b3+i̇ndigo+spell

7
Kanbağı Serisi 3. Kitap İndigo Büyüsü İlk defa önemli bir olay için yataktan doğrulmuyordum. Bununla birlikte, ilk defa bu kadar kişisel bir soruyla karşılaşıyordum. “Bakire misin?” “Ha?” Uykulu gözlerimi ovuşturdumi belki bu garip rüya bozulur diye. Tarih öğretmenim, Bayan Terwilliger bana doğru eğildi ve bir sahne fısıltısıyla sordu: “Dedim ki, bakire misin?” “Aa, evet…” Artık tamamen uyanıktım ve yurt lobime huzursuzca bakındım, kimsenin bu çılgın konuşmayı duymadığından emindim. Endişlenmeme gerek yoktu. En köşede duran sıkkın görünümlü masa görevlisi dışında lobi boştu. Ki aklı başında olan bir insan bu saatte uyanık olmazdı zaten. Bayan Terwilliger beş dakika önce benimle bir “ölüm kalım” meselesi için telefon görüşmesi yapmıştı. Onunla buluşmam gerekiyordu. Kişisel hayatım hakkına sorgusu beklediğim kadar kötü değildi.

Upload: onokumalar

Post on 08-Aug-2015

27 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: B3+i̇ndigo+spell

Kanbağı Serisi 3. Kitapİndigo Büyüsü

İlk defa önemli bir olay için yataktan doğrulmuyordum. Bununla birlikte, ilk defa bu kadar kişisel bir soruyla karşılaşıyordum.

“Bakire misin?”

“Ha?” Uykulu gözlerimi ovuşturdumi belki bu garip rüya bozulur diye.

Tarih öğretmenim, Bayan Terwilliger bana doğru eğildi ve bir sahne fısıltısıyla sordu: “Dedim ki, bakire misin?”

“Aa, evet…”

Artık tamamen uyanıktım ve yurt lobime huzursuzca bakındım, kimsenin bu çılgın konuşmayı duymadığından emindim. Endişlenmeme gerek yoktu. En köşede duran sıkkın görünümlü masa görevlisi dışında lobi boştu. Ki aklı başında olan bir insan bu saatte uyanık olmazdı zaten. Bayan Terwilliger beş dakika önce benimle bir “ölüm kalım” meselesi için telefon görüşmesi yapmıştı. Onunla buluşmam gerekiyordu. Kişisel hayatım hakkına sorgusu beklediğim kadar kötü değildi.

Geri çekildi ve abartılı bir şekilde iç çekti. “Evet , elbette. Elbette bakiresin.”

Gözlerimi kıstım, rahatsız olup olmamam gerektiğinden emin değildim. “Elbette mi? Bu ne anlama geliyor? Neler oluyor?”

Düşüncelerinden hızlıca kurtuldu ve tel çerçeveli gözlüğünü burun köprüsünden yukarı doğru itti. Gözlüğü hep aşağıya kayıyordu. “Açıklamak için zaman yok. Gitmemiz gerek.” Kolumu kavradı, ancak direndim ve olduğum yerde kaldım. 

Page 2: B3+i̇ndigo+spell

“Madam, saat sabahın üçü!” Daha sonra, durumun ciddiyetini anlatmak için: “Bir okul gecesi.”

“Boşver.” Masa görevlisine döndü ve onu çağırdı. “Sydney Melrose’u alıyorum. Bayan Weathers benimle sokağa çıkma yasağı hakkında yarın tartışabilir.”

Görevli şaşırmıştı, ama o bütün gece burada durması için görevlendirilen bir yeni öğrenciydi. O uzun boyu, ve kuş suratlı müthiş Bayan Terwilliger’a layık bir rakip değildi. Normalde kızlar odasındaki nöbetçi dışarıda kalıyordu ve beni görünce basitçe başını sallaarak selam verdi. Bu beni Bayan Terwilliger’ın kaç kızı gecenin ortasında kaçırdığı konusunda merak ettirdi.

“Pijamalıyım,” dedim ona. Benim ona edeceğim son sitem oldu bu, arabasının park yerine varmıştık bile. Kenarları boyalı çiçeklerle dolu kırmızı bir Volkswagen Betle kullanıyordu. Her nasılsa, bu beni hiç şaşırtmadı.

“İyi olacaksın,” dedi arabasının anahtarlarını kadife çantasından çıkarırken. Çevremizde, çöl havası serin ve sessizdi. Uzun palmiye ağaçları gökyüzündeki örümcek şekilleri gibiydi. Bunların ötesinde, bir dolunay ve yıldızlar az buçuk parıldıyordu. 

Kollarımı kendime doladım, yumuşak kumaşlı mikro poral geceliğime dokundum.Bunun altında, kabarık bej terliklerimle boyuna çizgili pijamam vardı. Normalde kızlar tarafında dolaşmam için uygundu ama Palm Spring’in geçeri için uygun değildi. Ama sonra, bir yerlere pijamayla gitmek gerçekten pratik değildi.

Arabayı kilitledi, ve içeriye girdiğimde boş kahve kupalarının çöplerini gördüm. Böyle dağınık koşullar benim hassasiyetimi bozuyordu, ancak bunlar şu an benim en büyük endişelerimdi.

“Bayan Terwilliger,” dedim varoş sokaklardan birinden geçerken. “Neler oluyor?” Şimdi yurdun dışındaydık ve konuşmaya başlayacağını umuyordum. “Ölüm kalım” meselesini unutmamıştım ve sinirlenmeye başlıyordum. 

Gözleri önümüzdeki yoldaydı, ve yüzü endişeyle kırışmıştı. “Senin büyüne ihtiyacım var.”

Sözcüklerini beynime işlemeye çalışırken adeta dondum. Bir süre önce, bu açıklamaya karşı sitem ederdim ve tiksinti nöbetleri geçirirdim. Şu anda da bu konu beni rahatsız ediyordu. Büyü ödümü koparırdı. Bayan Terwilliger özel lisem Amberwood Hazırlık Yurdu’nda öğretmenlik yapıyordu, gündüzleri , geceleri ise cadılık. Bana da büyü gücüm olduğunu söyleyen kendisiydi .Bunu gizlemek istememi sağlayan birkaç iyi nedenim vardı. İnsanların büyünün yanlış olduğuna dair inançlarından dolayı, başka doğaüstü işleri yaparken yakalanmak istemiyordum. Zaten vampirlerin insan dünyasından sakladığı yerlerde günlerimi geçirmiştim. Bu ve okul ödevlerim herkesi meşgul tutmak için yeterliydi.

Bununla birlikte, büyü eğitimi son zamanlarda tehlikeli bir hal almaya başlamıştı, bu yüzden eğitimi bırakmam çok hızlı oldu. Bu sayede, onun büyümü istemesi buradaki

Page 3: B3+i̇ndigo+spell

en garip şey değildi. 

“Neden bunun için bana ihtiyacın var ki?” diye sordum. Dışarıda birkaç araba daha vardı, ama bazen, geçen arabalar farlarını bize hayaletimsi bir şekilde tutuyorlardı. “Sen benden milyonlarca kat daha güçlüsün. Yapabileceğin şeyleri benden istemen gerekmez.”

“Güç bir şeydir,” diye itiraf etti. “Ancak burada diğer sınırlamalar ve faktörler işler. Bu özel büyüyü yapamam.”

Kollarımı göğsümde birleştirdim ve koltukta geriye yaslandım. Eğer işin pratik yönlerine odaklanmaya devam edersem, ne kadar güçlendiğimin farkına varamayabilirdim. “Ve bu sabahı bekleyemezdi?”

“Hayır,” dedi ciddice. “Bekleyemezdi.”

Onun ses tonu hakkındaki bir şeyler sırtımdan aşağıya bir ürperti gönderdi. Ve yolda ilerlerken sessizleştim. Şehir ve banliyölerin dışına, gerçek ve vahşi çölün içine doğru ilerliyorduk. Uygarlıktan uzaklaştıkça, etraf karanlıklaşıyordu. Otoyolun dışına çıkmıştık, görünürde herhangi sokak lambaları ya da evler yoktu. Dikenli çöl çalıları yolun kenarı boyunca karanlık şekiller oluşturuyordu, bu da bana oturan ve atlamaya hazır hayvanları hatırlatıyordu. Dışarıda kimse yok, diye düşündüm. Ve Amberwood’daki hiç kimse şu an burada olduğumuzu bilmiyordu. 

Bakireliğimle ilgili soruyu hatırladım ve huzursuzlandım. Kutsal ayinlerden birinde kurban mı olacaktım? Cep telefonumu getirmeyi düşünseydim keşke, diye geçirdim içimden. Büyü kullanmakla çok fazla zaman geçirdiğimden organizasyonuma, Simyacılar’a bahsetmemiştim. Aslında bir büyü kullanıcısı değildim- büyü kullanıcısı olma yolunda ilerliyordum. Birisi bana öğretiyordu.

Yirmi dakika sonra, Bayan Terwilliger sonunda arabayı bir yere çekti. Burası hiçbir yere çıkmıyor gibi görünen, tozlu ve tek şeritli bir yolun kenarındaki bir duraktı. Arabadan indi ve bana da aynı şeyi yapmamı işaret etti. Geride bıraktığımız Amberwood’dan daha soğuktu burası. Gece göğüne baktığımda, nefesim kesildi. Şehir ışıkları özgürdü, ve yıldızlar tüm güçleriyle parlıyordu artık. Samanyolu’nu ve genellikle çıplak gözle görülemeyecek bir düzine takımyıldızı görebiliyordum. 

“Yıldızları daha sonra seyredersin,” dedi sertçe. “Ay daha da ilerlemeden önce acele etmeliyiz.”

Ay ışığı ayini, çorak bir çöl, bakire kurban… bu aptalca işin içine niye girmiştim? Bayan Terwilliger beni büyünün içine iterek hep rahatsız etmişti, ama tehdidi hiç düşünmemiştim. Çok saf olduğum için kendimi azarladım.

Omuzuna bir çantayı attı ve yürümeye başladı. Parlak gokyüzüne rağmen burada fazla ışık yoktu, yine de mahsustan yürüdü, sanki tam olarak nereye gittiğini biliyor gibiydi. Dar bir yerden irkilerek geçerken onu hürmetkar bir biçimde takip ettim. Kabarık terliklerim bu araziye göre tasarlanmamıştı. 

“Burası,” dedi küçük bir açıklığa ulaştığımızda.. “Bu yapılacak.”

Page 4: B3+i̇ndigo+spell

Çöl acımasız öğlen havasından sonra, çok daha soğuktu fakat ben hala terliyordum. Muhtemelen kaygımdan dolayı yükselen ateşim ya da ağır pijamalarımdandı. Mükemmel bir düğüm yaparak, geceliğimi daha da sıkıladım. Bu rutin bir yatıştırma hareketiydi.

Bayan Terwilliger işlemeli, geniş ve gümüş çerçeveli bir ayna ortaya çıkardı. Aynayı açıklığın ortasına tam gökyüzüne bakacak şekilde ayarlayarak koydu. Sonra tatmin olmadı ve aynayı biraz daha kaydırdı. “Buraya gelin, Bayan Melbourne.” Aynanın diğer tarafının, onun karşısındaki yeri işaret etti. “Şuraya oturun ve rahatlayın.”

Amberwood’da asıl ismim Sydney Sage olmasına karşın Sydney Melrose ismini kullanıyordum. Bayan Terwilliger daha okulun ilk gününde ne yazık ki bu uydurma ismimin gerçek olmadığını anlamıştı. Orada rahatlayamayacağımı bile bile söylediklerini uyguladım. Çalının içinde birkaç hayvanın boğuşma sesini duyduğuma yemin edebilirdim, ve burada karşılaşabileceğim tehlikeler listesine “çakallar”ı da ekledim. “Büyü kullanımı”nın ve “kahve eksikliği”nin aşağısına.

“Tamam o zaman. Şimdi başlayalım.” Bayan Terwilliger çölde daha karanlık ve korkutucu gözüken gözlerini bana dikti. “Üzerinde herhangi metal bir madde var mı? Eğer varsa, çıkarmalısın.”

“Hayır, ben- oh. Bekle.”

Boynumdaki küçük bir haçın olduğu altın zincirime ulaştım. Normalde hiç yanımdan ayırmazdım ama son zamanlarda birisine rahatlatsın diye vermiştim. O ise son zamanlarda bana ortak arkadaşımız Jill Mastrano Dragomir ile geri vermişti. Şimdi bile elime hiç bir şey söylemeden kızgın gözlerle kolyeyi koyduğu zamanı hatırlayabiliyorum. Ayışığının vurduğu kolyeme baktım. Ne zaman Adrian'ı düşünsem midemde oluşan o garip his geri dönmüştü. Bana bunu geri veren çocuk. Onun ilişkimi bir kaç hafta önce bana aşkını ilan ettikten sonra bitirmiştim. Beni tamamen hazırsız yakalamıştı. Ama belki de o kadar şaşırmalıydım. Şimdi geriye dönüp baktığım zaman onun hislerinin işaretlerini görebiliyordum. Ama o zaman bunu fark etmeyecek kadar kördüm. Tabii bunu fark edip etmemiş olmam önemli değildi. İkimizde birbirimize kesinlikle uyumlu değildik. Adrian bir vampirdi. Evet belki Mori - yaşayan iyi vampirlerdendi - ama arada bir fark yoktu. Vampirler ve insanlar birlikte olamazlardı. Bu iki taraf içinde en katı kurallardan biriydi. Adrian'nın bana karşı hisleri olması hala beni şaşırtıyordu. Beni nefessiz bırakacak , hala sersemleten o öpücüğü vermesi de. Onu reddetmiştim elbette. Eğitimim buna asla izin vermezdi. Bizim Palm 'daki durumumuz devamlı iletişim halinde olmamazı gerektiriyordu. Benim için ise bu yeni halimiz ... garipti. Bundan önce o ve ben iki yakın arkadaştık ve birlikte çok zaman geçiriyorduk. Aramızda geçen o konuşmalara , hınzır gülüşüne çok alışmıştım.Bütün bunları yitirene kadar benim için ne kadar değerli olduklarının farkında değildim. Onlara ne kadar ihtiyacım olduğundan. İçim boşmuş gibi hissediyorum ... ki bu çok saçma. Neden bir vampir için bunları hissedeyim ki? Bazen bu beni kızdırıyor. Neden aramızdaki bu güzel ilişkiyi mahvetmişti ki? Neden onu bu kadar özlememe sebep oluyor? Birlikte olmamıın imkansız olduğunu biliyordu. ona karşı bir şeyler hissedemem. Hissedemem. Belki Keepers'lar arasında yaşasaydık olabilirdi. Onlar bu tür ilişkilere aldırmıyorlardı. Ama olmazdı... Ona karşı

Page 5: B3+i̇ndigo+spell

bir şey hissetsem de - ki kendime hissetmediğimi söyledim - böyle bir ilişki yanlış olurdu. 

Şimdi , Adrian benimle mümkün olduğunca az konuşuyor. Ve her zaman ama her zaman bana o üzgün gözlerle bakıyor ki bu kalbimin acımasına ve - 

'' Ah. Bu da ne?''Bayan Terwilliger kafamdan aşağıya bir takım kuru bitkilerle vurumaya başlamıştı. Anılarıma dalınca onun geldiğini görmemiştim bile. '' Biberiye, Hyssop, Anise. Bunun yapma!'' Başımdaki çicekleri almaya çalışıyordum. '' Büyü için lazım olacak.''

'' Doğru.'' dedim. '' ŞU sadece benim yapabileceğim büyü. Niye ben ? '' '' Çünkü sadece bir bakire bunu yapar. Bu aradığımız kişi kendini benden saklıyor ama sen? Seni beklemeyecektir.'''' Bu keşfetmek büyüsü.'' dedim. '' Neden daha önce yaptığım büyüyü kullanmıyoruz?''''O büyü sadece aradığın kişiyi tanıyorsan işe yarar. Bu seferki tanımadığın birini bulmana yardımcı olacak'' 

Büyüyü sevmiyordum ama bilmeceyi severdim. '' Kimi aradığımı nasıl bileceğim o zaman.'' Bayan Terwilliger bana bir fotograf gösterdi. Resimdeki kadın kahverengi saçlı hoş birisiydi. Bayan Terwilliger'in genelikle taşıdığı hippi stilini taşıyordu. Aynı zamanda yanakları , yüz kemikleride benzerdi. '' Bu senin akraban.'' '' Ablam.'''' Kayıp mı?'''' Düşündüğün anlamda değil.'' Bana büyünün nasıl olacağını gösterdi. '' Kolay gözüküyor.'' dedim şüpheyle. Büyünün nasıl olacağını bir kaç adımda ezberledim. Sonra keşfetme büyüsünü salacaktım.'' Fazlasıyla odaklanmak gerekiyor. Daha önce yaptığından daha çok. Ama ne kadar bunu duymak istemezsen de güçlerin geçen seferkinden daha çok. '' Öfledim. Haklıydı duymak istemiyordum.Yoksa istiyor muydu? Bir yanım bu deliliği devam ettirmek istiyordu.

OnokumalarCeviri : Ufuk Cem Çakır – Buket K.