mor panayır
Post on 18-Feb-2016
253 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
Mor Panayır
I.
ben yazarsam sayfalar melal geçirir manik doğrulmaz
lirik depresif dizelere yeşil reçete yansır
yeşil ilham sebatkar,pejmurde uyaklar göze batmaz
raporlu perilerim hayırdır?
-Ah Muhsin Ünlü olunur,C.Zarifoğlu olunamaz
II.
sen bana bakarsan güneş damlar ay boğulur
kızıla çalar dünya,müstakbel plasebo kana karışır
menşei yaban olan gül hafızama yapışır
her dertte bir bayır dardır
-Ah ne de güzeldir yaban gülü
III.
imge yağdıran kalemim postmodern zehirler
suikastçı silgim ölçülü şiire müstehzi konar-
yıkar,şifreli kelimeler giz'e em katar-
parlar,kaynayan kanımdadır mor panayır
-Ah....ne diyecektim..Hah
IV.
gazi hafızam silik sürreal düşler bulur
ağlatır maziye kazınan yitik gülüşler
riyazet giyemeyen bedenim;nefsimde kambur
-Vah son dize boşsa ağlıyorumdur...
2010
Metafiziksel Kusmuk
Cami avlusuna bırakılan kundaktaki bebek gibi
habersiz
kaderinin hangi yönde
örüleceğini bilmeyen şiirlerin biriktirdiği göle
kelimeleri çalıp
şiir tutmasını dilediğim gecede
mor bulutlar ay ışığını kusturdu
ben de kaleme küstümdü
neden mi?
bilmiyorum
bazen
aklımın karanlık gölünde
kelime girdapları
düşünce akıntımı
sinsice içine alıp
mantıklının mantıksız
mantıksızın mantıklı olduğunu
başımı kuvvetlice döndürüp
zorla öğretir
eğer reddedersem,midem bulanır
ve metafikizsel kusarım.
2010
Hayatla Hesaplaşma
hayattan huzur ödünç istedim
karşılığını faiziyle alırım dedi
yalandan huzur verdi
karşılıksız çek yazdım,gittim...
2009
Anarşist Kelebekler
gökyüzünde yüzen renkli bir martıydık bazen
sürüsünden ayrı takılan koyun psikolojisindeki denizde uçan balık misali
türbülansta militarist kargalarla çarpışırdık
turuncu bulutlarda pankartımız asılıydı:savaş yalan
anarşist kelebeklerin isyankar kanatlarındaki
barışçıl rüzgarların terorizm olmadığını bilirdik
sefih hayat sürenlerin kaşkaval ruhlarının
sonsuz boşluğunun,görünmez prangaları olduğunu gördüğümüz gibi
dengesizlik ikliminde ısınan beyinlerimizle üşütmüştük ne yazık ki
sürreal akıntılarda dadaizmin dibine vursak da realisttik aslında/galiba/yok ya
2010
Saçmalamak için güzel bir gün
gözüme yeşil orman kaçmış
çıkartıyorum,odamda dans eden balıklar
duvarlar yosun ağlıyor,tavandan sarkan sandal var
elime kene yapışmış,delirmek için güzel bir gün
halıda ufak bir delik açılmış
bakıyorum,gökyüzünü kasteden yıldızlar
ay güneşi yağlıyor,kafamdan akan sıcak kar
dilime çene takılmış,saçmalamak için güzel bir gün
örs üzengime çekici batırmış
çıkartamıyorum,kafamda roka yiyen rakı var
ellerim zaman arıyor,kolumu yakan saat dar
belime ağız düşmüş,bağırmak için güzel bir gün
balıma arı kaka yapmış
dalıyorum,tereyağından sakal çeken ayı var
ilhan berk ve ülkü tamer sırıtıyor,kefenimi saran şair var
ruhuma ikinci yeni kaçmış,yazmak için güzel bir gün
2010
Obsesif Şiir Bozukluğu
Ben umut ektim nifak tohumlu tarlaya
Ben ümit ettim ittifak olumlu hayrola
Ben mürit çektim muvaffak,ölümlü dünyada
Ben ettim sen etme; kayışı koparma
Çok saçma sanma ama bana kanma
Çok açma yanma dada anlam çıkarma
Çok kaçma humma ya da kama bırakma
Çok yaşama cima yanılsama yasama
Takıntılıyım akıntılı sayılı sırlı ummanda
Takıntılıyım yatılı hasılı kirli tufanda
Takıntılıyım akılı pahalı alengirli kafamda
Takıntılıyım yakıtı afralı gri dünyamda
2010
Sensizlik Ritueli
dudaklarımda kaldı mimiklerinin intiharı
seni öpmeye kalkan melal zırhı giymiş ağzımla
senin kalkan kuşanmış bedenine yaklaştığımda
oysa ne çok yaşamıştım gözlerinde
ah ne çok yaşamıştın bedenimin gölgesinde
ben senin fırtınalarda bile savrulmayan yılgılarına vurulmuştum
benden daha kaviydin sözlerinde kaybolmuştum her hecesinde
hüzün kanayan terlerimiz sevişirdi tenlerimizden öte
hüzünsel yolla hastalıklar bulaştırırdık birbirimize
hatırlar mısın?
terkedeli aklımı hatıralar durgun ve münzevi
terkettiğinde,rahlemdeki saçlarındı;
saçlarındı kutsal kitabım
gözlerimin her gece hatmettiği
şimdi sensizliğin yakıcı ritüeli
lanetle kutsuyor bedenimi
gri ceketini giymiş gökyüzü
duman ve alkol kokuyor tan vakti
sensizlik beni senleştirirken nasıl yorgunum bilemezsin...
2010
Sarhoş İstanbul/um Ben/im
lacivert şarap kokulu esrik denizle
sefih sahilin aymaz ayyaşlarıyız bu gece
şerefe
damarları şarapla cilalanmış tütün kokan istanbulum
bekaretini sonbaharda kaybeden yaz gibi şaşkın ve masum
kırmızı tangasıyla müheyya bekleyen fahişe gibi mazlum
cesaretini yazın kaybeden sonbahar gibi mazlum ve masum
bedeni kirli ruhu tertemiz mukaddes istanbulum
şerefine
/daha çok şiir yazardı belki octavio paz
ya da şiiri erken terketmezdi rimbaud istanbulu görse/
bizlerse;yani ben ve ben
ellerimizde şarap şişeleriyle
deliliğe yelken açma vakitlerinde
istanbulun bütün sahillerinde
göze batma eylemlerimizi isteyerek yapmayız
çemkirmeyiz de kimseye zararımız sadece ciğerlerimize
/yollarda büyür sokaklara düşer sarhoş aforizmaları
meyin vecdiyle duvarlara kazılır delinin aşk naraları/
(-heyhat
şiir yolundan saptı
irşat et şiir tanrısı
yoksa bu sarhoşluktan mıdır?(
-yolundan sapan şiir değil sensin dedi
şiir tanrısı
ve delirmeye devam ettim)
kalbimde kırmızı bir leke hissettim kara değil
yoksa bu şaraptan mıdır?
şaraptan değil dedi şiir tanrısı aşktan
istanbul aşkından belki
ama aşktan olduğu belli
şerefe sevgilim istanbul güzelliğine
dedim ve delirmeye devam ettim....
2010
Kutsal Otlar Tarlasında Düş Kurutmak
güneşin de soğukluğu hissedilir karamsar köklerinde
kutsal otlarla yontmadığın nihilist düşüncelerinin
mor dumanların yükseltiği metruk düşler
tribal anksiyete ihtiva eder sancılarla
savruk kentin tenhalarında güneş bize küser
kapanmaz ağır yaralar geçici translarla
duvarların depresyonla kavi sıvalandıysa
bereketli tarlada illegal ekilen tohumlar
mutedil seyahatlar yaptırır bedenine düşler ülkesinde
kekik kokulu yeşil ezgili şarkılara dönüşür şiir
ritimler aksak serpilir sihire dönüşür sessiz notalar
/şiir ferahlatıcı otlar kokmalı bazen
dost olmalı hecelerce karanfil ve fesleğen
kokularını sindirirken muğlak dizelere
karamsarlığı bıraktırmalı yazan ellerde/
oysa kapanmaz ağır yaralar geçici translarla
güneş bize sırtını dönmüş küsmüş bir kere
peki ya hayaller de bize küser mi tarlamızda?
2010
Düşlerde Düş/ün
düşlerimde düşünüp taşınmaktan düştüm düşlerimden
düşlerde düşmek,düşüşlerden üşümek;
düşünmekten üşenmek kadar düşürmez
gerçeğin üstüne çıkmak düş-üncelerde;
denizin dibinden bulutlara bakmak kadar sempatik
dadaizm soyuyor safir tümcelerimi
realizm boğuyor mahir tümcelerimi
mahir dadaizm soluyor tümcelerimi
safir realizm bozuyor tümcelerimi
düşündükçe d ü ş l e r im
üşendikçe üşür düşlerim
düşlerim düşündükçe düşürür
derinlere derinlere derinlere
daldıkça deliririm deliririm
düşer düşsel yağmur tanesi
çağıltılı berrak düş kokan
yayılır şiirin kuytularına
paklar kelimeleri her zerresi
saklar gizleri ot kokan
düşlerim düşündükçe düşürür
derinlere derinlere derinlere
daldıkça deliririm deliririm
uçarım delirdikçe uçarım özgürlüğe
uçarım uçarım kaçarım özgürlüğe...
2010
Ağır Roman
Linç edildi yalnızlığın soğukluğuyla düşlerim
şarap kokulu dumanlı kaldırımlarda
karanlığı kör etti nadasa bıraktığım gençliğimin
/beynimde aşktan bihaber filler sevişirken
hortumlarında yeşil balonlarla -nedense-
cigara dumanı gibiydi aşk
beyin hücrelerimi ahenkle kemiren/
müptezel sevişmeler gibi onursuz bakışlarının katiliydim
tutukladılar beni
cinayet mahallinde unutmuştum ruhsatsız düşlerimi
katilindim artık amansız bakışlarının cezalandırıcı gölgesinde
suç işlemedim aslında seni işledim gözlerime nolur beni affetme
/mecalim kalmadı
cemalim karanlık
celalim haşa
melalim yakar
mealim melal/
kanımda karanfil kokmayan
yeşil ilham ağır duman
ölümdür düşlediğim
ruhsatsız düşüncelerimde
anılarım sayfalarda
özeti ağır roman
Suç işlemedim seni işledim gözlerime nolur beni affetme...
2010
Rüya
iliklerime işleyen boşluğu dinliyorum
montmarte tepesinde çıplak vücudun
zihnimde resmedilirken bütünleşiyor nefesin nefesimle
kanatırcasına öperken dudaklarını
damlıyor kan yerine bordeux şarabı
iliklerime
saçların ne kadar da yakışıyor bu şehre
hele gözlerin ve göğüslerin
ahh clementine
bildiğim tek fransızca cümleyle
fısıldıyorum "je t'aime"
perilerin tükenen ilhamına dinletirken "la bohème"
yeditepede sıçrayarak uyanıyorum
kan kokusu featuring deniz kokusu kulaklarımdayken
irkiliyorum; güzel clèmentine kanlı hatırayla
bileklerimde
aşk ne kadar da çok yakışıyor bu şehre
kadınların gururlu bakışlarına saklanan
ince kırışıklıklarına tüneyen olgunluk gibi
sonbahar depresyonu gibi çöküyorsun zihnime
galibi belli olmayan kanlı bir aşkın belirsizliği gibi
kimsin sen clèmentine?
gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal mi?
rüyalarda saklı kalmış bir şarkısın belli ki
adı aşk kokan
la bohème...
2010
Kutsal Şarap ve Mavi Göz
anılar zamanın yakıcılığını körüklerken,
yapayalnız; kentin ortasında dualara küskün bedenim.
Tanrım sen de unuttun beni,
kutsal kitaplarda çelişkileri ayıklıyorum diye mi?
haksızsam affetme - amen.
cismi yok yaşadığım yerin
soyut bile değil
şakaklarımda haykıran alkol sesleri
sessizce tenhaya bırakıyor;
harman kalmış ümitsizliğimi.
ruhum şarapla şahlanırken
fezaya süzülen fikirlerim beni dinlemiyor
camiden çıkıp kilisede şarap içer gibi
delirmiş bedenlerden sahile atılıyorum
cebimde sadece senin mavi gözlerin
o gözler beni irşat etsin - amin
dertli gölgeleriyle selam çakıyor bulutlar
ağlamaklı tonda çişelettiriyor yağmuru
ve gökkuşağı;Tanrının çizimi,güneşin
yağmura karşı renkli zaferi
kovuyor bulutları rüzgar,içimdeyse dert var
güneş bileklerini gösterdiğinde duruyor zaman
sen kime sevdalandın da kestin bileklerini
ey güneş
ay'a mı tutuldun yoksa
kendimden geçiriyor beni soğuk bakışlı güneş
ve mabedimde çan yerine kutsal şarap sesleri
sırtımda kamçılanan heybetli maşuk marmara
bağırsam uçacak sanki şişeye sıkışmış dirimim
Tanrıya küskün silüetim haramı etine bastırır
ama helaldir kustuğum şiir ve diğerkam çığlığım
huzura bulandırıp hüzün kusturan şarap
çelişkilerimi boşluğumla toprağa göm ve kutsa beni
-amen
şarap kokuyor önüm arkam sağım solum
seni anlatırken kendimden geçmelerim
sarhoşluğumdan değil; sarhoşluğudur güzelliğinin
sensiz ben aymaz,ayyaş,kafir ve defoluyum...
2011
Jamaika’dan abim geldi
çarşafı aç tütünü at
yeşil ilhamı ekle
ve blaze it up..
yeşil derili kızılderili; şarap kanı gözleriyle
milenyuma uyum sağlayamadığı her halinden belli
delirmeye yüz yutan buz bakışlarıyla
istanbul için yükselme vaktinde çektiği fırtla
stephen marley'i yeditepeye getirtiyor
kızılderililer gibi stephen da türkmüş meğer:
- hey naber dada
bu gece istanbul jamaika oluyor
"red eye red eye red eye you're gonna turn to blue"
sense ingilteresin sana inat londra metrosunda
canlı bomba oluyorum
otuz bir ölü altmış dokuz yaralı
stephen marley ağlıyor oysa o hep güler dumanlı kafasıyla
ve istanbul olup güzelleşiyorum tekrar
aklımdan çıkmanı sağlayacak ortam olmasa da
keşke diyorum sen de olsaydın şu masada
ve seni eşek sudan gelinceye kadar öpseydim
nicola
büyük britanyanın mavi hali
nicolove is my religion
büyü yaptın bana biliyorum
aklımdan çık diyorum
yoksa seni gözümü kırpmadan öperim
yoksa..
tek el,kalem,kenevir kokulu ve tekel
bayisinde son bulması muhtemel
zaman kavramının olmadığı ezel
den beri tükenmeyen xanaxsız gündüze bedel
kahkahalara susamış içi boş dışı hoş gece
aydınlanma nolur
fişeği döndürürken şiir de dönüyor
adını bilmediğim şehre
sonunu göremediğim şiir dökülüyor
kızılderili ve stephen marley de yok olup uçmuşlar dumanla birlikte
maniklikten depresifliğe istemdışı yatay geçiş yapan
yabancı bedenlerden gökyüzüne isteyerek salınan
yalancı baharlara giriş yapan açılmış kafayla soyutluyor
gerçeküstü düşler beni; hayat denen belirsiz çukurdan
aklımdaysa tek bir absürd düşünce:
cannabis tüttüren kızılderilinin kanı pis olamaz
2011
Yüksekten Düşerken
gece başından dumanını kaldırdığında
ve kapattığında kanlanmış gözlerini
düş düşlerime
aralıksız
ağaçsız orman gibi
çıplak dokun hislerime
biliyorum
beni astral seyahate rezervasyon yaptırmaya
zorlayan,belirsizlik ışığı gözlerin değildi
sensiz olur mu,bu gözlerini andıran deniziyle terkedilesice şehir
bilemiyorum
onsuz olmaz deme onsuz olmaz deme
imgeler birbirini öldürmeden
nolur düş düşlerime nolur düş düşlerime
ismin sanki fransızca öpüşmek gibiydi
ya da ispanyolca özgürlük
ingilizce aşık olamamıştım sana özür dilerim
dalgalanan manikliğimle alakalı olmalıydı;
kan renginde ojeli tırnaklarına kaçak inşaat dikip
en üst katında intihar provalarında
sürekli adını sayıklamalarım
bilemiyorum isminin baş harfi N? idi
bilemiyorum deme bilemiyorum deme
nolur
sadece
düşlerinden dahi olsa
düş
düşlerime
düş düşlerime
çok özledim be Nikki
gökyüzüne bakarken özellikle sabaha karşı
beni görürdün kanım şarapla cilalandığında
yeryüzündeki bütün çiçeklere belki sana benzer diye
sadece bakardım
uçarken
yeşillikler renklere uzanırdı
saçmalardım uzaktan da olsa gülerdin
düşerken
paranoya dumanında boğulur
uçmanın sahte olduğunu sana göstermeye çalışırdım
inanır asla denemem derdin
kimyasala bulaştığını öğrenince
sadece ağladım..
II.
anılar zamanın yakıcılığını körüklerken,
yapayalnız; kentin ortasında dualara küskün bedenim.
Tanrım sen de unuttun beni,
kutsal kitaplarda çelişkileri ayıklıyorum diye mi?
haksızsam affetme - amen.
cismi yok yaşadığım yerin
soyut bile değil
şakaklarımda haykıran alkol sesleri
sessizce tenhaya bırakıyor;
harman kalmış ümitsizliğimi.
ruhum şarapla şahlanırken
fezaya süzülen fikirlerim beni dinlemiyor
camiden çıkıp kilisede şarap içer gibi
delirmiş bedenlerden sahile atılıyorum
cebimde sadece senin mavi gözlerin
o gözler beni irşat etsin - amin
dertli gölgeleriyle selam çakıyor bulutlar
ağlamaklı tonda çişelettiriyor yağmuru
ve gökkuşağı;Tanrının çizimi,güneşin
yağmura karşı renkli zaferi
kovuyor bulutları rüzgar,içimdeyse nicolove
güneş bileklerini gösterdiğinde duruyor zaman
sen kime sevdalandın da kestin bileklerini
ey güneş
ay'a mı tutuldun yoksa
kendimden geçiriyor beni soğuk bakışlı güneş
ve mabedimde çan yerine kutsal şarap sesleri
sırtımda kamçılanan heybetli maşuk marmara
bağırsam uçacak sanki şişeye sıkışmış dirimim
Tanrıya küskün silüetim haramı etine bastırır
ama helaldir kustuğum şiir ve diğerkam çığlığım
huzura bulandırıp hüzün kusturan şarap
çelişkilerimi boşluğumla toprağa göm ve kutsa beni
-amen
şarap kokuyor önüm arkam sağım solum
seni anlatırken kendimden geçmelerim
sarhoşluğumdan değil; sarhoşluğudur güzelliğinin
sensiz ben aymaz,ayyaş,kafir ve defoluyum...
2011
Düş İzleri Kısa Filmi
şiir yazdıran mütebessim kadınlar
ve ağlattıran anıları
düşerken sayfama karanlığın sancılarıyla
sövercesine kovmuştu iğneli sözcükler onları
oysa kibar olmak istemişti şiirlerim
şimdi
öyle aç ki ellerim
kime dokunsam aşk zannediyor
düşüşlerimi düşlerimle takas ettiğimden beri
ütopik bir mutluluk sardı dört bir yanımı
-kadın: pardon,bu şiiri burada bölmek zorundayım
"düşüştesiniz bayım boşuna kendinizi düşlerle kandırmayın
-adam:
"beni düşlerimden tanıyamazsınız matmazel
herkesin düş izi farklıdır.."
-kadın:
"anlatım bozukluğu yapıyorsunuz ben saf değilim
şiirsel ifadeniz beni yanıltamaz bu işin piriyim"
-adam:
"bozukluk hayatın bir parçasıdır hayatım
şiir de hayatın ta kendisidir gibi kilişe bir cümle
peyda etmek istemesem de belirtmeliyim
siz şiir denizinin piriyseniz ben de piri reisim"
-kadın:
"bana hayatım demeyin lütfen
laubali insanlardan haz etmem
kabul ediyorum iyi bir şairsiniz
öldürünce yiğidi hakkını yemem"
-adam:"
çok yerinde bir laf ettiniz
yiğidi öldürdünüz
beni öldürdünüz"
-kadın:"
sizi öldürmeye beni mahkum ettiniz
bunu fazlasıyla hak ettiniz
bunu en iyi siz bilirsiniz"
-adam:"
ben ölmeyi değil sizi hak ettim
siz suçlusunuz bana öyle bakmayacaktınız
beni gözlerinize mahkum ettiniz
-kadın: aman neyse terk ediyorum bu şiiri
-adam:"hep aynı şeyi tekrarlıyorsunuz işte
hayatınız neyse üzerine kurulu bir dönence
ama size bir sır vereyim mi
seni çok seviyorum
ve sen benim sıkı bir dostumsun
mellonum"
-kadın:"aslında..aslında ben de seni çok seviyorum"
-adam:"e peki o zaman sorun nedir?"
sorunu yaratan şairden başkası değil..
2011
Tevahhuş
egzotik bir yabaniliğe dönüşüyor sürmesiz gözlerim
bilinci kapalı empati tohumsuz kentin bok-bilmiş andavallarına
şair komandolarını salmıştım ikinci yeni gerillamın
paçoz eleştirilerin kıskanç gölgesine
tek yumruğum havada şeytansız gecenin nurlu rahminde
şiirlerimi okuduğum dumansız odada
beni edip cansever şiirlerinden başkası ışıldatmaz
aniden uzaklaşan dostane bakışlardan
hınç kokan kestane lezzeti garipliği sindi dizelerime
dizlerimin dibinde büyüyen kafiyelerle
hızıra uğrayan alkol gibi çağladı imgelerin dansı
ki yazdığım bazı şiirler anlaşılmaz
dı
o şehvet kokan aşkın kollarından
gotik makyajlar akıyordu sonsuzluğuma
sonsuz soluğuma işlemiyordu anksiyetik aşk
efendiliğimi piçliğime feda ettiğim orospuluktu aşk
çoğu bitmiş rakı sofrasında bozuk meze gibiydi aşk
donuk sevişmelerin zehirlediği
terlerin buharlaşmadığı zevklerle örülü ve aymaz
geceme güneş damlıyor
üstüm başım endorfin ve kalemim boşboğaz..
2011
Mor Panayır Harekatı
kavrulduk, yakında bir karanlık da yok ve
kafalar kırık
oksijen ve karbonmonoksit kardeş oluyor burada
bir yükselip bir düşüyoruz
milyonlarca göğe spermvari fırlatılırken
ölmemek için şeytana diklenemedik
geri dönüş yok
ama boğulmadık
çürümüş birer zombi gibi
hissiziz kenti ele geçiren gösterişe karşı
biliriz kıymet nedir 80'li yılların tohumuyuz
aydınlık koymuştuk siyanürlü düşüncelerimizin adını
günahı, zorbalığı içimize işlerken
yanıldığımızı bilemezdik
şimdi azad ediyoruz karanlığa karşı kendimizi
en güçlü silahımız tükenmez kurşun kalem
güçlendiriyor
tapon toprakları
mor düşlerin bereketi
ve
yetmiyor zaman onlarca anlama
kapılar açan
kapalı şiirleri anlatmaya
düşümde mor panayır harekatı
kulaklarımda o ses:
"don't worry,be deli"..
2011
Deniz
algalı şarabi denizin tuzlarında
şiir okuyan sarhoş martılar
kanatlarında jazz nakaratı
denizler sanattır Tanrının ışığında
istavritlerin sesi
esritiyor yavaştan
buğulu bir enigma şarkısı gibi
gözlerime düşen düşün soyut penceresiyle
bağışlıyorum akli dengemi istanbuluma
midye kokularından anlık bir iştah düşüyor mideme
haşişten bile iyi geliyor simit ve bir de katık
düşünüyorum
bana ilham veren birşeyler olmalı
sonunu göremediğim şairliğime yaslarken başımı
düşe iniyorum
öpüşüyorum denizle gözlerim açık
2011
Karmaş/aşk
sokaklarından yalnızlık akan her şehir
adı gibi bilir ayak izlerimi
sessiz ve derin her düşünce
akıtır şiir ve kesif zehir
kanatır çelişkili zihnimin karmaşasını
gözleri şiire benzeyen her kadın
bir tutam depresyon bırakır beynimin ön lobuna
lucifere yakınlaştırır lsd etkisi veren kar/şıllık/sız aşk
-affet Tanrım..
/belki sevimliyimdir
mor fillere
kor alevler atan
manik bir cambazımdır aslında
sağım haşır solum neşir imgelerle
önümde uzun bir minare/
gecenin yüzüne boşalan erekte şiirler biriktirir
gizemli yanımın erotik kanı
d/iri göğüslü şiirler çalarım
küçük memeli kadınların düşlerinden
iyice anlaşılmalı
sadece naifliğe bulanmış romantik şair olmadığım
bazen ellerimden akan şiir değil sadece kindir
-sanırım bu luciferin işi irşat et Tanrım
huzurun ışığından kaçarım
yılgın sözleri yıkayıp
dadaist kapılar açarım
kağıda
zamanın gövdesinden
gövdeme düşen yaralı an
anlar nefesimden kaçıp nefsime sığınan
karmaşa/şkımı
ki kimseyi delicesine sevmiyorumdur
geceyi sabahla seviştiren ellerimdeki kaosa
dur diyecek olan yine ellerimdir
istese tek satırda
tek aşkımı
öldürecek olan da
oysa
anarşist değildi
saf aşkım
2011
Interessante Göstergeler/im
Düş bahisleri açılsın
bire yüz kazandıran tutkulu düşler aksın
doyumsuz arzularımıza
kaybedenler bile
hatta bilhassa onlar
cennete düş
sün
sun'a dönüşsün küskün
ler
in'sana
içindeki güneş seni bekler
farkına var
çok mu didaktik oldu bu şiir?
özür dilerim
düş tozlarıyla telafi edebilirim belki
düş akıyla harmanlanmış protein değeri yüksek şiiri
düşerseniz yanıma düş erseniz yanımda
düş takası yapabiliriz böylece
bana düşerken düş erdirmeyi öğretenin
kırk düş yılı kölesi olurum
çok mu feminen düşüncelerim?
özür dilerim
ileri derecede heteroseksüelim
lakin içimde bir kadın beslerim
-im'ler kafiye değil gösterge
düşlerimde sevişebiliyorum içimdeki lezbiyenle
ama düşerken hafifleme yerine
ağır abilik düşüyor köklerime
-e'ler kafiye değil e'krem ve e'mre
tezatlığını örnekleyen birer gösterge
-bira molası-
biradan başka içki ekmem düş tarlama
bir adam aşka açsa
ve o adam da bensem
ve birayı fazla kaçırınca
italyanca bilmememe rağmen
italyanca rap yapabiliyorum
interessante
-bir imkansız aşk molası-
ezgi mola
ezgim olaydın ya
düşerken bir tek seni düşlüyorum
ama düşlerimde yoksun
ilginç
-ezgi mola insan değil melaike
oysa ben ona aşık değilim
tanımıyorum bile
peki neden yazdım bu sözleri
ne tuhaf
interessante
hakikaten interessante..
2012
Line
kuruduğunu düşünüyordu pembe yapraklı kadın
yeşermek için tanrıdan beat diledi bir dirhem
nu jazz kadar zarifti kutsal suyla teması
memelerinin sanatsallığı;ateizm yolunu kapatan kutsallık
aynada renkleri çalınmış sevincini örtemiyordu
yeşermeyi bekledi
duygularının kimyasal olmayan merhemi oyuncakları vardı
kucağındaki oyuncaklarını renkli haplarla emzirerek rüyasına taşıdı
uysal bir çocuk kadar naifti
uyandığında çatlayan duyguları mut yetmezliğinden
içindeki serotonin kuyularını boşaltıyordu kanaya kanaya
estetikten yoksun statik düşleri kesilsin istedi
beyaz ızdırabını çekerken burnundan kana kana
oysa kesilen bilekleri ve nefesiydi kanayan burnuyla
küvette yalnız, bir başına...
2012
Tutun Ama Yan La
büyüyünce çöl olan denize
sormuşlar geçmişte
ne olmak istersin diye büyüyünce
aşık olmak isterim demiş
enigma dinlemeden şiir yazamayan adamın
komik hüznünün yamacında belirirken aşk
en doğal absürtlüğüyle kanatıyor belleğini
dikenleriyle karabasana be.... ....
*-*-*-*-*-*-///
..basan
.asan
san..
noluyo laağğn?
(ara not:le diyen fransızların kibar, la diyen türklerin kaba olduğu bir dünyanın absürtlüğünden ilham alınmıştır)
ana sahne: gökyüzü
ana tema: sky is the limit
ana karakter: karabasan kılığında deli dada
deli dada:"beni unuttun emre.senin ruhuna ortak olmuştum hani.hani tek bedende ikimiz yaşayacaktık.hani farklı sıradışı şiirler yazıp nirvanaya göz kırpacaktık yeşil ilhamın sebatkarlığında.hatırladın mı la beni? artık deli dada tarzında şiirler yaz(a)mıyorsun.seyirciye oynayan şiirler yazmaya başladın.
aslında kendini çok geliştirdin iyi şiirler yazıyorsun.ama ben senden iyi şiirler beklemiyorumki.edip canseverler, cemal süreyalar zaten yazmışlar iyi şiirleri.senin iyi şiir yazmaya ihtiyacın yok.hiç kimsenin de yok zaten.yazan yazsın başkaları okur devran döner bize ne.ama biz seninle öyle anlaşmadık.mor panayırda özgürlüğümüzü ilan edecektik.insanlar yazdığın derin ve anlamlı ve anlamlı olduğu kadar da anlamsız şiirleri anlayamayıp postmodern yaftası takacaklardı..ne saçmalamış bu kesin uyuşturucu kullanıyor güzel kafayla yazıyor bunları deyip, biz de müstehzi sırıtışımızı gösterecektik ayık ama kayık kafamızla.aklımız bizi terk etmeden biz aklımızı terk etmeye and içmiştik.bana söz vermiştin.aklını başına devşirme! şimdi kalkmış herkesin anlayacağı dilde aşk şiirleri bile yazıyorsun.bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
davamızı sattın.hem bana hem kendine ihanet ettin.toparlanıp kendine gelsen iyi olur.eyyorlamam budur"
emre:" üzgünüm ama seni terk etmek zorundayım artık.o aklı bin mil(karış yerine mil yazdım havalı olsun diye.artık böyleyim sevgili dadacığım) havada genç emre yok artık.büyüdüm kazık kadar adam oldum la.bazı acı gerçeklerin farkına vardım.belki sen haklıydın ve hep haklı olarak kalacaksın.ama ben kararımı verdim koyun sürüsüne takılıp meelemeye devam edeceğim.ayrıca yazdığım şii..
deli dada(aniden ve yüksek sesle): "obsesif şiir bozukluğu"
emre:"ya bırak allah aşkına o şiir buram buram dadaizm kokan saçma sapan bi şiirdi hadi
mor panayır desen neyse de..
deli dada:"
Ben umut ektim nifak tohumlu tarlaya
Ben ümit ettim ittifak olumlu hayrola
Ben mürit çektim muvaffak,ölümlü dünyada
Ben ettim sen etme; kayışı koparma
Çok saçma sanma ama bana kanma
Çok açma yanma dada anlam çıkarma
Çok kaçma humma ya da kama bırakma
Çok yaşama cima yanılsama yasama
Takıntılıyım akıntılı sayılı sırlı ummanda
Takıntılıyım yatılı hasılı kirli tufanda
Takıntılıyım akılı pahalı alengirli kafamda
Takıntılıyım yakıtı afralı gri dünyamda.."
evet çok olmasa da saçmaydı ama en az senin yaşadığın hayat kadar saçma.yıllarca kafa
patlattığın metafiziksel kuramlar kadar saçma. bilim kadar saçma gerçeklik kadar saçma.saçmalık kadar saçma.senin ulaştığın son hayat felsefen de buydu.kafan çok karışıktı ve sen saçmalamayı tercih etmiştin saçmalayarak rahatladığını fark edince beni ruhuna kabul etmiştin ama şimdi beni darağacına gönderiyorsun.
emre: "demogoji yapma şu an o kadar çok saçmalıyorsun ki sen 2010 yılında kalmışsın
sonsuza kadar da o kafesin içinde sıkışıp kalacaksın asla mutlu olamayacaksın.ben mutlu
ve huzurluyum artık. sen ancak kafan güzelken mutlu olabiliyorsun.bana bulaşma lütfen
deli dada:" peki efendimiz"
emre:"gene tutunamayanları okudun di mi la?"
deli dada:"evet efendimiz"
emre:"can evimden vurdun beni"
deli dada:"bilemem efendimiz"
emre:"peki,oğuz atay'ın hatrına affediyorum seni
deli dada:"seni kandırmak çok kolay la"
emre:"ah bu ben.."
2012
1986/Anlamasanız da Olur
bazan
hiç kimse anlamasın istiyorum
yetim kıyılarda büyüttüğüm acıtan ritüellerimi
fillerin karanfillere bölündüğü gökyüzü zulamı, mor panayarı
denize düşüp şaraba sarıldığım ilk gençlik anlarımı
müphem yalnızlıktan yoğrulduğumu bir o kadar da erinçle - ne tuhaf-
hem yalnızlık bir tek bana mı mahsus?
anlayamadım. oysa yaşadım hem az çok da yaşadım ama
anlayamadım. hem bildim bazı bazı görür gibi oldum tecrübe ettim de sanki
ama anlayamadım neden yanımda deniz bile uzaklara bakan köpekten daha mahzun
alkol -beni çoğaltıp sıfıra yaklaştıran- dahi çekildi kıyılarımdan
aslında bu iyi bir şey
mi değil mi bilemedim de
doğa başka akıyor insansızken hafızama
kubar diyorum kubarıyor mor kuşlar
minik desenli gagalarıyla avucumda
şiir işliyorlar mor panayırın her bir zerresine
kubar diyorum yeşeriyor iki parmağımın arasında zehirli dumanıyla
ateşlemeden, dumanlı geçmişimin üzerinde söndürüyorum
yeşile ihtiyacım olmayacak bunda sonra-işte bunu biliyorum-
umudum çocuk gibi seviniyor sırf bu yüzden bile
oysa doğa başka yakıyor insansızken farazi belleğimi
neyse diyorum yine de
halbuki neyse demeyi sevmem
her şeye her şeylerime
elli sekiz yaşındayım sanki bu teşvikiye kokan sabahta
neden bilemedim de
yazdıklarım ıslatıyor ihtiyarlığa öykünen yirmi altısında ellerimi
sahi siz hiç yağmurundan utanan bulut gördünüz mü?
bir edip cansever şiiri okuyorum ve utanıyorum
yazdığım yüzlerce şiirden
sabahtan akşama kadar okuyorum onu umutsuzlar parkında
kutsal kitaba basan elin titizliğinde
içimde öyle bir doğuyor ki bezik oynayan kadınlarla rakı içme isteği
ah Tanrım!
utanıyorum da yazdıklarımdan
lakin
belki bir tek o affeder beni
hissettiklerimi anlar da
hem o şiir taşıyan her canı sever
bin dokuz yüz seksen altı'nın kesiştiği yazgımızın içine doğru
bir not bırakıyorum
*yalnızlığım önce gökyüzünden-Tanrının çalışma masasından,masa da masaymış ha- silinmeli
hem benim doğduğum yıl açılmış sonsuzluğa
"insan doğduğu günleri iyi bilmeli" e.c.
2012
Memoria de mis Putas Tristes
bir düşün bin ses duy
bir düşün bin yükseldiği gizli şiir bahçesinde
düşünceli bir gül morlaşıyor dikenleri kanarken
düşünemeden geçirdiği bir gün daha batıyor belleğine
günahkar bir alınteri
eğreti duruyor üzerinde kombinezon
kimisi, emeğinin karşılığı bir yığın günah diyor
kolundaki bir avuç morluk ağlatıyor kimisini
sigara çarşafına yazmak ister gibi dokunuyor elleri:
"gül bahçesindeyim ama canımı çok yakıyor dikenleri"
hayallerini dumana katması an meselesi
şehvetli mirasından ufak bir pay veriyor adrenalin bağımlısı adama
adam da gülüveriyor ağlarken kanayan gülün yazgısına
işte sırf bu yüzden
şişlinin gizli sokaklarını ayrı bir kokluyorum düşlerimde
o sokaklar ki
günahlarıma günah inşa ettiğim
inançlarım asfaltlarında yerle yeksan
sakil gençlik azgınlığımı dinginlemeye çalışırken
şiirin kucağına kendimi attığımı tahmin dahi ettiremeyen sokaklardı
ki okuduğum en güzel kitaptı prostitutas
ve memoria de mis putas tristes
perdelerinden film şeritleri akan odalarda
yüreğine kadın kokusu sinen adamlar
ve hüzünlerine adam kokusu düşen kadınların
günahların en büyülüsünü yönettiği anlar
ve bakışları bukowski kadar umursamaz
lekeli hüzünleri baştan yazdırıyor senaryoyu
yönetmen ise gayrimeşru
evet günahkarız madam hem de çok bariz
burası zındık ve müşrikler çölü
ıssız adamların seraplarında duj da var
duman,alkol,tütün çokca zehirli iz
ama hayallerin boğulamadığı kadar da zarif
dilimle yokluyorum bütün topraklarını
zührevi bitkilere aldırış etmeden
ne de olsa kutsaldır her bir dişi
tenime sıcaklığının meltemi
kasıklarıma ıslaklığının düşmesi
çok hoştur madam çok hoştur mari..
2012
Hasta La Vista Lux Ferre
o kadar çok hastalıklı tümce birikti ki içimde
tüm'ünü silkeliyorum kallavi şirklerimin
hasta la vista lucifer
oh jesus! kurtuluş yok gibi lakin
gene şakasını yapıyor iblis bana;
"ce"
ekrem yanımla Allah'ı seviyorum
ezeli sırlara yaklaşıyorum şiir çölümde
öğrenme içgüdüm tamahkar
şık bir kelime öğreniyorum;"veçhe"
bendeniz emre
delirdikçe Allah'a yaklaşıyorum
hasta la vista lux ferre..
2012
Kilik Kilik
sen beni seversen hep bazen maço bile olabilirim
istersen anlayışsız müptezelin teki olur çıkarım -ama birazcık-
çocukluk hayalimdi zaten gangster olmak
vallaha bak
kılına zarar verene kilik kilik booommmm
Ah muhsin ünlü de olunamazmış bunu anlarım
sen beni öpersen daha güzel şiirler yazabilirim
şiir bile değil zaten bu baksana böyle şiir mi olurmuş
bu aralar yazamıyorum da zaten tıkandım
resimlerine bakasım geliyor bakıyorum ve kilik kilik boooommm
Ah o bakış o dudaklar o endam olimposta üzerine oturduğun taş olaydım
sen benimle konuşursan kulaklarım sesinkeş olur kesinkes
durgun denizin en mavisinden erinçlidir endorfin sirayetli sesin
seul mu emzirdi ki seni çekici gözlerin bu kadar çekik
Ah yine romantikliğe bağladım allah kahretsin
seni deli gibi seviyorum ki ben..
2012
Vo Mantarım
esnemesi bile öpülesi vo mantarım kanımda
magic mushroomdan daha müessir ve kolunda ke(n)di dövmesi
/başını hep omzumda istiyorum/
mutluluk tanımım minimalleşti;sadece seni öpmekten geçiyor
mutluluk tanımımı minimalleştir ve sadece öp beni
kanımda çekik gözlerini görmek istiyorum
gözlerinle emzir beni
gözlerim çok yaramazlaştı resimlerine dadanıyor sürekli
suları diriltip ağaçları yeşerten bakışların fazla sürreel
zararsız bir canavara dönüştürüyor beni
/adını din hanemde istiyorum/
artık reenkarnasyona inanıyorum
dudakların kesin kelebeğe dönüşüyordur sen ölünce
ölen kelebek de dudakların olup bir meleğin bedenine yerleşiyordur
ölümsüz bir meleğe benzemeni başka türlü açıklayamıyorum
ruhumuzu zamandan soyutlayarak
mor bir gezegenin eteğine uçsak beraber
-uçabilmem için dudağından bir doz almam lazım yalnız-
gecenin rengi uzağımıza çöker en uzağımıza
mışıl mışıl sevişiriz uykumuzda bile
ne de olsa düş ikiziyiz
geçmişimizin bungun sesi sonsuzluğa göçer
ama
sadece
öpmen
yeterli
2012
Biz
seni biraz daha seversem evrenin bütün sırlarını çözebilirim
çünkü aşkımın hacmi allah'a değer
ve sevgilim
gözlerin peygamberliğini ilan etmiş olabilir
mucizevi bakışlarınla sadece beni irşat et
gel kollarıma ayaklarına kadar kedi kok
badem ve cemreden masumluk kap gel
biliyorsun dini inançlarım zayıf kafam karışık
gerçeğe ulaşmamı sağlayacak dudaklarınla gel bana
sana tanrının iyi yanlarını anlatırım
ve meczupların bildiği bütün gerçekleri
tansık dudaklarınla beni irşat et
yani önce beni öpmen lazım sevgilim
hadi öpüşelim
tanrı bizi seviyor mu bilmiyorum
ama ben onu seviyorum
ya da boşverelim bunu
tek hakikatim sen ol
kaybettiğimiz çok şey olmuş-olabilir-
ama hepsi geçmişin sonsuz boşluğunda
kazanabileceğimiz çok şey var sevgilim
başkalarını siktir et beraber siktir edelim
onları siktir etmek çok hoşuma gidiyor ve bazen küfretmek
onları siktir ettiğimiz yerden başlayalım
ankarada istanbulda ya da goada adını hiç duymadığımız bir şehirde belki de
ve acılarını sev acılarına güven
seni ilk onlar iyileştirecek
akli melekelerim teşevvüşte olabilir ama bana güven
müstakbel baykuşumuzun gözleri kadar gerçeğim
bizi seviyorum
adının baş harfiyle başladığı için bile olabilir
hadi öpüşelim..
2012
Dada Atı
italyanca rapi sek içtim
tekila söylüyorum doğaçlama
bok akçe kara gün içindir
sefaletin güzelliği gümüşten daha parlaktır dostum
simit özgürlüktür ve mangırsız sokaklar da
altından daha değerlidir mantarlar özellikle vo mantar
portakalda vitamindir barış kayra
belki de dünyayı kurtaracak adam
ve anası burcu dünyadaki bütün portakallardan tatlıdır
iki artı ikinin beş ettiğini keşfettiğimden beri
daha fazla bilmek istemiyorum lanetlenmiş olabilirim
yağmur tıkırtısına erekte olabilen bir at olmayı hayal eden bir karınca olmak isterdim
zira saçlarıma düşen yağmurla beynime düşen aynı değil
ne dediğimi anlayamamamı yadsımak şiirimde;işte arzuladığım özgürlüğün
özü bu
kelimeler batıyor beynime ve ben onları ellerime üflüyorum
amino asit ve protein tozlarıyla aptallaşırsam kendimle barışırım
cehaletin erdeminin büyüsüne kapılmamak elde değil;adoniste
öyle ki
kendimle çelişirken ne dediğimi kavrayamamak
doğru yolda ilerleyen bir at olduğumu gösterebilir..
2012
Hav
nemde boğulan odam loşluğun şeytaniliğine kapılırken
yağmurunu öpüp intihar eden bir bulut görüyorum
yıldırım düşüyor zihnimde dans eden geçmişimin silik etine
yılgın siluetime şiirler ekip güneşe fırlatıyorum
imgelerimde boğulan ellerimi çekik gözlerine sarkıtırken
dudaklarından sonsuzluklar yapıp ikimizi yerleştiriyorum içine
hep burada duralım diye adını burdur koyuyorum evrenimizin
adının ilk üç harfiyle başladığı için değil sadece
seni ilk kez burada öpüyorum
ruhumdaki kırışıklıkları ağzınla ütülüyorum
kafamdaki karışıklıkları aşkınla
kedi ve köpek
aynı anda farklı şehirlerde
birbirlerine dokunabilirdir
aşk
kurak toprak ve yağmur arasındaki kavuşma gibi
aramızdaki aşk
özlem dolu ve rayihalı
seni ilk kez burada kokluyorum
hav!
2012
Yeşil Vadi
I.
şerbetçiotlu bir şiir doğur
o ki
senin kaburga kemiklerinden daha gerçeküstü
düşün ki
adem ile havva sevişmese ayetler düşmeyecekti
II.
de ki:"gözünle bir kediyi kaç kere öpersin"
velev ki göremezsin gökyüzünden varoluşçu yüzünü
günahların kör eder mi gümrah gözünü
kaç yılan doğurur yalanlarından kaçmak
demedi deme ki:"ulusta gökçekle sevişmektir en kötüsü"
hele ki veda etmektir ankaraya
//albert kamu spotu:jean sol partre kelime oyununu
boris vian, akp döneminde yapmıştır//
III.
seccadeyle aramdaki perdeyi çekmek üzere olan elim
ve
tutunamayan benliğim için tutam tutam delirmelerim var
halbuki huzur izlanda
diyor aldırmamaya üşendiğim şeytan
IV.
kar anlık düşlerini
ki iyice karışsın kara an
ki karanlık benim en piç arkadaşım
hadi dursun zaman
belki yeşil vadiye geri düşeriz her an
V.
ondan sonrası
insanüstü yaramazlık
olağanüstü günah
2012
The CinemAt Orchestra:Requiem for an At
Karanlık vadilerin soğukluğuna tüneyen mağaraların
duvar resimlerinden şarkı devşiriyorum
ithaf etmek için kallavi atlara
zamanın gölgesizliği yaratırken yüzde o asil donukluğu
"ey at hey at heyhat yılgın olma at
bezgin zihinlerimizi asilliğinle aydınlat"
yılgılarımı gömüyorum soylu rüzgarı eserken bacaklarının
At çiçeği:
kenevir yiyen agnostik bir at panik atak geçiriyor çöle benzeyen mavimtrak patikada.
Tanrıları yok olup çoğalıyor. oysa içinin derinliklerinde; düşleriyle gerçekliğinin kesiştiği kıyılarda tek bir tanrıya inanmayı çok istiyor.düşlerinin orta yerinde beliren solgun at çiçeği -rimbaud tarafından ekilmişe benziyor- kararmış gümüş tepside bir kağıt uzatıyor agnostik ata.at okumaya başlıyor at yazısıyla yazılanları:
"hayatın; başlı başına cevabı olmayan-ya da şöyle açayım cevapların ulaşılamayanın,buna tanrı da diyebilirsin, yanında gizli olma olasılığı olan, ulaşabilenlerin tanrının varlığını kabul ederek ulaştıkları ama kendilerini kandırma olasılıklarının bulunduğu- sorularla bir araya gelmiş absürt birer olasılıklar zincirlerinden meydana gelen yanılsamalar bütününden ibaret olduğunu düşünüyorum"
ve nal görünümlü yaprakları büyük bir gürütüyle kişnemeye başlıyor lal at çiçeğinin.daha da karışıyor agnostik atın kafası.sinirlenip yemeye başlıyor at çiçeğini
ve zehir, soylu kanına hücüm ederken,ölüme yakınlığın ürkütücü kokusu siniyor yüzüne .gerçeği öğrenememiş olmanın verdiği, gizeme uzak ve bir o kadar da yakın bakışları; yaşamındaki uyumsuz boşlukla eş değer gözüküyor.
Requiem for an At:
ey zavallı soylu at
özünü absürt bir hayat
için kaybetmene değer miydi
düşünmeyecektin daha fazla
düşünmeyecektin daha fazla
eline özüne bulaştırdın zehiri
zihnini karıştırdın heyhat
egoist ve aptal olman kafiydi
erdemlerin en büyüğüydü cehalet
ey biçare soylu at
gündüzün ciğerlerine gecenin havası kaçıyor
karanlık absinthe yeşili ormanda dolaşan koyun-atlar
Pan'dan panikle kaçışırken
merhum atın ceseti üzerinden atlı yorlar
ay doğuyor
ay da yorgun ve yaslı
yor güneşe sırtını
yüzünü göstermiyor tanrının da göstermediği
gibi ata
koyun-atlar dua ediyor
anlamanı bilmedikleri atçada
güneş doğuyor
her yer karanlık
gölgesizlik aynısal olağan
bir o kadar da karışık
ve her şey eskisiden de bulanık..
2012
top related