alevİ bektaŞİ menÂkibnamelerİne gÖre alevİlİk
TRANSCRIPT
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE
ALEVİLİK
Yüksek Lisans Tezi
Muharrem ERDEM
Ankara-2018
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE
ALEVİLİK
Yüksek Lisans Tezi
Muharrem ERDEM
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Osman AYDINLI
Ankara-2018
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE
ALEVİLİK
Yüksek Lisans Tezi
Muharrem ERDEM
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Osman AYDINLI
Ankara-2018
I
ÖNSÖZ
Günümüze kadar yalnızca sözlü kaynaklarla geldiği düşünülen Alevilik-Bektaşilik
düşüncesinin gerçekte yazılı kaynaklara da sahip olduğu son yıllarda yapılan
araştırmalarda ortaya konulmuştur. Bu yazılı kaynakların bir kısmı da “menâkıbnâme”
ya da “velâyetname” olarak isimlendirilen eserlerdir. Veli ya da evliya olarak
tanımlanan Allah dostlarının yaşamlarını, menkîbelerini ve kerametlerini anlatan bu
eserler, Alevi-Bektaşi düşüncede önemli bir yer tutmaktadır. Bu eserler üretildiği
dönemin sosyo-politik yapısını, zihniyetini ve düşünce dünyasını taşıması ve yansıtması
bakımından da önemlidir. Ancak bu menâkıbnamelerin çoğunun yaşandığı dönemlerde
yazılmaması veya yazılanların da orjinallerinin üzerinde farklı nedenlerle tahrifat
yapılarak sonraki dönemin zihniyetine göre yeniden yazılması yeterince doğru bilgiye
ulaşmamızı engellemektedir.
“Alevi-Bektaşi Menakıbnâmelerine Göre Alevilik” isimli çalışmamın giriş
bölümünde Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili öne çıkan kavramları belirleme ve açıklama
yönünde bir çabam oldu. Yine aynı bölümde araştırmama konu olan menâkıbnameler
hakkında genel bilgi vererek kaynaklar bölümünde yararlandığım Alevi ve Bektaşi
menâkıbnamelerini tanıtmaya yönelik incelemede bulundum. Birinci bölümde,
menâkıbnamelerde Alevi-Bektaşi geleneğinin inanca ilişkin görüş ve düşüncelerini
tevhid, nübüvvet ve velayet inançları ekseninde tespit etmeye çalıştım. İkinci bölümde
ibadet ve ahlak ile ilgili hususları ortaya koymaya ve detaylandırmaya çalıştım. Üçüncü
bölümde ise tarikatın kuralları ve ilkeleri niteliğini taşıyan erkân ve âdâb konuları
üzerinde durdum. Bu bağlamda alt başlıklandırmalar yaparak ilişkili kavramların
terminolojik anlamlarını analiz etmeye ve ortaya koymaya özen gösterdim.
Bu çalışmada bana baştan sona değerli fikirleriyle yön veren, sabır ve hoşgörüyle
yol gösteren danışmanım Prof. Dr. Osman Aydınlı’ya, ilham veren tavsiyeleri ve
II
destekleri için İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Hasan
Onat’a ve Prof. Dr. Sönmez Kutlu’ya, yardımı ve desteği için Arş. Gör. Mine
Demirbilek’e, bölümdeki diğer öğretim elemanlarına ve araştırma görevlilerine, her
zaman yanımda olan ve bana destek veren eşim ve çocuklarıma çok teşekkür ediyorum.
Muharrem Erdem
Ankara, 2018
II
KISALTMALAR
A.g.e : Adı geçen eser
Bkz. : Bakınız
Bas. : Basımevi
c. : Cilt
çev. : Çeviren
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
h. : Hicri
İA : İslam Ansiklopedisi
md. : Maddesi
ö. : Ölüm
s. : Sayfa
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
T.K.H.B.V.A.M. :Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Uygulama ve
Araştırma Merkezi
TTK : Türk Tarih Kurumu
Üni. : Üniversite
UKİD Yayınları : Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği yayınları
Yay. : Yayınları
y. : Yıl
Yy : Yüzyıl
III
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................. I
KISALTMALAR ........................................................................................................... II
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. III
GİRİŞ ................................................................................................................................1
1. Kavramsal Çerçeve ........................................................................................................... 1
2. Konunun Önemi ................................................................................................................ 6
3. Araştırmanın Amacı .......................................................................................................... 7
4. Araştırmanın Yöntemi ....................................................................................................... 7
5. Araştırmanın Kaynakları ................................................................................................. 10
5.1. Menâkıbu’l-Kudsiyye ................................................................................................... 10
5.2. Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetnamesi ................................................................................ 12
5.3. Menâkıbı Şeyh Safi ....................................................................................................... 14
5.4. Saltıkname .................................................................................................................... 16
5.5. Hacım Sultan Menâkıbnamesi ...................................................................................... 17
5.6. Abdal Musa Velâyetnamesi .......................................................................................... 19
5.7. Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi ................................................................................. 20
5.8. Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi ................................................................. 21
5.9. Şuca’eddin Veli Velâyetnamesi .................................................................................... 22
5.10. Od’man Baba Vilayetnamesi (Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal) ............................ 23
5.11. Koyun Baba Velâyetnamesi ........................................................................................ 24
5.12. Demir Baba Vilâyetnamesi ......................................................................................... 25
5.13. Veli Baba Menâkıbnamesi .......................................................................................... 26
BİRİNCİ BÖLÜM .........................................................................................................28
MENÂKIBNAMELERE GÖRE ALEVİLİĞİN İNANÇ ESASLARI .....................28
1. Hak, Muhammed Ali Anlayışı: (Tevhid, Nübüvvet, Velâyet) ........................................ 28
1.1. Tevhid İnancı................................................................................................................ 28
1.2. Nübüvvet ve Velayet İnancı ......................................................................................... 33
2. MELEKLERE İMAN ..................................................................................................... 44
IV
3. KİTAPLARA İMAN VE KUR’AN ANLAYIŞI ............................................................ 48
4. PEYGAMBERLERE İMAN ........................................................................................... 52
5. KAZA VE KADERE İMAN ........................................................................................... 56
6. AHİRET GÜNÜNE İMAN ............................................................................................. 60
İKİNCİ BÖLÜM ...........................................................................................................64
MENÂKIBNAMELERE GÖRE İBADET VE AHLAK ESASLARI ......................64
1. İBADET .......................................................................................................................... 64
1.1 Gusûl ve Abdest ............................................................................................................ 64
1.2 Namaz ........................................................................................................................... 66
1.3 Oruç ............................................................................................................................... 72
1.4 Zekât ve Mali İbadetler ................................................................................................. 73
1.5 Hac ................................................................................................................................ 77
1.6. Kurban .......................................................................................................................... 79
1.7. Dua, Gülbank, Niyaz, Zikir, Salâvat ............................................................................ 81
1.8 Erbain Çıkarmak ........................................................................................................... 84
1.9 Salih Amel ..................................................................................................................... 85
2. AHLAK ESASLARI ....................................................................................................... 87
2.1 Eline diline beline sahip olma ....................................................................................... 87
2.2 İyilik yapmak, İncitmemek ........................................................................................... 89
2.3 Nefis Terbiyesi/Gönlünden kini nefreti atmak, Ölmeden Önce Ölmek ........................ 90
2.4 Tevazu (Alçak gönüllülük)/Kibirlenmemek ................................................................. 93
2.5 Doğru olmak/Yalan söylememek .................................................................................. 94
2.6 Yetmişiki Millete Bir Nazarla Bakmak ......................................................................... 94
2.7 Haram Yememek/Günah işlememek............................................................................. 95
2.8 Ceza ............................................................................................................................... 96
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................................97
MENÂKIBNAMELERE GÖRE TARİKAT ÂDÂB VE ERKÂNI ..........................97
1. TARİKAT YÖNETİMİ VE TARİKATA KABUL ........................................................ 97
1.1. Mürşid- Pir- Rehber ..................................................................................................... 97
V
1.2. Tarikata Girme/İkrar Verme ....................................................................................... 100
1.3. On İki Bektaşi Postu ................................................................................................... 102
2. TASAVVUFİ ANLAYIŞLAR ...................................................................................... 103
2.1. Dört Kapı Kırk Makam .............................................................................................. 103
2.2 Vahdet-i Vücud/Enel Hak İnancı ................................................................................ 107
2.3. İnsanı Kâmil/Mürşid-i Kâmil ..................................................................................... 108
3. ŞİÎ NİTELİKLİ UNSURLAR ....................................................................................... 109
3.1. Ehlibeyt Telakkisi, Tevella ve Teberra ...................................................................... 109
3.2. On İki İmam Anlayışı ................................................................................................. 115
3.3. On Dört Ma’sum-u Pâk Anlayışı................................................................................ 116
4. ÂDÂB-ERKÂN ............................................................................................................ 117
4.1. Musahiblik (Ahiret Kardeşliği) .................................................................................. 117
4.2. Niyaz, Secde ve Peymançe/Dara Durmak .................................................................. 119
4.3. Tarikat Alametleri: Taç, Hırka, Sofra, Çerağ, Alem, Seccade ve Kemer Bağlama ... 119
4.4. Ayini Cem ve On İki Hizmet, Sema(h) ...................................................................... 121
4.5. On İki Farz, On Yedi Erkan ....................................................................................... 125
4.6. Tarikatla İlgili Diğer Alametler .................................................................................. 126
5. FARKLI İNANÇ SİSTEMLERİNİN İZDÜŞÜMLERİ ................................................ 127
5.1. Hızır İlyas İnancı ........................................................................................................ 127
5.2. Hulûl ve Tenasüh İnancı ............................................................................................ 130
5.3. Tecelli ......................................................................................................................... 132
5.4. Başka Canlıların Kılığına Girme (Don Değiştirme) ................................................... 133
5.5. Devriye ....................................................................................................................... 134
5.6. Tayy-i Mekân ............................................................................................................. 135
5.7. Tabiat Kültü................................................................................................................ 136
SONUÇ .........................................................................................................................138
KAYNAKÇA................................................................................................................142
1
GİRİŞ
1. Kavramsal Çerçeve
Bu başlık altında Alevi, Bektaşilik, Kızılbaş, Menâkıbname, Velâyetname gibi
kavramlar incelenecektir.
Alevi: Hz. Ali’ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dinî ve siyasî gruplar için
kullanılan bir terim olup sözlükte “Ali’ye mensup” anlamına gelmektedir, Ayrıca
siyasî, tasavvufî ve itikadî anlamda kullanılagelmiştir.1
Sönmez Kutlu; “Aleviliğin Dini Statüsü” isimli makalesinde ‘Alevi’ kelimesinin
kök anlamının, tarihsel akış içerisinde farklılaşarak genişlediği tezini işlemiştir:
“Arapça bir sözcük olan Alevi, sözlükte " Ali'ye mensup, Ali taraftarı, Ali'yi seven,
sayan ve ona bağlı olan, Ali'ye ait ve Ali'nin soyundan gelen" gibi çeşitli anlamlara
gelmektedir.2 Kelimenin istılahi manası gelince farklı anlamlar yüklenmiştir. Örneğin
Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Muhammed’e ulaşan Bektaşi, Mevlevi, Kadiri gibi tarikatlara
Alevi denilmiştir. Alevi adının Şia ile aynı anlamda kullanıldığı da olmuştur. Buna
göre Alevi, Allah ve Hz. Peygamber tarafından Hz. Ali'nin Hz. Muhammed'den sonra
halife tayin edildiğine inanan ve imametin sonsuza kadar Fatıma'nın neslinden
gelenlerde olduğuna inanan topluluklara verilen isimdir. Hatta zamanla, Hz. Ali'nin
soyuna tâbi olan siyasi-dini gurupların adı olmuştur. Anadolu ve Balkanlar'da yaşayan,
önceleri Kızılbaş, Işıklar, Abdallar, Torlaklar, Hurufiler, daha genel anlamda da
Kalenderi ve Bektaşi adıyla bilinen dini-mistik topluluklar için Alevi ismi, Türk ve
batılı araştırmacılar tarafından 19. asırdan sonra kullanılmaya başlanmıştır.” 3
1 Ahmet Yaşar Ocak, “Alevi”, DİA, İstanbul, 1989, c.2, ss. 368-369. 2 Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Dini Statüsü”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı, Ankara 2012, s. 577. 3Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Dini Statüsü”, s. 577.
2
Hz. Ali’nin neslinden olmayan ancak, Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber’e
ulaşan tarikatlara da “Alevi” denmiştir. Tarihte, Zeydi isyanlarına “Alevi isyanları”
denilmektedir. Ancak, bütün bu kullanılış biçimlerinin, konumuz olan Alevilik-
Bektaşilikle doğrudan herhangi bir ilgisinin olmadığını hemen belirtmekte fayda
vardır.
Alevî teriminin gerçek manası, Hz. Ali hakkında ki inanışlarla ilgilidir.
Çoğunlukla Şiîler ve Şîa içinde oldukları düşünülen bazı mezhepler, Alevi ismini
alırlar. Örneği Zeydiyye, İŝnâ’aşeriyye gibi ılımlı Şiîler’le birlikte Beyâniyye,
İsmâiliyye ve Bâtıniyye üyeleri Alevi diye tanınırlar. Fakat günümüzde Aleviler
olarak bilinen iki inanç bulunmaktadır. Bunlardan biri, bugün çoğunlukla Lübnan,
Suriye, Hatay çevrelerinde var olan Nusayrîliktir. Bir diğer oluşum ise XIII. yüzyılda
Anadolu’daki etnik ve sosyal-dinî münasebetler nedeniyle meydana gelen
Kızılbaşlık’tır. Bu mezhebden olanlar Osmanlı arşiv belgelerinde Kızılbaş veya
Râfizîler diye geçmesine rağmen bunlar kendilerine Alevi adını vermişlerdir.4 Alevilik
bu inançların genel adıdır.
Tezimizin konusuyla ilgili olarak ele alacağımız diğer bir kavram da
Bektaşilik’tir. Bektaşilik, XIII. yüzyılda Kalenderîlik içinde teşekküle başlayıp XV.
yüzyılın sonlarında Hacı Bektâş-ı Velî ilkeleri etrafında Anadolu’da meydana gelen
bir tarikattır. Bektaşiliğin ilk temsilcileri diyebileceğimiz Rum Abdalları zümresinin
başlangıçta değişik inançlara sahip oldukları, bu topluluğun Vefâî, Kalenderî, Yesevî
ve Haydarî dervişlerinden oluştuğu artık bilinmektedir. Hacı Bektaş’ın bir Haydari
olduğu ve Vefâî şeyhi Baba İlyas’ın dervişi olduğu sanılmaktadır. İkinci olarak
Vilâyetnâme’de Ahmed Yesevî ve Kutbüddin Haydar’la ilgil kıssalar, Yesevîlik ve
4 Ahmet Yaşar Ocak, “Alevi”, DİA, c. 2, ss. 368-369.
3
Haydarîliğin Bektaşîliğin oluşumundaki rolünü ispat etmektedir. Yine de bu oluşumda
en büyük pay Kalenderiyye’nindir.5
Konumuza ilişkin tanımlayacağımız bir başka terim de Kızılbaşlık terimidir.
Kızılbaşlık, eski dinsel inanışlarını ve ananelerini kendilerine özgü bir İslâmî anlayışla
devam ettiren Türkmenler’in bir kısmının Bâtıni-Şiî anlayışları kabul etmesiyle
meydana gelen dinsel ve sosyal yapıya üye kişi veya topluluklar için kullanılan bir
terimdir. Bununla birlikte bazıları Kızılbaş isminin kökenini İslâm’ın ilk döneminde
vuku bulan hadiselerle irtibatlandırmaya çalışmıştır. Bir açıklamaya göre Hz. Ali,
Hayber savaşı esnasında başına kırmızı sarık sarmıştır 6 Bu nedenle Hz Ali’nin
taraftarlarına “Kızılbaş” denildiği iddia edilmiştir.
Hasan Onat; “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine” isimli makalesinde
Kızılbaşlığın tarihsel sürecini anlatmaktadır. Kızılbaşlık, Türk tarihinde, ilk defa Şah
İsmail’in babası olan Şeyh Haydar (1488) zamanında kullanılmıştır. Şeyh Haydar,
kendi taraftarlarını diğerlerinden ayırt etmek için, başlarına on iki dilimli kızıl tac
(Tac-ı Haydarî) takmıştır. Şah İsmail’le birlikte Kızılbaş kavramı, bir anlamda Şah
İsmaili ve Safevileri destekleyen Türklerin ortak adı haline gelmiştir.7
Osmanlılar XVI. yüzyıldan itibaren Safevî savaşlarının etkisiyle Kızılbaş
terimini ‘isyancı’ anlamında kullanmıştır. Bu duruma dinî boyut da eklenmiş ve
Kızılbaşlar, sapkın, mülhid, olarak görülmüştür.8
Günümüzde Alevilik ya da Alevi-Bektaşilik şeklinde tanımlanan olgu
Kızılbaşlık ve Bektaşiliği bir çatı altında göstermek için kullanılmaktadır.
5 Ahmet Yaşar Ocak, “Bektaşîlik”, DİA, İstanbul, 1992, c. 5, ss. 373-379. 6 İlyas Üzüm, “Kızılbaş”, DİA, İstanbul, 2002, c. 25, ss. 546-557. 7Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, İslam Mezhepleri Tarihi, Ankara, 2012, s. 560 vd. 8 Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, ss. 560-569.
4
Menâkıbname: Sözlük anlamı ile “övünülecek güzel iş, hareket” demek olan
menkabe (menkıbe) kelimesinin çoğulu olan menâkıb, Hz. Peygamber’in ashabının
faziletlerine dair hadisleri ihtiva eden bölümlerin adı olarak (Kitâbü’l-Menâkıb) h.III.
(m.IX.) yüzyıldan itibaren yazılan hadis kitaplarında kullanılmaya başlanmıştır.9
Müslümanlar arasında h.III. (IX.) yüzyıldan sonra tasavvufun taraftar bulmasıyla
birlikte menkıbe kelimesi sûfîlerin hikmetli sözlerini ve erdemli davranışlarını
anlatmak için kullanılmıştır. Allâh tarafından Allah dostlarının gösterdiği kerametleri
anlatan velî kıssalarının yer aldığı eserlere "menâkıbnâme/velâyetnâme" denir. 10
Veli menâkıbları, masal, efsane ve destan gibi harikulade hadiselerin geçtiği
eserlere benzese de konularının tarihi kişiler (evliya) olması yer ve zamanın bilinmesi,
olayların yaşanmış olduğuna inanılması, basit bir metodla yazılmaları nedeniyle
diğerlerinden ayrılır. 11 Menâkıbnameler, tarikat pirinin kerametlerini talebelerine
anlatıp onları tarikata bağlamak ve tarikatı yaymak amacıyla, genellikle o tarikatın bir
üyesi tarafından şifahi anane ve yazılı eserlerin birleştirilmesiyle oluşur.
Bu çalışmada kullanılan menâkıbnameler; Alevi-Bektaşi ya da diğer bir
söylemle Kızılbaş ve Bektaşi inancındaki velilerin menâkıbnameleridir. Müslümanlar
arasında sufiliğin güç kazanması ile gelişen tarikatlarda, tarikat pîri veya ikinci
kurucusu, veli derecesine ulaşmış ulu kişilerin menkıbelerinin işlendiği bu kitapların
kaynağının m.XI-XIII. Yüzyıllardan itibaren başladığı sanılmaktadır.
Velâyetname/Vilayetname, Arapçada "Velâyet", Allah dostu olan kişilerin
taşıdığı sıfat ve durum anlamına gelir. Bu kelimenin kökü Allah’a yaklaşmış, O’nun
övgüsüne mazhar olmuş anlamındaki Arapça "velî" sıfatı ile "velâ" veya "veliye"
9 Haşim Şahin, “Menâkıbname”, DİA, İstanbul, 2004, c. 29, ss. 112-114. 10Haşim Şahin, “Menâkıbname”, DİA, ss. 112-114. 11 Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, s. 34.
5
(yaklaşmak, yakın olmak) fiilinden türemiştir. Farsça "nâme" kelimesiyle birleşip
"velâyet kitabı, velâyet risâlesi" anlamını elde etmiştir.12
Bir tasavvuf terimi olarak "velî", Allaha ibadet eden, Allahın himaye ettiği,
Allah’ın sevdiği kişidir.13 Tasavvufta veli olan kişinin veliliğini gizlemesi ve alelade
bir insan olarak yaşaması esasdır. Bir veli diğerinden velâyet anlamında üstün
olabilir.14
İslâm tasavvufunda, velilerin kerâmet göstermesi normal görülmüş ancak bu
durumun gizlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Peygamberlerin kerâmetleri açık,
velilerin ise gizli olmalı düşüncesi meydana gelmiştir.
Tarikatı yaymak amacıyla yazılan vilâyetnamelere, Türklerin eski dinlerinden
kalan ve eski destanlarında yer alan gerçek üstü olaylar eklenerek "Oğuz Destanı",
"Ebu Müslimnâme", "Saltuknâme" ile temsil edilen destanlara benzeyen, "Tezkire-i
Satuk Buğra Han" ve daha sonra da Ahmed-i Yesevî'nin menkabelerini içine alan
"Cevâhirü'l-Ebrâr min Emvâci'l-Bihâr" menâkıbnâmeleri ortaya çıkmıştır. 15
Bektaşî menâkıbnâmelerine “vilâyetnâme” ismi verilmiş olup ilk örnekleri h.IX.
(m.XV.) yüzyılın son çeyreğinde görülmüştür. Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî, Hacı
Bektâş-ı Velî’nin hayatını, menkıbelerini anlatan bu türün en bilinen örneğidir.
Yazarının Uzun Firdevsî olduğu sanılmaktadır. Diğer vilâyetnameler şunlardır:
Vilâyetnâme-i Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal, Vilâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan,
Vilâyetnâme-i Sultan Şücâeddin, Vilâyetnâme-i Otman Baba ve Vilâyetnâme-i Koyun
Baba.16
12 Ethem Cebecioğlu, “Velâyetname”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, 1997, s. 754. 13 Yunus, 10/62. 14 Süleyman Uludağ, “Veli”, DİA, c. 43, s. 26. 15 Haşim Şahin, “Menâkıbname”, ss. 112-114. 16 Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, s. 34.
6
2. Konunun Önemi
İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde tek bir inanca sahip olmamıştır. İnsanlığın
oluşumundan beri farklı inançlar, dinler ve görüşlerin olduğu kabul edilen bir
gerçektir. İslam dini Hz. Muhammed (sav) hayatta iken içinde farklı anlayışlar
barındırmıyordu. İhtilaf konusu olan hususlar, Hz. Peygamber tarafından açıklığa
kavuşuyordu. Hz. Peygamberden sonra siyasi, kültürel ve ekonomik nedenler bir
takım inanış farklılıklarına yol açtı. Ayrıca İslam’ın geniş coğrafyalara yayılması ile
birlikte farklı kültürlere ve zihniyetlere sahip olan toplulukların da İslam’a dâhil
olmasıyla İslami inanç, ibadet, yaşayış ve günlük hayatta bir takım yorum farklılıkları
ve ihtilaflar meydana geldi. Mezhepler, tarikatlar vb. oluşumlar İslam’ın yorum
farklılıkları olarak ortaya çıktı.
İslam’a en büyük hizmeti yapan ulusların başında gelen Türklerin de İslam’ı
kabulünde ve algı biçimlerinde doğal olarak bir takım farklılıklar olmuştur. Bunda bir
kısım Türk boylarının eski inançlarını terk etmemelerinin de etkisi vardır. Zamanla
Türklerin büyük bir kısmının göçebe hayatı terk edip yerleşik hayata geçmesi,
şehirleşmesi, diğerlerinin göçebe olarak eski inanç ve alışkanlıklarını devam ettirmesi
Türkler arasındada da farklılıklar meydana getirmiştir. Osmanlı ve Safevi devleti
arasındaki mücadeleler de Alevi, Sünni farklılaşmasının meydana gelmesine sebep
olmuştur. 17 Böylelikle Anadolu Aleviliği olarak tanımlayabileceğimiz büyük
çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Kızılbaşlık ve Bektaşilik günümüzdeki ismiyle
Alevilik-Bektaşilik bir inanç sistemi olarak ortaya çıkmıştır.
17 Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, ss.559-575.
7
3. Araştırmanın Amacı
Çoğunlukla sözlü kaynaklara dayanan Alevilik-Bektaşilik inancı, var olan yazılı
kaynaklara erişim zorluğu, var olanların yeterince incelenememesi, ideolojik
yaklaşımlar vb. nedenlerden dolayı hâlâ bir inanç sistemi olarak üzerinde uzlaşılıp
anlaşılamamış bir olgudur. Günümüzde yerli ve yabancı araştırmacıların üzerinde
incelemeler yaptığı oluşumun; din mezhep, tarikat veya yaşam biçimi oluşuna kadar
farklı yorumlar yaptıkları bir inanç sistemidir.
Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri geçmişte yaşanan Alevilik konusunda bize bilgi
vermesi açısından önemli kaynaklardır. Bu hususu göz önünde bulundurarak
menâkıbnameler incelenmiştir. Menâkıbnamelerde velilerin gösterdiği kerametler ve
onların yaşayış biçimlerini anlatılmasının yanı sıra Alevilikle ilgili unsurların var
olduğu görülmüştür.
4. Araştırmanın Yöntemi
İslam Mezhepleri Tarihinin temel amacı: İlgi alanına giren mezhep ve benzeri
oluşumları bilimsel yöntemlerle araştırmak ve bu alanda bilimsel bilgi üretmektir.
Mezhepler Tarihçisi, günümüze ulaşan bütün bilgi, belge ve bulguları değerlendirerek,
ilgilendiği mezhebi bir anlamda aslına en uygun şekilde ve imkânlar nispetinde
yeniden inşa etmeye çalışır.18
Mezhep ve oluşumlarla ilgili inşa faaliyeti şu üç aşamada gerçekleşmektedir.
1.Veri toplama, tasnif etme ve üzerinde çalışma.
2. Bilgi ve belgelerin, fikir, olay, zaman ve mekân ile irtibatının kurulması
aşaması.
18 Hasan Onat, Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihine Giriş”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı,
Ankara, 2012, s.20.
8
3. Bilgi, belge ve verilerin etkin kullanılması, yeniden inşa ve değerlendirme
aşaması.19
İslam Mezhepleri Tarihi’nin yöntem bilimsel yaklaşımı, Sönmez Kutlu
tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: İslam Mezhepleri Tarihi; geçmişte ve günümüzde
siyasi ve itikadi amaçlarla ortaya çıkan ‘İslam Düşünce Ekolleri’ diyebileceğimiz
görüşlerin, doğuş nedenlerini, meydana gelişlerini, düşüncelerini, üyelerini, eserlerini,
yaşadığı bölgeleri, İslam’a katkılarını kendi kaynaklarını kullanarak yer-zaman
bağlamında ve fikir olay ilişkisi açısından tasvir yöntemiyle ve objektif olarak
inceleyen bir bilim dalıdır.20
Çalışmada öncelik her mezhep ve oluşumu öncelikle kendi kaynaklarından
anlamaya çalışmak esas olduğu için Alevi-Bektaşiliğin kendi
menâkıbname/vilâyetnameleri kullanılmıştır.
Mezhep ve oluşumların incelenme aşamasında belirtildiği gibi öncelikle
kaynaklar toplanmış, tasnif edilmiş ve üzerinde çalışılmıştır.
Mezhepler Tarihi araştırmacılarının üzerinde önemle durması ve çözmesi
gereken sorunların başında, bilgi kaynaklarının sahihliği ve bu eserlerin mezhepler ve
oluşumlar hakkında verdiği bilgilerin güvenilirliği teşkil etmektedir. 21 Bu nedenle
”Kaynak kritiği” önem arzetmektedir. Kaynak kritiği denilince, yazarın nasıl bir
ortamda yetiştiği, eserin hangi dönemde yazıldığı, hangi amaçla yazıldığı en az
içindekiler kadar önemlidir. Bize, eserin temel fikri ve varolan kavramlar hakkında
19 Hasan Onat, Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihine Giriş”, ss. 26-34. 20 Sönmez Kutlu, Mezhepler Tarihine Giriş, s.11; Sönmez Kutlu, “İslami İlimlerde Metodoloji
Meselesi”, I. Tartışmalı ilmi ihtisas Toplantıları, Ensar Yayınları, İstanbul, İstanbul, 2005, s.396. 21 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet
Çözümlemeleri, Ankara, 2012, s. 402.
9
doğru bilgi verir. 22 Örneğin Elvan Çelebi’nin, Menâkıbul-Kudsiyye fî Menâsibıl-
Ünsiyye isimli eserini incelemeden önce Elvan Çelebi’nin yetiştiği dönemde Selçuklu
Sünni yönetiminin başta olduğu, eserin, dedesi Baba İlyas’ı aklamak için yazıldığı da
göz önünde bulundurulmuştur.
Kaynaklardan ilk elden yazılanın mı ulaştığı, zamanla üzerinde tahrifat yapılıp
yapılmadığı üzerinde durulmuştur. Örneğin Şeyh Safi Menâkıbı’nda Safeviler
döneminde çoğaltılan nüshalar üzerinde yapılan tahrifat ve Sönmez Kutlu’nun eserde
metin tahrifatı ile ilgili yaptığı çalışmalar23 göz önünde bulundurulmuş, tahrif edilen
kısımlar çalışmaya dâhil edilmemiştir.
İslam Düşünce Tarihi’nin en önemli meselelerinden birisi de yer, zaman, fikir
kavram kaymasıdır (tarih yanılgısı). İslam Bilimleri açısından bu durum, tarih
şuurunun önemini ortaya koyar.24 İslam düşüncesinde ortaya çıkan her mezhep veya
politik dini hareket, tarihi, politik, beşeri ve ekonomik hadiseleri veya güncel olayları
kendi zihniyetini meşrulaştıracak şekilde yorumlamaktadır. 25 Örneğin Safeviler
döneminde oluşan “Kızılbaş” kavramının oluşumu, Hz. Ali’nin yaşadığı dönem ile
irtibatlandırılabilmektedir.
Çalışmada ortaya çıkan sorunlardan birisi de, menâkıbname/vilâyetnamede
geçen şahısların hayatlarının menkâbevi ve tarihsel gerçeklikleri birbirine karışmış
olmasıdır. Menâkıbnamelerin büyük bir kısmının gerçek olup olmadığı ve yaşanan
olaylardan çok sonra kaleme alınması, sonuç almayı ve değerlendirmeyi
zorlaştırmaktadır.
22 Hasan Onat, “Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem
Sorunu”, s. 9. 23 Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Yazılı Kaynakları”, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara, 2008, s.199-218. 24 Hasan Onat, “Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem
Sorunu”, s. 9. 25 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet
Çözümlemeleri, Ankara, 2012. s. 406.
10
‘Her araştırmacının çalışmasında tarafsız (mezheplerüstü) olması’26 ilkesinden
hareket edilerek çalışma yapılmıştır. Çalışmanın tamamında betimleyici yöntemle
birlikte inanç, ibadet, ahlak ve âdâb erkân konularının alt başlıklarında söylem analizi
metoduna başvurulmuştur. Menâkıbnâmeler, mümkün olduğunca kronolojik sıra ve
birbirleriyle bağlantıları göz önünde bulundurularak incelenmiştir.
Giriş bölümünde menâkıbnameler ve velâyetnâmeler hakkında genel bir bilgi
verilmiş, Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri/vilâyetnameleri tanıtılmıştır. Birinci
Bölümde menâkıbnamelerde Alevi-Bektaşi inancı ile ilgili hususlar, ikinci bölümde
ibadet ve ahlak ile ilgili hususlar ve üçüncü bölümde ise tarikat âdâb ve erkânı ile ilgili
konular incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise incelenen konuların genel bir özeti
yapılarak çalışma tamamlanmıştır.
5. Araştırmanın Kaynakları
5.1. Menâkıbu’l-Kudsiyye
Menâkıbu’l-Kudsiyye, Elvan Çelebi’nin (ö. h.760/1358-59’dan sonra) dedesi
Baba İlyas’tan başlayan nesli ile Babâî ayaklanmasını anlatan eseridir. Elvan Çelebi
h.760 (1358-59) yılında kaleme aldığı Menâkıbu’l-Kudsiyye’de, Anadolu Selçukluları
devrinde Orta ve Güneydoğu Anadolu’da dedesi Baba İlyas’a bağlı Türkmen
aşiretlerinin çıkardığı isyan hareketini ve buna katılan kişilerle bunların etrafında
oluşan olayları anlatmaktadır.
Varlığı Osmanlı tarihi kaynaklarınca doğrulanan eserin tam adı Menâkıbu’l-
Kudsiyye Fî Menâsıbi’l-Ünsiyye olup. 1957 yılında Necati Elgin tarafından
Karaman’da bulunup Konya Müzesi için satın alındıktan sonra Mehmet Önder önce
nüshanın mevcudiyetini duyurmuş (Vatan Gazetesi, 27 Ağustos 1957), ardından bir
26 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, s. 409.
11
makaleyle eseri ilim âlemine tanıtmıştır. Eserin elde bulunan tek yazma nüshası, halen
Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi’nde 4937 numaradadır. Meşin bir cilt içinde
bulunan yazma, 118 varak ihtiva etmektedir. Bu eserin bitiş tarihi hicri 760 olarak
belirtilir. Araştırmacı M. Önder, Necati Elgin’le birlikte inceledikleri bu nüshanın
Elvan Çelebi’nin elinden çıkmış olduğunu öne sürer.
Bu çalışmada yazma eserin Türkçe basımı ve aynı zamanda tıpkıbasımı da
bulunan İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-
Ünsiyye, Elvan Çelebi, TTK, Ankara, 2014 tarihli eser ile Ethem Erkoç’un Âşık Paşa
ve oğlu Elvan Çelebi adlı eserinden yararlanılmıştır. Eserin tıpkıbasımı Ek’indedir.27
Elvan Çelebi, eseri yazarken çoğunlukla dedesi Muhlis Paşa ile babası Âşık
Paşa’dan ve her ikisinin yakınlarından dinlediği şifahi kaynaklardan ve bazı olayları
anlatan eserlerden faydalanmıştır. Elvan Çelebi’nin eseri yazarken zamanının
şartlarından etkilendiği, Sünni devlet yönetimine karşı isyan eden dedesi Baba İlyas’ı
ve soyunu Ehl-i Sünnet’ten göstererek savunmaya çalıştığı, bu nedenle de isyanın
sorumlusu olarak dedesinin müridi Baba İshak’ı gösterdiği görülmektedir.28
Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’nin bitiriliş tarihinin bahis konusu
beyitte “Erdi encama Nâme-i Kudsi/ Oldu tarih heft sad u si si.” Bu hesapla h.760
tarihini vermektedir. Aslında daha önce yer alan 1778. beyitte de bu tarih açıkça
verilmiştir. “Yidi yüz altmış Resûl-i Emin/ Hicretinden çü sürdi geşdi zaman.”29 Elvan
Çelebi tarafından kaleme alınan bu eserde Dede Garkın'ın ve müridlerinin türlü türlü
kerametleri görülür, on yedi âşıkın öldüğünden bahsedilir ki Sultan buna mukabil, kan
parası olarak Dede Garkın’a on yedi köy vakfettiği gibi, ayrıca müridi olur. Sultan bu
27Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005. 28İsmail E. Erünsal,“Menâkıbü’l-Kudsiyye”, DİA, c.29, s.115. 29İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menakıbu’l-Kudsiyye fi Menasıbi’l-Ünsiyye, Elvan Çelebi,
TTK, Ankara, 2014, ss.21-23.
12
davranışı ile Dede Garkın'a olan bağlılığını tevsik etmek ister. Dede Garkın da bunu
kabul etmiştir, öte yandan, Dede Garkın'ın blr çok müridi olup, sonunun selametle
geldiği kaydedilirse de vefat tarihi yoktur.
Elvan Çelebi'nin Dede Garkın’la ilgili kıymetli bilgiler vermiş olması pek
muhtemeldir. Dede Garkın'ın iyi yetişmiş dört yüz kadar halifesi vardır. Öte yandan,
halk Dede Garkın'a malını takdim etmekte adeta yarışır gibi koşup gelirlerdi. Ayrıca
Dede Garkın'ın kerametlerinden duvara at olarak binmesi ve Seyd-i Ahmed-i Kebir'in
arslanına binip, yılanı kamçı yapması halinde gelirken, karşılamaya çıktığı kaydedilir.
Eserde ikinci bölüm olarak ayrılan Baba İlyas'ın hikâyesi yeralmaktadır. Dede Garkın
gizlice yakarışlar yaptığı mağarada, Baba İlyas ile buluşup, hal diliyle görüşürler.
Dede Garkın dört yüz halifeyi alıp, Baba İlyas’ı görmeğe gelir. Bunlar grup
halinde mağaraya girince, içeride yaşlı bir adamın bulunduğunu görürler. Bu ermiş
adam, Baba İlyas’tır. Dede Garkın, bu dört yüz halifeden dördünü seçip, Rum
diyarını(Anadolu'yu) irşad etmek üzere Baba İlyas'ın emrine verir. Anadolu'yu irşad
işi, Dede Garkın'a Allah'tan gelen bir emirdir. Baba İlyas dört halife ile yola çıkarlar.
5.2. Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetnamesi
Hacı Bektâş-ı Velî’ye (ö. h.669/1271 [?]) dair rivayetleri ihtiva eden
menâkıbnâmedir. Diğer velâyetnâmeler içinde en fazla yazma nüshası bulunanı ve
bazan yalnızca ‘Velâyetnâme’ adıyla kastedileni de bu eserdir.
Türkiye’de ve Türkiye dışındaki bazı önemli kütüphanelerde Hacı Bektaş
Velâyetnâmesi’nin (Vilâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-
ı Velî) değişik zamanlarda kopya edilmiş suretleri vardır. Ancak yazıldığı döneme ait
(XV.-XVI. yüzyıl başları) bir nüshaya veya yazarının orijinal nüshasına henüz
rastlanmamıştır. Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’nda bulunan, XVI. yüzyılda yazıldığı
13
sanılan manzum Velâyetnâme dışındaki eserlerin hemen hepsi XVII. yüzyılda ve
sonrasında Bektaşî tekkelerindeki dervişler tarafından tekrar yazılmıştır.30
Hakkında çok sayıda yazma eser bulunan, Velâyetname ile ilgili olarak;
öncelikle Hamiye Duran’ın hazırlamış olduğu ve TDV’nın yayınladığı Velayetnâme
adlı eserden faydalanılmıştır. 31 Müstensihi Derviş Selman olan “Menâkıb-ı Hacı
Bektâş-ı Veli”, h.1035 tarihli yazma nüshanın cevirisidir. 32 Bu yazma eserin
tıpkıbasımı kitabın ekinde bulunmaktadır.
Bu konuda başvurulan bir başka kaynak ise; Sefer Aytekin’in hazırladığı
Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli’dir.33.
Velâyetnamenin nesir, manzum veya ikisi bir arada olmak üzere üç tip sureti
vardır. Eric Gross’tan Bedri Noyan’a kadar tüm araştırmacılar eseri Firdevsî-i Tavîl’in
(Uzun Firdevsî) yazdığını kabul etmişlerdir.34
“Velâyetnâme, başta Eric Gross olmak üzere (Das Vilājetnāme des Haggi
Bektasch, Leipzig 1927), Sefer Aytekin (Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî, Ankara,
1995), Abdülbaki Gölpınarlı (Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî,
İstanbul 1958) ve Bedri Noyan (Hacı Bektâş-ı Velî Velâyetnâmesi, İlk Velâyetnâme,
Aydın 1986) tarafından yayımlanmıştır. Sonuncu eser Vilâyetnâme’nin manzum bir
sürümüdür.”35
Velâyetnâme’de, Hacı Bektaş’ın, İmam Ali er-Rızâ’nın neslinden bir seyyid
olarak doğuşu ve Horasan’daki çocukluk ve tahsil dönemi anlatılır. Daha sonra Hoca
Ahmed Yesevi’nin müridi olur. Onun yanında bir süre hizmet ettikten sonra Hoca
30Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, DİA, c.14, ss. 471-472. 31 Hamiye Duran, Velâyetname, Ankara, 2014. 32 Ali Emiri Efendi Kitapları, Millet Kütüphanesi, Şer’iye Nu.1076. 33 Sefer Aytekin, Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli, Ayyıldız Yayınları, Ankara, 1995. 34Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, DİA, c.14, ss. 471-472. 35 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, ss. 471-472.
14
Ahmet Yesevi tarafından Anadoluya gönderilir. Anadolu’ya gelmeden önce hac
görevini yapar ve oradan dönüşte Sulucakarahöyük köyüne (bugünkü Hacıbektaş
ilçesi) yerleşir ve hayatının sonuna kadar burada kalır. Hacı Bektaş’ın
Sulucakarahöyük’teki yaşamı menkıbelerle anlatılır.
Vilâyetnâme’nin başında Hacı Bektaş Horasan’da kâfirlerle savaşarak İslam
dinini yayan bir alperen olarak anlatılırken, Anadolu’daki yaşamında ise kerâmet
sahibi bir veli olarak görünür.36
5.3. Menâkıbı Şeyh Safi
Tezkire-i Şeyh Safi isimli Farsça eserden çeviri yapılan Safvetu’s-Safa Erdebil
tekkesi şeyhi Safi ve soyu hakkında son derece önemli bilgiler içermektedir.
Türkçe’ye Tezkire-i Şeyh Safî, Menâkıb-ı Şeyh Safî, Makâlât-ı Şeyh Safî, Terceme-i
Menâkıb-ı Şeyh Safî ve benzeri isimlerle çevrilmiştir. Sönmez Kutlu, Alevilik
Bektaşilik Yazıları isimli eserinde; Tezkire’den kastedilenin İbn Bezzâz’ın hazırladığı
Safvetu’s-Safâ olduğunu açıklamıştır.37 Türkçeye çevrilen üç çeviri tarihi sırası ile
şöyledir.
Kâşifu’l-Kulûb (Menâkıb-ı Şeyh Safî): Sönmez Kutlu, Bu çevirinin, Meşhed-
Rızavî kütüphanesinde kayıtlı olan eserden Nişâtî tarafından çevrildiğini, bağımsız bir
çeviri olduğunu ve Şeyh Cüneyd adına sunulmuş olmasıyla bilinen en eski ve Türkçe
çeviri olmasının muhtemel olduğunu belirtmiştir.38
Nişâtî, Şeyh Safî Tezkiresi: Sönmez Kutlu, Alevilik Bektaşilik Yazıları isimli
eserinde Nişati’nin Safvetu’s-Safâ’nın tamamını kısaltarak Şeyh Safi Tezkiresi ismiyle
doğu Türkçesine çevirdiğinden bahsetmiştir. 39
36 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, ss. 471-472. 37Sönmez Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara, Ankara Okulu yayınları, 2008, s. 203. 38 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 203. 39 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 203.
15
Şeyh Safî Tezkiresi: Bu çeviriyi de kimin yaptığı belirsizdir. Farsça’dan
çevrildiği hakkında baş tarafta bilgi verilmiştir. Ön söz kısmında kısmında Şeyh Safî
Tezkiresi’nin dördüncü bölümü olduğu ve altı bölümden meydana geldiği anlatılır.
Filiz Kılıç ve Ayşe Yıldız tarafından 2005 yılında yayınlanmıştır.
Sönmez Kutlu, Alevilik Bektaşilik Yazıları isimli eserinde Safeviler döneminde
Safvetu’s-Safâ metinleri üzerinde değişiklikler yapıldığını belirtmiştir.40
Yapılan bu değişikliklerden bazıları şunlardır: Hz. Peygamberden sonra imam
olarak Ali atanmıştır. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın halifeliği gayri meşrudur. Hz.
Peygamberin eşi Ayşe’nin adının geçtiği yerler çıkarılmıştır. Aslında bütün bu
değişiklikler nedeni Şeyh Safî ve taraftarlarının mezhebini değiştirmekti. Böylece
Anadolu’daki Türk boylarını Şiileştirmek istiyorlardı.41
Bir diğer Şeyh Sâfi Menâkıbı da Ahmet Taşgın’ın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve
Buyruklar” makalesinde belirttiği ve Milli Kütüphanede bulunan yazma Menâkıbı
Sultân Şeyh Sâfî’dir. Hicri 1069’da yazılmıştır: Bismillâhirrahmânirrahîm “Lâ fetâ illâ
Alî lâ seyfe illâ Zulfikâr” cümlesiyle başlar.42
Bir başka Şeyh Sâfi Menâkıbı ise Şah İbrahim Ocağında bulunmaktadır. Yunus
Koçak, bu menakıbla ilgili bir makale yazmıştır.43 Sönmez Kutlu bu kitabı incelemiş
ve kitapla ilgili eksik, yanlış husuları “Alevi-Bektaşî Yazılı (Arap Harfli)
Kaynaklarının Neşri ve Ortaya Çıkan Sorunlar” adlı makalesinde dile getirmiştir. 44
40 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 204. 41 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 208. 42Ahmet Taşgın, "Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, T.K.H.B.V.A.M. Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, s.33; Buyruk, Milli Kütüphane’deki yazmalar arasında bulunmaktadır. Kütüphanedeki bilgileri
şöyledir: 06 M.K. Yz. A 6097/5 Menâkıb-ı Şeyh Sâfî (1069- 1658), (140a-156b) y. 238X170 mm. 43 Yunus Koçak,“Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı:30, s. 5. 44Sönmez Kutlu, “Alevi-Bektaşî Yazılı (Arap Harfli) Kaynaklarının Neşri ve Ortaya Çıkan Sorunlar”,
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları – 17, Ilgaz, 2010, s.
50.
16
Tez çalışmasında Sönmez Kutlu’nun çevirdiği Makalat Şeyh Safî Buyruğu,
Tezkire-i Şeyh Safî ile Şah İbrahim Ocağında bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’ndan ve
Yunus Koçak ve Ahmet Taşgın’ın makalelerinden faydalanılmıştır.
5.4. Saltıkname
Saltıkname, Cem Sultan tarafından görevlendirilen Ebu’l Hayr-ı Rûmi tarafından
1473-1480 yılları arasında kaleme alınmış, ünlü alperenin efsanevi hikâyesini anlatan
önemli bir kaynak eserdir. Sarı Saltık Baba’nın hayatının, savaşlarının, kerametlerinin
anlatıldığı eser, XIII-XIV. yüzyıllardaki tarihi hadiselere ışık tutması nedeniyle de ayrı
bir değere sahiptir.
Sarı Saltık (ö. 697/1297-98), tarihsel kişiliği menkıbelerin gölgesinde kalmış bir
gazi-derviştir. Anadolu ve Rumeli’nin fethedilmesinde ve İslamlaşmasında önemli
hizmetleri olmuştur. Alevi-Bektaşiler onun daha çok derviş yönüyle ilgilenmişlerdir.45
Tez çalışmamda Saltıkname ile ilgili yararlandığım başlıca kaynak, Ebu’l Hayr-ı
Rûmi’nin Saltıkname isimli eseridir. TİKA’nın destekleri ile UKİD tarafından dört cilt
olarak basılan bu eser, yayına Necati Demir ve Mehmet Dursun Erdem tarafından
hazırlanmıştır.46
Araştırmacı Ahmet Yaşar Ocak’ın, “Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki
Destanî Öncüsü (XIII. Yüzyıl)” isimli eserinden de faydalanılmıştır. Ahmet Yaşar
Ocak, Sarı Saltık hakkında farklı bir iddia ortaya atarak Sarı Saltık’ın 1263-64
yıllarında Dobruca’ya göç eden bir Türkmen aşiretinin reisi olduğunu öne sürmüştür.47
Saltıkname’de Hacı Bektaş’a intisab eden bir alperen olarak anlatılan Sarı Saltuk
Hacı Bektaş tarafından bir kılıç, bir seccade ile yanına Ulu Abdal ve Küçük Abdal
45Machiel Kiel, “Sarı Saltuk”, DİA, İstanbul, 2009, c. 36, ss. 147-150 46Necati Demir ve Mehmet Dursun Erdem, Ebu’l Hayr Rumi, Saltıknâme (Saltık Gazi Destanı), c. I, II,
III ve IV(Tıpkıbasımı), UKİD, 2007. 47 Yaşar Ocak, Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü(XIII. Yüzyıl), TTK,
Ankara, 2011, ss. 58-59, 75.
17
adında iki derviş verilerek Karadeniz civarındaki ülkelere müslümanlığı yaymak
amacıyla gönderilmiştir. Ermeni kralını müslüman yapmış, Varna’nın kuzeyindeki
Kaligra Kalesi’nde bulunan yedi başlı bir ejderi öldümüş ve kale halkının müslüman
olmasını sağlamıştır. Daha sonra Dobruca’ya yerleşmiş, vefatına kadar talebe
yetiştirmek amacıyla çeşitli tekke ve zâviyeler açmıştır. Dobruca’daki Sarı Saltuk,
Kaligra’daki Sultan (Yılan) Tekkesi bunlardan bazılarıdır.48
5.5. Hacım Sultan Menâkıbnamesi
Hacım Sultan Menâkıbnamesi’nin muhtelif nüshaları bulunmaktadır. Bu
nüshalardan biri, Hacım köyü nüshasıdır. H.1200/m.1785-86 tarihlerinde Derviş Ali
ibni’l-Hacı Mustafa Uşşaki tarafından istinsah edilmiştir.49
Bir diğer nüshası ise Millet Kütüphanesi’nde bulunan ve müstensihi belli
olmayan nüshadır. H.1309/m.1891-2 yılında istinsah edilmiştir.50
Bir başka nüsha ise İbrahim isimli biri tarafından istinsah edilen h.1261/m.1844-
45 tarihli nüshadır ve Ali Emiri Kitaplığında B nüshası ismiyle bulunmaktadır (No:
1341).
Diyanet İşleri Kütüphanesinde de müstensihi belli olmayan h.1261/m. 1844-45
tarihli bir başka nüshası bulunmaktadır.51
Araştırmacı Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnâmesi52 isimli eserinde, bu
dört yazma nüshanın transkriptini yayınlamıştır. Bu çalışmada, Salih Gülerer’in bu
48Machiel Kiel, “Sarı Saltuk”, ss. 147-150. 49 Derviş Ali Uşşaki, Hacım Sultan Menâkıbnamesi, h. 1200/m.1785-86, Hacım Köyü nüshası. 50Velâyetnameyi Hacım Sultan, Ali Emiri Efendi Kitaplığı (Millet Kütüphanesi), A Nüshası No. 943. 51Hacım Sultan Velâyetnamesi, h.1261/m. 1844-45, Diyanet İşleri Kütüphane nüshası no:30. 52 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, AKY yayıncılık, Uşak, 2014.
18
eseri ile bu yazma nüshanın transkripsiyonlu metninden ve Alevi Bektaşi İnançlarının
İslam Öncesi Temelleri isimli eserden faydalanılmıştır.53
Hacım Sultan, Kolu Açık Hacım Sultan diye de bilinir. Söylentiye göre gerçek
ismi Receb’dir. Bektaşî tarikatı ananesine göre Hacı Bektâş-ı Velî’nin önde gelen
halifelerinden biridir. Hacı Bektaş Velâyetnâmesi ile kendi adına düzenlenen
menâkıbnamede belirtildiği üzere Batı Anadolu’daki göçebe Türkmen aşiretleri içinde
Hacı Bektâş-ı Velî kültünün aktarılmasında çok önemli rol oynamıştır.
Hacım Sultan Menâkıbnâmesi, büyük bir olasılıkla Derviş Burhan (Burhan
Abdal) tarafından Hacı Bektaş Velâyetnâmesi’nden daha önce yazılmıştır. Hacı
Bektâş-ı Velî ile ilgili sözlü ananeleri kendi velâyetnamesinden de önce yazıya geçiren
ilk metnin de bu olduğu söylenebilir. Bu yazı günümüze ulaşmasaydı Hacım Sultan’ın
gerçekte var olmadığı düşünülebilirdi. Çünkü göçebe Türkmen kabileleri içinde yer
alan sûfîlerin, önemli olaylara dahil olmadıkları sürece umumiyetle dönemin
şehirlerde yazılan eserlerinde yer almaları zordu. Bu nedenle kitap onun hakkında
başvurulacak tek kaynaktır.54
Hacım Sultan ve Menâkıbnâmesi’nde Hacım Sultan’ın da Hacı Bektâş-ı Velî
gibi on iki imam neslinden olduğu anlatılır. Hoca Ahmed Yesevî’nin talebelerindendir.
Hacı Bektaş ile birlikte Anadolu’ya gelir. (Hacı Bektaş Velâyetnâmesi’ne göre ise
Hacı Bektaş Rum’a yalnız gider). Önce hacca gidip, sonra Anadolu’ya gelirler. Hacı
Bektaş’a uzun süre hizmet ettikten sonra Hacı Bektaş, Hacım Sultan’a taç, hırka, alem,
seccade ve sofra verir; beline tahta kılıç kuşatıp Germiyan taraflarına gönderir.55
53 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 505-506; Aynı yazar, Alevi ve
Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, 2015. 54 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, DİA, c.14, İstanbul, 1996, ss. 505-506. 55 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s.35.
19
Menâkıbnâme’de çok dindar birisi olarak anlatılan Hacım Sultan, Germiyan’a
gelip önce Üveyik köyünde sığır çobanı olur, sonra Sandıklı’ya varır. Gittiği yerlerde
garip kılık kıyafeti nedeniyle halk tarafından istenmez; çünkü o da Hacı Bektaş gibi
saçı sakalı, kaşı kirpiği traş edilmiş bir “ışık” eridir. Sonunda rüyasında gördüğü Hz.
Muhammed’in yol göstermesiyle Susuz’a varır. Burada dergâhını kurar ve gösterdiği
kerâmetler nedeniyle ünü çevrede duyulur. Pek çok talebesi olur. Hacım Sultan
Menâkıbnâmesi’ni yazdığı sanılan Burhan Abdal da önce talebesi, sonra halifesi olur.
Hacım Sultan, Uşak’a üç saat mesafede bulunan Hacımköy’de yatmaktadır.56
5.6. Abdal Musa Velâyetnamesi
Abdal Musa ile ilgili yapılan çalışmada; Abdurrahman Güzel’in Abdal Musa
Velâyetnâmesi 57 isimli eserinden, Velâyetnâme’nin transkripsiyonlu metninden,
eserdeki tıpkıbasımdan faydalanılmıştır. Abdal Musa Velâyetname’sinin yazma
nüshaları aşagıdaki tabloda gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda adı geçen Abdal Musa, Bektâşî geleneğinde
yer alan önemli bir şahsiyettir. Abdal Mûsâ’nın gerçek kişiliği, hayatını anlatan
olayların tarihi olmaktan çok menkıbevi olması nedeniyle şüphelidir. Abdal Musa,
Âşıkpaşazâde’de Bektâşî kabul edilir. Bursa’nın fethine Sultan Orhan’la birlikte
56 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, ss. 505-506. 57Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnâmesi, TTK, Ankara, 1999.
Nüsha Eserin adı Müstensihi İstinsah Tarihi
Abdurrahman
Güzel Nüshası
Velâyetname-i
Sultan Abdal Musa
Veli Baba h.1040/m.1630
Saadeddin
Nüzhet Ergun
Nüshası
Vilâyetname-i
Sultan Abdal Musa
Veli Baba -
Süleyman Fikri
Erten Nüshası
Vilayetname-i
Sultan Abdal Musa
Veli Baba h.1040/m.1630
20
katıldığı anlatılır. Kaygusuz Abdal’ın Abdal Mûsâ’nın müridi oluşuna, Kaygusuz
Abdal Menâkıbı’nda yer verilir. Bektaşi çevrelerinde ve Finike yakınlarındaki Kâfî
Baba Tekkesi kitâbesinde Abdal Musa “pîr-i sânî” olarak kabul edilmekte ve kurduğu
tekke, Bektaşiliğin başlıca dört dergâhından biri sayılmaktadır. Bektaşilerin on iki
postundan on birincisine Ayakçı Şah Abdal Musa Sultan Postu denilmekte ve
Bektaşiler arasında önemli bir yeri bulunmaktadır.58
5.7. Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi
Alevi Bektaşi Menakıbnamelerinden bir diğeri de Kaygusuz Abdal
Menâkıbnamesi’dir Kaygusuz Abdal, Abdal Musa’nın müridi ve bir Kalenderi
dervişidir. Menâkıbname’nin müellifi belli değidir. Yavuz devrinde yazıldığı
sanılmaktadır. Baş tarafta geçen olaylardan bazıları Velâyetname-i Abdal Musa’da da
yer alır. Eserde Kaygusuz Abdal’ın Abdal Musa’ya intisabı ve daha sonra halife oluşu,
Müslüman ülkelere yaptığı seyahatleri ve ölümü anlatılmaktadır.
Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi’nde Abdurrahman Güzel’in Ankara,2004
tarihli Kaygusuz Abdal isimli eserinden faydalanılmıştır. İsmet Zeki Eyüboğlu’nun
Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal 59 isimli eseri de önemli bir kaynaktır.
Kaygusuz Abdal, mutasavvıf ve şair olup Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu
olarak kabul edilir. XIV. yüzyılın ikinci yarısında doğdu. Eserde anlatıldığına göre
Alâiye (Alanya) sancağı beyinin oğlu olup adı Gaybî’dir.60 İyi bir öğrenim görmüştür.
Bir av esnasında okla bir geyik yaralar. Geyik Elmalı’da bir dergâha girip kaybolur.
Geyiğin kaybolduğu yer Abdal Mûsâ’nın dergâhıdır. Vurduğu geyiğin Abdal
Musa’nın kendisi olduğunu görünce şok geçirir ve Abdal Musa’nın müridi olur. Abdal
58 Orhan F. Köprülü, “Abdal Mûsâ”, DİA, İstanbul, 1988, c.1, ss. 64-65. 59 İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal, Menakıb-ı Kaygusuz Baba, İstanbul, 1992. 60 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Ankara, 2004, s. 42; Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, DİA,
c. 25, İstanbul, 2002, ss. 74-76.
21
Musa Gaybi’ye Kaygusuz adını verir. Kırk yıl hizmet ettikten sonra şeyhinden hacca
gitmek için izin alır. Kaygusuz Abdal, kırk arkadaşıyla birlikte önce Mısır’a gider.
Kaygusuz bir süre sonra hac görevini yerine getirir. Hac dönüşü Şam, Halep, Kilis,
Antep, Bağdat, Hille, Kûfe, Necef ve Kerbelâ’yı dolaşarak Hz. Ali ve Ehl-i Beyt
imamlarının türbelerini ziyaret edip Bağdat’a varır. Oradan Medâin, Sâmarrâ, Musul,
Nusaybin yoluyla Abdal Musa âsitânesine döner.61
5.8. Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi
Kaynak kitab olarak Rıza Yıldırım’ın Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve
Velâyetnamesi isimli kitabından faydalanılmıştır. 62 Seyyid Ali Sultan
Velâyetnamesi’nin Türkiye’de muhtelif kütüphanelerde üç nüshası olup bu nüshaların
içerikleri tamamen aynıdır. Ayrıca Kahire’de bir nüshası bulunmaktadır. Bu çalışmada
kaynak yazma nüsha olarak Ankara Milli Kütüphanesi’nde bulunan Vilayetname-i
Seyyid Ali Sultan 1189 sıra numaralı el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897
olan yazma eserin kitaptaki tıpkıbasımından ve transkripsiyonlu metninden
yararlanılmıştır.63
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde, Seyyid Ali Sultan’ın Horasan
civarında yaşadığı, bir gece rüyasında Hz. Peygamber’i gördüğü, onun emriyle
Yıldırım Bayezid’e yardım etmek için yanına kırk arkadaşını alarak Anadolu’ya
geldiği anlatılır. Vefâî-Kalenderî dervişidir, Kızıl Deli ismiyle bilinir.64
Seyyid Ali Sultan, Trakya’nın fethinde Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın
yanında bulunur. Seyyid Ali Sultan ve arkadaşları Balkanlar’ın fethedilmesinde
61 Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, s.74-76. 62 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, TTK, Ankara, 2007. 63Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan, 1189 sıra numaralı el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897
Milli Kütüphane, el yazmaları bölümü sıra no: 1189. 64 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan Velâyetnamesi, ss. 162-163.
22
önemli görevler üstlenirler. 65 Fetihlerin ardından Dimetoka yakınlarına Kızıl Deli
çayının kenarına bir tekke inşa eder. Kabri Dimetoka’da Darıbükü’ndedir.66 Bektaşi
ananesinde Seyyid Ali Sultan on iki posttan ikincisi olan aşçı postunun sahibidir.
Tekkesi en önemli dört Bektaşi tekkesinden biri olarak kabul edilmiştir.67
5.9. Şuca’eddin Veli Velâyetnamesi
Bu çalışmada, Yağmur Say’ın Yazmış olduğu ve Eskişehir Valiliği’nce
yayınlanan Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi:
Şuca’eddin Veli (Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Ankara, 2010 adlı eserinden68 ve
TKHBV Araştırma Dergisi; Şucaeddin Veli özel sayısı, bahar 2006/37 sayılı yayından
faydalanılmıştır.69
Şucâ’eddin Velî, İmam Ali er-Rızâ’nın neslinden gelen bir veli olup XIV-XV.
yüzyıllarda Anadolu’da yaşamıştır. Kalenderî şeyhidir. Vilâyetnâme-i Şeyh Şücâ’eddîn
isimli eserde yaşamına ait önemli bilgiler bulunmaktadır. Sultan Varlığı ve Şücâ’eddin
Baba olarak da bilinir. Eserde Yıldırım Bayezid döneminin sonlarında yaşadığı
anlatılmaktadır. Vilâyetnâme-i Şahi’de anlatıldığına göre Şücâ’eddin Velî kendisini
ziyaret eden Timur’un getirdiği hediyeleri kabul etmemiş ve Timur’dan hemen
Anadolu’yu terketmesini istemiştir.70
Kendisinin bir Türkmen olduğu menkıbelerden öğrenilen Şucâ’eddin Velî,
Eskişehir Seyitgazi’de yaşamış, müridleriyle birlikte Bursa, Kütahya, Manisa ve
Ankara çevresinde faaliyet göstermiştir. Şeyhin Seyitgazi’ye niçin yerleştiği belli
65 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan Velâyetnamesi, s. 146. 66 Haşim Şahin, “Seyyid Ali Sultan”, DİA, c.37, yıl: 2009, ss. 48-50 . 67 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi-Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul 2015,
s. 13. 68Yağmur Say, Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi: Şuca’eddin Veli
(Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Eskişehir Valiliği, Ankara, 2010. 69 Ayşe Yıldız, “Şücaeddin Baba Velâyetnamesi”, TKHBV Araştırma Dergisi, sayı 37, yıl: 2006 70 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, DİA, İstanbul, 2010, c. 39, ss. 247-248.
23
değildir. Fakat Seyyid Battal Gazi’nin türbesini ara sıra ziyaret etmesi ona saygı
duyduğunu göstermektedir.71
Velâyetnâmede Şucâ’eddin Velî’nin Hacı Bayrâm-ı Velî, Abdal Mehmed,
Kaygusuz Abdal, Seyyid Nesîmî, Ümmî Kemal gibi mutasavvıflarla dost olduğu
anlatılır. Eserde Abdal Mûsâ ile dostluğu anlatılmaktaysa da bu zaman olarak mümkün
değildir. Vilâyetnâme müellifi olan Abdal Murad’ın oğlu Abdal Mehmed’in de
Şeyh’in müridi olduğu ve Bursa’ya gönderildiği anlatılmaktadır. Şucâeddin Velî’nin
Hacı Bayrâm-ı Velî ile ilişkisi önemli bir konudur. Hacı Bayrâm-ı Velî velâyetnâmede
Şucâeddin Velî’nin yakın dostu olarak gösterilmektedir. Hacı Bayrâm-ı Velî,
Şucâeddin Velî’yi ziyaret etmiştir. Velâyetnâmede Şucâeddin Velî diğer
mutasavvıflardan daha üstün görülmektedir. Şucâeddin Velî, Molla Fenârî ile de
görüşmüş bazı fıkhî meselelerde kendisine yardım etmiştir. 72 Günümüzde Alevi
toplulukları içinde de saygı ile anılmaktadır. Şucâeddin Velî’ye bağlı bir Alevi ocağı
mevcuttur.73
5.10. Od’man Baba Vilayetnamesi (Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal)
Çalışmada kaynak eser olarak, Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Od’man Baba,
Yazma eser, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr. 495 isimli eserden faydalanılıp yazılan
Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal, İstanbul, 2002 adlı eserden
faydalanılmıştır.
Vilâyetname-i Şâhi ismiyle kaleme alınan Od’man Baba Vilayetnamesi; Od’man
Baba’nın müridi Gö’cek Abdal, Od’man Baba’nın vefatından beş yıl sonra eseri
kaleme almıştır. Eseri yazma görevini bizzat Od’man Baba vermiştir.
71 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, ss. 247-248 72 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, ss. 247-248. 73 Yağmur Say, Türk İslam Tarihinde ve Geleneğinde Seyyid Battal Gazi ve Battalname, TC. Eskişehir
Valiliği Yay., Ankara, 2009, ss. 49-50.
24
Menâkıbnâmeleri anlatması dışında dönemin dinî-sosyal hayatını aydınlatan önemli
bir eserdir. Küçük Abdal Od’man Baba’nın Türkçeye önem verdiğini, heybetli bir
yapısı olduğunu ve nazarının geçtiğini anlatmaktadır.74
Od’man Baba, müridleriyle birlikte İstanbul ziyaret etmiş, bir süre İstanbul’da
kaldıktan sonra Balkanlar’a doğru yola çıkmış, buradaki yerleşim yerlerini gezmiş,
halkın sorunlarına çare bulmuş, çiftçilere yardım etmiştir. Od’man Baba, kendisinden
önce Balkanlarda yaşamış olan Sarı Saltuk’un aslında kendisi olduğunu söylemiştir.75
Od’man Baba, Fâtih Sultan Mehmed döneminde yaşamıştır. Fatih’le tanışıklığı
şehzadelik döneminden itibaren başlamıştır. Fâtih’e rüyasında kendini tanıtmıştır.
Kendisinin zamanın kutbu olduğunu Fatih’e kabul ettirmiş, Fatih’in başarı veya
başarısızlıklarını önceden bildirerek kendisinin takdirini kazanmıştır. Vilâyetnâme’de,
Hz. Muhammed’le birlikte peygamberlik devrinin sona erip Hz. Ali ile velâyet
döneminin başladığını söyleyen, Od’man Baba’yı görüşleri nedeniyle zamanın
uleması Fâtih’e şikâyet etmişse de Fatih onu korumuş ve Od’man Baba görüşlerini
yaymaya devam etmiştir.76
5.11. Koyun Baba Velâyetnamesi
Bu çalışmada; Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015
(Muzaffer Doğanbaş özel kitaplığındaki 1303 tarihli yazma nüshanın çevirisi.) adlı
eser kullanılmıştır.
Velâyetnamenin dokuz nüshasının bulunduğu, bunlardan sekizinin yazma eser
olduğu Muzaffer Doğanbaş’ın Koyun Baba Velâyetnamesi isimli eserinden
anlaşılmaktadır.77
74 Haşim Şahin, “Otman Baba” DİA, c.34, 2007, s.7 75 Haşim Şahin, “Otman Baba”, s. 7. 76 Haşim Şahin, “Otman Baba”, s.7. 77 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, ss. 43-44.
25
Velâyetnâme’ye göre sekizinci imam Ali er-Rızâ’nın neslinden olan Koyun
Baba, Horasan’lı olup, zühd ve takva sahibi birisidir. Birgün rüyasında gördüğü Hz.
Muhammed’in isteğiyle hacca gider, kutsal yerleri gezdikten sonra Anadolu’ya gelir.
Evliya Çelebi, asıl adı Seyyid Ali olan Koyun Baba’nın koyun gibi melediği için
kendisine bu ismin verildiğini belirtir. Hilm sahibi bir kimse olduğundan dolayı da bu
adla anıldığı yolunda söylentiler vardır. Koyun Baba İnegöl çevresinde yaşamış, sonra
rüyasında gördüğü Hz. Ali’nin isteğiyle ölünceye kadar kalacağı Osmancık’a
yerleşmiştir. Hayatının sonuna kadar Osmancık’ta talebe yetiştirmekle meşgul
olmuştur. Koyun Baba’nın keramet sahibi bir velî olduğu belirtilir.78
Velâyetnamede Koyun Baba’nın Fâtih Sultan Mehmed’le karşılaşması da
anlatılmaktadır. Fâtih, sefere çıkarken Osmancık’a gelmiş, Koyun Baba’yı büyük bir
velî kabul etmiş ve kendisine hürmet etmiştir. Koyun Baba da Fatih’e zafer
kazanacağını müjdelemiştir. Koyun Baba, Fâtih’den Kızılırmak’a bir köprü
yaptırmasını istemiştir. Fâtih vefat edince köprüyü II. Bayezid yaptırmıştır.79
Ahmet Yaşar Ocak’a göre Koyun Baba bir Kalenderî şeyhidir. Ancak Evliya
Çelebi ise Koyun Baba’nın bir Bektaşi dervişi olduğunu bildirir.80 Vezirköprü’ye bağlı
bir köyde Koyun Baba ocağına mensup kişiler yaşamaktadır.81
5.12. Demir Baba Vilâyetnamesi
Bu çalışmada, Bedri Noyan’ın Süleyman Saltuk adlı kişiden bir nüshasını alarak
yayınladığı Demir Baba Vilayetnamesi 82isimli eserden faydalanılmıştır.
78 Haşim Şahin, “Koyun Baba”, DİA, İstanbul, 2002, c.26, ss. 229-230; Muzaffer Doğanbaş, Koyun
Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s.68 vd. 79 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, ss. 75-79. 80 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, İstanbul, 2012, c.II, s.180. 81 Ömer Lütfü Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, Ankara, 2013, s. 8. 82 Bedri Noyan, Demir Baba Vilayetnamesi, İstanbul, 1976.
26
Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Demir Baba’nın hayatı anlatılmaktadır. Demir
Baba’nın doğuşu, posta oturuşu ve yaşamı ile gösterdiği kerametlerden bahsedilir.
Balkanlardaki Alevilik-Bektaşilik inancının 16. Yüzyıldaki önemli şahsiyetlerinden
Demir Baba’nın Bulgaristan’ın müslümanlaşmasına etkisi de anlatılır. Eserin 17.
Yüzyılda kaleme alındığı sanılmaktadır.
Eserde; Demir Baba’nın yaşamı ve kişiliği hakkında yeterli bilgi mevcut
değildir. XVI. yy. Alevi-Bektaşi kimliğinin önemli isimlerindendir. Akyazılı
Sultan’ın müridi olduğu, ona bir süre hizmet ettikten sonra kendi dergâhını kurduğu
eserden anlaşılmaktadır. Kanûnî döneminde müridleriyle birlikte seferlere katıldığı,
Budin’de bir tekke kurduğu ve halkın kendisini çok sevdiği anlatılmaktadır. Aynı
zamanda çok ünlü bir güreşçi olan Demir Baba Deliorman’daki pehlivanların da piri
sayılmaktadır.83
5.13. Veli Baba Menâkıbnamesi
Veli Baba’nın soyundan olup Isparta Senirkent Uluğbey Kasabasında bulunan
Veliyettin Oktay Bey’in elinde bulunan, h.1303 tarihli Veli Baba
Menâkıbnamesi’nden yararlanılarak Bedri Noyan tarafından hazırlanmış olan Veli
Baba Menâkıbnamesi’nden faydalanılmıştır.84
Hz. Ali’nin neslinden geldiği söylenen Veli Baba, İmam Zeynel Abidin’in oğlu
Zeyd’in soyundandır. Seyyit Battal Gazi ve Macaristan’da şehit olan Gül Baba ile
akrabalığı bulunmaktadır. Veli Baba Tekkesi, Isparta'nın Uluğbey kasabasındadır. Veli
Baba’nın dedeleri Sultan Orhan zamanında Balkanlar’da fetihlerde yararlık
83 M. Baha Tanman, “Demir Baba Tekkesi”, DİA, İstanbul, 1994, c.9, ss. 150-151. 84 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, Can yay., İstanbul, 1995.
27
göstermişlerdir. Osmanlı Devleti’ne yardımcı olmuşlardır. Menâkıbname, Veli
Baba’nın ve ailesinin hayatını anlatmaktadır.85
85Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 6.
28
BİRİNCİ BÖLÜM
MENÂKIBNAMELERE GÖRE ALEVİLİĞİN İNANÇ ESASLARI
1. Hak, Muhammed Ali Anlayışı: (Tevhid, Nübüvvet, Velâyet)
Alevilikte ‘Hak, Muhammed Ali’ anlayışı, bir kısım çevreler tarafından belki de
kasıtlı olarak Hıristiyanlıktaki teslis düşüncesine benzetilmeye çalışılmışsa da bu
alanda yapılan çalışmalar, bu benzetmenin doğru olmadığını göstermiştir. Alevi
Bektaşi velâyetname/menâkıbnameleri incelendiğinde bu söylemin İslam’da tevhid ve
nübüvvet anlayışına velâyet düşüncesinin ilavesinden başka bir şey olmadığı
görülmektedir.
İslam inancında imanın şartlarını genel olarak: ‘Allah’a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan
geldiğine inanmak’ olarak kabul ederiz. Müslüman olmak için şu üç şeye iman
etmenin yeterli olduğu kabul edilir: Tevhid, Nübüvvet ve Mead (ahiret hayatı ve
öldükten sonra diriliş).
1.1. Tevhid İnancı
Bu inancın İslami anlayışa uygun olarak Alevi-Bektaşi menâkıbname ve
velâyetnamelerinde de sıkça yer aldığını görmekteyiz, Alevi-Bektaşi inancında;
Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeyi bildiren ‘Tevhid’ anlayışı; menâkıbname
ve velâyetnamelerde öncelikle vurgulanır:
Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’nin İlk 77 beytinde
Cenab-ı Allah’ın var olduğunu ve bir olduğunu anlatır. O’na hamd ve şükretmenin
gereğini belirtir ve sıfatlarından bahseder: “La yezal u Ahad u Kadim u Kadir/ Zül-
Celalü ü Samed ü Alim ü Nasir…” (O yok olmaz, Ahad’dir, Kadim’dir, Kadir’dir…)
29
beytiyle başlar ve “Ruzi Kıl iy Müheymin ü Cabbar/ Bi-tennavuk ma’ani vü esrar.”
(Nasip kıl ey Himaye eden ve Yaptıran…) beyti ile bitirir.86 Bir başka beyitte ise şöyle
denir.”Ne işe geldük ise Bismillah, Destgir-i muin bize Allah.”87 Eserde sıkça Allah’a
hamd edilir ve münacat duası yapılır. “İy Hüdavend-i alemi’l esrar/ Malikü’l-mülk
Vahidü’l-Kahhar / Rabb u Kudus ü Vaccid ü Macid/ Hayy u Kayyum u Kadir ü
Cebbar.“88 (“Ey sırlar âleminin efendisi, mülkün sahibi, kötüleri cezalandıran, terbiye
eden, daima zengin olan, kadri ve şanı yüce, bizatihi diri olan, koruyup gözeten,
kendine denk hiçbir güç ve kuvvet olmayan Allah’ım.”) beytiyle Tevhid anlayışına
uygun olarak; Allah’u Teâlâ’nın Âlemlerin tek sahibi olduğuna, eşi, benzeri, dengi,
misli, ortağı olmadığına iman edilmekte ve şirk reddedilmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’si âlemlerin Rabbi Allah’a şükrederek başlar.
Allah’ın var olduğu, onun bir olduğu, ayrıca onun güç sahibi olduğu, ‘rahman’ ve
‘rahim’ olduğu açıkça yer alır. 89 Hacı Bektaş’ın Peygambere uzanan ve Ali’nin
neslinden olan soy kütüğü verilir.90 Doğumunda yaşadığı olay anlatılır. Hacı Bektaş’ın
doğduğunda annesini emmediği, dudaklarını kıpırdatmasını gören annesinin kelime-i
tevhid avazı geldiğini duyduğu, şahadet parmağını kaldırdığı ve ağzından ilk çıkan
sözün Kelime-i Şahadet olduğu bildirilir.91
Velâyetname’de, Allah’ın her şeye Kadir, Bâki ve Gani olduğundan bahsedilir.
“Ey Bâki ve rızıklandırıcı olan Allah, beni kâfirlerden koru, zarar vermesinler.”92
86 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye Elvan Çelebi,
TTK, Ankara, 2014, s. 99-105; Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005, s. 270. 87 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1720/98b. 88 Elvan Çelebi, a.g.e., 1574-1588/91a, b. 89 Hamiye Duran, Velâyetname, Ankara, 2014, s. 57. 90 A.g.e. ss. 60-61. 91 A.g.e. s. 77. 92 Hamiye Duran, Velâyetname, s.141.
30
“Ayağa kalk, seni babana kavuşturayım. Ben bahane yardım eden ganî olan
Allah’tır.” 93 (Hacı Bektaş-ı Veli’nin esirlikten kurtardığı Kutbiddin Haydar’a
seslenişi.)
Velâyetname’de, Hacı Bektaş-ı Veli’den bir Allah dostu, ermiş kimse olarak
bahsedilir. O, velayetini ortaya çıkaran çeşitli kerametler gösterir. Tabi bu durum
Allah’ın yardımıyla meydana gelir.
Saltıknâme’de anlatılan bir menâkıbda ise; Hindistan’da bir bey olan Sad’ı
İslâma davet eden bir veli, Allah’ın varlığından ve birliğinden bahsedip şöyle der:
“Seni İslâm’a davet etmeye geldim. Seni alıp önce hazrete ileteyim. Yerde, gökte Tanrı
birdir. O’ndan başka Tanrı yoktur. Bi-zeval Allah’tır dedi… Sad ona hayran oldu. O
ruhâni: Ya Sad! Bil ki Allah-u teala kimseden doğmadı ve ondan da kimse doğmaz.
Yemez ve içmez. Yatıp uyumaz. Mülkünden azl olmaz. Bütün havadisten arınmıştır.
Kadim’dir. O’nun zatının niteliğine akıl erişmez, dedi.”94
Saltıknâme’de Cenâbı Allah’ın Kur’anı Kerim’deki isimlerinden bahsedilir. Sarı
Saltık bir mabeddeki putları ateşe verir ve mabudumu yaktın diyen putpereste şöyle
cevap verir: “Şerif: - Boş konuşma. Mâbud Allah’tır. O, ‘Hayyun Kayyümun lâ-yemût-
Vâhid’dir, (O, kendiliğinden diridir, ölümsüzdür, koruyup gözetendir, birdir. Bakara,
2/155) dedi.” 95
“Server Saltık bu sözleri dinledi. Hayran olup: -‘Kudret senindir ey Hak’, dedi
ve devam etti: -Babasız oğlan doğurtan Sen’sin. Nitekim Âdem’i ve Havva’yı
topraktan yarattın. İsa Peygamber’i babasız, bir nefes şişkinliğinden, Meryem’in
93 A.g.e.,s.133. 94 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, UKİD Yayınları, İstanbul, 2013, s. 252. 95 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 222.
31
belinden vücuda getirdin. Şit’i hikmetinle sen halk eyledin. Kudret, hikmet ve halkın
sahibi Sen’sin dedi.96
Saltıknâme’de kâfirlerle savaşta yaralanan Sarı Saltık’ın imdadına Hızır yetişir.
Hızır Saltık’a zor durumda kaldığında Allah’tan başkalarından yardım istememesini
söyler: “-Server niçin her yerde Allahu Teâlâ’yı anmazsın da Ahmet Fakih’i (Hoca
Ahmet Yesevi) anarsın? Allah müsebbibdir, Ahmed esbabdandır. Esbabın müsebbibini
yâd eyle. Her hususta yardımcı Allah’tır. Seni her beladan saklayan O’dur dedi.”97
“Sarı Saltık hemen atından aşağı indi. Kemendi o burca attı. Kemend burcun üstünde
bir yere ilişti. ‘Hay’ deyince kuş gibi o burcun üzerine çıktı.”98
Yukarıdaki Sarı Saltık ile Hızır arasında geçen konuşmada, bir şeyin
gerçekleşmesine esas sebebin Allah olduğu, Allah dışında herkesin ve her şeyin ancak
vasıta olduğu anlatılmaktadır. İnsanın ne dilerse Hakk’tan dilemesi ve duaların Allah’a
yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Şeyh Safi Tezkiresi’nın başlangıcında söze Allah’a, Peygamber’e ve Ehl-i
Beyt’ine salâvatla şükürle başlar: -Âlemlerin Rabb’ine, yüceler yücesi Allah’a
hamdolsun ki cümle kâinatı yarattı. Tüm dualar O, ölümsüz Yaratıcıya olsun, O her
çeşit varlığı yokluk âleminden varlık âleminde vücuda getirdi ve bunlardan insanı
yarattı. 99
Şeyh Safi Menâkıbı’nda Hz. Peygamber’in hadisinde Kelime-i Tevhid’den
bahseder: -Hak Teâlâ buyurur ki “La ilahe illallah diyen benim azabımdan kurtulur”100
Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal’da (Od’man Baba Menakıbı) Besmele ve
Hakk’a münacât duası ile başlanır ve Hakk’tan günahlarına bağışlanma dilenir. “İy
96 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 252. 97 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s.373. 98 Necati Demir, a.g.e., s. 415. 99 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı: 36, s.3. 100 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:30, s. 5
32
Hüda-yı Halik-i Rab’bul ula/ Rahmet’in âb’ı yetişti her kula/ Sensin âhir evvel içre
bâ-hayat/ Bu hayatın dirliğinde hiç memât…” “Kul olanın her işi noksan olur/Şah
olanın bahşişi ihsan olur… Koma isyan içre kaldık ya Gani/Sen halas et lütfun ile her
gamı.”. 101 Burada ki Tevhid olgusu yani Allah’a iman da bilinen İslâm anlayışından
bir farklılık yoktur.
Koyun Baba Velâyetnamesi, diğer velâyetname ve menâkıbnâmelerde olduğu
gibi Besmele ve Allah’a hamd ile başlar ve din-i İslâm’la müşerref kıldığı için
şükreder. Hz. Muhammed’e (sav) salât ve selam eder. 102 Koyun Baba saklanmak için
bir kavak ağacını ikiye ayırıp arasına girerken, Allahu Teâlâ’nın “Hafız” ismine
sığınır.103
Demir Baba Vilâyetnamesi başında Besmele ve Allah’a hamd ile başlar: “Şükür
ve sipas hamd-i bi kıyas ol padişahlar padişahı kim kalemle insanı bildirdi…” “Allahu
Teâlâ nasib-i erenlerin yolun virüb onların bölüğünden olavuz.”104
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Veli Baba’nın bir beytinde tevhid anlatılır.
“Lâ’nın vücûdu lâ’dır/Mevcûd heman Hüdâ’dır/Tevhîd nur-u Lokmândır/ Lâ ilâhe
İllallâh. /Bundadır sırr-ı sücûd/Bundadır mahv-ı mevcud/ Bundadır Hakk-ı şühûd/Lâ
ilâhe İllalâh./ Ma’bûd-ü maksûd O’dur/ Şâhid-i meşhûd O’dur/Vâcib-ü mevcud
O’dur/Lâ ilâhe İllallâh./ Tevhîd’e rabt it özü,/ Tevhîd ile aç gözü,/Veli hatmeyle sözü,/
Lâ ilâhe İllalâh.105
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde Tevhid olgusunun yani yalnız ‘Allah’a
iman’da bilinen İslâm anlayışından bir farklılık olmadığı görülmektedir. Vilâyetname-i
Hacı Bektaşi Veli ve Sarı Saltık Menâkıbı’nda her işte sebep olanın Allah olduğu,
101 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, İstanbul, 2012, s. 1 102 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s. 65. 103 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 68. 104 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 50. 105 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, İstanbul, 1996, s. 265.
33
kendilerinin ancak vesile olduğu, yalnızca Allah’ın her şeye kadir olduğu özellikle
vurgulanır. Allah’a münacat ederken Allah’ın sıfatları üzerinden dua edilir.
1.2. Nübüvvet ve Velayet İnancı
Alevi-Bektaşilikte Hz. Allah’ın ismi ile birlikte İslam’da Nübüvvet inancına
uygun olarak O’nun nebisi, peygamberi Hz. Muhammed’in ismi zikredilir. Allah’ın ve
Hz. Muhammed’in isminin yanında Hz. Ali’nin de isminin zikredilmesinin başlıca
nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
✓ Hz. Peygamber’in “Ben bu dünyada iki kıymetli şey bırakarak
aranızdan ayrılıyorum; biri Kur’an diğeri de Ehl-i Beytimdir”106 şeklinde ifade edilen
sakaleyn hadisine (Kur’an’dan ve Peygamber’in Ehlibeyt’inden ayrılmamak, Ehl-i
Beyt’in yolunu takip etmek anlamında) inanış. Ehlibeyt denildiğinde; gerek Alevi-
Bektaşi, Şii, gerekse Ehl-i Sünnet’in çoğunluğu tarafından Hz. Muhammed, Hz. Ali,
Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kabul edildiği bilinmektedir.107 Bu nedenle
Hz. Ali’nin soyunun da Hz. Muhammed’in soyu (Ehl-i Beyt soyu), olduğu kabul
edilmiş ve her zaman Hz. Ali ve soyuna özel bir muhabbet/sevgi beslenmiştir.
Resulullah Gadir-i Hum denilen yerde bize şöyle dedi: -Size iki emanet
bırakıyorum, onlara tâbi olduğunuz takdirde dalalete (sapıklığa) yönelmezsiniz. Birisi
Allah'ın kitabı, diğeri de Ehl-i Beytim'dir.108
✓ Hz. Muhammed’in peygamberlerin sonuncusu olması ve sonrasında
nübüvvet döneminin kapanıp “velâyet” döneminin başladığı, Hz. Ali’nin de velâyet
sahibi (Şah-ı Velayet) ve Hz. Peygamber’in vasisi, varisi olduğu inancı. Hz.
106 Sahihi Tırmızi, c.5, ss.663-662, otuzdan fazla ashabdan nakl etmiştir.; Müsned, Ahmed bin Hanbel,
c3, s.14, 17, 26; Sünen, İbn-i Mâce, c.2, s.432. Şii imamların dışında belirtilen Ehli Sünnet imamlarının
eserlerinde de geçmektedir. 107 Sahih-i Müslim: 4450 numara. 108 İmam Müslim (4425 numara ) ve İmam Tirmizi'(3818 - 3720 numara )'nin Zeyd b. Erkam ve Cabir
b. Abdullah'dan rivayet ettikleri hadis-i şerif.
34
Muhammed’in peygamber olarak Kur’an’ın zahir bilgisine, velayet ve vesayet sahibi
Hz. Ali’nin de Kur’an’ın bâtın bilgisine sahip olduğu inancı, Hacı Bektaşı Veli’nin
Velayetnamesi’nde görülmektedir. Hz. Muhammed’in Kur’an’ın zahir bilgisine, Hz.
Ali’nin de Kur’an’ın bâtın bilgisine sahip olduğu şöyle anlatılır:
Lokman-ı Parende birgün dergâha geldiğinde Hacı Bektaş’ı Kur’an okurken
görür. Yanında iki kişi vardır. Bunların kim olduğunu sorar. Hacı Bektaş, bu iki erin
birisinin Hz. Peygamber(SAV), diğerinin de Hz. Ali olduğunu söyler. Biri Kur’an’ın
zahir bilgisini, diğeri de bâtın bilgisini öğretmektedir. Lokman-ı Parende bu durumu
Hacı Bektaş’ın babasına anlatır. Babası çok sevinir, Allah’a şükreder109
Yukarıdaki alıntıda Hacı Bektaş Velî’nin daha küçükken Kur’an’ın zahir ve
bâtın bilgisine eriştiği ve kendine yol olarak Hz. Peygamber ve Hz. Ali’nin yolunu
seçtiği anlatılmaktadır. “lev keşefe”110 sırrının sahibi ve perdeleri ortadan kaldıran
Ali’nin nesli olduğu bildirilen Hacı Bektaşi Veli kendisini kutlamaya gelenlere Hz.
Ali’nin sırrı olduğunu belirterek elindeki yeşil beni ve sırtındaki nişanı göstermiştir.111
Şeyh Safi Menâkıbı’nda Mirac’a çıkan Hz. Muhammed’in Hak Teâlâ ile doksan
bin kelam şöyleştiği ve bunların otuz bini şeriat hariç kalanının Hz. Ali’nin ve
erenlerin kudret sırrına verildiği anlatılır. Tarikat ehlinin makamı dörttür. Evvel Şeriat
makamı halk için, ikinci tarikat makamı tarikata yeni girenler için, üçüncü ma’rifet
makamı arifler için, dördüncüsü hakikat makamı. Hz. Peygamber miraca çıktı. Allahu
Teâlâ ile doksan bin kelam söyleşti. Otuz bini şeriatta ve otuz bini tarikatta ve otuz
bini hakikattadır.112
109 Hamiye Duran, Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, ss. 81-82. 110 “Lev keşefe” ,Hz. Ali’nin sözü: “Perde kaldırılsa, gerçekler olduğu gibi meydana gelse yinede
bugünkü bilgime ve inancıma bir şey eklenmiş olmaz.” 111 Hamiye Duran, Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, s. 89. 112 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı:30, s. 5.
35
✓ Hz. Ali Hakkında söylenen bir hadiste “Murteza’nın hakkı ‘la feta’dır.’
Çünkü Allah, O’nun için “Ali gibi yiğit yoktur” demiştir.” Hünkâr bir duasında şöyle
seslenmektedir: “Ey Hak, hazreti Mustafa ve Murtaza’nın hakkı için…”113
Menâkıbul-Kudsiyye’de Hz. Ali’nin cömertliği övülür, dünya malına değer
vermediğinden bahseder.114 Yine bir beytinde Hz. Ali’yi ilmiyle över. 115 Diğer üç
halifeden de övgüyle bahseder.116
Menâkıb’ul-Kudsiyye’de Cenabı Hakk’a yapılan övgüden sonra 77. Beytin
altındaki Farsça başlıkta peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’den
bahsedileceği belirtilen kısım da tamamen kaybolmuştur. Ancak başlıkta Âdem
Peygamber’in henüz su ile toprakta iken Muhammed’in nebi olduğundan bahseder. 117
“Hatemen Nebi” Hz. Muhammed’e (sav) ve ailesi efradına, soyuna ve ashabına salâvat
getirir. “Vir gönülden Muhammed’e salâvat/ Kim sana ma’lüm ola bu leme’at.”118 “
Ol Muhammed ki nur-u insandır./ Nur-u insan u cana canandur.” 119 “Bârekallah
hezar çendani/Çün Muhammed Habib-i Rahmâni”120
Hacım Sultan ve Menakıbnamesi’in Hacimköy Nüshasında, Hz. Muhammed’e
ve soyuna, Hz. Ali’ye ve soyuna salâvatla başlar.121
Cenabı Allah’ın önce kendi nurundan Hz. Muhammed’in nurunu halk ettiği ve
bu nurdan da yeri, göğü, arşı, kürsü ve cümle melaikeyi yarattığı ve de enbiyayı ve
evliyayı bu nur hürmetine yarattığı anlatılır. 122
113 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 121. 114 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1390/80b. 115 Elvan Çelebi, a.g.e., 1407/81b. 116 Elvan Çelebi, a.g.e., 1387-90/80b. 117 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye Elvan Çelebi, s.
21. 118 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 838/48b. 119 Elvan Çelebi, a.g.e., 2073/117b. 120 Elvan Çelebi, a.g.e., 1433/82b. 121 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 421. 122 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 414.
36
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hz. Ali’nin velâyet sahibi olduğu anlatılır.
“Bu mertebenin bâtını Muhammed Mustafa’dır, velâyet Aliyyel Murteza’dır.”123
Şeyh Safi Tezkiresi’nin başlangıcında söze Allah’a hamd edip, Peygamber’e ve
Ehl-i Beyt’ine salâvat getirir: Tüm salât, selam ve dualar Kâinatın efendisi
Muhammed Mustafa (sav) ve İslam’ı anlatan, açıklayan onun soyuna evladına ve Ehl-i
Beyt’ine olsun. Onlar masum ve günahtan arınmışlardır. 124
Safvetu’s- Safa ve Nişâti’de bulunmayan ancak Meşhed nüshasında bulunan
Şeyh Safi ile ilgili bir menâkıbda, Şeyh’e mezhebini sorarlar. Şeyh derviş
mezhebinden olduğunu bildirir ve bu yolun sıratu’l müstakim olduğunu, bu yola
evliyaların girdiğini ve Hazreti Mustafa ile Hazreti Murtaza’nın buyruklarından
çıkmamak olduğunu belirtir: -“Kıyamet günü Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Ehlibeyt’in
yanında sıkıntı çekmeyeceğiz” der.125
Yine Meşhed nüshasında Şeyh Safi şöyle demektedir: “-Hazreti Peygamber
ahirüzzaman Muhammed Mustafa ve İmam Aliyyel Murtaza’nın –Aleyhimes selavatu
ve selamu-devletinden, eğer herkes benim muhibim olsa tamamını teselli ederim.
Allah’ın iziniyle acziyete düşmem.”126
“Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”da oğlunun bir sorusuna Şeyh şöyle cevap
verir: -“Ey Şeyh, önce Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Hz. Fatıma üçü bir nurdan
yaratılmıştır. Öncesi de sonrası da bir olunca Hakk’ın hikmetine karışılmaz.”127
Şah İbrahim Veli Ocağında bulunan Menâkıbı Şeyh Safi’de Hz. Ali’nin Allah’ın
velisi olduğu belirtilir ve daima Şeyh Safi’nin Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi zikrettiği
anlatılır.128
123 Salih Gülerer,a.g.e., s. 424. 124 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:36, s. 3. 125 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Horasan yayınları, 2008, s. 372. 126 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 372. 127 Ahmet Taşgın, "Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s.15.
37
Selman-ı Farisi deve palanlarından minber yaptı. Hz. Muhammed, Ali’nin
elinden tutub minbere çıkardı: -“Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. Allah’ım
ona düşmanlık edene sende düşman ol. Ona yardım edene sende yardımcı ol” dedi.
“Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır” dedi. “Etin benim etim, tenin benim
tenim, cismin benim cismim, kanın benim kanımdır. Sen bendensin, ben sendenim ve
benim evlatlarım senin neslinden gelecektir” dedi.” Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya
ayrılır. Yetmiş ikisi cehenneme layıktır, eğer Allah’tan inâyet olmazsa birisi
cenetliktir. Onlar benim evladıma tabi olup şeriatımı yürütenlerdir “dedi.129
Yine Saltıknâme’de de Hz. Muhammed ve Hz. Ali birlikte zikredilir ve ashabın
Mısır’da eski çağda yaşayan Anter isimli bir savaşçının mezarını ziyaret edişi anlatılır:
“İmam Ali ve ashap oraya geldi. İmam çağırdı. Hakk’ın kudreti ile yer yarıldı, bir
şahıs kalktı. Silahlarıyla ve diğer savaş malzemeleriyle: -Yâ Ali! O Resul-i Mübin
geldi mi? Kitaplarda yazılmıştır, ben ona ikrar edip uydum diye iman arz kıldı. Sonra:
Ne çok yatmışım uyumuşum. ‘Muhammed ve Ali geldi, kalk!’ diye kulağıma bir ses
geldi, dedi.”130
Sarı Saltık, gösterdiği kerametlere şaşırıp sihir olarak gören kâfirlere şöyle
seslenir: “-Bana Hakk’ın inayeti ve Resul’ün şefaati yardımcıdır. Bana bu,
Muhammed dininin yüzsuyundandır, dedi.”131
Abdal Musa Velâyetnamesi’nde Hz. Muhammed ve Hz Ali sevgisinden
bahsedilmekte ve ‘Pend ü Nasihatnamesi’nde şöyle denilmektedir: “Hz. Peygamber ve
Hz. Ali evladına canı gönülden dost ol, sev, daima salâvat ile onları hatırla. Hz. Ali
128 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:30, s.5 129 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 30. 130 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 180. 131 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 201.
38
düşmanları olan kâfirlerle dostluk yapma… Sakın İmamlara ihanet edenlere eyüdür
deme.”132
Kaygusuz Abdal’da ve Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde Hz. Muhammed ve Hz.
Ali sevgisi görülmektedir. Eserlerinden biri olan Budalanâme’de gördüğü bir rüyadan
bahsedilir. Rüyasında Allah’ın âlemleri yaratmasından önce Hz. Peygamber’in ve Hz.
Ali’nin nurunun bir kandilde bulunduğunu görür ve Hz. Ali’ye iman eder. Bütün
nebiler ve veliler Hz. Ali’ye sevgi göstermektedir.133
Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nde Hz. Muhammed (sav),Yıldırım Bayezid
Han’a, Seyyid Ali Sultan’a ve dervişlerine rüyalarında görünür ve onlara Rumeli’nin
fethini müjdeler. Seyyid Ali Sultan ve kırk arkadaşının yardıma geleceğini bildirir.
Seyyid Ali Sultan’a da önce Hacı Bektaş’a varmalarını, daha sonra Yıldırım Bayezid’e
Rumeli’nin fethinde yardım etmelerini ister.134
Rüyada Hz. Peygamber’i görmek, o rüyanın doğru olduğu şeklinde yorumlanır
ve Hz. Peygamber’in rüyada söylediği hususlar gerçek kabul edilirdi. Burada
zikredilen kimselerin Hak tarafından görevlendirilen veliler olduğu anlatılmakta,
velayet (evliya) inancı vurgulanmaktadır.
Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Hz. Peygamber ve Hz. Ali’den bahsedilir.
“Âdemi hâki donunda Mustafa
Halka din öğretdi ol kân-ı sâfâ
Hem Habîbullahdır evvelâ Hayrüllah enâm
Ruhuna yüzbin sâlâtıyla selâm
O ‘Aliyü’l- Mürtezâ’nın sırrıdır
132 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. XI. 133 Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, s. 76. 134 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 162.
39
Şâh-ı Horasan oğludur”135
Vilâyetname-i Şahi’de de tevhid ve nübüvvet anlayışında bir farklılık yoktur.
Burada farklı olan ya da üzerinde durulması gereken husus velâyet anlayışıdır.
Vilâyetname-i Şahi’de nübüvvet’in zahir olduğu ve nübüvvet’in halifesinin “Ulema ve
Ehl-i Şeriat” olduğu belirtilir. İlmel yakin ile müşahadeye ermiş olsalar bile hikmetten
ve meratibden gafillerdir. Nübüvvet’in, velâyet çobanı ve nigahdâşıdır. Nübüvvet ve
velâyetin hak olduğu inkâr edilemeyeceği inkâr edenlerin Hakk’ı da inkâr edeceği
anlatılmaktadır. “…eyvah ana kim nübüvvete inkâr ide. Her kim nübüvvete inkâr ide
velâyeti inkâr itmişdür. Ve her kim velâyete inkâr ide nübüvveti inkâr itmişdür. Ve her
kim nübüvvet ü velâyete inkâr ide Allâhü Teâlâ'ya inkâr itmişdür ne'uzü bi'l-lâh”136
denilmektedir. “Hüdâ-yı Rabb-el âlemin şimdiki eyyâm-ü zamanda ve kevn-ü mekânda
ve imâret-ü virânda Vilâyet’i mazhar edinmiştir, nitekim evvel zamanda Nübüvvet’i
mazhâr edinmişti”137 (Allah, günümüzde nübüvvetin yerine velâyeti hâkim kılmıştır,
geçmişte de nübüvveti hâkim kılmıştır.) denilmektedir.
Burada nübüvvet hak olduğu gibi velâyetin de hak olduğu ve inkâr
edilemeyeceği inkâr edenlerin Hakk’ı da inkâr edeceği inancı anlatılmaktadır.
Gö’çek Abdal, Vilâyetname-i Şahi’nin ilk sayfalarında nübüvvet ile velâyet
arasındaki bağı Hz. Âdem’den, Hz. Muhammed (sav)’in dedesi Abdü’l-Muttalib’e
kadar gelen bir nur olarak ifade etmiştir. 138 Abdü’l-Muttalib’den sonra bu nur iki
parçaya ayrılmıştır. Bir parçası Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’e, diğer parçası ise Hz.
Muhammed (s.a.v)’in babası Abdullah’a sirayet etmiştir. Nübüvvet makamı,
babasından Hz. Muhammed (s.a.v)’e geçen bu nur ile nihayete ermiştir. Velâyet
135 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, Ankara, 2010, s. 150. 136 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 39, 69. 137 Şevki Koca, a.g.e., s. 97. 138 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 27
40
makamı ise babasından Hz. Ali’ye geçen nur ile mazhar olmuştur.139 Vilâyetnamede
bu durum “Ben ve Ali bir nurdanız.” manasında olan “Ene 'Aliyyü min nürin vahidin.”
sözüyle desteklenmiştir.
Nübüvvetle birlikte velâyet’in de hak olduğunu, Hz. Ali’nin de velâyet sahibi
olduğunun ispatı için Uhud Savaşı’nda yaşandığı belirtilen kıssa günümüz Türkçesiyle
özetle şöyledir: ‘Uhud Savaşı’ esnasında Hz. Peygamber (sav)’in hendekten düşerek
yaralanması üzerine Hz. Muhammed’in şehit olduğunu sanan Müslümanlar geri
çekilmeye başlarlar. Bu sırada Cebrail, Hz. Peygamber’e gelip o anda yanında
olmayan Hz. Ali’yi yardıma çağırmasını ister. Hz. Muhammed, Nadı Ali duasını
okuyarak çağırır. Bu durum Hz. Ali’ye malum olur ve kılıcı Zülfikar ve atı Düldül ile
yardıma koşar. Geri çekilen Müslümanlara Hz. Muhammed’in peygamberlerin
sonuncusu olduğunu ve peygamberlik görevini tamamlamadan şehit edilemeyeceğini
söyleyip savaşa dönmelerini sağlar. Hz. Ali Zülfikar’ı çıkarıp düşmanla savaşır. Hz.
Ali’nin attığı naralarını duyan kâfirlerin bazılarının korkudan öldüğünü ve Hz. Ali’nin
kılıcını salladıkça kılıcının yetmiş iki arşın uzadığını bunun sebebinin de Hz. Ali’nin
velâyet sahibi olduğu belirtilip, Cebrail tarafından “La feta illa Ali, la seyfe illa
Zülfikar” denildiği anlatılır. Nübüvvet ve velayetin bir olduğu, hak olduğu
vurgulanır.140
Bu anlamda Hz. Ali, Od’man Baba Velâyetnamesi’nde oldukça önemli bir
noktayı teşkil etmektedir. Velâyetnamenin birçok yerinde Hz. Ali ile ilgili bilgilere
rastlamak mümkündür. Bu bilgilerin bazısı beyitler yoluyla dile getirilmiştir:
”Acep nutkûnda kadir hoş ganisin./(Kıymet sahibi, gönlü zenginsin)
139 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin), s. 85-88. 140 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin), Ankara
2007, ss. 6-7.
41
Ki Hayber Kal’asın yıkan Ali’sin.”/ (Hayber Kalesini yıkansın)141
“Erenler Serveri Şâh-ı Velî’sin./ (Erenler, veliler şahısın)
Dahi Şîr-i Hüdâ Nûr-ı Ali’sin.”142/ (Allah’ın aslanısın, nurusun)
“Ey velâyet madeni şâhum Alî./ (Ey evliyanın cevheri şahım Ali)
Ey Hudâ'nun mazharı şâhum Alî./ (Allah’ın velayetine erişmiş Ali)
Ki Tanrı arslanum didi sana./ (Allah aslanım dedi sana)
Kalmışam sen dest-gîr olgil bana./ (Zordayım sen yardımcı ol bana)
Hem Muhammed hakkuna min nuru vâhid söyledi./ (Muhammed bir nurdanız
dedi)
İkimiz bir nurdanuz diyü nebî şerh eyledi./ (Peygamber İkimizin bir nur
olduğunu söyledi)
Hem dimişdür Mustafa ben şehr-i ilmem kapusı./ (Peygamber’in “Ben ilmin
şehriyim, Ali onun kapısıdır.” hadisi)
Ol Alî'dür heybetinden kopdı Hayber kapusı”
“Ahmed aydur: Lâ fetâ illâ Alî./ ( Hz. Muhammed’in Ali’den daha yiğit kimse
yoktur hadisi)
Sâbit oldı nass ile oldur velî./ (Velâyet sahibi olduğu delillerle ispatlandı)
Müttekâsidür serîri innemâ./
Kerremu'l-lâhdan cemâli reh-nümâ./ (Allah’ın keremli kıldığı yol gösteren)
Hak Resüli, Murtazâ bir nur idi./ (Hz. Muhammed ve Hz. Ali bir nur idi.)
Ben kelâmu'l-lâhü nâtık dir idi./ (“Ben canlı Kur’an’ım” derdi.)
141 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 252. 142 Şevki Koca, a.g.e., s.254.
42
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde, Koyun Baba’nın, İmam Ali (keremallahu
vechehu) evlatlarından sekizinci imam Ali Rızâ’nın soyundan olduğu belirtilir.143
Koyun Baba’nın zühd ve takvası kemâl mertebeye erişir ve bir gün rüyasında
Hz. Peygamber’i (sav) görür. Hz. Muhammed Koyun Baba’dan hacca gitmesini,
kendisine nasipler verildiğini ve onları arayıp bulmasını söyler. 144
Bir mağarada kırk gün riyazet eden Koyun Baba, bâtın evinde İmam Ali
(keremallahu vechehu) Hazretleri ile buluşup safa nazar eder. İmam Ali, Koyun
Baba’ya Karakayalı Köyü’ne gitmesini ve dergâhını orada kurmasını gelip geçen
misafirleri hoş tutup önlerine sofra koymasını söyler.145
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Peygambere salâvat getirilirken Hz. Ali, Hasan
ve Hüseyin’in isimleri de zikredilir. “Ber-cemâli Muhammed kemâl-i İmâm Hasan ve
İmâm Hüseyin, Alî-ra bülend-e salâvat.” 146 Hz. Ali’nin Allah’ın aslanı, emirül
müminun ve velilerin şahı (Şah-ı Velâyet) olduğu kabul edilir ve mürüvvet
istenir.”İhsan siz erenlerden, mürüvvet Alî’den deyüb derundan temenna eyledi.”147
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde aşağıdaki alıntıda; Hz. Muhammed’in bir
hadisinde Hz. Âdem yaratılmadan önce Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in(sav) ikisinin bir
nurdan olduğunu ve bu nurun Hz. Âdem ve diğer peygamberlerin soyundan
Peygamberimizin ve Hz. Ali’nin dedeleri Abdül Muttalib’e ondan da babaları
Abdullah ve Ebu Talib vasıtasıyla kendilerine geçtiğini söylediği anlatılır.148
143 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s. 66. 144 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 66. 145 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 68. 146 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 54. 147 Bedri Noyan, a.g.e., s. 76. 148 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 24.
43
“Lâ feta illâ Alî lâ seyfe illâ Zülfikâr” deyişinin Cebrail aleyhisselam tarafından
Hayber Kalesi’nin fethi esnasında Şah-ı Velayet hakkında söylendiği bildirilir.149 Hz.
Ali hakkında pek çok hadisten bahsedilir. “Zikri Aliyyin ibâdetün” buyurulmuştur.
(Hz. Ayşe’den rivayet edilmiştir. Ali’yi zikretmek ibadettir.) “Men küntü mevlahü ve
Aliyyin mevlahü” (İbn-i Alî rivayet etmiştir. Ben kimin efendisiysem Ali onun
efendisidir.) Ümmü Seleme rivayet etmiştir. Ali Kur’an ile Kur’an Ali ile birliktedir.
Kevser Havuzu’nun başına varana kadar birbirlerinden ayrılmazlar. “İbn-i Âke’den
rivayet, Resulullâh efendimiz buyurmuştur ki: Her nebinin vasisi ve vârisi vardır. Alî
benim vasim ve vârisimdir.”150
Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in varisi ve vasisi olduğu, Ali ile Kur’an’ın bir
olduğu ve ahrete kadar ayrılmayacakları anlatılmaktadır.
“Ene medinet-ül ilm-i ve Alî bâbuha femen erad-el ilm-efelyeduhûli min
bâbihâ” hadisinin hakikat manasının Hz. Muhammed’in “ledün ilminin” şehri olduğu,
Hz. Alî’nin de o şehrin kapısı olduğu anlatılmaktadır. “Her kim Muhammed’i(sav)
arar ise kapusu Alî’dir. Yani tarikata girsin dimektür. Zirâ oniki tarikin pîri Alî’dir.”
“Bu sebepten Resulullâh efendimiz: (Mescidde) Her kapuyu kapayın, Alî’nin kapusu
kapanmasın buyurdu.”151
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde bir beyitte Hz. Ali’nin Allâh’ın velîsi ve Hz.
Muhammed(sav)’in vasîsi olduğu belirtilir. “Vasîsi Mustafâ’nın çün Alî’dir/ Vilâyet
mahzeni azîm velîdir… Benim ismim çün Hatem-i Enbiyâ’dır/Alî’nin nesli Hatem-ül
149 Bedri Noyan, a.g.e., s. 26. 150 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 38. 151 Bedri Noyan, a.g.e., s. 200.
44
Evliyâ’dır.”152 Hz. Muhammed’in Hz. Ali hakkında: “Ali hakkında cümle kerâmat
benim kerâmat-ı mûcizâtımdır yakıyn bil” dediği rivâyet edilir.153
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde İmâm Şâfi’î’nin “Alî’ye muhabbet cennettir. Ve
Alî’yi seven cennete gider. Ve sevmeyen cehenneme gitmek üzere halkı cennete ve
cehenneme taksim eder. Ve Muhammed Mustafâ’nın vasîsidir ve İns ve cinn’in de
imâmıdır.” şeklinde söylediği rivayet edilir. İmâm Şâfi’î’den bir başka rivayet de
şöyledir: “Ashâb-ı Kehf’in Kıtmir’i (Köpeği) arkalarına düşüp mağaraya bile
gittiğinden Yevm-i Kıyâmet’te necât bulub Cennete gidecektir. Ben de Âlî’nin kıtmiri
mesafesinde muhibbiyimdir. Elbette ben de necât bulurum, dimektir.”154
Bu menkıbeleri anlatılan velâyet sahibi erlerin hemen hepsi, tarikat kuranların
çoğunluğu şecerelerini Hz. Ali’ye dolayısıyla Hz. Muhammed’e bağlarlar ve bu
nedenle kendilerini “Evlad-ı Resul” olarak tanımlarlar.
Özetle Alevi-Bektaşi inancında nübüvvet dönemi Hz. Muhammed’le son
bulmuştur. Peşinden velâyet dönemi Hz. Ali’yle başlamış ve onun soyundan
gelenlerle devam etmiştir. Bu nedenle Tevhid-Nübüvvet-Velâyet kavramları birlikte
kullanılmış ve “Hak, Muhammed Ali” söylemi oluşmuştur.
2. MELEKLERE İMAN
Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri ve velâyetnamelerinin tümünde meleklerin var
olduğu kabul edilip onlara iman edilir.
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde
meleklerden bahseder. “Âdemi şol durur kim evsafın/ Meleğe tarif eyledi Furkan.”155
152 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 215-16. 153 Bedri Noyan, a.g.e., s. 216. 154 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 224. 155 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1769/101a.
45
“Ger firişte desem firişte degül /Ab u kilden daki sirişte degül.” 156 Büyük
meleklerden Cebrail’in ismi geçer. “Müteşabihde çün kıla te’vil/Kıla tahsin ü âferin
Cibril”157 Yine bir beyitte melekten bahseder. “İns ü cinn ü melek felek bildi/Seyfi
sadr-ı sudür bedr-i budur.”158 “Tâ felekde melek kıla seyran/Tâ melekde gönül kala
hayran.”159
Velâyetname’de de meleklerin bahsi geçer. “Hz. Hünkâr Anadolu’ya gelince
erenlerin yolu kapadıklarını gördü. Mana âleminden velâyetle arşın tavanına erişti.
Melekler nurdan Kubbe-i Elif ile onu karşıladılar. ‘Merhaba sefa geldin ey Resul
evladı’ dediler.”160
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda meleklerin âdeme secde etmesi anlatılır ve pek
çok yerde meleklerden bahsedilir.161
Saltıknâme’de Bizans Tekfuru ile veziri arasında geçen bir konuşmada
meleklerin Müslümanlara yardım ettiğinden bahsedilir. “Tekürün Hamun adlı bir
veziri vardı: -Ya Tekür! Bilmiş ol ki Bu Türklere gökyüzünden melekler yardıma gelir,
Tanrıları onlara yardım eder. Kitaplarda vardır. Muhammed Mustafa zamanında
Herakil Kayser üzerine yürüdü Üç yüz bin kâfir, yüzbin Frenk ile Pap birlikte gittiler.
Muhammed’e gökyüzünden on iki bin alaca atlı ve yeşil kanatlı kimseler indi, birlikte
cenk ettiler. Kayser’in ordusunu kırdılar ve yendiler, dedi.”162 Yine Saltıknâme’de
Sarı Saltuk’un yanında ansızın beliren yüzü peçeli süvari şöyle der: “Ya Server! Ben
meleklerden ruhaniyim. Yeryüzünde olan meleklere ruhani derler. Allahu-Teâlâ beni
Sad’a gönderdi ve: ‘Saltık benim habibimdir, din uğruna gayret eder. İşte ıslah için
156 Elvan Çelebi, age, 716/41b. 157 Elvan Çelebi, a.g.e., 1489/86b. 158 Elvan Çelebi, a.g.e., 1944/110b. 159 Elvan Çelebi, a.g.e., 2078/118a. 160 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 38. 161 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s.279, 410. 162 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.181.
46
gider sen de git, benim hazretimden ona elçi ol. Onu (Sad) benden yana dönder,
imana gelsin ve ruhunu hemen Azrail alsın’, diye buyurdu.”163 “Sad, kelime-i tevhidi
yâd eyledi. İçini dışını Muhammed’in nuru tuttu. Hak Teâlâ; Azrail’e emreyledi,
ruhunu aldı. Canı Hak hazretine gitti ve rahmet buldu.”164
“Kullar, beyler ve sultan geldi, bu zaferi gördüler, hayran oldular. Bildiler ki
bilim adamlarına, günahsızlara, gariplere ve fukaraya Hakk’ın emriyle gökten
melekler yardıma gelirlermiş. O zaman beyler gelip bilim adamlarının elini öptüler,
hatalarını anladılar, özür dilediler.”165
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde (Hacım Köyü nüshası), büyük meleklerden
bahsedilir. Cenabı Allah’ın, Feriştahları yani büyük melekleri yarattığı anlatılır. Bu
meleklerden önce Cebrail’i yaratır. Cebrail’in cümle peygamberlere vahiy getirdiği ve
cümlesinden seçkin olduğu belirtilir. Allahu Teâlâ sonra kullarının rızkını dağıtmak
için Mikail’i, sur’u üfürmek için İsrafil’i ve de kullarının canını almak için Azrail’i
yaratır.166
Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde ise “Melek” kavramı, ‘melek, melaike ve ferişte’
kelimeleriyle ifade edilir. En çok da Cebrail’den bahsedilir.167
Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal’da dört büyük melekten bahsedilir. “Şimdiki
devîr vilâyet’tir. Cebrâil, Mikhâil, İsrâfil ve Azrâil hacet değildir ve hem Cebrâil’in
gökten inmediğine bir sebep dahi budur ki, Vilâyet, İlham-ı Rab’bânî ve Esrâr-ı
Süphânî ve Mahrem-i Yezdânî’dir.”168
163 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 249. 164 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 254. 165 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 522. 166 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 415. 167 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 271. 168 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, İstanbul, 2002, s. 97.
47
Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Cebrail’den bahsedilir. Cebrail Süleyman
Peygamber’e vahiy getirir. “Kıbel-ir Rahman’dan vahiy geldi. Cebrail aleyhisselam
geldi, vahiy getirdi.”169
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Allah’ın yarattığı meleklere iman edilir. Veli
Baba melek, insan ve hayvan arasında bir kıyas yapar: “-Melâikenin vücûdu
nurânidir, amma insan nur ile zulmetten mürekkebdir. Ve melâikenin bir âlemi vardır,
behâimin bir âlemi vardır… Ammâ insânın iki âlemi vardır. Birisi Âlem-i Mülk’tür. Bu
beden itibâri ile. Ve birisi âlem-i melekût’tur, rûh itibâri ile”170. Burada Meleklerin
nurdan yaratıldığı ve nur âleminde yaşadığı, insanın ise hem bedeni itibarı ile
maddeden ve ruhu itibarı ile de manadan oluştuğu vurgulanır.”Hz. Muhammed (sav)
efendimiz buyurur ki: Hak Teâlâ melâike yarattı akılla şehvetsiz ve behâim yarattı
şehvetle akılsız, âdemi yarattı akılla ve şehvetle. Lâkin insânın ki aklı şehvetiyle nefsi
üzerine galib olursa insan peygamberi melâike peygamberinden ki Cebrail, Mikâil,
İsrâfil ve Azrâil gibi efdal ve yeğrektir. Ve melâikenin peygamberleri, peygamber
olmayan sâir avâm ve havâs ve havâs-ül havâs insanlardan efdal ve yeğrektir. Ve sâir
insanlar da sâir peygamber olmayan melâikelerden efdal ve yeğrektir.”171( Peygamber
efendimiz: Allah’ın meleklere akıl verip şehvet vermediğini, hayvanlara ise şehvet
verip akıl vermediğini, insana ise akıl ve şehvetin ikisini de verdiğini, akıl vasıtası ile
nefsin her türlü şiddetli arzu ve ihtiraslarıdan uzak durması gerektiğini anlatır.
Peygamberlerin dört büyük melek’den üstün olduğunu, dört büyük melek’in ise diğer
insanlardan üstün olduğunu, diğer insanların ise diğer meleklerden üstün olduğunu
söylediği belirtilir.)
169 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 101. 170 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 254-255. 171 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 254-55.
48
3. KİTAPLARA İMAN VE KUR’AN ANLAYIŞI
Tüm Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnamelerinde Allah tarafından
indirilen Kur'an-ı Kerim'den ve diğer kutsal kitaplar Tevrat, Zebur ve İncil’den daima
saygı ile bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’deki sure ve ayetlerden örnekler verilir.
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde
Kur’an-ı Kerim’den çokça örnek verilir ve diğer kutsal kitaplardan da bahsedilir.
“Ehl-i Tevrat ü İncil ü Furkan/Her ki canında var ise irfan.”172 “Hon-ı kudret ki hon-ı
Kur’an’dır/ Can-ı can içre din ü imandur.” “Padişaha be-hürmet-i Furkan/ Padişaha
be –izzeti Kur’an.”173 Kitaptaki bir fasılda Mülk suresi 2. ayet zikredilir.174 Ayet el-
Kürsi ve Fatiha surelerine işaret edilir.“Ayet el-kürsi‘de okı bilesin/Gayatın bu sözün
yakin bulasın.”175
Daha önce nübüvvet ve velâyet bahsinde geçtiği gibi Velâyetname’nin ilk
sayfalarında Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin Hacı Bektaş-ı Veli’ye Kuran öğrettiği
anlatılır.176
Yine kaydedildiğine göre Hacı Bektaş-ı Veli, Bedahşan ili halkına namaz
kılmayı ve Kuran okumayı öğretmiştir. Eserde Kuran'la ilgili bir kayıt da şudur:
Hünkâr vefatından önce Tanrı’ya dua etmiş, peygambere salâvat getirmiş ve Yasin
okumuştur.177
Diğer velâyetnamelerde olduğu gibi, Hacı Bektaş Veli velâyetnamesinde de
Kur’an-ı Kerim'in Tanrı kelamı olduğu kabul edilmekte ve doğruluğu hakkında en
ufak bir şüphe bulunmamaktadır.
172 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, s.
841/49a. 173 Elvan Çelebi, a.g.e., 224/13a. 174 Elvan Çelebi, a.g.e., 312/18a, s. 125. 175 Elvan Çelebi, a.g.e., 1056/61b. 176 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 81-82. 177 Hamiye Duran, a.g.e., s. 625.
49
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Kuran’ı Kerim’in okuyana şifa ve güzellik
vereceği bildirilmektedir. “Kur’an kimyadur ve biz bakıruz. Tek kendi efalimizi ve
ahvalimüzü rast idelim, vakta ki Kur’an nikabı yüzden götüre ve bizim bakır
vücudumuza erişe, temam halis altın ola vücudumuz.”178
Saltıknâme’de Dört Kitaptan; Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’dan ‘Hak Kitap’lar
olarak bahsedilir: “Davud Peygamber adlı ulu bir peygamber geldi. Ona gökten Zebur
indi…” 179 Saltık: “Sakın yalan yere ant içmeyin. Dört kitap gökten inmiştir. Bu
İncil’de dört kitabın biridir. Sizlere Tanrı Teâlâ hışım verir, diye (Hıristiyanlara)
nasihat etti.”180
Saltıknâme’de dört kitaptan; Tevrat, Zebur, İncil’de tahrifat yapıldığı, Kur’an’da
ise Allah kelâmında bir değişiklik olmadığı vurgulanır. Sarı Saltık, Kur’an dışındaki
kitapların neden hükümsüz olduğunu soran bir rahibe şöyle cevap verir. “-Sen
bilmezsin. Tevrat’ı Bahtun Nasr toplayıp yırttı. Sonra bir Yahudi ağzından ezber bilir,
diye yazdılar. Bazı yerleri unutuldu, bazı yerleri de değiştirildi. Zebur, Mülcem Yahudi
hükmüne bağlı olanlarındır. Kendisine göre atlamalar ve eklemeler yapıldı. İncil’i
Bolis Yahudi on iki dilde yazdı bazı bölümlerini sakladı.”181
Saltıkname’de Kur’an-ı Kerim ayetlerinden çokça örnek verilir. “Kavlehu Teâlâ
inna’llâhe lâ yuslihu amelel müfsidin.”182(Allâh bozguncuların işlerini düzeltmez.)
“Kavlehu Teâlâ ‘dînen kıyamen millete İbrahime hanifen.” 183 ( İbrâhim’in tek
Tanrı’ya inanan tevhit dini) İncil’den de bahsedilir. Sarı Saltık ileri gelen patrikler ile
İncil’i tartışır, onlara İncil’i tefsir eder. “Üç yüz keşiş ve papazın patrikleri ileri gelip
178 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 344. 179 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 457. 180 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 500. 181 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 502. 182 Yunus, 10/81. 183 Enam, 6/161.
50
Şerif ile tartıştılar. Şerif hepsini susturdu. Sonra ayağa kalktı, minbere çıktı, vaaza
başladı. İncil’i tefsir etti.”184
Saltıknâme’de Müslüman olan bir rahip Sarı Saltık’a şöyle söyler: “- Ya Şerif!
Ben; Tevrat, İncil ve Zebur’da Muhammed’in vasfını gördüm. Yedi yüz yıl daha mı
yaşayacağım? Ne olur, onun gibi bir sultanın yolunda ölürsem? Minnetim Allah Teâlâ
üzerinedir.”185 Saltıknâme’de Sarı Saltık Mısır’da Âdem Aleyhisselamın mezarının
olduğu yere çıkar ve başucunda Kur’an okur: “Varıp (kabri) ziyaret ettiler. Şerif
Türbenin baş tarafına oturup yüksek sesle ve güzel sesiyle Kur’an okumaya başladı.
Melik, Banu ve orada bulunanlar hayran kaldılar.”186 Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın
cenk ederken bir yandan Kur’an okuduğu anlatılır: “Server o kâfirleri kırdı. Hem bu
sırada Kur’an okurdu. Cenk bitinceye kadar bir kez hatim ederdi.”187
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan’ın kıbleden yana dönüp
“Sure-i Fatiha”, “Sure-i İhlâs”, “Sure-i Ya-Sin”, Sure-i Bakara” ve “Sure-i Vakı’a-i
Enbiya” okuduğu anlatılır.188
Kaygusuz Abdal’ın tüm eserlerine baktığımız zaman onun Kur'an-ı Kerim'e ve
Hz. Peygamber’e samimiyetle ve içtenlikle bağlı olduğunu görürüz. Onun feyz aldığı
kaynaklar Kur'an-ı Kerim ve hadislerdir. O, ayet ve hadislerden örnekler vererek
Allah’a ulaşma yollarını anlatır.189
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Şucâeddin Veli’nin veliliği övülürken
‘Dört Kitab’a; Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur’a atıf yapılır.190
184 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 45 185 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 232 186 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 241 187 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 323 188 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 440. 189 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 151. 190 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 151.
51
Vilayetname-i Şahi’de Kur’an’dan, Tevrat’dan bahsedilir ve ayetlerden örnekler
verilir.191 “Elâ inne evliyâ-Allâh-i la havfun aleyhim vela hum yahzenûn”192(Bilesiniz
ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.) Sefere
çıkacak olan Fatih Sultan Mehmed, Od’man Baba’nın velâyet yardımı üzerine üzere
mutlu olup şu âyeti okur. “Nasr’ün minallahi ve fethûn karib vü beşşiril mü’minun. Ya
Muhammed ya Ali” 193 der. (Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir
yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele!)
(Saf, 61/13)
Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Hak kitabı Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle
örnekler verilir. Vefat edeceğini anlayan Kıdemli Baba isimli şeyh, Sağdıcı Mustafa
Efendi’den kendisine Yasin okumasını ister, Kelime-i Şehadet getirir ve “İnna lillâh-i
ve inna ileyh-i râci’un” hükmüyle can teslim eder.194 Bir süre sonra Mustafa Efendi de
merhum olur. Kırkında kabrinde hatimler okunduğu anlatılır.195
Yine Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde ejderha ile savaşmak için Tatar iline giden
Demir Baba, savaştan önce Eüzü Besmele çeker ve Saff suresi 13. Ayeti okur:
“Nasr’ün minallahi ve fethûn karib vü beşşiril mü’minun.” “Ya Muhammed ya Ali”
der.196 Demir Baba, Sultan Virani’ye nasihat etti: “Kur’an okurum deyû dava kılma ve
kendini vebale koyma, Kur’an seni okusun. Kur’ân’a uy.”197
191 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 66. 192 Yûnus, 10/62. 193 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 110. 194 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 72. 195 Bedri Noyan, a.g.e., s. 73. 196 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 88. 197 Bedri Noyan, a.g.e., s. 147.
52
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Kur’an-ı Kerim’den ve diğer kutsal kitaplar:
Zebur, Tevrat ve İncil’den bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’de ki sure ve ayetlerden çokça
örnek verilir.198
Yukarıda alıntılarda da görüldüğü gibi menâkıbnâmelerde başta Kur’an-ı Kerim
olmak üzere kutsal kitaplardan saygıyla bahsedilmekte, Kur’an Tanrı kelamı olarak
kabul edilmekte ve her işte ondan örnekler verilmektedir. Kur’an’ın okuyanlara
güzellik ve şifa verdiği anlatılmaktadır.
4. PEYGAMBERLERE İMAN
İslam inançlarından biri de nübüvvet yani peygamberlik inancıdır. Yukarıda
‘Nübüvvet ve Velayet’ konusunda Hz. Muhammed’in (sav) peygamberliğinden
bahsetmiştik. Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnamelerinde diğer peygamberlere
de iman edilir.
Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsibi’l-Ünsiyye’de Peygamberimizle birlikte diğer
peygamberlerden ve velilerden de saygı ile bahsedilir. “Evliya Enbiya değil mi hak/
Hakka batıl dimek nedir bir bak.”199 “Enbiya evliya hem ademdür/Her birine denildi
pir ü civan”200 Hızır Peygamber’den sıkça bahseder. Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz.İbrahim
ve Hz. Eyyüb’ün de adı geçer.”Nevha-i Nuh nar-ı İbrahim/ Hal-i Eyyüb vakt-ı kubh-ı
azim201”Mesela seyr içinde pinhani/Görürem ol Halil-i Rahmanı”202 (gizler içinde
dolaşırım, İbrahim Peygamber’i görürüm.)
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde Kur’an’a uygun yaklaşımlar
bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in peygamberliği övülerek ondan iki cihan güneşi
198 Bedri Noyan, a.g.e., s. 9, 10, 13. 199 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l- Ünsiyye, 519/29b. 200 A.g.e., 1770/101a. 201 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 333/19b. 202 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, b.1276/74b.
53
olarak bahsedilir. 203 Vefat etmeden önce Hünkâr’ın Peygambere salâvat getirdiği
anlatılır.204 Ahmed Yesevi'nin Tanrı'ya duasından bahsedilirken onun için: -Ey her
şeyi bilen Rabbim! Âdem’den Hz. Muhammed'e peygamberler aşkına… şeklinde
ifade, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed'e kadar tüm peygamberlerin
peygamberliklerinin kabul edildiğini gösterir. Velâyetname’de yine kuran’da kıssası
bulunan Hızır anlatılmakta ve Hacı Bektaş’ın onunla buluştuğu söylenmektedir.205
Saltıkname’de, Âdem, Şit, Nuh, Halil İbrahim, İshak, İsmail, Süleyman, Davut,
Musâ, İsa ve Hz. Muhammed(sav)’den ve diğer peygamberlerden ve onlarla ilgili
kıssalardan bahsedilir. “Râviler rivayet eder ki önce Mısır’ın Kalesi inşa edildi.
Şimdiki yerde İdris Peygamber’den önce Âdem-i Sâfi yaşıyordu. Âdem Peygamber
orta yere bir ağaç dikti. O ağacı Cebrail cennetten getirdi.”206
Sarı Saltık, “Muhammed Türklere peygamber gelmiştir bize değil” diyen keşişe:
-İncil’de Muhammed’in adını okumayın, O Türklere peygamber gelmiştir mi yazıyor?
Neden kabul etmezsiniz diye sorar.207
Sarı Saltık, bir rahibe peygamberleri ve dini anlatırken şöyle der: “ –Âdem-i Safi
hangi din ve şeriat üzerine geldiyse Muhammed Mustafa da o din üzerinedir ve
İbrahim Halil milletindendir.”208
Sarı Saltık gemiyle denizde girdaba düşünce ellerini kaldırıp Hakk’a yalvarır:
“Server yüzünü göğe tuttu, dua etti. Hazret-i Hak’tan medet ve inayet istedi. Tam bu
sırada denizin yüzünde İlyas nebi göründü. Hazret-i İlyas çıkageldi, el vurdu, o
gemileri birbirine bağladı. Mübarek eline bir gemi alıp sürüyerek çekti, girdabdan
203 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 81-82. 204 A.g.e., s. 90. 205 A.g.e., s.290 206 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s.153. 207 Şükrü Haluk Akalın, Ebü’l-Hayr-ı Rûmî,Saltuk-name I, Kültür Bak.Yay., Ankara 1987, s. 72; Necati
Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 69. 208 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 231.
54
çıkardı.” 209 Saltıknâme’de Hz. İsa’nın gelip Mehdi’ile birlikte kâfirlerle
savaşacağından bahsedilir. “Hazreti İsa, Mehdi’ye asker olup küffarı katledecek.”210
Makâlat Şeyh Safi Buyruğu’nda peygamberlerin tamamına inanış söz konusudur.
İkinci bölümde (Kaşifül Kulubün) Hz. Peygamber’in hadislerinin tahkiki hususu
anlatılır.211
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde (Hacım Köyü nüshası), “Ya Muhammed
sen olmayaydın yerler, gökleri ve içindekileri yaratmazdım” şeklinde söylenen
Peygamber’in kudsi hadisi dile getirilir.212
Yine Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, Hacım Sultan’ın Hz. Peygamber’in
soyundan olduğu ve rüyasında Peygamberi gördüğü, onun elini, ayağını öptüğü ve Hz.
Muhammed’in ona yerleşeceği yeri söylediği anlatılır.213
Hz. Âdem’den beri peygamberlerin rüyalarda görülmesi bir mesaj olarak
değerlendirilmiştir. Hacım Sultan’ın rüyada Hz. Peygamber’i görmesi ve
Peygamber’in ona kalacağı yeri söylemesi sadık rüya olarak yorumlanmıştır. Hacım
Sultan Peygamber’in söylediği yerde ömrünü geçirmiştir.
Kaygusuz Abdal’da Hacca gitmeye niyetlenen Kaygusuz, şiir söyleyerek
pirinden icazet isterken şiirinde Muhammed’in dininden olduğunu söyler.: “…Hüsnün
cemalün göreli geldim imana/ Muhammedi’yem bu dine ikrar iderem ben.”214
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde, daha önce Nübüvvet
bölümünde nakledildiği gibi Sultan Yıldırım Han, Hz. Muhammed’i rüyasında görür.
Peygamber ona Rumeli’nin fethi için yaptığı duanın Allah tarafından kabul edildiğini
209 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 477. 210 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 636. 211 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlat Şeyh Safi Buyruğu, ss. 173-194. 212 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 419. 213 Salih Gülerer, a.g.e., s. 443. 214 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 54.
55
müjdeler ve kendi neslinden olan Seyyid Ali Sultan ve kırk arkadaşının ona yardıma
geleceğini bildirir.215
Vilayetname-i Şahi’de yüz yirmi dört bin mürsel peygamberden bahsedilir.216
Peygamberlerden Hz. Âdem, Hz. Musa, Hz. İsa’dan bahsedilir.
Demir Baba Vilayetnamesi’nde Musa Kelamullah ve Âdem Safiyullah
peygamberlerden bahsedilir.217 Demir Baba kendisinin hangi milletten olduğunu soran
Moskof Kralı’na Halil İbrahim Peygamber’in milletinden olduğunu söyler.218 Moskof
Kralı, Demir Baba’nın ejderhayı öldürmesinden sonra hapiste tutuklu bulunan
Müslüman esirlerin tamamını serbest bırakır: “Meselâ diyarımızda ez-âncânib İslâm
diyarından ne kadar sünnetli var ise bu erin yüzü suyu hürmetine, İsa-yı Ruhullâh
aşkına azâd olsun deyu tellal eyledi.” 219 (“Şu anda ülkemizde ne kadar tutuklu
Müslüman varsa Hz. İsa aşkına serbest bırakın diye haber gönderdi.”)
Demir Baba, bir Beyin oğlunu kurtarmak için tılsımlı bir mağaraya girer. Burada
Süleyman Peygamber tarafından yazılan bir levha bulur: “Ben bu dünyada ulu bir
sultan idim. Allahu Teâlâ bana nebilik vermiş idi. Adıma Sultan Süleyman bin Dâvûd
Nebi derler idi.”220
Veli Baba Menâkıbnamesi’nin başında Hz. Âdem’den (as) başlayarak; Şit, Nuh,
Hûd, Lokman, Salih, İbrahim, Musa, Şu’ayb, Yahya, İsa peygamberler ile
peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) hayatından birkaç cümleyle bahsedilir.221
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Peygamber’e (sav) itaat edilmesi ile ilgili
aşağıdaki ayet yer alır: -De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o takdirde bana uyun ki
215 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, ss. 161-2. 216 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 163. 217 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 89. 218 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 95. 219 A.g.e., s. 97. 220 A.g.e., s. 100. 221 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 9-19.
56
Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Ve Allah günahlarınızı örtendir,
sizleri bağışlayandır.”222 (Ali İmran, 3/31)
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Peygamberler ile ilgili beyitler de yer alır.
“Nizâm-ı âlemin terkibi Âdem/ Eğer Mûsa, eğer İsâ ibn-i Meryem…Yakıyn Sultânı
Âlemdir Muhammed/ Serâser cânı âlemdir Muhammed/ Yakıyn evlâd-ı Âdemdir
Muhammed/ Nem evlâdına hâtemdir Muhammed”223
Yukarıdaki alıntılarda da görüldüğü üzere Alevi Bektaşi Menâkıbnamelerinde
dört kutsal kitap’ta adı geçen peygamberlerin tamamına tereddütsüz iman
edilmektedir. Peygamberlerin görüldüğü rüyalar sadık rüya (doğru rüya) olarak kabul
edilmekte, Hz. Muhammed’den de iki cihan güneşi olarak bahsedilmektedir.
Menâkıbnâmelerde Peygamberler konusunda İslam dinine ve Kur’an’a uygun
yaklaşımlar söz konusudur.
5. KAZA VE KADERE İMAN
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde ve velâyetnamelerinde kaza ve kaderin
Hakk’tan geldiği inancı ile ilgili menkıbelere rastlanır.
Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’de, Cenabı Allah’ın sevdiği
kullarına; en şiddetlisi peygamberlere sonra velilere olmak üzere onları sınamak için
başlarına birtakım üzücü olaylar gönderdiği; Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit ediliş
tarihi olan 10 Muharrem tarihinde Baba İlyas’ın da başına böyle bir olayın geldiği
anlatılır: “Ceharşenbe Muharremün onu/Hükmm-i Allah resm-i gerduni.”224 Köre
Kadı’nın Baba İlyas’tan keramet göstermesini istemesi üzerine Baba İlyas’ın
222 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s.173. 223 Bedri Noyan, a.g.e., s.215. 224 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 312 altındaki fasıl ve 322/19a.
57
dervişlerinden Obançe’nin Allah’a tevekkül etmesi ve Hz. Muhammed’e (sav) salâvat
getirip ateşe girdiği anlatılmaktadır.225
Baba İlyas, Selçuklu’ya karşı kendine yardıma gelerek olayın büyümesine neden
olacağını gördüğü İshak-ı Şami’ye, başına gelen olayın Hak’tan olduğunu bildirip
karışmamasını ve geri dönmesini ister. “Var işüne karılma/Hak’dan anla bu işi
tarılma” 226 (“Var işine karışma, takdir Hak’tan darılma.) Allah dilediğini yapar.
Doğrudur bu düşünce, bu tedbir.227 Aynud-din Dede’nin vefatı ile ilgili bölümde ise
şöyle denilir. “Ne ki Hakk’dan gelür ise hakdur/Bize çün ol Hâkim-i mutlakdur.”228
(Hakk’tan ne gelirse doğrusu odur./Çünkü mutlak hâkim Allah’tır.)
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde, Hoca Ahmet Yesevi’nin nefes
oğlu Kutbiddin Haydar’ın kâfirlere esir düşmesi hikâyesinde kaza ve kader inancından
bahsedilmektedir. “Haydar alınan tedbirlerin ona fayda etmediğini ve her şeyin
baştan sona takdir olduğunu anladı, o zaman Tanrı’nın emrini gözetip kazaya rıza
gösterdi. Razı oldu.”229
Saltıknâme’de Hakk’a tevekkül etmek ve kaza ve kadere razı olmaktan sıkça
bahsedilir. “Dünya kâfirleri bir yana olsa bana zararı yoktur. Olursa Hakk’tan olur.
Hiç korkmuyorum dedi.”230 “(Nil nehrine düşünce dev bir timsahın geldiğini gören)
Şerif Kaf’a gittiğine pişman oldu. Gönlüne bunu getirdi: -İş Hakk’ındır. Hakk’a
sığındım gidiyorum. Kötüyse varsın kötü olsun dedi. O timsah yakınlaştı. Tanrı’nın
hikmetini gör ki bir bulut yetişti. Gök gürlemesi ve şimşek çaktı, yıldırım düştü. O
225 a.g.e., 426-430/24b. 226 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 587/34a. 227 a.g.e. ,998 /58a. 228 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1699 /97b. 229 Hamiye Duran, Velâyetname, s.117. 230 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.85.
58
timsahı vurup öldürdü. Şerif bu alameti görünce şükür secdesine kapandı.”231 “Sarı
Saltık vakıa âleminde gördü kim bir pir gelip eyitdi: Ya Server melâmet çekme kim bu
hallerde Hakk’ın hikmeti vardır. Berr-ü Bahirde senin ayağının basmadığı yir olmaya.
Hak Teâlâ seni seyyah kıldı.”232(Sarı Saltık, gerçek âlemde yaşlı bir kimsenin aniden
belirip kendisine doğru geldiğini gördü. Yaşlı adam:-Ya Server üzülüp, kaygılanma.
Bu olaylarda Hakk’ın hikmeti vardır. Karada ve denizde senin ayağının basmadığı yer
kalmaya. Hak Teâlâ seni gezgin kıldı.)
Saltıknâme’de Şam’dan Mısır’a gidecek olan Sarı Saltık’a Şam Meliki
yolculuğun tehlikeli olduğunu ve yalnız gitmemesi gerektiğini söyleyince şöyle cevap
verir: “-Yâ Melik ben Allâh’a sığındım, kendimi O’na teslim ettim. Allah rızâsında her
ne ise o olsun… Aliyyel Murtezâ da savaşa tek başına giderdi. Ben de onların
soyuyum. Hiç çekinmem. Hakk’a yönelir, dua ederim. Herşeyi O bilir.”233
Sarı Saltık, çölde yalnız kaldı. Hakk’a yalvardı: “-Ya Rabbi! Atam İmam
Hüseyin hazretlerini Kerbela’da çaresiz bıraktın. Onun üzerine yezid kavmini
gönderip aç ve susuz ölmesini takdir ettin. Eğer bu zaif ve fakir kuluna da burada
helak olmak takdir ettinse emir senindir, dedi. Kendisini Tanrı’nın rızasına teslim
etti.”234 “Zaman zaman Tanrı’ya şükrederdi. Kadere boyun eğip kendini Tanrı’ya
teslim etti. Gel ey kişi haline şükret. Sen rahatlık içinde türlü türlü yiyecekler, leziz
yemekler yiyorsun. Güzel ve temiz giyecekler giyiyorsun. Zevk ve sefa içinde
yaşıyorsun…”235
231 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 90. 232 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s.39. 233 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 150. 234 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 466. 235 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 45.
59
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan rüyasında Hz. Peygamber’i
(sav) görür. Peygamber ona makamının Susuz göl civarında olduğunu ve tevekkül
edip orada kalması gerektiğini söyler.236
Gerek Abdal Musa ve gerekse müridi Kaygusuz Abdal’ın menâkıbnamelerinde
kaza ve kadere iman üzerinde durulur; kişinin elinden geleni yapması,
yapamadıklarına sabreylemesi ve Hakk’a tevekkül etmesi öğütlenir.237
Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nde kaza ve kadere iman şöyle anlatılır.
“Erenler kimsenin malına tama edüb rencide etmediler ve başlarına ne gelirse
Hakk’dan bildiler.”238
Vilâyetnâme-i Şahi’de ise ‘Kutbul-Aktab’ olanın cümle eşyanın hayır ve şerrine,
kaza ve kaderine âlim ve hâkim olması gerektiği bildirilir.239
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Moskova’ya ejderha ile savaşmaya giden Demir
Baba Kral’a şöyle söyler: “Her iş Allah’ın elindedir. Eğer Hakk’tan emir olduysa
keserim, eğer mar’a (ejderha) gıda nasib oldum ise işte varı yürürüm.”240
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Hüseyin’den rivayet edilen bir kıssadan
bahsedilir. Hz. Alî’ye bi’at edecek olan kavimden birisi sorar: “Ya Emir-el mü’minin
haber ver bize size tâbi olan kimselerin hilyeleri ve şekil şemailleri nasıl olmalıdır. Alî
buyurdu ki bize bi’at edip tâbi olanlar Allâh’ı bilenlerdir. Ve Allâh’ın emriyle âmil
olanlardır… Allâh’dan gelen kazâya râzı olurlar. Feryad, figan itmezler… Dünyadan
imtina ederler, terk-i dünya olurlar.”241
236 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 443. 237 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, ss. 2-5. 238 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli )ve Velâyetnamesi, s. 184. 239 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 126. 240 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 96. 241 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 230.
60
Kader sözlükte “alın yazısı, yazgı” demektir. Terim olarak “yüce Allah’ın,
baştan sona kadar olacak herşeyin yer ve zamanını, özelliklerini sınırsız ilmiyle
önceden belirlemesi” demektir.
Kazâ, kulun cüzi iradesi ile tedbir almasına rağmen Allah’ın önceden buyurduğu
şeylerin ortaya çıkmasıdır.
Kader ve kazâya iman; hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak demektir.
Yalnız insanın cüzi iradesiyle iyiyi ya da kötüyü seçme kabiliyeti vardır. İyi amel
işleyen sevap işlemiş, ameli kötü olan da günah işlemiş olur. Yüce Allah mutlak
ilmiyle kulunun ne yönde hareket edeceğini önceden bildiği için her şey Allah’ın
önceden takdir ettiği şekilde gelişir. Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde kaza ve
kadere iman hususunda tam bir teslimiyet söz konusudur.
6. AHİRET GÜNÜNE İMAN
Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerin tamamında ‘ahiret gününe
iman’ hususu yer alır.
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde ahiret
gününde müminlerin cehennem ateşinden korunacağı ve bunu bilmeyenlerin
(cahillerin) ve inkâr edenlerin olduğundan bahsedilir. “Çünki mü’min gözgüsü
mü’mindir/Ne ki müminler oddan iymindir/Odı inkâr u cehl bil cana/Od dilersen ki
değmeye câna” 242 (Müminin aynası mümindir/müminler cehennem ateşinden
emindir./Cahil ve inkârcılar ateşi kabul eder sakınırlarsa ateş değmez onlara) Bir
başka beyitte ise ‘Naim Cenneti’nden bahsedilir. “Kim kodu önüme Kerim ü Rahim/
Yeryüzün kıldı çün Behişti Naim.” 243 Yine bir beyitinde cennet ve cehennemden
242 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,765-66 /44b. 243 Elvan Çelebi, a.g.e., 975 /56b.
61
bahseder. “Dostlarun kadruna bi-illiyin/Düşmenün kahr-ıla illa siccin” 244 (Allah
dostlarına takdir eder cenneti, düşmanlarına kahreder verir cehennemi) Bir başka
beyitte ise İbrahim Peygamber’in vefatından ve Firdevs cennetinden bahsedilir. “Ol
Halil-i Celil kim gitti/Gör ki Firdevs mülkini tuttu.”245 (İbrahim peygamber Firdevs
cennetine gitti.)
Velâyetname’de ahiret telakkisine gelince çoğu kez yaygın İslami anlayışa
uygun yaklaşımlar mevcuttur. Velâyetname’de ahiret, mahşer ve sırat anlayışının var
olduğu görülür. Şöyle ki Hünkâr; Velâyetname'ye göre, Molla Sadettin ile birlikte iken
sofra serilir, yemeğe başlanır. Ancak yemeğin tuzsuz olduğu anlaşılır. Bunun üzerine
Hünkâr "filan yerde tuz madeni var, oraya gidin, kazın çıkarın, kıyamete dek insanlara
bizden armağan olsun"246 der. Söylenen yapılır ve tuz bulunur. Görüldüğü gibi bu
ifadede Hünkârın kıyamet inancına sahip olduğu açık biçimde anlaşılmaktadır. Aynı
şekilde. Velâyetnamede "mahşer" inancı da dile getirilmektedir. Kaydedildiğine göre
Tatar topluluğu Müslüman olduktan sonra Hünkâr’a muhib olmuş, ancak zamanla
tekrar bazı eski adetlerine dönerek yoldan çıkmışlardır. Bunun üzerine Hünkâr,
halifelerinden Huy Ata'yı onlara göndermiştir. Huy Ata kerametler göstererek
velayetini ispatladıktan sonra onlara "şeriata ve tarikata uymalarını ve bu şekilde
mahşer günü Muhammed Ali'nin bayrağı altında haşrolmalarını" öğütlemiştir. 247
Görüldüğü gibi bu şekilde de mahşer net olarak zikredilmektedir.
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde azgın sudan karşıya geçemeyen cemi
evliya ve dervişlere Hacım Sultan: -“Yeri gelince müridlerinize öğüt verir, şeyhim diye
övünürsünüz, kurbanlar kabul edersiniz. Daha şu kadar sudan geçemiyorsunuz. Yarın
244 A.g.e., 1039 /60b. 245 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1717/98b. 246 Hamiye Duran, Velâyetname, s.445 247 A.g.e., ss.509-513
62
mahşerde müridlerinize nasıl derman olacaksınız?” der ve kendisi elif-i tacı çıkararak
sudan geçer. 248
Saltıkname’de Sarı Saltık’ın, ahirete gitmeden önce dostlarına, ailesine ve
müritlerine nasihatler edip helalleştiği anlatılır: “- Ağlamayın, sizler dünyada baki
kalmayacaksınız. Ahiret bakidir. İyi amel edin, dünyada tövbeyi çok edip namaz kılın,
oruç tutun ve iyi işler yapın dedi. Vasiyetini bitirdi, dünyadan ahiret sarayına göç
etti.”249 Sarı Saltık ile Nasreddin Hoca arasında geçen bir konuşmada da Ahiretten
bahsedilir: “ -Şimdi kişi dünyadan ahirete gidince, onunla birlikte ne giderse onun
mülkü olur. Kendinden ayrılmayan ne ola, dedi.” Düşündü: "Onun biri ilimdi; biri de
ameldi: Dünyadan kişiyle birlikte bunlar gider, ayrılmaz. Fakat o vücudun biri ne ki!
İkisi bunlardu: '' Diğer birini bulamadı. Merak etti. Birazdan Nasreddin Hoca kapıdan
içeri girip selam verdi: ''-Ya Server! Düşünüp de bulamadığın ‘kalbin ihlâsı’:
Meseldir, "Gönülden gönüle yol vardır. " Evliyaların arası böyledir. Birinin
gönlünden geçeni, diğerleri bilirler", dedi.” 250 Hz. Hızır ile Sarı Saltık’un bir
konuşmasında Hz. Hızır, Sarı Saltık’a şöyle söyler: “Yâ Server! Bu hal bunlara
mahsustur. Siz Muhammed ümmetindensiniz. Sen âhiret talebinde ol. Dünya fânidir,
cennet iste. Günü yaşayan olma.”251 Sarı Saltık, kendisine ‘ölüm’ü soran rahibe şöyle
cevap verir: “Ya Berahim! Şöyle bil ki bizim Peygamberimize Allahu Teâlâ haber
verdi ve Resulümüz de şöyle buyurdu: ‘Mevtü’l mü’mini ke- nevm ve mevtü’l münafıkı
ke-semum’ dedi.” 252 ( Müminin ölümü uyku gibidir. Münafıkın ölümü ise zehir
gibidir.)
248 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 452. 249 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 621. 250 A.g.e., s. 501. 251Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s.172. 252Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s .344.
63
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde geyik donuna giren Şuca Veli aç ve susuz
kalan dervişlere yol gösterip köye ulaştırır. Dervişlerin başında bulunan Baba Hâki bu
durumu görüp kendilerine dünyada ve ahirette yol gösterecek böyle bir mürşide
kavuştukları için şükreder.253
Vilâyetnâme-i Şâhi’de Od’man Baba vefat etmeden önce abdallarını toplar,
onlara artık âhirete göçecegini, Allah’tan geldiklerini ve yine O’na döneceklerini
söyleyerek teslim-i rıza göstermenin Kur’an’ın emri olduğunu söyler ve ertesi sabah
âhirete rücû eder.254
Demir Baba Vilayetnamesi’nde Dursun Baba vefat etmeden önce abdallarından
helallık alır. “Ba’dehu taamdan sonra va’zlığımdan şeri’atten ahiret hakkı tuz ekmek
helallik diledi.”255
Ahiret telakkisine gelince Kuran-ı Kerim'de, İslami inanışta kıyamet meydana
gelecektir. Cennet ve cehennem vardır. Mahşer ve diriliş gerçektir. Velâyetname ve
menâkıbnamelerde çoğu kez yaygın İslami anlayışa uygun yaklaşımlar mevcuttur.
Sonuç olarak, Alevi ve Bektaşilikte inanç esaslarının İslam’daki İman esasları ile
aynı olduğu görülmektedir. İmanın altı esası Alevi-Bektaşi inançlarında aynen yer
almaktadır. Menâkıbname ve velâyetnamelerde iman esaslarının tamamının bahsi
geçmekte ve bu esasların tamamı tereddütsüz kabul edilmektedir. Yukarıda
bahsedilen menkıbelerde anlatıldığı gibi, Alevi-Bektaşi menâkıbname ve
velâyetnamelerinde iman esasları; tamamen İslâmi anlayışa ve Kur’an’ın hükümlerine
uygun olarak yer almaktadır.
253 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 11 254 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 261. 255 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 79.
64
İKİNCİ BÖLÜM
MENÂKIBNAMELERE GÖRE İBADET VE AHLAK ESASLARI
1. İBADET
1.1 Gusûl ve Abdest
İslami ibadetlerde önce, abdest ve namaz konusu üzerinde durmak gerekir.
Abdest her şeyden önce her türlü necasetten ve kirden arınmak, yani iç, dış bütün
pisliklerden temizlenmek ve namaza başlamak için İslam'ın buyurduğu önemli bir
ibadettir.
Velâyetnamede abdest konusu çok yerde geçmektedir. Lokman Perende’nin
abdest için bir ibrikle su almaya Hacı Bektaş’ı görevlendirmesi, Hacı Bektaş’ın abdest
almak için dışarıdan su taşınması yerine dua edip dergâhın bir köşesinde su
çıkarması, 256 Susam yaprağı üzerinde namaz kılmadan önce abdest alması 257
örneklerden bazılarıdır. Diğer taraftan da yine Velâyetname’de kaydedildiğine göre
Hünkâr her ne zaman abdest alsa Kadıncık Ana onun abdest suyunu zayi etmemiş, onu
içmiştir.258 Alevi kaynaklarda abdest alma ile ilgili menkıbelere çokça yer verilmiştir.
Saltıkname’de de abdest alma ile ilgili birçok kıssa vardır. Bunlardan birine
göre; Sarı Saltık ve yanındakiler Konstantiniye’ye gelmişler, Ayasofya önünde bir
havuz yapıp bir duvarla perdelemişler ve abdestlerini daima bu havuzdan
almışlardır.259
256 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 82. 257 Hamiye Duran, a.g.e., s. 93. 258 Hamiye Duran, a.g.e., s.285. 259 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 30.
65
Sarı Saltık, gazilere de bu konuda nasihatler verirdi: “Namaz kılın. Kâfirlerle
Müslümanların farkı şunlardır derdi: İmame giymek, gusül-abdest almak, temizlik,
salâvat ve oruçtur.”260
Yine Saltıknâme’de Saltık’un abdest alıp namaz kılışı şöyle anlatılır: “Server
sonra o sudan abdest alıp iki rekât namaz kıldı. Elini duaya kaldırınca, ansızın
karşıdan bir toz koptu. Tozun içinden boz atlı Hızır çıkageldi. Server, Hızır’ı görünce
karşıladı. Kucaklaştılar.”261 “Server Saltık hazırlık yaptı, yola çıktı… Hava çok sıcak
idi. Bir sandal ağacının dibine inip kondu, biraz oturdu. Abdest alıp öğle namazını
kıldı.”262
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Abdest alma hususu çok yerde geçer:
Hacım Sultan uykudan uyanır, Hakka şükreder. Abdest alıp namaz kılar.
Peygamberlere ve onların soyuna ve evladına dua edip, Hakk’a tevekkül eder. 263
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Rumeli’nin fethine katılan
gazilerin abdest almak istedikleri anlatılır. “Nagah öğle namazı vakti irişüb gaziler
abdest alub namaz kılmak murad eylediler. Ol yirde su bulamadılar ki abdest
alalar.”264 (Öğle namazı vakti gelince gaziler abdest alıp namaz kılmak istedilerse de o
yerde su bulamadılar ki abdest alsınlar.)
Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’nın kimi zaman abdest alıp namaz kıldığı
anlatılırken aşağıda anlatılan kıssada da asıl abdestin gönlünü her türlü kötülükten
temizlemek ve şeytana uymamak olduğu vurgulanır. Velâyetnâme’de bahsedilen bu
kıssada Od’man Baba’yı ziyarete gelen âlimler, acep bu Od’man Baba abdest alıp
namaz kılar mı diye içlerinden geçirirler. Bu durum Od’man Baba’ya mâlum olur ve
260 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 527. 261 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 247. 262 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 249. 263 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 443. 264 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, s. 168.
66
onlara şöyle seslenir: “Îy Hâce’ler ve Tâlib-i ilm’ler bilin ve âgâh olun ki, denüzler su
olalı elimi suya sokmadım ve âbdestsiz dahi yere basmadım.”265 Od’man Baba daha
sonra şöyle devam eder: “Pes abdest, tahâret evliyâ katında ol değil kim, zâhirin
yû’yup temiz ede ve bağtın-ı iğvâyı şeytan, mekr ü hile ve muhabbet-i dünya ile lezzet-i
nefsâni dop dolu ola…”266 (Abdest, evliya katında değil midir ki vücudunun dışını ve
içini şeytanın şerrinden, hilesinden, dünya hevesi ve nefsin isteklerinden temizleye…)
Koyun Baba Velâyetnâmesi’nde, lalasıyla Koyun Baba’yı görmeye gelen ve o
zaman Şehzâde olan Fatih Koyun Baba’yı görmeden önce Lala’sıyla beraber abdest
alır. Fatih, -“Evliya huzuruna çıkarız, gelin abdest alalım, içimiz dışımız bir olsun
der.” 267 Koyun Baba’yı sihirle suçlayan bir Kadı’nın Baba’yı getirmeleri için
gönderdiği on iki kişi, yarı yolda uykuya dalar bu kişiler rüyalarında ihtilam olurlar ve
uyanınca bir göle girip gusul abdesti alırlar.268
Demir Baba Vilayetnamesi’nde Tatar ilinde ejderhayı öldüren Demir Baba
abdest alıp iki rekât hacet namazı kılar.269
Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerinde abdest alma konusuna sıkça yer verilmiştir.
Abdestten bahsedilirken el, yüz ve ayak yıkamanın yanında gönlünü her türlü kötü
düşünceden, kin, kibir ve hasedden korumanın asıl abdest olduğu hususu üzerinde
durulur.
1.2 Namaz
Namaz kelimesi Kur’an‘da geçmez onun yerine “salât” kelimesi vardır. Salât’ın
namaz dışında başka anlamları da vardır. Salât kelimesinin, Kuran’da bereket, dua,
rahmet gibi anlamlara da vardır. Özel olarak salât, bildiğimiz namaz anlamına gelir.
265 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 248. 266 Şevki Koca, a.g.e., s. 248. 267 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s.76. 268 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s.71. 269 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 92.
67
Salât kelimesini her zaman namaz veya dua olarak çevirmek doğru değildir.
Cümledeki yerine göre anlamı değişebilir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah ve melekleri,
Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de salât edin.)270 Burada salât, Allah’ın
merhamet, meleklerin bağışlanma dilemesi, müminlerin ise duası manasına gelir.
Menâkıbu’l-Kudsiyye’de Elvan Çelebi, -“Farz ve sünnet namazlarını kılsın,
orucu, haca gitmeyi, cihadı farz bilsin” diyerek İslamın şartlarını dile getirir.271 Elvan
Çelebi menâkıbnamede Dede Garkın’ı anlatırken onun namaz kılan tevhid ehli birisi
olduğuna işaret eder. “Ehl-i Tevhid ehl-i seccade/Bunları ihtiyar idipdü dede” 272
Muhlis Paşanın Ali Şir isimli halifesinden bahsedilirken de sabah namazını kılıp yola
çıktığı anlatılır. “İskilib’den namaz-ı subh kılup/Basdı bunda vü basdı anda
kadem.”273
Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde namazla ilgili oldukça fazla menkıbe
vardır; Hünkâr’ın Anadolu’ya gelmeden önce tam kırk yıl boyunca zamanını gece
gündüz oruç tutarak, ibadet yaparak, haramdan, günahdan sakınarak ve Salih amel
işleyerek geçirdiği söylenir. 274 Velâyetname'de namazla ilgili atıfların önemlileri
şunlardır: Lokman-ı Parende Kabede namaz kılarken Hacı Bektaş-ı Veli de keramet
gösterip, hocası ile birlikte Kâbe’de namaz kılar, namaz sonunda ise ortadan kaybolur.
Başka bir rivayette ise Hacı Bektaş-ı Veli'nin darı yığınının üzerinde namaz kıldığı
belirtilmiştir. 275 Ayrıca o, Bedahşan ilini aldıktan sonra halka namaz kılmayı
öğretmiştir.
270 Ahzab, 33/56. 271 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l- Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1078 /62b. 272 Elvan Çelebi, a.g.e., 170/10a. 273 Elvan Çelebi, a.g.e., 1884/107b. 274 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 94. 275 Hamiye Duran, a.g.e., s. 90.
68
Yine Velâyetname’deki anlatıma göre Hünkâr, Suluca Karahöyük'e gelince
doğruca mescide gitmiş, başka bir gün Alacık köyüne gittiğinde akşam namazını
câmide kılmış, Kara Fakih adındaki İmam Hacı Bektaş’ın 'önüne geçip namaz
kıldırmaya çalışmış ancak aklına Kuran’dan hiçbir ayet gelmemiştir.276 Bu atıflardan
anlaşıldığı kadarıyla Hacı Bektaş-ı Veli namaz ibadetine önem vermiştir. Ancak bütün
bunlara rağmen Velâyetname’de onun çok açık bir şekilde günde beş vakit namaz
kıldığı, müridlerine ya da muhiplerine namaz kıldırdığı yolunda bir bilgi
bulunmamaktadır.
Saltıkname’de namaz ile ilgili kıssa çoktur. Bunlardan birinde gizli Müslüman
olan bir rahip ile Sarı Saltık öğle namazını birlikte kılarlar: “Pap,(Papaz) kâfir
elbiselerini üzerinden çıkardı, sonra Şerif de çıkardı. Başka elbiseler giydiler, başına
tülbent sarındılar. Kalktılar, üçü öğle namazını kıldılar. Şerif imamlık yaptı. Kur’an
okudular, tamam edip oturdular.”277 Kıssalardan birinde de şöyle anlatılır. “Baba
Kavağı derler, meşhurdur. Misafirler ve seyyahlar bilirler. Seyyid, bir süre orada
konakladı. Orada da bir rahip vardı. Şerifin geldiğini işittiler gelip Server'i ok
yağmuruna tuttular. Server; o anda namaz kılıyordu. Namazı bitirdi, onları gördü,
öfkelendi: "Ey kâfirler! Yılan, adamı su içerken sokmaz. Namaz kılarken ve uyurken de
dokunmaz. Sizler niçin böyle yolsuzluk yapıyorsunuz? Şimdi elimden nasıl
kurtulacaksınız? İnşallah kurursunuz ", dedi. Raviler rivayet ederler ki Şerif’in
üzerine varan kaç kâfir varsa hepsi, helak olup kurudu.278 Bir diğer hikâyede Sarı
Saltık ve yanındakiler Konstantiniye’ye gelirler. Ayasofya’ya giderek orayı putlardan
temizlerler. Ağaçtan bir mimber yapıp Cuma namazı kılarlar.279 “Şerif ona (Müslüman
276 Hamiye Duran, a.g.e., s.257. 277 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.8 6. 278 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., ss. 504-505. 279 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 30.
69
olan rahibe) İbrâhim adını verdi. Ayrıca oradaki kaleye ve şehre Baba (Babaeski) diye
ad koydu. Orada bir kilise var idi onu mescide çevirdiler, Cuma namazını kıldılar.”280
Bir diğer menâkıbda ise; Sarı Saltık ve adamları Mısır’da dağda bir yerde
konaklarlar. Sarı Saltık abdestini alıp namazını kılarken kâfir askerleri saldırırlar.
Tanrı onları korur, yaralanmazlar.281 Bir başka menkıbede Sarı Saltık, dileğinin yerine
gelmesi için bir dağın üzerine çıkar ve orada düzce bir yerde hacet namazını kılar, dua
eder.
“Kâfirler atlarını alıp Şerif’in üzerine geldiler. Şerif hazretleri, o anda namaza
durmuştu. Ok yağdırmaya başladılar. Server namazını bitirene kadar huzursuz ettiler.
Sonunda namazı tamamladı.”282
Şerif Saltık, Mısır’da halka beş vakit namazı terk etmemelerini nasihat eder: “-
Beş vakit namazı terk etmeyin ki ahirette Tanrı’nın merhametinden mahrum
olmayasınız. Size vasiyetim budur.”283
Sarı Saltık, çölde aç susuz dolaşırken ne tarafa gideceğini bilemez ve karar
vermek için namaz kılar ve istihareye yatar. İstihareden sonra gönlünün aktığı yere
yönelir ve bir Arap kavmine rastlayıp kurtulur.284
Abdal Musa Velâyetnamesi’nde de “namaz” bahsi geçer. Abdal Musa Sultan
namaz vaktinde dışarı çıkar ve -gelsin nasib isteyen, diyerek üç defa bağırır.”285
Kaygusuz Abdal’da da namazdan bahsedilir. Kaygusuz Abdal ve dervişleri
Hacca gitmeden önce sabah namaz kılarlar. Yiyeceklerini alıp yola koyulurlar. 286
280 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.121. 281 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 174. 282 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 287. 283 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 398. 284 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 466. 285 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s.151. 286 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s.57.
70
Hacdan dönüşte Abdal Musa, Kaygusuz ve dervişlerini karşılar gerekli tarikat ayinini
yaptıktan sonra birlikte şükür namazı eda ederler.”287
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacı Bektaş-ı Veli ile Hacım Sultanın,
Ahmet Yesevi dergâhında sabah namazını kılıp Hoca Ahmet Yesevi ve cümle
dervişlerin hayır duasını aldıktan sonra hacca doğru yola çıktıkları anlatılır.288
Yine Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan, kendisinden dua
isteyen dervişe sabah namazını kıldıktan sonra dua eder. Hacım Sultan kalkıp abdest
alır ve akşam namazını kıldıktan sonra dua edip zikirle meşgul olur. 289
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nin başında Yıldırım Bayezid’in
bir Cuma gecesi kırk rekât namaz kılıp Gelibolu’nun fethi için Allah’a yalvarması
anlatılır.290
Vilayetname-i Şahi’de Od’man Baba ve abdallarının şeriat’a tam olarak uyan
kimseler olmadığı, hakkında şikâyetler olduğu anlatılmakla birlikte şeriatı
uyguladıklarından da bahsedilmektedir. Od’man Baba Müslümanlığından şüpheye
düşenlerin şüphelerini gidermek için onlarla birlikte namaz kılar. “Gelin namaz
kılalım, eğer bizimle birlikte namaz kılarsa kaçgun değüldür ve ger kılmazsa
kaçgun’dur dediler. Dahi ol kişiler kalkıp namaza durdular, derhal ol Kân-ı Vilayet’e
bi-vasıta ol kişilerin hâl-i ittifakları mâlûm oldu ve ol kişiler ile kalkıp namaz kıldı.
Çün namaz’dan fariğ oldular.”291 “Ve ol kân-ı velâyet tekrar cevâba gelüp abdâllara
ayıtdı kim: Tîz gelün namâz kılun didi. Dahi ol dem ol kân-ı velâyet namaza turdı. Ve
ne kadar abdâllar var ise ol kân-ı velâyetün der-pâyınca saf saf türap Allâhü ekber
imâma uydık didükleri gibi yir şöyle heybetle ditredi kim ol hisârun niçe burç [u]
287 Abdurrahman Güzel, a.g.e., s. 66. 288 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427. 289 Salih Gülerer, a.g.e., s. 441. 290 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 161. 291 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 36.
71
bedenleri zîr ü zeber olup harâba vardı. Ve niçe mahlükâtı taş toprak başup helak
eyledi. Ve bu tarafda ol kân-ı velâyet kıyâm [u] ruküc birle derhâl secdeye indi. Ve ol
kân-ı velâyetün secdesinün berekâtında ol dem yir sâkin olup karâr eyledi…” 292
(Od’man Baba namaza durdu ve abdalları namaza çağırdı. Od’man Baba’nın müridleri
saf saf dizildiler. Allahu Ekber imama uyduk deyince yer öyle bir heybetle sarsıldı ki
kalenin burçları sarsılıp yıkıldı ve haşerat taş toprak dökülmesinden yok oldu. Od’man
Baba, kıyam ve rükûdan sonra secdeye varınca yer sakinleşti, titremesi durdu.)
Yine Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’nın sabah vakti abdallarını toplayıp
namaza başladığı ve namaz esnasında gaib olduğu, bir saat sonra görünüp, kıyam,
rükû ve secdeyle namazı tamamladığı bildirilir. Kılınan namaz hakkında ise şöyle
denir. “Pes ol Kân-ı Vilâyet’in rûhu ol dem dîdâra müşah’de olmuş ıdı ve bu namazdır
ki her rik’ati yetmiş bin rik’ate geçer ve ol namaz değildir ki Allahu Ekber diye dahi
kendi maslahatına gide, öyledir ki Hâkk’el-yakiyn’dir.”293
Fâtih Sultan Mehmed Boğdan seferine çıkmadan önce kutbul-aktab olarak
gördüğü Od’man Baba’ya seferin neticesini sorar. Od’man Baba galip geleceklerini ve
feth edeceklerini müjdeleyince Sultan hamd edip iki rekât namazı kılar. “Derhal
Sultan Muhammed dahi ol dem iki rik’ât hâcât namazın kılıp, naz u niyaz eyledi.”294
Od’man Baba, Boğdan’a gazaya gidenlere destek için namaz kılar, Hz.
Muhammed’e salâvat getirir, dua eder, İslâm dinine kuvvet diler. “Ol Kân-ı Vilâyet
Karabuğdan tarafına namaz kıldı ve İslâm dinine kuvvet, Muhammed’in aziz canına
salâvat deyi duâ kıldı.”295
292 Şevki Koca, a.g.e., s. 107. 293 Şevki Koca, a.g.e., s. 114. 294 Şevki Koca, a.g.e., s. 231. 295 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 255.
72
Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde de namazla ilgili ifadeler yer almaktadır.
Onlardan biri şöyle anlatılır: “Râviler rivayet ider. Şeb geçti, ruz geldi. Sabah ibadetin
yaptılar. Mağara seyrine geldiler.”296
Demir Baba’nın Cuma namazı kıldığından bahsedilir. “Erzade varalum Cum’ayı
kılalım ba’dehû gülçehre-i büdelâ’yı ziyaret eyle sultânım ve dahi efendimizi bile
getirelim didiler.”297
Virâni Baba ve dervişleri, Od’man Baba’nın kabrini ziyaret için Kirilova denilen
yerdeki tekkeye doğru yola çıkarlar. Sabah ve öğle namazının orada kılarlar. Öğleden
sonra Virâni Baba’nın ömrü tamam olur, orada vefat eder.298
Alevi-Bektaşi Menâkıbname ve Velâyetnamelerinde salât/namaz hususu hemen
her yerde geçer. Salâtın daimi olarak kılındığı ve önemli bir ibadet olduğu anlatılır.
1.3 Oruç
Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerinde İslami ibadetlerden biri olan oruç tutmadan
da bahsedilir.
Velâyetname’de Ramazan orucu, açıkça geçmemekle beraber Hacı Bektaş’ın
oruç tuttuğu, anlatılmaktadır. Örneğin Hünkâr’ın Kutbiddin Haydar’ı kurtarmak için
Bedehşan ülkesine giderken oruç tutması ve kurtarana kadar orucunu açmaması.299
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şüca’nın dervişlerine düşmanlık
besleyen bir kişi onları oruç tutmadığı için kadıya şikâyet eder. Kadı da şikâyet
üzerine gelip oruç tutmadıkları için dervişleri döğer.300
Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba ve abdallarını Ramazan ayında oruç
tutmadıkları için ulemâ’ya şikâyet ederler, “Nice hûb-bû lâtif şeriatunuz varımış, ma-
296 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 99. 297 Bedri Noyan, a.g.e., s. 114. 298 Bedri Noyan, a.g.e., s. 148. 299 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 125. 300 Yağmur Say, Sultan Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 130.
73
halakallâh bazar içinde bir iki yüz ehli bid’at ve kerametlerinle ma’ruf Türkmen
Koca’sı oruç yiyip şer’iâtın ahkâm-ı erkânına hiç izzeti yoktur, dediler.”301(Ne hoş
görülü şeriatınız varmış, çarşı pazarda bidat ehli, yüz ikiyüz kişi ve keramet sahibi bir
yaşlı Türkmen oruç tutmayıp şeriatın adabına ve hükmüne uymazlar, saygı
göstermezler, dediler.)
Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın Muharrem ayında üç gün oruç tuttuğu anlatılır:
“Onun şehre ulaşması, Muharrem ayının ilk gününe rastlamıştı. Server orada aşure
dağıtırdı. Onbirinci gün ziyaretlerde bulundu. On ikinci gün karalar giydi, üç gün
Hüseyin için matem tuttu. Yaşadığı süre içinde hep böyle yapmıştı. Nerede olursa
olsun dua ederdi.” 302 Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın ve gizli Müslüman olan Rum
beylerinin Ramazan ayında oruç tuttuğundan bahsedilmektedir. “Ramazan ayında yedi
kâfir beyi Şerif ile olurdu. Gizli din tutarlardı. Ramazanı Seyyid ile tutarlardı.”303
Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerinde genel olarak oruç
tutulduğundan bahsedilmekle birlikte Saltıkname hariç diğerlerinde Ramazan
orucunun tutulmasıyla ilgili açıklık yoktur. Buna karşılık Ramazan orucunun
tutulmaması ile ilgili bir takım şikâyetler vardır. Örneğin Süca Veli ve Od’man Baba
Velâyetnamelerinde bu şikâyetler görülmektedir. Sarı Saltık Velâyetnamesi’nde ise
Sarı Saltık’ın Ramazan ayında ve Muharrem ayında oruç tuttuğu açıkça geçmektedir.
1.4 Zekât ve Mali İbadetler
Sözlükte artmak, iyi, temizlik, bereket ve düzgün olmak manasına gelen zekât,
ıstilahi olarak, malın kırkda birini Allah rızası için dinen zekât alabilecek durumdaki
belli kişilere vermek demektir. İslam’ın beş ana esasından biridir. Parayla ilgili bir
ibadet şeklidir.
301 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 35. 302 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 333. 303 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 608.
74
Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye de yeni bir hesapla
zekâtın oranının değişmesinden ve zekâta tabi malın üzerinden yıl geçmesinden
bahsedilir.
Velâyetname’de zekât açıkça geçmemektedir. Keza İslam'da parayla ilgili
ibadetlerden sayılan ve sevabıyla ilgili birçok söylem bulunan zekât verme hususunda,
yoksullara ve evleneceklere yardım etme, insanları doyurma gibi hususlara sık sık atıf
yapılarak halk zekât verme hususunda özendirilir.
Saltıkname’de asıl ismi “Hızır” olan ve “Şerif” olarak da bahsi geçen Sarı
Saltık’ın cömert olduğu, yetimlere, yaşlılara ve dullara sadaka dağıttığı anlatılır. “Şerif
Saltık, cömert bir biçimde elini açıp yetimlere, pîrlere, kadınlara, dullara sadakalar
ihsan ederdi.”304 Yine Saltıknâme’de daha önce Müslüman olan Kırım halkının zekât
ve sadaka vermedikleri acımasız olmaları nedeniyle felakete uğradığı anlatılır:
“Râviler anlatırlar; (halkın) zekât ve sadaka vermedikleri meşhur olmuştu.
Güvenilmez ve acımasız hale gelmişlerdi. Aralarında çekişip dururlardı. Aralarında
birlik yoktu. Hakk’a asilik edip kötü konuşurlardı…305 Onların içinde bir ayakkabıcı
salih kişi varmış. Kazancının yarısını fukaraya sadaka verirdi. Ona düşünde bir bölük
derviş gelip: -Yâ Kemâl bu halka söyle dervişlere kurban, sadaka ve zekât versinler ki
bu veba gitsin… Tövbe edin, sadaka verin ki ‘Es sadakâtü tadrudü’l belâ tüzidü’l
umr’. Hadis: “Sadaka belayı def eder ve ömrü uzatır.” Biz gayb erenleriyiz deyip
kayboldular…” (Seyyid Sarı Saltık):- Sadaka verilmeli ve kurban kesilmeli. Bu sizin
canınıza feda ve bedel olur. Canınız veba okundan kurtulur, göze kalkan olur. Gidin
304 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 49. 305 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 123.
75
üç gün oruç tutun. Gece namazını kılın. Böyle olursa bu yakında belâ görmezsiniz”
der.306
Saltıknâme’de; Kefe şehrine giden Sarı Saltık’a gayrimüslimlerin haraç
getirdiklerinden ve Saltık’un bu haraçları, fukaraya dağıttığından bahsedilir. “Şerif bir
yıl Kefe’de oturdu. Her taraftan Şerif’e haraç getirdilerdi. Şerif, o malları fukaraya
dağıtırdı. Onun birini bile kendine alıkomazdı. Dul hatunlara, yetimlere, miskinlere,
hastalara ve gazilere verirdi.”307 “Kendisi (Sarı Saltık), diğer gazilere bol miktarda
mal verdi. Ayrıca şehirde olan fukaraya, yetimlere, miskinlere, dullara ve hastalara
nasip dağıttı.”308
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde ‘zekât’ sadaka olarak isimlendirilir. Hacım
Sultan’ın hürmetine Allah’tan sıhhat bulup, iyileşenler, kurbanlarını, paralarını Hacım
Sultan’a verirler ve sadakalarını kabul etmesini isterler.309
Şah İbrahim Veli Ocağında bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda da zekât, hakkullah
olarak isimlendirilmiştir. -El-Babüs salis “âtü’z-zekate”(Üçüncü kapı zekât vermedir.)
yani paranızın kırkda birini yoksula verin. Çünkü Hakkullah’dır. Her sene vermeniz
lazımdır. Yarın mahşerde paranızın hesabını nasıl vereceksiniz?310
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Seyyid Ali Sultan, Yıldırım
Bayezid tarafından kendilerine verilen armağanları fukaraya sadaka olarak verir.
(Seyyid Ali Sultan) “Yıldırım Han hazretlerinden gelen tuhfeleri filcümle fukaraya
tasadduk idüb kendi hizmetiyle müstağil ve mukayyed oldu.”311 Yıldırım Bayezid’in
fetihlerde elde edilen ganimet ile ilgili bir rüya gördüğü anlatılır. “Yıldırım Han bir şeb
306 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 124. 307 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 331. 308 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 389. 309 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 445. 310 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 5. 311 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 167.
76
âlem-i manada iki cihan fahri Muhammedü’l Mustafa aleyhüsselatü vesselamı gördü.
Eyder: Yâ Yıldırım Han, din-i mübin uğruna kâim olan gazilerin aldığı mal ve esirde
beytü’l mal-ı Müslimin hakkı vardır. Çıkarsunlar sen ânı zapt eyle” 312der. Beşte birini
ayırmasını söyler.
Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’yı ziyarete gelenlerin mal ve zekâtlarını
kendisine ve dergâha getirdikleri anlatılır. “Pes nazarına naz’a ve niyaz’a geldiler ve
besi ni’met-ü kurbanlar ve mal ü zekât’lar sebil edip, hallü haline revâne
oldular.”313(Duaya, niyaza geldiler ve kurbanlarını, mal ve zekâtlarını Allah yolunda
bağışlayıp yollarına devam ettiler.)
Od’man Baba’yı Fatih Sultan Mehmed’e şikâyete gelen ulema şöyle dediler:
“Sen ki Halife-i Rum olasın reva mıdır ki bir bidât küfr-gâhı payitahtına getiresin ve
mal ü zekât verip mecmû-ı âlemi fesada erdiresin…”314
“Pes öyle olsa mecmû âlimler ve zâhidler mât olduktan sonra ol Kân-ı
Vilayet’in da’vası ve hükm-ü vilayet-i âlem halkının üzerine gâlip ve musallat oldu.
Dahi nîmet ü kurbanlar ve keseler ile akçalar ve bi-nihâyet ve bi- hisâb oldu.”315
(Bütün âlimler ve zahidler vilayet davasında (Od’man Baba’ya karşı) yenildikten
sonra Od’man Baba’ya haddi hesabı olmayan her türlü nimetler ve kurbanlar, akçalar
verildi.)
Demir Baba Vilayetnamesi’nde ejderhayı öldüren Demir Baba’ya oranın halkı
nezir olarak türlü kurban, mal, akçe verirler. Demir Baba verilen nezirin bir miktarını
312 Rıza Yıldırım, a.g.e., ss. 165-166. 313 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 35. 314 Şevki Koca, a.g.e., s. 215. 315 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 219
77
Medine’ye gönderir, bir miktarını yetime, yoksula, bir miktarını Dursun Baba
Tekkesi’ne ve geri kalanını da kendi abdallarına verir.316
Yukarıda anlatıldığı üzere Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnameleri’nde
mâli ibadet olarak olarak zekât verme anlatılmakta; halkın mallarından,
hayvanlarından, paralarından zekât, sadaka, kurban v.b. verdiği, elde edilen
ganimetlerden ise beşte birinin yine Allah yolunda harcanmak üzere fakirlere,
yoksullara, ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığından bahsedilmektedir.
1.5 Hac
İslamın beş esasından biri olan hac, Hem bedenle ve hemde parayla ilgili bir
ibadettir. Durumu müsait olan kişiye ömründe bir defa hacca gitmek farzdır. Hacca
gitmeye sağlığı elvermeyen kişi vekil gönderebilir.
Velâyetname ve menâkıbnâmelerde İslami ibadetlerden biri olan hac bahsi
geçmektedir. Gerek Hacı Bektaş-ı Veli gerekse Koyun Baba’da dikkati çeken husus
ikisinin de Anadolu’ya görevli gelmeden önce hacca gitmeleri ve hac dönüşü
Anadolu’ya yeni görev yerlerine gelmeleridir.
Velâyetname’de Lokman-ı Perende'nin Hacca gittiği, Hünkâr’ın da keramet
gösterip hacda hocasının yanında tavaf yaptığı hac törenlerini yerine getirip Arafat'da
vakfaya durduğu nakledilmektedir.317 Bu nedenle Hacı ünvanını hocasından almıştır.
Hacı Bektaş Anadoluya gelmeden önce hac görevini yerine getirmek için Arabistan’a
gider. Hac görevini yerine getirir. Daha sonra Necef, Kudüs gibi şehirleri ziyaret edip
erbain çıkarır ve Rum diyarına yola çıkar. Ayrıca o, olağanüstülükler sergileyerek sık
sık Kâbe de görülmüş ve namazlarını orada eda etmiştir.
316 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 92. 317 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 86.
78
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde de Hacı Bektaş’ın Hacım Sultan’la birlikte
Kâbe’yi tavaf ettiklerinden, kırk gün Arafat Dağı’nda çile çekip ibadet ettiklerinden ve
sonra Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret ettiklerinden, daha sonra Kudüs’e
vardıklarından söz edilir.318
Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın Hac ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara gittiği
ve Hac farizasını yerine getirdiği anlatılır. “Şerif imsak şartı üzere eyledi. Sa’yini,
tavaf umre vakfesini edip tamam etti. İhramını orada çıkardı. Hacca gittiler.”319 Bir
yıl sonra “(Şerif’in) Mübarek gönlüne Hac sevdası düştü Kabetullah’a gitmek istedi…
Mekketullah tarafına sefer etti. Gidip o yılda Hac görevini tamamladıktan sonra
Cidde’ye geldi.”320
Kaygusuz Abdal’da Kaygusuz’un hacca gitmek için Abdal Musa’dan izin
istemesi ve hac farizasını yerine getirip dönüşü anlatılır.321
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde rüyasında Hz. Peygamber’in hacca gitmesini
söylediği Koyun Baba, vakit kaybetmeden hac farizasını yerine getirmek için yola
koyulur. Önce Kerbela’da Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret eder. Daha sonra Mekke’ye
varıp hac görevini yerine getirir. Medine’ye gelip Hz. Muhammed’in kabrini ziyaret
eder ve burada türbesine yüz sürüp, dua eder.322
Menâkıbnamelerde hac görevinin bir ibadet olduğu ve imkânı olan Müslüman
tarafından yerine getirilmesi gerektiği anlatılır. Menâkıbnamelerde bahsi geçen
velilerin tamamın hac farızasını yerine getirdiklerinden bahsedilir.
318 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427. 319 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 59. 320 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 221-22. 321 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 54-66. 322 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 66.
79
1.6. Kurban
Allah’a ibâdet etmek ve mânevi anlamda Allah’a yaklaşmak (kurbiyet) için,
kesilen hayvana kurban denir.
Velâyetname’de Kurbandan özellikle adak kurbanından çokça bahsedilmektedir.
Hacı Bektaş’ın dervişi olan varlıklı birisinin koç kurbanlarını erenlerin aşkına kurban
etmesi anlatılır.323 Müslüman olup Anadolu’ya yerleşen Tatarlar ne zaman yaylaya
çıkmaya niyetlenseler Hz. Hünkâr’a kurban getirirlerdi.324 Sultan Alâeddin ve Beyleri
kurban, çerak ve adaklarını Hz. Hünkâr’a gönderirlerdi.325
Saltıknâme’de: “Kâfirler onu (Saltık’ın mucizesini) görünce Seyyid’in ayağına
düştüler. Pek çoğu Müslüman oldu. Geride kalanlar da haraca razı oldular, Şerif’e
muhabbet duydular: -Doğrudur! Bu kişi velidir, dediler. Kâfirler kurbanlarını bu
tekkeye getirdiler.”326
“Bosna Meliki’nin oğlu Hirasik; Oğluyla birlikte geldi, kurban ve sadakalar
getirdi. Şerif’in elini öptü baba dediler.”327
Bir gemide mahsur kalıp Tanrı’nın inayetiyle denizden kurtulup karaya varan
Saltık ve yanındakiler kurbanlar keserler, sadaka verirler ve ihsanlarda bulunurlar.328
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde kurban kesmekten bahsedilir. Hacım
Sultan hastalıktan ölen Yörüklerin ruhu için kara boğasını kurban etmeye karar verir.
Bu durumu anlayan boğa Hacım Sultan’a yüz sürüp hal diliyle teslim olduğunu,
kurban olmayı kabul ettiğini söyler ve boğayı kurban ederler.329
323 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 346. 324 Hamiye Duran, a.g.e., s. 506. 325 Hamiye Duran, a.g.e. s. 545. 326 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 285. 327 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 321. 328 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 468. 329 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 446.
80
Hacım Sultan’ın velayet ve kerametleri duyulunca Menteşe’de halk toplanıp
mallarını ve kurban için hayvanlarını dergâha getirirler. Sultan Hacım kurbanlarını
getirenlere dua eder.”330
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde çevrede yaşayan halk tarafından evliyaya,
dergâha kurban getirilip kesildiği anlatılır.331
Vilayetname-i Şahi’de nezir, adak kurbanlarından bahsedilir. “Ol şehir halkı
dahi ol Kân-ı Vilâyet besî ni’met-ü kurban birle nâzlar, niyâzlar ettiler.”332(O şehir
halkı Od’man Baba’ya kurbanlar, nimetler sunup dualarını aldılar.)
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde köylülere musallat olan ejderhayı öldüren
Koyun Baba’ya karye halkı kurbanlar kesip çerağ akçesi verirler.333
Müridi Necaşi ile Hacca giden Koyun Baba farz olduğu üzere Bayram günü
Mina’da kurban keser.334
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde çobanlar, kurbanları getirip Demir Baba’ya hibe
ederler. “Demir Baba Sultan ol kurbanları Kızıldeli Tekkenişini olan ebdallere
bağışladı.”335 Kurban adağı olanlar Demir Baba’nın tekkesine teslim ederler. Demir
Baba sofra kurdurur ve adak sahiplerine dua eder.336
Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerinde yukarıda anlatıldığı üzere
çoğunlukla tekkelere ve burada yaşayan velilere kurbanlar kesildiğinden söz
330 Salih Gülerer, a.g.e., s. 450. 331 Yağmur Say, Sultan Şücaeddin Veli Velâyetnamesi, s. 148. 332 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 76. 333 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 81. 334 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 83. 335 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 113. 336 Bedri Noyan, a.g.e., s. 130.
81
edilmektedir. Koyun Baba Velâyetnamesi’nde ise Kurban Bayramı’nda hac’da bulunan
Koyun Baba’nın Mina’da kurban kestiği anlatılmaktadır.337
1.7. Dua, Gülbank, Niyaz, Zikir, Salâvat
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye adlı eserinde bir
ibadet şekli olan dua, zikir ve salâvat çokça geçer. Bir beyitinde de Hakk’a münacât
eder. “İy Hüdavend-i alemi’l-esrar/ Mâlikü’l-mülk Vahidü’l-Kahhar…”338(Ey esrar
âleminin ve mülklerin sahibi, yegâne yok edici Rabb’im…) Bir başka gazelde ise
Muhlis Paşa’nın Allah’a şükrettiğinden bahseder:“Kankı mahfilde olsa zikr
kılur/Kankı meclisde konsa şükr kılur idi.” (Hangi toplantıda olsa Hakk’ı zikreder,
hangi meclise gitse şükrederdi.) 339 “Vir gönülden Muhammed’e salâvat/Kim sana
ma’lum ola bu leme’at”340 Elvan Çelebi, atası Âşık Paşa’yı anlatırken onun duasının
kabul olduğundan bahseder. “Âşık’un hod duasını Allah/Kanda makbul kıldı evvel
Şah” 341 “Âşıkun sadıkun duası geçer/Ne dilerse olur senası geçer.”342
Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname'sinde de aşağıda görüleceği gibi dua, gülbang,
niyaz gibi ibadetlerin bahsi geçmektedir. “…âlimler ve hafızlar Kur’an; dervişler ve
fukaralar gülbeng duası okusunlar.”343 “Her kim sıdk ile Hakk’a dua ederse, hiçbir
şeye muhtaç olmayan Allah onun duasını kabul eder.”344 “Kutbiddin Haydar’ın (sağ
salim) geldiğini görünce hepsi onun sevabına salâvat getirdiler.”345
Hacı Bektaş, İslami ibadet olduğu kadar İslami sembol vasfı da taşıyan besmele,
hamd ile salâvat ve selamlaşmayı unutmamış, önemle üzerinde durmuştur. Hünkâr
337 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 84. 338 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1574/91a. 339 Elvan Çelebi, a.g.e., 803/46b. 340 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 838 /48b. 341 Elvan Çelebi, a.g.e., 1480/86a. 342 Elvan Çelebi, a.g.e., 1482/86a. 343 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 74. 344 A.g.e. s. 121. 345 A.g.e. s. 133.
82
"besmele" çekerek işine başlamış, sergilediği olağanüstülükleri kendi marifeti olarak
değil "Tanrı'nın izni, kudreti ve inayeti" ile gerçekleştirmiştir.
“El kaldırıp Rabb’ine dua etti. Dedi ‘Ey Rabb’im, gerçek olan sensin.
Muhammed Mustafa’nın nurları için. Şah Aliyyel Murtazâ Kerrar için.’” 346
“O veli, dünyanın yakıcılığını sona erdirdi. Ali’nin nesli yüzünü Hakk’a
döndürdü. Hünkâr Kıbleye karşı dönerek çok niyaz etti. Hakk’a yakın olmak için
halini arz etti. O kadar çok yalvarıp yakardı ki Tanrı O’nun isteğini kabul etti. Sağlam
bir imanla şahadet getirdi Allah’ı birleyerek salâvat getirdi.347
Saltıknâme’de Sarı Saltık, dileklerinin yerine gelmesi ve kötülüklerden
korunmak için sıkça dua eder, salâvat getirir. Kendisinin ateşten yanmamasına hayret
eden bir rahip ile aralarında şöyle bir konuşma geçer: “-Ateşten kurtuldun. Denizde
boğulmadın Biliyorum ki sihir bilmezsin. Bu haller nedir ki senden belirir, bana söyle,
dedi. Şerif: -Sihir bilmesem dualar bilirim. Her dua bin sihri bâtıl eder, dedi. Pap: -
Neden öyle söylüyorsun, diye sordu. Şerif: -Sihire kimler hizmet ederler, onlar
şeytandır. Dua ile bizzat melekler ilgilenir, galip gelmez mi, dedi.”348
Saltıknâme’de Mısır’da Nil nehrinin kaynağına giden Sarı Saltık doğal
afetlerden korkar, dönmeye niyetlenir. Tekrar gayret edip Hakk’a yalvarır ve dua eder,
Resul’e salâvat getirip yürür.349
Bir cenk esnasında çok kalabalık düşman askerine karşı zor durumda kalan Sarı
Saltık Hakk’a yalvarır: “Server cenk ederken yüzünü Hazret’e (Allah’a) tuttu: -İlâhi bu
yavuz taifeyi sen kerem ve lütfundan defeyle, deyince gökyüzünde ateşler ve şimşekler
346 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 134. 347 Hamiye Duran, a.g.e., s. 625. 348 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 85. 349 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 167.
83
belirdi… Bir saatte Şeddad’ın ordusunu kırdılar.”350 Bir seferinde de Saltık ansızın
çıkıp gelen ve kendini melek olarak tanıtan yüzü peçeli süvarinin şeytan olup kendisini
aldatmasından şüphelenir ve hemen istiaze duasını okur. Değişiklik olmaması üzerine
belki cindir diye “La havle ve la kuvvete illa billa aliyyül azim” duasını okur. Tekrar
durup belki cazudur diye ‘Enam’ ve ‘Berat’ surelerini okur.351
Saltıknâme’de Sarı Saltık, bir odaya girip kırk gün, gece gündüz dua eder ve kırk
gün sonunda Hz. Hızır gelir. “Kırkıncı günde duvar yarıldı. Hazret-i Hızır çıkageldi: -
Ya Şerif! Yerinden kalk. Üzülme. Bu duayı oku. İsa Peygamber okurdu, bu duayla
ölüyü diriltirdi, dedi.352 Saltık: “-Her kişi bunu yazıp getirsin, dedi. ‘La havle vela
kuvvet illa billa aliyyil azim.’ Herkes bu ayeti sürekli tekrar etsin dedi.”353 Sarı Saltık
zalim birisine karşı dua isteyen birine dua eder, duası kabul olunca şöyle der: “-
Mazlumun haceti, zalim üstünde makbuldür ve duası kabul olur.” 354 Yine
Saltıknâme’de şöyle söylenir: “-Bilim adamları (Âlimler) dua ve himmet ile
savaşırlar. Mazlumlar zalimlerle savaş yaparlar. Ah ederek, gözyaşı ile ve gönülle dua
ederler, yalvarırlar.”355
Abdal Musa Velâyetnamesi ile Kaygusuz Abdal’da dua, gülbeng, zikir sıkça
geçer. Abdal Musa’nın hacca gidecek Kaygusuz’u dua ve gülbenglerle uğurlaması,
Kaygusuz’un Mısır padişahına dua edip padişahın gözlerinin açılması, Allah’ı canı
gönülden zikretmesi v.b.356
350 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 199. 351 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 249. 352 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 302. 353 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 378. 354 Necati Demir, M. Dursun Erdem a.g.e., s. 504. 355 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 522. 356 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 56, 62, 63.
84
Tüm menakıb ve velâyetnamelerde olduğu gibi Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve
Velâyetnamesi’nde de Cenab-ı Allah’a hamd ve Hz. Peygamber’e, soyuna ve ashabına
salâvatla başlar.357 “Rüstem Gazi dahi tekkesine gelüb karar kıldı. Leyl ü nehhar zikr u
ibadet oldu (gece gündüz zikr ve ibadetle meşgul oldu).”358
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde yemek yendikten sonra gülbeng duası
yapıldığı anlatılır. Her hikâyenin sonunda da Hz. Muhammed’e (sav) salâvat verilir.359
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde salâvat, gülbeng, dua çokça zikredilir: Akyazılı
Baba’ya, “Hâzıra dua, gâibe gülbeng Allah’ın buyruğu ve Muhammed Mustafa
kavliye dua edelim mi şeyh didiler.”360
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed’e (sav), Hz. Alî, Hz. Fâtıma, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’e, “-Efendimiz Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’e
büyük rahmet denizinin damlaları kadar selâm ve salât olsun” denilerek salât ve
selâm verilir:361
Diğer İslami kaynaklarda olduğu gibi Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de
dua, zikir, salâvat ve gülbeng ibadet olarak sıkça yer alır.
1.8 Erbain Çıkarmak
Bir dervişin dar bir yerde kırk gün süreyle yalnız kalıp ibadetle meşgul olması
anlamında tasavvuf terimidir.362 Bir dervişin kırk günlük halvet eğitimine erbain ya da
halk tabiriyle çile denir. Halvet, kişinin kendi başına ıssız bir yerde ibadet ve dua
etmesi olduğu gibi, tarikatta bir şeyhin yönlendirmesi ile müridinin karanlık ve küçük
357 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 161. 358 Rıza Yıldırım, a.g.e., s. 183. 359 Yağmur Say, a.g.e., s. 144. 360 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 56. 361 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 128. 362 Süleyman Uludağ, “Erbain”, DİA, c.11, s. 271.
85
bir odada ibadetle, zikirle uğraşması da denilebilir. Bu durum genellikle kırk gün sürer
ve "erbain çıkarmak" olarak adlandırılır.
Velâyetname’de Hünkâr’ın Anadolu’ya gelmeden önce hacca gitmesi ve Mekke,
Medine gibi kutsal yerlerde erbain çıkarması anlatılır. “Hacı Bektaş-ı Veli, Haydar’ı
Şeyh’e gönderdikten sonra kendisi mağarada kaldı. İbadet etti. Yüzünü secdeye koydu.
Gece gündüz tam kırk gün yemek yemeden oruç ve namazla çile çıkardı.”363 Yine
Hünkâr’ın Suluca Karahöyük’e ilk geldiği zaman önce mescidde daha sonra üçtaşın
olduğu yerde erbain çıkarması bir diğer örnektir.364
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde de Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacım Sultan’ın
erbain çıkardığı anlatılır.365
Saltıknâme’de Saltık’ın kırk gün kırk gece ibadet ettiği anlatılır. “…Yakında bir
kilise daha vardı. Orada Cuma kılınırdı. Onun bir odası vardı. Şerif oraya girdi, kırk
gün kırk gece ibadet etti. Halktan ırak oldu.”366
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’nın nefsine sukunet hâsıl olur ve
kırk gün bir mağara’da riyazet çeker, gündüz oruç, gece de Allah’a niyazla meşgul
olur.367
Mutasavvuflar ve tarikatların tamamında yaygın olan erbain çıkarma, Alevi-
Bektaşi menâkıbnamelerinde de önemli bir ibadet biçimi olarak yer almıştır.
1.9 Salih Amel
Elvan Çelebi’nin, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde müminin
yapacağı amelleri Hakk’ın ve Resul’ün emirlerini ömür boyunca uygulamak olarak
363 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 134. 364 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 221. 365 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427,432. 366 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 301. 367 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 67.
86
tarif eder. “Ne ki Hak emri vü Resul emri/Külli bunlara sarf ola ömrü.”368 (Hakk’ın ve
Resul’un emirlerine harcayasın tüm ömrü.)
Hünkâr’ın Velâyetname’sinde şöyle öğüt verilir: “Mutluluk ecel gelmeden
Hakk’a salih amelle ibadet etmektir.”369
Makâlat Şeyh Safi Buyruğu’nda altmış adet makalat okudum diye böbürlenen bir
şeyhzadeye, Şeyh şöyle nasihat eder: “Makalatı okumak sehldür, makalatı amele
getirmek gerek.”370 Şeyh Safi, çok kitap okuyup ilimle meşgul olanlara öğüt verir:
”Şol kimseler daima ilim okumağa meşgul olur ve hiç amel getirmezler.”371
Saltıkname’de, Sarı Saltık, Osman Gazi’ye nasihat eder. Onun soyuna Allah
tarafından devlet kurma görevinin verildiğini belirtir, adaletli olmasını, fakirlere
yardım etmesini, doğruluktan ayrılmamasını, ahlaklı olmasını, iyilik yapmasını,
yoksullara bağışta bulunmasını ve halka zulmetmemesini öğütler.372
Saltıkname’ye göre Sarı Saltık kâfirlerle yaptığı savaşta ölümcül yara alır ve
ölmeden önce evlatlarına öğüt verir. Salih amel işlemelerini, tövbeyi çok yapıp, namaz
kılıp, oruç tutmalarını buyurur.373
Saltıknâme’de Hz. Hünkâr’ın yedi kere hacca gittiği, fakat bir susuza su
vermesinin hepsinden daha önemli olduğu anlatılır.374
Kur'an-ı Kerim'de, salih amelin imandan sonra geldiği ve bahsedildiği pek çok
âyet mevcuttur. Aslında bunun nedeni insanları iyilik yapmaya yöneltmedir. Asr suresi
de salih amel işleyenlere müjde verir. (Asr, 103/1-3), Bakara suresinde de salih
368 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1078/62b. 369 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 645. 370 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 336. 371Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 345. 372 Necati DEMİR, Saltıkname, s. 619-620. 373 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 54. 374 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 294.
87
amelden bahsedilir. “İman eden ve salih amel işleyenleri mü’minleri müjdele ki, onlar
cennete gireceklerdir.” (Bakara, 2/25)
Görüldüğü gibi Kuran’da önem verilen ve sıkça zikredilen ‘salih amel’ hususu
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de çokça yer almaktadır.
2. AHLAK ESASLARI
2.1 Eline diline beline sahip olma
Alevilikte talip, eline, diline, beline sahip kimsedir. 375 Alevi ahlakının özeti
eline, diline, beline sahip olmadır. Eline bağlı olmak kendisinin olmayanı almamaktır.
Diline sahip olmak her türlü yalandan ve kötü sözden uzak durmaktır. Beline bağlı
olmak ise zina yapmamaktır. Bu Aleviler için değişmez bir kuraldır. Bu kurallara tâbi
olmayanlar toplumdan dışlanırlar. Suçun çeşidine göre cezalandırılırlar.
Velâyetname’de şöyle söylenir: “Ey iyilik sahipleri kıskançlık kötü bir şeydir.
Eyvahlar olsun ki kimseye de fayda etmez.376
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Germiyan İlinde evliya dostu olan bir
grup, Hacım Sultan’ı ziyarete gelirler. Hacım Sultan’ın hayır duasını alırlar, kurban
getirirler. Hacım Sultan bunlara eline diline beline sahip olmayla ilgili öğütler verir,
dedikodudan, kötü sözden uzak durmalarını söyler. Hümeze suresi 1nci ayeti okur.377.
( Mala tamah eden ve onu durmadan sayan, gıybet ve dedikodu yapan, yüz göz
işaretiyle insanları alaya alanların vay hâline!).
Yine Hacım Sultan dervişlerine öğüt verirken, “El ve dil ile kimseye fenalık
yapmayın” der.378
375 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, s. 68 376 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 125 377 Hümeze, 104/1. 378 Salih Gülerer, Hacim Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 451.
88
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda, gözünü yasaktan koruyanın batın gözünün
açılacağı, kulağını gıybete, yalana kapatanın gönül kulağının işiteceği anlatılır.379
Nasihat almak için Nasreddin Hoca’nın dergâhına giden Saltık, Hoca’yı
bulamaz. Hoca’nın karısı, kabul ederse kendisinin nasihat edebileceğini söyler. Saltık
kabul edip dinler: “-Nasihat budur; dünyada fasık, facir ve fasid ile ilgilenme. Yabancı
kişiye, kendini ve malını güvenme… Dilinden tövbeyi bırakma. Kendini ne sanırsan
her mümini de öyle san. Allah’tan kork ve Resul’den utan. Ahiret için burada güzel
şeyler yap…”380
Saltıknâme’de fitne ve fesata düşen bir toplumun Hz. Peygamber’in (sav)
yolundan saptığı anlatılır. “- Ya Server! Ben Umman diyarında bir Arap şeyhi idim.
Atadan, dededen beri şeyhlik ederiz. Bu şimdiki melikimiz zamanında herkes fitne ve
fesata meyletti. Hz. Resul’ün yolunun terk ettiler. Zina ve fesada düştüler. Toplumun
düzeni bozuldu.”381 Saltıknâme’de Sarı Saltık şöyle söyler: “Yalan, iftira ve zulüm
edenler, din yoksuludurlar. Cehennemde yanacaklardır.”382
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi sonunda şöyle denir: “Bu babda
erenler ol makam-ı mübareke nice erişdiler? Evvela yalan söylemediler. Zina ve livata
itmediler. Nefsin hazzını virmediler. Döşekte yatmayub yastıklaru taş, döşekleri tûrab
idi. Ve kimseye iftira ve gıybet etmediler. Ve başlarına ne gelirse Hakk’dan
bildiler.”383
Vilâyetname-i Şâhi’de Od’man Baba abdallarına nasihat verir, kanaat sahibi
olmalarını ister ve dilenmelerini yasaklar: “-Sakın yürüdüğünüz yerde yüzsüzlenmen ve
379 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 370. 380 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 386. 381 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 433. 382 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 526. 383 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 184.
89
karnunuz acıkacak bir haneye girmen… döğerim sizi…” “El-kanâ atü kenzün lâ
yefnâ”( Kanaat bitmeyen hazinedir.) ”Nahnü Kassemna” 384 ("Biz onların dünya
hayatında geçimliliğini aralarında böldük” ayetinden alıntı olan "nahnü kasemna" sözü.) “Pes
öyle olsa Fahr-i fakr üç mertebedir; birisi dileyip almak ve biri istenmeyip rızâ ile
geleni almak ve üçüncü ne dileyip almak ne rızâyıla geldüğün almaktır. Pes bu üç
mertebenin efdâli üçüncüsüdür.”385
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Uluborlu ahalisinden bir kadın erkek kölesi ile
birlikte yolda giderken kölenin kendisine saldırması ve kadının Hakk Teâlâ’ya sığınıp
o civarda evliyâ olarak bilinen Veli Baba’yı çağırması üzerine ol vakitte yanında bir
süvarinin belirdiği anlatılır. Ve süvari köleye: “-Eline ve diline ve beline sabr itmeyen
hâinin hâli işbu haldir ki düşkündür ve yolundan şaşkındır.” diyerek kadını kurtarır ve
köleye cezasını verir.386
Alevilikte eline, diline, beline sahip olmak, güçlü ahlak sisteminin özüdür.
İnsanları yalan söylemekten, hırsızlık yapmaktan, hayâsızlıktan, başkasına zarar
vermekten, gıybetten, dedikodudan koruyan bir ahlak felsefesidir.
2.2 İyilik yapmak, İncitmemek
Velâyetname’de “Er olan kişi kötülük edene ihsanda (bağışta) bulunur. İyiliğe
iyiliği hayvan da eder.”387 Hünkâr, bir hayvan yavrusuna eziyet edenlere karşı çıkan
birisine Sende dervişlik mayası var. Derviş gibi konuştun. Derviş hiçbir varlığı üzmez
der.388
384 Zuhruf, 43/32. 385 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 265. 386 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 277-78. 387 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 145. 388 Hamiye Duran, a.g.e., s. 413.
90
Velâyetname’de hayır işlemekten söz edilir.“İnsanların en hayırlısı, hesap günü
gelmeden hayır işlemeye niyet edendir. İşte o gerçek insandır. Bu cihanın
yaratılmışlarının en yücesi insan, aklıyla bu âlemi ele geçirir.”389
Saltıknâme’de Saltık’ın müridi Dâvut’u daha önce kurtarıp iyileştirdiği bir
domuzun, bir boğa yılanından kurtardığı anlatılır. “Dâvut gelip ata bindi: -‘Sen iyilik
yap. Eğer domuza bile iyilik edersen karşına gelir’, dedi.390
Sarı Saltık, önce yakalayıp sonra da azad ettiği bir canavarın, yapılan iyiliği bilip
kendisine iyilikle karşılık vermesine hayran olur ve şöyle söyler: “ - İyilik elbette
kendini bildirir. Sen iyilik et, suya at, geri akar, sıkıntılı anında önüne gelir, demişler.
Dünyada iyilik, ekmek ve tuzdur. Ekmek ve tuz hakkını gözeten merttir. Hakkını
gözetmeyen ise namerttir, haramzadedir.”391
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’ya kötü niyetle gelen kişiler
pişman olurlar ve af dilerler. -Baba erenler iyilik sizden, kötülük bizden derler.392 Baba
şöyle cevap verir: -Yaptığın iyilikte sana, yaptığın kötülükte sana. İyilik yap ki iyilik
bulasın der.”393
Kur’an’da bildirildiği gibi “şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever”394 ayetinden
hareketle elinden gelen iyiliği yapmak, esirgememek hususu tüm Müslümanlarda
olduğu gibi Alevilikte de başlıca ilke olarak görülmektedir.
2.3 Nefis Terbiyesi/Gönlünden kini nefreti atmak, Ölmeden Önce Ölmek
Nefis insanın içindeki deki kötü isteklerdir, çirkin, bayağı arzulara duyulan
meyildir. Tasavvufta nefis terbiyesi çok önemlidir. 389 Hamiye Duran, a.g.e. s. 633. 390 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 126. 391 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 357. 392 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 72. 393 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 72. 394 Maide, 5/13, 5/93.
91
Velâyetname’de Hacı Bektaş, Sarı İsmail’e nasihat eder. “kendini temizleyip
güzelleştir. Nefsinin istekleriyle sürekli savaş, mücadele et. Kalbi temiz olmayan âdem
değildir. Kamil olanlar, Allah için sır değildir.395
“Nefsini öldür ki cevherin ortaya çıksın. Sende beşeriyetten her hangi bir şey
kalmasın.” “Mümin olanların ölmeden ölmesi gerekir. Ölmeden önce ölenler sonsuz
hayat bulur.”396
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda “Çokça zikir edenler, zikirde nefsin boynunu
vururlar. Nefsin kardeşi sana düşman kesilir.”397
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nun Nişati çevirisinde şöyle denilmektedir: “Ta
sıfatı nefsden arıtmayasın gövdeni, yatmayasın toprağın içinde rahmete garkolup.”398
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Hz. Ali’nin Peygamber’den(sav) ilettiği nefisle
ilgili hadis-i şerîf bildirilir. “Hz. Peygamber (sav) buyurur ki ‘Men arefe nefsehu,
fekad arefe Rabbehu’ (Kendini bilen, Rabbini bilir.)”399
Veli Baba Menâkıbnamesi’nde de İnsânların bir kısmının dünya malına tamah
edip Hakk’ı unuttuğu anlatılır. Ar’af sûresi 178. âyetin yorumu anlatılır: “Şol kimseler
ki dünyaya gelüp dünya malına muhabbet idüp bizi unuttular. Mala mağrur olup
taptılar. Nefislerini muhasebe idemeyüp hayvan gibi heman yimeğe, içmeğe ve şehvete
mâil olup bizim sırrımızdan ve hikmetlerimizden mahrûm kaldılar. Yani nefislerini
bilemediler. Onlar hayvandan bile eşnâ’dır. Zirâ hayvanda hased ve kibir ve kin ve
garez ve buğuz yoktur.”400
395 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 633. 396 Hamiye Duran, a.g.e., s. 634. 397 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlat Şeyh Safi Buyruğu, s. 340. 398 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 355. 399 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 394. 400 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 205.
92
Saltıknâme’de, bu dünyada haksızlık yapanların, zalimlerin, mazlum ile
helalleşmesi gerektiği, günahlarını kabul edip tövbe etmeleri gerektiği anlatılır.
“Helalleşmezse, kul hakkı olur, tövbe ile gitmez.”401
Vilayetname-i Şahi’de ise şöyle anlatılır. “Hiç dınmayan rûh’lar evliyâ ve enbiyâ
rûh’udur kim, evliyâ, enbiyâ oldular ve Hakk’a ‘Men aref’e nefsehu fekad aref’e
Râbbehu’ hükmüyle yakın oldular.”402 “Gel iy âşık özünü tayyib eyle/Eğer sana gerek
didâr-ı nîmet”403
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Veli Baba oğlu Küçük Şeyh’e ölmeden önce
kendini hesaba çekmeyi anlatır. “-Ve sahrâ-yı Arasat’ta hazır ider. Her âdemin
muhasebesine bakarlar. Eğer dünyâda ‘Mûtü kable ente mûtü’ (ölmeden önce ölmek)
sırrına mazhar olup dünyâda hesabını gördü ise izzet ve sâ’adet-i sermedîdedir. Ve
illâ cem-i âdemi cehenneme uğradırlar.”404
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’dan Hak kelamı işiten kötü
niyetli kişilerin gönüllerinden kini kibiri terk edip Evliya’ya muhabbet ve sevgiyle
bağlandıkları ve kalpleriyle tasdik ettikleri anlatılır.405
“Nefis her daim kötülüğü emreder”406 , “Onu(nefsini) günahlarından tertemiz
yapan muhakkak kurtulup umduğuna ermiştir”407 ayeti kerimelerinde bildirildiği gibi
iyi bir insan olmak için nefis terbiyesinin şart olduğu menâkıbnamelerde
anlatılmaktadır.
401 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 522. 402 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 72. 403 Şevki Koca, a.g.e., s. 162. 404 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 258. 405 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 72. 406 Yusuf, 12/53. 407 Şems. 91/9-10.
93
2.4 Tevazu (Alçak gönüllülük)/Kibirlenmemek
Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı İsmail’e vasiyetini söylerken şöyle der: “Mümin,
yüzünü toprakla bir edendir(Tevazu sahibi olandır.)408“Her kim ölmeden evvel tevazu
(kibirlenmeden) içinde yaşarsa, öldüğü zaman da kendisini yıkar, temizler.”409
Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın, Hakk’ın yardımı ile sahip olduğu güçten dolayı
kendiyle gururlandığı, sonra da “Tanrı mağrurları sevmez.” diyerek korktuğu ve tövbe
ettiği, düştüğü zor durumdan Tanrı’nın inayetiyle kurtulduğu anlatılır.410
Hz. Hızır Saltıknâme’de aciz kalan Sarı Saltık’a şöyle seslenir: “- Ya Seyyid!
Niçin gaflet içinde bulunursun? Hatırına gurur ve kötü şeyler getirirsin. İnsan zayıf
bir yaratıktır. Onda ne kadar kuvvet ve kudret olacak. Hiçbir zaman alçak gönüllülüğü
ve aczi aklından çıkarma.”411
Saltıknâme’de Sarı Saltık, zalimlik eden Umman Kralına kibri bırakmasını ve
tövbe etmesini ister: “-Ya Mucib! Şimdi kibri ve kendini beğenmişliği terk eyle. Bu
zamana kadar yaptığın suçlara, günahlara tövbe et, suçlarını bağışlayayım. İslam
dininden dönme, dedi.”412
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Moskova Kralı, Demir Baba’nın ejderhayı
öldürmesinden çok mutlu olur, onun şerefine Müslüman esirleri serbest bıraktırır ve
şöyle der: “Bir pehlivan geldi gönül alçaklığı eyledi, derdimize derman oldu. Biz de bu
gayreti idelim.”413
408 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 622. 409 Hamiye Duran,a.g.e., s. 634. 410 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.112. 411 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 468. 412 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 476. 413 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 98.
94
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Hüseyin’den rivayet edildiğine göre Hz.
Ali’ye bi’at edecek olan kabileden birisi sorar: “Ya Emir-el mü’minin haber ver bize
size tâbi olan kimselerin hilyeleri ve şekil şemailleri nasıl olmalıdır. Ali buyurdu ki
bize bi’at edip tâbi olanlar Allâh’ı bilenlerdir. Ve Allâh’ın emriyle âmil olanlardır.
Ancak ehl-i fazilet bunlardır. Doğru söyleyenlerdir… Tevâzu ile yürürler
mütekebbirâne yürümezler. Zâhir tâ’atlerinde Allâh’a edeble ve bâtın ibâdetlerinde
kezalik edeble iderler. Allâh’ın kendilerine haram kıldığı şeylerden gözlerini yumar,
giderler. Rabbilerini bilmeğe kulak olurlar. Allâh’dan gelen kazâya râzı olurlar.
Feryad, figan itmezler… Dünyadan imtina ederler, terk-i dünya olurlar.”414
“Allah’ın kulları, dünyada ağır başlı ve alçak gönüllü kimselerdir” 415
“Dünyada kurumlanarak gezme. Çünkü sen yeri asla delemezsin, dağlar kadar
yüksekliğe asla ulaşamazsın.” 416 Ayetlerinde bildirildiği gibi Allah’ın kullarından
isteği alçak gönüllü, tevazu sahibi olmalarıdır. Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de
bu hususa dikkat çekilmektedir.
2.5 Doğru olmak/Yalan söylememek
Saltıknâme’de; Sarı Saltık, gittiği her yerde Müslümanlara nasihatlerde
bulunurdu: “Yalan söylemeyin, adil olun, halkı hoş tutun, haramdan sakının, kul
hakkından uzak olun. Kimseden ah alıp beddua ettirmeyin.”417
2.6 Yetmişiki Millete Bir Nazarla Bakmak
Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba vefat etmeden önce öğütler verir: “Din
açılmak için, dil kitap okumak için. Asıl kitab insanların hayatıdır. İyi ve yüce şeyler
414 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 230. 415 Furkan, 25/63. 416 İsra, 17/37. 417 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 596.
95
söyleşin. Tanrı Kitabı (İnsanı kastediyor) okuyun. Tanrının inayeti yetmişiki buçuk
milleti birbirinden ayırmayanlar üstüne olsun.”418
2.7 Haram Yememek/Günah işlememek
Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde Âşık
Paşa’yı anlattığı bölümde Âşık Paşanın hiç günah işlemediğinden bahseder. “Hiç Âşık
bu küfri vü dini/Mezhep itmedi sini vü şini”419 (Küfrü ve günahı ayrı tutu, din-mezhep
etmedi.)
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin Velâyetname’sinde, çok günahı olan birinin
Hünkâr’ın huzuruna gelip yardım dilemesi üzerine Hünkâr kendisine bostan yetiştirip
halka sevabına dağıtmasını ve kurumuş bir odun parçasını bostana dikmesini ister.
Bostan yetiştirip halka dağıtan kişi tam ümidini keseceği sırada kuru odun parçasının
yeşerdiği ve günahlarının affolduğu görülür.420 Bu menkıbe’de verilen mesaj; Allah’ın
rahmetinden ümit kesilmez. Cenabı Allah, tövbeleri kabul edendir. Günahları
bağışlayandır.
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda; tövbe eden kimsenin bir daha o hususta suç
işlememesi için kötü davranışlarını düzeltmesi gerekir denilmektedir.421
Saltıknâme’de zinaya zemin hazırlayanların da zina edenler kadar günahkâr
olduğu ve İbni Mesud’dan nakille Hz. Peygamber (sav) ve Hz. Ali (ra) ile ilgili bir
kıssa anlatılır. Kıssada Hz. Peygamber ve Hz Ali bir yere giderken hurma toplayan bir
adam görürler. Peygamber, Ali’den adamı öldürmesini ister. Hz. Ali adamı öldürüp
sonra hikmetini sorar: “Hazret-i Resul buyurdu: ‘- Bu kişi kendisinin gidi olduğunu
biliyor. Evinden komşusuna bir zina kapısı açmıştır. Oradan zina hâsıl olur, ona rıza
418 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 268. 419 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1362/79a. 420 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 373-377. 421 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 352.
96
vermiştir. Her kim küfre rızâ vermişse kâfirdir. Zinaya rıza veren gidi olur. Onu
katletmek gerek.”422
Haram yememek, günah işlememek, Cenabı Allah’ın bize emrettiği hususların
başında gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de, bu konuyla ilgili ayetler mevcuttur. 423
Menâkıbnamelerde de bu hususlara önem veren menkıbeler anlatılmıştır.
2.8 Ceza
Şeyh Sâfi Buyruğu’nda ceza konusu da yer alır. Şeyh Sadreddin, bir kişinin
herhangi bir mesele için şeyhini ve rehberini bırakıp kadıya gitmesine adımı başına on
iki günah yazıldığını, ceza olarak posta da bir miktar para vermesi gerektiğinden
bahseder. Sonra o talibe doksân dokuz tarîk vurulması gerektiğini söyler.424
“Şeyh Sâfî, -“Bir talip bir talibe kötü söz söylese, o talip hiç cevap vermese,
mürşidin huzuruna çıksalar, kötü söz söyleyeni üç saat ayakta bekletip sonra bir çift
kurban alınsın ve on iki kuruş mürşide verilsin ve doksan dokuz tarîk vurulup, îmânını
tazelesin” der.425
Cenabı Allah Kuran’da “Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders,
korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık,” 426 buyurmuştur, burada cezanın
cezalandırılana bir ders, diğerlerine de bir öğüt olduğu üzerinde durulmaktadır. Alevi-
Bektaşi menâkıbnamelerinde bu husus önemsenmekte ve cezaların gerekliliğinden
bahsedilmektedir.
422 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 398. 423 Maide, 5/62. 424 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 5. 425 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10. 426 Bakara, 2/66.
97
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MENÂKIBNAMELERE GÖRE TARİKAT ÂDÂB VE ERKÂNI
Menâkıbnamelere göre tarikat âdâb ve erkânı; tarikat yönetimi ve tarikata kabul,
tasavvufi anlayışlar, şii nitelikli unsurlar, âdâb ve erkân ve farklı inanç sistemlerinin
izdüşümleri ana başlıkları altında incelenmiştir.
1. TARİKAT YÖNETİMİ VE TARİKATA KABUL
1.1. Mürşid- Pir- Rehber
Pîr, İhtiyar, yaşlı kimselere pîr denir. Istilahi olarak tasavvuf liderine de pîr adı
verilir. 427 Tarikat kuran kişidir. Tarikatın başındaki kişidir. Pîr, irşad edendir.
Muhiplerinin hakikate ulaşmalarına yardım eder. Pir Hakk’ın sevgisine mazhar
olmalıdır. Her tarikatin bir pîri vardır. Bektaşîlerde pîr Hacı Bektaş-ı Veli’dir.
Mürşid ise, insanları doğru yola götüren kimsedir. müridlerini irşad eder.
Gerçek yol gösteren Hz. Muhammed(sav)’dir. Diğerleri, O’nun yolundan
gidenlerdir.428
Rehber ise, kılavuz, yol gösterici demektir.429 Alevilikte rehber, talibi yola
götürecek ve ona nasihatte bulunacak, sonra ikrar verdirerek erenler katarına katacak
ve ölünceye kadar ona rehberlik edecek kimsedir.430
Elvan Çelebi’nin, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde mürşid, pir
ve rehberden bahsedilir. Baba İlyas’ın oğlu Halis Paşa’dan bahsedilen bölümde şöyle
anlatılır. “Hâlis ü hâş u pâk-dîn oldu/Mürsid ü rehber ü yakin oldu.” 431 Şeriate
gereken önemi vermeyen mürşidin tarikatte mürşidlik yapamayacağı anlatılır:
427 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 579. 428 Ethem Cebecioğlu, s. 527. 429 Ethem Cebecioğlu, s. 590. 430 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Ankara, 1998, s. 33. 431 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye 744 /43a.
98
“İktidaya yaramaz ol mürşid/Kim dökmeye Şer’iatde dökmeye per ü bal.”432 Mürşid
hem şeriatı ve hem de tarikatı bilip uygulamalıdır: “Hem şer’iatde âim ü âmil/Hem
tarikatde ârif ü âfi”433
Velâyetname’de Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu erenlerinin
başına pîr eyledi. Kendisine şöyle buyurdu: “Ey Bektaş şimdi tamamen nasibini aldın.
Müjde olsun kutbu’l-aktablık mertebesi senindir. (Kutub, velilerin başı sayılan büyük
velidir. İslâm tasavvufunda dört kutub olduğuna inanılır. Bunların başı olan en büyük
kutba “kutbul-aktab” denilir. Tasavvufta en büyük veli denilebilir.) Kırk yıl hükmün
vardır. Şimdiye değin bizimdi… Anadolu’ya yönelesin. Anadolu’da aşk ehli dervişler
ve gerçek erler çoktur. Meşrepleri sağlamdır ve silsileleri Muhammed Ali’ye çıkar.
Ama yol bilmezler…”434
Hünkâr’ın müritlerinden Güvenç Abdal Hünkâr’a “Acaba, şeyh nedir, mürit
nedir, muhip nedir, aşk nedir?” diye sorar. Bunun üzerine Hünkâr bir sarrafın adadığı
adağı almak üzere Güvenç Abdal’ı görevlendirir ve dönüşünde Güvenç Abdal’ın
yaşadığı olaylar üzerinden soruların cevaplarını verir.435
Şeyh Safi Menâkıbı’nda mürşit, talip, pir ve rehberden bahsedilir. Şeyh Sâfî, bir
hatır gönül uğruna doğru yoldan sapan talibin temiz olamayacağını, yediği lokmanın
haram, yaptığı ibadetin günah olacağını, yine hatır için yolu doğru uygulamayan
mürşidin ise posta layık olmadığını, rehberin de rehberlik yapamayacağını bildirir.436
Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menakıbı’nda ise mürşitten
bahsedilirken şöyle denir: Mürebbilik o kimsenin hakkıdır ki taliplere yol göstermede,
erkân ve adapta sağlam, yetmiş iki millete ve cümle eşyaya aynı göz ile bakar, başında
432 Elvan Çelebi, a.g.e., 1964/111b. 433 Elvan Çelebi, a.g.e., 2016/114b. 434 Hamiye Duran, Velâyetnâme, s.165. 435Hamiye Duran, a.g.e., ss. 310-322. 436 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 11.
99
ariflerin tacı, elbisesi, soyu Murteza Ali evladına çıkar, Muhammed’in şeriatını iyi
bilir. Bir mürşidin edebi, eli, dili, gözü, soyu temiz olmazsa o kişi rehber olup
müridlere yol gösteremez ve erkân traşı edip Peygamber’in seccadesinde (yerinde)
oturamaz.437
Abdal Musa Velâyetname’sinde ve Kaygusuz Abdal’da tarikat yapısında bulunan
mürşid, mürid ve rehber terimleri sıkça geçer.
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde kıyamet gününde her insanın şeyhinden
sorulacağı, her mürşit ve şeyhin meşrebi ‘Evladı Resul’e çıkmazsa dünyada da
ahiretde de günahkâr olacağı belirtilir.438
Od’man Baba, Vilâyetnâme-i Şahi’de mürşidi ve müridi şöyle tarif eder. “Zirâ
âlemde mürşid ol kişidir kim; mecmu şeyde kendi vücudunu görmüş ola ve kendünden
âlemde hiç kişi olmaya cemî şey’i tasrrufu geçe pes mürşid bu sıfatlu kişidir ve mürid
dahi şol kişidir ki mecmû berzâhı kat’etmiş ola ve hiçbir makam olmaya ki, ol
görmemiş ola.”439 ”Pes bu fâni âleme gelmekten murâdı olidi kim kalmışlara dest-res
olup Hakk’a yetüre ve susuzları kandıra ve Tâlib-i Târika mürşîd-i irşâd olup yol
göstere.”440 (Mürşid o kişidir ki her şeyde kendini görsün, ama kendinde hiçbir şeyi
görmesin. Herşeye etki edebilsin. Mürid odur ki hayatta pek çok engelle karşılaşmış,
makama, mevkiye itibar etmemiş kimsedir.) (Bu dünyaya gelmekteki murad yolunu
şaşırmışlara ve yolda kalanlara yardımcı olup onları Hakk’a ulaştırmak, bilmeyenlere
öğretmek ve tarikat taliplerine yol göstermektir.)
437 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10. 438 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 421. 439 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, ss. 51-52. 440 Şevki Koca, a.g.e., s. 97.
100
Od’man Baba abdallarına vaaz ederken, bu zamanda vilâyet sahibi iki kişi
olduklarını; birinin kendisi Hüsam Şâh, diğerinin ise kendisinin koçu (rehberi) Şefkulli
Bey (Şücaeddin Veli) olduğunu beyan eder.441
İslam tasavvufunda var olan mürşid, pîr, rehber yapılanması, Alevi-Bektaşi
inanç sisteminde de mevcuttur. Bir kısım farklılıklar dışında tüm mezhep ve
tarikatlarda benzer yapılanmalar görülür.
1.2. Tarikata Girme/İkrar Verme
Alevi-Bektaşilikte ikrar; yola, tarikata girerken verilen sözdür.442 İkrar veren/
tarikata giren kişin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümüyle vazgeçer
(teslim-i rıza anlayışıyla) ve yeni bir hayata başladığına inanır.
Velâyetname’de “Bedehşan beyleri (Müslümanlığı kabul eden), kefenlerini
boynuna takıp Hünkâr’ın huzuruna geldiler. Suçlarının bağışlanmasını dileyip tövbe
ettiler. Canı gönülden iman ehli oldular.”443 Hünkâr muhibbi olmak isteyenleri tıraş
ettirip başlık giydiriyordu.444
Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda tarikata girişi
şöyle anlatılır: “-Şimdi azizim açıkça beyan edelim ki talibin ikrarını (tarikata
girerken verdiği söz) seyyid alır. Seyyide ikrar vermeyen de, seyyid olmadığı halde
ikrar alanda dinden kovulmuş, reddedilmiştir. Yol odur ki tarikata girecek kimsenin
boynuna rehber ip bağlaya, eşiği öpüp içeri gireler ve selamün aleykum ya şeriat ehli
ve Mustafa ve Murteza’nın soyu. Bu kardeşiniz sizin yolunuza, hizmetinize girmek
ister, ne dersiniz erenler diye soralar.”445
441 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 241. 442 Ethem Cebecioğlu, s. 389. 443 Hamiye Duran, Velâyetname, s.157. 444 A.g.e., s. 409. 445 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, ss. 12-13.
101
Saltıknâme’de; Aydın Beyinin oğlu olan Umur Bey’in Sinop’a gelip, Sarı
Saltık’ı ziyaret ettiği, elini öpüp ona mürid olduğu ve Sarı Saltık’ın kendisine kuşak
kuşatıp, dua ettiği anlatılır.446
Kaygusuz Abdal’da de tarikata kabulün gereği olarak Abdal Musa müridi
Kaygusuz’u tıraş ettirir, taç ve hırka giydirir.447
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Seyyid Ali Sultan’a rüyasında
Hz. Peygamber (sav) tarafından zamanın kutbu Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin
dergâhına gidip hizmet etmelerini ve Hünkâr’ın himmet kılıcını kuşatmasını söyler.
Bunun üzerine Seyyid Ali Sultan’la kırk dervişi Hünkâr’ın hizmetine girip himmet
alırlar.448
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed (sav)’in mesciddeki tüm kapıları
kapatıp Hz. Ali’nin kapısını açık tuttuğu bu tarikata gireceklerin yalnızca bu kapıdan
içeri girip Hz. Peygamber’e ve Hakk’a ulaşacakları anlatılmaktadır. “Her kim
Muhammed’i(sav) arar ise kapusu Alî’dir. Yani tarikata girsin dimektür. Zirâ oniki
tarikin pîri Alî’dir.” “Bu sebepten Resulullâh efendimiz: (Mescidde) Her kapuyu
kapayın, Alî’nin kapusu kapanmasın buyurdu.”449
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Peygamber’e (sav) Hakk’a ulaşmanın
yolunun Ali’nin kapısından içeri girmek, yani Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmilin
gönlüne girmek olduğu söylenilmektedir.450 Bunun için kişinin tarikata girmesi ve
öncelikle biat etmesi gerekir. Biat esnasında Fetih Sûresi 10. Âyet okunmaktadır.451
Bu ayet, Hz. Peygamber’e yapılan ve ‘Rıdvan Biatı’ da denilen biat hakkında
446 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 336. 447 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, ss. 2-5. 448 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 106, 162. 449 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 200. 450 Bedri Noyan, a.g.e., s. 200. 451 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 201.
102
indirilmiş olup günümüz Türkçesiyle şöyledir: Sana baş eğenler gerçekte Allah’a baş
eğmişlerdir. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim sözünden dönerse kendi
zararınadır. Kim sözünü tutarsa Allah ona büyük bir ecir verecektir.
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde; Hz. Peygamber’e ve Hakk’a ulaşmak için
Alevi-Bektaşi tarikatına girmek, Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmile ikrar vermek ve biat
etmek gerektiği belirtilmektedir.
1.3. On İki Bektaşi Postu
Sultân Bayezid tarafından Hacı Bektaş Dergâhı’na atanan Balım Sultan, Bektaşi
Tarikatı’nın kurallarını yeniden belirler. “Bektaşî Erkannamesi”’ni düzenler. “On iki
post” kavramı da onun zamanında tarikata dâhil edilir. O zamana kadar sadece kırsal
kesimde taraftar bulan Bektaşilik, Balım Sultan’dan sonra kentlerde de yayılmaya
başlar.452
Bektaşi geleneğinde on iki post –aşağıda belirttiğimiz gibi- şekillerine ve icra
ettikleri görevlerin çeşitlerine göre isimlendirilmektedir
Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektaş-ı Veli)
Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan postu
Ekmekçi Postu: Balım Sultan postu
Nakib Postu: Kaygusuz Abdal Sultan postu
Atacı Postu: Kanber Ali postu
Meydancı Postu: Sarı İsmail postu
Türbedar postu: Kara Donlu Can Baba postu
Kilerci Postu: Hacım Sultan postu
Kahveci Postu: Şah Şazeli postu
452 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1976, s. 62
103
Kurbancı Postu: İbrahim postu
Ayakçı Postu: Abdal Musa postu
Mihmanevi Postu: Hızır peygamber postu453
Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Demir Baba Sultan’ın Dursun Baba’ya yedi yıl
hizmet ettiği ve on iki posttan nakiplik ve Balım Sultan Postu da denilen ekmekçi
postunda görev yaptığı anlatılır.454
Bir mürşidin ya da pîrin makamına post denilmektedir. 455 Alevi-Bektaşilikte
dergâhta görülen her hizmetin bir postu ve piri vardır. Yukarıda sayılan on iki
hizmetin postu ve piri mevcuttur.
2. TASAVVUFİ ANLAYIŞLAR
2.1. Dört Kapı Kırk Makam
Bektaşilerde tarikat üyelerinin Allah’a ulaşmak için takip edeceği yol; Dört Kapı
Kırk Makam olarak sistemize edilmiştir. Dört Kapı Kırk Makam Makâlât kitabında
Hacı Bektaş-ı Veli tarafından yolun ilkeleri olarak belirlenmiştir. Hacı Bektaş-ı
Veli’ye göre kul, Allah’a kırk makamda ulaşır. Dört Kapı denilince: Şerîat, Tarîkât,
Mârifet ve Hakîkât makamları anlatılmakta ve bunlar da onar maddeden meydana
gelmektedir.456
Hacı Bektaş-ı Velî, Makâlât’ında Dört Kapı Kırk Makam’ı şu şekilde gösterir:
Şerîatin birinci makamı, iman etmektir. İkinci makam, ilim öğrenmektir. Üçüncü
makam; namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, gücü yetene hacca gitmek,
savaştan kaçmamak ve cenabetten temizlenmektir. Dördüncü makam, helal kazanmak
ve ribâyı haram bilmektir. Beşinci makam, evlenmek. Altıncı makam, adet günlerinde
453 M.Tevfik Oytan, Bektaşiliğin iç yüzü, İstanbul, 2010, s. 202. 454 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 76. 455 Ethem Cebecioğlu, s. 580. 456 İsmail Kaygusuz, Hacı Bektaş Veli Makâlât, İstanbul, 2011, s.114.
104
cinsel ilişkiyi haram bilmektir. Yedinci makam, sünnet ve cemaat (Ehl-i Sünnet ve’l-
Cemaat) ehlinden olmaktır. Sekizinci makam, merhamettir. Dokuzuncu makam, pak
olmaktır. Onuncu makam, emr-i bi’l-ma’ruf nehyi an’il-münker, yani iyiliği emredip
kötülükten uzak tutmaktır.457
Tarîkâtin makamları; tarîkâtin ilk makamı pîrden el alıp tevbe etmektir. İkinci
makam, mürid olmaktır. Üçüncü makam, tıraş olmak ve don değiştirmektir. Dördüncü
makam, nefisle mücadeledir. Beşinci makam, hizmet etmektir. Altıncı makam, havf
yani korkudur. Yedinci makam, ümit etmektir. Sekizinci makam; hırka zenbil, makas,
seccâde, subha, (yüz taneli tesbih) iğne ve asadır. Dokuzuncu makam, makam sahibi,
cemaat sahibi, nasihat sahibi ve muhabbet sahibi olmaktır. Onuncu makam; aşk, şevk,
sefa ve fakirliktir.458
Mârifetin makamları; Birinci makam ilim, ikinci makam cömertlik, üçüncü
makam hayâ, dördüncü makam sabır, beşinci makam perhizkârlık, altıncı makam
korku, yedinci makam edep, sekizinci makam miskinlik, dokuzuncu makam mârifet,
onuncu makam kendini bilmektir.459
Hakikâtin birinci makamı, turab olmaktır. İkinci makamı, yetmiş iki milleti aynı
gözle görmektir. Üçüncü makamı, elinden geleni yapmaktır. Dördüncü makam,
yaratılmışa zarar vermemektir. Beşinci makam, Allah’a hamd edip, Muhammed’in
nurunu bulmaktır. Altıncı makam, sohbette gerçek sırlarını beyan etmektir. Yedinci
makam, sırdır. Sekizinci makam, anlamı bilmek, Dokuzuncu makam Hakk’a
yalvarmadır. Onuncu makam, Allah’a ulaşmaktır.460
457 İsmail Kaygusuz, Hacı Bektaş Veli Makâlât, s.114. 458 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.116. 459 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.119. 460 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.120.
105
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye isimli eserinde şeriat, tarikat ve
hakikatten bahsedilir. “Hem Şeri’at yolunda key kıl/ Hem hakikat içinde key Kamil.461
“Şer’ içinde veya tarikatda/ var mıdur uşbu hal hakikatta”462 “Der şer’iat çü nur der
dide/Der tarikat çü Zühre der-mizan”463
Velâyetname’nin başında Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’den bahsedilirken: “Şeriat
hazinesinin âlimlerinin üstadı ve tarikat pirinin yol göstericisi ve hakikatin
sahibi…” 464 şeklinde hitab edilmektedir. Onun konu ile ilgili fikirleri müridleri
tarafından dört kapının zahir ve bâtın manalarının kabul edilmesini sağlamıştır.
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde bir âlimin müridlere vaaz verdiği, şeri’at,
hakikat, tarikat ve ma’rifetle ilgili öğütler verip tövbe ettirdiğinden bahsedilir.465
Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda: Birincisi şeriattır,
ikincisi tarikattır, üçüncüsü hakikattır ve dördüncüsü marifettir ve her biri yedi
maddeden meydana gelir denilerek dört kapı yirmi sekiz makamdan bahseder. 466
Ayrıca Muhammed Ali yolunun; şeriat, tarikat, mârifet ve hakikatten meydana geldiği
anlatılır.467
Safvetu’s-Safa’nın yalnızca Meşhed nüshasında, bulunan bir menkıbede: Şeyh
Safi şeriatsız tarikat ve hakikati kabuğu olmayan bir yemişe benzetir ve şeriatı
olmayanın tarikat ve hakikatının olamayacağını bildirir468
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda tarikat ve hakikatin on amelinden bahsedilir.469
461 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,
113/7a. 462 Elvan Çelebi, a.g.e., 399/23a. 463 Elvan Çelebi, a.g.e., 1808/103a. 464 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 58. 465 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 457. 466 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 3. 467 A.g.e., s. 30. 468 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 372. 469 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e. ss. 395-400.
106
Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal’da Od’man Baba övülür. “Şeriat şahısın
millet içinde/Hakikat mâh’ısın Vahdet içinde”470 Haksızlık eden Kadı’ya ders veren
Od’man Baba’nın zamanın kutbu olduğu ve şeriât, tarikât ve hakikât ilmine sahip
olduğu belirtilir. “Ne Abdâl’ların niyazını reddeyledi ve ne Kadı’yı helâk edip nâ
bedîd eyledi, zirâ Kûtb-al Aktâb eğer şeriât ve eğer tarikât ve hakiykât ilmine hâkim ve
âlimdir zihi adil zihi kâdir.”471
Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba, abdallarına öğüt verirken şeriatı
sağlam tutmalarını ve şeraitten düşenin dört kapıdan düşeceğini söyler.472
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Dört Kapı’dan bahsedilir. Mürşid-i Kâmil olan
kişinin şer’iatı layıkiyle icra etmesi münkerden sakınması gerektiği ve şer’iat, tarikat,
mârifet ve hakikat kapısından birisi noksan olan kişinin mürşidlik yapamayacağı,
kimseyi irşad edemeyeceğinden bahsedilir. “Şer’îatı mutaharri emri ve nehyi layıkıyla
icra eyleye. Şer’iat, tarikat, mârifet ve hakikat dört kapusu ma’mûr ola. Dört kapunun
birisi noksan olan mürşidlik yapamaz, kimseyi irşad idemez.”473
Veli Baba Menâkıbnamesi’de şeriat bir ağaca benzetilir:“Şer’iat bir ağaçtır.
Tarikat anın budaklarıdır. Mâ’rifet anın yapraklarıdır ve hakikat meyvasıdır. Kur’an-ı
Azimüşşan cümlesini câmîdir. Ağaç dikmeden murad meyve olduğu gibi şer’iattan
murad hakikattır. 474 “Şer’iatı noksan olanın tarikatı ve hakikatı noksan olur.”475
Dört Kapı, Kırk Makam anlayışı ilk olarak Ahmed Yesevî’de görülmüştür.
Ahmed Yesevi’nin talebeleri de bu ilkeleri benimsemişlerdir. Hacı Bektaş-ı Veli de
470 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 66. 471 Şevki Koca, a.g.e., s. 124. 472 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s.79. 473 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 199. 474 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 204. 475 Bedri Noyan, a.g.e., s. 210.
107
Dört Kapı Kırk Makamı tarikat üyelerinin Allah’a ulaşmada katedecekleri yol olarak
belirlemiştir.
2.2 Vahdet-i Vücud/Enel Hak İnancı
“Ene’l-Hak” sözü Arapça olup “Ben Hakkım” demektir. İlk defa Hallac-ı
Mansur’un bu deyimi kullandığı sanılmaktadır. Tüm varlıkların Allah’ta yok olduğu
manasına gelir. Sufilere göre Allah’ın dışında hiçbir varlık yoktur.
Vilâyetnâme-i Şahi’de “Enel Hak” görüşü Vilâyetnâme’nin temel düşüncesidir.
“Enel Hak” düşüncesine inanmayanlara münkir denilmiştir. “Îy Enel-Hâk sırrına
mûnkiyr olan/ Küfr-ü inkâr üzre kâludan gelen/Îşk-u mâ-şuk-u muhabbet yeridir/Hem
Hakk’ın iş bu kûdret şarıdır.”476
Prevadi kadısı, Âdem, Musa, İsa, Muhammed benim diyerek ene’lhak iddiasında
bulunan Od’man Baba’yı ve onu bu görüşleriyle kabul eden abdalları hakkında: “…Ol
Od’man Baba diyüp itikad itdükleri tayin ü muayyendür ki Rahmâni degüldür. Ve
buna itikad idenler mülhid ve küfr ehlidür didi…” şeklinde hüküm vermiştir.477
Od’man Baba’yı ziyaret eden Vezir Sinan Paşa’ya Ulemâ hesap sorarlar. “ Kanı
ol dava-yı Hüdâ-yı ve Muhammed ve İsa eden Od’man Baba’yı ne eyledünüz ki elbette
şer’iat ahkâmın yerine getürün ki âşikare zamandır dediler.”478 Peşinden de ulemâ
toplanıp padişaha gider ve Sultan Mehmed’e şeriat nizamı için Od’man Baba’nın
katledilmesi gerektiğini, Od’man Baba’ya dokunulmazsa hiç olmazsa dervişlerinin,
şeriat kavmini fesada düşürmekten kiminin kazığı oturtulması ve kiminin de çengele
asılmasını isterler. Fatih bu istekleri reddeder.479
476 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 202. 477 Şevki Koca, a.g.e., s. 215. 478 Şevki Koca, a.g.e., s. 212. 479 Şevki Koca, a.g.e., s. 206.
108
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Vahdet-i Vücûd’dan da bahsedilir. “Vücûdun
varlığı Hakk’ındır. (Hakk’ın) Vücûdundan gayri vücûd yokdur. Bu sebepden
Rasûlullâh Efendimiz (sav): ‘Men re’anı fekad re’yel Hakk’ buyurmuştur. Mânâyı
zâhiri: Bir kimse beni gördü, imdi tahkıyk Allâh’ı gördü dimektir. Bâtın manâsı:
Cümlenin vücûd-u varlığı hayal ve gölge gibi fânidir. Hakikat Hakk’ındır. Hakk’ın
vücûdundan başka vücud yoktur dimektir.”480
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Vahdedi Vücûddan bahsedilirken ‘İttihâd hulûl
ve devriye gibi batıl yorumlara sapılmaması gerektiği söylenir.
“La ilâhe illallâh’ın bu surette ma’nâsı: Ne ben varım ne mahlûk var. Vücûtta
ancak Allâh vardır deyüp kendini ve mahlûku nefy idüp Hakk’ı isbât itmektür.”481
Vahdet-i vücud inancı Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinden; Vilâyetnâme-i Şahi
ve Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde geçmektedir ve daha çok Hallacı Mansur’dan ve
Seyyit Nesimi’den etkilenildiği görülmektedir.
2.3. İnsanı Kâmil/Mürşid-i Kâmil
İnsan-ı kâmil, tasavvufi bir terimdir. Önceleri kemalat sahibi müminle eş anlamlı
olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise tasavvufta istilahi bir anlam kazanmıştır.
İnsanlara doğru yolu gösteren kimse anlamındadır. İnsan-ı kâmil olmak için bir kişinin
fenâfillah derecesine ulaşması gerekmektedir.482 İnsan-ı kâmil, mürşîd-i kâmil ile aynı
anlamı verir.
Vilayetname-i Şahi’de insan-ı kâmil’den bahsedilir. “Ey sireti hayvan sûreti
insan/Sen sanma özünü sûret-i Râhman/İnsan-ı Kâmil uş hakiykat-ı eşyâ/Oldu
nedensin iy bi-haber a’mâ.”483
480 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 208. 481 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 211. 482 Doğan Kaplan, Yazılı Kaynaklarına göre Alevilik, Ankara, 2012, s. 240. 483 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 84.
109
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde mürşid-i kâmil’den bahsedilir. “Mürşidi kâmil
âdemi câm-ı cihan-nümâ ider/ Câm-ı cihan-nümâ nedir Âyîn-i Hüdâ ider.”484 Nefsini
bilmenin manasının kendi varlığını ve halkın varlığını aradan çıkarmak olduğu
anlatılır. “Bunun gerçekleşmesi de bir mürşid-i kâmile bi’atla olur. Ol mürşid-i
kâmilinde ehl-i zikirden olması farzdır. (Enbiya suresinde bahsedilen) Ehl-i Zikir’den
murad Ehl-i Beyt’tir.”485 “(Ve hâz-el beled-il-emin) (Tin Sûresi) âyetinde beled’den
murad Ehl-i Beyt’ten insan-ı kâmilin gönlü olduğunu (Lekad halakna’l insâne fi
Ahsen-i takvim)486isbât eder” denilmektedir. İnsân-ı kâmil şer’iat, tarikat, marifet ve
hakikat kapusunun ilmine vasıl olamayınca insân-ı kâmil olamaz. Her ne kadar âlim
ise yine cahildir ve nâkıstır. Zirâ mâ’rifetten acizdir. Nefsini bilmezse Rabbi’ni bilmez.
(Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehû.)”487
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde esmâ ilmi’ni bilenlerin ‘kâmil insan’ olacağı
bildirilir. “Bilenler ilm-i esmâda hakikat/ Olurlar hâkimi vakt-i şer’iat/ Eğer kıldın ise
bu ilme hâsıl/ Oluversin yakıyn insan-ı kâmil.”488
Kuran’da ‘kâmil mümin’ olarak geçen ‘insanı kâmil’, tasavvufi özellikler
taşıyan Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde yer almaktadır.
3. ŞİÎ NİTELİKLİ UNSURLAR
3.1. Ehlibeyt Telakkisi, Tevella ve Teberra
Menâkıbü’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’de: Hz. Muhammed’e ve onun aile
efradına, ashabına salât ve selam getirilir.489
484 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 171. 485 Bedri Noyan, a.g.e., s.197. 486 Tin, 95/4. 487 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 205. 488 Bedri Noyan, a.g.e., s. 214. 489 İsmail Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, s.105.
110
Velâyetname’de dergâhta hocası Lokman-ı Parende’nin ve diğer öğrencilerin
önünde susam yaprağının üzerinde namaz kılan Hacı Bektaş-ı Veli’yi gören dervişler
hata ettik diye af dilerler.490 Hünkâr, yanına gelen dervişlere Ehl-i Beyt’i sevmelerini
(tevellâ) öğütler. Tevellâ, Hz. Ali ve evladına sevgi beslemektir. Hünkâr Anadolu’ya
geldiğinde kendisini karşılayan erenlere de Ehl-i Beyt’i sevmeyi “Tevella”yı öğretir.
Hünkâr, Hz Ali’yi Velilerin Şahı ve Peygamber’in vasisi olarak görür. Kuran’ın bâtıni
anlamlarını bilen, Kevserin sakisi ve ‘Allah’ın Arslan’ıdır.491 Hz. Fatıma ve Hz. Ali
soyundan gelenler Hz. Peygamber’in soyudur. Ehlibeyti’dir. Evladı Resuldür. “Hz.
Hünkâr, Seyyid Gazi’nin mezarını ziyaret etmeye geldiği zaman ‘Muharrem ayında
şehit olan İmam Hüseyin’in matemi bizim üzerimizde olsun’ dedi.492
Şeyh Safi Tezkiresi’nin başında, âlemleri ve âdemi yaratan Allah’a şükredilir ve
Hz. Muhamed’e, Ehl-i Beyt’ine ve onun âline salât ve selam getirilir ve aynı zamanda
Ehl-i Beyt’in masum ve temiz olduğundan bahsedilir.493 Hz. Hüseyin’in şehit edildiği
Kerbela vakası örnek verilir. “Kerbela bir kez oldu âlemde”494 Hz. Ali’nin evlatları
ve Hz. Muhammed’in (sav) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in çok cefa
çektiklerinden, tas tas zehir içtiklerinden bahseder. “Hasaneyn ol güzidegân-ı dehr/
Tas tas içtiler cefâdan zehr.” 495
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda nefis tezkiyesinden bahsederken bir Alevi Kızı
(Ehl-i Beyt soyundan) örnek verilmektedir. Burada Ali soyundan bir kızın yine Ali
soyundan bir erkekle evlenmesi gerektiği düşüncesine yer verilmektedir.496
490 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 93. 491 Hamiye Duran, a.g.e., s. 89. 492 Hamiye Duran, a.g.e., s. 578. 493 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”, s. 3. 494 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1017 /59b. 495 Elvan Çelebi, a.g.e., 1685/96b; Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, s. 277. 496 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 361.
111
Saltıkname’de asıl ismi Hızır olan Saltık’un Ehl-i Beyt soyundan olduğu
belirtilir. Anne tarafından Hazreti Hasan'a, baba tarafından ise Hazreti Hüseyin'e
dayandırılır. Bu durum eserde şöyle anlatılmaktadır: ... “Bu tarafdan Şerif başına
işaret koydu.. Bir kızıl kim Hüseyn’in rengidir ve biri yeşil Hasan’ın rengidir. Bu
Seyyid bu Said şehid alametleriyle tonanup, zira Şerif atadan Hüseyni ve anadan
Hasani idi."497
Saltıknâme’de Şam’da Haricilerin olduğu bir mescidde hutbe okuyan hatip, önce
Allah’ın adını anar, sonra Hz. Peygamber’i(sav) över, daha sonra halifeler Ebubekir,
Ömer ve Osman’dan bahseder. Arkasından Muaviye, Yezid ve Mervan’ı anar. Hz. Ali
ve evladına lanet okur. Orada bulunan Sarı Saltık bu duruma müdahale eder ve “-Ya
lâin! Hutbeyi yanlış okudun. Ali evladından dilini çek,” deyip Haricileri
cezalandırırarak yola getirir.498
Yine Saltıknâme’de Muaviye ve soyundan lanetle bahsedilir. Muaviye’ye
“geberdi!”, Yezid’e ‘alçak!’, Mervan’a ‘lâin!’ diye hitab edilir. Amr bin As, Yezid
alçağına bir mektup yazar ve mektubunda şöyle der: “-O üç lanetin birisi sensin, birisi
Mervan ve birisi de Şemr’dir.”499 Saltık, Hz. Hüseyin ve diğer Ehlibeyt soyundan
olanların mezarlarını ziyaret eder.500 Saltık, kendisine soru soran rahibe şöyle cevap
verir: “-Beni Ümeyye, zulüm ve hıyanet ile evlada eza ve ihanet etti. Tanrı onlar
üzerine yetmiş üç sahibi huruç verdi, gelip onları kırdılar. Evlat ve ashabın intikamını
onlardan aldılar.”501
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hz. Peygamber’in kendi soyuna tabi
olunmasını istediği şeklinde bir hadisinden bahsedilerek edilerek şöyle denir: “Azizler,
497 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 29. 498 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 148. 499 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 148. 500 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 403. 501 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 502.
112
bir kimse Peygamber evladından başkasına kendini teslim eylese ve de teslim
eylediğinin meşrebi Hz. Resul’e çıkmasa bu hadis mucibince şeyhi şeytandır. Hak
Süphanehü Teâlâ buyurur ki ‘Azzim Celalim hakkı için ya Muhammed bir kimse senin
evladının en ednasına eğri baksa ol kimseyi Gayya Tamusuna gönderirem.”502
Horasan’da zühd ve takva sahibi, kalbi temiz birisi vardı. Ehlibeyt hayranı idi ve
Hz. Peygamber soyundan birisine mürid olmayı dilerdi. 503
Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nin Kahire baskısı sonunda“Bende-i âli aba
Ahmed Sırrı Baba vesselam” sözüyle bitirir.504
Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba’nın Ehl-i Beyt soyundan olduğu ve yedinci
imam Musa Kâzım’ın şeceresinden geldiği belirtilir. Od’man Baba henüz fethedilmiş
olan İstanbul şehrine bakıp harabe vaziyette olduğunu görür ve bu şehrin derhal
yapılması gerektiğini ve Hz. Peygamber’in (sav) torunları Hasan ve Hüseyin’in şehri
olduğunu ve kendisinin onların davasını güttüğünü söyler.505
Vilayetname-i Şahi’de velâyetin, nübüvvetin devamı olduğu ve Hz. Ali ve Ehl-i
Beyt’in soyundan devam ettiği anlatılmaktadır. Velâyetnameye göre bu velâyet
makamı, Hz. Muhammed (sav)’den sonra Hz. Ali ile başlamış, O’nun oğulları olan
Hz. Hasan ve Hüseyin’e tevarüs etmiştir. Bu nokta Ehl-i Beyt’in, günümüze kadar
neden tarikatların merkezinde yer aldığını cevaplaması açısından önemlidir.
Vilayetname-i Şahi’de “Bi-vaslı bişeyhun mine'ş-şuyuhi bi-gayri zürriyeti 'Aliyyün ve
âlihi feşeyhuhi şeytânun ve hüve mel'unün fi'd-dünyâ ve'l-ahireti” yani “Hz. Ali'nin ve
502 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 419. 503 Salih Gülerer, a.g.e., s. 444. 504 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, s. 184. 505 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 43.
113
onun ailesinin soyundan gelmeyen şeyhlerden bir şeyhe tabi olanın şeyhi şeytandır. O
da dünya ve ahirette lanetlenmiştir”506 anlamına gelen hadis ile dile getirilmiştir.
Hz. Hasan’ı zehirletenlerin ve Hz. Hüseyin’i şehid edenlerin “la'netu'l-lahi 'alâ
kavmü'z-zâlimîn” yani “Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf 44.) ayetiyle
nitelendirmektedir. Pes Hazret-i Hasan ve Hüseyin hod ol asl u neslidür kim cemî
âlem anun 'aşkına yaradıldı. Ve mahbüb-ı Hudâ'dur. Ve ol sırr-ı velâyet kim Hazret-i
Alî'dür anun evlâdı ve ciğer köşesidür ve evlâdı olalar. Ve ol 'Alî'dür kim kâfirlere
gazab kılup Hayber Kalası'nun kapusını darb ile kopardı. Ve ol kapuyı mübârek eli ile
mu'allak dutup durdı. Sahâbeye köprü eyledi kim üzerinden geçüp hisarı feth
itdiler.” 507 Teberra’dan Ehl-i Beyt’e düşman olan, Hz. Hüseyin’i şehid ettiren
Yezid’den nefretle bahsedilir.“Kuvvet ile koparır her dem Yezid’in kökünü/Tâ kim ola
âlemin adl ile herdem sakini.”508 “…Özü kasdın özüne çâh eden ol/Yezidin başına
mıhı kakan ol…”509 Od’man Baba Fatih’in çağrısı üzerine İstanbul’a giderken; “bu
yolda Hasen Hüseyn olanın susuzluktan ölmesi gerek” 510 diyerek arabadaki bütün
suları boşalttırarak Ehl-i Beyt’e sevgisini (tevella) gösterir.
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nin başında Veli Baba’dan “Sâdât-ı Aleviyye-i
Hüseyniyye’den Veli Baba Hazretleri“ şeklinde bahsedilir ve Veli Baba’nın Ehl-i
Beyt’ten İmam Zeynel Âbidin’in oğlu Zeyd’in soyundan geldiği söylenir. 511 Ehl-i
Beyt’den bahsedilir ve Ehl-i Beyt’e salâvat getirilir. “Salli ve sellim alâ seyyidina
Muhammedin ve Aliyyun ve Fâtıma vel Hasanı vel Hüseyni bi-adedi katarât-ı bahr-i
rahmetikel vâsi’a.” Peygamberimizin kızı Fatıma-tüzzehra’dan “Ümmet-i
506 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 49. 507 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin),
s. 9. 508 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 25. 509 Şevki Koca, a.g.e., s.184. 510 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 195. 511 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 8.
114
Muazzama’nın en büyük mukaddes hatunu” olarak bahsedilir. Hz. Peygamber’in Hz.
Ali, Hz. Fatıma-tüzzehra, oğulları Hasan ve Hüseyin’i abasıyla örttüğü ve bu nedenle
“Âl-i Aba” denildiği belirtilir.512 Hz. Hasan’ın soyundan gelene Şerîf, Hz. Hüseyin’in
soyundan gelene Seyyid denildiğinden bahsedilir.513
Yine Veli Baba Menâkıbnâmesi’de Ebi Sa’id el Hudri’den rivayet edilen hadiste,
“cennet hatunlarının yücesi Fatımâ’dır. Ancak İmran kızı Meryem müstesnâdır.”514
Ebu Zer’den rivayet olunur ki Hz. Muhammed (sav) vefat etmeden önce
Müslümanlara emanet olarak iki şeyi bırakmıştır. Bunlardan biri Kur’an-ı Kerim
diğeri ise Resullulâh’ın Ehl-i Beyt’idir.515
İmam Şâfi’î Kendisine Şâfi’î rafızî diyenlere şöyle cevab verir: “Peygamber’in
soyunu sevmek günah ise ben bu günahdan hiçbir zaman tevbe etmem. Ve Ehl-i Beyt’i
Rasûl rûz-i kıyâmette benim şefâatçılarımdır.”516
Ebî Said el Hudri’den Taberâni’nin rivayet ettiğine göre Azhâb Suresi 36. âyet
Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’i olarak Hz. Alî, Hz. Fatımâ ve evlatları Hasan ve
Hüseyin hakkında inmiştir. Bir sabah namazı öncesi Peygamberimizin Hz. Fatımâ
(ra)’nın hanesine gelerek ayeti okuduğu bahsedilmektedir.517
“Biz daha önce vahiy gönderdiğimiz erkekler hariç resul göndermedik.
Bilmiyorsanız, zikir ehline danışın.“518 Ayetinde, zikir ehli’nin Ehl-i Beyt olduğu bâtın
manasının: Ehl-i Beyt’ten bir kâmil-i mürşid bulup ona sorması ve onun sözünü esas
512 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 21-22. 513 Bedri Noyan, a.g.e., s. 24. 514 Bedri Noyan, a.g.e., s. 34. 515 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 47. 516 Bedri Noyan, a.g.e., s. 50. 517 Bedri Noyan, a.g.e., s. 59. 518 Enbiya, 21/7.
115
alması ve cezbe-i Hak didikleri Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmilin gönlüne girmek
gerektiği anlatılmaktadır.519
Veli Baba Menâkıbnamesi’nde “Ümmül Kitab”ın Ehl-i Beyt’ten bir insan-ı
kâmilin gönlü olduğu iddia edilmektedir. “Manâ-yı bâtın budur ki Bâri Teâlâ’nın
yanında bir Ümm-ül Kitâb vardır ki ol Ehl-i Beyt’ten bir insan-ı kâmilin gönlüdür.”520
“Tâ ki Ehl-i Beyt’ten bir mürşid-i kâmil bulup ana bi’at idüp var vaktinden geçüp,
dünyâ ve masivâyı terkidüp anın himmetiyle kendi vücûdunda olan cânın nice ve nasıl
olduğunu keşfidüp bilmedikçe nefsini bilmezsin. Eğer ârif isen yahut ârif olmaya talib
isen Ehl-i Beyt’i elden bırakma.”521
İslam âlimlerinin bir kısmı tarafından Ehl-i Beyt’i işaret ettiğine inanılan âyet ve
hadisler neticesinde Ehl-i Beyt’i sevmenin farz olduğu düşüncesi, Alevi-Bektaşilikte
önemli bir yer edinmiştir.
3.2. On İki İmam Anlayışı
Alevilikteki “imam” kavramı Sünni düşünceden farklıdır. Alevilikte bu imamlar;
Hz. Peygamber’in (sav) amcaoğlu Hz. Ali ile başlar, iki oğlu, Hasan ve Hüseyin,
ikinci ve üçüncü imam kabul edilir. Sonra soydan gelen dokuz isim daha imam kabul
edilir.522
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde ‘Ehl-i Beyt’ ve ‘On iki İmam’ sevgisi
görülür:
“Sırr-ı esrâr-ı Muhammed Mürtezâ sensin bugün
Şâh-ı ‘Hasan-ı Şâh Hüseyn ‘âl-i âbâdır rehberin
519 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 197. 520 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 199. 521 Bedri Noyan, a.g.e., s. 212. 522 Rıza Zelyut, Türk Aleviliği, Ankara, 2009, s. 104.
116
Bakır-ı Câfer-i Sâdık-ı Müktedâdır rehberin
Mûsâ Kâzım ‘Ali Mûsâ Rızâ’dır rehberin
O Muhammed Tâki sırr-ı Nâki’dir rehberin
Şâh-ı Hasanü’l- Askeri Mehd-i zamânının hakkı çün
Hil’at velâ fetâyiddir duhânın hakkı çün
‘Âşık-ı sâdıkların itdiği ikrâr hakkı çün
Niyâz-ı rahmet eylen üstâdın hakkı çün
Merd-i birân-ı tarikat şah-ı taht-ı ma’nevi
Yani Sultan Şucâ’eddîn Baba Mürüvvet ‘Ali”523
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Ali ve Hz. Fatıma-tüzzehra’nın soyundan
gelen imamlardan On iki İmam (Eimme-i İsna Aşere) olarak bahsedilir.524
Aleviler, Hz. Peygamber’in vefatı sonrası İslam dünyasına imamlık etmesi
gereken kişilerin Ehl-i Beyt’ten olması gerektiğine inanmışlar. Bunun ispatı için Ehl-i
Beyt’in doğuştan temiz olduğu şeklinde yorumlanan Azhap Suresi 33. ayeti delil kabul
etmişlerdir. Bu anlamda da imamlığın Ehl-i Beyt’ten olan kişilerin hakkı olduğu
düşüncesinden hareketle Hz. Ali ve soyundan gelen onbir kişiyi imam olarak
görmüşlerdir. Bu nedenle Alevilerde On İki İmam inancı yerleşmiştir.
3.3. On Dört Ma’sum-u Pâk Anlayışı
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Ondört Masum-u Pâk’tan bahsedilir. “Ondört
Masum-u Pâk’tan murâd Rasûllulâh Sallallah-ü aleyhi vessellim ve Fâtümat-üz-Zehrâ
ve Eimme-i İsnâ Aşere (0niki İmam) rıdvâullâh-i aleyhim ecma’indir.”525
523Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 151. 524 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 22. 525 Bedri Noyan, a.g.e., s. 22.
117
Ondört Mâsûm-u Pâk, Alevîlik'te küçük yaşta şehit edilen Ehl-i Beyt ve On iki
İmamlar'ın çocukları için kullanılan bir terimdir. Çocuk olduklarından dolayı pâk ve
mâsum diye adlandırılmışlardır. Caferîlik'teki Ondört Mâsûm Alevîlik’tekinden
farklıdır. Hz. Peygamber, Fatıma ve On iki İmamı kapsamaktadır.
4. ÂDÂB-ERKÂN
4.1. Musahiblik (Ahiret Kardeşliği)
Arapça sohbet (s-h-b-) kökünden türeyen musahib kelimesi “sohbet ehli kimse,
arkadaş, dost anlamına gelir. Alevilikte musahibliğe yolun gereği olduğu ve dünyada
iki tarikat kardeşi arasında yardımlaşmayı amaçladığı için yol kardeşliği, ayrıca bu
kardeşlerin birbirlerine karşı yaptıkları işlerden ahrette hesaba çekilecekleri
düşüncesinden hareketle bazı çevrelerdeki söyleniş ile ahiret kardeşliği veya can
kardeşliği gibi adlar da verilir.526
Şeyh Sâfi Menâkıbı’nda Alevilikte önemli bir kurum olan musahiblikten
bahseden Şeyh Sâfî: Musahiblerin arasında sen, ben davası baş gösterir ise o kişilerin
musahiplikleri düşer. Musahiblerin birbirinden ayrısı gayrısı olmaz der.527
Şeyh Sâfi Menakıbı’nda: Bir kimsenin musahibine bir yere beraber gitmeyi teklif
etmesi halinde musahibi beraber gitmeyi istemezse o kimse musahibine üç kez teklif
eder kabul etmezse başkasıyla aşina olup gider, aşina gitmezse meşrep olur gider,
meşrep gitmezse çiğildaş olur gider der. Yine Şeyh Safi Menâkıbı’nda: Müride Hak
olan dört kapıdan birisinin de musahib kapısı olduğu anlatılır. 528
Şeyh Safi, oğlu Şeyh Sadreddin’in bir sorusuna şöyle cevap verir: Bir kimse
526 Cenksu Üçer, Alevilikte Musahiblik, Ankara, 2011, s.47. 527 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, S.14. 528 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 7.
118
yoldan çıksa pîrin karşısında yeniden iman tazelemek için kurban kesmesi gerekir.
Mürşid hakkını müsahibiyle bölüşerek verir. Kimin malı çok ise o fazla verir der.529
Saltıknâme’de musahiblik/ ahiret kardeşi bir iki yerde geçmektedir ve yardımcı
anlamında da kullanılmıştır. Bir Rahip, Sarı Saltuk ile savaşan bir kale beyine şöyle
der: “-Ya Harmus! Gel dön. Sen ona rakip olamazsın. Onun musahibi Hızır’dır(AS).
Baştan ayağa değin onu sığadı, sakın! Ben gözümle gördüm, dedi.” 530 “Şerif, Seyyid
Cemal hazretiyle ahiret kardeşi oldu. Birbirlerini sevdiler.” 531 “Ali Bey, Şerif’in
huzurunda Osman ile candan ahiret kardeşi oldu.”532
Sultan Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’ne göre Şucaeddin Veli Od’man Baba
(Hüssam Şah Gani) ile ahiret kardeşi ve müsahibdir.533
Demir Baba Vilayetnamesi’nde “sağdıç” kelimesinin, ahiret kardeşliği yerine de
kullanıldığını görüyoruz. “(Kıdemli Baba) Mustafa Efendi’nin yüzüne baktı. O’nun ile
sağdıç geçinirler idi.” “… (Kıdemli Baba’nın) cenazesini Akyazılı Sultan’a kıldırdı.
Andan Hakk’ına kodular. Andan ahiret kardaşın (Mustafa Efendi) telkinin eyledi.”534
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed(sav) ile Hz. Alî’nin musahib
(dünya-ahiret kardeşi) olduğu ve Peygamber’in kendisine “Sen benden Hz. Mûsâ’nın
birâderi Hârun menzilindesin. Şu kadar fark vardır ki: Benden sonra peygamber
gelmeyecektir ve sen benim birâderim ve vârisimsin.” Dediği rivayet edilir.”535
Alevi inancının önemli kurumlarından biri olan musahibliğin, Alevi-Bektaşi
Menâkıbnamelerinde yer aldığı görülmektedir. Hem madden, hem de, manen yani
inaç boyutunda kardeş demek olan musahiblik kurumuna çok önem veren Aleviler,
529 A.g.e., s. 8. 530 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 373. 531 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 398. 532 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 586. 533 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 21. 534 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 72. 535 Bedri Noyan, a.g.e., s. 223.
119
Hz. Ali ve Hz. Muhammed arasındaki ilişkiyi de bir tür musahiblik olarak
değerlendirmişlerdir.
4.2. Niyaz, Secde ve Peymançe/Dara Durmak
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde
dara durmak anlamında “Paymâçân” ifadesi kullanılır. “Der ü divarı yıkdı
bular/Paymâçân yerinde durdu bular”536
“O himmetli kişi (Hacı Bektaş-ı Veli) Ahmet Yesevi’ye geldi. Eşiğine yüz sürüp
selam verdi. Hemen kapıda peymançeye durup dervişe yakışır bir şekilde Hoca’ya
hürmet gösterdi.”537
Vilayetname-i Şahi’de Nasuh Baba’nın peymançeye durduğu, girerken eşikte
secde ettiği anlatılır. “Nasuh Baba gerü çıkageldi ve içeri girip kapuda secde eyledi ve
üç gülü bir yere bağlamış, ol Kân-ı Vilayet’in nazarında koyub bir lahza kapuda
peymançeye durdu.”538
Niyaz, secde etmek, peymançe ve dara durmak; Alevi-Bektaşilikte dergâha, pire
ve mürşide yapılan saygı duruşudur.
4.3. Tarikat Alametleri: Taç, Hırka, Sofra, Çerağ, Alem, Seccade ve Kemer
Bağlama
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde ve Hacım Sultan ve
Menâkıbnamesi’nde “Cehar alamet” denilen taç, hırka, sofra, çerağ, alem, seccade
Hünkar’ın kendi halifelerine verdiği nişanlardır. Velâyetname’de bu nişanların Cebrail
tarafından Hz. Peygamber’e verildiği, Peygamber’den de Hz. Ali’ye geçtiği, ondan
536 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsibü’l-Ünsiyye, 1102/64a. 537 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 122. 538 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 71.
120
Hz. Hüseyin’e intikal ettiği ve silsile yoluyla İmam Ali Rıza’ya, ondan Hoca Ahmed
Yesevi’ye, ondan ise Hacı Bektaş-ı Veli’ye ulaştığı anlatılır539
Velâyetname’de Sarı Saltık’a Hacı Bektaş tarafından halifelik nişanı olarak
sofra, çerak ve dört alametin verildiği anlatılır. 540 Yine Velâyetname’de Hünkâr
kadılıktan gelme dervişe safa nazar edip belini bağlar. Sofra, çerak ve alem verir.
İcazet verip tekrar geldiği yere gönderir.541
Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Şeyh Safi buyurdu ki: “Her mürid ki hırkayı
şeyh elinden giye ve dahi ana münasip amel etmeye, ol hırka ol müridi sureti izzetde
tutar, dar-ı dünyada ol kimsenin elini öptürür ve mükellef gösterir. Amma ahiretde hiç
himaye etmez. Eğer münasip amel etse o hırka ana hem dünyada himaye eder ve hem
ahrette himaye eder.”542
Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda soru ve cevaplarla
“taç ve hırkanın, Hz. Âdem ve Hz. İbrahim’den geldiği, Hz. Peygamber’e beyaz taç
verildiği, Hz. Ali’ye gelen taçın kırmızı olduğu anlatılır.543
Saltıknâme’de Şerif Saltık, bir kilisede gündüz mumlar yakan rahiplere rastlar.
Ne için yaktıklarını sorunca rahipler: -Mesih mumu gündüz yanar derler. Bunun
üzerine Saltık şöyle der: “Ben de bir mum Yakayım, Muhammed’in mumu olsun, ta
kıyamete kadar yansın, hiç sönmesin. Nice gazilerin canı, ona pervane olsun. Yalnız
siz yağını eksik bırakmayın, fitile gerek olmasın dedi.” 544 Saltık Baba’nın yaktığı
çerağın (mumun), Od’man Baba zamanında da yandığı Od’man Baba’da
anlatılmaktadır. Yine Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın kendisine intisab eden Gazi Umur
539 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 106; Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 423. 540 Hamiye Duran, a.g.e., s. 365. 541 Hamiye Duran, a.g.e. , s. 413. 542 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 362 543 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s.11. 544 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.279.
121
Bey’in beline kuşak bağladığı anlatılır.545 Sarı Saltık Osman Gazi’ye de kuşak bağlar:
“Sarı Saltık, Osman’a (Osman Gazi) nasihatler etti. Kendi imamesini de başına
giydirdi, kuşak kuşattı… Ayrıca bir asa ile bir Mushaf bağışladı.”546
Abdal Musa Velâyetnamesi’nde de Abdal Musa’nın müridlerine üç emanet
verdiğinden, bunların “Sarı alem, mermer çerak ve yeşil ferman (icazet)” olduğundan
bahsetmektedir. Abdal Musa, tarikata yeni giren Gaybi Bey’i tıraş ettirir. Gaybi Bey’e
taç ve hırka giydirirler, beline kemer takarlar ve bir seccade verip oturturlar.547
Abdal Musa, Velâyetnamesi’nde Umur Bey’in başına tarikat âlameti olarak kızıl
börk giydirmiştir.548
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şuca, başındaki tacı neden taktığını
soranlara onun Hz. Ali’nin tacı olduğunu söyler. 549
Od’man Baba ve abdallarının, yedi terekli (dilimli) Taç giydikleri hakkında
kayıtlar mevcuttur. Bunun nedeni yedinci imam Musa Kâzım’ın soyundan gelmesi
olabilir. 550 “Dahi ol Kân-ı Vilâyet, evvel Tangrı, âhır Tangrı Muhammed’in aziz
canuına salâvat deyip, gerü abdalların tacların ve çullarını baş u arkalarına giyirüb
fâriğ oldu.”551
Tac, hırka, sofra, alem, çerağ, seccade; tarikatların temel simgeleri olup tarikata
katılanlara törenle giydirilir. Böylece kişinin tarikata girişi resmiyet kazanmış olur.
4.4. Ayini Cem ve On İki Hizmet, Sema(h)
Velâyetname’de cem ayininden bahsedilir. “Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli (ksa)
Hazretleri oradan kalkıp Bostancı’nın evine geldi. Erenlerin muhipleri hepsi cem
545 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 336. 546 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 606. 547 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnâmesi, s. 23. 548 Abdurrahman Güzel, a.g.e., s. 148. 549 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 120. 550 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 96. 551 Şevki Koca, a.g.e., s. 133.
122
eylediler. O gece yeme, içme, dem, safa oldu. Mârifetullah’tan bahsedildi. Öyle büyük
bir meclis oldu ki anlatılamaz. Sabah olunca sabah namazını kılıp Cuma namazına
kadar zikir ve tesbihle meşgul oldular.”552
Velâyetname’de “sema” diye bahsedilir. Bir menkıbede Hünkâr Hacı Bektaş-ı
Veli(ksa) ve dervişleri Hırka Dağına çıkarlar. Ateş yakılır. Hünkâr coşarak ateşin
etrafında dervişleriyle semaha başlar kırk kez dönerler. 553 Yine Seyyid Mahmud
Hayrani’nin üç yüz dervişi ile Hünkâr’ı ziyaret ettiği, bir hafta birlikte sema ve safa
ettikleri anlatılmaktadır.554
Hünkâr’ın dervişlerinden Kolu Açık Hacım Sultanla ilgili bir menkıbe şöyle
anlatılır: “Seyyid Sultan evinin cemaati cem olmuş semah ederlerdi. Hacım Sultan da
onlarla birlikte semaha girdi, çark vurdu.555
Şeyh Sâfî Menâkıbı’nda Şeyh Sadreddin, Şeyh Safi’ye ayin-i ceme gelmeyen bir
talibin durumunu sorar. Şeyh de ona, gelmeyen talibe meleklerin sabaha kadar beddua
edeceğini, sabah pişman olup mürşidine varır, tövbe ederse talibin affedileceğini
söyler.556
Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda, ayin-i cemde;
tarikata girenler için Fetih suresi onuncu ayetin okunması, duvaz imam, nad-ı Ali’nin
okunması ve ayrıca ikrar tercümanının da okunmasının gerekliliğinden bahsedilir. 557
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan’a gelenlerin toplanıp cem
yaptıklarından, kurbanlar kestiklerinden, dua ve gülbang okuyup Allah Allah
dediklerinden, gelenlere yemek verdiklerinden, sonra Kur’an okuduklarından ve
552 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 521. 553 Hamiye Duran, a.g.e. s. 297. 554 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 342. 555 Hamiye Duran, a.g.e., s. 569. 556 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 6. 557 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 14.
123
sevabını Peygamber’imizin, onun evlatlarının, eşlerinin ve Battal Gazi’nin ruhlarına
bağışladıklarından bahsedilir.558
Saltıknâme’de; Sarı Saltık, Taptuk Emre’nin meclisinde kadın erkek birlikte
ibadet ettiklerini duyar, bunu yadırgar. “-Böyle bir meclise şarap da gerektir,” deyip
bir testi şarap gönderir. Şarabı getiren Yusuf; şarabın Taptuk Emre’nin meclisine
geldiğinde şekerlenmiş ak bal olduğunu görür, hayran kalır. Bu meclis düşündükleri
gibi değildir, erenler meclisidir. Taptuk Emre gelen balı ateşte pişirip pamuk helva
yapar. Yanına da bir parça yanar ateş korunu koyar, Saltuk’a bir kutu içinde gönderir.
Saltuk kutuyu açtığında kor ateşin sönmemiş, pamuk helvanın da yanmamış olduğunu
görür, hayran kalır. Taptuk Emre kadın erkek birlikte ibadetin edebe aykırı olmadığını
anlatmıştır.559
Saltıkname’de Sarı Saltık’ın sema ettiği bir iki yerde geçer: “Caminin yakınında
Seyyid’in tekkesi vardı, orada olurdu. İçi fukara ve Müslüman dervişler ile dolu idi.
Hayır, hasenat, sadaka, ihsan, kurban oraya gelirdi. Sema ve safa daim olurdu. Server
Seyyid, (Sarı Saltık) şevkinden zaman zaman kalkar divane gibi sema ederdi.”560 Sarı
Saltık ve beraberindekiler Doptaruh iline varınca, orada yaşayan Müslümanlarla
buluştular, kucaklaştılar, sema ve safa yaptılar.”561
Gerek Abdal Musa Velâyetnamesi, gerekse Kaygusuz Abdal’da, Abdal Musa ve
dervişlerinin sıkça sema dönmelerinden bahsedilmektedir. “Abdal Musa Sultan, cemi
fukarasıyla ataşa girdi. Sema tuttu. Ataş mahvoldu yerinde çayır bitti.”562 “Dinümüz
558 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 457. 559 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 332. 560 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 503. 561 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 504. 562 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 143; Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s.
50.
124
Muhammed dinüdür. İman getür dedi. Kâfir iman getürdü. Müselman oldu. Balı çörek
ile yediler. Kalkdılar, üç kez sema duttular.”563
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde “Bunda cem oldu erenler
bişümar,/Cümleye kıldı dualar bisyar/ Eyledi cemiyeti anda tamam/Herbirine nush u
pend ü ihtimam.” 564 (Burada sayısız eren cem oldu. Cümlesine dualar edildi ve
nasihatlerde bulunuldu.)
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Bektaşi dervişlerinden Yakup Abdal,
Şucaeddin Veli’nin hizmetinde çalışmaktadır. Bir gün Şuca Veli’ye gelir ve ondan
kendisine nazar etmesini ister. Sultan nazar edince kendisinden geçip sema dönmeye
başlar.565
Vilayetname-i Şahi’de de cem ve sema’dan bahsedilir. “Pes ol vakt kim Bâyezid
Baba dünyadan rüc’u eyledi. Dahi mecmû-ı dervişleri Bâyezid Baba’nın kırkına
cem’oldular.”566 “Bu gece yer titremezden öndin gördük ki felek üzere ay altında bir
bölük âdemi şeklinde kimseneler semâ ururlar.”567 “Ol Kân-ı Vilayet bunca eşyanın
arasında dururiken ol kişiye nazar saldı ve Vilâyet kuvveti cezbesi ol kişinin bâtınına
kâr eyledi, mesti cünun (kendinden geçti) eyledi ve ol şarab-ı esrarın musemmâsı
derûnundan cûş’edip kaynadı (şarap içmiş gibi içten içe coşturdu) ve semâ birle
meydana gelip bir zaman raks urdu.”568
Alevilikte yapılan ayinlere “cem” ya da “ayin-i cem” denir.569 Ayin-i cemin,
kültürel ve sosyal yönleri de vardır. Alevilere göre cem ayini bir ibadettir. Kur’an’da
563 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 146. 564 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 177. 565 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 16. 566 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 74. 567 Şevki Koca, a.g.e., s. 107. 568 Şevki Koca, a.g.e., s. 113. 569 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik, Bektaşilik, s. 96.
125
cem ve halka namazı ile ilgili ayetlerin olduğu öne sürülür. Semah da cemin bir
ritüelidir ve cemde icra edilen on iki hizmetten biridir.570
4.5. On İki Farz, On Yedi Erkan
Şeyh Safi, Menâkıbı’nda on iki farzı açıklar: -Birincisi bir can ile oturup sohbet
ederek sorunları çözmek. İkincisi mürşidine varmak. Üçüncüsü rehberine itaat etmek.
Dördüncüsü musahip tutmak. Beşincisi tarikata girmek. Altıncısı hatiyyesini unutmak.
Yedincisi erkâna uymak. Sekizincisi ilim öğrenmek. Dokuzuncusu Pîre hizmet etmek.
Onuncusu verdiği sözden dönmemek. On birincisi yalan söylememek. On ikincisi
özünün, sözünün bir olması.571
Şeyh Safi Menâkıbı’nda Şeyh Sadreddin, Şeyh Safi’ye bir talip ceme kaç erkân
ile gelip gitmelidir diye sorar. Şeyh Safi de onyedi erkândan bahseder ve on yedi
erkânı sayar: Birinci erkân, niyet eylemek. İkinci erkân, kalbini temiz tutmak. Üçüncü
erkân, eşine soru sormak. Dördüncü erkân, beraber olmak. Beşinci erkân, ceme
girerken besmele çekip, sağ ayakla girmek. Altıncı erkân, Mansur gibi dara durmak.
Yedinci erkân, pire, rehbere saygı göstermek. Sekizinci erkân, kendi yerine oturmak.
Dokuzuncu erkân, deyiş söylenirken konuşmamak. Onuncu erkân, hizmetler icra
edilirken konuşmamak. On birinci erkân, pire, rehbere arkasını dönmemek. On ikinci
erkân, yürürken konuşmamak. On üçüncü erkân, cemde oturanlara eşi bile olsa
şehvetle bakmamak. On dördüncü erkân, rehberin veya pîrin sözünü kesmemek. On
beşinci erkân, mürşidden izin almadan cemi terk etmemek. On altıncı erkân, mürşide
sırtını dönmemek. On yedinci erkân, evine varınca cemle ilgili hiçbir şey
konuşmamak.572
Her tarikatın, yolun uyulması gereken bir takım kuralları vardır ki; on iki farz
570 Mehmet Eröz, a.g.e., s. 119. 571 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 4. 572 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10.
126
ve on yedi erkân da Alevi-Bektaşilik yoluna girenlerin uymaları gereken kurallardır.
Tarikat kuralları çoğunlukla Buyruk olarak adlandırılan Şeyh Safi Menâkıbı’nda ortaya
konulmuştur.
4.6. Tarikatla İlgili Diğer Alametler
Ağaç Kılıç: Velâyetname’de Hünkâr’ın dervişlerinden Sarı Saltık’a safa,
himmet, nazar edip beline tahta kılıç (bâtın kılıcı) kuşatıp Karadeniz’de Kaligra
şehrine göndermesi ve Sarı Saltık’un Ejderhayı tahta kılıçla öldürmesi. 573
Saltıknâme’de ise ağaçtan kılıcın Hızır Peygamber tarafından Sarı Saltık’a
verildiği yazar. “O saat, Hızır Peygamber yetişip geldi. Şerif’i oradan alıp çıkardı,
uzaklaştırdı. Şerif’in aklı başına gelince Hızır Peygamber bir kılıç sundu. O kılıç
ağaçtan idi fakat gücü demir gibiydi. Hızır peygamber: -Bu kılıç, Resul hazretinindir.
Sana gönderildi, dedi. Şerif alıp onu saygı ile sakladı. Hurma ağacından idi. Onunla
taşa çalsa ikiye bölerdi.”574
Hacı Bektaş’ın Hacım Sultan’a tahta kılıç kuşandırması ve Hacım Sultan’ın
tahta kılıcı denemek için bir katıra vurması ile katırın ikiye bölünmesi menkıbesi Hacı
Bektaş-ı Veli ve Hacım Sultan velâyetnamelerinde anlatılır.575
Saltıknâme’de Sarı Saltık’un kullandığı ağaç kılıçtan bahsedilir: “Seyyid o
ağaçtan kılıç ile ki hurma ağacıdır. Peygamber’in kılıcıdır. Onunla kâfirleri hıyar
doğrar gibi doğradı.”576
Vilayetname-i Şahi’de tahta kılıçtan “Zülfikâr” olarak bahsedilir. “Vilâyet
Zülfekârın beline bağlayıp, elindeki kötek ile mecmu abdalları önüne kattı.”577
573 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 39. 574 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 282. 575 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 573; Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 431. 576 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 131. 577 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 171.
127
Asa: Velâyetname’de, Saltıknâme’de, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde ve
hemen hepsinde geçmektedir. Genellikle su çıkarmada kullanılır. Saltıknâme’de şöyle
geçer: “Orada bir kilise vardı. Onu zaviye haline getirdiler. O zaviye hâlâ durur. Şerif
asasını attı, bir taşa mıhladı. Dibinden bir su çıkıp akmaya başladı.”578
Sarı Saltık, kendisinden su isteyen Tekfur’a asasıyla vurup su çıkartır: “-Bu
dağda bir su olsa demiştin, işte sana latif bir su, deyip asayı yere vurdu. Su oradan
akıp yürüyüverdi. İki yere daha asayı vırdu, sular çıkıp aktı. Şimdi ona Tekür Suyu
derler.”579
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, Hacım Sultan elini öpen dervişlere hayır
dua eder. Elindeki asasını toprağa saplar. Asa bir süre sonra Allah’ın kudretiyle
yapraklanır.580
Asanın peygamberler tarihinde ve velilerin velâyetnâme ve menâkıbnâmelerinde
bir keramet vasıtası olarak kullanıldığı bilinmektedir.
5. FARKLI İNANÇ SİSTEMLERİNİN İZDÜŞÜMLERİ
5.1. Hızır İlyas İnancı
Türk kültüründe Hızır, boz atlı, yeşil donlu, aksakallı bir pîr olarak anlatılır.
Zorda kalanlara yardım eden dilediği zaman dilediği yere göz açıp kapayana kadar
giden, farklı çehrelerde görünebilen, şifa veren, bereket getiren doğaüstü bir varlık
olarak tasvir edilir.581 Hz. İlyas (as), Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden
biridir. Denizlerde zorda olanların yardımına koştuğuna inanılır.
Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye’sinde Hz. Hızır’dan çokça bahsedilir.
Hatta Baba İlyas Boz atı ve yeşil bayrağı ile Hızır’a benzetilir. “Arş turaklu yeşil 578 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 277. 579 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 375. 580 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 451. 581 Ahmet Yaşar Ocak, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara,1990, s. 27.
128
alemlü Şeyh/Boz buraklu vü nur imameli Şeyh.”582 “Hak-sıfatlu ulu mürüvvetli/Hızır
İlyâs adlı Boz Atlu”583 Baba İlyas’ın Hızır’la görüştüğünden bahsedilir. “Ol Hızır
yoldaşı Baba İlyas”584 Menâkıbda Hz. Hızır’ın, Baba İlyas’ın yedi yaşında Mısır’a
giden oğlu Muhlis’le görüştüğü ve icazet verip Rum’a git dediği bildirilir. “Yine ol
Boz Buraklu din güneşi/Âlem asayişi vü Hızır işi/At virür ü kemer, kılıç
kuşadur/Rum’a vargil deyü virür destur.”585 Yine menâkıbda Muhlis Paşa’nın Sultan
Gıyaseddin tarafından mancınıkla atıldığı ve Hızır Nebi’nin yetişerek havada tutup
bıraktığı anlatılır.586
Velâyetname’de Hızır Nebi’den sıkça bahsedilmektedir. “Yeşil donlu, Alevi
saçlı, Bozatlı” birisinin Hünkâr’ı ziyarete geldiğini, gittikten sonra Sarı İsmail’in kim
olduğunu Hünkâr’a sorduğunu ve Hızır Nebi olduğunu söylediği bildirilmektedir.587
Oğlu düşman elinde olan Hoca Ahmet Yesevi’nin Hakk’a yalvarması, Hak Te’ala’nın
Hızır Nebi’ye ilham etmesi ve Hızır’ın bunu Hacı Bektaş-ı Veli’ye bildirmesi.588
Velâyetname’de Hünkârın Hızır Nebi’yle sık görüştüğü anlatılmaktadır. “Hünkâr
Hacı Bektaş-ı Veli (ksa) çoğu zaman Hızır Peygamber ile görüşürdü (birlikteydi).”589
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Hızır’ı Ejderhayla savaşan Sarı Saltık’a yardıma göndermesi
anlatılır.590
Saltıknâme’de de Hızır’dan yeşiller giymiş biri olarak bahsedilir. Saltık’ı
düşmanları zehirlerler, yardımına Hz. Hızır yetişir: “-Kapıda bir kişi bekliyor gelsin
582 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,
255/14b. 583 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, a.g.e., 660/38b. 584 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak,Elvan Çelebi, a.g.e., 285/16b. 585 Elvan Çelebi, a.g.e., 826 /48a. 586 A.g.e., 905-920 /53a,b. 587 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 290. 588 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 121. 589 A.g.e. s. 193. 590 A.g.e. s. 360-61.
129
mi, dedi. Onlar: -‘Hemen gelsin, dediler.’ Gelen kişi, yeşiller giymişti… Aslında o, Hz.
Hızır’ın kendisi idi.”591
Saltıknâme’de Hz. Hızır ile Sarı Saltık bir dağ dibinde buluştular. Hz. Hızır: “-
Gidin kardeşim İlyas’a haber verin. Seyyid Saltık benin makamıma geldi, dedi. Bir
süre sonra Hz. İlyas çıka geldi. Atından indi Birbirine sarıldılar, oturdular. Biraz
ilimden Hâk ilminden konuştular, yediler, içtiler. Şükür ve hamd eylediler. Sonra
kalktılar, öğle namazını kıldılar.” 592 “Server Seyyid Saltık, Süryan adasına çıktı,
oturdu. O sırada bir kişi denizden atıyla çıkageldi. Gördüler ki İlyas
Peygamber’dir.”593
Kaygusuz Abdal’da da Hızır ve İlyas peygamberlerin dara düşenlerin yoldaşı
olduğu anlatılır.594
Şucaeddin Veli ve Velayetnâmesi’nde Sultan Şuca’nın Hızır İlyas gibi darda
olanların yardımına koştuğu anlatılır.595
Vilâyetnâme-i Şahi’de ise Od’man Baba’nın Hızır gibi medet diyenin yardımına
koştuğu anlatılır. “Hızr’ı sensin mevt erinin her zaman/Şâhı sensin cümle şey’in bi-
gûman.”596 Çaresizlerin yardımına koşan Od’man Baba’nın görünümü “Boz Atlı Yeşil
Kamçılı Hızır”a benzetilir. “Zağara memleketinde bir kişi çift sürerken görür ki
karşıdan boz atlu ve yeşil cidalı bir kimse gelir ve yüzü nikaplu bir bir serverdir kim
gelir. Çün yakın gelip selâm verir, dahi ol kişi avazından ol Kân-ı Vilayeti bilir.”597
591 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 291. 592 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 173. 593 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 481. 594 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 152. 595 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, ss. 137-138. 596 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 118. 597 Şevki Koca, a.g.e., s. 61.
130
Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Hızır Nebi aleyhisselam’ın her Cuma, her
bayram ve münâcât gününde hazır bulunduğundan bahsedilir.598
Kuran’da ismi anılmadan Musa Peygamber’le kıssası geçen Hızır Nebi’nin ve
İlyas Peygamber’in Türk inancında ve Alevi-Bektaşilikte önemli bir yeri olduğu
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde görülmektedir.
5.2. Hulûl ve Tenasüh İnancı
Hulûl, Allah’ın insan bedenine girmesi inancıdır. Hulûl inancı daha çok
Zerdüştlükte yaygındır. Tenasüh de ruh göçü demektir. Reenkarnasyon da
denilmektedir. Bu inanışların İslam’a Yunan Felsefesi veya Hint dinlerinden geçtiği
sanılmaktadır.
Velâyetname’de birkaç yerde Hacı Bektaş'ın Hz. Ali'nin sırrı olduğu kaydedilir.
Hacı Bektaş'ın vefat etmek üzere iken de durumdan müteessir olan Sarı İsmail'i teselli
etmek üzere "Biz ölmeyiz, suret değiştiririz dediği nakledilir.599
Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde ki menâkıbda, inanışa göre Battal Gazi
vefat ettikten sonra dünyaya Sultan Şucâ olarak gelmiştir. Sultan Şucâ dervişleri ile
beraberken onlara kendisinin Battal Gazi olduğunu ve yakında bir yere içinde altın
olan bir çömlek koyduğunu söyler. Dervişler söylenen yeri kazınca söylenen çömleği
bulurlar. Dervişlere göre Şuca Baba, Battal Gazi’dir.600
Abdal Musa Velâyetnamesi’nde Hacı Bektaş-ı Veli’nin Abdal Musa olarak
tekrar dünyaya geldiği kaydedilir.601
Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba, Sarı Saltık’ın bizzat kendisi olduğundan
bahsetmektedir. Velâyetnameye göre Od’man Baba, Sarı Saltık’ın Babaeski’de yakmış
598 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnamesi, s. 157. 599 Hamiye Duran, Velâyetnâme, s. 617. 600 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 112. 601 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 141.
131
olduğu kandil ateşini söndürerek oradaki halka bu kandili yakan Sarı Saltık benim
demiştir.
“Pes bu velâyeti ve heybeti ol hisâr halkı ve derviş ve ehl-i inkâr-ı dil-rîş ol kân-
ı sacâdetden müşâhede itdiler. İnsâf birle ol kân-ı velâyetün nazarında yüz yire urup
nâz [u] niyâzlar itdiler. Ve ol dem mecmu abdâlları ol kân-ı velâyet nazarında cem
eyledi. Ve dîvân u saltanat birle nutk-ı kadîm-i ezelîsiyle cevâba gelüp ayıtdı kim: Bu
ejderhâyı ve sıfat-ı kahkahayı Sarı Saltık olup ben öldürdüm didi…”602 Yine bir
beyitte Od’man Baba Hızır ile İsa Peygamber’in esrarı olarak anlatılır. “Gâh yürür her
gûşede insan ile/Gâh görünür kimseye bu zat ile/Hızır ile İsa anın esrârıdır/ Her ne
kim görsen Hakk’ın dîdârıdır.”603
Hulul ve Tenasuh Vilâyetname-i Şahi’de sıkça dile getirilir. Meselâ Od’man
Baba kendisine Hakk’ın sırrıyım demekte ve yine Âdem Musa İsa ve Muhammed,
benim demektedir.
Od’man Baba bir defasında şöyle der. “Ben gökten yere bin yılda bir kez inerim
ve dahi mecmû-i mahlukâta rahmet eylemeye geldim. Hâk tebârek emriyle” 604
demektedir Bir başka söyleminde ise Od’man Baba, kendisini Hz. Muhammed’in
(sav) yerine koyar. “Boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun hakkını alıverici dest-i
kudret ve sırr-ı Muhammed’im”605
Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Alî’nin gösterdiği kerâmetlere bakıp ona
ulûhiyet addetmenin sapkınlık olacağı bildirilir. “Bu sebepten kerâmat ve velâyetine
bakupta sakın ki Ulûhiyyet-i Alî’ye kail olup dalalette kalmayasın.”606
602 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 106. 603 Şevki Koca, a.g.e., s.62. 604 Şevki Koca, a.g.e., s.72. 605 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s.123. 606 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 219 .
132
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde az da olsa başka dinlerden İslam’a geçen
hulûl ve tenasüh inancına rastlanmaktadır.
5.3. Tecelli
Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde Rahman’ın
tecellisinden (Baba İlyas’ın oğlu Ömer Paşa’nın vefatından) bahseder. “İlle bir gün
Paşam olur hayran/Meğer irer tecelli-yi Rahman”607 Baba İlyas’ın torunu Âşık Ali
Paşa hakkında yazılan beyitte Hakk’ın sırrı olduğu anlatılır. “Sırr-ı Süphan u sırr-ı
Hak bilinür/Cismüm üzre cemal-i Hak bulunur.”608
Hünkâr, Sarı İsmail’e: “İsmail, sözümü tut, kendini topla, gözünü aç. Sen
Hakk’ın tecellisisin” dedi.”609
Vilâyetname-i Şahi’de de Allah’ın Evliyâ’nın kalbine tecelli ettiği anlatılır. “Hak
Süphânehu ve Taâla Evliyâ’nın kulûbuna tecellâ eder, pes ol dem evliyâ’nın
nûtk’undan ve fiilinden ne kim sâdr olursa Hâkk’ın emri ef’âli ve rızâsıdır.” 610
“Nasuh Baba şehirden gelip ol Kân-ı Vilayet’i gördü ve ayn’el yakîyn ile müşâhade
etti, gördü kim, ol Kâl-u Belâ’da rûhlara hitâb eden Hüdâ’yı Rab’bil-âlemin ol Kân-ı
Velâyet’in gönlünde tecelli eylemiş…”611
Tecellinin sözlük anlamı görünme, bilinmedir. Tecellinin tasavvufi manası ise
tasavvuf inancında Tanrı’nın doğada ve insanda belirmesidir. Alevi-Bektaşi
menâkıbnamelerinde ise “Allah'ın mutasavvıfın kalbinde isim ve sıfatlarıyla
görünmesi, kalplerde hissedilir hâle gelmesi” şeklinde kullanılmıştır.
607 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 698/40b. 608 Elvan Çelebi, a.g.e. 1325/77a. 609 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 630. 610 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 39. 611 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s.72.
133
5.4. Başka Canlıların Kılığına Girme (Don Değiştirme)
Bir insanın bitki ya da hayvan biçimine girmesine don değiştirme denir. Daha
çok efsane, masal ve destanlarda görülen don değiştirmeye menkıbelerde de rastlanır.
Eldeki menâkıbnâmelerde de don değiştirme genellikle hayvan donuna girme şeklinde
gerçekleşir. Abdal Musa, Menâkıbname’de Gaybi Bey’in önüne bir geyik donunda
çıkar.612
Şucâeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şucâeddîn, Baba Hâkî ve abdalların
önüne geyik donunda çıkar ve çölden kurtararak köylerine ulaştırır. Dervişler geyiğin
Sultan Şucâ olduğunu anlayınca müridleri olurlar.613
Velilerin kuş donuna girmesine de menâkıbnamelerde sık sık rastlanır.
Velâyetname’de, Hacı Bektaş, Ahmed Yesevî tarafından Anadolu’ya yollandığında bir
güvercin donuna girerek Sulucakaraöyük’e varmıştır.614
Hacı Bektaş, Horasan’ı işgal edip Müslümanların mallarını yağmalayan ve
Kutbiddîn Haydar’ı tutsak eden Bedahşan askerlerinin üzerine giderken şahin donuna
girmiştir. Bedahşan’ı ele geçirmiş ve halkını Müslüman yapmıştır. Onlara Kur’an’ı
öğretmiş ve namaz kıldırmıştır. İşini bitirip Horasan’a giderken güvercin donuna
girmiştir.615
Menkıbelerde velilerin diğer hayvanların kılığına girmesi de anlatılır.
Velâyetname’de Ahmed-i Yesevî’yi sevmeyen ve ondan kurtulmak isteyen birkaç kişi,
onu hırsız olarak göstermek için bir öküz çalıp parçalayarak gizlice dergâhın aş evine
koyarlar ve öküzü Ahmed Yesevi’nin çaldığı dedikodusunu yayarlar. Öküzü aramaya
çıkanlar, dergâhta öküzü parçalanmış olarak bulurlar. Ahmed Yesevî bunu yapanlara
612 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 43. 613 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, ss. 108-109. 614 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 177. 615 Hamiye Duran, a.g.e., ss.126-128.
134
beddua eder. Hırsızları halkın gözü önünde köpek haline getirir. İftiracılar önce eti
yerler, sonra birbirlerini parçalarlar.616
Don değiştirme eski Türklerin ve diğer milletlerin inançlarının, efsane ve
destanlarının, masallarının dini menkıbelere yansıması sonucu yalnız Alevi-
Bektaşilikte değil, tüm İslami inançlarda görülmektedir.
5.5. Devriye
Devir kuramı Hz. Peygamber’in “Ben var iken Âdem yaratılmamıştı.” hadisine
dayanır. Tasavvufa göre Hz. Peygamber’in ruhu insan’ın vücud bulmasından önce de
vardı. Ruh insan-ı kâmil olmadan önce eşya olur, bitki olur, hayvan olur. İnsan-ı
Kamil olduktan sonra Hakk’a döner. Bu olay sürekli devreder. Bu döngüyü anlatan
şiirlere devriye denir.
“Lâ mekân ilinde bir nokta iken İsmi var, cismi yok yerden gelirim/ Daha hiçbir
nesne yaratılmadan Kandilin içinde Nûr’dan gelirim/ Dört nesneden yoğrulup da
yapıldım/ Şekillendim, fırınlara atıldım Mevla’m ruh verince ayağa kalktım Âdem
denen bir beşer’den gelirim. ” (Nizam Bozkurt)617
Saltıknâme’de Bayezid-i Bestami’nin vefat etikten sonra tekrar dünyaya geldiği
anlatılır. Dervişin biri bunun nasıl olduğunu sorar. Bayezid-i Bestami: sağ iken
dünyada iyi işler yap ki öldükten sonra da diri olasın, der.618 Yine Saltıknâme’de bir
rahibin vefat eden Sarı Saltık’u gördüğünü söylemesi üzerine dervişlerinden Kemal
şöyle der: “-Seyyid hazreti her yerde gazilerle birliktedir. Veliler dünyadan gitseler
bile, ruhları cisimleşir. Cismi ne şekilde ise aşikâre gelir, birlikte gazâ ederler,
dedi.”619
616 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 21. 617 Nizam Bozkurt, araştırmacı-yazar. 618 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 130. 619 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 129.
135
Devriye, ruhun ölmediğini sürekli başka varlıklarda vücud bulduğunu ve
Hakk’tan gelip yine Hakk’a dönüşünü savunan bir görüştür. Tasavvufda Bektaşîler
dâhil tarikatların çoğunluğu tenâsühü kabul ettiklerinden bu iki görüşü
birleştirmişlerdir. Böylece devriye dünyadan gittikten sonra tekrar geri dönme şekline
dönüşmüştür.
5.6. Tayy-i Mekân
Tayy-i mekân, yer zaman mevhumu olmadan bir anda farklı yerlerde
görünebilmektir. Velâyetnâme ve menâkıbnamelerde Allâh’ın velilerinin en çok
gösterdiği kerâmet olarak görülmektedir. Her velâyetnâme ve menâkıbnamede vardır.
Velâyetname’de Hacı Bektaş, hacda bulunan hocası Lokman’ın canının pişi
çektiğini anlayıp Lokman-ı Parende’nin eşine pişi yapmasını ve hocasına götüreceğini
söyler, yapılan pişileri anında hacdaki hocasına götürür.620
Velâyetname’de Hünkâr’ın başka bir ülkede zindanda olan Ahmet Yesevi’nin
nefes oğlu Kutbiddin Haydar’ı göz açıp kapayana kadar babasına kavuşturduğu
anlatılır: “Ayağa kalk seni babana kavuşturayım. Ben bahane bana yardım eden
Allah’tır. “Nasıl gideyim? Yolum çok uzak. Yolda kâfir çoktur aklım şaşar” dedim.
Yum gözünü, bir anda varıp babanı göresin dedi… O erin sözüyle ben göz yumdum.
Açtığımda kendimi tekkede buldum.” 621
Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın bir dervişi şöyle der: “ –Seyyid hazreti; evliyânın
seyididir, iftiharıdır. Ona her iş kolaydır. O oturduğu yerden her yere anında gider.
Varır, gelir. Kimse yerinden kalktığını bile göremez.”622
620 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 85-86. 621 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 133. 622 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 130.
136
“Şerif mescide otururken ayağa kalktı. Kılıcını çıkarıp bir kez salladı, mescit
içine kanlar aktı. ‘Bu nedir’, dediler. Seyyid: -Filarık Rus, gazilere yetişti. Beni istedi,
onları beğenmedi. Onun işini tamam ettik, Şirin’i gazilerden savdık dedi. O zaman
Müslümanlar anladılar ki ona, yakın ile uzak birdir. Oturduğu yerden bile işini
bitirir.”623
Saltıknâme’de diğer bir kıssada Sarı Saltık, cadıların elinden kurtardığı Frenk ve
Bizans imparatorlarının kızlarını Müslüman yapar ve perilerin yardımı ile göz açıp
kapayana kadar sürede saraylarına gönderir.624
Diğer İslami menkıbelerde var olduğu gibi, Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde
de tayy-i mekân düşüncesi mevcuttur.
5.7. Tabiat Kültü
Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, dervişleriyle birlikte coşkun akan bir
çaydan karşıya geçmek isteyen Hacım Sultan suyun yanına gelir ve suya karşıya
geçmek istediğini ve akmamasını söyler. Suyun üst tarafı akmayıp durur. Hacım
Sultan ve dervişleri karşıya geçerler.625
Eski Türkler doğada var olan her varlığın bilinmeyen güçleri olduğuna
inanırlardı. Onlara göre su, ağaç, kaya, dağ, tepe gibi varlıklar canlıydı ve kutsaldı.
Yukarıdaki menâkıbda da akarsuya canlı gibi sesleniliş bunu doğrulamaktadır.
Ateş kültü: Bir tabiat kültü olan ateş kültü, Kalenderîlikte bir ayin vasıtası
olarak nitelenmiş ve çeşitli coğrafyalardaki Kalenderi zümrelerin ortak bir özelliği
olarak kabul görmüştür. Ateş kültü, başta Seyyid Gazi Zaviyesi olmak üzere Hacı
Bektaş-ı Veli, Hacım Sultan gibi kalenderi meşrepli tarikatlarda ateş semahı adıyla bir
ritüel olarak uygulanmıştır.
623 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 131. 624 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 204. 625 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 444.
137
Kalenderîlik tarikatının gerekli uygulamalarına paralel bir şekilde Vilayetname-i
Şahi’nin genelinde Od’man Baba ve abdallarında bir ateş kültünün olduğu
anlaşılmaktadır. “…Tîz od yakun ki yir aşaga giçmek umar didi. Pes bu cevâb u nefes
üzre derhâl abdâllar âteş zuhura getürüp rüşenâlık itdiler.626
“…Ve bir yola revân olup kadem-ber-kadem girü Varna şehrinün yanında bir
bâgçeye geldi. Ve celâl birle abdallara ayıtdı ki: Tiz şol ağaçları kesün âteşe urun od
yakın didi. Çün abdâllar ol kân-ı velâyetün cevâb-ı celâlin gördiler. Derhâl balta ve
nacak birle ol ağaçlan kesüp âteşe urdılar. Ve dud [u] şu'lesi felek-i muallâya revân
oldı.”627
Ateş kültü, İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden biridir. Özellikle “Şaman” ya
da “Kamlar” bu geleneğin oluşmasında etkili olmuşlardır. İslamiyet öncesi Türkler
ateşin her şeyi temizlediği ve kötü ruhları kovduğuna inanmaktaydılar. Bazı
topluluklarda İslamiyetle birlikte de devam etmiştir.
626 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 107 627 Şevki Koca, a.g.e., s. 122
138
SONUÇ
Alevilik ve Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından olan velâyetname ve
menâkıbnameler, bu geleneğe özgü esasları ortaya koyması ve özgün bilgiler
aktarması açısından oldukça önemli eserlerdir. Araştırmamızda bu esaslar ve bilgiler;
İnanç Esasları, İbadet Esasları ve Ahlak, Tarikat Âdâb ve Erkânı başlıkları altında
kategorize edilmiş ve incelenmiştir.
İnceleme yapılırken zaman-mekân, fikir-hadise irtibatı çerçevesinde olaylar
göz önünde bulundurulmuştur. Menâkıbnameler kronolojik sıraya uygun bir şekilde
incelenmiştir. Bu nedenle Menâkıbul-Kudsiye’den başlanarak sırasıyla; Hacı Bektaş-ı
Veli Velâyetnamesi, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Saltıknâme, Hacım Sultan ve
Menâkıbnamesi, Abdal Musa Velâyetnamesi, Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi, Seyyid
Ali Sultan Velâyetnamesi, Şeyh Şucaeddin Veli ve Menâkıbnamesi, Vilâyetnâme-i Şahi,
Gö’çek Abdal, Koyun Baba Velâyetnamesi, Demir Baba Vilâyetnamesi ve Veli Baba
Menâkıbnamesi şeklinde bir diziliş gerçekleşmiştir. Velâyetname ve
menâkıbnamelerin yazım tarihlerine de dikkat edilmeye çalışılmıştır. Bazı
velâyetnamelerin birbiriyle irtibatlı olması da sıralamada göz önünde
bulundurulmuştur.
Velâyetname ve menâkıbnameler, olayların olduğu dönemin zihniyetini
taşıması açısından çok önemlidir. Ancak çoğunun yaşandığı dönemde değil de sonraki
dönemlerde yazılmış olması ya da yazıldığı dönemin kaygılarını taşıması, bu
menâkıbnamelerdeki doğru bilgilere ulaşmamıza engel teşkil etmiştir. Örneğin Elvan
Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiye isimli eserini yazarken zamanının siyasi ve kültürel
koşullarından etkilenmiştir. Sünni yönetime isyan eden dedesi Baba Resul’u ve
soyunu Ehl-i Sünnet’ten göstererek savunmaya çalışmış ve işin aslını olandan farklı
139
göstermiştir. Hacı Bektaş-ı Veli 13.yy da yaşamıştır, ancak Velâyetname’nin kaleme
alınışı en erken 16.yydır. Dolayısıyla aradan geçen zaman oldukça uzundur ve bazı
özgün bilgilerin farklılaşması söz konusudur.
Yazılanların orjinallerinin üzerinde zamanla tahrifat yapılması bu
menâkıbnamelerde yeterince doğru bilgiye ulaşmamızı engellemiştir. Yine de
menâkıbnameler, yaşandığı dönemdeki Alevi-Bektaşi inançları ve yaşayış biçimlerine
ait önemli bilgiler vermektedir.
Araştırmamızda inanç esasları açısından yapılan incelemede Ehl-i Sünnet
geleneği tarafından benimsenen imanın altı esasının Alevi-Bektaşi
menâkıbnamelerinde yer aldığı görülmüştür.
Alevilikteki Hak, Muhammed Ali düşüncesi İslam inancındaki ‘Tevhid’ ve
‘Nübüvvet’ düşüncesine ‘Velâyet’ düşüncesinin ilavesi şeklinde anlaşılmalıdır.
Hristiyanlık’taki ‘Teslis’ düşüncesiyle herhangi bir ilgisinin bulunması söz konusu
değildir. Bu düşünceye Allah’ın Nübüvvet’ten sonra Velâyet’i hak kıldığı düşüncesi
hâkimdir.
Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde ‘Melek’lerden saygı ile bahsedilir.
Kur’an’a ve diğer kutsal kitaplara büyük hürmet gösterilir. Kuran’dan ayetlerle
örnekler verilir. Kuran’ın okuyana şifa ve güzellik vereceği bildirilir. Diğer
peygamberler konusunda da İslam dinine ve Kuran’a uygun yaklaşımlar söz
konusudur.
Velâyetnamelerde ve menâkıbnamelerde yaygın İslami anlayışa parelel olarak
ahiret gününe iman, cennet, cehennem, diriliş, kıyamet ve mahşerin gerçek olduğu
140
vurgulanır. Menâkıbnamelerdeki kaza ve kader anlayışı da genel İslami inançtan farklı
değildir.
İbadet esaslarını incelediğimizde Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde abdest,
namaz, oruç, zekât, kurban, hac gibi ibadetler yer alır. Abdestin zahiri temizliğinin
yanında iç temizliğine daha çok önem verilir. Asıl önemli olanın içindeki kötü
düşünceyi, kini, nefreti, kıskançlığı atmak olduğu vurgulanır. Bu eserlerde vakit
namazlarının kılınmasından söz edilir. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin darı yığını
üzerinde namaz kıldığı anlatılır. Ancak beş vakit namazın tamamının kılındığından ya
da Hünkâr’ın muhiplerine kıldırdığından bahsedilmez.
Velâyetnamelerde biri hariç (Saltıkname) Ramazan orucu tutulduğu açıkça
geçmemekle birlikte, Hünkâr’ın ve diğer velilerin oruç tuttuğu anlatılır. Sarı Saltık ve
Od’man Baba velâyetnamelerinde Muharrem ayında oruç tuttuklarından söz edilir.
Velâyetname ve menâkıbnamelerde zekât yerine çoğunlukla sadaka bahsi
geçer. Fakirlere, yetimlere, dullara sadaka dağıtıldığı anlatılır. Ayrıca halkın sadaka ve
kurbanlarını tekkeye ve velilere bağışladıklarından söz edilir. Velâyetname ve
menâkıbnamelerde velilerin hemen hepsinin hac görevlerini yerine getirdikleri
görülür.
Velâyetname ve menâkıbnamelerde kurban ibadeti olarak çoğunlukla tekkelerde
ve zaviyelerde türbelere ve velilere kesilen kurbanlardan bahsedilir. Koyun Baba
Velâyetnamesi’nde ise hac görevini gerçekleştiren Koyun Baba’nın Mina’da kurban
kestiğinden bahsedilir. İbadet esaslarına ilişkin bir değerlendirme yapmak gerekirse
İslami esaslara uygun olduğu açıklıkla söylenebilir.
141
Alevilikte yaygın kullanılan Eline-Diline-Beline sahip olma öğretisi, Alevilerin
kuvvetli bir ahlaki yapıya sahip olmalarını sağlamıştır. Alevilik ve Bektaşilikte var
olan Pir-Mürşid-Rehber-Talib ilişkisi ve Dört Kapı-Kırk Makam öğretisi, Aleviliğin
tasavvufi bir tarikat yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
Alevilik ve Bektaşilik’te Ehl-i Beyt sevgisi (Tevella) ve Ehl-i Beyt’in
düşmanlarından uzak durma (Teberra) tavrının oldukça önemli olduğu görülmektedir.
Velâyetname ve menâkıbnamelere kullanılan terminoloji açısından
değerlendirildiğinde Enel Hak ve Vahdet-i Vücud felsefesine ilişkin kavramların
Alevilik ve Bektaşilik öğretisinde yer aldığı dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde İslam dininin inanç esaslarına
vurgu yapıldığı gibi ibadet unsurlarına ve âdâb-erkân konularına da yer verilmiştir.
Bunun dışında İslami geleneğin özellikle de Alevi-Bektaşi geleneğin ürettiği
terminolojinin de bu eserlerde yer aldığı görülmektedir.
142
KAYNAKÇA
Ahmetoğlu, Şahin, Şii-İmamiyye'nin Mezhepler Tarihi Yazıcılığı, İlahiyat Yayınları,
Ankara, 2014.
“İslam Mezhepleri Tarihi’nde Karizmatik Liderlik Anlayışı: Hz. Ali Örneği”,
Milel ve Nihal Dergisi, Sayı: 7, İstanbul, 2012, ss. 167-188.
Atalay, Adil Ali, Abdal Musa Sultan ve Velâyetnamesi, Can Yayınları, İstanbul, 1978.
Aytekin, Sefer, Vilayetnâme, Ayyıldız Yayınları, Ankara, 1995.
Azamat, Nihat, “Kaygusuz Abdal”, DİA, İstanbul 2002, c. 25, ss. 74-76.
Bisâtî, Şeyh Sâfî Buyruğu (Menâkıbu’l-Esrâr Behcetü’l-Ahrâr), Ankara 2003, Yazma
eser, Konya Mevlana Müzesi.
Bursalı, Derviş Selman, Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Veli, h.1035 tarihli yazma nüsha,
Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Efendi Kitapları Şer’iye Nu.1076.
Çelebi, Ali, Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektâş-ı Veli Müzesi Kütüphanesi,
Hicri 1034 tarihli yazma nüsha.
Uşşaki, Derviş Ali, Hacim Sultan Menâkıbnamesi, (h.1200/m.1785-86), yazma eser,
Hacim Köyü nüshası.
Diyanet, Hacım Sultan Velâyetnamesi, h.1261/m. 1844-45, Yazma eser nüshası,
Kütüphane nüshası no:30.
Doğanbaş, Muzaffer, Koyun Baba Vilâyetnamesi, özel kitaplığındaki 1303 tarihli
yazma nüsha.
Doğanbaş, Muzaffer, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015.
143
Duran, Hamiye, Velâyetname, TDV yayınları, Ankara, 2014.
Eflâki, Ahmet, Menâkıb’ul Arifin, Kabalcı Yayınevi, Ankara, 2006.
Emiri Ali Efendi Kitaplığı, Velâyetnameyi Hacım Sultan, yazma eser (Millet
Kütüphanesi), A Nüshası No. 943.
Eröz, Mehmet, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1976.
Erünsal, İsmail E., Ocak Ahmet Yaşar, Menakıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye
Elvan Çelebi, TTK, Ankara, 2014.
“Menâkıbü’l-Kudsiyye”, DİA, İstanbul 2004, c. 29, ss. 115-116.
Erkoç, Ethem, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005.
Eyüboğlu, İsmet Zeki, Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal (Menakıb-ı Kaygusuz Baba),
Özgür Yayın Dağıtım, İstanbul, 1992.
Gülerer, Salih, Hacım Sultan ve Menakıbnamesi, 2014, AKY yayıncılık.
Güzel, Abdurrahman, Abdal Musa Velâyetnâmesi, TTK, Ankara, 1999.
Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, Ankara, 1983
Hacı Selim Ağa, Kemankeş, Makâlât-ı Şeyh Safî, yazma eser nüshası Süleymaniye
Kütüphanesi, Nu: 247. Müstensih bilinmiyor.
İbn Bezzâz Vehhab Rahman, Makâlât-ı Şeyh Safî (Safvetu’s-Safa), Haz. Kaygusuz
İsmail Alevi Akademisi Yayınları, Ankara 2009.
Kaplan, Doğan, Yazılı Kaynaklarına göre Alevilik, Ankara, 2012.
144
Kiel, Machiel, “Sarı Saltuk”, DİA, İstanbul 2009, c.36, ss. 147-150.
Koca, Şevki, Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal, İstanbul, 2002.
Köprülü, Orhan F., “Abdal Mûsâ”, DİA, İstanbul, 1988, c.1, ss. 64-65.
Koçak, Yunus, “Şah İbrahim Ocağı’ndan Gelen Bir Şeyh Safi Buyruğu”, Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, 30(2004).
Kutlu, Sönmez, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara Okulu yayınları, Ankara, 2008.
Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet Çözümlemeleri, Ankara, 2012.
İslam Mezhepleri Tarihinde Usûl Sorunu, İslami İlimlerde Metodoloji
Meselesi, İstanbul, 2005.
Parlak, Nizamettin, Makâlât Şeyh Safî Buyruğu, Şeyh Safiyeddîn Erdebilî İshak İbn
Cebrâil (650-735 H/1252-1334M), Horasan Yayınları, İstanbul, 2008.
Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Otman Baba, Yazma eser, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr.
495.
Menâkıbul-Kudsiye, h.760 tarihli yazma nüsha, Konya Mevlana Müzesi
Kütüphanesi’nde 4937 numarada bulunmaktadır.
Nişâtî, Şeyh Safi Tezkiresi, haz.: Möhsün Nağısoylu, Bakü 2006.
Tezkire-i Şeyh Safi, Kitâbhâne-i Âsitân-ı Kuds-i Rızavî, Nu.: 95.
Menâkıb-ı Şeyh Sâfî (1069- 1658), Milli Kütüphane: 06 M.K. Yz. A 6097/5.
Noyan, Bedri, Demir Baba Vilâyetnamesi, Can Yayınları, İstanbul, 1976.
Veli Baba Menâkıbnamesi, Can yay., İstanbul, 1995.
Firdevsi-i Rûmi-Manzum Hacı Bektaş Veli Vilâyetnâmesi, Aydın, 1986.
145
Ocak, Ahmet Yaşar, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri,
İstanbul, 2015
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, 2015
Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, TTK, Ankara, 2010
“Elvan Çelebi”, DİA, İstanbul, 1995, c.11, ss. 63-64.
“Hacım Sultan” , DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 505-506.
“Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi” , DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 471-472.
XIII. Yüzyılda Anadolu’da Baba Resûl (Babaîler) İsyanı ve Anadolu’nun
İslâmlaşması Tarihindeki Yeri, İstanbul, 1980.
Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü(XIII. Yüzyıl), TTK,
Ankara, 2011.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, Ankara 1992.
Onat, Hasan, Sönmez Kutlu, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı, Ankara 2012
Onat, Hasan, “Kızılbaş Farklılaşması”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı Ankara
2012.
“Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem
Sorunu”, Modern Dönemde Dinî İlimlerin Temel Meseleleri İlmî Toplantı,
İstanbul 2007.
Oytan, M. Tevfik, Bektaşiliğin iç yüzü, İstanbul, 2010.
Özmen, İsmail, “Hacım Sultan Velâyetnamesi ve Ocakları” (2009)
www.koluaçikhacimsultan.com.tr/.
Öztürk, Necdet, Âşık Paşazâde Tarihi, Bilge Yayınevi, 2013.
Say, Yağmur, Türk İslam Tarihinde ve Geleneğinde Seyyid Battal Gazi ve Battalname,
TC., Eskişehir Valiliği Yay., Ankara, 2009.
146
Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi: Şuca’eddin Veli
(Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Eskişehir Valiliği, Ankara, 2010.
Şahin, Haşim, “Seyyid Ali Sultan”, DİA, İstanbul, 2009, c.37, ss. 48-50.
“Otman Baba” DİA, İstanbul, 2007, c.34, ss. 6-8.
“Koyun Baba” , DİA, İstanbul, 2002, c.26, ss. 229-230.
“Şücaüddin Veli”, DİA, İstanbul, 2010, c.39, ss. 247-248.
“Menâkıbname”, DİA, İstanbul, 2004, c.29, ss. 112-114.
Tanman, M. Baha, “Demir Baba Tekkesi” , DİA, İstanbul, 1994, c.9,
Taşgın, Ahmet, “Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, T.K.H.B.V.A.M. Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, 2005, c. XI, sayı:33, ss. 441-458.
Buyruk Menâkıb-ı Şeyh Safî Musul ve Çevresindeki Şebeklerin Buyruğu, Haz.: Alevi-
Bektaşi Kültür Enstitüsü, Köln-Almanya 2010.
Tschudı, Rudolf, Das Vilajet-name des Hadschim Sultan, Berlin 1914.
Üçer, Cenksu, Tokat Yöresinde Geleneksel Alevîlik, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2005
Alevîlikte Musâhiblik, Araştırma Yay., Ank., 2011.
“Geleneksel Alevilikte İbadet Hayatı ve Alevilerin Temel İslami İbadetlere
Yaklaşımları”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt V, sayı 2,
Nisan/Mayıs/Haziran 2005, ss. 161-189.
Veli Baba, Velâyetname-i Sultan Abdal Musa, Abdurrahman Güzel nüshası İstinsah
Tarihi: h.1040/1630.
147
Vilâyetname-i Sultan Abdal Musa, Saadeddin Nüzhet Ergun Nüshası.
Vilayetname-i Sultan Abdal Musa, Süleyman Fikri Erten Nüshası, İstinsah
Tarihi: h.1040/1630.
Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan, Ankara Milli Kütüphanesi 1189 sıra numaralı
el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897.
Vilâyetnâme-i (Menâkıb-ı) Şeyh Şücâeddin, yazma eser, Kastamonu İl Halk
Ktp., HK 1591/8.
Yıldırım, Rıza, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, TTK, Ankara, 2007.
Yıldız, Ayşe, “Şücaeddin Baba Velâyetnamesi”, TKHBV Araştırma Dergisi:
Şücaeddin Veli özel sayısı, bahar 2006/37.
Zelyut, Rıza, Türk Aleviliği, Ankara, 2009.
148
ÖZET
Muharrem Erdem, Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerine Göre Alevilik, Yüksek
Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Osman Aydınlı, 147 s.
Günümüze kadar yalnızca sözlü kaynaklarla geldiği düşünülen Alevilik
gerçekte yazılı kaynaklara da sahip olduğu son yıllarda yapılan araştırmalarda
ortaya konulmuştur. Bu yazılı kaynakların bir kısmı da “menâkıbnâme” ya da
“velâyetname” olarak isimlendirilen eserlerdir. Bu çalışmada Alevi-Bektaşi
Velâyetname/Menâkıbnameleri, Menâkıbul-Kudsiye’den başlanarak sırasıyla;
Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Saltıknâme, Hacım
Sultan ve Menâkıbnamesi, Abdal Musa Velâyetnamesi, Kaygusuz Abdal, Seyyid Ali
Sultan Velâyetnamesi, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, Vilâyetname-i Şahi Gö’cek
Abdal, Koyun Baba Velâyetnamesi, Demir Baba Vilâyetnamesi ve Veli Baba
Menâkıbnamesi şeklinde incelenmiştir.
Alevi-Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından olan velâyetname ve menâkıbnameler:
İnanç Esasları, İbadet Esasları ve Ahlak, Tarikat Erkânı ve Adab başlıkları altında
incelenmiştir. İncelenmesi sonucunda bu velâyetname ve menâkıbnamelerin,
olayların olduğu dönemin zihniyetini taşıması açısından çok önemli olduğu, Alevi
ve Bektaşilikle ilgili önemli bilgilere sahip olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde İslami geleneğin özellikle de
Alevi geleneğin ürettiği terminolojinin bu eserlerde yer aldığı görülmektedir.
149
ABSTRACT
Muharrem Erdem, Alevism According to Alevi-Bektashi Menaqibnames, MA
Thesis, Advisor: Prof. Dr. Osman Aydınlı, 147 pp.
It has been revealed in some researches in recent years that the belief in
Alevism, which is believed to have come only through oral sources, has actually
written sources. Some of these written sources are also called "menaqibnâme" or
"vilâyetname". Alevi-Bektashi Vilayetnames / Menaqibnames were examined in
turn starting from Menâqibul Qoudsiye , The Vilâyetname of Haggi Bektash Veli,
the Menaqib of Şeyh Safi, Saltıknâme, The Menaqibname of Hacim Sultan, The
Vilâyetname of Abdal Musa, The Menaqibname of Kaygusuz Abdal, The
Vilâyetname of Seyyid Ali Sultan, The Menaqib of Şeyh Şucaeddin Veli, The
Vilâyetname of Otman Baba, The Vilâyetname of Koyun Baba, The Vilâyetname of
Demir Baba and The Menaqipname of Veli Baba.
Menaqibnames, the written sources of Alevism-Bektashism are examined
under the headings of faith, principles of worship and ethics, title of order and
decency. As a result of this examination, it is seen that these vilayetnames and
menaqibnames have important information about Alevism and Bektashism which is
very important in terms of carrying the mentality of the period in which the events
took place.
As a result, it appears that the terminology of the Islamic tradition,
especially the Alevi tradition, appears in these works in the Alevi-Bektashi
menaqibnames.