Âl-İ İmran suresİ (003. sure) okumalari file · web view1 elif lâm mîm. 2 allah; o’ndan...

36
ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 1 1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek ile ve ellerinde olan/önlerindeki (limâ beyne yedeyhi) indirdiğimiz Tevrat’ı ve İncil’i doğrulayıcı/musaddık olarak indirdi. 4 Önceden insanları en güzele kılavuzladı ve Furkan’ı/hakkı batıldan ayıranı indirdi. Şüphesiz Allah’ın ayetlerini örtüp inkâr edenler için şiddetli bir azap/mahrumiyet vardır. Andolsun Allah Aziz/üstün ve intikam sahibidir. 5 Şüphesiz yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. 6 Sizi rahimlerde nasıl diliyorsa öyle şekillendiren (yusavvirukum) O’dur. O Aziz/üstün ve Hakim/hüküm ve hikmet sahibi olandan başka ilah yoktur. 7 O, kitabı sana indirdi ki ondan bir kısım ayetler muhkemdir ve onlar kitabın anasıdırlar ve diğerleri de müteşabihtir/benzerlidir. Kalplerinde eğrilik/kayma (zeyğun) olanlar ondan müteşabih olanlara tabi oluyorlar, onun tevilini/yorumunu bulmak ve fitne çıkarmak için. Onun tevilini/yorumunu Allah’tan başkası bilmez ve ilimde ileri gidenler (verrâsihûne) derler ki; “Biz ona inanıp güvendik, tamamı Rabbimiz katındandır”. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası Allah’ın öğüdünü dinlemez. 8 “Rabbimiz! Bizi en güzele kılavuzladıktan sonra kalplerimizi eğriltme/kaydırma ve bize katından (min ledünke) bir rahmet bağışla! Şüphesiz sen Vehhabsın/çok bağış yapansın”. 9 “Rabbimiz! Şüphe yok ki sen kendisinde şüphe olmayan günde insanları toplayansın/Camisin”. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez. Hayatta birbiriyle doğrudan ya da dolaylı da olsa bağlantılı olmayan hiç bir şey yoktur. Bir oluşa ilişkin ulaştığınız sonuç başka bir oluşla ilgili çıkardığınız sonuç ile çelişiyorsa muhakkak çıkarımlarınızda bir sorun vardır ya da aradaki çelişkiyi giderecek daha üst bir çıkarıma ulaşmanız gerekir. Bu sebeple tüm duygusal veya fiziksel oluşlara ilişkin çıkarımlarınızda iki unsura dikkat etmeniz gerekir. Birincisi tutarlılıktır. Esasen varlıkta var olan bu tutarlılığı eğer aramaz iseniz gelişim gösteremezsiniz ve hatta elinizdeki verilerden de kuşku duyacak şekilde çelişkiye düşerek kaybetmeye başlarsınız. İkinci unsur ise en güzeli, en sadeyi ve en kuşatıcıyı kavramak için gösterilmesi gereken sürdürülebilir çabadır. Bu çabanız

Upload: vannhu

Post on 01-Apr-2019

218 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 1

1 Elif Lâm Mîm.

2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır.

3 Sana kitabı hak/gerçek ile ve ellerinde olan/önlerindeki (limâ beyne yedeyhi) indirdiğimiz Tevrat’ı ve İncil’i doğrulayıcı/musaddık olarak indirdi.

4 Önceden insanları en güzele kılavuzladı ve Furkan’ı/hakkı batıldan ayıranı indirdi. Şüphesiz Allah’ın ayetlerini örtüp inkâr edenler için şiddetli bir azap/mahrumiyet vardır. Andolsun Allah Aziz/üstün ve intikam sahibidir.

5 Şüphesiz yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

6 Sizi rahimlerde nasıl diliyorsa öyle şekillendiren (yusavvirukum) O’dur. O Aziz/üstün ve Hakim/hüküm ve hikmet sahibi olandan başka ilah yoktur.

7 O, kitabı sana indirdi ki ondan bir kısım ayetler muhkemdir ve onlar kitabın anasıdırlar ve diğerleri de müteşabihtir/benzerlidir. Kalplerinde eğrilik/kayma (zeyğun) olanlar ondan müteşabih olanlara tabi oluyorlar, onun tevilini/yorumunu bulmak ve fitne çıkarmak için. Onun tevilini/yorumunu Allah’tan başkası bilmez ve ilimde ileri gidenler (verrâsihûne) derler ki; “Biz ona inanıp güvendik, tamamı Rabbimiz katındandır”. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası Allah’ın öğüdünü dinlemez.

8 “Rabbimiz! Bizi en güzele kılavuzladıktan sonra kalplerimizi eğriltme/kaydırma ve bize katından (min ledünke) bir rahmet bağışla! Şüphesiz sen Vehhabsın/çok bağış yapansın”.

9 “Rabbimiz! Şüphe yok ki sen kendisinde şüphe olmayan günde insanları toplayansın/Camisin”. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.

Hayatta birbiriyle doğrudan ya da dolaylı da olsa bağlantılı olmayan hiç bir şey yoktur. Bir oluşa ilişkin ulaştığınız sonuç başka bir oluşla ilgili çıkardığınız sonuç ile çelişiyorsa muhakkak çıkarımlarınızda bir sorun vardır ya da aradaki çelişkiyi giderecek daha üst bir çıkarıma ulaşmanız gerekir. Bu sebeple tüm duygusal veya fiziksel oluşlara ilişkin çıkarımlarınızda iki unsura dikkat etmeniz gerekir. Birincisi tutarlılıktır. Esasen varlıkta var olan bu tutarlılığı eğer aramaz iseniz gelişim gösteremezsiniz ve hatta elinizdeki verilerden de kuşku duyacak şekilde çelişkiye düşerek kaybetmeye başlarsınız. İkinci unsur ise en güzeli, en sadeyi ve en kuşatıcıyı kavramak için gösterilmesi gereken sürdürülebilir çabadır. Bu çabanız yoksa belirli bir yere kadar yaşadığınız yoksunlukların etkisiyle aktif ve akışkan bir süreç yaşasanız da bu etki bittikten sonra muhafazakârlaşırsınız, zorbalaşırsınız ve kaybetmeye başlarsınız.

Bu konunun anlaşılabilmesi için en güzel örneklerden birisi güneşin dünya etrafında döndüğüne ilişkin teorik kabulün var olduğu zamanlarda mevcut fiziki gözlemlerle tespit edilen yörüngelerin bu teori ile uyumsuzluklarını gidermek için ara yörüngelerin eklenerek mevcut teorideki eksikliklerin giderilmeye çalışılmasıdır. Bu konuda bağnaz olmayan Galileo Galilei dünyanın güneşin etrafında döndüğüne dair teorisini tüm engizisyon baskısına rağmen ortaya atmış ve sonuçta bu gün bu konuda hiç bir tereddüt kalmamıştır. Hâlbuki Allah'ın varlıktaki sistemi açık, net ve sadedir.

Allah'ın kitabını da anlayabilmek için kitabın kendisine ilişkin tanımlamalarını dikkatle incelemeli ve bu kılavuzluğa göre kitabı okumalıyız ki gerçekten kitabın ne söylediğini duyabilelim. 2. Surenin ilk ayetlerinde bu kitapta çelişki olmadığına dair 2. Ayetini yorumlarken bu verinin bir

Page 2: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 2

okuma kılavuzu olduğunu belirtmiştim. İncelediğimiz 3. Surenin 7. Ayeti de bu konuda başka bir okuma kılavuzunu bize vermektedir. Bu kitap "muhkem ve müteşabih" ikili sistemiyle kurgulanmıştır. Bu kurgunun birden çok sonuçları vardır. Kitabı anlamak zaviyesinden bu kurguya baktığımızda açık anlaşılır ve başka anlamlara gelme ihtimali olmayan ayetlere muhkem diyebiliriz. Ama bu çıkarım müphem bir çıkarımdır zira dil biliminin gelişimi incelendiğinde bir kelimenin sadece bir anlama gelme ihtimali çok düşük olup aynı zamanda da kitabın indirilmesinden bu yana geçen süre göz önüne alındığında kelimelerin anlam kaymalarına uğrayabileceği de göz ardı edilmemelidir. Asıl olan kitapta kullanılan kelimenin kitabın bütününde yaklaşık olarak hangi anlam kümesi içerisinde kullanıldığının yani benzerli/müteşabih kullanımlarının gözden geçirilmesi olduğunu unutmamalıyız. Bu tespit ilkenin bir kelimenin anlamının kavranabilmesi için bize verdiği veridir. İkincisi ise bir olguya dair tespit ve hükümlerin de kitabın bütünü üzerinde başka bağlamlarda nasıl tanımlanarak anlatıldığını gözden geçirmektir. Bütün bu belirttiğim hususlar tamamlanmadan gündemimize aldığımız kelimenin ne anlama geldiği ya da bir olguya ilişkin hükümlerin gerçekte ne olduğunu tam olarak kavrayabilmemiz mümkün olmayacak ve kitapta böyle söyleniyor dememiz gerçeği tam olarak anlatmayacaktır. 8. Ayette ilimde ileri gidenlerin dilinden söyletilen "tamamı" ibaresinin bu bütünsel okuma olgusuna atıf olduğu aşikârdır. Bununla bağlantılı olarak ikinci üzerinde durulması gereken husus da şudur ki; bireyin kitap karşısında takınması gereken tavır öncelikle net olarak kavradıklarını uygulaması ve uyguladıkça ortaya çıkan sonuçları ve problemleri yine kitaba arz ederek yeni çözümler üreterek uygulamaya devam etmesidir.

10 Şüphesiz örten inkârcılara malları ve çocukları Allah'tan hiç bir yarar sağlamaz. İşte onlar, o ateşin yakıtıdırlar.

11 Tıpkı (kede-bi) Firavun avanesi ve ondan öncekiler gibi. Ayetlerimizi yalanladılar. Allah onları günahlarıyla/suçüstü yakaladı. Andolsun Allah, akıbeti şiddetli olandır.

12 Örten inkârcılara de ki; "Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz/toplanacaksınız (tuhşerûne)". Ne kötü bir döşek!

13 Karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için muhakkak bir ayet vardır; Bir topluluk Allah yolunda savaşıyor diğer topluluk ise örten inkârcı. Kafa gözleriyle (ra-yel'ayn) onları iki misli olarak görür. Andolsun Allah dilediğini/hak edeni yardımıyla (binasrihi) destekler/güçlendirir. Şüphe yok ki bunda kavrayış sahipleri için bir ibret vardır.

Savaş üzerimize yazılmıştır. Eğer Allah yolunda savaşmayı tercih ederseniz yani dıştan içe, içten dışa savaşımınızı Allah'a adarsanız her geçen günde sadeleşirsiniz, netleşirsiniz, kavrayışınız artar. Allah'ın izniyle kurgunuzu kurup bir topluluk haline geldiğinizde ise siz bütün bu özelliklerle tek başına bile bir ordu kadar güçlü olan bir topluluk olursunuz ki işte bu topluluktan hırslarıyla, şehvetleriyle hareket eden toplulukların korkmamasına imkân ve ihtimal yoktur.

14 İnsanlar için kadınlardan, çocuklardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, hayvanlardan ve ekinlerden gelen hazların/şehvetlerin sevgisi süslendi/süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimlikleridir. Andolsun Allah... Varılacak yerin en güzeli O'nun katındadır.

15 De ki; "Bunlardan daha hayırlısını/üstününü size haber vereyim mi? Allah'ın koruması altına girenler için Rableri katında orada ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan bahçeler/cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk/razılık vardır". Andolsun Allah, kullarını görür/gözetir.

Page 3: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 3

16 Onlar; "Rabbimiz! Kuşkusuz biz inanıp güvendik. Bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından/mahrumiyetinden koru!" derler.

17 Onlar sabredenler/direnenler, sadık olanlar/doğru söyleyenler/tutarlı olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve seherlerde 1 bağışlanma dileyenlerdir.

18 Allah, O'ndan başka ilah olmadığına şahittir ve melekler ve hakkaniyeti ayakta tutan ilim sahipleri de... O'ndan başka ilah olmayan Aziz/üstün ve Hakim/hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah'tan başka ilah olmadığına varlık içerisindeki bütün güçler tanıklık etmektedir. Tutarlılığı esas alan ilim adamları da bu konuda tanıklık edeceklerdir. Varlığın dili tek ve tutarlıdır. Bu dili kavramadan ilimde ilerlemek imkânsızdır. Bu tutarlılığa olan inançla bilim adamları teknoloji ve sınaî üretmektedirler. Bu da onların tanıklıklarıdır. Eğer bu tutarlılık olmasaydı bilim ile gelişmenin imkânı olmayacaktı.

19 Şüphesiz Allah katında din/yol/istikamet İslam'dır/barış içerisinde teslim olmaktır. Kitap verilenler kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık/azgınlık (bağy) yüzünden ihtilafa/ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr ederse şüphesiz Allah hesabı seri olandır.

Bu ayet bağlamında İslam'ın dinleştirilmesine delil bulunabilmesine imkân yoktur. Bağlam içerisinde kendisine kitap verilenlerin, kitap kendisine indirilen peygamberlerinin de "İslam" olduklarını görüyoruz. Zaten kavram olarak da bu ayette bahsedilen İslam, "İslam dini" değildir. Allah Teâlâ, katındaki dinin/yolun/istikametin ezelden ebede "İslam" olduğunu yani barış içerisinde teslim olmak olduğunu beyan etmektedir. Kendisine kitap verilenlerin ise bu gerçeği ihtilaf ederek örttükleri anlaşılmaktadır. Bu gün İslam'ı dinleştirenler de bu ayetin kendisine kitap verilen olumsuz muhataplarıdır, kanaatimce.

20 Seninle tartışırlarsa/delil yarışına girerlerse (hâccûke) de ki; "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim ve bana tabi olanlar da". Kitap verilenlere ve ümmilere de ki; "Siz de teslim ettiniz mi?". Eğer teslim olurlarsa en güzele kılavuzlanmışlardır ve eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki sana düşen sadece bildirmektir (belâğ). Andolsun Allah kullarını görüp gözetendir.

Kendilerine kitap verilenler yani Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar sizinle tartışmaya kalkıştıklarınızda söylemeniz gereken tam olarak bu şekildedir. Aksi halde yani bu ayette belirtilen şekildeki bir diyalogun "kıvırmak" olduğunu ve Allah Teâlâ’nın bize bu "kıvırmayı" öğrettiğini düşünmüş oluruz ki bu kanaatimce hakikati eğip bükmek, örtüp inkâr etmek anlamına gelecektir.

21 Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr edenleri, nebileri öldürenleri/etkisizleştirenleri ve insanlardan hakkaniyetle emredenleri öldürenleri/etkisizleştirenleri acıklı bir azap/mahrumiyet ile müjdele.

22 İşte onların dünya/öncesi ve ahirette/sonrasında yaptıkları boşa gitmiştir ve onların yardımcıları da olmayacaktır. 1 BİL ESHÂR; Bu kavram bir vakti belirliyor ise evet, seher vaktini anlatmaktadır. Bu kavramın kökeni "sihir" ile ilgilidir. Bana daha çok bir özel vakitten ziyade insanın hakikaten varlığı çok net görebildiği, pik yaptığı zamanlarına işaret ettiğini düşünüyorum. Eğer bir zamanı işaret etmiyor ise ki "bi" harfi cerrinin kullanılması bu kanaatimi daha kuvvetli kılıyor, varlığını adayarak, bakışını netleştirerek, zamanın da boşluklarını kullanarak Rabbine yönelip bağışlanma dileme olgusunu anlatmakta olduğu kanaati bende oluştu.

Page 4: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 4

Toplumlarının uyarıcılarını etkisizleştirenler, hakiki söze kulak vermeyip bunları küçümseyenler, söyleyenleri tehdit edenler ve hatta saldıranlar ve öldürenler bu ayetin muhataplarıdır, kanaatimce. Hakiki bir uyarı karşısında biz de duyarsız kalıyor ve bu uyarıyı sahiplenip savunmuyor isek benzer bir akıbet de bizleri beklemektedir.

23 Kitaptan kendilerine bir nasip verilenlerin aralarında hükmedilmesi için Allah'ın kitabına çağırdıklarını ve sonra içlerinden bir fırkanın ondan yüz çevirdiklerini görmedin mi? Onlar arıza tiplerdir.

24 Bu şüphesiz onların; "Bize belirli günler dışında ateş dokunmaz" demeleri sebebiyledir. Uydurdukları/iftira ettikleri şeyler onları dinlerinde/yollarında/istikametlerinde gurura kapılmak suretiyle yanıltmıştır/aldatmıştır.

Hükmedilecek kaynağın Allah'ın kitabı olduğunu bu ayetlerden açıkça anlayabiliyoruz. Allah'ın kitabına ortak koşulan ve özü iftira olan sünnet, hadis, icma gibi olguları din kaynakları olarak kabul etmek toplumları böyle sonuçlara ulaştıracaktır, tam da bu gün olduğu gibi.

25 Peki, kendisinde kuşku olmayan günde onları topladığımızda nasıl olacak? O gün her nefse/egoya kazandıkları tastamam verilir ve onlara zulmedilmez.

26 De ki; "Mülkün maliki/yönetimin yöneticisi olan Allah'ım! Sen mülkü/yönetimi dilediğine/hak edene verirsin ve sen mülkü/yönetimi dilediğinden/hak edenden alırsın. Dilediğini/hak edeni aziz/üstün edersin, dilediğini/hak edeni de zelil edersin/alçaltırsın. Hayır/üstünlük senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin/ölçü koyansın".

"Mülkün Allah'a ait olması" olgusu bu ayetten de açıkça anlaşıldığı üzere yeryüzünde mülkün yani yönetimin tevdi edildiği kimseler olduğu gerçeğine alternatif değildir. Yönetimin sahibi olan Allah'tır. Allah bu emaneti dilediklerine/hak edenlere verir. Mülkün Allah'a ait olması olgusunun dünya üzerine yansıması bu şekildedir. Yönetim sahiplerinin bu güçlerinin Allah'ın emaneti olduğu bilincinden yüz çevirmesi felaketli sonuçlar doğuracaktır/doğurmaktadır. Böylece her iktidar sahibine "Mülkün Allah'a ait olması" olgusuyla muhalefet edilmesi dayanağını yitirmektedir. Asıl olan emanet bilincini kaybetmiş ya da kaybetmekte olan/kaybetme ihtimali olan iktidar sahiplerine gerçeği hatırlatmaktır.

27 "Geceyi gündüze çevirir, gündüzü de geceye çevirirsin (tûlicu), diriden ölüyü çıkarır, ölüden de diriyi çıkarırsın. Dilediğini/hak edeni hesapsızca rızıklandırırsın".

28 İnanıp güvenenler, inanıp güvenenlerin aşağısından örten inkârcıları dostlar/koruyucular edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan bir şeyi olmaz/bir bağı kalmaz, onlardan korunacak bir şey için korunmaları müstesna. 2 Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Dönüşünüz Allah'adır.

İnanıp güvenenlerin dostluk ve yakınlıktaki ölçüsü temel maksatları ve adandıkları bu gerçek ile ilgili olmalıdır. Bu sebeple inanıp güvenenlerin dışındakilere gerçek bir yakınlığın yöneltilmemesi gerekir. Bu doğal bir durumdur da aynı zamanda. Ama bu bilincini kaybeden, kendini güçlü görüp bu yakınlıklarının sorun çıkarmayacağını düşünenleri Allah Teâlâ’nın bu ayetle uyardığını düşünüyorum. En güzele kılavuzlayacak olan sadece Allah'tır. Siz yakınlıklarınızla insanların hidayetine sebep olabileceğinizi düşünüyorsanız, büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir. Onlar sizi ateşe çağırırlar. Allah ise sizi bağışlanmaya ve arınmaya çağırıyor, mutluluğa ve huzura

2 bknz. 3/102

Page 5: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 5

çağırıyor. Bu çağrıya olumlu cevap vermeyenlerin zararlarından başka size bir faydası olmayacaktır. Evlilikte de bu kuralın yansımalarını 2. Surede görmüştük.

29 De ki; "Göğüslerinizdekini saklasanız da açığa çıkarsanız da Allah onu bilir ve göklerde ve yerde her ne varsa onu bilir. Andolsun Allah her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır".

30 Bütün nefisler/egolar hayırdan ne yaptı ve kendisi ile onun arasında uzak bir mesafe olmasını istedikleri kötülükten ne yaptı ise o gün hazır bulur. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Andolsun Allah kullarına şefkatlidir.

31 De ki; "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın". Andolsun Allah bağışlayan ve merhametlidir.

32 De ki; "Allah'a ve elçisine itaat edin". Eğer yüz çevirirlerse kuşkusuz Allah örten inkârcıları sevmez.

Allah'a ve elçisine itaat etmek birbirinden ayrılamaz bir ilkedir. Allah'a itaat edip elçisine etmemek şeklinde bir kurgu tanımlanamaz. Elçiyi izleyip de Allah'a tabi olmamak şeklinde bir kurgu da mümkün değildir. İtaat etmek kavramı Kuran genelinde incelendiğinde "izlemek, takip etmek" anlamlarının öne çıktığını görürüz. Allah'a itaat etmek felsefi olarak tanımlanamaz, gerçekleştirilemez bir olgudur. İnsan ile aynı düzlemde olmayan Allah'a itaat etme yani O'nu izleme çok manipülatif ve gerçekleştirilebilirliği pek mümkün gözükmeyen bir durumdur. Biz Allah'ı emareler, göstergeler ve deliller üzerinden kavrarız. Esasen görünür algımıza sabiteler gibi gözüken varlıktaki hiç bir olgu sabite olamaz. Kaygan bir zeminde ve aslında yansımalardan ibaret yokluklardır. Allah ise varlıktaki tek sabitedir. Bu sabiteye ayağını koyan insanın diğer bütün durum ve oluşa dair algısı değişkendir/dinamiktir. Değişkenlerden sabite yaratmaya kalkarsanız yani Allah'tan aşağı tanrılar edinirseniz parçalanmanız kaçınılmazdır. Elçi, Allah'a itaatin yani Allah'ı izlemenin somut/mücessem yani hayata indirgenmiş örneğidir. Elçinin çağrısı Allah'a itaattir. Elçi kavramının Kuran genelindeki kullanımlarına baktığımızda aslında "müminlere önderlik/liderlik eden" anlamında kullanıldığını görebiliriz. Siz inanıp güvenmeyi merkezinize aldığınızda ve Allah'ın dinini yol edindiğinizde muhakkak kurgular kuracak ve bu doğrultuda gerçekçi faaliyetlerde bulunacaksınız demektir. Aksi halde zaten söyleminiz sadece bir iddiadan ibaret kalacaktır. Allah'tan aldığımız kelimeleri tamamlamamız ancak bu şekilde mümkündür. Bir kurgu kurduğunuzda bu kurgunun ya önderliğini yapmalısınız ya da kurgu kendi önderlerini çıkaracaktır. Önderliklerini yüklenen bu doğal önderleri takip etmek Allah'a itaatin yani izlemenin dünyaya yansıyan izdüşümü olacaktır. Bu sebeple "Allah'a ve Resulüne itaat etmek" olgusu birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Kuran'da 3/81 ayetinde Nebilerden alınan misakta haber verilen elçilerden bahsedilmektedir. Bu ayette bahsedilen elçilerin haber verilmiş olması bir özellik midir yoksa elçiliğin bize haber verilmiş olmasından mı bahsedilmektedir? Bu soruya net bir cevabım şimdilik yok.

33 Gerçek şu ki Allah Âdem’i, Nuh'u, İbrahim avanesini ve İmran avanesini âlemler üzerine seçti (estafâ).

34 Bazısı bazısından/birbirlerinden bir soy/zürriyet. Andolsun Allah işitendir, bilendir.

35 Hani İmran'ın karısı; "Rabbim! Kuşkusuz ki ben karnımda olanı hür bir şekilde sana adadım, benden kabul et. Kuşkusuz sen işiten ve bilensin" demişti.

36 Onu doğurduğunda; "Rabbim! Ben kız doğurdum" dedi. Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir. "Kız, erkek gibi değildir. Ben onun ismini Meryem koydum. Onun zürriyetini/soyunu kovulmuş şeytandan sana ısmarlıyorum".

Page 6: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 6

Çocuklarımızı bu ayetlerde anlatıldığı şekilde Allah'a adamamız ve çocuğumuzun zürriyetini de kovulmuş şeytandan Allah'a ısmarlamamız gerekir. Bu durum Allah'ın bize verdiği güzel bir örnektir.

37 Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti ve güzel bir yetiştirme ile yetiştirdi. Zekeriya onu tekeffül etti/bakımını üstlendi. Zekeriya her mihraba girdiğinde onun yanında bir rızık buldu. "Ey Meryem! Bu sana nereden?" dedi. “O, Allah’ın katındandır” dedi. Gerçek şu ki Allah dilediğini/hak edeni hesapsız rızıklandırır.

Böylesine adanmış çocukları Allah vasıtasız rızıklandıracaktır, kuşkunuz olmasın.

38 Orada Zekeriya Rabbine dua etti; "Rabbim! Bana katından hoş bir soy/zürriyet bağışla. Kuşkusuz sen duaları işitensin" dedi.

39 O mihrapta salâtı ikame ediyor iken melekler ona şöyle seslendi; "Şüphesiz Allah sana Allah'tan olan kelimeyi tasdik eden/doğrulayan, efendi/seyyit olan, nefsine hâkim olan (hasûran) ve düzeltmeye yönelik iş yapanlardan bir nebi olan Yahya'yı müjdeliyor".

Daha önce işaret ettiğim şekilde salâtın ritüelistik boyutuna bu ayet bir atıftır. Ayet genelinde de görüldüğü üzere bu halde de hayata dair isteklerimizin doğrusal olarak Allah'a arzı gerekir. İçinize Allah'ın koyduğu arzuyu ve bu arzunun gerçekçi bir şekilde işaret ettiğine konsantre olmalıyız. Bu ayetteki meleklerin hitabını içimizdeki arzunun forma dönüşmek suretiyle netleşmesi olarak algılayabiliriz. İsteğiniz bu forma dönüştüğünde Allah'ın size isteklerinizi en güzel şekilde vermeye başladığı gerçeğini kabul etmeli ve bu oluşla senkronize olmalısınız.

40 "Rabbim! Ben yaşlılığa ulaşmış ve karım da kısır iken ('âqırun) benim nasıl bir oğlum olur?" dedi. "Bu böyledir (kezâlik) Allah dilediği şeyi yapar" dedi.

41 "Rabbim! Bana bir ayet/gösterge/delil ver" dedi. "Senin ayetin/delilin remiz/işaret haricinde insanlarla üç gün konuşmamandır" dedi. "Rabbini çokça an/öğüdünü dinle ve sabah akşam yücelt/tesbih et".

Bu şekildeki bir oluş karşısında gerçekleşme sürecine giren arzunuz eğer gerçekleşmesi şaşırtıcı ve bütün ilgiyi ve saldırıları üzerine çekecek bir durum ise oluşa tam manasıyla senkronize olabilmek ve konsantre olabilmek için insanlardan uzaklaşıp, onlarla olan paylaşımı erteleyip tüm varlığınızı Allah'a yöneltmelisiniz. Böyle bir oluş sırasında insanlarla olan diyalog karar noktanızı bozucu bir işlev görecektir. Bundan uzak durmak gerekir.

42 Hani melekler; "Ey Meryem! Gerçek şu ki Allah seni seçti ve arındırdı ve seni âlemlerin kadınları üzerine seçti" demişlerdi.

43 "Ey Meryem! Rabbine boyun eğ (eqnutî), secde et ve rükû edenlerle beraber rükû et".

44 Bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Sen Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini ilka ederlerken/atarlarken yanlarında değildin (ledeyhim). Çekişirlerken/davalaşırlarken de yanlarında değildin.

45 Hani melekler; "Ey Meryem! Kuşkusuz Allah, O'ndan bir kelime olan, ismi Meryem oğlu İsa Mesih olan, dünyada da/öncesinde de ahirette de/sonrasında da yüz akı/seçkin/onurlu/saygın/itibarlı (vecîhen) ve yakınlaştırılanlardan olanı müjdeliyor" demişlerdi.

Page 7: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 7

İsa Peygamberin vasfı "Allah'ın kelimesidir". Yahya peygamber ise "Allah'ın kelimesini tasdik edendir". (39. Ayet)

46 İnsanlarla beşikte iken 3 ve yetişkin iken (kehlen) konuşur ve düzeltmeye yönelik işler yapanlardandır.

47 "Bana bir beşer dokunmamışken (lem yemessenî) benim nasıl bir çocuğum olur" dedi. "Böyledir, Allah dilediğini yaratır" dedi. Bir işe hükmettiğinde şüphesiz ki onun için "ol" der ve derhal oluş sürecine girer.

48 Ona kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretir.

49 Ve İsrailoğulları'na bir elçi. Şüphesiz ben size Rabbinizden bir ayet/delil/gösterge ile geldim. Gerçek şu ki ben balçıktan (tîn) kuşa benzer bir şey oluştururum/yaratırım ve ona üflerim, Allah'ın izniyle kuş oluverir. Körü, alaca hastalığı olanı (el ebrâs) iyileştirir, ölüleri de Allah'ın izniyle diriltirim. Ve size evlerinizde neyi yiyip neyi de biriktirdiğinizi de haber veririm. Eğer inanıp güvenenlerden iseniz bunda sizin için bir ayet/delil/gösterge vardır. 4

3 Hakkı Yılmaz "beşikte iken" şeklinde çevrilen "mehden" kavramı için "yüksek mevkide bulunarak" şeklinde çeviri yapmış.4 Hakkı Yılmaz bu ayetlerde anlatılan hususları şöyle değerlendirmiş; “Burada İsa peygamberin İsrailoğulları'na gönderilişi ve gönderiliş nedenleri açıklanıyor. Musa ve Harun peygamberler, hem İsrailoğulları'na vahyi, tevhidi öğretmek hem de İsrailoğulları'nı Mısır'daki esaretten kurtarmak için gönderilmişlerdi. Buradaki pasajda İsa peygamberin vahyi tebliğ etmesiyle birlikte İsrailoğulları'nı salgın halde kuşatmış olan hastalıklardan kurtarmak, onlara karşı önceden önlem almak ve onlara rahat bir geçim sağlatmak için; koruyucu hekimlik, göz hekimliği, cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve, turşu, pekmez, salamura yapımı, arpa, buğday, kuru bakliyat stoklaması ve bunların nem ve haşereden korunmasının öğretilmesi gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.Bizim "şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; buhurdan (tütsülük) tasarlarım" diye çevirdiğimiz ayetteki "tasarlarım" fiilinin tümleci ayetin orijinalinde yer almamış bu paragrafın söz akışı içinde okurun takdirine bırakılmıştır. Ayette "kuş figürü", "kuş maketi" yaparım denilmeyip "kuş şekli, kuş figürü, kuş maketi gibi bir şey" yaparım denilmektedir. Ki burada İsa'nın kuş şeklinde kilden buhurdanlık yapıp, içerisine koyduğu baharata üfleyerek, çıkan duman ve koku ile göz hastalığı vs.ye neden olan sivrisinek, karasinek gibi böcekleri çevreden uzaklaştırdığı açıklanmaktadır. Bu gün mevcut olan seramik buhurdanların çoğunun kuş şeklinde olduğu aşikârdır.Yine ayette "feyekünü (oluverir)" fiilinin öznesi de yer almamış bu da söz akışından anlaşılmaya bırakılmıştır.Ayetlerin lâfzî manalarından anlaşılan bu gerçekler yakın zamanda deşifre edilen Esseniler´e ait Kumran yazıtlarıyla da teyit edilmektedir. Anlaşılan o ki, İsa doğduğu toplumdan ayrılmış, esensiler arasında tıp ve gıda üretim ve korunmasına yönelik eğitim almış ve olgunluk çağında İsrailoğulları'na peygamber olarak gönderilmiştir. (KUMRAN YAZITLARI: Cilt Hastalığının Teşhisi:[4Q266, böl. 6 i (4Q272 1, 273 4 ii, 269 7), 4Q266, böl. 6], Hasat Toplama ve Harç İle İlgili Kurallar :[4Q271, böl. 2 (4Q269, böl. 8 i-ii; 270, 3 iii)], Savaşın Kitabı: [4Q285, 8. böl.], Savaşın Kitabı: (11Q14), Tapınak Parşömeni: [(11QT=11Q19-21, 4Q365a, 4Q524), XLVI, XLVIII, XLIX], Tohorot (Saflıklar): (4Q274 3 i-ii), Hasat Toplama: [(4Q284a) Bölüm 1]“Ölü Deniz Parşömenleri Kumran Yazıtları” Geza VERMES Çev. Nurfer ÇELEBİOĞLU)

Page 8: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 8

50 Tevrat'tan elimde/önümde olanı tasdik eden/doğrulayan, size haram edilenin bir kısmını sizin için helalleştiren bir ayet/delil/gösterge ile size geldim. Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin.

Elçiye tabi olmanın haramlaştırdığımız şeyleri bizim için helalleştiren, kendimiz için oluşturduğumuz açmazları çözümleyip bizi bağlardan kurtaran, üzerimizdeki ağır yükleri kaldıran özelliğine bir işaretin de bu ayette olduğunu görüyorum.

51 Gerçek şu ki Allah benim de sizin de Rabbinizdir, O'na hizmet edin. İşte bu dosdoğru yoldur. 5

52 İsa onlardan örten inkârcılığı sezince; "Kim Allah için benim yardımcılarımdır?" dedi. Havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız" dediler. "Allah'a inanıp güvendik. Şahit ol ki bizler şüphesiz Müslim olanlarız/teslim olanlarız".

Havarilerin verdiği cevap üzerinden "Allah'ın yardımcıları" olmak olgusunun bizim kurgulanmış zihin dünyamıza ne kadar ters gelse de bir bilinç olarak gönüllere kazınması gereken bir algı olduğunu anlayabiliriz. Bu yaklaşımın Muhammet Peygambere yardım edilemeyeceğini söyleyerek onu tanrılaştıran zihni kurguyu altüst eden bir yaklaşım olduğu da açıktır.

53 Rabbimiz! Biz senin indirdiğine inanıp güvendik ve Resule tabi olduk. Bizi şahit olanlarla beraber yaz!

54 Onlar tuzak kurdular (mekerû). Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

Ayetin net olarak çevirisi budur. Bir kısım çevirmenlerin Allah'a "tuzak kurmayı" yakıştıramadıklarını ve "Allah kurulmuş olan bu tuzakları boşa çıkarır. Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır" şeklinde çeviriler yaptığını görüyorum ki bu durum en hafif anlamıyla hadsizliktir. "Allah'a yardımcı" yakıştırmayanlar, Allah'a "tuzak" da yakıştıramamaktalar. Allah'ın zatını tanımlamasını beğenmemek mesajı tahrif etmektir, kanaatimce. Hâlbuki mesajın hayat içerisindeki izdüşümleri muhteşemdir. Sizin karşınızda kurulmuş bir kurguya kurgusuz bir şekilde mukabele edemezsiniz. Bu durum erdemli ve ahlaklı olmayı ütopyaya hapseden bir durumdur. Hâlbuki şeytani kurguya Rahmani kurgu ile mukabele edilmelidir. Tuzaklara tuzak ile mukabele edilmelidir. Ancak müminin kurgusu, savaşı, tuzağı son tahlilde gerçek bir barışın tesisi içindir. Fark budur. Biz barışın savaşçıları olmalıyız.

55 Hani Allah; "Ey İsa! Gerçek şu ki ben seni vefat ettireceğim, seni bana yükselteceğim ve seni örtüp inkâr edenlerden arındıracağım. Sana tabi olanları kıyamete kadar örten inkârcıların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır ve aranızda ihtilaf ettiğiniz şeylerle ilgili hüküm verilecektir" demişti.

5 Yuhanna 20/17;  İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.” Matta 7/21; “Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir." Markos 12/29-33; 29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”  32 Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “ ‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin.  33 İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.” (NOT: Çeviriler http://incil.info/ sitesinden alınmıştır)

Page 9: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 9

Bu ayette ilgi çekici olan husus Allah Teâlâ’nın İsa Peygambere olan hitabında katına aldıktan sonra "seni örten inkârcılardan arındıracağım" demesidir. Bu arındırma katına almak suretiyle mi gerçekleşmektedir yoksa burada anlatılan daha farklı bir olgu mudur? Bilemiyorum.

56 Örtüp inkâr edenlere gelince onlara dünyada/öncesinde ve ahirette/sonrasında şiddetli bir azap ile azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey yoktur.

57 İnanıp güvenen ve düzeltmeye yönelik işler yapanlara gelince onların ödülleri tastamam verilecektir. Andolsun Allah zalimleri sevmez.

Birçok ayette de gördüğümüz gibi Allah’ın bizim için seçtiği din nedir diye sorulacak soruya cevap budur; "Allah'a inanıp güvenmek ve düzeltmeye yönelik işler yapmak". Dinin bu orijinal haline ilaveler yapıp külliyatlar oluşturup bariyerler yaratmak esasen bizim yüklendiğimiz "ağır yüklerdir". Bu yükleri yüklenmemek ya da bu yüklerden kurtulmak hayatımızın amacı haline dönüşmüş durumdadır. Ayrılıkların, kavgaların, guruplaşmaların, hizipleşmelerin v.s. merkezinde bu gerçek yatmaktadır.

58 Bu sana ayetlerden/delillerden/göstergelerden ve hikmetli öğütten okuduğumuzdur.

59 Gerçek şu ki Allah katında İsa'nın örneği/durumu Âdem’in örneği/durumu gibidir. Onu topraktan (min turâb) yarattı/oluşturdu sonra ona "ol" dedi ve artık o derhal oluş sürecine girer. 6

Her ne kadar başka türlü çeviriler olsa da esasen Âdem’in babasız bir dişiden yaratıldığı gerçeğinin bu ayette vurgulandığı açıktır.

60 Gerçek Rabbindendir. Kuşkulananlardan olma!

61 İlimden sana gelenden sonra seninle kim tartışırsa (hâcceke); "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi/egomuzu ve kendinizi/egonuzu çağıralım sonra da lanetleşelim (nebtehil) ve Allah'ın lanetini/dışlamasını yalancılar üzerine kılalım" de.

62 Şüphesiz onun için gerçek kıssa budur. Allah'tan başka ilahtan bir şey yoktur. Şüphesiz Allah, işte O, Aziz/üstün ve Hakimdir/hüküm ve hikmet sahibidir.

63 Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah bozguncuları bilir.

64 De ki; "Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda eşit olan kelimeye gelin; Allah'tan başkasına kulluk/hizmet etmeyelim, herhangi bir şeyi O'na ortak koşmayalım, bazımız bazımızı/birbirimizi Allah'ın aşağısından rabler edinmeyelim". Eğer yüz çevirirlerse; "Bizim Müslimler/teslim olanlar/barışçılar olduğumuza şahit olun" deyin.

6 Hakkı Yılmaz bu ayette Âdem’i bir kavram olarak algılamış ve "her insan" olarak çevirmiş. Ayetin sonundaki "kün fe yekûn" ibaresinde ise Allah'ın "ol" dedikten sonra "yekûn" kavramının Arapça kullanımı itibariyle "oluş sürecine girmek, olmakta olmaya devam etmek" şeklinde algılanabileceğini de unutmamak gerekir. Ancak bu ayette Âdem’in ve İsa'nın babasız bir şekilde bir dişiden yaratıldığına dair benzerlik kurulduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca Edip Yüksel Âdem ve İsa isimlerinin Kuran genelinde aynı sayıda 25'er kez kullanıldığını da belirtmiş.

Page 10: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 10

Kitap ehli daha öncesinde de işaret ettiğim gibi Yahudileri ve Hıristiyanları işaret ediyor gibi gözükse de bu günün Müslümanlarını da içeren bir hitap olduğunu Kuran genelindeki anlam bütünlüğünden anlayabiliyoruz. Bu temel mesajı çok iyi kavrayıp hayat etmeyi bilgisiyle doğduğu o "El-İlah"dan isterse ve bu isteğini merkezine alırsa insan, bu ona din olarak yetecektir. Teklifimiz de bu olmalıdır.

65 Ey kitap ehli! Tevrat da İncil de ondan sonra indirilmiş iken neden İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Düşünmüyor musunuz?

66 Haydi bilginiz olan şey ile ilgili tartıştınız, neden hakkında bilginiz olmayan şey ile ilgili tartışıyorsunuz? Allah bilir sizler bilmezsiniz.

67 İbrahim ne Yahudi ve ne de Hıristiyan idi velâkin o Hanif bir Müslim/teslim olan/barışçı idi ve o, ortak koşanlardan olmadı.

68 Gerçek şu ki insanlar içinde İbrahim'e en yakın/dost (evlâ) olanlar ve elbette ki ona tabi olanlar bu nebi ve inanıp güvenenlerdir. Allah, inanıp güvenenlerin dostudur/yakınıdır (veli).69 Kitap ehlinden bir taife/grup sizi saptırmak/dalalete sürüklemek istiyorlar (veddet). Onlar ancak kendilerini/egolarını saptırıyorlar/dalalete sürüklüyorlar ama şuurunda/farkında değiller.

70 Ey kitap ehli! Sizler tanıklar iken neden Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr ediyorsunuz?

71 Ey kitap ehli! Sizler biliyor olduğunuz halde neden hakkı batıl ile örtüyor/elbiselendiriyor ve gerçeği gizliyorsunuz?

Bütün bu soruları "İbrahim'in Müslüman olduğunu söyleyen" bu günün Müslümanlarına sorabilirsiniz.

72 Kitap ehlinden bir taife; "İnanıp güvenenlere indirilene gündüzün yüzünde inanın sonunda da inkâr edin! Umulur ki dönerler" dediler.

73 "Sizin dininize/yolunuza/istikametinize tabi olandan başkasına inanıp güvenmeyin". De ki; "Şüphesiz ki en güzele kılavuzlanmak Allah'ın kılavuzlamasıdır. Size verilenin bir benzerinin birine veriliyor veya Rabbiniz katında size deliller getiriyorlar/tartışıyorlar diye mi bütün bunlar?". De ki; "Şüphesiz lütuf/fazlalık Allah'ın elindedir. Onu dilediğine/hak edene verir". Andolsun Allah, kuşatan ve bilendir.

74 O, rahmetini dilediğine/hak edene tahsis eder. Allah, azametli/büyük lütuf/fazlalık sahibidir.

Güzel sözün, hakiki tavrın kimden ve nereden geldiğinin kul açısından bir önemi yoktur. Bütün kaosun kaynağı şeytani "üstünlük iddiası"dır. Doğduğunuz yer, içinde bulunduğunuz entelektüel aura, maddi refah ve zenginlik ve benzeri fark ve fazlalıklar Allah Teâlâ karşısında size bir özellik kazandırmaz. Bunlar belki sorumluluklarınızı artıran olgulardır. Şeytani üstünlük iddiasının varlığınızda oluşturduğu en temel izdüşüm; "özelleştirme"dir. Şeytan iktidarının esası özel olma duygusu üzerine kuruludur. Özel olduğunuz zokasını yuttuğunuz andan itibaren mutlaka bir kısım muhataplarınızı özelleştirmek zorunda kalırsınız; Görece bir sıralamayla eşinizi, ailenizi, arkadaşlarınızı, ilinizi, bölgenizi, devletinizi, ırkınızı, dininizi/yolunuzu/istikametinizi özelleştirir ve

Page 11: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 11

tüm düşman algınızı diğerleri üzerine yönlendirirsiniz. Kul, muhakkak denge noktaları oluşturarak yürümesi gerektiğinden Allah'ı tek sabite olarak kabul etmediği taktirde Allah'tan aşağı şeyler üzerinde denge noktaları oluşturacaktır. Bu durumda özelleştirme olgusundan kaçınamaz. Allah'ın aşağısından kurguladığı her denge noktasında kurduğu denklemin bir tarafına düşman bir tarafına da özel muamelesi yapacaktır. Allah Teâlâ mesajıyla bu denge noktasının özel tarafında Allah, düşman tarafında ise apaçık bir şekilde şeytan olduğu hususunu bize bildirmektedir. Bu denge noktası dışında oluşturulan tüm denge noktaları insanın cehennemi olacaktır. İnsanlık çağlar boyunca kurdukları denge noktalarının yarattığı cehennemden çıkabilmek için ilkelere sarılarak ileri doğru adımlar atmış ancak her attığı adım sonrasında oluşturduğu görece cenneti yeni denge noktası kabul ederek şeytan iktidarına hizmet/ibadet etmeye devam etmiş, cehennemi yaratanın Allah'tan aşağı kurduğu denge noktaları olduğunu unutmuştur. Allah'ın elçilerinin bize getirdiği mesajın tam olarak bu olduğu kanaatindeyim.

Bu temel yaklaşım doğrultusunda yukarıdaki ayetlere baktığımızda eski vahyin sahiplerinin, vahyin bu temel mesajını unutup sahibi oldukları vahyin kendilerini özelleştirdiği şeytani zokasını yuttuklarını görmekteyiz. Sanki onların Allah'a ihtiyaçları yokmuş da hâşâ Allah'ın onlara ihtiyacı varmış algısına düştüklerini anlıyoruz. Sanki kılavuzluk edecek olan Allah değil de kendileri imiş gibi davrandıklarını görüyoruz. Bu günün kitap sahiplerinin de aynı tavır ve algının izdüşümleriyle hareket ettiklerini gözlemlemekteyiz.

75 Kitap ehlinden öyleleri var ki kendisine kantarla/yığınla emanet etsen onu sana tevdi eder/geri verir. Onlardan öyleleri de var ki ona bir dinar emanet etsen sürekli başında durmaz isen onu sana geri vermez. Bu onların; "Ümmilerin bizim aleyhimize bir yol bulmaları mümkün değildir" demelerindendir. Allah hakkında bile bile yalan söylüyorlar.

76 Hayır, asla! Kim ahdine vefalı olur ve koruması altına girerse şüphesiz ki Allah, koruması altına girenleri sever.

77 Şüphesiz ki Allah'ın ahdini/sözünü ve yeminlerini/sorumluluklarını az bir ücrete satıyorlar. İşte onlar için ahirette/sonrasında bir pay (halâq) yoktur ve Allah onlarla konuşmaz ve kıyamet gününde onlara bakmaz ve onları temizlemez. Acıklı bir azap onlar içindir.

Yine bu ayetlerde özelleştirme olgusunun doğal sonuçlarının hem de detaylı bir biçimde örneklendirildiğini görüyoruz. Tabiidir ki bizim almamız gereken mesaj ise her ne şart altında olursanız olun, muhataplarınız kim olursa olsun hakkaniyet içerisinde, adalet idesine uygun bir şekilde hareket etmemiz ve muhataplarımızın mukabilini çıkartmamızdır. Yani aleyhimize bile olsa tanıklıktan kaçınmamamızdır. Hiç kimse ve olgu, bu değerlerden kendisi için vazgeçilmeye değmez. Tek sabitesi Allah olanların başkaları için vazgeçecekleri herhangi bir erdemleri yoktur, olamaz.

78 Onlardan bir grup, onlar onu kitaptan zannetsinler/hesabetsinler diye kitap ile dillerini eğip bükerler (yelûne) ama o kitaptan değildir. Onlar; "O, Allah katındandır" derler ama o, Allah katından değildir. Onlar Allah üzerine bile bile yalan söylüyorlar.

79 Kendisine kitap ve hikmet ve nübüvvet verilen hiç bir beşer/insan daha sonra insanlara; "Allah'ın aşağısından bana kulluk/hizmet edin" diyor olamaz velâkin "Size kitapta öğretildiği şekliyle ve ders verildiği şekliyle 'Rabbani'/tanrısal olun" .

Page 12: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 12

80 Ve size melekleri ve nebileri rabler edinmeyi de emretmez. Siz Müslimler/teslim olanlar olduktan sonra size örtüp inkâr etmeyi emreder mi?

Allah'ın temel mesajını "dinleştirenler", bu işe öncelikle elçilerini ve nebilerini "tanrılaştırmak" suretiyle başlamışlardır. Elçinin sağlığında yaklaşmadıkları değerleri, elçinin ölümünden sonra biçimsel olarak kutsallaştırmak suretiyle kendi diledikleri sonuçları bu değerler üzerinden üretilebilir bir formata sokmuşlardır. Hâlbuki hiç bir nebi, hiç bir elçi kendisine hizmet/ibadet edilmesini istememiştir, isteyemez. Bu formu kurgulamak için ürettiklerini Allah'tan imiş gibi beyan etmekten kaçınmazlar. Hadisleri/sözleri yani uydurduklarını/uydurulanları Allah'tan imiş gibi dillerini eğip bükerek anlatmak suretiyle yine bilmeyenler üzerinde kendilerine bir özel alan yaratmak doğrultusunda hareket ederler. Bütün bunları gelenek olarak alıp iyi niyetle aynen sürdürenler de kendilerini elim akıbetten kurtaramayacaklardır. Allah'ın insana verdiği ve onun alâmetifarikası olan özellik; İnsanın bağlam kurma yeteneğidir. Takip ettikleri geleneğin felaketli sonuçlarını görebilme kabiliyeti olmasına rağmen bu sonuçları bir sebeple görmezden gelmek ve aklamaya çalışmak affedilebilir bir durum değildir.

Elçi ve nebilerin mesajı; kendilerinin değil mesajlarının özel olduğudur. Rabbimiz bize nasıl olmamız gerektiği hususunu kendi sıfatları ile anlatmaktadır. O mesajı getirenlerin de sorumluluğu bu mesaja uymaktır, haddizatında. Mesajları kitap vasıtasıyla bize ulaşmakta olup, bize düşen de kitapta anlatıldığı şekliyle mesajı gönderenin ahlakıyla ahlaklanmaktır yani "Rabbani" olmaktır.

81 Hani Allah nebilerden; "Size kitap ve hikmetten verdikten sonra yanınızda olanı doğrulayan/tasdik eden bir elçi geldiğinde ona inanıp güvenecek ve ona yardım edeceksiniz" diye misak/kesin söz almıştı. "Karar verdiniz mi? Size olan bu ağır yükümü (ısrî) aldınız mı?" dedi. Onlar; "Kararlıyız" dediler. "Şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim" dedi. 7

7 Malaki 3/1-18; 1 “İşte habercimi gönderiyorum. Önümde yolu hazırlayacak. Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek; görmeyi özlediğiniz antlaşma habercisi gelecek” diyor Her Şeye Egemen RAB. 2 Ama onun geleceği güne kim dayanabilir? O belirince kim durabilir? Çünkü o maden arıtıcının ateşi, çamaşırcının kül suyu gibi olacak; 3 gümüş eritip arıtan gibi davranacak: Levililer’i arındırıp altın, gümüş temizler gibi temizleyecek. Böylece RAB’be doğrulukla sunular sunacaklar. 4 Geçmiş günlerde, geçmiş yıllarda olduğu gibi, RAB Yahuda ve Yeruşalim’in sunacağı sunulardan hoşnut kalacak. 5 Her Şeye Egemen RAB, “Yargılamak için size yaklaşacağım” diyor, “Büyücülere, zina edenlere, yalan yere ant içenlere, işçinin, dulun, öksüzün, yabancının hakkını çiğneyenlere benden korkmayanlara karşı hemen tanık olacağım.” 6 “Ben RAB’bim, değişmem. Siz bunun için yok olmadınız, ey Yakup soyu! 7 Atalarınızın günlerinden bu yana kurallarımı çiğnediniz, onlara uymadınız. Bana dönün, ben de size dönerim” diyor Her Şeye Egemen RAB. “Oysa siz, ‘Nasıl döneriz?’ diye soruyorsunuz. 8 “İnsan Tanrı’dan çalar mı? Oysa siz benden çalıyorsunuz.  “‘Senden nasıl çalıyoruz?’ diye soruyorsunuz. “Ondalıkları, sunuları çalıyorsunuz. 9 Siz lanete uğradınız. Çünkü bütün ulus benden çalıyorsunuz. 10 Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin. Beni bununla sınayın” diyor, Her Şeye Egemen RAB. “Göreceksiniz ki, göklerin kapaklarını size açacağım, üzerinize dolup taşan bereket yağdıracağım. 11

Çekirgelerin ekinlerinizi yemesini engelleyeceğim. Tarlada asmanız ürünsüz kalmayacak” diyor, Her Şeye Egemen RAB. 12 “Bütün uluslar ne mutlu size diyecekler. Çünkü ülkeniz özlenen bir yer olacak.” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB. 13 “Bana karşı sert sözler söylediniz” diyor RAB.  “Oysa siz, ‘Sana karşı ne söyledik?’ diye soruyorsunuz. 14 “Şunu dediniz: ‘Tanrı’ya kulluk etmek yararsızdır. Her Şeye Egemen RAB’bin isteklerini yerine getirmek, O’nun önünde yas tutar gibi davranmak bize ne kazanç sağlıyor? 15 Şimdi kendini beğenmişlere mutlu diyoruz. Kötülük edenler başarılı oluyor, Tanrı’yı deneyenler cezadan kurtuluyor.’" 16 Bunun üzerine RAB’den korkanlar

Page 13: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 13

82 Kim bundan sonra yüz çevirirse işte onlar fasıklardır/bozgunculardır.

Bu ayetler ıstılahi bir kısım tartışmalara neden olsa da esasen verdiği mesaj; "özel yoktur" mesajıdır. Özel olan mesajı gönderenin ve mesajın kendisidir.

83 Allah'ın dininden/yolundan/istikametinden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde olanlar isteyerek (tav'an) ve zorla/kerhen O'na teslim olmuşlardır ve O'na döneceklerdir.

84 De ki; "Biz Allah'a ve bize indirilene ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına indirilene ve Musa'ya, İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilene inanıp güvendik. Hiç biri arasında ayrım yapmayız ve biz O'na teslim olanlarız/Müslimleriz".

85 Kim İslam'dan başka din/yol/istikamet arar ise ondan kabul edilmez ve o, sonrasında da/ahirette de hüsranda olanlardandır.

İbrahim Peygamberin hanif dini göklerde ve yerde olanların istisnasız/ister istemez Allah'a teslim olması gerçeği ile uyumlu bir şekilde razılık ile teslim olmaktır. Buna "İslam" denir.

86 Allah, inanıp güvendikten ve elçinin hak/gerçek olduğuna şahit olduktan ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra örtüp inkâr eden bir toplumu nasıl en güzele kılavuzlar? Allah zalimler topluluğunu en güzele kılavuzlamaz.

87 Onların cezaları/karşılıkları şüphesiz Allah'ın ve meleklerin ve bütün insanların lanetinin/dışlamasının onların üzerine olmasıdır.

birbirleriyle konuştular. RAB dediklerine kulak verip duydu. RAB’den korkup adını sayanlar için O’nun önünde bir anma kitabı yazıldı.17 Her Şeye Egemen RAB, “Öz halkımı ortaya çıkardığım gün, benim olacaklar” diyor, “Bir baba kendisine hizmet eden oğlunu nasıl esirgerse ben de onları öyle esirgeyeceğim. 18 O zaman siz doğru kişiyle kötü kişi, Tanrı’ya kulluk edenle etmeyen arasındaki ayrımı yine göreceksiniz.”

Luka 17/22-36;  22 İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Öyle günler gelecek ki, İnsanoğlu’nun günlerinden birini görmeyi özleyeceksiniz, ama görmeyeceksiniz. 23 İnsanlar size, ‘İşte orada’, ‘İşte burada’ diyecekler. Gitmeyin, onların arkasından koşmayın. 24 Şimşek çakıp göğü bir ucundan öbür ucuna dek nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır. 25 Ama önce O’nun çok acı çekmesi ve bu kuşak tarafından reddedilmesi gerekir. 26 “Nuh’un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu’nun günlerinde de öyle olacak. 27

Nuh’un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. 28 Lut’un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. 29 Ama Lut’un Sodom’dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti. 30 “İnsanoğlu’nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır. 31 O gün damda olan, evdeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan da geri dönmesin. 32 Lut’un karısına olanları hatırlayın! 33 Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır. 34 Size şunu söyleyeyim, o gece aynı yatakta olan iki kişiden biri alınacak, öbürü bırakılacak. 35-36 Birlikte buğday öğüten iki kadından biri alınacak, öbürü bırakılacak.”

Matta 24/27; 27 Çünkü İnsanoğlu’nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır.

Page 14: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 14

88 Onda kalıcıdırlar. Onlardan azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlar gözetilmezler/yüzlerine bakılmaz.

87 ve 88. Ayetlerde ilginç bir şekilde "nâr"dan bahsedilmez. Ancak bahsi geçen azabın Allah'ın ve meleklerin ve bütün insanların dışlaması/laneti olduğu belirtilir. Cehennem kurgusunun anlatıldığı ayetlerle aynı kavramlar kullanılarak tarif edilir. Bu ayetlerin cehennemin mahiyeti ile ilgili bir ipucu olduğu, ateşin imgesel bir anlatım olduğuna dair göz önünde bulundurulması gereken ayetler olduğu kanaatindeyim.

89 Ancak bundan sonra tevbe edenler/yönelenler ve ıslah olanlar/kendilerini düzeltenler. Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhametlidir.

90 Şüphesiz inanıp güvendikten sonra örtüp inkâr edenlerin sonra da örtüp inkârlarını artıranların tevbeleri/yönelişleri kabul edilmez. İşte onlar dalalet üzeredirler/sapmışlardır.

91 Şüphesiz örtüp inkâr edenler ve örten inkârcı olarak ölenlerin hiç birinden yeryüzü dolusu altını fidye olarak verseler dahi kabul edilmez. İşte onlar için acıklı bir azap/mahrumiyet vardır ve onlar için yarımcılardan bir şey yoktur.

92 Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar iyiliğe (elbirra) asla eremezsiniz. Herhangi bir şeyden infak ettiğinizde şüphesiz Allah onu bilir.

Merkezinize aldığınız her bir şey için mutlaka fedakârlıklarda bulunmanız gerekir. Allah'ı tek sabite olarak kabul edip hayatı bu şekilde algılayanların da doğal olarak maksatlarına ulaşabilmelerinin yolu fedakârlıkta bulunmaktır. Allah'ın size öğrettiği istikamette hareket ettiğinizde sevip önemsediğiniz şeylerden amacınız doğrultusunda vazgeçmeniz gerektiğini görürsünüz. Siz, asıl isteğiniz için görünürde sevdiklerinizden vazgeçmelisiniz. Vazgeçtikçe sizi belirleyen temel tezinizin değişmeye başladığını ve isteklerinizin yönünün de aslına doğru evirildiğini görürsünüz. Temel teziniz varlığın ve yaratılışınızın temel tezi ile senkronize oldukça mutluluğun, tatminin, huzur ve genişliğin gerçekçi bir şekilde size yaklaşmaya başladığını görürsünüz. Varlığa baktığınızda da kazandıklarınızın, infak ettikleriniz olduğunu açıkça göreceksiniz.

93 Tevrat indirilmeden önce İsrail'in kendisine haram ettikleri dışında İsrailoğulları'na bütün yiyecekler helal idi. "Eğer doğrulardan iseniz/sadıksanız Tevrat'ı getirip okuyun" de.

94 Kim bundan sonra Allah'a yalan iftira ederse, işte onlar zalimlerdir.

95 De ki; "Allah doğru söyledi, artık hanif olan İbrahim'in dinine/milletine tabi olun. O, ortak koşanlardan olmadı".

96 Şüphesiz ki insanlar için vazedilen/kurulan ilk/öncü ev, mübarek/kutlu ve âlemler için en güzele kılavuz olan Mekke'dekidir (bibekkete). 8

97 Onda apaçık ayetler ve İbrahim'in makamı/duruşu vardır. Kim oraya girerse güvende olur. Ona yol bulmaya gücü yetenlerin o evi haccetmesi insanlar üzerine Allah içindir. Kim örtüp inkâr ederse şüphesiz Allah, âlemlere karşı zengindir/muhtaç değildir.

8 Zebur/Mezmurlar 84/6; 6 Baka Vadisi’nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar. 

Page 15: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 15

98 De ki; "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınıza şahit iken niçin Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr ediyorsunuz?".

99 De ki; "Ey kitap ehli! Siz şahitler olduğunuz halde inanıp güvenenleri, onu eğri göstermek suretiyle niçin Allah'ın yolundan yaygara çıkararak alıkoyuyorsunuz? (lime tesuddûne)". Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

100 Ey inanıp güvenenler! Eğer kitap ehlinden herhangi bir gruba/fırkaya itaat ederseniz, inanıp güvenmenizden sonra sizi örtüp inkâr edenlere döndürürler/terdid ederler.

101 Allah'ın ayetleri size okunuyor ve elçisi de aranızda iken nasıl örtüp inkâr edersiniz? Kim Allah'a sarılırsa elbette dosdoğru yola kılavuzlanmıştır.

102 Ey inanıp güvenenler! Hakiki bir sakınışla Allah'ın koruması altına girin ve sizler Müslimler/teslim olanlar olmadıkça ölmeyin.

103 Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın ki siz düşmanlar iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı/ülfet oluşturdu. O'nun nimeti ile kardeşler olarak sabahladınız (fe-esbahtüm). Siz ateşten bir kuyunun (hufratin) başında/kıyısında (şefâ) idiniz de sizi ondan kurtardı (fe-enqadztüm). İşte böylece belki en güzele kılavuzlanırsınız diye Allah ayetlerini sizin için açıklıyor.

104 İçinizden hayra/iyiliğe/üstünlüğe çağıran, iyiliği/bilineni/marufu emreden ve kötülükten (el-münker) sakındıran bir topluluk/ümmet olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir/iflah olanlardır.

105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf ederek tefrikaya düşenler gibi olmayın. İşte azametli azap/mahrumiyet onlar içindir.

İhtilaf, 45/5 Ayetinin dipnotunda da belirttiğim üzere aynı zamanda birbirini izlemek ve varlık sebebi haline gelmek anlamlarına gelmektedir. Her iktidar kurgusunun muhakkak surette muhalefete ihtiyacı vardır. Bu, hem varlık sebebidir ve hem de yoğunlaşma vesilesidir. Necip Fazıl'ın bir şiirinde ifade ettiği gibi; "Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın/Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın". Bu durum bir gerçekliktir. Ayette ifade edilen hususun, varlığını Allah'ın belirlemesine/kılavuzlamasına açan müminin, kendisinin vahiyle özelleştiği iddiasında olanlarla girdiği kısır tartışmaların onun karar noktasını bozmakta olduğu ve "ben daha özelim" kavgasına dönüşeceği gerçeği ile ilgili olduğu kanaatindeyim. İnsanın değil de şeytanın düşman olarak belirlenmesi, bu karar noktasına saldırı her nereden gelirse gelsin korumanız gerekenin karar noktanız olduğu hususuna işaret olduğunu düşünüyorum. Saldırıya verilen karşılık da bu bağlamda olmalıdır. 3/20 Ayetinde bize sorulan soruya verilecek cevap ile ilgili öğreti tam da bu hususu işaret etmektedir. Muhalefet ettiklerimizin bizden, bizim de muhalefet ettiklerimizden beslendiğimizi asla unutmamalıyız ve "incileri domuzlara yedirmemeliyiz". Saldırı, aşağılamak ve yüceltmek şekillerinde gelebilir. Her ikisi de şeytanidir. Dost Allah, düşman ise şeytandır. Bu gerçeğin varlığa yansıması da Rabbani olanla dostluk edilmesi, şeytani olana da düşmanlık edilmesidir. Bu algıyı mücessemleştirerek sabitlerseniz Allah'ın kılavuzladığı denge noktasından aşağı bir denge noktası belirlemiş olursunuz ki azametli mahrumiyet o zaman sizin içindir.

Page 16: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 16

106 O gün ki bazı yüzler ağarır (tebyedzzu), bazı yüzler de kararır. Yüzleri kararanlara; "İnanıp güvendikten sonra örtüp inkâr mı ettiniz yoksa? Örtüp inkâr etti iseniz tadın o azabı/mahrumiyeti o zaman!".

107 Yüzleri ağaranlar ise Allah'ın rahmeti içerisindedirler. Onlar orada kalıcıdırlar.

108 İşte bunlar Allah'ın sana gerçek ile okuduğumuz ayetleridir. Allah âlemlere zulüm istemez.

Yönetim/mülk Allah'a aittir. Bu yönetim içerisinde kurulan sistemde hayrı da şerri de yaratan Allah'tır. Allah izni olmadıkça isabet eden şey insana isabet etmeyecektir. Ancak temel kurguda insanın bu sistemin içerisinde karşı karşıya kaldığı tüm olumsuzluklar kendi elleriyle ürettiğidir. Allah bu olumsuzlukları insan için dilememiştir. İki yolu insanın önüne koymuş ve tercihi ona bırakmıştır. Allah'ın koruması altına girenler kaos, karanlık ve sıkışıklık yaşamazlar. Tüm kaosun, karanlığın ve sıkışıklıkların kaynağı şeytan yani insanın şeytani tercihleridir. Verileri okuyarak bilinen iyiyi emreden, bilinen kötüden sakındıran insan iyiyi ve kötüyü süreç içerisinde net bir şekilde kavramaya başlayacaktır (3/110).

109 Gökler ve yer arasında her ne varsa Allah'ındır. Tüm iş ve oluşların dönüşü Allah'adır.

110 Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı toplum/ümmet oldunuz. Bilinen iyiyi (bilma'rûf) emreder, bilinen kötülükten ('anilmünker) yasaklarsınız ve Allah'a inanıp güvenirsiniz. Kitap ehli eğer inanıp güvenmiş olsaydı kendileri için daha hayırlı/iyi/üstün olurdu. Onlardan inanıp güvenenler olsa da çoğunluğu bozgunculardır.

111 Size eziyet etmekten/canınızı sıkmaktan başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar da arkalarına bakmadan kaçarlar sonra da onlara yardım edilmez.

112 Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında nerede yakalansalar üzerlerine zillet vurulmuştur. Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine meskenet/miskinlik damgası vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr etmeleri ve haksız yere nebileri öldürmeleri/etkisizleştirmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmeleri ('asav) ve haddi aşmaları sebebiyledir.

113 Hepsi aynı değildir. Kitap ehlinden dosdoğru duruş sahibi (qâimetün) bir topluluk/ümmet vardır ki gece vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okurlar ve onlar secde ederler/boyun eğip teslimiyet gösterirler.

114 Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenirler, bilinen iyiyi emreder, bilinen kötülüklerden yasaklarlar. Hayırlarda koştururlar. İşte onlar düzeltmeye yönelik iş yapanlardandırlar.

115 Hayırdan/iyilikten her ne yaparlarsa asla örtülüp inkâr edilmeyecektir. Allah, koruması altına girenleri bilir.

116 Örtüp inkâr edenlere malları ve çocukları Allah'tan hiç bir şey kazandırmaz. İşte onlar ateş yaranıdır ve orada kalıcıdırlar.

Page 17: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 17

117 Bu dünya hayatında infak ettiklerinin durumu, içinde don (sırrun) bulunan rüzgârın toplumun ekinine isabet etmesi gibidir ki kendilerine/egolarına zulmettiler ve onu helak ettiler. Allah onlara zulmetmedi velâkin onlar kendilerine/egolarına zulmediyorlar.

Daha önce de bir kısım ayetler bağlamında belirttiğim şekliyle Kuran'da "kitap ehli" olarak tanımlanan grubun İslam'ı dinleştirenleri de içine aldığı açıktır. Allah'ın müminler için seçtiği ve tamamladığı din "Allah'a teslim olma" dinidir. Kitap ehli yani önceki vahyin sahipleri kendilerini bu vahiyle "özelleştirdikleri" oranda bu ayetlerin muhatabıdırlar. Bu özelleştirme olgusuna daldıkları kadar Allah'ın kitaptaki ve varlıktaki ayetlerini göremeyeceklerdir. Bu özelliklerinin kendilerine yeteceğini düşüneceklerdir. Allah'ın varlıktaki ayetlerini de okuyamayacak; teknoloji, sınaî ve bilumum bilimsel gelişmelerden peyderpey uzaklaşacaklardır. Allah'ın daima sürmekte olan vahyi onlar için kesilecek ve "değer üretemeyeceklerdir". Kendi özelliklerini korumaya alacaklar ve habercilerin haberlerini etkisizleştirecek ve böylece "nebilerini öldüreceklerdir". Allah'ın vaadi gereği bu kitleler paranoyaklaşacaklar ve her türlü yeniliği düşman göreceklerdir. Kendi aralarında da birliği ve sevgi bağını kaybedecekler ve sözleri dinlemeyeceklerdir. Tabiidir ki sözü dinlemeyenin "sözün en güzeline uyma" şansı da kalmayacaktır. Bir kısım alt denge noktaları kurgulayıp millet olmaya çalışsalar da parçalanma içten dışa, dıştan içe sürüp gidecektir. Bu topluluk, hakiki bir mümin toplulukla savaşmaya kalksalar arkalarına bakmadan kaçacaktır. Saldırıları hep bir şeylerin ardına sığınarak yapacaklardır. Miskindirler, tembeldirler, üretemezler. Yoksullukları ve yoksunlukları o dereceye ulaşır ki artık "maymunlaşarak" içten içe kendi üstünlük iddiaları dolayısıyla ulaşılamaz üstünlükte gördüklerini taklit etmeye başlayacaklardır. Yine içlerinde sakladıkları hırs ve şehvetlerini ne kadar örtseler de zaman içinde bu hırs ve şehvetleri "domuzlaşma" sonucunu doğuracaktır. İçten içe cinsel sapkınlıkları artacak, haksız ve hukuksuz uygulamalar alıp başını gidecektir. Tabidir ki hepsi böyle değildir. Bir kısmı Allah'ın ipine sarılarak hareket edecektir ve bu durum Allah'ın vaadi gereği karşılıksız bırakılmayacaktır. Bir kısmı da "insanların ipine sarılacaktır". İnsan için değer üretenler de Allah'ın vaadi gereği bulundukları durumdan çıkarak gelişeceklerdir. Burada kastedilen kesinlikle "çoğunluğa tabi olma" anlayışı değildir. Burada anlaşılması gereken "insanlığın ortak değerleri" olgusudur. Yalan söylememek, ahdine vefalı olmak, zina etmemek, insan öldürmemek, ekolojik düzeni bozmamak şeklinde sıralayıp çoğaltabileceğimiz bir çok madde insanlığın ortak değerleridir. Bu değerleri içselleştirenler de tabidir ki Allah'ın vaadi gereği meskenetten kurtulacaktır. Bu dosdoğru duruş sahipleri gece vakitlerinde yani karanlığın ve kaosun hüküm sürdüğü zamanlarda Allah'ın ayetlerini yani varlıktaki verileri okurlar ve kavradıkları gerçekliklere boyun eğerek gerçekçi olurlar ve çıkış yolu ararlar.

118 Ey inanıp güvenenler! Sizin aşağınızdan olanları sırdaş (bitânen) edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten/aklınızı çelmekten ('habâlen) geri durmazlar, sizi sıkıntıya sokan şeyleri (mâ-'anittüm) pek severler (veddû). Buğuzları ağızlarından taşar ancak içlerinde sakladıkları daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz sizin için ayetlerimizi kesinlikle açıkladık.

119 Siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmezler ve siz tüm kitaba/kitabın tümüne inanıp güvenirsiniz. Sizinle karşılaştıklarında "inanıp güvendik" derler, yalnız kaldıklarında ise öfkelerinden parmak uçlarını (el-enâmile) ısırırlar ('adzzû). De ki; "Öfkenizle ölün/geberin!". Şüphesiz Allah göğüslerin özünde olanı bilir.

120 Eğer size bir iyilik/güzellik dokunursa onlar daralırlar/kötü hissederler. Eğer size darlık/kötülük isabet ederse onunla ferahlarlar. Eğer sabreder/direnir ve Allah'ın koruması altına girerseniz onların planlarından hiç bir şey size zarar vermez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır (muhîyt).

Page 18: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 18

Ey mümin! Sadece Allah'a güven ve Allah'ın sana olan vahyine yoğunlaş, aldığın kelimeleri tamamla. Saldırıların zokasını yutup bu amaca yoğunlaşmayanları kurtarmaya, onları en güzele kılavuzlamaya kalkma. Zira en güzele kılavuzlamak Rabbe tahsislidir. Eğer böyle yaparsan taşıyamayacağın yüklere talip olmuş olursun ve kaos bitmez. Siz onlara böyle yaklaşırsanız sizin yüzünüze gülerler, sizin yanınızda gözükürler ama karar anına geldiğinizde ayak bağı olmaktan, sülük gibi yapışıp size engel olmaktan başka bir şey yapmazlar. İçlerindeki öfkeyi görmek istiyorsanız karar noktanıza doğru hareket etmeniz yetecektir. Öfkenin, nefretin, düşmanlığın boyutuna inanamazsınız. Şaşırmayın, Allah'ın öğüdünü dinleyin ve onları sırdaş edinmeyin. Siz karar noktanızı koruyarak Allah'ın kılavuzlamasıyla hareket edin. Size dost olanlar sevinip genişleyecek, yüzünüze gülüp size kin ve nefret biriktirenler ise parmak uçlarını ısıracaklar ve daralacaklardır. İçinde öfke ve nefret biriktirmeye adanmış olanlara yapılacak bir şey yoktur. Onlara ne anlatırsanız anlatın, hangi delili getirirseniz getirin temel tezlerinin emrettiği şekilde bu söylenenleri duyacaklar ve asla kendileriyle yüzleşmeyeceklerdir. Sizin onlara yüzünüzü çevirmeniz onlar ile Allah arasına girmeye çalışmanızdır ki bu büyük bir zulümdür. İstemediğiniz şeyleri onlar için yapmaya kalkışmanız, yüzünüzü onlara döndürmeniz demektir ve sizi ateşten/tahrikten/kaostan/parçalanmadan başka bir şeye çağırmazlar. Düşmanlar olarak yeryüzüne inen insanın Allah'ın kılavuzlamasına tabi olmadıkça düşmanlıktan başka bir şey üretebileceğini düşünmek en hafif tabirle "ahmaklık" olacaktır. Siz yolunuzda yürüdükçe, onların saldırılarına direnip Allah'ın koruması altına girme amacınıza yoğunlaştıkça onların planları, saldırıları size zarar veremez. Zira Allah, onların yapmakta olduklarını kuşatmıştır.

121 Hani sabah erkenden (ğadevte) müminleri savaş için yerleştirmek üzere ailenden ayrılmıştın (tübevviü). Allah işiten ve bilendir.

122 Hani sizden iki taife paniğe kapılmıştı/bozulmaya yüz tutmuştu (tefşelâ). Allah o ikisinin de koruyucusudur/velisidir. İnanıp güvenenler Allah'a tevekkül etsinler.

123 Andolsun ki Allah Bedir'de siz zayıf durumda/boynu bükük iken (ezilletün) size yardım etti. Allah'ın koruması altına girin! Umulur ki şükredersiniz.

124 Hani sen inanıp güvenenlere "Size Rabbinizin indirilmiş üç bin melekle imdadınıza yetişmesi yetmez mi?" diyordun.

125 Kesinlikle! Eğer sabreder/direnir ve Allah'ın koruması altına girerseniz sizin üzerinize aniden çullansalar bile Rabbiniz üzerlerine nişan vurulmuş (müsevvimûn) beş bin melekle sizin imdadınıza yetişir.

126 Allah böyle yaptı ki bu sizin için bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz tatmin olsun. Yardım ancak aziz/üstün ve hakim/hüküm ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

127 Örtüp inkâr edenlerden bir kısmını/size dönen tarafını kessin veya perişan olsunlar ve umutsuzlar ('hâinîn) olarak tepetaklak olsunlar (feyenqalibû) diye.

128 Bu işten; onlara yönelinmesinden/tevbelerinin kabul edilmesinden veya onlar zalimler iken onlara azap edilmesinden sana bir şey yoktur.

129 Göklerde ve yerde her ne varsa Allah'ındır. Dilediğini/hak edeni bağışlar, dilediğine/hak edene azap eder. Allah bağışlayan ve merhametlidir.

Allah'ın, sizin yürüyüşünüz sırasında sizin elinizle onları cezalandırması ya da sizin kararlığınız ile onların tevbe ederek kendi durumlarını değiştirmeleri ile ilgili her hangi bir sorumluluk

Page 19: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 19

hissetmemeniz ve kulu Rabbi ile baş başa bırakmanız için size olan mesajı budur. Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Sizin işiniz, Allah'ın sizinle varlığa olan mesajını duyup kelimeleri tamamlamanız ve Allah'ın mesajını karmaşa yaratmadan ürettiklerinizle varlığa iletmenizdir. Yani Allah'ın koruması altına girmenizdir. Siz insanları kendinize değil sadece Allah'a çağırmalısınız.

130 Ey inanıp güvenenler! Kat kat artırılmış olarak (edz'âfen mudzâ'afe) ribayı yemeyin. Allah'ın koruması altına girin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.

131 Örtüp inkâr edenler için hazırlanmış olan o ateşten korunun.

132 Allah'a ve elçisine itaat edin. Umulur ki merhamet edilirsiniz.

133 Rabbinizden bir bağışlanmaya ve Allah'ın koruması altına girenler için hazırlanan, hacmi gökler ve yer kadar olan cennete/bahçeye koşun.

134 Onlar bollukta da (fisserrâ'i) darlıkta da infak edenler, öfkelerini yutanlar (velkâ'zımiyne) ve insanları affedenlerdir. Allah muhsin olanları/iyilik-güzellik yapanları sever.

135 Bir hayâsızlık (fâhişeten) yaptıklarında veya kendilerine/egolarına zulmettiklerinde Allah'ın öğüdünü dinleyip günahları için bağışlanma dilerler. Allah'tan başka kim günahları bağışlayabilir? Onlar bile bile, yaptıklarında ısrar etmezler.

Bu ayetlerde anlatılan olumlu karakteri en temelde "Allah'ın kılavuzlamasına tabi olanlar, yüzleri Allah'a dönük olup Allah'ın öğüdüne varlığını açanlar" olarak tanımlamak mümkündür. Bolluğun ve darlığın Allah'ın sınaması olduğu idrakinde olduklarından her durumda infak için yol ararlar. Öfkeleri ile karar noktaları belirlemez, düşman olarak "başkalarını" görmezler. Başkalarına olan tavırları sadece Allah'ın öğüdünü dinleyip mukabillerini çıkarmak şeklindedir. Öfke ile hareket ettiklerinde Allah'ın koruması dışına çıkacaklarının farkındadırlar. Başkalarını merkeze alanlar öncelikle kendilerini muhataplarına kabul ettirebilmek için "hata işlememek" şeklinde tanımlanabilecek insan için olası olmayan ve bütün üretimlerini sınırlayıp yok eden algıya saplanırlar. Zamanla kendilerine yaranmak istediklerinin umursamazlığı ile yüzleşip bu kez de onlara öfke biriktirirler. Bu öfkelerine dayanarak da bu kez kendilerine kastettiklerinin farkında olmaksızın bile bile daha önce hata işlememek için ürettikleri ilkeleri çiğnerler. Bu döngü, kendisi, en yakınları ve gücü yettiklerinden başlamak üzere fesat çıkarmak/bozgunculuk yapmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu şekilde insan şeytanın gönüllü askeri haline gelecektir. Temel tezini Allah'ın belirlemesine açan insan ise sevkolunduğu şekilde Allah'ın vahyini almağa devam edecek, şeytan müdahalesiyle yanlış algılayıp yaptığı şeyleri kutsamadan yine Allah'a arz etmeye devam ederek yaptığı hatalarda, günahlarda, azgınlıklarda bile bile ısrar etmeyecektir. Her insanın sürecinin de bu sistem üzerine olduğunun farkında olup onlara biriktirdiği öfkenin algı ve eylemlerini yönlendirmesine izin vermeyecektir. Kimsenin yükünü taşıyamayacağı, kimseyi en güzele kılavuzlayamayacağı bilinciyle sadece kavradıklarını tebliğ edip bu temel tez üzere olumsuzluklardan, olumsuz insanlardan, olumsuz ortamlardan ayrışacaktır. Allah'a inanıp güvenen insanın maksadı "bilerek ya da bilmeyerek, kendi eylemleriyle kendisine vurduğu ya da kendisine tevarüs eden prangalardan gerçekçi bir şekilde kurtulmaktır". Kısaca amaç gerçek bir "özgürlüktür". Bu özgürlük bu günün dünyasında algılandığı şekliyle başkalarının kölelikleri üzerine kurulu değildir. Tüm insanlığa teklif edilebilecek bir özgürlüktür. Bu temelde müminin ilk savunması gereken özgürlüğü; "hata işleme özgürlüğüdür". Başkalarına yönelen şeytani temel tezde kurguladığınız bütün ilkeler en temelde bu özgürlüğü yok etmektedir, esasında. Bir ortamda hata işleme özgürlüğünüz yoksa bilin ki o vasat "şeytani" bir vasattır. Mümin, kendisini yalnız Allah'ın koruyacağını ve günahlarını, hatalarını, aşırılıklarını ancak Allah'ın bağışlayacağını hiç bir zaman aklından çıkarmayan kişiye denir. Allah'a yönelen kişi için affedilemeyecek, bağışlanamayacak hiç bir günah, aşırılık, hata yoktur. Ancak şeytani temel tezin zokasını yutmuş insanın en temel hatası

Page 20: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 20

zaten "şirktir". Bu sebeple hataları, günahları, aşırılıkları artarak devam edecek yani bağışlanmayacaktır. Kendisini bir ortamın, bir kişinin ya da kurgusunun koruyacağını zannedenler şirk üzeredirler ve üzerinde oldukları hal zaten pislikten başka bir şey üretmeye elverişli değildir.

136 İşte onların karşılığı/cezası Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, orada kalıcı olacakları cennetler/bahçelerdir. Çalışanların/yapıp edenlerin ödülü ne güzeldir.

Allah Teâlâ inanıp güvenen karakteri tanımlarken özellikle bu tipi "çalışan/yapıp eden" olarak tanımlamıştır ki bu önemli bir detaydır. Hata yapmamak için kendi arzularını gömen insanların, bu doğrultuda varlığa mesajını bir şekilde iletmeyenlerin bu karakter içerisinde yer alamayacağı sonucuna bu tanımlama ile varabiliriz, kanaatimce.

137 Sizden önce de sünnetler/yasalar/uygulamalar gelip geçti ('halet). Yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların akıbetini görün.

Birçok toplumlar gelip geçti. Her birisinin kendilerine göre sistemleri ve kuralları vardı. Bu toplumların neyi başardıkları, hangi konularda saparak kendi sonlarını hazırladıkları ve bu sonların nasıl gerçekleştiği, nasıl yüceldikleri ve nasıl tepetaklak oldukları araştırılması, kalıntılar ve tarihsel veriler üzerinden okunması gereken, ders alınması gereken Allah'ın varlıktaki ayetlerindendir. Her tür bilimsel araştırmanın Allah'ın varlıktaki ayetlerini okumak olduğunu, aynı zamanda arkeoloji ve tarih biliminin de bu ayetlerden olduğunu, müminin bu olgulara bigâne kalamayacağını bu ayet üzerinden görmekteyiz.

138 Bu, insanlar için bir açıklama, Allah'ın koruması altına girenler için bir kılavuz ve öğüttür.

139 Gevşemeyin, endişelenmeyin. İnanıp güvenenler iseniz sizler üstünsünüz.

İnanıp güvenen toplum dogmatik olmayan toplumdur. Güzel olan bütün sözleri sahiplenip içselleştirmekte kompleks sahibi değillerdir. Allah'ın varlıktaki ayetlerini bir ibadet disiplini ile okuyan toplumların mağlup olma, geri düşme ihtimalleri yoktur. Böyle bir durum var ise o toplumların temel tezleri ile yüzleşmesi gerekir. Bir insanı ve toplumu zayıflatıp gerileten tek hastalık şirktir.

140 Size bir yara (qarhun) dokundu ise bir benzeri de o topluma dokunmuştur. İşte biz günleri böylece insanlar arasında döndürürüz. Bu, Allah'ın inanıp güvenenleri ayırıp ortaya çıkarması ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.

141 Ve Allah'ın inanıp güvenenleri tahsis etmesi/özelleştirmesi (liyümahhıs) ve örtüp inkâr edenleri mahvetmesi (yemhaqa) içindir.

142 Yoksa siz Allah'ın sizin içinizden gayret gösterenleri/cihat edenleri ve sabredenleri/direnenleri ayırıp ortaya çıkarmadan cennete/bahçeye gireceğinizi mi sandınız?

Diğer toplumları zayıflatıp yok etmek değildir, mümin toplumun gayesi. Mümin, Allah'ın günlerinin insanlar arasında döndürüldüğünü bilir. Mümin toplumun gayesi zulmün karşısında konumlanmaktır. Kimsenin inancına, sistemine, sünnetine karışmak ve kendi doğrularını dayatmak değildir. Mümin toplum kurguladığı sistemin tek ve değişmez olduğunu düşünmez. Daima en güzeli arar. Kurguladığı sistemler güzel ise zaten örnek alınacaktır.

Page 21: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 21

143 Gerçekten siz ölümü, onunla karşılaşmadan önce temenni ediyordunuz. Onu gördünüz ve bakınıp duruyorsunuz.

144 Muhammet yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O ölür ya da öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? (enqalibtüm 'alâ e'aqâbiküm). Kim gerisin geri dönerse Allah'a hiç bir zarar veremez. Şükredenleri Allah karşılıklandıracaktır.

Bu sistem kişilere bağlı bir sistem değildir. Her toplumun mutlaka bir öndere ihtiyacı vardır. Ama bu önder vazgeçilmez değildir. Önemli olan sistem ve süreçtir. Kişilere bağlı olarak oluşturulan sistemler üzüm salkımı gibi manipüle edilmeye ve dağıtılmaya karşı zayıftır.

Bu ayette dikkat çeken bir husus da Muhammet Peygamberin "elçilik" sıfatına atıf yapılmasıdır. Topluma ya da diğer insanlara yapılan önderlik ile ilgili olarak Allah Teâlâ’nın ayetlerde elçilik kavramını öne çıkardığını, Allah'tan alınan kelimelerin tamamlanarak iletilmesi ile ilgili olarak da "Haber veren, haberci" anlamında "nebilik" kavramını öne çıkardığını görmekteyiz. Kuran genelinde "Nebiye tabi olun" şeklinde hiç bir emrin olmamasına rağmen "elçiye tabi olma" emrinin sürekli tekrar edildiğini görmekteyiz ki bu ayrımın sağlıklı bir şekilde yaşamakta olduğumuz zaman içerisinde de doğru algılanması hayati önemdedir.

145 Hiç bir nefis/ego için Allah'ın izni olmaksızın ölüm yoktur ve o, süresi belirli bir yazıdır. Kim dünyanın/şimdinin kredisini isterse ona ondan veririz. Kim ahiretin/sonrasının kredisini isterse ona ondan veririz. Şükredenleri karşılıklandırırız.

Mümin şu an içerisinde kazanmak derdinde değildir. Önemli olan sonrasıdır. Bu sebeple öğrenmek, öğretmek, sistem ve kurgu kurup bunu geliştirmek, gelişmek ve geliştirmek maksatlarına yönelik olarak hareket edecektir. Sistem kuran ve böyle hareket eden kişi ve toplumlar zaman içerisinde hep öne çıkmışlardır, değer üretmişlerdir ve yönetmeye başlamışlardır. Mümine ve mümin topluluğa da Allah'ın öğüdü bu şekildedir. Günlük başarıları değil başarıyı getirecek sistemleri önemsemek gerekir. Bu halde gelişmeye açık olmayanlar elenecek, gelişime açık olanlar, daima en güzeli arayanlar zamanla ön plana çıkacaktır. Mümin, münafık, müşrik ve benzeri kavramları bu algı ile okuduğumuzda Allah'ın ayetlerini mistik bir ulaşılamazlıktan hayatın tam ortasına indirmiş oluruz.

146 Nice nebi, kendini Rabbine adamış/tanrısal kişilerle birlikte savaştılar. Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, zayıflık/zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri/direnenleri sever.

Bu ayette nebinin savaşmasından bahsedilmesi sebebiyle elçilik ile bu durumun tanımlanmaması 144. Ayetteki çıkarımım ile çatıştığı ilk bakışta düşünülebilir. Kuran'da bize örnek olarak gösterilen nebiler aynı zamanda elçidirler. Nebilik, elçilik misyonundan muaf olunduğu anlamına gelmez. Zaten ayette, 144. Ayetten farklı olarak nebi ile birlikte savaşmak olgusu dile getirilmekte, tabi olunma vurgusu yapılmamaktadır.

147 Onların sözleri; "Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla! İşlerimizdeki aşırılıkları da! Ayaklarımızı sağlamlaştır ve örtüp inkâr edenler topluluğuna karşı bize yardım et!" sözünden başkası olmadı.

148 Allah onlara dünyanın/şimdinin kredisini verdi ve ahiretin/sonrasının kredisinin en güzelini de verdi. Allah güzel/iyi davrananları sever.

Savaşmak doğal olarak kendi içinde bir kısım muhtemel aşırılıkları barındıran bir durumdur. Esas olan aşırılıkları gömerek yani savaşmayarak kapatmak/örtmek değil, Allah'ın kılavuzlamasına her

Page 22: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 22

aşamada tabi olarak ortaya çıkan aşırılıkların bağışlanmasını her daim Rabden dilemektir. Bu durum sonrasını düşünenin doğal tarzı hareketidir. Böyle hareket edenler görece başarısızlıklar, günlük mağlubiyetler yaşasa da totalde yani nihayetinde başarılı olanlar olacaklardır.

149 Ey inanıp güvenenler! Eğer örtüp inkâr edenlere itaat ederseniz sizi gerisin geri döndürürler ve hüsrana uğrayanlara dönersiniz.

150 Aksine, Allah sizin mevlânızdır/koruyucu yakınızdır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır/iyisidir/üstünüdür.

Örtüp inkâr edenlerin gazlarına gelirseniz, günlük başarılarını başarı olarak algılarsanız, kalabalık olmalarını bir güç olarak değerlendirirseniz ve sistemsizliklerini örnek alırsanız sistem kurarak elde ettiklerinizi de kaybedersiniz. Onların tek gayesi bir şekilde sistem kurup üretmiş olanları manipüle ederek karar noktalarını bozmak ve onların umutlarını, ideallerini becermektir. Tek beslendikleri kaynak burasıdır. Sakın onların sizi çağırdıkları ateşe düşmeyin. Bu durum asla uzlaşma, anlaşma, barışçılık v.b. değildir. Sizi oraya düşürene kadar sizi dinliyor, önemsiyormuş gibi yaparlar. Ama siz o çukura düştüğünüzde onların çirkin suratlarını görürsünüz ve onlara söyleyebilecek bir tek söz bile bulamazsınız. Zira sizden almayı murat ettiklerini zaten almışlardır. Hani vaat ettiklerin? diye sorarsanız suratlarında pis bir sırıtık ile ben böyle bir şey vaat etmedim, zaten gücüm de yetmez dediklerini duyarsınız. Ama siz zaten Allah'ın öğüdünü dinlemeyerek bu çukuru hak etmişsinizdir. Siz de bilirsiniz ki onların vaat ettiklerini Allah'tan başkası size veremez. Sizin koruyucu yakınınız sadece Allah'tır. O çukura düştüğünüzde bile size Allah'tan başka yardım edenin olmadığını görürsünüz. Etrafınızda sizi bir şekilde yönlendirenlerin doğrusal bir şekilde sizi neye davet ettiklerini bağlam kurarak okuyun ve kartınızı açık oynayarak dediklerini yapın bakın nasıl bütün o iddialarından tornistan ederek kaçıyorlar.

151 Örtüp inkâr edenlerin kalplerine kendisi için hiç bir delil/güç indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaları sebebiyle korku/dehşet/panik (er-ru'be) 9 salacağız. Barınakları ateştir. Zalimlerin varacakları yer ne kötüdür.

Hakkında gerçek hiç bir veri olmayan ve sadece duygusal olarak takip ettiğiniz her şey ile Allah'a ortak koşmuş olursunuz. Deliller ise Allah'ın ayetleridir. Allah Teâlâ bilginiz olmayan şeyin peşinden gitmeyin derken delilsiz, mesnetsiz, gazla bir şeylerin peşinden giderseniz bu gazın sizi bir süre götürdüğünü zannetseniz de gerçek ile ilk karşılaşmanızda dehşete/paniğe kapılmanız mutlaktır.

152 Allah vaadine sadıktı; siz O'nun izniyle onları darmadağın ettiniz/kırıp geçirdiniz (tehussûnehum). Tâ ki paniğe kapıldınız/bozulmaya yüz tuttunuz, size sevdiğiniz şey gösterildikten sonra emir hakkında çelişkiye düştünüz ve isyan ettiniz. Bir kısmınız dünyayı/şimdiyi, bir kısmınız da ahireti/sonrasını istiyordu. Sonra denenmek için geri döndürüldünüz. Yine de sizi bağışladı. Allah inanıp güvenenlere lütuf sahibidir.

153 Elçi sizi arkanızdan çağırmasına rağmen hiç kimseye bakmadan uzaklaşıyordunuz/tırmanıyordunuz. Elinizden uçup gidene (mâ fâteküm) ve size isabet edene üzülmeyesiniz diye size gam üstüne gam verdi. Andolsun Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

9 ER-RU'BE; Bu ayet dışında Kuran'da 8/12, 18/18, 33/26, 59/2 Ayetlerinde de bu kavram kullanılmıştır. Tüm kullanımlarda dehşete kapılarak kendisine dahi zarar verecek şekilde panikleten bir durumun bu kavramla anlatıldığı anlaşılıyor.

Page 23: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 23

Allah Teâlâ’nın size verdiği tüm gamları bir yoksunluk olarak algılamamalısınız. Allah, koruması altına girenleri her türlü duygu ve durum ile destekler. İnsanın hayattaki en büyük hürriyeti "dert seçme hürriyetidir”. Doğru şeyi dert ediniyorsanız başarı kaçınılmazdır.

154 Bu gamın ardından içinizden bir taifeye bürüyen bir uyku ile güven/emniyet indirdi. Bir taife ise kendilerinin/egolarının derdine düşmüşlerdi ve haksız yere Allah hakkında cahiliye zannıyla zanda bulundular. "Bize bu işten bir şey var mı?" dediler. De ki; "İşlerin hepsi kuşkusuz Allah'ındır". Egolarında olup da sana açık edemediklerini gizliyorlar. De ki; "Evlerinizde bile olsanız üzerlerine öldürülme yazılanlar yatacakları yeri mutlaka boylarlardı". Bu, Allah'ın sizi göğüslerinizde olanla sınaması içindir ve kalplerinizde olanı tahsis etmesi içindir. Allah, göğüslerin özündekini bilir.

155 İki topluluğun karşılaştığı gün içinizden yüz çevirip gidenleri bir kısım kazandıkları ile şeytan zillete düşürmek istemişti. Lakin Allah onları bağışladı. Allah, bağışlayan ve yumuşak huylu olandır.

156 Ey inanıp güvenenler! O örtüp inkâr edenler gibi olmayın ki onlar yeryüzüne çıktıklarında veya savaşta olduklarında kardeşleri için; "Yanımızda olsalardı ölmezler ya da öldürülmezlerdi" dediler. Allah, bunu kalplerine bir hasret/ukde kılar. Yaşatan ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görür.

Hayat içerisindeki koruma alışkanlıklarımıza vurulmuş esaslı bir darbedir, bu ayet. Mücadeleye girişenleri kendi kurdukları güvenlik alanlarından eleştirmek, onları mücadele etmekten alı koymak için deliller ileri sürmek tam da bu şekilde olmaktadır. Mücadele eden kazandığında kendine pay çıkarırsın, kaybettiğinde de “bu mücadeleye girilir mi?” dersin. Doğrusal olarak kendi isteklerine, mücadelene odaklanmak yerine başkalarının mücadelelerinden pay almaya çalışırsın. Hakkın olduğunu düşünürsün. Çocuklarını korumak için kaygılarını onlara giydirirsin, yanında olduklarında güvende olacaklarını zannedersin. Bütün mücadele alanlarından kaçar ve yakınındakileri de kaçındırırsın. Birileri zaten mücadele edeceklerdir. Bir an bile onları eleştirmekten geri durmazsın. Kendi şartları içerisinde değerlendirmek yerine bir ütopya üzerinden sallayıp durursun. Kazandıklarında yanaşır, kaybettiklerinde “ben dememiş miydim?” dersin. Sen en derin düşmansın, haddizatında.

157 Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah'tan bir bağışlama ve merhamet onların topladıklarından daha hayırlıdır/iyidir/üstündür.

Esas olan savaşmak değildir. Savaş istesek de istemesek de her platformda bizim için bir yazgıdır. Burada kilit nokta savaşı yapıp yapmayacağınız değil kimin için, ne için savaştığınızdır. Bu tercihi yapıp savaşınızı Allah için, Allah yolunda gerçekleştirirseniz, sizden bahtiyarı olamaz. Amacımız savaşmamak değil, Allah için, Allah yolunda savaşmak olmalı.

158 Andolsun ölür ya da öldürülür iseniz, kesinlikle Allah'a toplanacaksınız/haşrolacaksınız.

159 Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın (linte) 10. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın çevrenden dağılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet, onlar için bağışlanma dile ve işler hakkında onlarla istişare et! Azmettiğin/karar verdiğin zaman da Allah'a dayan/tevekkül et! Allah, kuşkusuz tevekkül edenleri sever.

10 Bu kavram ile ilgili olarak 59/5 Ayetinin dipnotuna bakınız.

Page 24: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 24

Etrafınızdakilerden ne kadar zayıflık, düşmanlık v.s. görseniz de onlarla ilgili olan işlerde onlarla istişare etmeli ve onlar adına karar vermeye kalkışmamalısınız. Bu da haddizatında onların yükünü yüklenmek anlamına gelir. Allah ile doğrusal ilişkinizde uzlaşma aramak hastalıktır. Ama bir kararınız, tercihiniz etrafınızdakileri bir şekilde ilgilendirdiğinde onlarla istişare etmek, gerekli bilgiyi vermek, ortak karar noktasını aramak, onları dolaylı olarak ilgilendiren tercihlerinizle ilgili olarak da ilan etmek zayıflık ya da hastalık değil gerekliliktir. Onlara gereksiz bir sertlikle yaklaştığınızda ayrışamaz aksine borçlanırsınız.

160 Eğer Allah size yardım ederse size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yüzüstü bırakacak olursa (ya'hzulhum) ondan sonra size kim yardım edebilir? İnanıp güvenenler Allah'a tevekkül etsinler.

161 Bir nebi için bağlamak/prangalamak/kin tutmak/eli sıkı-cimri olmak (yeğulle) 11 olmaz. Kim bunu yaparsa bağladığı şey ile kıyamet/diriliş gününde gelir. Sonra da her kişiye/egoya kazandıkları tastamam verilir ve onlara zulmedilmez.

Allah'tan haber veren nebi ne kendisini ne de başkasını bu sözle bağlamaz. Haberi yarım bırakmaz, tamamlar. Yarım bırakmak, bağlamak ve bağlanmak demektir. Bu sebeple elinizi kalbinize koyun ve en hakiki sözünüzü söyleyin. Zaten anlamazlar ya da yanlış anlarlar şeklinde mülahazalarla söz ve tavırlarınızı yarım bırakmayın. İnsana değil Allah'a konuşun ve sözü tamamlamak konusunda titreyin. Sorun sözünüzün yanlış anlaşılması ya da anlaşılamaması değildir. Sorun mesajı olduğu gibi ne az ne de fazla olmaksızın iletmenizdir. Eylemleriniz de sözünüzü bu kıvamda söylemenize mani ya da destekçi olacaktır. Bu sebeple ayet metnindeki "yeğulle" kavramının kelime manası dışında ıstılahi anlamı ile kamu malına ihanet edilmesi olgusu da aslında bu bahsettiğim bağlamda sonuç doğuran yani haberin iletilmesine mani olacak bir durumdur ki bu şekilde çeviri çelişki doğurmamaktadır. Bu şekilde bağlandığınız ya da bağladığınız şeylerle hesaba çekileceksiniz.

162 Allah'ın hoşnutluğuna tabi olan kişi, Allah'tan bir öfkeye (bise'hatin) uğrayan ve durağı cehennem olan kimse gibi midir? Ne kötü bir dönüş yeri!

163 Onlar Allah katında derece derecedirler. Andolsun Allah, onların yaptıklarını görür.

164 Yemin olsun ki Allah, daha önce apaçık bir dalalet içerisinde iken inanıp güvenenleri, kendilerinden/içlerinden, O'nun ayetlerini okuyan, onları arındıran, kitabı ve hikmeti onlara öğreten bir elçi göndermekle minnet altında bırakmıştır.

11 YEĞULLE; Ğa-le-le kökünden türeyen ve bu ayette fiil olarak kullanılan bu kavram 5/64 ve 17/29 Ayetlerinde "mağlûleten" ve "ğulleten" formu ile "eli sıkı-cimri olmak" anlamında kullanılmıştır. "Prangalalar, demir halkalar" anlamında 7/157, 13/5, 34/33, 36/8, 40/71, 69/30 ve 76/4 Ayetlerinde kullanılmıştır. Fiil olarak da 69/30 Ayetinde "bağlayın, prangaya vurun" anlamında kullanılmıştır. 15/47 ve 59/10 Ayetlerinde ise "ğıllen" formuyla "kin, nefret" anlamında kullanılmıştır. Bu ayetteki kullanımı itibariyle çevirenler genelde "kamu malına ihanet etmek" anlamını vermişlerdir. Bütün bu kullanımların ortak paydası olarak söz ve eylemlerle kendisini bağlamak, borçlardan kurtarmayıp daha da borçlanmak, Allah'tan aşağı denge noktaları oluşturup bu denge unsurlarına bağlanmak anlamlarını çıkarabilmek mümkündür. Kin tutmak da böyle bir sonuç doğuracaktır, kamu malına ihanet etmek de. Ancak ayette resul değil de nebi kavramının kullanılması dikkat çekicidir. Allah'ın kelimesini tamamlayan nebidir. Bu kelimeyi tamamlarken dikkat edilmesi gereken husus borçlanmamak olgusudur. Borçlarınız sizin prangalarınızdır. Sıratı müstakim'den yani dosdoğru yoldan yani Allah'ın tek belirleyici olduğu sistemden her sapıp da kendinize daha aşağı denge noktaları oluşturduğunuzda bu halden kaçamazsınız.

Page 25: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 25

Allah karşısında iddia edeceğimiz ne olabilir ki? Hayattaki derdimiz arınma olmalıdır. Belirleyicilerin varlığı konusu apaçık bir gerçekliktir. Gerçek bir özgürlüğü talep eden insanın, miras olarak aldığı ve kendisinin de üretmeye devam ettiği belirleyicilerinden bırakın kurtulmayı onları farkedebilmesi için bile Allah'ın belirleyiciliğine varlığını tam olarak açması gerekir. Aksi halde kendisine içtenlikle hizmet ettiği belirleyicileri yüzünden tüm yaptıkları boşa gidecek ve ancak ölümden sonra bütün bu gerçeklikle yüzleşecektir. Bu gerçeklik dünya ölçeğinde görebileceğiniz en gelişkin, en entelektüel insan için dahi böyledir. Bu yakıcı gerçekliğin farkına varabilmek bile bu kadar zor iken bu belirleyicilerden kurtulabilmemiz için Allah'ın bize en büyük lütfu Allah'ın ayetlerini bize okuyan, bizi arındıran, kitabı ve hikmeti bize öğreten elçilerdir.

Bütün bu gerçeklik o kadar reddedilemez bir olgudur ki tasavvuf ve tarikat öğretilerinin temel disiplin itibariyle ortaya koyduğu belki de bu günün dünyasında hemen reddedilebilecek kurguları tüm zamanlarda en derin ve dayanaklı fikir ve tezlerin karşısında hep galip gelmiştir. Halen de etkisini en derin şekilde sürdürmektedir ki bunun sebebi Allah'ın ayetlerinin hayat gerçekleri temelinde okunmaması ve samimiyetle hayata geçirilmemesidir. "Elçi" olgusu bu anlamda göz ardı edilemeyecek bir olgudur ve bu olgu zamanın bir kesitine tahsis edilerek tarihin çöplüğüne gömüldükçe Allah'ın dini asla hayattan anlaşılamayacaktır. Tarihsel süreçte bir kesite gömülmüş olan "Nebi" ve "Resul" kavramlarının gömüldüğü çöplükten çıkarılarak aktif bir şekilde hayata aktarılması Kuran'ı okuyan her müminin en temel görevidir, kanaatimce.

165 Onlara iki mislini isabet ettirdiğiniz halde size bir musibet isabet ettiğinde mi; "Bu nereden?" dediniz? De ki; "O kendiniz/egonuz nezdindendir". Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır.

166 Size isabet eden şey, iki topluluğun karşılaştığı gün Allah'ın izniyle ve inanıp güvenenlerin ayrılarak bilinmesi için isabet etmiştir.

167 ... Ve ikiyüzlülük edenlerin ayrılarak bilinmesi için. Onlara; "Gelin Allah yolunda savaşın ya da müdafaa edin!" denildiğinde; "Eğer savaşı bilseydik sizi izlerdik" dediler. Bu gün onlar örtüp inkâra, inanıp güvenmekten daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizledikleri şeyleri bilir.

168 Onlar kardeşleri için; "Oturun! Eğer bizim sözümüzü tutsalardı (tâ'ûnâ) öldürülmezlerdi" dediler. De ki; "Kendinizden/egonuzdan ölümü savın (fedraû) o halde, eğer doğru sözlüler iseniz".

İnsana isabet eden her şey Allah'ın izniyle isabet etmektedir ve bir sebebe bağlıdır. Bu sebebi bağlamı içerisinde çözümlemek ve Allah'ın öğüdünü darlıkta da genişlikte de her daim merkezde tutmak esastır. Ayrışmak, bu hayatın temel mekanizmasıdır. Arınmak, hep en güzele doğru hareket etmek bu ayrışmanın açacağı yaraları tamir edecektir. Olanı muhafaza etmek gibi bir derdi yoktur müminin, kanaatimce. Savaş, üzerimize yazılmıştır. Aslolan hangi yolda savaş verdiğimizdir. Savaşımızı Allah yolunda verir isek işte gerçek kurtuluş budur. Allah yolunda savaşabilmenin yolu da nifak parazitlerinden ayrışıp netleşmektir. Allah'a inanıp güvenen dışında hiç bir kimse net olamayacaktır. Sadece süreç içerisinde gerçek niyet ve hedefleri açığa çıkacaktır. Kendi içinizdeki nifaklardan ayrışmayı merkeze aldığınızda dışınızdaki iki yüzlülükleri de gayet net bir şekilde algılayacak, Allah yolunda savaşımınızı daha net ve sade kurgularla koruyup geliştireceksiniz.

169 Allah yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin. Bilakis onlar diridirler ve Rableri katında rızıklandırılıyorlar.

Page 26: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 26

170 Allah'ın lütfundan onlara verdikleri ile ferahlarlar/sevinirler. Arkalarından kendilerine katılacak olanları müjdelemek isterler ki; Onlara korku yoktur ve onlar hüzünlenmezler/endişelenmezler. 12

171 Allah'tan olan nimeti ve lütfu müjdelemek isterler. Şüphesiz Allah, inanıp güvenenlerin ödülünü zayi etmez.

172 Kendilerine yara isabet ettikten sonra Allah'a ve elçisine icabet ettiler. İşte onlardan güzel davrananlar ve Allah'ın koruması altına girenler için büyük ödül vardır.

173 İnsanlar onlara; "Şüphesiz insanlar gerçekten sizin için toplandılar, ürperin/korkun onlardan!" dediklerinde onların imanları arttı ve "Bize Allah yeter! O, ne güzel vekildir" dediler.

174 Allah'tan bir nimet ve lütuf ile kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın hoşnutluğuna tabi oldular. Allah, büyük lütuf sahibidir.

İnsan merkezine aldığı şey için en inanılmaz fedakârlıklarda bulunandır. Sevdiği şeylerden ancak merkezine aldığı şey için vazgeçebilir. Eğer Allah ve Allah'ın öğüdü merkezinizde ise ilk yara aldığınız yerde elçiden yüz çevirip gitmezsiniz. Eğer merkezinizde başka kurgular varsa, o sebeple Allah resulünün yanında iseniz, ilk sıkıntıda suçlayacağınız elçidir ve ondan yüz çevirirsiniz.

175 Şüphesiz işte size şeytan! Dostlarını/koruyucu yakınlarını korkutur/*/Şüphesiz işte şeytan sizi dostlarından/koruyucu yakınlarından korkutur. Onlardan korkmayın! Eğer inanıp güvenenler iseniz benden korkun.

Bu ayetin ilk cümlesi iki şekilde de anlaşılabilir ki ikisi de derin sonuçları olan anlamlardır. Bu sebeple birinin göz ardı edilmesi gerekmez, kanaatimce. Şeytan, mümini korkutamaz ya da şeytan, kendi velilerinden insanları korkutur. Bu halden gerçekçi bir şekilde çıkabilmenin yolu palyatif tedbirler değil, Allah'ın yakınlığını, dostluğunu kaybetmekten korkmaktır.

176 Örtüp inkârda yarışanlar seni üzmesin/endişelendirmesin. Şüphesiz onlar, Allah'a hiç bir zarar veremezler. Allah, onlar için ahirette/sonrasında bir haz/nasip olmasını istemiyor. Onlar için büyük bir azap/mahrumiyet vardır.12 Matta: 22/29-32;   29 İsa onlara, “Siz Kutsal Yazılar’ı ve Tanrı’nın gücünü bilmediğiniz için yanılıyorsunuz” diye karşılık verdi.  30 “Dirilişten sonra insanlar ne evlenir, ne de evlendirilir, gökteki melekler gibidirler. 31 Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Tanrı’nın size bildirdiği şu sözü okumadınız mı? 32 ‘Ben İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım’ diyor. Tanrı ölülerin değil, dirilerin Tanrısı’dır.”Luka 10/25-28; 25 Bir Kutsal Yasa uzmanı İsa’yı denemek amacıyla gelip şöyle dedi: “Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?” 26 İsa ona, “Kutsal Yasa’da ne yazılmıştır?” diye sordu. “Orada ne okuyorsun?” 27 Adam şöyle karşılık verdi: “Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün gücünle ve bütün aklınla seveceksin. Komşunu da kendin gibi seveceksin.” 28 İsa ona, “Doğru yanıt verdin” dedi. “Bunu yap ve yaşayacaksın.”Yuhanna 17/13-19 ;  13 “İşte şimdi sana geliyorum. Sevincimin onlarda tamamlanması için bunları ben dünyadayken söylüyorum. 14 Ben onlara senin sözünü ilettim, dünya ise onlardan nefret etti. Çünkü ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. 15 Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, kötü olandan korumanı istiyorum. 16 Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. 17 Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir. 18 Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim. 19 Onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum.

Page 27: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 27

177 Örtüp inkârı, inanıp güvenme karşılığında satın alanlar, Allah'a hiç bir zarar veremezler. Acıklı/elim azap onlar içindir.

178 Örtüp inkâr edenler, onlara süre vermemizin kendileri için daha hayırlı/iyi/üstün olduğunu hesap etmesinler. Şüphesiz günahı artırmaları için onlara süre veriyoruz. Alçaltıcı (mühîyn) azap onlar içindir.

179 Allah, inanıp güvenenleri bulundukları hal üzere bırakacak değildir. Tâ ki habis/pis olanı tayyip/temiz/hoş olandan ayırıncaya kadar. Allah sizi gayba muttali kılacak değildir velâkin Allah elçilerinden dilediğini/hak edeni seçer. O halde Allah'a ve elçisine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve Allah'ın koruması altına girerseniz sizin için büyük ödül vardır.

180 Allah'ın kendi lütfundan kendilerine verdiği şey hakkında cimrilik edenler bu yaptıklarının kendileri için hayırlı/iyi/üstün olduğunu hesap etmesinler. Bilakis o, onlar için şerdir/kötüdür/aşağıdır. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

181 Doğrusu Allah; "Şüphesiz ki Allah fakirdir ve biz zenginleriz" diyenlerin sözlerini işitti. Onların bu dediklerini ve haksız yere nebileri öldürmelerini/etkisizleştirmelerini yazacağız ve "Tadın yakıcı azabı!" diyeceğiz.

182 Bu, ellerinizin önden sunduklarıdır/yaptıklarınızın sonucudur. Şüphesiz Allah, kullarına zulmetmez.

183 Onlar; "Şüphesiz Allah, ateşin yiyeceği bir kurban (biqurbânin) getirmedikçe hiç bir elçiye inanıp güvenmememiz hususunda bizden söz aldı" dediler. De ki; "Benden önce size apaçık deliller ve bu dediğiniz ile elçiler geldi. Eğer doğru sözlüler iseniz neden onları öldürdünüz/etkisizleştirdiniz?".

184 Seni yalanladılarsa gerçek şu ki senden önce apaçık deliller ve zeburlar/hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185 Tüm canlar/egolar ölümü tadacaktır/zevk edecektir. Kıyamet günü ödülleriniz tastamam verilecektir. Kim ki o ateşten çekilip kurtarılır (zuhziha) 13 ve cennete/bahçeye sokulursa gerçekten kurtuluş (fâze) budur. Dünya hayatı gurura kapılmak suretiyle aldatan bir geçimliktir.

186 Mallarınız ve canlarınız hakkında sınanacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan çokça eziyet veren sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder/direnir ve Allah'ın koruması altına girerseniz kuşkusuz bu, zorlu/kararlılık gerektiren işlerdendir.

Allah'ın koruması altına girme olgusunu salt bir algı, fikir ve benzeri olarak algılamak safdillik olur. Hayat içerisinde koruması altına girdiğiniz, sizi koruyacağını düşündüğünüz şeyleri derin bir şekilde düşünün. İşte tüm bu koruyucuların korumasından vazgeçip Allah'ın koruması altına girmek zorlu bir iştir. Kararlılık ve sebat gerektirir. Aileniz, ülkeniz, zenginliğiniz v.s. Sizin için önemli olmadığını düşünüp kendinizi kandırabilirsiniz. Reflekssel olarak neyi kaybetmeyi göze

13 Bakınız, 2/96 Ayeti

Page 28: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 28

alamadığınıza bir bakın. İşte o zaman Allah'ın koruması altında olmadığınızı ve bu halde olamayacağınızı görürsünüz. Arındıkça neleri merkezinize aldığınızı görmeye başlayacak ve bu görüye talipseniz ve İbrahim gibi "oğlunuzu boğazlayabilmeyi" göze alabiliyorsanız arınma yolunda devam edebileceksiniz. Aksi halde arındığınız kadarı ile yetinip, başkalarının sizin kadar fedakârlıkta bulunmadığı tezini ispatlayacak çevre ve ortamlardan yüzünüzü çeviremeyeceksiniz.

187 Allah, kendilerine kitap verilenlerden onu insanlara açıklamaları ve onu gizlememeleri için misak almıştı. Onlar, onu arkalarına attılar/göz ardı ettiler ve az bir bedel karşılığında sattılar. Satın aldıkları şey ne kötüdür.

188 Sanma ki kendilerine verilenle/verdikleriyle ferahlayan/sevinen ve yapmadıklarıyla övülmeyi sevenler, evet onların azaptan kurtulacaklarını (bimefâzetin) sanma! Acıklı/elim azap onlar içindir.

Hâlbuki yapan Allah'tır. Arınmak, bitmek bilmeyen bir adanmışlık gerektirir. Sizin elinizle Allah'ın yaptığı iyi şeyleri kendinize mal edip bunun üzerinden pirim yapmak, işte bu, arınma adanmışlığından vazgeçmektir.

189 Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah'ındır. Allah, her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır.

190 Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ihtilaf etmesinde/birbirini izlemesinde akıl ve gönül sahipleri için ayetler/deliller/göstergeler vardır.

191 Onlar ayakta, otururken ve yanları üzere yatarken Allah'ı anarlar/öğüdünü dinlerler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine derin derin düşünürler. "Rabbimiz! Sen hiç bir şeyi batıl/boş yaratmadın. Seni tenzih ederiz/arındırırız/yüceltiriz! Bizi ateş azabından koru!".

192 "Rabbimiz! Sen bir kimseyi ateşe sokarsan gerçekten onu perişan/rezil etmişsindir. Zalimlere yardım edecek yoktur".

193 "Rabbimiz! Şüphesiz biz 'Rabbinize inanıp güvenin!' diye inanıp güvenmeye çağıran çağrıcıyı işittik ve derhal inanıp güvendik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, iyilerle beraber canımızı al/vefat ettir".

194 "Rabbimiz! Bize elçilerin yoluyla vaat ettiklerini ver ve bizi kıyamet gününde hüzünlendirme! Şüphesiz sen vaadinden dönmezsin!".

195 Rableri onlara icabet etti/karşılık verdi; "Şüphesiz ben sizden erkek ya da kadın hiç bir çalışanın çalışmasını zayi etmeyeceğim. Siz birbirinizdensiniz/bazınız bazınızdandır. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir kredi olarak onları altlarından ırmaklar akan cennetlere/bahçelere sokacağım". Ve Allah, kredilerin en güzeli O'nun katındadır.

196 Örtüp inkâr edenlerin beldelerde dolaşması/egemenliği seni aldatmasın.

197 Az bir geçimlik! Sonra gidecekleri yer cehennemdir. Ne kötü bir döşek!

Page 29: ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI file · Web view1 Elif Lâm Mîm. 2 Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Diridir ve kaimdir/ayakta tutandır. 3 Sana kitabı hak/gerçek

ÂL-İ İMRAN SURESİ (003. SURE) OKUMALARI 29

198 Lakin Rablerinin koruması altına girenler! İşte onlar içindir, altlarından ırmaklar akan cennetler/bahçeler. Orada kalıcıdırlar ve Allah katından bir ağırlanma vardır. Allah katında olan, iyiler için daha hayırlıdır/üstündür/iyidir.

199 Şüphesiz kitap ehlinden öyleleri var ki Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanıp güvenirler ve Allah'a derin saygı beslerler/ürperirler. Allah'ın ayetlerini az bir bedel karşılığında satmazlar. İşte onların ödülü Rableri katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görücüdür.

200 Ey inanıp güvenenler! Tek tek sabredin/direnin! Topluca sabredin/direnin! Birlik olun (râbitû) ve Allah'ın koruması altına girin! Umulur ki kurtuluşa erersiniz.