bi haber fanzin 8. sayı

16

Upload: mert-destan-pala

Post on 16-Mar-2016

231 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Anlatılan senin hikayendir!

TRANSCRIPT

Page 1: Bi Haber Fanzin 8. Sayı
Page 2: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

Merhaba…

8. sayımızla yeniden karşınızdayız. Kadın arkadaşlarımızın çıkarttığı 7. sayıdan bu zamana geçen sayılı günde bir çok olay gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Newroz hikayesini bilmeyenler için, Newroz şöyle bir hikayedir; Zalim Dehak ölümcül yaralara sahiptir, bu yaraların acısını dindirmesi için her gün iki gencin beynini yaralarına sürmesi gerekmektedir. Aslından bu günden baktığımızda, lime lime dökülen paramparça bu sistem ve onun taşeronu AKP’de aynı zalim Dehak’a benzemektedir. Aydınlarını yakan, Newroz’u kutlamak isteyen halka bombalar yağdıran ve sistemin yaralarını kapatmak için sürekli işçileri ölüme terk eden zalimdir AKP. Yinede bu karanlık olaylara rağmen iyi haberlerde var. Ankara’da 25 martta gençlik kongresi toplanıyor. Buna değinen bir yazımız mevcut sayfalarımız arasında. Yine Newroz’a değindiğimiz bir yazı ve Aliağa’daki çevre mücadelesini selamladığımız bir yazımızda var. Sözlerimizi bitirirken önemli bir konuya değinmek istiyoruz. Sivas Katliamı davası AKP tarafından zamanaşımına uğratılarak düşürüldü. Sözümüz yakanlara, onları koruyanlara ve adaleti işletmeyenlere zaman aşılır bir gün ve hesap sorulur. İyi okumalar…

Yazı - Görüş ve Önerilerinizi bizle paylaşmak için; [email protected]

HER GÜN

ALINIZ… ALDIRINIZ… Bayinizden üniversite gazetesi isteyerek 40 Krş’a alabilirsiniz…

Page 3: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

YAŞAMDAN SİVAS’I YAKANLAR AKP’Yİ KURANLAR AKP misyonuna uygun olanı yaptı ve 35 insanın diri diri ‘Allah, Kitap’ adına yakıldığı Sivas Madımak oteli katliamının davasını zamanaşımına uğratarak kurucu kadrolarını kurtardı. Başbakanda yaktığı il açıklamada insanların katledildiği bir davanın zamanaşımından düşürülmesine hayırlı olsun dedi. Bunun yanında imamın ordusu da Ankara’da adliye önünde davanın sonucunu bekleyen insanlara dağılın uyarısı yapmadan saldırdı. Yine yüzlerce insan gaz bombalarına maruz kaldı yetmedi bir ilk öğretim okulunun bahçesine de gaz bombası atıldı. Öte yandan AKP’nin dindar nesil tanımına tam olarak uyan kendilerine ‘Müslüman Gençlik’ diyen gerici bir güruh

Đstanbul Üniversitesi’nde, ‘Sivas’ın Hesabını Soracağız’ pankartını asan ilerici-yurtsever öğrencilere ‘yaktık yine yakarız, ya Müslüman Türkiye ya hiç’ sloganları ile saldırdı. Saldırıda 9 ilerici öğrenci yaralanırken yine saldırıya uğrayanlar göz altına alındı.

AHMET VE NEDİM ARTIK SERBEST… OdaTV Davası’nda tutuklu yargılanan gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener, 375 gün sonra özgürlüklerine kavuştu. Cezaevi çıkışında konuşan Ahmet Şık: ‘’ Eksik kalmış adalet bu ülkeye demokrasi getirmeyecek. Sadece benim davamda 5 tutuklu var. 100'den fazla gazeteci içerde. 600 civarında üniversite öğrencisi var. 6 binin üzerinde KCK tutuklusu var. Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek. Burada ant içiyorum. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek.’’ Dedi.

ÜNİVERSİTENE, ÜLKENE, GELECEĞİNE, ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP ÇIK Gençlik Muhalefeti, 25 mart Pazar günü Ankara’da Đnşaat Mühendisleri Odası Konferans salonunda ‘ÜLKENE, GELECEĞĐNE, ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHĐP ÇIK!’ başlıklı bir gençlik kongresi düzenleyecek. Kongre öncesi belirlenen tebliğ başlıkları üzerine fikirlerini yazmak isteyen herkesin, yazdığı yazıları atabileceği internet sitesi de oluşturuldu. Đnternet sitesinin adresi www.genclikkongresi.org. Ülkenin çeşitli şehirlerinde yüzlerce genç ülkesine, geleceğine, özgürlüğüne sahip çıkmak için Pazar günü Ankara’da olacak. Kongre tebliğlerin sunulmasıyla başlayacak ve tiyatro gösterileri, slayt ve kısa film gösterileri ile devam edecek. Kongreden hemen sonra ise çeşitli sanatçıların katılımıyla bir sokak şenliği düzenlenecek. Đzmir’den katılmak isteyen arkadaşlar için irtibat Numarası ise; 0506 872 46 57

Page 4: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

ÖĞRENCİ YEMEKLERİ – KAKAOLU KEK

Girdiler

3 adet tayyip kafasının şekline uymuş aklına uymamış yumurta 1 su bardağı sözde ak parti gibi küflenmemiş yoğurt 1 su bardağı sıvıyağ 1 su bardağı toz şeker Akp-cemaat çatışmasında liberallerin akılları gibi toz şeklinde Un 1 paket Kabartma tozu 3 yemek kaşığı kakao

Üretim Süreci

3 yumurtayı kırdım önce portakal dilimledim ince ince göz kararı da….yanlış girmişiz kusura bakmayın o Nil’in kekiydi. Ama şarkı üzerinden kek yapabileceğini düşünen arkadaşlara da bir dip not. Yok öyle bi dünya!!! Sizi yalnız biz düşünüyoruz, biz☺ Neyse, gelelim kekimize. Önce

bir kaba toz şeker, kakao ve kabartma tozunu koyuyoruz daha sonra 3 yumurtayı üzerine kırıp şekerin tane tane hali geçene ve karışım beyazlayana kadar çırpıyoruz. Daha sonra yoğurt ve yağı ekleyip karıştırıyoruz. Daha sonra karışımımız tutkunun içindeki akışkan çikolata kıvamına gelene kadar veya demir kaşıkla aldığınızda kaşığı yan çevirdiğinizde damla damla değil de bütün parça olarak akıyorsa tamamdır. Tepsinin veya kalıbın altını 1 yemek kaşığı yağ ile yağlayalım ve karışımı dökelim.180 derecede önceden ısıtılmış fırına sürün üstü kızarınca kürdanla birkaç delik açın ve tepsiyi ters çevirip kek düşene kadar 5 dk kadar bekleyin.

Page 5: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

UNUTULUP GİDER Mİ SANIYORSUNUZ?

‘Öyle mi sanıyorsunuz? Unutulup gider mi sanıyorsunuz? Göreceksiniz! Kimsesiz sandığınız insanların arkasındaki on binleri göreceksiniz. Şimdi kendinizi alkışlattığınız okullarda, marifetlerinizin "işte 12 Eylül, Đşte Faşizm" diye okutulduğunu da, göreceksiniz!’ diyordu 12 eylül yargılamalarının1 numaralı sanığı. Sanık sandalyesinden kendini yargılamaya çalışanları yargılıyordu. Bu sözlerde hem ONları savunuyor, hem 12 eylülü yargılıyordu.

Unutmamızı istiyorlardı. Đsyanı unutmalıydık, düşünmeyi, dayanışmayı ve hatta uğruna canını verecek kadar sadık arkadaş olmayı… Olmadı başaramadılar

unutturamadılar. Her gün bilincimizde yenilenen ve gelişen isyanı, düşünceleri yok edemediler. Dahası her gün bilincimizde direnen ONları yok edemediler. Oysa ne çok istediler başarmayı,bizim itaatkar olmamızı, milliyetçi ve dindar olmamızı… Hala da deniyorlar, dindar nesil falan filan… Ama

olmuyor, her baharda ONlar yeniden çiçek açıyor. Onlar öldüler belki, ama yaktıkları ateş hala yanıyor. Umut kırk yıldır dimdik ayakta ve direniyor, her gün büyüyor, güçleniyor. Ve nice Mahirler, Sabolar, Ömerler dünyaya geliyor, büyüyor ve mücadele ediyor. 40 yıl önce ONları bir köy evinde Kızıldere’de kıstırdıklarında ne çok sevinmişti egemenler. Yok edeceklerdi, öldüreceklerdi onları ve bu iş burada bitecekti. Bir daha isimleri dahi anılmayacaktı, duyulmayacaktı. Ama gördüler olmadı. Birkaç yıl sonra Devrimci Gençler yine ayaktaydı. Yine köylerde, mahallelerde, üniversite ve liselerde halkla omuz omuzaydı. 12 Eylül kara bir kış gibi çökerken ülkeye, yine gülüyorlardı. Oldu, bu sefer oldu diyorlardı. Ama bu günün Devrimci Gençleri yine gösterdiler. Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı asla demekteler ve isyanları, umutları ile baharı büyütmekteler…

Bundan tam kırk yıl önce Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru ve Ertuğrul Kürkçü Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kıstırıldılar. Yanlarında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin Đnan’ın idamlarını engellemek için rehin aldıkları iki Đngiliz radar teknisyeni bulunuyordu. ONlar her şeyi göze almışlardı. Ya idamları durduracaklardı, ya bu uğurda arkadaşları için canlarını seve seve vereceklerdi. Ama kuşatanların müzakere gibi bir amacı yoktu. Tanklarla, toplarla ve makineli tüfeklerle çevirmişlerdi o kerpiç evin etrafını. Ateşe başladılar, ilk mahir düştü sonra birer birer diğerleri. Direniş ateşi kesildikten sonra eve girdiler yaralılar vardı, hepsini baştan aşağı tekrar taradılar. Yaralı olanları dahi orda öldürdüler. Yaşamalarını istemiyorlardı çünkü ONların. Bu katliamdan şans eseri bir tek Ertuğrul Kürkçü kurtuldu. Geri kalanlar yani ONLAR Kızıldere’nin kan çiçekleri oldu. Direnişin, umudun ve yoldaşın simgesi oldular. Yarından bu güne miras oldular. Kırk yıl öteden ONlara sesleniyoruz yine;

Sizler özgürlüğün, en doyumsuz tohumları gibi düştünüz toprağa… Bire bin verdi başaklarınız. Kaldırın yattığınız yerden başlarınızı! Bakın, bıraktığınız yoldan yürüyor yoldaşlarınız…

Page 6: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

"YEŞİLE DEH, KİRLİLİĞE ÇÜŞ"

Son günlerde küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliklerinin neden olduğu sorunlar oldukça tartışılır oldu. Doğa felaketlerinin kapitalizmin etkisiyle daha katmerli sorunlara neden olduğu biliniyor.Bunun en iyi örneklerini de her dönem hükümetlern uygulaığı "çevre ve enerji "politikalrında görebiliyoruz.Ancak tarih aynı zamanda bu politikalara karşılık çevresine doğasına sahip çıkan söz söyleyen insanların mücadele örnekleriyle doludur.

Tarih 12 Aralık 1989: Aliağa’ya termik santral kuruluyor.

Đzmir Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayan "Bisikletlerle Đzmir'den Kozbeyli'ye" eyleminde pankartlarda ‘Termik santral istemiyoruz’ yazıyor. Aliağa Belediye Başkanı Hakkı Ülkü, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven bisiklet başındalar.24 Aralık 1989, Foça'da termik santrale karşı halkoylaması yapılıyor.Liman çevresine yerleştirilen sandıkların çevresinde açılan pankartlarda ‘Balık mı, Termik santral mi?’, "Gaz Maskeni Al Petkim'e Gel" yazılı. 14 Ocak 1990, kilometrelerce süren termik santrallere karşı ‘At Arabalı Yürüyüş’... gazete manşetleri “Yeşile deh, kirliliğe çüş”... Binlerce insan aliağayı direniş alanına çeviriyor ve yaşam alanları için mücadeleye destek veriyor.Pek çok eylem ve sokak konseri o dönem mücadelesini yükseltiyor.

Tarih 6 Mayıs 1990

Đzmir'den Aliağa'ya 50 kilometre boyunca oluşturulan 50.000 kişi ile insan zinciri… Aliağa termik santralı projesini protesto etmek için Đzmir'den Aliağa'ya kadar 50 kilometrelik yol boyunca binlerce kişi ele ele tutuşmuş ve bir insan zinciri oluşturuluyor. Yapılan pek çok eylemlik ve “termik konserler” de bu sürecin bir parçası oluyor. Bu eylemin yapılmasından iki gün sonra zamanın ANAP hükümetinin Japonya'ya yaptırmayı düşündüğü, Aliağa termik santrali, dönemin Enerji Bakanı Fahrettin Kurt'un yaptığı açıklamayla yapımından vazgeçildi.Ve sonuç mücadele eden doğasına sahip çıkan halkın oldu.

Tarih 30 aralık 2011

Aradan 22 yıl geçti. Bu kez Aliağa’da termik santrale imza atan -yıllar önce bisikletiyle en önde giden belediye başkanın aksine- Belediye Başkanı Turgut Oğuz oldu! Siyaset sahnesinde ise AKP hükümeti.

Sonuç:Đmzayı atan belediye başkanı halkın her türlü girişimine destek verecek-mişş

Görüldüğü gibi zaman geçse de, hükümetler el değiştirse de kapitalizm her dönem vahşi yanını göstermekten geri durmuyor.Đnsan yaşamını ve doğayı değersizleştirip, ihalelerin kurallarını ve kazanımlarını yükselten bir sistem olarak karşımızda boy gösteriyor. Aliağa nasıl dün bir direniş alanı olduysa , nasıl çevresine doğasına sahip çıkan insan manzaralarına bürünüp en kitlesel eylemliklerden biri olduysa bu günde kazanılacak zafer aynı mücadelede hayat bulacaktır. Bu yüzden yapılması gereken dünden bugüne ve yarına uzanacak direniş alanlarını yeniden yaratabilme ve hatta memleketin her alanını bu ve benzeri direniş alanlarına çevirmek için çevremize ve doğamıza sahip çıkalım!

Page 7: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

GÜNÜ GELİR SANMA HESAP SORULMAZ… Yürüdüler ellerinde taşlar, ellerinde sopalar… Yürüdüler pis ağızlarında kutsal saydıkları

her şeyin adı; Allah, Kur’an ve Muhammed… Yürüdüler hedefleri kafirlerdi, hedefleri dinsizlerdi, hedefleri Kızılbaş Alevilerdi…

En sonunda vardılar. Karşılarında bir otel vardı. Đçinde bir avuç can. Bağırıyorlardı; ‘Tekbir, Allahu Ekber’, ‘ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber’, ‘Müslüman Türkiye’… Önce taşladılar. Doğru ya dine göre şeytan taşlanmalıydı ve içeridekiler kuşkusuz ki onlara göre şeytandı. Oysa Hz. Muhammed, Kur’an’a göre merhametlilerin en merhametlisi değil miydi ve onun ümmetinin de sünneti gereği merhametli olması gerekmez miydi? Ama onlar değildi. Tekrar bağırdılar; ‘Yakın, Yakın’. Yaktılar tam 35 canı diri diri yaktılar. O gün Hasreti yaktılar, Asım’ı yaktılar ve daha 12 yaşındaki Koray’ı diri diri yaktılar…

Diyordu ya hani türküde günü gelir sanma hesap sorulmaz… Bu devletin adaleti hesap sormaz oldu. Önce göstermelik birkaç kişiyi tuttular. Sonra onların da bir çoğunu saldılar. Asıl sorumluları yakalamamak için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi yakanlara parti kurdurttular,

sonra yakanlara avukatlık yapanı bakan yaptılar. Daha kötüsü olabilir mi?, derken onu da yaptılar. Kendi savcılarını o görkemli saraylarında topladılar, kendi hakimlerine zamanaşımı kararını onaylattılar. Doğru ya ne bekliyorduk, kalkıp adamlar kendi kendilerini mi yargılayacaklardı? Beyhude bir umut bizimkisi. Umut insana dair bir iş bizde tüm insanlığımız ile umut ettik. Ama umut ederken unuttuk, karşımızdakiler insanlığını çoktan kaybetmişti. Biz insan olmayandan insanlık bekledik ve yanıldık. Malatya’da yanıldık, Maraş’ı yaptılar, Maraş’ta yanıldık, Çorum’u yaptılar, Çorum’da yanıldık, Sivas’ı yaptılar. Şimdide Sivas’ta yanıldık, yakıldık. Ama yine türküde devam ediyor ya; günü gelir sanma hesap sorulmaz, dayanır kapına Pir Sultan ölmez… Yananlar bir olur, ateş tutuşur semaha dönüşür, yananlar semaha tutuşur. Gün olur zaman aşılır, zamanı sınırlamaya çalışanların etekleri tutuşur. Çünkü mesele insanlığını kazanma meselesiyse, insanlık için mücadele edecek birileri hep bulunur. Bu günlerden aklımızda bir şu soru kalır; Sizin hiç

babanız yakıldı mı? Bizler biliriz, bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar ağızlarından salyalar akan ırkçı ve

gerici haydutlardır, bunlar iyiliğin, güzelliğin, kardeşliğin ve beraber yaşamanın düşmanıdır ve bunlar yarının aydınlık Türkiye’sinde hayvanat bahçelerinde teşhir edilecek olanlardır. Bundan sonra unutmayız bunları, olanları. Bundan sonra yanılmayız, yakılmayız. Biz hiç yakmadık, yakmayız. Biz hiç katliam yapmadık, yapmayız. Ama sanmasınlar bu katliamları yapanlardan da hesap sormayız. Gün gelir, kapatılan defterler açılır bir gün, gün gelir hesap sorulur bir gün… Hesap kitap işlerini bu seferlik Allah’a bırakmayacağız. Bu sefer bu dünyanın hesabını bu dünyada soracağız. Başka Sivaslar olmasın, insanlar yakılmasın ve kardeşlik ebedi olsun diye hesap defterlerini bu dünyada açacağız.

Page 8: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

Üniversitene, Ülkene, Özgürlüğe, Geleceğe SAHİP ÇIK! Đnsanlar tarihlerini kendileri yapar. Marx bu sözüyle insanların değiştirici-dönüştürücü öz güçleriyle

tarihin ve geleceğin yönünü değiştirme iradesine sahip olduklarını anlatır. 20. yüzyıl bütün dünyada emekçilerin, işçilerin, gençlerin kendi kaderlerini tayin ettikleri devrimler çağı olarak yaşandı. 21. yüzyıl ise insanların güçsüzleştirildiği, geleceğin bir avuç sömürücünün ellerinde kaldığı bir çağ olarak yaşanmaya başladı. Dünyanın kaderinin değişmeyeceği, bu uğurdaki mücadelelerin başarıya ulaşamayacağına dair inançsızlık yaygınlaştırılırken, sömürücü sınıflar kendi iktidarlarını bunun sağladığı gönüllü kulluk üzerinden geliştirdi.

Ancak şimdi onların anlatıları, tüm masalların gerçek yüzü bir bir ortaya çıkıyor. Değişmez, yıkılmaz dedikleri düzenleri lime lime dökülüyor. Açlık tarih öncesi çağların, günümüzün en acımasız gerçeği olarak yaşanmaya devam ediyor. Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da halkın üzerine ABD’nin, NATO’nun bombaları yağıyor, yoksulları hapsetmek için ülkelerin sınırlarına büyük duvarlar örülüyor, batırılan Yunanistan’da sermayeyi ve bankaları kurtarmak için yine işçilerin maaşlarından ‘tasarruf ’ ediliyor. Đşte, yıllardır övündükleri, methiyeler düzdükleri düzenleri bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Ve elbet buna karşı dünyanın sokaklarında genç kardeşlerimiz isyan ediyor. Wall Street küreselleşmenin merkeziyken şimdi küresel direnişin merkezi oluyor, Yunanistan’da gençler yeni bir gelecek için sokakları ateşe veriyor. Evet, şimdi yeni bir çağ başlıyor.

Sahip Çıkmaya Çağırıyoruz! Türkiye’nin kaderi yıllardır gerici-faşist sağ kesimin ellerinde. Halka ait olan her şey talan edildi,

eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetler paralı hale getirildi. Fabrikalar, madenler, dereler satıldı. Gençlik büyük bir baskı altına alınırken, her tür itiraz ve örgütlenme çabası baskıyla dağıtılmaya çalışıldı. Devlet eliyle geliştirilen dinci gericilik doğrultusunda halk içerisinde cemaat/tarikat yapıları güçlendirildi.

Gençlik her tür sağcılığın ve kapitalizmin tüketim kültürünün içerisinde hapsedilerek, ‘gemisini kurtaran kaptandır’ anlayışı ile yetiştirildi. Rekabet içinde bireycileştiren gençlik özgürlük adına tutsak edildi. Üniversitelerimiz 12 Eylül’den bu yana kesintisiz biçimde YÖK’ün denetimi altına sokuldu. Öğrencilere hiçbir söz hakkı tanınmazken, üniversiteler giderek doğrudan sermayenin egemenliği altına sokuldu. Bütün bu olumsuzluklar içerisinde gençlere kendi gelecekleri hakkında tek bir söz hakkı tanınmadı. Her tür baskı yöntemi ile birlikte gençliği kişisizleştirmeye dönük politikalar uygulandı.

Evet, biz yeterince sahip çıkamadığız için, biz yeterince örgütlenip mücadele edemediğimiz için onlar kolaylıkla bizim gençliğimizi ellerimizden aldılar. Üniversiteler paralı hale getirildi, üniversiteden mezun olanlar yıllarca işsiz ya da ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakıldı. Pek çok genç, işsizlik nedeniyle bunalıma girdi. Evet, biz yeterince sahip çıkamadığımız için, biz yeterince örgütlenip mücadele edemediğimiz için hep birileri bizim adımıza karar verdi, hep birileri bizim geleceğimizi tayin etti. ‘Sahip Çıkalım’ çağrısı, harekete geçmeye, bizi hapseden çemberi birlikte kırmaya bir çağrıdır.

Üniversitene Sahip Çık! Okulda yemek fiyatları belirlenirken bunu ödemek zorunda olanlara soruluyor mu? YÖK başkanı

belirlenirken üniversitelere danışılıyor mu? YÖK üniversitelerle ilgili kararlar alırken öğrencilere söz hakkı tanınıyor mu? Harcı, barınma masraflarını öğrencilerin nasıl karşılayacağı düşünülüyor mu? Müfredatlar, sınav yönetmelikleri oluşurken öğrencilerin haberi oluyor mu? Her birinin cevabı kocaman bir HAYIR! Öğrenciler artık üniversitede müşteri, üniversite sonrasında ucuz iş gücü olarak görülüyor. Bilimsel bilginin, eleştirel düşünmenin kuyusu kazıldı; yerine şirketler ve piyasa için araştırmalar aldı. Kampüsler bir alışveriş ve eğlence merkezine çevrildi.

Üniversiteler kamusal ve bilimsel niteliklerinden uzaklaştırılırken yönetimi de doğrudan sermayeye devrediliyor. Şirket temsilcilerinin doğrudan üniversite yönetimleri içerisinde olacağı yeni yapılanma ile her üniversitenin başına bir YÖK yani ‘mikro oligarşiler’ kuruluyor. Harçlarla ilgili bu yıl dönem başında işaretleri verilen önümüzdeki dönemde yapılacak düzenleme ile birlikte artık dersler satılacak. Herkesin eşit ve nitelikli olarak ulaşabilmesi gereken ve devletin asli sorumluluklarından birisi olan kamusal eğitim yerine, maliyetini ödeyebilenlerin ‘eğitimi satın alabileceği’ bir sistem yerleştiriliyor. Bize sorulmayan ama hayatımızı belirleyen her şeye karşı hayata müdahale etmek, söz ve karar hakkımızı kullanmak için üniversitemize sahip çıkalım. Eğitimin satılığa çıkartılmasına, üniversitelerimizin şirkete çevrilmesine karşı parasız ve nitelikli eğitim hakkımız için üniversitelerimize sahip çıkalım.

Page 9: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

Özgürlüğe Sahip Çık! Türkiye, AKP-Cemaat Koalisyonu’nun iktidarında bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü.

Yüzlerce öğrenci arkadaşımız haklarını aradıkları için cezaevlerine dolduruldu. Her gün yeni operasyonlarla AKP’nin karşısındaki tüm siyasal kesimler baskı altına alınıyor. Her şeyin kontrol altına alındığı, izlendiği, dinlendiği büyük gözaltı düzeni ‘özgürlük’ ve ‘ileri demokrasi’ cilasıyla sunuluyor. Kitapları ‘bombadan daha tehlikeli’ ilan edenler, basılmamış kitaplara el koyuyor, işine gelmeyen herkesi terörist ilan ediyor. Üniversitelerde bu büyük hapishanenin bir parçası olarak, sürekli denetlenen, izlenen, itiraz edenin disiplin yönetmelikleriyle susturuldukları bir alana dönüştürüldü. Yıllardır gençliği susturarak yarattıkları gönüllü kulluğu sürdürerek iktidarlarını güvence altına almak isteyenler şimdi de ‘dindar bir nesil yetiştirmekten’ söz ediyorlar. Đktidarın bütün derdi gençlerin isyan etmesinin, kendi geleceğini talep etmesinin ve kendi sözünü söylemesinin önüne geçmek. Özgürlük ise ancak bu sınırlar aşılabildiğinde, kendi sözümüzü söyleyebildiğimiz, kendi sözümüzle dünyayı şekillendirebildiğimiz oranda gelişebilir. Özgürlüğümüze sahip çıkmaya çağırıyoruz. AKP ve Cemaat’in hem siyasal hem de toplumsal alanı kuşatarak yarattığı baskı ortamına karşı ancak biz sahip çıkarsak gerçekten özgürlüğü

kazanabiliriz.

Ülkene Sahip Çık! Türkiye’nin tarihi emperyalizme bağımlılık tarihidir.

Özellikle 1950’lerden itibaren ABD’nin yeni sömürgeci politikalarına bağlı olarak ülkemiz emperyalizme bağımlı yeni sömürge bir ülke haline getirilmiştir. AKP iktidarı da bu bağımlılık içerisinde her gün yeni sömürü politikalarını uygulamakta, ABD’nin Ortadoğu’ya dönük saldırılarının parçası olarak ülkemizi bir savaşa doğru sürüklemektedir. AKP, Türkiye’yi gelişmiş bir ABD üssü haline getirmektedir. ABD’nin bölgedeki en önemli saldırı noktalarından birisi olan Đncirlik Üssü’nün ardından, şimdi de bölgeye dönük yeni savaşın en önemli silahlarından olacak NATO Füze Kalkanı Radar Sistemi Kürecik’e kuruldu. Suriye’ye ‘insani müdahale’ adı altında doğrudan Türkiye üzerinden yapılacak bir askeri müdahalenin taşları diziliyor. Emekçi halkı sermayenin daha fazla kar hırsına kurban eden, madenleri, dereleri satılığa çıkartıp fabrikaları uluslararası tekellere peşkeş çeken iktidara karşı tüm muhalefet kesimleriyle birlikte direnişi büyütelim. ‘6.Filo Defol’ diyen, Commer’in arabasını ateşe veren devrimci gençlerin bağımsızlık mücadelesini yükseltmek, ülkemizin

gelişmiş bir ABD üssü haline getirilmesine, bölgesel bir savaşa sürüklenerek emperyalistlerin çıkarları için kardeş halkların üzerine bomba yağdırılmasına karşı durmak için sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Geleceğe Sahip Çık! Gençler sokakları doldurduğunda sarsılmaz sanılan iktidarların nasıl da bir anda sarsıldığını sokaklar

söylüyor. Sokaktaki şiirimizin gücü egemenlerin sözlerini yerle bir ediyor. Gelecek… Gelecek yarına ait değildir, bugüne aittir. Biz geleceği ancak bugünden kurabiliriz. O yüzden ‘Gelecek Hemen Şimdi!’ diyoruz. Birbirinden ayrı yerlerde söylenen, kimi zaman sessiz kimi zaman tüm gücümüzle haykırdığımız hepimizin olan özlemleri birlikte savunmaya çağırıyoruz. Bize sunulanın, çizilen sınırların dışında bir hayat, biz kurarsak var olacaktır. BAŞKA BĐR YAŞAM HEMEN ŞĐMDĐ! Bireyciliğin yerine paylaşmanın, rekabetin yerine dayanışmanın hüküm sürdüğü bir hayatı bugünden kurmaya çağırıyoruz. Hayatımıza hükmedenlerin seslerinin her yerde duyulmasına karşı, biz SOKAĞA çağırıyoruz. Sokağı özgürleştirerek özgürlüğümüzü kazanabiliriz. Her sokak başını tutarak, sessizleştirmeye, ıssızlaştırmaya çalıştıkları SOKAKLARI GERĐ ALMAK için, dünyanın sokaklarında yükselen sesle yürüyelim.

Page 10: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

YAVUZ ÇETİN

Küçük yaştan beri müzikle ilgilenen gitarist on yedi yaşında profesyonel müzik yapmaya başladı. Orta öğretimini Đstanbul Haydar Paşa Lisesi’nde tamamladı sonra Marmara üniversitesi müzik bölümünü kazandı fakat yoğun çalışmalarından dolayı okulu bitiremedi. Çalıştığı Grup Labirent ile katıldığı Yıldız Teknik Üniversitesi müzik yarışmasından birçok ödül aldı. 90 yılında Batu Mutlugil, Zafer Şanlı ve Kerim Çaplı ile cover grubu olarak tanımlanan Blue Blues Band’ ı kurdular. Bu grupta elektro gitar çalıp vokal yaptı. 60’lı ve 70’Li yılların rock blues müziklerinden etkilenmiştir. Daha sonraları yaptığı beste ve söz çalışmaları rock ve blues ruhunu yansıtır. Đlk kez Talkbox kullanan gitaristtir. 96 yılında MFÖ grubuyla çalışmaya başlar. 97 de albüm çalışmalarına başlar. Đlk albümünün adı ‘’ ilk ‘’ tir. Albümde “Erkeğin Olmak Đstiyorum” ve Erkan Oğur ile yaptığı “Dünya” isimli şarkıları vardır. Đkinci albümünün adı “Satılık”tır. Ne yazik ki Türkiye’de ilk kez blues müzik yapan adam albüm çıkmadan önce Boğaziçi köprüsünden atlayarak intihar eder.

Page 11: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

GAYYİPTEN HABER

Page 12: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

NEWROZ PİROZ BE! Yeni gün anlamına gelen Newroz bir çok Doğu halkının bayramıdır.Fakat diğer halklar için

sadece baharın gelişi gibi bir anlam içerirken,Kürt halkı için bundan çok daha fazla ve siyasi bir anlam taşır.

Zalim Kral Dehak'a karşı Demirci Kawa'nın önderliğindeki başkaldırının tarihidir aynı zamanda Newroz. Hikayeye göre çok eski zamanlarda, henüz yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olur. Biri Hürmüz’dür, bereket ve ışık saçandır. Diğeri ise Ehriman’dır, kötülük ve kıtlık saçandır. Hürmüz yeryüzünde temsilini yapması için Zerdüşt’ü gönderir ve yüreğine sevgi akıtır. Zerdüşt de oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e verir Ehriman bu durumu kıskanır ve yıllarca iyilerle savaşır. Đyilere, Zerdüşt"ün soyuna Med coğrafyasında yaşamı zehir eder.

Ehriman gökten ateşler yağdırır, fırtınalar koparır. Sonunda içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak Asur ve Med halkının üzerine salar. Dehak’ın bildiği tek şey kötülük etmektir. Zalim Dehak halkın kanını emerken beynindeki zehir onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranıyor, hastalığına çare bulamıyordu. Dönemin hekimleri acılarının dinmesi ve yarasının kapanması için yaraya genç ve çocukların beyinlerinin sürülmesini tavsiye ederler. Böylece günlerce süren bir katliam başlar; her gün iki gencin kafası uçurulup beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler öldükçe Fırat"ın, Dicle"nin, Mezrabotan’ın hali perişan ve içler acısıdır. Halk çaresiz ve güçsüz düşmüştür. Gençler katledilirken sıra bir gün Kawa adında bir demircinin en küçük oğluna gelmiştir. Daha önce de 17 oğlu bu uğurda öldürülen Kawa çaresizdir. 20 Mart’ı –21 Mart’a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünür. Ve göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi, Ninowa’nın yoksul, yüreği sevgi ve umutla dolu olan demircisi Kawa’nın bileğine güç, aklına ışık verir. 21 Mart sabahı olduğunda Kawa kendi eliyle oğlunu Dehak’ın eline teslim etmek ister , zulmün ve kötülüğün kalesine girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken örsünü Dehak’ın kafasına indirir. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düşünce kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler.

Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da tartışmaların gölgesinde giriyoruz Newroz’a.Sistemin taşeronluğunu yapan AKP faşizmi, tüm hızıyla devam edip Uludere katliamını örtbas etmeye, Sivas katliamını unutturmaya çalışırken yasakçı zihniyetine Newroz ile devam edip, Newroz’un pazar günü kutlanma talebini reddetti.Gerçi bu halk düşmanı,yasakçı zihniyet bizi çok şaşırtmadı.Ne de olsa Kürt sorununa çözümü hala askeri operasyonlarda arayan,şiddeti öngören,'KCK' adı altında binlerce Kürt siyasetçiyi cezaevine koyan AKP faşizmini çok evvelden tanıyorduk biz. Ama sadece AKP faşizmini değil Newroz’u kendi bedenleriyle kutlayan Mazlumları, Rahşanları da tanıyoruz biz ve biliyoruz ki her türlü yasaklamalara

rağmen bu Newroz’da da o ateş etrafında binlerce insan özgürlük ve barış türkülerini dillendirecek,halaylar çekecektir.

Ve hayal ettiğimiz halkların kardeşçe yaşadığı ,her dilden türkülerin beraber söylendiği yarınlar için yükselecektir Newroz ateşi. Çünkü bir arada yaşamın diğer adıdır Newroz. Newroz Piroz Be!...

Page 13: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

SOL KANAT Yayınlanmaya ilk başladığında sol kanat için

yeşil sahaların, hayatta sol kanattan bindirme yapanlarını konuk edeceğiz demiştik. Bugün baktığımızda bu sözlerin eksik kaldığı aşikardır. Sadece futbol değildir spor ve o yüzden sol kanat da sadece futbola değil spora ilişkin olmalıdır. Bu yazıdan sonra hayatın içinde ve her alandaki sol kanattır, artık işaret ettiğimiz. Ve bu işaret ettiğimiz noktaya tam uyacak isimlerle karşı karşıyayız.

Eylem nedir?, Eylem nasıl yapılır?, Eylem biçimleri nedir?... Eğer eylem denilen kelime yapılan hareket ve bu hareketin yarattığı etki ile ilintili ise Tommie Smith, Peter Norman ve John Carlos’u büyük birer eylemci saymalıyız. Bizim kuşağımızın isimlerini pek duymadığı ama bir kuşağı etkileyen ve bunu başarırken aynı zamanda esastan radikal bir duruşu da sergileyebilen insanlardı bu üç eylem kardeşi.

Eğer insanların düşünsel yapılarını o günkü toplumsal ve ekonomik koşullar belirlediğini düşünüyorsak, spor asla sadece spor değildir. O aynı zamanda hayattır ve hayat isyanı da içinde barındığına göre spor da isyanın bir kanalıdır. Sene 1968. Dünyayı sarsan 68 hareketinin güçlendiği seneler. Yaz olimpiyatları, yer Meksika. 200 metre engelsiz koşu yarışı başlamak üzere. ABD’li siyahi

atletler; Tommie Smith ve John Carlos yarışın favorileri arasında. Yarış başlıyor ve Tommie Smith birinci, John Carlos üçüncü, tek sürpriz Avusturyalı atlet Peter Norman ikinci olması. Ödül töreni yaklaşıyor. Bu sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek soruyor: Đnsan haklarına inanıyor musun?/ Evet, inanıyorum./ Peki ya Tanrı'ya?/ Bütün kalbimle... Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklarlar, Norman tereddütsüz katılır. Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...

Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'Đnsan Hakları Đçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokardını iğneliyor. Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor.

Bu üç adam ülkelerinde olmadık işkencelere maruz kalıyor. Kariyerleri yok ediliyor, iki siyah atletin. Tabi Peter’inde başına aynı şeyler geliyor. Yürekli bir beyaz adam eşitliği savunduğu için cezalandırılıyor. Eylem tüm dünyayı sarsıyor ve dikkatler ABD’deki siyahların sıkıntılarına çevriliyor. Eylem büyük oranda başarıya ulaşıyor. Tabi bu üç isim daha sonrada görüşmeye devam ediyor ta ki Peter Norman 2006 yılında ölene kadar. Bu üç eylem kardeşi son kez Peter’in tabutunu omuzlarken yan yana duruyorlar. Sanki yıllar sonrasından, hala aynı eylemi gün be gün ırkçılığa karşı tekrarlıyorlar.

Page 14: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

ALTERNATİF FİLM - PERSEPOLİS (2007) Senaryosunu, Marjane Satrapi’nin aynı adlı çizgi

roman şeklindeki otobiyografisinden alan, Fransız yapımı animasyon filmidir. Filmin konusunu Đran’ın yakın tarihi oluşturmaktadır. Đran’da yaşanan şah karşıtı halk hareketlerinin Đran’ın günümüzdeki hali olan Đslam diktatörlüğüne nasıl evirildiğini, küçük bir kız olan Marjane’nin gözünden anlatmaktadır. Filmde, Đslam devriminin getirileri(!) yer yer mizahi yer yer duygusal bir biçimde gözler önüne serilmektedir. Film, ülkemizin de sınır komşusu olan hakkında pek de fazla bir şey bilemediğimiz Đran hakkında aydınlatıcı bir belgesel niteliği de taşımaktadır.

Ayrıca filmde günlük yaşamda karşılaşılan insan ilişkileri, aşk ve dürüstlük kavramları da düşündürücü bir şekilde işlenmiştir.

ALTERNATİF KİTAP - GENÇ W.’NİN YENİ ACILARI ULRICH PLENZDORF tarafından aslında film

senaryosu olarak yazılan kitap filme alınmamasına karşın basıldıktan ve sahneye konduktan sonra pek çok tartışmaya sebep olan bir eser.

Doğu Alman gençliğini, sorunları ve çelişkileriyle ortaya koymak isteyen Plenzdorf Alman Klasik devrinin ünlü ustalarından Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’ eserinden yola çıkarak kendi kitabındaki kahramanı Wibeau’a Werther’i okutup onunla özdeşleşme olanağı tanır.Yani bir anlamda kahramanın kendini gerçekleştirmesini bir diğer kitap kahramanı üzerinden resmeder.Tam bu noktada ‘bireyin kendini gerçekleştirme sorunu,içinde yaşadığı toplum ile olan sorunlu ilişkisi,toplumun bireyi soyutlaması ve dolayısıyla bireyin kendini toplumdan soyutlaması ’ sorunlarını irdeler. Yalnız bu noktada yanılgıya düşmemek gerek;çünkü Plenzdorf bunu yaparken tek bir gencin ya da tek bir düzenin değil tüm insanlığın eleştirisini yapar. ‘Bu oyunda kimse

suçlu değil,biz bu oyunu kendilerini ilgilendiren herkese bir uyarı olsun diye oynamak istedik,tıpkı Edgar ve onun gibilere ..’’ sözü ile Plenzdorf insanlığa direk ve canlı kanlı bir uyarı gönderir.

Eserde 18.yüzyılda belirli kurallar ve baskılar altında ezilen genç için 20.yüzyılda da değişen bir şey olmadığı algısına atıfta bulunan yazar bize çok da uzaktan seslenmiyor.Günümüz toplumlarında da insan,toplumsal baskılar altında bireyleşme çabasını sürdürmekte.Goethe’nin Werther’i,Plenzdorf’un Wibea’u ve Salinger’in Holden’i…. Đnsanın nerede,nasıl,ne şartlar ve toplumsal koşullarda olursa olsun toplum baskısı yaşadığının kanıtları.

Kitaba dönüp baktığımızda şunu da gözden kaçırmamak gerek; eserde her ne kadar konu Werther’den alınsa da karakterler tıpatıp aynı değildir. Goethe’nin eserinde Werther yalnızlığı ve toplum kısıtlamalarından kurtuluşu intiharda bulur ancak Edgar bütün güçlüklere rağmen yaşam mücadelesinden vazgeçmez ve kitabın sonunda şöyle der; ‘ Dostum Werther’in neden yaşamına son vermek istediğini anlamak üzereyim. Oysa ben asla yenilgiyi kabullenmezdim… ’’

Page 15: Bi Haber Fanzin 8. Sayı

TARİHTE 15 GÜN 21 Mart - Dünya Irk Ayrımıyla Mücadele Günü ve Newroz 22 Mart – 1871 Fransa’da Lyon’da Komün Kuruldu. İzleyen günlerde

Marsilya, Narbonne ve Saint-Etienne’de de Komünler kuruldu. 24 Mart – 1978 Kontr-gerilla hakkında araştırma yapan Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz Ankara’da ülkücü

katiller tarafından öldürüldü. 30 Mart - 1972 Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı Kızıldere’de katledildiler.

ARTİST 19 – 22 MART

Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Salı 14.30 - 16.45 - 19.00 Çarşamba 14.30 –16.45 - 19.00 - 21.15 Perşembe 14.30 –16.45 19.00

DÜŞLER BAHÇESİ 23 – 29 MART

Cuma 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Cumartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Pazar 14.30 - 16.45 - 19.00 Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Salı 14.30 - 16.45 - 19.00 Çarşamba 14.30 –16.45 - 19.00 - 21.15 Perşembe 14.30 - 16.45 - 19.00

Salon: 75. Yıl Amfisi Öğrenci: 4 TL Tam: 6 TL

Page 16: Bi Haber Fanzin 8. Sayı