik bulunmaktadır.358 (Lev-44/1-13) En ilginç buluntulardan
biri olan ve benzerlerine Alacahöyük kral mezarlarında rastlanan bronz topuz başı, iki sıra
mantar biçimli çıkıntıyla süslüdür.359 (Lev-45/1-2) Bir kısmı tahrip olmuş, hilal biçimli ve
ortasında bağlantı yeri bulunan, bronzdan yapılmış yassı balta Ovabayındır’da ortaya çıkarılan
baltaya benzemektedir.360 (Lev-45/3-4) Son derece sağlam olarak ortaya çıkarılan bakır ya da
bronzdan yapılmış sap delikli balta ile kare kesitli mızrak ucu Yortan metal buluntuları
içindeki balta ve mızrak ucunu çağrıştırmaktadır.361 (Lev-46/1-2-3)
Taş eserler olarak adlandırılabilecek ve karneol ile dağ kristalinden yapılmış boncuklar
ise altın, gümüş ve bronz boncuklarla birlikte bir kolye üzerinde bulunmaktadır. Bu boncuk
dizisi, bir altın alınlık ve bronz bilezikle birlikte bir çocuk mezarında bulunmuştur.362 (Lev-
42/1; Lev-46/4) Sarıket mezarlık alanında sap delikli bir taş balta da ele geçmiştir. (Lev-46/5)
Yukarıda sayılan buluntular dışında, benzerlerine Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
yerleşimlerinde sıkça rastlanan bakır ya da bronzdan yapılmış bilezikler, halkalar, kama
uçları, spatulaya benzeyen ve arkeoloji literatüründe tıraş bıçağı olarak adlandırılan objeler ile
birer adet kilden ve taştan yapılmış kadın heykelciği ile değişik boyutlardaki ağırşaklar yine
Sarıket mezarlık alanı buluntuları arasındadır.363 (Lev-47/1-2-3-4-5-6-7) Kazı raporlarında
355 Seeher 1993a, 367; Seeher 1992b, 165. 356 Seeher 1992b, 165; Seeher 1993a, 367; Seeher 1992a, 15; Seeher 1991, 111. 357 Seeher 1992b, 165. 358 Seeher 1991, 112; Seeher 1992a, 18. 359 Seeher 1992b, 165; Seeher 1991, 113. 360 Stronach 1957, 123; Seeher 1991, 113; Seeher 1992b, 165. 361 Kamil 1982, 21-fig.88; Seeher 1992a, 14. 362 Seeher 1992b, 165; Seeher 1991, 111. 363 Seeher 1992a, 15; Seeher 1993a, 368.
sadece adı geçen ancak görüntüsüne yer verilmeyen ve bir çocuk mezarında ortaya çıkarıldığı
belirtilen altın kulak tıkacı ise yine bu yörede de Karataş-Semayük, Eski Balıkhane ve
Ovabayındır'dan sonra kulak tıkaçlarının kullanıldığını göstermektedir.364 Daha sonraki
bölümde irdeleneceği gibi kulak tıkaçlarının ölü gömme ritüelinin belki de önemli
parçalarından biri olması olasılığının yüksek bulunması nedeniyle dikkate alınması gereklidir.
Sarıket mezarlık alanından çıkan buluntuların Demircihöyük yerleşiminde ortaya
çıkarılanlara olan doğal benzerliği dışında, 25km kadar batıda yer alan Küçükhöyük
mezarlığıyla olan çarpıcı benzerliğine dikkat çeken Seeher; gerek gömü türleri, gerekse
keramik ve küçük buluntuların ayrıntılarına kadar birbirine benzemesine dayanarak her iki
mezarlık alanının çağdaş olduğunu ve ETÇ II olarak tarihlenmesi, gerektiğini
belirtmektedir.365 Aşağıda Küçükhöyük mezarlığı kısmında bu benzerlik daha ayrıntılı olarak
incelenecektir.
Son olarak, Sarıket mezarlık alanında ortaya çıkarılan iskeletlerin antropolojik olarak
incelenmesi, insanların yapılı ve sağlıklı olduklarını, buna karşın ortalama ömrün 30-35
yıldan fazla olmadığını, kadınların ortalama yaş süresinin sık doğum yapmalarından
kaynaklanan risk nedeniyle daha kısa olduğunu göstermiş ve çocuk ölümlerinin oldukça fazla
olduğu anlaşılmıştır.366
Derinkuyu/Milet:
İl:Aydın
İlçe:Söke
Konum ve Buluntular:
Milet kazıları kapsamında yapılan yüzey araştırmaları sırasında, Dr.H.Lohmann
başkanlığındaki ekibin Milet antik kenti yakınlarındaki Derinkuyu mevkiinde saptadığı pithos
mezarlardan oluşan, Erken Tunç Çağı’na tarihlenen ve üzerinde kazı çalışması yapılmamış bir
mezarlık alanı bulunmaktadır.367 Aynı mezarlık alanı Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri’nin
(TAY) IVb cildinde “Hacı Mustafa’nın Damı” adıyla geçmektedir.368 Mezarlık alanı üzerinde
kazı çalışması yapılmamış olması ve hakkında başka bilgi bulunmaması özellikle kıyı
bölgelerin Erken Tunç Çağı’ndaki ölü gömme geleneğinin hangi tür etkileşimler içinde
364 Seeher 1993a, 368. 365 Seeher 1993a, 368. 366 Seeher 1999, 55. 367 Von Graeve 1995, 408. 368 TAY-IVb, Hacı Mustafa’nın Damı
olduğunu anlamayı güçleştirmektedir. Bu konuda tek yardımcı olacak yer ise
İasos/Kıyıkışlacık’tır ve İasos/Kıyıkışlacık maddesinde incelenecektir.
Dorak: (?)
İl:Bursa
İlçe:Mustafakemalpaşa
Konum ve Buluntular:
Arkeoloji dünyasının çözülemeyen bir bilmecesi olan Dorak, gerçekliği tartışmalı olan
buna karşın eğer gerçekse Erken Tunç Çağı kronolojisinin oluşturulmasında çok önemli yer
tutacak bir mezarlık alanıdır. Gerçekliğinin tartışma konusu olması dolayısıyla bu çalışma
içinde (?) ile incelenen Dorak, Bursa’nın Mustafakemalpaşa (Kirmasti) ilçesine bağlı ve
Ulubat/Uluabat (Apolyont) Gölü’nün güney kıyısındaki Dorak Köyü yakınlarındadır.
J.Mellaart tarafından arkeoloji dünyasına Illustrated London News dergisinde 29
Kasım 1959 tarihinde başlayan bir yazı dizisi ile duyurulan Dorak’ta İki krala ait sandık
mezar ile hizmetkarlara ait iki pithos mezarın bulunduğu iddia edilmiştir.369 “İddia edilmiştir”
gibi bir ifadenin kullanılmasının nedeni ise bu mezarlara ve buluntulara ait olarak Mellaart’ın
yaptığı çizimler dışında hiçbir görsel malzemenin olmaması, bu mezardan çıkan buluntuları
Mellaart’tan başka kimsenin görmemiş olması ve daha sonra da hiçbir müze ya da özel
koleksiyonda bu buluntulara rastlanmamış olmasındandır. Bundan sonra Dorak mezarları ve
mezar buluntuları hakkında yazılacak olanlar da Mellaart’ın ifadelerine dayanmaktadır.
Sözü edilen taş sandık mezarlardan ilki 1.80X0.83m ölçülerinde ve içinde sadece tek
bireyin, başı doğuya gelecek şekilde dorsal pozisyonda yattığı, çevresinde Erken Tunç
Çağı’na tarihlenebilecek tipik çanak çömlekler, kılıç, kama, asa, balta, mızrak gibi eşyaların
bulunduğu ve bir krala ait olduğu belirtilen mezardır.370 (Lev-48/1)
İkinci mezar ise, 3.10X2.00m ölçülerinde ve içinde bulunan gömüler hocker tarzında,
başları doğuya bakacak şekilde kendi sağlarına yatırılmış bir kadın ve bir erkek (kral ve
kraliçe) iskeletinden oluşmakta, erkeğin ayak ucunda bir köpek iskeletinin bulunduğu
belirtilmektedir.371 (Lev-48/1)
Pithos gömüler hakkında fazla bir bilgi vermeyen Mellaart, her iki taş sandık mezarda
çıkan buluntuları anlatırken, ilk mezarda üzerindeki desenleri bile duran kilim ve kumaş
parçalarından söz etmekte, ikinci mezarın tabanında ise hasır izlerinin olduğunu
369 Umar-Çilingiroğlu 1990, 451. 370 TAY-IVa, Dorak 371 TAY-IVa, Dorak
söylemektedir. Bunun yanı sıra; ikinci mezarda altın kakmalı ahşap bir taht bulunduğu ve taht
üzerinde yer alan hiyeroglif yazıda, tahtı Mısır Firavunu Sahure’nin armağan ettiğinin
yazıldığını belirtmektedir.372 (Lev-48/2) Mısır Krallığı’nın 5. hanedanlığının ikinci kralı olan
ve MÖ 2487/2494-2473/2345 yılları arasında başta bulunduğu Mısır belgelerinden bilinen bu
kralın armağan ettiği taht dolaylı olarak Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nın kronolojisinin
oluşturulmasında önemli rol oynamaktadır.373
Batı Anadolu’da ortaya çıkan bütün mezarlardan daha zengin olan bu mezarlarda;
altın, gümüş, elektron gibi değerli madenler dışında kehribar, turkuvaz, neceftaşı, gibi değerli
taşlardan yapılmış süs eşyaları, bilezikler, iğneler, gaga ağızlı testiler, depaslar, gümüş ayna,
fildişi tarak, gümüş cımbız, spatül, boya tüpleri, tunç heykeller, yeşil taştan tabak ve tepsi,
mermer kase, obsidiyen bardaklar, altın kaplamalı taş asalar, sap delikli tören baltaları, kilden
yapılmış çömlekler, hayvan biçimli kaplar, üzerinde gemi betimlemelerinin bulunduğu fildişi
kabzalı kılıç, bronz kamalar, bronz kılıçlar, gümüş mızrak uçları bulunduğu iddia
edilmiştir.374
Ancak, yukarıda daha önce belirtildiği gibi bütün bunlar sadece Mellaart’ın
çizimlerine dayanmakta ve Mellaart bu çizimleri, 1950’li yıllarda Ankara’dan İzmir’e trenle
gelirken tanıştığı ve Karşıyaka’da oturan Anna Papastrati adlı 20-21 yaşlarındaki kızın evinde
gördüğü ve fotoğrafının çekilmesine izin verilmeyen buluntulardan çizdiğini, mezardaki
iskeletlerin konumlarını ve armağanların mezar içindeki dağılışlarını ise yine aynı evde
bulunan eski fotoğraflara dayandırdığını belirtmektedir.375 Bu fotoğrafların ve buluntuların ise
I.Dünya Savaşı sonrasında Yunanlılar tarafından işgal edilen Batı Anadolu’da, Dorak
yakınlarında yapılan sistemli bir kazıdan elde edildiğini Anna Papastrati’nin kendisine
gösterdiği kazı notlarından anladığını belirten Melllaart’ın belki de bir tarihi eser kaçakçılığı
olayına istemeden taraf olduğu ya da böylesine önemli ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
kronolojisinin oluşturulmasında rol oynayacak buluntuları ve bu öyküyü uydurmuş
olabileceği konusunda halen şüpheler vardır.
Düger/Döver/Döğer/Yarışlı:
İl:Burdur
İlçe:Merkez
372 Umar-Çilingiroğlu 1990, 451; TAY-IVa, Dorak 373 Umar-Çilingiroğlu 1990, 451’de MÖ 2487-2473 tarihleri Sahure’nin iktidar olduğu dönem için kullanılırken; Mellaart 1971, 391’de MÖ 2494-2345 tarihleri geçmektedir. Bu fark kullanılan kronolojiden kaynaklanır. 374 TAY-IVa, Dorak 375 Umar-Çilingiroğlu 1990, 449-450.
Konum ve Buluntular:
Burdur merkeze bağlı Düger köyü yakınlarında, Yarışlı Gölü’nün kuzey ucunda
bulunduğu bildirilen bu ekstramural mezarlık alanı Düver, Düğer, Yaraşlı gibi adlarla da
arkeoloji literatüründe yer almaktadır. Burdur Müzesi’nin yaptığı kurtarma kazıları ve yüzey
araştırmaları sonucu 1967 yılında varlığı saptanan bu mezarlığın, çoğunluğu Erken Tunç Çağı
ve bir kısmının da II.binyıla ait pithos gömüler içerdiği belirtilmiştir.376 Burada yapılan
kurtarma kazılarının ya da yüzey araştırmalarının kapsamlı bir yayını yapılmamıştır. Buna
karşın özellikle II.binyılın ikinci yarısına ait mezarlık buluntuları Özgünel tarafından
incelenmiş ve bunların bir kısmının Göller Bölgesi Erken Tunç Çağı seramik formlarının MÖ
II.binyıl içinde devam eden tipleri olduğu saptaması yapılmıştır.377
Eğneş Mezarlığı:
İl:Burdur
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Yukarıda sözü edilen Düger yakınlarında, yine Burdur merkeze bağlı Çallıca köyü ile
Pınarbaşı köyü arasındaki Eğneş ovası üzerinde daha önce Mellaart tarafından saptanan
Pınarbaşı II378 adı verilen höyük yakınlarında Özsait tarafından bulunan yeni bir höyüğe
Eğneş adı verilmiştir.379 Bu höyük çevresinde yapılan araştırmada, Karataş Gölü’nün
çevresine DSİ tarafından açılan drenaj kanalının höyüğün çok yakınından geçmesine karşın
höyüğü tahrip etmediği saptanmış; buna karşın derinliği yer yer üç metreyi aşan kanalın açılışı
sırasında Eğneş ve belki de Pınarbaşı II höyüğü sakinlerinin birlikte kullandıkları, ekstramural
bir mezarlık alanının tahrip olduğu Özsait tarafından belirtilmiştir.380 Özsait aynı yayında
mezarların tipi hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.
Eski Balıkhane:
İl:Manisa
İlçe:Salihli
Konum:
376 Mellink 1969, 212. 377 Akyurt 1998, 38. 378 Mellaart 1954, 192 ve 221. 379 Özsait 1983, 136. 380 Özsait 1983, 136.
Manisa ili, Salihli ilçesine bağlı Tekelioğlu köyü yakınlarındaki bir diğer mezarlık
alanı olan Eski Balıkhane, daha önce incelenen Ahlatlı Tepecik’in 2km kadar doğusunda, yine
Marmara Gölü güney kıyısında, kayalık bir burnun üstündedir.381
Tarihleme:
Kazıcıları tarafından III.binyılın ortalarına tarihlenen Eski Balıkhane mezarlık alanı,382
Melllink, Duru ve Hanfmann tarafından da, Batı Anadolu’da Karataş-Semayük ve
Ovabayındır ile Orta Anadolu’da Karayavşan, Koçumbeli, Alişar ve Alacahöyük’te ortaya
çıkarılan altın kulak tıkaçları ve diğer eserlerle olan benzerliğe dayanarak, Erken Tunç Çağı I
dönemine tarihlenmiştir.383
Buluntu Paketi:
Tek kulplu testicikler.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Sardis Kazı ekibi tarafından 1969 yılında kazılan bu mezarlık alanının oldukça büyük
olduğu ancak çok kısa sürede, çok küçük bir kısmının kazılarak beş tane pithos mezarın açığa
çıkarılabildiği Mitten tarafından belirtilmektedir.384 Ayrıca, Eski Balıkhane mezarlık alanının
yakınında bir yerleşiminin de olabileceği yine Mitten tarafından ileri sürülmüştür.385
Eski Balıkhane ekstramural mezarlık alanında ortaya çıkarılan beş pithos gömünün
ikisinde tek kulplu birer testicik bulunurken, bunların hemen yanında, diğerleri gibi ağzı
doğuya bakan ve içinde hocker durumda, başı pithosun ağız tarafına gelen bir iskelet bulunan
bir diğer mezar, burada yapılan kazılarda ortaya çıkarılan en önemli gömüyü oluşturur.386
(Lev-49/1-2)Bu mezarın önemi içinde bulunan pişmiş toprak üç kabın yanı sıra esas olarak
metal eserlerden gelmektedir. İskeletin bir bacak kemiği (femur) boyunca uzanan bakır
alaşımlı (olasılıkla bronz) kama, omuzla çene kemiği arasındaki koç başı biçimli gümüş
pandantif ve kulak hizasında ortaya çıkarılan, içi taneli bir materyalle dolu, kulağa girecek
kısımlarında çapraz olarak yapılmış kazı bezeklerin yer aldığı, 0,016m boyunda, 0.08m
381 Mitten 1987, 3. 382 Mitten 1987, 3. 383 Mellink 1970, 163; Duru 1972, 124. Hanfmann 1970, 61. 384 Hanfmann 1969, 61; Mellink 1970, 163; TAY-IVa, Eski Balıkhane 385 Mitten 1987, 3. 386 Mitten 1969, 3.
çapında iki altın kulak tıkacı bu mezardan çıkan metal eserlerdir.387 (Lev-50/1-2) Burada
ortaya çıkarılan altın kulak tıkaçları, Duru tarafından Anadolu’da bulunan altın kulak
tıkaçlarının incelendiği makalede değerlendirilmiş ve Batı Anadolu’da Eski Balıkhane,
Karataş-Semayük, Ovabayındır, gibi yerlerde bulunan altın kulak tıkaçları ile Orta
Anadolu’da Alacahöyük başta olmak üzere, Koçumbeli, Karayavşan ve Alişar’da ortaya
çıkarılan kulak tıkaçlarının birbirlerine oldukça benzemelerinden yola çıkarak, bu tıkaçların
Batı Anadolu’dan Orta Anadolu’ya geçen bir gömü geleneği olabileceği ya da eğer gelenekle
açıklanamayacaksa bir moda olarak yayıldığı önerisini getirmiştir.388 (Lev-50/3-4)
Ölünün gömülmesi sırasında yapılan işlemlerden biri de belki kulak ya da burun
deliklerini şimdilik bilemediğimiz ancak öteki dünya inancıyla ilgili olabilecek bir nedenle
kapatmak olabilir. Bu uygulamanın Duru’nun da belirttiği gibi Neolitik Çağ’dan beri
uygulanmış olabileceği buluntulardan anlaşılmaktadır.389 Ancak kulak ya da burun tıkacı
olabilecek Neolitik Çağ’dan kalan bu malzemelerin çok azı mezarda ele geçtiğinden kesin bir
şey söyleme olanağının olmaması bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşın kulak
ya da burun tıkaçlarının öteki dünya inancı ile ilgili olarak kullanılmış olabileceğini
belirtmekte en azından Erken Tunç Çağı için bir sakınca yoktur. Ayrıca, altın, gümüş vb.
metallerle, kireçtaşı, kil ya da mermer gibi kalıcı malzemelerden yapılanları bugün kazılarda
ele geçerken; acaba kalıcı olmayan ahşap ya da bir başka organik malzemeden yapılıp bugün
hiçbir izine rastlayamadığımız tıkaçlar var olabilir mi? Bu sorunun yanıtını olumlu olarak
düşünürsek, en azından ölü gömme geleneğinin bir modellemesini yaparken kulak tıkaçlarının
da ritüelin bir parçası olarak kullanılmış olabileceklerini ve bu nedenle birer ritüel nesnesi
olarak değerlendirilmeleri gerektiğini ileri sürmek olasıdır. Eğer yanıtımız olumsuz ise, bu
durumda sadece bazı uygulamaların, özellikle de ekonomik olarak kendi topluluğundaki diğer
bireylerden daha zengin kişilerin kendileri ya da yakınları için böyle bir uygulamaya
gittiklerini söylemek gerekir. Ancak, bu bize neden böyle bir uygulama yaptıkları konusunda
bir açıklama getirmez. Bu nedenle kulak ya da burun tıkaçlarının öteki dünya kavramı ile
ilgili olarak ve bir gelenek halinde hemen bütün gömülerde uygulandığını önerebilir, ancak
bunların çok azının kalıcı malzemeden üretildiğini söyleyebiliriz. Bu konu buluntuların
değerlendirildiği beşinci bölümde daha ayrıntılı tartışılacaktır.
Gavur İni Önü:
387 Mitten 1987, 3. 388 Duru 1972, 129-130. 389 Duru 1972, 126-127.
İl:Afyon
İlçe:Bayat
Konum ve Buluntular:
Afyon ili, Bayat ilçesine bağlı Yukarı Çaybelen köyünün 600m batısında, yamaçta yer
alan bir mezarlık alanıdır ve burada rastlanılan pithos ve çömlek parçaları burada bir ETÇ
mezarlığının bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır.390
Gavurtepe Höyük:
İl:Manisa
İlçe:Alaşehir
Konum:
Alaşehir ilçe merkezi yakınlarındadır.
Tarihleme:
Gavurtepe höyüğünde yapılan ve sadece üç sezon süren kazıların sonucunda, ‘Güney
Açması’ olarak adlandırılan açmada elde edilen bulgular burasının Erken Tunç Çağı’nda
yerleşim gördüğünü ve yerleşimin 4 yapı katından oluştuğunu göstermiştir.391 Bu yapı
katlarından üçüncüsüne ait bir adet intramural pithos mezar ile höyüğün batısında yapılan
kurtarma kazılarında bir adet taş sandık mezar ortaya çıkarılmıştır. Meriç’in kesin olmayan
tabakalamasına göre bu mezar ETÇ I-II evrelerine ait olmalıdır.392
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve taş sandık mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, intramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Prof.Dr.Egon Reuer’in belirlemelerine göre 12-14 aylık bir kız çocuğuna ait olması
gereken intramural pithos mezarda 89 parçadan oluşan bir altın gerdanlık, iki altın bilezik, iki
altın kulak tıkacı, bronzdan bir bilezik, mermer bir idol ve mühür ile iki adet gaga ağızlı
testicik ele geçmiştir.393 (Lev-51/1-2-3-4)
Höyüğün batısında 1987 yılında yapılan kurtarma kazılarında ise 4 tane mezar ortaya
çıkarılmış ve bu mezarlardan 4 numaralı olanının prehistorik olabileceği, içindeki yoğun
390 Koçak 2004, 48. 391 TAY-IVa, Gavurtepe Höyük 392 Meriç 1993, 356. 393 Meriç 1993, 356.
seramik parçaları ve diğer mezarlardan ayrılan yönlendirilişi nedeniyle Meriç tarafından ileri
sürülmüştür.394 Mezarlık alanı olduğu düşünülen bu alanda ortaya çıkarılan prehistorik
mezarın çevresi, kaba yontulmuş şist bloklarla çevrelenmiştir. Mezarın ölçüleri 0,65X1,70
metredir ve kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmiştir.395 (Lev-51/5) Meriç’in ifadesinden
anlaşıldığı kadarıyla burada, çok uzun süre kullanılmış, ekstramural, bir mezarlık alanı
bulunmakta ve bu mezarlık alanında daha ayrıntılı çalışma yapılmadığı için hangi dönemden
itibaren kullanıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte; sözü edilen 4 numaralı mezarda
ortaya çıkarılan prehistorik keramik parçaları bu konuda bazı fikirler vermektedir. R.Meriç ile
yapılan özel görüşmede 4 numaralı mezarın Geç Kalkolitik ya da Erken Tunç Çağı’na ait bir
taş sandık mezar olabileceği kendisi tarafından belirtilmiştir.
Gökhöyük:
İl:Antalya
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Antalya Karain Mağarası yakınlarında, Karain’in 4km güneyinde yer alan Gökhöyük
ve çevresinde yapılan yüzey araştırmaları sırasında Harun Taşkıran tarafından saptanan
mezarlık alanından elde edilen bulgulara göre, burada bulunan pithos gömüler ve pithosların
içindeki buluntular, Elmalı bölgesindeki Karataş-Semayük Erken Tunç Çağı malzemesiyle
büyük benzerlik göstermektedir.396
Hanaytepe:
İl:Çanakkale
İlçe:Ezine
Konum ve Buluntular:
Çanakkale il merkezinin güneydoğusunda, Ezine ilçesinin 20km kuzeyinde
Kurudere/Kemerdere adlı akarsuyun yakınında yer alan bu höyükte 1857 ve 1878-79
yıllarında F.Calvert tarafından kazılmış, ancak yayını Lamb397 tarafından yapılmıştır.
Hanaytepe’nin çevredeki diğer yerleşimlerle karşılaştırmalı kronolojisine göre alttan üste
doğru B-C ve A tabakaları bulunmakta olup, bu tabakalardan B tabakası Erken Tunç Çağı,
394 Meriç 1988, 158-159. 395 Meriç 1988, 159 ve 166. 396 Taşkıran 1994, 231. 397 Lamb 1932, 111-131
diğer tabakalar Orta Tunç ve sonrasına ait olarak Lamb tarafından tanımlanmıştır.398 Lamb’in
de belirttiği gibi kazı raporlarında bazı karanlık ve anlaşılmaz noktalar bulunan Hanaytepe’de
B tabakasına, bir başka deyişle Erken Tunç Çağı I-II evresine ait intramural yetişkin ve çocuk
mezarları evlerin tabanlarında ve aralarında ortaya çıkarılmıştır.399 Buradan yola çıkarak
yapılan yorum, Hanaytepe’de intramural bir ölü gömme anlayışının olduğudur. Gömüt
armağanı bırakılmamış olan bu mezarların ikisi hariç tamamı basit toprak gömü olarak
yapılmış ve içindeki iskeletler başları batıya gelecek şekilde, hocker pozisyonda
yerleştirilmişlerdir.
Farklı olan iki mezar, kerpiçten yapılmış dört köşe odacık ya da sandık olarak
nitelenebilecek yapılara gömülmüş olarak bulunan, hocker pozisyonunda çocuk iskeletleri
barındırmaktadır.400 Yanları uzun ve kısa dört kerpiçle çevreli bu sanduka biçimli mezarların
boyutları kerpiçlerle aynı olup, 0,50X0,25m ve 0,45X0,25m ölçülerinde ve 0,25m
derinliktedirler.401 (Lev-51/6-7-8)
Harım Mevkii:
İl:Afyon
İlçe:Bolvadin
Konum ve Buluntular:
Bolvadin’e bağlı Özburun Kasabası’nın 2km batısındaki Harım Mevkii’nde rastlanılan
pithos ve çömlek parçaları ETÇ II olarak tanımlanmış ve burada bir mezarlık alanı olabileceği
Koçak tarafından rapor edilmiştir.402
Harmanören/Göndürle:
İl:Isparta
İlçe:Atabey
Konum:
Isparta il merkezinin 27km kuzeydoğusunda, Atabey ilçesine bağlı eski adı Göndürle
olan Harmanören Köyü’nün 1km doğusundaki Tavşantepe’nin güney eteklerindeki bu Erken
Tunç Çağı mezarlığının yerleşimi de aynı köyün yakınlarındadır.
398 Lamb 1932, 114. Lamb’in Hanaytepe’nin B tabakasındaki mezarları ETÇ II olarak tanımlamasına karşın Bittel, von der Osten, Özgüç gibi araştırmacılar bu mezarların ETÇ I olabileceğini belirtmektedirler. Bkz.Özgüç 1948, 33. 399 Lamb 1932, 114; TAY-IVa Hanaytepe 400 Bittel 1943, 173; TAY-IVa Hanaytepe 401 Özgüç 1948, 33. 402 Koçak 2004, 37.
Tarihleme:
Göller yöresinin Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri açısından son derece önemli
bilgiler veren bu ekstramural mezarlık alanında 1989 yılında Isparta Müzesi’nce başlatılan
kurtarma kazıları, günümüze kadar Prof.Dr. Mehmet Özsait tarafından sürdürülmüştür. Halen
devam etmekte olan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan mezarların büyük bir çoğunluğu
Erken Tunç Çağı’na tarihlenirken çok az bir kısmı da Orta Tunç Çağı mezarı olarak
tanımlanmıştır.403 Yaklaşık 40000 metrekarelik bir alanı kapladığı anlaşılan bu mezarlıkta
2001 yılı sonuna kadar toplam 275 mezar ortaya çıkarılmış ve bunların sadece 7 tanesinin
Orta Tunç Çağı başları ya da Orta Tunç Çağı içlerine tarihlendiği, geriye kalan 268 mezarın
tamamının ETÇ II ve III dönemlerine ait olduğu anlaşılmıştır.404 (Lev-52/1-2)
Buluntu Paketi:
Gaga ağızlı testiler; küçük çömlekçikler; bronz iğneler; bronz bilezikler; bronz halka
küpeler, bronz yüzükler.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve sadece bir adet taş sandık mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Demircihöyük/Sarıket, Küçükhöyük, Yortan ve Karataş/Semayük ile birlikte Batı
Anadolu’nun en büyük ETÇ mezarlık alanlarından biri olan Harmanören/Göndürle ETÇ
mezarlığının temel nitelikleri Batı Anadolu’da daha önce kazılmış olan Erken Tunç Çağı
mezarlıklarından farklı değildir. Ortaya çıkarılan mezarlar ETÇ II ve III dönemlerine
tarihlenirken, sadece bir mezar hariç tamamı pithos gömülerden oluşmaktadır. Aşağıda
ayrıntılı olarak anlatılacak seçilmiş örnekler arasında yer alan bu tek mezar ise sandık mezar
tipindedir. Pithos mezarların biri hariç tamamının ağızları mevsime göre küçük kaymalarla
doğuya bakarken, sadece bir pithosun ağzı batıya yönlendirilmiştir. Bazı pithosların birden
fazla kullanımı olduğu da gözlenebilmekte,(Lev-53/1) bunun yanı sıra bazı pithos mezarların
Baklatepe, Demircihöyük/Sarıket ve Kusura’da da örneği görüleceği gibi iki veya daha fazla
pithosun bir araya getirilmesi ile yapılan gömü tipine benzediği,405 çevrelerinin taşlarla
desteklendiği, içlerinde ya da yanlarında ölü armağanı olarak küçük çömlekçiklerin, süs
403 Özsait 2002, 333; Özsait 2000, 374. 404 Ünlüsoy 1993, 295; Kaya 1994, 135; Özsait 1997, 460, Özsait 2002, 333; Özsait 2003a, 119. 405 Steward 1936, 63; Lamb 1936, 56.
eşyalarının, metal objelerin ve ağırşakların bulunduğu saptanmıştır. Gömüde kullanılan
pithosların aynı tipte olmaması Özsait tarafından bunların ölü gömülmesi için özellikle
yapılmadığı şeklinde yorumlanmıştır.406 Bunun yanı sıra bazı pithosların boş olarak ortaya
çıkması bunların ölünün anısına konulduğu şeklinde yorumlanmıştır.407 Yine aşağıda ayrıntılı
olarak incelenecek örnekler içinde bulunan bir mezar hariç mezarların tamamında ele geçen
buluntulara bakıldığında sosyal farklılığa işaret edecek herhangi bir veriye
rastlanılmamıştır.408
Kazısına 1989 yılında başlandığı yukarıda belirtilen Harmanören/Göndürle
mezarlığından yıllara göre çıkan Erken Tunç Çağı mezarları içinden mezarın özgünlüğü,
sağlamlığı, ele geçen buluntunun zenginliği, mezarın tipindeki veya yönlendirilişindeki
farklılık, bütün mezarlıktaki diğer mezarları temsil ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü
gömme geleneğini açıklayıcı gibi niteliklere göre seçilen örnekleri ise aşağıdaki gibi
incelemek olasıdır.
A1 Mezarı:
Özsait’in yaptığı adlandırmaya göre A1 olarak adlandırılan pithos gömü,
Kusura’daki409 sahte pithos mezarlara benzer şekilde ancak bu kez pithoslar yarım olarak
değil tam olarak kullanılmış halde ortaya çıkarılmıştır. Çok tahrip olmuş bu mezar üç
pithostan oluşmakta bunlardan ikisi esas mezar, üçüncüsü ise mezarın ağzını kapamakta
kullanılan pithostur.410 (Lev-53/2-3) Bu mezarda, geniş ağızlı bir pithos, dip tarafı kırılan bir
başka pithosun içine yerleştirilerek daha geniş bir kullanım alanı elde edilmiştir. Mezar içinde
dağınık kemik parçaları ve küçük siyah hamurlu çanak çömleklere ait olduğu düşünülen
keramik parçalarına rastlanmıştır.411
B4-B5 ve B6 Mezarları:
B4-B5 ve B6 pithosları ise kendi arasında bir grup oluşturduğu için ilgi çekici
örneklerdir. Bu üç pithos dipleri birbirine değecek şekilde gruplandırılmışlar ve ortadaki,
diğerlerinden daha büyük olan B4 pithosunun ağzı tam doğuya yöneltilmişken, ondan biraz
daha küçük B5 ve B6 pithosları ise sırasıyla güneydoğu ve kuzeydoğuya doğru
406 Özsait 1995, 158; Özsait 2003a, 119. 407 Kaya 1994, 134; Özsait 1995, 156. 408 Özsait 1995, 159. 409 Lamb 1936, 56; Steward 1936, 63. 410 Özsait 1995, 155. 411 Özsait 1995, 155.
bakmaktadır.412 (Lev-54/1-2) İçleri tamamen toprakla dolu bu mezarlarda herhangi bir
kremasyon izine rastlanmazken, iskelet de ele geçmemiş olması ya bunların kemikleri
doğanın tahribine daha dayanıksız olan çocuklara ait olduğunu, ya da uzakta ölen, fakat cesedi
elde olmadığı için ölen kişinin anısına yapılan mezarlar olabileceğini akla getirmiştir.413
B7-B8 Mezarları:
Ağız açıklıkları düz büyük taşlarla kapatılmış ve bu kapak taşlarının arkası iri taşlarla
destekli, (Lev-54/1; Lev-55/1) olasılıkla aynı zamanda kullanılmış ve yan yana olmaları
nedeniyle bir aile mezarı olarak nitelendirilen bu pithoslardan B7 olarak numaralandırılmış
olanının üzerinde boyun kısmı hariç parmak baskılı bezeme bulunmakta ve boyun kısmının
bittiği yerde yuvarlak kıvrımlı bir swastika kabartması görülmektedir.414 Simgesel bir anlamı
olabilecek ve Erken Tunç Çağı’nda yaygın olarak kullanılan bu motife Troia I kaplarında
veya ağırşaklarda da rastlanmaktadır. Ancak, burada dikkati çeken bir nokta ölü gömme için
kullanılan kaplar açısından konuya yaklaşıldığında bu motifin benzerinin, yine Göller
Bölgesi’ne yakın bir diğer bölge olan Likya Bölgesi’nde Karataş/Semayük mezarlık alanında
ortaya çıkarılan 57 numaralı mezar pithosunun üzerinde de olmasıdır.415 (Lev-55/2-3-4) B7
mezarının bir diğer ilgi çeken yönü ise parmak baskılı büyük pithosun içinde, B7’nin hemen
hemen karnına kadar gelen bir diğer pithosun bulunmasıdır. B7a olarak adlandırılan bu pithos
son derece dağınık durumda ve içindeki iskeletin de çok az parçası sağlam olarak ortaya
çıkarılmıştır.416
B10 Mezarı:
İskeleti en sağlam olarak ele geçen mezarlardan biri olan B10 mezarında, sağa dönük,
hocker pozisyonunda yatırılmış olan iskeletin yanında bir çömlek, bir kase, bir gaga ağızlı
testiyle, küçük bir ağırşak ortaya çıkarılmıştır.417 (Lev-56/1-2)
E5 Mezarı:
Doğanın ve kaçak kazıların tahribinden kurtulan mezarlardan biri olan E5 mezarında
kullanılan pithos, geniş ağızlı, dar dipli, dört simetrik kulplu, ağız açıklığı dik kenarı yukarı
412 Özsait 1995, 156. 413 Özsait 1995, 156. 414 Özsait 1995, 156-157. 415 Mellink 1964, 275. 416 Özsait 1995, 157. 417 Özsait 1995, 156.
gelecek şekilde büyük üçgen bir taşla kapatılmış olarak bulunmuştur.418 (Lev-56/3-4-5),
Arkası iri taşlarla desteklenmiş olan kapak taşının yanı sıra pithosun boyun ve omuz kısımları
da yassı iri taşlarla örülerek korunmaya alınmış, gövdenin etrafı da küçük taşlarla
desteklenmiştir.419 Dip kısmı taş bir dolguya oturtularak korumaya alınan pithosun içindeki
iskelet doğanın tahribatına uğramış olmasına karşın kemiklerin durumundan hocker
pozisyonunda olduğu anlaşılmakta ve kafatası yakınında iki tunç küpe yer almaktadır.420
E9 Mezarı:
Aynı açmada ortaya çıkarılan E9 mezarı ise yine iki küpten oluşan mezarlara örnektir.
Gömünün olduğu ana pithosun ağız kısmı yassı iri taşlarla yükseltilmiş, aynı şekilde büyük
taşlar ve toprak üzerinde yükseltilen kapak küpü ile örtülmüş ve bu sayede mezara biraz eğim
de verilmiştir.421 (Lev-57/1-2) Kapak için kullanılan pithos yanlarından iri düz taşlarla
desteklenmiş, diğer pithos gömülerde görüldüğü gibi dip kısım büyük bir taşla korunmaya
alınmış ve gömünün olduğu pithosun boyun kısmı ve gövdesi de yine boylu422 boyunca
taşlarla desteklenerek korumaya alınmıştır. Pithos içindeki iskelet tahrip olmuşsa da
yerleştirme pozisyonu hakkında fikir verebilmektedir. Buna göre sola doğru hocker
pozisyonunda yatırılan iskeletin yanında baş ile kalça arasında düz bir hat halinde iki gaga
ağızlı testi, aralarında küçük bir çömlekçik ve omuz bölgesindeyse bir tunç halka ortaya
çıkarılmıştır.423 (Lev-57/3-4)
J1 Mezarı:
İçinde iskelete rastlanmayan, düz ağızlı, dik kısa boyunlu, dört simetrik kulplu, dibe
doğru daralan oval gövdeli, düz dipli bu pithosun içinde, iki gaga ağızlı testi ve bir
çömlekçikle, testilerin altında bir adet bronz dikiş iğnesi ortaya çıkarılmıştır.424 (Lev-58/1-2-
3) Mezar armağanlarının mezarın içinde sanki ölü varmış gibi pithosun karın kısmı ve
kenarlarında ortaya çıkmış olması, bu mezarın bir anı mezar olmaktan çok, içindeki iskeleti
eriyip parçalanarak kaybolmuş bir bebek mezarı olabileceğini akla getirmiştir.425
J5 Mezarı: 418 Özsait 1997, 459. 419 Özsait 1997, 459. 420 Özsait 1997, 459. 421 Özsait 1997, 459. 422 Özsait 1997, 459. 423 Özsait 1997, 459. 424 Özsait 1997, 609. 425 Özsait 1998, 609.
Kırık fakat el değmemiş ve her şeyi tam bir gömü olan J5 mezarının pithosunun ağız
kısmı yine düz iri taşlarla kapatılmış; pithos, omuzlarından bu taşa kadar uzanan dikine, yassı
iki taşla korunmaya alınmış, kapak taşının arkası ve pithosun yanları taş ve keramik parçaları
ile desteklenmiş, pithosun karnı ve omzu yassı taşlarla örtülmüş ve tümü iri, büyük taşlarla
korunmaya alınmıştır.426 (Lev-59/1) Geniş ağızlı ve dışa dönük kenarlı, geniş gövdeli,
simetrik dört kulba sahip, düz ve dar dipli bu pithosun içinde, 4-5 yaşlarında bir çocuğa veya
bir cüceye (!) ait olduğu düşünülen bir iskelet, sağa yatırılmış hocker pozisyonda ortaya
çıkarılmıştır.427 (Lev-59/2) İskeletin karın üstüne kıvrılmış kolunda bronz bir bilezik, kulak
kısmına yakın bir yerde halka küpe, çene altında sol boyun kenarında bir iğne bulunmakta
olup, başın tam altında yumruk büyüklüğünde siyah bir taş başın istenilen pozisyonda durması
için destek olarak konmuştur.428 (Lev-59/3) Kafatası ile aynı hizada ortaya çıkarılan, güzel
kırmızı açkılı, geniş yayvan gaga ağızlı, kısa dik boyunlu, gövdesinde üç gamzesi olan üç
ayaklı, hafif iç bükey şerit kulplu bir ETÇ III dönemi maşrapası hem bu mezarın tek keramik
buluntusunu oluşturmakta hem de mezarın tarihlenmesinde rol oynamaktadır.429 (Lev-59/4)
K1 Mezarı:
Harmanören/Göndürle Erken Tunç Çağı mezarlığında ortaya çıkarılan ve yine iki
pithostan oluşan gömüler grubuna giren bir diğer mezar ise K1 mezarıdır. Burada kullanılan
pithosların her ikisinin de üst kısımları tahrip olmuştur. Kapak için kullanılan pithosun üstü ve
kısmen gövdesi, ana mezarda kullanılan pithosun ise boynunun altından itibaren üst yarı
gövdesi kaybolmuş ve içindeki iskelet de olasılıkla dağılmış, sadece uzun ve kalın olan
kemikler kalmıştır.430 (Lev-59/5) K1 mezarında kullanılan kapak küpü, geniş ağızlı, dışa
kıvrık ağız kenarlı, geniş gövdeli, düz dipli, çan şekilli, ağız kenarında birbirine paralel ve
düzenli bir şekilde zik zak yapan üç yiv bulunan bir pithostur.431 (Lev-60/1) Ana mezar için
kullanılan pithos, dışa dönük ağız kenarlı, geniş ağızlı, kısa dik boyunlu, simetrik dört kulplu,
oval gövdesi dibe doğru daralan, düz dipli ve ağzı güneydoğuya dönüktür. Pithosun gövdesi
boydan boya yere dikey olarak konulmuş, iri toplama taşlarla desteklenmiş olup, pithosun
kulpları arasında çift parmak ucu ile yapılan darbelerle oluşturulmuş iki sıra süslemenin yanı
sıra, bu mezarda kullanılan pithosu ilginç kılan bir diğer nitelik ise pithosun boynunun
gövdeye geçiş yaptığı yerde, kanatlarını simetrik olarak iki yana açmış bir kartal motifinin
426 Özsait 1998, 610. 427 Özsait 1998, 610. 428 Özsait 1998, 610. 429 Özsait 1998, 610. 430 Özsait 1998, 610. 431 Özsait 1998, 611.
bulunuyor olmasıdır.432 (Lev-60/2) Simgesel bir niteliği olabilecek bu kartal motifi, yine
Karataş-Semayük mezarlarında rastlanan dağ keçisi, geyik vb. motifleri çağrıştırmaktadır.433
Mezarda ölü armağanı olarak ele geçen ve biri dipte, ağzı pithosun tabanına dönük yatay
durumda; diğeriyse, ortada, ağzı karına dönük yine yatay şekilde bulunan iki gaga ağızlı
testiden ortada olanının; diğer mezarlardakinden farklı olarak çömlek veya testi kırıklarıyla
beslendikten sonra üzerine yarım bir çömlek kapatılarak koruma altına alınmış olması farklı
bir nitelik olarak dikkati çekmektedir.434 (Lev-60/3-4)
K2 Mezarı:
K1 mezarının çıktığı alanda bulunan ikinci mezar olan ve yukarıda K1 anlatılırken
kullanılan planda görülen K2 mezarı yine sağlam olarak saptanabilen mezarlardan biridir.
Ağzı güneydoğuya dönük, in situ olarak kapak ve koruma taşları saptanabilen, geniş ve düz
ağızlı, oval gövdeli, düz dipli, simetrik dört kulplu tek pithostan oluşan bu mezarın ağzı düz
bir taşla örtülüdür.435 (Lev-61/1) İçinde iskelete rastlanmayan bu küpte ortaya çıkarılan ve
kazıcısı tarafından yine ETÇ III olarak tarihlenen, gri hamurlu, düz ağızlı, yüksek dik
boyunlu, yuvarlak gövdeli, düz dipli, dip kısımlarının iki yanında delik olan küçük boynuz
tutamaklı bir çömlek ile çömleğin sağ tarafında bir ağırşak; pithosun dibinde ise çeşitli şekil
ve bezemede beş ağırşak, bir topuz başlı iğne, bir tunç bilezik ve bir spiral halka yüzük mezar
armağanları arasındadır.436 (Lev-61/2-3-4)
K3 Mezarı:
K1 ve K2 mezarlarından dört yıl sonra bulunan, ancak aynı açmada oldukları için
beraber değerlendirilebilecek, iki pithostan oluşan bir diğer sağlam örnek olan K3 mezarı, el
değmemiş, fakat ezik durumda ortaya çıkarılmıştır. Dışa çekik ağız kenarlı, ağız altından
omuza inen dört dikey kulplu, geniş omuzlu, dibe doğru daralan gövdeli, düz dipli, iki
pithostan oluşan bu mezardaki pithoslardan biri karından kırılarak, ikinci pithosun omzu
üzerine yerleştirilmiştir.437 Ağız açıklığı birbiri ardı sıra yerleştirilmiş traverten oluşumu
büyük, düzce iki taşla örüldükten sonra iri toplama taşlarla desteklenen mezarın, omzu ve
çevresi büyük küp kırıkları ve toplama taşlarla korunma altına alınmıştır.438 İçindeki iskeletin
432 Özsait 1998, 611. 433 Mellink 1964, 275. 434 Özsait 1998, 611. 435 Özsait 1998, 611. 436 Özsait 1998, 611-612. 437 Özsait 2002, 328. 438 Özsait 2002, 328
tam olarak ele geçtiği K3 mezarındaki bireyin, genç ve kemik hastalığı olan biri olduğu
kemikler üzerinde yapılan antropolojik incelemeden anlaşılmıştır. Baş kısmı doğuya, bir
başka deyişle pithosun ağız kısmına bakan iskeletin hocker durumda ve sağ yanına yatırılmış
olduğu saptanmıştır.439 Yanak kemikleri altında topuz başlı bir iğne, göğüs hizasında iki gaga
ağızlı testi, femur kemikleri arasında, pithosun dibine yerleştirilmiş bir kazıyıcı K3 mezarında
ortaya çıkarılan ölü armağanlarıdır.440 (Lev-62/1)Mezar hakkında kazıcısının yaptığı yoruma
göre; ölünün ikinci pithosa yerleştirilmesi ve bu pithosun eksiksiz olması, mezarın iki
pithostan oluşturulmasının gereksinim nedeniyle olmadığını ve büyük iki pithosun bilinçli
olarak kırılıp birleştirilerek daha büyük bir pithos elde edilmek istenmesinin, ölünün kişilik
özelliğinden ya da dini inançların bir gereğinden kaynaklanmaktadır.441 Bu yoruma tam
olarak katılmamakla birlikte, burada yapılan uygulamanın geleneğin âdete dönüşmesinin bir
göstergesi olabileceği akla gelmekte. Ancak, giriş bölümünde de açıklandığı ve ilerideki
bölümlerde ayrıntılı olarak inceleneceği gibi, neden yapıldığı artık sorgulanmayan ve aktarım
sürecinde mevcut koşullarla ilişkisi kopan bir uygulama söz konusu olabilir.
M1 Mezarı:
Çift pithostan oluşan mezarların bir diğer örneği olan M1 mezarının kapak için
kullanılan pithosunun tamamı, ana mezar olarak kullanılan pithosun ise üst kısmı iri taşlarla
örtülmüş, kapak pithosu yanlardan başka pithos parçalarıyla desteklenmiştir.442 (Lev-62/2-3)
İçinde iki iskelet görülen bu pithos gömüdeki, başı ağız kısmına yakın ve hocker
durumundaki yetişkin iskeletinin ayak ucunda, bir çocuğa ait olan ikinci iskelet
görülebilmekte ve yetişkin iskeletinin yanında iki tane, pithosun dibindeki çocuk iskeletinin
yanındaysa bir tane gaga ağızlı testi ortaya çıkarılmıştır.443 (Lev-62/4)
M5 ve M9 Mezarları:
Aynı açmada saptanan ve içiçe iki gömü içeren M5 ve M9 mezarları da anılmaya
değerdir. Her ikisinin de ağızları kuzeydoğuya bakan bu pithos tam olarak açılıp ortaya
çıkarıldığında anlaşıldığına göre; sadece gövdesinin alt kısmı kalmış olan M9 mezarı önce
yerleştirilmiş ve bunun armağanı olan küçük bir çömlekçik ile gaga ağızlı ve gövdesinde
439 Özsait 2002, 328. 440 Özsait 2002, 328. 441 Özsait 2002, 328. 442 Özsait 1999, 469. 443 Özsait 1999, 469.
meme başı gibi çıkıntıları olan bir testi M9 pithosunun dibine yerleştirilmiştir.444 (Lev-63/1-2)
M9 mezarından sonra aynı yere yapılan ikinci gömüde başka bir pithos kullanılmıştır. Dışa
dönük ağız kenarlı, dik boyunlu, geniş gövdeli, düz dipli, simetrik dikey aplike ilmik-şerit
kulplu bir pithos olan M5, M9 pithosunun içine oturtulmuştur.445 Yine ağzı büyük bir taşla
örtülü bu pithosun etrafı taşlarla desteklenmiş, pithosun içinde karın boşluğunda, sol tarafta
biri çok çatlak iki gaga ağızlı testiyle, testi ile pithosun ağzı kenarı arasında sap delikli bir el
baltası bulunmuştur.446 (Lev-63/3) Her iki mezarda da bazı kafatası büyük kemik parçaları
dışında herhangi bir iskelete rastlanmamıştır.
N1 Mezarı:
Ünik bir yapısı olan ve bir önceki M5 ve M9 mezarlarını andıran ancak aslında sadece
bir tek mezar olan N1 gömüsünde, içiçe geçen iki pithostan ana mezar pithosu doğrudan
toprağa yerleştirilmemiş, bunu yerine orta boy bir pithosun alt yarı parçasının üzerine
yerleştirilmiş, eğimi, ağız altına konan birkaç taş parçasıyla sağlanmış ve pithosun çevresi her
zaman olduğu gibi taşlarla beslenerek sağlamlaştırılmıştır.447 (Lev-64/1-2)
N4 Mezarı:
Harmanören/Göndürle mezarlığında ister buluntuları isterse de içindeki üç bireyin
gömülmüş olmasıyla son derece özgün bir örnek olan N4 mezarı yine büyük bir pithosun
ağzının taşla kapatılmasıyla yapılmış, çevresi iri taşlar ve pithos parçaları desteklenmiş ve
ağzı hafifçe güneydoğuya bakar durumda ortaya çıkarılmıştır.448 (Lev-64/3-4) Dışa dönük
ağız kenarlı, düz dipli, omuz ve gövdede birkaç sıra halinde düzensiz parmak baskı
bezemenin olduğu pithosun boynu üstünde sağ ve sol tarafta, iki gaga ağızlı testi çok sıkı bir
şekilde koruma taşları arasına yerleştirilmiş olup; bunların yanı sıra kapak taşı önünde pithos
parçaları ve taşların arasında gaga ağızlı, büyük memecikli, uzun dik boynu üzerinde yatay
yiv bezemeleri olan bir testi de ortaya çıkarılmıştır.449 (Lev-64/5) N4 mezarı içindeki
kemiklerin durumu burada üç ayrı bireyin gömüldüğünü göstermektedir. Bu bireylerden ikisi
aynı zamanda, bunların kemiklerinin pithosun dibine itilmesi ile oluşan boşluğa ise bunlardan
daha sonra bir üçüncü bireyin yerleştirildiği görülmekte, dolayısıyla değişik zamanlarda tekrar
444 Özsait 1999, 469. 445 Özsait 1999, 469. 446 Özsait 1999, 469-470. 447 Özsait 2000a, 372. 448 Özsait 2000a, 372 ve 373 449 Özsait 2000a, 372.
kullanılan bir çoklu gömünün N4 mezarında bulunduğu anlaşılmaktadır.450 İlk iki gömünün
bireylerinden biri yetişkin diğeri ise çok daha genç biri olmalıdır. Bunların yanında konulan
ölü armağanlarının bir kısmı üçüncü bireyin armağanlarından ayırt edilebilmektedir. Buna
göre, konik başlı bir iğne “toggle-pin” ilk bireyin kafatasının sağ tarafında dik olarak, kırık bir
iğne ise kafatasının hemen altında ortaya çıkartılmış olup; ikinci bireye ait iskeletin omurga
ve kalça kemikleri altında bulunan bir idol ve bir iğnenin bu ilk gömülere ait olabileceği ileri
sürülmektedir.451 (Lev-64/6) Sonradan gömülen üçüncü bireyin kafatasının yanında bulunan
bir adet depas amphykipellon, onun yanındaki kesik gaga ağızlı matara biçimli kap ile
mataranın hemen altında ve pithosun karın hizasında bulunan idollerin bu üçüncü bireye ait
olduğu düşünülmektedir. (Lev-65/1-2-3-4-5)
N4 mezarından çıkarılan depas, matara biçimli kap ve idollerle konik başlı iğneden
yola çıkarak en azından mezardaki üçüncü bireyin ETÇ II sonu III başı gömüldüğü yorumu
yapılmakta ve özellikle depastan yola çıkılarak “Harmanören N4 depasının” Troia IIg-h ve
Troia III ile karşılaştırılması gerektiği belirtilmektedir.452
S1 Mezarı:
Dışındaki destek taşlarının arkasının çanak çömlek parçalarıyla karışık toprakla
desteklenmesi gibi farklı bir niteliğe sahip S1 mezarı, yine ağız açıklığı doğuya bakan, dibe
doğru daralan gövdeli, düz dipli, kulpsuz bir pithos ile bu pithosun ağız açıklığının
kapatıldığı, yarım daire gövdeli, dört çıkma tutamaklı büyük bir çömlekten oluşmaktadır.453
(Lev-66/1) Bir anı veya bebek mezarı olabileceği düşünülen bu mezarda herhangi bir iskelet
veya kemik parçasına rastlanılmamış, mezar armağanı olarak küçük bir tunç bilezik ortaya
çıkarılmıştır.454
S3 Mezarı:
İçine farklı zamanlarda gömü yapıldığı anlaşılan bir başka çoklu gömü uygulaması
örneği olan S3 mezarı kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda 45 derecelik bir eğimle
yerleştirilmiş olup, ağız açıklığı 0.98X1.05m ölçülerinde düz yüzeyli bir taşla kapatılmıştır.455
(Lev-66/2) Düz ağız kenarlı, geniş ağızlı, kısa boyunlu, omza doğru genişleyen ve dibe doğru
daralan gövdeli, düz dipli, dört dikey simetrik kulplu oldukça büyük bir pithos olan S3 mezarı
450 Özsait 2000a, 373. 451 Özsait 2000a, 373. 452 Özsait 2000a, 372-373. 453 Özsait 2003b, 308. 454 Özsait 2003b, 308. 455 Özsait 2003b, 308.
içerisinde, biri pithosun ağzı yakınında omuz hizasında, ikincisi ortada gövde yanında ve
sonuncusu pithosun dibinde olmak üzere ortaya çıkarılan üç ayrı kafatasına ait kemikler bu
mezarın ilk kullanımdan sonra en az iki kez açılarak, içindeki kemiklerin dibe doğru
ittirilmesiyle oluşan boşluğun yeni gömü için kullanıldığını göstermektedir.456 İçindeki
kemikler bu çoklu gömü uygulaması nedeniyle karışık durumda olan mezardan herhangi bir
buluntu çıkmazken, mezarın dışındaki kapak taşını destekleyen toplama küçük taşların arasına
dik olarak yerleştirilmiş, ağzı ve kulbu kullanıldığı dönemde kırılmış küçük bir testicik ele
geçmiştir.457
S7 Mezarı:
El değmemiş olması açısından önemli bir diğer pithos gömü de S7 mezarıdır. Çok az
meyille yerleştirilen ve küçük bir sapmayla güneydoğuya bakan ağız açıklığı, düz dipli, dört
çıkma tutamaklı bir çömlekle kapatılan S7 mezarının pithosu, oval gövdeli, dört simetrik
dikey kulplu ve düz diplidir.458 (Lev-66/3) Ağzı kapatan çömlek içinde “red-cross” bezemesi
görülmekte, mezarın içindeki dağınık kemikler iskelet kalıntısına işaret ederken, iki tunç küpe
dışında herhangi bir mezar armağanı bulunamamıştır.459
T5 Mezarı:
Özsait’in yorumuna göre etrafındaki taşların düzenlenmesi nedeniyle anıtsal bir
görünüme sahip T5 mezarı, doğu-batı doğrultusunda oldukça dik bir meyille
yerleştirilmiştir.460 (Lev-67/1) Geniş ağızlı, kısa boyunlu, dibe doğru daralan geniş-uzun
gövdeli, düz dipli, dört dikey kulplu, bu oldukça büyük pithosun ağız kısmı büyük bir kapak
taşıyla sıkıca kapatılmış ve kapak taşının arkası düzenli yerleştirilen büyük bir taş blokajıyla
desteklenerek korumaya alınmıştır. Pithosun omuz üzeri ve yanları daha düz yüzeyli küçük
taşlarla korunmuş; yine pithosun kuzeyinde saptanan taş blokajın küp boyunca devam ettiği
anlaşılmıştır.461 (Lev-67/2) Bu blokajın kuzeydoğu köşesindeki taşlar düzenli bir şekilde
yerleştirilerek yarım daire biçimi verilmiş, blokajın kuzeyinde kalan üst sıra taşlar ise arasına
toprak giremeyecek şekilde sıkıştırılarak düz bir yüzey elde edilmiş olup; mezar bu haliyle
yukarıda Özsait’in yorumunda belirtildiği gibi anıtsal bir nitelik taşıyor gibi görünmektedir.462
456 Özsait 2003b, 308. 457 Özsait 2003b, 308. 458 Özsait 2003b, 309. 459 Özsait 2003b, 309. 460 Özsait 2003b, 310. 461 Özsait 2003b, 310. 462 Özsait 2003b, 310.
Mezar içinde hocker durumda, kucak kucağa yatırılmış iki iskelete rastlanmış, oldukça sağlam
durumdaki iskeletlerin yanında bir adet tunç iğne ile bir adet tunç küpe bulunurken, mezarın
dışında kırmızı açkılı ve astarlı bir kaseyle, bir adet gaga ağızlı testinin gövde parçası ortaya
çıkarılmıştır.463 (Lev-67/3) T5 mezarı ile ilgili olarak Özsait’in yaptığı yoruma göre bu mezar
sosyal statüsü yüksek bir çift için yapılmıştır.464 Ancak bu yorum Özsait’in 1995 yılında
yaptığı yorumla çelişmekle birlikte,465 bu nitelikte mezarın sadece bir adet olması ve ilerleyen
kazı sonuçları olasılıkla daha farklı yorumlarında yapılabilmesine olanak sağlayacağından, bu
son yorumu da şimdilik kaydıyla doğru kabul etmekte bir sakınca yoktur.
R9 Mezarı:
İki kez kullanılan pithos gömülerin bir başka örneği olan R9 mezarı, dışa çekik ağız
kenarlı, silindirik geniş gövdeli, düz dipli, ağız açıklığı kuzeydoğuya yönlendirilmiş bir
pithosun ağzının, küçük, yuvarlak gövdeli, düz dipli, çıkma tutamaklı bir çömlek ile
kapatılmasıyla yapılmıştır.466 (Lev-67/4) Ancak bu iki kez kullanılan pithos gömünün ağzına
konulan çömlek ikinci kullanım sırasında, pithosun ağız kısmının kırılarak
düzleştirilmesinden sonra yerleştirilmiştir.467 İlk kullanımda mezara iki ceset birden
yerleştirilmiş ve ikinci kullanım sırasında yerleştirilen ceset bu iki bireye ait kemiklerin
pithosun dibine ittirilmesinden sonra konulmuştur. İn situ durumda bulunan ikinci gömüye ait
iskeletin bacak kemiklerinin durumundan yola çıkılarak hocker pozisyonunda olduğu
anlaşılmaktadır.468 (Lev-68/2) Mezarda ortaya çıkarılan iki gaga ağızlı testinin ilk yapılan
gömü sırasında mezara yerleştirildiği konumlarından yola çıkarak ileri sürülmektedir.469
Ö1 Mezarı:
Harmanören/Göndürle Erken Tunç Çağı mezarlarının genel nitelikleri anlatılırken
değinilen bir nokta da sadece bir mezarda pithosun ağız açıklığının batıya baktığıydı. Bu
mezar Ö1 olarak adlandırılan, doğu-batı doğrultusunda, ancak ağzı batıya bakacak şekilde
yerleştirilmiş, içinde herhangi bir buluntuya rastlanılmayan küçük bir pithos mezardır.470
P12 Mezarı: 463 Özsait 2003b, 310. 464 Özsait 2003b, 310. 465 Özsait 1995, 159. 466 Özsait 2002, 331. 467 Özsait 2002, 331. 468 Özsait 2002, 331. 469 Özsait 2002, 331. 470 Özsait 2002, 329.
Harmanören mezarlığındaki tek sandık mezar ise 1999-2000 yıllarında ortaya çıkarılan
P12 mezarıdır. Daha önce aynı alanda bulunan P9 mezarına ait pithosun dibi bırakılarak,
omuz altına kadar pithos içindeki toprak dış toprakla aynı seviyede sıkıştırılarak bastırılmış ve
P12 mezarı düzenlenmiştir.471 (Lev-68/1) Çok iri, dörtgen biçimli, toplama kireçtaşlarından
oluşturulan mezarın ayak tarafı taş ve pithos kırıklarıyla desteklenmiş; mezarın içine ceset
yerleştirildikten sonra, üzeri kireçtaşı bloklarla kapatılmıştır.472 Mezar içindeki ölü, başı
güneydoğuda olmak üzere hafif sola dönük ve yarı hocker durumunda yatırılmış olup; kemik
yapısı genç erişkin bir birey olduğuna işaret etmektedir.473 Taş sandık mezarın ayak ucunda,
soldaki taşlar arasına yerleştirilmiş bir gaga ağızlı testicik ve bir adet çömlekçik ortaya
çıkarılan mezar armağanlarıdır.474
Harmanören/Göndürle Erken Tunç Çağı mezarlarının içinden geneli temsil eden
nitelikleri ve özel bazı farklılıkları göz önünde bulundurularak seçilen yukarıdaki 26 mezarın
biri hariç hepsinin pithos gömü olduğu görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi yine biri
hariç hepsi mevsimsel değişiklikler göz önünü alınarak doğu, güneydoğu ya da kuzeydoğuya
yönlendirilmiş durumda ortaya çıkarılan bu mezarlardan sadece birinin ağız açıklığı (Ö1
Mezarı) batıya bakmaktadır. Taş sandık mezar tipinde olan P12 mezarı hariç tamamı pithos
gömülerden oluşan bu mezarlık alanındaki iskeletlerin tanımlanabilenlerinin tamamı sağ
yanlarına yatırılmış hocker gömü tarzında olup, bazı mezarlarda ikincil ve hatta daha çok
kullanım söz konusudur.475
Özsait tarafından mezarlar için kullanılan pithosların tiplerinde bir standardizasyon
olmaması nedeniyle gömü için üretilmedikleri yolunda bir yorum varsa da, bazı pithoslar
üzerinde görülen swastika, kartal vb. motiflerin bulunması daha başka yorumların
yapılabilmesine de olanak tanımaktadır. Eğer bu tür motiflere simgesel bazı niteliklerin
yüklenebileceği düşüncesine sahipsek, ayrıca mezar için kullanılacak pithosların küçük
olması durumunda iki pithosun birleştirilmesi yoluna gidilmesi ya da pithosların kırılarak
kullanılması gibi nitelikler göz önüne alındığında, hiç değilse bazı pithosların mezar için
üretildiğini ya da mezar için kullanılacak pithoslara sonradan bazı müdahalelerin yapılarak
belki de ritüel için uygun duruma getirildiklerini belirtmek olasıdır.
Ü4 Mezarı:
471 Özsait 2002, 330. 472 Özsait 2002, 330. 473 Özsait 2002, 330. 474 Özsait 2002, 330. 475 Özsait 2000b, 151.
Düzenlemesiyle diğer mezarlardan oldukça farklı olan bu mezarda, ana toprak üzerine
yerleştirilen kol ve bacak kemikleriyle bir cranium parçasının üstü, toplama irili ufaklı tarla
taşları ile örtülmüş ve bunların üstü çok iri iki taşla kapatılmıştır. Kazıcısı tarafından anıtsal
bir mezar olarak tanımlanan bu mezardaki uzun kemiklerin üst üste düzenli yerleştirilmesi
ölünün başka bir yerden getirilerek buraya gömüldüğü şeklinde yorumlanmıştır.476 Üzeri iri
taşla örtülen bu kütlenin önünde yine iki sıra halinde toplama tarla taşlarından dairesel bir
örgü yapılmış olup, böylece sekiz şeklinde bir görünüm ortaya çıkmış ve bunların üstü de irili
ufaklı taşlarla örtülmüştür.477 (Lev-68/3). Kemiklerin bulunduğu birinci alanda bir diadem ya
da bir kemer ucu olabilecek işlenmiş bir tunç parça ortaya çıkarılmış ve bu mezar yine
kazıcısı tarafından ‘taş kütle mezar’ olarak tanımlanmıştır.478 (Lev-68/4).
Harmanören/Göndürle mezarlığında ortaya çıkarılan kemikler üzerine AÜ Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Paleoantropoloji ABD öğretim üyesi Berna Alpagut tarafından yapılan
çalışma halen devam etmekte ve sonuçlarının ilgi çekici olabileceği umudu taşınmaktadır.479
Mezarlık alanından elde edilen mezar armağanlarına dayanarak mezarlığın ETÇ II ve
III döneminde kullanıldığı anlaşılmakta, bunun yanı sıra ortaya çıkarılan az sayıda Orta Tunç
Çağı buluntusu içeren mezara dayanarak, Harmanören/Göndürle mezarlığının kullanımının
Orta Tunç Çağı başlarında da sürdüğü kazıcısı tarafından belirtilmektedir.480
Hisarlık/Troia:
İl:Çanakkale
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürü, gündelik yaşamı, ekonomisi ve kronolojisi
hakkında arkeoloji dünyasına oldukça önemli bilgiler veren en eski ve belki de en önemli veri
kaynağı olan bu höyük Çanakkale il merkezinin yaklaşık 30km güneyinde, Ege Denizi’nden
6km, Çanakkale Boğazı’ndan 4,5km uzaklıkta, Karamenderes ve Dümrek çaylarının
oluşturduğu kıyı ovasına hakim Hisarlık Tepesi’nde bulunmaktadır.481
476 Özsait 2005, 321. 477 Özsait 2005, 321. 478 Özsait 2005, 321. 479 Özsait 1995, 159, dpn. 9 480 Ünlüsoy 1993, 295; Kaya 1994, 135; Özsait 1997, 460; Özsait 2000b, 152; Özsait 2002, 333; Özsait 2003a, 119. 481 Troia antik kentinin kurulu olduğu yer konusunda artık birçok arkeolog görüş birliği içinde olduğu için Troia-Hisarlık eşleşmesi burada kesin bir yargıymış gibi yazılmıştır.
Hisarlık Höyüğü her ne kadar Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için eşi bulunmaz
bilgiler vermiş olsa ve vermeye devam etse de, konu ölü gömme olduğu zaman höyükten elde
edilen veriler azalmakta, hatta ekstramural bir mezarlığın şimdiye dek ortaya çıkarılamamış
olması ve Erken Tunç Çağı tabakalarında çocuk gömüleri dışında intramural bir ölü gömme
geleneğinin olmadığının anlaşılması nedeniyle höyüğün Erken Tunç Çağı katlarında ne tür bir
ölü gömme tekniğinin uygulandığı tam olarak bilinememektedir.482 Buna karşın Troia I-II ve
V katlarında ele geçen sınırlı sayıda intramural gömü örneği de bulunmaktadır.
Araştırmacıların üzerinde görüş birliğine vardığı nokta ise burada ekstramural bir mezarlık
alanının bulunduğu ancak henüz yerinin saptanamadığı yolundadır.483
Troia’da ortaya çıkarılan intramural gömüler aşağıdaki gibidir. İlk olarak Troia I’in
erken evrelerine tarihlenen altı adet çocuk mezarı sözü edilmeye değerdir. Bu mezarlardan
ikisi, mimarisi ile ünlü 102 no’lu evin tabanında ortaya çıkarılmış biri taban taşlarının
altındaki basit toprak mezar, diğeri ise kırık durumda olduğu gözlenen bir çömlek içindeki
gömüdür.484 (Lev-69/1) Geriye kalan diğer dört çömlek gömü ise 102 no’lu evin hemen
kuzeyindeki boş alanda olup, yapılan antropolojik incelemeler bu altı mezarın tamamının
bebeklere ait olduğunu göstermiş ve hiçbirinde ölü armağanı olabilecek bir buluntuya
rastlanılmamıştır.485 Blegen’in yaptığı yoruma göre, Troia’nın erken evrelerinde çocuk
ölümleri göreceli olarak yüksek bir orana sahiptir.486
Troia II’de ise yine intramural olarak ortaya çıkarılan 30 yaşlarında, yetişkin kadın
iskeleti, basit toprak bir mezarın içinde ve etrafı taşlarla çevrili durumda, sol tarafına
yatırılmış ve hocker pozisyonundadır.487 Yanında herhangi bir mezar armağanı olmayan bu
mezarın IIb ya da IIc evresine ait olabileceği belirtilmektedir.488 Troia II’de ortaya çıkarılan
diğer iki mezar ise çocuk iskeletleri barındırmaktadır. Her ikisi de basit toprak mezar olan bu
mezarlardan biri IIg evresine ait 201 no’lu alanın tabanında, sağ yanına yatırılmış olarak
hocker pozisyonunda ve yanında kurşun bir bilezik ile beraber gömülü olarak bulunmuş 12-13
482 Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de görülebileceği gibi Batı Anadolu Erken Tunç Çağı yerleşimlerinin hemen tamamında bir ekstramural mezarlığın olduğu ya da olabileceği anlaşılmakta. Buna karşın intramural gömülerin daha çok çocuk ve bebek mezarları için kullanıldığı gözlenmektedir. Bu da Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürlerinde ne tür bir ölü gömme geleneğinin olduğu ve bunun kültürel yansımasının nasıl olduğu sorularına verilecek yanıtın ekstramural mezarlıklarda gizli olduğunu akla getirmektedir. Ancak tam anlamıyla ölü gömme geleneğini anlayabilmek için tamamlayıcı unsurun intramural gömüler olduğunu da belirtmek gereklidir. 483 TAY-IVa, Hisarlık/Troia 484 Blegen 1963, 48. 485 Blegen 1963, 48. 486 Blegen 1963i 48. 487 Blegen 1963, 85. 488 Blegen 1963, 85.
yaşlarında bir çocuğa aittir.489 (Lev-70/1) IIf evresine ait diğer gömü ise sekiz yaşında bir
çocuğa ait, yine sağ tarafına yatırılmış, hocker pozisyonunda bir gömüdür.490
Troia V katında ise Vc evresine ait 501 no’lu evin tabanı altında, basit toprak gömü
olarak yeni doğmuş bir bebek iskeleti hoker pozisyonda gömülmüş olarak ortaya
çıkarılmıştır.491 Aynı katta ortaya çıkarılan yetişkin bir erkeğe ait sağ femur kemiği hakkında
ise ölü gömme geleneği açısından bir yorum yapılmamaktadır. Buna karşın Blegen Troia
V’deki ölü gömme geleneğinin Troia I ile benzeştiğini, ancak genel anlamda bir mezarlık
keşfedilmeden sınırlı bilgilerle Troia’daki ölü gömme gelenekleri hakkında bir yorum
yapılamayacağını belirtmekle birlikte, genel anlamıyla Batı Anadolu’daki Babaköy, Yortan,
Bozüyük, Soma, Kusura gibi diğer yerleşimlerdekine benzer bir ölü gömme geleneğinin
olmasının ihtimal dışı olmayacağını da eklemektedir.492
Hüzai Hamam: (?)
İl:Afyon
İlçe:Sandıklı
Konum ve Buluntular:
Afyon’un Sandıklı ilçesi yakınlarındaki Hüzai Hamam Mevkii’nde Akif Ulusoy
Çiftliği sınırları içerisinde açılan bir mezardan çıkan ve ekteki levhalarda resmi bulunan bir
kaptan Süleyman Gönçer Afyon İli Tarihi adlı kitabında söz etmektedir.493 Ayrıca Mellaart
Anatolian Studies’e yazdığı makalede Hüzai Hamam adını anmış ancak herhangi bir açıklama
yapmamıştır.494 (Lev-71/1) Aynı şekilde TAY-IVb’de buradaki mezar buluntusundan söz
edilmemekte ve Mellaart’a dayanarak ETÇ II yerleşimi olduğu belirtilmektedir.495
Ilıpınar/Hacılartepe:
İl:Bursa
İlçe:Orhangazi
Konum:
Bursa ili, Orhangazi ilçesi Örnek köyü yakınlarındadır.
Tarihleme:
489 Blegen 1963, 85. 490 Blegen 1963, 85. 491 Blegen 1963, 110. ve Blegen 1950, 273. 492 Blegen 1963, 110 ve 57. 493 Gönçer 1971, 30. 494 Mellaart 1954, 211. 495 TAY-IVb, Huzai Hammam
J.Roodenberg tarafından 1987-1995 arasında kazılan bu neolitik yerleşimin batı
yamacında, LM8/9 açmasında 200m² büyüklüğünde bir alanda yapılan çalışmada, yüzeyden
0,25-0,50m aşağıda Erken Tunç Çağı’na tarihlenen ekstramural bir mezarlık alanı ortaya
çıkarılmış, ancak bu mezarlık alanıyla çağdaş bir yerleşim katına höyükte rastlanılmamıştır.496
Buna karşın; 1992, 1994 ve 1995 yıllarında Ilıpınar Höyüğü’nün yaklaşık 300m
güneydoğusundaki Hacılartepe’de yapılan sondajlar burada bir ETÇ yerleşimi olduğunu
göstermiş ve Ilıpınar Höyüğü üzerindeki bu ekstramural mezarlığın aslında Hacılartepe’de
yaşayan Erken Tunç Çağı topluluğunun mezarlık alanı olabileceği Roodenberg tarafından ileri
sürülmüştür.497 Aşağıda ayrıntılı olarak inceleneceği gibi bu mezarlık alanı kazıcısı tarafından
ETÇ I sonu, ETÇ II başı arasına tarihlenmektedir.
Buluntu Paketi:
Minyatür çömlekler, gaga ağızlı testiler; bronz ve bakırdan iğneler; köpek
iskeletleri.498
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve basit toprak mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon.
3- Açıklama:
Roodenberg, buradaki mezarlığın yukarıda belirtildiği gibi Hacılartepe halkına ait
olabileceği yönündeki düşüncesini, Hacılartepe’de yapılan sondajlarda ortaya çıkarılan ETÇ
malzemesine, yine burada ortaya çıkarılan pithos içindeki, iki adet intramural çocuk
gömüsüne ve Ilıpınar’da Erken Tunç Çağı ile ilgili herhangi bir buluntunun ele geçmemesine
dayandırmakta ve IV.binyıldan itibaren yerleşim içi gömünün terk edilerek, yerleşim
yakınlarındaki yüksekçe bir yerin mezarlık alanı olarak seçilmesi yolundaki yaygın bulgulara
dayandırmaktadır.499 Roodenberge’e göre bu mezarlık alanı, Ilıpınar’da olmasına karşın
Hacılartepe halkına aittir ve Hacılartepe Erken Tunç Çağı halkı, Batı Anadolu’nun diğer
yerleşimlerinden de bilindiği gibi intramural gömüyü sadece bazı çocuk mezarlarında
uygulamakta ve genç ve yetişkin gömüleri için yerleşim dışındaki bir alanı tercih etmektedir.
496 Roodenberg 2003, 299; TAY-IVb, Ilıpınar/Ilıcapınar 497 Roodenberg 2003, 303. 498 Yine belli bir ritüel gereği mezara konulan bu köpek iskeletlerinin organik kökenli buluntular arasında değerlendirilmesi gerekir. 499 Roodenberg 2003, 303.
Bu mezarlık alanının en farklı ve ilgi çekici niteliği ise ortaya çıkarılan ondördü
pithos, biri basit toprak ve geri kalan üçü ise yarım ya da kırık pithos üzerine yatırılan
gömülerden oluşan bu mezarlık alanındaki pithos gömülerin hemen hepsinin, içindeki
iskeletlerin başlarının da yönlendirildiği kuzey-güney doğrultusunda konumlandırılmış
olmaları ve ağız kısımlarının küçük sapmalarla güneye bakmalarıdır.500 (Lev-71/4) Mezarlık
alanındaki pithos gömüler iki grup halinde bulunmaktadır. Bunlardan ilk grup diğerlerine göre
daha kuzeyde yer alan UA ve UB pithos gömüleridir. Diğer grubu ise daha güneyde yer alan
ve UC-UD-UE-UG-UH-UI-UJ-UM ve UN pithos gömüleri ile UF-UO-UL pithos kırığı
içindeki gömüler ve UK basit toprak mezarı oluşturmaktadır. Mezarlık alanındaki bütün
mezarlarda, iskeletler baş pithosun ağız kısmına gelecek şekilde hocker tarzında ve kadın
gömüleri sol yanlarına, erkek gömüleri ise sağ yanlarına yatırılmış şekilde konulmuşlardır.501
Basit toprak mezardaki iskelet de yine hocker tarzında yatırılmıştır. Pithosların ağızları Batı
Anadolu’nun diğer mezar ve mezarlıklarında görüldüğü gibi taşlarla kapatılmış ve bazı
pithosların ağız ve boyun kısmı yine taşlarla desteklenmiş ve bu destek ve kapak için
kullanılan taşların tamamı metamorfik bir kayaç olup, höyüğün batısındaki bir tepeden
getirilmiştir.502 Kızılkahve renkte, el yapımı, kaba katkılı kilden yapılmış, oval gövdeli,
yuvarlak dipli, gövdeden tutamaklı, boyunlu ve dışa dönük ağız kenarlı pithosların boyları 2m
ile 1,20m, çapları ise 1,10m ile 0,70m arasında değişmektedir.503
Mezarlık alanındaki gömülerde ortaya çıkarılabilen 18 iskeletten anlaşılabildiği
kadarıyla yetişkinler çoğunluktadır. UD ve UC gömüleri ise çocuk mezarı olup, birincisi çift
iskelet ikincisi tek iskelet içermektedir. Çocuk ve bebek gömüleri ile ilgili bir nitelik,
çocukların tam pithoslara konması, buna karşın bebek gömülerinin UF-UL ve UO
gömülerinde olduğu gibi bir pithos parçası içine konmasıdır.504 Ilıpınar mezarlığındaki bir
diğer uygulama ise yine Batı Anadolu’nun diğer Erken Tunç Çağı mezarlarından bilinen
yeniden kullanımdır. Buna göre UD çocuk gömüsü iki iskelet barındırmakta, UA ve UN
gömülerinde ise üçer iskelet yer almaktadır. UN gömüsünün bir diğer ilgi çekici niteliği
mezarda bir kadın ve bir erkek iskeletinin, kendilerinden önce gömülen bir başka iskeletin
parçalarının pithos dibine ittirilerek bu iki iskelete yer açılmış olmasıdır.505 (Lev-71/2) Her ne
kadar Roodenberg tarafından bu mezar için başka yorum yapılmamışsa da bu pithosun bir aile
gömüsünü içerdiğini ileri sürmek olasıdır.
500 Roodenberg 2003, 299. 501 Roodenberg 2003, 299-300. 502 Roodenberg 2003, 300. 503 Roodenberg 2003, 299. 504 Roodenberg 2003, 299-300. 505 Roodenberg 2003, 300.
Mezar armağanlarına gelindiğinde ise yine diğer mezar ve mezarlıklardan bilinen
fincan, kase, “s” profilli ve insize bezemeli minyatür çömlekler, gaga ağızlı testiler ve başları
değişik biçimlerde yapılmış bronz ya da bakırdan iğneler genel buluntular arasında
sayılabilir.506 (Lev-71/3) Bunların yanı sıra, UN mezarındaki kadın-erkek çiftli gömüsünün
yanında ortaya çıkarılan yeşil renkli taş balta da mezar armağanları arasındadır.507 Dikkati
çeken bir başka nokta ise çocuk ve bebek mezarlarında armağan olmaması buna karşın, UM-
UL ve UG gibi çocukluktan gençliğe yeni geçmiş bireylere ait iskeletleri barındıran
mezarların yanında köpek iskeletlerine rastlanılmasıdır.508 UM mezarının batı kenarında
bulunan kafası olmayan ancak diğer bütün kemikleri tam köpek iskeleti ile UL ve UG
mezarları yanındaki köpek kemikleri ve köpek kafatası, genç iskeletleri ile köpekler arasında
ritüel bir ilişkinin olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.509 Bunların yanı sıra UA mezarı gibi
bazı mezarların yanında ele geçen büyük baş hayvan kemikleri ölü yemeği uygulamasının bir
işareti olarak yorumlanmıştır.510
Ilıpınar mezarlık alanı ile ilgili olarak Roodenberg’in yaptığı yoruma göre burası,
Sarıket, Küçükhöyük, Yortan ve Karataş-Semayük mezarlıklarına benzemekle birlikte
onlardan daha küçük, daha fakir bir yerleşimin mezarlık alanıdır.511 Buluntular tersini
göstermediğinden ve Hacılartepe ile aynı zaman sınırında olduğundan MÖ 2850-2600 yılları
arasına tarihlenmekte, Demircihöyük H-I ve belki K tabakaları ile ilişkili ve sonuç olarak
ETÇ I sonu, ETÇ II başı arasında kullanılmış gibi görünmektedir.512
Bu mezarlık alanının Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri ile ilgili
en dikkati çeken noktası köpek iskeletleri ve pithosların ağız kısımlarının küçük sapmalarla
güneye yöneltilmiş olmasıdır. Baklatepe mezarlığından bilinen ve kadın bireylerin yüzünün
sola, erkek bireylerin ise sağa bakması gibi bir ayrımın513 bu mezarlıkta da olduğu, burada da
kadın bireylerin kendi sollarına, erkek bireylerin ise kendi sağlarına yatırıldığı
gözlenmektedir. Bu durumda Ilıpınar gömüleri ile Baklatepe gömüleri arasında cinsiyet ve
yatırılış yönüne dayalı bir ilişki söz konusudur. Bir başka deyişle Ilıpınarda ve Baklatepe’de
kadın bireyler kendi sollarına erkek bireyler ise kendi sağlarına yatırılmaktadır. Aynı ilişkinin
sadece bir tek intramural kadın iskeletiyle görüldüğü Hisarlık/Troia ile yine Kuzey Ege’de
506 Roodenberg 2003, 300. 507 Roodenberg 2003, 300. 508 Roodenberg 2003, 300-303. 509 Roodenberg 2003, 303. 510 Roodenberg 2003, 300. 511 Roodenberg 2003, 303. 512 Roodenberg 2003, 304. 513 Akay 2003, 20 ve genel katalog.
bulunan Demircihöyük/Sarıket mezarlarının bir kısmında da karşılaşılması ilgi çekici bir
nitelik olup, beşinci bölümde ayrıntılı şekilde tartışılacaktır.
İtburnu Höyük:
İl:Eskişehir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Eskişehir’in kuş uçumu 7km güneybatısında, ilk Osmanlı kalelerinden olan
Karacaşehir’in güneyinde yer alan İtburnu höyüğünün kuzeydoğusundaki düzlükte, bir
kısmının soyulmuş olduğu saptanan sandık mezarlar bulunmaktadır. Burada yapılan yüzey
araştırmasında esas olarak Erken Tunç Çağı II malzemesinin var olduğu Efe tarafından
belirtilmektedir.514
Kaklık Mevkii/Burhaniye:
İl:Afyon
İlçe:Merkez
Konum:
Afyon’un 14km kuzeyinde, Burhaniye köyünün 1km güneybatısındaki Kaklık
Mevkii’nde yer alan bir düz yerleşim ve mezarlık alanıdır. Bazı eski yayınlarda Burhaniye
olarak anılmaktaysa da son yayınlarda adı Kaklık olarak tescil edilmiştir.515
Tarihleme:
Yerleşimde; Geç Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı’nın çok erken dönemine ait olduğu
düşünülen (ETÇ I’in ilk evreleri) iki veya üç mimari tabakanın üstünde (Lev-72/1; Lev-73/1)
ETÇ II ve III dönemine tarihlenen bir mezarlık saptanabilmiştir516. Aşağıda ayrıntılı olarak
inceleneceği gibi mezarlık alanında ortaya çıkarılan mezarların tipine ve içindeki buluntulara
bakılarak yapılan tarihlemeye göre, Pithos ve taş sandık mezarların ağırlıklı olarak bulunduğu
“B Açması” ETÇ II olarak tarihlenirken; basit toprak mezar ve sahte oda mezarların ortaya
çıkarıldığı “A Açması” ETÇ III olarak tanımlanmıştır.517
Buluntu Paketi:
İdoller, figürinler, Gaga ağızlı testiler, kaseler, depaslar, tankardlar ETÇ II için
ortakken; Çark yapımı kaseler ETÇ III için ortak mal grubunu oluşturur.
514 Efe 1995, 246. 515 Topbaş-Efe İlaslı 1998, 21-94. 516 Efe-İlaslı-Topbaş 1995, 357. 517 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek mezarlar, Taş sandık mezarlar, basit toprak mezarlar
ve sahte oda mezarlar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon, kremasyon
3- Açıklama:
Kaklık Mevkii’nde toplam 34 mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarlar kazı alanının A-
B ve C açmalarında açığa çıkarılmış ve kronolojik bir sıra izlenerek 1’den 32’ye dek
numaralandırılıp incelenmişlerdir. Geriye kalan iki pithos mezar ise kazının yapıldığı 1983-84
yıllarında olasılıkla numaralanmadığı veya kayıt altına alınamadığı için sadece pithos gömü
olarak geçmekte ve hangi açmalardan çıkarıldığı konusunda bilgi bulunmamaktadır. Bu iki
pithos, mezarların incelendiği kısmın en sonunda ayrı olarak incelenmiştir. Bu çalışmada da
kazıcıların verdiği numaralamaya dikkat edilerek ve mezarlığın en erken evresinden, bir başka
deyişle “B Açmasından” başlayarak mezarlar incelenecektir.
ETÇ II Mezarları: “B Açması”
Mezar 1:
Pişmiş toprak pithos mezar tipindeki bu mezarda kullanılan pithos, Efe’nin “flower
pot” olarak tanımladığı, büyük bir vazo biçimindedir. El yapımı, astarsız, turuncumsu-kahve
renkli, ağız kenarının hemen altında karşılıklı iki tutamağı olan ve bunların arasında sadece
bir kenarında iki kabartma bezeme bulunan, ağız açıklığı doğuya bakan ve ağzı tek bir yassı
taş ile kapatılmış bir pithostur.518 (Lev-74/1-2-3) İçindeki iskeletin sadece kafatası, pithosun
ağzına yakın kısımda bulunabilmiştir. Mezarda rastlanılan ölü armağanlarını ağızdan kulplu,
akıtacaklı, el yapımı testi ile bir mermer idol ve bir adet disk yüzlü, pişmiş topraktan yapılmış,
oturur biçimde duran bir kadının betimlendiği, krem renkli idol oluşturur.519 (Lev-74/4-5-6)
Mezar 2:
Dört kulplu, iyi pişirilmiş, kırmızımsı-kahve renkli astarlı, burma kulplu ve kulpları
kırık halde ortaya çıkarılabilen bu pişmiş toprak pithos gömünün de ağız açıklığı doğuya
bakmakta ve ağzı iki büyükçe taşla kapalıdır.520 (Lev-74/1; Lev-75/1-2-3) İçindeki iskelet tam
518 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 77. 519 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66. 520 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 77.
olarak korunamamakla birlikte iskeletin kafatasının ağız kısmına yakın olduğu
gözlenmiştir.521 Mezar içine bırakılan tek armağan, üzeri boyun kısmına kadar, düzensiz
olarak, beyaz renkli çapraz boya bezemeler ve bunları kesen yatay beyaz boya bezemeyle
donanmış, ağız kısmıyla birleşen tek kulplu, akıtacaklı, el yapımı, kırmızımsı-kahve renkli bir
testidir.522 (Lev-75/4)
Mezar 3:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan ve ağzı tek büyük taşla kapatılmış bu pithos
gömünün içinde hoker tazında bir iskelet ve bunun yanında ağızdan burma kulplu,
kırmızımsı-turuncu astarlı, düzgün yüzeyli ve gövdede iki adet yumru bezeme bulunan bir
testi ile ağzı kısmı kırık bir minyatür kap ortaya çıkarılmıştır.523 (Lev-74/1; Lev-76/1-2-3)
Mezar 4:
Yüzeye yakın olduğu için üstteki tabakalar tarafından oldukça tahrip edilmiş olan bu
pithos gömünün içinde sadece tek kulplu ve kulbu kırık, koyu kahve renkli, ağıza yakın
kısmında iki adet minyatür, hilal biçimli kabartma olan bir kaba rastlanmıştır.524 (Lev-74/1;
Lev-76/4-5)
Mezar 5:
İçinde herhangi bir mezar armağanı bulunmayan bu gömü, pişmiş topraktan yapılmış,
ağzı doğuya bakan, dışı turuncumsu-kahve renkli astarlı, karşılıklı iki tutamağı olan ve gövde
üzerinde bir adet yumru bezeme bulunan, içindeki iskeletin kemikleri dağılmış, küresel bir
çömlektir ve yarısı kırıktır.525 (Lev-74/1; Lev-76/5)
Mezar 6:
İçindeki iskeletin sadece kafatasının ağıza yakın bir yerde korunduğu bu pithos
gömünün ağzı doğuya bakmakta ve etrafı küçük taşlarla desteklenmiş daha büyük bir taş ağız
kısmını kapatmaktadır.526 (Lev-74/1; Lev-77/1) Mezarın içinde ölü armağanı olarak burma
kulplu, kırmızımsı-kahve renkli bir kap ile ağız kısmının bir kısmı kırık, üç ayaklı, kesik gaga
521 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33. 522 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66. 523 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 66. 524 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 66. 525 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 77. 526 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33.
ağızlı, kulplu, gövdesinde üç adet yumru bezeme bulunan, pembemsi-devetüyü renkli bir
testiye rastlanmıştır.527 (77/2-3)
Mezar 7:
Doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen biçimli bir taş sandık mezar olan 7.mezarın
çevresi dört adet yekpare taşla çevrelenmiş ve üzerine üç adet düz taş konularak
kapatılmıştır.528 Kuzeydoğu köşeye başı gelecek şekilde ve başının altında bir destek taşıyla
dorsal pozisyonda yatırılan iskeletin yanında kesik gaga ağızlı, boyundan kulplu, gövdesinde
üç adet yumru bezeme olan, turuncumsu-kahve renkli astarlı, pembemsi-kahve renkli
hamurlu, iyi pişirilmiş bir testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı gözlenmektedir.529 (Lev-
74/1; Lev-77/4-5-6-7)
Mezar 8:
Taş sandık mezarların en büyüğü olan bu mezar, yaklaşık dikdörtgen biçimli, doğu-
batı doğrultusunda, taban toprağı sıkıştırılmış, içindeki iskelet iyi korunmadığı için yatırılış
biçimi tam olarak anlaşılmayan, ancak kafatasının mezarın doğu kesiminde olduğu
gözlemlenebilen bir gömüdür.530 (Lev-74/1; Lev-78/1-2) Bu mezar içine bırakılan ölü
armağanlarını üç adet keramik eser ve bir bronz ya da bakırdan yapılmış ve arkeoloji
literatürüne tıraş bıçağı ya da ustura olarak geçen obje ile yine bakır ya da bronzdan yapılmış
başlı ve delikli bir iğne oluşturur.531 (Lev-78/6-7) Mezar armağanı olan keramik eserleri ise,
tabanında içeri doğru bir yükseltinin olduğu, kırmızı astarlı, açık kahve renkli hamurlu, iyi
pişirilmiş, kulplu bir kase; yine tabanı içeri doğru yükseltili, kırmızı astarlı, açık kahve rengi
hamurlu, iyi pişirilmiş, tutamaklı, ancak tutamağı kırık bir diğer kase ile gaga ağızlı, ağızdan
burma kulplu, kırmızımsı-kahve renkli bir testi oluşturur.532 (Lev-78/3-4-5)
Mezar 9:
Pişmiş toprak pithos mezar tipindeki bu mezarda kullanılan pithos, Efe’nin “flower
pot” olarak tanımladığı, büyük bir vazo biçiminde olup “mezar 1” ile benzeşmektedir.533
(Lev-74/1; Lev-78/8)Kırmızımsı-kahve rengi astarlı, aynı renk hamurlu ve hamuruna küçük
527 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66. 528 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33. 529 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33 ve 66. 530 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33. 531 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66. 532 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66. 533 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77.
kireçtaşı katkısı yapılmış bu pithosun ağız kısmının dört yanında karşılık olarak yer alan hilal
biçimli tutamaklar bulunmakta olup, büyük bir taşla kapatılan ağız doğuya bakmakta ve
içindeki iskeletin hoker durumunda olduğu görülmektedir.534 Bu mezarda herhangi bir ölü
armağanı ele geçmemiştir.
Mezar 10:
Yine 1 ve 9 numaralı mezarlara benzeyen bir pithos mezar olan Mezar 10’da
kullanılan pithos, kırmızımsı-kahve rengi astarlı, aynı renk hamurlu, orta kalitede, ağız
kenarının hemen altında karşılıklı dört yatay tutamaklı olup; tek bir taş ile kapatılmış ağız
açıklığı doğuya bakmakta ve içinde ölü armağanı bulunmayan bu mezarda ağız açıklığına
yakın bir kesimde bir çocuk kafatası bulunmaktadır.535 (Lev-74/1; Lev-79/1-2-3)
Mezar 11:
Son derece kötü durumda ve parçalar halinde ortaya çıkan bu mezarın pithos mezar
olması dışında hakkında fazlaca bir yorum yapılmamıştır.536 (Lev-74/1)
Mezar 12:
İçinde ölü armağanı bulunmayan, doğu-batı yönünde düzenlenmiş küçük bir taş sandık
mezar olan bu mezar içindeki iskelet de tahrip olduğundan yatırılış biçimi hakkında bilgi
yoktur.537 (Lev-74/1)
Mezar 13:
Birçok irili ufaklı taşın yığılmasıyla oluşmuş bu mezarda ne bir iskelet ne de ölü
armağanı ortaya çıkarılabildiğinden tam olarak nasıl bir ölü gömme tekniği uygulandığı
anlaşılamamaktadır.538 (Lev-74/1)
Mezar 14:
İki tane büyük Sal taşıyla kapatılmış ve tarla taşları ile düzenlenmiş, içinde herhangi
bir buluntuya rastlanmayan küçük bir taş sandık mezardır.539 (Lev-74/1)
534 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 77. 535 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 77. 536 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 537 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 538 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 539 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35
ETÇ III Mezarları: “A Açması”
Bu açmada ortaya çıkarılan mezarların içindeki birkaç pithos gömü hariç geri kalan
mezarların tamamı Efe tarafından ETÇ III olarak tanımlanmıştır.540
Mezar 15:
Batı Anadolu’da Afyon yakınlarındaki bir diğer kremasyon gömünün ortaya
çıkarıldığı Karaağaç’tan541 sonraki ikinci kremasyon uygulamasına bu pişmiş toprak çömlek
gömü içinde rastlanılmıştır. Üç ayaklı bir günlük kullanım kabı olan bu çömleğin, ağız
kenarının karşılıklı dört tarafında birer kulp bulunmakta olup, kırmızımsı-kahve renkli ve
astarsız bu kabın kırık ve eksik olarak bulunduğu bildirilmektedir.542 (Lev-72/1; Lev-80/1-2)
Yüzeyden sadece 0,30m aşağıda bulunmuş olması nedeniyle kap kırıktır ve içinde bulunan
küllerin ve yanık kemiklerin bir kısmı kabın ortaya çıkarıldığı yerde ve kabın altında
bulunmuştur.543
Mezar 16:
Yüzeyden sadece 0,03m altta bulunduğu için oldukça tahrip olmuş, bu pithosun
kendisinin ve ağız kısmının taşlarla çevreli olduğu gözlenmiş, ağız kısmının doğuya baktığı
saptanan bu pithos gömünün sadece dar biçimli dip kısmı içinde bir kafatasına
rastlanmıştır.544 (Lev-72/1)
Mezar 17:
Yukarıdaki pithos gömü gibi yine taşlarla çevrelenmiş ve yüzeyden 0.30m aşağıda
ortaya çıkarılan bu tahrip olmuş gömünün içinde sadece bir kafatası ve kemik parçasına
rastlanmıştır.545 (Lev-72/1)
Mezar 18:
Sıkıştırılmış bir toprak zemin üzerinde, arka arkaya yerleştirilmiş, olasılıkla dorsal
pozisyonda ve başları doğuya bakan iki iskeleti barındıran ve kazıcıları tarafından “sahte oda
mezar” olarak nitelendirilen bu gömüdeki iskeletlerden birinin kuzey yanında metalin
yuvarlatılmasıyla yapılmış başı bulunan bir bakır iğne bulunmuş olup (Lev-81/9), diğer mezar
armağanları mezarın kuzeydoğu köşesinde üç adet kase, iki adet maşrapa ve üç adet gaga
540 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 541 Alp 1965, 3-5. 542 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77. 543 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 544 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 545 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35.
ağızlı testiden oluşan bir grup halindedir.546 (Lev-72/1; Lev-80/3-4-5) Bu grubun içindeki
kaselerden ilki içe dönük ağız kenarlı, iç bükey dipli, kırmızı yüzey rengine sahip, çok iyi
pişirilmiş bir kaseyken, ikinci ve üçüncü kaseler yine bu ilk kaseye benzemekle birlikte
olasılıkla çark yapımı olup, üçüncü kase daha küçük boyutta ve kırmızı astarlı, devetüyü
hamur rengine sahip bir kasedir.547 (Lev-81/1-2-3-4-5-6-7-8)
Mezar 19:
Etrafı taşlarla çevrilerek bir oda görünümü kazandırıldığı ve mezar 18 ile yan yana
olduğu için bir mezar olarak nitelenen bu alanda herhangi bir buluntuya rastlanmamakla
birlikte burasının bir sahte oda mezar olabileceği kazıcıları tarafından ifade edilmektedir.548
(Lev-72/1)
Mezar 20:
İçinde herhangi bir buluntuya rastlanmayan bu alan da yine sahte oda mezar olarak
nitelendirilmiş olup, çevresi görece küçük taşlarla çevrelenerek dikdörtgen bir görünüm
kazandırılmış ve bu dikdörtgenin dar kenarlarından batıda olanında kaldırım taşı benzeri
taşlarla döşenmiş bir geçiş olduğu belirlenmiştir.549 (Lev-72/1)
Mezar 21:
Sıkıştırılmış toprak taban üzerinde hoker pozisyonunda yatırılmış bu basit toprak
mezar, yüzeyden yaklaşık olarak 0,30-0,40m aşağıda bulunmuştur. Başı doğuya bakan ve
başının altında yastık görevi gören düz bir taş olan iskeletin ayak ucunda tek kulplu, ayaklı,
kırmızı astarlı, devetüyü hamur renkli, bir kase ile gaga ağızlı, ağız kısmından kulplu, koyu
kırmızımsı-kahve rengi yüzeye sahip, iyi pişirilmiş bir testi ve iki adet burma kulba sahip,
boyun kısmında yatay hatlar halinde kabartma bezemesi olan, siyah renkli, kulpları kırık bir
tankard ölü armağanı olarak saptanmıştır.550 (Lev-72/1; Lev-82/1-2-3-4-5-6)
Mezar 22:
Basit toprak mezar tipindeki bu gömü yüzeyden yaklaşık 0,30-0,40m derinde
bulunmuştur. Mezarda hoker pozisyonunda ve sıkıştırılmış toprak zemin üzerinde başı doğuya
546 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 69. 547 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 69. 548 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 549 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 550 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 69.
gelecek ve başının altında düz bir taşla yapılmış yastık bulunan iskeletin göğsünde bir adet
baş kısmı kırık mermer idol (Lev-83/7) ile ayak ucunda iki kase, bir tankard ve bir adette
büyükçe gaga ağızlı testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı gözlenmiştir.551 (Lev-72/1;
Lev-83/4)
Mezarda ortaya çıkarılan kaseler, kırmızımsı-açık kahve renkli, iyi pişirilmiş, içe
dönük ağız kenarlı, iç bükey dipli ve birinin üzerinde ağız kenarına yakın olarak yapılmış iki
adet birbirine paralel ve gövdeye göre çapraz durumda kabartma bezeme bulunmaktadır.552
(Lev-83/1-2-3) Gaga ağızlı testi, kırmızımsı-kahve renkli, çok iyi pişirilmiş, akıtacak kısmı
astarlı ve ağız kısmından kulplu bir testiyken, tankard formundaki kap, kırmızı astarlı,
pembemsi-devetüyü renkli, tek kulplu bir kaptır.553 (Lev-83/1-5-6)
Mezar 23:
Yukarıda açıklanan mezar 21 ve 22’de olduğu gibi bu basit toprak mezarda da yine
sıkıştırılmış toprak zemin üzerinde, başı doğuya gelecek şekilde ve başının altında yine taştan
bir yastıkla, ancak plandan anlaşıldığı kadarıyla olasılıkla dorsal pozisyonda bir iskeletin
bulunduğu saptanmıştır.554 (Lev-72/1; Lev-84/1)
İskeletin sağ bacağının kuzeyinde bir grup halinde bulunan mezar armağanlarını,
kıvrık ağız kenarlı, kırmızı astarlı, devetüyü hamurlu bir kase; kırmızı astarlı, bej rengi
hamura sahip, tek kulplu bir tankard ve her ikisi de burma kulplu, açık kahve rengi hamurlu,
kırmızımsı kahve renkli, gaga ağızlı testiler oluşturmaktadır.555 (Lev-84/2-3-4-5-6)
Mezar 24:
Basit toprak mezar tipindeki bu gömü de diğer basit toprak gömüler gibi, yüzeyden
yaklaşık 0,40m derinde ve sıkıştırılmış bir toprak zemin üzerinde bulunmuş olup, mezarda
iskelete ait olarak sadece bir adet alt çene kemiğine rastlanmıştır.556 (Lev-72/1)
Bu mezarda ortaya çıkarılan mezar armağanlarının ilk grubu iki adet kase
oluşturmaktadır. Bu kaselerin birincisi kırmızı astarlı, iyi pişirilmiş, hafifçe iç bükey dipli bir
kaseyken; ikincisi olasılıkla çark yapımı, kırmızı astarlı, kırmızımsı-kahve rengi hamurlu bir
kasedir.557 (Lev-85/1-3-4) İkinci grubu oluşturan iki adet depastan ilki burma kulplu,
551 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 552 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69. 553 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69. 554 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 555 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69. 556 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 557 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73.
kırmızımsı-kahve rengi astarlı, düz dipli, iyi pişirilmiş ve olasılıkla çark yapımıyken; ikinci
depas boyut olarak daha küçük, sivri dipli, kırmızı astarlı, pembemsi-kahve rengi
hamurludur.558 (Lev-85/1-2-5-6) Mezar armağanı olarak bırakılan son keramik eseri,
benzerine, ancak minyatür boyutta olanına, Karataş-Semayük’te rastlanan559 lentoid
(mercimek biçimli) gövdeli, burma kulplu, kahverengimsi-siyah yüzeyli, kap oluşturur. (Lev-
85/1-7) Aynı mezarda ortaya çıkarılan son eser ise deltoid biçimli başa sahip, yaklaşık 0,10m
boyunda bir mermer idoldür.560 (Lev-85/1-8)
Mezar 25:
Sıkıştırılmış toprak tabanlı, dikdörtgen biçimli ve olasılıkla tahrip edilmiş bir sahte oda
mezar olan bu mezarın batı kenarına yakınında yer alan taşların arasında birkaç kemik
parçasına rastlanmakla birlikte mezarın genelinde herhangi bir buluntuya rastlanılmamıştır.561
(Lev-72/1)
Mezar 26:
Yüzeyden 0,30m derinde rastlanılan basit toprak mezar tipindeki bu mezarda kuzey-
güney doğrultusunda uzanan bazı iskelet kalıntılarına rastlanılmakla birlikte iskeletin
pozisyonu hakkında herhangi bir yorum yapılmamıştır.562 (Lev-72/1) Bu mezarda ortaya
çıkarılan armağanların ilki boyundan tek burma kulplu, grimsi-siyah renkli, gövdesinde üç
adet yumru bezeme bulunan bir gaga ağızlı testiyken; ikincisini çift tutamağı ve bir kulbu
bulunan, gövdesinde, ağız kenarının hemen altın bir adet yumru bezemeye sahip, kahve renkli
bir pişirme kabı oluşturur.563 (Lev-86/1-2-3-4)
Mezar 27:
Yine yüzeyden 0,30m derinde ortaya çıkarılan bu basit toprak mezar içindeki iskeletin
pozisyonu anlaşılamamış ve yanında herhangi bir buluntuya rastlanılmamıştır.564 (Lev-72/1)
Mezar 28:
558 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 559 Mellink 1964a, 276. 560 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 561 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 562 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 563 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 564 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35.
Herhangi bir buluntunun ortaya çıkarılmadığı bu basit toprak mezar, yüzeyden 0,30m
aşağıda bulunmuş ve içindeki iskeletin hoker pozisyonunda, başı doğuya yönlendirilmiş
olarak yerleştirildiği gözlenmiştir.565 (Lev-72/1)
Mezar 29:
Yüzeyden 0,30m derinde, yarısı tahrip olmuş bir pithos mezar olan bu mezarda sadece
bir kafatasına rastlanmıştır.566 (Lev-72/1)
ETÇ III Mezarları: “C Açması”
Bir sondaj açması olan C Açmasında 1.10m derinlikte steril toprağa ulaşılmış ve bu
sırada biri taşlarla örtülü basit toprak, diğerleri pithos olmak üzere sadece üç adet mezara
ulaşılmış ve bunlar da ETÇ III olarak tanımlanmıştır.
Mezar 30:
İçinden herhangi bir mezar armağanının çıkmadığı ve yüzeyden yaklaşık 0,30-0,40m
aşağıda ortaya çıkarılan, üzeri taşla kapalı, ağız açıklığı güneydoğuya bakan bu pişmiş toprak
çömlek gömüde, hoker pozisyonunda bir çocuk iskeletine rastlanmıştır.567 (Lev-74/1)
Mezar 31:
Yine yüzeyden 0,30-0,40 m aşağıda ortaya çıkarılan ve ağız açıklığı doğuya bakan bu
pithos gömüde, dağılmış halde birkaç kemik parçası ve kırmızı astarlı, aynı renk yüzeyli, tek,
kulplu, gövdesinde üç adet yumru bezeme bulunan, üç ayaklı ve ayakları dışa doğru
kıvrıltılmış bir kaba rastlanmıştır.568 (Lev-74/1; Lev-86/5-6)
Mezar 32:
Yaklaşık olarak 0,70-0,80m derinlikte üzeri taşlarla örtülü olarak ortaya çıkarılan bu
basit toprak mezarın içinde bir kısım insan kemiğinin yanında bir hayvana ait çene kemiği de
bulunmuştur.569 (Lev-74/1)
Numarası kaydedilmemiş mezar:
565 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 566 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35. 567 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 38. 568 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 38 ve 73. 569 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 38.
Hangi açmadan çıktığı kaydedilmemiş bu pithos kırmızımsı-kahve renkli, orta kalitede
pişirilmiş, omuz kısmında karşılıklı olarak dört yatay tutamak bulunan bir gömüdür.570 (Lev-
87/1)
A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen buluntular:
Tamamı A Açmasında bulunmakla birlikte herhangi bir mezarın içinde değil de
dağınık olarak bulunduklarından herhangi bir mezarla birlikte değerlendirilemeyen bu
buluntular aşağıdaki gibidir.
Mezar 22 ile 23 arasında, her iki mezara da üçer metre uzaklıkta ve her ikisi de bronz
ya da bakır olabilecek, biri tıraş bıçağı ya da ustura olarak nitelenen ve benzerine Mezar 8’de
rastlanan metal obje ile diğeri, minyatür bir merdivene benzeyen iki obje bu sınıfa giren metal
eserleri oluşturur.571 (Lev-87/7-8-9-10)
Mezar 24 ya da 26’ya ait olabilecek ancak hangisinin armağanı olduğu bilinmediği
için bu başlık altında incelenen kırmızı astarlı, karşılıklı iki tutamağı bulunan minyatür kap ile
üç ayaklı, kahve renkli bir diğer minyatür kap ve bir minyatür depas bu gruba girer.572 (Lev-
87/2-3-4-5-6)
Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntular:
Mezarlık alanının neresinden geldiği bilinmeyen ve çoğunlukla civardaki çiftçilerin
bulup getirdiği bir kısım buluntu bu başlık altında incelenmiştir. Tamamı mezar armağanı
olabilecek buluntuların ilki, kırmızımsı-kahve rengi astarlı, iyi pişirilmiş, olasılıkla çark
yapımı bir kasedir.573 (Lev-88/1)
Turuncumsu-kahve rengi ve yine çark yapımı olabilecek bir kase ve kırmızı astarlı,
diğer dört kase de bu grupta anılmaktadır.574 (Lev-88/2-3-4-5-6) Tamamı bulunamayan bir
adet burma kulp ve bir tankarda ait olabilecek ağız kenarı ile kırmızı astarlı, tepeden kulplu
bir kapak ve iki farklı üç ayaklı kaba ait ayak parçaları; son olarak pişmiş topraktan yapılmış,
oturur durumda, baş kısmı kırık, göğsünde çapraz insize bezemelerle, pubik bölgede
noktalamalar bulunan bir figürini de bu guruba dahil etmek gereklidir.575 (Lev-88/7-8-9-10-
11-12)
570 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77. 571 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 572 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 573 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 574 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 73. 575 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77.
Kaklık Mevkii mezarlık alanında ortaya çıkarılan mezar armağanı keramikler üzerine
Çakalgöz tarafından yapılan tez çalışmasında testiler, içki kapları ve çanaklar olmak üzere üç
tip kap formu üzerinde durulmuştur. El yapımı, astarlı, perdahlı, gri, siyah, kırmızı ve açık
kahverenginin tonlarında olan testilerin boyları 0,2-0,30m arasında değişmekte olup, çift
kulplu, tek kulplu, gaga ağızlı ya da kesik gaga ağızlı olarak sınıflanabilmektedirler.576 Bu
gruplardan birini oluşturan ve “Dik Gaga Ağızlı Testicikler” olarak sınıflanan, boyları 0,11-
0,065m arasında değişen testicikler Yortan’da577 ortaya çıkarılan ve minyatür testiler olarak
sınıflanan VI numaralı gruptaki testilerle büyük benzerlikler göstermektedir.(Lev-89/1-2-3)
Yine Yortan’da oyuncak kap olarak nitelenen ve belki de sadece ölü gömme ritüelinin bir
parçası olarak üretilmiş olabilecek bu kaplar aşağıda Yortan mezarlığı içinde ayrıntılı olarak
değerlendirilmiştir.
İçki kapları arasında yer alan ve Mezar 24’te rastlanılan depas ilgi çekicidir.578 İskelet
yanında bulunmayan bu kap dışında tek kulplu ve çift kulplu içki kapları ile bir adet fincan da
yine bu gruba giren kaplardır. Yine el yapımı, astarlı ve perdahlı olan bu kaplar genellikle
kırmızı astarlı ve hamuru gri renktedir. Kırmızı astarlı, hamuru gri ya da siyah renkte olan
çanaklar ise 0,20 ile 0,10m arasında değişen çaplara sahiptir. İncelene çanak çömleklerin
tamamına yakını iskelet yanında ortaya çıkartılırken, depas formundaki kap mezarlık alanı
yakınında ele geçmiştir.579
Mezarlıkta B açmasında ortaya çıkarılan mezarlara bırakılan armağanların incelenmesi
sonucu Demircihöyük ve Karataş Semayük Erken Tunç II ile çağdaş olabilecekleri
belirtilmekte ve başta Yortan kültürü olmak üzere Kusura, Beycesultan gibi kültürlerin de
etkisinde olan, ETÇ II diyebileceğimiz bir mezarlık alanı olduğu saptaması yapılmaktadır.580
A ve C açmasında bulunan mezarlardan sahte oda mezar ve basit toprak mezarlar içlerinde
bulunan çark yapımı olabilecek armağanlar ve diğer buluntulara bakılarak ETÇ III’ün orta
evresine tarihlenirken diğer mezarlar Erken Tunç Çağı II’den III evresine geçiş ya da erken
ETÇ III olarak tarihlendirilmişlerdir.581
Kaklık Mevkii, Erken Tunç Çağı’na geçiş dönemini aydınlatan yerleşim yeriyle ve
ETÇ II ve III.evreye tarihlenen mezarlığıyla Afyon yöresinin bu dönemini açıklayacak
bilgilere sahiptir. Burada ortaya çıkarılan mezarların farklı tipte olmasına karşın ölü armağanı
olarak hemen hemen aynı değerde buluntular içermesi, mezar tipinin ölenin yakınlarının
576 Çakalgöz 1987, 9. 577 Kamil 1982, 35-36. 578 Çakalgöz 1987, 16. 579 Çakalgöz 1987, 18. 580 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 45; Çakalgöz 1987, 24. 581 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 45-47.
zenginliğine göre olmadığını gösterir bir nitelik olarak görülebilir. Aynı şekilde burada ortaya
çıkarılan sahte oda mezarlar ile Karataş-Semayük’te582 bulunan ve bir yöneticiye ait olduğu
düşünülen mezar arasında bir koşutluk kurulabildiği takdirde Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
ölü gömme geleneklerinin bir parçası olan mezar tipleri arasında dördüncü sırada yer alan
sahte oda mezarların bir sosyal statü belirteci olamayacağı ileri sürülebilir. Bu düşünce bir
sonraki bölümde tartışılacaktır.
Kap Krio/Knidos: (?)
İl:Muğla
İlçe:Datça
Konum ve Buluntular:
Kap Krio Muğla il merkezinin güneybatısında, Reşadiye Yarımadası'nın güneybatı
ucunda, Deveboynu (Tekirburnu) adlı burnun olduğu yerde, antik Knidos yerleşmesinin
hemen yanında, güneybatısında yer alan kayalık küçük yarımada üzerindedir. Burasının
önceleri bir ada olduğu ve sonra bir berzah oluşumuyla ana kara ile birleştiği iddia
edilmektedir. Knidos kenti hem ana karada hem de bu küçük yarımadada kurulmuştur. Buraya
Kap Krio ya da Cape Krio (Koçbaşı Burnu) adı verilmektedir. Knidos kentinde kazı yapan
C.T.Newton, I.C. Love ve R.Özgan Kap Krio'da tarihöncesi bir yerleşime ait izler
bulamamışlardır. Kap Krio'da hem yerleşim yeri (?) hem de taş sanduka/sandık, Kiklad tipi
mezarların var olduğu belirtilmektedir.583 K. Bittel bu kayalıkta var olduğu belirtilen bir
mezarlıkta (?) ETÇ'na tarihlenen Kiklad idollerinin varlığından söz etmektedir.584 Knidos
antik kentinde MÖ 2. bin yıl yerleşimine ait bazı çanak çömlek parçalarının var olduğu
belirtilmektedir. Bu da yerleşimin belki MÖ 3. bin yılına kadar geri gidebileceğini ümit
ettirmektedir. Burasının prehistorik dönemleriyle ilgili olarak belirtilenler dışında çanak
çömlek ya da metal buluntu veya mezarlık alanı ile ilgili herhangi bir görsel malzeme ortada
yoktur. Bu nedenle daha sağlıklı bir araştırma ya da kazı yapılmadan yeni bir öneri getirmek
şimdilik olası değildir.
Karaağaç:
İl:Afyon
582 Mellink 1964a, 324. 583 TAY-IVb, Kap Krio/Deveboynu 584 TAY-IVb, Kap Krio/Deveboynu
İlçe:İscehisar
Konum ve Buluntular:
Afyon ili, İscehisar ilçesinin 4km kuzeybatısında bulunan Karaağaç Köyü'nde höyük
yakınında bir pithos mezar içinden yanmış kemik kalıntıları ile birlikte, gri renkli, gaga ağızlı
minyatür testicik ve yine gri renkli, Troia’dakilere çok benzeyen bir Depas amphikypellon ile
büyük, disk başlı bir mermer idol bulunduğu S.Alp tarafından belirtilmektedir.585 Sedat Alp
bu mezar/mezarlığı, Aydın Dikmen koleksiyonunda idoller üzerine yaptığı inceleme sırasında
edindiği bilgilerden yola çıkarak Erken Tunç Çağı II evresine yerleştirmektedir.586 (Lev-90/1)
Karaağaç mezarının dikkat çekici niteliği içindeki kemiklerin yanmış olmasıdır. Hakkında
tam olarak bilgi bulunmayan bu mezarda belki de bir kremasyon uygulamasının yapıldığını
şüpheli de olsa ileri sürmek olasıdır. Bu durumda da Batı Anadolu’da rastlanan iki kremasyon
uygulamasının birinin de Karaağaç’ta görülmüş olabileceğinin altını çizmek gerekir.587 Diğer
kremasyon uygulaması yukarıda açıklanan Kaklık Mevkii’ndeki ETÇ III mezarları arasındaki
Mezar 15’tir.588
Karacalar:
İl:Afyon
İlçe:Emirdağ
Konum ve Buluntular:
Afyon ili, Emirdağ ilçesinin 9km güneydoğusundaki Karacalar köyü yakınlarındaki bu
yerleşim ve mezarlık alanında ETÇ II evresine ait yerleşim dışı bir mezarlıktan geldiği
belirtilen ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi saklanan çark yapımı çanak çömlekler
dışında buradaki mezarlık hakkında bilgi yoktur.589
Karaoğlan Mevkii:
İl:Afyon
İlçe:İhsaniye
Konum ve Buluntular:
585 Alp 1965, 5. 586 Alp 1965, 3-5. 587 Ancak, belirli ihtiyat paylarıyla ve Aphrodisias’ta rastlanılan örneğin de kremasyona tam işaret etmemesi nedeniyle Karaağaç’taki bu uygulamayı da şüpheyle karşılamak gereklidir. 588 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 21-94. 589 TAY-IVb, Karacalar
Afyon il merkezinin 20km kuzeyindeki, Erken Tunç Çağı II ve III dönemlerini
barındıran bu höyükte Afyon Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazılarında I/J5 açmasında
ortaya çıkarılan depo odasının kuzeyinde intramural bir pithos gömüyle karşılaşıldığı
Karaoğlan Mevkii’nin kazıcıları tarafından rapor edilmiştir.590 Kırmızımsı kahverengi astarlı,
grimsi açık kahverengi hamurlu, el yapımı bu pithos Demircihöyük’ün iki numaralı mal
grubuna benzemektedir.591 (Lev-90/2-3) Bu intramural gömünün içindeki iskelet, buluntu ve
gömünün konumu hakkında daha fazla bilgi bulunmamaktadır.
Karataş/Semayük:
İl:Antalya
İlçe:Elmalı
Konum:
Karataş-Semayük, Anadolu’nun güneybatısındaki Teke Yarımadası’nda, Fethiye-
Antalya karayolunun geçtiği, Toros Dağları üzerindeki karstik bir çöküntü alanı olan Elmalı
bölgesindeki Erken Tunç Çağı yerleşim ve mezarlık alanlarından biridir.
Tarihleme:
Karataş/Semayük, 1963 yılına dek sadece yüzey araştırmalarından bilinirken, sözü
edilen yıl rastlantısal olarak bulunan mezarlık alanı bu yerleşimi arkeolojik açıdan çekici
kılmıştır.592 1963 yılında mezarlık alanında başlayan kazılar daha sonra höyüğe de kaydırılmış
ve burada yerleşme alanının merkezi bir yapıyla çevresindeki köyden oluştuğu anlaşılmıştır.
Höyükte yapılan kazılarda ortaya çıkarılan I-VI numaralı tabakalar arası ETÇ I-III evrelerini
içermekte ve kazıcılarına göre;
Karataş I-III ETÇ I
Karataş IV-V:2 ETÇ II
Karataş V:3 ETÇ II-III geçiş evresi
Karataş VI ETÇ IIIA olarak tabakalanmaktadır.593
Buluntu Paketi:
Tek kulplu, uzun boyunlu, düz veya gaga ağızlı testiler; yayvan kaseler; çift kulplu küresel
çömlekler; maşrapalar; minyatür boydaki kaplar; minyatür askos; kamalar; keskiler; bronz
iğneler; bilezikler; yüzükler; küpeler; kolye boncukları; altın kulak tıkaçları; idoller; mühürler.
590 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33. 591 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 61. 592 Mellink 1964, 271. 593 Warner 1994, 9. Karataş/Semayük Erken Tunç Çağı tabakalarından elde edilen C14 verileri, bu çalışmanın ETÇ Batı Anadolu kronolojisinin değerlendirildiği kısımda ayrıntılı olarak verilmiştir. Ayrıca bkz. TAY-C14 Veri Tabanı ve Manning 1995, 188-191.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek mezar; sadece bir adet krali(?) mezar.594
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
1963-1969 yılları arasında yapılan mezarlık kazıları sonucu, Semayük’ün merkez
yerleşiminin yaklaşık 150m güneydoğusundaki ana mezarlıkta, güneydeki 98 numaralı
açmada, güneybatıdaki 7/12 açmasında ve kuzeybatıdaki 35/37 açmasıyla aşağıda belirtildiği
gibi höyük üzerindeki bazı açmalarda ortaya çıkarılan intramural gömülerle birlikte toplam
445 adet pithos gömü saptanmıştır.595 1975 yılına kadar devam eden kazı çalışmalarında
höyükte ya da mezarlıkta pithos gömü dışında Erken Tunç Çağı’na tarihlenen sadece bir adet
taş sandık mezar olarak nitelenebilecek mezar ortaya çıkarılmıştır. 26-29-32-36-37-38-39-41-
45-52-53 numaralı açmalarda ortaya çıkarılan pithos gömüler yerleşimle aynı yerde
bulunduğu için intramural olarak nitelendirilmiştir.596 (Lev-91/1) Bir başka deyişle
başlangıçta Karataş/Semayük’te tamamı pithos gömülerden oluşan intramural ve ekstramural
ölü gömme uygulamasının olduğu saptaması yapılmıştır. Ancak; Warner’ın da belirttiği gibi
aslında merkezi yerleşimin güney eteklerinde yer alan ana mezarlık alanı güneyde 125
numaralı açmanın doğusunu geçmemekte, 98 numaralı açma da mezarlığın kuzey sınırını
oluşturmaktadır.597 Batıda ve kuzeyde ise sınırı tam olarak belli olmadığı ve genel olarak da
mezarlığı yerleşimden ayıran bir sınırın saptanamamış olması, bunun yanı sıra yerleşimin
genişlemesi sonucu belki de mezarlığa ait alanların daha sonra konutlarla dolmuş olması ve
mezar yerini belli eden ve aşağıda açıklanacak dairesel dizilimli taşların ev temellerinde
kullanılması bu karışıklığa neden olmuş olabilir.598 Hemen belirtmeli ki yine başka Batı
Anadolu yerleşimlerinden bildiğimiz çocukların intramural olarak gömülmesi uygulaması az
da olsa Karataş/Semayük’te de vardır.599 Ancak büyük bir çoğunluğu IV. ve V. tabakalara ait
dolayısıyla ETÇ II olarak tarihlenen ektramural mezarların içinde çocuk gömülerinin de
bulunması bu uygulamanın bir kural olmadığını da gösterir. Kısacası Karataş/Semayük’te
intramural ve ekstramural gömünün her ikisinin de kullanıldığını gösteren kanıtlar şimdilik
594 Aşağıda daha ayrıntılı açıklanacağı gibi bu mezar yapısı Batı Anadolu’da bu dönem için tektir. 595 Mellink 1964, 217; Mellink 1965a, 241; Mellink 1966, 255; Mellink 1967, 251-256; Mellink 1968, 253; Mellink 1969a, 319; Mellink 1970a, 245. 596 Mellink 1967, 256-257; Mellink 1968, 253-254. 597 Warner 1994, 175. 598 Warner 1994, 175. 599 Wheeler 1974, 416.
kesin değildir. İntramural olarak değerlendirilen mezarların Karataş/Semayük planı esas
alındığında yine merkez tepenin etrafındaki açmalarda olduğu görülmekte ve mezarlığın sınırı
tam belirlenemediğinden bu mezarlar hakkındaki son söz için belki de Elmalı-Karataş
yayınları arasında IV. sırada görülen ve halen yayın hazırlıkları devam eden Elmalı-Karataş
IV, The Cemeteries of Karataş and the Anthropological Evidence adlı yayını beklemek
gerekmektedir.600 Warner’ın kısaca değindiği kuzeybatıdaki 26 ve 35/37 açmalarında ortaya
çıkarılan mezarların içinde tarihleyici herhangi bir bulgunun olmaması da mezarlık alanının
sınırlarının belirlenmesini güçleştirmektedir.601
Karataş/Semayük’ün mezarlarının temel niteliklerine geldiğimizde, bunları Batı
Anadolu’nun pithos gömü geleneğinden ayırmanın olanağı yoktur. Burada da Batı
Anadolu’nun diğer Erken Tunç Çağı mezarlıklarında görüldüğü gibi ağızları doğuya ya da
kuzeydoğuya bakan, yaklaşık 30° veya daha az eğimle yerleştirilmiş, ağızları düz bir taş ya da
çömlek parçasıyla kapatılmış, çevreleri taşla desteklenmiş ya da ana kaya oyularak gövdenin
bir kısmı içine oturtulmuş pithos ya da çömlek gömülerin içinde; ölülerin aşağıda incelenecek
ölü armağanları ile hocker pozisyonunda gömüldüğü, bazılarında ikinci ya da üçüncü
kullanımın olduğu bir ölü gömme uygulaması yapılmıştır.602 (Lev-92/1; Lev-93/1) Hatta I
numaralı pithosta görüldüğü gibi altı ayrı bireye ait kemikler aynı pithos içinde
bulunmuştur.603 (Lev-93/2) Bu türden çoklu gömüler kazıcıları tarafından aile mezarı olarak
nitelendirilmiştir.604
Diğer bazı mezarlarda olduğu gibi 98 numaralı açmada ortaya çıkarılan ve yine aile
mezarı olarak nitelendirilen mezarda rastlanan bir nitelikse Karataş/Semayük mezarlarının
ortak bir niteliği olarak kabul edilmiştir. Bu nitelik, mezar pithoslarının yüzeyden
görünebilmesi için toprak yüzeyinde mezarın çevresini dairesel biçimde taşlarla
çevirmektir.605 Batı Anadolu’nun diğer mezarlarında bu nitelik, pithos ağzına kapatılan taşın
ucunun toprak dışında bırakılarak yerinin bulunmasını sağlamak şeklindeyken, burada
çevresinin taşlarla dairesel olarak çevrilmesi yoluyla mezar yeri belli edilmektedir. (Lev-93/3)
Burada dikkati çeken nokta çömlek içindeki çocuk mezarlarına bu şekilde yüzeyden belli
olmasını sağlayacak işaretlerin konulmamış olması buna karşın birden çok kullanıma açık
olabilecek büyük pithosların üstünün taşlarla çevrilmiş olmasıdır.606 Ancak çocuk
600 Warner 1994, xxıx. 601 Warner 1994, 174. 602 Mellink 1964, 272. 603 Mellink 1964, 273. 604 Mellink 1969a, 319. 605 Mellink 1969a, 319. 606 Mellink 1969a, 320.
mezarlarının işaretli olmamasının altında yatan neden olasılıkla bunların küçük ve tek
kullanımlık kaplar olması, buna karşın büyük pithosların rahatlıkla bir ikinci, hatta üçüncü
kullanıma uygun olmalarıdır.607 Bu nedenle çocuk mezarlarının yerinin belirtilmemesinde
herhangi bir simgesel nitelik aramak pek akla yakın değildir. Ortaya çıkarılan mezarların 40
tanesinde üst yüzeyi taşla çevirme uygulamasının olmasına dayanılarak, hemen hemen bütün
çoklu kullanıma uygun mezarlarda bu uygulamanın olduğu ve bunun genel bir nitelik olarak
değerlendirilebileceği yorumu yapılmış, bu türden taşlara sahip olmayan diğer mezarlardaysa
doğal tahribat ya da tarımsal faaliyetler nedeniyle varolan taşların dağıldığı önerisi
getirilmiştir. 608
Boyları 0.20m olan küçük çömleklerden başlayan ölü gömme kapları, 2.00m
boyundaki büyük pithoslara kadar geniş bir yelpazede yer almakta ve Mellink tarafından
boyutlarına göre büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırılmaktadır.609 Çömlek olarak da kabul
edilebilecek küçük boyutlulara çocukların, diğerlerine ise yetişkinlerin gömüldüğü
saptanmıştır.610 Çocukları gömmek için kullanılan çömleklerin günlük kullanım kapları
olduğu anlaşılmıştır.611 Bir başka deyişle en azından küçük kaplar bağlamında ölü gömme için
ayrı bir üretim yapılmamakta, günlük kullanım kapları ölü gömmede de kullanılmaktadır.
Pithoslar içinse kazıcıları tarafından ilk yıllarda konuyla ilgili herhangi bir yorum
yapılmamışsa da daha sonraki dönemlerde höyükte yürütülen çalışmalarda yapıların
tabanlarında ya da avlularda ortaya çıkarılan depolama çukurları ve depolama için kullanıldığı
düşünülen pithoslar konuya açıklık getirmiştir. Buna göre höyüğün merkezinde yer alan
dikdörtgen planlı evin tabanında (Lev-94/1) ortaya çıkarılan özellikle 6 ve 10 numaralı
çukurlarda612 rastlanan depolama kaplarına bakıldığında, günlük kullanım ya da depolama
için kullanılan kaplarla ölü gömme için kullanılanlar arasında herhangi bir farklılık göze
çarpmamaktadır.613 (Lev-94/2-3)
Karataş/Semayük’te pithoslar üzerinde daha kazıların ilk yıllarında bulunan ve daha
sonra bazı kaplarda da rastlanan bezemeler sözü edilmesi gereken önemli bir konudur. İlk
olarak ana mezarlık olarak adlandırılan açmada ortaya çıkarılan 57 numaralı çömlek gömü
üzerinde saptanan bezemelerin bir kısmına, daha sonra diğer bazı mezarlarda bulunan mezar
armağanı kaplarda da rastlanılmıştır. Erken Tunç Çağı’nda Batı Anadolu’da oldukça popüler
607 Mellink 1965a, 241. 608 Mellink 1969a, 320. 609 Wheeler 1974, 416; Mellink 1965a, 241. 610 Mellink 1965a, 241. 611 Mellink 1965a, 241 612 Mellink 1965a, 249. 613 Mellink 1965a, 249; Mellink 1967, 252.
olan, swastika, ağaç motifleri, dişi ve erkek geyik betimlemeleri (Lev-94/4) ile keçi ve av
köpeği gibi hayvanların basit kazıma yöntemiyle çizgisel olarak çizildiği, 1.07m boyunda, düz
dipli, hemen boynun altından başlayan dört kulba sahip 57 numaralı mezar pithosu üzerinde
yer alan ve daha önce bir benzerine rastlanılmamış olan motif, daha sonradan
Karataş/Semayük’ün simgesi haline gelecek kadar önem kazanmıştır. (Lev-95/1-2-3-4) Aynı
şekilde, 305 numaralı pithos gömünün boyun kısmına küçük kabartma dairelerle yapılan
düzensiz bezeme de Mellink’in belirttiği gibi tesadüfi bir benzerlik olabileceği gibi,614 yine
aşağıda açıklanmaya çalışılacak bir ortak kültürün ürünü olabilir. (Lev-96/1)
Mellink tarafından “pagoda” benzeri olarak nitelenen semerdamlı bir yapının
resmedildiği bu bezeme, MÖ II.binyılın ilk çeyreği içine, daha net söylenecek olursa, MÖ
1700 yıllarına tarihlenen ve Girit’in Geç Saraylar Çağı başına ait ünlü “Phaistos Diski”615
üzerindeki bir bezemenin öncülü olarak algılanmıştır.616 (Lev-96/2) “Phaistos Diski”
üzerindeki Likya lahitlerine benzeyen bezeme arkeoloji literatüründe uzun bir süredir
Anadolu ve Likya ile ilişkilendirildiği için ve Knossos’tan çıkan U-96 numaralı Linear-B
tableti üzerinde de Karataş/Semayük bezemesinin benzerinin bulunması ve benzerliklerin
herhangi bir tereddüt gösterilemeyecek kadar açık olması da bu benzerliği ilgi çekici
kılmaktadır.617 (Lev-96/3-4)
Biraz konu dışına çıkmakla birlikte, Phaistos Diski’ni ve Girit’in Linear-A tabletlerini
yazan Miken öncesi halkın dili ve kökeni konusunu aydınlatacak en önemli ipuçlarından
birinin Likya bölgesi ile ilişkilendirilmesi ve Likya bölgesinde bu buluntulardan yaklaşık
1000 yıl daha eski benzerlerinin olması, yine Herodotos’un618 Girit ve Likya bölgesi arasında
bir akrabalık ilişkisine işaret etmesi, bu ilişki ile ilgili önerilerin yabana atılmaması gerektiğini
gösterir. Bu ilişkiden yola çıkarak ve Linear-A yazısında kullanılan dilin akrabaları
konusunda en güçlü adayın Anadolu orijinli bir Hint-Avrupa dili olması619 ve aynı bölgede
daha sonraki binyıllarda Luwice’nin batı kolundan türeyen Likya dilinin ortaya çıkması,620
ayrıca ETÇ II’den III’e geçişte Balkanlardan başlayarak bütün Anadolu boyunca Çukurova’ya
kadar olan yerleşimlerde görülen yangının, zaman zaman önerildiği ve bu çalışmanın ilk
bölümünde söz edildiği gibi Luwiler ile bir bağlantısının olabileceği yorumu, bütün Batı 614 Mellink 1970a, 245. 615 Godart 1995, 41. 616 Mellink 1964, 275. 617 Mellink 1964, 275; Alkım 1970, 118; Godart 1995, 132-133; Işık-Yılmaz 1996, 179; Robinson 2001, 250-253. 618 Herodotos Tarihi VII-92. 619 Bu konuda önerilen dil ve dil aileleri; o dönemin Akdeniz dünyasında konuşulduğu bilinen Sami dilleri, Yunanca ve Anadolu orijinli Hint-Avrupa dillerinden biri şeklindedir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için, Godart’ın Linear-A ve Phaistos Diski’nin olası kökenlerini tartıştığı, Godart 1995, 50-56’ya bakılabilir. 620 Tekoğlu 1989, 81.
Anadolu için olmasa bile en azından Karataş/Semayük Erken Tunç Çağı halkının etnik kökeni
konusunda bazı ip uçları verebilir. Ancak bu konuda daha net bir öneri getirmek için eldeki
maddi kanıtların çoğalması da yeterli değildir. Çünkü yazılı belgenin olmadığı bir dönemden
söz edilmekte ve sadece çıkarımlarla hareket edilmektedir. Bu nedenle, şimdilik kaydıyla,
Karataş/Semayük halkının etnik kökeni konusunda sadece bazı ip uçlarının olduğunu
söylemekle yetinmek en doğrusudur.
Pithos gömüler için kullanılan kapların bazılarının ağız kenarlarında ya da
gövdelerinde görülen ve yukarıda sözü edilen swastika, geyik, keçi gibi motiflerin yanı sıra 15
numaralı mezarda görüldüğü gibi damga mühürle yapılmış, yarım daire, şevron, düz çizgi,
üçgen gibi süsleme öğelerini içeren baskılara da rastlanılmıştır.621 (Lev-97/1) Aynı
bezemelerin yukarıda sözü edilen depolama kaplarında da bulunması ölü gömme için
çoğunlukla özel üretim kap kullanılmadığı fikrini güçlendirmektedir.
Karataş-Semayük mezarları içinde ünik olan ve bu nedenle bir soyluya ait ya da krali
mezar olarak tanımlanan mezar ise kazıcısının yaptığı tanım itibarıyla da Batı Anadolu’da
Erken Tunç Çağı için tektir.622 Yine diğer pithos gömülerin ağız kısımlarında ve zaman
zaman üstlerinde görüldüğü gibi üstü ve çevresi kireçtaşıyla dairesel olarak çevrili olan bu
mezarın en farklı yanı, sözü edilen kireçtaşı blokajın altında pithos çıkmaması buna karşın
tabanı çakıl taşlarıyla düzleştirilmiş dikdörtgen planlı bir yapı göstermesidir. Kazıcıları
tarafından ‘pseudo-built tomb’ olarak nitelenen bu mezarın içinde yine hocker pozisyonunda
bir iskelet bulunmaktadır.623 (Lev-97/2-3; Lev-98/1-2-3-4) 98 numaralı açmada ortaya
çıkarılan bu mezar AQ olarak adlandırılmış ve farklılığından ötürü bir şefe ait ya da soylu
mezarı olarak tanımlanarak, Alacahöyük kral mezarları ile ilişkilendirilmiştir.624 Kazıcısının
bu görüşüne karşın, aynı kazıya öğrenciliğinde katılan ve bugün Anadolu prehistoryasında
önemli bir yeri olan Mehmet Özdoğan ile yapılan özel görüşmede kendisi Karataş-
Semayük’te ve benzeri diğer yerlerde ortaya çıkarılan bütün mezarlık alanları için mezarlığın
tamamı kazılmadan soylu-halk mezarı ayrımı üzerine bir yorum yapmanın zor olduğunu
belirtmektedir.
Daha önce de değinildiği gibi mezarlık alanının gerçek sınırları tam olarak bilinmeyen
Karataş’ta bambaşka bir alanda bir diğer pithos olmayan mezar çıkması durumunda, mezar
yapısının farklılığına dayalı olarak yapılan soylu mezarı tanımının yeniden gözden geçirilmesi
621 Mellink 1964, 275. 622 Mellink 1969a, 324; Wheeler 1974, 417. Bu mezarın ünik olup olmadığı tartışılır. Çünkü, Kaklık’ta ortaya çıkarılan sahte oda mezarlarla benzerliği bulunmaktadır. 623 Mellink 1969a, 324. 624 Mellink 1969a, 327.
gerekebilir. Ayrıca aşağıda inceleneceği gibi mezar içinde fazlaca mezar armağanı ele
geçmemiş olması da bir diğer dikkat çekici unsurdur. Bunu yanı sıra mezar için yapılan
tanımlama Kaklık’ta ortaya çıkarılan ve sahte oda mezar olarak adlandırılan mezarlara
benzemektedir.625 Bu benzerlik doğru kabul edilecek olursa, bu mezarın bir şef mezarı
olmayabileceği ileri sürülebilir. Bu konuda yapılabilecek bir diğer öneri, bu mezarın bir şef
mezarı olmakla birlikte, mezarın sadece başka bir yerde görülüp fark yaratmak için burada
kullanılmış olabileceğidir. Ancak yine de mezarın içindeki buluntuların çok zengin olmaması
bu olasılığı zayıflatmaktadır. İki adet bronz bıçak parçası ile bir adet gümüş kesici objeden
oluşan armağanların bir şef mezarı için oldukça yetersiz olduğu açıktır. Ayrıca Mellink’in bu
mezar için yaptığı öneri, yapıldığı zaman için doğru olabilir. Ancak, aradan geçen otuz yıldan
fazla süre ve bu arada Kaklık gibi bir yerde benzer mezarların ortaya çıkarılmış olması bu
önerinin yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır.
Karataş/Semayük mezarlığında ortaya çıkarılan mezar armağanları ise yine pişmiş
toprak, metal ve taş eserler olarak sınıflanabilir. Mezarlara bırakılan en önemli pişmiş toprak
eserleri çanak çömlekler oluşturmaktadır.
Karataş/Semayük mezarlarında ortaya çıkarılan kapların tamamı el yapımı, perdahlı,
kırmızı ve siyah renkli, çizgi ve kabartma bezemelidir. Form olarak tek kulplu, uzun boyunlu,
düz veya gaga ağızlı testiler, yayvan kaseler, çift kulplu küresel çömlekler, maşrapalar,
yaygındır.626 Bunun yanı sıra Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneğinin bir
parçası olabilecek ve Yortan627 mezarlığı ile Ovabayındır628, Karaağaç629, Burhaniye630,
Aphrodisias631 gibi mezarlıklardan bilinen minyatür boydaki kaplar burada da ortaya
çıkarılmıştır.
Karataş/Semayük 41, 95, 111 ve 131 numaralı pithos gömülerinde ortaya çıkarılanlar
bunların en tipik örnekleri olup, 95 numaralı mezardan çıkarılanlar kırmızı perdahlı, üzeri
beyaz boya bezemeli, biri 0.01m, diğeri 0.093m boyunda, her ikisi de gaga ağızlı ve Yortan
malları içinde VI. grubu oluşturan gaga ağızlı minyatür testilerin benzeri testilerken, 111 ve
131 numaralı mezarlardan çıkarılan diğer ikisi 0.05m boyunda, üzerleri kazıma bezekli, vazo
formlu kaplardır.632 (Lev-99/1-2-3-4) İlk kazı sezonunda ortaya çıkarılan 41 numaralı pithos
gömü içinden çıkarılan 0.057m boyundaki, barbotin bezemeli, hamuru devetüyü renkli, 625 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35-69. 626 Mellink 1967, 251-267. 627 Kamil 1982, 35-36 628 Akurgal 1958, 161. 629 Alp 1965, 5. 630 Çakalgöz 1987, 9. 631 Joukowsky 1986, 53. 632 Mellink 1965a, 244.
pembe astarlı, tek kulplu minyatür çömlekçik ise, yine aynı mezarda bulunan ve boyutları
itibarıyla yine minyatür bir gaga ağızlı testi sayılabilecek, 0.13m boyundaki gövdesi
mercimek (lentoid) biçimli, tek kulplu testiyle beraber değerlendirildiğinde bu kapların
doğrudan benzerlerinin olmadığı, ancak Beycesultan ETÇ I tabakalarındaki bazı kaplarla
ilişkilendirilebildiği anlaşılmaktadır.633 (Lev-99/5-6)
Bu minyatür kapların benzerlerinin yerleşimde ortaya çıkmamış olması,634 yukarıda
Aphrodisias maddesi incelenirken belirtilen ve aşağıda Ovabayındır ve Yortan maddelerinde
irdelenecek bir öneriye tekrar vurgu yapılmasını gerektirir. Bu türden minyatür kaplar
olasılıkla sadece mezar armağanı olarak ve ortaya çıktığı mezar kaplarının boyutları dikkate
alındığında belki de çocuk mezarları için üretilmiş olabilirler.
Karataş/Semayük’ün pişmiş toprak mezar armağanları arasında yine bir ritüel nesnesi
olabilecek üç adet minyatür askos dikkat çekmektedir. Sadece mezarlarda ortaya çıkarılan ve
yerleşimlerde rastlanılmayan bu minyatür kaplar da yukarıda sözü edilen minyatür gaga ağızlı
testiler gibi birer ritüel nesnesi olabilir. İlk kazı sezonunda 29 numaralı pithos mezarda ele
geçen ve daha çok sepet kulplu bir çaydanlığı andıran, 0,047m boyunda olan bu tip kapların
ilki daha sonraki kazı sezonlarında çıkan diğer iki askosla karşılaştırılmış ve aralarında belli
koşutlukların olduğu saptaması yapılmıştır.635 (Lev-100/1) Yaklaşık 0.01m boyundaki ve
birinin baş kısmı kopuk olan diğer iki askos ise 1966 kazı sezonunda açılan 144 ve 167
numaralı pithos gömüler içerisinden çıkarılmıştır.636 (Lev-100/2-3) Yortan’da ortaya
çıkarılanlarla benzerlikleri bulunan bu kaplar Yortan maddesinde ayrıntılı olarak
irdelenecektir.
Karataş/Semayük’ün toplam 447 mezarında ortaya çıkarılan metal eserleri, kamalar,
keskiler, delikli veya başlı iğneler, bilezikler, yüzükler, küpeler, kolye boncukları olarak
genellemek olasıdır. Bunların yanı sıra bir mezarda ortaya çıkarılan ve aşağıda daha ayrıntılı
olarak sözü edilecek altın kulak tıkaçları da ortaya çıkarılan metal eserler arasındadır. Metal
eserlerde kullanılan metal cinsine bakıldığında ise altın, gümüş, bakır veya bronzdan yapılmış
oldukları görülür.
633 Mellink 1964, 276. 634 Burada hemen belirtmeli ki son sözü edilen mercimek biçimli gövdeye sahip gaga ağızlı testinin boyut olarak daha büyük olmakla birlikte (0,225m) bir benzeri 66 numaralı evde ortaya çıkarılmıştır. Warner 1994, 196/KA 424. 635 Mellink 1964, 276; Mellink 1967, 253. 636 Mellink 1967, 253.
Kazının ilk yılı 25 numaralı pithos gömüde ortaya çıkarılan 0.09-0.11m çapındaki,
bronz ya da bakırdan637 yapılmış, tel inceliğindeki kolye ya da kol bandı Karataş/Semayük’ün
ilk metal buluntusunu oluşturur.638 (Lev-101/1) Daha sonraki yıllarda ortaya çıkarılan iğneler
ise başlı ya da başsız, delikli veya deliksiz olarak ayrılabilir. 84-131-144-152 ve 191 numaralı
gömüler içinde rastlanan bu iğnelerden 84-131-144 ve 152 numaralı mezarlarda ortaya
çıkarılanları bronz ya da bakırdan yapılmışken; 191 numaralı çocuk mezarında, gaga ağızlı bir
testi, üç mermer idol ve bir bronz spatula ile birlikte bulunan iğne gümüştendir.639 (Lev-
101/2-3-4-8-9) Daha önce aynı mezarda ortaya çıkarılan askoslar nedeniyle değinilen, mezar
armağanı açısından zengin olan ve ergenlik çağındaki bir bireye ait 144 numaralı mezarda
bronz iğneler dışında rastlanan bir diğer metal buluntu ise, dış çapı 0.06m olan, üzerinde
kazıma yöntemiyle yapılmış çapraz ve dikey bezemeler bulunan bakır bileziktir.640 (Lev-
101/6) Bir toka ya da bağlantı elemanı olabilecek, 0,071m boyundaki, üzeri vurma yöntemiyle
kabartmalarla bezenmiş ve ortasında bağlantıyı sağlayan bir boşluk bulunan gümüşten
objeyse sözü edilmeye değen bir diğer metal buluntudur.641 Yakın paralelleri Alacahöyük A
mezarında rastlanan bu buluntu Melllink’e göre, Alacahöyük’tekilerin mütevazı bir
benzeridir.642 (Lev-101/5)
Yukarıda sözü edilen buluntular dışında, 98 numaralı açmada, 357 numarayla
tanımlanmış orta boy bir pithosun içinde bulunan çocuk iskeletiyle birlikte ortaya çıkarılan bir
kolyeye ait olabilecek altın ve gümüş boncuklar, bu kolyenin yanında bulunan altın kulak
tıkaçları ve dört adet gümüş ve bronz bilezik Karataş/Semayük’ün en zengin mezar
buluntularını oluşturur. (Lev-101/7-10-12) Aynı açmada 359 numarayla tanımlanan bir çocuk
mezarında oldukça hasarlı olarak rastlanan kulak tıkaçları ile benzer olan bu tıkaçları ve diğer
buluntuları kısaca tanımakta yarar vardır. İki ince gümüş levhanın sıkıştırılması ve ortada bir
ip deliğinin bırakılması ile oluşturulan gümüş boncuklar 0,025m çapında olup iki taneyken;
aynı biçimde yapılan ve aynı kolye üzerinde yer aldığı düşünülen altı adet altın boncuk ise 8-
9mm çapındadır.643 Ayrıca yine aynı kolye üzerinde bulunması gereken on adet ince, 4mm
boyunda, içi boş, silindirik gövdeli kolye parçası da aynı yerde bulunmuştur.644 357 numaralı
mezarda ortaya çıkarılan bir diğer buluntu grubuysa, kolyenin kuzeyinde ayrı bir küme
637 Karataş/Semayük metal buluntularının analizleri yapılmadığı için bazı buluntuların bronz ya da bakır olup olmadıkları konusunda net bilgi yoktur. 638 Mellink 1964, 276-277. 639 Mellink 1965a, 243; Mellink 1967, 253-254. 640 Mellink 1967, 253 ve 255. 641 Mellink 1970a, 245. 642 Mellink 1970a, 245. 643 Mellink 1969a, 323. 644 Mellink 1969a, 323.
oluşturacak şekilde ve dağınık halde rastlanılan 300 adet gümüş ve bronz boncuk olup, bir
diademin parçası olarak tanımlanmıştır.645 357 numaralı mezarın en önemli buluntularından
olan ve Batı Anadolu’da Eski Balıkhane, Ovabayındır ve Yortan yöresinde rastlanılanlara
benzeyen, ancak onlardan kulağa giren kısımlarında siyahımsı, çekirdek büyüklüğünde taş
parçası olması ile ayrılan altın kulak tıkaçları 0,022m boyunda ve 0,009m çapındadır.646 1973
yılı kazılarında III.tabakada bulunan taştan yapılmış, yeşil renkli, 1,5cm boyundaki kulak
tıkacı ise bu uygulamanın MÖ III.binyılın içlerine kadar sürdüğünü gösterir.647 (Lev-101/11)
Daha önce Eski Balıkhane maddesinde ayrıntılı olarak incelenen altın kulak tıkaçları olasılıkla
birer ritüel nesnesidir ve ileride Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneklerinin bir
modellemesi yapılırken ele alınacak niteliklerden biridir.
Karataş/Semayük’te yukarıda sözü edilen süs eşyaları dışında mezarlarda ortaya
çıkarılan diğer metal buluntular daha çok günlük kullanıma yönelik aletlerden ve kişisel
eşyalardan oluşur. Bunların içinde Karataş buluntularını temsil edebilecek temel niteliklere
sahip ve bazıları da ünik olan eserler aşağıda incelenmiştir.
Karataş/Semayük mezarlarında rastlanılan metal aletleri keskiler, usturalar, kamalar ve
spatulalar oluşturur. Özellikle 335 numaralı mezarda rastlanılan sap kısmı olmayan, ancak
üzerinde iki perçin deliği bulunan, 0.20m boyundaki, bronz kama ile aynı mezarda ortaya
çıkarılan ve kazıcıları tarafından ustura olarak nitelendirilen, 0.08m boyundaki bronzdan
yapılmış, yassılaştırılmış kesici alet sözü edilmeye değer buluntular arasındadır.648 (Lev-
102/1-2-3) 152 numaralı bir yetişkine ait mezarda bir taş balta ile beraber bulunan bronzdan
yaprak biçimli, sapa geçecek yerinde iki perçin deliği bulunan, 0,125m boyundaki ustura
diğer ilgi çekici buluntuları oluşturur.649 (Lev-102/4) Aynı açmada ortaya çıkarılan 156
numaralı mezarda bulunan bronzdan yapılmış, 0.127m boyundaki kama ve yine aynı mezarda
ortaya çıkarılan 0,128m boyundaki, bronzdan ustura üzerine yapılan yorumlarda bu tip
usturaların aslında hayvan derisi yüzmek için kullanılan bıçaklara benzediği belirtilmiştir.650
(Lev-102/6-7) Karataş/Semayük kazılarında ister yerleşim yeri olsun isterse de mezarlık alanı,
elde edilen metal buluntular arasında önemli bir farklılık yoktur. Benzer ustura ve kamaya
yerleşimde de rastlanılmıştır.651 Hatta bu metal aletlerin ölen kişinin özel eşyaları
olabileceğini söylemek yanlış sayılmaz.
645 Mellink 1963a, 323. 646 Duru 1972, 124; Mellink 1969; 323-324. 647 Mellink 1974, 355. 648 Mellink 1969a, 322. 649 Mellink 1967, 255. 650 Mellink 1967, 255. 651 Karşılaştırma için bakınız Warner 1994, 207/B33 ve KA 445.
Bir başka deyişle kazı sonucu yayınlanan yıllık raporlara ve Karataş/Semayük ile ilgili
diğer yayınlara bakıldığında, yerleşim yeri ya da mezarlıkta ortaya çıkarılan metal aletler
arasında önemli bir fark olmaması aşağıdaki gibi bir düşüncenin ileri sürülmesini sağlayabilir.
Ölü gömme ritüelinin bir parçası olan mezar armağanı bırakma işlemi sırasında, mezara
bırakılan metal aletlerin günlük kullanıma ait olabilecek aletlerden farklı olmaması nedeniyle,
bu aletlerin mezara bırakıldıkları andan itibaren birer ritüel nesnesi işlevini yüklenmekle
birlikte, asıl olarak gündelik eşyalar oldukları söylenebilir. Böylece, ilerideki bölümlerde daha
ayrıntılı anlatılacağı gibi bir ritüel nesnesinin sadece bu işlem için üretilmesi bir zorunluluk
değildir. Burada önemli olan o nesneye yüklenen birincil anlamın değişmesi, gündelik
anlamından sıyrılarak ya da bu anlamı ikinci planda taşıyarak başka bir anlam yüklenmesidir.
Kısacası ister çanak çömlek olsun isterse de metalden üretilmiş gündelik eşyalar, bunların
hepsinin çoğul değerlikli652 değerler yüklendiğini ve bu değer ve anlamların zaman içinde
değişebildiğini söylemek olasıdır.
Karataş/Semayük mezarlarında ortaya çıkarılan mezar armağanlarının son grubunu taş
eserler oluşturur. Sözü edilen taş eserleri, idoller, balta ve ünik bir buluntu olan asa başı
olarak sınıflamak olasıdır. Mellink’in belirttiğine göre Karataş/Semayük mezarları için, taştan
yapılmış aletlerin mezar armağanı olarak bırakılması son derece seyrek rastlanan bir
olgudur.653 Bu nedenle, bir yetişkin iskeleti içeren 152 numaralı mezarda daha önce sözü
edilen bronz ya da bakır ustura ile birlikte rastlanan, olasılıkla serpantinden654 yapılmış taş
balta ilgi çekici bir buluntudur. Benzerlerine Karataş/Semayük yerleşiminde655, Troia I656 ve
Kusura657 gibi diğer Batı Anadolu yerleşimlerinde rastlanan, yaklaşık 0,12m boyundaki sap
delikli bu balta, aynı mezarda bulunan ve yukarıda tanımlanan kesici metal alet de göz önünde
bulundurularak, olasılıkla mezarda gömülü yetişkine ait bir özel eşya olarak düşünülebilir.
(Lev-102/5)
Asa başı olarak adlandırılan ve benzerlerine yerleşimde yapılan kazılarda da
rastlanan658 bu ünik buluntu 86 numaralı pithos gömüde ortaya çıkarılmıştır.659 (Lev-102/8)
652 Cline 2004, 37. Multivalent kavramı, bir materyale yüklenen çok yönlü değer, anlam ve çekicilikler olarak kullanılmıştır. 653 Mellink 1967, 254. 654 Mellink’in kazı raporlarında koyu yeşil bir taştan yapılmış olduğunu belirtmesi nedeniyle bu aletin serpantinden yapılmış olabileceği düşünülmekte. Aynı şekilde Karataş’ın adının da kökeni bu çeşit koyu renkli taşlara dayandırılmakta. Mellink 1967, 254. 655 Warner 1994, 208/KA 494 ve 519/U. 656 Troia’nın Erken Tunç Çağı mezarlığı ile ilgili herhangi bir ipucu dahi şimdiye dek bulunamadığından doğal olarak burada sözü edilen taş balta yerleşimde ortaya çıkarılmıştır. Blegen 1963, 51. 657 Lamb 1936, 45; Lamb, 1937, 261. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Kusura’da ortaya çıkarılan taş baltalar içinde mezarlardan ele geçen yoktur ve hemen hepsi yüzey buluntusudur. 658 Warner 1994, 208/KA 250-KA 495-KA 593. 659 Mellink 1965a, 244.
Kusura’da yerleşimin ETÇ II tabakasında bulunan asa başlarının benzeri olan bu asa başı da
yine ünik olmasıyla ilintili olarak, gömülen kişiye ait bir özel eşya olarak tanımlanabilir.
Karataş/Semayük mezarlarının en ilgi çekici taş eserleri arasında idolleri ayrı bir yere
koyup, son derece dikkatli bir şekilde incelemek gerekir. Karataş/Semayük pithos
mezarlarından 8-15-41-191 ve 144 numaralı olanlarında ortaya çıkarılan toplam 14 adet idol
incelendiğinde aşağıdaki dikkat çekici nitelikler ortaya çıkar.
Öncelikle kazılarda bulundukları yıl sırasına göre inceleyecek olursak, kazıların ilk
yılında açılan 8-15 ve 41 numaralı pithos gömülerde ortaya çıkarılan idolleri incelemek
gereklidir. İlk olarak 8 numaralı, içi oldukça dağınık durumda bulunmuş pithos gömüde iki
adet mermerden yapılmış ve baş kısımları olmayan idole rastlanmıştır.660 Hakkında yorum
yapılmayan ve yayınlarda çizim ya da fotoğrafları bulunmayan bu iki idolden sonra, 15
numaralı pithos gömüde, yine dört adet başsız idole, iskeletin ayak kemiği yanında
rastlanılmış, ancak bunlardan birinin baş kısmı biraz daha doğuda bulunabilmiştir.661 (Lev-
103/1-2) Mermerden yapılmış, kenarları yuvarlatılmış ve yaklaşık kare biçimli gövdeli, ince
uzun boyunlu ve sağlam ele geçen bir adet baştan anlaşıldığı kadarıyla dairesel başlı bu
idollerin tümlenebileni yaklaşık 0,12m boyundadır. Aynı yıl açılan 41 numaralı mezarda,
daha önce çanak çömlekler incelenirken belirtilen biri barbotin bezemeli çömlek, diğeri
mercimek (lentoid) gövdeli, gaga ağızlı iki minyatür kapla birlikte ortaya çıkarılan iki adet
başsız idol bulunmaktadır.662 Yayınlarda çizimi ya da fotoğrafı verilmeyen bu iki başsız
idolden birinin baş kısmı pithos gömünün dışında ele geçmiş ve bu mezarın birden çok kez663
kullanılmış olması nedeniyle, diğer kullanımların birinde dışarıya atıldığı sonucuna
varılmıştır.664
Geriye kalan altı idol 1966 yılında 144 ve 191 numaralı mezarlarda bulunmuştur.
Bunlardan 144 numaralı mezarda parçalı halde bulunan ve tümlenemeyen ikisi dışında kalan
ve aynı mezarda ortaya çıkarılan üçüncü idol yine baş kısmı kırık olarak bulunmuş ancak
restore edilebilmiştir.665 (Lev-103/5) Geri kalan diğer üç idol ise 191 numaralı, çocuk
gömüsünde ortaya çıkarılmış ve kazıcıların idoller konusunda yorum yapabilmelerine elverişli
olacak derecede önemli buluntulardır. (Lev-103/3-4) Yine mermerden yapılmış bu üç idolden
ikisi, 1963 yılında çıkan idollere benzemektedir. Her ikisinin de baş kısmı kırık ve birinin
boyun kısmında ikinci bir kırık olan, ancak parçaları bulunabildiği için restore edilebilen bu
660 Mellink 1964, 277. 661 Mellink 1964, 277. 662 Mellink 1964, 277. 663 Pithos içinde beş ayrı bireye ait kemiklere rastlanılmıştır. 664 Mellink 1964, 277. 665 Mellink 1967, 253.
iki idolden biri 0,13m, diğeri 0,139m boyunda olup, üçüncü idol kırıksız olarak bulunan
0,03m boyunda, diğerlerine göre oldukça küçük olan idoldür.666 Sözü edilen 191 numaralı
mezarın bir çocuk mezarı olması, ikincil kullanımının olmaması, buradaki idollerin in situ
olarak ortaya çıkarılmasını sağlamış, dolayısıyla idollerin sonradan kırılmadığı; özellikle,
bilinçli olarak boyunlarından kırılıp mezara bu şekilde konuldukları anlaşılmıştır.667 Kırık
olarak ele geçmeyenler ise dikkat edilirse oldukça küçük, ince boyunlu olmayan ve bu
nedenle kırılması daha güç olanlardır. Bunun yanı sıra 191 numaralı mezarın bir çocuk mezarı
olması ve burada in situ olarak bulunmaları, aslında idollerle çocuk mezarlarının bir ilgisinin
bulunduğunu daha net bir şekilde ortaya koymakta ve bu ritüelin çocuk mezarlarıyla
bağlantısını tanımlamaktadır.668 Karataş/Semayük’ün diğer mezarlarında nadiren rastlandığı
belirtilen idoller konusunda Mellink’in yaptığı yorum, daha önce metal eşyaları incelerken
öne sürülen mutlivalent değerlerin idoller için de boyunlarını kırarak koymak yoluyla geçerli
olduğunu göstermektedir.
Mellink’e göre; bir mezar armağanının kırılarak mezara bırakılması, kırma işlemi
yoluyla bu armağanının günlük kullanımda taşıdığı anlamın dışına çıkmasını
sağlamaktadır.669 Daha öncede belirtildiği gibi, burada önemli olan o nesneye yüklenen
birincil anlamın değişmesi, gündelik anlamından sıyrılarak ya da bu anlamı ikinci planda
taşıyarak başka bir anlam yüklenmesidir. Mellink bunu bir örnekle açıklamaktadır. Mısır’ın
predynastic dönemine ait mezarlarda bulunan kırık çakmaktaşı bıçak ve asa başlarının, ölen
kişinin özel eşyaları olması nedeniyle, öteki dünyaya geçişte onunla beraber gidebilmeleri için
onların da öldürülmeleri gerekmekte, bu gerek de eşyanın kırılması yoluyla yerine
getirilmektedir.670 Bu konuda yaptığı bir başka açıklama ise pek katılmamakla birlikte burada
belirtilmeden geçilemeyecek, “ölüyü silahların tehlikelerinden koruma” düşüncesidir.671
İdoller konusuna geri dönecek olursak, sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak irdelenecek bu
türden uygulamaları şimdilik bir yana bırakarak, benzer idollerin Batı Anadolu’da bulunduğu
diğer yerlere bakmakta yarar vardır. İlk örnek Demircihöyük/Sarıket mezarlığında bulunan
mermerden, yine baş kısmı kırık ancak restore edilmiş idoldür.672 Karataş/semayük idollerini
andıran ancak gövdesi dairesel olan bu idol dışında bir diğer idol Karaağaç mezarlık
buluntuları içinde değerlendirilen, ancak in situ olarak bulunmadığı ve bir özel koleksiyonun
666 Mellink 1967, 254. 667 Mellink 1967, 254. 668 Mellink 1967, 254. 669 Mellink 1967, 254. 670 Mellink 1967, 254, dpn.7. 671 Mellink 1967, 254. 672 Seeher 1992, 15.
incelenmesi sırasında fark edildiği için hakkında yorum yapılamayacak olan, mermerden,
sağlam durumdaki idoldür.673 Kusura’da yerleşimdeki kazılarda ortaya çıkarılan ve baş
kısımları kırık idoller ve idol parçaları ise Karataş/Semayük idollerine oldukça
benzemektedir.674 Bunların yerleşimde olduğu halde kırık olarak bulunmaları, idoller
konusunda ileride ayrıntılı olarak incelenecek önerilerin sahibi ve bu idollerin de dahil olduğu
figürin, idol ve küçük heykelciklerin hepsini birden “tapınç heykelcikleri” olarak niteleyen
Aydıngün tarafından kırılgan nesneler olmalarına bağlanmaktadır.675
Güneybatı Anadolu Erken Tunç Çağı’nın Bademağacı ve az da olsa Kuruçay ile
birlikte oldukça ayrıntılı şekilde incelenebildiği Karataş/Semayük kazılarında ortaya çıkarılan
mezarlar ve bunlardan yola çıkarak ölü gömme gelenekleri hakkındaki öneriler aşağıdaki gibi
özetlenebilir.
Karataş/Semayük Erken Tunç Çağı halkına ait ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nın
II.evresine tarihlenen ana mezarlık alanı ve diğer açmalardan elde edilen veriler, buradaki
insanların ekstramural bir ölü gömme geleneğine sahip olmakla birlikte, intramural gömü
uygulamaları da yaptıklarını, ölülerini ölünün boyutlarına göre pithos ile çömlek arasında
büyüklüğe sahip pişmiş toprak kaplara gömdüklerini, pithosların üzerlerinin yüzeyde taşlarla
dairesel biçimde çevrelendiğini, mevsimsel küçük sapmalarla bütün pithos ve çömlek
gömülerin ağız kısmının doğuya baktığını, gömülerin çocuk mezarları hariç ikincil
kullanımının olabildiğini, pithosun boyutunun yetmediği yerlerde diğer Batı Anadolu
mezarlıklarında görüldüğü gibi ağız kısmına bir başka kap eklenerek boyunun uzatılabildiğini
ve pithosların ağzının düz bir taş veya bir çömlekle kapatıldığını göstermiştir.
Mezarların içine armağan olarak, pişmiş toprak kaplar, minyatür boyda küçük gaga
ağızlı testiler, metal eser olarak bronz ya da bakır kesici ve kazıyıcı aletler, kamalar, iğneler
bırakılabildiğini, bazı mezarlarda altın kulak tıkaçları, altın, gümüş ya da bronzdan yapılmış
kişisel süs eşyası sayılabilecek kolye, bilezik, küpe gibi eşyaların bırakıldığını; taş eser olarak
yine tek örnek olmakla birlikte bir kulak tıkacı, sap delikli balta, asa başı ve değişik
mezarlarda rastlanan idollerin sayılabileceğini belirtmek olasıdır. Bırakılan armağanların nasıl
bir ritüele işaret ettiği ise yukarıda kısa olarak açıklanmakla birlikte, bu konuyla ilgili
yorumlar diğer mezarlık alanları da dikkate alınarak ve aradaki benzerlik ve farklılıklar
incelenerek daha sonraki bölümde yapılacaktır.
673 Alp 1965, 5. 674 Lamb 1936, 29; Lamb 1937, 251. 675 Aydıngün 2004, 142.
Kılıçini Mağarası:
İl:Antalya
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Karain kazısına paralel olarak yürütülen yüzey araştırmaları sırasında P.Lacroix
tarafından Yağca Köyü yakınlarında denizden 350m yükseklikte bulunan ve adını mağarada
bulunan bronz bir kılıç ile bu kazıların ilk hafiri Kılıç Kökten’den alan Kılıçini Mağarası’nda,
bir küp mezar ve onun yakınındaki bir yarıkta olasılıkla bir kadına ait olduğu düşünülen
kafatasına rastlanmıştır. Kafatasının yanında yer alan bronz bir saç yüzüğü nedeniyle
mağaranın Erken Tunç ya da Orta Tunç Çağa tarihlenebileceği Yalçınkaya tarafından
belirtilmektedir.676 (Lev-104)
Kıyıkışlacık/İasos:
İl:Muğla
İlçe:Milas
Konum:
Muğla ili sınırlarında, Milas ilçesinin 31km batısında, Güllük Körfezi kıyısındaki
Kıyıkışlacık köyünde kazısı devam eden antik Iasos şehrindedir.
Tarihleme:
Iasos kazısı sırasında daha alt tabakalarda ortaya çıkarılan Erken Tunç Çağı nekropolü
burada bir Erken Tunç Çağı yerleşiminin de söz konusu olabileceğini ortaya koymuştur.
Buradaki mezarlar kazıcıları tarafından ETÇ II olarak tarihlenmişlerdir.677
Buluntu Paketi:
Tipik ETÇ II kapları; gümüş, bronz, bakır ya da kurşundan yapılmış bilezik, küpe,
yüzük gibi metal süs eşyaları ve silahlar; taş baltalar, ağırşaklar, boncuklar.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Taş sandık mezar, sadece bir adet basit toprak mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, intramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
676 Yalçınkaya 1995, 66. 677 Pecorella 1984, 11-13.
Kıyıkışlacık prehistorik dönem kazıları sırasında ortaya çıkarılan ve biri hariç (basit
toprak mezar) tamamı taş sandık mezar olan toplam 96 mezarın incelenmesi sonucu
bunlardan Artemis Astias stoasının temelleri altında bulunan üçü hariç tamamının ekstramural
mezarlık alanında olduğu saptanmış, kalan üç mezar ise intramural olarak nitelenmiştir.678
(Lev-105)
Kıyıkışlacık Erken Tunç Çağı mezarlık alanında ortaya çıkarılan mezarlar içinden,
mezar tipi, iskeletin konumu, yönlendirilmesi, içindeki iskelet sayısı ve buluntular açısından
mezarlığı temsil edebilecek ve farklılıklarıyla bu mezarlık alanındaki değişik uygulamaları da
gösterebilecek niteliklere sahip toplam 33 mezar seçilmiş ve aşağıda kazıcısının verdiği
numaralamaya bağlı kalınarak sırasıyla incelenmiştir.
Mezar 1:
Dikdörtgen biçimli, 0,76/0,82X1,16/1,24m ölçülerinde (ilk ölçüler iç, ikinciler dış
ölçüleridir), üzerinde kapak taşı olmayan, tabanı küçük parça taşlardan oluşmuş bu mezarın
içindeki iskelet, kendi sağına, başı kuzeye gelecek şekilde, hocker pozisyonunda yatırılmış
olup, iskeletin yanında bir adet dar ağızlı çömleğe ait ağız ve boyun kısmı ile bir kulp parçası
ortaya çıkarılmış ve mezarın içinde yönleri tam olarak belirlenemeyen ve olasılıkla daha
önceki gömülere ait iki iskelet daha olduğu anlaşılmıştır.679 (Lev-106/1-2-3-4)
Mezar 2:
Tek parçalı bir kapak taşıyla kapalı, 0,70/0,80X1,75/1,78m ölçülerindeki, dikdörtgen
biçimli, bu sandık mezarın içinde yatırılış yönü tam anlaşılamayan, ancak başı doğuda olan
hocker pozisyonunda bir iskelet ve bunun yanında iki adet gümüş bilezik, bir adet bronz
bilezik ile bir keramik parçası ortaya çıkarılmış olup, mezarın içinde daha önceki kullanımlara
ait iki iskeletin kemiklerine de rastlanılmıştır.680 (Lev-106/5-6-7)
Mezar 3:
İki parça kapak taşıyla kapatılmış, 1,56X1,79m ölçülerindeki, dikdörtgen biçimli bu
taş sandık mezar içinde rastlanılan 3 adet iskeletten, en son konulduğu için konumu
bozulmamış durumda olanının kendi soluna hocker pozisyonunda, başı doğuya gelecek
678 Pecorella 1984, 11-13; TAY-IVa, Kıyıkışlacık/İasos 679 Pecorella 1984, 13. 680 Pecorella 1984, 14.
şekilde yatırıldığı saptanmış ve mezar içinde iki adet kurşun bilezik ile bir adet keramik
parçası ortaya çıkarılmıştır.681 (Lev-107/1-2-3)
Mezar 4:
0,95X1,50m ölçülerindeki kapak taşlı, yaklaşık dikdörtgen biçimli bu sandık mezarın
içinde dört ayrı bireye ait kemiklere rastlanmış ve bunlardan en son gömülen olduğu için
konumu bozulmamış, hocker pozisyonunda, kendi sağına yatırılmış ve başı doğu-kuzeydoğu
yönlendirilmiş iskeletin yanında bir adet bronz balta ile ip delikli tutamakları ağız kenarının
dışa doğru çekilmesi ile oluşturulmuş düz dipli bir kap ve ağzı kısmından kulplu, üzerinde
kazıma bezeme ile çapraz bezemelerin yapıldığı bir testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı
anlaşılmıştır.682 (Lev-107/4-5-6-7-8; Lev-108/1-2-3)
Mezar 7:
İçinde başı batıya gelecek şekilde hocker pozisyonunda yatırılmış tek iskelet bulunan,
0,80X1,31m ölçülerindeki, kapak taşsız bu mezarın içinde, gövdenin dört tarafındaki
tutamakları kabartma biçiminde uzatılarak bezenmiş, dar ağızlı, küresel gövdeli, yuvarlak
dipli bir kap ortaya çıkarılmıştır.683 (Lev-108/4-5)
Mezar 12:
İçi ortadan düz bir taş levha ile bölünerek ikiye ayrılmış, 0,90X1,44m ölçülerindeki bu
dikdörtgen mezarın kapak taşının olmadığı ve tabanının taş levha ile döşeli olduğu görülmüş,
içindeki iki iskeletten sağlam olanının hocker pozisyonunda olduğu ve baş kısmının doğuya
baktığı anlaşılmıştır.684 Mezar armağanı açısından oldukça zengin bu mezarın içerisinde; gaga
ağızlı, ağız kısmından kulplu, küresel gövdeli ve gövdenin üzerinde omuz kısmına doğru
yumru bezemelerin olduğu bir testi; gövdeden tek kulplu, yuvarlak dipli, geniş ağızlı küçük
bir maşrapa; ağız kısmı kırık, omuz kısmında ip delikli tutamakları olan, gövde üzerinde
çapraz çizi bezekler ve bezeklerin içinde dalgalı ya da düz hatlarla yapılmış bezemelerle,
stilize biçimde yapılmış ve bir kuşu temsil edebilecek bezeme bulunan buhurdanlık biçiminde
bir kap; gövdeden kulplu, geniş ağızlı, yuvarlak dipli bir çömlek; bir parça keramik kırığı,
681 Pecorella 1984, 14. 682 Pecorella 1984, 14-15. 683 Pecorella 1984, 15-16. 684 Pecorella 1984, 17.
spiral biçimli bronz bir küpe ve bir adet pişmiş toprak ağırşağın mezar armağanı olarak
bırakıldığı görülmüştür.685 (Lev-109)
Mezar 16:
Üzeri kalın bir blokla kapatılmış, dikdörtgen biçimli 0,70/0,82X1,26m ölçülerindeki
bu sandık mezarın tabanı küçük taşlarla yapılmış bir döşemeye sahip olup, tabanın üzerine
yatırılmış iki iskeletten son kullanıma ait olanının hocker pozisyonunda ve başı doğuya
gelecek şekilde yönlendirildiği görülmüş, mezarın içinde armağan olarak bırakılmış düz dipli,
ağız kenarında ip delikli tutamağı olan bir kase, bir keramik parçası ve vazo formlu, boyunlu,
küresel gövdeli, omuz kısmında dikey ip delikli tutamakları bulunan bir kaba rastlanmıştır.686
(Lev-110/1-2-3)
Mezar 21:
Dikdörtgen biçimli, 0,41/0,44X0,73/0,77m ölçülerinde, kapak taşsız bu mezarın içinde
doğu-güneydoğu yönlendirilmesi ile hocker pozisyonunda yatırılmış bir iskelete rastlanmış
olup,iskeletin yanında minyatür boyda, emzikli ancak oldukça tahrip olmuş bir kap ile yine
minyatür boyda, ağız kısmında kulplu iki maşrapa ve yarısı kırık, çift kulplu, geniş ağızlı,
yuvarlak dipli küçük bir kap ve bir adet keramik kırığı ve bir adet ağırşak ortaya
çıkarılmıştır.687 (Lev-110/4-5-6-7)
Mezar 23:
Trapezoid biçimli, 0,57/0,70X0,97/1,20m ölçülerindeki, kapak taşsız bu sandık
mezarın içinde, hocker pozisyonda, başı doğuya gelecek şekilde kendi sağına yatırılmış bir
iskelet, baş kısmının yanında ağız kısmı kırık olduğu için üst yapısının nasıl olduğu
anlaşılmayan, küresel gövdeli, yuvarlak dipli, kulpsuz bir testi ve ayak ucunda rastlanılan,
geniş ağızlı, ağız kenarından kulplu, küresel gövdeli, yuvarlak dipli bir testiyle beraber ortaya
çıkarılmıştır.688 (Lev-110/8-9-10)
Mezar 24:
0,60X0,88m ölçülerindeki trapezoid biçimli, kapak taşsız bu sandık mezarın içinde,
düz taş plaka zemin üzerinde, kendi soluna, hocker pozisyonda yerleştirilmiş ve başı batı-
685 Pecorella 1984, 17. 686 Pecorella 1984, 18. 687 Pecorella 1984, 20. 688 Pecorella 1984, 20-21.
güneybatıya yönlendirilmiş bir iskelet, bacak kısmında, vazo formlu, düz dipli, gövdesinin
karşılıklı iki tarafında yan yana iki adet dikey ip delikli tutamağa sahip ve tutamaklar arasında
çapraz kazı bezemeler bulunan bir kapla beraber ortaya çıkarılmıştır.689 (Lev-111/1-2)
Mezar 27:
Boyutlarından da anlaşılabileceği gibi (0,33X0,63m) bir bebek mezarı olan bu mezarın
tabanı küçük taşlarla döşeli olup, zemin üzerindeki iskelet tahrip olduğundan yönü
anlaşılamamakta ve mezar armağanı olarak bir adet keramik parçası ile pişmiş toprak bir
ağırşağa rastlanılmıştır.690 (Lev-111/3)
Mezar 28:
Köşeli mezar formlarından farklı mezarlardan biri olan Mezar 28 eliptik biçimiyle
dikkat çekmektedir. Uzun tarafı 1,65m, kısa tarafı 1,20m olan kapak taşlı, tabanı plaka taşla
kaplı, ortadan yine bir plaka ile ikiye ayrılmış bu sandık mezarın içinde iki iskelet bulunmakta
olup, daha sonra gömüldüğü düşünülen ikinci iskeletin hocker pozisyonda, başı güneye
yönlendirilmiş ve kendi soluna yatırılmış olduğu anlaşılmış ve mezar içinde bir adet keramik
kırığı; ip delikli tek kulplu bir kase ve çakmak taşı bir alet parçası bulunduğu saptanmıştır.691
(Lev-112/1-2-3-4)
Mezar 32:
Kıyıkışlacık mezarları içindeki iç yapısıyla farklı bir mezar olan Mezar 32, yine kapak
taşsız, dikdörtgen biçimli, 1,35X1,90m ölçülerinde ancak, dikdörtgenin uzun kenarlarından
kuzeydeki kenar boyunca yaklaşık 0,50m genişliğinde taşlardan yapılmış bir klineye sahip ve
içinde iki farklı zamanda yerleştirilmiş iskelet olan bir mezardır.692 Mezar içindeki ikincil
gömünün hocker pozisyonda, kendi soluna ve baş kısmı batıya gelecek şekilde yatırıldığı ve
yanında küçük bir testi ile bir keramik parçası ile beraber gömüldüğü saptanmıştır.693 (Lev-
112/5)
Mezar 34:
689 Pecorella 1984, 21. 690 Pecorella 1984, 21-22. 691 Pecorella 1984, 22. 692 Pecorella 1984, 23. 693 Pecorella 1984, 23.
Kıyıkışlacık mezarlığındaki toplam 96 mezar içinde sadece 7 adet bulunan elips
biçimli mezarların bir diğer örneği olan bu mezar 0,90X1,30m ölçülerinde, kapak taşlı,
içindeki iskelet hocker pozisyonunda, kendi soluna yatırılmış, başı batıya yönlendirilmiş,
yanında bir adet keramik parçası ile dört tarafında dikey ip delikli tutamaklara sahip, bunun
yanı sıra gövdesinde kabartma olarak bir adet şevron bezeme olan, küresel gövdeli, yuvarlak
dipli, geniş ağızlı, bir vazo ile beraber ortaya çıkarılmış bir mezardır.694
Mezar 38:
Kıyıkışlacık mezarlığının tek basit toprak gömüsü olan bu mezar içinde kendi sağına
hocker pozisyonda yatırılmış, başı doğuya yönlendirilmiş bir iskelet, yanında ağzı eğik
kesilmiş, tek kulplu bir maşrapa ve bir parça keramik kırığı ile beraber ortaya çıkarılmıştır.695
(Lev-113/1)
Mezar 39:
Olasılıkla bir çocuğa ait, dikdörtgen biçimli, kapaksız, 0,35X0,75m ölçülerinde,
içindeki iskeletin konumu tam anlaşılamayan, mezar armağanı olarak içine amphora formlu
bir kap, bir parça keramik kırığı ve bir adet deniz kabuğu bırakılmış bir mezardır.696 (Lev-
113/2)
Mezar 44:
Dikdörtgen biçimli, 0,65X1,20m ölçülerinde, içinde iki adet, başları güneydoğuya
bakan ve kendi sollarına hocker pozisyonda yatırılmış iskelete bulunan bu mezarda, bir parça
keramik kırığı, küresel gövdeli, vazo formlu, gövdenin dört tarafında dikey ip delikli
tutamaklara sahip bir kap ile iki adet taş alet parçası ortaya çıkarılmıştır.697 (Lev-113/3-4-5-6)
Mezar 46:
Eliptik mezarlardan biri olan Mezar 46 (0,75X1,00m) poligonal taş örgüsü ile dikkat
çekmekte olup, bir kapak taşı ile kapatılmış bu mezar içinde hocker pozisyonda, başı doğuya
yönlendirilmiş ve kendi soluna yatırılmış bir iskelet, yanında bir parça keramik kırığı ile
birlikte ortaya çıkarılmıştır.698
694 Pecorella 1984, 24. 695 Pecorella 1984, 25. 696 Pecorella 1984, 25. 697 Pecorella 1984, 26-27. 698 Pecorella 1984, 27.
Mezar 47:
Yaklaşık olarak 0,40X1,00m ölçülerinde dikdörtgen biçimli, kapak taşsız bu mezar
içinde kendi sağına, hocker pozisyonda ve başı doğuya gelecek şekilde konumlandırılmış bir
iskelet yanında iki adet gümüş bilezik ve geniş ağızlı, boyunlu, küresel gövdeli, yuvarlak
dipli, kulpsuz ve gövde üzerinde kabartma bezeme şeklinde yerleştirilmiş tutamaklı bir
çömlekle birlikte ortaya çıkarılmıştır.699 (Lev-113/7-8)
Mezar 51:
Dikdörtgen biçimli, 0,70X1,00m ölçülerinde, tabanı küçük taş döşeli, kapaksız bu
mezarın içinde hocker pozisyonda, başı doğuya gelecek şekilde kendi soluna yatırılmış bir
iskelete rastlanmıştır.700 (Lev-114/1)
Mezar 53:
Yine tabanı küçük taş döşeli, dikdörtgen biçimli, 0,60X1,05m ölçülerinde, kapak
taşsız bu mezarın içinde kendi soluna, hocker pozisyonda ve başı güney-güneydoğuya
yönlendirilmiş bir iskelet bulunmaktadır.701
Mezar 57:
Dikdörtgen biçimli, 0,70X0,90m ölçülerindeki, kapak taşsız bu mezarın içinde iki
iskelet bulunmakta olup, bu iskeletlerden ikincil kullanıma ait olduğu sağlamlığından
anlaşılanı, yanında bir parça keramik kırığı ile başı güneydoğuya gelecek şekilde, hocker
pozisyonunda yatırılmıştır.702 (Lev-114/2)
Mezar 60:
Mezar 57’ye benzeyen, ancak 0,74X1,60m’lik ölçüsüyle ondan biraz daha büyük olan
bu mezar içinde de yine iki iskelet bulunmakta ve bunlardan ikincil kullanıma ait olduğu
düşünüleni, yine yanında bir keramik parçası ile birlikte, hocker pozisyonda, başı
güneydoğuya gelecek şekilde ve kendi soluna yatırılmış olarak ortaya çıkarılmıştır.703 (Lev-
114/3)
699 Pecorella 1984, 27. 700 Pecorella 1984, 28. 701 Pecorella 1984, 29. 702 Pecorella 1984, 30. 703 Pecorella 1984, 31.
Mezar 63:
Etrafı taşlarla destekli ve yekpare bir kapak taşına sahip, 1,40/075X 2,00/1,24m
ölçülerindeki Mezar 63 içinde yine ikincil kullanıma ait iskeletin sağlam kalan kemiklerinden
yola çıkarak hocker pozisyonda, baş doğuya gelecek şekilde ve yanında küresel gövdeli,
yuvarlak dipli, dikey ip delikli tutamağı olan bir çömlek ve bir adet taş alet parçası ile beraber
gömüldüğü anlaşılmıştır.704 (Lev-115/1-2-3)
Mezar 64:
Kıyıkışlacık mezarlık alanındaki iki yarım daire biçimli mezardan biri olan bu kapak
taşsız mezarın çapı 1,05m olup, içindeki iskelet kendi sağına, başı doğuya gelecek şekilde,
hocker pozisyonunda ve yanında bir parça keramik kırığı ile beraber yerleştirilmiştir.705 (Lev-
115/4)
Mezar 69:
1,60X2,10m ölçülerindeki bu eliptik ve kapak taşsız mezarın içinde kendi sağına,
hocker pozisyonda, başı batıya gelecek şekilde yerleştirilmiş iskeletin yanında düz dipli,
boyunlu, kulpsuz, dikey ip delikli tutamaklara sahip ve gövde üzerinde kabartma bezemeleri
olan iki adet küçük çömlek ile üç tane taş boncuk ortaya çıkarılmıştır.706 (Lev-116)
Mezar 75:
Dikdörtgen biçimli, 0,60X1,10m ölçülerindeki bu mezar içinde, başı doğuya bakan,
hocker pozisyonda ve kendi soluna yatırılmış bir birey bulunmakta ve bu bireyin yanında bir
parça keramik kırığı ile, minyatür boyda bir kase ile küresel gövdeli, gövdenin karşılıklı dört
tarafında çekerek uzatılmış dikey ip delikli tutamakların bulunduğu, yuvarlak dipli, boyunlu
ve geniş ağızlı bir kaba rastlanılmıştır.707 (Lev-117/1-2-3)
Mezar 77:
Kıyıkışlacık mezarlığının diğer yarım daire biçimli mezarı olan kapak taşlı bu mezar,
0,86X1,3m ölçülerinde olup, içinde hocker pozisyonda, kendi soluna ve başı batıya gelecek
704 Pecorella 1984, 32. 705 Pecorella 1984, 32. 706 Pecorella 1984, 33-34. 707 Pecorella 1984, 35.
şekilde yerleştirilmiş bir iskelet, yanında bir keramik parçası ve dört tarafında yatay ip delikli
tutamakları olan minyatür bir çömlek ile beraber ortaya çıkarılmıştır.708 (Lev-117/4-5)
Mezar 78:
Elips biçimli, kapak taşlı mezarlardan biri olan Mezar 78 içindeki yaklaşık 0,015m
uzunluğundaki delici ve kesici bir bronz objeyle tanınmakta olup, 0,95X1,40m ölçülerindeki
bu mezar içinde hocker pozisyonda, başı batıya bakan ve kendi soluna yatırılmış bir iskeletin
yanında rastlanılan bu obje dışında mezarda, bir adet keramik parçası ile gövdesinde
bezemeler olan, dikey ip delikli tutamaklara sahip küresel gövdeli bir çömlek ortaya
çıkarılmıştır.709 (Lev-118/1-2-3)
Mezar 81:
Trapezoid biçimli, 0,80X0,90m ölçülerinde, kapak taşlı bu sandık mezarın içinde, başı
batıya gelecek şekilde, hocker pozisyonda, kendi sağına yatırılmış bir iskelet; yanında bir adet
keramik parçası, gümüş bir bilezik ve vazo biçimli bir kap ile küresel gövdeli, geniş ağızlı,
kulpsuz, gövdesinde iki adet dikey ip delikli tutamak olan ve tutamakların çevresi kabartılıp
uzatılarak bezeme haline getirilmiş, yuvarlak dipli bir kapla beraber ortaya çıkarılmıştır.710
(Lev-118/4-5-6)
Mezar 85:
Çoklu gömü uygulamasının gerçekleştiği bir diğer mezar olan, dikdörtgen biçimli,
0,58X1,38m ölçülerinde ve kapak taşsız Mezar 85’te üç bireye ait iskelet kalıntıları saptanmış
ve bu iskeletlerden en sağlam olduğu için en son gömüldüğü düşünüleninin, yanında bir parça
keramikle beraber kendi soluna, başı doğuya gelecek şekilde, hocker pozisyonda
yerleştirildiği saptanmıştır.711 (Lev-119/1)
Mezar 90:
Dikdörtgen biçimli, 0,75X1,10m ölçülerindeki bu kapak taşsız mezar içinde, başı
doğuya gelecek şekilde hocker pozisyonda yerleştirilmiş bir iskelet, yanında bir parça
keramik kırığı ve bir adet taş boncukla birlikte ortaya çıkarılmıştır.712 (Lev-119/2-3)
708 Pecorella 1984, 36. 709 Pecorella 1984, 36. 710 Pecorella 1984, 37. 711 Pecorella 1984, 39. 712 Pecorella 1984, 40.
Mezar 95:
Kıyıkışlacık mezarlık alanında incelenecek son mezar olan Mezar 95, içindeki çanak
çömlek bolluğuyla dikkat çekmektedir. 0;75/0,80X1,40m ölçülerinde olan bu dikdörtgen
biçimli, kapak taşsız sandık mezarın içinde sadece hocker pozisyonda, başı kuzeybatıya
gelecek şekilde yatırılmış bir birey bulunmakta olup, bu bireyin yanında altı ayrı keramik eser
ortaya çıkarılmıştır.713 Bu kaplardan ilk ikisi tek tutamaklı birer kase, sonrakilerden ilki
gövdeden tek kulplu diğeri ağızdan kulplu birer maşrapa, gaga ağızlı, ağızdan tek kulplu,
küresel gövdeli bir testi ve sonuncusu da gövde üzerinde her iki yanda birer tutamağı olan ve
tutamaktan yukarıya ağız kenarına kadar olan kesim dalgalı hatlı, çizi bezeklerle süslenmiş,
dar ağızlı, yuvarlak dipli bir çömlektir.714 (Lev-120)
Kıyıkışlacık mezarlık alanından bazı ortak nitelik ve farklılıkları barındıran yukarıdaki
33 mezarın yanı sıra diğer mezarların da incelenmesi sonucu bazı istatistiksel verilere
ulaşmak olasıdır. Bu şekilde yapılan bir inceleme sonucu, ilk olarak içinde iskelete
rastlanmayan 7 mezar hariç geri kalan mezarların tamamında hocker pozisyonunun görüldüğü
saptaması yapılabilmektedir. Bu mezarlık alanındaki toplam 95 taş sandık mezarın 32 tanesi
kapak taşlı, 63 tanesi ise kapak taşsız olup, mezarların 86 tanesi dikdörtgen ya da trapezoid
biçimli, 7 tanesi elips, 2 tanesi de yarım daire biçimindedir.715 İçinde iskelet bulunmayan 7
mezarı hariç tutacak olursak geri kalan 90 mezarın 26 tanesinde birden çok gömüye
rastlanmış olup çoklu gömü sayısı bir mezarda dörde kadar çıkabilmektedir.716 İçinde iskelet
bulunduğu halde iskeletin baş kısmının yatırılış yönü saptanabilen mezar sayısı 75 olup, bu
mezarların 60 tanesinde doğu-güneydoğu ve kuzeydoğu yönlendirmesi varken, 15 mezarda
batı-kuzeybatı-güneybatı yönlendirmesi görülmüştür.717 İçindeki iskeletin yatırılış konumu
saptanabilen toplam 46 mezarın 25’inde iskeletlerin kendi sağına, geri kalan 21’inde ise kendi
sollarına yatırıldıkları anlaşılmış olup, 96 mezarın 16 tanesinde hiçbir mezar armağanı
bulunmazken geri kalan 80 mezarda, başta çanak çömlek parçası ve tüm kaplar ile metal ve
taş eserler, ağırşaklar, çeşitli boncuklar ve deniz kabukları ortaya çıkarılmıştır.718 Bütün
mezarlık alanında sadece dört adet çocuk ve bebek mezarına rastlanması da dikkat çekici
olup, çocuk ya da bebeklerin intramural olarak gömülmüş olabilecekleri düşüncesini akla
getirmektedir.
713 Pecorella 1984, 40-41. 714 Pecorella 1984, 41. 715 Pecorella 1984, 80. 716 Pecorella 1984, 14-15 ve 80-81. 717 Pecorella 1984, 80. 718 Pecorella 1984, 80.
Ayrıca yatırılış pozisyonu ile cinsiyet arasında Baklatepe mezarlarında olduğu gibi bir
ilişki olup olmadığı da akla gelen bir diğer olgudur. Antropolojik incelenmeye dayanmayıp
sadece mezarlardaki cinsiyet belirtici olarak algılanabilecek bilezik, küpe, yüzük, ağırşak, taş
boncuk ile taş alet parçası, balta ve kesici aletler gibi armağanlara dayanarak yapılan bir
çıkarıma göre yatırılış yönü saptanabilen 47-69 ve 81 numaralı mezarlarda ortaya çıkarılan
bilezik ve boncuk gibi armağanları kadınlara ait süs eşyaları olarak kabul edecek olursak ve
bu mezarlardaki iskeletlerin kendi sağına yatırıldığı saptaması da yapılabildiğine göre yatırılış
ile cinsiyet arasında bir bağ kurulabilir.
Erkek bireylere ait olabilecek böylesi bir çıkarımı 4-28-44 ve 78 numaralı mezarlarda
yapmak olasıdır. Bu mezarlardan ilki içinde dört ayrı bireye ait iskelet bulunan Mezar 4’tür ve
içinde rastlanılan bronz baltanın bu nedenle hangi bireye ait olduğunu saptamak olası değildir.
Mezar 28 ve 44’te ise ortaya çıkarılan çakmaktaşı kesici ve kazıyıcı alet parçaları cinsiyet
hakkında ipucu verirken her iki mezarda da iskeletin kendi soluna yatırıldığı, buna karşın her
iki mezarda da ikincil gömü uygulamasının olduğu görülmektedir. Mezar 78 ise bronzdan
yapılmış bir kesici aleti barındırmasıyla bir erkeğe ait olabileceği yorumu yapılabilecek bir
mezar olmakla birlikte, içindeki iskeletin yine kadınlar için yapılan yorumda olduğu gibi
kendi sağına yatırılmış olması ilgi çekicidir. Ancak toplam 46 mezarda bu şekilde yapılan yön
saptaması olmakla birlikte, sadece yedi mezarda hem yatırılış yönü hem de cinsiyet belirtici
olabilecek objelere sahip olması maalesef yukarıda yapılan çıkarımın tartışmalı olabileceğini
göstermektedir. Buna karşın sağa ya da sola yatırılış olgusuna dikkat çekmenin gerekliliği de
ortadadır.
Kocaan Höyük:
İl:Afyon
İlçe:İhsaniye
Konum ve Buluntular:
Afyon ili, İhsaniye ilçesi, Karacaahmet Köyü’ndeki höyüğün yakınında açılan
mezarlardan çıktığı bildirilen ve Afyon Müzesi’nde bulunan kapların resimleri levhalarda
görülmektedir. Eski Afyon Müzesi müdürlerinden Süleyman Gönçer’in Afyon tarihi üzerine
yazdığı kitapta söz edilen bu höyük ve mezarlar ile diğer buluntular hakkında başka hiçbir
bilgi yoktur.719 (Lev-121)
Kozluçay: 719 Gönçer 1971, 33 ve 41; Lloyd-Mellaart 1962, 269.
İl:Isparta
İlçe:Yalvaç
Konum ve Buluntular:
Isparta ili, Yalvaç ilçesi, Kozluçay köyü yakınlarındaki Mezarlıkaltı mevkiinde
Çayıryolu’nda yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan ve M.Özsait
tarafından incelenen; ağzı, kısmen de gövdesi ve destek taşları toprağın üstünde bulunan, üst
kısmı kırık, içi toprak dolu, ağız kısmı doğuya bakan bir mezar küpünün hamuru ve açkısı
bakımından Erken Tunç Çağı’na ait olabileceğine işaret edilmiştir.720
Körtükaya/Eski Kaynak Mevkii:
İl:Balıkesir
İlçe:Altınova
Konum ve Buluntular:
Balıkesir’in Altınova ilçesinin güneydoğusundaki Kazandere olarak bilinene kuru dere
yatağı yanında yer alan ve Körtükaya ya da Köftekaya denilen bu yerleşim, Madra Barajı
kanal kazıları sırasında ağır tahribata uğramış ve tepenin zirvesini oluşturan düzlüğün
güneyinde E.Beksaç tarafından pithos parçaları saptanmıştır.721 Yüzey buluntuları açısından
yerleşimin bulunduğu yükseltinin hemen altındaki Eski Kaynak Mevkii’nin bir nekropol alanı
izlenimi verdiği belirtilmektedir.722 Buradaki araştırmalarda pithos gömü tipinde mezarlara
rastlanmıştır. (Lev-122)
Kubad-Âbâd:
İl:Konya
İlçe:Beyşehir
Konum ve Buluntular:
Beyşehir Gölü kıyısındaki bir Selçuklu sarayı kazısı olan Kubad-Âbâd kazılarında
özellikle Küçük Saray ile Büyük Saray arasında kalan alanda yapılan çalışmalarda burasının
Selçuklu’dan çok daha eski dönemlerde de yerleşim gördüğüne işaret edecek buluntular
ortaya çıkarılmıştır. 1988 yılı kazı çalışmaları sırasında XXXII-HH plankaresinde –3.48m’de,
kırılmış durumdaki bir pithosun içerisinde bulunan bir bebek iskeleti ve aynı metrelerde
ortaya çıkarılan prehistorik çanak çömlek parçaları Prof.Dr.Kutlu Emre tarafından
720 Özsait 1998a, 122. 721 Beksaç 2000, 117. 722 Beksaç 2000, 117.
değerlendirilmiş ve MÖ III. ve II. bin yıl başlarına bir başka deyişle Erken Tunç Çağına
tarihlendirilmişlerdir.723 (Lev-123/1-2-3)
Aynı kazıda 1993 yılında yapılan çalışmalarda, XL-DD açmasında, -4.28m kodunda,
açmanın kuzeybatı köşesine yakın bir yerde; hoker durumunda denilebilecek bir biçimde
gömülmüş bir kadın iskeleti bulunmuştur. Ayak bileğinden sonraki kısmı, açma duvarının
altında kaldığından tahrip olmuş bu iskeletin üzerinde ve yanında bir kadına ait olabilecek
takılar ele geçmiştir. Buluntular; iskeletin kafatasının kulak olabilecek yerine yakın bir yerde
21 adet dairesel formlu küçük altın halka; yine kafatasının ön yüzünde, ağıza yakın bir yerde
boğa başlı bronz bir fibula(?); kafatası ile gövdeyi birleştiren boyun etrafında bol miktarda ve
çeşitli ebatta boncuk ile el bileklerine geçirilmiş vaziyette iki bilezikten oluşmakta olup, MÖ
4000-2500 yılları arasına tarihlenmişlerdir.724
1994 yılı çalışmaları sırasında yine prehistorik malzemeye rastlanmış olması yukarıda
da belirtildiği gibi buradaki Selçuklu sarayından önce aynı yerde Erken Tunç Çağı’ndan
başlayan bir yerleşiminin olabileceğini akla getirmekte; ortaya çıkarılan pithos içindeki çocuk
gömüsü ile basit toprak gömü tarzındaki yetişkin bir kadına ait olabilecek gömü de bu
düşünceyi desteklemektedir. Bunun yanı sıra, el yapımı, kalın cidarlı, yanık renkli, düz
dairesel kaideli, küresel olmayan yuvarlak gövdeli, kısa dairesel boyunlu, dışa dönük ağız
kenarlı ve kısa küt kulplu kaplar ile kemikten yapılmış eşya parçaları ve obsidiyen aletler yine
III.binyıla işaret etmektedir.725 (Lev-123/4-5-6) Ancak, burada mimari bir buluntunun ele
geçip geçmediği konusunda herhangi bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla Kubad-Âbâd’da
ortaya çıkarılan mezarların intramural gömüler mi yoksa ekstramural bir mezarlığa ait iki
mezar mı oldukları bilinememektedir.
Kumtepe:
İl:Çanakkale
İlçe:Merkez
Konum:
Çanakkale il merkezinin güneybatısında, Kumkale'nin güneyinde, Kara Menderes
Çayı'nın batı yakasında yer alan Kumtepe, Çanakkale Boğazı'ndan 2.5 km, Ege Denizi'nden 2
km uzaklıktadır.726
723 Arık 1990, 372 ve Arık 1988, 128. 724 Arık 1996a, 395 ve 397-398; Arık 1996b, 402. Burada sözü edilen fibula hakkında kazı raporlarında herhangi bir bilgi verilmediğinden, fibulanın tarihlendirici niteliğinden yararlanılamamaktadır. 725 Arık 1996b, 402. 726 TAY-IVa, Kumtepe
Tarihleme:
Sperling’e göre; Kumtepe Ib tabakası Troia I öncesine aittir ve Erken Tunç Çağı'nın
ilk evresine tarihlendirilir. Kumtepe Ib tabakasının erken evreleri kesin olmamakla birlikte
Geç Kalkolitik-ETÇ Geçişi veya Geç Kalkolitik Çağ içinde de düşünülürken, Kumtepe Ic
tabakası Troia I ile çağdaştır.727 Korfmann tarafından yapılan ikinci dönem kazılarında, ilk
dönem kazılarındaki tabakalanmaya sadık kalınmış, fakat yapı evreleri tekrardan A, B 2 A-B,
B 3 A-C, B 4 A-C, C 1 D, C 1 C, C 1A-B olarak adlandırılmıştır.728 Korfmann’ın C14
verilerine göre yaptığı bu tabakalanmaya göre; Kumtepe A: MÖ 5000-4900/3600, Kumtepe
B: 3350-3300, Kumtepe C: Troia I olarak tarihlenmiştir.729
Görüldüğü gibi her iki araştırmacı da Erken Tunç Çağı için C tabakasını küçük
farklarla önermektedir. Dolayısıyla Erken Tunç Çağı’na tarihlendiği kesin olan tek tabaka Ic
tabakasıdır. Bir yıl süren ve daha çok sondaj niteliğinde olan ilk dönem kazılarında, iki
açmada ana toprağa inilmiş ve kültür tabakasının kalınlığının 5 m kadar olduğu saptanmıştır.
Alttaki tabaka I, üstteki daha yeni olan tabaka II olarak isimlendirilmiştir. I. tabaka ise a, b, c
olmak üzere üç yapı evresine ayrılmıştır. Ayrıca her yapı evresi alt evrelere ayrılmış ve
bunlar; Ia1, Ia2, Ib1-Ib4, Ic1, Ic2 olarak adlandırılmıştır.730
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Basit toprak ve pişmiş toprak çömlek mezar.
2-Gömü tarzı:
İntramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
Kumtepe höyüğü, Cincinati Üniversitesi'nin Troia’daki kazıları sırasında, 1934 yılında
J.L. Caskey ve J. Sperling tarafından saptanmış ve aynı yıl J. Sperling ve H.Z. Koşay
tarafından kazılmıştır. 1993 yılında höyüğün buldozerle tahrip edildiğinin öğrenilmesi
üzerine, Troia kazı ekibi ve Çanakkale Müzesi'nin ortak çalışması ile M. Korfmann'nın
yönetiminde tekrar kazılar başlamış ve 1997 yılına kadar devam etmiştir.731
Kumtepe'nin I. tabakasında çeşitli yapı katlarında yerleşim içinde dört mezar
bulunmuştur. Bunlardan biri kesin olarak Erken Tunç Çağı'na tarihlenmektedir. ETÇ I.
evresine konan bu mezar, V1 mezarı olarak adlandırılmış ve -2.30 ile -2,10m arasındaki Ic
727 TAY-IVa, Kumtepe 728 TAY-IVa, Kumtepe 729 Gabriel 2001, 343; TAY-C14 Veri Tabanı-Kumtepe 730 Sperling 1976, 306. 731 TAY-IVa, Kumtepe
yapı katında ortaya çıkarılmış bir basit toprak mezardır.732 Genç bir yetişkine ait iskelet sağ
yanına, başı kuzeye dönük bir şekilde hoker biçiminde yatırılmış, kolları göğsüne
kavuşturulmuştur.733 El ayaları aşağıya bakan iskeletin, sağ eli çene altında, sol eli az ileride
ve başı altında bir yastık varmışçasına yüksektedir.734 (Lev-124/1)
Daha önceki yayınlarda Kumtepe Ib yapı katına ait olduğu söylenen bir diğer basit
toprak mezar ise Sperling’in 1976 yılındaki yayınında U1 mezarı olarak adlandırılarak IA2
yapı katına ait olarak gösterilmiştir.735 Dolayısıyla Geç Kalkolitik Çağ mezarı olan bu gömü
değerlendirme dışı tutulmuştur. Yine B tabakasına ait bir bebek gömüsü, MÖ.IV.binyıl sonu
duvarlarının arasında, bir çömlek içinde ezilmiş olarak bulunmuş olup, bu tabaka mezarları
için her iki kazıcısı da Erken Tunç Çağı nitelemesini kullanmadığı ve bu evreleri daha çok
Geç Kalkolitik dönemden geçiş evresi olarak nitelendirdiklerinden bu mezar da diğeri gibi
değerlendirme dışı tutulmuştur.736 (Lev-124/2) Bu durumda Kumtepe’de ETÇ olarak
tanımlanabilecek ve Troia I ile çağdaş tek mezar, Ic yapı katında ortaya çıkarılan V1
mezarıdır.
Kumtepe’de değişik tabakalarda ortaya çıkarılan sadece dört adet mezara dayanarak
burası için yorum yapmak güçtür. Ancak bu dört adet mezardan Erken Tunç Çağı ya da geçiş
evresine tarihlenen iki intramural mezarın birinin çocuk mezarı, diğerinin de genç yetişkin
mezarı olması ve kazı sonucu başka mezarlara rastlanılmaması, burada şimdiye dek
bulunamamış ekstramural bir mezarlık alanının olabileceğini gösteren dolaylı kanıtlar olarak
değerlendirilebilir.
Kusura:
İl:Afyon
İlçe:Sandıklı
Konum:
Afyon yakınlarındaki Sandıklı Ovası’nın doğusunda yer alan 8m yükseklikte, 200m
çapında yayvan bir höyük ve mezarlık alanıdır.
Tarihleme:
Kazıcısı tarafından yapılan stratigrafiye göre burası A-B-C olarak üç tabakaya
ayrılmıştır. A tabakası en erken evredir ve çok fazla bir mimari buluntu ele geçmemiştir. Bu
732 Sperling 1976, 346. 733 Sperling 1976, 346. 734 Sperling-Koşay 1936, 45. 735 Sperling 1976, 326. Bu mezar Sperling-Koşay 1936 45’te Ib yapı katına ait olarak tanımlanmıştır. 736 Gabriel 2001, 343-344.
tabakanın Geç Kalkolitik veya Erken Tunç Çağı olabileceği düşünülmektedir. Kusura A
dönemine ait mezarlıktan elde edilen buluntular buranın MÖ 4.binyıl sonu 3.binyıl başı
olabileceğini göstermektedir.737 B evresi ele geçen taş temel üzerine kerpiç duvarlı yapıları,
yapılar içindeki ocakları ve keramik buluntuları ile tam bir ETÇ yerleşimidir. W.Lamb
tarafından yapılan yorumda A tabakası IV.binyıldan başlatılmakta ve Erken Tunç Çağı I
olarak tarihlenmekte.738 Mimari ile ilgili fazla bir buluntunun ele geçmediği yukarıda
belirtilen bu evre daha çok höyüğün kuzey-kuzeybatısında ortaya çıkarılan mezarlıkla
tanımlanmaktadır. (Lev-125; Lev-126)
Buluntu Paketi:
Koyu yüzlü, açkılı, el yapımı Erken Tunç Çağı kapları.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Basit toprak, Pişmiş toprak pithos ve çömlek, taş sandık mezar, sahte oda mezar.
2-Gömü tarzı:
İntramural, ekstramural, hoker, dorsal, inhumasyon
3- Açıklama:
Mezarlıktan ele geçen buluntuların Stewart tarafından yapılan değerlendirilmesi
sonucu, bunların Troia I-II, Yortan, Pitane (Çandarlı), Babaköy ve Alişar I ile olan
benzerliklerine dikkat çekilmektedir.739 Ancak mezarlıkta ortaya çıkarılan ve sözde pithos
mezar olarak tanımlanan mezarların benzerleri burayla çağdaş olmamakla birlikte Alişar II
dönemi mezarları arasında bulunmaktadır.740 Kazıcısına göre, Kusura mezarlık alanının asıl
önemi, Anadolu’nun batı ve doğu kültürleri arasında, konumundan kaynaklanan, kültürel
değil fakat coğrafi bir ilişkiye işaret etmesidir.741
Kusura B tabakası intramural mezarları:
Kusura ile ilgili söylenecek en önemli olgu burada ekstramural bir ölü gömme
geleneğinin varlığıdır. Ayrıca B ve C evreleri ile ilgili mezarlık alanları bulunamamıştır. Buna
737 Lamb 1937, 217. 738 Lamb 1936, 16 ve Stewart 1936, 59. Lamb, ilk yayınlarında A tabakasını IV.binyıldan başlatırken daha sonraki yayınlarında bu tabakayı, B tabakasının bir erken evresi olarak yorumlama yoluna gitmiş ve ETÇ I içine yerleştirmiştir. Kusura üzerine daha sonra Korfmann tarafından yapılan bir başka incelemede, A tabakası ETÇ I ve IIa olarak, B tabakası ise ETÇ IIIb olarak tarihlenmiştir. (Bkz. TAY-IVa, Kusura) 739 Stewart 1936, 59. 740 Stewart 1936, 60. Steward Alişar II’nin Kusura’dan daha geç olduğunu dolayısıyla sözde pithos mezarların Kusura’da Alişar II’den önce başladığını belirtmektedir. 741 Stewart 1936, 60.
karşın B evresinde, yerleşim içinde, küçük çocuklara ve bazı yetişkinlere ait iskeletleri
barındıran tekil pithos mezarlar da ele geçmiştir.
ETÇ II’ye tarihlenen B evresine ait V no’lu alandaki yapıların tabanlarının altında
bulunan iki pithos mezardan birinde mezar armağanı olarak bakırdan bir bilezik ele
geçmiştir.742 (Lev-127/1-2-3-4)
MÖ 3.binyılın sonlarına tarihlenen ve C evresine geçiş olarak tanımlanan döneme ait
ve içinde bir yetişkinin kemiklerinin olduğu bir diğer pithos mezar ise yine V no’lu alanda
ortaya çıkarılmıştır (Lev-127/5).743 Aynı alanda 1 numaralı odada ortaya çıkarılan son mezar
bir çocuğa ait hocker durumda iskeleti barındıran ve kuzeydoğuya bakan ağız kesimi taşlarla
çevrelenmiş, iskeletin bacaklarının yanında minyatür bir kap bulunan mezardır.744 (Lev-
127/6-7-8)
Kusura’nın B’den C’ye geçiş evresinin gözlenebildiği XI nolu alanda da bir diğer
intramural gömü ortaya çıkarılmıştır. Bu mezar, örneklerine Kaklık ve Karataş/Semayük’te
rastlanan sahte oda mezar olarak adlandırılan mezarlara benzemesiyle dikkat çekmektedir. XI
no’lu alanın kuzeydoğu köşesinde ortaya çıkarılan ve içinde iskelet kalıntıları dışında
herhangi bir armağanın çıkıp çıkmadığı konusunda bilgi verilmeyen bu mezar içerisinde üç
ayrı bireyin olabileceği belirtilmektedir. Üç yönden küçük taşlarla çevrelenmiş bu mezarın
batı kesimi açıkta olup, doğu tarafının üstünde yine taşlardan yapılmış bir çatı örtüsü 0,80m
yüksekliğe kadar sağlam durumda kalmış olmakla birlikte batı tarafı tahrip olmuştur.745 (Lev-
128/1)
Kusura A tabakası ekstramural mezarları:
Kusura A tabakasına ait olan ve höyüğün kuzey-kuzeybatısında yer alan mezarlığın ne
kadar bir alanı kapladığı tam olarak bilinmemektedir. Mezarlıkta yapılan çalışmalar sonucu
ortaya çıkarılan on dört mezardan 13 numaralı olan hariç geri kalanının tamamı küçük
sapmalarla doğu-batı doğrultusunda düzenlenmiştir.746 (Lev-128/2) Bir pithos gömü olan 13
numaralı mezar ise güneye bakmaktadır. 14 numaralı basit toprak mezarda bulunan
iskeletinse baş kısmı batıya bakar durumdadır. Mezarlardan bir tanesi basit toprak mezar
(No.14), üç tanesi taş sandık (No.2,4,5) ve geriye kalan on tanesi ise pithos mezardır
(No.1,3,6,7,8,9,10,11,12,13). Mezarların bazılarında (No.1,4 ve 10) iskelete rastlanmamıştır
742 Lamb 1936, 41. 743 Lamb 1937, 226. 744 Lamb 1937, 228. 745 Lamb 1937, 229. 746 Stewart 1936, 55.
ya da on numaralı mezarda olduğu gibi kazı raporunda iskeletten söz edilmemiştir.747 Ayrıca
sadece bir mezarda (no.5) çoklu gömü olarak nitelendirilebilecek üst üste iki ayrı iskeletin
varlığı saptanmıştır.
Basit toprak mezar (no:14):
Basit toprak mezar olarak tanımlanan 14 numaralı mezardaki iskeletin başı batıya
bakmakta ve sağ tarafına doğru çevrilerek hoker pozisyonunda yatmaktadır. İskeletin ayak
ucunda çift kulplu, Steward ve Lamb tarafından olasılıkla iki kulplu olması nedeniyle
amphora olarak nitelendirilen, koyu renkli, el yapımı, perdahlı bir kap ile başucunda bulunan
tek kulplu, yine koyu renkli, el yapımı, açkılı, kap bu mezardan ele geçen buluntu grubunu
oluşturur.748 (Lev-129/1-2-3)
Taş sandık mezarlar (no:2-4-5):
Taş sandık mezar olarak tanımlanan 2, 4 ve 5 numaralı mezarlardan ilki olan 2
numaralı mezar, 1.63X0.85m ölçülerinde, üzeri tek parça bir taşla kapalı ve uzun kenarları iki
parça taşla çevrili, içindeki iskeletin yatırılış pozisyonu kemiklerin dağınık olması nedeniyle
anlaşılamayan, ancak kafatasının mezarın kuzeydoğu köşesinde ve yüz kısmının doğuya
dönük olduğu saptanabilen, içinde ele geçen keramik parçasından yola çıkarak bir tane büyük
çömlek ile; tek kulplu, omurgalı, kaba, el yapımı, gri-siyah hamurlu bir diğer kabın mezar
armağanı olarak bırakıldığı bir mezardır.749 (Lev-129/4-5-6)
İçinde iskelet kalıntısı ele geçmeyen 4 numaralı mezar, 0.80X0.63m ölçülerindedir.
Üstü sadece doğu kısmında bir tek taşla kapatılmış olan bu mezarın içinden çıkan mezar
armağanı siyahımsı hamurlu, kahverengi-siyah yüzey rengine sahip, kaba, el yapımı, ağızdan
tek kulplu bir kaptır.750 (Lev-129/7-8)
Mezarlık alanındaki yegane çoklu gömü olan 5 numaralı mezar, yeniden kullanıma iyi
bir örnektir. Bu taş sandık mezar 1.40X0.73m ölçülerinde, fazlaca tahrip olduğundan nasıl
inşa edildiği tam anlaşılamayan, içindeki iskeletlerden altta olanının pozisyonu bilinememekle
birlikte, daha sonradan üste konulan iskelet gibi düz durumda, bir başka deyişle dorsal
pozisyonda ve kafatası mezarın batısında, yüzü güneye gelecek şekilde sağına yatırılmış
olduğu düşünülmektedir.751 Her iki iskeletin de kafataslarının arkasında mezar armağanı
olarak bırakılan, koyu renkli, el yapımı, biri astarlı ve açkılı diğerleri kaba, hepsi ağızdan
747 Stewart 1936, 62. 748 Stewart 1936, 63. 749 Stewart 1936, 55,57,61 ve 63. 750 Stewart 1936, 61 ve 63. 751 Stewart 1936, 57, 61, 63 ve 64.
kulplu üç tane kap ile bir tane çok parçalanmış olduğu için formu anlaşılamayan kaptan
oluşan mezar armağanları bulunmuştur.752 (Lev-130/1-2-3-4)
Pithos mezarlar (no:1-3-6-7-8-9-10-11-12-13):
Kusura’nın A tabakasına ait mezarlık alanında ele geçen diğer mezarlara geldiğimizde
ise bunların tamamının pithos mezar olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. Ancak bu pithos
mezarların yapımında değişik uygulamalar söz konusudur.
Daha önce belirtildiği gibi 1 ve 10 numaralı iskelet bulunmayan ya da içinde bir
iskeletin varlığından söz edilmeyen pithos gömüler hariç diğer bütün pithos mezarlarda hoker
tarzı gömü uygulanmıştır. Pithos mezarların en önemli niteliği üç farklı tipte yapılmış
olmalarıdır. Bunlardan birincisi Gerçek Pithos Mezar adını verilen ve doğrudan pithos içinde
gömü uygulanmış olanıdır (1,6,7 ve 13 No’lu mezarlar). İkinci tipi ise Sahte (pseudo) Pithos
Mezar adı verilen ve ağız-dip ekseni boyunca kesilerek ikiye ayrılan pithosların ağız ağıza
getirilerek bir ölünün üzerine örtülmesi yoluyla yapılan mezarlar oluşturur (3,8 ve 11 No’lu
mezarlar). Üçüncü tip ise bir pithosun yarısının iç kısmı yukarı gelecek şekilde konulması ve
içine yerleştirilen ölünün üzerenin büyük keramik kırıkları ile kapatılması biçiminde
uygulanan gömü geleneği gelmektedir (12 No’lu mezar).753 Kusura mezarlık alanında ortaya
çıkarılan pithos mezarlar hakkında daha ayrıntılı bilgi aşağıda verilmiştir.
Üst yarısı ele geçmeyen ve kalan kısmının uzunluğu 0.75m, en geniş yerinin ölçüsü
0.53m olan 1 No’lu pithos mezarın içinde herhangi bir mezar armağanı ve iskelet kalıntısına
rastlanmamıştır.754 (Lev-130/5)
3 numarayla işaretli ve pithos mezar tiplerinden ikincisi içine giren, bir başka deyişle
sahte pithos gömü olan bu mezarın uzunluğu 1.40m ve en geniş yeri 1.12m olup
(1.40x1.12m), gövdenin en geniş yerinde karşılıklı olarak iki kulp bulunmaktadır. (Lev-130/6)
İskelet üzerine kapatılan bu yarım pithosun ağız açıklığı güneydoğuya bakarken, mezarın
içinde başı batıya, yüzü güneye gelecek şekilde, hoker pozisyonunda yatırılmış, omuzdan
omuza genişliği 0.52m, kıvrık halde boyu 1.03m olan bir iskelet yer almakta ve mezarın
dışında, kazıcısının yorumuna göre, Yunanistan’da Orta Helladik döneme kadar uygulanan bir
yöntemle, ölü pithosa yerleştirildikten sonra üstüne bırakılan, siyahımsı-kahve renkli, astarlı
ve açkılı, ağız kenarı akıtacaklı olacak biçimde dışa çekik, tek kulplu bir maşrapa ile yine tam
olarak ele geçmeyen ancak birkaç kırık parçasıyla tanımlanabilen iki tane küçük kabın mezar
armağanı olarak bırakıldığı saptanmıştır.755 (Lev-130/7-8-9)
752 Stewart 1936, 57, 61, 63 ve 64. 753 Stewart 1936, 55. 754 Stewart 1936, 61. 755 Stewart 1936, 57 ve 61.
Gerçek pithos mezarlar kapsamında değerlendirilen, ağız açıklığı güneydoğuya bakan
6 numaralı mezar, oldukça kırık, kalan kısmı 1.02x0.76m ölçülerinde, en geniş kısmında
kulpu bulunan bir pithostur. (Lev-131/1) Pithosun sağ kenarında bulunan iskelet ise hoker
durumunda başı batıya, yüzü güneye dönük şekilde yerleştirilmiş olup, pithos’un içinde
iskeletin kafatasının arkasına denk gelecek şekilde, koyu gri hamurlu, iri kum ve saman
katkılı, koyu gri yüzeyli, ağız kenarı kırık, el yapımı bir kap ile pithosun dışında, yine
kafatasının olduğu tarafta, grimsi devetüyü renginde, hafifçe perdahlı, iri taneli kum ve saman
katkılı, yüzeyi benekli bir diğer kabın varlığı Lamb ve Steward tarafından bildirilmektedir.756
(Lev-131/2-3-4)
İçindeki iskeletten neredeyse hiçbir iz kalmamış olan 7 numaralı pithos mezarın
pithosunun kalan kısmı ise 1.10x0.62m ölçülerindedir. (Lev-131/5) Mezar içinden ele geçen
bir kase parçası ile bir başka kaba ait ağız kenarı parçası ve aynı kaba ait bir kulp bu mezarın
yegane armağanlarıdır.757
Sözde pithos mezarların en iyi örneği olan ve ağız açıklığı güneydoğuya bakan 8
numaralı mezardaki iskeletin başı batıya, yüzü kuzeye gelecek şekilde, hoker pozisyonunda
yerleştirildiği saptanmıştır. 1.15x0.64 ölçülerindeki pithosta kulp yerine tutamaklar
bulunmaktadır. (Lev-131/6) Ağız ağıza getirilen iki parçanın toplam uzunluğu 1.68m’dir.
iskeletin kafatasının arkasına mezar armağanı olarak bırakılan kabın kili siyah, yüzeyi
kahverengimsi-gri, perdahlı, kulpun tam karşısına gelen kısımda tutamak olabilecek plastik
bir çıkıntı bulunmaktadır.758 Mezarda bulunan iskeletin Alişar II’den de bilinen bir biçimde
kerpiç bir platformun üzerine yerleştirildikten sonra üzerine iki pithosun ağız ağıza gelecek
şekilde yerleştirilmiş olmasına kazıcısı dikkat çekmektedir.759 (Lev-131/7-8)
Çok parçalanmış durumda ortaya çıkarılan güneydoğuya yönlendirilmiş, 9 numaralı
pithos mezarın ağzı bir diğer pithosun kalıntısı ile kapatılmış olup bu mezar Kusura’nın
mezarlık alanı ile ilgili yayında herhangi bir pithos gömü tipinin içine yerleştirilmemiştir.760
(Lev-131/9) İçinde herhangi bir mezar hediyesi ele geçmeyen bu mezarda kullanılan pithos
0,96x0,65m ölçülerinde olup en geniş yerinde iki kulp bulunmakta ve içindeki iskeletin başı
batıya bakmaktadır.761 Ağız kısmının bir başka kap ile kapatılması Batı Anadolu’da bu
756 Stewart 1936, 57, 61 ve 63. 757 Stewart 1936, 62. 758 Stewart 1936, 62-63. 759 Stewart 1936, 57. 760 Bu konuda ne Lamb ne de Kusura’nın mezarlık alanı ile ilgili makaleyi yazan Steward yaptıkları yayında diğer pithos gömüleri sınıflarken 9 numaralı mezar için bir bilgi vermemektedir. Bkz. Steward 1936, 55. 761 Stewart 1936, 62.
çalışmaya konu olan dönemde sık rastlanan bir uygulamadır. En iyi örnekleri Harmanören ve
Karataş/Semayük’tedir.
Kusura ile ilgili yayınlarda hangi tip pithos gömüye girdiği konusunda bilgi olmayan
bir diğer mezar da ağız açıklığı kuzeybatıya bakan 10 numaralı mezardır. Sağlam kalan kısmı
0,77x0,47m ölçülerinde ve ağız kenarında kulp olduğu düşünülen bu pithosun içinde herhangi
bir iskelet kalıntısı ve ölü armağanı ele geçmemiştir.762 (Lev-131/10)
Sözde pithos mezarların bir diğer örneği olan ve yine güneydoğuya yönlendirilmiş 11
numaralı mezara ait pithos çok fazla parçalanmış olmasına karşın ölçülebilen boyutları
1,02x0,50m’dir. Mezar içindeki iskelet hoker durumunda, başı batıya bakmakta ve yanında
ölü armağanı olarak çift kulplu, grimsi siyah hamurlu ve yüzeyi yine grimsi siyah renkte
küçük bir kap bulunmaktadır.763 (Lev131/11)
Pithos mezarların üçüncü tipinin tek örneği olan 12 numaralı mezarda, güneydoğuya
yönlendirilmiş bir kırık büyük küp, içi yukarı gelecek şekilde toprağa yerleştirilmiş ve içine
konulan ölünün üzerine büyük keramik parçaları kapatılarak farklı bir pithos gömü tarzı
ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu mezardaki uygulama ve bunun tanımlanması konusunda bir
kesinlik olmadığı da kazı raporunda belirtilmektedir.764 Ölçüleri 0,57x0.36m olan bu mezar
içinde yer alan iskeletin kesinlikle bir çocuğa ait olduğu düşünülmekte ve başı batıya bakan
bu çocuk iskeletinin kafatasının arka tarafında mezar armağanı olabilecek kilden bir disk
bulunmaktadır.765
Gerçek pithos mezarların son örneği olan ağzı açıklığı kuzeydoğuya bakan 13
numaralı mezar da 12 numaralı mezarda olduğu gibi bir çocuğa aittir. Ancak hem bu mezar
hem de 12 numaralı mezarda ortaya çıkarılan çocuk iskeletlerinin zamanın ve tarımsal
faaliyetlerin tahribatından kurtulamadığı anlaşılmıştır.766 Ağız kısmında karşılıklı iki kulpun
bulunduğu pithosun sağlam kalan kısmının ölçüleri 0,38x0,42m olup yanında herhangi bir
mezar armağanı olmayan çocuk iskeletinin başı pithosun ağız kısmına bakmaktadır.767 (Lev-
132/1)
Kusura’nın A evresine tarihlenen bu mezarlık alanı ile ilgili olarak belirtilecek son
nokta, Yortan mezarlarının Kusura A evresinden sonraya tarihlenmesidir. Birbiriyle çağdaş
değişik tipte mezarların aynı yerde ve aynı zaman diliminde birarada olmasının ölü gömme
762 Stewart 1936, 62. 763 Stewart 1936, 62-63. 764 Stewart 1936, 62. 765 Stewart 1936, 57 ve 62. 766 Stewart 1936, 57. 767 Stewart 1936, 62.
geleneklerinin tarihlemede güvenli bir kriter olarak alınamayacağını göstermesi açısından
Kusura’nın iyi bir örnek olduğu kazıcısı tarafından belirtilmektedir.768
Lamb’in bu yorumuna karşın, bugün Batı Anadolu’da yapılan kazılar sonucu artan
veri sayısı bu mezarlığın diğer mezarlıklarla benzerlik ve farklılıklarını ortaya çıkaracak
düzeye gelmiştir. Öncelikle, A tabakasına ait mezarlardan hiçbirinden metal eser çıkmamış
olması ilgi çekicidir. Erken Tunç Çağı I ya da Geç Kalkolitik Çağ’dan ETÇ I’e geçiş olarak
tanımlanan bu tabakadaki mezarların bir diğer farklı yanı ise pithos mezarların ağzı
açıklıklarının küçük sapmalarla doğuya bakmasına karşın, içindeki iskeletlerin başlarının
diğer birçok Batı Anadolu mezarlığında rastlanıldığı gibi pithosun ağız kısmına gelecek
şekilde değil de dip kısmına gelecek şekilde konması nedeniyle küçük sapmalarla batıya
bakması önemli bir farlılıktır.
Bunun yanı sıra B ve C tabakalarına tarihlenen ekstramural mezarlık alanının
bulunamamış olması önemli bir eksiklikken, intramural çocuk mezarlarından birinde ortaya
çıkarılan metal bilezik bu tabakalarda ortaya çıkarılan tek mezar armağanıdır. Bu tabakalarda
yerleşim içinde ortaya çıkarılan ve depolama için kullanıldığı anlaşılan pithosların,
(Lev132/2-3-4-5-6) çocuk mezarı için kullanılan pithoslarla çok büyük farklılıklar
göstermemeleri, bir başka deyişle günlük kullanım kaplarının mezar için de kullanılmış
olması, Kusura’nın tam olarak kazılamamış A tabakasına tarihlenen mezarlık alanında da aynı
uygulamanın olup olamayacağını akla getirmektedir. Buluntuların gösterdiği kadarıyla
oldukça fakir bir yerleşim olan Kusura’da günlük kullanım kaplarının mezar pithosu olarak
kullanılması uygulamasının olması, bu uygulamanın Özsait’in önerdiği biçimde özel üretim
pithoslarla gerçekleştirildiği düşünülen Harmanören/Göndürle mezarlığı göz önüne
alındığında, ölü gömme geleneğinde uygulanan ritüellerde, sosyo-ekonomik yapının da rol
oynayabileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Burada dikkat edilmesi gereken bir
nokta, birçok kazı yerinde, kazıcıların kullanılan pithosların özel üretim olup olmadığı
konusunda kesin bir yargıya varamamış olmalarıdır.
Kuşluca:
İl:Konya
İlçe:Beyşehir
Konum ve Buluntular:
Konya ili, Beyşehir ilçesi kuzeybatısında, ilçe merkezinden 22 km uzaklıktaki Kuşluca
Köyü’nün bir kilometre batısında Beyşehir Gölü'nün kıyısında, gölün dalgalı olduğu veya göl 768 Stewart1936, 60.
sularının çekildiği zamanlarda ortaya çıkan mezar olarak kullanılmış pithosların bulunması
sonucu saptanabilen ETÇ III dönemi (?) bir ekstramural mezarlık alanıdır.769
Buradaki pithoslardan çıkan buluntular, 1962 yılında Kuşluca Köyü'nün öğretmeni
Nuh Yeter tarafından Konya Müzesi'ne kazandırılmış ve mezarlar hakkındaki bilgiler de bu
kişi tarafından aktarılmıştır.770
Ağızları doğu istikametine dönük olan küplerin ağızlarının yassı taş ile kapatıldığı
belirtilmiş ve mezarlarda (?) ölü armağanı olarak tek kulplu, gaga ağızlı testiler; vazolar,
fincan, oyuncak, taş balta, ağırşak ve metal iğneler bulunmuştur.771 TAY projesi kapsamında
incelenen Kuşluca buluntuları hakkında yapılan yorumda; buradan geldiği Çokbanker
tarafından belirtilen eserlerin bir mezarlıktan mı yoksa bir düz yerleşme yerinden mi
gelmektedir sorusunu yanıtlamanın olanaksız olduğu saptaması yapılmıştır.772 Ancak,
kapların ve bakır/tunç iğnelerin varlığı bir mezarlığın olabileceğini göstermektedir. Bulguların
benzerleri Anadolu'nun Beycesultan, Kusura B tabakası yerleşmesi, Karataş/Semayük,
Harmanören/Göndürle, Yortan gibi mezarlıklarda da ele geçmiştir. Çokbanker, Kuşluca
Köyü'nün Göller Bölgesi'nin Batı ve İç Anadolu Bölgesi arasında bir geçiş bölgesinde
olduğunu, bu bulgulara dayanarak söylemektedir.773
Kuşluca buluntuları yukarıda da belirtildiği gibi sekiz gruptan oluşmaktadır.
Bunlardan ilk grubu oluşturan beş adet tek kulplu ve gaga ağızlı testi; koyu gri, siyah ya da
kırmızı renkli, el yapımı, perdahlı, küresel gövdeli, kaidesiz, burma ya da düz tek kulplu,
boyunda birbirine paralel oyuk bezemelerle, gövdede insize zik-zak bezemelerin olduğu,
bazılarında bu zik-zak bezemelerin beyaz boya ile boyandığı ve benzerlerine Kusura,
Semayük, Yortan, Troia gibi yerleşim ve mezarlık alanlarında da rastlanan kaplardır.774 (Lev-
133)
İkinci grubu oluşturan ve Çokbanker tarafından vazo olarak nitelendirilen üç adet
kaptan ikisi kırmızı, biri de siyah renkli olup, tamamı elde yapılmış, kaidesiz, küresel ya da
oval gövdeli, biri hariç perdahlı, sadece birinin üzerinde omuz kısmında düğme biçiminde
çıkıntıların olduğu bir mal grubudur.775 (Lev-134/1-2-3-4-5)
769 Çokbanker 1974, 31. 770 Çokbanker 1974, 31. 771 Burada müze tarafından herhangi bir çalışma yapılmadığı ve sadece gelen eserler incelenip, bu eserleri getiren kişinin ifadesi ile yetinildiği için mezarlık alanının gerçekte nasıl bir yer olduğu konusu şüphelidir. 772 TAY-IVa, Kuşluca 773 Çokbanker 1974, 35. 774 Çokbanker 1974, 31-32. 775 Çokbanker 1974, 33.
Sadece tek örnekten oluşan fincan, el yapımı, perdahsız, kiremit renginde, ağız
kenarında birleşen tek kulplu, düz dipli, benzerlerine Kusura, Demircihöyük ve Beycesultan
gibi mezarlık ve yerleşimlerde rastlanan bir kaptır.776 (Lev-134/6-7)
Çocuk oyuncağı olarak nitelendirilen disk biçimli, pişmiş topraktan, gri renkli bu
objenin üzerinde 15 tane delik bulunmakta ve üst kısmında bulunan tutamaktan tutularak
sallandığında içindeki küçük çakıl taşları ses çıkarmaktadır.777 (Lev-135/1) Yukarıda da
belirtildiği gibi bu buluntuların hangi mezarlardan çıktığı ya da esas olarak tamamının
mezarlıktan mı geldiği sorusunun yanıtı net olarak verilemediği için bu buluntu hakkında da
yorum yapmak güçleşmektedir. Ancak yine de eğer bir mezardan geliyorsa bu buluntunun bir
çocuk mezarından gelme olasılığı daha yüksektir.
Mezarlarda bulunduğunda genellikle kefen iğnesi olarak kullanıldığı yolunda yaygın
bir kanı olan bronz iğnelere Kuşluca buluntuları arasında da rastlanmaktadır. Başsız, karpuz
dilimi şeklinde, topuz başlı ya da konik başlı olarak dört tipi bulunan bu iğnelerin pithos
gömülerden geldiği anlaşılmakta ve örneklerine Kusura B-C, Beycesultan, Alacahöyük,
Alişar gibi Batı ve Orta Anadolu yerleşim ve mezarlıklarında rastlanıldığı belirtilmektedir.778
(Lev-135/2-3-4)
Altıncı grubu oluşturan ağırşaklar, benzerleri yine Kusura’nın B ve C tabakalarında
görülen, pişmiş topraktan yapılmış, siyah ve gri renkte, bezemesiz ya da üzerlerinde insize
geometrik bezemeler bulunan, çift kesik koni biçimli veya düz, ortası delikli, dairesel tipte
ağırşaklardır.779 (Lev-135/5)
Toplam üç adet olan damga mühürlerin dairesel biçimli olan ikisi pişmiş topraktan,
geriye kalan dikdörtgen biçimli olan biri ise taştandır. (Lev-135/6-7) Üzerlerinde, Swastika,
paralel kesişen çizgiler, nokta bezemeler olan mühürlerin her üçünün de arka tarafları
parmakla tutmaya yarayacak şekilde yassılaştırılmıştır.780 Mezar pithosları üzerinde
bulunmasının sembolik bir anlamı olduğu üzerinde neredeyse fikir birliğine varılmış olan
swastika ve benzeri bezemelerin781 bu kez damga mühür üzerinde ve olasılıkla mezar
armağanı olarak konulmuş olması dikkat çekici bir olgudur. Daha çok mülkiyet ilişkileriyle
bağlantılı olan mühürlerin mezara armağan olarak değil de kişisel eşya olarak konulmuş
olabileceklerini de göz ardı etmemek gerekir. Bununla birlikte yukarıda değinildiği gibi
776 Çokbanker 1974, 33. 777 Çokbanker 1974, 33. 778 Çokbanker 1974, 33-34. 779 Çokbanker 1974, 34. 780 Çokbanker 1974, 34. 781 Karataş-Semayük, Harmanören/Göndürle mezarlarında rastlanan pithos üzeri bezemeler bunların en iyi örnekleridir. Bkz. Mellink 1964, 275 ve plate 79; Özsait 1998, 611.
Kuşluca buluntularının tamamının gerçekten bir mezarlıktan mı yoksa düz yerleşimden mi
geldiği yolunda kuşkular bulunduğunu da unutmamak gerekir.
Son grubu oluşturan taş baltaların da keza yukarıda belirtildiği gibi mezarlardan mı
yoksa yerleşimden mi geldiği yolunda kuşkular olduğunu Çokbanker de doğrulamaktadır.782
(Lev-135/8) Sonuç olarak, eldeki malzemenin Erken Tunç Çağı Batı Anadolu yerleşim ve
mezarlıklarından Karataş-Semayük, Harmanören/Göndürle, Yortan, Beycesultan, Kusura B-C
buluntularına benzemesi burasının ETÇ II dönemine tarihlenen bir mezarlık veya düz
yerleşim olabileceğini akla getirmektedir.783
Küçükhöyük:
İl:Eskişehir
İlçe:Bozüyük
Konum:
Eskişehir il merkezinin yaklaşık 50km kuzeybatısında, Bozüyük ilçesinin 5km
doğusunda, Bursa-Eskişehir karayolu kıyısındadır.
Tarihleme:
Buradaki höyükte kazı yapılmamakla birlikte, ekstramural mezarlık alanında yapılan
kazılar sonucu, mezarlığın, ortaya çıkan buluntular ve çevredeki Demircihöyük-Sarıket
mezarlık alanıyla olan benzerliğine dayanılarak Erken Tunç Çağı II evresine tarihlendiği
kazıcıları tarafından belirtilmektedir.784
Buluntu Paketi:
Gaga ağızlı veya kesik gaga ağızlı testiler, minyatür kaplar, kaseler, ağırşaklar,
bakır/bronz ya da altın diademler, taş baltalar.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek, taş sandık mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
Küçükhöyük yerleşim alanının yaklaşık 400m batısındaki bir sırtta, doğal gaz hattı
döşenmesi sırasında ortaya çıkarılan bu mezarlık alanında Eskişehir Müzesi 1983-1984 yılları
782 Çokbanker 1974, 34. 783 Çokbanker 1974, 34-35; TAY-IVa, Kuşluca. 784 Gürkan-Seeher 1991, 39.
arasında bir kurtarma kazısı gerçekleştirmiştir.785 60X70m ölçülerinde bir alanda yapılan bu
kazı çalışması sonucunda toplam 204 adet mezar açığa çıkarılmış olup, bu mezarların 127
tanesi pithos, 74 tanesi taş sandık mezarken üç mezarın tipi tam olarak belirlenememiştir.786
Küçükhöyük mezarları içinden burada uygulanan ölü gömme geleneğini ve Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneklerini anlamlandırma konusunda yardımcı olabilecek
ölçütlere sahip toplam 70 mezar bu çalışmada yer almaktadır. Diğer mezarlar ise içinde
herhangi bir buluntuya rastlanmayan ya da tahrip olmuş mezarlar olduğundan sadece sayısal
olarak dikkate alınmıştır. Mezarlık alanındaki mezarların bazıları aynı yerde üst üste ortaya
çıkarılmış ve üstte bulunanların daha geç olabilecekleri saptaması yapılırken, geç olarak
nitelenenlerle erken olanların arasındaki zaman aralığının çok olamayacağı, dolayısıyla aynı
evre içinde kısa aralıklarla ikinci kez kullanıldıkları, mezarlardan çıkan armağanların
benzerliğine bakılarak ileri sürülmüştür.787 Küçükhöyük’te ortaya çıkarılan mezarlardan
kazıcılarının verdikleri numaralara göre yapılan seçki aşağıda incelenebilir.
Mezar 8:
Küçükhöyük mezarlığının incelenecek ilk mezar olan mezar 8 E8 plankaresinde ortaya
çıkarılmış ve taşla kapatılmış ağzı güneydoğuya bakan bir pithos mezar olup, bu pithos düz
dipli, dört dikey kulplu ve boyunludur.788 (Lev-136/1) Pithosun içinde bir iskelete
rastlanmamakla birlikte, ölü armağanı olarak pithos içine bırakılmış bir adet bakır/bronz
mızrak ucu ya da bıçak olabilecek 0,073m uzunluğunda, 0,015m genişliğinde bir metal obje
ortaya çıkarılmıştır.789 (Lev-136/2)
Mezar 10:
Yine E8 açmasında ortaya çıkarılan bu taş sandık mezar, 1,60X0,75m ölçülerinde,
dikdörtgen biçimli, uzun kenarlarından ikişer, kısa kenarlarından birer büyük taşla
çevrelenmiş, üstü taşla kapatılmış, güneydoğu-kuzeybatı istikametinde yönlendirilmiş, ancak
içindeki yetişkin iskeletine ait sadece bir çene kemiği ve bir kol kemiği bulunduğundan
iskeletin yatırılış tarzı belirlenemeyen ve içinde mezar armağanı olarak kırmızı astarlı, ağız
785 Gürkan-Seeher 1991, 39. 786 Gürkan-Seeher 1991, 39-40. 787 Gürkan-Seeher 1991, 40. 788 Gürkan-Seeher 1991, 42. 789 Gürkan-Seeher 1991, 42.
kenarına yakın yarımay biçimli kabartma bezemesi bulunan bir kaseden başka buluntuya
rastlanılmayan bir mezardır.790 (Lev-136/3-4)
Mezar 11:
E/F8 plankaresinde ortaya çıkarılan ve ağız açıklığı güneydoğuya yönlendirilmiş bu
pithos gömü için kullanılan pithos, dört kulplu, düz dipli olup, ağzı bir başka küçük çömlek
ile kapatılmıştır.791 (Lev-136/5) Pithosun içinde kendi sağına doğru hoker durumda yatırılmış,
başı ağız açıklığına yönlendirilmiş bir iskelet bulunmakta olup, iskeletin diz hizasında, açık
kahve renkli, uzun boyunlu, boyunda ve gövdede yiv bezemeleri olan, ayrıca inkrustasyon
tekniğiyle bu bezemelerin için beyaz bir madde ile doldurulmuş, gövdenin en şişkin yerinde,
karşılıklı dört tarafta ip delikli tutamakları olan ve ağız kenarında yine karşılıklı ip delikleri
bulunan bir minyatür kap ile kol hizasında, 0,04m uzunluğunda, 0,008m kalınlığında, iki ucu
delik, kenarları kabartma bezemeli bir adet altın diademin mezar armağanı olarak bırakıldığı
saptanmıştır.792 (Lev-136/6-7) Sözü edilen minyatür kap, Yortan malları içindeki II numaralı
gruba dahil kaplara benzemektedir.793
Mezar 15:
İçinde, kendi soluna yönlendirilmiş bir çocuk iskeleti bulunan ve F8 açmasında ortaya
çıkarılmış bu pithos gömünün de ağzı güneydoğuya bakmakta olup, pithos içindeki çocuk
iskeletinin yanında kesik gaga ağızlı, ağızdan tek kulplu, boyun kısmında bir adet yumru
bezemeye sahip, kırmızımsı-kahve renkli bir testi ile yukarıda Mezar 11’de bulunan kabın
benzeri olan ve yine Yortan’da ortaya çıkarılan minyatür kaplara çok benzeyen, uzun
boyunlu, ağız kenarında ve tutamaklarda ip delikleri olan, kırmızı renkli bir minyatür kabın
mezar armağanı olarak bırakıldığı görülmüştür.794 (Lev-137/1-2)
Mezar 24:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan ve E5 açmasında ortaya çıkarılan bu pithos gömüde
kullanılan pithos çift kulplu olup, mezarın etrafı taşlarla desteklenmiş ve ağzı da büyücek bir
taşla kapatılmış durumda bulunmuştur. İçindeki çocuk iskeletinin sadece kafatası bulunabilen
bu mezar içinde açkılı, siyah renkli, iç bükey dipli, boyunda şerit halinde kabartma bezemeli,
790 Gürkan-Seeher 1991, 42. 791 Gürkan-Seeher 1991, 42. 792 Gürkan-Seeher 1991, 42. 793 Kamil 1982, 29-30 794 Gürkan-Seeher 1991, 43.
tek kulplu ve gaga ağızlı ve yine Yortan grubu içindeki VII. ve VIII. gruba benzeyen bir testi
bulunmuştur.795 (Lev-137/3-4)
Mezar 25:
Güneydoğu-kuzeybatı istikametinde yönlendirilmiş, 1,60X0,76m ölçülerinde,
dikdörtgen biçimli, içinde bir yetişkine ait kol kemiği dışında bir buluntuya rastlanmayan bu
taş sandık mezarın üzerine örtülen kapak taşlarından biri in situ olarak bulunmuştur.796 (Lev-
137/5)
Mezar 26A:
Altında daha önceden yapılmış ve aşağıda Mezar 26B’de açıklanacak bir pithos gömü
bulunan, 1,67X1,20m ölçülerindeki bu taş sandık mezarda kullanılan taşlar diğer mezarlara
göre daha küçük olup; mezar içinde sola hoker pozisyonda yatırılmış bir yetişkinin iskeleti ve
bu iskeletin göğüs hizasında bakır ya da bronzdan yapılmış, 0,065m boyunda, 0,013m
genişliğinde, iki yüzü de keskin, üçgen uçlu prazvanaya sahip bir bıçak ya da ok ucu
bulunmuştur.797 (Lev-137/6-7)
Mezar 26B:
Aynı plankarede yani E/F5 plankaresinde rastlanılan bu pithos mezar, Mezar 26A’nın
altında ortaya çıkarılan, oldukça tahrip olmuş ve olasılıkla Mezar 26A’dan daha eski bir
gömüdür.798
Mezar 28:
Ağzı taşla kapatılmış, güneydoğuya bakan bu pithos gömünün içinde kendi sağına
hoker olarak yatırılmış bir iskeletten başka bir buluntuya rastlanılmamıştır.799 (Lev-137/8-9)
Mezar 29:
İçindeki iskeletin güneydoğu yönünde, ağıza paralel ve hocker pozisyonunda
yatırıldığı bu pithos gömünün ağzı daha küçük bir çömlekle kapatılmış olup, iskeletin
bulunduğu asıl pithos, dört dikey kulplu, düz dipli, boyunlu ve boyunda şerit halinde boynu
795 Gürkan-Seeher 1991, 43; Kamil 1982, 36-39. 796 Gürkan-Seeher 1991, 43. 797 Gürkan-Seeher 1991, 43. 798 Gürkan-Seeher 1991, 43. 799 Gürkan-Seeher 1991, 43.
dolanan parmak baskı bezemelere sahip bir kapken, ağzı kapatan çömlek geniş ağızlı, yatay
iki kulplu bir çömlektir.800 (Lev-137/10-11)
Mezar 30:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan ve ağzı taşla kapatılmış durumda bulunan bu geniş
ağızlı, dört yatay kulplu pithosun içinde kendi sağına hoker pozisyonda yatırılmış bir çocuk
iskeleti bulunmaktadır.801 (Lev-137/12-13)
Mezar 31A:
Hemen altında bulunan ve aşağıda Mezar 31A’da açıklanacak olan taş sandık mezarın
ayak ucunun üst kısmında yer alan; ağız açıklığı güneydoğuya bakan, üzeri ve ağzı taşla
örtülü, karşılıklı iki tarafında yatay üçgen kulplu ve diğer taraflarında hilal biçimli
tutamaklara sahip bu pithos gömünün içindeki çocuk iskeletinin sadece kafatası korunmuş
durumda olup, yanında siyahımsı-kahve renkli, kesik gaga ağızlı bir testiye rastlanmıştır.802
(Lev-138/1-2)
Mezar 31B:
Üzerinde bulunan Mezar31A nedeniyle bozuk halde ortaya çıkarılan bu taş sandık
mezarın içerisinde dağınık halde bulunan kemikler dışında başka buluntuya
rastlanmamıştır.803
Mezar 34:
Ağzı taşla kapalı ve güneydoğuya bakan bu dört dikey kulplu pithosun içinde sağa,
hoker pozisyonunda yatırılmış bir çocuk iskeleti bulunmaktadır.804 (Lev-138/3)
Mezar 37:
Ağız açıklığı güneydoğuya yönlendirilmiş ve taşla kapatılmış, iki dikey kulplu bu
pithosun içerisinde herhangi bir iskelete ya da buluntuya rastlanılmamakla birlikte, pithosun
800 Gürkan-Seeher 1991, 43. 801 Gürkan-Seeher 1991, 44. 802 Gürkan-Seeher 1991, 44. 803 Gürkan-Seeher 1991, 44. 804 Gürkan-Seeher 1991, 44.
dışında ve gövdenin yanında, 0,06X0,031m ölçülerinde taştan yapılmış bir topuz başı ya da
balta bulunmuştur.805 (Lev-138/4-5-6)
Mezar 38:
İçinde başının altında yastık olarak düz bir taş konmuş, sağa hoker pozisyonda
yatırılmış, göğsünün üzerinde açkılı, açık kahve renkli, omuz bölgesinde yarımay biçimli
kabartma bezemeli bir testi ile birlikte, bir çocuk iskeletinin bulunduğu bu pithos gömünün
ağzı güneydoğuya bakmakta ve taşla kapalıdır.806 (Lev-138/7-8-9)
Mezar 40:
Aynı yere daha sonra Mezar 72 olarak adlandırılan pithos gömünün yerleştirildiği bu
taş sandık mezar 1,80X1,10m ölçülerinde, içindeki yetişkin iskeletinin sağa hoker olarak
yatırıldığı ve başın güneydoğuya yönlendirildiği bir mezardır.807 (Lev-139/1) Mezar içinde,
leğen kemiğinin arkasında kırmızı renkli, gövdesinde dört adet üzeri delikli yumru bezeme
bulunan minyatür bir kap ile kol kemikleri hizasında ağız kısmı kırık bir testinin mezar
armağanı olarak bırakıldığı görülmüştür.808 (Lev-139/2-3)
Mezar 42:
Boyundan dikey iki kulplu, ağız açıklığı güneydoğuya bakan ve içindeki çocuk
iskeletinin sağa hoker durumda yatırıldığı bu pithos gömü içerisinde, iskeletin dizlerinin
önünde, kesik gaga ağızlı, omuz bölgesinde çapraz bezemelerin olduğu ve kulbu çapraz
tırtıklı bezemeli bir testinin parçalarının; iskeletin alın kısmında bulunan bakır/bronz bir
diademle birlikte mezar armağanı olarak bırakıldığı saptanmıştır.809 (Lev-139/4-5-6)
Mezar 43:
Dikdörtgen biçimli, 1,40X0,60m ölçülerindeki bu taş sandık mezarın içerisinde, elleri
yüzün önüne gelecek şekilde konulmuş, hoker durumda bir yetişkin iskeleti bulunmakta ve
iskeletin elinin önünde gri renkli, 0,082X0,042m ölçülerinde sap delikli bir taş balta ile
baltanın yanında bir testiye ait kırık parçalara rastlanılmıştır.810 (Lev-139/7-8)
805 Gürkan-Seeher 1991, 44. 806 Gürkan-Seeher 1991, 44. 807 Gürkan-Seeher 1991, 46. 808 Gürkan-Seeher 1991, 46. 809 Gürkan-Seeher 1991, 46. 810 Gürkan-Seeher 1991, 46.
Mezar 45:
İçerisinde sağa hoker olarak yatırılmış bir yetişkin iskeletinin bulunduğu 1,45X0,97m
ölçülerinde, dikdörtgen biçimli bu taş sandık mezarın içindeki iskeletin diz hizasında ağzı ve
kulbu bulunamayan bir testi ile arkada, sırt hizasında iki uzun kenarı da kesici, bakır/bronz bir
objenin mezar armağanı olarak bırakıldığı görülmüştür.811 (Lev-139/9-10)
Mezar 46A:
Altında bulunan taş sandık mezarı (Mezar 46B) fazlaca tahrip etmeden yerleştirilmiş
bu pithos gömünün üst kısmı tahrip olduğundan yarım olarak ortaya çıkarılabilmiştir. İçinde
iskelet olmamakla birlikte; açkılı, siyahımsı-kahve renkli, ağızdan kulplu, gaga ağızlı, boyun
kısmında kabartma bir şerit üzerinde çapraz kazıma bezemeler bulunan bir testi ile S profilli,
omuzda yumru bezemeler taşıyan, dışı kırmızı içi siyah renkli bir kasenin armağan olarak
bırakıldığı anlaşılmıştır.812 (Lev-140/1-2)
Mezar 46B:
Üzerindeki Mezar 46A’nın çokça tahrip etmediği, 2,23X1,40m ölçülerindeki trapezoid
biçimli bu taş sandık mezarın içerisinde yer alan kendi sağına hoker olarak yatırılmış yetişkin
iskeletinin ayak ucunda, siyah, iç bükey dipli, gaga ağızlı, boyun kısmında kabartma şerit
bezemeli, kulbunda çapraz kazıma bezemeler olan bir testi ile diz kısmında parçalanmış ve
eksik bir testi ile bezemeli bir ağırşak ortaya çıkarılmıştır.813 (Lev-140/3-4-5-6)
Mezar 47:
Güneydoğuya bakan ağız kısmı taş yerine karşılıklı iki tarafında kulbu diğer
taraflarında ise tutamakları bulunan el yapımı, kırmızı renkli, düz dipli büyükçe bir kase ile
kapatılmış olarak bulunan bu pithos gömü içerisinde bulunan pozisyonu belirsiz çocuk
iskeletinin yanında kurşundan kıvrıltılarak yapılmış bir yüzük bulunmuştur.814 (Lev-140/7-8-
9)
Mezar 50:
811 Gürkan-Seeher 1991, 46. 812 Gürkan-Seeher 1991, 46. 813 Gürkan-Seeher 1991, 46. 814 Gürkan-Seeher 1991, 47.
Kareye yakın biçimli ve içinde iskelete rastlanılmayan bu taş sandık mezarda ortaya
çıkarılan mezar armağanları, 0,097m uzunluğunda, topuz başlı, gövdesi delikli bir iğne;
bezemeli bir ağırşak ve kazı raporunda tanımlanmamış bir testidir.815 (Lev-141/1-2)
Mezar 52:
Bir pithos gömü olan bu mezar içinde kendi sağına doğru hoker durumda yatırılmış bir
çocuk iskeletinin göğüs kısmında bakır/bronz yapılmış, topuz başlı ve başın üzerinde kazıma
bezemeler bulunan, gövdesi delikli, 0,09m uzunluğunda bir iğne ile gümüş bir tel yüzük ve
tahrip olmuş durumda bir testi ortaya çıkarılmıştır.816 (Lev-141/3-4)
Mezar 55:
Çift dikey kulplu ve ağzı başka bir kap tarafından kapatılmış, güneydoğuya bakan bu
düz dipli pithosun dışı küçük taşlarla desteklenmiş olup, bu taşların üzerinde de taş sandık
mezarların üstünü örten yassı düz taşların benzeri bir taş yer almaktadır.817 Ellerin çene altına
konulduğu hoker durumunda, sağına yatırılmış iskeletin kafatası, ağzı kapatan kabın içinde
bulunmuş ve iskeletin karın bölgesinin önünde; in situ durumda, geniş ağızlı, sivri dipli,
gövdede dört yumru bezemesi bulunan, akıtacaklı, tek kulplu, boyun bölgesinde şerit halinde
bir yiv bulunan, siyah renkli minyatür bir testi ile siyahımsı-kahve rengi açkılı, akıtacağı kırık
bir diğer testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı belirlenmiştir.818 (Lev-141/5-6-7)
Mezar 60:
İçinde, pozisyonu tam olarak anlaşılamayan bir çocuk iskeleti bulunan, dışında ağzı
kapamakta kullanıldığı düşünülen bir diğer kabın yanında bulunan, ağız açıklığı
güneydoğuya bakan bu pithos gömüde mezar armağanı olabilecek kesik gaga ağızlı, çok iyi
açkılı, siyahımsı-kahve renkli, gövdesi yiv bezemeli, kulbu çapraz çentik bezemeli bir testi in-
situ durumda bulunmuştur.819 (Lev-141/8-9)
Mezar 69:
815 Gürkan-Seeher 1991, 47. 816 Gürkan-Seeher 1991, 47. 817 Gürkan-Seeher 1991, 47. 818 Gürkan-Seeher 1991, 47. 819 Gürkan-Seeher 1991, 47.
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan ve ağzı iki adet yarımay biçimli kulbu bulunan
büyük bir kase ile kapatılmış bu çift dikey kulplu pithos gömü içerisinde siyahımsı-kahve
renkli, açkılı, kesik gaga ağızlı bir testi ortaya çıkarılmıştır.820 (Lev-142/1-2)
Mezar 71:
Küçükhöyük mezarlık alanının en büyük gömülerinden biri olan bu mezarda
kullanılan pithosun ağız açıklığı yine güneydoğuya bakmakta, taşla kapatılmış ağzın hemen
altında, pithosun boyun bölgesinde, bütün boynu dolanan parmak baskı bezeme göze
çarparken, omuz bölgesinde dört dikey kulbu bulunan bu pithosun içerisinde, sağ tarafına,
hoker durumda yerleştirilmiş ve elleri çene altında birleştirilmiş bir yetişkine ait iskeletin
kafatasının önünde; iç bükey dipli, kesik gaga ağızlı, boyun kısmında yumru bezemesi olan,
ağız kenarından tek kulplu, kırmızı renkli bir testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı
görülmüştür.821 (Lev-142/3-4)
Buluntu açısından zengin bu pithos gömü içerisinde, iskeletin diz kısmında ve ayak
ucunda yukarıdakine benzer altı tane pişmiş toprak ve ayak ucunda bir adet olmak üzere
toplam yedi tane bezemeli ağırşak ile mezar toprağında parçalanmış ve tümlenemez halde yiv
bezemeli, siyahımsı-kahve renkli bir kabın parçalarının mezar armağanı olarak bırakıldığı
anlaşılmıştır.822 (Lev-142/5-6-7-8-9-10-11-12)
Mezar 74:
Biri diğerinden daha küçük iki pithosun ağız ağıza getirilmesi ile oluşturulan
güneydoğu-kuzeybatı yönelimli bu mezarın içinde yine sağa, hoker durumda bir yetişkine ait
iskelete rastlanmıştır.823 İçinde iskeletin bulunduğu büyük pithos, dört tarafından dikey
kulplu, düz dipli ve boyunlu bir pithosken, ağzı kapamakta kullanılan daha küçük ve geniş
ağızlı, düz dipli pithosun gövdesinde dikine tutamaklar bulunmaktadır.824 (Lev-143/1-2-3)
Mezar 80:
Yine farklı büyüklükte iki pithostan oluşan ve iskeleti barındıran pithosun ağız
açıklığının güneydoğu yönelimli olduğu, bu mezarda kullanılan pithoslardan büyük olanı, dört
tarafından yatay kulplu, boyunlu ve düz dipliyken, ağzı kapamakta kullanılan pithos, geniş
820 Gürkan-Seeher 1991, 50. 821 Gürkan-Seeher 1991, 50. 822 Gürkan-Seeher 1991, 50. 823 Gürkan-Seeher 1991, 50. 824 Gürkan-Seeher 1991, 50.
ağızlı, yine dört tarafından yatay kulplu ve düz dipli olup, mezar içindeki iskelete ait kemikler
sanki bilinçli olarak bastırılmışcasına pithosun dip kısmında ortaya çıkarılmıştır.825 (Lev-
143/4-5-6)
Mezar 81:
Güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu, 1,70X1,05m ölçülerindeki, dikdörtgen biçimli
bu taş sandık mezarın içinde kendi sağına hoker durumda yerleştirilmiş bir yetişkine ait
iskelet; yanında, gaga ağızlı, benzer ancak daha küçük boyda olanına Karataş-Semayük’te826
de rastlanan lentoid biçimli, boyundan tırtıklı kulplu ve siyah astarlı bir testi; benzerlerine
Yortan’da827 rastlanılan, omuz bölgesinde ip delikli tutamakları olan, üzeri çapraz insize
bezemelerle donatılmış ve bezemelerin içerisinde inkrüstasyon tekniğiyle yerleştirilmiş beyaz
bir madde bulunan, geniş ağızlı, iç bükey dipli ve açık kırmızı yer yer siyah renkli minyatür
bir kap ile yiv bezemeli ve bu bezemelerin içi yine inkrüstasyon tekniğiyle beyaz bir madde
ile doldurulmuş bir ağırşağa mezar armağanı olarak rastlanılmıştır.828 .829 (Lev-143/7-8-9-10)
Mezar 83:
İçindeki iskeletin yatırılış biçimi bakımından bazı farklılıklar içeren bu taş sandık
mezar, 1,25X0,85m ölçülerinde, güneydoğu-kuzeybatı yönelimli bir mezardır. Mezar
içerisindeki iskelet, kendi soluna hoker durumda yatırılmış olmakla birlikte gövdesinin üst
kısmı dorsal pozisyondayken alt kısım kıvrılarak hoker durumu verilmeye çalışılmış ve eller
kucakta birleştirilmiştir.830 (Lev-144/1)
İskeletin ayak ucunda minyatür boyda, basık gövdeli, kesik gaga ağızlı, kulbu ağzın
altından başlayıp gövdede sonlanan, kırmızı astarlı bir testi ile kalça hizasında, kulbu ve
boyun kısmı olduğu anlaşılan, yiv bezemeli, siyah renkli bir kaba ait parçalarla hemen bu
parçaların yanında, üzeri insize bezemeli ve bezemelerin içi beyaz bir madde ile doldurulmuş,
elipsoid biçimli bir ağırşak mezar armağanı olarak bırakılmıştır.831 (Lev-144/2-3-4)
Mezar 86:
825 Gürkan-Seeher 1991, 52. 826 Mellink 1964, 276. 827 Kamil 1982, 29-30. 828 Gürkan-Seeher 1991, 52. 829 Gürkan-Seeher 1991, 52. 830 Gürkan-Seeher 1991, 52. 831 Gürkan-Seeher 1991, 52.
Bir çocuğa ait iskeletin parçalarının bulunduğu bu pithos gömünün de ağız açıklığı
güneydoğuya bakmakta, pithosun sağ üst köşesinde oval dipli, kesik gaga ağızlı, ağız
kısmından kulplu, kırmızı astarlı bir minyatür testiye rastlanılırken, bunun yanı sıra bakır ya
da bronzdan yapılmış bir diademe ait, uç kısımları bulunamayan iki parça ortaya
çıkarılmıştır.832 (Lev-144/5-6)
Mezar 89-90:
Mezar 90 olarak adlandırılan ve 1,90X1,40m ölçülerindeki taş sandık mezarın
üzerinde; Mezar 89 olarak tanımlanmış, ve içinde kırmızı astarlı, s profilli, konik dipli, tek
kulplu minyatür bir kapla beraber gömülmüş bir çocuk iskeletine rastlanılan pişmiş toprak
çömlek gömü bulunmaktaydı.833 (Lev-144/7-8-10-11)
Güneydoğu-kuzeybatı olarak yönlendirilmiş bulunan Mezar 90’da ise kendi sağına
hoker olarak yatırılmış bir yetişkin iskeletinin yanında, kırmızı astarlı, akıtacaklı bir testi;
burma kulplu, gaga ağızlı, gövdede simetrik yerleştirilmiş yarım ay biçimli bezemelerin
olduğu, tek kulplu, yuvarlak dipli, kırmızı ve yer yer siyah renkli bir başka testi ile göğüs ve
diz arasındaki bölgede, bronz ya da bakırdan yapılmış başsız, delikli bir iğne; yassı uçlu
bakır/bronz bir yüzük; bakır ya da bronzdan yapılmış, iki yanı da keskin, ok ucu, bıçak veya
alınlık parçası ve biri bezemeli diğeri bezemesiz iki ağırşağın mezar armağanı olarak
bırakıldığı saptanmıştır.834 (Lev-144/9-12-13-14-15-16-17)
Mezar 91:
Güneydoğuya yönlendirilmiş bir ağız açıklığına sahip bu pithos gömünün içinde
sadece siyahımsı-kahve renkli, uzun boyunlu, bazı parçaları eksik, tek kulplu, gaga ağızlı bir
testi ortaya çıkarılmıştır.835 (Lev-145/1)
Mezar 93:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan bu pithos gömünün içinde sağ tarafına hoker
pozisyonda yerleştirilmiş bir yetişkine ait iskelet, sırt bölgesine bırakılmış kırmızımsı-siyah
renkli, gaga ağızlı, ağız kenarından tek kulplu minyatür bir testi ve iki yanı da keskin, bakır ya
da bronzdan yapılmış bir ok ucu veya bıçak ile birlikte bulunmuştur.836 (Lev-145/2-3)
832 Gürkan-Seeher 1991, 52. 833 Gürkan-Seeher 1991, 54. 834 Gürkan-Seeher 1991, 54. 835 Gürkan-Seeher 1991, 54. 836 Gürkan-Seeher 1991, 54.
Mezar 95:
Yuvarlak dipli, simetrik iki yatay kulplu ve iki tutamaklı, küçük bir pişmiş toprak
çömlek gömü olan bu mezarın boyutlarına dayanarak bir çocuk gömüsü barındırdığı
belirtilmektedir.837 Mezar içinde bulunan armağanların ilki, sonradan bulunacak olanlarla
beraber bir kolyenin parçalarının oluşturmakta olup, bu parça taştan yapılmış, delikli, insan
ayağı şeklinde bir kolye ucudur ve bunun etrafına sıralandığı düşünülen dört adet, bir
hayvana, olasılıkla bir köpeğe ait dişler diğer grubu oluşturmaktadır.838 (Lev-145/4-5) Burada
ortaya çıkarılan dişlerin bir köpeğe ait olabilme olasılığı, aynı bölgede yer alan Ilıpınar
kazılarında ortaya çıkarılan bazı çocuk ya da genç mezarındaki köpek iskeletlerini
anımsatmaktadır.839
Mezar 96:
Yine güneydoğu oryantasyonlu, ağız ağıza verilmiş, her ikisi de geniş ağızlı, dörder
dikey kulplu, çift pithostan oluşan bu pithos gömü içinde, elleri çenede birleştirilmiş, sağ
tarafına hoker olarak yatırılmış bir yetişkin iskeleti bulunduğu ve bu iskeletin sırt bölgesinde
ortaya çıkarılan, gaga ağızlı, ağızdan tek kulplu, kırmızı renkli bir testinin mezar armağanı
olarak bırakıldığı anlaşılmıştır.840 (Lev-145/6-7-8-9)
Mezar 98:
İçinde, kendi sağına hoker pozisyonda yatırılmış bir yetişkin iskeletinin yer aldığı bu
pithos gömü de güneydoğuya bakmakta olup, boyunda simetrik olarak iki dikey, iki yatay
kulba sahip bu pithosun ağzı taşla kapalıdır.841 (Lev-146/1-2) Bu gömüde mezar armağanı
olarak, kırık bir testi, iskeletin alın kısmında kırık bir bakır/bronz diadem ve pithosun dibinde
yiv bezemeli bir ağırşak ortaya çıkarılmıştır.842 (Lev-146/3-4)
Mezar 104:
Ağız ağıza verilmiş ve içine iskeletin sığabileceği büyüklükte olan, gövdesi, çapraz
çentik bezemeli, dört dikey kulplu, boyunlu ve düz dipli pithosun güneydoğuya baktığı, geniş
ağızlı, daha küçük, düz dipli, gövdede yumru bezemeli ve iki yatay kulplu olan kapak
837 Gürkan-Seeher 1991, 54. 838 Gürkan-Seeher 1991, 54. 839 Roodenberg 2003, 303. 840 Gürkan-Seeher 1991, 54. 841 Gürkan-Seeher 1991, 54. 842 Gürkan-Seeher 1991, 54 ve 56.
pithosunun kuzeydoğu yönelimli olduğu bu mezarın dışında rastlanılan, kırmızı astarlı,
küresel gövdeli, tek kulplu, akıtacaklı testi ile mezar içindeki bir ağırşağın mezar armağanı
olarak bırakıldığı saptanmıştır.843 (Lev-146/5-6-7-8-9)
Mezar 105:
İçindeki yetişkin iskeletinin kendi sağına hoker pozisyonda konulduğu, güneydoğu-
kuzeybatı yönelimli, 1,40X0,70m ölçülerindeki, dikdörtgen biçimli bu taş sandık mezarın
içindeki iskeletin ayak ucunda siyahım açkılı, uzun boyunlu, kesik gaga ağızlı bir testi ortaya
çıkarılmıştır.844 (Lev-146/10-11)
Mezar 106:
Dört dikey kulplu, güneydoğuya bakan ağzı taşla kapalı bu pithos gömünün içerisinde,
sağ tarafına hoker olarak yatırılmış bir yetişkin iskeleti, ayak ucuna mezar armağanı olarak
bırakılan, siyahımsı-kahve renkli, uzun boyunlu, basık gövdeli, boynun gövdeyle birleştiği
yerde şerit halinde yatay kabartma bezemesi bulunan, tek kulplu, kesik gaga ağızlı testiyle
birlikte ortaya çıkarılmıştır.845 (Lev-146/12-13-14)
Mezar 107-108:
İçindeki yetişkin iskeletinin kendi soluna hoker olarak yatırıldığı, 1,40X0,80m
ölçülerindeki, güneydoğu-kuzeybatı yönelimli bu taş sandık mezarın içinde herhangi bir
buluntu ele geçmemekle birlikte, bu mezarın hemen altında bulunan ve tahrip olduğu için,
ağız açıklığının güneydoğuya bakması dışında hakkında çok fazla bilgi edinilemeyen Mezar
107’nin buluntuları ile Mezar 108’in buluntuları arasında bir karışıklık söz konusudur.846
(Lev-147/1-2)Aşağıda kısaca incelenecek buluntular her iki mezara da ait olabilir.
Mezar 108’in dışında bulunan açkılı, siyahımsı-kahve renkli, akıtacaklı, boyunda
yumru bezemelere sahip, tek kulplu testi; bronz ya da bakırdan yapılmış, 0,067m uzunluğunda
kırık bir iğnenin bulunuş yerleri itibarıyla Mezar 107’ye de ait olabileceği konusunda şüpheler
varken, Mezar 108’deki iskeletin göğüs hizasında bulunan küresel başlı, başın hemen altında
iki sıra halinde küçük yumru bezemelerden oluşan şeritlerin bulunduğu, delikli, 0,117m
843 Gürkan-Seeher 1991, 56. 844 Gürkan-Seeher 1991, 56. 845 Gürkan-Seeher 1991, 56. 846 Gürkan-Seeher 1991, 56.
uzunluğundaki, bakır veya bronzdan yapılmış iğnenin ait olduğu mezar konusunda herhangi
bir şüphe bulunmamaktadır.847 (Lev-147/3-4-5)
Mezar 113A-B:
Küçükhöyük mezarlık alanındaki bir diğer ilgi çekici mezar olan Mezar 113A, pithos
gömü olup, bir taş sandık mezar olan Mezar 113B’nin içerisinde yer almaktadır. Geniş ağızlı,
dört dikey kulplu bu pithosun içerisinde kendi sağına hoker durumda yatırılmış bir çocuğun
iskeleti ve bu iskeletin diz ve sırt kısımlarında; birincisi kahve renkli, gövdede kabartma şerit
bezemenin olduğu, tek kulplu bir minyatür fincan ve ikincisi; içi kahverengimsi-siyah, dışı
kırmızı, dışa dönük ağız kenarlı, tek kulplu, kase formlu iki kabın mezar armağanı olarak
bırakıldığı saptaması yapılmıştır.848 (Lev-147/6-7-8-9)
Mezar 124:
Dört tarafında yatay kulplu, düz dipli, boyunlu, güneydoğuya bakan ağzı açıklığının
taşla kapatılmış olduğu bu pithos gömü içerisinde, kendi sağına hoker durumda yerleştirilmiş,
elleri yüzünün önüne gelecek şekilde konulmuş bir yetişkin iskeleti bulunmakta olup,
iskeletin ellerinin önünde açkılı, siyahımsı-kahve renkli, boyun kısmı kırık bir testi ile testinin
hemen yanında taştan yapılmış, yuvarlak ve ortası delik, olasılıkla bir ağırşak, balta ya da
topuz başı olabilecek obje ve iskeletin alın kısmında da uçları delik, ortasında kabartma
bezemeler olan, altından bir diademin bulunduğu görülmüştür.849 (Lev-147/10-11-12-13-14)
Mezar125:
Bir pithos gömü olan ve ağzı açıklığı güneydoğuya bakan bu mezarın içinde, kendi
sağına hoker pozisyonda yatırılmış bir çocuk iskeletinin yanında yivli bir kaba ait parçalar,
bakır/bronz, kırık bir diadem ile yine bakır veya bronzdan yapılmış spiral biçimli iki adet
yüzüğe rastlanılmıştır.850 (Lev-148/1-2-3-4)
Mezar 126:
Güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu bu taş sandık mezarın içinde herhangi bir iskelet
kalıntısına rastlanılmamış olmakla birlikte, açkılı, siyahımsı-kahve renkli, ağız kenarından
kulplu, oval gövdeli, sivri dipli, akıtacaklı, boyun kısmında kabartma halinde yapılmış şerit
847 Gürkan-Seeher 1991, 56. 848 Gürkan-Seeher 1991, 58. 849 Gürkan-Seeher 1991, 58. 850 Gürkan-Seeher 1991, 60.
bir panel üzerinde çentik bezemelerin olduğu ve gövde kısmında dört yanda birer yumru
bezemeye sahip bir testiyle; siyah renkli, geniş ağızlı, gövdesinde yumru bezemeler olan,
minyatür bir kabın mezar armağanı olarak bırakıldığı anlaşılmıştır.851 (Lev-148/5-6-7)
Mezar 144:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan bu pithos gömü içerisinde, kırmızımsı-siyah renkli,
gaga ağızlı, ağızdan tek, burma kulplu, küresel gövdeli bir testi ile Küçükhöyük mezarlığı için
ünik olan, 0,026m boyunda, kıvrılarak silindir haline getirilmiş, boru biçimli, bakır ya da
bronz obje ortaya çıkarılırken, herhangi bir iskelet kalıntısına rastlanılmamıştır.852 (Lev-
148/8-9)
Mezar 148:
Yine ağız ağıza getirilmiş iki pithostan oluşan bu gömüde kullanılan büyük pithos,
dört yatay kulplu, düz dipli ve boyunluyken, bu pithosun güneydoğuya bakan ağız açıklığını
kapatan küçük bir pithos ya da büyükçe bir çömlek olarak nitelenebilecek kabın geniş ağızlı
ve yuvarlak dipli olduğu saptanmıştır.853 (Lev-148/10-11)
Sola hoker olarak yatırılmış iskeletin elleri sol dizin üzerinde olup, ellerin hizasında
kırmızı renkli, akıtacaklı, tek kulplu bir testi ve bezemesiz bir ağırşağın mezar armağanı
olarak bırakıldığı gözlenmiştir.854 (Lev-148/12-13)
Mezar 149:
Beş adet düzgün taştan yapılmış, dikdörtgen biçimli, 1,44X0,90m ölçülerindeki,
güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu bu taş sandık mezarın içinde, sağa hoker olarak
yatırılmış bir yetişkine ait iskelet ve bu iskeletin dizleri hizasında; kırmızı renkli, kesik gaga
ağızlı, uzun boyunlu, ağız kenarından başlayan tek kulplu, küresel gövdeli ve gövdesinde beş
adet yumru bezeme taşıyan bir testiyle, bu testinin hemen yanında mavimsi-gri renkli bir taş
baltaya rastlanılmıştır.855 (Lev-149/1-2-3)
Mezar 150:
851 Gürkan-Seeher 1991, 60. 852 Gürkan-Seeher 1991, 62. 853 Gürkan-Seeher 1991, 62. 854 Gürkan-Seeher 1991, 62. 855 Gürkan-Seeher 1991, 62.
1,35X0,85m ölçülerinde, ovale yakın biçimli, güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu bu
taş sandık mezarın içerisinde, sağa hocker pozisyonda yatırılmış bir yetişkin iskeleti,
kafatasının hemen arkasında, kırık bir testi ile alın kısmında, uçları delik, kenarları kabartma
bezemeli bakır ya da bronzdan yapılmış bir diadem ve el hizasında gri-yeşil bir taş balta ile
birlikte gömülmüş olarak bulunmuştur.856 (Lev-149/4-5-6)
Mezar 152:
Güneydoğuya bakan ağız kısmı taşla kapalı bu pithos gömünün en ilgi çekici yanı,
sağa hoker pozisyonda yatırılmış iskeleti barındıran pithosun dip kısmının olmaması ve bu dip
kısmın, geniş ağızlı, düz dipli, büyükçe bir kap ile tamamlanmasıdır.857 (Lev-149/7-8-9)
Bunun yanı sıra iskeletler üzerine yapılan antropolojik incelemede 60 yaşlarındaki bir
erkeğe ait bu iskeletin kafatasında oluk açma (grooving) tekniği ile yapılan bir trepanasyon
uygulamasının bulunduğu saptanmıştır.858 Burada uygulanan trepanasyonun bir hastalık
neticesinde iyileştirme amaçlı yapılmış olabileceği şüphesi bulunmakla birlikte;
trepanasyonun ense bölgesinde olması, operasyonun birey öldükten sonra ritüelistik
nedenlerle de yapılmış olabileceği düşüncesini akla getirmiştir.859 (Lev-149/10)
Mezar 154:
Ağzı taşla kapalı ve güneydoğuya yönlendirilmiş bu pithos gömünün üzerindeki taştan
örtü kaldırılırken, taşların arasında ve pithosun boynuna dayalı durumda, kırmızı renkli,
açkılı, gaga ağızlı, küresel gövdeli, düz dipli, ağızdan tek kulplu bir testiye rastlanılmış;
mezarın içerisinde ise, kendi sağına hoker durumda yatırılmış iskeletin yanında bir adet,
bezemesiz ağırşak ortaya çıkarılmıştır.860 (Lev-150/1-2)
Mezar 155:
1,65X1,05m ölçülerindeki bu taş sandık mezar içerisinde, kendi sağına hoker durumda
yatırılmış, baş kısmı güneydoğuda olması gerekirken, sadece belden aşağısı bulunabilmiş bir
yetişkin iskeletinin ayak ucunda; yiv bezemeli bir kabın parçaları ve düz ağız kenarlı, uzun
856 Gürkan-Seeher 1991, 62. 857 Gürkan-Seeher 1991, 62. 858 Güleç-Açıkkol 2001, 73. 859 Güleç-Açıkkol 2001, 74. 860 Gürkan-Seeher 1991, 64.
boyunlu, küresel gövdeli, kazıcıları tarafından Suriye şişeleri ile karşılaştırılan minyatür bir
kurşun şişe ortaya çıkarılmıştır.861 (Lev-150/3-4)
Mezar 158:
Boyun kısmında parmak baskı bezemeyle bir şerit yapılmış, ağız açıklığı güneydoğuya
bakan, çift yatay kulplu, içindeki iskelet kendi sağına hoker durumda yerleştirilmiş ve
iskeletin diz hizasında, açkılı, kırmızı astarlı, omuzda yumru, boyun kısmında da yatay yiv
bezemeye sahip, kesik gaga ağızlı, burma kulplu bir testiyle, bu testinin yanında yiv bezemeli
bir ağırşağa rastlanılan bu pithos gömü, bu türden mezarlar içerisindeki en büyüklerinden
birisidir.862 (Lev-150/5-6-7)
Mezar 161:
Yuvarlak dipli, iki yatay kulplu bir çömlek ile ağzı kapatılmış durumda bulunan
güneydoğu oryantasyonlu bu pithos gömüde kullanılan ana pithos, geniş ağızlı, düz dipli olup,
mezar içinde, kendi soluna, hoker durumda yatırılmış bir çocuk iskeleti ve bu iskeletin diz
hizasında, kırmızı renkli, ip delikli, tutamaklara sahip, küresel gövdeli ve geniş ağızlı
minyatür bir kap ile, ayak ucunda tahrip olmuş bir testi bulunmuştur.863 (Lev-151/1-2-3)
Mezar 162:
Dikdörtgen biçimli, güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu, bu taş sandık mezar içinde,
kendi soluna hoker durumda yatırılmış bir iskelet ve bu iskeletin yanında, ayak ile kalça
arasında, siyah renkli, uzun boyunlu, kesik gaga ağızlı, ağızdan tek kulplu, boyun kısmında
iki adet yumru bezemesi olan ve boyundan omuza geçiş kısmında kabartama bir şerit
içerisinde çapraz çentik bezemelerden oluşan bir süslemeye daha sahip testiye
rastlanılmıştır.864 (Lev-151/4-5)
Mezar 163:
Doğu-güneydoğu yönünde yerleştirilmiş bu taş sandık mezarın içerisinde, boyunda
yumru bezemesi olan, kulplu, kesik gaga ağızlı bir testi parçasıyla, kırmızı astarlı, S profilli,
861 Gürkan-Seeher 1991, 64 ve 88. 862 Gürkan-Seeher 1991, 64. 863 Gürkan-Seeher 1991, 64. 864 Gürkan-Seeher 1991, 64.
oldukça yüksek kulplu, iç bükey dipli bir kabın mezar armağanı olarak bırakıldığı
görülmüştür.865 (Lev-151/6-7-8)
Mezar 164:
Karşılıklı iki kabın ağız ağıza getirilmesi ile oluşturulan bu pithos gömü de
güneydoğuya bakmakta olup, kapak olarak kullanılan kabın yarım ay biçimli tutamakları
varken, içinde sağa hoker durumda bir iskelet bulunan esas pithos, düz dipli, boyunlu, iki
yatay kulpludur ve içindeki iskeletin dizlerinin dibinde siyah renkli, basık gövdeli, çekilerek
uzatılmış gaga ağızlı, burma kulplu, boyunda kabartma bezemeli bir testi mezar armağanı
olarak bırakılmıştır.866
Mezar 169:
Yine çift pithostan oluşan bu gömüde kullanılan ilk pithos; düz dipli, boyunlu, iki
yatay kulplu ve güneydoğuya bakan ağız açıklığına, geniş ağızlı, yuvarlak dipli diğer kabın
yerleştirildiği bir pithostur ve içinde bir iskelete rastlanmazken, siyahımsı-kahve renkli, ağız
kısmı kırık, boyunda kabartma şerit panel içerisinde çentik bezemeli, tek kulplu bir testi; üst
uca yakın deliği olan bakır/bronz bir iğne ile bezemesiz bir ağırşağın mezar armağanı olarak
bırakıldığı saptanmıştır.867 (Lev-151/9-10-11-12-13)
Mezar 171:
Ağız açıklığı güneydoğuya bakan bu pithos gömü içerisinde iskelete rastlanmazken,
ağzının daha küçük bir kap ile kapatıldığı görülmüş ve içerisinde kırmızı renkli, ağız altından
burma kulplu, gaga ağızlı bir testiyle, üzerinde iki yumru bezeme ile boyun kısmında bir yiv
bulunan, kırmızı renkli minyatür bir kabın ve bakır ya da bronzdan yapılmış bir yüzüğün
mezar armağanı olarak bırakıldığı gözlenmiştir.868 (Lev-152/1-2-3-4)
Mezar 178:
Küçükhöyük mezarlığı içerisinde ağız açıklığı doğu ya da güneydoğudan farklı bir
yöne bakan tek gömü olan bu pithos mezarda, taşla kapatılan ağız açıklığı kuzeydoğuya
bakmakta ve Mezar 152’dekine benzer biçimde bu mezarda kullanılan pithosun dip kısmı
865 Gürkan-Seeher 1991, 64. 866 Gürkan-Seeher 1991, 66. 867 Gürkan-Seeher 1991, 66. 868 Gürkan-Seeher 1991, 66.
olmadığı için bu kısmı yuvarlak dipli, iki yatay kulplu bir çömlekle kapatılmıştır.869 (Lev-
152/5-6-7)
Dört adet dikey kulba sahip bu pithosun içerisinde, kendi soluna yatırılmış bir yetişkin
iskeleti, ağız açıklığının tersine kafatası güneydoğuya gelecek şekilde, hoker durumda
yatırılmış olup, iskeletin diz hizasında, kırmızı renkli, açkılı, küresel gövdeli, ağızdan tek
kulplu, kesik gaga ağızlı, boyunda kabartma şerit, gövdede hilal biçimli kabartma
bezemelerle, bu hilal biçimli bezemenin altında gövdeye bastırılarak yapılmış çukur
bezemeler ve bütün gövdeyi çepeçevre dolaşan zik zak yiv bezemeleri olan bir testi ortaya
çıkarılmıştır.870 (Lev-152/8)
Mezar 179:
Bir pithos gömü olan ve taşla kapatılmış ağzı güneydoğuya bakan bu mezar içerisinde,
bir çocuğa ait olabilecek iskelet parçalarına rastlanmış olup, bunların yanında, siyah astarlı,
kesik gaga ağızlı, iç bükey dipli, basık gövdeli bir testiyle; kol kemikleri civarında spiral
biçimli, bakır/bronz bir bilezik bulunmuştur.871 (Lev-152/9-10)
Mezar 183:
Güneydoğu-kuzeybatı oryantasyonlu bu mezarın ilgi çekici niteliği; ya ikinci kullanım
için ya da eğer tek kullanımlıksa, bu kullanımda mezar armağanlarının yerleştirilebileceği ayrı
bir bölmenin içerisine eklenmiş olduğu bir taş sandık mezar olmasıdır.872 (Lev-151/11)
1,09X0,70m ölçülerindeki bu mezarda bulunan ayrı bölümün içinde hayvan
kemikleriyle beraber, kırmızımsı-siyah renkli, ağız kısmı kırık, kulbunda çentik bezeme olan,
küresel gövdeli uzun boyunlu, bir testinin mezar armağanı olarak bırakıldığı saptanmıştır.873
(Lev-152/12)
Mezar 194:
Güneydoğuya bakan ağzı açıklığı taşla kapalı, şişkin karınlı, düz dipli, yatay kulplu bu
pithos gömünün içerisinde ikinci kullanımda yerleştirilmiş, yatay kulplu, yuvarlak dipli daha
869 Gürkan-Seeher 1991, 68. 870 Gürkan-Seeher 1991, 68. 871 Gürkan-Seeher 1991, 68. 872 Gürkan-Seeher 1991, 68. 873 Gürkan-Seeher 1991, 68.
küçük bir çömlek içerisinde hoker durumda bir çocuk iskeleti bulunmaktadır.874 (Lev-153/1-
2-3)
Büyük pithosun gerçek sahibi ise bir yetişkinken, yine pithosun en dibine doğru,
kuzey-güney doğrultusunda, sağa hoker pozisyonda yatırılmış bir diğer çocuk iskeletine
rastlanması bu mezarın üç kez kullanılmış olabileceğini akla getirmektedir.875
Mezar 196:
Güneydoğuya bakan bu pithos gömü içerisinde bir çocuğa ait kemik kalıntılar ve
dişlerle birlikte, iki adet bakır ya da bronzdan yapılmış yüzük ve yedi tane bakır/bronz boncuk
ile disk şeklinde bir taş ve üç hayvan dişinden oluşan bir kolye ortaya çıkarılmıştır.876 (Lev-
153/4-5-6)
Küllüoba:
Küllüoba Höyüğü Eskişehir İli, Seyitgazi İlçesi sınırları içinde, Yenikent Köyü
yakınında, Seyitgazi-Yenikent karayolunun 200 m. sağında yer almakta olup 250x150m
ebadında ve ova seviyesinden yüksekliği 10m kadardır.877
Höyükte T.Efe tarafından sürdürülen kazı çalışmaları sırasında güney konisinin
doğusundaki AA 18 ve AA 19 açmalarında, açmanın güneybatısına yakın kesimde, içi taş
örülü çukurun altına gelen yerde, bir çukur içinde iki iskelet ve bir kafatası yanlarında ölü
armağanı bir kap ile birlikte ele geçirilmiş ve bu intramural gömüler kazıcısı tarafından ETÇ
III olarak tarihlenmiştir.878
Lagina/Yarbaşı Mevkii:
İl:Muğla
İlçe:Yatağan
Konum ve Buluntular:
Muğla ili, Yatağan İlçesi, Turgut Köyü yakınlarındaki Lagina kazıları sırasında 1969
yılında, kazılarda nekropollerin aranmasına ağırlık verilmesi sonucu, antik kentin 1-2km
doğusundaki Yarbaşı Mevkii’nde Erken Tunç Çağına ait bir nekropol alanı saptanmıştır.
Yarbaşı Mevkii, Lagina antik kentinin yer aldığı arazinin, Çine Çayı vadisine doğru alçalan ve
874 Gürkan-Seeher 1991, 70. 875 Gürkan-Seeher 1991, 70. 876 Gürkan-Seeher 1991, 70. 877 Efe 2005a, 29. 878 Efe 2005a, 35.
yarımadalar şeklinde çıkıntı yapan burunlardan birinin düzlüğü üzerinde bulunmaktadır.879
Oldukça geniş bir alana yayıldığı düşünülen nekropolün gerçek ölçüleri saptanamamıştır.
Yüzeyden 0,40-0,50m derinlikte bulunan pithos mezarlar ise yoğun tarımsal faaliyet
nedeniyle oldukça tahrip olmuştur. Pithoslar yana yatmış vaziyette ve yassı bir taşla
kapatılmış olan ağızları genellikle doğuya bakmakta, boyları 1.75m ve genişlikleri 1.10
metreyi bulmaktadır.880 İçlerinde hemen hiç iskelet ve buluntu ele geçmeyen pithos
mezarların bazılarında ortaya çıkarılabilen iskeletlerden anlaşıldığı kadarıyla iskeletlerin çoğu
küçük yaştaki çocuklara aittir ve bazı pithoslara birden çok iskelet konmuştur.881 Aynı
yerleşim TAY-IVb’de “Turgut/Lagina” adıyla geçmektedir.882
Malüyük:
İl:Eskişehir
İlçe:Alpu
Konum ve Buluntular:
Eskişehir’in Alpu ilçesi Bozan köyünün 4km kuzeydoğusundaki bu höyüğün yüzeyi
tarımdan dolayı büyük tahribata uğramıştır. Efe’nin bildirdiğine göre civarda yapılan
gözlemler sonucu saptanan büyük çanak çömlek parçaları ve insan iskeleti kalıntıları burada
bir Erken Tunç Çağı II höyüğü ve mezarlığının bulunduğuna işaret etmektedir.883 (Lev-153/7-
8-9)
Mandıraköy/Yeniköy:
İl:Balıkesir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Balıkesir il merkezinin güneydoğusunda, Kepsut'un güneyinde, Simav Çayı'nın
kollarından bir derenin yakınında ve Ovabayındır mezarlığının 10km güneydoğusundaki bu
buluntu yerinde (olasılıkla pithos gömü tipinde) bir mezar bulunduğu Akurgal tarafından
bildirilmiştir.884 French tarafından gerçekleştirilen Batı Anadolu Bölgesi yüzey araştırmasında
tekrar incelenerek Erken Tunç Çağı II olarak tarihlenen bu mezarın bulunduğu alan Batı
879 Boysal 1979, 389. 880 Boysal 1979, 390. 881 Boysal 1979, 390. 882 TAY-IVb, Turgut/Lagina 883 Efe 1996, 135. 884 Akurgal 1958, 157; Bittel 1955, 113.
Anadolu Erken Tunç Çağı II yerleşim yerleri arasında gösterilmektedir.885 Genellikle
Ovabayındır, Babaköy ve Yortan ile beraber anılan ve sadece bu bölgenin prehistoryası
hakkında yazılan makalelerden yola çıkarak, yüzey araştırması yapmadan konu hakkında fikir
yürüten birçok araştırmacı bu nedenle özellikle Ovabayındır ile Mandraköy’ü birbirine
karıştırmaktadır.
Menye: (?)
İl:Manisa
İlçe:Kula
Konum ve Buluntular:
Manisa ili, Kula ilçesi yakınlarındaki Menye Köyü’nde, köylüler tarafından müzeye
getirilen Erken Tunç Çağı kaplarının, köy yakınlarındaki tahrip olmuş bir mezarlık alanından
geldiği rapor edilmiştir.886 Hakkında başka herhangi bir bilgi bulunmayan bu yerin
ekstramural bir mezarlık alanı olabileceği yorumunu yapmak olasıdır. Aynı yer TAY-IVb’de
“Kula” adıyla geçmektedir.887
Metropolis/Otoyol/ Kabacakırı:
İl:İzmir
İlçe:Torbalı
Konum:
İzmir ili, Torbalı ilçesi, Yeniköy yakınlarındaki Metropolis antik kentinin 3km
güneyinde, Kabacakırı Mevkii’nde 1973 yılında Recep Meriç tarafından saptanarak kazısı
yapılan bir Erken Tunç Çağı mezarlık alanıdır.888
Tarihleme:
Burada gerçekleştirilen kurtarma kazısı sırasında ortaya çıkarılan mezar ve mezar
armağanlarından yola çıkılarak Erken Tunç Çağı I veya II evresine tarihlendiği kazıcısı
tarafından belirtilmektedir.889
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos, taş sandık mezar.
885 French 1969b, 41-98. 886 Mellink 1965b, 141. 887 TAY-IVb, Kula 888 Meriç 1982, 43. 889 Meriç 1982, 43-44.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker (?), inhumasyon
3- Açıklama:
Burada yapılan kurtarma kazısı sonucunda Erken Tunç Çağı’na ait ikisi pithos, diğer
ikisi de taş sandık mezar olmak üzere toplam dört adet mezar ortaya çıkarılmış ve aynı alanda
başka mezarların da olabileceği düşünülerek, Kabacakırı’nın çevredeki Arapkahvesi ve
Sinektepe höyüklerinde yaşayanlarca kullanılan ekstramural bir mezarlık alanı olabileceği
sonucuna varılmıştır.890
Ortaya çıkarılan iki pithos gömüden ilki Pithos A, diğeri Pithos B olarak
adlandırılmıştır. (Lev-154/1-2) Bu adlandırmaya göre açıklanacak olursa; Pithos A, ağız kısmı
doğuya bakan, 1,65m boyunda, 0,67m karın çapına sahip, üzerindeki tahribat nedeniyle ağız
kısmı bulunamayan, ancak ağzını örttüğü düşünülen taş plakanın in situ olarak ortaya
çıkarıldığı, içindeki iskelete ait kemiklerin karışık halde olması nedeniyle iskeletin pozisyonu
belirlenemeyen bir gömüdür.891 Bu mezarda ortaya çıkarılan keramik kırıkları kazıcısı
tarafından Erken Tunç Çağı’na tarihlendirilmektedir. Bunun yanı sıra, aynı yerden çıkarıldığı
ve civarda yaşayanlarca Efes Müzesine bağışlandığı belirtilen deve tüyü renkli, gaga ağızlı,
0,115m boyunda olan ve benzerlerine Troia, ve Beycesultan’ın Erken Tunç Çağı katlarında
rastlanan minyatür bir testinin de varlığı bildirilmektedir.892
Pithos B olarak adlandırılan diğer pithos gömü, 1,45m boyunda, 0,67m karın çapına
sahip, Pithos A’ya göre daha sağlam durumda, doğuya bakan ağız kısmına konulan taşın
parçalar halinde mezarın önünde ortaya çıkarılabildiği, içerisindeki iskeletin konumu tam belli
olmayan ve içinde bulunan bronz bir iğne ile keramik kırıkları kazıcısı tarafından Erken Tunç
Çağı’na tarihlenen bir pithos gömüdür.893 (Lev-154/1-2) Bu mezarda da daha önce ortaya
çıkarılarak Efes Müzesi’ne bağışlanmış, gaga ağızlı, açkılı, siyahımsı-gri renkli kırık bir testi
bulunmaktadır.
Taş sandık mezar olarak tanımlanabilecek iki mezardan biri oldukça dağılmış ve tahrip
olmuş durumdadır. Bu mezarları, yayınında önce taş plaka mezar (plattengräber) olarak
tanımlayan Meriç daha sonra yaptığı tanımlarda bu mezarları Kyklad mezarları ile
karşılaştırarak taş sandık mezar terimini kullanmayı tercih etmiştir.894 (Lev-154/3)
890 Meriç 1982, 47. 891 Meriç 1982, 43. 892 Meriç 1982, 43. 893 Meriç 1982, 44. 894 Meriç 1982, 45-47.
Her iki mezarda pithos mezarların yaklaşık 200-250m kuzeybatısında, doğu-batı
yönelimli olarak bulunmuş olup, sağlam olanının dört büyük taş ile çevrelenen bir dikdörtgen
şeklinde olduğu anlaşılmıştır.895 Hasarlı olan mezardan yine daha önce civarda yaşayanlarca
çıkarıldığı söylenen ve 0,13m boyunda, çift kulplu, kızıl-kahve renkli bir vazo Efes Müzesine
bağışlanmıştır.896
Meriç, Kabacakırı’nda ortaya çıkarılan taş sandık mezarları, ekstramural oluşlarından
da yola çıkarak Orta ve Doğu Anadolu yerine Kykladlar ile ilişkilendirmekte, ancak Kyklad
mezarlarında görülmeyen doğu-batı yönlendirme olgusunun yerel bir adet olarak Batı
Anadolu’daki mezarlarda uygulandığını, buna karşın Kyklad mezarlarında yön birliğinin
olmadığını belirterek, giriş bölümünde belirtildiği ve bir sonraki bölümde açıklanacağı gibi
yerel adetlere vurgu yapmaktadır.897
Mezarüstü Tepe: (?)
İl:İzmir
İlçe:Kemalpaşa
Konum ve Buluntular:
Manisa/Spil Dağı’nın güney eteklerinde, Çambel Köyü yakınlarında, İzmir-Ankara
karayolu kuzey kenarına bitişik akaryakıt istasyonunun istinat duvarının yapımı sırasında
ortaya çıkan ve Ulucak kazısı bağlamında yapılan yüzey araştırmaları sırasında saptanan
tahrip olmuş iki pithos mezar, burada bir Erken Tunç Çağı ekstramural mezarlık alanının
olabileceğine işaret etmektedir.898 Pithos mezarların bulunduğu yere kuş uçumu 500m
uzaklıkta Nemrut Höyük olarak bilinen ve Meriç tarafından saptanan höyükte, Geç Neolitik
Çağ’dan Antik döneme kadar yerleşildiğinin saptanmış olması,899 buradaki mezarların
Nemrut Höyük ile ilişkili olabileceğini akla getirmektedir. Arazide görülen kırık pithos
parçaları Yortan pithoslarını andırmakta ve bu nedenle buradaki mezarlığın Erken Tunç
Çağı’nda kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.
Murdigan/Mordoğan:
İl:İzmir
İlçe:Karaburun
895 Meriç 1982, 45-46. 896 Meriç 1982, 46. 897 Meriç 1982, 46. 898 Altıner 1997, 227. 899 Meriç 1988, 387.
Konum ve Buluntular:
“İzmir il merkezinin kuzeybatısında, Murdigan Köyü'nün çevresindedir. Buluntu yeri
tam bilinmemektedir. Troya I evresine ait yerleşme içi bir mezar bulunduğu
belirtilmektedir.900 K.Bittel ise aynı yeri Maldovan/Murdugan adları ile tanımlanmakta,
Yortan Kültürü çerçevesinde bir mezarlık yeri olduğunu belirlemektedir.901 Bazı yayınlarda
ise Murdoğan olarak geçmektedir. Bossert tarafından buradan bulunduğu iddia edilen Yortan
tipinde, biri üçlü tuzluk şeklinde iki kap yayınlanmıştır.902 Bu kapların nerede saklandığı
bilinmemektedir.” (Lev-155/1)
Yukarıda yazılı olan ve Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY-IV) çalışmasından
alınan bilgiler doğrultusunda tarafımdan yapılan araştırmada Murdigan adlı höyüğün yeri
saptanmıştır. Bugün İzmir’in Karaburun ilçesine bağlı Mordoğan beldesi iskelesinin denize
uzanan güney ucunda kalan ve üzerinde büyük bir turistik tesis (Aras Otel) ve yazlık evler
bulunan mevkiide belde belediyesinin yapmış olduğu alt yapı çalışmaları sırasında açılan
kanallarda bulunan Erken Tunç Çağ malzemeleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde burasının
Murdigan Höyük olduğunu kanıtlamaktadır.903 Ancak, çevrede yapılan araştırmalarda
herhangi bir mezarlık alanının izine rastlanılmamıştır. Bu nedenle sözü edilen Troia I ile
çağdaş mezarın tekil bir buluntu olduğu ileri sürülebilir. Aynı buluntudan Mudurgan
buluntusu olarak Akurgal da söz etmekte ancak herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır.904
Müsgebi: (?)
İl:Muğla
İlçe:Bodrum
Konum ve Buluntular:
Arkeoloji literatüründe daha çok, Y.Boysal tarafından ortaya çıkarılan Myken
mezarlığı905 ile tanınan Bodrum Yarımadası’ndaki Müsgebi; Bodrum ilçesinin
güneybatısındaki küçük bir koyda yer almaktadır. Burada 1963 yılında Vermeule tarafından
yapılan araştırmalar sırasında köylülerin sulama için açtıkları kuyulardan, 9-10m derinlikten
çıkarılan ETÇ çanak çömleği arasında yer alan pithos parçaları, araştırmacı tarafından burada
olduğu düşünülen küçük bir ETÇ yerleşiminin mezarlık alanından gelen pithos parçaları
900 TAY-IVb, Murdigan 901 Bittel-Steward 1939-41, 25. 902 TAY-IVb, Murdigan 903 Burada saptanan malzeme Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi Pınar Pınarcık tarafından hazırlanan yüksek lisans tezinde yayınlanacaktır. 904 Akurgal 1945, 4. 905 Akyurt 1998, 29-34.
olarak değerlendirilmiştir.906 Ancak Vermeule’nin kendisinin de belirttiği gibi burada
herhangi bir iskelet kalıntısının bulunmamış olması907 bu savı çürütürken, Boysal’ın kazmış
olduğu geç dönem mezarların varlığı, yörede daha fazla araştırma yapılmasının gerekliliğini
ve belki de burada gerçekten bir ETÇ mezarlığının da bulunabileceğini akla getirmektedir.
Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy:
İl:Balıkesir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Balıkesir il merkezinin 20km güneydoğusundaki Ovabayındır Köyü yakınlarındaki
Karaağaç Tarla Mevkii’ndedir. İlk kez 1936 yılında Stewart tarafından saptanan ve burada
kaçak kazı yapıldığı yolunda gelen duyumlar üzerine 1956 yılında Prof.Dr. Ekrem Akurgal ve
ekibi tarafından yapılan kurtarma kazıları sonucunda çoğu tahrip olmuş 14 tane pithos gömü
ortaya çıkarılmıştır.908 Üçer metre arayla yerleştirilmiş bu mezarlardan sadece ikisi sağlam
olarak bulunmuş olup, mezarların konumları, içlerindeki iskeletlerin pozisyonları hakkında
Akurgal tarafından hiçbir bilgi verilmemektedir.909
Mezarlık alanının yakınındaki Değirmenderesi’nin her iki kıyısında bu mezarlığın
yerleşiminin olduğu, ancak burada herhangi bir kazı çalışması yapılmadığı belirtilmekte ve
mezarlık buluntularının Yortan-Babaköy mezarlıklarına benzemesi dolayısıyla buralarla
ilişkilendirilmektedir.910 Yerleşimde kazı çalışması yapılmamakla birlikte kuzeydoğu-
güneybatı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir yapının saptandığı ve bu yapının güneybatı
köşesinde küçük bir çocuk mezarının ortaya çıkarıldığı belirtilmektedir.911 (Lev-155/2-3)
Mezarlardan çıkan buluntular ise keramik, taş ve maden eserler olarak üç grupta
incelenmiştir. Ovabayındır’da bulunan keramik eserler; el yapımı, siyah veya gri tonlarda,
açkılı, bazıları astarlı, form olarak yayvan ağızlı kaselerin ve gaga ağızlı testilerin çoğunlukta
olduğu, çizgi bezeme ile yapılmış çapraz çizgiler ve şevron motiflerinin yer aldığı bir seramik
repertuvarından oluşur.912 (Lev-156/1) Ovabayındır mezarlarından çıktığı bildirilen ve Yortan
kap formları içinde VI numara ile gösterilen minyatür kaplara benzeyen kapların
Ovabayındır’da da olması, bu kapların belki de sadece mezarlar için üretilmiş olabileceği
906 Vermeule 1964, 247. 907 Vermeule 1964, 247. 908 Akurgal 1958, 157. 909 Akurgal 1958, 157. 910 Akurgal 1958, 159. 911 Akurgal 1958, 164. 912 Akurgal 1958, 161; Schiek-Fischer 1965, 156-172; TAY-IVa, Ovabayındır.
yolunda ve Yortan buluntuları içinde ayrıntılı olarak irdelenen öneriyi güçlendirir bir
niteliktir. Bunun yanı sıra ilk dönem Harmanören913 kazılarında ortaya çıkarılan kuğu boyunlu
testi ile Ovabayındır’dan gelen bir testi arasındaki benzerlik de oldukça dikkat çekicidir. (Lev-
156/2-15)
Ovabayındır mezarlarından çıkan maden eserler ise parça parça ve ayrı zamanlarda
ayrı araştırmacılarca incelenmiştir. Arsenikli bakırdan yapılan bu bronz eserler içindeki bir
grubu oluşturan ve uzunlukları 0,06-0,15m arasında değişen minyatür kama ya da çakı olarak
nitelendirilebilecek, sapa geçirilen kısımları dörtgen ya da yamuk biçiminde olan bronz
eserler ilgi çekicidir.914 (Lev-157/1-18) Bu minyatür kamaların hangi mezardan geldikleri ya
da Ovabayındır’dan nasıl elde edildikleri yolunda bir bilgi olmamakla birlikte,
araştırmacıların üzerinde anlaştığı bir nokta bunların mezarlar için üretilmiş olabileceğidir.915
Ancak çoğunluğu satın alma yoluyla gelen bu malzemenin mezarlardaki konumları
bilinmediği için kesin bir yorum yapmak aslında olanaksızdır. Bu nedenle bu öneriye belirli
ihtiyat paylarıyla yaklaşmak gereklidir. Aynı şekilde Ovabayındır buluntuları içinde yer alan
hilal biçimli balta da genellikle tören baltası olarak tanımlanmaktadır.916 (Lev-157/19)
Ovabayındır mezarlarından geldiği söylenen ve Hüseyin Kocabaş koleksiyonunda yer alan bir
adet, 1,8cm boyunda ve 0.9cm çapındaki altın kulak tıkacı Duru tarafından incelenmiş ve
ETÇ II olarak tanımlanmıştır.917 (Lev-50/3-4)
Taş eserler ise serpantinden yapılmış sap delikli baltalar ve ağırşaklardan oluşurken,
tek bir örnek olarak gözlemlenen kemik kaşık ise kuzeybatı Anadolu bölgesinin Neolitik Çağ
kemik kaşıklarının gelişmiş tipi olarak nitelendirilmektedir.918 (Lev-157/20-21-22-23)
Stronach, bütün bu buluntulardan yola çıkarak ve özellikle minyatür kama ya da çakı
olarak nitelendirilen malzemeye bakarak Ovabayındır mezarlığını MÖ 2500-2200 yılları
arasına tarihlemektedir.919 Dolayısıyla, Troia, Yortan, Babaköy gibi merkezlerle uyum
gösteren bu tarihleme sonucu Ovabayındır’ın ETÇ II ve ETÇ III’ün erken evreleri arasında
kullanılmış olabileceği ileri sürülebilir.
Örenköy: (?)
İl:Çanakkale
913 Ünlüsoy 1993, 297. 914 Stronach 1957, 89-94; TAY-IVa, Ovabayındır. 915 Stronach 1957, 89-94; Schiek-Fischer 1965, 156-172; TAY-IVa, Ovabayındır. 916 TAY-IVa, Ovabayındır. 917 Duru 1972, 133. 918 Schiek-Fischer 1965, 156-172; TAY-IVa, Ovabayındır. 919 Stronach 1957, 92.
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
David French’in 1968 yılında hazırladığı doktora tezinde kullandığı haritalarda
Çanakkale yakınlarında gösterilen ve tarihleme yapılmadan sadece pithos gömülerden
oluştuğu belirtilen bir mezarlık alanı olması dışında hakkında hiçbir bilgi yoktur.920
Ören Mevkii:
İl:Afyon
İlçe:Bolvadin
Konum ve Buluntular:
Bolvadin’e bağlı Kurucaova Köyü’nün 2km kuzeyinde ETÇ I ve II dönemlerinde
kullanılmış olabilecek bir mezarlık alanının varlığı Koçak tarafından rapor edilmiştir.921
Pirenlik (Kamışlı) Höyük:
İl:Afyon
İlçe:Çobanlar
Konum ve Buluntular:
Bolvadin-Çobanlar karayolu yakınlarında, Kocaöz Kasabası’nın 3,5km güneyinde yer
alan bu höyük üzerinde yapılan araştırmalar sırasında rastlanılan kaçak kazı çukuru içinde
1,46m derinlikte ETÇ II olarak tarihlenen yayvan gaga ağızlı sağlam bir çömlek bulunmuş ve
bunun çevrede bulunan pithos parçalarına dayanarak bir pithos gömü içerisindeki armağan
olduğu Koçak tarafından saptanmıştır.922 (Lev-159)
Polat Mezarlığı:
İl:Burdur
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Göller Bölgesi’ndeki bu mezarlık alanı, Burdur, Başkuyu köyünün 2km güneyinde,
Polat ya da Osmantepe olarak bilinen ve denizden 1343m yükseklikte, 700x500m
ölçülerindeki bir doğal tepe üzerindedir.923 Mezarlık alanında herhangi bir çalışma
yapılmamış olmasına karşın, tepenin kuzeybatı kesiminde ele geçen çok sayıda kırmızı ve
920 TAY-IVb, Örenköy 921 Koçak 2004, 41-42 922 Koçak 2004, 44-45. 923 Özsait 1983, 11.
kurşuni boya astarlı, açkılı, düz çizgi bezekli ve tümü Erken Tunç Çağı nitelikleri gösteren
keramiğe dayanılarak buranın bir Erken Tunç Çağı mezarlık alanı olduğu Özsait tarafından
önerilmiştir.924 (Lev-160/1)
Sivrikaya Mevkii:
İl:Eskişehir
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Eskişehir’in kuş uçumu 14km güneybatısındaki Kocakaya höyüğünün, 400m kadar
güneyinde Uluçayır-Karaalan yolunun hemen sağındaki tarlada Turan Efe tarafından saptanan
büyük yassı taşlar ve yüzeydeki çoğu pithoslara ait keramik parçaları burasının Kocakaya
höyüğünün mezarlık alanı olabileceğini göstermiş ve Efe burasını Erken Tunç Çağı II-III
olarak tarihlemiştir.925 (Lev-160/2)
Subaşı:
İl:Kütahya
İlçe:Tavşanlı
Konum ve Buluntular:
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi Subaşı mahallesinde yapılan kanalizasyon kazısı sırasında
ortaya çıkarılan basık depas formlu bir kap ve çıkan toprak üzerindeki diğer keramik kırıkları
T.Efe tarafından Erken Tunç Çağı III dönemine tarihlenmiş ve burada bir kültür dolgusuna
rastlanılamaması nedeniyle alanın bir Erken Tunç Çağı mezarlığı olabileceği yorumu
yapılmıştır.926 (Lev-160/3-4)
Taşlıbayır Mevkii:
İl:Balıkesir
İlçe:Gönen
Konum ve Buluntular:
Balıkesir ili, Gönen ilçesi, Börülceağaç köyünün hemen güneydoğusunda, kum ocağı
tarafından tahrip edilmiş bir Erken Tunç Çağı mezarlığı Özdoğan tarafından saptanmıştır.927
924 Özsait 1983, 11. 925 Efe 1995, 246. 926 Efe 1994, 577. 927 Özdoğan 1988, 582.
Hakkında başka bir bilgi bulunmayan bu mezarlık alanının daha ayrıntılı incelenmesi
gereklidir.
Taşlı-Dişli Höyük:
İl:Afyon
İlçe:Bolvadin
Konum ve Buluntular:
Afyon ili, Bolvadin ilçesine bağlı Taşlı kasabasının 1km güneyinde bulunan bu höyük
üzerinde yapılan yüzey araştırması sonucu batı ve güneybatı kesimlerinin ETÇ II dönemine
ait bir mezarlık alanı olduğu saptanmış ve höyüğün üzerinde açılan kaçak kazı çukurları
nedeniyle tahrip olduğu görülerek, bu çukurlar içinde mezarlara ait iskelet ve küp parçaları
bulunmuştur.928
Taşlıtarla:
İl:Bilecik
İlçe:Osmaneli
Konum ve Buluntular:
Bilecik’in Osmaneli ilçesinin 3km doğusunda, Sakarya nehri ile Yenicekebir köyü
arasında, nehir boyunca yer alan ilk yükseltilerden biri üzerinde, Taşlıtarla olarak bilinen
düzlükte, büyük bir alanı kaplayan bir Erken Tunç Çağı mezarlığı T.Efe tarafından saptanmış
ve burada yapılan araştırmada, keramik parçaları ile taştan bir topuz başına rastlanmıştır.929
(Lev-160/5-6) Yüzey buluntusu olarak rastlanılan bu topuz başı Kusura yerleşiminde ve
Karataş/Semayük mezarlık buluntuları arasındaki asa başlarına benzemektedir.
Tavas/Karahisar Höyüğü:
İl:Denizli
İlçe:Tavas
Konum ve Buluntular:
Denizli il merkezinin güneyinde, Tavas İlçesi'ne bağlı, Tavas'ın 10 km
kuzeybatısındaki Karahisar Kasabası'nın yakınındaki Kabakozlar Mevkii’nde yer alan bu
928 Koçak 2004, 39-40. 929 Efe 1992, 566.
küçük höyükte 1985 yılında Aphrodisias ve Denizli Müzesi'nin katılımıyla küçük bir
kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir.930
Höyükte, aynı zamanda pithos ve basit toprak mezarlardan oluşan bir mezarlık ile
karşılaşılmış ve dolayısıyla kazı yapılan yerin bir kısmının mezarlık alanı olabileceği
düşünülmüştür.931 El yapımı, geniş ağızlı, küçük düz dipli, gövdesinde olasılıkla taşımak için
konulmuş olan küçük tutamaklar bulunan pithoslardan oluşan bu mezarlıktaki pithoslar,
ağızları doğuya dönük olarak yan yatırılmıştır.932 Hocker biçiminde büzülmüş olarak gömülen
ölünün yanına mezar armağanı olarak bir veya iki adet gaga ağızlı testi, maşrapa ve tunç
bilezik gibi materyaller bırakılmıştır.933 Ayrıca pithosların içine obsidiyen ve çakmaktaşından
dilgi ve çekirdekler, serpantinden keskiler ve perdah aletleri de bırakılmıştır.934 İkinci tip
gömü ise pithosların yanında küçük platformlar üzerine yapılan basit toprak mezarlardır.
Mezarların ve höyüğün tarihlenmesi hakkında kesin bir yorum yapılamamakla birlikte,
höyükte ortaya çıkarılan mermer disk başlı idollerin biçimsel özelliklerinden ve Höyük
kazısında ortaya çıkarılan bir adet “depas amphykipellon”a dayanarak ETÇ II-III. evreye ait
olduğu önerisi getirilmektedir.935
Ulucak Höyük:
İl:İzmir
İlçe:Kemalpaşa
Konum:
İzmir ili, Kemalpaşa ilçesine bağlı Ulucak Beldesi yakınlarında, İzmir-Ankara
karayolunun 15.km’sinde yer alan ve Bakkalın Tepe adıyla bilinen Ulucak Höyüğün mezarlık
alanı hemen höyüğün 150m güneydoğusunda, bugün üzerinde eski adıyla Üniversal yeni
adıyla Socotab Tütün İşletmesi’nin binalarının bulunduğu alandadır.
Tarihleme:
Bu mezarlık alanının Erken Tunç Çağı’ndan başlayarak Orta Tunç Çağı içlerine kadar
kullanıldığı anlaşılmıştır.
Kazı ve Buluntular:
930 KBEEB 1986, 27; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü 931 Buradaki mezarlığın intramural bir mezarlıktan çok, yerleşim yerinin yakınında hatta yerleşim genişledikçe höyüğün sınırları içinde kalan bir ekstramural mezarlık alanı olabileceğini düşünmek daha akla yakındır. Bu yaklaşıma yakın bir öneriyi Yaylalı ve Akdeniz kazı alanının bir kısmının mezarlık olma olasılığından söz ederek katılmaktadır. Bkz. Yaylalı-Akdeniz 2002, 3. 932 KBEEB 1986, 27-28; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü 933 KBEEB 1986, 28; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü 934 KBEEB 1986, 28; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü 935 Akdeniz 2001, 23; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü.
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
EÜ Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi ABD adına Prof.Dr.Altan
Çilingiroğlu ve İzmir Arkeoloji Müzesi tarafından 1994 yılından beri kazılan Ulucak
Höyük’ün mezarlık alanı, 1998 yılında temel kazısı sırasında ortaya çıkarılmış ve bir kurtarma
kazısı gerçekleştirilmiştir. Mezarlık alanında bulunan mezarların tamamı pithos gömü
tarzında ve 45 tanedir. Ulucak Höyük mezarlık alanında ortaya çıkarılan bu 45 mezardan 14
tanesi Erken Tunç Çağı geri kalanıysa Orta Tunç Çağı’na tarihlendirilmiştir.936 Ancak daha
sonra yapılan yayınlarda bu sayı değiştirilerek 12’ye indirilerek, geri kalan 33 mezarın Orta
Tunç olduğu belirtilmiştir.937 (Lev-161)
Ulucak Höyük Mezarlığı’nda ortaya çıkarılan pithos gömüleri incelerken kazıcısının
verdiği isimlendirmeye bağlı kalınarak her mezar için plankare, kod numarası ve denizden
yüksekliğin belirtildiği kısaltmalardan oluşan isimler kullanılmıştır.
1-RR22d; AKN; 211,34 mezarı:
Güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda, ağız kısmı güneydoğuya dönük, içindeki
kemiklerin pozisyonundan anlaşıldığı kadarıyla hocker tarzında bir gömünün yapıldığı, 0,99-
0,56m boyutlarında, ancak tahrip olduğu için gerçek boyutu tam olarak bilinemeyen bir pithos
gömüdür.938 (Lev-162/1)
2-RR22d; ALP; 211,48 mezarı:
Ağzı güneydoğuya dönük, 1,30-1,90m boyutlarında, içindeki iskeletin kemikleri
dağınık olduğu için yönü ve pozisyonu tam olarak belli olmayan, bir pithos gömüdür.939 (Lev-
162/2)
3-RR22c; AGY; 211,53 mezarı:
Doğu-batı doğrultusunda, ağız kısmı doğuya bakan, 1,23-0,72m boyutlarında, hocker
tarzında gömünün yapıldığı bir pithos mezardır.940 (Lev-162/3)
936 Derin-Özkan 1999, 117; Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 53-63. 937 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55-56. 938 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 118. 939 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 118.
4-RR22c; ALR; 211,43 mezarı:
Doğu-batı doğrultusunda, ağzı taşlarla kapatılmış ve doğuya bakan, 1,40-0,70m
boyutlarında, hocker tarzda gömünün yapıldığı bir pithos mezardır.941 (Lev-162/4)
5-RR23b; AKM; 211,80 mezarı:
Ağzı taşlarla kapatılmış, doğu-batı yönünde ve ağız kısmı doğuya bakan, 1,40-0,86m
boyutlarında, içinde 0,024m çapında ve 0,019m yüksekliğinde bir adet pişmiş toprak ağırşağa
rastlanan, hocker tarzında, kendi sağına yatırılmış bir gömü içeren pithos mezardır.942 (Lev-
162/5-6)
6-RR23b; ALO; 211,46 mezarı:
Ağzı doğuya gelecek şekilde, doğu-batı yönünde yerleştirilmiş, 1,15-0,42m
boyutlarında, içinde hocker tarzında gömünün olduğu bir pithos mezardır.943 (Lev-162/7)
7-RR23b; ALM; 211,29 mezarı:
1,40-0,50m boyutlarında bir pithos içindeki birkaç kemik kalıntısının bulunduğu bu
mezarın, güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda ve ağzı taşla kapatılmış olduğu ancak içindeki
gömünün tarzının anlaşılamadığı kazıcısı tarafından belirtilmiştir.944 (Lev-162/8)
8-RR23d; ALN; 211,23 mezarı:
Ağzı güneydoğuya bakan tahrip edilmiş ve içinde kemik bulunmayan bir pithos
gömüdür.945 (Lev-162/9)
9-RR23d; ALS; 211,40 mezarı:
İçi taşlarla dolu, güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda ve ağzı güneydoğuya bakan bu
pithos, 1,50-0,82m boyutlarında olup, içinde küçük bir iki parça kemik bulunmaktadır.946
(Lev-163/1)
940 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 121. 941 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 121. 942 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 121; Derin-Özkan 1999, 129. 943 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 121. 944 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55; Derin-Özkan 1999, 121. 945 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 121. 946 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 121.
10-RR23a; AKR; 211,32 mezarı:
Ağzı güneydoğuya bakan ve taşlarla kapatılmış, güneydoğu-kuzeybatı yönünde
uzanan bu pithos mezarın ölçüleri 1,35-0,85 m olup, içinde iki parça kemik bulunmuştur.947
(Lev-163/2)
11-TT24d; AOD; 210,88 mezarı:
İçinde hocker tarzda bir gömünün olduğu, 1,13-0,80m ölçülerinde, doğu-batı yönünde
ve ağzı doğuya bakan bu pithos mezarın ağzı büyük, yassı bir taşla kapatılmış ve bu taşın
çevresine de daha küçük taşlar ve pithos parçaları konulmuştur. 45-50 yaşlarında bir kadına
ait olduğu düşünülen iskeletin yanında mezar armağanı olarak bırakıldığı tahmin edilen iki
gümüş (?) halka ve bir kırık kap parçası ortaya çıkarılmıştır.948 (Lev-163/3-4) Gümüş
halkalardan sağlam olanının çapı 0,024m ve her ikisinin de kalınlığı 0,004-0,005m arasında
olup, gümüş halkaların yüzük olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.949
12-TT24b; AOE; 211,38 mezarı:
Büyük kısmı tahrip olmuş, sadece gövdenin ve ağız kısmının bir bölümü korunmuş,
güneydoğu-kuzeybatı yönünde yerleştirilen bu pithosun ağzı güneydoğuya bakmakta olup,
0,85-0,60m ölçülerindeki bu pithos her iki yandan yassı taşlarla desteklenmiştir.950 (Lev-
163/5)
Ulucak Höyük’te açığa çıkarılan ve tamamı pithos mezarlardan oluşan ekstramural
mezarlık alanı, daha önce Harmanören, Kusura, Yortan, Küçükhöyük gibi yerlerde ortaya
çıkan mezarlık alanlarıyla benzeşmekte ve kazıcısının ifadesiyle; Batı Anadolu’daki birçok
Erken Tunç Çağı mezarlığındaki pithos mezarlarda görüldüğü gibi, yerleşme yerlerinde depo
kapları olarak da kullanılan pithosların içine, baş ağız kısmına gelecek şekilde, hocker
tarzında gömülerin yapıldığı bir mezarlık alanıdır.951 Düzenli bir yön birliğinin olduğu
mezarlık alanında pithosların ağızları doğu ya da güneydoğuya bakmakta ve dip kısımları da
batı ya da kuzeybatıya yönlendirilerek, olasılıkla mevsimsel olarak güneşin yön
değiştirmesiyle bağlantılı bir sapmayla güneşin doğuş yönü esas alınmaktadır. Batı
Anadolu’da; Demircihöyük/Sarıket, Küçükhöyük, Yortan, Hanaytepe, Babaköy, Ovabayındır,
Yatağan, Ahlatlıtepecik, Eskibalıkhane, Kusura, Pekmeztepe, Harmanören, Karataş-Semayük,
947 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 121. 948 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 122. 949 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 129. 950 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 122. 951 Derin-Özkan 1999, 117.
Baklatepe ve daha birçok Erken Tunç Çağı mezar ve mezarlık alanlarıyla benzeştiği kazıcısı
tarafından ifade edilen Ulucak Höyük Mezarlık alanında metal objelerin fazlaca ele geçmemiş
olması ise burada yaşayanların ekonomik olarak bölgedeki diğer yerleşimlerden daha fakir bir
yaşam sürmeleri, metali işleyememeleri ve metal eşya alacak kadar varlıklı olamamalarıyla
açıklanmaktadır.952 Bunun yanı sıra mezarlık alanındaki Erken Tunç Çağı mezarları içinde
çok az sayıda mezar armağanına rastlanması yukarıdaki düşünceyi doğrulayan bir diğer
kanıttır.
Yazılıkaya:
İl:Afyon
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Afyon il merkezinin kuzey-kuzeydoğusunda, Yazılıkaya Köyü’nün yaklaşık 1km
güneyindeki antik Midas kentinin olduğu kayalık platonun yakınlarındaki tarlada ortaya
çıkarılmıştır.953 1948 yılında Halet Çambel tarafından yapılan kazı çalışması bu mezarın taş
sandık mezar tipinde olduğunu ve ETÇ III olarak tarihlendiğini göstermiştir.
Mezardaki iskelet, toprağın bugünkü düzeyinin hemen altında bulunan, 1,50X1,70m
boy ve 0.90m derinlikteki bir taş örünün içerisinde bulunuyor olup, bu örünün yan cidarları,
doğrudan doğruya toprağa oturtulmuş ve toprak harçla bağlanmış büyükçe taşlarla
çevrelenmiştir.954 Mezarın kuzey-batı duvarında köşeye yakın 0.45-0.65m genişliğinde geçit
şeklinde bir gedik görülmekte ve kazıcısının yorumuna göre mezarın üstü taş levhalarla
örtülmüş olmalıdır. Mezardaki iskelet güneydoğu duvarının dibinde baştanbaşa hafifçe
yükseltilmiş bir nevi toprak platform üzerine dorsal pozisyonda yatırılmış ve kafa güneybatı,
ayaklar kuzeydoğu yönündedir.955 (Lev-164/1-2)
Mezar armağanı olarak bırakıldığı düşünülen;956 el yapımı, kırmızı renk astarlı ve
perdahlı kaplardan biri tamamlanabilmiştir. Tümlenebilen bu kap, gaga ağızlı, burma kulplu
ve 0,143m yüksekliğindedir.957 Diğer kabın boynu yukarı doğru genişlemekte ve ağzı kısmı
uzatılarak gaga ağızlı havası verilmekte olup, 0,06m kadar olduğu sanılmaktadır.958 Kazıcısı
952 Derin-Özkan 1999, 117 ve aynı sayfa dpn.3 953 TAY-IVa, Yazılıkaya. 954 Çambel 1952, 228. 955 Çambel 1952, 228. 956 Konuyla ilgili makalede Çambel’in belirttiğine göre; bu kapların her ikisi de in situ olarak bulunmamış, burasının köylülerce ortaya çıkarılması üzerine başlatılan kurtarma kazıları sırasında, çevredeki köylülerin bu mezardan çıkarttıklarını söyleyerek getirmeleri sonucu ele geçmiştir. 957 Çambel 1952, 229. 958 Çambel 1952, 229; TAY-IVa, Yazılıkaya.
tarafından Kusura B evresine, bir başka deyişle MÖ 3. binyılın ikinci yarısına
tarihlendirilmiştir.959 (Lev-164/3) Mezar içinde ortaya çıkarılan minyatür testicik yine Yortan
buluntularını anımsatmaktaysa da mezarın pithos mezar olmayıp, taş sandık mezar olması bir
sorun olarak kalmaktadır.
Yazılıkaya’dan geldiği belirtilen, ancak satın alma yoluyla Afyon Müzesi’ne geldiği
için mezar buluntusu olması kuşkulu ya da mezar buluntusu olsa bile nasıl bir mezardan
geldiği tam olarak bilinemeyen bakırdan yapılmış iğneler U.Esin tarafından incelenmiş ve
içlerinde sadece birinin bronz olabileceği belirtilmiştir.960
Yazılıkaya taş sandık mezarının çevresindeki taşların harçla bağlanmış olması ve
mezarlık buluntularının in-situ olarak ele geçmemesi bu mezarın Erken Tunç Çağı’na ait
olmayabileceği şüphesini uyandırmaktaysa da, tersini belirtmek de eldeki kanıtların
yetersizliği nedeniyle olası değildir.
Yeniceköyü:
İl:Afyon
İlçe:Merkez
Konum ve Buluntular:
Afyonkarahisar il merkezinin 33 km kuzeybatısındaki Yenice Köyü yakınındadır. J.
Mellaart tarafından ETÇ II. evre yerleşmesi olarak değerlendirilmiştir.961 İhsaniye ilçesi
sınırlarında yer alan bu höyüğün yanında açılan mezarlardan çıkan eserlerin Afyon Müzesi’ne
alındığı Gönçer tarafından belirtilmektedir.962
Yeşilova Höyük:
İzmir’in Bornova ilçesine bağlı Yeşilova mahallesi yakınlarında Büyükşehir
Belediyesi’nin bahçe ve parklar için toprak aldığı yerde, alüvyal arazinin altında tesadüfen
keşfedilen bu höyükte, 2005 yılında İzmir Müzesi ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
öğretim üyelerinden Yard.Doç.Dr.Zafer Derin tarafından başlatılan kurtarma kazılarında
özellikle Batı Anadolu Neolitik ve Kalkolitik dönemleriyle ilgili kronolojiyi değiştirebilecek
sonuçlara ulaşılmıştır.
Bunun yanı sıra höyüğün üst katlarında bir adet ETÇ I evresine tarihlenen, ağzı
doğuya bakan, içindeki iskeletin hocker pozisyonda yatırıldığı bir mezar, armağanlarıyla
959 Çambel 1952, 229. 960 TAY-IVa, Yazılıkaya. 961 TAY-IVb, Yenice. 962 Gönçer 1971, 30 ve 33.
birlikte ortaya çıkarılmıştır.963 Bir yetişkine ait olduğu anlaşılan iskeletin yanında bir adet ağız
kısmı kırık testi ile bir adet taş balta ortaya çıkarılmıştır. (Lev-165)Yeşilova Höyüğü’nün
Erken Tunç Çağı’nda ekstramural mezarlık alanı olarak kullanıldığı bu mezara ve kazı
çalışmalarına dayanılarak Derin tarafından önerilmektedir.964
Yortan:
İl:Manisa
İlçe:Kırkağaç
Konum:
Manisa ilinin Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe beldesinin Bostancı köyü yakınlarında
açığa çıkarılan Yortan mezarlığı Kırkağaç’ın 16,5km kuzeydoğusunda yer almaktadır.965
Tarihleme:
Toplam 107(?) mezarın kazısının yapıldığı Yortan, Erken Tunç Çağı’nın bütün
evrelerinde kullanılmış bir mezarlık alanıdır. Ancak kazı sırasında yüzeyden yaklaşık 1-1.5m
alttan itibaren başlayan mezarların nasıl bir tabakalanma içinde yayıldığına dikkat
edilmediğinden966 yapılan kronolojik ayrım sadece mezarlardan çıkan armağanlara ve Batı
Anadolu’daki diğer mezarlardan çıkan buluntulara göre daha sonra Kamil tarafından
yapılmıştır.967
Buluntu Paketi:
Aşağıda da açıklanacağı gibi Yortan’da son derece önemli buluntular açığa
çıkarılmasına karşın, buluntuların hangi mezarlardan geldiği konusunda net bir bilgi
bulunmadığı için ortak buluntu paketi yapılamamaktadır. Bununla birlikte Kamil tarafından
burada ortaya çıkarılan buluntular sınıflanmıştır ve aşağıda ayrıntılı olarak incelenecektir.
Kazı ve Buluntular:
1-Mezar tipi:
Pişmiş toprak pithos ve çömlek mezar. Sadece bir adet taş sandık mezar.
2-Gömü tarzı:
Ekstramural, hoker, inhumasyon
3- Açıklama:
963 Höyük üzerine yapılacak yayın çalışmalarının hazırlığı devam etmekte olduğundan çıkan mezar hakkında sadece Yard.Doç.Dr.Zafer Derin ile görüşülerek bilgi alınabilmiştir. 964 http://yesilova.ege.edu.tr 965 Kamil 1982, 1; TAY-IVa Yortan 966 Kamil 1982, 5. 967 Kamil 1982, 67.
Bir demiryolu mühendisi olan Paul Gaudin tarafından 1900 yılında bugünkü Manisa
ilinin Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe beldesinin Bostancı köyü yakınlarında açığa çıkarılan
Yortan mezarlığı Kırkağaç’ın 16,5km kuzeydoğusunda yer almaktadır.968 Batı Anadolu Erken
Tunç Çağı için neredeyse en eski ancak en önemli kazılardan biri olan Yortan kazısı bu
döneme ve bu bölgeye ait ölü gömme gelenekleri hakkında son derece önemli bilgiler
vermeye devam etmektedir. Her ne kadar Gaudin tarafından yapılan kazıların raporları
kayıpsa da bu kazı sırasında yaptığı çizimler ve illüstrasyonların elde olması ve buradan çıkan
ve biri hariç tamamı pithos gömü olan 107(?)969 mezarın mezar buluntuları ve mezar
tipolojisinin Kamil970 tarafından tekrar elden geçirilip yayınlanması bu eksikliği bir dereceye
kadar gidermektedir.
Çizimleri dışında kazı raporu bulunmamasına karşın Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
ile ilgili araştırmalarda her zaman bir sağlama noktası olarak kabul edilen bu kazı günümüzde
de önemini sürdürmektedir. Gaudin tarafından yapılan çizimlerde her pithos numaralanmış ve
içindeki iskeletin ve buluntuların pithos içindeki konumları çizime eklenmiştir. Ancak kazı
raporunun elde olmaması hangi buluntunun hangi mezara ait olduğunun saptanamamasına yol
açmakta, sonuç olarak Kamil’in yapmış olduğu çalışmada da çıkan buluntuların
değerlendirilmesi yapılırken hangi mezardan geldiklerinin belirtilememesine neden
olmaktadır. Bu nedenle buluntular incelenirken sadece pithos içindeki konumlarını gösteren
çizimlerdeki görüntüleri dışında bilgi olmadığından bunların hangi mezardan geldikleri
sağlıklı olarak saptanamamıştır.
Bir mezar hariç tamamının ağzı yassı bir taşla kapatılmış pithos gömüden oluştuğu
daha önce belirtilen bu mezarlık alanındaki bütün pithosların ağızları mevsimsel sapmalarla
doğuya bakmakta, içindeki iskeletlerin baş kısımları ise pithosun ağız kısmına gelecek şekilde
yönlendirilmiş olup, mezar armağanları iskeletin yanında ya da pithosun dışında
olabilmektedir.971
Farklılığı nedeniyle dikkat çeken taş sandık mezar Gaudin’in numaralamasına göre 80
no’lu gömüdür ve kuzeybatıdaki kenarı hariç çevresi, üç büyük yassı taşla çevrelenmiş
dikdörtgen bir mezardır.972 (Lev-166/1) Kamil’e göre Ahlatlıtepecik ve Kusura’da bulunan taş
sandık mezarlarla, Dorak ve Alacahöyük’ün kral mezarlarına benzetilen bu mezar Kyklad ölü
968 Kamil 1982, 1; TAY-IVa Yortan 969 Mezar sayısı bazı yayınlarda, örneğin TAY-IVa’da 110 olarak geçmektedir. Bunun yanı sıra bir mezarın taş sandık mezar mı yoksa pithos mezar mı olduğu tartışmalıdır ve bu tartışma metin içinde irdelenmiştir. 970 T.Kamil; Yortan Cemetery in the Early Bronze Age of Western Anatolia, BAR Int. Ser. 145, 1982. 971 Kamil 1982, 1-10. 972 Kamil 1982, 8.
gömme geleneğinde sıklıkla karşılaşılan mezarlara tek bir farkla benzemektedir.973 Bu fark ise
mezarın içinde bir pithos barındırmasıdır. Daha doğrusu sanki bir pithosun üç tarafına büyük,
yassı ve uzun taşlar konularak korumaya alınmış gibidir.974 Aşağıda daha ayrıntılı olarak
incelenecek pithos tipleri içinde altıncı tipe giren sivri dipli, oval gövdeli, boyunsuz bir pithos
ve üç yanındaki taşlardan oluşan bu gömünün içindeki iskeletin kafatası da pithosun
dibindedir ve armağan olarak yanında üç gaga ağızlı testi, bir kase ve bir tane de ağırşak
bulunmaktadır. Pithosun etrafındaki bu plaka taşlar Kamil’in de belirttiği gibi sadece destek
için de olabilir ve Harmanören-Göndürle mezarlarında sıklıkla rastlanan (K3, T5 ve P12
mezarlarında olduğu gibi)975 ve daha küçük taşlarla yapıldığı saptanan pithos desteklerinin
biraz daha düzgünü gibi görünmektedir. Kamil’in bu taşların destek amacıyla konulduğu
görüşüne Harmanören örnekleri, mezarın içinde çıkan buluntuların zayıflığı ve benzer başka
bir mezar daha çıkmaması nedeniyle katılmak yerinde bir düşünce olacaktır.
Babaköy mezarlığındaki pithoslarla olan dikkat çekici benzerliklerine dayanarak
Yortan ve Babaköy mezarlıklarındaki pithosların sadece ölü gömme için üretildikleri
düşünülebilir. Yortan’da ortaya çıkarılan pithoslar Gaudin’in çizimlerine dayanarak Kamil
tarafından 6 grupta toplanmışlardır. Kamil’in de belirttiği gibi toplam 107 mezardan çizimleri
bugüne kalanlar sadece 83 tanedir ve sınıflama bunlar üzerinden yapılmıştır.976
Bu sınıflamaya göre:
1.tip pithoslar:
Genelde oval gövdeli, yuvarlak dipli, yükseklikleri 0.32-0.65m arasında değişen,
genişlikleri ise 0.30-0.50m arasında olan toplam yedi tane pithostan oluşmaktadır. (Lev-
166/2-3-4-5-6-7-8) Sadece Gaudin’in çizimlerinde 32 numara ile gösterilen kap üzerinde
kabartma olarak boynuz biçimli çıkıntılar ve kulpların arasında görülen kabartma bezeme bir
farklılık olarak dikkat çekmektedir.
2.tip pithoslar:
İkinci grubu oluşturan ve yirmi pithosu kapsayan, boyunlu, uzun gövdeli, sivri dipli,
yükseklikleri 0,62m ile 1.05m arasında değişen pithosların en genişi 0,5 metredir ve bu
pithosların beş tanesi kulplu (Gaudin’in numaralamasına göre; 1-11-45-81-89) diğerleri
kulpsuzdur. (Lev-166/9-10-11-12; Lev-167; Lev-168/1-2-3-4-5-6) 8-29-77 ve 79
numaralılarda ise ilk grupta da görülen, boyunla gövdenin birleştiği yere yakın, tutamak
olarak nitelendirilebilecek boynuzsu çıkıntılar bulunmaktadır.
973 Kamil 1982, 8. 974 Kamil 1982, 8. 975 Özsait 2002, 328; Özsait 2003b, 310; Özsait 2002, 330. 976 Kamil 1982, 7.
3.tip pithoslar:
Geniş omuzlu 25 tane pithostan oluşan bu gruptakilerin yüksekliği 0,45m ile 1,40m
arasındadır. Sadece beş tanesinde kulp bulunan (Gaudin’in numaralamasına göre; 7-17-18-20-
44) pithoslardan 36 numaralısının boyuna yakın kısmında bir bant halinde kabartma bezeme
bulunmakta, 58 numaralı olanındaysa yine boyuna yakın kısmında kabartma olarak burma
biçimli ip bezeme göze çarpmaktadır. (Lev-168/7-8-9-10-11; Lev-169; Lev-170; Lev-171/1-
2-3)
4.tip pithoslar:
Konik yapılı 15 pithostan oluşan bu gruptakilerin yükseklikleri 0.60m ile 0,90m
arasındadır. Sadece 3 tane kulplu pithos varken (Gaudin’in numaralamasına göre; 9-12-19)
gerisi kulpsuzdur. 26 numaralı pithosun boynunda ip bezeme bulunuyor olup, 22 numaralı
pithosta ise boynuzsu çıkıntılı bir tutamak ve boyuna yakın yerde kabartma bezemeler vardır.
(Lev-171/4-5-6-7; Lev-172; Lev-173/1-2-3)
5.tip pithoslar:
Bu tipe giren pithoslar da dördüncü tiptekiler gibi konik gövdeli olmalarına karşın
diplerinin sivri oluşuyla dördüncüler ayrılmakta ve bu nedenle ayrı bir grup içinde
değerlendirilmekteler. Beşinci tipe giren pithosların en küçüğünün yüksekliği 0.60m en
büyüğünün ise 0,95m’dir. Bu tip içinde yer alan 11 pithostan sadece 15 numaralısı kulpludur.
Diğer pithoslar içinde 3-4 ve 21 numaralı olanlar boynuzsu tutamaklara sahiptir. Bunun yanı
sıra 5-48 ve 58 numaralı olanlarda yuvarlak tutamaklar göze çarpmakta, 47 numaralı pithosun
ise boyun kısmında çizgisel zikzak bir bezeme vardır. (Lev-173/4-5-6; Lev-174)
6.tip pithoslar:
Son grupta yer alan beş adet pithosun ortak niteliği konik bir gövdeye ve aşağıya
doğru sivrilen bir yapıya sahip olmalarıdır. Bunun yanı sıra kaide olarak nitelenebilecek dip
kısımları düzdür. Yükseklikleri 0,70-0,92m arasında değişen bu pithosların 57-93 ve 95
numaralı olanları kulpludur. 57 numaralı kulplu pithosun kulbu gövdeye birleştiği yerde ikiye
ayrılıp bir kavis yaparak gövdeye bağlanmakta ve bu haliyle gövde üzerinde bir süsleme
elemanı olarak da işlev görmektedir. Bu gruba giren 80 numaralı pithos ise daha önce taş
sandık mezar olarak nitelendirilebilecek ancak daha kuvvetli bir olasılıkla üç yanından pithos
destek taşları ile desteklenen pithostur. (Lev-175/1-2-3-4-5)
Yortan mezarlığındaki iskeletinin duruşu saptanabilen bütün mezarlarda hocker
pozisyonu söz konusudur. Bunun yanı sıra bazı mezarların iskelet açısından boş olduğu
saptanmıştır (Gaudin’in numaralamasına göre; 2-3-4-5-6-7-8-9-10-13-15-16-17-19-20-24-25-
28-30-31-32-34-36-37-38-41-42-43-44-46-47-48-49-50-51-52-53-54-55-56-57-58-61-62-63-
65-68-75-78-81-85-86-87-88-89-93-94). Boş olan mezarların bir kısmının simgesel gömü
olabileceği düşüncesi akla gelirken bunun yanı sıra çömlek boyutunda olabilecek kadar küçük
olanlarının da boş olması (Gaudin’in numaralamasına göre; 9-28-32-36-37-38-40-41-42-44-
55) bunların da bebek ya da çocuk gömüsü olabileceğini akla getirmektedir (Lev-175/6-7).
Ancak bir olasılık da Gaudin’in çizimlerde bazı mezarlardan çıkan kafatası ya da kemikleri
çizim üzerine işaretlememiş olmasıdır ve bu olasılık kanımca oldukça güçlüdür. Boş mezar
sayısına bakınca (60 adet) ve bunların içinden 11 adet küçük çocuk gömüsü olabilecek mezarı
çıkarınca geriye kalan 49 pithosun bir başka deyişle yarıdan fazlasının boş olduğunun
görülmesi bu olasılığı güçlendiren en önemli olgudur. Bir başka olasılık ise kazı sırasında
gerçekten bunların boş çıkması yani zamanın ve doğanın yaptığı tahribatı nedeniyle
kemiklerin gerçekten kaybolmasıdır.
Gaudin’in yaptığı çizimlerden izlenebildiği kadarıyla; 1-11-12-18-21-22-23-26-27-29-
40-45-59-77-79-82-95 ve 96 numaralı pithoslarda kafatası ve kemikler bulunmaktadır. Bazı
mezarlar da ise çoklu gömü söz konusudur. (Lev-176) Yine Gaudin’in yaptığı numaralamaya
göre; 1-21-22-45-77 ve 96 no’lu pithoslarda çift, 29 numaralı mezarda 3, 23 numaralı
mezarda ise 6 birey gömülüdür. Kısaca Gaudin’in çizimlerinden yola çıkıldığında toplam 36
tane kafatası sayılabilmektedir. İskelet kemiklerinin gözlemlenebildiği pithoslar ise 22-29-59-
67-77-82 numaralı pithoslardır. (Lev-176)
Yortan mezarlığından çıkan ve tarihleme ile bölgesel kültürün yayılımı konusunda
fikir veren mezar armağanlarından keramik olanlarını Kamil üç tipe ayırarak incelemiş ve
bunları A-B-C olarak adlandırmıştır.
A grubu mallar:
Tamamı el yapımı, siyah ve gri açkılı, mat beyaz bezeme ya da içleri beyaz bir macun
ile doldurulmuş çizgi bezemenin görüldüğü bu kaplar kendi içinde biçimlerine göre 16 ayrı alt
gruba ayrılarak değerlendirilmiştir.
I.Tip: (Lev-177; Lev-178)
Toplam 18977 tane olan bu tip kaseler, ikisi hariç omurgalı (Kamil’in numaralamasına
göre 11 ve 12), 5 ve 6 numaralı olanları kaideli, 3 ve 9 numaralılar tutamaklı, 5-6-7 ve 8
numaralılar ip delikli tutamaklı, 10 ve 11 numaralılar kulpludur. Kamil tarafından ETÇ I ve II
dönemlerine tarihlenen ve Kumtepe Ia-Ib, Troia Ib-Ic, Thermi I-II, Beycesultan ETÇ II
977 Bu alt gruba giren kaplar toplam 18 tane olmakla birlikte, Kamil tarafından sadece 12 tanesinin çizimi sunulmuştur.
(XVIc-XVII-XVII-XIX) gibi yerlerde paralelleri olduğu belirtilen bu kaseler Yortan’ın ETÇ I
ve II’de kullanıldığının kanıtlarıdır.978
II.Tip: (Lev-179; Lev-180; Lev-181)
Toplam 38 tane olan bu çömleklerin tamamının üzeri beyaz boya ya da inkrüstasyon
tekniğinde bezemeli ve ağız kenarları üzerine kapak kapatılabilecek şekilde biçimlendirilmiş,
14-15-16-17-22-23-24-26-28-29-30-31-32-34-41-42-46-47 ve 50 numaralıların ağız
kenarlarında ip geçirmeye yarayabilecek delikler açılmıştır. Hepsinin gövde kısmında
tutamakları olan bu kaplardan 22-23-31-34-39-41 ve 50 numaralıların kulplarında yine ip
geçirip bir yere asmaya yarayabilecek delikler bulunmaktadır. 16-19-28-30-34 ve 37
numaralılar dört ayağa sahipken geri kalanlar üç ayaklıdır. Kırmızı renkli çömleğin
gözlenmediği bu gruptaki bütün kaplar yukarıda belirtildiği gibi siyah ya da gri açkılıdır.
Troia IIg ve IId, Beycesultan XIV-XV-XVIc bu kapların bezerlerinin rastlandığı yerlerdir.979
Bu kap tiplerinin az sayıda benzerinin olması Kamil tarafından bunların belki sadece mezarlar
için üretildiği ve bu nedenle Troia, Beycesultan gibi mezarlığı henüz bulunamamış yerlerde
bu kaplara daha az rastlandığı ya da sadece Yortan kültür grubuna özgü olduğu için bu grubun
periferinde kalan yerlerde daha az rastlanmasının doğal olduğu yorumuyla açıklanmıştır.980
III.Tip: (Lev-182; Lev-183; Lev-184; Lev-185)
İkinci tipten, ayaklarının olmaması ile ayrılan bu grupta 27 tane çömlek yer
almaktadır. Ancak Kamil’in yaptığı çizimlerde sadece yirmi kap görünmekte ve geri kalan
kapların Orthmann tarafından yayınlandığı belirtilmektedir.981 Dışa dönük ağızlı bu kapların
küreye yakın biçimli gövdeleri üstünde dört dikey kulp bulunmaktadır. Çoğunluğu siyah ya da
gri astarlı ve perdahlı bu grup kaplar içinde sadece 68-69- ve 70 numaralılar kırmızı mal
grubuna girer. 57-58-59-60-61-62-63-64-65-66-67 ve 70 numaralılar insize bezeme ile
süslenmiş olup; 57 numaralı kapta sepet kulp vardır. Troia IIg, Beycesultan XV ve XIV.
katlarda benzerleri gözlemlenen bu kaplar Kamil tarafından ETÇ II’nin ikinci yarısına
tarihlendirilmiştir.982
IV.Tip: (Lev-186/1-2-3-4-5-6-7-8-9)
Kısa boyunlu ve büyük çoğunluğu kapaklı olabilecek bu toplam 9 çömleğin 71-73- ve
75 numaralı olanları hariç tamamı çapraz insize bezemelerle donatılmıştır. 74-75 ve 76
numaralılar ayaklı olup, 77-78 ve 79 numaralılar ise kaidelidir. Tamamının üzerinde delikli
978 Kamil 1982, 25-29. 979 Kamil 1982, 29-30. 980 Kamil 1982, 30. 981 Kamil 1982, 57. dipnot 22 982 Kamil 1982, 31.
tutamaklar olan bu kaplar hem bir yere asmak hem de bir yere oturtularak kullanılabilecek
saklama kaplarına benzemektedir. Kamil tarafından ETÇ II olarak tarihlenen, siyah ya da gri
astarlı ve perdahlı bu kapların benzerlerine Troia Ia-b-c, Thermi I-II-III, Beycesultan XIV-
XIIIc tabakalarında rastlanırken, Karataş-Semayük’te benzer örneklere rastlanılmamıştır.983
V.Tip: (Lev-186/10-11-12-13-14-15-16-17; Lev-187/1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12)
Daha önce tanımlanan II ve IV.gruba ait kapların kapakları olabilecek bu gruptaki
malların sadece bir tanesi farklıdır ve büyük bir depolama kabının kapağı olduğu
düşünülmektedir. Bu nedenle bu grup kendi içinde a-b-c olarak üçe ayrılmıştır. Birinci alt
grubu oluşturan a tipi kapaklar 17 adet ile en kalabalık grubu oluşturur. İkinci grupta ( tip b)
iki ve tip c ise tek örnekle temsil edilir. Kısacası toplam 20 adet kapak bulunmaktadır.
Fazla yüksek olmayan dışbükey yüzünün ortasında tek tutamak bulunan a tipi kapların
üzerinde karşılıklı iki ip deliği bulunmakta ve üzerinde insize bezemeler yer almaktadır (80-
96 numaralar arası). Bu kapakların Gaudin’in çizimleri izlenerek 6-8-15-45-47-48-58 ve 62
numaralı pithoslardan çıktığı saptanabilmektedir. Babaköy 4 numaralı mezar, Troia I,
Kumtepe Ic1 ve 2, Beycesultan XVIII ve XV. katlarda benzerlerine rastlanan a tipi kapaklar
yukarıda tanımlanan II.grup malların kapaklarıdır.984
Tip b (no: 97-98) oldukça yüksektir ve ortasında yer alan tutamağın yanı sıra
kenarlarda dört ip delikli tutamak daha bulunmaktadır. IV. gruptaki kaplara ait olabilecek bu
kapakların benzerlerine Troia Ic, Kumtepe Ic2, Thermi I-II ve III’te rastlanılmaktadır.985
Sadece tek örnekle temsil edilen tip c, silindirik gövdeli, yüksek, tek tutamaklı ve
tutamaktan gövdeye birleşen üç şerit kollu olup, Troia I ve Thermi I-III ve IV’te benzerleri
bulunmaktadır.986
Kapakların söz konusu kaplarda kullanılmış olması Kamil tarafından kaplar içinde
kutsallığı olan bir maddenin olabileceği ve ritüelin bir parçasını oluşturabileceği yolundaki
öneriyle açıklanmaya çalışılmıştır.987
VI.Tip: (Lev-188)
Gerçek testilerin minyatürü gibi olan bu gruptaki testiciklerin biri hariç (no:100)
hiçbiri 0,077m’den daha büyük değildir. Toplam 13 adet testicikten oluşan bu grubun en
önemli niteliği 112 numaralı hariç hepsinin üç ayaklı oluşudur. Üzerinde insize bezeme olan
bu kaplardan 110 ve 111 numaralılara inkrüstasyon tekniğiyle yapılan beyaz bir bezeme
983 Kamil 1982, 32-33. 984 Kamil 1982, 34. 985 Kamil 1982, 34. 986 Kamil 1982, 35. 987 Kamil 1982, 35.
uygulanmıştır. Ağız kısmının nasıl olduğu kırık olması dolayısıyla tam olarak saptanamayan
107 ve 109 numaralılar hariç hepsinin gövde ve ağız arasını birbirine bağlayan kulpları vardır.
Kamil, bu kapların Batı Anadolu’da Afyon-İscehisar yakınlarındaki Karaağaç988 dışında
benzerlerinin olmadığını iddia etmekte ve paralellerine Thermi I-II ve V’te rastlanıldığını
söylemektedir.989 Ancak, Kamil’in bu çalışmayı yapmadan önceki yıllarda kazısı yapılıp
yayınlanan Ovabayındır990 ve Karataş/Semayük991 ile daha sonraki yıllarda yapılan kazılar ya
da yayınlarda rastlanan Aphrodisias992 ve Burhaniye993 mezarlarından çıkan bazı armağanlar
da bu kapları çağrıştırmaktadır. Kamil tarafından ETÇ II olarak tarihlenen bu kapların içinde
herhangi bir sıvıyı barındırmak için çok küçük olmaları oyuncak olabilecekleri yorumunun
yapılmasına neden olmuştur.994 Hangi pithostan çıktıkları Gaudin’in çizimlerinden tam olarak
anlaşılamadığı için bu yorumun tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığı bilinememektedir.
Ancak, yukarıda sözü edilen mezarlıklarda da aynı kaplara rastlanılması ve bunlardan biri
olan Karataş/Semayük’te bu kapların benzerlerinin sadece mezarlarda ortaya çıkması,
bunların oyuncaktan öte bir değere sahip olduğu izlenimini vermektedir.
Sonuç olarak bu kapların tersi bir örnek çıkıncaya kadar sadece mezar armağanı olarak
üretildiğini önermekte bir sakınca yoktur. Hatta bir adım ileri giderek, Kamil’in oyuncak
önerisini ve bu kapların ortaya çıkarıldığı mezarların boyutlarından dolayı çocuk mezarı
olabileceğini de göz önünde bulundurarak bu kapların belki de sadece çocuk mezarları için
üretilen mezar armağanları olduğunu önermek olasıdır. Bu konuyla ilgili etnoarkeolojik ve
antropolojik veriler ilerideki bölümlerde tartışılacaktır.
VII.Tip: (Lev-189; Lev-190)
Yortan kültür bölgesinin tipik kap formlarından olan bu gruptaki mallar, gri ya da
siyah astarlı, perdahlı, gaga ağızlı ve yüksek boyunludur. Silindirik bir boyun kısmı ve küresel
gövdeden oluşan bu kaplar, düzleştirilmiş taban üzerine oturur. Sadece 126 ve 133 numaralı
kaplar üç ayak üzerindedir. Gövdenin üst kısmıyla ağız kenarının altından bir kulpla birleşen
bu kap tipinden farklılık gösteren tek kap 119 numaralı, çaydanlık benzeri akıtacağı olan
kaptır ve Kamil’e göre hatalı üretim sonucu ortaya çıkmıştır.995 Toplam 23 adet olan bu
988 Alp 1965, 3-5. 989 Kamil 1982, 35-36. 990 Akurgal 1958, 161. Turhan Kamil, belki de bu kapları görmediği ve o döneme dek sadece Karaağaç’ta bulunan için verilen enformasyon dışında bunların ne bir çiziminin ne de fotoğrafının olmaması nedeniyle dikkate almamış olabilir. Ancak daha sonraki yıllarda özellikle Aphrodisias ve Burhaniye’de ortaya çıkarılanlar sayıyı arttırmıştır. 991 Mellink 1965a, 244. 992 Joukowsky 1986, 53. 993 Çakalgöz 1987, 9. 994 Kamil 1982, 35-36. 995 Kamil 1982, 36.
kapların benzerlerine, Troia Ic, Thermi I-II-III-IV, Beycesultan XIX-XVI, XIV ve bölgesel
çeşitlemeleriyle Elmalı kültür bölgesinde rastlanılmaktadır.996
VIII.Tip: (Lev-191; Lev-192; Lev-193; Lev-194; Lev-195; Lev-196; Lev-197)
Düzleştirilmiş küçük bir taban üzerine oturan küresel gövdeli bu kaplar, siyah, gri ve
kahverengi yüzey renklerinde, tamamı el yapımı, perdahlıdır. 136-140-143-146-148-150-155-
156 numaralı olanlarının üzerinde yumru bezeme bulunmakta olup, 160 numaralı kabın
üzerinde son derece belirgin, tutamağa benzer çıkıntılar vardır. Toplam 26 tanesi incelenen bu
kaplar Yortan kültür bölgesi için tipiktir. Troia Ia-b-c, IIg, III; Kumtepe Ic1 ve 2; Thermi I-III
ve IV; Beycesultan XV-XVI, Karataş-Semayük ve Kusura’da benzerleri olan bu kaplar
rahatlıkla ETÇ I-II olarak tanımlanabilmektedir.997
IX.Tip: (Lev-198; Lev-199; Lev-200)
Yükseklikleri 0,10m ile 0,17m arasında değişen, küresel gövdeli, düzleştirilmiş dipli,
167-168 ve 169 numaralılar üç ayaklı, akıtacaklı ve ağız kısmı ile gövde arasından kulplu,
175-176-177-178 numaralıları kırmızı renkli, bunun dışında kalanların tamamı gri, siyah,
kahve renkli astarlı ve perdahlı 18 adet kaptan oluşan bu grup da Batı Anadolu Erken Tunç
Çağı için tipiktir. 162 numarayla tanımlanan burma bezemeli kulplu ve gövdesinin de üstünde
aynı bezemenin olduğu kap hariç 168-169-170-171-172-173 ve 174 numaralı olanlar insize ya
da boya bezemeli olan bu kapların bazılarında VIII no’lu grupta olduğu gibi yumru bezeme
vardır (No.161-171-176).998
X.Tip: (Lev-201; Lev-202; Lev-203; Lev-204; Lev-205; Lev-206; Lev-207; Lev-208; Lev-
209)
Gövde ve boyun olarak iki ana parçadan oluşan bu kapların gövde ile boyun arasında
ağzın kısa olduğu kısımla gövdeyi birleştiren kulpları vardır. Toplam 34 tane olan ve boyun
ile gövdenin ayrı ayrı yapılıp birleştirildiği düşünülen bu kapların en küçüğünün boyu
0,20m’den az olmayıp tamamı gri, siyah ve kahve renklidir. Ağız kısımlarının kesiliş açılarına
göre altı grup halinde incelenebilecek kapları numara sırasına göre, 1.grup 179-182; 2.grup
183-187, 3.grup 188-197, 4.grup 198-203, 5.grup 204-209, 6.grup 210-212 olarak ayırmak
olasıdır.999 182-183-193-205 ve 211 numaralılar hariç geri kalan tamamının üzerinde insize ya
da boya bezeme olan kapların 191-203 ve 209 numaralı olanları üç ayaklı, geri kalanları düz
diplidir. Bu mal grubu içindeki en ilgi çekici kap ise 186 numaralı olanıdır. Bu kabın boyun
ile gövdesinin birleştiği yerde bir kolye biçimi verilmiş bezeme bulunmakta, aynı şekilde ağız
996 Kamil 1982, 36-37. 997 Kamil 1982, 38-39. 998 Kamil 1982, 39-40. 999 Kamil 1982, 40-41.
kenarı yakınında küpe formu verilmiş çıkıntılar taşımaktadır.1000 Bu haliyle simgesel bazı
nitelikler taşımakta olan bu kabın özellikle mezar armağanı olarak üretildiği önerisi
getirilebilir.
Troia Ia-If-IIc; Thermi I-II-III, Beycesultan XIX-XVI-XV-XIV-XIIIc’de benzerleri
bulunan bu kapların ETÇ I’de basit şekilde yapımına başlandığı ve ETÇ II’de esas biçimini
aldığı yorumu Kamil tarafından yapılmaktadır.1001
XI.Tip: (Lev-210)
Toplam altı küçük kaptan oluşan bu gruptaki kapların en önemli niteliği gövdede tek
(no:215) veya çift (no:213-214-216-217-218) emziğe sahip olmalarıdır. Bunun dışında bazı
kaplarda gövde üzerinde hilal biçimli kabartma bezeme (no:214-215) ve yumru bezeme
(no:214-215) gözlenmektedir. Troia ve Beycesultan’da benzerleri olan bu gruptaki kaplar,
astarlı, açkılı ve çoğunlukla gri tonlardadır.1002
XII.Tip: (Lev-211; Lev-212)
Gövdelerinde beyaz boya bezeme (no:222-224) ya da şevron veya hilal biçimli
kabartma bezemelerin olduğu (219-220-221-223-225) toplam 8 testiden oluşan bu grubun
içinde sadece 225 numaralı testi kırmızı renkli olup geri kalanı gri-siyah renk skalası içinde ve
hepsi astarlı ve açkılıdır. Boyun kısımlarında birer kolye biçimli (pandant) bezemenin olduğu
220 ve 221 numaralı kaplar bu bezemeleriyle diğerlerinden ayrılarak dikkat çekmektedir.
Erken Tunç Çağı I-II olarak tarihlenebilen bu kapların benzerlerine Troia Ib-Ic ve Thermi I-II-
III’de rastlamak olasıdır.1003
XIII.Tip: (Lev-213)
Küresel ya da armut biçimli bir gövde, üzerinde kısa boyun ve çift kulptan oluşan bu
üç kap Kamil tarafından tankard olarak nitelendirilmiştir.1004 Troia, Beycesultan ve
Poliochni’de benzerleri bulunan bu kapların ETÇ I’den daha eski olamayacağı ve olasılıkla
ETÇ II olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.1005
XIV.Tip: (Lev-214; Lev-215)
Oturur durumda bir kuşa benzetilmeye çalışılmış ve Klasik dönemin askoslarını
andıran bu dokuz testiden 229 ve 230 numaralı olanlarında bu benzerlik daha belirsizken,
diğerlerinde gövde üzerine yapılan bezemeler ve üç ayak üzerinde oturur konumlarıyla kuş
1000 Kamil 1982, 41. 1001 Kamil 1982, 42. 1002 Kamil 1982, 43. 1003 Kamil 1982, 44. 1004 Kamil 1982, 44. 1005 Kamil 1982, 44-45.
formu daha belirgindir.1006 Kamil tarafından kuş biçimli olarak adlandırılan bu kaplara kuş
yerine kanatlı bir hayvan biçiminde hatta bir “kümes hayvanı” biçiminde demek daha doğru
olur. Zaten kendisi de 232 numaralı kap için bir ördek biçimi ifadesini kullanmaktadır.1007
Gagalarının (akıtacaklarının) uzunluğu, ağızdan gövdeye bağlanan kulpları, üç ayak üzerinde
duruşları, gövde üzerindeki kanat izlenimi veren bezemeleri (özellikle no.229-231 ve 237) ile
son derece özgün bir biçem oluşturan bu kapların benzerlerine sadece Karataş/Semayük’te
rastlanılmıştır. Bununla birlikte Troia’dan çıkan bazı ağız kenarı parçaları bu kapların ağız
kenarını andırmakta, ayrıca Schliemann’ın iki ve dördüncü şehirlerde bulduğu kirpi ya da koç
biçimli kapların bunlara benzediği Kamil tarafından belirtilmektedir.1008 Yine de ETÇ I-II
olarak nitelendirilen bu kapların neden ETÇ II olabileceği Kamil tarafından A Grubu Yortan
mallarının kendi içinde değerlendirilmesi sonuçlarına dayandırılmaktadır. Bunun yanı sıra
Demircihöyük’ün I. evresinden daha eski olan Kalkolitik tabakada ortaya çıkarılan ve üç
ayağı olmamakla birlikte biçim olarak bu kaplara benzeyen bir başka kap, bunların erken
formu olarak nitelendirilmekte, ayrıca Balkanlar ve Ege Adaları ile kurulmaya çalışılan
paralellikler de net bir sonuç vermemektedir. Sadece bir yorum olarak Karataş-Semayük
mezarlıklarından çıkan ve ETÇ II’nin orta ve geç evresine tarihlenen bazı kapların formlarının
bu kapları andırdığı Kamil tarafından belirtilmektedir.1009 Gerçekten de Karataş/Semayük
askoslarıyla ilgili bilgilere baktığımızda bunların, Mellink’in de belirttiği gibi Erken Tunç
Çağı Ege dünyasında yaygın, ancak Karataş/Semayük için yerel bir çeşitleme olduğu
yorumunu görürüz.1010 Gündelik yaşamda kullanılan kaplar olmadığı anlaşılan bu kapların
minyatür boyuttaki ikisi hariç (no.234-235) hepsinin birer ritüel nesnesi olabileceği sadece
mezar buluntusu olmaları nedeniyle akla gelmekte ve ölü gömme ritüelinde bir işlevi olduğu
anlaşılmaktadır.1011 Bu öneri, Mellink’in Karataş/Semayük askosları için önerdiği oyuncak ya
da mezar armağanı yorumuyla da fazla çelişmemektedir.1012 Minyatür gaga ağızlı testilerde
olduğu gibi bu kapların da hem yerleşimi hem de mezarlığı kazılan Karataş/Semayük’te
sadece mezarlık alanında ortaya çıkmış olması bunların da bir ritüel nesnesi olabileceği
düşüncesini güçlendirmektedir.
XV.Tip: (Lev-216)
1006 Kamil 1982, 45. 1007 Kamil 1982, 45. 1008 Kamil 1982, 45. 1009 Kamil 1982, 46. 1010 Mellink 1967, 253. 1011 Kamil 1982, 46. 1012 Mellink 1967, 253.
Ortadan tek bir kulpla taşınan ve üç kabın birleştirilmesi ile oluşmuş, günümüzün tuz-
karabiber ve diğer baharatlarının konduğu kaplara benzeyen bu iki kaptan 239 numaralı olanı
(Plate 15’te fotoğraf) kırık olduğu için net bir fikir vermemektedir. İyi pişirilmiş bu
örneklerde, insize bezemelere rastlanılmaktadır. Çoklu kap formu olarak benzerlerine
Beycesultan XIX.tabakada çıkan ikili kap ve Karataş-Semayük ETÇ II evresinde ele geçen bir
diğer ikili kap ile rastlanabilen bu kabın tam olarak benzeri olabilecek üçlü ya da dörtlü
örneklere Kilikya’da rastlanıyor olması Kilikya’nın batıyla olan bir ilişkisini göstermek
dışında Batı Anadolu lokal keramik geleneğinin kökeni konusunda bir fikir vermez.1013
Kamil’in yukarıdaki yorumuna katılmakla birlikte Batı Anadolu’da bu kabın tam
benzerinin daha önce bulunduğu iddiasını da dikkate almak gereklidir. Daha önce “Murdigan”
civarında ortaya çıkarıldığı söylenen mezar incelenirken belirtildiği gibi, Bossert tarafından
buradan bulunduğu iddia edilen Yortan tipinde, biri üçlü tuzluk şeklinde iki kap yayınlandığı
belirtilmişti.1014 Aynı şekilde Bittel tarafından J.R.Steward’ın Babaköy’de bulduğunu
söylediği üçlü kap da bunun benzeridir. Ancak bu kap Steward tarafından Babaköy’de değil
Balıkesir civarında bulunmuş ve Cambridge Fitzwilliam Müzesi’nde sergilenmektedir.1015
Bunun yanı sıra Kikladlar’da da benzerlerinin bulunması benzer gelenek ve düşünce yapısının
burada da olabileceğini akla getirmektedir.1016
XVI.Tip: (Lev-217)
A grubu malların bu son alt grubunu oluşturan sekiz tane kap A grubunun diğer alt
gruplarından farklı ve sadece birer örneği bulunan kaplardır. Tamamı akıtacaklı ya da gaga
ağızlı olan bu kaplardan en farklı olanı 245 no’lu çift akıtacaklı kaptır. Bu kaplardan 242-244-
245 no’luların benzerlerine Demircihöyük, Karataş-Semayük gibi yerleşimlerin ETÇ II
tabakalarında rastlanılmaktadır.1017
B grubu mallar: (Lev-218; Lev-219)
A Grubu mallara göre daha özenli yapılmış, gri, açık kırmızı, kahverengi tonlarda,
açkılı, bazıları astarlı, bezeme olarak derin oluk bezeme (no.264-265), gövdede meme başı
biçimli çıkıntılar (no.260-262) görülmektedir. Kase, küçük çömlek, testi ve çaydanlık bu
grupta sık görülen formlardır. Toplam 20 adet olan bu gruptaki kapların tamamı Kamil
tarafından Erken Tunç Çağı II’nin sonuna tarihlenmiş olup, benzerlerine Troia, Beycesultan,
1013 Kamil 1982, 47. 1014 TAY-IVb, Murdigan 1015 Kamil 1982, 59, dpn.83. 1016 Kamil 1982, 47. 1017 Kamil 1982, 47-48.
Thermi, Poliochni, Karataş-Semayük gibi yerleşimlerin çağdaş tabakalarında
rastlanılmaktadır.1018
C grubu mallar: (Lev-220; Lev-221; Lev-222)
Toplam 20 parçadan oluşan bu grubun tamamı iki adet depas ya da çift kulplu tankard
olarak nitelenebilecek kap dışında (no.269-271-283), uzun boyunlu, akıtacaklı ve gaga ağızlı
testilerden oluşur. Son derece iyi bir işçilikle, olasılıkla hızlı dönen çarkta yapıldığı gözlenen
bu gruba ait keramiklerde koyu renkler tamamen kaybolmuştur.1019 Benzerleri Troia ve
Beycesultan’da rastlanan ve Kamil tarafından ETÇ III olarak tarihlenen bu kapların üzerinde
kazıma bezeme, boyun kısmında kolye biçimli süsleme (no.275), burma kulp (no.282) ve üç
ayak (no.285) ilgi çekici nitelikler olarak karşımıza çıkar.1020
Sonuç olarak Yortan mezarlık alanından gelen toplam 263 adet kap Kamil tarafından
incelenmiş ve bunların 223 tanesi A grubu, geri kalanları da iki eş sayıda grup halinde B ve C
grubu mallar olarak ayrılmıştır. Ölü armağanı olarak bırakılan bu çanak çömlekler arasında
özellikle bazılarının sadece ölü gömme ritüeli için üretilmiş olabileceğini belirtmek olasıdır.
Bu kaplar, formlara göre Kamil’in yapmış olduğu ayrım göz önünde bulundurularak A grubu
malların, II-V-VI-X-XII-XIV numaralı alt gruplarıdır.
Konuyu açacak olursak, Uzun boyunlu, ayaklı küçük çömleklerden oluşan II numaralı
gruba giren malların benzerlerinin Troia, Beycesultan gibi mezarlığı henüz bulunamamış
yerlerde daha az rastlanması bu yorumu doğrular gibi görünmektedir. Ancak sonuç
bölümünde inceleneceği gibi bu çalışmanın kapsamında yer alan diğer yerleşimlerin mezarlık
buluntularına da bakmakta yarar vardır.
Sadece mezar armağanı olarak üretildiği düşünülen bir diğer grup olan V numaralı mal
grubu kapaklardan oluşmaktadır. Bu gruba giren kapakların hangi tip kabın kapağı olduğu
elde in situ bir buluntu olmadığı için bilinmemekle birlikte, Gaudin’in yapmış olduğu mezar
ve buluntu çizimleri iyi incelendiğinde bir takım sonuçlara varılabilmektedir. Buna göre 15-
29-45-47-62 ve 96 numaralı mezarların çizimlerinde kapaklı kaplar gözlenmekte ve bu
kapaklı kaplar, Kamil’in A grubunun II numaralı alt grubu olarak sınıfladığı ve yukarıda
sadece mezar armağanı olarak üretilmiş olabileceği yorumu yapılan uzun boyunlu ayaklı
küçük çömlekler grubuna girmektedir. Bu durumda bu kapakların hiç değilse bir kısmının II
numaralı gruba ait küçük çömleklerin kapakları olabileceği düşünülebilir.
1018 Kamil 1982, 48-49. 1019 Kamil 1982, 49-50. 1020 Kamil 1982, 50.
A grubu malların VI numaralı alt grubunu oluşturan gaga ağızlı minyatür testiler
Kamil tarafından içinde herhangi bir sıvıyı barındırmak için çok küçük olmaları nedeniyle
oyuncak olarak nitelendirilmiştir. Hangi pithostan çıktıkları Gaudin’in çizimlerinden tam
olarak anlaşılamadığı için bu yorumun tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığı
bilinemediğinden bu yorumda belli bir haklılık payı olabilir. Ancak, eğer bu testileri oyuncak
olarak nitelendiriliyor ve bunların normal gömülerden daha küçük boyda olduğu için
olasılıkla çocuk iskeleti barındırdığı düşünülebilecek gömülere mezar armağanı olarak
konulabilmiş olabileceği akla geliyorsa, bu durumda bu tip testilere simgesel bazı niteliklerin
yüklenebileceğini de ileri sürmek gerekir. Bu tip bir kurgunun sonucu olarak özellikle çocuk
gömülerinde uygulanan ritüelin bir parçasını da mezara bırakılan gaga ağızlı küçük testilerin
oluşturduğu söylenebilir. Buna karşın aynı minyatür kaplara Karataş/Semayük,
Demircihöyük, Ulucak gibi yerleşimlerde de rastlanılması ve burada sadece çocuk
mezarlarında bulunmamış olmaları, sonuç bölümünde incelenecek farklı bir ritüelin
uygulanmış olabileceğini de akla getirmektedir.
Yine sadece ölü gömme ritüeli için üretilmiş olabilecek diğer kap formlarına, yani X
ve XII numaralı gaga ağızlı ve büyük boy testilerle, C grubu mallara geldiğimizde de yukarıda
belirtilen simgesel değer yüklemeye benzer bir uygulamanın 186-220-221 ve 275 numaralı
kaplarda uygulanmış olabileceğini ileri sürmek olasıdır.1021 Bu kapların ortak niteliği, her dört
kabın da boyun kısımlarında gözlemlenen kolye biçimli bezemelerdir. Özellikle 186 ve 275
numaralı kaplarda son derece belirgin olan bu bezemenin belki hiçbir zaman tam olarak
çözülemeyecek simgesel bir anlamla yüklü olduğu ve bu nedenle günlük kullanım için değil
ölü gömme ritüelinin bir parçası olarak üretilmiş olabileceği yorumu yapılabilir.
Son olarak XIV numaralı kuş biçimli testilere geldiğimizde de yine II ve V numaralı
gruplarda olduğu gibi tamamı mezar armağanı olması için üretilmiş olabilecek bir mal grubu
ile karşılaşıldığı yorumu yapılabilir. Gündelik yaşamda kullanılan kaplar olmadığı anlaşılan
bu kapların minyatür boyuttaki ikisi hariç (no.234-235) hepsinin birer kült nesnesi olabileceği
sadece mezar buluntusu olmaları nedeniyle akla gelmekte ve ölü gömme ritüelinde bir işlevi
olduğu anlaşılmaktadır.1022 Klasik dönemin askoslarını andıran bu kapların içinde yer alan ve
minyatür boyda olduğu için ölü gömme ile ilgisi olmayabileceği Kamil tarafından belirtilen
234 ve 235 numaralı kapları da yine VI numaralı minyatür kaplarda yürütülen düşünce
1021 Burada dikkat edilmesi gereken nokta X-XII ve C grubu malların tamamının değil, sadece bu gruplara giren bazı kapların ölü gömme ritüelinin bir parçasını gerçekleştirmek için üretilmiş olduklarıdır. Bir başka deyişle Kamil tarafından kap formlarına göre yapılmış olan sınıflamayı aşan bir yaklaşım söz konusudur. 1022 Kamil 1982, 46.
kapsamında değerlendirmek olasıdır. Bir başka deyişle bu iki minyatür, kuş biçimli testi de
çocuk gömüleri ya da yetişkinler için de uygulanan farklı bir ritüel için üretilmiş olabilir.
Yukarıda sayılan bazı kaplar ve bazı genel kap formları dışında kalan diğer formlar ise
hem günlük kullanım kabı olarak değerlendirilmekte, hem de ölü gömme sırasında yapılan
ritüelin bir parçası olabilmektedir. Bunların ritüel sırasında nasıl bir işlev gördükleri
hakkındaki yorum ise daha sonraki bölümlerde yer alacaktır. Ölü gömme için kullanılan
pithosların aynı zamanda günlük kullanım kapları mı olduğu yoksa özel üretim mi oldukları
konusu ise Yortan’ın yerleşimi kazılmadığı için şimdilik bilinememektedir. Ancak Batı
Anadolu’da Erken Tunç Çağı’ndaki genel uygulamalara bakılınca ve Yortan’daki bazı
pithosların üzerindeki bezemeler ve mezar armağanları nedeniyle özel üretim olabilecekleri
göz önüne alındığında, ekonomik durumun bu uygulamada önemli olduğu ve ekonomik
durumu görece iyi olanların isterlerse özel üretim pithoslar kullandıkları, diğerlerinin ise
günlük kullanım kaplarını ölü gömmede kullandıkları çıkarsamasını yapmak olasıdır.
Yortan mezarlığından ele geçen diğer buluntuları ağırşak, idol ve metal eserler
oluşturmaktadır. Bunlar sırasıyla aşağıdaki gibi incelenebilir.
Ağırşaklar:1023 (Lev-223; Lev-224)
Toplam 36 tanedir, çapları 0,17m ile 0,075m arasında değişen ağırşakların yarıya
yakının üzerinde kazıma bezeme yöntemiyle yapılmış ve bazılarının içleri beyaz dolgu
maddesi ile dolu bezemeler bulunmaktadır. Çok iyi bir işçilikle yapılmış olan bu ağırşakların
bazıları pişirilmiştir. Griden kırmızımsı açık kahveye kadar geniş bir renk skalası içinde olan
ağırşakların bir kısmı iki yüzlü kesik koni biçimli, kalan kısmı ise sadece tek yüzlü ve kesik
koni biçimlidir.
İdoller:1024 (Lev-225)
Yortan mezarlık alanında dört adet idol bulunmuştur. Bunların tamamı beyaz
mermerden yapılmış olup, en küçüğünün boyu yaklaşık 0,04m en büyüğünün boyu ise
0,16m’dir. 289 numarayla gösterilen boyca en büyük idol keman biçimli idollerin bir
örneğidir. 291ve 292 numaralılar ise insan biçimli, üzerinde kazıma yöntemiyle insan
yüzünün ve kadın cinsel organının işlendiği örneklerdir. Ortadan daraltılarak baş ve gövde
kısmı belirginleştirilmiş 290 numaralı idolde ise sadece kaş çizgileri ve gözler
belirginleştirilmiştir.
1023 Kamil 1982, 110. 1024 Kamil 1982, 110.
Metal Buluntular:1025 (Lev-226)
Yortan mezarlarında ortaya çıkarılan toplam 9 adet metal buluntunun 335 ve 337
numaralı demir olanları hariç, geri kalan hepsi bakır ve bronzdan yapılmıştır. Bunların 329-
330-331-332 ve 333 numaralı olanları mantar başlı kefen iğneleridir. Bu iğnelerin içinde 331
numaralı olanın üzerinde üç düzgün kesik hat ile oluşturulmuş üç ayrı bezeme vardır. 334
numaralı buluntu ucu kıvrık bir mızrak, 336 numaralı buluntu ise sap delikli bir baltadır.
Sonuç olarak Yortan mezarlık alanı buradan çıkan buluntular açısından oldukça zengin
ve keramik kültürü hakkında oldukça önemli bilgiler verirken, ne yazık ki mezarların içinde
bu buluntuların in situ olarak nasıl oldukları, iskeletlerin konumu ve hangi mezarda hangi
buluntunun ele geçtiği gibi doğrudan ölü gömme geleneğini açıklayıcı bilgiler bakımından
fazlaca bilgi veren bir yer değildir. Buna karşın bazı buluntuların ortaya çıkarılmış
olabilecekleri mezarlar üzerine Kamil tarafından bazı yorumlar yapılmış1026, ancak bu
yorumlar, yukarıda keramiklerin incelenmesi sırasında yapıldığı gibi Gaudin’in çizimleri esas
alınarak gerçekleştirilmiş olasılıklara dayanmaktadır. Yine de bazı çanak çömlek gruplarının
sadece mezar armağanı olarak üretilmiş olabileceği gerçeği göz önünde bulundurularak ve
Batı Anadolu’daki diğer mezar ve mezarlık alanlarının buluntuları da Yortan buluntularına
eklenerek, Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda ölü gömme geleneğinin nasıl şekillendiği
yolunda bir model oluşturmak olasıdır ve bu modelleme sonuç bölümünde yapılmaya
çalışılacaktır.
Yumrudömen Mevkii:
İl:Eskişehir
İlçe:Alpu
Konum ve Buluntular:
Eskişehir ili, Alpu ilçesine bağlı, Özdenk Köyü’nün 2,5km kuzeyindeki Yumrudömen
Mevkii’nde rastlanılan tahrip edilmiş taş sandık mezarlardan oluşan nekropol alanı, çevrede
rastlanılan keramik kırıklarına dayanarak Sivas-Sivas tarafından yine aynı yerin yakınlarında
bulunan Asarındere Höyüğü’ndeki ETÇ yerleşiminin nekropolü olarak tanımlanmıştır.1027
1025 Kamil 1982, 110-111. 1026 Kamil 1982, 52-55. 1027 Sivas-Sivas 2005, 105.
Bölüm V
BATI ANADOLU ERKEN TUNÇ ÇAĞI’NDA ÖLÜ GÖMME
GELENEKLERİ
Bu bölümde esas olarak şimdiye dek anlatılanların ölü gömme geleneğinin
oluşumundaki etkileri incelenecektir. Daha açık bir ifadeyle dördüncü bölümde mezar ya da
mezarlık temelinde incelenen ölü gömme ritüellerinin, mezarların konumu, mezar tipi, gömü
tarzı ve mezar armağanı olarak nitelendirilebilecek objelerin, geleneği oluşturmadaki etkileri
tartışılacaktır.
A-Mezar ve Mezarlıkların Konumu:
İster Batı Anadolu’da olsun isterse de bir başka coğrafyada; ölüm sonrasında gömü
için seçilen yer ya yerleşim içi ya da yerleşim dışı olmakta. Burada dikkat edilmesi gereken
nokta yerleşim içi ve yerleşim dışı kavramlarının antropolojik olarak ne ifade ettiğidir.
Arkeolojik literatürde genel kabul gören adıyla söyleyecek olursak, intramural ve ekstramural
ölü gömme kavramlarının birçok topluluğun gündelik olmayan, yani tinsel dünyalarında ifade
ettiği anlamlar elbette birbirinden farklıdır. Bu farklılık da ölü gömmenin ilk olarak görüldüğü
dönemden, bir başka deyişle Orta ya da Üst Paleolitik Çağ’dan beri görülen bilişsel ve
toplumsal gelişimde karşılığını bulmaktadır. Şimdi, bu bağlamda, yerleşim içi/intramural ve
yerleşim dışı/ekstramural ölü gömme kavramlarının Batı Anadolu Erken Tunç Çağı insanları
açısından ne anlama geldiğini incelemeye geçebiliriz.
Öncelikle Erken Tunç Çağı Batı Anadolu insanının genel olarak yerleşim
dışı/ekstramural bir ölü gömme anlayışı benimsediğini dördüncü bölümdeki ayrıntılı
incelemeye dayanarak söylemek olasıdır. Bu incelemenin tek eksik yanı hem yerleşimi hem
de varsa mezarlık alanı arkeolojik çalışmaya konu olmuş, bir başka deyişle kazı çalışması
gerçekleştirilmiş yerlerin azlığıdır. Batı Anadolu için örnek verecek olursak, sadece
Demircihöyük, Baklatepe, Kusura, Karataş/Semayük, Ulucak ve Kaklık’ta1028 hem yerleşim
hem de mezarlıkta kazı çalışması yapılabilmiştir. Ancak sadece yerleşim yeri kazılmış,
Aphrodisias, Beycesultan, Kumtepe ve Troia gibi yerleşimlerde son derece az intramural ölü
gömme uygulamasıyla karşılaşılması olgusundan yola çıkarak ekstramural mezarlık
alanlarının Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda bazı istisnalar dışında uygulandığını
belirtmek olasıdır. Bunun yanı sıra hemen belirtmek gerekir ki ekstramural ölü gömme 1028 Kaklık, ve Kusura’da yerleşim ve mezarlık farklı dönemlere aittir.
uygulamasının olduğu yerlerde de zaman zaman intramural gömülere rastlandığı Baklatepe,
Kusura gibi yerlerden bilinmektedir. Bunun nedenleri de aşağıda her iki uygulamanın
incelendiği alt başlıklar içinde açıklanmaya çalışılacaktır.
Ekstramural ve intramural ölü gömme uygulamalarını incelemeye geçmeden önce bazı
istatistiksel verilere göz atmakta yarar vardır. Batı Anadolu’da incelenen dönem için mezar
saptanabilen merkez ya da mezarlık alanı sayısı 82’dir. Kazı ya da yüzey araştırmaları ile
saptanan bu 82 mezar ya da mezarlık alanının 52’si kesin olarak ekstramural, 8’i kesin olarak
intramural ve 10’u hem intramural hem de ekstramural mezar içerirken; 10 yerin ne tür
mezarlık alanı olduğu kesin olarak saptanamamıştır.1029
Tablo-1
Batı Anadolu ETÇ Mezarlık Konum ve Sayısı
Mezarlığın Konumu Sayısı
Ekstramural 52
İntramural 8
İntr-ekstra. 10
Anlaşılamayan 12
Toplam 82
Yukarıda belirtildiği gibi mezar ya da mezarlık alanları içinde hem intramural hem de
ekstramural ölü gömme uygulanmasının kesin olarak saptanabildiği yer sayısı sadece 10 olup
bu yerlerde ortaya çıkarılan intramural gömü sayısı ise 20’dir. Bu yerler; Aphrodisias,
Baklatepe, Beycesultan, Bornova/İpeklikuyu, Gavurtepe, Hisarlık/Troia, Karataş/Semayük,
Kıyıkışlacık/Iasos, Kusura ve Ovabayındır’dır. Buralarda ortaya çıkarılan 20 mezarın yanı
sıra, sadece intramural gömülerin bulunduğu Bademağacı, Çavdarlıhöyük, Hanaytepe,
Karaoğlan, Kumtepe, Küllüoba, Murdigan/Mordoğan ve Pirenlik gibi yerlerde rastlanılan
intramural gömü sayısı 8’dir. Bir başka deyişle Batı Anadolu’da saptanabilen toplam
intramural gömü uygulaması sayısı 28 iken aynı dönemde ve aynı coğrafyada rastlanılan
toplam ekstramural ölü gömme uygulaması sayısı ise 1940 olup gözle görülür biçimde
ekstramural gömü lehine bir üstünlük söz konusudur. Bu durumda tekrarlayacak olursak bu
çalışma içinde incelenen toplam 1971 mezarın 1940 adedi ekstramural, 28 adedi intramural
1029 Ekteki listede görülebileceği gibi mezar ya da mezarlık alanı olarak saptanan 9 yerin gerçekten ETÇ mezar ya da mezarlığına sahip olup olmadığı konusunda şüpheler bulunduğundan bu yerler (?) ile gösterilmiştir. Bu yerler; Alakır, Alyamak Höyük, Balıkesir Mezarlığı, Bornova/İpeklikuyu, Dorak, Hüzai Hamam, Kap Krio/Knidos, Mezarüstütepe ve Örenköy’dür.
olup 3 mezarın ise hangi sınıfa girdiği saptanamamıştır. Şimdi bu istatistiksel verileri göz
önünde bulundurarak İntramural ve ekstramural gömü uygulamalarını incelemeye geçebiliriz.
Tablo-2
Mezar Konumları ve Oranları
Konum Mezar Sayısı Oran (%)
İntramural 28 1,4
Ekstramural 1940 98,4
Anlaşılamayan 3 0,2
Toplam 1971 100,0
1-Yerleşim İçi/İntramural Ölü Gömme Uygulaması:
İnsanoğlunun ölüsünü gömmeye başladığı Orta/Üst Paleolitik Çağ’dan itibaren
benimsediği ilk uygulama Şanidar örneğinden anlaşılabileceği gibi ölüsünü yaşadığı yerde
alıkoyması, kendisiyle beraber sanki yaşıyormuşçasına ona gereken özeni göstermesidir.
Olasılıkla “Ata Kültü” ile bağlantılı bu uygulama, Neolitik Çağ’a kadar devam etmiş ve
giderek yerini yerleşimden ayrı, ancak yerleşimin yanında ya da yakınında bir ölüler kenti
oluşturmaya bırakmıştır.
Hemen burada belirtmek gerekir ki zaman zaman arkeologlarca yerleşim içi
mezarlıkla benzer görülen bir kavram daha vardır. “Yerleşim yanı mezarlık” olarak
adlandırılan bu kavram konum açısından sanki üçüncü bir tip mezarlık varmış gibi de
algılanmaktadır. Ancak, özellikle Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı mezarlıklarına
baktığımızda yerleşim yanı mezarlık kavramının aslında pek de gerçekçi olmadığını ve bu
uygulamayı intramural uygulamanın bir benzeriymiş gibi algılamanın yanlış olabileceği
ortaya çıkmaktadır.
Özellikle kentleşme ya da merkezileşmenin1030 görülmeye başlandığı bu çağ,
Anadolu’nun hemen her yerinde stratejik konumu ya da doğal kaynaklara hakimiyetine göre
bazı yerleşimlerin yüzölçümü olarak büyümesini beraberinde getirmiş ve bu büyüme
Karataş/Semayük gibi yerleşimlerdeki ekstramural mezarlık alanlarının zaman zaman
yerleşimle neredeyse iç içe kalması sonucunu doğurmuştur.1031 Bu nedenle bu çalışma içinde
yerleşim yanı mezarlık kavramı ekstramural mezarlık alanlarının büyüyen yerleşimin içinde
kalmasıyla açıklanmaktadır. İleride yeni kazı sonuçları bu açıklamayla ters düşse bile, aşağıda
1030 Çevik 2004, 348. 1031 Unutulmamalıdır ki Karataş/Semayük yerleşimi ve mezarlık alanı yan yanadır ancak mezarlığın sınırları, mezarlık alanı tam olarak kazılmadığından kesin bir şekilde saptanamamıştır. Örneğin 35/37 açmasında farklı evrelerde mezarlık ve iskan alanının aynı yerde dönüşümlü olması ve erken evrelerin mezarlarının üzerinde ETÇ II’nin geç evrelerine ait yapıların bulunması dikkat çekicidir. Warner 1994, 178-179 ve 45-51.
ekstramural ölü gömme uygulamasının anlatıldığı bölümde daha ayrıntılı değinileceği gibi,
temel olarak ölünün, yerleşim içinde, sadece ölüler için yapılmış ayrı bir yere gömülmesi
uygulamasından başlayarak intramural uygulamayı tanımlamak olasıdır.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda intramural ölü gömme, bazı yerleşimlerde kendini
göstermekte ve Anadolu’nun Neolitik ve Kalkolitik çağlarından gelen ve ETÇ içinde devam
eden bir uygulamaymış gibi gözükmektedir. Anadolu’nun genelinde Kalkolitik Çağ’da hem
intramural hem de ekstramural ölü gömme uygulamasının olması da bu devamlılığın azalarak
da olsa sürdüğünü göstermektedir. Açıklanacak olursa öncelikle Batı Anadolu Neolitik ve
Kalkolitik çağları için varolan kronolojik problem, bir başka deyişle Batı Anadolu’da Geç
Neolitik Çağ’dan Geç Kalkolitik Çağ’a geçilmesi nedeniyle Batı Anadolu Neolitik ve
Kalkolitik Çağlarının anlaşılmasında bazı zorluklar ve eksikler olduğundan burada verilecek
örnekler sadece Batı Anadolu’dan olmayacak ve Anadolu’nun diğer kesimlerindeki ölü
gömme uygulamalarına da bakmak gerekecektir. Örneğin, Norşuntepe’de1032 intramural ölü
gömme uygulaması varken, Alişar’da1033 her ikisi bir arada görülebilmektedir. Hacılar’da ise
az sayıda intramural mezarın ortaya çıkması ekstramural bir mezarlık alanının olabileceği
şeklinde yorumlanmaktadır.1034 Yumuktepe’de1035 intramural ölü gömme bulunduğu
bildirilirken, Gözlükule1036 için yorum yapılmamaktadır. Batı Anadolu’dan verilebilecek en
iyi ve tek örnek olan Kuruçay’da ise, Geç Neolitik ve Erken Kalkolitik çağlarda intramural
ölü gömme uygulamasının varlığı kanıtlanırken, Geç Kalkolitik ve Erken Tunç Çağ’da
ekstramural uygulamaya geçildiği, yerleşim yerinin kazısında mezar çıkmamasından
anlaşılmaktadır.1037 Kısacası, aşağıda daha ayrıntılı inceleneceği gibi “Kalkolitik Çağ’dan
itibaren Anadolu’da ekstramural gömü geleneği bulunmakla birlikte, intramural gömü de
tümüyle terk edilmemekte hatta Erken Tunç Çağ’da ikisi birarada görülmeye devam
etmektedir.” yorumunu yapmak olasıdır.
Yukarıda verilen örneklerden anlaşılabileceği gibi Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda
intramural ölü gömme uygulamasının özellikle çocuk ve bebek gömüleri için bazı
yerleşimlerde uygulandığı saptaması yapılabilmektedir. Bu yerlerin başında Beycesultan,
Bademağacı, Hanaytepe, Hisarlık/Troia, Aphrodisias, Gavurtepe, Kubad-Âbâd, Kumtepe ve
Kusura gelmektedir. Bunun yanı sıra tekil olarak da olsa, Baklatepe, Çavdarlıhöyük, Kusura,
Aphrodisias, Hisarlık/Troia, Kubad-Âbâd ve Kumtepe gibi yerleşimlerde bazı yetişkinlerin de
1032 TAY-III Norşuntepe 1033 Özgüç 1948, 49; TAY-III Alişar. 1034 Mellaart 1970, 36 ve 88-91. 1035 TAY-III Yumuktepe. 1036 TAY-III Gözlükule. 1037 Duru 1994, 18.
intramural olarak gömüldüğü görülmektedir. Ancak yetişkinler için bu uygulama nadiren
yapılmakta buna karşın çocuk ve bebek gömülerinin sayıca fazlalığı dikkat çekmektedir.
Çocuk ve bebeklerin intramural olarak gömülmesini bunların küçük, korunmasız ve
aciz olarak algılanmaları ile açıklamak olasıyken yetişkinlerin az sayıdaki intramural
mezarları için bir açıklama getirmek oldukça zordur. Yetişkinlerin neden intramural olarak
gömüldüklerine geçmeden önce yerleşim içi çocuk gömülerinin ölü gömme geleneği
açısından ne anlama gelebilecekleri üzerinde durmak gereklidir.
Prehistorik dönem topluluklarının dinlerini ve bu dinin gereklerinin yerine getirilmesi
için yapılması zorunlu ritüelleri tam olarak bilemesek de, sosyologların ve antropologların
günümüz ‘ilkel’ toplulukları gözlemleyerek elde ettikleri bulgulardan yol çıkıp geliştirdikleri
kuramlardan yararlanarak intramural çocuk gömülerinin nedenleri üzerine öneriler geliştirmek
olasıdır. Ancak unutulmaması gereken temel nokta, bu çağlarda yaşayanların yaşam
sürelerinin günümüze göre daha kısa olduğu ve çocuk ölümlerinin oransal olarak fazla olduğu
gerçeğidir. Yapılacak öneri bu gerçeği temel almaktadır.
Aşağıda, yerleşim dışı ölü gömme uygulamasının irdelendiği bölümde daha ayrıntılı
açıklanacağı gibi yerleşiklik ve ata kültü arasında bir ilişki olabileceğini göz önünde
bulundurarak, insanoğlunun Akeramik Neolitik Çağ’dan itibaren yerleşik yaşama geçtiği
önerilebilir. Yerleşik yaşama geçişin bütün zorluklarına karşın sağladığı bazı kazançlar da
vardır. Bunların başında daha büyük toplumsal gruplar halinde yaşamak ve bu yaşam
sırasında özellikle çocuklu kadınların, yani annelerin avcı-göçer yaşamda olduğu gibi
toplulukla beraber göç ya da hareket etmemesi ve buna bağlı olarak çocuk ölümlerinin görece
azalması ile besin kaynaklarının daha iyi denetlenebilmesi gelmektedir.1038 Dolayısıyla
birbirine bağlı olarak artı ürünün ve nüfusun artması yerleşik yaşamın getirdiği bir diğer
kazançtır. Artan nüfus daha fazla işgücü, daha fazla işgücü daha çok artı ürün anlamına
gelmektedir. Bu nedenle de her bireye topluluk içinde işgücü olarak ihtiyaç vardır ve çocuklar
geleceğin işgücü yatırımlarıdır. Bu nedenle her çocuk ya da bebek ölümü topluluğun seküler
yaşantısı için bir kayıp olarak algılanıyor olabilir. Bunun yanı sıra topluluğun dini
inançlarında ilk başlarda ata kültünün üstlendiği verimlilik1039 ve bereketin giderek ana
tanrıçada simgelenen yeni bir inanışa devredilmesi ve ana tanrıça-verimlilik arasındaki ilişki
verimliliği sağlayan işgücünün artmasında da kendini göstermektedir.
1038 Roaf 1996, 27. 1039 Emiroğlu-Aydın 2003, 80. Ata Kültü ile verimlilik ilişkisi üzerine antropolojik incelemeler için, bkz. Pearson 2002, 26; Lévi-Strauss 1984, 54.
Dolayısıyla çocukları gelecekteki potansiyel işgücü olarak görme ve bir yaştan sonra
bunların topluluk içinde artık sadece tüketen değil, üretime yardımcı olabilecek güce
eriştiklerini yani yaşamlarında yeni bir sınıra geldiklerini söylemek olasıdır. İşte günümüz
‘ilkel’ toplumlarında da görülen, bir çocuğun artık yetişkin ya da ergin olarak kabul edildiği
ve zaman zaman bir törenle topluluğa dahil edildiği yaş bu sınırı oluşturur. Antropolog ve
sosyologların erginlenme ritüelleri bağlamında en çok inceledikleri ve üzerinde durdukları
grup kız ya da erkek çocuklar olup, onların çocukluk statüsünden çıkıp yetişkin statüsüne
geçişleri bir başka deyişle cinsel faaliyet ya da evliliğe yetili toplum üyeliği bu geçişin
temelini oluşturur.1040 Ayrıca hemen her antropolojik incelemede karşılaşılan bir olgu da,
çocukluktan yetişkinliğe geçişle ilgili erginlenme törenlerinin bir ölüm ve yeniden doğuş
olarak kavranması ve küçük bir çocuğun doğaüstü tehlikelere özellikle açık olduğuna
inanıldığının belirlenmesidir.1041
İşte yukarıda açıklanmaya çalışılan bu yaş sınırı aslında ergin, üretken olanla; halen
yetişkin kabul edilmeyen ve dolayısıyla üretken olmayıp, potansiyel üretici, şimdilik tüketici
ve bu nedenle korunmaya muhtaç olanlar arasındaki sınırdır. Bu yaşı aşamayıp ölenler bu
nedenle yerleşim içine, diğerleri ise yerleşim dışındaki mezarlara gömülmüş olabilirler.
Ancak, burada ölen bebek ve çocukların net olarak belirlenmiş bir yaş sınırı saptaması
yapılamamaktadır. Bunun temel nedeni ise, özellikle eski kazılarla ilgili raporlarda iskeletin
çocuk ya da bebek iskeleti olduğu dışında kemik analizleriyle ilgili bilgilerin verilmemiş
olması ya da bu konunun fazla dikkate alınmamasıdır.
Bunun yanı sıra çocuk gömülerinin hem ekstramural hem de intramural olarak
yapıldığı Baklatepe ETÇ I yerleşimi gibi yerleri de dikkate alarak, yerleşim içine gömülen
çocuk ya da bebeklerin ayrıcalıklı bireyler mi olduğu sorusu akla gelmektedir. Pearson’ın
Eski Yugoslavya’da Mokrin’den verdiği örnekte de dikkat çektiği aynı olguyu yukarıdaki
öneriyle açıklamak güçtür.1042 Aynı şekilde Batı Anadolu’daki yerleşimi kazılmamış birçok
ekstramural mezarlık alanında çocukların da gömülü olması yine aynı şekilde
değerlendirilirse belirli ayrıcalıklara sahip çocukların bu şekilde gömülebileceği önerisi de
dikkate alınmalıdır. Ancak yine de yerleşim dışına gömülen çocukların bir erginlenme
töreninden geçip geçmedikleri yani topluluğa üretici güç olarak kabul edilip edilmedikleri
sorusunu yanıtlamak güç hatta şu günkü verilerle imkansız olduğundan Mokrin ya da
1040 Emiroğlu-Aydın 2003, 266. 1041 Bonnefoy 2000, 846 ve Frazer 1991, 193. 1042 Pearson 2002, 103.
Baklatepe ve Gavurtepe veya bir başka yerdeki bu türden uygulamaları ayrıcalıklı ya da
seçkin çocuk bireylere bağlamak güçtür.
Yetişkin gömülerini incelediğimizde ise genellikle mezar armağanına dayanarak
yapılan cinsiyet ayrımlarından yola çıkarak ve bu mezar armağanlarının bazılarının
zenginliğine dayanarak bir takım öneriler geliştirmek olasıdır. Yetişkin mezarlarından çıkan
buluntulara bakılıp kadın bireylere ait olduğu saptanabilen Aphrodisias1043 ve Kubad-Âbâd1044
mezarlarının oldukça zengin mezar armağanlarına sahip olmaları dikkate alınarak bu mezarlar
sahiplerinin, burada yaşayanlarca değişik yeteneklere sahip özel kişiler olmalarından dolayı
ekstramural mezarlık yerine yerleşim içine gömülmüş olabilecekleri önerisi getirilebilir.1045
Aynı şekilde yine kadın bireye ait olduğu antropolojik olarak saptanabilen buna karşın mezar
armağanı bakımından zayıf Baklatepe ETÇ I mezarı1046 ile Hisarlık/Troia1047 ETÇ II mezarı
da dikkate alınırsa yukarıdaki öneri daha da geliştirilip, Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda
bazı çocuk ve bebeklerin yanı sıra belki de özel yetenekleri nedeniyle kadın bireylerin bir
kısmının da intramural olarak gömüldüğü söylenebilir. Burada özel yetenek ile kastedilen,
kendi gözlemlerine dayalı olarak ya da aileden gelen bilgilerle donanmış, bunun yanı sıra
sağaltıcı bazı uygulamalardan anlayan ve birinci bölümde açıklanan dini ideolojilerin ikinci
ve üçüncü niteliğinde sözü edilen ‘bazı insanların doğrudan tanrılar ya da ruhlar gibi doğaüstü
varlıklarla iletişim kurması ile belirli bir ritüeli tam olarak yerine getirmenin doğa da
değişiklik yapabileceğine’1048 olan inançtan kaynaklanan nedenlerle bu bireylerin toplumun
geri kalanı tarafından farklı ve özel kişiler olarak görülmesi olasılığıdır. Burada dikkat çekici
bir diğer nokta ise bazı erkeklerin de yine yerleşim içine gömüldükleri olgusudur. Aynı
öneriyi geliştirerek yine bu erkek bireylerin de aşağıda açıklanacağı gibi topluluk içinde bazı
farklılıklarının olabileceğini belirtmek olasıdır.
Ancak bu öneri hemen hiçbir kazı alanında höyüğün ya da mezarlığın tamamı
kazılmadığı ve yerleşimlerin başka yerlerinde intramural olarak gömülmüş Erken Tunç
Çağı’na ait kaç tane daha mezar olabileceği ve bunlardaki bireylerin cinsiyeti bilinemeyeceği
için elbet tartışmalı ve sadece bugünkü arkeolojik verilerle yapılabilecek bir öneridir.
Bununla birlikte bu öneriyi destekleyebilecek bazı kanıtlar Anadolu’nun diğer
bölgelerindeki çağdaş yerleşimlerde yapılan kazılardan gelmektedir. Karadeniz ve Orta
1043 Joukowsky 1986, 53. 1044 Arık 1996a, 395 ve 397-398; Arık 1996b, 402. 1045 Çavdarlıhöyük, Kusura ve Kumtepe intramural yetişkin mezarlarındaki iskeletlerin cinsiyeti hakkında bilgi bulunmamaktadır. 1046 Akay 2003, 19 ve 25. 1047 Blegen 1963, 85. 1048 Mithen 1999, 202.
Anadolu Bölgesi kazılarından İkiztepe,1049 Ahlatlıbel,1050 Konya/Karahöyük,1051 Kuşsaray1052
ve Maşathöyük’te1053 intramural gömüler içinde yapılan inceleme çocuk gömüleri dışındaki
yetişkin gömülerinden cinsiyeti saptanabilenlerin kadınlara ait olduğunu göstermiştir.
İkiztepe 11.mimari tabakaya ait, dorsal pozisyonda yatırılmış, her iki ayağında birer
tunç halhal, sağ ayak ucunda pişmiş toprak bir çanak ve mezar toprağı içinde bir adet gümüş
yüzükle birlikte bulunan bu mezarın yanı sıra kemikleri dağılmış halde bulunan ve bu nedenle
içindeki bireylerin cinsiyetleri tam saptanamayan dört mezar daha bulunmakta ve bu toplam
beş mezarın tümü ETÇ II’ye tarihlenmektedir.1054
Erken Tunç Çağı II dönemine tarihlenen Ahlatlıbel mezarlarında ise hem kadın hem
de erkek mezarı olmak üzere toplam 18 adet intramural gömü saptanmış bunların sekiz tanesi
pithos, geri kalanının da taş sandık mezar olduğu belirlenmiştir.1055 Bu mezarların bir kısmı
çocuklara aitken, 8-9 ve 10 numaralı mezarların yetişkinlere ait olduğu saptanmıştır. Yetişkin
mezarlarından olan 10 numaralı mezar bakır ve altın süs eşyalarıyla bir kadına aitken, 8 ve 9
numarayla tanımlanan taş sandık mezar içinde hem kadın hem de erkek bireye ait iki iskelet
bulunmuştur.1056
Konya/Karahöyük kazılarında ortaya çıkarılan üç adet intramural mezar ETÇ olarak
tanımlanmış ve bunların içinden V. tabakaya ait olan pithos mezarın bir kadına ait olduğu
saptaması, mezarın içinde bulunan tunç küpe ve iğnelere dayanılarak Alp tarafından
yapılmıştır.1057
Kuşsaray kazılarında ortaya çıkarılan iki adet intramural basit toprak mezarın birindeki
helezonik bir çift tunç küpe cinsiyet belirtmesi açısından yine dikkat çekici bir buluntudur.1058
Bunun yanı sıra Maşat Höyük’te bulunan ETÇ intramural gömüleri Orta Anadolu’dan
verilecek bir diğer örnektir. Burada ortaya çıkarılan dört intramural mezarda toplam yedi
iskelet olduğu anlaşılmış ve bunların sadece ikisinin 20 yaşın az üstünde kadın bireylere ait
olduğu saptanarak diğer iskeletlerin çocuklara ait olduğu belirtilmiştir.1059 Mezar
1049 Bilgi 2000, 387. 1050 Özgüç 1948, 34. 1051 Alp 1967, 456. 1052 Koşay 1968, 89-97. 1053 Şenyürek 1946, 231. 1054 Bilgi 2000, 387. 1055 TAY-IVa, Ahlatlıbel. 1056 Özgüç 1948, 34 ve 78-79. 1057 Alp 1967, 457. 1058 Koşay 1968, 95. 1059 Şenyürek 1946, 231-254.
armağanlarının hepsinin cinsiyet temsili yönünden kadınlara ait olabilecek süs eşyaları
olmaları da dikkat çekicidir.1060
Bunun yanı sıra, Kültepe’deki intramural erkek gömüsünün yönetici sınıfa ait
olması1061 ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu yerleşimlerinden Arslantepe1062 ve Hassek
Höyük1063 ETÇ intramural gömülerinin bir bey ya da önemli erkeğe ait olması da yukarıdaki
öneriyi destekler nitelikte bulgular olarak düşünülebilir.1064 Aynı şekilde; Nevali Çori ETÇ I
yerleşiminde H/9 açmasında ortaya çıkarılan taş sandık tipinde, iki intramural mezar içinde
rastlanılan altın ve bronzdan yapılmış süs eşyaları ve takılar, bu mezarların kadın mezarı
olduğu şeklinde yorumlanmıştır.1065
Titriş Höyük kazılarında ETÇ’nin erken evrelerine tarihlenen (MÖ 3000-2500) bir
adet intramural taş sandık ya da oda mezar içindeki hocker pozisyonunda yatırılmış yetişkin
kadın iskeleti ve intramural olup olmadığı tartışmalı ETÇ I evresine ait “dış şehir” olarak
adlandırılan bölgede rastlanılan biri 5 diğeri 9 yaşında iki çocuğa ait mezarlar yine yukarıdaki
öneriyi destekler niteliktedir.1066 Titriş Höyük’te ortaya çıkarılan ve ‘aile mezarı’ olarak
nitelenen mezarların bir kısmı yerleşimin büyümesi ile yerleşimin içinde kaldıklarından
intramural olarak nitelenmemişlerdir.1067 Buna karşın bu mezarların içinde intramural olanları
da vardır. Bu mezarlar ise, Dış Kent (1 ve 3 No.lu evler ) ve Aşağı Kent’te (2 ve 4 No.lu
evler) dört ayrı evin temellerinin altında bulunan ve evin inşasıyla aynı zamanda yapılmış
olduğu öne sürülen toplam beş sandık mezardan oluşmaktadır. Bu sandık mezarların içinde
birden çok gömünün bulunduğu belirlenmiştir. Kazıcılar, yerleşim içi gömülerin, kentte bir
çeşit soya dayalı mülkiyet haklarının varlığını gösteren aile mezarları (family cyrpt)
olabileceğini öne sürmüştür.1068 Geç ETÇ sandık mezarlarının içinde, depas ve Suriye
şişelerinin yanı sıra, çok sayıda diğer pişmiş toprak kap örnekleri, bronz iğneler, bronz hançer
ve deniz kabuğundan yapılmış süs eşyaları bulunmuştur1069.
1060 Şenyürek 1946, 238. 1061 Özgüç 1964, 23-42. 1062 Frangipane 1998, 294-296. 1063 Bhem-Blancke 1985, 89. 1064 Frangipane Aslantepe’deki bu mezar için tam olarak intramural kavramını kullanmamakla birlikte, “kamusal alanda bulunan oldukça sıradışı bir mezar” tanımını uygun görmektedir. Frangipane 2003, 52. 1065 Mısır 1992, 202. 1066 Algaze-Mısır 1995, 111 ve Honça-Algaze 1998, 101-141. 1067 Honça-Algaze 1998, 101-141. 1068 Algaze 1997, 125-126; Matney ve diğerleri 1997, 66-67. 1069 Algaze-Mısır 1996, 134; Algaze 1997, 125.
Aynı şekilde Pağnik Öreni’ndeki intramural yetişkin mezarının trepanasyon geçirmiş
ve yaşamaya devam etmiş bir erkek bireye ait olması dikkat çekici bir farklılıktır ve yukarıda
yapılan önerinin daha da geliştirilebileceğini göstermektedir.1070
Özetleyecek olursak, intramural gömülerin anlaşılır nedenlerle daha çok çocuk ve
bebeklere uygulandığı saptaması rahatlıkla yapılabilmektedir. Bununla birlikte yerleşim
içinde ortaya çıkarılan mezarlardaki yetişkinlerin durumu biraz karışıktır. Ancak, bir nitelik
dikkat çekmektedir. Bu da, bazı farklılıklara sahip kişilerin yerleşim dışı yerine, yerleşim
içine gömülmesi ve kazılar sonucu ortaya çıkarılan iskeletler içinden cinsiyeti
saptanabilenlerin çoğunlukla kadın olmasıdır. Elbette burada cinsiyet saptanırken antropolojik
inceleme yukarıda sözü edilen mezarların çok azında yapılmış, buna karşın cinsiyet belirtici
olabilecek kişisel süs eşyaları gibi buluntular kazıcılar tarafından dikkate alınmışlardır.1071
Bütün bu eksiklikleri de göz önüne alarak ve belirli ihtiyat paylarıyla yine de birinci
bölümde açıklanan dini ideolojilerin temel nitelikleri göz önünde bulundurularak, bilge ya da
şaman veya şifacı gibi düşünebileceğimiz bazı kadın bireylerle, şüpheyle yaklaşmakla birlikte
Karataş/Semayük’te1072 AQ açmasında ortaya çıkarılan ve kazıcısı tarafından yönetici ya da
şef/bey mezarı olarak tanımlanan mezarda olduğu gibi toplumsal olarak farklılık ya da
üstünlük taşıdığını düşünebileceğimiz bireylerin intramural olarak gömülmüş olabileceklerini
önermek olasıdır. Bunun yanı sıra Frangipane’nin Yukarı Mezopotamya ve Suriye-Anadolu
bölgelerinde, Erken Tunç Çağı I döneminden itibaren görüldüğünü düşündüğü toplumsal
tabakalanmanın kanıtlarını açıklarken kullandığı; Tepe Gavra’daki intramural, zengin mezar
armağanlı, tuğla mezarın sahibinin, Forest tarafından seçkin sınıf üyesi olarak kabul
edilmesini örnek göstermesi ve sahip olduğu yüksek konumdan dolayı yerleşim içine
gömüldüğünü belirtmesi de dikkat çekicidir.1073 Ayrıca aynı dönem olmamakla birlikte daha
eski dönemlerde buna benzer uygulamaların olduğu Çatalhöyük’ten bilinmektedir.
Çatalhöyük her ne kadar intramural ölü gömme uygulamalarıyla tanınsa da bunun yanı sıra
bazı yapıların içinde çok az iskelet çıkması farklı yorumlara da neden olmaktadır. Örneğin,
Mellaart’ın tapınak olarak nitelediği “Akbabalı Yapı” içinde sadece altı adet iskelet çıkması,
iskan edildiği 120 yıl boyunca bu kadar az ölü olamayacağı düşüncesinden yola çıkılarak özel
1070 Harper 1971, 95. 1071 Hemen belirtmek gerekir ki mezar buluntularının cinsiyet belirtici olarak kesin kanıt kabul edilmeleri, East Yorkshire Anglo-Sakson gömülerinde rastlanan bazı ekstrem durumlar nedeniyle araştırmacılarca zaman zaman şüpheli olarak görülmektedir. Bkz. Pearson 2002, 96. 1072 Mellink 1969a, 327. Ancak bu mezarın bir şefe ait olup olmadığı konusu yine de tartışmalıdır. 1073 Frangipani 2002, 186. Frangipani’nin bu yayınının ilk yapıldığı 1996 yılında, bir başka deyişle kitap yazıldıktan sonra Aslantepe’de ortaya çıkarılan ve yukarıda açıklanan ‘Royal Tomb’, ne yazık ki Frangipani’nin bu yayınının içinde yer almamaktadır.
kişilerin buraya gömüldüğü önerisiyle açıklanmaktadır.1074 Bu mantıklı öneriyi kabul edecek
olursak belki de intramural gömülerin yoğun olduğu bu dönemden beri seçkinlerin ya da
farklı niteliklere sahip bireylerin yerleşim içinde önce diğer bireylerden ayrı yerlere, daha
sonra da kalkolitik ve ETÇ’da sadece farklılığı olan bireylerin yerleşim içine gömülmesi gibi
bir değişimin tedrici olarak ortaya çıktığını söylemek olasıdır.
Zaman içinde yavaş yavaş değişen ve sonunda yerini ekstramural gömü uygulamasına
bırakan intramural gömünün Mezopotamya örneğinde de gelenekle açıklanması aynı
doğrultuda bir diğer kanıttır. Mezopotamya uygarlıklarında var olan ekstramural mezarlık
alanlarının yanı sıra geleneğe bağlı insanların, kötülük kovma ritüelinin bir parçası olarak
intramural gömüde ısrar edişi ve evlerinin içinde ‘ailelerinin ölülerinin bölümü-šiddi etem
kimti’ adlı bir bölüm ayırmaları ve burayı aile şapeli olarak kullanmaları güçlü bir geleneğin
varlığını ve bunun değişmesinin zaman aldığının göstergesidir.1075
Özet olarak; Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri içinde yerleşim
dışı gömüyle birlikte var olan yerleşim içi gömü esas olarak erginlenmemiş çocuk ve
bebeklerle, bazı doğaüstü güçleri olduğuna inanıldığı düşünülebilecek büyücü, şaman gibi
farklılığı olan bireyler ya da seçkin sınıftan gelen kadınlarla; yine doğa üstü güçleri olduğuna
inanıldığını düşünebileceğimiz, şaman, büyücü gibi farklılığı olan ya da seçkin veya yönetici
sınıftan gelebilecek erkek bireylere uygulanmış olabilir. Bu görüşü güçlendiren bir diğer kanıt
ise istatistik verilerdir. Yukarıdaki Tablo-2’de belirtildiği gibi intramural gömü oranı bütün
mezarlar içinde sadece %1,4 olup bu oran oldukça düşüktür.
Kısacası, erginlenmemiş çocuk ve bebeklerle, topluluğun diğer bireylerinden bir
şekilde farklılığı olanlar intramural olarak gömülüyor olabilir. Burada dikkati çeken bir diğer
nokta ise Batı Anadolu’da buluntularının zenginliğiyle veya mezar tipiyle ilgili olarak
yönetici sınıfa ait erkek mezarlarının Karataş/Semayük’teki şüpheli mezar hariç net olarak
saptanamadığı gerçeğidir. Bu nedenle intramural olarak gömülen erkeklerin yöneticiden çok,
bir şekilde toplumun diğer bireylerinden farklılığı olduğunu belirtmek daha doğru bir
yaklaşımdır.
2-Yerleşim Dışı/Ekstramural Ölü Gömme Uygulaması:
Ölümün başka hiçbir olguya benzemediğinin farkına vararak ve bilişsel gelişiminin
getirdiği soyutlama yeteneği sayesinde ata kültüne olan inanç, öteki dünya, ruh, tanrı, din gibi
kavramlara ulaşan insanoğlunun ölüsüyle arasında olan ilişki sonucu ölüsünü gömmeye
1074 Mellaart 1967, 206. 1075 Bottero 2003, 310.
başladığı saptamasını yapmak olasıdır. Bu aşamadan sonra ortaya çıkan ilk uygulama ölülerin
insanın gündelik yaşamını geçirdiği yere, bir başka deyişle geçici barınak ya da kalıcı
konutlarının bulunduğu yere gömülmesidir.
İntramural gömü denilen ve yukarıda açıklanan bu uygulamanın uzun bir süre devam
ettiği de arkeolojik kanıtlardan bilinmektedir. Ancak intramural ölü gömme uygulamasının bir
süre sonra tedrici olarak yerini yerleşim dışı ölü gömme uygulamasına bıraktığı
gözlenmektedir. Akeramik Neolitik Çağ’ın sonlarından itibaren başladığı saptanabilen
yerleşim dışı gömü giderek en geçerli uygulama olarak bugün de devam edecek şekilde
insanoğlunun toplumsal yaşamında yerini almıştır.1076
Burada dikkat çekici bir nokta, ölüsünü ilk gömen Neanderthal insanının ortaya çıktığı
ve Homo sapiens ile birlikte yaşadığı günümüzden yaklaşık 100.000 yıl öncesinden başlayan
ve 35.000 yıl önce sona eren Orta Paleolitik Çağ’ın aynı zamanda Braidwood tarafından
geçim ekonomisine dayanan yerleşim tipi sınıflamasında sınırlandırılmış dolaşım ile
tanımlanmasıdır. Braidwood tarafından yapılan ve Esin tarafından geleneksel kronolojik
sınıflandırmaya uyarlanan bu şemaya göre insanın ölüsünü gömmeye başladığı dönem, Besin
Derleme Evresi’nin son alt evresine denk gelmektedir.1077 Bu evrede insanoğlunun ilk kez
sınırlandırılmış dolaşım ile tanımlanan bir geçim ekonomisine geçtiği ve bundan sonra
gelecek ve yerleşik yaşama kadar uzanacak olan diğer evrelerin başında olduğu
gözlenmektedir. Dolayısıyla yukarıda belirtildiği gibi ata kültünün varlığı ve ölmüş atalara
olan inanç ve saygı, insanoğlunun yerleşik yaşantıya geçişinde rol oynayan öğelerden biri
olarak kabul edilebilir.1078 Ata toprağının kutsallığı, o toprakların orada yaşayanlara ait
olduğunun meşrulaştırılması için bir araç olabilir. Bu da aynı yerde sürekli yaşamayı
gerektirecek, avcı toplayıcı yaşam ve yerleşiklik, Akeramik Neolitik evrede devam edecek ve
MÖ 11.000’de besin üretimi evresine geçiş,1079 hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımsal
üretimin ivme kazanması yerleşik yaşamı pekiştirecektir.
Bu sırada, belki de insanoğlunun ata kültünün yanı sıra zaten antropomorfik düşüncesi
sayesinde kendi soyut dünyasında var olan doğa ile ilgili kişileştirmeler ve kaynağını ata
kültünden değil de, doğadan alan tanrısal kavramlar ön plana çıkmaya başlamış olabilir.
Bunun sonucu olarak ata kültünün bereketlilikle olan ilişkisinin yerini yavaş yavaş ana tanrıça
kültüne bıraktığını ya da bereketlilik kavramını ana tanrıça kültüne devrettiğini belirtmek
1076 Ekstramural gömünün Akeramik Neolitik Çağ sonlarında Çayönü yerleşiminde olabileceği konusunda bkz.; Özdoğan 1999, 54. 1077 Esin 2004, 25. 1078 Ata kültünün yaşayanların dünyasını etkileyen doğaüstü güçlerde aktif olabileceği konusunda, bkz. Pearson 2002, 158. 1079 Esin 2004, 27.
olasıdır. Ancak burada unutulmaması gereken nokta ata kültünün de yaşanılan toprakların
sahiplenilmesini meşrulaştırma aracı olmasının yanı sıra zaten bereketlilikle de ilişkisinin
bulunduğu olgusudur.1080
Bu devredişin nedenlerini ve dinamiklerini tam olarak bilemesek de bazı çıkarımlar
yapmak olasıdır. Öncelikle yerleşimin kendisinin, atalardan devir alındığı ve bu yerleşimin
kendilerine ait olduğunu meşrulaştıran ata kültünün sadece yerleşim içi gömüyle kendini
göstermesi belki de tarımsal üretimin başlamasıyla kendilerine ait olan alanının sınırlarının
genişlemesini getirmiş ve bu sınırları belirleyici olgunun yine ata mezarları olması gerekliliği
yerleşim dışında da gömü yapma düşüncesini ortaya çıkarmış olabilir. Bu da bize Akeramik
Neolitik Çağ’da da neden yerleşim dışı gömü olabileceğini açıklar.
Bunun yanı sıra; bu konuda geliştirilebilecek bir diğer öneri daha vardır. Bu öneri
ekonomik ve dinsel öğeleri bir araya getirmeye çalışan bir öneridir. Kesin olarak bilememekle
birlikte, dünyevi işlerin, bir başka deyişle, tarımsal üretim, hayvancılık ve diğer ekonomik
olarak artı değer üretici alanlarda ortaya çıkan gelişmelerin ve nüfus artışının beraberinde
getirdiği bir olgu da, bereket ve verimliliği kutsayan ve ata kültünün yanında giderek önem
kazanan bir inanç sisteminin gücünün artması ile ekstramural gömü uygulaması arasında
tarihsel olarak görülen koşutluktur. Bu koşutluk yerleşim yerinin dışındaki tarım alanları gibi,
yerleşim yeri dışında bir mezarlık alanı oluşturulmasının altında yatan nedenleri belirleyebilir.
O dönem insanının soyut düşünce dünyasında toprağa ekilen tohumun tarım ürünü haline
gelmesi ile ölenlerin öteki dünyada yeniden doğabilmeleri arasında bir ilişki kurabilme
olasılığını göz önünde bulundurarak ekstramural mezarlıkların en başta tamamen ana tanrıça
kültünün bir eseri olabileceği önerisi getirilebilir. Ancak bu önerinin karşısındaki engel
Çatalhöyük gibi intramural gömü uygulamasının yoğun olduğu ve ana tanrıça kültünün de
varlığını sürdürdüğü bir yerleşimin olmasıdır.
Ancak yukarıda sunulan her iki öneriyi bir araya getirmek, bir başka deyişle seküler
yaşantının dinamikleri ile gündelik yaşam dışındaki tinsel dünyanın kendi içinde olan
değişiminin birbirinden ayrılamayacağı düşüncesinden yola çıkarak bu iki öneriyi birleştirmek
olasıdır. Özellikle Güneydoğu Anadolu Akeramik Neolitik yerleşimlerinde, örneğin
Göbeklitepe’de1081, Çayönü’nde1082 görülen ve ata kültüne bağlanan yerleşik yaşama geçişle,
Braidwood’un sınıflamasında sınırlı göçerliğin ve depolamanın görülmeye başlandığı Besin
1080 Ata Kültü ile verimlilik ve bereket arasındaki ilişki için bakınız; Emiroğlu-Aydın 2003, 80. ve Pearson 2002, 26. 1081 K.Schmidt Göbeklitepe’deki kazılarda burasının mezarlık olabileceğine işaret eden herhangi bir buluntunun halen ortaya çıkarılamamış olmasına karşın burasının ata kültüyle olan bağlantısını kendisiyle yapılan bir röportajda belirtmiştir. 1082Özdoğan-Özdoğan 1998, 584.
Üretimi Evresi’nin1083 başları hemen hemen aynı tarihlere denk gelmekte ve olasılıkla bu
sırada ata kültü yerleşilen bölgenin mülkiyeti konusunda bir meşrulaştırma aracı görevini
görürken, bir yandan da tarımsal üretim ile ilgili denemeler yapılmaktadır. Günümüzden
10.000 yıl öncesinden başlayarak tam anlamıyla besin üretimine geçişle birlikte de olasılıkla
ata kültünde bir evrilme ya da ata kültünün görevlerinden bir kısmının devri söz konusu
olmaya başlamaktadır. İlk tarımcı köy topluluklarının ortaya çıkmaya başladığı MÖ 7000’den
itibaren de yavaş yavaş ekstramural mezarlık alanlarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu
sırada ana tanrıça ve bereketlilik ilişkisi ortaya çıkarken ata kültünün sınırları tarımsal alanları
da koruyacak biçimde genişlemekte ve toplulukların tinsel dünyasının o derece keskin
ayrımlarla tanımlanamayacağını gösteren örnekler güneydoğudaki yeni kazılarda ortaya
çıktıkça hem ata kültünün, hem erkek tanrıların hem de ana tanrıça kültünün bir arada
varolabileceği görülmektedir. Bu eklektik varoluş da esas olarak tinsel dünyayı belirleyenin
seküler yaşantıda oluşan gelişme ve değişimler olduğunu açıkça göstermektedir.
Elde bugünkü arkeolojik veriler ışığında kesin kanıtlar olmamakla birlikte ölmüş
ataların ruhları ve doğanın bereketliliğini simgeleyen ana tanrıça inanışı kendi aralarında artan
nüfusa ve ortaya çıkan teknolojik gelişimlere koşut olarak yeni görev bölgeleri belirlemekte
ve bazı görevleri birbirine devretmektedir. İşte bu noktada ata kültü zaten elinde bulunan,
sahip olunan toprakları meşrulaştırma aracı olma görevini ana tanrıça kültünün bereketlilik,
doğuş, yeniden doğuş, değişim ve dönüşüm göreviyle paylaşarak ekstramural mezarlıkların
temelinin atılmasını sağlamış gibi gözükmektedir. İleride yapılacak yeni kazılar ya da
sürmekte olan kazılardan elde edilecek yeni veriler bu öneriyi destekleyebilir. Ancak yine de
bir dereceye kadar pozitivist bir bakış açısı taşıyan bu önerinin kesin olarak doğrulanması
olasılığı elde daha fazla kanıt oluncaya kadar kuşkuludur.
Bu öneriyi şimdilik kaydıyla doğru kabul edecek olursak; intramural ölü gömme
uygulamasının da yerini tarımsal üretimin artışıyla bağlantılı olarak yavaş yavaş ekstramural
ölü gömme uygulamasına bu dönemin yani neolitiğin sonlarında bırakmaktadır. Bundan
sonrasında MÖ 2.binyıla kadar ekstramural ölü gömmenin yanında azalarak devam edecek
olan intramural ölü gömme giderek terk edilecek ya da sadece çok önemli, toplumsal statüsü
yüksek veya toplumun geri kalanından farklılığı olan bireyler için uygulanarak günümüze
kadar gelecektir.
Burada bir diğer dikkat çekici nokta olasılıkla Erken Tunç Çağı’nın sonlarından
itibaren ekstramural ölü gömme geleneğinin devamlılığını ve giderek intramural gömünün
yerini almasını sağlayan nedenlerin farklılaşmış olabileceğidir. Özellikle Kalkolitik 1083 Esin 2004, 26.
Dönem’de başlayan ve Erken Tunç Çağı’nda ivme kazanan kentleşme ya da merkezileşme
sonucu, Baudrillard’ın modern toplumları incelerken önerdiği gibi; ölüler kendileriyle değiş
tokuşta bulunmaya değmeyecek varlıklar olarak görüldüklerinden yaşayanlardan giderek
uzak mekanlara götürülmektedir. Köy ya da kentte evin sıcak ortamından alınarak merkezde
yer alan ve insanların bir araya geldikleri ilk mekan olan mezarlığa götürülen ölüler zaman
içinde, gelecekte oluşacak tüm gettolara örnek olacak, ilk gettoyu oluşturmuş ve merkezden
çepere doğru giderek uzaklaştırılmışlardır.1084 Kentleşme ya da merkezileşmenin başlaması,
değişen teknolojiler, metal kullanımı, uzmanlaşma ve mimaride görülen radyal plan ve kenti
çevreleyen sur ve benzeri yapılar, bu işlerin yapılması için gereken organizasyonu sağlayan
bir yönetici otoritenin giderek varlığını kuvvetlendirdiğini göstermektedir. Bu andan itibaren
toprağı meşrulaştırma gereci olan ata kültünün bu işlevinin de artık yavaş yavaş sona erdiği ve
Girit’in Erken ve Orta Minos döneminde görülebileceği gibi yerel seçkinlerin topluluğun
atalara erişimini kontrol etmeye başladıkları anlaşılmaktadır.1085 Bu kontrol seçkinlere yerel
kaynakları kontrol etmenin yolunu da açmakta ve bunu meşru kılmaktadır. Bir başka deyişle
atalara ulaşmanın yolu olan ölü gömme ritüelleri seçkinlere her anlamda meşruiyet
kazandırmaktadır. Bundan sonrasında bu meşrulaştırma aracı önce rahipler, sonra rahip
krallar ve sonrasında da tanrı krallar aracılığıyla yönetici sınıfın organizasyonundaki askeri
güçte vücut bulmaya başlamakta, bununla birlikte ata kültüne MÖ II.binyılda da görüldüğü
gibi zaman zaman atıf yapılmaya devam edilmektedir. Ekstramural gömü de artık bir hijyen
sorunu olarak görülmektedir.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme uygulamaları içinde sayısal olarak da
oldukça fazla yer tutan ekstramural ölü gömme uygulamasının görüldüğü yerlere kısaca göz
atacak olursak saptanabilen toplam 81 mezar ya da mezarlık alanı içinde 52 adedinin kesin
olarak ekstramural ölü gömme uygulamasına sahne olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra,
sadece yerleşim alanı kazılan ve mezarlık alanları saptanamamış Hisarlık/Troia, Beycesultan,
Aphrodisias vb. yerleşimlerde toplam 28 intramural gömü uygulamasına rastlanılması
kazıcıları tarafından bu yerleşimlerin ekstramural mezarlık alanlarına sahip olabilecekleri
şeklinde yorumlanmıştır. Bu durumda yukarıda açıklandığı gibi, değişen sosyo-ekonomik ve
siyasi koşulların da etkisiyle Neolitik Çağ’dan beri tedrici olarak arttığını bildiğimiz
ekstramural ölü gömme uygulamasının artık asal bir uygulama haline geldiğini, ancak bunun
yanı sıra bazı farklılıkları olan kadın ve erkek bireylerle, olasılıkla erginlenmemiş bebek ya da
çocukların intramural olarak gömülmesinin devam ettiğini istatistik verilere bakarak da
1084 Baudrillard 2002, 197. 1085 Murphy 1998, 36.
belirtmek olasıdır. Tablo-2’de açıklandığı gibi %98,4’e %1,4 gibi bir oranla ekstramural
gömünün üstünlüğünün görülmesi yukarıda belirtildiği gibi ekstramural uygulamanın asal
hale geldiğinin göstergesidir.
Bu durumda Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneğinin nasıl olduğu
konusunda üretilebilecek ilk düşünce baskın biçimde ekstramural gömü uygulamasının
uygulandığı şeklindedir. Bundan sonraki aşamada ise mezar tipleri, gömme biçimi, gömme
tipleri, yönlendirme ve mezarlara bırakılan armağanların değerlendirilmesiyle ölü gömme
geleneğinin nasıl olduğu konusunda bir modelleme yapılabilecektir.
B-Mezar Tipleri:
Aşağıda ayrıntılı biçimde inceleneceği gibi, Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü
gömme uygulamaları içinde değerlendirilen mezar tipleri basit toprak, pişmiş toprak, taş
sandık ve sahte oda mezar olmak üzere dört tiptir. Saptanan toplam 81 mezarlık alanı ya da
tekil mezar içinde özellikle kazısı yapılan mezarlık alanları dikkate alındığında pişmiş toprak
mezarların çoğunluğu oluşturduğu fark edilir. Bunu taş sandık mezar ve basit toprak gömüler
izlerken; ilki Karataş/Semayük’teki tekil mezar olmak üzere, Kaklık mezarlık alanında
rastlanan diğer sahte oda mezarlar bu türden uygulamanın yaygın olmadığını gösterir. Kazısı
yapılmayan ancak yüzey araştırmaları sonucu saptanabilen mezarlık alanlarının çoğunluğunu
da yine pişmiş toprak gömü uygulamasının yapıldığı mezarlar oluşturduğundan Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı’nın bütün evrelerinde bu türden gömünün yaygın olarak kullanıldığını
belirtmek yanlış sayılmaz. Ancak, aşağıda daha ayrıntılı tartışılacağı gibi basit toprak gömü
ve taş sandık mezarların da kullanılıyor olması hatta bu türden gömülerin pişmiş toprak
gömülerle beraber aynı mezarlıklarda bulunuyor olması dikkat çekici bir niteliktir.
Tablo-31086 Batı Anadolu ETÇ Mezar Tip ve Sayıları
Mezar Tipi Rastlanılan Yer Sayısı Mezar Sayısı
Basit Toprak 18 52
Pithos 44 724
Çömlek 14 68
Taş Sandık 22 205
Sahte Oda 3 6
İstatistiksel verilere göz attığımızda pişmiş toprak mezarların toplam 46 mezar ya da
mezarlık alanındaki 792 mezarda görüldüğü saptaması yapılmaktadır. Bunu toplam 22 yerde
görülen 205 mezar ile taş sandık mezar uygulaması izlemekte ve bunların ardından toplam 18
alanda gözlenen 52 mezarla basit toprak mezar uygulaması gelmektedir. Son sırayı ise sadece
3 yerde (Kusura, Karataş/Semayük ve Kaklık) rastlanan toplam 6 uygulama ile sahte oda
mezarlar almaktadır. Şimdi bu istatistiksel verileri de göz önünde bulundurarak mezar
tiplerini incelemeye geçebiliriz.
1086 Tablo-3’te belirtilen mezar sayıları toplamda 1971 mezarı bulmamaktadır. Bunun nedeni Demircihöyük, Karataş/Semayük gibi bazı kazılarda ortaya çıkarılan mezarların tipleri belirtilirken bütün mezarların kazı raporlarında belirtilmemiş olmasıdır. Bu kazılarda ortaya çıkarılan toplam mezar sayısı belirtilirken, toplu yayınları yapılmadığından kazı raporlarındaki sayılar dikkate alındığında istatistik olarak yanlış sonuç vereceğinden sadece net sayıları bilinenler dikkate alınmıştır.
1-Basit Toprak Mezar
Toprağa cesedin yerleştirilebileceği uygun büyüklükte kazılmış dikdörtgen biçimli
çukurlara, toprağa herhangi bir müdahale söz konusu olmaksızın; bir başka deyişle mezarın
etrafına taş vb. herhangi bir madde döşenmeksizin, mezar armağanlı ya da armağansız olarak
ölünün defnedilmesiyle gerçekleştirilen gömü biçimi basit toprak mezar olarak
tanımlanmaktadır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, bu mezarlarda organik
maddeden yapılmış ve zamanın tahribatına dayanamayan veya kazılarda saptanamayan bazı
materyallerin gömü işlemi sırasında konulup konulmadığının şimdilik kaydıyla
bilinemeyeceğidir.1087 Daha ayrıntılı açıklanmaya çalışılacak olursa, basit toprak mezarlara
konulan ölülerin çevresinde ya da üzerinde zamanın tahribatına dayanamayacak herhangi bir
ahşap, saz, dokuma vb. gibi bitkisel kökenli ya da deri veya post gibi hayvansal kökenli
organik maddenin konulup konulmadığını arkeometrik yöntemler haricinde saptamak oldukça
güç hatta olanaksızdır.
Basit toprak gömülerde gömü üzerinde rastlanan tek organik buluntu, Baklatepe ETÇ I
basit toprak mezarlarından G24 mezarında rastlanan iskelet üzerine serpiştirilmiş buğday
taneleridir.1088 Diğer kazı yerlerinde özellikle de eski kazılarda bu konuya dikkat edilmediği
için mezarlarda herhangi bir organik maddenin bulunup bulunmadığı ya da günümüzde
yapılan basit toprak gömülerde olduğu gibi üzerinde hasır ve ahşap bulunup bulunmadığı
bilinememektedir. Ayrıca organik maddeler kısmında daha ayrıntılı inceleneceği için sadece
değinmekle yetinilecek bir diğer buluntu ise Aphrodisias’da bir pithos gömüde rastlanılan
hasır izleridir.1089
Bütün bu eksikliklere karşın, mezar armağanları arasında rastlanılan iğneler, ister basit
toprak gömü olsun isterse de diğer mezar türleri, kefen bezi benzeri bir organik örtünün
kullanılmış olabileceğini gösteren dolaylı kanıtlar olarak düşünülebilir. Mezar armağanlarının
incelendiği kısımda bu iğnelerin işlevleri daha ayrıntılı olarak inceleneceğinden burada sadece
kaybolan malzemeden yapılmış bir kefenin varlığına işaret eden dolaylı kanıtlar olabileceğini
belirtmek yeterlidir.
Basit toprak mezarların ölü gömme geleneği içindeki yerine geldiğimizde ise bunun
sosyal statü belirtip belirtmediği konusunda yapılacak yorum sadece Baklatepe’de iki ve
Kubad-Âbâd’da bir tane olmak üzere ortaya çıkarılan toplam üç mezara dayanmak
1087 Eski kazılar için maalesef elde herhangi bir somut kanıt birkaç kazı dışında yoktur. Yeni kazılarda ise bu türden organik maddelerin varlığının incelenip incelenmediği ise sadece rastlantılara kaldığından basit toprak gömülerde organik madde kullanılıp kullanılmadığı konusunda kesin yorum yapmaktan kaçınılmıştır. 1088 Özkan-Erkanal 1999, 31. 1089 Joukowsky 1986, 76.
zorundadır. Diğer mezar türleri olan pişmiş toprak ve taş sandık mezarlara bakıldığında,
mezarın yapımı için harcanan emek açısından basit toprak mezarların en az emek harcanan ve
dolayısıyla en az yatırımın yapıldığı mezarlar olması gerçeği bu tip mezarların sosyo-
ekonomik açıdan daha fakir veya sınıflı bir topluluk için düşünecek olursak daha alt sınıflara
ait mezar tipiymiş gibi görünmekle birlikte bu üç mezarda ortaya çıkarılan mezar
armağanlarının şaşırtıcı zenginliği akla başka olasılıkları da getirmektedir.
Baklatepe’de G46 ve G24 olarak adlandırılan ve birincisinde 12 yaşında bir kız
çocuğu, diğerinde ise yetişkin bir erkek iskeletinin ortaya çıkarıldığı basit toprak mezarlarda
rastlanılan gümüş ya da kurşundan yapılmış kolye, küpe, bilezik gibi süs eşyaları ve amulet ya
da idol olarak nitelendirilebilecek nesneler bu mezarlık alanında mezar tipi ile sosyal konum
arasında doğrusal bir ilişki kurulamayacağını gösteren kanıtlardır.1090 Ayrıca Baklatepe’nin
kazıcısı Erkanal’da bu konuda hemfikir olup, Baklatepe’deki her tür mezarda son derece
zengin armağanların çıkabildiğini belirtmektedir.1091 Kubad-Âbâd kazılarında ortaya çıkarılan
olasılıkla intramural basit toprak gömüdeki kadın iskeletinin yanında rastlanılan altın ve
bronzdan yapılmış süs eşyaları da diğer kanıtlardır.1092
Bu iki yerde ortaya çıkarılan aykırı kanıtlara rağmen Batı Anadolu’nun diğer
yerlerinde bulunan basit toprak mezarlarda görece daha az mezar armağanına
rastlanılmaktadır. Bununla birlikte Batı Anadolu’da basit toprak mezara sahip toplam 18
yerdeki 52 mezarın sadece üçünün bu şekilde zengin armağanlara sahip olduğu da gözden
kaçırılmaması gereken bir noktadır. Bu mezarların sadece üç adet olması ise, bunun az
rastlanan bir olgu olmasından ve basit toprak gömü ile sosyal-statü arasındaki doğrudan
ilişkiye ters düşmesinden çok, topluluk içinde farklılığı olan az sayıda bireyden bazılarının
böyle gömüldüğü şeklinde yorumlanabilir. Bu öneriyi destekleyecek bir diğer istatistiksel veri
ise Batı Anadolu’da en fazla sayıda (23 adet) basit toprak gömüye sahip yer olan
Baklatepe’de bile sadece iki mezarın zengin armağanlara sahip olmasıdır. Kubad-Âbâd
mezarı ise intramural olma olasılığının bulunması ve intramural gömünün zaten yukarıda
açıklandığı gibi olasılıkla farklılığı bulunan bireylere uygulanmasından dolayı aynı düşünceyi
doğrulayabilecek şekilde yorumlanabilir. Ayrıca yine intramural olarak gömülmüş Troia IIg
evresine ait 201 no’lu alanın tabanında, sağ yanına yatırılmış olarak hocker pozisyonunda ve
yanında kurşun bir bilezik ile beraber gömülü olarak bulunmuş 12-13 yaşlarında bir çocuk
gömüsü de yanında taşıdığı cinsiyet belirtici nesnenin aynı zamanda bir statü nesnesi
1090 Özkan-Erkanal 1999, 30-31 ve Akay 2003, Katalog No:3 1091 Özkan-Erkanal 1999, 31. 1092 Arık 1996a, 395-398 ve Arık 1996b, 402.
olabileceği yorumuyla bir diğer kanıt olarak ileri sürülebilir.1093 Ancak ileride açıklanacağı
gibi cinsiyet belirtici nesnelerin zaman zaman statü nesnesi de olabilecekleri göz önüne
alınarak ileri sürülen bu kanıt yine de kesin değildir.
Bu durumda yine de basit toprak gömülerin bireylerin sosyo-ekonomik güçleriyle
bağlantılı; ancak, zaman zaman ekonomik olarak güçlü olmamakla birlikte topluluğun diğer
bireylerinden belirli farklılıkları olan insanların statü nesneleri ile birlikte gömülebileceklerini
ya da Baklatepe G46 mezarındaki kız çocuğu gömüsünde olduğu gibi kendisini gömenler
tarafından kıymetli süs eşyalarıyla donatılmış olabileceğini belirtmek olasıdır.
Yukarıda ileri sürülen esnek öneriyi destekleyecek başka kanıtların olup olmadığını
anlamak için söz konusu dönemde Anadolu’nun diğer yerlerindeki uygulamaları da incelemek
gereklidir. Bu türden bir inceleme sonucu, İkiztepe’deki1094 tamamı basit toprak gömüden
oluşan ve bu nedenle sosyo-ekonomik anlamda bir farklılığa işaret edip etmediği belli
olmayan mezarlığı bir yana bırakacak olursak, Balıbağı1095, Kaledoruğu/Kavak1096,
Kuşsaray1097, Tekeköy1098 gibi yerlerde yapılan çalışmalar da basit toprak mezarlara diğer
mezar tipleri ile birlikte rastlandığını göstermiştir. Bu mezarların çoğu armağansız olup,
mezar armağanı bulunanların ise diğer tiplerden armağan olarak farklı olmaması, basit toprak
mezarlara gömülenlerle diğer tip mezarlara gömülenler arasında sosyo-ekonomik açıdan bir
farklılığın bulunmuyor olabileceğine işaret ediyor olabilir.
Ancak, yine de dikkati çeken bir konu intramural yetişkin gömülerinin büyük bir
çoğunluğunun basit toprak gömü oluşudur. İntramural olarak gömülen çocuk ve bebekler
pişmiş toprak kaplara konulurken yetişkinlerin basit toprak mezarlara gömülmeleri, basit
toprak gömünün daha çok intramural olarak gömülen yetişkinlerle ilintili olduğu izlenimi
uyandırmaktadır. Bu konuyu daha ayrıntılı irdelemek için gerekli veriler ise ne yazık ki
yoktur. Birçok mezar ya da mezarlık alanında ortaya çıkarılan iskeletlerin incelemesi
yapılmamış, birçok yerde ise mezarlardan çıkan kemiklerin tahrip olmuş olması yorum
yapmayı daha da güçleştirmiştir.
Bu durumda tekrar edecek olursak, basit toprak gömü ile sosyal statü arasında
doğrudan bir bağlantının olduğunu gösteren kuvvetli kanıtlar yoktur. Bunun yanı sıra
intramural yetişkin gömülerinin basit toprak mezarlara konulduğu yolunda zayıf da olsa bazı
kanıtlar vardır. Basit toprak gömülerde çıkan mezar armağanları ile diğer mezarlarda çıkanlar
1093 Blegen 1963, 85. 1094 Alkım-Alkım-Bilgi 1988, 80-81. 1095 Süel 1992, 129. 1096 TAY-IVa, Kaledoruğu/Kavak. 1097 Koşay 1968, 89-97. 1098 Özgüç 1948, 10-12 ve 56.
arasında çok büyük farklılıkların olmamasının yanı sıra basit toprak mezarların farklı bir
inanç sistemini temsil ettiklerini ya da simgesel anlamları olduğunu söylemek zordur. Ancak,
konuya diğer mezar tipleri açısından bakacak olursak, pişmiş toprak mezarların ve taş sandık
mezarların bu türden farklılıklara işaret ediyor olmaları ve pişmiş toprak mezarların simgesel
bazı anlamlarla yüklü olmaları akla şu an bilemediğimiz farklı bir inanç sisteminin etkisiyle
mi basit toprak mezar yapıldı sorusunu getirebilir. Bu soruysa eldeki verilerle
yanıtlanabilecek gibi değildir.
2-Pişmiş Toprak Mezar
Pişmiş toprak mezar tanımı, adından da anlaşılabileceği gibi pişirildiğinde
plastisitesini/yumuşaklığını yitirerek, geri dönüşsüz bir biçimde yapıldığı şekilde kalan bir
toprak ürünüdür. Kırıldığında parçalı da olsa kalan pişmiş toprak ürünlerin ölü gömme
uygulamalarında kullanılması mantıken Çanak Çömlekli Neolitik dönemden itibaren
olmalıdır. Zaten en basitinden Çatalhöyük’e baktığımızda da intramural gömülerin bir
kısmının çömlek içindeki çocuk veya bebek gömüleri olduğunu görürüz. Sınıflamanın pişmiş
toprak tanımından yola çıkılarak yapılması ise iki farklı tipte toprak ürününün ölü gömme
uygulamalarında kullanılmış olmasıdır. Bunlardan ilki çömlek boyutunda ve diğerine göre
daha küçükken diğeri küp ya da pithos denilen ve en küçüğü 0,50m’den başlayarak 2,00m
boyuna kadar ulaşan pişmiş topraktan yapılmış kaplardır.
Aslında öncelikle gündelik işler için üretilmiş olan kap çeşitleri olarak
değerlendirilebilecek bu kaplardan pithosların özellikle artı ürünün depolanması sorununun
giderilmesi amacıyla çömleklerden sonraki bir dönemde ortaya çıktığını düşünmek yanlış
sayılmaz. Bununla birlikte zaman içinde bu iki kap tipi, üretilen değişik ürünlerin
kullanılması, korunması ya da depolanması için kullanılmanın yanı sıra ölü gömme
uygularında da yerini almaya başlamıştır. Peki nasıl olmuştur da ölü gömme için bu türden
yeni bir mezar tipine dönüşecek uygulama başlamıştır? Bu sorunun yanıtı için Neolitik
Döneme kadar geriye giderek Çatalhöyük yerleşimindeki intramural örgü sepet gömülerine
bakmak gereklidir. Bu gömüler E.VII.21 tapınağının tabanında bir boğa başının altına sepet
içinde bırakılmış bir kafatası ile tapınak VI.B.20’de ortaya çıkarılan sepet içindeki gömüdür
ve organik bir maddeden yapılan sepetin izleri açık bir şekilde görülmektedir.1099
Saptanabilen sepet izlerinden yola çıkarak çanak çömlek kullanılmaya geçilmeden önce ya da
geçildikten sonra da bir süre bu türden bir uygulamaya gidildiğini söylemek olasıdır. Bu
1099 Mellaart 1967, 84 ve 199; Mellaart 1988, 95.
uygulamanın yaygınlık kazanması ise belki de boyut itibarıyla yapılan çömleklerin içine önce
çocukların konulması sonra da artan üretime paralel olarak öncelikle artı ürünü depolama için
daha büyük kap yapma gereksinimi ile ortaya çıkmış olabilecek pithosların yetişkinler için de
kullanılmasıyla bir gelenek haline gelmiştir.
Ancak bütün bunlardan önce pişmiş toprak kaplar içine yapılan gömünün antropolojik
olarak ne anlama gelebileceği, o dönem insanının ölü gömme sırasında uyguladığı ritüel
içinde ve onların ruhani dünyalarında bu tip mezarların yerinin ne olduğunu anlamak
gereklidir.
Öncelikle, ölü gömme geleneği gibi bir konunun ister istemez varacağı nokta olan din
ve ölüm sırası ve sonrası dini ritüelleri biçimlendirirken elbette bir yerden sonra arkeolojik
kanıtı olmayan bazı noktaların yorumla açıklanması zorunluluğunu kabul etmek
gerekmektedir. Mellaart’ın bu konuda son derece haklı olarak belirttiği, “hiçbir arkeoloğun
ayırdına varamayacağı, ölen kişinin kişisel dilek ve gereksinimleri, akrabalarının saygı ve
sevgisi, olası soyut dini etkenler, ölüm şekli”1100 gibi soyut ya da kanıtlanması güç konuların
yanı sıra, topluluğun tam olarak şekillendirilemeyen ancak varlığı kabul edilen, toprağın
bereket ve verimliliği ile kadının doğurganlığı arasında kurulan ilişki gibi konular özellikle
pişmiş toprak gömüler için aydınlatıcı olabilecek bazı nitelikler taşıdığından ister istemez bazı
yorumlara girilecektir.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri bağlamında incelenen toplam
1971 mezar ile ilgili bazı sayısal veriler bu nitelikleri daha aydınlatıcı biçimde ortaya
koymaktadır. Sözü edilen 1971 mezarın 792 adedi pişmiş toprak gömü tipindedir. Bu 792
mezarın 724 adedi pithos, 68 adedi ise çömlek gömüdür. Yapı itibarıyla şişkin karınlı, hamile
bir kadını andıran pithosların sanki öteki dünyada yeniden doğuşu temsil ettiği yolunda bir
yorum yapmak olasıdır. Soyut bir kavram olduğu için sadece bir çıkarsamaya dayalı bu
öneriyi destekleyecek somut veriler ise takdir edilebileceği gibi yoktur. Yani, elimizde yazılı
belge olmaması, Prehistorik dönem insanının düşünce dünyası ile ilgili bilgilerimizin
bulunmaması bu yorumun kanıtlanamaz yanıdır. Bir başka deyişle sadece maddi kanıtlar
bizim o dönem insanının ruh ve düşünce dünyasını anlamamızı sağlayamayabilir, ayrıca
sağlasa bile ya da Batı Anadolu Erken Tunç Çağı topluluklarından birine ait bir birey gerçeği
kulağımıza fısıldasa bile bunu başkalarına kanıtlamanın olanağı yoktur. Bu ayrıntıları dikkate
aldıktan sonra bir diğer noktaya tekrar dikkat çekmek gereklidir. Bu nokta da mezarların
yönlendirilmesidir. Batı Anadolu’da ortaya çıkarılan 1971 Erken Tunç Çağı mezarının 1208
adedinde güneşin doğduğu yöne doğru yapılmış bir yönlendirme görülmektedir. Şimdi bu iki 1100 Mellaart 1967, 207.
somut veriden yola çıkarak Erken Tunç Çağı Batı Anadolu insanının ölüm karşısında
gösterdiği tepkiler açısından soyut dünyası ile ilgili bir çıkarsama yapmaya başlayabiliriz.
İlk olarak bereket kültünün, kadının doğurganlığının, doğadaki mevsimsel ya da
günlük devinimlerin, güneşin her gün yeniden doğuşu, ayın hareketleri, mevsimlerinin
birbirini izlemesi gibi doğal tarih zekâsı ile ayırdına varılan gerçeklerin hep bir dairesel
devinim içinde olması ve ölüm sonrasında bir öteki dünyanın bulunması gerekliliğine olan
inanışı birbiri ile kaynaştırdığımızda, ortaya ölüyü tekrar öteki dünyada canlandıracak ve o
soyut dünyada yaşamasını sağlayacak uygulamaların çıktığını belirtebiliriz. Bu durumda,
pişmiş toprak gömülerin sanki yeniden doğuşu sağlayacak yapay öteki dünya anneleri gibi
görülmesi ve bu tekrar doğuşun güneşle ya da güneşin yeniden doğmasıyla ilintili olması
kaçınılmazdır. Bu öneriyi destekleyecek bir diğer kanıt ise ileride Yunan Mitolojisi’nde
karşılığını bulacak olan Demeter’in kızı Persephone’nin Hades’e gidişi ve mevsimsel olarak
geri dönüşüdür.1101 Aynı şekilde Güneşin her zaman Okeanos’tan batıp diğer gün tekrar
doğması, Odysseus’un ölüler ülkesine gitmek için Okeanos kıyısına gelmesi, bunun yanı sıra
Mezopotamya Mitolojileri’nde İştar’ın yeraltı dünyasına inişi1102 gibi söylenceler, olasılıkla
prehistorik dönemlerin öteki dünya kavramlarından köken almıştır.
Şimdi bütün bu açıklamalar ışığında pişmiş toprak mezarları çevredeki diğer
uygulamalarla karşılaştırarak ve daha önceki Kalkolitik ve Neolitik dönemleri de dikkate
alarak incelemeye geçebiliriz. Başlangıç olarak hemen belirtmek gerekir ki pişmiş toprak
mezarları boyutuna ve niteliğine göre çömlek gömüler, pithos gömüler ve pseudo pithos
gömüler olarak sınıflamak inceleme açısından kolaylık sağlayacağından bu türden bir
sınıflamaya gidilmiştir.
a)Çömlek Gömüler
Toplam 792 pişmiş toprak mezarın 68 tanesi çömlek gömülerden oluşmaktadır.
Baklatepe, Kusura, Küçükhöyük, Aphrodisias ve Yortan bu mezar tipinin en fazla görüldüğü
yerlerdir. Çömlek gömü için seçilen boyutsal tanımlama çömleğin 0,50m’den küçük boya
sahip olmasıdır. Çoğunlukla geniş ağızlı olan bu çömleklerin ağız açıklığı, içine bir bebek ya
da çocuğun sığabileceği genişliktedir. Ağız açıklıkları pithos gömülerde de görülebileceği gibi
genellikle doğu-güneydoğu-kuzeydoğu yönüne bakan bu çömleklerin ağızları zaman zaman
bir başka çömlek ya da kap paçası veya taş ile kapatılmıştır.
1101 Kahn-Lyotard-Loraux 2000, 881-884; Saraçoğlu 2005, 56. 1102 Hooke1993, 40-41.
Boyutlarının pithos gömülere göre daha küçük olmasının getirdiği zorunlulukla sadece
çocuk ve bebek gömülerinde kullanılan bu çömleklerin önemlice bir kısmı da intramural
gömülerde kullanılmıştır. Bu da aslında intramural gömünün daha çok çocuk ve bebeklere
uygulanması ile bağlantılı olup, Aphrodisias, Hisarlık/Troia ve Beycesultan gibi yerleşimi
kazılıp, mezarlık alanı saptanamamış yerlerde neden çömlek gömü kullanıldığını açıklar
nitelikte bir olgudur.
Bunun yanı sıra daha sonraki dönemlerin urnelerinin öncülü olarak görülebilecek
çömlek gömüler, temel olarak urnelerin yakarak gömü için kullanılmaları ile bunlardan
ayrılmaktadır. Tanım olarak, yakılan bir ölüden geriye kalan kül ve kemiklerin saklanmak
üzere içine konulduğu, yalnızca bu amaç için üretilmiş ya da bu amaca uygun herhangi bir
kap1103 olan urneler, elbette tarihöncesi dönemlerden itibaren kullanılan çömlek gömülerden
geliştirilmiştir. Ancak Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda yakarak gömü yaygın bir uygulama
değildir. Batı Anadolu’da incelenen toplam 1971 mezar içinde sadece üç mezarda rastlanılan
kremasyon izleri çömlek gömülerin çocuk ve bebek gömülerinde kullanıldığını gösteren
dolaylı kanıtlar olup, bu üç mezardaki kremasyon izleri de şüphelidir.
Çömlek gömülerin ilk izlerine daha önce de belirtildiği gibi Neolitik Çağ’dan itibaren
rastlanmakta olup, Köşk Höyük1104 ve Pınarbaşı/Bor1105 höyüklerinde yapılan kazılarda ortaya
çıkarılan pişmiş toprak kaplar içindeki gömüler bunların ilk örneklerindendir. Daha
sonrasında Kalkolitik Çağ’da bu uygulama giderek artmıştır. Batı Anadolu’da Beycesultan1106
ve Kuruçay’da1107 Geç Kalkolitik çağa tarihlenen tabakalarda ortaya çıkarılan çömlek
gömüler çocuk ve bebek mezarıyken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise Değirmentepe1108,
Gözlükule1109, Hassek Höyük1110, Kargamış1111, Korucutepe1112 ve Samsat1113 kazılarında
ortaya çıkarılan ve çoğunluğu Geç Kalkolitik Çağ’a tarihlenen çömlek gömülerin tamamı yine
çocuk ve bebek iskeletleri barındırmaktadır.
Burada kısa bir açıklamayı gerektiren Değirmentepe mezarları pişmiş toprak mezar
geleneğinin nasıl ortaya çıkmış olabileceği konusunda bazı ipuçları verdiği için önemlidir.
1103 Gülçur 1997, 1850. 1104 Burada ortaya çıkarılan mezarlarda kullanılan kaplar oldukça büyük boyda çömlekler olduğu için pithos olarak da kabul edilebilir. Ayrıca, Köşk Höyük kazılarında ortaya çıkarılan bir depolama alanında da aynı tipte kaplara rastlanılması ilgi çekicidir. Silistreli 1986, 174. 1105 Silistreli 1983, 82. 1106 Lloyd-Mellaart 1962, 23-26. 1107 Duru 1996, 24. 1108 Esin 1983, 41-48; Esin-Arsebük 1983, 71-79. 1109 Goldman 1956, 7-8. 1110 TAY-III, Hassek Höyük 1111 TAY-III, Kargamış 1112 van Loon-Güterbock 1972, 80. 1113 TAY-III, Samsat
Değirmentepe’de 17 G ve 17-18 F açmalarında ortaya çıkarılan Ubaid ile çağdaş tabakada
rastlanılan pişmiş toprak çömlek gömülerde çocukların koyu yüzlü, açkılı mallardan yapılmış
çömleklere gömüldüğü gözlenirken, bebeklerin pişmemiş topraktan yapılmış ve kazıcısı
tarafından ‘petek’ olarak adlandırılan çömlek biçimli kapların içine gömülmüş olması ilgi
çekicidir.1114 Bu şekilde pişmemiş topraktan yapılmış peteklerin belki de Neolitik Çağ’da
başlayan ve izlerine çok az rastlanan sepet gömülerden sonraki bir aşamaya işaret ediyor
olması akla yakındır ve bu aşamayı da pişmiş topraktan yapılmış çömlekler izlemiş olabilir.
Geçmişi Kalkolitik hatta Neolitik Çağ’a kadar geriye giden pişmiş toprak çömlek
gömülerle ilgili Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda rastlanılan örnekler dışında özellikle
Neolitik ve Kalkolitik çağlarla ilgili örneklerin Batı Anadolu’da çok az ortaya çıkması
yapılacak yorum ve önerilerde çevredeki diğer bölgelerden yararlanmayı zorunlu kılmıştır.
Bununla birlikte daha önce de belirtildiği gibi Batı Anadolu’da sadece Aphrodisias,
Beycesultan, Baklatepe, Hisarlık/Troia, Kusura, Küçükhöyük, ve Yortan çömlek gömülerin
en çok görüldüğü yerlerdir. Sözü edilen yerlerden sadece Beycesultan’ın Kalkolitik katlarında
çömlek içinde çocuk gömülerine rastlanılması ise devamlılığı saptama açısından yeterli
olmayabilir. Bununla birlikte Anadolu’nun tamamına bakıldığında Neolitik Çağ’da oluştuğu
düşünülebilecek bir geleneğin önce sepet gömülerle başladığı, daha sonra Değirmentepe’de
örneği görüldüğü gibi pişmemiş topraktan yapılmış petek gömülerle devam ettiği ve sonuçta
bu geleneğin pişmiş toprak çömlek gömülere evrildiği önerisi aradaki zamansal ve coğrafi
boşluklara rağmen getirilebilir.
b)Pithos Gömüler
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlıklarında en fazla sayıda rastlanılan mezar tipini
oluşturan pithos gömüler, yüksekliği 0,50m’den başlayan ve 2,00m’ye kadar uzanan bir ölçek
içinde rastlanılan, çoğunluğu boyunlu, geniş ağızlı, düz veya sivri dipli, karşılıklı iki ya da
dört kulplu, zaman zaman gövdesinde ya da boyun kısmında bezemeler de bulunan büyük
pithoslardır. İleride daha ayrıntılı inceleneceği gibi ağızları çoğunlukla doğu-güneydoğu-
kuzeydoğu yönüne bakan ve genellikle yüzeye doğru eğimli yerleştirilen bu pithosların
ağızları büyükçe bir taş ya da bir başka çömlekle kapatılmıştır. Bununla birlikte ağızları
kapatılmayanlar ya da kapatan malzemenin kaybolduğu pithoslar da bulunmaktadır. Söz
konusu dönemde incelenen toplam 1971 mezarın 724 tanesi pithos gömüdür ve incelenen 82
mezar ya da mezarlık alanının 44’ünde bu tip mezarla karşılaşılmıştır.
1114 Esin 1983, 41-42.
Bu tip bir gömü tarzının nasıl, neden ve ne zamandan başlayarak tercih edildiği
konusu ise sadece arkeolojik verilerle açıklanacak gibi olmayıp antropolojik ve etnografik
verilerden de yararlanmak gerekmektedir. Öncelikle, hemen belirtmek gerekir ki, Bottero’nun
son derece doğru bir biçimde vurguladığı gibi, tarihte asla büyük B ile başlayan bir
Başlangıcın olmadığını bilmek ve sadece gelişmeler, kesişmeler, ayrılıklar, unutuşlar, yeniden
ortaya çıkışların olabileceğini kabul etmeliyiz.1115 Bu nedenle pithosların ilk ortaya çıkışı ya
da kullanımının fazlalaşması konusunda kesin bir tarih vermek olanaksızdır. Ancak, artı
ürününün çoğalması sonucu depolama kaplarının büyümesi ile pithosların ortaya çıkışı
arasında bir bağ olması gerektiği düşünülebilir. Bu nedenle sadece bazı çıkarımlarda
bulunulabilir. Arkeolojik verilerden yola çıkılarak yapılabilecek bu çıkarımlardan biri, Geç
Neolitik Çağ’dan itibaren konut mimarlığında görülen dikkat çekici bir öğedir. Bu da
konutların tabanlarında yer alan ve olasılıkla depolama için kullanılan çukurlardır. Bu
çukurlar zaman zaman içine çömlek yerleştirmek için kullanılırken, bazı zamanlarda da
doğrudan depolama için kullanılmış olabilir. İşte bu çukurlar ileride ortaya çıkacak pithosların
atası olarak kabul edilebilir. Yine de pithosların ilk ortaya çıktığı dönem ile ilgili olarak
Mezopotamya’nın Geç Kalkolitik Çağı’na bir başka deyişle Uruk Dönemi’ne kadar geriye
gidilebileceği, plano-konveks yapıların içindeki kaplara bakılarak söylenebilir.1116
Anadolu’ya geldiğimizde ise Kalkolitik Çağ’dan başlayan gelişim, Mezopotamya’dan
farklı olarak kendine özgü bir kentleşme mantığı içinde olmuş ve M.Özdoğan’ın belirttiği
gibi; “ETÇ için söyleyecek olursak, Mezopotamya kenti artı değerin merkezi yönetim
tarafından denetlenmesine dayalıyken, Anadolu kentlerinde artı değerin merkezi yönetim
tarafından denetiminin izi yok. Kent çekirdekleri çok küçük. Depo, stok, işlik, bürokrasi
olmadığı gibi, anıtsal tapınak, saray gibi sembolik yapılar da yok. Anadolu kentinin dış sur ve
kapı yapıları da bence sembolik anlamda. Buna karşılık ETÇ’da Anadolu’da çok gelişkin
zanaatlar var. Örneğin madencilik. Ancak bunların ne üretimi ne de stokları kent
merkezlerinde. Yani sistem temelden farklı. Bu nedenle, Anadolu kentlerinde depolama
kavramı yok. Anadolu Mezopotamya sistemine ETÇ III ile geçiyor ve o tarihten sonra kent
çekirdekleri büyüyor, depo yerleri vs. ortaya çıkıyor.”1117
Yukarıdaki açıklama Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda pithos gömülerin nasıl
başladığı ya da geliştiği konularında bazı ipuçları da taşımaktadır. Fakat ondan önce
Anadolu’da pithos ya da oldukça büyük boyutta çömleklere Geç Neolitik Çağ’dan itibaren ve
1115 Bottero 2005, 24. 1116 Maisels 1999, 312; Nissen 2004, 119-120. 1117 M.Özdoğan ile internet ortamında yazışma, 11-13/7/2005. Ayrıca, Tarihte ilk kentleşme süreci ve bu bağlamda Anadolu’da kentlerin ortaya çıkışı konusunda bkz. Çevik 2005, 77.
sadece iki yerleşimde, Köşk Höyük1118 ve Musular’da1119 rastlanıldığı saptamasını yapmak
gereklidir. Ancak, Kalkolitik Çağ’a gelindiğinde bu sayı artmaktadır. Özellikle Orta ve Geç
Kalkolitik Çağ’dan itibaren konut içinde depo, petek ya da silo barındıran, büyük çömlek ya
da pithosların ve pithos gömülerin bulunduğu yerleşimler aşağıdaki gibidir. Arslantepe1120,
Değirmentepe1121, Girikihaciyan1122, Hassek Höyük1123, Tülintepe1124, Yumuktepe1125 ve
Hacılar’da1126 depolama alanlarına rastlanılmıştır. Bunun yanı sıra, Değirmentepe1127,
Tülintepe1128 ve Hacılar’da1129 petekler bulunmakta ve Hassek Höyük1130, Norşuntepe1131,
Pılır1132 ve Demircihöyük’te1133 büyük çömlek ya da pithoslar ortaya çıkarılmıştır. Pithos
gömüye rastlanılan yerler ise Samsat1134, Korucutepe1135, Hassek Höyük1136 ve
Gözlükule’dir1137. Görüldüğü gibi bu konuda Batı Anadolu’da kazı ve araştırma eksikliği
nedeniyle fazlaca bilgi yokken, diğer bölgelerden gelen bilgiler pithosların öncelikle
depolamada daha sonra da ölü gömmede kullanıldıklarını kanıtlayabilecek niteliktedir. Erken
Tunç Çağı’na geldiğimizde ise pithoslara Anadolu’nun hemen her yerinde sıklıkla
rastlanılmakta ve ölü gömmede kullanımları da artmaktadır.
Sonuç olarak; önce örgü sepetlerle başlayan ve sonrasında pişmemiş topraktan
peteklerle gelişip, ekonomik büyümeye paralel olarak büyüyen çömlekler yoluyla pithoslara
kadar gelişen bir süreç söz konusudur. Bu süreç içinde Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için
açıklanması zor olan en önemli konu ise pithoslara yerleşim yerlerinden çok mezarlıklarda
rastlanılmasıdır. Batı Anadolu’da her ne kadar sayıca az da olsa yerleşimlerde pithoslara
rastlanılmakla birlikte,1138 pithosların asıl kullanımının ölü gömme olması, belki de
Özdoğan’ın yukarıdaki açıklamalarında belirttiği gibi, yönetsel ve örgütleyici bir gücün daha
1118 Silistreli 1986, 173-174. 1119 Özbaşaran 2000, 84. 1120 Frangipane 1992, 181-183. 1121 Esin 1983, 41. 1122 TAY-III, Girikihaciyan 1123 TAY-III, Hassek Höyük 1124 Esin 1976, 133. 1125 TAY-III, Yumuktepe 1126 Mellaart 1970, 26-27. 1127 Esin 1983, 41-42. 1128 Esin 1976, 119-133. 1129 Mellaart 1970, 26-27; 32-33 1130 TAY-III, Hassek Höyük 1131 Hauptmann 1976, 54. 1132 Ökse 1994, 257. 1133 TAY-III, Demircihöyük 1134 TAY-III, Samsat 1135 van Loon-Güterbock 1972, 80. 1136 TAY-III, Hassek Höyük 1137 Goldman 1956, 7-8. 1138 Küllüoba ETÇ II katında rastlanılan koridor şeklinde ve içinde yedi adet pithosun bulunduğu depolama mekanı bilinen en iyi örnektir. Bkz. Efe 2005b, 168.
tam olarak oluşmamış olması, buna karşın dini ya da ritüelistik anlamda toplumu örgütleyici,
düzenleyici kişi ya da kişilerin varlığıyla açıklanabilir. Bir diğer nokta ise mezar ya da
mezarlıkların açığa çıktığı yerlerdeki ekonomik gelişmişlik derecesi ile ilgilidir. Bir başka
deyişle artı ürünün fazla olmaması depolama için kullanılan kapların boyutlarını da etkilemiş
olabilir.
Tablo-4
Batı Anadolu ETÇ evrelerine göre mezar sayısı
Mezarlardaki ETÇ evreleri Yer Sayısı
ETÇ-I 7
ETÇ-II 25
ETÇ-III 4
ETÇ I-II 11
ETÇ II-III 8
ETÇ I-II-III 3
Evre Belirtilmeyen 24
Ayrıca Tablo-4’ten yararlanarak Batı Anadolu’da saptanan mezarlıkların dönemsel
olarak sınıflamasına bakıldığında toplam 81 mezar ya da mezarlık alanı içinde kesin olarak
ETÇ I-II ve III olarak saptanabilen mezarların sayıları aşağıdaki gibidir. ETÇ I:7; ETÇ II:24;
ETÇ III:4; ayrıca ETÇ I ya da II olarak saptanabilenlerin sayısı 10 iken, ETÇ II ya da III 8 ve
ETÇ I-II-III olarak saptananlar 3 adettir. Kısacası, bunları yönetsel anlamda, ETÇ III ile
Mezopotamya’dan gelen etkinin artması bağlamında karşılaştıracak veri sayısı son derece
sınırlıdır. ETÇ I ya da II mezarlarının toplam sayısı 41 iken; ETÇ III mezar ya da mezarlığı
sayısı 15’in üzerine çıkamamaktadır. Bu sayısal anlamdaki oldukça büyük fark ve kazılan
mezarlık alanları ile yerleşim alanları arasındaki oransal fark, yorum yapılmasını da
güçleştirmektedir. Bir başka deyişle, yukarıda yapılan yorumun kanıtlanabilmesi için, hem
yerleşimi hem de mezarlığı kazılmış yer sayısının artması ve karşılaştırma yapılabilmesi için
bu yerlerin de ETÇ I-II ya da ETÇ III yerleşimi ve mezarlığı olması gereklidir. Bu tür
kazıların artması pithosların hem depolama hem de ölü gömme için kullanılmaları konusunu
daha iyi aydınlatabilir. Sonuç olarak çömlek gömüler açısından konu daha kolay çözüme
kavuşabilecek gibi görünürken pithos gömüler için daha fazla kazı çalışmasına gereksinim
vardır.
c)Sahte/Pseudo Pithos Gömüler
Aslında bu türden bir ayrım yapılması Kusura’da rastlanılan bazı mezarlar
nedeniyledir. Sadece Kusura’da bulunan bu mezar tipi bir pithosun boylamasına ortadan ikiye
ayrılarak her iki yarının iskeletlerin üzerine kapatılması ya da yarım pithosların içine ölünün
yerleştirilmesinden sonra üzerinin keramik kırıkları ile örtülmesi şeklindeki bir uygulama
nedeniyledir. Bu uygulamanın başka yerlerde benzerinin olmaması ve Lamb ve Steward
tarafından “Pseudo Pithos Burial” olarak nitelendirilmesi bu yapay ayrımın yapılmasına
neden olmuştur.1139
Bu uygulama bir gelenekten çok yerel bir adet gibi gözükmekte olup, bu çalışmanın
Giriş bölümünde açıklanan gelenek ve âdet arasındaki farkı çağrıştırmaktadır. Buna göre,
belirli davranışsal norm ve değerleri benimseyip, aşılayan, gerçek ya da hayali bir geçmişle
süreklilik gösteren ve genellikle yaygın biçimde benimsenen ritüeller ya da başka sembolik
davranış biçimleriyle ilişkili toplumsal pratikler kümesi olarak tanımlanan gelenek;1140
insanoğlunun geçmişten aldıklarını geleceğe aktararak yarattığı sürecin ta kendisidir. Bu süreç
içinde geleneğin ayırt edici yönü, yani onu gelenek kılan ana özelliği, bizatihî bir “seçilim”e
tabi tutulmuş olmasıdır.1141 Bir başka deyişle bir kuşak, izleyen kuşağa kullanım gereçlerinin
yanı sıra (kültürleme süreciyle) sınırsız sayıda davranış tarzı, fikir, ayin, inanç, adet,
duygulanım, izlenim, bilgi, teknik, simge, imge, beceri, kurum, yöntem vb. bırakabilir. Ancak
bunların tümü “gelenek” olarak nitelenmeyi hak edecek “değer”de değildir. Gelenek, aynı
aktarım süreçlerini izleyen âdetten yaptırımcı, kural koyucu niteliğiyle ayırt edilmektedir.1142
Yine antropologların yaklaşımıyla bir olgunun gelenek olabilmesi için gereken ölçütler
şunlardır: Sözü edilen olgunun en az üç kuşak boyunca sürüyor/tekrar ediyor olması; üstü
kapalı biçimde de olsa bir değer yargısı ifade etmesi, bir başka deyişle yaptırımcı olması;
geçmişle şimdiki durum arasında bir süreğenlik duygusu yaratması.1143
Sahte Pithos Mezarlara bu açıdan bakıldığında bu mezarların yaygın olmaması,
yaptırımcı bir niteliğinin saptanamamış olması ve aktarım süreçleri içinde yer almaması
bunların yerel bir âdet olarak algılanması zorunluluğunu doğurmaktadır. Bununla birlikte,
Kusura gibi bir yer sosyo-ekonomik gelişmişlik açısında incelendiğinde aslında çok fazla
gelişmemiş ve bu nedenle ekonomik açıdan zayıf bir yerleşim izlenimi verdiğinden akla başka
bir açıklama daha gelmektedir. Bu da bir mezara yapılacak yatırımın ikiye bölünerek
maliyetin yarı yarıya düşürülmesi ile açıklanabilecek ekonomik olgudur. Bir başka deyişle
1139 Stewart 1936, 57 ve 61. 1140 Marshall 1999, 258-259. 1141 Özbudun 2003c, 331. 1142 Özbudun 2003c, 331. 1143 Özbudun 2003c, 331.
sadece yerel bir âdetle değil, bunun yanı sıra tamamen ekonomik bir olguyla da karşılaşılmış
olma olasılığı da bulunmaktadır.
3-Taş Sandık Mezar
Etrafı bir sıra taşla veya kerpiçle çevrili ve üst kısmı zaman zaman yine bir sal taşıyla
kapalı olabilen, tabanı temiz, sıkıştırılmış toprakla ya da başka yerden getirilen bir toprak ile
örtülü, tabanın üzerinde zaman zaman çakıl taşlı bir kaplama da olabilen bu mezarlar, pişmiş
toprak gömülerden sonra Batı Anadolu’da sayıca en fazla rastlanılan mezar grubunu
oluşturmaktadır. Toplam 82 mezar ya da mezarlık alanının 22 tanesinde bulunan ve toplam
1971 mezarın 205 tanesini oluşturan bu grup içinde ortaya çıkarılan mezar armağanları
açısından olmasa da yapım tekniği ve kullanılan malzemeler açısından farklı bir inancı temsil
eder gibi görünmektedir.
Antropolojik olarak ölünün çevresinin koruma altına alınması çabası sonucu ortaya
çıkmış gibi görünen bu mezar tipini, bu anlamıyla, köken olarak Üst Paleolitik Çağ’dan
itibaren başlatmak olasıdır. Bu da bizi yine Neanderthal insanına kadar geriye götürmektedir.
Roger Lewin’in belirttiği gibi, 20.yy’ın başından bu yana ortaya çıkarılan 200 kadar
Neanderthal kalıntısından hiç değilse otuzunun cesedinin, uygun konuma getirme, mezara
eşyalar ve hayvan kemikleri koyma ve taşları özenle yerleştirme gibi etkinlikleri kapsayan
uygulamalara işaret etmesi ve bazı cesetleri korumak için etrafının bilinçli olarak taşla
çevrildiğinin saptanması belki de taş sandık mezarın kökeninin Üst Paleolitik Çağ’a kadar
geriye götürülebileceğini kanıtlar.1144
Ancak, Anadolu’da bu türden mezarların Paleolitik Çağ’dan itibaren var olduğuna dair
herhangi bir kanıt bugüne dek bulunamamıştır. Anadolu’da Antalya/Gavurini,1145
Hatay/İncili1146 ve Kanal1147 Mağaraları dışında tam ya da tama yakın iskeletin ele geçtiği yer
yoktur ve burada ortaya çıkarılan iskeletler hakkında da sağlıklı bilgi bulunmamaktadır.
Neolitik Çağ yerleşimlerinde yapılan kazılarda ise sadece üç yerde taş sandık mezar olarak
nitelenebilecek mezara rastlanılmıştır. Bunlardan ilki Köşk Höyük III.kat tabakalarında ortaya
çıkarılan intramural taş sandık mezardır.1148 İkincisi ise Öküzini Mağarası’nda Kökten1149
tarafından bulunan ve Neolitik Çağ’a tarihlenen bir iskelet olup, bu iskeletin ayak kısmının
kireçtaşından bloklarla çevrili olması bu mezarın belki de bozuk bir taş sandık mezar olarak 1144 Lewin 1998, 236. 1145 TAY-I, Gavurini. 1146 TAY-I, İncili Mağara. 1147 TAY-I, Kanal Mağarası. 1148 Silistreli 1986, 174. 1149 TAY-II, Öküzini.
nitelendirilmesine neden olmuştur. Üçüncü mezar ise hakkında çok fazla bilgi olmayan ve
Beyşehir Gölü’nün kuzeydoğu kıyısı yakınlarında Çukurkent’te rastlanılan taş sandık
mezardır.1150
Paleolitik veya Neolitik Çağ’da bu derece az taş sandık mezara rastlanılmasını
mezarların konumuyla ilişkilendirmek olasıdır. Bir başka deyişle Neolitik Çağ’da son derece
yaygın bir uygulama olan intramural gömü ile basit toprak ya da çömlek mezar arasında bir
ilişki kurulabilirken taş sandık mezarlar için bu türden bir ilişkiyi kurmak güçtür. Bunun
nedeni ise olasılıkla intramural gömülerin yapıldığı ev tabanlarının altına taş sandık mezar
yapmanın hem güç hem de konutun mimarisinin bozulmasına neden olacağı için tercih
edilmemiş olmasında yatmaktadır. Gerçekten de bu çalışmanın esas konusunu oluşturan Batı
Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlarına bu gözle baktığımızda da aynı olguyu görmek olasıdır.
Taş sandık mezara rastlanılan 22 mezarlığın yirmisi ekstramural mezarlık alanıdır ve sadece
Hanaytepe’de kerpiçten yapılmış iki sandık mezar haricinde başkaca intramural sandık
mezara rastlanılmamıştır. Aynı şekilde Kalkolitik Çağ Anadolu yerleşimlerinden sadece
Alacahöyük’ün1151 ve Alişar’ın1152 Kalkolitik tabakaları ile Korucutepe1153 Geç Kalkolitik
Çağ tabakasında taştan, kerpiçten ve ahşaptan yapılmış sandık mezarlar dışında mezara
rastlanılmamış olması ekstramural gömü uygulaması ile sandık mezarlar arasında bir ilişki
olabileceğini gösteren bir diğer olgudur. Bununla birlikte Erken Tunç Çağı’nda Anadolu’nun
diğer yörelerine baktığımızda ister kerpiçten isterse de taştan olsun sandık mezarların
intramural mezarlarda da kullanıldığı saptanmaktadır. Ancak burada bazı farklı nitelikler
dikkat çekmektedir. Batı Anadolu hariç, Anadolu’nun geri kalanında toplam 23 ayrı yerleşim
ya da mezarlık alanında rastlanılan taş sandık veya kerpiç sandık mezarlar, Balıbağı,1154
Birecik Barajı Mezarlığı,1155 Çayönü(?),1156 Kalınkaya,1157 Kestel/Sarıtuzla Madeni,1158
Koçumbeli(?),1159 Lidar Höyük,1160 Su Yatağı1161 ve Titriş Höyük1162 gibi yerlerde
ekstramural olarak bulunurken, Ahlatlıbel,1163 Alişar,1164 Arslantepe,1165 Girnavaz Höyük,1166
1150 Anan 1987, 35. 1151 TAY-III, Alacahöyük. 1152 Özgüç 1948, 32. 1153 van Loon-Güterbock 1972, 80. 1154 Süel 1992, 129. 1155 TAY-IVa, Birecik Barajı Mezarlığı. 1156 Çambel-Braidwood 1980, 21. 1157 Özgüç 1978, 35. 1158 Yener 1994, 202. 1159 Yakar 1985, 196. 1160 Hauptmann 1997a, 1115. 1161 Darga 2000, 145. 1162 Algaze-Mısır 1996, 132. 1163 Özgüç 1948, 34-35.
Gre Virike,1167 Gritille,1168 Hacınebi,1169 Hassek Höyük,1170 Horum Höyük,1171 Kargamış,1172
Karahöyük,1173 Kültepe,1174 Nevali Çori,1175 Tilmen1176 ve Titriş1177 Höyüklerde ortaya
çıkarılanlar intramuraldir.
Ancak bu intramural sandık mezarlar daha ayrıntılı incelendiğinde, Alişar, Karahöyük,
Girnavaz, Gritille gibi yerleşimlerdekilerin kerpiçten yapılmış ve genellikle çocuk mezarı
olduğu görülür. Bunun yanı sıra, Ahlatlıbel ve Horum Höyük hariç diğer yerleşimlerde ortaya
çıkarılan intramural sandık mezarların hiçbiri konutların taban altına gömülü değil, sadece
yerleşimin içinde ancak konutlardan bağımsız olarak ortaya çıkarılan mezarlardır. Bir diğer
dikkat çekici noktaysa, Arslantepe, Gre Virike, Hassek Höyük, Kargamış ve Titriş
Höyüklerde ortaya çıkarılan taş sandık mezarların tamamı, kazıcıları tarafından içindeki
mezar armağanlarının zenginliği ve çoklu gömü uygulamalarına dayanılarak yönetici sınıfa ait
‘Bey Mezarı’ ya da ‘Aile Mezarı’ olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bütün bu ayırt edici
niteliklerden bağımsız olarak Batı Anadolu’da hiç mezara rastlanmazken, bütün Anadolu’ya
bakıldığında ise Ahlatlıbel ve Horum Höyük1178 hariç intramural mezarlar ile sandık mezar
geleneği arasında ilişki kurmak olası değildir.
Sonuç olarak konutların tabanlarının altına intramural olarak taş sandık mezar
yapılmasının güçlüğü bu türden bir farklılığın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Taban altına
yapılan mezarlar ise daha çok kerpiçten yapılırken, bunun yanı sıra soylu, yönetici ya da aile
mezarı olarak nitelenen mezarların ise intramural gelenek anlatılırken belirtildiği gibi
yerleşim içine gömülmelerinin nedeni zaten farklıdır.
Bu nedenle tekrarlayacak olursak, taş sandık mezarların ekstramural gömüyle daha
yakın bir ilişkisi bulunmakta ve bu nitelik Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda daha da
netlik kazanmaktadır. Bu durumda akla gelen ilk soru bu tür mezarlar farklı bir dini inanışa ait
olup olmadıklarıdır. Bir başka deyişle, taş sandık mezarların Batı Anadolu’da ne anlama 1164 Özgüç 1948, 32. 1165 Frangipani 2002, 186. 1166 Erkanal 1988, 35. 1167 Ökse-Bucak 2001, 193. 1168 Ellis 1984, 119. 1169 TAY-IVa, Hacinebi Mezarlığı. 1170 Behm-Blancke 1984, 164-165. 1171 Marro-Tibet 2000, 170. 1172 TAY-IVa, Kargamış. 1173 TAY-IVa, Karahöyük I (Konya). 1174 Özgüç 2005, 87. 1175 Mısır 1992, 201-202. 1176 Alkım 1964, 174-175. 1177 Algaze-Mısır 1995, 111. 1178 Horum Höyük mezarları için kazıcıları, mezarların yapıldığı yerin üstündeki yapının bir mutfak olduğunu belirtmekte ve bu mutfak birimi buraya yapılmadan önce bu mezarların açıldığı kanısında olduklarını belirtmektedir. Marro-Tibet 2000, 170.
geldikleri ve eğer bu bölgeye özgü değillerse nereden Batı Anadolu’ya gelmiş olabilecekleri
ya da eğer Batı Anadolu’nun kendi içinden gelişen bir nitelikse bunun ne anlama geldiği ve
nasıl olduğu konusu üzerinde durmak gereklidir.
Çoğu zaman Kyklad Adaları’ndaki taş sandık mezarların Batı Anadolu’da rastlanan
taş sandık mezarlarla koşutluğu göz önünde bulundurularak bu bölgeye bağlanmaya çalışılan
taş sandık mezar geleneği aslında yukarıda da anlatıldığı gibi Neolitik hatta belki de Paleolitik
Çağ’dan beri kullanılan bir uygulama olduğundan bu mezarların kökenini bir tek bölgeye
bağlayabilmek olanaksız görünmektedir. Bu konu hakkında aynı şekilde düşünen Özgüç,
sandık mezarların herhangi bir etnik gruptan bağımsız olarak doğduğunu ve geliştiğini ileri
sürmektedir.1179 Aynı görüşe özellikle Erken Tunç Çağı sonu ve Orta Tunç Çağı’ndaki
örnekleri inceleyerek varan bir diğer araştırmacılar ise Wheeler ve Metin Akyurt’tur.1180
Ancak, Özgüç’ün çalışmasını yayınladığı sırada daha ortaya çıkarılmamış olan
Kıyıkışlacık/Iasos mezarlarında ortaya çıkarılan hem Kyklad Adaları’ndan ithal çanak
çömlekler hem de Anadolu kökenli yerel çanak çömlekler ve diğer buluntular bu tip
mezarların kökeni konusunda işaret edilen Kyklad Adaları yönlendirmesini doğrular
niteliktedir.1181 Bununla birlikte Anadolu kökenli malların da mezarlarda bulunuşu kıyı
bölgelerdeki Kyklad etkisinin yanı sıra belki de bu mezarları yapanların sadece komşu
kültürlerden etkilenerek bu tip mezarlara yöneldiklerini gösteriyor olabilir. Aynı şekilde daha
iç bölgelerde örneğin Kaklık ve Kusura’da bulunan toplam altı taş sandık mezar ile daha
kuzeyde örneğin Küçükhöyük’te ortaya çıkarılan toplam 204 mezar içinde yer alan 74 adet taş
sandık mezarın varlığı ve bu mezarlar içinde tipik Erken Tunç Çağı mallarının bulunuyor
olması bu mezarların kökeni için farklı açıklamaların yapılmasını gerektirmektedir. Aynı
şekilde Ege Adaları ile özdeşleştirilen mermer idollere Küçükhöyük mezarlarının hiçbirinde
rastlanmamış olması, Kusura ve Kaklık mezarlarında da aynı niteliğin görülmesi ve en
önemlisi yukarıda sözü edilen mermer idollerin yine aynı şekilde Kıyıkışlacık mezarlarında da
bulunamamış olması bu mezar tipinin sadece Ege Adaları ile özdeşleştirilemeyeceğini ancak
etkilenmelerin olabileceğini gösteren kanıtlardır.
Burada kısa bir ara verip ileride buluntular kısmında irdelenecek olan idollerin
antropolojik olarak birer ritüel nesnesi olduğunu belirtmekte yarar vardır. Dolayısıyla bu
nesneler yani idoller, bir inanç sistemini belirlemekte ya da farklı inanç sistemlerini
ayrıştırmakta bir gösterge/indikatör olarak kullanılabilirler. Aynı şekilde, mezar armağanı
1179 Özgüç 1948, 39-40. 1180 Wheeler 1974, 419; Akyurt 1998, 111. 1181 Pecorella 1984, 101.
olarak bırakılan çanak çömlek ve diğer buluntular da üretimlerindeki farklılıktan dolayı farklı
etnik kökenleri ya da grupları tanımlayabildiklerinden taş sandık mezarlarda ortaya çıkarılan
çanak çömlek ve idol türü ritüel nesneleri bu mezarlar hakkında yorum yapılabilmesini
sağlayabilir.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlarına bu gözle baktığımızda aşağıdaki profili
çıkartmak olasıdır. Öncelikle Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda rastlanılan taş sandık
mezarların kesin olanlarının yerlerini ve sayılarını tekrar anımsamakta yarar vardır.
Sıralayacak olursak, Ahlatlıtepecik (5), Babaköy/Başpınar (2), Baklatepe (6), Bozcaada (2),
Gavurtepe (1), Harmanören/Göndürle (1), Kaklık (4), Karataş/Semayük (1),
Kıyıkışlacık/Iasos (95), Kusura (2), Küçükhöyük (74), Metropolis/Kabacakırı (2), Yazılıkaya
(1), Yortan (1). Bu mezarlar içinde, yanında belirleyici nitelikler taşıyan mezar armağanlarına
rastlanılanlar; Ahlatlıtepecik, Baklatepe, Bozcaada, Harmanören/Göndürle, Kaklık,
Kıyıkışlacık/Iasos, Kusura, Küçükhöyük, Metropolis/Kabacakırı, Yazılıkaya mezarlarıdır. Bu
mezarlardan Kıyıkışlacık/Iasos hariç tümünde ortaya çıkarılan bütün buluntular yerli mallar
olup, hiçbirinde idol veya benzeri ritüel nesnesine rastlanılmaması da ilgi çekicidir. Ancak,
Küçükhöyük 155 numaralı mezarda rastlanılan ve Suriye şişeleriyle koşutluk kurulan bir adet
minyatür kurşun şişe tek farklı buluntu olarak gözükmektedir.1182 Bunun yanı sıra
Metropolis/Kabacakırı’nda bulunan taş sandık mezar için kazıcısı tarafından yapılan Kyklad
mezarlarına benzemekle birlikte yerel nitelikler taşıdığı yorumu da dikkat çeken bir diğer
olgudur.1183 Kıyıkışlacık ise daha önce de belirtildiği gibi mezarlarında hem yerel hem de
ithal çanak çömleklere rastlanılmasıyla Batı Anadolu’da ayrıksı bir yerde durmaktadır.1184
Ayrıca negatif bir kanıt olarak Kıyıkışlacık mezarlarının hiçbirinde kırık dahi olsa mermer ya
da başka materyalden yapılmış bir idole rastlanılmaması, aşağıda yapılacak yorumu destekler
niteliktedir.1185
Batı Anadolu taş sandık mezarları kültürel etkileşim yoluyla özellikle Kıyıkışlacık,
Baklatepe vb. Ege Denizi kıyısı ya da kıyıya yakın bölgelerde Ege Adaları’ndan doğrudan
etkilenirken, iç bölgelerde bu etki giderek gelenekten çok bir yerel adet halinde kendine
uygulama alanı bulmuş ve Küçükhöyük, Kusura, Kaklık, Ahlatlıtepecik gibi yerlerde yaygın
olmasa da diğer mezar tipleriyle beraber uygulanmıştır. Ancak bu uygulama daha önce de
1182 Gürken-Seeher 1991, 64 ve 88. 1183 Meriç 1982, 46. 1184 Pecorella 1984, 101. 1185 Baklatepe, Beycesultan, Kaklık, Karataş/Semayük, Troia I vb. yerlerde yerleşimde ele geçen idoller bulunmaktadır. Ayrıca, Batı Anadolu’daki diğer mezar ya da mezarlık alanlarında taş sandık mezarların dışındaki mezarlarda da idoller ortaya çıkarılmıştır. Ancak burada taş sandık mezar ve idoller arasındaki ilişki arandığında bu ilişki şimdilik kurulamamaktadır.
belirtildiği gibi Neolitik ve Kalkolitik Çağlar’dan beri Anadolu’da görülen bir uygulamanın
devamı niteliğinde olmuş ve diğer bölgelerden bağımsız bir gelişim sergilemiştir. Bu nedenle
taş sandık mezarları farklı bir inanç sistemine ve buna koşut olarak farklı bir etnik kökene
bağlamak şu an elde bulunan kanıtlar ışığında olası gözükmemektedir. Dolayısıyla Özgüç ve
Akyurt’un taş sandık mezarlar için yaptıkları bağımsız gelişim önerisi şimdilik kaydıyla
geçerliliğini koruyor gibi gözükmektedir. Ancak, Batı Anadolu’da sayıca artan Prehistorik
kazılar ileride yeni önerilerin ortaya atılmasını ya da bağımsız gelişim önerisinin
doğruluğunun daha da sağlam kanıtlarla geçerliliğini korumasını sağlayabilir.
4-Sahte/Pseudo Oda Mezar
Tanım olarak üzerinde tam anlaşılamayan, bunun yanı sıra mezar olarak ne anlama
geldikleri de tam bilinemeyen ve Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda sadece Kaklık,
Karataş/Semayük ve Kusura’da rastlanılan toplam altı mezar bu başlık altında incelenecektir.
Sahte oda mezarların tam bir tanımı yapmak için elimizde en fazla sayıda bu tip
mezarın bulunduğu Kaklık’tan hareket etmek gereklidir. Kaklık’taki toplam dört mezara
baktığımızda bunların dikdörtgen planlı, ancak duvarları küçük taşların birbiriyle çamur
harcıyla tutturulmasıyla yapılmış bir taş sandık benzeri mezarın üzerinin olasılıkla ahşap bir
örtüyle örtülmesi sonucu yapıldığı, mezarın tabanının sıkıştırılmış topraktan olduğu ve
dikdörtgenin kısa kenarında bir geçiş yerinin bulunduğu saptaması yapılmaktadır.
Kusura’daki ve Karataş/Semayük’teki mezarlarda buna uymakta, ancak Karataş/Semayük
mezarının tabanının çakıltaşı döşeli oluşu ve üst kısmının irili ufaklı taşlarla doldurulmasıyla
diğer mezarlardan ayrıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla çevresi taşlarla çevrilerek dikdörtgen görünüm verilmiş ve dikdörtgenin
kısa kenarlarından birinde içeriye geçiş yeri bulunan, tabanı sıkıştırılmış toprak ya da çakıltaşı
döşeli, üst kısmı ahşap kapatılarak veya kireçtaşı dolguyla bir yükselti yapılarak bir ev ya da
oda görüntüsü verilmiş mezarları sahte oda mezar olarak tanımlamak olasıdır. Bu tanımdan
yola çıkarak sahte oda mezarlar incelendiğinde aşağıda sonuçlara ulaşılmaktadır.
Kaklık’ta ortaya çıkarılan ve tamamı ETÇ III olarak tarihlenen 18-19-20 ve 25
numaralı mezarlardan sadece 18 numaralı olanında, dorsal pozisyonda, başları doğuya
gelecek şekilde yatırılmış iki iskeletin bulunduğu, diğerlerinin boş olduğu görülmekte ve
tamamı dikdörtgen planlı bu mezarlardan sadece 20 numaralı olanının batı kenarında bir geçiş
bölümü saptanabilmekte ve hepsinin tabanının sıkıştırılmış toprakla döşeli olduğu ve üst
yapılarının ahşap ile oluşturulduğu saptanabilmektedir.1186 Karataş/Semayük’te kazıcısı
tarafından şef ya da bey mezarı olarak nitelenen ETÇ II mezarıysa daha önce de belirtildiği
gibi tabanının çakıltaşlarıyla döşeli olması ve üst örtüsü dışında Kaklık mezarlarından farklı
olmayıp, bunun yanı sıra içindeki iskeletin hocker pozisyonda yatırıldığı ve mezarın
intramural mi yoksa ekstramural mi olduğu mezarlık alanının tam yayılımı bilinemediğinden
ve bulunduğu yer yani 98 numaralı açma esas yerleşimle mezarlık açmaları arasında
olduğundan tartışmalıdır.1187 Kusura ETÇ II-III geçiş dönemini temsil eden XI numaralı
açmada ortaya çıkarılan intramural ve içinde üç bireyin olabileceği düşünülen mezar da yine
diğer mezarların benzeri olup, batı kenarının tam olarak saptanamaması nedeniyle burada bir
geçiş kısmı olabileceği düşünülebilir.1188
Her üç yerde de ortaya çıkarılan bu mezarların buluntu açısından çok zengin olmadığı
ve Kaklık’ta ortaya çıkarılan mezarlardan sadece 20 numaralı olanında mezar armağanı
olduğu, geri kalan mezarlardan da sadece 18 numaralı olanında iskeletin ele geçtiği
bilinmektedir.1189 Karataş/Semayük’te çıkan mezar ise kazıcısı tarafından bey ya da şef
mezarı olarak nitelenmekle birlikte içinde sadece iki parça madeni eser ve birkaç çanak
çömlek parçası dışında buluntuya rastlanılmamış olmaması nedeniyle yöneticiye ait bir mezar
olarak kabul edilmeyebilir.1190 Kusura mezarı da iskelet kalıntılarının yanında hiçbir mezar
armağanına rastlanılmamasıyla dikkati çekmektedir.1191
Bu durumda taş sandık mezarlarda intramural ve ekstramural uygulamaların her
ikisinin de görülmesi, yine içine yatırılan cesetlerin hem hocker hem de dorsal pozisyonda
olabilmesi, mezar içine hem tekil hem de çoğul gömü yapılabilmesi bu tip mezarlarda bir
birlik olmadığını gösterir kanıtlardır. Bunun yanı sıra mezarlarda çok az sayıda mezar
armağanı çıkması bu mezarların içinde farklılığı olan, bir başka deyişle yönetici, şef, bey ya
da topluluğun ruhani lideri olabilecek biri ya da birilerinin yatırılmış olamayacağını gösteren
kanıtlardır. Mezarların tek ortak yönü ise hepsinin ETÇ III olarak tarihlenmeleri ve planları
ile yapılış teknikleridir ki burada da taban örtüsünün sıkıştırılmış toprak ya da çakıltaşı
döşeme kullanılmasıyla yine farklılıklar içerdiği söylenebilir.
Bütün bu kanıtlardan yola çıkarak bu mezarlar hakkında yorum yapmak güçtür. Bu
nedenle bu mezarların yerel uygulamalar olduğu ve çok az sayıda rastlanılmaları nedeniyle
1186 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 69. 1187 Mellink 1969a, 324-327. 1188 Lamb 1937, 229. 1189 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35 ve 69. 1190 Mellink 1969a, 324-327. 1191 Lamb 1937, 229.
münferit olarak nitelenmeleri en doğrusu gibi gözükmektedir.1192 Bununla birlikte
Anadolu’nun diğer yörelerinde ve diğer dönemlerinde bu mezarların olup olmadığı
araştırılması belki daha farklı açılımlar sağlayabileceğinden diğer dönemlere ve bölgelere de
bakılmış ve aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkarılmıştır.
Bu türden bir araştırma sonucu Neolitik Çağ’da hiçbir yerleşimde bu türden bir ölü
gömme anlayışıyla karşılaşılmazken, Kalkolitik Çağ’da sadece Domuztepe’de1193 intramural
bir tholos mezarın varlığı saptanabilmiştir. Erken Tunç Çağı’nda ise Anadolu’nun diğer
yerlerinde sahte oda mezara rastlanılmamakla birlikte ‘oda mezar’lara rastlanılıyor olması
dikkat çekicidir. Başta Alacahöyük1194 olmak üzere, Horoztepe,1195 Arslantepe,1196 Hayaz
Höyük,1197 Gedikli/Karahöyük,1198 Tilmen Höyük1199 ve Titriş’te oda ya da Hayaz Höyük’te
olduğu gibi ‘yer altı oda mezarı’ olarak adlandırılan mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarların
tarihlenmesine bakıldığında ise Gedikli/Karahöyük, Tilmen Höyük, Hayaz Höyük,
Alacahöyük ve Horoztepe’deki mezarların ETÇ II sonu ya da ETÇ III olması bir başka
deyişle Batı Anadolu’da ortaya çıkarılan sahte oda mezarlarla tarihsel bir koşutluğunun
olması dikkat çekicidir. Arslantepe, ve Titriş ise ETÇ I ve II dönemlerine tarihlenmektedir.
Görüldüğü gibi Batı Anadolu’daki sahte oda mezarların benzerlerine daha farklı dönemlerde
ve bölgelerde rastlanılmamakta ancak oda mezar olarak bilinen ölü gömme geleneğinin
ETÇ’da Karadeniz Bölgesi, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da uygulandığı saptaması
yapılabilmektedir. Ancak bu benzerliğin anlamlı mı olduğu sorusu şimdilik kaydıyla
yanıtlanacak gibi gözükmemektedir. Bu nedenle Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda
rastlanılan sahte oda mezarları yerel bir uygulama biçimi olarak kabul etmek şu andaki
kanıtlar ışığında yerinde olabilir.
1192 Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarları içinde incelenen toplam 1971 mezarın sadece altı tanesi sahte oda mezar olarak tanımlanabilmekte ve bu sayı da binde üç gibi çok düşük bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. 1193 TAY III, Domuztepe. 1194 TAY IVa, Alacahöyük. 1195 TAY IVa, Horoztepe. 1196 Frangipani 1998, 291-298. 1197 Roodenberg 1981, 94. 1198 Duru 1986, 170-171. 1199 Duru 2003, 12.
C-Gömme Biçimi:
Ölü gömme geleneklerinin incelenmesinde belki de en farklı niteliklere rastlanabilecek
yer gömme biçimi alt başlığında toplanan inhumasyon ve kremasyon gömülerdir. Bir başka
deyişle yakmadan gömme ya da yakarak gömme, diğer arkeolojik verilerin yanı sıra,
kesinlikle farklı dini inanışları ve ritüelleri simgelemekte olup, belirli bir dönemde ve belirli
bir bölgede yaşayan farklı etnik kökene, farklı kültüre ve farklı dini inanışlara sahip
toplulukları ayırt edebilmek için kullanılabilecek en iyi ölçütlerdir.
Tablo-5
Batı Anadolu ETÇ Gömü Biçimi, Sayısı ve Oranları
Gömü Biçimi Yer Sayısı Mezar Sayısı Oran (%)
İnhumasyon 42 1952 99,8
Kremasyon 3 3 0,2
Toplam 45 1955 100
1-İnhumasyon
Bir gömme biçimi olarak ele alındığında, ölü bedenin, toprakta açılan bir çukura ya da
toprak altına hazırlanmış, etrafı taşlarla çevrili bir sandık mezar veya pithos içine konularak
gömülmesi inhumasyon olarak adlandırılır. Orta/Üst Paleolitik Çağ’dan itibaren ölülerini
gömmeye başlayan insanoğlunun uyguladığı ilk ölü gömme biçimlerinden biri olan
inhumasyon gömü çok değişik coğrafyalarda ve çok eski çağlardan beri uygulanmakta
olduğundan bağımsız bir gelişim izlemiştir. Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlarını
incelediğimizde ise gömme biçiminin kesin olarak saptanabildiği toplam 45 yerin 42’sinde
inhumasyon gömünün olduğu görülür. Ayrıca inhumasyon gömünün yapılmadığı üç yerde
sadece üç mezarda inhumasyon gömüye rastlanmaması Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için
anlamlı bir sonuç verir. Bu sonuç da inhumasyon gömünün Batı Anadolu Erken Tunç Çağı
için bir gelenek olduğudur. Bir başka deyişle, incelenen 1971 mezarın içinde kesin olarak
gömü biçimi saptanabilen 1955 adedinin 1952’sinde inhumasyon gömüye rastlanılması, bu
uygulamanın en erken tarihlerden başlayarak aktarım süreçlerinden geçmesi ve bu süreç
içinde hemen hiç değer kaybına ya da rütbe indirimine uğramadan bütün bir Erken Tunç Çağı
süresince devam etmesi ve daha sonraki dönemlerde de uygulanmaya devam ederek
günümüze kadar gelmesi, ayrıca son derece yaygın biçimde uygulanmış olması, kültürel bir
devamlılığı göstermenin yanı sıra inhumasyonun tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bir
gelenek olduğunun göstergesidir.
2-Kremasyon
Yakarak gömü olarak da nitelenebilecek kremasyon uygulamasının geçmişi Üst
Paleolitik Çağa kadar geriye gitmektedir. Bilinen en eski kremasyon örneği 26.000 yıl
öncesine ait olup Avustralya’da Mungo Gölü’nde bulunmuştur.1200 Anadolu’da rastlanılan en
eski örnekler ise Kaklık1201 ve Gedikli/Karahöyük’te1202 ortaya çıkarılanlar olup her ikisi de
en erken ETÇ III olarak tarihlenmektedir.
Bu durumda yakarak gömünün Anadolu’da ilk görüldüğü yerler arasına tek örnek
olmakla birlikte Batı Anadolu’yu da almak gereklidir. Aslında Batı Anadolu’da sadece üç
yerde birer mezarda rastlanılan bu uygulamanın yapıldığı diğer iki yer olan Karaağaç1203 ve
Aphrodisias’taki1204 örnekler kazıcıları tarafından da şüpheli olarak görüldüğünden ve kesin
olarak kremasyona işaret eden herhangi bir bulguya rastlanılmadığı için Kaklık örneği Batı
Anadolu’da tek kalmaktadır.
Kaklık’ta ETÇ mezarları arasında ortaya çıkarılan Mezar 15’teki kremasyon
uygulamasına bir pişmiş toprak çömlek gömü içinde rastlanılmıştır. Üç ayaklı bir günlük
kullanım kabı olan bu çömleğin, ağız kenarının karşılıklı dört tarafında birer kulp bulunmakta
olup, kırmızımsı-kahve renkli ve astarsız bu kabın kırık ve eksik olarak bulunduğu
bildirilmektedir.1205 Kap içinde ve kabın kırık olması nedeniyle altında da rastlanılan kül ve
kemik kalıntıları şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir kremasyona işaret etmektedir.
Burada ilgi çekici nokta Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için kesin olan tek kremasyon
uygulamasının Kaklık’taki bu mezarda rastlanılan olmasıdır. Kesin olarak kremasyonun
saptandığı bir örnek daha olmadığı için bu mezarı anlamlandırmak oldukça güçtür. Yerel bir
uygulama ya da âdet olamayacağı saptaması yapılabilmekle birlikte, Kaklık’a ve Batı
Anadolu’ya yabancı bir kişinin mezarı gibi gözükmektedir. Aynı dönemlere tarihlenen
Gedikli/Karahöyük’teki uygulamanın da sadece Anadolu’ya değil söz konusu ETÇ III sonu ve
Orta Tunç Çağı başları için Kuzey Suriye ve Mezopotamya’ya da yabancı olması dikkat
çekicidir.1206
Bununla birlikte kremasyon uygulamasının II.binyıl Anadolu’sunun egemen topluluğu
olan Hititlerde yaygın bir uygulama olması nedeniyle kremasyonun Hititlerin etnik
kökeninden dolayı çoğu zaman Hint-Avrupalı topluluklarla özdeşleştirilmesi bu uygulamanın
1200 Aydın 2003, 500-501. 1201 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77. 1202 Alkım H. 1997, 663. 1203 Alp 1965, 3-5. 1204 Joukowsky 1986, 121. 1205 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 77. 1206 Alkım H. 1997, 663.
Hint-Avrupa göçleriyle Anadolu’ya girmiş olabileceği yorumunun yapılmasına neden
olmaktadır.1207 Ancak, eğer Hint-Avrupalı bir topluluk olan Hititler bir göç ile Anadolu’ya
girdilerse1208 geldikleri yol üzerinde bu uygulamanın ve Hititler ile ilgili diğer maddi
kaynakların izlerinin bulunması gerekirken, ne kremasyon gömünün ne de diğer kültür
ürünlerinin izinin bulunmaması bu önerinin şimdilik geçersiz olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, ETÇ III sonu-Orta Tunç başı yerleşimi olan Gedikli’de ortaya çıkarılan kremasyon
gömüler ve yerleşimde rastlanılan depaslar,1209 Troia’da Troia VI sonrasına tarihlenen
kremasyon uygulamaları ile kremasyon gömünün Orta Tunç Çağı Yunanistan’ında da
uygulanıyor olması, Macqueen’in kremasyonun Anadolu’ya giriş yönünün ve döneminin Orta
Tunç Çağı Yunanistan’ı olabileceği yorumunu yapmasına neden olmuştur.1210
Görüldüğü gibi, kremasyon uygulamasının kökenleri konusunda araştırmacılar
arasında bir görüş birliği bulunmamakla birlikte bu uygulamanın Anadolu’ya ve
Mezopotamya’ya yabancı olduğu konusunda görüş birliği vardır. Kremasyonun en erken ETÇ
III ile birlikte Anadolu’da Kaklık ve Gedikli’de görülmesi dışında kesin bir yargıya varmak
şimdilik kaydıyla olanaksızdır. Bu nedenle yeni kanıtlar ortaya çıkana kadar kremasyon
uygulamasının Erken Tunç Çağı için çözülemez bir problem olarak kalacağını belirtmek
yanlış sayılmaz.
1207 Gurney 1999, 141-142. Gurney bu saptamayı yaparken, Hitit aristokrasisinin ölülerin gömülmesine alışkın bir ülkeye yakma adetini getirdiğini düşünmenin yanlış olmayacağını söylemekte, ancak hemen ardından verdiği örneklerle bu düşüncenin eksik yanlarına vurgu yapmaktadır. 1208 Son yıllarda Hititlerin Anadolu’ya göçle gelmeyip buranın yerli halkı olduğu konusunda değişik araştırmacıların yaptığı çalışmaların bir özetini görebilmek için bkz. Bilgi 2003, 58-60. 1209 Alkım H. 1997, 663. 1210 Macqueen 2001, 148.
D-Gömme Tipleri:
Bu başlık altında ölen bireylerin mezara yatırılış biçimleri incelenecektir. Bir başka
deyişle inhumasyon gömünün uygulamasında rastlanılan bir olgu olan ölünün ana rahmindeki
pozisyon olarak tanımlanan dizleri ve kollarının gövdeye doğru kıvrılarak ya da dorsal
pozisyon olarak adlandırılan sırt üstü yatırılışının nedenleri incelenecektir. Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı mezar ya da mezarlıklarına bakıldığında, içindeki iskeletinin konumu
saptanabilen ve bu konum sayesinde gömme tipinin anlaşılabildiği toplam 34 yer bulunmakta
olup bu 34 yerin 27’sinde hocker tipi, ikisinde dorsal gömü tipi ve beş yerde de hem hocker
hem de dorsal gömü tipine rastlanılmaktadır. Burada iki olgu dikkat çekmektedir. Bunlardan
birincisi bazı mezarlıklarda her iki gömü tipinin de kullanılmış olmasıdır. İkinci olgu ise
hocker gömünün pişmiş toprak mezarlarla, dorsal gömünün de taş sandık ve basit toprak
mezarlarla olan ilişkisidir. Gömme tipleri aşağıda bu olgular da dikkate alınarak incelenmiştir.
Tablo-6
Batı Anadolu ETÇ Gömü Tip, Sayı ve Oranları
Gömü Tipi Yer Sayısı Mezar Sayısı Oran (%)
Hocker 27 451 97,6
Dorsal 7 11 2,4
Toplam 34 462 100
1-Hocker
Yukarıda da açıklandığı gibi ölen kişinin mezara kontraktil yani kasılmış, büzüşmüş
ya da bir başka deyişle ana rahmindeki pozisyona getirilerek yerleştirilmesiyle yapılan gömü
tipi hocker gömü olarak adlandırılmaktadır. Bu gömü tipinde ölü kendi sağ ya da sol tarafına
yan yatırılır, bacaklar dizlerden bükülü şekilde karın bölgesine çekilir ve kollar da genellikle
dirseklerden bükülerek göğüs hizasına getirilir. Burada dikkat çeken nokta, ölümün hemen
ardından gerçekleşmeye başlayan ve ‘rigor mortis’ adı verilen ölüm katılığının oluşmasından
önce ölen kişinin bu pozisyona getirilmesidir.1211 Bir başka deyişle herhangi bir nedenle ölen
kişi eğer öldüğünde hocker pozisyonda değilse bu şekilde gömülmesi için ceset üzerine bir
müdahale yapılmaktadır. Dolayısıyla burada antropolojik bir olgu, yani ölüyle bir ilişki, ona
dokunma ve belki de geleneğin ya da ritüelin düzgün olarak yerine getirilebilmesi için ona bir
biçimin verilmeye çalışılması söz konusudur. Burada ölüye gömülmeden önce bu şekli kimin
1211 Bazı eski kazılarda belirtilen ‘yarım hocker’ adı verilen pozisyonda olasılıkla rigor motris nedeniyle ölünün tam olarak bükülememesi nedeniyle olabileceğinden bu çalışma içinde ‘yarım hocker’ gömülerde hocker uygulaması olarak kabul edilmiştir.
ya da kimlerin verdiği akla gelen ilk sorudur. Bu soru sadece Batı Anadolu ve Erken Tunç
Çağı için değil değişik dönemler ve bölgeler için de geçerlidir ve yanıtı genellikle öteki dünya
ile ilişki kurabildiğine inanılan ve dini inanışların ikinci temel niteliğinde sözü edilen kişilerin
bir başka deyişle toplulukta şaman, büyücü ya da rahip gibi değişik isimlerle adlandırılan kişi
ya da kişilerin bu görevi yerine getirdiği şeklinde olabilir.1212 Antropolojik olarak ölü gömme
uygulamasının bütün farklı şekilleri için söylenebilecek ve ilk bölümde değinilen bir olgu bu
konuyu açıklayacak niteliklere sahiptir. Bu da ölü gömmenin öteki dünyaya geçiş olarak
algılanmasıdır. Mezar buluntularının ritüel anlamlar açısından incelendiği kısımda ayrıntılı
olarak açıklanacak bu olguya göre, ölüye mezara konulurken belirli bir şekli verme, ayrılma
evresinde gerçekleştirilen bir uygulama olarak kabul edilmiştir. Buna göre, ölü gömme
ritüelinde esas yapılan; ölünün bedeni, ruhu ve geride kalan canlılar arasındaki ilişkinin
düzenlenmesi olduğuna göre, öteki dünyaya geçecek kişinin bunu huzur içinde yapabilmesi
gereklidir. Bu da ölenin ardından yapılan bütün işlemlerin eksiksiz ve öteki dünyayı bildiğine
inanılan kişi ya da kişiler tarafından yapılmasıyla olasıdır.
Doğal olarak incelenen bölgede yazılı belgelerin bulunmaması, yukarıda belirtilenlerin
düşünsel düzeyde kalmasına ve maddi kanıtlarının olmamasına yol açmaktadır. Ancak
yaklaşık olarak aynı dönemlerde özellikle de ETÇ III sonu ve II.binyıl itibarıyla Orta
Anadolu’ya yazının girişi ve Mezopotamya’da yazının kullanılıyor oluşu, buralarda yapılan
gömü törenlerinde bu türden uygulamaların olup olmamasıyla ilişkilendirilerek ve hiç değilse
yakın coğrafyalardan yola çıkarak bazı dolaylı kanıtlara ulaşmak olasıdır.
II.binyıl Anadolu’sunun en önemli uygarlığı olan Hititler her ne kadar ölü gömme
konusunda fazlaca bilgi bırakmadıysa da onlardan kalan ve ölü gömme uygulamaları
konusunda fikir veren bir metinde geçen bilgilere göre ölünün ardından yapılan ve 14 gün
süren törenin ikinci gününde ‘yaşlı kadın ve refakatçisi’ tarafından yapılan büyü, ölü gömme
uygulamaları içinde bazı nitelikli kişilerin bu uygulamada rol aldığını kanıtlar.1213
Mezopotamya’da ise yine ölü gömme ritüellerinde bazı nitelikli kişilerin yer aldığı bilinmekle
birlikte, bu konuda ayrıntılı yazılı belgelere ulaşılamamış olması bu konu hakkında çokça
yorum yapılmasına engel olmaktadır.
Sonuç olarak Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri hakkında bir
modelleme oluştururken dikkat çekecek konulardan biri de gömme tipleri olmakta ve bu
gömme tipleri içinde hocker gömü antropolojik olarak ayrı bir anlam taşımaktadır. Bu anlam
da ölüye bu şeklin verilmesinin olasılıkla gömme ritüelini yöneten ya da ritüelde önemli rol
1212 Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Emiroğlu-Aydın 2003, 658; Roux 1999, 217-237. 1213 Gurney 1990, 140; Bryce 2003, 194.
oynadığını düşünebileceğimiz rahip, büyücü, şaman gibi değişik adlarla anılabilecek kişi ya
da kişilerce yapılmış olabileceği varsayımıdır. Bu varsayım dolaylı olarak Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneklerinin nasıl olduğu yolunda yapılacak bir modelleme de
dikkate alınacak bir öğe olmaktadır.
Hocker gömünün pişmiş toprak gömülerle bağlantılı olması pişmiş toprak mezarların
yapısı gereği anlaşılabilir bir ilişki gibi görünürken basit toprak ya da taş sandık mezarlarla
olan ilişkisinin ayrıntılı incelenmeye gereksinimi vardır. İstatistiksel verilere dönecek olursak,
İncelenen 1971 mezar içinde saptanabilen hocker gömü uygulamasının sayısı 451’dir. Bazı
mezarlarda iskeletlerin tahrip olması veya boş mezarlara rastlanması nedeniyle yön veya
gömü tipi ya da diğer nitelikler tam olarak anlaşılamasa da bu sayı incelenebilecek derecede
sağlam iskeletler içinde anlamlı bir rakam olarak durmaktadır.1214 Dorsal uygulama ise toplam
olarak 11’dir. Bu iskeletlerin mezar tiplerine göre dağılımı ise daha da anlamlı bazı sayılara
ulaşılmasını sağlamaktadır. Ahlatlı Tepecik, Akhan, Aphrodisias, Babaköy, Baklatepe,
Beycesultan, Bozcaada, Çavdarlıhöyük, Demircihöyük, Eski Balıkhane, Gavurtepe,
Hanaytepe, Harmanören/Göndürle, Hisarlık/Troia, Ilıpınar, Kaklık, Karataş/Semayük,
Kıyıkışlacık/Iasos, Kubad-Âbâd, Kumtepe, Kusura, Küçükhöyük, Tavas/Karahisar Höyüğü,
Ulucak ve Yeşilova’da saptanabilen hocker gömülerin mezar tiplerine göre dağılımı aşağıdaki
gibidir.
-Pişmiş toprak mezarlarda rastlanılan hocker gömü uygulaması 202,1215
-Taş Sandık Mezarlarda rastlanılan hocker gömü uygulaması 200,
-Basit Toprak Mezarlarda rastlanılan hocker gömü uygulaması 46,
-Sahte Oda Mezarlarda rastlanılan hocker gömü uygulaması ise 3’tür.
Yukarıdaki kısa tablo, pişmiş toprak mezarlarla hocker gömü uygulaması arasında son
derece sıkı bir ilişkinin olduğunu kanıtlamaktadır. Bunun olası nedeni ise mezar tipinin
yapısında saklıdır. Daha önce Pişmiş toprak gömüleri açıklarken ileri sürülen antropolojik
yaklaşıma göre, bu mezarlar ile yeniden doğuş arasında kurulan bağ, ana rahmindeki bu
pozisyonun bu tip mezarlarda uygulanması zorunluluğunu doğurmaktadır.
1214 İskeletlerin net sayısını saptamak, tam olarak olanaksızdır. Çünkü bazı eski kazılarda iskelet sayıları verilmezken, boş çıkan mezarlar, içinden sadece kemiklerinin bir kısmı çıkan mezarlar ve son yıllarda yapılan ve devam eden Harmanören/Göndürle gibi kazılarda her yıl verilen sayıların süren kazı çalışmaları nedeniyle değişmesinden dolayı burada belirtilen sayı şimdilik kaydıyla geçerlidir ve ileride değişebilir. Bu sayı gerçekten konumu, gömü tipi, gömü biçimi veya mezar tipi konusunda sağlıklı bilgiler veren mezarlara dayanarak yapılmıştır. Ayrıca çoklu gömü uygulamalarının olduğu mezarlarda daha önceki gömünün ne şekilde olduğu kemiklerin genellikle toplanarak mezarın bir kenarına konulması nedeniyle kesin bir şekilde saptanamamakta ancak, çıkarımsal olarak bir sonuca varılmaktadır. 1215 Karataş/Semayük’teki 447, Demircihöyük’teki 499, Yortan’daki 107 ve Akhan kazılarındaki 60 mezardan çıkan toplam 1113 iskeletin kaç adedinin hocker biçiminde gömüldüğü saptanamamakta ve bu nedenle buradaki sayı düşük görünmektedir. Ancak elbette esas sayı burada belirtilenin çok üstünde olmalıdır.
Taş Sandık, basit toprak ve sahte oda mezarlardaki uygulamalar ise yine aynı
antropolojik yaklaşımla açıklanabilir. Ancak bu mezarlarda mezarın yapısı gereği dorsal
olarak yatırma olanağının da varolduğu gerçeğini kabul etmek gereklidir.
Bu nedenle arkeolojik araştırmaların en başından beri fark edilen bu olgunun nedenleri
konusunda öne sürülen görüşleri incelemekte yarar vardır ve bu görüşler aşağıdaki gibidir.
1-Hockerin yaşayan insanların uyku durumunu temsil etmesi ve bu nedenle tercih
edilmiş olması.1216 Ancak bu görüş değişik uyku pozisyonlarının olması ve soğuk ya da sıcak
iklimlerde yaşayan başka topluluklarda da sık görülen bir olgu olması nedeniyle hocker
gömüyü açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
2-Hocker gömünün yemek yeme pozisyonunu temsil etmesi nedeniyle kullanıldığını
ve mezar armağanı kapların ağız hizasında olmasının bunun kanıtı olduğunu ileri süren bir
görüş bulunmakla birlikte, bu görüş mezar armağanı olarak bırakılan kaplara sadece ağız
hizasında rastlanılmaması nedeniyle tam olarak hocker gömüyü açıklamaktan uzaktır.1217
3-Ölünün hortlamasından korkulduğu için bağlandığı yolundaki görüş de özellikle
bazı mezarlarda organik maddelere rastlanabilmesi ancak bunların içinde hiçbir zaman bağ izi
olabilecek bir izin bulunmaması ile konuyu açıklamakta yetersiz kalmakla birlikte, etno-
arkeolojik araştırmalarda üzerinde durulan bir açıklamadır.1218
4-Ölüye ayrılan yerin küçük olması nedeniyle hocker tarzının seçilmiş olduğu
yolundaki öneri,1219 boyutları büyük taş sandık mezarlar da bile hocker gömünün
uygulanabildiğini gösteren kanıtlar karşısında geçerliliğini yitirmiştir.
5-Hocker gömü uygulamasının en eski çağlardan beri ilkel insanların dinlenme
pozisyonları olması1220 yolundaki görüş de bence tek başına bu uygulamayı açıklamaktan
uzak gözükmektedir.
6-Hocker gömünün ana rahmindeki pozisyon olduğu ve öteki dünyaya doğuşu
simgelemek için ölülerin özellikle bu şekle getirilerek gömüldüğü yolunda olan görüş ise ilk
ileri sürüldüğü 20.yy’ın başında pek ilgi görmemiş ve özellikle prehistorik insanın ana
karnındaki pozisyonu nasıl bilebileceği yolundaki karşı çıkışla reddedilmiş olmasına
karşın,1221 daha sonraki dönemlerde, antropolog ve etno-arkeologların çalışmalarıyla ve
1216 Özgüç 1948, 70. 1217 Özgüç 1948, 70. 1218 Özgüç 1948, 70. 1219 Özgüç 1948, 71. 1220 Özgüç 1948, 71. 1221 Özgüç 1948, 70-71. Özgüç’ün bu konuda yaptığı derleme oldukça eski tarihli bir çalışma olmakla birlikte arkeolojik ve antropolojik yaklaşımların o dönem için en yeni niteliklerini barındırması açısından ilgi çekicidir. Bununla birlikte hocker gömü konusunda söylenebilecek her şey daha bitmemiştir.
özellikle de Bilişsel (cognitive) Arkeoloji alanında yapılan çalışmalarla insanoğlunun çok eski
çağlarda da bu bilgiye sahip olabileceklerini göstermiştir.
Özellikle ilk insanların doğal tarih zekâları sayesinde, bir başka deyişle doğayı
gözlemleyerek elde ettikleri bilgilerin gündelik yaşamlarında ne derece önemli bir yer tuttuğu
Mithen’in Aklın Tarihöncesi adlı yapıtında net bir şekilde ortaya konmakta ve doğadan elde
edilen bu bilgilerin sezgisel bilgilerle de birleştirilerek ölüm, öteki dünya, din ve tanrı
kavramlarının nasıl ortaya çıkmış olabileceği yolunda öneriler ileri sürülmektedir.1222
Dolayısıyla hocker gömünün ortaya çıkışı ile insanoğlunun doğal tarih zekâsının gelişimi
arasında bir koşutluk olması gerekmekte ve bu koşutluk sonucu gözlemlerine dayanarak elde
ettiği doğum ile ilgili bilgilerin insanoğlu tarafından bereketlilikle ilişkilendirilmesi gibi,
ölümün de aynı şekilde öteki dünyayla ilişkilendirilmesi ve öteki dünyaya geçişin de yine ana
karnındaki pozisyonla olabileceği yolundaki sezgisel bilgiye sahip olmaları hiç de uzak bir
olasılık değildir.
Sonuç olarak bu çalışma bağlamında hocker gömünün ana rahmindeki pozisyonu
temsil ettiği ve bu uygulamanın öteki dünyaya geçişi sağladığına inanılan ritüellerin bir
parçası olarak simgesel anlamları olduğu kabul edilmiştir. Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda
da bu uygulamanın yaygın olmasının nedeni de olasılıkla öteki dünyaya geçişi sağlayacak
ritüellerin bu inanış içinde gerçekleşmiş olmasıdır.
2-Dorsal
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezar ya da mezarlıkları içinde iskelet sayısı olarak
sadece 8 adet dorsal gömüye rastlanılması1223 ve bunların bulunduğu 7 adet mezarlığın
beşinde hem hocker hem de dorsal gömünün varlığı dorsal gömünün bir gelenekten çok yerel
uygulama olarak değerlendirilmesini gerektirmektedir. Dorsal gömünün saptanabildiği
Babaköy, Bozcaada, Dorak (?), Kaklık, Kusura, Küçükhöyük (?) ve Yazılıkaya mezarlarından
sadece Dorak (?) ve Yazılıkaya’da tek gömü tipinin dorsal gömü olduğu saptaması yapılırken,
geri kalan yerlerde ağırlıklı olarak görülen hocker gömünün yanında az sayıda uygulama
olarak dorsal gömünün varlığının saptanması düşündürücüdür. Dorak gibi gerçekliği bile
şüpheli olan mezarlığı bir kenara koyacak olursak elimizde tek mezarla temsil edilen
Yazılıkaya dışında sadece dorsal gömüye rastlanılan yer kalmamaktadır. Yazılıkaya’da
bulunan tek mezar ise kazıcısı tarafından ETÇ III olarak nitelendirilmekle birlikte içindeki
1222 Mithen 1999, 202-203. 1223 Tablolar incelendiğinde görülecek 11 adet dorsal mezarın üçü şüpheli olduğu için burada net sayı 8 olarak kabul edilmiştir.
buluntuların bir kısmının in-situ olarak ortaya çıkarılmamış olması ve mezarı çevreleyen
taşların harçla bağlı olması bu mezarın belki de daha geç döneme tarihlenmesi gerektiğini
düşündürdüğünden, Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı için sadece dorsal gömünün yapıldığı
herhangi bir yer kalmamaktadır. Geri kalan Babaköy, Bozcaada, Kaklık, Kusura ve
Küçükhöyük gibi yerlerde ise dorsal gömünün, hocker gömünün yanı sıra az sayıda uygulama
olarak ortaya çıkması bu gömü tipinin yerel bir uygulama olarak kalmış olabileceğini ya da
ölünün rigor motris nedeniyle bükülerek hocker formuna getirilemediği için böyle gömülmüş
olabileceği ileri sürülebilir.
Dorsal gömünün Anadolu’da görüldüğü dönemin Erken Tunç Çağı olması ve bu
dönemden önce gelen Kalkolitik ve Neolitik çağlarda bu türden bir uygulamanın olmaması
ilgi çekici bir niteliktir. Erken Tunç Çağı’nda dorsal gömünün görüldüğü en eski yerler
Hacınebi Mezarlığı1224, Tekeköy1225 ve İkiztepe’dir.1226 Bunlardan Hacınebi Mezarlığında
sadece bir adet dorsal gömüye rastlanırken, Tekeköy’de hocker pozisyonun ağırlıklı olarak
görüldüğü ve bunun yanı sıra az sayıda dorsal gömünün de var olduğu saptaması
yapılabilmektedir. Bu durumda daha önce de belirtilen rigor motris geçirmeye başlamış bir
ölünün bükülebilme zorluğundan dolayı bu gömülerde dorsal uygulama yapılmış olabileceği
önerisi yinelenecek olursa, bütün Anadolu’da sadece İkiztepe çok sayıda dorsal gömü
uygulaması yapılan tek yer olarak kalmaktadır. İkiztepe’de yapılan kazı çalışmaları sonucu
ortaya çıkarılan 670 adet iskelet üzerinde yapılan incelemeler, tam olarak ve yatış durumu
saptanan iskeletlerden sadece üçünün hocker pozisyona benzer şekilde bacaklarının hafifçe
karına doğru çekik olarak gömüldüğünü, diğerlerinin tamamının dorsal olarak yatırıldığını
göstermiştir.1227
İkiztepe’de rastlanılan ve Anadolu için şimdilik tek olan bu kadar çok sayıda dorsal
gömü uygulaması, Bilgi tarafından farklı bir etnik grup ile özdeşleştirilmiş ve İkiztepe’de iki
farklı etnik kökene ait topluluğun birlikte yaşadığı, bunlardan birinin Karadeniz’in kuzey
sahilleri ve Güney Rusya bölgesiyle ilişkili olduğu şeklinde yorumlanmıştır.1228 İkiztepe’de
ortaya çıkarılan dorsal gömülerin hemen tamamının ETÇ III olarak tarihlendirildiği göz önüne
alındığında Anadolu’da dorsal gömünün ilk görüldüğü tarihin ETÇ III olduğu saptaması da
yapılabilmekte ve bu dönemde özellikle bu bölgenin dışarıdan gelen ve çoğu zaman Hititler
ile özdeşleştirilen topluluklara ev sahipliği yaptığı da bilinmektedir. Bununla birlikte Bilgi,
1224 TAY IVa, Hacınebi Mezarlığı 1225 Özgüç 1948, 56; TAY IVa, Tekeköy 1226 Bilgi 1988, 173. 1227 Bilgi 1988, 170-173; Bilgi 2004b, 27-28. 1228 Bilgi 1988, 173.
İkiztepe kazılarına dayanarak yaptığı yorumunda Hititleri Anadolu’nun yerli halkı olarak
görmek istemekte ve Anadolu’ya göçle gelenin Hattiler olduğunu, ölü gömme, metal eşyalar
ve çanak çömleğe dayanarak iddia etmektedir.1229
Yukarıda yapılan bütün açıklamaların konu gereği gösterdiği ilk olgu Erken Tunç
Çağı’nda Batı Anadolu dorsal gömünün aslında bir gelenek olarak bulunmamış olabileceği ve
hocker gömünün ise yaygın uygulama olduğudur. Bunun yanı sıra sadece İkiztepe’de görülen
ve bu çalışmanın kapsadığı coğrafya içine girmemekle birlikte aynı döneme tarihlenen
İkiztepe dorsal gömüleri ise üzerinde daha çok tartışılacak ve yeni önerilere açık bir görüngü
olarak araştırmacıların ilgisini beklemektedir.
1229 Bilgi 2003, 56.
E-Yönlendirme:
Yönlendirme başlığı altında incelenecek olanlar mezardaki iskeletin baş ve gövdesinin
coğrafik konum olarak yönlendirilmesi ile iskeletin gövdesinin kendi sağına ya da soluna
yatırılmış olması gibi nitelikleri kapsamaktadır. Ancak özellikle eski kazılarda iskeletin sağa
ya da sola yatırılış yönü ile ilgili saptamalar yapılmadığı için bu konuda eldeki veri sayısının
az olduğunu peşinen söylemek gereklidir. Yine de anlamlı sonuçlar verebilecek istatistik
veriler aşağıdaki gibidir.
Tablo-7
Mezar Yönleri ve Oranları
Yönlendirme Yer Sayısı Mezar Sayısı Oran (%)
Doğu-KD-GD 22 1208 96,4
Batı-KB-GB 5 19 1,5
Kuzey 4 4 0,4
Güney 4 21 1,7
Toplam 35 1252 100
1-Başın Yönlendirilmesi
a)Doğu
Coğrafi yönü saptanabilen toplam 1252 iskelet içinde başın yönlendirilmesi açısından
en dikkat çekici nitelik 1208 iskelette görülen doğu-güneydoğu-kuzeydoğu
yönlendirilmesidir. Bu yönlendirmenin sadece doğu değil de doğu-güneydoğu-kuzeydoğu
olarak bir arada değerlendirilmesinin temel nedeni, bütün bu yönlerin mevsimsel olarak ve
mezarlığın bakısı (güneşe göre konumu) açısından güneşin doğduğu yönleri göstermesidir.
Pişmiş toprak gömülerin açıklandığı bölümde belirtildiği gibi bu yönlendirmenin ritüel
açısından önemli olduğu açıktır. İstatistiksel olarak %96 gibi oldukça büyük bir yüzdeye sahip
bu yönlendirme dışında az da olsa diğer yönlere doğru da başın yönlendirildiği görülür.
Doğuya yönlendirmenin görüldüğü bütün mezarlık alanlarının bölgenin iç kısımlarından ve
ekonomilerindeki baskın öğenin tarım olabileceği yerlerde görülmesi bu yönlendirmenin hem
yeniden doğuş hem de bereketlilikle ilişkili olduğu izlenimi vermektedir. Farklı
yönlendirmeleriyle dikkat çeken iki yer Ilıpınar ve Kıyıkışlacık/Iasos’tur. Ilıpınar’da güneye
olan yönlendirme üzerinde ayrıca durulması gereken bir olgudur. Kıyıkışlacık/Iasos’ta birçok
yere göre daha fazla sayıda görülen batıya yönlendirmeninse yine bereketlilik ile ilişkili
olabileceği yönünde bir öneri aşağıda daha ayrıntılı biçimde incelenmiştir.
Pişmiş toprak gömülerle doğuya olan yönlendirme arasındaki ilişki ise daha da ilgi
çekicidir. 1208 iskelette görülen doğu-güneydoğu-kuzeydoğu yönlendirmesinin 1048 adedi
pişmiş toprak gömülerde yapılmıştır. Bir başka deyişle pişmiş toprak gömüler doğuya olan
yönlendirmelerin %87’sini oluşturmaktadır. Ancak burada pithos ya da çömleklerin ağız
açıklığının doğuya bakışı ile içerisine yerleştirilen iskeletlerin başlarının doğuya bakışı
arasında da farklılıklar vardır. Yani bir pithos ya da çömlek gömünün ağız açıklığı doğuya
bakarken zaman zaman içindeki iskeletin başının pithosun dip kısmına yani batıya ya da diğer
ara yönlere bakabildiği de gözlenmektedir. Ancak az sayıda rastlanılan bu uygulamanın
olasılıkla pişmiş toprak gömünün ağzının doğuya bakmasının yeterli görüldüğü yerel bir adet
olarak kalmış olabileceğini düşünmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.1230 Bu türden bir
farklılığın en iyi gözlendiği yer olan Kusura’da iskeletinin yönü saptanabilen 10 mezardan
dokuzunda pithosların ağız açıklığı doğu ya da güneydoğuya bakarken içindeki iskeletler
istisnasız olarak batı-kuzeybatı yönünde yatırılmışlardır. Bir başka deyişle ölü pithosun içine
yerleştirilirken önce baş kısmı sokulmuş sonra gövde yerleştirilmiştir. Kusura, bu şekilde olan
yönlendirilmesiyle bütün Batı Anadolu’da ayrıksı bir yerde durmaktadır. Bu farklılığı
açıklayabilecek tek öneri yine yukarıda belirtildiği gibi pithosun ya da çömleğin ağzı
açıklığının doğuya bakmasının yeterli görüldüğü bir yerel adetin Kusura’da uygulanmış
olabileceğidir.
b)Batı
Batı-kuzeybatı-güneybatı yönlendirmesinin 15 tane iskeletle en çok görüldüğü yer
olan Kıyıkışlacık’ta bu yönlendirmenin doğu ve doğuya bağlı ara yönlere olan oranı ise 60
tane doğuya 15 batı ile %20 gibi anlamlı olabilecek bir orandadır. Batıya yönlendirmelerin
birer kez görüldüğü Hanaytepe, Harmanören/Göndürle, Kusura ve Yazılıkaya’da bu
yönlendirmenin belki de yanlışlıkla yapıldığını düşünmek olasıdır. Ancak, Kıyıkışlacık’ta
görülen oranın göreli olarak yüksekliği batıya yönlendirme konusunda bir ısrarın olabileceğini
de akla getirmektedir. Her ne kadar Kıyıkışlacık’ta batıya ya da doğuya yönlendirilen
mezarlara ortaya çıkarılan mezar armağanları arasında fark yoksa da bu yönlendirmenin
Kıyıkışlacık’ın denize ve Ege Adaları’na dönük yüzüyle bir ilişkisinin olabileceği göz ardı
edilmemelidir. Ancak bu ilişkinin taş sandık mezarların anlatıldığı kısımda da belirtildiği gibi
etkilenmeden öteye gitmemiş olabileceği mezar armağanları ve diğer kanıtların ışığında
belirtilebilir. Zaten buradaki mezarlıkta ortaya çıkarılan iskeletlerin baş yönlendirmesinin
1230 Özellikle bazı eski kazılarda sadece pithos ya da çömlek gömülerin ağız açıklığının baktığı yön verilip içindeki iskeletin başının hangi yönde olduğu belirtilmediği için bu konuda net sayı vermek olanaksızdır.
%20’lik bir kısmının batı ve batıya bağlı ara yönlere bakması da sadece Ege Adaları’nı işaret
etmek amacıyla değil, olasılıkla denize bağlı bir ekonominin simgesel göstergesi olarak
düşünülebilir. Bir başka deyişle eğer doğuya bakan mezarlar güneşin doğduğu yönle
dolayısıyla, güneş, bereket ve yeniden doğuş ile ilişkilendirilebiliyorsa; batıya bakan mezarlar
da yine aynı mantık çerçevesinde denizden gelen ekonomik değerleri ve bereketi simgeleyen
yerel bir uygulama olabilir.
Ayrıca Iasos’un geç dönemlerine baktığımızda da burasının her zaman denize dönük
yüzüyle ve ekonomisinde balıkçılığın önemli olmasıyla diğer Batı Anadolu yerleşimlerinden
ayrıldığı görülmektedir. Strabon’un bu konuda verdiği bilgiler ve bir dönem buradaki kazıları
yöneten Berti’nin de belirttiği gibi Iasos’un kıyı şeridindeki toprakları verimsiz ve
yakınındaki öteki kentlerle kara bağlantısının çok zayıf olması, kentin denizle bağlantısını
güçlendirmiştir.1231
Yukarıda başın doğuya yönlendirilmesi kısmında açıklandığı için burada değinilmeyen
Kusura örneğinde de iskeletinin yönü saptanabilen 10 mezardan dokuzunda pithosların ağız
açıklığı doğu ya da güneydoğuya bakarken içindeki iskeletler istisnasız olarak batı-kuzeybatı
yönünde yatırılmış olmaları dikkat çekicidir.
c)Kuzey
Başın kuzeye yönlendirildiği sadece 4 iskeletin bulunduğu Batı Anadolu’da bu türden
yönlendirmenin yaygın olmadığı ve yine gömme sırasında yapılan yanlışlıktan kaynaklanmış
olabileceği akla gelen ilk öneridir. Aphrodisias, Çavdarlı Höyük, Gavurtepe ve Kumtepe’de
rastlanılan bu dört iskeletten birincisinin bulunduğu Aphrodisias’ta kazıcısının da itiraf ettiği
gibi kazı sırasında tutulan kayıtların sağlıklı olmaması Kuşkalesi’ndeki bu mezar hakkında
verilen bilgilere şüpheyle yaklaşılmasını gerektirmektedir.1232 Çavdarlı Höyük’te ortaya
çıkarılan ve hiçbir mimari tabakayla ilişkilendirilemeyen mezar da yine aynı şekilde tekil
olması nedeniyle ve belki de yanlışlıkla bu şekilde yönlendirilmiş olabilir.1233 Gavurtepe taş
sandık mezarı hakkında da yine tekil bir örnek olduğu ve burada bulunduğu düşünülen
ekstramural mezarlık alanında kazı çalışması yapılmadığından yorumda bulunmak güçtür.1234
Kumtepe’de de intramural olarak bulunan ve kesin ETÇ olan bir tek çocuk mezarına
dayanarak farklı bir yorumda bulunmak güçtür ve bu nedenle yine olasılıkla yanlış bir
1231 Strabon XIV-21; Berti 1997, 823. Bütün bunların yanı sıra Iasos’ta ortaya çıkarılan ve mimari yapısı itibarıyla macellum (balık pazarı) olarak tanımlanan yapı da bu konuda fikir vermektedir. Bkz. Anabolu 2003, 5. 1232 Joukowsky 1986, 176. 1233 Akok 1967, 6-10. 1234 Meriç 1988, 158-159.
yönlendirmeden söz etmek gereklidir. Bu yanlışın nedeni ise olasılıkla bu mezarların
Gavurtepe mezarı hariç hepsinin intramural olmasıdır. Yerleşim içi gömü oldukları kesin,
ancak mimari olarak kapalı bir mekanın tabanında olup olmadıkları tam anlaşılamayan bu
mezarların konumları gereği bu yanlışlığın yapılmış olabileceğini düşünmek olasıdır. Bunun
yanı sıra tam olarak bilemesek de yerleşim içi gömüde yön tayini yapılmamış olabileceği
olasılığını da göz önünde bulundurmak gereklidir.
d)Güney
Küçükhöyük’te iki ve Bozcaada’da birer adet görülen ve yine azlığı nedeniyle
hakkında sağlıklı yorum yapılamayan baş kısmın güneye yönlendirildiği gömülerin Ilıpınar’da
17 tane olması ve mezarlıkta yapılan kazı çalışması sırasında toplam 18 mezar bulunması
dikkat çekicidir.1235 İskeletlerin tamamına yakınının başlarının güneye yönlendirilmiş olması
kazıcısının da dikkatini çekmekle birlikte hakkında yorum yapılamamıştır. Ancak Ilıpınar
Erken Tunç Çağı mezarlığı, kadın ve erkek bireylerin kendi sağ ve sollarına
yönlendirilmesinde görülen farklılıklar, genç gömülerinin yanında saptanan köpek iskeletleri
ile de Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlıkları içinde oldukça değişik bir profil
çizmektedir.
Aşağıda gövdenin yönlendirilmesinde daha ayrıntılı inceleneceği gibi Hint-Avrupa
kökenli topluluklarla bağlantılı olabilecek bir uygulamanın Ilıpınar’da bulunabileceğini
söylemek olasıdır. Ancak bu öneri aşağıda daha ayrıntılı inceleneceği ve açıklanacağı gibi
sadece ölü gömme uygulamalarındaki yönlendirmeye dayandığı ve keramik vb. gibi maddi
kültür kalıntıları bağlamında aynı ilişkinin görülmemesi nedeniyle sorunlu bir öneridir.
2-Gövdenin Yönlendirilmesi
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme uygulamaları içinde iskeletin yatırılış
yönünün saptanabildiği toplam 12 yer ve buralardaki 134 iskelet bu konuda yol gösterici
olacaktır. Bu yerler, Ahlatlı Tepecik, Aphrodisias, Baklatepe, Çavdarlıhöyük, Demircihöyük,
Harmanören/Göndürle, Hisarlık/Troia, Ilıpınar, Kıyıkışlacık/Iasos, Kumtepe, Kusura ve
Küçükhöyük’tür. Bu yerlerde gövdenin yatırılış yönü saptanabilen toplam 134 iskeletin 83
adedi sağa, 51 adedi ise sola yatırılmıştır. Ritüel açısından önem taşıdığı düşünülebilecek bu
yönlendirmenin ne anlama geldiği konusu ise açık değildir. Ancak, bazı mezarlık kazılarında
iskelet yanında ortaya çıkarılan armağanların cinsiyet belirtici objeler olmasına dayanılarak
1235 Roodenberg 2003, 299.
yapılabilecek yoruma göre gövdeyi sağa veya sola yönlendirme ile ölen kişinin cinsiyeti
arasında bir ilişki varmış gibi gözükmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi kazı yapılan
çoğu mezarlık alanında cinsiyet ayrımının sadece mezar armağanlarına bakılarak yapılmış
olması ve kemik yapısıyla ilgili antropolojik ve arkeometrik incelemelerin bulunmuyor
olması, bu türden bir cinsiyet ayrımı-yönlendirme ilişkisinin kurulmasıyla ilgili yapılacak
yorumun zayıf kalan yanıdır.
a)Kendi Sağına
Ölünün kendi sağına yatırıldığı mezarlar, mezar armağanı olarak bırakılan ve cinsiyet
belirtici obje niteliğindeki balta, ok veya mızrak ucu, bıçak ya da diğer kesici aletler ile
ağırşak, küpe, kolye ya da yüzüklerle birlikte değerlendirildiğinde ve bu değerlendirilmeye
antropolojik olarak cinsiyeti saptanmış bireyler de eklendiğinde aşağıdaki gibi bir görünüm
ortaya çıkmaktadır.
Ahlatlı Tepecik, Baklatepe, Ilıpınar, Küçükhöyük mezarlarında kendi sağına yatırılan
20 bireyin erkek olarak nitelendirilebileceği saptaması yapılabilmektedir. Bunun yanı sıra,
Çavdarlıhöyük, Harmanören, Kıyıkışlacık/Iasos ve Kusura’da bu saptamayı yapmak olası
olmamakla birlikte Harmanören’de antropolojik incelemenin sonuçlanmamış olması ve
Kıyıkışlacık’ta sadece 7 mezarda cinsiyet saptaması yapılabilecek buluntuların ortaya
çıkarılmış olması bu konuda verilerin halen eksik olduğunu göstermektedir. Ancak tekrar
belirtmek gerekir ki bu saptamayı yapmak için kullanılan temel ölçüt cinsiyet belirtici olarak
kabul edilebilecek mezar armağanlarıdır. Antropolojik olarak erkek ya da kadın olarak
saptaması yapılabilmiş iskeletler Ilıpınar, Küçükhöyük ve Baklatepe’de ortaya çıkarılan
toplam 12 adet iskelettir ve bunların tamamı kendi sağına yatırılmış erkek iskeletleridir.
b)Kendi Soluna
Ölen bireyin kendi soluna yatırıldığı mezarların yine mezar armağanına dayanarak
cinsiyet ile ilişkilendirilmesi sonucu, Baklatepe, Hisarlık/Troia, Ilıpınar ve Küçükhöyük’teki
toplam 14 mezarda kendi soluna yatırılmış bireylerin kadın olabileceği saptaması
yapılabilmektedir.
Tekrarlayacak olursak ölünün kendi sağına ya da soluna yatırılışı ile cinsiyet arasında
bir ilişkinin olabileceği yolunda çok zayıf olmayan, ancak yeterli olarak da kabul edilmeyecek
bazı verilerin olduğu açıktır. Bu durumda Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için bazı
çıkarsamalar yapılabilir. Yukarıdaki veriler daha dikkatli incelendiğinde özellikle Ilıpınar ve
Küçükhöyük’te erkek bireylerin sağa, kadın bireylerin sola yatırıldığı yolundaki çok sayıda
olmayan, ancak bir anlam ifade eden kanıtlara dayanarak ve Hisarlık/Troia’da ortaya çıkarılan
kendi soluna yatırılmış tek yetişkin iskeletinin de kadın bireye ait olduğu saptamasını da
yaparak bu yatırılış yönü-cinsiyet bağlantısının etnik bir kökene dayanabileceğini belirtmek
olasıdır. Bu türden bir ilişkinin benzerinin Hint-Avrupalı olabileceği düşünülen topluluklarda
görülüyor olması da bu etnik kökenin yönünü belirliyor olabilir.
Mallory’nin Hint-Avrupalıların kökeni üzerine yaptığı çalışmada da belirttiği gibi
özellikle Schnurkeramik olarak adlandırılan ve ‘şeritli çanak çömlek kültürü’ adı verilebilecek
kültürü incelerken belirttiği gibi, Hint-Avrupalıların ideolojilerinin açık bir ifadesi olduğu ileri
sürülen ölü gömme geleneğinde erkeklerin kendi sağlarına kadınların ise kendi sollarına
gömülüyor oluşu yukarıda açıklanan yönlendirmelere uymaktadır.1236 Ayrıca aynı çalışmada
MÖ 3000’den itibaren Balkanlar’dan hem maddi kültürü, hem de olasılıkla Hint-Avrupa
dillerini Kuzeybatı Anadolu’ya taşıyan bir halk göçü önermesinin ciddi olarak kabul
edilebileceği ileri sürülmektedir.1237 Mallory ölü gömme-cinsiyet ilişkisinden yola çıkarak
yaptığı bu önerilerini Häusler’in çalışmalarına dayandırmaktadır.
Ancak, Häusler, Mallory’nin yayınından sonra yazdığı makalelerde bu cinsiyet ayrımı
ile ölü gömme arasında bir ilişki olduğunu kanıtlayacak yeni bulgulara ulaşmış ve özellikle
Orta ve Doğu Avrupa’da (Tisza-Polgar ve Bodrogkeresztur Kültürleri) ortaya çıkarılan
Neolitik Çağ mezarlarında bu yön birliğinin baskın şekilde yer aldığını göstermiş olmakla
birlikte, Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürleriyle olabilecek ilişkilere
değinmemekte, aksine ölü gömme-cinsiyet ilişkisinin Yunanistan’a kadar pek inmediğini
belirtmektedir.1238
Ancak yine de ortada, tamamı ETÇ I-II dönemine ait ve tamamı Kuzeybatı
Anadolu’da kabul edilebilecek, Hisarlık/Troia, Ilıpınar ve Küçükhöyük mezarlarında
rastlanılan ve Hint-Avrupa ölü gömme geleneği olarak tanımlanabilecek gelenek ile
çelişmeyen yönlendirme ve cinsiyet arasında bir ilişki olduğu gerçeği bulunmaktadır. Bununla
birlikte, başta da belirtildiği gibi sadece yönlendirme konusunda olan bu uyumluluk keramik
ve diğer buluntular açısından da doğrulanırsa bir anlam kazanacağından etnik bağlantı
konusunda yapılabilecek yeni bir öneri için şimdilik kaydıyla yeni kazı sonuçlarını beklemek
1236 Mallory 2002, 282. Häusler 2000, 344. 1237 Mallory 2002, 275-276. 1238 Häusler 1996, 76-77; Häusler 1999, 161-165; Häusler 2000, 342-343.
gereklidir. Ayrıca cinsiyete bağlı bu nitelik çok farklı coğrafyalarda da görülebildiğinden ve
yönlendirme-cinsiyet ilişkisini taşıyan kültür Balkanların güneyine Mokrin ve Periam-Pecica
(Maroş) hariç pek ulaşmadığından bu konuya en azından Anadolu açısından şüpheyle
yaklaşmak gereklidir.1239 Bununla birlikte Kuzeybatı Anadolu mezarlarında rastlanılan
cinsiyet ile yönlendirme arasındaki ilişkinin Orta ve Doğu Avrupa kültürleri ile olan
benzerliği gözardı edilmemelidir.
1239 Häusler 2000, 343-344.
F-Çoklu Gömü Uygulaması
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme uygulamaları içinde rastlanılan bir diğer
olgu da çoklu gömü uygulamasıdır. Çoklu gömü uygulamasıyla kast edilen bir mezara birden
çok gömünün yapılmasıdır. Aşağıda bu uygulama ile ilgili istatistiksel veriler ışığında çoklu
gömünün nedenleri ve ölü gömme geleneği içindeki yeri tartışılacaktır.
Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda kullanıldığı saptanan toplam 81 mezar ya da
mezarlık alanının 19’unda çoklu gömü uygulamasının olduğu anlaşılmıştır. Bu sayı
istatistiksel olarak az görünmekle birlikte, saptanan tekil mezar ya da mezarlık alanlarının bir
kısmının sadece yüzey araştırmalarıyla bulunmuş ve buralarda kazı çalışması yapılmamış
olması sayının az görünmesine yol açmaktadır. Bir başka deyişle Batı Anadolu’da saptanan
mezarlık alanlarından kazısı yapılan 34 yer bulunmakta ve bunların 18’inde çoklu gömü
uygulaması saptanabilmekte ve bu da yaklaşık olarak %53 gibi bir oran tutmaktadır. Bunun
yanı sıra intramural olarak gömmenin saptandığı ve mezarlık alanlarının araştırılmamış
olduğu, Beycesultan, Aphrodisias, Bademağacı, Çavdarlıhöyük, Gavurtepe, Hanaytepe,
Hisarlık/Troia, Kılıçini, Kubad-Âbâd, Kumtepe, Küllüoba gibi yerlerde sadece yerleşim
yerleri kazısından elde edilen bilgilerle çoklu gömünün olup olmadığının anlaşılması
olanaksız olduğu için bu yerler ihmal edilerek eldeki verilere tekrar bakıldığında toplam 23
mezarlık alanının 18’inde çoklu gömü uygulaması bulunduğu anlaşılmakta ve bu durumda
istatistiksel olarak oran %78 gibi oldukça yüksek ve anlamlı bir sayıya dönüşmektedir. Bu
durumda çoklu gömünün saptanamadığı yerleri araştırma eksikliği olarak kabul ederek, Batı
Anadolu Erken Tunç Çağı’nda çoklu gömü uygulamasının geleneğin bir parçası olduğu
çıkarımını yapmak olasıdır.
Burada elbette çoklu gömü uygulamasının antropolojik olarak ne anlama geldiği ve
neden yapıldığı da irdelenmelidir. Batı Anadolu’da bu uygulamanın saptandığı, Ahlatlı
Tepecik, Akhan, Babaköy, Baklatepe, Boyalıktepe Mezarlığı, Bozcaada, Demircihöyük,
Eskibalıkhane, Harmanören/Göndürle, Ilıpınar, Kaklık, Karataş/Semayük, Kıyıkışlacık/Iasos,
Kusura, Küçükhöyük ve Yortan gibi alanlarda açılan mezarlarda ikiden başlayıp altı adet
iskelete kadar gömünün yapıldığı gözlenmiştir.1240 Kazıcılarının aile mezarı olarak kabul
ettiği bu gömülerde aynı anda yapılan gömü olmadığı ve mezarın her ölü gömme sırasında
açılarak eski iskeletin mezarın bir köşesine ya da dip kısmına kemikleri toplanarak yeni
gömüye yer açıldığı görülmektedir. Mezar tipi ile çoklu gömü uygulaması arasında bir
1240 Çoklu gömü uygulamaları için Anadolu’nun diğer yerlerine baktığımızda bu sayının 12’ye hatta daha fazla sayılara kadar yükseldiği Hayaz ve Titriş Höyük gibi örneklerden anlaşılmaktadır. Bkz. Roodenberg 1981, 94. ve TAY-IVa, Titriş Höyük.
ilişkinin saptanamamış olması ve basit toprak, pithos ya da taş sandık mezarların hepsinde
çoklu gömüye rastlanılabiliyor oluşu bu saptamanın yapılmasına olanak vermektedir. Ayrıca
saptanabildiği kadarıyla cinsiyet ile çoklu gömü arasında da doğrudan bir ilişkinin olmaması
ve aynı mezarda hem kadın, hem erkek hem de çocuk bireylere ait iskeletlere rastlanılıyor
olması aile mezarlığı fikriyle uyumlu bir kanıt gibi gözükmektedir.
Ayrıca unutulmaması gereken bir nokta sosyolojik açıdan mezarlar aslında ölenler için
değil yaşayanlar için bir anlam ifade etmektedir. Eğer ata kültünün varlığını kabul ediyorsak
ki ister batı Anadolu olsun isterse de Anadolu’nun diğer bölgeleri, ata kültüne inanıldığı ve
ölmüş ataların ruhlarının topluluklar için önemli olduğu açıktır. Bu durumda yaşayanların, bir
başka deyişle geride kalanların soyundan geldikleri ataları aynı yere hatta aynı mezara
gömüyor olabileceklerini düşünmek yanlış sayılmamalıdır. Hatta daha da ileri gidip
intramural mezarların aslında birer çoklu gömü uygulaması olarak düşünülebileceğini
söylemek de olasıdır. Bu da intramural gömünün yaygın olduğu Neolitik ve Kalkolitik
dönemde Anadolu’da aynı mezara ölü gömme uygulamasının görüldüğü yerlerin az sayıda
olmasının nedenlerini de açıklamaktadır. Yerleşim içine yapılan gömüler ile ata kültü ve aynı
soydan gelme düşüncesini bağdaştırmak olasıdır ve bu durumda çoklu gömüye ya gereksinim
yoktur demek ya da bütün bu intramural gömüleri ayrıca çoklu gömü olarak kabul etmek
gerekir.
Ayrıca, intramural gömünün açıklandığı kısımda değinildiği gibi, Mezopotamya
uygarlıklarında var olan ekstramural mezarlık alanlarının yanı sıra geleneğe bağlı insanların,
kötülük kovma ritüelinin bir parçası olarak intramural gömüde ısrar edişi ve evlerinin içinde
‘ailelerinin ölülerinin bölümü-šiddi etem kimti’ adlı bir bölüm ayırmaları ve burayı aile şapeli
olarak kullanmaları güçlü bir geleneğin varlığını göstermektedir.1241
Anadolu’ya dönecek, Neolitik ve Kalkolitik dönemlere bakacak olursak, Aşıklı
Höyük,1242 Hacılar,1243 Çayönü,1244 Nevali Çori1245 gibi yerlerin intramural çoklu gömüleri
Neolitik Çağ’dan beri gösteren az sayıda yerler olduğunu belirtmek olasıdır. Bunun yanı sıra,
Kalkolitik Çağ’a gelindiğinde Ilıpınar,1246 Alacahöyük,1247 Gözlükule,1248 Korucutepe,1249
1241 Bottero 2003, 310. 1242 Esin 1991, 7-8. 1243 Mellaart 1970, 88-91. 1244 TAY-II, Çayönü. 1245 Hauptmann 1997b, 1344. 1246 Roodenberg 1991, 106. 1247 TAY-III, Alacahöyük. 1248 Özgüç 1948, 27. 1249 van Loon-Güterbock 1972, 80.
Kurban Höyük,1250 Domuztepe1251 ve Tilkitepe’de1252 hepsi intramural olan çoklu gömülere az
da olsa rastlanılmaktadır. Erken Tunç Çağı Anadolu’su ise özellikle ekstramural mezarlık
alanlarında rastlanılan çoklu gömü örnekleri ile dikkat çekmektedir. Ekstramural ya da
intramural olarak çoklu gömünün rastlanıldığı yerler aşağıdaki gibidir. Alacahöyük,1253
Balıbağı,1254 Kalınkaya,1255 İkiztepe,1256 Maşathöyük,1257 Tekeköy,1258 Kestel/Sarı Tuzla
Madeni,1259 Arslantepe, Birecik Barajı Mezarlığı,1260 Gedikli/Karahöyük,1261 Tilmen
Höyük,1262 Girnavaz,1263 Titriş Höyük,1264 Gre Virike,1265 Gritille,1266 Hayaz Höyük1267 ve
Lidar Höyük’tür1268. Bu yerlerde ortaya çıkarılan çoklu gömüler zaman zaman kazıcıları
tarafından aile mezarı olarak tanımlanmıştır. Bu yerlerin başında Hayaz Höyük, Titriş Höyük
ile soylu sınıfa ait mezarlar olarak tanımlanan Alacahöyük mezarları gelmektedir.
Çoklu gömünün aynı aileden ya da aynı soydan gelen insanların bir arada gömülmesi
geleneğinden doğmuş olabileceği ve bunun altında da geçmişi Neolitik hatta Mezolitik Çağ’a
kadar geriye giden intramural geleneğin yattığı önerilebilir. Bu önerinin en önemli destekçisi
ise yerleşik yaşama geçişle ivme kazanan mülkiyet kavramı ve ata ruhlarının, yaşanılan ya da
sahip olunan toprağı koruyacağı yönünde olan inançtır. Daha önce intramural gömünün
anlatıldığı kısımda değinildiği gibi ata kültünün varlığı ve ölmüş atalara olan inanç ve saygı
insanoğlunun yerleşik yaşantıya geçişinde rol oynayan öğelerden biri olarak kabul
edilebilir.1269 Ata toprağının kutsallığı, o toprakların orada yaşayanlara ait olduğunun
meşrulaştırılması için bir araç olmuş ve bu nedenle karşılıklılık ilkesi gereğince aynı soydan
gelenler ölülerini önce yerleşimde kendi yaşadıkları yerlere daha sonra da yerleşim
yakınlarındaki bir yerde oluşturdukları mezarlıkta bir arada gömmeye gayret etmişlerdir.
1250 Wilkinson 1990, 88-93; TAY-III, Kurban Höyük. 1251 TAY-III, KM 97/Domuztepe. 1252 Özgüç 1948, 5. 1253 TAY-IVa, Alacahöyük. 1254 Süel 1992, 132. 1255 TAY-IVa, Kalınkaya. 1256 Bilgi 1988, 170. 1257 TAY-IVa, Maşathöyük. 1258 TAY-IVa, Tekeköy. 1259 Yener 1993, 235. 1260 TAY-IVa, Birecik Barajı Mezarlığı. 1261 TAY-IVa, Gedikli/Karahöyük 1262 TAY-IVa, Tilmen Höyük. 1263 Erkanal 1988, 35. 1264 TAY-IVa, Titriş Höyük. 1265 Ökse-Bucak 2001, 193; Ökse 2005, 23. 1266 Ellis 1984, 119. 1267 Roodenberg 1981, 94. 1268 Hauptmann 1997, 1115. 1269 Ata kültünün yaşayanların dünyasını etkileyen doğaüstü güçlerde aktif olabileceği konusunda, bkz. Pearson 2002, 158.
Buna karşın ekstramural mezarlık alanlarında ortaya çıkarılan tekil gömülerin nasıl
açıklanacağı ve eğer yanı soydan geliyorlarsa neden ayrı gömüldükleri akla gelen sorulardan
biridir. Bu sorunun yanıtı belki de şimdiye dek hiç yapılmamış olan arkeometrik çalışmalarla
ortaya çıkarılabilir. Eğer arkeometrik analizlerle aynı alanda bulunan mezarlar
karşılaştırılacak olsa bunların içindeki iskeletlerin aynı soydan gelmiş olabileceğini
kanıtlamak olasılığı doğardı ve böyle bir çalışmanın sonucunun aynı alanda bulunan
mezarların aynı soydan gelen bireylere ait olabileceği gibi bir sonuca ulaşması olasılığı da
bulunabilirdi. Örneğin Harmanören gibi bir mezarlıkta bulunan ve kazıcısı tarafından da aile
mezarı olarak nitelenen B7-B8 pithos mezarları ya da yine bir grup oluşturan B4-B5 ve B6
pithosları veya M5 ve M9 mezarları bunların en iyi örnekleridir.1270
Sonuç olarak Batı Anadolu’da Erken Tunç Çağı’nda bir gelenek olarak çoklu gömüye
her tür mezarda rastlanıldığı ve bu tür mezarların aile mezarı olarak nitelendirilmesi gerektiği
anlaşılmaktadır. Aynı şekilde belirli bir bölgede rastlanılan ve içinde tekil gömü bulunan
mezarların da arkeometrik yöntemlerle incelenmesi sonucu aynı aileye ait bireyleri
barındırmış olabileceği sonucunu vermesi şaşırtıcı olmamalıdır.
1270 Özsait 1995, 156-157; Özsait 1999, 469.
G-Geleneğin Biçimlendirilmesi Açısından Mezar Buluntuları
Bu alt başlık içinde geleneğin oluşumunda ve devamında etkili olduğu düşünülen,
bunun yanı sıra Batı Anadolu’nun değişik yerlerindeki Erken Tunç Çağı mezarlıklarında ortak
olarak rastlanılmış mezar buluntuları aracılığıyla bir sonraki sonuç bölümünde yapılmaya
çalışılacak Erken Tunç Çağı’ndaki ölü gömme geleneği modellemesi için gereken alt yapı
oluşturulacaktır.
Bunun için temel olarak mezarlarda ortaya çıkan buluntuların sözü edilen
coğrafyadaki ortaya çıkarılma sıklığı, bu buluntuların ölü gömme sırasında yapılan ritüellerin
içinde ne gibi bir yere sahip olduğu, bazı buluntuların ya da armağanların seküler
niteliklerinin dışında yüklendikleri yeni anlamları olup olmadığı dikkate alınmıştır. Aşağıda
açıklanacağı gibi buluntuların sınıflanması sırasında yapıldıkları materyallerden çok ölü
gömme geleneği açısından ifade ettikleri anlam göz önüne alınmış ve buna dayanarak seküler
ve ritüelistik anlamlar açısından önce iki alt başlık oluşturulmuş daha sonra bunların altında
buluntu grupları incelenmiştir. Buna göre
1-Seküler Anlam Açısından Buluntular:
a-Yaş belirticiler
b- Cinsiyet belirticiler
c- Statü belirtici ya da prestij nesneleri
d- Ritüel ile ilgili yerel adet olarak nitelenebilecek tekil buluntular,
e- Multivalent/Çoğul Değerlikli Buluntular
2-Ritüel Anlamlar Açısından Buluntular (Ritüel Nesneleri)
a-Ayrılma Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
b-Geçiş Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
c-Bütünleşme Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular
Bu buluntuları sınıflarken dikkat edilen bir nokta bazı buluntuların birden çok
anlamının olması ve bu nedenle aynı anda başka bir sınıfın içine de girebilmesidir. Örneğin,
minyatür kaplar hem oyuncak gibi yorumlanıp yaş belirtici buluntu olarak sınıflanabilirken,
öte yandan bir ritüel nesnesi olarak da algılanabilir, ya da ağırşaklar hem cinsiyet bildirici
hem de multivalent/çoğul değerlikli buluntular olabilir. Bu durum bir çelişki değil, buluntuyu
değerlendirirken kazıcılarının ya da araştırıcıların buluntu üzerinde net bir fikre sahip
olmamalarından kaynaklanmanın yanı sıra esas olarak o dönem insanının bilişsel gelişimi
içerisinde, çoğul değerlilik kavramında da açıklanacağı gibi, aynı armağana farklı anlamlar
yüklemeleri nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle bu sınıflama akışkan, kendi
içinde geçişlerin olduğu, rijit olmayan, esnek bir yapı sergilemektedir. Sınıflaması yapılacak
buluntuları ise aşağıdaki gibi gruplamak olasıdır.
-Günlük kullanım kapları
-Pişmiş toprak minyatür kaplar
-Oyuncaklar
-Pişmiş toprak kuş biçimli kaplar/askoslar1271
-Ağırşaklar
-Tarım veya diğer işler için aletler (Orak, bıçak vb.)
-Silahlar (Balta, ok ve mızrak uçları, kılıçlar vb.)
-Takılar (Yüzük, kolye, küpe, bilezik, deniz kabukları)
-Diademler
-Metal Kaplar
-Asa Başları
-Kulak Tıkaçları
-Kefen İğneleri
-İdol, Figürin ve Amuletler
-Organik Buluntular
-Mühürler
Yukarıda sayılan buluntu grupları öncelikle bir tablo içinde yüklendikleri anlamlar
açısından sınıflanmış ve bu tablo daha sonra yüklenilen anlama göre açıklanmıştır.
1271 Askos terimi her ne kadar Klasik Arkeoloji’den bir ödünçlemeyse de Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlıklarında kazı yapan araştırmacılar yayınlarında bu terimi kullandıkları için burada ‘kuş biçimli kaplar’ın yanı sıra, eski yayınlardan yararlanıldığından askos terimi de kullanılmıştır.
Tablo-8
Batı Anadolu ETÇ Mezar Buluntularının Kalitatif/Nitel Sınıflanması
GKK PTMK O. As. Ağrş. A Slh. Takı Aln. AB KT İğ. MK İF OB M
Yaş + + +
Cins. + + + + +
Statü N. + + + + + + +
Tekil Blnt. + +
Multivalent + + + + +
Ritüel N. + + + + + + + + + + + + + + +(?) +
Yaş:Yaş Belirticiler
Cins:Cinsiyet Belirticiler
Ritüel N.: Ritüel Nesneleri
Multivalent: Multivalent/Çoğul Değerlikli Buluntular
Statü N.: Statü Nesneleri
Tekil Blnt:Gelenekten çok adet olabilecek tekil buluntular
GKK:Günlük Kullanım Kapları
PTMK:Pişmiş Toprak Minyatür Kaplar
O:Oyuncaklar
As.:Pişmiş toprak kuş biçimli kaplar/Askoslar
Ağrş.:Ağırşaklar
A:Tarım veya diğer işler için aletler
Slh.:Silahlar
Takı:Takılar/Süs eşyaları
Aln.:Alınlıklar/Diademler
AB:Asa ya da Topuz Başları
KT:Kulak Tıkaçları
İğ.:Kefen İğneleri
MK:Metal Kaplar
İF:İdol, Figürin ve Amuletler
OB:Organik Buluntular
M:Mühürler
1-İşlevsel Açıdan Mezar Buluntuları:
a-Yaş Belirticiler:
Bu ayrım yapılırken; özellikle kazısı yapılan mezarlarda ortaya çıkarılan iskeletlerin
antropolojik niteliklerine dayanarak yaşı ve cinsiyeti belirlenebilen, bunun yanı sıra yanında
armağan da bırakılmış olanlarla, örneğin Yortan gibi kazı raporu olmayan ve ortaya çıkarılan
iskeletlerin üzerinde inceleme yapılmamış buna karşın buluntuları ayrıntılı bir şekilde
incelenmiş ve bazı buluntuların ne tür mezarlara konulduğu konusunda hakkında bilgi
bulunan mezarlar dikkate alınmıştır.
Bu inceleme sonucunda bazı mezar armağanlarının sadece bebek, çocuk ve ergenlik
dönemine yeni geçmiş bireylere ait mezarlara bırakıldığı saptaması yapılabilmektedir. Bazı
buluntuların ise mezardaki bireyin kadın ya da erkek olmasına göre bırakıldığı, hatta bunların
çoğunluğunun kişiye ait özel eşyalar olduğu saptaması zaten birçok araştırmacı tarafından
yapılabilmektedir.
Bu başlık altına giren buluntular aşağıdaki gibi sıralanabilir.
-Pişmiş toprak minyatür kaplar
-Oyuncaklar
-Pişmiş toprak askoslar/kuş biçimli kaplar
Yukarıda da belirtildiği gibi bazı mezar armağanlarının sadece bebek, çocuk ve
ergenlik dönemine geçmemiş ya da yeni geçmiş bireylere ait mezarlarda ortaya çıkarılmasına
dayanarak, bu tür buluntular yaş belirtici olarak nitelendirilmişlerdir. Bu buluntular, minyatür
pişmiş toprak kaplar, oyuncaklar, pişmiş toprak askoslar/kuş biçimli kaplardır.
Baklatepe, Demircihöyük/Sarıket, Ahlatlı Tepecik, Eski Balıkhane,
Harmanören/Göndürle, Ilıpınar, Karataş/Semayük, Kıyıkışlacık/Iasos, Kusura, Küçükhöyük,
Kuşluca, Küçükhöyük, Ovabayındır ve Yortan Batı Anadolu’da minyatür pişmiş toprak
kapların sıklıkla ortaya çıkarıldığı yerlerdir. Buralarda ortaya çıkarılan buluntuların tamamı
birbiriyle benzeşmektedir.
I-Pişmiş Toprak Minyatür Kaplar:
Minyatür pişmiş toprak kaplar olarak tanımladığımız ve ölçüleri dolayısıyla günlük
yaşantıdaki kullanım alanları ya çok sınırlı ya da hiç olmayan kaplar için Erkanal’ın önerisi
bunların genellikle emzikli ya da akıtacaklı kaplar olmalarına dayanılarak biberon olarak
tanımlanmaları gerektiğidir.1272 Bu öneriyi doğru kabul edecek olursak, aynen kişisel
eşyaların mezarlara bırakıldığı düşüncesinde olduğu gibi bu kapların da bebek ya da çocuk
mezarlarında rastlanılmalarından yola çıkılarak kişisel eşya olmaları olasılığı bulunduğu
yorumu yapılabilir.
Ancak Ahlatlı Tepecik AT 67.10, Harmanören B10 ve J1, Kaklık 3-4-6 ve 23,
Kıyıkışlacık 21, Küçükhöyük 11-40-55-81 ve 93 mezarları ile Yortan 1 ve 45 numaralı
mezarlarında yetişkinler yanında da bu minyatür kaplara rastlanılıyor olması dikkat çekicidir.
Buna karşın sözü edilen mezarlarda ortaya çıkarılan minyatür kapların hiçbirinin emzikli ya
da biberon olabilecek forma sahip olmamaları da bir diğer önemli noktadır. Bu mezarlarda
rastlanılan minyatür kaplar daha çok tankard, maşrapa, vazo veya testi formundadır. Ayrıca
Yortan’dakiler çoklu gömülerin içinden çıktığından ve bu mezarlarda çocukların gömülü olup
olmadığı bilinmediğinden aşağıdaki gibi bir öneri getirilebilir.
Çocuk ya da yetişkin olsun ölen kişinin yanına kişisel eşyası olarak kabul edilebilecek
bir biberon ya da zaman zaman biberon formunda olmayan minyatür kap bırakılabilmektedir.
Ancak bunun dini inanışların ya da ölü gömme ritüelinin neresini açıkladığı konusu net
değildir. Bu nedenle yerel bir adet olarak bazı mezarlarda yetişkinlerin yanına da minyatür
kap bırakıldığı saptamasını yapmak yerinde olur. Bununla birlikte, bu kapların en azından
biberon olarak kabul edilebilecek olanlarının ritüelin geçiş evresiyle ilgili olabilecekleri belirli
bir ihtiyat payıyla önerilebilir.
II-Oyuncaklar:
Yaş belirtici olarak tanımlanan bir diğer grup aslında sadece Kuşluca da bulunan tek
bir pişmiş toprak disk biçimli objeyle temsil edilmektedir. Bununla birlikte yukarıda anlamları
tartışılan minyatür kaplar da araştırmacılar tarafından zaman zaman oyuncak olarak
nitelendirildiklerinden bu türden bir grup oluşturulmuştur. Ne olduğu konusunda yorum
yapılmayan bir diğer nesneyi de burada anmadan geçmemek gereklidir. Bu nesne Babaköy
mezarlığında K.Kökten tarafından yapılan kazılarda rastlanılan disk biçimli, ortası delik,
üzerinde kazıma yöntemiyle yapılmış izler bulunan ve disk biçimli olması dışında Kuşluca
buluntusuna benzememekle birlikte belki bir oyuncağın bir parçası olabilecek kilden yapılmış
bir objedir.
Kuşluca buluntusu, pişmiş topraktan yapılmış gri renkli bir obje olup, üzerinde 15 tane
delik bulunmakta ve üst kısmında bulunan tutamaktan tutularak sallandığında içindeki küçük
1272 Prof.Dr.Hayat Erkanal ile özel görüşme.
çakıl taşları ses çıkarmaktadır.1273 Bu niteliklerine dayanarak bir çocuk çıngırağı olabileceği
yorumu yapılabilir. Ancak bu buluntunun diğer Kuşluca buluntuları gibi ne tür bir mezardan
geldiği bilinmediğinden hakkında yapılan yorumlar şüpheli kalmaktadır. Bu durumda objenin
bir ritüel nesnesi olabileceği de akla gelmekle birlikte ünik olması ve Batı Anadolu ile çağdaşı
Anadolu’nun diğer bölgelerinde bir benzerinin daha mezarlarda ortaya çıkmamış olması ritüel
nesnesi olma ya da gömü ritüelinde kullanılmış olabileceği şeklindeki bir yorumu havada
bırakmaktadır. Eğer ritüel nesnesiyse bile geleneği biçimlendirme açısından bir anlam ifade
edememekte ve yerel bir uygulama gibi görünmektedir. Ritüel nesnesi olma niteliğinden
böylece sıyrıldığını düşünebileceğimiz bu buluntu için getirilebilecek tek öneri onun bir
oyuncak olabileceği ve yaş belirtici bir buluntu olarak çocuk mezarından gelmiş
olabileceğidir.
III-Pişmiş Toprak Askoslar/Kuş Biçimli Kaplar:
Bir diğer grubu oluşturan minyatür askoslar/kuş biçimli kaplar için aşağıdaki öneriler
getirilebilir. Ancak bu açıklamaya geçmeden önce terminolojik bir sorunu çözmek
gerekmektedir. Bilindiği gibi askos sözcüğü, karın kısmı şişkin, kemerli kulplu ve antik
dönemlerde kullanılan bir kap biçimidir1274 ve Önasya arkeolojisine yabancı bir
adlandırmadır. Bununla birlikte Karataş/Semayük ve Yortan’da ortaya çıkarılan ve kazıcıları
tarafından askos ya da kuş biçimli kaplar olarak adlandırılan bu kaplar için aynı terminoloji
daha önceki bu çalışmalarla uyum sağlamak için kullanılacaktır. Bu nedenle Mellink ve
Kamil’in önerisi olan askos ya da kuş biçimli kap adlandırmalarının her ikisinin beraber
kullanılmasında bir sakınca görülmemiştir.
Sadece Karataş/Semayük’te 144 ve 167 numaralı mezarlarda ve Yortan’da rastlanılan
bu kaplar büyüklükleri de göz önünde bulundurularak yaş belirtici olarak tanımlanmıştır.
Karataş/Semayük’te 1966 kazı sezonunda açılan 144 ve 167 numaralı pithos gömüler
içerisinden çıkarılan ve yaklaşık 0.01m boyundaki ve birinin baş kısmı kopuk olan bu iki
askos Mellink tarafından Yortan buluntuları ile karşılaştırılmış ve benzer niteliklere sahip
oldukları ileri sürülmüştür.1275 Yortan’da Kamil’in yapmış olduğu sınıflamaya göre XIV
numaralı mal grubunu oluşturan kaplar askos ya da kuş biçimli kaplar olarak tanımlanmıştır.
Oturur durumda bir kuşa benzetilmeye çalışılmış ve Klasik dönemin askoslarını
andıran bu dokuz testiden 229 ve 230 numaralı olanlarında bu benzerlik daha belirsizken,
1273 Çokbanker 1974, 33. 1274 Saltuk 1993, 32. 1275 Mellink 1967, 253.
diğerlerinde gövde üzerine yapılan bezemeler ve üç ayak üzerinde oturur konumlarıyla kuş
formu daha belirgindir.1276
Kamil tarafından kuş biçimli olarak adlandırılan bu kaplara kuş yerine kanatlı bir
hayvan biçiminde hatta bir “kümes hayvanı” ya da belki “güvercin” biçiminde demek daha
doğru olur. Zaten kendisi de 232 numaralı kap için bir ördek biçimi ifadesini
kullanmaktadır.1277 Gagalarının (akıtacaklarının) uzunluğu, ağızdan gövdeye bağlanan
kulpları, üç ayak üzerinde duruşları, gövde üzerindeki kanat izlenimi veren bezemeleri
(özellikle no.229-231 ve 237) ile son derece özgün bir biçem oluşturan bu kapların
benzerlerine hiçbir yerde rastlanılmadığını belirten Kamil, daha sonra Karataş/Semayük’te
ETÇ II’nin orta ve geç evrelerine tarihlenen buluntuların bu kapları andırdığını kabul
etmektedir.1278 Bunun yanı sıra sadece Troia’dan çıkan bazı ağız kenarı parçaları bu kapların
ağız kenarını andırmakta, ayrıca Schliemann’ın iki ve dördüncü şehirlerde bulduğu kirpi ya da
koç biçimli kapların bunlara benzediği Kamil tarafından belirtilmektedir.1279
Yine de ETÇ I-II olarak nitelendirilen bu kapların neden ETÇ II olabileceği Kamil
tarafından A Grubu Yortan mallarının kendi içinde değerlendirilmesi sonuçlarına
dayandırılmaktadır. Bunun yanı sıra Demircihöyük’ün I. evresinden daha eski olan Kalkolitik
tabakada ortaya çıkarılan ve üç ayağı olmamakla birlikte biçim olarak bu kaplara benzeyen bir
başka kap, bunların erken formu olarak nitelendirilmekte, ayrıca Balkanlar ve Ege Adaları ile
kurulmaya çalışılan paralellikler de net bir sonuç vermemektedir. Daha geç örneklerine
Beycesultan ETÇ III tabakaları olan VIa, VIII ve IX. tabakalarda1280 sadece üç adet olarak
rastlanılan bu kapların yerleşim yerinde çıkmış olması da ilginç olmakla beraber, sayıca az
olmaları ve Karataş/Semayük ile Yortan kaplarından daha geç döneme tarihlenmeleri dikkat
çekicidir.
Gündelik yaşamda kullanılan kaplar olmadığı anlaşılan bu kapların minyatür boyuttaki
ikisi hariç (no.234-235) hepsinin birer ritüel nesnesi olabileceği sadece mezar buluntusu
olmaları nedeniyle akla gelmekte ve ölü gömme ritüelinde bir işlevi olduğu ileri
sürülmektedir.1281 Bu öneri, Mellink’in Karataş/Semayük askosları için önerdiği oyuncak ya
da mezar armağanı yorumuyla çelişmekle birlikte dikkate alınmalıdır.1282 Karataş/Semayük
askoslarıyla ilgili bilgilere baktığımızda bunların, Mellink’in de belirttiği gibi Erken Tunç
1276 Kamil 1982, 45. 1277 Kamil 1982, 45. 1278 Kamil 1982, 46. 1279 Kamil 1982, 45. 1280 Lloyd-Mellaart 1962, 214-215, 220-221, 233. 1281 Kamil 1982, 46. 1282 Mellink 1967, 253.
Çağı Ege dünyasında yaygın, ancak Karataş/Semayük için yerel bir çeşitleme olduğu
yorumunu görürüz.1283 Minyatür gaga ağızlı testilerde olduğu gibi bu kapların da hem
yerleşimi hem de mezarlığı kazılan Karataş/Semayük’te sadece mezarlık alanında ortaya
çıkmış olması bunların da bir ritüel nesnesi olabileceği düşüncesini güçlendirmektedir. Bir
başka deyişle bu kaplar oyuncak olabilecekleri gibi ritüel nesnesi olarak da kullanılmış
olabilirler. Bununla birlikte ortaya çıkarıldıkları mezarlar yani 144 ve 167 numaralı
mezarlardan ilkinde iki yetişkinle birlikte gömülü bir çocuğun bulunması ve diğer mezar olan
167 numaralı mezarın da altı yaşından küçük bir çocuğun mezarı olması bu tip kapların
çocuklarla olan bağlantısını güçlendiren kanıtlardır.1284 Ayrıca, Gaudin’in yaptığı çizimlerden
anlaşıldığı kadarıyla 23 ve 29 numaralı, çoklu gömü barındıran mezarlarda bu tip kaplara
rastlanılması ve mezar içinde belki kemikleri kaybolmuş ya da saptanamamış çocuk
gömülerinin bulunabilme olasılığı yine dolaylı bir kanıt olarak düşünülebilir. Sonuç olarak bu
kaplar yaş belirtici objeler olarak değerlendirilebilir ve simgesel anlamlarla da yüklü
olabilirler. Bu simgesel anlamın ne olduğunu bilemesek de daha sonraki kültürlerde bazı izler
yakalamak olasıdır.
Yazılı dönemlerden kalan söylencelere bakıldığında da kuş, özellikle de güvercin
Hindistan’da ölüm ve ruhların kuşuyken, Çin’de doğurganlığı ve sadakati temsil etmekte,
bunun yanı sıra, Ortaçağ’da barış ve kutsal ruhları simgelerken Yunan Mitolojisi’nde annesi
Prokne tarafından öldürülen küçük Itys’in tanrılar tarafından güvercine çevrildiğini Anakreon,
Apollodoros, Pausanias, Homeros ve Ovidius belirtmektedir.1285 Bütün bunlara ek olarak Hitit
ritüellerinin bazılarında görülen kuş yakma gibi eylemler, kuş biçimli bu kaplara Erken Tunç
Çağı ölü gömme uygulamaları içinde simgesel bazı anlamların yüklendiğinin ve ileride aynı
coğrafyada ortaya çıkacak uygarlıkların inanç sistemlerinde Batı Anadolu ETÇ kültürlerinin
rol oynadıkları yolunda dolaylı kanıtlar olabilir.
1283 Mellink 1967, 253. 1284 Mellink 1967, 253. 1285 Eberhard 2000, 134; Morris 1999, 50; Can 1970, 128-129.
b-Cinsiyet Belirticiler:
Bu başlık altında incelenecek mezar armağanlarını, takılar, silahlar ve ağırşaklar
oluşturmaktadır. Her ne kadar Batı Anadolu’da kazılan mezarlık alanlarının çoğunda
antropolojik incelemeler yapılmamış olsa da mezar armağanlarına dayanarak bir cinsiyet
ayrımına gidildiği bilinmektedir. Bir başka deyişle mezara bırakılan armağanların mezarda
yatan kişinin cinsiyetini belirlediği düşüncesi arkeoloji dünyasında hakim bir düşüncedir.
Ancak, elbette bunun tersi durumların da olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle bu kısımda
yapılacak açıklamalar antropolojik incelemelerden çok bu düşünceye dayandığından
spekülatif olma riskini de taşımaktadır.
Cinsiyet belirtici nesneler olarak tanımlanan eşyaların tamamı pişmiş toprak
ağırşaklar, taş balta ve aletler ile metal süs eşyalardır. Bunların içinde ilk sırayı da süs eşyası
ya da takı olarak kabul edilen yüzük, küpe, bilezik, kolye ve alınlıklar/diademler almaktadır.
Ayrıca yine ağırşaklar hariç olmak üzere hepsinin kişisel eşya olma olasılıkları çok fazladır.
Bununla birlikte belki çocuk mezarlarına konulan bazı takıların, özellikle de altın vb. kıymetli
metallerden yapılanların kişisel eşya olmama ve gömü ritüeli için üretilmiş olma olasılıkları
da göz ardı edilmemelidir.
Cinsiyet belirtici nesne ayrımı yapılırken dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da
birden çok cinsiyet belirtici nesnenin yan yana aynı mezarda çıkması ve bunun ne anlam ifade
ettiğidir. Örneğin bir ağırşakla birlikte bulunan bir alınlık ya da kolye, küpe vb. takıyla, aynı
takıların bir taş balta, ok ya da mızrak ucuyla birlikte bulunmasının ifade ettikleri birbirinden
farklı olmalıdır. Dolayısıyla, kadını tanımladığını düşünebileceğimiz ağırşaklar ile beraber
rastlanan takılarla, erkeği tanımladığı düşünülebilecek silah, taş alet vb. ile bulunan takıların
her ikisi de cinsiyet belirtici nesne olabilmekte, fakat farklı cinsiyetleri tanımlayabilmektedir.
Bu nedenle cinsiyet belirtici nesneler bir bütün olarak görülmeli ve bunların birarada
bulunmalarının sinerjik etki yarattığı düşünülmelidir.
I-Takılar:
Takılar başlığı altında incelenecek alınlık, küpe, kolye, bilezik ve yüzüklerin tamamı
metal eşyalardır. Tek farklılık kolye tanelerinin bir kısmının taş, hayvan dişi, ya da deniz
kabuğundan olabilmesidir. Kullanılan metal ise altın, gümüş, bakır, bronz ya da kurşun
olabilmektedir. Metal kullanımının daha yeni gelişmeye başladığını düşünebileceğimiz bu
çağda ve öncesinde metallerin statü nesnesi yapımında da kullanılabilecekleri göz önünde
bulundurularak bu türden takıların aynı zamanda statü nesnesi olabilecekleri de akılda
tutulmalıdır. Bunun yanı sıra gündelik yaşamda da kullanıldıkları düşüncesinden yola çıkarak,
takıları çoğul değerlikli olarak da nitelendirmek olasıdır. Kısaca takıları, cinsiyet belirtici,
statü nesnesi ve çoğul değerlikli buluntular olarak nitelendirmek gereklidir.
Cinsiyet belirtici olduğu düşünülen takıların büyük bir kısmı kazıcıları tarafından
kadın, genç kız ya da kız çocuğu olarak nitelenen iskeletlerin yanında ortaya çıkarıldığı
düşünülmekle birlikte, yukarıda da belirtildiği gibi cinsiyet belirtici nesneler bir arada
değerlendirilmelidir. Bunun yanı sıra daha önce de belirtildiği gibi bu mezarların çoğunda
antropolojik olarak inceleme yapılmadığından hata payı olabileceği de göz önünde
bulundurulmalıdır. Örneğin, Ahlatlıtepecik1286 AT 67.10 mezarında yine cinsiyet belirtici obje
olan bir bakır hançer ile birlikte rastlanılan silindirik kolye ucu, kolyelerin her zaman
kadınların yanına konulmadığını gösteren bir örnektir. Bu nedenle mezarlara ortaya çıkarılan
iskeletlerin antropolojik incelemeleri yapılmadan bu konuda karar vermek zordur. Yine de
birçok mezarda sadece kadınlara özgü olabilecek ağırşak vb. nesnelerle birarada ortaya çıkan
takılar yol gösterici nitelikte olabilir. Elbette bunun tersi de doğru olup, erkeği temsil ettiği
düşünülebilecek silah, alet vb ile beraber ortaya çıkarılan takılar da dikkate alınmalıdır.
Sıralayacak olursak; Aphrodisias, Baklatepe, Bozcaada, Demircihöyük, Gavurtepe,
Harmanören/Göndürle, Hisarlık/Troia, Karataş/Semayük, Kılıçini, Kıyıkışlacık/Iasos, Kusura,
Küçükhöyük ve Ulucak takı türü cinsiyet belirtici nesnelerin rastlandığı mezarlık alanlarıdır.
Buralarda ortaya çıkarılan takıların tamamı sağlam olarak bulunmuştur. Kolye
tanelerinin dağınık halde bulunması ise dizili oldukları olasılıkla organik maddeden yapılmış
iplerinin çürümesi nedeniyledir. Diğer metal buluntular olan ve silah olarak nitelenen okucu,
mızrak, kılıç vb. nesneler de yine çoğunlukla sağlam olarak ortaya çıkabilmektedir. Bir başka
deyişle doğanın yarattığı bir tahribat dışında silah ya da takılar üzerinde bilinçli olarak
yapılmış bir tahribata rastlanılmamaktadır. Bu da, Mellink’in Karataş/Semayük bağlamında
belirttiği animist yaklaşıma ters bir olgudur.
Açıklayacak olursak; Mellink, mezarlarda ortaya çıkarılan kırık idoller bağlamında
Mısır’ın predynastic/hanedanlar öncesi dönemine atıfta bulunarak silah ve diğer buluntuların
kırılarak mezarlara konmasının bu nesnelerin kişisel eşyalar olup öteki dünyada ölen kişinin
yanında olabilmeleri için öldürülmeleri, bir başka deyişle kırılarak mezara konmaları
gerektiğini belirtmektedir.1287 Animist inançları kısaca açıklayacak olursak, bu inanç
sistemlerinde doğadaki tüm varlıkların ruhları olduğuna, doğadaki varlıkların bilinçli bir
yaşam sürdüklerine ve hayvanların, bitkilerin, dağların, hatta taşların bile, yani canlı cansız
1286 Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 77. 1287 Mellink 1967, 254, dpn.7.
her nesnenin ruhu olduğuna inanılır.1288 İşte animist inançların bu niteliğine dayanarak, aynı
şekilde bu nesnelerin öteki dünyaya geçebilmeleri için öldürülmeleri bir başka deyişle tahrip
edilmeleri gerektiği ileri sürülmektedir. Ancak, kişisel eşyalar olarak da nitelenebilecek takı,
silah vb. eşyaların hemen her zaman mezarlarda, doğanın tahribatı dışında, sağlam olarak
ortaya çıkarılıyor olmaları animist inançlar içinde bu nesnelerin ayrı bir yeri olduğunu
göstermektedir.1289 Ya da çok geniş bir genellemeye gitmeden, en azından Batı Anadolu’da
Erken Tunç Çağı’nda varolduğunu düşünebileceğimiz animist inançlar içinde bu türden
nesnelerin belki de kişisel eşya olmaları nedeniyle yüklendikleri anlam açısından ölü gömme
ritüeli sırasında tahrip edilmeleri gerekmemektedir. Hemen eklemek gerekir ki aşağıda
ayrıntılı inceleneceği gibi bu genellemeye idoller dahil edilmemelidir.
Bu durumda Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneğinin bir diğer niteliği
ortaya çıkmaktadır. Bu nitelik de takı, silah vb. gibi, cinsiyet belirtici, statü nesnesi ve kişisel
eşya olarak günlük kullanımda da farklı anlamlar yüklendiğinden çoğul değerlikli olarak da
tanımlanabilecek buluntuların; ölü gömme ritüeli sırasında mezara olasılıkla, tahrip edilmeden
oldukları gibi bırakıldıklarıdır.
Yukarıda adı geçen yerlerde ortaya çıkan buluntuları incelemeye Aphrodisias ile
başlanabilir. Aphrodisias Pekmeztepe çocuk mezarında ortaya çıkarılan ve mezar içinde
bulunan üç ayrı çocuğa ait iskeletlerin yanında rastlanılan üç adet deniz minaresi
Aphrodisias’ın ilk süs eşyalarını oluşturur.1290 Columbella rustica adıyla bilinen bu deniz
minareleri Akdeniz ve Ege’de son derece yaygın olarak bulunduklarından prestij nesnesi
olmayabilirler. Bu nedenle sadece süs eşyası olarak tanımlamak olasıdır. Ancak üzerlerinde
asmaya yarayan herhangi bir delik bulunmaması bunların yerel bir adet gereği mezara
konduklarını da akla getirmektedir. Aynısı olmamakla birlikte, tarak adı verilen ve yine
üzerlerinde herhangi bir askı deliği bulunmayan iki adet deniz kabuklusu da Bozcaada
mezarlığındaki 7 numaralı mezarda ve 1993 yılında açılan basit toprak mezarda ortaya
çıkarılmıştır.1291
Pekmeztepe’de ortaya çıkarılan ve kazıcısı tarafından kadın mezarı olarak nitelenen
mezarda rastlanılan takılar ise son derece zengin bir koleksiyon oluşturmaktadır. ETÇ II
olarak nitelenen bu mezar içinde bulunan takılar, iki gümüş bilezik ile 24 bakladan oluşan
1288 Haviland 2002, 415; Emiroğlu-Aydın 2003, 45. 1289 Burada kesinlikle saptanamayacak bir olguya dikkat çekmek gereklidir. Bu da mezarlara konulan silah vb. malzemenin ahşap kısımları ile beraber konulup konulmadığı ve eğer konulduysa; bu ahşap kısımların kırılarak konulup konulmadığının, ahşap kısımların zaman içinde kaybolması nedeniyle saptanamayacağıdır. 1290 Joukowsky 1986, 52. 1291 Sevinç 1994, 314; Sevinç 1995, 114.
altın bir kolyedir.1292 Baklatepe ETÇ I basit toprak gömülerinden G-46 mezarında 12
yaşlarında bir kız çocuğuna ait iskeletin üzerinde saptanan iki gümüş bilezik, taş ve gümüşten
taneleri olan kolye ve amulet ile iki küpe,1293 bu mezarın bir kız çocuğuna ait olduğunun
kemik incelemesine dayanarak da saptanması sonucu cinsiyet belirtici obje olarak
tanımlanmıştır. Bununla birlikte aynı yerde ortaya çıkarılan G-24 mezarının bir erkek bireye
ait olması ve bu mezardaki iskeletin kollarında iki adet gümüş bileziğin bulunması,1294
yukarıda açıklandığı gibi takıların yanlarındaki diğer cinsiyet belirtici olabilecek nesnelerle
beraber değerlendirilmelerinin gerektiğini gösteren bir kanıttır.
Cinsiyet belirtici olup olmadıkları kazı raporlarından anlaşılmayan, ancak metal süs
eşyaları bakımından zengin bir diğer mezarlık alanıysa Demircihöyük’tür. Demircihöyük
yerleşiminde son derece sınırlı sayıda ortaya çıkan maden buluntular, mezarlıkta bunun tam
tersi bir nitelik göstermekte ve altın, gümüş ya da bronzdan yapılmış alınlıklar, bilezikler ve
yüzükler ile bir çocuk mezarında rastlanılan ve taneleri dağ kristali, karneol, altın, gümüş ve
bronz boncuklardan yapılmış kolye, cinsiyet belirtici takıları oluşturur.1295 Her iki kazı
sezonunda da bulunan birbirinin benzeri altın alınlıklar dövülerek yapılmıştır ve kabartma
bezeklidir.1296 Bu alınlıkların bir çoğu in situ olarak iskeletlerin alın önünde bulunmuş
olmakla birlikte Seeher; bunların bir aksesuar mı yoksa özel bir gömü takısı mı olduğu
yolunda herhangi bir sonuca varılamadığını belirtmektedir.1297 Ancak, Demircihöyük
yerleşiminde çok az sayıda metal eşya çıkması ve metal buluntuların ağırlıklı olarak
mezarlarda bulunmaları bu alınlıkların bir giysiye ait aksesuar olmaktan çok, ölü gömme
sırasında konulduğu izlenimi yaratmaktadır. Bunun yanı sıra burada ortaya çıkarılan takıların
sağlam durumda ve in-situ olmaları yukarıda değinilen gömü ritüeli ile bağlantılı olmalıdır.
Kazı raporlarında kısaca değinilen Gavurtepe intramural pithos gömüsü de bir diğer
cinsiyet belirtici nesne içeren mezardır. 12-14 yaşında bir kız çocuğuna ait bu mezarda ortaya
çıkarılan iki adet altın ve bir adet bronz bilezik ile 89 parçadan oluşan bir altın gerdanlık bu
mezardaki cinsiyet belirtici nesneleri oluşturur.1298 Gavurtepe’deki bu mezarın en önemli
niteliği, mezardaki iskelet üzerinde antropolojik incelemenin yapılmış olmasıdır. Buradaki
iskelet Egon Reuer tarafından incelenmiş ve yukarıda da değinildiği gibi 12-14 yaşları
1292 Kadish 1971, 126. 1293 Özkan-Erkanal 1999, 30-31. 1294 Özkan-Erkanal 1999, 31. 1295 Seeher 1993a, 367; Seeher 1992b, 165; Seeher 1991, 111. 1296 Seeher 1992b, 165; Seeher 1993a, 367; Seeher 1992a, 15; Seeher 1991, 111. 1297 Seeher 1992b, 165. 1298 Meriç 1993, 356.
arasında bir kız çocuğuna ait olduğu anlaşılmıştır.1299 Bu nedenle mezar içindeki iskeletin
üzerinde bulunan takılar rahatlıkla cinsiyet belirtici nesne sıfatını kazanabilmektedir.
Antropolojik incelemeleri Berna Alpagut1300 tarafından halen devam etmekte olan
Harmanören/Göndürle mezarlığında ise E9-I4-J3-J5-K1-K2 ve T5 mezarlarında ortaya
çıkarılan ve tümü bronzdan yapılmış küpe, bilezik ve yüzükler bu mezarlığın cinsiyet belirtici
takılarını oluşturur.1301 Bu mezarlardan özellikle K2 mezarındaki iskelet yanında ortaya
çıkarılan beş adet ağırşak da yine cinsiyet belirtici nesnelerdir1302 ve bu halleriyle takıların
cinsiyet belirtici nitelikleri konusunda dolaylı kanıt oluşturmaktadırlar. Ancak bu konuda son
söz antropologlara düşmekte ve kemikler üzerinde yapılacak çalışmaların son sözü
söyleyeceği unutulmamalıdır.
Hisarlık/Troia IIg evresindeki 201 numaralı evin tabanında, yanında kurşun bir
bilezikle beraber, açığa çıkarılan 12-13 yaşlarında bir çocuğa ait iskelet; Troia’daki mezarlar
içinde tek takı ya da süs eşyası içeren mezardır.1303 Bu mezardaki iskeletin cinsiyeti hakkında
da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Nitelikleri açısından oldukça kaliteli işçiliğe sahip Karataş/Semayük takılarından en
önemlileri ise yapılan antropolojik incelemeler sonucu çocuk mezarlarından gelmektedir.
Bakır, altın ve gümüşten yapılmış olan bilezik ve kolye taneleri, 25, 144, 357 ve 359 numaralı
mezarlarda ortaya çıkarılmıştır. 144 numaralı çoklu gömüde ortaya çıkarılan bronz bileziğin
aynı mezarda bulunan yetişkinlere mi yoksa çocuğa mı ait olduğu konusunda net bir bilgi
verilmemektedir.1304 İçindeki iskeletin cinsiyeti hakkında bilgi verilmeyen 25 numaralı
mezarı1305 da bir yana bıraktığımızda elde kalan diğer iki mezar olan ve içinde altın ve
gümüşten yapılmış kolye taneleri ortaya çıkarılan 357 ve 359 numaralı mezarlarda ise
antropolojik inceleme sonucu çocukların gömülü olduğu Angel tarafından bildirilmektedir.1306
Kılıçini Mağarası’nda bir saç tokası ile beraber bulunan kafatası ise kazıcısı tarafından
bir kadına ait olarak tanımlandığından, burada rastlanılan buluntu cinsiyet belirtici bir obje
olarak kabul edilmiştir.1307 Aynı şekilde kazıcıları tarafından kadın iskeleti olarak tanımlanan
bir diğer iskelete sahip Kubad-Âbâd’da1308 1993 yılında ortaya çıkarılan iskeletin yanında, 21
1299 Meriç 1993, 356. 1300 Özsait 1995, 159, dpn.9. 1301 Özsait 1997, 459; Özsait 1998, 610; Özsait 1998, 611-612; Özsait 2003b, 310. 1302 Özsait 1998, 611-612. 1303 Blegen 1963, 85. 1304 Mellink 1967, 253. 1305 Mellink 1964, 276. 1306 Angel 1971, 258. 1307 Yalçınkaya 1995, 66. 1308 Arık 1996a, 395-398; Arık 1996b, 402.
adet altından yapılmış kolye tanesi, iki adet bilezik ve çok sayıda boncuktan yapılmış bir
kolyenin bulunması bu mezarda da cinsiyet belirtici nesnelerin varlığına işaret etmektedir.
Kıyıkışlacık/Iasos ETÇ mezarlığında ortaya çıkarılan 2-3-12-47-69 ve 81 numaralı
mezarlarda ortaya çıkarılan süs eşyaları da yine cinsiyet belirtici nesneler olarak kabul
edilebilir. Diğer birçok mezarlık alanında olduğu gibi burada da kemikler üzerinde
antropolojik inceleme yapılmadığından cinsiyet ayrımı buluntuya göre yapılmıştır. Yukarıda
sözü edilen mezarlardan ilk üçü (2-3-12), çoklu gömü olmalarına karşın eski gömülerin yeni
gömüden ayırt edilebiliyor oluşu bunlarda ortaya çıkarılan gümüş, kurşun ve bronzdan
yapılmış bilezik ve küpelerin cinsiyet belirtici obje olarak tanımlanmalarına olanak
sağlamıştır.1309 Ayrıca bir diğer dolaylı kanıt, 12 numaralı mezardaki iskeletin yanında ortaya
çıkarılan bir diğer cinsiyet belirtici nesne olan pişmiş toprak ağırşaktır.1310
Kıyıkışlacık/Iasos’ta içinde süs eşyası olarak nitelenebilecek eşyaya rastlanan diğer
mezarlar olan 47-69 ve 81 numaralı mezarlardan, 47 ve 81 numaralı olanlarında toplam üç
adet gümüş bileziğe rastlanırken, 69 numaralı olan mezarda ise üç adet taştan yapılmış ve
kolye tanesi olabilecek boncuk bulunmuştur.1311 Söz konusu mezarlar içindeki cinsiyet
belirtici bu buluntulara dayanılarak kadın mezarı olarak tanımlanabilir. Ancak hemen
belirtmeli ki kesin sonuç kemik incelemesi yapılabilirse ortaya çıkacaktır.
Hakkında fazlaca bilgi bulunmayan bir diğer cinsiyet belirtici nesne de Kusura’nın
ETÇ II evresine tarihlenen B evresinde ortaya çıkarılan bir intramural pithos gömü
içerisindeki bakırdan bileziktir. Hemen belirtmek gerekir ki Kusura metal buluntular
açısından fakir bir kazı alanıdır ve Kusura’da bir mezar içinde ortaya çıkarılan tek metal eşya
da bu bileziktir.
Cinsiyet belirtici süs eşyaları ya da takılar bakımından diğer mezarlıklara göre daha
zengin buluntulara sahip olan Küçükhöyük’te ortaya çıkarılan ve tamamı altın, bakır ya da
bronzdan yapılmış alınlık, yüzük ve bileziklerin dışında, yine bakır ya da bronzdan
yapılmakla birlikte içinde taş ve hayvan dişinden taneler de içeren kolyeler ya da kolye
taneleri 11-42-47-52-86-90-98-124-125-144-150-171-179 ve 196 numaralı mezarlarda ortaya
çıkarılmıştır. Bu mezarlar içinde ileride daha ayrıntılı değinilecek cinsiyet belirtici diğer
objelerle birlikte bir bütünlük sağlayan 98-124 ve 150 numaralı mezarların buluntuları ilgi
çekicidir. Bu mezarlardan ilkinde bir yetişkine ait iskeletin yanında bir adet ağırşakla birlikte
bulunan bir bakır/bronz alınlık,1312 ağırşağın da bulunması nedeniyle cinsiyet belirtici obje
1309 Pecorella 1984, 14. 1310 Pecorella 1984, 17. 1311 Pecorella 1984, 27, 33, 37. 1312 Gürkan-Seeher 1991, 54 ve 56.
olarak nitelenebilir. Bununla birlikte, 124 ve 150 numaralı mezarlarda ortaya çıkarılan diğer
iki alınlıktan 124 numaralı mezarda bulunan altından yapılmış alınlık, yanında bir balta, asa
başı ya da ağırşak olabilecek taş objeyle birlikte ortaya çıkarılırken;1313 150 numaralı
mezardaki bakır ya da bronzdan yapılmış olanı, kesinlikle bir balta formunda olan taş aletle
birlikte bulunmuştur.1314 Buradan yola çıkarak yapılabilecek en uygun yorum, daha önce de
belirtildiği gibi cinsiyet belirtici takıların tekil değil, yanlarında ortaya çıkarılan ve yine
cinsiyet belirtebileceği düşünülen diğer nesnelerle beraber değerlendirilmeleri gerektiğidir.
Dolayısıyla ortada bir çelişki olmamakta, aksine diğer cinsiyet belirtici nesnelerin yarattığı
sinerji ile takıların cinsiyet belirtmedeki önemi artmaktadır.
Batı Anadolu ETÇ mezarlık alanlarında ortaya çıkarılabilen son takılar ya da süs
eşyaları, Ulucak Höyük mezarlık alanında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve bu mezarlığın
Erken Tunç Çağı’na tarihlenebilen tek metal eserleri olan iki adet gümüş yüzüktür. TT24d;
AOD; 210,88 pithos mezarı içindeki 45-50 yaşlarında bir kadına ait olduğu düşünülen hocker
pozisyonundaki bir iskeletin yanında ortaya çıkarılan iki gümüş (?) halka ve bir kırık kap
parçası bu mezarın yegane buluntularıdır.1315 Gümüş halkalardan sağlam olanının çapı 2,4
santimetre ve her ikisinin de kalınlığı 4-5 milimetre arasında olup, gümüş halkaların yüzük
olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.1316
II-Silahlar ve Kesici Aletler:
Bu çalışmada en azından kendi içinde tutarlı bir yaklaşımla, silah ya da alet olabilecek
ve tamamı metal ya da taştan yapılmış, bıçak, kazıyıcı, kesici, delici işleve sahip aletlerle, ok
ya da mızrak ucu gibi silahlar ve parçalayıcı niteliği olan baltalar erkek bireylere ait cinsiyet
belirtici nesneler olarak kabul edilmiştir. Aynı şekilde bu buluntular günlük kullanımda farklı
bir anlam yüklendikleri için çoğul değerlikli nesneler olarak da düşünülmektedir.
Cinsiyet belirtici nesneler hakkında dikkat çekici bir nokta da, incelenen mezarlar
içinde kadını temsil ettiği düşünülen ağırşaklar ile erkeği temsil ettiği düşünülen silah vb.
nesnelerin aynı mezarda, çoklu gömüler hariç, çok az ortaya çıkarılmış olmasıdır. Bununla
birlikte yukarıda takı ve süs eşyalarının açıklandığı kısımda belirtildiği gibi takılar ile silahlar
aynı mezarda olabildiği gibi takı ve ağırşak da aynı mezarda bulunmakta ve takıların hangi
cinsiyeti belirttiği bu sayede anlaşılabilmektedir. Bunun yanı sıra silah ve ağırşağa aynı
mezarda çok az rastlanmış oluşu cinsiyet belirtici nesneler sınıflamasının bir sağlaması olarak 1313 Gürkan-Seeher 1991, 58. 1314 Gürkan-Seeher 1991, 62. 1315 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 122. 1316 Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 129.
da görülebilir. Dolayısıyla yine çoklu gömüleri bir kenara bırakacak olursak silah vb. aletleri
erkek bireyin belirteci, ağırşağı ise kadın bireyin cinsiyet belirtici nesnesi olarak kabul etmek
pek yanlış sayılmaz. Anadolu’nun diğer bölgelerine baktığımızda genellikle silahlarla erkek
birey arasında bağlantı kurulduğu görülebilmektedir. Bu saptamaya en iyi uyan yer ise Hassek
Höyük’tür.1317 Bu genellemenin dışındaki en çarpıcı örnekse İkiztepe mezarlarıdır ve burada
cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ister ağırşak olsun isterse de silah; hem kadın bireylerin hem de
erkek bireylerin mezarında rastlanabilmektedir.1318 Silah ya da silah olarak kabul edilebilecek
kesici, delici ve parçalayıcı nesnelerin Batı Anadolu ETÇ mezarlarındaki dağılımını
inceleyecek olursak aşağıdaki gibi bir görünümle karşılaşırız.
Tablo-9
Batı Anadolu ETÇ Mezarlıklarında Silah ve Kesici Alet Bulunan Yerler
Yer Mezarlar KKH MOU Blt. BK A T BB Referans
Ahlt. 67.10,68.8 + + + + D-H-Mitten 1968, 77; Mitten-Y üğrüm1969, 126.
Aphrd. Ç.İsk.Pth. + + Joukowsky 1986, 77.
Baklatp. 24-25-40 + + Özkan-Erkanal 1999, 30-31.
Demircihy. 418,494,243,517,421 + + + + Seeher 1992a, 14-15.
Eskbalkhn. 5 + + Mitten 1987, 3.
Harmanören K3 + + Özsait 2002, 328
Ilıpınar UN + + Roodenberg 2003, 300.
Kaklık 8 + + Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 66.
Karataş/Sem. 152,156,335 + + + + + Mellink1967,255; 1969a,322. Warner 1994, 208/K
Kıyıkışlacık 4-28-63-78 + + + + + Pecorella 1984, 14,15,22,32,36
Kuşluca ? + + Çokbanker 1974, 34.
Küçükhöyük 8-26-43-45-93-149 + + + + + Seeher 1991, 42,43,46,54,62.
Ovabayındır + + + + Stronach 1957,89-94;Schiek-Fischer1967, 156-172
Tavas/Krhisr. + + + + KBEEB 1986, 28; TAY-IVa, Karahisar Höyüğü
Yortan + + + + Kamil 1982, 110-111.
KKH: Kılıç/Kama/Hançer
MOU: Mızrak/Ok Ucu
Blt.: Balta
BK: Bıçak/Kazıyıcı
A: Alet
T:Taş
BB:Bronz/Bakır
Tablo-9’dan da anlaşılabileceği gibi 13 mezarlık alanında ortaya çıkarılan silah veya
kesici, delici ya da parçalayıcı aletleri, kılıç, kama, hançer, mızrak ucu, ok ucu, balta, bıçak ve
kesici aletler oluşturmaktadır. Bu nesnelerin yapıldığı maddeler ise taş (serpantin, bazalt,
çakmaktaşı) ve metaldir(bakır, bronz). Yukarıdaki tabloda görülen nesnelerin hiçbirinin 1317 Behm-Blancke 1997, 765. 1318 Bilgi 1983, 51; 1987, 150.
yanında ağırşak ortaya çıkarılamazken, bazı mezarlarda takılar ile beraber ortaya çıkarıldıkları
gözlenebilmektedir. Bu nedenle iddia edilebilir ki, bu mezarlarda rastlanan iskeletlere
antropolojik inceleme yapılacak olursa büyük bir olasılıkla, yukarıda dile getirilen öneri
doğrulanacaktır. Bir başka deyişle, silah vb. aletler mezarlardaki erkek bireyleri temsil
etmektedir.
Bu konuda ileri sürülebilecek bir diğer öneri ise metal aletlerin bir kısmının işlevinin
tam bilinemeyişi nedeniyle tamamını erkeklerle ilişkilendirirken, örneğin dokumacılıkta da
metal alet kullanılması gibi durumların tam olarak anlaşılamamış oluşudur.1319 Bu nedenle
içinde metal alet ve ağırşağın birlikte çıktığı bazı mezarlara bu açıdan da bakılabilir. Bu
mezarlardan ilki Babaköy’de bulunan ve Bittel tarafından XIV numaralı mezar olarak
adlandırılandır. Bu mezar içinde bir erkek iskeleti olduğu belirtilmekte ve yanında bir
ağırşağın olduğu saptaması yapılmakla birlikte, cinsiyetin antropolojik incelemeye dayanıp
dayanmadığı konusunda bilgi yoktur;1320 Diğer mezar Küçükhöyük’te ortaya çıkarılan 89-90
numaralı mezardır ve üst üste bulunan iki mezardan oluşur. Bunlardan 90 numaralı olanın
içinde, bir adet kırık durumda ve kırık olduğu için bir kesici alete mi yoksa bir alınlığın
parçası mı olduğu anlaşılamayan bakır/bronz nesne, iki adet ağırşak ile beraber ortaya
çıkarılmıştır.1321 Son iki mezar Demircihöyük/Sarıket’te ortaya çıkarılan 243 ve 517 numaralı
mezarlar olup bunların ilkinde bir adet pişmiş toprak ağırşak ile bakır ya da bronz bir asa başı
ya da büyükçe bir ağırşak olabilecek buluntu vardır.1322 517 numaralı mezarda ise bir ağırşak
ile kazıyıcı olarak da nitelenebilecek bakır ya da bronzdan yapılmış keskin bir nesne
bulunmuştur.
Yukarıda anılan bu mezarların içindeki bakır ya da bronzdan yapılmış kesici aletlerin
işlevi tam anlaşılamadığı için bu konuda yorum yapmak güçtür. Ayrıca kesici aletlerle
cinsiyet ilişkisi açısından etnografik bir bulgu da dikkat çekicidir. Sedat Veyis Örnek’in
yaptığı çalışmaya göre, Anadolu’nun hemen her yerinde ölüm olayı gerçekleştikten sonra
yapılan işlemler arasında ölünün karnına cinsiyete göre makas, bıçak, maşa vb. aletlerin
konduğu görülmektedir.1323 Bugün asıl anlamı kaybolmuş olsa bile belki de ETÇ’dan beri
hatta daha eskiden varolan bazı uygulamaların şekil ve anlam değiştirerek varlıklarını devam
ettirebilecekleri gerçeğinden yola çıkarak metal eşya ile cinsiyet arasında ilişki kurulabileceği
unutulmamalıdır.
1319 Dokumacılıkta olduğu gibi, sepicilikte de kesici ve kazıyıcı benzeri aletlerin kullanılmış olabilecekleri yönünde bilgi için bkz. Yıldız 1993, 20-21. 1320Özgüç 1948, 88 1321Gürkan-Seeher 1991, 54. 1322Seeher 1992a, 14-15. 1323 Örnek 1979, 46.
III-Ağırşaklar:
Cinsiyet belirtici nesnelerin sonuncusu ağırşaklar oluşturmaktadır. Batı Anadolu Erken
Tunç Çağı mezarlıklarında sıklıkla rastlanılan bu nesneler, yukarıda da belirtildiği gibi
olasılıkla kadın bireyleri simgelemektedir. Tamamı pişmiş topraktan yapılan ağırşakların
dokumacılıkla olan bağlantısı ve dokumacılığın o dönem topluluklarında olasılıkla kadın
bireylere ait bir uğraş olması nedeniyle böyle bir çıkarımda bulunulmuş ve bu çıkarımın
doğruluğu mezar buluntuları incelenerek yapılmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken tek
nokta, Batı Anadolu ETÇ mezarlarının çok azında antropolojik inceleme yapılmış olmasıdır.
Ancak aşağıda görülebileceği gibi bu türden incelemelerin yapıldığı iskeletler de aynı sonucu
vermektedir.
Ağırşaklara geri dönecek olursak, bunların bir kısmının üzerinde bezemeler
bulunurken bir kısmı da sade olabilmektedir. Bu bezemelerin yöresel beğenilerle ilgili olduğu
düşünülebilir. Ayrıca ağırşakları günlük kullanım nesnesi olmaları nedeniyle çoğul değerlikli
buluntu olarak nitelemek olasıdır. Ağırşakların Batı Anadolu ETÇ mezarlarındaki dağılımı
incelendiğinde aşağıdaki gibi bir görünüm ortaya çıkmaktadır.
Tablo-10
Batı Anadolu ETÇ Ağırşaklarının Kalitatif ve Kantitatif/Nitel ve Nicel Sınıflaması
Yer Mezar Sayı Tip Bezeme Referans
Aphrodisias Pekmez K.M. 3 ÇKK + Joukowsky 1986, 53.
Babaköy XIV 1 ÇKK + Özgüç 1948, 88.
Baklatepe ETÇ II Mez. 2 ÇKK-Kü Özkan-Erkanal 1999, 19.
Bozcaada M7, TSM 2 ÇKK-Kü. Sevinç 1994, 314; 1995,114.
Demircihöyük 243,517,485 12 YKK-ÇKK-Kü. + Seeher 1992a, 15; 1993a, 368.
Harmanören B10-K2 7 ÇKK-Kü. + Özsait 1995, 156; 1998, 611-612
Kıyıkışlacık/Iasos 12-21-27 3 YKK-Kü. Pecorella 1984, 17,20,22.
Kuşluca (?) 13 YKK-ÇKK-Kü. + Çokbanker 1974, 34.
Küçükhöyük 46,50,71,81,83,98,104,124,148,154,158,169 29 YKK-ÇKK-Kü. + Gürkan-Seeher 1991, 46-66.
Ovabayındır 2 YKK-ÇKK + Schiek-Fischer 1965, 156-172.
Ulucak RR23b 1 YKK + Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 55.
Yortan 36 YKK-ÇKK-Kü. + Kamil 1982, 110.
Pekmez K.M.: Pekmeztepe Kadın Mezarı
ÇKK: Çift Kesik Koni
YKK:Yarım Kesik Koni
Kü.: Küresel
+: Bezeme var
c-Statü Belirtici ya da Prestij Nesneleri:
Adından da anlaşılabileceği gibi ölen kişinin toplumsal statüsünü belirtici buluntular
bu sınıfa girmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta buluntunun yapıldığı
materyalin genel olarak az bulunan ya da değerli bir hammadden yapılmış olmasıdır. Örneğin
altından ya da gümüşten yapılmış bir kap, kulak tıkacı ya da ithal bir materyalin kullanılmış
olması her zaman olmamakla birlikte bu objenin statü belirttiğine işaret edebilir. Ancak bu
sınıfa giren buluntular tek başına değil bulunduğu mezarın niteliğiyle de bağlantılıdır.
Mezarın, büyüklüğü, diğer mezarlardan farklı olarak yapılmış olması ya da içinden çıkan
buluntuların sayıca fazla olması da bu sınıfa giren buluntuları tanımlarken yararlanılan
yardımcı ölçütlerdir.
Bununla birlikte aşağıda inceleneceği gibi gerçek bir krali mezar olabilecek mezarların
Batı Anadolu’da bulunmaması ya da Karataş/Semayük AQ mezarı hariç böyle bir yorumun
yapılamıyor oluşu, mezarlarda ortaya çıkarılan ve statü ya da prestij nesnesi olarak kabul
edilebilecek buluntuların Seeher’in Demircihöyük/Sarıket mezarlığı için yaptığı yorumdaki
gibi olması gerektiğidir. Seeher’in yorumu, sosyal farklılıkların mezarlarda ve mezar
buluntularında görülmeyip, burada ortaya çıkarılan kıymetli sayılabilecek nesnelerin, geride
kalan aile fertlerinin kişisel zevk ve gereksinimlerini yanıtlayacak nitelikte olduğu ve eğer
varsa “kral mezarları”nın yöneticinin oturduğu yerleşme çevresinde bulunması gerektiği
şeklindedir.1324 Ancak burada dikkati çeken nokta bütün bu mezarlarda ortaya çıkarılan ve
statü ya da prestij nesnesi olarak tanımlanacak buluntuların aslında öteki dünya için
hazırlanmış olmalarıdır. Bir başka deyişle sanki öteki dünyaya daha prestijli bir geçiş ve orada
daha iyi bir ikinci yaşamın olması isteğinin bir yansımasını, bu buluntular aracılığıyla okumak
olasıdır. Zaten Demircihöyük yerleşiminde de son derece az metal eşyaya rastlanması
bunların öteki dünya için hazırlanmış olabileceklerinin bir diğer göstergesidir. Statü belirtici
ya da prestij nesnesi olabilecek buluntuların neler olduğunu sıralayacak olursak;
-Metal Kaplar
-Takılar
-Asa ya da Topuz Başları
-Kulak Tıkaçları
-Diademler/Alınlıklar
-Mühürler bu gruba giren buluntuları oluşturur.
1324 Seeher 1993a, 367.
I-Metal kaplar:
Bu başlık altında incelenebilecek buluntu grubunu Demircihöyük/Sarıket mezarlarında
ve Küçükhöyük mezarlık alanındaki 155 numaralı taş sandık mezar içerisinde ortaya çıkarılan
kurşun kaplar oluşturur. Demircihöyük kapları, devrik ağız kenarlı, uzun boyunlu ve küresel
gövdeliyken; Küçükhöyük’te bulunan ise hocker durumda yetişkin iskeletinin ayak ucunda
ortaya çıkarılan düz ağız kenarlı, uzun boyunlu, küresel gövdeli, kazıcıları tarafından Suriye
şişeleri ile karşılaştırılan minyatür bir kurşun şişedir.1325 ETÇ II olarak tanımlanan bu
mezarlıklar dışında Batı Anadolu’nun herhangi bir mezarlığında şimdiye dek metal kaplara
rastlanılmamış olması düşündürücüdür.
Bununla birlikte Batı Anadolu’nun bu dönemde daha yeni kentleşmeye başlamış
olması ya da Yakar’ın tanımıyla İlk Kentler Evresi’ne geçiyor olması metal kap kullanımının
daha yaygınlaşmamasının gerekçesi olabilir.1326 Bunun yanı sıra, söz konusu evrenin büyük
yerleşimleri olan örneğin Hisarlık/Troia ve Beycesultan gibi yerleşimlerin, aynı evreye
tarihlenen mezarlık alanlarının bulunamamış olması bu konuyu açıklamanın güçlüklerinden
biridir.
Bununla birlikte ETÇ III evresine tarihlenen Alacahöyük mezarlarında ve Kayapınar,
Polatlı gibi yerleşimlerde ve Merzifon-Göller mezarlığında son derece az sayıda ortaya
çıkarılan bakır ve bronz kaplar1327, metal kullanımının ETÇ III evresinde bile silah ve takıyla
sınırlı olabileceğini akla getirmektedir. Dolayısıyla yine ilerideki kazılarda ortaya çıkabilecek
bakır, bronz kaplarla, Demircihöyük ve Küçükhöyük’te olduğu gibi olasılıkla ithal nesne
olarak değerlendirilebilecek kurşun kaplar statü belirtici ya da prestij nesneleri olarak
tanımlanmalıdır.
II-Takılar:
Takılara daha önce cinsiyet belirtici nesneler içinde değinildiğinden burada sadece
yapıldıkları metalin ya da taşın niteliğine göre (altın, gümüş, kurşun ya da karneol, dağ kristali
vb.) statü ya da prestij nesnesi olabilecekler değerlendirilmişlerdir. Bu nedenle,
Aphrodisias/Pekmeztepe kadın mezarında çıkarılan altın ve gümüşten yapılmış kolye ve
bilezikler ile Baklatepe ETÇ I G46 ve G24 basit toprak mezarlarından çıkarılan, gümüşten
üretilmiş kolye, küpe ve bilezikler statü ya da prestij nesnesi olarak kabul edilebilirler. Ancak
burada dikkati çeken nokta Aphrodisias mezarının pithos gömüyken, Baklatepe mezarlarının
1325 Seeher 1993a, 367; Gürkan-Seeher 1991, 64 ve 88. 1326 Yakar 2002, 448-449. 1327 Bilgi 2004a, 74; Belli 2004, 13-15; Temizer 1954, 317-360; Özgüç 1978, 31.
basit toprak gömü oluşudur. Erkanal bu nitelikten yola çıkarak sosyal statünün mezar tipiyle
ilişkili olmadığını belirtmektedir.1328 Bu nitelik Demircihöyük’te de görülmekte ancak burada
Seeher yukarıda da değinilen daha ayrıntılı bir yorum yapmaktadır. Bu türden takıların ortaya
çıkarıldığı diğer yerler; Gavurtepe çocuk mezarı,1329 Karataş/Semayük 335 ve 357
mezarları,1330 Kıyıkışlacık/Iasos 2-3 ve 47 mezarları,1331 Kubad-Âbâd kadın mezarı,1332
Küçükhöyük 47-52 ve 196 mezarları1333 ile Ulucak TT24d1334 mezarıdır.
III-Asa ya da Topuz Başları:
Taştan ya da metalden (bronz/bakır) yapılmış bu buluntuların bir kısmı son derece
büyük ağırşaklar olarak da düşünülmüştür. Aşağıda ayrıntılı incelenecek bu asa ya da topuz
başları hakkında söylenecek en önemli nitelik bunların çıktığı mezarların diğer mezarlardan
farklı olmamasıdır. Dolayısıyla bu asa başları eğer yönetici birine ait ise neden mezarın daha
farklı olmadığı akla gelmektedir. Bu sorunun yanıtı eldeki buluntular ışığında yanıtlanacak
gibi değildir. Bununla birlikte diğer statü ya da prestij nesneleri gibi asa başlarının da ölen
kişiyle ilgili olarak öteki dünyada daha iyi bir konumda olması isteğinin yansıması olduğu
ileri sürülebilir. Asa başlarının Batı Anadolu’da ortaya çıkarıldıkları yerler aşağıdaki gibidir.
Demircihöyük 21 numaralı mezardaki taştan yapılmış olan dışında, 132 ve 243
numaralı mezarlarda ortaya çıkarılan bakır ya da bronzdan yapılmış olan iki adet asa ya da
topuz başı oldukça ilgi çekicidir. Bunlardan 132 numaralı mezarda bir bıçak ile beraber ortaya
çıkarılan mantar biçimde çıkıntıları olan asa başı, Alacahöyük B Mezarı ile Çorum ve Afyon
Müzeleri’ndeki örneklere benzemekte ve Seeher tarafından hem günlük kullanım için
hazırlanmış, hem de sembolik anlamlarla yüklü olarak nitelenmektedir.1335 Diğer bakır ya da
bronz topuz başı ise 243 numaralı mezarda bir bronz ya da bakır balta ve bir ağırşakla beraber
bulunmuş olup bu haliyle Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarları içinde cinsiyet belirtici
nesneler açısından kadın ve erkeğe ait olarak nitelenmiş silah ve ağırşak ayrımına ters düşen
dört mezardan biridir.1336 Demircihöyük’ün yanı sıra Karataş/Semayük mezar 86,1337
1328 Özkan-Erkanal 1999, 31. 1329 Meriç 1993, 356. 1330 Mellink 1969, 322-323. 1331 Pecorella 1984, 14, 27. 1332 Arık 1996a, 395 ve 397-398; Arık 1996b, 402. 1333 Gürkan-Seeher 1991, 47, 70 1334 Çilingiroğlu-Derin-Abay-Sağlamtimur-Kayan 2004, 56; Derin-Özkan 1999, 122. 1335 Seeher 1991, 108. 1336 Seeher 1992a, 8. Diğer mezarlar için bakınız: Cinsiyet belirticiler içinde “silah ve kesici aletler” kısmı. 1337 Mellink 1965a, 244.
Küçükhöyük mezar 1241338 ve Taşlıtarla1339 yüzey buluntusu taş topuz başları Batı Anadolu
ETÇ mezarlarında ortaya çıkarılan diğer asa ya da topuz başlarını oluşturur.
Statü ya da prestij nesnesi olarak nitelenen asa ya da topuz başlarını aynı zamanda
çoğul değerlikli nesneler olarak nitelemek olasıdır. Aynı şekilde bu nesnelerin sembolik
anlamlarla yüklü olduğu konusunda Seeher’e katılmamak da elde değildir. Bu nedenle asa ya
da topuz başı olarak tanımlanan bu nesneler ritüel nesnesi olarak da kabul edilebilirler.
IV-Kulak Tıkaçları:
Üzerinde oldukça uzun yorumlar yapılacak derecede önemli olan kulak tıkaçları,
burada sadece yapıldıkları metal nedeniyle statü ya da prestij nesnesi olarak tanımlanmıştır.
Ancak asıl anlamı ritüel nesneleri içinde tartışılacak olan kulak tıkaçlarının ortaya
çıkarılanlarının tamamı altın ya da taştan yapılmıştır. İşte bu nitelik nedeniyle kulak
tıkaçlarının aynı zamanda bir statü ya da prestij nesnesi olarak da nitelendirilmesi gereklidir.
Ortaya çıkarıldıkları yerler; Eskibalıkhane, Gavurtepe, Karataş/Semayük, Ovabayındır ve
satın alma yoluyla ele geçtiği için nereden çıktığı bilinemeyen, ancak Yortan çevresinden
olduğu tahmin edilenler olarak sıralanabilir.1340
V-Diademler/Alınlıklar:
Tamamı dövülerek yapılmış altın, gümüş ve bakır ya da bronz plakalardan (varak)
üretilen diademler Batı Anadolu’da sadece Demircihöyük ve Küçükhöyük mezarlarında
ortaya çıkarılmışlardır. Yapıldıkları metal göz önüne alınarak statü ya da prestij nesnesi olarak
tanımlanan alınlıklar, yine yukarıda belirtildiği gibi yaşayanların ölen kişi için öteki
dünyadaki dilek ve isteklerini belirten birer prestij nesnesi olarak düşünülebileceği gibi, birer
ritüel nesnesi olarak da tanımlanabilir ve ölü gömme sırasında yapılan ritüelin bir parçası
olarak mezara konuluyor olabilir. Cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün mezarlarda rastlanabilen
alınlıklar, in situ olarak, biri hariç iskeletin alın kısmında bulunduğu için birer taç ya da
diadem veya alınlık olarak tanımlanmışlardır. Küçükhöyük’te iskeletin yanında (mezar 11)
kol kısmında rastlanılan tek örnek ile pozisyonu saptanamayan iki örnek (mezar 86 ve 125)
dışında her iki mezarlıkta da iskeletlerin alın kısmında in situ olarak bulunmaları bunların
alınlık oldukları konusunda öne sürülecek en önemli kanıtlardır.1341 Bununla birlikte iskeletin
1338 Gürkan-Seeher 1991, 58. 1339 Efe 1992, 566. 1340 Duru 1972, 129-130. 1341 Gürkan-Seeher 1991, 42,52,60.
kol kısmında bulunan tek örnek az da olsa kol bandı olarak da kullanılmış olabilecekleri
izlenimini vermektedir.1342
Tablo-11
Batı Anadolu ETÇ Diademleri/Alınlıkları
Yer Mezar MT Au Ag Cu Al K DB Referans
Dmrc/Sarıket 38,64,70,79,83,87,100,118,125 PT-TSM 5 2 2 9 - GKK-MK Seeher1991; 92a,92b,93a
Karataş/Semayük 25, 335 PT 1 1 - 1 B Mellink1964,276;70a245
Küçükhöyük 11,42,86,98,124,125,150 PT-TSM 2 5 6 1 GKK,MK,A,B Grk.-Seeher1991, 42-62
MT: Mezar Tipi
PT: Pişmiş Toprak/Pithos Mezar
TSM: Taş Sandık Mezar
Au: Altın
Ag: Gümüş
Cu: Bakır/Bronz
Al: Alın Bölgesi
K: Kol Bölgesi
DB: Mezarda Bulunan Diğer Buluntular
Dmrc.: Demircihöyük
GKK: Günlük Kullanım Kabı
MK: Minyatür Kap
A: Asa Başı
B: Balta, Mızrak vb.
Alınlıkların en ilgi çekici yönü, Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlık
alanlarından olan ve birbirine çok yakın coğrafi konumlarıyla dikkat çeken Demircihöyük ve
Küçükhöyük dışında sadece Karataş/Semayük’te rastlanılıyor oluşlarıdır. Bu görünüm,
alınlıkların bir gelenekten çok yerel bir âdet olarak da kullanılmış olabileceklerini akla
getirmektedir. Ancak, burada akla başka bir olasılığı daha getirmek gereklidir. Bu olasılık da
alınlık koyma ritüelinin yerel bir uygulama olmayıp, bütün Batı Anadolu’da uygulanmış
olabileceği, ancak kullanılan alınlıkların kaybolan bir materyalden yapılmış olma olasılığıdır.
Bunun yanı sıra benzer alınlıklara Alacahöyük,1343 Kültepe1344 ve Malatya/Arslantepe’deki1345
mezarlarda rastlanılıyor oluşu, alınlıkların Anadolu’nun diğer bölgelerinde de kullanıldığının
kanıtıdır. Söz konusu yerlerde sadece soylu mezarlarında ortaya çıkışları da bunların statü
belirten niteliklerine işaret ederken, bir noktanın gözden kaçmaması da gereklidir. Bu da
Alacahöyük, Kültepe ve Malatya/Arslantepe’de sivil mezarlıkların henüz bulunamamış
olduğu gerçeğidir. 1342 Karataş/Semayük 25 numaralı mezarda ortaya çıkarılan ve Mellink tarafından kol bandı ya da kolye olarak tanımlanan bir diğer buluntu Tablo-11’de gösterilmiştir. Mellink 1964, 276. 1343 TAY-IVa Alacahöyük. 1344 Özgüç 2005, 224-226. 1345 Frangipani 1998, 294-296.
Sonuç olarak; bütün bu noktalar dikkate alındığında alınlık ya da diadem olarak
adlandırılan bu buluntu grubunu, tamamen öteki dünya için hazırlanmış ve ölü gömme
ritüelinin bir parçası olan buluntular olarak tanımlamak yanlış sayılmamalıdır. Kıymetli
metalden yapılmış olanlarının Alacahöyük, Kültepe ve Malatya/Arslantepe’de krali ya da
soylu olarak nitelenen mezarlarda ortaya çıkması da statü nesnesi olma olasılıklarını
yükseltmekte, ancak Batı Anadolu’da bu nitelik görülmemekte ve Demircihöyük,
Karataş/Semayük ve Küçükhöyük’te mezar tipi ile buluntular arasında statü belirtici herhangi
bir ilişki kurulamamaktadır. Bu nedenle kıymetli metalden yapılmış alınlıkların öteki dünyada
statü kazanma dilek ve isteğinin bir ifadesi olarak ölen kişinin yakınlarınca mezarlara
bırakılmış kabul edilmesi daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Bunun yanı sıra organik
maddelerden yapılmış ya da zamanın tahribatıyla günümüze kadar gelemediği için bugün
rastlayamadığımız alınlıkların ölen kişilerle beraber gömülmüş olma olasılığını da
unutmamak gereklidir.
VI-Mühürler:
Araştırmacılarca daha çok kişisel eşya olarak tanımlanan ve sahiplik ya da mülkiyet
bildiren buluntular olarak kabul edilen mühürlere Batı Anadolu’da sadece Kuşluca’da
rastlanmıştır.1346 Ancak Kuşluca buluntusu üç adet damga mühür bağış yoluyla müzeye
kazandırıldığından ve ortaya çıkarıldıkları yer gerçekten Kuşluca’nın mezarlığı mı yoksa
yerleşim mi olduğu yolunda kuşkular bulunduğundan bu buluntu grubuna şüpheyle
yaklaşmak gereklidir.
Toplam üç adet olan damga mühürlerin dairesel biçimli olan ikisi pişmiş topraktan,
geriye kalan dikdörtgen biçimli olan biri ise taştandır. (Resim gelecek, Çokbanker 1974,
39/13) Üzerlerinde, Swastika, paralel kesişen çizgiler, nokta bezemeler olan mühürlerin her
üçünün de arka tarafları parmakla tutmaya yarayacak şekilde yassılaştırılmıştır.1347 Mezar
pithosları üzerinde bulunmasının sembolik bir anlamı olduğu üzerinde neredeyse fikir
birliğine varılmış olan swastika ve benzeri bezemelerin1348 bu kez damga mühür üzerinde
olması dikkat çekici bir olgudur. Bunun yanı sıra Karataş/Semayük 15 numaralı mezar
pithosunun üzerinde görülen mühür baskısı ile yukarıda sözü edilen pithos üzerinde baskı ve
çizi bezeme olarak bulunan simgeleri bu konudan ayrı tutmak gereklidir. Çünkü daha çok
mülkiyet ilişkileriyle bağlantılı olan mühürlerin, eğer mezar armağanıysalar buraya kişisel 1346 Çokbanker 1974, 34. 1347 Çokbanker 1974, 34. 1348 Karataş-Semayük, Harmanören/Göndürle mezarlarında rastlanan pithos üzeri bezemeler bunların en iyi örnekleridir. Bkz. Mellink 1964, 275 ve plate 79; Özsait 1998, 611.
eşya olarak konulmuş olabileceklerini düşünmek daha sağlıklı bir yaklaşım olabilir. Oysa
pithos üzerindeki bezemeler geride kalanların ölen için dilek, istek ve beğenilerini temsil
ediyor olabilir. Bu nedenle, Karataş/Semayük,1349 Harmanören/Göndürle1350 ve
Küçükhöyük1351 mezarlık alanlarında rastlanılan baskı ve çizi bezemeli pithos gömüler
üzerindeki mühür baskıları bu konunun dışında tutulmuş ve yerel birer uygulama olarak kabul
edilmiştir.
Bununla birlikte Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarları içinde Kuşluca hariç hiçbir
mezarlıkta bu türden buluntuya rastlanılmamış olması bu buluntuların yerel bir adetin parçası
olabileceği gibi, mezarlık alanında değil de yerleşimde bulunmuş olabileceğini de akla
getirmektedir. Eğer bu öneri doğru olarak kabul edilecek olursa, yani bu mühürler yerel bir
adetin parçası olmayıp, yerleşim yerinde ortaya çıkarıldıysalar; bu durumda, Batı Anadolu
Erken Tunç Çağı ölü gömme geleneği içinde mülkiyet belirtici mühürlerin yerinin olmadığı
şimdilik kaydıyla önerilebilir.
Bu öneri ise bir statü nesnesi olan ve yukarıda belirtildiği gibi mülkiyet kavramıyla
bağlantısı olan mühürlerin, o çağ insanının öteki dünya anlayışıyla bağdaşmadığını da
gösterir. Bu durumda da ölen kişinin öteki dünyada daha prestijli bir yaşama kavuşması
isteğinin mühürler aracılığıyla olmadığı yolunda bir inanışın varolabileceği akla gelmektedir.
Hatta bir adım daha ileri gidip, ETÇ insanının öteki dünyada mülkiyetin, en azından günlük
kullanım eşyaları dışında olmadığına inanmış olabileceğini ileri sürmek olasıdır. Ancak
elbetteki eldeki kanıtlar ışığında bu önerinin semiyolojik açıdan aşırı bir yorum olma olasılığı
da bulunmaktadır.
1349 Mellink 1964, 275; Mellink 1970a, 245. 1350 Özsait 1995, 156-157. 1351 Gürkan-Seeher 1991, 43,50,54,64.
d-.Ritüel ile İlgili Yerel Adet Olarak Nitelenebilecek Tekil Buluntular:
Giriş bölümünde de belirtildiği gibi, başlangıçta yaptırım gücü olan ve uzun bir zaman
diliminde kuşaklar boyu süren ve neredeyse herhangi bir değişiklik olmadığını arkeolojik
verilerle saptayabileceğimiz bir uygulama, yine arkeolojik kanıtların gösterdiği biçimde
giderek neden yapıldığı sorusu sorulmadan ve sonraki kuşaklarca belki de anlamlandırılmakta
güçlük çekilerek yapılmaya devam edebilir. İşte bu aşamadan sonra da gelenek olma niteliğini
kaybederek, belki biraz da değişerek bir âdet haline dönüşebilir. Bu nedenle, uygulanan
ritüellerin yaptırım gücü olması ve kuşaklar boyu sürebilmesi ölü gömme uygulamalarının bir
gelenek olarak nitelendirilmesini sağlarken, aynı şekilde bazı nedenlerle bu geleneğin giderek
âdete dönüşmesi de söz konusu olabilir.
Ayrıca, ölü gömme uygulamalarının belirli yörelere özgü küçük farklılıklar içermesi
genel anlamda bir ölü gömme geleneğinden söz edebilmenin yanı sıra ayrı bölgelerdeki her
bir mezar ya da mezarlık alanı için ölü gömme âdetinden söz edilmesini gerektirir. Kısacası
Batı Anadolu gibi çok geniş bir coğrafyayı değerlendirirken ölü gömme geleneğinden söz
edilebileceği gibi, sadece tek bir mezarlık alanı incelenirken ölü gömme âdetinden söz
edilebilir. Yukarıda açıklanmaya çalışılan nedenlerden dolayı âdet sözcüğünün içerdiği dar
anlam da göz önünde bulundurularak, artık sorgulanmayan, ya da tekil olarak rastlanılan bazı
ölü gömme uygulamaları da bu bağlamda incelenmiştir. Ancak bu türden bir sınıflamaya
girecek buluntuların saptanmasının güçlüğü de ortadadır ve sadece Baklatepe’de saptanan
mezarlara buğday konması ya da Aphrodisias ve Bozcaada dışında örneğine rastlanılmayan
mezara deniz kabuklusu koyma uygulaması veya Kuşluca buluntuları içindeki oyuncak olarak
tanımlanan nesne bu bağlam içinde değerlendirilebilir.
I-Oyuncaklar:
Aslında sadece bir tek yerde, Kuşluca’da ortaya çıkarılan tek buluntuya dayanarak bu
başlığın atılmasına karşın, örneğin minyatür kapların en azından bir kısmının Erkanal
tarafından biberon olarak kabul edilmesi ve çocuklarla ilişkilendirilmesi, oyuncakların da
kişisel eşya olarak mezarlara konulmuş olabileceklerini akla getirmektedir. Bununla birlikte
Kuşluca buluntularının in-situ olmamaları ve başka bir yerde de bu türden buluntulara
rastlanılmamış olması dikkat çekicidir. Çocuk oyuncağı olarak nitelendirilen disk biçimli,
pişmiş topraktan, gri renkli bu objenin üzerinde 15 tane delik bulunmakta ve üst kısmında
bulunan tutamaktan tutularak sallandığında içindeki küçük çakıl taşları ses çıkarmaktadır.1352
1352 Çokbanker 1974, 33.
Bir çocuk çıngırağını andıran bu buluntu, burada yine aynı yorumun yapılmasına yol
açmaktadır. Bu yorum da oyuncakların önemlice bir kısmının ahşap malzemeden üretildiği
için zaman içinde kaybolmuş olabileceklerinin de göz önünde bulundurulmasıdır. Hiçbir
zaman kesin olarak bilinemeyecek organik buluntuların mezarlarda olabileceği yorumunu
destekleyen bir diğer kanıt aşağıda incelenecek olan Baklatepe mezarlarındaki kömürleşmiş
buğday taneleridir. Bununla birlikte, şimdilik kaydıyla Kuşluca buluntusu tek örnek olduğu
için yerel bir adet olarak uygulanan bir ritüelin parçası kabul edilebilir.
II-Organik Buluntular:
Bu başlık altında incelenen buluntulardan sadece Baklatepe’deki buğday, ve
Aphrodisias, Kıyıkışlacık ile Bozcaada’da rastlanılan denizsel kökenli kavkıların Batı
Anadolu’nun başka yerlerinde örneklerine rastlanılmamış olması nedeniyle yerel uygulama
olarak kabul edilmeleri gerektiği düşünülmekle birlikte, aşağıda daha ayrıntılı değinileceği
gibi bu konu oldukça karmaşık bir nitelik de taşımaktadır. Ayrıca, Aphrodisias’ta Pekmeztepe
çift iskeletli pithos mezarda rastlanılan hasır izi ile Ilıpınar UM-UL ve UG mezarlarındaki
köpek iskeletleri de yerel uygulamalar olarak görülebilir.
Ancak, bütün bu uygulamaların yaygın olup olmadığı organik buluntuların günümüze
kalmaması nedeniyle kazılarda ortaya çıkarılamamasına ya da saptanamamasına neden olmuş
olabilir. Bu nedenle örneğin hasır izinin varlığı, aynı şekilde sadece bronz iğnelerin kefen için
kullanılmış olabileceği yorumu gibi kabul edilmelidir. Bir başka deyişle ritüelin bir parçası
olarak dokumadan yapılmış bir kefen nasıl varlığını genellikle kefeni tutturmak için kullanılan
iğnelerle belli ediyorsa,1353 hasırın da aynı şekilde daha birçok yerde ve mezarda kullanılmış
olabileceği, bununla birlikte çürüyüp kaybolduğu için hiçbir zaman bulunamayacağı gerçeği
akılda tutulmalıdır. Aynı şekilde Baklatepe mezarlarında saptanan buğdayların da belki yerel
uygulama olmayıp sadece burada saptanabildiğinden bu yorumun içinde yer alması
zorunluluğu doğmuş olabilir.1354 Bu durumda kavkı ve köpek iskeleti dışında gerçekten yerel
uygulama olabilecek niteliklere organik buluntu açısından rastlamak zor görünmektedir.
Ancak, organik buluntular bununla bitmemekte, mezarların başına ya da içine konulan
hayvansal kökenli dişler ya da sığır ve diğer büyükbaş hayvan kemikleri mezarlıklarda
rastlanılan diğer organik buluntuları oluşturmaktadır. Ayrıca izine rastlanılmamakla birlikte 1353 Burada bir konuya açıklık getirmek gereklidir. Bu da iğnelerin kefen için kullanılmış olabileceği gibi ölünün giysileriyle gömülmüş olabileceğinden dolayı bu iğnelerin bir kısmının giysi iğnesi de olabileceğidir. Bu konu iğneler incelenirken açıklanacaktır. 1354 Ayrıca, Batı Anadolu’nun ya da diğer bölgelerin hepsi için akla gelebilecek bir diğer olasılık da mezarlara konulan günlük kullanım kaplarının, saptanması oldukça güç, herhangi bir sıvı ya da katı besin maddesi içerip içermediğidir.
deriden yapılmış kemer, giysi, ayakkabı vb. materyallerin yine mezarlarda bulunma olasılığı
da unutulmamalıdır. Mezarlarda rastlanılan organik buluntular aşağıdaki tabloda daha net
biçimde görülebilir.
Tablo-12
Batı Anadolu ETÇ Organik Buluntuları
Yer Bitkisel Hayvansal Referans
Aphrodisias Hasır (Pekmeztepe Pithos Gömü) Columbella rustica (Pekmeztepe Çocuk M.) Joukowsky 1986, 52,76.
Baklatepe Buğday ETÇ I ve II Mezarları Genel Özkan-Erkanal 1999, 31.
Bozcaada Kavkı, Columbella rustica Mezar-7 Sevinç 1996, 314.
Çavdarlı Höyük Sığır Kemikleri Akok 1967, 6-10
Demircihöyük Sığır Kemikleri (Genel) Seeher 1993a, 367.
Ilıpınar Köpek İskeletleri, Sığır Kmk. UM-UL-UG Roodenberg 2003, 300-303
Kaklık Hayvan Kemiği Mezar-32 Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 38
Kıyıkışlacık/Iasos Kavkı Mezar-39 Pecorella 1984, 25.
Küçükhöyük Köpek ve Diğer Hayvan Dişleri Mez.-96,196 Gürkan-Seeher 1991, 54,70.
Ovabayındır Kemik Kaşık Schieck-Fischer 1965, 157-172
Yukarıdaki tabloda incelenebileceği gibi sığır ve diğer büyük ve küçükbaş hayvan
kemiklerine Demircihöyük, Çavdarlıhöyük, Ilıpınar ve Kaklık’ta rastlanılmakta ve
Alacahöyük’ten de bilinen bu uygulamanın genel bir uygulama olabileceği ve ritüelin bir
parçası olarak kabul edilebileceği anlaşılmaktadır.
Yine yukarıda açıklandığı gibi, hasıra sarma ya da mezara buğday vb. tohum koyma
uygulaması da yerel olmayıp genel bir uygulama olmakla birlikte izlerinin kalmamış olması
nedeniyle sadece bir tek yerde saptanmış olabilir. Ayrıca Girnavaz Höyük ETÇ ekstramural
mezarlık alanında da ölüyü hasıra veya kamışa (?) sarma yönteminin uygulandığı kazıcısı
tarafından belirtilmektedir.1355
Bu durumda geriye sadece denizsel kökenli kavkılar ile köpek iskeletleri kalmakta ve
bu iki buluntu grubu yerel uygulama olarak kabul edilmelidir. Deniz kabukluları ve köpek
gömüsü açısından Anadolu’nun diğer bölgelerine bakıldığında ise aşağıdaki gibi bir görünüm
ortaya çıkmaktadır.
Gritille’de1356 rastlanılan intramural taş sandık mezar içindeki yetişkinin yanında
bulunan deniz kabuklusu ile Sos Höyük, Titriş Höyük1357 ve Hayaz Höyük1358 mezarlarında
1355 Erkanal 1988, 29-37. 1356 Ellis 1984, 119. 1357 Algaze-Mısır 1995, 120. 1358 Roodenberg 1981, 93-94.
bulunan deniz kabukluları ise, Hayaz Höyük, Sos Höyük1359 ve Gritille’nin coğrafi konumu
nedeniyle ithal prestij nesneleri olabilir.
Bütün bunlara ek olarak Alacahöyük’te sadece tek mezarda rastlanılan köpek
iskeleti1360 de yine tekil olması nedeniyle, köpek gömülerinin yerel uygulama önerisiyle
çelişmemekte aksine bu öneriyi desteklemektedir. Ayrıca, H.Parzinger’in belirttiği gibi köpek
gömüleri Mezolitik Çağ’dan beri devam eden bir uygulama olup, herhangi bir grup veya
halkla bağdaştırılamayacak, dolayısıyla bir etnik kökene bağlanamayan ya da bu türden bir
sonuca ulaştıramayacak bir uygulamadır.1361 Bu haliyle de yerel olarak değişik yerlerde
uygulanmış olabilir.
1359 Sagona vd. 1998, 33. 1360 TAY-IVa, Alacahöyük 1361 MÖzdoğan ile internet ortamında yazışma, 11-13/7/2005.
e-Multivalent/Çoğul Değerlikli Buluntular:
Bu sınıfa giren buluntuları tanımlamadan önce multivalent kavramını açıklamakta
yarar vardır. Cline’a ait ve daha çok eski Akdeniz dünyasında ithal objelerin yüklendiği
anlamlar bağlamında kullanılan multivalent kavramı, bir materyale yüklenen çok yönlü değer,
anlam ve çekicilikler olarak tanımlanabilir.1362 Bu tanıma göre günlük kullanım için yapılmış
kaplar ya da sadece mezarlarda değil de yerleşimde de rastlanıldığı için sıradan olarak
nitelenebilecek aletler, silahlar, süs eşyaları ve çanak çömleklerin bazıları mezara
konuldukları andan itibaren günlük anlamlarından sıyrılmakta ya da bu anlamın yanı sıra yeni
anlamlar da yüklenmektedir. İşte bu türden buluntular yüklendikleri bu çok yönlü değerler ya
da anlamlar nedeniyle çoğul değerlikli olarak nitelenebilirler. Çoğul değerlikli buluntu olarak
nitelenebilecek mezar buluntularını; günlük kullanım kapları, ağırşaklar, metal iğneler, alet ve
silahlar, olarak sıralamak olasıdır. Bu buluntuların tamamı günlük kullanım kapları dışında
daha önce incelendiği için burada tekrar incelenmeyecek, ancak neden çoğul değerlikli
olabilecekleri açıklanmaya çalışılacaktır. Bu inceleme yapılırken temel olarak günlük
kullanım kapları alınacak ve örnekler bunlar üzerinden verilecektir.
Hemen belirtmek gerekir ki burada ileri sürülecek olan öneriler bir yorumdan öteye
gidemezler. Bir başka deyişle, burada yapılacak öneriler, sayılan buluntu gruplarını inceleyip
bunların üzerine yorum yapmaktan ibarettir.
Günlük kullanım kaplarından başlayacak olursak; bunların gündelik kullanım dışında
mezara konulması, aslında ruhun bedenden ayrı ve bedene gereksinim duymadan dolaştığı
varsayımından hareketle, öteki dünya için gerekli olmayan mezar armağanları
olabileceklerini, dolayısıyla mezara konulmasalar da bir şeyin değişmeyeceğini akla
getirmektedir. Bir başka deyişle, öteki dünya, bu dünyaya benzemekle birlikte somut değil
soyut bir dünya olduğu için burada ölen kişinin karnının acıkmaması, susamaması ve bu
dünyada olan birçok gereksiniminin olmaması gerekir. Eğer ETÇ insanı da aynı şekilde
düşünüyorsa, bu durumda kaplara, ağırşaklara veya silahlara gereksinim olmamalı,
dolayısıyla mezara bunların konulmaması gerekir. Ancak kazı sonuçlarında Batı Anadolu’da
veya başka bir bölgede hemen her mezarda bu kaplar, ağırşaklar veya silahlar ortaya
çıkarılıyorsa bunun bir başka anlamı olmalıdır. O anlam da etnografik incelemelerde de
karşılaşılan öteki dünyaya geçişle ilgili uygulamalarda saklıdır. İşte bu geçiş süreci içinde
öteki dünyada belki de kullanmayacağı bazı nesnelere gereksinim duyabileceği düşüncesi,
günlük kullanım kaplarının mezarlara gündelik anlamlarından sıyrılarak, sadece bu geçiş
1362 Cline 2004, 37.
sırasındaki gereksinim nedeniyle konulmuş olabilir. Aynı şekilde, ağırşaklar, oyuncaklar,
aletler ve silahlar ile metal kaplar ve organik buluntular yine bu geçiş ritüeli için gereken
nesneler olabilir. Aşağıda ritüel nesneleri incelenirken daha ayrıntılı anlatılacağından burada
bu konuya girilmeyecektir.
Burada bir noktaya dikkat etmek gereklidir. Bu nokta da; ETÇ insanının öteki dünya
tasarımının soyut değil de somut ve aynı bu dünyaya benzer bir tasarım olabileceği
olasılığıdır. Bu durumda da zaten mezarlarda rastlanılan her türlü buluntu, öteki dünya için
aynen bu dünyada yüklendikleri anlamları taşıyacağından açıklamaya yapmaya da gerek
kalmayabilir. Oysa, dinlerin temel ilkelerinden ikincisi anımsanacak olursa, hemen her dinin
aslında soyut bir öteki dünya tasarımı taşıdığı ileri sürülebilir. Bu ilkeye göre, topluluktaki her
birey değil sadece bazıları öteki dünyayla ilişki kurabilmekte ya da inanç sistemleri bu ilkeyi
taşımaktadır. Ayrıca, bütün dinlerde ortak bir nitelikte öteki dünyadaki cennet ve cehennem
kavramlarıdır. Sonuç olarak cennet, insanoğlunun ütopyası olabilecek bir yerken, cehennem
distopyadır (ters-ütopya)1363 ve her ikisinde de bu dünyada olmayan ne varsa onlarla
karşılaşılmaktadır. Kısacası öteki dünyada karnın acıksa da, eğer cennetteysen her şey ayağına
gelmekte ya da yemeğe gereksinim duyulmamakta, yok cehennemdeysen zaten açlık da
cezalardan biri olabilmektedir. Bu nedenle mezarlara konulan kaplar ya da diğer armağanların
anlamı sadece öteki dünyada kullanım için değil, soyut öteki dünyaya geçiş için olabilir.
1363 Ütopya ve Disütopya kavramları için bkz. Bezel 1984a 7-11; Bezel 1984b, 7-10.
2-Ritüel Anlamlar Açısından Mezar Buluntuları (Ritüel Nesneleri):
Ölü gömme ritüelleri sırasında uygulanan işlemlerin her bir adımı giriş bölümünde de
belirtildiği gibi rit olarak nitelenmiş ve bu ritlerin birleşerek ritüeli oluşturduğu belirtilmiştir.
İşte bu ölü gömme ritüelinin her bir adımını oluşturan ritlerin bazısı ölünün yanına bugün
armağan olarak tanımladığımız objelerin bırakılması biçiminde olmaktadır. Bir başka deyişle
işlevsel açıdan yaş ve cinsiyet belirtici ya da statü nesnesi olarak sınıflanan veya başka şekilde
de sınıflanabilecek bütün nesneler aslında bu niteliklerinin yanı sıra ritüel nesneleridir. Bu
durumda öteki dünyaya geçiş ritlerinin nasıl olduğuna bakmakta yarar vardır.
Etnolojik olarak geçiş ritleri; bireyin yaşamının bir dizi dönemsel geçişten (doğum,
erginlik, evlilik, ölüm) ibaret olduğu savı üzerine kurulu olup, bu dönemlerin her birinde,
ayrılma/geçiş veya eşiksellik/bütünleşme olarak üç ayrı ayinsel evrenin ortak olarak
görüldüğü olgusu üzerinden hareket eder.1364 Bu dönemler içinde konuyla ilgili olan ölüm için
de aynı ayinsel evreleri saptamak olasıdır. Bir başka deyişle;
Ayrılma = Ölümün Gerçekleşmesi,
Geçiş veya Eşiksellik = Ölünün Öteki Dünyaya Geçişi (Liminaliti Evresi)
Bütünleşme = Öteki Dünyaya Ulaşma
Bu durumda mezarlarda ortaya çıkarılan bütün buluntuların bu üç evrenin biri ya da
birkaçı için mezarlara konmuş olabileceğini ileri sürmek olasıdır. Bu evreler içinde
açıklanması en zor olan ve belirsizlikler taşıyanı ikinci evre olduğundan bu evreyi
açıklamakta yarar vardır.
Ayinsel evrelerin ikincisi olan geçiş veya eşiksellik evresi ölünün mezara konmasıyla
başlamakta ve oradan ruhun öteki dünyaya ulaşması ile son bulmaktadır. Bu geçiş ya da
eşiksellik evresi, ölen kişiyle beraber mezara konulan ve bugün mezar armağanı olarak
adlandırılan buluntuların bir kısmının işlevselleştiği yeri ve anı oluşturmaktadır. Geçiş ya da
eşiksellik evresi, bireyin ne eski ne de yeni statüsüyle ilişkisi olmadığı ve bir dizi tabu ve
sınırlandırmaya tabi tutulduğu bir ara evredir ve genellikle birey ya da grubun toplumsal
dışlanma haliyle karakterize olup, bu evrede cemaatin normal kuralları askıya alınabilmekte,
ya da rit, yeniden doğuşa yol açacak simgesel bir ölümü canlandırabilmekte, ayrıca kişinin
normal yaşamdan kopartıldığı bir yalıtılma sürecini de kapsamaktadır.1365 Zaten bu geçiş
1364 Özbudun 2003b, 325. 1365 Özbudun 2003b, 326.
evresinin bir diğer tanımı olan varoluş aşamalarının arasındaki belirsiz durum,1366 konuyu
daha iyi açıklayacak niteliktedir. Bir başka deyişle ölümden sonra varoluş ile ölüm öncesi ya
da sırası arasındaki belirsiz evre, antropolog ve etnologlarca geçiş evresi olarak kabul
edilmektedir.
Açıklayacak olursak; bu dünyadan ayrılmış yani ölmüş bir bireyin, öteki dünyada
yeniden kurulmuş ya da can bulmuş olan yeni toplumsal düzen ve bu düzen içinde yaşadığına
inanılan ata ruhları ile buluşmasının gerçekleşmesi, yani belirsizliğin bitmesi gereklidir.
Dolayısıyla da yapılacak ritüelin eksiksiz olarak gerçekleşmesi, bir başka deyişle ölünün bu
geçişi bir kazaya uğramadan tamamlaması zorunludur. Bu sırada da gereksindiği bazı
nesneler olabilmekte, bunların içinde de örneğin, günlük kullanım kapları, tarım aletleri,
silahlar, ağırşaklar yer alabilmektedir. Bu nesnelerin bir kısmı öteki dünyada da kullanılmakla
birlikte bazıları sadece geçiş evresinde gerekli olmaktadır. Bu nedenle aşağıdaki tabloda hangi
mezar buluntusunun hangi evre için kullanılmış olabileceği üzerine bir öneri geliştirilmiştir.
Bu öneride, yazılı belgelerin olmadığı bir dönem incelendiği için bazı nesnelerin hangi evrede
kullanılmış olabilecekleri tam olarak bilinemeyeceğinden, bu türden buluntular (?) ile
gösterilmiştir. Bilinebilen ya da tahmin edilenlerin neden bu evre için kullanıldıkları aşağıda
açıklanmaya çalışılacaktır.
1366 Emiroğlu 2003, 555.
Tablo 13
Ölü Gömme Ritüelinin Evrelerinde Kullanıldığı Düşünülen Buluntu Grupları
Evreler GKK PTMK O. As. Ağrş. A Slh. Takı Di. AB KT İğ. MK İF OB M Mİ
Ayrılma + + + +(?)
Geçiş + + (?) + +(?) + + + +(?) + +
Bütünleşme + + + + + + + + +(?)
GKK:Günlük Kullanım Kapları
PTMK:Pişmiş Toprak Minyatür Kaplar
O:Oyuncaklar
As.:Pişmiş toprak kuş biçimli kaplar/Askoslar
Ağrş.:Ağırşaklar
A:Tarım veya diğer işler için aletler
Slh.:Silahlar
Takı:Takılar/Süs eşyaları
Aln.:Alınlıklar/Diademler
AB:Asa ya da Topuz Başları
KT:Kulak Tıkaçları
İğ.:Kefen İğneleri
MK:Metal Kaplar
İF:İdol, Figürin ve Amuletler
OB:Organik Buluntular
M:Mühürler
Mİ:Mezar İşaretleri
a-Ayrılma Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular:
Yukarıda kısaca değinildiği gibi, ölüm sonrasında, ölünün mezara konulduğu zamana
dek yapılan bütün işlemler bu evreye ait işlemlerdir. Bu evreyi açıklamak için bir analoji
kurup, günümüz cenaze işlemlerinden örnek vermek yerinde olacaktır. Ancak, hemen
belirtmekte yarar var. Bugün yapılan işlemlerin belki de hiçbiri ya da çok az benzeri Erken
Tunç Çağı’nda uygulanmış olabilir. Bu nedenle verilen örneklerin sadece konuyu açıklamak
için olduğu unutulmamalıdır.
Ölen kişinin, gözlerinin kapatılması ile başlayan süreç, çenesinin bağlanması, başın
yönlendirilmesi, üzerindeki giysilerin çıkarılması, yattığı yerin değiştirilmesi, karnına metal
bir kesici alet konması, bulunduğu yerin havalandırılması ve aydınlatılması, ölünün baş
ucunda dua okunması ile devam eder.1367 Bundan sonrasında ise ölünün yıkanması,
kefenlenmesi, tabuta konması, dini tören, mezarlığa taşıma ve gömme işlemleri gelir.1368 İşte
bu işlemlerin tamamı ayrılma evresini oluşturur. Bu evre içinde sözü edilen işlemlerin
arkeolojik veriler ışığında hangilerinin Erken Tunç Çağı Batı Anadolu’sunda yapıldığını
bilmek oldukça güç olmakla beraber olanaksız değildir.
1367 Örnek 1979, 44-47. 1368 Örnek 1979, 48-58.
Kurgulayacak olunursa, örneğin gözlerinin kapatılıp kapatılmadığını ya da çenesinin
bağlanıp bağlanmadığını veya yıkanıp yıkanmadığını kesinlikle bilmek olası değildir. Ayrıca,
bulunduğu yerin değiştirilip değiştirilmediği, ya da havalandırma, aydınlatma gibi işlemlerin
uygulanıp uygulanmadığı; yine aynı şekilde başucunda ve gömülürken ne tür bir dua
okunduğu ya da okunup okunmadığını, yazılı belgeler olmadığı sürece kesinlikle bilmek olası
değildir.
Bununla birlikte, Özellikle Alacahöyük buluntuları arasında çıkan sistrumlar gömme
sırasında ritmik bazı seslerin çıkarıldığını gösterebilecek dolaylı kanıtlardır. Yine mezar
buluntularına dayanarak kefenleme ya da giysilerinin çıkarılıp çıkarılmadığı üstüne yorum
yapmak da olasıdır. Bu konuda yorum yapmayı sağlayacak ve olasılıkla bu ayrılma evresinde
kullanıldığı düşünülebilecek iğne, kulak tıkacı ve idol türü buluntular yol gösterici olabilir.
İşte bu nedenlerle iğne vb. buluntular bu başlık altında incelenecektir.
I-İğneler:
Tamamı bakır/bronz ya da çok az rastlanmakla birlikte kemikten üretilmiş olan ve
olasılıkla yerel beğenilere göre başlı ya da başsız, başında veya gövdesinde çizi bezemeler,
işlevsel delikler olabilen bu iğneler; arkeoloji literatüründe kefen iğnesi olarak
adlandırılmaktadır. Bununla birlikte iğnelerin tam olarak nasıl bir işlevi olduğunu bilmek
olası değildir. Kefen iğnesi olabileceği gibi, eğer ölen kişi giysileriyle gömülüyorsa, bu
giysiyi tutturmak için de belki bir fibula gibi kullanılmış olabilir. Hem yerleşimlerde hem de
mezarlarda ortaya çıkması nedeniyle çoğul değerlikli olarak da kabul edilebilecek iğnelerin
bir kısmının dikiş ya da benzer işler için kullanılmış olabileceği akla gelirken, aynı zamanda
ölüm sonrası yapılan işlemlerde elbise ya da kefen için kullanılmış olabilirler.
Ayrıca, eğer ölüm sonrası işlemlerde yeri varsa neden bütün mezarlarda ortaya
çıkarılamadığı sorusu akla gelmekte ve metal kullanımının az olması nedeniyle statü nesnesi
olabilecekleri de akla gelmektedir. Ancak Batı Anadolu’da ve Anadolu’nun diğer
bölgelerinde iğnelerin sadece metalden yapılmadığı ve çok az olmakla birlikte Bozcaada,1369
İkiztepe1370 ve Dilkaya1371 gibi bazı yerlerdeki mezarlarda kemik iğnelerin de bulunduğu
saptaması yapılabilmektedir. Bu olgu akla, bugün ortaya çıkarılmayan bazı organik
maddelerden, örneğin ahşaptan yapılmış ve sivriltilerek kefeni tutturmak için kullanılmış iğne
işlevi görebilecek materyallerin kullanılmış olabileceğini getirmektedir. Eğer bu öneri dikkate
1369 Sevin 1995, 114. 1370 Bilgi 1983, 51. 1371 Çilingiroğlu 1988, 234.
alınacak olursa, tamamen işlevsel, bir başka deyişle ölüyü kefenlemek ya da üstündeki
elbiseyi tutturmak için iğne biçimli objelerin, ister metalden isterse de başka maddeden
üretilmiş olsun hemen bütün mezarlarda kullanılmış olabileceklerini önermek yanlış sayılmaz.
Bu da ritüelin ayrılma evresi için uygun gözükmektedir. Burada bir noktaya dikkat çekmek
gerekir ki o da, kefenleme için dokuma, hasır ya da deri kullanılma olasılığının
Aphrodisias’taki1372 Pekmeztepe pithos gömüsünde olduğu gibi dolaylı kanıtlardan
bilindiğidir. Bu nedenle ölü gömme sırasında kefen ya da benzer nesnelerle bedenin
örtülmesinin metal kullanılan dönemlerden önce de yapılmış olabileceği akılda tutulmalıdır.
Metal iğneler ise olasılıkla Kalkolitik Çağ’dan itibaren kullanılmaya başlanmış olmalıdır.
İğnelerin ilk örneklerine Aphrodisias/Pekmeztepe Geç Kalkolitik Çağ tabakalarında
rastlanılmakla birlikte bunlar mezar buluntusu değildir.1373 Aynı şekilde Beycesultan,1374
Kuruçay1375 ve Orman Fidanlığı1376 Batı Anadolu’da Geç Kalkolitik Çağ’da bakır iğnelerin
rastlandığı yerler olup, bu iğnelerin tamamı yerleşimlerde ortaya çıkarılmışlardır.
Anadolu’nun diğer yerlerine bakıldığında, Alişar,1377 İkiztepe,1378 Yumuktepe,1379
Tülintepe,1380 Korucutepe,1381 Kurban Höyük,1382 Samsat1383 ve Hacınebi Tepe1384 gibi
yerleşimlerin aynı döneme tarihlenen tabakalarında bakır iğnelerin ortaya çıkarıldığı, bunlar
içinde sadece Korucutepe’de ortaya çıkarılan iğnenin mezar buluntusu olduğu saptamasını
yapmak olasıdır. Bununla birlikte Ilıpınar Geç Kalkolitik tabakalarında ortaya çıkarılan bir
mezarda rastlanılan kemik bız ilgi çekicidir.1385
Erken Tunç Çağı’na gelindiğindeyse, aşağıdaki tablolarda görülebileceği gibi
Anadolu’nun birçok yerinde yerleşimde ya da mezarlık alanında bu iğnelerle
karşılaşılmaktadır.
1372 Joukowsky 1986, 52. 1373 Joukowsky 1986, 288. 1374 Stronach 1962, 281. 1375 Umurtak 1996, 56. 1376 Ay-Efe 2001, 139. 1377 TAY-III, Alişar 1378 Alkım-Alkım-Bilgi 1988, 101. 1379 TAY-III, Yumuktepe 1380 Esin-Arsebük 1974, 142. 1381 Van Loon-Güterbock 1972, 80. 1382 Marfoe 1983, 101. 1383 Özgüç N. 1988, 293. 1384 Stein 1998, 207. 1385 Roodenberg 1991, 106.
Tablo 14
Erken Tunç Çağı’nda Anadolu’nun Değişik Yerlerinde Rastlanılan İğneler
Yer Mezar Yerleşim Metal Kemik Referans
Acemhöyük + + TAY IVa
Ahlatlıbel + + Özgüç 1948, 34.
Alacahöyük + + + TAY IVa
Alişar + + + TAY IVa
Arslantepe + + + Frangipane 1998, 296
Aşvan Kale + + Egeli 1995, 183.
Balıbağı + + Süel 1991, 208.
Beşik-Yassı Tepe + + + Korfmann 1985, 109.
Beycesultan + + Stronach 1962, 283.
Birecik Barajı Mezr. + + TAY IVa
Çayönü + + TAY IVa
Değirmentepe + + Egeli 1995, 183.
Dilkaya + + + + Çilingiroğlu 1988, 234.
Dündartepe + + + TAY IVa
Eskiyapar + + TAY IVa
Etiyokuşu + + TAY IVa
Gedikli/Karahöyük + + + Egeli 1995, 189.
Gelinciktepe + + + Egeli 1995, 185.
Girnavaz + + Egeli 1995, 192.
Göltepe + + + Yener 1995, 179-180.
Gözlükule + + TAY IVa
Hacınebi Tepe + + Stein 1998, 207.
Hassek Höyük + + Bhem-Blancke 1985, 89.
Hayaz Höyük + + + + Roodenberg 1981, 94.
Horum Höyük + + Marro-Tibet 2000, 170.
İkiztepe + + + + Bilgi 1983, 51.
Kalınkaya + + Özgüç 1978, 35.
Karahasan Höyüğü + + + TAY IVa
Karahöyük + + Alp 1967, 457.
Karaz + + + Egeli 1995, 182; TAY IVa
Karkamış + + Egeli 1995, 190.
Kültepe + + + Özgüç 2005, 229.
Lidar Höyük + + Egeli 1995, 187.
Maşat Höyük + + Özgüç 1978, 35.
Nevali Çori + + Mısır 1992, 202.
Norşuntepe + + Egeli 1995, 183-184.
Oylum Höyük + + Özgen-Carter 1991, 262.
Oymaağaç Mezarlığı + + Özgüç 1978, 95.
Pulur + + Egeli 1995, 182.
Polatlı + + Lloyd-Gökçe 1951, 75.
Samsat + + Egeli 1995, 186.
Sarıyar/Sarıyer + + Kökten 1953, 177-209.
Şemsiyetepe + + Darga 1986, 161.
Tabara el Akrad + + TAY IVa
Taşkun Mevkii + + Egeli 1995, 183.
Tell el Cüdeyde + + + Egeli 1995, 191; TAY IVa
Tell Tayinat + + + Egeli 1995, 191; TAY IVa
Tilmen Höyük + + Egeli 1995, 190.
Titriş Höyük + + + Egeli 1995, 188.
Yenibademli Höyük + + Hüryılmaz 1998, 375.
Tablo 15
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Mezarlıklarındaki İğneler
Yer Mezar Metal Kemik Referans
Ahlatlı Tepecik AT 68.8; Pithos + Mitten-Yüğrüm 1969, 126.
Baklatepe G24 BTM; ETÇ II Pithos + Özkan-Erkanal 1999, 19,31
Bozcaada M7, PM1; TSM + + Sevinç 1994, 314; 1995,114.
Demircihöyük/Sarıket 21-37-38-54-92-93-95-100-103-105-133; Pithos + Seeher 1991, 112.
Harmanören/Göndürle J1,J5,K3; Pithos + Özsait 1996, 609; 1998,610; 2002,328.
Ilıpınar Genel; ETÇ I-II; Pithos + Roodenberg 2003, 300.
Kaklık M8-M18; TSM, SOM + Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 35,66.
Karataş/Semayük 84-131-144-152-191; Pithos + Mellink 1965a, 243; 1967, 253-254.
Kubad-Âbâd XL-DD Açması Mezarı, BTM + Arık 1996a, 395.
Kuşluca Genel; Pithos(?) + Çokbanker 1974, 33-34.
Küçükhöyük 52-90-107-108-169; Pithos, TSM + Gürkan-Seeher 1991, 47,54,56,66
Yazılıkaya ETÇ Mezarları (?) + TAY-IVa
Yortan Genel; Pithos + Kamil 1982, 110-111.
Daha önce de belirtildiği gibi, bakır, bronz, kemik, altın ya da gümüşten yapılan bu
iğneler içinde bakır ya da bronz olanlar sayıca çoktur. Bunun yanı sıra olasılıkla yerel
beğeniye göre değişen bezemelere ya da başlara sahiptir. Hem başlı hem de bezemeli olanları
da bulunmakta, ayrıca delikli ya da gözlü olarak adlandırılan ve bildiğimiz dikiş iğnelerine
benzeyen tipte olanları da vardır.1386 İğnelerin mezar tiplerine göre de farklılık göstermediği,
bir başka deyişle basit toprak, pithos ya da çömlek, taş sandık veya sahte oda mezar ayrımı
gözetmeden hemen her tip mezarda rastlanıldığı Tablo-15’ten anlaşılmaktadır. Bu nedenle
geniş bir coğrafyada kefenleme ya da giysi için kullanılmış olabilecekleri ve sadece metalden
değil değişik maddelerden yapılmış olabilecekleri, ancak bunlardan günümüze sadece daha
dayanıklı maddelerden üretilmiş olanların kaldığını ileri sürmek yanlış sayılmaz. Bu öneriye
kanıt olabilecek bir iğne Neolitik Dönem yerleşimlerinden Çatalhöyük’te bulunmuştur.
Burada ortaya çıkarılan iğne Mellaart’ın belirttiğine göre ahşaptan yapılmış, bakırla kaplı ya
da bakır bir kın içindedir.1387 Açıktır ki bu iğne eğer bakırla kaplı olmasa bugüne
kalamayacak ve yukarıdaki öneriye kanıt oluşturamayacaktı.
İğnelerin ölü gömmedeki işlevinin kefen ya da giysiyi tutturma olduğu konusunda
araştırmacılar fikir birliği içindedir. Bu şekilde bir düşünce üretilmesi haklı nedenlere
1386 Egeli 1995, 179-181. 1387 Melaart 1967, 209.
dayandığından, burada asıl irdelenmesi gereken konu, antropolojik olarak iğnelerin ölü
gömme geleneği içinde gerçekleştirilen ritüellerin hangi evresinde rol oynadığıdır. Bu evre
yukarıda açıklandığı gibi olasılıkla ölümden hemen sonra yapılan işlemleri içeren ayrılma
evresidir. Bu evrede geçiş ve bütünleşme evrelerine hazırlık olarak ölü, bugün tam olarak
bilemeyeceğimiz bir takım işlemlerden sonra kefenlenmekte ya da giysileriyle gömüye hazır
hale getirilmekte ve daha sonra ayrılma, geçiş ve bütünleşme evrelerinde kullanacağı
düşünülen materyallerle beraber gömülmektedir.
II-Kulak Tıkaçları:
Arkeolojik literatüre kulak tıkacı olarak geçen ve zaman zaman burun tıkacı olarak
adlandırılan ve sadece mezarlıklarda rastlanılan bu buluntu grubu taş veya metalden
üretilmiştir. Bulunduğu yerlerin sadece mezarlar olması kulak tıkaçlarının olasılıkla sadece
ölü gömme için üretildiğini akla getirmektedir. Bu durumda da ölü gömme geleneği içinde
gerçekleştirilen riteüllerin hangi evresi için üretildikleri sorusu akla gelmektedir.
Bu konuda üretilebilecek öneriye geçmeden önce bu öneriyle doğrudan bağlantılı
olabileceği düşüncesiyle, birinci bölümde incelenen ruh kavramına geri dönmek yararlı
olacaktır. Ruh kavramını ifade eden bütün sözcüklerin değişik dillerde her zaman solunum ve
soluk ile ya da hava, gaz ve uçuculuk ile ilgili bir anlamının olması ruh ile soluk arasında bir
ilişkilendirme olduğu saptamasının yapılmasını sağlamaktadır. Ayrıca hemen bütün dillerde
“son nefesini vermek” gibi bir deyimin olması, ölüm olgusunda solunum durmasının çok eski
çağlardan beri gözlenmiş olabileceği dikkate alındığında, son solukla birlikte ruhun bedeni
terk ettiğine inanıldığını akla getirmektedir.
Son solukla birlikte bedeni terk eden bir ruh tasarımı, elbette ayrılma evresi içinde
gerçekleşmekte ve bunu izleyen geçiş ve öteki dünyayla bütünleşme evreleri için ruhun bu
dünyayı terk etmesi istenmektedir. Bir başka deyişle artık ruh bedene geri dönmemelidir.
Zaten değişik dini inanışlara baktığımızda ruhun bir an önce öteki dünyaya geçmesi gerektiği
ve burada kalması halinde rahatsızlık yaratacağına inanıldığı görülmektedir. Ruhun geri
dönmek istemesi ya da öldüğünü kabullenmemesi durumunda bedene girmemesi için de
bedenin bütün dışarıya açılan kısımlarının kapatılması gerekir. Açıklayacak olursak, baş
üzerinde ağız, gözler, kulak ve burun delikleri ile gövdede anüs ve cinsel organların
kapatıldığı uygulamaların varlığı bilinen bir olgudur. Bugün örneğin İslamiyet’teki anlamı
değişip, abdestin bozulmaması olsa da halk arasında ruhun geri dönmemesi için bu
uygulamaların yapıldığı inancı yaygındır.1388 Hem ata ruhlarına tapmak hem de ruhun geri
dönmemesinin istenmesi bir çelişki gibi görünse de, bu aslında ruhun ölü bedene geri
dönmemesi, yani geçiş ritüelinin gerçekleşebilmesi için istendiğinden bir çelişki değildir.
Bu durumda ayrılma evresinin tamamlanması için gereken ritlerden biri de ölü beden
üzerindeki dışarıya açılan kısımların kapatılmasıdır. Bu işlem için kullanılan materyallerden
biri de bugün kulak tıkacı olarak tanımlanan objelerdir. Ancak yukarıda da değinildiği gibi
cesedin baş kısmında ortaya çıkarılan bu objeler sadece kulak için değil elbette burun için de
kullanılmış olabilir. Burada dikkat edilecek nokta tıkaçların işlevidir. Yani ister kulak isterse
de burun olsun, sonuç olarak bedenin dışarıya doğrudan açılan bir kısmının kapatılması için
kullanılmaktadırlar. Ancak bu çalışma içinde genel söyleme uyarak kulak tıkaçları tamlaması
yeğlenmiştir.
Kulak tıkaçlarının hangi dönemden itibaren ritüel içine girdiğini tam olarak söylemek
olası değildir. Çünkü, bunların belki yine organik maddelerden yapılanları olabileceği ve
bugün rastlanılamayacağı gerçeği de unutulmamalıdır. Bununla birlikte kalıcı materyalden
yapılan ve kulak tıkaçlarına benzemesine karşın, mezarda değil de Neolitik Çağ
yerleşimlerinde ortaya çıkarılan buluntuların varlığı da bilinmektedir.1389 Sıralanacak olursa,
Hacılar, Çayönü, Amuk Ovası Höyükleri ve Cafer Höyük bu buluntulara rastlanılan yerlerdir.
Ancak bu buluntuların ortaya çıkarıldığı yerleri kazan arkeologların hiçbir bunları kulak tıkacı
olarak tanımlamamıştır. Örneğin, Hacılar’da Geç Neolitik VI.katta bulunan mermerden
yapılmış bir adet tıkaç benzeri obje ezgi taşı olarak nitelenirken,1390 Cafer Höyük’te1391
mercandan üretilmiş konik obje için yorum yapılmamaktadır. Çayönü’nde Hücre Planlı Evler
evresinde ele geçen yine mermerden yapılmış tek buluntu içinse M.Özdoğan şüpheli tanımını
kullanmıştır.1392 Amuk Ovası höyüklerinde bir ucu sivri, diğer ucu düz, düğme şeklinde,
taştan yapılmış çok sayıda tıkaç bulunduğunu Duru belirtmektedir.1393 Ayrıca, Batı Anadolu
neolitiği açısından giderek önem taşıyan bir kazı durumuna gelen Ulucak’ta yerleşimde ortaya
çıkarılan kilden yapılmış konik objelerin hiç değilse bir kısmı kulak tıkacı olarak üretilmiş
olabilir.1394
Duru’nun yukarıda anılan Neolitik Dönem yerleşimlerinden bazılarında çıkan taştan
yapılmış bazı objeleri tıkaç olarak görme eğiliminde olmasına karşın, bu dönemi izleyen
1388 Örnek 1979, 48-59. 1389 Duru 1972, 127. 1390 Duru 1972, 127. 1391 Cauvin vd. 1999, 98. 1392 M.Özdoğan ile internet ortamında yazışma. 27-1-2006. 1393 Duru 1972, 127. 1394 Bu objeler için bkz. Çilingiroğlu-Derin-Abay-Sağlamtimur-Kayan 2004, 17.
Kalkolitik Çağ’da yine benzer kemik buluntuların yerleşimlerde ortaya çıkarıldığı, ancak
bunların hepsinin kazıcıları tarafından kemik iğne ya da bız olarak tanımlandığı
görülmektedir. Ayrıca Kalkolitik Çağ mezarlarının hiçbirinde bu türden buluntuya
rastlanılmamış olması da üzerinde durulmaya değer bir olgudur.1395 Bu durumda, eğer ahşap
ya da benzeri bir malzemeden üretilmesi nedeniyle bugüne kalmadıysa, kulak tıkaçlarının
esas olarak Erken Tunç Çağı’ndan itibaren gözlenmesi olgusuyla karşı karşıya kalınmaktadır.
Bu dönem de ilginç bir biçimde ekstramural mezarlıkların artmaya başladığı bir dönem
olduğu ve gelenekte bazı değişimlere rastlandığı için, kulak tıkaçlarının ekstramural
gömülerle bir ilgisinin olabileceği düşüncesi akla gelmektedir. Ancak bu ilişki şimdilik
kaydıyla biraz belirsiz bir ilişkidir.
Anadolu Erken Tunç Çağı yerleşim ve mezarlıklarına coğrafi ayrım yapmadan
bakıldığında Alacahöyük,1396 Demircihöyük,1397 Eski Balıkhane,1398 Gavurtepe,1399
Karataş/Semayük,1400 Karayavşan,1401 Koçumbeli’nde1402 mezarlarda ortaya çıkarılan kulak
tıkaçları dışında, özel koleksiyonda yer alan ve satın alma yoluyla geldiği için yerleri
bilinmemekle birlikte Ovabayındır1403 ve Yortan1404 çevresinde bulunduğu düşünülen kulak
tıkaçları dışında başka yerde bu türden objelere rastlanılmamıştır. Kusura’da yerleşimde
ortaya çıkarılan pişmiş topraktan yapılmış, yaklaşık 4cm uzunluğundaki iki objeden biri Lamb
tarafından çivi olarak nitelenmekle birlikte, kendisi de pişmiş topraktan çivinin pratik
olmadığının üzerinde durmaktadır.1405 Bu objelerin kulak tıkaçlarına çok benzemesinden ve
pişmiş topraktan yapılmış olmalarından dolayı burada anılmaları gereklidir.
Duru tarafından çok az sayıda ortaya çıkarılması nedeniyle bir moda olarak kabul
edilen ve kökeni konusunda yorum yapılamayan bu objeler,1406 olasılıkla Erken Tunç Çağ’dan
itibaren ölü gömme geleneğinde görülen bir dizi değişimin bir parçası olarak ortaya çıkmış
olabilir. Karataş/Semayük’te ortaya çıkarılan taştan tıkaç ile Balıbağ Mezarlığı’nda1407
bulunan ve düğme olarak nitelenen objeler ile Kusura buluntusu dikkate alınırsa, tıkaçların
1395 En azından, TAY-III Kalkolitik Çağ klasöründe adı geçen yerler arasında, kulak tıkaçları ile ilgili olarak mezar, mezarlık ya da yerleşim alanlarında bu türden bir buluntuya rastlanıldığıyla ilgili hiçbir bilgi bulunmamaktadır. 1396 Duru 1972, 128. 1397 Seeher 1993a, 368. 1398 Mitten 1987, 3. 1399 Meriç 1993, 356. 1400 Mellink 1969a, 323; Mellink 1974, 355. 1401 Duru 1972, 126. 1402 Duru 1972, 125. 1403 Duru 1972, 126. 1404 Duru 1972, 126. 1405 Lamb 1937, 253-254; Lamb 1936, 30-31. 1406 Duru 1972, 130. 1407 Süel 1991, 208.
sadece metalden değil başka maddelerden de üretilmiş olabileceği önerilebilir. Bu durumda
kulak tıkaçlarının birçoğunun aslında kaybolan malzemelerden de yapılmış olabileceklerini
söylemek pek yanlış sayılmaz.
Kulak tıkaçlarının in-situ olarak ortaya çıkarılanlarının ETÇ içinde hangi evrede
yaygın olarak kullanıldığına bakılacak olursa, ETÇ III evresinde bir yoğunluğun olduğu
görülmektedir.1408 Eski Balıkhane’de ortaya çıkarılan dışında ETÇ-I olarak tanımlanan tıkaç
bulunmazken, Gavurtepe tıkaçları ETÇ I-II, Demircihöyük ETÇ II ve Karataş/Semayük ise
ETÇ II-III olarak tanımlanmaktadır. Geri kalan kulak tıkaçlarının tamamı ETÇ III olarak
tarihlenmiştir. Aynı evre Anadolu’da kentleşme öncesi merkezlerin ortaya çıktığı dönem
olduğu ve bu dönemden sonra II.binyıl içlerinde yerel beyliklerden devlete evrilecek olan
siyasal değişimin ortaya çıktığı anımsanırsa; ayrıca, aynı dönemlerin ekstramural gömü
uygulamasının baskın biçimde yükselişe geçtiği dönem olduğu da unutulmazsa,
merkezileşme, ekstramural gömü uygulaması ve kulak tıkaçları arasında bir bağlantı
kurulabilir.
Bu öneriye göre, ayrılma evresi denilen ve ölünün öteki dünyaya geçişinin ve öteki
dünyayla bütünleşmesinin gerçekleşeceği sonraki evrelerinin hazırlığının yapıldığı ilk
evrenin, antropolojik olarak gelenek içine girişi ile ekstramural mezarlıklar arasında bir bağ
kurmak olasıdır. Aynı şekilde ekstramural mezarlıklar ile kentleşme ya da merkezileşme
arasında simgesel bağların olabileceğini ileri sürmek de olasıdır. Bu simgesel bağ aslında
antropolojik olarak ölü ve ölümün, canlılar dünyasının yansıtılması veya dönüştürülmesi için
kullanılabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır.1409 Bir başka deyişle, mezarlıklar,
ölülerin yaşadığı kentlerdir. Zaten nekropol/ölüler kenti kavramının ortaya çıkışı da aynı
düşünceden köken almaktadır. Bu durumda, ayrılma ritüelinin gerçekleşeceği an, bireyin
ölümünden hemen sonra başlamakta ve mezara konulmasına, bir başka deyişle öteki dünyaya
geçişinin ve bütünleşmenin gerçekleşeceği yere yerleştirilmesiyle bitmektedir. İşte bu yerin
ekstramural mezarlıklar olmasıyla birlikte, bu dünyanın bir yansıması olan öteki dünyadaki
kente, yerleşime ya da merkeze ulaşma sağlanacaktır. Bu geçişin ve bütünleşmenin
tamamlanabilmesinin en önemli adımı ise ayrılma ritlerinin uygun biçimde yapılmasına bağlı
olduğundan, ayrılma ritlerinin bir parçası olan kulak tıkaçlarının ETÇ’den itibaren
kullanımının artması doğaldır.
Sonuç olarak, ölü gömme ritüeli içinde, ayrılma evresi olarak tanımlanan evrede
kullanıldığı önerilebilecek kulak tıkacı, ruhun bedenden ayrılmasından sonra geri dönmemesi
1408 Duru 1972, 136. 1409 Emiroğlu 2003, 658.
ve geçiş ritülleri sayesinde, öteki dünya ve ata ruhlarıyla bütünleşmenin sağlanması için
kullanılan bir obje olup, ETÇ’dan itibaren Anadolu’da görülen siyasi değişimlerin de etkisiyle
geleneğin içine yerleşmiş ve özellikle ETÇ II ve III evresinden itibaren kullanımı yaygınlık
kazanmıştır.
III- Figürin, İdol veya Amuletler:
Bu gruba giren buluntuların kökeni olasılıkla Üst Paleolitik Çağ’a kadar
uzanmaktadır.1410 En ünlüsü Willendorf Venüsü adıyla tanınan ana tanrıça figürinlerinin,
Neolitik-Kalkolitik ve ETÇ idol ve figürinlerinin kökeninde yer aldığı konusunda birçok
araştırmacı hemfikirdir.
İdol, figürin ve amuletleri incelemeden önce, arkeolojik literatürde ne anlama
geldikleri üzerinde durmakta yarar vardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki figürin sözcüğü ile
anlatılmak istenen çoğunluğu toprak kökenli olan küçük heykelciklerdir. Bir başka deyişle
figürin biçimden ve boyuttan yola çıkarak kullanılan bir sözcüktür. İdol veya amulet ise
biçimden çok anlamla ilgilidir ve antropolojik içerik taşımaktadır. Bu nedenle aslında Neolitik
dönemin pişmiş toprak ana tanrıça figürinleri de sonuç olarak idol, fetiş nesnesi ya da amulet
anlamına gelebilirler. Bir başka deyişle figürin sözcüğü bir anlam değil bir biçim ifade
etmektedir. Ancak, arkeolojide zaman zaman idol ile soyut ya da stilize küçük heykelcikler
kast edilmekte, figürin ise daha gerçekçi ve tam plastik yapılmış heykelcikler için
kullanılmaktadır.
Konuya dönecek olursak, idol sözcüğünün kült nesnesi anlamına geldiğini belirtmek
gereklidir. İdol kutsanan bir nesne olmakla birlikte, ahşap, taş, metal gibi değişik maddelerden
sanatçılar tarafından yapılmış olması ayırt edici yönüdür.1411 Amulet ise, taşıyanı tehlikeli dış
etkilerden ve çeşitli zararlardan koruyacağına, büyülü ya da dinsel gücü bulunduğuna inanılan
doğal ya da yapma nesnedir.1412 Dikkat edilirse idol ve amulet arasındaki fark üzerinde taşıma
ile ilgilidir. Bir başka deyişle Erken Tunç Çağı’nın mermer ya da taş veya toprak kökenli bir
idolü boynundan bir iple bağlanıp kolye gibi üstte taşınırsa, koruyucu bir nitelik kazanmakta
ve yüklendiği anlam değişmektedir. Bu nedenle ortaya çıkarıldığı yerle, bir başka deyişle
bulunduğu bağlamla, üzerine yüklendiği anlam arasında doğrudan ilişki bulunduğu düşünülen
idol ya da figürinler için, Ian Hodder;
1410 Aydıngün 2005a, 13; 2004, 136. 1411 Emiroğlu 2003, 412. 1412 Emiroğlu 2003, 43.
“Bağlam her şeydir. Bir figürin ‘sunak’ üzerine yerleştirilmiş halde bulunursa, o
zaman ilahi olanla bir bağı olduğu söylenebilir. Ama eğer bir figürin, başka figürin
parçalarıyla beraber, çöp alanlarına atılmışsa, açık alanlarda tekmelenmiş ve aşınmışsa,
daha dünyevi bir açıklama aranmalıdır…
…Bazı figürinler atılmadan önce, kırılma, eskime ya da yıpranmaya çok ender olarak
maruz kalacakları şekilde kullanılmış olabilir. Başkaları hor kullanılmış ya da hemen
ıskartaya çıkarılmıştır. Kimileri ritüelleşmiş atma uygulamalarının bir parçası olarak bilerek
kırılmış olabilir vs. Kullanım alanlarındaki çok büyük farklar figürinlerin işlevleri hakkında
çok şey söyleyebilir.”1413 Diyerek, idol ya da figürinlerin bağlamdan ayrı
değerlendirilemeyeceğine vurgu yapmaktadır.
Gerçekten de idol ya da figürinlerin mezarda ortaya çıkması ile yerleşimde ortaya
çıkması arasında anlam açısından bir fark olması gereklidir. Bu türden bir farklılaşmanın
olabileceği baştan kabul edilerek, idol, figürin ya da amuletlerin neden mezarlara konmuş
olabilecekleri üzerine öneriler geliştirilecektir.
Ancak, öncelikle Anadolu’da bu tipten buluntuların hangi dönemden itibaren
görülmeye başlandığı üzerinde durmak yerinde olacaktır. Son dönem kazı ve araştırmaları
sonucu günümüzden 12000 yıl öncesinin Güneydoğu Anadolu’su en eski insan
betimlemelerinin ilk görüldüğü bölge olarak öne çıkmaktadır. Burada kazısı yapılan Göbekli
Tepe, Nevali Çori, Mezra Teleilat, Halan Çemi ve Çayönü gibi çanak çömleksiz neolitik
yerleşimler şimdilik kaydıyla Anadolu’nun en eski insan betimlemelerinin ortaya çıkarıldığı
yerlerdir.1414 Bir diğer nokta da bu betimlemelerin büyük kısmının erkek betimlemesi
olmasıdır. Ancak unutulmamalıdır ki Çatalhöyük’te de erkek figürinlerine rastlanmıştır. Bu
figürinler ana tanrıça figürinlerinin gölgesinde kaldığı için pek önemsenmese de daha sonraki
yıllarda, yukarıda adı geçen Güneydoğu Anadolu çanak çömleksiz Neolitik yerleşimlerinde
ortaya çıkarılanlarla beraber değerlendirildiğinde, Anadolu’da yaratılış olgusunun
keşfedildiği, bir başka deyişle kadın ile erkeğin birleşmesi sonucu doğum olayının
gerçekleştiğinin farkına varıldığı anlaşılmaktadır.1415
Neolitik figürinlerin bir diğer ilgi çekici niteliği de kadınları temsil edenlerinin kilden,
bir başka deyişle topraktan yapılmasına karşın, erkek betimlemelerinin mermerden olmasıdır.
Bu dikkat çekici olgunun nedenleri üzerine üretilen önerilere göre, kadının doğum-bereket-
ölüm üçgenindeki yeri ile toprağın doğum-bereket ve ölümle olan ilişkisi ya da benzerliği bir
1413 Hodder 2005, 8. 1414 Aydıngün 2004, 136. 1415 Aydıngün 2004, 138.
tutulmakta, bir başka deyişle “Kadın’ın hem hayat veren hem de hayatı alan, dolayısıyla
yaratan olarak toprakla özdeşleştirilmesi nedeniyle kadın figürinleri topraktan
yapılmaktadır.1416 Buna karşın güneydoğuda, örneğin Mezra Teleilat’ta ortaya çıkarılan
mermer erkek figürinleri Özdoğan’a göre ustalar tarafından atölyelerde üretilirken, kadın
figürinleri ev içi üretimde yapıldıklarından bu türden bir ayrım olduğu ileri sürülmektedir.1417
Burada hemen kadının ölümle nasıl bir ilişkisi olabileceği akla gelen ilk soru olacağı için bu
öneriyle ilgili olarak, 2005 yılı Çatalhöyük kazılarında ortaya çıkarılan kadın figürininin
Hodder tarafından doğum ve ölümün sembolü olarak tanımlandığını belirtmekte yarar
vardır.1418 Bu figürinin sırt kısmında, boyundan itibaren tüm omurlar, kürek kemikleri,
kaburgalar ve pelvisle birlikte tüm bir iskeletin işlendiği görülmektedir.
Neolitik dönemin kadın figürinleri Kalkolitik Çağ’a gelindiğinde giderek ilk
zamanlardaki gerçekçi betimlemelerinden uzaklaşmış, stilize hale gelmiş ve giderek soyut bir
biçime bürünmüşlerdir. Bu dönem figürinlerinde gövde yassılaşmakta, baş tam plastik
kalırken, gövde üzerindeki ayrıntıların işlenmesinden vazgeçilmekte ya da çok az ayrıntı
işlenmektedir. Gelibolu’da Kilia Köyü yakınlarında rastlanıldığı için bu adla anılan, “Kilia
Tipi İdol ya da Heykelcikler” bunların en iyi örneklerini oluşturmakta ve tam plastikten,
şematik bir şekle geçiş bu grup idol üzerinde net bir şekilde saptanabilmektedir.1419
Erken Tunç Çağına gelindiğinde ise, bu yeni nitelik yaygınlık kazanmış ve Neolitik ve
Kalkolitik Çağ’ın şişman, etli butlu kadınları yerini, günümüzde gözde olan, ideal kadın tipi
“mankenleri” anımsatır biçimde zayıf ve ince olarak üretilmişlerdir.1420 Bunun nedenleri
üzerine ileri sürülen önerilerin ilki, üç boyuttan iki boyuta doğru bir değişim ve gelişim
yaşandığı, soyutlamanın bir gelişimi ifade ettiği ve dönemin güzel kadınlarının ana tanrıçanın
modeli olarak kullanıldığı yolundadır.1421 İkinci öneri elde fazla kanıt olmamakla birlikte bu
çağda iklim değişikliklerinin beslenmeye etki etmesi ve beslenme biçiminde değişiklik
yaşanmasının sanata da etki ettiği yolunda olanıdır.1422 Bununla birlikte bir üçüncü ve akla
daha yakın öneri de geliştirilmiştir. Bu öneriye göre, figürinler tanrı kavramından uzaklaşarak
içerik değiştirmiş, daha insani boyutlara indirgenmiş; kavram değişikliğine karşın, içinde
1416 Aydıngün 2005a, 17. 1417 Özdoğan 2003, 516-517; Aydıngün 2004, 137. 1418 http://128.32.93.110:16080/catal_forum/viewtopic.php?p=34#34 1419 Aydıngün 2005a, 24-25. 1420 Aydıngün 2005b, 32. 1421 Aydıngün 2005b, 31-32. 1422 Aydıngün 2005b, 32.
bulunduğu toplumda bir takım dinsel görevler üstlenmiş, yaratan ile yaşadığı toplum/aile
arasında aracılık yapan, tapınan kadın, ana rahibe gibi bir görev üstlenmişlerdir.1423
Yukarıda, ekstramural mezarlıkların açıklandığı kısımda değinildiği gibi, ata kültü ile
ana tanrıça düşüncesi arasındaki yetki devri ve daha sonraki dönemlerde özellikle
merkezileşme ve ardından gelen kentleşme ve devletleşme sürecinin dayatmasıyla ortaya
çıkacak olan yönetici sınıf, rahip vb. kişilerin üstlendiği rol, inanışta ve gelenekte değişimlerin
olmasını da yanında getirdiğinden bu sürecin yansımasının idollerde görülmesi de şaşırtıcı
olmamalıdır.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’na bakıldığında ölü yanında ortaya çıkarılan bütün
idollerin, Gavurtepe hariç ekstramural mezarlıklardan geldiği aşağıda Tablo-16’da
görülmektedir. Dolayısıyla, mezar ya da yerleşimde ortaya çıkarılan idollerin anlamları
birbirinden farklı olduğuna göre, ekstramural mezarlıklar ile idoller arasında kulak
tıkaçlarında olduğu gibi gelenek açısından bir ilişki bulunmalıdır. Bu ilişkiye göre, ölüm
sonrası ayrılma evresinde koruyucu bir görev üstlenen idoller, aynen amulet tanımında
açıklandığı gibi ölünün üzerinde taşıması için mezara konmakta ve daha sonrasında da öteki
dünyayla bütünleşme evresiyle birlikte yine gündelik anlamına geri dönmektedir. Yine
aşağıdaki tabloda görülebileceği gibi bazı mezarlık alanlarında ortaya çıkarılan idoller
üzerinde bilinçli olarak yapılmış izlenimi veren boyun kısmını kırma uygulaması ise belki
yerel bir uygulama olarak düşünülebilir. Ancak, unutulmaması gereken nokta idollerin
kırıldığı yerin zaten idolün statik açıdan en zayıf kısmı yani boynu olması ve kendiliğinden de
kırılmış olabileceğidir.
Tablo 16
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Mezarlıklarındaki İdoller
Yer Konum Mezar Dönem Mezar Tipi Madde Durum Referans
Akarcaköy Ekstr. ? ? ? ? ? Fıratlı 1970, 120.
Babaköy “ XIV II-III Pithos PT Kırık TAY-IVa
Baklatepe “ G-24, II I-II BTM-Pithos Mermer, taş, metal Sağlam Özkan-Erkanal 1999, 31,190.
Demircihöyük “ 213-295 II Pithos PT, taş Kırık Seeher 1992a, 15.
Eski Balıkhane “ M1 I “ Metal Sağlam Mitten 1987, 3.
Gavurtepe İntr. Çocuk I-II “ Mermer Kırık Meriç 1993, 356.
Harmanören Ekstr. N4 II “ “ Sağlam Özsait 2000a, 373.
Kaklık “ 1-22-24 II-III BTM-Pithos PT, mermer S/K Topbaş vd., 1998, 35,66,73,77
Karaağaç ? ? II ? Mermer Sağlam Alp 1965, 5.
Karataş Ekstr. 8-15-41-144-191 II Pithos Mermer Kırık Mellink 1964, 277; 1967, 253.
Küçükhöyük “ 95 II “ Taş Sağlam Gürkan-Seeher 1991, 54.
Yortan “ ? II “ Mermer S/K Kamil 1982, 110.
1423 Aydıngün 2005b, 35.
IV-Mezar Üzerindeki İşaretler:
Bu grup sadece pişmiş toprak mezarlar, bir başka deyişle pithos gömüler üzerindeki
işaretleri kapsamaktadır. Bu dünyadan ayrılış için kullanılan pithosların ve elbette diğer
mezarların tamamı, ayrılma ve geçiş evrelerinin gerçekleştiği yerler olduğundan; pithoslar
öncelikle ayrılma ve daha sonra geçiş evrelerine ait materyaller olarak değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla, pithos üzerindeki işaretler de bu açıdan değerlendirilmelidir.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı mezarlıklarında ortaya çıkarılan az sayıda pithos
üzerinde görülen, hayvan, bitki, swastika bezemeleri ile geometrik, parmak baskı ve ip ya da
halat biçimli motifler bu grubu oluşturur. Bunlar, kabartma, kazıma ya da baskı yöntemleriyle
pithosların üzerine işlenmiş olup, aynılarına zaman zaman yerleşimlerde ortaya çıkarılan
depolama kaplarında da rastlanılması ölü gömme için özel pithoslar üretilmemiş olabileceği
şeklinde de yorumlanabilir. Ancak, yine de aşağıda inceleneceği gibi bu bezemelerin
bazılarının güç, bereket, refah, mutluluk, yaşam vb. gibi olumlu duygu ve istekleri
simgelemesi, bu bezemelerin geride kalanların ölüleri için arzu ve dileklerini belirttikleri
şeklinde de yorumlanabilir. Bezemeli pithoslara rastlanılan yerler aşağıdaki tabloda daha net
görülebilir.
Tablo 17
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Mezarlıklarındaki Bezemeli Pithoslar
Yer Mezar ℵ �� � � PB İp Referans
Harmanören B7-K1-N4 + + + + Özsait 1995, 156-157; 1998, 611; 2000a, 372
Kaklık M1-M5 + Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33,37
Karataş 10-15-57-305 + (Pagoda) + + + + Mellink 1964, 275; 1970a, 245
Kıyıkışlacık 12 + Pecorella 1984, tav.50/25
Küçükhöyük 71-96 + Gürkan-Seeher 1991, 50,54
Yortan 15-16-26-32-36-47-52-57-58 + + + Kamil 1982, fig.12-13-14-15-16-17-19-21
ℵ:Swastika
��:Hayvan
�:Bitki
�:Geometrik
PB:Parmak Baskı
Bezemeler içinde özellikle swastika, geyik, keçi, köpek, kartal ve ağaç motifleri dikkat
çekmektedir. Bu türden motiflerin bulunduğu Harmanören/Göndürle ve Karataş/Semayük
pithosları üzerinde rastlanılan bu motiflerin anlamları ise yukarıda da belirtildiği gibi daha
çok, bereket, güç, gönenç ve yaşam gibi anlamlara gelmektedir. Örneğin swastika motifi,
birçok kültürde, kutsal ateş, üretici güç, güneşin günlük dönüşü, gönenç, bereket, yıldırım,
fırtına, varlığın dört düzeyi ve mevsimlerin hareketi gibi değişik anlamlara
gelebilmektedir.1424 Çin kültüründe ölümsüzlüğü simgelemekte ve kollarının sağa dönük
olması Buda’ya gönderme yapmaktadır.1425 Sanskritçe refah ya da talih anlamına gelen
swastika sözcüğü şans getirdiğine inanılması, ölümsüzlük ve koruyuculuk nitelikleri
nedeniyle eski kültürlerce değişik nesnelerin üzerine bezeme olarak işlenmiştir. Keçi ve geyik
motiflerinin her ikisi de değişik kültürlerde cinsel iktidar ve bereket sembolü olarak
kullanılmıştır.1426 Köpek bezemesine çokça rastlanılmamakla birlikte koruyucu simge olarak
yapıldığı ve örneğin Çin’de ölülerin koruyucusu olduğuna inanıldığı bilinmektedir.1427 Güç ve
iktidarı simgelediğine inanılan kartal ile uzun ömür ya da ölümsüzlük anlamına gelen hayat
ağacı motifleri de yine değişik kültürlerde bulunmakta ve kullanılmaktadır. Bu bezemelerin
benzerlerini taşıyan pithosların Karataş/Semayük’te yerleşimde de ortaya çıkarılması, en
azından bu yerleşim için ölü gömme amaçlı özel pithosların üretilmemiş olabileceği şeklinde
yorumlanmıştır.1428
Sonuç olarak ayrılma ve geçiş evrelerinde kullanılmış olabileceği düşünülecek
pithoslar üzerindeki bezemeler, ister günlük kullanım için üretilen kaplar üstünde olsun isterse
de ölü gömme için üretilen kapların üstünde, aslında aynı anlamları taşımaktadır. Bu anlamlar
da bereket, gönenç, koruyuculuk, güç, cinsel iktidar ya da ölümsüzlük olup, ölen kişi için
geride kalanların dilek ve isteklerini yansıtmaktadır.
1424 Morris, 1999, 199. 1425 Eberhard 2000, 121. 1426 Morris 1999, 50-51. 1427 Eberhard 2000, 183. 1428 Mellink 1965a, 249.
b-Geçiş Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular:
Daha önce belirtildiği gibi, ayrılma evresini izleyen geçiş evresi, ölünün mezara
konmasıyla başlamakta ve oradan ruhun öteki dünyaya ulaşması ile son bulmaktadır. Bu geçiş
ya da eşiksellik evresi, ölen kişiyle beraber mezara konulan ve bugün mezar armağanı olarak
adlandırılan buluntuların bir kısmının işlevselleştiği yeri ve anı oluşturmaktadır. Bu evrede
işlevsel duruma geldiği düşünülebilecek nesneleri açıklayacak en iyi örnekler, Eski Mısır ve
Hitit kaynaklarından verilebilir. Örneğin ölünün ardından mezara konulan kaplar, Mısır’da
ölünün susuzluğunu gidermek içindir. Hitit kaynaklarında ise, ölünün ardından üç kez içki
içilmesi ve üç kez de ölünün ruhu için içki verilmesi,1429 yine bu türden günlük kullanım
kaplarının ya da prestij nesnesi olabilecek metal kapların mezarlara neden konulmuş
olabileceklerini açıklar niteliktedir. Ayrıca, ölünün ardından yapılan ölü yemeği ritüeli ve
mezara kaplar içinde yiyecek bırakılması aynı amaçladır. Bu amaç da ölünün geçiş ya da
eşiksellik evresini kazasız biçimde tamamlamasıdır. Çünkü, geçiş ya da eşiksellik evresi,
bireyin ne eski ne de yeni statüsüyle ilişkisi olmadığı ve bir dizi tabu ve sınırlandırmaya tabi
tutulduğu bir ara evredir ve genellikle birey ya da grubun toplumsal dışlanma haliyle
karakterize olup, bu evrede cemaatin normal kuralları askıya alınabilmekte, ya da rit, yeniden
doğuşa yol açacak simgesel bir ölümü canlandırabilmekte, ayrıca kişinin normal yaşamdan
kopartıldığı bir yalıtılma sürecini de kapsamaktadır.1430 Ara evre olması nedeniyle kimlik
bildiren ağırşak, oyuncak, alet, silah vb. kişisel eşyaların konulması da gereklidir. Aynı
şekilde, ölünün sarıldığı hasır vb. organik örtü ya da yerel bir adet olarak Baklatepe örneğinde
olduğu gibi mezara buğday saçılması hep geçiş evresi ile ilişkilendirilebilir. Ayrıca, pişmiş
toprak minyatür kapların biberon olarak nitelendirilenlerinin yine bu evre ile ilgili olabileceği
ileri sürülebilir.
Ancak, daha önce de belirtildiği gibi elde yazılı kaynaklar olmadığı sürece, hangi
eşyanın aslında tam olarak neden bırakıldığını bilmek olasılığı yoktur. Bu nedenle, sadece akıl
yürütülerek yapılabilecek çıkarsamalar sonucu yukarıda belirtilen sonuçlara ulaşılmıştır.
Bununla birlikte, Tablo 13’de görülebileceği gibi, ağırşak, silah vb. mezar buluntularının
bütünleşme evresinde de işlevleri olduğu ileri sürülebilir. Ayrıca, minyatür kaplar bir kısmı ile
askoslar, mühürler ve alınlık gibi buluntuların ritüelin hangi evresi için kullanılmış
olabileceklerini saptamak tam anlamıyla olası değildir.
1429 Gurney 2001, 140. 1430 Özbudun 2003b, 326.
c-Bütünleşme Evresinde Kullanılmış Olabilecek Buluntular:
Ölünün öteki dünyaya ulaşması ile ritüel tamamlanmakta gibi görünse de aslında
bütünleşme evresi, geride kalanlar için, kendileri ölene kadar sürmektedir. Bunun nedeni, ölen
ata ruhlarının anımsanması ve bu anımsanmanın ortak bir bellek yaratarak topluluğun
kimliğinin onaylanmasını sağlaması nedeniyledir.1431
Bütünleşme evresinde öteki dünyaya ulaştığına inanılan ruhun, belirsizlikler içeren
geçiş evresini tamamlamasıyla yanına konulan nesnelerin işlevleri yeniden biçimlenmektedir.
Buna göre, öteki dünyanın aynen bu dünyanın bir benzeri olarak düşlendiği varsayımından
hareketle, ölen kişinin kişisel eşyaları yine eski işlevlerine dönmekte ve o kişinin kimliğini
belirtmektedir. Bu nedenle, oyuncaklar, silahlar, aletler, idoller, asa başları ve belki mühürler
bu dünyadaki işlevlerini tekrar kazanmaktadırlar.
Bu nedenle, Karataş/Semayük gibi yerlerde ortaya çıkarılan bazı kapların bilinçli
olarak kırılarak mezara konulduğu izlenimi vermesi ya da Babaköy, Demircihöyük,
Gavurtepe gibi yerlerde idollerin başlarının kırılarak mezarlara konulduğunun düşünülmesi;
bu türden kırma eylemlerinin, eşyaların ölen kişiyle beraber öldürülerek, öte dünyada
canlanmalarının sağlanması için yapılmış yerel uygulamalar olduğu düşüncesini akla
getirmektedir. Bir başka deyişle kırma eylemi Mellink’in de ifade ettiği gibi, mezar
armağanının günlük kullanımda taşıdığı anlamın dışına çıkmasını sağlamaktadır.1432 Bu
sayede yeni bir anlam kazanan eşya, ayrılma ya da geçiş evresinde yeni bir anlam kazanmakta
ve bu eşyaların bir kısmı bütünleşme evresiyle birlikte eski anlamlarına yeniden
kavuşmaktadır.
Ancak, daha önce de belirtildiği gibi, antropolojik kavramlardan yola çıkarak yapılan
bu yorum, hangi mezar buluntusunun neden konulduğu üzerine elde yazılı belgeler olmadığı
sürece tam olarak gerçeği yansıtmaktan uzaktır.
Sonuç kısmına geçmeden önce yapılacak en önemli saptama, mezar buluntularının
irdelendiği bu kısımda belirtilen nitelikleri bir arada görebilmektir. Bu nedenle aşağıdaki tablo
hazırlanmıştır.
1431 Assmann 2001, 66. 1432 Mellink 1967, 254.
Tablo 18
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Mezar Buluntularının Seküler ve Dinsel Anlamları
Buluntu Yaş Cinsiyet Statü Yerellik Multivalent Ayrılma Geçiş Bütünleşme
GKK + +
PTMK + +(?)
Oyuncak + + + +
Askos + +(?)
Ağırşak + + + +
Alet + + +
Silah + + + +
Takı + + + +
Alınlık + +(?)
Metal Kap + +
Asa Başı + +
Kulak Tıkacı + +
İğne + +
İdol/Figürin + +
Organik + + +(?) +(?)
Mühür + +(?)
Mezar İşaretleri + + +
BÖLÜM VI
SONUÇ
Bu çalışmanın giriş ve ilk bölümünde, öncelikle gelenek ve âdet kavramları ile ölüm,
din, tanrı ve ruh üzerinde durulmuş ve sonrasında Batı Anadolu gibi geniş bir coğrafyada,
Erken Tunç Çağı gibi yaklaşık 1500 yıllık bir dönemde ölü gömme uygulamaları
incelenmiştir. Bu inceleme sırasında Erken Tunç Çağı’nın farklı evrelerinde tarihsel gelişim
ve dönüşüm içerisinde değişmeden uygulanan benzerlikler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Aynı şekilde coğrafi yayılım içinde yine değişmeden uygulanan benzerlikler saptanmıştır. Bu
saptamalar sonucu, Batı Anadolu Erken Tunç Çağı’nda yapılan ölü gömme uygulamaları
içinde zamansal ve bölgesel benzerlikler gelenek olarak tanımlanmıştır. Bölgesel farklılıklar
ise yerel uygulamalar olarak tanımlanmış ve bir miktar rütbe indirimiyle âdet olarak
nitelenmişlerdir.
Bu ilkeler doğrultusunda, zamansal ve bölgesel olarak değişmeden kalan niteliklere
göre Batı Anadolu’da; yerleşim dışı inhumasyon gömü uygulaması yapılmakta, ölüler
mezarlara hocker durumunda, başları doğu ve olasılıkla mevsimsel farklılıklarla doğunun ara
yönlerinde konulmakta ya da pithos gömülerde olduğu gibi pithos ağızları doğu ve doğunun
ara yönlerine bakmakta, ayrıca çoklu gömü uygulamalarından anlaşıldığı gibi aile
mezarlarının olabileceği önerilmektedir. Bunun yanı sıra Kalkolitik dönemden başlayan
yerleşim dışı gömü uygulamasının bu dönemde artış göstermesiyle birlikte, çocuk, bebek ve
bazı yetişkinlerin intramural olarak gömülmesi uygulamasının devam ettiği de
gözlenmektedir.
Zamansal olarak mezar ya da mezarlıkların tam tarihlemesi birçok yerde yapılamamış
olduğu ETÇ I-II ya da II-III gibi muğlak ifadeler kullanıldığı için Erken Tunç Çağı evreleri ve
tarihleme konusunda sorunlar bulunmaktadır. Bununla birlikte tarihlemedeki bu yaklaşık
tutum benimsendiğinde, bir ortak nitelik daha ön plana çıkmaktadır. Bu nitelik ETÇ II
evresinden itibaren pişmiş toprak gömülerde, özellikle de pithos gömülerde sayıca görülen
artıştır. (H/Ç-9) Bu sayısal artışın, ETÇ II’ye tarihlenebilecek yerlerin kazısının daha çok
olmasından kaynaklanabileceği gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak, yine de
gözle görülür biçimde ortaya çıkan bu artış, gelenekte bir dönüşümün tamamlandığını ve dini
ya da ritüelistik anlamda toplumu örgütleyici, düzenleyici kişi ya da kişilerin ortaya çıkmaya
başladığı anlamına gelebilir. Bu kanıya varılmasının en önemli nedeni, aynı döneme
tarihlenen yerleşim kazılarında daha az sayıda depolama kabı veya pithos ortaya çıkarılması
ve pithosların sanki sadece ölü gömme için üretiliyor olmasıdır. Elbette burada kazı eksikliği
ya da yukarıda belirtildiği gibi ETÇ II evresine tarihlenen mezarlık alanlarındaki kazıların
fazlalığı etkili olabilir. Yine de mezarlıklara ait çizelge (H/Ç-9) incelendiği takdirde bu nitelik
dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, dini anlamda örgütleyici kişi ya da kişilerin gücünün artması
ile bu nitelik arasında bir ilişki olasılığı dikkate alınmalı ve ETÇ III ve sonrasında ortaya
çıkacak yönetsel ve örgütleyici gücün belki buradan doğarak Anadolu’nun II.binyıl
kültürlerini biçimlendirdiği düşünülmelidir.
Bunun yanı sıra zamansal ya da bölgesel farklılıklara gelindiğindeyse en dikkat çekici
niteliği taş sandık mezarlar oluşturmaktadır. Yukarıda bu mezar tipi açıklanırken belirtildiği
gibi, Batı Anadolu taş sandık mezarları kültürel etkileşim yoluyla özellikle Kıyıkışlacık,
Baklatepe vb. Ege Denizi kıyısı ya da kıyıya yakın bölgelerde Ege Adaları’ndan doğrudan
etkilenmeyle ortaya çıkmış olabilecekken, iç bölgelerde bu etki giderek gelenekten çok bir
yerel adet halinde kendine uygulama alanı bulmuş ve Küçükhöyük, Kusura, Kaklık,
Ahlatlıtepecik gibi yerlerde yaygın olmasa da diğer mezar tipleriyle beraber uygulanmıştır.
Ancak bu uygulama daha önce de belirtildiği gibi Neolitik ve Kalkolitik Çağlar’dan beri
Anadolu’da görülen bir uygulamanın devamı niteliğinde olmuş ve diğer bölgelerden bağımsız
bir gelişim sergilemiştir. Bu nedenle taş sandık mezarları farklı bir inanç sistemine ve buna
koşut olarak farklı bir etnik kökene bağlamak şu an elde bulunan kanıtlar ışığında olası
gözükmemektedir. Dolayısıyla Özgüç ve Akyurt’un taş sandık mezarlar için yaptıkları
bağımsız gelişim önerisi şimdilik kaydıyla geçerliliğini koruyor gibi gözükmektedir. Ancak,
Batı Anadolu’da sayıca artan Prehistorik kazılar ileride yeni önerilerin ortaya atılmasını ya da
bağımsız gelişim önerisinin doğruluğunun daha da sağlam kanıtlarla geçerliliğini korumasını
sağlayabilir.
Zamansal ve coğrafi açıdan anlamlı bir farklılık da ölünün yatırılış yönü ile cinsiyet
arasındaki ilişkidir. Bu farklılık, yerel bir uygulama olarak Ilıpınar mezarlarında gömü
yönünün güney olması ya da Baklatepe’de ölünün yatırılış yönü ile cinsiyet arasında bir
ilişkinin varlığıyla kendini göstermekte ve yerel uygulamalar olarak gözükmektedir.
Mallory’nin Hint-Avrupalıların kökeni üzerine yaptığı çalışmada da belirttiği gibi Hint-
Avrupalıların ideolojilerinin açık bir ifadesi olduğu ileri sürülen ölü gömme geleneğinde
erkeklerin kendi sağlarına kadınların ise kendi sollarına gömülüyor oluşu, Kuzeybatı
Anadolu’daki yönlendirmelere uymaktadır.1433 Ancak, bu konu üzerine çalışan Häusler,
1433 Mallory 2002, 282. Häusler 2000, 344.
Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürleriyle olabilecek ilişkilere değinmemekte, aksine
ölü gömme-cinsiyet ilişkisinin Yunanistan’a kadar pek inmediğini belirtmektedir.1434
Yine de ortada, tamamı ETÇ I-II dönemine ait ve tamamı Kuzeybatı Anadolu’da kabul
edilebilecek, Hisarlık/Troia, Ilıpınar ve Küçükhöyük mezarlarında rastlanılan ve Hint-Avrupa
ölü gömme geleneği olarak tanımlanabilecek gelenek ile çelişmeyen yönlendirme ve cinsiyet
arasında bir ilişki olduğu gerçeği bulunmaktadır. Bununla birlikte, başta da belirtildiği gibi
sadece yönlendirme konusunda olan bu uyumluluk keramik ve diğer buluntular açısından da
doğrulanırsa bir anlam kazanacağından etnik bağlantı konusunda yapılabilecek yeni bir öneri
için şimdilik kaydıyla yeni kazı sonuçlarını beklemek gereklidir. Ayrıca cinsiyete bağlı bu
nitelik çok farklı coğrafyalarda da görülebildiğinden ve yönlendirme-cinsiyet ilişkisini taşıyan
kültür Balkanların güneyine Mokrin ve Periam-Pecica (Maroş) hariç pek ulaşmadığından bu
konuya en azından Anadolu açısından şüpheyle yaklaşmak gereklidir.1435 Bu nedenle de
yatırılış ile cinsiyet arasındaki ilişki yerel bir uygulama olarak kabul edilebilir.
Mezar ya da mezarlık alanlarının incelenmesi sonucu varılan bir yargı da sosyal statü
ile mezarlar arasında bir ilişkinin kurulamayacağıdır. Bir başka deyişle sosyal statüyü
mezarlardan okumak olasılığı şimdilik kaydıyla yoktur ve statü bildiren nesneler, öteki dünya
için yeni bir statü kazanılması dilek ve isteğinin bir belirtisi olabilir.
Erken Tunç Çağı’nda Batı Anadolu’da ölü gömme uygulamalarının nasıl olduğu
konusunda yukarıda yapılan çıkarsamalar dışında bir de arkeolojik olarak saptanamayan ve
belki de asla saptanamayacak uygulamaların olduğu da unutulmamalıdır. Bunları da kısaca
sıralamakta yarar vardır. Bunlardan ilki etnologların saptayabildiği ölüm öncesi ön belirtilerle
ilgili inanışlardır. Örneğin baykuş ötmesi vb. gibi kötüye işaret eden olaylara inanılıp
inanılmadığı yazılı belge olmadığı sürece bilinemez. Aynı şekilde, ölü ardından yapılan
ritüelin sözel kısmı olan dua, ağıt vb. uygulamaları bilememekle birlikte, en azından Orta
Anadolu için Alacahöyük sistrumları ritmik bazı seslerin çıkarılmış olabileceğini akla getirir.
Ölüyü gömmeden önce yıkama, gözlerini kapama vb. işlemler asla kesin olarak saptanamaz.
Ölüm sonrası ritüeller içinde olan ölü yemeği dolaylı kanıtlarla saptanabilirken, belirli
sürelerle ölünün anılması (İslam dininde olan kırk, elli iki gibi günler) yine bilinemeyenler
arasında olmakla birlikte, II.binyıl Anadolu’sunun en önemli uygarlığı olan Hititler’de ölünün
ardından yapılan ve 14 gün süren ritüel, bu türden bir uygulamanın olabileceğini akla
getirmektedir.1436 Aynı şekilde yazılı belge olmadığı sürece bilinemeyecek bir diğer nokta da
1434 Häusler 1996, 76-77; Häusler 1999, 161-165; Häusler 2000, 342-343. 1435 Häusler 2000, 343-344. 1436 Gurney 1990, 140; Bryce 2003, 194.
ölünün ardından mirası ile ilgili ne tür uygulamaların olduğu, bazı kişisel eşyalarının dağıtılıp
dağıtılmadığı, eğer varsa mallarının nasıl pay edildiğidir. Yukarıda sayılan bu ve buna benzer
konular olasılıkla her zaman karanlıkta kalacak ve saptanamayacak, belki sadece tahmin
edilebilecektir.
Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme uygulamaları içinde zamansal ve coğrafi
açıdan benzer ya da farklı görünen ögeleri yukarıda kısaca tekrarladıktan sonra, geriye bir tek
elde kalan verilerle ölü gömme geleneğinin bir modelini inşa etmek kaldığından şimdi bu
modeli inşa etmeye geçilebilir.
Elbette bir kurgudan ibaret olacak bu model, antropolojik kavramlardan yola çıkarak
ayrılma, geçiş ve bütünleşme evreleri bağlamında yapılacaktır. Bu model, Batı Anadolu’da
Erken Tunç Çağı’nda ölen bir kişinin nasıl gömülebileceği konusunda yapılacak bir öyküleme
ile ölen kişinin ağzından anlatılmaya çalışılacaktır.
“İşte öldüm, sonunda oldu. Uzun süredir atalarımın yanına ulaşacak yaşa geldiğimin
farkındaydım. Ardımda kalanlar, biraz da kendi ölümleri akıllarına geldiği için, beni öteki
dünyaya taşıyacak hazırlıklara başladılar. Evimde, kendi döşeğimde ölmüş olmam belki bir
savaşçı için acı verici ama ne çare ki böyle oldu. Bedenimi güzel kokulu otlarla, son kadife
çiçekleri, son baldıranlarla beraber bir kefene saracaklar şimdi. Yanıma hiçbir şey almadan da
gidebilirim, ama orada beni tanımaları için bazı eşyalarımın yanımda olması gerek.
Silahlarım, mızrağım, oklarım, baltam, kolyem, bileziğim…Bunlar olmadan olmaz mı?
Olmaz elbette. Atalarımın ruhları ile buluşmaya gidiyorum, hem savaşçı kişiliğimi gösterecek,
hem de beni anımsamalarını sağlayacak bir şeyler olmalı yanımda.
Babam öldüğünde ne yapmıştık? Onu nasıl anımsıyorsam, beni de geride kalanlar öyle
anımsayacaklar ve öte dünyaya onlar geldiğinde de hem ben onları tanıyacağım, hem onlar
beni. Anlaşılan öte taraf çok kalabalık. Babamı nasıl tanıyacağım? O öldüğünde yanına neler
bırakmıştık? Ya annem, onu daha iyi anımsıyorum. Ne de olsa kısa bir süre önce öldü.
Yanında günlerce dokuma ördüğü aletlerini, kolyelerini, küpelerini ve şimdi çoktan yok
olmuş o uzun ve güzel saçlarını tutturduğu tokasıyla gömmüştük onu. Babam ben çok
gençken öldü. Anımsadığım, sadece abanozdan yapılmış sapı çentikli, bronz baltası ve tekini
bana armağan ettiği gümüş küpesi. İşte diğer teki de kulağımda.
Evet yolculuk başlıyor. Küçük yerleşimimizin her şeyi bilen, bizi bilge kişiliğiyle
kötülüklerden, hastalıklardan ve öte tarafa ulaşamamış ruhlardan koruyan büyücümüz ayine
başladı. Sağken ondan hep şunu duyardım:
-Öte tarafa gidecek olana yol göstermek, yardım etmek gerek, gideceği yerde çok
mutlu olacak ama yolculuk çok çetin geçecek, yolu kaybetme olasılığı var. Bir kaybedersen,
bir daha ne o tarafa ulaşırsın ne buraya dönebilirsin, sonsuza kadar oradan oraya dolaşır durur,
gerçekten ölemediğinden acı çekersin. Orası, yani, ne burası olan ne de öte dünya olan yer,
ölümün öldüğü yerdir. Orada gerçek ölüm yoktur, gerçek yaşam da. Onun için dikkat etmek
gerek…
Umarım böyle bir şey başıma gelmez. Evet büyücünün söylediği kapıya geldik. Bu
kapıları yapmak çok zamanımızı alıyordu. Kimi taştan istiyordu, kimi topraktan. Yaşarken,
boş zamanlarımızda yakındaki dere yatağına gider kil toplardık bu küpleri yapmak için. İçine
bazen buğdayımızı, zeytinyağımızı koyduğumuz da olurdu. Ama büyücünün dediği gibi,
bunlar zamanı geldiğinde hepimizin gideceği öteki dünyanın kapıları. Nasıl doğarken oradan
buraya geldiysek, ölürken de aynı şekilde gideceğiz. Bizi doğuran kadınların karnına benzer
bu küpler içine kıvrılıp uyuyacak ve öte dünyada atalarla buluştuğumuzda gözlerimizi
açacağız. Güneşin doğduğu yöne bakacak kapı, güneş yol gösterecek gideceğim yere. Ne de
olsa o bu yolculuğu hergün yapıyor. Sabah burayı aydınlatıyor, gece atalarımın yaşadığı yeri.
Ama dikkatli olmak gerek, uyandığımda bambaşka ve korkunç şeylerle de karşılaşabilirim.
Umarım ardımdan bana yol gösterecek töreni yapacak olanlar bir yanlış yapmaz.
Çok susadım ve acıktım, hani uyuyacaktım ve bir şey anımsamayacaktım? Oysa
uyanığım, hem acıkmış hem de susamışım. Bunun olabileceğini söylemişlerdi yaşlı bilge
kişiler. Uyanırsan, yanında bulacağın kaplardaki suyu içip, yemeği yemek gerektiğini. Babam
yolculuğa çıkarken de aynısı olmuştu. Küçük bir çocuktum ve sormuştum neden bu
yiyecekler bırakılıyor diye. Yolda acıkırsa yer demişlerdi. O zaman da aklım yatmamıştı
buna. Madem uyuyacağız ve uyandığımızda atalarla buluşacağız o zaman yemeğe ne gerek
var diye sormuştum. Sen küçüksün anlamazsın geleneğimiz böyle demişlerdi. Oysa komşu
köyde bizimkinden farklı bir uygulama olduğunu duymuştum. Küplerin üzerine resim
çiziyorlarmış, geyik, keçi, yılan gibi hayvanları resmediyorlarmış öleni korusun diye.
Sorduğumda onların bazı âdetleri bizden farklı, ama sonuçta biz atalarımızdan,
dedelerimizden böyle gördük, en iyisi onların dediğine uymak, bak hiçbiri geri gelmedi,
birçok giden mutlu ki gittiği yerden, çok seneler geçti dönen yok seferinden demişlerdi.
Dönen yok seferinden! Bunu bir yerden anımsayacağım ama bilmiyorum nereden?
Bir şeyi anlamıyorum, neden şu alınlıkları, tıkaçları orama burama yerleştirdiler.
Anama, babama da yapmışlar mıydı? Güya geri gelmeyeyim, yolumu kaybetmeyeyim
diyeymiş. Neden beni istemiyorlar ki? Yoksa artık bıktılar mı? Yük mü oluyorum onlara? Ne
de olsa kocamıştım artık. Ne ava çıkabiliyordum, ne tarlada çalışabiliyor, ne de insanlarımı
koruyabiliyordum barbarlardan, ötekilerden, bizim gibi olmayanlardan. Her neyse zamanı
geldiğinde gitmeyi bilmeli insan. Öte tarafta beni beklediklerinden eminim. Annemi de
Babamı da özledim. Diğer ölülerimi de.
Sol, avucumdaki bu küçük, soğuk nesne de ne? Yoksa bir zamanlar boynuma astığım,
beni kötülüklerden ve hastalıklardan koruyan ve ata ruhlarının gönenç içinde yaşadığı o
dünyadan bana gönderilen tılsım mı? Dönüp bakabilsem anlayacağım, ama bu kıvrık
pozisyonda, üstelik sol kolum üzerine yatırıldığım için bakamayacağım. Ancak
duyumsadığım kadarıyla kırılmış, iki parça olmuş. Yani artık kendini bile koruyacak hali
kalmamış, beni nasıl koruyacak?
Büyücü az konuşurdu ama söyledikleri hep önemli olurdu. İnsanın ufkunu açardı.
Yaşarken dünyanın nimetlerini ondan öğrenmiştim. Hatta beni yetiştirmek istemişti büyücü
olarak. Ama ben sıkılıp kaçmıştım. Babamla ava çıkmak daha eğlenceli gelmişti. Oysa onun
bildiklerini öğrenecek ve benden sonra seçeceğim kişiye aktaracak akıl, bilgelik ve yeteneğin
ben de olduğunu söylemişti. Hem onunla kalır doğayı öğrenirsem, öte dünyaya arada
yolculuğa çıkarsam onun bazı günler dağdaki mağarada yaptığı gibi, ata ruhlarının yanına
gitme zamanı geldiğinde bir kapıya gereksinim duymayacaktım. Yaşadığım evden ayrılmama
gerek kalmayacak, hem orayı hem de burayı bilen olarak evimin altına koyacaklardı beni.
Böylece eşlerim ve çocuklarımdan ayrılmayacaktım. Neyse tercihlerimizin sonuçlarını
yaşamaz mıyız hep?
Galiba yolun sonuna geldim. Uzakta bir ışık var, yaklaşıyor. Ya da ben mi o ışığa
yaklaşıyorum, anlayabilmiş değilim. Evet, aynen söyledikleri gibi, geldiğim yere çok
benziyor. Ya da daha önce yaşadığım yere mi demeliydim? Ulaştığım yer ile ayrıldığım yer
birbirine benziyorsa ben neredeyim? Hiç mi ayrılmadım oradan. Hem şimdi orası neresi? Ya
da burası neresi? Burası orası mı yoksa, orası burası mı? Ben kim olduğumun halen
farkındayım. İşte değişmedim, aynıyım, aynı giysiler, aynı takılar, aynı silahlar, aynı tılsım…
İlginç! tılsım yolda kırıktı burada sağlam. İşte tek farklı şey bu. Tılsımın kırık olduğundan
eminim. Oysa burada tekrar sağlam. Bunun anlamını bilmiyorum. Keşke büyücüyü dinleyip,
öğretmek istediklerini bana aktarmasına izin verseydim. Sağlam olduğuna göre beni
koruyabilir. Boynuma asayım şunu.
Peki kimse yok mu buralarda? Uzakta bir yerlerden sesler geliyor. Sese doğru
ilerleyeyim. Ne olacaksa olsun artık. Korkmaya başladım. Evet demek ki savaşçılarda
korkarmış, geç de olsa bunu anladım. Orada gerçekten birileri var. Evet tanıyorum onları, biri
annem hiç değişmemiş, öldüğü günkü gibi. Babam anımsadığım gibi, ama o beni çok
değişmiş bulacak. Ne de olsa o buraya geldiğinde ben daha çocuktum. Diğerleri kim,
dedelerim? Dayım? Amcam? Evet onlar ve küçük köyümüzün benden önce yaşayanları.
Hepsi burada. Ama eşlerim ve çocuklarım yok. Arkadaşlarım da. Onları da belki birgün
göreceğim. Onlar da gelecek, benim yaptığım yolculuğu yapacak ve buraya ulaşacaklar. Kim
bilir ne zaman?”
Kısaltmalar ve Kaynakça
AfO Archiv für Orientforschung
AJA American Journal of Archaeology
Akay 2003 M.Akay, Baklatepe ETÇI Dönemi Mezarlığı, EÜ Edebiyat Fakültesi
Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi ABD, Yayınlanmamış Lisans
Tezi, İzmir
Akdeniz 1994 E.Akdeniz, Kuzeybatı Anadolu ETÇ Keramiği, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İzmir.
2001 “Pisidya Türünde Bir Depas Amphykipellon”, Olba-IV, Mersin, 19-25.
Akok 1967 M.Akok, “Afyon-Çavdarlı Hüyük Kazısı”, TAD-14/1-2(1965)-1967,
Ankara.
Akurgal 1945 E.Akurgal, “İzmir Dolaylarındaki Eski Eserler Hakkında Birkaç Not”,
Arkeoloji Araştırmaları, edt.E.Akurgal-T.Özgüç-N.Özgüç TTK,
Ankara, 1-40.
1958 “Yortankultur-Siedlung in Ovabayındır bei Balıkesir”, Anatolia-III,
Ankara, 157-164.
Akyurt 1998 M.Akyurt, MÖ.II.binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, TTK yay.,
No:VI-49, Ankara.
Aktüre 1994 S.Aktüre, Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri, Tarih Vakfı-Yurt Y.
İstanbul.
2003 Anadolu’da Demir Çağı Kentleri, Tarih Vakfı-Yurt Yay., İstanbul
Alexiou 1991 S.Alexiou, Minos Uygarlığı, Çev.E.T.Tulunay, Arkeoloji ve Sanat
Yay., İstanbul.
Algaze-Mısır 1995 G.Algaze-A.Mısır, “Titriş Höyük: An Early Bronz Age Urban Center
in Southeastern Anatolia, 1993”, XVI. KST-1, Ankara, 107-120.
1996 “Titriş Höyük, A Small EBA Urban Center in Southeastern Anatolia:
The 1994 Season”, XVII. KST-1, Ankara, 129-150.
Alkım 1964 U.B.Alkım, “Islahiye Bölgesinde TTK Adına 1955-1962 Yılları
Arasında Yapılan Tarihi ve Arkeolojik Araştırmalar”, Atatürk
Konferansları-I, TTK yay., Ankara, 163-178.
1970 Archaelogia Mundi-Anatolia-I (From the beginnings to the end of the
2nd millenium B.C.), Transleted J.Hogarth, Nagel Publ., Geneva-
Switzerland.
Alkım H. 1997 H.Alkım, “Gedikli Höyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM
Yay., İstanbul, 663.
Alkım-Alkım-Bilgi
1988
U.B.Alkım-H.Alkım-Ö.Bilgi, İkiztepe I, TTK yay., Ankara.
Alp 1965 S.Alp, “Güneybatı Anadolu’da Bulunan Erken Bronz Çağı’na Ait
Mermer İdoller”, Belleten 29-113/116, Ankara, 4-14.
1967 “Haberler-Kazılar, Karahöyük Kazısı”, Belleten-31, Ankara, 456-457.
Altıner 1997 A.Altıner, Kemalpaşa Ovası Yüzey Araştırması, Yayınlanmamış Lisans
Tezi, EÜ-Edebiyat Fak. Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi ABD,
İzmir.
Anabolu 2003 M.Usman Anabolu, Antik Çağ’da Et ve Balık Pazarları, TEBE yay.,
İstanbul.
Anan 1987 A.Anan, Die Prähistorischen Bestattungen Anatoliens, Inaugural-
Dissertation zur Erlangung des Doktorgrades der Philosophie an der
Ludwig-Maximilians-Universität zu München.
Angel 1971 J.L.Angel, “Human Skeletal Remains at Karataş”, AJA-74, 253-259.
1976 “Early Bronze Age Karataş People and Their Cemeteries” AJA-80,
373-391.
Argyri-Cultraro-
Dova 1997
A.Argyri-Cultraro-Dova, Poliochni, Atina.
R.O.Arık 1938 R.O.Arık, Türkiye’de 1936 yılındaki Arkeoloji İşleri, Ankara Halkevi
Neşriyatı, No:20, İstanbul.
1940 1936’da Yapılan Sondajlar, İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul.
Arık 1988 R.Arık, “1988 Yılı Kubad-Âbâd Kazısı Raporu”, Höyük-1, Ankara,
127-130.
1990 “1988 Yılı Kubad-Âbâd Çalışmaları”, XI. KST-II, Ankara, 371-382.
1996a “Kubad-Âbâd 1993 yılı Kazı Çalışmaları”, XVII. KST-II, Ankara, 393-
399.
1996b “Kubad-Âbâd 1994 yılı Kazı Çalışmaları”, XVII. KST-II, Ankara, 401-
409.
Ariés 1991 P.Ariés, Batılının Ölü Karşısında Tavırları, Çev. M.A.Kılıçbay, Gece
Yay., Ankara.
Ark.ST Arkeometri Sonuçları Toplantısı
Armstrong 1998 K.Armstrong, Tanrı’nın Tarihi-İbrahim’den Günümüze 4000 Yıllık
Tanrı Arayışı, Çev.O.Özel-H.Koyukan-K.Emiroğlu, Ayraç Yay.,
Ankara.
Arsebük 2002 G.Arsebük, “Evrimi Kendine Özgü Bir Canlı: İnsan”, Colloquium
Anatolicum-I, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yay.,İstanbul, 1-24.
2003 “Plio-Pleistosen’de Olası Yaşam Biçimleri ve Ülkemizde Paleolitik
Çağlar: Bir Deneme”, Colloquium Anatolicum-II, Türk Eskiçağ
Bilimleri Enstitüsü Yay., İstanbul, 111-126.
AS Anatolian Studies
AST Araştırma Sonuçları Toplantısı
Assmann 2001 Jan Assmann, Kültürel Bellek-Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama
ve Politik Kimlik, Çev.A.Tekin, Ayrıntı Yay. İst.
ASAA Annuario della Scuolo di Atene e delle missioni Italiane in Oriente
Ataçeri-Ergovan
1962
E.Ataçeri-S.Ergovan, “Bozcaada Ortaokul Sahasında Yapılan Kazı
Hakkında Önrapor”, TAD-XI/2, 1961, Ankara, 19-20, Lev.IV-VIII.
Atik-Erdem 2005 N.Atik-Z.K.Erdem, “Buldan (Denizli) Arkeolojik Kültür Varlıkları
Envanteri 2001-2003 Yılı Saptamalarının Değerlendirilmesi”, TÜBA
Kültür Envanteri Dergisi/Journal of Cultural Inventory 2004-2,
TÜBA-Yay. İstanbul, 9-40.
Ay-Efe 2001 D.Ş.M.Ay-Efe, “The Small Finds of Orman Fidanlığı”, The Salvage
Excavations at Orman Fidanlığı, Ege Yay., İstanbul, 127-157.
Aydın 2003 H.Aydın, “Kremasyon”, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları,
Ankara, 500-501.
Aydıngün 2004 Ş.Aydıngün, “Tapınç Heykelcikleri”, Arkeo-Atlas-3, D-B-R yay.,
İstanbul, 136-143.
2005a “Yerleşik Hayat Öncesi: Yaratan Beden”, Tunç Çağı’nın Gizemli
Kadınları-Mysterious Women of the Bronze Age, (Crt-Edt.) Ş.Şentürk-
Ş.Aydıngün, YKY yay., İstanbul. 11-27.
2005b “Kentleşme ve Tuncun Keşfi: İlk Tunç Çağı’nın Kutsal Bedenleri”,
Tunç Çağı’nın Gizemli Kadınları-Mysterious Women of the Bronze
Age, (Crt-Edt.) Ş.Şentürk-Ş.Aydıngün, YKY yay., İstanbul. 29-80.
2005c “Tunç Çağı Sonrası”, Tunç Çağı’nın Gizemli Kadınları-Mysterious
Women of the Bronze Age, (Crt-Edt.) Ş.Şentürk-Ş.Aydıngün, YKY
yay., İstanbul. 81-82.
Bartel 1980 B.Bartel, “Collective Burial and Social Organization: A Multivative
Analysis of Human Population from Early Bronze Age Western
Anatolia”, JMMA-1, 3-21.
Basedow 2002 M.Basedow, “Cemetery and Ideology in the West-Anatolian Coastal
Region” Festschrift Für Manfred Korfmann, Mauer Schau, Band-1,
Herausgegeben von: R.Aslan-S.Blum-G.Kastl-F.Schweiser-D.Thumm,
Deutshland, 469-474.
Baudrillard 2002 J.Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Çev.O.Adanır, Boğaziçi
Üniv. Yay., İstanbul.
Beksaç 2000 E.Beksaç, “1998 Yılı Balıkesir İli Ayvalık, Gömeç, Burhaniye ve
Edremit İlçelerinde Pre- ve Protohistorik Yerleşmeler Yüzey
Araştırması”, 17.AST-2, Ankara, 115-126.
Belli 2004 O.Belli, Anadolu’da Kalay ve Bronzun Tarihçesi, S-İ.Kıraç Akmed
Yay. No:3, İstanbul.
Bernabo-Brea
1964
L.Bernabo-Brea, Poliochni I, Roma.
1976 L.Bernabo-Brea, Poliochni II, Roma.
Berti 1997 F.Berti, “İasos” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM, İstanbul. 823-
824.
Bezel 1984a N.Bezel, Yeryüzü Cennetleri Kurmak/Ütopyalar, Say Yay. İstanbul.
1984b Yeryüzü Cennetlerinin Sonu/Ters-Ütopyalar, Say Yay., İstanbul.
Bhem-Blancke
1984
M.R.Bhem-Blancke, “Die Ausgrabungen Auf Dem Hassek Höyük Im
Jahre 1982”, V.KST, Ankara, 163-168.
1985 “Die Ausgrabungen Auf Dem Hassek Höyük Im Jahre 1984”, VII.KST,
Ankara, 87-101.
1997 “Hassek Höyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM yay, İstanbul,
765.
Bilgi 1983 Ö.Bilgi, “1981 Dönemi İkiztepe Kazıları”, IV.KST, Ankara, 49-54.
1987 “İkiztepe Kazılarının 1985 Dönemi Sonuçları”, VIII.KST, Ankara, 149-
156.
1988 “İkiztepe Kazılarının 1986 Dönemi Sonuçları”, IX.KST-1, Ankara, 169-
179.
2000 “İkiztepe Kazısı 1998 Dönemi Sonuçları”, 21.KST-1, Ankara, 381-396.
2003 “Hitit Öncesi Anadolu’sunun Etnik Yapısı”, Colloquium Anatolicum-
II, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yay., İstanbul, 51-67.
2004a Anatolia Cradle of Castings-Anadolu Dökümün Beşiği, DÖKTAŞ yay.
İstanbul.
2004b “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri-2000-2002
Dönemleri”, Anadolu Araştırmaları-XVII/1, İÜ Edebiyat Fak. Yay.,
İstanbul, 25-50.
Bittel 1934 K.Bittel, Prähistorische Forschung in Kleinasien, Istanbuler
Forschungen Series, Deuts. Archäolog. Institut, Vol.6, İstanbul.
1942 “Kleinasiatische Studien”, İstMitt.-5.
1943 “Prehistorik Devirde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri”, II.TTK-1937,
TTK yay. IX/2, İstanbul, 170-177.
1955 “Einige Kleinfunde aus Mysien und aus Kilikien”, İstMitt-6
Bittel-Steward
1939-41
K.Bittel-J.Steward, “Ein Gräberfeld der Yortan-Kultur bei Babaköy”,
AfO-13, 1-31.
Blegen 1950 J.Caskey, M.Rawson, J.Sperling, Troy Vol.I, Cincinatti.
1963 Troy and The Trojans, Thames and Hudson, Londra .
Bonnefoy 2000 Y.Bonnefoy, Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve
Mitolojiler Sözlüğü I-II, (Edt.)L.Yılmaz, Dost Ktbv. Yay. Ankara.
Bottéro 2003 J.Bottéro, Mezopotamya Yazı, Akıl ve Tanrılar, Çev.M.E.Özcan-A.Er,
Dost Ktbv. Yay., Ankara.
2005 Eski Yakındoğu-Sümer’den Kutsal Kitap’a, Çev.A.Kâhiloğulları-
P.Güzelyürek-L.A.Özcan, Dost Ktbv. Yay., Ankara.
Boysal 1979 Y.Boysal, “Lagina Kazıları”, VIII.TTK Kongresi-I, Ankara, 389-390.
Braidwood 1995 R.J.Braidwood, Tarih Öncesi İnsan, Çev.B.Altınok, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul.
Bryce 2003 T.Bryce, Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, Çev.M.Günay, Dost
Ktbv. Yay., Ankara.
BSA The British School of Archaeology at Athens.
CAH Cambridge Ancient History.
Can 1970 Ş.Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap ve Aka Ktbv., İstanbul
Cauvin vd. 1999 J.Cauvin-O.Aurenche-M.Cauvin-N.Balkan-Atlı, “The Prepottery Site
of Cafer Höyük”, Neolithic in Turkey, (edt.) M.Özdoğan-N.Başgelen,
Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 87-103.
Childe 1988 G.Childe, Kendini Yaratan İnsan (İnsanın Çağlar Boyu Gelişimi),
Çev.F.Ofluoğlu, Varlık Yay., İstanbul.
Cline 2004 E.H.Cline, “The Multivalent Nature of Imported Objects in the Ancient
Mediterranean World”, 10th International Aegean Conference Italian
School of Archaeology in Athens, 14-18 April 2004, Emporia Aegeans
in Central and Eastern Mediterranean, Athens, Greece, 37.
Çakalgöz 1987 M.Çakalgöz, Afyon Burhaniye Kazısı Mezarlık Keramiği, EÜ Edebiyat
Fakültesi Klasik Arkeoloji ABD, Yayınlanmamış Lisans Tezi, İzmir
Çambel 1952 H.Çambel, “Frikya’da, Midas şehri yanında bulunan prehistorik
mezar”, IV.Türk Tarih Kongresi-1948, TTK yayınları IX.seri-No:4,
Ankara
Çambel-
Braidwood 1980
H.Çambel-R.J.Braidwood, “İstanbul ve Chicago Üniversiteleri
Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi: 1963-
1972 Çalışmalarına Toplu Bakış”, Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi
Araştırmaları-I İstanbul ve Chicago Üniversiteleri Karma Projesi,
(edt.) H.Çambel-R.J.Braidwood, İÜEF yay., İstanbul, 1-31.
Çevik 2004 Ö.Çevik, Anadolu’da Kentleşme Süreci, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
2005 Arkeolojik Kanıtlar Işığında Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci
Kuramsal Bir Değerlendirme, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul.
Çilingiroğlu 1988 A.Çilingiroğlu, “Van-Dilkaya Höyüğü Kazısı”, IX.KST-1, Ankara, 229-
247.
Çilingiroğlu-
Derin-Abay-
Sağlamtimur-
Kayan 2004
A.Çilingiroğlu-Z.Derin-E.Abay-H.Sağlamtimur-İ.Kayan, Ulucak
Höyük, Excavations Conducted Between 1995 and 2002, Ancient Near
Eastern Studies-Supplement 15, Peeters, Louvain-Paris-Dudley, MA.
Çokbanker 1974 E.Çokbanker, “Beyşehir Kuşluca Köyü Buluntuları”, TAD-XXI-2,
Ankara, 31-39.
Çoruhlu 2004 Y.Çoruhlu, Eski Türklerde Ölüm”, Cogito-40 Ölüm: Bir Topografya,
YKY, İstanbul, 244-268.
Darga 1987 M.Darga, “Şemsiyetepe Kazıları 1985 Sezonu Sonuçları”, VIII.KST-1,
Ankara, 157-171.
2000 “Aşağı Fırat Projesi Şemsiyetepe Kazıları 1978-1989”, Türkiye
Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, (edt.) O.Belli, Ankara, 140-146.
Deitweiler-
Hanfmann-Mitten
1968
A.H.Deitweiler-G.Hanfmann-D.G.Mitten, “Excavations at Sardis-
1967”, TAD-16/2, 77-85.
Derin-Batmaz
2004
Z.Derin-A.Batmaz, “Bornova-Kemalpaşa (İzmir) Arkeolojik Envanteri
2003”, TÜBA-Kültür Envanteri Dergisi/2, Ankara, 75-100.
Derin-Öner 1997 Z.Derin E.Öner, “Ulucak Höyük Kazıları ve Paleocoğrafya
Araştırmaları 1995” XVIII. KST-I, Ankara, 411-439.
Derin-Özkan 1999 Z.Derin-T.Özkan, “Ulucak Höyük Mezarlığı”, Kemalpaşa Kültür ve
Çevre Sempozyumu, İzmir, 113-130.
Dickinson 1996 O.Dickinson, The Aegean Bronze Age, Cambridge World Archaeology,
UK.
Dinç 1991 R.Dinç, “Erdelli Höyük und die Bedeutung seiner Funde für die
bronzezeitliche Geschichte des Manisa-Akhisar-Gebietes”, İstMitt-41,
25-38.
Doumas 1977 C.Doumas, “Early Bronze Age Burials Habits in the Cyclades”, SIMA-
48
Duru 1972 R.Duru, “Anadolu’da Bulunmuş Altın Kulak Tıkaçları”, Belleten-
XXXVI-142, Ankara, 123-136.
1986 “Tarihöncesi Çağlarına Ait Dini Bir Tören”, Anadolu Araştırmaları-X,
İstanbul, 169-182
1994 Kuruçay Höyük-I, TTK yay. Ankara.
1995 “Bademağacı Kazıları 1993”, XVI. KST-I, Ankara, 69-78.
1996a “Bademağacı Kazıları 1994” XVII. KST-I, Ankara, 87-94.
1996b Kuruçay II, TTK, Ankara.
1998a “Bademağacı Kazıları 1996” XIX. KST-I, Ankara, 113-122.
1998b “Bademağacı Höyük’ünün (Kızılkaya) İTÇ Çömlekçiliği ve Çark işi
İki Maşrapa Hakkında Bazı Düşünceler”, Light on Top of the Black
Hill-Studies presented to Halet Çambel, Ege Yayınları, İstanbul. 267-
276.
1999 “Bademağacı Kazıları 1997”, XX.KST-1, Ankara, 115-129.
2000a “Bademağacı Kazıları 1998, 21.KST-1, Ankara, 109-116.
2000b “Gedikli-Karahöyük ve Kırışkal Höyük Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi
ve İstanbul Üniversitesi, (edt.)O.Belli, İstanbul, 154-157.
2003 Unutulmuş Bir Başkent Tilmen, TÜRSAB Kültür Yay., İstanbul.
Easton 1976 D.F.Easton, “Towards a chronology for the Anatolian Early Bronze
Age”, AS-26, Ankara. 145-173
Eberhard 2000 W.Eberhard, Çin Simgeleri Sözlüğü, Çev.A.Kazancıgil-A.Bereket,
Kabalcı Yay., İstanbul.
Efe 1988 T.Efe, “Die Ergebnisse der Ausgrabungen 1975-1978, III, 2, Die
Keramik 2, C Die frühbronzezeitliche Keramik der jüngeren Phasen
(ab Phase H)”, Demircihöyük. (edt.) M.Korfmann, Verlag Philipp von
Zabern, Mainz am Rhein.
1992 “1990 yılında Kütahya, Bilecik ve Eskişehir illerinde yapılan yüzey
araştırmaları”, IX.AST, Ankara, 571-592.
1994 “1992 yılında Kütahya, Bilecik ve Eskişehir illerinde yapılan yüzey
araştırmaları”, XI.AST, Ankara, 561-584.
1995 “1993 yılında Kütahya, Bilecik ve Eskişehir illerinde yapılan yüzey
araştırmaları”, XII.AST, Ankara, 245-266.
1996 “1994 yılında Kütahya, Bilecik ve Eskişehir illerinde yapılan yüzey
araştırmaları”, XIII.AST-I, Ankara, 131-152.
1998 “Seyitgazi/Küllüoba 1996 Yılı Kazısı”, XIX.KST-I, Ankara, 151-172.
1999 “1997 Yılı Kazısı”, XX.KST-I, Ankara, 165-182.
2001 “Seyitgazi/Küllüoba Kazısı”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul
Üniversitesi, (edt.) O.Belli, İstanbul, 118-122.
2003a “Batı Anadolu Tunç Çağı Uygarlığının Doğuşu”, Arkeo-Atlas-2, D-B-
R yay., İstanbul, 92.
2003b “Batı Anadolu-Son Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı”; Arkeo-Atlas-2, Tunç
Bakışlar, İstanbul, 94-129.
2005a “Küllüoba 2003 Yılı Kazı Çalışmaları”, 26.KST-I, Ankara, 29-44.
2005b “Küllüoba”, TÜBA-AR/8, Ankara, 168-169.
Efe-İlaslı-Topbaş
1995
T.Efe, A.İlaslı, M.Topbaş, “Kaklık Mevkii 1994”, Studia Troica, Band-
5
Efe-Efe-Ay 2000 T.Efe-D.Ş.M.Ay, “Early Bronze Age I Pottery from Küllüoba near
Seyitgazi, Eskişehir”, Anatolia Antiqua-Eski Anadolu VIII, IFDEA,
İstanbul, 1-87
Efe-Efe 2001 T.Efe-D.Ş.M.Ay-Efe, “Küllüoba: İç Kuzeybatı Anadolu’da Bir İlk
Tunç Kenti, 1996-2000 Yılları Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarının
Genel Değerlendirilmesi”, TÜBA-AR/4, Ankara, 43-78.
Egeli 1995 G.Egeli, “The Metal Pins from Eastern and Southeastern Anatolia
During the Third and the Beginning of the Second Millenia BC”, Halet
Çambel İçin Prehistorya Yazıları, Graphis Matb., İstanbul, 175-216.
Ellis 1984 R.S.Ellis, “The Gritille Project”, V.KST, Ankara, 117-121.
Emiroğlu 2003 K.Emiroğlu, “Liminilati (Eşik Evresi)”, Antropoloji Sözlüğü,
K.Emiroğlu-S.Aydın(Edt.), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 555-556.
Emiroğlu-Aydın
2003
K.Emiroğlu-S.Aydın(Edt.), Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara.
Erginer 2004 G.Erginer, “Bir Halk Bilimcinin Gözünden Ölüm”, Cogito-40 Ölüm:
Bir Topografya, YKY, İstanbul, 286-292.
Erkanal 1988 H.Erkanal, “1988 Girnavaz Kazıları”, Höyük-1, TTK, Ankara, 29-37.
1997 “ETÇ’nda Batı Anadolu Sahil Kesiminde Kentleşme” Tarihten
Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme-HABİTAT II, Tarih Vakfı,
İstanbul, 70-82.
1998 “1996 Limantepe Kazıları”, XIX.KST-I, Ankara, 379-398.
1999 “1997 Yılı Limantepe Kazıları”, XX.KST-I, Ankara, 325-336.
Erkanal-Günel
1997
H.Erkanal-S.Günel, “1995 Yılı Limantepe Kazıları” XVIII.KST-I,
Ankara, 231-260.
Erkanal-Özkan
1997
H.Erkanal-T.Özkan, “1995 Yılı Baklatepe Kazıları” XVIII.KST-I,
Ankara, 261-280.
Erkanal-Özkan
1999
H.Erkanal-T.Özkan, “1997 Yılı Baklatepe Kazıları”, XX.KST-I,
Ankara, 337-356.
2000 “1998 Yılı Baklatepe Kazıları”, 21.KST-1, Ankara, 263-278.
Esin 1976 U.Esin, “Tülintepe Kazısı 1972”, Keban Projesi 1972 Çalışmaları,
Ankara, 119-133., Lev.76-94.
1983 “Değirmentepe (Malatya) Kazısı 1981 Yılı Sonuçları”, IV.KST,
Ankara, 39-48.
1991 “Aşıklı Höyük (Kızılkaya-Aksaray) Kurtarma Kazısı 1989”, TAD-29,
Ankara, 1-34.
2004 “Arkeolojik Terminolojide Bazı Sorunlar”, TÜBA-AR-7, Ankara, 21-
30.
Esin-Arsebük 1974 U.Esin-G.Arsebük, “Tülintepe Kazısı, 1971”, Keban Projesi 1971
Çalışmaları, Ankara, 137-147, Lev.112-123.
Evren-İçten 1998 A.Evren C.İçten, “Efes Çukuriçi ve Arvalya (Gül Hanım) Höyükleri”,
VIII.MKKS, Ankara, 111-134.
Fıratlı 1970 N.Fıratlı, “Uşak-Selçikler kazısı ve çevre araştırmaları 1966-1970”,
TAD-XIX-II. Ankara, 109-160.
French 1969a D.French, “Prehistoric Sites in Northwest Anatolia-I”, AS-17, 49-100.
1969b “Prehistoric Sites in Northwest Anatolia-II”, AS-19, 41-98
Frangipane 1992 M.Frangipane, “The 1990 Excavations at Arslantepe, Malatya”,
XIII.KST-1, Ankara, 177-195.
1998 “Arslantepe 1996: The Finding of an E.B. I Royal Tomb”, XIX.KST-1,
Ankara, 291-309.
2002 Yakındoğu’da Devletin Doğuşu, Çev.Z.Z.İlkgelen, Arkeoloji ve Sanat
Yay., İstanbul.
2003 “Doğu Anadolu İlk Tunç Çağı I Dönemi”, Arkeo-Atlas-2, D-B-R yay.,
İstanbul, 44-57.
Frazer 1991 J.G.Frazer, Altın Dal, Dinin ve Folklorun Kökeni, Çev.M.Doğan, Payel
Yay. İstanbul.
Gabriel 2001 U.Gabriel, “Troia Çevresinde İlk İnsan İzleri-Kumtepe ve Beşik-
Sivritepe Kazı Sonuçları”, Troia-Düş ve Gerçek, Homer Yay. İst. 343-
346.
Godart 1995 L.Godart, The Phaistos Disc-The Enigma Of An Aegean Script, Itanos
publ., Greece.
Goldman 1956 H.Goldman, Excavations at Gözlü Kule, Tarsus-II from the Neolihic
through the Bronze Age, Princeton, New Jersey, USA.
Goody-Çakmak
2005
J.Goody-E.E.Çakmak, “Mit, Söz ve Yazı-Jack Goody ile Söyleşi”,
Cogito-43, YKY Yay., İstanbul, 89-119.
Gönçer 1971 S.Gönçer, Afyon İli Tarihi-Cilt I, Karınca Matbaacılık, İzmir.
Greenewalt 1983 C.H.Jr.Greenewalt-D.G.Sullivan-T.N.Howe, “Sardis 1981 and 1982”,
TAD-26/2, 155-215.
Gurney 1999 O.R.Gurney, Hititler, Çev.P.Arpaçay, Dost Ktbv. Yay., Ankara.
Gülçur 1997 S.Gülçur, “Urne”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Yem Yay. İstanbul,
1850.
Güleç-Açıkkol
2001
E.Güleç-A.Açıkkol, “Küçükhöyük İskelet Serisinde Bir Trepanasyon
Vakası”, 16.Ark.ST, Ankara, 71-78.
Gürkan-Seeher
1991
G.Gürkan-J.Seeher, “Die frühbronzezeitliche Nekropole von
Küçükhöyük bei Bozüyük”, Ist.Mitt-41, 39 vd.
Hançerlioğlu 1978 O Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Ktbv. Yay. İstanbul
Hanfmann 1970 G.M.A.Hanfmann, “Excavations at Sardis-1969”, TAD-XVIII-1 1969,
Ankara, 61-75.
Harper 1971 R.P.Harper, “Pağnik Öreni Excavations, 1969”, Keban Projesi 1969
Çalışmaları, ODTÜ yay., Ankara, 95-98., Lev.62-72.
Hauptmann 1976 H.Hauptmann, “Norşuntepe Kazıları 1972”, Keban Projesi 1972
Çalışmaları, ODTÜ yay., Ankara, 41-59., Lev.29-62.
1997a “Lidar Höyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM yay., İstanbul,
1115-1116.
1997b “Nevali Çori”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM yay., İstanbul,
1343-1344.
Hausler 1996 A.Hausler, “Totenorientierung und geographischer Raum”,
Terra&Praehistori/Festschrift für Klaus-Dieter Jäger, Hrsg.v.Sven
Ostritz-Ralph Einicke, Beier&Beran Archäologische Fachliteratur,
Wilkau-Hasslau, 61-92.
1999 “Regel, Struktur, Ausnahme. Zur Auswertung urgeschichtlicher
Gräberfelder”, Ethnogr.-Archäol.Z.40, EAZ, 135-172.
2000 “Zu den Kulturbeziehungen Südosteuropas im Neolithikum und
Äneolithikum im Lichte der Bestattungssitten”, Germania-78,
Germany, 319-354.
Haviland 2002 W.A.Haviland, Kültürel Antropoloji, Çev.H.İnanç-S.Çiftçi, Kaknüs
Yay., İstanbul.
Herodotos Herodotos Tarihi, Çev.M.Ökmen, Remzi Ktbv. Yay., İstanbul. 1991.
Honça-Algaze
1998
M.D.Honça-G.Algaze, “Preliminary Report on The Human Skeletal
Remains at Titriş Höyük: 1991-1996 Seasons”, Anatolica 24, Leiden,
101-141.
Hodder 2005 I.Hodder, “Figürinler Üzerine Düşünmek-Thinking About Figurines”,
Tunç Çağı’nın Gizemli Kadınları-Mysterious Women of the Bronze
Age, Çev.D.Ç.Valente, (Crt-Edt.) Ş.Şentürk-Ş.Aydıngün, YKY yay.,
İstanbul, 7-10.
Hood 1981 S.Hood, Prehistoric Emporio and Ayio Gala, Vol.I, BSA-Thames and
Hudson.
1982 Prehistoric Emporio and Ayio Gala, Vol.II, BSA-Thames and Hudson.
Hooke 1993 S.H.Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev.A.Şenel, İmge Yay. Ankara.
Hüryılmaz 1998 H.Hüryılmaz,“Gökçeada-Yenibademli Höyük 1996 Yılı Kurtarma
Kazısı” XIX.KST-I, Ankara, 357-378.
Hüryılmaz-Sevinç
1999
H.Hüryılmaz-N.Sevinç, “1997 yılı Gökçeada-Yenibademli Höyük
Kazıları”, XX.KST-I, Ankara, 311-324.
IstMitt. İstanbuler Mitteilungen
Işık-Yılmaz 1997 F.Işık-H.İ.Yılmaz, “Likya’da Konut ve Gömüt Arasındaki Yapısal
İlişkiler”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme-
HABİTAT II, Tarih Vakfı yay. İstanbul, 171-181.
Işın-Özdoğan 1998 M.A.Işın A.Özdoğan, “Tekirdağ Menekşe Çatağı Kurtarma Kazısı”
VIII.MKKS, Ankara, 363-380.
İlaslı 1992 A.İlaslı,“Karaoğlan Höyüğü Kurtarma Kazısı” II.MKKS, Ankara, 95-
104.
1996 “Seyitömer Höyüğü 1993 yılı Kurtarma Kazısı”, VI.MKKS, Ankara
Jansen 1991 H.G.Jansen, “Vorbericht zur geomagnetischen Prospektion der
Nekropole von Demircihüyük-Sarıket im Juli 1990”, IstMitt. 41, 120-
124.
Joukowsky 1986 M.S.Joukowsky, Prehistoric Aphrodisias I-II, Publications D’Histoire
De L’Art et D’Archéologie De L’Université Catholique De Louvain
XXXIX, Louvain-Belgium.
1989 “Exchance at Prehistoric Aphrodisias”, Anatolia And The Ancient Near
East Studies in Honor of Tahsin Özgüç, TTK, Ankara, 225-234.
Kadish 1969 B.Kadish, “Excavations of Prehistoric Remains at Aphrodisias, 1967”,
AJA-73, 49-65.
1971 “Excavations of Prehistoric Remains at Aphrodisias, 1968 and 1969”,
AJA-75, 121-140.
K-Lyotard-Laroux
2000
L.Khan-Lyotard-N.Laroux, “Ölüm. Yunan Mitleri”, Antik Dünya ve
Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, (Edt.)
Y.Bonnefoy, Çev.O.Erözden, Dost Ktbv.Yay. Ankara, 877-884.
Kansu 1945 Ş.A.Kansu, “Isparta ve Burdur’da Prehistorya Araştırmaları”, Belleten-
9, Ankara, 278-281.
Kâmil 1982 T.Kamil, Yortan Cemetery in The Early Bronze Age of Western
Anatolia, BAR Int.Ser. no:145, Oxford.
Kaya 1994 D.Kaya, “1992 yılı Göndürle Erken Tunç Çağı Mezarlığı Kurtarma
Kazısı”, IV.MKKS, Ankara, 129-146.
KBEEB 1986 Kültür Bakanlığı Eski Eserler Bülteni-8, Ankara.
Koçak 2004 Ö.Koçak, Erken Dönemlerde Afyonkarahisar Yerleşmeleri, Kömen
yayınları, Konya.
Korfmann 1983 M.Korfmann, Demircihöyük I, Mainz am Rhein.
1985 “Beşik-Yassıtepe ve Beşik-Sivritepe-1983 Ön Raporu”, VI.KST,
Ankara, 107-120.
1986 “Beşik-Yassıtepe, Beşik-Sivritepe ve Beşik Mezarlığı 1984 Ön
Raporu” VII.KST, Ankara, 229-238.
1988 “Beşik-Yassıtepe 1986 Kazı Raporu”, IX.KST-I, Ankara, 131-134.
1989a “1987 Yılı Beşik-Sivritepe, Beşik Koyu ve Troia Çalışmaları” X.KST-I,
Ankara, 323-330.
1989b “Ausgrabungen am Beşiktepe”, Anatolia and The Ancient Near East
Studies in Honor of Tahsin Özgüç, TTK, Ankara, 271-278.
1993 “1991 Yılı Troia Çalışmaları”, XIV.KST-I, Ankara, 381-406.
1994 “Troia 1992 Kazı Çalışmaları”, XV.KST-I, Ankara, 325-360.
1996 “Troia 1994 Kazı Sonuçları”, XVII.KST-I, Ankara, 293-304.
1997a “Troia 1995 Kazıları”, XVIII.KST-I, Ankara, 213-230.
1997b “Troia”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM, İstanbul, 1819-1821.
1998 “1996 Troia Kazı Sonuçları” XIX.KST-I, Ankara, 427-454.
1999 “1997 Troia Kazıları”, XX.KST-I, Ankara, 357-370.
2001a “Tarih Öncesi Yerleşim Yeri Hisarlık Tepesi”, Düş ve Gerçek TROİA,
Edt.M.Korfmann, Çev.S.B.Gün, Homer Ktbv., İstanbul, 347-354.
2001b “Troia MÖ 2.ve 3.binyılda Ticaretin Kesişme Noktası, Yüksek Troia
Kültürü ve Kıyısal Troia Kültürü İle İlgili Bilgiler”, Düş ve Gerçek
TROİA, Edt.M.Korfmann, Çev.S.B.Gün, Homer Ktbv., İst., 355-368.
2003 “Troia, Homeros’un Mirası, İlk Tunç Çağı”, Arkeo-Atlas/2, Tunç
Bakışlar, İstanbul, 130-137.
Koşay 1968 H.Z.Koşay, “Kuşsaray (Çorum) Sondajı”, TAD-15/1 (1966), Ankara,
89-97.
Koşay-Sperling
1936
H.Z.Koşay-J.Sperling, Troad’da Dört Yerleşme Yeri, Kültür Bakanlığı
Yay. İstanbul.
Kökten 1949 K.Kökten, “1949 Yılı Tarihöncesi araştırmaları Hakkında Kısa Rapor”,
Belleten-13/52, Ankara, 811-831.
1953 “1952 yılında yaptığım tarihöncesi araştırmalar hakkında”, AÜ DTCF
Dergisi-Cilt XI, 2-3-4, sayılardan ayrı basım, Ankara, 175-209.
KST Kazı Sonuçları Toplantısı
Lamb 1932 W.Lamb, “Schliemann’s Prehistoric sites in the Troad”, Prähistorische
Zeitschrift XXIII/1-2, Berlin, 111-131.
1936a “Excavations at Kusura near Afyon Karahisar”, Archaeology-86,
London, 1-64.
1936b Excavations at Thermi in Lesbos, Cambridge University Press, U.K.
1937 “Excavations at the Kusura near Afyon Karahisar-II”, Archaeology-87,
London, 217-274.
Laviosa 1978 C.Laviosa, “Les Fouilles de Iasos”, The Proceedings of the Xth
International Congress of Classical Archaeology, TTK-Ankara. 1093-
1099.
1984 “Iasos” V.KST, Ankara, 207-208.
Leroi-Gourhan
1975
A.Leroi-Gourhan, “The Flowers found with Shanidar IV, a
Neanderthal burial in Iraq”, Science 190, 562-564.
Levi 1967 D.Levi, “La Campagne 1962-1964 A Iasos”, Annuario della Scuola
Archeologica di Atene e delle missioni Italiane in Oriente, Volume
XLIII-XLIV/nuovo serie XXVII-XXVIII, Roma-İtalya.
Levin 1998 R.Levin, Modern İnsanın Kökeni, Çev.N.Özüaydın, TÜBİTAK yay.,
Ankara.
Lévi-Strauss 1984 C.Lévi-Strauss, Yaban Düşünce, çev.T.Yücel, Hürriyet Vkf. Yay. İst.
Lloyd-Gökçe 1951 S.Lloyd-N.Gökçe, “Excavations at Polatlı: A new Investigation of
Second and Third Millenium Stratigraphy in Anatolia”, AS-1, 21-77.
Lloyd-Mellaart
1962
S.Lloyd J.Mellaart, Beycesultan-I The Chalcolithic and Early Bronze
Age Levels, London.
Macqueen 2001 J.G.Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Çev.E.Davutoğlu,
Arkadaş Yay., Ankara.
Maisels 1999 C.H.Maisels, Uygarlığın Doğuşu, Çev.A.Şenel, İmge Yay., Ankara.
Manning 1995 S.W.Manning, The Absolute Chronology of The Aegean Early Bronze
Age, Sheffield Acd.Press, England
Marfoe 1983 L.Marfoe, “Kurban Höyük Excavations, 1981” IV.KST, Ankara, 95-
120.
Marro-Tibet 2000 C.Marro-A.Tibet-R.Ergeç, “Horum Höyük 1998 Çalışmaları”, 21.KST-
I, Ankara, 167-184.
Marshall 1999 G.Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. O.Akınhay-D.Kömürcü, Bilim ve
Sanat Yay. Ankara.
Mellaart 1954 J.Mellaart, “Preliminary Report on a Survey of Pre-Clasiccal Remains
in Southern Turkey”, AS-4, Ankara, 175-240.
1959 “Notes on the Architectural remains of Troy I and II”, AS-9, Ankara,
132-162.
1967 Çatalhöyük, A Neolithic Town in Anatolia; McGraw-Hill Book
Company, New York.
1970 Excavations at Hacılar I-II, Edinburg Univ. Press. Edindurg
1971 “Anatolia, c.4000-2300 B.C.”, CAH/Vol.1-Part/2, Chapter XVIII,
Cambridge UP, 363-416.
1988 Yakındoğu’nun En Eski Uygarlıkları, Çev.B.Altınok, Arkeoloji ve
Sanat yay., İstanbul.
Mellink 1964 M.Mellink, “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1963”, AJA-68,
269-278, plt. 77-82
1965a “Report of the first campaign of excavations at Karataş-Semayük”,
TAD-XIII-1, 1964, Ankara, 97-102. plt. 59-66.
1965b “Archaeology in Asia Minor”, AJA-69, 133-149.
1966 “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1965”, AJA-70, 245-257,
plt.77-82.
1967 “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1966”, AJA-71, 251-267,
plt. 75-84.
1968 “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1967”, AJA-72, 243-259,
plt. 77-86.
1969a “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1968”, AJA-73, 319-331,
plt. 71-78.
1969b “Archaeology in Asia Minor”, AJA-73, 203-227.
1970a “Excavations at Karataş-Semayük in Lycia, 1969”, AJA-74, 245-253,
plt. 55-62.
1970b “Archaeology in Asia Minor”, AJA-74, 157-178.
1974 “Excavations at Karataş-Semayük and Elmalı, Lycia, 1973”, AJA-78,
351-359, plt.65-70
1997 “Elmalı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM İstanbul, 514-516.
Meriç 1982 R.Meriç, Metropolis in Ionien, Ergebnisse einer Survey-Unternehmung
in den Jahren 1972-1975, Verlag Anton Hain- Königstein/Ts.,
Germany.
1988 “1987 Yılı İzmir-Aydın-Manisa İlleri Yüzey Araştırması”, VI. AST,
Ankara, 385-392.
1989 “1987 Yılı Alaşehir Kazısı”, X.KST-I, Ankara, 157-170.
1993 “1991 Yılı Alaşehir Kazısı”, XIV.KST-II, Ankara, 355-364.
baskıda Hermus (Gediz) Valley in Westren Turkey, Results of an
Archaeological and Topographical Survey
Mısır 1992 A.Mısır, “1990 Yılı Şanlıurfa Nevali Çori Kazısı”, II.MKKS, Ankara,
201-208.
Mitten 1987 D.G.Mitten, “Prehistoric Sardis: A Summary and Forecast”, Sardis
Twenty-seven years of Discovery, Chicago, 1-8.
Mitten-Yüğrüm
1969
D.G.Mitten-G.Yüğrüm, “Excavation at Ahlatlı Tepecik the Gygean
Lake 1968”, TAD-17/1, 125-131.
1974 “Ahlatlı Tepecik, beside the Gygean Lake”, Archaeology-27, 22-29.
MKKS Müze Kurtarma Kazıları Semineri
Morris 1999 D.Morris, Koruyucu Tılsımlar, Uğurlar, Muskalar, Nazarlıklar,
Çev.M.Harmancı, İnkılap Yay., İstanbul.
Murphy 1998 J.M.Murphy, “Ideologies, Rites and Rituals: A View of Prepalatial
Minoan Tholoi”, Cemetery and Society in the Aegean Bronze Age,
Edt.K.Branigan, Sheffield Academic Pres, England, 27-40.
Mylonas 1959 G.E.Mylonas, Aghios Kosmas, An Early Bronze Age Settlement and
Cemetery in Attica, Princeton
Naumann 1991 R.Naumann, Eski Anadolu Mimarlığı, TTK-9, Ankara.
Nissen 2004 H.J.Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Çev.Z.Z.İlkgelen, Arkeoloji
ve Sanat Yay., İstanbul.
Ökse 1994 A.T.Ökse, “Sivas İli 1992 Yüzey Araştırması”, XI.AST, Ankara, 243-
258.
2005 “Gre Virike/Fırat Kıyısında 5000 Yıllık Bir Kült Merkezi”, Arkeolojive
Sanat-119, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 11-24.
Ökse-Bucak 2001 A.T.Ökse-E.Bucak, “Kargamış Barajı-Gre Virike 1999 Kazısı”,
22.KST-I, Ankara, 191-202.
Örnek 1971 S.V.Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek
Yayınevi, İstanbul.
1979 Anadolu Folklorunda Ölüm, DTCF yay.218, Ankara.
Özbaşaran 2000 M.Özbaşaran, “Musular 1998 Yılı Kazısı”, 21.KST-I, Ankara, 81-92.
Özbudun 1997 S.Özbudun, Ayinden Törene-Siyasal İktidarın Kurulma ve
Kurumsallaşma Sürecinde Törenlerin İşlevleri, Anahtar Kitaplar,
İstanbul.
2003a “Âdet”, Antropoloji Sözlüğü, Edt.K.Emiroğlu-S.Aydın, Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara, 12-13.
2003b “Geçiş Ritleri”, Antropoloji Sözlüğü, Edt.K.Emiroğlu-S.Aydın, Bilim
ve Sanat Yayınları, Ankara, 325-326.
2003c “Gelenek”, Antropoloji Sözlüğü, Edt.K.Emiroğlu-S.Aydın, Bilim ve
Sanat Yayınları, Ankara, 329-332.
2003d “Ayin”, Antropoloji Sözlüğü, Edt.K.Emiroğlu-S.Aydın, Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara, 100-103.
Özdoğan 1988 M.Özdoğan, “1987 Yılı Edirne ve Balıkesir İlleri Yüzey Araştırması”,
VI.AST, Ankara, 571-590.
1998 “Tarih Öncesi Dönemlerde Anadolu ile Balkanlar Arasındaki Kültür
İlişkileri ve Trakya’da Yapılan Yeni Kazı Çalışmaları”, TÜBA-AR-1,
Ankara, 63-94.
2003 “A Group of Neolithic Stone Figurines from Mezraa-Teleilat”, Ufuk
Esin’e Armağan, Köyden Kente Yakındoğu’da İlk Yerleşimler-Studies
Presented to Ufuk Esin, From Village to Cities Early Villages in the
Near East, Edt. M.Özdoğan-H.Hauptmann-N.Başgelen, Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, İstanbul, 511-523.
2004 “Neolitik Çağ-Neolitik Devrim-İlk Üretim Toplulukları Kavramının
Değişimi ve Braidwoodlar”, TÜBA-AR-7, Ankara, 43-51.
Özdoğan-
Parzinger-Karul
1998
M.Özdoğan-H.Parzinger-N.Karul, “Kırklareli Höyüğü 1996 Yılı
Kazısı”, XIX.KST-I, Ankara, 123-150.
1999 “Kırklareli Höyüğü 1997 Yılı Kazısı” XX.KST-I, Ankara, 139-164.
Özdoğan-
Özdoğan-Bar-
Yosef-Van Zeist
1993
M.Özdoğan-A.Özdoğan-D.Bar-Yosef-W.Van Zeist, “Çayönü Kazısı ve
Güneydoğu Anadolu Karma Projesi, 30 Yıllık Genel Bir
Değerlendirme”, XV. KST-I, Ankara, 103-122.
Özdoğan-Özdoğan
1998
M.Özdoğan-A.Özdoğan, “Buildings of Cult and the Cult of Buildings”,
Light on Top of The Black Hill-Studies presented to Halet Çambel, Ege
Yayınları, İstanbul, 581-600.
Özdoğan-Işın 1999 A.Özdoğan-M.A.Işın, “Tekirdağ Menekşe Çatağı Kazıları 1997 Yılı
Çalışmaları”, XX.KST-I, Ankara, 295-310.
Özdoğan A. 1999 A.Özdoğan, “Çayönü”, Neolithic in Turkey, The Creadle of
Civilization, Edt.M.Özdoğan-N.Başgelen, Arkeoloji ve Sanat yay.
İstanbul, 35-63.
2001 “Kırklareli Kazıları:Aşağıpınar ve Kanlıgeçit” Türkiye Arkeolojisi ve
İstanbul Üniversitesi, Edt.O.Belli, İst., 69-76.
Özgen-Carter
1991
E.Özgen-E.Carter, “Oylum Höyük, 1989”, XII.KST-1, Ankara, 259-
268.
Özgüç 1948 T.Özgüç, Öntarihte Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Ankara.
1964 “Yeni Araştırmalar Işığında Eski Anadolu Arkeolojisi”, Anadolu
(Anatolia)-7, Ankara, 1-42.
1978 Maşat Höyük Kazıları ve Çevresindeki Araştırmalar, TTK, Ankara.
2005 Kültepe-Kaniš/Neša, YKY yay., İstanbul.
Özgüç N. 1988 N.Özgüç, “Haberler-Kazılar: Samsat Kazıları 1987”, Belleten-52/202,
Ankara, 291-294.
Özkan 1992 T.Özkan, “1990 Yılı Tenedos Nekropol Çalışmaları”, II.MKKS,
Ankara, 1-9.
Özkan-Erkanal
1999
T.Özkan-H.Erkanal, Tahtalı Barajı Kurtarma Kazısı Projesi-Tahtalı
Dam Area Salvage Project, TC Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler
Gn.Müd. İzmir Arkeoloji Müzesi Md. Yay., İzmir.
Özmen 2003 A.Özmen, “Ahiret”, Antropoloji Sözlüğü, Edt.K.Emiroğlu-S.Aydın,
Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 17-19.
Özsait 1983 M.Özsait, “1982 yılı Burdur ve Çevresi Prehistorik Araştırmaları”,
I.AST, Ankara, 7-12.
1995 “1993 yılı Harmanören Mezarlık Kazısı”, XVI.KST-2, Ankara, 153-
174.
1997 “1995 yılı Harmanören Mezarlık Kazısı”, XVIII.KST-1, Ankara, 457-
474.
1998a “1996 yılı Isparta ve Çevresi Yüzey Araştırmaları”, XV.AST-II, Ankara,
121-142.
1998b “1996 yılı Harmanören Mezarlık Kazısı”, XIX.KST-1, Ankara, 607-
626
1999 “1997 yılı Harmanören (Göndürle) Mezarlık Kazısı”, XX.KST-1,
Ankara, 467-483.
2000a “1998 yılı Harmanören (Göndürle Höyük) Mezarlık Kazısı”, 21.KST-
1, Ankara, 371-380.
2000b “Göller Bölgesi Yüzey Araştırması ve Harmanören Kazısı”, Türkiye
Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, Edt.O.Belli, Ankara, 147-153.
2002 “1999-2000 yılları (Göndürle Höyük) Harmanören Mezarlık Kazısı”,
23.KST-1, Ankara, 327-340.
2003a “Harmanören Mezarlığı”, Arkeo-Atlas/2, İstanbul, 119.
2003b “2001 yılı Harmanören (Göndürle Höyük) Mezarlık Kazısı”, 24.KST-1,
Ankara, 307-318.
2005 “2003 yılı Harmanören-Göndürle Höyük Mezarlık Kazısı”, 26.KST-2,
Ankara, 319-330.
Pearson 2002 M.P.Pearson, The Archaeology of Death and Burial, Texas A&M
Univ. Press.
Pecorella 1984 P.E.Pecorella, La Cultura Preistorica di Iasos in Caria, Roma.
PFK Prähistoriche Forschung in Kleinasien
PPS Proceeding of Prehistoric Society
Renfrew-Bahn
1997
C.Renfrew-P.Bahn, Archaeology, theories, methods and Practice,
R.R.Donnelley and Sons Comp. USA.
Roaf 1996 M.Roaf, Mezopotamya ve Eski Yakındoğu-Atlaslı Büyük Uygarlıklar
Ansiklopedisi-9, Çev.Z.Kılıç, İletişim yay. İstanbul.
Robinson 2001 A.Robinson, “Linear A and Phaistos Disc”, The Seventy Great
Mysteries of the Ancient World, edt. B.M.Fagan, Thames and Hudson
Ltd, London, 250-253.
Roodenberg 1981 J.Roodenberg, “Hayaz Höyük Kazısının İlk Sonuçları”, III.KST,
Ankara, 93-94.
1991 “Ilıpınar Höyük Üçüncü Dönem Kazı Sonuçları (1989)”, XII.KST-1,
Ankara, 105-111.
2003 “Note on the Early Bronze Age Pithos Burials from Ilıpınar-
Hacılartepe”, Ufuk Esin’e Armağan, Köyden Kente Yakındoğu’da İlk
Yerleşimler-Studies Presented to Ufuk Esin, From Village to Cities
Early Villages in the Near East, Edt. M.Özdoğan-H.Hauptmann-
N.Başgelen, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 297-306.
Rotermund 2000 H.O.Rotermund, “Japonya’da Can, Ruh”, Antik Dünyada ve Geleneksel
Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, (Edt.) Y.Bonnefoy,
Çev.G.Çetin, Dost Ktbv.Yay., Ankara, 129-131.
Roux 1999 J-P. Roux, Eskiçağ ve Ortaçağda Altay Türklerinde Ölüm,
Çev.A.Kazancıgil, Kabalcı Yay., İstanbul.
Sagona vd. 1998 A.Sagona-M.Erkmen-C.Sagona-I.Mc Niven-S.Howells, “Excavations
at Sos Höyük 1995:Second Preliminary Report”, Anatolica-24, Leiden,
31-64.
Saltuk 1993 S.Saltuk, Arkeoloji Sözlüğü, İnkılap Yay., İstanbul.
Saraçoğlu 2005 A.Saraçoğlu, “Grek Mitolojisi’nde Gece, Uyku ve Ölüm İlişkisi”,
Arkeoloji ve Sanat-119, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 49-58.
Schiek-Fischer
1965
S.Schiek-F.Fischer, “Einigine Frühbronzezeitliche Funde aus
Kleinasien”, Fudberichte aus Schwaben, Festschrift Güstav Riek, Neue
Folge: 17, 156-172.
Schmidt 2000 K.Schmidt; “Göbekli Tepe and the Rock Art of the Near East”; TÜBA-
AR 3; Ankara, 1-14.
Seeher 1991 J.Seeher, “Die Nekropole von Demircihöyük-Sarıket
Grabungskampagne 1990”, IstMitt. 41, 97-119.
1992a “Die Nekropole von Demircihöyük-Sarıket Grabungskampagne
1991”, Ist.Mitt. 42, 5-19.
1992b “Demircihöyük Nekropol Kazısı 1990 Yılı Sonuçları”, XIII.KST-I,
Ankara, 163-175.
1993a “Demircihöyük Nekropol Kazısı: 1991 Yılı Sonuçları”, XIV.KST-I,
Ankara, 365-379.
1993b “Tod und Bestattung in Der Vorgeschichte/Tarihöncesi Çağlarda
Ölüm ve Gömü”, Çev.S.Gülçur, Arkeoloji ve Sanat-59, İstanbul, 2-15.
1999 “Kuzeybatı Anadolu’da Tunç Çağı: Demircihöyük Yerleşmesi ve
Mezarlığı”, Kayıp Zamanların Peşinde-Alman Arkeoloji Enstitüsü
Anadolu Kazıları/Auf der Suche nach Verscwundenen Zeiten Die
Ausgrabungen des Deutschen Archäologischen Instituts in der Türkei,
YKY, İstanbul, 48-55
Sevin 1997 V.Sevin, Anadolu Arkeolojisi-Başlangıçtan Persler’e kadar; DER yay.
No:215, İstanbul.
2003 Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi-Eski Anadolu ve Trakya-
Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar, İletişim Yayınları, İstanbul
Sevinç 1994 N.Sevinç, “Bozcaada (Tenedos) Nekropolü 1992 yılı Kurtarma
Kazısı”, IV.MKKS, Ankara, 311-320.
1995 “Tenedos Kurtarma Kazısı”, V.MKKS, Ankara, 113-127.
Silistreli 1983 U.Silistreli, “Pınarbaşı ve Köşk Höyükleri”, V.KST, Ankara, 81-85.
1986 “1985 Köşk Höyüğü”, VIII.KST, Ankara, 173-179.
Sivas-Sivas 2005 T.T.Sivas-H.Sivas, “Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar İlleri
Arkeolojik Envanteri 2003”, TÜBA Kültür Envanteri Dergisi/Journal
of Cultural Inventory 2004-2, TÜBA-Yay. İstanbul, 101-119.
Solecki 1975 R.Solecki, “Shanidar IV, a Neanderthal flower burial in Northern Iraq”
Science 190, 4217:880-881.
Sperling 1976 J.Sperling, “Kum Tepe in the Troad-Trial Excavation, 1934”,
HESPERIA-45, No:4, 305-364, plate, 69-81.
Stein 1998 G.J.Stein, “1996 Excavations at Hacınebi Tepe”, XIX.KST-1, Ankara,
179-207.
Stewart 1936 J.R.Stewart, “The Cemetery”, Archaeology-86, Edt. Winifred Lamb,
London, 1-64.
Stewig 1970 R.Stewig, Kulturlandschaftsentwicklung In Westanatolien-Batı
Anadolu’nun Kültürel Gelişmesi: Kartografik Bilgiler, Çev.R.Turfan,
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, İstanbul.
Strabon Antik Anadolu Coğtafyası-Geographika XII-XIII-XIV, Çev.A.Pekman,
Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul.
Stronach 1957 D.B.Stronach, “The Development and Diffusion of Metal Types in
Early Bronze Age Anatolia”, AS-7, 89-125.
1962 “Metal Objects”, Beycesultan-I, (Edt.) Lloyd-Mellaart, UK, 280-290.
Süel 1991 M.Süel, “Balıbağı/1989 Kurtarma Kazısı”, I.MKKS, Ankara, 205-214.
1992 “Balıbağ 1990 Kurtarma Kazısı”, II.MKKS, Ankara, 129-145.
Şenel 1995 A.Şenel, İlkel Topluluktan Uygar Topluma-Geçiş Aşamasında
Ekonomik Toplumsal Düşünsel Yapıların Etkileşimi, Bilim ve Sanat
Yay., Ankara.
Şenyürek 1946 M.S.Şenyürek, “Türk Tarih Kurumu adına yapılan Maşathöyük
kazısından çıkarılan kafataslarının tetkiki. Study of the skulls from
Maşathöyük, excavated under the auspices of the Turkish Historical
Society”, Belleten-X/38, Ankara, 231-254.
TAD Türk Arkeoloji Dergisi
Taşkıran 1994 H.Taşkıran, “Karain Çevresinde Yeni Bir Mağara: Boynuzluin (Bibiş
Mağarası), XI. AST, Ankara, 227-236.
TAY-II S.Harmankaya-O.Tanındı-M.Özbaşaran, Türkiye Arkeolojik
Yerleşmeleri-II, Neolitik, Ege Yay. İstanbul, 1997.
TAY-III S.Harmankaya-O.Tanındı-M.Özbaşaran, Türkiye Arkeolojik
Yerleşmeleri-III, Kalkolitik, Ege Yay. İstanbul, 1998.
TAY-IVa S.Harmankaya-B.Erdoğu, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri-IVa, İlk
Tunç, Ege yay. İstanbul, 2002.
TAY-IVb S.Harmankaya-B.Erdoğu, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri-IVb, İlk
Tunç, Ege yay. İstanbul, 2002.
TAY-C14 Veri
Tabanı
S.Harmankaya-B.Erdoğu-D.Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-
C14 Veri Tabanı, Ege Yay. İstanbul, 2003
Tekoğlu 1989 R.Tekoğlu, “Milattan Önceki Dönemlerde Anadolu Dillerine Toplu Bir
Bakış”, Alkım Konferansları-I, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 73-
88.
Temizer 1954 R.Temizer, “Kayapınar Höyüğü Buluntuları”, Belleten XVIII, Ankara,
317-360.
Topbaş-Efe-İlaslı
1998
A.Topbaş-T.Efe-A.İlaslı, “Salvage Excavations of The Afyon
Archaeological Museum, Part 2: The Settlement of Karaoğlan Mevkii
and The Early Bronze Age Cemetery of Kaklık Mevkii”, Anatolia
Antiqua-VI, İstanbul, 21-94.
Türk 1997 H.Türk; “Neanderthal İnsanda Törensel Ölü Gömme”; Bilim ve
Ütopya-36; İstanbul,
Tuğlacı 1972 P.Tuğlacı, Okyanus Ansiklopedik Sözlük, Pars yay. İst.
TTK Türk Tarih Kurumu
Umar-Çilingiroğlu
1990
B.Umar-A.Çilingiroğlu, Eski Eserler Hukuku, DEU-Hukuk Fakültesi
yay. No:11, Ankara Üniversitesi Bsmv., Ankara
Umurtak 1996 G.Umurtak, “Maden Eserler”, Kuruçay-II, Edt.R.Duru, TTK, Ankara,
56-59.
Ünal 1995 A.Ünal, “Yakıp Yıkılan Eski Anadolu Kentlerinin Akıbeti: Hitit
Göçleri ve Hitit İşgalinin Anadolu İskan Tarihinde Doğurduğu
Demografik Sonuçlar” In Memoriam İ.Metin Akyurt-Bahattin Devam
Anı Kitabı, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul, 367-372.
2003 Hititler Devrinde Anadolu-II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Ünlüsoy 1993 İ.Ünlüsoy, “Isparta İli Atabey İlçesi Harmanören (Göndürle) Kurtarma
Kazısı 1989-1991”, III.MKKS, 291-322.
Van Lamoen 2006 F.Van Lamoen, “Simya, Hermetik Sanat: Batı Simyasına ve Simya
İkonografisine Giriş-Alchemy, The Hermetic Art: An Introduction to
Western Alchemy and Alchemical Iconography”, Çev.M.H.Doğan,
Sanat Dünyamız-97, YKY yay., İstanbul, 57-75.
Van Loon -
Güterbock 1972
M. van Loon-H.Güterbock, “Korucutepe Kazısı 1970”, Keban Projesi
1970 Çalışmaları, Ankara, 79-81.
Vermeule 1964 E.Vermeule, “The Early Bronze Age in Caria”, Archaeology 17/4, 244-
249.
Von Graeve 1995 V.Von Graeve, “1993 Milet Çalışmaları”, XVI. KST-I, Ankara, 405-
417.
Warner 1994 J.L.Warner, Elmalı-Karataş II, The Early Bronze Age Village of
Karataş, Bryn Mawr Pub., USA.
Wells 1972 C.Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası, çev. E.Onur,
Remzi Ktbv. İstanbul
Werner 1993 K.Werner, The Megaron During The Aegean and Anatolian Bronze
Age, Paul Åströms Förlag, Jonsered.
Wheeler 1974 T.S.Wheeler, “Early Bronze Age Burial Customs in Western Anatolia”,
AJA-78, 415-425, plt. 84-85.
White 1993 R.White, “Technological and social dimensions of ‘Aurignacian-Age’
body ornaments across Europe”, Before Lascaux: The Complex Record
of the Early Upper Palaeolothic, (edt.) H.Knecht, A.Pike-Tay,
R.White, Boca Raton:CRC Press, 247-299.
Wilkinson 1990 T.J.Wilkinson, Town and Country in Southeastern Anatolia-Vol.I:
Settlement and Land Use at Kurban Höyük and Other Sites in The
Lower Karababa Basin, The Oriental Institute of The University of
Chicago, USA.
Yakar 1979 J.Yakar, “Troy and Anatolian Early Bronze Age Chronology” AS-29,
51-67.
1985 The Later Prehistory of Anatolia, Oxford.
1991 Prehistoric Anatolia, TellAviv
2002a “Revising the Early Bronze Age Chronology of Anatolia”, Festschrift
Für Manfred Korfmann, Mauer Schau, Band-1, Herausgegeben von:
R.Aslan-S.Blum-G.Kastl-F.Schweiser-D.Thumm, Deutshland, 445-
456.
2002b “Etnografya Işığında Arkeolojide Sosyal ve Kültürel
Değerlendirmeler”, Colloquium Anatolicum-I, Türk Eskiçağ Bilimleri
Enstitüsü Yay.,İstanbul, 25-52.
Yalçınkaya 1995 I.Yalçınkaya, “Anadolu İskan Tarihinde Katran Dağı”, 1994 Yılı
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları, TC Kültür Bakanlığı
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Yayınları, Ankara, 55-76.
Yaylalı-Akdeniz
2002
S.Yaylalı-E.Akdeniz, “Aphrodisias Müzesi’ndeki Karahisar
Buluntuları”, Olba-VI, Mersin, 1-40, Levha 1-34.
Yener 1993 A.Yener, “Göltepe Kazısı 1991 Sezonu”, XIV.KST-I, Ankara, 231-245.
1994 “Göltepe/Kestel 1992”, XV.KST-I, Ankara, 201-209.
1995 “Göltepe 1993 Kazı Sonuçları”, XVI.KST-I, Ankara, 177-188.
Yıldız 1993 N.Yıldız, Eski Çağda Deri Kullanım ve Teknolojisi, MÜ-yay. No:540,
İst.
HARİTA ve ÇİZELGELERİN
LİSTE VE KAYNAKÇASI
1. Batı Anadolu Fiziki Haritası
2. Batı Anadolu Coğrafi Bölümler (Stewig 1975, 55)
3. Batı Anadolu ETÇ-I Kültür Bölgeleri (Efe 2003, 99)
4. Batı Anadolu ETÇ-I Kültür Bölgeleri (Efe-Efe-Ay 2000, 34)
5. Batı Anadolu ETÇ-I Kültür Bölgeleri (Efe 2003, 99)
6. Batı Anadolu ETÇ-I Kervan Yolları (Efe 2003, 99)
7. Batı Anadolu ETÇ Karşılaştırmalı Kronoloji Çizelgesi (Efe-Ay 2000, 36)
8. ETÇ Mezar ve Mezarlıkları Haritası
9. Mezar ve Mezarlık Alanlarının Listesi
LEVHALARIN LİSTE
VE
KAYNAKÇASI
LEV.1
1-Ağaçbeyli Coğrafi Konum (Fıratlı 1970, 160)
2-Ağaçbeyli Genel Görünüm (Fıratlı 1970, 153/72)
LEV.2
1-Ahlatlıtepecik Coğrafi Konum (Mitten-Yüğrüm 1974, 23)
2-Ahlatlıtepecik “Güney Mezarlık” Plan (Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 85)
LEV.3
1-Ahlatlıtepecik AT 67.10 Pithos Gömüsü (Detweiler-Hanfmann-Mitten 1968, 85)
2-Ahlatlıtepecik AT 67.10 Mezar Buluntusu Bakır Hançer (Mitten-Yüğrüm 1974, 26)
3-Ahlatlıtepecik Mezar Buluntusu Akıtacaklı Testi (Mitten-Yüğrüm 1974, 25)
4-Ahlatlıtepecik AT 68≠8 Pithos Gömüsü (Mitten-Yüğrüm 1969, 129/6)
LEV.4
1-Ahlatlıtepecik AT 68≠8 Pithos Gömüsü (Mitten-Yüğrüm 1969, 130/7)
2-Ahlatlıtepecik AT 68≠8 Pithos Gömüsü Buluntusu Gümüş Obje (Mitten-Yüğrüm, 1974, 26)
3-Ahlatlıtepecik AT68≠3 Taş Sandık Mezarı (Mitten-Yüğrüm 1974, 26)
LEV.5
1-Aphrodisias/Pekmeztepe Çocuk Mezarı (Joukowsky 1986, 52/25) ve 517/20)
2-Aphrodisias/Pekmeztepe Çocuk Mezarı Columbella rustica (Joukowsky 1986, 515/369)
LEV.6
1-Aphrodisias/Pekmeztepe Çocuk Mezarı (Joukowsky 1986, 517/20)
2-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı (Joukowsky 1986, 54)
3-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı (Joukowsky 1986, 53/26)
LEV.7
1-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı (Joukowsky 1986, 518/371)
LEV.8
1-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı (Joukowsky 1986, 519/373)
2-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı Ağırşaklar (Joukowsky 1986, 520/1-3-6)
3-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı Ağırşaklar (Joukowsky 1986, 376/4)
LEV.9
1-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı Testi ve Takı (Joukowsky 1986, 511)
2-Aphrodisias/Pekmeztepe Kadın Mezarı Testi ve Takı (Joukowsky 1986, 520/13-14-15-16)
LEV.10
1-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı (Joukowsky 1986, 74/53)
2-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı (Joukowsky 1986, 75/54-55-56)
3-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı İskelet a (Joukowsky 1986, 76/57)
4-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı İskelet b (Joukowsky 1986, 76/58)
LEV.11
1-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı (Joukowsky 1986, 77/59)
2-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı (Joukowsky 1986, 570/410)
3-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı (Joukowsky 1986, 571/411)
4-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı Alet Parçası( Joukowsky 1986, 570/409-2)
LEV.12
1-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı Armağanlar (Joukowsky 1986, 405/343)
2-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı Armağanlar (Joukowsky 1986, 406-344)
3-Pekmeztepe Çift İskeletli Pithos Mezarı Armağanlar (Joukowsky 1986, 571/411)
LEV.13
1-Aphrodisias/Akropol 6 Numaralı Açmadaki ETÇ III Gömüsü (Joukowsky 1986, 407/347) 2-
Aphrodisias/Akropol 6 Numaralı Açmadaki ETÇ III Gömüsü (Joukowsky 1986, 640/1)
3-Aphrodisias/Kuşkalesi Çocuk Gömüsü (Joukowsky 1986, 157)
4-Aphrodisias/Kuşkalesi Çocuk Gömüsü (Joukowsky 1986, 706/498)
LEV.14
1-Aphrodisias/Kuşkalesi Çocuk Gömüsü (Joukowsky 1986, 707/499)
2-Aphrodisias/Kuşkalesi Çocuk Gömüsü Mezar Armağanı (Joukowsky 1986, 406/345)
3-Aphrodisias/Kuşkalesi Çocuk Gömüsü Mezar Armağanı (Joukowsky 1986, 707/500-3)
LEV.15
1-Babaköy/Başpınar Mezarlığı Plan (Özgüç 1948, R.81)
2-Babaköy/Başpınar Pithos Gömüleri (Özgüç 1948, R.25)
3-Babaköy/Başpınar Pithos Gömüleri (Özgüç 1948, R.39)
LEV.16
1-Babaköy/Başpınar Çocuk Gömüsü (Özgüç 1948, R.28)
2-Babaköy/Başpınar Bittel’in Buluntuları (Özgüç 1948, R.40)
3-Babaköy/Başpınar Bittel’in Buluntuları (Özgüç 1948, R. 41)
4-Babaköy/Başpınar Kökten’in Buluntuları (Kökten 1949, Levha XCIV-8)
5-Babaköy/Başpınar Kökten’in Buluntuları (Kökten 1949, Levha XCIV-8)
LEV.17
1-Babaköy/Başpınar Mezar Armağanları (Kökten 1949, Lev.XCIV/7)
2-Babaköy/Başpınar Mezar Armağanları (TAY-IV a, Babaköy)
LEV.18
1-Bademağacı İlk Tunç Çağı Yerleşmeleri (Duru 1999, 123)
2-Bademağacı İlk Tunç Çağı 2-3 Yapı Katları (Duru 1999, 123)
LEV.19
1-Baklatepe Genel Plan (Özkan-Erkanal 1999, 169)
LEV.20
1-Baklatepe G1 İntramural Basit Toprak Mezarı (Akay 2003, Figür 2a)
2-Baklatepe G20 İntramural Basit Toprak Mezarı (Akay 2003, Figür 2b)
LEV.21
1-Baklatepe ETÇ I Ekstramural Mezarları Genel Plan (Akay 2003, fig.1)
LEV.22
1-Baklatepe ETÇ I G40 TSM ve Baş Kısmındaki Yarım Pithos (Akay 2003, fig. 20)
2-Baklatepe ETÇ I G40 TSM ve Baş Kısmındaki Yarım Pithos (Özkan-Erkanal 1999, 193/26)
3-Baklatepe ETÇ I G107 TSM ve Baş Kısmındaki Yarım Pithos (Akay 2003, fig. 22)
LEV.23
1-Baklatepe ETÇ I G46 BTM (Akay 2003, fig. 8)
2-Baklatepe ETÇ I G46 BTM (Özkan-Erkanal 1999, Resim 193/28)
3-Baklatepe ETÇ I G46 BTM Gümüş Buluntular (Özkan-Erkanal 1999, resim 194/29)
LEV.24
1-Baklatepe ETÇ I G24 BTM (Akay 2003, fig. 3)
2-Baklatepe ETÇ I G24 BTM Metal Buluntular (Özkan-Erkanal 1999, 194/30)
LEV.25
1-Baklatepe ETÇ I G25 Pithos Mezarı (Akay 2003, fig. 17)
2-Baklatepe ETÇ I G25 Pithos Mezarı (Özkan-Erkanal 1999, 193/27)
3-Baklatepe ETÇ I G28 Pithos Mezarı (Akay 2003, fig.16)
LEV.26
1-Baklatepe ETÇ I G112 Pithos Mezarı (Akay 2003, fig. 18)
2-Baklatepe ETÇ I G126 Pithos Mezarı (Akay 2003, fig. 19)
3-Baklatepe ETÇ I G126 Pithos Mezarı (Akay 2003, fig. 19)
LEV.27
1-Baklatepe ETÇ II Mezarları Genel Görünüm (Özkan-Erkanal 1999, 188/15)
2-Baklatepe ETÇ II G137 Mezarı (Özkan-Erkanal 1999, 188/16)
3-Baklatepe ETÇ II G159 Mezarı (Erkanal-Özkan 2000, 273)
LEV.28
1-Karataş/Semayük Antropomorfik Kap (Warner 1994, Lev.166, KA 602)
2-Baklatepe ETÇ II Antropomorfik Kap (Erkanal-Özkan 2000, 275/2)
3-Baklatepe ETÇ II Depas (Erkanal-Özkan 2000, 275/3)
LEV.29
1-Baklatepe ETÇ II Mezar Buluntuları Genel (Özkan-Erkanal 1999, 189/17)
2-Baklatepe ETÇ II Mezar Buluntuları Genel (Özkan-Erkanal 1999, 189/18)
3-Baklatepe ETÇ II Mezar Buluntuları Genel (Özkan-Erkanal 1999, 189/19)
LEV.30
1-Baklatepe ETÇ II Mezar Buluntusu İğneler (Özkan-Erkanal 1999, 189/18)
2-Baklatepe ETÇ II Mezar Buluntusu İdoller (Özkan-Erkanal 1999, 189/19)
LEV.31
1-Beycesultan ETÇ Katları Plan (Lloyd-Mellaart 1962, 30-31)
2-Beycesultan ETÇ Katları XVIIA ve XVIIB plan (Lloyd-Mellaart 1962, fig.9, Plate VIc)
LEV.32
1-Bozcaada Mezar 7 Buluntuları (Sevinç 1994, 320/10)
2-Bozcaada ETÇ Mezarları (Sevinç 1995, 116)
LEV.33
1-Bozcaada ETÇ Mezarları (Sevinç 1995, 118-1)
2-Bozcaada 1993 yılı ETÇ Mezar Buluntuları (Sevinç 1995, 118-2)
LEV.34
1-Çavdarlı Höyük Genel Plan (Akok 1967, 16-3)
2-Çavdarlı Höyük ETÇ Mezarı (Akok 1967, 18/8)
3-Çavdarlı Höyük ETÇ Mezarı (Akok 1967, 18/9)
4-Çavdarlı Höyük ETÇ Mezarı (Akok 1967, 18/10)
LEV.35
1-Demircihöyük/Sarıket Genel Plan (Seeher 1991, 99)
2-Demircihöyük/Sarıket Nekropol Alanı Genel Plan (Seeher 1992b, 371)
LEV.36
1-Demircihöyük 147 numaralı ETÇ Pithos Mezarı (Seeher 1993a, 373/4)
2-Demircihöyük 392 numaralı ETÇ Pithos Mezarı (Seeher 1993a, 373/5)
3-Demircihöyük 231 numaralı ETÇ TSM (Seeher 1993a, 374/6-7)
4-Demircihöyük 298 numaralı ETÇ TSM (Seeher 1993a, 373/6)
5-Demircihöyük 93 numaralı ETÇ TSM (Seeher 1992b, 169/6)
LEV.37
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 220 Numaralı Mezar Armağanı Gaga Ağızlı Testi (Seeher 1993a, 376/10)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 231 Numaralı Mezar Armağanı Gaga Ağızlı Testi (Seeher 1993a, 376/11)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 294 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1993a, 376/12)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 247 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1993a, 376/13;)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ Mezar Armağanı Kap (Seeher 1993a, 377/14)
LEV.38
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 97 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992b, 170/7)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 37 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992b, 170/8)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 97 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1991, 106/3)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 37 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1991, 106/5)
LEV.39
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 220 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 9)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 167 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 9)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 231 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 9)
LEV.40
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 552 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 10)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 370 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 10)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 250 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 10)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 321 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 10)
LEV.41
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 294 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a,11)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 247 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 11)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 426 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 11)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 448 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 11)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 141 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 11)
6-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 373 Numaralı Mezar Armağanı Kap (Seeher 1992a, 11)
LEV.42
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 79 Numaralı Mezar Buluntusu Taş ve Metal Boncuklar; a-b Dağ Kristali; c-d
Karneol; e Bakır/Bronz; f Ametist (?); g-o Altın (Seeher 1991, 111/1)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 125 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1991, 111/2)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 38 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1991, 111/3)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 118 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1991, 111/4)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 93 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Halka (Seeher 1991, 111/5)
6-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 79 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1991, 111/6)
7-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 83 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1991, 111/7)
8-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 100 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş Alınlık (Seeher 1991, 111/8)
9-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 87 Numaralı Mezar Buluntusu Bakır/Bronz Alınlık (Seeher 1991, 111/9)
10-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 70 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş Alınlık (Seeher 1991, 111/10)
11-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 64 Numaralı Mezar Buluntusu Bakır/Bronz Alınlık (Seeher 1991, 111/11)
12-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 37 Numaralı Mezar Buluntusu Bakır/Bronz Bilezik (Seeher 1991, 111/12)
13-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 37 Numaralı Mezar Buluntusu Bakır/Bronz Bilezik (Seeher 1991, 111/13)
14-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 79 Numaralı Mezar Buluntusu Bakır/Bronz Bilezik (Seeher 1991, 111/14)
LEV.43
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 309 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş Yüzük (Seeher 1992a, 15)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 350 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1992a, 15)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 295 Numaralı Mezar Buluntusu P.T. İdol (Seeher 1992a, 15)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 213 Numaralı Mezar Buluntusu Taş İdol (Seeher 1992a, 15)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 243 Numaralı Mezar Buluntusu P.T.Ağırşak (Seeher 1992a, 15)
6-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 517 Numaralı Mezar Buluntusu P.T.Ağırşak (Seeher 1992a, 15)
7-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 517 Numaralı Mezar Buluntusu P.T.Ağırşak (Seeher 1992a, 15)
8-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 517 Numaralı Mezar Buluntusu P.T.Ağırşak (Seeher 1992a, 15)
9-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 118 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1992b, 173/18)
10-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 350 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Alınlık (Seeher 1992b, 173/18)
LEV.44
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 95 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 54 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 93 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 100 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 38 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
6-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 105 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
7-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 103 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
8-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 21 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
9-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 100 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
10-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 37 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
11-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 92 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
12-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 133 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
13-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 133 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Seeher 1991, 112)
LEV.45
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 132 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Asa Başı (Seeher 1991, 113/1)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 132 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Asa Başı (Seeher 1992b, 172/11)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 100 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Balta (Seeher 1991, 113/3)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 100 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Balta (Seeher 1992b, 172/12)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 132 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Balta (Seeher 1991, 113/2)
LEV.46
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 494 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Balta (Seeher 1993a, 377/15)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 494 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Balta (Seeher 1992a, 14/2)
3-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 494 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Mızrak Ucu (Seeher 1992a, 14/3)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 79 Numaralı Mezar Buluntusu Taş ve Metal Boncuklar (Seeher 1992b, 173/17)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 418 Numaralı Mezar Buluntusu Taş Balta (Seeher 1992a, 14/1)
LEV.47
1-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 243 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Asa Başı (Seeher 1992a, 13/1)
2-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 517 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Bıçak (Seeher 1992a, 13/2)
3- Demircihöyük/Sarıket ETÇ 421 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Ustura (Seeher 1992a, 13/3)
4-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 441 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Bilezik (Seeher 1992a, 13/4)
5-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 441 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Bilezik (Seeher 1992a, 13/5)
6-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 213 Numaralı Mezar Buluntusu Taş İdol (Seeher 1993a, 17)
7-Demircihöyük/Sarıket ETÇ 295 Numaralı Mezar Buluntusu P.T. İdol (Seeher 1993a, 378/18)
LEV.48
1-Dorak Mezarları (TAY IV-Dorak)
2-Firavun Sahure’nin Adının Yazılı Olduğu Hiyeroglif Kartuş (Dinçol 1982)
LEV.49
1-Eski Balıkhane Mezarlık Alanı Genel (Mitten 1987, fig.3)
2-Eski Balıkhane ETÇ Mezarları (Mitten 1987, fig.6)
LEV.50
1-Eski Balıkhane ETÇ Mezar Buluntuları (Mitten 1987, fig.4)
2-Eski Balıkhane ETÇ Altın Kulak Tıkaçları (Mitten 1987, fig.5)
3-Anadolu’nun Diğer Bölgelerinde Ele Geçen Altın Kulak Tıkaçları (Duru 1972, 136)
4-Anadolu’nun Diğer Bölgelerinde Ele Geçen Altın Kulak Tıkaçları Listesi (Duru 1972, 136)
LEV.51
1-Gavurtepe Mermer İdol (Meriç 1993, 360-361)
2-Gavurtepe Çocuk Mezarı Buluntuları (Meriç 1993, 360-361)
3-Gavurtepe Çocuk Mezarı (Meriç 1993, 360-361)
4-Gavurtepe Çocuk Mezarı Gaga Ağızlı Testi (Meriç 1993, 360-361)
5-Gavurtepe ETÇ Mezarlığı Plan (Meriç 1988, 166/2)
6-Hanaytepe Kerpiç Sandık Mezar (Özgüç 1948, Resim 51)
7-Hanaytepe Kerpiç Sandık Mezar (Özgüç 1948, Resim 52)
8-Hanaytepe Kerpiç Sandık Mezar (Özgüç 1948, Resim 53)
LEV.52
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarları (Sevin 2003, 102)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarları (Özsait 2003a, 119)
LEV.53
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı Çoklu Gömü Örneği (Özsait 2003a, 119)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı A Açması Plan (Özsait 1995, 162)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ A1 Mezarı (Özsait 1995, 168/8)
LEV.54
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı B Açması Plan (Özsait 1995, 163)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ B4-B5-B6 Mezarları (Özsait 1995, 170/11)
LEV.55
1-Harmanören/Göndürle ETÇ B7 Mezarı (Özsait 1995, 172-16)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ B7 Mezarı Swastika Bezemesi (Özsait 1995, 172-15)
3-Karataş/Semayük 57 Numaralı Mezar Swastika Bezemesi (Mellink 1964, Plt. 79/12)
4-Karataş/Semayük 57 Numaralı Mezar Dağ Keçisi Bezemesi (Mellink 1964, Plt. 79/13)
LEV.56
1-Harmanören/Göndürle ETÇ B10 Mezarı (Özsait 1995, 170/12)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ B10 Mezarı Buluntuları (Özsait 1995, 171/13)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı E-F Açması Plan (Özsait 1997, 464)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ E5 Mezarı (Özsait 1997, 468/6)
5-Harmanören/Göndürle ETÇ E5 Mezarı (Özsait 1997, 469/7)
LEV.57
1-Harmanören/Göndürle ETÇ E9 Mezarı (Özsait 1997, 469/8)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ E9 Mezarı (Özsait 1997, 470/9)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ E9 Mezarı Buluntuları İn-Situ (Özsait 1997, 470/10)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ E9 Mezarı Buluntuları (Özsait 1997, 470/11)
LEV.58
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı J Açması Plan (Özsait 1998, 614)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ J1 Mezarı (Özsait 1998, 617/4)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ J1 Mezarı Buluntuları (Özsait 1998, 618/5)
LEV.59
1-Harmanören/Göndürle ETÇ J5 Mezarı (Özsait 1998, 620/9)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ J5 Mezarı (Özsait 1998, 620/10)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ J5 Mezarı (Özsait 1998, 621/11)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ J5 Mezarı Buluntular (Özsait 1998, 621/12)
5-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı K Açması Plan (Özsait 1998, 615)
LEV.60
1-Harmanören/Göndürle ETÇ K1 Mezarı (Özsait 1998, 623/15)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ K1 Mezarı Pithos Boynunda Bezemeler (Özsait 1998, 623/16)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ K1 Mezarı Buluntular İn-Situ (Özsait 1998, 624/17)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ K1 Mezarı Buluntular (Özsait 1998, 624/18)
LEV.61
1-Harmanören/Göndürle ETÇ K2 Mezarı (Özsait 1998, 625/19)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ K2 Mezarı Buluntular İn-Situ (Özsait 1998, 625/20)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ K2 Mezarı Buluntular İn-Situ (Özsait 1998, 626/21)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ K2 Mezarı Buluntular (Özsait 1998, 626/22)
LEV.62
1-Harmanören/Göndürle ETÇ K3 Mezarı Buluntular (Özsait 2002, Resim 1)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı M Açması Plan (Özsait 1999, 474)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ M1 Mezarı (Özsait 1999, 479/9)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ M1 Mezarı Buluntular (Özsait 1999, 479/10)
LEV.63
1-Harmanören/Göndürle ETÇ M5 Mezarı (Özsait 1999, 481/14)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ M9 Mezarı Buluntular (Özsait 1999, 482/15)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ M5 Mezarı Buluntular İn-Situ (Özsait 1999, 482/16)
LEV.64
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı N Açması Plan (Özsait 2000a, 375)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ N1 Mezarı (Özsait 2000a, 376/1)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı (Özsait 2000a, 377/2)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı (Özsait 2000a, 377/3)
5-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı Gaga Ağızlı Testi (Özsait 2000a, 380/10)
6-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı İdoller (Özsait 2000a, 379/7)
LEV.65
1-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı Depas (Özsait 2000a, 378/5)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı Gaga Ağızlı Testi (Özsait 2000a, 378/4)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı Gaga Ağızlı, Bezemeli Testi (Özsait 2000a, 378/6)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı (Özsait 2000a, 379/8)
5-Harmanören/Göndürle ETÇ N4 Mezarı Buluntular İn-Situ (Özsait 2000a, 379/9)
LEV.66
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı S Açması Plan (Özsait 2003b, 312/2)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ S3 Mezarı (Özsait 2003b, 313/2)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ S7 Mezarı (Özsait 2003b, 314/4)
LEV.67
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı R Açması Plan (Özsait 2003b, 312/3)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ T5 Mezarı (Özsait 2003b, 316/8)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ T5 Mezarı (Özsait 2003b, 317/9)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı R Açması Plan (Özsait 2002, 335/3)
LEV.68
1-Harmanören/Göndürle ETÇ Mezarlığı P Açması Plan (Özsait 2002, 335/2)
2-Harmanören/Göndürle ETÇ R9 Mezarı (Özsait 2002, 340/9)
3-Harmanören/Göndürle ETÇ Ü4 Mezarı Dairesel Düzenleme (Özsait 2005, 325/6)
4-Harmanören/Göndürle ETÇ Ü8, Ü10 ve Ü11 Mezarları (Özsait 2005, 325/7)
LEV.69
1-Troia 1b Evresi 102 Numaralı Ev (Blegen 1963, Plt. 14)
LEV.70
1-Troia IIg Evresine ait 201 Numaralı Alanda Ortaya Çıkarılan İskelet (Blegen 1963 Plt. 28)
LEV.71
1-Kocaan Höyük ETÇ Mezarı Buluntusu (?) (Gönçer 1971, 31/7)
2-Ilıpınar ETÇ Mezarı (Roodenberg 2003, 301/3)
3-Ilıpınar ETÇ Mezarlığı Buluntular (Roodenberg 2003, 302)
4- Ilıpınar ETÇ Mezarlığı Genel Plan(Roodenberg 2003, 298)
LEV.72
1-Kaklık Mezarlığı A Alanı Plan (Efe-İlaslı-Topbaş 1995, fig.4)
LEV.73
1-Kaklık Mezarlığı A Alanı Yerleşim ve Mezarlık Planı (Efe-İlaslı-Topbaş 1995, fig.30)
LEV.74
1-Kaklık Mezarlığı B-C Alanları Plan (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 31/19)
2-Kaklık Mezar 1 “Flower Pot” (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 79/60)
3-Kaklık Mezar 1 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 32/20)
4-Kaklık Mezar 1 Buluntusu Akıtacaklı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/108)
5-Kaklık Mezar 1 Buluntusu İdol (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/109)
6-Kaklık Mezar 1 Buluntusu Figürin (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/110)
LEV.75
1-Kaklık Mezar 2 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 32/21)
2-Kaklık Mezar 2 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 32/22)
3-Kaklık Mezar 2 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 80/61)
4-Kaklık Mezar 2 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/111)
5-Kaklık Mezar 2 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
LEV.76
1-Kaklık Mezar 3 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 32/23)
2-Kaklık Mezar 3 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi ve Kırık Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/112)
3-Kaklık Mezar 3 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
4-Kaklık Mezar 4 Buluntusu Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
5-Kaklık Mezar 4 Buluntusu Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/113)
6-Kaklık Mezar 5 Çömlek Gömü (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 79/178)
Lev.77
1-Kaklık Mezar 6 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 32/24)
2-Kaklık Mezar 6 Buluntusu Kaplar (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/114-115)
3-Kaklık Mezar 6 Buluntusu Kaplar (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
4-Kaklık Mezar 7 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33/26)
5-Kaklık Mezar 7 Buluntusu (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
6-Kaklık Mezar 7 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 33/25)
7-Kaklık Mezar 7 Buluntusu (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/116)
LEV.78
1-Kaklık Mezar 8 Buluntuları (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 88/68)
2-Kaklık Mezar 8 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 34/27)
3-Kaklık Mezar 8 Buluntusu Tutamaklı Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/117)
4-Kaklık Mezar 8 Buluntusu Tutamaklı Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/118)
5-Kaklık Mezar 8 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/119)
6-Kaklık Mezar 8 Buluntusu B/B Ustura (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/120)
7-Kaklık Mezar 8 Buluntusu B/B İğne (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 67/121)
8-Kaklık Mezar 9 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 80/61)
LEV.79
1-Kaklık Mezar 10 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 34/28)
2-Kaklık Mezar 10 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 34/29)
3-Kaklık Mezar 10 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 81/62)
LEV.80
1-Kaklık Mezar 15 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 78/177)
2-Kaklık Mezar 15 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 92/177)
3-Kaklık Mezar 18 Sahte Oda Mezar (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/31)
4-Kaklık Mezar 18 Buluntular İn-Situ (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/32)
5-Kaklık Mezar 18 Buluntular (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/130)
LEV.81
1-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/122)
2-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/123)
3-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/124)
4-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Akıtacaklı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/125)
5-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/126)
6-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/127)
7-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/128)
8-Kaklık Mezar 18 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/129)
9-Kaklık Mezar 18 Buluntusu B/B İğne (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 68/130)
LEV.82
1-Kaklık Mezar 21 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/33)
2-Kaklık Mezar 21 Buluntular İn-Situ 21 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/34)
3-Kaklık Mezar 21 Buluntular (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 70/53)
4-Kaklık Mezar 21 Buluntusu Çift Kulplu Kap (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69/133)
5-Kaklık Mezar 21 Buluntusu Tutamaklı Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69/131)
6-Kaklık Mezar 21 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 69/122)
LEV.83
1-Kaklık Mezar 22 Buluntuları (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 89/69)
2-Kaklık Mezar 22 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 71/134)
3-Kaklık Mezar 22 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 71/135)
4-Kaklık Mezar 22 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/35)
5-Kaklık Mezar 22 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 71/136)
6-Kaklık Mezar 22 Buluntusu Tankard (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 71/137)
7-Kaklık Mezar 22 Buluntusu İdol (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 71/138)
LEV.84
1-Kaklık Mezar 23 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 37/36)
2-Kaklık Mezar 23 Buluntuları (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
3-Kaklık Mezar 23 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 72/139)
4-Kaklık Mezar 23 Buluntusu Tankard (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 72/140)
5-Kaklık Mezar 23 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 72/141)
6-Kaklık Mezar 23 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 72/142)
LEV.85
1-Kaklık Mezar 24 Buluntuları (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
2-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Burma Kulplu Depas (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
3-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/143)
4-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Kase (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/144)
5-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Burma Kulplu Depas (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/145)
6-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Depas (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/146)
7-Kaklık Mezar 24 Buluntusu Çift Kulplu Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/147)
8-Kaklık Mezar 24 Buluntusu İdol (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 74/148)
LEV.86
1-Kaklık Mezar 26 Buluntusu Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
2-Kaklık Mezar 26 Buluntusu Tek Kulplu Çömlekçik (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
3-Kaklık Mezar 26 Buluntusu Testi (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 75/149)
4-Kaklık Mezar 26 Buluntusu Tek Kulplu Çömlekçik (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 75/150)
5-Kaklık Mezar 31 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 75/151)
6-Kaklık Mezar 31 (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 90/70)
LEV.87
1-Kaklık Numarası Bilinmeyen Mezar (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 81/183)
2-Kaklık A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen Çömlek (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
91/71)
3-Kaklık A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen çömlek (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
91/71)
4-Kaklık A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen çömlek (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
75/154)
5-Kaklık A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen çömlek (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
75/155)
6-Kaklık A Açmasında bulunan ancak hangi mezardan çıktığı bilinmeyen çömlek (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
75/156)
7-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan B/B obje (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
91/71)
8-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan B/B Ustura (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
91/71)
9-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan B/B Ustura (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
75/152)
10-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan B/B obje (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
75/153)
LEV.88
1-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kase Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/157)
2-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kase Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/158)
3-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kase Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/159)
4-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Yiv Bezemeli Kase Parçası (Topbaş-
Efe-İlaslı 1998, 76/160)
5-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kase Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/161)
6-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kase Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/162)
7-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kulp Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/163)
8-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Ağız Kenar Parçası (Topbaş-Efe-
İlaslı 1998, 76/164)
9-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Kapak Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/165)
10-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Ayak Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/166)
11-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Ayak Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 76/167)
12-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan figürin (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
76/168)
13-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Ayak Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 92/165)
14-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan Ayak Parçası (Topbaş-Efe-İlaslı
1998, 92/166)
15-Kaklık Mevkii mezarlık alanında dağınık halde rastlanılan buluntulardan figürin (Topbaş-Efe-İlaslı 1998,
92/168)
LEV.89
1-Kaklık Dik Gaga Ağızlı Testicikler (Çakalgöz 1987, çizim 9)
2-Kaklık Dik Gaga Ağızlı Testicikler (Çakalgöz 1987, çizim 11)
3-Kaklık Dik Gaga Ağızlı Testicikler (Çakalgöz 1987, çizim 12)
LEV.90
1-Karaağaç’ta Bulunan İdol (Alp 1965, Lev.4)
2-Karaoğlan Mevkii İntramural Pithos Gömü (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 63/90)
3-Karaoğlan Mevkii İntramural Pithos Gömü (Topbaş-Efe-İlaslı 1998, 87/90)
LEV.91
1-Karataş/Semayük Genel Plan (Warner 1994, plt. 3)
LEV.92
1-Karataş/Semayük Mezarlık Genel Plan (Warner 1994)
LEV.93
1-Karataş/Semayük Mezar 56 (Mellink 1964, plt. 78/5)
2-Karataş/Semayük Çoklu Gömü (Mellink 1964, plt. 78/9)
3-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma Planı (Mellink 1969a, 320)
LEV.94
1-Karataş/Semayük (Mellink 1965a, 247)
2-Karataş/Semayük Depolama Kapları Örnek (Mellink 1965a, plt.65/35)
3-Karataş/Semayük Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1965a, plt.66/42)
4-Karataş/Semayük Pithos Gömü Bezemeler Yakın Plan (Mellink 1965a, plt.66/43)
LEV.95
1-Karataş/Semayük 57 Numaralı Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1964, plt.79/10)
2-Karataş/Semayük 57 Numaralı Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1964, plt.79/11)
3-Karataş/Semayük 57 Numaralı Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1964, plt.79/12)
4-Karataş/Semayük 57 Numaralı Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1964, plt.79/13)
LEV.96
1-Karataş/Semayük 305 Numaralı Bezemeli Pithos Gömü (Mellink 1970, plt,56/9)
2-Phaistos Diski Üzerindeki Hiyeroglif (Godart 1995, 132/24)
3-Knossos’ta Ortaya Çıkarılan Lineer B Tableti Üzerindeki İdeogram (Godart 1995, 133)
4-Karataş/Semayük 57 ve 305 Numaralı Pithoslar Üzerindeki Stilize Bezeme (Warner 1994)
LEV.97
1-Karataş/Semayük 15 Numaralı Pithos Üzerindeki Mühür Baskısı (Mellink 1964, plt.82/26)
2-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ Mezarı Plan (Mellink 1968, 324)
3-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ Mezarı Kesit (Mellink 1968, 326)
LEV.98
1-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ Mezarı Genel (Mellink 1968, plt. 75/24)
2-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ Mezarı (Mellink 1968, plt. 75/25)
3-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ, 367 Numaralı Mezar (Mellink 1968, plt. 75/26)
4-Karataş/Semayük 98 Numaralı Açma AQ Mezarı Taban (Mellink 1968, plt. 75/27)
LEV.99
1-Karataş/Semayük 95 Numaralı Mezar Buluntusu Gaga Ağızlı Minyatür Testi (Mellink 1965a, plt.61/13)
2-Karataş/Semayük 95 Numaralı Mezar Buluntusu Gaga Ağızlı Minyatür Testi (Mellink 1965a, plt.61/14)
3-Karataş/Semayük 111 Numaralı Mezar Buluntusu Minyatür Kap (Mellink 1965a, plt.61/17)
4-Karataş/Semayük 111 Numaralı Mezar Buluntusu Minyatür Kap (Mellink 1965a, plt.61/18)
5-Karataş/Semayük 41 Numaralı Mezar Buluntusu Barbotin Bezemeli Minyatür Kap (Mellink 1964, plt.82/28)
6-Karataş/Semayük 41 Numaralı Mezar Buluntusu Lentoid Gövdeli Minyatür Testi (Mellink 1964, plt.82/29)
LEV.100
1-Karataş/Semayük 29 Numaralı Mezar Buluntusu Sepet Kulplu Minyatür Çaydanlık (Mellink 1964, plt.81/20)
2-Karataş/Semayük 144 Numaralı Mezar Buluntusu Minyatür Askos/Kuş Biçimli Kap (Mellink 1967, plt.76/10)
3-Karataş/Semayük 167 Numaralı Mezar Buluntusu Minyatür Askos/Kuş Biçimli Kap (Mellink 1967, plt.76/12)
LEV.101
1-Karataş/Semayük 25 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Kolye ya da Kol Bandı (Mellink 1964, plt.82/27)
2-Karataş/Semayük 84 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Mellink 1965a, plt.60/9)
3-Karataş/Semayük 84 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Mellink 1965a, plt.60/9)
4-Karataş/Semayük 131 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Mellink 1965a, plt.60/9)
5-Karataş/Semayük 335 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş Toka ya da Alınlık Parçası (Mellink 1970a,
plt.57/17)
6-Karataş/Semayük 144 Numaralı Mezar Buluntusu B/B Bilezik (Mellink 1967, plt.77/21)
7-Karataş/Semayük 357 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Kolye Taneleri (Mellink 1969a, plt.74/15)
8-Karataş/Semayük 191 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş İğne (Mellink 1967, plt.77/23)
9-Karataş/Semayük 152 Numaralı Mezar Buluntusu B/B İğne (Mellink 1967, plt.77/22)
10-Karataş/Semayük 357 Numaralı Mezar Buluntusu Altın Kulak Tıkaçları (Mellink 1969a, plt.74/16)
11-Karataş/Semayük Yerleşim III.Tabakada Bulunan Taştan Üretilmiş Kulak Tıkacı (Mellink 1974, plt.66/10)
12-Karataş/Semayük 357 Numaralı Mezar Buluntusu Gümüş Kolye Taneleri (Mellink 1969a, plt.74/17)
LEV.102
1-Karataş/Semayük 335 Numaralı Mezar Buluntusu Bronz Alet (Mellink 1969a, plt.74/19)
2-Karataş/Semayük AQ Mezar Buluntusu Bronz Alet (Mellink 1969a, plt.74/20)
3-Karataş/Semayük 335 Numaralı Mezar Buluntusu Bronz Alet (Mellink 1969a, plt.74/21)
4-Karataş/Semayük 152 Numaralı Mezar Buluntusu Bronz Ustura (Mellink 1967, plt.77/16)
5-Karataş/Semayük 152 Numaralı Mezar Buluntusu Taş Balta (Mellink 1967, plt.77/20)
6-Karataş/Semayük 156 Numaralı Mezar Buluntusu Bronz Ustura (Mellink 1967, plt.77/17)
7-Karataş/Semayük 156 Numaralı Mezar Buluntusu Bronz Delici (Mellink 1967, plt.77/18)
8-Karataş/Semayük 86 Numaralı Mezar Buluntusu Taş Asa Başı (Mellink 65a, plt.60/10)
LEV.103
1-Karataş/Semayük 15 Numaralı Mezar Buluntusu Kırık İdoller (Mellink 1964, plt.82/24)
2-Karataş/Semayük 15 Numaralı Mezar Buluntusu Kırık İdoller (Mellink 1964, plt.82/25)
3-Karataş/Semayük 191 Numaralı Mezar Buluntusu Kırık İdoller (Mellink 1967, plt.77/13)
4-Karataş/Semayük 191 Numaralı Mezar Buluntusu Kırık İdoller (Mellink 1967, plt.77/14)
5-Karataş/Semayük 144 Numaralı Mezar Buluntusu Kırık İdol (Mellink 1967, plt.77/15)
LEV.104
1-Kılıçini Mağarası ETÇ Buluntusu Bronz Saç Yüzüğü (Yalçınkaya 1995, Lev.VI/4)
LEV.105
1-Kıyıkışlacık/Iasos ETÇ Mezarlığı Plan (Pecorella 1984, 41)
LEV.106
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 1 (Pecorella 1984, Tav.V/9)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 1 Buluntusu Kap Parçası (Pecorella 1984, Tav.XXXII/115)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 1 (Pecorella 1984, Tav.V/11)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 1 Buluntusu Kap Parçası (Pecorella 1984, 57/39)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 2 (Pecorella 1984, Tav.V/13)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 2 Buluntusu Gümüş Bilezikler (Pecorella 1984, Tav.XXXII/117)
7-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 2 Buluntusu Gümüş Bilezikler (Pecorella 1984, Tav.77/3-4)
LEV.107
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 3 (Pecorella 1984, Tav.V/14)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 3 Buluntusu Kurşun Bilezikler (Pecorella 1984, Tav.77/9-10)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 3 Buluntusu Kurşun Bilezikler (Pecorella 1984, Tav.XXXII/119)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 (Pecorella 1984, Tav.VI/15)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 (Pecorella 1984, Tav.VI/17)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Bronz Balta (Pecorella 1984, Tav.77/6)
7-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.43/6)
8-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.48/19)
LEV.108
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Bronz Balta (Pecorella 1984, Tav.XXXIII/122)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.123)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 4 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.123)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 7 (Pecorella 1984, Tav.VI/19)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 7 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.57/35)
LEV.109
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 (Pecorella 1984, Tav.VII/25)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 (Pecorella 1984, Tav.VII/26)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.48/14)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.48/16)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.50/25)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.63/60)
7-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Ağırşak (Pecorella 1984, Tav.77/8)
8-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 12 Buluntusu Bronz Küpe (Pecorella 1984, Tav.14)
LEV.110
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 16 (Pecorella 1984, Tav. VIII/29)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 16 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.61/52)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 16 Buluntusu Kase (Pecorella 1984, Tav.43/3)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 21 (Pecorella 1984, Tav.X/35)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 21 Buluntusu Emzikli Kap (Pecorella 1984, Tav.43/7)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 21 Buluntusu Tek Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.43/8)
7-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 21 Buluntusu Tek Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.43/9)
8-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 21 Buluntusu Çift Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.52/27)
9-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 23 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.61/55)
10-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 23 Buluntusu Tek Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.48/20)
11-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 23 Kap (Pecorella 1984, Tav.X/36)
LEV.111
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 24 (Pecorella 1984, Tav.X/37)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 24 Buluntusu Vazo Formlu Kap (Pecorella 1984, Tav.65/61)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 27 Buluntusu Ağırşak (Pecorella 1984, Tav.77/15)
LEV.112
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 28 (Pecorella 1984, Tav.XI/41)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 28 (Pecorella 1984, Tav.XI/43)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 28 Buluntusu Kase (Pecorella 1984, Tav.66/64)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 28 Buluntusu Taş Alet Parçası (Pecorella 1984, Tav.113/17)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 32 (Pecorella 1984, Tav.XII/46)
LEV.113
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 38 Buluntusu Tek Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.43/10)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 39 Buluntusu Çift Kulplu Kap (Pecorella 1984, Tav.52/28)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 44 (Pecorella 1984, Tav.XV/58)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 44 Buluntusu Dikey İp Delikli Tutamaklı Kap (Pecorella 1984, Tav.57/45)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 44 Buluntusu Taş Alet Parçası (Pecorella 1984, Tav.113/13)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 44 Buluntusu Taş Alet Parçası (Pecorella 1984, Tav.113/15)
7-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 47 Buluntusu Gümüş Bilezik (Pecorella 1984, Tav.77/1)
8-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 47 Buluntusu Gümüş Bilezik (Pecorella 1984, Tav.77/2)
9-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 47 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.55/31)
LEV.114
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 51 (Pecorella 1984, Tav.XVII/64)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 57 (Pecorella 1984, Tav.XVII/66)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 60 (Pecorella 1984, Tav.XVII/70)
LEV.115
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 63 (Pecorella 1984, Tav.XX/73)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 63 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.57/36)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 63 Buluntusu Taş Alet Parçası (Pecorella 1984, Tav.113/14)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 64 (Pecorella 1984, Tav.XX/74)
LEV.116
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 69 (Pecorella 1984, Tav.XXI/78)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 69 (Pecorella 1984, Tav.XXI/79)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 69 Buluntusu Taş Boncuklar (Pecorella 1984, Tav.77/13)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 69 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.55/29)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 69 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.55/34)
LEV.117
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 75 (Pecorella 1984, Tav.XXII/83)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 75 Buluntusu Kase (Pecorella 1984, Tav.43/4)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 75 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.57/37)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 77 (Pecorella 1984, Tav.XXIII/84)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 77 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.61/57)
LEV.118
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 78 (Pecorella 1984, Tav.XXIII/86)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 78 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.55/33)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 78 Buluntusu Bronz Kesici Alet (Pecorella 1984, Tav.77/7)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 81 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.55/30)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 81 Buluntusu Kap (Pecorella 1984, Tav.66/66)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 81 (Pecorella 1984, Tav.XXV/93)
LEV.119
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 85 (Pecorella 1984, Tav.XXVI/98)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 90 (Pecorella 1984, Tav.XXVII/103)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 90 Buluntusu Taş Boncuk (Pecorella 1984, Tav.77/12)
LEV.120
1-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 (Pecorella 1984, Tav.XXIX/110)
2-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 Buluntusu Tek Kulplu Kase (Pecorella 1984, Tav.43/1)
3-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 Buluntusu Tek Kulplu Kase (Pecorella 1984, Tav.43/2)
4-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 Buluntusu Tek Kulplu Maşrapa (Pecorella 1984, Tav.48/15)
5-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 Buluntusu Tek Kulplu Maşrapa (Pecorella 1984, Tav.48/17)
6-Kıyıkışlacık/Iasos Mezar 95 Buluntusu Çift Kulplu Çömlek (Pecorella 1984, Tav.51/21)
LEV.121
1-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Maşrapa/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/1)
2-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Gaga Ağızlı Testi/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/2)
3-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Akıtacaklı Testi/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/3)
4-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Akıtacaklı,Ayaklı Testi/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/4)
5-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Kap Parçası/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/5)
6-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Akıtacaklı,Ayaklı Testi/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/6)
7-Kocaan Höyük Mezarlık Alanında Bulunan Gaga Ağızlı Testi/Afyon Müzesi (Gönçer 1971, 41/7)
LEV.122
1-Körtükaya/Eski Kaynak Mevkii Mezarlık Alanı (Beksaç 2000, 123)
2-Körtükaya/Eski Kaynak Mevkii Tahrip Olmuş Pithos (Beksaç 2000, 124)
3-Körtükaya/Eski Kaynak Mevkii ETÇ Keramik Parçası (Beksaç 2000, 125)
LEV.123
1-Kubad-Âbâd ETÇ Pithos Gömüsü (Arık 1990, 382/16)
2-Kubad-Âbâd ETÇ Pithos Gömüsü İçindeki Taş Alet Parçaları (Arık 1990, 382/17)
3-Kubad-Âbâd ETÇ Pithos Gömüsü İçindeki Taş Balta (Arık 1990, 382/18)
4-Kubad-Âbâd ETÇ Basit Toprak Mezar (Arık 1996, 408/10)
5-Kubad-Âbâd ETÇ Basit Toprak Mezar Keramik Buluntuları (Arık 1996, 409/11)
6-Kubad-Âbâd ETÇ Basit Toprak Mezar Obsidiyen Alet Parçaları (Arık 1996, 409/12)
LEV.124
1-Kumtepe İntramural Basit Toprak Mezar (Sperling-Koşay 1936, 46.)
2-Kumtepe B Tabakası Çömlek İçinde Bebek Gömüsü (Gabriel 2001, 344)
LEV.125
1-Kusura Genel Plan (Lamb 1936, 4-5)
LEV.126
1-Kusura Genel Plan (Lamb 1936, 8-9)
LEV.127
1-Kusura B tabakası intramural Çocuk Mezarı (Lamb 1936, plt.III/6)
2-Kusura B tabakası intramural Çocuk Mezarı Buluntusu Bakır Bilezik (Lamb 1936, fig.19/14)
3-Kusura B tabakası intramural Çocuk Mezarı Buluntusu Bakır Bilezik (Lamb 1936, fig.19/15)
4-Kusura B tabakası intramural Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig.8/3)
5-Kusura C Evresine Geçiş V No’lu Alan İntramural Pithos Gömü (Lamb 1937, plt. LXXX/2)
6-Kusura C Evresine Geçiş V No’lu Alan Oda-1 İntramural Pithos Gömü (Lamb 1937, plt.LXXX/6)
7-Kusura C Evresine Geçiş V No’lu Alan Oda-1 Mezar Pithosu (Lamb 1937, fig.10/5)
8-Kusura C Evresine Geçiş V No’lu Alan Oda-1 İntramural Pithos Mezar Buluntusu Akıtacaklı, Tek Kulplu
Testi (Lamb 1937, fig-11/5)
LEV.128
1-Kusura C Evresine Geçiş XI No’lu Alan İntramural Sahte Oda Mezar (?) (Lamb 1937, LXXX-5)
2-Kusura A Tabakası Ekstramural Mezarlık Alanı Plan (Lamb 1936, fig.25)
LEV.129
1-Kusura A Tabakası Basit Toprak Mezar (no:14) (Lamb 1936, plt.IX-6)
2-Kusura A Tabakası Basit Toprak Mezar (no:14) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/4)
3-Kusura A Tabakası Basit Toprak Mezar (no:14) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/10)
4-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:2) (Lamb 1936, plt.IX/2)
5-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:2) (Lamb 1936, plt.IX/9)
6-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:2) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/1)
7-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:4) (Lamb 1936, plt.IX/3)
8-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:4) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/3)
LEV.130
1-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:5) (Lamb 1936, plt.IX/5)
2-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:5) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/8)
3-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:5) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/6)
4-Kusura A Tabakası Taş Sandık Mezar (no:5) Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/13)
5-Kusura A Tabakası 1 Numaralı Pithos Gömü (Lamb 1936, fig.26/6)
6-Kusura A Tabakası 3 Numaralı Pithos Gömü (Lamb 1936, fig.26/3)
7-Kusura A Tabakası 3 Numaralı Pithos Gömü (Lamb 1936, plt.IX/4)
8-Kusura A Tabakası 3 Numaralı Pithos Gömü (Lamb 1936, plt.IX/7)
9-Kusura A Tabakası 3 Numaralı Pithos Gömü Buluntusu Kap (Lamb 1936, plt.X/11)
LEV.131
1-Kusura A Tabakası 6 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig.26/5)
2-Kusura A Tabakası 6 Numaralı Pithos Gömü (Lamb 1936, plt.IX/10)
3-Kusura A Tabakası 6 Numaralı Pithos Gömü Buluntusu Maşrapa (Lamb 1936, plt.X/5)
4-Kusura A Tabakası 6 Numaralı Pithos Gömü Buluntusu Maşrapa (Lamb 1936, plt.X/2)
5-Kusura A Tabakası 7 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig.26/1)
6-Kusura A Tabakası 8 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig.26/4)
7-Kusura A Tabakası 8 Numaralı Pithos Gömü Buluntusu Kap (Lamb 1936, X/9)
8-Kusura A Tabakası 8 Numaralı Mezar (Lamb 1936, plt.IX/8)
9-Kusura A Tabakası 9 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936 fig.26/2)
10-Kusura A Tabakası 10 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig.27/2)
11-Kusura A Tabakası 11 Numaralı Pithos Gömü Buluntusu Çift Kulplu Kap (Lamb 1936, plt.X/7)
LEV.132
1-Kusura A Tabakası 13 Numaralı Mezar Pithosu (Lamb 1936, fig. 27/3)
2-Kusura B ve C Tabakalarında Ortaya Çıkarılan Depolama Pithosu (Lamb 1937, fig.8/6)
3-Kusura B ve C Tabakalarında Ortaya Çıkarılan Depolama Pithosu (Lamb 1937, fig.8/1)
4-Kusura B ve C Tabakalarında Ortaya Çıkarılan Depolama Pithosu (Lamb 1937, fig.8/2)
5-Kusura B ve C Tabakalarında Ortaya Çıkarılan Depolama Pithosu (Lamb 1937, fig.8/4)
6-Kusura B ve C Tabakalarında Ortaya Çıkarılan Depolama Pithosu (Lamb 1937, fig.8/5)
LEV.133
1-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Çokbanker 1974, 36/2)
2-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Tay IVa Kuşluca 1)
3-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Tay IVa Kuşluca 2)
4-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Tay IVa Kuşluca 3)
5-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kırık Kap (Çokbanker 1974, 36/1)
6-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kırık Kap (Tay IVa Kuşluca 6)
7-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kırık Testi (Çokbanker 1974, 36/3)
8-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Çokbanker 1974, 36/4)
9-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Çokbanker 1974, 37/5)
LEV.134
1-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kap (Çokbanker 1974, 37/6)
2-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kap (Çokbanker 1974, 37/7)
3-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kap (Çokbanker 1974, 37/8)
4-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kap(Tay IVa Kuşluca 4)
5-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Kap(Tay IVa Kuşluca 5)
6-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Tek Kulplu Kase (Çokbanker 1974, 38/9)
7-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Tek Kulplu Kase(Tay IVa Kuşluca 7)
LEV.135
1-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu PT Oyuncak (Çokbanker 1974, 38/10)
2-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Bronz İğne (TAY IVa Kuşluca 8)
3-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Bronz İğne (TAY IVa Kuşluca 9)
4-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Bronz İğneler (Çokbanker 1974, 38/11)
5-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu PT Ağırşaklar (Çokbanker 1974, 38/12)
6-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu PT Mühürler (Çokbanker 1974, 38/13)
7-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu PT Mühürler (Çokbanker 1974, 38/13)
8-Kuşluca ETÇ Mezarlık Alanı Buluntusu Taş Baltalar (Çokbanker 1974, 38/14)
LEV.136
1-Küçükhöyük Mezar 8 (Gürkan-Seeher 1991, 45/8)
2-Küçükhöyük Mezar 8 Buluntusu B/B Mızrak Ucu (Gürkan-Seeher 1991, 87/3)
3-Küçükhöyük Mezar 10 (Gürkan-Seeher 1991, 53/10)
4-Küçükhöyük Mezar 10 Buluntusu Kase (Gürkan-Seeher 1991, 59/1)
5-Küçükhöyük Mezar 11 (Gürkan-Seeher 1991, 45/6)
6-Küçükhöyük Mezar 11 Buluntusu Minyatür Kap (Gürkan-Seeher 1991, 55/3)
7-Küçükhöyük Mezar 11 Buluntusu Altın Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/11)
LEV.137
1-Küçükhöyük Mezar 15 Buluntusu Minyatür Kap (Gürkan-Seeher 1991, 55/2)
2-Küçükhöyük Mezar 15 Buluntusu Akıtacaklı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 61/3)
3-Küçükhöyük Mezar 24 (Gürkan-Seeher 1991, 47/24)
4-Küçükhöyük Mezar 24 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 67/1)
5-Küçükhöyük Mezar 25 (Gürkan-Seeher 1991, 53/25)
6-Küçükhöyük Mezar 26 (Gürkan-Seeher 1991, 53/26)
7-Küçükhöyük Mezar 26 Buluntusu B/B Ok Ucu (Gürkan-Seeher 1991, 87/2)
8-Küçükhöyük Mezar 28 (Gürkan-Seeher 1991, 47/28)
9-Küçükhöyük Mezar 28 (Gürkan-Seeher 1991,49/28)
10-Küçükhöyük Mezar 29 (Gürkan-Seeher 1991, 47/29)
11-Küçükhöyük Mezar 29 (Gürkan-Seeher 1991, 51/29)
12-Küçükhöyük Mezar 30 (Gürkan-Seeher 1991, 47/30)
13-Küçükhöyük Mezar 30 (Gürkan-Seeher 1991, 49/30)
LEV.138
1-Küçükhöyük Mezar 31A (Gürkan-Seeher 1991, 45/1)
2-Küçükhöyük Mezar 31A Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 79/2)
3-Küçükhöyük Mezar 34 (Gürkan-Seeher 1991, 49/34)
4-Küçükhöyük Mezar 37 (Gürkan-Seeher 1991, 47/37)
5-Küçükhöyük Mezar 37 (Gürkan-Seeher 1991, 49/37)
6-Küçükhöyük Mezar 37 Buluntusu Taştan Asa/Topuz Başı (Gürkan-Seeher 1991, 93/8)
7-Küçükhöyük Mezar 38 (Gürkan-Seeher 1991, 47/38)
8-Küçükhöyük Mezar 38 (Gürkan-Seeher 1991, 49/38)
9-Küçükhöyük Mezar 38 Buluntusu Kap (Gürkan-Seeher 1991, 77/1)
LEV.139
1-Küçükhöyük Mezar 40 (Gürkan-Seeher 1991, 53/40)
2-Küçükhöyük Mezar 40 Buluntusu Minyatür Kap (Gürkan-Seeher 1991, 55/4)
3-Küçükhöyük Mezar 40 Buluntusu Kap (Gürkan-Seeher 1991, 81/7)
4-Küçükhöyük Mezar 42 (Gürkan-Seeher 1991, 47/42)
5-Küçükhöyük Mezar 42 Buluntusu Keramik Parçası (Gürkan-Seeher 1991, 83/2)
6-Küçükhöyük Mezar 42 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/6)
7-Küçükhöyük Mezar 43 (Gürkan-Seeher 1991, 53/43)
8-Küçükhöyük Mezar 43 Buluntusu Taş Balta (Gürkan-Seeher 1991, 93/2)
9-Küçükhöyük Mezar 45 Buluntusu Kırık Testi (Gürkan-Seeher 1991, 81/5)
10-Küçükhöyük Mezar 45 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 87/4)
LEV.140
1-Küçükhöyük Mezar 46A Buluntusu Kase (Gürkan-Seeher 1991, 57/9)
2-Küçükhöyük Mezar 46A Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 67/2)
3-Küçükhöyük Mezar 46A-B (Gürkan-Seeher 1991, 53/46)
4-Küçükhöyük Mezar 46B Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 71/6)
5-Küçükhöyük Mezar 46B Buluntusu Testi (Gürkan-Seeher 1991, 81/4)
6-Küçükhöyük Mezar 46B Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/17)
7-Küçükhöyük Mezar 47 (Gürkan-Seeher 1991, 51/47)
8-Küçükhöyük Mezar 47 Buluntusu Kase (Gürkan-Seeher 1991, 59/2)
9-Küçükhöyük Mezar 47 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/21)
LEV.141
1-Küçükhöyük Mezar 50 (Gürkan-Seeher 1991, 53/50)
2-Küçükhöyük Mezar 50 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/19)
3-Küçükhöyük Mezar 52 Buluntusu B/B İğne (Gürkan-Seeher 1991,85/2)
4-Küçükhöyük Mezar 52 Buluntusu Gümüş Yüzük (Gürkan-Seeher 1991,87/15)
5-Küçükhöyük Mezar 55 (Gürkan-Seeher 1991, 47/55)
6-Küçükhöyük Mezar 55 Buluntusu Akıtacaklı Minyatür Kap (Gürkan-Seeher 1991, 63/5)
7-Küçükhöyük Mezar 55 Buluntusu Akıtacaklı Kap (Gürkan-Seeher 1991, 71/5)
8-Küçükhöyük Mezar 60 (Gürkan-Seeher 1991, 47/60)
9-Küçükhöyük Mezar 60 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 65/2)
LEV.142
1-Küçükhöyük Mezar 69 (Gürkan-Seeher 1991, 47/69)
2-Küçükhöyük Mezar 69 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 65/3)
3-Küçükhöyük Mezar 71 (Gürkan-Seeher 1991, 49/71)
4-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 73/1)
5-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/10)
6-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/11)
7-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/12)
8-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/5)
9-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/8)
10-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/14)
11-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/16)
12-Küçükhöyük Mezar 71 Buluntusu Yiv Bezemeli Keramik Parçası (Gürkan-Seeher 1991, 83/4)
LEV.143
1-Küçükhöyük Mezar 74 (Gürkan-Seeher 1991, 51/74)
2-Küçükhöyük Mezar 74 (Gürkan-Seeher 1991, 47/74a)
3-Küçükhöyük Mezar 74 (Gürkan-Seeher 1991, 47/74b)
4-Küçükhöyük Mezar 80 (Gürkan-Seeher 1991, 51/80)
5-Küçükhöyük Mezar 80 (Gürkan-Seeher 1991, 49/80a)
6-Küçükhöyük Mezar 80 (Gürkan-Seeher 1991, 49/80b)
7-Küçükhöyük Mezar 81 (Gürkan-Seeher 1991, 53/81)
8-Küçükhöyük Mezar 81 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 71/4)
9-Küçükhöyük Mezar 81 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/1)
10-Küçükhöyük Mezar 81 Buluntusu Minyatür Kap (Gürkan-Seeher 1991, 55/1)
LEV.144
1-Küçükhöyük Mezar 83 (Gürkan-Seeher 1991, 53/83)
2-Küçükhöyük Mezar 83 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 79/4)
3-Küçükhöyük Mezar 83 Buluntusu Bezemeli Keramik Parçaları (Gürkan-Seeher 1991, 83/5)
4-Küçükhöyük Mezar 83 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/6)
5-Küçükhöyük Mezar 86 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/10)
6-Küçükhöyük Mezar 86 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 63/3)
7-Küçükhöyük Mezar 90 (Gürkan-Seeher 1991, 53/90)
8-Küçükhöyük Mezar 89 (Gürkan-Seeher 1991, 49/89)
9-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu B/B İğne (Gürkan-Seeher 1991, 85/15)
10-Küçükhöyük Mezar 89 Buluntusu Çömlek (Gürkan-Seeher 1991, 45/2)
11-Küçükhöyük Mezar 89 Buluntusu Tek Kulplu Kase (Gürkan-Seeher 1991, 57/7)
12-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu B/B Kesici Alet Parçası (Gürkan-Seeher 1991, 87/6)
13-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/13)
14-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/20)
15-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/5)
16-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 75/5)
17-Küçükhöyük Mezar 90 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 77/2)
LEV.145
1-Küçükhöyük Mezar 91 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 69/2)
2-Küçükhöyük Mezar 93 Buluntusu B/B Ok Ucu (Gürkan-Seeher 1991, 87/5)
3-Küçükhöyük Mezar 93 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 79/3)
4-Küçükhöyük Mezar 95 (Gürkan-Seeher 1991, 45/3)
5-Küçükhöyük Mezar 95 Buluntusu Bacak Biçimli Taş Amulet/Kolye Ucu (Gürkan-Seeher 1991, 93/6)
6-Küçükhöyük Mezar 96 (Gürkan-Seeher 1991, 51/96)
7-Küçükhöyük Mezar 96 (Gürkan-Seeher 1991, 49/96a)
8-Küçükhöyük Mezar 96 (Gürkan-Seeher 1991, 49/96b)
9-Küçükhöyük Mezar 96 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 75/3)
LEV.146
1-Küçükhöyük Mezar 98 (Gürkan-Seeher 1991, 49/98)
2-Küçükhöyük Mezar 98 (Gürkan-Seeher 1991, 47/98)
3-Küçükhöyük Mezar 98 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/8)
4-Küçükhöyük Mezar 98 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 89/9)
5-Küçükhöyük Mezar 104 (Gürkan-Seeher 1991, 51/104)
6-Küçükhöyük Mezar 104 (Gürkan-Seeher 1991, 47/104a)
7-Küçükhöyük Mezar 104 (Gürkan-Seeher 1991, 47/104b)
8-Küçükhöyük Mezar 104 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 79/1)
9-Küçükhöyük Mezar 104 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/7)
10-Küçükhöyük Mezar 105 (Gürkan-Seeher 1991, 53/105)
11-Küçükhöyük Mezar 105 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 71/3)
12-Küçükhöyük Mezar 106 (Gürkan-Seeher 1991, 49/106)
13-Küçükhöyük Mezar 106 (Gürkan-Seeher 1991, 47/106)
14-Küçükhöyük Mezar 106 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 69/1)
LEV.147
1-Küçükhöyük Mezar 108 (Gürkan-Seeher 1991, 53/108)
2-Küçükhöyük Mezar 107 (Gürkan-Seeher 1991, 47/107)
3-Küçükhöyük Mezar 108 Buluntusu B/B İğne (Gürkan-Seeher 1991, 85/5)
4-Küçükhöyük Mezar 107 Buluntusu B/B Kırık İğne (Gürkan-Seeher 1991, 85/14)
5-Küçükhöyük Mezar 108 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 75/2)
6-Küçükhöyük Mezar 113A (Gürkan-Seeher 1991, 49/113A)
7-Küçükhöyük Mezar 113B (Gürkan-Seeher 1991, 53/113B)
8-Küçükhöyük Mezar 113A Buluntusu Minyatür Fincan (Gürkan-Seeher 1991, 57/1)
9-Küçükhöyük Mezar 113A Buluntusu Minyatür Kase (Gürkan-Seeher 1991, 57/4)
10-Küçükhöyük Mezar 124 (Gürkan-Seeher 1991, 47/124)
11-Küçükhöyük Mezar 124 (Gürkan-Seeher 1991, 49/124)
12-Küçükhöyük Mezar 124 Buluntusu Taştan Asa/Topuz Başı (Gürkan-Seeher 1991, 93/3)
13-Küçükhöyük Mezar 124 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 73/2)
14-Küçükhöyük Mezar 124 Buluntusu Altın Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/12)
LEV.148
1-Küçükhöyük Mezar 125 Buluntusu Keramik Kırıkları (Gürkan-Seeher 1991, 83/1)
2-Küçükhöyük Mezar 125 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/9)
3-Küçükhöyük Mezar 125 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/11)
4-Küçükhöyük Mezar 125 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/12)
5-Küçükhöyük Mezar 126 (Gürkan-Seeher 1991, 53/126)
6-Küçükhöyük Mezar 126 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 79/5)
7-Küçükhöyük Mezar 126 Buluntusu Minyatür Çömlekçik (Gürkan-Seeher 1991, 57/2)
8-Küçükhöyük Mezar 144 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 65/6)
9-Küçükhöyük Mezar 144 Buluntusu B/B Kolye Ucu (Gürkan-Seeher 1991, 89/4)
10-Küçükhöyük Mezar 148 (Gürkan-Seeher 1991, 51/148)
11-Küçükhöyük Mezar 148 (Gürkan-Seeher 1991, 47/148)
12-Küçükhöyük Mezar 148 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/11)
13-Küçükhöyük Mezar 148 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 61/1)
LEV.149
1-Küçükhöyük Mezar 149 (Gürkan-Seeher 1991, 53/149)
2-Küçükhöyük Mezar 149 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 75/1)
3-Küçükhöyük Mezar 149 Buluntusu Taş Balta (Gürkan-Seeher 1991, 93/1)
4-Küçükhöyük Mezar 150 (Gürkan-Seeher 1991, 53/150)
5-Küçükhöyük Mezar 150 Buluntusu B/B Alınlık (Gürkan-Seeher 1991, 85/7)
6-Küçükhöyük Mezar 150 Buluntusu Taş Balta (Gürkan-Seeher 1991, 93/4)
7-Küçükhöyük Mezar 152 (Gürkan-Seeher 1991, 49/152a)
8-Küçükhöyük Mezar 152 (Gürkan-Seeher 1991, 49/152b)
9-Küçükhöyük Mezar 152 (Gürkan-Seeher 1991, 51/152)
10-Küçükhöyük Mezar 152 Trepanasyon Uygulaması (Güleç-Açıkkol 2001, 76-78)
LEV.150
1-Küçükhöyük Mezar 154 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 63/7)
2-Küçükhöyük Mezar 154 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/10)
3-Küçükhöyük Mezar 155 Buluntusu Keramik Kırıkları (Gürkan-Seeher 1991, 83/3)
4-Küçükhöyük Mezar 155 Buluntusu Minyatür Kurşun Şişe (Gürkan-Seeher 1991, 83/8)
5-Küçükhöyük Mezar 158 (Gürkan-Seeher 1991, 47/158)
6-Küçükhöyük Mezar 158 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 77/4)
7-Küçükhöyük Mezar 158 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/6)
LEV.151
1-Küçükhöyük Mezar 161 (Gürkan-Seeher 1991, 47/161a)
2-Küçükhöyük Mezar 161 (Gürkan-Seeher 1991, 47/161b)
3-Küçükhöyük Mezar 161 Buluntusu Minyatür Çömlekçik (Gürkan-Seeher 1991, 55/6)
4-Küçükhöyük Mezar 162 (Gürkan-Seeher 1991, 53/162)
5-Küçükhöyük Mezar 162 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 67/4)
6-Küçükhöyük Mezar 163 (Gürkan-Seeher 1991, 53/163)
7-Küçükhöyük Mezar 163 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi Parçası (Gürkan-Seeher 1991, 71/1)
8-Küçükhöyük Mezar 163 Buluntusu Tek Kulplu Kase (Gürkan-Seeher 1991, 57/6)
9-Küçükhöyük Mezar 169 (Gürkan-Seeher 1991, 49/169)
10-Küçükhöyük Mezar 169 (Gürkan-Seeher 1991, 51/169)
11-Küçükhöyük Mezar 169 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 69/4)
12-Küçükhöyük Mezar 169 Buluntusu B/B İğne (Gürkan-Seeher 1991, 85/4)
13-Küçükhöyük Mezar 169 Buluntusu Ağırşak (Gürkan-Seeher 1991, 91/12)
LEV.152
1-Küçükhöyük Mezar 171 (Gürkan-Seeher 1991, 51/171)
2-Küçükhöyük Mezar 171 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 75/4)
3-Küçükhöyük Mezar 171 Buluntusu Minyatür Çömlekçik (Gürkan-Seeher 1991, 55/5)
4-Küçükhöyük Mezar 171 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/14)
5-Küçükhöyük Mezar 178 (Gürkan-Seeher 1991, 51/178)
6-Küçükhöyük Mezar 178 (Gürkan-Seeher 1991, 47/178a)
7-Küçükhöyük Mezar 178 (Gürkan-Seeher 1991, 47/178b)
8-Küçükhöyük Mezar 178 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 65/1)
9-Küçükhöyük Mezar 179 Buluntusu Minyatür Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 65/5)
10-Küçükhöyük Mezar 179 Buluntusu B/B Bilezik (Gürkan-Seeher 1991, 89/1)
11-Küçükhöyük Mezar 183 (Gürkan-Seeher 1991, 53/183)
12-Küçükhöyük Mezar 183 Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Gürkan-Seeher 1991, 73/3)
LEV.153
1-Küçükhöyük Mezar 194 (Gürkan-Seeher 1991, 47/194a)
2-Küçükhöyük Mezar 194 (Gürkan-Seeher 1991, 49/194b)
3-Küçükhöyük Mezar 194 (Gürkan-Seeher 1991, 49/194)
4-Küçükhöyük Mezar 196 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/7)
5-Küçükhöyük Mezar 196 Buluntusu B/B Yüzük (Gürkan-Seeher 1991, 87/8)
6-Küçükhöyük Mezar 196 Buluntusu Kolye (Gürkan-Seeher 1991, 85/16)
7-Malüyük Genel Görünüm (Efe 1996, 148/8)
8-Malüyük Yoğun Tahribata Uğramış Yüzey (Efe 1996, 148/9)
9-Malüyük ETÇ II Keramikleri (Efe 1996, 149/10)
LEV.154
1-Metropolis/Otoyol/ Kabacakırı ETÇ Pithos Gömüler (Meriç 1982, 124/26)
2-Metropolis/Otoyol/ Kabacakırı ETÇ Pithos Gömüler (Meriç 1982, 124/27)
3-Metropolis/Otoyol/ Kabacakırı Taş Sandık Mezar (Meriç 1982, 125/28)
LEV.155
1-Murdigan/Mordoğan Mezarlık Alanı Yortan Kabı (Bittel-Steward 1939-41, 25/18)
2-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Plan (Akurgal 1958, 158)
3-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Plan (Akurgal 1958, 159)
LEV.156
1-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kuğu Boyunlu Testi (Ünlüsoy 1993, 298/7)
2-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Benzeri Harmanören Kuğu Boyunlu Testisi (TAY-IVa
Harmanören/2)
3-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kuğu Boyunlu Testi (TAY-IVa Ovabayındır/14)
4-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kuğu Boyunlu Testi (TAY-IVa, Ovabayındır/13)
5-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (TAY-IVa, Ovabayındır/2)
6-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (TAY-IVa, Ovabayındır/3)
7-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ayaklı Gaga Ağızlı Minyatür Testi (TAY-IVa, Ovabayındır/4)
8-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (TAY-IVa, Ovabayındır/5)
9-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Minyatür Çömlekçik (TAY-IVa, Ovabayındır/6)
10-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kaideli Minyatür Çömlekçik ve Kapağı (TAY-IVa, Ovabayındır/7)
11-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Boyunlu Kap (TAY-IVa, Ovabayındır/8)
12-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Boyunlu Kap (TAY-IVa, Ovabayındır/9)
13-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (?) (TAY-IVa, Ovabayındır/10)
14-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kaideli Minyatür Çömlekçik (TAY-IVa, Ovabayındır/11)
15-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Gaga Ağızlı Testi (TAY-IVa, Ovabayındır/12)
LEV.157
1-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/6)
2-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/7)
3-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/8)
4-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/9)
5-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/10)
6-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/12)
7-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/11)
8-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/1)
9-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/2)
10-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/3)
11-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/4)
12-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/5)
13-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/13)
14-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu /Kama (Stronach 1957, 91/14)
15-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/15)
16-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/16)
17-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/17)
18-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Mızrak Ucu/Kama (Stronach 1957, 91/18)
19-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Bronz Hilal Biçimli Balta (Stronach 1957, 123/2)
20-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kemik Kaşık (TAY-IVa Ovabayındır/1)
21-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ağırşak (TAY-IVa Ovabayındır/2)
22-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ağırşak (TAY-IVa Ovabayındır/3)
23-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Taş Balta (TAY-IVa Ovabayındır/4)
LEV.158
1-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (Akurgal 1958, 164/1)
2-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kapak (Akurgal 1958, 164/2)
3-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ağırşak (Akurgal 1958, 164/3)
4-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ağırşak (Akurgal 1958, 164/4)
5-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Ağırşak (Akurgal 1958, 164/5)
6-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kase (Akurgal 1958, 164/1)
7-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kase (Akurgal 1958, 164/2)
8-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kase (Akurgal 1958, 164/3)
9-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kase (Akurgal 1958, 164/4)
10-Ovabayındır/Karaağaç Tarla/Bayındırköy Kase (Akurgal 1958, 164/5)
LEV.159
1-Pirenlik (Kamışlı) Höyük ETÇ Mezar Armağanı Akıtacaklı Testi (Koçak 2004, Çiz.47)
2-Pirenlik (Kamışlı) Höyük ETÇ Mezar Armağanı İn-Situ (Koçak 2004, Res.17)
3-Pirenlik (Kamışlı) Höyük ETÇ Mezar Armağanı Akıtacaklı Testi (Koçak 2004, Res.18)
LEV.160
1-Polat Mezarlığı ETÇ Keramik Örnekleri (Özsait 1983, 198/14)
2-Sivrikaya Mevkii Genel Görünüm (Efe 1995, 260/3)
3-Subaşı Genel Görünüm (Efe 1994, 592/15)
4-Subaşı ETÇ III Depas Formlu Kap (Efe 1994, Çiz.4)
5-Taşlıtarla ETÇ Keramikleri (Efe 1992, 581/19)
6-Taşlıtarla ETÇ Taştan Asa/Topuz Başı (Efe 1992, 581/20)
LEV.161
1-Ulucak Höyük ETÇ Mezarlığı Genel Plan Alan I (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, fig.40)
2-Ulucak Höyük ETÇ Mezarlığı Genel Plan Alan II (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, fig.41)
3-Ulucak Höyük ETÇ Mezarlığı Genel Plan Alan II (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, fig.42)
LEV.162
1-Ulucak Höyük RR22d; AKN; 211,34 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/1)
2-Ulucak Höyük RR22d; ALP; 211,48 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/2)
3-Ulucak Höyük RR22c; AGY; 211,53 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/3)
4-Ulucak Höyük RR22c; ALR; 211,43 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/4)
5-Ulucak Höyük RR23b; AKM; 211,80 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/5)
6-Ulucak Höyük RR23b; AKM; 211,80 Mezarı Buluntusu Ağırşak (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 149/16)
7-Ulucak Höyük RR23b; ALO; 211,46 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/6)
8-Ulucak Höyük RR23b; ALM; 211,29 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/7)
9-Ulucak Höyük RR23d; ALN; 211,23 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 144/8)
LEV.163
1-Ulucak Höyük RR23d; ALS; 211,40 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 145/9)
2-Ulucak Höyük RR23a; AKR; 211,32 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 145/10)
3-Ulucak Höyük TT24d; AOD; 210,88 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 145/11)
4-Ulucak Höyük TT24d; AOD; 210,88 Mezarı Buluntusu Gümüş Halkalar (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 149/17)
5-Ulucak Höyük TT24b; AOE; 211,38 Mezarı (Çilingiroğlu-Derin vd. 2004, 145/12)
LEV.164
1-Yazılıkaya ETÇ Mezarı Plan (Çambel 1952, Res.1)
2-Yazılıkaya ETÇ Mezarı (Çambel 1952, Res.2)
3-Yazılıkaya ETÇ Mezarı Buluntusu Gaga Ağızlı Testi (Çambel 1952, Res.3)
LEV.165
1-Yeşilova Höyük ETÇ Pithos Mezarı İn-Situ (Derin 2005)
Lev.166
1-Yortan 80 Numaralı Mezar (Kamil 1982, fig.9)
2-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/55)
3-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/09)
4-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/38)
5-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/40)
6-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/28)
7-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/87)
8-Yortan 1.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/32)
9-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/4)
10-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/94)
11-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/41)
12-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.12/50)
LEV.167
1-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/54)
2-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/68)
3-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/49)
4-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/81)
5-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/010)
6-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/29)
7-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/11)
8-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/89)
9-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/16)
10-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.13/2)
LEV.168
1-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/79)
2-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/78)
3-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/8)
4-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/1)
5-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/77)
6-Yortan 2.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/45)
7-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/42)
8-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/44)
9-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/46)
10-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/37)
11-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.14/65)
LEV.169
1-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/62)
2-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/36)
3-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/06)
4-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/52)
5-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/82)
6-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/2001)
7-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/85)
8-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/07)
9-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/86)
10-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/02)
11-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.15/18)
LEV.170
1-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/56)
2-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/51)
3-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/58)
4-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/20)
5-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/34)
6-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.16/6)
LEV.171
1-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/61)
2-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/17)
3-Yortan 3.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/67)
4-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/25)
5-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/26)
6-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/13)
7-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.17/88)
LEV.172
1-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/24)
2-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/27)
3-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/19)
4-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/23)
5-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/50)
6-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/31)
7-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/30)
8-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.18/12)
LEV.173
1-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/22)
2-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/9)
3-Yortan 4.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/10)
4-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/04)
5-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/47)
6-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.19/48)
LEV.174
1-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.20/63)
2-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.20/05)
3-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.20/15)
4-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.20/03)
5-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.20/58)
6-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.21/43)
7-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.21/21)
8-Yortan 5.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.21/59)
LEV.175
1-Yortan 6.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.22/75)
2-Yortan 6.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.22/93)
3-Yortan 6.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.22/95)
4-Yortan 6.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.22/80)
5-Yortan 6.Tip Pithoslar (Kamil 1982, fig.22/57)
6-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
7-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
LEV.176
1-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
2-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
3-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
4-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
5-Yortan, P.Gaudin’in Pithos Çizimleri (Kamil 1982)
LEV.177
1-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/1)
2-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/2)
3-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/3)
4-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/4)
5-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/5)
6-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/6)
7-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.23/7)
LEV.178
1-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.24/8)
2-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.24/9)
3-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.24/10)
4-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.24/11)
5-Yortan A Grubu Mallar I-Kaseler (Kamil 1982, fig.24/12)
LEV.179
1-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/13)
2-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/14)
3-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/15)
4-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/16)
5-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/17)
6-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/18)
7-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/19)
8-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/20)
9-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/21)
10-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/22)
11-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/23)
12-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/24)
13-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.25/25)
LEV.180
1-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/26)
2-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/27)
3-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/28)
4-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/29)
5-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/30)
6-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/31)
7-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/32)
8-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/33)
9-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/34)
10-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/35)
11-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/36)
12-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/37)
13-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.26/38)
LEV.181
1-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/39)
2-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/40)
3-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/41)
4-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/42)
5-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/43)
6-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/44)
7-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/45)
8-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/46)
9-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/47)
10-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/48)
11-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/49)
12-Yortan A Grubu Mallar II-Uzun Boyunlu Ayaklı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.27/50)
LEV.182
1-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.28/51)
2- Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.28/52)
3-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.28/53)
4- Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.28/54)
5-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.28/55)
LEV.183
1-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/56)
2-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/57)
3-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/58)
4-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/59)
5-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/60)
6-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.29/61)
LEV.184
1-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.30/62)
2-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.30/63)
3-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.30/64)
4-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.31/65)
5-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.31/66)
LEV.185
1-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Çömlekler (Kamil 1982, fig.31/67)
2-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Kırmızı Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/68)
3-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Kırmızı Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/69)
4-Yortan A Grubu Mallar III-Uzun Boyunlu, Düz Dipli, Büyük Kırmızı Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/70)
LEV.186
1-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig32/71)
2- Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/72)
3-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/73)
4-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/74)
5-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.32/75)
6-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.33/76)
7-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.33/77)
8-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.33/78)
9-Yortan A Grubu Mallar IV-Kısa Boyunlu, Geniş Ağızlı Küçük Çömlekler (Kamil 1982, fig.33/79)
10-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/80)
11-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/84)
12-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/81)
13-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/85)
14-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/82)
15-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/86)
16-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/83)
17-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.33/87)
LEV.187
1-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/88)
2-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/92)
3-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/89)
4-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/93)
5-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/90)
6-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/94)
7-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/91)
8-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/95)
9-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip A (Kamil 1982, fig.34/96)
10-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip B (Kamil 1982, fig.34/97)
11-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip B (Kamil 1982, fig.34/98)
12-Yortan A Grubu Mallar V-Kapaklar Tip B (Kamil 1982, fig.34/99)
LEV.188
1-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/100)
2-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/101)
3-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/102)
4-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/103)
5-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/104)
6-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/105)
7-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/106)
8-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/107)
9-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/108)
10-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/109)
11-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Testiler (Kamil 1982, fig.35/110)
12-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Kırmızı Testiler (Kamil 1982, fig.35/111)
13-Yortan A Grubu Mallar VI-Gaga Ağızlı Minyatür Kırmızı Testiler (Kamil 1982, fig.35/112)
LEV.189
1-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/113)
2-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/114)
3-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/115)
4-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/116)
5-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/117)
6-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/118)
7-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/119)
8-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/120)
9-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/121)
10-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/122)
11-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/123)
12-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.36/124)
LEV.190
1-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/125)
2-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/126)
3-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/127)
4-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/128)
5-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/129)
6-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/130)
7-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982, fig.37/131)
8-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler (Kamil 1982, fig.37/132)
9-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler (Kamil 1982, fig.37/133)
10-Yortan A Grubu Mallar VII-Eğik Kesilmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler (Kamil 1982, fig.37/134)
LEV.191
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.38/135)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.38/136)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.38/137)
4-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.38/138)
LEV.192
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.39/140)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.39/141)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.39/142)
4-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.39/143)
LEV.193
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.40/144)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.40/145)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.40/146)
4-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.40/147)
LEV.194
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.41/148)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.41/149)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.41/150)
LEV.195
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.42/151)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.42/152)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.42/153)
LEV.196
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.43/154)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.43/155)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.43/156)
4-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.43/157)
LEV.197
1-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.44/158)
2-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.44/159)
3-Yortan A Grubu Mallar VIII-Eğik Kesilmiş, Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil 1982, fig.44/160)
LEV.198
1-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/161)
2-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/162)
3-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/163)
4-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/164)
5-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/165)
6-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/166)
7-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.45/167)
LEV.199
1-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/168)
2- Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/169)
3-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/170)
4-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/171)
5-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/172)
6-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.46/173)
LEV.200
1-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.47/174)
2-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler
(Kamil 1982, fig.47/175)
3-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler
(Kamil 1982, fig.47/176)
4-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler
(Kamil 1982, fig.47/177)
5-Yortan A Grubu Mallar IX-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Kırmızı Testiler
(Kamil 1982, fig.47/178)
LEV.201
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.48/179)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.48/180)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.48/181)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.49/182)
5-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.49/183)
LEV.202
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.50/184)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.51/186)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.51/187)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.51/188)
LEV.203
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.54/189)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.54/190)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.54/191)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.54/192)
LEV.204
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.55/193)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.55/194)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.56/195)
LEV.205
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.56/196)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.57/197)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.58/198)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.58/199)
5-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.58/200)
LEV.206
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.59/201)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.59/202)
LEV.207
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.60/203)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.60/204)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.60/205)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.61/206)
5-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.61/207)
LEV.208
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.62/208)
2-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.62/209)
3-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.63/210)
4-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.63/211)
LEV.209
1-Yortan A Grubu Mallar X-Ağzı Kesilerek Çıkarılmış, Akıtacı Belirlenmiş Gaga Ağızlı Büyük Testiler (Kamil
1982, fig.64/212)
LEV.210
1-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/213)
2-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/214)
3-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/215)
4-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/216)
5-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/217)
6-Yortan A Grubu Mallar XI-Ağız Kenarı Uzatılmış ve Gövdeden Emzikli, Gaga Ağızlı Testiler (Kamil 1982,
fig.65/218)
LEV.211
1-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 66/219)
2-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 66/220)
3-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 67/221)
LEV.212
1-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 67/222)
2-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 68/223)
3-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 68/224)
4-Yortan A Grubu Mallar XII-Ağız Kenarı Uzatılmış Büyük Boy Testiler (Kamil 1982, fig. 69/225)
LEV.213
1-Yortan A Grubu Mallar XIII-Tankardlar (Kamil 1982, fig. 70/226)
2-Yortan A Grubu Mallar XIII-Tankardlar (Kamil 1982, fig. 70/227)
3-Yortan A Grubu Mallar XIII-Tankardlar (Kamil 1982, fig. 70/228)
LEV.214
1-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.71/229)
2-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.71/230)
3-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.71/231)
4-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/232)
LEV.215
1-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/233)
2-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/234)
3-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/235)
4-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/236)
5-Yortan A Grubu Mallar XIV-Kuş Biçimli Kırmızı Testiler (Askoslar) (Kamil 1982, fig.72/237)
LEV.216
1-Yortan A Grubu Mallar XV-Üçlü tuzluk kabı (Kamil 1982, fig.74/238)
2-Yortan A Grubu Mallar XV-Üçlü tuzluk kabı (Kamil 1982, plt.15/238)
3-Yortan A Grubu Mallar XV-Üçlü tuzluk kabı (Kamil 1982, plt.15/239)
LEV.217
1-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.74/240)
2-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.74/241)
3-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.74/242)
4-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.75/243)
5-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.75/244)
6-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.75/245)
7-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.76/246)
8-Yortan A Grubu Mallar XVI-Seyrek Rastlanan ve Sınıflanamayan Kaplar (Kamil 1982, fig.76/247)
LEV.218
1-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/248)
2-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/249)
3-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/250)
4-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/251)
5-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/252)
6-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/253)
7-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/254)
8-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/255)
9-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/256)
10-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/257)
11-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/258)
12-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.77/259)
LEV.219
1-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/260)
2-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/261)
3-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/262)
4-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/263)
5-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/264)
6-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.78/265)
7-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/266)
8-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/267)
9-Yortan B Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/268)
LEV.220
1-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/269)
2-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/270)
3-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.79/271)
4-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/272)
5-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/273)
6-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/274)
7-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/275)
8-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/276)
9-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.80/277)
LEV.221
1-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.81/278)
2-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.81/280)
3-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.81/279)
4-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.81/281)
5-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.82/282)
6-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.82/283)
LEV.222
1-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.83/284)
2-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.83/285)
3-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.83/286)
4-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.83/287)
5-Yortan C Grubu Mallar (Kamil 1982, fig.83/288)
LEV.223
1-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/293)
2-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/294)
3-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/295)
4-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/296)
5-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/297)
6-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/298)
7-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/299)
8-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/300)
9-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/301)
10-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/302)
11-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/303)
12-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/304)
13-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/305)
14-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/306)
15-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.85/307)
16-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/308)
17-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/309)
18-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/310)
19-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/311)
20-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/312)
21-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/313)
22-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/314)
23-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/315)
24-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/316)
25-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/317)
26-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/318)
27-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/319)
28-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/320)
29-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/321)
30-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.86/322)
LEV.224
1-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/323)
2-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/324)
3-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/325)
4-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/326)
5-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/327)
6-Yortan Ağırşaklar (Kamil 1982, fig.87/328)
LEV.225
1-Yortan İdoller (Kamil 1982, fig.84/289)
2-Yortan İdoller (Kamil 1982, fig.84/291)
3-Yortan İdoller (Kamil 1982, fig.84/292)
4-Yortan İdoller (Kamil 1982, fig.84/290)
LEV.226
1-Yortan Metal Eserler B/B İğne (Kamil 1982, fig.88/329)
2-Yortan Metal Eserler B/B İğne (Kamil 1982, fig.88/330)
3-Yortan Metal Eserler B/B İğne (Kamil 1982, fig.88/331)
4-Yortan Metal Eserler B/B İğne (Kamil 1982, fig.88/332)
5-Yortan Metal Eserler B/B İğne (Kamil 1982, fig.88/333)
6-Yortan Metal Eserler B/B Mızrak Ucu (Kamil 1982, fig.88/334)
7-Yortan Metal Eserler B/B Ok Ucu (Kamil 1982, fig.88/335)
8-Yortan Metal Eserler B/B Delici (Kamil 1982, fig.88/337)
9-Yortan Metal Eserler B/B Balta (Kamil 1982, fig.88/336)