aziz kedi ile röportaj aziz kedi ile röportaj · 2013-04-12 · mart 2011 hukuk gündemi 73 aziz...

4
Aziz Kedi ile Röportaj B aşka kedilere benzemeyen, genelde geç saatlerde televizyonlarda beliren “Aziz Kedi”nin yolu, geçenlerde Ankara’ya düştü. Biz de HG Röportaj Birimi çalışanları olarak onunla sohbet etmek istedik. O da bizi kırmayınca, neler konuştuğumuzu sizinle paylaşalım dedik… H.G.: “Aziz Kedi” nin gerçek isminiz olmadığını biliyoruz. Neden bunu isim ola- rak tercih ettiniz, kısaca bunun öyküsünü anlatır mısınız? A.K.: Benim gerçek ismim bu işlere pek uygun değildi. Aziz Kedi ise daha küstah, daha kıvrak bir isim. O yüz- den bir tesadüf sonucu bu ismi kul- lanmaya başladım ve böyle de kaldı. İlk olarak “Ekşi Dergi”nin künyesinde kullandım ve o kadar hızlı gerçek isim olarak benimsendi ki, ben de hayret ettim. Çünkü bir direniş, bir karışıklık olacağını zannediyordum. Fakat bir hafta sonra baktım ki, beni çok sayıda insan Aziz Kedi diye tanıyor. H.G.: Peki, bugün herkesin tanıdığı “Aziz Kedi” nasıl oldunuz? A.K.: “Ekşi Sözlük”ün eski yazar- larından biriyim ben. O zaman da yazardım sözlükte. Sözlükten “aethe- wulf”, “otisabi” falan bana, “Abi böyle böyle bir dergi fikrimiz var, sen de edi- törlük yapar mısın?” fikri ve teklifi ile geldiler. “Seve seve yaparım” dedim; çünkü ben sanıyorum ki herkes işini evinden yollayacak, ben Ankara’da güzel hayatıma devam edeceğim ve o şekilde işi idare edeceğiz. Aziz Kedi ile Stj. Av. Damla SARIASLAN Stj. Av. Erşen Gökçe DEMİRAL Stj. Av. Aziz ERDURAN Röportaj FOTOĞRAFLAR: Kutay KÖSEM

Upload: others

Post on 04-Jul-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Aziz Kedi ile Röportaj Aziz Kedi ile Röportaj · 2013-04-12 · Mart 2011 Hukuk Gündemi 73 Aziz Kedi ile Röportaj Sonra ertesi günün gecesi saat ikide telefon geldi kendisinden

Aziz Kedi ile Röportaj

Başka kedilere benzemeyen, genelde geç saatlerde televizyonlarda beliren “Aziz

Kedi”nin yolu, geçenlerde Ankara’ya düştü. Biz de HG Röportaj Birimi çalışanları olarak onunla sohbet etmek istedik. O da bizi kırmayınca, neler konuştuğumuzu sizinle paylaşalım dedik…

H.G.: “Aziz Kedi” nin gerçek isminiz olmadığını biliyoruz. Neden bunu isim ola-rak tercih ettiniz, kısaca bunun öyküsünü anlatır mısınız?

A.K.: Benim gerçek ismim bu işlere pek uygun değildi. Aziz Kedi ise daha küstah, daha kıvrak bir isim. O yüz-den bir tesadüf sonucu bu ismi kul-lanmaya başladım ve böyle de kaldı. İlk olarak “Ekşi Dergi”nin künyesinde kullandım ve o kadar hızlı gerçek isim olarak benimsendi ki, ben de hayret ettim. Çünkü bir direniş, bir karışıklık olacağını zannediyordum. Fakat bir hafta sonra baktım ki, beni çok sayıda insan Aziz Kedi diye tanıyor.

H.G.: Peki, bugün herkesin tanıdığı “Aziz Kedi” nasıl oldunuz?

A.K.: “Ekşi Sözlük”ün eski yazar-larından biriyim ben. O zaman da yazardım sözlükte. Sözlükten “aethe-wulf”, “otisabi” falan bana, “Abi böyle böyle bir dergi fikrimiz var, sen de edi-törlük yapar mısın?” fikri ve teklifi ile geldiler. “Seve seve yaparım” dedim; çünkü ben sanıyorum ki herkes işini evinden yollayacak, ben Ankara’da güzel hayatıma devam edeceğim ve o şekilde işi idare edeceğiz.

Aziz Kedi ile

Stj. Av. Damla SARIASLAN

Stj. Av. Erşen Gökçe DEMİRAL

Stj. Av. Aziz ERDURAN

Röportaj

FOTO

ĞRAF

LAR:

Kuta

y KÖS

EM

Page 2: Aziz Kedi ile Röportaj Aziz Kedi ile Röportaj · 2013-04-12 · Mart 2011 Hukuk Gündemi 73 Aziz Kedi ile Röportaj Sonra ertesi günün gecesi saat ikide telefon geldi kendisinden

72 Hukuk Gündemi Mart 2011

Sonra bir gün biz Ankara’da iken “Tamam, çıkartalım” şeklinde bir haber geldi. Sonra iş öyle bir boyuta geldi ki bana “Birimizin artık İstanbul’a gidip, derginin başında olması gere-kiyor” dediler. “Yahu bırakın. Ankara’yı, işimi gücümü, düzenimi bırakıp İstanbul’a mı gide-ceğim?” dedim. “Abi öyle” dediler. “Abi yapa-mam. Benim okulum var” dedim sanki müthiş bir talebeymişim gibi. O sırada da okuldan bir atıldım ben! Artık İstanbul yolu gözüktü bana seve seve! E üçü Amerika’da; biri okuyor, bir başkası bilmem ne yapıyor. İş yani bana kaldı. Öyle öf pöf falan derken Ankara’daki evi de kapatmadan İstanbul’a geldim ve dergiciliğin ne kadar korkunç bir şey olduğunu gördüm. Çok zor bir işti. Yani ciddi ciddi kaloriferle-rin üzerinde falan yatıyorduk. O ruhu cidden gördüm ve yaşadım. Ben daha kendi kendini idare edemez bir adamken, bir anda önümde bilmem kaç bin kişilik sözlük kitlesi, arkamda editör arkadaşlarımla buldum kendimi. Bu yetmezmiş gibi bir de televizyonlara dergiyi anlatmak ve tanıtmak için çıkmaya başladım. Anlayacağın hayatımda ani bir dönüşümdü bu. Daha sonrasında da yine dergide çalışırken,

bir gün bana bir telefon geldi. Arayan, “Tele-vizyon Makinası” ve “Zaga”nın yönetmeni Hüseyin Özcan’dı: “Ben Hüseyin Özcan, Okan Bayülgen’in yönetmeniyim. Okan Bey sizle bir konu hakkında görüşmek ister” dedi. Ama abi, çok komik bir şekilde, benim Okan Bayülgen ile görüşmeme vakit yoktu. Benim o gün dergi binasından yarım saat uzaklaşma imkanım yoktu. Fiilen çalışan dergide biz son anda üç kişiydik. “Nedir konu?” dedim. Okan Bayül-gen, yeni yapacağı program olan “Televiz-yon Makinası” programı için “Ekşi Sözlük”teki

“entry”ler (üyelerin yazdığı yazılar) ile ilgili küçük klipler çekmek istiyormuş. Bu konuda aracılık etmemi rica ediyormuş. “Tabii ederim; ama ben sizi diğer arkadaşlara yönlendireyim; çünkü benim aracılığım size vakit kaybettirir. Siz onlarla iletişime geçin ve gerekli izni alın ve neyi istiyorsanız yapın” dedim. “Ama Okan Bey mutlaka biriyle yüz yüze görüşmek istiyor” dedi Hüseyin Özcan. “Çok az bir vaktim var, hemen buluşalım” dedim, dergiyi de aldım git-tim, Bebek’te buluştuk. Yarım saat olarak plan-ladığım randevu 4,5 saat sürdü. Neyse, o gün muhabbeti bitirdik, ben koşturdum dergiye.

Page 3: Aziz Kedi ile Röportaj Aziz Kedi ile Röportaj · 2013-04-12 · Mart 2011 Hukuk Gündemi 73 Aziz Kedi ile Röportaj Sonra ertesi günün gecesi saat ikide telefon geldi kendisinden

Mart 2011 Hukuk Gündemi 73

Aziz Kedi ile Röportaj

Sonra ertesi günün gecesi saat ikide telefon geldi kendisinden. “Hayatım böyle böyle bir-likte çalışmak istiyorum ben” dedi. “Abi çok sağol, hakikaten çok şeref duydum ama böyle bir şey mümkün değil” dedim. Benim başka bir işte çalışmam düşünülemezdi bu dergi varken. Gerçekten vaktim yoktu. Bir de ben gitsem, benim yaptığım işi kim yapabilirdi ki? İki ay daha birinin oraya hazırlanması, alış-ması gerekiyordu. Böyle bir şansımız da yoktu.

“Bakalım bir abi” derken ben, tam bu olayın üzerinden bir hafta sonra da dergi patlamaz mı! “Tamamdır abi, dergi artık yok. Teklifin hala geçerliyse varım” dedim ve öyle başladık.

H.G.: Televizyon dünyasına böyle bir giriş yaptınız ve bugünkü Aziz Kedi oldunuz. Bir de “Ankara Hukuk maceranız”var. Biraz da ondan bahsedelim.

A.K.: “Hay hay! Ben Antalya Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Türkiye’de akademik eğitimin ne halde olduğunu biliyorsunuz…

Ankara Hukuk Fakültesi çok iyi bir fakültedir ama ben üniversitede “Geleceğe Dönüş”teki

“Doktor Emmett Brown” gibi hocalar falan ola-cak sanıyordum. Oysa çok iyi hukukçular, çok iyi bilim insanları olmalarına karşın sandığım şeyi bulamadım. Zaten kafadan bir kere orada bitiyor iş. Haliyle korkunç sıkıldım ben. Ama bir yandan hiç hayal edemediğin kadar kitap okuma, kadınlarla flört edebilme ve hatta hiç-bir şey yapmama şansı elde ettim. Artık bir yerden sonra ellerini cebine sokup sokaklarda yürüyebiliyorsun, durup hayal kurabiliyorsun... İşin bu tarafını keşfettiğim zaman, okul zaten sıkıcıydı, artık dayanılmaz derecede sıkıcı gel-meye başlamıştı. Birkaç kere okulu bırakmaya çalıştım, ailem sitem etti “Oğlum sen manyak mısın?” diye.

Ben o zamanlar az çok resim de çizebildi-ğim için “Eğitim diyorsanız, radyo-televizyon okuyayım, akademiye gideyim” diyordum. “Yok oğlum” dediler ve bırakamadım. Öğretmen çocuğuyum ben, neden o noktada bıraka-madığımı diğer öğretmen çocuğu arkadaşlar anlar. Ortada bir yerde kaldım ben. Ne bıraka-biliyorum, ne de ilerleyebiliyorum. Artık arka-daşlarımın zoruyla sınıf geçmeye başlamıştım. Bana “Abi bak beş dersin var. Şu tarihlerde sınavları var ve üçünü verirsen şöyle oluyor”

diyorlardı. Öyle ite kaka sekiz senede müthiş bir eğitim geçirdim(!). Herkes konsantrasyo-nunu ders vermeye, staj işlerine falan kurgu-lamışken, bense bambaşka eğitimdeyim o sırada. Bir adamın, gününün yarısını kitap oku-yarak geçirebildiğini düşünebiliyor musun? Diğer yarısını da, okuduklarını bir sürü akıllı adamla kavga ederek tartıştığını falan? İşte o adam bendim. Apolitik bir kuşağın adamları olduğumuz için, böyle çok arada derede bir arkadaş grubuna da düşmüştüm bir taraftan. Biz kendi gölgesinden korkan adamların dol-durduğu üniversitelerde okuduk. Dolayısıyla çok rahattım. Davul çalıyordum liseden beri ve Ankara’da da devam ederek paramı kazanı-yordum ve yine dediğim gibi, kabanımı giyip sokaklarda saatlerce yürüyebilecek vaktim vardı. Bir adam için bu çok iyi bir eğitimdir. Şimdi arkadaşların yardımı daha doğrusu zoru ile derslere, arada sırada da sınavlara giriyordum ya ben, sonra okul teknik olarak bitmesine imkân olmayan bir hal aldı. Artık,

“Abi, otuz altı bin dersin var ama istersen dene” deme pozisyonuna gelmişlerdi. Nitekim dene-dim(!) ama olmadı. “Artık seni atmak zorunda-yız” dediler ve attılar.

H.G.: Peki, tekrar nasıl Ankara Hukuk öğrencisi oldunuz, arayı ne zaman kapattınız?

A.K.: Evet, bu benim “Ankara Hukuk Maceram Vol. 2 ”Şöyle ki 2004’te atıldım ben, 2008’de af çıktı. 2008, 2009, 2010 final, bütün-leme dönemi hakkım bitti, sonra atılmayı kal-dıran yasa çıktı. Yani hangi sınav zamanında kaç ders verdim hatırlamıyorum ama 1, 2, 4 derken eridi gitti geriye 6 tane kaldı.

H.G.: Okul bittikten sonra büro açmayı düşünüyor musunuz?

A.K.: Hayır, hiç düşünmüyorum; hayatımda adliyeye bile gitmedim.

H.G.: Hukuk Fakültesini zamanında bitirseydiniz şu an nerede olurdunuz?

A.K.: Sanırım mahvolmuş olurdum; çünkü benim hayatın bana sunduğu şeylere diren-memek gibi bir prensibim var ki bunu önem-semenizi isterim. Tabii, ben avukat olsam mut-suz olurdum. Bu mesleği yapamam çünkü. Muhtemelen bundan ve tavrımdan dolayı hayat dedi ki; “Tamam anladım seni, sen gel bakalım böyle…”

Page 4: Aziz Kedi ile Röportaj Aziz Kedi ile Röportaj · 2013-04-12 · Mart 2011 Hukuk Gündemi 73 Aziz Kedi ile Röportaj Sonra ertesi günün gecesi saat ikide telefon geldi kendisinden

74 Hukuk Gündemi Mart 2011

Aziz Kedi ile Röportaj

H.G.: Sizin için adalet neyi ifade eder?A.K.: Hukuk felsefesi dersi aldınız, orada filo-

zofları okumuşsunuzdur. Adamlar hayatlarını harcamışlar bu kavramı tanımlamak için, ben ne diyeyim ki şimdi? Ama bence adalet; kısaca, hemen sağlanması gereken şeydir.

H.G.: Hayatınızın bu şekilde yön alması konusunda kendinizi şanslı görüyor musunuz?

A.K.: Bunun şansla alakası yok bence. Bir insan benim gösterdiğim tavrı gösterirse iste-diği mesleği yapar. Herkes kendi şansını yaratır. Ben kendiminkini yaratmışım demek ki. Şans doğru bir şekilde beklemeyi ve doğru şeyleri istemeyi bilirsen, o zaman yaratılır işte.

H.G.: Hayat felsefenizi ifade eden bir cümle oluştur-mak isteseniz ortaya nasıl bir şey çıkar?

A.K.: Şunu hemen söyleyeyim; “hayat felsefesi” diye bir cümle oluşturup buna inanarak yaşayan bir insan olamaz, olmamalıdır da. Ben olması gerektiğini düşündüğüm şeyi söylüyorum.

“Hayat felsefem budur” diyen insanları küçüm-serim, bir araya gelmem o insanlarla. Hayatta birkaç prensibim vardır, onları da sık sık esne-tirim, ihlal ederim. Hayat sizin planlarınızla hiç ilgilenmiyor çünkü. İnsanın kaba göre şekil alan bir varlık olduğunu kabul etmek lazım.

H.G.: Peki biraz da şu an sürdürdüğünüz mesleğin sıkıntılarına değinelim. Sermayenin medyayı yönlendir-diğini düşünüyor musunuz?

A.K.: Bugün öyle geri dönülemeyen bir nok-tadayız ki sermayeyi, kapitalizmi sıyırıp attığın bir sosyalizm ya da demokrasi düşünemezsin. Kapitalizm ile birlikte nasıl yürür, ona bakacaksın. Dolayısı ile sermayenin basın üzerinde, medya üzerinde bir baskı yaratması kaçınılmazdır. “Böyle bir baskıyı reddediyorum” diyemezsin. Sen gücü hangi noktada yoğunlaştırıyorsun, bu sermaye gücünün karşısında hangi noktada birlik oldun, hangi noktalara bariyer çektin, önemli olan odur. Bu akışı durduramazsın ama çok uzun vadede hızını yavaşlatıp yönünü çevirebilirsin.

H.G.: Popüler kültürün medya üzerindeki etkisi hak-kında ne düşünüyorsunuz?

A.K.: Medya bir haber alma alanı değil bence, bir pazarlama alanıdır. Kurulduğu günden beri işlevi de budur. Bu durumda popüler kültür medyayı nasıl etkilemesin? Sonuçta medya denen şey popüler kültüre hizmet etmek için var olan bir şey.

H.G.: Hayatınızda büyük etkiler bırakan yazarları sorsak?

A.K.: Zor bir soru bak bu. Çok samimi söylü-yorum, benim için. Bu işle hobi değil de profes-yonel anlamda ilgilenen insanlar için de durum böyledir. Bu yazarı çok severim diye bir şey ola-mıyor. Bir yazarın bir romanını çok seversin ama bir diğeri berbattır. Bir romanın bir kısmını sever-sin; sonu berbattır. O sevdiğin kısımlar tabii ki de sende etkiler bırakır. O yüzden, şu yazarlar beni böyle etkiledi diyemem. Kitap sorarsanız size 20 tane sayabilirim ama.

H.G.: Bir yönde ilerlerken okuduğunuzda yön değiş-tirmenize sebep olan bir kitap var mı?

A.K.: O kadar çok ki… Çünkü ben sürekli oraya giderken buraya döneyim niyetiyle kitap okudum, çocukluğumdan beri. Ömrü boyunca edebiyatla, kitapla az ilişkisi olan insanlar şöyle olur; beş kitap okur der ki; “Oradaki bütün karak-terleri hatırlıyorum, sonu da ne kadar güzeldi!” Bana sorarlar, ben de okumuşumdur o kitabı; ama hatırlayamam o kadar net çünkü ben o kitabın üzerine beş on kitap daha okumuşum-dur, nereden hatırlayayım? Ama beni etkileyen çok kitap vardır, yabancı yazarlar, Türk yazarlar aklımda uçuşuyor; o kadar çok ki… Örneğin Türk edebiyatının iki üç doruğundan biri; Ahmet Hamdi’dir. Onu bilmeyen, eserlerini okumayan yeni neslin, onun dili, kelimeleri nasıl dans ettir-diğini görmemesi beni çok üzüyor.

H.G.: Fantastik edebiyat hakkında ne düşünüyorsunuz?A.K.: “Yüzüklerin Efendisi” ile fantastik edebi-

yat diye bir şey olduğunu keşfettim, çok sevdim ve ne var ne yok okudum. Bazıları ciddi ölçüde berbattır; ama yine de bayılırım okumaya.

H.G.: Hangi süper kahraman olmak isterdiniz?A.K.: Tartışmasız, “Örümcek Adam.” Suçlularla

savaşmak için de değil, dünyayı niye kurtara-yım? Örümcek Adam da kurtarmıyor zaten. Ama kim kafamı bozarsa onla uğraşırdım, bunu da söyleyeyim.

H.G.: Skeç senaryolarından bahsedersek… Sizce spontane gelişen bir durum mu?

A.K.: Tabii, hepsi doğaçlama. Bunun rahatlığı ile oyuncu olmadığım halde, oraya oturuyo-rum ve skeçlerde oynuyorum. Komik olmak gibi bir derdim yok, komedyen değilim çünkü. Haliyle bunun verdiği rahatlık ile zırvalıyorum. Formül bu...