t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler...
Post on 07-Feb-2020
9 Views
Preview:
TRANSCRIPT
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI
TÜRK HALK EDEBİYATI BİLİM DALI
KORE HARBİ’NİN SÖZLÜ VE YAZILI TÜRK HALK EDEBİYATINA YANSIMASI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Özge ERDAĞI
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Fatma Ahsen TURAN
Ankara/2007
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI
TÜRK HALK EDEBİYATI BİLİM DALI
KORE HARBİ’NİN SÖZLÜ VE YAZILI TÜRK HALK EDEBİYATINA YANSIMASI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Özge ERDAĞI
Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatma Ahsen TURAN
Ankara/2007
i
ÖNSÖZ
İnsanoğlunun geçmişini, onların arkada bıraktığı izlerden öğrenebiliriz.
Yıllar öncesinden günümüze değin kalabilen yazılı ya da sözlü ürünler bu
konuda bizleri aydınlatır. Halkın yarattığı bu değerlerler, ulusların geçmişten
geleceğe uzanan serüvenini bize anlatır ve zamanın sınavından geçerek
günümüze ulaşır.
Bizim amacımız, Türkiye sınırlarından çok uzaklarda olan bir ülkenin
barışı uğruna savaşan askerlerimizin yaşadıklarının Türk toplumunu nasıl
etkilediğini ve bu olayın toplumsal bellekte nasıl yer ettiğini ortaya koymaktır.
Kore Harbi’nin Sözlü ve Yazılı Türk Halk Edebiyatı’na Yansıması konulu bu
çalışma, siyasi, ekonomik, coğrafi ve kültürel sebeplerin yanı sıra
modernleşme süreci ile sözlü kültür ortamının yok olmaya başladığı bir
dönemde, Türk tarihinde yer alan Kore Savaşı’nın, Türk edebiyatına ve
folkloruna da yansıdığını ortaya koymaktır. Bu yüzden Kore Savaşı’nın Türk
Halk Edebiyatı’na yansıması ilişkisi ve etkisi sözlü tarih, folklor ve bellek
kavramlarından yola çıkılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Yaşanmış bir
gerçeğin folklor ürünleriyle günümüze kadar taşınması olgusu da araştırma
neticesinde bulunan destanlar, memoratlar ve ağıtlar sonucunda ortaya
çıkmıştır. Çalışmanın içeriği, üzerinden sadece elli yedi yıl geçmesine
rağmen bu savaşın halk belleğinde fazlaca yer almaması sebebiyle oldukça
ilginçtir.
Çalışmamız sırasında karşılaştığımız en büyük zorluk, bu savaşa
katılan gazilerimizin büyük bir kısmının hayatta olmamasıdır. Yaşayan ve
ulaşabildiğimiz gazilerimizden elde ettiğimiz bilgiler ise daha ziyade savaşta
yaşanan anılarıyla ilgili anlattıkları olmuştur. Bu yüzden biz de titiz bir
kütüphane çalışması gerçekleştirerek, YÖK arşivlerinden tez taraması
yaparak Kore Savaşı ve gazileri ile ilgili doğrudan ve dolaylı olarak çalışma
yapan araştırmacıların tezlerine ulaştık. Bunların yanı sıra Milli
Kütüphane’den bu savaşa dair halk şairleri tarafından yazılan yaprak
ii
destanları tespit ettik. Bu konuda çalışma yapan araştırmacılarla görüştük,
fikirlerini aldık ve Türkiye Gaziler Muharip Derneğiyle de bağlantı kurduk.
Ayrıca elektronik kültür ortamındaki kaynaklardan da faydalandık. “Kore
Savaşı’nı ve gazilerini bireysel ve toplumsal bellekte nasıl anımsıyoruz?” ve
“Unutulan savaşın ikinci sözlü kültür ortamına nasıl yansıdığı” sorularının
cevaplarını bu çalışmamızda ortaya koymaya çalıştık.
Çalışmamız boyunca, her türlü konuda öneri ve yardımlarıyla bana
destek olan, anlayışı ve sabrıyla beni teşvik eden, böyle konuda çalışmama
vesile olan, kıymetli danışmanım Yrd. Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan’a,
tezimde karşılaştığım zorlukları aşmamda yardımcı olan değerli lisans hocam
İsmail Kasap’a, fikirlerini benimle paylaşan Suzan Nur Başarslan’a ve Kore
savaşı ile ilgili elindeki dökümanları benden esirgemeyen Burak Karakurt’a,
benimle görüşmeyi kabul eden Kore gazileri Nazım Dündar Sayılan’a,
Osman Yaşar Eken’e ve Mehmet Balcı’ya, çalışmam sırasında maddi ve
manevi destekleriyle daima yanımda olan aileme de şükranlarımı ve
teşekkürlerimi sunarım.
Özge ERDAĞI
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………i
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………... iii
TABLOLAR DİZİNİ……………………………………………………………......vii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ……………………………………….. viii
GİRİŞ………………………………………………………………………………. 1
1. SÖZLÜ TARİH ve YAZILI TARİH…………………………………………….. 1
1.1. SÖZLÜ TARİH……………………………………………………………1
1.1.1. SÖZLÜ TARİHİN TÜRKİYE’DE Kİ GELİŞİMİ………………….3
1.2. YAZILI TARİH………………………………………………………….....5
1.2.1. SÖZLÜ TARİH VE YAZILI TARİH İLİŞKİSİ……………………6
2. SÖZLÜ KÜLTÜR VE YAZILI KÜLTÜR………………………………………..8
2.1. SÖZLÜ KÜLTÜR…………………………………………………....8
2.2. YAZILI KÜLTÜR…………………………………………………...10
2.3. SÖZLÜ KÜLTÜR VE YAZILI KÜLTÜR İLİŞKİSİ……………….12
3. FOLKLORUN SÖZLÜ TARİH VE BELLEKLE İLİŞKİSİ…………………...,13
3.1.SÖZLÜ TARİH VE FOLKLOR………………………………………….14
3.2. FOLKLOR VE BELLEK………………………………………………...16
I. BÖLÜM
TARİHİ BAKIŞ AÇISINDAN KORE SAVAŞI
1.1. KORE SAVAŞI’NIN ORTAYA ÇIKMA SEBEPLERİ…………………….19
1.2. KORE SAVAŞI’NA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MÜDAHALESİ………20
1.3. TÜRK ASKERİNİN KORE’YE GÖNDERİLME KARARI………………..22
1.4. CEPHEDEKİ TÜRK TUGAYI’NIN FAALİYETLERİ……………………..21
1.5. KORE SAVAŞI’NIN SONA ERMESİ VE ATEŞKES İMZALANMASI…23
iv
II. BÖLÜM
KORE HARBİ’NİN TOPLUMSAL BELLEKTEKİ YERİ VE DEĞERİNİN
İNCELENMESİ
2.1. KÜLTÜREL BELLEK………………………………………………………...26
2.2. İLETİŞİMSEL BELLEK………………………………………………………26
2.2. KORE HARBİ’NİN İLETİŞİMSEL VE KÜLTÜREL BELEKTEKİ YERİ….27
III. BÖLÜM
KORE SAVAŞI’NI VE GAZİLERİNİ BİREYSELVE TOPLUMSAL BELLEKTE
NASIL ANIMSIYORUZ?
3.1. TOPLUMSAL BELLEK……………………………………………………..32
3.2. KİŞİYE ÖZGÜ BİREYSEL BELLEK……………………………………....38
3.3. HATIRLAMA FİGÜRLERİ………………………………………………….40
3.3.1. Zaman ve mekâna bağlılık………………………………………....41
3.3.2. Gruba bağlılık………………………………………………………..41
3.3.3. Tarihin yeniden kurulması……………………………………….. ..42
3.4. TARİHE KARŞI BELLEK…………………………………………………..43
3.5. NİÇİN BELLEK?....................................................................................43
3.6 MÜLAKATLAR…………………………………………………………….....44
3.6.1 BURAK KARAKURT İLE MÜLAKAT……………………………………45
3.6.2 HANDAN BALCI İLE MÜLAKAT………………………………………...49
IV.BÖLÜM
UNUTULAN SAVAŞIN İKİNCİ SÖZLÜ KÜLTÜR ORTAMINA YANSIMASI
4.1.KORE SAVAŞI KAYNAKLI DESTANLAR…………………………………54
4.1.1. 33’LÜLERİN KORE DESTANI……………………………………....56
v
4.1.2. ANNESİNİN OĞLUNA HİTABESİ…………………………………...59
4.1.3. AŞIK HASAN’IN KORE İÇİN SÖYLEDİĞİ DESTAN……………...61
4.1.4. KORE HARBİ ŞEHİTLERİNİN DESTANI…………………………..66
4.1.5. DÜNYA DÜŞMAN STALİNE………………………………………...76
4.1.6. GAZİ MEHMETÇİĞE HİTABE………………………………………78
4.1.7. RUSLAR TÜRK’Ü BOLŞEVİK YAPSAM DİYOR………………….83
4.1.8. KAHRAMANLIK KORE DESTANI…………………………………..84
4.1.9. KAHRAMAN TÜRKLERİN DESTANI……………………………....88
4.1.10. KORE DESTANI…………………………………………………….95
4.1.11. KORE DESTANI…………………………………………………….98
4.1.12. MEHMETCİKTEN ANNESİNE SESLENİŞ……………………...106
4.1.13. KORE DESTANI……………………………………………………110
4.1.14. KORE DESTANI……………………………………………………112
4.1.15. KORE DESTANI……………………………………………………115
4.1.16. KORE KAHRAMANLARI DESTANI……………………………...118
4.1.17. KORE KAHRAMANLIK DESTANI………………………………..121
4.1.18. KORE ŞEHİTLERİ DESTANI……………………………………..130
4.1.19. KORE ŞEHİTLERİNE……………………………………………...134
4.1.20. KORE ŞEHİTLERİNE……………………………………………...135
4.1.21. KOREDE ÇARPIŞAN ŞANLI KAHRAMAN TÜRK TUGAYINA.137
4.1.22. MEHMETÇİK’İN KORE DESTANI……………………………….138
4.1.23. ŞEHİT MEHMETÇİĞE HİTABE………………………………….141
4.1.24. KORE KAHRAMANALARI DESTANI.......................................143
4.1.25. KORE’YE GİDİŞ………………………………………………......146
4.1.26. ŞEHİT ALBAYIM…………………………………………………..157
4.1.27. MEHMETÇİK KORE’DE…………………………………………..158
4.1.28. KORE’YE DOĞRU………………………………………………….159
4.2. KORE SAVAŞI KAYNAKLI AĞITLAR……………………………………161
4.3. KORE SAVAŞI KAYNAKLI MEMORATLAR……………………………170
4.3.1. Kore’de Bulutlar Askerimizi Örtmüştü……………………………..172
4.3.2. Dede ile Sohbet……………………………………………………...174
vi
4.3.3. Kore Şehidinin Kıbrıs Harekâtında Savaşması…………………..175
4.3.4. Bir Erin Çinli Bir Taburu Esir Alması………………………………177
4.3.5. Rüya………………………………………………………………….178
4.3.6 Öleceğini rüyasında gören Kore gazisi……………………….......179
SONUÇ………………………………………………………………………… .181
KAYNAKÇA……………………………………………………………………...188
EKLER-FOTOĞRAFLAR………………………………………………………195
ÖZET…………………………………………………………………………… 201
ABSTRACT……………………………………………………………………. 202
vii
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo1: Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebelerdeki
Kayıpları(19501953)…………………………………………………………….24
Tablo2: Kore Savaşı Şehitleri Listesi…………………………………………25
Tablo1: Jan Assmann’ın Bellek Çeşitlerini Gösteren Tablosu (2001;
59)…………………………………………………………………………………27
viii
KISALTMALAR CETVELİ
Bkz : Bakınız
Çev : Çeviren
S. : Sayı
ss. : Sayfa sayısı
vd. : ve devamı
vb. : ve benzeri
1
GİRİŞ
Kore Savaşı gerçeğinin Türk Halk Edebiyatı’na sözlü ve yazılı
olarak yansıması konusunu ele alırken, öncelikle sözlü tarih, yazılı tarih,
sözlü kültür, yazılı kültür, folklor ve bellek tanımlarının yapılması ve bunların
birbirleriyle ilişkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kavramlardan yola
çıkarak Kore Savaşı’nın Türk halkı ve onun edebiyatı üzerindeki etkilerinin
daha iyi anlaşılacağı aşikârdır.
1. SÖZLÜ TARİH ve YAZILI TARİH
1.1. SÖZLÜ TARİH
Olaylar üzerine kurgulanan ve olayları olgularla destekleyerek yararlı
bir anlatım biçimi sunan IX. yüzyılın modern tarih yazıcılığı, XX. yüzyılda
sosyal bilimlerin verilerinden, yöntem ve yaklaşımlarından yararlanarak
toplum yapılarının ve toplumun değişim süreçlerinin altını çizen yeni bir
anlatım biçimine dönüşmüştür. Bu durum toplumun geniş kesimlerinin tarih
oluşumunda önemli bir fenomen olduğunun vurgulanması ve tarihi görüş
açısının siyasi ve askeri olaylardan toplumsal olana doğru genişlemesine yol
açmıştır. Tarihin aktörleri değişmiştir, daha az özgün olan insanlar tarihin
öznesi olarak “tarihi görünürlük” kazanmışlardır. (Metin 2002:288).Varolan
tarih anlayışlarına alternatif olmaktan daha çok tarihin daha iyi anlaşılması
için yeni imkânlar sunan sözlü tarih, bu yeni eğilimlerden önde
gelenlerindendir.1
1Ayrıntılı bilgi için bkz. NEYZİ, Leyla, (2004)“Ben Kimim?” Türkiye’de Sözlü Tarih ve Öznellik, Çev.: Hande Özhan, İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul; TOSH, John (2005); “Tarihin Peşinde”, Çev.: Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Basım, İstanbul.
2
Sözlü tarih Arzu Öztürkmen’e göre, bir yandan yazılı kaynaklarda
bulunamayan farklı bilgilere ulaşmanın yoluyken, diğer bir yandan da yazılı
kaynakların “iktidarının” ötesindeki bilgilere ulaşma potansiyeli de olan bir
araştırma alanıdır(2002:115) . Bu yüzden Arzu Öztürkmen de sözlü tarihi
yeni bir disiplin anlayışı olarak tanımlamaktadır.2
Sözlü tarih, geçmişin yaşayan belleğidir. Her insanın hayat hikâyesinin
tarihin bir parçası olduğu önermesinden hareket eden sözlü tarih, disiplinler
arası işbirliğini daha da arttıran yönü ile sosyoloji, antropoloji, etnoloji, folklor,
psikoloji, sosyal psikoloji, coğrafya gibi beşeri bilimlerin tüm imkânlarından
yararlanmaktadır. Kimi araştırmacılarca da sözlü tarih, tarihin ilk biçimi olarak
görüldüğü gibi- Samuel Johnson “ Tüm tarih başlangıçta sözlüydü.”-
yönteminde teknolojiden faydalanıldığı için tarihin en yeni biçimi olarak da
kabul edilmektedir. (Thompson 1999).
Connerton (1999:31) az çok resmi olmayan biçimde söylenmiş
anlatıların ürünü olan tarihlerin üretilmesinin, karakteristik insan eylemlerinin
saptanması yolunda temel bir etkinliğe dönüştüğünü ve bu durumun her türlü
belleğin özelliği olduğunu belirtmiştir ve toplumların anımsamasında sözlü
tarihin gerekliliğini savunmuştur.
Sözlü tarihin neyi ifade ettiğini Paul Thomson “Geçmişin Sesi” isimli
kitabında “Sözlü tarih insanlar etrafında kurulmuş bir tarih türüdür. Tarihin
içine hayatı sokar, kapsamını genişletir. Kahramanlarını sadece liderler
arasından değil çoğunluğu oluşturan ve o ana kadar bilinmeyen insanlar
arasından da seçer. Tarihi topluluğun içine ve dışına taşır. Daha az ayrıcalıklı
ve özellikle yaşlı olanların saygınlık ve özgüven hissi kazanmalarına yardımcı
olur. Toplumsal sınıflar ve nesiller arasında bağlantıyı, dolayısıyla anlayışı
sağlar. Ortak anlamları ortaya çıkararak tarihçiye ve başka insanlara bir
mekâna ya da zamana ilişkin aidiyet duygusu kazandırabilir. Kısacası daha
2 Bkz. Öztürkmen, Arzu, 2002, “ Sözlü Tarih: Yeni bir disiplin cazibesi”, Toplum ve Bilim,s. 91.
3
dolu insanlar yaratır. Aynı şekilde, sözlü tarih, insanı tarihin kabul edilmiş
mitlerini ve tarih geleneğinin içinde yer alan baskın yargıları tartmak zorunda
bırakır. Tarihin toplumsal anlamını kökten dönüştürmek için bir araçtır.”
(Thomson,1999:18) şeklinde ifade etmektedir. Sözlü tarih çalışmalarındaki
temel felsefe ise “daha ziyade sözlü kaynakları toplama yöntemi ve bu
malzemelerden hareketle bu günü daha iyi anlayabilmek ve geleceği
yönlendirmek için geçmişi anlamlandırma sürecine yapılan bir katkıdır
(Caunce, 2001:11).
Biz de bu çalışmamızda tarihimizde yer alan; fakat halk tarafından
çok bilinmeyen ve unutulan Kore Savaşı hakkında topladığımız Halk
Edebiyatı’na ait malzemelerle, geçmişi daha iyi anlamlandırabilme ve
anlayabilme çabasındayız. Bu çalışmayı yaparken de sözlü tarih
kaynaklarından toplanan verileri ve kütüphane kaynaklı ürünleri
değerlendirmeyi esas aldık. Amacımız, bu kaynaklardan hareket ederek Kore
Savaşı’nın Türk Halk Edebiyatı üzerindeki yansımasını ortaya koymaktır.
Sözlü tarih kaynaklarının neyi ifade ettiğini dile getiren İlhan Başgöz’ün
“Sözlü tarih kaynaklarından toplanan verileri ince eleyip sık dokumalıyız.
Yoksa, belli bir olaya katılan yüzlerce kişinin hayat hikâyesi bize ortak bir
bakış verecektir; hiç olmazsa psikolojik bir gerçeği izah edecektir. Ayrıca
bunlara bakarak tarihçinin görmediği yerel detayları yakalar, olaya belli ve
gerçekçi bir tarih çerçevesi çizebiliriz.” şeklindeki fikirleri, bu düşüncemizi
destekleyen özelliktedir ( Başgöz, 2005: 9).
1.1.1. SÖZLÜ TARİHİN TÜRKİYE’DE Kİ GELİŞİMİ
Metin’e göre (2002: 250) günümüzde yakın tarihle ilgili birçok tarih
bilgisi gelişim ve değişimin hızına bağlı olarak ya çabucak uçup gitmekte
veya hiç varolmamış gibi hiçbir iz bırakmadan yok olmaktadır. Buna
çoğunlukla teknolojik gelişmeler sebep olmaktadır. İletişim teknolojisindeki
hızlı değişimin yol açtığı azalan belge sorunu artarak devam etmektedir. Bilgi
ve fikirlerin uçucu olduğu; mektubun, pusulanın, telgrafın yerini telefonun;
4
kitap ve gazete gibi yazılı metinlerin yerini televizyon, sinema, multivizyon,
kaset-çalar gibi görmeye ve işitmeye dayalı cihazların; klasör ve dosyaların
yerini internet sayfalarının aldığı günümüzde yerel veya genel tarihin azalan
kaynaklarını yeni bilgi toplama yolları geliştirerek aşması gerekmektedir.
Fakat aynı teknolojik gelişmeler, uzak ve yakın geçmişe ait birçok tarih
malzemesini yaşatabilmemize ve koruyabilmemize imkanlar
sağlamaktadır(Thompson, 1999 : 97).
Batıda sözlü tarih çalışmalarına yönelik, modern teknolojiler de
kullanılarak, ilk girişimler, II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı maddi ve insani
yıkımların boyutunu ölçmek ve anlamak için gerçekleştirilmiştir. Siyasi amaçlı
bu girişimlerin ardından kendi metot ve araçlarını tanımlama uğraşı veren
sözlü tarih, tarih dışındaki sosyal bilimlerin kişilerle görüşme ve toplulukları
gözlemleme yöntemleri arasında varolma uğraşı vermiştir.
Sözlü tarih çalışmalarının bizdeki kökleri Cumhuriyet döneminin ilk ve
önemli kültür kurumlarından olan Halkevleri bünyesindeki folklor ürünlerinin
derlenmesi çalışmalarına dayanır ve özellikle Türkiye’de tarih çalışmalarında
sözlü kaynak kullanımı 1980 sonrası yıllarda yakın tarihe olan artan ilgi ile
bağlantılıdır. Özellikle çok partili siyasal hayat ve 1950’lerden sonra hızla
değişen sosyal tarihin çeşitli yönleriyle ele alınıp yazılan tarihlerinde kişisel
tanıklıklara başvurulmuştur.(Ozan SAY
http://bgst.org/dans/arastirma/61.html)
Çalışmamızın konusu olan Kore Savaşı hakkında yazılan, tarihe
kaynak olarak gösterilebilecek bireysel bellek izi taşıyan anı kitapları da
oldukça fazladır.3 Biz de çalışmamız sırasında bu kaynaklara başvurarak,
3 Bkz. Yazıcı Tahsin, Kore Birinci Türk Tugayı’nda Hatıralarım, İstanbul, 1963; Ruscuklu Bülent, Unutulan Savaş ve Gazi Faruk Pekerol’un Anıları, Alfa Yayınları, Ekim 2005,İstanbul; Sayılan Nazım Dündar, Kore Harbinde Türklerle,MEB Yayınları, Ankara,2003; Dora Cemal, Kore Savaşında Türkler, Akgün Matbaası,İstanbul, 1963; Baltacıoğlu Tuna, Savaş İçinde Barış, YKY Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
5
savaşı içten yaşayanların gözüyle de bu durumu anlamaya ve
değerlendirmeye çalıştık.
1.2. YAZILI TARİH
Sözlü tarih yaşayan bellektir. Her insanın kendi yaşamına ilişkin
varolan ve anlatabilecekleri yaşam öyküleri yüzyılımızın tarihi için değerli
bilgiler içermektedir. Bunlar, değişiklik dönemlerde yaşayanların aracılığıyla
doğrudan anlatımıdır.( Tosh 2005; Assmann 2001; Neyzi 2004; Tekin
2006)
Sözlü tarih çalışmaları, kaynak olarak kişisel anıların kullanımı üzerine
inşa edilir. Bu kaynaklar temel alınarak tarihçilerin genelde dayandıkları
belgeleri tamamlayıcı bir rol üstlenir. Söz konusu olan tarihi olayın belgelere
yansımayan sosyal bağlamını anlamaya çalışarak tarihi belgeler arasına
sıkışıp kalmış olan insanı ve onun toplumsal boyutunu ortaya koymaya
çalışır. Caunce, sözlü malzemelerin tarih araştırmacılığında son zamanlara
kadar kullanılmaması ile ilgili "tarih şimdiye kadar bu tür malzemeler
olmadan yazıldıysa, bunun nedeni genelde tarihçilerin bunlardan
yararlanmayı düşünmemeleri ya da bilmemeleridir" (Caunce, 2001: 8)
şeklinde tespitte bulunmaktadır. Bu ifadeyi “Ciltler dolusu hatıralar, kayıtlara
geçirilmediği için dedelerimizin hafızaları ile birlikte ebedi âleme akıp
gitmiştir.” ( Tekin 2006:8) düşüncesiyle de desteklemektedir. Bu durumu Jan
Asmann “Sözlü tarih, yazılı tarihten daha sıkı bir biçimde toplumda bağlayıcı
etkiye sahiptir; çünkü sözlü tarih anlatılarında birlik bilincini destekleyen
olgular mevcuttur, yazı tarihi ise dondurucu etkiye sahiptir, oysa sözlü
anlatılarda tarih tekrar tekrar ve farklı bir biçimde yaşanabilir.” (Assmann
2001: 69–70) olarak değerlendirmektedir.
6
1.2.1. SÖZLÜ TARİH VE YAZILI TARİH İLİŞKİSİ
Tekrarlanamadığı, deney ve gözlem yöntemi kullanılmadığı için, tarih
bilimi, toplumları, milletleri, olayları zaman ve yer göstererek, bu olaylar
arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı
etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını sebep
sonuç ilişkisi içinde inceler. Bu incelemede tarih arşiv belgelerinden,
yayınlanmış resmi belgelerden, incelenen döneme ait hatıralar, eserler,
edebiyat çalışmaları, dönemin basın-yayın organları (gazeteler, dergiler)
ve sözlü kaynaklardan yararlanır. (http://tr.wikipedia.org.tarih) Bununla birlikte
John Tosh’un “ Tarihin Peşinde” adlı eserinde ifade ettiği gibi (Tosh 2005
:127) “ Tarihin olguları asla tamamen nesnel olamaz, çünkü ancak tarihçinin
kendilerine atfettiği anlam aracılığıyla tarihsel olgu haline gelirler.” şeklinde
bir tespitte bulunmakta mümkündür.
Sözlü kaynaklar, kişilerle yapılan görüşmeleri kapsar ki bu bireylerin
belleğe dayalı anlatılarıdır ve ses kaydetme teknolojilerinin gelişmesiyle de
desteklenen bir çalışma alanı ve araştırma yöntemidir( Ong 2003; Thompson
1999; Caunce 2001 ). Sözlü tarihin geleneksel biçimi kişisel yaşam
öykülerinin saptanmasıdır. Böyle olduğu için kişisel arşivler önem kazanmaya
başlamıştır. Ancak zamanla kurum tarihi, olay tarihi, sözlü tarih çalışma
konuları arasına girmiştir.
Sözlü tarih bir bilimsel disiplinden çok bir bilimsel yöntemidir. Ancak
disiplin olarak tarihe, sosyolojiye yakındır ve antropoloji ile benzerlikler
gösterir. Çünkü sözlü tarih çalışması salt bir kayıt faaliyeti değildir. Görüşme
hazırlığı, görüşme süreci ve görüşme sonrası 'katılımcı gözlemcilik'
tekniklerinin de kullanıldığı bir anlama faaliyetidir. ( Thompson 1999: Caunce
2001)
7
Sözlü tarih kaynakları tarihî şiirler, hikâyeler, efsaneler, mitoslar,
destanlar, menkıbeler, fıkralar ve atasözleri olmak üzere çeşitlendirilebilir.
(Ersoy 2004; Çobanoğlu 2000; Metin 2002 ; Asmann 2001 )
Sözlü tarih çalışmalarında anlatılar, kişinin hayatı kavrayış tarzıyla
yoğrulan ürünlerdir. Yaşanmış olanla kişinin anısı arasında bir yeniden üretim
süreci vardır. Sözlü tarih çalışmaları, bireysel değerlerin ve eylemlerin
geçmişi nasıl biçimlendirdiğini ve geçmişin bugünkü değerleri ve eylemleri
nasıl biçimlendirdiğini de ortaya çıkartan bir araç olmaktadır. ( Neyzi 2004 ;
Köker 2005 ) Sözlü tarih araştırmalarında uygulanan yöntem ve dolayısıyla
sahaya bakış her kültüre göre farklılık arz edebilir. Çünkü her kültür ve
medeniyet ortaya çıktığı ortam içerisinde maddî ve sözlü mahiyette birçok
yapıyı meydana getirir.
Sözlü ve yazılı tarih, tarih disiplininin iki temel alanıdırlar ve tarihi
nesnelliğin ve sebep sonuç ilişkileri içinde olay, kişi, zaman ve mekân olarak
ortaya konmasını sağlarlar. Sözlü tarih bireysel bellekle ilgilidir ve gerçekliğin
objektif açıdan verilişinde sıkıntılara neden olur. Yazılı tarih ise tarihe not
düşen yazarın objektifliğine dayansa da resmi belgeler, nesnel açıklamalar
ve ispata dayalı açıklamaları içerdiğinden sözlü tarihe göre daha objektif bir
tutumun göstergesi kabul edilir. (Connerton 1999; Tosh 2005 ) Yine sözlü
tarihin bireysel bellekle bağlantısında karşımıza çıkan yeniden üretim olgusu
olayların gerçeklik algısındaki kırılmalara işaret eder. Bu noktadan yani tarihî
şiirler, hikâyeler, efsaneler, mitoslar, destanlar, menkıbeler, fıkralar ve
atasözlerinden yola çıkılarak yapılan bir inceleme edebiyatın da sahasına
girecek ve edebiyatta karşımıza çıkan gerçeklik sorunu burada da kendisini
gösterecektir. Öyleyse denilebilir ki, sözlü tarih yazılı tarih için bir bilimsel
yöntem olarak kullanıldığı kadar edebiyat için de bilimsel bir yöntem olarak
kullanılacak ve yazılı tarihin ortaya koyduğu ve koyamadığı bakış açıları bu
alanla tamamlanacaktır. Sözlü tarih, yazılı tarihten daha sıkı bir biçimde
toplumda bağlayıcı etkiye sahiptir. Çünkü sözlü tarih anlatılarında birlik
bilincini destekleyen olgular mevcuttur. Sözlü tarih yazılı tarihle bir bütün
8
olarak değerlendirildiğinde değişik bakış açıları ve gerçeklik anlayışındaki
farklılıkların sentezlenmesi sağlanacak, son olarak da tarihin ele alamayacağı
bireye yönelik psikoloji, sosyolojik yapıya uyum, sosyolojik yapının
dönüşümüyle bireyin değişimi… alanlarında bize veriler sunacaktır.
2. SÖZLÜ KÜLTÜR ve YAZILI KÜLTÜR
2.1. SÖZLÜ KÜLTÜR
Amerikalı araştırmacı Walter Ong (2003:53), sözlü kültürü henüz
yazıyla karşılaşmamış toplulukların söylem ve anlatmaları olarak ifade eder.
Halkbilimi açısından sözlü kültürü ise Dursun Yıldırım daha kapsamlı
olarak şu şekilde değerlendirmeyi yapar: “Sözlü gelenekte yer alan, tamamen
söz ile, kısmen söz ile ve tamamen sözsüz yaratılan; ama sözlü geçiş ve
iletişimle fertler arasında dolaşan veya nesilden nesile geçen tüm unsurlar
yapı, muhteva, biçim ve fonksiyonları ne şekilde olursa olsun, sözlü kültür
kapsamındadır. Bunların her biri oluşturuldukları sözlü ortam toplumunun
ortak kabulleri olarak, kendilerine mahsus birer gelenek yaratmışlardır. Her
unsurun nitelikleri bu gelenek içinde kendini korur, geliştirir veya değiştirir.
Her unsur, kavram ve kapsamını bu gelenek içinde ifade etme imkânı
kazanır. Gelenek kendini, ortak kabul sahibi olan topluluğun ‘ teoride en az iki
kişi’ veya milleti meydana getiren fertlerin ihtiyaçlarına cevap verdiği ölçüde
yaşatır.” ( Yıldırım, 1998: 87-101).
Başka bir araştırmacı Connerton ise, sözlü kültür kapsamına, sözsüz
gösterime dayanan uygulamaları da dâhil eder. “ Günümüzle ilgili
deneyimlerimizin büyük ölçüde geçmiş hakkında bildiklerimizin üzerine
oturduğu ve genellikle geçmişle ilgili imgelerimizin, var olan toplumsal düzeni,
meşrulaştırmaya yaradığını” belirtir. Connertan’a göre “geçmişin anımsanan
bilgileri uygulamalarla taşınıp sürdürülmektedir.” ( Connerton, 1999:13).
9
Walter Ong’un tespitine göre, insanoğlunun dünya üzerindeki varlığı
30.000- 50.000 yıl öncesine aittir. Buna karşılık ilk yazı 6000 yıl öncesine
aittir. Bu çerçevede insanlık tarihinin binlerce yıllık bilgi, deneyim ve
tecrübesinin sözlü gelenek vasıtasıyla kuşaktan kuşağa aktarıldığını ifade
edebiliriz. Tarih boyunca konuşulan binlerce, on binlerce dilden topu topu 106
tanesi edebiyat üretebilecek derecede yazıya bağlanabilmiş, büyük bir kısmı
ise, hiç yazılamamıştır. Ong, bugün konuşulan 3000 kadar dilden yalnızca 78
tanesinin edebiyat üretebildiğini ve yüzlerce dilin kendisini ifade edebilecek
bir alfabe ile karşılaşmadığını belirtmiştir( Ong: 2005:14).
İngiliz tarihçi Paul Thompson Afrika kıtasındaki sözlü kültürünü
değerlendirdiği “ Geçmişin Sesi” adlı eserinde yazı öncesi dönemdeki tarihin
tümüyle sözlü olduğunu belirtmiştir. Thompson’a göre, yazı öncesi dönemde
zaman, gökyüzü, zanaatlar, beceriler, kanun ve konuşmalar, ticari işlemler
kısaca bütün toplumsal birikimin akılda tutulması gerekiyordu. Bütün bu
uygulamalar kollektif hafıza veya görevli kişiler tarafından tutulup, kültür
olarak sonraki kuşaklara aktarılırlar. Bu durumu Thompson eserinde şu
şekilde dile getirmiştir: “Yazılı ortam kaynaklarının yetersiz ve az olduğu
meçhul tarihsel dönemlerle ilgili olarak elimizde sadece sözlü ortam
kaynakları bulunmaktadır. İşte bu aşamada sözlü tarih (oral history) disiplini
devreye girer. Belgelerin yetersiz, az, yanlı olduğu kanaatini uyandırdığı
sırada tarihsel olayların cereyan ettiği toplumun sözlü geleneğine müracaat
edildiğinde bize farklı açılardan ve bilmediğimiz tanıklarla aydınlatıcı ufuklar
açabilir”(Thompson, 1999:20).
Kore Savaşı hakkında, sözlü geleneğimizde yer alan ve yazıya
geçirilen destanların, ağıtların ve memoratların da bize bu farklı bakış açısını
kazandıracağı kanaatindeyiz.
Olgu ve olayları farklı cephelerden değerlendirme gerekliliği hususunu
aynı eserinde Paul Thompson şu şekilde belirtir: “Sözlü tarih, tarihin kabul
10
edilmiş mitlerini ve baskın yargılarını yeniden değerlendirme, tarihin
toplumsal anlamını kökten dönüştürme aracıdır. İnsanlara tarihlerini kendi
sözleriyle geri verir. Onlara geçmişi verirken geleceği kurmak için de yol
gösterir." ( Thompson, 1999:20).
W.Ong, sözlü kültüre ataların hüküm sürdüğü ve bugünkü var
oluşumuza ilişkin bilincimizi tazeleyebileceğimiz bir kaynak olarak da
bakmaktadır.4
2.2. YAZILI KÜLTÜR
Sözü mekâna bağlayan yazı, dilin gücünü tahmin ettiğimizden çok
daha fazla pekiştirir (Alıntılayan Ong, Haugen: 1996, 43). Yazılı kültürün,
sözlü kültürü desteklediği bir gerçektir. Bu gerçek Ong tarafından “Yazı,
başından itibaren sözlü kültürü daraltmamış, sözlü hitabın ‘ilkelerini’ ve
bileşenlerini bilimsel bir ‘sanat’ olarak, konuşmanın nasıl ve niçin istenilen
etkiyi yaratabileceğini göstereni birbirini izleyen bir zincirleme kurallar bütünü
yaratacak şekilde düzenleyerek, sözlü kültürün gelişmesini sağlamıştır.”( Ong
2003: 22) olarak ifâde edilmiştir.
Buna karşılık Jan Asman( 2001:27) yazı ile ilk kez kelimenin tam
anlamı ile bağımsızlaşma ve iletişimin dış alanının karmaşıklaşması
imkanının ortaya çıktığını ifade etmiştir.
Yazılı kültüre geçişin gerekliliğini ve önemini W. Ong eserinde “Sözlü
kültürlerin ürettiği, sanat ve insanlık değerleri açısından son derecede üstün
sözel edimler, insan ruhuna yazının taht kurmasıyla yiter ve bir daha 4 Ayrıntılı bilgi için, ASSMANN, Jan (2001),Kültürel Bellek Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik,İstanbul:Ayrıntı Yayınları, ONG, Walter J., (1999), Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi, İstanbul: Metis Yayınları, THOMPSON, Paul (1999); Geçmişin Sesi Çev: Şehnaz Layıkel, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
11
yaratılamaz. Buna karşılık, yazı olmadan insan bilinci, gizil gücünden istediği
gibi yararlanamaz, başka bazı güzel ve güçlü yapıtlar üretemez. Bu
bağlamda sözlü kültür, yazılı kültür üretmek zorundadır ve üretecektir
şeklinde belirtmiştir (Ong, 2003:28).
Yazılı kültürün özelliklerini Gonca Gökalp Alpaslan, “XIX. Yüzyıl Yazılı
Anlatılarında Sözlü Kültür Etkileri” adlı eserinde,
“- Sözlü kültürden sonra doğmuştur, yapaydır.
- Yazı bir teknolojidir, yazılıdır.
- Belirli bir yazarı vardır.
- Metne bağlıdır.
- Yazı yoluyla aktarılır.
- Okuru değişebilirse de metin değişmez.
- Bireysel belleğe dayalıdır.
- İki eyleyeni vardır: yazar ve okur.
- Yazar ve okur arasında varsayılmış (kurgulanmış) bir iletişim vardır.
- Özdeşleşme kırılır.
- Üreten yalnızdır.
- Anlatının istenen bölümüne istenilen sıktıkta ve yoğunlukta geri dönülebilir.
- Kişileri bireyleştiricidir; içseldir.
- Kişiyi kendi iç dünyasına döndürür.
- Kalıpları yoktur; daha çeşitli ve esnektir.
- Soyuttur, çözümleme ve irdeleme vardır.”(Gökalp, 2002:54- 83) şekilde
sıralamıştır.
Kültürü meydana getiren gelenekler, insanlık tarihinin yaşadığı üç
kültür sürecinde; sözlü, yazılı ve elektronik kültür ortamlarında
değerlendirildiğinde, farklı sosyal ve kültürel bağlamlarda, yeni
yapılanmalarda ortaya çıkmaktadır. İnsanlığın geçirdiği dönem boyunca,
sözlü ve yazılı kültür arasındaki ayrım, ancak elektronik çağda algılanmaya
başlanmıştır. Elektronik çağ, ikincil sözlü kültür çağıdır; varlığı yazı ve
12
matbaa teknolojilerine dayanan telefon, radyo ve televizyona özgü sözlü
kültürün çağıdır (Ong 2003: 15, Çobanoğlu 2000: 152 ).
2.3. SÖZLÜ KÜLTÜR VE YAZILI KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Her topluluk, değişik unsurlardan teşekkül ettiğinden maddî, manevî
bütün kültür ürünleri, ait olduğu topluluğun kimliğini temsil eder. Kültür
sahasında her ne varsa, onların hepsinin yansımalarını sözlü kültür
ortamında bulmak mümkündür. Sözlü Kültür, "Bir milletin hayatında, fertlerin
sözlü ve yazılı geleneklerinde yer alan kabulleriyle, müştereklik gücüne
erişen ve millî kimliği oluşturan maddî ve manevî faaliyetlerin
bütünüdür"(Yıldırım l998: 38). Bu bütünlük sözlü gelenek içinde kuşaktan
kuşağa aktarılır ve belli bir dönem sonra sanatçılar tarafından çeşitli eserler
içinde (şiir, düzyazı, resim, mimari, müzik, el sanatları…) somutlaştırılır.
Yazılı kültür, sözlü kültürü yansıtması açısından ikili bir özellik taşır.
Bunlardan birincisi, geçmişten o güne ulaşan kültürün gösterimi; ikincisi bu
kültür taşıyıcılığında dönemin özelliklerinin o eseri etkilemesi. Sözlü kültürün
eş zamanlı incelemesi yazılı kültür gibi kanıtlanabilir olamayacağından,
yazıya geçirildiği dönemin kültürel özelliklerinin etkisini tespit etmek ve
gerçeklik algısındaki değişiklikleri belirlemek bu alandaki sorunlardan birisi
olarak karşımıza çıkar. Yine yazılı kültürün içinde bulunduğu sosyolojik,
siyasi, tarihi ve ekonomik yapı eseri etkileyecek faktörlerden birkaçıdır. Buna
eklenecek diğer bir yapı da sözlü kültürün yazılı kültüre geçirilişi kadar yazılı
kültürün sözlü kültürü etkilemesidir. Yazılı kültür ürünlerinin modern hayatla
hızlı bir basım-yayımla topluma ulaştırılmasının sözlü kültürü etkilemesi ve
sözlü kültür ürünü eserlerin azalması sorunudur. Bu alanda karşımıza
çıkabilecek diğer bir sorunsa, sözlü kültürdeki değişimin belli bir zaman sonra
yazılı kültüre geçirilmesi ve değişimin aynen ifâde edilememesidir.
Bunların dışında yazılı kültür ürünlerinde karşımıza çıkan yazar-okur
ilişkisi, yazarın bireyselliği ve okurun düzeyi, yazarın ele aldığı konu ve bu
13
konuyu işleyiş şekli, topluma değil de bireye hitap etmesi… gibi unsurlar
yazılı kültür alanının hâlen tartışılmakta olan sorunlarıdır ki bu, apayrı bir
alanın inceleme konusudur.
Kısaca denilebilir ki, sözlü kültür ve yazılı kültür döngüsel bir yapı
gösterirler ve aralarındaki ilişki birinin diğerini etkilemesi ve bu etkilenimin
toplumun yapısını gösteren birbirinden ayrılamayacak iki ana unsur teşkil
etmeleridir. Aralarındaki farklılıklar ne olursa olsun, bu döngüselliğin sınırı
belli değildir ve bu belirsizlik de bizim yazılı kültür ürünlerini incelerken sözlü
kültüre ait enstrümanları tespit etmemize ve toplumu etkileyen
olayların/durumların izlerini bulmamıza olanak sağlar. ( Ersoy 2004 ; Metin
2002 ; Boratav 2000:38-40 )
3. FOLKLORUN SÖZLÜ TARİH VE BELLEKLE İLİŞKİSİ
3.1. SÖZLÜ TARİH VE FOLKLOR
Folklor, bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi
alanlardaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemlerle
derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada bir
bireşime vardırmayı amaçlayan bir bilim dalıdır. ( Örnek, 1995:27) olarak
tanımlanmaktadır. 5 Folklor bu noktada , bir topluma ait mitlerin, destanların,
halk hikâyelerinin, bilmecelerin, atasözlerin, ağıtların… incelendiği alandır
aynı zamanda ve bu alan, tüm kaynaklarını sözlü tarihten toplar. Folklor
incelemelerinin yazılı tarihten önceki alanı bilhassa yazılı tarihe ışık
tuttuğundan, bir toplumun sözlü tarihi; eserlerin meydana geldiği, eserlerin
oluştuğu, eserlerin aktarıldığı dönemi açıklamada folklore kaynaklık teşkil
eder.
5 Folklor kavramı için ayrıntılı bilgi bkz. Boratav, Pertav Naili, Halk Edebiyatı Dersleri, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, Mart, 2000
14
Meydana gelen tarihi olaylara muhatap olan halkın duygu dünyasının
tezahürü olarak da muhtelif tür ve çeşitlilikte sözlü kültür ürünleri(folklor
ürünü) meydana gelmektedir. Örneğin, uzun süre devam etmiş, büyük
acılara sebep olmuş, savaşlar ve göçler sonunda oluşan destanlar, iskân
çalışmaları esnasında yurdundan kopartılanların feryatları, acıklı iz bırakan
ölüm olayları karşısında yakılan ağıtlar sosyal ve siyasi olayların sonucunda
olaylar veya olayların kahramanlarını konu alan türküler bunlara en basit
örneklerdir. (Yıldırım 1998: 87-102; Başgöz 2004: 15-31) Söz konusu bu
sözel metinleri üretenlerin dünyasına metinlerin yaratılış bağlamları ve
bağamdaki işlevleri göz önünde bulundurularak girilirse ve modern
antropolojik kuramlar çerçevesinde bu metinler okunursa halkın ürettiği folklor
metinleri çok daha farklı ve anlamlı bir tarihi belge haline gelebilir. Yazılı tarih
çalışmalarına kısmen de olsa dahil olan söz konusu bu bağlamsal bilgiler,
daha çok sözlü kültür ortamında son çırpınışlarını sürdürmektedir. ( Ersoy
2005: 85-86)
Neticede şunu ifade edebiliriz ki, toplum hayatında yaşanmış her olay
edebi ürünlerin kaynağıdır ve bu ürünler geleneğin özellikleri ile biçimlenip,
kuşaktan kuşağa gelenekler yoluyla aktarılıp, halkın hafızasında saklanır.
(Sever 2002: 24)
3.2. FOLKLOR VE BELLEK
Sözlü kültür, toplumun ortak malı olan hazır kalıpların deneyimleri
pekiştirecek şekilde biçimlendirilmesiyle oluşur ve metinden yoksun olduğu
için de toplum belleğinde yüzyıllarca gelişerek varlığını halkın bilincine
yerleştirerek sürdürür. Sözle biçimlenen düşünce zaman içinde geliştikçe
hazır deyişlerin kullanımı da daha ince bir ustalık kazanır (Ong 20003: 50-
52).
15
Hafızada meydana gelen bu birikim ve birikimin yeni kuşaklara
aktarımında kullanılan anlatım biçimleri zamanla daha da gelişir. İnsanların
günlük hayatlarındaki en sıradan olaylardan en olağan üstü olaylara kadar
tarihe kayıt düşürülmesi söz konusu olan veya kayıt düşürülmeden
hafızalarda kalan belleklere kayıt düşülen her türlü sosyal, siyasi, ekonomik
ve insani hadiseler sözlü kültür ortamında yaşanmaktadır. Bu durumda
Ersoy’a göre( 2004) sözlü kültürün bir alt kadrosu olarak sözlü tarihi
değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü tarihi olaylar cereyan ettikleri toplum
içerisinde birtakım etkiler bırakmaktadırlar. Bu etkinin bir yansıması olarak da
bir sözlü kültür üretiminin, folklor ürününün, meydana gelmesi en doğal bir
süreçtir.
Sözlü kültürlerin ürettiği, sanat ve insanlık değerleri açısından son
derece üstün sözel edimler, insan ruhuna yazının taht kurmasıyla yiter ve bir
daha yaratılamaz. (Ong 2003:27) Öte yandan yazılı tarih olayların, halkın
muhayyilesinde bıraktığı izlerin ve anlamların algılanması hususunda sözlü
kültür ürünlerinin önemli bir kaynak olduğu doğrultusunda Propp’un şu
görüşlerini vermekte çok doğrudur. “Ancak karakterler ve eylemler kayıtlı
tarihe tamamen uymak zorunda değildir. Halk sanatsal imgelemini ve tarihsel
hayal gücünü serbest bırakabilir, ancak buna rağmen tarihsel farkların genel
karakteri bozulmaz, bu farkların tarihselliği, tarihsel kişilerin portresini doğru
çizmesine ya da gerçek olduğu düşünülen olaylarla doğrudan ilişkili olmasına
değil, halkın kendi tarihsel öz bilincini ve geçmişteki olay, kişi ve koşullara
yönelik tavrını dışa vurmasına dayanmaktadır. Tarihselliğin anlamı ideolojik
bir fenomendir. (Propp 1998: 84) Fakat bunun yanı sıra klasik anlamda
sözlü tarihe kaynaklık eden hafızaların haricinde insanlığın pek çok birikimini
sağladığı sözlü kültür ortamının geleneği doğrultusunda yetişen sözel bellek
taşıyıcılarını, köken olarak milli hafızanın en önde gelen ürünlerinden olan
destanları, yazıya aktarılıncaya hatta daha sonrasına kadar belleğinde
taşıyan ozan-baksılara götürebiliriz. (Çobanoğlu 2003:55-84)
16
Sözlü ortam kaynağı , hangi biçim içinde ifade edilirse edilsin, zaman
içinde geçip geldiği yüzyılların bilgisini, tarihi olgu ve eylemlerin sınırsız
sayıda yeniden düzenleyerek gelen ya da kayda geçiren bir sözel belge
niteliği taşır ve bu belgeler halk belleğinde folklor ürünleri olarak
somutlaştırılır. ( Yıldırım 1998 : 92 )
17
I.BÖLÜM
TARİHİ BAKIŞ AÇISINDAN KORE SAVAŞI
Savaş olgusu, geçmişte ve günümüzde insanoğlunun varoluşuyla
hayatımızda olan bir gerçektir. Savaşlar, felaketler, inkılâplar… gibi toplum
hayatında değişiklik yaratan önemli olaylar, tarihin olduğu kadar edebiyatında
ilgi alanına girmektedir. Çünkü edebiyat, toplumsal ilişkilerden beslenen ve
gelişen bir alandır ve edebi eserler, yaşayan kültür topluluğunun ortak dünya
görüşüne ve değerler sistemine göre şekillenmektedir. 1950 - 1953 yılları
arasında meydana gelen Kore Savaşı’nın da Dünya ve Türk Tarihi açısından
farklı bir yeri vardır. Çünkü bu savaş uluslararası bir nitelik taşımaktadır ve bu
savaşa Türkiye’de askeri kuvvetiyle destek vermiştir.
Bu bölüm içerisinde, Türk Tarih sayfasında 1950- 1953 yılları arasında
yer alan, Kore Savaşı’nın tarihçesini, niçin ortaya çıktığını, Kore Savaşı’na
Birleşmiş Milletler’in müdahalesini, Türk askerinin Kore’ye gönderilme
kararını, cephedeki Türk Tugayı’nın faaliyetlerini ve Kore Savaşı’nın sona
ermesi ile ateşkes imzalanması konusunu içeren bilgileri vereceğiz. Bu tarihi
bilgileri açıklamanın, Kore Savaşı gerçeğinin Türk Halk Edebiyatı’na sözlü ve
yazılı olarak yansıması konusunda yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
“Sabah ülkesi” anlamına gelen Kore, jeopolitik ve Asya’da bulunduğu
stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca güçlü komşularının, denizaşırı
güçlerin, saldırılarına ve işgallerine sahne olmuştur. Japonlar, Çinliler,
Moğollar, Kore üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmışlardır. Bu savaşların her
birinde yabancı kuvvetler çarpışmış ve her defasında yenilen ve ezilen Kore
halkı olmuştur. ( Haytoğlu 2002:76, Karakurt, Öztürk ve Doğan 1998:10-14)
Japonya’nın 1894’te Çin’e karşı kazandığı zafer ile Kore’yi istila eden
Japonlar, Ruslar ile karşılaştılar ve Rusların Kore’yi de hakimiyeti altına
almasından endişe ettiklerinden Ruslarla çatışmaları gecikmedi. Japonlar,
1904-1905’te yapılan savaşta Rusları yenilgiye uğratarak Kore üzerinde
18
hakimiyetlerini ilan ettiler. 1910 yılında ülkeyi ilhak eden Japonlar, 1910-1945
yılları arasında Kore’yi hakimiyetleri altında tuttular.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, büyük devletlerin
Pasifik’ teki çıkarlarının, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Batı
Pasifik’teki güvenlik alanının korunması bakımından Kore’nin bağımsız bir
devlet olması gerekiyordu. Müttefik devletler liderlerinin Kırım’ daki Yalta
Konferansı’nda Sovyet Rusya’nın Uzak Doğu’daki harbe katılacağı
anlaşılınca, Kore’den Japonları uzaklaştırmak görevinin Amerikan ve Rus
orduları tarafından yapılması hususunda anlaştılar. Bu karar, ancak Postdam
Bildirge’sinden sonra açıklandı ki bu konferans 17Temmuz–2 Ağustos 1945
tarihleri arasında yapılmıştır. ABD uçakları, 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya
atom bombası atınca, Sovyetler Birliği Uzakdoğu’da askeri harekata başlama
kararı almıştır. Japonların teslim olması ile gelen özgürlük, Korelilerin sıkı
mücadelelerine rağmen bağımsızlık getirmemiş, bir milletin bölünmesinde
ideolojik çatışmaların başlangıcı olmuştur. S.S.C.B, II. Dünya Savaşı’nın
sonunda Japonya’nın tesliminden sonra Uzakdoğu’da Japon Denizi ile Sarı
Deniz arasında uzanan Kore yarımadası üzerinde, Pasifik’teki hakimiyet
arayışına engel olan Japon tehlikesinin ortadan kalkması ile tarihi bir fırsat
elde etmiştir. Sovyetler Birliği, Japonya’ya savaş ilan ederek askerlerini
Kuzey Kore’ye sokmuş, 38.paralele doğru ilerlemeye başlamıştır.
Japonlar ve Ruslar 38. paraleli daha 1896'da kullanmak ve bu hat
boyunca tarafsız bir bölge kurmak istemişlerdi. Bu yüzden Kore, birdenbire iki
Kore olmuştu. 1945'de Kore'nin, Japonlardan kurtarılırken ikiye bölünmesi bu
ülkeyi komünist ve antikomünist dünya arasında en çetin bir çatışma alanı
haline sokmuştu. Güneyde bir Demokratik Kore (15 Ağustos 1948); kuzeyde
de Komünist Kore Halk Cumhuriyeti’nin (12 Eylül 1948) kurulmasından
sonra, 25 Haziran 1950'de kuzeyin taarruzu ile iç harp başlamış oldu. Bu
durum, bir taraftan Birleşmiş Milletler’in diğer taraftan Çin ordularının savaş
alanına girmesine yol açtı. Güney ve Kuzey Kore'yi birleştirmeye çalışan
Birleşmiş Milletler komisyonu bunu başaramamıştır. Birleşik Devletler,
19
Sovyetler Birliği ve İngiltere temsilcileri 15 Aralık 1945’te Moskova’da
toplanmış, ve Kore’nin dört devletin (ABD, S.S.C.B. İngiltere ve Çin) vekaleti
altına korunmasına karar vermiştir.
Savaş sonrası 20 Mart 1946’da Amerika Birleşik Devletleri ve S.S. C.
B. Ortak Komisyonu Seul’de ilk toplantısını yapmıştır. 8 ve 21 Mayıs’ta
yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldığı için, Kore’nin bağımsızlığı konusunda
bir karara varılamamıştır. Kore’nin durumu, 17 Eylül 1947’de ABD’nin
kararıyla, S.S.C.B.’nin tepkisine rağmen Birleşmiş Milletler’e havale edilmiştir.
BM de, Kore’de “Geçici Komisyon“ kurulmasını, bu komisyon denetiminde 31
Mart 1948’de Kuzey ve Güney Kore’yi içine alan genel bir seçim yapılarak tek
bir Kore devletinin kurulması ve ABD ile Sovyetler Birliği askerlerinin ülkeyi
terk etmeleri kararları alınmıştı( Haytoğlu 2000: 78).
Kore anlaşmazlığının sürüp gitmesinde Batılı devletlerle ve özellikle
Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında, dünya sorunları
hakkında bir anlaşmaya varılamamasının büyük payı vardır (Karakurt, Öztürk
ve Doğan 1998: 19-27, Öke 1990: 27-37).
1.1. KORE SAVAŞI’NIN ORTAYA ÇIKMA SEBEPLERİ
XX. asrın ilk yarısında siyasî ve ekonomik sahada hayli ilerlemeler
gösteren ve süratli bir nüfus artışı olan Japonya kendi adalarında
yaşayamayacağını anlayınca yeni topraklara sahip olarak idarî ve iktisadî
sahada genişlemek, millî refahı artırmak politikasıyla ilk hamlede Kore'yi ve
Çin'in bir kısmını istila etmeyi plânlamıştır. O yıllarda Kore ile münasebeti iyi
olan Çinliler Kore'nin hamiliğini yüklenince iki millet arasında rekabet başladı;
Japonya'nın istila siyasetini dikkatle takip eden ve bunun kendisine tehlike
olacağını sezen Sovyet Rusya da on dokuzuncu asır sonralarında bu
rekabete katılmıştır.
20
Kore bol toprak mahsulleri ve zengin madenleriyle siyasî ve iktisadî
yönden olduğu kadar askerî yönden de Japonya için bir köprübaşı, Rusya ve
Çin içinse bir çıkış mevzii olarak görülüyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan
Japonların mağlûp çıkmasını fırsat bilen Rusya Kore'yi bütünüyle
hâkimiyetine almak istemişse de Amerika Birleşik Devletleri’nin
müdahalesiyle ancak bir bölümünü eline geçirebilmiştir ( Öke 1990: 18- 27).
1.2. KORE SAVAŞI’NA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MÜDAHALESİ
BM Kore Komisyonu, iki Kore arasındaki sorunları aşmak amacıyla 10
Haziran 1950’de Kuzey Kore temsilcileri ile 38.paralel üzerinde görüşme
yapmışlardır. Bu görüşmelerde, Kuzey Kore barış yolu ile birleşmeden söz
etmiştir. Bu görüşmelerden 15 gün sonra, barış karşıtı bir gelişme olmuştur.
Bölgedeki barış Kuzey Kore kuvvetlerinin 25 Haziran 1950 Pazar günü
38.paralelden Güney’e doğru saldırıya geçmesi ile tehlikeye girmiştir.
(Haytoğlu 2000: 79)
Kuzey Kore’nin taarruzu, Amerika Birleşik Devletleri için büyük bir
şok olmuştur. Çünkü Kuzey Kore’nin taarruzu, Amerika Birleşik Devletleri’nin
güvenliğine ciddi tehdit oluşturacak bir olay idi. Dışişleri Bakanlığı’nın kararı
ile Amerika Birleşik Devletleri konuyu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne
götürmüştür. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri bu saldırının arkasında
Sovyet Rusya’nın bulunduğundan emindir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler’e
dayanmaktan başka çaresi yoktur. Harp başladıktan iki gün sonra Güvenlik
Konseyi ateşkes emri vermiştir. Bu kararı Sovyet Rusya boykot etmiştir. (
Öke 1990: 29) Kuzey Koreliler hızlı bir hareketle önce başkent Seul ve
ardından bütün Kore’yi ele geçirmek için Birleşmiş Milletler’in kararını hiçe
sayarak saldırıya devam etmişlerdir. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri 28 Haziran 1950’de bütün üye devletlere Konsey’in 27 Haziran
1950 tarihli kararını bildirmiş ve onlardan ne gibi yardımda bulunacaklarını
sormuştur. Kore savaşında en çabuk yardım, Uzak Doğu’da hava, deniz ve
kara kuvvetleri bulunan Amerika Birleşik Devleti’nden gelmiştir. Fakat
21
Amerika Birleşik Devleti’nin tümeni, er ve subaylarının önemli bir kısmı daha
önceden terhis edilmişti. Bu nedenle Amerika Birleşik Devleti Kore’de bir
müdahale için tam anlamıyla hazır değildi. İlk olarak, Japonya’daki 24.
Amerikan tümeni, 5 Temmuz 1950 yılında, düşman taarruzundan on gün
sonra, Kore’ye yetişmiş ve Kore Cumhuriyeti ordusuyla muharebeye
katılmışlardır.
Birleşmiş Milletler güvenlik Konseyi’nin 25- 27 Haziran 1950
kararlarını, 56 üye devletten 53’ü kabul etmiştir. Sovyet Rusya, Çekoslovakya
ve Polonya bu kararları kabul etmemiştir. Kabul eden 53 ülke arasında
Türkiye de vardır.
Birleşmiş Milletler’e üye devletlerden en çok asker, malzeme ve para
yardımında bulunan Amerika Birleşik Devleti’dir. Bununla beraber, Amerika
Birleşik Devleti’nden başka 15 üye devlet de saldırıya uğrayan Kore
Cumhuriyeti ordusuna asker göndermiş ve Birleşmiş Milletler paktı
hükümlerini yerine getirmek için Kore’de Birleşmiş Milletler bayrağı altında
savaşmışlardır. Kore’ye kuvvet göndermeyi kabul eden devletlerden;
Avustralya, Belçika, Birleşik Amerika, Filipin, Fransa, Habeşistan, Hollanda,
İngiltere, Kanada, Lüksembourg, Porteriko, Tayland, Türkiye, Yeni Zelanda,
Yunanistan devletleri kara kuvvetleri; Avustralya, Birleşik Amerika, Hollanda,
İngiltere, Kanada, Kolombiya, Tayland, Yeni Zelanda devletleri deniz
kuvvetleri; Avustralya, Belçika, Birleşik Amerika, Güney Afrika Birliği,
İngiltere, Kanada, Yunanistan, devletleri ise hava kuvvetleri göndermişlerdir. (
Karakurt, Öztürk ve Doğan 1998: 26 )
1.3. TÜRK ASKERİNİN KORE’YE GÖNDERİLME KARARI
14 Mayıs 1950, Türk demokrasi tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Yapılan genel seçimler Demokrat Parti’nin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderestir. Dışişleri bakanı
22
olarak Fuat Köprülü görevi üstlenmiştir.6 Kore Savaşı patlak verdiği zaman
BM Genel Sekreteri, bu durumu Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na telgrafla
bildirmiş ve bütün üye ülkelerden olduğu gibi Türkiye’den de yardım
istemiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra ilk defa Kore’ye kara
kuvveti göndereceğini bildiren ülke Türkiye olmuştur. ( Artuç 1990: 11)
25 Temmuz 1950’de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Güney Kore
Cumhuriyeti’ne Birleşmiş Milletler topluluğu içerisinde, yardım etmenin
önemini takdir ederek, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayı alınmadan”
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine Kore’de vazife görmek üzere 4.500
kişilik bir Türk savaş birliğini Birleşmiş Milletler emrine vermeğe hazır
bulunduğunu bildirmiştir ( Karakurt, Öztürk ve Doğan 1998: 27 ).
1.4. CEPHEDEKİ TÜRK TUGAYI’NIN FAALİYETLERİ
27 Kasım 1950 tarihinde düşmanla ilk teması sağlayan Türk Tugay’ı
savaşın sona erdiği 27 Temmuz 1953 tarihine kadar; savaş azim ve iradesini
koruyarak, Kore Savaşının her safhasında her türlü muharebe harekâtına
katılmış, üzerine düşen tüm görevleri en iyi şekilde yerine getirmiştir. Kore
6Ayrıntılı bilgi için; Unutulan Savaşın Kronolojisi Kore, 1950- 53,s:63-64. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne Kore olayı ile ilgili müracaatı gelir. Konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda gündemin ana konusunu oluşturur. Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü Kore’deki saldırıyı ve Birleşmiş Milletler’in aldığı kararı açıklar ve ardından şu konuşmayı yapar: “ Arkadaşlar, malumunuzdur ki , dış siyasette Birleşmiş Milletler şartına bütün kuvvet ve samimiyetiyle iştirak bizim için sarsılamaz bir esas teşkil eder. Bu şartın men’i ve ruhu dahilinde, yeni yeryüzünde sulhu ve emniyeti müdafaa, taarruza karşı mukavemet ve bütün milletlerin istiklâllerine, toprak bütünlüklerine riayet, bütün insanlığın saadetini ve, refahını temin, takip edegeldiğimiz haricî siyasetin esasıdır. Birleşik Amerika ile çok sıkı ve samimi işbirliğimiz, İngiltere ve Fransa ile mevcut ittifakımız, bu esaslar dairesinde yeryüzünde sulhun istikrarına hizmet eden bu açık, sarih, dürüst siyasetimizin icabıdır. Bu son vaziyet karşısında, yani tecavüz karşısında eğer Birleşmiş Milletler derhal fiilî bir harekete geçmiş olmasaydı ve eğer emrivakii kabul etmek vaziyetinde kalsaydı, bu yalnız bu bölge için değil, dünyanın bütün bölgeleri içinde yeni emniyetsizlik membaı olacak ve dünya sulhu temelinden sarsılacaktı. Bundan dolayı, Birleşmiş Milletler’in bu kararını tatbik hususunda bütün kuvvetlerini derhal harekete geçiren ve dünya sulhunu muhafaza hususunda derhal fiilî harekete geçen birleşik Amerika Hükümeti’nin hareketini büyük bir memnuniyetle karşılamak, sulhsever bütün milletlerin vazifesidir. Tecavüzün tamamen hukuk dışı olduğuna inanan bütün demokrat milletlerin vazifesidir.”TBMM Tutanak Dergisi, ıx/C:1 Ankara,1950
23
Savaşı’nda Türk Tugayı’nın icra ettiği 13 muharebeden; Kunuri,
Kumyangjang-Ni, Seul Savunması ve Vegas muharebeleri savaşın kaderini
değiştiren önemli muharebelerdir. Kunuri ve Kumyangjang-Ni Muharebeleri
ile Kuzey Çin ordularını yenerek Birleşmiş Milletler kuvvetlerini büyük bir
hezimetten kurtarmış ve Birleşmiş Milletler ordularının Kore’yi terk etme
düşüncesinden vazgeçmesini sağlamıştır. Seul savunması ile başkent
Seul’ün düşman eline geçmesine mani olmuş, Vegas Muharebesi ile de
ateşkes antlaşmasının yapılmasını sağlamıştır.
Kore’de Türk askeri Türkiye-Güney Kore dostluğunun oluşmasının en
önemli adımını atmış, savaş için gittiği topraklarda, savaş mağduru Kore
insanına ve özellikle Kore’li çocuklara yardım elini uzatmıştır. Kore’de yetim
çocukların bir bölümü tugay tarafından toplanarak, yetiştirilmeye çalışılmış ve
Suwon’da “Ankara Yetimhanesi” adını alan bir okul ve yurdun açılması
sağlanmıştır. ( Sayılan 2003; Artuç 1990; Öke 1990)
1.5. KORE SAVAŞI’NIN SONA ERMESİ VE ATEŞKES
İMZALANMASI
25 Haziran 1950’de başlayan savaş, üç yıl bir ay sonra 27
Temmuz 1953’de bitmiştir ( Artuç, 1990 : 112).
Askeri açıdan görünürdeki sonuç; Güney Kore’nin Kuzey
tarafından yutulmasına engel olunduğudur. Resmi kayıtlara göre Kore’de
Birleşmiş Milletler ordusunun kaybı- Türkler dâhil- 94 bini ölü olmak üzere
500 bin kişidir. Ayrıca 1.5 milyon Güney Koreli sivil masum insanda bu
savaşta hayatını kaybetmiştir. Türk Tugayı’nın kaybı ise, en çoğu 1.Tugayda
olmak üzere şu şekildedir.7
7 Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebeleri (1950-1953), Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1975
24
Tablo 1: Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerin Muharebelerdeki Kayıpları
( 1950- 1953)
Bu sayı “Dünden Bugüne Kore’de Türk Kahramanları” isimli
kitapta ise şu şekilde verilmektedir. 8
8 Kore Savaşı’nda ölen askerlerimizin sayısı hakkında çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır. 721 şehit, 171 Kayıp, 2100 yaralı. Biz çalışmamızda Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebeleri (1950-1953), Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1975, adlı kitabı esas olarak kabul ettik. Bu çalışma sırasında görüştüğümüz bir Kore gazisi evladı olan Burak Karakurt- aynı zamanda Dünden Bugüne Kore’de Türk Kahramanları kitabının araştırmacı yazarı- tarafından verilen bilgiye göre, Genelkurmay Başkanlığı Aralık ayında 100 bin Kore Savaşı belgesini araştırmacıların hizmetine sunacağı yönündedir. Bu yeni bilgiler ışığında şehit sayısının 3000 üzerinde olduğu düşünülmektedir. TRT’nin hazırladığı, Ramazan Öztürk tarafından sunulan ‘Kırılma Noktası’ adlı belgeselde de bu sayının 1000 civarında olduğu da ifade edilmiştir. bkz.www.trt.net.tr.
Şehit
Sb. Asb. Er
Yaralı
Sb. Asb. Er
Yitik
Sb. Asb. Er
Tutsak
Sb. Asb. Er
Toplam
1.Tugay 25 16 369 4 38 1.059 3 1 171 4 3 218 1.953
2.Tugay 8 2 111 20 17 463 - - 621
3.Tugay 4 8 178 15 11 478 - 2 - 7 703
Genel
Toplam
721
2.147
175
234
3.277
25
Tablo2: Kore Savaşı Şehitleri Listesi
KORE SAVAŞI ŞEHİTLERİ
LİSTESİ Rütbe Şehit sayısı
ALBAY 1
BİNBAŞI 3
YÜZBAŞI 6
ÜSTEĞMEN 19
ASTEĞMEN 7
BAŞÇAVUŞ 15
SFC 10
ÇAVUŞ 82
ONBAŞI 47
ER 533
AŞÇI 1
TOPLAM 724
26
II.BÖLÜM
UNUTULAN KORE HARBİ’NİN TOPLUMSAL BELLEKTEKİ YERİ VE
DEĞERİNİN İNCELENMESİ
2.1. KÜLTÜREL BELLEK VE İLETİŞİMSEL BELLEK
Son zamanlarda ülkemizde ses getirmeye başlayan sözlü tarih
çalışmaları, daha çok yakın zamanın sözlü belleğini araştırma alanı olarak
seçmiştir ve bu çalışmalar hakkında tartışmalar artmıştır. ( Ersoy 2004: 106,
Neyzi 2004: 100) Bizim da çalışma alanı olarak seçtiğimiz Kore Savaşı
üzerinden elli yedi yıl geçmiştir. Toplum olarak bizim için önem taşıyan
olayları, insanlık serüveninde ülkemizi bir adım öne taşıyan insanlarımızı
giderek anmaz ve hatırlamaz olduk. Oysaki gerçekleşmiş olaylarla ilgili
anmalar, bizim toplumsal hafızamızı tazeler. Kimlik bilincimizin oluşmasına
katkıda bulunur ve en önemlisi de bizi biz yapan değerleri anlamlandırmamızı
sağlar. ( Asman 2001; Connerton 1999)
Asmann’ a göre toplumsal bellek iki tarzda işlenmektedir:
1- Kökeni göz önünde tutan, kökensel hatırlama tarzında,
2- Kişinin özel deneyimlerini yani yakın geçmişini göz önünde tutan
biyografik tarzında hatırlama. Sözlü kültüre sahip toplumlarda, dilde ya da dil
dışı araçlarla yaptığı nesneleştirmeler olan her türlü simgeye başvurulur ki bu
simgeler arasında törenler, danslar, anlatılar, desenler, giysi, takı, dövmeler,
resimler, mekânlar ve benzeri öğelerle sağlanır. Bunlar hatırlama figürleridir.
(Assmann 2001; 55–56)
Hatırlamak ya da anımsamak geçmişin sürekli etkinliğidir. Geçmişteki
yaşanmış bir olayı yeniden sözle ve ya davranışla anlayabilmek ve bunun
geçmişte olduğunu bilmektir.
Kore Savaşını ve gazilerini bu açıdan değerlendirirsek gerek kültürel
gerekse iletişimsel bellekte çok yer almadığı yönündedir. Çünkü bu savaştan
bize kalan, bizim hatırlamamıza/anımsamamıza vesile olacak figürler sınırlı
sayıdadır. Bireysel olarak yapılan biyografik tarzda hatırlama ise gazilerin
büyük bir kısmının ölmesi dolayısıyla çok mümkün görünmemektedir. Fakat
27
bu savaşa dair yazılı ürünler edebiyatımızda yer almaktadır. Bu durumda az
da olsa bu savaşın kültürel bellekte de yer aldığını göstermektedir.
2.2. KORE HARBİ’NİN TOPLUMSAL BELLEKTEKİ YERİ
İletişimsel Bellek Kültürel Bellek
İçerik
Bireysel biyografiler
çerçevesinde tarihsel
deneyimler
Efsanevi köken tarihi,
ulaşılamaz geçmişte
yaşananlar
Biçim
Gayri resmi, az
biçimlendirilmiş, doğal,
iletişimsel alışveriş
içinde gelişen, gündelik
Planlanmış, çok iyi
biçimlendirilmiş,
törensel iletişim,
bayram
Araçlar
Organik belleklerdeki
canlı anılar, deneyler,
aktarılanların anlatımı
Kesin nesneleştirme,
söz, görüntü ve dans
yoluyla geleneksel
sembolik kodlama,
sahneleme
Zaman Yapısı
80–100 yıl, şimdiki
zamanla bağlantılı 3- 4
kuşaklık zaman ufku
Kesin geçmiş, efsanevi
bir geçmiş zaman
Taşıyıcılar
Belirsiz, bir hatırlama
grubunun canlı tanıkları
Uzmanlaşmış, gelenek
taşıyıcıları
Tablo 1: Jan Assmann’ın Bellek Çeşitlerini Gösteren Tablosu (2001; 59)
Asmann’ın “ Kültürel Bellek” adındaki kitabında yer alan tabloya
baktığımızda bu durum daha net anlaşılmaktadır. Asman, iletişimsel bellekte
yer alan bir olayın sınırının 80 ile 100 yıl arasında olduğunu belirtmiştir. Yani
bir olayın iletişimsel bellekte yer etmesi için verilen süredir ki bu durumda
çalışmamızın tarihi üzerinden elli yedi yıl geçmiştir ve Kore Savaşı iletişimsel
28
bellekte yerini almıştır. Bu gerçeği bize aktaranlar sınırlı sayıda da olsa o
dönemde savaşmış gazilerdir. Onların anı kitaplarından ya da
anlattıklarından tarihsel gerçeğin farklı bir yönünü öğrenebiliriz. Fakat
Asman( 2003: 66), anıların iletişimsel bellekte doğal olarak belli bir süre
içinde tutulduğunu söylemiştir. Toplumsal belleğin oluşturulmasında ortak bir
mekân ve ortak bir tarih, devamlılığın sağlanması için ise, bağlayıcı unsur
olarak imgelerin, geleneklerin, ritüellerin işlevsel bir öneme sahip olduğunu
da vurgulamıştır (Assmann, 2001:52).
Kore savaşı gerçeğinin hatırlanmaması ve toplumsal bellekte yer
almamasının bizce en önemli sebebi ortak bir mekân olmamasıdır. Bu
savaşa katılanların anılarını tazeleyebileceği ya da yeniden hatırlayabileceği
mekân çok uzaklardadır. Bu yüzden tarihimizde yer alan Yemen Savaşı da
sadece bir türkü ile hafızalarda kalmıştır. Oysaki Çanakkale ve Sarıkamış
savaşları hakkında toplum hafızasında devamlılığı sağlayacak, kültürel
belleği kuşaktan kuşağa aktaracak birçok ağıtlar vardır ve en önemlisi ortak
bir mekan düşüncesi bulunmaktadır. Kore savaşı hakkında ise daha çok halk
şairleri tarafından yazılan destanlar, sınırlı sayıda da olsa ağıtlar ve Kore
gazilerinin hatırlanmasına vesile olan memeoratlar bulunmaktadır.
Çalışmamızın esası da bu ürünleri değerlendirmek ve az da olsa bu savaşın
kültürel bellekte yer aldığını ortaya koymaktır.
Kültürel bellek açısından bakıldığında, gerçek tarih ile hatırlanan tarih
arasındaki fark konusu hemen merkezîleşir. Kültürel bellek için gerçek değil,
hatırlanan tarih önemlidir. Kültürel bellekte, gerçek tarih hatırlanan tarihe ve
ardından da efsaneye dönüşür. Grubun ya da toplumun kimliği, kültürel
bellek aracılığıyla sürekli yaşatılır ve sonraki kuşaklara aktarılır. Kültürel
bellek, gündelik olmayan olayları hatırlama organıdır. Bu organ ile tarih
anımsanır, topluluk kökeninden emin olur. Gündelik yaşamın ötesinde yer
alan kimlikler, kültürel bellek içinde saklanır ve canlı tutulur( Asman 2001: 56-
62).
29
Kore savaşını hatırlanmakta bile zorluk çeken toplumumuz, bu gerçeği
sonraki kuşaklara aktarmadığı için böyle bir tarihi anımsamamaktadır.
Geçmişin hatırlanması, tehlikeli fikirlerin ortaya çıkmasına neden olabilir ve
yerleşmiş toplum; belleğin yıkıcı içeriklerinden korkmaktadır. Hatırlama bir
anlamda, gerçeklerden uzaklaştıran, bu gerçeklerin iktidarını kısa bir süre
içinde kıran bir 'aracılık' biçimidir. Bellek, geçmiş korkular gibi geçmiş
umutların da yeniden hatırlanmasını sağlar ( Asmann 2001:88).
Kore Savaşı toplumsal bellekte bir umut ya da tarihimizdeki güzel bir
sayfa olarak hatırlanmamaktadır. Dönemin siyasi durumu içinde aynı şeyi
söylemek mümkündür. Çünkü o dönem başbakanı olan Adnan Menderes bir
süre sonra asılmıştır. Kore’ ye asker göndermek istemeyen anneler ağıtlar
yakmışlar,9 hatta dönemin ünlü şairi Nazım Hikmet Adnan Menderes’i bir
şirinde sert bir şekilde eleştirmiştir. 10 Savaşın bitiminden dört yıl sonra
yazılan bu şiirde de bir protesto söz konusudur.
Assmann’a göre kültürel bellek ve iletişimsel bellek toplumsal belleğin
alt birimleridir. “İletişimsel bellek yakın geçmişe ilişkin anıları kapsar. Bunlar
kişilerin çağdaşları ile paylaştığı anılardır. Bunun en tipik örneği kuşağa özgü
bellektir. Bu bellek tarihi olarak grupla bağlantılıdır, zamanla oluşur ve
zamanla yok olur; daha açık ifade edersek taşıyıcıları ile sınırlıdır. Sahibi
öldüğü zaman bir başka belleğe yer açar. Bu doğrudan bireye bağlı olarak
var olan ve iletişimsel deneyimle kazanılan belleğin mekânı 3–4 kuşağı
kapsar.” (Assmann 2001; 54).
Kültürel bellek, “geçmişin belli noktalarına yönelir. Geçmiş onda
olduğu gibi kalmaz, daha çok anının bağlandığı sembolik figürlerde
9 Ağıtlar , Unutulan Savaşın İkinci Sözlü Kültür Ortamına Yansıması bölümünde ele alınacaktır.
10 KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ DİYET Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız, iki kurnaz, iki hayın, ve zeytini yağlı iki gözünüzle, bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey…
30
yoğunlaşır.” (Assmann 2001; 55). Bu sembolik figürler Kore geçmişimizin
içinde bulunmamaktadır.
Kültürel belleğin iletişimsel bellekten ayrı olduğunu düşünmek doğru
değildir. Kore gazileri ile yapılan görüşmelerde bireyin kendi anıları ya da
atalarının anıları dışında bir efsaneden veya bir şiirden yararlanması
iletişimsel bellekten kültürel belleğe geçişin göstergesidir. Bu iki bellek
birbirinin etkisi içindedir ve halkın yarattığı değerler bunlar içinde
yaşamaktadır.
Assmann “Belleğin birlik sağlayıcı ve eyleme yönelik –kuralcı ve
biçimsel- itkilerini yerine getirebilmesi için üç koşulun gerekli olduğunu
söyler. Bunlar kaydetme, çağırma ve iletme; ya da şiirsel biçim, ritüel sunuş
ve toplumsal katılımdır.” (Assmann 2001; 59–60).
Birincisi şiirsel biçimlendirmenin, kimliği koruyan, bilginin saklanabilir
biçimine sokulması için , bellek tekniği hedefine uygun olduğu söylenebilir.
Kore Savaşı ile ilgili bellekte kalan ağıtlar ya da yazıya geçirilen ürünler sınırlı
sayıdadır. Savaştan sonra halk arasında teşekkül eden memoratlar da çok
yoktur. İkincisi bu savaşı anımsatmak için her hangi bir anma töreni- özel
olarak- bulunmamaktadır. Savaşa katılan gazilerimiz sadece 19 Eylül
gününde anılmaktadır. Bireysel olarak yapılan çalışmalar ise yetersizdir.11 Bu
koşullardan en önemlisi sonuncusu olan toplumsal katılımdır ki bu Kore
Savaşı ve gazileri için böyle bir katılımdan söz etmek doğru değildir.
Connerton’un toplumsal bellek denen bir şey varsa onu anma törenlerinde
görürüz fikrinden hareketle, Kore Savaşı için böyle bir düşünceyi ifade
etmenin yanlış olacağı kanatindeyiz. Toplumsal katılımı sağlayan herhangi
bir argüman yoktur. Sınırlı sayıda yapılan haberleri, birkaç belgeseli bunların
dışında tutarak ifade edebiliriz.
11 Burak Karakurt bunun için elinden geleni yaptığını ve yapacağını belirtmiştir.
31
Assmann’a göre, ritüellerin ve efsanelerin toplumsal kimlik açısından
önemli işlevleri vardır. “Ritüeller ve efsaneler gerçeğin anlamını
açıklamaktadır. Onlara saygı gösterilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara
devredilmesi dünyanın düzenini aynı zamanda grubun kimliğini korur.”
(Asmann2001; 60)
Savaşa katılan gazilerinin hatırlanmadığı bir zamanda, onlar için
anlatılan, kuşaktan kuşağa geçerek- ki sadece beş kuşaklık bir fark vardır-
kültürel belleğimizde yer etmelerini sağlayacak bir efsane ya da ritüel yoktur.
Şunu da diyebiliriz ki dünyevi ve kutsal her zaman iç içedir ve bunu keskin
sınırlarla ayırmak mümkün değildir. Efsaneler, memoratlar kutsal özellik
taşırlar fakat dünyevi olmadıkları var sayılamaz. Bu ürünlerin kutsal olma
özellikleri kültürel bellekteki yerini sağlamlaştırır. Kore Savaşı’na dair toplum
belleğinde yer alan memoratlar sınırlı sayıdadır. Kültürel bellek
destekleyicileri olan bu ürünler toplumun kendini canlandırmasında ve tarihi
yeniden inşasında önemli roller üstlenmektedir.
unlar kültürel belleği canlı tutarak, düzenli tekrar sayesinde kültürel
kimliği koruyup yeniden üretme işlevi bunlardan birisidir. Assmann (2001, 60–
61) kültürel belleği her gün olmayan olayların hatırlandığı yer olarak
düşünmüş ve iletişimsel bellekten ayrılan en önemli özelliğinin törensellik
olduğunu belirtmiştir. Yazısız kültürlerde kültürel belleğin sadece anlatılardan
oluşmadığını; dansın, geleneklerin, resimlerin, giysilerin, ritimlerin,
mekânların… Toplumun kendini canlandırmasında ve kendine olan güveninin
artmasında işlevi bulunduğunu, bunların da kültürel bellek destekleyicileri
olduklarını ifade etmiştir. Geçmiş, kültürel yapının ve temsilin şimdiki zaman
içinde betimlenmesi sonucu oluşur. Toplumun sürekliliği ile geçmiş de
yeniden yaratılır ve sürekli olur. Bunu sağlayan kültürel bellektir; kültürel
bellek bireysel bellek gibi nörolojik olmadığından sürekli olarak toplum
tarafından canlı tutulması gereken bir oluşumdur. Bu canlı tutma görevi –
mitler, türküler, danslar, deyimler, kanunlar, kutsal metinler, resimler…-
tekrarlar, ritüeller sayesinde yerine getirilir . Bellek soyut olarak düşünülür,
fakat giysiler, mekânlar, danslar, müzikler, anıtlar… belleğin somut
göstergeleridir. Kore geçmişi somut göstergelere sahip değildir.
32
III. BÖLÜM
KORE SAVAŞINI VE GAZİLERİNİ TOPLUMSAL BELLEKTE NASIL
ANIMSIYORUZ?
Bu bölümde öncelikle “toplumsal bellek, kişiye özgü bireysel bellek,
hatırlatma figürleri, tarihe karşı bellek ve niçin bellek” konuları açıklanacak,
bu konular Kore Savaşı üzerinden değerlendirilecektir. Sözlü tarih yöntemi
olan mülakatlar, belleğe dayandığı için bu bölümün sonunda verilecektir.
3.1. TOPLUMSAL BELLEK
Halbwach, eserlerinde belleğin sosyal koşullara bağlı olduğunu dile
getirir ve belleği biyolojik açıdan, yani nörolojik ve beyin fizyolojisi açısından
ele almaz. Bunun yerine bireysel bir belleğin oluşması ve korunması için şart
olan sosyal çevreyi koyar. Bunu da şu şekilde ifade eder. “ Bu çerçevenin
dışında toplumda yaşayan insanların, hatırlarını sabitleştirebilecekleri ve
yeniden bulabilecekleri başka bir bellek olmaz.” ( Halbwach, 1985:121).
Bir insan ve toplum geçmişi sadece bağlantı kurduğu ilişki
çerçevesinde yeniden kurabiliyorsa, bu ilişki çerçevenin dışında kalan her
şeyi unutacaktır ve ya bunun dışındakileri unutacaktır. ( Assman 2001: 41)
Neticede bireysel bellek, belli bir kişide, onun iletişim sürecine katılımı
sayesinde gerçekleşir. Bu olgu, kişinin aileden, dini ve ulusal topluluklara
kadar çeşitli sosyal gruplara dahil oluşunun, bir sonucudur. Bellek canlıdır ve
sürekli iletişim içinde varlığını sürdürür. Ancak bu iletişim kesintiye
uğradığında bellekte unutma hasıl olur. Alışverişin duraksaması veya
alışveriş içinde olunan gerçekliğin çerçevesinin değişmesi ya da kaybolması
bunun sebebidir. Çünkü insan sadece alışveriş içinde olduğu ve ortak
belleğin çerçevesi içine yerleştirebildiği şeyleri hatırlar. Unutma, bu
çerçevenin tamamen ya da kısmen kaybolması anlamına gelir ki, nedeni ise
33
dikkatimizin ona odaklanmasının mümkün olmayışı ya da başka bir yere
yönlendirilmiş olması ile açıklanabilir. Unutmak ya da bazı anıların deforme
olması aynı zamanda bu çerçevenin bir zaman diliminden ötekine
değişmesinin sonucudur. Sadece hatırlamak değil, unutmak da sosyal bir
olgudur. ( Assmann 2001: 41-42)
Kore gazileri ile yaptığımız görüşmelerde ve okuduğumuz anı
kitaplarında bu insanları dikkatlice dinleyenlerin ancak yakın çevreleri
olduğunu ya da bu savaşa katılmış kişilerin bir araya geldiklerinde
belleklerinde bu olayı yeniden yaşadıklarına şahit olduk. Hatta öyleki bazı
çevrelerde bu savaşa katılanların sülalelerinin “Koreliler” olarak anıldığını da
araştırmamız süresince tespit ettik
(www.tepebasikoyu.com,www.ailekutugu.com/Isparta_Uluborlu.htm).
İsimler ve takma adlar bir arada yaşayan insanları daha kolay
tanımaya, birbirinden ayırt etmeye yarayan simgelerdir. Kore Savaşı’na
katılan gazilerimiz de toplumsal yapımızda böyle bir simgeyle anılmıştır.
Paul Connerton (1999 :11) “ Toplumlar Nasıl Anımsar” kitabında
şunları ifade etmektedir: “ Geçmişin imgeleri bir araya gelince, o sırada var
olan toplumsal düzeni meşru gösterirler. Herhangi bir toplumsal düzene
katılmış bulunanların, ortak anıları olduğunu varsaymaları gerektiği örtük bir
kuraldır. Bu kimseler, söz konusu toplumun geçmişiyle ilgili anılarının farklılığı
derecesinde, ne ortak deneyimlere ne de ortak varsayımlara sahip
olabilecektir. Bunun sonucu belki en açık biçimde, bambaşka anılara sahip
kuşaklar arasındaki iletişimde ortaya çıkan engellerde görülür. Kuşaklar
arasında çoğu kez örtük arka plan anlatıları biçiminde görülen farklı anılardan
oluşmuş kümeler, birbirleriyle çatışacaktır; öyle ki belli bir tarihte ve yerde
birlikte yaşamış olsalar da kuşaklar, zihinsel ve duygusal bakımından
birbirlerinden tamamen kopuk olabilirler, bir kuşağın anıları, o kuşağın
üyelerinin beyinleri ve bedenleri içinde, bir daha geri alınamayacak biçimde
kilitlenmiş olabilir.” İşte bu sebepten Kore Savaşıyla ilgili anıların ve
34
yaşananların büyük bir kısmının bu kişilerin yüreklerinde kilitlenmiş durumda
olduğunu düşünmekteyiz.
Savaşa katılmanın nedeni halk tarafından sorgulanmaya başladığı
andan itibaren gazilerin sorunu sadece kişisel olarak algılanmaya
başlamıştır. Kore Savaşı ve Kore Gazileri halkın belleğinden tamamen
silinmiştir. ( Oh 2002:61)
Kore Savaşı’na giden askerlerimiz toplum tarafından bir kenara
itilmişler ve yok sayılmışlardır. Bu düşünceyi destekleyen çalışmalar
bulunmaktadır.12 Bu değerlendirmemizi günümüzde Kore Savaşı hakkında
çıkan gazete yazıları da desteklemektedir. Bu yazılardan bir tanesini, Radikal
gazetesinde 26/10/2003 tarihinde yayınlanan, Avni Özgürel tarafından
yazılan köşe yazısını, düşüncemizi doğrulayan nitelikte gördüğümüzden
tezimize koymayı uygun gördük. Çünkü bu yazı Kore Savaşı ve bu savaşa
katılan gazilerin halkın gözünde nasıl değerlendirildiği hakkında bilgiler
içermektedir ve toplumsal belleği yansıtmaktadır. Bu yazı, Kore Savaşı’nın
komutanı General Tahsin Yazıcı’nın oğlu Bali Yazıcı tarafından kaleme
alınmıştır. Yazıdaki düşüncelere katılmadığını belirten Bali Yazıcı’nın
açıklamaları oldukça düşündürücüdür:
“Kore konusunda düzeltme
Geçen hafta yazdığım, Kore maceramızla ilgili yazıya gösterilen ilgiye
teşekkür ederim. Amacım Amerika Birleşik Devletleri şemsiyesi altında yeni
sefere çıkmadan, 50 yıl önceden ders çıkarmamız gerektiğini düşündürmekti.
Ancak, Kore Türk Tugayı'nın komutanı General Tahsin Yazıcı'nın oğlu emekli
tank kıdemli Binbaşı Bali Yazıcı'dan aldığım uzun not, hem düzeltme yapmak
12 Bkz. Kore Gazilerinin, Kore ve Kore Savaşı Hakkındaki Kişisel Anıları Üzerine Antropolojik Bir Yaklaşım, Jin Heouk Oh, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2002; An Oral History Study On Turkısh Veterans Of The Korean War, Gülsema Dalgıç, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 2002
35
hem de bu savaş konusunda farklı bir bakış açısının var olduğunu aktarmak
ihtiyacını doğurdu.
Siyasi hatanın faturası askere
Bali bey "Ne yazık ki, Kore'de kahramanca çarpışan askerlerimiz, siyasette
yapıldığı tartışılan hatadan dolayı (dönemin DP iktidarının Kore'ye asker
gönderme kararı alıştaki yönteminden dolayı) aşağılanır olmuşlardır. Bu,
haksızlık ve saygısızlık görünümündedir" diye bitirdiği mektubunda, Kore'yle
Irak arasında paralellik kurmanın imkânsız olduğunu, Türk askerinin Kore'ye
53 ülke askeriyle birlikte BM'nin davetiyle gittiğini söylüyor ve düzeltilmesini
istediği hususları sıralıyor:
1) Babam, emekliliği durdurularak tugaya komutanı yapılmadı.
2) Tahsin Yazıcı Kafkas ve Güney cephelerinde 1. Dünya Savaşı'na katıldı,
Çanakkale Savaşı'na katılmadı.
3) Babam İngilizce bilmiyordu; ama iyi Fransızcası vardı; ayrıca tugayda
tercümanlık yapan çok sayıda subay vardı. ABD karargâhıyla iletişimsizlik
sorunu yoktu.
4) Tugay silah ve eğitim bakımından zayıf değildi. Askerler Kore'ye
gönderilecekleri belli olunca Etimesgut'ta ve yol boyunca gemide atış talimi
yapıldı. Süngü her piyade tarafından hâlâ kullanılır; dolayısıyla birliklerimizin
bu silahla donatılmış olmaları zayıflık değildir.
5) Askerimizin giydikleri Amerikan yapısı kışlık giysiler koruyucuydu ve bu
sayede soğuktan ötürü bir problem olmamıştır; '2. Sarıkamış' benzetmesi
yersizdir. Sağlık hizmetleri de etkili şekilde verilmiştir.
6) İstihkâm birliklerinin desteği her zaman yeterli olmuştur; askerlerimizin buz
tutmuş nehirlerden yarı bellerine dek suya girmelerine gerek kalmamıştır
7) Türk Tugayı, başka ülke askerleri gibi ABD genel komutanlığının emrinde
savaştı, bunda eleştirilecek bir husus yoktur.
36
8) Tugayımızda yeterli araç her zaman bulunmuş, istenen destek her şartta
alınmıştır. Ancak sorun şoförlerimizin yetersizliği, deneyimsizliği olarak
görülmüştür.
9) Tugayımızla ABD karargâhı arasında iletişim kopukluğu olmamış, bundan
dolayı zayiat verilmemiştir. Şehit sayımız 741 değil 721'dir. Kayıpların ne
olduğu bilinmediği için çoğunun öldüğü kabul edilmelidir. Şehitlikte az sayıda
asker mezarının bulunması özellikle Kunuri'de yitirdiğimiz askerlerimizin
naaşlarının savaş şartları yüzünden arazide kalmış olmasındandır.
Bu yazıya yorum olarak Volkan Çilingiroğlu tarafından verilen cevap
ise (ÇİLİNGİROĞLU, Radikal: 26/10/2003) Kore Savaşı gazilerine bakış
açısını yansıtmaktadır:
“Dönemin utancı olduğu çoktan anlaşıldığından pek ayrıntılarına
girilmeyen, tarihimizin en acı tecrübelerinin başında gelir Kore Savaşı. Beş yıl
çekilen acılardan sonra geriye kalan tek bir evrensel soru var: Ne işimiz vardı
oralarda?”
Aynı düşünceler elektronik ortamda farklı sitelerde de ifade edilmiştir.
Bunlardan bir tanesinde tarihimizde yenilmiş olarak kabul edildiğimiz
savaşlarla- Yemen ve Sarıkamış-, Kore Savaşı denk tutulmuştur.
“Tarihimizin kanayan yaralarından biri uzak diyarlarda kaybettiğimiz
evlatlarımızdır. Yemen’de, Galiçya’da vb. uzak diyarlarda Anadolu çocukları
kimi zaman ne için savaştığını bile bilemeden kanını dökmüştür. En acısı ise
bundan hiç ders almamış olmamızdır. Tek yaptığımız arkalarından ağıt
yakmak olmuştur. Bunun yakın tarihteki en canlı örneği de Kore Savaşıdır.
Menderes meclise dahi sormadan 5090 kişiyi dünyanın öbür ucuna
yollamıştır. CHP’nin en azından bize bir danışsaydınız yollu basit itirazı para
etmeyecektir. Savaş sonunda 741 şehit, 234 tutsak, 175 kayıp ve 2147
yaralı verecek olan Türk birliğinin macerası 1950 Eylülünde İskenderun’da
başlayacak ve 1954’e kadar Kore de görev yapacaktır. Dökülen Türk
kanlarına pahasına Türkiye tehlike geçtikten sonra NATO’ya alınacak halka
ise yine ağıtlar yakmak
kalacaktır.”Bozkır(http://www.yaziyaz.com/forum/archive/index.php/t)
37
“Askerlerimizin ülke toprakları dışında ya da çok uzak "vatan"
topraklarında can vermesi gerçekten üzücü. Bir Galiçya’da ölen Anadolu
çocukları niye öldü diye insan soruyor. Yemen çölleri Anadoluyu erkeksiz
bırakmıştır neredeyse. Mısırı alacağız diye Süveyş’in yanı başında kaç
askerimiz ölmüştür. Bunların dışında hayal peşinde koşan Enver Paşa 90000
gencin canına kıymıştır. Tüm bunları okuyan Cumhuriyet insanları nasıl
Kore’ye asker yollar? Hadi yolladın bu kadar körü körüne askerlerin ölmesine
nasıl izin verdiniz?”Harbey.
(http://www.yaziyaz.com/forum/archive/index.php/t)
Bu yorumlara baktığımızda değerlendirmemiz ise şu şekildedir. Kore
Savaşı gerçeği dile geldiğinde halkımızın sorusu hep “ Ne işimiz vardı?”
orada mantığı olmuştur. Bu sorunun cevabı halka yeterince anlatılsaydı, bu
savaşın toplumsal bellekteki yerinin daha farkı olacağı kanaatindeyiz.
“Bellekte kalıcı biçimde şekillendirilmeyen hiçbir kahraman yaşamaz.” (Ong.
2003:89) düşüncesinden hareketle Kore Savaşı’na katılan askerlerimizin
toplumsal hafıza şekillenmediğini ve yer almadığını görüyoruz.
Araştırmalarımız sonucunda bu savaşı hatırlatacak ve kolektif bilincimizde
yer ettirecek argümanların olmadığını ve Türk askerinin bu savaşa
katılmasının, dünya barışı için savaşmasının ve bu uğurda şehitler
vermesinin bir sonraki kuşak tarafından yeterince bilinmediğini tespit ettik.
Oysa kültürel belleğin biyolojik olarak devredilmesi söz konusu olmadığından
kuşaklar boyunca kültürel olarak canlı tutulması gerekmektedir. Bu anlamın
kaydedilmesi, canlandırılması ve ifade edilmesi yoluyla yapılır. ( Asman:
2001:91). Bu durum Asmann’a göre kültürel bellek tekniğinin işlevidir.
Sürekliliğin ve kimliğin devamının sağlanmasının şartıdır. Böyle bir kimlik
bilincinin Kore Savaşı ve gazileri için olmadığını düşünüyoruz.
38
3.2. KİŞİYE ÖZGÜ BİREYSEL BELLEK
Bireysel ve toplumsal belleğin farkı ve örtüştüğü noktayı J.Asmmann
şöyle niteler. “Şüphesiz ki bellek her zaman bireye aittir; ama bu bellek
toplumsal olarak belirlenir.” (Asmmann, 2001:40).
Halbwach’ (1985:64), “Toplumlara ‘ait’ bir bellek yoktur, ama toplumlar
üyelerinin belleğini belirler. En kişisel anılar bile, sadece sosyal grupların
iletişimi ve etkileşimi üzerinden oluşur. Sadece başkalarından
öğrendiklerimizi hatırlamayız, aynı zamanda onların anlattıklarını, anlamlı
diye vurguladıklarını ve yansıttıklarını da hatırlarız. Her şeyden önce
başkaları tarafından sosyal açıdan belirlenmiş anlamları bağlamında algılarız.
Çünkü ‘farkındalık’ olmadan hatırlamak mümkün değildir.” der.
Yaşları itibariyle yaşamı gözden geçiren kişilerin doğal olarak
hatırladıkları ile teknik olarak mükemmelleştirilmiş, yani bireyselin yerine
konulmuş olanlar arasındaki fark ve ölümünden sonra arkada kalanların bu
yaşama ilişkin anıları, toplumsal hatırlamanın özel kültürel karakterini daha
anlamlı kılar. Ölenlerin, geride kalanların anısında “yaşamaya devam ettiğini”
söyleriz. ( Assmann 2001: 37) Hatırlama kültürünün ilk ve en yaygın örneği
olarak ölülerin anılmasıdır. ( Connertonn 1999: 67; Assmann 2001: 38) Peki
biz toplum olarak dünya barışı uğruna savaşan askerlerimizi ne kadar
anımsıyoruz?
Kore gazileri şuanda 80’li yaşların üstündedir ve bu savaşın üstünden
elli yedi yıl geçmiştir. Yaşları çok ilerlemiş olduğu için, görüşme yaptığımız
gazilerimizden bazıları neyi niçin anlattığının farkında değildir. Bazen
coşkuyla bu savaştan bahsederken, bazen de durgunlaşmışlardır.
Kore Savaşı ve Gazileri ile ilgili çıkan haberlere baktığımızda Kore
Gazileri için kullanılan asıl kelime hep “UNUTULAN” olmuştur.13 Hatta
13 Bkz. Kore savaşı unutulmasın 19/10/2003 Avni ÖZGÜREL Radikal, Unutulan Savaşın Kronolojisi, Mim Kemal Öke, Kırılma Noktası belgesel Unutulan Savaş, Unutma Beni Kore Savaşı, Atlas Dergisi 116. sayı.
39
benzeri bir durum için, Türk askerinin Irak’a gitme durumunda olduğu bir
dönemde, bir Kore gazisi olan Nazmi Ural bir gazetede (Zaman gazetesi,
09.08.2003)14 şunu demiştir: “Biz Kore’de destan yazdık. Ama bugün
maalesef elektrik borcumu yatırmak için kapı kapı dolaşıyorum. Birleşmiş
Milletler bana madalya gönderdi, dört tane madalyam oldu. Kardeşim, benim
karnım madalya ile doymuyor. Verdikleri 130 milyon lira ile yaşam
mücadelesi veriyorum. Ben madalya istemiyorum. Maaşlarımızı yükseltsinler
yeter. Benim gibi binlerce Kore gazisi aynı çileyi çekiyor. Biz Kore’de can
verdik şehit verdik binlerce Mehmetçik sakat kaldı. Bunun karşılığı 130
milyon lira olmaması gerekirdi.”
Kore gazilerimizin birçoğu da bu savaşta yaşadıkları anılarla doludur
ve kendilerine yeterli ilgi gösterilmediğini düşünmektedir.15 Gülsema Dalgıç
çalışmasında 25 Kore gazisi ile görüşmüş ve bu sonucu çıkarmıştır.
Netice de şunu söyleyebiliriz ki bu gazilerimizin hissettikleri bireysel
algılardır; ama yaşadıkları anılar toplumsal belleğimizde yer etmiştir. Bunun
yansıması o dönemde halk şairleri tarafından yazılan destanlarda, halk
arasında anlatılan memoratlarda ve yakılan ağıtlarda görmek mümkündür.
Türk tarihinde, şehitleri ve gazileriyle, savaşa dair anlatılan
efsaneleriyle destanlaşan ve unutulmayan olarak yer alan Çanakkale Savaşı,
Kore Savaşı gibi ‘unutulan’ sıfatıyla toplumsal bellekte yer almamıştır. Bu
yüzden, halk arasından derlenen, Kore Savaşı hakkında ulaşabildiğimiz çok
fazla sayıda ağıt yoktur. Bunun yerine halk şairleri tarafından yazılan, bir ya
da birkaç sayfadan oluşan, epik ve lirik nitelikte olan destanlar bulunmaktadır.
Buna az sayıda bulunan ağıtları ve memoratları da ekleyebiliriz.
14Türkiye’nin Irak’a asker göndermesine karşı olduğunu vurgulayan Ural, “Çünkü ortada işgal edilmiş bir ülke var. Ve o ülkenin insanları acı çekmiş kim olursa olsun karşı tepki gösterirler. ABD Irak’ta kalırsa çok zaiyat verir. Bu nedenle Türk askerini Irak’ta kullanmak istiyor. Biz bu oyuna gelmeyelim. Askerimizi Irak’ta perişan etmeyelim. Anaları Mehmetçikleri için yeniden gözyaşı dökmesin.” şeklinde tepki gösterdi. 15 DALGIÇ, Gülsema ,Kore Savaşı gazileri üzerine bir sözlü tarih çalışması, .Yüksek Lisans. Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, ,2000
40
Bunun sebebinin şu olduğunu düşünmekteyiz: Bu savaşa giden
askerlerimiz için ‘vatan’ kavramı savaştıkları mekândan çok uzakta kalmıştır.
Bu askerlerimiz dünya barışı adına savaşmışlardır. Görülen ya da kabul
edilen düşman fiilen yurdu işgal etmemiştir. Bu yüzden Kore Savaşı ve
gazilerimizle ilgili gazete ve dergilerde yer alan haberler oldukça sınırlıdır ve
bu insanlar günümüzde yeterince bilinmemektedir.
3.3. HATIRLATMA FİGÜRLERİ
Düşünce ne kadar soyut bir eylem ise, hatırlama da o kadar somuttur.
Düşünceler belleğin bir parçası olmadan önce, bir algılama aşaması yaşanır.
Bir gerçeğin bir gurubun belleğinde yer etmesi için gerçek belli bir kişi, yer ya
da olay biçiminde yaşanması gerekmektedir. Ama muhakkak bir olayın bir
grubun belleğinde kalabilmesi için de anlamlı bir gerçekle zenginleşmesi
gerekir. Her kişilik ve her tarihi olay bu belleğe girişiyle bir dersi bir kavram,
bir sembol aktarır; toplumun düşünceler sisteminin bir unsuru haline gelir. (
Assmann 2001: 41-42)
Assmann bu unsurları şu şekilde karakterize eder.
-Zaman ve mekana bağlılık
-Gruba bağlılık
-Tarihin yeniden kurulması ( Assmann 2001:42).
3.3.1. Zamana ve Mekâna Bağlılık
Connerton’a göre (1999:12) geçmişin imgeleri ve geçmişin anımsanan
bilgileri uygulayımlarla taşınıp sürdürülmektedir. Ülkemizde Kore Savaşına
yönelik Sarıkamış Harekâtı veya Çanakkale Zaferi gibi anma törenleri
düzenlenmemekte ve şehitlikler bulunmamaktadır. Kore’de şehit olan
41
askerlerimiz için Pusan’da bir şehitlik ve Ankara’da bir anıt bulunmaktadır.
Buna ayrıca Eskişehir’de yer alan Kore-Türk Dostluk Anıtı’nı da ekleyebiliriz.
Bunun dışında karşılaşılan imge ve uygulayım olmadığı için zaman ve
mekânın etkisi bireysel ve toplumsal bellekte olumlu işlememekte, Kore
Savaşı, bu savaşta şehit olan askerlerimiz ve geri dönen gazilerimiz
unutulmaya mahkûm olmaktadırlar.
3.3.2. Gruba Bağlılık
Jan Asman(2001:40) “Bir insan- ve bir toplum- geçmişi sadece
bağlantı kurduğu ilişki çerçevesinde yeniden kurabiliyorsa, bu ilişki
çerçevesinin dışında kalan her şeyi unutacaktır.” der ve bu düşüncesine
şunları ekler: Bireysel bellek, belli bir kişide, onun iletişim sürecine katılımı
sayesinde gelişir. Bu olgu, kişinin aileden, dini ve ulusal topluluklara kadar
çeşitli sosyal gruplara dâhil oluşunun bir sonucudur. Bellek canlıdır ve sürekli
iletişim içinde varlığını sürdürür, bu alış veriş duraksarsa veya alışveriş içinde
olunan gerçekliğin çerçevesi değişir ya da kaybolursa unutma ortaya çıkar.
İnsan sadece alışveriş içinde olduğu ve ortak belleğin çerçevesi içine
yerleştirebildiği şeyleri hatırlar.”
3.3.3. Tarihin Yeniden Kurulması
Tarihi yaşantıların mekân, zaman, kişi ve olay düzleminde nesnel
tavırla yazıya geçirilmeleri tarih bilimi için bir yöntem olarak karşımıza çıkar.
Yine sözlü tarihte karşımıza çıkan, destan, ağıt, halk hikâyesi ve tarihi şiir…
gibi ürünler de bir yöntem olarak benimsenir ve yaşanan tarihi olayın yeniden
üretimini sağlar. Bu noktada Kore Savaşı ile karşımıza çıkan ve bu tezde de
sunulan destanlar, memoratlar Kore Savaşı’nın yaşanılan anın dışında
bireysel ve toplumsal açılardan yeniden dile getirilmesine yani Kore
Savaşı’nın yeniden kurulmasına ve hatırlatılmasına olanak sağlamışlardır.
42
3.4. TARİHE KARŞI BELLEK
Tarih, sözlü ve yazılı tarihin imkânlarından faydalanırken sözlü
kültürün en önemli işlevi olan kişisel bellekten yararlanır. Bireysel bellek,
iletişim sürecine katılımla gelişir. İnsan sosyal bir varlıktır ve bir ailenin, bir
toplumun, o toplumu oluşturan dini, milli yapının içinde doğar ve büyür.
Belleğin canlılığı sürekli iletişimle sağlanır ve iletişim duraksarsa ya da
vaktinde yazıya geçirilmediği için belleğin canlılığı kaybolursa unutma ortaya
çıkar. Tarihe karşı bellek, tarihin varlığının en önemli sebebidir ve bu bellek,
mekân ve zaman unsurları dâhilinde aktif olarak canlı tutulmazsa bellekteki
kayıp aslında tarihin buradan da toplumsal belleğin dolayısıyla kültürün, milli
yapının ve bir toplumu birleştiren ortak temellerin kaybı anlamına gelir. Kore
Savaşı’na yönelik bireysel belleğin canlı tutulmaması, ürünlerin vaktinde
yazıya geçirilmemesi, bireysel bellekten toplumsal belleğe aktarımın zayıf
olması birtakım sorunlara yol açmış, bu savaşın tarihimizde fazlaca yer teşkil
etmeyen küçük bir olay gibi algılanması sonucu karşımıza çıkmıştır. Oysa her
savaş nihayetinde savaştır ve ulusu maddi ve manevi anlamda etkiler ve bir
dönemin sebep-sonuç açısından sorgulanmasını gerektirir. Elimizdeki tarihi
kaynakların az olması tarihe karşı bireysel ve toplumsal belleğin yeterli
destek olmadığının kanıtıdır.
3.5. NİÇİN BELLEK?
Yaşanılanların unutulmaması ve tarihe not düşülmesi için bellek,
insanın elindeki en önemli veridir. Yaşanılan her hadise, tarihe konu olan her
husus, aslında bellek tarafından yazıya geçirilir. 19.yy.da yapısalcılıkla birlikte
karşımıza çıkan eşzamanlılık ve artzamanlılık kavramları; olayların yaşanılan
zaman, mekân ve diğer şartlar altında incelenmesi gerektiğini, bugünün
kabullerinden geçmişe yönelik bir karşılaştırma yapmanın(artzamanlılık)
doğru olmadığını ifâde etmektedirler. “Artzamanlı araştırmada olaylar,
gelişmeleri açısından inceleneceğinden, bir gelişmenin gerçekleşmesi için
43
gereken süre içindeki inceleme söz konusudur.”(Aksan, 1990:38) Yani ancak
dönemler tasnif edilerek aralarındaki farklılıkları ortaya çıkarmaları açısından
ele alınan bir yöntem olmalıdır. Eşzamanlılığın veya artzamanlılığın bellekle
ilişkisi belleğin yaşadığı olayı yaşadığı andaki bilgileriyle, çok daha sonraları
o olaya ait bilgilerinin farklı olacağı; yaşantılar sonucu olayın değişim ve
farklılık geçireceği ve değerlendirilmesinin de eşzamanlı yapılması gerektiği
unutulmamalıdır. Bellek, ancak unutma gerçekleşmeden sağlıklı veriler
verebilecektir ki bu bilgilerin de subjektif yapısı akıldan çıkarılmamalıdır.
Toplumun belleğinde karşımıza çıkan bölümlenmeler16 ve farklılıklar da
aslında bireysel bellekte karşımıza çıkan farklılıkların bir sonucudur. Yine de
tüm bu etkilere rağmen, insanın elindeki en önemli varlık, bellektir. Çünkü
bellek, bireyin olduğu kadar toplumun da belleğini oluşturur, yapılandırır ve
değiştirir. Bu yapı, toplumsal hayatın birleştirici unsurlarının, sevinç ve
üzüntülerinin, matem ve şölenlerinin toplumu oluşturan diğer bireylerce bir
arada yaşanmasını ve millet dediğimiz kavramın ortaya çıkmasını ve bu
kavramın kuşaklar boyu aktarımını da sağlar. Belleksiz bir millet
düşünülemeyeceği gibi, milleti bir arada tutan belleğin de bir milleti olmadan
anlam ihtiva etmesi düşünülemez. Bellek sadece tarihi yapı içinde değil,
psikoloji, antropoloji, epistemoloji, siyasal bilimler… gibi birçok alanın da yapı
taşıdır ve bellek olmadan bu bilimlerin amaçlarını gerçekleştirmeleri mümkün
olmaz.
Kore Savaşı ile ilgili yaptığımız bu çalışmanın da belleğe yönelik yani
sözlü tarih ürünlerine yönelik bir temele oturması, bir araştırmada bilimsel
yöntem olarak karşımıza çıkması, belleğin önemini bir kez daha ifade
etmekte ve vazgeçilmez unsur olarak her toplumda önemli yer teşkil ettiğini
göstermektedir.
16 Kayan boşluk tanımı için bkz. VANSINA, Jan (1985); Oral Tradition As History, The University of Wisconsin Press U.S.A.
44
3.6. MÜLAKATLAR
Bu bölüme Kore gazisi evlatlarıyla görüşmemiz sonucunda,
sorduğumuz sorulara verdikleri cevapları ekliyoruz. Görüştüğümüz gaziler
ileri yaşlarda oldukları için ve hafızalarında gel-gitler yaşandığından dolayı
sorularımızı çocuklarına yönelttik. Gazi Nazım Dündar Sayılan ve Osman
Yaşar Ekenle yaptığımız görüşmeleri tez içeriğinden dolayı buraya almadık.
3.6.1. Burak Karakurt İle Yapılan Mülakat
Burak Karakurt, Kore gazisi evladıdır. Şuan da Kıbrıs’ta yaşamaktadır.
Kore Gazileri ve bu savaşın tarihi hakkında araştırma yapmaktadır.
Araştırmalarını “Dünden Bugüne Kore Kahramanları” ismiyle kitaplaştırmıştır
ve hala bu konuda araştırmaya yapmaya devam etmektedir.
1-Burak Bey, öncelikle Kore Harbi ve gazileri ile ilgilenmenizin nedeni nedir?
Babamın, Haydar Karakurt’un Kore gazisi olmasıdır.
2- Bir Gazi çocuğu olarak Türkiye'de Kore gazilerine verilen önemi yeterli
buluyor musunuz?
Hayır, yeterli değil. Lakin daha önceki yıllara oranla bu yıllarda daha
çok faaliyetler yapılmaktadır. Özellikle Güney Kore Devleti gazilere yönelik
faaliyetlerini sıklaştırılmış bulunmaktadır. Ülkemizde ise son yıllarda gençlerin
ilgisi artarak devam etmektedir.
3-Babanız bu savaşa hangi tarihte gitti ve size anlattıkları anılarını
kitaplaştırdı mı?
Babam Ekim 1950 de bu savaşa ilk katılanlardandır. Kunuri
muharebesini savaşta tutmuş olduğu günlüğe kaydederek sadece bana değil
tarihide güzel bir armağan bırakmıştır. Babamın vefatından önce babamın
savaş günlüğünden de yola çıkarak anılarını yazma fırsatını buldum, daha
sonra babamın tarihinin peşinden koşarken Kore Savaşı ile alakalı olan
"Dünden Bugune Kore de Türk kahramanları" kitabı canlandı.
45
4- Bu savaşın ve bu savaşa katılan gazilerimizin unutulmasının sebebini
neye bağlıyorsunuz, çünkü yazılan anı kitaplarında ya da TRT'nin çekmiş
olduğu Ramazan Öztürk tarafından hazırlanan bir belgeselde bu savaş için
hep UNUTULAN kelimesi kullanılmaktadır. Sizce bunun sebebi ne olabilir?
Savaş aslında bizim tarafımızdan unutulmuş bir savaş, yoksa Kore de
hala bugün olmuşcasına canlıdır anılar. Ülkemizde gazilerimizin unutulmasını
ben daha çok "ne işimiz vardı bizim bu savaşta" mantığına bağlıyorum. Bu
savaşın iç yüzünü ve ülkemizin neden bu savaşa katıldığını bilmeyenler
tarafından ileri sürülmüş ve zamanla oldukça da destek bulmuş bir mantıktır.
Son yıllarda ülkemiz tarihinin o dönemlerinin gün yüzüne çıkması ve bu
savaşa ilgi duyanların araştırmalarıyla ortaya gerçekler çıktıkça ilgi de
artmaktadır. Bu gerçeklerin başında da ülkemizin İkinci Dünya savaşına
katılmaması ve soğuk savaş döneminin dünyayı iki kutba ayrılması ile
ülkemizin bu kutuplardan birine dâhil olmaması da ülkemizi yalnızlık
politikasına sürüklemiştir. İşte Kore Savaşı ile ülkemiz iki yanın birinde
bulunan ABD’nin yanında yerini almıştır. Bu sayede de Sovyetlerin 1939’dan
itibaren yapmış olduğu iki tehdit ki bunlar " Doğu Anadolu’dan toprak ve
Boğazlardan üst isteği" tehditleri bertaraf edilmiştir. Bunun içinde şahsım her
zaman Kore Savaşının aslında bizim kendi savaşımız olduğunu
savunmuşumdur.
5- Babanızın bu durumdan hiç şikâyet ettiğini duydunuz mu? Kore'ye gönüllü
olarak mı gitmişti?
Sadece babam değil, gazilerin hepsinin ortak şikâyetidir ilgisizlik.
Gazilerimize ilgisizlik birazda kendilerini zamanla anlatamamalarından
kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Bugüne değin bu savaşın hep anılarına
önem verilmiş, eli kalem tutan her gazi anılarını yazmış, lakin hiç bir gazi bu
savaşın nedenlerini ve Türkiye’nin bu savaşta ne işi vardı mantığını
sorgulayamamış. Babam Kayseri de askerken gönüllü olarak bu savaşa
katılmıştır. Her zamanda anılarını dinlerken bundan gurur duyarak anlatırdı.
6- Bu savaşın sonuçta Çanakkale ya da Kıbrıs Savaşlarından bir farkı var
diye düşünüyorum. Düşman olarak görülen kesim sadece Komünist Rusya
46
ve Çin miydi? Bu konuda babanızın anlattıklarından hareketle bizimle
bilgilerinizi paylaşır mısınız?
Bu konuda babamın anlattıkları değil; ama kendi araştırmalarımdan
şunu gördüm. Kıbrıs orda yaşayan yurttaşlarımız için onların özgürlükleri ve
yaşadıkları zulümden kurtarılmaları için yapılmış bir savaş, Çanakkale kendi
insanımız için özgürlüğümüz için yapılmış bir savaş. Kore ise bizim ülke
olarak Türkiye olarak dünya müvazenesine çıkma savaşıdır diye
düşünüyorum. Türkiye, Çanakkale ve Kurtuluş savaşları ile özgürleşirken,
kendisini dünya müvazenesine çıkaran savaş Kore savaşıdır. Türkiye Kore
savaşıyla NATO’ya kabul edilme adımını atmıştır. Kore savaşında ki
mücadelesi ile gücünü dünyaya gösterirken, yüce Atatürk’ün büyük ve
dünyaya her yönüyle bakan sözünü "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözünü
sadece bir söz olmayıp fiiliyatını da bu savaşta ki gücüyle kanıtlamıştır.
7- Sizde bu konuda bildiğimiz kadarıyla- araştırmacı yazar olarak- çalışmalar
yapıyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Dünden Bugüne Kore de Türk Kahramanları" kitabımı, gün gün Kore
Savaşını 133 gaziyi dinleyerek ve Türkiye de yazılmış kitaplardan
makalelerden yaptığım araştırmalardan anılardan yola çıkarak hazırladım.
"Kore Savaşı ve Türk Ordusu" isimli konferansımı Harbiye Ordu Müzesinde
09 Nisan 2007’te verdim. 25 Haziran 2007’te Kore’nin Busan Belediyesi
tarafından Kore’ye davet edildim, bu davete de üç gazimizle katılarak 25
Haziran’da ki BM Kore Savaşı’nın başlaması törenlerine iştirak ettik. 2008 yılı
içinde "Kore de Niçin Savaştık?" araştırmamı Genel Kurmayın geniş
arşivinden de yararlanarak belgelere dayandırarak kitaplaştıracağım.
8- Babanızın size anlatmış olduğu o yıllara dair herhangi bir olağanüstü
durum hatırlıyor musunuz? Mesela elimde Kore gazisi ile ilgili bir anı var, Ali
Taş tarafından derlenmiş.
Benimde kitabımda yer alan iki anı beni çok etkilemiştir, onları
paylaşayım sizinle. Babamın anlattığı böyle bir olayı hatırlamıyorum: Ölümü
hiçe sayan topçu Üsteğmen Şehit Mehmet GÖNENÇ, 22/23 Nisan 1951
gecesi düşman genel taarruza geçmiş, 9. Bölüğün savunma bölgesinde
47
topçu ileri gözetleme subayı olan Üsteğmen Mehmet Gönenç’ ten şu telsiz
haberi alınmıştı:
- Düşman bulunduğumuz tepeyi işgal etti. Çok şehit verdik. Telsizcimiz de
şehit oldu. Koordinatları veriyorum. Bataryalar ateş etsin.
Alay topçu irtibat subayı telsizle şu cevabı vermiştir.
- Verdiğin koordinatlar bulunduğun yerdir.
Topçu Üsteğmen Mehmet Gönenç’ in ise verdiği cevap şöyledir:
-Evet öyle; biz düşmana esir olmak istemiyoruz! Bizi onlara teslim etmeyin!
Vasiyetimiz şu: Bizleri kendi ateşlerimizle şehit ediniz! Tekrar koordinatları
veriyorum... Bütün bataryalar buraya ateş etsin!
dedi ve sesi kesildi.
Bu telsizi alan alay irtibat subayı Yüzbaşı Refik Soykut yüreğinden
vurulmuş bir halde topçu taburunu güçlükle bulabildi. Topçu tabur
karargâhında bu ölüm dileğinde bulunan Topçu Üsteğmen Mehmet Gönenç
‘in verdiği telsiz isteğini dinleyen, şu subaylardı: Tabur Komutanı Yarbay
Tahsin Kurtay, yardımcısı Binbaşı Ahsen Saya, S-III Binbaşısı Lemsi Eralp
ve 25. Tümen Topçu Taburunda irtibat subayı görevlisi Yüzbaşı Alaattin
Haydaroğlu. Bütün subaylar şaşkın şaşkın birbirlerinin yüzüne bakıyor
hiçbirisi konuşmaya cesaret edemiyordu. İleri gözcü subayı, bulunduğu yere
bütün toplarıyla ateş açılmasını istiyordu. Harp tarihinde bu olay ne görülmüş,
ne de duyulmuş bir istekti. Aralarında güçlükle yapılan durum
muhakemesinden sonra topçu Üsteğmen kahraman Mehmet Gönenç’in
vasiyetini yerine getirme kararı alındı. Gözyaşları içinde bütün toplar ateşe
başlamıştı. Yalnız tugayımızın topçu taburu değil, tümenin bütün topçuları
bildirilen koordinatlara ateş etmeye başlamıştı. Toplar gürlemiyor hıçkırıyordu
sanki...
6 Temmuz 1951’deki Ramazan bayramını Albay Dora şöyle anlatıyor:
Ramazanın çoğunu cephede geçirmiştik. Erat ve subaylarımızdan birçoğu
muharebenin çok gayri müsait ve tahammülsüz şartları altında dahi oruçlarını
tutmuş ve her buldukları fırsatta namazlarını kılmış ve Kuranlarını
okumuşlardı. Bu bayram namazını ihtiyat bölgesinin ortasında ve etrafı
yüksek kavak ağaçları ile çevrili zümrüt gibi yemyeşil büyük çayırlıkta bütün
48
tugayca toplu olarak kılmamızı kararlaştırdıktan sonra içimde bir ürperti
hissetmiştim. Beş bin kişi namazda iken maazallah düşmanın bir uçak
filosunun taarruzuna uğradığımız takdirde ne büyük bir felâkete
uğrayacağımızı gözümün önüne getiriyor ve bir türlü gönlüm razı olmuyordu.
General Yazıcıya taburların kendi bölgelerinde ayrı ayrı namazlarını
kılmalarını teklif ettimse de imam adedinin azlığı yüzünden imkân
görülmemişti. Akşamdan birliklere verilen emir gereğince namaz kılınacak
yerin dört tarafı uzaklardan ve yakınlardan erkence emniyete alınmış ve
birlikler henüz ortalık ağarmadan abdestlerini alarak kendi bölgelerinden
çayırlığa doğru gelmeye başlamışlardı. Hava çok açık ve berraktı. Havada en
küçük bir parça bulut dahi yoktu. Birlikler çayırlık bölgeye gelirken onlarla
birlikte bir sis tabakası da çayırlık üzerine çökmeye başlamıştı. Cemaat
çoğaldıkça bu sis tabakası da kesafet peyda etmiş ve 10 m. İlerisi görünmez
bir hal almıştı. Bir hikmeti ilahi, bu sis tabakası yalnız Kavaklık bölgeye
inhisar etmiş ve bu bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir emare
görülmemişti.
Cenabı Allah’ın Türk birliğini koruduğunun en büyük nişanesi olan bu
sis tabakası içinde namazımızı kıldıktan, duasını yaptıktan ve bunu müteakip
birbirimizle sarmaş dolaş bayramlaştıktan sonra birlikler kendi bölgelerine
giderlerken sis de birden bire ortadan kaybolmuştu. Allah bizi yalnız burada
değil her yerde koruyordu.
9- Pusan’daki Türk Şehitliğini ziyaret ettiniz mi ve o anda neler hissettiniz?
Evet, 25 Haziran’da ziyaret ettim. Şehitlikler manevi bakımdan çok
güzel mekânlar. Şehitliğe girdiğimde bir anda bedenimi bir kutsi duygu
kapladı yanımda konuklar ve bir de Avustralyalı General vardı. Ağlamamam
gerekli diye düşünüyordum; lakin kendimi tutamadım, ağladıkça ağladım,
kafamı kaldırıp bayrağımızın orda süzüldüğünü görünce de bu ağlamalarım
daha da arttı, şehitlerimizin başında inanılmaz duygular yaşadım. Lakin
bunları hiç bir zaman kaleme dökemem diye düşünüyorum, çünkü bu
duyguları anlatmaya ne mürekkep ne de benim gücüm yeter.
49
10- Kore’ye gittiğinizde bir gazi çocuğu olarak nasıl karşılandınız? Kore
halkının size yaklaşımı nasıldı?
25 Haziran 2007’nin onur konuğu şahsım ve yanımda bulunan üç
kahraman gazimizdi. Tören alanında gaziler anons edildiğinde duygulanan
insanlar bir gazi evladı olarak babamın yerine benim orda olmam anons
edildiğinde herkes daha başka bir duygu içine girdi. Törenin sonunda çok
fazla insanla muhabbet etmek ve resim çektirmek zorunda kaldım. Kore
medyası da canlı yayınlara bizi davet ederek halkın teveccühünü bizlere
gösterdiler. Diğer günün sonunda yanımda bulunan bir gazimizle markete
girdiğimizde market sahibi bizi tanıyarak önümüzde saygı duruşu yaptı ve
bize hediyeler sundu. Tabi bunlar o günlerde ki kahramanlarımızın
bugünlerde bize sunmuş oldukları hediyelerdi.
11- Şu anda Türkiye’de özel olarak - Kore Gazileri- için bir anma töreni-
gelenekselleşmiş olarak- yapılıyor mu? Ya da bu savaşı hatırlatan herhangi
bir organizasyon düzenli olarak yapılıyor mu?
25 Ocak, her yıl Kumyajang-ni zaferinin yıldönümü olarak
kutlanmaktadır ve bu da konferans şeklinde yapılmaktadır.
12- Sizce bu savaşın toplum hafızasında yeniden yer etmesi ve
unutulmaması için neler yapılmalıdır?
"NİÇİN KORE’DE SAVAŞTIK" sözünün tam anlamıyla topluma
anlatılmasıyla olur.
3.6.2. HANDAN BALCI İLE MÜLAKAT
Handan Balcı, Bolu’da yaşayan bir öğretmendir. Yaşayan Kore gazisi
Mehmet Balcı’nın kızıdır. Bu savaşa dair bildikleri babası dolayısıyladır.
1- Babanızın adı –soyadı ve yaşı nedir? Babanız Kore Savaşı’na hangi yıl
katıldı ve gönüllü olarak mı gitti? Kaç yıl kaldı?
Mehmet Balcı 75 - 1952. Gönüllü olarak gitmiş ve 14 ay kalmış.
2-Orada yaşadıklarını sizlerle paylaştı mı?
50
Biz küçüktük; ama anneme anılarını anlattığını biliyorum. Bazen bize
de anlatırdı, fakat bizler çok ilgilenmezdik.
3-Anılarını kitaplaştırdı mı ya da böyle bir teklif araştırmacılardan geldi mi?
Hayır, böyle bir teklifte geldiğini hatırlamıyor ve ben de bilmiyorum.
4- Babanızın çağrıldığı -Kore gazilerini anmak için- herhangi bir organizasyon
var mı? Ya da babanız hiç Kore’ye savaştan sonra gitti mi?
Çağrılıyor; ama rahatsız olduğu için katılamıyor.
5- Bu savaşta yaşadığı herhangi olağanüstü bir durum size anlattı mı?
Evet, savaş zamanı yiyecek bulamadıkları için fare ve kurbağa
yediklerini anlatmıştı. Bunun dışında hatırladığı herhangi olağanüstü bir
durumdan bizlere bahsetmedi.
6- Cephe zamanında en çok hangi türküyü dinlerler ya da etkilenirlermiş, bu
konuda bir bilginiz var mı?
Türkü pek dinleyemiyorlarmış. Çünkü zamanları yokmuş. Babamın da
bu savaşı hatırladığı, özellikle çok dinlediği bir türkü yok diye biliyorum
çocukluğumdan bu yana.
7- Babanız kendilerine -Kore gazilerine- yeterli ilginin gösterildiğini düşünüyor
mu? Kore’deki arkadaşlarıyla görüşüyor mu ve unutulduğunu düşünüyor mu?
Hayır. Yeterli ilgi gösterildiğini düşünmüyor. Arkadaşları var; ama pek
görüşemiyorlar. Çünkü yaşlı oldukları için veya hasta olduklarında dolayı
iletişimleri olmuyor.
8- Peki siz onun bu savaşa hangi sebepten katıldığını hiç sordunuz mu?
Ailenizde bu konuda yeterli ilgi gösterildi mi?
Açıkçası biz doğmadan önce gittiği için pek bu konularla ilgili sorular
sormadım. Arada bir arkadaşlarına oradaki anılarını veya yaşadıklarını
anlatırken kulak misafiri olurdum. Ama anneme anlattığımı biliyorum. Babam
o yılları bize pek anlatmazdı, çok ketumdur bu konuda.
9-Bireysel olarak Kore gazileri için ne düşünüyorsunuz? Bu savaş Türk
tarihinde yaşanmış bir gerçektir. Babanız bir Kore gazisi olduğu için mi bu
savaştan haberiniz var? Onun savaşa gitmesini ve başka ülkenin
bağımsızlığı için savaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
51
Evet. Kore Savaşı hakkında pek bilgim yok. Babam katıldığı için
biliyorum. Başka bir ülkenin bağımsızlığı için gönüllü olarak bu savaşa
katıldığı için de babamla gurur duyuyorum. Sanırım ben de olsaydım zorda
olana yardım etmek için giderdim, mantıklı ve doğru olduğunu düşündüğüm
sürece bağımsızlık savaşlarında insanların ve ülkelerin birbirine yardım
etmesi güzel bir şey bence.
10-Babanızın bir madalyası var mı ya da Gaziler adına devlet imkânlarından
yararlanıyor mu?
Madalyası yok ve bu imkânlardan da yararlanmıyor. Ama Gaziler için
verilen bir maaş olduğunu biliyorum. Bunun da yeterli olduğunu sanmıyorum.
İlginin de yetersiz olduğunu düşünüyorum. Biraz devlete küskün olduğunu da
zaman zaman aklına geldikçe dile getirir.
52
IV. BÖLÜM
UNUTULAN SAVAŞIN İKİNCİL SÖZLÜ KÜLTÜR ORTAMINA YANSIMASI
Walter Ong (1991:23) yazı ve matbaa kavramlarının varlığını
bilmeyen, iletişimin yalnız konuşma dilinden oluştuğu kültürleri, “birincil sözlü
kültür”, buna karşılık günümüz ileri teknolojisiyle yaşantımıza giren telefon,
televizyon ve diğer elektronik araçların sözlü nitelikleri , üretimi ve işlevi önce
yazı ve metinden çıkıp sonra konuşma diline dönüştüğü için “ikincil sözlü
kültür”ü oluşturduğunu ifade etmektedir.
Kore Savaşı’nın gerçekleştiği zamanı ve sonraki dönemi içine alan
sürede oluşan ürünleri biz bu noktada “ikinci sözlü kültürün” ürünleri olarak
değerlendirmekteyiz.
Bu bölüm içerisinde Kore Savaşı kaynaklı Türk Halk Edebiyatı’na ait
ürünleri değerlendirmeye çalışacağız. Birinci bölümde de ifade ettiğimiz gibi
savaşlar, felaketler, inkılâplar … gibi toplum hayatında değişiklik yaratan
önemli olaylar, tarihin olduğu kadar edebiyatında ilgi alanına girmektedir.
Çünkü edebiyat, toplumsal ilişkilerden beslenen ve gelişen bir alandır ve
edebi eserler, yaşayan kültür topluluğunun ortak dünya görüşüne ve değerler
sistemine göre şekillenmektedir. Bu etkileşimin sonucu olarak Kore
Savaşı’ndan bize kalan ve Türk Halk Edebiyatı’na yansıması olarak
değerlendirebileceğimiz destanlar, ağıtlar ve memoratlar bulunmaktadır.
Sözlü kültür ürünleri, toplumun ortak malı olan hazır kalıpların
deneyimleri pekiştirecek şekilde biçimlendirilmesiyle oluşan ve yazılı
metinden yoksun olduğu için toplum belleğinde yüzyıllarca gelişerek varlığını
sürdüren canlı organizmalar bütünüdür. Sözlü ürünler halkın bilincinde sözle
biçimlendikleri için, sözün ilk kaynağı olan düşünce geliştikçe hazır deyişlerin
53
kullanımı da daha ince bir ustalık kazanarak ifade alanını genişletmiştir. (Ong
1995: 50-52). Ancak sözlü kültürden maksat sadece sözle üretilen edebiyat
değildir; sözlü kültür, insan yaşamının bütününü kapsayan, toplumun ve o
toplum içinde fertlerin kendilerini gerçekleştirme sürecinin tamamını kapsar.
Sözlü kültür alanında yapılan çalışmaların bir sonucu olarak, zamanın
ihtiyaçlarına göre yeni ürünler meydana gelmekte ve bu ürünler sadece
köylülerde değil; toplumun bütün sosyal grupları arasında kendini
göstermektedir. (Yıldırım: 198548) Sözlü kültür ürünlerinin söz konusu bu
özelliği, onun canlı bir varlık olduğunu ve bu kültür içinde şekillenen
insanların bu ürünleri canlandırdığı, hayatın canlılığı ile söz ve günlük hayat
aracılığıyla bu ürünlerin yaşanan güne taşındığı ifade edilebilir. Sözlü kültür
ürünleri doğal bağlamında üretildiği andan itibaren toplumsal yaşamın
dinamiklerini oluşturmaya başlamışlardır. Mitler, destanlar, masallar, halk
hikâyeleri, halk inançları, bunlardan bazılarıdır. Söz konusu ürünler,
yaşamlarını doğal ortamda sürdürdükleri yer ve zamanda pek çok
sosyokültürel ihtiyaçlara cevap verip kültürde sürekliliği sağlamışlardır. (Ersoy
2004:108)
İlber Ortaylı'ya göre sözlü ortam malzemeleri " Kamuoyunu oluşturan
araçlar arasında dedikodu kadar, meddah hikâyeleri, kıssahanların
anlattıkları menkıbeler, halk şairlerinin destanları, şüphesiz ki toplumsal
hayatın yazılı belgeler dışında kalan yönlerini, çeşitli grupların kanaatlerini
anlamak bakımından önemli malzeme teşkil ederler." (Ortaylı 2000:38)
Kore savaşı ile ilgili yazılı kültür ürünlerine baktığımızda Ortaylı’nın da
ifade ettiği gibi o dönemki halk anlayışını, halkın gözünde bu savaşın nasıl
yer ettiğini ve bu savaşa Türk halkının ilgisini görmek mümkündür.
İlk olarak Kore kaynaklı halk şairleri tarafından yazılan destanları
değerlendireceğiz.
54
4.1. KORE SAVAŞI KAYNAKLI DESTANLAR
Destan kelimesinin asıl söyleniş biçimi “ dâstân”dır ve kök olarak
Farsça bir sözcüktür. Türkçe’de destan, “hem legende hem de epope”
karşılıklarında kullanılır ve “ sosyal, tarihi ve mizahî mevzularda söylenen
milli bir nazım şeklinin ve çeşidinin de adı destandır.17 Bu tanımlardan destan
kelimesinin biri eski dönemlerde epik tarzda yazılan kahramanlık hikâyelerini,
biri de halk şairleri tarafından yazılan şiirleri içine alan iki farklı tür için
kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bizim de çalışmamızın temelini oluşturan destan türü, halk şairleri
tarafından yazılmış olanlarıdır.18
Yaptığımız araştırma sonucunda, 1950-1953 yıllarını arasında yapılan
Kore Savaşı’nı ve bu savaşa giden gazilerimizi içeren , “yazılı kültür ortamı”
ürünü olarak, Latin harfleri ile yazılıp basılmış yirmi sekiz adet destan tespit
ettik.
Bu destanlar haricinde Kore Savaşı’nda şehit olan Albay Nuri Pamir
adına yazılmış anonim bir şiiri, Kore Savaşı’na katılan gazilerimizden Mustafa
Kurt’un Mehmetçik Kore’de şiirini ve Hüseyin Pektaş’ın Kore’ye Doğru
şiirlerini dönemin olaylarını yansıttığı için tezimize koymayı uygun gördük.
Bu destan ve şiir metinleri çalışmamızda şu sırayla yer almıştır.
17 Nihat Sami Banarlı: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I (İstanbul 1987), Hikmet DİZDAROĞLU: “Halk Şiirinde Türler”, Türk Dili, XIX, 205 (Aralık 1968), Destan kelimesinin yerli ve yabancı kaynaklardaki anlamları için Bkz: Yakup KARASOY. “ Destan Kavramı”, Milli Folklor, 10 ( Yaz 1991), 37-42.
18 Kore savaşı hakkında yazılan her ürünü halk edebiyatına aittir demek elbette ki doğru bir yaklaşım değildir. Yalnız o dönem şiirlerini incelediğimizde şairlerin genellikle halk şiiri geleneğinden yararlandığını görüyoruz. Bu yüzden şiirleri çalışmamıza dahil ettik. Bu destanların konusunu göre “savaş destanları”olduğunu söyleyebiliriz. Destanları konu olarak sınıflandırma çalışmaları, G.Jakop, M.F. Köprülü, A.Rasim, A.T. Onay, P.Naili Boratav, İlhan Başgöz, Hikmet Dizdaroğlu, Cem Dilçin, M.S. Koz, Fuat Özdemir, Ali Yakıcı ve Ö.Çobanoğlu tarafından yapılmıştır. Çalışmamızdaki destanların Ali Yakıcı’ya göre “ savaş, zafer, fetih ve kahramanlık” konulu destanlar olduğunu düşünüyoruz. Ayrıntılı bilgi için bkz. YAKICI, Ali, “ Aşık Tarzı Türk Şiirinde Destan Türünün Tasnifi”, Milli Folklor, S. 10, s. 19-22
55
1. 33’LÜLERİN KORE DESTANI
2. ANNESİNİN OĞLUNA HİTABESİ
3. AŞIK HASAN’IN KORE İÇİN SÖYLEDİĞİ DESTAN
4. KORE HARBİ ŞEHİTLERİNİN DESTANI
5. DÜNYA DÜŞMAN STALİNE
6. GAZİ MEHMETÇİĞE HİTABE
7. RUSLAR TÜRK’Ü BOLŞEVİK YAPSAM DİYOR
8. KAHRAMANLIK KORE DESTANI
9. KAHRAMAN TÜRKLERİN DESTANI
10. KORE DESTANI
11. KORE DESTANI
12. MEHMETCİKTEN ANNESİNE SESLENİŞ
13. KORE DESTANI
14. KORE DESTANI
15. KORE DESTANI
16. KORE KAHRAMANLARI DESTANI
17. KORE KAHRAMANLIK DESTANI
18. KORE ŞEHİTLERİ DESTANI
19. KORE ŞEHİTLERİNE
20. KORE ŞEHİTLERİNE
21. KOREDE ÇARPIŞAN ŞANLI KAHRAMAN TÜRK TUGAYINA
22. MEHMETÇİK’İN KORE DESTANI
23. ŞEHİT MEHMETÇİĞE HİTABE
24. KORE KAHRAMANLARI DESTANI
25. KOREYE GİDİŞ
26. ŞEHİT ALBAYIM
27. MEHMETCİK KOREDE
28. KORE'YE DOĞRU
56
4.1.1. 33’LÜLERİN KORE DESTANI
Türkiye’nin arslanları boşandı
Hazreti Ali kılıcını kuşandı
Geçti askerin önüne yollar boşandı
Vurun kardeşler ezelim düşmanı
Seferhisar’da yetişen aslan yiğitler
Bize karşı duramaz düşmanlar
Pala bıyıklı kahraman Türkler
Vurun kırılsın düşmanın beli
Bindik vapura üçler yanımızda
Vardık Kore’ye yediler ordumuzda
Girdik savaşa kırklar sağımızda
Korkmayın yiğitler evliyalar solumuzda
Kore’ye varınca otuz üç kurası
Balkan harbine döndü orası
Düşmanların unumaz yarası
Vurun yiğitler sulh olsun orası
Ordumuzun başkanı Baransel Paşa
Askeri yürüttü dağa ve taşa
Mustafa Kemal Maraşal Paşa
Bindi hızırın atına erler geliyor
Canik dağı dedikleri denize bakar
Topların ateşi düşmanı yakar
Düşmanlar önümüzden bölük bölük kaçar
Vurun yiğitler kalmasın düşmanlar
57
Türk bataryaları ateş açıyor
Hain düşman bölük bölük kaçıyor
Yağlı kurşun düşmanları biçiyor
Aldı gürzünü Zaloğlu Rüstem geliyor
Cehennem kazanı orada kaynıyor
Zalim düşmanlar hüngür hüngür ağlıyor
Çalıyor Türkler gülüyor oynuyor
Oynayın arkadaşlar halk bizimledir
Kore dağları dile geliyor
Zalim düşman yola geliyor
Müttefik dostlar şimdi ona gülüyor
Vurun yiğitler ezelim düşmanı
Hakka doğrudur Türklerin yolu
Göğsümüz din ve imanla dolu
Türkün kahraman yenilmez oğlu
Vurun kurtulsun Kore’nin yurdu
Makineli tüfeği kurdum tepeye
Düşman askeri sokulmadı cepheye
Şaşırdı düşman daldı şüpheye
Vurun yiğitler geçelim öteye
Yürüdü ordumuz akıyor dağı
Çevirdik çemberi bağladık bağı
Cepheyi terk etti düşmanın çoğu
Binmiş atına Hazreti Hamza geliyor
58
Allah Allah diyerek girdik harbe
Düşmanın beline vurduk darbe
Tarihe kayd olsun bu eser de
Binmiş devesine Ebu Müslim geliyor
Attım bombayı dağları ettim delik delik
Türk askerinin kolu demir değil çelik
Hasan Hüseyin Hanifi Halit Bin Velit
Çekmiş Zülfikarı Hazreti Ali geliyor
Bu işe düşmanlar çoktan pişman
Çekildi geriye diyor çarpışmam
Ebubekir Ömer Hazreti Osman
Almış asasını Hazreti Musa geliyor
Zalim düşman hep Kore’de can verdi
Cephede harp eder askerin merdi
Mehmet Ateş destanını son verdi
Hoşça kalın arkadaşlar kardeşler ( Ateş,1955)
Halk şairi, Mehmet Ateş tarafından yazılan bu destan; çok yönlü bir içerikle
karşımıza çıkmaktadır. Döneminin tarihi yapısı kadar, tarihsel
göndermeleriyle de dikkat çekmektedir. Dönemine ait süreci vapurla yola
çıkışla başlatıp Kore’ye varışla ifâdelendiren ozan, Tarihsel göndermelerde
Balkan Harbi’ne atıfta bulunmuş, tarihi kişiliklerden Hz. Musa’dan Zaloğlu
Rüstem’e, Ebu Muslim’den Hz. Hasan ve Hüseyin’e, Hz. Hamza, Ebubekir,
Ömer, Osman ve Halit Bin Velit’e kadar birçok isim saynış, bu isimleri
Mustafa Kemal’e kadar sıralamıştır. Askeri yapıdan bahsederken ordunun
başında Barensel Paşa’nın bulunduğunu, mühimmat olarak tüfek, makineli
tüfek ve bombaların kullanıldığını, savaşın sadece Türk’le Kore arasında
değil, Müttefiklerle Kore arasında olduğu bilgilerini vermektedir. Zihniyete
baktığımızda özellikle Türk askerinin cesur, din ve imanla dolu, palabıyıklı
59
olduğu, askeri yönünün ise bir söz sanatıyla arslana denk olduğu ortaya
çıkmaktadır. Destanın epik yapısı yani doğası gereği dörtlük sonlarında nida
sanatının sıkça kullanılması, Türk askerini gayrete getirmek ve onun
cesaretini arttırmak içindir. Destanın diğer dikkat çekici özelliği ise, Türk
askerinin yalnız olmadığı, metafizik unsurlarla yani üçler, yediler, kırklar ve
Hızır gibi dinî figürlerle ifâde edilmiştir. Bunun sebebinin Balkan Harbi’ne
yapılan gönderme ile aynı olduğunu düşünmekteyiz. Bir asker için en büyük
pâye şehitliktir ve şehitlik makamı ancak din ve vatan uğruna olacağı için
destanın tamamına yakınında dine ve vatana yönelik göndermeler yer
almıştır. Bu savaş, kendi vatan topraklarımızın çok uzağında olduğu için
ozan, Anadolu coğrafyasının kültürel ve dinî belleğini kullanarak Kore
Savaşı’na ve bu savaşta yer alan askerlere kutsiyet atfetmek istemiştir.
4.1.2. ANNESİNİN OĞLUNA HİTABESİ
Oğlum seni ninni ile büyüttüm
Sevgili vatana armağan ettim
Okşadım sırtını hem dua ettim
Zafer seninledir varol Mehmedim
Zaferinle oğlum dünya çalkalandı
Yirmi milyon seni sevgiyle andı
Annenin kalbi sevinçten yandı
Acıma Moskofa hücum Mehmedim
Mehmedim kükremiş bir arslan durur
Allah der haykırır süngüyü vurur
İmanı bütünü Allahım korur
Kahraman çarpışan arslan Mehmedim
Akıttın savaşta aziz kanını
Duyurdun dünyaya Türkün şanını
60
Dedenin sen aldın intikamını
Kutlu olsun zaferin şanlı Mehmedim
Şu dünya çapında eski namımız
Cihanı sarsmıştır Türklük şanımız
Atatürk , İnönü, Çakmak adımız
Yine destan oldu şanlı Mehmedim
Oğlum sütüm sana hep helâl olsun
Kalbin sarsılmaz imanla dolsun
Çak süngünü düşman varsın kahrolsun
Vatan bunu bekler senden Mehmedim
Kızıl köpekleri denize dökün
Düşün takibine hep akın akın
O kızıl köpeğin ölümü yakın
O da süngünledir senin Mehmedim
Yavrum unutma hiç Balkan Harbini
Moskof Rusya’nın kahpeliğini
Hiç aman verme ez kemiğini
Kızıllar dünyadan kalksın Mehmedim
Ölüm her yerde var Mehmedim size
Vurun kahpeleri yatırın dize
Şehit haberiniz gam vermez bize
Komünist ırkını kesin Mehmedim
Hamit sözün burda etti tamam et
Vatan için ölmek canıma minnet
Zaferler kazanıp sağ ve selâmet
Şerefle vatana avdet Mehmedim. (Özpolat 1951: 2)
61
Hamit Özpolat tarafından yazılan bu destan; bir annenin evladına
hitabe olduğu için, asker ve asker annesine yönelik duyguların ifâdesiyle öne
çıkmaktadır. Özellikle asker annesinin sütünün helâl edilmesi, ninnilerle ve
dualarla büyütülüp vatan için yetiştirilen askerin kahramanca savaşmasına
bağlıdır. Bu savaşta akan kan, azizdir ve Türklüğün şanının yüceltilmesi
savaşın kazanılmasıyla gerçekleşmektedir. Bu destanda da diğeri gibi Balkan
Harbi’ne gönderme yapılmakta, Allah, iman, dua kullanılan dini motifler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Dönemin sosyal yapısı ile ilgili olarak nüfus bilgisinin
verilmesi -20 milyon-, Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak’ın isimlerinin
hatırlatılması, Rusya’nın, Rusya ile Türkiye’nin karşılaştığı komünizmin
düşman olarak kabul edilmesi destanda karşımıza çıkan diğer unsurlardır.
Mehmet, yine tüm Türk askerini simgeleyen bir kavram olarak karşımıza
çıkmakta bir nev’i şair, Türk anaları adına konuşmaktadır.
4.1.3. AŞIK HASAN’IN KORE İÇİN SÖYLEDİĞİ DESTAN
Nice derya geçtik nice karada
Türkiye bir misal durur arada
Meydan süngüsüne girdik Kore’de
Düşmanın bağrını yaranlardanız
Ankara şehri kaldı aralı
Kimi şehit oldu kimi yaralı
Hazır ol vaktine kızıl Koreli
Meydanda koç gibi duranlardanız
Analar bacılar bekler yolumu
Düşman sardı sağımızı solumu
Şarapnel parçası kırdı kolumu
Cephede al kanı akanlardanız
62
Esirgesin Allah dertten belâda
Askerlerin gözü gönlü sılada
Bir zaman çarpıştık Çanakkale’de
Nice kara günler görenlerdeniz
Bekleyelim biz vatanı bucağı
Türk harbe girince açar kucağı
Şehitler yeri Peygamber’in ocağı
Ehl-i şeriatı bilenlerdeniz
Hazret-i Muhammed Hayber’i geçti
Onlarla harb etti hep devler peri
Ol Şah-ı Vilâyet dönmedi geri
Tanrı arslanını sevenlerdeniz
Hazret-i Muhammed Hayber’i geçti
Halid-i Muktadı ileri seçti
Aliyyül Murtaza semâda uçtu
Ehl-i kerâmeti bilenlerdeniz
Esirgesin Allah dertten belâdan
Askerlerin gözü olur sılada
Bir zaman çarpıştık Çanakkale’de
Nice kara günler görenlerdeniz
Cenâb- ı Allah’ın vardır durağı
Şehitler altına verir Burak’ı
Bir zaman boyladık Hind’i Irak’ı
Susuz Kerbelâ’da kalanlardanız
63
Ankara şehrinde aldık biz emir
Koç yiğit yüreği taş değil demir
Rabbım sizlere versin çok ömür
Korkamayın kardeşler hücum ileri
Ankara şehrinde bir büyük ordu
Koç yiğit bekler de vatanı yurdu
Cephede harp eder askerin merdi
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Kore’ye varınca süngüyü taktık
Arslanlar gibi cepheye aktık
Kızıl Çin askerin kükreyip yaktık
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Dayandı Kore’ye askerin ucu
Nice hükümdardan almıştık baçı
Yavuz Sultan Selim çekti kılıcı
Bindi kır atına devlet varıyor
Kore’de asker harbe döşendi
Bütün evliyâlar burada boşandı
Molla Hünkâr kılıcını kuşandı
Yürüdü Konya’dan aslan varıyor
Kore’de asker imdada baktı
Bütün evliyâlar kandiller yaktı
Hacı Bektaş Veli buradan kalktı
Ahî Evrân Âşık Paşa varıyor
64
Kavradı kabzayı askerin eli
Hücum arkadaşlar tutalım beli
Ankara’dan kalktı Hacı Bayram Veli
Yazıcıoğlu Ahmet Mehmet varıyor
Kore cephesi çalıyor sazı
İnşallah getirir hayırlı yazı
Malatya sultanı Battal Gazi
Abdülvahab ile Ahmet varıyor
Kore’de düşman içer şarabı
Onlar bilmez ahireti filanı
Çekti teberini Müslüman turabı
Mızrak cihangirle Besim varıyor
Kerbelâ çölünde nice aslan yatar
Atılan gülleyi eliyle tutar
Hazret-i Hüseyin imdâda yeter
Kavs-i azâm Kutub üçler varıyor
Kore’de asker sıkıldı gayet
Kılarız namazı okuruz âyet
Çekti zülfikârı Şah-ı Vilâyet
Halid Mikdat Abdurrahman varıyor
Kore’de asker taarruza geçti
Tahsin Yazıcı fırkasın seçti
Muhammed Mustafa bir sancak açtı
Ebu Bekir Ömer Osman varıyor
65
Cenâb-ı Allah cümleye nazır
Türkiye’de çoktur çalışan vezir
Deryâda İlyas karada Hızır
Gayub-ı ricâl ilm-i ledün varıyor
Âşık Hasan der ki söyleriz hemen
Allah’ın emrinde küre-yi zemîn
Süzüldü semâda Cibril-i emin
Gökyüzüne has melekler varıyor
Bu şiirin son dörtlüğü Altınok 2003’te şöyledir:
Âşık Hasan der ki uyarız hemen
Allah’ın emrine etmeyiz gümân
Zâlim Kore olmaz inşallah Yemen
Ölüsü gurbette kalanlardanız ( Sever: 2007: 143)
Geycekli Aşık Hasan tarafından yazılan bu destan da tarihi yönüyle ön
plana çıkmaktadır. Dönemin tarihsel kişilerinin Adnan Menderes, Celal Bayar,
Fevzi Çakmak ve Tahsin Yazıcı’nın verilişi kadar, Ankara hükümetinin
kararıyla savaşa gidilmesi, tarihsel arka planda Hind, Irak, İnönü, Çanakkale
savaşları ve tarihsel kronolojimizde karşımıza çıkan isimler de Battal Gazi,
Hz Muhammed, Ali, Ebubekir, Ömer, Osman, Halit, Miktat, Abdurrahman, Ahi
Evran, Hacı Bayram Veli… bu yapıyı oluşturmaktadır. Dinî motiflerin en az
tarihî unsurlar kadar baskın oluşu da bu destanın belirleyici özelliklerindendir.
Allah, İlyas, Hızır, Burak, namaz, ayet ve melekler, evliyalar, üçler ve ehl-i
şehitler… yine vatanın kutsiyeti ve ordunun Peygamber ocağı oluşu, askerin
koç gibi oluşu, vatanı beklemenin aslî görevinin olması, ölenin ölü bir beden
değil şehit olarak tanımlanması, ve geride kalanlara yol beklemenin düşmesi
Kore Savaşı’nın diğer vatan savunmasındaki savaşlarla eş ve denk oluşunun
göstergeleridir. Bu destanı diğer destanlardan ayıran en önemli özellik ise
askerlerin vaktini geçirirken düşman askerlerinin şarap içmesinin aksine saz
66
çalmalarıdır. Sözlü geleneğimizin ve bu güne kadar devam eden halk
edebiyatının en önemli unsuru olan saz, Kore’de askerimizin bize ait
unsurlarla hayatını idame ettirdiğinin yani onun sosyal hayatının en önemli
delilidir. Dönemin zihniyetini yansıtması açısından Çin’in komünist olarak
sunulması ve bunun desteklenmemesi önemlidir.
Bir başka farklılık da devler ve periler gibi metafizik unsurların bu
destanda yer alışıdır. Çünkü devler ve periler bizim destanlar dönemi yani
İslâmiyet öncesi destanlarımızın yapısında ortaya çıkan unsurlardandır.
Denilebilir ki bu destan tarihi, dini, sosyal, siyasi yapının ve mekânın verilişi
açısından diğer destanlardan daha şümullü bir yapı arz etmektedir.
4.1.4. KORE HARBİ ŞEHİTLERİNİN DESTANI
Sene bin dokuz yüz elli yılında
Kore harbi bu cihanın dilinde
Bu cepheler Amerikan ilinde
Türkler harbe girdi zafer yolunda
Ordunun başında General Tahsin
Müttefik devletler ayağa kalksın
Çin ordularını ateşe yaksın
Şehitlerimizin kanları aksın
Komutan Albay en genç Teğmenler
Alaylar yürüdü doldu meydanlar
Komünist Moskoflar mundar insanlar
İnsanlık ne bilsin öyle hayvanlar
67
Kumanda veriyor Türk Generali
Tacından düşesin düşman kıralı
Kimi şehit düştü kimi yaralı
Dünya yazar bozar aklı karalı
Komünist Uruslar hem de bolşevik
En adi bir millet hem de dalkavuk
Bunlardan kıymetli bir tüysüz tavuk
Dinleri pek zayıf yüzleri soğuk
Bu harbe ne diyor İngiliz Hitler
Şu hain urusta Çinleri fitler
Bağrını yesin pireler bitler
Arslan mı boğacak şu uyuz itler
Erlerimiz gitti Kore harbine
Allah uğratmasın düşman darbına
Tanrı kavuştursun ana yurduna
Analar yanıyor evlat derdine
Karar verdi hep müttefik devletler
Bu birlikte oldu sai gayretler
Düşmanlara göğüs geren evlatlar
Türklerde yiğitlik bütün kuvvetler
Kızıl Çinliler her tarafı sardılar
Savaş meydanına geldi ordular
Allah Allah deyü harbe girdiler
İlk hücumda bir kaç şehit verdiler
-Sonra Çin’in çemberini kırdılar-
68
Birleşmiş milletler sözünde dursun
Birlikte Urusu Çinleri kırsın
Açın iradyolar havadis versin
Türkün yiğitliğini her millet görsün
Cepheye yürüdü şanlı Türk alayı
Şiddetli çarpıştı kahraman tugayı
Her ana doğurmaz böyle bir subayı
İnşallah tuttuğu gelir kolayı
Geride teğmenler önde yüzbaşı
Vatanperverleri zafer güneşi
Taarruza başladı her vatandaşı
Türk evlatları hep din gardaşı
Kore’de harp bayrağını diktiler
Amerikan askerini geri çektiler
Kafalar kestiler kanlar döktüler
Düşmanların bellerini büktüler
Hazır durur yirmibeşinci tümen
Kollarda kuvvet var kalplerde iman
Düşmanlar korkuyor Türkler yaman
Çinler bağırıyor yeter el aman
Emir geldi Türkler taarruza kalkın
Bu meydan savaşı süngüler takın
Düşmanın yıkılma zamanı yakın
Size yoldaş olsun nusreti Hakkın
69
Çarpışıyor Kore kahramanları
Tarihe yazıldı yiğit şanları
Ilgıt ılgıt aktı şehit kanları
Kore’de kaybettik bazı canları
Türkler savaşırken titriyor yerler
Allah muin olsun hem peygamberler
Şehitler üstüne saçıldı nurlar
Göğsünde kudret yıldızı parlar
İleri sürdüler Urusu Çini
Onların zaten yok imanı dini
Her iki taraftan döktüler kanı
Gafil durma düşman hasmını tanı
Uruslar mı oldu çinin atası
Kızılların çoktur burda hatası
Arşa çıktı Allah Allah sedası
Din kuvveti Peygamberler nidası
Devletler toplandı ilk konferansa
Her millette bir iddia varsa
Durmayıp vuralım Çin’e urusa
Bütün dünya üzerine yürüse
Yardımımız Allah, şanımız sancak
Türklük şerefini güderiz ancak
Dünyayı buladan şu şu urus alçak
Yeter gayri düşman silahtan el çek
70
Moskofa güvendin ey kızıl küffar
Bizim güvencimiz ol ismi Gaffar
On düşmanın arslanıdır bir nefer
Kore dağlarında başladı zafer
Şerefli gayretle girdik hücuma
Kırılsın düşmanlar sen de acıma
Kanlı mendilimi verin bacıma
Ağlasın kanımı sürsün saçına
Gelin yarim el sözüne bakmasın
Yavruları büyütsün evden çıkmasın
Bu dünyada hakkımı helal etmem
Validemin hatırını yıkmasın
Hakkım helal olsun alsın duamı
Yoksa mahşerece kesmem devamı
Ayrılmasın yavrularım büyütsün
Dağıtmasın benim bir tek yuvamı
Her gece uyumam erken kalkarım
Er kalkar da yollarına bakarım
Sağ selamet asker yarım gelirse
O gün ellerime kına yakarım
Kore’nin toprağı kan ile dolu
Oradaki ana kuzuları dolu
Yavrularımın emaneti sana
Bizim kavuşmamız mahşere kaldı
71
Firkatli mektubun aldım okuttum
Gözlerimden kanlı yaşlar akıttım
Mevlam ruhsat verir geliyor diye
Senin yollarına kolcu bekittim
Kore’de Türk askerinin izi
Kan ile yoğruldu deresi düzü
Kimi şehit düştü kimisi gazi
Allaha emanet eyledik sizi
Size kuvvet versin ol Gani Settar
Hakkın muradını yapar mukadder
Kore dağlarında yatan şehitler
Veda olsun vatan size minnettar
Her muharebede Türkler şan verdi
Düşmanlar kırıldı hep de yan verdi
Çokları vatan uğruna can verdi
İnşallah mahvolur şu kızıl ordu
Mehmetcikler harbe girdi Kore’de
Bazıları şehit düştü orada
Sağ olanlar gelir erer murada
Ana baba yol bekliyor burada
Hep birlikte mahvetmeli urusu
Toprağı çok bu dünyanın yarısı
Ekmekleri yenmez gil gil darısı
Namusu düşünmez kızı karısı
72
Ortadan kaldırmalı urusları
Onlar icat etti komünistleri
Süpürüp atmalı böyle pisleri
Kırılsın şu dünyanın elbizleri
Bizim için asla yoktur farimek
Göğüs gerip vatan için yürümek
Anayasamızı daim korumak
Bize çok değil yurt için erimek
Dünyayı sızlattı şu Kore harbi
Şimali Afrika Cenubi garbi
Sıtk ile vuralım düşmana darbı
Hem top tüfek hem süngü harbi
Her şey Allahtan ne desek hata
Hazreti ademdir en büyük ata
Vatan için kurban giden şehitler
Bu dünyadan ayrıldınız elveda
Kendi cesur Türk’tür sözü türküdür
Bir hamlede bin bir düşmanı ürkütür
Her savaşta düşmanları korkutur
Cehdedin kardeşler Allah bakidir
Türkler harbe girdi gayet şiddetli
Heyecanlı heybetli hem de hiddetli
Ordumuz hazırdır size imdatlı
Sılada analar ağlar firkatli
73
Yatan şehitlere mezar kazıldı
Onların alnına böyle yazıldı
Amerikan kolordusu bozuldu
Çinlerin askeri bütün ezildi
Ne zamanlar oldu umumi harpte
Çok şehitler kaldı şimalde garpte
Sahipsiz evlalar kaldılar sarpta
Onların acısı duruyor kalpte
Asla geri kalmaz Türklerin sözü
Ecdadı kahraman yiğittir özü
Kan ile yoğruldu dünyanın yüzü
Savaş kahramanı İnönü Gazi
Ne kanlar döküldü eski harplerde
Hala çarpıntısı durur kalplerde
Süngümüzün ucu uyuz kelplerde
Tarihi destanlar durur ceplerde
Din kardeşlerimiz gitti Kore’ye
Bizim hakkımızı Mevlâ’m araya
Kanlı Dumlupınar hem Sakarya
O zaman Yunalılar kaçtı geriye
Yunanlılar zapt etti her bir cepheyi
Kana boyadılar Tınaz tepeyi
Sonradan düşmanlar yedi sopayı
Bazı şehit düştü devlet subayı
74
Bilenimiz çoktur seferberliği
Allah göstermesin öyle darlığı
Bu milletin yiğitliği erliği
Unutulmaz Atatürk’ün varlığı
Kolay mı bu işin altından kalkmak
Dostu sevindirip düşmanı yıkmak
Kara Kazım Bekir hem Fevzi Çakmak
Onlara şayeste vatana bakmak
Atatürk’ün var bize vasiyeti
Dünyada büyüktür Türk haysiyeti
Bir pul kadar yoktur düşman diyeti
Dikkatli çalışmak Türk’ün niyeti
Kanlı çizmeleri dizine ekti
Şanlı bayrakları meydana dikti
Kahraman Atatürk çok kanlar döktü
Nice düşmanların belini büktü
Yiğit adamların kaybolmaz izi
Analar bugün için doğurmuş bizi
Allah’a emanet eyledik sizi
Tanrı hasretlere kavuştur bizi
Atalardan miras kaldı bu vatan
Cepheleri bozup silahlar tutan
Alçak Rus ettiğinden sen utan
Sensin her millete kafa tufan tutan
75
Bu paşalar çok harbetti
Sonra vatan saadete kavuştu
Hep de öldü dünyasını değiştirdi
Bu arada nice devirler geçti
Onlar ile bitti her harbin başı
Hep de birbirinin cephe arkadaşı
Yalan olur yalan dünyanın işi
Düşünürsem akar gözümün yaşı
Bu emekli paşalarımız n’oldu
Onlar bu vatanı düşmandan aldı
Türk milleti büyük bir şeref buldu
Yurdumuz kurtuldu yüzümüz güldü19 ( Coşkun 2005)
Aşık Talibi Coşkun’un yazdığı bu destan tarihi, dini motifler açısından
diğer destanlarla paralel özellikler içermektedir. Dumlupınar, Sakarya ile
Yunanlılarla savaş, Atatürk, Fevzi Çakmak ve Tahsin Yazıcı ile tarihi
şahsiyetler; Allah, Peygamber, dua, Hz. Adem ile dini yapı, Kore Savaşı’na
katılan hükümetler Amerika, Çin, Rusya, Türkiye, İngiltere ve Birleşmiş
Milletler ile dönemin siyasi yapısı, savaşın tarihi -1950- ve mekânın –Kore-
bildirimi ile destandaki gerçekliğin verilmesi sağlanmıştır. Asıl bu destanda
karşımıza çıkan iki yeni unsur bu destanı bizim için diğer destanlardan farklı 19 Asıl adı Hacı Bektaş olan Aşık Talibî, 1902’de Sivas’ın Altınyayla ilçesinde doğmuştur. Henüz 7 yaşındayken babası tifo hastalığından vefat eder ve dört kardeşiyle birlikte yetim kalır. Annesi, okuması için Başyayla köyünde bulunan Bekir Hoca’ya gönderir. Talibî okumayı bir türlü beceremez. Bir gün hocası Talibî’yi falakaya yatırır ve bir güzel döver. Yüklüğün altına atılan Talibî burada uyuyorken rüyasında kendisine bir bardak bade sunulduğunu görür. Bu olaydan sonra Talibî, hafız gibi Kur’an okumaya başlar. Hocası sıkıştırır ve nasıl oldu da aniden mükemmel bir şekilde okumaya başladın diye sorar. Talibî de rüyasında yaşadığı olayı anlatır. Bu olaydan sonra Talibî bir anda hocasının gözdesi olur. Sesi güzel olan Talibî’nin ezan okuduğu ya da selâ verdiği zaman insanlar tarafından hayranlıkla dinlendiği anlatılmaktadır. Talibî’nin halk aşıklığına giden serüveni burada başlamıştır.Öğretim üyesi Yrd. Doç Dr. Doğan Kaya tarafından bir araya getirilerek Aşık Talibî Coşkun (Sivas 2005) ismiyle kitaplaştırılmıştır.
76
kılmaktadır. Bunlardan birincisi anlatıcı kişinin değişmesi – anlatıcı Kora
Savaşı’ndaki askerken asker yarine geçmiş sonra tekrar anlatıcı asker
olmuştur- ; ikincisi ise Türk toplumunun beklenti ve davranışlarından öte
destanın çoğunluğunda diğer dünya devletlerinin düşüncelerine yer verilmiş
olmasıdır. Diğer dünya devletlerine ait haber ve havadislerin radyo ve
gazeteler aracılığıyla öğrenildiği destanda belirtilmekte bu da döneme ait
teknolojik gelişmelerin ve siyasi yapıda içe değil dışa dönük beklenti ve
taleplerin doğduğu sonucuna bizleri ulaştırmaktadır. Bunların dışında
destanda yine toplumsal kültürü yansıtan bacı, gelin, valide, kına yakmak,
asker yari, yavru… gibi motifler yer almakta ve bu bölümlerde epik dil yerine
lirik bir dilin tercih edilmesidir. Bu destandaki dil yapısındaki farklılık ise
destanın kimi bölümlerinde eleştirel dilin kullanılması ve buna yönelik
ifadelerin argo kullanılarak ifade edilmesidir hatta denilebilir ki kimi yerlerde
popülist argümanlar da karşımıza çıkmaktadır.
4.1.5. DÜNYA DÜŞMAN STALİNE
Dünya aciz oldu Rus’un elinden
Aleme şer saçan kötü dilinden
Herkes şikayetçi şu Stalin’den
Vücudunu ortadan kaldır Allah’ım
Din namus ve ırz yok imiş meğer
Rejimine girenler boynunu eğer
İş işten geçince dizini döver
Cihanı şerrinden kurtar Allah’ım
Dünya harap olsa bir tek Rus kalsa
Firavun misali yer tanrısı olsa
Firavunu yendi Hazreti Musa
Stalin’i suya gark et Allah’ım
77
Nemrut İbrahim’i ateşe attı
Tanrı da Nemrud’a sinek halk ettti
Nemrud’un burnuna bir sinek gitti
O sineği Rus’a gönder Allah’ım
Günden güne yükselir Rusların işi
Kimseler sevmiyor böyle gidişi
Ebreh’e helaki Ebabil kuşu
Stalin üstüne gönder Allah’ım
Hatemül Enbiya dünyaya geldi
Tanrı düşmanından hiç kimler kaldı
Bedir’de de Ebu Cehil can verdi
Bu harpte Moskofu mahvet Allah’ım
Ey alçak Stalin azıcık düşün
Kabul eden var mı tuttun işin
Milletler nefreti çirkin gidişin
Yüzünü gösterme Türk’e Allah’ım
Allahın sevgili kuludur Türkler
Muhammed aşıkı büyük küçükler
Şeriati baki bilin yezidler
Kıyamete kadar saklar Allah’ım
Aşık Hüseyin dorudur özüm
Destanı yazarken kan ağlar gözüm
Habib’in hürmetine kıl cümlemizden
Duasını dergahında Allah’ım ( Özgül 1952)
78
Aşık Hüseyin Özgül’ün yazdığı bu destan, tema itibariyle Stalin dönemi
Rusya’sının dünyaya verdiği zarar üzerine kurulmuştur. Şair, Türk ulusu
adına onların kötülüklerinden korunmak için Allah’a yalvarmakta, bunu
yaparken de tarihi göndermelerle destanını etkili kurmaktadır. Bu
göndermelerin en önemli özelliği, karşıtlıklar üzerine kurulmuş olmasıdır.
Firavun ve Musa, Nemrud ve İbrahim, Ebreh’e ve Ebabil kuşu, Hz.
Muhammed ve Ebu Cehil gibi. Bu bilgilerin dışında dönemin tarihi, siyasi ve
sosyal yanını veren örneklerin olmaması destanın temasının sınırlı olarak
seçilmesinden kaynaklanmaktadır.
4.1.6. GAZİ MEHMETÇİĞE HİTABE
Ne kadar öğünsen haklısın elbet
Sensin tarihlere şan veren Mehmet
Haddini tanıdı kızıl iskelet
Kore’de çarpışan şanlı Mehmetçik
Süngün Kore dağlarında parladı
Kızılların kalplerini dağladı
Annen seni Allah’a ısmarladı
Her savaşta zafer senin Mehmetçik
O kızıllar kanlarına susadı
Sizi gören kızıl ejderha sandı
Kore’de sancağın kana boyandı
Cihan bir daha duydu senin Mehmetçik
Mehmetçik Kore’de savaşa girdi
Kızılın köpeğin belini kırdı
Müttefik devletler harika gördü
Şanınla çalkalandı dünya Mehmetçik
79
Kore kahramanı Tahsin Yazıcı
Tugayınızdır kızıl ezici
Çemberleri yarıp cephe bozucu
Zaferin kutlusu şanlı Mehmetçik
Mehmetçiktir kızıllarla savaşan
Zaferi bırakıp zafere koşan
Hem aç hem susuz beş gün çarpışan
Kan döken şehit veren gazi Mehmetçik
İnsanlık ideali uğrunda koşan
Kızıllar peşinde sel gibi coşan
Mehmed’i görünce tebdili şaşan
Kızıl köpeklere şahin Mehmetçik
Attilâ Hanın torunu sensin
Türk oğlu Türksün hem kahramansın
Tarihe altın sütun yazansın
Çemberi yaran, cephe bozan sensin Mehmetçik
Ecdatların gibi durmadın koştun
Sığmadın ülkeye Kore’ye taştın
Ordaki kardeşi bağrına bastın
Hasrete kavuşan şanlı Mehmetçik
Kore dağlarına diktin sancağı
Kızıl Çin bağrına şahladın tığı
Sendedir zaferin sarsılmaz bağı
Kore kahramanı şanlı Mehmetçik
80
Kahramanlık ecdadından kalmıştır
Şanın vardır senin düşmanı bastır
Vatanın uğrunda canın mirastır
Harika yaratan şanlı Mehmetçik
Güney Koreliye yardıma koştun
Kızıllarla kahramanca savaştın
Zafer kazanmağa dünden and içtin
Tarihin gazisi şanlı Mehmetçik
Dü cihanda Allah yardımcın senin
Hazin dumanını sildin Kore’nin
Cümle Müslümanlar duacın senin
Zaferler yaratan şanlı Mehmetçik
İnkılâp kurmağa cihana geldin
Süngünle kızılın bağrını deldin
Savaşmasın bildin zafer kazandın
Kutlu olsun zaferin şanlı Mehmetçik
Alay sancağını beline sardın
Düşmanla savaşıp çemberi yardın
Rütbeniz Albay Celâl’dir adın
Kore kahramanı Dora Mehmetçik
İki yüz bin kızıl çembere aldı
O kızıl köpekler kuşattık sandı
Kahraman Mehmetçik çemberi yardı
Harika yaratan şanlı Mehmetçik
81
Vatan istiklâli için savaştın
Süngünle yarıp çemberi aştın
Kore dağlarına kan ateş saçtın
Birleşmiş orduya önder Mehmetçik
Birleşmiş ordular çemberde kaldı
Mehmetçik yetişip hücuma daldı
Görenler duyanlar hayrete kaldı
İmdada yetişen gazi Mehmetçik
Bin bir merhaleyi aşanda sensin
Düşmanın peşinde koşan da sensin
Savaşta barışta sulhte de sensin
Lozan’da imtiyaz gören Mehmetçik
Kore’de çarpışman görmeği değdi
Cihan sancağına başını eğdi
Katerine yine dize mi geldi
Kahraman Baltacı namlı Mehmetçik
Yine sendin Pilevne’yi kuşatan
Kalbinde Gazi Osman yaşatan
Kore’de Malazgirt harbi yaratan
Süngünle söylendin şanlı Mehmetçik
Sensin Selâhaddin sensin Eyyubi
Kudüs’te kükredin arslanlar gibi
Lâkin Kore’deki zaferin gibi
Görülmüş değildik arslan Mehmetçik
82
Sensin Çin seddinin taşını atan
Sivastapol’da atın oynatan
Sancağın altında bu koca vatan
Her an savaşmağa hazır Mehmetçik
Allah Allah deyüp savaşa daldın
Merminde tükendi süngünle kaldın
Yine kızılların bağrını deldin
Allah seninledir var ol Mehmetçik
Hamit Özpolat bestekâr sana
Selâmlar yolluyor hep vatan sana
Gittim makberine ulu atana
Söylendi Kore’de dedim Mehmetçik. ( Özpolat 1951: 3)
Hamit Özpolat tarafından yazılan bu destan, döneminin tarihi sürecini
yansıtması için verdiği bilgilerle, Güney Kore’ye yardım, Birleşmiş Milletlerin
belirlediği müttefiklerle Kore’ye savaşa gidiş, Çinlilerle savaş, Tahsin
Yazıcı’nın başında olduğu ordu…, dönemin siyasi ve tarihi gerçekliğini
yansıtmaktadır. Bu destanda özellikle askerin ve Kore Savaşı’nın
yüceltilmeye çalışıldığı tespit edilmektedir. Malazgirt, Kudüs, Çin Seddi,
Sivastapol… savaşları verilerek askerimizin bu savaşının diğerlerinden daha
yüce olduğu, tüm Müslümanların askerlerimize duacı olduğu ifade
edilmektedir. Özellikle farklı bir teşbih askerimizin kızıl ejderhaya
benzetilmesidir. Çünkü kızıl ejderha Uzak Doğu Asya mitolojisinde kullanılan
bir kavramdır. Türk destanında yer alması bu destanı farklı kılan özelliğidir;
çünkü farklı bir kültüre ait mitin Türk destanında kullanılabileceğinin ve
kültürler arasındaki etkileşimin delilidir. Attila, Baltacı, Gazi Osman,
Selahaddin Eyyübi, Ulu Ata… destanın andığı tarihi kişiliklerdendir. Dini
motiflerden Hz. Muhammed, dua, Kudüs… verilmektedir.
83
4.1.8. RUSLAR TÜRK’Ü BOLŞEVİK YAPSAM DİYOR
Rus der ki Türkleri yapsam Bolşevik
O zaman dünyaya vermem metelik
Türkler asla kabul etmez kahpelik
Yolu doğru dini haktır Türklerin
Rusların güvenci kızıl ordusu
Yok imiş ırzı ile hem de namusu
Piç imiş askeri sözün doğrusu
Yolu doğru dini haktır Türklerin
İnsanlar dünyada niçin yaşar
Irz namus uğrunda orduya koşar
Türk şerefli millet saldırır coşar
Ölümden korkusu yoktur Türklerin
Ruslar der Türk’te de komünist varsa
Mutlaka o piçtir aslını ara
Tahsin Yazıcı ile hem Celal Dora
Halis neslindendir onlar Türklerin
Türk canı verir atasını vermez
Namus için koşar ölürüm demez
Günlerce aç kalsa aklına gelmez
Açlığa sabretmek huyu Türklerin
Deccal mi kesildin Stalin yezit
Dünya herc merc oldu şerinden hey it
Türk beni bakidir bizden uzak git
Yolu doğru dini haktır Türklerin
84
Fesatlar çıkardın kızıl Kore’den
Ben yapmadım diye çıktın aradan
Komünist Çinleri sürdün sonrada
Belini kır diye müttefiklerin
Aklına turp sıkam ahmak Stalin
Emeğin berhava ey fikri zalim
Yakındır ecelin hem sonra ölüm
Dediği olacak müttefiklerin ( Özgül 1952: 2)
Hüseyin Özgül’ün yazdığı bu destan, Türk-Rus askerlerinin karşıtlığı
üzerine kurulmuştur. Özellikle Rus askerinin ve toplumunun veildiği
kısımlarda subjektif bakış açısının hakim olduğu görülmektedir. Rus askeri,
komünist, ırz-namusa önem vermeyen, piç olarak verilmekte; Türk askeri ve
genelleştirilerek de Türk halkı, ırz-namusu için ölümü göze alan, ataya değer
veren, aç kalsa da önem vermeyen tok gözlü, dinine ve kutsallarına değer
veren olarak yansıtılmıştır. Tahsin yazıcı ve Celal Dora Türk askerinin temsili
olarak halis neslin devamı olarak somutlaştırılmıştır. Stalin Deccal’e teşbih
edilmiş hatta varsa Türk komünistler de piç olarak ifade edilerek yanlı bakış
açısı ve mübalağa sanatı destanın geneline hakim olan unsur olarak
belirginleşmiştir.
4.1.8. KAHRAMANLIK KORE DESTANI
Türk milleti vahşi diye hor gören
Bizi hep tepesinde taşıyor bugün
Kredin yok meteliği vermiyen
Yardımlar milyarı aşıyor bugün
85
Kore yüksetmişti Türkün şanını
Mehmetçik orada döktü kanını
Güvenlik konseyi verdi hakkını
Atlantik Paktına aldılar bugün
Ne partiye suç bul ne de Bayar’a
Her şeyi Allah’ın emrinde ara
Mehmetçik Kore’de gelince dara
Tanrı nusret verdi yükseldin bugün
Hakkın izni ile yardık çemberi
Pek çok şehit oldu o gün Türk eri
Tarihe yazıldı Kore zaferi
Dünyaca kahraman tanındın bu gün
Bir avuç askerle Kore’ye giren
Dostları uğrunda canını veren
Bizleriz her yerde şanlı ün alan
Kore’de madalya takındık bugün
Beş bin Mehmetçiği Kore’ye saldık
Efsane sözlere fazla bunaldık
Tahsin Yazıcı’ dan çok memnun kaldık
Dualar haddindi aşıyor bu gün
Yaşa generalim askerlerinle
Yardımcın Allah’tır korkma seninle
Kore feth olacak yiğit azminle
Sevgin kalbimizde yaşıyor bu gün
86
Cihan tarihine ismin yazılsın
Her millet dilinde adın anılsın
Dünyalara Türk destanı yayılsın
Dillerde aşk ile okunsun bu gün
Atatürk’ün sözü hala aklımda
Türkler harb edecek Çin toprağında
Şüphelerim vardı itimadımda
O meşhur sözlerin çıkıyor bu gün
Fatihler Yavuzlar gibi ün aldın
Düşmanlar elinden Türkü kurtardın
Ebedi uyanmaz uykuya daldın
Ruhun Mehmetçiği seyretsin bu gün
Atayı Çakmağı kaybetti Türkler
Yerine getirdik aynı yiğitler
Bizi öldü sandı kızıl itler
Kore’de kendimiz tanıttık bu gün
Ceddimi hatırla be hey serseri
Fatih’in nesliyiz dönmeyiz geri
Yüz düşmana bedeldir Türk’ün bir eri
Çok şanlı tarih yazdırdık bu gün
Atatürk ant içtik yolundan sapmak
Kurduğun temli bir vakit yıkmak
Türk’ün maraşalı ey merhum Çakmak
Yerine arslanlar getirdik bu gün
87
Sakarya harbinde birçok milletler
Türk’ü tasdik etti umum devletler
Yunanı denize döken Mehmetler
Çininde çemberini yardılar bu gün
O şanlı tarihe Kore’de ek olsun
Sakarya harbine Kore denk olsun
Ruslarla Çinlilerin beli berk olsun
Yediği süngüyü unutmaz bu gün
Dalgalan Kore’de Türk sancakları
Altacı aklında Türk kazakları
Moskof’un uşakları Çin alçakları
Türkün de gücünü anladı bu gün
Sarsılmaz cesaret menbaı bizde
Tanrı’nın Kuran’ı var elimizde
Peygamber selavat hem dilimizde
Ruslarla Çinliler az gelir bu gün
Ey bugünkü nesil kahraman Türkler
Tarihe dikkat er ne der büyükler
Ant içip üstüne aldığın yükler
Atamızdan miras kalmıştır bu gün
Türkiye dünyanın gülü sayılır
Çok düşmanlar yurdumuza bayılır
Bekçisi Mehmetçik aslan anılır
Kore’de kendini tanıttı bu gün ( Özgül 1952: 4)
88
Hüseyin Özgül tarafından yazılan bu destan, Kore savaşı’nın
sonuçlarını göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Bu savaşa kadar
Türkler vahşi diye hor görülen, meteliği yok diye kredi verilmeyen bir ulusken,
Türk ulusunun bu savaşla birlikte tepelerde taşınan ve milyarlarca yardım
verilen, cesur, kahraman, yiğit olarak anılmaya başlandığı, Güvenlik
Konseyi’nin Türkleri Atlantik Paktı’na aldığı belirtilmektedir. Kore Savaşı’na
5000 Türk askerinin gönderilmesine yönelik tepkilerin de -özellikle Celal
Bayar’a ve partiye yönelik- doğru olmadığını, bu savaşın Allah’ın emrine
dayalı olduğu yani bu savaşın Türk ulusunun kaderinde olduğuna değinilerek,
Tanrı, Kuran, Peygamber ve salavatlarla yapılan bu savaşın kutsiyetine
değinilmiş; hatta bu savaş Sakarya Harbi ile denk tutulmuştur. Atatürk, Fatih
ve Yavuz bu destanda karşılaşılan tarihi kişiliklerdir ve özellikle Atatürk’ten
övgüyle bahsedilmektedir.
4.1.9. KAHRAMAN TÜRKLERİN DESTANI
Ne kadar methini etsem Türklerin
Yazıp vasfeylesem imlaya sığmaz
Meydan da cenk edip cevlan etseler
Attıkları nara dünyaya sığmaz
Süngüyü parlatır şimşekler gibi
Düşmanı sererler eşekler gibi
Zafer koşarlar aşıklar gibi
Düşmanın feryadı semaya sığmaz
Yalan mı Baltacı Mehmed’in işi
Cevap veremedi nice bin kişi
Dünyada var mıdır Türklerin eşi
Bire bine bedel deryaya sığmaz
89
Çinliler dinleyin Alparslan Türk’tür
Ertuğrul Çağrı Bey Gazi Osman Türk’tür
Bunların yaptığı işler büyüktür
Düşünseniz bir kere hülyaya sığmaz
Şöyle bilin bizi Atama dengiz
İyi bilin Türk’tür Timur’la Cengiz
Zalim Rüstem gibi kılınç çalarız
Dökeriz kanları sahraya sığmaz
Türk’e karşı duran herhangi bir kuvvet
Zanneder ki koptu şimdi kıyamet
Çağrışırlar hemen aman Mehmet
Sedaları arşa alaya sığmaz
Kudüs’te haykıran Eyüp Selahaddin
Deniz kahramanı Hayrettin
Kızılı Çinler bildi Türklerin haddin
Şanımız kağıda künyeye sığmaz
Beş bin kaplan girdi yüz bin çakalar
Kızıl kehle kaçmak ister sakala
Mehmet kızılları tutup yakala
Boğduğun Çinliler Volga’ya sığmaz
Aman vermen vurun kızıl zalimi
Bu harp değil bilin idman talimi
Daha görmediniz Türk’ün zarbını
Esas harp cesedi Kore’ye sığmaz
90
Kore toprakları bir sarp cebeldir
Türklerin birisi Çin’e bedeldir
Zorla değil gidenler gönüldendir
Gönüler arzı kuzeye sığmaz
Türklerin adını dünyalar duydu
Komünistler bizi cenge buyurdu
Komünist Çin inkarlarda bulundu
Ahmet Türkler taşsa bir yere sığmaz
Var mıdır Türkleri bir defa yenen
Çekinmesin desin filandır filan
Kahpe Ruslar etti bize çok plan
Ne ederse etsin hiçte korkmayız
İyi bilin Türk’tür dünyanın tadı
Türk olmazsa olmaz cihanın adı
Göktürkler çektirdi Çinlere seddi
Biz yılanız ama dostu sokmayız
Türklerin söylenir çok şanlı adı
Kore harbi oldu Türkler kaynadı
Kaynadıkça taştı yurda sığmadı
Pusan’da göründü bir tugayımız
İki koca devlet kurdu denk denge
İkisi de sarıldılar tüfenge
Ruslar unuttuysa şehit var cenge
Doğu’da bulunan Malazgirt ilimiz
91
Malazgirt önleri dar geliyordu
Türklerin mızrağı Rus deliyordu
Mehmetçikten el aman diliyordu
İnanmayan baksın vardır tarihimiz
Enbiyalar bile yardım ederler
Enbiyalar kalkıp harbe giderler
Düşmanın kalbini pürbün ederler
Bize sahip olan var çok şükür Allah’ımız
Kağıt Türk’tür kalem ile el Türk’tür
Vatanı kurtaran bil Atatürk’tür
Kore dağlarında dolaşan Türk’tür
Yazmakla bitmeyen var destanımız
Atilla Cengiz Timur Alparslan Türk’tür
Fatih Yavuz Kanuni Süleyman Türk’tür
Pilevneyi salan Gazi Osman Türk’tür
Hesaba gelmedik var merdanemiz
Eyubi Selahattin Barbaros Hayrettin
İsmi tarihtedir hem Atatürk’ün
Ertuğrul Çağrı bey bir de Gültekin
Daha bunlar gibi var komutanımız
Bin dört yüz elli üçte fethetti Fatih
Top sanatını icat etti Fatih
Büyük İstanbul’u zapetti Fatih
Haliçte at süren kumandanımız var
92
Tekrar tekrar analım Fevzi Çakmağı
Mevlâ’m göstermesin nara yakmayı
Nurla hurla dolsun kabri toprağı
Görmek ister onu şu ruhlarımız
Şu fışkı Ermeni Türk’e harp açtı
Sözü birlik etti Rus’a karıştı
Acep en sonunda ne için kaçtı
Hasım fazla ise ne edersiniz
Rus’un teşvikiyle savaşa girdi
Hamsi Türk eriydi hemen yenildi
Baktı ki baş olmaz geri çekildi
Yazmaya hacet yok hep bilirsiniz
Sivasopul’uya Türk sancak dikti
Bolşevik Rusların belini büktü
Deli Petro’nun da karısını …
Baltacı Mehmet’tir eyi biliniz
Türk’ün çalkalanıyor cihana adı
İslamlığı Türkler kabul eyledi
Peygamber bildik ol Muhammedi
Dinlerden üstünüdür bizim dinimiz
İslamlar hep Türk’le din kardeşidir
Muhammed İslâm’ın temel taşıdır
Aradan ekmeği aşı arpa aşıdır
Aza çoğa neyse var kanaatimiz
93
Bir kalp gibi çarpar bütün Türk kalbi
Bu mümin dini baki et Ya Rabbi
İmamdı yardı melun mürhali
Haydarı Kerrar’ı var arslanımız
Atatürk dünyanın arslanı merdi
Yurdumuzdan sildi düşmanı derdi
Hakk inşallah ona cennet verdi
Nice böyle vardır atalarımız
Eşidin sesleri ey iki merhum
Sizi aşkla anar bu benim ruhum
Sizden emanettir şu şirin yurdum
Hala durmaktadır eserleriniz
Yetiştirdiğiniz arslan Kore ilinde
Düşmanla savaşır kılınç elinde
Yaratanın ismi hem dillerinde
Dünyayı titreten o gençlerimiz
Her ne kadar yazsam kağıt yetişmez
Deniz boya olsa yazmakla bitmez
Ellerim gözlerim tahammül etmez
Artık olsun bana müsaadeleriniz
Destanı yazanın Samsun ilidir
Ladik’tir ilçesi Bucak şıhlıdır
Köyü Karaptal’dır şu da ilmidir
Sizi kıran anar zairleriniz
94
Safiye annesi babası Ali
Soyadı Gürdağ bekardır hali
Adı Ahmet’tir mahlası Fani
Görmek isteyene var hünerimi (Gürdağ 1951)
Fani Ahmet Gürdağ tarafından yazılan bu destan, Türk’e ve Türk’ün
savaşçılığına övgü için kaleme alınmış, mübalağa sanatının ve teşbihlerin
bolca kullanıldığı bir destandır. Özellikle teşbihler dikkati çekmektedir.
Süngüyü şimşek gibi parlatmak, düşmanı eşekler gibi yere sermek, aşıklar
gibi zafer koşmak, Zalim Rüstem gibi kılınç çalmak, yılan gibi olmak ama
dostu sokmamak… gibi. Türklerin savaşçı yönü belirtilirken telmih sanatının
dikkati çektiği destan, Türklerin tarihi kişiliklerini ve dinî büyüklerini de
sıralamaktadır: Hz. Muhammed, Haydarı Kerrar, Selahattin Eyyübi, Hayrettin
Paşa, Baltacı Mehmet, Alparslan, Ertuğrul Gazi, Çağrı Bey, Gazi Osman,
Timur, Cengiz, Attila, Fatih, Yavuz, Kanuni Süleyman, Atatürk… Tarihi
dönemlerden Göktürklerin Çinlilere sedd çektirmesinden, Sivastapol zaferine,
Malazgirt’ten Plevne’ye, Anadolu’nun kurtuluşundan Kore Savaşı’na kadar
bahsedilmekte, Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapması ve kaçmalarından
Baltacı Mehmet Paşa’nın Deli Petro’nun karısıyla ilişkisine kadar uzun bir
süreç verilmiştir. Özellikle Baltacı konusu hafif bir istihzayla verilerek Rusların
bir kez daha yenildikleri belirtilmiştir. Dini motiflerden Allah’ın Türklere sahip
çıkması, enbiyaların yardımı, Kudüs, İslâm’ın üstün din oluşu, tüm
Müslümanların Türklerle din kardeşi olduğu belirtilmektedir. Bu destanın
diğer destanlardan farklı yönü, Ahmet Gürdağ’ın kişisel bilgilerini bir dörtlükte
vermesidir. Samsun ili, Ladik ilçesi, Şıhlı bucağı, Karaptal köyünden Safiye
ve Ali Gürdağ’ın oğludur Ahmet Gürdağ. Bu bilgilerden biri de mahlasıdır ki,
biz de bu mahlasın Fani olduğunu ozanın destanından öğrenmiş oluyoruz.
95
4.1.10. KORE DESTANI
Ey Türk oğlu yetiş Kore dağına
Çember atmış düşman sağ ve soluna
Layık değil çember bir Türk oğluna
Bağrına süngüyü indir Mehmetçik
Annem bizi bu gün için doğurmuş
Mayamızı Türk kanıyla yoğurmuş
Allah şehitliği bize buyurmuş
İman et Allah yürü Mehmetçik
Dinimiz İslâm’dır Allah dilimde
Kore için süngüm hazır belinde
Ne mutlu ölürsem Allah yolunda
Bu da murazdır arslan Mehmetçik
Bu yurt Atatürk’ten emanet bize
İzmir’de düşmanı döktü denize
Otuz Ağustos hatıra size
Daha bunlar gibi nice Mehmetçik
Din yoluna iftiharlarla atıldım
Kore savaş birliğine katıldım
Gönüllüyüm diye çıkıp haykırdım
Allah yardımcındır yürü Mehmetçik
İki arslan al sancağı tuttular
Cengaversin eşleriniz baktılar
Kollarına ay yıldızı taktılar
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
96
Sizde varın şu Kore’yi kuşatın
Al sancağı semalarda yaşatın
Türk oğlusun dünya bilir has adın
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Git cepheye gelin deme kız deme
Yeni yetme kızı çıksa vur gene
Unutma evinde bekler Emine
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Ölürsen şehitsin dönersen gazi
Kore’ye ilk varan Tahsin Yazıcı
Deha Yamut orda tümen kurucu
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Babamız Abdülkadir bizi çok sever
Vedat Garan vurmuş atına eğer
Şahap süngüsüyle sayılır bin er
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Şükrü tez varacak zaten kanatlı
Dora Kunuri’yi kana boyattı
Çekti süngüsünü sancağı kaptı
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Niyazi Kırık selden bir ışık
Kore diye Canıpek sevdaya düşük
Zaten Türk ordusu savaşa aşık
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
97
Göksan kanadını taktı varıyor
Altıncan Yavuz da korna çalıyor
Sayenizde müttefikler gülüyor
Yolun açık olsun arslan Mehmetçik
Baransel doğuda hudut bekliyor
Yakup ordumuza subay ekliyor
Kulak ver Kore’de bomba patlıyor
Değiştir onları yetiş Mehmetçik
Kore’de arslanlar düşman bozuyor
Dünya bunu tarihlere yazıyor
Ataç İstanbul’da mevzi kazıyor
Yurdun emniyette yürü Mehmetçik
Türk’üz gururlanmak bizlere layık
Süngümüz ezelden kana boyanık
Kemal Niş güneyde mevzisi alık
O da yardıma hazır Mehmetçik
Rahmetle anarım baba hasdalı
Acıyla yazarım burda destanı
Allah bizden aldı böyle bir canı
Burda biraz yas çek aslan Mehmetçik
Yeter ki sağ olsun sayın Koraltan
Millette düşünür Kore’yi her an
Allah’ın emriyle zafer kazanan
Allah yardımcındır yürü Mehmetçik
98
Müsaade verirsen sayın Bayar’ım
Kore’de süngümü Çin’e dayarım
Menderes oldukça bulunmaz darım
Allah’ın aslanı yürü Mehmetçik
Niğde şubesinden geldim askere
İsmim Cemil Turgut yazmam boş yere
Sayın büyüklerim bunu hoş göre
Yolun açık olsun aslan Mehmetçik ( Turgut 1952)
Cemil Turgut tarafından yazılan bu destan, genelden çok özele hitap
eden, Kore’de yazılmış bir destandır. Turgut, özellikler savaşan Türk
askerlerinin isimlerini sayarak bu askerlerin tarihe not düşülmesini
sağlamıştır. Tahsin Yazıcı, Yamut, Vedat Garan, Şükrü, Celal Dora, Niyazi
Kırık, Göksan, Altıncan Yavuz, Baransel, Yakup, Kemal Niş, Ataç… bu
askerlerden bazılarıdır. Dönemin büyüklerinin de isimlerini sayan ozan,
Koraltan, Bayar ve Menderes’in isimlerini vermektedir. Turgut, bir nev’i bir
asker mektubu gibi destanını kaleme almış, askerimizin duygu ve
düşüncelerini, geride kalanlara olan sevgilerini ifade etmiştir.
4.1.11. KORE DESTANI
Ruhları gördü esen
Daha vatanda iken
Dillerde dolaştın sen
Türkler geliyor diye
Sundular her saniye
Müjdeyi bir hediye
99
Kore’ye ayak basman
Dostuna verdi derman
Gözde küçüldü düşman
Çete işini süzdün
Cevaplandırdı süngün
Kâfi diye altı gün
Dinliler bir tarafta
Çarpıştı aynı safta
İlerdi bir hafta
Ama dinler muhtelif
Ve düşman gayet kesif
Köpek sürüsü herif
Yığıldı küme küme
Hepsi geldi ölüme
Ve çoğu gitti güme
Semalarda taştı kin
Din ile dinsizliğin
Çarpıştığı bu yerin
Gökleri sardı ün
Parlar parlamaz süngün
Çember yarıldı o gün
Adetçe iki bindin
On bindi karşında Çin
Durum böyleydi lakin
100
Gördü Türk’ü siperde
Gözüne indi perde
Kaldı olduğu yerde
Allah Allah sesleri
Sarınca siperleri
Dönüverdi süzgeri
İkinci bir Seddi Çin
Yaptırabilmek için
Hedefi oldu Pekin
Kalanlara o gün
Deyiverince süngün
Yere serildi bütün
Onlara dedi Hakan
Taş toprak vücutlardan
Suyunuz olacak kan
Böyle çürük felsefe
Onları koydu defe
Ve sevk etti hedefe
Etrafı sarmak için
Uğraşırken buna Çin
Toprağa oldu perçin
Ölü verdirdi nice
Yaptı dört gün beş gece
Seddi Çini böylece
101
Kimse yoktu izinde
Zaferin üzerinde
Sen durdun böyle zinde
Doğmadı bunun eşi
Önünde yığdı leşi
Bu zaferin güneşi
Tanıttırdı ulunu
Salladıkça kolunu
Dostun buldu yolunu
Ardında büyük kütle
Tutuğun bu geçitle
Hayatı buldu böyle
Vazifen zaten buydu
İlmin tekniğe uydu
Bunu dünya da duydu
Kendin değildin sade
Sen kendinden ziyade
Kılmak için azade
Dostuna gerdin kanat
O duramadı fakat
Zuhur etti barakat
Seda verdin İlah’a
Sarılarak silaha
Şamar attın bir daha
102
Önün dolarak ceset
Çektirdi ikinci set
Süngündeki maharet
İki yüz de esiri
Her birisi dipdiri
Teslim ettirdin geri
Dön dediler dönmedin
Dönmez Mehmetçik dedin
Çünkü yanıyor için
Harbin anayasası
Allah Allah sedası
Siler süngünden pası
Senin göğsünde iman
Sana oldukça kalkan
Süngüsünden eksilmez kan
Senin bu secaatın
Yaratır nice akın
Süngüne göstermez kın
Çünkü sen koştun buna
Hürriyetin uğruna
Milliyetin uğruna
Kan döksen de hesapsız
Sen kalsan da yapayalnız
Dalgalanır Ay yıldız
103
Önünde duran kimdir
İli senin ilmindir
Onu kim etmiş esir
Savaş senin evladın
Harp ise senin adın
Bu toprakta er kadın
Damarlarda dolaşan
Kan değildir sade şan
Yaşayan böyle insan
Seni bilmeyen kimse
Hiçte düşmesin yese
Eğer bu hal elimse
Başvursun tarihine
Küfretsin talihine
Eğer isterse yine
Çıksın er meydanına
Susamışsa kanına
Kan içsin kana kana
Üstün olsa da sayı
Sanat mı be bu dayı
Raks ettirmek kuklayı
At yürüttük biz suda
Başta olmakla Hüda
Bir hiçtir yine bu da
104
Çek yüzünden maskeni
Şöyle görelim seni
Nasıldır boyu eni
Ancak insan olanlar
Ayıp yerini kapar
O da adaba uyar
Senin ki yüzün örtük
İsmin dillerde sürtük
Hem ki değildir tek tük
Bugün Çin senin ismin
Ama ayıdır cismin
Başkadır yarin için
Yığdın bir sürü insan
Zafer eldeyen ferman
Sana kim verir derman
Aç kaldı susuz kaldı
Cephanesiz bunaldı
Süngü taş sopa aldı
Hepsi de aynı işi
Savurdu her girişi
Kanamadan tek dişi
Yoksulluk nimet olsa
Meşakkat yemek olsa
Görünmez hiçbir tasa
105
Köpekler birden ürdü
Sürüler çember ördü
Yarıldı gözün gördü
Yürüdü bu akında
Yaralısı sırtında
Süngü değildi kında
Elli mil mesafede
Böyle yürüdüyse de
Almadı hiçbir zede
Oldu çokluğa tabi
Çehresi tüm asabi
Fakat bir arslan gibi
Yelesin her tüyü
Gözlerde oldu büyü
Oynattıkça süngüyü
Subay gedikli ve er
Yarattı böyle zafer
Görmeden alnında ter ( Nazif 1951)
Eflani’nin yazdığı bu destan, Kore Savaşı öncesinde müttefik ülke
askerlerinin Türk askerlerini dört gözle beklemelerini ve bunun onlar için
esenlik ve müjde anlamına geldiğini belirtmekte ve savaş öncesine ait bu
dizelerden sonra metnin sonuna dek savaşı anlatmaktadır. Savaşa ait bilgiler
veren destanda Türk askerinin sayısının 2000, Çinli askerlerin sayısının ise
10000, Çinlilerle aradaki mesafenin 50 mil olduğu verilmekte, Türk
askerlerinin İlah’ının adıyla savaştıkları ve adeta Çinlilerin ölülerinden ikinci
106
bir Çin Seddi inşa ettikleri anlatılmaktadır. Bu savaşta tarafların tespitini ozan,
farklı dinler ile dinsizlik arasındaki savaş şeklinde yapmaktadır. Bu destanın
farklı yönü nazım biriminin üçlüklerden seçilmesi ve ölçüsünün de 7’li hece
ölçüsü olmasıdır. Aslında bu yapı olay anlatımına ve diyaloglara dayalı
destan türü için bir olumsuzluktur, oysa ozan cümlesini dizelere yayarak ve
üçlüğün içinde cümlesini tamamlayarak bu olumsuzluğu rahatça gidermekte
ve üslubundaki farklılığı ile –devrik cümlelerin sıklığı, sade ve akıcı, açık dil –
öne çıkmaktadır.
4.1.12. MEHMETCİK’TEN ANNESİNE SESLENİŞ
Annem beni vatanım için büyüttü
İntikam öcünü kanında güttü
Kızıllar Kore’ye hücum mu etti
Çarpışmak zamanı gelmiştir anne
Kore için yardıma fedai çıktık
İnsanlık uğrunda koştuk çalıştık
Anne, baba, kardeş, bacı koklaştık
Ayrılık zamanı gelmiştir anne
Çantamın bağını annem bağladı
Hem dua etti hem ısmarladı
İskele başında hem selamladı
Uzatın elini öpeyim anne
İskele Mersin’den vapura bindik
Er , subay, gedikli mevcut beş bindik
Hoca dua etti hep hep amin dedik
Duamız müstecap olmuştur anne
107
Ayrıldık vatandan hep veda ettik
Denizde vapurla on beş gün gittik
Nihayet yetiştik Kore’ye yettik
Pusan limanına gelmişiz anne
Güney Koreliler hep şad oldular
Binlerce izzet ikram kıldılar
Zaferimiz için dua kıldılar
Kore imdadına yetiştik anne
General Yazıcı emirler verdi
Sahilde beş bin er karargâh kurdu
İcap eden tedbir ve karar aldı
Düşmana darbeyi vurmuştuk anne
Bir emirle ateş dağları sardı
Beş bin arslan, kızıl çemberi yardı
Düşmanın korkudan kalpleri durdu
Düşman önümüzde serildi anne
Düşmandır Mehmed’e aman çağıran
Mehmet’tir düşmanın bağrını yaran
Şaşırıp kaldılar savaşı gören
Harikayı burda yarattık anne
Kalplerimiz iman ile doludur
Tuttuğumuz yol zafer yoludur
Bükülmeyen ancak Türk’ün koludur
Düşmana salladık satırı anne
108
Sancak albayı Celal Dora elinde
Göklere yükseldi Kore ilinde
Göksümüz düşmana çelikten perde
Yılmayan Mehmetçik savaşta anne
Zaman oldu beş gün çemberde kaldık
Şehitte verdik gazide olduk
Cihana yıkılmaz bir temel kurduk
Türkün imanıdır bilsinler anne
Birleşmiş ordular harika gördü
Evet Mehmetçikler şehitte verdi
İki yüz bine, tam beş bin erdi
Yinede yılmadık yıldırdık anne
Bin bir merhaleden yine yılmayız
Düşmanı kovmaktan geri kalmayız
Biz gazi şehidiz esir olmayız
Ta vatanda tek fert kalsa da anne
Baltacı Mehmet’ten biz öğüt aldık
Moskova önünde yine biz vardık
Deli Petro’nun karısında aldık
Tarımar eyledik düşmanı anne
Ne mutlu annesin şehit annesi
Makber bizim için vatan sinesi
Peygamber çağırıp müjdeler bizi
Şehidi Kerbelâ olmuşuz anne
109
Kızıl köpek bizi yeni mi bilir
Oltu bataklığı yalan mı gelir
Nihayet köpekler tevbeye gelir
Köpeğin belini kırmışız anne
Cihanda Türkleri herkes duymuştur
Gelip sancağına başın eğmiştir
Ölen şehit kalan gazi olmuştur
Biz imanı bütün Türkleriz anne
Ne kadar öğünsem yine az gelir
Türklüğü cihanda herkes bilir
Zafer Türklüğe mirastır alır
Allah bizimledir daima anne
Döğüştük birimiz kalmadık geri
Yaremi bağladı sıhhiye eri,
Emir ileridir değildir geri
Her Türkün hedefi böyledir anne. ( Özpolat 1951)
Hamit Özpolat tarafından yazılan bu destan, bir askerin Kore
Savaşı’na tanıklığı ile sürecin bir hatırat şeklinde anlatımını esas almaktadır.
Bireysel bir öykünün anlatımı gibi dursa da aslında dönemi yansıtan önemli
bir tanıklık olarak sözlü tarih için değerli bir yapı arz eder. Destandaki olayları
sıraladığımızda, Kızılların(Çin askerleri) Kore’ye saldırışı; savaşın başlaması;
insanlık için 5000 Türk askerinin savaşa katılması; askerin anne, baba,
kardeş, bacı ile vedalaşması; Mersin limanından vapura biniş; yolculuğun 15
gün sürmesi; Güney Kore’de Pusan limanında askerin karaya ayak basması;
Tahsin Yazıcı’nın emri ile karargah kurulması ve savaşın başlaması; 5000
kişiye karşılık 200000 bin düşman askeri ile mücadele; savaşta kimi Türk
askerinin şehit olması ve yaralanması; annesine seslenen Türk askerinin de
110
yaralanması ve savaşın kazanılması anlatılmaktadır. Şehit Türk askerlerinin
Kerbela şehidi kabul edilmesi bu destanda da karşılaştığımız ortak motiftir.
Türk askerinin görevinin vatan için savaşmak olması ve her Türk annesinin
görevinin bu olduğunun belirtilmesi, vatan için vatanın uzağında olsa bile
farklı bir coğrafyaya savaşmak için gidilmesinin kutsal kabul edildiği ve bu
kutsiyetin Kerbela’ya denk tutulduğunun göstergesidir.
4.1.13. KORE DESTANI
Kore’ye gönderdik gitti bir fırka
İnşallah dönecek suyumuz arka
Türklerin başına toplanmış hep kuzgun karga
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
Düşman ordusunu geriye katlar
Acı acı kişnedi yaralı atlar
Kore’de durulan yiğitler
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
Kore’de düşmana hiç yoktur hesap
Girsin Türk erleri olsun kasap
Teslim olan düşmana sorulacak hesap
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
Kore dağlarına kurdum çadırı
General Tahsin Yazıcı düzdü
Arslan taburu, Türklere mi?
Verdin Allah’ım dinle saburu
Çinlilere gitti aslan Türkün taburu
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
111
Çelik süngülerimizi tüfeklere
Kalktık Allah Allah diyerek çemberi açtık
15 saniye varmadan süngüye kalktık
Kızıl Çinlileri cepheden attık
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
Çantamı dürdüm asker mi sandın
Kore’ye giden aslanı gelmez mi sandın
Çekilen bayrağı düğüm mü sandın
Korkmayın yavrular nusret bizde
Kore çaylarında biten söğütler
General Tahsin Yazıcı asker öğütler
Kore’ye yürüdü sürmeli gözlü seçme yiğitler
Korkmayın arkadaşlar nusret bizde
Bir emir geldi ordu yürüdü
Kore dağlarını Türkler bürüdü
Türkün aslan yavrusu Kore’ye yürüdü
Korkmayın yavrular nusret bizde
Tokyo’dan göründü Kore’nin yokuşu
Kore’ye bağlandı şanlı Türkün ordusu
17 düvele şanlı Türkün kanlı süngüsü
Kore’de nam kazanıyor aslan ordusu
Vur süngünü Mehmetçik
Dağlar inlesin Kore’de
Düşmanlar imana gelsin
Korkmayın yavrular nusret bizde ( Demirkıran 1953)
112
Fethiyeli Recep Demirkıran’ın yazdığı bu destan, Kore Savaşı’nın
Allah’ın yardımıyla kazanıldığını ve Ordunun başındaki Tahsin Yazıcı’nın
askerini yönlendirmesinin bu savaşta etkili olduğunu anlatmaktadır. Bu
destanın ilgi çekici yönü tematik açıdan incelenmesi değil, yapı açısından
dörtlük, beşlik ve altılıklardan oluşması ve hece ölçüsünün düzensiz
olmasıdır.
4.1.14. KORE DESTANI
Türk askeri Kore yurduna girdi
Kızıl Koreliyi bir korku sardı
Ruslarla Çinliler şaşırıp kaldı
Ansızın Kore’ye çıktı Mehmetçik
Bir metre yirmi santim çinin irisi
Süngümüze dayanmıyor çinin birisi
Lakin köpek gibi çoktur sürüsü
Kırmakla bitmez dedi Mehmetçik
Rus harbe sokulmaz Çinleri fitler
Boş yere aldanır o kızıl itler
Amerika diyor Türk de yiğitler
Böylesi kahraman yoktur Mehmetçik
Kızıl Çinlileri çembere aldı
Türk askeri o gün gayet bunaldı
Erzak gelmez oldu susuz kaldı
Canından ümidi kesmez Mehmetçik
113
Gönderdik Kore’ye gitti bir fırka
İnşallah soyumuz düşecek arka
Toplandı başıma kör kuzgun karga
Urfa’dan Kürt Salih varıyor
Düşman ordusunu geriye katlar
Acı acı kişniyor yaralı atlar
Kore cephesinde duran yiğitler
Korkmayın yiğitler nusret bizdedir
Tahsin Yazıcıoğlu eyleme merak
Zannetme Türkiye Kore’ye ırak
Altmış bin süvari altında burak
Kanlı çizme ile Kemal varıyor
Kafkas fırkaları yürüdü paşa
Döküldü askerler hep dağa taşa
Elinde Kuranlı Mareşal paşa
Çekti orduları Çakmak varıyor
Kore’de askerler taarruza geçti
Tahsin Yazıcı fırkasın seçti
Muhammet Mustafa bir sancak açtı
Ebubekir Ömer Osman varıyor
Cenabı Allah cümleye nazır
Türkiye’de çoktur çalışkan vezir
Deryada İlyas, karada Hızır
Çekti zülfikarı Hz.Ali varıyor
114
Kore çayırlarında biten söğütler
Gelmiş kumandanlar asker öğütler
Gözleri sürmeli seçme yiğitler
Konya’da baş büken Arif ve Hikmet
Dayandı Kore’ye askerin ucu
Nice hükümdardan almışız bacı
Yavuz Sultan Selim çekti kılıcı
Bindi kır atına devlet varıyor
Kore ‘de askerler harbe döşendi
Evliyalar bütün burdan boşandı
Molla Hünkar kılıncını kuşandı
Yürüdü Konya’dan aslan varıyor
Kore’de askerler imdada yetti
Bütün Evliyalar kandiller yaktı
Hacı Bektaş Veli buradan kalktı
Malatya’dan Sultan Battal varıyor
Kerbelâ çölünde aslanlar yatar
Atılan gülleyi eliyle tutar
Hazreti Hüseyin imdada yeter
İmamı Azam Ali varıyor
Yine mi seslendi Kore dağları
Merakından çiçek açmaz bağları
Hayrette kaldılar Kore beyleri
Ebubekir, Ömer, Osman varıyor
115
Kore’de askerler sıkılmaz gayet
Kılarız namazı okunur ayet
Ortada Anadolu Niğde vilayet
Şeyh Kuddüs’ü bordan varıyor. (Sağ 1952)
Safa Sağ tarafından yazılan bu destan, Kore Savaşı’nda Çinlilerle
Rusların bir tarafta olduğunu diğer tarafta ise Amerika’yla Türk askerinin
olduğu tespitiyle başlamıştır. Çinli askerlerden bahsederken onların fiziki
yapılarından bahseden bu destanda Çinli askerlerin en irisinin boyu 1.20cm.
olarak verilmektedir. Destanlar arasında ilk defa bu destanda böyle bir
bilgiyle karşılaşmaktayız. Tarihi ve dinî göndermeleri diğer destanlarla
benzeşen bu destanda Hz. Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali,
Hüseyin, Yavuz Sultan Selim, Molla Hünkar, Hacı Bektaş Veli, Sultan Battal,
İlyas ve Hızır… gibi tarihi kişiliklerin isimleri sıralanmaktadır. Farklı olarak
tabur içindeki Urfalı Kürt Salih, Konyalı Arif ve Hikmet’in isimleri verilmekte,
bir de askerimizin Kore’de vaktini savaşın dışında namaz kılarak ve
Kuran’dan ayetler okuyarak geçirdiği belirtilmektedir.
4.1.15. KORE DESTANI
Ankara şehrinden aldık biz emir
Koç yiğit yüreği taş değil demir
Rabbim sizlere versin çok büyük ömür
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Ankara şehrinde bir büyük ordu
Koç yiğit beklerdi vatanı yurdu
Cephede harp eder askerin merdi
Korkmayın kardeşler hücum ileri
116
Kore’ye varınca süngüyü taktık
Arslanlar gibi cepheye attık
Kızıl Çin askeri kükreyip yattık
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Asker süngü taktı der Allah Allah
Er olan kavgadan hiç korkmaz vallah
Kırklar hikmeti yardımcı Allah
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Bizim harbimizi yazsa bir katip
Tahsin Yazıcı Arslan bir hatip
Çemberde yetişti kavs ile kütük
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Kör Moskof öğretti yürüttü Çin’i
Onlar komünisttir kaldırmış dini
Vurun arkadaşlar çevirmen yönü
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Bizim partimiz demir kırası
Kör Moskof komünist zatından asi
Harp eder sıtkınan İslâm’ın hası
Korkmayın kardeşler hücum ileri
Türklerin başkanı ol Celal Bayar
Neferin birini 10000 ne sayar
Zannetmem ki uzak çağırsam duyar
Şakıp gürleyene yol verir derler
117
Tahsin Yazıcı eyleme merak
Zannetme Türkiye Kore’ye ırak
70 bin süvari altında bırak
Kanlı çizme ile Kemal geliyor
Kafkas fırkaları yürüdü başa
Döküldü askerler hep dağa taşa
Elinde Kuranı Maraşal Paşa
Çekti orduları Çakmak geliyor
Dayandı Kore’ye askerin ucu
Nece hükümdarda almıştı tacı
Yavuz Sultan Selim çekti kılıcı
Bindi kıratına devlet varıyor
Kore’de asker harbe döşendi
Bütün evliyalar burada boşandı
Molla Hünkar kılıcını kuşandı
Yürüdü Konya’dan arslan varıyor
Kore’de asker imdada baktı
Bütün evliyalar kandiller yaktı
Hacı Bektaş-ı Veli buradan kalktı
Ahi Evran Aşık Paşa varıyor
Gabzayı kavradı askerin eli
Vurun arkadaşlar aşalım beli
Ankara’dan kalktı Hacı Bayram Veli
Yazıcıoğlu Ahmet varıyor ( ? ? )
Ankara’nın yani Türk hükümetinin emri ile Kore’ye savaşa giden
askerlerin anlatıldığı bu destanda, dinsiz Çinlilerle mücadele edildiği
118
anlatılmaktadır. Tarihsel kişiliklerin verildiği destanda dini motifler de yer
almaktadır. Maraşal Paşa, Fevzi Çakmak, Molla Hünkar, Hacı Bektaş veli,
Hacı Bayram Veli, Ahi Evran, Aşık Paşa, Yazıcıoğlu Ahmet, kırklar…
bunlardan birkaçıdır. Dönemin siyasi yapısını temsilen Demokrat Parti, Celal
Bayar ve askeri yapısını temsilen ordunun başında Tahsin Yazıcı
verilmektedir. Bu destanın kimin tarafından söylendiği belli değildir.
4.1.16. KORE KAHRAMANLARI DESTANI
Al sancağı diktin Kore dağına
Süngüsünü sapladın düşman bağrına
Yerini bıraksan küçük oğluna
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Hazreti Muhammet’ten bize kalmış
Vatanseverlik seni Kore’ye salmış
Adalet uğruna canını vermiş
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Sen şehit olmuşsun ne mutlu sana
Kore dağlarını boyadın kana
Her zaman vatanın minnettar sana
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Kore dağlarında sesini duydum
Komünist kanını iç yudum yudum
Bir zaman Moskofun gözünü oydun
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
119
Bir değil on değil tarihte yazın
Çemberler içinde kaldın ansızın
Yine de cezasını verdin haksızın
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Şimşekler patlatan kara bulutsun
Aşılmaz sarsılmaz sen bir bulutsun
Ölümden korkmazsın şeref duyarsın
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Sarsılmaz kaleyi namla yıkan
İstihkam içinde düşmanı yakan
İmdat isteyene şefkatle bakan
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Semaya yükseldi şan ve şerefin
Seddi çini aşacaktır hedefin
Sütunlar doldurdu yine şerefin
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Mevlâ’m yardımcıdır korkmadan savaş
Yalnız silahındır sana arkadaş
Yorganın kar olsun yastığın dağ taş
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Allah Allah sedasıyla coşarsın
Volkanlar dinlemez uçup gidersin
Beynini parçalar kanını içersin
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
120
Kore dağlarında şehit ve gazi
Dünyayı sarsıyor Türklerin azmi
Bunlarda sizden eser kalmaz mı
Çelik büken kökler söken Mehmetçik
Albay Pamir’in şehitlik destanı
Tahsin Yazıcı oldu başı
Dizisi bu imiş alnımızın yazısı
Dinmez kalbimin sızısı
Çinliler içindeki ateşte aldın bağlarım
Türk kanı ile yoğrulmuş zalim halatlar
Sabrım kalmadı zalim kardeşler
İntikam almak ister
Zalim kavatlar
Açtığın yara sarsılmaz bir zaman
Kore dağlarında ordular bozan
Aşık Selahaddin Köksal bunları yazan
Çelik büken kökler söken Mehmetçik ( Köksal 1953)
Aşık Selahaddin Köksal tarafından Kore Savaşına giden Türk askeri
için yazılan bu destan, Türk askerinin kahramanlığı üzerine kurulmuştur.
Askerimiz için yapılan teşbihler ile dikkati çekmektedir. Şimşek patlatan kara
bulut’a, aşılmaz sarsan bir bulut’a benzetilen askerimizin gücü, çelik büken,
kök söken denilerek ifade edilmeye çalışılmıştır. Albay Pamir’in şehadetine
değinilen metinde, Tahsin Yazıcı’nın ordunun başında olduğu ve Allah
tarafından yardımın eksik olmadığı, zamanında Moskof’u (Rusları) yendiği
gibi şimdi Komünist Çinlileri de yeneceği aktarılmaktadır.
121
4.1.17. KORE KAHRAMANLIK DESTANI
Evvelâ başlayalım bir söze
Yahşi olsun dokunmasın damara
Politikaya değmesin eyi gelmez bize
Ceza görüp uğramayın zarara
Milâttan çok evvel yurdumuz olan
Orta Asya idi vatan bulunan
Var idi bahçesi bağı sulanan
Suları bol ihtiyaç yoktu punara
Bir kuraklık oldu kalmadı sular
Ne deniz, ne ırmak suyu, ne punar
Her zaman yağarken yağmaz yağmurlar
Çöl halini aldı battı kumlara
Bu susuz vatanda geçinemedik
Göç olduk çok yana hicret eyledik
Çok yerlere kurduk çok egemenlik
Türklüğü öğrettik saldıranlara
Doğu illerinden geçtik batıya
Güneye Kuzeye hem Avrupa’ya
Çok akınlar ettik bir çok orduya
Kendimizi tanıttık baş kaldıranlara
Anadolu biz Türklerin vatanı
Akıldan unutma sakın atanı
Sıtkıyla analım ol yaratanı
Düşürmesin bizi el amanlara
122
Ay yıldızla beyan ana hattımız
Hiç yeksan olmadı paytahtımız
İnşallah bakidir saltanatımız
İlahi sen düşürme zevallara
Birkaç padişahlar geçti aradan
Hiç hali haberdar değil fukaradan
Başları çıkarmazlardı saraydan
Bazıları sapmıştı kötü yollara
Bu hali gördü böyle üç zatlar
Bize cephe açtı birkaç devletler
Yıkıldı imparatorluk hem saltanatta
Uğratmasın Mevlâ’m böyle hallara
Bu zatın birisi Fevzi Çakmak’tı
Gayesi her zaman yurt korumaktı
Üç yüz altmış damarı demokrattı
Hak rahmet eylesin batsın nurlara
Kahraman biri İnönü İsmet
Onun sayesinde hür oldu millet
El’an yolundadır hükmü adalet
Benden selam olsun kahramanlara
Allah rahmet etsin Gazi Kemal’e
Hak nasip eylesin cennet cemale
Yurdumuzu uğratmasın zevale
Kavuştursun Ata’yı âlâlara
123
Bu zatların methi sonraya kalsın
Düşmanın eceli gelmeden ölsün
Sıra partililer işine gelsin
Yürüsün kalemim o mısralara
Bin dokuz yüz elli Mayıs on dörtte
Parti oyu atıldı memlekette
Devlet kaldı artık bu demokrata
Türkiye emanet Celal Bayar’a
Celal Bayar geçti devlet başına
Yurt sever mebuslar düşüt peşine
Bir tek fesat karışamaz işine
Düşmanlara etmez asla mudara
Birçok vâidini aldı yerine
Şükrolsun yetirdi mümin dinine
Yirmi bir milyon Türk hazır emrine
Ya Rab koyma artık bet zamanlara
Muhtasarca geçtim bu gıssaları
Öğrendim tarihten çok mısraları
Kahraman Türk öğretti hisseleri
Moskofla Ermeni İtalyanlara
Zulmet içindeydi bu şirin vatan
Yedi ejderhaydı yurdu karartan
Evvel Allah sonra üç zat komutan
Türklüğü bildirdi şu dünyalara
124
Hak ağız tadıyla koysun bu demde
Düşmanı koymasın artık bu semte
Zeval indirmesin şanlı başkende
Bir dahi düşürmesin buhranlara
Ya Rab duamızı müstecap eyle
Bu kahraman Türkü bırak haliyle
Atanın çizdiği kroki ile
Yürürüz gideceğimiz her yanlara
Kimsenin yurdunda yoktur gözümüz
Savaşta arslandır oğul kızımız
Yıldırıma benzer şimşek ordumuz
Bizden selam olsun o arslanlara
Bu hal böyle iken her işler bitti
Türkler yurtlarını yudu arıttı
Bulanık suları süzdü durulttu
Güçlük mü olur ki arslan Türklere
Dünya sulhu oldu rahatça kaldı
Hiç savaş olmadı uykuya daldı
On iki yıl evvel savaş başladı
Şeytan fişek sürdü şu Almanlara
Yazmadım ben daha ilim nısfını
Yazayım dinleyin Alman vasfını
Evvel Polonya’ya etti baskını
Çok işler eyledi Avrupalılara
125
Çizmesi altında kaldı Avrupa
Haykırdı yarattı bir çok harika
Bingazi Trablusgarp kıta Afrika
Kolunu uzattı ta oralara
Avrupa’yı bastı barut dumanı
Feleğin tersine döndü kirmanı
Rus Türk’ten istedi Karsı Ardahan’ı
Hak fırsat vermedi o azgınlara
Koca deve gibi kükredi Alman
Bütün Avrupalı dedi el aman
Saldırdı her yana çizdi çok plan
Topunu çevirdi en son Ruslara
Başkan Hitler düştü harp hevesine
Almak ister halkı terbiyesine
İngiliz Amerika ta tepesine
Konup uğrattılar bu tufanlara
Terki silah etti Alman devleti
Parım parça oldu yurdu milleti
Cümle yeksan oldu o saltanatı
Cevap veremedi o kodamanlara
Bu harbin geldi böylece sonu
Koca dünya gördü böyle bir günü
Sabrettik bekledik savaş sonunu
Çok öğütler verdik baş vuranlara
126
Dünya böyle iken çok günler geçti
Birkaç devlet birlik oldu birleşti
Komünist Ruslar da çok fesatlaştı
Bolşevikler aşladılar Çinlere
Muteber tutarak çokları bunu
Yoğurmak istediler ağız burnunu
Evvel Kuzey Kore açtı harbini
Masum gibi duran güneylilere
Her ikisi de anlaşmadı karıştı
İki taraf oldu cenge duruştu
Komünist Çinliler ateşi açtı
Ne yaman kaldık ki bu devranlara
Çinliler fazlaca basınca hemen
Demokratlar dedi yetiş Amerikan
Gelmezseniz elden gidiyor vatan
Hali arz ettiler müttefiklere
Müttefik milletler el birlik etti
Toplandı Kore’ye çok asker gitti
Türklerde bu harbe iştirak etti
Bu söz tesirlidir anlıyanlara
Türkün askerine lüzum görüldü
Bir tugay kuvveti gitsin denildi
Bir zamandan sonra harbe sürüldü
Kurt gibi girdiler o koyunlara
127
Başlarında olan Tahsin Yazıcı
Çok savaşçı cengi bozucu
Düşmanı çiğneyip başın ezici
Hasmını koyandır bet durumlara
Çinliler bu harbi şaka zannetti
Utanmadı Türkler ile cenk etti
Türk geliyor diye çektiğin seddi
Düşünüp bir kere al hatırlara
Tugay harbe girdi harbi basırttı
Düşmanı karşıladı sarsıttı
Bütün dünyalara parmak ısırıttı
Hak yardım eylesin o merdanlara
Niyet gaza kasti kafir dediler
Ya şehit ya gazi deyip girdiler
Allah Allah diye nara vurdular
Düşman dayanmadı bu hücumlara
Çinliler duymamış mı Türkün namını
Harpte anladılar savaş farkını
Sakarya’da ezdik düşman bağrını
İnanmayan baksın şu tarihlere
Harp patlak verince ta Uzak şarkta
Biraz şehidimiz kaldı toprakta
Anlamışlar kalemi ezel ervahta
Şehit olup düşen fedakârlara
128
Türkün askerleri cenge durdular
Komünist Çin etrafı sardılar
Türkler Çinlileri delip yardılar
Böyle harpler hiçtir er doğanlara
Öyle bir harp etti Türkün erleri
Naradan sarstılar bütün bütün yerleri
Süngüye taktılar şaşkın Çinleri
Cihanı koydular çok hayranlara
Vücutlar delindi kesildi başlar
Kanlara bulaştı nice kardaşlar
Top sesiyle doldu dağlar ve taşlar
Allah kuvvet versin cengâverlere
Kore illerinde Türkün askeri
Zaloğlu Rüstem’e döndü her biri
Çok yaman fedakâr müttefikleri
Hak selamet versin namüdarlara
Dinlerin üstünü bizim dinimiz
Cennete kavuşan şehitlerimiz
Onları gözlüyor peygamberlerimiz
Hak devalar etsin yaralılara
Türkün methi geriye kalsın
Allah kardaşlara sabırlar versin
Kavuşmak nimetin bize göstersin
Mevlâ’m kavuştursun bu ihsanlara
129
Burda hitam buldu yazılan dersim
Halk dinlemez ise ar edersin
Kulak tutanlara hak murat versin
Bu sözüm cümle dinleyenlere
Ben bay değilem biraz yoksulum
Yılına ancacık yeter mahsulüm
Arifler gınaman azdır tahsilim
Tazarru eylerim ben alimlere
Bu destan burada kafidir artık
Vatanı kurtardı büyük Atatürk
Buna isnat eder Hüseyin Entürk
Beni koyma ilahi nadanlara
Bu vatana kimse yan bakmasın
Sınıra bir santim bile yaklaşmasın
Türk ile kimseler ayaklaşmasın
Azrail oluruz her bir canlara
Allah Allah deyip gireriz harbe
Düşmana vururuz çok yaman darbe
Yıktığımız yerler olur harabe
Aman soluk vermeyiz düşmanlara
Ben okudum bütün alem dinledi
Kore toprakları sır sır inledi
Destanı okudum kimse gülmedi
Maşallah çekerim şu insanlara
130
Bire seksen beştir gaddi gametim
Bir saniye ömre yoktur senedim
Bu destanı düzen aşık Ahmed’im
Çok selamlar olsun şairanlara ( Gürdağ 1951)
Ahmet Gürdağ tarafından yazılan bu destanın özelliği Kore Savaşı’na
kadar Türk ulusunun geçirdiği merhaleleri kronolojik olarak vermesidir. Bu
süreci Orta Asya’dan başlatan şair, susuzluk ve çölleşen toprakların göçe
neden olduğunu; Türklerin kuzeye ve batıya doğru göç ederek değişik
medeniyetler kurduğunu; İslam dinini benimsediğini, imparatorluk kurup
padişahlık sistemi ile yönetildiğini, düzen bozulunca birkaç devlet tarafından
istila edilmek istendiğini; Fevzi çakmak, İsmet İnönü ve Gazi Kemal
tarafından bu yurdun kurtarıldığını ve yeni bir devlet kurulduğunu; II. Dünya
Savaşını; Rus-Çin karşıtlığını ve Kuzey Kore’nin savaşını; Amerika’nın
isteğiyle Demokrat Parti’nin Türkleri bu savaşa soktuğunu; ordunun başında
Tahsin Yazıcı’nın bulunduğunu; bu savaşta şehit olan Türk askerlerinin
olduğunu ve bunların mekânının cennet olduğunu anlatmaktadır. Destanın
başlangıcında destanda politikaya değinmeyeceğini çünkü bunun yüzünden
ceza görebileceğini belirten şair aslında başlangıcında politikaya değinmiş
olmakta, bu sürecin anlatılmasının yahut eleştirilmesinin yasaklandığını
dolaylı olarak ifade etmiş olmaktadır.
4.1.18. KORE ŞEHİTLERİ DESTANI
Tabanca elde yalın kılınç gezerim
Şahin gibi her cepheyi gezerim
Kore dağlarında kaldı mezarım
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
On bombam var idi dokuzunu attım
Onuncu bombaya canım da kattım
Kore dağlarında ben şehit gittim
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
131
Parçalandı bomba akıyor kanım
Sadık Aldoğan’a duyurman beni
Türk yoluna feda ettim ben canı
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Sadık Aldoğan yanma kardeş böyledir yazın
Parçalandı bomba görmüyor gözüm
Arada kalmasın şu bir çift kuzum
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Subay kardeşler kulak versin sözüme
Al kan doldu kardeşler silin gözüme
Hasret gidiyorum bir çift kuzuma
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Emir yazıyorum daima alaya
İleri kardeşler çıkın kaleye
Kimi gelir kimi gelmez sılaya
Şehitler mezarım kazın Kor’ye
Kardeşim vurulmuş akıyor kanı
Şerefli sancağım yüzbaşım hani
Kardeşim yanımda verince canı
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Vuruldu kardeşim akıyor kanım
Sardırın yaramı götürün beni
Örtün üstüme de şanlı sancağı
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
132
Kore’ye gitmeye verdiler emir
Demokrat halkta millet beraber
Yaşasın başkanımız hakkımızı arar
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Alın şehitleri bir yere koyun
Sadık Aldoğan’a ölmedi deyin
Şehit künyemi de gizlice verin
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Gitmiyor Kore’nin kara dumanı
Süngü tak durmanın geçti zamanı
Var ise kardeşim dinin imanın
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Kalktık taarruza kestik su yolun
On bomba atınca kalmadı kolun
Kor dağlarında kaldı şu ölüm
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Sadık Aldoğan yanma kardeş böyledir yazın
Parçalandı bomba görmüyor gözüm
Arada kalmasın şu bir çift kuzum
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Ölene rahmet sağ olsun sağlar
Annesi olanlar elbette ağlar
Babasız yavruyu annesi neyler
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
133
Gizli söylen kardeş sol bayan yara
Yanmasın şu bana yansa ne çare
Bize vatan oldu şu kanlı Kore
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Türk bombası düşmanın bağrını ezer
Toplandı şehitler kazıldı mezar
Şehit olanların künyesi yazar
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Düştüm kardeş ben de şehit yoluna
Şehit bayrağını aldım elime
Türk şanı için razı oldum ölüme
Şehitler mezarım kazın Kore’ye
Köyüm Karabekir soyadım Göçer
Gam çekem kardeşler bu gün de geçer
Kapanmış kapıyı yaradan açar
Şehitler mezarım kazın Kore’ye ( Gülme 1956)
Ahmet Gülme tarafından yazılan bu destanın anlatıcı kişisi, bir şehittir.
Göçer soy isimli iki çocuğu olan şehit, Demokrat Parti tarafından onaylanarak
Kore’ye gönderilen askerler içindedir ve bombacı olarak görev yapmaktadır.
Attığı dokuz bombadan sonra onuncusuyla birlikte kendisi de vefat etmiştir.
Kore’de kalan mezarı, şehitler için ağlayan anaları, geride kalan kınalı
kuzuları ile şehit Türk askerlerinin durumunu anlatan bu destan, epik
olmaktan çok, lirik yapısı ile dikkati çekmektedir.
134
4.1.19. KORE ŞEHİTLERİNE
Coşkun bir ses kükredi gönüller ileri
İçinden ayırdılar dört bin beş yüz askeri
Türk bayrağı gidecek Kore ufuklarına
Savaşmaya çıkacak okyanus boylarına
Analar uğurladı hep dualar ederek
Aziz evlatlarını gazalar bekliyerek
Evet onlar gittiler çok uzak diyarlara
Düşüncemiz kalbimiz her şey onlarla
Elbette komünisti yenecektir Türk gücü
Alınacak onlardan beşeriyetin öcü
Erlerimiz Kore’nin müdafi oldular
Barışa karşı koyan düşmanları boğdular
O ateş çemberini parçalayıp attılar
Beş bin kahraman birden harika yarattılar
Böylelikle ordumuz kızılları mahvetti
Dünya Türk’ün gücünü bir daha idrak etti
Fakat bazılarının Kore mezarı oldu
Savaştıkları toprak şehit kanıyla doldu
Birbirine karıştı sevinç ve kederimiz
Göğsümüz kabarırken yaşardı gözlerimiz
Maruf ecdad bak milletin cihanı titretiyor
O da atası gibi Asya’yı kükretiyor
Ey Muhammet türbeni aç aziz şehitlerine
Cihanda yenilmeyen bu kahraman Türklere ( Harmankaya )
135
Bu destan, Kore’de savaşan ve kimisi şehit olan 5000 Türk askeri için
yazılmıştır. Amacın komünisti yenmek ve beşeriyetin öcünü almak olarak
verildiği destan, şehitlerin yanının Hz. Muhammed’in yanı olduğunu
belirtmekte, ana dualarının Türk askerinin zaferi için edildiğini söylemektedir.
Bu destanın diğer destanlardan farkı, savaşta söylenen bir destan olmaması,
savaşa giden askerler için Türkiye’de kalan bir kişi tarafından kaleme
alınmasıdır.
4.1.20. KORE ŞEHİTLERİNE
Yürüdü Kore’ye şanlı bir fırka
Şehitleri giydi yeşil hırka
Muhammed Mustafa bunlara arka
Hasan Hüseyin de var Kore’de
Kore’de düşmanlar yere serildi
Birleşmiş milletler buna sevindi
Hazreti Alimiz düldüle bindi
Halit bin Velit de var Kore’de
Yiğit Türk erleri tekbir aldılar
Müttefik askerleri şaşıp kaldılar
Düşmanın bağrına hançer saldılar
Şahışehidan Hamza da var Kore’de
Kore’nin dağları güm güm inledi
Çinliler telaşla bunu dinledi
Mevlâ’m emir verdi gökler gürledi
Şahı merdanımız da var Kore’de
136
Türkün süngüsünden kanlar çağladı
Çinliler Moskoflar kanlar bağladı
Yazıcıoğlu arslan gibi kükredi
Mübarek Zülfikar da var Kore’de
Koç gibi dövüşür yiğit erimiz
Cenneti aladır bizim yerimiz
Namus için orda kalsın ölümüz
Seyit Battal Gazi de var Kore’de
Düşman kahpece etrafı bağladı
Çavuşlar sancağım diye ağladı
Albay Dora kemendine bağladı
Başbuğum Atatürk var Kore’de
Cümlenin Tanrısı Rahman şahı
Yardımcımız olur Allah kerimdir
Ölürsem şehidim cennet benimdir
Şehidi Kerbela var Kore’de
Mürşitler yetişti gör neler oldu
Kore sahraları kan ile doldu
Aşık Mehmet dualar kabul oldu
Bizim Yunus Emre de var Kore’de ( Demirbaş 1958 )
Mehmet Demirbaş tarafından yazılan bu destan, Kore’de savaşan ve
şehit düşen Türk askerleri için kaleme alınmıştır. Şehitlerin yeşil hırka
giymesi sembolü ile Allah yolunda savaştıkları ve mekânlarının cennet
olduğu belirtilmektedir. Türk askerinin yalnız olmadığı, Allah’ın yardımının
onlarla olduğu, Hz. Muhammed’in, Ali’nin, Hasan’ın, Hüseyin’in, Hamza’nın,
Seyit Battal Gazi’nin, Atatürk’ün ve Yunus Emre’nin bu savaşta askerlerimizle
137
birlikte oldukları verilirken aslında her bir askerimizin de bu insanlar gibi
olduğu verilmek istenmiştir.
4.1.21. KORE’DE ÇARPIŞAN ŞANLI KAHRAMAN TÜRK TUGAYINA
Varol Mehmetçiğim yine gürledin
Kore dağlarında volkanlar gibi
Süngünle düşmanın bağrını deldin
Yılmadan savaştın arslanlar gibi
Kahramanlar yeri bu aziz yurdun
Sesini cihana tekrar duyurdun
İmanlı göğsünle siperler kurdun
Semaya ser çekmiş kalpler gibi
Şerefli sancağı bağrına sardın
Şahlandın kükredin hem de kabardın
Düşman çemberini süngünle yardın
Atıldın düşmana şahinler gibi
Birine on olan düşmanı bozdun
Dipçik sopa ile kafasını ezdin
Tarihine şanlı destanlar yazdın
Fatihler, Cengizler, Timurlar gibi
Allah Allah deye sel gibi aktın
Buz tutmuş dağları naranla yaktın
Türklüğe cihanı hayran bıraktın
Sarsılmaz azminle kayalar gibi
138
Çelik bileğinle zafer yarattın
Milyonlarca Türk’e göğüs kabarttın
Aciz yıldızı medyun bıraktın
Akıyor göz yaşı deryalar gibi ( Harmankaya 1951)
Bu destanda Türk askerinden bahsedilerek Türk askerinin yiğitliği
arslana, şahine teşbih edilmiştir. Kore Savaşı ile Türk askerinin bir kez daha
sesini duyurduğu ve cesaretini, yenilmezliğini ispatladığı aktarılmış, daha
önceki zaferler adına fatih, Cengiz ve Timur’a telmih yapılmıştır.
4.1.22. MEHMETÇİK’İN KORE DESTANI
Gazan kutlu olsun arslan Mehmetçik
Her yana okudun meydan Mehmetçik
Tarihe şan veren son zaferinde
Cihan oldu sana hayran Mehmetçik
Hak yolunda girdin kanlı yarışa
Bu yoldan varılır çünkü barışa
Kızıllar ister ki dünya karışa
Verme kafirlere aman Mehmetçik
Barışta kuzusun savaşta Bozkurt
Seninle övünür şu mübarek yurt
Aldırma kızıllar etse de cart curt
Atıver her yana tırpan Mehmetçik
Çin seddini aşan senin atandır
O yerler Türklere eski vatandır
Sendeki temiz kan hala o kandır
Gaziler oğlusun yaman Mehmetçik
139
Sana uzak değil Çin’i Kore’si
Bilmem ki durağın şimdi neresi
Düşmana akındır Türk’ün töreni
Aşarsın dağ deniz orman Mehmetçik
Kim dayanır senin gibi ere
Yanar dağ misali şanlı askere
Al sancak elinden düşmedi yere
Gücünü anladı devran Mehmetçik
Allah Allah dedin yaman saldırdın
Kafir bağrına süngü daldırdın
Atını her yanda şaha kaldırdın
Göğsünde nişanlar alkan Mehmetçik
Sen attıkça kafirlere satırı
Hoşnut oldu şehitlerin hatırı
Tepeledi nice kızıl katırı
Bir avuç kahraman civan Mehmetçik
Kızıl ayılardan aldın öcünü
Cihana gösterdin Türk’ün gücünü
Başına geçirdin zafer tacını
Yarattın bir eşsiz destan Mehmetçik
Yüzü güldü bütün yurdun vatanın
Aklına şaşarım sana çatanın
Galiçya’da şehit düşen atanın
Kalmadı göğsünde hicran Mehmetçik
140
Cephede katınca tozu dumana
Düşman leşlerini serdin yabana
Kızıl ayı tükürürken tabana
Süngünle seslendi meydan Mehmetçik
Ölürsen şehitsin kalırsan gazi
Allah da Resul de sizlerden razı
Dönecek bir daha o şanlı mazi
Oldukça senle bu iman Mehmetçik
Ne kışı dinledin ne yağan karı
Unuttun sılada sevgili yarı
Toprağa yaraşmaz şehit mezarı
Milletin gönlünde mihman Mehmetçik
Şehidin türbesi Tanrı bucağı
Meskeni cennetin yeşil bucağı
Can ver de kaptırma o al sancağı
O sana Tanrı’dan ihsan Mehmetçik
Bir tugayı ordularla savaştı
Coşkun seller gibi köpürdü taştı
Yan bakan düşmanın gözü kamaştı
Sanırsın kükremiş kaplan Mehmetçik
Süzül şahin gibi düşman üstüne
Çullanın kartal gibi ayı postuna
İbret olsun düşmanına dostuna
Sen hemen süngüye davran Mehmetçik
141
Gürlesin dağlarda o arslan sesin
Düşmana ölümdür senin nefesin
Gövdeler uçurun güller kesin
Her zaman alınmaz bu şan Mehmetçik
Aşık Keleş der ki vurun domuza
Kan rengi gösterin deli camuza
Verecek dostlarla omuz omuza
Barışa siz bulun derman Mehmetçik! ( Harmankaya 1951)
Hasan Harmankaya tarafından Aşık Keleş’ten derlenen bu destan,
Kore Savaşı’ndaki Türk askeri için yazılmıştır. Şehit edilen askerlerimizin
mekânı cennet olarak verilirken, askerimiz arslan, şahin, kartal gibi
teşbihlerle; Çinliler ise ayı, domuz gibi teşbihlerle sunulmuştur. Tarihi
dönemlerden Göktürklere gönderme iki yerde yapılmış, farklı olarak da
Galiçya’daki şehitler anılmıştır.
4.1.23. ŞEHİT MEHMETÇİĞE HİTABE
Ey kahraman Mehmet şehit mi düştün
Kızıl köpeklerle yaman döğüştün
Ölüp öldürmeğe dünden and içtin
Makberin cennettir ey şehit oğlu şehit
Şehitler serdarı ey Sedat Bora
Düşmanın kalbine açtınız yara
Sizi özler miydi o zalim kora
Vatan seninledir ey şehit oğlu şehit
Vatanın uğrunda canını verdin
Savaştın düşmanı yerlere serdin
Makberin firdevstir gözünle gördün
Alırız öcünü ey şehit oğlu şehit
142
Şehit rütbesine oldunuz nail
Sana aşık mıydı (Piyangyong seul)
Sana makber bulmak hiç mümkün değil
Vatan fedaisi ey şehit oğlu şehit
Vatan sizin için oldu mükedder
Şanınla çalkalandı dünyada her yer
Kucağını açmış ulu peygamber
Ruhun şad olsun ey şehit oğlu şehit
Senin makberini ziyaret kılsam
Ölünceye kadar türbedar olsam
Kabrine misk amber bir çelenk koysam
Az gelir şanına ey şehit oğlu şehit
Kabrinin üstüne bir Kâbe yapsam
Arşu âlâ gibi bir kubbe taksam
Güneş nuru gibi şemâdan yaksam
Az gelir şanına ey şehit oğlu şehit
Kazıldı makberin arşu âlâya
Ruhun vasıl oldu ulu Mevlâ’ya
Şüheda yüzbaşı ( Aldoğan Kaya)
Minnettarındır vatan ey şehit oğlu şehit
Makberiniz bizim sinemizdedir
Yirmi milyon kalp hep seninledir
Ey şehit annesi çeşmini dindir
Alırız öcün ey şehit oğlu şehit
143
Nice ülkelere diktin sancağı
Zaferler uğrunda akıttın kanı
Dini bir uğruna verdin bu canı
Cihanın şanlısı ey şehit oğlu şehit
Yirmi milyon hazır intikamına
Bin kızıl yine az damla kanına
Vallahi and içtik Türklük namına
İmanınla inan ey şehit oğlu şehit
Hamit Özpolat bestekârındır
Vatanın uğruna kurban canımdır
İntikamın almak hep emelimdir
Almazsam nabekârım ey şehit oğlu şehit ( Özpolat 1952)
Hamit Özpolat tarafından yazılan bu destan, Şehit Sedat Bora ve
Aldoğan Kaya namıyla bütün Kore şehitleri için yazılmış ve Kore şehitlerinin
mekânı cennet, cennetin de Firdevs katı olduğu belirtilmiştir. Şehitlerin
rütbesinden bahsederken, ozan, onlara kucak açıp bekleyenin Peygamber
olduğunu ifade ettikten sonra, şehit kabrinden bahsederek bu mekânın,
üzerine Kâbe yapılacak, arş kubbe yapılacak, güneş nuru ile aydınlatılacak
kadar kutsal olduğunu eklemiştir. Dönemin nüfus bilgilerini de veren destan,
dönem Türkiye’sinin nüfusunun 20 milyon olduğunu belirterek, her bir Türk’ün
şehit edilen askerlerimizin intikâmını alacağını belirterek, vatan uğruna şehit
olmanın dinî bir görev olduğu söylenmiştir.
4.1.24 KORE KAHRAMANLARI DESTANI
Bin dokuzyüz elli yılı içinde,
Gazeteler yazdı günü gününde
Uzak Şark’da Kore ülkelerinde
Başladı yine harp pek kanlı diye
144
Kızıllar Kore’ye hile kurdular
Milleti birbirine tutuşturdular
Birtakım gafiller boş bulundular
Başladılar harbe pek şanlı diye
Şimali Korenin akılsızları
Rehber edinmişler şol kızılları
O çıkmaz yolların bu yolcuları
Çok geçmez dönerler pişmanız diye
Bir tek millet iki kısma bölündü
Şimalden cenuba doğru yüründü
Cephelerde kanlı işler görüldü
Kızılca kafalar dumanlı diye
Bütün dünya cenup ile beraber
Adalet olmuştur onlara rehber
Aklını başına al be birader
Gitme yanlış yola insanız diye
Hürriyet aşıkı olan insanlar
Fedakarlık için fırsat kollarlar
Zayıfın düşkünün halin sorarlar
İnsanlar hepsi bir kardeşiz diye
Hak nerede ise biz ordayız
Haksızlığa asla alet olmayız
Yalanla dolanla aldatılmayız
Hakka öz canımız fedadır diye
145
Doğru uğruna canlar fedadır
Tam insan olana bu müktezadır
Haksızların hakkı mutlak cezadır
Tutmalı bu yolu sezadır diye
Türkler adaletin öncüleridir
Savaş meydanının incileridir
Haksızlık yapanın kincileridir
Tarihte adımız namlıdır diye
Hür insanlar sever her an hürlüğü
İstemez bir vakit hiç esirliği
Buna mani asaleti benliği
Ecdadı daima hür ünvanlı diye
Doğruyu eğriyi fark etmelidir
Gidilecek yola tam gitmelidir
Haydutu mutlaka ürkütmelidir
Bir daha fenalık etmesin diye
Samimi özüm doğru tutmuşuz
Hamsıda meydana davet etmişiz
Türküz biz tarihte nam bırakmışız
Dünyalar durdukça söylensin diye ( Yaşa ? )
Samim adlı bir şair tarafından yazılan bu destan, Kore Savaşı’nın 1950 yılı
içinde başladığını, Türk askerlerinin Kore’ye gönderildiğini, bu bilginin de
gazeteler aracılığıyla duyurulduğu bilgisini vermektedir. Kore’nin Kızıllar yani
Komünistler tarafından savaşa mecbur bırakan destan, bu savaşı eleştirel
dille eleştirmektedir. Kore’nin ikiye ayrıldığı ve dünya ülkelerinin Güney
Kore’yi desteklediği anlatılmakta, Türkiye’nin de özgürlük ve adalete hizmet
etmek için ezilen insanların yanında olduğu, bunun da millet olarak
146
özelliğimiz olduğu belirtilmektedir.Epik özelliklerin ağır bastığı bu destanın en
önemli özelliği döneminin tarihi gelişmelerine ışık tutmasıdır.
4.1.25 KOREYE GİDİŞ
Havalarda uçup gittik
Deryalardan aşıp gittik
Şu Korenin dağlarında
Bayrağımızı dikip geçtik
Kumandanımız emir verdi
Harp kapısın açın dedi
Düşmanların bağrını
Delik deşik edin dedi
Her tarafa döne döne
Süngü vurduk kana kana
Düşmanlara bozgun verdik
Kaçıp gitti yana yana
Mevzilerden sıçradık biz
Arslan gibi çarpıştık biz
Karşımıza çıkanların
Kara kanını akıttık biz
Sormadan aslını biz
Kestik başını biz
Çamur gibi yoğurduk
Mundar leşini biz
147
Düşmanın yüzü kara
Bulduk biz ona çare
Elimize geçeni
Kıldık biz pare pare
Toplanmış cihanın
Birleşik milleti
Korede savaşır
Cümlesi kat’i
Korenin etrafında
Oturma sofrasında
Yediğin zıkkım olur
Bulursun haftasında
Komünisttir adınız
Nolur sizin haliniz
Yediğiniz çam kabuğu
Zehirlendiniz varınız
Adınız kıtay sizin
Ruslar tutay sizi
Çingen namı almışız
Arslanlar yutay sizi
Üç kat çember arasında
Sarılmıştık bir sahada
Allah fırsat verdi bize
Yardık çıktık ol sırada
148
Serdik yere leşlerini
Kestik geçtik başlarını
Kara kana boyadık
O mundar leşlerini
Kalbimizde arslan yatar
Düşmana vurduk satır
Aman vermez Mehmetçik
Yakar sizi çatır çatır
Aradık Korenin gönlünü bildik
Ezilmiş milletlere derman olduk
Düşmanları o gün yerlere serdik
Süngümüzde kara kanlar uyuşup kaldı
Cihanın toprağı
İstemez onları
Denize dökünüz
Türkler bunları
Kabul etmeyiz biz
Bu azgınları
Mundardır Komünistlerin
Kanları
Bayrağımız ayla yıldız
Cinsimiz bizim temiz
Bu cihanda namımız
Söylenmektir henü
149
Helalleştik vatanda
Düşmanlar heyecanda
Emir verdi General
Hazır olduk o anda
Selam durduk sahada
General geldi onda
Evlatlarım söyleyin
Dinleniz sözü bunda
Kahraman Türk ordusu
Yazılmıştır ezelden
Düşmanların kafasın
Kırınız siz güzelden
Ezilmiş mazlumlara
Yardım etmek borcumuz
Zalimleri tepelep
Boyunların vurunuz
Arslan gibi çarpışınız
Kaplan gibi girişiniz
Süngünüzün ucunda
Kafaların dikiniz
Görsünler hem bilsinler
Türkler gelmiş desinler
Kahraman kim olduğunu
O dinsizler bilsinler
150
Savaşmak bizim için
Ağlamak düşman için
Kesiniz kafalarını
Çeksinler cezasını
Anılmışık alemde
Katipler var kalemde
Yazılmakla bitmez bizim
Kestiğimiz baş alemde
Haksızlık yapanlara
Hazırdır Türk ordusu
Kazanmadan mükafat
Verilmez hiç doğrusu
Cihanın kökü oynamış
Gönüller çoktan kaynamış
Karşımıza çıkanı
Kılıç ile biçtik biz
Türkün özüyüz biz
Yurdun gözüyüz biz
Yurdumuza göz dikenin
Canının tuzuyuz biz
Tuzlarız kakaç gibi
Yakarız ağaç gibi
Kaynatırız kazanda
Kirli çamaşır gibi
151
Kumandanımız general
Ateşler gibi yanar
Kimse durmaz karşında
Kaptığını yere çalar
Nasihat verir bize
Dinleriz her gün gece
Korkamayın ey hak ordusu
Allah verecek bize
Sözümü dinleyin siz
Düşmanı eziniz siz
Türkün sancağını
Her zaman gözleyin siz
Asırlar görmemiş
Böyle bir hüner
Kahraman evlatlar
Yaktılar fener
Komünist bağrını
Süngüler deler
Mehmetçik Koreyi
Dolaşıp döner
Komünist süngüsü
Kemden ibaret
Mehmetçik süngüsü
Keskin delalet
152
Bu cihan görmemiş
Böyle alamet
Yaşasın alemde
Şanlı ordumuz
Tahsin Yazıcı
Kumanda eder
Mareşallık ona
Layıktır peder.
Yiğitlik devri ancak bu zaman
Er olan sözünden durur her zaman
Haksızlık yapanlar bulur bir zaman
Haksızın cezası verilsin bugün
Cinsimize bizim
Türk oğlu derler
Yaşasın cihanda
Şanlı ordumuz
Çelikten kaladır
Bizim ordumuz
Sallamaz düşmanı
Vermez yurdumuz
Severler vatanı
Tutarlar sözümüz
Yaşasın cihanda
Bizim ordumuz
153
Mehmetçik vatanı
Daima sever
Düşmandan bize
Dokunmaz keder
Mehmetçik göğsünü
Germiştir gezer
Düşmanın topunu
Ayakla ezer
Vatanın etrafı
Çelikten kala
Tanınmış bu millet
Dünyada böyle
İntizam içinde
Yaşarlar cümle
Yaşasın cihanda
Bizim ordumuz
Bayrağımızda yazılı
Tanrının ismi
Korede vardır
Türklerin cismi
Ayağımızın altında
Çinlerin resmi
Süngümüzün ucunda
Sizin nasibiniz
154
Destanın yazılsın
Şehit kanıyla
Şarka garba gitsin
Türkün namıyla
İlla söylenir
Türkün heybeti
Vardır bu içde
Hakkın hikmeti
Parlamış alemde
Şanlı ordumuz
Korkmayız düşmandan
Vermeyiz yurdumuz
Keseriz başları
Dökeriz kanları
Elimizde ferman
Yakarız canlar
Dinsizlere merhamet
Yoktur bu zaman
Kökünden sökeriz
Vermeyiz aman
Şu Korenin harbine
Taliptir yüz bin kişi
Süngümüzün ucuyla
Sökeriz dağı taşı
155
Korkmak usanmak asla
Komutan verse pusula
Emir bekler Mehmetçik
Düşmanın hepsi hasta
Süngüler parlamakta
Düşmanlar ağlamakta
Kara kanlar içinde
Gövdeler çağlamakta
Koreye biz gideriz
Gönülleri sezeriz
Düşmnaları öldürüp
Bir sıraya dizeriz
Süngümüzün ucunda
Kara kanlar uyuştu
Mehmetçiğin heybetinden
Düşmanlarımız savuştu
Kılıcımız keskin bizim
Düşmanımız küskün bizim
Kahramanlık yakışır
Sözümüz üstün bizim
Korenin dağlarını
Dolaştım bağlarını
Karşımıza çıkanın
İçeriz yağlarını
156
Damarlarımız şişkindir
Düşmanlarımız düşkündür
Yakarız canınızı
Kılıcımız keskindir
Şarktan garba namımız
Söylenir ahvalimiz
Türk oğluna teslim olunuz
Yoksa gider canınız
Çekiliniz Koreden siz
Çekmeyiz elimizi biz
Sökeriz kökünüzü
Gitmeden Koreden biz
Korede savaştın
Yüksek şanınla
Ordular bozan
Mehmetçik sensin
Düşmanın ceseti
Mevzimiz oldu
Komutanımız bizim
Gözümüz oldu
Emrini tutmak
Borcumuz oldu
Mevziler deviren
Şanlı Türk bizik
157
Süngümüzün ucunda
Kudret ateşi
Ayağımızın altında
Düşman ceseti
Yapmayın dinsizler
Bize haseti
Mevziler bozan
Mehmetçik bizik. ( Temirhan 1951)
Osman Temirhan tarafından yazılan bu destan, Kore Savaşı’nı ve savaşta
çarpışan Türk askerlerini anlatmaktadır. Döneme yönelik tarihi bilgi olarak
Tahsin Yazıcı ve onun ordudaki rütbesi–mareşallik- verilmektedir. Yine
savaşta karşı cephede yer alan tarafın siyasi tasnifi yapılarak Çinliler,
komünist ve dinsiz olarak belirtilmiştir. Türk askerinin cesareti mübalağa
sanatıyla anlatılırken, savaşta yenen tarafın askerilerimiz olduğu ifade
edilmiştir. Bu destanda dikkat çeken ve diğer destanlarda karşılaşmadığımız
özellik kelime seçimidir. Osmanlıca ve yöresel kelimelerin yanında Kıtay,
Tutay, Yutay, Kakaç gibi Öz-Türkçe kelimelerin de seçilmiş olmasıdır.
4.1.26. ŞEHİT ALBAYIM
Bir nâme almışım Kore ilinden
Başıma yıkıldı dağlar yeşil Bor.
Felek bergüzârı aldı elimden
Şimdi için için ağlar yeşil Bor
Dinimiz Hak dini eksilmez sayı
O kahbe düşmandan alırız payı,
Kaybettik Nuri Pamir albayı,
Şimdi için için ağlar yeşil Bor.
158
Güç bulunur kahramanın bir eşi,
Kıydı hayatına düşman ateşi,
Haber almış ise kavim, kardeşi,
Şimdi için için ağlar yeşil Bor.
Albay Nuri Pamir baş temelimiz,
Yaratan Mevlâ’ya açık elimiz,
Çağlasın düşmana ölüm selimiz,
Öcünü alacak sağlar yeşil Bor.
Ruhuna rahmetler o kahramanın,
Kalır mı yanında kahbe düşmanın?
Artmıştır hicranı dertli Savancın
Kalbi için için ağlar yeşil Bor.20
4.1.27. MEHMETCİK KORE’DE
Kızıl Çinliler bizi çembere aldı
Türk askeri o gün gayet bunaldı
Erzak gelmez oldu ve susuz kaldı
Canından umudunu kesmez Mehmetcik
General Tahsin Yazıcı bir emir ve
Celal Dora sancağı beline sardı
Allah Allah nidasıyla semalar doldu
Çemberi yardı çıktı Mehmetcik
20 www.yesilbor.com sitesinden alınmıştır.
159
Şükür Mehmetcik çemberden çıktı
Celal Dora şanlı sancağımızı dikti
Amerika Mehmetciğe madalya taktı
Bize layık budur dedi Mehmetcik
Kahraman yüzbaşım Kaya Aldoğan
İleri atılıp düşmanı boğan
Ne çare Allah’a etti teslimi can
Şehit olup uçtu gitti Mehmetcik
Bir metre yirmi santim Çinlinin irisi
Süngümüze dayanmıyor birisi
Lakin sinek gibi çoktur sürüsü
Kırmakla bitmiyor dedi Mehmetcik
Kore dağlarında ot kucak kucak
Mehmetcik ne bilsin böyle olacak
Yağmurun yerine kurşun yağacak
Kurşunun içini yardı Mehmetcik
Mustafa Kurt katılmıştır hücuma
Analarım şehitlere ağlama
Ordum varken keder gelmez bacıma
Kore dağlarında coştu Mehmetcik ( Kore gazisi Mustafa KURT şiiri, derleyen Ali Taş
www.cankiri.tv.net)
4.1.28. KORE'YE DOĞRU
Vapura bindik denizde yüzdük
Otuz gün otuz gece okyanus gittik
Kore limanına gece ulaştık
Yürü zalim vapur yürü Kore'ye doğru
160
Kore dağlarında gece yürüdük
Sağımız solumuz bilmez olduk
4500 askerle karargah kurduk
Yürü zalim vapur yürü Kore'ye doğru
Çinli'ye karşı siperler kazdık
Topla tüfekle mevziler aldık
Anadan babadan ayrı düştük
Yürü zalim vapur yürü Kore'ye doğru
Çinli'ye karşı mevziler aldık
Kore dağlarında destanlar yazdık
4500 askerle tarih işledik
Başımız dik anlımız ak
Yürü zalim vapur yürü vatana doğru ( Kore Gazisi, Hüseyin Pektaş,
Derleyen: Ali Taş www.cankiri.tv.net)
Kore Savaşı’na dair söylenen destanların, anlatıcının dili kullanma
biçimine, kültürel varsayımlarına ve ideolojik tercihlerine dayandığı için kimlik,
bilinç ve kültürün ifadesi olduğunu düşünmekteyiz. Bu yüzden bu ürünler
Asmann’a göre kültürel bellekte yer almaktadırlar. “ Sözlü anlatı dünyasında
metinlerin bilgilendirme ve yenileme gücü kısıtlıdır. Daha çok zaten bilineni
dile getirdikleri için kültürel bellekte kalırlar.” ( Asman 2001: 99)
Bu destanlarda dönemin siyasi, askerî, sosyal, dinî, ekonomik,
teknolojik ve kültürel yapısı kadar Türk tarihinin değişik süreç ve tarihî
kişilikleri, savaş öncesi, savaş ve savaş sonrası, Kore Savaşı’na yönelik
olumlu ve olumsuz eleştiriler, bu savaşın sonuçları, Türk askerinin maddi ve
manevi yapısı, beklentileri ve durumu nasıl kabullendikleri, özlemleri…,
Türklerin kendilerine ve dünyaya bakış açısı… da verilerek geniş bir
perspektiften Kore Savaşı ile ilgili bilgiler elimize ulaşmaktadır. Destanların
161
üslubu, çoğunluğu halk şairleri tarafından yazıldığı için, genellikle yöresel ve
yazımı yanlış kelimelerle doludur. Elimizdeki destan örneklerinden, Kore
Savaşı’na yönelik ilginin Türk edebiyatında çok fazla ilgi göstermediği ve
verilen örneklerin de yöresel özellikleriyle genele fazla yansımadığı sonucuna
ulaşmaktayız. Destanların genelinden çıkardığımız diğer bir sonuçsa -ki bu
en bariz olanıdır- Kore Savaşı’na kutsiyet atfetmek için dinî motiflerin sıkça
kullanılması ve bu savaşın Sakarya, Kerbela, Çanakkale gibi tarihimizde
önemli bir yer etmiş savaşlarla denk tutulmasıdır.
4.2. KORE SAVAŞI KAYNAKLI AĞITLAR
Tarihin herhangi bir döneminde yaşanmış olaylar hem iyi, hem de kötü
yönleriyle bu olayları yaşayan toplumun veya milletin kültür ürünleri içinde
yansıtılır. Bu ürünlerden birisi de ağıtlardır. İsmail Görkem’e göre “ olaylar
karşısında halkın psikolojisini ve gerçekliğini yeniden üretip sunması
açısından, ağıtlar son derece zengin bir malzeme” (1997:237-258)
sunmaktadır.
Ağıtlarda ölünün bıraktığı canlı ve cansız her şeyin vaziyeti kalanların
dertleri ve eğer ölüm bir ocak yıkıntısına sebep olmuşsa, bu yıkılış karşısında
halkın kendi duygu ve endişeleri yer alıyor. ( Başgöz 1986: 245) Kore
kaynaklı ulaşabildiğimiz ağıtlarda da bu endişe yer almaktadır.
Bu endişeyi dile getiren Kore Savaşı kaynaklı bir ağıtta annenin
oğluna seslendiğini görüyoruz. Muhtemelen ölen oğlu için ağıt yakan Anadolu
kadını, çaresizliğini şu şekilde dile getirmiştir.
Kalksana annem kalksana
Lambaları yaksana
Oğlun yaralı gelmiş
Yarasına baksana
162
Gitme oğlum Kore’ye
Vurulursun bir kazaya
Dinlemedin anneni
İşte girdin mezara
Mezar mezara bakar
Mezarda oğlum yatar
Oğlumun yavuklusu
Mezara çiçek takar
Hastanenin kapısı
İzmir’ e bakıyor
İzmir’in çiçekleri
Karanfile kokuyor.( Bu ağıt www.kulturturizim.gov.tr /agitlar sitesinden
alınmıştır.)
Başka bir ağıtta ise, bir annenin oğlunun Kore’ye gideceğini öğrenmesi
üzerine üzüntüsünü ifade eden duyguları şu şekilde dile gelmiştir.
Ne duruyon elden elden
Bize su doldur ver şu gölden
Size Topal Ali emme
Bana tatlı gonca gülden ( Derleyen Ahmet Bağoğlu)
1950 yılında Birleşmiş Milletler kararıyla, Güney Kore’ye gönderilen ve
Mançurya sınırına yakın bir yer olan Kunuri’de kendini çatışmanın içinden
bulan Türk Tugayından geriye dönmeyenler için ağıt yakan Anadolu kadını,
Türk askerinin Kore’ye gönderilmesini anlamsız bulmuş, bu endişesini “Kore
senin vatanın mı, yurdun mu?” şeklinde ifade etmiştir. Bu ağıttan yalvarış,
özlem ve sitem yansımaktadır.
“İzmir’den mi kalktı Kore’ye gemi ?
Gemi kurban olam getir Eyüb’ü,
Çok ağlattın anan ile Baliş’i,
163
Kore senin vatanın mı, yurdun mu?
Gayıbıdın oğlum şehit oldun mu?
Şubeye vardım da künyen okundu
Emirdağ’ı başımızda yıkıldı
Dostumuz ağladı, düşman bakındı,
Dön gel oğlum dön gel kurban oluyum,
Sana kırk belikli gelin alayım
Köprüden ağrında gel bir görüyüm,
Görüyüm de gadın oğlum ölüyüm,
Apdil’i yerine vesek veriyim,
Bir günüm doğar da bir günüm batar,
Kore dağlarında aslanım yatar. (Yaldızkaya 1996:6)
Kore’ye savaşa giden Yozgatlı gencin ardından, eşinin yaktığı ağıt da
ise hasret duygusunu çarpıcı şekilde ifade ediliyor. Bu ağıttan yalvarış ve
hasret yansımaktadır.
“Bebeğin beşiği allanıyor,
Benim göğnüm gamlanıyor,
Tez gel del’eşim gurban olurum,
Abide gız gayri dilleniyor.” (Yaldızkaya 1996:10)
Kardeşinin şehit olması üzerine kardeşi Zehra’da uzunca bir ağıt
yakar. Ancak, ağıdın sadece belli mısraları hafızada kalmıştır. Ağıtta,
günlerce süren Kore yolculuğu, “ çığra yolla” yani bir kişinin ancak
geçebileceği ve kısa mesafelerde kullanılan yola benzetilirken, Kore evlerinin
ufaklığı ve insanın küçük boylu oluşu Anadolu kadınının ağzından şöyle dile
getirilir.
164
Kore’ ye gidiyor uzun bir çığra,
Allah’ın aşkına Eyüb’e uğra
Eyüb bize biz Eyüb’e doyamadık,
Gelin alıp çeyizini dökmedik,
Ufacıktır şu Kore’nin evleri,
Benim gardaşımdır küçük beyleri ( Yaldızkaya 1996:6)
“Kore dağlarında ot kucak kucak
Bilse doğurmayacak bak
Rahmet yerine kurşun yağacak
Gitti de gelmedi buna ne çare” (http://www.tahtacilar.com/musa.jpg)
Bu türküde diğerlerinden farklı olarak protesto ve çaresizlik duyguları
ağır basmaktadır. Savaşın kültürümüzdeki anlayışının dışında anaların
savaşmak için er doğurması ve yetiştirmesi yerine “Bilse doğurmayacak bak.”
denilerek, anaların evlatlarını savaşmak için doğurmadığına yönelik tam tersi
bir anlayış karşımıza çıkmaktadır.
Türküler konusunda dikkat çeken unsursa türkülerin derlemeciler
tarafından değiştirilmeleri sorunudur. Bu konuda Ayhan Aydın’ın Musa
Eroğlu ile yaptığı görüşmede türkülere, bunların öykülerine ve türküleri
derleyenlere yönelik şu açıklamalar yer almaktadır. Bu görüşmeyi aynen
aktarıyoruz.
Sayısız Anadolu köyünü gezdiğinizi biliyoruz. Bir derlemecisiniz aynı
zamanda. Bir de ilginç bir özelliğiniz var. Bazen araştırmacıların, -
incelemecilerin elde edemediği, yakalayamadığı bilgileri toplayabiliyorsunuz.
Halk size araştırmacılardan daha fazla açılıyor. Bu çalışmalarınız hakkında
bilgi alabilir miyiz. Halk kültürü araştırmaları, folklor çalışmaları, derleme çok
ciddi uğraşlar aslında?
― Bir derlemeci (araştırmacı değil) halka gidiyor. İşte 40-50 yıl önceden
söylenen şeyleri notaya alıyor, derliyor, topluyor. Buna derlemeci deniliyor.
Ben buna 15 yıl önce de karşı çıkmıştım. Böyle bir derlemecilik olmaz. Çünkü
165
türkülerimiz, içine baktığımız zaman, sadece teybe alınarak aktarılacak
şeyler olmadıkları görülür. Bir derleme ekibi olmalıdır. Bu ekipte bir tarihçi,
edebiyatçı, etimolog, sosyolog olmalı. Nota bilen birisi olmalı. Ancak o
zaman, gerçek anlamda bir derleme yapılmış olur. Kitap yazan birisine
kaynaklık edebilmeliyiz. Derlemelerde herhangi bir erkten korkulmamalıdır.
Utanç duyulmamalıdır. Toplumun, sosyolojik-psikolojik yapısını anlattığı için,
tarafsız bakılmalı türkülere. Hiçbir görüş, bakış açısı, türküleri etkilememeli.
1950'lerde yakılmış bir türkü var. Kore'ye ilk asker gönderdiğimiz
zamanlarda, anaların çocuklarının Kore'ye gitmemesi için söyledikleri bir
türkü var. (Analar sokağa çıkıp Nato'ya hayır! dememişler, ama türkü
söylemişler.) Biz ondan korkmuşuz, törpülemişiz, türküyü;
Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi buna ne çare
Kore dağlarında ot kucak kucak
Bilse doğurmayacak bak
Rahmet yerine kurşun yağacak
Gitti de gelmedi buna ne çare
Beyler rahatsız olmasın diye, sen o türküden bu kısımları çıkar, "Bir
güzel simadır aklımı alan/ Aşkın ateşiyle dağlara salam..." diye devam et.
Türküyü tahrip et. Bu, katlidir türkünün. Evet, öldürülmesidir türkünün.
Derlemecinin bilim ahlakı, onuru olmalıdır. Demek ki, sadece türküyü notaya
alan biri derlemeci değil. Bunu çok vurgulamışımdır. Derlemelerimde yukarda
söylediklerimi uygulamaya özen gösteririm. Gerçeğe en uygun, yakın olmalı
derleme. Bir şeyi derledikten sonra, bir sosyoloğa, tarihçiye, etimoloğa
danışıp, "Derleyen Musa Eroğlu" diyebilirim. Bende bine yakın kaset var.
Otantik şekliyle kasete almıştım. Özüne dokunulmamıştır. Öz tahrip edilerek,
166
değiştirilerek, gerçek anlamda bir inceleme, gerçek bir derlemecilik
yapılamaz.
Benim avantajım şuydu: Bir köye gittiğimde, oraya derlemeye gittiğimi
söylememe gerek yok... Konuşmalar bir araştırmadır. Söylenen türküler,
maniler, fıkralar birer hazinedir, zaten bilene göre. Ses kayıt makinası ne
güzel bir alet. Görülmeyebiliyor, fark edilmeyebiliyor. Çok önemli bu. Uzun bir
gece boyu sohbet ederiz. Ben onlara hep türkü söylerim. Sonra... o insanlar
konuşmaya başlarlar... Benim de teybim çalışmaya başlar. Öyle şeyler
söylerler ki, bu bir tarihtir. (http://www.tahtacilar.com/musa.jpg)
Ayran Türküsü
Gurbet ellerinde eğlendim kaldım
Güzel cemalini görünce durdum
Gelin bu ayranı taze mi yaydın
Hodanın aşkına doldur ayranı
Canım ayranı, güzel ayranı
İyi hoş doldursun ayranı ye, sen kimsin? Köylük yerde bir genç kız her
isteyene bir tas ayranı uzatırsa ne olur, adı nereye çıkar? Demezler mi;
falancanın kızını gördüm, bir yabancıya tası doldurup ayran verdi. Aralarında
bir şey var, elin yabancısına yoksa verir mi ayranı? Hem köyün geleneklerine
de ters düşmez mi? Hem de genç bir kız! Yok canım, bu işin içinde bir iş var
mutlaka.
Cemile güzelliği dillere destan bir kız, Aziz köyün yakışıklı
gençlerinden. Eh göz görüp gönül de sevince, her şey tamam gerisi
büyüklerin bileceği iş. Üç-beş emmi dayı; köyün muhtarı imamı, bir de Aziz’in
babası varıp istemişler Cemile’yi. Kız evi naz evi derler, olacak o kadar naz.
Araya bir kaç görüşme daha girer, sonunda iş tamam. İş tamam da daha
askerliğini yapmamış Aziz. Bugün yarın derken, nişanlarının haftası askerlik
çağrısı gelmiş. Aman yaman daha yeni nişanlandım hiç olmazsa bir iki ay
geçsin dese kimse dinlemez. Günü gelince vurmuş sırtına çantasını, dost
ahbap helâlleşmiş, varmış Cemile’nin yanına. “Üç yıl çabuk geçer bak. Büyük
167
seli hatırla beş yıl oldu, dün olmuş gibi. Esat emmi öleli dört yıl oldu. Demem
şu ki günler tez gediyor; bir göz açıp kapayınca buradayım gönlünü ferah tut”
demiş. Bekleyeceklerine söz verip ayrılmış Cemile ile Aziz. Kara trenin
düdüğü ile ilk kez köyünden ayrılmış Aziz. Sık sık mektup yazmış köyüne,
içindekileri dökmüş mektuplarına. Anasına babasına, dolaylı olarak da
nişanlısına selamlarını, özlemlerini iletmiş. Aziz askerdeyken, kötü bir haber
yayılmış asker ocağına; “Uzakdoğu’da savaş patlamış, bizi de savaşa
çağırıyorlarmış”. Kimi “Yok canım yalan söylüyorlar dünyanın bir ucundaki
kavgadan bize ne” dese de, “Bizim sözümüz varmış, onlar savaşa girerse biz
yardım edeceğiz, biz girersek onlar yardıma gelecekmiş. NATO mu, ne
diyorlar işte onun için” diyormuş kimileri. Derken Aziz’in kura günü gelip
çatmış. Adı cepheye gidecekler arasındaymış. Bir yandan üzülür ölürse
yaban ellerde ölecek, hem ne için savaştığını da bilmeyecek. “Yurduma
düşman saldırmadı, arıma, namusuma dil uzatan olmadı peki bu savaştan
bize ne” der “Acep oraların havası nasıl olur, kaç gün de gidilir” diye kendi
kendine düşünür durur. Çok geçmeden de cephede bulur kendini. Gecesi
gündüzü yok savaşın Aziz gününü ayını şaşırıyor, tek amacı ölmemek ve bir
an önce Cemile’sine kavuşmak.
Demokrat Partinin “Altın çağı” denilen bu dönem 1947’deki yabancı
sermayeyi teşvik kanunu 1951 de sermaye bölüşümünü daha da
kolaylaştırıcı doğrultuda yapılan değişiklik ve Kore savaşına bir tugay asker
göndermesiydi. ABD’nin isteği ve NATO’ya üye olmak için Tuğgeneral Tahsin
Yazıcı emrinde 5 bin asker Kore’ye gönderilmişti. Türkiye savaşı standart 5
bin kişiyle sürdüreceğine söz verdiği için eksilmeler oldukça asker
göndermeye devam etmiş ve savaşın Türkiye’ye faturası 717 ölü 5247 yaralı
229 esir 167 kayıp olmuştu. Bu da ABD’den sonra en fazla kayıp veren
ülkenin Türkiye olduğunun göstergesiydi.
Her taraftan ateş yağmakta tam bir cehennem misâli. Bu arada
şarapnel parçalarından biri de gelip Aziz’i buluyor ki, hem de yapayalnız.
Düştüğü yerde kalıyor. Aziz eli yüzü paramparça esir kampına götürülür.
Canı kurtuluyor kurtulmasına ya Aziz eski Aziz değildir artık. Radyo
bültenlerinde kayıp listeleri okunur, birliğine gelemeyenler arasında Aziz’in de
168
adı vardır. Cemile vurulmuşa döner. Herkes birbirini avutmaya çalışsa da
Aziz’in artık dönmeyeceğine çünkü onun öldüğüne inanırlar. Ama Cemile hiç
ümidini kesmemiştir, “Aziz ölmedi, ölse künyesi bulunurdu” diye diye aradan
yıllar geçer ve tek bir haber çıkmamıştır Aziz’den. Günlerden bir gün Cemile
çeşme başında yayığı almış önüne ayran yapıyormuş. Başını kaldırdığında
bir atlının yoldan sapıp çeşmeye doğru geldiğini görmüş. Cemile kafasını
önüne eğip göz ucuyla da yabancıya bakmış. Yüzü gözü yara bere içinde
olan yabancı Cemile’den bir tas ayran istemiş. Cemile de yabancıyı
terslemiş, çünkü yabancı ayranı sözle değil türkü çağırarak istemiş. Cemile
de ayran vermek istemediğini yine türkü ile yanıtlamış. Karşılıklı türkü düeti
başlamış. Türkünün sonunda yabancının Aziz olduğunu anlamış Cemile.
Anlıyor da ayran yayığını bir yana, bakracı bir yana atıp boynuna sarılmış
Aziz’in. Yılların özlemini bir türküyle dillendirip, iki sevgilinin kavuştuğu bu
türkünün sözlerine bakalım...
Ayran Türküsü
Aziz:
Uzak yollardan da kıvrandım geldim
Tatlı dillerine eğlendim kaldım
Gelin bu ayranı tazemi yaydın
Hüda’nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Uzak yolların vefası mısın
Ak alnımın da sen cefası mısın
Yaydığım ayranın kahyası mısın
Anamdan habersiz vermem ayranı
Aziz:
Bunca yıldır gurbet elde dururum
Çeker silahımı seni vururum
169
Ya ayranı alırım ya da ölürüm
Gel kız kerem eyle doldur ayranı
Cemile:
Ayranı atlarıma yüklerim
Götürür de dağ başına dökerim
Gurbet elde yârim vardır beklerim
Ondan başkasına vermem ayranı
Aziz:
O nedir ki yer altında paslanmaz
O nedir ki suya düşer ıslanmaz
O nedir ki etin kessen seslenmez
Ya bunun cevabın ya da ayranın
Cemile:
O altındır yer altında paslanmaz
O güneştir su altında ıslanmaz
O ölüdür etin kessen seslenmez
Bilirim bunları vermem ayranı
Aziz:
Tepsiye koydum da binliği tozu
Ortadan kaldırdık hele Aziz’i
Bir kaşık ayranı ver hala kızı
Hüda’nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Tepsiye koydum binliği tozu
Ortadan kaldırdım hele Aziz’i
170
Sana feda ettim iki ala gözü
Getir kabını da doldur ayranı
(http://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=1258)
Ong (1999: 54-55), sözlü toplumlarda belleği güçlendirmek için
çözümleme yerine kümeleme yönteminin kullanıldığını belirtmekte; eş veya
karşıt anlamlı terimlerin, deyişlerin, cümleciklerin bir araya gelmesi ile ve
sıfatların çokça kullanılması ile kümelemenin oluştuğunu açıklamaktadır.
Türkülerde karşımıza çıkan tekrarlar, şiirin belleklerde tutulmasını
kolaylaştırmakta ve şiirin müzikalitesini sağlayarak ritminin oluşmasına imkân
vermektedir. Kore Savaşı için yakılan ağıtların ve söylenen türkülerin
kızgınlık, bekleyiş, hasret, sitem, protesto içerdiği; savaşı yaşayanlardan çok
geride kalanlar tarafından oluşturulduğu gözlenmektedir. Bu yönüyle Kore
Savaşı’na yönelik ağıtlar ve türküler, bize geride kalanlar hakkında bilgiler
verir ve daha çok sosyal ve sözlü tarihe ve sosyolojiye kaynaklık ederler.
4.3. KORE SAVAŞI KAYNAKLI MEMORATLAR
Memorat, Kvideland’da (1991:19) “Tabiatüstü ferdi bir tecrübenin
yaşanan ve ya ondan dinlenmiş birisi tarafından anlatılan şahsa bağlı hikaye”
olarak tanımlanmaktadır. (Özkul, 2003:21) Halk edebiyatı ürünlerinden biri
olan memeoratlar, geçmişle günümüz arasında kültürel aktarımı sağlayan,
insanın ve onun oluşturduğu kültürel yapının anlaşılmasına katkıda bulanan
alanlardan biridir. Gerçek ve hayali varlıklara, yer ve olaylara olağanüstü
özellikler atfederek oluşturulan, anlatılanların gerçek olduğuna ilişkin inançla
birlikte kişinin bireysel - toplumsal yaşamını yönlendiren söyleyeni belli
edebiyat türlerinden biridir. Kore Savaşı’nda da bu tarz hikâyeler yaşandığı
dile getirilmiş ve bu deneyimler anlatan kişi dışında da desteklenerek
doğruluğu ispatlanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada memoratlar;
1. Memoratların işlevleri ve
2. İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelik
yapılacaktır.
171
Bu tasniflerde Özkul Çobanoğlu’nun Türk Halk Kültüründe Memoratlar
ve Halk İnançları (Çobanoğlu, 2003) adlı eserinde memoratlara yönelik
inceleme ve tasnifi esas alınacaktır.
Memoratların İşlevleri (63-71):
1. Memoratların Durumsal ve Sosyal İşlevleri,
2. Memoratların Kurumsal ve Kültürel İşlevleri olarak verilmektedir.
Memoratların Tematik Özellikleri başlığı altında( 73-243),
memoratların muhteva özellikleri olarak iletişim kurulan olağanüstü güçlerin
genel ortak mahiyetleri ve Türk sosyal-kültürel yapısı içinde sosyal olarak
kabul edilmiş iletişim biçimleri ‘karaktere' veya ‘aktörlere dayalı tematik
sınırlandırma seklinde ele alınarak iletişim biçimlerinin etrafında örüldükleri
veya iletişimin gerçekleştiği olağanüstü varlıktan, aktörden hareketle Türk
halk kültüründeki biçimlerine dair memoratlar...” (77) şu biçimde sıralanmıştır:
1. Cinler ile Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar,
2. Alkarısı ile Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan
Olaylar,
3. Ağırlık Basması-Karabasan, Congoloz, Kul, Erkebit… adlı varlıklarla
kurulan iletişim ve yaşandığına inanılan Olaylar,
4. Hızır ile Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar,
5. Yatırlar, Evliyalar ve Şehitlerle Kurulan İletişim Biçimleri ve
Yaşandığına İnanılan Olaylar,
6. Rüya Görme Yoluyla Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına
İnanılan Olaylar,
7. Nazar Değmesi İnancıyla İlgili İletişim Biçimleri ve Yaşandığına
İnanılan Olaylar,
8. Ölülerle Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar,
9. Büyü ve Çeşitli Geleneksel Pratikler Yoluyla Kurulan İletişim
Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar,
10. Fal ve Falcılık Yoluyla Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına
İnanılan Olaylar,
11. Tam Tanımlanamayan Olağanüstü Bir Güçle Kurulan İletişim
Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar,
172
12. Modern Kent Yaşamı Memoratları: Ruh Çagırma, Astral Yolculuk
ve UFO'larla Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar.
Kore Savaşı’nda karşılaşılan memoratlar ve tahlilleri şöyledir:
4.3.1. Kore’de de Bulutlar Askerlerimizi Örtmüştü
Kore Savaşı’nın efsane isimlerinden Albay Celal Dora, 1951’de
yaşanan bayram namazı hadisesini şöyle anlatıyor:
“6 Temmuz 1951 günü. Ramazan Bayramı’nın birinci günü idi. Bayram
namazını ihtiyat bölgesinin ortasında ve etrafı yüksek kavak ağaçları ile
çevrili zümrüt gibi yemyeşil büyük çayırlıkta bütün tugayca toplu olarak
kılmamızı kararlaştırdıktan sonra içimde bir ürperti hissetmiştim. Beş bin kişi
namazda iken maazallah düşmanın bir uçak filosunun, taarruzuna
uğradığımız takdirde ne büyük bir felâkete uğrayacağımızı gözümün önüne
getiriyor ve bir türlü gönlüm razı olmuyordu. General Tahsin Yazıcı’ya
taburların kendi bölgelerinde ve ayrı ayrı namazlarını kılmalarını teklif ettimse
de imam adedinin azlığı yüzünden imkân görülmemişti.
O sabah, hava çok açık ve berraktı. En küçük bir parça bulut dahi
yoktu. Birlikler çayırlık bölgeye gelirken onlarla birlikte bir sis tabakası da
çayırlık üzerine çökmeye başlamıştı. Cemaat çoğaldıkça bu sis tabakası da
kesafet peyda etmiş ve 10 metre ilerisi görünmez bir hâl almıştı.
Bir hikmeti ilâhi bu sis tabakası yalnız kavaklık bölgenin dışında
inhisar etmiş ve bu bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir emâre
görülmemişti. Cenâbı Hakk’ın Türk birliğini koruduğunun en büyük nişanesi
olan bu sis tabakası içinde namazımızı kıldıktan, duâsını yaptıktan ve bunu
müteakip birbirimizle sarmaş dolaş bayramlaştıktan sonra birlikler kendi
bölgelerine giderlerken sis de birdenbire ortadan kaybolmuştu. 21
(Dora,1963:51-54)
21 Aynı memorat Çanakkale Savaşı’nda da yaşanmıştır. Mehmet İhsan Gençcan, Çanakkale Savaşı ve Menkıbeler, İst.1998 s. 75. Çanakkale savaşının en çok konuşulan ve Allah’ın (cc) bizlere yardımını açıkça ortaya koyan önemli bir olay da bulutların namaz kılan askerlerimizi örtmesidir. Savaşın
173
Bu olayı görüşme yaptığımız Kore gazisi Nazım Dündar Sayılan’da
onaylanmıştır. Fakat bu durumu askeri bir hata olarak değerlendirmektedir.
Bütün askerlerin sırf bayram namazını kılmak için bir araya toplanmalarının
savaş sırasında tehlikeli bir durum olduğunu dile getirmiştir. (Bkz. Fotoğraf.
Nazım Dündar Sayılan)
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
başlamasından bitimine kadar meydana gelen birçok olay nedeniyle yabancılar dahi bunu tasdik etmiştir. 1915 yılının Temmuz ayı ile Ağustos ayları arası Ramazan’dır ve Mehmetçik oruçlarını aksatmadan tutmuş, mücadelesine devam etmiştir. Bayram yaklaşırken akıllara şu soru gelir: “Acaba bayram namazı nasıl kılınacak? Toplu halde kılınan bir namaz savaş durumunda uygun olacak mı? Acaba kılamayacak mıyız?” Bütün bu endişeleri yaşayan bir gazimiz neticeyi şöyle anlatıyor: “Gelibolu’da oturmakta idim. Çanakkale’de 9. Tümen teşekkül edince gönüllü olarak kıtaya kaydoldum. Savaş ilerledikçe din görevlilerinin yerleri de belirsiz olmuştu. Bizim gibi gençler -o zaman 28 yaşındaydım- savaşın içinde görev yaparken, yaşlılar Sargıyeri ve hastanelerde görev ifa ediyorlardı. Ben, Seddülbahir Cephesi’nden savaş bitinceye kadar hiç ayrılmadım. Miladî 1915 yılında Ramazan, 13 Temmuz Salı günü başlamış. 11 Ağustos Çarşamba günü bitiyordu. Arife günü idi cephe kumandanı Vehip Paşa beni çağırdı. “Hafız, askerin bir talebi var. Yarın Ramazan Bayramı, sabahleyin hep beraber bayram namazı kılmak istiyorlar. Eratın toplu bir halde bulunmaları tehlikeli ve düşman için bulunmaz bir fırsattır. Tekliflerini kabul etmedim. Sen de, münasip bir lisan ile anlatırsın!” dedi. Paşanın yanından ayrılmıştım ki, zamanın ulularından gözü gönlü Hak adına bağlanmış arif, zarif bir zat çıktı karşıma. Bilgide kimse onunla yarışamazdı. Develer yükü okumuştu. Sohbette onu dinleyenler yangın içinde olsalar sohbetini bırakıp ateşten kaçamazlardı. Bu zat o gün orada idi. Bana dedi ki: “Sakın ola ki erata bir şey söyleme, gün ola, hayır ola! Allah ne derse o, olur!” 12 Ağustos 1915 Perşembe günü Ramazan Bayramı’nın sabahı erken kalktım. Müslüman Türk askerleri, bayram namazını mutlaka eda edeceklerdi... Aynı göle dökülen sular gibi; Allah sevgisinde birleşen yüzlerce asker de ayakta idi. Hak katında birlikte secdeye varacaklardı. Hep beraber başımızı göğe kaldırdık; hevenk hevenk beyaz bulutlar göründü. Biraz sonra da bu bulutlar yere çöktü. Herkes “Allahü Ekber!” deyip yüzlerini toprağa sürdü. Hepimizin içinde ince bir huzur çiçeklenmiş ve Yüce Allah bizi bulutlar arasında görünmez hale getirmişti. Bu ulu kişi askerin karşısında baş kesti; sonra o derin, o tatlı ve yanık sesiyle, Hazreti Kur’ân’dan “Fetih Sûresi’nin 1’den 9. ayetine kadar okudu. Sonra iki rekat bayram namazı eda edildi. Namaz bitiminde, yüzlerce asker hep birden, “La ilahe İllallah Muhammedün Resûlullah” sözlerini devamlı tekrarlıyorlardı. Askerin betleri benizleri kül gibi olmuş, kimsenin yüreğinde dur durak kalmamıştı. Bu duruma taş olsa dayanamazdı. Görenler mi, söyleyenler mi dayanacak? “Allah! Allah!” diyen kendinden geçiyor, sanki birlikte göklerde uçmak istiyorlardı. Allah ile bir bütün olmanın ilahi ahengi içinde varlıklarından, benliklerinden soyunmuşlar, kendilerinden geçmişlerdi. Zığındere’nin susuz yatağında, bir alçalıp bir yükselen ‘’La ilahe İllallah” sesleri, insanın kalbini kah varlığın sonsuz ufuklarında koşturuyor, kah yokluğun takat getirilmez güzelliğinde dinlendiriyordu. Hak’tan başka Hak yoktu. Tekrarlanan hep buydu... Sonra, kısa bir sessizlik oldu ve arkasından düşman siperlerinden yükselen, “Allahü Ekber, Allahü Ekber!” sesleri bir uğultu şeklinde bize kadar perde perde geldi.. Daha sonraki günlerde öğrendik ki, İngiliz sömürgesinin Müslüman askerleri; Müslüman Türk askeri karşısında savaştıklarını duyunca isyan etmişler ve derhal geriye alınıp, cepheden uzaklaştırılmışlardı. 12 Ağustos 1915 tarihinden sonra, Seddülbahir cephesinde durum oldukça sakinleşirken, Anafartalar cephesinde ise; kan gövdeyi götürmekteydi. Evladım, bu bulutları yere indirip sis halinde bize gösterilmesi ancak Hazreti Allah’ın emriyle, dört büyük melekten biri olan Mikail Aleyhisselâm tarafından yerine getirilmiştir. Bu olay, Ulu Allah’ın (cc) büyük bir mucizesidir.” Bkz. GÜZEL, Abdurrahman, Türk Edebiyatı’nda Çanakkale Savaşları ve Zaferi ile ilgili Menkabe, Destan, Şiir, Anekdot ve Efsaneler, S.409, Yıl:XXXV, Atatürk Araştırma Dergisi, s. 268-285
174
kültürümüzde ve sosyal dayanışmada çok önemli bir role sahip bayram ve
bayram namazına yönelik yapının desteklendiği ortaya çıkmaktadır.
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Tam Tanımlanamayan Olağanüstü Bir Güçle Kurulan İletişim
Biçimleri ve Yaşandığına İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
4.3.2. Dede ile Sohbet
Kore savaşında Mustafa Altun’un başından ilginç bir olay daha
geçer, kendi ağzından bu olayı da dinleyelim:
Ocak ayının 25’inde bir ovada akşam vakti mevzide bekliyoruz,
karşımızda Çinliler var ama karşılıklı savunmadayız. Yerde yarım metre kar
var. Ben makineli tüfeğime mermiyi verdim, nöbete başladım. Ateş diye bir
emir gelsin hemen ateşe başlarım diye, yani hazır vaziyetteyim. Miğferimin
üzerine oturdum, bekliyorum. Etrafımda yakın hiçbir siper yok, en yakın siper
10-15metre geride, orada Üsteğmen Şevki Küçükkayalar var. Ortalık sessiz,
çıt yok; birden yanımda sarıklı sakallı elinde kılıcı olan bir dede belirdi,
nerden geldi, nasıl geldi anlayamadım. ‘Selamün aleyküm’, dedi; ‘Aleyküm
selam’, dedim. Ayağa kalkmışım, ‘Otur oğlum.’ dedi. Benim konuştuğumu
arkadaki mevziden duyan üsteğmen Şevki Küçükkayalar taş attı, yani
konuşma diye ikaz ediyor. Ben ihtiyarla konuştuğum müddetçe taş atarak
beni uyarmaya devam etti, ben ise dede ile sizle konuştuğum gibi konuşmaya
devam ettim. Dede, ‘Bu gece nöbet benim, sen istirahatini yap.’ dedi, ama
ben kendisi ile sohbeti tercih ettim. Dede bana, ‘Evladım annenin sözünü
tutarsan seni Allah’ın izni ile burnun kanamadan evine götüreceğim.’ dedi.
Annemin ilk eşi Yemen’de şehit olmuş, annem çok takva sahibi bir kadındı,
Kore’ye giderken bana, ‘Oğlum, orada eline, beline, diline sahip ol, gerisini
Allah’a bırak.’ demişti. O sözü hatırladım, ben de dedeye, ‘Ey dede biz ne
zaman memlekete döneceğiz?’ diye sordum, üsteğmen yine taş atmaya
devam ediyordu. Dede ‘Siz en son kafilede memlekete döneceksiniz.’ dedi.
Nihayet hava aydınlandı. Dede bana, ‘Oğlum benim vazifem bitti.’ dedi, elini
öptüm; o da benim sırtımı sıvazladı sonra kayboluverdi. Nereye gitti,
175
göremedim. Sabah olunca bana devamlı taş atan Şevki üsteğmen karın
üzerinde sürüne sürüne yanıma geldi. ‘Yahu Altun yasak değil mi, niye
konuştun? Mevzide konuşmak tehlikeli değil mi?’ diyerek bana kızdı, sonra
da mum ateşinde konserve kutusu içerisinde bir kakao kendine bir de bana
yaptı, sonra ‘Anlat bakalım sabaha kadar kiminle konuştun?’ dedi. Ben de
olanları anlattım, konuşmamı bitirirken ağzımı kapattı ve başladı ağlamaya.
‘Ben böyle şeyleri duyardım da inanmazdım, demek ki doğru imiş.’ dedi…
Şevki üsteğmenle Kore’den döndükten sonra Ankara’da birkaç defa
görüştük, bana çok değer verirdi. Öldüyse Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa
sağlık afiyet versin. Çok dürüst ve kahraman bir subaydı; cesurdu. Taarruza
kalkacağımız zaman, ‘Haydi çocuklar, Allah bizimle beraber.’ derdi.
Bu olaydan birkaç ay sonra annemden mektup geldi. Annem,
mektubunda, ‘Oğlum, dede geldi, sıhhatini, durumunu bana izah etti. Çok iyi
olduğunu biliyorum, aman yavrum dedenin ve benim söylediklerimi unutma,
selam eder, gözlerinden öperim.’ diyordu.
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
kültürümüzde, sosyal ve kurumsal yapımızda kutsiyet atfedilen ve çok önemli
bir yere sahip olan asker nöbetinin desteklendiği ortaya çıkmaktadır.
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Yatırlar, Evliyalar ve Şehitlerle Kurulan İletişim Biçimleri ve
Yaşandığına İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
4.3.3. Kore Şehidinin Kıbrıs Barış Harekatı’ında Savaşması
Olay 1974 yılında yapılan Kıbrıs Harekatı'nda yaşanmış, Muammer
Gökalp Anlatıyor: Askerlik görevimi yaptığım Gaziantep'teki 49.piyade alayı,
Kıbrıs harekatında ilk çıkartma ya katıldı. Birliğimize düşman kuvvetlerinin
kümelendiği Beş Parmak Dağları'nın ele geçirilmesi emri verilmişti. Yoğun bir
ateş yağmuru altında şehitler veriyorduk. İşte bu taarruz sırasında, daha
önce hiç görmediğim bir asker, siperde yanıma yaklaştı ve cebinden çıkardığı
mektubu bana uzatarak:
176
_Türkiye'ye döndüğünde bu mektubu üzerindeki adrese bırakırsın!..dedi.
Şaşırmıştım, ikimizde savaşın içindeydik ve kimin sağ kalacağı belli değildi.
Ben moral vermek gayesiyle inşallah ikimizde döneceğiz dedim. Asker:
_Ben dönemem; ama sen döneceksin karşılığını verdi. Bu arada mektubu
almam için ısrar ediyordu. Emrivakisi karşısında şaşkınlığım daha da
arttı."Bu adam benim döneceğimi kendisinin kalacağını nereden biliyor diye
düşündüm ve dayanamayarak mektubunu aldım. Tabi savaş hali askeri bir
daha göremedim. Tam teçhizatlı ve silahlı olan bu asker bildiğim kadarıyla
bizim birliğin askeri değildi. Çarpışmalar sırasında bacağımdan yaralandım;
ama yine taarruza katıldım. Bir yıl sonra terhis olup, Gölcük Ulaşlı'ya
döndüm. Mektubu unutmuştum. Bir gün bavulumu karıştırırken emanet
mektup gözüme ilişti. Ertesi günü mektubu yerine ulaştırmak için İstanbul'a
gittim. Üzerindeki adrese göre ev Aksaray'da idi. Evi buldum.Bu arada
mektubu veren asker belki dönmüştür, diye düşünüyordum. Kapıyı çaldım.
Yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Mektup zarfında yazılı adresi sordum. Burası dedi.
Mektubu kendisine uzatarak:
_Bu mektubu oğlunuz Kıbrıs'tan gönderdi, dedim. Bilmem belki kendisi de
gelmiştir. Kadın büyük bir şaşkınlık içinde beni içeriye davet ederken "Bizim
Kıbrıs'ta çarpışan oğlumuz yok" dedi. İyice şaşırmıştım. Biraz sonra kadının
beyi de yanımıza geldi. Hadiseyi ona da anlattım. Yaşlı adam bir şey
söylemeden ve biraz sonra bir fotoğraf albümü ile geldi. Albümü açtı ve üç
gencin birlikte çektirmiş olduğu fotoğrafın ortasındaki delikanlıyı göstererek;
_Size mektubu veren bu muydu? diye sordu. Resme baktım
_Evet buydu...dedim. Gayet iyi hatırlıyorum. Kadın hıçkırarak ağlamaya
başlamıştı. Yaşlı adam:
_Resimdeki genç oğlumdu; ama 35 yıl önce Kore’de şehit düşmüştü.
Kendimi evden dışarı zor attım. Hadiseyi bir türlü unutamıyorum.
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
kültürümüzde, sosyal ve kurumsal yapımızda kutsiyet atfedilen ve çok önemli
bir yere sahip olan vatan olgusunun desteklendiği ortaya çıkmaktadır.
177
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Yatırlar, Evliyalar ve Şehitlerle Kurulan İletişim Biçimleri ve
Yaşandığına İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
4.3.4. Bir Erin Çinli Bir Taburu Esir Alması
Kore’de meydana gelen bir olayı da Mehmet Ustaoğlu Yaren meclisi
dergisinin 7. sayısında Nuri Erkenci’ye şöyle anlatmış: Akıl ve mantığın kabul
etmediği fakat Kore’de gerçekleştiğine şahit olduğum bir olayı da ben
anlatayım. Bizimle birlikte bir er geceleyin ihtilam oluyor, sabah olunca gusül
abdesti almak için birliğin yakınındaki bir dereye gidiyor, elbiselerini ve
silahını çayın kenarına bırakıyor ve abdest alıyor. Abdesti bitip tam giyineceği
sırada 1 manga Çinli asker silahlarını doğrultuyor. Adını unuttuğum bizim
asker de beni öldürmeye öldürdüler, ben de hiç olmazsa bir kaçını vurayım,
deyip aniden silaha sarılıp onlara doğrultuyor. Bu esnada beklenmedik bir
şey oluyor, Çinliler silahlarını bırakıp ellerini havaya kaldırıyor ve teslim
oluyorlar. Bizim asker şaşkınlık içinde 1 manga Çinli askeri önüne katıyor ve
birliğe getiriyor. Birliğimizin Süleyman Kim adındaki Koreli tercümanı vasıtası
ile esirlere soruluyor: ‘Siz nasıl teslim oldunuz? Bir kişi sizi nasıl esir aldı?’
diye, onlar da cevap veriyorlar. ‘Bizi bir kişi esir almadı, değişik kıyafetli 30-40
kişi vardı, biz onlara esir düştük. Yine tercüman aracılığı ile soruluyor, ‘Peki
sizi esir alanlar şimdi burada mı?’ Esirler tekrar cevap veriyorlar, ‘Sizin birliğe
girince onlar kayboldu.’ İşte ben böyle bir olaya şahit oldum.
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
kültürümüzde, sosyal ve kurumsal yapımızda kutsiyet atfedilen ve çok önemli
bir yere sahip olan bağımsızlık, şehadet ve din olgusunun desteklendiği
ortaya çıkmaktadır.
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Yatırlar, Evliyalar ve Şehitlerle Kurulan İletişim Biçimleri ve
Yaşandığına İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
178
4.3.5. Rüya
Gülsema Dalgıç’ın derlediği, Hamdi Gülbaş’ın benliğinde derin yaralar
açan memoratta Hamdi Gülbaş şöyle anlatıyor:
“Dar bir yoldan geçiyoruz, araçlar dönemedi. Kazma kürekle yolu
genişlettik. Bütün araçları oradan geçirdim, bir baktım ki hiçbir vasıta
kalmamış. Ben kalmışım yapayalnız. Bende Thompson silahı var. Yedi tane
de şarjörüm. Ama ben bunun rüyasını bir gece önceden gördüm. Rüyamda
bir beyaz at geldi. Dedi ki 'Hamdi atla!', sırtına atladım beni bir tepeye çıkardı
ancak aşağısı karanlık hiç ışık yok. 'Korkma Hamdi' dedi ve ben uyandım.
Rüyam aklıma geldi, yavaş yavaş yürümeye başladım, taş kümelerin
arasından geçiyorum, ancak geçmeden içlerini kontrol edip öyle yola devam
ediyorum arkadan vurulmamak için. Allah'a sığındım, hiç korkmadım. Hiç
durmadan tam 15 saat yürüdüm. Sabah 9.5 gibi birliğimi buldum, herkes beni
öldü biliyordu."
Gözyaşlarına hâkim olamayan Gülbaş'ı bir başka gazi uyarıyor, "Erkek adam
ağlamaz" diye. Savaşta ve sonrasında neler hissettiğine dair sorulardan
hoşlanmıyor Gülbaş, ısrarla sorulmasını istediği soru 'Biz niçin Kore'ye gittik?'
Cevabı ise, "O zamanlar diyorlardı ki, Türkiye Kore'ye neden asker
gönderiyor? Her yıl trafik kazalarında binlerce insan ölüyor. Biz gittik oraya
birçok şehit verdik ve bu bir işe yaradı. Türkiye Nato'ya girdi." diye yanıtlıyor.
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
kültürümüzde, sosyal ve kurumsal yapımızda kutsiyet atfedilen ve çok önemli
bir yere sahip olan askerin desteklendiği ortaya çıkmaktadır.
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Rüya Görme Yoluyla Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına
İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
179
4.3.6. Öleceği tarihi rüyasında gören gazi
Zonguldak'ın Çaycuma ilçesine bağlı Comranlı köyünde, rüyasında 5
yıl önce öleceğini görerek yaptırdığı mezar taşına bu tarihi yazdıran Kore
Gazisi İsmail Hakkı Türkiş, geçirdiği rahatsızlık sonucu tahmininden 1 yıl
sonra yaşamını yitirdi. Rüyasında öleceğini görmesinin ardından 1986'da
hayatını kaybeden eşi Hacer Türkiş'in yanına kazdırdığı mezarına yaptırdığı
mermer taşa ölüm tarihi olarak 2005 yazdıran 86 yaşındaki Türkiye
Taşkömürü Kurumundan emekli Türkiş, geçen yıldan devam eden
rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi'nde öldü.
Mezar yerini 2001'den sonra sık sık ziyaret ederek çevresindeki otları da
temizleyen Türkiş için evinde okunan Kur'an-ı Kerim'in ardından köy
meydanında düzenlenen cenaze törenine yakınları, Çaycuma Belediye
Başkanı Mithat Gülşen ile köylüler katıldı. Türkiş'in cenazesi, kılınan namazın
ardından sağlığında hazırlattığı mezar yeri kazılarak defnedildi.
Gazinin oğlu Şaban Türkiş, babasının geçen yıldan itibaren sağlık
durumunun kötüleştiğini belirterek, ''8 çocuğu ve 20 torunu babamın ölümüne
hazırlıklıydık. Rüyasında öleceğini gördükten sonra babam sürekli bize
yokluğunu alıştırmaya çalışıyordu. Onun vasiyeti üzerine mezarındaki ölüm
tarihini değiştirmeyeceğiz.'' dedi.
Gazi Türkiş, 2005'de yaşamını yitirmemesinin ardından AA muhabirleri
ile yaptığı röportajda, şunları söylemişti: ''Kendimi ermiş ya da olağanüstü biri
görmüyorum. Rüyamın ardından mirasımı çocuklarımın arasında
paylaştırdım. Evlatlarımı ve torunlarımı da yokluğuma hazırladım. Savaştığım
Kore'de, çok kez ölümle burun buruna gelmiştim. Rüyamın, Allah'ın lütfu
olduğuna inanıyorum. Ölüm tarihim 2006'da olabilir. Ama, yine de belli olmaz.
Belki, Allah 10 yıl daha yaşamama izin verir.'' 02/09/2006
Memoratların İşlevlerine yönelik Durumsal ve Sosyal İşlevi, Kurumsal
ve Kültürel İşlevi açılarından yapılan incelemede bu memoratta karşımıza
kültürümüzde, sosyal ve kurumsal yapımızda kutsiyet atfedilen ve çok önemli
180
bir yere sahip olan askerin üzerinden belli bir zaman dilimi geçse dahi
desteklendiği ortaya çıkmaktadır.
İletişim biçimlerine dayalı tematik sınıflandırmaya yönelikse, bu
memorat; Rüya Görme Yoluyla Kurulan İletişim Biçimleri ve Yaşandığına
İnanılan Olaylar grubuna dahildir.
Kore savaşı kaynaklı memoratlara baktığımızda şu değerlendirmeyi
yapabiliriz:
Kore Savaşı’na yönelik elde edebildiğimiz tüm memoratlar Türk kültür
ve sosyal hayatında desteklenen durumların olumlu örnekleri durumundadır.
Hiçbir memorat cezalanırma ya da sınama amaçlı ortaya çıkmamış, zor
durumda kalan kişilerin bu durumlarında onlara yol gösterici ve yapılan
davranışları destekleyici şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Memoratların Tematik Özellikleri başlığı altında, memoratların
muhteva özellikleri olarak iletişim kurulan olağanüstü güçlerin genel ortak
mahiyetleri ve Türk sosyo-kültürel yapısı içinde sosyal olarak kabul edilmiş
iletişim biçimleri ‘karaktere' veya ‘aktörlere dayalı tematik sınırlandırma
seklinde ise daha çok Yatırlar, Evliyalar, Şehitler, Ölülerle Kurulan iletişim
biçimleri, Rüya Görme ve Tam Tanımlanamayan Olağanüstü Bir Güçle
(bulut) ortaya çıkan ve Yaşandığına İnanılan Olaylar şeklinde iletişim
biçimleri ve yaşandığına inanılan olaylar şeklinde tezahür etmektedir.
181
SONUÇ
XX. asır sonralarında siyasî ve ekonomik sahada hayli ilerlemeler
gösteren ve süratli bir nüfus artışı olan Japonya kendi adalarında
yaşayamayacağını anlayınca Kore'yi ve Çin'in bir kısmını istila etmeyi
plânlamış, Çinliler Kore'nin hamiliğini yüklenince iki millet arasında rekabet
başlamıştır. Japonya'nın istila siyasetini dikkatle takip eden ve bunun
kendisine tehlike olacağını sezen Sovyet Rusya da on dokuzuncu asır
sonralarında bu rekabete katılmıştır. BM Kore Komisyonu, iki Kore arasındaki
sorunları aşmak amacıyla 10 Haziran 1950’de Kuzey Kore temsilcileri ile
görüşme yapmışlardır. Bölgedeki barış Kuzey Kore kuvvetlerinin 25 Haziran
1950 Pazar günü 38.paralelden Güney’e doğru saldırıya geçmesi ile
tehlikeye girmiştir. Kuzey Kore’nin taarruzu, Amerika Birleşik Devletleri için
büyük bir şok olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri konuyu, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’ne götürmüştür. Harp başladıktan iki gün sonra Güvenlik
Konseyi ateşkes emri vermiş, bu kararı Sovyet Rusya boykot etmiştir. Kuzey
Koreliler hızlı bir hareketle önce başkent Seul ve ardından bütün Kore’yi ele
geçirmek için Birleşmiş Milletler’in kararını hiçe sayarak saldırıya devam
etmişlerdir. Kore savaşında en çabuk yardım, Uzak Doğu’da hava, deniz ve
kara kuvvetleri bulunan Amerika Birleşik Devleti’nden gelmiştir. Birleşmiş
Milletler güvenlik Konseyi’nin 25- 27 Haziran 1950 kararlarını, 56 üye
devletten 53’ü kabul etmiştir. Kore Savaşı patlak verdiği zaman BM Genel
Sekreteri, bu durumu Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na telgrafla bildirmiş ve
bütün üye ülkelerden olduğu gibi Türkiye’den de yardım istemiştir. Kabul
eden 53 ülke arasında Türkiye de vardır. 4.500 kişilik bir Türk savaş birliği
savaşa gönderilmiştir. Kore Savaşı’nda Türk Tugayı’nın icra ettiği 13
muharebeden; Kunuri, Kumyangjang-Ni, Seul Savunması ve Vegas
muharebeleri savaşın kaderini değiştiren önemli muharebelerdir. Kunuri ve
Kumyangjang-Ni Muharebeleri ile Kuzey Çin ordularını yenerek Birleşmiş
Milletler kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış ve Birleşmiş Milletler
ordularının Kore’yi terk etme düşüncesinden vazgeçmesini sağlamıştır. Seul
savunması ile başkent Seul’ün düşman eline geçmesine mani olmuş, Vegas
182
Muharebesi ile de ateşkes antlaşmasının yapılmasını sağlamıştır. 25 Haziran
1950’de başlayan savaş, üç yıl bir ay sonra 27 Temmuz 1953’de bitmiştir.
Resmi kayıtlara göre Kore’de Birleşmiş Milletler ordusunun kaybı - Türkler
dâhil- 94 bini ölü olmak üzere 500 bin kişidir. Türk Tugayı’nın kaybı ise, en
çoğu 1.Tugayda olmak üzere 724 kişidir.
Bu çalışmada tarihimizde yer alan; fakat halk tarafından çok
bilinmeyen ve unutulan Kore Savaşı hakkında topladığımız Halk Edebiyatı’na
ait malzemelerle, geçmişi daha iyi anlamlandırabilme ve anlayabilme çabası
ortaya konmuştur. Kore Harbi’nin Sözlü ve Yazılı Türk Halk Edebiyatı’na
Yansıması adlı bu çalışma unutulan bir savaş olan Kore Savaşı ve bunun
edebiyatımıza yansıması sözlü tarih, folklor ve bellek bütünlüğü içinde ele
alınmış, sözlü tarih kaynaklarından toplanan veriler ve kütüphane kaynaklı
ürünleri değerlendirilmiştir. Bu kaynaklardan hareket ederek Kore Savaşı’nın
Türk Halk Edebiyatı üzerindeki yansımasını ortaya konmuştur.
Sözlü tarih yöntemini esas alınarak, sözlü tarih, folklor ve bellek ilişkisi
kurulmuş, belleğin bireysel ve kendiliğinden bir olgu olmadığı, sosyal alanla
kesişen, içinde bulunulan anın dinamiklerince belirlenen ve toplumsal
kimliğimizi kuran, değişken bir süreç olduğu ortaya konulmuştur.
Hatırlamanın ve unutmanın bireysel olduğu kadar, sosyal ve politik bir
süreçte ortaya çıktığı, Kore Savaşı ve gazilerine dair toplumsal belleğin tam
teşekkül etmediği; Kore gazilerinin sadece 19 Eylül Gaziler Gününde
hatırlandığı, bunun dışında herhangi bir zamanda anımsanmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Bu sonuca Kore savaşının bireysel ve toplumsal bellekteki yeri
mülakatlar, gazete yazıları, anı kitapları, ağıt, türkü ve destan metinleri
değerlendirilerek ve incelenerek varılmıştır.
Kore Savaşı hakkında incelediğimiz tüm bu destanlara baktığımızda,
onların ayırıcı vasıflarını verdiğimiz dördüncü bölümün dışında, sonuçlarının
tekrarlanması ve tasnif edilmesinin dikkate değer olduğu kanaatindeyiz.
Bu destanların ayırıcı vasıfları şunlardır:
183
-1950-1953 Türkiye’sindeki siyasi yapısı (4.1.2., .4.1.3, .4.1.4, .4.1.6, 4.1.9,
4.1.15, .4.1.18),
-1950-1953 yılları arasında dünyadaki diğer ülkelerin siyasi yapısı (4.1.3,
4.1.4, 4.1.5, 4.1.8, 4.1.12, 4.1.15, 4.1.16, 4.1.17, 4.1.23),
- 1950-1953 Türkiye’sindeki askeri yapı (4.1.1, 4.1.6, 4.1.8, 4.1.10, 4.1.12,
4.1.13, 4.1.17, 4.1.20, 4.1.22),
-1950 Türkiye’sinin demografik yapısının belirtilmesi (4.1.2, 4.1.23),
-Hatırat özelliği ile yaşanılan zamana/savaşa tanıklık (4.1.11, 4.1.13),
-Türk toplumunun Kore Savaşı’na ve Kore’ye gönderilen Türk askerine bakış
açısı (4.1.3, 4.1.4, 4.1.13, 4.1.18, 4.1.21, 4.1.24),
-Türklerin yaşadığı coğrafî, tarihi ve siyasî değişimlerin aktarımı (4.1.1,
4.1.10, 4.1.18, 4.1.23),
-Türk kimliğinin içinin doldurulmasına yönelik kimlik tanımı yapılması (4.1.2,
4.1.4, 4.1.18),
-Türk toplumunun kültürel ve sosyal özelliklerinin verilmesi (4.1.3, 4.1.4),
-Dinî yapının vurgulanması (tüm destanlarda),
Türk kültürünün Kore kültüründen etkilenimi (4.1.7),
-Destan türü içindeki yapı unsurlarının farklı biçimlerde verilişi (4.1.12,
4.1.14),
-Kullanılan Öztürkçe, Osmanlıca, argo, yöresel ve günümüz Türkiye
Türkçesine ait kelimeler ile, Türk dilinin zenginliğinin ve özelliklerinin, bunların
kapsayıcı biçimde verilmesi ile dilin yaşayan yapısının gösterilmesi(tüm
destanlarda).
Bu tasnif göstermektedir ki, Kore Savaşı ile ilgili yazılan bu destanlar,
destan türünün insanî yapıyı her yönden aktaran bir iletişim aracı görevi
yüklendiğinin kanıtıdırlar. Yine bu destanlar, yaşanılan bir zaman dilimine
tanıklık etme özellikleriyle, farklı bir zamandan destanın yaşandığı çekirdek
olayın zamanını algılamamızı sağlayan eşzamanlı bir incelemeyi
gerçekleştirmemizi sağlayan araçlar olma özelliği taşımaktadırlar. Bireysel ve
toplumsal belleği yansıtma görevi de yüklenen bu destanlar, özellikle
işledikleri konu açısından, toplumsal bir konu tema olan savaşın işlenmiş
olması ile, Türk destanlarının toplumsal amaçla yazılma işlevini yansıtmakta;
184
bu işlev ile destan kültürümüzün aynı paralelde devam ettiğini
göstermektedirler. Çünkü Türk destanları, diğer dünya destanlarının tersine
özel bir amaç için değil genelde toplumsal bir amaç için (savaş, yıkım, afet,
kahramanlık, yaratılış…) yazılmışlardır. Destan geleneğinin coğrafi, tarihi,
dini değişimlerden etkilenmesinin kanıtı olarak da ele alınan bu destanların –
Orta Asya’dan Anadolu’ya, Göktürklerden Türkiye Cumhuriyeti’ne kadarki
tüm- değişimleri yansıttığı, hatta bu savaş sebebiyle Uzak Doğu Asya
kültürüyle karşılaşıldığı ve bu kültürün özelliklerinden bazılarının –ejderha
örneğinde olduğu gibi- destanlarımızda işlendiği tespit edilmiştir.
Kore Savaşı’nın ve gazilerin toplumsal bellekte nasıl
hatırlandığı/anımsandığı iletişimsel ve kültürel bellek yönünden
değerlendirilmiştir. Üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen bu savaşın
toplumsal bellekte yer almadığı görülmüştür. Tabii çalışma yöntemi olarak
sözlü tarih disiplini kullanıldığından bazı sorunlarla karşılaşılmıştır. Bu
savaşın üstünden elli yedi yıl geçmiştir ve Kore gazileri şu anda 80’li yaşların
üstündedir. Yaşları çok ilerlemiş olduğu için, bu sorunun görüşme yapılan
kişilerin bireysel belleğiyle ilgili olan sorunlar olduğu tespit edilmiştir hatta
Görüştüğümüz gaziler ileri yaşlarda oldukları ve hafızalarında gel-gitler
yaşandığı için sorularımızı çocukları yanıtlamıştır.
Kore gazileri ile yaptığımız görüşmelerde ve okuduğumuz anı
kitaplarında bu insanları dikkatlice dinleyenlerin ancak yakın çevreleri olduğu
ya da bu savaşa katılmış kişilerin bir araya geldiklerinde belleklerinde bu
olayı yeniden yaşadıkları tespit edilmiştir.
Kore Savaşını ve gazilerini hatırlamamıza vesile olacak figürler sınırlı
sayıda olduğu için kültürel ve iletişimsel bellekte çok yer almamaktadırlar.
Bireysel olarak yapılan biyografik tarzda hatırlama ise gazilerin büyük bir
kısmının ölmesi dolayısıyla çok mümkün olmamıştır. Fakat bu savaşa dair
yazılı ürünler edebiyatımızda yer aldığı, bu durumda az da olsa bu savaşın
kültürel bellekte de yer aldığı tespit edilmiştir. Kore savaşı gerçeğinin
185
hatırlanmaması ve toplumsal bellekte yer almamasının bizce en önemli
sebebi ortak bir mekân olmamasıdır. Bu savaşa katılanların anılarını
tazeleyebileceği ya da yeniden hatırlayabileceği mekân çok uzaklardadır.
Çanakkale ve Sarıkamış savaşları hakkında toplum hafızasında devamlılığı
sağlayacak, kültürel belleği kuşaktan kuşağa aktaracak birçok ağıtlar varken,
Kore Savaşı hakkında ise daha çok halk şairleri tarafından yazılan sınırlı
sayıda destan bulunmaktadır. Çalışmamızda bu ürünleri değerlendirerek
sınırlı da olsa bu savaşın kültürel bellekte nasıl yer aldığını ortaya konmuştur.
Kore Savaşı’nı hatırlamakta bile zorluk çeken toplumumuz, bu gerçeği
sonraki kuşaklara aktarmadığı için böyle bir tarih anımsanmamaktadır.
Hatırlamakta zorluk yaşanmasının sebebi yapılan mülakatlarda ve gazete
yazılarında Kore Savaşı’na giden askerlerimiz toplum tarafından ötelenmeleri
ve yok sayılmaları olarak ortaya çıkmıştır. Kore Savaşı ve Gazileri ile ilgili
çıkan haberlere ve mülakatlara baktığımızda Kore Gazileri için kullanılan asıl
kelime hep “UNUTULAN” olmuştur. Halk arasından derlenen, Kore Savaşı
hakkında ulaşabildiğimiz çok fazla sayıda ağıt yoktur. Bunun yerine halk
şairleri tarafından yazılan, bir ya da birkaç sayfadan oluşan, epik nitelikte
olan destanlar bulunmaktadır. Bunun sebebinin şu olduğunu düşünmekteyiz:
Bu savaşa giden askerlerimiz için ‘vatan’ kavramı savaştıkları mekândan çok
uzakta kalmıştır. Bu askerlerimiz dünya barışı adına savaşmışlardır. Görülen
ya da kabul edilen düşman fiilen yurdu işgal etmemiştir. Bu yüzden Kore
Savaşı ve gazilerimizle ilgili gazete ve dergilerde yer alan haberler oldukça
sınırlıdır ve bu insanlar günümüzde yeterince bilinmemektedir.
Kore Savaşı’nın gerçekleştiği zamanı ve sonraki dönemi içine alan
sürede oluşan ürünler “ikinci sözlü kültürün” ürünleri olarak
değerlendirilmiştir. Kore Savaşına dair kültürel belleğin halk edebiyatına ait
ürünlerin kültürel bellek taşıyıcıları olarak halk şairleri tarafından yazıldığı
tespit edilmiştir. Yaptığımız araştırma sonucunda, 1950-1953 yıllarını
arasında yapılan Kore Savaşı’nı ve bu savaşa giden gazilerimizi içeren ,
“yazılı kültür ortamı” ürünü olarak, Latin harfleri ile yazılıp basılmış yirmi sekiz
adet destan ortaya konmuştur. Bu destanlar haricinde Kore Savaşı’nda şehit
186
olan Albay Nuri Pamir adına yazılmış anonim bir şiir, Kore Savaşı’na katılan
gazilerimizden Mustafa Kurt’un Mehmetçik Kore’de şiiri ve Hüseyin Pektaş’ın
Kore’ye Doğru şiirlerinin de dönemin olaylarını yansıttığı tespit edilerek Kore
Savaşı’nın şiirlerdeki yansıması olarak verilmiştir.
Bu destanlarda dönemin siyasi, askerî, sosyal, dinî, ekonomik,
teknolojik ve kültürel yapısı kadar Türk tarihinin değişik süreç ve tarihî
kişilikleri, savaş öncesi, savaş ve savaş sonrası, Kore Savaşı’na yönelik
olumlu ve olumsuz eleştiriler, bu savaşın sonuçları, Türk askerinin maddi ve
manevi yapısı, beklentileri ve durumu nasıl kabullendikleri, özlemleri…,
Türklerin kendilerine ve dünyaya bakış açısı… da verilerek geniş bir
perspektiften Kore Savaşı ile ilgili bilgiler elimize ulaşmaktadır. Destanların
üslubu, çoğunluğu halk şairleri tarafından yazıldığı için, genellikle yöresel ve
yazımı yanlış kelimelerle doludur. Elimizdeki destan örneklerinden, Kore
Savaşı’na yönelik ilginin Türk edebiyatında çok fazla ilgi görmediği ve verilen
örneklerin de yöresel özellikleriyle genele fazla yansımadığı sonucuna
ulaşmaktayız. Destanların genelinden çıkardığımız diğer bir sonuçsa -ki bu
en bariz olanıdır- Kore Savaşı’na kutsiyet atfetmek için dinî motiflerin sıkça
kullanılması ve bu savaşın Sakarya, Kerbela, Çanakkale gibi tarihimizde
önemli bir yer etmiş savaşlarla denk tutulmasıdır. Yazıldıkları dönem içinde
pek önemsiz görünseler ve şiir metni olarak şekil yönünden zayıf
oluşturulmuş olsalar da, kültür tarihimiz açısından bu destanların önemli bir
işlevi olduğu ortadadır. Kore Savaşı’nı hiç bilmeyen bir insan bu şiirleri
okuduğunda dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatına dair birçok bilgiyi
öğrenebilir.
Kore Savaşı için yakılan ağıtların ve söylenen türkülerin kızgınlık,
bekleyiş, hasret, sitem, protesto içerdiği; savaşı yaşayanlardan çok geride
kalanlar tarafından oluşturulduğu gözlenmektedir. Bu yönüyle Kore Savaşı’na
yönelik ağıtlar ve türküler, bize geride kalanlar hakkında bilgiler vermekte ve
daha çok sosyal ve sözlü tarihe ve sosyolojiye kaynaklık etmektedirler.
187
Kore Savaşı’na yönelik elde edebildiğimiz tüm memoratlar Türk kültür
ve sosyal hayatında desteklenen durumların olumlu örnekleri durumundadır.
Hiçbir memorat cezalanırma ya da sınama amaçlı ortaya çıkmamış, zor
durumda kalan kişilerin bu durumlarında onlara yol gösterici ve yapılan
davranışları destekleyici şekilde karşımıza çıktığı görülmüştür.
Memoratların Tematik Özellikleri başlığı altında, memoratların
muhteva özellikleri olarak iletişim kurulan olağanüstü güçlerin genel ortak
mahiyetleri ve Türk sosyo-kültürel yapısı içinde sosyal olarak kabul edilmiş
iletişim biçimleri ‘karaktere' veya ‘aktörlere dayalı tematik sınırlandırma
seklinde ise daha çok Yatırlar, Evliyalar, Şehitler, Ölülerle Kurulan iletişim
biçimleri, Rüya Görme ve Tam Tanımlanamayan Olağanüstü Bir Güçle
(bulut) ortaya çıkan ve Yaşandığına İnanılan Olaylar şeklinde iletişim
biçimleri ve yaşandığına inanılan olaylar şeklinde tezahür ettiği tespit
edilmiştir.
Tarihimizde ki diğer savaşlarında zaman içinde kültürel ve iletişimsel
bellek yönünden- ki bu içinde toplumsal bellek kavramını da taşır –
araştırmalara konu olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü toplum hayatı
dinamiktir ve sürekli gelişmeye ve değişmeye devam etmektedir.
188
KAYNAKÇA
AFŞİN, Zeki, Kore Kahramanları ve Türkiye, Desen Matbaası, Ankara, 1953.
AKAGÜNDÜZ, Ahmet Hulusi, “ Anılarım”, Korsavaş Dergisi, s:26 Temmuz, 1977
AKSAN ,Doğan, Her Yönüyle Dil, Ankara, TDK Yayınları, 1990.
AKSUGİL Mustafa ve GÜROĞLU Yusuf, Kore Kahramanlarına Düziçinden Selam,
Maraş, 1951.
ALPASLAN, Gonca Gökalp, XIX. Yüzyıl Yazılı Anlatılarında Sözlü Kültür
Etkileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Yayınları, 1. Baskı, Ankara,2002.
ARTUN, Erman, “Âşıkların Destanlarının Sosyal Tarihe Kaynaklık Etmeleri”, Millî
Folklor, S.53, ss.34-38, 2002.
ARTUÇ, İbrahim, Kore Savaşlarında Mehmetçik, Kastaş Yay., İstanbul, 1990.
ARTUN, Erman, Aşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı, Akçağ Yay., Ankara, 2001.
ASSMANN,Jan, Kültürel Bellek Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve
Politik Kimlik,İstanbul:Ayrıntı Yayınları,2001.
BALİ, Muhan , Ağıtlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
BANARLI, Nihat Sami Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I ,İstanbul, 1987.
BAŞGÖZ, İlhan, Protesto: Folklorun Beşinci İşlevi(Fonksiyonu), 1-4.s.,
Folkloristik, Prof Dr. Umay Günay ,Ankara.1996.
BAŞER, Sait , Toplumsalı Anlamak, Ataç Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2006.
BARTHES, Roland, Göstergebilimsel Serüven, Çevirenler: Mehmet Rifat- Sema
Rifat, Yapı Kredi Yayınları, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, İstanbul, 2005.
BAŞER, Sait, Toplumsal Aklı Anlamak, Ataç Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2006.
BAŞGÖZ, İlhan, “Sözlü Tarih, Ağıt ve Ermeni Sorunu”–2”, 22 Mayıs 2005 Pazar,
Radikal Gazetesi, Sayfa:9
BAŞGÖZ, İlhan, “Sözlü Tarih, Ağıt ve Ermeni Sorunu–1”, 21 Mayıs 2005
Cumartesi, Radikal Gazetesi, Sayfa:9
BAŞGÖZ, İlhan, Folklor Yazıları, Adam Yay.,İstanbul, Ocak, 1986.
BURKE, Peter, Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü, Çeviren: Göktuğ Aksan,
İmge Kitabevi Yayını, Ankara, 1996
Boratav, Pertav Naili, Halk Edebiyatı Dersleri, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul,
Mart, 2000.
189
BORA, Salih Vecdi, Göçmen Kardeşlerimizle Kore Kahramanlarına, Vakit
Matbaası, İstanbul, 1951.
BALTACIĞLU, Tuna, Savaş İçinde Barış, YKY Yay., 1. Baskı, İstanbul, 2000.
BORA, Salih Vecdi, Kore Kahramanlarına, Anadolu Matbaası, İzmir, 1950.
BORA, Cemal, Kore Destanı, Nur Matbaası, Ankara, 1950.
CANBULAT, Cevdet, Kore’de Mehmetçik, Yeni Matbaa, İstanbul, 1952.
CARR, E. H.- J. Fontana, Tarih Yazımında Nesnellik ve Yanlılık, Çev: Özer
OZANKAYA, İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, Ankara,1992
CONNERTON, Paul ,Toplumlar Nasıl Anımsar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları,1999
ÇOBANOĞLU, Özkul ,Türk Dünyası Epik Destan Geleneği, Ankara, Akçağ
Yayınları, 2003
ÇOBANOĞLU, Özkul,Türk Halk Kültüründe Memoratlar ve Halk İnançları,
Akçağ Yayınları, Ankara, 2003.
ÇOBANOĞLU, Özkul, Aşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Geleneği, Akçağ
Yay.,Ankara, 2000.
DALGIÇ, Gülsema, An Oral history study on the Korean War veterans, Kore Savaşı
Gazileri Üzerine Bir Sözlü Tarih Çalışması, Yüksek Lisans, Boğaziçi Üniversitesi,
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2000.
DEMİRBAŞ, Mehmet , Kore Destanı, Demokrat Matbaası, Samsun, 1958
DENİZLİ, Ali, Kore harbinde Türk Tugayları, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi,
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1992
Dora Cemal, Kore Savaşında Türkler, Akgün Matbaası,İstanbul, 1963
DERAL, Mustafa, Kore’ye Niçin Gidiyoruz?, Bakış Matbaası, İstanbul, 1950
ELÇİN, Şükrü, Türkiye Türkçesinde Ağıtlar, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayını,
1990.
ELMAS, Ahmet, Kore Savaşı`da Türk Ordusu,Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim
Dalı. 2004.
ERCAN , Müfid, Kore Şehitlerine, Turan Basımevi, Elazığ, 1951
ERGUR, Ali, Görkemli Unutuş, Toplumsal Belleğin Kıvrımlarında Dumlupınar
Faciası, İstanbul, Bağlam Yayınları,1. Basım Nisan 2006.
190
ERTÜRK, Kemal, Kore Şafaklarında, Sultanahmet Erkek Sanat Enstitüsü
Matbaacılık Bölümü, İstanbul, 1952.
ERKMAN- AKERSON, Fatma, Göstergebilimine Giriş, Multilingual Yayını,
İstanbul, 2005
ERSOY Ruhi (2004); “Sözlü Kültür ve Sözlü Tarih İlişkisi Üzerine Bazı Görüşler” ,
Millî Folklor, S.61, ss.102–110
ERSOY, Ruhi,“Barak Türkmenleri’nin Sözlü ve Yazılı Tarihlerine Mukayeseli Bir
Yaklaşım Denemesi”,Millî Folklor, S.65,ss.84–94, 2004
ERİM, Hıfzı, Mehmetçik Kore Yolunda, Güney Matbaası, Ankara, 1950
ERDEM, Rahmi, Merhaba, Filiz Matbaası, İstanbul, Nisan,1955
GEREDE, İsmail Şirin, Kore Manzumeleri, İstanbul, 1952
GENÇCAN, Mehmet İhsan ,Çanakkale Savaşı ve Menkıbeler, Çanakkale
Belediyesi Yay.,İst.1998
GÜLME, Ahmet, Kore Şehitler Destanı, Güven Matbaası, Konya, 1956.
GÜNAY, Uğur ,Kore Savaşı fotoğrafları ve Türk basını, Yüksek Lisans, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sinema TV ,ABD., 2002,
GÜRDAĞ , Fani Ahmet, Kahraman Türklerin Kore ve Fedakarlık Destanı, Aksiseda
Matbaası, Samsun, 1951,
GÜNGÖR, Yaşar, Kore Kahramanları Destanı, Burhaneddin Erenler Matbaası,
İstanbul, 1950
GÖRKEM, İsmail ,Türk Edebiyatında Ağıtlar- Çukurova Ağıtları, Akçağ, 2001
GÜNAY, Umay, Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, 3.Baskı,
Akçağ Yayınları, Ankara,1999.
GÜZEL, Abdurrahman, “Türk Edebiyatı’nda Çanakkale Savaşları ve Zaferi ile ilgili
Menkabe, Destan, Şiir, Anekdot ve Efsaneler”, S.409, Yıl:XXXV, Atatürk
Araştırma Dergisi, s. 268-285
HAYTOĞLU, Ercan, “ Kore Savaşı ve Denizli Kore Şehitleri”, Pamukkale
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2002, s.11
KAHRAMAN, Nazan, Kore Savaşı ve Türk basını (Mayıs-Eylül 1950) , Yüksek
Lisans, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik ABD.,2002
KÖKER, Eser,Kitapta Kurutulmuş Çiçekler ya da Sözlü Kültür Üzerine
Düşünmek, Dipnot Yayınevi, 2005.
191
KANTEMİR, Enise, Kore Destanı, Doğuş Matbaası, Ankara, 1954
KAYA, Doğan, Aşık Edebiyatı Araştırmaları, Kitabevi Yay., İstanbul, 2000.
KARAKURT Burak, ÖZTÜRK Sinan ve DOĞAN Abdullah, Dünden Bugüne
Kore’de Türk Kahramanları, Pasiad Yay., İstanbul
KEPİR, Mustafa, Kore Kahramanlarına Sesleniş, Emek Basımevi, Ankara, 1951.
Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebeleri( 1950-1953), Genelkurmay
Yay., Ankara, 1975
Kore’de Türk Askeri, Genelkurmay Yay., Ankara, 1989
KÖKSAL, Salahattin, Kore Kahramanları Destanı, Doğrusöz Matbaası, 1953.
METİN, Celal, “Sözlü Tarih ve Türkiye’deki Gelişimi”, Türk Kültürü, Yıl: XL,
Sayı: 469 ,Sayfa: 288-298, Mayıs ,2002.
NAZİF, Nevzat, Kore Destanı, Uzman Matbaası, İstanbul, 1951
NEYZİ, Leyla, Ben Kimim? Türkiye’de Sözlü Tarih ve Öznellik, Çeviren: Hande
Özhan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
OH, Jin Heouk, Kore gazilerinin, Kore ve Kore Savaşı hakkındaki kişisel anıları
üzerine antropolojik bir yaklaşım ,Yüksek Lisans, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2002.
OH, Eunkyung, Türk Basınında ve Edebiyatında Kore Savaşı, Yüksek Lisans,
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994.
OCAK, Ahmet Yaşar ,Menakıbnameler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1992.
OĞUZ, M. Öcal, Küreselleşme ve Uygulamalı Halkbilimi, Akçağ Yayınları,
Ankara,2002.
ONG, Walter J., Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi, İstanbul, Metis
Yayınları, 1999.
ORTAYLI, İlber,"Osmanlı Toplumunda Yönetici Sınıf Hakkında Kamuoyunun
Oluşumuna Bir Örnek; Menakıb-ı Mahmud Paşa-i Veli" (Osmanlı İmparatorluğunda
İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleler I içinde),Turhan Kitabevi, Ankara, 2000.
ÖKE, Mim Kemal, Unutulan Savaşın Kronolojsi( 1950- 1953), İstanbul, 1990
ÖZDEMİR, Ahmet Z. ,Öyküleriyle Ağıtlar 1,Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1994.
192
ÖZDEMİR, Ahmet Z. ,Öyküleriyle Ağıtlar 2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1994.
ÖZKAYNAK, Halit Fahri, Kore Kahramanlarımıza Hatay’ın Armağanı, Marifet
Basımevi, İskenderun, 1950.
Öztürkmen, Arzu, “ Sözlü Tarih: Yeni bir disiplin cazibesi”, Toplum ve Bilim,
2002, s. 91
ÖZTÜRK HEMİŞ, Özlem, “ Akdeniz’de Kültürel Belleğin Fragmanları ve Kültürel
Belleğin Taşıyıcıları: Çoçuklar, Deliler ve Entelektüeller”, Doğu-Batı Dergisi, Yıl:9,
S.34, s: 117-129
ÖZGÜL, Hüseyin, Kahramanlık Kore Destanı, Üstün Sanat Matbaası, İzmir, 1952
ÖZPOLAT, Hamit, Kore Destanı, Özen Basımevi ve Ciltevi, Ankara, 1951
Özürküt, Yaşar, Öyküleriyle Türküler 3, İstanbul, 2002
PORTELLİ, Alessandro, “Sözlü Tarihi Farklı Yapan Şey”, Çev. Kürşat Korkmaz,
Millî Folklor,S.68, ss.222-231, 2005.
PROPP, Vladimir, Folklor, Teori ve Tarih, Çevirenler: Necdet Hasgül- Tolga
Tanyel, Avesta yayınları, 1. Baskı, İstanbul,1998.
RAGLAN, Lord ; “Tarih ve Mit ”, Çev. Levent Soysal, Halkbiliminde Kuramlar ve
Yaklaşımlar 2 (305-317); Geleneksel Yayıncılık, Ankara, 2005
R. G. Collinwood, Tarih Felsefesi Üzerine Denemeler, çev. Erol Özvar, Ayışığı
Kitapları, İstanbul, 2000.
RUSCUKLU, Bülent, Kore Savaşı Unutulan Savaş ve Gazi Faruk Pekerol’un
Anıları, Alfa Yay., İstanbul, 2005.
SAĞ, Sefa, Kore Destanı, Demokrasinin Müdafii Matbaası, Samsun, ?
SAĞ, Sefa, Kore Destanı Yüceer Matbaası, Samsun,?
SAĞ, Sefa, Kore Destanı Gürses Basımevi, Ordu,?
SAKAOĞLU Saim ,“Ozan, Âşık, Saz Şairi ve Halk Şairi Kavramları Üzerine”,
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, I.Cilt, Genel Konular,247-251.s.,
Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara , 1986.
SAYILAN, Nazım Dündar, Kore Harbinde Türklerle, MEB Yay., Ankara, 2003.
SEZER, Kemal, Kore Destanı, Yeni Kitap Basımevi, Konya, 1953.
SOYKUT, Refik Halit, Kore’de Ebedileşen Kahramanlar, Kırşehir Öğrenim
Gençliğine Yardım Derneği Yay., Ankara ,1952.
193
TEMİRHAN, Osman ,Kore Destanı, Balıkesir, Türkdili Basımevi,1951
THOMPSON, Paul, Geçmişin Sesi ,Çev: Şehnaz Layıkel, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul, 1999.
TOSH, John,Tarihin Peşinde, Çev: Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2.
Basım, İstanbul, 2005.
TURGUT, Cemal, Kore Destanı, Müdafii Matbaası, Samsun, 1952
ÜLKÜ, Feyzullah Sacit, Kore Mucizesi ve Şehidinin Sesi, Ülkü Basımevi, İstanbul,
1951
VANSINA, Jan ,Oral Tradition As History, The University of Wisconsin Press
U.S.A., 1985.
YAKICI, Ali, “ Aşık Tarzı Türk Şiirinde Destan Türünün Tasnifi”, Milli Folklor, S.
10, s. 19-22
YALDIZKAYA, Ö. Faruk, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları. İzmir, Bayraklı
Matbaası, 1992.
YALDIZKAYA, Ö. Faruk. "Bir Kore Ağıdı," Erciyes Dergisi, Sayı: 221, Mayıs,
1996.
YAŞA, Dursun, Kahramanlık Şiirimizden Bir Demet, Ankara.
YAZICI, Tahsin, Kore Birinci Türk Tugayında Hatıralarım, Ülkü Basımevi,
İstanbul, 1963
YILDIRIM, Dursun, "Türk Folklor Araştırmalarının Problemleri","Tarih Yazımı ve
Sözlü Ortam Kaynakları", Türk Bitiği, Ankara, Akçağ Yay., 1998.
Kore Savaşı Belgeseli, NTV, 1993
Kırılma Noktası, www.trt.net.tr, Kore Belgeseli
Kutup Yıldızı Belgeseli, TRT, 2000
(http://www.tahtacilar.com/musa.jpg)
(http://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=1258)
(www.tepebasikoyu.com, w.ailekutugu.com/Isparta_Uluborlu.htm).
(Ozan SAY http://bgst.org/dans/arastirma/61.html)
http://tr.wikipedia.org.tarih)
www.radikal.com.
www.zaman.com
194
(http://www.yaziyaz.com/forum/archive/index.php/t
www.cankiri.tv.net
www.kulturturizim.gov.tr /agitlar
www.ahmetbagoglu.sitemmynet.com
“Bir Savaş Vardı Uzakta”, Atlas Dergisi, S.113, Ağustos 2002, s.107
195
EKLER- FOTOĞRAFLAR
Fotoğraf1: Siyasilerin Kore’deki Türk Şehitliğini ziyareti. Fotoğraf 2:Ankara’daki Kore Anıtı
196
Fotoğraf 3:Kore Savaşına katılan ve görüşme yaptığımız Kore Gazisi Nazım Dündar Sayılan
Fotoğraf4:Kore Savaşı hakkında yapılan bir konferansta Burak Karakurt ve Kore Gazisi Nazım Dündar Sayılan
197
Fotoğraf5: Türk-Kore Öğrencileri Dostluk gecesi Kutlamaları Fotoğraf6: Şişli Harbiye Ordu Müzesi, Kore Salonu
198
Fotoğraf7: Tahir Ün’ün Mektubu
Fotoğraf8: Akşehirli Fadime’nin Kore’deki Oğlu Hasan’a Mektubu
199
Fotoğraf9: Savaş zamanı
Fotoğraf10:Savaş zamanı
200
Fotoğraf 11: Kore Gazileri Çankaya’da
Fotoğraf 12: Kore’deki Türk Şehitliği
201
ÖZET ERDAĞI, Özge. Kore Harbinin Sözlü ve Yazılı Türk Halk Edebiyatına Yansıması, Ankara, 2007.
Çalışmamızda yakın tarihimizin unutulmaya yüz tutan savaşı Kore
Harbi tarihi ve gazileri araştırılmış ve bu savaş sonrasında toplumsal bellekte
yer alan Türk Halk Edebiyatı’na ait ürünler ortaya konmuştur. Yeni bir disiplin
anlayışı olan sözlü tarih yönteminden faydalanılmış, elde edilen bilgiler tasnif
edilerek tezimizin içeriğine uygun olarak değerlendirilmiştir. Bu ürünler
destanlar, ağıtlar ve memoratlardır. Kore Harbi’nin iletişimsel ve kültürel
bellekteki yeri; zaman, mekân ve hatırlatma figürleri bağlamında
değerlendirilmiş ve günümüzdeki yansımaları ortaya konulmuştur. Bu
çalışmanın yöntemi sözlü tarihe de dayandığı için bu savaşın günümüzdeki
yaşayan tanıklarıyla ve onların çocuklarıyla da mülakat yapılmıştır.
Mülakatlara içeriği değiştirilmeden çalışmamızda yer verilmiştir. Ortaya
koyduğumuz ürünlerin değerlendirmesi dönemin siyasi ve sosyal olayları
dikkate alınarak yapılmıştır. Sonuç kısmında ise her bölüm sonunda
ulaştığımız yargılara yer verilerek Kore Harbi’nin Yazılı ve Sözlü Türk Halk
Edebiyatı’na Yansıması değerlendirilmiştir. Çalışmamızda faydalandığımız
eserler ve kaynaklar bibliyografya kısmında sıralanmıştır.
Anahtar Sözcükler
1. Kore Savaşı 2. Sözlü tarih 3. Folklor 4. Toplumsal bellek 5. Sözlü ve Yazılı Edebiyat
202
ABSTRACT ERDAGI, Ozge. The Reflection Of Korean War To Oral And Written Turkish
Folk Literature
In our study, the history and veterans of Korean War which is about to forget,
are searched and the products into the social memory belong to Turkish Folk
Literature, produced after this war, are presented. The oral history, a new
understanding discipline, is practiced; and the gained information is
considered to the content of our thesis by classifying. These products are
epics, elegies and memoirs. The place of Korean War in the
communicational and cultural memory is interpreted through time, place and
reminding patterns and the modern reflections are presented. Because the
method of this study is based on oral history, we had an ınterview with the
alive withnesses of Korean War and their children. Interviews are included in
our study without any changing. The evaluation of our Works presented was
made by taking into consideration the political and social events of this
period. In the conglusion part , reflection of Korean War to written and oral
Turkish folk literature is evaluated by discussing the ideas we gained at the
and of each part.The works and sources that we benefited from are listed into
the bibliography.
Key Words:
1. Korean War
2. Oral History
3. Folk
4. Social Memory
5. Oral and Written Literature
top related