onu rahmetle aniyoruz
Post on 11-Jan-2016
33 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
ONU RAHMETLE ANIYORUZ
EVLATLARI
Dünyanın en sevimli köyü olan
Haçapit’te, nüfus kayıtlarına göre, 01.03.1925 tarihinde doğdu.
Kendisinin tahminine göre, 1922’de annesinin baba evi ziyareti sırasında, Zuğa’da dünyaya geldi. Zuğalı Zeynep ve Haçapit’ten Hacıların Hamit’in en küçük çocuğudur.
Zuğalı Zeynep ile Hamit’in hayatta olan beş çocuğunun en küçüğüdür.
Ahmet, Haydar, Esma, Sülbiye ve Cemal.
Annesi Zeynep, kızı Sülbiye ile baba evine ziyarete gidiyor. Hem de hamile. Sülbiye hastalanıyor o
zamanki yorumla göz değiyor ve ölüyor. Baba evinden ayrılmadan
Zuğalı Zeynep doğum yapıyor. Cemal dünyaya geliyor dayı evinde.
Sarı saçlı, mavi gözlü, güzel bir çocuk. Annesi tarafından dört
sene emzirilen, üzerine titrenilen, hastalanınca dertlere düşülen,
çare bulunmaya çalışılan ve çare aranırken alınan
“Bu oğlun büyük adam olacak. “ övgüleri
Cemal’in çocukluğundan hatırladıklarıdır.
İlkokul dönemi (1929-1934) nin iki yılını Meliyat’ta,
bir yılını Pazar Soğuksu’da, son iki yılını da Pazar Merkez İlkokulunda
sürdürdü.Ömrü boyunca da, ilk okuma aşkını
kendisine aşılayan Emine Öğretmen’ini her fırsatta rahmetle
andı.
Adını rahmetle andığı hocaları
Emine Hanım,Takiye HanımCahit Bey Cahit Bey onu çok severdi ve
babasına oğlunun okuyabileceğini, onu desteklemesini söylemişti.
Yaşı küçük yazıldığı için mezuniyet diplomasını da
alamamıştı.
Ancak şartları ağırdı ve ailesinin de eğitimine ayıracak bir kaynağı da
yoktu.
Bilakis, onun ailesine destek olması gerekiyordu.
Annesi, okul dönüşü evde kendisine yapılan yardımlardan memnun oluyor ve Cemal’in eve gelmesini, gelininin
eve gelmesine benzetiyordu.
İlkokulu, Çok Başarılı Bir Şekilde Bitirmişti.
Dört yıl ara verdi ve Köyde çobanlık yaparak geçirdi
günlerini.Bildiklerini de unutmuştu
ama!
Kafasına Koyduğu Bir Şey Vardı.
Mutlaka okuyacaktı… Şartlar ne olursa olsun
okuyacaktı. Zaten babasının dileği de
buydu.
Pazar Ortaokulu, Kaymakam Ahmet Tahtakılınç’ın gayretleriyle nihayet eğitim-
öğretime başlamıştı. Okul Müdürü Hüsnü Şarman, dört yıl ara veren Cemal’i, biraz
tereddütle de olsa ortaokula kaydetti.Orta öğretim yılları 1938-41
Babasının hafta başlarında bir bakraç yoğurt ve bir peleki mısır ekmeği
getirerek desteklediği bir ortamda olabildiğince mutlu, kuvvetle
muhtemel onurlu ve başarılı bir şekilde ortaokuldan mezun oldu.
Ortaokul bitmişti ancak yine yoksulluk vardı; lise eğitimine gitmeye imkân yoktu. Askerî liseye niyet etti ancak
gerçekleştiremedi. Karar verdi. Çalışacak, para biriktirip öyle okumaya devam edecekti. Böylece Zonguldak’a, amca oğlu Adil Bey’in yanına gitmeye
karar verdi.Anafartalar Vapuru’ndaki yolculuğu sırasında sığındığı yaşlı bir kadından
bitlense de Zonguldak’a vardı.
Hedefine Doğru İlerlemeye, Geç Bile Olsa, Kararlıydı. Ortaokul eğitimi ardından bin bir meşakkatle bir yıl çalışarak eğitimine
kaynak olacak parayı, Zonguldak’ta EKİ muhasebesinde çalışarak biriktirdi ve bu parayla, ertesi yıl Trabzon Lisesine
başladı. Şartlar zordu, ancak bir yıl dayanabildi. Lise eğitimin diğer iki
yılını ağabeyi Ahmet Birben’in yanında, İstanbul Erkek Lisesinde okudu (1946).
Hedefi Doktor Olmaktı.
Ama tıp eğitimi için kaynak bulamayacağını
düşündüğünden, İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesine gitmeye karar verdi.
Hem çalıştı hem okudu.
Yüksek öğrenim çabası, evlilikle eş zamanlı olarak
devam etti (1949).Ama torunlarına
böylesini hiç önermedi; çünkü
kendisi çok zahmet çekmişti .
Çalışma hayatına Gümrük Kontrolörü olarak başladı. Ancak mevcut desen, ona uygun gözükmüyordu. Bir
arkadaşının önerisi üzerine Sayıştaya geçmeyi denedi.
Sayıştay Müfettişliği ile Ankara Hayatı başladı.
Artık hedefi, evlatlarını iyi bir şekilde yetiştirmekti.
Bunda da çok başarılı oldu.
Bu ana hedefi, onu çevresine, eşine
dostuna, yakınlarına yardım ve destekten
hiçbir zaman geri bırakmadı.
O, hayatı boyunca insanlara yardım etmekten büyük mutluluk duydu.
Hoşlandığı bir şey daha vardı: köyüne hizmet
etmek, köyünün haklarını korumak, arazisine emek
vermek, köylüsünü geliştirmek…
Bunlar, göğsünde yanıp tutuşan arzulardı. Nihayet
emekliliğinde gerçekleştirdi bütün bunları.
O, yüreğinde taşıdığı eğitim aşkını, önce
kendisi, sonra çocukları, daha sonra
torunları ve diğer gençler için hep canlı tuttu ve sonuna kadar
yaşattı.
Torunlarının eğitim heyecanı onu zinde
tuttu, onlara tükenmez bir sevgi ve enerjiyle
hep destek verdi, kılavuz oldu.
Bu hedefler, hayatının her döneminde sevgi, hoşgörü, tevazu, kolay kolay tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat dolu bir baba, eş, arkadaş ve dost canlısı olarak
yansıdı çevresine.
Onun sağladığı maddi ve manevi destekle sonsuz bir güç ve güven kazanan çocuklarının akıl hocası ve
sığındıkları kale;eşinin ise
bir gözünden öbür gözünü sakındığı hayat
arkadaşıydı…
Onun ömrü; ailesi, köyü, akrabaları, yakınları için yapabileceklerini düşünüp tasarlamakla geçti.
Bunların bir kısmını yapabildi, bir kısmının ise üstesinden gelmeye gücü yetmedi. Yapabildiklerinin kıymetinin bilinmesi en büyük dileğiydi.
Yapamadıkları için ise hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadı, olumsuz düşünceye fırsat vermedi. Son nefesine kadar bu konuda mücadelesini sürdürdü.
Her zaman yardımcı, yol
gösteren, erdemli ve bilgeydi… Sadece
köyün değil, köylülerinin
şahsi davalarını da takip etti. En
hummalı itiraz dilekçelerini o yazdı, değme avukatlara taş
çıkartacak savunmaları
mahkemelerde o yaptı...
Ve ilk torunu Barış’ın mürüvvetini görebildiği ayda, Ülke için, demokrasi için umutla en son oyunu
kullandığı ayda, Yeni bir yaz sezonunda baba evine yapmayı
düşündüğü yenilikleri gerçekleştirme heyecanı içinde,
Ogün amcasının oğlu Baki Birben ile gerçekleştirdiği keyifli sohbet tadıyla,
Evlatları ile tatlı iletişimin doruğunda, Köyünde olmanın mutluluğuyla, Babası Hamit Birben gibi çok sevdiği evinin
balkonunda, 59 yıllık hayat arkadaşıyla akşam çayını içemeden
1 Ağustos 2007 Perşembe günü, ikindi namazını kıldıktan sonra huzurlu bir şekilde hayata gözlerini yumdu.
Nur içinde yatsın.Evlatları adına hazırlayan ;Şüheda GÜRAY
CANIM BABACIĞIM
Önce zaman durdu sandım, çok zordu sensizliğe alışmak!
Kimse bilemez; seninle sohbetin, birlikteliğin tadını, sesindeki sevginin gücünü, bakışlarındaki sıcaklığı ve evlatlarına yaşattığın daha nice güzellikleri,
Geçen günler, yaşam mücadeleni takdir etmek ve tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat
dolu bir baba, eş ve dostluğunu anılarla birlikte düşünmek ve asla yerinin doldurulamayacağını hissetmekle geçti …………
Tabii geride bırakmaya hiç kıyamadığın annemi teselli etmek sensizliğe
alışmasına destek olmak yanında,
Özleminin dorukta olduğu günlerde “köyde, İstanbul’’da, Rize’de” diyerek teselli etmeye çalıştım kendimi. Her gün konuştum seninle, sana rahmet dilemeyi öğrendim, seni belki bulurum diye , birlikte gezdiğimiz yerleri ziyaret ederek teselli bulmaya çalıştım, resimlerinle süsledim hayatımı sıcaklığını yeniden hissedebilmek için, her yaşlıda seni bulmaya çalıştım ….,günün koşuşturmasında seni hatırlamadığım için suçladım kendimi, Dedeme okuduğun Cuma gecesi yasinlerini senin için okumaya başladım. Şimdi, daha ne yapabilirim, diye düşünüyorum……….
Senin gibi onurlu bir babanın evladı olmanın gururuyla, senin gibi evlatlarımı yetiştirme gayemle, teselli bulmaya çalışırken…
SENİ ÇOK ÖZLEDİM BABACIĞIM.
MEKANIN CENNET OLSUNKIZIN ŞÜHEDA
Hangisini yazayımUfacık mermer taşa
Devlet hizmeti yaptımVicdanımla başbaşa
Dört evlat yetiştirdimDeğer biçilmez haşa
Bütçeler kontrol ettimHaram katmadım aşa
Benimle anılacakNesillerim peşpeşeMeğer dünya fanidirEcel gelmişti başaBir Fatiha okuyun
Yaşa din kardes, yaşa!
Cemalettin BİRBEN(kendi
kaleminden )Sayıştay Uzman Murakıbı
(1922—2007)
top related