baĞ doku hİstolojİsİ ders notlari -2ž...bağ doku amorf kısmının bir miktarını da doku...
Post on 14-Mar-2021
6 Views
Preview:
TRANSCRIPT
BAĞ DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI -2
B. Fundamental substans (ekstrasellüler matriks=ECM):
Bağ dokusunun hücrelerarası maddesi hücrelere oranla hacimce daha çok olduğundan
fundamental substanlı ( hücrelerarası maddesi bol anlamında!!) bir doku olarak tanımlanır. Yani
diğer dokulardan (epitel, kas, sinir) farklı olarak, bağ dokusunun ana bileşeni ECM’ dir. Bu ECM;
şekilsiz bir temel madde, doku sıvısı ve çeşitli liflerden (kollagen, retikülin, elastik) oluşur.
Fundamental substans (ECM) bağ dokusunun ana fonksiyonu olan homostazis’in yapıldığı yer
olarak da tanımlanabilir.
Temel madde; hücrelerin yüzeyindeki reseptör proteinlerine ( integrinler) ve diğer matriks
bileşenlerine bağlanarak matriksin dayanıklılığı ve sertliğine katkıda bulunan anyonik
makromoleküller ( glikozaminoglikanlar ve proteoglikanlar) ve çoklu yapışkan glikoproteinlerden
( laminin , fibronektin ve başkaları ) oluşan yüksek düzeyde su sever (hidrofilik) akışkan bir
komplekstir . Bu moleküller yapısal işlevlerinin yanısıra, hücre çoğalmasını ve farklılaşmasını
kontrol eden hormonlara yönelik bir depo oluşturmak gibi, başka önemli biyolojik işlevleri de
gerçekleştirir ( Junqueiera 2006, s:95).
Bağ dokusunun besleyici ,destekleyici ve bağlayıcı fonksiyonları fundamental substansı
tarafından yerine getirilir. Fundamental substans hücreler ile kan arasında madde alış verişinin
yapıldığı bir ortamdır aynı zamanda.
Bağ doku fundamental substansını(ECM); I. Amorf ( şekilsiz temel madde) ve II. Fibröz
( bağ doku iplikleri) kısım olmak üzere ikiye ayırarak incelemek konuyu daha anlaşılır kılar:
Fundamental substansın amorf ( heparin hariç) ve fibröz kısmı büyük ölçüde fibroblastlar
tarafından yapılır. Embriyonal bağ dokularında ise bunlar mezenkim hücreleri tarafından yapılır.
I. Fundamental substans'ın amorf (şekilsiz) kısmı:
Bütün bağ doku türlerinde bağ doku hücreleri ve iplikleri strüktür göstermeyen, kolloidal
özellikte, renksiz, şeffaf bir maddeler kompleksi içine yataklanmışlardır, ki bu madde bağ doku
fundamental substansının amorf kısmını oluşturur. Bu amorf kısım başlıca şu üç grup maddeden
oluşur:
a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler)
b. Glikoproteinler
c. Doku sıvısı
a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler):
Glikozaminoglikanların (GAG) her molekülü hidrofiliktir. Amorf maddedeki suyun tamamı
bunlara bağlıdır. Bu nedenle ayağa kalkdığımızda bağ dokudaki su aşağıya doğru akmaz. Aynı
nedenden dolayı bağdokunun suyunu enjektörle aspire etmek mümkün değildir. Bağ doku amorf
maddesinin sol halinde bulunması hücre ve diğer dokuların beslenmesinin yanısıra bağ doku
hücrelerinin hareketleri için de zorunludur. Makrofajlardaki bazı özel hidrolazların yokluğunda
GAG’ların turn-over’ları gecikir veya bozulursa; Hurler’s sendromu, Hunter’s sendromu,
Sanfilippo sendromu, Marquios sendromu gibi bozukluklar meydana gelir).
GAG’lar ; 1.Sülfatsız ve 2. Sülfatlı GAG’lar olarak iki gruba ayrılırlar :
1.Sülfatsız GAG : (turn-over’ları 2-4 gündür)
-Hyaluron asiti: Fibroblastlar tarafından salgılanır, amorf maddenin sol-gel durumunu ayarlar. ( not:
hyaluronidaz üretebilen bazı bakteriler bağ doku viskozitesini azaltarak daha hızlı yayılma etkisine
sahiptirler.
2. Sülfatlı GAG (bunlara proteoglikanlar adı da verilir): turn-over’ları 7-10 gündür)
Bunlar bağ doku ipliklerinin organizasyonunda görev alırlar. Belirgin bir osmotic basınca ve
dolayısıyla çok yüksek şişme kapasitesine sahiptirler. Bunlardan önemlileri ve işlevleri şunlardır;
-Dermatan sülfat: Çeşitli bağ dokularında (dermis, tendon, ligament, fibröz kıkırdak) kollagen
ipliklerin (I. tip kollagen) organizasyonunda görev yaparlar.
-Heparan sülfat: Retikülin ipliklerinin ( III. tip kollagen ) organizasyonunda görev yaparlar (dalak,
hepar, lenf nodları).
-Kondriotin sülfat: Hyalin ve elastik kıkırdakta kollagen (tip II kollagen) ve elastik ipliklerin
organizasyonunda görev yapar.
- Keratan sülfat : Kornea’da bulunur, tip VI ve tip VIII kollagen liflerle ilgilidir.
b. Glikoproteinler:
Çeşitli bağ ve destek dokuların amorf maddesinde yerine göre bulunan başlıca
glikoproteinler şunlardır:
- Fibronektin: Bağ dokuda fibroblastlar tarafından salgılanır, bağ doku hücrelerini kollagen ipliklere
bağlar.
- Kondronektin: Kıkırdak dokuda kondroblastlar tarafından salgılanır, kıkırdak hücrelerini kollagen
ipliklere bağlar.
- Osteonektin: Kemik dokuda osteoblastlar tarafından salgılanır, kemik hücrelerini kollagen
ipliklere bağlar.
- Laminin: Epitel hücreleri tarafından salgılanır, epitel hücrelerini bazal membrandaki retikülin
ipliklerine bağlar.
- Entaktin: Bazal membranda bulunur, laminini tip IV kollagene bağlar.
- Trombospontin : Deri, kas ve kan damarlarında bulunur, bulunduğu yere gore fibroblast, düz kas
ve endotel hücreleri tarafından salgılanır.
c. Doku sıvısı:
Bağ doku amorf kısmının bir miktarını da doku sıvısı adı verilen, kan plazmasına benzeyen
bir sıvı oluşturur. Kapillar damarlardan amorf madde içine geçen besin maddeleri, hormonlar ve
iyonları içeren sıvıdır. Doku ve hücrelerin beslenmesine, ayrıca amorf maddenin sol-gel durumunun
ayarlanmasına yardım eder. Bu sıvı aynı zamanda doku ve hücrelerde oluşan metabolik artıkların
uzaklaştırılmasını da sağlar. Metabolik artıklar doku sıvısı vasıtasıyla tekrar kapillarlara aktarılır ve
bu yolla , vücuttan atılmak üzere, karaciğer, böbrek gibi organlara ulaştırılır. Doku sıvısı statik bir
sıvı değildir. Devamlı olarak yenilenir. Patolojik etkiler altında doku sıvısında artış olursa ödem
şekillenir.
(Doku sıvısının şekillenmesi ve drenajı: Doku sıvısının kaynağı kapillar damarlardır.
Kapillar içindeki sıvıya etki eden iki kuvvet vardır; 1. kalbin pompalayıcı etkisine bağlı olan
hidrostatik basınc ve 2. damar dışı sıvının tekrar emilimini sağlayan, kan plazmasındaki
proteinlerden kaynaklanan kolloidal ozmotik basınc.
Kapillarların arteriel ucunda hidrostatik basınç ozmotik basınçtan daha yüksek olduğu için,
normal olarak su , iyonlar ve küçük molekül ağırlıklı maddeler dışarı çıkarak doku sıvısını
oluştururlar. Kapillerlerin venöz yarımlarında ise hidrostatik basınç düşük buna karşın colloidal
ozmotik basınç yüksek olduğundan doku sıvısı tekrar damar içine çekilir. Geri emilen su miktarı
çıkandan daha azdır, geri kalan su ve diğer bazı maddeler ise lenf kapillarları yoluyla tekrar
dolaşıma döner. Normal olarak çıkan ve geri dönen su ve diğer maddeler arasında denge
mevcuttur. Bazı patolojik durumlarda doku sıvısı artarsa ödem şekllenir. Ödem; venöz veya lenf
damarlarının tıkanmaları sonucu, kalp yetmezlikleri sonucu veya çeşitli beslenme bozuklukları
gibi çok çeşitli nedenlerle oluşabilir).
II. Fundamental substans'ın fibröz kısmı:
Bağ doku fundamental substansının fibröz kısmını fibroblastlar tarafından salgılanan
başlıca kollagen ve elastin adlı proteinlerden oluşan lifler teşkil eder. Elektron mikroskopik yapıları
ve boyanma özellikleri dikkate alındığında ; kollagen, retikülin ve elastik iplikler olmak üzere üç
çeşittir. Kollagen ne retikülin ipliklerinin her ikiside tropokollagen adı verilen proteinden yapılır,
oluşan iplik demetleri 50 nm den daha küçük çaplıysa retikülin iplikleri, 50 nm den büyük çaplıysa
kollagen iplikler olarak adlanırlar.
a. Kollagen iplikler:
Kollagen iplikler bağ dokusundan başka kıkırdak ve kemik dokusunda da bulunurlar. Bağ
dokusunda fibroblastlar, kıkırdak dokusunda kondroblastlar, kemik dokusunda osteoblastlar ve
dişte odontoblastlar tarafından sentezlenirler. Ayrıca arter duvarında, solunum- sindrim yollarında
ve uterusta bulunan düz kas hücrelerinin tip I ve tip III kollagen sentezleyebilirler. Epitel
hücrelerinin de tip IV kollagen sentezledikleri bildirilmektedir.
Kollagen vücutta en çok bulunan proteinlerden (glikoprotein) biridir. Dokularda en az 12
farklı formda kollagen bulunduğu bildirilmekte ise de , bugün için özellikleri açıkca tanımlanmış 5
tip kollagen maddesi bilinmektedir. Bunların hepsininde ana ögesi tropokollagen adlı maddedir.
Kollagenez = kollagen sentezi:
- Kollagen sentezleyen hücreler: En önemlileri ; fibroblastlar, kondroblastlar, osteoblastlar.
- Kollagen sentezıyle ilgili en çok kullanılan amino asitler: glisin, prolin, aspartic acid,
hidroksiprolin, hidroksilizin, arginin, leucine. Sentezde kullanılan amino asit çeşitine bağlı olarak
farklı tiplerde kollagenler ortaya çıkar.
- İlgili hücre poliribozom’larında bir araya getirilen adı geçen amino asitler preprokollagen
molekülleri halinde birleştirilir ve gER içine enjekte edilirler. Preprokollagen üçlü sarmal
halindedir ve uçlarından işaretleyici peptidlerle sabitlenmişlerdir.
- gER içinde preprokollegen’in işaretleyici uçları koparılıp ayrılır ve prokollagen’e dönüştürülür.
Ayrıca bunlara burada karbonhidratlarda eklenir.
- Prokollagen gER + Golgi içinde , prolin hidroksilaz ve lizin hidroksilaz enzimlerinin etkisiyle
hidroksilasyon ve glikolizasyon işlemlerinden geçirilir (bu işlemler için kofaktör olarak askorbik
asit (Vit. C) gerekir, yetersiz yara iyileşmeleri C vitamini eksikliği ile oluşan iskorbitin özelliğidir).
Bu işlemler prokollagen’in hücre içinde polymerize olmasını önler.
- Prokollagen Golgi’den hücre dışı ortama verilir. Matriks içindeki prokollagen peptidaz adlı özel
enzimler ; prokollagen’in polymerize olmasını önleyen peptidleri ( registrasyon peptidleri) ortadan
kaldırır. Bu değiştirilmiş protein tropokollagen adını alır ve polymerize olarak iplikcik’lere
dönüşür. İplikcikler de birbirleriyle birleşerek iplik’leri oluşturur.
Fibroblastlarda sentezlenip ara madde olarak salgılanan tropokollagen molekülleri Tip I, Tip
II, Tip III kollagenlerde özel bir tertiplenmeyle mikroiplikcikler oluştururlarken , Tip IV ve Tip V
kollagenlerde özel bir tertiplenme göstermeksizin ipliksel makromoleküller halinde kalırlar. Bu özel
tertiplenme durumundan dolayı mikroiplikcikler enine bantlaşma gösterirler, bu nedenle
mikroiplikciklerin birleşmesi ile oluşan fibriller ( Tip I, Tip II, Tip III) enine bantlaşma
gösterirler, buna karşın Tip IV ve Tip V kollagenden oluşan fibriller enine bantlaşma göstermezler.
Bu 5 tip kollagen ipliğin özellikleri şöyle sıralanabilir:
- Tip I kollagen: Dermis, kemik, diş, tendo, ligament, fibröz kıkırdak ve organ kapsüllerinde
bulunur. Yerine göre iplikler halinde veya demetler teşkil etmiş olabilir. Her iplik farklı sayıda
iplikcikten oluşur, iplikler de birleşerek demetler ( bantlar) yaparlar. Tip I kollagen iplik demetleri
1-20 mikron çapında olabilir, uzunlukları ise farklıdır. Demetler birbirleriyle anastomozlaşabilir,
enine bantlaşma gösterirler.
- Tip II kollagen: Hyalin ve elastik kıkırdakta, nucleus pulposus'ta, vitreus humor'da bulunur. Küçük
çaplı iplikcik bantları oluştururlar, demetleşme göstermezler. İplikcikler enine bantlaşma gösterirler.
- Tip III kollagen: Fötal deri, bazal membranlar, düz kas dokusu, yara iyileşme yerleri ve kemik
iliği, dalak , lenf düğümleri gibi organların stromasında bulunur. Küçük çaplı bantlar yaparlar,
büyük demetler yapmazlar. Bu tür kollagene aynı zamanda retikülin iplikleri de denir.
- Tip IV kollagen: Bazal membranın bazal lamina katında bulunur. Unpolimerize veya hafifce
polimerize tropokollagen moleküllerinden oluşur. Sadece birkaç veya hiç iplikcik oluşur, iplik
oluşmaz, enine bantlaşma göstermez.
- Tip V kollagen: Sadece plasenta'daki bazal membranlarda bulunur. Bazal membranı alttaki
stromaya bağlayan çapa iplikciklerini yaparlar. Enine bantlaşma göstermez.
Diğer kollagenler;
- Tip VI kollagen: Böbrek, karaciğer, uterus bağ dokusu, göz korneasında bulunmuştur.
- Tip VII kollagen: Deride, dermis-epidermis birleşme yerinde bulunduğu, tip I ve tip III
kollagenler etrafında ilmek oluşturduğu bildirilmektedir.
- Tip VIII kollagen: Aortun endotel hücreleri tarafından salgılandığı (endotelyal kollagen) ,
kornea epitelinin bazal laminasını oluşturduğu bildirilmektedir.
- Tip IX , Tip X ve Tip XI kollagen : Kıkırdakta bulunduğu bildirilmektedir.
- Tip XII kollagen: Dokulardaki dağılım ve fonksiyonları henüz aydınlatılmamıştır.
Kollagen iplikler esnek değildir. Mekanik basınç ve çekilmeler etkisiyle uzamaz ve bu tür
etkilere karşı büyük direnç gösterir. Buna karşılık eğilip bükülebilme özelliği gösterirler.
Kaynatılınca eriyip jelatin denen maddeye dönüşürler.
b. Retikülin iplikleri:
Bu tür bağ dokusu iplikleri Tip III kollagenden yapılmışlardır. İncedirler, 0.5-2 mikron
çapındadırlar, yerine göre anastomozlaşarak ağ oluştururlar.
Organ duvarlarındaki düz kaslar etrafında, kan yapan organların stromasında, bazal
membranlarda bol bulunurlar. Embryogenez sırasında ve yara iyişeşmesi sırasında çoğu bağ
dokuları bol miktarda retikulum ipliği içerir, daha sonra bunların yerini Tip I kollagen alır.
Retikulum iplikleri gümüş boyaları ile iyi boyandıkları için arjirofil iplikleri (gümüş seven
iplikler) adını da alırlar.
c. Elastik iplikler:
Organizmada en az bulunan bağ doku ipliği türüdür. Elastik iplikler ; elastic lif sisteminin
( oksitalan + elaunin + elastic) en yaygın bileşenidir. Elastik kıkırdak, bazı ligamentler, elastik
arterler ve akciğerlerde bol bulunurlar. Genelde 1-4 mikron çapındadırlar. Birbirleriyle
anastomozlaşarak ağlar veya membranlar yapabilirler. Ayrıca dallanmadan birbirine paralel
demetler oluşturabilirler (ligamentlerde). İleri derecede uzayabilirler.
(internet’ten alınmıştır)
Elastik iplikler elastin adı verilen proteinden yapılmışlardır. Elastin'in öncüsü olan proelastin
büyük ölçüde fibroblastlar, ikinci derecede ise düz kas hücreleri tarafından sentezlenir ve
salgılanırlar. Bu madde hüceden dışarı verilince polimerize olur ve iplik şeklini alır.
Elastik liflerin sentezi:
Elastik lifler fibroblastlar (deri ve tendonlarda), kondroblastlar ( kulak kepçesi, epiglottis,
larinks, solunum yollarında) ve düz kas hücreleri ( aorta ve büyük damarlarda) tarafından
sentezlenir.
Elastik lif sistemi’nin yapıları peşpeşe üç evrede gerçekleşir:
Birinci evrede; fibrilin adı verilen büyük moleküllü madde başta olmak üzere çeşitli
glikoproteinlerin oluşturduğu 10 nm lik mikrolifcik demetlerinden oksitalan lifleri ortaya çıkar.
Oksitalan lifler gözün zonula liflerinde ve dermiste elastic sistemi bazal laminaya bağladığı
bölgede bulunur. Oksitalan lifler elastic değildir, çekmelere karşı dirençlidir.
İkinci evrede; Oksitalan mikro lifcikleri arasına elastin adlı protein düzensiz olarak birikerek
elaunin lifleri’ni oluşturur. Bunlar dermisteki ter bezlerinin çevresinde bulunur.
Üçüncü aşamada ; elaunin lifleri etrafına elastin proteininin lifin ortasını iyice dolduruncaya kadar
birikmesiyle elastik lifler ortaya çıkar.
Elastin ön maddesi olan proelastin küre biçimli (70 kDa) bir moleküldür. Elastik liflerin
yapısına glisin ve prolin amino asitleri bolca girer, ayrıca iki önemli amino asit dezmozin ve
izodezmozin de içerir. Bu amino asitler (dezmozin ve izodezmozin) olgun elastic liflerin çapraz
bağlanmalarını, lastik bandlar gibi gerilmelerini ve geri çekilmelerini mümkün kılar.Yapıya daha az
oranda iştirak eden diğer amino asitlerde vardır. Bu maddeler poliribozom, gER ve Golgi
üçgeninde ; proelastin → tropoelastin → elastin olarak sentezlenir. Golgi’den ayrılarak matrikse
geçen elastin polymerize olarak elastic iplikciklere dönüşür.
BAĞ ve DESTEK DOKUSU TİPLERİ:
Vücudumuzun değişik yerlerinde, yerel fonksiyona uygunluk kazanmış , farklı görünüm, yapı
ve kıvamda bağ ve destek dokuları bulunur. Farklılık yukarıda açıkladığımız bağ dokusu
hücrelerinin, ipliklerinin ve amorf maddesinin bağ dokulardaki miktar ve organizasyonundan ileri
gelir. Bu ölçülere göre bağ dokuları aşağıdaki gibi sınıflandırılır:
BAĞ ve DESTEK DOKULAR
A. Embryonal bağ dokular B. Olgun bağ dokular C. Özelleşmiş bağ dokular
1. Mezenkim dokusu 1. Gevşek bağ dokusu 1. Kıkırdak dokusu
2. Müköz bağ dokusu 2. Sıkı (kompakt, tıkız) bağ dokusu 2. Kemik dokusu
- düzenli 3. Kan dokusu
- düzensiz
3. Retiküler bağ dokusu
4. Yağ dokusu
A. Embriyonal bağ dokular:
1. Mezenkim dokusu:
Embryonal dönemde ve fötal dönemin ilk yarısında bulunur. Doku; mezenkim hücreleri ile
bunların arasını dolduran amorf fundamental substansdan ibarettir. Bu doku
bundan sonraki gelişmelerle tüm destek dokularına orijin verir.
2. Müköz bağ dokusu:
Mezenkim dokusunun biraz daha gelişmiş şeklidir. Olgun bağ dokuları ile mezenkim dokusu
arasında geçiş tipidir. Hücreleri mezenkim hücrelerine benzer ancak biraz fibroblast özelliği
kazanmıştır. Amorf ara madde içinde tek tük kollagen lifler de bulunur. Müköz bağ dokusu fötal
dönemin ikinci yarısında bulunur. Dokuda ağırlıklı unsur hyaluronik asitten oluşan bol miktardaki
şekilsiz ara maddedir. Müköz bağ dokunun en tipik örneği göbek kordonundaki Wharton peltesi‘dir
( müköz bağ doksu bol proteoglikanlar içerir, bundan dolayı belirgin bir osmotic basınca ve
dolayısıyla çok yüksek şişme kapasitesine sahiptirler. Bu özellikleri dokuyu sıkıştırmalara karşı
dirençli kılar.. Bu nedenle fetus-anne arasındaki sıvı, gaz ve besin trafiğini sağlayan göbek bağının
damarları proteoglikanca zengin bir bağ dokusuyla sarılarak güvenceye alınmıştır). Ayrıca
erişkinlerdeki genç diş pulpası da müköz bağ dokusu özelliğindedir.
Müköz bağ dokusu damar ve sinirlerden de zengindir. Temel maddesi içinde makrofajlar
ve lenfositler de bulunabilir.
B. Olgun bağ dokular:
1. Gevşek bağ dokusu (areolar bağ dokusu):
k:koll.iplik demet
r: etikülin ipl.
e: elastic iplik
m: mastosit
p: plazma hücresi
f: fibroblast
h: histiyosit
d: melanosit
l: lenfosit
per: perisit
lip: liposit
kap:kapillar
Vücutta bulunan en yaygın bağ doku tipidir. En çok fibroblast ve makrofajlar olmak üzere,
retikulum hücreleri dışında, tüm bağ dokusu hücrelerini içerirler. Her üç iplik türü de bulunur,
iplikler gevşek düzenlenmiştir. Bol miktarda doku sıvısı göletleri içerir. Areolar bağ dokusu adı da
verilir. Organizmanın su metabolizmasında önemli yer tutar. İleri derecede rejenerasyon kabiliyeti
vardır.
Gevşek bağ dokusunun bulunduğu yerler: Derinin stratum papillare'si, derialtı bağ
dokusu(subcutis), kas ve sinir telleri arası ( endomizyum ve endonöyrium), tubuler iç organların
lamina propriya ve submukoza katmanları, bezlerin çevresinde gevşek bağ dokusu bulunur.
Gevşek bağ dokusu vücudumuzda oldukca geniş bir dağılıma sahiptir. Şüphesiz bulunduğu
yere bağlı olarak organdan organa az çok farklılıklara sahip olabilirler. Bu farklılıkları yaratan
kriterler göz önüne alınarak; hakiki gevşek bağ dokusu, membranöz bağ dokusu, örgümsü bağ
dokusu, trabeküler bağ dokusu olarak ayrılabilir.
Hakiki gevşek bağ dokusu; kas demetlerinin, damar ve sinirlerin çevresinde, bezlerin lob ve
lobcukları arasında interstisyumu oluşturur. Özellikle onduleli kollagen lif demetleri ve çok az
elastik lifler, en çok fibroblastlar olmak üzere tüm bağ doku hücreleri bulunabilir. Bu doku faydalı
maddeleri organlara taşırken zararlı maddelerin de uzaklaştırılmasında hizmet görür ( çünkü doku
sıvısı göletleri boldur). Yağ dokusuyla birlikte vücudun su dengesini de sağlar. Vücuda giren
yabancı maddeler etrafında granulasyon dokusu oluşturarak organizmayı korur. Hasarlanan
yerlerde genç granulasyon dokusu oluşturarak onarım sağlar.
Hakiki gevşek bağ dokusunun özel bir tipi de ovaryum stromasında ve endometrium'un
lamina propriyasın'da bulunur. Çok sayıda hücre ve retikülin lifleri içeren bu doku daha çok
embryonal bir blastem özelliğinde olup ileri derecede histogen (yeni doku oluşturma ) yeteneğe
sahiptir. Buradaki hücreler ovaryum follikülleri etrafında teka hücrelerine, uterusta ise Decidua
hücrelerine farklılaşmağa daima hazır bir durumdadırlar.
Membranöz bağ dokusu pleura, periton, pericardium, mezenterium da bulunur. Her yönde
çaprazlaşan kollagen fibril demetlerinin yüzeyel olarak yayılmasından oluşmuştur.
Omentum majus'ta bu kollagen fibriller geniş aralıklı bir doku oluşturarak "areolar bağ dokusu"nu
yaparlar.
Örgümsü bağ dokusu onduleli seyreden oldukca kalın kollagen lif demetleri, az sayıda
elastik lif ağları arasında yerleşmiş az sayıda hücre içerirler. Hücre sayısı damar ve sinirler
etrafında biraz artmıştır. Bu tip doku dermis'in stratum retikülare'sinde ve bazı mukozaların lamina
propriyasında bulunur.
Trabeküler bağ dokusu areolar bağ dokusuna benzerlik gösterir, sadece burada tek
birkollagen fibril demetinden kurulu bağ dokusu trabekülleri vardır. Bu trabeküller sirküler seyirli
elastik lifler ile sarılmıştır. Bu dokuda az sayıda fibrosit görülür. Beyin zarlarından arachnoid bu
yapıdadır.
2. Sıkı ( kompakt, tıkız ) bağ dokusu:
Sıkı bağ dokusu mekanik çekimlerin çok olduğu yerlerde bulunur. Hücrelerden ziyade daha
çok lifler içerir. Kollagen lif demetleri çok ve sıktırlar. Dolayısıyla içinde küçük kan damarları
azdır, bu nedenle metabolizması da yavaştır.
Gevşek bağ dokusu hücrelerden zengin iken sıkı bağ dokuda hücre azdır, dokuya hakim olan
unsur fundamental substansdır, bilhassa fibröz unsurlar boldur. Dokuya hakim olan ipliklerin seyir
durumuna göre sıkı bağ dokusu aşağıdaki gibi tiplere ayrılır:
a. Düzensiz sıkı bağ dokusu: Kollagen iplikler hakimdir, değişik yönlerde seyrederek bir keçe
örgüsü görünümü kazanmıştır. Arada elastik ipliklere de raslanır. Bulunduğu yerler: organ
kapsülleri , trabeküla ve septumları, kemik, kıkırdak zarları, duramater ve en önemlisi derinin
dermis tabakası.
(internet’ten alınmıştır)
b. Düzenli sıkı bağ dokusu: Bağ doku iplikleri dokuya etki yapan güce göre paralel (tendo ve
ligamentler), dikey ( dişlerin periodontium'ları) ya da hem paralel hem dikey (kasların fasiya ve
aponöyrozları) seyrederler ve sıkı şekilde birbirlerine sokularak demetler yaparlar.
Düzenli sıkı bağ dokusu içerdiği ipliklerin türüne göre de şöyle ayrılırlar:
- Kolllagen türdeki düzenli sıkı bağ dokular: Tendo, ligamentler, fasiya ve aponöyrozlar.
- Elastik türdeki düzenli sıkı bağ dokular: Elastik ligamentler, elastik membranlar, elastik arterlerin
tunika mediyası.
3. Retiküler bağ dokusu:
Hücreden zengin bir dokudur. Retikulum hücreleri ve bunları dıştan destekleyen retikulum
ipliklerinden oluşur. Bu dokuda, retikulum hücreleri sıvı ve hücre geçişine izin veren ince , üç
boyutlu bir ağ örgüsü (süngersi bir yapı !!) oluşturmuştur. Bu ağ örgüsünün boşluklarında değişik
gelişme aşamalarında bulunan kan hücreleri bulunur. Hücreler arasındaki şekilsiz temel madde
gevşek bağ dokusundaki kadar bol değildir.
Retiküler bağ dokusu lenfoid-immun system ve hematopoietik organların çatısını oluşturur
(lenf nodları, tonsiller, dalak, kırmızı kemik iliği ). Bu çatı içinde kollagen ve elastik iplikler
bulunmaz, bu iplikler sadece organı saran kapsüla ve ondan ayrılan trabeküller içinde gözlenirler.
4. Yağ dokusu ( adipöz doku ):
Yağ hücrelerinin hakim olduğu özel bir bağ dokusu tipidir.
(internet’ten alınmıştır)
Vücudun yedek enerji deposu durumundadır. Vücut ağırlığının bayanlarda %20-25'i, erkeklerde
%15-20'si yağdır. Depo yağ yaklaşık 40 günlük enerji rezervidir. Yağ dokusu vücudun en büyük
enerji (trigliserid halinde ) deposudur. Vücutta enerji depolayan diğer iki önemli organ ise karaciğer
ve kas’tır (glikojen halinde). Trigliseritler daha düşük yoğunlukta olmaları ve daha yüksek kalori
değerleri bulunması nedeniyle karbonhidratlarardan daha öncelikli olarak değerlendirilirler.
Metabolik aktiviteleri ve görünümleri birbirinden farklı olan iki tip yağ dokusu vardır: a.
Beyaz (ya da sarı)yağ dokusu ve b.Esmer yağ dokusu. Her ikiside kan damarları ve sinirlerden
zengindir:
a.Beyaz(sarı) yağ dokusu ( yaygın veya uniloküler yağ doku):
Vücuttaki yağın büyük bir bölümü bu tiptir. Erginlerde tüm yağ hücreleri olasılıkla beyaz
yağ dokusu şeklindedir. Yağ hücreleri sıkıca bir araya gelerek loblar oluşturur. Lobların
arası fibröz septumlarla ayrılmıştır. Yağ hücreleri etraflarından retikulum iplikleri ile kuşatılmıştır.
Arada kapiller ağlar bulunur. Beyaz yağ hücrelerinde yağ tek bir vakuol halindedir ( univakuoler ,
unilokuler). Yağ hücreleri organelden fakirdir, çekirdek bir köşeye sıkışmıştır.
Yeni doğanda vücudun her tarafındaki yağ dokusu eş kalınlıktadır. Yaşla birlikte cinsiyet
hormonları ve ACTH hormonunun etkisiyle cinse bağlı olarak vücudun bazı yerlerinde yağ miktarı
azalırken bazı yerlerinde artar. Çocuklarda deri altında depolanmış , uniform dağılmış yağ dokusuna
pannikulus adiposus denir. Yağ erkeklerde başlıca ense, 7. servikal omur hizası; deltoid ve triceps
kasları çevresi, lumbosakral bölge ve baldırlarda birikir. Dişilerde ise meme, baldır, kalçaların ön
bölümü, epitrokanterik bölge başlıca yağ biriken bölgelerdir. Böylece erkek ve dişide vücudun dış
biçimlenmesi ortaya çıkar. Bu yüzeyel yağ depolanmasından başka her iki cinste de omentum,
mezenteryum, retroperitoneal bölgelerde yağ birikimi vardır. Bu birikmiş yağlar mobildir. Sözü
edilen yerlerdeki beyaz yağ dokusu organizmanın enerji depolarıdır. Bazı yerlerde ise ( orbita, avuç
içi, ayak tabanı) desteklik görevi yapan stabil yağ dokusu bulunur. Göz kapağı , penis derisi,
skrotum, kulak aurikulasında yağ bulunmaz.
b. Esmer yağ dokusu:
Bu tür yağ doku hücrelerinin mitokondriyonlarında çok miktarda sitokrom'lar
bulunduğundan esmer renkte görünürler. Kış uykusuna yatan hayvanlarda fazla gelişmiştir.
İnsanlarda prenatal dönemde ve yeni doğanda yaygındır. Doğumdan sonra koltuk altı, arka boyun
üçgeni ve böbrek hilus'u gibi bölgelerde küçük lobüller halinde kalır, erginde tamamen kaybolur,
ancak yaşlılıkta kronik beslenme bozukluğu olanlarda belirli yerlerde tekrar ortaya çıkabilir.
Esmer yağ dokusu hücreleri beyaz yağ dokusu hücrelerinden daha
küçüktür.Sitoplazmalarında birçok küçük yağ damlacığı bir arada bulunur ( multivakuoler,
multilokuler ), çekirdekleri merkezidir.
Esmer yağ dokusunun fonksiyonu: Yeni doğanda ilk 1-2 ay bebeği soğuktan korur. Soğuk
durumlarda sempatik sinirlerden boşalan norepinefrin esmer yağ dokusu hücrelerindeki yağ
damlalarını lipaz aracılığıyla parçalar. Bu evrede yağ hücreleri mitokondrisinde oksidatif
fosforilizasyon olmaz, sonuçta ATP sentezi yapılmaz, böylece üretilen tüm enerji ısı enerjisi olarak
değerlendirilir.
Son çalışmalar; esmer yağ dokusundaki mitokondriyonların membranında bulunan bazı
enzimlerin, bir vites gibi işlev yaparak, gerektiğinde oksidatif fosforilasyonla ATP sentezine imkan
verdiği, gerektiğinde ise oksidatif fosforilasyonu durdurarak enerjinin direkt ısı enerjisi şeklinde
kullanılmasını sağladığı gösterilmiştir.
Bağ dokusuna hormonların ve beslenmenin etkisi:
Kortizon hormonu fibril sentezini baskılar. Bu nedenle yara iyileşmesi üzerine bu
hormonların zararlı etkisi vardır. Buna karşılık; amorf ara madde ve fibrillerin değişime uğradığı
kollajen hastalıklarda (romatoid artrit, lupus eritematodes) kortizon grubu ilaçların kullanılması
yararlı olur. Tiroid hormonu GAG yapımına etkilidir.
C vitamini kollajen sentezi için gereklidir. Noksanlığında sentez durur, haraplanan fibrillerin
yerine yenileri yapılmaz, skorbüt hastalığı gelişir.
BAZAL MEMBRAN
Organizmada bulunan epitel hücrelerinin büyük çoğunluğu en az birer yüzleri ile bağ dokusu
üzerine oturmuşlardır. Epitel hücrelerinin bağ dokuya temas eden bu yüzlerine bazal yüz adı verilir.
Bu iki farklı dokuyu birbirinden ayıran ekstrasellüler matrikse "bazal membran" adı verilir. Bazal
membran ayrıca kas telleri, sinirler ve yağ hücrelerinde de, bu hücrelerle etraflarındaki bağ doku
arasında biraz ince de olsa bulunmaktadır.
Bazal membran rutin H&E boyamalarında seçilmez, PAS ve gümüşleme boyamalarıyla iyi
boyanır ve ışık mikroskobunda seçilebilir. Bazal membranın kalınlığı vücudun farklı yerlerinde
değişebilir. Örneğin; trake’da kalın, barsaklarda incedir. Böbrek glomerullarındaki süzücü
membranlarda ve akciğer solunum membranındaki bazal membranın yapısı diğer yerlerdekinden
farklıdır, kalındır ve ışık mikroskopunda görülebilir ( ilgili bölümlerde ayrıntılı bilgi verilecektir).
Epitel hücreleriyle bağ dokusu arasındaki bazal membran genellikle iki ana katmana ayrılır
( aşağıdaki şekilden takip ediniz): a) bazal lamina ve b) retiküler lamina.
a) Bazal lamina: Epitel hücrelerine bitişik olan katmandır. Bu da tekrar iki alt katmana
ayrılır; epitel tarafında bulunanı lamina rara (lamina lusida da denir), retiküler lamina tarafında
bulunanı lamina densa olarak isimlenir. Bazal lamina proteoglikanlar (heparan sülfat) ve
glikoproteinlerden ( laminin ve fibronektin ) oluşmuştur. Yapıştırıcı özelliği olan bu maddelerden
laminin epitel hücrelerini, fibronektin ise retiküler lamina'yı lamina densa'ya bağlar. Bazal lamina
içinde ayrıca tip IV kollagen lifler de bulunur (ayrıca Tip VII kollagen liflerin de bulunduğu
bildirilmektedir), çok ince olan bu kollagen lifleri elektron mikroskobunda dahi zorlukla seçilen
keçemsi bir örgü yaparlar.
b) Retiküler lamina: Bazal membranın bağ dokuya dönük olan bu katmanı daha kalındır, tip
III kollagen lifler ( retikülin lifleri ) ile bu iplikleri birbirine bağlayan fibronektin ve aralarını
dolduran heparan sülfat’tan ibarettir.
Bazal membran kendisine bitişik olan dokular tarafından (epitel ve bağ dokusu) müştereken
sentezlenir ve bu iki dokuyu birbirinden ayırma, birbirine bağlama işlevinin yanında ayrıca bir
diffüzyon bariyeri olarak hizmet verir, hücre bölünmeleri ve göçünde destek sağlar. İki doku
arasında madde alış-verişi bazal membran üzerinden olur.
Yararlanılan kaynaklar:
1. Genel Histoloji : Mahmut Sağlam, Reşat Aştı, Aytekin Özer, Yorum Matbaacılık Sanayii, Ankara
1997.
2. Histoloji : Permin Paker.
3. Textbook of Histology: Leeson & Leeson & Paparo
4. Temel histoloji : Junqueira & Carnerio(Çev.Edit. Yener Aytekin, Nobel Tıp Yayınevi, 2006
5. Genel Histoloji : Aliye Erkoçak.
6. Tıbbi Histoloji . Meral Tekelioğlu.
7. Microscopic Anatomy Part 1, E.J. Spring-Mils, Department of Anatomy and Cell Biology State
Univesity of New York, 1992.
8. Histology, A text and Atlas, Michael H. Ross, L.J. Romrell, G.I. Kaye,1995.
9. Lecture Notes on Histology, William A. Bresford, School of Medicine University of West
Virginia, 1977.
10. Histology and Cell Biology, Kurt E. Johnson, George Washington University Medical Center,
Washington, 1991.
11. Histoloji ve Hücre Biyolojisi, A. L. Kierszenbaum, (Çeviri Ed. Ramazan Demir), Palme
yayıncılık, 2006
12.Gartner, L.P., Hiatt, J.L., Color Textbook of Histology, Third Ed., Saunders, 2007.
top related