kapsul plus 2013
Post on 25-Mar-2016
239 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
1
Öncelikle bu hayvana bal por-
suğu denmesinin sebebi balı ve ko-
vandaki larvaları yemeyi çok sevme-
sindendir. 5 kavanoz bala 100 lira
vermek yerine üretim tesislerini ba-
sıp eşkıyalık yapar. Bal üreticilerinin
ve arıların en büyük düşmanıdır.
‘’EN KORKUSUZ HAYVAN KİM DESEM?’’
“KAN ÜRETEN BİTKİLER”
Günümüzde, GDO teknolojisinde bakterilerden başka birçok hayvan ve bitki türü de insan yararına kullanılabil-mektedir. Örneğin, derin ve soğuk su balıkları soğuğa dirençli olabilmek için antifiriz proteinleri üretirler. Bu balıklar-dan antifiriz geni izole edilip domates bitkisine transfer edilerek soğuktan etki-lenmeyen transgenik domateslerin eldesi
21.04.2013
SAYI-8
Bu Dergi Trakya Üni-
versitesi Biyoloji Bö-
lüm öğrencileri tarafın-
dan aylık olarak hazır-
lanmaktadır.
Bu sayıda:
EN KORKUSUZ HAY-VAN KİM DESEM?
5
BİYOMİMETİK NEDİR? 7
TRAKYA SU KAYNAK-LARI VE SU KİRLİLİĞİ
9
KUSURSUZ KATİL
10
KARŞILAŞTIRMALI KOLESTEROL FİZYO-
11
CEP TELEFONLARIN-DA YAŞIYORLAR
13
“Kan Üreten Bitkiler” 14
‘’KARŞILAŞTIRMALI KOLESTEROL FİZYOLOJİSİ’’
Türk Kardiyoloji Derneği’ne göre:
‘’Kolesterol yüksekliği koroner kalp hastalığı için çok önemli bir risk fak-törüdür ve kalp damar hastalıkları-nın %50’sinden sorumludur.”
2
TEŞEKKÜRLER
Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji konusunda temel bilgileri aktaran saygıde-
ğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz.
Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekan-
lığına, Biyoloji Bölüm Başkanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ ye ve Bölüm Başkan yardımcısı sayın
Doç.Dr.Murat YURTCAN’ a teşekkür ederiz.
Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a,
yine halen yürütmekte olduğumuz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini bizden esir-
gemeyen aynı zamanda danışmanlığımızı üstlenen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya te-
şekkür ederiz.
Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkılar sağlayan sayın
Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Araş.Gör.Dr. Kadri KIRAN, Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER,
Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu Gültekin AYDIN’ a
şükran borçluyuz.
Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Yard.Doç.Dr.Hayati ARDA’ ya ve
Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’ a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar gazetesinin oluşmasında, hazırlan-
masında, gelişmesinde katkıda bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili çalışma-
larından dolayı teşekkür ederiz.
3
VİZYON
Kapsül Plus dergisi Tamamen bağımsız, güvenilir ve uzman habercilik ilkelerini
benimser. Aylık yayın olması nedeniyle analizler ve yorumlar derginin temelini oluştu-
rur. Kapsül Plus dergisinde çıkan yazılar Bilimsel değer taşıyan ve dergi içeriğine uyan
konuların analiz ve yorumlamasıdır. Kapsül Plus dergisi etnik, cinsel, ırksal, ulusal ve
inanç temelindeki tüm ayrımcılıklara şiddetle karşı çıkar. Kapsül Plus Trakya üniversite-
sinin Üniversiteler sıralamasında Daha üst sıralara yükselmesi için yapılan Tüm çalış-
maları da yürekten destekler.
MİSYON
Kapsül plus dergisi Trakya üniversitesinde ki Tüm akademik birimlerin toplum-
sal kültürel ve bilimsel alanda tartışma platformu olmayı amaçlar. Kapsül plus dergisi
Trakya üniversitesinin öğrenci dergisi olmayı hedefler. Ayrıca Kapsül plus dergisi yayın
ilkelerine uyan herkesin dergiye yazılarıyla katkıda bulunması için gayret gösterir.
Tayfun GÖZLER
4
Değerli Kapsül Plus Okuyucuları Merhaba,
Dergimiz geçen yıl yaz aylarında yaşadığı uzun süreli yayın dışı kal-
manın yaralarını sarmaya başladı. Hüzünle devam eden mecburi bir ayrılık-
tan sonra ne mutlu ki sizlere merhaba diyebiliyorum. Yeni heyecanlar, yeni
ümitler ve yeni bahtiyarlıklarla sizlere yeniden kavuşabilmek ne güzel!
Öncelikle sizlere kapsül plus dergisinin yeni yüzünü tanıtmak iste-
rim, geçen süre içerisinde dergimiz büyük bir revizyona gitti ve yayın hayatı-
na iki ayrı koldan devam etme kararı aldı. Bunlardan birincisi, genel profil
itibarı ile değişen duvar gazetesi formatıdır, diğeri ise kapsül plus artık sanal
ortamda e-dergi formatında var olacak, siz değerli takipçilerimize daha canlı
daha dinamik ve daha aktif yeni bir dönemin bizi beklediğini duyurmaktan
şeref ve kıvanç duyuyorum.
Bu sayımızda, derginin yeni yazarlarından olan zafer ŞAKACI’ nın ‘’
En Korkusuz Hayvan Kim Desem’’ adlı yazısında, Bal porsuklarının ilginç
hayat öyküsünü ve toksinlere karşı her defasında hayat kurtaran ilginç meta-
bolizmasını, sema KILIÇ’ ın farklı kaynaklardan derlediği ‘’biyomimetik’’ adlı
yazısında biyomimetiğin tanımı ve kullanıldığı alanları, Dr. Utku GÜNER’ in
Trakya Su Kaynakları ve Su Kirliliğine karşı alınabilecek önlemlere değinece-
ğiz, daha sonrasında Zeynep DURAN’ ın ele aldığı ‘’Kusursuz Katil’’
ünvanlıyla nam salmış Cordyceps adlı mantar türünün, neslinin devamını
getirebilmek için geliştirdiği akıl almaz yöntemleri, Berivan TÜRK’ ün sürekli
gündemde olan kolesterol tartışmalarına ilginç yaklaşımını, Prof.Dr.Selçuk
YURTSEVEN’ in Hudut gazetesinde yayınlanmış olan ‘’kan üreten bitkiler’’
adlı makalesini ve son olarak ta Ozan ÖZTÜRK tarafından derlenen ‘’şaşırtıcı
bilimsel gerçekler’’ konularını ele alacağız ayrıca okurken düşündüren ve
yeni eklenen ‘’sosyal medya’’ bölümünü beğeneceğinize eminim.
Geleceğe her geçen gün daha aydınlık bakmanız dileğiyle hoşçakalın…
Mete Arslan KONAK
EDİTÖ
RÜ
N K
ALEM
İND
EN
5
Başlığı okuduğunuzda tabi ki ormanlar kralı aslan dediğinizi duyar gibiyim.
Eminim taçsız kral bal porsuğunu tanıdıktan
sonra bu konudaki fikriniz değişecektir. Ku-
zey Afrika’nın hemen hemen tamamında,
Arap yarımadasında, Hindistan ve İran’da
yaşayan bal porsuklarının vücut uzunluğu
60-80 cm arası, yerden yüksekliği ortalama
30 cm, kilosu da ortalama 15 kg’dır. Üzerine
basılmış gibi yürüyen dişlerini göstermedi-
ğinde çok sevimli olan bu hayvan dişlerini
gösterdiğinde ise 2004 yılında Dünya’nın en
korkusuz hayvanı olarak Guinness Rekorlar
Kitabı’na girme potansiyeline sahiptir. Çiftleşme dönemi mayıs ayıdır ve dişilerde
gebelik süresi 6 aydır. Ortalama ömürleri ise 20 yıldır. Ön ayaklardaki uzun tırnaklar
hem pençe hem de kazma görevi görür. Çok güçlü bir çene yapısına sahiptir. Görü-
nüş olarak kafası ile kuyruğu arası beyaz, diğer bölgeleri siyah tüylerle kaplıdır.
National Geographic’in bir belgeselinde günlerce bir kütüğün altına ya-pılmış kovana ulaşmak için çabalayıp kovandaki balı ve larvaları mideye indirdi-ği yayınlanmıştır. İşin ilginç tarafı, binlerce arının ısırığına maruz kalıp bir canlıyı rahatlıkla öldürebilecek toksinlere karşı sadece bayılma hissiyle cevap veren bir metabolizmasının olmasıdır. Yine başka bir belgeselde zehirli engerek yılanı bir fare yakalamış ve yerken bizim taçsız kral yılanın ağzından fareyi alıyor ve gözü önünde nispet yaparcasına fareyi mideye indiriyor. Fareyi yiyince sıra yılana geli-yor. Engerekle kısa süren bir boğuşma sonrasında sokulmasına rağmen onu kafa-sından dişleyerek yemeye başlıyor. Zehir bir süre sonra etkisini gösterince yanak-ları ve vücudu şişmeye başlıyor. Tam bu sırada yine harika metabolizma bayılma hissiyle devreye giriyor. 2 saat süren bir baygınlıktan sonra ayılır ayılmaz yaptığı ilk iş yılanı kaldığı yerden yemeye devam etmek oluyor. Unutmayalım bir engere-ğin zehri bir fili rahatlıkla öldürebilecek dozdadır. Kısacası ölmeyi bayılmak sa-nan bir hayvandır. Yılandan bahsederken korkudan ağacın tepesine çıkmış kobra-yı ağaca tırmanıp yere indirerek yediği video da internette mevcuttur.
EN KORKUSUZ HAYVAN KİM DESEM?
Öncelikle bu hayvana bal porsuğu denmesinin sebebi balı ve kovandaki
larvaları yemeyi çok sevmesindendir. 5 kavanoz bala 100 lira vermek yerine üre-
tim tesislerini basıp eşkıyalık yapar. Bal üreticilerinin ve arıların en büyük düşma-
nıdır. Bunun dışında; kuş, böcek, yılan, arı, komodo ejderi, akrep, kertenkele,
meyve. Kısacası ne bulursa yer. Bu kadar açgözlü olmasının sebebini günde en az
40 km yürüyerek ve av arayarak geçirdiği ilginç yaşamına bağlayabiliriz. Dolayı-
sıyla çok enerji harcadığı için çok yer ve açlığa tahammülü yoktur. Yaşamını yal-
nız sürdürür. Hayata karşı bir isyanı vardır. Objektiflere sürekli bir kavga halin-
deyken, sürekli bir şeylere kızgın ve asabi olarak yakalanmıştır.
’’5 kavanoz bala 100
lira vermek yerine
üretim tesislerini basıp
eşkıyalık yapar’’.
Zafer ŞAKACI
6
Bal Porsuklarıyla ilgili bir belgeselde 2 arkadaş yine av ararken 6 aslanla karşılaşıyorlar. Aslanlar bunları dişliyor ve bunlar da aslanlara korkutucu sesleriyle ve saldırılarıyla karşı gelmeye çalışıyor. Adeta tiner çekmiş biri gibi gözleri kararmış ve hiç korkuları yok. Kalın derisi yüzünden aslanlar “ne kadar dişlesek bunlara bir şey olmaz” diyerek onların gitmesine izin vermek zorunda kalıyorlar. Eğer bu hayvanların boyutları biraz daha büyük olsaydı, büyük yırtıcıların başları beladaydı. Çünkü bal porsuğunda onlarda olmayan bir şey var; korkusuzluk. Bir aslan
komodo ejderine saldırmaya cesaret edemez. Çünkü ejderin zehrinin ona vereceği zararı bilir ama bal porsuğu ejderi kısa bir boğuşmadan sonra yer. Çünkü en fazla olacak şey ısırılırsa zehirden dolayı bayılmak olacaktır.
Yemeklerini yerken birilerinin onları izlemesini ve genelde uzun
tırnaklarıyla toprağı kazarak fare ararken etraflarında dolaşılmasını sev-
mezler. Bir gün yine toprağı kazarken tilkinin onu izlediğini fark edince tilki-
ye uzun uzun bakıp adeta ”ne bakıyorsun!” diyerek kovalamaya başladı.
Tilki nasıl kaçacağını şaşırdı.
‘’Unutmayalım bir
engereğin zehri bir fili
rahatlıkla öldürebilecek
dozdadır. Kısacası ölmeyi
bayılmak sanan bir
hayvandır’’.
’Yaşlı bir bal por-
suğuna bir leopar saldıra-
bilir ve 50 dakikalık bir
mücadeleden sonra Bal
Porsuğunu öldürmeyi
başarabilir’’.
Öldürülmeleri çok zordur. Zehirli toksinlere aldırış etmeyen metabolizması sayesin-
de yılan, akrep gibi canlıların öldürmesi zaten imkansızdır. Hatta akrebi o zehirli kuyruğuyla
birlikte yiyerek hiçbir yerini ziyan etmezler. Ancak yaşlanıp elden ayaktan düştükleri zaman
yırtıcılar tarafından öldürülebilirler. Yaşlı bir bal porsuğuna bir leopar saldırabilir ve 50 daki-
kalık bir mücadeleden sonra Bal Porsuğunu öldürmeyi başarabilir.
Bal porsukları bütün bu yaptıkları enteresanlıklara ek olarak mezar soygunculuğu
da yapar. Hindistan’da yaşayan türleri mezarları kazıp insan eti yediklerinden dolayı Hindis-
tan mezarlıklarında ölülerin huzurlu bir şekilde yatması için ek önlemler alınmaktadır.
Sonuç olarak, aç kaldıklarında çok sinirli oldukları için mücadele ederek yeneme-
yecekleri kendisinden kat kat büyük canlılara bile hiç tereddüt etmeden saldırabilirler. Sü-
rekli yemek ararlar. Genelde yalnız dolaşırlar ve sadece çiftleşme döneminde yanına bir
partner ararlar.
7
Gerek biyomimetik, gerekse biyomimikri doğadaki modelleri ince-leyen, sonra da bu tasarımları taklit ederek veya bunlardan ilham alarak insanların problemlerine çözüm getir-meyi amaçlayan yeni bilim dallarıdır.
Biyomimetik, insanların doğada bulu-nan sistemleri taklit ederek yaptıkları maddelerin, aletlerin, mekanizma ve sistemlerin tümünü ifade eden bir te-rimdir. Doğadaki tasarımlar örnek alınarak yapılan aletlere, özellikle nanoteknoloji, robot teknolojisi, yapay zeka (AI), tıbbi endüstri ve askeri do-nanım gibi alanlarda kullanılmak için gerek duyulmaktadır.
BİYOMİMETİK NEDİR?
Janine Benyus ve
yazdığı "Biomimicry"
isimli kitap.
Sema KILIÇ
Doğadaki tasarımlar en az malzeme ve enerji ile en fazla verim almaları, kendi kendile-rini onarma özellikleri, geri-dönüşümlü ve doğa-dostu olmaları, sessiz çalışmaları, este-tik, dayanıklı ve uzun ömürlü olmaları bakımından teknolojik çalışmalara örnek teşkil ederler. High Country News adlı bir gazetede biyomimetik bilimsel bir hareket olarak tanımlanmış ve şöyle bir yorum yapılmıştır:
Doğal sistemleri model alarak, bugün kullandığımızdan çok daha uzun süreli teknoloji-ler oluşturabiliriz. Biomimicry adlı kitabın yazarı Janine M. Benyus ise, doğada gördü-ğü mükemmellikler üzerinde düşünerek, doğadaki modellerin taklit edilmesi gerektiği-ne inanmıştır. Onu böyle bir yaklaşımı savunmaya yönelten örneklerden bazıları şun-lardır:
Arı kuşlarının 10 gramdan daha az bir yakıtla Meksika Körfezi'ni geçebilmeleri,
Yusufçukların en iyi helikopterlerden bile daha iyi manevra yapabilmeleri,
Termit kulelerinde bulunan iklimlendirme ve havalandırma sistemlerinin, dona-nım ve enerji sarfiyatı bakımından insanların yaptıklarından çok daha üstün olmaları,
Yarasanın çok-frekanslı ileticisinin, insanların yaptığı radarlardan daha verimli ve duyarlı çalışması,
Biyomimikri, ilk defa Montanalı bir yazar ve bilim gözlemcisi olan Janine M. Benyus tarafından ortaya atılmış bir kav-ramdır. Türkçe karşılığı "biyotaklit" olan bu kavram, daha sonra pek çok kişi tarafından yorumlanmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Biyomimikri hakkında yapılan yorumlardan biri şöyledir:
Biyomimikrinin ana teması doğadan model, ölçü ve akıl olarak öğrenecek çok şeyimiz olduğudur. Bu araştırmacıların ortak nokta-sı, doğadaki tasarıma saygı göstermeleri ve insanların karşılaştıkları problemlerin çözü-münde bunları kullanarak ilham almaları-dır. ( http://www. biomimicry. org/reviews_text. Html)
Ürün kalitesini ve verimini artırmada doğadan faydalanan şirketlerden biri olan Interface'in ürün stratejisti David Oakley de biyotaklit konusunda şunları söyler:
Doğa, benim iş ve tasarım konularında akıl hocam, yaşam tarzım için bir model. Doğanın sistemi milyonlarca senedir çalışıyor… Biyotaklit, doğadan öğrenmenin bir yoludur. Nitekim bilim adamları hızla yaygınlaşan bu fikri benimsemişler, ön-lerindeki benzersiz ve kusursuz modelleri örnek alarak çalışmalarına hız kazandır-mışlardır. Özellikle endüstri alanında doğadaki gibi uygun hammaddeler ve eko-nomik sistemler geliştirmeyi amaçlayan bilim adamları ve araştırmacılar, şimdi el birliğiyle doğayı nasıl taklit edeceklerinin yollarını araştırmaktadırlar.
8
Işık saçan alglerin vücut fenerlerini aydınlatmak için çeşitli kimyasalları bir araya getirmeleri,
Kutup balıkları ve kurbağaların donduktan sonra yeniden hayata dönmeleri ve organlarının buz nedeniyle hasara uğramaması,
Bukalemunun ve mürekkep balığının, bulundukları ortamla tam bir uyum içinde olacakları şekilde derilerinin renklerini, desenlerini anında değiştirme-leri,
Arıların, kaplumbağaların ve kuşların haritaları olmadan uzun mesafeli yolcu-luklar yapabilmeleri,
Balinaların ve penguenlerin oksijen tüpü kullanmadan dalmaları,
DNA sarmalının bilgi depolama kapasitesi,
Yaprakların fotosentez işlemi ile, yılda 300 milyar ton şeker üretimi yaparak dünyanın en büyük kimyasal işlemini gerçekleştirmesi...
Yukarıda sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz doğadaki hayranlık uyandı-ran bu gibi mekanizma ve tasarımlar, teknolojinin birçok alanını zenginleştirme po-tansiyeline sahiptir. Bilgi birikimimizin artması ve teknolojik imkanların gelişmesi ile birlikte bu potansiyel her geçen gün daha da ortaya çıkmaktadır. Örneğin 19. yüzyıl-da doğanın taklidi sadece estetik açıdan uygulama sahasına sahipti. Dönemin ressam ve mimarları doğadaki güzelliklerden etkilenmiş, yaptıkları eserlerde bu yapıların dış görünüşlerini örnek almışlardı. Ama doğadaki tasarımların olağanüstülüğünün ve bunların taklidinin insanlar için fayda sağlayacağının anlaşılması, ancak doğal mekanizmaların moleküler seviyede incelenmesiyle başlamıştır. Çünkü doğadaki kusursuz düzen, detaya inildikçe daha da şaşırtıcı bir boyut kazanmaktadır.
Biyomimetikle ortaya çıkan malzeme ve aletler gelecekte de kullanılabilecek yapıda-dır: Yeni solar hücreler, gelişmiş robotlar ve uzay gemilerinin malzemeleri gibi... Bu bakımdan doğadaki tasarımlar çok ileri bir teknolojiye ufuk açmaktadır.
‘’Biyomimetik
devrimi günlük
hayatımızı ve
yaşamımızı derinden
etkileyecek,
insanların daha rahat
ve konforlu
yaşamasını
sağlayacaktır’’.
Biyomimetik Hayatımızı Hangi Doğrultuda Değiştirecek?
Doğadaki bu yapıları ve tasarımları taklit etmek ve örnek olarak almak ise insanoğ-lunu sürekli iyiye, doğruya yöneltecek bir devrimdir. Ne var ki bilim dünyası doğada-ki tasarımların çok büyük bir kaynak oluşturduğunu ve günlük hayata geçirilmesi gerektiğini, ancak son birkaç yıl içerisinde fark edebilmiştir. Bilim otoritesi olarak kabul edilen pek çok yayın organı da doğadaki üstün yapıların içerdiği tasarımların insanlara yol göstermesi açısından çok büyük bir kaynak olduğu-nu kabul etmektedir. Örneğin Nature dergisi bu gerçeği şöyle ifade eder:
Doğadaki mekanizmalar üzerinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki, filden protei-ne kadar pek çok yapı, tasarımcılar ve mühendisler için zengin bir fikir havuzu oluş-turmaktadır. Üstelik bu havuzun derinliğini artırma potansiyeli de çok yüksektir.( Nature. 18 0cak 2001)
Şüphesiz bu kaynağı doğru yönde kullanmak ve teknolojiye geçirmek, insanoğlunu çok hızlı bir gelişim sürecine sokacaktır. Biyomimetik dalında uzman olarak gösterilen Janine M. Benyus da, doğayı taklit ettiğimiz takdirde yiyecek ve enerji üretimi, bilgi depolama, sağlık gibi birçok alanda kendimizi rahatlıkla geliştirebileceğimizi belirt-miştir. Janine Benyus, yapraklardan esinlenilerek yapılan ve Güneş Sistemi ile çalışan mekanizmaları, hücreler gibi sinyal veren bilgisayarların üretimini, sedeften taklit edilerek yapılan kırılmaya dayanıklı seramikleri bu gelişime örnek olarak vermiştir.( http://www. biomimicry. org/faq. Htm)
9
TRAKYA SU KAYNAKLARI VE SU KİRLİLİĞİ
Dr. Utku Güner Trakya Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü ugner@trakya.edu.tr
Bazı gerçekleri düzeltelim. Günümüzde kendini besleyen, Su zengini bir ülke artık
değiliz. Her geçen yıl suya daha fazla ihtiyacımız olmasına rağmen su kaynakları hızla baş-
ta kirlenmeyle kullanılabilir olmaktan çıkmakta.
Dünyada su potansiyeli 1.3 milyar km3 olması karşın yalnız % 0,6 kısmı kullanılabilir halde-
dir. Suyu hayatımızın her kısmın kullanmaktayız. Kullandığımız suyun büyük kısmı Tarımda
(%70–75), sanayide (%20–25) kalan kısmı ise günlük kullanım harcanmaktadır . Bölge-
mizde nüfus artış hızı Trakya da daha da fazla su kullanımı zorunlu kılmaktadır. Bunun
yanında küresel iklim değişimi su kaynakları kullanımı kısıtlamaktadır. Örneğin aynı miktar-
da yağışın kısa bir sürede olması nedeniyle sel olayları Trakya da daha sık görülmektedir.
Bir su kaynağının kullanılır olması ancak, istenen yer, zaman, miktar ve özeliklerde suyun
temini ile mümkündür.
Trakya bölgesinde en büyük sorun olan Ergene su kirliğinin nedeni, su debisinin azaldığı
periyotlarda (yazın) noktasal kirlik kaynaklarından normal debinin 3 katına varan atık su
deşarjlarının yapılmasıdır. Bölgedeki su kaynaklarını tehdit eden önemli bir sorun göçtür.
Sanayinin ve insanın bölgeye hızla girişi su kaynakları (özellikle de yer altı su kaynakları)
özerinde baskı oluşturmaktadır.
Su kaynaklarının kullanımı ve Su kirliğinin önlenmesinde:
Su üzerinde farklı merkezî ve yerel yönetimler (30 yakın kanun, 7 bakanlık ondan fazla
müdürlük) , belediyeler, Üniversiteler ve ilgili uzmanlar olmak üzere, planlama, araştırma
kuruluşlarının, meslek örgütlerinin, sendikaların, kooperatiflerin, gönüllü kuruluşların, fark-
lı bakış acıları, farklı yaklaşımlarının olması sorunun önemli bir boyutudur. Örneğin sulak
bir alan bir belediye için “sivrisinek kaynağı”, çiftçi için “çeltik tarlası”, DSİ “kurutma yapıla-
cak alan”, Çevre bakanlığı için “tabiat koruma alanı” olarak değerlendirebilir.
Trakya su kaynaklarının kullanımı açısından tam anlamıyla İstanbul'un yoğun baskısı altın-
da kalması. Gerek sanayinin gerekse insan göçünün artarak devam etmesi su kaynakları
özerinde baskı oluşturmaktadır.
Trakya'nın Yeraltı ve Yerüstü su rezervleri kapasitesinin üzerinde kullanılması en büyük
sorundur. Bölgede gelecek 10 yıl içinde 2 kata varan su ihtiyacının giderilmesi gerekecek-
tir. Kurak periyotların olacağı planlanarak yer altı su kaynakları rezerv kaynak yedek su
kaynağı olarak değerlendirilmelidir.
Trakya'da başta sanayi olmak üzere, tarımsal ve evsel kökenli çevre kirliliğinin boyutları da
oldukça büyüktür. Ergene kirliği Trakya bölgesinin en önemli sorunudur 30 yıllık geçmiş
olan bu problem basit bir arıt sorunun çok ötesindedir. Ekolojik, hidrodinamik çözün yolla-
rı aranmalıdır.
Trakya da bulunan akarsuları atık su taşıma kapasitesi dikkate alınmazsa Ergene nehrinde
olduğu gibi bu kapasitenin çok üstünde deşarj alana nehir ve akarsular kirlenecek ve tarım
başta olmak üzere tüm sektörleri ve doğal ekosistemler bundan zarar görecektir.
Trakya'nın verimli bir tarım bölgesi olarak daha az su kullanan tarım ürünleri (kuraklığa
dayanıklı ürünler ) üretilmeli ve mevcut sulama sistemlerinin verimi artırma çalışmaları
yapılmalıdır. Daha az suyla daha fazla ürün teşvik edilmelidir. Her 10 yıl bir düzensiz görü-
len kuraklık periyotlarına karşı en önemli çözüm kuraklığa dayanıklı bitki türleridir.
Her köy ve kentin çevresinde yeşil kuşak ağaçlandırmaları yapılmalıdır. Muhafaza ormanla-
rı, tabii alanı koruma bölgelerin sayısı, alanı ve özellikleri artırılmalıdır. Bu bölgelerin su
kaynaklarının oluştuğu, su kaynaklarını kirliliğin giderdiği ve temizlendiği, biyoçeşitliği sağ-
ladığı unutulmamalıdır. Su kaynakları gelecek kuşaklara bir miras olarak daha da iyileştiril-
miş olarak bakılmalıdır.
Bölgedeki her su kaynağı hidrodinamik imkanlar, coğrafya, ekolojik değişime neden olma-
yacak şekilde (1500 varan noktada) toprak barajlarla, göl, gölet haline getirilmelidir. Oluş-
turulan tüm kaynakların öncelikle çevresinde bölge halkının ihtiyaçlarını giderecek, (tarım,
hayvancılık, kullanım, sanayi ) şekilde olmasına dikkat edilmelidir.
Her bir madde için yorum ve katkılarınız bekliyorum.
Mutlu olun, Mutlu kalın…
10
Doğanın bize sunduğu sonsuz gizemin sınırı yok. Bu sınır tanımayan gizem karşı-sında bir kez daha şaşırmaya hazır olun. Size bir süre önce rastladığım belgeselin konu-su olan böceğin beynini ele geçirerek onu öldürüp kendi yaşam ortamına dönüştüren bir mantar türü olan Cordyceps'ten bahsetmek istiyorum.
Cordyceps ; Katil mantar , Çin mantarı , Tırtıl mantarı olarak da bilinen bir mantar türüdür. Yağmur ormanları ve Çin' in bazı 3500 metre yükseklikte dağlık bölgelerinde ya-şar. Sporları sayesinde sindirildikleri canlının beynine ulaşarak yön duygusunu yitirip yük-sek bir bölgeye çıkmasını sağlar ve canlının ölümünü gerçekleştirir. Daha sonra beyne kök salarak tekrar ürer. Mantar sporların içerisindeki bir maddeyi böceğin beynini ele geçirmek için kullanırken , diğer maddelerle böceğin vücut reflekslerini iptal eder. Beyne ulaşan sporlar böceği güvenli bir bölgeye, bir çiçeğin dalın tepesine ,özellikle yüksek böl-gelere çıkması için yönlendirir
KUSURSUZ KATİL
Semptomlar belirginleştikçe böcek yukarılara çıkmaya başlar .Birkaç hafta sonra mantar böceğin yerleştiği bölgesinden çıkar olgunlaştığında bu işlemi tekrar eder ve ölümcül sporlarını dağıtır. Cordyceps mantarının birçok çeşidi vardır ve birçok tür üzerine uzmanlaştığı da bilinir. Evrimi en hızlı olan mantar türlerinden olduğuna dair çalışmalar yapılmıştır. Karıncadan tırtıla , çekirgeye kadar değişik böceklerin popülas-yonları üzerinde etkili bir asalaktır. Ormanda her tür böcek için ayrı bir çeşidi vardır ve bir tür Cordyceps sadece bir tür böceğin üzerinde etkilidir. Kış aylarında toprak altında üzeri tüylerle kaplı bir koza halinde yaşayan bu canlının , yaz mevsiminde tüylerinin bir bölümü kök bir bölümü de toprak üzerine çıkan sürgün biçimini alır. Bu aşamada Cordyceps 'in askosporası yavru kistinden bir spor oluşur. Bu spor kelebek kurtçuğu üzerinde parazit olarak yaşamaya başlar. Larva, iki yıl süren toprak altı yaşamı boyun-ca Poligonum, Astragalus, Notgras, Loko, Oligopon gibi yüksek dağ ağaç ve bitkilerinin kökleriyle beslenerek yaşamını sürdürür. Cordyceps larvası, bu ağır açlık, soğuk ve oksijensizlik ortamında yaşama yeteneği kazanmıştır.
Enteresan bir ölümcül olan bu kusursuz katil bize çok acımasız görünse de yağmur ormanlarındaki popülasyonun dengelenmesinde hayati bir role sahiptir. Geleneksel Çin tıbbında 1200 yılından itibaren kullanılmaktadır. Antibiyotik etki içerir. Bağışıklık siste-minin düzenlenmesinde destek olarak kullanılan bir gıdadır. Ölçülü bir şekilde kan da-marlarını genişletmeye kalp ve akciğerdeki kan dolaşımını yoğunlaştırmaya destek-tir.1757 yılında yayınlanmış olan ''Yeni Eczacılık Bilgileri '' adlı Çin kitabında Cordyceps' e büyük yer verilmiştir. Ticari olarak da satışı yapılmaktadır.
‘’Mantar sporların
içerisindeki bir
maddeyi böceğin
beynini ele geçirmek
için kullanırken ,
diğer maddelerle
böceğin vücut
reflekslerini iptal
eder. Beyne ulaşan
sporlar böceği
güvenli bir bölgeye,
bir çiçeğin dalın
tepesine ,özellikle
yüksek bölgelere
çıkması için
yönlendirir.’’
Zeynep DURAN
11
Lipit dediğimiz hayvansal yağlar ve koles-terol, hücre zarlarının sol-mazsa olmaz temel yapı-taşlarıdır. Kolesterol, her ne kadar kan yağları gibi algılanıyorsa da, yağ değil-d i r ! Ko les te ro l b i r steroiddir.
Steroidler, kortizon diye a d l a n d ı r d ı ğ ı m ı z antienflamatuvar (iltihapla savaşan, yangı önleyici) maddelerdir. Kolesterol de vücudumuzun ihtiyacına göre her gün üretilen (günde 2.500 mgr üretilir), olmazsa olmaz olan doğal bir maddedir.
Kolesterol kuvvetli bir anti-oksidandır. Hücreleri ser-best oksijen radikallerinin tahribatına karşı koruya-rak; kalp-damar hastalıkla-rının, kanser hastalıklarının ve dejeneratif hastalıkları-nın gel işmesini ön-ler. Kolesterol, insan vücu-dunun ürettiği en güçlü antioksidandır. Stres hor-monunun ana maddesidir, bu nedenle stresli kişilerin kolesterolü koruyucu ola-rak yükselmektedir. Stresli kişilerin kalp krizi geçirme nedeninin kan kolesterolü değil, aşırı stres olduğu bildirilmiştir. Kalp krizi ne-
denlerini ve özellikle stres faktörünü, kendisi de kalp hastalıkları uz-manı olan İskoçyalı Dr. Malcolm Kendrick, The Great Cholesterol Con adlı kitabında açıklıkla anlatmaktadır.
Bilinenin aksine yüksek miktarda kolesterol içe-ren yiyeceklerin tüketil-mesi sonucu, bu yiye-ceklerde bulunan koles-terol, direkt kolesterol olarak hemen kana geç-mez ve kan kolesterolü-nü yükseltmez
Ünlü Framingham çalışmasında, araştırmacılar 47 yaşın üstünde olan erkekle-rin kolesterol değerlerinin düşük ya da yüksek olmasının, ölüm oranlarında bir farklılık göstermediğini, her iki grupta da ölüm sayısının eşit olduğunu bildirmişlerdir. Otuz yıl süre ile izlenen bu erkeklerin kan kolesterollerinde görülen 1mgr’lık düşüş ile koroner arter hastalığı ya da diğer nedenlerle ölüm oranlarında %11 artış olduğunu bildirmişler-dir. Yani diğer bir deyişle, erkeklerde kan kolesterolünün azalması ile ölüm oranı yüzde 11 artmaktadır.
1992 yılında Circulation’da yayımlanan bir araştırmada, kadınların kolesterol düzeyleri ne kadar yüksek olursa olsun (1000 mg/dl), kalp hastalığı riskinin bulunmadığı gösteril-miştir. Aslında aynı çalışmada kadınlarda görülen düşük kolesterolün, yüksek koleste-rolden daha riskli olduğunu da bildirmişlerdir. Yani diğer bir deyişle kadınlarda kan ko-lesterolü azalınca, kalp krizi riski artmaktadır.
Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay’ ya göre: Damarları tıkayan kolesterol değil kan pıhtısıdır.
Türk Kardiyoloji Derneği’ne göre:
‘’kolesterol ilaçları (ile) ölüm, kalp krizi ve inme riski %25-45 oranında azalmaktadır.” Buna göre;
Kanada da Toronto Üniversite Hastanesi’nde yapılan önemli bir araştırmada kalp krizi geçiren 120 erkek hastayı 10 yıl izlemişler. On yıl içinde bu hasta grubunda düşük ko-lesterolü olan hastaların da, yüksek kolesterolü olan hastalarla eşit biçimde kalp krizi geçirdiğini bildirmişlerdir
1989 yılında Lancet’de yayımlanan bir çalışmada, kolesterol ilaçlarının kadınlarda kalp hastalığı riskini azaltmadığı gösterilmiştir
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ya göre: İlaçlar kolesterolü düşürüyor ama kalp krizini
KARŞILAŞTIRMALI KOLESTEROL FİZYOLOJİSİ
Diğer araştırmalara göre;
Kolesterol zengini yiyecekleri hiç ağzımıza koymasak bile karaciğer ve bağırsakların iç yüzünü kaplayan zar dokusu (epitel doku) her gün sürekli bir şekilde 2,5 gr yani 2.500 mgr taze kolesterol üretir. Tüm bu bilgiler ışığında maalesef ki kolesterol bilme-cesin cevabına net bir şekilde, tek doğruya dayalı ulaşabilmiş değiliz. Bir taraftan Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı açıklama mevcut, diğer taraftan bağımsız bilim adamları ve seçkin üniversitelerin yaptığı kanıta dayalı araştırmalar.
Türk Kardiyoloji
Derneği’ne göre:
‘’Kolesterol yüksekliği
koroner kalp hastalığı
için çok önemli bir risk
faktörüdür ve kalp
damar hastalıklarının
%50’sinden
sorumludur.”
Berivan TÜRK
12
Kolesterol seviyeniz 150-200 ise ya-şam boyunca koroner kalp hastalığına yakalanma riskiniz yüzde 20. Eğer 225 ise risk yüzde 40’a, 300’ün üze-rinde ise yüzde 90’a çıkıyor.
Şu kadar kolesterol varsa bu kadar risk var denemez. Çünkü kalp ve da-mar hastalığı riski kişiden kişiye deği-şir. Riski tayin etmek için kolesterol dışında başka ortak faktörleri de dik-kate almak gerekir. Total kolesterol düzeyi aynı ama yaşı, cinsiyeti, kan basıncı değişik olan kişilerin riski de-ğişiktir
Değişik kategorilerde risk ölçümlerine http://www.framinghamheartstudy.org/ internet adresinden “Risk Score Profiles” e girip ulaşabilirsiniz.
Türk Kardiyoloji Derneği’ne göre:
Beslenme tipi ile kolesterol arasındaki ilişiki 25 yıl süren bir Finlandiya çalışma-sında yüksek kolesterolü olan kişilerin daha uzun yaşadığı tespit edilmiş.
2002 yılında European Journal of Clinical Nutrition’da yayımlanan bir çalışmada, Danimarkalı araştırmacılar ‘koroner arter hastalığı’ ile beslenme tipi arasında bir bağlantı bulunmadığı bildirişmiştir.
2004 yılında British Journal Of Nutrition’da yayımlanan başka bir çalışmada, İsveçli araştırmacılar tereyağı ile beslenen bir grupta kalp hastalığı riskinin azaldığını, hatta tereyağının hastaları kalp krizinden koruduğunu bildirmişlerdir.
Ayrıca; Sinir hücrelerindeki sinapsların hücre zarlarında kolesterol düzeyi %10 kadar azaldığı anda, nörotransmitter’lerin yapımı ve salgılanması hemen inhibe olmaktadır.
Bu bilgiler ışığında kolesterol bilmecesine bir yeni soru daha eklendi:
BİZ KİME VE NEDEN GÜVENECEĞİZ?
Takdir, siz kapsül okuyucularının.
‘’Kolesterol seviyeniz
150-200 ise yaşam
boyunca koroner
kalp hastalığına
yakalanma riskiniz
yüzde 20. Eğer 225
ise risk yüzde 40’a,
300’ün üzerinde ise
yüzde 90’a çıkıyor.’’
13
CEP TELEFONLARINDA YAŞIYORLAR
‘’Sanat çalışması
gibi görünen bu
fotoğraf aslında bir
bakteriye ait
olabilir mi?’’
Minel BORİMALİ
Sanat çalışması gibi görünen bu fotoğraf aslında bir bakteriye ait
olabilir mi?
Bilim adamlarının "akıllı telefon bakterileri" olarak adlandırdığı bu
canlılar, bizimle sürekli iç içe yaşıyorlar.
İngiltere'deki Surrey Üniversitesi Mikrobiyoloji bölümü öğrencileri cep
telefonlarına yakından bakmaya karar verince bakterileri fark ettiler ve
inanması zor ama cep telefonlarında tuvaletin 18 katı daha fazla bakteri
buldular.
Öğrenciler, bakterileri laboratuvarlar da ürettiler ve geliştirdiler. Cep
telefonunu bakteri üretme kaplarına koyan öğrenciler, 3 gün sonra üre-
yen bakteri kolonilerini görüntülediler. Üniversiteden Doktor Simon Park,
cep telefonlarının sadece iletişim aracı olmadığını, bizim kişisel izlerimizi
de taşıdığını söylüyor. Tabi aynı zamanda yediklerimizi, içtiklerimizi de
telefonlara bir şekilde bulaştırıyoruz.
Üniversitede süren çalışmalar sırasında bakteriler fotoğraflandı ve
bu görüntüler elde edildi.
Bu bakterilerin tümü, iğrenç görünmelerine karşın zararlı değil. An-
cak, Staphylococcus aureus gibi tehlikeli bazı bakteriler de telefonlarda
görülebiliyor. Bu bakteri, hastane enfeksiyonu meydana getiren bakteri-
lerin başında gelmekte. Akıllı telefonların klavye ve benzeri bir dizi tuşa
sahip olması, daha çok bakteri taşımalarına neden oluyor. Eski tip tele-
fonlar bu nedenle bakteri bulaşması için daha az riskli olabilir.
Bu bakterilerden kurtulmanın yolu var mı? En iyi yöntem telefonları
temiz tutmak ve mümkün olduğu kadar sık silmek. Cep telefonlarında
tuvaletlere oranla 18 kat daha fazla bakteri olduğunu belirten uzmanlar,
ıslak mendillerin kullanılmasını öneriyor. Cep telefonlarına bakteri bulaş-
tırmamanın yollarından birisi de, tuvalete giderken, telefonu dışarıda
bırakmak. Bakterilerin çoğu ellerden telefonlara geçtiği için, ellerin te-
mizliği, telefona yabancı kişilerin dokunmamasına izin vermemek de bir
başka çözüm yolu olabilir.
‘’inanması zor ama
cep telefonlarında
tuvaletin 18 katı da-
ha fazla bakteri bul-
dular.’’
14
Bir canlının kendisine ait tüm yaşamsal faaliyetleriyle ilgili kalıtsal bilgilerin şifreli olarak bulunduğu hücredeki yapıya DNA (Hudut; 21.02.2102, 01.05.2012) adı verilmektedir. Bu kalıtsal bilgiler belli prensiplere göre ebeveynlerden yavrula-ra geçerek nesillerce devam etmektedir. Örneğin, bir çiçeğin kırmızı ya da beyaz olması, bir ayçiçeği tanesinin yağ depo-laması, bir bireyin bazı kalıtsal hastalık-lara yakalanma eğilimi, veya soğuk su-larda yaşayan bazı canlıların soğuğa dirençli antifiriz madde üretebilmesi gibi özellikler ve diğer tüm yaşamsal bilgiler bu canlıların DNA'sındaki gen adı verilen kalıtsal birimlerde kodlanmıştır. Her can-lının bir diğerinden farklı olan DNA bilgi-leri, kendine özgüdür. Günümüzde Mole-küler Genetik teknikleri kullanılarak DNA içeriğinde bazı istenen değişiklikler yapı-labilmektedir, Diğer taraftan bir canlıda belli özelliklerden sorumlu olduğu bilinen genler başka bir canlıya aktarılarak bu genlerin aktarılma yapılan canlıda çalış-
ması ve istenen gen ürünlerini üretmesi de sağlanabilmektedir. Bu şekilde, bir canlının normal DNA'sına başka bir canlıdan alınan DNA kısımlarının eklenmesiyle bazı orijinal özellikleri değiştirilmiş olan canlıya GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) veya transgenik organizma adı verilmektedir. GDO'lar günümüzde özellikle kaliteli, yük-sek miktarlarda, daha ucuz besin ve diğer ürünlerin eldesinde kullanılmaktadır. Doğal yollarla üretimi çok kolay olmayan fakat insan yaşamı için kritik öneme sahip, örne-ğin kan proteinleri gibi tıbbi ve farmakolojik ürünlerin gereksiniminde GDO teknolojisi önemini hissettirmektedir. Şeker hastaları için hayatsal önem taşıyan İnsülin, GDO sürecinde 1982'de insan yararına geliştiri-len ilk üründür. Bilindiği gibi İnsülin kandaki şekerin aşırı artmasını önleyen hormondur. Şeker hastalarında, İnsülin üretiminde rol oynayan genin hasara uğraması sonucu, İnsülin yeterince üretilemediğinden, kişinin yaşamı tehlikeye girer. Oysa bugün, insan İnsülin geni transfer edilmiş olan transgenik
GDO teknolojisndeki son genetik çalışmalar, istenen özellikte transgenik canlıların eldesinden başka, bu transgenik canlıların yaptığı ürünlerin üretimi üzerine odaklan-mıştır. Örneğin çelikten bile daha sağlam olan örümcek ağının gelecekte insan yararı-na nasıl kullanılabileceğini araştırmakla meşgul olan bilim adamları, 2001 yılında keçi-ye aktardıkları örümcek geni ile keçi sütünde örümcek ağı proteinini üretmeyi başar-mışlardır. İnsan yaşamı için yüksek derecede önemi olan birçok kan proteini, hormon-lar, enzimler, antikorlar ve büyüme düzenleyicilerinin üretimi transgenik bakteriler ve hayvanlar tarafından da başarılabilmiştir. Genetikte yakın zamandaki en çarpıcı geliş-meler ise transgenik bitkilerin insan proteini üretebilmeleridir. Bitkiler tarafından üreti-len sağlıkla ilgili ilk ürün transgenik tütün bitkisi tarafından üretilen insan büyüme hor-monudur. Kistik fibroz ve karaciğer hastalıklarında kullanılan ά-1-antitripsin proteini pirinçte üretilebilmiştir. Tütün bitkisi tarafından insanın hastalıklara karşı vücut savun-masında görev yapan birçok antikor proteinlerinin üretilmesi, daha sonraki çalışmalar-da bitkilerde Hepatit B aşısının eldesinin başarısını da getirmiştir. Bir başka başarı, domates bitkisinde kuduz aşısının üretilebilmesidir. Bunlara ilave olarak kuduz virüs antijenini üretebilen diğer transgenik bitki olan ıspanakla beslenen insanlarda kuduza karşı bağışıklığın geliştiği gösterilmiştir. İzleyen çalışmalarda, transgenik tütün ve ayçi-çeği yapraklarında insan büyüme hormonu eldesi, tütün ve patetes bitkilerinde bazı insan serum proteinlerinin üretilebilmesi başarılmıştır. Yine transgenik tütünden elde edilen kan proteinleri arasında, yaralanmalarda kan pıhtılaşma problemi yüzünden yaşamı riske girebilen hemofili hastaları için önemli olan trombin, faktör VIII ve XIII yer almaktadır. 2011'de transgenik prinç tohumlarından insan serum albümin proteinleri-nin yüksek miktarlarda eldesi gerçekleştirilebilmiştir. Trangenik bitkilerde insan proteini üretmenin diğer bir avantajı, hayvansal ürünlerin aksine bitkisel ürünlerde değişik hastalık vektörlerinin bulaşma riski olmamasıdır. Transgenik bitki çalışmaları, gelecekte insanın ihtiyacı olan herhangi bir proteinin, sağ-lık riski olmayan, ucuz bir yolla, sadece su ve güneş enerjisi sayesinde, bir tarım ürünü gibi tarlalarda istendiği kadar çok üretilebilmesi hayalinin imkansız olmadığını akla getiriyor. Düşünün ki bazen duyduğumuz kan anonsları, ilik nakilleri, doku, organ, ihti-yaçları tarih olacak. Genetik ve biyoteknolojik ilerlemeleri içeren yukarıdaki örnekler, mecaz anlamda “moleküler farming” yani “moleküler üretim çiftliği” adı verilen yöntem-lerin gelecekte insanın yaşamı için kritik olan pek çok proteinin yüzyıllardır insanlara şifa sağlayan bitkiler tarafından tramsgenik yolla üretilebileceğini gösteriyor. Bu geliş-meler, kronik ve tedavisi mümkün olmayan hastalıkların iyileştirebilmesine ve insan
“Kan Üreten Bitkiler”
Günümüzde, GDO teknolojisinde bakterilerden başka birçok hayvan ve bitki türü de insan yararına kullanılabilmektedir. Örneğin, derin ve soğuk su balıkları soğuğa di-rençli olabilmek için antifiriz proteinleri üretirler. Bu balıklardan antifiriz geni izole edi-lip domates bitkisine transfer edilerek soğuktan etkilenmeyen transgenik domatesle-rin eldesi sağlanabilmektedir. Yine bazı bakterilerin zehirli salgı yapmada rol oynayan genleri, tarımsal önemi olan bitkilere transfer edilerek zararlı böceklere karşı dirençli olan transgenik bitkiler elde edilebilmektedir.
‘’İnsülin, GDO
sürecinde 1982'de
insan yararına
geliştirilen ilk
üründür.’’
Prof.Dr. Selçuk YURTSEVER
15
- Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var. - Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. - Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur. - Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor. - Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz. - Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar. - Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.
- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın orta-sında donar ve düşer.
- Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekle-seniz 19 bin 200 kilometre eder. - Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır. - Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.
- 13 rakamının uğursuz olarak bilinmesi ne-deniyle ABD'de birçok otelde 13. katta oda bulunmaz. - En uzun boylu insan 1940 yılında ölen 2.72 metre boyunda ABD'li R.P. Wadlow olmuştur. - Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak bir tenis kortu büyük-lüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir. - İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazını boşaltmak için esner. - İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500-700 litre oksijen, 2 kilogram yiyecek tüketir. - Dünyanın en hızlı kuşu boğazlı kırlangıç-tır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sü-rate ulaşmıştır. -
Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, Sizi gizler. Sivrisineğin alıcıları-nı bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller.
ŞAŞIRTICI BİLİMSEL GERÇEKLER !!
‘’Afrika kartalları
Ağırlıklarının 4
katını taşıma
gücüne sahipler.’’
Ozan ÖZTÜRK
Milli haltercimiz Naim Süleymanoğlu, 1988 Seul Olimpiyatlarında kendi ağırlığı 60 kilo iken bunu tam 3 ka-tından 10 kilo fazla olan 190 kiloyu kal-dırmıştı.
Dünyada onlardan daha güçlüsü yok
Dünyada en güçlü canlılar hangileri? Sorusuna verilecek ilk yanıt iri cüsseli hayvanlar olacaktır. Oysa doğada öyle canlılar var ki, kendi vücut ağılıklarıyla taşıdıkları yük karşılaştırıldığında şaş-kınlık yaratıyor. İngiliz The Telegraphy Gazetesi de en güçlü canlıları sıraladı.
1)ORİBATİD MİTE
Bu ev tozu böceği kendi ağırlığının tam 1180 katını taşıyor. Başka bir deyişle
onun gücü 82 ton taşıyabilen bir insanın gücüne eşit.
2)BOK BÖCE-Ğİ
Dışkıyla bes-lenmesi nede-
niyle halk arasında ‘Bok böceği’ ya da Gübre böceği olarak adlandırılan
‘Onthophagus taurus’ ağırlı-ğının tam 1141 katını taşıyabiliyor. Bu rakam 70 kilo bir insanın 6 adet çift katlı otobüs çek-mesi anlamı-na geliyor.
3))YAPRAK KESİCİ KARINCA
Çenesini titreterek dev yaprakları kese-bilen bu canlı, kendi ağırlığının 50 katını taşıyacak güce sahip.
4)GORİL
Ağılıkları 200 kiloya kadar ula-şabilen goriller,
kendi ağılıklarının 10 katını yani 2 tonu taşıyabilirler.
16
‘’Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını, kendimi bulduğumda
anladım. Herkesin mutlu olmak için
başka bir yolu varmış, Kendi yolu-
mu çizdiğimde anladım.. Bir tek
yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak, dinleyerek değil.. Bildik-
lerini bana neden anlatmadığını,
anladım.. Yüreğinde aşk olmadan
geçen her gün kayıpmış, Aşk peşin-
den neden yalınyak koştuğunu
anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı
gelmezmiş gözlerden, Neden hiç
ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevir-
diğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,
ama bir tek en çok sevdiği,
acıtabilirmiş, Çok acıttığında anla-
dım.. ‘’
Can YÜCEL……..
Almanya’da bir lise müdürü,
her eğitim öğretim yılı başında
öğretmenlerine şu mektubu
gönderirmiş.
“Bir toplama kampından sağ
kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın
görmemesi gereken şeyleri
gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş
doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen
bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu
nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması
için çaba harcayın ,Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar
üretmesin.!
Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı
olursa ancak o zaman önem taşır.” (Anonim)
SOSYAL MEDYA
17
top related