bilim, sanayi ve teknolojiye genel bakış · bulut bilişim, nesnelerin interneti, robot ve...

68
ARALIK 2014 , Yıl 26 , Sayı 312 KALKINMADA VERİMLİLİK T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi s. 04 “Sürdürülebilir Üretim Sempozyumu 2014” 9 Aralık’ta İstanbul’da Gerçekleştirilecek s. 09 Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma – I s. 10 İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I s. 16 Bilim, Sanayi ve Teknolojiye Genel Bakış

Upload: others

Post on 28-Oct-2019

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

A R A L I K 2 01 4 , Y ı l 2 6 , S a y ı 31 2

K A L K I N M A D A

V E R İ M L İ L İ K

T. C . B İ L İ M , S A N AY İ V E T E K N O LO J İ B A K A N L I Ğ I

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi s. 04

“Sürdürülebilir Üretim Sempozyumu 2014”

9 Aralık’ta İstanbul’da Gerçekleştirilecek s. 09

Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma – I s. 10

İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I s. 16

Bilim, Sanayi ve Teknolojiye Genel Bakış

T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN

AYLIK YAYIN ORGANIDIR

ARALIK 2014 YIL: 26 SAYI: 312Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.

ISSN: 1300-2414Yayın Türü: Yerel Süreli

Türkçe - İngilizce

SAHİBİT.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI

VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR

Anıl YILMAZ

GENEL KOORDİNATÖRDilek BİRBİL

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜCangül TOSUN

YAZI KURULU Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA

İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSUGülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU

WEB SİTESİ SORUMLUSUAytunç AYHAN

FOTOĞRAFLARHakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM

DAĞITIM SORUMLUSUMehtap EMRE

(312) 467 55 90 / 331 [email protected]

Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her aydüzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini

istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp [email protected] adresine boş bir e-posta

atabilirsiniz.Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler

yazarlarına aittir.

YÖNETİM YERİT.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI

VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜGelibolu Sokak No:5

Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)

Faks: (312) 427 30 22Faks (Dergi): (312) 467 47 79

e-posta: [email protected]İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr

http://anahtar.sanayi.gov.tr

GRAFİK TASARIM VE UYGULAMAwww.chesscreative.com

BASKIKORZA YAYINCILIK

BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA

Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27

BASILDIĞI TARİHAnahtar dergisinin ARALIK 2014 sayısı

02.12.2014 tarihinde basılmıştır.

01

Bakanlık olarak temel hedefimiz “Türk sanayisinin rekabet gücünü ve verimliliğini ar�rarak, dünya ihraca�ndan daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üre�ldiği, is�hdam sorununu çözmüş, nitelikli işgücüne sahip, topluma ve çevreye duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak”

tır. Bu hedefe ulaşmak için tüm çalışmalar; belirlediğimiz orta ve uzun vadeli politikalar doğrultusunda sürdürülmektedir.

Bakanlığımız; bilimin, teknolojinin ve sanayinin birbiri ile olan ilişkisini ve entegrasyonunu daha da derinleştirmek üzere kurgulanmış olan yapılanmasıyla, gerek merkez teşkilatı gerekse bağlı ve ilgili kuruluşları ile bir bütünlük oluşturarak; bilim, teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge gibi konularda politika belirleme, strateji üretme ve bunları uygulama işlevini etkin bir şekilde gerçekleştirmektedir.

2014 yılının bu son sayısında, bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında yürütülen çalışmalar ve sağlanan gelişmeler üzerine Bakanımız Sayın Fikri IŞIK’ın değerlendirmelerini bulabilirsiniz. Ayrıca Bakanlığımızın son dönem faaliyetleri ile kurumsallaşma, iş yaşamının kalitesi ve finansal performans analizi konularını irdeleyen makaleleri de okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Diğer bir gelişme de 2015 Verimlilik Proje Ödülleri başvuru sürecinin başlamış olmasıdır. Verim artırıcı proje sahibi tüm kurum ve işletmeleri ve ayrıca bağımsız değerlendirici olarak sürece katkı vermek isteyen uzmanları başvurmaya davet ediyoruz.

Bu sayının oluşturulmasına değerlendirmeleri ile katkı sağlayan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri IŞIK’a şükranlarımızı sunuyor, yazı ve makaleleri ile emeği geçen tüm yazarlara teşekkür ediyoruz.

2015 yılının sağlık, mutluluk ve verimlilik artışı getirmesi dileğiyle.

Anıl YILMAZGenel Müdür

K A L K I N M A D A

V E R İ M L İ L İ K

ARALIK 2014

34

40

İÇİNDEKİLER

34

52

40

43

44

46

60

04

22

10

02 03

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi

Duyuru: “Sürdürülebilir Üretim Sempozyumu 2014"

Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma - INurettin PEŞKİRCİOĞLU

İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I Dr. Sinan BORLUK

Verimlilik Alanında Politika Geliştirme - VAhmet Emre ÇOBAN

Oran Analizi Tekniği ile Organize Sanayi Bölgelerinde Finansal Performans AnaliziTevfik BULUT

OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi Görünüm Raporu 2014Gülçin MANZAK AYDIN

Piyasa Gözetimi ve Denetimi ve Türkiye’deki Mevcut DurumGülbanu GÖKÇE

Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinde “Verimlilik ve Temiz Üretim” Eğitimleri Düzenlendi

Tasarımda Türk İmzası

Kayseri Orta Anadolu’nun İleri Teknoloji Üssüne Dönüşüyor

Bilişim, Bilim ve Teknoloji

Haberler

Temiz Üretim (Eko - Verimlilik)

An Overview of Science, Industry and Technology

Sanayi GöstergeleriIndustry Indicators

Bilim ve Teknoloji GöstergeleriScience and Technology Indicators

Ulusal ve Uluslararası Verimlilikİstatistikleri / National andInternational Productivity Statistics

Ulusal Verimlilik İstatistikleriNational Productivity Statistics

62

59

04

09

10

16

22

26

48

52

ARALIK 2014ARALIK 2014

63

64

34

40

İÇİNDEKİLER

34

52

40

43

44

46

60

04

22

10

02 03

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi

Duyuru: “Sürdürülebilir Üretim Sempozyumu 2014"

Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma - INurettin PEŞKİRCİOĞLU

İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I Dr. Sinan BORLUK

Verimlilik Alanında Politika Geliştirme - VAhmet Emre ÇOBAN

Oran Analizi Tekniği ile Organize Sanayi Bölgelerinde Finansal Performans AnaliziTevfik BULUT

OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi Görünüm Raporu 2014Gülçin MANZAK AYDIN

Piyasa Gözetimi ve Denetimi ve Türkiye’deki Mevcut DurumGülbanu GÖKÇE

Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinde “Verimlilik ve Temiz Üretim” Eğitimleri Düzenlendi

Tasarımda Türk İmzası

Kayseri Orta Anadolu’nun İleri Teknoloji Üssüne Dönüşüyor

Bilişim, Bilim ve Teknoloji

Haberler

Temiz Üretim (Eko - Verimlilik)

An Overview of Science, Industry and Technology

Sanayi GöstergeleriIndustry Indicators

Bilim ve Teknoloji GöstergeleriScience and Technology Indicators

Ulusal ve Uluslararası Verimlilikİstatistikleri / National andInternational Productivity Statistics

Ulusal Verimlilik İstatistikleriNational Productivity Statistics

62

59

04

09

10

16

22

26

48

52

ARALIK 2014ARALIK 2014

63

64

05

DEĞERLENDİRME

ARALIK 2014ARALIK 2014

Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bugüne kadar neredeyse hiç duraksamadan büyümeye devam etmektedir. Son 12 yıllık büyüme oranları göz önüne alındığında, ülkemizin hem AB ortalamasından hem de OECD ülkelerinin ortalamasından çok daha iyi bir performans sergilediği görülmektedir. 2013 yılı sonunda milli gelirimiz 822 milyar dolara ulaşmış, ihracatımız ise 150 milyar doları geçmiştir. Kişi başına düşen milli gelir 11 bin dolar düzeyine yaklaşmış, Türkiye gösterdiği ekonomik performansla dünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olmuştur.

Sanayi sektörümüz ülke büyümesine yön vermiştir

Ülke büyümesinde ve bugün geldiğimiz noktada oldukça önemli bir yere sahip olan sanayi sektörü ekonomik büyümenin lokomotifidir. 2008-2009 yıllarında küresel piyasalarda yaşanan krizden en az hasarla çıkmamızın altında da sanayi sektörünün gücü yatmaktadır. 2003-2013 yılları arasındaki 11 yıllık dönem incelendiğinde; sanayi sektörünün özellikle de imalat sanayinin ülke büyümesinden daha hızlı büyüdüğü, bir başka deyişle ülke

büyümesine yön verdiği görülmektedir. Geçen 11 yıllık zamanda Türkiye ortalama % 5 büyümüşken, imalat sanayinde ortalama büyüme % 5,8 olarak gerçekleşmiştir. 62. Hükümet Programımızda ve son açıklanan Orta Vadeli Program’da imalat sanayinin milli gelir içindeki oranı ciddi şekilde ele alınmış, kaynakların daha üretken alanlara yönlendirilmesi ve özel sektör imalat sanayi yatırımlarının artırılması, imalat sanayinin GSYH içindeki payının yükseltilmesi ve iş gücü verimliliğinin artırılması konularının üzerinde önemle durulmuştur.

Türkiye, Afrika ve Avrasya’nın Ar-Ge ve üretim üssü olmayı

hedeflemektedir

Son 10 yılda üretime dayalı ekonomiler krizler karşısında çok daha dayanıklı olduklarını göstermiştir. Ancak dünya ekonomisinde daha üst sıralara çıkabilmek ve uzun dönemli ekonomik istikrarı yakalamak için sadece üretim yapmak yetmemekte, aynı zamanda üretilen ürünlerin yüksek katma değere sahip olması gerekmektedir. Katma değer artışı da öncelikle Ar-Ge ve yenilikçiliğe yapılan yatırımla mümkün olmaktadır. Türkiye buradan yola çıkarak Afrika ve Avrasya’nın Ar-Ge ve üretim üssü olmayı hedeflemektedir.

Gelişmiş ülkeler büyümelerini verim artışlarından elde

etmektedir

Dünyada gelişen bir diğer trend ise verimlilik, özellikle de eko-verimliliktir. Verimlilik alanında, ekonomiyi ve ekolojiyi bir arada ele alan eko-verimlilik ve sürdürülebilirlik yaklaşımları öne çıkmaktadır. Kaynakların verimli kullanılmasıyla bugün ve gelecek kuşaklar için rekabet üstünlüğü sağlayan bir yapıya gidilmektedir. Diğer taraftan, büyük veri, bulut bilişim, nesnelerin interneti, robot ve otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler ile ileri üretim teknikleri, üretimde verimliliği yeni boyutlara taşımaktadır. Gelişmiş ülkeler büyümelerinin % 60’tan fazlasını iş gücü veya sermaye artışlarından değil, verim artışlarından elde etmektedir.

İhracatla büyümeyi hedefliyoruz

Ülke olarak sadece tüketimle değil, aynı zamanda ihracatla büyümek hedefimizdir. Mal ihracatımızın yaklaşık % 94’ü imalat sanayinden gelmektedir. Bugün neredeyse dünyanın tüm ülkelerine ihracat yapıyoruz. Son 12 yılda ihracatımız içinde düşük teknolojili ürünlerin payı azalırken, orta düşük ve orta yüksek teknolojili ürünlerin payında ciddi bir artış kaydettik. Sıra, aynı ilerlemeyi yüksek teknolojili ürünlerde yakalamaya gelmiştir. Sadece mal ihracatıyla yetinmiyoruz. Ülkemiz artık bilgi de ihraç etmektedir. Bilimsel faaliyetleri ve bu faaliyetlerin merkezi olan üniversitelerimizi toplumsal kalkınmanın ve teknolojik dönüşümün temel dinamikleri olarak görmekteyiz. Sosyal bilimlerin de bilgi toplumu hedefine ulaşmak için en az temel bilimler kadar önemli ve öncelikli olduğunun

bilincindeyiz. Bu amaçla çok cazip burs programları oluşturduk. Üniversite sınavlarında temel bilimler ya da sosyal bilimleri seçen ve ilk 5.000’e giren öğrencilerimize 2.000 TL, ikinci 5.000’e giren öğrencilerimize 1.000 TL destek veriyoruz. Ayrıca ilk 10.000’e girip bu alanları ikinci anadal olarak seçen öğrencilerimize ise 750 TL burs sağlıyoruz. Bu programların sürekli güncellenerek geliştirilmesi temel önceliğimizdir.

Ar-Ge ve inovasyon, üzerinde hassasiyetle durduğumuz temel

kavramlardır

Gelişmiş ekonomilerin temel itici gücü olan Ar-Ge ve inovasyon Bakanlık olarak bizim de üzerinde hassasiyetle durduğumuz temel kavramlardır. Ülkemizin Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin güçlü olduğu alanlarda “hedef odaklı yaklaşımlar”, jeopolitik konumu ve ülke gereksinimleri itibarıyla Ar-Ge faaliyetlerinin ivme kazanması gereken alanlarda “ihtiyaç odaklı yaklaşımlar” ve yaratıcılığın desteklenmesinin gerekli olduğu diğer alanlarda da “tabandan yukarı yaklaşımlar” benimsenmiştir. Katma değeri ve teknolojik düzeyi yüksek ürünler üretecek firmalarımızın Ar-Ge ve üretim faaliyetlerini destekliyoruz. Aynı zamanda ülkemizde uluslararası düzeyde teknoloji tabanlı şirketler ortaya çıkarmak için yeni markaların oluşmasını ve Türkiye’nin tasarımda cazibe merkezi olmasını hedefliyoruz.

Yüksek teknolojili sektörlerimizin üretim içindeki payının artırılması hiç şüphesiz sahip olduğumuz bilginin sanayiye aktarılmasıyla mümkün olacaktır. Bunun için üniversite ve sanayi iş birliğinin kurumsal hale getirilmesi ve bu iş birliği sayesinde ekonomik ve sosyal katma

değeri yüksek çıktıların elde edilmesi ve bunların ticarileşmesi önemlidir. Bu bağlamda Kamu-Üniversite-Sanayi iş birliğini sağlayacak ve kurumsal hale getirecek çalışmaları hızla yürütmekteyiz. Yerli, yenilikçi ve yeşil üretimin artırılması için kamu alımlarını bir kaldıraç olarak kullanacağız. Bunun için de üç yeni mekanizma geliştirdik. Bunlar; kamu mal alımlarında yerli malına fiyat avantajı sağlanması, teknolojik ürün deneyim belgesi verilmesi ve kamu alımlarıyla yenilik, yerlileşme ve teknoloji transferini sağlamaya yönelik olarak uygulanacak olan Sanayi İşbirliği Programı’dır (SİP). Bakanlığımızca sanayi sektörlerinin rekabet gücünü artırmaya katkı sağlayacak sektörel istişare toplantıları ve strateji oluşturma faaliyetleri sürdürülmektedir. 2015-2018 yıllarını kapsayacak yeni Sanayi Stratejisi Belgesi hazırlık çalışmalarında son aşamaya geldik. Ayrıca, Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Ulusal Geri Dönüşüm Strateji Belgesi ve Eylem Planını hazırladık.

“Yerli, yenilikçi ve yeşil” üretimi artırmayı hedefliyoruz

Türkiye’yi 2023 hedeflerine, vizyonuna ulaştıracak en önemli unsur, reel sektörün göstereceği performanstır. Bu kapsamda, ülkemizde uzun yıllar eksikliğini hissettiğimiz ve reel sektörün envanteri olarak gördüğümüz “Girişimci Bilgi Sistemi”ni (GBS) tamamladık, bunu kamuoyuyla paylaştık. GBS ile mahalle esnafından holdinglere kadar 3 milyona yakın girişimin ekonomik faaliyet bilgilerini, Bakanlığımız bünyesinde veri tabanında toplulaştırarak ihtiyaç duyduğumuz tüm analizleri yapabiliyoruz. GBS ile reel sektörün adeta MR’ını çekme imkânına kavuştuk. Bakanlık olarak

2014 SONA ERERKEN ÜLKEMİZDE BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİYE GENEL BAKIŞ…

Fikri IŞIK Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

04

05

DEĞERLENDİRME

ARALIK 2014ARALIK 2014

Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bugüne kadar neredeyse hiç duraksamadan büyümeye devam etmektedir. Son 12 yıllık büyüme oranları göz önüne alındığında, ülkemizin hem AB ortalamasından hem de OECD ülkelerinin ortalamasından çok daha iyi bir performans sergilediği görülmektedir. 2013 yılı sonunda milli gelirimiz 822 milyar dolara ulaşmış, ihracatımız ise 150 milyar doları geçmiştir. Kişi başına düşen milli gelir 11 bin dolar düzeyine yaklaşmış, Türkiye gösterdiği ekonomik performansla dünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olmuştur.

Sanayi sektörümüz ülke büyümesine yön vermiştir

Ülke büyümesinde ve bugün geldiğimiz noktada oldukça önemli bir yere sahip olan sanayi sektörü ekonomik büyümenin lokomotifidir. 2008-2009 yıllarında küresel piyasalarda yaşanan krizden en az hasarla çıkmamızın altında da sanayi sektörünün gücü yatmaktadır. 2003-2013 yılları arasındaki 11 yıllık dönem incelendiğinde; sanayi sektörünün özellikle de imalat sanayinin ülke büyümesinden daha hızlı büyüdüğü, bir başka deyişle ülke

büyümesine yön verdiği görülmektedir. Geçen 11 yıllık zamanda Türkiye ortalama % 5 büyümüşken, imalat sanayinde ortalama büyüme % 5,8 olarak gerçekleşmiştir. 62. Hükümet Programımızda ve son açıklanan Orta Vadeli Program’da imalat sanayinin milli gelir içindeki oranı ciddi şekilde ele alınmış, kaynakların daha üretken alanlara yönlendirilmesi ve özel sektör imalat sanayi yatırımlarının artırılması, imalat sanayinin GSYH içindeki payının yükseltilmesi ve iş gücü verimliliğinin artırılması konularının üzerinde önemle durulmuştur.

Türkiye, Afrika ve Avrasya’nın Ar-Ge ve üretim üssü olmayı

hedeflemektedir

Son 10 yılda üretime dayalı ekonomiler krizler karşısında çok daha dayanıklı olduklarını göstermiştir. Ancak dünya ekonomisinde daha üst sıralara çıkabilmek ve uzun dönemli ekonomik istikrarı yakalamak için sadece üretim yapmak yetmemekte, aynı zamanda üretilen ürünlerin yüksek katma değere sahip olması gerekmektedir. Katma değer artışı da öncelikle Ar-Ge ve yenilikçiliğe yapılan yatırımla mümkün olmaktadır. Türkiye buradan yola çıkarak Afrika ve Avrasya’nın Ar-Ge ve üretim üssü olmayı hedeflemektedir.

Gelişmiş ülkeler büyümelerini verim artışlarından elde

etmektedir

Dünyada gelişen bir diğer trend ise verimlilik, özellikle de eko-verimliliktir. Verimlilik alanında, ekonomiyi ve ekolojiyi bir arada ele alan eko-verimlilik ve sürdürülebilirlik yaklaşımları öne çıkmaktadır. Kaynakların verimli kullanılmasıyla bugün ve gelecek kuşaklar için rekabet üstünlüğü sağlayan bir yapıya gidilmektedir. Diğer taraftan, büyük veri, bulut bilişim, nesnelerin interneti, robot ve otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler ile ileri üretim teknikleri, üretimde verimliliği yeni boyutlara taşımaktadır. Gelişmiş ülkeler büyümelerinin % 60’tan fazlasını iş gücü veya sermaye artışlarından değil, verim artışlarından elde etmektedir.

İhracatla büyümeyi hedefliyoruz

Ülke olarak sadece tüketimle değil, aynı zamanda ihracatla büyümek hedefimizdir. Mal ihracatımızın yaklaşık % 94’ü imalat sanayinden gelmektedir. Bugün neredeyse dünyanın tüm ülkelerine ihracat yapıyoruz. Son 12 yılda ihracatımız içinde düşük teknolojili ürünlerin payı azalırken, orta düşük ve orta yüksek teknolojili ürünlerin payında ciddi bir artış kaydettik. Sıra, aynı ilerlemeyi yüksek teknolojili ürünlerde yakalamaya gelmiştir. Sadece mal ihracatıyla yetinmiyoruz. Ülkemiz artık bilgi de ihraç etmektedir. Bilimsel faaliyetleri ve bu faaliyetlerin merkezi olan üniversitelerimizi toplumsal kalkınmanın ve teknolojik dönüşümün temel dinamikleri olarak görmekteyiz. Sosyal bilimlerin de bilgi toplumu hedefine ulaşmak için en az temel bilimler kadar önemli ve öncelikli olduğunun

bilincindeyiz. Bu amaçla çok cazip burs programları oluşturduk. Üniversite sınavlarında temel bilimler ya da sosyal bilimleri seçen ve ilk 5.000’e giren öğrencilerimize 2.000 TL, ikinci 5.000’e giren öğrencilerimize 1.000 TL destek veriyoruz. Ayrıca ilk 10.000’e girip bu alanları ikinci anadal olarak seçen öğrencilerimize ise 750 TL burs sağlıyoruz. Bu programların sürekli güncellenerek geliştirilmesi temel önceliğimizdir.

Ar-Ge ve inovasyon, üzerinde hassasiyetle durduğumuz temel

kavramlardır

Gelişmiş ekonomilerin temel itici gücü olan Ar-Ge ve inovasyon Bakanlık olarak bizim de üzerinde hassasiyetle durduğumuz temel kavramlardır. Ülkemizin Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin güçlü olduğu alanlarda “hedef odaklı yaklaşımlar”, jeopolitik konumu ve ülke gereksinimleri itibarıyla Ar-Ge faaliyetlerinin ivme kazanması gereken alanlarda “ihtiyaç odaklı yaklaşımlar” ve yaratıcılığın desteklenmesinin gerekli olduğu diğer alanlarda da “tabandan yukarı yaklaşımlar” benimsenmiştir. Katma değeri ve teknolojik düzeyi yüksek ürünler üretecek firmalarımızın Ar-Ge ve üretim faaliyetlerini destekliyoruz. Aynı zamanda ülkemizde uluslararası düzeyde teknoloji tabanlı şirketler ortaya çıkarmak için yeni markaların oluşmasını ve Türkiye’nin tasarımda cazibe merkezi olmasını hedefliyoruz.

Yüksek teknolojili sektörlerimizin üretim içindeki payının artırılması hiç şüphesiz sahip olduğumuz bilginin sanayiye aktarılmasıyla mümkün olacaktır. Bunun için üniversite ve sanayi iş birliğinin kurumsal hale getirilmesi ve bu iş birliği sayesinde ekonomik ve sosyal katma

değeri yüksek çıktıların elde edilmesi ve bunların ticarileşmesi önemlidir. Bu bağlamda Kamu-Üniversite-Sanayi iş birliğini sağlayacak ve kurumsal hale getirecek çalışmaları hızla yürütmekteyiz. Yerli, yenilikçi ve yeşil üretimin artırılması için kamu alımlarını bir kaldıraç olarak kullanacağız. Bunun için de üç yeni mekanizma geliştirdik. Bunlar; kamu mal alımlarında yerli malına fiyat avantajı sağlanması, teknolojik ürün deneyim belgesi verilmesi ve kamu alımlarıyla yenilik, yerlileşme ve teknoloji transferini sağlamaya yönelik olarak uygulanacak olan Sanayi İşbirliği Programı’dır (SİP). Bakanlığımızca sanayi sektörlerinin rekabet gücünü artırmaya katkı sağlayacak sektörel istişare toplantıları ve strateji oluşturma faaliyetleri sürdürülmektedir. 2015-2018 yıllarını kapsayacak yeni Sanayi Stratejisi Belgesi hazırlık çalışmalarında son aşamaya geldik. Ayrıca, Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Ulusal Geri Dönüşüm Strateji Belgesi ve Eylem Planını hazırladık.

“Yerli, yenilikçi ve yeşil” üretimi artırmayı hedefliyoruz

Türkiye’yi 2023 hedeflerine, vizyonuna ulaştıracak en önemli unsur, reel sektörün göstereceği performanstır. Bu kapsamda, ülkemizde uzun yıllar eksikliğini hissettiğimiz ve reel sektörün envanteri olarak gördüğümüz “Girişimci Bilgi Sistemi”ni (GBS) tamamladık, bunu kamuoyuyla paylaştık. GBS ile mahalle esnafından holdinglere kadar 3 milyona yakın girişimin ekonomik faaliyet bilgilerini, Bakanlığımız bünyesinde veri tabanında toplulaştırarak ihtiyaç duyduğumuz tüm analizleri yapabiliyoruz. GBS ile reel sektörün adeta MR’ını çekme imkânına kavuştuk. Bakanlık olarak

2014 SONA ERERKEN ÜLKEMİZDE BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİYE GENEL BAKIŞ…

Fikri IŞIK Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

04

0706

ARALIK 2014ARALIK 2014

amacımız; sanayisiyle dünya ihracatından daha fazla pay alan, özgün tasarımlı, yüksek katma değerli ürünleri çoğaltmak ve çevreye duyarlı bir sanayi anlayışına geçişi hızlandırmaktır. Biz bunu Üç Y; “Yerli, Yenilikçi ve Yeşil” üretim şeklinde formüle ediyoruz. Yerli, yenilikçi ve yeşil üretimi artırmak ve üretirken de kalkınmada sürdürülebilirliği sağlamak istiyoruz.

Kamu-Üniversite-Sanayi İş Birliğini (KÜSİ) geliştiriyoruz

Bakanlık olarak, Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliğini geliştirmeyi ve teknoloji transferini hızlandırmayı amaçlıyoruz. 2002 yılında 2 olan Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB) sayısı 59’a ulaşmış olup bunların 41’i faaliyete geçmiştir. Bugün TGB’lerde faaliyet gösteren firma sayısı 2.956’ya, biten proje sayısı 14.194’e, üzerinde çalışılan proje sayısı 6.902’ye, ihracat 1,7 milyar dolara ve en önemlisi de istihdam edilen nitelikli personel sayısı 29.903’e ulaşmıştır. Üniversite ve sanayinin bir araya gelerek hazırlamış oldukları Ar-Ge Projelerine Sanayi Tezleri Programı ile destek sağlanmaktadır. Bu program kapsamında proje bütçelerinin % 85’ine kadar hibe desteği verilmektedir. 2006 yılından bugüne kadar 908 proje için toplamda 186.000.000 TL destek verilmiştir. Sanayi Tezleri Programı kapsamında 2014 yılı içerisinde 43 projeye destek verilmiştir. Bilimsel fikirleri ürüne dönüştürmeyi amaçlayan Teknogirişim Sermaye Desteği kapsamında 2009 yılından bugüne kadar desteklenen 1.304 projeye 127.674.777 TL kaynak aktarılmıştır. Ayrıca her yıl başarılı girişimcilerden 10 kişi seçilerek, bilgi ve deneyimini artırmak üzere, Silikon Vadisi’ne gönderilmektedir. Teknogirişim

Sermayesi Desteği Programı kapsamında bu yıl 270 gencimizin iş fikri desteklenmiş olup gençlerimize 26.505.000 TL hibe olarak verilmiştir.

Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerini kendi bünyesinde yapmak isteyen özel sektör firmalarımıza Bakanlığımız tarafından Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmektedir. Bu kapsamda 165 firmaya Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmiş olup 20.800 kişilik istihdam sağlanmıştır. Ayrıca 3.957 adet Ar-Ge projesi yürütülmüş ve sonucunda 952 adet patent alınmıştır. Bu yıl devreye aldığımız, Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı ile Ar-Ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan ve patenti alınan teknolojik ürünler ile ilgili gerçekleştirilecek yatırımların desteklenmesini amaçlıyoruz. Bu programa bugüne kadar toplam 182 başvuru alınmış olup değerlendirme süreci devam etmektedir. Kuruluş çalışmalarına hız verdiğimiz Bilişim Vadisi dünya teknoloji devlerinin buluşma noktası olacaktır. Yaklaşık 3 milyon metrekare üzerine kurulacak bu bölgenin yapılaşma çalışmalarına hız verilmiş, altyapı ihalesi tamamlanmıştır.

Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliğinin sürdürülebilir hale gelmesi ve bu konuda önümüzdeki dönemde yol haritası belirlemesi açısından KÜSİ Strateji Belgesi’ni hazırladık. Yine dünyada hızla gelişen ve hemen hemen tüm sektörleri etkileyen biyoteknoloji ve nanoteknoloji çalışmalarını sistematik bir temelde yürütebilmek amacıyla bu alanlarla ilgili Strateji Belgelerinde son aşamaya gelinmiş olup yılsonuna kadar bu belgeleri yayınlamayı hedefliyoruz.

Bilimin toplumda yaygınlaştırılması ve sevdirilmesi amacıyla Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nda (BTYK) alınan karar

kapsamında ilk etapta 2016 yılına kadar büyükşehirlerde ve 2023 yılı sonuna kadar bütün illerimizde Bilim Merkezleri kurmayı hedefliyoruz.

TÜBİTAK, Ar-Ge ve yenilik alanında ülkemizin amiral

gemisidir

Savunma sanayimizi stratejik alanlardan biri olarak görüyor ve bu alana büyük destekler veriyoruz. TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü'nde (SAGE) güdüm kitleri ailesinden, Hassas Güdüm Kiti-1 mühimmatı geliştirilmiş olup seri üretime başlanmıştır. Ayrıca, SAGE F-16 savaş uçaklarından tekli ve çoklu atış yapılabilecek, daha küçük harp başlıklı Hassas Güdüm Kiti-3 ve Hassas Güdüm Kiti-4 geliştirme çalışmalarını sürdürmekteyiz. Yüksek korunaklı hedeflere taarruz yeteneği kazandıran Nüfuz Edici Bomba (NEB) Geliştirme Projesi tamamlanmış ve TÜBİTAK SAGE teknik desteğinde MKE’de seri üretim projesi başlamıştır. Bu dönem zarfında geliştirilen en önemli mühimmatlardan bir diğeri de Satha Atılan Orta Menzilli Mühimmat (SOM) Projesi’dir. Mühimmat kendi sınıfında dünyanın en iyilerinden biridir. Proje Türk Hava Kuvvetleri’ne 250 km mesafeden yüksek hassasiyetle hedefleri imha yeteneği kazandırmıştır. TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) tarafından e-devletin anahtarı olan akıllı çip tabanlı Elektronik T.C. Kimlik Kartı kullanıma hazır hale getirilmiştir. Bunların yanı sıra, TÜBİTAK’ta; RASAT veGÖKTÜRK 2 uydu projeleriyle elde ettiğimiz bilgi ve deneyimlerinden güç alarak Kalkınma Bakanlığı destekli İMECE Uydu Altyapı Geliştirilmesi Projesi’ni

başlattık. Bu projeyle daha yüksek yörüngelere çıkabilen, alt sistemleri tamamen yerli olan uydular üreteceğiz.

KOBİ'lerimize büyük önem veriyoruz

Ülkemizde, toplam işletmelerin % 99,85’ini, istihdamın % 76’sını, katma değerin % 53,3’ünü, toplam satışların

% 63’ünü ve ihracatımızın % 59,2’sini oluşturan KOBİ'lerimize büyük önem veriyoruz. 2010 yılında KOSGEB tarafından uygulamaya alınan proje esaslı destek programları ile KOBİ’lerin üretim, yönetim, pazarlama ve bunun gibi alanlarda gelişmelerini sağlayacak projeler ile ortak tedarik, tasarım, pazarlama, laboratuvar gibi konulardaki iş birliği projelerini destekledik. Bu kapsamda 2010-2014

Ekim döneminde yaklaşık 62.614 işletmemize 1 milyar 13 milyon TL tutarında destek verdik. Ayrıca KOBİ’lerimize; uygun koşullarda yatırım, işletme ve ihracat kredilerine erişmeleri için uygulanan KOSGEB KOBİ Finansman Destek Kredi Programları kapsamında 2003 yılından bugüne kadar 1,12 milyar TL kaynak aktardık, 11,8 milyar TL tutarında kredi hacmi oluşturduk.

Türkiye patent başvurularındaki artış oranında Çin ile birlikte

dünyanın en başarılı ülkesidir

Fikri ve sınai mülkiyet en temel haklardandır. Fikri ve sınai mülkiyet aynı zamanda Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin çok önemli hatta olmazsa olmaz bir unsurudur. 2002 yılında 414 olan yıllık yerli patent başvuru sayısı 2013 yılında 4.630’a, toplam patent başvuru sayısı ise 1.892’den 12.209’a ulaşmıştır. Türkiye patent başvurularındaki artış oranında Çin ile birlikte dünyanın en başarılı ülkesidir. Yine 2002 yılında 36.429 olan yıllık marka başvuru sayısı 2013 yılında 108.581’e ulaşmıştır. Türkiye marka başvurusunda Avrupa birincisidir. Tasarımda ise 2002 yılında 20.302 olan yıllık başvuru sayısı 2013 yılında 43.673’e ulaşmıştır. Bu rakamlarla Türkiye Avrupa’da ikinci, dünyada dördüncü sıradadır.

İçinde bulunduğumuz çağ standartlar çağıdır. Standardizasyon ve uygunluk değerlendirme faaliyetlerini yürüten Türk Standartları Enstitüsü (TSE) bu alanda ülkemizin yönlendirici ve lider kuruluş olma vizyonuyla çalışmalarını sürdürmektedir. TSE, ürün, sistem ve personel belgelendirme hizmetlerinde kapsam ve çeşitliliği artırarak 2011 yılında

DEĞERLENDİRME

0706

ARALIK 2014ARALIK 2014

amacımız; sanayisiyle dünya ihracatından daha fazla pay alan, özgün tasarımlı, yüksek katma değerli ürünleri çoğaltmak ve çevreye duyarlı bir sanayi anlayışına geçişi hızlandırmaktır. Biz bunu Üç Y; “Yerli, Yenilikçi ve Yeşil” üretim şeklinde formüle ediyoruz. Yerli, yenilikçi ve yeşil üretimi artırmak ve üretirken de kalkınmada sürdürülebilirliği sağlamak istiyoruz.

Kamu-Üniversite-Sanayi İş Birliğini (KÜSİ) geliştiriyoruz

Bakanlık olarak, Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliğini geliştirmeyi ve teknoloji transferini hızlandırmayı amaçlıyoruz. 2002 yılında 2 olan Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB) sayısı 59’a ulaşmış olup bunların 41’i faaliyete geçmiştir. Bugün TGB’lerde faaliyet gösteren firma sayısı 2.956’ya, biten proje sayısı 14.194’e, üzerinde çalışılan proje sayısı 6.902’ye, ihracat 1,7 milyar dolara ve en önemlisi de istihdam edilen nitelikli personel sayısı 29.903’e ulaşmıştır. Üniversite ve sanayinin bir araya gelerek hazırlamış oldukları Ar-Ge Projelerine Sanayi Tezleri Programı ile destek sağlanmaktadır. Bu program kapsamında proje bütçelerinin % 85’ine kadar hibe desteği verilmektedir. 2006 yılından bugüne kadar 908 proje için toplamda 186.000.000 TL destek verilmiştir. Sanayi Tezleri Programı kapsamında 2014 yılı içerisinde 43 projeye destek verilmiştir. Bilimsel fikirleri ürüne dönüştürmeyi amaçlayan Teknogirişim Sermaye Desteği kapsamında 2009 yılından bugüne kadar desteklenen 1.304 projeye 127.674.777 TL kaynak aktarılmıştır. Ayrıca her yıl başarılı girişimcilerden 10 kişi seçilerek, bilgi ve deneyimini artırmak üzere, Silikon Vadisi’ne gönderilmektedir. Teknogirişim

Sermayesi Desteği Programı kapsamında bu yıl 270 gencimizin iş fikri desteklenmiş olup gençlerimize 26.505.000 TL hibe olarak verilmiştir.

Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerini kendi bünyesinde yapmak isteyen özel sektör firmalarımıza Bakanlığımız tarafından Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmektedir. Bu kapsamda 165 firmaya Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmiş olup 20.800 kişilik istihdam sağlanmıştır. Ayrıca 3.957 adet Ar-Ge projesi yürütülmüş ve sonucunda 952 adet patent alınmıştır. Bu yıl devreye aldığımız, Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı ile Ar-Ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan ve patenti alınan teknolojik ürünler ile ilgili gerçekleştirilecek yatırımların desteklenmesini amaçlıyoruz. Bu programa bugüne kadar toplam 182 başvuru alınmış olup değerlendirme süreci devam etmektedir. Kuruluş çalışmalarına hız verdiğimiz Bilişim Vadisi dünya teknoloji devlerinin buluşma noktası olacaktır. Yaklaşık 3 milyon metrekare üzerine kurulacak bu bölgenin yapılaşma çalışmalarına hız verilmiş, altyapı ihalesi tamamlanmıştır.

Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliğinin sürdürülebilir hale gelmesi ve bu konuda önümüzdeki dönemde yol haritası belirlemesi açısından KÜSİ Strateji Belgesi’ni hazırladık. Yine dünyada hızla gelişen ve hemen hemen tüm sektörleri etkileyen biyoteknoloji ve nanoteknoloji çalışmalarını sistematik bir temelde yürütebilmek amacıyla bu alanlarla ilgili Strateji Belgelerinde son aşamaya gelinmiş olup yılsonuna kadar bu belgeleri yayınlamayı hedefliyoruz.

Bilimin toplumda yaygınlaştırılması ve sevdirilmesi amacıyla Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nda (BTYK) alınan karar

kapsamında ilk etapta 2016 yılına kadar büyükşehirlerde ve 2023 yılı sonuna kadar bütün illerimizde Bilim Merkezleri kurmayı hedefliyoruz.

TÜBİTAK, Ar-Ge ve yenilik alanında ülkemizin amiral

gemisidir

Savunma sanayimizi stratejik alanlardan biri olarak görüyor ve bu alana büyük destekler veriyoruz. TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü'nde (SAGE) güdüm kitleri ailesinden, Hassas Güdüm Kiti-1 mühimmatı geliştirilmiş olup seri üretime başlanmıştır. Ayrıca, SAGE F-16 savaş uçaklarından tekli ve çoklu atış yapılabilecek, daha küçük harp başlıklı Hassas Güdüm Kiti-3 ve Hassas Güdüm Kiti-4 geliştirme çalışmalarını sürdürmekteyiz. Yüksek korunaklı hedeflere taarruz yeteneği kazandıran Nüfuz Edici Bomba (NEB) Geliştirme Projesi tamamlanmış ve TÜBİTAK SAGE teknik desteğinde MKE’de seri üretim projesi başlamıştır. Bu dönem zarfında geliştirilen en önemli mühimmatlardan bir diğeri de Satha Atılan Orta Menzilli Mühimmat (SOM) Projesi’dir. Mühimmat kendi sınıfında dünyanın en iyilerinden biridir. Proje Türk Hava Kuvvetleri’ne 250 km mesafeden yüksek hassasiyetle hedefleri imha yeteneği kazandırmıştır. TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) tarafından e-devletin anahtarı olan akıllı çip tabanlı Elektronik T.C. Kimlik Kartı kullanıma hazır hale getirilmiştir. Bunların yanı sıra, TÜBİTAK’ta; RASAT veGÖKTÜRK 2 uydu projeleriyle elde ettiğimiz bilgi ve deneyimlerinden güç alarak Kalkınma Bakanlığı destekli İMECE Uydu Altyapı Geliştirilmesi Projesi’ni

başlattık. Bu projeyle daha yüksek yörüngelere çıkabilen, alt sistemleri tamamen yerli olan uydular üreteceğiz.

KOBİ'lerimize büyük önem veriyoruz

Ülkemizde, toplam işletmelerin % 99,85’ini, istihdamın % 76’sını, katma değerin % 53,3’ünü, toplam satışların

% 63’ünü ve ihracatımızın % 59,2’sini oluşturan KOBİ'lerimize büyük önem veriyoruz. 2010 yılında KOSGEB tarafından uygulamaya alınan proje esaslı destek programları ile KOBİ’lerin üretim, yönetim, pazarlama ve bunun gibi alanlarda gelişmelerini sağlayacak projeler ile ortak tedarik, tasarım, pazarlama, laboratuvar gibi konulardaki iş birliği projelerini destekledik. Bu kapsamda 2010-2014

Ekim döneminde yaklaşık 62.614 işletmemize 1 milyar 13 milyon TL tutarında destek verdik. Ayrıca KOBİ’lerimize; uygun koşullarda yatırım, işletme ve ihracat kredilerine erişmeleri için uygulanan KOSGEB KOBİ Finansman Destek Kredi Programları kapsamında 2003 yılından bugüne kadar 1,12 milyar TL kaynak aktardık, 11,8 milyar TL tutarında kredi hacmi oluşturduk.

Türkiye patent başvurularındaki artış oranında Çin ile birlikte

dünyanın en başarılı ülkesidir

Fikri ve sınai mülkiyet en temel haklardandır. Fikri ve sınai mülkiyet aynı zamanda Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin çok önemli hatta olmazsa olmaz bir unsurudur. 2002 yılında 414 olan yıllık yerli patent başvuru sayısı 2013 yılında 4.630’a, toplam patent başvuru sayısı ise 1.892’den 12.209’a ulaşmıştır. Türkiye patent başvurularındaki artış oranında Çin ile birlikte dünyanın en başarılı ülkesidir. Yine 2002 yılında 36.429 olan yıllık marka başvuru sayısı 2013 yılında 108.581’e ulaşmıştır. Türkiye marka başvurusunda Avrupa birincisidir. Tasarımda ise 2002 yılında 20.302 olan yıllık başvuru sayısı 2013 yılında 43.673’e ulaşmıştır. Bu rakamlarla Türkiye Avrupa’da ikinci, dünyada dördüncü sıradadır.

İçinde bulunduğumuz çağ standartlar çağıdır. Standardizasyon ve uygunluk değerlendirme faaliyetlerini yürüten Türk Standartları Enstitüsü (TSE) bu alanda ülkemizin yönlendirici ve lider kuruluş olma vizyonuyla çalışmalarını sürdürmektedir. TSE, ürün, sistem ve personel belgelendirme hizmetlerinde kapsam ve çeşitliliği artırarak 2011 yılında

DEĞERLENDİRME

08

ARALIK 2014ARALIK 2014

DEĞERLENDİRME

36 ürün grubunda 217 standarttan oluşan akreditasyon kapsamını 2012 yılında 52 ürün grubunda 359 standarda ulaştırdı.

Dünyaya örnek bir model olan ve yaklaşık 50 yıldır uygulamasını yaptığımız Organize Sanayi Bölgesi (OSB) projeleri sanayi kültürünü yaygınlaştırarak, sanayi kuşaklarının oluşmasına önemli katkılar sağlamıştır. 90 tanesi son 12 yılda olmak üzere toplam 155 Organize Sanayi Bölgesi’nin altyapı inşaatı tamamlanmış, bunun için 2014 yılı fiyatlarıyla toplam 2.663.000.000 TL tutarında kredi kullandırılmıştır. Bu projelerle yaklaşık 1.100.000 kişiye istihdam imkânı sağlanmıştır.

Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2018) Belgesi,

YPK onayına sunuldu

Türk sanayisinin rekabet gücünü, yenilikçiliğini ve verimliliğini artırmak amacıyla Kümelenme Destek Programı’nı hazırladık. Program ile belirli bir sürdürülebilirlik ve rekabetçilik potansiyeline sahip kümelerin 5 yıl süreyle desteklenmesi öngörülmektedir. Sanayinin verimlilik temelli yapısal dönüşümünü sağlamak amacıyla Bakanlığımız tarafından hazırlanan Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2018) Belgesi, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) onayına sunulmuştur. Enerji verimliliği kapsamında sanayimizde kullanılan 15 milyon düşük verimli elektrik motorunun tümünün değişimi ve motor sistemlerinin rehabilitasyonu ile yılda 8 milyar TL elektrik tasarrufu sağlamayı hedefliyoruz.

Piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerimiz artarak devam

ediyor

Her geçen yıl etkinliğini artırarak devam ettirdiğimiz piyasa gözetim ve denetim faaliyetleri kapsamında; 2014 yılında toplam 64.902 farklı modelde sanayi ürünü denetlenmiş, bunlardan 11.918’i uygunsuz bulunmuş, 825 farklı ürün teste gönderilmiş, 45 farklı marka/model hakkında toplatma kararı verilmiştir.Tespit edilen uygunsuzluklara ilişkin toplam 2.253.157 TL idari para cezası uygulanmıştır. Bakanlığımızca 2014 yılı içerisinde; akaryakıt ve LPG istasyonları, ölçü ve tartı aletleri, taksimetre ve takograflar ile elektrik, gaz ve su sayaçlarına yönelik yapılan 169.901 ürünün denetiminde % 97,2’si yönetmeliklere uygun, % 2,8’i de aykırı bulunmuştur. Petrol piyasasına ilişkin 72 ilde bulunan akaryakıt ve LPG istasyonlarında çapraz denetimler gerçekleştirilmiştir. Etkin bir asansör denetim sistemi oluşturmak amacıyla Asansör Eylem Planı’nı açıkladık.

AB katılım müzakereleri başlığında yoğun çalışmalar

yürütüyoruz

Avrupa Birliği katılım müzakereleri çerçevesinde en çok sorumluluğu olan kurumlardan biri olan Bakanlığımız 14 müzakere başlığında yoğun çalışmalar yürütmektedir. “Malların Serbest Dolaşımı”, “İşletme ve Sanayi Politikası” ve “Bilim ve Araştırma” fasıllarında mevzuat uyumu büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Bakanlığımız tarafından 43 ilde yürütülen AB Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında bugüne kadar yaklaşık 230 milyon Avro’luk 17 proje hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede 2015 yılında da yaklaşık 260.000.000 TL (90.000.000 Euro) AB katkısına karşılık olarak 24.000.000 TL bütçemizden ödenek ayrılması öngörülmüştür. Bilim, araştırma ve yenilik alanında Türkiye ile Almanya arasında iş birliğini geliştirmek amacıyla karşılıklı olarak 2014 yılını “Türk-Alman Bilim Araştırma ve İnovasyon Yılı” ilan ettik.

Bu çalışmaların yanında Bakanlığımızın ilişkili kuruluşu olan Şeker Kurumu’muz; kaçak şeker girişleri ile mücadeleden, şekere alternatif teşkil eden sakarin, aspartam gibi ithal tatlandırıcıların kullanımının izlenmesine, kayıt dışılıkla mücadeleden, ihraç kaydıyla düşük fiyattan alınan şekerin yurt içine yüksek fiyatla satışının engellenmesine kadar geniş bir yelpazede önemli atılımlarda bulunmuştur. Ülkemiz şeker sektörünün sürdürülebilirliğini sağlamak, şeker piyasasında haksız rekabete engel olmak, ülkemizin tarımsal ve teknolojik potansiyelini daha verimli kullanmak ve AB şeker rejimine de paralel nitelikte bazı değişiklikler yapılması amacıyla hazırlanan Şeker Kanunu Tasarısı ise TBMM gündemindedir.

Özellikle 2002 sonrasında artan ve 2014 yılı sonunda önemli noktalara gelinen bilim, sanayi ve teknoloji alanındaki girişimlerimizin ve uygulamalarımızın 2015 yılında da artarak devam etmesini ve Bakanlığımızca yürütülen bu çalışmaların ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracak önemli kilometre taşlarından birini oluşturmasını temenni ediyorum.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü ile Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi iş birliğinde “Sanayide Dönüşüm için Yaşam Döngüsü Analizi ve Enerji

Verimliliği” temasıyla düzenlenen “Sürdürülebilir Üre�m Sempozyumu 2014”, 9 Aralık 2014 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Sempozyum’da kaynak verimliliği ve sürdürülebilir üretimin önemli araçlarından biri olan yaşam döngüsü analizi ve enerji verimliliği alanlarındaki iyi uygulamaların paylaşıldığı oturumlar düzenlenecek.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM SEMPOZYUMU 2014”9 ARALIK’TA İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLECEK

09:30-10:00 Kayıt

10:00-12:00 Açılış Konuşmaları Albert Long Hall Kültür Merkezi

- Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi - Anıl Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürü - Çağrılı Konuşmacı - Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü - Fikri Işık, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı - Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Başbakan (Teşrifleri halinde)

12:00-13:30 Öğle Yemeği

13:30-15:00 Firmalarda Enerji Odaklı Sürdürülebilir Üretim Uygulamaları Rektörlük Konferans Salonu Moderatör: Mevlüt Hürol Mete, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

- Sanayide Enerji Verimliliğinin Durumu ve Verimlilik Örnekleri Salih Türkay, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (TURSEFF), Enerji Mühendisi - Sanayi Sektöründe Enerji Yönetimi, Bu Süreçte Danışmanın Rolü ve İyi Uygulama Örneği Mahmut Dede, Schneider Electric, Enerji Verimliliği Danışmanı - Kalkınma Ajanslarının Sürdürülebilir Üretim Alanındaki Destekleri ve Örnek Projeler - Süleyman Bayezit, İstanbul Kalkınma Ajansı, Planlama Programlama ve Koordinasyon Birimi Başkanı - Sanayiye Yönelik Enerji Verimliliği Çalışmaları ve İyi Uygulama Örnekleri Yeşim Beyla, Enerji Verimliliği Derneği (ENVER-DER), Genel Sekreter

15:00-15:30 Ara

15:30-17:00 Firmalarda Enerji Odaklı Yaşam Döngüsü Analizi (LCA) Uygulamaları Rektörlük Konferans Salonu Moderatör: Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi

- Eczacıbaşı-Baxter Hastane Ürünleri Üretim Süreçlerinde Sürdürülebilir Enerji Yönetimi Serkan Şensoy, Eczacıbaşı A.Ş., Baxter Bakım Onarım Müdürü - İklim Değişikliği Stratejisinde Enerji Verimliliğinin Önemi ve Arçelik'te Yapılanlar Fatih Özkadı, Arçelik A.Ş., Enerji ve Çevre Yöneticisi - Sürdürülebilir Üretimde Çevrenin Önemi Selçuk Yalçın UNILEVER A.Ş., Algida Fabrika Müdürü - Kimya Endüstrisi ve Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi Necmi Sadıkoğlu, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhr. Birliği (İKMİB), Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı - Sürdürülebilir Kalkınma Perspektifiyle TSKB'de Enerji Verimliliği Finansmanı Hülya Kurt, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, TSKB Mühendislik Müdürü ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı

Kayıt için: www.surdurulebiliruretim2014.boun.edu.tr adresinden kaydınızı yaptırınız.

09

DUYURU

08

ARALIK 2014ARALIK 2014

DEĞERLENDİRME

36 ürün grubunda 217 standarttan oluşan akreditasyon kapsamını 2012 yılında 52 ürün grubunda 359 standarda ulaştırdı.

Dünyaya örnek bir model olan ve yaklaşık 50 yıldır uygulamasını yaptığımız Organize Sanayi Bölgesi (OSB) projeleri sanayi kültürünü yaygınlaştırarak, sanayi kuşaklarının oluşmasına önemli katkılar sağlamıştır. 90 tanesi son 12 yılda olmak üzere toplam 155 Organize Sanayi Bölgesi’nin altyapı inşaatı tamamlanmış, bunun için 2014 yılı fiyatlarıyla toplam 2.663.000.000 TL tutarında kredi kullandırılmıştır. Bu projelerle yaklaşık 1.100.000 kişiye istihdam imkânı sağlanmıştır.

Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2018) Belgesi,

YPK onayına sunuldu

Türk sanayisinin rekabet gücünü, yenilikçiliğini ve verimliliğini artırmak amacıyla Kümelenme Destek Programı’nı hazırladık. Program ile belirli bir sürdürülebilirlik ve rekabetçilik potansiyeline sahip kümelerin 5 yıl süreyle desteklenmesi öngörülmektedir. Sanayinin verimlilik temelli yapısal dönüşümünü sağlamak amacıyla Bakanlığımız tarafından hazırlanan Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2018) Belgesi, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) onayına sunulmuştur. Enerji verimliliği kapsamında sanayimizde kullanılan 15 milyon düşük verimli elektrik motorunun tümünün değişimi ve motor sistemlerinin rehabilitasyonu ile yılda 8 milyar TL elektrik tasarrufu sağlamayı hedefliyoruz.

Piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerimiz artarak devam

ediyor

Her geçen yıl etkinliğini artırarak devam ettirdiğimiz piyasa gözetim ve denetim faaliyetleri kapsamında; 2014 yılında toplam 64.902 farklı modelde sanayi ürünü denetlenmiş, bunlardan 11.918’i uygunsuz bulunmuş, 825 farklı ürün teste gönderilmiş, 45 farklı marka/model hakkında toplatma kararı verilmiştir.Tespit edilen uygunsuzluklara ilişkin toplam 2.253.157 TL idari para cezası uygulanmıştır. Bakanlığımızca 2014 yılı içerisinde; akaryakıt ve LPG istasyonları, ölçü ve tartı aletleri, taksimetre ve takograflar ile elektrik, gaz ve su sayaçlarına yönelik yapılan 169.901 ürünün denetiminde % 97,2’si yönetmeliklere uygun, % 2,8’i de aykırı bulunmuştur. Petrol piyasasına ilişkin 72 ilde bulunan akaryakıt ve LPG istasyonlarında çapraz denetimler gerçekleştirilmiştir. Etkin bir asansör denetim sistemi oluşturmak amacıyla Asansör Eylem Planı’nı açıkladık.

AB katılım müzakereleri başlığında yoğun çalışmalar

yürütüyoruz

Avrupa Birliği katılım müzakereleri çerçevesinde en çok sorumluluğu olan kurumlardan biri olan Bakanlığımız 14 müzakere başlığında yoğun çalışmalar yürütmektedir. “Malların Serbest Dolaşımı”, “İşletme ve Sanayi Politikası” ve “Bilim ve Araştırma” fasıllarında mevzuat uyumu büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Bakanlığımız tarafından 43 ilde yürütülen AB Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında bugüne kadar yaklaşık 230 milyon Avro’luk 17 proje hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede 2015 yılında da yaklaşık 260.000.000 TL (90.000.000 Euro) AB katkısına karşılık olarak 24.000.000 TL bütçemizden ödenek ayrılması öngörülmüştür. Bilim, araştırma ve yenilik alanında Türkiye ile Almanya arasında iş birliğini geliştirmek amacıyla karşılıklı olarak 2014 yılını “Türk-Alman Bilim Araştırma ve İnovasyon Yılı” ilan ettik.

Bu çalışmaların yanında Bakanlığımızın ilişkili kuruluşu olan Şeker Kurumu’muz; kaçak şeker girişleri ile mücadeleden, şekere alternatif teşkil eden sakarin, aspartam gibi ithal tatlandırıcıların kullanımının izlenmesine, kayıt dışılıkla mücadeleden, ihraç kaydıyla düşük fiyattan alınan şekerin yurt içine yüksek fiyatla satışının engellenmesine kadar geniş bir yelpazede önemli atılımlarda bulunmuştur. Ülkemiz şeker sektörünün sürdürülebilirliğini sağlamak, şeker piyasasında haksız rekabete engel olmak, ülkemizin tarımsal ve teknolojik potansiyelini daha verimli kullanmak ve AB şeker rejimine de paralel nitelikte bazı değişiklikler yapılması amacıyla hazırlanan Şeker Kanunu Tasarısı ise TBMM gündemindedir.

Özellikle 2002 sonrasında artan ve 2014 yılı sonunda önemli noktalara gelinen bilim, sanayi ve teknoloji alanındaki girişimlerimizin ve uygulamalarımızın 2015 yılında da artarak devam etmesini ve Bakanlığımızca yürütülen bu çalışmaların ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracak önemli kilometre taşlarından birini oluşturmasını temenni ediyorum.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü ile Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi iş birliğinde “Sanayide Dönüşüm için Yaşam Döngüsü Analizi ve Enerji

Verimliliği” temasıyla düzenlenen “Sürdürülebilir Üre�m Sempozyumu 2014”, 9 Aralık 2014 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Sempozyum’da kaynak verimliliği ve sürdürülebilir üretimin önemli araçlarından biri olan yaşam döngüsü analizi ve enerji verimliliği alanlarındaki iyi uygulamaların paylaşıldığı oturumlar düzenlenecek.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM SEMPOZYUMU 2014”9 ARALIK’TA İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLECEK

09:30-10:00 Kayıt

10:00-12:00 Açılış Konuşmaları Albert Long Hall Kültür Merkezi

- Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi - Anıl Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürü - Çağrılı Konuşmacı - Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü - Fikri Işık, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı - Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Başbakan (Teşrifleri halinde)

12:00-13:30 Öğle Yemeği

13:30-15:00 Firmalarda Enerji Odaklı Sürdürülebilir Üretim Uygulamaları Rektörlük Konferans Salonu Moderatör: Mevlüt Hürol Mete, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

- Sanayide Enerji Verimliliğinin Durumu ve Verimlilik Örnekleri Salih Türkay, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (TURSEFF), Enerji Mühendisi - Sanayi Sektöründe Enerji Yönetimi, Bu Süreçte Danışmanın Rolü ve İyi Uygulama Örneği Mahmut Dede, Schneider Electric, Enerji Verimliliği Danışmanı - Kalkınma Ajanslarının Sürdürülebilir Üretim Alanındaki Destekleri ve Örnek Projeler - Süleyman Bayezit, İstanbul Kalkınma Ajansı, Planlama Programlama ve Koordinasyon Birimi Başkanı - Sanayiye Yönelik Enerji Verimliliği Çalışmaları ve İyi Uygulama Örnekleri Yeşim Beyla, Enerji Verimliliği Derneği (ENVER-DER), Genel Sekreter

15:00-15:30 Ara

15:30-17:00 Firmalarda Enerji Odaklı Yaşam Döngüsü Analizi (LCA) Uygulamaları Rektörlük Konferans Salonu Moderatör: Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi

- Eczacıbaşı-Baxter Hastane Ürünleri Üretim Süreçlerinde Sürdürülebilir Enerji Yönetimi Serkan Şensoy, Eczacıbaşı A.Ş., Baxter Bakım Onarım Müdürü - İklim Değişikliği Stratejisinde Enerji Verimliliğinin Önemi ve Arçelik'te Yapılanlar Fatih Özkadı, Arçelik A.Ş., Enerji ve Çevre Yöneticisi - Sürdürülebilir Üretimde Çevrenin Önemi Selçuk Yalçın UNILEVER A.Ş., Algida Fabrika Müdürü - Kimya Endüstrisi ve Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi Necmi Sadıkoğlu, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhr. Birliği (İKMİB), Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı - Sürdürülebilir Kalkınma Perspektifiyle TSKB'de Enerji Verimliliği Finansmanı Hülya Kurt, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, TSKB Mühendislik Müdürü ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı

Kayıt için: www.surdurulebiliruretim2014.boun.edu.tr adresinden kaydınızı yaptırınız.

09

DUYURU

11

ARALIK 2014ARALIK 2014

yaşanan gelişmelerden olduğu kadar, yönetim bilimleri alanındaki derinlemesine uzmanlaşmadan da kaynaklandığını söyleyebiliriz. Özelleştirme uygulamaları ile birlikte girişimciliğin ve aile işletmeciliğinin çeşitli kamusal mekanizmalarla teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik politikaların uygulanması da aile işletmelerine olan ilginin artmasını sağlamıştır. Örneğin Avrupa Komisyonu’nun Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) büyümesi için en uygun ortamı yaratmayı, Avrupa Birliği (AB) tarafından oluşturulan tüm politikalarda KOBİ’lerin ihtiyaçlarını ön planda tutmayı ve hükümetlere KOBİ vizyonu kazandırmayı amaçlayan Haziran 2008 tarihli Küçük İşletmeler Yasası’ndaki 10 ilkenin ilk ikisi aile işletmelerinin kuruluşunun ve sürekliliğinin desteklenmesi ile ilgili olup şöyle ifade edilmektedir:

1. Girişimcilerin ve aile işletmelerinin teşvik edildiği bir iş ortamı oluşturulması.(Girişimcilik eği�mleri için iş dünyasıyla ortak stratejiler geliş�rilmesi, özellikle ortaöğre�m müfredatlarına yenilikçi ve girişimci zihniye�n gelişmesine yönelik derslerin eklenmesi, işletme devirlerini kolaylaş�rıcı önlemler alınması yönünde çalışmaların yapılması).

2. İflas tehdidiyle karşılaşan dürüst girişimcilere ikinci bir şans tanınması. (İflasın ardından yeniden iş kuran dürüst girişimcilerin ilk işini kuranlarla eşit muamele görmelerini sağlayan tedbirlerin alınması).

Dünyada ve Türkiye’de özel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir kısmının aile işletmesi niteliğinde olduğu bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı KOBİ olmakla beraber, aralarında, bulundukları ülke ve dünya ekonomisine yön veren büyük işletmelerin sayısı da

oldukça fazladır. Genel olarak bakıldığında, KOBİ’lerin toplam işletmelere oranı, ABD’de % 97,1, Almanya’da % 99,8, Japonya’da % 99,4, Türkiye’de % 98,8’dir. Diğer taraftan ABD’de kayıtlı şirketlerin % 90’ı, İspanya’da % 80’i, İtalya’da % 95’i, İsviçre’de % 85’i ve Türkiye’de % 95’i aile şirketidir.

Aile işletmelerine verilen önemin bir diğer göstergesi ve çıktısı da Mayıs 2007’de bir Rekabet ve Yenilikçilik Programı (CIP) projesi olarak çalışmalarına başlayan ve ülkemiz tarafından da katılım sağlanan “Aile İşletmeleri: Araş�rma, İşbirliği Ağları, Poli�ka Önlemleri ve Mevcut Çalışmalar” temalı çalışma grubudur. Çalışma grubunda aile işletmelerinin sorunları, yönetim ve mülkiyet ilişkisi, yönetişim, aile işletmelerinde iş transferi, aile işletmesi tanımı, aile işletmeleri ve KOBİ’lerin ortak ve farklılaşan yönleri, aile işletmelerine yönelik kurumsal yapılanma gibi konular ele alınmaktadır. Çalışma grubu kapsamında Avusturya KOBİ Araştırma Enstitüsü tarafından “Aile İşletmesi ile İlgili

Konuların Genel Durumu” adlı kapsamlı bir rapor hazırlanmıştır. Çalışma kapsamında incelenen 33 ülkede 90 farklı aile işletmesi tanımı tespit edilmiştir. Bu tanımlar genel olarak mülkiyet ve yönetim/stratejik kontrol konularında aile etkisini vurgulamaktadır. Aile işletmelerinin diğer belirleyici özellikleri arasında aile üyelerinin işletmenin günlük faaliyetlerinde yer alması, işletmenin ailenin toplam gelirine katkısı, işletmenin nesiller arasında aktarılması gibi konular yer almaktadır (1).

Aile işletmeleri hakkında yapılan çeşitli araştırmalar ve yayımlanan makalelerde, dünyadaki aile kontrollü şirketlerin sayısının, tüm dünyadaki işletmelerin

% 65’i ile % 80’i arasında olduğu ortaya konmaktadır. Bunların büyük bir bölümü çok küçük ölçekli işletmeler olup bir nesilden diğer bir nesile geçebilme şansları çok azdır. Ancak bilinen diğer bir gerçek ise dünyadaki en büyük ve başarılı şirketlerin % 40’ını aile şirketlerinin oluşturduğudur (2).

“Türkiye’de aile şirketleri toplam GSMH’nin en az % 75’ini, is�hdamın ise % 85’ini sağlıyor. ABD’de ise 18 milyondan fazla işletme faaliye�ni sürdürmekte olup bunların % 90’dan fazlası aile şirke�dir. İtalya’da 100 şirke�n, 43’ü, Fransa’da 26’sı, Almanya’da ise 17’si aile şirke�dir. Oransal olarak bakıldığında aile şirketlerinin en yüksek düzeyde olduğu ülke % 99 ile İtalya olup, ABD’de ve Türkiye’de bu oran % 90 düzeyinde bulunuyor. Almanya’da tüm şirketlerin % 80’i, Avustralya’da ise % 75’i aile şirke�dir” Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).

Aile İşletmesi Tanımı ve ÖzellikleriAile şirketleri ile ilgili olarak üzerinde uzlaşılan tek ve ortak bir tanım bulunmamaktadır. Konuya yaklaşım biçimine göre ve farklı bakış açılarıyla değişik tanımlamalar yapılabilmektedir. Aile reisinin veya ailenin geçiminden sorumlu bir ferdin şirketin başında bulunması, o şirketin “aile şirketi” olarak değerlendirilmesi için yeterli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bazı tanımlar aile şirketlerini dar bir açıyla, bazıları ise geniş bir açıyla değerlendirmektedir. Örneğin aile şirketi, “birden fazla aile üyesinin önemli miktarda ya�rıma ya da işletmenin yöne�m kararlarında veya faaliyetlerinde önemli bir ka�lıma sahip

olduğu bir işletme” olarak tanımlanırken bir başka kaynakta ise “sahipliğin çoğunluğunun ya da kontrolün tek bir ailede olduğu ve iki ya da daha fazla aile üyesinin doğrudan girişimle

ilgili olduğu bir işletme” olarak da tanımlanabilmektedir (2).

10

MAKALE

Ailesel yönetim, görülen en yaygın ve en eski işletme yönetim biçimi olup tüm dünyada büyümenin itici gücü olmuştur. İlk çağlardan beri kırsal kesimde özel yaşamla iş yaşamının bir arada yürütüldüğü, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı çiftlikler aile işletmelerinin ilk örneklerini oluşturmaktadır. Kentsel ortamlardaki aile işletmelerine ilk örnekler olarak gerektiğinde aynı bina içinde yaşayan aile üyelerinden yardım alınan ticarethane ve tamirhane gibi iş yerleri verilebilir.

Ülkemizde de özel sektör işletmeciliğinin ve girişimciliğin en önemli ve ayrılmaz unsurlarından biri olan aile işletmelerinin farklı kurumsal kimlik ve yapıları ile kendilerine özgü yönetim şekilleri 1980’li

yıllardan itibaren hem akademik çalışmalarda hem de iş dünyasında daha fazla ele alınmaya başlamıştır. Günümüzde aile işletmelerinin yapısal özellikleri, kültürü, yönetim biçimi, zayıf ve kuvvetli yönleri, sorunları, ihtiyaçları, kurumsallaşma düzeyleri gibi konular başta bilimsel çevreler ve araştırmacılar olmak üzere hükümetler, politika ve strateji geliştirme organları, teşvik ve destek mekanizmaları ile danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren kuruluşların yoğun ilgi alanı haline gelmiş bulunmaktadır.

Aile işletmeleri, ekonomiden işletme yönetimine, psikolojiden toplum bilimlerine kadar çok çeşitli disiplinlerin ilgi ve çalışma alanına girmekte olup bu konuda yapılan araştırmaların sayısı hızla

artmaktadır. Öte yandan stratejik yönetim, performans artırma planlaması, yönetim organizasyonu ve kurumsallaşma gibi konulardaki farkındalık düzeylerinin artması, iç ve dış rekabet koşullarının zorlaması gibi gelişmeler sonucunda aile işletmeleri sorunlarını doğru tanımlayıp kendilerine uygun çözümler içeren danışmanlık ve eğitim hizmetlerine de ihtiyaç duymaya başlamışlardır. Günümüzde özellikle yönetim danışmanlığı alanında hizmet veren danışmanlık ve eğitim firmalarının portföylerinde aile işletmelerine özgü hizmetler önemli bir yere sahip olmuştur.

Aile işletmelerine yönelik oluşan bu ilginin, ekonomik ve sosyal alanda

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - INurettin PEŞKİRCİOĞLU / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

11

ARALIK 2014ARALIK 2014

yaşanan gelişmelerden olduğu kadar, yönetim bilimleri alanındaki derinlemesine uzmanlaşmadan da kaynaklandığını söyleyebiliriz. Özelleştirme uygulamaları ile birlikte girişimciliğin ve aile işletmeciliğinin çeşitli kamusal mekanizmalarla teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik politikaların uygulanması da aile işletmelerine olan ilginin artmasını sağlamıştır. Örneğin Avrupa Komisyonu’nun Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) büyümesi için en uygun ortamı yaratmayı, Avrupa Birliği (AB) tarafından oluşturulan tüm politikalarda KOBİ’lerin ihtiyaçlarını ön planda tutmayı ve hükümetlere KOBİ vizyonu kazandırmayı amaçlayan Haziran 2008 tarihli Küçük İşletmeler Yasası’ndaki 10 ilkenin ilk ikisi aile işletmelerinin kuruluşunun ve sürekliliğinin desteklenmesi ile ilgili olup şöyle ifade edilmektedir:

1. Girişimcilerin ve aile işletmelerinin teşvik edildiği bir iş ortamı oluşturulması.(Girişimcilik eği�mleri için iş dünyasıyla ortak stratejiler geliş�rilmesi, özellikle ortaöğre�m müfredatlarına yenilikçi ve girişimci zihniye�n gelişmesine yönelik derslerin eklenmesi, işletme devirlerini kolaylaş�rıcı önlemler alınması yönünde çalışmaların yapılması).

2. İflas tehdidiyle karşılaşan dürüst girişimcilere ikinci bir şans tanınması. (İflasın ardından yeniden iş kuran dürüst girişimcilerin ilk işini kuranlarla eşit muamele görmelerini sağlayan tedbirlerin alınması).

Dünyada ve Türkiye’de özel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir kısmının aile işletmesi niteliğinde olduğu bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı KOBİ olmakla beraber, aralarında, bulundukları ülke ve dünya ekonomisine yön veren büyük işletmelerin sayısı da

oldukça fazladır. Genel olarak bakıldığında, KOBİ’lerin toplam işletmelere oranı, ABD’de % 97,1, Almanya’da % 99,8, Japonya’da % 99,4, Türkiye’de % 98,8’dir. Diğer taraftan ABD’de kayıtlı şirketlerin % 90’ı, İspanya’da % 80’i, İtalya’da % 95’i, İsviçre’de % 85’i ve Türkiye’de % 95’i aile şirketidir.

Aile işletmelerine verilen önemin bir diğer göstergesi ve çıktısı da Mayıs 2007’de bir Rekabet ve Yenilikçilik Programı (CIP) projesi olarak çalışmalarına başlayan ve ülkemiz tarafından da katılım sağlanan “Aile İşletmeleri: Araş�rma, İşbirliği Ağları, Poli�ka Önlemleri ve Mevcut Çalışmalar” temalı çalışma grubudur. Çalışma grubunda aile işletmelerinin sorunları, yönetim ve mülkiyet ilişkisi, yönetişim, aile işletmelerinde iş transferi, aile işletmesi tanımı, aile işletmeleri ve KOBİ’lerin ortak ve farklılaşan yönleri, aile işletmelerine yönelik kurumsal yapılanma gibi konular ele alınmaktadır. Çalışma grubu kapsamında Avusturya KOBİ Araştırma Enstitüsü tarafından “Aile İşletmesi ile İlgili

Konuların Genel Durumu” adlı kapsamlı bir rapor hazırlanmıştır. Çalışma kapsamında incelenen 33 ülkede 90 farklı aile işletmesi tanımı tespit edilmiştir. Bu tanımlar genel olarak mülkiyet ve yönetim/stratejik kontrol konularında aile etkisini vurgulamaktadır. Aile işletmelerinin diğer belirleyici özellikleri arasında aile üyelerinin işletmenin günlük faaliyetlerinde yer alması, işletmenin ailenin toplam gelirine katkısı, işletmenin nesiller arasında aktarılması gibi konular yer almaktadır (1).

Aile işletmeleri hakkında yapılan çeşitli araştırmalar ve yayımlanan makalelerde, dünyadaki aile kontrollü şirketlerin sayısının, tüm dünyadaki işletmelerin

% 65’i ile % 80’i arasında olduğu ortaya konmaktadır. Bunların büyük bir bölümü çok küçük ölçekli işletmeler olup bir nesilden diğer bir nesile geçebilme şansları çok azdır. Ancak bilinen diğer bir gerçek ise dünyadaki en büyük ve başarılı şirketlerin % 40’ını aile şirketlerinin oluşturduğudur (2).

“Türkiye’de aile şirketleri toplam GSMH’nin en az % 75’ini, is�hdamın ise % 85’ini sağlıyor. ABD’de ise 18 milyondan fazla işletme faaliye�ni sürdürmekte olup bunların % 90’dan fazlası aile şirke�dir. İtalya’da 100 şirke�n, 43’ü, Fransa’da 26’sı, Almanya’da ise 17’si aile şirke�dir. Oransal olarak bakıldığında aile şirketlerinin en yüksek düzeyde olduğu ülke % 99 ile İtalya olup, ABD’de ve Türkiye’de bu oran % 90 düzeyinde bulunuyor. Almanya’da tüm şirketlerin % 80’i, Avustralya’da ise % 75’i aile şirke�dir” Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).

Aile İşletmesi Tanımı ve ÖzellikleriAile şirketleri ile ilgili olarak üzerinde uzlaşılan tek ve ortak bir tanım bulunmamaktadır. Konuya yaklaşım biçimine göre ve farklı bakış açılarıyla değişik tanımlamalar yapılabilmektedir. Aile reisinin veya ailenin geçiminden sorumlu bir ferdin şirketin başında bulunması, o şirketin “aile şirketi” olarak değerlendirilmesi için yeterli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bazı tanımlar aile şirketlerini dar bir açıyla, bazıları ise geniş bir açıyla değerlendirmektedir. Örneğin aile şirketi, “birden fazla aile üyesinin önemli miktarda ya�rıma ya da işletmenin yöne�m kararlarında veya faaliyetlerinde önemli bir ka�lıma sahip

olduğu bir işletme” olarak tanımlanırken bir başka kaynakta ise “sahipliğin çoğunluğunun ya da kontrolün tek bir ailede olduğu ve iki ya da daha fazla aile üyesinin doğrudan girişimle

ilgili olduğu bir işletme” olarak da tanımlanabilmektedir (2).

10

MAKALE

Ailesel yönetim, görülen en yaygın ve en eski işletme yönetim biçimi olup tüm dünyada büyümenin itici gücü olmuştur. İlk çağlardan beri kırsal kesimde özel yaşamla iş yaşamının bir arada yürütüldüğü, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı çiftlikler aile işletmelerinin ilk örneklerini oluşturmaktadır. Kentsel ortamlardaki aile işletmelerine ilk örnekler olarak gerektiğinde aynı bina içinde yaşayan aile üyelerinden yardım alınan ticarethane ve tamirhane gibi iş yerleri verilebilir.

Ülkemizde de özel sektör işletmeciliğinin ve girişimciliğin en önemli ve ayrılmaz unsurlarından biri olan aile işletmelerinin farklı kurumsal kimlik ve yapıları ile kendilerine özgü yönetim şekilleri 1980’li

yıllardan itibaren hem akademik çalışmalarda hem de iş dünyasında daha fazla ele alınmaya başlamıştır. Günümüzde aile işletmelerinin yapısal özellikleri, kültürü, yönetim biçimi, zayıf ve kuvvetli yönleri, sorunları, ihtiyaçları, kurumsallaşma düzeyleri gibi konular başta bilimsel çevreler ve araştırmacılar olmak üzere hükümetler, politika ve strateji geliştirme organları, teşvik ve destek mekanizmaları ile danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren kuruluşların yoğun ilgi alanı haline gelmiş bulunmaktadır.

Aile işletmeleri, ekonomiden işletme yönetimine, psikolojiden toplum bilimlerine kadar çok çeşitli disiplinlerin ilgi ve çalışma alanına girmekte olup bu konuda yapılan araştırmaların sayısı hızla

artmaktadır. Öte yandan stratejik yönetim, performans artırma planlaması, yönetim organizasyonu ve kurumsallaşma gibi konulardaki farkındalık düzeylerinin artması, iç ve dış rekabet koşullarının zorlaması gibi gelişmeler sonucunda aile işletmeleri sorunlarını doğru tanımlayıp kendilerine uygun çözümler içeren danışmanlık ve eğitim hizmetlerine de ihtiyaç duymaya başlamışlardır. Günümüzde özellikle yönetim danışmanlığı alanında hizmet veren danışmanlık ve eğitim firmalarının portföylerinde aile işletmelerine özgü hizmetler önemli bir yere sahip olmuştur.

Aile işletmelerine yönelik oluşan bu ilginin, ekonomik ve sosyal alanda

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - INurettin PEŞKİRCİOĞLU / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

13

ARALIK 2014ARALIK 2014

birbirine bağlılık ve güven, karşılıklı takdir, açık iletişim, birlikte sosyal zaman geçirme, ruh sağlığı ve yaşamsal sorunlarla mücadele etme yeteneği gibi özellikleri görmekteyiz. Bu unsurları içinde barındırmayan şirketler, faaliyetlerini sürdüremeyecek aile şirketlerine örnek olarak gösterilebilir (6).

Ekonomi içerisinde böylesine önemli bir yer tutan bu şirket yapılarının sağlamlığı, çevre koşullarına uyumluluğu ve sürekliliği ekonomik hayatın bütünlüğüne etki etmektedir. Aile işletmelerinin yaşamları genelde kısa olmaktadır. Bunun temel nedeni ise aile şirketlerinin kurumsallaşması sırasında aile yönetimi ile şirket yönetimi arasında ilişkilerin profesyonelleşememesi işletmelerin hâlâ geleneksel yöntemlerle idare edilmeye çalışılmasıdır. Üstelik günümüzde üçüncü jenerasyona geçmesi söz konusu olan aile şirketlerinin 1940’lı yıllarda kurulduğu (rekabetin çok daha sınırlı olduğu bir zaman ve ortamda) göz önüne alınırsa, zamanımızda kurulan aile şirketlerinin yoğun rekabetçi işletmecilik anlayışı çerçevesinde gelecek nesillere başarılı ve kârlı bir şekilde intikal etmelerinin ne denli zorlaştığı daha net biçimde ortaya çıkar (7).

Ülkemizdeki işletmelerin % 99’u KOBİ ölçeğindedir ve KOBİ’lerin tamamına yakını aile işletmesi niteliğinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülke ekonomisi için en önemli unsurlardan biri olan KOBİ ölçeğindeki aile işletmelerinin faaliyet ömürlerinin 1. kuşakta % 80 oranında son bulduğu yapılan araştırmalardan bilinmektedir. Bu durumun en büyük nedenlerinden birisi ise kurumsallaşamamaktır (8). İşletmenin, faaliyetlerini kişilerin varlığına bağımlı olmadan sürdürebilmesini ve

geliştirebilmesini sağlayan bir yapı oluşturması olarak tanımlanabilecek kurumsallaşmanın yararları ve gerekliliği çoğu aile işletmesi tarafından bilinmekle beraber uygulamada çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır.

İşletme faaliyetlerinin bir sistem haline gelmesini ifade eden kurumsallaşmanın temel amacı; işletmelerin temel işlev ve faaliyetlerini her kademede görev yapan personele bağımlı olmadan sağlıklı bir şekilde yürütebilmelerini ve geliştirebilmelerini sağlamaktır. Bir başka ifade ile kurumsallaşma, kişiler değiştiğinde işlerin aksamadan devam edebilmesinin ve işletmenin varlığını sürdürebilmesinin belirli kişilerin becerilerinden, iş yapma ve yönetim anlayışından bağımsız hale gelmesi ve sürekliliğinin sağlanmasıdır (9).Aile şirketlerinin genelinde rastlanılan

ataerkil yapı, karar verme mekanizmalarının profesyonel yönetim ilkeleri uyarınca değil, genellikle aile içi dengelere göre alınması, biçimsel ve profesyonel yapının eksikliği vb. unsurlar aile şirketlerinin bir kurum niteliği kazanmasını engellemekte ya da zorlaştırmaktadır (2).

Kurumsallaşma, işletme sahipleri ve yöneticileri açısından ele alındığında ise bir şirketin, kişilerden bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması; değişen çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak organizasyonel yapısını oluşturması; kendine özgü iş yapma usul ve yöntemlerini kültürü haline getirmesi ve bu sayede diğer şirketlerden farklı ve ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir şeklinde ifade edilebilir (10). Aile şirketlerinin kurumsallaşması

Kaynak: İlker Kaldı; "İyi ki Aile Şirketiyiz", Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası Sunumu, 13 Ekim 2012.

12

MAKALE

Farklı kaynaklarda yapılan tanımların ortak noktalarını bir araya getirdiğimizde aile işletmesi; ailenin geçimini sağlamak ve/veya mirasın dağılmasını önlemek amacıyla kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim kademelerinin önemli bir bölümü aile üyelerince doldurulan, kararların alınmasında büyük ölçüde aile üyelerinin etkili olduğu ve aileden en az iki kuşağın kurumda istihdam edildiği şirket olarak tanımlanabilir. Bu tanım ışığında bakıldığında, aile şirketlerinin diğer şirket türlerinden ayırt edilmesini sağlayan en belirgin özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür (4): • Genellikle aileden en az iki kuşak işletme yönetimi ile ilgilenir. • İşletme politikası çoğunlukla aile çıkarları ile uyumludur. • Genellikle aile varlığının ve bütünlüğünün korunması amacıyla kurulan aile şirketleri, aile değer ve inançlarından etkilenir.• Aile bağları diğer faktörler yanında yönetimden sorumlu kişilerin belirlenmesinde önemli bir rol oynayabilir. • Şu andaki veya daha önceki yöneticilerin çocukları çoğunlukla işletmenin yönetiminde görev alırlar. • Genellikle şirketin ismi ve itibarı, ailenin ismi ve prestiji ile birlikte gelişir. • Aile bireylerinin işletmedeki görevleri, aile içerisindeki durumlarını da etkileyebilir. • Aile değerleri ve inançları, örgütteki işlerin yapılma şeklini, kişiler arasındaki ilişkileri, işlerin yapılması sırasında kullanılan yöntemleri vb. kısacası örgüt kültürünü önemli ölçüde etkiler. • İdari personel seçme ve yerleştirmede genellikle aile üyelerine öncelik tanınır. Firma sahibi ile tepe yönetici çoğunlukla aynı kişidir. Kurucu ortakların (girişimci) büyük bölümü, kendi sağlıkları

yerindeyken firmalarını bir başkasına devretmeyi düşünmezler.

Bu özelliklerin ortak noktasında işletmenin önemli bir kısmının yönetiminde ve kontrolünde tek bir ailenin egemen olması yatar. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri olarak, sermayenin önemli bir kısmının yönetimi elinde tutan aile tarafından konulması gösterilebilir. Gerçekten de aile işletmelerinin en önemli ayırt edici özelliklerinden biri işletmenin örgütsel yapı ve yönetim anlayışının ailenin kültür ve değerlerinin etkisinde oluşudur. Bu etkinin derecesi ise aile işletmesinin kurumsallaşma düzeyi ile ilgili en önemli göstergelerden biri olup aile yönetimi ve aile içi ilişkileri belirleyen temel motiflerin ve davranışların işletmenin yönetim süreçlerine bir zafiyet olarak yansıması ile ilişkilidir.

Aile işletmeleri sahip oldukları yapısal özellikleri itibarıyla aşağıda belirtildiği gibi bazı avantajlara sahip olmakla beraber, yine bu yapısal özelliklerinden kaynaklanan çeşitli yönetim sorunlarını da bünyelerinde barındırmaktadırlar (5):

Aile Şirketlerinin Güçlü Yönleri• Hiyerarşi azdır, çabuk ve hızlı karar alabilmektedirler.• Esnekler, değişime uyum sağlayabiliyorlar.• Müşteri memnuniyetine önem veriyorlar.• Bürokrasiden uzak bir yönetim anlayışları var.• Bilgi birikimlerini rakiplerinden kıskançlıkla saklıyorlar.• İşe asılma ve yüksek başarı güdüsü.• Kısa zamanda büyümeyi becerebilme.• Aile bireylerinden doğan “biz” bilinci ve amatör ruhun takım olması.

Aile Şirketlerinin Zayıf Yönleri• Aile ve şirket kavramlarının birbirine karıştırılması.• Aile bireylerinin yeteneğe ve deneyime bakılmaksızın, işe alınıp, terfi ettirilmesi.• Aile bireyine şirket içinde özel konum yaratılması.• Patron olan kişinin her şeyi denetim altında tutmak istemesi.• Niteliksiz yöneticilerle çalışılması.• Kuşak çatışmasının çok belirgin olması.• Gelecekte şirketi yönetecek kişinin belirlenmemesi.• Şirkette strateji, planlama, bütçeleme, raporlama uygulamalarının gelişmemesi.

“Aile şirketlerinin güçlü yanlarının bazıları, finansal kaynaklara ulaşım kolaylığı, hızlı karar alabilme yeteneği, bürokrasinin az olması, aile kültürünün işletme kültürüne katkısı ve uzun vadeli bakış açısı, sahiplik ve sahiplenme duygusu, esneklik ve dinamizmdir. Zayıf yanlar olarak da ilk sıralarda aile üyeleri arasındaki rekabet gelmekte olup bunu akrabaları kayırma (nepo�zm), rol ça�şmaları, merkeziyetçi yöne�m, yeniliklere açık olamamak ve ikinci ve sonraki nesillere devirde yaşanan problemler izlemektedir. Aile işletmesine sahip olmanın en eğlenceli yönü, pazar yemeği sırasında Yöne�m Kurulu’nu da

toplamış olma avantajına sahip olmak�r” - Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).

Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma Aile işletmelerinin gelecek kuşaklara aktarılamaması ve pek çoğunun girişimcisinin ölümü veya iş göremez hale gelmesiyle, hayatlarını sürdürememelerinin en önemli nedeni; büyük ölçüde plansız hareket etme ve uzun dönemli düşünme alışkanlığına sahip olmamaları, yani kurumsal yönetime gereken önemi vermemeleridir. Bu bağlamda sağlıklı aile işletmelerini incelediğimizde ortak yönler olarak

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I

13

ARALIK 2014ARALIK 2014

birbirine bağlılık ve güven, karşılıklı takdir, açık iletişim, birlikte sosyal zaman geçirme, ruh sağlığı ve yaşamsal sorunlarla mücadele etme yeteneği gibi özellikleri görmekteyiz. Bu unsurları içinde barındırmayan şirketler, faaliyetlerini sürdüremeyecek aile şirketlerine örnek olarak gösterilebilir (6).

Ekonomi içerisinde böylesine önemli bir yer tutan bu şirket yapılarının sağlamlığı, çevre koşullarına uyumluluğu ve sürekliliği ekonomik hayatın bütünlüğüne etki etmektedir. Aile işletmelerinin yaşamları genelde kısa olmaktadır. Bunun temel nedeni ise aile şirketlerinin kurumsallaşması sırasında aile yönetimi ile şirket yönetimi arasında ilişkilerin profesyonelleşememesi işletmelerin hâlâ geleneksel yöntemlerle idare edilmeye çalışılmasıdır. Üstelik günümüzde üçüncü jenerasyona geçmesi söz konusu olan aile şirketlerinin 1940’lı yıllarda kurulduğu (rekabetin çok daha sınırlı olduğu bir zaman ve ortamda) göz önüne alınırsa, zamanımızda kurulan aile şirketlerinin yoğun rekabetçi işletmecilik anlayışı çerçevesinde gelecek nesillere başarılı ve kârlı bir şekilde intikal etmelerinin ne denli zorlaştığı daha net biçimde ortaya çıkar (7).

Ülkemizdeki işletmelerin % 99’u KOBİ ölçeğindedir ve KOBİ’lerin tamamına yakını aile işletmesi niteliğinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülke ekonomisi için en önemli unsurlardan biri olan KOBİ ölçeğindeki aile işletmelerinin faaliyet ömürlerinin 1. kuşakta % 80 oranında son bulduğu yapılan araştırmalardan bilinmektedir. Bu durumun en büyük nedenlerinden birisi ise kurumsallaşamamaktır (8). İşletmenin, faaliyetlerini kişilerin varlığına bağımlı olmadan sürdürebilmesini ve

geliştirebilmesini sağlayan bir yapı oluşturması olarak tanımlanabilecek kurumsallaşmanın yararları ve gerekliliği çoğu aile işletmesi tarafından bilinmekle beraber uygulamada çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır.

İşletme faaliyetlerinin bir sistem haline gelmesini ifade eden kurumsallaşmanın temel amacı; işletmelerin temel işlev ve faaliyetlerini her kademede görev yapan personele bağımlı olmadan sağlıklı bir şekilde yürütebilmelerini ve geliştirebilmelerini sağlamaktır. Bir başka ifade ile kurumsallaşma, kişiler değiştiğinde işlerin aksamadan devam edebilmesinin ve işletmenin varlığını sürdürebilmesinin belirli kişilerin becerilerinden, iş yapma ve yönetim anlayışından bağımsız hale gelmesi ve sürekliliğinin sağlanmasıdır (9).Aile şirketlerinin genelinde rastlanılan

ataerkil yapı, karar verme mekanizmalarının profesyonel yönetim ilkeleri uyarınca değil, genellikle aile içi dengelere göre alınması, biçimsel ve profesyonel yapının eksikliği vb. unsurlar aile şirketlerinin bir kurum niteliği kazanmasını engellemekte ya da zorlaştırmaktadır (2).

Kurumsallaşma, işletme sahipleri ve yöneticileri açısından ele alındığında ise bir şirketin, kişilerden bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması; değişen çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak organizasyonel yapısını oluşturması; kendine özgü iş yapma usul ve yöntemlerini kültürü haline getirmesi ve bu sayede diğer şirketlerden farklı ve ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir şeklinde ifade edilebilir (10). Aile şirketlerinin kurumsallaşması

Kaynak: İlker Kaldı; "İyi ki Aile Şirketiyiz", Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası Sunumu, 13 Ekim 2012.

12

MAKALE

Farklı kaynaklarda yapılan tanımların ortak noktalarını bir araya getirdiğimizde aile işletmesi; ailenin geçimini sağlamak ve/veya mirasın dağılmasını önlemek amacıyla kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim kademelerinin önemli bir bölümü aile üyelerince doldurulan, kararların alınmasında büyük ölçüde aile üyelerinin etkili olduğu ve aileden en az iki kuşağın kurumda istihdam edildiği şirket olarak tanımlanabilir. Bu tanım ışığında bakıldığında, aile şirketlerinin diğer şirket türlerinden ayırt edilmesini sağlayan en belirgin özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür (4): • Genellikle aileden en az iki kuşak işletme yönetimi ile ilgilenir. • İşletme politikası çoğunlukla aile çıkarları ile uyumludur. • Genellikle aile varlığının ve bütünlüğünün korunması amacıyla kurulan aile şirketleri, aile değer ve inançlarından etkilenir.• Aile bağları diğer faktörler yanında yönetimden sorumlu kişilerin belirlenmesinde önemli bir rol oynayabilir. • Şu andaki veya daha önceki yöneticilerin çocukları çoğunlukla işletmenin yönetiminde görev alırlar. • Genellikle şirketin ismi ve itibarı, ailenin ismi ve prestiji ile birlikte gelişir. • Aile bireylerinin işletmedeki görevleri, aile içerisindeki durumlarını da etkileyebilir. • Aile değerleri ve inançları, örgütteki işlerin yapılma şeklini, kişiler arasındaki ilişkileri, işlerin yapılması sırasında kullanılan yöntemleri vb. kısacası örgüt kültürünü önemli ölçüde etkiler. • İdari personel seçme ve yerleştirmede genellikle aile üyelerine öncelik tanınır. Firma sahibi ile tepe yönetici çoğunlukla aynı kişidir. Kurucu ortakların (girişimci) büyük bölümü, kendi sağlıkları

yerindeyken firmalarını bir başkasına devretmeyi düşünmezler.

Bu özelliklerin ortak noktasında işletmenin önemli bir kısmının yönetiminde ve kontrolünde tek bir ailenin egemen olması yatar. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri olarak, sermayenin önemli bir kısmının yönetimi elinde tutan aile tarafından konulması gösterilebilir. Gerçekten de aile işletmelerinin en önemli ayırt edici özelliklerinden biri işletmenin örgütsel yapı ve yönetim anlayışının ailenin kültür ve değerlerinin etkisinde oluşudur. Bu etkinin derecesi ise aile işletmesinin kurumsallaşma düzeyi ile ilgili en önemli göstergelerden biri olup aile yönetimi ve aile içi ilişkileri belirleyen temel motiflerin ve davranışların işletmenin yönetim süreçlerine bir zafiyet olarak yansıması ile ilişkilidir.

Aile işletmeleri sahip oldukları yapısal özellikleri itibarıyla aşağıda belirtildiği gibi bazı avantajlara sahip olmakla beraber, yine bu yapısal özelliklerinden kaynaklanan çeşitli yönetim sorunlarını da bünyelerinde barındırmaktadırlar (5):

Aile Şirketlerinin Güçlü Yönleri• Hiyerarşi azdır, çabuk ve hızlı karar alabilmektedirler.• Esnekler, değişime uyum sağlayabiliyorlar.• Müşteri memnuniyetine önem veriyorlar.• Bürokrasiden uzak bir yönetim anlayışları var.• Bilgi birikimlerini rakiplerinden kıskançlıkla saklıyorlar.• İşe asılma ve yüksek başarı güdüsü.• Kısa zamanda büyümeyi becerebilme.• Aile bireylerinden doğan “biz” bilinci ve amatör ruhun takım olması.

Aile Şirketlerinin Zayıf Yönleri• Aile ve şirket kavramlarının birbirine karıştırılması.• Aile bireylerinin yeteneğe ve deneyime bakılmaksızın, işe alınıp, terfi ettirilmesi.• Aile bireyine şirket içinde özel konum yaratılması.• Patron olan kişinin her şeyi denetim altında tutmak istemesi.• Niteliksiz yöneticilerle çalışılması.• Kuşak çatışmasının çok belirgin olması.• Gelecekte şirketi yönetecek kişinin belirlenmemesi.• Şirkette strateji, planlama, bütçeleme, raporlama uygulamalarının gelişmemesi.

“Aile şirketlerinin güçlü yanlarının bazıları, finansal kaynaklara ulaşım kolaylığı, hızlı karar alabilme yeteneği, bürokrasinin az olması, aile kültürünün işletme kültürüne katkısı ve uzun vadeli bakış açısı, sahiplik ve sahiplenme duygusu, esneklik ve dinamizmdir. Zayıf yanlar olarak da ilk sıralarda aile üyeleri arasındaki rekabet gelmekte olup bunu akrabaları kayırma (nepo�zm), rol ça�şmaları, merkeziyetçi yöne�m, yeniliklere açık olamamak ve ikinci ve sonraki nesillere devirde yaşanan problemler izlemektedir. Aile işletmesine sahip olmanın en eğlenceli yönü, pazar yemeği sırasında Yöne�m Kurulu’nu da

toplamış olma avantajına sahip olmak�r” - Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).

Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma Aile işletmelerinin gelecek kuşaklara aktarılamaması ve pek çoğunun girişimcisinin ölümü veya iş göremez hale gelmesiyle, hayatlarını sürdürememelerinin en önemli nedeni; büyük ölçüde plansız hareket etme ve uzun dönemli düşünme alışkanlığına sahip olmamaları, yani kurumsal yönetime gereken önemi vermemeleridir. Bu bağlamda sağlıklı aile işletmelerini incelediğimizde ortak yönler olarak

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I

15

ARALIK 2014ARALIK 2014

• Piyasa şartları halen en temel zorluk: Türk yöne�ciler en temel zorlukları değerlendirdiklerinde ilk üç dış unsur olarak piyasa şartları (% 37), hükümet poli�kaları (% 34) ve dış pazarlardaki zorluklar (% 28) sıralanıyor. Endişe uyandıran noktalardan biri olan dış pazarlardaki zorluklar 2010 yılının sonucu olan % 38 oranına göre ciddi bir düşüş gösteriyor. Bu da Türk aile şirketlerinin uluslararası piyasalara açılma konusundaki kendilerine güveninin önemli bir kanı� olarak yorumlanmalı.• Nitelikli personel bulabilme sorunu: Küresel düzeyde, beceri sahibi kişilerin işe alımı gün geç�kçe önem kazanan bir konu. Türkiye'de bu konu 2010 yılındaki % 44 oranından % 23'e gerilemiş olsa da Türk aile şirketleri için en büyük dâhili endişe kaynağı olmayı hâlâ sürdürüyor.• Hükümetlerin aile şirketlerine verdiği önem: Küresel ka�lımcıların % 38’i hüküme�n kendilerine gereken değeri vermediğini düşünürken Türk aile şirketleri bu konuya çok daha olumlu yaklaşıyor ve hüküme�n kendilerine verdiği önem konusunda % 41 gibi bir oranla mutabıklar.

Aynı araştırma Türkiye'deki aile şirketlerinin, önümüzdeki beş yıl için önemli gördükleri konuları ise şu şekilde ortaya koymaktadır: • Personeli elde tutabilmek: Türk aile şirketlerinin % 81'i yetenekli personelin elde tutulması konusunda endişelere sahipken bu oran küresel düzeyde % 46.• Uluslararasılaşma: Türk aile şirketlerinin sa�şlarının % 33’ü yurtdışı pazarlara yapılırken, bunun önümüzdeki 5 yılda % 40’a yükselmesi beklenmektedir.• Dünya ekonomisine ilişkin sorunlar sürüyor: Türk ka�lımcıların % 69'u orta vadede dünya ekonomisi konusunda endişe taşıyor (küresel oran % 66). • Türk şirketleri yenilikçilik konusuna çok önem veriyor: Şirketlerin yöne�mine ilişkin ortaya çıkan kilit konu ise yenilikçilik (% 77). Bu konu Türkiye'de küresel düzeyde olduğundan (% 62) daha öncelikli bir konu.

Kaynakça1. KOSGEB; “Aile İşletmeleri: Avrupa Birliğindeki Yaklaşımlar”, http://kosgeb.gov.tr/Pages/UI/UluslarArasiIliskiler.aspx?refIn=33 (Erişim Tarihi: 08.10.2014).2. Ankara Sanayi Odası (ASO); Aile Şirketleri: Değişim ve Süreklilik, Haziran 2005, Ankara.3. Prof. Dr. Durmuş Dündar; “Üçüncü Kuşağa Geçmeyi Başaran ve Kurumsallaşabilen Aile Şirketleri Sonsuza Kadar Yaşayabilir". http://www.sondakika.com/haber/haber-ucuncu-kusaga-gecmeyi-basaran-ve-kurumsallasabilen-5902558/ (Erişim tarihi: 04.10.2014).4. http://www.wikiturk.net/Madde /43596/aile-sirketi-nedir-temel- ozellikleri-nelerdir (Erişim tarihi: 04.10.2014).5. İlker Kaldı; “İyi ki Aile Şirketiyiz” Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası, 13 Ekim 2012.6. http://www.yenittk.com/tr/ kurumsallaşma.html (Erişim tarihi: 24.10.2014).7. Orhan Pazarcık; “Aile İşletmelerinin Tanımı Kurumsallaşması ve Yönetişimi”, 1. Aile İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2004, İstanbul. (Erişim tarihi: 25.10.2014).8. Zeliha S. Koçak; “KOBİ Ölçeğindeki Aile İşletmelerinin Kurumsallaşma Sürecinde Halka Arzı ve İMKB Gelişen İşletmeler Piyasası”. 5. Aile İşletmeleri Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 2012, İstanbul. (Erişim tarihi: 11.11.2014).9. http://kurumsallasma.nedir.com /#ixzz3IqE8wCzq (Erişim tarihi: 11.11.2014).10. Ebru Karpuzoğlu; “Aile İşletmelerinin Sürekliliğinde Kurumsallaşma”, 1.Aile İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2004.

11. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği ve Deloitte, Kurumsal Yönetim Serisi, “Aile Şirketleri İçin Adım, Adım Kurumsal Yönetim”. http://www.denetimnet.net/UserFiles/Documents/pdf (Erişim tarihi: 05.11.2014).12. http://www.yenittk.com/tr/ kurumsallaşma.html (Erişim tarihi: 10.11.2014).13. PricewaterhouseCoopers (PwC) “2012 Küresel Aile Şirketleri Araştırması” http://www.pwc.com.tr/tr/press-releases/2012/pages/aile-sirketleri-arastirmasi.jhtml (Erişim tarihi: 12.11.2014).

14

MAKALE

“şirketin kurumsallaşması” ve “aile ilişkilerinin kurumsallaşması” şeklinde iki boyutlu olarak ele alınmalıdır. Bu noktadan hareketle kurumsallaşma ve kurumsal yönetim arasındaki farkları görmeye başlıyoruz. Kurumsallaşma, amaçlara uygun bir örgüt yapısı oluşturulması, iş ve görev tanımlarının yazılması, iç yönetmeliklerin oluşturulması, yetki ve sorumlulukların dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi gibi unsurlara işaret eder. Kurumsallaşma kısaca, operasyonel işlerin daha doğru bir şekilde işlemesini amaçlar. Örneğin bir aile şirketi ele alındığında; aile anayasası oluşturulması, aile-yönetim ilişkilerinin belirlenmesi, aile konseyi oluşturulması, çatışma yönetimi sistematiği oluşturulması, devir planı yapılması ve hissedar sözleşmesi hazırlanması gibi unsurlar ön plana çıkar. Bu unsurlar, sahipliği ellerinde tutan aile bireylerinin sahibi oldukları şirketi ikinci ya da üçüncü kuşakta dağılma noktasına getirmelerini ya da satmalarını engeller, şirketin devamlılığını sağlar (11).

Kurumsallaşma genel olarak aşağıdaki temel unsurları içeren ve bu unsurların etkileşim içinde olduğu bir süreçtir (12): • Şirketin hedefleri ve bu hedeflere ulaşma yolunda belirlenen strateji.• Şirketin faaliyetlerini yürütürken uyacağını taahhüt ettiği değerler ve ilkeler.• Şirketin faaliyetlerini sistematik bir şekilde yürütürken izlediği politika ve bu politikaların uygulanmasını sağlayan, iş yapış şekillerini ortaya koyan prosedürler.• Belirlenen politika ve prosedürlerin uygun ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi için iş ve görev tanımlarının yapılması.• Amaçlara uygun organizasyonun belirlenmesi.• Şirketteki iş süreçlerinin (satış ve pazarlama, satın alma, tedarik zinciri, mali

işler gibi) belirlenen hedeflere ulaşma ve stratejileri uygulamayı sağlayacak şekilde iş akışlarının tespiti.• Şirketin iş süreçlerine uygun, bu süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesini destekleyen bilgi işlem altyapısı.• Yetki ve sorumlulukların tespiti ve bu sorumlulukları taşıyabilecek kişilere dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi. Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC) tarafından dünya çapında gerçekleştirilen 2010/2011 Küresel Aile Şirketleri Araştırması bulguları, Türkiye’den katılan aile şirketlerinin dörtte üçünün, aile üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar için çözüm prosedürlerine sahip olmadığını

ortaya koymaktadır. Söz konusu araştırmaya göre anlaşmazlıkta çözüm yöntemi olarak Türk şirketlerinde daha çok Aile Konseyi (% 67) ve Aile Anayasası (% 33) gibi gelenekçi eğilimlere uygun düşen kapalı yöntemler ağır basmaktadır. Araştırmanın Türkiye’deki aile şirketlerine ilişkin öne çıkan bulguları ise şunlardır (13):• Aile şirketleri büyümeye devam ediyor: Türk aile şirketlerinin % 81'i geçen yıl içerisinde sa�şlarında büyüme yaşarken, bu oran küresel düzeyde % 65 olarak gerçekleş�.• Türkiye'deki aile şirketleri büyüme konusunda istekliler ve kendilerine güveniyorlar: Türk aile şirketlerinin % 12'si önümüzdeki beş yıl içerisinde hızlı ve kararlı bir biçimde büyümeyi planlıyor. Öte yandan Türkiye'deki aile şirketlerinin % 78'i is�krarlı büyüme beklerken bu oran küresel düzeyde % 69.

Şekil 1. Aile İşletmelerinin Büyüme DNA’sı (Kaynak: http://www.ey.com/LU/en/Services/Specialty-Services/Family-Business-

Services/Family-Business-Services_growth-DNA-of-family-business)

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I

15

ARALIK 2014ARALIK 2014

• Piyasa şartları halen en temel zorluk: Türk yöne�ciler en temel zorlukları değerlendirdiklerinde ilk üç dış unsur olarak piyasa şartları (% 37), hükümet poli�kaları (% 34) ve dış pazarlardaki zorluklar (% 28) sıralanıyor. Endişe uyandıran noktalardan biri olan dış pazarlardaki zorluklar 2010 yılının sonucu olan % 38 oranına göre ciddi bir düşüş gösteriyor. Bu da Türk aile şirketlerinin uluslararası piyasalara açılma konusundaki kendilerine güveninin önemli bir kanı� olarak yorumlanmalı.• Nitelikli personel bulabilme sorunu: Küresel düzeyde, beceri sahibi kişilerin işe alımı gün geç�kçe önem kazanan bir konu. Türkiye'de bu konu 2010 yılındaki % 44 oranından % 23'e gerilemiş olsa da Türk aile şirketleri için en büyük dâhili endişe kaynağı olmayı hâlâ sürdürüyor.• Hükümetlerin aile şirketlerine verdiği önem: Küresel ka�lımcıların % 38’i hüküme�n kendilerine gereken değeri vermediğini düşünürken Türk aile şirketleri bu konuya çok daha olumlu yaklaşıyor ve hüküme�n kendilerine verdiği önem konusunda % 41 gibi bir oranla mutabıklar.

Aynı araştırma Türkiye'deki aile şirketlerinin, önümüzdeki beş yıl için önemli gördükleri konuları ise şu şekilde ortaya koymaktadır: • Personeli elde tutabilmek: Türk aile şirketlerinin % 81'i yetenekli personelin elde tutulması konusunda endişelere sahipken bu oran küresel düzeyde % 46.• Uluslararasılaşma: Türk aile şirketlerinin sa�şlarının % 33’ü yurtdışı pazarlara yapılırken, bunun önümüzdeki 5 yılda % 40’a yükselmesi beklenmektedir.• Dünya ekonomisine ilişkin sorunlar sürüyor: Türk ka�lımcıların % 69'u orta vadede dünya ekonomisi konusunda endişe taşıyor (küresel oran % 66). • Türk şirketleri yenilikçilik konusuna çok önem veriyor: Şirketlerin yöne�mine ilişkin ortaya çıkan kilit konu ise yenilikçilik (% 77). Bu konu Türkiye'de küresel düzeyde olduğundan (% 62) daha öncelikli bir konu.

Kaynakça1. KOSGEB; “Aile İşletmeleri: Avrupa Birliğindeki Yaklaşımlar”, http://kosgeb.gov.tr/Pages/UI/UluslarArasiIliskiler.aspx?refIn=33 (Erişim Tarihi: 08.10.2014).2. Ankara Sanayi Odası (ASO); Aile Şirketleri: Değişim ve Süreklilik, Haziran 2005, Ankara.3. Prof. Dr. Durmuş Dündar; “Üçüncü Kuşağa Geçmeyi Başaran ve Kurumsallaşabilen Aile Şirketleri Sonsuza Kadar Yaşayabilir". http://www.sondakika.com/haber/haber-ucuncu-kusaga-gecmeyi-basaran-ve-kurumsallasabilen-5902558/ (Erişim tarihi: 04.10.2014).4. http://www.wikiturk.net/Madde /43596/aile-sirketi-nedir-temel- ozellikleri-nelerdir (Erişim tarihi: 04.10.2014).5. İlker Kaldı; “İyi ki Aile Şirketiyiz” Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası, 13 Ekim 2012.6. http://www.yenittk.com/tr/ kurumsallaşma.html (Erişim tarihi: 24.10.2014).7. Orhan Pazarcık; “Aile İşletmelerinin Tanımı Kurumsallaşması ve Yönetişimi”, 1. Aile İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2004, İstanbul. (Erişim tarihi: 25.10.2014).8. Zeliha S. Koçak; “KOBİ Ölçeğindeki Aile İşletmelerinin Kurumsallaşma Sürecinde Halka Arzı ve İMKB Gelişen İşletmeler Piyasası”. 5. Aile İşletmeleri Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 2012, İstanbul. (Erişim tarihi: 11.11.2014).9. http://kurumsallasma.nedir.com /#ixzz3IqE8wCzq (Erişim tarihi: 11.11.2014).10. Ebru Karpuzoğlu; “Aile İşletmelerinin Sürekliliğinde Kurumsallaşma”, 1.Aile İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2004.

11. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği ve Deloitte, Kurumsal Yönetim Serisi, “Aile Şirketleri İçin Adım, Adım Kurumsal Yönetim”. http://www.denetimnet.net/UserFiles/Documents/pdf (Erişim tarihi: 05.11.2014).12. http://www.yenittk.com/tr/ kurumsallaşma.html (Erişim tarihi: 10.11.2014).13. PricewaterhouseCoopers (PwC) “2012 Küresel Aile Şirketleri Araştırması” http://www.pwc.com.tr/tr/press-releases/2012/pages/aile-sirketleri-arastirmasi.jhtml (Erişim tarihi: 12.11.2014).

14

MAKALE

“şirketin kurumsallaşması” ve “aile ilişkilerinin kurumsallaşması” şeklinde iki boyutlu olarak ele alınmalıdır. Bu noktadan hareketle kurumsallaşma ve kurumsal yönetim arasındaki farkları görmeye başlıyoruz. Kurumsallaşma, amaçlara uygun bir örgüt yapısı oluşturulması, iş ve görev tanımlarının yazılması, iç yönetmeliklerin oluşturulması, yetki ve sorumlulukların dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi gibi unsurlara işaret eder. Kurumsallaşma kısaca, operasyonel işlerin daha doğru bir şekilde işlemesini amaçlar. Örneğin bir aile şirketi ele alındığında; aile anayasası oluşturulması, aile-yönetim ilişkilerinin belirlenmesi, aile konseyi oluşturulması, çatışma yönetimi sistematiği oluşturulması, devir planı yapılması ve hissedar sözleşmesi hazırlanması gibi unsurlar ön plana çıkar. Bu unsurlar, sahipliği ellerinde tutan aile bireylerinin sahibi oldukları şirketi ikinci ya da üçüncü kuşakta dağılma noktasına getirmelerini ya da satmalarını engeller, şirketin devamlılığını sağlar (11).

Kurumsallaşma genel olarak aşağıdaki temel unsurları içeren ve bu unsurların etkileşim içinde olduğu bir süreçtir (12): • Şirketin hedefleri ve bu hedeflere ulaşma yolunda belirlenen strateji.• Şirketin faaliyetlerini yürütürken uyacağını taahhüt ettiği değerler ve ilkeler.• Şirketin faaliyetlerini sistematik bir şekilde yürütürken izlediği politika ve bu politikaların uygulanmasını sağlayan, iş yapış şekillerini ortaya koyan prosedürler.• Belirlenen politika ve prosedürlerin uygun ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi için iş ve görev tanımlarının yapılması.• Amaçlara uygun organizasyonun belirlenmesi.• Şirketteki iş süreçlerinin (satış ve pazarlama, satın alma, tedarik zinciri, mali

işler gibi) belirlenen hedeflere ulaşma ve stratejileri uygulamayı sağlayacak şekilde iş akışlarının tespiti.• Şirketin iş süreçlerine uygun, bu süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesini destekleyen bilgi işlem altyapısı.• Yetki ve sorumlulukların tespiti ve bu sorumlulukları taşıyabilecek kişilere dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi. Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC) tarafından dünya çapında gerçekleştirilen 2010/2011 Küresel Aile Şirketleri Araştırması bulguları, Türkiye’den katılan aile şirketlerinin dörtte üçünün, aile üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar için çözüm prosedürlerine sahip olmadığını

ortaya koymaktadır. Söz konusu araştırmaya göre anlaşmazlıkta çözüm yöntemi olarak Türk şirketlerinde daha çok Aile Konseyi (% 67) ve Aile Anayasası (% 33) gibi gelenekçi eğilimlere uygun düşen kapalı yöntemler ağır basmaktadır. Araştırmanın Türkiye’deki aile şirketlerine ilişkin öne çıkan bulguları ise şunlardır (13):• Aile şirketleri büyümeye devam ediyor: Türk aile şirketlerinin % 81'i geçen yıl içerisinde sa�şlarında büyüme yaşarken, bu oran küresel düzeyde % 65 olarak gerçekleş�.• Türkiye'deki aile şirketleri büyüme konusunda istekliler ve kendilerine güveniyorlar: Türk aile şirketlerinin % 12'si önümüzdeki beş yıl içerisinde hızlı ve kararlı bir biçimde büyümeyi planlıyor. Öte yandan Türkiye'deki aile şirketlerinin % 78'i is�krarlı büyüme beklerken bu oran küresel düzeyde % 69.

Şekil 1. Aile İşletmelerinin Büyüme DNA’sı (Kaynak: http://www.ey.com/LU/en/Services/Specialty-Services/Family-Business-

Services/Family-Business-Services_growth-DNA-of-family-business)

AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I

17

ARALIK 2014ARALIK 2014

İş yaşamı kalitesinin artırılmasında bir diğer önemli rol yönetsel yaklaşımlara aittir. Çağdaş yöneticiler, iş yaşamı ile iş dışı yaşamın birbirlerine rakip değil birbirlerini tamamlayan unsurlar olduğu gerçeğinden hareket etmektedir. Yönetim ile çalışan arasında kurulacak açık bir diyalog ortamının, yöneticilerin önceliklerini çalışanlarına bildirmesi, çalışanların öncelikleri konusunda dürüst olmaları ve ortak amaçlar için bu iletişimin kullanılması öncelikli bir ilkedir. Yönetsel rol bir adım sonrasında, çalışanları iş yaşamı ve iş dışı yaşamları olmak üzere bir bütün olarak görmeli ve yönetsel kararlarda bu vizyon hakim olmalıdır. Son olarak, yönetsel eylemler, bireyin performansının artırılması yoluyla firma performansının artırılmasını amaçlamalıdır.

Dolayısıyla iş yaşamı kalitesinin artırılması yönetsel bir süreçtir. Firmaların en etkin şekilde faaliyet göstermeleri çatısı altında, çalışan bireylerin sağlıklı ve en yüksek performansta faaliyet gösterecekleri bir ortamın sağlanması öncelikli amaçtır. Bu amaca ulaşılması halinde, çalışan açısından iş yaşamı, hayatının bütünselliği içinde bir mücadele alanı değil bir yaşam alanı olacaktır. Firmalar açısından da, üretim faktörleri içinde en vazgeçilmez faktör olan emek en etkin şekilde üretime yönlendiğinden, önce verimlilik sonra da kârlılık artacaktır.

İş yaşamı kalitesi, firmaların verimliliği ve sonuç olarak kârlılığı döngüsel bir ilişki içindedir. Firmaların kârlılığı arttıkça iş yaşamı kalitesi konusunda yeni yatırımlar ve uygulamalar için ek kaynaklar oluşacak, iş yaşamı kalitesi bu yatırımlar ile daha artacak ve sonuç olarak verimlilik ve kârlılık beraberinde artacaktır. Tersi

durumda, kaynakları azalan bir yapı, iş yaşamı kalitesine yönelik yaklaşımları ikinci plana itecek, bu durum verimlilik üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olacak ve kaynaklar daha da azalacaktır.

Bu açıdan iş yaşamı kalitesinin, insan faktörünün içinde olduğu tüm üretim süreçlerinde verimliliğe doğrudan etkisinin olduğu tespit edilmelidir. Ayrıca verimlilik artışlarının iş yaşamı kalitesi uygulamalarına doğrudan ya da dolaylı kaynak sağladığı da görülmelidir.

İş Yaşamı Kalitesi (QWL) Kavramıİş yaşamı kalitesi kavramı 1960’lar ve sonrasında ortaya çıkmış bir kavramdır. Genel olarak sağlıklı ve çalışan için uygun ve çekici iş ortamlarının sağlanması bu yolla çalışan niteliklerinden organizasyonların daha fazla yararlanması durumudur. Bu kavram çerçevesinde, çalışma yaşamı kalitesi örgütün ekonomik sağlamlığını korumanın yanında çalışan için çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışanların insani gereksinimlerinin ve haklarının en üst düzeyde sağlanmasını

1genel amaç olarak ortaya koymaktadır.

İnsani gereksinimler kavramı, tanım gereği çok soyut bir kavramdır. Her insan için farklı gereksinimlerin varlığı söz konusudur. Ayrıca insani gereksinimler, bedensel, düşünsel, psikolojik ve sosyal gereksinimler olarak farklı tanımlamalarla ele alınabilir. İş yaşamı kalitesi çerçevesinde tüm bu gereksinimlerin olabilecek en üst düzeyde karşılanması bir ilke olarak görülmelidir.

İş yaşamı kalitesi açısından bir diğer temel unsur istihdam güvencesidir. İstihdam döngüsünün yüksek olduğu kurumlarda, iş yaşamı kalitesine yönelik yapılacak tüm

çalışmalar, çalışan açısından zayıf etkilere sahiptir. İş güvencesi duygusundan yoksun bir çalışanın temel gereksinimlerinin sağlanmasına yönelik talebi öncelikli talepler arasında olmayacaktır. Hatta gelişmekte olan ekonomilerde en büyük sorunlardan olan kayıt dışı sektörün yaygınlığı, çalışan açısından iki seçenekli bir ortam hazırlamaktadır. İşsizliğin yoğun olduğu bu çeşit ekonomilerde, iş güvencesi temel insani gereksinimlerin çok fazla önüne geçmektedir. Bu noktada, iş yaşamı kalitesi ile makroekonomik durumun karşılıklı etkileşiminin altı çizilmelidir. Genel anlamda yoksul ya da gelir dağılımının bozuk olduğu ekonomilerde, iş yaşamı kalitesi, iş güvencesi sorunu nedeniyle oldukça geri planda kalmaktadır.

İş yaşamı kalitesi ile etkileşim içinde olan bir diğer unsur da iş yaşamında örgütlülüğün yaygınlığıdır. Çalışanın iş yaşamı kalitesine yönelik taleplerinin karşılanmasının ve iş güvencesinin doğrudan örgütlü iş yaşamının yaygınlığıyla ilişkisi bulunmaktadır. Bilinen kâr odaklı gerekçelerden dolayı, iş yaşamı kalitesi konusunda çalışan tatmininin en üst düzeye çıkarılması, bir şekilde örgütlü bir mücadele süreci gerektirmektedir.

1970’li yıllardan itibaren iş yaşamı kalitesini artırmaya yönelik programlar sıklıkla uygulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmaların temel özellikleri şu

2şekildedir :1. İş Yaşamı Niteliği Komiteleri adı altında üst düzeyde sendika ve işveren arasında temel planlanma kurulu olarak işlev göstermektedir. Bu kurul hem iş yaşamının niteliğini hem de örgütün etkililiğini artırma yönünde yenilikçi etkinlikler planlamakla sorumludur.

¹ Murat TAŞDAN, “İş Yaşamı Niteliği Çalışmaları”, Verimlilik Dergisi (2008/1), MPM Yayınları, Ankara, 2008, s. 130-1322 Taşdan, a.g.e. s. 132-133

16

MAKALE

İş yaşamı kalitesi kavramı ile çalışan performansı ya da verimliliği yakından ilgilidir. Firmaların rekabet güçlerini belirleyen, yine firmaların sahip olduğu kaynakları ne kadar etkin kullandığıdır. Firmalar, ellerinde bulundurdukları finansal, sabit sermaye ve iş gücü kaynaklarını üretime yönlendirme süreçlerinde, bu kaynaklardan en yüksek getiriyi almayı hedeflemektedirler. Pek çok açıdan bu kaynakların etkin değerlendirilmesi, kaynaklar ile ilgili belli bazı masrafların ortaya çıkmasına ve firmaların bu masrafları yüklenmelerine neden olmaktadır.

Firmalar açısından, etkin kaynak kullanımı sürecinde ortaya çıkan ek maliyetler, çağdaş yönetim anlayışı içinde kabul edilebilir hatta gerekli görülmektedir. Bu

maliyetler, örneğin finansal kaynakların firma içi kararlarla değil profesyonel danışmanlık süreçleri sonucunda en kârlı yatırım alanlarına plasmanı, sabit sermayeye teknolojik yatırımlar ya da insan gücüne yönelik eğitim yatırımları gibi. Bahsi geçen tüm bu maliyetler sonucunda firmanın verimliliğinin artması, kârlılık oranlarına kaçınılmaz olarak yansımaktadır. Çağdaş yönetim yaklaşımlarında, bu yatırımlar sonucunda oluşan yeni kâr düzeyleri ile önceki kâr düzeyleri arasındaki farkın, oluşan maliyetleri fazlasıyla aştığı gerçeği belirleyici bir rol oynamaktadır.

Çalışanın çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma yaşamının kalitesinin yükselmesi, çalışanlar açısından daha önemli bir rol

oynamaktadır. Bir çalışanın, günün aktif olduğu zamanının büyük çoğunluğu iş yerinde geçmektedir. Bu açıdan iş yaşamı kalitesi, çalışan bireyin yaşam kalitesinde önemli bir rol oynamaktadır. Yaşam kalitesi, bireylerin doğrudan algıları ile ilgilidir. Bu açıdan iş yaşamı kalitesi konusundaki çalışmalar kendi içinde bazı sorunları beraberinde getirmektedir.

İş yaşamı kalitesine yönelik hemen tüm uygulamalar, bahsi geçen içsel algı farlılıkları nedeniyle, çalışanlar için ortak payda oluşturmaya yöneliktir. Bireylerin tek tek algılarına yönelik yaklaşımlar yerine, uygulamada çalışanlara ortak bir perspektif kazandırmak ve bu yeni perspektife göre iş yaşamı kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmak daha uygulanabilir bir yöntemdir.

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - IDr. Sinan BORLUK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

17

ARALIK 2014ARALIK 2014

İş yaşamı kalitesinin artırılmasında bir diğer önemli rol yönetsel yaklaşımlara aittir. Çağdaş yöneticiler, iş yaşamı ile iş dışı yaşamın birbirlerine rakip değil birbirlerini tamamlayan unsurlar olduğu gerçeğinden hareket etmektedir. Yönetim ile çalışan arasında kurulacak açık bir diyalog ortamının, yöneticilerin önceliklerini çalışanlarına bildirmesi, çalışanların öncelikleri konusunda dürüst olmaları ve ortak amaçlar için bu iletişimin kullanılması öncelikli bir ilkedir. Yönetsel rol bir adım sonrasında, çalışanları iş yaşamı ve iş dışı yaşamları olmak üzere bir bütün olarak görmeli ve yönetsel kararlarda bu vizyon hakim olmalıdır. Son olarak, yönetsel eylemler, bireyin performansının artırılması yoluyla firma performansının artırılmasını amaçlamalıdır.

Dolayısıyla iş yaşamı kalitesinin artırılması yönetsel bir süreçtir. Firmaların en etkin şekilde faaliyet göstermeleri çatısı altında, çalışan bireylerin sağlıklı ve en yüksek performansta faaliyet gösterecekleri bir ortamın sağlanması öncelikli amaçtır. Bu amaca ulaşılması halinde, çalışan açısından iş yaşamı, hayatının bütünselliği içinde bir mücadele alanı değil bir yaşam alanı olacaktır. Firmalar açısından da, üretim faktörleri içinde en vazgeçilmez faktör olan emek en etkin şekilde üretime yönlendiğinden, önce verimlilik sonra da kârlılık artacaktır.

İş yaşamı kalitesi, firmaların verimliliği ve sonuç olarak kârlılığı döngüsel bir ilişki içindedir. Firmaların kârlılığı arttıkça iş yaşamı kalitesi konusunda yeni yatırımlar ve uygulamalar için ek kaynaklar oluşacak, iş yaşamı kalitesi bu yatırımlar ile daha artacak ve sonuç olarak verimlilik ve kârlılık beraberinde artacaktır. Tersi

durumda, kaynakları azalan bir yapı, iş yaşamı kalitesine yönelik yaklaşımları ikinci plana itecek, bu durum verimlilik üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olacak ve kaynaklar daha da azalacaktır.

Bu açıdan iş yaşamı kalitesinin, insan faktörünün içinde olduğu tüm üretim süreçlerinde verimliliğe doğrudan etkisinin olduğu tespit edilmelidir. Ayrıca verimlilik artışlarının iş yaşamı kalitesi uygulamalarına doğrudan ya da dolaylı kaynak sağladığı da görülmelidir.

İş Yaşamı Kalitesi (QWL) Kavramıİş yaşamı kalitesi kavramı 1960’lar ve sonrasında ortaya çıkmış bir kavramdır. Genel olarak sağlıklı ve çalışan için uygun ve çekici iş ortamlarının sağlanması bu yolla çalışan niteliklerinden organizasyonların daha fazla yararlanması durumudur. Bu kavram çerçevesinde, çalışma yaşamı kalitesi örgütün ekonomik sağlamlığını korumanın yanında çalışan için çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışanların insani gereksinimlerinin ve haklarının en üst düzeyde sağlanmasını

1genel amaç olarak ortaya koymaktadır.

İnsani gereksinimler kavramı, tanım gereği çok soyut bir kavramdır. Her insan için farklı gereksinimlerin varlığı söz konusudur. Ayrıca insani gereksinimler, bedensel, düşünsel, psikolojik ve sosyal gereksinimler olarak farklı tanımlamalarla ele alınabilir. İş yaşamı kalitesi çerçevesinde tüm bu gereksinimlerin olabilecek en üst düzeyde karşılanması bir ilke olarak görülmelidir.

İş yaşamı kalitesi açısından bir diğer temel unsur istihdam güvencesidir. İstihdam döngüsünün yüksek olduğu kurumlarda, iş yaşamı kalitesine yönelik yapılacak tüm

çalışmalar, çalışan açısından zayıf etkilere sahiptir. İş güvencesi duygusundan yoksun bir çalışanın temel gereksinimlerinin sağlanmasına yönelik talebi öncelikli talepler arasında olmayacaktır. Hatta gelişmekte olan ekonomilerde en büyük sorunlardan olan kayıt dışı sektörün yaygınlığı, çalışan açısından iki seçenekli bir ortam hazırlamaktadır. İşsizliğin yoğun olduğu bu çeşit ekonomilerde, iş güvencesi temel insani gereksinimlerin çok fazla önüne geçmektedir. Bu noktada, iş yaşamı kalitesi ile makroekonomik durumun karşılıklı etkileşiminin altı çizilmelidir. Genel anlamda yoksul ya da gelir dağılımının bozuk olduğu ekonomilerde, iş yaşamı kalitesi, iş güvencesi sorunu nedeniyle oldukça geri planda kalmaktadır.

İş yaşamı kalitesi ile etkileşim içinde olan bir diğer unsur da iş yaşamında örgütlülüğün yaygınlığıdır. Çalışanın iş yaşamı kalitesine yönelik taleplerinin karşılanmasının ve iş güvencesinin doğrudan örgütlü iş yaşamının yaygınlığıyla ilişkisi bulunmaktadır. Bilinen kâr odaklı gerekçelerden dolayı, iş yaşamı kalitesi konusunda çalışan tatmininin en üst düzeye çıkarılması, bir şekilde örgütlü bir mücadele süreci gerektirmektedir.

1970’li yıllardan itibaren iş yaşamı kalitesini artırmaya yönelik programlar sıklıkla uygulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmaların temel özellikleri şu

2şekildedir :1. İş Yaşamı Niteliği Komiteleri adı altında üst düzeyde sendika ve işveren arasında temel planlanma kurulu olarak işlev göstermektedir. Bu kurul hem iş yaşamının niteliğini hem de örgütün etkililiğini artırma yönünde yenilikçi etkinlikler planlamakla sorumludur.

¹ Murat TAŞDAN, “İş Yaşamı Niteliği Çalışmaları”, Verimlilik Dergisi (2008/1), MPM Yayınları, Ankara, 2008, s. 130-1322 Taşdan, a.g.e. s. 132-133

16

MAKALE

İş yaşamı kalitesi kavramı ile çalışan performansı ya da verimliliği yakından ilgilidir. Firmaların rekabet güçlerini belirleyen, yine firmaların sahip olduğu kaynakları ne kadar etkin kullandığıdır. Firmalar, ellerinde bulundurdukları finansal, sabit sermaye ve iş gücü kaynaklarını üretime yönlendirme süreçlerinde, bu kaynaklardan en yüksek getiriyi almayı hedeflemektedirler. Pek çok açıdan bu kaynakların etkin değerlendirilmesi, kaynaklar ile ilgili belli bazı masrafların ortaya çıkmasına ve firmaların bu masrafları yüklenmelerine neden olmaktadır.

Firmalar açısından, etkin kaynak kullanımı sürecinde ortaya çıkan ek maliyetler, çağdaş yönetim anlayışı içinde kabul edilebilir hatta gerekli görülmektedir. Bu

maliyetler, örneğin finansal kaynakların firma içi kararlarla değil profesyonel danışmanlık süreçleri sonucunda en kârlı yatırım alanlarına plasmanı, sabit sermayeye teknolojik yatırımlar ya da insan gücüne yönelik eğitim yatırımları gibi. Bahsi geçen tüm bu maliyetler sonucunda firmanın verimliliğinin artması, kârlılık oranlarına kaçınılmaz olarak yansımaktadır. Çağdaş yönetim yaklaşımlarında, bu yatırımlar sonucunda oluşan yeni kâr düzeyleri ile önceki kâr düzeyleri arasındaki farkın, oluşan maliyetleri fazlasıyla aştığı gerçeği belirleyici bir rol oynamaktadır.

Çalışanın çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma yaşamının kalitesinin yükselmesi, çalışanlar açısından daha önemli bir rol

oynamaktadır. Bir çalışanın, günün aktif olduğu zamanının büyük çoğunluğu iş yerinde geçmektedir. Bu açıdan iş yaşamı kalitesi, çalışan bireyin yaşam kalitesinde önemli bir rol oynamaktadır. Yaşam kalitesi, bireylerin doğrudan algıları ile ilgilidir. Bu açıdan iş yaşamı kalitesi konusundaki çalışmalar kendi içinde bazı sorunları beraberinde getirmektedir.

İş yaşamı kalitesine yönelik hemen tüm uygulamalar, bahsi geçen içsel algı farlılıkları nedeniyle, çalışanlar için ortak payda oluşturmaya yöneliktir. Bireylerin tek tek algılarına yönelik yaklaşımlar yerine, uygulamada çalışanlara ortak bir perspektif kazandırmak ve bu yeni perspektife göre iş yaşamı kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmak daha uygulanabilir bir yöntemdir.

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - IDr. Sinan BORLUK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

19

ARALIK 2014ARALIK 2014

sağlanması için çalışanların örgütten beklentilerine cevap verilmesi önemlidir. Ancak kurumsal düzeyde çalışanların tüm beklentilerine cevap verilmesi zordur. Her bireyin beklentilerinin farklı olması, bu farklılıkların örgüt genel yapısı içinde aynı ortamda tatmin edilmesi ve bu tatmin sonucunda örgütün beklentilerinin karşılanmasının aynı anda gerçekleşmesi neredeyse imkânsızdır. Ancak çalışanların farklı ihtiyaç ve beklentilerinin örgütün ihtiyaç ve beklentileriyle çatışmayacak ortak bir noktada buluşması, belli özellikler açısından bu ihtiyaç ve beklentilerin gruplandırılarak karşılanması göreli olarak daha

5mümkündür.

İş yaşamı kalitesinin artırılması yoluyla verimlilik dönüşlerinin sağlanması fikri, aslında dünya iktisat tarihinde yeni bir kavram değildir. Önceki dönemlerde, modern sanayileşme öncesindeki antik diyebileceğimiz ekonomilerde, kölelik veya benzeri iş gücü kullanımı yaygındır. Bu durum, Orta Çağ ekonomilerine kadar devam etmektedir. Her bölge kendine özgü özellikler taşımakla birlikte temelde iş gücünün kullanım şekli benzerdir. Avrupa’daki yaklaşımlarla, İmparatorluk Japonya’sı arasındaki benzerlikler çok fazladır. Kölelik sonrası iş gücü, hayatlarını adadıkları bir alanda, önce çırak sonra usta olarak çalıştırılmaktaydı. Zamanla, iş gücünün kalitesinin artırılmasının, verimlilik ve kârlılığa önemli katkılarda bulunacağı fark edilmiştir. Modern sanayi toplumlarının gelişimiyle birlikte devlet, vatandaşlarına daha iyi yaşam şartları sağlamak konusunda daha istekli oldukça, yaşam standartlarının yükseltilmesinde verimliliğin önemini kavramıştır. Verimliliğin artırılmasına yönelik olarak da

öncelikle iş gücünün eğitimi, daha sonra da iş gücü için eğitim sonucunda edindiği becerileri en üst düzeyde üretime katabileceği iş ortamı yaratmayı hedef

6edinmiştir.

Değişen koşullar, modern sanayi toplumlarında, firmaların da iş gücüne yönelik yaklaşımlarını etkilemiştir. Firmalar, çalışanlarından daha fazla verim alabilmek uğruna bazı maliyetlerin gerekliliğini fark etmişlerdir. Bu maliyetler iş gücüne destek olan ek avantajlardır (fringe benefits). Bu destekler, işverenin çalışanına yaptığı harcamalardan çok, işverenin çalışan adına yaptığı harcamalardır. İşverenin çalışanına yaptığı harcamalar, temel ücretler, mesai ve ikramiyeler, tatil ikramiyeleri, hastalık dönemi ödemeleri, destekleyici işsizlik ödemeleri gibi nakit ödemelerdir. Bu ödemelerin çalışan açısından temel bir önemi vardır. Eğer iş yaşamı kalitesi

beklentileri için bir piramit oluşturulsaydı, bu ödemeler piramidin en alt kademeleri olacaktır. İşverenin çalışan adına yaptığı ödemeler ise daha üst kademeleri oluşturmaktadır. Bu ödemeler ile işverenin çalışanına yaptığı ödemeler arasındaki çizgi oldukça incedir. İşverenin çalışan adına yaptığı ödemelere örnek olarak barınma destek ödemeleri (kira yardımı), refah fonları, tıbbi yardım ödemeleri ya da iş yerinde tıbbi hizmet ve eğitim

7 harcamaları gösterilebilir.Bu çeşit ödemeler, çalışan adına temel beklentilerin ötesinde olduğundan çalışanların örgüte yönelik algılarında önemli etkiye sahiptir. Bu gibi ödemelerin yanı sıra, çalışma alanlarına yönelik yapılan harcamalar, tezgâh veya ofis ortamında müzik yayını, kantin hizmetleri, çocuk bakım tesisleri vs. gibi daha ileri düzey harcamalar ile birlikte çalışanların örgüte bağlılıkları da artmaktadır.

5 Işıl Pekdemir, Oya Özçelik ve diğerleri, “Personel Güçlendirme, İş Tatmini ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkileri Belirlemeye Yönelik Bir Çalışma”, Verimlilik Dergisi (2006/4), MPM Yayınları, Ankara, 2006 , s. 156 E.H.Phelps Brown, THE ECONOMICS OF LABOR, Yale University Press, New Haven ve Londra, 1963, s.62-697 C.G. Willams, LABOR ECONOMICS, John Wiley & Sons Inc., New York, 1970, s. 173-174

18

MAKALE

2. Dış danışmanlar aracılığıyla yönetim ve sendika arasındaki uyum sağlanmaktadır.3. İş yaşamı niteliği alanında araştırma, ölçme ve izleme ekipleri faaliyet göstermekte ve sonuçlar üzerinden gerekiyorsa yeni yaklaşımlar geliştirmektedir.4. İş yaşamında çalışanların farklı ilgi ve becerilerinin en etkin şekilde kullanılabilmesi için çoklu düzey komitelerinde çalışanların görüşlerini ifade edebilecekleri kurullar, düzlemler oluşturulur.5. AD HOC komiteleri (sadece iş yaşamı kalitesini artırmak için kurulmuş olan komiteler) aracılığıyla değişim çalışmaları uygulanır.

İş yaşamı kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmaların amacı başlangıçta klasik yönetim anlayışının neden olduğu, çalışanın mekanik görülerek sosyal yönlerinin göz ardı edilmesi sonucunda

ortaya çıkan olumsuz çalışma koşullarına vurgu yapmaktır. İş yaşamı kalitesi programlarının ortak paylaştığı amaçlar vardır. Öncelikle daha demokratik, çalışanların kendilerini etkileyen konularda daha söz sahibi olduğu ve alınan kararlara katıldığı bir örgüt yapısı amaçtır. İş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda örgütsel düzeyde gerekli koşulların sağlanması bir diğer ortak amaçtır. Ayrıca çalışanların gelişimine katkıda bulunacak bir çalışma ortamının sağlanması bir diğer ortak amaçtır. Ancak en çok öne çıkan amaç, artan verimlilik ve sonucunda artan kârlılık ile ortaya çıkan finansal ödüllerden, çalışanların katkıları

3oranında paylarını almasıdır.

İş yaşamı kalitesi konusunda Amerikan İş Yaşamı Niteliği Kurumu’nun yaptığı bir çalışmada en önemli 11 alan şöyle

4tanımlanmıştır :

1. Ücretler,2. Çalışanlara yönelik desteklemeler (benefits) sağlık, diş vs.,3. İş güvenliği,4. Alternatif çalışma planları,5. İş stresi,6. Karara katılım,7. İş yerinde demokrasi,8. Verim ölçümü,9. Emeklilik hakları,10. Çalışanların refahını artırmaya yönelik şirket programlarıdır.

İş yaşamı kalitesi kavramı, Batı kaynaklı bir kavram olmakla birlikte her bölge için temel kabul edilen ilkeler aynıdır. İş yaşamı kalitesi temel ilkelerinin yaygınlaşması, genel kabulü, bu ilkeler çerçevesinde yeni kanun kural ve yönetmeliklerin her ülke içinde uygulanır hale gelmesine de öncülük etmektedir. Örneğin, çalışan açısından iş yaşamı kalitesine doğrudan etki eden konulardan olan iş yerinde duygusal terör olarak tanımlayabileceğimiz “mobbing” kavramı ve bu eyleme yönelik hukuki düzenlemeler öncelikle batıda uygulanmaya başlamıştır. Türkiye ise son birkaç yılda bu alanda hukuki düzenlemeler yapmıştır. Bu ve benzeri örnekler, çalışan hakları ve iş yaşamı kalitesine yönelik gelişmelerin çoğunluğunun küresel anlamda yaygınlaşma eğilimini göstermektedir.

İş Yaşamı Kalitesinin Artırılması Yoluyla Çalışan Performansının ArtırılmasıModern iş yaşamı, örgütlerin çalışanlardan beklentileri kadar çalışanların da örgütlerden beklentilerini önemli kılmaktadır. Çalışanların örgütten beklentilerinin karşılanması, aslında doğrudan, çalışan algısında iş yaşamı kalitesine yönelik bir iyileşme sağlayacaktır. Örgüt için, çalışanlarının daha etkin ve verimli çalışmalarının

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I

³ A. Erginer (2003)’den aktaran, Taşdan, a.g.e. s. ¹³³4 www.qwl.com erişim tarihi: 2004 aktaran Taşdan, a.g.e. s. ¹³³

19

ARALIK 2014ARALIK 2014

sağlanması için çalışanların örgütten beklentilerine cevap verilmesi önemlidir. Ancak kurumsal düzeyde çalışanların tüm beklentilerine cevap verilmesi zordur. Her bireyin beklentilerinin farklı olması, bu farklılıkların örgüt genel yapısı içinde aynı ortamda tatmin edilmesi ve bu tatmin sonucunda örgütün beklentilerinin karşılanmasının aynı anda gerçekleşmesi neredeyse imkânsızdır. Ancak çalışanların farklı ihtiyaç ve beklentilerinin örgütün ihtiyaç ve beklentileriyle çatışmayacak ortak bir noktada buluşması, belli özellikler açısından bu ihtiyaç ve beklentilerin gruplandırılarak karşılanması göreli olarak daha

5mümkündür.

İş yaşamı kalitesinin artırılması yoluyla verimlilik dönüşlerinin sağlanması fikri, aslında dünya iktisat tarihinde yeni bir kavram değildir. Önceki dönemlerde, modern sanayileşme öncesindeki antik diyebileceğimiz ekonomilerde, kölelik veya benzeri iş gücü kullanımı yaygındır. Bu durum, Orta Çağ ekonomilerine kadar devam etmektedir. Her bölge kendine özgü özellikler taşımakla birlikte temelde iş gücünün kullanım şekli benzerdir. Avrupa’daki yaklaşımlarla, İmparatorluk Japonya’sı arasındaki benzerlikler çok fazladır. Kölelik sonrası iş gücü, hayatlarını adadıkları bir alanda, önce çırak sonra usta olarak çalıştırılmaktaydı. Zamanla, iş gücünün kalitesinin artırılmasının, verimlilik ve kârlılığa önemli katkılarda bulunacağı fark edilmiştir. Modern sanayi toplumlarının gelişimiyle birlikte devlet, vatandaşlarına daha iyi yaşam şartları sağlamak konusunda daha istekli oldukça, yaşam standartlarının yükseltilmesinde verimliliğin önemini kavramıştır. Verimliliğin artırılmasına yönelik olarak da

öncelikle iş gücünün eğitimi, daha sonra da iş gücü için eğitim sonucunda edindiği becerileri en üst düzeyde üretime katabileceği iş ortamı yaratmayı hedef

6edinmiştir.

Değişen koşullar, modern sanayi toplumlarında, firmaların da iş gücüne yönelik yaklaşımlarını etkilemiştir. Firmalar, çalışanlarından daha fazla verim alabilmek uğruna bazı maliyetlerin gerekliliğini fark etmişlerdir. Bu maliyetler iş gücüne destek olan ek avantajlardır (fringe benefits). Bu destekler, işverenin çalışanına yaptığı harcamalardan çok, işverenin çalışan adına yaptığı harcamalardır. İşverenin çalışanına yaptığı harcamalar, temel ücretler, mesai ve ikramiyeler, tatil ikramiyeleri, hastalık dönemi ödemeleri, destekleyici işsizlik ödemeleri gibi nakit ödemelerdir. Bu ödemelerin çalışan açısından temel bir önemi vardır. Eğer iş yaşamı kalitesi

beklentileri için bir piramit oluşturulsaydı, bu ödemeler piramidin en alt kademeleri olacaktır. İşverenin çalışan adına yaptığı ödemeler ise daha üst kademeleri oluşturmaktadır. Bu ödemeler ile işverenin çalışanına yaptığı ödemeler arasındaki çizgi oldukça incedir. İşverenin çalışan adına yaptığı ödemelere örnek olarak barınma destek ödemeleri (kira yardımı), refah fonları, tıbbi yardım ödemeleri ya da iş yerinde tıbbi hizmet ve eğitim

7 harcamaları gösterilebilir.Bu çeşit ödemeler, çalışan adına temel beklentilerin ötesinde olduğundan çalışanların örgüte yönelik algılarında önemli etkiye sahiptir. Bu gibi ödemelerin yanı sıra, çalışma alanlarına yönelik yapılan harcamalar, tezgâh veya ofis ortamında müzik yayını, kantin hizmetleri, çocuk bakım tesisleri vs. gibi daha ileri düzey harcamalar ile birlikte çalışanların örgüte bağlılıkları da artmaktadır.

5 Işıl Pekdemir, Oya Özçelik ve diğerleri, “Personel Güçlendirme, İş Tatmini ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkileri Belirlemeye Yönelik Bir Çalışma”, Verimlilik Dergisi (2006/4), MPM Yayınları, Ankara, 2006 , s. 156 E.H.Phelps Brown, THE ECONOMICS OF LABOR, Yale University Press, New Haven ve Londra, 1963, s.62-697 C.G. Willams, LABOR ECONOMICS, John Wiley & Sons Inc., New York, 1970, s. 173-174

18

MAKALE

2. Dış danışmanlar aracılığıyla yönetim ve sendika arasındaki uyum sağlanmaktadır.3. İş yaşamı niteliği alanında araştırma, ölçme ve izleme ekipleri faaliyet göstermekte ve sonuçlar üzerinden gerekiyorsa yeni yaklaşımlar geliştirmektedir.4. İş yaşamında çalışanların farklı ilgi ve becerilerinin en etkin şekilde kullanılabilmesi için çoklu düzey komitelerinde çalışanların görüşlerini ifade edebilecekleri kurullar, düzlemler oluşturulur.5. AD HOC komiteleri (sadece iş yaşamı kalitesini artırmak için kurulmuş olan komiteler) aracılığıyla değişim çalışmaları uygulanır.

İş yaşamı kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmaların amacı başlangıçta klasik yönetim anlayışının neden olduğu, çalışanın mekanik görülerek sosyal yönlerinin göz ardı edilmesi sonucunda

ortaya çıkan olumsuz çalışma koşullarına vurgu yapmaktır. İş yaşamı kalitesi programlarının ortak paylaştığı amaçlar vardır. Öncelikle daha demokratik, çalışanların kendilerini etkileyen konularda daha söz sahibi olduğu ve alınan kararlara katıldığı bir örgüt yapısı amaçtır. İş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda örgütsel düzeyde gerekli koşulların sağlanması bir diğer ortak amaçtır. Ayrıca çalışanların gelişimine katkıda bulunacak bir çalışma ortamının sağlanması bir diğer ortak amaçtır. Ancak en çok öne çıkan amaç, artan verimlilik ve sonucunda artan kârlılık ile ortaya çıkan finansal ödüllerden, çalışanların katkıları

3oranında paylarını almasıdır.

İş yaşamı kalitesi konusunda Amerikan İş Yaşamı Niteliği Kurumu’nun yaptığı bir çalışmada en önemli 11 alan şöyle

4tanımlanmıştır :

1. Ücretler,2. Çalışanlara yönelik desteklemeler (benefits) sağlık, diş vs.,3. İş güvenliği,4. Alternatif çalışma planları,5. İş stresi,6. Karara katılım,7. İş yerinde demokrasi,8. Verim ölçümü,9. Emeklilik hakları,10. Çalışanların refahını artırmaya yönelik şirket programlarıdır.

İş yaşamı kalitesi kavramı, Batı kaynaklı bir kavram olmakla birlikte her bölge için temel kabul edilen ilkeler aynıdır. İş yaşamı kalitesi temel ilkelerinin yaygınlaşması, genel kabulü, bu ilkeler çerçevesinde yeni kanun kural ve yönetmeliklerin her ülke içinde uygulanır hale gelmesine de öncülük etmektedir. Örneğin, çalışan açısından iş yaşamı kalitesine doğrudan etki eden konulardan olan iş yerinde duygusal terör olarak tanımlayabileceğimiz “mobbing” kavramı ve bu eyleme yönelik hukuki düzenlemeler öncelikle batıda uygulanmaya başlamıştır. Türkiye ise son birkaç yılda bu alanda hukuki düzenlemeler yapmıştır. Bu ve benzeri örnekler, çalışan hakları ve iş yaşamı kalitesine yönelik gelişmelerin çoğunluğunun küresel anlamda yaygınlaşma eğilimini göstermektedir.

İş Yaşamı Kalitesinin Artırılması Yoluyla Çalışan Performansının ArtırılmasıModern iş yaşamı, örgütlerin çalışanlardan beklentileri kadar çalışanların da örgütlerden beklentilerini önemli kılmaktadır. Çalışanların örgütten beklentilerinin karşılanması, aslında doğrudan, çalışan algısında iş yaşamı kalitesine yönelik bir iyileşme sağlayacaktır. Örgüt için, çalışanlarının daha etkin ve verimli çalışmalarının

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I

³ A. Erginer (2003)’den aktaran, Taşdan, a.g.e. s. ¹³³4 www.qwl.com erişim tarihi: 2004 aktaran Taşdan, a.g.e. s. ¹³³

21

ARALIK 2014ARALIK 2014

Firmalar açısından içerideki tatminin dışarıdaki tatminle birlikte hayata geçirilmesi, yani çalışan tatmini ve müşteri tatmininin birlikte gerçekleşmesi, bir sinerji durumu yaratmaktadır. Çalışan ve müşteri tatmininin düşük olduğu durumlarda, iç pazardaki düşük moral ve yüksek çalışan devir oranı gibi nedenlerle firma dış pazardaki rekabetçi saldırılara

10karşı zayıf kalabilmektedir.

İşletmenin etkinliğinde son derece kilit bir öneme sahip olan çalışan tatmini, çalışanın iş yaşamı kalitesi, pek çok değişik faktörden etkilenmektedir. Bu faktörler arasında iş yerinin tasarımı, işin

tasarımı, çalışan seçimi ve geliştirilmesi, çalışanın ödüllendirilmesi ve tanınması bulunmaktadır. Bu alanlarda işletmelerin çalışanlarına verdiği olumlu yaklaşımlar iç hizmet kalitesini ve çalışan tatminini artırmaktadır. Bunun sonucunda çalışanların verimliliği artmakta ve çalışanın örgütsel bağlılığı yükselmektedir. Bunların sonucunda dışarıya verilen hizmetin kalitesi ve değeri artmaktadır. Dış müşteriye verilen hizmet kalitesi ve değerinin artması sonucu müşteri tatmini ve müşteri sadakati elde edilmektedir. Örgütün bu sürecin sonucunda elde ettiği sonuç, müşteri sadakati, gelir artışı ve

11kârlılık olacaktır.

İş yaşamı kalitesi, çalışan açısından iş tatmininin en önemli gerekliliğidir. Ancak organizasyonel olarak ele alındığında iş tatminini etkileyen değişkenlerin bir kısmı çalışanların kendi inisiyatifindedir. İş tatmini ve örgütsel bağlılık için gerekli

12şartlar şu şekilde sıralanabilir :1. İşin kendisi,2. İş koşulları ve güvenliği,3. Terfi ve yükselme,4. İş arkadaşları,5. Örgütsel yapı,6. Liderlik tarzı,7. Ücret.

Bu sayılan değişkenlerden yapılan iş, çalışanın kendi iradesiyle seçtiği iş olduğundan örgütsel iradenin dışındadır. Ayrıca yıldırma vs. gibi çalışma sosyolojisi açısından sakıncalı eylemlerin olmadığı örgüt yapılarında iş arkadaşları da çalışanın iradesiyle seçilir. Bunların dışında kalan tüm etkenler, çalışanın iş tatmini ve örgütsel bağlılık açısından örgütün alacağı önlemlerdir.

10 N.F. Pierchy, “Barriers to Implementing Relationship Marketing”, Journal of Strategic Marketing, Vol:6, 1998’den aktaran Çoban a.g.e. s.4411 J.L.Heskett ve diğerleri, “Putting the Service-Profit Chain to Work”, Harvard Business Review, 1994, s. 166’dan aktaran Çoban, a.g.e. s.4512 Pekdemir, Özçelik ve diğerleri, a.g.e. s. 16-22

20

MAKALE

Firmaların çalışanlarına yönelik destekleme harcamalarının iki taraf açısından da pek çok faydası bulunmaktadır. Öncelikle bu çeşit harcamalar, işçiler açısından bir güven hissi doğurmaktadır. Bu harcamalar, çalışanın gelirini doğrudan artırmak yerine daha çok çalışamadığı durumlar için, sağlık destekleri gibi, geçerli olduğundan çalışanlar açısından bir güven duygusu yaratmaktadır. İkincisi, bu gibi harcamaların tek tek çalışanlar tarafından yapılmasının maliyeti, toplu olarak işveren tarafından yapılmasının maliyetinin çok üstündedir. Bu hem makro anlamda, hem çalışan açısından olumsuz bir durum ve

israf anlamına gelmektedir. İşveren açısından ise örgütsel bağlılık ve verimlilik perspektiflerinden bir avantaj ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, bu gibi harcamalar genellikle pek çok ülkede vergi muafiyeti sağladığından, işveren açısından ciddi bir başka kazanım ortaya çıkarmaktadır. Politik açıdan da, yaygın çalışan destekleri, çalışanların siyasi baskılarını azaltacağından oldukça

8olumludur. Bu çeşit destekleme harcamaları yapan firmalar ve işverenler bu harcamaların dışsal etkilerinden de oldukça önemli faydalar elde edebilmektedirler. Örneğin bu çeşit harcamaları yapan firmalar, yapmayan

firmalara göre kalifiye elemanlar tarafından daha fazla tercih edilmekte ve daha kalifiye çalışanlar ile birlikte firmaların kârlılıkları artmaktadır.

Firmaların çalışanlarıyla olan etkileşimlerinin yanı sıra müşterileriyle olan ilişkileri de önemlidir. Firmaların müşteri tatmini hedefleri, çalışanlarının örgüt içindeki tatminleriyle doğrudan ilişkilidir. Tatmin olmuş müşterilerin de çalışanların tatmin düzeylerini doğrudan etkilediği bir gerçektir. İçeride çalışan tatmini ve dışarıda müşteri tatmini firmaların rekabet gücünü doğrudan

9etkilemektedir.

8 Williams, a.g.e. s.174-1809 Suzan Çoban, “Yıldırma Sorunun Çözümüne Yönelik Bir Yaklaşım: İçsel Pazarlama”, Verimlilik Dergisi (2007/2), MPM Yayınları, Ankara 2007, s.43-44

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I

21

ARALIK 2014ARALIK 2014

Firmalar açısından içerideki tatminin dışarıdaki tatminle birlikte hayata geçirilmesi, yani çalışan tatmini ve müşteri tatmininin birlikte gerçekleşmesi, bir sinerji durumu yaratmaktadır. Çalışan ve müşteri tatmininin düşük olduğu durumlarda, iç pazardaki düşük moral ve yüksek çalışan devir oranı gibi nedenlerle firma dış pazardaki rekabetçi saldırılara

10karşı zayıf kalabilmektedir.

İşletmenin etkinliğinde son derece kilit bir öneme sahip olan çalışan tatmini, çalışanın iş yaşamı kalitesi, pek çok değişik faktörden etkilenmektedir. Bu faktörler arasında iş yerinin tasarımı, işin

tasarımı, çalışan seçimi ve geliştirilmesi, çalışanın ödüllendirilmesi ve tanınması bulunmaktadır. Bu alanlarda işletmelerin çalışanlarına verdiği olumlu yaklaşımlar iç hizmet kalitesini ve çalışan tatminini artırmaktadır. Bunun sonucunda çalışanların verimliliği artmakta ve çalışanın örgütsel bağlılığı yükselmektedir. Bunların sonucunda dışarıya verilen hizmetin kalitesi ve değeri artmaktadır. Dış müşteriye verilen hizmet kalitesi ve değerinin artması sonucu müşteri tatmini ve müşteri sadakati elde edilmektedir. Örgütün bu sürecin sonucunda elde ettiği sonuç, müşteri sadakati, gelir artışı ve

11kârlılık olacaktır.

İş yaşamı kalitesi, çalışan açısından iş tatmininin en önemli gerekliliğidir. Ancak organizasyonel olarak ele alındığında iş tatminini etkileyen değişkenlerin bir kısmı çalışanların kendi inisiyatifindedir. İş tatmini ve örgütsel bağlılık için gerekli

12şartlar şu şekilde sıralanabilir :1. İşin kendisi,2. İş koşulları ve güvenliği,3. Terfi ve yükselme,4. İş arkadaşları,5. Örgütsel yapı,6. Liderlik tarzı,7. Ücret.

Bu sayılan değişkenlerden yapılan iş, çalışanın kendi iradesiyle seçtiği iş olduğundan örgütsel iradenin dışındadır. Ayrıca yıldırma vs. gibi çalışma sosyolojisi açısından sakıncalı eylemlerin olmadığı örgüt yapılarında iş arkadaşları da çalışanın iradesiyle seçilir. Bunların dışında kalan tüm etkenler, çalışanın iş tatmini ve örgütsel bağlılık açısından örgütün alacağı önlemlerdir.

10 N.F. Pierchy, “Barriers to Implementing Relationship Marketing”, Journal of Strategic Marketing, Vol:6, 1998’den aktaran Çoban a.g.e. s.4411 J.L.Heskett ve diğerleri, “Putting the Service-Profit Chain to Work”, Harvard Business Review, 1994, s. 166’dan aktaran Çoban, a.g.e. s.4512 Pekdemir, Özçelik ve diğerleri, a.g.e. s. 16-22

20

MAKALE

Firmaların çalışanlarına yönelik destekleme harcamalarının iki taraf açısından da pek çok faydası bulunmaktadır. Öncelikle bu çeşit harcamalar, işçiler açısından bir güven hissi doğurmaktadır. Bu harcamalar, çalışanın gelirini doğrudan artırmak yerine daha çok çalışamadığı durumlar için, sağlık destekleri gibi, geçerli olduğundan çalışanlar açısından bir güven duygusu yaratmaktadır. İkincisi, bu gibi harcamaların tek tek çalışanlar tarafından yapılmasının maliyeti, toplu olarak işveren tarafından yapılmasının maliyetinin çok üstündedir. Bu hem makro anlamda, hem çalışan açısından olumsuz bir durum ve

israf anlamına gelmektedir. İşveren açısından ise örgütsel bağlılık ve verimlilik perspektiflerinden bir avantaj ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, bu gibi harcamalar genellikle pek çok ülkede vergi muafiyeti sağladığından, işveren açısından ciddi bir başka kazanım ortaya çıkarmaktadır. Politik açıdan da, yaygın çalışan destekleri, çalışanların siyasi baskılarını azaltacağından oldukça

8olumludur. Bu çeşit destekleme harcamaları yapan firmalar ve işverenler bu harcamaların dışsal etkilerinden de oldukça önemli faydalar elde edebilmektedirler. Örneğin bu çeşit harcamaları yapan firmalar, yapmayan

firmalara göre kalifiye elemanlar tarafından daha fazla tercih edilmekte ve daha kalifiye çalışanlar ile birlikte firmaların kârlılıkları artmaktadır.

Firmaların çalışanlarıyla olan etkileşimlerinin yanı sıra müşterileriyle olan ilişkileri de önemlidir. Firmaların müşteri tatmini hedefleri, çalışanlarının örgüt içindeki tatminleriyle doğrudan ilişkilidir. Tatmin olmuş müşterilerin de çalışanların tatmin düzeylerini doğrudan etkilediği bir gerçektir. İçeride çalışan tatmini ve dışarıda müşteri tatmini firmaların rekabet gücünü doğrudan

9etkilemektedir.

8 Williams, a.g.e. s.174-1809 Suzan Çoban, “Yıldırma Sorunun Çözümüne Yönelik Bir Yaklaşım: İçsel Pazarlama”, Verimlilik Dergisi (2007/2), MPM Yayınları, Ankara 2007, s.43-44

İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I

22

MAKALE

Verimlilik Alanında Politika Geliştirme genel başlığı kapsamında, “Beşeri Sermayenin Gelişimi - II: Türkiye Üzerine Analizler” alt başlığı taşıyan son yazıda, Türkiye’nin demografik özelliklerine, iş gücü yapısına ve eğitim sistemine ilişkin genel düzeyde veri ve analizler sunulmuştu (Anahtar, Eylül 2014). Söz konusu yazıda, genç nüfus yapısının sağladığı fırsatlara, iş gücüne katılım oranlarının düşüklüğüne ve yükseköğrenim gören nüfusun artış oranlarındaki sınırlılığa özel olarak değinilmiş, bunun yanında, eğitim katılım düzeyine ilişkin nicel göstergeler

1aktarılmıştı.

Bu yazıda, ülkelerdeki temel eğitimin genel nitelik düzeyine yönelik karşılaştırmalara olanak tanıyan PISA testleri sonuçları ele alınacak ve beşeri sermayenin gelişimine yönelik diğer önerilerle, konuya dair tartışma sonlandırılacaktır.

Temel Eğitime Yönelik Göstergeler (PISA Testi Sonuçları)

OECD tarafından yürütülen Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testleri, farklı ülkelerden çalışmaya dâhil edilen 15 yaşında öğrencilerin matematik, fen ve okuma yetkinlik düzeylerini ortaya koymakta ve karşılaştırmaktadır. 2003’ten bu yana üçer yıllık aralıklarla artan sayıda ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen test çalışmasına Türkiye 2003’te 4855, 2006’da

23

ARALIK 2014ARALIK 2014

4942, 2009’da 4996, 2012’de 4848 öğrenciyle dâhil olmuştur (OECD, 2014).

2013 yılı sonunda yayımlanmış olan 2012 testi sonuçları, Türkiye’nin 2003’ten bugüne, belirli bir ilerleme gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ancak 1 (en düşük) ilâ 6 (en yüksek) arasında puanlanan test sonuçları çerçevesinde Türkiye, halen üç puan türünde de 2. düzeyde bulunmaktadır.

Şekillerdeki sonuçlardan da görülebileceği gibi Türkiye, her üç alanda da gelişmiş Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika ülkelerinden aşağı seviyelerde kalmaktadır. Yine söz konusu sonuçların 2003’ten bu yana gösterdikleri eğilim incelendiğinde ise, dünya ölçeğinde Doğu Asya ülkelerinin performanslarının Kuzey Avrupa ülkelerine kıyasla belirli bir artış gösterdiği izlenebilmektedir.

2012 sonuçlarında kısmen geriye gitmiş olsa da, 2009 yılı sonuçlarına göre, fen puan türünde ilk, diğer iki puan türünde ikinci sırada yer alan Finlandiya özelinde bir değerlendirme, bu ülkenin eğitim alanında sağladığı başarının ardındaki faktörleri dört başlık altında toplamıştır (Eraslan, 2009):

• Öğretmen yetiştirme programı,• Geleneksel okul yaşamı,• Kültürel olarak öğretmenlik mesleğine bakış,• Hizmet içi öğretmen eğitimi.

Bu unsurların yanı sıra, Education at a Glance (OECD) çalışmasının çıktıları ile PISA sonuçlarında başarılı olan ülkeler bir arada değerlendirildiğinde, bu ülkelerdeki derslik başına öğrenci sayılarının düşüklüğü, öğrenci başına eğitici / öğretmen sayılarının yüksekliği

VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME - VBEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - III: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLERAhmet Emre ÇOBAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

Tablo 1. 2012 PISA Sonuçları

Kaynak: OECD, 2014; Milli Eğitim Bakanlığı, 2014.

Şekil 1. OECD - PISA Matematik Puanları

Şekil 2. OECD - PISA Fen Puanları

Şekil 3. OECD - PISA Okuma Puanları

1Eylül 2014’te yayımlanmış olan yazıda sıklıkla göndermede bulunulan 2012 tarihli Education at a Glance (OECD) yayını güncellenmiş, Ekim 2014’te Education at a Glance 2014 başlığıyla yayımlanmıştır. Yayına http://www.oecd.org/edu/Education-at-a-Glance-2014.pdf adresinden ulaşılabilir.

22

MAKALE

Verimlilik Alanında Politika Geliştirme genel başlığı kapsamında, “Beşeri Sermayenin Gelişimi - II: Türkiye Üzerine Analizler” alt başlığı taşıyan son yazıda, Türkiye’nin demografik özelliklerine, iş gücü yapısına ve eğitim sistemine ilişkin genel düzeyde veri ve analizler sunulmuştu (Anahtar, Eylül 2014). Söz konusu yazıda, genç nüfus yapısının sağladığı fırsatlara, iş gücüne katılım oranlarının düşüklüğüne ve yükseköğrenim gören nüfusun artış oranlarındaki sınırlılığa özel olarak değinilmiş, bunun yanında, eğitim katılım düzeyine ilişkin nicel göstergeler

1aktarılmıştı.

Bu yazıda, ülkelerdeki temel eğitimin genel nitelik düzeyine yönelik karşılaştırmalara olanak tanıyan PISA testleri sonuçları ele alınacak ve beşeri sermayenin gelişimine yönelik diğer önerilerle, konuya dair tartışma sonlandırılacaktır.

Temel Eğitime Yönelik Göstergeler (PISA Testi Sonuçları)

OECD tarafından yürütülen Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testleri, farklı ülkelerden çalışmaya dâhil edilen 15 yaşında öğrencilerin matematik, fen ve okuma yetkinlik düzeylerini ortaya koymakta ve karşılaştırmaktadır. 2003’ten bu yana üçer yıllık aralıklarla artan sayıda ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen test çalışmasına Türkiye 2003’te 4855, 2006’da

23

ARALIK 2014ARALIK 2014

4942, 2009’da 4996, 2012’de 4848 öğrenciyle dâhil olmuştur (OECD, 2014).

2013 yılı sonunda yayımlanmış olan 2012 testi sonuçları, Türkiye’nin 2003’ten bugüne, belirli bir ilerleme gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ancak 1 (en düşük) ilâ 6 (en yüksek) arasında puanlanan test sonuçları çerçevesinde Türkiye, halen üç puan türünde de 2. düzeyde bulunmaktadır.

Şekillerdeki sonuçlardan da görülebileceği gibi Türkiye, her üç alanda da gelişmiş Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika ülkelerinden aşağı seviyelerde kalmaktadır. Yine söz konusu sonuçların 2003’ten bu yana gösterdikleri eğilim incelendiğinde ise, dünya ölçeğinde Doğu Asya ülkelerinin performanslarının Kuzey Avrupa ülkelerine kıyasla belirli bir artış gösterdiği izlenebilmektedir.

2012 sonuçlarında kısmen geriye gitmiş olsa da, 2009 yılı sonuçlarına göre, fen puan türünde ilk, diğer iki puan türünde ikinci sırada yer alan Finlandiya özelinde bir değerlendirme, bu ülkenin eğitim alanında sağladığı başarının ardındaki faktörleri dört başlık altında toplamıştır (Eraslan, 2009):

• Öğretmen yetiştirme programı,• Geleneksel okul yaşamı,• Kültürel olarak öğretmenlik mesleğine bakış,• Hizmet içi öğretmen eğitimi.

Bu unsurların yanı sıra, Education at a Glance (OECD) çalışmasının çıktıları ile PISA sonuçlarında başarılı olan ülkeler bir arada değerlendirildiğinde, bu ülkelerdeki derslik başına öğrenci sayılarının düşüklüğü, öğrenci başına eğitici / öğretmen sayılarının yüksekliği

VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME - VBEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - III: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLERAhmet Emre ÇOBAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

Tablo 1. 2012 PISA Sonuçları

Kaynak: OECD, 2014; Milli Eğitim Bakanlığı, 2014.

Şekil 1. OECD - PISA Matematik Puanları

Şekil 2. OECD - PISA Fen Puanları

Şekil 3. OECD - PISA Okuma Puanları

1Eylül 2014’te yayımlanmış olan yazıda sıklıkla göndermede bulunulan 2012 tarihli Education at a Glance (OECD) yayını güncellenmiş, Ekim 2014’te Education at a Glance 2014 başlığıyla yayımlanmıştır. Yayına http://www.oecd.org/edu/Education-at-a-Glance-2014.pdf adresinden ulaşılabilir.

24

MAKALE

ARALIK 2014ARALIK 2014

gibi çok sayıda faktörün, öğrencilerin başarıları üzerindeki etkileri izlenebilmektedir.

López-Claros ve Mata’nın hazırlamış olduğu “Yenilik Kapasitesi Endeksi” (Innovation Capacity Index, ICI) verileri, ülkelerin yenilik (inovasyon) kapasitelerinin karşılaştırılmasına yönelik en kapsamlı çalışmalardan biridir (López-Claros ve Mata, 2011). 60’ı aşkın faktör üzerinden yapılan karşılaştırmalar sonrasında, ülkeler için birer ICI puanı atanan çalışmanın bulguları PISA sonuçlarıyla bir arada ele alındığında, yenilik kapasiteleri ile 15 yaş grubun eğitim başarıları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gözlenmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Ülke ölçeğinde verimlilik artışlarının sürekli kılınması ve yeniliğe (inovasyon), yüksek teknolojiye dayalı üretim kapasitesinin güçlendirilmesi açısından iş gücü arzının genel niteliğinin

yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır. Orta gelir tuzağı tehdidini göğüsleyerek dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye’nin, üretim sahasında öngörülen yapısal dönüşümün bir benzerini eğitim alanında sağlamaya odaklanmadığı durumda beklediği oranda bir sıçrama gösterme olanağı sınırlı görünmektedir.

İş gücünün arzı söz konusu olduğunda yüksek işsizlik ve düşük iş gücüne katılım oranları karşımıza çıkarken bunun yanında imalat sanayinde yer alan işletmeler de, yeterli nitelikte eleman bulamadıkları hususunu sıklıkla dile getirmektedir. Paralel bir biçimde, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, rekabetçilik açısından kayda değer bir avantaj gibi görünmekle birlikte, bu nüfusun nitelik düzeyinin rekabete konu olan diğer ülkelere kıyasla düşüklüğü, söz konusu avantajı da büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. İş gücüne katılım oranlarının düşüklüğünün ardında temel nedenlerden

biri olarak kadınların iş gücüne katılım oranlarındaki düşüklük, kendini göstermektedir. Halen Türkiye’de kadınların eğitim hayatında geçirdiği toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha alt değerlerdedir. Dolayısıyla iş gücüne katılım oranlarını ve iş gücünün genel niteliğini yükseltme yönünde çalışmaların odak noktalarından birini, kadınların eğitim sistemi içine dâhil olma düzeyini artıracak tedbirlerin oluşturması gerekmektedir.

Burada verilerle yeterince desteklenmiş olmamakla birlikte, mesleki eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu sorunlar, özellikle imalat sanayine nitelikli ara eleman problemi şeklinde doğrudan yansımaktadır. Teknik liselere karşı toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta, bu durum da imalat sanayi içindeki firmaların meslek lisesi mezunlarına olan talebini düşürmektedir. Son on yılda, bu alanda önemli adımlar atılmış olmasına karşın, söz konusu arz talep kısırdöngüsü, mesleki ve teknik liseleri Türkiye’deki iş gücünün genel niteliği açısından halen başlıca sorunlardan biri olarak konumlandırmaktadır.

Ara eleman yönünden yetersizlikleri yanında işletmelerin önemli bir bölümü de, yeterli nitelikte mühendis istihdam edememekten yana sorunlar yaşamaktadır. Halen çok sayıda üniversite, çeşitli mühendislik branşlarında mezun veriyor olsa da, üniversiteler arası eğitim kalitesinde gözlenen büyük farklılıklar, mühendislik alt branşları içinde son derece heterojen bir yapının oluşmasına yol açmıştır. Bu heterojenliğin de bir sonucu olarak Türkiye’deki çalışan nüfus içinde mühendislerin oranı henüz % 1’lerin altında seyretmektedir. Örneğin bu oran

Almanya’da % 3,12’dir. (VDI, 2010) İmalat sanayinin mühendis istihdamında problemler yaşamasında, özellikle belli başlı üniversitelerden mezun mühendislerin, başta finans olmak üzere hizmet ve kamu sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol oynamaktadır. Türkiye özelinde benzer bir eğilim, yani imalat sanayinden ziyade hizmet sektöründe ya da kamu sektöründe çalışmanın tercih ediliyor olması, her düzeyde çalışan açısından hissedilebilir bir durumdur. Bu durumun doğrudan bir etkisiyle imalat sanayi, vasıfsız elemanları da kendilerine çekmekten yana sorunlarla karşı karşıyadır. Ek tedbirler alınmadığı takdirde ise, imalat sanayinin Türkiye’nin sektörel kompozisyonu içinde girmiş olduğu düşüş eğiliminin sürmesi, ihtimal dâhilindedir.

Ar-Ge ve yenilik alanındaki faaliyetlerin önemli bir bölümü fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilim disiplinlerinde yetişmiş, nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır. Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi ve istihdam yapısının bir ürünü olarak özellikle son 30 yıllık dönemde, temel bilim alanlarının öğrenciler tarafından talep edilebilirlik düzeyinde önemli düşüşler olmuştur. Araştırma ve laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel oluşturmaktadır.

PISA testlerinden alınan sonuçlar, Türkiye’deki insan kaynağının genel niteliğine ve orta vadede ulaşacağı düzeye ilişkin olarak ortaya karamsar bir tablo koymaktadır. Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli bir şekilde ele alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun önemli bir bölümünün nitelik olarak

gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük ölçüde sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla eğitim sisteminde bir dönüşümü öngören çalışmaların odağında, üniversite sayısının artırılması ya da sınav sistemlerinin yeniden tasarlanması kadar, okul öncesinden başlayacak şekilde eğitim yapısında kökten değişimlere ortam sağlanması kaygısı yer almak durumundadır.

Bütün bunlara ek olarak insan kaynaklarının yetkinlik düzeyini artıracak tedbirlerin, yalnızca çalışma hayatı öncesi tedbirlerle sınırlandırılması da sağlıklı olmayacaktır. Çok taraflı bir biçimde, mevcut çalışan profilini geliştirmeye yönelik stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması, bu alanda kayda değer katkılar sağlayabilecektir.

Kaynakça• Eraslan, A. (2009). “Finlandiya’nın PISA’daki başarısının nedenleri: Türkiye için alınacak dersler.” Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi, 3 (2), 238-248.• Lopez-Claros, A. & Mata, Y. M. (2011). The Innovation for Development Report 2010–2011. http://www.innovation fordevelopment report.org/papers.html• Milli Eğitim Bakanlığı. (2014). PISA Türkiye: Resmi Web Sayfası. http://pisa.meb.gov.tr/• OECD. (2014). PISA 2012 Results. OECD Publishing. • VDI. (2010). European Engineering Report. http://www.vdi.de/uploads/media/ 2010-04_IW_European_Engineering_ Report_02.pdf

Şekil 4. PISA (2009) Puan Ortalamaları ile ICI Skorları İlişkisi

25

24

MAKALE

ARALIK 2014ARALIK 2014

gibi çok sayıda faktörün, öğrencilerin başarıları üzerindeki etkileri izlenebilmektedir.

López-Claros ve Mata’nın hazırlamış olduğu “Yenilik Kapasitesi Endeksi” (Innovation Capacity Index, ICI) verileri, ülkelerin yenilik (inovasyon) kapasitelerinin karşılaştırılmasına yönelik en kapsamlı çalışmalardan biridir (López-Claros ve Mata, 2011). 60’ı aşkın faktör üzerinden yapılan karşılaştırmalar sonrasında, ülkeler için birer ICI puanı atanan çalışmanın bulguları PISA sonuçlarıyla bir arada ele alındığında, yenilik kapasiteleri ile 15 yaş grubun eğitim başarıları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gözlenmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Ülke ölçeğinde verimlilik artışlarının sürekli kılınması ve yeniliğe (inovasyon), yüksek teknolojiye dayalı üretim kapasitesinin güçlendirilmesi açısından iş gücü arzının genel niteliğinin

yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır. Orta gelir tuzağı tehdidini göğüsleyerek dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye’nin, üretim sahasında öngörülen yapısal dönüşümün bir benzerini eğitim alanında sağlamaya odaklanmadığı durumda beklediği oranda bir sıçrama gösterme olanağı sınırlı görünmektedir.

İş gücünün arzı söz konusu olduğunda yüksek işsizlik ve düşük iş gücüne katılım oranları karşımıza çıkarken bunun yanında imalat sanayinde yer alan işletmeler de, yeterli nitelikte eleman bulamadıkları hususunu sıklıkla dile getirmektedir. Paralel bir biçimde, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, rekabetçilik açısından kayda değer bir avantaj gibi görünmekle birlikte, bu nüfusun nitelik düzeyinin rekabete konu olan diğer ülkelere kıyasla düşüklüğü, söz konusu avantajı da büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. İş gücüne katılım oranlarının düşüklüğünün ardında temel nedenlerden

biri olarak kadınların iş gücüne katılım oranlarındaki düşüklük, kendini göstermektedir. Halen Türkiye’de kadınların eğitim hayatında geçirdiği toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha alt değerlerdedir. Dolayısıyla iş gücüne katılım oranlarını ve iş gücünün genel niteliğini yükseltme yönünde çalışmaların odak noktalarından birini, kadınların eğitim sistemi içine dâhil olma düzeyini artıracak tedbirlerin oluşturması gerekmektedir.

Burada verilerle yeterince desteklenmiş olmamakla birlikte, mesleki eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu sorunlar, özellikle imalat sanayine nitelikli ara eleman problemi şeklinde doğrudan yansımaktadır. Teknik liselere karşı toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta, bu durum da imalat sanayi içindeki firmaların meslek lisesi mezunlarına olan talebini düşürmektedir. Son on yılda, bu alanda önemli adımlar atılmış olmasına karşın, söz konusu arz talep kısırdöngüsü, mesleki ve teknik liseleri Türkiye’deki iş gücünün genel niteliği açısından halen başlıca sorunlardan biri olarak konumlandırmaktadır.

Ara eleman yönünden yetersizlikleri yanında işletmelerin önemli bir bölümü de, yeterli nitelikte mühendis istihdam edememekten yana sorunlar yaşamaktadır. Halen çok sayıda üniversite, çeşitli mühendislik branşlarında mezun veriyor olsa da, üniversiteler arası eğitim kalitesinde gözlenen büyük farklılıklar, mühendislik alt branşları içinde son derece heterojen bir yapının oluşmasına yol açmıştır. Bu heterojenliğin de bir sonucu olarak Türkiye’deki çalışan nüfus içinde mühendislerin oranı henüz % 1’lerin altında seyretmektedir. Örneğin bu oran

Almanya’da % 3,12’dir. (VDI, 2010) İmalat sanayinin mühendis istihdamında problemler yaşamasında, özellikle belli başlı üniversitelerden mezun mühendislerin, başta finans olmak üzere hizmet ve kamu sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol oynamaktadır. Türkiye özelinde benzer bir eğilim, yani imalat sanayinden ziyade hizmet sektöründe ya da kamu sektöründe çalışmanın tercih ediliyor olması, her düzeyde çalışan açısından hissedilebilir bir durumdur. Bu durumun doğrudan bir etkisiyle imalat sanayi, vasıfsız elemanları da kendilerine çekmekten yana sorunlarla karşı karşıyadır. Ek tedbirler alınmadığı takdirde ise, imalat sanayinin Türkiye’nin sektörel kompozisyonu içinde girmiş olduğu düşüş eğiliminin sürmesi, ihtimal dâhilindedir.

Ar-Ge ve yenilik alanındaki faaliyetlerin önemli bir bölümü fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilim disiplinlerinde yetişmiş, nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır. Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi ve istihdam yapısının bir ürünü olarak özellikle son 30 yıllık dönemde, temel bilim alanlarının öğrenciler tarafından talep edilebilirlik düzeyinde önemli düşüşler olmuştur. Araştırma ve laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel oluşturmaktadır.

PISA testlerinden alınan sonuçlar, Türkiye’deki insan kaynağının genel niteliğine ve orta vadede ulaşacağı düzeye ilişkin olarak ortaya karamsar bir tablo koymaktadır. Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli bir şekilde ele alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun önemli bir bölümünün nitelik olarak

gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük ölçüde sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla eğitim sisteminde bir dönüşümü öngören çalışmaların odağında, üniversite sayısının artırılması ya da sınav sistemlerinin yeniden tasarlanması kadar, okul öncesinden başlayacak şekilde eğitim yapısında kökten değişimlere ortam sağlanması kaygısı yer almak durumundadır.

Bütün bunlara ek olarak insan kaynaklarının yetkinlik düzeyini artıracak tedbirlerin, yalnızca çalışma hayatı öncesi tedbirlerle sınırlandırılması da sağlıklı olmayacaktır. Çok taraflı bir biçimde, mevcut çalışan profilini geliştirmeye yönelik stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması, bu alanda kayda değer katkılar sağlayabilecektir.

Kaynakça• Eraslan, A. (2009). “Finlandiya’nın PISA’daki başarısının nedenleri: Türkiye için alınacak dersler.” Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi, 3 (2), 238-248.• Lopez-Claros, A. & Mata, Y. M. (2011). The Innovation for Development Report 2010–2011. http://www.innovation fordevelopment report.org/papers.html• Milli Eğitim Bakanlığı. (2014). PISA Türkiye: Resmi Web Sayfası. http://pisa.meb.gov.tr/• OECD. (2014). PISA 2012 Results. OECD Publishing. • VDI. (2010). European Engineering Report. http://www.vdi.de/uploads/media/ 2010-04_IW_European_Engineering_ Report_02.pdf

Şekil 4. PISA (2009) Puan Ortalamaları ile ICI Skorları İlişkisi

25

27

ARALIK 2014ARALIK 2014

kaynaklarının tamamının para ve hızla paraya çevrilebilir değerlerle ödenebileceğini göstermektedir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013). c) Disponibilite (Nakit) OranıLikidite oranı hesaplanırken, oranın payına stoklar, akreditifler, satıcılara verilen avanslar, gelir tahakkukları, gelecek aylara ait giderler ve diğer dönen varlıklar dâhil edilmediği halde nakit oranında alacaklar da payda yer almamaktadır. Bu nedenle nakit oranı, likidite oranına kıyasla daha duyarlı ve keskin bir ölçü olarak kabul edilmektedir. Gerçekten bu

oran, işletmenin satışlarının durması ve alacaklarını tahsil edememesi halinde, kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü göstermektedir. Nakit oranın 1:1 olması, işletmenin kısa vadeli borçlarının tamamını, para ve para benzerleri ile karşılayabildiğini ifade eder. Bu kadar yüksek likidite işletmeler için gerekli olmadığı gibi alternatif maliyeti (yoksun kalınan gelirler) de çok yüksek olabilir. Ancak gelişmiş ülkelerde bu oranın % 20’nin altına düşmemesi gerektiği genel bir kural olarak ileri sürülmektedir. Ülkemizde bu oran, sınai işletmelerde kısa süreli borçların yüksekliği nedeniyle

genellikle % 20’nin altına düşmektedir (Akgüç, 2013).

2-Finansal Yapı OranlarıFinansal yapı oranları, işletmenin finansal yapısını ve uzun süreli borç ödeme gücünü göstermektedir.

Mali yapıyla ilgili oranlar işletmenin faaliyetlerini zararla kapatması, varlıklarının değerinin düşmesi ve beklediği nakit hareketlerinin gerçekleşmemesi durumunda işletmenin yabancı kaynaklarını zamanında ödeyip ödeyemeyeceği konusunda önemli bilgiler sağlar (Çabuk ve Lazol, 2013).

26

MAKALE

Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) sayısının artması ve mevcut OSB’lerin genişleme trendinde olması hem merkezi yönetim hem de OSB’ler açısından yönetim ve denetim araçları gereksinimini, finansal kurumların ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kredilendirmede daha sağlam verilere olan ihtiyacını artırmıştır. Bu durum finansal tabloların geniş ölçüde kullanılmasına yol açmış ve finansal analizin önemini daha da anlamlı hale getirmiştir. Günümüzde de modern iş hayatında finansal tablolar yaygın bir şekilde kullanılmakta, sayısı gittikçe artan kişi ve gruplar finansal tabloların analizi ve yorumu ile yakından ilgilenme gereksinimi duymaktadır.

Oran Analizi TekniğiSürdürülebilir bir iş ve misyon, etkili planlama ve finansal yönetimi gerekli kılar. Oran analizi, finansal sonuçları anlamaya katkıda bulunan ve örgütsel performans için anahtar göstergeler sunan faydalı bir yönetim aracıdır. Yöneticiler uygulamaya koydukları stratejilerin güçlü ve zayıf yanlarını görmek için oran analizini kullanır. Fonlayıcılar ise oran analizini yönetimin etkililiğini ölçerek yönetim hakkında bir yargıya ulaşmak için kullanabilir (Poznanski et all, 2013).

İncelenen işletmenin cari dönem oranlarının yorumlanmasında, değerlendirilmesinde aşağıdaki ölçülerden yararlanılabilir (Akgüç, 2013):• Anlamlı olduğu kabul edilen genel

ölçülerle, deneyim sonucu bulunmuş ve yeterli olarak kabul edilmiş oranlarla karşılaştırma,• Birbiriyle ilgili çeşitli oranların birlikte değerlendirilmesi,• İşletmenin geçmiş yıllar oranlarıyla karşılaştırma,• Aynı endüstri kolunda benzer işletmelerin oranlarıyla veya endüstri kolundaki tipik (standart) oranlarla karşılaştırma.

Oranlar çeşitli kriterlere göre, farklı ayrımlara tabi tutulabilir. İşletme faaliyet sonuçları ile finansal durumunu değerlemedeki kullanılış amaçları bakımından yaygın olarak kullanılan oranlar şöyle sınıflandırılabilmektedir:

1) Likidite Oranları2) Finansal Yapı Oranları3) Verimlilik Oranları4) Kârlılık Oranları

1-Likidite OranlarıLikidite oranları, işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü ölçmek, başka bir deyişle likidite riskini değerlendirmek, net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını saptamak için kullanılmaktadır (Akgüç, 2013).

a) Cari OranWilliams et all (2005)’a göre cari oran, işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü ölçümlemektedir (Ataman ve Altuk Özden, Ekim 2009).

Bir firmanın mali gücünü gösteren bir endeks olarak cari orandan yaygın bir şekilde yararlanılmaktadır.Cari oran hesaplanmasında amaç, işletmenin kısa süreleri borçlarını ödeme gücünü ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koymaktır.

Kredi veren kurum ve kuruluşların karşılaştığı en önemli tehlike kredi kullananların yükümlülüklerini yerine getirememesi nedeniyle likiditesizlik yaşama riskidir. Cari oran dönen varlıklarıyla kısa vadeli yabancı kaynakları karşılaştırarak bu riski ortaya koyar (Fridson and Alvarez, 2002).

Cari oranın ideal oranı kural olarak 2 olmakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde bankaların daha çok kısa vadeli kredi verme trendlerinden dolayı bu oranın 1,5 olması yeterli görülmektedir.

b) Likidite (Asit-test) OranıLikidite (asit-test) oranı, cari oranı tamamlayan, onu daha anlaşılabilir kılan bir ölçüdür. Bu oran, paraya çevrilmesi oldukça zaman alabilecek olan stoklar ve akreditifler dâhil sipariş avansları, para olarak tahsil edilmeyecek alacaklar, diğer dönen varlıklar, oranın payında yer almadığından, cari orana kıyasla daha duyarlı bir ölçüdür (Akgüç, 2013).

Asit-test oranı sonucunun 1 çıkması yeterli kabul edilmektedir. Böyle bir sonuç işletmenin kısa vadeli yabancı

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)

27

ARALIK 2014ARALIK 2014

kaynaklarının tamamının para ve hızla paraya çevrilebilir değerlerle ödenebileceğini göstermektedir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013). c) Disponibilite (Nakit) OranıLikidite oranı hesaplanırken, oranın payına stoklar, akreditifler, satıcılara verilen avanslar, gelir tahakkukları, gelecek aylara ait giderler ve diğer dönen varlıklar dâhil edilmediği halde nakit oranında alacaklar da payda yer almamaktadır. Bu nedenle nakit oranı, likidite oranına kıyasla daha duyarlı ve keskin bir ölçü olarak kabul edilmektedir. Gerçekten bu

oran, işletmenin satışlarının durması ve alacaklarını tahsil edememesi halinde, kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü göstermektedir. Nakit oranın 1:1 olması, işletmenin kısa vadeli borçlarının tamamını, para ve para benzerleri ile karşılayabildiğini ifade eder. Bu kadar yüksek likidite işletmeler için gerekli olmadığı gibi alternatif maliyeti (yoksun kalınan gelirler) de çok yüksek olabilir. Ancak gelişmiş ülkelerde bu oranın % 20’nin altına düşmemesi gerektiği genel bir kural olarak ileri sürülmektedir. Ülkemizde bu oran, sınai işletmelerde kısa süreli borçların yüksekliği nedeniyle

genellikle % 20’nin altına düşmektedir (Akgüç, 2013).

2-Finansal Yapı OranlarıFinansal yapı oranları, işletmenin finansal yapısını ve uzun süreli borç ödeme gücünü göstermektedir.

Mali yapıyla ilgili oranlar işletmenin faaliyetlerini zararla kapatması, varlıklarının değerinin düşmesi ve beklediği nakit hareketlerinin gerçekleşmemesi durumunda işletmenin yabancı kaynaklarını zamanında ödeyip ödeyemeyeceği konusunda önemli bilgiler sağlar (Çabuk ve Lazol, 2013).

26

MAKALE

Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) sayısının artması ve mevcut OSB’lerin genişleme trendinde olması hem merkezi yönetim hem de OSB’ler açısından yönetim ve denetim araçları gereksinimini, finansal kurumların ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kredilendirmede daha sağlam verilere olan ihtiyacını artırmıştır. Bu durum finansal tabloların geniş ölçüde kullanılmasına yol açmış ve finansal analizin önemini daha da anlamlı hale getirmiştir. Günümüzde de modern iş hayatında finansal tablolar yaygın bir şekilde kullanılmakta, sayısı gittikçe artan kişi ve gruplar finansal tabloların analizi ve yorumu ile yakından ilgilenme gereksinimi duymaktadır.

Oran Analizi TekniğiSürdürülebilir bir iş ve misyon, etkili planlama ve finansal yönetimi gerekli kılar. Oran analizi, finansal sonuçları anlamaya katkıda bulunan ve örgütsel performans için anahtar göstergeler sunan faydalı bir yönetim aracıdır. Yöneticiler uygulamaya koydukları stratejilerin güçlü ve zayıf yanlarını görmek için oran analizini kullanır. Fonlayıcılar ise oran analizini yönetimin etkililiğini ölçerek yönetim hakkında bir yargıya ulaşmak için kullanabilir (Poznanski et all, 2013).

İncelenen işletmenin cari dönem oranlarının yorumlanmasında, değerlendirilmesinde aşağıdaki ölçülerden yararlanılabilir (Akgüç, 2013):• Anlamlı olduğu kabul edilen genel

ölçülerle, deneyim sonucu bulunmuş ve yeterli olarak kabul edilmiş oranlarla karşılaştırma,• Birbiriyle ilgili çeşitli oranların birlikte değerlendirilmesi,• İşletmenin geçmiş yıllar oranlarıyla karşılaştırma,• Aynı endüstri kolunda benzer işletmelerin oranlarıyla veya endüstri kolundaki tipik (standart) oranlarla karşılaştırma.

Oranlar çeşitli kriterlere göre, farklı ayrımlara tabi tutulabilir. İşletme faaliyet sonuçları ile finansal durumunu değerlemedeki kullanılış amaçları bakımından yaygın olarak kullanılan oranlar şöyle sınıflandırılabilmektedir:

1) Likidite Oranları2) Finansal Yapı Oranları3) Verimlilik Oranları4) Kârlılık Oranları

1-Likidite OranlarıLikidite oranları, işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü ölçmek, başka bir deyişle likidite riskini değerlendirmek, net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını saptamak için kullanılmaktadır (Akgüç, 2013).

a) Cari OranWilliams et all (2005)’a göre cari oran, işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü ölçümlemektedir (Ataman ve Altuk Özden, Ekim 2009).

Bir firmanın mali gücünü gösteren bir endeks olarak cari orandan yaygın bir şekilde yararlanılmaktadır.Cari oran hesaplanmasında amaç, işletmenin kısa süreleri borçlarını ödeme gücünü ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koymaktır.

Kredi veren kurum ve kuruluşların karşılaştığı en önemli tehlike kredi kullananların yükümlülüklerini yerine getirememesi nedeniyle likiditesizlik yaşama riskidir. Cari oran dönen varlıklarıyla kısa vadeli yabancı kaynakları karşılaştırarak bu riski ortaya koyar (Fridson and Alvarez, 2002).

Cari oranın ideal oranı kural olarak 2 olmakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde bankaların daha çok kısa vadeli kredi verme trendlerinden dolayı bu oranın 1,5 olması yeterli görülmektedir.

b) Likidite (Asit-test) OranıLikidite (asit-test) oranı, cari oranı tamamlayan, onu daha anlaşılabilir kılan bir ölçüdür. Bu oran, paraya çevrilmesi oldukça zaman alabilecek olan stoklar ve akreditifler dâhil sipariş avansları, para olarak tahsil edilmeyecek alacaklar, diğer dönen varlıklar, oranın payında yer almadığından, cari orana kıyasla daha duyarlı bir ölçüdür (Akgüç, 2013).

Asit-test oranı sonucunun 1 çıkması yeterli kabul edilmektedir. Böyle bir sonuç işletmenin kısa vadeli yabancı

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)

29

ARALIK 2014ARALIK 2014

Söz konusu oran, uzun vadeli finansman sağlamadaki zorluklar nedeniyle, ülkemizde genellikle % 70’in üzerinde seyretmektedir.

f) Maddi Duran Varlıkların Öz Kaynaklara OranıOran fiziki yapıya sahip iktisadi kıymetlerin ne ölçüde öz kaynak ile finanse edildiğini gösterir. Oranın 1’den küçük olması istenir. Bunun anlamı duran varlıkların tamamının öz kaynak ile finanse edilmesidir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).

Oranın 1’den büyük olması, maddi duran varlıkların finansmanında yabancı kaynakların kullanıldığını, sermayenin yetersiz olduğunu ve ek sermaye finansmanına gerek duyulduğunu gösterir.

3-Verimlilik OranlarıFaaliyet oranları veya verimlik oranları, işletmenin sahip olduğu ve faaliyetlerini gerçekleştirmede kullandığı iktisadi kıymetlerin ne ölçüde etkin kullanıldığını tespit etmede kullanılır. Bu oranlar satışlar ile çeşitli aktif kalemler arasında uygun bir denge ve ilişki bulunduğunu varsayar (Çabuk ve Lazol, 2013).

a) Ticari Alacak Devir HızıAlacak devir hızının yüksek olması, firmanın alacaklarını tahsil kabiliyeti konusunda iyi bir gösterge olduğu gibi, firmanın etkin bir tahsilat politikasının da sonucu olabilir. Alacak devir hızındaki artış, firmanın aynı düzeydeki bir iş hacmi için daha az finansmana gereksinme duyduğunu, göreli olarak daha az işletme sermayesini alacaklara bağladığını gösterdiğinden, devir hızındaki artış genellikle firma lehine olumlu bir gelişme olarak yorumlanır (Akgüç, 2011).

b) Ticari Borç Devir HızıFirmalarda borç devir hızının yavaşlaması, finansman olanağı yaratır. Bu nedenle finansman gereksinimi azaltması yönünden, borç devir hızının yavaşlaması olumludur. Firma, piyasa koşullarından yararlanarak bu süreyi uzatabilir. Borç ödeme süresinin uzaması, firmanın ödeme güçlüğü içinde bulunmasından, vadesi gelen borçların yenilenmesinden de kaynaklanabilir (Akgüç, 2013).

c) Hazır Değerlerin Devir HızıOranın yüksek çıkması firmanın net satış hasılatı ile hazır değerlerini rahatça karşılayabildiğini göstermektedir.

ç) Net Çalışma Sermayesi Devir HızıOranın yüksek çıkması net işletme sermayesinin etkin kullanıldığını, düşük olması ise net işletme sermayesinin etkin kullanılmadığını gösterir. Bu oran net

MAKALE

28

a) Finansal Kaldıraç Oranı Finansal kaldıraç oranı olarak da bilinen bu oran, toplam kaynakların ne kadarının yabancı kaynaklardan finanse edildiğini gösterir.

Firmanın toplam kaynaklarının dağılımı hakkında bilgi verir. Firma için bir risk göstergesidir. Oranın yüksek çıkması, kredi verenlere, firmanın borçlarını ödeyememe nedeniyle mali yönden zor duruma düşme olasılığının yüksek olduğunu gösterir. Bu yüzden borç verenler oranın düşük olmasını ister. Çünkü firmanın öz kaynakları yeterli ise olağanüstü durumlarda paralarını tahsil edebilir (Gürkan, 2005).

Bu oranın yüksek olması, işletmenin riskli bir biçimde finanse edildiğini, kredi sağlayan finansman kurum ve kuruluşları yönünden işletmenin borçlarını ödeyememe durumunun söz konusu olması nedeniyle kredi riskinin arttığını göstermektedir.

b) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına OranıBu oran, işletme varlıklarının ne kadarlık kısmının kısa vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

Pasif içinde kısa vadeli yabancı kaynakların ağırlığını gösteren bir orandır. Bir işletmenin çok fazla kısa vadeli borcu olması geri ödeme riskini artırır. Bu oranın 1/3 seviyesini pek aşmaması uygun olur. Bu risk kısa vadeli yabancı kaynakların uzun vadeli varlık finansmanında kullanılmasıyla daha da artar (Çabuk ve Lazol 2013).

c) Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına OranıBu oran, işletme iktisadi varlıklarının ne

kadarlık bir kısmının uzun vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

Bu oranın yüksekliği, işletmenin kullandığı kaynaklar arasında uzun süreli borçların göreli öneminin fazlalığını ortaya koyar. Uzun süreli yabancı kaynaklarla varlıklarını finanse eden işletmeler, özellikle durgunluk dönemlerinde borç taksitlerini ödemede büyük güçlüklerle karşılaşabilir. Eğer bir işletmenin uzun süreli borç yükü ağırsa, söz konusu işletmeye uzun vadeli kredi verenler için emniyet payı az demektir (Akgüç, 2013).

ç) Öz Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı Öz kaynak oranı, işletme varlık ya da kaynaklarının yüzde kaçının işletme ortaklar ve sahibince finanse edildiğini gösterir.

Özer (2012)’e göre, orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde işletmenin kredi limitini tespit etmek amacıyla kullanılmaktadır. Oranın % 50 civarında olması normal kabul edilmektedir. Oranın yüksek olması işletmenin uzun vadeli yabancı kaynakları ile bunların faizlerini ödemede güçlükle karşılaşma ihtimalinin zayıf olduğunu göstermektedir. Oranın % 50’nin altına düşmesi, işletmenin yükümlülüklerini karşılamada güçlükle karşılaşma riskini ortaya çıkarmaktadır (Palamutçu, 2013).

Orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde, işletmenin kredi değerini tespit amacıyla yaygın olarak kullanılır. Oranın yüksek olması işletmenin uzun vadeli borçları ile bunların faizlerini ödemede güçlükle karşılaşma ihtimalinin zayıf olduğunu gösterir (Yağız, 2012).

d) Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara OranıYabancı kaynakların öz kaynaklara oranı, işletmenin öz kaynakları ile toplam borçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Bu oran, toplam yabancı kaynakların öz kaynaklara oranlanması ile hesaplanır. Oranın 1 ve 1’den küçük olması öz kaynak borç dengesi açısından önemlidir. Oranın 1’den büyük olması, işletmeye ağır bir faiz yükü getirmekte ve güvence azlığına neden olmaktadır. Kredi verenler açısından bu durum, işletmeden ek teminatlar istemesine ve kredinin maliyetinin artmasına sebep olmaktadır.

e) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Yabancı Kaynaklara Oranı Bu oran, işletmenin yabancı kaynaklarının ne kadarlık kısmının kısa süreli borçlardan oluştuğunu gösterir.

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

29

ARALIK 2014ARALIK 2014

Söz konusu oran, uzun vadeli finansman sağlamadaki zorluklar nedeniyle, ülkemizde genellikle % 70’in üzerinde seyretmektedir.

f) Maddi Duran Varlıkların Öz Kaynaklara OranıOran fiziki yapıya sahip iktisadi kıymetlerin ne ölçüde öz kaynak ile finanse edildiğini gösterir. Oranın 1’den küçük olması istenir. Bunun anlamı duran varlıkların tamamının öz kaynak ile finanse edilmesidir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).

Oranın 1’den büyük olması, maddi duran varlıkların finansmanında yabancı kaynakların kullanıldığını, sermayenin yetersiz olduğunu ve ek sermaye finansmanına gerek duyulduğunu gösterir.

3-Verimlilik OranlarıFaaliyet oranları veya verimlik oranları, işletmenin sahip olduğu ve faaliyetlerini gerçekleştirmede kullandığı iktisadi kıymetlerin ne ölçüde etkin kullanıldığını tespit etmede kullanılır. Bu oranlar satışlar ile çeşitli aktif kalemler arasında uygun bir denge ve ilişki bulunduğunu varsayar (Çabuk ve Lazol, 2013).

a) Ticari Alacak Devir HızıAlacak devir hızının yüksek olması, firmanın alacaklarını tahsil kabiliyeti konusunda iyi bir gösterge olduğu gibi, firmanın etkin bir tahsilat politikasının da sonucu olabilir. Alacak devir hızındaki artış, firmanın aynı düzeydeki bir iş hacmi için daha az finansmana gereksinme duyduğunu, göreli olarak daha az işletme sermayesini alacaklara bağladığını gösterdiğinden, devir hızındaki artış genellikle firma lehine olumlu bir gelişme olarak yorumlanır (Akgüç, 2011).

b) Ticari Borç Devir HızıFirmalarda borç devir hızının yavaşlaması, finansman olanağı yaratır. Bu nedenle finansman gereksinimi azaltması yönünden, borç devir hızının yavaşlaması olumludur. Firma, piyasa koşullarından yararlanarak bu süreyi uzatabilir. Borç ödeme süresinin uzaması, firmanın ödeme güçlüğü içinde bulunmasından, vadesi gelen borçların yenilenmesinden de kaynaklanabilir (Akgüç, 2013).

c) Hazır Değerlerin Devir HızıOranın yüksek çıkması firmanın net satış hasılatı ile hazır değerlerini rahatça karşılayabildiğini göstermektedir.

ç) Net Çalışma Sermayesi Devir HızıOranın yüksek çıkması net işletme sermayesinin etkin kullanıldığını, düşük olması ise net işletme sermayesinin etkin kullanılmadığını gösterir. Bu oran net

MAKALE

28

a) Finansal Kaldıraç Oranı Finansal kaldıraç oranı olarak da bilinen bu oran, toplam kaynakların ne kadarının yabancı kaynaklardan finanse edildiğini gösterir.

Firmanın toplam kaynaklarının dağılımı hakkında bilgi verir. Firma için bir risk göstergesidir. Oranın yüksek çıkması, kredi verenlere, firmanın borçlarını ödeyememe nedeniyle mali yönden zor duruma düşme olasılığının yüksek olduğunu gösterir. Bu yüzden borç verenler oranın düşük olmasını ister. Çünkü firmanın öz kaynakları yeterli ise olağanüstü durumlarda paralarını tahsil edebilir (Gürkan, 2005).

Bu oranın yüksek olması, işletmenin riskli bir biçimde finanse edildiğini, kredi sağlayan finansman kurum ve kuruluşları yönünden işletmenin borçlarını ödeyememe durumunun söz konusu olması nedeniyle kredi riskinin arttığını göstermektedir.

b) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına OranıBu oran, işletme varlıklarının ne kadarlık kısmının kısa vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

Pasif içinde kısa vadeli yabancı kaynakların ağırlığını gösteren bir orandır. Bir işletmenin çok fazla kısa vadeli borcu olması geri ödeme riskini artırır. Bu oranın 1/3 seviyesini pek aşmaması uygun olur. Bu risk kısa vadeli yabancı kaynakların uzun vadeli varlık finansmanında kullanılmasıyla daha da artar (Çabuk ve Lazol 2013).

c) Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına OranıBu oran, işletme iktisadi varlıklarının ne

kadarlık bir kısmının uzun vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

Bu oranın yüksekliği, işletmenin kullandığı kaynaklar arasında uzun süreli borçların göreli öneminin fazlalığını ortaya koyar. Uzun süreli yabancı kaynaklarla varlıklarını finanse eden işletmeler, özellikle durgunluk dönemlerinde borç taksitlerini ödemede büyük güçlüklerle karşılaşabilir. Eğer bir işletmenin uzun süreli borç yükü ağırsa, söz konusu işletmeye uzun vadeli kredi verenler için emniyet payı az demektir (Akgüç, 2013).

ç) Öz Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı Öz kaynak oranı, işletme varlık ya da kaynaklarının yüzde kaçının işletme ortaklar ve sahibince finanse edildiğini gösterir.

Özer (2012)’e göre, orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde işletmenin kredi limitini tespit etmek amacıyla kullanılmaktadır. Oranın % 50 civarında olması normal kabul edilmektedir. Oranın yüksek olması işletmenin uzun vadeli yabancı kaynakları ile bunların faizlerini ödemede güçlükle karşılaşma ihtimalinin zayıf olduğunu göstermektedir. Oranın % 50’nin altına düşmesi, işletmenin yükümlülüklerini karşılamada güçlükle karşılaşma riskini ortaya çıkarmaktadır (Palamutçu, 2013).

Orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde, işletmenin kredi değerini tespit amacıyla yaygın olarak kullanılır. Oranın yüksek olması işletmenin uzun vadeli borçları ile bunların faizlerini ödemede güçlükle karşılaşma ihtimalinin zayıf olduğunu gösterir (Yağız, 2012).

d) Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara OranıYabancı kaynakların öz kaynaklara oranı, işletmenin öz kaynakları ile toplam borçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Bu oran, toplam yabancı kaynakların öz kaynaklara oranlanması ile hesaplanır. Oranın 1 ve 1’den küçük olması öz kaynak borç dengesi açısından önemlidir. Oranın 1’den büyük olması, işletmeye ağır bir faiz yükü getirmekte ve güvence azlığına neden olmaktadır. Kredi verenler açısından bu durum, işletmeden ek teminatlar istemesine ve kredinin maliyetinin artmasına sebep olmaktadır.

e) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Yabancı Kaynaklara Oranı Bu oran, işletmenin yabancı kaynaklarının ne kadarlık kısmının kısa süreli borçlardan oluştuğunu gösterir.

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

31

ARALIK 2014ARALIK 2014

11 Ticari Alacak Devir Hızı

12 Ticari Borç Devir Hızı

13 Hazır Değer Devir Hızı

14 Net Çalışma Sermayesinin Devir Hızı

15 Dönen Varlık Devir Hızı

16 Duran Varlık Devir Hızı

17 Aktif Devir Hızı

18 Öz Kaynak Devir Hızı

19 Brüt Satış Kârı Oranı

20 İş Hacmi Rantabilitesi

21 Olağan Kâr Oranı

22 Net Kâr Marjı

23 Finansal Rantabilite

24 Aktif Kârlılık Oranı

V1

V2

V3

V4

V5

V6

V7

V8

K1

K2

K3

K4

K5

K6

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

DÜŞÜK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

ORAN ADI KOD

1 Cari Oran L1

2

SIRA NO

Asit - Test Oranı L2

REFERANSDEĞERLER

3

Disponobilite Oranı L3

4

Finansal Kaldıraç Oranı F1

5

Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı F2

6 Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı F3

7

Öz Kaynak Oranı F4

8

Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara Oranı F5

9 Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Yabancı Kaynaklara Oranı F6

10

Maddi Duran Varlıkların Öz Kaynaklara Oranı F7

≥2

≥1

≥0,20

≤0,50

≤0,33

≤0,50

≥0,50

≤1 ≤0,70

≤1

Tablo 1. Oranlar ve Referans Değerleri

MAKALE

30

işletme sermayesi ile ne kadar satış yapılabilmiş sorusuna cevap verir (Savcı, 2013).

d) Dönen Varlık Devir HızıDönen varlıkların devir hızı, dönen varlıkların kaç katı kadar satış hasılatı sağlandığını göstermektedir. Devir hızının yüksek olması verimliliğin veya dönen varlıkların yetersizliğinin bir göstergesidir. Aksi bir durumda işletmenin dönen varlıklarını verimli kullanmadığı veya gereğinden fazla dönen varlığa sahip olduğu düşünülebilir. Bu durum da işletmenin kârlılığını olumsuz etkileyecektir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 3013, 2013).

e) Duran Varlık Devir HızıDuran varlık devir hızı duran varlıklara yapılan yatırımın seviyesini belirlemeye yardımcı olur. Oranın düşme eğilimi göstermesi kapasite kullanım oranının düştüğünü, duran varlıkların verimli kullanılamadığını gösterirken, oranın artış eğilimi içine girmesi kapasite kullanım oranının arttığını ve işletmenin duran varlıklarını verimli kullandığını gösterir. Genel olarak sanayi işletmelerinde oranın 2 olması yeterli görülmektedir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).

f) Aktiflerin Devir Hızıİşletmenin kaynaklarını verimli kullanıp kullanmadığını gösteren ve kredi analizlerinde göz önüne alınması gereken önemli bir orandır. Varlık devir hızı, büyük ölçüde firmanın varlık yapısı içinde duran varlıkların göreli önemini yansıtır. Bir endüstride veya firmada, maddi duran varlıklar, varlık toplamı içerisinde büyük yer tutuyorsa, söz konusu endüstri kolunda veya firmada

varlık devir hızı genellikle yavaştır. Buna karşılık varlık toplamı içerisinde duran varlıkların göreli olarak önemsiz olduğu endüstri kollarında varlık devir hızının daha yüksek olması beklenir (Akgüç, 2011).

g) Öz Sermaye Devir HızıBu oran, öz kaynakların ne ölçüde verimli kullanıldığının tespit edilmesinde kullanılır. Oranın çok yüksek olması işletmenin faaliyetlerini büyük ölçüde borçlanmak suretiyle finanse ettiğini gösterir. Oranın düşük olması ise işletmenin öz kaynaklarını etkin olarak kullanamadığını ve işletmenin faaliyet seviyesinin gerektiğinden daha fazla öz kaynağa sahip olduğunu gösterir (Çabuk ve Lazol, 2013).

4-Kârlılık OranlarıKârlılık oranları işletmenin faaliyet sonucunda ortaya çıkan kârın yeterli olup olmadığını belirleyen oranlardır. Bu oranlar özellikle işletme yönetiminin etkinliğini ölçer. Bu oranlar yöneticilerin yanı sıra işletme sahipleri, işletmeye kredi verenler, işletmeye yatırım yapmak isteyenler, çalışanlar ve devlet açısından önemlidir (Savcı, 2013).

Kârlılık oranları değerlendirilirken aynı sektör içindeki diğer işletmelerin kârlılık oranları, işletme bütçelerinde hedeflenen kârlılık oranları ve ekonominin genel durumu da değerlendirme yapılırken göz önünde bulundurulmalıdır (Erokyar, 2008).

a)Brüt Satış Kârı Oranı Oran işletmenin satış kârlılığını gösterir. Oranın yükselme eğilimi içinde olması toplam satışlar içinde satılan malın maliyetinin payının azaldığını gösterir. Oranın yükselmesi işletmenin lehine

yorumlanır. Oran konusunda bir standart önermek mümkün değildir. Oranın geçmiş yılların oranları ile rakip işletmelerin oranları ve sektör ortalamaları ile karşılaştırılması gerekir (Çabuk ve Lazol, 2013).

b) İş Hacmi RantabilitesiBu oran, bir firmanın esas faaliyetinin ne ölçüde kârlı olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle anılan oranın yüksek olması ve yükselme eğilimi göstermesi işletmeden yana yorumlanacak bir gelişmedir. Kamu hizmet işletmelerinin uyguladıkları fiyatlar nispeten daha az esnek olduğundan bu tür işletmelerde, özellikle enflasyon dönemlerinde, anılan oranın düşme eğilimi göstermesi olağandır (Akgüç, 2013).

c) Olağan Kâr Oranı Firmanın olağan kârı, faaliyet kârına, diğer faaliyetlerden olağan gelir ve kârların eklenmesi buna karşı diğer faaliyetlerden olağan gider ve zararlarla finansman giderlerinin indirilmesi yoluyla hesaplanmaktadır. Bu nedenle özellikle menkul kıymet portföyü, mali duran varlıkları, vadeli ticari alacakları ve/veya vadeli ticari borçları, yabancı para varlıkları, finansman giderleri büyük boyutlara ulaşan firmalarda faaliyet kârı ile olağan kâr arasında önemli farklar oluşmaktadır. Dönem kârının, sürekli ve güvenilir olması için, esas itibarıyla faaliyet kârından oluşması istenir (Akgüç, 2013).

ç) Net Kâr MarjıNet kâr marjı, işletmenin sonuç kârlılığını göstermesi açısından önemlidir. Çünkü bu oranda işletmenin finansman ve diğer giderleri de dikkate alınmaktadır. Yani bu oranda işletmenin kuruluş amacı dışında

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

31

ARALIK 2014ARALIK 2014

11 Ticari Alacak Devir Hızı

12 Ticari Borç Devir Hızı

13 Hazır Değer Devir Hızı

14 Net Çalışma Sermayesinin Devir Hızı

15 Dönen Varlık Devir Hızı

16 Duran Varlık Devir Hızı

17 Aktif Devir Hızı

18 Öz Kaynak Devir Hızı

19 Brüt Satış Kârı Oranı

20 İş Hacmi Rantabilitesi

21 Olağan Kâr Oranı

22 Net Kâr Marjı

23 Finansal Rantabilite

24 Aktif Kârlılık Oranı

V1

V2

V3

V4

V5

V6

V7

V8

K1

K2

K3

K4

K5

K6

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

DÜŞÜK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

YÜKSEK OLMASIİSTENİR

ORAN ADI KOD

1 Cari Oran L1

2

SIRA NO

Asit - Test Oranı L2

REFERANSDEĞERLER

3

Disponobilite Oranı L3

4

Finansal Kaldıraç Oranı F1

5

Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı F2

6 Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı F3

7

Öz Kaynak Oranı F4

8

Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara Oranı F5

9 Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Yabancı Kaynaklara Oranı F6

10

Maddi Duran Varlıkların Öz Kaynaklara Oranı F7

≥2

≥1

≥0,20

≤0,50

≤0,33

≤0,50

≥0,50

≤1 ≤0,70

≤1

Tablo 1. Oranlar ve Referans Değerleri

MAKALE

30

işletme sermayesi ile ne kadar satış yapılabilmiş sorusuna cevap verir (Savcı, 2013).

d) Dönen Varlık Devir HızıDönen varlıkların devir hızı, dönen varlıkların kaç katı kadar satış hasılatı sağlandığını göstermektedir. Devir hızının yüksek olması verimliliğin veya dönen varlıkların yetersizliğinin bir göstergesidir. Aksi bir durumda işletmenin dönen varlıklarını verimli kullanmadığı veya gereğinden fazla dönen varlığa sahip olduğu düşünülebilir. Bu durum da işletmenin kârlılığını olumsuz etkileyecektir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 3013, 2013).

e) Duran Varlık Devir HızıDuran varlık devir hızı duran varlıklara yapılan yatırımın seviyesini belirlemeye yardımcı olur. Oranın düşme eğilimi göstermesi kapasite kullanım oranının düştüğünü, duran varlıkların verimli kullanılamadığını gösterirken, oranın artış eğilimi içine girmesi kapasite kullanım oranının arttığını ve işletmenin duran varlıklarını verimli kullandığını gösterir. Genel olarak sanayi işletmelerinde oranın 2 olması yeterli görülmektedir (Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).

f) Aktiflerin Devir Hızıİşletmenin kaynaklarını verimli kullanıp kullanmadığını gösteren ve kredi analizlerinde göz önüne alınması gereken önemli bir orandır. Varlık devir hızı, büyük ölçüde firmanın varlık yapısı içinde duran varlıkların göreli önemini yansıtır. Bir endüstride veya firmada, maddi duran varlıklar, varlık toplamı içerisinde büyük yer tutuyorsa, söz konusu endüstri kolunda veya firmada

varlık devir hızı genellikle yavaştır. Buna karşılık varlık toplamı içerisinde duran varlıkların göreli olarak önemsiz olduğu endüstri kollarında varlık devir hızının daha yüksek olması beklenir (Akgüç, 2011).

g) Öz Sermaye Devir HızıBu oran, öz kaynakların ne ölçüde verimli kullanıldığının tespit edilmesinde kullanılır. Oranın çok yüksek olması işletmenin faaliyetlerini büyük ölçüde borçlanmak suretiyle finanse ettiğini gösterir. Oranın düşük olması ise işletmenin öz kaynaklarını etkin olarak kullanamadığını ve işletmenin faaliyet seviyesinin gerektiğinden daha fazla öz kaynağa sahip olduğunu gösterir (Çabuk ve Lazol, 2013).

4-Kârlılık OranlarıKârlılık oranları işletmenin faaliyet sonucunda ortaya çıkan kârın yeterli olup olmadığını belirleyen oranlardır. Bu oranlar özellikle işletme yönetiminin etkinliğini ölçer. Bu oranlar yöneticilerin yanı sıra işletme sahipleri, işletmeye kredi verenler, işletmeye yatırım yapmak isteyenler, çalışanlar ve devlet açısından önemlidir (Savcı, 2013).

Kârlılık oranları değerlendirilirken aynı sektör içindeki diğer işletmelerin kârlılık oranları, işletme bütçelerinde hedeflenen kârlılık oranları ve ekonominin genel durumu da değerlendirme yapılırken göz önünde bulundurulmalıdır (Erokyar, 2008).

a)Brüt Satış Kârı Oranı Oran işletmenin satış kârlılığını gösterir. Oranın yükselme eğilimi içinde olması toplam satışlar içinde satılan malın maliyetinin payının azaldığını gösterir. Oranın yükselmesi işletmenin lehine

yorumlanır. Oran konusunda bir standart önermek mümkün değildir. Oranın geçmiş yılların oranları ile rakip işletmelerin oranları ve sektör ortalamaları ile karşılaştırılması gerekir (Çabuk ve Lazol, 2013).

b) İş Hacmi RantabilitesiBu oran, bir firmanın esas faaliyetinin ne ölçüde kârlı olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle anılan oranın yüksek olması ve yükselme eğilimi göstermesi işletmeden yana yorumlanacak bir gelişmedir. Kamu hizmet işletmelerinin uyguladıkları fiyatlar nispeten daha az esnek olduğundan bu tür işletmelerde, özellikle enflasyon dönemlerinde, anılan oranın düşme eğilimi göstermesi olağandır (Akgüç, 2013).

c) Olağan Kâr Oranı Firmanın olağan kârı, faaliyet kârına, diğer faaliyetlerden olağan gelir ve kârların eklenmesi buna karşı diğer faaliyetlerden olağan gider ve zararlarla finansman giderlerinin indirilmesi yoluyla hesaplanmaktadır. Bu nedenle özellikle menkul kıymet portföyü, mali duran varlıkları, vadeli ticari alacakları ve/veya vadeli ticari borçları, yabancı para varlıkları, finansman giderleri büyük boyutlara ulaşan firmalarda faaliyet kârı ile olağan kâr arasında önemli farklar oluşmaktadır. Dönem kârının, sürekli ve güvenilir olması için, esas itibarıyla faaliyet kârından oluşması istenir (Akgüç, 2013).

ç) Net Kâr MarjıNet kâr marjı, işletmenin sonuç kârlılığını göstermesi açısından önemlidir. Çünkü bu oranda işletmenin finansman ve diğer giderleri de dikkate alınmaktadır. Yani bu oranda işletmenin kuruluş amacı dışında

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

33

ARALIK 2014ARALIK 2014

mevcut olan oranlar hariç referans değerler hesaplanır. Literatürde oranlardan verimlilik ve kârlılık oranlarına ilişkin nicel standart bir değer olmaması sebebiyle karşılaştırma ve ölçüm yapılabilmesi için bu oranların referans değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Referans değerler, OSB’lerin bilanço ve gelir tablosu verilerinden hareketle her bir orana ait Tablo 1’deki formüllere göre hesaplanan değerlerinin aritmetik ortalaması alınması suretiyle bulunmaktadır.

Oran analizi yönteminde bahsedilen oranlara ait formüller toplu halde görülmesi açısından Tablo 2’de özetlenmiştir.

Organize sanayi bölgelerinin temel finansal tablolarından olan bilanço ve gelir tabloları verilerinden yararlanılarak Tablo 2’de belirtilen oran formülleri yardımıyla OSB’lerin finansal performansı analizi yapıldıktan sonra OSB’lerin güçlü ve zayıf yanları nicel verilerle ortaya konulmuş olacaktır.

Kaynakça• AKGÜÇ, Ö. (2011). Kredi taleplerinin değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9. Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi.• AKGÜÇ, Ö. (2013). Mali tablolar analizi (Genişletilmiş 15. Baskı). İstanbul:Arayış Yayınevi.• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013). Finansal Tablolar Analizi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayın No:2996.• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013). Mali Analiz. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayın No:3013. • ATAMAN, B. ALTUK ÖZDEN, E. (Ekim 2009). Tek düzen hesap planına göre hazırlanan finansal tabloların UFRS'ye uyarlanması ve rasyo yöntemi ile analizi.

Muhasebe ve Finans Dergisi.(44), 59-73. Muhasebe ve Finans Dergisi veri tabanı. http://journal.mufad.org.tr. 03/03/2014.• BÜLBÜL, C. (2011). Kredi verme sürecinde mali analiz tekniklerinin kullanilmasi ve önemi, Yüksek lisans tezi. Gazi Üniversitesi. • ÇABUK, A. LAZOL, İ. (2013). Mali Tablolar Analizi.(13. Baskı).Bursa: Ekin Yayınevi.• EROKYAR, E. (2008). İşletmelerde kârlılık ve kârlılığı etkileyen faktörler, Yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi.• FRIDSON, M. ALVARES, F. (2002). Financial Statement Analysis (Third Edition).New York: John Wiley&Sons Inc.• GÜRKAN, A. (2005). 1994 ve 2001 yılı krizlerinin tekstil ve tekstil ürünleri sektörüne etkilerinin oran analizi yardımıyla incelenmesi, Uzmanlık tezi, Ankara: TCMB.• PALAMUTÇU, S. (2013). Kamu ve özel sağlık işletmelerinde finansal performansın oran analizi ile ölçülmesi ve karşılaştırılması,Yüksek lisans tezi. Beykent Üniversitesi.• Poznanski, J. Sadownik, Bryn and Gannitsos, I. (December 2013).A guide to useful ratios for understandıng your social enterprise’s financial performance. http://www.demonstratingvalue.org. 03/03/2014. • SAVCI, M. (2013).Mali Tablolar Analizi.(5. Baskı).Trabzon : Murathan Yayınevi.• YAĞIZ, D. (2012). Hisseleri İMKB’de işlem gören enerji şirketlerinin 2006-2010 Yıllarına ilişkin finansal tablolar analizi. Yüksek lisans tezi. İstanbul Aydın Üniversitesi.

MAKALE

32

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

Tablo 2. Oranlara Ait Formüller

finansal kaldıraç oranı tarafından belirlenir (Savcı, 2013).

Oranın yüksek olması olumlu kabul edilmekte ve yatırımcıların elde ettikleri kârlılığın derecesinin belirleyicisi olarak görülmektedir. Bu oranın düşük olması ise işletme yönetiminin yetersizliğini ve başarısızlığını gösterir.

e) Aktif Kârlılık OranıBu oran, varlıkların işletmede ne ölçüde verimli kullanıldığını göstermektedir (Anadolu Üniversitesi Yayını No: 3013, 2013).

Geniş ölçüde yabancı kaynak kullanan, bu nedenle ağır faiz yükü altında bulunan firmanın aktif kârlılık oranı, varlıklarını öz kaynakları ile finanse eden firmalara kıyasla daha düşük olması olağandır (Akgüç, 2013).

Oran analizi yönteminde bahsedilen oranların kodlanmış adları ve literatürde bu oranlara ait benimsenmiş referans değerler Tablo 1’de belirtilmiştir.

Her bir orana ait genel geçer standart/referans değerleri literatürde

kalan faaliyetlerinden doğan tüm faaliyet dışı gider ve zarar unsurları dikkate alınmış bulunmaktadır. Bu oranın yüksek çıkması işletmenin net olarak kârlılığını, düşük çıkması ise kârlı olmadığını göstermektedir (Bülbül, 2011).

d) Finansal RantabiliteBu oran, işletmenin esas kârlılık durumunu göstermektedir. Bu oran, sermayedarlara ait kârlılığın bir ölçüsüdür. Aynı zamanda işletmenin başarısının da bir ölçüsüdür. Söz konusu oran net kâr marjı, aktif devir hızı ve

33

ARALIK 2014ARALIK 2014

mevcut olan oranlar hariç referans değerler hesaplanır. Literatürde oranlardan verimlilik ve kârlılık oranlarına ilişkin nicel standart bir değer olmaması sebebiyle karşılaştırma ve ölçüm yapılabilmesi için bu oranların referans değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Referans değerler, OSB’lerin bilanço ve gelir tablosu verilerinden hareketle her bir orana ait Tablo 1’deki formüllere göre hesaplanan değerlerinin aritmetik ortalaması alınması suretiyle bulunmaktadır.

Oran analizi yönteminde bahsedilen oranlara ait formüller toplu halde görülmesi açısından Tablo 2’de özetlenmiştir.

Organize sanayi bölgelerinin temel finansal tablolarından olan bilanço ve gelir tabloları verilerinden yararlanılarak Tablo 2’de belirtilen oran formülleri yardımıyla OSB’lerin finansal performansı analizi yapıldıktan sonra OSB’lerin güçlü ve zayıf yanları nicel verilerle ortaya konulmuş olacaktır.

Kaynakça• AKGÜÇ, Ö. (2011). Kredi taleplerinin değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9. Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi.• AKGÜÇ, Ö. (2013). Mali tablolar analizi (Genişletilmiş 15. Baskı). İstanbul:Arayış Yayınevi.• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013). Finansal Tablolar Analizi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayın No:2996.• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013). Mali Analiz. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayın No:3013. • ATAMAN, B. ALTUK ÖZDEN, E. (Ekim 2009). Tek düzen hesap planına göre hazırlanan finansal tabloların UFRS'ye uyarlanması ve rasyo yöntemi ile analizi.

Muhasebe ve Finans Dergisi.(44), 59-73. Muhasebe ve Finans Dergisi veri tabanı. http://journal.mufad.org.tr. 03/03/2014.• BÜLBÜL, C. (2011). Kredi verme sürecinde mali analiz tekniklerinin kullanilmasi ve önemi, Yüksek lisans tezi. Gazi Üniversitesi. • ÇABUK, A. LAZOL, İ. (2013). Mali Tablolar Analizi.(13. Baskı).Bursa: Ekin Yayınevi.• EROKYAR, E. (2008). İşletmelerde kârlılık ve kârlılığı etkileyen faktörler, Yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi.• FRIDSON, M. ALVARES, F. (2002). Financial Statement Analysis (Third Edition).New York: John Wiley&Sons Inc.• GÜRKAN, A. (2005). 1994 ve 2001 yılı krizlerinin tekstil ve tekstil ürünleri sektörüne etkilerinin oran analizi yardımıyla incelenmesi, Uzmanlık tezi, Ankara: TCMB.• PALAMUTÇU, S. (2013). Kamu ve özel sağlık işletmelerinde finansal performansın oran analizi ile ölçülmesi ve karşılaştırılması,Yüksek lisans tezi. Beykent Üniversitesi.• Poznanski, J. Sadownik, Bryn and Gannitsos, I. (December 2013).A guide to useful ratios for understandıng your social enterprise’s financial performance. http://www.demonstratingvalue.org. 03/03/2014. • SAVCI, M. (2013).Mali Tablolar Analizi.(5. Baskı).Trabzon : Murathan Yayınevi.• YAĞIZ, D. (2012). Hisseleri İMKB’de işlem gören enerji şirketlerinin 2006-2010 Yıllarına ilişkin finansal tablolar analizi. Yüksek lisans tezi. İstanbul Aydın Üniversitesi.

MAKALE

32

ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ

Tablo 2. Oranlara Ait Formüller

finansal kaldıraç oranı tarafından belirlenir (Savcı, 2013).

Oranın yüksek olması olumlu kabul edilmekte ve yatırımcıların elde ettikleri kârlılığın derecesinin belirleyicisi olarak görülmektedir. Bu oranın düşük olması ise işletme yönetiminin yetersizliğini ve başarısızlığını gösterir.

e) Aktif Kârlılık OranıBu oran, varlıkların işletmede ne ölçüde verimli kullanıldığını göstermektedir (Anadolu Üniversitesi Yayını No: 3013, 2013).

Geniş ölçüde yabancı kaynak kullanan, bu nedenle ağır faiz yükü altında bulunan firmanın aktif kârlılık oranı, varlıklarını öz kaynakları ile finanse eden firmalara kıyasla daha düşük olması olağandır (Akgüç, 2013).

Oran analizi yönteminde bahsedilen oranların kodlanmış adları ve literatürde bu oranlara ait benimsenmiş referans değerler Tablo 1’de belirtilmiştir.

Her bir orana ait genel geçer standart/referans değerleri literatürde

kalan faaliyetlerinden doğan tüm faaliyet dışı gider ve zarar unsurları dikkate alınmış bulunmaktadır. Bu oranın yüksek çıkması işletmenin net olarak kârlılığını, düşük çıkması ise kârlı olmadığını göstermektedir (Bülbül, 2011).

d) Finansal RantabiliteBu oran, işletmenin esas kârlılık durumunu göstermektedir. Bu oran, sermayedarlara ait kârlılığın bir ölçüsüdür. Aynı zamanda işletmenin başarısının da bir ölçüsüdür. Söz konusu oran net kâr marjı, aktif devir hızı ve

35

ARALIK 2014ARALIK 2014

olmayan ülkelerin iki yılda bir yapılan STI Görünüm politika anketine verdikleri cevaplardan oluşmaktadır. Bu makalede genel başlıklara değinildikten sonra raporun ağırlıkla Türkiye özelinde hazırlanan kısmına yer verilecektir.

Mevcut DurumRaporun ilk bölümünde ele alınan genel değerlendirmede mevcut durum, hem iş dünyası hem de kamu kesiminin Ar-Ge'ye yaklaşımları temelinde özetlenmektedir. Buna göre 2008-2012 yılları arasında düşen büyüme hızları, yenilik politikalarını olumsuz yönde etkilemiş, bu yıllar arasında OECD ülkelerince yapılan brüt Ar-Ge harcamaları 2001-2008 dönemindeki oranın yarısında kalarak % 1,6 olarak gerçekleşmiştir. Rapora göre durgunluğun yanı sıra hükümetler, toplumsal ve çevresel sorunlara mali konsolidasyonun etkisi ile daha az kamu kaynağı kullanarak çözüm bulmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle hükümetler bu yeni ortama uyum sağlarken politika portföyünde yaratıcı yenilikçiliğin konumunu güçlendirecek ve girişimci işletmelere destek olacak yeni bir anlaşmaya (new deal) ön ayak olmaktadır. Bu anlaşma, gelecek yıllarda toplumsal hedeflere ulaşmak için yaratıcılığın sürekliliğini sağlama ve yeniliklerden yararlanma stratejilerini içermektedir.

Yukarıda bahsedilen genel durum ışığında rapor, 2001-2008 dönemiyle karşılaştırıldığında 2008-2012 döneminde Ar-Ge harcamalarını ikiye katlayan Çin'in artık büyük bir küresel Ar-Ge aktörü olduğunu iddia etmektedir. Brezilya ve Hindistan gibi yükselen ülkeler ise ‘orta gelir tuzağı'ndan kurtulma çabasıyla yaratıcı yeniliği ekonomik büyümenin başlıca motoru yapmakta ve yenilik yapma

kapasitelerini geliştirmektedirler. Giderek farklılaşan Avrupa ülkelerinin bir kısmı Ar-Ge'nin GSYİH oranlarını kendi hedeflerine yönelik olarak yukarıya doğru çekerken, bazı ülkeler bu hedeflerin gerisinde kalmaktadır.

Rapora göre bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (STI) alanlarında küreselleşmenin ve karşılıklı bağımlılığın artmasıyla ulusal yenilik politikaları, küresel değer zincirlerinde (GVC’ler) yerli avantajları artırmaya odaklanmaktadır. Böylece ülkeler, en çok değer ve iş yaratan (Ar-Ge, tasarım gibi) yenilikle ilgili alanları genişletmeye çalışmaktadır. Dahası ülkeler, yetenek ve diğer bilgiye dayalı varlıkları -daha değerli ve daha mobil oldukları için- doğrudan yabancı yatırımları teşvik eden ulusal araştırma “ekosistemleri” yoluyla veya yeni firmaları ve KOBİ’leri GVC’lere entegre ederek kendilerine çekmek ve ülkede tutmak için rekabet etmektedir. Bu esnada üniversite kapasitelerini, araştırma altyapısını ve uluslararası açıklığı sağlamlaştırmak suretiyle ulusal araştırma sistemlerine özel bir önem verilmektedir. Bu çaba, yabancı araştırmacılar için yaratılan iş olanaklarını, markalaşma çalışmalarını, mobilite programlarını, eğitim ürünlerini ve iyileştirilen öğrenme ortamlarını kapsamaktadır. Vergi indirimlerinin de yabancı Ar-Ge merkezlerini çekmek adına önemli bir adım olduğu görülmektedir.

Raporda dikkat çekilen bir diğer husus, çevresel ve toplumsal kaygıların bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (STI) politikaları açısından üstesinden gelinmesi gereken bazı somut sorunların yanı sıra fırsatlar da yarattığıdır. Zira günümüz teknoloji gelişmeleri, küresel sorunlara (iklim değişikliği, yaşlanan toplumlar, gıda güvenliği) ve üretkenlik artışına (örn. yeni

imalat süreçlerine) odaklanmaktadır. Bu sebeple STI politikalarına artan ihtiyaç, onları daha fazla amaç odaklı hale getirmektedir. Krizin ardından artan gelir eşitsizliğiyle, örneğin, yenilikçilik yararlarının “mükemmellik adaları”ndan (örneğin en iyi üniversiteler, firmalar veya kentlerin) daha az gelişmiş olanlara ulaşmasına çalışılmıştır. Aslında çeşitli paydaşlar, ödünleşimler (trade-offs) ve politika alanları (düzenleme, vergi, eğitim vs.) arasındaki potansiyel sinerjiler göz önünde tutularak, yaratıcı yenilikçilik politikasına daha sistemli bir yaklaşım geliştirilmiştir.

Rapor bu zorlukların üstesinden gelebilmek için teknolojik ilerlemelerin, mevcut veya yeni teknolojik çözümlerin hızla uygulamaya geçirilmesi ve (politikalarda, düzenlemelerde, davranışlarda, vs.) sistem düzeyinde değişikliklerin yapılması gerektiğini öne sürmektedir. Örneğin, yaşlanan bir toplum için yaratıcı yenilikçilik yeni büyüme sanayilerine liderlik edebilmekte ama öte yandan finansman ve politik tutarlılık anlamında sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu aşamada bir dizi disiplinin, İnternet ve Bilişim Teknolojisi’nin (BT) getirdiği değişiklikleri çok disiplinli araştırmaya uyarlayabilecek şekilde harekete geçirmesi gerekecektir. Raporun önemli bir savı da, BT, biyo, nano ve bilişsel bilimlerin yakınlaşıp birbiri içine geçişmesi ile “gelecek sanayi devrimi”ne yol açma potansiyeline sahip oldukları ve zaten, bu değişimin bir parçası olarak yaratıcı yenilikçiliğin hizmet bileşenindeki artışının ülkelerin rekabet güçlerini etkileyeceğidir.

İş Dünyasında Ar-GeRaporun verdiği rakamlara bakılacak olursa, iş dünyasının (özel) Ar-Ge

MAKALE

34

2014 OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi Görünüm Raporu 12 Kasım’da bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (inovasyon) (STI) alanında çalışan politika yapıcıların, iş çevrelerinin ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. İki yılda bir yayımlanan serinin onuncusu da öncekiler gibi, OECD ülkeleri ve bunların dışında önemli görülen ülkelerde (Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Hindistan, Endonezya, Letonya, Litvanya, Malezya, Çin, Rusya ve Güney Afrika) STI alanındaki güncel küresel gelişmeleri ve bunların ulusal STI politikaları açısından ne anlama geldiği üzerinde durmaktadır.

İnceleme, STI politikalarının geleceğini son dönemde yaşanan kırılgan ekonomik toparlanma, artan mali baskı, küreselleşme atmosferi ve “yeşil büyüme”, “yaşlanan toplumlar”, “kapsayıcı büyüme” gibi temel küresel ve toplumsal tehditler ışığında ele almaktadır. Buna göre ilk bölüm, STI alanındaki ve STI ülke politikalarındaki son dönem gelişme ve eğilimlerin genel değerlendirmesine ayrılmıştır. Daha sonra oluşturulan tematik STI politika kesitleri, belirtilen ülkeler için spesifik STI politika odaklarının ve araçlarının ülkeler arası karşılaştırmasını içermektedir. STI ülke profilleri ise ulusal yaratıcı yenilik sistemleri için ayrıntılı bir bakış açısı sağlamaktadır. Aslında, raporun odak noktasını 2012 ve 2014 yılları arasında geliştirilen ulusal STI öncelikleri oluşturmaktadır. Raporda OECD’nin yaratıcı yenilikçilik ve yenilik politikası alanlarındaki en son ampirik ve analitik çalışmalarından yararlanılmaktadır. Bunlar çalışmaya dâhil edilen üye ve üye

OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

35

ARALIK 2014ARALIK 2014

olmayan ülkelerin iki yılda bir yapılan STI Görünüm politika anketine verdikleri cevaplardan oluşmaktadır. Bu makalede genel başlıklara değinildikten sonra raporun ağırlıkla Türkiye özelinde hazırlanan kısmına yer verilecektir.

Mevcut DurumRaporun ilk bölümünde ele alınan genel değerlendirmede mevcut durum, hem iş dünyası hem de kamu kesiminin Ar-Ge'ye yaklaşımları temelinde özetlenmektedir. Buna göre 2008-2012 yılları arasında düşen büyüme hızları, yenilik politikalarını olumsuz yönde etkilemiş, bu yıllar arasında OECD ülkelerince yapılan brüt Ar-Ge harcamaları 2001-2008 dönemindeki oranın yarısında kalarak % 1,6 olarak gerçekleşmiştir. Rapora göre durgunluğun yanı sıra hükümetler, toplumsal ve çevresel sorunlara mali konsolidasyonun etkisi ile daha az kamu kaynağı kullanarak çözüm bulmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle hükümetler bu yeni ortama uyum sağlarken politika portföyünde yaratıcı yenilikçiliğin konumunu güçlendirecek ve girişimci işletmelere destek olacak yeni bir anlaşmaya (new deal) ön ayak olmaktadır. Bu anlaşma, gelecek yıllarda toplumsal hedeflere ulaşmak için yaratıcılığın sürekliliğini sağlama ve yeniliklerden yararlanma stratejilerini içermektedir.

Yukarıda bahsedilen genel durum ışığında rapor, 2001-2008 dönemiyle karşılaştırıldığında 2008-2012 döneminde Ar-Ge harcamalarını ikiye katlayan Çin'in artık büyük bir küresel Ar-Ge aktörü olduğunu iddia etmektedir. Brezilya ve Hindistan gibi yükselen ülkeler ise ‘orta gelir tuzağı'ndan kurtulma çabasıyla yaratıcı yeniliği ekonomik büyümenin başlıca motoru yapmakta ve yenilik yapma

kapasitelerini geliştirmektedirler. Giderek farklılaşan Avrupa ülkelerinin bir kısmı Ar-Ge'nin GSYİH oranlarını kendi hedeflerine yönelik olarak yukarıya doğru çekerken, bazı ülkeler bu hedeflerin gerisinde kalmaktadır.

Rapora göre bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (STI) alanlarında küreselleşmenin ve karşılıklı bağımlılığın artmasıyla ulusal yenilik politikaları, küresel değer zincirlerinde (GVC’ler) yerli avantajları artırmaya odaklanmaktadır. Böylece ülkeler, en çok değer ve iş yaratan (Ar-Ge, tasarım gibi) yenilikle ilgili alanları genişletmeye çalışmaktadır. Dahası ülkeler, yetenek ve diğer bilgiye dayalı varlıkları -daha değerli ve daha mobil oldukları için- doğrudan yabancı yatırımları teşvik eden ulusal araştırma “ekosistemleri” yoluyla veya yeni firmaları ve KOBİ’leri GVC’lere entegre ederek kendilerine çekmek ve ülkede tutmak için rekabet etmektedir. Bu esnada üniversite kapasitelerini, araştırma altyapısını ve uluslararası açıklığı sağlamlaştırmak suretiyle ulusal araştırma sistemlerine özel bir önem verilmektedir. Bu çaba, yabancı araştırmacılar için yaratılan iş olanaklarını, markalaşma çalışmalarını, mobilite programlarını, eğitim ürünlerini ve iyileştirilen öğrenme ortamlarını kapsamaktadır. Vergi indirimlerinin de yabancı Ar-Ge merkezlerini çekmek adına önemli bir adım olduğu görülmektedir.

Raporda dikkat çekilen bir diğer husus, çevresel ve toplumsal kaygıların bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (STI) politikaları açısından üstesinden gelinmesi gereken bazı somut sorunların yanı sıra fırsatlar da yarattığıdır. Zira günümüz teknoloji gelişmeleri, küresel sorunlara (iklim değişikliği, yaşlanan toplumlar, gıda güvenliği) ve üretkenlik artışına (örn. yeni

imalat süreçlerine) odaklanmaktadır. Bu sebeple STI politikalarına artan ihtiyaç, onları daha fazla amaç odaklı hale getirmektedir. Krizin ardından artan gelir eşitsizliğiyle, örneğin, yenilikçilik yararlarının “mükemmellik adaları”ndan (örneğin en iyi üniversiteler, firmalar veya kentlerin) daha az gelişmiş olanlara ulaşmasına çalışılmıştır. Aslında çeşitli paydaşlar, ödünleşimler (trade-offs) ve politika alanları (düzenleme, vergi, eğitim vs.) arasındaki potansiyel sinerjiler göz önünde tutularak, yaratıcı yenilikçilik politikasına daha sistemli bir yaklaşım geliştirilmiştir.

Rapor bu zorlukların üstesinden gelebilmek için teknolojik ilerlemelerin, mevcut veya yeni teknolojik çözümlerin hızla uygulamaya geçirilmesi ve (politikalarda, düzenlemelerde, davranışlarda, vs.) sistem düzeyinde değişikliklerin yapılması gerektiğini öne sürmektedir. Örneğin, yaşlanan bir toplum için yaratıcı yenilikçilik yeni büyüme sanayilerine liderlik edebilmekte ama öte yandan finansman ve politik tutarlılık anlamında sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu aşamada bir dizi disiplinin, İnternet ve Bilişim Teknolojisi’nin (BT) getirdiği değişiklikleri çok disiplinli araştırmaya uyarlayabilecek şekilde harekete geçirmesi gerekecektir. Raporun önemli bir savı da, BT, biyo, nano ve bilişsel bilimlerin yakınlaşıp birbiri içine geçişmesi ile “gelecek sanayi devrimi”ne yol açma potansiyeline sahip oldukları ve zaten, bu değişimin bir parçası olarak yaratıcı yenilikçiliğin hizmet bileşenindeki artışının ülkelerin rekabet güçlerini etkileyeceğidir.

İş Dünyasında Ar-GeRaporun verdiği rakamlara bakılacak olursa, iş dünyasının (özel) Ar-Ge

MAKALE

34

2014 OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi Görünüm Raporu 12 Kasım’da bilim, teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (inovasyon) (STI) alanında çalışan politika yapıcıların, iş çevrelerinin ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. İki yılda bir yayımlanan serinin onuncusu da öncekiler gibi, OECD ülkeleri ve bunların dışında önemli görülen ülkelerde (Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Hindistan, Endonezya, Letonya, Litvanya, Malezya, Çin, Rusya ve Güney Afrika) STI alanındaki güncel küresel gelişmeleri ve bunların ulusal STI politikaları açısından ne anlama geldiği üzerinde durmaktadır.

İnceleme, STI politikalarının geleceğini son dönemde yaşanan kırılgan ekonomik toparlanma, artan mali baskı, küreselleşme atmosferi ve “yeşil büyüme”, “yaşlanan toplumlar”, “kapsayıcı büyüme” gibi temel küresel ve toplumsal tehditler ışığında ele almaktadır. Buna göre ilk bölüm, STI alanındaki ve STI ülke politikalarındaki son dönem gelişme ve eğilimlerin genel değerlendirmesine ayrılmıştır. Daha sonra oluşturulan tematik STI politika kesitleri, belirtilen ülkeler için spesifik STI politika odaklarının ve araçlarının ülkeler arası karşılaştırmasını içermektedir. STI ülke profilleri ise ulusal yaratıcı yenilik sistemleri için ayrıntılı bir bakış açısı sağlamaktadır. Aslında, raporun odak noktasını 2012 ve 2014 yılları arasında geliştirilen ulusal STI öncelikleri oluşturmaktadır. Raporda OECD’nin yaratıcı yenilikçilik ve yenilik politikası alanlarındaki en son ampirik ve analitik çalışmalarından yararlanılmaktadır. Bunlar çalışmaya dâhil edilen üye ve üye

OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

37

ARALIK 2014ARALIK 2014

onaylanan Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016 (UBTYS) uygulama sürecinde olduğunun altı çizilmektedir. Rapora göre Türkiye için öncelikle ele alınması gereken konu başlıkları şöyle sıralanabilir: 1- Öncelikli alan/sektörlerin hedeflenmesi, 2- STI politikasının tasarı ve uygulamasının geliştirilmesi, 3- Firmalarda yeniliğin teşvik edilmesi ve KOBİ’lerde girişimciliğin desteklenmesi.

İlk konu başlığına dair, raporda UBTYS’nin sektörel bir bakış açısı olduğu ve dokuz ulusal öncelikli sektöre odaklandığı belirtilmiştir. Bunlar; otomotiv, makina imalat, enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT), su, gıda, savunma, uzay ve sağlık sektörleridir. Buna göre, her öncelikli sektör için sektörün teknolojik ihtiyaçları bir danışma ve uzlaşma sürecinde belirlenmiştir. Devamında, belirlenen dokuz sektörün alt alanları için teknoloji yol haritaları hazırlanmıştır. Yerli elektrik araçları gibi önemli projeler de Türkiye’nin sonuç odaklı destek sistemlerinin bir

parçası olarak örnek gösterilmiştir. Son olarak, yatay kesit teknolojileri olarak biyoteknoloji, nanoteknoloji ve BİT yazılım, Ar-Ge ve yenilik strateji ve eylem planlarının Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB) tarafından hazırlandığına değinilmiştir.

İkinci konu başlığı için raporda, Türkiye’nin iyi işleyen bir yenilik sistemi için özel sektörü ve girişimcileri merkeze koyan bir ekosistem anlayışının olduğu ortaya konmuştur. Ekosistem kavramına dayalı politika üretme yaklaşımının 2011’den bu yana hakim olduğu ve bu yaklaşım sayesinde sürece hükümet dışı aktörlerin aktif ve geniş katılımının sağlandığı ileri sürülmüştür. Rapora göre Ar-Ge, Yenilik ve Girişimcilik Destekleri Koordinasyon Kurulu, çeşitli kamu aktörlerinin uyumunu ve sonuç odaklı yaklaşımın destek mekanizmasına yerleşmesini sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Ar-Ge ve yenilik destek programlarının etkisini değerlendirmek üzere BSTB altında özel bir bölümün açıldığı da burada anılmaktadır. Benzer şekilde, Türkiye

Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) arz yönlü bir bakış açısıyla yaptığı genel değerlendirmede, program kapsamında ele alınan öncelikli sektörlerin güçlü ve zayıf yanlarını öne çıkaran göstergeler kullandığına işaret edilmektedir. Raporda bu konu için son olarak, BSTB’nin 2014 yılında yayımladığı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri 2013 Yılı Performans Endeksi”nin özel Ar-Ge harcamalarının ve istihdamının % 60’ından fazlasını kapsadığı bilgisine yer verilmiştir.

Raporda ele alınan üçüncü konu başlığına dair, Türkiye’nin 2012 yılında gerçekleşen özel Ar-Ge harcamalarının (BERD) GSYİH’ye oranının % 0,42 ile OECD medyanının oldukça altında kaldığı ortaya konmuştur. Bu harcamanın yüksek teknolojili imalat yerine giderek daha fazla bilgiye dayalı hizmetlerde yoğunlaştığı da altı çizilen bir diğer konu olmuştur. Benzer şekilde, Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’ne göre girişimcilik koşullarının önemli ölçüde iyileştirilmesi gerektiğine değinilmiştir. Dolayısıyla Girişimcilik ve KOBİ desteklerinin Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun önceliklerinden birisi olduğu belirtilmiştir. Bunun yanında uygulamaya başlanan diğer politika önceliklerine örnek olarak, üniversitelerde girişimci ve yenilikçi faaliyetleri ve bilgi ve teknoloji transferini teşvik etmek amacıyla 2012 yılında geliştirilen Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi verilmektedir. Yine başka bir örnek olarak TÜBİTAK’ın çeşitli destek programları verilmiştir: Girişim Sermayesi Destekleme Programı (GİSDEP) (1514), Girişimcilik Aşamalı Destek Programı (1512) ve Yenilik Girişimcilik Alanlarında Kapasite Artırılmasına Yönelik Destek Programı (1601)… vb. Son olarak BSTB’nin 2013 yılında başlattığı Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve

36

harcamaları, 2009-2010 kesintilerinden önceki seviyeden daha düşük bir seviyeden başlamakla beraber 2011 yılından sonra kriz öncesi yıllık % 3 büyüme oranına yeniden ulaşmıştır. Burada büyüme beklentileri fiziksel varlıklara yatırım beklentilerinden daha yüksek gerçekleşmiştir. Çünkü talebin zayıf olacağını tahmin eden şirketler, ürünlerini ve süreçlerini iyileştirmiş fakat üretim kapasitelerini genişletmemişlerdir. Ayrıca iş dünyasındaki Ar-Ge yatırımlarına önemli seviyede kamu desteği sağlanmış olması krizin etkilerini yumuşatmaya yardımcı olmuştur. Dolayısıyla özel Ar-Ge harcamaları, esas olarak Ar-Ge vergi indirimleri sayesinde, on yıl önceki seviyesinden anlamlı ölçüde yüksektir. Doğrudan finansman ve vergi indirimi, birlikte, ülkelerin özel Ar-Ge harcamalarının %10-20’sini, bazen de daha fazlasını temsil etmektedir. Öyle ki verilerini bildiren 32 ülkenin 13’ünde dolaylı destek, doğrudan desteğe eşit veya ondan daha fazla gerçekleşmiştir. Ancak, kamu borçlarının hızla yükselmesi sebebiyle birçok hükümet, yenilikçilikle ilgili harcamalarını kısmakta ya da mevcut politikaların daha sistematik değerlendirilmesine girişerek, mevcut programları düzenleyip örtüşen ya da kısmen mükerrer politikaları azaltmaktadırlar.

Raporda özel Ar-Ge harcamalarının finansmanı konusunda detaylı bilgi verilmektedir. Buna göre doğrudan kamu finansmanı, rekabetçi hibeler ve sözleşmeler yoluyla karşılanırken, borçlandırma yoluyla finansman (krediler, kredi garantileri) ve öz sermaye fonları (girişim sermayesi, kaynak fonlaması) gitgide daha popüler hale gelmektedir.

Birçok ülke, “yeni sanayi politikaları” kapsamında fonlarını belirli sanayilere veya firma kategorilerine (özellikle KOBİ’lere) ayırmaktadır. Yine birçok ülkede, kredi koşullarının (daha yüksek faiz oranları, kısalan vadeler, artan teminat istekleri gibi sebeplerle) özellikle KOBİ’ler için çok ağırlaşmış olduğu göze çarpmaktadır. Birleşik Devletler’in tümüyle eski durumuna dönmesine rağmen Avrupa girişim sermayesi yatırımlarının kriz öncesi seviyenin altında kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durum, hükümetlerin mali kaynaklarını artırmalarına yol açmakta ve eskiden oldukça az rastlanan (çok sayıda kişiden mali kaynak sağlama, diğer banka dışı finansman biçimleri gibi) yeni finansman kaynakları şimdi hızla yayılmaktadır.

Kamuda Ar-Ge Raporun kamu kesiminin Ar-Ge faaliyetlerinin değerlendirildiği kısmında, kamunun yaratıcı yenilikçilik sistemlerinde çok önemli bir rol oynadığının altı çizilmektedir. Rapora göre, kamu kesiminin Ar-Ge yükümlülüğüne bağlılığını sürdürmesi sayesinde, üniversitelerin ve kamu araştırma kurumlarının Ar-Ge harcamaları kriz döneminde yüksek seyretmiştir. Benzer şekilde, kamu kesimi Ar-Ge faaliyetlerinde yükseköğrenim kurumlarının payı, 2000 yılında % 57 iken 2012 yılında % 61’e çıkmıştır. Aynı zamanda kamu kesimi araştırmaları, mükemmelliği ve uyumluluğu artırmak adına artan biçimde proje fonlamasına dayalı olarak yapılmaktadır. Bu tercih kısmen bütçedeki zorluklar nedeniyle ve çoğu zaman rekabet esasına göre gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra ülkelerin çoğu, öne çıkan araştırmaları teşvik etmek ve zorlukların üstesinden gelmeye yönelik araştırmaları desteklemek için kurumsal fonlama ile

proje fonlaması mekanizmalarını birleştiren araştırma mükemmelliği girişimleri uygulamaktadır.

Raporda vurgulandığı biçimde bilgi transferi ve özellikle ticarileştirme, günümüzde kamu kesimi araştırmaları için temel bir amaçtır. Politika öncelikleri, yükselen bilimsel akıma (Ar-Ge’de sanayi-bilim iş birliği gibi) bir piyasa perspektifi getirmiştir. Son zamanlarda bütünleşik ve stratejik politikalar, kamunun finanse ettiği araştırmaların sonuçlarının ticarileştirilmesi için taban desteğini teşvik etmektedir. Bunun için teknoloji transferi ofislerinin ölçeğini büyütüp onları profesyonelleştirmek ve öğrencileri ticarileştirmeye katmak hedeflenmektedir. Sonuç olarak raporda “açık bilim” ilerleme kaydederken; kamu kesimi araştırmalarına nasıl mali kaynak ayrılacağı, araştırmanın nasıl yapılacağı, araştırma sonuçlarının nasıl kullanılacağı, araştırma sonuçlarına nasıl erişileceği ve bunların nasıl korunacağını belirlemek ve bilim ve toplumun karşılıklı etkileşimini şekillendirebilmek için yeni politika yaklaşımlarının gerekliliği vurgulanmaktadır.

Türkiye üzerine değerlendirmelerRaporun ülke profillerinin ele alındığı bölümünde Türkiye; büyük, hızlı büyüyen bir orta gelir OECD ekonomisi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin son yıllarda hızla sanayileşmesine rağmen büyümesinin son iki yılda yavaşladığı belirtilmiştir. Buna karşın Türkiye’nin STI kapasitesi inşasında önemli adımlar attığı vurgulanmış ve Türkiye’de Ar-Ge’ye yapılan gayri safi harcamanın (GERD) 2007-2012 yılları arasında yıllık artışının % 8,2 olduğu belirtilmiştir (Bkz. Tablo 1). Raporda Türkiye’nin şu an Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) tarafından

MAKALE OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014

Tablo 1. Temel Göstergeler, 2013

37

ARALIK 2014ARALIK 2014

onaylanan Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016 (UBTYS) uygulama sürecinde olduğunun altı çizilmektedir. Rapora göre Türkiye için öncelikle ele alınması gereken konu başlıkları şöyle sıralanabilir: 1- Öncelikli alan/sektörlerin hedeflenmesi, 2- STI politikasının tasarı ve uygulamasının geliştirilmesi, 3- Firmalarda yeniliğin teşvik edilmesi ve KOBİ’lerde girişimciliğin desteklenmesi.

İlk konu başlığına dair, raporda UBTYS’nin sektörel bir bakış açısı olduğu ve dokuz ulusal öncelikli sektöre odaklandığı belirtilmiştir. Bunlar; otomotiv, makina imalat, enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT), su, gıda, savunma, uzay ve sağlık sektörleridir. Buna göre, her öncelikli sektör için sektörün teknolojik ihtiyaçları bir danışma ve uzlaşma sürecinde belirlenmiştir. Devamında, belirlenen dokuz sektörün alt alanları için teknoloji yol haritaları hazırlanmıştır. Yerli elektrik araçları gibi önemli projeler de Türkiye’nin sonuç odaklı destek sistemlerinin bir

parçası olarak örnek gösterilmiştir. Son olarak, yatay kesit teknolojileri olarak biyoteknoloji, nanoteknoloji ve BİT yazılım, Ar-Ge ve yenilik strateji ve eylem planlarının Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB) tarafından hazırlandığına değinilmiştir.

İkinci konu başlığı için raporda, Türkiye’nin iyi işleyen bir yenilik sistemi için özel sektörü ve girişimcileri merkeze koyan bir ekosistem anlayışının olduğu ortaya konmuştur. Ekosistem kavramına dayalı politika üretme yaklaşımının 2011’den bu yana hakim olduğu ve bu yaklaşım sayesinde sürece hükümet dışı aktörlerin aktif ve geniş katılımının sağlandığı ileri sürülmüştür. Rapora göre Ar-Ge, Yenilik ve Girişimcilik Destekleri Koordinasyon Kurulu, çeşitli kamu aktörlerinin uyumunu ve sonuç odaklı yaklaşımın destek mekanizmasına yerleşmesini sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Ar-Ge ve yenilik destek programlarının etkisini değerlendirmek üzere BSTB altında özel bir bölümün açıldığı da burada anılmaktadır. Benzer şekilde, Türkiye

Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) arz yönlü bir bakış açısıyla yaptığı genel değerlendirmede, program kapsamında ele alınan öncelikli sektörlerin güçlü ve zayıf yanlarını öne çıkaran göstergeler kullandığına işaret edilmektedir. Raporda bu konu için son olarak, BSTB’nin 2014 yılında yayımladığı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri 2013 Yılı Performans Endeksi”nin özel Ar-Ge harcamalarının ve istihdamının % 60’ından fazlasını kapsadığı bilgisine yer verilmiştir.

Raporda ele alınan üçüncü konu başlığına dair, Türkiye’nin 2012 yılında gerçekleşen özel Ar-Ge harcamalarının (BERD) GSYİH’ye oranının % 0,42 ile OECD medyanının oldukça altında kaldığı ortaya konmuştur. Bu harcamanın yüksek teknolojili imalat yerine giderek daha fazla bilgiye dayalı hizmetlerde yoğunlaştığı da altı çizilen bir diğer konu olmuştur. Benzer şekilde, Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’ne göre girişimcilik koşullarının önemli ölçüde iyileştirilmesi gerektiğine değinilmiştir. Dolayısıyla Girişimcilik ve KOBİ desteklerinin Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun önceliklerinden birisi olduğu belirtilmiştir. Bunun yanında uygulamaya başlanan diğer politika önceliklerine örnek olarak, üniversitelerde girişimci ve yenilikçi faaliyetleri ve bilgi ve teknoloji transferini teşvik etmek amacıyla 2012 yılında geliştirilen Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi verilmektedir. Yine başka bir örnek olarak TÜBİTAK’ın çeşitli destek programları verilmiştir: Girişim Sermayesi Destekleme Programı (GİSDEP) (1514), Girişimcilik Aşamalı Destek Programı (1512) ve Yenilik Girişimcilik Alanlarında Kapasite Artırılmasına Yönelik Destek Programı (1601)… vb. Son olarak BSTB’nin 2013 yılında başlattığı Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve

36

harcamaları, 2009-2010 kesintilerinden önceki seviyeden daha düşük bir seviyeden başlamakla beraber 2011 yılından sonra kriz öncesi yıllık % 3 büyüme oranına yeniden ulaşmıştır. Burada büyüme beklentileri fiziksel varlıklara yatırım beklentilerinden daha yüksek gerçekleşmiştir. Çünkü talebin zayıf olacağını tahmin eden şirketler, ürünlerini ve süreçlerini iyileştirmiş fakat üretim kapasitelerini genişletmemişlerdir. Ayrıca iş dünyasındaki Ar-Ge yatırımlarına önemli seviyede kamu desteği sağlanmış olması krizin etkilerini yumuşatmaya yardımcı olmuştur. Dolayısıyla özel Ar-Ge harcamaları, esas olarak Ar-Ge vergi indirimleri sayesinde, on yıl önceki seviyesinden anlamlı ölçüde yüksektir. Doğrudan finansman ve vergi indirimi, birlikte, ülkelerin özel Ar-Ge harcamalarının %10-20’sini, bazen de daha fazlasını temsil etmektedir. Öyle ki verilerini bildiren 32 ülkenin 13’ünde dolaylı destek, doğrudan desteğe eşit veya ondan daha fazla gerçekleşmiştir. Ancak, kamu borçlarının hızla yükselmesi sebebiyle birçok hükümet, yenilikçilikle ilgili harcamalarını kısmakta ya da mevcut politikaların daha sistematik değerlendirilmesine girişerek, mevcut programları düzenleyip örtüşen ya da kısmen mükerrer politikaları azaltmaktadırlar.

Raporda özel Ar-Ge harcamalarının finansmanı konusunda detaylı bilgi verilmektedir. Buna göre doğrudan kamu finansmanı, rekabetçi hibeler ve sözleşmeler yoluyla karşılanırken, borçlandırma yoluyla finansman (krediler, kredi garantileri) ve öz sermaye fonları (girişim sermayesi, kaynak fonlaması) gitgide daha popüler hale gelmektedir.

Birçok ülke, “yeni sanayi politikaları” kapsamında fonlarını belirli sanayilere veya firma kategorilerine (özellikle KOBİ’lere) ayırmaktadır. Yine birçok ülkede, kredi koşullarının (daha yüksek faiz oranları, kısalan vadeler, artan teminat istekleri gibi sebeplerle) özellikle KOBİ’ler için çok ağırlaşmış olduğu göze çarpmaktadır. Birleşik Devletler’in tümüyle eski durumuna dönmesine rağmen Avrupa girişim sermayesi yatırımlarının kriz öncesi seviyenin altında kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durum, hükümetlerin mali kaynaklarını artırmalarına yol açmakta ve eskiden oldukça az rastlanan (çok sayıda kişiden mali kaynak sağlama, diğer banka dışı finansman biçimleri gibi) yeni finansman kaynakları şimdi hızla yayılmaktadır.

Kamuda Ar-Ge Raporun kamu kesiminin Ar-Ge faaliyetlerinin değerlendirildiği kısmında, kamunun yaratıcı yenilikçilik sistemlerinde çok önemli bir rol oynadığının altı çizilmektedir. Rapora göre, kamu kesiminin Ar-Ge yükümlülüğüne bağlılığını sürdürmesi sayesinde, üniversitelerin ve kamu araştırma kurumlarının Ar-Ge harcamaları kriz döneminde yüksek seyretmiştir. Benzer şekilde, kamu kesimi Ar-Ge faaliyetlerinde yükseköğrenim kurumlarının payı, 2000 yılında % 57 iken 2012 yılında % 61’e çıkmıştır. Aynı zamanda kamu kesimi araştırmaları, mükemmelliği ve uyumluluğu artırmak adına artan biçimde proje fonlamasına dayalı olarak yapılmaktadır. Bu tercih kısmen bütçedeki zorluklar nedeniyle ve çoğu zaman rekabet esasına göre gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra ülkelerin çoğu, öne çıkan araştırmaları teşvik etmek ve zorlukların üstesinden gelmeye yönelik araştırmaları desteklemek için kurumsal fonlama ile

proje fonlaması mekanizmalarını birleştiren araştırma mükemmelliği girişimleri uygulamaktadır.

Raporda vurgulandığı biçimde bilgi transferi ve özellikle ticarileştirme, günümüzde kamu kesimi araştırmaları için temel bir amaçtır. Politika öncelikleri, yükselen bilimsel akıma (Ar-Ge’de sanayi-bilim iş birliği gibi) bir piyasa perspektifi getirmiştir. Son zamanlarda bütünleşik ve stratejik politikalar, kamunun finanse ettiği araştırmaların sonuçlarının ticarileştirilmesi için taban desteğini teşvik etmektedir. Bunun için teknoloji transferi ofislerinin ölçeğini büyütüp onları profesyonelleştirmek ve öğrencileri ticarileştirmeye katmak hedeflenmektedir. Sonuç olarak raporda “açık bilim” ilerleme kaydederken; kamu kesimi araştırmalarına nasıl mali kaynak ayrılacağı, araştırmanın nasıl yapılacağı, araştırma sonuçlarının nasıl kullanılacağı, araştırma sonuçlarına nasıl erişileceği ve bunların nasıl korunacağını belirlemek ve bilim ve toplumun karşılıklı etkileşimini şekillendirebilmek için yeni politika yaklaşımlarının gerekliliği vurgulanmaktadır.

Türkiye üzerine değerlendirmelerRaporun ülke profillerinin ele alındığı bölümünde Türkiye; büyük, hızlı büyüyen bir orta gelir OECD ekonomisi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin son yıllarda hızla sanayileşmesine rağmen büyümesinin son iki yılda yavaşladığı belirtilmiştir. Buna karşın Türkiye’nin STI kapasitesi inşasında önemli adımlar attığı vurgulanmış ve Türkiye’de Ar-Ge’ye yapılan gayri safi harcamanın (GERD) 2007-2012 yılları arasında yıllık artışının % 8,2 olduğu belirtilmiştir (Bkz. Tablo 1). Raporda Türkiye’nin şu an Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) tarafından

MAKALE OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014

Tablo 1. Temel Göstergeler, 2013

39

ARALIK 2014ARALIK 2014

Böylece şimdiki ve gelecekteki araştırma merkezlerinin izlenmesini sağlayacak performans göstergeleri ve sınıflandırma oluşturulmaktadır. 2013 yılında TÜBİTAK, üniversitelerde kamu araştırmalarının etkinliğini artırmak üzere üç yeni program başlatmıştır. Bunlar; Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı (1003), Başlangıç Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı (3001) ve Ulusal Yeni Fikirler ve Ürünler Araştırma Destek Programı (1005)’dır. Benzer şekilde, Proje Performans Ödülü (PPÖ) başarılı projeleri; Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik Programı (UBYT) yüksek kalite yayımları ödüllendirmeyi amaçlamaktadır. Yine 2014 yılında BTYK aldığı yeni bir kararla sadece mükemmel araştırma merkezlerine yönelik bir destek programını hayata geçirmiştir. Son olarak raporda BSTB’nin koordinasyonunda hazırlanan Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği Stratejisi ve Eylem Planı’nın önemi vurgulanmıştır. Bu belge ile 2013 yılı boyunca 81 ilden rektörler, sanayi odaları, araştırmacılar, KOBİ’ler ve yerel paydaşların bir araya geldiği 26 bölgesel toplantı gerçekleştirilmiştir.

Yenilik yapma yeteneği Bu başlık altında rapor Türkiye’nin beşeri sermayesini değerlendirmiştir. Buna göre Türkiye’de tam zamanlı araştırmacıların sayısı, çok düşük bir seviyeden başlamakla beraber, 2002’den bu yana üç katına çıkmıştır. Bu konuda 2011-2016 Bilim ve Teknoloji İnsan Kaynağı Stratejisi ve Eylem Planı’nın, Ar-Ge personelinin iletişimini kuvvetlendirme, araştırma kültürü oluşturma, araştırmacıların yeteneklerini geliştirme aynı zamanda hareketini ve istihdamını kolaylaştırmayı amaçladığı vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, eğitim ve öğretimin kalitesini artırmayı ve iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikte insan

yetiştirmeyi amaçlayan Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi 2014’ün ikinci yarısında resmen uygulanmaya başlanacağı bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca TÜBİTAK tarafından uygulanan Ulusal Lisansüstü Burs Programı’nın 3366’sı sadece 2013 yılında olmak üzere 2000-2013 yılları arasında 5054 doktora öğrencisini desteklediğinin altı çizilmiştir. Aynı zaman diliminde Doktora Sonrası Araştırma Burs Programı kapsamında desteklenen araştırmacı sayısı da 300’ün üzerindedir. Son olarak on uluslararası burs programı Türk ve yabancı öğrenci ve araştırmacıların uluslararası hareketini desteklemektedir.

Kümeler ve uzmanlaşma Uzmanlaşma ve kümelenme gibi il düzeyindeki platformlar yeni yeni politika alanına girmektedir. Bu platformlar 2010 yılında iş birliğini güçlendirmek ve yerel bilgiyi ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürmek adına kurulmuştur. Rapor, bu alanda, TÜBİTAK’ın bölgesel yenilik platformları ve yerel iş birliği ağları kurmak üzere 2011 yılında başlattığı rekabetçi fon programına değinmiştir. Bu esnada Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun teknoparkların kurulmasını hem altyapı destekleri hem firmalar ve Ar-Ge personeli için uygulanan vergi teşvikleri araçlarıyla hızlandırdığının altını çizmiştir. Buna göre 2014 yılı itibarıyla performansları BSTB tarafından izlenen 40’ı faaliyette 55 bölge kurulmuştur.

Teknoloji transferi ve ticarileştirmeOECD standartları ile değerlendirildiğinde Türkiye’de üniversiteler ve kamu araştırma kurumları GSYİH’ye oranlandığında oldukça düşük patent sayısına sahiptir. Bu sebeple, 2012 yılında var olan programlar gözden geçirilmiş ve Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme

Programı (1513) gibi yeni TÜBİTAK programları uygulamaya girmiştir. Burada amaç, üniversite Ar-Ge sonuçlarının ticarileştirilmesini kolaylaştırmak ve bunların toplum üzerindeki etkisini ve topluma sağladığı faydayı artırmaktır. Yine TÜBİTAK tarafından uygulanan Patent Başvurusu Teşvik ve Destekleme Programı (1008), 2013 yılında farklı paydaşların ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmiştir.

STI harcamalarında son gelişmelerRaporda Türkiye hakkındaki değerlendirmeler, son yıllardaki olumlu gelişmeler ve hedeflenen değerler ışığında son bulmaktadır. Burada işaret edildiği üzere, 2007-2012 yılları arasında Türkiye GERD değerinin büyüme hızı, OECD ortalamasının oldukça üzerindedir (Bkz. Tablo 1). Dahası, özel Ar-Ge harcamaları ekonomik krizin ertesinde hızlıca toparlanmıştır. Öyle ki 2012 yılında GERD değeri GSYİH’nin % 0,92’si iken sanayi harcamaları GSYİH’nin % 0,43’ünü oluşturmuştur. Bu ikinci değer 2009’daki % 0,35’ten yüksektir. Hükümet STI yatırımlarına özellikle önem vermekte ve 2023 itibarıyla GERD ve BERD değerlerinin sırasıyla % 3 ve % 2 olacağını taahhüt etmektedir.

38

2014 yılında başlattığı Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı bu kapsamda anılmış ve iki destek programının da daha önce kamusal veya uluslararası Ar-Ge ve yenilik destekleri alan firmaları hedeflediği belirtilmiştir.

Türkiye Bilim, Teknoloji ve Yaratıcı Yenilik Sisteminde Öne ÇıkanlarYeni tehditlerGenel değerlendirmedeki yaklaşıma uygun olarak bu alt başlık altında yeşil büyüme kavramına odaklanılmıştır. Buna göre İklim Değişikliği Eylem Planı 2011-2023, Türkiye’nin ilk yeşil büyüme stratejisi olması itibarıyla raporda yerini almıştır. Ayrıca bu belgede ele alındığı şekliyle enerji tüketiminin GSYİH oranının 2023 yılında 2011 yılına göre % 20 düşürülmesi hedefi özellikle vurgulanmıştır. Burada enerji etkinliğinin yine TÜBİTAK’ın koordinasyonunda hazırlanan UBTYS’nin öncelikli alanlarından birisi olduğu hatırlatılmıştır.

Üniversiteler ve kamu araştırmalarıBu alanda mevcut durum Türkiye’nin kamu araştırma sistemi 2012 yılı verisine bakılarak özetlenmiştir. Buna göre kamunun GSYİH içindeki payı % 0,41’dir. Bu oldukça düşük oran en iyi akademik dergilerde birkaç uluslararası yayına ve dünya standartlarında bir tek üniversiteye denk düşmektedir. Raporda işaret edildiği üzere, kamu araştırmaları son zamanlarda kalite ve uyumunun artırılması, özel sektörle iş birliğinin geliştirilmesi ve özel finansmanın güçlendirilmesi temelinde değişiklikler geçirmektedir. Aynı zamanda Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK arasında imzalanan bir iş birliği protokolüne dayanarak üniversitelerde ve kamu araştırma kurumlarında performans değerlendirme yaygınlaştırılmaktadır.

MAKALE OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014

39

ARALIK 2014ARALIK 2014

Böylece şimdiki ve gelecekteki araştırma merkezlerinin izlenmesini sağlayacak performans göstergeleri ve sınıflandırma oluşturulmaktadır. 2013 yılında TÜBİTAK, üniversitelerde kamu araştırmalarının etkinliğini artırmak üzere üç yeni program başlatmıştır. Bunlar; Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı (1003), Başlangıç Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı (3001) ve Ulusal Yeni Fikirler ve Ürünler Araştırma Destek Programı (1005)’dır. Benzer şekilde, Proje Performans Ödülü (PPÖ) başarılı projeleri; Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik Programı (UBYT) yüksek kalite yayımları ödüllendirmeyi amaçlamaktadır. Yine 2014 yılında BTYK aldığı yeni bir kararla sadece mükemmel araştırma merkezlerine yönelik bir destek programını hayata geçirmiştir. Son olarak raporda BSTB’nin koordinasyonunda hazırlanan Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği Stratejisi ve Eylem Planı’nın önemi vurgulanmıştır. Bu belge ile 2013 yılı boyunca 81 ilden rektörler, sanayi odaları, araştırmacılar, KOBİ’ler ve yerel paydaşların bir araya geldiği 26 bölgesel toplantı gerçekleştirilmiştir.

Yenilik yapma yeteneği Bu başlık altında rapor Türkiye’nin beşeri sermayesini değerlendirmiştir. Buna göre Türkiye’de tam zamanlı araştırmacıların sayısı, çok düşük bir seviyeden başlamakla beraber, 2002’den bu yana üç katına çıkmıştır. Bu konuda 2011-2016 Bilim ve Teknoloji İnsan Kaynağı Stratejisi ve Eylem Planı’nın, Ar-Ge personelinin iletişimini kuvvetlendirme, araştırma kültürü oluşturma, araştırmacıların yeteneklerini geliştirme aynı zamanda hareketini ve istihdamını kolaylaştırmayı amaçladığı vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, eğitim ve öğretimin kalitesini artırmayı ve iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikte insan

yetiştirmeyi amaçlayan Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi 2014’ün ikinci yarısında resmen uygulanmaya başlanacağı bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca TÜBİTAK tarafından uygulanan Ulusal Lisansüstü Burs Programı’nın 3366’sı sadece 2013 yılında olmak üzere 2000-2013 yılları arasında 5054 doktora öğrencisini desteklediğinin altı çizilmiştir. Aynı zaman diliminde Doktora Sonrası Araştırma Burs Programı kapsamında desteklenen araştırmacı sayısı da 300’ün üzerindedir. Son olarak on uluslararası burs programı Türk ve yabancı öğrenci ve araştırmacıların uluslararası hareketini desteklemektedir.

Kümeler ve uzmanlaşma Uzmanlaşma ve kümelenme gibi il düzeyindeki platformlar yeni yeni politika alanına girmektedir. Bu platformlar 2010 yılında iş birliğini güçlendirmek ve yerel bilgiyi ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürmek adına kurulmuştur. Rapor, bu alanda, TÜBİTAK’ın bölgesel yenilik platformları ve yerel iş birliği ağları kurmak üzere 2011 yılında başlattığı rekabetçi fon programına değinmiştir. Bu esnada Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun teknoparkların kurulmasını hem altyapı destekleri hem firmalar ve Ar-Ge personeli için uygulanan vergi teşvikleri araçlarıyla hızlandırdığının altını çizmiştir. Buna göre 2014 yılı itibarıyla performansları BSTB tarafından izlenen 40’ı faaliyette 55 bölge kurulmuştur.

Teknoloji transferi ve ticarileştirmeOECD standartları ile değerlendirildiğinde Türkiye’de üniversiteler ve kamu araştırma kurumları GSYİH’ye oranlandığında oldukça düşük patent sayısına sahiptir. Bu sebeple, 2012 yılında var olan programlar gözden geçirilmiş ve Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme

Programı (1513) gibi yeni TÜBİTAK programları uygulamaya girmiştir. Burada amaç, üniversite Ar-Ge sonuçlarının ticarileştirilmesini kolaylaştırmak ve bunların toplum üzerindeki etkisini ve topluma sağladığı faydayı artırmaktır. Yine TÜBİTAK tarafından uygulanan Patent Başvurusu Teşvik ve Destekleme Programı (1008), 2013 yılında farklı paydaşların ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmiştir.

STI harcamalarında son gelişmelerRaporda Türkiye hakkındaki değerlendirmeler, son yıllardaki olumlu gelişmeler ve hedeflenen değerler ışığında son bulmaktadır. Burada işaret edildiği üzere, 2007-2012 yılları arasında Türkiye GERD değerinin büyüme hızı, OECD ortalamasının oldukça üzerindedir (Bkz. Tablo 1). Dahası, özel Ar-Ge harcamaları ekonomik krizin ertesinde hızlıca toparlanmıştır. Öyle ki 2012 yılında GERD değeri GSYİH’nin % 0,92’si iken sanayi harcamaları GSYİH’nin % 0,43’ünü oluşturmuştur. Bu ikinci değer 2009’daki % 0,35’ten yüksektir. Hükümet STI yatırımlarına özellikle önem vermekte ve 2023 itibarıyla GERD ve BERD değerlerinin sırasıyla % 3 ve % 2 olacağını taahhüt etmektedir.

38

2014 yılında başlattığı Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı bu kapsamda anılmış ve iki destek programının da daha önce kamusal veya uluslararası Ar-Ge ve yenilik destekleri alan firmaları hedeflediği belirtilmiştir.

Türkiye Bilim, Teknoloji ve Yaratıcı Yenilik Sisteminde Öne ÇıkanlarYeni tehditlerGenel değerlendirmedeki yaklaşıma uygun olarak bu alt başlık altında yeşil büyüme kavramına odaklanılmıştır. Buna göre İklim Değişikliği Eylem Planı 2011-2023, Türkiye’nin ilk yeşil büyüme stratejisi olması itibarıyla raporda yerini almıştır. Ayrıca bu belgede ele alındığı şekliyle enerji tüketiminin GSYİH oranının 2023 yılında 2011 yılına göre % 20 düşürülmesi hedefi özellikle vurgulanmıştır. Burada enerji etkinliğinin yine TÜBİTAK’ın koordinasyonunda hazırlanan UBTYS’nin öncelikli alanlarından birisi olduğu hatırlatılmıştır.

Üniversiteler ve kamu araştırmalarıBu alanda mevcut durum Türkiye’nin kamu araştırma sistemi 2012 yılı verisine bakılarak özetlenmiştir. Buna göre kamunun GSYİH içindeki payı % 0,41’dir. Bu oldukça düşük oran en iyi akademik dergilerde birkaç uluslararası yayına ve dünya standartlarında bir tek üniversiteye denk düşmektedir. Raporda işaret edildiği üzere, kamu araştırmaları son zamanlarda kalite ve uyumunun artırılması, özel sektörle iş birliğinin geliştirilmesi ve özel finansmanın güçlendirilmesi temelinde değişiklikler geçirmektedir. Aynı zamanda Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK arasında imzalanan bir iş birliği protokolüne dayanarak üniversitelerde ve kamu araştırma kurumlarında performans değerlendirme yaygınlaştırılmaktadır.

MAKALE OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014

41

ARALIK 2014ARALIK 2014

muayene işlemine tabi tutulmak üzere üründen numuneler alınarak gerçekleştirilir. Yapılan denetim faaliyetleri sonucunda, gerekirse üreticilere ve ithalatçılara idari yaptırım uygulanır, ilgili teknik düzenlemesine uygun olmayan ve/veya güvensiz olduğu tespit edilen ürünlerin teknik düzenlemesine uygun ve güvenli olması sağlanır.

Güvensiz olduğu tespit edilen ürünün üretici tarafından güvenli hale getirilmemesi veya ürünün güvenli hale getirilmesinin imkânsız olması halinde bu ürünlerin üreticisi veya ithalatçısı tarafından toplatılması sağlanır.

Üreticiler tarafından toplatılmayan güvensiz ürünler PGD otoritesi tarafından piyasadan toplatılır ve ürünün taşıdığı risklere göre kısmen veya tamamen bertaraf edilir. Tüketiciler ile kullanıcıların can ve mal güvenliği için tehlike arz etmesi nedeniyle toplatılmasına karar verilen ürünler kamuoyuna duyurulur.

Yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen tüm bu faaliyetler değerlendirildiğinde, denetim faaliyetleri sonucunda ilgili teknik düzenlemesine uygun olmadığı ve güvensiz olduğu tespit edilen ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması, para cezası uygulanması, piyasaya arz edilmiş ürünlerin üretici tarafından toplatılmasının sağlanması ve mümkün olmaması halinde toplatılması, güvensiz olduğu tespit edilen ürünün üretici tarafından güvenli hale getirilmemesi veya ürünün güvenli hale getirilmesinin imkânsız olması halinde, ürünün taşıdığı risklere göre kısmen veya tamamen bertaraf edilmesi ve tüketiciler ile kullanıcıların can ve mal güvenliği için tehlike arz eden ürünlerin kamuoyuna duyurulması faaliyetlerinin tamamı

piyasada sadece güvenli ürünlerin yer almasını sağlamak için yapılır ve PGD'nin çerçevesini oluşturur.

Piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri, bu faaliyetlerin tarafsızlığını sağlamak amacıyla mutlaka kamu otoriteleri tarafından yerine getirilmelidir. Yetkili kurum ve kuruluşlar, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerini yerine getirirken gizliliğe riayet etmeli ve ekonomik aktörlerin faaliyetlerine ilişkin bilgiler gizli tutulmalıdır. Tespit edilen uygunsuzluklar sonucunda alınan önlemler, ürünün taşıdığı risk ve uygunsuzluğun derecesiyle orantılı olmalıdır. Üreticiler uygunluk değerlendirmesi süreciyle Avrupa Birliği (AB) mevzuatına uygunluğu sağlamalıdır.

Gerek güvensiz ithal malların gerekse yurt içinde üretilen malların güvenli hale getirilmesinde ve güvensiz ürünlerden kaynaklanacak zararlardan tüketicilerin ve kullanıcıların korunmasında ve ülke ekonomisine sağladığı yararlar bakımından oynadığı önemli rol nedeniyle PGD faaliyetleri, dünyada ve buna paralel olarak ülkemizde giderek önem kazanmaktadır.

Tüm dünyada yaşanan olumsuz konjonktüre rağmen ülkemizin son yıllarda gösterdiği yüksek ekonomik performansın en önemli bileşenlerinden biri de sürekli olarak artmakta olan ihracat miktarıdır. İhracatta sürekli olarak artış trendinin oluşması için yurt içinde üretilen ürünlerin güvenlik gereklerine uygun olarak üretilmesi, Türkiye'nin dış ticaretinin önemli bir kısmının AB ile yapıldığı düşünüldüğünde, PGD’nin önemini bir kat daha artırmaktadır.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği 5 Mart 1995 tarihinde

yapılan Ortaklık Konseyi Toplantısı’nda alınan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi ile Türkiye, AB üye ülkeleri arasında malların serbest dolaşımına ilişkin yükümlülükleri kabul etmiştir. Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile bütünleşme hedefine ulaşmasının aşamalarından biridir ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere farklı bir boyut kazandırmıştır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış olup müzakereler hâlen 35 fasıl başlığı altında sürdürülmektedir. PGD, malların serbest dolaşımı faslı kapsamında değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsünde olması ve Gümrük Birliği Anlaşması ile üstlendiği yükümlülükler nedeniyle Türkiye, PGD’nin işlerliğinin her anlamda en etkili şekilde yürütülmesi sorumluluğu altındadır.

Türkiye, ulusal çapta PGD’nin idari ve teknik altyapının geliştirilmesi, PGD uygulamalarının AB uygulamalarına paralel olarak etkinleştirilmesi, uluslararası alanda iş birliğinin ve PGD’nin en önemli paydaşları olan tüketicilerle ve üreticilerle iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla önemli çalışmalar yapılmakla birlikte 2001 yılından bu yana önemli aşamalar kaydedilmiştir.

Ülkemizde PGD faaliyetleri 10 farklı kurum ve kuruluş tarafından yerine getirilmektedir. 97/9196 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile görevlendirilen kuruluşlar yine aynı Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen sorumluluk alanındaki ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimini yürütür.

40

20’nci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve sürekli olarak etkisini artıran küreselleşme, uluslararası düzlemde gerçekleşen iktisadi etkinliklerin işlevsel olarak birbiriyle iç içe girmesi sonucunu doğurmuştur.

Yıllar geçtikçe ülkeler arasında artan ticaret hacmi, ticareti kısıtlayan veya

engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin kaldırılarak serbest ticaret alanları oluşturulması, mal ve miktar kısıtlamalarının ortadan kalkması, uluslararası firmaların pazar paylarını artırma istekleri ve dünyada sürekli olarak artan rekabet ortamı ticarete konu malların serbestçe dolaşabildiği ülkelerdeki piyasaları savunmasız hale getirmiştir.

Serbestleşen mal ticareti ve piyasada yer alan yabancı menşeli ürünler ile yurt içinde ilgili mevzuatına uygun olarak üretilmeyen ürünlerin öncelikle, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini tehdit etmesini engellemek ayrıca, mevzuatına uygun olarak üretim yapan üreticiyi korumak, haksız rekabeti önlemek ve yerli malların yurt dışında serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırmak isteyen ekonomileri yeni politika araçları bulmaya zorlamıştır.Bu politika araçlarından en etkilisi ise ülkeler arasında ticareti serbestleştiren anlaşmalar nedeniyle Piyasa Gözetimi ve Denetimi (PGD) faaliyetleridir.

PGD; tüketicilerin ve kullanıcıların can ve mal güvenliğini, bitki ve hayvan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla piyasada bulunan, piyasaya arz aşamasında olan ya da gerektiğinde kullanımda olan ürünlerin ilgili teknik düzenlemesine uygun olarak üretilip üretilmediğinin ve güvenli olup olmadığının bir kamu otoritesi tarafından denetlenmesidir.

PGD faaliyetleri ile ilgili mevzuat hükümlerini karşılamayan ürünlerden kaynaklanan zararlar ortadan kaldırılarak, insan can ve mal güvenliğini sağlamanın yanı sıra bitkilerin, hayvanların ve çevrenin korunması, diğer iktisadi aktörlerin haksız rekabete karşı korunması ve iyi işleyen bir piyasa ekonomisine sahip olunması sağlanır.

PGD faaliyetleri yetkili otorite tarafından öncelikle işaret ve belge kontrolleri yapılarak ve gerekli hallerde test ve

DERLEME

PİYASA GÖZETİMİ VE DENETİMİ VE TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUMGülbanu GÖKÇE / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü)

41

ARALIK 2014ARALIK 2014

muayene işlemine tabi tutulmak üzere üründen numuneler alınarak gerçekleştirilir. Yapılan denetim faaliyetleri sonucunda, gerekirse üreticilere ve ithalatçılara idari yaptırım uygulanır, ilgili teknik düzenlemesine uygun olmayan ve/veya güvensiz olduğu tespit edilen ürünlerin teknik düzenlemesine uygun ve güvenli olması sağlanır.

Güvensiz olduğu tespit edilen ürünün üretici tarafından güvenli hale getirilmemesi veya ürünün güvenli hale getirilmesinin imkânsız olması halinde bu ürünlerin üreticisi veya ithalatçısı tarafından toplatılması sağlanır.

Üreticiler tarafından toplatılmayan güvensiz ürünler PGD otoritesi tarafından piyasadan toplatılır ve ürünün taşıdığı risklere göre kısmen veya tamamen bertaraf edilir. Tüketiciler ile kullanıcıların can ve mal güvenliği için tehlike arz etmesi nedeniyle toplatılmasına karar verilen ürünler kamuoyuna duyurulur.

Yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen tüm bu faaliyetler değerlendirildiğinde, denetim faaliyetleri sonucunda ilgili teknik düzenlemesine uygun olmadığı ve güvensiz olduğu tespit edilen ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması, para cezası uygulanması, piyasaya arz edilmiş ürünlerin üretici tarafından toplatılmasının sağlanması ve mümkün olmaması halinde toplatılması, güvensiz olduğu tespit edilen ürünün üretici tarafından güvenli hale getirilmemesi veya ürünün güvenli hale getirilmesinin imkânsız olması halinde, ürünün taşıdığı risklere göre kısmen veya tamamen bertaraf edilmesi ve tüketiciler ile kullanıcıların can ve mal güvenliği için tehlike arz eden ürünlerin kamuoyuna duyurulması faaliyetlerinin tamamı

piyasada sadece güvenli ürünlerin yer almasını sağlamak için yapılır ve PGD'nin çerçevesini oluşturur.

Piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri, bu faaliyetlerin tarafsızlığını sağlamak amacıyla mutlaka kamu otoriteleri tarafından yerine getirilmelidir. Yetkili kurum ve kuruluşlar, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerini yerine getirirken gizliliğe riayet etmeli ve ekonomik aktörlerin faaliyetlerine ilişkin bilgiler gizli tutulmalıdır. Tespit edilen uygunsuzluklar sonucunda alınan önlemler, ürünün taşıdığı risk ve uygunsuzluğun derecesiyle orantılı olmalıdır. Üreticiler uygunluk değerlendirmesi süreciyle Avrupa Birliği (AB) mevzuatına uygunluğu sağlamalıdır.

Gerek güvensiz ithal malların gerekse yurt içinde üretilen malların güvenli hale getirilmesinde ve güvensiz ürünlerden kaynaklanacak zararlardan tüketicilerin ve kullanıcıların korunmasında ve ülke ekonomisine sağladığı yararlar bakımından oynadığı önemli rol nedeniyle PGD faaliyetleri, dünyada ve buna paralel olarak ülkemizde giderek önem kazanmaktadır.

Tüm dünyada yaşanan olumsuz konjonktüre rağmen ülkemizin son yıllarda gösterdiği yüksek ekonomik performansın en önemli bileşenlerinden biri de sürekli olarak artmakta olan ihracat miktarıdır. İhracatta sürekli olarak artış trendinin oluşması için yurt içinde üretilen ürünlerin güvenlik gereklerine uygun olarak üretilmesi, Türkiye'nin dış ticaretinin önemli bir kısmının AB ile yapıldığı düşünüldüğünde, PGD’nin önemini bir kat daha artırmaktadır.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği 5 Mart 1995 tarihinde

yapılan Ortaklık Konseyi Toplantısı’nda alınan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi ile Türkiye, AB üye ülkeleri arasında malların serbest dolaşımına ilişkin yükümlülükleri kabul etmiştir. Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile bütünleşme hedefine ulaşmasının aşamalarından biridir ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere farklı bir boyut kazandırmıştır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış olup müzakereler hâlen 35 fasıl başlığı altında sürdürülmektedir. PGD, malların serbest dolaşımı faslı kapsamında değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsünde olması ve Gümrük Birliği Anlaşması ile üstlendiği yükümlülükler nedeniyle Türkiye, PGD’nin işlerliğinin her anlamda en etkili şekilde yürütülmesi sorumluluğu altındadır.

Türkiye, ulusal çapta PGD’nin idari ve teknik altyapının geliştirilmesi, PGD uygulamalarının AB uygulamalarına paralel olarak etkinleştirilmesi, uluslararası alanda iş birliğinin ve PGD’nin en önemli paydaşları olan tüketicilerle ve üreticilerle iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla önemli çalışmalar yapılmakla birlikte 2001 yılından bu yana önemli aşamalar kaydedilmiştir.

Ülkemizde PGD faaliyetleri 10 farklı kurum ve kuruluş tarafından yerine getirilmektedir. 97/9196 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile görevlendirilen kuruluşlar yine aynı Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen sorumluluk alanındaki ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimini yürütür.

40

20’nci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve sürekli olarak etkisini artıran küreselleşme, uluslararası düzlemde gerçekleşen iktisadi etkinliklerin işlevsel olarak birbiriyle iç içe girmesi sonucunu doğurmuştur.

Yıllar geçtikçe ülkeler arasında artan ticaret hacmi, ticareti kısıtlayan veya

engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin kaldırılarak serbest ticaret alanları oluşturulması, mal ve miktar kısıtlamalarının ortadan kalkması, uluslararası firmaların pazar paylarını artırma istekleri ve dünyada sürekli olarak artan rekabet ortamı ticarete konu malların serbestçe dolaşabildiği ülkelerdeki piyasaları savunmasız hale getirmiştir.

Serbestleşen mal ticareti ve piyasada yer alan yabancı menşeli ürünler ile yurt içinde ilgili mevzuatına uygun olarak üretilmeyen ürünlerin öncelikle, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini tehdit etmesini engellemek ayrıca, mevzuatına uygun olarak üretim yapan üreticiyi korumak, haksız rekabeti önlemek ve yerli malların yurt dışında serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırmak isteyen ekonomileri yeni politika araçları bulmaya zorlamıştır.Bu politika araçlarından en etkilisi ise ülkeler arasında ticareti serbestleştiren anlaşmalar nedeniyle Piyasa Gözetimi ve Denetimi (PGD) faaliyetleridir.

PGD; tüketicilerin ve kullanıcıların can ve mal güvenliğini, bitki ve hayvan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla piyasada bulunan, piyasaya arz aşamasında olan ya da gerektiğinde kullanımda olan ürünlerin ilgili teknik düzenlemesine uygun olarak üretilip üretilmediğinin ve güvenli olup olmadığının bir kamu otoritesi tarafından denetlenmesidir.

PGD faaliyetleri ile ilgili mevzuat hükümlerini karşılamayan ürünlerden kaynaklanan zararlar ortadan kaldırılarak, insan can ve mal güvenliğini sağlamanın yanı sıra bitkilerin, hayvanların ve çevrenin korunması, diğer iktisadi aktörlerin haksız rekabete karşı korunması ve iyi işleyen bir piyasa ekonomisine sahip olunması sağlanır.

PGD faaliyetleri yetkili otorite tarafından öncelikle işaret ve belge kontrolleri yapılarak ve gerekli hallerde test ve

DERLEME

PİYASA GÖZETİMİ VE DENETİMİ VE TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUMGülbanu GÖKÇE / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü)

43

ARALIK 2014ARALIK 2014

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (BSTB) “verimlilik” ve “temiz üretim” alanındaki yetkinliğinin ve taşraya sunulan hizmetlerin etkinlik ve hızının artırılmasına yönelik olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinde eğitim çalışmaları gerçekleştirildi. “Verimlilik ve Temiz Üretim” konulu bu eğitim programı, Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM) faaliyetlerini, verimlilik ve temiz üretim alanında yürütülen projeleri ve gelecekte gerçekleştirilmesi planlanan proje ve eylemleri paylaşabilmek, il bazında gerçekleştirilecek çalışmalarda yapılabilecek iş birliklerini geliştirebilmek amacıyla düzenlendi. 2013 yılında yalnızca BSTB İl Müdürlükleri personeline yönelik olarak düzenlenen eğitimler, bu yıl Kalkınma Ajansları, KOSGEB Hizmet Müdürlükleri, TSE Temsilcilikleri, Sanayi ve Ticaret Odaları, Organize Sanayi Bölge Müdürlükleri gibi kuruluşların ve üniversitelerin personelini de kapsayacak şekilde daha geniş katılımlı olarak gerçekleştirildi.

Eğitimler, Eylül ve Kasım ayları arasında sırasıyla Sivas, Hatay, Aydın, Adıyaman, Afyon, Kahramanmaraş, Eskişehir, Manisa, Elazığ, Giresun, Isparta, Yozgat, Van, Çorum, Ağrı, Kırıkkale, Muğla, Burdur, Amasya ve Kayseri olmak üzere toplam 20 ilde gerçekleştirildi. Genel Müdürlüğümüzün Danışmanlık ve Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından organize edilen eğitimler, VGM’nin konularında yetkin ve deneyimli sanayi ve teknoloji uzmanları tarafından sunuldu. İki tam gün olarak gerçekleştirilen eğitim programına, İl Müdürlüklerinde görev yapan Müdür,

Uzman, Mühendis, Araştırmacı ve Memurların yanı sıra diğer kuruluşların farklı düzeylerdeki çalışanlar katılım sağladı. Eğitimlerde VGM tanıtıldıktan ve faaliyetleri açıklandıktan sonra verimlilik kavramı, verimlilik yönetimi, performans yönetimi ve temiz üretim konuları ele alındı. VGM’nin, Bakanlığın diğer merkez birimleri ve il müdürlükleri, farklı kurum ve kuruluşlarla yaptığı iş birlikleri ve bu iş birliklerinin daha da artırılması yönündeki olanaklar konusunda değerlendirmeler yapılarak söz konusu eğitimlerin daha da yararlı hale gelebilmesi için öneriler paylaşıldı. Eğitimlere 80’i diğer kuruluşlardan olmak üzere yaklaşık 300 kişilik bir katılım sağlandı.

Katılımcıların büyük çoğunluğunun değerli bilgiler edindiğini ve memnuniyetini ifade ettiği eğitimlere ilişkin önerilerden bazıları ise şu şekildedir:• VGM’nin il müdürlüklerinde verimliliğin artırılması ve kalite yönetimi konularında çalışmalar başlatması ve bu çalışmalara süreç desteği vermesi,• Verimlilik alanında çalışmalar yapacak bir taşra teşkilatı oluşturulması, il müdürlüklerinde konu uzmanlarının yetiştirilmesi,• Eğitimlerde yenilenebilir enerji konusuna da yer verilmesi,• Eğitimlere Milli Eğitim, Tarım, Çevre ve Şehircilik vb. Bakanlıkların il müdürlüklerinden ve özellikle İl Özel İdarelerinden personelin ve üretici firmalardan temsilcilerin katılımının sağlanması, • Eğitimlerin sertifikalı eğitim şeklinde düzenlenmesi,

• Yerel düzeyde KOBİ sorunlarının belirlenmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi, • VGM’nin bölge ve il düzeyinde projeler geliştirmesi, bu konuda yerel düzeyde kurumlar arası etkili iş birliğinin sağlanması.

2013 yılında kapsama alınan 17 il ile birlikte toplam 37 ilimizde gerçekleştirilen eğitimler, geliştirilen öneriler değerlendirilerek Bakanlığın 2015 yılı hizmet içi eğitim programı kapsamında belirlenen il müdürlüklerini kapsayacak şekilde sürdürülecektir.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ İL MÜDÜRLÜKLERİNDE “VERİMLİLİK VE TEMİZ ÜRETİM” EĞİTİMLERİ DÜZENLENDİ

EĞİTİMLER

42

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, sanayi ürünlerinin yaklaşık % 70’inin PGD’sini yapmakla sorumludur. Bakanlığın sorumlu olduğu ürün grupları; asansör, asansör bakım ve işletme, elektrikli ekipmanlar, makineler, gaz yakan cihazlar, otomotiv, taşınabilir basınçlı ekipmanlar, aerosol kaplar, ATEX ürünleri, sivil kullanım amaçlı patlayıcılar, kazanlar, basınçlı ekipmanlar, zorunlu standart- düzenlenmemiş alandır.

Bakanlık, ulusal düzeyde PGD alanında yaşanan yatay sorunların çözülmesine katkı sağlamanın yanı sıra, görev alanına giren konularda tüm AB yönetmelikleri uyumlaştırmış ve etkin olarak

uygulanabilmesi için 2004 yılından itibaren PGD alanında mekanizmalar kurmaya başlayarak önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

2011 yılında, 635 sayılı KHK ile önemli bir adım atılarak Bakanlık bünyesinde, “Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Genel Müdürlüğün kurulmasıyla PGD konusunda problemleri çözme ve sistem geliştirmede önemli bir kapasiteye ulaşılmış, etkinliği ise her geçen yıl artmaktadır.

Denetimlerini 81 ilde yerleşik Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlükleri aracılığıyla yürütmekte olan Bakanlığın

yapmış olduğu denetimler ve denetimlerin etkinliği sürekli olarak artmaktadır. 2014 yılının ilk 8 ayında yapılan denetim sayısı 50.572’ye ulaşırken yapılan denetimlerde tespit edilen uygunsuzluk oranı % 19 olmuştur. Yapılan denetimlerin etkinliğini gösteren en önemli göstergelerden biri olan uygunsuzluk oranı bir önceki yıl verileri ile karşılaştırıldığında, bu oranın, 2014 yılının ilk sekiz ayında iki katından fazla artırıldığı görülmektedir.

Bakanlık denetim faaliyetleri dışında, 2015-2018 yıllarını kapsayan Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Strateji Belgesi’ni hazırlamış, 2014 yılının başından bu yana denetim personelinin ürün grubu bazında uzmanlaşmasına yönelik eğitim programları düzenlemiş, denetimlerde daha çağdaş ve risk odaklı denetim yaklaşımını benimseyerek denetim projeleri yapmaya başlamış, üreticilerle iş birliğini artırmak amacıyla sektörel PGD toplantıları düzenlemiş ve PGD hakkında kamuoyunun bilinçlendirilmesi için bir tanıtım filmi ile kamu spotu hazırlamış ve bu yıl ikincisi düzenlenen Ürün Güvenliği Haftası kapsamında birçok etkinlik düzenlemiştir.

Tüm bu faaliyetlerde Bakanlığın temel önceliği, piyasada sadece güvenli ürünlerin yer almasını sağlayarak tüketicilerin can ve mal güvenliğini korumak ve aynı zamanda üreticilerin kaliteli ve güvenli ürün üretimini teşvik ederek PGD’yi uluslararası rekabet gücümüzü artırmak için bir araç olarak kullanmasını sağlamaktır.

DERLEME

43

ARALIK 2014ARALIK 2014

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (BSTB) “verimlilik” ve “temiz üretim” alanındaki yetkinliğinin ve taşraya sunulan hizmetlerin etkinlik ve hızının artırılmasına yönelik olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinde eğitim çalışmaları gerçekleştirildi. “Verimlilik ve Temiz Üretim” konulu bu eğitim programı, Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM) faaliyetlerini, verimlilik ve temiz üretim alanında yürütülen projeleri ve gelecekte gerçekleştirilmesi planlanan proje ve eylemleri paylaşabilmek, il bazında gerçekleştirilecek çalışmalarda yapılabilecek iş birliklerini geliştirebilmek amacıyla düzenlendi. 2013 yılında yalnızca BSTB İl Müdürlükleri personeline yönelik olarak düzenlenen eğitimler, bu yıl Kalkınma Ajansları, KOSGEB Hizmet Müdürlükleri, TSE Temsilcilikleri, Sanayi ve Ticaret Odaları, Organize Sanayi Bölge Müdürlükleri gibi kuruluşların ve üniversitelerin personelini de kapsayacak şekilde daha geniş katılımlı olarak gerçekleştirildi.

Eğitimler, Eylül ve Kasım ayları arasında sırasıyla Sivas, Hatay, Aydın, Adıyaman, Afyon, Kahramanmaraş, Eskişehir, Manisa, Elazığ, Giresun, Isparta, Yozgat, Van, Çorum, Ağrı, Kırıkkale, Muğla, Burdur, Amasya ve Kayseri olmak üzere toplam 20 ilde gerçekleştirildi. Genel Müdürlüğümüzün Danışmanlık ve Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından organize edilen eğitimler, VGM’nin konularında yetkin ve deneyimli sanayi ve teknoloji uzmanları tarafından sunuldu. İki tam gün olarak gerçekleştirilen eğitim programına, İl Müdürlüklerinde görev yapan Müdür,

Uzman, Mühendis, Araştırmacı ve Memurların yanı sıra diğer kuruluşların farklı düzeylerdeki çalışanlar katılım sağladı. Eğitimlerde VGM tanıtıldıktan ve faaliyetleri açıklandıktan sonra verimlilik kavramı, verimlilik yönetimi, performans yönetimi ve temiz üretim konuları ele alındı. VGM’nin, Bakanlığın diğer merkez birimleri ve il müdürlükleri, farklı kurum ve kuruluşlarla yaptığı iş birlikleri ve bu iş birliklerinin daha da artırılması yönündeki olanaklar konusunda değerlendirmeler yapılarak söz konusu eğitimlerin daha da yararlı hale gelebilmesi için öneriler paylaşıldı. Eğitimlere 80’i diğer kuruluşlardan olmak üzere yaklaşık 300 kişilik bir katılım sağlandı.

Katılımcıların büyük çoğunluğunun değerli bilgiler edindiğini ve memnuniyetini ifade ettiği eğitimlere ilişkin önerilerden bazıları ise şu şekildedir:• VGM’nin il müdürlüklerinde verimliliğin artırılması ve kalite yönetimi konularında çalışmalar başlatması ve bu çalışmalara süreç desteği vermesi,• Verimlilik alanında çalışmalar yapacak bir taşra teşkilatı oluşturulması, il müdürlüklerinde konu uzmanlarının yetiştirilmesi,• Eğitimlerde yenilenebilir enerji konusuna da yer verilmesi,• Eğitimlere Milli Eğitim, Tarım, Çevre ve Şehircilik vb. Bakanlıkların il müdürlüklerinden ve özellikle İl Özel İdarelerinden personelin ve üretici firmalardan temsilcilerin katılımının sağlanması, • Eğitimlerin sertifikalı eğitim şeklinde düzenlenmesi,

• Yerel düzeyde KOBİ sorunlarının belirlenmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi, • VGM’nin bölge ve il düzeyinde projeler geliştirmesi, bu konuda yerel düzeyde kurumlar arası etkili iş birliğinin sağlanması.

2013 yılında kapsama alınan 17 il ile birlikte toplam 37 ilimizde gerçekleştirilen eğitimler, geliştirilen öneriler değerlendirilerek Bakanlığın 2015 yılı hizmet içi eğitim programı kapsamında belirlenen il müdürlüklerini kapsayacak şekilde sürdürülecektir.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ İL MÜDÜRLÜKLERİNDE “VERİMLİLİK VE TEMİZ ÜRETİM” EĞİTİMLERİ DÜZENLENDİ

EĞİTİMLER

42

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, sanayi ürünlerinin yaklaşık % 70’inin PGD’sini yapmakla sorumludur. Bakanlığın sorumlu olduğu ürün grupları; asansör, asansör bakım ve işletme, elektrikli ekipmanlar, makineler, gaz yakan cihazlar, otomotiv, taşınabilir basınçlı ekipmanlar, aerosol kaplar, ATEX ürünleri, sivil kullanım amaçlı patlayıcılar, kazanlar, basınçlı ekipmanlar, zorunlu standart- düzenlenmemiş alandır.

Bakanlık, ulusal düzeyde PGD alanında yaşanan yatay sorunların çözülmesine katkı sağlamanın yanı sıra, görev alanına giren konularda tüm AB yönetmelikleri uyumlaştırmış ve etkin olarak

uygulanabilmesi için 2004 yılından itibaren PGD alanında mekanizmalar kurmaya başlayarak önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

2011 yılında, 635 sayılı KHK ile önemli bir adım atılarak Bakanlık bünyesinde, “Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Genel Müdürlüğün kurulmasıyla PGD konusunda problemleri çözme ve sistem geliştirmede önemli bir kapasiteye ulaşılmış, etkinliği ise her geçen yıl artmaktadır.

Denetimlerini 81 ilde yerleşik Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlükleri aracılığıyla yürütmekte olan Bakanlığın

yapmış olduğu denetimler ve denetimlerin etkinliği sürekli olarak artmaktadır. 2014 yılının ilk 8 ayında yapılan denetim sayısı 50.572’ye ulaşırken yapılan denetimlerde tespit edilen uygunsuzluk oranı % 19 olmuştur. Yapılan denetimlerin etkinliğini gösteren en önemli göstergelerden biri olan uygunsuzluk oranı bir önceki yıl verileri ile karşılaştırıldığında, bu oranın, 2014 yılının ilk sekiz ayında iki katından fazla artırıldığı görülmektedir.

Bakanlık denetim faaliyetleri dışında, 2015-2018 yıllarını kapsayan Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Strateji Belgesi’ni hazırlamış, 2014 yılının başından bu yana denetim personelinin ürün grubu bazında uzmanlaşmasına yönelik eğitim programları düzenlemiş, denetimlerde daha çağdaş ve risk odaklı denetim yaklaşımını benimseyerek denetim projeleri yapmaya başlamış, üreticilerle iş birliğini artırmak amacıyla sektörel PGD toplantıları düzenlemiş ve PGD hakkında kamuoyunun bilinçlendirilmesi için bir tanıtım filmi ile kamu spotu hazırlamış ve bu yıl ikincisi düzenlenen Ürün Güvenliği Haftası kapsamında birçok etkinlik düzenlemiştir.

Tüm bu faaliyetlerde Bakanlığın temel önceliği, piyasada sadece güvenli ürünlerin yer almasını sağlayarak tüketicilerin can ve mal güvenliğini korumak ve aynı zamanda üreticilerin kaliteli ve güvenli ürün üretimini teşvik ederek PGD’yi uluslararası rekabet gücümüzü artırmak için bir araç olarak kullanmasını sağlamaktır.

DERLEME

45

ARALIK 2014ARALIK 2014

Tasarım Oscar’larını Türkiye’ye kazandırdı. 2006 yılında kurduğu DESIGNNOBIS

tasarım / inovasyon şirketi, Türkiye’nin 40 öncü girişimci şirketi arasında yer aldı. Dr. Gürsu, çevreci ve vizyoner projelerle dünyanın saygın tasarım yarışmalarınca 8 yıl içerisinde 125’in üzerinde ödüle layık görüldü. AB’de düzenlenen Dünya Tasarım Sıralamasında Türkiye’yi ikinciliğe taşıdı.

İnovasyon, yaratıcı düşünce, tasarım ve Ar-Ge konularında çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklerde konuşmacı olarak yer aldı. Bu alanlardaki birikimlerini kaleme aldığı ‘Sahi, İnovasyon

Neden Bize Bu Kadar Uzak?’ adlı kitabı 2014 yılında yayımlandı. Aynı yıl International Association of Designers tarafından Milano’da ‘Yılın Tasarımcısı’ olarak onurlandırıldı.

Kurucusu olduğu ODTÜ Teknokent odaklı ‘Designnobis’ markası altındaki çalışmalarıyla 80’in üzerinde farklı projeye imza atarak, pek çok firmaya Ar-Ge desteği sağladı. Ürün ve Prototip Geliştirme, Mekatronik Çözümlemeler, Endüstriyel Tasarım, Marka ve Kimlik Geliştirme başlıca ilgi alanları arasındadır. Üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde pek çok özgün ürünün ve teknolojinin geliştirilmesine katkı sağlayan Dr. Gürsu, 20’nin üzerinde patent, endüstriyel tasarım tescili ve faydalı model kaydının sahibidir. Patent bilirkişisi olarak da hizmet veren Hakan Gürsu, aynı zamanda ODTÜ BİLTİR merkezinde Otomotiv Endüstriyel Tasarımı Birimi Başkanı olarak görev yapıyor. Tekneden oyuncağa, mobilyadan beyaz eşyaya uzanan çeşitli alanlardaki tasarımları ile bilinen problemlere farklı çözümler üreten Dr. Hakan Gürsu, ODTÜ’de öğretim üyesi olarak tasarım öğrencileri yetiştirmeyi sürdürüyor.

44

İtalya’nın Milano kentinde 2010 yılından itibaren düzenlenen ve dünyanın en kapsamlı tasarım yarışmaları arasında yer alan A’Design Award Tasarım Ödülleri bu yıl da sahiplerini buldu. Uluslararası alanda 208 ülkeden 12 binin üzerinde katılımın gerçekleştiği yarışmada, kazanan tasarımcılar listesinin başında ise bir Türk tasarımcı yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’yi dünya sıralamasında ikinciliğe taşıyan ekibi ile Dr. Hakan Gürsu, bu yıl 15 ödül birden kazanarak “En çok ödül alan tasarımcı” unvanını korudu.

ODTÜ Teknokent’te yer alan katma değerli ürün tasarım merkezi Designnobis bünyesinde geliştirilen tasarımlardan “Steam” buharla demleyen çaydanlık, “Platin Ödül” ile onurlandırılarak en iyi ev aleti seçildi. Bunun yanında mobilyadan elektronik ürüne, ulaşım aracı ve

aydınlatmaya, pek çok farklı kategoride ödülleri toplayan tasarım ekibi, son dört yılda toplam 46 ödül ile rekor sayıda kazanıma sahip. Ülkemizden Vestel ve Arçelik gibi markaların da ödül aldığı yarışmaya Türk tasarımı damgasını vurdu.

Avrupa Birliği (AB) Tasarım Ofisi’nin desteğiyle düzenlenen A’Design Award Tasarım Ödülleri, inovasyon ve tasarımın gelişmesiyle ülkelerin ekonomik rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Aynı zamanda kazanan tasarımlar için bir akreditasyon niteliği taşıyan yarışma, ürünlerin ve tasarımcılarının tanıtımlarına katkıda bulunuyor.

ODTÜ öğretim üyesi Dr. Hakan Gürsu 2007 yılında Tasarım Oscar’ını ilk kez Türkiye’ye kazandırmıştı. Kurucusu olduğu inovasyon odaklı tasarım merkezi DESIGNNOBIS,

kuruluşunun 5. Yılında Türkiye’nin 40 Öncü Girişimci Şirketi arasında yer aldı. Gürsu ve ekibi, bu yıl itibarıyla 100’üncü tasarım ödülüne ulaşmanın gururunu yaşıyor. İnovasyon ve tasarım alanında kitap ve konferans konuşmaları ile adından sıklıkla söz ettiren tasarımcı, çeşitli marka ve şirketler için geliştirdiği ürünlerle ekonomik katma değer yaratan akılcı tasarımlar üretmeyi sürdürüyor.

Dr. Hakan Gürsu, TasarımcıDesignnobis Kurucu ve CEO / ODTÜ Öğretim Üyesi

Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Dr. Hakan Gürsu, 1984 yılında ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nü birincilikle bitirdikten sonra bina bilgisi dalında master derecesini, kentsel çevre alanında ise doktora derecesini tamamladı. Tokyo ve Moskova başta olmak üzere birçok merkezde ürün tasarımı, iç mimarlık ve şehircilik alanlarında çeşitli projelerde çalıştı. 1991 yılında Japon Endüstri Tasarımcıları Derneği’nin “Pioneer of

Design (Tasarım Öncüsü)” ödülünü kazanan ilk Türk oldu. Güneş ve rüzgâr enerjisiyle çalışan çevreci tekne tasarımı ‘Volitan’ ile

YERLİ TASARIMCI BAŞARI HİKÂYELERİ

TASARIMDA TÜRK İMZASI

45

ARALIK 2014ARALIK 2014

Tasarım Oscar’larını Türkiye’ye kazandırdı. 2006 yılında kurduğu DESIGNNOBIS

tasarım / inovasyon şirketi, Türkiye’nin 40 öncü girişimci şirketi arasında yer aldı. Dr. Gürsu, çevreci ve vizyoner projelerle dünyanın saygın tasarım yarışmalarınca 8 yıl içerisinde 125’in üzerinde ödüle layık görüldü. AB’de düzenlenen Dünya Tasarım Sıralamasında Türkiye’yi ikinciliğe taşıdı.

İnovasyon, yaratıcı düşünce, tasarım ve Ar-Ge konularında çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklerde konuşmacı olarak yer aldı. Bu alanlardaki birikimlerini kaleme aldığı ‘Sahi, İnovasyon

Neden Bize Bu Kadar Uzak?’ adlı kitabı 2014 yılında yayımlandı. Aynı yıl International Association of Designers tarafından Milano’da ‘Yılın Tasarımcısı’ olarak onurlandırıldı.

Kurucusu olduğu ODTÜ Teknokent odaklı ‘Designnobis’ markası altındaki çalışmalarıyla 80’in üzerinde farklı projeye imza atarak, pek çok firmaya Ar-Ge desteği sağladı. Ürün ve Prototip Geliştirme, Mekatronik Çözümlemeler, Endüstriyel Tasarım, Marka ve Kimlik Geliştirme başlıca ilgi alanları arasındadır. Üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde pek çok özgün ürünün ve teknolojinin geliştirilmesine katkı sağlayan Dr. Gürsu, 20’nin üzerinde patent, endüstriyel tasarım tescili ve faydalı model kaydının sahibidir. Patent bilirkişisi olarak da hizmet veren Hakan Gürsu, aynı zamanda ODTÜ BİLTİR merkezinde Otomotiv Endüstriyel Tasarımı Birimi Başkanı olarak görev yapıyor. Tekneden oyuncağa, mobilyadan beyaz eşyaya uzanan çeşitli alanlardaki tasarımları ile bilinen problemlere farklı çözümler üreten Dr. Hakan Gürsu, ODTÜ’de öğretim üyesi olarak tasarım öğrencileri yetiştirmeyi sürdürüyor.

44

İtalya’nın Milano kentinde 2010 yılından itibaren düzenlenen ve dünyanın en kapsamlı tasarım yarışmaları arasında yer alan A’Design Award Tasarım Ödülleri bu yıl da sahiplerini buldu. Uluslararası alanda 208 ülkeden 12 binin üzerinde katılımın gerçekleştiği yarışmada, kazanan tasarımcılar listesinin başında ise bir Türk tasarımcı yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’yi dünya sıralamasında ikinciliğe taşıyan ekibi ile Dr. Hakan Gürsu, bu yıl 15 ödül birden kazanarak “En çok ödül alan tasarımcı” unvanını korudu.

ODTÜ Teknokent’te yer alan katma değerli ürün tasarım merkezi Designnobis bünyesinde geliştirilen tasarımlardan “Steam” buharla demleyen çaydanlık, “Platin Ödül” ile onurlandırılarak en iyi ev aleti seçildi. Bunun yanında mobilyadan elektronik ürüne, ulaşım aracı ve

aydınlatmaya, pek çok farklı kategoride ödülleri toplayan tasarım ekibi, son dört yılda toplam 46 ödül ile rekor sayıda kazanıma sahip. Ülkemizden Vestel ve Arçelik gibi markaların da ödül aldığı yarışmaya Türk tasarımı damgasını vurdu.

Avrupa Birliği (AB) Tasarım Ofisi’nin desteğiyle düzenlenen A’Design Award Tasarım Ödülleri, inovasyon ve tasarımın gelişmesiyle ülkelerin ekonomik rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Aynı zamanda kazanan tasarımlar için bir akreditasyon niteliği taşıyan yarışma, ürünlerin ve tasarımcılarının tanıtımlarına katkıda bulunuyor.

ODTÜ öğretim üyesi Dr. Hakan Gürsu 2007 yılında Tasarım Oscar’ını ilk kez Türkiye’ye kazandırmıştı. Kurucusu olduğu inovasyon odaklı tasarım merkezi DESIGNNOBIS,

kuruluşunun 5. Yılında Türkiye’nin 40 Öncü Girişimci Şirketi arasında yer aldı. Gürsu ve ekibi, bu yıl itibarıyla 100’üncü tasarım ödülüne ulaşmanın gururunu yaşıyor. İnovasyon ve tasarım alanında kitap ve konferans konuşmaları ile adından sıklıkla söz ettiren tasarımcı, çeşitli marka ve şirketler için geliştirdiği ürünlerle ekonomik katma değer yaratan akılcı tasarımlar üretmeyi sürdürüyor.

Dr. Hakan Gürsu, TasarımcıDesignnobis Kurucu ve CEO / ODTÜ Öğretim Üyesi

Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Dr. Hakan Gürsu, 1984 yılında ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nü birincilikle bitirdikten sonra bina bilgisi dalında master derecesini, kentsel çevre alanında ise doktora derecesini tamamladı. Tokyo ve Moskova başta olmak üzere birçok merkezde ürün tasarımı, iç mimarlık ve şehircilik alanlarında çeşitli projelerde çalıştı. 1991 yılında Japon Endüstri Tasarımcıları Derneği’nin “Pioneer of

Design (Tasarım Öncüsü)” ödülünü kazanan ilk Türk oldu. Güneş ve rüzgâr enerjisiyle çalışan çevreci tekne tasarımı ‘Volitan’ ile

YERLİ TASARIMCI BAŞARI HİKÂYELERİ

TASARIMDA TÜRK İMZASI

47

ARALIK 2014ARALIK 2014

piyasalarda daha güçlü rekabet eden işletmelerin çoğalmasına öncülük ediyor. Bu hedefle desteklenen Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi Projesi’nin de 40 aylık bir sürede 3 ana aşamada tamamlanması planlanıyor:

• Birinci aşamada, Erciyes Teknoparkı’nın alt ve üst yapılarının oluşturulması yani Teknopark için gerekli yapıların tamamlanması hedefleniyor.

• İkinci aşamada bölge için gerekli iş gücü kapasitesinin iyileştirilmesi hedefleniyor ve bu doğrultuda hedef gruplar belirlenip, paydaş analizi ve pazar araştırması faaliyetleri gerçekleştiriliyor.

• Projenin son aşamasını ise malzeme tedarik desteği oluşturuyor ve bu kapsamda eğitim laboratuvarları ve ofisler için gerekli tüm ekipmanın proje kapsamında satın alınması planlanıyor.

Bu hedefler doğrultusunda çalışmalar hızla ilerliyor. Türkiye’den iki, Yunanistan, İspanya ve İsveç’ten birer olmak üzere toplam 5 firmanın oluşturduğu bir konsorsiyumdan teknik destek alınarak eğitim, danışmanlık ve tanıtım faaliyetleri hayata geçiriliyor. Bu kapsamda Erciyes Teknopark yönetimi, bağlı firmalar ve bilgi temelli faaliyet gösteren KOBİ’lerin performans, rekabet gücü ve

girişimciliğini artıracak kapasite geliştirme çalışmaları yapıyor. Bölgede teknoloji ve yenilikçilik temelli girişimlere duyulan ihtiyaç ve bölgenin potansiyelinin haritası çıkarılıyor. Ağ oluşturma girişimleriyle, tüm inovasyon merkezlerinin birbirleriyle daha etkin iletişim ve iş birliği kurması hedefleniyor. Bir yandan da, Teknopark’ın tanınırlığı ve bilinirliğinin artırılması için bir dizi tanıtım ve pazarlama çalışmaları yürütülüyor.

Öte yandan proje kapsamında verilen danışmanlık hizmetlerinden hem Teknopark içinde yer alan firmalar hem de dışarıdan girişimciler faydalanabiliyor. Danışmanlık hizmetleri; mali kaynaklara erişim, uluslararası pazarlara erişim; iş planı geliştirilmesi; telif hakları, TÜBİTAK, TTGV ve Bakanlığımız Ar-Ge hibe programlarına başvuru, ulusal ve uluslararası patent başvuruları, ulusal ve uluslararası iş ağlarının genişletilmesi, yabancı ortaklı konsorsiyum oluşturulması; teknik yardım alanında iş planı geliştirilmesi, marka tescili, teknoloji transferinin ticarileştirilmesi, risk sermayelerine erişim gibi konuları kapsıyor. Danışmanlık hizmetlerini eğitim çalışmalarından ayıran en önemli özellik ise, danışmanlığın başvuru sahibi firmanın ihtiyacına yönelik özel olarak yapılması. Bir firma, Ar-Ge veya pazarlama/iş geliştirme çalışmaları sırasında ne zaman desteğe ihtiyaç duysa, projeye başvurup uzmanlardan mentörlük veya koçluk şeklinde hizmet alabiliyor. Ücretsiz olarak faydalanabilecekleri bu hizmet için Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi Proje ofisine başvurulabiliyor.

46

PROJELER

Bilgi ve teknolojinin hız kesmeden ilerlediği çağımızda işletmelerin de bu hızı yakalayıp bilgi üretiminde geride kalmamaları ve kendilerini çağın gereklerine göre yenilemeleri için geliştirilen teknoloji parkları gün geçtikçe değer kazanıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji

Bakanlığı’nın, Avrupa Birliği (AB) ortak finansmanıyla yürüttüğü ve geçtiğimiz 7 yıl içinde 60’a yakın projeye yaklaşık 600 milyon Avro kaynak ayıran Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında da, Kayseri ve bölge illerine hizmet veren Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon

Merkezinin fiziksel altyapısını oluşturacak bir proje hayata geçiriliyor.

Yaratıcı ve Yenilikçi İş Fırsatları DoğuyorErciyes ve Bozok Üniversiteleri ortaklığında yürütülen ve Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında yaklaşık 7.8 milyon Avro destek alan Erciyes Teknoparkı İnovasyon Merkezi Projesi, öncelikle Kayseri ve Yozgat illerinde daha sonra bölge illerde faaliyet gösteren KOBİ’ler, Ar-Ge şirketleri ve girişimciler için rekabetçiliğin önünü açıyor. Projenin tamamlanmasıyla bölgenin girişimcilik ve teknoloji anlamında önemli bir destekçisi olan Erciyes Teknoparkının, bilgi teknolojileri merkezine dönüştürülmesi; uluslararası bir platform olarak dış piyasalarda daha çok tanınması; sanat, kültür ve teknolojiyi bünyesinde birleştirebilen bir yapıya kavuşması ve kentin gurur duyacağı bir marka olması hedefleniyor.

Rekabetçi Sektörler Programı desteğiyle, Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi, yenilikçilik temelli stratejilerini çizen firma ve girişimcilerin Ar-Ge, inovasyon, teknoloji ve enformasyon ve iletişim teknolojileri (ICT) alanlarındaki çalışmalarını daha güçlü destekleyecek bir yapıya kavuşuyor. Projeyle, bir yandan Kayseri ve Yozgat bölgesinde daha fazla girişimci kendi işini kurmaya teşvik edilirken, bir yandan da mevcut işini sürdüren KOBİ’lere büyümeleri için destek sağlanıyor.

Rekabetçi Sektörler Programımız, Türkiye’nin birçok bölgesine sağladığı finansal kaynakla, bölgelerin rekabet gücünün artırılması ve gerek iç gerek dış

KAYSERİ ORTA ANADOLU’NUN İLERİ TEKNOLOJİ ÜSSÜNE DÖNÜŞÜYOR

47

ARALIK 2014ARALIK 2014

piyasalarda daha güçlü rekabet eden işletmelerin çoğalmasına öncülük ediyor. Bu hedefle desteklenen Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi Projesi’nin de 40 aylık bir sürede 3 ana aşamada tamamlanması planlanıyor:

• Birinci aşamada, Erciyes Teknoparkı’nın alt ve üst yapılarının oluşturulması yani Teknopark için gerekli yapıların tamamlanması hedefleniyor.

• İkinci aşamada bölge için gerekli iş gücü kapasitesinin iyileştirilmesi hedefleniyor ve bu doğrultuda hedef gruplar belirlenip, paydaş analizi ve pazar araştırması faaliyetleri gerçekleştiriliyor.

• Projenin son aşamasını ise malzeme tedarik desteği oluşturuyor ve bu kapsamda eğitim laboratuvarları ve ofisler için gerekli tüm ekipmanın proje kapsamında satın alınması planlanıyor.

Bu hedefler doğrultusunda çalışmalar hızla ilerliyor. Türkiye’den iki, Yunanistan, İspanya ve İsveç’ten birer olmak üzere toplam 5 firmanın oluşturduğu bir konsorsiyumdan teknik destek alınarak eğitim, danışmanlık ve tanıtım faaliyetleri hayata geçiriliyor. Bu kapsamda Erciyes Teknopark yönetimi, bağlı firmalar ve bilgi temelli faaliyet gösteren KOBİ’lerin performans, rekabet gücü ve

girişimciliğini artıracak kapasite geliştirme çalışmaları yapıyor. Bölgede teknoloji ve yenilikçilik temelli girişimlere duyulan ihtiyaç ve bölgenin potansiyelinin haritası çıkarılıyor. Ağ oluşturma girişimleriyle, tüm inovasyon merkezlerinin birbirleriyle daha etkin iletişim ve iş birliği kurması hedefleniyor. Bir yandan da, Teknopark’ın tanınırlığı ve bilinirliğinin artırılması için bir dizi tanıtım ve pazarlama çalışmaları yürütülüyor.

Öte yandan proje kapsamında verilen danışmanlık hizmetlerinden hem Teknopark içinde yer alan firmalar hem de dışarıdan girişimciler faydalanabiliyor. Danışmanlık hizmetleri; mali kaynaklara erişim, uluslararası pazarlara erişim; iş planı geliştirilmesi; telif hakları, TÜBİTAK, TTGV ve Bakanlığımız Ar-Ge hibe programlarına başvuru, ulusal ve uluslararası patent başvuruları, ulusal ve uluslararası iş ağlarının genişletilmesi, yabancı ortaklı konsorsiyum oluşturulması; teknik yardım alanında iş planı geliştirilmesi, marka tescili, teknoloji transferinin ticarileştirilmesi, risk sermayelerine erişim gibi konuları kapsıyor. Danışmanlık hizmetlerini eğitim çalışmalarından ayıran en önemli özellik ise, danışmanlığın başvuru sahibi firmanın ihtiyacına yönelik özel olarak yapılması. Bir firma, Ar-Ge veya pazarlama/iş geliştirme çalışmaları sırasında ne zaman desteğe ihtiyaç duysa, projeye başvurup uzmanlardan mentörlük veya koçluk şeklinde hizmet alabiliyor. Ücretsiz olarak faydalanabilecekleri bu hizmet için Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi Proje ofisine başvurulabiliyor.

46

PROJELER

Bilgi ve teknolojinin hız kesmeden ilerlediği çağımızda işletmelerin de bu hızı yakalayıp bilgi üretiminde geride kalmamaları ve kendilerini çağın gereklerine göre yenilemeleri için geliştirilen teknoloji parkları gün geçtikçe değer kazanıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji

Bakanlığı’nın, Avrupa Birliği (AB) ortak finansmanıyla yürüttüğü ve geçtiğimiz 7 yıl içinde 60’a yakın projeye yaklaşık 600 milyon Avro kaynak ayıran Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında da, Kayseri ve bölge illerine hizmet veren Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon

Merkezinin fiziksel altyapısını oluşturacak bir proje hayata geçiriliyor.

Yaratıcı ve Yenilikçi İş Fırsatları DoğuyorErciyes ve Bozok Üniversiteleri ortaklığında yürütülen ve Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında yaklaşık 7.8 milyon Avro destek alan Erciyes Teknoparkı İnovasyon Merkezi Projesi, öncelikle Kayseri ve Yozgat illerinde daha sonra bölge illerde faaliyet gösteren KOBİ’ler, Ar-Ge şirketleri ve girişimciler için rekabetçiliğin önünü açıyor. Projenin tamamlanmasıyla bölgenin girişimcilik ve teknoloji anlamında önemli bir destekçisi olan Erciyes Teknoparkının, bilgi teknolojileri merkezine dönüştürülmesi; uluslararası bir platform olarak dış piyasalarda daha çok tanınması; sanat, kültür ve teknolojiyi bünyesinde birleştirebilen bir yapıya kavuşması ve kentin gurur duyacağı bir marka olması hedefleniyor.

Rekabetçi Sektörler Programı desteğiyle, Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi, yenilikçilik temelli stratejilerini çizen firma ve girişimcilerin Ar-Ge, inovasyon, teknoloji ve enformasyon ve iletişim teknolojileri (ICT) alanlarındaki çalışmalarını daha güçlü destekleyecek bir yapıya kavuşuyor. Projeyle, bir yandan Kayseri ve Yozgat bölgesinde daha fazla girişimci kendi işini kurmaya teşvik edilirken, bir yandan da mevcut işini sürdüren KOBİ’lere büyümeleri için destek sağlanıyor.

Rekabetçi Sektörler Programımız, Türkiye’nin birçok bölgesine sağladığı finansal kaynakla, bölgelerin rekabet gücünün artırılması ve gerek iç gerek dış

KAYSERİ ORTA ANADOLU’NUN İLERİ TEKNOLOJİ ÜSSÜNE DÖNÜŞÜYOR

49

ARALIK 2014ARALIK 2014

amaç için zenginleştirilmesi anlamına gelmektedir. Gerçek dünyanın kamera ile görüntüsünün alınması sırasında, gerçek dünya üzerinde önceden belirlenmiş olan hedef noktalara, bilgisayarda hazırlanmış olan materyallerin belli noktalarından bağlanması ve oluşan sonucun yazılımlar vasıtasıyla yorumlanarak çıktı görüntünün eşzamanlı olarak alınmasıdır [1].

“Augmented Reality” kavramı Türkçe’ye “Zenginleştirilmiş Gerçeklik” ya da “Artırılmış Gerçeklik” olarak çevrilmektedir. Augmented Reality sayesinde istenilen herhangi bir şey örneğin mobil cihaz ya da bilgisayardaki bir kamera aracılığıyla, gerçek dünyada pozisyonlandırabilir ve işlevsel hale

getirebilmektedir. 2 veya 3 boyutlu çizimler, fotoğraflar, yazı, ses vb. her türlü bilgi bu materyalleri oluşturulabilmekte ayrıca bunların kombinasyonları da birlikte başarılı bir şekilde çalışabilmektedir. Zenginleştirme gerçek zamanlı gerçekleşir ve çevredeki ögeler ile etkileşim içindedir.

Geleceği Şekillendiren Teknoloji: Artırılmış GerçeklikArtırılmış gerçeklik, görsel gerçeklikten (VR) farklı bir kavram. Görsel gerçeklik, gerçek dünyanın simülasyonla değiştirilmesi anlamına geliyor. AR ise gerçekliğin algılanmasını eklediği özelliklerle modifiye ediyor [2]. Artırılmış gerçeklik, fiziksel, gerçek dünyadaki içeriklerin bilgisayar tabanlı sensörler

tarafından çoğaltılarak ses, video, grafik ve GPS verisine dönüştürülmesi anlamına geliyor. Artırışmış gerçekliği günümüzde daha çok Project Glass’ın sunduğu gibi bilgisayar tabanlı bir gerçeklik olarak biliyoruz. Bu kapsamda, gerçek görüntüler, çoğaltılmaktan çok değiştiriliyor, böylece gerçekliği algılama kapasitemiz artırılıyor. Kısa bir örnek verirsek, Project Glass taktığımız zaman gökyüzüne bakıyoruz ve görüş alanımız içinde hava durumu beliriyor [3].

Artırılmış Gerçekliğin Tarihçesi [4]• 1993: Loral WDL savunma şirketi, ABD Ordusu Simülasyon ve Eğitim Teknolojileri Enstitüsü (STRICOM) ile ilk AR donanımlı cihazlar ve insanlı simülasyonların yer

48

BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ

GirişDeğerli okuyucular, dergimizin bundan önceki iki sayısında kare kodlar (quick response-QR) konusunu sizlere sunmuştuk. Bu sayıdan başlayarak iki sayımızda da kare kodlarla birlikte birçok kullanım alanı olan ve günlük hayatımızda yaygın olarak kullanılmaya başlanan artırılmış gerçeklik (Augmented Reality - AR) konusunda günlük hayatımızda yaygınlaşmakta olan uygulamaları sizlerle paylaşmak arzusundayız. Bu konuya

dergimizin geçen yılki sayısında kısmen değinmiştik ancak teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında artık bir yıl bile çok uzun kalmaktadır.

Bu dizinin ilk bölümünde artırılmış gerçeklik uygulamalarının hayatımızı kolaylaştıran günlük uygulamaları ve eğitim alanında kullanımları üzerinde duracağız, gelecek sayıda ise AR uygulamalarının fabrikalarda, savunma sanayinde kullanımı konusunda sizlere bilgiler sunacağız.

Artırılmış Gerçeklik Uygulamaları Nasıl Başlamıştı?Artırılmış gerçeklik uygulamalarının gelişimi konusunda okuyucularımızı çok fazla yormadan, bu kavramın kısa bir tanımlamasını hatırlatarak gelişimi konusunda kısa bir kronolojiyi vermenin yeterli olacağını düşünüyoruz.

Augmented reality (artırılmış gerçeklik) içinde yaşadığımız dünyadaki bilgilerin bir araç vasıtasıyla elde edilen görüntü ve/veya bilgilerle bir araya getirilerek bir

ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK (AR) UYGULAMALARINDAKİ GELİŞMELERGÜNLÜK HAYATTA KULLANIMI - IDr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

Resim 1 Resim 2 Resim 3

Resim 4 Resim 5 Resim 6

Resim 7 Resim 8 Resim 9

49

ARALIK 2014ARALIK 2014

amaç için zenginleştirilmesi anlamına gelmektedir. Gerçek dünyanın kamera ile görüntüsünün alınması sırasında, gerçek dünya üzerinde önceden belirlenmiş olan hedef noktalara, bilgisayarda hazırlanmış olan materyallerin belli noktalarından bağlanması ve oluşan sonucun yazılımlar vasıtasıyla yorumlanarak çıktı görüntünün eşzamanlı olarak alınmasıdır [1].

“Augmented Reality” kavramı Türkçe’ye “Zenginleştirilmiş Gerçeklik” ya da “Artırılmış Gerçeklik” olarak çevrilmektedir. Augmented Reality sayesinde istenilen herhangi bir şey örneğin mobil cihaz ya da bilgisayardaki bir kamera aracılığıyla, gerçek dünyada pozisyonlandırabilir ve işlevsel hale

getirebilmektedir. 2 veya 3 boyutlu çizimler, fotoğraflar, yazı, ses vb. her türlü bilgi bu materyalleri oluşturulabilmekte ayrıca bunların kombinasyonları da birlikte başarılı bir şekilde çalışabilmektedir. Zenginleştirme gerçek zamanlı gerçekleşir ve çevredeki ögeler ile etkileşim içindedir.

Geleceği Şekillendiren Teknoloji: Artırılmış GerçeklikArtırılmış gerçeklik, görsel gerçeklikten (VR) farklı bir kavram. Görsel gerçeklik, gerçek dünyanın simülasyonla değiştirilmesi anlamına geliyor. AR ise gerçekliğin algılanmasını eklediği özelliklerle modifiye ediyor [2]. Artırılmış gerçeklik, fiziksel, gerçek dünyadaki içeriklerin bilgisayar tabanlı sensörler

tarafından çoğaltılarak ses, video, grafik ve GPS verisine dönüştürülmesi anlamına geliyor. Artırışmış gerçekliği günümüzde daha çok Project Glass’ın sunduğu gibi bilgisayar tabanlı bir gerçeklik olarak biliyoruz. Bu kapsamda, gerçek görüntüler, çoğaltılmaktan çok değiştiriliyor, böylece gerçekliği algılama kapasitemiz artırılıyor. Kısa bir örnek verirsek, Project Glass taktığımız zaman gökyüzüne bakıyoruz ve görüş alanımız içinde hava durumu beliriyor [3].

Artırılmış Gerçekliğin Tarihçesi [4]• 1993: Loral WDL savunma şirketi, ABD Ordusu Simülasyon ve Eğitim Teknolojileri Enstitüsü (STRICOM) ile ilk AR donanımlı cihazlar ve insanlı simülasyonların yer

48

BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ

GirişDeğerli okuyucular, dergimizin bundan önceki iki sayısında kare kodlar (quick response-QR) konusunu sizlere sunmuştuk. Bu sayıdan başlayarak iki sayımızda da kare kodlarla birlikte birçok kullanım alanı olan ve günlük hayatımızda yaygın olarak kullanılmaya başlanan artırılmış gerçeklik (Augmented Reality - AR) konusunda günlük hayatımızda yaygınlaşmakta olan uygulamaları sizlerle paylaşmak arzusundayız. Bu konuya

dergimizin geçen yılki sayısında kısmen değinmiştik ancak teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında artık bir yıl bile çok uzun kalmaktadır.

Bu dizinin ilk bölümünde artırılmış gerçeklik uygulamalarının hayatımızı kolaylaştıran günlük uygulamaları ve eğitim alanında kullanımları üzerinde duracağız, gelecek sayıda ise AR uygulamalarının fabrikalarda, savunma sanayinde kullanımı konusunda sizlere bilgiler sunacağız.

Artırılmış Gerçeklik Uygulamaları Nasıl Başlamıştı?Artırılmış gerçeklik uygulamalarının gelişimi konusunda okuyucularımızı çok fazla yormadan, bu kavramın kısa bir tanımlamasını hatırlatarak gelişimi konusunda kısa bir kronolojiyi vermenin yeterli olacağını düşünüyoruz.

Augmented reality (artırılmış gerçeklik) içinde yaşadığımız dünyadaki bilgilerin bir araç vasıtasıyla elde edilen görüntü ve/veya bilgilerle bir araya getirilerek bir

ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK (AR) UYGULAMALARINDAKİ GELİŞMELERGÜNLÜK HAYATTA KULLANIMI - IDr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)

Resim 1 Resim 2 Resim 3

Resim 4 Resim 5 Resim 6

Resim 7 Resim 8 Resim 9

51

ARALIK 2014ARALIK 2014

karar vererek belirlemek ve bununla zenginleştireceğiniz fiziksel bir gerçekliği eşlemek. Artık kendi kanalınızı yaratarak herkesle bu aslında zengin ama sade, çok şey anlatan ama bakınca göremediğimiz gerçekleri paylaşabilirsiniz [6].Bu alanda araştırma ve uygulama çalışmalarında bulunan bir öğretmenin değerlendirmeleri şu şekildedir. “…Tabi bugün bir öğretmen olarak “Bunu nasıl kullanabilirim?“, özellikle önyargıyla yaklaşılan matematik ve fizik derslerinin öğreticisi olarak “Bundan nasıl faydalanabilirim?” sorularına yavaş yavaş cevap bulmaya çalışıyorum. Bu yazımla da umarım bütün öğretmen ve eğitim teknoloğu meslektaşlarımda yeni fikirler uyandırabilirim?

Kimya dersini düşünelim; genelde hepimiz 2 Hidrojen atomu ile bir Oksijen atomundan su molekülünün meydana geldiğini biliriz. Peki, bu atomları çekirdek etrafında görebiliriyiz? Elbette hayır, ancak AR sayesinde sınıfta sanal gerçekliği kullanarak 3D olarak 2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomlarını gördüğünüzü ve de bu ikisinin bir araya gelerek su molekülünü oluşturduğunu gördüğünüzü hayal edin

lütfen. Ya da resim dersinde resimlerin birden canlandığını düşünün veya Tarih dersinde tarihi kişiliklerin birden konuşmaya başladığını düşünün. Veya matematik dersinde sorunun bir anda çözüm aşamalarının ortaya çıktığını…” [6]Bu Bölümün Hazırlanmasında Yararlanılan Kaynaklar: [internet erişim tarihi 25-30 Kasım 2014] 1. Artırılmış Gerçeklik Nedir ? http://www.regisapp.com/augmented-reality-nedir2. Artırılmış Gerçeklik? http://webrazzi.com/2011/12/25/arttirilmis-gerceklik/3. Augmented Reality(Artırılmış Gerçeklik) Nedir? Hangi Alanlarda Kullanılabilir?http://www.teknolo.com/augmented-reality-nedir-hangi-alanlarda-kullanilabilir/4. NTVMSNBC Artırılmış Gerçeklik; http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/gelecegi-sekillendirecek-teknoloji-artirilmis-gerceklik.html?position=35. Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı:

Augmented Coursebook http://www.egitimdeteknoloji.com/dijital-nesil-icin-hibrid-ders-kitabi-augmented-coursebook/6. AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahiphttp://www.egitimdeteknoloji.com/ar-augmented-reality-artirilmis-gerceklik-nedir/

Konuya İlişkin Diğer Kaynaklar7. KUDAKA “Artırılmış Gerçeklik Teknolojisi” M. Ali ÇAKAL, E.Bilgen EYMİRLİ http://www.kudaka.org.tr/ekler/fa254-artirilmis_gerceklik_teknolojisi.pdf8. Artırılmış Gerçeklik ve Uygulamaları; http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/artirilmis-gerceklik--augmented-reality-(ar)/11923#ad-image0

50

aldığı bir sunum gerçekleştirdi.• 1994: Sanatçı Julie Martin, Avustralya Sanat Konseyi’nin verdiği destekle ilk AR Tiyatrosu’nu yönetti. Dansçı ve akrobatlar, insan büyüklüğündeki görsel nesneleri, kendi bulundukları fiziksel alan ve sahneye görüntü olarak yansıtarak performans sergiledi. Oyunun gerçekleştirilmesinde Silicon Graphics bilgisayarları ve Polhemus algı sistemi kullanıldı (Resim 1).• 1998: ABD’nin Kuzey Carolina Üniversitesi, ilk 3D AR teknolojisini geliştirdi (Resim 2).• 1999: Hirokazu Kato, HITLab laboratuvarında AR uygulamaları geliştirilmesi için kullanılan ARToolKit cihazını geliştirdi. Daha sonra HITLab teknisyenleri tarafından modifiye edilen cihaz, en sonuncusu 2011’de düzenlenen SIGGRAPH konferansından tanıtıldı. (Resim 3).• 2008: Google tarafından tasarlanan, HTC tarafından üretilen ilk Android tabanlı akıllı telefon G1 Android, piyasaya sürüldü. Telefon, ilk mobil AR uygulaması olan Wikitude AR Travel Guide uyumluydu (Resim 4).• 2009: Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), SixthSense projesiyle, insan hareketlerini ve beden dilini yansıtarak kullanılan giyilebilir AR cihazı üretti (Resim 5).• 2011: Paris Sud Üniversitesi’nin kurduğu LASTER Technologies şirketi, GPS kullanan ilk AR kayak gözlüklerini üretti (Resim 6).• 2012: Google, özel projeler geliştirdiği X Laboratuvarı’nda ek donanımlardan bağımsız ilk AR gözlüğü, Project Glass’ı üretti (Resim 7 ve 8).• ABD ordusu ve hava kuvvetleri için geliştirilen iOptik sistemi, baş üstü görüntüleme (HUD) birimiyle bağlantılı çalışacak. iOptik sistemindeki lensler,

kullanıcının aynı anda hem görüntüye, hem de görüntü hakkındaki bilgiye odaklanmasına imkân verecek (Resim 9).

Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı: Augmented CoursebookDers kitabı, defter, poster, afiş gibi basılı materyallerde bulunan yazılı kaynakların kenarına yerleştirilebilecek QR kodları öğrencilerde bulunan mobil cihazlardaki yazılım tarafından algılanabilecek ve çevrimiçi-çevrimdışı içeriğe ulaşabileceklerdir [5]. Aynı şeyler artırılmış gerçeklik teknolojisi için de geçerli. QR kodlar 2 boyutlu olup koda gömülen verilere köprü vazifesi yaparken, AR işaretleyicileri (marker), yani basılı materyalde bulunan ve sadece bir resim gibi gözüken fakat bu tetikleyici resme (trigger picture) gömülmüş olan 3 boyutlu veriye köprü vazifesi yaparlar. Ders kitaplarında bulunan resimler öğrencileri

sıkıyorsa, AR uygulaması aracılığıyla resmin üzerine tutacakları mobil bir cihazla resimdeki görüntünün hareket eden 3 boyutlu halini ve hatta sesini de bu şekilde kavrayabilirler. [5]

AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahip AR uygulamasi, gözlerimizle algıladığımız GERÇEK fiziksel ortamların çeşitli ses, resim, video, 3D animasyonlar vb. dijital ortamlarla zenginleştirilmesine olanak sağlamakta böylece biz eğitimciler için de güzel bir eğitim aracı olarak kullanılabilmektedir.

Bazı konu uzmanları tarafından bu tür uygulamalar için hem Android hem de İOS işletim sistemlerinde rahatça kullanabileceğiniz “AURASMA” adında ücretsiz bir uygulama önerilmektedir. Tek yapmanız gereken aslında nasıl ve hangi materyalle (resim, ses, video, 3d animasyon…) zenginleştirmek istediğinize

BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ

51

ARALIK 2014ARALIK 2014

karar vererek belirlemek ve bununla zenginleştireceğiniz fiziksel bir gerçekliği eşlemek. Artık kendi kanalınızı yaratarak herkesle bu aslında zengin ama sade, çok şey anlatan ama bakınca göremediğimiz gerçekleri paylaşabilirsiniz [6].Bu alanda araştırma ve uygulama çalışmalarında bulunan bir öğretmenin değerlendirmeleri şu şekildedir. “…Tabi bugün bir öğretmen olarak “Bunu nasıl kullanabilirim?“, özellikle önyargıyla yaklaşılan matematik ve fizik derslerinin öğreticisi olarak “Bundan nasıl faydalanabilirim?” sorularına yavaş yavaş cevap bulmaya çalışıyorum. Bu yazımla da umarım bütün öğretmen ve eğitim teknoloğu meslektaşlarımda yeni fikirler uyandırabilirim?

Kimya dersini düşünelim; genelde hepimiz 2 Hidrojen atomu ile bir Oksijen atomundan su molekülünün meydana geldiğini biliriz. Peki, bu atomları çekirdek etrafında görebiliriyiz? Elbette hayır, ancak AR sayesinde sınıfta sanal gerçekliği kullanarak 3D olarak 2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomlarını gördüğünüzü ve de bu ikisinin bir araya gelerek su molekülünü oluşturduğunu gördüğünüzü hayal edin

lütfen. Ya da resim dersinde resimlerin birden canlandığını düşünün veya Tarih dersinde tarihi kişiliklerin birden konuşmaya başladığını düşünün. Veya matematik dersinde sorunun bir anda çözüm aşamalarının ortaya çıktığını…” [6]Bu Bölümün Hazırlanmasında Yararlanılan Kaynaklar: [internet erişim tarihi 25-30 Kasım 2014] 1. Artırılmış Gerçeklik Nedir ? http://www.regisapp.com/augmented-reality-nedir2. Artırılmış Gerçeklik? http://webrazzi.com/2011/12/25/arttirilmis-gerceklik/3. Augmented Reality(Artırılmış Gerçeklik) Nedir? Hangi Alanlarda Kullanılabilir?http://www.teknolo.com/augmented-reality-nedir-hangi-alanlarda-kullanilabilir/4. NTVMSNBC Artırılmış Gerçeklik; http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/gelecegi-sekillendirecek-teknoloji-artirilmis-gerceklik.html?position=35. Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı:

Augmented Coursebook http://www.egitimdeteknoloji.com/dijital-nesil-icin-hibrid-ders-kitabi-augmented-coursebook/6. AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahiphttp://www.egitimdeteknoloji.com/ar-augmented-reality-artirilmis-gerceklik-nedir/

Konuya İlişkin Diğer Kaynaklar7. KUDAKA “Artırılmış Gerçeklik Teknolojisi” M. Ali ÇAKAL, E.Bilgen EYMİRLİ http://www.kudaka.org.tr/ekler/fa254-artirilmis_gerceklik_teknolojisi.pdf8. Artırılmış Gerçeklik ve Uygulamaları; http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/artirilmis-gerceklik--augmented-reality-(ar)/11923#ad-image0

50

aldığı bir sunum gerçekleştirdi.• 1994: Sanatçı Julie Martin, Avustralya Sanat Konseyi’nin verdiği destekle ilk AR Tiyatrosu’nu yönetti. Dansçı ve akrobatlar, insan büyüklüğündeki görsel nesneleri, kendi bulundukları fiziksel alan ve sahneye görüntü olarak yansıtarak performans sergiledi. Oyunun gerçekleştirilmesinde Silicon Graphics bilgisayarları ve Polhemus algı sistemi kullanıldı (Resim 1).• 1998: ABD’nin Kuzey Carolina Üniversitesi, ilk 3D AR teknolojisini geliştirdi (Resim 2).• 1999: Hirokazu Kato, HITLab laboratuvarında AR uygulamaları geliştirilmesi için kullanılan ARToolKit cihazını geliştirdi. Daha sonra HITLab teknisyenleri tarafından modifiye edilen cihaz, en sonuncusu 2011’de düzenlenen SIGGRAPH konferansından tanıtıldı. (Resim 3).• 2008: Google tarafından tasarlanan, HTC tarafından üretilen ilk Android tabanlı akıllı telefon G1 Android, piyasaya sürüldü. Telefon, ilk mobil AR uygulaması olan Wikitude AR Travel Guide uyumluydu (Resim 4).• 2009: Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), SixthSense projesiyle, insan hareketlerini ve beden dilini yansıtarak kullanılan giyilebilir AR cihazı üretti (Resim 5).• 2011: Paris Sud Üniversitesi’nin kurduğu LASTER Technologies şirketi, GPS kullanan ilk AR kayak gözlüklerini üretti (Resim 6).• 2012: Google, özel projeler geliştirdiği X Laboratuvarı’nda ek donanımlardan bağımsız ilk AR gözlüğü, Project Glass’ı üretti (Resim 7 ve 8).• ABD ordusu ve hava kuvvetleri için geliştirilen iOptik sistemi, baş üstü görüntüleme (HUD) birimiyle bağlantılı çalışacak. iOptik sistemindeki lensler,

kullanıcının aynı anda hem görüntüye, hem de görüntü hakkındaki bilgiye odaklanmasına imkân verecek (Resim 9).

Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı: Augmented CoursebookDers kitabı, defter, poster, afiş gibi basılı materyallerde bulunan yazılı kaynakların kenarına yerleştirilebilecek QR kodları öğrencilerde bulunan mobil cihazlardaki yazılım tarafından algılanabilecek ve çevrimiçi-çevrimdışı içeriğe ulaşabileceklerdir [5]. Aynı şeyler artırılmış gerçeklik teknolojisi için de geçerli. QR kodlar 2 boyutlu olup koda gömülen verilere köprü vazifesi yaparken, AR işaretleyicileri (marker), yani basılı materyalde bulunan ve sadece bir resim gibi gözüken fakat bu tetikleyici resme (trigger picture) gömülmüş olan 3 boyutlu veriye köprü vazifesi yaparlar. Ders kitaplarında bulunan resimler öğrencileri

sıkıyorsa, AR uygulaması aracılığıyla resmin üzerine tutacakları mobil bir cihazla resimdeki görüntünün hareket eden 3 boyutlu halini ve hatta sesini de bu şekilde kavrayabilirler. [5]

AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahip AR uygulamasi, gözlerimizle algıladığımız GERÇEK fiziksel ortamların çeşitli ses, resim, video, 3D animasyonlar vb. dijital ortamlarla zenginleştirilmesine olanak sağlamakta böylece biz eğitimciler için de güzel bir eğitim aracı olarak kullanılabilmektedir.

Bazı konu uzmanları tarafından bu tür uygulamalar için hem Android hem de İOS işletim sistemlerinde rahatça kullanabileceğiniz “AURASMA” adında ücretsiz bir uygulama önerilmektedir. Tek yapmanız gereken aslında nasıl ve hangi materyalle (resim, ses, video, 3d animasyon…) zenginleştirmek istediğinize

BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ

53

ARALIK 2014ARALIK 2014

sağlayan bir firma var. Bakanlığımız burada da önemli bir inisiyatif alacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak, teknolojik ürünlerle ilgili kamu alımlarında adeta bir rehber özelliği göreceğiz. Şartnamelerde bulunması gereken teknik özelliklerin belirlenmesinde inisiyatif alacağız, bunu ekonomi yönetimimizle görüştük. Yani adrese teslim şartname dönemi inşallah bitecek. İşte o zaman rekabet ortamı çok daha güçlenecek. Artık o zaman kimse adrese teslim ihale yapıldı diye endişenin, tereddüdün içinde olmayacak. Bütün bunlardaki temel amacımız, Türkiye'nin kamu alımları yoluyla teknolojik dönüşümünü sağlamaktır.”

Zirve’de konuşan Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt ise Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin ülke ekonomisine katkısının güçlü bir şekilde devam edeceğini söyledi. Zirve’nin diğer

konuşmacısı olan Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD) Başkanı ve aynı zamanda ODTÜ Teknokent Genel Müdürü M. İhsan Kızıltaş ise Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda teknolojik sıçrama gerçekleştireceğini ve bu sıçramanın merkezinde Teknoparkların olacağını söyledi.

Başarılı Teknoloji Geliştirme Bölgelerine ödülleri verildi…

Konuşmaların ardından, 2013 yılı TGB Performans Endeksi sonuçları açıklandı. Teknoparkların ekonomik büyüklükleri, teknoloji tabanlı yeni firma oluşumuna ve istihdama katkısı, TGB’lerin üniversite-sanayi iş birliğine katkıları, kamu Ar-Ge desteklerinden yararlanan proje sayısı ve bütçesi, TGB firmalarınca kullanılan

52

HABER

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tara�ndan düzenlenen “2. Teknoloji Geliş�rme Bölgeleri Zirvesi”, Bakan Fikri Işık’ın ka�lımıyla 13 Kasım 2014 tarihinde Congresium Ankara Ticaret Odası (ATO) Uluslararası Fuar Merkezi’nde gerçekleş�rildi.

Açılış konuşmalarını Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD) Başkanı ve aynı zamanda ODTÜ Teknokent Genel Müdürü M. İhsan Kızıltaş ile Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt’un yaptığı Zirve’ye; Teknoloji Geliştirme Bölgelerinden, Ar-Ge Merkezlerinden, Sanayi Odalarından, Organize Sanayi Bölgelerinden, üniversitelerden, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum

kuruluşlarından çok sayıda temsilci katıldı.

TGB’lere ve Ar-Ge Merkezlerine ciddi destekler veriyoruz

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Zirve’nin açılışında yaptığı konuşmada, küresel pazarlardan pay almanın en önemli yolunun Ar-Ge ve inovasyona dayalı teknolojik ürün üretmekten geçtiğini söyledi. Nitelikli insan kaynağının önemine dikkati çeken Işık, Türkiye’nin artık ertelenemez bir yükseköğretim reformuna ihtiyacı olduğunu vurguladı. Bakanlık olarak Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezlerine çok ciddi destekler

verdiklerini anlatan Işık, “Şu anda dünyada söz konusu merkezlere en çok destek veren ülkelerden biri Türkiye'dir. Bu alanda yapılan 100 liralık harcamanın 60 lirasını şirketler yapıyorsa, 40’ını devlet yapıyor” ifadelerini kullandı.

Teknoparklara biraz daha fazla destek vermiş olacağız

Bakanlık olarak yeni bir çalışmayı daha başlattıklarını anlatan Bakan Işık, “Maliye Bakanımızla prensip kararı aldık, detayını çalışacağız. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde yapılan araştırmaların saha uygulamalarının da en azından belli ölçüde Ar-Ge mesaisine dâhil edilmesi konusunda çalışıyoruz. İşini iyi yapan insanları bu işten soğutacak adımlar atmak istemiyoruz. Buna da fırsat vermemek açısından ciddi bir çalışma yapacağız ve buradaki Ar-Ge mesaisini biraz daha artırmış olacağız. Yani Teknoparklara biraz daha fazla destek vermiş olacağız” şeklinde konuştu.

Adrese teslim ihale dönemi bitecek

Konuşmasında yeni bir çalışmanın daha bilgisini veren Bakan Işık, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda bunu uzun uzun tartıştık. Bazı kurumlarımız maalesef öyle bir şartname hazırlıyor ki, adrese teslim ihale. Özellikle teknolojiyle ilgili de bilgi birikimi her kamu kurumunda yeterli olmadığı için, genelde bu şartnameler hangi firmadan mal alınması isteniyorsa, o firma tarafından şartnamelere yazılabiliyor. İhale bir açılıyor, bir bakıyorlar ki teknik yeterliliği

“2. TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ ZİRVESİ” ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

53

ARALIK 2014ARALIK 2014

sağlayan bir firma var. Bakanlığımız burada da önemli bir inisiyatif alacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak, teknolojik ürünlerle ilgili kamu alımlarında adeta bir rehber özelliği göreceğiz. Şartnamelerde bulunması gereken teknik özelliklerin belirlenmesinde inisiyatif alacağız, bunu ekonomi yönetimimizle görüştük. Yani adrese teslim şartname dönemi inşallah bitecek. İşte o zaman rekabet ortamı çok daha güçlenecek. Artık o zaman kimse adrese teslim ihale yapıldı diye endişenin, tereddüdün içinde olmayacak. Bütün bunlardaki temel amacımız, Türkiye'nin kamu alımları yoluyla teknolojik dönüşümünü sağlamaktır.”

Zirve’de konuşan Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt ise Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin ülke ekonomisine katkısının güçlü bir şekilde devam edeceğini söyledi. Zirve’nin diğer

konuşmacısı olan Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD) Başkanı ve aynı zamanda ODTÜ Teknokent Genel Müdürü M. İhsan Kızıltaş ise Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda teknolojik sıçrama gerçekleştireceğini ve bu sıçramanın merkezinde Teknoparkların olacağını söyledi.

Başarılı Teknoloji Geliştirme Bölgelerine ödülleri verildi…

Konuşmaların ardından, 2013 yılı TGB Performans Endeksi sonuçları açıklandı. Teknoparkların ekonomik büyüklükleri, teknoloji tabanlı yeni firma oluşumuna ve istihdama katkısı, TGB’lerin üniversite-sanayi iş birliğine katkıları, kamu Ar-Ge desteklerinden yararlanan proje sayısı ve bütçesi, TGB firmalarınca kullanılan

52

HABER

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tara�ndan düzenlenen “2. Teknoloji Geliş�rme Bölgeleri Zirvesi”, Bakan Fikri Işık’ın ka�lımıyla 13 Kasım 2014 tarihinde Congresium Ankara Ticaret Odası (ATO) Uluslararası Fuar Merkezi’nde gerçekleş�rildi.

Açılış konuşmalarını Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD) Başkanı ve aynı zamanda ODTÜ Teknokent Genel Müdürü M. İhsan Kızıltaş ile Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt’un yaptığı Zirve’ye; Teknoloji Geliştirme Bölgelerinden, Ar-Ge Merkezlerinden, Sanayi Odalarından, Organize Sanayi Bölgelerinden, üniversitelerden, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum

kuruluşlarından çok sayıda temsilci katıldı.

TGB’lere ve Ar-Ge Merkezlerine ciddi destekler veriyoruz

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Zirve’nin açılışında yaptığı konuşmada, küresel pazarlardan pay almanın en önemli yolunun Ar-Ge ve inovasyona dayalı teknolojik ürün üretmekten geçtiğini söyledi. Nitelikli insan kaynağının önemine dikkati çeken Işık, Türkiye’nin artık ertelenemez bir yükseköğretim reformuna ihtiyacı olduğunu vurguladı. Bakanlık olarak Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezlerine çok ciddi destekler

verdiklerini anlatan Işık, “Şu anda dünyada söz konusu merkezlere en çok destek veren ülkelerden biri Türkiye'dir. Bu alanda yapılan 100 liralık harcamanın 60 lirasını şirketler yapıyorsa, 40’ını devlet yapıyor” ifadelerini kullandı.

Teknoparklara biraz daha fazla destek vermiş olacağız

Bakanlık olarak yeni bir çalışmayı daha başlattıklarını anlatan Bakan Işık, “Maliye Bakanımızla prensip kararı aldık, detayını çalışacağız. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde yapılan araştırmaların saha uygulamalarının da en azından belli ölçüde Ar-Ge mesaisine dâhil edilmesi konusunda çalışıyoruz. İşini iyi yapan insanları bu işten soğutacak adımlar atmak istemiyoruz. Buna da fırsat vermemek açısından ciddi bir çalışma yapacağız ve buradaki Ar-Ge mesaisini biraz daha artırmış olacağız. Yani Teknoparklara biraz daha fazla destek vermiş olacağız” şeklinde konuştu.

Adrese teslim ihale dönemi bitecek

Konuşmasında yeni bir çalışmanın daha bilgisini veren Bakan Işık, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda bunu uzun uzun tartıştık. Bazı kurumlarımız maalesef öyle bir şartname hazırlıyor ki, adrese teslim ihale. Özellikle teknolojiyle ilgili de bilgi birikimi her kamu kurumunda yeterli olmadığı için, genelde bu şartnameler hangi firmadan mal alınması isteniyorsa, o firma tarafından şartnamelere yazılabiliyor. İhale bir açılıyor, bir bakıyorlar ki teknik yeterliliği

“2. TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ ZİRVESİ” ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

55

ARALIK 2014ARALIK 2014

Ödül töreninin ardından Bakan Fikri Işık ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’ın da katılımıyla Teknoparklar ve bünyelerindeki firmalar ile Ar-Ge ve teknoloji altyapısına ciddi katkıda bulunan TÜBİTAK, TPE, TSE, TÜBA ve KOSGEB gibi kuruluşlar ve Bakanlık teşkilatında yer alan birimlerinin faaliyet ve ürünlerinin tanıtıldığı stant ziyaretleri gerçekleştirildi.

Zirve’nin ikinci bölümünde ise beş Teknoloji Geliştirme Bölgesinden yönetici şirket ve firma temsilcilerinin katılımıyla (GOSB Teknopark-ARTESİS TEKNOLOJİ / Selçuk TGB-GM BİLİŞİM / Ankara Üniversitesi TGB-ONES TEKNOLOJİ / YILDIZ Teknopark-MİR AR-GE / Namık Kemal Üniversitesi-A ENERJİ / İstanbul TGB-DATUM) Bilim ve Teknoloji Genel

Müdürlüğü Politika ve Strateji Dairesi Başkanı Mehmet Madencan’ın moderatörlüğünde “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Başarı Hikâyeleri” konulu bir panel düzenlendi. Projelerini başarıyla hayata geçiren firmaların tecrübelerinin paylaşıldığı Panel’in ardından Zirve sona erdi.

HABER

Olgun TGB'ler (2002-2006 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. ODTÜ Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. İTÜ Arı Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi

Gelişen TGB'ler (2007-2010 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. Gazi Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. Ankara Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi

Erken Aşama TGB'ler (2011-2012 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. Düzce Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. Kahramanmaraş Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. Malatya Teknoloji Geliştirme Bölgesi

En İyi Yükselme Gösteren TGB'ler Kategorisi:1. Gebze OSB TGB (14 sıra)2. Yıldız Teknik Üniversitesi TGB (12 sıra)3. Kocaeli Üniversitesi TGB (11 sıra)

vergisel teşviklerin tutarı vb. istatistiki sonuçların ortaya çıkması ve Teknoparkların kendi içinde yıllık gelişiminin izlenmesi amacıyla oluşturulan ve oldukça büyük bir veri kümesinin işlenmesi neticesinde 34 TGB için 42 gösterge üzerinden ortaya çıkarılan 2013 yılı Performans Endeksi çalışması sonucunda, Zirve’de 4 farklı kategoride toplam 12 Teknoloji Geliştirme Bölgesi ödüllendirildi. Başarılı Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin yöneticilerine ödülleri Bakan Fikri Işık tarafından verildi.

54

55

ARALIK 2014ARALIK 2014

Ödül töreninin ardından Bakan Fikri Işık ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’ın da katılımıyla Teknoparklar ve bünyelerindeki firmalar ile Ar-Ge ve teknoloji altyapısına ciddi katkıda bulunan TÜBİTAK, TPE, TSE, TÜBA ve KOSGEB gibi kuruluşlar ve Bakanlık teşkilatında yer alan birimlerinin faaliyet ve ürünlerinin tanıtıldığı stant ziyaretleri gerçekleştirildi.

Zirve’nin ikinci bölümünde ise beş Teknoloji Geliştirme Bölgesinden yönetici şirket ve firma temsilcilerinin katılımıyla (GOSB Teknopark-ARTESİS TEKNOLOJİ / Selçuk TGB-GM BİLİŞİM / Ankara Üniversitesi TGB-ONES TEKNOLOJİ / YILDIZ Teknopark-MİR AR-GE / Namık Kemal Üniversitesi-A ENERJİ / İstanbul TGB-DATUM) Bilim ve Teknoloji Genel

Müdürlüğü Politika ve Strateji Dairesi Başkanı Mehmet Madencan’ın moderatörlüğünde “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Başarı Hikâyeleri” konulu bir panel düzenlendi. Projelerini başarıyla hayata geçiren firmaların tecrübelerinin paylaşıldığı Panel’in ardından Zirve sona erdi.

HABER

Olgun TGB'ler (2002-2006 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. ODTÜ Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. İTÜ Arı Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi

Gelişen TGB'ler (2007-2010 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. Gazi Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. Ankara Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi

Erken Aşama TGB'ler (2011-2012 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:1. Düzce Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi2. Kahramanmaraş Teknoloji Geliştirme Bölgesi3. Malatya Teknoloji Geliştirme Bölgesi

En İyi Yükselme Gösteren TGB'ler Kategorisi:1. Gebze OSB TGB (14 sıra)2. Yıldız Teknik Üniversitesi TGB (12 sıra)3. Kocaeli Üniversitesi TGB (11 sıra)

vergisel teşviklerin tutarı vb. istatistiki sonuçların ortaya çıkması ve Teknoparkların kendi içinde yıllık gelişiminin izlenmesi amacıyla oluşturulan ve oldukça büyük bir veri kümesinin işlenmesi neticesinde 34 TGB için 42 gösterge üzerinden ortaya çıkarılan 2013 yılı Performans Endeksi çalışması sonucunda, Zirve’de 4 farklı kategoride toplam 12 Teknoloji Geliştirme Bölgesi ödüllendirildi. Başarılı Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin yöneticilerine ödülleri Bakan Fikri Işık tarafından verildi.

54

57

ARALIK 2014ARALIK 2014

56

Güvensiz ürünlerin bildirimi için kurulan “Alo 130 Ürün Güvenliği Şikâyet Ha�” faaliyete geç�.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 26 Kasım 2014 tarihinde yaptığı açıklamada güvensiz ürünlerin bildirimi için kurulan “Alo 130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”nın faaliyete geçtiğini belirterek, “ihbar ve şikâyetler, en kısa sürede işleme alınacak ve sonuçlandırılacak" dedi.

Bakan Işık, 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde

Kararname ile Bakanlığa, sanayi ürünlerinin, ürün güvenliği ve teknik mevzuatına uygunluğunu sağlamak amacıyla piyasa gözetimi ve denetimini, uygunsuzluk halinde gerekli tedbirlerin alınması ve yaptırım uygulanması görevlerinin verildiğini hatırlattı.

Bu kapsamda yaklaşık üç yıl önce kurulan Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü ile denetim faaliyetlerine başlandığını anlatan Fikri Işık, Bakanlığın sorumluluğunda bulunan bin 570 sanayi ürününün 615 denetçi vasıtasıyla kontrol edildiğini belirtti. Işık, yılın 10 aylık döneminde yaklaşık 65 bin ürünün

denetlendiğine dikkati çekerek, denetimler neticesinde yaklaşık 2,5 milyon lira para cezası uygulandığını ve 45 farklı ürünle ilgili toplatma kararı verildiğini kaydetti.

Bakan Işık, Bakanlığın sorumluluğunda bulunan sanayi ürünlerine ilişkin ihbar ve şikâyetlerin, Türkiye’nin her yerinden doğrudan ilgili birimlere iletilmesini sağlamak amacıyla “130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”nın hizmete açıldığını ifade etti. Görevli denetçiler aracılığıyla, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerinin gerçekleştirdiğini söyleyen Işık, şikâyet hattı ile piyasada güvenli ürünlerin dolaşımının sağlanmasını amaçladıklarını,

“ALO 130 ÜRÜN GÜVENLİĞİ ŞİKÂYET HATTI” DEVREDE tüketicilerde de “güvenli ürün” bilincini oluşturmayı hedeflediklerini vurguladı.

Akaryakıt, LPG istasyonları ve sayaçlar da denetlenecek

Denetimlerin risk analizleriyle belirlenen ürünler üzerinde yoğunlaştırıldığına dikkati çeken Işık, özellikle tüketicilerden ürünlere ilişkin gelen ihbar ve şikâyetlerin dikkate alındığını belirtti.

Vatandaşların gerçekleştirilen denetimlerin bir parçası olmasını istediklerini dile getiren Işık, Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunan ürünler hakkında şunları söyledi: “Vatandaşlarımız asansör ve teleferiklerin yanında otomobille ilgili far, emniyet kemeri, hava yastığı ve lastik gibi her türlü aksamla ilgili ihbarda bulunabilir. Buhar ve kalorifer kazanları, set üstü ocak, fırın, kombi, şofben gibi gaz yakan cihazlar ile elektrik motorları, oda ve su ısıtıcılar, kaynak, tost, çay kahve makineleri gibi elektrikli ekipmanların, örneğin enerji verimliliği ile ilgili sorunlar şikâyet edilebilir. Tarım, iş, inşaat, kırtasiye, tekstil makineleri, sanayi ve tıbbi gaz tüpleri, mutfak tüpleri, yangın söndürücü gibi basınçlı ekipmanlar, sigorta, alarm cihazı, lamba gibi ATEX ürünlerde meydana gelen sorunlara ilişkin ihbar yapılabilir. Dinamit,

fitil gibi sivil patlayıcılar, parfüm, deodorant, böcek ilacı gibi aerosol kaplar ile tekstil ve ayakkabılarda örneğin ürün içeriği ve etiket denetimi konularında şikâyetler iletilebilir.”

Bakan Fikri Işık, ayrıca Metroloji ve Standardizasyon Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunan, akaryakıt, LPG istasyonları ve sayaçlarla ilgili hususların, hazır ambalajlı ürünlerin miktar

kontrollerinde yaşanan sorunların da “130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”na bildirebileceğini kaydetti.

Güvensiz ürünü bekleyen yaptırımlar

“İhbar ve şikâyetler, en kısa sürede işleme alınacak ve sonuçlandırılacak” diyen Işık, tüketici ve kullanıcıların şikâyetleri sonucunda gerekli incelemelerin yapılacağını söyledi. Işık, üründeki güvensizlik ya da teknik düzenlemelere, standartlara aykırılığın mahiyetine göre, ürünün üreticisi veya ithalatçısına idari para cezası, ürünle ilgili toplatma kararı, piyasaya arz yasağı gibi yaptırımların, orantılılık ilkesi çerçevesinde uygulanacağını ifade etti.

HABER

57

ARALIK 2014ARALIK 2014

56

Güvensiz ürünlerin bildirimi için kurulan “Alo 130 Ürün Güvenliği Şikâyet Ha�” faaliyete geç�.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 26 Kasım 2014 tarihinde yaptığı açıklamada güvensiz ürünlerin bildirimi için kurulan “Alo 130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”nın faaliyete geçtiğini belirterek, “ihbar ve şikâyetler, en kısa sürede işleme alınacak ve sonuçlandırılacak" dedi.

Bakan Işık, 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde

Kararname ile Bakanlığa, sanayi ürünlerinin, ürün güvenliği ve teknik mevzuatına uygunluğunu sağlamak amacıyla piyasa gözetimi ve denetimini, uygunsuzluk halinde gerekli tedbirlerin alınması ve yaptırım uygulanması görevlerinin verildiğini hatırlattı.

Bu kapsamda yaklaşık üç yıl önce kurulan Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü ile denetim faaliyetlerine başlandığını anlatan Fikri Işık, Bakanlığın sorumluluğunda bulunan bin 570 sanayi ürününün 615 denetçi vasıtasıyla kontrol edildiğini belirtti. Işık, yılın 10 aylık döneminde yaklaşık 65 bin ürünün

denetlendiğine dikkati çekerek, denetimler neticesinde yaklaşık 2,5 milyon lira para cezası uygulandığını ve 45 farklı ürünle ilgili toplatma kararı verildiğini kaydetti.

Bakan Işık, Bakanlığın sorumluluğunda bulunan sanayi ürünlerine ilişkin ihbar ve şikâyetlerin, Türkiye’nin her yerinden doğrudan ilgili birimlere iletilmesini sağlamak amacıyla “130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”nın hizmete açıldığını ifade etti. Görevli denetçiler aracılığıyla, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerinin gerçekleştirdiğini söyleyen Işık, şikâyet hattı ile piyasada güvenli ürünlerin dolaşımının sağlanmasını amaçladıklarını,

“ALO 130 ÜRÜN GÜVENLİĞİ ŞİKÂYET HATTI” DEVREDE tüketicilerde de “güvenli ürün” bilincini oluşturmayı hedeflediklerini vurguladı.

Akaryakıt, LPG istasyonları ve sayaçlar da denetlenecek

Denetimlerin risk analizleriyle belirlenen ürünler üzerinde yoğunlaştırıldığına dikkati çeken Işık, özellikle tüketicilerden ürünlere ilişkin gelen ihbar ve şikâyetlerin dikkate alındığını belirtti.

Vatandaşların gerçekleştirilen denetimlerin bir parçası olmasını istediklerini dile getiren Işık, Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunan ürünler hakkında şunları söyledi: “Vatandaşlarımız asansör ve teleferiklerin yanında otomobille ilgili far, emniyet kemeri, hava yastığı ve lastik gibi her türlü aksamla ilgili ihbarda bulunabilir. Buhar ve kalorifer kazanları, set üstü ocak, fırın, kombi, şofben gibi gaz yakan cihazlar ile elektrik motorları, oda ve su ısıtıcılar, kaynak, tost, çay kahve makineleri gibi elektrikli ekipmanların, örneğin enerji verimliliği ile ilgili sorunlar şikâyet edilebilir. Tarım, iş, inşaat, kırtasiye, tekstil makineleri, sanayi ve tıbbi gaz tüpleri, mutfak tüpleri, yangın söndürücü gibi basınçlı ekipmanlar, sigorta, alarm cihazı, lamba gibi ATEX ürünlerde meydana gelen sorunlara ilişkin ihbar yapılabilir. Dinamit,

fitil gibi sivil patlayıcılar, parfüm, deodorant, böcek ilacı gibi aerosol kaplar ile tekstil ve ayakkabılarda örneğin ürün içeriği ve etiket denetimi konularında şikâyetler iletilebilir.”

Bakan Fikri Işık, ayrıca Metroloji ve Standardizasyon Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunan, akaryakıt, LPG istasyonları ve sayaçlarla ilgili hususların, hazır ambalajlı ürünlerin miktar

kontrollerinde yaşanan sorunların da “130 Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”na bildirebileceğini kaydetti.

Güvensiz ürünü bekleyen yaptırımlar

“İhbar ve şikâyetler, en kısa sürede işleme alınacak ve sonuçlandırılacak” diyen Işık, tüketici ve kullanıcıların şikâyetleri sonucunda gerekli incelemelerin yapılacağını söyledi. Işık, üründeki güvensizlik ya da teknik düzenlemelere, standartlara aykırılığın mahiyetine göre, ürünün üreticisi veya ithalatçısına idari para cezası, ürünle ilgili toplatma kararı, piyasaya arz yasağı gibi yaptırımların, orantılılık ilkesi çerçevesinde uygulanacağını ifade etti.

HABER

59

ARALIK 2014ARALIK 2014

58

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK), öğretmenlere ve akademisyenlere yenilikçi yaklaşım, strateji, yöntem ve tekniklerin etkileşimli olarak kazandırılmasını amaçlayan “4005 Bilim ve Toplum Yenilikçi Eğitim Uygulamaları Çağrı Programı”na 26 Aralık 2014 tarihine kadar başvurulabilecek.

Bilim Toplum Daire Başkanlığı tarafından yürütülen 4005 Çağrı Programı, öğretmenlere ve akademisyenlere kendi branşlarına yönelik öğrencilerinde ilgi ve merak uyandırmayı, olumlu tutum geliştirmeyi, motivasyon artırmak için gerekli bilgi, becerileri yenilikçi yaklaşım, strateji, yöntem ve teknikler aracılığıyla etkileşimli olarak kazandırmayı kapsıyor.

Proje alanları…

Proje önerilerinin; ekoloji, çevre, havacılık, astronomi, uzay, fizik, kimya, jeoloji, jeofizik, meteoroloji, deniz, biyoloji, genetik gibi doğa bilimleri, ziraat, ormancılık, bahçecilik, veterinerlik gibi tarımsal bilimler, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, eğitim, spor, antropoloji, coğrafya, şehir planlaması ve kırsal planlama, yönetim, hukuk, dil bilimi gibi sosyal bilimler, tarih, arkeoloji, felsefe, sanat tarihi, müzik gibi

beşeri bilimler, mühendislik, teknoloji, matematik, bilgisayar ve tıbbi bilimler alanlarından bir veya birkaçını kapsaması gerekiyor.

Çağrı programı kapsamında önerilen yenilikçi yöntem ve uygulamaların; gözlem, oyun, müzik, resim, dans, tiyatro, drama, atölye ve saha çalışmaları gibi sanatsal faaliyetlerle öğretimi, grup çalışmaları, sanat, spor etkinlikleri, online etkileşim ve deneysel çalışmaları içermesi bekleniyor.

Destek miktarının projenin içeriğine ve ihtiyaçlarına göre belirleneceği çağrıya, 26 Aralık tarihine kadar http://www.tubitak.gov.tr/4005 adresinden başvuru yapılabiliyor.

Sanayi işletmelerinde bütünsel ve önleyici çevre stratejilerinin hayata geçirilmesi, çevresel etkilerin azaltmasının yanı sıra firmaların ürün ve süreç verimliliğini artırarak ekonomik kazanç artışı da sağlamaktadır. Ankara Kalkınma Ajansı tarafından Ankara sanayisinin başarılı dünya örneklerinde olduğu gibi yenilikçi ve etkin yöntemlerle temiz üretimde öncü olması adına “Sürdürülebilir Büyüyen Ankara için Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz” Projesi başlatılmıştır. Bu çalışmanın ilk adımı olarak organize sanayi bölgelerinde, tüm işletmelerin katılımına açık bilgilendirme ve farkındalık programları düzenlenmiştir. 19-21 Kasım 2014 tarihleri arasında sırasıyla Başkent OSB Bölge Müdürlüğünde, İvedik OSB Bölge Müdürlüğünde, OSTİM OSB Bölge Müdürlüğünde ve ASO 1. OSB ASORA Ticaret Merkezinde gerçekleştirilen ve yarım gün süren etkinliklere sanayiciler, OSB çalışanları ve kamu kurum ve kuruluşlarından dinleyiciler katılım sağlamıştır.

“Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz: Faydası Nedir, Ne Getirir?” EtkinliğiSürdürülebilir Büyüyen Ankara için Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz başlıklı etkinlikte, bir yandan üretim maliyetlerini düşürerek kârlılığı artıran öte yandan da çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkı sağlayan “temiz üretimin” Ankara sanayisinde bilinirliğinin artırılmasını; ayrıca dünyada gittikçe yaygınlaşan ve birbirinden bağımsız işletmeleri daha sürdürülebilir ve yenilikçi bir kaynak kullanım yaklaşımı çerçevesinde bir araya getiren “endüstriyel simbiyoz” kavramının tanıtılmasını amaçlanmıştır. Konunun uzmanları tarafından, düşük yatırımlı ve kolay uygulanabilir yöntemlerle işletmelerde kullanılan malzeme, su ve enerji miktarının en aza indirilmesi; bunun yanı sıra atık oluşumunun azaltılması ve oluşan atıkların ekonomik kazanıma dönüştürülmesi konusunda sektörel bilgiler ile temiz üretim ve endüstriyel simbiyoz alanlarında başarılı dünya ve Türkiye örnekleri katılımcılarla paylaşılmıştır. Bu kapsamda; makine ve metal eşya, kimya, gıda ve tekstil sektöründen temiz üretim uygulama

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜYEN ANKARA İÇİN TEMİZ ÜRETİM VE ENDÜSTRİYEL

SİMBİYOZ PROJESİ “BİLGİLENDİRME VE FARKINDALIK PROGRAMLARI” DÜZENLENDİörnekleri ve kazanımları hakkında sunumlar gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra Kalundborg Endüstriyel Simbiyoz Merkezi’nden uzmanlar Danimarka’nın Kalundborg bölgesinde gerçekleştirdikleri ve dünyada bu alanda en iyi uygulama örneklerinden biri olarak gösterilen Endüstriyel Simbiyoz Projesi’nin ortaya çıkışı ve yürütülmesi süreçlerine ilişkin bir sunum gerçekleştirmişlerdir.

TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)HABER

ÖĞRETMEN VE AKADEMİSYENLERE PROJE ÇAĞRISI

2014 yılının ilk 10 ayında 87 bin 711 marka başvurusu yapıldı. Sınai mülkiyet başvuru ve tescil sayılarına ilişkin Ekim ayı verileri belli oldu. Ekim ayında Türk Patent Ens�tüsü’ne (TPE) 6 bin 817’i yerli 831’i yabancı toplam 7 bin 648 “marka” başvurusu yapıldı. Aynı ayda ens�tüye yapılan “patent” başvurusu ise 943. Bunların 339’u yerli olurken 604 adedi yabancı patent başvurusu olarak kaydedildi.

Endüstriyel tasarıma ilgi…

TPE verilerine göre, Ekim 2014’te “faydalı model” başvurusu 232 yerli 9 yabancı toplam 241, “endüstriyel tasarım” başvuru sayısı da 2 bin 890 yerli 96 yabancı toplam 2 bin 986 oldu.

87 bin 711 marka talebi geldi

Böylece 2014 yılı Ekim sonu itibariyle, marka başvurusu sayısı 76bin 513 yerli 11 bin 198 yabancı toplam 87 bin 711; patent başvuru sayısı 3 bin 554 yerli, 6 bin 115 yabancı toplam 9 bin 669; faydalı model başvuru sayısı 2 bin 812 yerli 64 yabancı

toplam 2 bin 876; endüstriyel tasarım başvuru sayısı ise 32 bin 752 yerli 1 bin 371 yabancı toplam 34 bin 123 sayısına ulaştı.

Gözle görülür artış yaşandı2013 yılı Ekim ayında yapılan başvurulara göre yerli endüstriyel tasarım başvurularında yüzde 18 artış gözlenirken, yerli marka başvuruları yüzde 15,9, yerli patent başvuruları yüzde 21,5, yerli faydalı model başvuruları yüzde 0,9 arttı.

2014 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla tescil sayıları markada 75 bin 046, patentte 5 bin 813, faydalı modelde 2 bin 141, endüstriyel tasarımda 37 bin 856 oldu.

MARKALAŞIYORUZ…

59

ARALIK 2014ARALIK 2014

58

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK), öğretmenlere ve akademisyenlere yenilikçi yaklaşım, strateji, yöntem ve tekniklerin etkileşimli olarak kazandırılmasını amaçlayan “4005 Bilim ve Toplum Yenilikçi Eğitim Uygulamaları Çağrı Programı”na 26 Aralık 2014 tarihine kadar başvurulabilecek.

Bilim Toplum Daire Başkanlığı tarafından yürütülen 4005 Çağrı Programı, öğretmenlere ve akademisyenlere kendi branşlarına yönelik öğrencilerinde ilgi ve merak uyandırmayı, olumlu tutum geliştirmeyi, motivasyon artırmak için gerekli bilgi, becerileri yenilikçi yaklaşım, strateji, yöntem ve teknikler aracılığıyla etkileşimli olarak kazandırmayı kapsıyor.

Proje alanları…

Proje önerilerinin; ekoloji, çevre, havacılık, astronomi, uzay, fizik, kimya, jeoloji, jeofizik, meteoroloji, deniz, biyoloji, genetik gibi doğa bilimleri, ziraat, ormancılık, bahçecilik, veterinerlik gibi tarımsal bilimler, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, eğitim, spor, antropoloji, coğrafya, şehir planlaması ve kırsal planlama, yönetim, hukuk, dil bilimi gibi sosyal bilimler, tarih, arkeoloji, felsefe, sanat tarihi, müzik gibi

beşeri bilimler, mühendislik, teknoloji, matematik, bilgisayar ve tıbbi bilimler alanlarından bir veya birkaçını kapsaması gerekiyor.

Çağrı programı kapsamında önerilen yenilikçi yöntem ve uygulamaların; gözlem, oyun, müzik, resim, dans, tiyatro, drama, atölye ve saha çalışmaları gibi sanatsal faaliyetlerle öğretimi, grup çalışmaları, sanat, spor etkinlikleri, online etkileşim ve deneysel çalışmaları içermesi bekleniyor.

Destek miktarının projenin içeriğine ve ihtiyaçlarına göre belirleneceği çağrıya, 26 Aralık tarihine kadar http://www.tubitak.gov.tr/4005 adresinden başvuru yapılabiliyor.

Sanayi işletmelerinde bütünsel ve önleyici çevre stratejilerinin hayata geçirilmesi, çevresel etkilerin azaltmasının yanı sıra firmaların ürün ve süreç verimliliğini artırarak ekonomik kazanç artışı da sağlamaktadır. Ankara Kalkınma Ajansı tarafından Ankara sanayisinin başarılı dünya örneklerinde olduğu gibi yenilikçi ve etkin yöntemlerle temiz üretimde öncü olması adına “Sürdürülebilir Büyüyen Ankara için Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz” Projesi başlatılmıştır. Bu çalışmanın ilk adımı olarak organize sanayi bölgelerinde, tüm işletmelerin katılımına açık bilgilendirme ve farkındalık programları düzenlenmiştir. 19-21 Kasım 2014 tarihleri arasında sırasıyla Başkent OSB Bölge Müdürlüğünde, İvedik OSB Bölge Müdürlüğünde, OSTİM OSB Bölge Müdürlüğünde ve ASO 1. OSB ASORA Ticaret Merkezinde gerçekleştirilen ve yarım gün süren etkinliklere sanayiciler, OSB çalışanları ve kamu kurum ve kuruluşlarından dinleyiciler katılım sağlamıştır.

“Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz: Faydası Nedir, Ne Getirir?” EtkinliğiSürdürülebilir Büyüyen Ankara için Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz başlıklı etkinlikte, bir yandan üretim maliyetlerini düşürerek kârlılığı artıran öte yandan da çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkı sağlayan “temiz üretimin” Ankara sanayisinde bilinirliğinin artırılmasını; ayrıca dünyada gittikçe yaygınlaşan ve birbirinden bağımsız işletmeleri daha sürdürülebilir ve yenilikçi bir kaynak kullanım yaklaşımı çerçevesinde bir araya getiren “endüstriyel simbiyoz” kavramının tanıtılmasını amaçlanmıştır. Konunun uzmanları tarafından, düşük yatırımlı ve kolay uygulanabilir yöntemlerle işletmelerde kullanılan malzeme, su ve enerji miktarının en aza indirilmesi; bunun yanı sıra atık oluşumunun azaltılması ve oluşan atıkların ekonomik kazanıma dönüştürülmesi konusunda sektörel bilgiler ile temiz üretim ve endüstriyel simbiyoz alanlarında başarılı dünya ve Türkiye örnekleri katılımcılarla paylaşılmıştır. Bu kapsamda; makine ve metal eşya, kimya, gıda ve tekstil sektöründen temiz üretim uygulama

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜYEN ANKARA İÇİN TEMİZ ÜRETİM VE ENDÜSTRİYEL

SİMBİYOZ PROJESİ “BİLGİLENDİRME VE FARKINDALIK PROGRAMLARI” DÜZENLENDİörnekleri ve kazanımları hakkında sunumlar gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra Kalundborg Endüstriyel Simbiyoz Merkezi’nden uzmanlar Danimarka’nın Kalundborg bölgesinde gerçekleştirdikleri ve dünyada bu alanda en iyi uygulama örneklerinden biri olarak gösterilen Endüstriyel Simbiyoz Projesi’nin ortaya çıkışı ve yürütülmesi süreçlerine ilişkin bir sunum gerçekleştirmişlerdir.

TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)HABER

ÖĞRETMEN VE AKADEMİSYENLERE PROJE ÇAĞRISI

2014 yılının ilk 10 ayında 87 bin 711 marka başvurusu yapıldı. Sınai mülkiyet başvuru ve tescil sayılarına ilişkin Ekim ayı verileri belli oldu. Ekim ayında Türk Patent Ens�tüsü’ne (TPE) 6 bin 817’i yerli 831’i yabancı toplam 7 bin 648 “marka” başvurusu yapıldı. Aynı ayda ens�tüye yapılan “patent” başvurusu ise 943. Bunların 339’u yerli olurken 604 adedi yabancı patent başvurusu olarak kaydedildi.

Endüstriyel tasarıma ilgi…

TPE verilerine göre, Ekim 2014’te “faydalı model” başvurusu 232 yerli 9 yabancı toplam 241, “endüstriyel tasarım” başvuru sayısı da 2 bin 890 yerli 96 yabancı toplam 2 bin 986 oldu.

87 bin 711 marka talebi geldi

Böylece 2014 yılı Ekim sonu itibariyle, marka başvurusu sayısı 76bin 513 yerli 11 bin 198 yabancı toplam 87 bin 711; patent başvuru sayısı 3 bin 554 yerli, 6 bin 115 yabancı toplam 9 bin 669; faydalı model başvuru sayısı 2 bin 812 yerli 64 yabancı

toplam 2 bin 876; endüstriyel tasarım başvuru sayısı ise 32 bin 752 yerli 1 bin 371 yabancı toplam 34 bin 123 sayısına ulaştı.

Gözle görülür artış yaşandı2013 yılı Ekim ayında yapılan başvurulara göre yerli endüstriyel tasarım başvurularında yüzde 18 artış gözlenirken, yerli marka başvuruları yüzde 15,9, yerli patent başvuruları yüzde 21,5, yerli faydalı model başvuruları yüzde 0,9 arttı.

2014 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla tescil sayıları markada 75 bin 046, patentte 5 bin 813, faydalı modelde 2 bin 141, endüstriyel tasarımda 37 bin 856 oldu.

MARKALAŞIYORUZ…

SUMMARY

60

AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY AND TECHNOLOGY IN TURKEYDURING 2014

Fikri Işık, the Minister of Science, Industry and Technology stated that Turkish economy has been growing since 2002 continiuously. When the growth rates of last 12 years are taken into consideration, it is seen that our country has a better performance than the growth averages of European Union and OECD countries. By the end of 2013, national income has reached to 822 billion dollars and Turkey’s exports exceeded 150 billion dollars. Average per capita income has moved towards the level of 11 thousand dollars and and by this economic performance Turkey has become the 17th biggest economy of the world and the 6th biggest economy of Europe.

‘TECNOLOGY DEVELOPMENT ZONES SUMMIT 2’ HELD IN ANKARA

‘Tecnology Development Zones Summit 2’, organized by the Ministry of Science, Industry and Technology was held in Ankara Congresium International Exhibition Center in November 13, 2014 with participation of Fikri Işık, the Minister of Science, Industry and Technology.The opening speech of the summit was made by Fikri Işık, the Minister of Science, Industry, and Technology; M. İhsan Kızıltaş, Director of Technology Development Zones Organization (TGBD) and Director General of METU Teknokent; and Doç. Dr. Cevahir Uzkurt, Director General of Directorate General for Science and Technology. Many representatives from Technology Development Zones, R&D

Centres, Chamber of Industries, Industrial Zones, universities, related public organizations and non-governmental organizations have participated in the summit.

FAMILY BUSINESS AND INSTITUTIONALIZATION

In our country, 99 % of the enterprises are on the scale of small and medium enterprises and nearly all of the enterprises show activity in the form of family business. It is indicated from the studies that the activities of the small and medium size enterprises in family business, which are crucial for the national economy, end up in the first generation at 80 %. One of the fundamental reasons of this situation is the failure of the enterprises to institutionalize. Institutionalization can be defined as forming a structure for the enterprises to survive and develop without depending on the existence of certain employees. Altough many family enterprises know about the necessity and benefits of the institutionalization, they encounter problems in practice.The main purpose of institutionalization, which states systematization of enterprise activities, is to provide healthy administration and development of basic functions and activities of the enterprises without depending on the employees at various positions. To put it another way, institutionalization provides contiuniation of enterprise activities without any delay in terms of personnel changes and sustainability of the enterprise independent from accomplishments of certain employees, various work and

management perspectives. The patriarchal structure of family enterprises, decision- making process determined by family relations rather than professional management principles and lack of formal and professional structure are the reasons that prevent and complicate the institutionalization of family enterprises.

THE RELATIONSHIP OF PRODUCTIVITY AND QUALITY OF WORK ENVIRONMENT -I

The quality of work environment is closely related with performance or productivity of the employees. To what extent the firms use their resources efficiently, determines their competitive power. The firms aim at maximum gains when they direct their financial and human resourses to production process. In many respects, efficient evaluation of the resources brings some costs to firms and forces them to meet the expenses.

Increasing the quality of work environment is a managerial process. Main purpose is to create a healthy work environment in which employees can exhibit their highest performance in terms of firms efficiency. In this circumstances, business life would be a habitat for employees rather than an area of struggle in life. From the perspective of the firms, due to the fact that human resources, which is indispensable among production factors, are directed to production process in an efficient way; productivity at first sight and then profitability is going to increase.

AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY AND TECHNOLOGY

61

ARALIK 2014ARALIK 2014

FINANCIAL PERFORMANCE ANALYSIS IN INDUSTRIAL ZONES WITH RATIO ANALYSIS TECHNIQUE

Enlargement trend of industrial zones and their increasing number generated the need for strong and reliable data for the use of financial institutions and the Ministry of Science, Industry and Technology in order to serve their functions concerning industrial zones. This situation paved the way for using financial accounts extensively and made the importance of financial analysis more visible. In our day, financial accounts are used extensively in modern business life and inceasing number of people and groups have a strong interest in analysis and evaluation of financial accounts.

Efficient planning and financial management are the requirements of sustainable business and mission. Ratio analysis is a useful managerial instrument that shows key indicators for organizational performance and it is helpful in understanding financial results. Executives use ratio analysis in order to see the weak and strong sides of their their strategies in implementation. Financial institutions use ratio analysis to measure managerial efficiency and to form a general opinion about the management of the firms.

TURKISH SIGNATURE IN DESIGN

A’Design Awards, which has been organized since 2010 in Milan, Italy and known as one of the wide-ranging design competitions of the world, were given this year. Over 12000 applications from 208 countries participated in the competition and contested for the prize and a Turkish designer stands out on the top of prize list.

In recent years, Dr. Hakan Gürsu and his team came second in the world and this year by winning 15 prizes, he protected his title as ‘the most rewarded designer’.

His design ‘Steam’ –teapot brewed with steam- was awarded with ‘Platin Prize’ and choosen as the ‘best household appliance’ and it was developed in Designnobis, which is a value-added product-design center in METU Teknokent. The design team won several prizes in various categories as furniture, electronic products, lighting equipment and transportation and the team broke a record by winning 46 prizes in last four years. Vestel and Arçelik also won prizes

and therefore Turkish designers marked the competition.

A’Design Awards, which has been organized by the support of European Union Design Office, aims at increasing competitive power of the countries by development of design and innovation. At the same time, the competition has an accreditation qualification for the winning designs and therefore it contributes to general publicity of the designers and the products.

SUMMARY

60

AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY AND TECHNOLOGY IN TURKEYDURING 2014

Fikri Işık, the Minister of Science, Industry and Technology stated that Turkish economy has been growing since 2002 continiuously. When the growth rates of last 12 years are taken into consideration, it is seen that our country has a better performance than the growth averages of European Union and OECD countries. By the end of 2013, national income has reached to 822 billion dollars and Turkey’s exports exceeded 150 billion dollars. Average per capita income has moved towards the level of 11 thousand dollars and and by this economic performance Turkey has become the 17th biggest economy of the world and the 6th biggest economy of Europe.

‘TECNOLOGY DEVELOPMENT ZONES SUMMIT 2’ HELD IN ANKARA

‘Tecnology Development Zones Summit 2’, organized by the Ministry of Science, Industry and Technology was held in Ankara Congresium International Exhibition Center in November 13, 2014 with participation of Fikri Işık, the Minister of Science, Industry and Technology.The opening speech of the summit was made by Fikri Işık, the Minister of Science, Industry, and Technology; M. İhsan Kızıltaş, Director of Technology Development Zones Organization (TGBD) and Director General of METU Teknokent; and Doç. Dr. Cevahir Uzkurt, Director General of Directorate General for Science and Technology. Many representatives from Technology Development Zones, R&D

Centres, Chamber of Industries, Industrial Zones, universities, related public organizations and non-governmental organizations have participated in the summit.

FAMILY BUSINESS AND INSTITUTIONALIZATION

In our country, 99 % of the enterprises are on the scale of small and medium enterprises and nearly all of the enterprises show activity in the form of family business. It is indicated from the studies that the activities of the small and medium size enterprises in family business, which are crucial for the national economy, end up in the first generation at 80 %. One of the fundamental reasons of this situation is the failure of the enterprises to institutionalize. Institutionalization can be defined as forming a structure for the enterprises to survive and develop without depending on the existence of certain employees. Altough many family enterprises know about the necessity and benefits of the institutionalization, they encounter problems in practice.The main purpose of institutionalization, which states systematization of enterprise activities, is to provide healthy administration and development of basic functions and activities of the enterprises without depending on the employees at various positions. To put it another way, institutionalization provides contiuniation of enterprise activities without any delay in terms of personnel changes and sustainability of the enterprise independent from accomplishments of certain employees, various work and

management perspectives. The patriarchal structure of family enterprises, decision- making process determined by family relations rather than professional management principles and lack of formal and professional structure are the reasons that prevent and complicate the institutionalization of family enterprises.

THE RELATIONSHIP OF PRODUCTIVITY AND QUALITY OF WORK ENVIRONMENT -I

The quality of work environment is closely related with performance or productivity of the employees. To what extent the firms use their resources efficiently, determines their competitive power. The firms aim at maximum gains when they direct their financial and human resourses to production process. In many respects, efficient evaluation of the resources brings some costs to firms and forces them to meet the expenses.

Increasing the quality of work environment is a managerial process. Main purpose is to create a healthy work environment in which employees can exhibit their highest performance in terms of firms efficiency. In this circumstances, business life would be a habitat for employees rather than an area of struggle in life. From the perspective of the firms, due to the fact that human resources, which is indispensable among production factors, are directed to production process in an efficient way; productivity at first sight and then profitability is going to increase.

AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY AND TECHNOLOGY

61

ARALIK 2014ARALIK 2014

FINANCIAL PERFORMANCE ANALYSIS IN INDUSTRIAL ZONES WITH RATIO ANALYSIS TECHNIQUE

Enlargement trend of industrial zones and their increasing number generated the need for strong and reliable data for the use of financial institutions and the Ministry of Science, Industry and Technology in order to serve their functions concerning industrial zones. This situation paved the way for using financial accounts extensively and made the importance of financial analysis more visible. In our day, financial accounts are used extensively in modern business life and inceasing number of people and groups have a strong interest in analysis and evaluation of financial accounts.

Efficient planning and financial management are the requirements of sustainable business and mission. Ratio analysis is a useful managerial instrument that shows key indicators for organizational performance and it is helpful in understanding financial results. Executives use ratio analysis in order to see the weak and strong sides of their their strategies in implementation. Financial institutions use ratio analysis to measure managerial efficiency and to form a general opinion about the management of the firms.

TURKISH SIGNATURE IN DESIGN

A’Design Awards, which has been organized since 2010 in Milan, Italy and known as one of the wide-ranging design competitions of the world, were given this year. Over 12000 applications from 208 countries participated in the competition and contested for the prize and a Turkish designer stands out on the top of prize list.

In recent years, Dr. Hakan Gürsu and his team came second in the world and this year by winning 15 prizes, he protected his title as ‘the most rewarded designer’.

His design ‘Steam’ –teapot brewed with steam- was awarded with ‘Platin Prize’ and choosen as the ‘best household appliance’ and it was developed in Designnobis, which is a value-added product-design center in METU Teknokent. The design team won several prizes in various categories as furniture, electronic products, lighting equipment and transportation and the team broke a record by winning 46 prizes in last four years. Vestel and Arçelik also won prizes

and therefore Turkish designers marked the competition.

A’Design Awards, which has been organized by the support of European Union Design Office, aims at increasing competitive power of the countries by development of design and innovation. At the same time, the competition has an accreditation qualification for the winning designs and therefore it contributes to general publicity of the designers and the products.

SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS

Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)

Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat

İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)

Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey62

ARALIK 2014

BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS

Kaynak: OECD, MSTI - Source: OECD, MSTI

Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2012)R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2012)

Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat

OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2012) R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2012)

63

ARALIK 2014

SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS

Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)

Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat

İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)

Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey62

ARALIK 2014

BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS

Kaynak: OECD, MSTI - Source: OECD, MSTI

Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2012)R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2012)

Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat

OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2012) R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2012)

63

ARALIK 2014

ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS

Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries

Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta�s�kleri ve EUROSTAT - Source: Na�onal Produc�vity Sta�s�cs of Turkey and EUROSTAT

İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data

Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta�s�kleri ve EUROSTAT - Source: Na�onal Produc�vity Sta�s�cs of Turkey and EUROSTAT

64

ARALIK 2014

ULUS

AL V

ERİM

LİLİ

K İS

TATİ

STİK

LERİ

/ NA

TION

AL P

RODU

CTIV

ITY

STAT

ISTI

CS