bir hayat - turuz · bir hayat guy de maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında...

291

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

9 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e
Page 2: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir HayatGuy de Maupassant

Oğlak Yayıncılık (2004)

Derecelendirme: ★★★★★Etiketler: Fransız Edebiyatı

"Birden Julien iki eliyle karısını omuzlarından tuttu ve bütün ağzıyla,kızın daha önce hiç yaşamadığı derin, ıslak bir öpücük kondurdu.Öpücük Jeanne'ın damarlarına, hatta iliklerine kaar işlemişti. Öyletuhaf bir titreyişle sarsıldı ki farkında olmadan iki koluyla birden ittiğiJulien'in sırt üstü düşmesine neden oldu. (...) Julien ona susamış gibi,çılgınca üzerine atılıp onu kollarına aldı. Aceleci, acıtıcı, çılgınöpücükler Jeanne'ın bütün yüzünde, gerdanında geziniyor,okşamalardan boğulacakmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Elleriniaçmış, ne kendisinin ne de diğerinin ne yaptığını anlayamadan, birşeyleri anlamasını engelleyen allak bullak olmuş kafasıyla hareketsizduruyordu. Ama ani bir acıyla içinin yırtıldığını hissetti. Kendisine zorlasahip olan kocasının kollarında kıvranarak inlemeye başladı. (...)Ruhunun en derinlerine kadar umutsuzlukla doluydu. O kadar farklıhayal ettiği bir hazzın yanılgısı, yerle bir edilen, parçalanan mutlulukbeklentisinin hayal kırıklığı içindeydi: 'İşte karısı olmaktan anladığı bu.Yalnızca bu! Yalnızca bu!'" On yedi yaşında aşka susamış umutlar vedüşler içindeki genç bir kız... Evlendikten sonra aşkın şiirsel olmayanyanlarını da keşfetmek zorunda kalır... Kırılmaya başlayanyanılsamalar kısa sürede paramparça olur... Ama hayat gene de

Bir Hayat Guy de Maupassant

2

Page 3: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

devam etmektedir... Büyük Fransız yazarı Guy de Maupassant'ın buküçük mücevher değerindeki romanı Bir Hayat da hak ettiği yerde..."Oğlak Klasikleri" arasında.

Bir Hayat Guy de Maupassant

3

Page 4: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

BİR HAYAT

GUY DE MAUPASSANT

Bir Hayat Guy de Maupassant

4

Page 5: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kurumsal kimlik danışmanı: Serdar BenliKapak uygulama: M. Deniz ÇorbacıoğluKapak resmi: "Beşik",Berthe MorisotOğlak Yayıncılık ve Reklamcılık Ltd. Şti.Genel yönetim: Senay HaznedaroğluYayın yönetmeni: Raşit ÇavaşZambak Sokak 29, Oğlak Binası, 34435 Beyoğlu-İstanbulTel: (0-212) 251 71 08-09, Faks: (0-212) 293 65 50e-posta: [email protected]

Bir Hayat Guy de Maupassant

5

Page 6: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

1Jeanne bavullarını hazırlamayı bitirince pencereye yaklaştı.

Yağmur bir türlü dinmiyordu.

Kaldırım taşları ve çatılar bütün gece sağanak altında inlemişti.Gitgide alçalan yağmur yüklü gökyüzü delinmiş gibigörünüyordu. Yeryüzüne boşalan sular toprağı şeker gibi eritipçamura buluyordu. Boğucu bir sıcak dalgası yayan sert bir rüzgârhissediliyordu ara sıra. Nehirlerden taşan sular ıssız sokaklarıdolduruyordu. Yağmur suyunu sünger gibi emen evler nemiçinde kalıyor, tavan arasından mahzene bütün duvarlarterliyordu.

Manastırdan bir gün önce çıkan Jeanne nihayet sonsuza kadarözgür kalmıştı. Çok uzun süredir hayalini kurduğu hayatınbütün mutluluklarına hazırdı. Babasının böyle bir havada yolaçıkmakta tereddüt edeceğini düşünerek, sabahtan beri belkiyüzüncü kere ufku kontrol ediyordu.

O sırada takvimini çantasına koymayı unuttuğunu fark etti.Aylara ayrılmış küçük karton parçasını duvardan aldı. 1819 yılıaltın rengiyle işaretlenmişti. Bir kalem alıp ilk dört sütununuçizdi, manastırdan çıkış günü olan 2 Mayıs’a kadar bütün azizadlarını karaladı.

Kapının ardından bir ses işitildi: “Jeanette!”

Jeanne cevap verdi: “Girebilirsin baba!” Babası kapıda belirdi.

Baron Simon-Jacques Le Perthuis des Vauds, duyarlığı ve iyiyürekliliğiyle başka asırdan kalmış bir centilmen gibiydi. J.-

Bir Hayat Guy de Maupassant

6

Page 7: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

J.Rousseau hayranıydı. Doğaya, kırlara, ormanlara, hayvanlaratutkuyla bağlıydı.

Aristokrat bir aileden gelen bu adam doksan üç devrimindeniçsel olarak nefret ediyor, sahip olduğu felsefi düşünce yapısı,aldığı liberal eğitim, diktatörlüğe karşı, saldırgan olmamaklabirlikte açıkça ortaya koyduğu bir nefret duymasına nedenoluyordu.

En büyük gücü ve en büyük zayıflığı iyiliğiydi. Okşama, verme,kucaklama yetisi olmayan, yaratıcı ama dağınık, iradesininhâkim olamadığı, karşı konulamaz bir iyilikti onunki. Neredeysebir kusur gibiydi.

Bir teori adamı olarak, mutlu, iyi, dürüst ve şefkatli olmasınıistediği kızı için eksiksiz bir eğitim planı yapmıştı.

Jeanette on iki yaşına kadar aile ortamında büyümüş, sonraannesinin döktüğü gözyaşlarına rağmen Sacré-Coeur’egönderilmişti.

Buradaki hayatı süresince hep manastır içinde kapalı kalmış,insani olgulardan uzak, hatta habersiz büyümüştü. On yediyaşında namuslu bir varlık olarak özgürlüğüne kavuştuğunda,gerçeğe yakın bir şiir gibi katılması istenmişti hayata. Ruhunukırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların safaşkı, şefkatli dokunuşları, yaşamın erinç ve mutluluk getirenkurallarını bomboş ruhuna dolduracaktı.

Şimdi manastırdan ışıl ışıl, mutluluğa inançlı ve istekli,günlerin getireceği her türlü hazza, her türlü hoş rastlantıya,uzun gecelere, ruhunun zaten tanıdığı umut dolu yalnızlığahazır halde çıkıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

7

Page 8: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Pırıl pırıl siyah saçlarıyla bir Véronèse portresi gibiydi. Teni,güneşle okşandığında belli belirsiz yalazlanan soluk renkli birkadife gibi, ayva tüyleriyle gölgelenmiş, hafif pembe biraristokrat rengiydi. Gözleri maviydi, Hollanda çinilerindegörülen saydam maviden.

Sol burun deliğinin üzerinde küçük bir güzellik beni vardı, birtanesi de teniyle aynı renk olduğundan güçlükle ayırt edilenbirkaç küçük tüyle birlikte çenesinde kabarıklık yapıyordu.Büyükçe göğüsleri, ortalama bir boyu vardı. Yüksek perdedensesi ara sıra tizleşiyor, içten kahkahaları çevresine neşesaçıyordu. Sık sık samimi bir hareketle iki elini şakaklarınagötürüp saçlarını düzeltiyordu.

Babasına doğru koştu ve sarılıp öptü, “Eee gidiyor muyuz?”diye sordu.

Babası gülümsedi. Çoktan beyazlayan, biraz uzun tuttuğusaçlarını salladı ve elini pencereye uzatarak, “Böyle bir havadaseyahat etmek istediğine emin misin?” diye sordu.

Kız bir kedi yavrusu gibi sırnaşarak yalvarmaya koyuldu: “Amababa, yalvarırım gidelim. Öğleden sonra hava açacak.”

“İyi de annen kabul etmez.”

“O işi ben hallederim.”

“Anneni ikna edebilirsen, ben gitmeye hazırım.”

Bunun üzerine kız baronesin odasına koştu, çünkü yolaçıkacağı günü gitgide büyüyen bir sabırsızlıkla beklemişti.

Sacré-Coeur’e girdiğinden beri Rouen’dan hiç ayrılmamıştı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

8

Page 9: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Babası belirlediği yaştan önce herhangi bir eğlenceye izinvermiyordu. Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’egötürülmüştü ama burası da bir şehirdi ve kır hayatı konusundakurduğu hayalleri karşılamıyordu.

Bu kez yazı Yport kıyısındaki eski aile şatosunda, Peuples’degeçirecekti. Dalgalı kıyılarda özgür bir hayat fikri onu sonsuzneşelendiriyordu. Üstelik arazinin ona hediye edilmesi,evlendikten sonra da orada yaşamaya devam etmesikararlaştırılmıştı.

Bir gece öncesinden beri aralıksız yağan yağmur var- oluşununilk büyük acısıydı.

Ama üç dakika geçmeden annesinin odasından koşarak ve evinher yanında yankılanan “Baba, baba! Annem de gitmek istiyor,atları hazırlat!” çığlıklarıyla fırladı.

Sağanak dinmiyordu, hatta at arabası kapıya doğruilerlediğinde iki katına çıktı.

Barones bir yanda kocası ve diğer yanda bir erkek kadar yapılıve güçlü oda hizmetçisinden destek alarak merdivenleri inerken,Jeanne arabaya binmeye hazır bekliyordu. Hizmetçi kız Cauxbölgesinden bir Normandiyalıydı. On sekizinde olmasınarağmen en az yirmi üç gösteriyordu. Jeanne’ın süt kardeşiolduğundan aile tarafından ikinci kızları gibi muamelegörüyordu. Adı Rosalie’ydi.

Temel görevi, eskiden beri şikâyetçi olduğu bir kalphipertrofisinin ardından son birkaç yılda aşırı şişmanlayanhanımının hareket etmesine yardım etmekti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

9

Page 10: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Barones eski binanın merdivenlerini büyük güçlüklerle inerek,su içindeki avluya baktı ve mırıldandı: “Pek mantıklı bir işyapmıyoruz.”

Gülümsemeye devam eden kocası cevap verdi: “Siz istedinizMadam Adélaide.”

Adélaide gibi tumturaklı bir adı olduğundan, kocası genelliklebiraz alaycı bir saygı ifadesiyle “Madam” sıfatıyla birliktekullanmayı severdi.

Barones yürümeye başladı ve büyük bir güçlükle tırmandığıarabanın bütün yayları aynı anda gıcırdadı. Baron yanınaotururken, Jeanne ve Rosalie ters koltuklara yerleşti.

Aşçı Ludivine dizlerine örtecekleri manto yığınıyla,bacaklarının altına yerleştirecekleri iki sepet getirdi. SonraSimon Baba’nın yanındaki koltuğa tırmandı ve bir örtününaltına girip, her yanını örttü. Kapıcı ve karısı veda edip kapıyıkapattılar. Başka bir arabayla gelecek olan bavullarla ilgili sontalimatları verdiler ve yola koyuldular.

Arabacı Simon Baba yağmur altında başını eğmiş, sırtınıkamburlaştırmış üç parçalı redingotu altında kaybolmuştu.Gürültüyle düşen damlalar camları dövüyor, yolu selgötürüyordu.

İki atın dört nala çektiği at arabası rıhtıma indi, yelkendirekleri, serenler, halatlar, yaprakları dökülmüş ağaçlar gibihüzünle yükseliyordu suların çağladığı gökyüzüne, sonraRiboudet Dağı yoluna saptılar.

Çok geçmeden kırlara vardılar. Zaman zaman sular altında

Bir Hayat Guy de Maupassant

10

Page 11: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kalmış dallarını bir ölünün teslim olmuşluğuyla sarkıtan birsöğüt, suların oluşturduğu sisin içinde bütün azametiyle ortayaçıkıyordu. Atların nalları suların üzerinde sesler çıkarıyordu,dört tekerlek çamurdan güneşlere dönüşmüştü.

Herkes susuyordu. Toprak gibi ruhları da ıslanmıştı sanki.Annecik başını arkaya yaslamış, gözlerini kapamıştı. Barondalgın gözlerle ıslak ve tekdüze kır manzarasına bakıyordu.Dizlerinin üzerinde bir paketle oturan Rosalie halktan insanlarınyabanıl düşünceleriyle doluydu. Ama Jeanne bu ılık yağmurdakendini uzun zaman kapalı kalmış bir bitkinin açık havayaçıkarılıp yaşama dönmesi gibi canlanmış hissediyordu.Yapraklar kadar yoğun neşesi kalbindeki hüzünlegölgeleniyordu. Konuşmuyordu ama şarkı söylemek, elleriniuzatıp avcuna dolan suları içmek istiyordu. Dört nala gidenatlarla uzaklara gidiyor olmaktan, manzaranın hüznünüizlemekten ve kendini su taşkınının ortasında güvendehissetmekten büyük bir haz alıyordu.

İki hayvanın çılgınca dökülen damlalar altında ışıldayansağrılarından yağmur suları buhar olup yükseliyordu.

Barones uyuklamaya başlamıştı. Dümdüz sarkan altı saçörgüsünün çevrelediği yüzü yavaş yavaş gevşiyor, üç katoluşturan gerdanının son boğumu göğsünde görünmezoluyordu. Her nefeste biraz yükselen başı, sonra geri düşüyor,yanakları şişiyor, aralanan dudaklarından hafif bir horultuyayılıyordu. Kocası ona doğru eğildi ve karnının üzerindekavuşturduğu ellerinin arasına küçük bir deri cüzdan bıraktı.

Bu dokunuş baronesi uyandırmıştı. Tam uyanamadığından boşgözlerle baktı elindeki nesneye. Bu sırada cüzdan elinden kayıpyere düştü ve açıldı. Altınlar ve banknotlar arabaya saçılmıştı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

11

Page 12: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kadın birden kendine geldi. Kızının neşesi kahkaha tufanınadönüşmüştü.

Baron paraları topladı ve karısının kucağına koyarak, “İştesevgili karıcığım, Életot’daki çiftlikten geriye bir bunlar kaldı.Hayatımızın kalan kısmını geçirmeyi umduğum Peuples’ionartmak için sattım orayı.”

Kadın elindeki altı bin dört yüz frankı tek tek sayıp, ağırhareketlerle cebine yerleştirdi.

Aileden kalan otuz bir çiftlikten dokuzuncusu da satılmışoluyordu. Kalan topraklardan yılda yaklaşık yirmi bin lira gelirelde edeceklerdi ve bu gelir iyi yönetildiği takdirde rahatlıklaotuz bin franka ulaşacaktı.

Basit bir hayat sürdüklerinden bu gelir rahatlıkla yetebilirdiama evde dipsiz bir kuyu vardı: İyilik. İyilikseverlikleriellerindeki parayı, güneş ışınlarının bataklık sularını kurutmasıbenzeri eritip bitiriyordu. Paralar akıyor, taşıyor, yok oluyordu.Nasıl mı? Kimse bilmiyordu. Bazen içlerinden biri, “Nasıl olduanlamadım ama bugün doğru dürüst bir şey almadığım haldeyüz frank harcamışım” diyordu.

Bu kadar verici olmaları ellerinde kalan az sayıdaki mutlulukkaynağından biriydi. Bu konuda şaşırtıcı ölçüde iyianlaşıyorlardı.

Jeanne sordu: “Şatom güzel oldu mu?”

Baron sevinç içinde cevap verdi: “Göreceksin kızım.”

Sağanağın şiddeti yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Uçuşanince yağmur damlaları bir tür pus görüntüsü oluşturmuştu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

12

Page 13: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bulutların yarattığı kubbe üzerlerinde yükseliyor, beyazlaşıyorgibi görünüyordu. Birden, nerede olduğu anlaşılamayan birdelikten dimdik fırlayan bir güneş ışını yayıldı kırların üzerine.

Bulutlar parçalandı. Masmavi gökyüzü ortaya çıktı. Sonrabulutların arası yırtılan bir örtü gibi daha da aralandı, pırıl pırıltertemiz bir gökyüzü bütün yeryüzünün üzerini kapladı.

Serin ama tatlı bir esinti topraklardan yükselen mutlu bir iççekiş gibi yayıldı ortalığa. Bahçelerden ve korulardan tüylerinikurutan kuşların aceleci şarkıları işitilmeye başlandı.

Akşam oluyordu. Arabada Jeanne hariç herkes uyumayabaşlamıştı. Atları dinlendirmek ve biraz suyla yiyecek vermekiçin iki kez hanlarda mola verildi.

Güneş batmıştı. Uzaklarda çanlar çalıyordu. Küçük bir köydesokak lambaları yakılmıştı. Gökyüzü bir sürü yıldızlaaydınlanmıştı. Yer yer içleri aydınlık evler bir ışık topu gibideliyordu karanlıkları. Birden, bir tepenin ardında, köknardallarının arasından batan güneşe benzeyen, kocaman kızıl biray belirdi.

Hava o kadar yumuşaktı ki, camlar açık duruyordu. Mutlulukhayallerinden yorulan Jeanne da dinleniyordu artık. Bazen birpozisyonda fazla kalmaktan uyuşan bedeni gözlerini açmasınaneden oluyordu. Böyle anlarda dışarı bakıyor, aydınlık gökyüzüaltında bir çiftliğin ağaçlarını ya da bir otlakta yayılan birkaçineği seyre dalıyor ve tekrar başını kaldırıyordu. Ardından yenibir pozisyon arıyor, göreceği mutlu rüyayı yakalamayaçalışıyordu. Arabanın çıkardığı sesler kulaklarını tırmalıyor,düşüncelerini yoruyor ve bedeni gibi beyninin de uyuştuğunuhissederek tekrar gözlerini kapatıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

13

Page 14: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonunda durdular. Kapının önünde kadınlı erkekli bir grupellerinde fenerlerle onları bekliyordu. Nihayet gelmişlerdi.Uyanan Jeanne birden ayağa fırladı. Babası ve Rosalie, birçiftçinin tuttuğu fenerin aydınlığında, bitkin halde ve süreklikesik kesik, “Aman Tanrım! Zavallı çocuklarım!” diye mırıldananbaronesi sürükleyerek içeri taşıdılar. Barones hiçbir şey yemekistemedi, çok geçmeden de uyudu.

Jeanne ve baron başbaşa akşam yemeği yediler.

Birbirlerine gülümseyerek bakıyor, masanın üzerinden uzanıpel ele tutuşuyorlardı. Her ikisi de çocuksu bir neşeyle kapılmıştı.Tadilattan geçen çiftliği dolaşmaya çıktılar.

Bir sülaleyi barındıracak kadar geniş bir arazi üzerinde, zamaniçinde grileşmiş beyaz taşlardan inşa edilmiş çiftlik evi, yüksekve geniş Normandiya şatolarından biriydi.

Büyük bir hol evi ikiye bölüyordu. Değişik yerlerde iki kanadıbirbirine bağlayan çok büyük kapılar vardı. Çift taraflı birmerdiven giriş kapısının üzerinden aşıyor gibiydi. Orta kısmı boşbırakıyor ve bir köprü gibi, birinci katta birleşiyordu.

Giriş katında, sağ taraftan, üzerinde kuşların uçtuğuyapraklarla bezeli halılarla kaplı, ucu bucağı görünmeyen birsalona giriliyordu. Halılardan en küçük eşyaya kadar her şey LaFontaine’in Masalları’nı hatırlatıyordu. Jeanne çocukken çoksevdiği, kurtla leyleğin öyküsünün tasvir edildiği sandalyeyigörünce mutlulukla ürperdi.

Salonun hemen yanında eski kitaplarla dolu bir kütüphane vekullanılmayan iki başka oda vardı. Sol taraftan yeni ahşapdonanımıyla yemek salonu, çamaşırhane, çalışma odası, mutfak

Bir Hayat Guy de Maupassant

14

Page 15: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ve banyonun da bulunduğu küçük bir daireye geçiliyordu.

Bir koridor ilk katı boylu boyunca ikiye bölüyordu. Üzerindekion kapı on ayrı odaya açılıyordu. En dipte sağda, Jeanne’ındairesi vardı. İçeri girdiler. Baron odayı yeniden döşetmiş, bu işiçin tavan arasındaki kullanılmayan kumaş ve mobilyalarıkullanmıştı.

Son derece kişilikli bu mekân, Hollanda’dan gelen çok eskihalılarla kaplıydı.

Genç kız yatağını görünce sevinç çığlıkları atmaya başladı.Yatağın dört köşesinde meşeden oyulmuş kapkara dört kuş mumışığı altında ışıl ışıl parıldıyor ve duruşlarıyla yatağı korumayaalmış gibi görünüyordu. Yatağın iki yanında çiçek ve meyvebezekleri vardı. Çok ince işlenmiş dört sütunun ucunda Korintstili sütun başlıklarının üzerinde güller ve aşk tanrısı figürleriyer alıyordu.

Zaman içinde kararan ağacın azametine rağmen karyolanınson derece anıtsal ama sıcak bir görüntüsü vardı.

Yatak örtüsü ve tavan iki gök kubbe gibi ışıldıyordu. Yer yeraltın işlemeli büyük çiçeklerle bezenmiş koyu mavi renkli birantik ipekten yapılmıştı.

Hayran hayran çevresine bakan Jeanne mumu kaldırarakkonuyu anlamak için döşemeleri inceledi.

Yeşil, kırmızı ve sarılara bürünmüş genç bir kız ve delikanlıbeyaz çiçeklerle kaplı tuhaf mavi bir ağacın altında sohbetediyordu. Aynı renkte koca bir tavşan gri otlar üzerindeyuvarlanıyordu. Hemen arkalarında, oldukça uzaklarda, sivri

Bir Hayat Guy de Maupassant

15

Page 16: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çatılı, yuvarlak biçimli beş küçük ev göze çarpıyordu. Yukarıda,neredeyse gökyüzünde kıpkırmızı bir yel değirmenigörülüyordu.

Her yanda çiçek süslemeleri vardı.

Diğer iki pano da ilkine çok benzemekle birlikte, büyük birşaşkınlık ve öfkeyle kollarını gökyüzüne uzatmış, Flaman tarzıgiyinmiş dört melek ön plana çıkıyordu.

Son dokuma ise bir dramı yansıtıyordu.

Otlamaya devam eden tavşanın yanında uzanan delikanlı ölügibi görünüyor, ona bakan genç kadın ise göğsüne bir hançersaplıyordu, ağacın meyveleri simsiyah olmuştu.

Jeanne anlamıyordu. O sırada mikroskobik boyuttaki hayvanabaktıkça otların üzerinde yayılan tavşanın aslında bir aslanolduğunu fark etti.

Bunun üzerine Pyramus ve Thisbe’nin bahtsızlıkları öyküsünühatırladı ve çizimlerin nahifliğine gülümsemekle birlikte, hergece uykusunda şefkatini dalgalandıracak ve mutluluk düşlerinisüsleyecek bu eski efsanevi aşkın gölgesinde olmaktan mutlulukduydu.

Geri kalan mobilyaların her biri farklı stildeydi. Aile içindekuşaktan kuşağa kalan ve eski evlerini her şeyin birbirinekarıştığı müzelere dönüştüren mobilyalardı bunlar. Işıl ışıl bakırsüslemeleriyle XIV. Louis tarzı muhteşem bir komodininyanında çiçekli bir ipekle kaplı XV. Louis tarzı iki koltukduruyordu. Yuvarlak kemerinin üzerinde İmparatorlukDönemi’nden kalma bir saat gömülü olan şöminenin karşısında

Bir Hayat Guy de Maupassant

16

Page 17: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kızıl tahtadan bir çalışma masası vardı.

Saat, altın çiçeklerle dolu bir bahçenin üzerindeki dört mermersütuna asılmış bronz bir arı kovanıydı. Arı kovanınınuzunlamasına deliğinden uzanan ince bir sopanın üzerinde minekanatlı küçük bir arı duruyordu.

Saatin kadranı renkli çiniydi ve arı kovanının tam ortasınayerleştirilmişti.

O sırada saat on biri vurdu. Baron kızını öptü ve odasına çekildi.

Jeanne da istemeye istemeye yattı.

Odasına son bir kez göz gezdirdikten sonra mumu söndürdü.Başı duvara dayanan yatağın sol tarafındaki belli bir bölgeye ayışığı vuruyordu.

Duvarlardan yansıyan ışık, Pyramus ve Thisbe’nin hareketsizaşkını soluk yansımalarla okşuyordu.

Ayak tarafındaki diğer pencereden baktığında tatlı bir ışığagömülmüş büyük bir ağaç fark etti. Yan döndü, gözlerini kapadı.Bir süre sonra tekrar açtı.

Hâlâ arabadaymış gibi sarsıldığını hissediyordu, beyninde yoladevam ediyordu. Hareket etmezse uyuyakalacağı umuduylabekledi ama çok geçmeden içindeki sabırsızlık bütün bedenineyayıldı.

Bacaklarına kramplar girmeye başladı. Ateş bastı. Ayağa kalktı.Çıplak ayakları, kolları, uzun geceliği hayalet gibi görünmesineneden oluyordu. Zemine yayılan ışık dalgasının içinden geçti,penceresini açtı ve dışarı baktı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

17

Page 18: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Gece o kadar aydınlıktı ki, her yer gündüz gibi ışıl ışıldı. Gençkız çocukluk döneminde sevdiği bu diyarları gayet iyihatırlıyordu.

Tam karşıda gecenin ışığında tereyağı gibi uzanan geniş sarı birfundalık yayılıyordu. Şatonun hemen önünde dev ağaçlaryükseliyordu. Kuzeyde bir çınar, güneydeyse bir ıhlamur ağacıvardı.

Büyük çayırlığın kıyısındaki küçük ağaçlardan oluşan bir koruarazinin sınırını çizerken, esen azgın rüzgârın tıraşladığı,oyduğu, şekillendirdiği beş sıra yaşlı karaağaç açıklardan gelensert rüzgârlara karşı koruma sağlıyordu.

Bir tür park oluşturan bu arazi sağda ve solda iki çok yüksekkavak sırasıyla sınırlanıyordu. Normandiya kavakları olarakadlandırılan bu ağaçlar ev sahiplerinin konutunu, birindeCouillard diğerinde ise Martin ailesinin oturduğu iki komşuçiftlikten ayırıyordu.

Şatoya adını veren de bu kavaklardı. Bu çitin ötesinde, gecegündüz ıslık çalan esintisiyle, dikenli katırtırnağı ekilmişbakımsız geniş bir arazi uzanıyordu. Sonrasında kıyı birdendimdik, bembeyaz, etekleri dalgalarla ıslanan yüz metreyüksekliğinde bir faleze dönüşüyordu.

Jeanne yıldızların altında uyur gibi görünen denizin akıntıylahareketlenen yüzeyini seyretti.

Güneş keskinliğini yitirdiğinde yeryüzünün bütün kokularıortaya çıkıyordu. Pencereye kadar tırmanan bir yasemininyaydığı keskin koku yeni doğan taze yaprakların hafif kokusunakarışıyordu. Tuzlu hava ve deniz yosunlarının güçlü kokularını

Bir Hayat Guy de Maupassant

18

Page 19: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

taşıyan hafif esintiler akıp geçiyordu.

Genç kız kokuları içine çekmenin keyfini çıkarmaya koyuldu.Köy hayatının dinginliği ılık bir banyo kadar sakinleştiriciydi.

Akşam olunca uyanıp gizli varoluşlarını gecenin sükûnetinesaklayan bütün hayvanlar bu yarı karanlığı sessiz bir hareketledolduruyordu. Hiç ses çıkarmayan büyük kuşlar havada birerdalga, birer gölge gibi süzülüyordu. Gözle görünmeyenböceklerin vızıltıları kulak tırmalıyordu. Otların bittiği, gülyaprakları ya da kumla dolu ıssız yollardan sessiz adımlargeçiyordu.

Yalnızca birkaç melankolik karakurbağası aya bakıp kısa vemonoton çığlıklar koyuveriyordu.

Jeanne, bu aydınlık gecedekine benzer boğuk seslerle dolukalbinin hızla çarptığını, çevresinde hareket eden gecehayvanları gibi içini kemiren binlerce isteğin aniden açığaçıktığını hissediyordu. İçindeki duygular bu canlı şiirlebütünleşmesini sağlıyordu sanki. Gecenin donuk beyazlığında,insanüstü ürpertiler hissediyor, açığa vuramadığı umutlar vemutluluk benzeri bir hisle kalbi gitgide daha hızlı çarpıyordu.

Bunun üzerine aşkı hayal etmeye koyuldu.

Aşk! İki yıldır sürekli artan bir sıkıntı haline dönüşmüştüiçinde. Artık özgürdü, sevmesine izin vardı. Geriye bir tek onunlakarşılaşmak kalmıştı: O!

Nasıl biri olacaktı? Tam olarak bilemiyor, kendisine bu soruyusormakta zorlanıyordu. O çıkıp gelecekti, o kadar.

Tek bildiği bütün ruhuyla tapacağı ve bütün kalbiyle

Bir Hayat Guy de Maupassant

19

Page 20: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

seveceğiydi. Bunun gibi akşamlarda yıldızların kaydığı aydınlıkgökyüzünün altında gezintilere çıkacaklardı. Birbirlerinesarılacak, kalp atışlarını işiterek, omuzlarının sıcaklığınıhissederek, aşklarını yaz gecelerinin ıslak kokusuna katarak elele yürüyecek, o mutlak birliktelikleriyle, yalnızca ve yalnızcasevgilerinin gücüyle birbirlerinin en gizli düşüncelerinekolaylıkla ulaşacaklardı.

Bu durum tarifsiz bir aşkın huzuru içinde sonsuza deksürecekti.

Birden onun orada, tam karşısında olduğu hissine kapıldı veani bir şehvet dalgası tepeden tırnağa ürpermesine neden oldu.Kollarını bilinçsiz bir hareketle göğsünde kavuşturdu. Düşünesarılmak ister gibiydi. Yabancıya doğru uzattığı dudaklarıüzerinde bir şey hissederek kendinden geçecek gibi oldu. Sankiilkbaharın soluğu bir aşk öpücüğü vermişti.

Birden şatonun arkasındaki yolda gecenin içinden ayak sesleriişitti. Bu çılgın ruh haliyle, olanaksıza, ilahi rastlantılara, ilahiönsezilere, kaderin romantik oyunlarına inanmış halde aklından“Ya oysa?” diye geçirdi. Yürüyen kişinin ritmik adımlarını sıkıntıiçinde dinliyordu. Konukseverliklerinden yararlanmak içinparmaklıkların önünde duracağından emindi.

Geçip gidince, hayal kırıklığına uğrayarak üzüldüğünü hissettiama umudunun abartılı olduğunu fark edip yaşadığı hayalkırıklığına gülümsedi.

Sonra biraz sakinleşerek, varoluşunu planlamaya, geleceğihayal etmenin daha mantıklı yollarını arayarak hayal kurmayabıraktı kendini.

Bir Hayat Guy de Maupassant

20

Page 21: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Onunla burada, denize hâkim bu huzurlu şatoda yaşayacaktı.Şüphesiz çocukları da olacaktı: Onun için bir oğlan, kendisi içinbir kız. Çınar ve ıhlamur arasındaki çayırlıkta koşuşturançocuklarını mutlu gözlerle izleyişlerini, çocukların üzerindenbirbirlerine tutku dolu bakışlar attıklarını görür gibi oluyordu.

Uzun ama çok uzun süre öylece durup hayal kurdu. Bu sıradagökteki yolculuğunu tamamlayan ay, denizin üzerindekaybolmaya yüz tutmuştu.

Hava serinlemişti. Doğu yönünde ufuk soluklaşmıştı. Sağdakiçiftlikte bir horoz ötüyordu. Kümes duvarları arasından süzülenboğuk sesler çok uzaklardan geliyor gibiydi. Gökyüzünün bellibelirsiz ağaran uçsuz bucaksız dev kubbesinde de yıldızlargözden kaybolmaya başlamıştı.

Bir yerlerden keskin bir kuş çığlığı geldi. Yapraklardan önceleritedirgin yükselen hışırtılar daldan dala ağaçtan ağaca dahahareketli, daha neşeli bir hal alarak yoğunlaştı.

Jeanne birden bir aydınlık fark etti. Ellerine sakladığı yüzünükaldırdığında, ağaran tanın kamaştırdığı gözlerini kapadı.Kısmen büyük kavak ağaçlarının ardına gizlenen kızıllaşmış birbulut dağı, uyanan yeryüzüne kan rengi ışıklar yansıtıyordu.

Işıl ışıl yanan dev yuvarlak, ışığa boğulan bulutları dağıtıp,ağaçları, ovaları, okyanusu, bütün ufku ateşe bulayarak ortayaçıktı.

Jeanne mutluluktan deliye döndüğünü hissediyordu.Çevresindeki her şeyin güzelliği karşısında hissettiği taşkın birneşe, sonsuz bir yürek sızlaması kalbini güçsüz düşürmüştü. Buonun güneşiydi. Onun şafağı, hayatının başlangıcı! Umutlarının

Bir Hayat Guy de Maupassant

21

Page 22: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

gün doğumu! Güneşi kucaklamak isteğiyle kollarını ışıldayangöğe kaldırdı. Bu gün ışıması gibi ilahi bir şeyler söylemek,haykırmak istiyordu ama atıl bir coşkuyla felç olmuş gibiydi.Sonunda ellerini alnına koyduğunda, gözlerinin yaşla doluolduğunu hissetti. Mutluluktan ağladı.

Başını tekrar kaldırdığında doğan güneşin muhteşemgörüntüsü çoktan yok olmuştu. Hatta kendini sakinleşmiş, birazbitkin, sanki üşümüş hissetti. Pencereyi kapamadan gidipyatağına uzandı, birkaç dakika daha hayal kurduktan sonra,sekiz saat boyunca öyle derin bir uyku uyudu ki, babasınınseslenmelerini bile duymayarak, ancak odasına girdiğindeuyandı.

Babası, şatosunun, onun şatosunun güzelliklerini tanımasınıistiyordu.

Arazinin içine bakan cephe yoldan elma ağaçlarının dikiliolduğu genç bir avluyla ayrılıyordu. Bu köy yolu köy evleriarasından geçerek, yarım mil kadar ötede Havre’ı Fécamp’abağlayan ana yola birleşiyordu.

Orman sınırından evin önüne dümdüz bir yürüyüş yoluuzanıyordu. İki çiftlik arasındaki ortak yol boyunca, denizçakılından yapılmış küçük kulübeler ve ortak kullanım alanlarıbulunuyordu.

Şatonun kaplamaları yeni yapılmıştı. Doğramalar restoreedilmiş, duvarlar onarılmış, odaların halısı yenilenmiş, içduvarların tamamı boyanmıştı. Eski ocak, gümüş beyazı yenipanjurları ve geniş gri cephesi üzerine alçı yakalarıyla lekelenmişgibi görünüyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

22

Page 23: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne’ın pencerelerinden birinin açıldığı diğer cepheçalılıkların ve rüzgârın oyduğu karaağaç setinin üzerindendenize bakıyordu.

Jeanne ve baron kol kola girip şatoyu köşe bucak gezdiler. Sonrapark olarak adlandırdıkları alanın sınırlarını çizen uzun kavaklıyol boyunca ağır ağır yürüdüler. Ağaçların dibinde otlar bitmiş,yeşil bir halı gibi yayılmıştı. En uçtaki koruluk, yaprakyığınlarıyla birbirinden ayrılan küçük kıvrımlı yolların birbirinekarıştığı hoş bir alandı. Aniden ortaya fırlayan bir tavşan gençkızı ürküttükten sonra yamaçtan aşağı koştu ve faleze yakınsazlıklar arasında gözden kayboldu.

Öğle yemeğinden sonra hâlâ yorgun olan Madam Adélaidedinleneceğini söylediğinden, baron kızına Yport’a kadar inmeyiönerdi.

Peuples’in bulunduğu Étouvent koyunu geçerek devam ettiler.Üç köylü uzun zamandır tanışıyorlarmış gibi selamladı onları.

Kıvrıla kıvrıla inen vadiyi izleyerek denize ulaşan yamaçtakikoruluğa girdiler.

Çok geçmeden Yport kasabası göründü. Evlerin eşiklerindeoturan eski püskü giysili kadınlar geçişlerini izliyordu.Ortasından sular akan ve kapıların önünde güçlü bir salamurakokusu yayan birikintiler bulunan sokak oldukça eğimliydi. Yeryer gümüş parçaları gibi parlayan balık pullarının kaldığıkahverengi balık ağları, tek bir odaya tıkılmış kalabalık ailelerinkokularının yayıldığı bakımsız evler arasında gerilmişduruyordu.

Akan suların kıyısında birkaç güvercin dolaşıyor, yiyecek

Bir Hayat Guy de Maupassant

23

Page 24: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

arıyordu.

Jeanne ona tiyatro dekoru gibi görünen bu yeni ve ilgi çekicisahneleri seyre dalmıştı.

Ama bir köşeyi döner dönmez aniden masmavi, pürüzsüz, gözalabildiğine uzanan denizi gördü.

Seyretmek için plajın tam karşısında durdular. Açıklardan kuşkanatlarına benzeyen yelkenler geçiyordu. Hem sağda hem soldadev bir falez yükseliyordu. Görüş alanı bir tarafta bir tür burunlasınırlanıyor, diğer taraftaysa tanımsız bir çizgiden başka bir şeykalacak biçimde uzayıp gidiyordu kıyı çizgisi.

Yakın kıyı kıvrımlarından birinde bir liman ve evler gözeçarpıyordu. Küçücük dalgalar denizi, hafif tatlı bir sesleteknelerin üzerine çarpıp dökülen köpükten püsküllerebenzetiyordu.

Köylülerin yuvarlak çakıl taşlarıyla kaplı yamaca çekilmişsandalları, karın üstü uzanmış, ziftle parlatılmış yanaklarınıgüneşe vermişlerdi. Birkaç balıkçı akşam deniz yükselmedenhazırlıklarını tamamlamaya çalışıyordu.

Balıklarını göstermek isteyen bir tayfa yaklaştı. Jeanne,Peuples’e götürmek istediği bir çivisiz kalkanbalığı satın aldı.

Bunun üzerine adam bir daha unutmamaları için “Lastique,Joséphin Lastique” diye adını tekrarlayıp durarak, istediklerindeonları denizde dolaştırabileceğini söyledi.

Baron bunu unutmayacağına söz verdi.

Şatonun yolunu tuttular.

Bir Hayat Guy de Maupassant

24

Page 25: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Büyük balık Jeanne’ı yorduğundan, solungacından babasınınbastonuna astılar ve bastonun birer ucundan tutarak, iki çocukgibi, alınları rüzgârda, gözleri pırıl pırıl yamacı tırmanmayakoyuldular. Kalkanbalığı zaman zaman kollarını yoruyor, yağlıkuyruğuyla otları yalıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

25

Page 26: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

2Jeanne için neşeli ve özgür bir hayat başlamıştı. Kitap okuyor,

hayaller kuruyor, çevrede tek başına dolaşmaya çıkıyordu. Bazengezine gezine iki yamacı dikenli katırtırnaklarıyla kaplı altınrengi vadilerden aşağı iniyordu. Isıyla açığa çıkan güçlü ve hoşbir koku yamacı kokulu bir şaraba dönüştürüyordu. Uzaklardaplajı döven dalgaların uğultusu ruhunu dolduruyordu.

Zaman zaman kaygan bir yere basıp yamaçtaki gür otlarınüzerine yuvarlanıyordu. Vadi kıvrımlarından birinidöndüğünde, bir çalılığın aralığından, masmavi denizin üzerindeışıldayan güneşi ve ufukta bir yelkenliyi görüyor, üzerindedolaşan gizemli mutlulukların yaklaştığı hissiyle tarifsiz birneşeyle doluyordu.

Bu serin diyarlarda, bu uçsuz bucaksız ufukların dinginliğinde,yalnızlık aşkıyla doluyor, tepelerin doruklarında o kadar uzunsüre oturuyordu ki, küçük yabani tavşanlar zıplayarakayaklarının arasında dolaşmaya başlıyordu.

Yamaçtan aşağıya esen tatlı rüzgârla kamçılanıp yardanaşağıya koşuyor, sudaki balıklar ya da havadaki kırlangıçlar gibihiç yorulmadan hareket etmenin eşsiz hazzıyla titriyordu.

Dört bir yana anılar serpiştiriyordu tohum eker gibi, kökleriölümüne kadar sağlam kalacak anılar. Vadinin kıvrımlarınakalbinden birer parça bırakıyor gibi hissediyordu.

Büyük bir zevkle denize girmeye başladı sonraları. Tehlikebilinci yoktu. Güç ve cesaretle kıyı gözden kaybolana kadaryüzüyordu. Batmasına izin vermeyen bu duru, mavi, soğuk

Bir Hayat Guy de Maupassant

26

Page 27: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

suyun ortasında kendini iyi hissediyordu. Kıyıdanuzaklaştığında, sırt üstü yatıyor, kollarını göğsündekavuşturuyor, gözleri az sonra bir kırlangıcın hızlı uçuşu ya dabir deniz kuşunun beyaz silueti ile süslenecek gökyüzünün derinmavisine dalıp gidiyordu. Uzaklarda dalgaların çakıl taşlarınavurması ve dalga kıvrımlarının altından kayan toprağınuğultusu dışında hiçbir ses işitilmiyor, işitilenler dekarmakarışık, neredeyse belli belirsizdi. Jeanne sonundadoğruluyor, sevinçten deliye dönmüş halde iki eliyle sularavurarak tiz çığlıklar atıyordu.

Bazen fazla açılmak gibi bir maceraya girişiyor, nihayet birkayık onu aramaya çıkıyordu.

Şatoya açlıktan beti benzi atmış ama hafiflemiş, dinçleşmiş,dudağının ucunda bir gülümseme, gözlerinde mutlulukladönüyordu.

Baronsa büyük tarım işletmelerine imreniyordu. Denemeleryapmak, yeni türler geliştirmek, yeni araçlar denemek, yabancıtürleri bu iklimlere uygun hale getirmek niyetindeydi. Günününbüyük kısmını girişimlerine kuşkuyla yaklaşıp, kafa sallayanköylülerle konuşarak geçiriyordu.

Yport’lu gemicilerle denize açılıyordu sık sık. Çevredekimağaraları, kaynakları ve kayalıkları gördükçe basit bir denizcigibi balık avına çıkma isteği duyuyordu.

Hafif bir esinti olduğu günlerde, rüzgârla dolan yelkenlerkayıkların tombul gövdelerini dalgaların üzerinde sırt üstüsürükler, uskumru sürülerinin izlediği büyük ağı denizinderinliklerine kadar gönderirken, baron titreyen ellerinde azsonra çırpınan bir balığın titreşimlerini hissedeceği küçük ipi

Bir Hayat Guy de Maupassant

27

Page 28: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sıkıntıyla tutuyordu.

Bir gün önceden bırakılan ağları toplamak için dolunayda yolaçıkıyordu. Yelkenlerin sesini, ıslık çalan rüzgârı dinlemeyi vegecenin serinliğini hissetmeyi seviyordu. Bir kayalık doruğunu,bir kulübenin çatısını ya da Fécamp Feneri’ni kerteriz alarakuzun süre şamandıra arıyor, sırtında yelpaze şeklinde açılanhalatları ve karnında yağlı kalkan balıkları dolu bir gemininbordasında hareketsiz durup güneşin ilk ışıklarını karşılamaktanhaz duyuyordu.

Her yemekte gezintilerini coşkuyla anlatıyordu. Bu aradaAnnecik de Peuples’deki büyük gezinti yolunu kaç kez dolaştığınıaçıklıyordu. Sağa, Couillard’ların çiftliği tarafındakine gidiyorduçünkü diğeri yeterince güneş almıyordu.

“Egzersiz yapma” sözü verdiğinden, yürüyüşler için çabagösteriyordu. Gecenin serinliği dağılır dağılmaz, sırtında kalınbir manto ve iki şal, başında siyah bir baş örtüsü üzerine kırmızıtrikodan bir örtüyle Rosalie’nin koluna dayanarak aşağıiniyordu.

Biraz daha ağır olan sol bacağını sürükleyerek ilerliyordu. Bubacağı hem gidiş hem geliş yönünde, yol boyu üzerindeki otlarınöldüğü iki çukur oluşturmuştu bile. Şato duvarından korununilk ağaçlarına kadar uzanan düz hattaki bitmek bilmeyenyolculuğu hep baştan alınıyordu. Bu pistin her köşesine bir bankkoydurtmuştu. Onu taşıyan zavallı iyi kalpli hizmetçisine“Oturalım kızım, yoruldum biraz” diyerek her beş dakikada birduruyordu.

Mola verdiği her bankta ya başına sardığı trikoyu ya bir şalını,sonrakinde başlığını ya da mantosunu bırakarak ilerliyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

28

Page 29: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bütün bunlar Rosalie’nin öğle yemeğine dönerlerken serbestkolunda topladığı iki koca giysi yığını oluşturuyordu.

Barones öğleden sonra daha yorgun görünüyor, daha uzun süredinlenme ihtiyacı duyuyor, hatta dışarı çıkarılan bir şezlongüzerinde uyukladığı bile oluyordu.

Bunlara “egzersizim” diyordu. Bu da “hipertrofim” gibi birşeydi.

Nefes darlığı şikâyetiyle on yıl önce gittiği bir doktor onahipertrofiden söz etmişti. Bu olaydan sonra anlamını hiçbilmediği bu sözcük kafasına iyice yerleşmişti. Göğsününşişmanlığı nedeniyle artık kimsenin işitmeyi başaramadığı kalpatışlarını barona, Jeanne’a ya da Rosalie’ye ısrarla dinletiyorduama diğer hastalıkları ortaya çıkar endişesiyle başka bir doktoramuayene olmayı şiddetle reddediyordu. Her fırsatta“hipertrofisinden” bahsediyordu. Üstelik o kadar sık sözügeçiyordu ki, hastalık ona özel hale gelmişti. Başkalarının hakiddia edemeyeceği eşsiz bir varlık gibiydi.

Baron ve Jeanne da, “elbise, şapka ya da şemsiye” der gibi,“karımın hipertrofisi” ve “annemin hipertrofisi” diye sözediyorlardı.

Gençliğinde çok güzeldi. Bir gül dalı kadar inceydi.İmparatorluk’un bütün üniformalılarının kollarında valsyaptıktan sonra, bir gün Corinne’i okumuş ve ağlamıştı. O andanitibaren o romanın etkisinde yaşamaya devam etmişti.

Boyu kısaldıkça ruhu daha da şiirle dolmuştu. Obezitenedeniyle bir koltuğa çakılıp kaldıktan sonra, düşüncelerikahramanı olduğu tutkulu maceralarda geziniyordu. Manivelası

Bir Hayat Guy de Maupassant

29

Page 30: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çevrildikçe aynı ezgiyi sonsuza kadar bıkmadan usanmadançalabilen bir müzik kutusu gibi, düşlerine tekrar tekrar geridönüyordu. Birbirlerine kul köle olan âşıklardan vekırlangıçlardan söz edilen, sonu hüzünlü biten bütün aşköyküleri gözlerine yaş dolmasına neden oluyordu. Hatta bazıBéranger şarkılarını yalnızca geçmişe özlemden söz ettiği içinseviyordu.

Sık sık saatler boyu hareketsiz kalıyor, düşlerin içinde yitipgidiyordu. Peuples’deki evini çok seviyordu, çünkü ruhundanyükselen romanlara güzel bir dekor sunuyordu. Çevredekikoruluk ve ıssız fundalıklar, denize yakın olmak ona birkaç aydırokumakta olduğu Walter Scott kitaplarını hatırlatıyordu.

Yağmurlu günlerde odasında kalıyor ve “kutsal kalıntılarını”inceliyordu. Bunlar babasından ve annesinden gelen, nişanlılıkdönemlerinde baronun gönderdiği ve diğer eski mektuplardı.

Hepsini köşelerinde bakır sfenksler bulunan akajudan bir yazımasasında saklıyordu. Boğuk bir ses tonuyla, “Rosalie, kızım,bana anı çekmecemi getir” diye sesleniyordu.

Küçük hizmetçi masaya gidiyor, çekmeceyi alıyor, hanımınınhemen yanındaki bir sandalyenin üzerine bırakıyordu. Baronesmektupları tek tek alıyor, acele etmeden ağır ağır okuyor, ara sıraüzerlerine bir damla göz yaşı düşürdüğü oluyordu.

Bazen Rosalie’nin yerini Jeanne alıyor, ona çocukluk anılarınıanlatan anneciğini yürüyüşe çıkarıyordu. Genç kız geçmişzaman öykülerine gömülüyor, düşüncelerinin benzerliğine,isteklerinin yakınlığına şaşırıp kalıyordu, çünkü her kalpdünyada yaşayan ilk insanların kalbini çarptırdığı gibi,varolacak son kadın ve erkeğin de yüreğini titretecek bir dolu

Bir Hayat Guy de Maupassant

30

Page 31: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

duygu altında titremeyi hayal eder.

Ağır yürüyüşlerini nefes darlıklarıyla birkaç saniyeliğinekesilen ağır anlatımlar takip ediyordu. Bu sırada Jeanne’ındüşünceleri anlatılan maceraları aşıp mutlulukla dolu geleceğeuzanıyor, umutlar içinde çırpınıyordu.

Yine bir öğleden sonra, bahçenin derinlerindeki bir bankınüzerinde dinlenirlerken, birden yolun diğer ucundan onlaradoğru şişman bir rahibin geldiğini fark ettiler.

Gülümsemeye başlayan rahip uzaktan selam verdi. Üç adımmesafeye geldiğinde bir kez daha selam vererek bağırdı: “SayınBarones nasıllar bugün?” Gelen, o bölgenin papazıydı.

Filozoflar çağında doğan ve Devrim günlerinde pek de sofusayılmayacak bir baba tarafından büyütülen Annecik içgüdüselbir dindarlıkla rahipleri severdi ama kiliseye hiç gitmezdi.

Rahip Picot’yu tamamen unutmuştu ve görünce kıpkırmızıkesildi. Olup bitenler konusunda haber göndermediği için özürdiledi. Ama babacan rahip kırgın görünmüyordu. Jeanne’a baktı.Güzelliğine iltifat ederek oturdu, üç köşeli şapkasını dizlerininüzerine koydu ve alnındaki teri kuruladı. Çok şişman ve çokkırmızıydı, üstelik çılgın gibi terliyordu. Durup durup cebindentere batmış kocaman bir kareli mendil çıkarıyor, yüzünde veboynunda gezdiriyor ama nemli kumaş cebinin derinliklerindekaybolur kaybolmaz teninden yeni damlalar fışkırıyor vekarnının üzerinde şişlik yapan cüppesinin üzerine damlıyor,yoldan yükselen tozu küçük yuvarlak lekeler halindesabitliyordu.

Neşeliydi, hoşgörülü, geveze ve babacan bir köy papazıydı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

31

Page 32: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Öyküler anlatıyor, civarda oturan insanlardan söz ediyor,karşısındakilerin kilisesine uğramadığını fark etmemiş gibidavranıyordu. Onun bu inkârı karşısında baronesin kafasıkarışıyor, Jeanne ise dua ayinlerinden bıktığı manastırdankurtulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyordu.

Baron göründü. Panteist inanışı onu dogmalara kayıtsızkılıyordu. Ama uzaktan tanıdığı rahibi sevmişti. Akşamyemeğine kalması için ısrar etti.

Rahip, sıradan insanların ruhuna tesadüf gibi görünecekyönlendirmelere olanak sağlayan bu bilmezden gelme oyunusayesinde insanlar üzerinde büyük güce sahipti. Barones derahibi sevmişti. Belki de kendisi gibi obeziteden yakınankıpkırmızı yüzü ve kesilmiş soluğuyla bu adamı kendisine yakınhissetmişti.

Tatlıya sıra geldiğinde rahibin güzel hikâyeleri, eğlenceli sözlerisayesinde aile arasında neşeli bir akşam yemeği havasıyaşanıyordu.

Rahip birden aklına güzel bir fikir gelmiş gibi bağırdı:“Kilisemize sizinle tanıştırmak istediğim yeni biri geldi: Vikontde Lamare!”

Kırsal kesimin bütün soylularını adıyla sanıyla bilen baronessordu: “Eure’deki de Lamare ailesinden mi?”

Rahip başıyla onayladı: “Evet hanımefendi. Geçen yıl vefat edenVikont Jean de Lamare’ın oğlu.” Bunun üzerine soyluluğafazlasıyla düşkün Bayan Adélaide bir sürü soru sordu vebabasının borçlarını ödemek zorunda kalan delikanlınınailesinden kalan şatoyu sattığını, Étouvent komünündeki üç

Bir Hayat Guy de Maupassant

32

Page 33: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çiftliğinden birine küçük bir ev yaptırdığını öğrendi. Serveti beşaltı bin lira aylık gelirden ibaretti ama vikont çok tutumlu vesağduyulu bir yapıya sahipti ve iki ya da üç yıl kadar bumütevazı evde kalıp, borçlanmadan ya da çiftliklerini ipoteketmeden evlenmek için gereken parayı biriktirmeyidüşünüyordu.

Rahip ekledi: “Çok çekici bir çocuk. O kadar ölçülü, o kadarsakin ki! Ama buralarda eğlenecek hiçbir şey bulamıyor.”

Baron, “Onu bize getirin rahip, burada vakit geçirecek bir şeylerbulabilir ara sıra” dedi. Sonra başka konular açıldı.

Salona geçtiler. Kahvelerini içtikten sonra rahip bahçede bir turatmak için izin istedi. Yemeklerden sonra biraz egzersiz yapmaalışkanlığı vardı. Baron da ona eşlik etti. Bembeyaz şatonun öncephesi boyunca ağır ağır dolaşıp, sonunda başladıkları noktayageldiler. Biri zayıf, diğeri üzerinde bir mantar başı bulunan birtopa benzeyen gölgeleri aya göre konumlarına bağlı olarak kahönlerine kah arkalarına düşüyordu. Rahip cebinden çıkardığı birsigarayı dişlerinin arasında döndürüp duruyordu. Köylülereözgü bir açık sözlülükle, “Midemin boşalmasını çabuklaştırmakiçin, barsaklarım biraz ağır çalışıyor da” diye açıkladı.

Sonra birden, pırıl pırıl ayın dolandığı gökyüzüne bakarak,“İnsan bu manzaradan asla sıkılmaz” dedi.

Sonra da kadınların yanına döndü.

Bir Hayat Guy de Maupassant

33

Page 34: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

3Ertesi pazar barones ve Jeanne rahibe karşı hissettikleri hoş bir

saygı duygusuyla Pazar ayinine gittiler.

Ayinden sonra rahibi Perşembe günü öğle yemeğine davetetmek için kürsünün yanında beklemeye başladılar. Rahip ayineşyaları odasından büyük bir samimiyetle koluna girdiği sonderece zarif bir delikanlıyla çıktı. İki kadını görür görmez busürprize şaşırdığını belirten bir hareket yaparak bağırdı: “Negüzel tesadüf! Sayın Barones ve Matmazel Jeanne, size komşumBay Vikont de Lamare’ı tanıtmama izin verin.”

Vikont bu iki kadınla tanışmak için uzun süredir beklediğinibelirterek selam verdi ve iyi yetişmiş, görmüş geçirmiş birerkeğin rahatlığıyla sohbet etmeye koyuldu. Kadınlarınhayallerini süsleyen ama hiçbir erkeğin hoşlanmadığı o sevimliyüz ifadelerinden birine sahipti. Siyah, dalgalı saçları güneştenkararmış, pürüzsüz alnına dökülüyordu. Takma gibi görünecekkadar uzun, düzgün kirpikleri beyazı biraz mavimsi görünenkoyu renkli gözlerini daha da derin ve şefkatli kılıyordu.

Gür ve uzun kaşları bakışlarına yüksek seviyeden bir kadını bilealt üst edecek bir anlam katıyor ve sokaklarda dolaşan kadınlarındönüp bakmalarına neden oluyordu.

Baygın bakan gözlerin çekiciliği düşüncelerinin derinliğineinandırıyor ve en basit sözüne büyük ağırlık kazandırıyordu.

Gür, parlak ve sivri sakalı, biraz fazla güçlü görünümlü çenesinisaklıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

34

Page 35: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Karşılıklı iltifatlardan sonra ayrıldılar.

Bay de Lamare iki gün sonra şatoya ilk ziyaretini yaptı.

Salon pencerelerinin karşısındaki büyük çınarın altına daha osabah yerleştirilmiş rustik bir bankı denedikleri sırada çıkageldi.Baron ıhlamur ağacına karşı çıkıyordu. Vikonta fikrisorulduğunda, baronesle aynı görüşte olduğu öğrenildi.

Daha sonra vikont “pitoresk” olarak tanımladığı kendiülkesinden, kendisine neşe veren “kırlara” tek başına yaptığıgezintilerden söz etti. Zaman zaman gözleri rastlantıymış gibiJeanne’ınkilerle çakışıyordu. Genç kız bu ani, çabucak kaçırılanbakışta ruhunu okşayan bir hayranlık seziyor, içinde sempatiduygusunun uyanışını hissediyordu.

Bir önceki yıl vefat eden baba de Lamare, Annecik’in gençkızken tanıdığı Bay des Cultaux’nun bir dostuydu. Bu tanışıklığınortaya çıkması arkadaşlıklar, tarihler, akrabalıklar üzerinebitmek bilmeyen bir konuşmayı da beraberinde getirdi. Baronesbütün gücüyle hafızasını yokluyor, başka ailelerin akrabalarınıhatırlamaya çalışıyor, soy ağaçlarının karmaşık labirentinde aslakaybolmadan dolaşabiliyordu.

“Söyler misiniz vikont, Saunoy de Varfleur’lerden söz edildiğiniişittiniz mi hiç? Gontran’ın büyük oğlu, bir Coursil-Courville olanMatmazel Coursil’le evlenmişti ve kuzenlerimden biri olan ikinciçocukları, Matmazel de la Roche-Aubert Crisange’larlabirleşmişti. Bay de Crisange babamın çok iyi bir dostuydu vesizinkini de tanıyor olmalı.”

“Evet Madam. Oğlu iflas edince ülkeden göç etmek zorundakalan Bay de Crisange’ı söylemiyor musunuz?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

35

Page 36: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

“Ta kendisi. Kocası Kont Éretry’nin ölümünün ardındanhalamla evlenmek istemişti ama halam tütün kullandığı içinistemedi onu. Les Viloise’lara ne olduğunu biliyor musunuz?1813’de iflas edip Touraine’den ayrıldılar ve Auvergne’eyerleştiler, sonra hiç haber almadım.”

“Duyduğum kadarıyla yaşlı marki attan düşerek ölmüş veardında biri bir İngilizle diğeri Basollü bir adamla evli iki kızbırakmış, ikincinin kocasının zengin bir tüccar olduğusöyleniyormuş.”

Çocukluğunda yaşlı akrabaların konuşmalarından öğrenipkaydettiği adlar tek tek geri geliyordu. Birbirinin dengi ailelerarasında yapılan evlilikler büyük kamusal olaylar olarakhafızalara kaydedilirdi. Hayatlarında hiç görmedikleriinsanlardan çok iyi tanıyorlarmış gibi söz ediyorlardı. Buinsanlar da kendi köşelerinde onlardan böyle söz ederdi. Bukadar uzaktan fazlasıyla samimiydiler, yalnızca aynı kasta aitolmaları, birbirine denk bir asil kana sahip bulunmalarıyla bilebirer arkadaş, birer akrabaydılar sanki.

Baron yabani yapısı ve yüksek tabakanın inançları veönyargılarına prim vermemeyi öğrendiği eğitimi sayesindeyakın çevredeki aileleri bile tanımazdı. Vikonta onlar hakkındasorular sordu.

Bay de Lamare anlattı: “Şey! Bu bölgede pek asil insan yoktur.”Ses tonu çevrede pek tavşan yok der gibiydi. Sonra ayrıntılaragirdi. Yakın çevrede yalnızca üç aile vardı: Marki de Coutelier,Normandiya aristokrasisinin başı gibiydi. Vikont Briseville ve eşison derece asildi ama kendi köşelerinde kalmayı tercihediyorlardı. Son olarak da, karısını üzüntülere boğan tuhafkişiliğiyle Kont de Fourville vardı. Bir kayalığın üzerine inşa

Bir Hayat Guy de Maupassant

36

Page 37: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ettirdiği Vrilette Şatosu’nda avcılar gibi yaşıyordu.

Bunların görüştüğü bazı kişiler yakınlarda araziler satınalmışlardı. Ama vikont onları tanımıyordu.

İzin istedi. Jeanne’a son bir bakış attı, daha içten ve daha tatlı,özel bir veda gönderir gibiydi.

Barones delikanlıyı sevimli, iyi yetişmiş buldu. Babacık da,“Evet, iyi yetişmiş bir delikanlı olduğuna şüphe yok” diye cevapverdi.

Vikontu ertesi hafta akşam yemeğine davet ettiler. Sonrasındadüzenli olarak ziyaretlerine gelmeye başladı.

Sıklıkla akşam üzeri dört civarında geliyor, Annecik’e“yolunda” eşlik ediyor ve “egzersiz”ini yaparken koluna girmeyiihmal etmiyordu. Jeanne, Rosalie dışarı çıkmadığı zamanlardabaronesi diğer kolundan destekliyor ve üçü dümdüz uzananyürüyüş yolunda bir ileri bir geri ağır adımlarla gidipgeliyorlardı. Vikont genç kızla özel olarak konuşmuyordu. Amasiyah kadifeye benzeyen gözleri Jeanne’ın mavi akik gözleriylesık sık karşılaşıyordu.

Birçok kez baronla birlikte Yport’a indiler.

Bir akşam plajda dolaşırlarken, Lastique Baba yanlarınayaklaştı ve yokluğu burnunun kaybolmasından daha şaşırtıcıolacak piposunu ağzından düşürmemeye özen göstererek,“Rüzgâr çok uygun. İsterseniz yarın Étretat’a kadar uzanıp,zahmetsizce geri dönebiliriz Sayın Baron” dedi.

Jeanne el çırpmaya başladı: “Ah! Baba, gidemez miyiz?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

37

Page 38: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Baron, Bay de Lamare’a döndü: “Var mısınız vikont? Öğleyemeğinde orada oluruz.”

Az sonra karar verilmişti.

Jeanne şafakla birlikte ayağa fırladı. Babasının giyinmesinibekledi ve çiylerin üzerinden önce çayırlığı sonra kuş seslerinininlediği koruluğu geçtiler. Vikontla Lastique Baba birerbucurgatın üzerine oturmuşlardı.

İki denizci açılmalarına yardım etti. Adamlar omuzlarınıteknenin gövdesine dayayıp bütün güçleriyle ittiler. Çakıltaşlarıyla kaplı yamaçta güçlükle ilerliyorlardı. Lastique Babayağlı ahşap merdaneleri omurganın altına kaydırıyor, sonra geridönüp herkesin aynı anda yüklenmesini ayarlamak içindeğişmeyen bir ses tonuyla durmak bilmeden “Hey hop!” diyebağırıyordu.

Ama eğimin en dik kısmına gelindiğinde tekne birdenellerinden kurtuldu ve yuvarlak çakıl taşları üzerinde büyük birkumaş yırtılma sesiyle yuvarlandı. Küçük dalgaların çıkardığıköpüğe ulaştığında ise aniden durdu. Herkes yerini alınca, sonolarak iki tayfa da binip kürek çekmeye başladı.

Açıklardan hafif ama kesintisiz bir esinti geliyor, su yüzeyininkırışmasına neden oluyordu. Açılan yelken biraz şişti ve teknehafif denize doğru yatıp sessizce ilerlemeye koyuldu.

Kıyıdan uzaklaştılar. Ufka doğru gökyüzü okyanuslabirleşiyordu. Kara tarafında, dimdik yükselen falez eteklerindebüyük bir gölge yaratıyor, çalılıklarla kaplı yamaçlar yer yergüneşle parıldıyordu. Ötelerde, daha arkada, Fécamp’ın beyazyansımasında kahverengi lekeler göze çarpıyor, daha önde,

Bir Hayat Guy de Maupassant

38

Page 39: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

korkunç büyüklükte, yuvarlak bir kayalık gün ışığındahortumunu dalgalara daldırmış dev bir fil gibi görünüyordu.Burası küçük Étrenat Limanı’ydı.

Jeanne teknenin sallantısından biraz başı dönmüş, bir eliylebordaya yapışmış, uzaklara bakıyordu. O sırada dünyadayalnızca üç şeyin gerçekten güzel olduğunu düşünüyordu: Işık,uzay ve su.

Kimsenin sesi çıkmıyordu. Dümen yekesini tutan LastiqueBaba ara sıra oturduğu bankın altına sakladığı şişeden bir yudumiçki çekiyor ve ayrılmaz bir parçası gibi görünen kısa piposuaralıksız tütüyordu. Hem piposundan hem de dudağının birkenarından ince mavi bir duman yükseliyordu. Denizcininabanozdan daha koyu hazneyi ne ara doldurduğu ne ara yaktığıanlaşılamıyordu. Bazen eline alıyor ve dudaklarını uzatıp,dumanın çıktığı taraftan denize uzun kahverengi bir tükürükfırlatıyordu.

Yelkenin kumandası, önde oturan barondaydı. Jeanne vevikont yan yana oturmuşlardı. Her ikisi de biraz tedirgindi.Bilmedikleri bir güç, bir şey tarafından uyarılıyormuş gibi aynıanda kaldırdıkları gözlerinin karşılaşmasını sağlıyordu. Pekçirkin sayılmayacak bir erkek ve güzel bir genç kız arasındabirdenbire ortaya çıkan ve farkında olmadan içe işleyen bellibelirsiz sıcaklık onların arasında da belirmişti. Belki de süreklibirbirlerini düşündüklerinden, birlikteyken kendilerini dahamutlu hissediyorlardı.

Güneş, altında uzanan uçsuz bucaksız denizi hep dahayukarıdan izlemek ister gibi durmaksızın yükseliyordu. Sonundasüs meraklısı kadınlar gibi ışınlarını örten hafif bir pusun ardınasaklandı. Bu fazlasıyla alçak, altın yaldızlı sis bulutu hiçbir şeyi

Bir Hayat Guy de Maupassant

39

Page 40: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

tam olarak gizlemiyor, uzakları daha hoş bir görünümebüründürüyordu. Gezegen alevlerle bezenmiş, bu parlak bulutueritiyordu. Güneş gücünün doruğuna ulaştığında pus bir andabuharlaşıp yok oldu. Ayna gibi pürüzsüz hale gelen deniz ışığıyansıtmaya başladı.

İyiden iyiye heyecanlanan Jeanne mırıldandı: “Ne kadar dagüzel!” Vikont cevap verdi: “Evet, çok güzel!” Sabah vaktinindingin aydınlığı kalplerinde yankılanıyordu.

Birdenbire Étretat’ın denizin üzerinde yürüyen iki bacağabenzeyen, gemilerin altından geçebileceği bir kemer gibi yüksekfalezlerini gördüler. Öndekinin üzerinde bembeyaz, sivri bir kayakütlesi yükseliyordu.

Kıyıya yanaştılar. Önden inen baron halatı yakalayıp tekneyikıyıda tutarken, vikont ayakları ıslanmadan karaya inebilmesiiçin Jeanne’ı kollarına aldı. Sonra çakıl taşlı kıyıyı, bu hızlıyakınlaşmanın heyecanı içinde yan yana tırmandılar. BirdenLastique Baba’nın barona, “Bence güzel bir çift olacaklar”dediğini işittiler.

Plajın yakınındaki küçük bir handa yedikleri öğle yemeğikeyifli geçti. Seslerini ve düşüncelerini bastıran okyanusgürültüsü soluklarını kesmişti. Masaya oturduklarında iseçeneleri düşmüş, tatile giren öğrenciler gibi gevezelikleritutmuştu.

En basit olaylar sonsuz bir neşe veriyordu onlara.

Masaya oturan Lastique Baba hâlâ tütmekte olan piposunuözenle beresinin içine saklayınca herkes gülmeye koyuldu.Şüphesiz burnunun kırmızılığının çekiciliğine kapılan bir sinek

Bir Hayat Guy de Maupassant

40

Page 41: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dönüp dolaşıp sürekli üzerine konuyordu. Lastique Baba sineğiyakalamak ister gibi yavaş bir el hareketi yapıyor, kovalanansinek daha önce pek çok kardeşinin lekelediği muslin perdeninüzerine konup, gemicinin ışıl ışıl yanan burnunu kollar gibigörünüyordu, zira az sonra tekrar uçuşa geçiyordu.

Sineğin her yolculuğunda bir kahkaha tufanı kopuyordu. Bubiçimde dalga geçilmekten sıkılan ihtiyar adam homurdandı:“Fazla ısrarcı!” Jeanne ve vikont iki büklüm olmuş, çığlığıbasmamak için ağızlarına kapadıkları peçeteyle boğulmak üzere,gülmekten ağlayacak hale gelmişlerdi.

Kahvelerini içerken, “Biraz dolaşsaydık” dedi Jeanne. Vikontayağa kalktı ama baron teknede tembellik etmeyi tercihediyordu. “Siz gidin çocuklar, beni bir saat sonra buradanalırsınız” dedi.

Birkaç kulübenin kıyısından geçen dümdüz yoldan ilerlediler.Daha çok büyük bir çiftliğe benzeyen küçük bir şatoyu geçtiktensonra, önlerinde bir vadinin uzandığını fark ettiler.

Denizin çalkantısı başlarını döndürmüş, dengelerini bozmuş,temiz hava karınlarını acıktırmış, ardından yedikleri öğleyemeği sersemlemelerine neden olmuş, kahkahalarsa sinirlerinigermişti. Şimdi ise kırlarda koşma isteğiyle biraz çılgınhissediyorlardı kendilerini. Jeanne bu yeni ve fazla hızlı gelişenduygulanımlarla kulaklarının uğuldadığını hissediyordu.

Üzerlerinde kavurucu bir güneş vardı. Yolun iki tarafındaolgunlaşan ekinler boyunlarını bükmüş, sıcağın altında ikibüklüm olmuştu. Dört bir yanda çok sayıda çekirge, yeni bitmişotlar, buğdaylar, çavdarlar, deniz kıyısındaki sazlıklar arasındatiz, kulak tırmalayan çığlıklarla atlayıp zıplayıp duruyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

41

Page 42: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ayna gibi, lekesiz mavilikteki gökyüzüne başka bir sesyükselmiyordu. Güneşe yaklaştıkça görüntü de sararıyor, birdenkora dönen metaller gibi kıpkırmızı kesiliyordu.

Biraz daha ileride, sağ tarafta küçük bir koruluk görüp, orayayöneldiler.

Bayıra gizlenmiş dar bir yol güneşin sızamadığı dev ağaçlarınaltından ilerliyordu. İçeri girdiklerinde nemli bir serinliklekarşılaştılar. Bu nem tenlerini ürperterek, akciğerlerine kadarulaştı. Işık ve taze havadan yoksun bu bölgede otlar yok olmuştuama yosunlar toprağı gizliyordu.

İlerlediler: “Bak şurada biraz oturabiliriz” dedi Jeanne. Ölen ikiihtiyar ağacın bıraktığı boşluktan bir parça ışık süzülüp toprağıısıtıyordu. Bu kısımda otlar, karahindibalar ve sarmaşıklarbitmişti. Pus kadar ince dokulu, fişek gibi küçük beyaz çiçekleraçmıştı. Kelebekler, bal arıları, eşek arıları, sinek iskeletlerinebenzeyen küçücük tatarcıklar, binlerce uçuşan böcek, rengârenk,benekli binlerce yaratık koca yaprakların soğuk gölgeleriarasında kazdıkları ışıklı ve sıcak çukurlarda yaşıyorlardı.

Başlarını gölgeye alıp, ayaklarını sıcağa uzatıp oturdular. Birgüneş ışınının ortaya çıkardığı bu küçücük, kıpır kıpır hayatıizliyorlardı. İyice heyecanlanan Jeanne sürekli, “İnsan kendini nekadar iyi hissediyor! Kırlar ne kadar güzel! Çiçeklerin arasındagizlenebilecek bir sinek ya da kelebek olmak istediğim anlaroluyor” diye tekrarlıyordu.

Birbirlerine sırlarını açar gibi alçak bir ses tonuyla ve bütüniçtenlikleriyle kendilerinden, alışkanlıklarından, zevklerindenkonuşmaya koyuldular. Delikanlı şimdiden hayattan zevkalmamaya başladığını, amaçsızca yaşamaktan bıktığını, hep aynı

Bir Hayat Guy de Maupassant

42

Page 43: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

şeylerin yaşandığını söylüyordu. İnsan bu hayatta, gerçek olan,içten olan hiçbir şeyle karşılaşmıyordu.

Dünya! Genç kız dünyayı tanımak isterdi tabii ama köyhayatını tercih edeceğine baştan ikna olmuştu.

Kalpleri birbirine yakınlaştıkça birbirlerini daha bir üzerinebasarak “Mösyö” ve “Matmazel” diye çağırır olmuşlardı. Bakışlarıbirbirine katışıyor, gülümsüyordu. Aralarında yepyeni birsıcaklığın, daha köklü bir duygunun geliştiğini, daha önce hiçumursamadıkları binlerce şey hakkında endişelenmeyebaşladıklarını hissediyorlardı.

Geri döndüler ama baron falezin doruk noktasına yakın birmağara olan Chambre-aux-Demoiselles’e kadar yürüyüşeçıkmıştı. Handa onu beklemeye başladılar.

Baron kıyıda yaptığı uzun yürüyüşün ardından saat beşcivarında ortaya çıktı.

Tekneye bindiler. Rüzgârı arkalarına almış, en ufak birsarsıntıya maruz kalmadan, ilerlediklerini bile fark etmeden yolalıyorlardı. Esinti ağır ve nemli soluklarla gelip yelkeni bir aniçin dolduruyor, sonra halat boyunca ölgün bırakıveriyordu.Deniz belli belirsiz kıpırdanıyordu. Kavuruculuğunu yitirengüneş değirmi yolunu izleyerek ağır ağır batmayahazırlanıyordu.

Denizin ağır hareketleri bir kez daha susmalarına neden oldu.

Sonunda Jeanne, “Bir seyahate çıkmayı ne çok isterdim!” dedi.

Vikont cevap verdi: “Evet ama tek başına seyahat etmek insanıhüzünlendiriyor. İzlenimleri paylaşabilmek için en az iki kişi

Bir Hayat Guy de Maupassant

43

Page 44: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olmak şart.”

Genç kız düşündü: “Doğru... Yine de tek başıma gezintiyeçıkmak hoşuma gidiyor... İnsan tek başına hayaller kurarkenkendini çok iyi hissediyor...”

Delikanlı uzun uzun süzdü onu: “İki kişilik hayaller dekurulabilir.”

Kız gözlerini yere indirdi. Bu bir ima mıydı? Belki. Daha daöteleri görmek ister gibi dikkatle baktı ufka. Sonra alçak bir sesle,“İtalya’ya, Yunanistan’a gitmek isterdim!” dedi. “Ah! Evet,Yunanistan’a... Korsika’ya da! Oralar çok yabanıl, bir o kadar dagüzel olmalı!”

Delikanlı köşkleri ve gölleri nedeniyle İsviçre’yi tercihediyordu.

Kız, “Hayır” dedi. “Ben Korsika gibi yepyeni ya da Yunanistangibi çok eski ve anılarla dolu ülkeleri tercih ederim.Çocukluğumuzda tarihlerini öğrendiğimiz bu halkların izlerinitakip etmek, o büyük olayların geçtiği yerleri görmek çok keyifliolmalı.”

Bu konuda daha az heyecanlı olan vikont, “Beni İngiltere dahaçok çekiyor, son derece eğitici bir bölge” dedi.

Sonra her ülkenin güzel yanlarını tartışarak hayallerindekutuplardan ekvatora bütün dünyayı taradılar. Hayalimanzaralar ve Çinliler, Japonlar gibi halkların gerçekdışı gibigörünen geleneklerini düşündükçe heyecana kapılıyorlardı.Sonunda dünyanın en güzel ülkesinin, yazları serin, kışları ılıkolan iklimi, zengin kırlık alanları, yeşil ormanları, büyük ama

Bir Hayat Guy de Maupassant

44

Page 45: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dingin nehirleri ve Atina’nın parlak çağlarından beri başka hiçbiryerde görülmeyen güzel sanatlar aşkıyla Fransa olduğusonucunda birleştiler.

Sonra sustular.

Daha da alçalan güneş kana bulanmış gibiydi. Okyanussınırından kayığın dümen suyuna denizin üzerinde gözkamaştırıcı bir yol gibi yansıyordu güneş.

Rüzgârın son solukları da yok oldu. Bütün kıpırtılar düzleşti.Hareketsiz kalan yelken bezi kıpkırmızıydı. Sonsuz bir dinginlikkaplamıştı çevreyi, rastladığı her şeyi sessizliğe boğuyordu.Gökyüzünün altında ışıl ışıl karnını kabartmış, korkunçnişanlısını bekliyor, ateşten sevgili ise ağır ağır ona doğruiniyordu. Sarılma isteğiyle pembeleşirken batmakta aceleediyordu. Sonunda kavuştular. Deniz yavaş yavaş yuttu âşığını.

Sonra ufuktan bir serinlik geldi. Batan yıldız dünyaya huzurdolu bir iç çekiş sunmuş gibi, suyun üzeri bir ürpertiylekıpırdandı.

Gün batımı kısa sürdü. Gece gök cisimlerinin ışıltılarıyladeliniyordu. Lastique Baba küreklere asıldı. Denizin ışınırolduğunu fark ettiler. Jeanne ve vikont yan yana oturmuşteknenin ardında bıraktığı hareketli ışıkları seyrediyorlardı.Hayranlıkla çevrelerine bakıyor, mutluluk içinde yaşadıklarıakşamı içlerine çekerek neredeyse hiçbir şey düşünmüyorlardı.Jeanne elini oturduğu sıranın üzerine koymuştu ve yanındakininparmağı rastlantı gibi değivermişti tenine. Genç kız bu kadarhafif bir dokunuşla şaşkın, mutlu, öylece hareketsiz kaldı.

Akşam eve, odasına döndüğünde, kendini garip bir heyecan

Bir Hayat Guy de Maupassant

45

Page 46: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

içinde buldu. O kadar duygusallaşmıştı ki her şeye ağlamakistiyordu. Duvardaki saate bakıyor, üzerindeki arının kalbi gibiattığını, kalbinin dostu olduğunu düşünüyordu. Bütün hayatınatanık olacak, hazlarına ve acılarına canlı, düzenli bir “tik-tak”laeşlik edecekti. Yaldızlı kanatları üzerine bir öpücük kondurmakiçin bir an durdurdu arıyı. O sırada herhangi bir şeyi öpebilirdi.Eski bir bebeğini çekmecelerden birinin derinliklerinesakladığını hatırladı. Bebeğini aradı, bir zamanlar taptığıarkadaşlarından birini bulunca tekrar neşelendi, oyuncağınıgöğsüne bastırarak, boyalı yanaklarını ve donuk sarı saçlarınıateşli öpücüklere boğdu.

Bebeği kollarında tutmaya devam ederek, hayallere daldı.

İyi kalpli bir Tanrı’nın yoluna çıkardığı, binlerce gizli sesin vaatettiği eş O olabilir miydi? Onun için yaratılan, varlığınıadayacağı kişi o muydu? Şefkatle birleşeceği, ayrılmamacasınakatışacağı, AŞK’ı yaratacağı kaderinde yazılı insan o muydu?

Tutku olduğunu sandığı, bütün varlığını harekete geçiren,çılgınca sevinmesine, kalbinin alt üst olmasına neden olan buduyguları daha önce yaşamamıştı. Yine de onu sevmeyebaşladığını sanıyordu, çünkü bazen onu düşündüğünde kendinikaybedecek gibi oluyordu ve sürekli de onu düşünüyordu.Yanında olduğunda kalbi deli gibi çarpmaya başlıyordu.Bakışlarıyla karşılaştığında önce kızarıyor, sonra rengi atıyordu.Sesini duyduğunda ürperiyordu.

O gece pek iyi uyuyamadı.

Sonrasında sevme isteği günden güne iyice ele geçirdi onu.Sürekli olarak papatyalara, bulutlara soruyordu aşkını, yazı turaatıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

46

Page 47: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir akşam babası, “Yarın sabah güzel görün” dedi. Genç kız,“Neden baba?” diye sordu. Babası cevap verdi: “Bu bir sır.”

Ertesi gün açık renkli bir tuvalet içinde bütün körpeliğiyle aşağıindiğinde salondaki masanın şekerleme kutularıyla doluolduğunu gördü. Bir sandalyenin üzerindeyse kocaman bir çiçekbuketi duruyordu.

Avluya bir araba girdi. Üzerinde “Lerat Pastanesi, Fécamp.Düğün yemekleri” yazıyordu. Bir aşçı yamağının yardım ettiğiLudivine üstü kapalı bir tekerlekli arabanın içinde çok güzelkokan bir dolu yemek kabı taşıyordu.

Vikont de Lamare göründü. Pantolonu ütülüydü. Paçalarıayaklarının küçüklüğünü vurgulayan cilalı botlarının içinetutturulmuştu. Beli oturmuş uzun redingotunun yakaaralığından, gömleğinin dantelli kısmı görünüyordu. Boynunabirkaç kez doladığı ince kravatı bir yandan ağırbaşlı tavrını iyiceortaya çıkarırken diğer yandan da o güzel esmer başını daha diktutmasına neden oluyordu. Her zamankinden farklı bir havasıvardı. Özenli bir giysinin çok iyi tanınan yüzlere bile kattığı ofarklı görünüme bürünmüştü. Şaşkına dönen Jeanne onu ilk defagörüyormuş gibi bakıyordu. Çevresine alabildiğine hâkim, herşeyiyle soylu bir beyefendi karşısında olduğu duygusunakapılmıştı.

Vikont gülümseyerek eğildi: “Hanımefendi hazırlar mı?”

Jeanne kekeledi: “Ne için? Neler oluyor?”

“Az sonra öğreneceksin!” dedi baron.

Atlı araba ilerledi. Bayan Adélaide, Rosalie’nin kolunda

Bir Hayat Guy de Maupassant

47

Page 48: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

odasından indi. Rosalie, Bay de Lamare’ın şıklığı karşısında okadar heyecanlanmıştı ki, Annecik mırıldandı: “Görünüşebakılırsa vikont, bizim hizmetçi bile çok zevkli olduğunuzudüşünüyor.”

Vikont kulaklarına kadar kızarıp, bu sözleri duymazdan geldi.Ardından koca buketi kaparak Jeanne’a uzattı. Kız daha daşaşırarak aldı çiçekleri. Dördü birlikte arabaya bindiler. Gücünütoplaması için baronese soğuk bir çorba getiren aşçı Ludivine,“Gerçekten de hanımefendi, sanki düğüne gidiyorlar” dedi.

Yport girişinde arabadan indiler. Köyün içine doğru ilerledikçe,en temiz giysilerini giyen denizciler ve köylüler evlerindençıkıyor, selam veriyor, baronun elini sıkıyor ve bir geçittörenindeymiş gibi peşlerine takılıyorlardı.

Vikont, Jeanne’a kolunu vermişti, başbaşa yürüyorlardı.

Kilisenin önüne geldiklerinde durdular. Koro çocuklarındanbiri elinde büyük gümüş bir haçla kapıdan çıktı. Hemen ardındaserpmeçi dolduracakları vaftiz suyunun bulunduğu kutsalkâseyi taşıyan kırmızı beyaz giysili bir çocuk vardı.

Sonra üç ihtiyar koro üyesi geçti. Biri topallıyordu. Ardındansivri göbeğinin üzerinde altın yaldızlı bir örtü taşıyan papazgöründü. Gülümseyerek başını eğerek iyi günler diledikten sonragözleri yarı kapalı, dudakları dualarla kıpır kıpır, burnuna kadarindirdiği başlığıyla denize yönelen kalabalığı izledi.

Kıyıda insanlar, denize indirilmeye hazır yepyeni bir tekneninçevresinde toplanmıştı. Teknenin direği, yelkeni, halatlarıesintiyle uçuşan uzun kurdelelerle süslenmişti ve arka tarafındaaltın yaldızlı harflerle adı yazıyordu: JEANNE.

Bir Hayat Guy de Maupassant

48

Page 49: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Baronun parasıyla yaptırılan bu teknenin patronu kortejin enönünde ilerleyen Lastique Baba’ydı. Erkekler hep bir eldensüsleri söktüler. Omuzlarından dökülen geniş pileli karamantolarıyla bir grup kilise mensubu haç biçiminde diz çöktü.

Rahip iki yanında iki koro çocuğuyla teknenin bir ucundandiğerine gidip gelirken, üç ihtiyar koro üyesi beyaz cüppeleri,sakallı yüzleri, dua kitaplarından kaldırmadıkları gözleriyle,büyük bir azametle hep bir ağızdan söylüyorlardı ilahilerini,sabahın bu saatinde anca açılan sesleriyle.

Her soluklanışlarında, yalnızca rahibin mırıltısı duyuluroluyordu. Havayla doldurduklarında şişen yanakları altında grigözleri görünmez oluyordu. Alın ve boyun derileri de etlerindenayrılmış, her nefesle şişiyordu sanki.

Durgun ve duru deniz, parmak yüksekliğinde dalgalarlageminin omurgasını kazırken belli belirsiz sesler çıkararakteknenin vaftizine katılıyor, eşlik ediyor gibiydi. Kanatlarınıalabildiğine açan dev beyaz martılar, mavi gökyüzünde eğrilerçiziyor, olup bitenleri izlemek istermiş gibi, diz çöken kalabalığınüzerinde bir tur atıp geri geliyorlardı.

İlahi, beş dakikalık bir amin faslıyla tamamlandı. Rahip boğukbir sesle, ancak son heceleri ayırt edilebilen birkaç Latince sözmırıldandı.

Sonra vaftiz suyu serperek teknenin çevresinde bir tur attı ve elele kıpırdamadan duran vaftiz babası ve annesinin karşısındadurarak oremus’lar mırıldanmaya başladı.

Delikanlı ağırbaşlı güzelliğini koruyordu ama beklemediği birheyecan karşısında şaşkına dönen, allak bullak olan genç kız

Bir Hayat Guy de Maupassant

49

Page 50: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

titremeye başlamıştı. Dişleri birbirine çarpıyordu. Uzun sürediriçini kemiren bir hayal birdenbire bir halüsinasyon gibi gerçeğedönüşmüştü. Düğünden söz edilmişti. Rahip orada vaftiz töreniyapıyor, diz çöken bir takım adamlar dualar mırıldanıyordu,yoksa evlendiriliyor muydu?

Sinirden elleri titremeye başladı, kalbinden geçen düşüncelerdamarlarından yanındakinin kalbine mi akmıştı yoksa? Onunbir tür aşk sarhoşluğuna teslim olduğunu anlamış, tahminetmiş, benzerini hissetmiş miydi? Ya da hiçbir kadının ona karşıkoyamayacağını deneyimlerinden mi biliyordu? Birdendelikanlının elini önce hafifçe, sonra gitgide kıracak kadar güçlüsıkmakta olduğunu fark etti. Yüzü en ufak bir şekildekıpırdamadan, hiç kimseye fark ettirmeden, ama gayet kesin birifadeyle şöyle dedi: “Ah! Jeanne, isterseniz bu bizim nişantörenimiz olabilir.”

Kız “evet” anlamına gelebilecek çok ağır bir hareketle başınıeğdi. Vaftiz suyu serpmeye devam eden rahip parmakları üzerinebirkaç damla döktü.

Bitmişti. Kadınlar ayağa kalkıyordu. Dönüşte kargaşa yaşandı.Koro çocuğunun elindeki haç bütün kutsallığını yitirmiş, sağa yada sola eğilmiş, bazen burun üstü düşecek gibi öne devrilmişelden ele geziyordu. Koro üyeleri bir an önce soyunmak için darbir sokağa sapıvermişlerdi. Denizciler gruplar halinde hızlailerliyordu. Mutfaklardan yükselen kokuları aldıkça hızlanıyor,ağızları sulanıyor, karınlarının derinliklerinden gurultularyükseliyordu.

Peuples’de onları güzel bir öğle yemeği bekliyordu.

Büyük masa avludaki elma ağaçlarının altına çekilmişti. Altmış

Bir Hayat Guy de Maupassant

50

Page 51: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kişi çevresini sardı: Denizciler ve köylüler. Barones tamortadaydı. İki yanında biri Yport’un diğeri Peuples’in iki rahibioturuyordu. Tam karşısındaki baron, Belediye Başkanı’ylaçevresine gülücükler saçan oldukça yaşlı, zayıf bir köylü olankarısının arasındaydı. Kadının başında büyük bir Normandiyaşapkası vardı. Ortasında sıkışan yüzüyle beyaz bir tepeli tavuğabenziyordu. Sonuna kadar açılmış gözlerle, şaşkın şaşkınbakıyor, burnuyla tabağını gagalar gibi, hızlı küçük darbelerleyemek yiyordu.

Vaftiz babasının yanındaki Jeanne mutluluk içinde yüzüyordu.Gözü bir şey görmüyor, hiçbir şey düşünemiyor, kafası sevinçtenkarmakarışık susup duruyordu.

Jeanne sordu: “Sizin adınız ne?”

Vikont cevap verdi: “Julien. Bilmiyor muydunuz?”

Kız cevap vermedi. Düşünüyordu: “Bu adı ne çoktekrarlayacağım kimbilir!”

Yemek sona erdiğinde, denizciler avluda kaldı. Kimi davetlilerşato tarafına geçti. Barones, barona yaslanıp, yanında iki rahiplebirlikte egzersizini yapmaya koyuldu. Jeanne ve Julien koruluğakadar yürüyüp, yabani otların bürüdüğü küçük yollardagezinmeye başladılar. Birden delikanlı ellerine yapıştı ve “Karımolmak istiyor musunuz?” diye sordu.

Kız tekrar başını eğdi, bunun üzerine delikanlı kekeledi: “Cevapverin, rica ederim!” Kız gözlerini ona kaldırıp, bütün tatlılığıylabaktı ve delikanlı cevabını almış oldu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

51

Page 52: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir Hayat Guy de Maupassant

52

Page 53: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

4Baron bir sabah Jeanne daha kalkmadan odasına girdi ve

yatağının ayak ucuna oturarak, “Sayın Vikont de Lamare senibizden istedi” dedi.

Kızın içinden yüzünü örtülerin altına gizlemek geldi.

Babası devam etti: “Cevabımızı daha sonra vereceğimizisöyledik.” Kız heyecan içinde, nefes nefese kalmıştı. Bir dakikakadar sonra baron gülümseyerek ekledi: “Seninle konuşmadanbir şey yapmak istemedik. Annen ve ben bu evliliğe karşı değiliz.Ama bu seni etkilemesin. Ondan çok daha zenginsin ama hayattamutlu olmak söz konusu olduğunda parayı düşünmemeli. Hiçbirakrabası yok. Dolayısıyla onunla evlenirsen bizim de bir oğlumuzolacak ama bir başkasıyla evlenirsen kızımız yabancıların yanınagidecek. Biz bu delikanlıdan hoşlandık. Sen de hoşlandın mı?”

Kız saçlarının diplerine kadar kızararak kekeledi: “Ben deistiyorum baba.”

Babası gözlerinin içine bakarak güldü ve mırıldandı: “Pekşüphem de yoktu Matmazel.”

Akşama kadar ne yaptığını bilmeden sarhoş gibi dolaştı durdu.Farkında olmadan yanlış bir şeylere el atıyor, hiç yürümediğihalde yorgunluktan bitkin düşen bacakları birbirinedolanıyordu.

Saat altıya doğru Annecik’le çınarların altında otururlarken,vikont göründü.

Bir Hayat Guy de Maupassant

53

Page 54: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne’ın kalbi deli gibi atmaya başladı. Delikanlı yaklaşırkenpek de heyecanlı görünmüyordu. Yanlarına geldiğinde baronesinelini tutup öptü, sonra genç kızın titreyen elini kaldırarakdudaklarına götürdü, şefkat ve saygı dolu uzun bir öpücükkondurdu.

Böylece nişanlıların güzel günleri başlamış oldu. Salonun birköşesinde ya da yabani bitkilerle kaplı koruluğun yeşil örtüsüüzerinde oturup başbaşa uzun sohbetler ediyor, zaman zamanAnnecik’in gezinti yolunda dolaşıp geleceklerinden sözediyorlardı. Böyle anlarda genç kız gözlerini baronesin tozlu ayakizlerinden ayıramıyordu.

Karar alınınca, süreci hızlandırmak istediler. Törenin altı haftasonra, 15 Ağustos’ta yapılmasına karar verildi. Gençler hemenardından balayı seyahatine çıkacaklardı. Hangi ülkeye gitmekistediği sorulan Jeanne, İtalya’daki şehirlerde olacaklarındandaha fazla yalnız kalabilecekleri Korsika’da karar kıldı.

Fazla sabırsızlanmadan ama aceleci parmakların anlamsızokşamalarının tarifsiz çekiciliğinin, ruhlar birbirinekatışacakmışçasına uzun süren tutkulu bakışların tadınıçıkararak muhteşem bir sıcaklığın içine gömülmüş birleşeceklerianı bekliyorlardı. Büyük kucaklaşmaların neden olduğu kararsızbir istekle fazlasıyla alt üst oluyorlardı.

Düğüne baronesin Versailles Manastırı’nda pansiyoner olarakkalan kızkardeşi Lison Teyze dışında kimseyi davet etmemeyekarar verildi.

Barones, babası öldükten sonra kızkardeşini yanına almakistemişti ama herkesi rahatsız ettiği konusunda gereksiz olanfikrinden bir türlü kurtulamayan yaşlı kız, hayatta yapayalnız ve

Bir Hayat Guy de Maupassant

54

Page 55: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bahtsız olan insanlara oda kiralayan dini evlerden birinekapanmayı tercih etmişti.

Zaman zaman gelip ailenin yanında bir iki ay geçirirdi.

Lison Teyze fazla konuşmayan, varlığını bile unutturan,yalnızca yemek saatlerinde ortaya çıkan ve hemen ardındanodasına kapanan ufak tefek bir kadındı.

İyi niyetli bir ihtiyara benziyordu. Oysa yalnızca kırk ikiyaşındaydı. Sakin ve hüzünlü bakışları vardı. Ailede hiçbirzaman ciddiye alınmamıştı. Çok ufak tefek olduğu gibi, pek güzelve çekici de sayılmazdı. Örneğin kimse ona sarılıp öpmekistemezdi. Kendi köşesinde sessiz sakin yaşayıp giderdi. Ozamandan beri hep o kurban oldu. Genç kızken de kimse onunlailgilenmezdi.

Bir gölge, sıradan bir eşya, her gün görmeye alışılan amahakkında hiç endişe edilmeyen bir eşya gibiydi.

Aile evinden kalma alışkanlıkla ablası da onu anlamsız, kayıpbir varlık gibi görüyordu. Aşağılama barındıran bir rahatlıkladavranılırdı ona. Adı Lise’di ve bu gençlere yakışan, sevimliadından rahatsız olur gibiydi. Evlenmediği ve muhtemelen dehiç evlenmeyeceği anlaşılınca Lise adı Lison’a dönüştürülmüştü.Jeanne doğduktan sonra ise “Lison Teyze” olmuştu.

Ufak tefek, akça pakça, fazlasıyla çekingen bir akrabaydı. Hattakızkardeşi ve eniştesi onu bu özelliklerinden dolayı seviyordu.Ama üzerinde durmadıkları bu sevgide ayırt etmeden herkesegösterilen bir yakınlık, bilinçsiz bir şefkat ve doğal biryumuşaklık yer tutuyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

55

Page 56: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Barones gençliğindeki bazı uzak anılardan söz ederken kesin birtarih vermek istediğinde bazen “Lison’un çılgın dönemleriydi”diye söz ederdi.

Ama asla daha fazlası anlatılmıyordu. Bu “çılgın dönem” hepbir sis perdesinin ardında kalıyordu.

Lise, yirmi yaşındayken bir akşam bilmedikleri bir nedenlesulara bırakmıştı kendini. Gündelik hayatında, tavırlarında buçılgınlığı yapacağına dair hiçbir işaret yoktu. Yarı ölü haldeçıkarılmıştı sudan. Öfkeye kapılan ailesi, bu gizemli hareketinnedenlerini araştıracağı yerde, yakın zamanlarda yolkenarındaki çite takılıp bacağını kırdığı için vurmak zorundakaldıkları atları “Coco”nun geçirdiği kazadan söz eder gibi,“çılgın dönem” diye adlandırmayı tercih etmişlerdi.

Kısa bir süre sonra da Lison adını alan Lise, bundan sonra zayıfbir ruh olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Yakınlarına verdiğitatlı bir küçümseme duygusu yavaş yavaş çevresindeki herkeseyayılmıştı. Küçük Jeanne bile, çocukların doğal olarak sahipoldukları uzağı görme yetisiyle onunla ilgilenmiyor, yatağınaçıkıp öpücükler kondurmuyor, hatta odasına bile girmiyordu. Buodaya girip bazı işleri halleden hizmetçi Rosalie neredeyaşadığını bilen tek kişi gibiydi.

Lison Teyze öğle yemeği için yemek odasına girdiğinde,“Küçük” koşup ona alnını uzatma alışkanlığı edinmişti. Hepsi bukadardı.

Onunla konuşmak isteyen olursa, bir hizmetçi gönderipçağırtılırdı. Ortalıkta olmadığında onunla ilgilenen, onudüşünen, onun için endişelenip “Bu sabah Lison’u gören oldumu?” diye soran olmazdı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

56

Page 57: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Varlığı hissedilmiyordu. Yakınlarına bile hep yabancı kalan, hiçkeşfedilemeyen ve ölümüyle evde eksiklik ya da boşlukyaratmayan, yanında yaşayanların varoluşuna, alışkanlıklarına,sevgilerine dahil olmayı bilmeyen varlıklardan biriydi.

“Lison Teyze” dediklerinde, bu iki sözcük kimsenin içindeherhangi bir duygu yaratmazdı. “Kahve fincanı ya da şekerlik”denmiş gibi algılanırdı.

Her zaman sessiz ve aceleci adımlarla yürürdü. Asla gürültüyapmaz, neredeyse hiçbir şeye çarpmazdı. Herhangi bir sesçıkarmamak için nesnelerle iletişim kurardı sanki. Pamukelleriyle her şeye son derece hafif, son derece nazik dokunurdu.

Temmuz ortasında geldi. Bu evlilik fikri onu alt üst etmişti.Ondan gelen bir sürü hediye neredeyse hiç fark edilmeden birköşede atıldı kaldı.

Gelişinin ertesi gününden başlayarak orada olduğu bileunutuldu.

Ama olağandışı bir heyecan içindeydi. Gözlerini nişanlılardanayıramıyordu. Kimsenin ziyaretine gitmediği odasında sıradanbir terzi gibi çalışıyor, tuhaf bir enerji, ateşli bir hareketliliklegelinin çeyiziyle meşgul oluyordu.

Zaman zaman kendi elleriyle işlediği mendilleri, peçetelerigötürüp baronese gösteriyor ve “Böyle iyi mi Adélaide?” diyesoruyordu. Annecik uyuşuk uyuşuk elindekilere bakıp cevapveriyordu: “Kendini bu kadar yorma zavallı Lison’cuğum.”

Ay sonuna doğru, çok sıcak bir günün ardından bir akşaminsanın ruhunu harekete geçiren, duygulandıran,

Bir Hayat Guy de Maupassant

57

Page 58: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

heyecanlandıran, bütün gizli şiirini ortaya çıkaran aydınlık veılık bir gecenin içinde ay doğdu. Kırların tatlı soluğu huzuriçindeki salona kadar ulaşıyordu. Barones ve eşi yuvarlak birabajurun masaya vuran ışığında sakin sakin iskambiloynuyorlardı. Aralarında oturan Lison Teyze örgü örüyordu.Açık pencereden dışarı bakan gençler ay ışığıyla aydınlananbahçeyi seyrediyordu.

Ihlamur ve çınar ağaçları, kapkara koruluğa kadar solgun amaaydınlık uzanan çimenliğe gölgelerini yayıyordu.

Gecenin ılık çekiciliğine, ağaçlar ve koruluğun pusluaydınlığına karşı koyamayan Jeanne ailesine döndü: “Babacık,biz gidip şatonun önündeki çimenlikte bir tur atacağız” dedi.Baron oyundan kafasını kaldırmadan: “Gidin çocuklar” diyecevap verdi ve partiye devam etti.

Çıkıp dipteki küçük koruya kadar uzanan büyük aydınlıkarazide ağır ağır yürümeye koyuldular.

Saat ilerliyordu ama geri dönmek akıllarından bile geçmiyordu.

Yorulan barones odasına çıkmak istedi: “Âşıkları çağırmakgerek” dedi.

Baron aydınlık bahçeyi şöyle bir gözleriyle taradı ve iki gölgeyihemen fark etti.

“Bırak çocukları, dışarıda hava çok güzel. Lison onları bekler,değil mi Lison?” dedi.

Yaşlı kız endişe dolu gözlerini kaldırdı ve çekingen bir seslecevap verdi: “Tabii beklerim.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

58

Page 59: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Babacık, baronesi kaldırdı. O günkü sıcaktan o da yorgundüşmüştü: “Ben de yatacağım” dedi. Karısıyla birlikte yukarıçıktı.

Bunun üzerine Lison Teyze ayağa kalktı ve yeni başladığıörgüyü, yünü ve tığı koltuğun üzerine bırakarak pencereninkenarına çöktü ve güzel geceyi izlemeye başladı.

İki nişanlı kapının eşiğinden koruluğa, koruluktan eşiğe mekikdokuyordu. Birbirlerinin ellerini sımsıkı tutmuş, bedenleriniterk edip, yeryüzünden yayılan görünmez şiirin bir parçasıolmuş gibi hiç konuşmuyorlardı.

Jeanne birden pencerede içerideki lambanın ışığıyla ortayaçıkan silueti fark etti.

“Baksana, Lison Teyze bizi izliyor” dedi.

Vikont başını kaldırdı ve hiç düşünmeden, umursamaz birsesle cevap verdi: “Evet, Lison Teyze bizi izliyor.”

Sonra düş kurmaya, ağır ağır yürümeye ve birbirlerini sevmeyedevam ettiler.

Ama yerdeki otlar çiyle kaplanıyordu. Serinlik birazürpermelerine neden oldu.

“Girelim artık” dedi Jeanne.

Geri döndüler.

Salona girdiklerinde Lison Teyze örgüsüne geri dönmüştü.Başını yaptığı işe gömmüş gibiydi, zayıf parmakları çokyorulmuş gibi titriyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

59

Page 60: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne yaklaştı: “Teyze uyuyacağız artık.”

Yaşlı kız gözlerini kaldırdı. Ağlamış gibi kıpkırmızıydılar.Âşıklar farkına varmadı ama genç adam birden genç kızınterliklerinin su içinde olduğunu fark etti. Endişeye kapılıp,şefkatle sordu: “O küçücük ayaklarınız üşümedi mi?”

Birden teyzenin elleri öyle bir titremeye kapıldı ki örgüsünüdüşürdü, yün yumağı parkenin üzerine yuvarlanıp uzaklaştı veaniden yüzünü ellerine gömen kadın hıçkırıklarla sarsılarakağlamaya başladı.

İki nişanlı şaşkınlık içinde kalakalmış ona bakıyorlardı. Jeannehemen diz çöküp, teyzesinin kollarını araladı. Alt üst olmuş birşekilde tekrarlıyordu: “Ama neyin var, neyin var Lison Teyze?”

Bunun üzerine zavallı kadın göz yaşları içinde kekeleyerek vebedeni acıdan kasılmış halde cevap verdi: “Sana sordu... ‘Küçük...Küçücük ayaklarınız... Üşüdü mü?’ diye... Bana hayatta kimseböyle... Böyle şeyler söylemedi... Bana.... Asla... Asla...”

Şaşıran, içi acıyan Jeanne yine de bir âşığın taşkın şefkatduygusunun Lison’a dokunuşu karşısında gülme isteği duydu.Vikont ise gülüşünü saklamak için arkasını dönmüştü bile.

Ama birden ayağa kalkan kadın yününü yere, örgüsünü dekoltuğa bıraktı ve kaçıp gitti. Loş merdivenleri el yordamıylaçıkıp odasına sığındı.

Yalnız kalan iki genç duygulanmış halde, gülümseyerekbirbirlerine baktılar. Jeanne mırıldandı: “Zavallı Teyzem!...”

Julien ekledi: “Bu akşam aklı pek yerinde değildi galiba.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

60

Page 61: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

El ele tutuşmuş öylece dikiliyor, bir türlü ayrılamıyorlardı.Lison Teyze’den boşalan koltuğun önünde yavaşça, çok yavaşçailk öpücüklerini verdiler birbirlerine.

Ertesi gün, yaşlı kızın gözyaşları hiç akıllarına gelmedi.

Evlilikten önceki iki hafta Jeanne yaşadığı tatlı duygulardanyorgun düşmüş gibi oldukça dingin ve sakindi.

Son günün sabahında da düşünecek zamanı olmadı. Yalnızcateninin altında bütün eti, kanı, kemikleri eriyip birbirine girmişgibi bütün bedeninde büyük bir boşalma hissediyordu. Birşeylere dokunduğunda parmaklarının fena halde titrediğini farkediyordu.

Ancak tören sırasında kilisedeki kürsünün karşısına geçincekendine gelebildi.

Evli! Evet evlenmişti! Şafaktan beri birbirini izleyenkoşuşturmalar, olaylar ona bir rüya, gerçek bir rüya gibi gelmişti.Çevredeki her şeyin değiştiği sanılan anlardan biriydi. Yapılanhareketlerin bile yeni bir anlamı vardı. Artık hiçbir şey asılyerinde değildi sanki.

Sersemlemiş, aslında şaşkına dönmüş hissediyordu kendini.Daha bir gün önce varoluşunda hiçbir değişiklik yoktu. Yalnızcahayata başlamasının daha yakın, elle tutulacak kadar yakınolduğu gibi sonsuz bir umudu vardı. Bir genç kız olarak uykuyadalmıştı, şimdiyse bir kadındı.

O halde düşlerini kurduğu bütün o sevinçleri, mutluluklarıgizleyen geleceğe açılan eşikten geçmiş olmalıydı. Önünde birkapının açıldığını hissediyordu. Beklenen’e adım atacaktı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

61

Page 62: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Tören sona eriyordu. Kutsal odaya geçtiler. Neredeysebomboştu çünkü kimseyi davet etmemişlerdi. Sonra dışarıçıkıldı.

Kilisenin kapısında göründüklerinde, olağanüstü bir gürültügenç evlileri yerinden sıçratırken, baronesin çığlık atmasınaneden oldu: Köylüler havaya ateş açıyordu. Peuples’e varanakadar sesler hiç kesilmedi.

O bölgenin ve Yport’un rahipleri, Belediye Başkanı ve çevredekibüyük çiftlik sahipleri için bir davet düzenlenmişti.

Akşam yemeğini beklerken bahçeye dolaşmaya çıkıldı. Baron,barones, Lison Teyze, Belediye Başkanı ve Rahip Picot, Annecik’inyürüyüş yolunda dolaşmaya koyuldular. Tam karşı yolda diğerrahip geniş adımlarla yürürken dua kitabını okuyordu.

Şatonun diğer tarafında elma ağaçları altında elma şarabıyudumlayan köylülerin neşeli gürültüleri geliyordu. O günü tatililan eden bütün köylüler avluyu doldurmuştu. Genç erkeklerlekızlar birbirlerinin peşinde dolanıyordu.

Jeanne ve Julien çimenliği geçip, yamaca tırmandılar. İkisi dekonuşmuyordu. Denizi seyretmeye koyuldular. Ağustos ortasıolmasına rağmen hava biraz serindi. Rüzgâr kuzeyden esiyorduve güneş masmavi gökyüzünde ışıl ışıldı.

Gençler bir gölgelik bulmak için sağa dönen yolu izlediler veYport’a doğru inen gölgeli ve ağaçlıklı vadiye girdiler. Koruluğaulaşır ulaşmaz, en ufak bir esinti duymaz oldular. Yapraklararasından giden küçük bir patika bulmak için ana yoldanayrıldılar. Birbirlerine sarılmış ilerliyorlardı. O sırada Jeannebelinden aşağı ağır ağır inen bir el hissetti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

62

Page 63: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kalbi çarpıyordu, soluğu kesilmiş hiçbir şey söyleyemiyordu.Alçak dallar saçlarını okşuyordu. Geçebilmek için sık sık eğilmekzorunda kalıyorlardı. Jeanne bir çiçek kopardı. Üzerinde iki narinkırmızı kabuklu böcek üst üste duruyordu.

Bunun üzerine biraz kendini toplayıp, bütün masumluğuyla.“Bak bir çift” dedi.

Julien ağzını kızın kulağına dokundurarak, “Bu akşam karımolacaksınız” dedi.

Jeanne o sırada kırlardaki hayattan, aşkın şiirinden başka birşey düşünemediğinden şaşırdı. Karısı mı? Zaten karısı değilmiydi?

Sonra Julien şakağına ve boynuna, saçlarının diplerine küçükaceleci öpücükler kondurmaya başladı. Alışkın olmadığı buerkeksi öpücüklerle her defasında sarsılan kız aslında hoşunagiden bu okşayıştan kaçınmak için başını içgüdüsel olarak ötekitarafa eğiyordu.

Kendilerini birden ormanın kıyısında buldular. Jeanne bukadar uzaklaşmaktan rahatsız olup durakladı. Haklarında nedüşünürlerdi? “Dönelim” dedi.

Julien belini sardığı koluyla kendine çekti onu ve yüz yüzegeldiler. Nefeslerini yüzlerinde hissedecek kadar yakınlardıbirbirlerine. Göz göze kaldılar. İç içe geçmek isteyen iki ruhunsabit, keskin, delici bakışlarıyla baktılar. Gözlerinde, gözlerininardında, içine sızamadıkları yabancıyı arıyor, sessiz, kararlı birsorgulamaya girişiyorlardı sanki. Birbirleri için ne anlamtaşıyacaklardı? Birlikte başladıkları bu hayat nasıl olacaktı?Evliliğin ayrılmamacasına birleştirdiği bu uzun hayatta

Bir Hayat Guy de Maupassant

63

Page 64: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

birbirlerine ne tür sevinçler, mutluluklar ya da hayal kırıklıklarıyaşatacaklardı? İkisi de diğerini daha önce hiç görmemiş gibihissetti kendini.

Birden Julien iki eliyle karısını omuzlarından tuttu ve bütünağzıyla, kızın daha önce hiç yaşamadığı derin, ıslak bir öpücükkondurdu. Öpücük Jeanne’ın damarlarına, hatta iliklerine kadarişlemişti. Öyle tuhaf bir titreyişle sarsıldı ki farkında olmadan ikikoluyla birden ittiği Julien’in sırt üstü düşmesine neden oldu.

“Hadi gidelim. Gidelim hadi” diye kekeledi.

Julien cevap vermedi ama ellerini alıp elleri arasında tuttu.

Eve dönene kadar tek kelime konuşmadılar. Öğleden sonranınkalan kısmı onlara çok uzun geldi.

Hava kararırken masaya oturuldu.

Akşam yemeği Norman geleneklerinin aksine mütevazı veoldukça kısaydı. Konuklar bir tür rahatsızlıkla kasılmıştı.Yalnızca iki rahip, Belediye Başkanı ve dört çiftçi düğünlerdeolması gereken o abartılı neşeyi sergiliyordu.

Davetliler kahkaha atmayı unutmuşlardı sanki. BelediyeBaşkanı’nın bir sözü ortalığı canlandırdı. Saat dokuza geliyordu.Kahve içme zamanı gelmişti. Dışarıda, birinci avludaki elmaağaçlarının altında, bir kır düğünü başlamıştı. Açık penceredenkutlamalar görülüyordu. Dallara asılan fenerler yapraklara yeşil-gri tonları veriyordu. Köylüler kadınlı erkekli halka olmuş, üzeriörtülmüş büyük bir mutfak masasının üzerine tünemiş ikikeman ve bir klarnetin eşlik ettiği kaba dans şarkıları söyleyerekdans ediyorlardı. Köylülerin gürültülü şarkıları bazen çalgıların

Bir Hayat Guy de Maupassant

64

Page 65: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sesini bile bastırıyordu. Zincirlerinden boşanmış seslerinmahvettiği müzik gökyüzünden parça parça, kırık notalarhalinde dökülüyordu.

Kalabalığa çevresinde meşaleler yanan iki büyük fıçıdan içkidağıtılıyordu. İki hizmetçi bir kovanın içinde sürekli bardak vemaşrapa yıkıyor, daha suları damlarken fıçıların kırmızı şarap yada elma şarabı akan musluklarının altına uzatıyordu. Susayandansçılar, sakin sakin oturan ihtiyarlar, ter içinde kalan kızlar birbardak kapmak için birbirini eziyor, kollarını uzatıyor vesonunda başlarını geriye atıp ellerindeki sıvıyı gırtlaklarınaboşaltıyorlardı.

Masanın üzerinde ekmek, tereyağı, peynir ve sosis vardı.Herkes ara ara uğrayıp ağzına bir şeyler tıkıştırıyor, aydınlatılanyaprakların altındaki bu canlı, heyecanlı kutlama salondakiölgün konukların dans etme, fıçıdan içki içip, tereyağı ve kurusoğanla bir parça ekmek yeme isteğiyle kıvranmasına nedenoluyordu.

Bıçağıyla tempo tutan Belediye Başkanı bağırdı: “Hey be! Herşey çok güzel! Ganache düğünleri gibi!”

Herkes hâkim olmaya çalıştıkları kahkahalarla sarsılıyordu.Ama her türlü sivil otoritenin doğal düşmanı olan Rahip Picot,“Cana demek istiyorsunuz herhalde!” dedi. Öteki bu düzeltmeyikabul etmedi. “Hayır Sayın Rahip, Ganache dediğimde, Ganache’ıkastederim.”

Kalktılar ve salona geçtiler. Ardından kısa bir süreliğine içkiâlemindeki halkın arasına karışmaya gittiler. Sonunda davetlilergitti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

65

Page 66: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Baron ve barones alçak sesle bir şeyler tartışıyordu. Herzamankinden daha yorgun olan Bayan Adélaide kocasınınisteğine itiraz eder gibiydi. Sonunda, neredeyse yüksek sesle,“Hayır sevgilim yapamam, ne diyeceğimi bilemem” dedi.

Bunun üzerine Babacık aniden yanından ayrılıp Jeanne’ayaklaştı, “Biraz benimle gelir misin kızım?” diye sordu. Kız büyükbir heyecanla cevap verdi: “Nasıl istersen baba.” Çıktılar.

Deniz tarafındaki kapıya çıkar çıkmaz keskin kuru bir rüzgârçarptı yüzlerine. Sonbahar kokusu taşıyan serin yazrüzgârlarından biri.

Gökyüzünde bulutlar hızla hareket ediyor, yıldızların önünübir kapatıyor bir açıyordu.

Baron kızının elini şefkatle tutmuş, kolunu bedenineyapıştırmıştı. Birkaç dakika yürüdüler. Kararsız, rahatsızgörünüyordu. Sonunda cesaretini topladı.

“Küçüğüm, aslında annenin yapması gereken zor bir rolü, oreddettiği için ben üstlenmek, onun yerini almak zorundayım.Varoluşla ilgili ne kadar bilgili olduğunu bilmiyorum.Çocuklardan, özellikle de gelecekteki mutluluğundan sorumluolacak erkeğin kollarına bırakana kadar her şeyiyle saf ve temizkalması gereken kızlardan özenle sakladığımız konular bunlar.Hayatın bu tatlı sırrının perdesini aralamak o erkeğe kalıyor.Daha önce merak edip bir şeyler öğrenenler, bazen düşlerinardında biraz da olsa kaba bir gerçeklikle karşılaşabiliyorlar.Ruhları, bedenleri yaralanıp, yasaların, insanlığın yasalarının,doğanın yasalarının onlara mutlak bir hak olarak verdiği şeyikocalarına sunmayı reddedebiliyorlar. Sana daha fazlasınısöyleyemem tatlım ama artık tamamen kocana ait olduğunu

Bir Hayat Guy de Maupassant

66

Page 67: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

unutmamalısın.”

Tam olarak ne biliyordu? Ne tahmin ediyordu? Bir önseziyleiçini kemiren canını yakan bir melankolinin altında eziliptitremeye başladı.

Geri döndüler. Salon kapısında onları bir sürpriz bekliyordu.Bayan Adélaide, Julien’in göğsüne kapanmış ağlıyordu.Hıçkırıkları, zorla çıkardığı gürültülü hıçkırıkları aynı andaburnundan, ağzından ve gözlerinden fışkırıyor gibiydi. Gençadam, bir tanesini, küçüğünü, taptığı kızını ona emanet ederkenkollarına yığılan bu şişman kadını beceriksizce tutuyordu.

Baron aceleyle ilerledi, “Ah! Fazla uzatmayalım,duygusallaşmayın, rica ederim” dedi ve karısını alarakgözyaşlarını silmesi için bir koltuğa oturttu. Sonra Jeanne’adöndü: “Hadi küçüğüm, bir an önce anneni öp ve yatmaya git.”

Jeanne da ağlamaya hazır halde hızla anne ve babasını öptü vekaçar gibi gitti.

Lison Teyze çoktan odasına çekilmişti. Baron ve karısı, Julien’leyalnız kaldılar. Üçü de bulundukları durumdan öylesinerahatsızdı ki, edecek tek söz bulamıyorlardı. İki adam,üzerlerinde gece kıyafetleri, gözleri boşluğa çakılmış ayaktadikiliyor, Bayan Adélaide boğazında kalan hıçkırıklarlakoltuğunda bitkin oturuyordu. Sıkıntıları dayanılmaz halegeldiğinde Baron gençlerin birkaç gün içinde çıkacağıyolculuktan söz açtı.

Jeanne odasında, pınar gibi gözyaşları döken Rosalie’ninkendisini soyan ellerine teslim olmuştu. Elleri rasgele üzerindedolaşan Rosalie ne kordonları ne iğneleri bulabiliyor,

Bir Hayat Guy de Maupassant

67

Page 68: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

hanımından çok daha heyecanlı gibi görünüyordu. Jeannehizmetçisinin gözyaşlarına aldırmıyordu. Tanıdıklarından,sevdiklerinden ayrılmış, tek başına başka bir dünyanın, başka birevrenin ortasına atılmış gibi hissediyordu kendini. Bütün hayatı,düşünceleri alt üst olmuştu. Hatta şu tuhaf soru geçti aklından:“Kocasını seviyor muydu?” Birdenbire çok az tanıdığı bir yabancıgibi algıladı evlendiği adamı. Üç ay önce dünya üzerindevarolduğunu bile bilmezken, şimdi karısı olmuştu. Neden peki?Neden ayakları altında açılıveren bir deliğe düşer gibi bu kadarçabuk düşüvermişti evliliğin içine?

Geceliğini giyer giymez yatağa girdi. Hafif serin olan çarşaflarürpermesine neden olurken, iki saatten beri ruhunun üzerineçöken üşüme, yalnızlık, hüzün duygusunu daha da artırdı.

Rosalie hıçkırmaya devam ederek kaçıp gitti. Jeanne isebekliyordu. Sıkıntı içinde, kalbi çarparak, ne tahmin edeceğinibilemeden bekliyordu. Babasının seçtiği sözcükler, aşkın büyüksırrı konusundaki gizemli açıklamaları daha da kafasınıkarıştırmıştı.

Merdivenlerde ayak sesleri işitmemişti ama kapısına hafif hafifüç kez vurulduğunu duydu. Dehşet içinde yerinden sıçradı amacevap vermedi. Kapı bir kez daha vurulduktan sonra kapı kolugıcırdadı. Jeanne başını yatak örtülerinin altına sakladı. Odasınabir hırsız girmişti sanki. Parkenin üzerinde ayakkabı gıcırtılarıişitildi ve aniden biri yatağına dokundu.

Gerilen sinirleriyle yerinden sıçrayarak küçük bir çığlık attı.Kafasını çıkarıp önünde dikilen ve gülümseyerek olan bakanJulien’i gördü. “Ah! Beni korkuttunuz!” dedi.

Julien cevap verdi: “Beni beklemiyor muydunuz?” Kız cevap

Bir Hayat Guy de Maupassant

68

Page 69: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

vermedi. Julien’in giysileri üzerindeydi, ağırbaşlı, yakışıklıgörüntüsünü koruyordu. Jeanne bu kadar hoş görünen biradamın karşısında öylece yatıyor olmaktan çok büyük bir utançduydu.

Hayatlarında paylaşacakları en özel mutlulukların bağlı olduğubu ciddi ve belirleyici anda birbirlerine bakmaya bile cesaretedemiyor, ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

Julien, düşlerle beslenmiş bir bakire ruhun sonsuz kırılganlığı,aşılması güç utangaçlığı karşısında kendini tutmak, akıllıcaşefkat göstermek zorunluluğuyla bir savaş meydanında gibihissediyordu belki de kendini.

Sonra yavaşça kızın elini tuttu ve öptü. Yatağın önündekilisedeki gibi diz çökerek, nefes kadar alçak bir sesle, “Benisevecek misiniz?” diye sordu. Birden rahatlayan kız yastığındantelleri içine gömülü başını kaldırdı: “Sizi zaten seviyorum”dedi.

Julien ağzını karısının küçük parmaklarının üzerine bastırdı vebu etten tıkaçla değişen sesiyle, “Beni sevdiğinizi kanıtlamakistiyor musunuz?” dedi.

Kız yeniden allak bullak oldu. Babasının sözlerini hatırlayarak,pek de ne dediğini bilmeden cevap verdi: “Sizinim.”

Julien bileğini ıslak öpücüklerle kapladı ve ağır ağır doğrularakyüzünü kızın saklamaya başladığı yüzüne yaklaştırdı.

Bir kolunu yatağın üzerine uzatarak karısının üzerindekiörtüleri kaldırırken, diğer kolunu da aniden yastığın altınakaydırdı ve kızın başıyla birlikte kaldırdı ve çok ama çok alçak bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

69

Page 70: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sesle sordu: “Bana yanınızda küçücük bir yer açmak istermisiniz?”

Kız korkmuştu. İçgüdüsel bir korkuydu bu. Kekeledi: “Amahemen olmasın lütfen.”

Julien hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Biraz yüzü buruştu,her zamanki yalvaran ses tonunu kullanmasına rağmen, dahakabaydı: “Sonunda yapacağımıza göre neden daha sonra olsun?”

Bu sözler üzerine kız boyun eğdi ve ikinci bir kez “Sizinim”diyerek teslim oldu.

Bunun üzerine Julien hızla banyoya koştu. Kız çıkarılangiysilerin hışırtısını, para cüzdanının şıkırtısını, ayakkabılarınbirbiri ardına düşüşünü açıkça duyabiliyordu.

Birden üzerinde don ve çoraplarla odayı koşarak geçen Juliensaatini koymak için şömineye seyirtti. Sonra yine koşarakyandaki küçük odaya geçti, bir süre daha koşuşturdu. Geldiğiniişittiğinde Jeanne gözlerini kapayarak hızla arkasını döndü.

Bacağında soğuk ve tüylü başka bir bacak hissettiğindeyataktan atlamak ister gibi sıçradı. Ellerini yüzüne kapamış,kendini kaybetmişti. Korkudan ve dehşetten çığlık atmayahazırdı. Yatağın en kenarında büzüldü kaldı.

Az sonra Julien onu kollarına aldı. Sırtını dönmüş olduğundan,neredeyse saldırır gibi boynunu öpüyor, yüzü geceliğindeki vesaçlarındaki dantellere sürtünüyordu.

Jeanne güçlü bir elin dirsekleriyle sakladığı göğsünü aradığınıhissederken, sıkıntıdan kaskatı kesilmiş, kımıldayamıyordu. Bukaba dokunuşlar karşısında allak bullak olmuş, soluğu

Bir Hayat Guy de Maupassant

70

Page 71: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kesilmişti. Kaçmak, evin başka bir köşesine kaçıp, bu adamdansaklanmak isteğiyle yanıp tutuşuyordu.

Julien artık kımıldamıyordu. Jeanne sırtında onun sıcaklığınıhissediyordu. Bunun üzerine korkusu bir kez daha yatıştı vebirden onu öpmek için arkasına dönmesinin yeterli olacağınıdüşündü.

Sonunda sabırsızlanmaya başlayan Julien üzgün bir sesle,“Benim karım olmak istemiyor musunuz?” diye sordu. Jeanneparmaklarının arasından mırıldandı: “Karınız değil miyim?”Julien kötücül bir sesle cevap verdi: “Pek sayılmaz şekerim,benimle alay etmiyorsunuzdur umarım.”

Jeanne bu sesteki hoşnutsuzluk karşısında iyice heyecanlandı.Birden özür dilemek için arkasına döndü.

Julien ona susamış gibi, çılgınca üzerine atılıp onu kollarınaaldı. Aceleci, acıtıcı, çılgın öpücükler Jeanne’ın bütün yüzünde,gerdanında geziniyor, okşamalardan boğulacakmış gibihissetmesine neden oluyordu. Ellerini açmış, ne kendisinin ne dediğerinin ne yaptığını anlayamadan, bir şeyleri anlamasınıengelleyen allak bullak olmuş kafasıyla hareketsiz duruyordu.Ama ani bir acıyla içinin yırtıldığını hissetti. Kendisine zorlasahip olan kocasının kollarında kıvranarak inlemeye başladı.

Sonra ne oldu? Hiç hatırlayamayacaktı çünkü kendinikaybetmişti. Yalnızca kocasının, dudaklarına memnuniyet doluküçük öpücükler kondurduğunu fark ediyordu.

Sonra Julien konuşmuş, o da cevap vermiş olmalıydı. Ardındankocası dehşetle reddettiği yeni girişimlerde bulundu. Kızçırpındığından, daha önce bacağında hissettiği o kılları bu kez

Bir Hayat Guy de Maupassant

71

Page 72: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

göğsünde hissediyor ve birdenbire gelen bir üşüme duygusuylageri çekiliyordu.

Nihayet başarısız girişimlerden bıkan Julien sırtüstükıpırdamadan yatmaya başladı.

Jeanne düşünmeye koyuldu. Ruhunun en derinlerine kadarumutsuzlukla doluydu. O kadar farklı hayal ettiği bir hazzınyanılgısı, yerle bir edilen, parçalanan mutluluk beklentisininhayal kırıklığı içindeydi: “İşte karısı olmaktan anladığı bu.Yalnızca bu! Yalnızca bu!”

Gözleri duvar kâğıtlarında, odasını kaplayan eski aşkefsanelerinin temsillerinde boş boş dolaşırken, yıkılmış haldeöylece kaldı uzun süre.

Julien konuşmadığından, hatta hareket etmediğinden, ağır ağırbakışlarını ona döndürme cesaretini buldu ve uyuduğunu farketti! Evet uyuyordu, ağzı aralık, yüzü huzur doluydu! Uyuyordu!

Buna inanamıyordu. Kendini aşağılanmış hissediyordu.Kabalığından çok bu uykuyla hakarete uğramış gibihissediyordu. Böyle bir gecede nasıl uyuyabilirdi? Aralarındaonu etkileyecek hiçbir şey geçmemiş miydi? Ah! Dövülmeyi,tekrar tecavüze uğramayı, bilincini kaybedene kadar iğrençokşamalarla hırpalanmayı tercih ederdi.

Bir dirseğinin üzerinde ona doğru eğilip, bazen belli belirsiz birhorlama halini alan hafif soluğunun dudakları arasından çıkışınıdinleyerek öylece kalakaldı.

Güneş doğmaya başlamıştı. Önce donuk, sonra soluk, ardındankızıl, nihayet ışıl ışıl. Julien gözlerini açtı, esnedi, kollarını gerdi,

Bir Hayat Guy de Maupassant

72

Page 73: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

karısına baktı, gülümsedi ve sordu: “Güzel uyudun musevgilim?”

Jeanne artık ona “sen” dediğini fark etti ve şaşkın cevap verdi:“Evet. Ya siz?” Julien: “Ah! Ben çok iyi uyudum.” Ona doğrudönerek öptü ve sakin bir sohbete başladı. Hayatıyla ilgiliprojelerini, yapılması gereken tasarrufları anlattı. Tasarrufsözcüğünün birkaç kez tekrarlan- ması Jeanne’ı şaşırtmıştı.Sözcükleri tam ayırt edemeden dinliyor, yüzüne bakıyor,aklından karmakarışık halde geçen binlerce şey düşünüyordu.

Saat sekizi vurdu. Julien, “Hadi kalkmamız lazım, daha fazlayatakta kalırsak alay konusu oluruz” dedi ve ilk o indi yataktan.Hazırlanmayı bitirdikten sonra, Rosalie’yi çağırmasına izinvermeden bütün nezaketiyle karısının hazırlanmasına yardımetti.

Çıkma zamanı geldiğinde, durdu. “Artık kendi aramızda sendiye konuşabiliriz ama anne ve babanın yanında biraz dahabeklesek iyi olur. Balayımızdan geldikten sonrası daha doğalolacaktır” dedi.

Jeanne öğle yemeği saatine kadar ortalarda görünmedi. Günolağanüstü bir şey olmamış gibi akıp geçiyordu. Evde fazladanbir insan daha vardı yalnızca.

Bir Hayat Guy de Maupassant

73

Page 74: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

5Dört gün sonra onları Marsilya’ya götürecek olan araba geldi.

Jeanne, ilk gece yaşadığı sıkıntının ardından Julien’indokunuşlarına, öpücüklerine, tutkulu okşamalarına alışmıştıama daha ötesi için hissettiği iğrenme azalmamıştı.

Julien’i güzel buluyor, seviyordu. Kendini yeniden mutlu veneşeli hissetmeye başlamıştı.

Vedaları kısa ve neşeli oldu. Yalnızca barones biraz üzgüngibiydi. Araba yola çıkacağı sırada kızının eline kurşun gibi ağırbir para kesesi tutuşturdu: “Bunlar senin ufak tefekharcamaların için” dedi.

Jeanne keseyi cebine attı ve atlar yola koyuldu.

Akşam üzeri Julien, “Annen sana ne kadar verdi?” diye sordu.Jeanne hiç düşünmemişti. Keseyi dizlerinin üzerine devirdiğindebir sürü altın boşaltı: İki bin frank. Jeanne ellerini çırptı:“İstediğim çılgınlığı yapabileceğim” dedi ve parayı tekrar keseyedoldurdu.

Korkunç bir sıcakta sekiz günlük yoldan sonra, Marsilya’yaulaştılar.

Ertesi gün, Ajaccio’dan geçerek Napoli’ye giden ve onlarıKorsika’ya götürecek olan küçük bir yolcu gemisine, Roi-Louis’yebindiler.

Korsika! Makiler! Haydutlar! Dağlar! Napoléon’un vatanı!Jeanne kendini gerçekten uzaklaşmış, güpegündüz düşler

Bir Hayat Guy de Maupassant

74

Page 75: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

âlemine girmiş gibi hissediyordu.

Geminin güvertesinde yan yana durup, Provence kıyılarınınakışını izlediler. Koyu mavi deniz, güneşten akan kızgın ışığınaltında sertleşmiş, donmuş gibi uçsuz bucaksız gökyüzününaltında neredeyse abartılı bir mavilik halinde uzanıyordu.

Jeanne, “Lastique Baba’nın teknesinde dolaşmaya çıkışımızıhatırlıyor musun?” diye sordu.

Julien cevap yerine kulağına kaçamak bir öpücük kondurdu.

Geminin çarkları denizin içinde dönüyor, onu derinuykusundan uyandırıyordu. Arkalarında uzun, kıpırtılı gölgelerişampanya gibi köpüren, göz alabildiğine uzanan bir izbırakıyorlardı.

Birden, yalnızca birkaç kulaç önlerinde devasa bir balık, biryunus sudan sıçradı ve bir takla atarak burun üstü geri dalıpgözden kayboldu. Şaşıran Jeanne önce korkuya kapılıp bir çığlıkattı ve Julien’in göğsüne sığındı. Sonra kendi korkusuna gülmeyebaşladı ve biraz da utanarak hayvanın yeniden görünmesinibeklemeye başladı. Birkaç saniye sonra yunus, kocaman mekanikbir oyuncak gibi tekrar suyun üzerinde ışıldadı. Sonra düştü veyeniden çıktı. Az sonra iki, sonra üç, sonra altı oldular. Gemininçevresinde taklalar atıp eğleniyor, demir yüzgeçli tahta gövdelibu devasa kardeşlerine eşlik ediyorlardı. Geminin solundan dalıpsağından çıkıyorlardı. Bazen oyun gibi hep birlikte veya sırayladalıp çıkıyorlar, bütün güçleriyle havaya sıçrayıp yay çiziyor,kuyruklarını sallaya sallaya tekrar suya dalıyorlardı.

Jeanne bu kocaman ama son derece becerikli yüzücülerin herortaya çıkışında neşe içinde ellerini çırparak zıplamaya

Bir Hayat Guy de Maupassant

75

Page 76: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

başlıyordu. Kalbi çılgın ve çocuksu bir neşeyle çarpıyordu.

Birden yok oldular. Çok uzaklarda, açık denizde son bir kezbelirdiler ve görünmez oldular. Jeanne birkaç saniye sonragidişlerinden büyük bir üzüntü duyduğunu fark etti.

Akşam çöküyordu, dingin, ışıklı, aydınlık, huzurlu ve mutlu birakşam. Havada en ufak bir esinti, suda en ufak bir kıpırtı yoktu.Denizin ve gökyüzünün sınırsız dinginliği gevşeyen ruhlarındaen ufak bir ürpertiyi engelliyordu.

Güneş ötelerde, henüz göremedikleri Afrika yönünde ağır ağırbatıyordu. Afrika: Ateşini şimdiden hisseder gibi oldukları yakıcıtopraklar. Güneş gözden yittiğinde, en ufak bir esintigörünmemekle birlikte, serin bir okşama geçti sankiyüzlerinden.

Yolcu gemilerinin o kötü kokulu kamaralarından birine hapisolmak istemediler. Mantolarına sıkıca sarılıp, birbirlerinesokulup uzandılar güvertede. Julien çok geçmeden uyudu amaJeanne yolculuğun bilinmezliğinin heyecanı içinde gözleri açıkyatmaya devam etti. Çarkların tekdüze gürültüsü ninni gibiydi.Başının üstünde pırıldayan yıldızlar silsilesinde Güney yönündeyanıp söner gibi görünen daha parlak bir yıldıza dikmiştigözlerini.

Ancak sabaha doğru uykuya dalabildi. Bazı gürültüler veseslerle uyandı. Tayfalar şarkılar söyleyerek güverteyitemizliyordu. Jeanne kıpırtısız uyuyan kocasını sarstı. Kalktılar.

Başlarının üzerine kadar inen tuzlu sisin kokusunu içlerineçekiyorlardı. Deniz her yerdeydi. Yine de önlerinde, yenibaşlayan şafakta, sivri, parça parça, dalgaların üzerinde konmuş,

Bir Hayat Guy de Maupassant

76

Page 77: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

tuhaf, bulut kümeleri gibi görünen gri bir şey göze çarpıyordu.

Sonra kütle daha belirgin görünmeye başladı. Aydınlanangökyüzünde biçimler daha belirginleşmişti. Boynuz gibi uzanangarip bir dağ sırası, hafif bir pusla örtülü Korsika.

Ardında doğan güneş kara gölgelerin doruklarını çizmişti.Sonra doruklar ışıl ışıl yanarken, adanın kalan kısmı puslu birbuhar bulutu içinde kalmıştı.

Güneş yanığı tenli, kara kuru, kısa boylu, sert ve tuzlurüzgârlarla sertleşmiş bir adam olan kaptan, güverteye çıktı veotuz yıllık çalışma hayatının kısıklaştırdığı, fırtınalarda atılançığlıklarla yıpranmış sesiyle Jeanne’a, “Kokusunu duyuyormusunuz namussuzun?” dedi.

Jeanne yabani bitkilerin kendine özgü, güçlü kokusunu,aromasını duyuyordu.

Kaptan devam etti: “Yalnızca Korsika böyle çiçek kokarhanımefendi. Kendine özgü kadınsı bir kokusu vardır. Yirmi yılgelmesem, beş mil açıktan tanırım kokusunu. Ben buralıyım.Napoléon da Sainte-Hélène’de hep ülkesinin kokusundan sözedermiş. Aynı ailedeniz.”

Kaptan şapkasını çıkarıp Korsika’yı, okyanusun ötesindekivatanını, ailesinden geldiği büyük mahpus imparatoruselamladı.

Jeanne o kadar heyecanlanmıştı ki, neredeyse ağlayacaktı.

Denizci kollarını ufka uzattı, “Zalimler!” dedi.

Julien karısının yanında durmuş, belini sarmıştı. Birlikte

Bir Hayat Guy de Maupassant

77

Page 78: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

gösterilen noktayı keşfetmek için uzaklara bakıyorlardı.

Sonunda piramit biçimli birkaç kayalık gördüler. Gemi, alçakkısımları yeşilliklerle kaplı dik yamaçlarla çevrili, çok geniş vehuzurlu bir körfeze girmek için bu kayalıkların çevresindendolaştı.

Kaptan yeşillikleri göstererek, “Bunlar maki” dedi.

Gemi, zaman zaman dibi görülebilecek kadar berrak, masmavi,göl gibi durgun bir suda ağır ağır yüzerken, ardında bıraktığıdağlar bir çember oluşturup kapanıyor gibiydi.

Birden karşılarına körfezin dibinde, dalgaların kıyısına,dağların eteklerine kurulmuş bembeyaz bir şehir çıktı.

Limanda birkaç küçük İtalyan gemisi demirlemişti. Dört beşkayık yolcuları almak için Roi-Louis’nin çevresinde dolanmayabaşladı.

Bagajları toparlayan Julien alçak sesle karısına, “Bavullarıtaşıyan adama yirmi kuruş versek yeter değil mi?” diye sordu.

Sekiz günden beri her dakika benzer sorular soruyor, karısınıngitgide daha da üzülmesine neden oluyordu. Jeanne herseferinde sabırsızlıkla cevap veriyordu: “Yeterli olduğundanemin olunmadığında, daha fazla verilir.”

Julien sürekli olarak hizmetçilerle, garsonlarla, arabacılarla, hertürlü satıcıyla tartışıyor, gereksiz zorlamalarla herhangi birindirim aldığında ellerini ovuşturarak Jeanne’a, “Soyulmaktanhoşlanmam” diyordu.

Kız bu konudaki gözlemlerinin haklı çıkmasından dolayı

Bir Hayat Guy de Maupassant

78

Page 79: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

üzülüyor, pazarlıklar sırasında kendini küçük düşmüşhissediyor, ellerinde üç kuruş bahşişle kocasını süzenhizmetçilerin aşağılayıcı bakışları altında saçlarının dibine kadarkızarıyordu.

Julien onları kıyıya çıkaran kayıkçıyla da tartıştı.

Jeanne’ın gördüğü ilk ağaç bir palmiyeydi!

Geniş bir meydana bakan büyük bir otele indiler. Otel boştu.Öğle yemeği istediler.

Tatlılarını bitirir bitirmez Jeanne şehirde dolaşmaya çıkmaküzere ayağa fırladı ama Julien onu kollarına alarak kulağınasevgiyle, “Biraz uzanmaz mıyız kedicim?” diye fısıldadı.

Kız şaşırmıştı: “Uzanmak mı? İyi ama ben kendimi yorgunhissetmiyorum ki!” dedi.

Julien atıldı: “Seni istiyorum. Anlamıyor musun? İki günoldu!..”

Kız utancından kıpkırmızı kesilerek kekeledi: “Ah! Şimdi mi?Ama ne derler? Sabahın bu saatinde oda istemeye nasıl cesaretedeceksin? Ah! Julien lütfen yapma!”

Ama Julien sözünü kesti: “Otel çalışanlarının ne dediği, nedüşündüğü umurumda değil. Hiç de rahatsız olmayacağımdanemin olabilirsin.”

Zile bastı.

Jeanne gözlerini yere dikmiş, hiçbir şey söylemiyordu.Kocasının bu doymak bilmeyen isteği karşısında ruhu da teni de

Bir Hayat Guy de Maupassant

79

Page 80: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

isyan ediyor, o bu istekte hayvansı, küçük düşürücü, aslında pisbir yan görerek aşağılandığını düşünmesine rağmen tiksinerekboyun eğiyordu.

Onun cinsel duyuları henüz uyanmamıştı, oysa kocası aynıtutkuları paylaşıyorlarmış gibi davranıyordu.

Garson geldiğinde Julien odalarının hazırlanmasını istedi. Gözaltlarına kadar sakalları çıkan gerçek bir Korsikalı olan garson neistediklerini tam olarak anlamadığından, odalarının akşamahazır olacağı cevabını verdi.

Sabırsızlanan Julien daha açık konuştu: “Hayır, hemenistiyorum. Seyahat bizi yordu. Biraz dinlenmek istiyoruz.”

Bunun üzerine garson bıyık altından gülmeye başladı. Jeanneoradan hemen kaçıp gitmek istiyordu.

Bir saat sonra odalarından inerlerken, herkesin arkasındanfısıldaşıp güleceklerinden emin olduğundan kimsenin yüzünebakmaya cesaret edemiyordu. Bütün içtenliğiyle kocasının onunbu aşırı utangaçlığını, kırılganlığını anlamamasını diliyordu.Aralarında bir perde, bir engel olduğunu hissediyor, iki insanınbirbirinin ruhuna, en derin düşüncelerine asla ulaşamayacağınıilk kez fark ediyor, yan yana, hatta tek vücut halindeyürüyenlerin bile aslında bir olmadıklarını ve her birinin manevivarlığının hayat boyu yalnız olmaya mahkûm olduğunuanlıyordu.

Masmavi bir körfezin dibinde, rüzgârın ulaşmasına izinvermeyen dağ sıralarının ardında gizli bu sıcacık küçük şehirdeüç gün kaldılar.

Bir Hayat Guy de Maupassant

80

Page 81: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonra seyahatlerine devam etmek için bir güzergâhbelirleyerek, aşılması zor dağ sıralarını geçmek için atkiralamaya karar verdiler. Deli bakan, zayıf ama yorulmak nedirbilmeyen iki küçük Korsika kısrağı bularak bir gün doğumundayola koyuldular. Yanlarında, eşyalarını yükledikleri dişi katırınüzerine binmiş bir rehber vardı, çünkü bu yabanıl ülkede handiye bir kavram yoktu.

Yol, körfezi takip ettikten sonra yüksek dağlara doğru yükselen,fazla derin olmayan bir vadiye giriyordu. Sık sık kurumaya yüztutmuş sel yataklarına rastlıyorlardı. Taşların altına bir hayvangibi saklanmış kaynak suları çekingen bir sesle fokurduyordu.

Çorak topraklar çırılçıplak görünüyordu. Yamaçlar bukavurucu mevsimde sapsarı kesilmiş yüksek otlarla kaplıydı.Zaman zaman yaya ya da küçük atına ya da köpekten dahabüyük olmayan eşeğine binmiş bir dağ köylüsüne rastlıyorlardı.Hepsinin sırtında da dolu bir tüfek vardı. Köylülerin ellerindeoldukça caydırıcı görünen eski, paslı silahlardı bunlar.

Adayı kaplayan aromatik bitkilerin keskin kokusu havayıağırlaştırıyordu sanki. Yol, uzun dağ kıvrımlarının ortasındanağır ağır yükseliyordu.

Kızıl ya da mavi granit zirveler periler ülkesi tonlarında gözalabildiğine uzanan bir manzara sunuyordu. Alçak tepelerde,uçsuz bucaksız kestane ormanları bu ülkenin dev dalgalarınabenzeyen dev yeşil çalılıklar göze çarpıyordu.

Rehber ara sıra elini sarp tepelere uzatıp bir ad söylüyordu.Jeanne ve Julien gösterilen yere bakıyor ama hiçbir şeygörmüyor, sonunda zirveden düşmüş taşlar yığınına benzeyenbir gri öbek keşfediyorlardı. Dağın zirvesine yakın bir yerde,

Bir Hayat Guy de Maupassant

81

Page 82: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

gözle güçlükle ayırt edilebilen, granite asılı hakiki bir kuşyuvasına benzeyen küçücük bir köy oluyordu genellikle bu.

Çok yavaş hareket ediyor olmak Jeanne’ı sinirlendiriyordu:Sonunda, “Hızlanalım biraz” diyerek atını mahmuzladı.Kocasının nal seslerini yanında işitemeyince arkasına döndü vehayvanın gemi elinde, tuhaf bir biçimde zıplayarak, beti benziatmış koşturuşunu görünce kahkahalarla gülmeye koyuldu.Kocasının güzelliği, yakışıklı süvari görüntüsü beceriksizliği vekorkusunu daha da komik kılıyordu.

Bunun üzerine ağır ağır ilerlemeye devam ettiler. Artık yol,bütün kıyıyı bir manto gibi örten bitmek tükenmek bilmeyen ikikoruluk arasında uzanıyordu.

Bu makiydi. Yeşil çınarlar, ardıçlar, kocayemişler, sakızağaçları,fundalıklar, zakkumlar, birbirlerine bitişik mersinler veşimşirlerden oluşan, içine girilmesi olanaksız maki örtüsüydü.Sarmaşık filbaharlar, devasa eğreltiotları, hanımelleri, ladinler,biberiyeler, lavantalar, böğürtlenler karışan saçlar gibi birbiriiçine geçmiş dağ yamaçlarına içinden çıkılmaz bir örtübiçiminde yayılıyordu.

Acıkmışlardı. Rehber yanlarına yaklaşıp, bu ıssız diyarlarda çoksık rastlanan muhteşem kaynaklardan birinin yanına götürdüonları. Kayadaki küçük delikten fışkıran buz gibi incecik su,yoldan geçen biri tarafından yerleştirilen bir kestane yaprağısayesinde insanın ağzına kadar yükseliyordu.

Jeanne kendini o kadar mutlu hissediyordu ki, çığlık atmamakiçin kendini zor tutuyordu.

Tekrar yola koyulup, Sagine Körfezi’nin çevresinden dolaşarak

Bir Hayat Guy de Maupassant

82

Page 83: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

aşağı doğru inmeye koyuldular.

Akşam üzeri Cargèse’den geçtiler. Burası bir zamanlarvatanlarından kovulan bir göçmen topluluk tarafındankurulmuştu. Uzun boylu, uzun elli, ince belli, son derece zarifgüzel kızlardan bir grup çeşmenin başında toplanmıştı. Julienonlara “İyi akşamlar” diye seslenince, terk ettikleri ülkenin oahenkli dilinde şakıyan sesleriyle cevap verdiler.

Piana’ya geldiklerinde, bu yitik kıyılarda, eski zamanlardakigibi Tanrı misafiri olmak zorunda kaldılar. Jeanne, Julien’inçaldığı kapının açılmasını beklerken heyecandan titriyordu. Ah!Böyle seyahat etmek ne kadar da güzeldi! Daha öncekeşfedilmemiş yollarda bilinmeyene doğru yol almak!

Genç bir karı kocaya rastladılar. Çift onları, tufanda Tanrımisafirlerini ağırlayan peygamberler gibi karşıladı ve uzuniskele kurtlarının çürüttüğü kirişleri sürekli gıcırdayan,canlıymış gibi sesler çıkaran çok eski bir evde, mısır koçanındanyapılma bir sedirde uyudular.

Gün doğarken tekrar yola çıktılar ve kısa bir süre sonra, birormanın karşısında, gerçek bir kızıl granit ormanı karşısındadurdular. Bunlar zaman içinde rüzgârla ve denizin etkisiyleşaşırtıcı biçimler almış yükseltiler, sütunlar, kulelerdi.

Üç yüz metre yüksekliğe kadar ulaşabilen ince, yuvarlak,kıvrımlı, sivri uçlu, biçimsiz, gerçekdışı görünümlü, şaşırtıcıkayalar ağaçlara, bitkilere, hayvanlara, anıtlara, insanlara,cüppeli keşişlere, boynuzlu şeytanlara, dev kuşlara, canavarlardünyasından yaratıklara, çılgın bir Tanrı’nın iradesiyletaşlaşmışların kâbus diyarına benziyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

83

Page 84: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne hiç konuşmuyordu. Kalbi sıkışmıştı. Julien’in eliniyakaladı ve bu güzellikler karşısında sevgi ihtiyacı hissedereksıkıca tuttu.

Bu karmaşadan çıktıklarında birden yeni bir körfez keşfettiler.Körfezin çevresi kırmızı granitten, kana bulanmış gibi görünenbir duvarla çevriliydi. Mavi denizde lal rengi kayaların yansımasıgörülüyordu.

Jeanne kekeledi: “Ah! Julien!” Duyduğu hayranlık karşısındasöyleyecek söz bulamıyordu. Boğazı düğümlenmişti, gözlerindeniki damla yaş süzüldü. Julien şaşkınlık içinde bakıyordu ona:“Neyin var kediciğim?”

Jeanne gözlerini kurulayıp gülümsedi ve titrek bir sesle, “Birşeyim yok... Sinirlerim bozuldu... Neden bilmiyorum... Çoketkilendim. O kadar mutluyum ki en ufak bir şey beni alt üstediyor” dedi.

Julien karısının bu tür heyecanlarını, bir hiç karşısında çılgıngibi titremeye başlayan varlıkların ruhsal sarsıntılarını, birfelaketle karşılaşmışçasına yaşadıkları coşkuları, anlaşılmazduygularla isyan edişlerini, neşeden ya da umutsuzluktan deliyedönüşlerini anlayamıyordu.

Bu gözyaşları komik geliyordu ona. Üstelik o sırada yalnızcayolun kötülüğü konusunda kaygılanmak gerektiğinidüşünüyordu, “Atına dikkat etsen iyi edersin” dedi.

Daha önce neredeyse hiç kullanılmamış bir yoldan körfezindibine kadar indikten sonra, loş Ota Vadisi’ne tırmanmak içinsağa döndüler.

Bir Hayat Guy de Maupassant

84

Page 85: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama patika korkunçtu. Julien, “Yaya çıksak daha mı iyi olur?”diye sordu. Jeanne yürüme, az önce yaşadığı heyecandan sonrakocasıyla başbaşa kalma düşüncesiyle çok mutlu olup daha fazlakonuşmadı.

Rehber katır ve atları alıp önden gitti. Onlarsa küçük adımlarlatırmanmaya başladılar.

Dağ, tepeden aşağıya derin bir yarıkla aralanmıştı. Patika buyarığın içine doğru uzuyor, iki devasa duvarın arasındanderinlere devam ediyordu. Yarıktan dışarı sert bir rüzgâr esti.İçeride hava buz gibiydi. Granit dağ kapkara ve çok yüksekti.Aradan mavi gökyüzünü görmek şaşkınlık yaratıyordu.

Jeanne ani bir sesle irkildi. Kafasını kaldırdı, bir delikten dev birkuşun havalandığını gördü. Bu bir kartaldı. Açtığı kanatlarıdehlizin iki duvarına sürtünecek gibi görünüyordu. Gökyüzünedoğru yükselip gözden kayboldu.

Daha ötede, dağdaki çatlak ikiye ayrılıyordu. Patika dar birkoyaktan, ani kıvrımlar çizerek yukarı tırmanıyordu. Tüy gibihafif Jeanne heyecan içinde önden gidiyor, ayaklarının altındantaşları yuvarlıyor, hiç korkmadan uçurumun kıyısındadolaşıyordu. Julien karısını soluk soluğa, başı döneceğiendişesiyle gözlerini yerden hiç ayırmadan izliyordu.

Birden güneş ışınlarına boğuldular. Cehennemden çıktıklarınıdüşündüler. Susamışlardı. Taşların arasındaki bir su izini takipederek, keçi çobanlarının kullandığı uzun bir sopayla kanalaçılan küçük bir kaynağa ulaştılar. Kaynağın çevresi yosunlakaplıydı. Jeanne içmek için çömeldi, Julien de onu izledi.

Jeanne serin suyun tadını çıkarırken, belinden yakalayıp yerine

Bir Hayat Guy de Maupassant

85

Page 86: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

geçmeye, tahta çubuğun ucunu kapmaya çalıştı. Dudaklarıbirbiriyle savaşıyor, bir birleşiyor, bir ayrılıyordu. Mücadeledevam ederken bir biri bir diğeri kapıyordu tüpün ince ucunu vebırakmamak için olabildiğince sıkıyordu. Bir kesilip bir bırakılansoğuk su birikiyor ve tekrar fışkırıp yüzlerini, boyunlarını,giysilerini, ellerini su içinde bırakıyordu. İnci tanelerinebenzeyen damlalar saçlarının arasında ışıldıyordu. Ve öpücüklersuyla akıp gidiyordu.

Birden Jeanne aşkı ta içinde hissetti. Ağzını suyla doldurdu vetulum gibi şişirdiği yanaklarıyla dudak dudağa geldiği Julien’eonu baştan çıkarmak istediğini anlatmayı başardı.

Julien gülümseyerek başını arkaya attı, kollarını açtı ve buetten kemikten kaynağın suyunu içerken kalbinin istekleçarptığını hissetti.

Jeanne alışılmamış bir tutkuyla yaslanıyordu kocasına. Kalbihızla çarpıyordu, göğsü inip kalkıyordu, yumuşayan bakışlarınemlenmişti. Alçak bir sesle mırıldandı: “Julien... Seniseviyorum!” Onu kendine doğru çekerek geriye bıraktı kendini.Hemen ardından utançtan kıpkırmızı kesilerek yüzünü ellerininarkasına sakladı.

Julien de üzerine uzanıp, heyecanla sarıp sarmaladı karısını.Jeanne bu sinirli bekleyişte nefes nefese kalmıştı, birden kendiçağırdığı cinsellikle yıldırım çarpmışa dönüp ani bir çığlık attı.

Dağın zirvesine çıkmaları çok zaman aldıysa da Jeanne’ın kalbihâlâ hızlı hızlı atıyor, eli ayağı kesiliyordu. O Akşam Évisa’yaulaştılar ve rehberlerinin bir akrabası olan Paoli Palabretti’yekonuk oldular.

Bir Hayat Guy de Maupassant

86

Page 87: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bu çok uzun boylu, hafif kambur, veremliler gibi hastalıklıyüzlü bir adamdı. Onları, çıplak taştan yapılma olduğu için birazhüzünlü, ama her türlü zarafetin yok sayıldığı bu ülke içinoldukça güzel sayılabilecek odalarına götürdü. Kendi dilinde,Fransızca ve İtalyanca karışımı bir Korsika şivesiylekonuşuyordu. Onları konuk etmekten duyduğu memnuniyetianlatırken, belirgin bir ses araya girdi. Koca siyah gözleri vegüneş yanığı teniyle esmer bir kadındı bu. İncecik bir beli vardı,sürekli güldüğü için dişleri hep ortalıktaydı. Birden atılıpJeanne’ı öptü ve Julien’in elini sıkarken tekrarladı: “İyi günlerhanımefendi, iyi günler beyefendi, nasılsınız?”

Şapkalarını, şallarını alıp bir koluna sıkıştırdı çünkü diğeriyleeşarbını tutuyordu. Sonra kocasına dönüp, “Akşam yemeğinekadar onlara çevreyi gezdirebilirsin” dedi.

Bay Palabretti söyleneni hemen yerine getirdi. İki gencinarasına geçti ve onları köyü gezdirmeye götürdü. Sık sıköksürüyor, hem kelimeleri hem adımları kesik kesik birbiriniizliyordu. Her duraksamada, “Serin vadi havası göğüslerimeindi” diyordu.

İyice gözden kaybolmuş bir patikadan devasa kestaneağaçlarının altına götürdü onları. Birden durdu ve tezdüzekonuşma şekliyle, “Mathieu Lori kuzenim Jean Rinaldi’yi işte tamburada öldürdü. Mathieu on adım ötemizde belirdiğinde ben deJean’ın yanında duruyordum. ‘Jean, Albertacce’ye gitme, gitmeJean, gidersen öldürürüm seni!’ dedi. Ben de Jean’ın kolunuyakaladım, ‘Gitme Jean, dediğini yapacak’ dedim. Olay ikisinin depeşinden koştuğu bir kız yüzünden çıkıyordu: Paulina Sinacoupi.Ama Jean bağırmaya başladı: ‘Gideceğim Mathieu, beniengelleyemezsin.’ Bunun üzerine Mathieu, ben daha tüfeğimeuzanamadan kendisininkini kaldırdı ve ateş etti. Jean ip atlayan

Bir Hayat Guy de Maupassant

87

Page 88: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bir çocuk gibi iki ayağıyla birden sıçradı ve yüz üstü yere düştü.Elinden kurtulan tüfeği aşağıdaki büyük kestaneye kadaryuvarlandı. Jean’ın ağzı öylece açık kalmıştı ama tek bir söz dahaetmedi, ölmüştü.”

İki genç cinayete tanık olan bu sakin adama şaşkın şaşkınbaktılar. Jeanne sordu: “Peki katile ne oldu?”

Paoli Palabretti uzun uzun öksürdükten sonra devam etti:“Dağa çıktı. Onu da ertesi yıl benim ağabeyim öldürdü.Ağabeyim Philippi Palabretti’yi duymuşsunuzdur, eşkıyadır.”

Jeanne ürperdi: “Ağabeyiniz mi? Eşkıya mı?”

Korsikalı’nın gözünde bir övünç ışıltısı belirdi. “Evethanımefendi, çok ünlüdür. Altı jandarmayı hakladı. Niolo’dapusuya düştüler, altı gün direndikten sonra Nicolas Morali’ylebirlikte vuruşarak öldü.”

Sonra kendinden emin bir halde, “Bu ülkenin kanunu bu!” dedi.“Vadi havası pek serindir” der gibiydi.

Ardından akşam yemeği için geri döndüler ve küçük Korsikalıonları yirmi yıllık dostları gibi karşıladı.

Jeanne endişesinden kurtulamıyordu. Julien’in kollarında,çeşmenin yanındaki yosunların üzerinde hissettiği o daha öncetanımadığı ateşli sarsıntıyı tekrar yaşayacak mıydı?

Odalarında yalnız kaldıklarında kocasının öpücüklerikarşısında pek bir şey hissetmediğini fark edince üzüntüyekapıldı. Ama çabuk sakinleşti, yine de bu onun ilk aşk gecesioldu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

88

Page 89: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ertesi gün, yola çıkacakları saatte kendisi için yeni birmutluluğun başladığını düşündüğü bu mütevazı evdenayrılmakta tereddüt etti.

Küçük ev sahibesini odasına çağırarak, ona dönüşündeParis’ten bir hediye göndermek istediğini söyledi. Kadınınreddetmesi üzerine, biraz da batıl bir biçimde bağlandığı buhatıra bırakma düşüncesiyle kızarak, daha da ısrar etti.

Genç Korsikalı uzun süre direndi. Hediye kabul etmekistemiyordu. Sonunda ikna oldu: “Peki o halde, bana küçük,küçücük bir tabanca gönderin” dedi.

Jeanne’ın gözleri ardına kadar açıldı. Kulağına eğilip, çok özelve çok güzel bir sırrını açarmışçasına fısıldayarak,“Kayınbiraderimi öldürmek için” dedi. Gülümseyerek elbisesininbembeyaz dolgun bedenini sımsıkı saran sargılarını açmayakoyuldu. Bedeninde yer yer yara izleri görülüyordu: “Onun kadargüçlü olmasaydım beni öldürürdü. Kocam beni tanır, o yüzdende kıskanç değildir. Zaten biliyorsunuz hasta, bu onusakinleştiriyor. Ben namuslu bir kadınım hanımefendi amakayınbiraderim her söylenene inanıyor. Kocam yerine okıskançlık yapıyor. Beni tekrar döveceğine eminim. Küçük birtabancam olsa içim daha rahat olur çünkü intikamımıalabileceğimi bilirim” dedi.

Jeanne ona bir tabanca göndereceğine söz vererek yeniarkadaşını sevgiyle kucakladı ve yoluna devam etti.

Yolculuğun kalan kısmı kucaklaşmalar ve okşamalarınsarhoşluğunda rüya gibi geçti. Gözü hiçbir şey görmedi, nemanzaraları ne insanları ne de konakladıkları yerleri. Julien’denbaşka hiçbir şeye bakmıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

89

Page 90: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonra çocuksu ama sevimli aşk kıskançlıkları, aptalca ama tatlısözler, isimler takmalar, ağızları birbiriyle birleşmiş bedenlerikıvranırken bin dereden su getirmeler başladı.

Jeanne sağ tarafta yattığından, sol meme ucu uykuda bile diriduruyordu. Bunu fark eden Julien “Bay Dışarıda Uyur” takmıştıadını, diğerine ise “Bay Âşık” diyordu çünkü tepedeki pembeçiçek öpücüklere daha duyarlı gibi görünüyordu.

Onlar için en güzel yol “Annecik’in Gezinti Yolu”ydu, çünkü ençok burada dolaşmışlardı ama daha gizli bir başka yola da, OtaVadisi’nin anısına “Damas Yolu” adını verdiler.

Bastia’ya geldiklerinde rehberin parasını ödemeleri gerekti.Julien ceplerini karıştırdı. Aradığını bulamayınca, Jeanne’adöndü: “Annenin verdiği iki bin frankı harcamadığına göre, verde ben taşıyayım. Benim kemerinde daha güvende olurlar.Üstelik böylece para bozdurmam da gerekmez.”

Kız elindekini avcundakini ona verdi.

Livourne’a geldiler, Floransa, Cenova ve bütün Corniche’igezdiler.

Karayel esen bir sabah kendilerini Marsilya’da buldular.

Peuples’den çıkışlarından beri iki ay akıp gitmişti. Ekimin onbeşi gelmişti.

Normandiya’nın ötelerinden gelen soğuk rüzgârı hissedenJeanne hüzünlenmişti. Julien de bir süredir değişmiş, yorgun,vurdumduymaz görünüyordu. Jeanne nedenini anlayamasa dakorkmuştu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

90

Page 91: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bu güzel güneş ülkesinden ayrılmaya bir türlü kararveremediğinden, dönüş yolculuklarını dört gün daha erteledi.Dönerlerse mutluluğu sona erecek gibi hissediyordu.

Sonunda yola çıktılar.

Peuples’e kesin olarak yerleşmeden önce Paris’e uğrayıpalışveriş yapacaklardı. Jeanne, Annecik’e ve diğerlerinesürprizler, küçük hediyeler götürmek istiyordu ama asıldüşündüğü Évisa’daki Korsikalı genç kadına söz verdiğitabancaydı.

Vardıklarının ertesi günü Julien’e, “Sevgilim, annemin verdiğiparayı verebilir misin, alışveriş yapacağım” dedi.

Julien yüzünde memnuniyetsizlik ifadesiyle ona döndü, “Nekadar lazım?” diye sordu.

Jeanne şaşırmıştı, kekeledi: “Ama... Sen ne kadar verirsen.”

Julien devam etti: “Sana yüz frank vereceğim ama sakın çarçuretme.”

Jeanne ne diyeceğini bilemez halde kalakalmıştı. Allak bullaktı.

Sonunda tereddüt içinde, “Ama... Ben... Bu parayı sana...”diyebildi.

Julien bitirmesine izin vermedi.

“Evet kesinlikle. Ha senin cebinde durmuş ha benimkinde.Artık kasamız ortak sayılır. Yüz frank verdiğime göre senireddetmiş sayılmam değil mi?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

91

Page 92: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne tek söz daha etmeden beş altını aldı, ama daha fazlaisteme cesaretini gösteremediğinden tabanca dışında hiçbir şeysatın alamadı.

Sekiz gün sonra, Peuples’e dönmek için yola koyuldular.

Bir Hayat Guy de Maupassant

92

Page 93: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

6Briketlerden örülmüş beyaz bahçe duvarının önünde, bütün

aile ve hizmetçiler onları bekliyordu. Posta arabası durduğundakucaklaşmalar uzun sürdü. Annecik ağlıyordu, Jeanne daduygulanıp akıttığı iki gözyaşını kuruladı. Baba sıkıntı içindevolta atıyordu.

Bagajları boşaltılırken, salondaki ateşin önünde seyahatlerinianlattılar. Jeanne’ın dudaklarından sözcükler akıyordu sanki.Her şeyi ama her şeyi bir yarım saat içinde anlatıp bitirdi. Buhızlı anlatışa rağmen yalnızca birkaç küçük ayrıntıyı atlamıştı.

Daha sonra genç kadın bavullarını açmaya gitti. Büyük heyecaniçindeki Rosalie de ona yardım ediyordu. Her şey bittiğinde,örtüler, giysiler, tuvalet eşyaları yerli yerine konduğunda, küçükhizmetçi hanımını yalnız bıraktı ve biraz bitkin olan Jeanneöylece oturdu kaldı.

Şimdi ne yapacağını soruyordu kendi kendine. Ruhuna, ellerinebir meşgale arıyordu. Salona, uyuklayan annesinin yanınainmek istemedi, dolaşmaya çıkmak istiyordu ama köy o kadarhüzünlü görünüyordu ki, kalbinde pencereden baktığında bilemelankolik bir ezilme hissediyordu.

Bunun üzerine artık yapacak hiçbir şeyi ama hiçbir şeyikalmadığını fark etti. Manastırdaki bütün ilk gençliği, gelecekkaygıları, düşleriyle geçip gitmişti. O zamanlar aklı sayısızumutla çalkalanırken saatlerin geçtiğini bile hissetmezdi. Kutsalduvarların dışına çıkar çıkmaz aşk beklentisi de hemen yerinegelmişti. Hayal ettiği adamla birkaç hafta içinde karşılaşmış,sevmiş, evlenmiş, bu ani kararlar hiçbir şey düşünemeden

Bir Hayat Guy de Maupassant

93

Page 94: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kollarına atılmasına neden olmuştu.

Artık ilk günlerin keyifli gerçekliği sınırsız umutlara,bilinmezliğe dair tatlı endişelerini sonsuza kadar yok ederek,gündelik gerçekliğe dönüşüyordu.

Artık yapacak hiçbir şeyi yoktu, yarın ya da gelecekte deolmayacaktı. Bütün bunlarda belli bir hayal kırıklığı hissediyor,düşlerinin boşa çıktığı duygusuna kapılıyordu.

Ayağa kalktı, gidip alnını soğuk camlara dayadı. Bir sürekaranlık bulutların aktığı gökyüzünü seyrettikten sonra, dışarıçıkmaya karar verdi.

Karşısında uzanan, Mayıs ayındakiyle aynı kırlar, aynı yeşillik,aynı ağaçlar olabilir miydi? Yaprakların güneş içinde yüzenneşeli hali, karahindibaların ışıldadığı, gelinciklerin kan renginebüründüğü, papatyaların güneş ışınlarını yansıttığı, muhteşemsarı kelebeklerin görünmez iplerin ucundaymış gibi uçuştuğukırların şiirine ne olmuştu? Hayatla, kokularla, döllenecektohumlarla dolu havanın verdiği esrime hissedilmiyordu artık.

Aralıksız esen sonbahar rüzgârlarıyla ıslanmış yollar neredeyseçırılçıplak kalan kavakların titrek gövdeleri altında ölüyapraklardan kalın bir halıyla kaplıydı. Çıplak dallar rüzgârdatitreşiyor, uzaya savrulmaya hazır birkaç yaprağı hareketegeçiriyordu. Gün boyu dinmeyen, ağlama hissi veren biryağmurla, tamamen sararıp, geniş altın sikkelere dönen sonyapraklar da dallarından kopuyor, havada döne döne uçarakdüşüyorlardı.

Jeanne koruluğa kadar yürüdü. Burası da ölü odası gibi içkarartıcıydı. Küçük kıvrımlı yürüyüş yollarını birbirinden ayıran

Bir Hayat Guy de Maupassant

94

Page 95: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yeşil duvar tamamen dağılmıştı. İnce dallarıyla dantelebenzeyen iç içe geçmiş çalılıklar cılız uzantılarıyla birbirlerineçarpıyordu. Esen rüzgârla savrulan kuru yapraklar oradan orayauçuyor, belli yerlerde birikirken çıkardıkları sesler can çekişenbirinin acı dolu son soluğunu çağrıştırıyordu.

Küçücük kuşlar sığınacak bir yer ararken, küçük tatlı çığlıklaratarak oradan oraya sıçrıyorlardı.

Yine de denizden esen rüzgâra karşı duran karaağaçların kalınperdesiyle korunan ıhlamur ve çınar yaz görüntülerinikoruyorlardı. Doğalarına uygun biçimde, ilk soğuklarla birliktebiri kırmızı diğeri portakal sarısı bir renge bürünmüştü.

Jeanne, Couillard’ların çiftliği boyunca, Annecik’in yürüyüşyolunda bir ileri bir geri gidip geliyordu. Başlayan tekdüzehayatının uzun sürecek sıkıntılarını sezmiş gibiydi. Keyfinikaçıran bir şeyler vardı.

Sonra Julien’in ilk kez aşkını açtığı yamaca oturdu. Neredeysehiçbir şey düşünmeden, günün hüznünden kaçmak için oracıktayatıp uyuma isteğiyle kalbinin derinliklerine kadar bitkinkalakaldı.

Birdenbire gökyüzünde sert esen rüzgârla sürüklenen bir martıgözüne ilişti. Uzaklarda, Korsika’da, karanlık Ota Vadisi’ndegördüğü kartalı hatırladı. Kalbinde güzel ama sona ermiş biranının verdiği acı sarsıntıyı hissetti. Aniden yabanıl kokusu,portakalları olgunlaştıran güneşi, dorukları kızıl renkli dağları,lacivert koyları ve kasırgaların yaladığı koyaklarıyla o ışıltılıadayı yeniden yaşar gibi oldu.

Yaprakların dökülüşü ve rüzgârın önüne kattığı gri bulutların

Bir Hayat Guy de Maupassant

95

Page 96: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yarattığı kasvetle çevresini saran nemli ve soğuk manzarahıçkırıklarıyla kurtulamayacağı yoğunlukta bir umutsuzlukladoldurdu içini.

Şöminenin önüne oturan Annecik günlerin melankolisinealışkın, hatta hiç hissetmeden uyukluyordu. Baba ve Julienişlerden konuşarak yürüyüşe çıkmıştı. Akşam oluyor, ateşinyansımasıyla aydınlanan geniş salona iç karartıcı gölgelerdoluyordu.

Pencerelerden bakıldığında dışarıda batan güneşin kalıntılarıyıl sonunun kirli doğasını ve kendisi bile çamura bulanmış gibigörünen grimsi gökyüzünü iyice göze batar hale getiriyordu.

Az sonra baron göründü, arkasında da Julien vardı, kapkaranlıkolan odaya girer girmez, “Çabuk, çabuk ışık getirin! Burası çokboğucu olmuş!” diye bağırarak zile bastı.

Şöminenin önüne oturdu. Ateşe uzattığı nemli ayaklarındanbuharlar yükselir, ısındıkça kuruyan çamur parçaları yeredökülürken neşeyle ellerini ovuşturuyordu: “Sanırım bugündona çekecek. Kuzey yönü aydınlık, üstelik bu gece dolunay,soğuk fena ısıracak” dedi.

Sonra kızına dönerek “Söyle bakalım küçüğüm, ülkene, evine,bu ihtiyarlara dönmekten memnun musun?”

Bu basit soru Jeanne’ı alt üst etti. Gözleri yaşlarla dolupbabasının kollarına atıldı ve kendini affettirmek ister gibi sarıldıçünkü neşeli olmak için gösterdiği çabaya rağmen, gizlemektezorlandığı bir üzüntü hissediyordu. Ailesine kavuştuğundaonlarla olmanın keyfini çıkarmak konusunda kendi kendineverdiği sözleri hatırladı. Sevdiğimiz insanları uzaktayken fazla

Bir Hayat Guy de Maupassant

96

Page 97: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

düşünüp, onlarla olma alışkanlığını yitirince, ortak hayatınbağları tekrar kurulana kadar yaşanan bir tür duygukilitlenmesi, sevgiyi felç eden bir tür soğukluk hissedipşaşırıyordu.

Akşam yemeği uzun sürdü. Kimse konuşmadı. Julien karısınıunutmuş gibi görünüyordu.

Salona geçildiğinde, Annecik’in ateşinin karşısında gevşerkenderin bir uykuya daldı. Bir ara iki adamın tartışma sesleriyleuyanıp, aklını toplamaya çalışarak, hiçbir şeyin bozamadığı buboğucu alışkanlıkların uyuşukluğuna kapılıp kapılmayacağınısordu kendi kendine.

Gün boyu küçük kırmızı alevlerle yanan şömine artık dahacanlı, daha aydınlıktı. Çıtırtılar çıkarıyor, koltukların dolgundöşemelerine, tilki ve leyleğe, melankolik balıkçıla, ağustosböceği ve karıncaya dev yalazlar gönderiyordu.

Baron canlanan alevlere elini uzatırken gülümsedi: “Ah ah! Buakşam ne güzel de yanıyor. Dışarıda soğuk içe işliyor çocuklar,hava dona çekiyor” dedi. Sonra elini Jeanne’ın omzuna koyupateşi göstererek, “Görüyor musun kızım, işte bu dünyadaki engüzel şey bu: Ateş, ailenin çevresinde toplandığı ateş. İşte bu herşeye değer. Bitkin olmalısınız çocuklar, yatmak istemez misiniz?”

Odasına çıkan genç kadın, sevdiğine inandığı diyarlara ikidönüşünün birbirinden nasıl bu kadar farklı olabildiğini sordukendi kendine. Kendini neden bu kadar incinmiş hissediyordu?Neden bu ev, sevdiği bu topraklar, şu ana kadar kalbini titretenher şey ona bu kadar acı veriyordu?

Gözü birden duvar saatine ilişti. Arı hâlâ soldan sağa, sağdan

Bir Hayat Guy de Maupassant

97

Page 98: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sola, aynı hızlı ve sürekli devinimle uçuyordu yaldızlı çiçeklerinüzerinde. Jeanne ona saati söyleyen ve canlı bir göğüs gibititreyen bu küçük mekanik alet karşısında gözleri yaşlarla dolupduygulandı.

Anne ve babasına sarıldığında bile bu kadarheyecanlanmamıştı doğrusu. Kalbi herhangi bir mantığa yervermeyen gizemlerle doluydu.

Evlendiğinden beri yatağında ilk kez yalnızdı, Julien yorgunolduğu bahanesiyle başka bir oda istemişti. Sonunda herkesinkendi odası olması konusunda anlaşmışlardı.

Yalnız uyumayı unutmuştu, bir yandan bedeninde başka birbeden hissetmemenin şaşkınlığı diğer yandan çatıyı döven azgınkuzey rüzgârının tedirginliğiyle uzun süre uyuyamadı.

Sabah yatağını kana bulayan güneş ışınlarıyla erkendenuyandı. Kırağıyla ıslanan yerler alev alan ufuk gibi kıpkırmızıkesilmişti.

Sabahlığına sarılıp pencereye koştu ve camı açtı.

Buz gibi, ısıran ama aynı zamanda da canlılık veren bir esintidoldu odaya ve tenini ısırırken gözlerini yaşarttı. Pembeleşengökyüzünün ortasında, ağaçların ardından kendini gösterensarhoş bir yüz gibi pırıl pırıl, yusyuvarlak bir güneş duruyordu.Şimdilik sert ve kuru bir buz tabakasıyla kaplı olan toprak, çiftlikçalışanlarının ayakları altında çıtırdıyordu. Kavaklarınyapraklarını koruyan dalları da bu gece çırılçıplak kalmıştı, genişfundalıkların ardında, yer yer bembeyaz dallarla bezeli büyükyeşil alanlar görülüyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

98

Page 99: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ihlamur ve çınar, esen borayla hızla döküyordu yapraklarını.Buz gibi rüzgârın her esişinde bu ani donla kopan yapraklarındöne döne uçuşu rüzgârda savrulan kuşları andırıyordu. Jeannegiyindi, çıktı, yalnızca ve yalnızca bir şeyler yapmış olmak içinçiftçileri izlemeye gitti.

Martinler elleriyle selam verirken, çiftliğin hanımıyanaklarından öptü onu. Sonra ısrarla küçük bir bardak hoşafikram ettiler. Sonra diğer çiftliğe geçti. Couillardlar selamverdiler, çiftliğin hanımı yanaklarından öptü. Burada da küçükbir bardak frenk üzümü likörü içmek zorunda kaldı.

Sonunda öğle yemeği için geri döndü.

O gün de bir önceki gibi geçti ama hava nemli değil, soğuktu.Haftanın diğer günleri de bunlara benzedi, ayın bütün haftalarıda ilkine.

Uzak diyarlara duyduğu özlem yavaş yavaş zayıfladı. Alışkanlıkhayatının üzerine, bazı suların nesneler üzerinde bıraktığı kireçtabakasına benzer bir kabullenme perdesi örtüyordu. Kalbindegündelik varoluşlarıyla ilgili binlerce şey için endişe, düzenliolarak yapması gereken işler için basit, çok şiddetli olmayan birkaygı oluştu. Kendisine iyi gelen bir tür melankoli, hayata karşıbelli belirsiz bir düş kırıklığı yaşıyordu. Neye ihtiyacı vardı? Neistiyordu? Bilmiyordu. Herhangi bir dünyevi isteği yoktu. Hazaçlığı, hatta ulaşılması mümkün zevkler için herhangi bir çabagösterme isteği duymuyordu, zaten ne isteyebilirdi? Salondakidöşemeleri solmuş eski koltuklar gibi, gözünde her şeyin rengiağır ağır soluyor, her şey silinip, solgun, ölgün bir hal alıyordu.

Julien’le ilişkileri tamamen değişmişti. Balayı seyahatindendöndüklerinden beri rolünü tamamlayıp, kendi yüzüne geri

Bir Hayat Guy de Maupassant

99

Page 100: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dönen bir aktör gibi bambaşka bir insana dönüşmüştü. Onunlaneredeyse hiç ilgilenmiyor, hiç konuşmuyordu. Aşka dair her şeyaniden uçup gitmişti, geceleri de odasına nadiren geliyordu.

Paranın ve evin yönetimini ele almış, kira sözleşmeleriniyeniliyor, köylülere bin bir işkence ediyor, harcamalarıkısıyordu. Bir beyefendiden çok çiftçi görüntüsüne bürünmüş,nişanlılık dönemindeki ışıltısını ve zarafetini kaybetmişti.

Bekârlık dönemi gardırobunda bulduğu, bakır düğmeli, her yerilekelerle dolu eski bir kadife giysiyi üzerinden hiç çıkarmıyordu.Artık beğenilme kaygısı da duymadığından tıraş olmayıbırakmış, onu fena halde çirkinleştiren hırpani bir sakalladolaşıyordu.

Ona sevgi dolu yakınmalarda bulunmayı deneyen Jeanne’abütün kabalığıyla, “Beni rahat bırakır mısın?” diye cevap vermiş,Jeanne bir daha girişimde bulunma gafletine düşmemişti.

Jeanne da bu değişimlerden payını almıştı. Duruma kendisi bileşaşırıyordu. Julien onun için bir yabancı, ruhunu ve kalbinikapattığı bir yabancı halini almıştı. Sık sık, sevip evlendiğiadamın nereye gittiğini düşünüyor, birbirlerine sarılıpyatmamışçasına bu kadar yabancı düşebilmelerinianlayamıyordu.

Terk edilmişliğinden nasıl acı çekmesindi? Hayat bu muydu?Yanılmışlar mıydı? Gelecek onun için hiçbir şey vaat etmiyormuydu?

Julien hâlâ eskisi kadar yakışıklı, bakımlı, zarif, çekici olsaydı,daha mı az üzülecekti?

Bir Hayat Guy de Maupassant

100

Page 101: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Yılbaşından sonra yeni evlilerin yalnız kalmasına kararvermişlerdi. Annecik ve Babacık, Rouen’daki evlerine dönecekti.Gençler o kış Peuples’den ayrılmayıp iyice yerleşecek, hayatlarınıgeçirecekleri yere alışacak, sevmeyi öğreneceklerdi. ZatenJulien’in karısını takdim etmesi gereken birkaç komşu vardı.Bunlar Brisevilleler, Coutelierler ve Fourviller’di.

Ama gençler ziyaretlerine bir türlü başlayamıyordu, çünkü atarabasının üzerindeki armaları değiştirmek için oralara kadarressam getirtmek olanaksız gibiydi.

Baron ailenin eski arabasını damadının emrine vermişti amaJulien, Le Perthuis des Vauds’ların arması silinip, de Lamarearması çizilmeden komşu şatolara gitmeye yanaşmıyordu.

O bölgede arma çizimleri konusunda uzman tek bir kişikalmıştı, o da Bataille adıyla anılan Bolbecli bir ressamdı.Araçların kapısına armalar çizmek için sırayla bütünNormandiya konaklarına çağrılıyordu.

Nihayet bir Aralık sabahı öğle yemeğinden kalktıkları sırada,bir yabancının bahçe kapısını açıp, kendilerine doğru geldiğinigördüler. Sırtında bir çanta taşıyordu. Bu Bataille idi.

Adamı salona aldılar ve önemli biriymiş gibi yemek ikramettiler, çünkü uzmanlığı, bütün bölge aristokrasisiyle yakıntemasta oluşu, armaların tamamını, ilgili terimleri, amblemleritanıması onu soylular tarafından eli sıkılacak bir kişi halinegetiriyordu.

Hemen kâğıt kalem getirdiler ve o yemeğini yerken, baron veJulien de armanın eskizini çıkardı. Bu tür konularda çoktitizlenen barones de fikir veriyordu. İçinde aniden uyanan tuhaf

Bir Hayat Guy de Maupassant

101

Page 102: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bir ilgiyle Jeanne bile tartışmada yerini aldı.

Bataille bir yandan yemeğini yiyor, bir yandan fikir bildiriyor,zaman zaman kalemi alıp örnekler çiziyor, bölgedeki soylularınarabalarını tarif ediyor, beraberinde, ruhunda, hatta sesinde birtür soyluluk atmosferi taşıyor gibi görünüyordu.

Çok kısa kesilmiş gri saçları, boya içinde kalmış elleriyle, benzinkokan kısa boylu bir adamdı bu. Söylendiğine göre, bir zamanlargeleneklere aykırı kabul edilen bir ilişkisi olmuştu ama soyluailelerin tamamından genel bir saygı görmesi bu lekeyi uzunsüre önce akıllardan silmişti.

Kahvesini bitirir bitirmez, adamı garaja götürüp, arabanınüzerindeki balmumu kaplı örtüyü kaldırdılar. Batailleinceledikten sonra, yapacağı çizimin hangi boyutlarda olmasıgerektiğini ciddi bir edayla anlattı. Yeni bir fikir alışverişindensonra işe koyuldu.

Soğuğa rağmen de barones bir koltuk getirtip adamınçalışmasını izlemeye başladı, bir süre sonra donan ayakları içinbir mangal istetti ve sakin bir edayla ressamla sohbete girişti.Kulağına çalınmamış evlilikler, ölümler, doğumlar üzerinesorular soruyor, hafızasındaki soyağaçlarını bu yeni bilgilerletamamlıyordu.

Julien de bir sandalyeye ata biner gibi oturup kayınvalidesininyanında kalmıştı. Bir yandan piposunu tüttürüyor bir yandanayağıyla yeri eşeliyor, anlatılanları dinlerken, soyluluğununkanıtı olacak çizimi göz ucuyla süzmeye devam ediyordu.

Az sonra orağını omzuna atmış Simon Baba da olan bitenigörebilmek için durakladı. Bataille’ın gelişi çevre çiftliklerde de

Bir Hayat Guy de Maupassant

102

Page 103: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

öğrenildiğinden, çiftçiler görünmekte gecikmedi. Baronesin ikiyanında dikilmiş hayranlıkla izleyerek, “Bu aletleri iyi kullanmakiçin de yetenek lazım” diye homurdanıyorlardı.

İki kapının boyanması ancak ertesi gün on bire doğrutamamlanabildi. Çok geçmeden herkes toplanmıştı: Tam olarakkarar verebilmek için arabayı dışarı çektirdiler.

Mükemmeldi. Bataille’a iltifatlar yağdırdılar. Adam çantasınısırtına asıp gitti. Baron, karısı, Jeanne ve Julien ressamın koşullarelverse şüphesiz büyük bir sanatçı olacak, çok yetenekli biriolduğu konusunda hemfikirdiler.

Julien tasarruf tedbiri olarak yeni değişiklikler gerektiren bazıreformlar yapmıştı.

Vikont arabayı kullanma işini bizzat üstlenerek, yaşlı arabacıyıbahçıvan yapmış, yem parası ödememek için atları bile satmıştı.

Efendiler indiğinde hayvanlarla ilgilenecek biri gerektiğinden,Marius adlı genç bir inek çobanını hizmete almıştı.

Bir daha at satın almak zorunda kalmamak için, Couillardlar veMartinler’in kira sözleşmelerine her iki çiftliğin de her ayın birgünü, Julien tarafından belirlenen bir tarihte birer at vermezorunluluğu koymuştu.

Bunun üzerine Couillardlar sarı tüylü büyük bir beygir,Martinlerse uzun beyaz tüylü küçük bir at getirdiler. Bu ikihayvan yan yana bağlandı, Simon Baba’nın eski üniformasıiçinde yok olan Marius arabayı şatonun önüne getirdi.

Temizlenen, doğru düzgün giyinen Julien geçmişteki zarafetinebiraz olsun kavuştuysa da, uzun sakalı ona her şeye rağmen

Bir Hayat Guy de Maupassant

103

Page 104: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sıradan bir görünüm veriyordu.

Kocasının kolunda odasından inen barones arabaya güçlükletırmanıp, sırtını yastıklarla destekleyerek oturdu. Az sonraJeanne göründü. Öncelikle atların haline güldü. “Beyaz, sarınıntorunu gibi duruyor” diyordu. Sonra başındaki şapka gözleriniörtüp burnunda asılı kalan, elleri ceketin derinliklerinde yitmiş,iki bacağı üniformanın eteklerine dolanmış, altından devayakkabılar içindeki ayakları görünen Marius’u fark etti. Onabakmak için başını geriye devirmesini, adım atabilmek içindereden atlar gibi dizini yukarı kaldırmasını ve giysilerininkıvrımları içinde tamamen kaybolup emirlere itaat etmek içinkör gibi çaresizce dolanışını görünce, bitmek bilmeyen, karşıkonulamaz bir kahkaha krizine girdi.

Baron arkasına dönüp şaşkına dönen küçük adama baktı vekızından sirayet eden kahkaha kriziyle sarsıldı. Gülmektenkonuşamıyordu, karısına güçlükle seslendi: “Ma-Ma-Marius’abak! Çok komik!”

Bunun üzerine barones kapıdan eğilip baktıktan sonra öyle birkahkaha krizine tutuldu ki, araba yayları üzerinde sarsılarakdans etmeye başladı.

Bunun üzerine yüzü bembeyaz kesilen Julien “Bu kadar gülecekne var? Delirdiniz herhalde” diye bağırıyordu.

Gülmekten karnı ağrımaya başlayan Jeanne sakinleşmeyibaşaramadığından giriş basamaklarından birine çöktü. Baron dayanına oturdu. Arabadan yükselen sesleri, kesilmek bilmeyenhırıltıları işitenler baronesin boğulduğunu düşünebilirdi. BirdenMarius’un redingotu da titremeye başladı. Olanı biteni anlamıştıçünkü kılığının içine iyice sinmiş kendinden geçmişçesine

Bir Hayat Guy de Maupassant

104

Page 105: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

gülüyordu.

Bu kez deliye dönen Julien çocuğun üzerine atıldı. Bir tokatoğlanın başındaki dev şapkanın çimenlerin üzerine uçmasınayetmişti. Sonra kayınpederine dönerek, öfkeden titreyen birsesle kekeledi: “Gülmeye hakkınız olduğunu sanmıyorum.Servetinizi saçıp savurup, varınızı yoğunuzu çarçuretmeseydiniz, bu durumda olmazdık. Battıysanız suç kimde?”

Neşeleri birden söndü, ortalık buz kesti. Kimse tek laf edemedi.Şaşkınlıktan dili tutulan baron iki kadının karşısında oturdu,Julien de koltuğuna yerleşerek, şişmiş yanağıyla gözyaşı dökençocuğu yanına çekti.

Üzüntü içinde çıkılan yol herkese çok uzun geldi. Arabadasessizlik hâkimdi. Üçü de üzülmüş, tedirgin olmuştu. Kalplerinedüşen kaygıyı itiraf etmek istemiyorlardı. Bu acı vericidüşünceyle boğuşurken, başka bir şeyden söz edemeyeceklerinigayet açık hissediyor, bu zor konuya değinmektense susmayıtercih ediyorlardı.

Hayvanların birbirine denk olmayan adımlarıyla güçlükleilerleyen araba çiftliklerin yanından geçiyor, ahırlara koşupgözden kaybolan kara tavukların dev adımlarla kaçışmasınaneden oluyor, bazen arkalarından koşan bir çoban köpeği tüyleridiken diken evine geri dönüyor, dönerken de durup ara sıraarabaya havlamayı ihmal etmiyordu. Elleri ceplerinde, mavigömleğinin sırtı rüzgârla şişmiş bir delikanlı çamurlu çizmeleri,isteksiz yürüyüşüyle kenara çekilip arabanın geçmesine izinveriyor ve kasketini sola eğip, kafatasına yapışmış düz saçlarınıaçığa çıkarıyordu.

Birbirlerinden oldukça uzak çiftlikler arasında yeşil ovalar

Bir Hayat Guy de Maupassant

105

Page 106: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

uzanıyordu.

Nihayet ana yola çıkarak iki yanı köknarlarla kaplı geniş biryola girdiler. Çamurda açılmış derin tekerlek izleri arabanın yanayatmasına ve Annecik’in çığlığı basmasına neden oluyordu.Geniş yolun sonundaki beyaz çitin kapısı kapalıydı, Mariusaçmak için koştu ve kanatları kapalı yüksek, geniş ve boğucuyapının önündeki değirmi yolu izleyerek uçsuz bucaksız biryeşillik alanın çevresinden dolaştılar.

Birden orta kapı açıldı. Yaşlı bir hizmetçi göründü. Önlüğününbir kısmını da örten siyah kırmızı çizgili bir jile giymişti. Küçükeğreti adımlarla giriş merdivenlerini indi. Ziyaretçilerin adlarınıaldı ve sürekli kapalı durduğu anlaşılan kapılarını güçlükle açtığıgeniş bir salona buyur etti onları. Mobilyaların üzeri örtülüydü.Duvar saati ve dev şamdanlar beyaz örtülerle kaplanmıştı. Nemlibir hava, buz gibi, nemli ve bayat bir hava insanın akciğerlerine,kalbine ve tenine hüzün işlemesine neden oluyor gibiydi.

Oturup beklemeye başladılar. Yukarıdaki koridordan gelenayak sesleri evde alışılmamış bir telaş yaşandığını gösteriyordu.Sürpriz yapılan şato sakinleri, alelacele giyinmeye çalışıyordu.Bu, zaman aldı. Birkaç kez çan sesi duyuldu. Birilerimerdivenlerden indi, sonra geri çıktı.

Evin soğuğu içine işleyen barones durup durup hapşırıyordu.Julien volta atıyordu. Keyfi kaçan Jeanne annesinin yanındaöylece oturuyordu. Baron ise sırtını şöminenin mermerinedayamış, kaşlarını çatmış bekliyordu.

Sonunda dev kapılardan biri açıldı ve Vikont ve Vikontes deBriseville göründü. Her ikisi de ufak tefek ve zayıftı, sekerekyürüyorlardı sanki. Yaşlarını anlamak olanaksızdı, aşırı nazik ve

Bir Hayat Guy de Maupassant

106

Page 107: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kasıntı bir halleri vardı. Dallı yapraklı desenlerle kaplı ipek birelbise giyen kadın, başına yaşlı kadınlar gibi kurdelelerle süslübir bone takmıştı. Tiz sesiyle hızlı hızlı konuşuyordu.

Gösterişli bir redingotun içinde kaskatı duran koca hafifdizlerini kırarak selam verdi. Burnu, gözleri, kökleri gözükendişleri, balmumuna batırılmış gibi duran saçları ve güzelgiysileri büyük özen gösterilen eşyaların parıltısıyla parlıyordu.

Misafirlere edilen her zamanki iltifatlar ve komşuluğungerektirdiği nezaket sözlerinden sonra, kimse söyleyecek sözbulamadı. Bunun üzerine nedensiz yere birbirlerini övmeyekoyuldular. Her iki taraf da bu güzel dostluğu sürdürmeyiumuyordu. Bütün yıl köyde yaşayanlar için bu ziyaretler verimlioluyordu.

Salondaki buz gibi hava kemiklerine işledi, seslerininkısılmasına neden oldu. Barones artık bir yandan öksürüyor biryandan hapşırıyordu. Bunun üzerine baron gitme işareti verdi.Briseville çifti ısrarlıydı. “Nasıl yani? Bu kadar çabuk mu? Birazdaha kalın lütfen!” Ama Jeanne bu ziyareti fazla kısa bulanJulien’in kaş göz işaretlerine rağmen ayağa fırlamıştı bile.

Arabayı çağırtmak için hizmetçinin zilini çalmak istediler. Amazil çalışmadı. Ev sahibi telaşla gözden kayboldu ve atların ahıraçekildiği haberiyle geri geldi.

Beklemeleri gerekiyordu. Konuşacak bir konu, söyleyecek birşeyler arıyorlardı. Kışın yağmurlu geçeceğinden söz edildi.İstemsiz sıkıntı ürperişleriyle sarsılan Jeanne ev sahiplerininbütün yıl yalnız başlarına ne yaptıklarını sordu. Brisevilleler busoruya içerlediler çünkü sürekli meşgullerdi, Fransa’nın dört biryanına yayılmış soylu akrabalarına mektuplar yazıyor, günlerini

Bir Hayat Guy de Maupassant

107

Page 108: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

küçük meşgalelerle geçiriyor, oyunlar oynuyor, en anlamsız olayhakkında bile derin sohbetlere girişiyorlardı.

Kullanılmayan bu geniş salonun kararmış yüksek tavanlarıaltında, örtülere sarınmış halde yaşayan bu fazlasıyla temiz,fazlasıyla düzgün küçücük kadınla erkek Jeanne’a asaletkonserveleri gibi görünüyordu.

Sonunda araba birbirine son derece zıt iki atıyla pencereninönünden geçti. Ama bu kez de Marius ortalarda yoktu. Akşamakadar serbest olduğunu sandığından, köyde gezintiye çıkmışolmalıydı.

Öfkeden deliye dönen Julien onu yaya olarak göndermelerinisöyledi ve karşılıklı uzun veda sözlerinden sonra Peuples yolunututtular.

Arabada yalnız kalır kalmaz Jeanne ve babası, Julien’inkabalığından artakalan yoğun sıkıntıya rağmen, Briseviller’inmimiklerini ve ses tonlarını taklit ederek gülmeye başladı. Baronadamı, Jeanne ise kadını taklit ediyordu ama barones nezaketkurallarına biraz düşkün olduğu için bir parça rahatsız olmuştu:“Böyle alay etmeniz doğru değil, bunlar önemli ailelere mensupseçkin insanlar.” Annecik’e karşı çıkmak istemediklerindensustular ama zaman zaman, her şeye rağmen, baba ve Jeannebirbirlerine bakıp tekrar başlıyordu. Gösterişli bir selam verip,azametli bir tonla, “Gün boyu rüzgâr aldığına göre şatonuzPeuples de oldukça soğuk olmalı değil mi Madam?” Jeanneyapmacıklı bir havaya bürünüyor ve başını banyo yapan birkanarya gibi küçük hareketlerle sallayarak miyavlar gibi cevapveriyordu: “Ah Mösyö! Bütün yıl meşgul olacağım öyle çok iş varki! Üstelik mektup yazacak sayısız akrabamız bulunuyor. Mösyöde Briseville her şeyi benim üzerime yıkıyor. O yalnızca Rahip

Bir Hayat Guy de Maupassant

108

Page 109: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Pelle ile birlikte bilimsel araştırmalar yürütüyor. BirlikteNormandiya’nın dinsel tarihini yazmaya çalışıyorlar.”

Kızan ama sevecenliğine yenik düşen barones de gülümsüyorve tekrarlıyordu: “Kendi sınıfımızdan insanlarla bu şekilde alayetmeniz hoş değil.”

Bu sırada araba aniden durdu. Julien arkadaki birine bağırarakseslendi. Bunun üzerine Jeanne ve baron kapılardan eğilerekonlara doğru yuvarlana yuvarlana koşan tuhaf bir yaratıkgördüler. Marius, üniformasının uçuşan eteğinin altındakibacakları birbirine dolanarak, sürekli arkaya ittiği şapkasıylaönünü göremeden, kollarını martı kanatları gibi sallayaraknereye bastığını bilmeden düştüğü geniş su birikintilerine bataçıka, yoldaki bütün taşlara takılıp sendeleyip, zıplayıp hoplayıp,yeşil bir çamur yığını halinde bütün gücüyle arabayı takipetmeye çalışıyordu.

Marius arabaya yaklaştığı anda, eğilen Julien onu ensesindenyakaladığı gibi yanına çekti ve atlarının gemini bırakıp, kafasınayumruklar indirmeye başladı. Oğlanın omzuna kadar inen şapkatambur gibi bir ses çıkarıyordu. Efendisinin bir eliyle tutupdiğeriyle dövdüğü oğlan şapkanın içinde haykırıyor, kaçmaya,arabadan atlamaya çalışıyordu. Jeanne kendini kaybetmişkekeliyordu: “Baba... Ah, babacığım!” Barones ise öfkeyledoğrulmuş kocasının kolunu sıkıyordu. “Lütfen engel olun onaJacques!” Bunun üzerine baron ani bir hareketle ön camı indirdive damadının kolunu yakalayarak, titreyen bir sesle,“Çocukcağıza vurmaya bir son verecek misiniz?” diye sordu.

Julien şaşkınlık içinde arkasına döndü: “Bu serserinin bizi neduruma düşürdüğünün farkında değil misiniz?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

109

Page 110: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama baron başını ikisinin arasına uzatmıştı: “Ne olursa olsun!Bu kadar kaba davranamazsınız.” Julien yeniden sinirlendi: “Benirahat bırakın lütfen, bu sizi ilgilendirmez!” Tekrar kolunukaldırdı ama kayınpederi ani bir hareketle yakalayarak öylesinebüyük bir güçle geri itti ki koltuğun ahşap kısmına çarparakcanını yaktı. Baron öfkeyle bağırdı: “Durmazsanız iniyorum. Sizinasıl durduracağımı bilirim ben!” Bunun üzerine vikont birdensakinleşti ve cevap vermeden omuzlarını silkerek hayvanlarıkamçıladı. Dört nala yola koyuldular.

Beti benzi atan iki kadın donup kalmıştı. Baronesin güçlü kalpatışları açıkça duyuluyordu.

Akşam yemeğinde Julien, hiçbir şey olmamış gibidavranıyordu, hatta her zamankinden daha sevimliydi. O temizkalpleriyle her şeyi çabucak unutan Jeanne, babası ve BayanAdélaide onu böyle cana yakın görmekten memnun olup, bugeçiş dönemini neşeyle geçirmeye bıraktılar kendilerini. Jeannetekrar Briseviller’in konusunu açınca kocası bile şakalar yaptı,ama hemen de ekledi: “Haklısınız tabii, çok yukarıdandavranıyorlar.”

Başka ziyaretlerde bulunulmadı. Marius meselesininalevlenmesinden endişe ediyorlardı. Yılbaşında komşularakartlar göndermeye ve ziyaretlerine gitmek içinse gelecekilkbaharın ilk ılık günlerini beklemeye karar verdiler.

Noel geldi. Papaz, Belediye Başkanı ve eşi akşam yemeğinedavetliydi. Yılbaşı için de davet edildiler. Günlerin tekdüzeseyrini bölen tek meşgale bu oldu.

Babacık ve Annecik, 9 Ocak’ta Peuples’den ayrılmakzorundaydı. Jeanne kalmalarını istiyordu ama Julien bu ısrarlara

Bir Hayat Guy de Maupassant

110

Page 111: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

katılmıyordu. Baron damadının gitgide artan soğukluğukarşısında, Rouen’dan bir posta arabası getirttirdi.

Yola çıkışlarından bir gün önce, bagajlar toplanmıştı. Soğukama açık bir hava olduğundan Jeanne ve babası Korsikadönüşünden beri gitmedikleri Yport’a kadar inmeye kararverdiler.

Evlendiği gün hayatı boyunca birlikte olmak zorunda olduğukocasıyla birlikte dolaşmaya çıktığı koruluğu geçtiler. Hayatındailk kez okşandığı, ilk kez hazla ürperdiği, yabani Ota Vadisi’ndesu içtikleri kaynağın önünde sular ve öpücükler birbirinekarışırken tanışacağı cinsel aşkı ilk kez sezdiği yerdi burası.

Ne yaprak kalmıştı ne sarmaşık bitkiler. Dallarıngürültüsünden ve kışın dökülen yaprakların çıkardığı o kuruuğultudan başka bir şey yoktu.

Köye girdiler. Boş ve sessiz sokaklar deniz, yosun ve balıkkokusunu koruyordu. Kapılar arasına gerilen ya da sandallarınüzerine yayılan balık ağları kurumaya bırakılmıştı yine. Soğukgri deniz gürleyerek oluşan o ebedi köpüğüyle alçalmayabaşlamış, Fécamp tarafındaki falezlerin eteklerindeki yeşilimsikayalar ortaya çıkmıştı. Sahil boyunca ters çevrilmiş şişmankayıklar dev ölü balıklara benziyorlardı. Akşam oluyordu.Balıkçılar gruplar halinde sahile iniyor, büyük denizci çizmeleri,boyunlarını örten yün kazaklarıyla, bir ellerinde bir şişe içki,diğerinde denizci feneriyle ağır ağır yürüyorlardı. Eğri büğrükayıklar arasında uzun süre dolanıyor, Normandiyalılar’a özgübir ağırlıkla ağlarını, şamandıralarını, büyükçe bir ekmeği, birkalıp tereyağını, bir bardakla küçük bir içki şişesini tekneyeyüklüyorlardı. Sonra tekneyi suya itiyorlardı. Tekne gövdesiüzerinde büyük bir gürültüyle kayarak köpükleri yarıyor,

Bir Hayat Guy de Maupassant

111

Page 112: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dalganın üzerine çıkıyor, birkaç saniye için sallanıyor,kanatlarını açıyor ve direğinin ucundaki küçük ışıkla geceniniçinde kayboluyordu.

Son denizci de gözden yitene kadar kıyıda kalan, ince giysileriiçinde dimdik bekleyen sağlam yapılı denizci karıları seslerikaranlık gecelerin uykusunun ağırlığıyla çatallanmış halde,uykudaki köylerine dönüyorlardı.

Baron ve Jeanne öylece dikilip, açlıktan ölmemek için her gecehayatları pahasına denize açılan ama asla et yiyemeyecek kadaryoksul olan adamların gölgelerinin uzaklaşmasını hayranlıklaseyrediyorlardı.

Baron okyanus karşısında heyecana kapılarak mırıldandı:“Hem ürkütücü hem çok güzel. Karanlıkların içinde bunca canalan bu deniz ne kadar da güzel değil mi Jeanette?”

Kız acı bir gülümsemeyle cevap verdi: “Akdeniz’in yanında hiçkalır!” Ama babası küçümsedi: “Akdeniz mi? Yağlı, çivit mavisitatlı bir su. Şu köpüren kabartıların ürkütücülüğüne bak!Şimdiden görünmez olan şu adamların bu denize açıldıklarınıdüşün bir de!”

Jeanne iç geçirerek boyun eğdi: “Sen öyle diyorsan.” Amadudaklarından dökülen “Akdeniz” sözcüğü bir kez daha kalbininsıkışmasına neden olmuş, aklını düşlerini süsleyen uzak kıyılarasürüklemişti.

Bunun üzerine baba kız, koruluktan dönmek yerine, ana yolaçıktılar ve ağır adımlarla tırmandılar yamacı. Yaklaşan ayrılığınhüznüyle ağızlarını bıçak açmıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

112

Page 113: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Çiftliklerin yakınlarından geçtiklerinde ya dövülen elmaların,bu mevsimde bütün Normandiya kırlarının üzerini kaplayanelma şarabının kokusunu içlerine çekiyor ya da ağır bir ahırkokusu, ineklerin gübrelerinden yükselen hoş sıcak bildikkokuyu duyuyorlardı.

Jeanne ruhunun olgunlaştığını, artık gözle görünmeyen şeylerialgılayabildiğini düşünüyordu. Kırlara yayılan bu küçük ışıklaraniden bütün varlıklardan ayrı düştüğü, hayatının kalankısmında sevdiği herkesten ayrı, uzak kalacağı duygusu yarattı.

Bunun üzerine kaderine boyun eğer gibi, “Hayat her zamankeyifli değil” dedi.

Baron iç çekti: “Haklısın kızım ama yapacak bir şey yok.”

Ertesi gün, Babacık ve Annecik gidince, Jeanne ve Julien yalnızkaldılar.

Bir Hayat Guy de Maupassant

113

Page 114: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

7Bunun üzerine gençlerin hayatına iskambil kâğıtları girdi. Her

gün, öğle yemeğinin ardından, Julien piposunu tüttürüp, altı ilesekiz bardak içtiği konyağını küçük küçük yudumlarkenkarısıyla birkaç parti bezik oynuyordu. Daha sonra Jeanneodasına çıkıyor, pencerenin kenarına oturuyor ve yağmur ya darüzgâr camları döverken, jüponuna dantel örüyordu. Yorgundüştüğü anlarda başını kaldırıp, uzaklarda köpüren karanlıkdenizi seyrediyordu. Birkaç dakikalık bu boş bakışların ardındanişine geri dönüyordu.

Yapacak başka hiçbir işi yoktu. Julien otorite ihtiyacınıkarşılamak ve iktisat hevesini tatmin etmek için evin bütünyönetimini ele almıştı. Acımasızlığa varan bir pintilikle kimseyebahşiş vermiyor, yiyecek maddelerini gereğinden çokkısıtlıyordu. Jeanne, Peuples’e geldiği günden beri her sabahfırıncıdan küçük bir Normandiya poğaçası aldırtıyordu. Julienbu harcamayı da keserek, kızarmış ekmekle yetinmesini istedi.

Jeanne açıklamalar, tartışmalar ve tatsızlıklardan kaçınmakiçin hiçbir şey söylemiyor ama kocasının cimriliğinin her yenitezahüründe bir yerine bıçak batırılmış gibi canı yanıyordu.Paraya hiç önem verilmeyen bir ailede yetiştiği için bu durumona çok aşağılayıcı ve küçültücü geliyordu. Annecik’inin “Para,harcamak için yaratılmıştır” dediğini kaç kez işittiğini bilehatırlamıyordu. Oysa Julien sürekli, “Paraları penceredensavurmamayı hiç öğrenemeyecek misin?” diye tekrarlıyordu.Birinin maaşından ya da ücretinden birkaç kuruş kestiği herseferinde yüzünde gülümsemeyle parayı cebine indiriyor ve“Küçük derelerden büyük nehirler doğar” diyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

114

Page 115: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Yine de bazı günler Jeanne hayallerine geri dönüyordu.Örgüsünü yavaşça bir kenara bırakıyor ve gevşeyen elleri, sönenbakışlarıyla, küçücük bir kızken kurduğu düşlerden birinedönüyor, bir kez daha zihninde cazip maceralara çıkıyordu. Amaher seferinde Julien’in Simon Baba’ya emir veren sesi onudüşlerinin beşiğinden söküp alıyordu. “Bitti, bunların hepsi bitti”diyerek örgüsüne dönüyor, tığı tutan parmaklarının üzerine birdamla gözyaşı düşüyordu

Bir zamanlar neşeli olan, sürekli şarkılar söyleyerek dolaşanRosalie de değişmişti. O gürbüz yanakları kırmızılığını yitirmiş,içine çökmüş, toprak rengine dönmüştü.

Jeanne ona sık sık, “Hasta mısın kızım?” diye soruyordu. Küçükhizmetçi ise hep, “Hayır Madam” diye cevap veriyordu. Yüzüne albasıyor ve hızla kaçıp gidiyordu.

Ama eskisi gibi koşmak yerine bacaklarını güçlüklesürüklüyordu. Zaten süslenmeyi de bırakmıştı. İpekli kumaşları,korseleri ve çeşit çeşit parfümü boşu boşuna yukarı kadartaşıyan seyyar satıcılardan hiçbir şey almıyordu.

Koca ev boşalmış gibiydi. Yağmurların uzun gri lekelerlebezediği ön cephesi fazlasıyla neşesiz görünüyordu.

Ocak sonunda kar başladı. Karanlık denizin üzerindeki büyükbulutlar uzaktan bile görülüyordu. Nihayet beyaz yumakçıklardüşmeye başladı. Bir gecede bütün ova karla kaplandı. Sabahındaağaçlar buzdan bir köpükle süslenmiş gibi görünüyordu.

Julien uzun çizmelerini ayağına geçiriyor, yabaniler gibi bütüngününü korulukta, geniş fundalıklara bakan kısımda, göçmenkuşları kollayarak geçiriyordu. Zaman zaman tarlaların

Bir Hayat Guy de Maupassant

115

Page 116: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dondurucu sessizliğini bir tüfek sesi bölüyordu. Ürken karaördek sürüleri büyük ağaçların üzerinden döne döneyükseliyordu.

Sıkıntıdan boğulan Jeanne zaman zaman evin önüne çıkıyordu.Çok uzaklardan gelen hayat sesleri bu şeffaf ve ölü örtününcansız dinginliğinde yankılanıyordu.

Sonra uzaklardaki dalgaların gürlemesinden ve sürekli yağanbuzlu su tozlarının belli belirsiz ama aralıksız kayışından başkabir şey işitmez oluyordu.

Bu kalın ama hafif köpüğün sonsuz düşüşü altında kar tabakasısürekli yükseliyordu.

Birbirini izleyen ölgün sabahlardan birinde, Jeanne ayaklarınıodasındaki şömineye uzatmış ısıtırken, gün geçtikçe daha dadeğişen Rosalie, yavaş hareketlerle yatağı yapıyordu. Jeannebirden arkasında acı dolu bir iç geçirme duydu. Başınıçevirmeden sordu: “Neyin var?”

Hizmetçi her zamanki gibi cevap verdi: “Hiçbir şey Madam!”Ama sesi kesik kesik, acı dolu çıkmıştı.

Jeanne başka bir şey düşünmeye koyulmuştu ki birden gençkızın hiç kımıldamadığını fark etti. “Rosalie!” diye seslendi. Yinekımıldayan olmadı. Bunun üzerine sessizce dışarı çıktığınısanarak daha yüksek sesle bağırdı: “Rosalie!” Tam zili çalmak içinkolunu uzatacakken yanı başından boğuk bir inleme duyarakendişeyle ayağa fırladı.

Küçük hizmetçi bembeyaz kesilmiş, gözleri ardına kadar açık,yere oturmuş, sırtını yatağın kenarına dayamış, bacaklarını

Bir Hayat Guy de Maupassant

116

Page 117: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

uzatmıştı.

Jeanne koştu: “Neyin var, neyin var?”

Öteki tek söz söylemedi, yerinden kımıldamadı, deli gibi bakangözlerini hanımına dikmiş, korkunç bir acıyla kıvranır gibi nefesnefese öylece duruyordu. Sonra bütün bedeni aynı anda gerildive acı dolu bir çığlığı dişlerinin arasında boğarak sırt üstüuzandı.

Bunun üzerine açık bacaklarının arasında eteğine yapışmış birşey kımıldadı. Çok geçmeden aynı yerden garip bir ses, güçlüklesoluk alan bir yaratığın çırpınma sesleri duyuldu ve aniden uzunbir kedi miyavlaması, kırılgan ama şimdiden acılı birmızırdanma, hayata gelen bir çocuğun acı dolu ilk çağrısıyükseldi.

Jeanne birden anladı ve kafası allak bullak olmuş halde çığlıklaratarak merdivene koştu: “Julien, Julien!”

Julien aşağıdan cevap verdi: “Ne istiyorsun?”

Söylemekte büyük güçlük çekti: “Rosalie... Rosalie’nin...”

Julien koştu, merdivenleri ikişer ikişer tırmandı ve hızla odayagirip, tek bir hamlede kızın elbiselerini çıkardı ve çıplak bacaklararasında kırış kırış, sürekli sızlanan, kıvranan, yapışkan, iğrençbir et parçası buldu.

Doğrulduğunda yüzü öfke içindeydi. Kendini kaybeden karısınıdışarı itti: “Bu seni ilgilendirmez. Defol. Git ve bana Ludivine ileSimon Baba’yı gönder” diye bağırdı.

Tir tir titreyen Jeanne mutfağa indi. Sonra bir daha yukarı

Bir Hayat Guy de Maupassant

117

Page 118: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çıkmaya cesaret edemediğinden, anne ve babası gittiğinden berişöminesi yanmayan salona girdi ve sıkıntı içinde haberbeklemeye başladı.

Az sonra hizmetçinin koşarak çıktığını gördü. Beş dakika sonra,o bölgenin ebesi Dul Dentu’yla geri geldi.

Sonra merdivenlerde yaralı birini taşıyorlarmış gibi büyük birhareketlilik yaşandı. Julien gelip Jeanne’a artık odasınaçıkabileceğini bildirdi.

Jeanne korkunç bir kazaya tanık olmuş gibi tir tir titriyordu.Yeniden şöminenin karşısına çöktü ve sordu: “O nasıl?”

Julien kaygılı ve sinirli bir halde odasına seyirtti. Öfkedendeliye dönmüş gibiydi. Önce cevap vermedi, birkaç saniye sonraduraksayarak, “Bu kızı ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu.

Jeanne kocasına anlamadan bakıyordu: “Nasıl yani? Ne demekistiyorsun? Ben... Bilmiyorum.”

Birden Julien tepesi atarak bağırmaya başladı: “Bu piçi evdetutacak halimiz yok herhalde!”

Bunun üzerine Jeanne şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi.Uzun bir sessizlikten sonra, “Ama sevgilim, bir sütanne bulamazmıyız?” dedi.

Julien sözünü bitirmesine izin vermedi: “Parasını kim verecek?Kendin vermeyi düşünüyorsun şüphesiz değil mi?”

Jeanne bir çözüm bulmaya çabalayarak uzun uzun düşündü,sonunda, “Babası çocuğun sorumluluğunu üstlenebilir. ÜstelikRosalie’yle evlenirse, ortada sorun kalmaz” dedi. Julien sabrının

Bir Hayat Guy de Maupassant

118

Page 119: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sonuna gelmişti, delirmiş gibi bağırmaya devam etti: “Baba!..Baba!.. Babasını tanıyor musun?.. Babaymış!.. Tanımıyorsundeğil mi?.. Peki şimdi ne olacak?”

Jeanne bütün içtenliğiyle çırpınıyordu: “Ama bu kızı bu haldebırakmayacaktır şüphesiz. Bu alçaklık olur! Kim olduğunuöğrenir, arar buluruz adamı. Bize bir açıklama borçlu!”

Julien sakinleşmiş, volta atmaya başlamıştı: “Sevgilim, adamınadını söylemeye yanaşmıyor. Ne sana ne de bana itirafedecektir... Üstelik ya adam onu istemiyorsa?.. Evlenmemiş birkızı piçiyle birlikte evimizde barındıramayız, anlamıyormusun?”

Jeanne ısrarla tekrarlıyordu: “Ama o adam bir alçak olmalı.Onunla mutlaka tanışmalıyız, onunla uğraşacağımızdan eminolabilir.”

Julien kıpkırmızı kesilip bir kez daha patladı: “İyi ama... Buarada ne olacak?”

Jeanne karar veremiyordu. Kocasına, “Sen ne öneriyorsun?”diye sordu.

Julien hemen fikrini söyledi: “Ben mi? Benim önerim gayetbasit. Eline biraz para tutuşturup, piçiyle birlikte şeytana havaleedeceğim.”

Öfkelenen genç kadın isyan etti: “Asla olmaz. O kız benim sütkardeşim. Birlikte büyüdük. Bir hata yapmış olabilir, ne yapalım.Onu bu yüzden sokağa atmayacağım, bu çocuğu gerekirse benbüyütürüm.”

Bunun üzerine Julien patladı: “Adımızı da verirsek, şanımız alır

Bir Hayat Guy de Maupassant

119

Page 120: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yürür artık! Her yerde sefahat düşkünlerini koruduğumuz,yoldan çıkmışları barındırdığımız anlatılır. Şerefli insanlarevimize adım atmak istemezler. Bunu gerçekten düşünüyormusun? Delirmişsin sen!”

Jeanne sükûnetini koruyordu: “Rosalie’yi asla sokaktabırakmayacağım. Burada kalmasını istemiyorsan annem alıryanına ama çocuğun babasının adını mutlaka öğrenmeliyiz.”

Bunun üzerine Julien çileden çıkıp, kapıyı çarparak çıktı. Biryandan da, “Şu kadınların amma aptalca düşünceleri oluyor!”diye bağırıyordu.

Jeanne öğleden sonra doğum yapan kızın odasına çıktı. Küçükhizmetçi gözleri açık, hareketsiz yatıyordu yatağında. YanındaDul Dentu vardı. Hastabakıcı kadın bebeği kucağında sallıyordu.

Rosalie hanımını fark eder etmez yüzünü çarşaflara gömüp,umutsuzluk içinde sarsılarak hıçkırmaya başladı. Jeanne onasarılmak istedi ama kız karşı koyuyor, saklanıyordu. Bununüzerine hastabakıcı araya girdi, yüzünü açtı, kız da daha sakinağlamaya devam ederek kendisine sarılınmasına izin verdi.

Şöminede cılız bir ateş yanıyordu, oda soğuktu. Çocukağlıyordu. Jeanne bir başka krize neden olma korkusuylakonuşmaya cesaret edemiyordu. Hizmetçisinin elini tutmuş,tekdüze bir tonla tekrarlıyordu: “Hiç önemli değil, hiç önemlideğil.” Zavallı kız hastabakıcıya bakıyor, yumurcağın herçığlığında titriyordu. Ara sıra içini delen bir acıyla kıvranıptekrar hıçkırmaya başlıyor, genzinden dökülen göz yaşlarıgırtlağında tuhaf bir su sesi çıkarıyordu.

Jeanne bir kez daha sarıldı ve kulağına fısıldadı: “Sakin ol kızım,

Bir Hayat Guy de Maupassant

120

Page 121: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ona çok iyi bakacağız.” Sonra yeni bir ağlama krizi başladığından,hızla odadan çıktı.

Her gün tekrar geliyor, Rosalie de her gün hanımını görürgörmez hıçkırıklara boğuluyordu.

Çocuk komşulardan birine, sütanneye verilmişti.

Julien, hizmetçiyi göndermeyi reddettiği için karısına büyükbir öfke besliyor, mecbur kalmadıkça konuşmuyordu bile. Birgün konuyu tekrar açtıysa da, Jeanne cebinden baronesin,Peuples’de tutmak istemiyorlarsa kızı derhal yanlarınagöndermelerini istediğini bildiren mektubunu çıkardı. Juliençıldırarak bağırdı: “Annen de senin kadar deli.” Ama daha fazlada ısrar etmedi.

On beş gün sonra, hizmetçi ayağa kalmış, çalışmaya başlamıştı.

Bunun üzerine Jeanne bir sabah onu karşısına alıp ellerini tuttuve gözlerinin içine bakarak, “Hadi kızım, şimdi bana her şeyianlat” dedi.

Rosalie titremeye başladı ve kekeledi: “Neyi Madam?”

“Bu çocuk kimden?”

Bu sözler üzerine küçük hizmetçi bir kez daha dehşetli birumutsuzluğa kapıldı. Yüzünü saklamak için ellerini kurtarmayaçalışıyordu.

Ama Jeanne direnmesine rağmen ona sarılıyor, teselliediyordu: “Bu bir felaket olabilir ama ne yapalım? Zayıftın. Bubaşkalarının da başına geliyor. Babası seninle evlenirse, zatensorun kalmaz. Onu da seninle birlikte hizmetimize alabiliriz.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

121

Page 122: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Rosalie işkence ediliyormuş gibi acıyla inliyor, ara sırakurtulmak, kaçmak için şiddetle çırpınıyordu.

Jeanne devam etti: “Utandığını biliyorum ama gördüğün gibikızmıyorum, seninle tatlı tatlı konuşuyorum. Adamın adınısenin iyiliğin için soruyorum, çünkü seni terk ettiği için acıçektiğini hissediyor, bu duruma bir çare bulmak istiyorum.Julien gidip adamı bulacak. Onu seninle evlenmeye zorlayacağız.İkiniz de burada çalışırsanız, sana iyi davranmaya zorlayabilirizonu.”

Rosalie bu kez öyle ani bir hareket yaptı ki, ellerini hanımındankurtardı ve çıldırmış gibi kaçıp gözden kayboldu.

Akşam yemeğinde Jeanne, Julien’e, “Rosalie’yi onu baştançıkaran adamın adını söylemeye zorlamaya kararlıydım. Amabaşarılı olamadım. Bu sefili onunla evlenmeye mecbur etmeliyiz.Bir de sen dene” dedi.

Ama Julien hemen sinirlendi: “Ah! Bir daha bu konuyu açmanıistemiyorum. Kızı evde tutmak istedin, bir şey demedim ama bukonuyla daha fazla canımı sıkma.”

Doğumdan beri daha çabuk öfkelenir olmuştu. Karısıylabağırmadan konuşamaz hale gelmişti. Oysa karısı tartışmalarıönlemek için sesini iyice alçaltıyor, daha tatlı, daha uzlaşmacıolmaya çaba gösteriyordu. Çoğu geceler yatağında ağlıyordu.

Kocası sürekli sinirli olmasına rağmen balayındandöndüklerinden beri unuttukları aşk alışkanlıklarına geridönmüştü. Kapısını çalmadan üç gün geçirmiyordu.

Rosalie kısa zamanda tamamen iyileşti ve üzüntüsü de biraz

Bir Hayat Guy de Maupassant

122

Page 123: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

azaldı ama yatışmak bilmeyen bir endişeyle, sürekli korku içindeyaşıyordu.

Jeanne onu sorgulamayı denediğinde iki kez daha kaçıpkurtuldu.

Julien birdenbire her zamankinden de sevecen olmuştu. Gençkadın boş umutlara kapılıyordu. Zaman zaman hiç sözünüetmediği sıkıntılar yaşamasına rağmen, eski neşesinekavuşmuştu. Kar bir türlü kalkmamıştı. Yaklaşık beş haftadanberi gökyüzü açık, gündüzleri kristal mavisi, geceleriyse kırağıdamlaları gibi yıldızlarla kaplıydı. Evin önünde uzanan alandakesintisiz, sert ve parlak bir kar tabakası uzanıyordu.

Kırağıyla bezenmiş dev ağaçlardan oluşan bir perde ardında,kare avluları içinde saklı kalan çiftlikler beyaz örtüleri altındauyuyor gibi görünüyordu. Ne insanlar ne hayvanlar çıkıyordudışarı. Yalnızca tüten şömine bacaları buz gibi havaya dümdüzyükselen incecik dumanlarıyla içeride gizli bir hayat olduğunuortaya koyuyordu.

Ova, otlaklar, karaağaçlar, hepsi soğuktan ölmüş gibigörünüyordu. Zaman zaman, kabukları altında dallarıkırılıyormuş gibi sesler geliyordu ağaçlardan. Bazen yenilmezsoğuğun özsuyunu dondurduğu ve liflerini koparttığı kalın birdal kopup yere düşüyordu.

Ara sıra yoklayan rahatsızlıklarını bu korkunç havalarabağlayan Jeanne ılık esintilerin geri dönüşünü sıkıntıylabekliyordu.

Bazen her türlü yiyecekten midesi bulanıyor, hiçbir şeyyiyemez oluyordu, bazen nabzı deli gibi atıyor, bazen iyi

Bir Hayat Guy de Maupassant

123

Page 124: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

beslenmemekten dolayı sindirim sorunları yaşıyordu. Gerilensinirleri sürekli titremesine neden oluyor, onu aralıksız,tahammül edilmez bir çarpıntıyla yaşamak zorunda bırakıyordu.

Bir akşam ısı iyice düşmüştü. Julien yemek sonrasındatitreyerek (odun tasarrufu yapıldığından oda asla yeterinceısıtılmıyordu) ellerini ovuşturdu ve mırıldandı: “Bu gece birlikteyatsak iyi olur değil mi kediciğim?”

Sonra eski zamanlardaki çocuksu gülüşüyle gülünce Jeanneboynuna atladı ama kendini o akşam o kadar halsiz, o kadarüzgün hissediyordu ki, tuhaf bir sinir hali içinde dudaklarınıöperek, yalnız uyumasına izin vermesini rica etti. Birkaçsözcükle rahatsızlığından söz etti: “Rica ediyorum sevgilim,kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yarına iyileşeceğimdeneminim.”

Julien ısrar etmedi: “Nasıl istersen sevgilim, hastaysan, söyle deseninle ilgilensinler.”

Sonra başka şeylerden konuştular.

Jeanne erkenden yattı. Julien, her zamankinden farklı bir şeyyaparak, kendi odasındaki şömineyi yaktırdı.

“İyice tutuştuğu” bildirildiğinde, karısını alnından öptü vegitti.

Soğuk evin içine işlemişti sanki. Duvarlar ürperiyormuş gibihafif sesler işitiliyordu. Jeanne da titreyerek yatağına çekildi.

Şömineye odun atmak ve bulduğu her türlü elbise, etek, eskigiysiyi yatağın üzerine yığmak için iki kez kalktı. Hiçbir şeyısıtamıyordu onu, ayakları donuyor, kalçaları ve uyluklarından

Bir Hayat Guy de Maupassant

124

Page 125: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yükselen titreyişlerle sürekli yerinde dönüyor, büzülüyor,gitgide daha çok boğuluyordu.

Bir süre sonra dişleri birbirine vurmaya başladı. Elleri titriyor,göğsü sıkışıyordu. Ağırlaşan kalbi büyük boğuk atışlarla çarpıyorbazen duracak gibi oluyordu. Nefes alamıyormuş gibi soluksoluğaydı.

Karşı konmaz soğuk iliklerine işlerken, ruhu da korkunç birsıkıntıyla boğuluyordu. Daha önce böyle bir şey hissetmemişti.Can vermek üzere olduğunu, son nefesini vermeyehazırlandığını sandı.

“Öleceğim... Ölüyorum...” diye düşündü.

Dehşete kapılarak yataktan fırladı ve Rosalie’yi çağırmak içinzile bastı. Bekledi, tekrar bastı, buz kesmiş halde tekrar bekledi.

Hizmetçi kız gelmiyordu. Hiçbir şeyin bölemeyeceği o derinuykulardan birini uyuyor olmalıydı, Jeanne aklını yitirmiş gibiçıplak ayaklarla merdivene koştu.

Hiç ses çıkarmadan, parmak uçlarında yukarı çıktı, kapıyıbuldu, açtı ve seslendi: “Rosalie!” İlerledi, yatağa çarptı, elleriniüzerinde gezindirdi ve boş olduğunu fark etti. Boştu. Kimseyatmamış gibi soğuktu.

Şaşırarak, “Nasıl olur? Böyle bir havada nerede gitmiş olabilir?”

Ama kalbi tekrar sıkışmaya başladığından boğulur gibi oldu vebacakları birbirine dolanarak Julien’i uyandırmak üzere aşağıindi.

Julien’in odasına öleceği inancı ve ölmeden önce kocasını son

Bir Hayat Guy de Maupassant

125

Page 126: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bir kez olsun görme isteğiyle hızla daldı.

Ölgün şöminenin aydınlığında yastıkta kocasının başınınyanında, Rosalie’nin başını fark etti.

Attığı çığlıkla her ikisi de ayağa fırladı. Gördüklerininşaşkınlığıyla bir saniye için olduğu yerde kaldı. Sonra kaçıpodasına saklandı ama çılgına dönen Julien “Jeanne!” diyebağırmaya başlamıştı. Onu görmek, sesini işitmek,açıklamalarını, yalanlarını dinlemek, yüz yüze gelip bakışlarıylakarşılaşmak istemiyordu. Dehşete kapıldı. Tekrar merdivenlerekoşup aşağı indi.

Merdivenlerden yuvarlanma, taşa düşüp bacağını kırmapahasına karanlıkta öylece koşuyordu. Karşı konmaz bir kaçma,hiçbir şey öğrenmeme, hiç kimseyi görmeme isteğiyle hareketediyordu.

Aşağı indiğinde, bir basamağa çöktü. Hâlâ gecelikleydi.Ayakları çıplaktı. Aklını yitirmiş gibi orada kalakaldı.

Julien yataktan fırlamış aceleyle giyiniyordu. Jeanne onunhareket edişini, ayak seslerini işitebiliyordu. Ondan kaçmak içindoğruldu. Julien merdivenlere atılmış “Jeanne dinle!” diyebağırıyordu.

Hayır, onu dinlemek, parmaklarının ucuyla bile dokunmasınaizin vermek istemiyordu. Bir katilden kaçar gibi yemek odasınadaldı. Saklanacak bir delik, karanlık bir köşe, ortadan yokolmanın bir yolunu arıyordu. Masanın altına sığındı. Ama kocasıelinde lambayla gelip kapıyı açmıştı bile. Sürekli “Jeanne!” diyesesleniyordu. Kız tavşan gibi sıçrayarak öne atıldı, mutfağa giripne yapacağını bilemeyen hayvanlar gibi iki tur attı ve kocası

Bir Hayat Guy de Maupassant

126

Page 127: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

tekrar yaklaştığından bahçe kapısını açarak kendini karlarabıraktı.

Karın bazen dizlerine kadar gömülen çıplak bacaklarına temasıona umudunu yitirmişlerin kapıldığı türden bir enerji verdi. Herşeyi anladığından artık üşümüyordu. Ruhundaki sarsıntı bütünbedenini uyuşturmuşçasına hiçbir şey hissetmiyor, karlarınüzerinde toprağa basar gibi koşuyordu.

Ana yürüyüş yolunu takip etti, koruluğu geçti, hendekten aştıve yoluna geniş fundalıklardan devam etti.

Ay yoktu. Yıldızlar kapkara gökyüzünde ateş topları gibiparıldıyordu ama yine de ortalık solgun bir beyazlık, dondurucubir hareketsizlik, sonsuz bir sessizlikle aydınlık gibiydi.

Jeanne soluklanmadan, nereye gittiğini bilmeden, hiçbir şeydüşünmeden hızla ilerliyordu. Birden kendini falezin kıyısındabuldu. İçgüdüsel olarak aniden durdu. Aklı ve iradesi bomboşyere çömeldi.

Önündeki karanlık boşlukta gözle görünmeyen sessiz denizinçekilme dönemindeki tuzlu kokusu duyuluyordu.

Bedeni gibi aklı da bomboş, orada öylece kaldı. Sonra birden,titremeye, rüzgârda çırpınan bir yelken gibi çılgınca titremeyebaşladı. Kolları, elleri, ayakları görünmez bir güçle sallanıyor gibisarsılıyor, ani ürpertilerle titriyorlardı. Birden bilinci yerinegeldi, her şey son derece açık ve acıtıcıydı.

Eski görüntüler geçti gözünün önünden. Lastique Baba’nınteknesindeki gezintileri, sohbetleri, âşık oluşu, teknesinin adverilme töreni. Sonra daha eskilere gitti ve Peuples’e geldiği gün

Bir Hayat Guy de Maupassant

127

Page 128: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

düşlerle geçirdiği geceyi düşündü. Ya şimdi! Şimdi! Ah! Hayatıtuzla buz olmuş, bütün mutluluğu, muhtemel bütün beklentilerisona ermişti. İşkenceler, ihanetler ve umutsuzluklarla dolukorkunç bir gelecek yüzünü göstermişti. Ölse daha iyiydi,böylece her şey bir çırpıda sona ermiş olurdu.

Uzaklardan bir çığlık işitti: “Buradan, işte ayak izleri. Çabuk,çabuk, buradan!” Bu onu aramaya çıkan Julien’in sesiydi.

Hayır! Onu görmek istemiyordu. Önündeki uçurumdan küçükbir ses, denizin kayaların üzerinden kayarken çıkardığı sesduyuluyordu.

Atlamak ve umutsuzluklarla dolu bu hayata veda etmek içindoğruldu, ölüme gidenlerin mırıldandığı son sözcük, savaştakarnı deşilen genç askerlerin son sözcüğü döküldüdudaklarından: “Anne!”

Birden Annecik’inin görüntüsü geçti gözünün önünden. Onuağlarken, babasınıysa boğulmuş cesedi önünde diz çökmüş haldegördü. Bir an için onların umutsuzlukları için acı duydu.

Bunun üzerine eli ayağı boşalıp karın içine yığıldı kaldı. Julienve Simon Baba, arkalarında elinde feneriyle Marius yaklaştılar.Fazla kenarda durduğundan kollarından yakalayıp arkayaçektiklerinde fazla direnmedi.

İstediklerini yapmalarına izin verdi çünkü kımıldayamıyordubile. Onu taşıdıklarını, bir yatağa yatırdıklarını, sıcak bezlerleovaladıklarını hissetti, sonra her şey silindi, bilincini tamamenkaybetti.

Sonra bir kâbus -kâbus muydu?- peşini bırakmaz oldu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

128

Page 129: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Odasında yatıyordu. Gündüzdü ama kalkamıyordu. Neden?Bilmiyordu. Sonra zeminde yerden gelen küçük bir ses, bir türkazıma, sürtünme sesi duydu ve birden bir fare, küçük gri birfare hızla çarşafın üzerine tırmandı. Ardından bir başkası geldi,bir üçüncüsü göğsüne doğru hızlı ve nereye gittiğini bilir gibiilerliyordu. Jeanne korkmamıştı ama hayvanı tutmak istedi, eliniuzattı ama ulaşamadı.

Sonra başka fareler, on, yirmi, yüz, binlerce fare dört bir yanınısardı. Yatağın sütunlarına tırmanıyor, halıların üzerindekoşturuyor, döşeğin her yanını kaplıyorlardı. Zaman geçmedenörtülerin altına sızdılar. Jeanne tenine dokunuşlarını,bacaklarına sürtünmelerini, bütün bedeninde bir aşağı biryukarı dolaşmalarını hissediyordu. Yatağın ucundan gelip,boynundan içeri girmeye çabaladıklarını görüyordu. Çırpınıyor,birini olsun yakalayabilmek için ellerini öne uzatıyor, herseferinde çabası boşa çıkıyordu.

Çırpınıyor, kaçmaya çalışıyor, bağırıyor ama güçlü kuvvetlikollar tarafından tutuluyor, engelleniyor gibi hareketsizkalıyordu, oysa yanında kimseyi göremiyordu.

Artık zaman kavramı kalmamıştı. Bu durum uzun, çok uzunsürdü.

Günün birinde bitkin, ölgün ama sakin bir biçimde uyandı.Kendini güçsüz hissediyordu. Gözlerini açtı ve Annecik’intanımadığı iri yarı bir adamla odasında oturduğunu görünceşaşırmadı.

Kaç yaşındaydı? Hiçbir şey bilmiyor, küçük bir kız olduğunusanıyordu. Hiçbir şey de hatırlamıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

129

Page 130: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

İri yarı adam, “Bakın bilinci yerine geldi” dedi. Annecikağlamaya başladı. Sonra iri yarı adam devam etti: “Sakin olunSayın Barones, size söylediklerimi unutmayın. Ona hiçbir şeydenama hiçbir şeyden söz etmeyin. Bırakın uyusun.”

Jeanne, düşünmeye çalıştığı anda uyku ağırlığı çöktüğünden,çok uzun süredir uyuyarak yaşıyormuş gibi hissediyordukendini. Çok farkında olmasa da gerçekliği yeniden algılamayabaşlamaktan korkar gibi, düşünmeyi denemekten devazgeçmişti.

Bir keresinde uyanınca yanında yalnızca Julien’in olduğunufark etti ve birden geçmişin önündeki bir perde aralanmış gibiher şey geri geldi.

Kalbinde korkunç bir acı hissederek tekrar kaçmak istedi.Üzerindeki örtüleri attı, yere atladı ama düştü. Bacakları henüzonu taşıyacak durumda değildi.

Julien ona doğru koştu ama Jeanne dokunmaması için çığlıklaratmaya başladı. Yerde kıvranıyor, tepiniyordu. Kapı açıldı. LisonTeyze ile Dul Dentu koşarak içeri girdi. Arkalarından baron,sonra da çılgına dönmüş halde, nefes nefese Annecik geldi.

Jeanne’ı yatağına yatırdılar. Bunun üzerine daha fazlakonuşmamak ve istediği gibi düşünebilmek için gözlerini sıkısıkı kapattı.

Annesi ve teyzesi onunla ilgileniyor, sabırsızlanıyor, sorularsoruyorlardı: “Artık bizi işitebiliyor musun Jeanne, küçükJeanne’ım?”

İşitmemiş gibi yapıyor, cevap vermiyordu. Sonunda büyük bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

130

Page 131: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

memnuniyetle günün bittiğini fark etti. Gece oldu. Hastabakıcıyanına yerleşti. Ara sıra ona su uzatıyordu.

Jeanne da hiçbir şey söylemeden suyunu içiyor amauyumuyordu. Büyük bir acıyla olanları düşünüyor, eksikkısımları tamamlamaya çalışıyordu. Hafızasında boşluklar,olayların kaydedilmediği büyük beyaz alanlar vardı sanki.

Uzun çabalar sonucu, yavaş yavaş bütün olayları birbirineekledi.

Büyük bir inatla hafızasını zorluyordu.

Annecik, Lison Teyze ve baron gelmişti, o halde çok hastaolmalıydı. Ama ya Julien? Onlara ne demiş olabilirdi? Ailesiolanları biliyor muydu? Ya Rosalie? O neredeydi? Her şeyden öte,ne yapacaktı? Ne yapabilirdi? Birden aklına bir fikir geldi. Babasıve anneciğiyle eskiden olduğu gibi Rouen’a dönmek. Dulolacaktı, hepsi bu.

Sonra çevresinde konuşulanları dinleyerek beklemeye başladı.Söylenenleri gayet iyi anlıyor ama fark ettirmiyordu. Aklınınyerine gelmesinin, gösterdiği sabır ve kurnazlığın keyfiniçıkarıyordu.

Sonunda akşam vakti baronesle yalnız kaldığını anlayıncafısıltıyla seslendi: “Annecik!” Sesine kendisi bile şaşırdı, değişmişgibiydi. Barones ellerine yapıştı: “Kızım, sevgili Jeanne’ım! Kızım,beni tanıyor musun?”

“Evet Annecik, artık ağlamana gerek yok. Uzun uzunkonuşmamız gerekiyor. Julien karın ortasında neden kaçıpgittiğimi anlattı mı size?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

131

Page 132: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

“Evet canım, çok tehlikeli bir biçimde ateşin yükselmiş.”

“Doğru değil anne. Ateşim sonra yükseldi. Peki ateşimin onunyüzünden yükseldiğini ve kaçıp kurtulmak istediğimi söylemedimi?”

“Hayır canım.”

“Rosalie’yi yatağında buldum.”

Barones kızının sayıklamakta olduğunu sanarak onu okşamayabaşladı. “Uyu küçüğüm, sakin ol ve uyumayı dene.”

Ama Jeanne ısrarla devam etti: “Şu anda aklım tamamenyerinde anne, son günlerdeki gibi sayıklamıyorum. Bir gecekendimi çok hasta hissediyordum ve Julien’i çağırmaya gittim.Rosalie yanında yatıyordu. Üzüntümden aklım başımdan gitti veuçurumdan aşağı atlamak için bu karda dışarı koştum.”

Barones tekrar ediyordu: “Tamam küçüğüm, şu anda çokhastasın.”

“Hastalığımla ilgisi yok anne, Rosalie’yi Julien’in yatağındayakaladım ve artık onunla kalmak istemiyorum. Beni eskisi gibiRouen’a götür.”

Doktor Jeanne’a hiçbir konuda karşı çıkmamalarınıöğütlediğinden, barones “Tamam küçüğüm” diye cevap vermeyedevam ediyordu.

Ama hastanın sabrı tükendi: “Bana inanmadığını görüyorum.Git Babacık’ı çağır, o beni anlayacaktır.”

Annecik güçlükle ayağa kalktı, koltuk değneklerini aldı,

Bir Hayat Guy de Maupassant

132

Page 133: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ayaklarını sürükleyerek odadan çıktı, birkaç dakika sonra kolunagirmiş yürümesine yardım eden baronla geri geldi.

Yatağın yanına oturmalarını zor bekleyen Jeanne konuşmayabaşladı. Yorgun ama sakin bir sesle, olup bitenleri açıkça anlattı:Julien’in garip huylarını, sertliğini, cimriliğini ve son olarak daihanetini.

Anlatacakları bittiğinde baron kızının sayıklamadığınıanlamıştı ama ne düşüneceğini, olayı nasıl çözeceğini ve necevap vereceğini bilemiyordu.

Kızının elini masallar anlatarak uyuttuğu zamanlarda olduğugibi şefkatle tuttu. “Dinle canım, ihtiyatlı davranmak lazım.Aceleci olmayalım. Bir çözüm bulana kadar kocana katlanmayaçalışmalısın... Bana söz veriyor musun?” Jeanne mırıldandı: “Sözvermek isterim ama... Ama iyileştikten sonra buradakalmayacağım.”

Sonra fısıldayarak ekledi: “Şu anda Rosalie nerede?”

Baron cevap verdi: “Onu bir daha görmeyeceksin.” Ama kızısrar ediyordu. “Nerede? Bilmek istiyorum.” Bunun üzerinebaron, Rosalie’nin evden ayrılmadığını itiraf etti amagöndereceklerini söyledi.

Hastanın yanından çıkarken öfkeden deliye dönen, babalıkyanı yaralanan baron, Julien’i bulmaya gitti ve sert bir ifadeyle,“Size kızıma karşı davranışlarınızın hesabını sormaya geldimbeyefendi. Onu hizmetçiyle aldatmışsınız. Bu çifte rezalet” diyekonuştu.

Ama Julien masumu oynadı, olanları ısrarla yalanladı,

Bir Hayat Guy de Maupassant

133

Page 134: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yeminler etti, Tanrı’yı şahit gösterdi. Zaten ellerinde kanıt varmıydı? Jeanne delirmemiş miydi? Havale geçirmemiş miydi?Hastalığının başında bir gece aklını yitirip karda kaybolmamışmıydı? İşte bu krizin ortasında, evin içinde yarı çıplakkoştururken hizmetçiyi kocasının yatağında gördüğünüsanıyordu.

Julien işi iyice ileri götürüp dava açma tehditleri savurdu. Onagöre ciddi bir biçimde aşağılanıyordu. Kafası karışan baronözürler diledi, kendisini affetmesini rica etti. Barış sağlamak içinelini uzattıysa da Julien sıkmayı reddetti.

Jeanne kocasının cevabını duyunca kızmadı: “Yalan söylüyorbaba ama onu ikna edeceğiz” diye cevap verdi.

Bunun üzerine iki gün sessiz kaldı, kendini toparladı, düşündü.

Üçüncü sabah, Rosalie’yi görmek istedi. Baron hizmetçininyukarı gelmesini istemediğinden evden gittiğini söyledi. Jeanneikna olmadı: “O halde gidip geri getirin.”

Doktor içeri girdiğinde sinirlenmeye başlamıştı. Karar vermesiiçin doktora her şeyi anlattılar. Ama Jeanne ölçüsüz bir öfkeyekapılarak “Rosalie’yi görmek istiyorum. Onu görmek istiyorum!”diye çığlıklar atarak ağlamaya başladı.

Bunun üzerine doktor elini tuttu ve alçak sesle, “Sakin olunMadam, her türlü heyecan ciddi sonuçlara yol açabilir, çünkühamilesiniz” dedi.

Jeanne yıldırım çarpmış gibi kalakaldı. Birden içinde birşeylerin kıpırdandığını hissetti. Sonra söylenenleri dinlemeden,düşüncelere gömülüp sustu kaldı. Gece uyuyamadı. Karnında bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

134

Page 135: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çocuğun yaşadığı gibi yeni ve özel bir düşünce uyumasınıengelliyordu. Aynı zamanda da bunun Julien’in oğlu olmasınaüzülüyor, babasına benzemesinden endişeleniyordu. Sabaholduğunda baronu çağırttı.

“Babacık, kesin kararımı verdim. Özellikle de şimdi her şeyiöğrenmek istiyorum. Duyuyor musun? İstiyorum. İçindebulunduğum durumda bana karşı gelmemeniz gerektiğinibiliyorsun. Beni iyi dinle. Gidip rahibi bulacaksın. Rosalie’ninyalan söylemesini engellemek için ona ihtiyacım var. Rahip gelirgelmez, Rosalie’yi de yukarı getirecek, annemle birlikte yanımdaduracaksın. Julien’in hiçbir şeyden şüphelenmemesine dikkatet.”

Bir saat sonra, rahip içeri giriyordu. Biraz daha şişmanlamıştı.Artık o da Annecik kadar zor yürüyordu. Baronesin yanındakikoltuğa çöktü. Karnı aralık bacakları arasından aşağı sarkmıştı.Kareli mendilini alnında dolaştırarak her zamanki şakacı haliylebaşladı söze: “Sevgili Barones, gitgide zayıfladığımız söylenemez,yakında iyi bir ikili olacağız.” Sonra hastanın yatağına dönerek,“Ha! Ha! Bana söylendiğine göre yakında yeni bir vaftiz töreniyapacakmışız, öyle mi küçük hanım? Ha! Ha! Üstelik bu seferkibir kayık da değil” dedi ve ciddi bir tonla da ekledi: “O, vatan içinsavaşacak biri.” Kısa bir süre düşündükten sonra baronesiselamlayarak “Umarım sizin gibi iyi bir anne olur” diye ekledi.

Bu sırada dipteki kapı açıktı. Rosalie korkudan kendinikaybetmiş, gözyaşları içinde içeri girmeyi reddediyordu. Baronarkasından iterken kapının pervazına yapışmış ayak diriyordu.Sabırsızlanan baron onu sert bir hareketle içeri attı. Bununüzerine Rosalie ellerini yüzüne kapattı ve hıçkırarak olduğuyerde kaldı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

135

Page 136: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne onu görür görmez çarşaflardan daha solgun bir rengebürünen yüzüyle olduğu yerde doğruldu. Deli gibi çarpankalbinin atışları tenine yapışan ince geceliğinin altındangörülüyordu sanki. Güçlükle nefes alıyor, konuşamıyordu.Sonunda heyecanla kesilen bir sesle: “Ben... ben... senisorgulama... ihtiyacı bile... duymuyorum. Seni... Seni böylegörmek... Karşımda utanırken görmek yeter bana.”

Bir süre sustu çünkü nefesi kesilmişti. Sonra devam etti: “Amaher şeyi öğrenmek istiyorum, her şeyi ama her şeyi. Bunun birtür günah çıkarma olması için rahibi de getirttim,anlamışsındır.”

Hareketsiz duran Rosalie kasılıp kalan ellerinin arasında çığlığabenzer sesler çıkarıyordu.

Gitgide öfkelenen baron sonunda ellerini yakalayıp sert birhareketle aşağı indirdi ve kıza yatağın yanında diz çöktürerek,“Hadi konuş artık... Cevap ver” dedi.

Kız yerde öylece kaldı. Sanki kilisede Meryem’e dua ediyordu.Serbest kalan elleriyle tekrar yüzünü örtmüştü.

Bunun üzerine rahip sözü aldı: “Hadi kızım, seni dinliyoruz,cevap ver. Seni üzmek istemiyoruz ama neler olup bittiğini deöğrenmeliyiz.”

Jeanne döşeğin kenarına doğru eğilmiş, Rosalie’ye bakıyordu.“Sizi yakaladığımda Julien’in yatağında olduğun doğru, değilmi?”

Rosalie ellerinin arasından inledi: “Evet hanımefendi.”

Barones büyük bir gürültüyle ağlamaya başladı. Nefesi

Bir Hayat Guy de Maupassant

136

Page 137: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kesilerek çıkardığı hıçkırıklar Rosalie’ninkilere karışıyordu.

Jeanne gözlerini hizmetçiye dikerek sordu: “Bu ne zamandırdevam ediyordu?”

Rosalie kekeledi: “Buraya geldiğinden beri.”

Jeanne anlamadı: “Geldiğinden beri mi? Ne yani.... İlkbahardanberi mi?”

“Evet hanımefendi.”

“Bu eve ilk girişinden beri mi?”

“Evet hanımefendi.”

Aldığı cevaplar karşısında kalbi sıkışan Jeanne arka arkayasorularına devam ediyordu:

“Peki, nasıl oldu? Sana nasıl yaklaştı? Seni nasıl baştan çıkardı?Ne dedi? Ne zaman teslim oldun? Kendini ona nasıl verebildin?”

Rosalie ellerini yüzünden çekmiş, cevap verme ihtiyacı içinde,kendini kaybetmiş gibi durmadan konuşuyordu: “Ne zaman mıteslim oldum? Burada ilk kez akşam yemeğine kaldığı geceodama geldi. Mahzende saklanmış. Olay çıkmasın diye çığlıkatmaya cesaret edemedim. Benimle yattı. O sırada ne yaptığımınfarkında değildim. Ne isterse yapmasına izin verdim. Hiçbir şeysöylemedim çünkü onu çok hoş buluyordum!..”

Bunun üzerine Jeanne bir çığlık attı: “O halde... Senin... seninçocuğun... ondan mı?”

Rosalie hıçkırıklara boğuldu: “Evet hanımefendi.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

137

Page 138: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonra ikisi de sustular.

Rosalie’nin ve baronesin ağlama sesinden başka bir şeyişitilmiyordu.

Jeanne bitkin düşmüştü, gözlerinden yaşlar boşandığınıhissediyor, sessizce dökülen damlalar yanaklarındansüzülüyordu

Hizmetçisinin çocuğu onunkiyle aynı babaya sahipti! Öfkesidinmişti. Artık kendini kopkoyu, ağır, derin, sonsuz birumutsuzluğa düşmüş gibi hissediyordu.

Sonunda değişmiş, ıslak, ağlayan bir kadın sesiyle devam etti:“Oradan... seyahatten... döndüğümüzde, sana ilk ne zamangeldi?”

Yerde iki büklüm olan küçük hizmetçi kekeledi: “Döndüğünüzakşam.”

Her söz Jeanne’ın kalbini biraz daha parçalıyordu. İlk gece,Peuples’e döndükleri ilk gece onu bu kız için terk etmişti. Yalnızuyumasının nedeni buydu!

Öğrendikleri ona yetmişti, daha fazlasını işitmek istemiyordu.Bağırdı: “Defol, defol!” Rosalie bitkin halde yerindenkımıldamadığından, Jeanne babasına seslendi: “Götür onuburadan, götür onu.” Ama o ana kadar bir şey söylememiş olanrahip küçük bir vaaz vermenin zamanı geldiğine karar verdi.

“Bu yaptığın çok kötü kızım, çok kötü. Yüce Tanrı seni kolayaffetmeyecektir. Böyle davranmaya devam edersen cehenneminseni beklediğini sakın unutma. Şimdi bir çocuğun olduğuna göre,kendini toparlaman lazım. Şüphesiz barones senin için bir şeyler

Bir Hayat Guy de Maupassant

138

Page 139: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yapacaktır. Sana bir koca da buluruz...”

Daha uzun süre konuşurdu ama baron, Rosalie’yi bir kez dahaomuzlarından yakalayıp kaldırdı, kapıya kadar sürükledi ve birpaket gibi koridora attı.

Geri döndüğünde yüzü kızından da solgundu. Rahipkonuşmaya devam etti: “Ne bekliyordunuz? Bu çevredekilerinhepsi aynı. Üzücü ama yapacak bir şey yok. Doğanın zayıfyarattıklarına merhamet göstermemiz lazım. Bu hizmetçilerhamile kalmadan asla evlenmiyor hanımefendi.” Sonragülümseyerek ekledi: “Yerel bir gelenek diyebiliriz.” Yenidenciddileşti: “Çocuklar bile aynı! Geçen yıl mezarlıkta din dersinegelen bir kızla bir oğlanı yakalamayayım mı! Ailelerine haberverdim! Bana ne cevap verdiler dersiniz? ‘Ne yaparsınız SayınRahip, bu pislikleri onlara öğreten biz değiliz, yapacak bir şeyyok’ dediler. Dediğim gibi beyefendi, sizin hizmetçi de farklı birşey yapmamış.”

Öfkeden titreyen baron, rahibin sözünü kesti: “O mu? O önemlideğil! Beni kızdıran Julien! O rezilin yaptıkları! Kızımı alıpgötüreceğim buralardan.”

Bir oraya bir buraya yürüyor, öfke içinde ellerini kollarınısallıyordu: “Bu rezil kızıma ihanet etti! Rezil! O bir serseri, biralçak, bir sefil. Ona bunları söyleyeceğim, hakkından gelecek,bastonumla döverek öldüreceğim onu!”

Ama gözyaşları içindeki baronesin yanında ağır ağır piposunutüttüren ve sakinleştirme görevini yerine getirmenin yollarınıarayan rahip, “Sakin olun Sayın Baron, aramızda kalsın amaonun da herkesten bir farkı yok. Karısına sadık kalan kaç kocatanıyorsunuz?” dedi ve biraz hain ama babacan bir ifadeyle

Bir Hayat Guy de Maupassant

139

Page 140: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ekledi: “Sizin bile geçmişte yaramazlıklar yaptığınıza eminim.Elinizi vicdanınıza koyun, haksız mıyım?” Baron olduğu yerdekalakalmıştı. Rahip devam etti: “Eh! Siz de herkes gibidavrandınız şüphesiz. Hatta belki de onun gibi bir hizmetçinintadına bile bakmışsınızdır kimbilir? Böyle şeyleri herkes yapıyoremin olun. Buna rağmen karınızı daha az sevdiğiniz ya da dahaaz mutlu ettiğiniz söylenemez değil mi?”

Baron alt üst olmuştu, olduğu yerden kımıldayamıyordu.

Lanet olsun ki doğruydu. O da yapmıştı, hatta fırsat bulduğugecelerde yapmaya da devam ediyordu. O da aile birliğine saygıgöstermemişti. Karısının güzel hizmetçileri karşısında fazlatereddüt etmemişti! Bunun için sefil bir adam olduğusöylenebilir miydi? Kendisini hiç suçlu hissetmezken, Julien’indavranışını nasıl bu kadar sert yargılayabilirdi?

Tekrar hıçkırıklara boğulan baronesin dudaklarında kocasınınçılgınlıklarının anısıyla belli belirsiz bir gülümseme gelip geçti.Barones aşk maceralarını hayatın bir parçası olarak kabul eden,duygusal, çabuk yumuşayan insanlardandı.

Jeanne gözleri ardına kadar açık ama bitkin sırt üstü uzanmış,kollarını öylece yana sarkıtmış, acı içinde düşüncelere dalmıştı.Rosalie’nin bir sözü ruhunu yaralamış, kalbine bıçak gibisaplanmıştı: “Hiçbir şey söylemedim çünkü onu çok hoşbuluyordum!”

O da onu hoş bulmuştu: Yalnızca bu nedenle teslim olmuş,herhangi bir başka umudun peşinden koşmaktan, hayata dairher türlü plandan vazgeçip kendini ona adamıştı. Bu evliliğe, budipsiz deliğe, bu sefalet, bu üzüntüler, bu umutsuzluk içindüşmüştü, çünkü o da Rosalie gibi onu hoş bulmuştu!

Bir Hayat Guy de Maupassant

140

Page 141: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kapı öfkeli ve sert bir hareketle açıldı. Çılgına dönmüş gibigörünen Julien içeri daldı. Merdivende inleyen Rosalie’yi görmüş,bir şeyler döndüğünü anlayarak hizmetçiyi sıkıştırmış ve herşeyi anlattığını öğrenmişti. Rahibi görmek onu olduğu yeremıhladı.

Titrek ama sakin bir sesle sordu: “Ne var? Neler oluyorburada?” Az önce onca hiddetlenen baron, rahibinsöylediklerinden ve damadının da kendisinin bir kopyası olmasıdüşüncesinden dolayı hiçbir şey söyleyemiyordu. Annecik dahayüksek sesle ağlamaya başladı ama Jeanne elleri üzerindedoğrulmuş soluğu kesilmiş bir biçimde ona zalimce acı çektirenadama bakıyordu. Kekeledi: “Olan şu: Artık her şeyi biliyoruz.Bütün iğrençliklerinizi... Bu eve girdiğiniz günden beri yaptığınıziğrençlikleri... Hizmetçinin çocuğunun da sizden olduğunu...Üstelik... üstelik benimkiyle... kardeş olacaklarını...” Budüşünceyle öyle büyük bir acı hissetmişti ki, başını yatağınagömüp kendini kaybetmiş bir şekilde ağlamaya başladı.

Julien ne yapacağını bilemez halde öylece duruyordu. Rahip birkez daha araya girdi: “Tamam, tamam, bu kadar üzülmeyinküçük hanım, biraz mantıklı olun.”

Ayağa kalktı, yatağa yaklaştı ve nemli elini umutsuzluğakapılan kızın alnına koydu. Bu basit temas Jeanne’ı garip birbiçimde sakinleştirmişti. Kendini uyuşmuş gibi hissediyordu. İyigelmeye, rahatlatmaya alışmış bu güçlü elin dokunuşu gizemlibir yatışma sağlamış gibiydi.

Ayakta durmaya devam eden babacan adam, “Hanımefendi,her zaman affetmeyi bilmek lazım” dedi. “Başınıza büyük birfelaket gelmiş ama Tanrı merhametini göstermiş ve bu felaketibüyük bir mutlulukla telafi etmiş, çünkü anne olacaksınız. Bu

Bir Hayat Guy de Maupassant

141

Page 142: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çocuk sizin teselliniz olacak. Onun adına sizden Bay Julien’inhatasını affetmenizi rica ediyorum. Bu aranızda yeni bir bağoluşturacak ve kocanızın gelecekteki sadakatinin garantisiolacak. Karnınızda bir parçasını taşıdığınız adamdan kalben ayrıkalabilir misiniz?”

Jeanne yorgun, bitkin, acılar içinde, ne öfkeye ne kine güçbulamaz halde cevap bile veremiyordu. Sinirleri boşalmış,farkına varmadan kesilmiş gibiydi. Artık acı bilehissedemiyordu.

Kafası allak bullak olan, ruhu uzun süreli çalkantılarıkaldıramayan barones de mırıldandı: “Hadi Jeanne.”

Bunun üzerine rahip genç adamın elini aldı ve yatağın birazdaha yakınına çekerek karısının elinin üzerine koydu. Üzerineonları sonsuza dek birleştirmek ister gibi birkaç kez vurdu. Sonravaaz veren rahip ses tonundan sıyrılıp, sonuçtan memnun biredayla, “Hadi tamam. İnanın bana, böylesi daha iyi” dedi.

Sonra bir an için yaklaşan iki el hemen ayrıldı. Julien, Jeanne’ıöpmeye cesaret edemediğinden, kayınvalidesini alnından öptü,topuklarının üzerinde dönerek hiç de itiraz etmeyen baronunkoluna girdi ve olay böyle tatlıya bağlandı, birlikte bir puroiçmek üzere dışarı çıktılar.

Bunun üzerine bitkin düşen hasta, rahip ile Annecik’infısıltıları eşliğinde uykuya daldı.

Rahip düşüncelerini açıklıyor, barones ise durmadan başsallayarak onaylıyordu. Rahip sonunda, “Tamam o haldeanlaştık. Bu kızı Barville çiftliği karşılığında kocaya verirsiniz.Koca bulma işini de ben hallederim. Şöyle temiz pak bir delikanlı!

Bir Hayat Guy de Maupassant

142

Page 143: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ooo! Yirmi bin frank servetle işimiz kolay. Seçmekte bilezorlanırız.”

Barones yanaklarının üzerinde parıldayan, kaynağı çoktankurumuş iki damla gözyaşına rağmen gülümsemeye başlamıştı.

Israr ediyordu: “Anladınız değil mi? Barville en az yirmi binfrank eder ama parayı tabii ki çocuğun üzerine yatıracağız. Anneve babası hayatları boyunca rahat edecekler.”

Bunun üzerine rahip kalkıp Annecik’e elini uzattı: “Siz hiçrahatsız olmayın hanımefendi, rahatsız olmayın. Bir adımın nepahasına atıldığını çok iyi bilirim ben.”

Dışarı çıkarken hastasını görmeye gelen Lison Teyze’ylekarşılaştı. Lison Teyze hiçbir şey fark etmemişti. Ona bir şeysöyleyen olmadığından, her zamanki gibi olan biten her şeydenhabersiz kaldı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

143

Page 144: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

8Rosalie evden ayrılmıştı. Jeanne sorunlu bir gebelik dönemi

yaşıyordu. İçinde anne olmak için en ufak bir istek yoktu.Yaşadığı acılar hayatla olan bağını kopartmıştı. Yaşadığıfelaketlerle öğrendikleri belini bükmüş, pek de merak etmedençocuğunun doğmasını bekliyordu.

Yavaş yavaş ilkbahar geliyordu. Çıplak ağaçlar hâlâ serin esenrüzgârların etkisiyle sallanıyor ama ilkbahar yapraklarıyla doluçukurlardaki nemli otlar arasında sarı çuha çiçekleri kendinigöstermeye başlıyordu. Kırlardan, çiftliklerin avlularından, ıslaktarlalardan coşku veren bir koku yükseliyordu. Kahverengiağaçlardan sayısız küçük yeşil nokta baş göstermiş, güneşışınları altında parıldıyordu.

İri yarı, güçlü bir kadın Rosalie’nin yerini almış, baronesin fazlahareket ettiremediği bacağının aralıksız, çamurlu bir iz bıraktığıuzun yürüyüş yolundaki tekdüze yürüyüşlere eşlik etmeyebaşlamıştı.

Bu yürüyüşlerde Babacık artık iyice ağırlaşan ve sürekli sıkıntıiçinde olan Jeanne’ın koluna giriyordu. Yaklaşan doğumdandolayı endişeli ve telaşlı olan Lison Teyze’yse, aslayaşayamayacağı bu gizemden dolayı alt üst olmuş haliyle diğerelini tutuyordu.

Saatler boyu konuşma ihtiyacı duymadan öylece yürüyorlardı.Bu süre zarfında Julien atla çevrede dolaşıyordu. Bu yeni tutkuaniden dolmuştu içine.

Günlerin tekdüze gidişatını bozacak hiçbir şey olmuyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

144

Page 145: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Baron, karısı ve vikont, nasıl olduğunu anlamasalar da Julien’ingayet iyi tanıdığı Fourville ailesine bir ziyarette bulundular. Birdiğer karşılıklı törensel ziyaret de, inziva evlerinde gizlenerekyaşamaya devam eden Briseville’lere yapıldı.

Bir öğleden sonra, saat dört sularında iki atlı, bir adamla vekarısı, şatonun ön avlusuna dört nala girerken, büyük birheyecan içindeki Julien, Jeanne’ın odasına daldı. “Çabuk, çabukaşağı in. Fourville’ler geldi. Komşuluklarını göstermek içingeliyorlar yalnızca, durumunu biliyorlar. Benim çıktığımı amayakında döneceğimi söyle. Güzel görünmeye çalış.”

Şaşıran Jeanne aşağı indi. Solgun, acılı yüzü, coşku dolu gözleri,hiç güneş ışığı görmemişçesine mat teni ve sarı saçlarıylaoldukça güzel genç kadın, sakin bir edayla, uzun kızıl bıyıklarıylamasallardan fırlama bir devi andıran kocasını takdim etti. Sonraekledi: “Bay de Lamare’la birçok kez görüşme fırsatı bulduk. Nekadar rahatsız olduğunuzu duyduk ve fazla törene gerekduymadan, komşularımızı ziyaret etmeyi daha fazla geciktirmekistemedik. Zaten gördüğünüz gibi atla geldik. Ayrıca geçengünlerde annenizle baronu konuk etmekten de memnuniyetduyduk.”

Tarifsiz bir rahatlık, samimiyet ve kibarlıkla konuşuyordu.Jeanne hemen büyülendi ve hayran oldu ona. “Arkadaşolabiliriz” diye geçirdi aklından.

Kont de Fourville ise aksine salona yanlışlıkla girmiş bir ayıyabenziyordu. Oturduğunda, şapkasını yanındaki sandalyeyekoydu ve bir süre ellerini ne yapacağını bilemeyerek öncedizlerinin üzerine, sonra koltuğun kolluklarına koydu, sonundaparmaklarını dua eder gibi birleştirmekte karar kıldı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

145

Page 146: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

O sırada birden Julien girdi içeri. Şaşıran Jeanne kocasınıtanımakta güçlük çekti. Nişanlılık dönemlerindeki gibi yakışıklı,şık ve baştan çıkarıcıydı. Gelişiyle canlanmış gibi görünenkontun tüylü patilerini sıktı ve fildişi yanakları hafiften kızaran,göz kapaklarından hafif bir titreme geçen kontesin elini öptü.

Julien konuşmaya başladı. Eskiden olduğu gibi cana yakındı.Aşk okunan büyük gözleri yeniden okşar gibi bakıyordu. Dahabiraz önce donuk ve kaskatı olan saçları, fırça ve parfümlüyağların etkisiyle birden yumuşak ve ışıltılı kıvrımlarakavuşmuştu.

Fourville’ler gitmek üzereyken kontes, Julien’e döndü, “Sevgilivikont, Perşembe günü bir at gezintisi yapmak ister misiniz?”diye sordu.

Julien de selam vererek geveledi: “Tabii ki hanımefendi.”Kontes, Jeanne’ın elini tuttu, sıcak ve içe işleyen bir ses veetkileyici bir gülümsemeyle, “Ah! İyileştiğinizde üçümüz birliktebu diyarların her köşesinde at koşturacağız. Muhteşem olacak,istersiniz değil mi?” dedi.

Zarif bir hareketle uzun ve bol eteğini topladıktan sonra bir kuşhafifliğiyle atına tırmandı, bu sırada kocası da beceriksiz birselamdan sonra dev Normandiya atına atladı. Masallardaki yarıat yarı insan yaratıklar gibi görünüyordu.

Çitin ardına geçip gözden kaybolduklarında çok mutlu görünenJulien bağırdı: “Ne hoş insanlar! Bu insanlarla dostluk etmemizgerek.”

Nedenini çok bilmese de Jeanne da memnundu: “Küçük konteshayranlık uyandıran biri, onu seveceğimi hissediyorum ama

Bir Hayat Guy de Maupassant

146

Page 147: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kocası çok kaba görünüyor. Nerede tanıdın onları?”

Julien neşeyle ellerini ovuşturuyordu: “Briseville’lerdetesadüfen karşılaştık. Adam biraz sert görünüyor. Tutkulu biravcı ama gerçek bir soylu.”

Akşam yemeği, eve gizemli bir mutluluk girmiş gibi neredeyseneşe içinde geçti.

Sonra Temmuz’un son günlerine kadar yeni bir şey olmadı.

Bir Salı akşamı, çınar ağacının altındaki, üzerinde iki küçükbardak ve bir şişe rakı duran tahta masanın çevresindeotururlarken, Jeanne aniden küçük bir çığlık attı ve bembeyazkesilerek ellerini karnına götürdü. Karnına keskin bir ağrısaplanıp, hızlıca yok olmuştu.

Ama on dakika kadar sonra, biraz daha uzun süren ama daha azyakıcı başka bir sancı geldi. Jeanne eve dönmekte büyük güçlükçekti. Babası ve kocası koluna girmiş taşıyorlardı onu. Çınardanodasına kadar olan kısacık yol hiç bitmeyecekmiş gibi geldi.İstemsizce inliyor, karnındaki dayanılmaz ağırlık hissiyle süreklioturmak, yere çökmek istiyordu.

Doğum zamanı gelmemişti. Çocuğun Eylül’de doğmasıbekleniyordu. Bir sorun olmasından endişelenerek arabayıhazırlattılar ve Simon Baba dörtnala doktor getirmeye gitti.

Doktor gece yarısına doğru geldi ve daha ilk bakışta erkendoğum belirtilerini fark etmekte gecikmedi.

Jeanne’ın sıkıntısı yatınca biraz azalmış ama korkunç birboğuntu hissi gelmişti. Bedeni bütün gücünü yitirmiş, ölümüngizemine ulaştığı gibi bir hisse kapılmıştı. Ölümün soluğunu,

Bir Hayat Guy de Maupassant

147

Page 148: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

içimizi donduracak kadar yakında hissettiğimiz o anlardan biriniyaşıyordu.

Oda kalabalıktı. Annecik bir koltuğa yığılmış güçlükle nefesalıyordu. Elleri titreyen baron bir oraya bir buraya koşuyor,istenilenleri getiriyor, doktora sorular soruyordu. Kendinikaybetmiş gibiydi. Julien endişeli bir suratla bir aşağı bir yukarıvolta atıyor ama sakin görünüyordu. Dul Dentu görmüşgeçirmiş, hiçbir şeye şaşırmayan tecrübeli kadınlara özgü birifadeyle yatağın ayak ucunda dikiliyordu. Hastabakıcı, ebe vehemşire olarak doğan çocukları çekip çıkarmış, ilk çığlıklarınıatmalarını sağlamış, taptaze bedenlerinden çıkan ilk suyuyıkamış, ilk kundaklarına sarmış, sonra aynı sakinlikle budünyadan göçenlerin son sözlerine, son soluklarına, sontitreyişlerine tanıklık etmiş, onları son kez yıkamış, yıpranmışbedenlerini sirke ile ovalamış, son kez sarıp sarmalamış,sonunda doğum ve ölüme dair her türlü istenmeyen durumkarşısında sarsılmaz bir aldırmazlığa kavuşmuştu.

Aşçı Ludivine ve Lison Teyze hol kapısının ardına sinmişsessizce bekliyorlardı.

Hasta zaman zaman belli belirsiz inliyordu.

İki saat boyunca, olayın çok zaman alacağını düşündüler amagün doğumuna yakın, ağrılar iyice şiddetlendi ve kısa süredekorkunç bir hal aldı.

Sıktığı dişlerinin arasından istemsiz çığlıklar yükselen Jeanneçocuğunu, piçini hiç acı çekmeden sorunsuzca doğuruveren,neredeyse hiç inlemeyen Rosalie’yi düşünüyordu.

Alt üst olan zavallı ruhunda sürekli kıyaslama yapıyor, bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

148

Page 149: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

zamanlar adil olduğuna inandığı Tanrı’yı lanetliyordu.Kaderinin haksızlıklarına ve doğrulukla iyilik öğütleyenlerin suçolarak gördüğü yalanlarına lanet ediyordu.

Bazen ağrı hiçbir şey düşünemeyecek kadar şiddetli halegeliyordu. Acı çekmekten başka şeye gücü, hali kalmıyordu.

Ağrının azaldığı dakikalarda, gözünü Julien’den alamıyordu. Bukez başka bir acı, ruhunun acısı içini kemirerek, hizmetçisinin,bacakları arasından sarkan çocuğuyla, acımasızca karnını yırtançocuğun kardeşiyle aynı yatağın yanına yığılışı geliyordugözünün önüne. Hafızasında kocasının bu kızın yanındaykenyaptığı hareketlerin, bakışlarının ve sözlerinin gölgelerigeçiyordu. Düşünceleri hareketlerinde kayıtlı gibiydi. Yüzündendiğeri için gösterdiği duygusuzluğun aynısı, aynı bencil erkekumursamazlığı, babalıktan rahatsız olma hali okunuyordu.

Birden öyle dehşetli bir kasılmayla, öyle korkunç bir spazmlakıvrandı ki, “Öleceğim, ölüyorum!” diye düşündü. Bunun üzerineçılgınca bir isyan duygusu, hayatını mahveden bu adama ve onuöldüren tanımadığı bu çocuğa karşı bütün ruhuyla lanetlemeisteği ve tarifsiz bir nefret duydu.

Bu yükten kurtulmak için olağanüstü bir çabayla kasıldı.Birden bütün karnı boşalıvermiş gibi hissetti ve acısı yatıştı.

Hastabakıcıyla doktor üzerine eğilmiş, ustalıklayönlendiriyorlardı onu. Sonra bir şey kaldırdılar havaya ve azsonra daha önce de duyduğu boğuk bir ses ürpermesine nedenoldu: Yeni doğan bebeğin bu küçük acılı çığlığı, bu tizviyaklaması ruhuna, kalbine, bütün zavallı bitkin bedenine işledive bilinçsiz bir hareketle kollarını ona doğru uzatmak istedi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

149

Page 150: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bu, sevince doğru yeni bir yolculuk, yepyeni bir mutluluğadoğru yapılan bir hamle oldu. Bir saniye içinde kendinikurtulmuş, sakinleşmiş, mutlu, hiç olmadığı kadar mutlu haldebuldu. Kalbi ve bedeni yeniden canlanıyor, anneliğinihissediyordu!

Çocuğunu tanımak istedi! Çok erken doğduğundan ne saçlarıne tırnakları vardı ama bu minicik yaratığın kımıldadığını,ağzını açtığını, viyakladığını görünce, yüzünü buruşturan bukırış kırış, eciş bücüş canlıya dokunduğunda, karşı konmaz birmutluluğa kapılarak kurtulduğunu, artık her türlü umutsuzluğakarşı koruma altında olduğunu, karşılıksız seveceği bir varlıklakarşı karşıya olduğunu hissetti.

Bundan sonra tek bir düşüncesi vardı artık: Çocuğu. Aşkındayaşadığı hayal kırıklığı, boşa çıkan umutları ölçüsünde birdencoşkulu, takıntılı bir anneye dönüştü. Beşiğin hep yatağınınyanında kalmasını istiyordu, ayağa kalkabildiği andan itibarenbütün gün pencerenin önünde oturmaya ve bir yandan da hafifhafif beşik sallamaya başladı.

Bebeğin sütannesini bile kıskanıyordu. Küçük yaratıkacıktığında kollarını mavi damarları çıkan koca memesineuzatıyor, kahverengi ve büzüşmüş ucunu dudakları arasınaalıyordu. Jeanne bembeyaz kesilmiş halde titreyerekseyrediyordu güçlü, sakin köylü kadını. Bir yandan da oğlunuçekip almak ve aç gözlülükle yapıştığı memeye vurmak,tırnaklarıyla onu parçalamak istiyordu.

Sonra bebeğinin iç çamaşırlarını soylu bir zarafetle süslemekiçin bizzat işlemeler yapmak istedi. Oğlunu dantellere boğdu,muhteşem başlıklarla süsledi. Bundan başka hiçbir şeydenkonuşmaya yanaşmıyor, çok güzel olduğunu düşündüğü bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

150

Page 151: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kundak bezi, bir önlük ya da kurdeleyi göstermek içinkonuşmaları bölüyor, çevresinde söylenen hiçbir şeyidinlemiyor, daha iyi görmek için havaya kaldırdığı bir kumaşparçasını bir o tarafına bir bu tarafına çeviriyor, sonra birden,“Bunun ona yakışacağından emin misiniz?” diye soruyordu.

Baron ve Annecik bu büyük tutkuyu gülümseyerekseyrediyorlardı ama alışkanlıkları alt üst olan, bu zırlayıp duran,mutlak hâkim hükümdarın gelişinden beri evdeki hâkimiyetiazalan Julien, evdeki yerini çalan bu erkek parçasını bilinçdışında kıskanıyor, sabırsızlık ve öfkeyle sürekli olarak,“Velediyle insanın içini sıkıyor!” diye homurdanıyordu.

Jeanne sonunda bu aşka o kadar kapıldı ki, gecelerini küçüğünuyuyuşunu izlemek için beşiğin başında oturarak geçirmeyebaşladı. Bu tutkulu ve hastalıklı seyirden bitkin düşmeklebirlikte, ara vermeye yanaşmıyor, gitgide eriyor, zayıfdüşüyordu. Öksürmeye başlamıştı, bunun üzerine doktor anneyioğlundan ayırmalarını emretti.

Jeanne kızdı, ağladı, yalvardı ama yakarışlarına kulakasmadılar. Bebek her gece sütannesinin yanına verilmeyebaşlandı. Bunun üzerine annesi her gece çıplak ayaklarla gidip,bebeği huzur içinde uyuyor mu, rüya görüyor mu, bir şeyeihtiyacı var mı diye bakmak için kulağını kapı kilidineyapıştırmaya başladı.

Bir kez Fourville’lerde akşam yemeğinden geç dönen Julientarafından burada yakalandı. Bunun üzerine yatmaya zorlamakiçin geceleri odasına kilitlenmeye başlandı.

Vaftiz töreni Ağustos sonuna doğru yapıldı. Vaftiz babasıbaron, annesi ise Lison Teyze oldu. Bebeğe Pierre-Simon-Paul

Bir Hayat Guy de Maupassant

151

Page 152: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

adları verildi. Gündelik hayatta Paul adının kullanılmasındakarar kılındı.

Eylül’ün ilk günlerinde, Lison Teyze sessiz sedasız çıkıp gitti.Yokluğu da varlığı gibi fark edilmedi.

Bir akşam, yemekten sonra, rahip çıkageldi. Bir sır saklıyor gibisıkıntılıydı. Bir süre havadan sudan konuştuktan sonra,baronesle kocasına birkaç dakika yalnız görüşmek istediğinibildirdi.

Üçü birlikte, ağır adımlarla yürüyüş yolunun sonuna kadarilerlediler. Hararetli bir konuşma içindeydiler. Jeanne ile yalnızkalan Julien bu gizemli havaya şaşırmış, endişelenmiş, tedirginolmuştu.

İzin isteyen rahibe eşlik etmeyi teklif etti ve akşam çanlarıçalan kiliseye doğru gözden kayboldular.

Hava serin, hatta soğuktu. Çok geçmeden salona girdiler.Herkes biraz kestiriyordu ki, birden kıpkırmızı kesilmiş bir yüzve kızgın bir ifadeyle Julien içeri daldı.

Daha kapıda, Jeanne’ın orada olduğunu düşünmeden,kayınvalidesi ve kayınpederine, “Siz delirdiniz mi Tanrı aşkına?O kıza yirmi bin frank bağışlanır mı?” diye bağırdı.

O kadar şaşırmışlardı ki kimse cevap veremedi. Julien avazıçıktığı kadar bağırmaya devam ediyordu: “Bu kadar da aptalolunmaz ki! Bize tek metelik bırakmaya niyetiniz yok galiba!”

Bunun üzerine soğukkanlılığını yitiren baron onu durdurmakistedi: “Susun! Karınızın önünde konuştuğunuzu hatırlamayaçalışın.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

152

Page 153: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama Julien sinirden tepiniyordu: “Umurumda değilse neolacak? Neler olup bittiğini zaten biliyor. Bu onu da etkileyecekbir hırsızlık.”

Donup kalan Jeanne anlamadan bakıyordu. Kekeledi: “Neleroluyor?”

Bunun üzerine Julien ona döndü ve umutla bekledikleri birmirastan yoksun bırakılan ortağı gibi konuşmaya başladı.Rosalie’yi evlendirmek için kurulan komployu, bunun için en azyirmi bin frank eden Barville arazisinin bağışlanacağını birçırpıda anlatıverdi. Sürekli, “Ailen delirmiş olmalı sevgilim,kapatılmaları lazım! Yirmi bin frank! Yirmi bin frank! Akıllarınıyitirmiş olmalılar! Bir piç için yirmi bin frank!”

Jeanne herhangi bir heyecan ya da öfke belirtisi göstermeden,sakinliğine kendisi bile şaşırarak dinliyordu anlatılanları.Çocuğu dışında hiçbir şey ilgilendirmiyordu artık onu.

Baron şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyordu. Sonunda patladı,ayağını yere vurarak bağırmaya başladı: “Ağzınızdan çıkanıkulağınız duysun. Sözleriniz katlanılır gibi değil. Evlenmedençocuk doğuran bu kıza gelir vakfetmek zorunda kalmamız kiminsuçuydu? Çocuk kimin? Şimdi de onu kaderine mi terk etmekistiyorsunuz?”

Baronun şiddeti karşısında şaşıran Julien gözlerini dikmiş onabakıyordu. Sonunda daha ölçülü bir tondan devam etti: “İyi amabin beş yüz frank yeterdi. Bunların hepsi evlenmeden çocukdoğuruyor. Ha bir eksik ha bir fazla, ne fark eder? Yirmi bin frankdeğerinde bir çiftliği bağışlamak bize bırakacağınız mirasıazaltmak dışında, olup bitenleri herkese ilan etmek olacak. Enazından adımızı ve konumumuzu göz önünde

Bir Hayat Guy de Maupassant

153

Page 154: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bulundursaydınız.”

Haklılığından ve açıklamalarının mantıklılığından güç alan biradam gibi son derece ciddi bir sesle konuşuyordu. Beklemediğibu sözler karşısında allak bullak olan baron ne diyeceğinibilmeden karşısında dikiliyordu. Bunun üzerine Julien avantajlıduruma geçtiğini anlayarak asıl niyetini açıkladı: “Neyse kihenüz hiçbir şey için geç değil. Evlendirileceği adamı tanıyorum,yürekli bir delikanlı. Onunla konuşup işleri yoluna koyabiliriz.Bu işi ben hallederim.”

Kimsenin ses çıkarmamasından mutlu olmuş, bunu bir onaygibi algılayarak, tartışmanın uzaması endişesiyle hemen çıkıpgitmişti.

Julien gözden kaybolur kaybolmaz baron şaşkınlık içindetitreyerek bağırmaya başladı: “Aaa... Bu kadarı da fazla! Çokfazla!”

Jeanne gözlerini babasının dehşet içindeki yüzüne kaldırarakbirdenbire gülmeye başladı. Bir zamanlar komik bir olaya şahitolduğunda koyuverdiği keyifli kahkahalarıydı bunlar.

Sürekli, “Baba, baba, yirmi bin frankı nasıl söylediğini işittinmi?” diye tekrarlıyordu.

Neşesi de gözyaşları kadar çabuk harekete geçen Annecik,damadının öfkeden kudurmuş halini, onları aşağılayan sözlerini,kendisi tarafından baştan çıkarılmış bir kıza zaten kendisine aitolmayan bir paranın bağışlanmasını şiddetle reddedişinihatırlayıp, Jeanne’ın iyi kalpliliğinden bir kez daha mutlulukduyarak gözlerini yaşlarla dolduran o patlamalı kahkahalarıylasarsılmaya başladı. Bunun üzerine baron da salgına katıldı, üçü

Bir Hayat Guy de Maupassant

154

Page 155: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

birlikte, geçmişteki güzel günlerde olduğu gibi karınlarınaağrılar saplanana kadar güldüler.

Biraz sakinleştiklerinde Jeanne şaşkınlığını ifade etti: “Garipdeğil mi, bütün bunlar beni etkilemiyor artık. Onu bir yabancıgibi algılıyorum. Karısı olduğuma bile inanamıyorum.Görüyorsunuz onun... onun... onun nezaketsizlikleri bileeğlendiriyor beni.”

Nedenini çok da bilmeden birbirlerine sarıldılar. Kalplerisevgiyle dolmuş, gülümsüyorlardı.

İki gün kadar sonra, öğle yemeğinden kalkan Julien atlagezintiye çıktığında, yirmi iki yirmi beş yaşlarında, düzgünütülenmiş, düğmeleri boynuna kadar iliklenmiş, kolları kabarıkyepyeni bir mavi gömlek giymiş iri yarı bir delikanlı, sabahtanberi orada bekliyormuş gibi gizlice çitleri aşıp içeri girdi,Couillard çiftliği boyunca sessizce ilerledi, şatonun arkasındandolaştı ve şüpheli adımlarla çınarın altında oturmakta olanbarona ve iki kadına yaklaştı.

Onu fark ettiklerinde kasketini çıkardı ve sıkıntılı bir yüzifadesiyle selam vererek yaklaşmaya devam etti.

Sesini işitebilecekleri kadar yakına geldiğinde karmakarışık birşeyler gevelemeye başladı: “Hizmetçiniz, Sayın Baron, bayan veyanındaki.” Sonra ona kimse cevap vermeyince kendini tanıttı: “Désiré Lecoq benim.”

Bu ad da onlara bir şey ifade etmiyordu. Baron sordu: “Neistiyorsunuz?”

Bunun üzerine delikanlı durumunu açıklama zorunluluğu

Bir Hayat Guy de Maupassant

155

Page 156: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

karşısında iyiden iyiye eğretileşti. Başını yere eğip, ara sıragözlerini şatonun çatısına kaldırarak, kasketi elinde gevelemeyebaşladı: “Rahip bana olayla ilgili birkaç söz etti...” Sonra fazla ilerigitme ve bu işten sağlayacağı kazancı tehlikeye atma endişesiylesustu.

Baron anlamamış, sormaya devam ediyordu: “Hangi olay? Benbilmiyorum.”

Bunun üzerine öteki, sesini iyice alçaltarak açıkladı:“Hizmetçiniz.... Rosalie’nin çeyizi meselesi.”

Konuyu anlayan Jeanne ayağa kalktı ve bebeği kollarındauzaklaştı. Baron, “Oturun!” diyerek kızının kalktığı sandalyeyiişaret etti.

Köylü, “Siz dürüst bir insansınız” diye mırıldanarak oturdu.Sonra söyleyecek başka sözü yokmuş gibi beklemeye başladı.Oldukça uzun bir sessizliğin ardından, nihayet konuşmaya kararverdi ve bakışlarını masmavi gökyüzüne kaldırarak: “Bu mevsimiçin hava güzel sayılır. Ekinler için iyi olacak” dedi. Yenidensustu.

Baron sabırsızlanıyordu, aniden kuru bir ifadeyle asıl soruyusordu: “Peki, Rosalie’yle evlenecek kişi siz misiniz?”

Delikanlı tekrar endişeli bir tavır takındı. Normandiyalıkurnazlığı işe yaramamıştı. Savunmaya geçip, daha canlı birsesle cevap verdi: “Duruma göre, belki evet, belki hayır. Durumagöre.”

Baron bu kararsızlıktan rahatsız olmuştu: “Lanet olsun! Doğrudürüst cevap verin: Buraya bunun için geldiniz değil mi? Evet mi

Bir Hayat Guy de Maupassant

156

Page 157: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

hayır mı?”

Ne yapacağını bilemeyen adam gözlerini yerdenkaldıramıyordu: “Rahibin söyledikleri doğruysa onu alırım, BayJulien’in söyledikleri doğruysa almam” dedi.

“Bay Julien ne dedi size?”

“Bay Julien bin beş yüz frank alacağımı söyledi, oysa rahipyirmi bin franktan söz etmişti. Yirmi bin frank için evlenirimama bin beş yüz frank için istemem.”

O ana kadar koltuğuna gömülüp kalan barones köylününsıkıntı içindeki hali karşısında sessiz sessiz gülmeye başladı.Köylü memnuniyetsiz bir ifadeyle, göz ucuyla ona bakıyor,kadının neşesine bir anlam veremeden bekliyordu.

Bu pazarlıktan rahatsız olan baron kısa kesti: “Rahibe BarvilleÇiftliği’ni alacağınızı söyledim. Çiftlik yaşadığınız sürece sizinolacak, sonra çocuğa miras kalacak. Çiftlik yirmi bin frankdeğerindedir. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Evet mi hayırmı?”

Adam çekingen ama memnun gülümsedi ve birden çenesidüştü: “Oh! Bu durumda hayır demem. Beni rahatsız eden konubuydu. Rahip olaydan söz ettiğinde hemen evet dedim, anlaştık,kendi kendime ben Sayın Baron’u memnun edersem, o dakarşılığını verecektir diyordum. Doğru değil mi? İnsan iyilikyaparsa iyilik bulur. Karşılığını her zaman alır. Ama Bay Julienbeni görmeye geldi, bin beş yüz franktan söz etti. Bana, ‘Hadbilmek lazım’ dedi. Size bunu söylemek için gelmedim, sizegüveniyordum ama işin aslını öğrenmek istedim. Sıkı dostluklariyi anlaşmalardan doğar ancak, değil mi Sayın Baron?..”

Bir Hayat Guy de Maupassant

157

Page 158: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Adamı durdurmak gerekiyordu. Baron sordu: “Ne zamanevlenmeyi düşünüyorsunuz?”

Bunun üzerine adam aniden çekingenleşti, utanmaya başladı.Sonunda tereddüt içinde: “Bana bir belge verecek misiniz?”

Bu kez baron kızdı: “Allah belanı versin! Evlilik cüzdanınızolacak ya! Ondan iyi belge mi olur?”

Köylü ısrar etti: “Ama bu arada bir anlaşma imzalayabiliriz,hayatta ne olacağı belli olmaz.”

Baron konuşmaya son vermek için ayağa kalktı: “Evet ya dahayır cevabınızı bekliyorum, hem de hemen. İstemiyorsanızsöyleyin, başka bir aday daha var” dedi.

Bir rakip korkusu kurnaz Normandiyalı’yı çılgına çevirdi.Kararını hemen verdi ve inek satın aldığı zamanlarda yaptığı gibielini uzattı: “Tokalaşalım Sayın Baron, anlaştık. Couillon’un sözüsözdür.”

Baron adamın elini sıktıktan sonra seslendi: “Ludivine!” Aşçıpencereden başını uzattı: “Bir şişe şarap getir bize.” Yapılananlaşmayı ıslatmak için kadeh tokuşturdular. Sonunda delikanlıneşeli adımlarla uzaklaştı.

Bu ziyaretten Julien’e söz edilmedi. Sözleşme büyük birgizlilikle hazırlandı ve kâğıtların hazır olmasını takip eden ilkPazartesi sabahı düğün gerçekleşti.

Kilisede, yeni evli çiftin arkasından yürüyen bir komşu, servetsözünün güvencesi olan bebeği taşıyordu. Bölgede kimse olayaşaşırmadı. Aksine, Désiré Lecoq’a imreniyorlardı. Doğuştanşanslı olduğundan, hep dört ayak üstüne düştüğünden söz

Bir Hayat Guy de Maupassant

158

Page 159: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ediyorlardı.

Julien bir gün kayınvalidesi ve kayınpederinin Peuples’degeçirdikleri süreyi kısa kesmelerine neden olan korkunç bir olayçıkardı. Jeanne gidişlerinden çok büyük bir üzüntü duymamıştıçünkü Paul artık onun için bitmek tükenmek bilmeyen birmutluluk kaynağı haline gelmişti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

159

Page 160: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

9Jeanne doğumun etkilerini üzerinden tamamen atmıştı.

Fourville’lere ziyarette bulunmaya ve Marki de Coutelier’yletanışmaya karar verdiler.

Julien bir açık artırmada yeni bir araba almıştı. Tek atgerektiren bu faytonla ayda iki kez çıkmaları mümkün olacaktı.

Güneşli bir aralık gününde arabayı hazırlatıp, Normandiyakırlarındaki iki saatlik yolculuktan sonra, iki yamacı ağaçlarlakaplı, etekleri tarıma açılmış küçük bir vadiden aşağı inmeyebaşladılar.

Ekili alanlar kısa bir süre sonra yerini çayırlara ve çayırlar dayerini mevsim dolayısıyla kurumuş, sarı kurdelalara benzemiş,her sallanışında hışırtılar yayan uzun sazlıklara bıraktı.

Vadideki keskin bir dönüşün ardından ağaçlık bir yamacıneteğindeki Vrilette Şatosu kendini gösterdi. Şatonun diğertarafında vadinin yamacına tırmanan yüksek bir çam ormanınınkıyısında sona eren büyük bir göl bulunuyordu.

Arduazlarla süslü kulelerin ortasında yükselen, aynı dönemeait briket duvarlı zarif bir yapının ardında uzanan ön avluyagirebilmek için bir çekme köprüden geçmek ve geniş bir XIII.Louis kemerini aşmak zorunda kaldılar.

Julien, her yanını bildiği şatoyu oluşturan yapıları tanıtıyorduJeanne’a. Hayranlığını dile getiriyor, güzelliğini övüyordu: “Şukemere bak! Nasıl da görkemli değil mi? Evin yüzü gözalabildiğine göl manzaralı, suya kadar inen çok büyük bir rıhtımı

Bir Hayat Guy de Maupassant

160

Page 161: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

var ve basamakların hemen altında dört kayık bağlı duruyor,ikisi kont ikisi kontes için her zaman hazır bekliyor. Burasıtamamen yabani bir bölge. Kont çevrede avlanmaya bayılıyor.Tam da asillere yaraşır bir ev.”

Giriş kapısı açıktı. Solgun kontes ziyaretçilerinin karşısına,daha önceki binici eteğine benzeyen uzun bir elbiseyle çıktı.Kontun evinde yaşamak için doğmuştu sanki. Gölünhanımefendisi gibiydi.

Salonun sekiz penceresinden dördü göle, diğer dördü tamkarşısındaki yamaca tırmanan loş çam ormanına bakıyordu.

Yeşilliklerin siyaha yakın tonları gölün derin, ürkütücü vekasvetli görünmesine neden oluyordu. Rüzgâr estiğindeağaçlardan yükselen uğultu bataklığın sesi gibiydi.

Kontes çocukluklarından beri dostuymuş gibi Jeanne’ın iki elinibirden yakaladı ve hemen yanı başındaki tabureye oturttu. Busırada beş aydan beri her türlü nezaketi bir kenara bırakan Juliensanki yeniden doğuyor, tatlı ve samimi bir edayla hal hatırsoruyor, gülümsüyordu.

Kontesle yaptıkları at gezintilerinden söz ediyorlardı. Kontes,Julien’in ata biniş biçimiyle dalga geçerek onu “Ayağı SürçenSüvari” diye çağırıyor, Julien ise ona gülerek “Amazon Kraliçesi”diye cevap veriyordu. Pencerenin yakınlarından gelen bir tüfeksesi Jeanne’ın küçük bir çığlık atmasına neden oldu. Bu, bağırtlakavına çıkmış konttu.

Bunun üzerine kontes kocasına seslendi. Kürek sesleri, kayığıntaşa çarpma sesi duyuldu ve dev kont, ayağında botları, ardındaen az onun kadar kızıl, sırılsıklam iki köpekle göründü. Köpekler

Bir Hayat Guy de Maupassant

161

Page 162: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

hemen kapının önündeki halıya kıvrılıp yattılar.

Kendi evinde hiç de tedirgin görünmüyordu kont. Üstelikmisafirlerini görmekten memnun olmuştu. Ateşe odun attırdı,Madeira şarabı ve bisküviler getirtti, sonra aniden bağırdı:“Tamam, akşam yemeğinde bizdesiniz, itiraz istemem.”Çocuğunu bir türlü aklından çıkaramayan Jeanne teklifireddettiyse de kont ısrar etti, Jeanne kabul etmemekte direnince,Julien sinirlendiğini belirten sert bir işaret yaptı. Bunun üzerineJeanne kocasının kötücül ve kavgacı mizacını uyandırmaktankorkarak, Paul’ü ertesi günden önce göremeyeceği fikrininişkencesi içinde daveti kabul ettiğini bildirdi.

Öğleden sonra keyifli geçti. Yakınlardaki kaynakları gezmeyegittiler. Sürekli fokurdayan sularıyla hareketlenen duru bir subirikintisi, yosunlu bir kayanın eteğinde ışıldıyordu. Sonrakayıkla kuru sazlar ormanı içinde açılan yollarda gezdiler.Burunları sürekli havada duran iki köpeği arasında oturan kontkürek çekiyordu. Küreklere her yüklenişinde büyük kayıkhavalanıyor ve ileri atılıyordu. Jeanne ara sıra elini soğuk suyadaldırıyor, parmaklarından kalbine akan serinliğin keyfiniçıkarıyordu. Kayığın arka tarafında oturan Julien ve şallarasarınmış kontes mutluluktan ne diyeceğini bilemeyen keyifliinsanların engelleyemedikleri tarzda sürekli gülümsüyorlardı.

Akşam uzun süren dondurucu esintilerle geliyor, kuru sazlararasından kuzey rüzgârı esiyordu. Güneş çamların ardındagözden kaybolmuştu. Küçük ama tuhaf biçimli bulutlarla bezelilal rengi gökyüzü, soğuğu gözle görülür kılıyordu.

Dev bir ateşin yandığı geniş salona döndüler. Kapıdan girergirmez içlerini bir sıcaklık kapladı. Bunun üzerine neşelenenkont, karısını atletik kollarına aldı ve çocuk gibi ağız hizasına

Bir Hayat Guy de Maupassant

162

Page 163: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kaldırarak hayatından memnun adamlara yaraşır iki kocaöpücük kondurdu. Jeanne, bıyıklarına bakınca masallardakidevleri çağrıştıran bu babacan devi gülümseyerek izliyor, “Dışgörünüşe bakıp ne çok aldanıyoruz” diye düşünüyordu. Bununüzerine neredeyse istemsiz bir biçimde bakışlarını Julien’eçevirdi ve kapının eşiğinde, ürkütücü beyazlıkta bir yüzle, gözlerikonta çakılı kalakaldığını gördü. Endişe içinde kocasına yaklaştıve alçak bir sesle, “Hasta mısın? Neyin var?” diye sordu. Kocasıöfkeli bir tonla cevap verdi: “Hiç. Beni rahat bırak. Yalnızcaüşüdüm.”

Yemek odasına geçtiklerinde kont gidip köpeklerini içeri almakiçin izin istedi ve az sonra sahiplerinin hemen arkasına, biri sağabiri sola yerleşmeye alışmış köpekleriyle geri geldi. Kont ara sıraonlara da birkaç parça yiyecek veriyor, ipeksi uzun kulaklarınıokşuyordu. Köpekler başlarını uzanıyor, kuyruklarını sallıyor,mutlulukla titriyorlardı.

Akşam yemeği sonrasında Jeanne ve Julien gitmeyehazırlanırken, Bay de Fourville meşaleyle balık avını göstermekistediğinden gitmelerine izin vermedi.

Kontesle birlikte göle inen basamaklarda beklemelerini ricaetti. Bir atmaca ve elinde meşale taşıyan bir uşakla birliktekayığına bindi. Gece altın yıldızlarla bezeli gökyüzü altındaaydınlıktı ama soğuk ısırıyordu.

Meşale suyun üzerinde hareketli yansımalar yaratıyor, sazlarüzerinde dans eden ışıklar yayıyor, çam ağaçlarından oluşan devperdeyi aydınlatıyordu. Birden, kayık döndü ve ağaçlığınaydınlanan yüzünde masallardan fırlama devasa bir gölge, birinsan gölgesi belirdi. Başı ağaçların da üzerinde yükseliyor,gökyüzünde kayboluyor, ayakları gölde yitiyordu. Sonra ölçüsüz

Bir Hayat Guy de Maupassant

163

Page 164: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

büyüklükteki varlık gökyüzündeki yıldızları toplayacakmış gibikollarını kaldırdı. Bu devasa kollar aniden yükseldi ve indi,hemen ardından suyun üzerinden bir çarpma sesi duyuldu.

Kayık yavaşça kendi etrafında döndü, dönerken ışığınaydınlattığı olağanüstü yaratık orman boyunca dolaşıyorgibiydi. Sonra görünmez ufka daldı ve birden şatonun öncephesinde kendine özgü hareketleriyle daha net ortaya çıktı.

Ardından kontun gür sesi işitildi: “Gilberte, sekiz etti!”

Bağırtkanlar suda çırpınıyordu. Devasa gölge şimdi duvarüzerinde hareketsiz duruyordu ama boyutu ve etkisi gitgideazalıyordu. Başı aşağı inmeye, bedeni zayıflamaya başlamıştı.Bay de Fourville arkasında meşaleyi taşıyan uşağı olduğu halderıhtım basamaklarını çıktığında, Jeanne onun iriliği karşısındabüyülenmiş, bütün hareketlerini kaçırmadan takip ediyordu.

Filesinin içinde sekiz koca balık çırpınıyordu.

Jeanne ve Julien mantolarına ve onlara verilen örtülere sarılmışhalde yola koyulduklarında, Jeanne farkında olmadan, “Ammada yürekli adam bizim dev!” dedi. Arabayı süren Julien cevapverdi: “Evet ama her zaman gerektiği gibi davranamıyor.”

Sekiz gün sonra, o bölgenin en soylu ailesi olarak bilinenCoutelier’lerin ziyaretine gittiler. Onlara ait Reminil arazisi Canykasabasının en büyük arazisiydi. XIV. Louis stilinde inşa edilenyeni şato duvarlarla çevrili muhteşem bir parkın içinegizlenmişti. Bir tepenin üzerinde eski şatonun kalıntıları vardı.Üniformalı uşaklar konukları büyük ve etkileyici bir salonaaldılar. Tam ortada, Sèvre işi dev bir sütun ve kaidesinde birkristal tabakası ile korunan, kralın kendi el yazısıyla kaleme

Bir Hayat Guy de Maupassant

164

Page 165: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

aldığı, Marki Léopold-Hervé-Joseph-Germer de Varneville, deRollebosc de Coutelier’i hükümdarın bu bağışını kabul etmeyedavet eden mektubu görülüyordu.

Jeanne ve Julien kraldan gelen bu hediyeyi inceledikleri sıradamarki ve markiz içeri girdi. Yüzü pudralı kadın ancak gerektiğiölçüde sıcaktı ve mütevazı görünmeye çaba gösteriyordu.Başının üzerindeki dimdik beyaz saçlarıyla azametli bir adamolan marki hareketlerine, sesine ve tavırlarına önemli biradamın üstten tavrını katıyordu.

Ruhları, duyguları ve sözleri her zaman oyun içeren etiketliinsanlardı bunlar.

Sözlerinin cevaplarını beklemiyor, umursamaz bir edaylagülümsüyor, çevredeki küçük soyluları nezaketle kabul etmekgibi doğuştan gelen görevlerini yerine getirir gibigörünüyorlardı.

Kasılıp kalan Jeanne ve Julien daha fazla kalmak istemiyor amanasıl kalkacaklarını da bilemiyorlardı. Markiz çekilmelerine izinveren nazik bir kraliçe gibi, konuşmayı keserek, doğal birdavranışla ziyaretlerine bizzat son verdi.

Dönüş yolunda Julien, “İstersen ziyaretleri burada keselim,Fourvilleler benim için yeterli” dedi. Jeanne da aynı fikirdeydi.

Aralık ayı ağır geçiyordu. Yılın sonunda karanlık, boğucu birdehliz gibiydi. Bir önceki yıl olduğu gibi iç mekânlarda kapalı birhayat başladı. Yine de Jeanne, Julien’in endişeli ve mutsuz birifadeyle göz ucuyla baktığı Paul’le meşgul olduğundan hiçsıkılmıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

165

Page 166: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kadınların çocukları için hissettikleri şefkat krizleriyle okşadığıoğlunu kollarında tutup babasına gösteriyor ve “Öp şunu, görende sevmediğini sanacak” diyordu. Julien yüzünde keyifsiz birifade, dudaklarının ucuyla öpüyor, sürekli hareket eden,çırpınan küçük ellere yakalanmamak için bütün bedeniyle birdaire çizerek alnını kaçırıyor, sonra aniden çekip gidiyordu.Sanki duyduğu iğrenme oradan acilen kaçmasına nedenoluyordu.

Belediye Başkanı, doktor ve rahip zaman zaman yemeğegeliyordu. Kendileri de gitgide daha çok bağlandıklarıFourville’leri ziyarete gidiyorlardı.

Kont, Paul’e tapıyor gibi görünüyordu. Ziyaretleri süresince,gerekirse bütün bir öğleden sonra kucağında oturtuyorduçocuğu. O devasa elleriyle büyük bir özenle tutuyor, uzunbıyıklarının ucuyla burnunu gıdıklıyor, sonra annelere özgütutkulu hareketlerle sarılıp öpüyordu. Çocuksuz evliliğindendolayı sürekli acı içindeydi.

Mart ayı aydınlık, kuru, hatta yumuşak geçti. Kontes Gilberte,dördünün birlikte çıkacakları at gezintilerinden söz etmeyebaşlamıştı yeniden. Birbirinin aynı, tekdüze, uzun akşamlardan,uzun gecelerden, uzun günlerden sıkılan Jeanne bu projelerememnuniyetle razı oluyordu. Nihayet bir hafta uğraşarak kendiamazonunu dikti.

Sonra keşif gezilerine başladılar. Hep ikili gruplar halindeilerliyorlardı. Kontes ve Julien önden gidiyor, kont ve Jeanne yüzadım arkalarından geliyordu. Kontla iki dost gibi tatlı sohbetlerediyorlardı, çünkü dürüst mizaçları, mütevazı kalpleriyle iyi dostolmuşlardı. Ötekilerse genellikle fısıltıyla konuşuyor, bazenpatlamalı kahkahalar atıyor, gözleri ağızlarıyla ifade

Bir Hayat Guy de Maupassant

166

Page 167: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

edemedikleri şeyler söylüyormuşçasına birbirlerine kaçamakbakışlar fırlatıyorlardı. Ara sıra aniden kaçıp uzaklaşma, çokuzaklara gitme isteğiyle dört nala kaçıp gidiyorlardı.

Bir süre sonra Gilberte tedirgin görünmeye başladı. Zamanzaman rüzgârın taşıdığı tiz sesi arkadan gelen iki sürücününkulaklarına kadar ulaşıyordu. Böyle zamanlarda kontgülümseyerek Jeanne’a, “Karımın her zaman sağından kalktığısöylenemez” diyordu.

Bir akşam dönüş yolunda, kontes kısrağına sürekli vurup, serthareketlerle gemini çekiştirirken, Julien’in, “Dikkat edin, dikkatedin, atacak sizi üzerinden” dediğini işittiler. Kadın cevap verdi:“Olsun! Sizi ilgilendirmez!” Sesi o kadar net ve sertti ki, açıkçaduyulan sözleri havada asılı kalmış gibi bütün köyün üzerindeçınladı.

At şaha kalkıyor, çifteler savuruyor, kişniyordu. Kont birdenendişe içinde ciğerlerinin bütün gücüyle bağırdı: “Gilberte dikkatet!” Bunun üzerine karısı, kadınlara özgü o kimsenin karşıkoyamayacağı öfkelerden birine kapılarak kamçısını zaten deliyedönmüş hayvanın iki kulağı arasına indirdi, at bir kez daha şahakalktı ve iki ön ayağını havada salladıktan sonra, inanılmaz birsıçrayışla ileri atıldı ve bacaklarını ardına kadar açarakönlerindeki çayırlıkta koşmaya başladı.

Önce ilk düzlüğü geçti, ardından sürülü tarlalara daldı, nemlive kaygan topraktan bile toz kaldırıyordu. O kadar hızlıkoşuyordu ki, binicisi ve amazonu güçlükle seçiliyordu.

Şaşkınlıktan olduğu yerde kalakalan Julien yalnızca umutsuzca“Madam, Madam!” diye bağırabilmişti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

167

Page 168: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama kont bir şeyler homurdanarak atının üzerinde eğildi vebütün bedeniyle ileri atılmasını sağladı. Atını öyle bir edaylateşvik ediyor, coşturuyor, sesiyle, hareketleriyle ve mahmuzuylaöylesine delirtiyordu ki, bu dev süvari o ağır hayvanı uyluklarıarasında taşıyor, uçması için havalandırıyor gibi görünüyordu.Hayal edilemeyecek bir hızla, yolları yutarcasına dümdüzilerliyorlardı. Jeanne kadınla kocasını ufukta birbiri ardındagözden kaybolan, buharlaşıp giden iki kuş gibi, uzaklarda birsiluet halinde kaçıp küçülür, silinir, gözden kaybolurken izledi.

Bu sırada Julien deliye dönmüş halde ama ağır adımlarlayaklaştı. “Bugün delirmiş gibiydi” dedi.

Sonra çayırların kıvrımlarında yok olan arkadaşlarınınarkasından yola koyuldular.

On beş dakika kadar sonra arkadaşlarının geri döndüğünü farkettiler. Çok geçmeden tekrar buluşmuşlardı.

Kıpkırmızı kesilen, ter içinde kalan kont memnun bir ifadeylegülüyordu. Zafer kazanmış komutan edasıyla karısınınhuysuzluğu henüz geçmeyen atının gemini elindenbırakmıyordu. Kadının acılı, kasılıp kalmış yüzü solgundu.Bayılacakmış gibi bir eliyle kocasının omzundan destek alıyordu.

Jeanne o gün kontun karısını çılgınca sevdiğini anladı.

Kontes sonraki bir ay boyunca hiç olmadığı kadar neşeligöründü. Peuples’e daha sık geliyor, sürekli gülüyor, ani şefkatgösterileriyle Jeanne’a sarılıp sarılıp öpüyordu. Hayatındagizemli bir mutluluk vardı sanki. Onun kadar mutlu olan kocasıgözünü bir an bile üzerinden ayırmıyor, daha da artan birtutkuyla her an ya eline ya elbisesine dokunmaya çalışıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

168

Page 169: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir akşam Jeanne’a, “Şu anda çok mutluyuz. Gilberte hiç bukadar sevecen olmamıştı. Artık hiç huysuzluk etmiyor,öfkelenmiyor. Beni sevdiğini hissediyorum. Aslında bugünekadar pek de emin değildim” dedi.

Julien de değişmişti, daha neşeliydi. Tahammülsüzlüklerigeçmişti. İki ailenin dostluğu her iki tarafa da huzur ve neşegetirmiş gibiydi.

İlkbahar her zamankinden daha erken geldi, üstelik dahasıcaktı.

Yumuşak sabahlardan sakin ve ılık akşamlara, güneş bütünyeryüzünü filizlere boğuyordu. Bütün tohumlar aynı anda vebütün güçleriyle açılmıştı, doğanın karşı konulmaz canlılığı,yeniden doğmak konusundaki büyük isteği böyle özel yıllardadünyanın gençleştiğine inandıracak düzeyde oluyordu.

Jeanne çevresindeki bu coşkudan dolayı kendini allak bullakhissediyordu. Çimenlerin arasında gördüğü küçücük bir çiçekkarşısında tatlı bir melankoliye kapılıyor, hayallere dalıp keyiflisaatler geçiriyordu.

Sonunda kendini aşklarının ilk günlerindeki yürek sızlatananılarla dopdolu buldu. Hayır, kalbi Julien’e karşı yeni bir aşkladolmuyordu, bu bitmişti, sonsuza dek bitmişti ama tatlıesintilerin okşadığı, ilkbahar kokularının dolduğu bedeninereden geldiği belli olmayan, şefkatli çağrılara cevap veriyorgibiydi.

Yalnız kalmaktan, kendini güneşin sıcaklığına teslim etmektenzevk alıyor, düşünmesine zaman bırakmayan duygular, bellibelirsiz hazlar ve mutlulukların birbirini izleyişinin keyfini

Bir Hayat Guy de Maupassant

169

Page 170: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çıkarıyordu.

Bir sabah yine böyle aylak aylak dolaşırken gözünün önündenbir görüntü geçti: Étretat yakınlarındaki küçük koruda, loşyapraklar arasındaki güneşli bölge hızla gözünün önünde beliripkayboldu. Hayatında ilk kez orada, o zamanlar onu seven bu gençadamın yanında hissetmişti bedeninin titrediğini. Julien ilk kezorada gevelemişti kalbindeki çekingen isteği. Jeanne da ilk kezorada dokunduğunu sanmıştı umut ettiği aydınlık geleceğe.

Bunun üzerine koruluğu tekrar görmek, buraya geri dönmekhayatının gidişatında bir şeyler değiştirecekmiş gibi, duygusal vebiraz da batıl bir tür haç ziyareti yapmak istedi.

Julien şafak sökerken çıkmıştı, nereye gittiği bilinmiyordu.Bunun üzerine Martinler’in zaman zaman bindiği küçük beyazatını hazırlamalarını istedi ve yola koyuldu.

Ne bir ot ne bir yaprak, hiçbir yerde hiçbir şeyin kımıldamadığıo dingin günlerden biriydi. Rüzgâr yeryüzünden silinmişçesine,her şey sonsuza kadar hareketsiz kalacak gibi görünüyordu.Böcekler bile ortadan kaybolmuş gibiydi.

Güneşten yakıcı, her şeye hâkim, altın tozuna benzer bir buğuyayılıyordu hissettirmeden ve Jeanne da kendini atın adımlarınabırakmış, beşikte sallanır gibi, mutlu ilerliyordu. Zaman zamanbir pamuk parçası gibi şiş duran bembeyaz küçücük bir bulutabakmak için gözlerini kaldırıyor, masmavi gökyüzününortasında tek başına unutulmuş, öylece asılı kalakalmış buharyumağına bakıyordu.

Étretat’ın kapıları olarak anılan iki dev yamacın arasındanilerleyerek denize açılan vadiden aşağı indi ve ağır ağır koruluğa

Bir Hayat Guy de Maupassant

170

Page 171: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

girdi. Hâlâ buzlu duran yeşilliklerin arasından ışık yağıyordu.Küçük patikalarda aylak aylak dolaşarak, o yeri arıyor amabulamıyordu.

Birden, uzun bir patikanın sonunda, bir ağaca bağlanmış,koşumları üzerinde iki at fark etti. Atları tanıması fazla sürmedi.Bunlar Gilberte’le Julien’in atlarıydı. Yalnızlıktan sıkılmayabaşlamıştı. Bu beklenmedik rastlantı onu mutlu etti. Atını tırısakaldırdı.

Uzun bekleyişlerde olduğu üzere sabırsızlanmaya başlayan ikihayvanın yanına ulaştığında seslendi. Cevap gelmedi.

Ezilmiş otların üzerinde bir kadın eldiveni ve iki kamçıduruyordu. Burada oturduktan sonra, atları bırakıp uzaklaşmışolmalıydılar.

On beş yirmi dakika bekledi, şaşırmıştı. Ne yapıyorolabileceklerini anlayamıyordu. Atından inmiş, bir ağaçgövdesine yaslanmış kımıldamadan bekliyordu. İki küçük kuşvarlığını fark etmeden hemen yanı başında, otların içindedolaşmaya başladılar. İçlerinden biri sabırsızlanıyor, kanatlarınıkaldırmış, diğerinin çevresinde dolanıp duruyor, başıyla selamveriyor, cıvıl cıvıl sesler çıkarıyordu. Birden çiftleştiler.

Jeanne böyle bir olayın varlığını unutmuş gibi şaşırdı, sonrakendi kendine, “Doğru ya, ilkbahar geldi” dedi. Sonra aklınabaşka bir fikir, bir şüphe düştü. Bir kez daha eldivene, kamçılara,terk edilmiş iki ata baktı, birden karşı konulmaz bir kaçmaisteğiyle atına atladı.

Dört nala Peuples’e dönüyordu. Beyni hiç durmuyor, süreklidüşünüyor, olayları birbirine bağlıyor, ayrıntıları

Bir Hayat Guy de Maupassant

171

Page 172: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

birleştiriyordu. Nasıl daha önce tahmin edememişti? Nasılgörememişti? Julien’in ortadan yok oluşlarını, geçmiştekizarafetine dönüşünün, kişiliğindeki yumuşamanın nedenininasıl anlayamamıştı? Gilberte’in ani sinir krizlerini, abartılışımarıklıklarını, bir süredir fazlasıyla güzelleşmiş olmasını vekontun mutluluğunu düşündü.

Atını yavaşlattı, çünkü ciddi bir biçimde düşünmesigerekiyordu ve bu hızlı gidiş düşüncelerini bölüyordu.

İlk heyecanı atlattıktan sonra kalbi neredeyse her zamankisakinliğine dönmüş, ne kıskançlık ne de öfke hisseder olmuştu.Yalnızca horgörüyle sıkışıyordu. Julien’i hiç düşünmüyordu,onunla ilgili hiçbir şeye şaşırmıyordu artık ama kontesin,arkadaşının çifte ihaneti onda isyan duygusu yaratıyordu. Ohalde hayatta herkes vefasız, herkes yalancı ve haindi. Gözleriyaşla doldu. Bazen insan yanılgılara da ölümlere eş bir üzüntüyleağlıyordu.

Yine de hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaya, ruhunugündelik duygulanımlara kapatmaya, Paul’den ve annebabasından başka kimseyi sevmemeye, diğerlerine ise sakin birifadeyle katlanmaya karar verdi.

Geri döner dönmez oğlunun üzerine atıldı, onu odasınagötürdü ve kendini kaybedip, bir saat boyunca aralıksız öptü.

Julien bütün cazibesi ve gülümsemesiyle, sevimli bir tavırlakatıldı akşam yemeğine. “Annecik ve Babacık gelmiyor mu buyıl?” diye sordu.

Jeanne bu nezaketinden dolayı o kadar minnettar oldu ki,korudaki keşfini affedecek gibi oldu. Birden Paul’den sonra en

Bir Hayat Guy de Maupassant

172

Page 173: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çok sevdiği bu iki varlığı bir an önce görme isteği kapladı içini vebütün akşamı, gelişlerini hızlandırmak için onlara mektupyazarak geçirdi.

20 Mayısta döneceklerini bildirdiler. Aynı ayın 7’sindelerdi.

Jeanne aile sevgisini özlemek dışında, yeniden dürüst insanlararasında olmak için yanıp tutuşuyor, sabırsızlığı günden güneartarak bekliyordu. Onlarla sohbet etmek, kalbini saf, her türlürezillikten uzak, bütün hayatları, bütün yaptıkları, bütündüşünceleri ve bütün istekleriyle doğru olan insanlara açmakiçin sabırsızlanıyordu.

Kirlenmiş bütün bu vicdanlar arasında temiz kalbiyle yalnızkaldığını hissediyordu. Birdenbire kontesi dudaklarındagülümsemeyle elini uzatarak karşılamayı, insanlara karşı gitgideartan, benliğini saran bir yok sayma, aşağılamayla davranmayıöğreniverdi. Her gün bölgenin dört bir yanından gelen küçükhaberler ruhunda insanlara karşı daha büyük bir iğrenme, çokdaha büyük bir küçümseme beslemesine neden oluyordu.

Couillardlar’ın kızı yeni doğurmuştu ve düğün yapılacaktı.Martinler’in öksüz hizmetçisi gebe kalmıştı, on beş yaşındakiküçük bir komşu kızı hamileydi. Topal ve çirkin, midebulandırıcı ölçüde pis olduğu için Kubur lakabıyla anılan zavallıbir dul hamileydi.

Her an yeni bir hamilelik, bir kızın, evli bir köylünün, birannenin ya da çevrede saygı duyulan zengin bir çiftçinin sefahatdüşkünlükleri duyuluyordu.

Ateşli ilkbahar, bitkilerin olduğu kadar insanların da içinikıpırdatıyor gibi görünüyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

173

Page 174: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama duyuları ölen, kalbi solan Jeanne’ın içinde hiçbirkıpırdanma olmuyor, o duygusal ruhu yalnızca ona hayallerkurduran, istek uyandırmasa da bedensel hazlar içermeyendüşlere sürükleyen ılık rüzgârla canlanıyordu. Bu pis hayvansıisteklere olan tiksintisinin nefrete dönüşmesine kendisi deşaşırıyordu.

Varlıkların çiftleşmesi artık ona doğaya karşı bir şeymiş gibigeliyordu. Gilberte’e kızgınlığı kocasını elinden almasındandeğil, bu evrensel çirkefe kapılmış olmasındandı.

Bu tür aşağılık içgüdülerin baskın olduğu kaba insanlardandeğildi o. Nasıl olur da bu yontulmamışlarla aynı biçimdedavranabilirdi?

Julien, ailesinin geleceği gün bile çok doğal ve komik birolaymış gibi neşe içinde anlattıklarıyla iğrenme duygusunuyeniden canlandırdı. Fırıncı bir gün önce ekmek pişirilmediğihalde fırında bir gürültü işitmiş, yanlışlıkla girip içeride kapalıkalan bir kedi bulacağını sanarken, “ekmek pişirdiğisöylenemeyecek” karısını yakalamıştı.

Arkasından ekledi: “Fırıncı fırının ağzını kapamış, içeridekilerneredeyse boğuluyormuş. Fırıncının küçük oğlu komşularahaber vermiş, çünkü annesinin demirciyle içeri girdiğinigörmüşmüş.”

Julien, “Bu soytarıların aşk ekmeğini yemişiz biz de. Gerçek birLa Fontaine hikâyesi gibi” diye tekrarlayarak gülüyordu.

Jeanne bir daha ekmeğe elini süremedi.

Posta arabası ön kapı basamaklarının önünde durup, baronun

Bir Hayat Guy de Maupassant

174

Page 175: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

mutlu yüzü camdan gözüktüğünde, genç kadının ruhunda vegöğsünde derin bir heyecan, daha önce hissetmediği bir duyguyoğunluğu oluştu.

Ama Annecik’i gördüğünde şaşkınlıktan kalakaldı, neredeysedüşüp bayılacaktı. Barones altı ay süren kışta neredeyse on yılyaşlanmıştı. O tombul yanakları sönmüş, iyice aşağı sarkmış,kan oturmuş gibi kızıllaşmış, gözlerinin feri sönmüştü. İkikolunda biri olmadan adım atamıyordu. Güçlükle nefes alırkengöğsünden ıslık sesi çıkıyordu, üstelik o kadar zorlanıyordu ki,izleyen acı verici bir tedirginliğe kapılıyordu.

Her gün yanında olan baron bu kötülemeyi fark edememişti.Sürekli olarak nefes darlığından, gitgide fenalaştığındanyakındığında “Hayır sevgilim, ben seni bildim bileli böylesin.”diye cevap veriyordu.

Jeanne onları odasına götürdükten sonra odasına çekilipağlamaya başladı. Allak bullak olmuş, ne yapacağını şaşırmıştı.Sonra babasının yanına gitti, kucağına atılarak, gözyaşlarıiçinde, “Ah! Annem ne kadar değişmiş! Neyi var söyle bana, neyivar?” diye sordu. Baron şaşkınlık içinde cevap verdi: “Sana öylemi geldi? Bu da nereden çıktı? Hayır. Ben hep yanındaydım. Senitemin ederim bir şeyi yok, her zamanki gibi” diye cevap verdi.

Aynı akşam Julien karısına, “Annenin durumu iyi görünmüyor.Bence hasta!” dedi. Jeanne gözyaşlarına boğulduğundan,sabırsızlanarak, “Hadi canım, ölüp gidecek demiyorum. Hepabartırsın zaten. Değişmiş o kadar. Aslında onun yaşındanormal.”

Sekiz günün sonunda Jeanne annesinin yeni görüntüsünealışmış, bir tür bencilce içgüdü, ruhun doğal huzur ihtiyacı, yeni

Bir Hayat Guy de Maupassant

175

Page 176: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olaylar, yeni tehditlere ilişkin endişelere dalarak bu konuyudüşünmez olmasına neden olmuştu.

Yürüyecek gücü bile bulamayan barones her gün en çok yarımsaat dışarı çıkabiliyordu. “Yolunu” bir kez gidip geldiğinde, adımatacak gücü kalmıyor, “bankına” oturmak için izin istiyordu.Kendisini gezintiyi tamamlayamayacak gibi hissettiğizamanlarda, “Duralım, hipertrofimden bacaklarım tutmuyorbugün” diyordu.

Artık hiç gülmüyor, bir önceki yıl kahkahadan kırılacağışeylere hafifçe gülümsemekle yetiniyordu. Ama gözlerimükemmeliyetini koruduğundan, günlerini Lamartine’inCorinne’i ya da Meditasyonlar’ını okuyarak geçiriyordu. Sonraona “anılar” çekmecesini getirmelerini istiyordu. Kalbiniyatıştıran eski mektupları dizlerinin üzerine boşalttıktan sonraçekmeceyi yanındaki bir sandalyenin üzerine bırakıyor ve herbirini ağır ağır gözden geçirdiği “kutsal kalıntı”larını tek tek geriyerleştiriyordu. Yalnız olduğunda, tamamen yalnız olduğunda,mektuplardan bazılarını, ölen sevgilinin saçlarını öper gibigizlice öpüyordu.

Bazen aniden içeri giren Jeanne onu ağlarken, hüzünlügözyaşları dökerken buluyor ve bağırıyordu: “Neyin varAnnecik?” Barones uzun bir iç çekişten sonra cevap veriyordu:“Anılar beni böyle yapıyor. Zamanı geçen şeyleri sevsen de yoket! İnsan tamamen unuttuğu insanlarla beklemediği anlardatekrar karşılaşıyor yoksa! Onları bir kez daha gördüğünü,seslerini işittiğini sanıyorsun, bu da korkunç bir etki bırakıyor.Bu anlattıklarımı yaşlandıkça anlayacaksın.”

Baron bu melankoli anlarına şahit olduğundahomurdanıyordu: “Jeanne, tatlım, beni dinle ve bütün

Bir Hayat Guy de Maupassant

176

Page 177: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

mektuplarını yak. Anneninkileri, benimkileri, hepsini! İnsanınyaşlandığında burnunu gençliğine sokması kadar kötü bir şeyyok.” Ama Jeanne da mektuplarını saklıyor, hayalciduygusallığıyla ve bir tür miras içgüdüsüyle kendi “kutsalkalıntılar kutusu” nu hazırlıyordu.

Birkaç gün sonra baron bir iş için seyahate çıkmak zorundakaldı.

Mevsim muhteşemdi. Yıldızların kaynaştığı ılık geceler sakinakşamları, akşamlar ışıl ışıl günleri, aydınlık günler parlakşafakları izliyordu. Annecik kendini kısa zamanda toparlamıştı.Jeanne ise Julien’le ahlaksız Gilberte’in aşkını unutmuş, kendiniiyiden iyiye mutlu hissetmeye başlamıştı. Kırlar çiçeklerle, miskokularla kaplanmıştı. Her zamanki gibi dingin olan denizsabahtan akşama güneşin altında parıldıyordu.

Jeanne bir öğleden sonra Paul’ü de kucağına alıp kırlardadolaşmaya çıktı. Bir oğluna, bir yol boyu çiçeklerle bezenmişçimenlere bakıyor, içi sınırsız bir mutlulukla doluyordu. Sürekliçocuğunu öpüyor, sevgiyle göğsüne bastırıyordu. Sonundakırların tatlı kokusunu içine çekip sonsuz bir mutluluk içindeçevresini seyretmeye koyuldu. Sonra oğlunun geleceğini hayaletti. Ne olacaktı? Bazen adı sanı duyulmuş, güçlü, önemli biradam olmasını istiyor, bazense yalnızca yanında kalmasını,kendini ona adamasını, sevgi dolu, annesiyle sarmaş dolaş birhayat yaşamasını istiyordu. Bencil anne kalbiyle düşündüğünde,onun her zaman oğlu olarak kalmasını, oğlundan başka bir şeyolmamasını diliyordu ama tutkusu mantığına izin verdiğinde,bütün dünya için önemli birine dönüşmesini istiyordu.

Bir hendeğin kenarına oturdu ve oğluna bakmaya başladı. Dahaönce hiç görmemişti sanki. Aniden bu küçük varlığın

Bir Hayat Guy de Maupassant

177

Page 178: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

büyüyeceği, sağlam adımlarla yürüyeceği, yanaklarında sakallarçıkacağı ve kalın bir sesle konuşmaya başlayacağını düşünerekşaşırdı.

O sırada uzaklardan birinin seslendiğini duydu. Başını kaldırdı.Marius koşarak yaklaşıyordu. Misafir gelmiş olmalı diyedüşünerek rahatsız edilmenin memnuniyetsizliğiyle ayağakalktı. Ama oğlan bütün gücüyle koşarak yaklaşıyordu.Yeterince yaklaştığına karar verince bağırdı: “Hanımefendi!Barones iyi değil.”

Jeanne soğuk bir ter damlasının sırtından aşağı kaydığınıhissetti, aklı başından gitti ve koşmaya başladı.

Daha uzaktan çınarın altında toplanmış insanlarıgörebiliyordu. İleri atıldı ve grup aralanınca annesinin başınınaltına iki yastık yerleştirilmiş halde yerde yattığını gördü. Yüzükararmış, gözleri kapalıydı. Yirmi yıldan beri sürekli acı içindeinip kalkan göğsü hareket bile etmiyordu. Sütannesi çocuğu gençkadının elinden kapıp götürdü.

Jeanne afallamış soruyordu: “Neler oldu? Nasıl düştü? Biri gidipdoktor getirsin.” Arkasına döndüğünde nasıl haber aldığıanlaşılamayan rahibi gördü. Rahip de cüppesinin kollarınısıvayıp elinden geleni yapmaya koştu. Ama ne sirke ne kolonyane de ovalama sonuç verdi. “Onu soyup yatıralım” dedi rahip.

Çiftçi Joseph Couillard ile Simon ve Ludivine’in babası daoradaydı. Rahip Picot’un baronesi taşımasına yardım etmekistediler. Barones o kadar şişmandı ki, taşınmayı bırak,kımıldatılması bile imkânsız görünüyordu. Elbisesinden tutupkaldırdıklarında kadının başı geri düştü, elbise yırtılmayabaşladı. Bunun üzerine Jeanne dehşet içinde çığlıklar atmaya

Bir Hayat Guy de Maupassant

178

Page 179: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

koyuldu. Gevşek duran bu devasa bedeni tekrar yere bıraktılar.

Salondan bir koltuk getirildi. Barones koltuğa oturtuluncayerinden kaldırmak mümkün oldu. Dış basamakları vemerdivenleri adım adım tırmandılar. Odaya geldiklerinde,kadıncağızı yatağa yatırdılar.

Aşçı giysilerini çıkardığı sırada Dul Dentu da olay yerindebitmişti. Hizmetçiler rahibin de onun da “ölünün kokusunualdığını” söylüyordu.

Joseph Couillard doktora haber vermek için dört nala uzaklaştıve rahibin kutsal yağlar almaya göndermek istediği hastabakıcıkadın, kulağına, “Rahatsız olmayın sayın rahip, ben bilirim,çoktan ölmüş” diye fısıldadı.

Jeanne deliye dönmüş yalvarıyor, ne yapacağını bilemez halde,bir çare bulmaları için çırpınıyordu. Rahip her ihtimale karşıngünahlarının affedilmesi için dua etmeye başladı.

Moraran cansız bedenin yanında iki saat kadar beklediler. Artıkdiz çöken Jeanne korku ve acıyla perişan halde hıçkırıyordu.

Kapı açılıp doktor içeri girdiğinde kurtuluşun, tesellinin,umudun geldiğini sandı. Kazayla ilgili ne biliyorsa karmakarışıkmırıldanarak üzerine atıldı: “Her zamanki gibi yürüyüşe çıkmış...İyiydi... Hatta çok iyiydi... Yemekte çorba ve iki yumurtayemişti... Birdenbire düşmüş... Gördüğünüz gibi her yanımorarmış... Bir daha da kımıldamamış... Onu geri getirmek içinher şeyi denedik... Ama her şeyi...” Sonra hastabakıcının doktorabittiğini, her şeyin bittiğini ifade eden gizli işaretini görüncesustu. Ama anlamayı reddederek sıkıntı içinde tekrarlamayabaşladı: “Kötü mü? Kötü olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

179

Page 180: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonunda doktor, “Korkarım... Korkarım... Her şey... bitmiş.Cesur olmalısınız, çok cesur olmalısınız.”

Bunun üzerine Jeanne kollarını açıp annesinin üzerine atıldı.

Julien dönmüştü. Şaşkın kalakaldı. Canının sıkıldığıgörülebiliyordu. Açık bir acı ya da umutsuzluk ifadesigöstermeden, bir anda yüz ifadesini değiştirip, olması gerekenanlama büründürdü. Mırıldandı: “Bunu bekliyordum. Sonunyaklaştığını hissetmiştim.” Sonra mendilini çıkardı, gözlerinikuruladı, diz çöktü, istavroz çıkardı ve doğrulurken karısını dakaldırmaya çalıştı. Ama Jeanne kollarını cesede sarmış,neredeyse tamamen üzerine uzanmış sürekli öpüyordu. Zorlaalıp dışarı çıkardılar. Delirmiş gibiydi.

Bir saatin sonunda odaya geri gelmesine izin verildi. Hiçbirumut kalmamıştı. Oda, cenaze odası olarak düzenlenmişti. Julienve rahip pencerenin kenarında fısıldaşıyordu. Dul Dentu birkoltuğa, vedalara alışkın, ölümün girdiği yerde kendini evindehisseder gibi rahat bir biçimde oturmuş, uyuklamaya başlamıştı.

Gece çöküyordu. Rahip, Jeanne’a yaklaştı, ellerini tuttu, cesaretverdi, bu teselli bulmaz kalbin üzerine din adamlarına özgüsözlerle bir rahatlama dalgası yaydı. Ölüden söz etti, dini açıdankutsadı, ölümü lütuf sayan rahiplerin o sahte hüznüyle geceyiölünün yanında dualarla geçirmeyi teklif etti.

Ama Jeanne katıla katıla ağlarken bu teklifi geri çevirdi. Yalnızkalmak, bu veda gecesini annesiyle baş başa geçirmek istiyordu.Julien atıldı: “Ama bu mümkün değil, birlikte kalırız” dedi.Jeanne başıyla “hayır” işareti yaptı, daha fazla konuşamayacaktı.Sonunda, “O benim annem, annem! Bu geceyi onunla yalnızgeçirmek istiyorum” dedi. Doktor, “İstediği gibi olsun.

Bir Hayat Guy de Maupassant

180

Page 181: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Hastabakıcı yan odada bekleyebilir” diye mırıldandı.

Rahip ve Julien akıllarına yatakları gelince ikna oldular. RahipPicot diz çöktü, dua etti, doğruldu ve “Dominus vobiscum” dergibi bir ses tonuyla “O bir azizeydi!” diyerek dışarı çıktı.

Vikont her zamanki ses tonuyla sordu: “İstediğin bir şey varmı?” Jeanne kendisiyle konuşulduğunu bile fark etmediğindenkarşılık vermedi. Vikont devam etti: “Dayanabilmen için birparça da olsa bir şeyler yemen lazım.” Jeanne sıkıntılı bir edaylacevap verdi: “Hemen birilerini gönder babamı bulsunlar.” Julien,Rouen’a gönderecek birini ayarlamak üzere dışarı çıktı.

Jeanne umutsuzluk içinde, bütün pişmanlıklarını başbaşageçirecekleri bu son saate saklamışçasına, içine oturan bir acıylakıvranarak çöktü kaldı.

Odayı gölgeler istila etmiş, ölüyü karanlığa boğmuştu. DulVentu sessiz adımlarla odada dolanmaya başladı.Hastabakıcılara özgü sessiz hareketlerle görünmez nesneleriarayıp yerlerine yerleştiriyor gibiydi. Sonra iki mum yakıp,usulca yatağın başucundaki beyaz örtü örtülmüş gece masasınınüzerine koydu.

Jeanne hiçbir şey görmüyor, hissetmiyor, algılamıyor gibiydi.Tek başına öylece bekliyordu. Julien geri döndü. Akşam yemeğiniyemişti. Bir kez daha, “Hiçbir şey istemediğine emin misin?” diyesordu. Karısı başıyla “hayır” işareti yaptı.

Julien hüzünden çok saygı dolu bir edayla oturdu vekonuşmadan bekledi.

Üçü birden, birbirlerinden uzak, hareketsiz, koltuklarında

Bir Hayat Guy de Maupassant

181

Page 182: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

öylece kaldılar.

Hastabakıcı zaman zaman uyukluyor, hafif horluyor, sonraaniden sıçrayarak uyanıyordu.

Sonunda Julien kalktı ve Jeanne’a yaklaşarak, “Artık yalnızkalmak ister misin?” diye sordu. Jeanne istemsiz bir hareketleelini tuttu, “Ah evet! Git artık” dedi.

Julien karısını alnından öperek, “Ara sıra gelip bakarım sana”dedi. Koltuğunu yan odaya sürükleyen Dul Dentu ile birlikteçıktı.

Jeanne kapıyı kapattıktan sonra gidip iki büyük pencereyi açtı.Biçilmiş ot kokusuyla dolu akşamın ılık okşaması çarptı yüzüne.Bir gün önce biçilen otlar dolunay ışığında çimenlerin üzerindeörtü gibi duruyordu.

Bu hoş duygu içini burktu, yaşadığı çelişki hüzünlenmesineneden oldu.

Yatağın yanına döndü, annesinin cansız, soğuk ellerindenbirini tutarak hayranlıkla yüzünü seyretmeye koyuldu.

Kriz anındaki gibi şiş değildi artık. Hiç olmadığı kadar huzuriçinde uyur gibiydi. Jeanne’ın soluğuyla hareketlenen solgunmum alevi yüzündeki gölgelerin yerini değiştiriyor, canlıymış,kımıldarmış gibi görünmesine neden oluyordu.

Jeanne boş gözlerle bakıyordu. İlk gençliğinden uzak anılargeçip duruyordu aklından.

Anneciğinin manastıra yaptığı ziyaretleri, kuru pastalarla dolukese kâğıdını tutuşunu, binlerce küçük ayrıntıyı, basit olayı, tatlı

Bir Hayat Guy de Maupassant

182

Page 183: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

şefkat ifadelerini, sözlerini, tonlamaları, samimi hareketleri,güldüğünde gözlerinin kenarında oluşan küçük kırışıklıkları,oturduktan sonra koyuverdiği derin soluğu hatırlıyordu.

Orada öylece durup ona bakıyor, bir tür şaşkınlıkla “Öldü” diyetekrarlayıp duruyordu. Sözcüğün dehşet verici anlamını yeniyeni algılıyordu.

Orada yatan kadın, annesi, Annecik, Bayan Adélaide ölmüştü!Bir daha kımıldamayacak, bir daha konuşmayacak, bir dahagülmeyecek, Babacık’ın karşısında oturup akşam yemekleriyemeyecekti. Bir daha “Günaydın Jeannette” demeyecekti.Ölmüştü!

Onu tahta bir kutunun içine yatırıp üzerini çivileyecek vetoprağın altına gömeceklerdi. Böylece her şey sona ermişolacaktı. Onu bir daha göremeyecekti. Bu mümkün olabilirmiydi? Nasıl yani, bir daha annesi olmayacak mıydı? Hayatagözlerini açtığında ilk gördüğü, onu kucağına alan o şefkat dolutatlı yüz, o dev sevgi yumağı, o eşsiz varlık, onun için bütün diğervarlıklardan daha değerli olan annesi yok olmuştu. Yüzüne, buhareketsiz ve ifadesiz yüzüne bakabileceği yalnızca birkaç saatkalmıştı: Sonra hiç, hiçlik, yalnızca bir anı olacaktı.

Korkunç bir umutsuzluk kriziyle diz çöktü, kasılıp kalanelleriyle yatak örtülerine yapışmış, ağzını yatağa dayamış,çarşaflar ve örtüler içinde boğduğu, kulakları yırtacak bir sesleçığlıklar atıyordu: “Ah! Annem, zavallı annem, annem!”

Sonra karda koşup kaçtığı gece olduğu gibi delirmek üzereolduğunu anlayarak kalktı ve biraz temiz hava almak,yataktakiyle, ölününkiyle aynı olmayan daha taze bir havayıiçine çekmek için pencereye koştu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

183

Page 184: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Biçilmiş çimenler, ağaçlar, fundalık, ötelerdeki deniz, ayınyumuşaklığı altında sessiz bir huzur içinde uyuyor,dinleniyordu. Bu sakinleştirici sıcaklığın bir kısmı da Jeanne’ıniçine doldu ve sessiz sessiz ağlamaya koyuldu.

Sonra tekrar yatağın yanına geldi ve bir hastanın başındabeklermişçesine annesinin elini tutarak oturdu.

Mum ışığına gelen büyük bir böcek içeri girmişti. Mermi gibiduvarlara çarpıyor, odanın bir o tarafına bir bu tarafınaseyirtiyordu. Gürültüyle uçmasından rahatsız olan Jeanne onugörebilmek için gözlerini kaldırıyor, ne yapacağını bilmedendolaşan gövdesini tavanın beyazlığında fark edemiyordu.

Sonra sesini işitmez oldu. Bunun üzerine duvar saatinin hafiftik-taklarını sonra da belli belirsiz bir tıkırtı duymaya başladı.Bu, annesinin yatağının ayak ucundaki bir sandalyeye öyleceatılıp unutulmuş elbisesinin cebinde çalışmaya devam edensaatiydi. Birden ölüyle durmayan bu mekanik alet arasındakibelli belirsiz bir özdeşleştirme Jeanne’ın kalbindeki keskin acıyıateşledi.

Saate baktı. Daha on buçuk bile değildi, bütün geceyi buradageçirme fikri ürkütücü gelmeye başlamıştı.

Başka anılar geliyordu aklına: Kendi hayatı -Rosalie, Gilberte-kalbindeki hayal kırıklıklarından doğan can yakıcı anılar. Hepsisefalet, acı, felaket ve ölümle ilgiliydi. Hepsi aldatma, hepsiyalan, hepsi acı ve gözyaşıydı. Biraz olsun huzur ve neşeyi neredebulacaktı? Şüphesiz başka bir dünyada. Ruhu yeryüzündeki buişkenceden kurtulduğunda. Ruhu! Birden bu anlaşılmaz gizemidüşünmeye başlayarak romantik fikirlere kapıldı. Az sonra çokdaha belirsiz varsayımlara sürüklendi. Peki annesinin ruhu şu

Bir Hayat Guy de Maupassant

184

Page 185: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

anda nerede olabilirdi? Bu hareketsiz, buz kesmiş bedenin ruhuneredeydi? Belki de çok uzakta. Uzayda bir yerlerde mi? Pekinerede? Kuruyan bir çiçeğin kokusu gibi buharlaşıp uçmuşmuydu? Yoksa kafesinden kaçan kuş gibi görünmeden uçmayadevam mı ediyordu?

Tanrı onu yanına mı çağırmıştı? Yoksa açılmak üzere olantohumlar arasına karışmış, yeni doğan varlıkların arasında mıkaybolmuştu?

Çok yakında olabilir miydi? Belki de o odada, terk ettiği cansızet yığınının çevresinde! Jeanne birden yüzünü yalayan bir solukhissetti, bir ruh dokunup geçmişti sanki. Korktu, fena haldekorktu, o kadar dehşete kapılmıştı ki, kımıldamaya, konuşmaya,arkasına bakmak için dönmeye bile cesaret edemiyordu. Kalbideli gibi çarpıyordu.

Birden görünmez böcek tekrar uçmaya ve odada dört dönerekduvarlara çarpmaya başladı. Jeanne tepeden tırnağa ürperdi vekanatlı yaratığın çıkardığı tanıdık vızıltıdan güç alarak ayağakalkıp arkasına döndü. Gözleri sfenks başlı çalışma masasına,kutsal anıların saklandığı mobilyaya takıldı.

Garip ama içini ısıtan bir fikir geldi aklına. Bu son gecede,ölünün o çok sevdiği mektupları dua kitabı gibi okuyacaktı ona.Ölüyü, Annecik’i öteki dünyada mutlu edecek son isteğini yerinegetirmiş olacaktı.

Tanıma şansı bulamadığı büyükbabası ve büyükannesinin eskimektuplarıydı bunlar. Onların şefkatli kollarını kızlarının bedeniüzerinde dolaştırmak, bu cenaze gecesinde acı çektiğinidüşündüğü insanlara ulaşmak, bir zamanların ölüleriyle annesive hâlâ yeryüzünde olan kendisi arasında bir tür gizemli şefkat

Bir Hayat Guy de Maupassant

185

Page 186: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

zinciri oluşturmayı umuyordu.

Kalktı, çalışma masasının kapağını kaldırdı ve alt çekmecedensıralanarak kurdelelerle bağlanmış, yan yana dizilmiş bir düzinekadar küçük sarı kâğıt paketi çıkardı.

Hepsini büyük bir özenle yatağın üzerine, baronesin kollarıarasına yerleştirdi ve okumaya koyuldu.

Bunlar ailenin antika masasında saklanan eski mektuplardı,başka bir asrın kokusunu taşıyorlardı.

İlki “Canım” diye başlıyordu. Bir diğeri “Tatlı küçük kızım”diye, sonrakiler ise “Sevgili küçüğüm”, “Miniğim”, “Sevgilikızım”, “Sevgili evladım”, “Sevgili Adélaide”, “Canım kızım” diyebaşlıyordu. Hitaplar gönderiliş zamanına, çocuk, genç kız ya dagenç bir kadın oluşuna bağlı olarak değişiyordu.

Hepsi, yakın olmayan kişiler için hiçbir anlam taşımayan ufaktefek ailevi olaylar, binlerce küçük özel ayrıntı, içten, saf birsevgiyle doluydu: “Baba grip olmuş, hizmetçi Hortenseparmağını yakmış, kedi Croquerat ölmüş, çitin sağ tarafındakiçam kesilmiş, anne kiliseden dönerken dua kitabını kaybetmiş,çalındığını düşünüyormuş.”

Jeanne’ın tanışmadığı ama bir zamanlar, çocukluğunda sözedildiğini hayal meyal hatırladığı insanlardan söz ediliyordu.

Ona itiraflar gibi gelen bu ayrıntılar gözlerini yaşartmıştı.Birden annesinin geçmişte gizli kalmış hayatına, kalbindeki özeldünyaya girmiş olduğunu hissetti. Ölüyü oyalamak, tesellietmek istermişçesine, o da işitsin diye yüksek sesle okumayabaşladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

186

Page 187: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Hareketsiz yatan ölü ona daha mutlu görünmeye başlamıştı.

Okuduğu her mektubu yatağın ayak ucuna bırakıyordu.Bunları da çiçekle bezer gibi tabutun içine koymaları gerektiğinidüşünüyordu.

Bir başka paketi çözdü. Bu yeni bir yazıydı. Başladı:“Dokunuşlarından vazgeçemiyorum. Seni deli gibi seviyorum.”

Başka bir şey yoktu, imzasızdı.

Anlamadan kâğıdın arkasını çevirdi. Adres doğruydu: “BaronesLe Perthuis des Vauds.”

Bunun üzerine bir sonrakini açtı: “Bu akşam o çıkar çıkmaz gel.Bir saatimiz var. Sana tapıyorum.”

Sonra bir başkası: “Seni umutsuzca isteyerek coşku dolu birgece geçirdim. Bedenini kollarımda, ağzını dudaklarımda,gözlerini gözlerimde hissediyordum. Sonra tam o saatte onunyanında uyumakta olduğunu, istediği her an sana sahipolabildiğini düşünerek öfkeden pencereden atlayacak gibioldum...”

Jeanne öylece kalakalmış, hiçbir şey anlayamıyordu.

Bunlar da neydi? Bu aşk sözleri, kime, kim için, kimdendi?

Devam ettikçe daha da çılgın sözler, ihtiyatlı olmaktan sözedilen randevular ama her seferinde en sonda aynı sözcükleribuldu: “En önemlisi bu mektubu yakmayı unutma.”

Sonunda sıradan bir not, basit bir yemek daveti kabul notubuldu ama aynı el yazısıyla yazılmış ve bu kez “Paul d’Ennemare”

Bir Hayat Guy de Maupassant

187

Page 188: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olarak imzalanmıştı. Baron ondan “Zavallı ihtiyar Paul” diye sözederdi. Karısı ise baronesin en iyi dostuydu.

Bunun üzerine Jeanne kısa zamanda emin olacağı bir şüpheyekapıldı. Annesinin bir âşığı olmuştu.

Birden aklı başından gitti. İğrendiği bu mektupları zehirli birhayvana saldırır gibi yatağın üzerinden fırlatıp attı ve çılgın gibiağlamaya başladı. İstemsiz çığlıkları gırtlağını yırtıyordu. Sonrabütün bedeni güçsüzleşti. Duvarın dibine çöktü ve inlemeleriniişitmesinler diye yüzünü saklayarak, dipsiz bir umutsuzluklabitkin halde ağlamaya koyuldu.

Belki bütün gece böyle kalabilirdi ama yan odadan gelen ayaksesleriyle bir sıçrayışta ayağa fırladı. Babası gelmiş olabilirmiydi? Mektuplar yatağın üzerine, yerlere saçılmış haldeduruyordu! Birini açması yeterdi! Olan bitenleri o da öğrenmelimiydi?

Jeanne koştu ve hem büyükanne ve büyükbabasının hem desevgilinin mektuplarını, açtıklarını, açmadıklarını, çekmecedebekleyenleri toplayıp şömineye fırlattı.

Komodinin üzerinde yanan mumlardan birini aldı ve mektupyığınını tutuşturdu. Bütün odayı, yatağı ve ölüyü aydınlatan,yatağın ardındaki beyaz örtünün üzerinde kaskatı kesilmişyüzün profiliyle, örtülerin altındaki devasa bedenin hatlarınıçizen büyük, canlı, hareketli bir alev parladı.

Şöminenin ortasında bir kül yığınından başka bir şeykalmayınca Jeanne ölünün yanı başında oturmaya cesaretedemezmişçesine açık pencerenin yanına çöktü ve elleriniyüzüne kapayıp, daha büyük bir üzüntüyle, umutsuzlukla

Bir Hayat Guy de Maupassant

188

Page 189: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ağlamaya başladı: “Ah! Benim zavallı annem! Ah! Benim zavallıannem!”

Birden aklından korkunç bir düşünce geçti: Ya Annecik’iölmediyse, olur ya, çok derin bir uykuya dalmışsa ve birdenkalkıp konuşmaya başlarsa ne olacaktı? Bu iğrenç sırrı öğrenmişolması kızına olan sevgisini azaltmayacak mıydı? Onu yine aynıdindar dudaklarla öpebilecek miydi? Aynı kutsal sevgiylesarabilecek miydi? Hayır. Bu mümkün değildi! Bu düşüncekalbini paramparça etti.

Gece ilerliyor, yıldızlar soluklaşıyordu. Gün doğmadan öncekiserin saatler gelmişti. Alçalan ay denizde batmaya hazırlanıyor,bütün yüzeyi sedef görünümüne büründürüyordu.

Jeanne, Peuples’e gelmeden hemen önce pencere önündegeçirdiği bir başka geceyi hatırladı. Ne kadar da uzakta kalmıştı.Her şey ne kadar da değişmişti. O zamanlar, gelecek ona ne kadarfarklı görünüyordu!

Gökyüzü kızıllaştı, neşeli, aşk dolu, çekici bir kızıla büründü.Jeanne artık olağanüstü bir olay karşısındaymış gibi bakıyordugünün ışıl ışıl açılışına ve benzeri şafakların yaşanabildiğiyeryüzünde nasıl olup da neşe ya da mutluluğa rastlanmadığınısoruyordu kendi kendine.

Kapı sesiyle sıçradı. Gelen Julien’di. “Nasılsın? Çok yoruldunmu? diye sordu.

Jeanne kekeledi: “Hayır.” Ama artık yalnız olmadığınamemnundu. “Artık gidip dinlen” dedi Julien. Jeanne usulca öptüannesini, ağır, acılı ve hüzünlü bir öpücükle, sonra odasına gitti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

189

Page 190: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Gün bir ölümün gerektirdiği hüzünlü uğraşlarla geçti. Baronakşam gelebildi. Çok ağladı.

Cenaze töreni ertesi gün yapıldı.

Jeanne annesinin buz gibi elini son bir kez öptükten sonra, sonhazırlıklarını yaptı ve bedenin tabuta yerleştirilip kapağınınçivilenmesinden sonra çekildi. Davetliler gelecekti. İlk Gilbertegeldi ve hıçkırarak arkadaşının kollarına atıldı.

Pencereden parmaklıkları aşıp dört nala yaklaşan arabalargörünüyor, büyük holde sesler yankılanıyordu. Jeanne’ıntanımadığı, karalar giymiş bir takım kadınlar teker teker odayagiriyordu. Markiz de Coutelier ve Vikontes de Briseville sarılıpöptüler onu.

Birden Lison Teyze’nin arkasında olduğunu fark etti. Öylebüyük bir şefkatle sarıldı ki, ihtiyar kız neredeyse bayılıyordu.

Tepeden tırnağa simsiyah giyinen Julien zarifti. Meşgulgörünüyordu, cenazeye gösterilen ilgiden memnundu. Karısınaalçak sesle bir şeyler sordu. Sonra sır verir gibi, “Bütün sosyetegelmiş, çok güzel olacak” diye ekledi. Ardından azametli biredayla kadınları selamlayarak dışarı çıktı.

Lison Teyze ve Kontes Gilberte cenaze töreni boyunca Jeanne’ınyanından ayrılmadı. Kontes sürekli “Zavallı dostum, zavallıdostum!” diye tekrarlayarak sarılıp öpüyordu.

Kont de Fourville karısını almaya geldiğinde, onun da kendiannesini kaybetmiş gibi ağladığı görüldü.

Bir Hayat Guy de Maupassant

190

Page 191: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir Hayat Guy de Maupassant

191

Page 192: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

10Sonraki günler çok hüzünlü geçti. Sonsuza kadar kaybedilen

sevgili bir varlığın yokluğuyla boşalmış gibi görünen evde içkarartıcı günler yaşanıyordu. Ölünün elinden düşürmediği hereşya karşısında acıyla kıvranılan günler. Yavaş yavaş anılarkalplere acıyla çöküyor, yaralıyordu. Koltuğu, holde kalanşemsiyesi, hizmetçinin kaldırmayı unuttuğu bardağı hâlâ yerliyerindeydi! Ve her odada ona ait bir eşyaya rastlanıyordu:Makaslar, bir eldiven, ağırlaşan parmaklarının yıprattığıyapraklarıyla İncil’i, ufak tefek binlerce olayı hatırlattığı için acıverici bir anlam kazanan binlerce anlamsız eşya.

Sesi de kulaklardan gitmiyordu. Sürekli onu işittiklerinisanıyorlardı. Herkes bir yerlere kaçmak, evin yarattığıkarabasandan kurtulmak istiyordu. Ama acı çeken başkaları daolduğundan kalmak gerekiyordu.

Sonunda Jeanne keşfettiği anıların altında ezilip kaldığınıhissetti. Bu fikir aklından hiç çıkmıyordu. Dağlanan kalbi birtürlü iyileşmiyordu. Yalnızlığı bu korkunç sırla sürekliartıyordu. İçinde kalan son güven duygusuyla son inançkırıntılarını da yitirmişti.

Bir süre sonra babası hareket etmek, ortam değiştirmek, gitgidedaha da gömüldüğü o kapkara acıdan sıyrılmak için çekip gitti.

Efendilerinden birinin ara sıra ortadan kaybolmasına alışanbüyük ev sakin ve düzenli hayatına geri döndü.

Sonra Paul hastalandı. Jeanne aklını kaybeder gibi oldu. On ikigün boyunca neredeyse hiçbir şey yemeden başında bekledi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

192

Page 193: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Çocuk iyileşti ama Jeanne onun da ölebileceği fikrine saplanıpkaldı. O zaman ne yapardı? Ne hale gelirdi? Farkında olmadanbaşka bir çocuk daha doğurma isteği düştü içine. Kısa bir süresonra, çevresinde biri kız biri oğlan iki küçük yaratıkkoşuşturması yolundaki eski bir isteği canlandı tekrar. Budüşünce bir takıntıya dönüştü.

Ama Rosalie olayından beri Julien’le ayrı yaşıyorlardı. İçindebulundukları durumda yakınlaşmaları da mümküngörünmüyordu. Julien başkasını seviyordu, bunu biliyordu.Üstelik yeniden okşamalarına maruz kalacağı fikri bile iğrenerekürpermesine neden oluyordu.

Yine de, anne olma isteğiyle kıvrandığından, tahammüledebileceğini umuyordu. Ama ilişkiyi nasıl başlatacaktı?Niyetini açığa vurmaktansa ölmeyi tercih ederdi. Julien de onudüşünüyor gibi görünmüyordu.

Belki de isteğinden vazgeçebilirdi ama her gece rüyasında birkız çocuğu görmeye başlamıştı. Çınarın altında Paul’leoynadığını görüyor, bazen ayağa kalkıp tek söz söylemedenkocasının yatağına girme isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Hatta ikikez kapıya kadar gitti ama kalbi utançla çarparak telaş içinde geridöndü.

Baron gitmişti, Annecik ölmüştü, Jeanne’ın danışabileceği, özelsırlarını açabileceği kimse kalmamıştı.

Sonunda Rahip Picot’ya gidip, günah çıkarma bahanesiyleaklındaki bu zor projeleri açmaya karar verdi.

Rahibi meyve ağaçlarıyla dolu küçük bahçesinde dua kitabınıokurken buldu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

193

Page 194: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Birkaç dakika şundan bundan konuştuktan sonra, kıpkırmızıkesilerek kekeledi: “Günah çıkarmak istiyorum Sayın Rahip!”

Rahip şaşırmıştı. Daha iyi görebilmek için gözlüklerini kaldırdı,sonra gülmeye koyuldu. “Buna ihtiyacınız olduğunusanmıyorum.” Jeanne iyice allak bullak oldu ve ısrar etti: “Yokama sizden bir konuda tavsiye almalıyım.... Öyle...öyle....öyle zorbir konu ki böyle sohbet ederken açmaya cesaret edemiyorum.”

Rahip bir anda babacan görünümünden sıyrılarak, din adamıtavrına büründü: “Peki o halde çocuğum, sizi günah çıkarmaodasında dinleyeceğim. Hadi gidelim.”

Ama Jeanne rahibi yakaladı, bomboş bir kilisede bir parça daolsa utanç verici şeylerden söz etmenin rahatsızlığıyla birdenduraksamış, tereddüde kapılmıştı.

“Ya da... belki de... Hayır... Sayın Rahip... Ben... ben....isterseniz... Beni buraya getirenin ne olduğunu söyleyeyim. Hadigidip sizin şu küçük çardağa oturalım” dedi.

Ağır adımlarla ilerlediler. Nereden başlayacağını, nasılanlatacağını bilemiyordu. Oturdular.

Bunun üzerine günah çıkarır gibi anlatmaya başladı: “SayınRahip...” Sonra duraksadı, bir kez daha tekrarladı: “SayınRahip...” İyiden iyiye allak bullak olup sustu.

Rahip ellerini karnının üzerinde kavuşturmuş bekliyordu.Sıkıntı içinde olduğunu görünce cesaret verdi: “Hadi kızım,gören de korktuğunuzu düşünür. Hadi, cesaretinizi toplayınbiraz.”

Jeanne kararını verdi ve birden tehlikenin ortasına atılan bir

Bir Hayat Guy de Maupassant

194

Page 195: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ödlek gibi, “Sayın Rahip, bir çocuğum daha olsun istiyorum”dedi. Rahip cevap vermedi. Anlamamıştı. Bunun üzerine Jeannekarmakarışık sözcüklerle, dehşet içinde açıklamaya girişti.

“Artık hayatta yapayalnızım. Babam ve kocam birbirleriyleanlaşamıyorlar. Annem öldü ve... ve...” İyice alçak sesle,titreyerek devam etti: “Geçen gün neredeyse oğlumu dakaybediyordum! Böyle bir şey olsa ne yapardım?..”

Sustu. Rahip şaşkınlık içinde yüzüne bakıyordu.

“Tamam da, sadede gelin.”

Jeanne tekrarladı: “Bir çocuğum daha olsun istiyorum.”

Bunun üzerine karşısında en ufak bir rahatsızlık duymadankonuşan köylülerin samimiyetine alışkın olan rahip gülümsedive şaka yollu başını sallayarak cevap verdi: “Eh o halde iş sizekalıyor.”

Jeanne saf bakışlarını Rahip’e diktikten sonra, utanç içindekekeledi: “Ama... ama... Bildiğiniz gibi.... O olaydan beri....Bilirsiniz.... O hizmetçi olayı... Kocam ve ben ayrı.... ayrıyaşıyoruz.”

Küçük yerlerin pek de ağırbaşlı sayılmayacak geleneklerine veilişki tarzlarına alışkın olan rahip bu açıklama karşısında şaşırdı,sonra birden genç kadının asıl isteğini anladığını sandı. Bütünbabacanlığı ve karşısındakinin perişanlığı karşısında duyduğumerhametle göz ucuyla baktı: “Tamam şimdi anladım. Sizi... Sizirahatsız eden bu dulluk hali olmalı. Gençsiniz, sağlıklısınız.Sonuçta bu çok doğal, çok doğal.”

Kasaba rahiplerinin açık sözlülüğüne bürünmüş, gülümsemeye

Bir Hayat Guy de Maupassant

195

Page 196: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

başlamıştı. Bir yandan da Jeanne’ın eline vuruyordu hafif hafif:“Bu sizin hakkınız, Tanrı’nın size tanıdığı en doğal hakkınız.‘Bedenimiz yalnızca evlilik halinde istekle dolabilir’ der Tanrı. Sizde evlisiniz değil mi? Bu kadar rahatsız olacak bir şey yok.”

Bu kez imaları anlamama sırası Jeanne’a gelmişti ama az sonrakavrayınca kıpkırmızı kesildi, gözleri yaşlarla doldu.

“Ah Sayın Rahip, neler söylüyorsunuz? Neler düşünüyorsunuz?Size yemin ederim... Yemin ederim...” Hıçkırıklar sözcükleriboğuyordu.

Rahip şaşırmıştı, onu yatıştırmaya çalıştı: “Hadi canım, siziüzmek istemedim. Yalnızca biraz şaka yapıyordum. Banagüvenebilirsiniz, bana güvenebilirsiniz. Bay Julien’lekonuşacağım” dedi.

Jeanne ne diyeceğini bilemiyordu. Uygunsuz ve tehlikeliolmasından endişe ettiği bu müdahaleyi reddetmek istiyor amacesaret de edemiyordu. “Size çok teşekkür ederim Sayın Rahip!”diye geveledikten sonra kaçarak uzaklaştı.

Sekiz gün geçti. Endişeli bir sıkıntı içinde yaşıyordu.

Bir akşam yemekte Julien’in ona farklı bir tarzda baktığını,dudaklarının kenarında alaycı bir kıvrım olduğunu fark etti.Bakışlarında bile belli belirsiz alaycı bir çapkınlık seziliyordu.Yemekten sonra Annecik’in uzun yürüyüş yolundadolaşırlarken, Julien alçak bir sesle kulağına “Aramız düzelmişgibi görünüyor” diye fısıldadı.

Jeanne cevap vermedi. Otların bürüdüğü yolda annesinin artıkneredeyse görünmez hale gelmiş ayak izlerini bulmaya

Bir Hayat Guy de Maupassant

196

Page 197: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

çalışıyordu. Baronesin izleri de bir anının silinmesi gibi silinipgidiyordu. Jeanne hüzne boğulmuş, kalbinin sıkıştığınıhissediyordu. Bütün dünyadan uzakta, hayatta yapayalnızolduğunu hissediyordu.

Julien devam etti: “Bu durum hoşuma gitti. Artık hoşunagitmediğimden endişelenmeye başlamıştım.”

Güneş batıyordu, hava ılıktı. Ağlama isteği Jeanne’ı boğuyordu.Dost bir kalbe açılma, sarılma, acılarını dile getirme isteğiylekıvranıyordu. Kollarını açtı ve Julien’in göğsüne kapandı.

Ağlamaya başladı. Şaşıran Julien göğsüne sakladığı yüzünügöremediğinden, saçlarına bakıyordu. Kendisini hâlâ sevdiğinidüşünerek, ensesine alçak gönüllü bir öpücük kondurdu.

Tek söz söylemeden eve döndüler. Julien odasına kadararkasından geldi ve geceyi yanında geçirdi.

İlişkileri eskisi gibi devam etti. Julien hoşuna gitmediğinisöyleyemeyeceği bir görev gibi yerine getiriyordu yapmasıgerekenleri. Jeanne ise yeniden hamile olduğunu hissettiğiandan itibaren kesmeye kesin kararlı olduğu, midesinibulandıran, katlanılmaz bir zorunluluk gibi tahammül ediyorduilişkilerine.

Ama kısa bir süre sonra kocasının okşamalarının bir zamanlarolduğundan değişik olduğunu fark etti. Belki biraz daha becerikliama daha aceleciydi. Ona huzur içinde sevişilen bir eş değil, gizlibir sevgili muamelesi yapıyordu.

Jeanne bu duruma şaşırarak izlemeye başladı ve kısa bir süresonra sevişmelerinin boşalmadan önce kesildiğini fark etti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

197

Page 198: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bunun üzerine bir gece dudaklarını kocasınınkilere dayayıpmırıldandı: “Neden artık kendini eskisi gibi her şeyinlevermiyorsun bana?” diye sordu.

Julien alaycı bir şekilde gülümsemeye başladı: “Lanet olsun,tabii ki gebe kalmaman için.”

Jeanne sıçradı: “Neden? Başka çocuk istemiyor musun?”

Julien şaşırıp kalmıştı: “Ne? Neler diyorsun? Sen delirdin mi?Başka çocuk mu? Ah! Asla olamaz! Bütün dünyayı gürültüyeboğan ve paralarımızı yiyip bitiren bir çocuk yeter de artar bile.Başka çocuk mu, yok teşekkür ederim!”

Jeanne onu kollarına aldı, öptü, aşkla sardı ve fısıldayarak, “Ah!Sana yalvarıyorum, beni bir kez daha anne yap” dedi.

Ama Julien yumruk yemiş gibi öfkelenmişti: “Sen gerçektenaklını kaçırmışsın. Bu aptallığa bir son ver rica ederim.”

Jeanne sustu ve hayalini kurduğu mutluluğa kurnazlıklakavuşmaya karar verdi.

Bunun üzerine öpücükleri uzatmaya, delirtici aşk oyunlarıoynamaya, kendinden geçmiş numarasıyla mengene gibi sardığıkollarıyla onu kendine bağlamaya başladı. Aklına gelen her yoludenedi ama kocası kendine hâkim olmaya devam etti ve bir kezbile boş yakalanmadı.

Bunun üzerine çığrından çıkan çocuk isteğiyle her şeyiyapmaya, her yola başvurmaya, her şeye cesaret etmeye hazırhalde bir kez daha Rahip Picot’ya gitti.

Rahip öğle yemeğini bitirmek üzereydi. Her yemekten sonra

Bir Hayat Guy de Maupassant

198

Page 199: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olduğu gibi çarpıntıları başlamış, kıpkırmızı kesilmişti. İçerigirdiğini görür görmez tavsiyelerinin sonucunu öğrenmehevesiyle bağırdı: “Sonuç?”

Artık daha kararlı olan ve bakire çekingenliğinden sıyrılanJeanne hemen cevap verdi: “Kocam başka çocuk istemiyor.”Konu rahibin iyice ilgisini çekmişti. Cemaatini mutlu kılan yataksırlarına meraklı bir Rahip edasıyla Jeanne’a dönerek sordu:“Nasıl yani?” Bunun üzerine Jeanne bütün kararlılığına rağmenaçıklamakta güçlük çekti: “Ama o... o... Beni anne yapmayıreddediyor.”

Rahip anladı. Böyle şeyleri bilirdi. Oruç tutan bir oburunaçgözlülüğüyle en ince ayrıntıları bile sormaya koyuldu.

Sonra birkaç saniye düşündü ve o yılki hasadın iyi geçtiğindensöz eder gibi sakin bir sesle, her noktayı ayrı ayrı belirterekyapması gerekenleri özetleyen bir plan çizdi: “Tek bir yol kaldısevgili çocuğum, o da kocanızı zaten hamile olduğunuzainandırmak. Bundan sonra kendini tutmayı bırakır, böylece sizde gerçekten hamile kalabilirsiniz.”

Jeanne gözlerine kadar kızardı ama her şeyi göze almıştı. Israretti: “Peki... Ya bana inanmazsa?”

Rahip erkeklerin nasıl idare edileceğini ve yönlendirileceğinigayet iyi biliyordu: “Hamile olduğunuzu herkese ilan edin, heryerde söyleyin, sonunda o da inanacaktır.”

Sonra bu savaş oyununu kutsamak istermiş gibi ekledi: “Busizin hakkınız. Kilise kadınlarla erkekler arasındaki ilişkileriyalnızca üreme amaçlı olduğunda hoşgörür.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

199

Page 200: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne bu kurnazca öğüdü dinledi ve on beş gün sonra, Julien’ehamile kaldığını haber verdi. Julien olduğu yerde sıçradı.“Mümkün değil! Bu doğru olamaz.”

Jeanne şüphelerinin nedenini açıkladı. Ama Julien emindi.“Hah! Biraz bekle bakalım. Göreceksin.”

Bunun üzerine her sabah sormaya başladı: “Ne oldu?” Ama herseferinde Jeanne: “Hayır henüz yok. Hamile değilsem çokşaşıracağım” diye cevap veriyordu.

Julien de endişelenmeye başlamıştı. Şaşırdığı kadar daöfkeliydi, bozulmuştu. Sürekli, “Ama hiç anlamıyorum, hiç. Nasılolduğunu anlayamıyorum! Bir ara kendimi kaybetmişolmalıyım” diye tekrarlıyordu.

Bir ayın sonunda Jeanne, karmaşık bir utanç duygusu vezarafetle Kontes Gilberte hariç çevresindeki herkese haberi verdi.

İlk endişenin ardından Julien ona yaklaşmaz olmuştu. Sonraöfke içinde yenilgiyi kabul ettiğini şu sözlerle ilan etti: “İşteistenmeyen bir çocuk daha.” Tekrar karısının odasını ziyaretebaşladı.

Rahibin öngörüsü eksiksiz gerçekleşti. Jeanne hamile kaldı.

Bunun üzerine içi içine sığmaz hale gelen Jeanne her akşamkapısını kapamaya, kendini taptığı o kutsallık hissinebırakmaya, ebedi bekârete adamaya karar verdi.

Kendini neredeyse tamamen mutlu hissediyor, annesininölümünden sonra acısının bu kadar kolay hafifleyebilmesineşaşırıyordu. Asla teselli bulmayacağını düşünmüştü ama şimdi,daha iki ay geçmeden yarası kabuk bağlıyordu. Geriye bütün

Bir Hayat Guy de Maupassant

200

Page 201: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

hayatının üstünü hüzün bulutu gibi kaplayan acılı bir melankolikalmıştı. Hiçbir olay ona olanaksız görünmüyordu artık.Çocukları büyüyecek, onu sevecekti. Kocasına aldırmadan huzuriçinde, hayatından memnun yaşlanıp gidecekti.

Eylül sonuna doğru Rahip Picot göreve daha sekiz gün öncebaşlayan yeni bir rahiple birlikte ziyarete geldi. Kendisindensonra görevi devralacak Rahip Tolbiac’ı takdim etti. Gelen,gencecik, zayıf, fazlasıyla ufak tefek ama tumturaklı sözler edenbir adamdı. Gözleri içe çöküktü, altları mosmor olmuştu.Bakışları ateşli bir ruha işaret ediyordu. İhtiyar Rahip, GodervilleBaşpapazı olarak atanmıştı.

Jeanne onun gidişinden samimi bir üzüntü duydu. Gençkızlığına ilişkin bütün anılarda bu babacan adamın yüzü devardı. Onu o evlendirmiş, Paul’ü vaftiz etmiş, baronesincenazesini kaldırmıştı. Étouvent’ı Rahip Picot’nun çiftlikler boyuönde giden göbeği olmadan hayal edemiyordu. Onu seviyorduçünkü neşeli ve içten bir adamdı.

Terfi etmesine rağmen mutlu görünmüyordu. Sürekli, “Zorgeliyor, zor geliyor Sayın Kontes. On sekiz yıldır buradayım. Ah!Cemaat çok ilgili değil ama önemi yok. Erkeklerin dinleuğraşacak zamanı yok, kadınlara gelince, onlar iyice yoldançıkmış. Kızlar kiliseye ancak Şiş Göbekler Azizesi’ni ziyaretettikten sonra evlenmek için geliyor. Bakirelik bu bölgede pekönemsenmiyor. Ama yine de seviyordum ben.”

Yeni rahip sabırsızlığını gösteren hareketler yapıyor, gitgidekıpkırmızı kesiliyordu. Aniden, “Ben göreve gelince bütünbunların değişmesi gerekecek” dedi. Öfkeli bir çocuk gibiydi,şimdiden yıpranan ama tertemiz cüppesi içinde zayıf vedayanıksız görünüyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

201

Page 202: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Rahip Picot keyifli anlarında olduğu gibi onu göz ucuylasüzerek devam etti: Biliyor musunuz rahip, bu tür olaylarıengellemek için çevredekilerle yakın ilişkiler kurmak lazım.Yoksa yaptıklarınız bir işe yaramaz.”

Küçük rahip kırıcı bir tonla cevap verdi: “Görüyoruz.” İhtiyarrahip kendine hâkim olarak, “Yaşlandıkça ve tecrübe kazandıkçasakinleşirsiniz” dedi. “Aksi takdirde son müminleri deuzaklaştırırsınız kiliseden, olacağına varır. Bu bölgede insanlarinançlıdır ama çok inatçıdır: Dikkatli olun. Ben günah çıkarmakiçin gelmiş bir parça tombul bir kız gördüğümde kendi kendime‘Cemaate birini daha getirecek’ diye düşünür, onu evlendirmeyeçabalarım. Hata yapmalarını engelleyemezsiniz ama delikanlıyıbulup, anneyi terk etmesini engelleyebilirsiniz. Evlendirin onlarırahip, evlendirin onları, ötesiyle ilgilenmeyin.”

Yeni rahip kabalıkla cevap verdi: “Görüşlerimiz farklı. Bukonuda ısrar etmemiz gereksiz.” Rahip Picot bir kez daha köyüne,papaz evinin penceresinden seyrettiği denize, uzaktan gemileringeçişini izleyerek dua kitabını okumaya gittiği küçük vadilerehüzünle baktı.

İki rahip izin istedi. İhtiyar rahip ağlamak üzere olan Jeanne’ıöptü.

Sekiz gün sonra Rahip Tolbiac geri geldi. Krallığın idaresinidevralan bir prens gibi, yapacağı reformları anlattı. Sonravikontesten Pazar ayinlerini kaçırmamasını ve bütün bayramayinlerine katılmasını rica etti. “Siz ve ben, bu ülkenin öndegelenleriyiz. Bu ülkeyi yönetecek ve örnek olacak kişileriz. Güçlüolmak ve saygı görmek için birlik olmalıyız. Kilise ve şato el eleverirse, köylüler bizden korkacak ve itaat edecektir” diyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

202

Page 203: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne’ın inancı bir duygudan ibaretti. Bir kadının her zamaniçinde taşıdığı hayalci bir inanca sahipti. Tanrı’ya karşı olangörevlerini az çok yerine getiriyordu. Manastırdan kalanalışkanlıklarını sürdürmüştü ama baronun eleştirel felsefesizaman içinde inançlarını törpülemişti.

Rahip Picot ondan aldıklarıyla yetiniyor, aç gözlülüketmiyordu. Ama halefi pazar ayinine gelmediğini görünce endişeve ciddiyet içinde koşup gelmişti.

Rahiple ilişkisini koparmak istemeyen Jeanne ilk haftalarındakilisede görünmeyi ihmal etmeyeceğine söz verdi.

Ama yavaş yavaş eski kilise alışkanlığına geri dönerek, bunamuslu ve çevresine hâkim olmayı seven rahibin etkisi altınagirdi. Din adamının coşkusu ve ateşliliği hoşuna gidiyordu.Bütün kadınların ruhunda bulunan ilahi şiir telini titretiyordu.Karşı konulmaz kararlılığı, bütün dünyayı ve cinselliğiaşağılaması, insani hırslardan iğrenmesi, Tanrı’ya duyduğu aşk,ergen ve yabanıl deneyimsizliği, açık sözlülüğü, kırılmaz iradesiJeanne’a din şehitlerinin böyle olması gerektiği hissi veriyordu.Acılar içindeki deneyimli kadın, Tanrı’nın temsilcisi bu çocuğunkatı fanatizmiyle büyülenmeye bırakıyordu kendini.

Rahip onu teskin edici İsa’ya ulaştırıyor, dinin kutsal hazlarınınbütün acılarını nasıl yatıştırdığını gösteriyordu. Jeanne dagünah çıkarma odasında diz çöküyor, kendini aşağılıyor, on beşyaşında gibi görünen bu rahip karşısında kendini küçük vegüçsüz hissediyordu.

Ama kısa bir süre sonra bütün kasaba rahipten nefret etmeyebaşladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

203

Page 204: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kendisine karşı olan sertliği başkalarına karşı sarsılmaz birhoşgörüsüzlük haline dönüşüyordu. Onu öfke ve tiksintiyleisyana sürükleyen özellikle bir şey vardı: Aşk. Bu türgünahlardan öfkeyle, çiğ sözlerle söz ediyor, kilise geleneğinegöre kürsüden hitap ettiği köylülere tensel hazlarla ilgili bağırıpçağırıyordu. Bu tür öfke anlarında gözünün önünde belirengörüntülerle ateşlenen ruhu öfkeyle titriyor, olduğu yerdetepinmeye başlıyordu.

Büyük yaştaki genç erkek ve kızlar kiliseye karşı gizli bir nefretbeslemeye başlamıştı. Bu tür olaylar üzerine şakalaşmayı sevenihtiyar köylüler, vaazdan sonra mavi gömlekli oğlu ve karamantolu karısıyla çiftliğe dönerken genç rahipinhoşgörüsüzlüğünü eleştiriyordu. Bölge ayaklanmıştı.

Herkes vaazdaki sert sözler, günahlar karşısında verdiği ciddicezalar hakkında fısıldaşıyordu. Namusuna halel gelmiş kızlarınkiliseye gelmesini reddetmekte ayak dirediğinden, herkesin alaykonusu oluyordu. Genç kızların diğerleriyle birlikte kiliseyegideceğine banklarda oturmaya devam ettiği büyük ayinlerdegülüşmeler oluyordu.

Bir süre sonra avını izleyen avcı gibi, buluşmalarını engellemeküzere âşıkları takip etmeye başladı. Dolunay gecelerinde kuytuyerleri, samanlıkları, küçük tepelerin yamaçlarındaki sazlıklarıkolluyordu.

Bir keresinde onu görünce ayrılmayan iki âşık yakaladı.Birbirlerinin beline sarılmış, taşlarla dolu bir koyaktaöpüşüyorlardı.

Rahip, “Buna bir son vermeyecek misiniz kaba köylüler sizi?”diye bağırdı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

204

Page 205: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Delikanlı arkasını dönerek cevap verdi: “Siz kendi işinize bakınrahip, bunlar üstünüze vazife değil.”

Bunun üzerine rahip yerden taş alıp köpeklere yaptıkları gibiüzerlerine atmaya başladı.

İki âşık gülerek kaçıştılar. Ertesi pazar, kilisenin ortasındaadlarıyla ifşa etti gençleri.

O bölgedeki bütün delikanlılar kiliseye gitmeyi kesti.

Rahip her Perşembe akşam yemeğini şatoda yiyor, sık sıkJeanne’la sohbete geliyordu. Jeanne da onun gibi heyecanlanıyor,maddi olmayan şeyler hakkında tartışıyor, bu dini tartışmalarlaiyice karmaşıklaşan bütün eski bilgilerini ortaya döküyordu.

Birlikte baronesin uzun yürüyüş yolunda dolaşmaya çıkıyor,İsa ve havarilerinden, kutsal bakireden, azizlerden tanıdıklarıkişilermiş gibi söz ediyorlardı. Bazen birbirlerine mistiksayıklamalarla sonuçlanan derin sorular sormak için duraksıyor,Jeanne aniden aklına gelen şairane açıklamalar arasında yitipgidiyor, Rahip ise daha kesin yargılarla dairenin dört köşesinimatematiksel olarak kanıtlayan bir fanatik gibi mantıkyürütüyordu.

Julien yeni rahibe büyük bir saygı gösteriyor, sürekli olarak,“Bu rahip tam bana göre. Uzlaşmaz bir adam” diyordu. Kendiisteğiyle günah çıkarıyor, ayinlere katılıyor, örnek davranışlarsergilemeye çalışıyordu. Artık neredeyse her gün Fourville’leregidiyor, avdan vazgeçemeyen kocayı başından savıp konteslebirlikte yağmurda fırtınada ata biniyordu. Kont, “Atları için delioluyorlar, bu iş karıma iyi geldi” diyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

205

Page 206: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Baron, Kasım ortasına doğru geldi. Değişmiş, yaşlanmış,gözünün feri sönmüş, ruhunu ele geçiren koyu bir hüznegömülmüştü. Bu son birkaç ay sevgi, güven ve şefkat ihtiyacınıartırdığından, kızına duyduğu sevgi de artmıştı.

Jeanne ona yeni düşüncelerinden, Rahip Tobiac’la olanyakınlığından ve dini konulardaki ateşliliğinden söz etmedi amabaron rahibi ilk görüşünde içinde büyük bir nefret uyandığınıhissetti.

Genç kadın akşam, “Onu nasıl buldun?” diye sorduğunda şöylecevap verdi: “Bu adam bir enkizisyoncu! Çok tehlikeli olabilir.”

Sonra dostu olan köylülerden genç rahibin ciddiyetini, sertdavranışlarını, doğa kanunlarına karşı bir tür zulümleyaklaştığını öğrenince kalbi iyice öfkeyle doldu.

Baron, doğaya tapan ihtiyar filozoflar soyundandı. İkihayvanın birleşmesini gördüğünde panteist bir Tanrıönündeymiş gibi saygı gösterir, burjuva eğilimleri olan Katolikbir Tanrı kavramı, Cizvitler’e özgü öfke ve zorbaca intikamplanları karşısında tüyleri diken diken olurdu. Kendiyarattıklarını küçümseyen, öldüren, sınırları olmayan, mutlakhâkim, hayatı, ışığı, yeryüzünü, düşünceyi, bitkiyi, kayayı,insanı, havayı, hayvanı, yıldızı ama aynı zamanda da böceğiyaratan bir Tanrı, yaratan, çünkü yaratılmamış olan, iradedendaha güçlü, mantıktan daha öte, sonsuz uzayın her yanında heryönde ve her biçimde amaçsız, mantıksız ve sonsuzca üreten,tesadüfün gerekliliklerini ve dünyaları ısıtan güneşe yakınlığıgözeten bir Tanrı vardı.

Evren içinde bütün tohumları, ağaçlar üzerindeki çiçekler,meyveler gibi gelişen düşünceyi ve hayatı barındırıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

206

Page 207: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Dolayısıyla üreme temel kanundu, Evrensel Varlık’ın karanlıkve sarsılmaz iradesini yerine getiren kutsal, saygıdeğer, ilahieylemdi. Sonunda bütün çiftlikleri dolaşıp, bu hoşgörüsüz,hayatı aşağılayan rahibe karşı yoğun bir kampanya başlattı.

Umutsuzluğa kapılan Jeanne, Tanrı’ya dua ediyor, babasınayalvarıyordu ama babası her seferinde, “Bu tür adamlarlamücadele etmek gerek. Bu bizim hem hakkımız hem görevimiz.Bunlar insan değil” diye cevap veriyordu. Uzun beyaz saçlarınısallayarak, “Bunlar insan değil. Hiçbir şey anlamıyorlar amahiçbir şey, hiç. Ölümcül bir rüyanın içinde dolaşıyorlar. Bedenekarşı bunlar” diye tekrarlıyor ve üzerine çöken bir lanettenkurtulmaya çalışır gibi bağırıyordu: “İnsan bedenine karşılar!”

Rahip de düşmanı gayet iyi seziyor ama şatonun ve gençkadının hâkimiyetini elde tutmak için, sonunda kazanacağızaferden emin, ılımlı davranıyordu.

Sonunda bir sabit fikir içini kemirmeye başladı. Bir tesadüfsonucu Julien’le Gilberte’in aşkını keşfetmişti ve ne pahasınaolursa olsun onlara engel olmak istiyordu.

Bir gün Jeanne’ı görmeye geldi ve uzun bir mistik sohbetinsonunda, kendi ailesindeki kötülükle mücadele etmek, yoketmek, tehlikedeki iki ruhu kurtarmak için birlik olmayı teklifetti.

Jeanne anlamadı ve neler olduğunu öğrenmek istedi. Rahip,“Henüz zamanı gelmedi, daha sonra tekrar uğrarım” diye cevapvererek aniden kalkıp gitti.

Kışın sonu gelmişti. Kırsal kesimde dendiği gibi hava çözülmüş,nemlenmiş ve ılımıştı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

207

Page 208: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Rahip birkaç gün sonra geri geldi ve gizemli sözcüklerle bazıuygunsuz kişiler arasındaki iğrenç ilişkilerden söz etmeyebaşladı. Ona göre, bu ilişkilerden haberdar olan kişilerin her yolabaşvurarak buna bir son vermesi gerekiyordu. Sonra daha ilahikonulara geçerek, Jeanne’ın elini tuttu ve gözlerini açması,anlaması, ona yardım etmesi için yemin ettirdi.

Bu kez Jeanne da anlamıştı ama o sıralar huzur içinde olanevinin ne kadar dayanılmaz bir hale gelebileceği düşüncesiyledehşete kapılmış susuyordu. Rahibin ne demek istediğinianlamamış gibi yaptı. Bunun üzerine rahip hiç tereddüt etmedenaçıkça konuşmaya başladı.

“Yapmak zorunda olduğum oldukça zor bir görev Sayın Kontesama başka türlü davranamam. Üstlendiğim görev sizinengelleyebileceğiniz bir olayın bilginiz dışında kalmasına izinvermememi emrediyor. Kocanızın Bayan de Fourville’le yasak birilişki içinde olduğunu bilmelisiniz.”

Jeanne sesini çıkarmadı, bitkin bir halde başını eğdi.

Rahip devam etti: “Bu durumda ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Bunun üzerine Jeanne kekeledi: “Ne yapmamı isterdiniz SayınRahip?”

Rahip hiddetle cevap verdi: “Bu utanç verici tutkunun arasınaatılmanızı tabii.”

Jeanne ağlamaya başladı ve allak bullak bir sesle, “Daha önce debir hizmetçiyle aldattı. Beni dinlemiyor. Artık sevmiyor da zaten.İşine gelmeyen bir isteğim olduğunda kötü davranıyor. Neyapabilirim ki?” dedi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

208

Page 209: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Rahip doğrudan cevap vermeden haykırdı: “Demek boyuneğiyorsunuz! Boyun eğiyorsunuz! Razı oluyorsunuz! Zinaçatınızın altında ve siz hoş görüyorsunuz! Suç gözlerinizinönünde işleniyor ve siz başınızı çeviriyorsunuz öyle mi? Sizkendinize eş mi diyorsunuz? Hıristiyan mı diyorsunuz? Anne midiyorsunuz?”

Jeanne hıçkırıyordu: “Ne yapmamı beklerdiniz?”

Rahip cevap verdi: “Bu iğrençliğe izin vermemek için gerekenher şeyi. Dediğim gibi, her şeyi. Terk edin onu. Kaçıp gidin bu pisevden.”

Jeanne, “Ama param yok Sayın Rahip” dedi. “Zaten cesaretim dekalmadı. Üstelik kanıtım olmadan nasıl giderim? Buna hakkımyok.”

Rahip titreyerek ayağa kalktı: “Korkaklıktan söylüyorsunuzbunları hanımefendi. Sizi farklı düşünmüştüm. Siz Tanrı’nınmerhametine layık değilsiniz.”

Jeanne dizleri üstüne çöktü: “Ah! Size yalvarıyorum terketmeyin beni, tavsiyelerde bulunun!”

Rahip sert bir sesle, “Bay de Fourville’in gözlerini açmasınısağlayın. Bu ilişkiye son vermek ona düşüyor” dedi.

Bu korkunç düşünce Jeanne’ı alt üst etti: “Ama onları öldürürSayın Rahip! Ben de muhbir durumuna düşerim! Ah! Yok olmaz,asla olmaz!”

Bunun üzerine rahip öfkeden deliye dönerek karşısındakinilanetler gibi elini kaldırdı: “O halde utanç ve günah içindeyaşamaya devam edin çünkü siz de onlar kadar suçlusunuz.

Bir Hayat Guy de Maupassant

209

Page 210: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

İşbirlikçi eşsiniz siz! Burada yapacak işim kalmadı.”

Çekip gitti. O kadar öfkelenmişti ki bütün bedeni titriyordu.

Jeanne kendini kaybetmiş bir biçimde, istenilen her şeyiyapmaya hazır, sözler vererek ardından koştu. Ama rahipöfkeden titremeye devam ediyor, neredeyse kendisi boyundakibüyük mavi şemsiyesini çılgın gibi sallayarak hızlı adımlarlayürüyordu.

Julien’in çitin kenarında dikilmiş, budama çalışmalarınıyönettiğini fark etti. Bunun üzerine Couillardlar’ın çiftliğindengeçmek için sola döndü ve sürekli, “Beni rahat bırakınhanımefendi. Size söyleyecek sözüm kalmadı” diyetekrarlıyordu.

Tam yolunun üzerinde, avlunun ortasında evin ve çevreevlerin çocukları dişi köpek Mirza’nın kulübesinin çevresindetoplanmış, meraklı gözlerle bir şeye bakıyorlardı. O kadarkonsantre olmuşlardı ki, kimse konuşmuyordu. Tam ortalarındabaron, ellerini sırtında kavuşturmuş, aynı merakla olanlarıizliyordu. Bu haliyle ilkokul öğretmenine benziyordu. Amauzaktan rahibi görünce, karşılaşmamak, selam vermek vekonuşmak zorunda kalmamak için uzaklaştı.

Jeanne yalvararak, “Bana birkaç gün verin Sayın Rahip, sonratekrar gelin şatoya. Size neler yapabileceğimi, neler planladığımıanlatırım. Birlikte gözden geçiririz” diyordu.

Bu sırada çocukların yanına geldiler. Rahip onları bu kadarilgilendirenin ne olduğunu görmek için yaklaştı. Dişi köpekdoğuruyordu. Kulübenin yanında beş küçük yavru annelerininyanı başında kıpırdanıyor, anneleri de yan yatmış, acılar içinde

Bir Hayat Guy de Maupassant

210

Page 211: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ama şefkatle yavrularını yalıyordu. Rahip eğildiği anda kasılanhayvancağız gerindi ve altıncı küçük yavru göründü. Bununüzerine bütün çocuklar sevince boğularak ellerini çırpmaya veçığlıklar atmaya başladılar: “Bir tane daha, bir tane daha!” diyebağırıyorlardı. Bu onlar için bir oyundu, kirli bir yanı olmayandoğal bir oyun. Doğumu elmaların düşüşünü izler gibiizliyorlardı.

Rahip Tolbiac önce şaşkınlıktan donup kaldı, sonra karşıkonmaz bir öfkeye kapılarak, büyük şemsiyesini kaldırdı vebütün gücüyle çocukların kafasına indirmeye başladı. Korkançocuklar bütün güçleriyle kaçtılar ve rahip aniden ayağakalkmaya çabalayan köpeğin karşısında kaldı. Amadoğrulmasına izin vermedi ve aklını kaçırmış gibi bütün gücüylevurmaya başladı. Zincirli olan köpek kaçamıyor, darbelerinaltında çırpınıyor, tüyler ürpertici sesler çıkartıyordu. Rahibinşemsiyesi kırıldı. Elleri boş kalınca, köpeğin üzerine çıktı vekendinden geçmiş bir şekilde tepinmeye, tekmelemeye ezmeyebaşladı. Köpeğin karnında tepinirken son yavrunun da basınçlafırlamasına neden oldu, ve işini, kör ve sağır hallerine bakmadandaha şimdiden anne memesi arayan yavruların ortasında hâlâkıpırdamaya çalışan kanlar içindeki bedeni topuk darbeleriyleezerek tamamladı.

Jeanne kaçmıştı ama rahip birden boğazında bir el hissetti. Birtokatta şapkası uçtu. Öfkeden deliye dönen baron onu çite kadarsürükledi ve yolun ortasına fırlattı.

Bay Le Perthuis geri geldiğinde, kızının yavru köpeklerinortasında diz çökmüş, tek tek eteğinde toplarken ağlamaktaolduğunu gördü. “İşte, işte senin kutsal rahibin! Gördün müşimdi?” diye bağırarak büyük adımlarla yaklaştı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

211

Page 212: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Çiftçiler de gelmişti. Herkes karnı deşilmiş hayvana bakıyordu.Couillard Ana, “Bir insan nasıl bu kadar vahşi olabilir!” dedi.

Jeanne yedi yavruyu toplamıştı. Hepsini büyüteceğinisöylüyordu.

Yavrulara süt vermeye çalıştılar, üçü ertesi gün öldü. Bununüzerine Simon Baba çevre çiftlikleri dolaşıp emziren başka birköpek olup olmadığını araştırdı. Bulamadı ama aynı işi yapacağıiddiasıyla bir dişi kedi getirdi. Bunun üzerine yavrulardan üçünüdaha öldürdüler ve sonuncuyu kendi ırkından olmayan birsütanneye teslim ettiler. Anne yavruyu hemen benimsedi ve yanyatıp memesini uzattı.

Yavruyu evlatlık alan annenin bitkin düşmesini engellemekiçin on beş gün sonra köpeği memeden kestiler. Köpeğinbiberonla beslenmesini bizzat Jeanne üstlendi. Adını Totokoymuştu. Baron bu adı değiştirerek, “Katliam” olarak vaftiz etti.

Rahip bir daha geri dönmedi ama bir sonraki Pazar, kürsüdenşatoya beddualar, lanetler ve tehditler savurmayı da ihmaletmedi. Yaraların kızgın demirle dağlanması gerektiğinisöylüyor, baronu aforoz ettiğini ilan ediyor, Julien’in aşkıyla ilgilihenüz çekinerek üstü kapalı imalarda bulunuyordu. Baron ise budurumla eğleniyordu. Vikont çok kızmıştı ama korkunç birskandal patlak vermesi endişesi öfkesini söndürdü.

Bundan sonra Rahip her vaaz günü intikam konuşmalarınadevam etti; Tanrı’nın saatinin yaklaştığını, bütün düşmanlarıncezalarını bulacağını söylüyordu.

Julien, başpiskoposluğa saygılı ama öfkeli bir mektup yazdı.Rahip Tolbiac görevden alınmakla tehdit edildi. Sustu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

212

Page 213: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ağır adımlar ama heyecanlı bir edayla yalnız başına çıktığıuzun yürüyüşlerde rastlıyorlardı artık ona. Gilberte ve Julien atgezintileri sırasında bazen ovanın ya da kıyının bir noktasındaküçük kara bir leke gibi, bazen girdikleri vadinin dar birboğazında dua kitabını okurken görüyorlardı onu. Yanındangeçmemek için hemen ağaçların arasına dalıyorlardı.

İlkbahar gelmiş, aşklarını canlandırmış, her gün kâh orada kâhburada, gezintilerinde savruldukları her kuytu köşedebirbirlerinin kollarına atılmaya başlamışlardı.

Ağaçların yaprakları hâlâ seyrek ve çimenler ıslak olduğundan,yazın yaptıkları gibi koruluğun derinliklerinegizlenemediklerinden, sonbaharda Vaucottes Tepesi’ninzirvesinde buldukları terk edilmiş bir çoban karavanınıkullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdi.

Karavan beş yüz metre yükseklikteki bir yarın kıyısında,vadinin iniş noktasının başladığı yerde, tekerlekleri üzerinde tekbaşına dikiliyordu. İçindeyken hazırlıksız yakalanmalarımümkün değildi çünkü bütün ova ayaklarının altındaydı. Kapıkoluna bağladıkları atlar, öpüşmekten bıkmalarını bekliyorlardı.

Ama bir gün, tam sığınaklarını terk ettiklerinde, RahipTolbiac’ın deniz tarafındaki sazlıkların arasında saklanmışolduğunu fark ettiler. “Atları küçük koyakta bıraksak iyi olacak”dedi Julien. “Uzaktan bile yerimizi tespit edebiliyor.” Bundansonra hayvanları vadinin çalılıklarla kaplı kısmında bırakmayıalışkanlık haline getirdiler.

Bir akşam kontla birlikte akşam yemeği yemek için birlikteVrilette’e dönerken, Étouvent rahibinin şatodan çıktığınıgördüler. Geçmelerine izin vermek için çekildi ve göz göze

Bir Hayat Guy de Maupassant

213

Page 214: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

gelmemeye dikkat ederek selam verdi.

İçlerini kaplayan endişe kısa bir süre sonra dağıldı.

Ama bir öğleden sonra, fazla rüzgârlı bir havada (Mayıs ayınınbaşıydı) Jeanne ateşin yanında oturmuş kitap okurken, birdenKont de Fourville’in yürüyerek yaklaştığını fark etti. O kadaracele ediyordu ki, Jeanne başına kötü bir şey geldiğini düşündü.

Karşılamak için heyecanla aşağı indi ve kontu karşısındagörünce delirdiğini düşündü. Yalnızca evdeyken giydiği kürklübir kasket takmış, bir av yeleği giymişti. Yüzü o kadar solgunduki, kızıl bıyıkları renksiz teninin üzerinde alev gibi parlıyordu.Gözleri yuvalarından fırlamış, dört dönüyor, boş bakıyordu.

Kekeledi: “Karım burada, değil mi?” Aklı başından giden Jeannecevap verdi: “Hayır, bugün onu hiç görmedim.”

Bunun üzerine kont bacakları kırılmış gibi olduğu yereçöküverdi. Şapkasını çıkardı ve ne yaptığını bilmeden mendiliyledefalarca alnını sildi. Sonra bir anda yerinden fırlayarak iki eliniöne uzatmış, ağzı açık, konuşmaya, korkunç bir şeyler anlatmayahazır halde genç kadına doğru atıldı ama durdu, sabit bakışlarlabaktı ve sayıklar gibi, “Kocanız... Siz de...” dedi ve deniz yönünedoğru koşarak uzaklaştı.

Jeanne durdurmak için arkasından koştu, seslendi, yalvardı.“Her şeyi biliyor! Ne yapacak acaba? Ah! Onları bulmasa bari!”diye düşünürken kalbi sıkışıyordu.

Konta ulaşmayı başaramadı. Adam onu dinlemiyordu. Hiçtereddüt etmeden, nereye gittiğini bilir gibi hızla ilerliyordu.Hendeği geçti, sazlıkları dev adımlarla aştı ve uçurumun kıyısına

Bir Hayat Guy de Maupassant

214

Page 215: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ulaştı.

Jeanne bayırdaki ağaçların yanında dikilip uzun süre gözleriyleizledi kontu. Gözden yitince iç sıkıntısıyla kıvranarak eve geridöndü.

Kont sağa dönmüş ve koşmaya başlamıştı. Çalkantılı denizdalgalar halinde kıvrımlanıyordu. Kapkara dev bulutlar çılgın birhızla yaklaşıyor, gelip geçiyor, ardından yenileri geliyor ve herbiri kıyıya korkunç bir sağanak bırakıyordu. Rüzgâr ıslık çalıyor,inliyor, otları savuruyor, genç filizleri yere kadar eğiyor, söküpgötürüyor, köpükten yumaklara benzeyen büyük deniz kuşlarıkıyıdan uzaklara sürükleniyordu.

Yağmur damlaları birbiri ardına kontun yüzüne çarpıyor,yanaklarını ve bıyıklarını ıslatıyor, akıp dolduğu kulaklarındauğultuya, kalbinde sıkışmaya dönüşüyordu.

Karşısında derin boğazıyla Vaucottes Vadisi açılıyordu. Orayakadar parkın yanındaki boş çoban karavanından başka bir şeygörünmüyordu. İki at tekerlekli evin kapı koluna bağlanmıştı. Bufırtınada neden endişe edeceklerdi?

Kont atları fark eder etmez yere yattı. Sonra, çamura bulanmışdev bedeni ve tüylü şapkasıyla tuhaf bir canavar gibi ellerinin vedizlerinin üzerinde sürünmeye başladı. Tek başına öylece durankaravana kadar tırmandı ve duvarlardaki deliklerden görünmeendişesiyle karavanın altına yattı.

Atlar onu görünce huysuzlanmıştı. Elinde açık tuttuğubıçağıyla hiç ses çıkarmadan atların kayışlarını kesti. İlk sertrüzgârda atlar ahşap yapının eğimli çatısından kayan dolutanelerinden rahatsız olarak kaçıp gittiler. Rüzgâr karavanı

Bir Hayat Guy de Maupassant

215

Page 216: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

tekerlekleri üzerinde sallıyordu.

Bunun üzerine kont dizlerinin üzerine doğruldu, gözünükapının alt boşluğuna dayadı ve içeri baktı.

Bir daha kımıldamadı. Bir şey bekliyor gibi görünüyordu.Oldukça uzun bir zaman geçti, sonra birden ayağa kalktı.Tepeden tırnağa çamura bulanmıştı. Deli kuvvetiyle karavanındış sürgüsünü sürdü ve kapı kolunu yakalayarak küçücük yapıyıparçalara ayırmak istermişçesine sallamaya başladı. Sonrabirden durdu. O dev bedeniyle iki büklüm olup, saldıracak birboğa gibi nefes nefese geri çekildi ve bütün gücüyle yüklenerekkaravanı içindekilerle birlikte dik rampaya doğru sürükledi.

İçeridekiler kapı koluna yapışmış, başlarına ne geldiğinianlamadan çığlık çığlığa bağırıyorlardı.

Uçurumun kıyısına geldiğinde kont hafifleyen evi yamaçtanaşağı yuvarlanmaya bıraktı.

Karavan deli gibi sürükleniyor, gitgide hız kazanıyor, birhayvan gibi sıçrıyor, tökezliyor, yoluna devam ediyordu.

Mağaralardan birine sığınmış bir dilenci başının üzerindenhızla geçişini gördü, ahşap kutunun içinden yükselen korkunççığlıkları duydu.

Aldığı bir darbede tekerleklerinden biri kopan karavan yandevrildi ve çamurun içinde, dağın zirvesinden yuvarlanantemellerinden sökülmüş bir ev gibi sürüklenmeye başladı.Vadinin sonuna geldiğinde, bir eğri çizerek uçurumdan aşağıyuvarlandı ve zemine düşüp yumurta gibi parçalandı.

Taş zeminin üzerine düşüp parçalanır parçalanmaz, ihtiyar

Bir Hayat Guy de Maupassant

216

Page 217: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dilenci küçük adımlarla güçlükle aşağı indi. Köylülere özgü birçekingenlikle ortadan ikiye ayrılmış karavana yaklaşmayacesaret edemiyordu. Kazayı haber vermek için en yakın çiftliğekadar gitti.

Koşup geldiler, karavan parçalarını kaldırdılar. İki cesetbuldular. Ezilmiş, parçalanmış, kanlar içinde kalmış cesetlerdibunlar. Adamın alnı açılmış ve bütün yüzü ezilmişti. Kadınınçenesi bir darbeyle yerinden çıkmış öylece aşağı sarkıyordu vekırılan kollarıyla bacakları etin içinde kemik yokmuş gibi gevşekduruyordu.

Yine de kim oldukları anlaşıldı. Bu felaketin nedenleri üzerineuzun uzun kafa yoruldu.

“Bu kulübede ne arıyorlardı acaba?” diye sordu bir kadın.Bunun üzerine zavallı ihtiyar doludan korunmak için burayasığınmış olabileceklerini, çılgın rüzgârın kulübeyi yerindensürüklemiş olabileceğini söyledi. Kendisinin de kulübeyesığınmak için oraya seyirttiğini, kapı koluna bağlı atları görüncekulübenin dolu olduğunu anladığını anlattı.

Sonra memnun bir edayla ekledi: “Onlar olmasa, benibulacaktınız” dedi. “Daha iyi olmaz mıydı?” diye bir ses yükseldi.Bunun üzerine ihtiyar korkunç bir öfkeye kapıldı: “Neden dahaiyi olacakmış? Ben fakir, onlar zengin olduğu için, değil mi? Birde şu hallerine bakın....” Her yerinden sular süzülen yırtık pırtıkgiysilerinin içinde titreyerek, karmakarışık sakalı ve alnınakadar çektiği şapkasından fırlayan uzun saçlarıyla öylecedikilmiş eğri bastonunun ucuyla iki cesedi gösteriyordu: “İştebunun karşısında hepimiz eşitiz.”

Başka köylüler de gelmiş göz ucuyla, endişeli bakışlarla, sessiz,

Bir Hayat Guy de Maupassant

217

Page 218: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ürkmüş, bencil ve ödlek bakıyorlardı cesetlere. Sonunda neyapacaklarını tartışmaya başladılar. Karşılığını alacaklarıumuduyla cesetleri şatolara götürmeye karar verdiler. İki arabahazırlandı. Ama başka bir sorun ortaya çıktı. Bazıları arabanıniçine saman doldurmak istiyor, bazıları da örtüler sermenin dahadoğru olacağını ileri sürüyordu.

Daha önce de konuşan bir kadın bağırdı: “İyi ama örtüler kaniçinde kalacak, çamaşır suyuyla yıkamak gerekecek.”

Bunun üzerine şen yüzlü şişman bir çiftçi kadın, “Parasınıöderler o zaman. Ne kadar uğraşırsak onlara o kadar pahalıyapatlar” dedi. Karar kesinleşmişti.

Yaysız yüksek tekerleklerin üzerindeki iki araba biri sağa birisola olmak üzere dört nala yola çıktı. Her çukurda ayrılan ve birdaha asla buluşamayacak olan bu insan kalıntıları sarsılıyor veyerinden sıçrıyordu.

Kont karavanın yamaçtan aşağı sürüklendiğini gördüğü andanitibaren yağmurun ve dolunun altında bütün gücüyle koşarakkaçmıştı. Saatlerce öylece koşmuş, yolları aşmış, bayırlardaninmiş, hendeklerden sıçramış, gün batarken nasıl olduğunubilmeden evine dönmüştü.

Korku içindeki hizmetçiler onu bekliyordu ve iki atınsürücüleri olmadan geri döndüğünü, Julien’inkinin arkadangeldiğini bildirdiler.

Bunun üzerine Bay de Fourville olduğu yerde sallandı, kesikkesik konuşarak, “Bu korkunç havada başlarına bir kaza gelmişolmalı. Herkes aramaya çıksın!” dedi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

218

Page 219: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kendisi de tek başına çıktı ama gözden uzaklaşır uzaklaşmazbir kovuğa saklandı ve cesedin ya da can çekişen, belki de birdaha asla düzelemeyecek kadar ciddi sakatlanan, yabanıl birtutkuyla sevdiği bedenin getirilmesini beklemeye başladı.

Kısa bir süre sonra önünden tuhaf bir yükle bir at arabası geçti.

Araba şatonun önünde duraksadı ve içeri girdi. Oydu, evet, bu oolmalıydı. Korkunç bir iç boğuntusu, neler olduğunu öğrenmedehşeti, gerçekle yüzleşme korkusu kontu olduğu yere mıhladı.Kımıldayamıyor, tavşan gibi titriyor, en ufak bir gürültüdeyerinden sıçrıyordu.

Bir, belki de iki saat bekledi. Araba geri çıkmıyordu. Birdenodasına girmeye ve karısının can çekişmesine seyirci kalmayazorlanacağından endişelenerek tekrar ormanın derinliklerinekaçtı. Aniden karısının yardımına ihtiyaç duyabileceğini,kimsenin teselli etmeyi başaramamış olabileceğini düşündü vekendini bilmez halde koşarak geri döndü.

Eve girerken bahçıvanla karşılaştı ve sordu: “Ne durumda?”Adam cevap vermeye cesaret edemiyordu. Bunun üzerine Bay deFourville neredeyse gürleyerek, “Öldü mü?” diye sordu. Adamkekeledi: “Evet, Sayın Kont.”

Kont sonsuz bir rahatlama hissetti. O ana kadar tir tir titreyenbedenine ani bir dinginlik doldu. Geniş giriş basamaklarınıkararlı adımlarla tırmandı.

Öteki araba da Peuples’e ulaşmıştı. Arabayı uzaktan seçenJeanne örtüyü görmüş, cesedin üzerinde yatmakta olduğunutahmin etmiş ve her şeyi anlamıştı. O kadar heyecanlandı kibilincini yitirip olduğu yere yığıldı kaldı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

219

Page 220: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kendine geldiğinde, babası başını desteklemiş, şakaklarınısirkeyle ovuyordu. Tereddüt içinde sordu: “Biliyor musun?..”Jeanne mırıldandı: “Evet baba.” Kalkmak istediyse de, çektiğiacıyla doğrulmayı başaramadı.

Aynı akşam ölü bir kız bebek dünyaya getirdi.

Julien’in cenazesinde gözü hiçbir şey görmedi. Olan bitenianlamadı. Yalnızca bir ya da iki gün sonra Lison Teyze’nin gerigelmiş olduğunu fark etti. Ateşler içinde gördüğü kâbuslaryakasını bırakmıyordu. Büyük bir takıntıyla yaşlı kızınPeuples’den ne zaman, ne ara, nasıl gittiğini hatırlamayaçalışıyordu. Aklının başında olduğu zamanlarda bile hatırlamayıbaşaramıyor, yalnızca Annecik’in ölümünden sonra onu hiçgörmediğinden emin olabiliyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

220

Page 221: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

11Üç ay boyunca odasında kaldı. O kadar zayıf düşmüş, o kadar

solgunlaşmıştı ki onu kaybedeceklerini düşünüyorlardı. Babacıkve Lison Teyze yanından hiç ayrılmıyordu. İkisi de Peuples’eyerleşmişti. Jeanne bir sinir hastalığının pençesindenkurtulamıyordu. En ufak bir sesle kendinden geçiyor, çok basitnedenlerle uzun bilinç kayıplarına uğruyordu.

Julien’in ölümüne ilişkin ayrıntıları hiç sormamıştı. Ne farkedecekti? Yeterince bilmiyor muydu zaten? Herkes bir kazaolduğuna inanıyordu ama Jeanne gerçeği biliyor, ona işkenceeden bu sırrı kalbinde saklıyordu: Zina, kontun ani ve ürkütücüziyareti, felaket günü.

Artık ruhu tatlı, hoş, melankolik anılar, bir zamanlar kocasıylapaylaştığı aşk dolu kısa mutluluk anlarının hatırasıyla doluydu.Ara sıra hafızasında beklenmedik bir biçimde uyanangörüntülerle ürperiyordu. Kocasını nişanlılık günlerindeki veKorsika’nın yakıcı güneşi altında yaşadıkları tutku dolusaatlerde âşık olduğu haliyle hatırlıyordu. Üzeri örtülen mezarıngitgide artan uzaklığında bütün kusurları siliniyor, bütünkabalıkları yok oluyor, sadakatsizlikleri bile unutuluyordu.Jeanne, onu kollarına almış bu adama, ölümünden sonraduyduğu belli belirsiz bir minnettarlıkla geçmişteki acılarıaffediyor, yalnızca mutlu anları düşünüyordu. Zaman geçiyor,aylar ayları kovaladıkça unutulmuşluğun üzerine bir kat dahatoz bulutu çöküyor, bütün o bulanık anılar ve acıların üzerindebirikiyordu. Jeanne kendini tamamen oğluna adadı.

Paul, kendisi, çevresinde toplanan üç varlığın tek düşüncesi,idolü haline geldi. Bir diktatör gibi hüküm sürüyordu. Hatta

Bir Hayat Guy de Maupassant

221

Page 222: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

sahip olduğu üç köle arasında bir tür kıskançlık bile oluşmuştu.Jeanne, dizinin üzerine oturttuğu torunuyla oynadığı ata binmeseansları sonrasında baronun verdiği koca öpücükleri siniriçinde izliyordu. Herkes tarafından olduğu gibi Paul tarafındanda ihmal edilen, henüz konuşamayan efendi tarafından zamanzaman hizmetçi muamelesi gören Lison Teyze dilenmek zorundakaldığı ve güçlükle elde ettiği küçük okşamalarla anne vebüyükbaba için saklanan kucaklamaları karşılaştırınca odasınakapanıp ağlıyordu.

Hiçbir olayın yaşanmadığı iki huzurlu yıl çocukla ilgilitükenmek bilmeyen meşgalelerle geçti. Üçüncü kışın başındailkbahara kadar Rouen’da kalmaya karar verildi ve bütün aile göçetti. Ama terk edilmiş eski nemli eve geldiklerinde Paul o kadarağır bir bronşite yakalandı ki, zatülcenp olduğundan endişeedildi. Bunun üzerine aklı başından giden üç ebeveyn Peuples’inhavasından vazgeçemediğine karar verdikleri çocuğu iyileşiriyileşmez Peuples’e geri götürdüler.

Sonra bir dizi tekdüze ve sakin yıllar birbirini kovalamayabaşladı.

Bazen odasında, bazen büyük salonda, bazen bahçede, hepufaklığın çevresinde, mızırdanmaları, komik ifadeleri,hareketleriyle kendilerinden geçerek yaşıyorlardı.

Annesi sevimli bulduğu için Paulet diye çağırıyordu çocuğunu.Paul ise bu sözcüğe dili dönmediğinden Poulet [Piliç] diye telaffuzediyor, bu da ardı kesilmeyen gülüşmelere neden oluyordu.Poulet lakabı üzerine yapışıp kaldı. Başka ad kullanılmaz oldu.

Çok hızlı büyüdüğünden, baronun “üç anne” olarak çağırdığı üçebeveynin tutkulu uğraşları da aynı oranda artıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

222

Page 223: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Salon kapısının pervazı üzerine çakıyla aydan aya ne kadarbüyüdüğünü gösteren küçük çentikler atıyorlardı. “Piliç cetveli”olarak adlandırdıkları bu cetvel hepsinin varoluşunda önemli biryer tutuyordu.

Sonra başka bir yaratık ailenin hayatında önemli bir roloynamaya başladı: Oğlundan başka bir şeyle ilgilenmeyenJeanne tarafından ihmal edilen “Katliam”. Ahırdaki eski birköpek kulübesinde, sürekli zincirli halde, bir başına yaşıyor veLudivine tarafından besleniyordu.

Bir sabah Paul onu fark ederek çığlıklar atmaya başladı. Gidipköpeğe sarılmak istiyordu. Çok büyük kaygılarla yanınagötürüldü. Köpek çocuğu görünce bayram etti. Ayırmakistediklerinde Paul gözyaşlarına boğuldu. Bunun üzerineKatliam’ın zincirleri çözüldü ve eve yerleştirildi.

Köpek, Paul’ün her an yanında olan ayrılmaz dostu haline geldi.Birlikte yerlerde yuvarlanıyor, halının üzerinde yan yanauyuyorlardı. Kısa bir süre sonra Katliam ondan ayrılmaya aslarazı olmayan dostunun yatağında uyumaya başladı. Jeanne arasıra pireleneceğinden endişeleniyor, Lison Teyze’yse köpeğinkendisine ait olan sevgiyi çaldığını, hayatında fazla büyük bir yeredindiğini düşünüyordu.

Briseville’lere ve Coutelier’lere az sayıda ziyaret yapmışlardı.Belediye Başkanı ve doktor eski şatonun yalnızlığını bozanyegâne kişilerdi. Jeanne, rahibin dişi köpeği öldürmesinden vekontesle Julien’in tüyler ürpertici ölümü sırasında yönelttiğisuçlamalardan dolayı bu tür temsilcileri olabilen bir Tanrı’yaöfkelenmiş, bir daha kiliseye adımını bile atmamıştı.

Rahip Tolbiac zaman zaman şatoya saldırıyor, Şeytan, Ebedi

Bir Hayat Guy de Maupassant

223

Page 224: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

İsyan Ruhu, Hata ve Yalan Ruhu, Günah Ruhu, Yozlaşma veİffetsizlik Ruhu tarafından ele geçirildiğini iddia ediyordu.Baronu da böyle tanımlıyordu.

Zaten kilisesi bomboş kalmıştı. Çiftçilerin saban sürdüğütarlalar boyu yürüyüşe çıktığında köylüler onunla konuşmakiçin başlarını bile çevirmiyorlardı. Üstelik şeytanın ele geçirdiğibir kadını kurtardığı için adı büyücüye çıkmıştı. Ona göreŞeytan’ın bir oyunu olan nazarı uzaklaştıracak gizemli dualarbiliyordu. Elini süt vermeyen ya da hastalıklı ineklerin üzerindedolaştırarak iyileşmelerini sağlıyor, birkaç tuhaf sözcüklekaybolan eşyaların bulunmasını sağlıyordu.

Dar görüşlü ve fanatik ruhunu Şeytan’ın yeryüzündegörünmesiyle, gücünün farklı tezahürleriyle, değişik gizlietkileriyle, sahip olduğu bütün kaynaklarla ve sıradan kurnazlıkoyunlarıyla ilgili dini kitapları hatmetmeye adamıştı. Bu gizemlive ölümcül güçle mücadele etmek için özel olarakgörevlendirildiğine inandığından, dini kitaplarda geçen bütünŞeytan kovma formüllerini öğrenmişti.

Sürekli olarak Kötü Ruh’un gölgesinde dolaştığını sanıyor veher an şu Latince cümleyi mırıldanıyordu: Sicut leo rugienscircuit quarens quem devoret.

Sonunda bir endişe, gizli güçlere sahip olduğuna dair bir korkuyayıldı çevreye. Belzébuth’u dinin bir öğesi olarak gören kırsalkesimin cahil rahipleri bile Rahip Tolbiac’ı bir tür büyücü olarakdeğerlendiriyordu. Dini büyüyle karıştırmaya vardırdığını,gelenekleri kendine özgü yorumlarla saptırarak kötülüğüniktidarına kapıldığını düşünmekle birlikte, saygın bir hayatsürmesi nedeniyle karşı çıkamadıkları karanlık güçlerine saygıduyuyorlardı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

224

Page 225: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Rahip, Jeanne’la karşılaştığında selam vermiyordu.

Bu durum yaşlı kız kurusu ruhuyla kiliseye gidilmemesinianlayamayan Lison Teyze’yi endişelendiriyor ve üzüyordu.Şüphesiz dindardı, şüphesiz günah çıkarıyor, ayinlerekatılıyordu ama kimse bilmiyor çünkü öğrenmeye çalışmıyordu.

Paul’le yalnız kaldığında, alçak sesle merhametli Tanrı’dan sözediyordu ona. Paul dünyanın ilk zamanlarından mucizeviöyküler anlatılıyormuş gibi dinliyordu bunları ama Lison Teyze,Tanrı’yı sevmek, çok çok sevmek gerektiğini söylediğinde bazen,“Peki, nerede o Teyze?” diye soruyordu. Bunun üzerine LisonTeyze parmağıyla gökyüzünü işaret ediyordu: “Yukarıda Pouletama bundan kimseye söz etmemelisin.” Barondan çekiniyordu.

Ama bir gün Poulet, barona, “Yüce Tanrı her yerde ama kilisededeğil” dedi. Büyükbabasına teyzesinin gizemli öykülerindenbahsetti.

Çocuk on yaşına gelmişti. Annesi ise kırk gibi görünüyordu.Güçlü, ele avuca sığmaz bir çocuktu. Ağaçlara tırmanacak kadarbecerikliydi ama pek bilgili sayılmazdı. Derslerden sıkılıyor,hemen bitmesini istiyordu. Baron onu bir kitabın önünde birazuzun tuttuğunda, Jeanne hemen koşup geliyor ve “Bırak daoynasın. Çocuğu yormayalım. Daha çok küçük” diyordu. Onagöre hâlâ altı aylıkla bir yaş arasındaydı. Küçük bir adam gibiyürüdüğünü, koştuğunu, konuştuğunu ancak fark ediyordu.Jeanne endişeliydi. Sürekli olarak düşmesinden, üşümesinden,koşup terlemesinden, karnı ağrıyacak kadar çok ya dabüyüyemeyecek kadar az yemesinden korkuyordu.

Çocuk on iki yaşına geldiğinde, büyük bir sorun ortaya çıktı: İlkkomünyon sorunu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

225

Page 226: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Lise, bir sabah Jeanne’ın yanına geldi ve ufaklığı daha fazla dinieğitimden uzak tutamayacaklarını, ilk dini görevlerini yerinegetirmek zorunda olduğunu söyledi. Bin bir neden ilerisürüyordu ama her şeyden önemlisi görüştükleri insanların nedüşüneceğiydi. Alt üst olan, kararsız kalan, tereddüde düşenanne biraz daha bekleyebilecekleri cevabını verdi.

Ama bir ay kadar sonra, Vikontes de Briseville’e bir iade-iziyarette bulunurken, kadın tesadüfen, “Bu yıl Paul’ünüz de ilkkomünyonunu yapacaktır herhalde” dedi. Boş bulunan Jeanne,“Evet, hanımefendi” diye cevap verdi. Öylesine edilmiş bu sözlekarar verilmiş oldu ve babasına danışmadan Lise’den çocuğu alıpdin dersine götürmesini rica etti.

Üç ay kadar her şey yolunda gitti ama Poulet bir akşam boğazışişmiş halde döndü eve. Ertesi gün öksürmeye başladı. Deliyedönen anne çocuğu sorguya çektiğinde, rahibin onu derstensonra kilisenin kapısında, soğukta cezaya bıraktığını öğrendi.

Bunun üzerinde anne çocuğunu evde tutup dinin temelkurallarını kendisi öğretmeye başladı. Ama Rahip Tolbiac,Lison’un yalvarıp yakarmalarına rağmen yeterinceeğitilmediğini ileri sürdüğü çocuğu kömünyona katılacakçocuklar arasına almayı reddediyordu.

Ertesi yıl da benzer olaylar yaşandı. Bunun üzerine öfkelenenbaron dürüst bir insan olması için çocuğun bu safsatalara, Kudastöreninin çocukça sembollerine inanmaya ihtiyacı olmadığınısöyledi. Çocuğun bir Hıristiyan olarak büyütülmesine amaibadetlerini yerine getiren bir Katolik olması gerekmediğine,büyüdüğünde istediği mezhebi seçmekte serbest bırakılmasınakarar verdiler.

Bir Hayat Guy de Maupassant

226

Page 227: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne bir süre sonra Briseville’lere ziyarette bulunduysa da,karşılığı gelmedi. Komşularının nezaket düşkünlüğünübildiğinden bu durum karşısında şaşırdı ama Markiz de Coutelierbu tavrın nedenini üstten bir tavırla açıklamakta gecikmedi.

Kocasının konumu, eskilere dayanan soyadı, ciddi serveti,Normandiya Kraliçesi gibi yaşayışıyla markiz, gerçek bir kraliçegibi hüküm sürdürüyor, istediği gibi konuşuyor, duruma görenazik ya da kırıcı davranabiliyor, karşısındakini her fırsattaazarlıyor, ders veriyor ya da onurlandırıyordu. Jeanne da evinegidip takdim edildiğinde, buz gibi birkaç sözden sonra kuru birtonla, “Toplum iki sınıfa ayrılır: Tanrı’ya inananlar veinanmayanlar. İlk sınıfın en mütevazıları bile dostumuz,dengimizdir, diğerleri ise bir hiçtir” dedi.

Jeanne saldırıyı fark ederek, “İyi ama kiliseye gitmeden deTanrı’ya inanılmaz mı?” dedi.

Markiz cevap verdi: “Hayır hanımefendi. Müminler Tanrı’yadua etmek için kiliseye gider. İnsanları evinde ziyaret etmek gibibir durumdur bu.”

Yaralanan Jeanne devam etti: “Tanrı her yerdedir hanımefendi.Ona ve merhametine kalbinin en derinlerinde inanan ben,aramızda bir rahip olmadığında daha yakın hissedebiliyorumonu.”

Markiz ayağa kalktı: “Kilisenin bayrağı rahibin elindehanımefendi. Bu bayrağı izlemeyen herkes ona ve bize karşısayılır.”

Jeanne da titreyerek ayağa fırladı: “Siz başka bir Tanrı’yainanıyorsunuz hanımefendi! Oysa ben, dürüst insanların

Bir Hayat Guy de Maupassant

227

Page 228: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Tanrı’sına inanıyorum” dedi.

Selam verdi ve çıktı.

Köylüler de Poulet’ye ilk komünyonunu yaptırmadığı içinayıplıyordu onu. Kiliseye gitmiyor, ayinlere katılmıyor ya dakilise geleneklerine göre Paskalya ziyaretlerinde bulunmuyorolabilirlerdi ama çocuklar için durum farklıydı. Bir çocuğu buortak toplumsal kuralın dışında yetiştirme gözü pekliğikarşısında geri adım atarlardı, çünkü din ayrı bir konuydu.

Jeanne da bu kınamaları fark etti ve bütün bu sessizanlaşmaları, vicdani uzlaşmaları, bu evrensel her şeyden korkmahalini, saygın görünen insanların kalplerinin derinliklerindegizlenen alçaklığı lanetledi.

Paul’ün eğitimini baron ele aldı ve onu Latince’ye başlattı.Anneninse tek bir istediği vardı: “Yeter ki yorma onu!” diyordu.Endişe içinde ders yaptıkları odanın yakınlarında dolanıyordu.Sürekli içeri dalıp “Ayakların üşümedi değil mi Poulet?”, “Başınağrımadı değil mi Poulet?” diyerek dersi bölmesini ya daöğretmeni “Onu bu kadar konuşturma boğazını yoracaksın” diyedurdurmasını önlemek için odaya girmesini yasaklamışlardı.

Ufaklık serbest kalır kalmaz annesi ve teyzesiyle bahçeyeiniyordu. Bir şeyler yetiştirmek onun için tutkuya dönüşmüştü.Üçü birlikte ilkbaharda ağaç dikiyor, filizlenmelerini vebüyümelerini mutlulukla izledikleri tohumlar ekiyor, dallarıbuduyor, buketler yapmak için çiçekler topluyorlardı.

Delikanlının en büyük merakı salata yetiştirmekti. Olağanüstübir özenle marul, göbek salata, hindiba, kıvırcık hindiba,yenilebilir her türlü otu yetiştirdiği kare biçimindeki dört büyük

Bir Hayat Guy de Maupassant

228

Page 229: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bostanı vardı. İşçiler gibi çalıştırdığı iki annesinin yardımıylabostanlarını çapalıyor, suluyor, yabani otları temizliyordu. Ekinsıralarının önünde diz çöküp saatlerce uğraşıyor, üstlerinibaşlarını kirletiyor, genç filizlerin köklerini, parmaklarınıtoprağa sokarak açtıkları deliğe kendi elleriyle sokuyorlardı.

Poulet büyüyordu. On beş yaşına gelmişti. Salondaki cetvel birmetre elli sekiz santimi gösteriyordu. Ama ruhu çocuk kalmıştı.Cahildi, bu iki kadınla artık başka bir yüzyılda kalan tatlıihtiyarın arasında dünyadan habersiz büyümüştü.

Nihayet bir akşam baron kolej konusunu açtı. Jeanne hemengözyaşlarına boğuldu. Lison Teyze karanlık bir köşede dehşetiçinde oturuyordu.

Anne, “Neden eğitim görmesi gereksin? Onu bir çiftçi, bir köybeyefendisi yaparız. Birçok soylunun yaptığı gibi kenditopraklarını ekip biçer, ölene kadar birlikte yaşayacağımız buevde mutlu bir biçimde yaşar ve yaşlanır. İnsan daha ne ister?”diyordu.

Ama baron başını sallıyordu. “Yirmi beş yaşında gelip, ‘ben birhiçim, senin yüzünden, senin annelik egoizmin yüzünden hiçbirşey bilmiyorum. Çalışamayacak, önemli bir insanolamayacağım. Kara cahil, basit bir insan olmak içinyaratılmadım ben. Beni buna mahkûm eden kör sevginyüzünden mutsuz öleceğim’ derse ne cevap vereceksin” diyordu.

Jeanne bir yandan ağlıyor, bir yandan oğluna yalvarıyordu:“Söyle Poulet, seni çok sevdiğim için kızmayacaksın bana değilmi?”

Şaşıran çocuk söz veriyordu: “Hayır anne.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

229

Page 230: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

“Yemin eder misin?”

“Evet anne.”

“Burada kalmak istiyorsun değil mi?”

“Evet anne.”

Nihayet baron kesin ve sert bir tonla konuştu: “Jeanne, birhayatı belirlemeye hakkın yok. Bu yaptığın alçaklık, hatta birsuç. Kendi mutluluğun için çocuğunu kurban ediyorsun.”

Jeanne telaşlı hıçkırıklarla yüzünü eliyle kapadı ve gözyaşlarıiçinde kekeledi: “O kadar mutsuz oldum ki! O kadar mutsuzdumki! Onunla huzur içindeyim diye onu da elimden alacaklar... Pekibana ne olacak... Yapayalnız kalacağım... Yalan mı?”

Babası ayağa kalktı, gelip yanına oturdu ve onu kollarına aldı:“Ben yok muyum Jeanne?” Kızı birden boynuna atılıp öyleşiddetle sarıldı ki, kendisinin bile nefesi kesilerek boğuk bir seslemırıldandı: “Evet. Haklısın... Belki... Haklısın Babacık. Delirmişgibiyim ama çok acı çektim. Koleje gitmesini ben de isterim.”

Poulet de ona ne yapacaklarını pek anlamadan gözyaşlarınaboğuldu.

Bunun üzerine üç anne ona sarılıp, avutmaya, cesaret vermeyeçalıştı. Yatmaya çıktıklarında, hepsinin kalbi sıkıyordu. Hepsi, oana kadar kendini tutan baron bile o gece yatağında ağladı.

Yaz sonunda delikanlıyı Havre Koleji’ne göndermeye kararverdiler. O yaz her zamankinden de eğlenceli geçti.

Annesi ayrılık düşüncesiyle sık sık hüzne kapılıyordu. Çocuğun

Bir Hayat Guy de Maupassant

230

Page 231: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

valizini on yıllık bir seyahate çıkacakmış gibi hazırladı. Sonundabir Ekim sabahı, uykusuz bir gecenin sabahında, iki kadınlabaron delikanlıyla birlikte dört nala giden iki atın çektiği arabayabinip yola koyuldu.

Yatakhane ve sınıftaki yerini daha önceki bir seyahatteseçmişlerdi zaten. Jeanne, Lison Teyze’yle birlikte bütün gününüeşyaları küçük dolaplara yerleştirmekle geçirdi. Mobilyalargetirdiklerinin dörtte birini ancak aldığından başka bir dolapbulmak için müdüre koştular. Kâhya çağrıldı. Bu kadar eşyanınasla gerekmeyeceğini, rahatsızlık vermekten başka işeyaramayacağını belirterek, kurallar gereği başka bir dolapvermeyi reddetti. Bozulan anne yakınlarda bir otel odasıkiralayıp otelci kadına Poulet arar aramaz istediği her şeyigötürmesi talimatı vermekte karar kıldı.

Sonunda gemilerin giriş çıkışını izlemek için kıyıda bir turattılar.

Hüzünlü bir akşam çöküyor, şehrin ışıkları tek tek yanıyordu.Akşam yemeği için bir lokantaya girdiler. Hiçbiri aç değildi.Önlerine yemekler konup neredeyse el değmeden gerigötürülürken onlar ıslak gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.

Sonunda ağır adımlarla koleje doğru yürümeye koyuldular.Dört bir yandan her boydan çocuk aileleri ya da hizmetçilerininelini tutmuş okula doğru akıyordu. Çoğu ağlıyordu. Yeterinceaydınlatılmamış büyük avludan hıçkırık sesleri yükseliyordu.

Jeanne ve Poulet uzun uzun kucaklaştılar. Lison Teyzebüsbütün unutulmuş halde arkada oturuyordu. Yüzünümendiline gömmüştü. İyice duygulanan baron kızınısürükleyerek vedayı kısa kesti. At arabası kapının önünde

Bir Hayat Guy de Maupassant

231

Page 232: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bekliyordu. Üçü birlikte arabaya bindiler ve gecenin içindePeuples’e yöneldiler.

Ara sıra gölgelerin arasından gürültülü bir hıçkırıkduyuluyordu.

Jeanne ertesi günün akşamına kadar ağladı. Sonraki günfaytonu hazırlattı ve Le Havre’a doğru yola çıktı. Poulet ayrılığınnimetlerinden yararlanmaya başlamıştı bile. Hayatında ilk kezarkadaşları oluyordu ve içindeki oynama isteği görüşmeodasındaki sandalyesinde kıpırdamadan oturmasını bileengelliyordu.

Jeanne iki günde bir ziyarete gidiyor, Pazar günleri de çıkışayetişiyordu. Teneffüsler arasındaki dersler boyunca görüşmeodasında ne yapacağını bilemez halde öylece oturuyor, kolejdenuzaklaşma gücünü ya da cesaretini bulamıyordu. Sonunda lisemüdürü evine gitmesini ve daha seyrek ziyarete gelmesini ricaetmek zorunda kaldı. Jeanne bu tavsiyeyi dikkate almadı.

Bunun üzerine müdür, çocuğun teneffüs saatlerindeoynamasını engellemeye ve çalışmasını sürekli olarak bölmeyedevam ederse oğlunu geri göndermek zorunda kalacaklarıuyarısında bulundu. Baron da durumdan haberdar edildi.Böylece Jeanne, Peuples’de göz altında tutulmaya başlandı. Birmahkûm gibiydi.

Her tatili çocuğundan daha büyük bir sıkıntıyla bekliyordu.

Bir endişe içini kemirip duruyordu. Gün boyunca yanındaKatliam’la çevrede dolanıp duruyor, boş gözlerle etrafınabakıyordu. Bazen bütün bir öğleden sonrayı falezin üzerindendenizi seyrederek geçiriyordu. Bazen koruluğun içinden Yport’a

Bir Hayat Guy de Maupassant

232

Page 233: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

kadar iniyor, anısını silemediği eski gezintileri tekrarlıyordu.Genç bir kızken aynı yolu rüyalardan sarhoş halde yaptığızamanlar ne kadar da uzakta kalmıştı.

Oğlunu her görüşünde, on yıl ayrı kalmışlar gibi hissediyordu.Poulet aydan aya bir erkeğe dönüşüyor, Jeanne ise aydan ayayaşlı bir kadın haline geliyordu. Babası ağabeyi gibi görünürolmuştu. Yirmi beş yaşında solup giden ve sonra hiçyaşlanmayan Lison Teyze’yse ablası gibiydi.

Poulet hiç çalışmıyordu. İlk sınıfı iki yılda geçti. İkinci sınıftabiraz daha iyiydi ama sonraki yılı baştan almak zorunda kaldı.Yirmi yaşına geldiğinde kendini retorikte buldu.

Favorileri uzamış, bıyıkları terlemeye başlamış, uzun boylusarışın bir delikanlı olmuştu. Artık her Pazar Peuples’e gelenoydu. Uzun zamandır binicilik dersleri aldığından, bir atkiralıyor ve iki saatte kat ediyordu yolu.

Jeanne sabahın köründe Lison Teyze ve gün be gün biraz dahabeli bükülen, her ufalan ihtiyar gibi burun üstü düşmemek içinellerini sırtında kavuşturup yürüyen baronla birlikte oğlunukarşılamak için yola çıkıyordu.

Yol boyu ağır ağır ilerliyor, ara sıra uçurumun kıyısında oturupuzaklara bakıyor, atlının gelişini görmeye çalışıyorlardı. Paulbeyaz ufkun üzerinde kara bir leke gibi belirdiğinde, üç ebeveynmendil sallamaya başlıyordu. Bunun üzerine delikanlı fırtınagibi gelmek için atını dört nala sürmeye başlıyor, bu durumJeanne’ın ve Lison’un korkutan titremesine, iktidarı çoktankaybeden büyükbabanın heyecanla “Bravo” diye bağırmasınaneden oluyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

233

Page 234: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Paul annesinin boyunu geçmişti ama Jeanne ona hâlâ küçük birçocuk muamelesi yapıyor ve sürekli “Poulet ayakların üşümedideğil mi?” diye soruyor, öğle yemeğinden sonra sigarasınıtüttürüp evin önünde volta atmaya başlayan oğluna pencereyiaçıp “Başın açık dolaşma lütfen, nezle olacaksın” diyesesleniyordu.

Gecenin bir vakti atla dolaşmaya çıktığında endişeylesıçrıyordu: “Çok hızlı gitme küçük Poulet! Dikkatli ol! Başına birşey gelirse zavallı annenin ne hale geleceğini düşün!” diyordu.Nihayet bir Cumartesi sabahı, Paul’den ertesi güngelemeyeceğini, arkadaşlarının, onu da davet ettikleri bir partidüzenlediklerini bildiren bir mektup geldi.

Jeanne Pazar günü boyunca kötü bir şey olacakmış gibi sıkıntıiçinde kıvrandı durdu. Perşembe günü daha fazladayanamayarak Le Havre’a doğru yola çıktı.

Paul ona değişmiş gibi göründü ama neyin değiştiğinianlayamamıştı. Paul birden, çok doğal bir şeyden bahseder gibi,“Baksana anne, madem sen geldin, bu Pazar da Peuples’egelmeyeyim, bu hafta da parti var” dedi.

Jeanne, Yeni Dünya’ya gideceğini haber vermiş gibi soluğukesilmiş halde kalakaldı. Konuşabilecek kadar kendinitopladığında, “Ah Poulet! Neyin var? Söyle bana ne oluyor?” dedi.Paul gülmeye başladı ve annesine sarılarak, “Hiçbir şey anne.Arkadaşlarımla eğleneceğim yalnızca. Bu yaşta normal bunlar”dedi.

Jeanne verecek cevap bulamadı. Geri dönerken arabada tuhafdüşüncelere kapıldı. Poulet’sini, bir zamanlarki o küçükPoulet’sini tanıyamıyordu artık. Büyüdüğünü, artık ona ait

Bir Hayat Guy de Maupassant

234

Page 235: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olmadığını, ihtiyarlarla uğraşmadan başka bir yerlerde kendihayatını yaşayacağını ilk kez fark ediyordu. Sanki bir gündedeğişmişti. Nasıl olabilirdi! Bu onun oğluydu! Kendi isteklerinidile getiren bu sakallı, güçlü kuvvetli çocuk, bir zamanlar birliktemarullar yetiştirdiği oğluydu!

Paul üç ay boyunca ailesini görmeye nadiren geldi. Herseferinde de bir an önce geri dönmek isteğiyle kıvrandığı, bir saatönce yola çıkmak için bahaneler aradığı açıkça belli oluyordu.Jeanne korkuyor, baronsa onu sürekli “Bırak yapsın, oğlan yirmiyaşında” diyerek sakinleştiriyordu.

Ama bir sabah, Fransızca’yı Alman şivesiyle konuşan oldukçakötü giyimli bir ihtiyar: “Sayın Vikontes”i sormaya geldi. Uzunsüren törensel giriş konuşmalarından sonra, cebinden pis birportföy çıkardı ve “Size küçük bir not getirdim” diyerek, yağlı birkâğıt parçasını açıp uzattı. Jeanne kâğıdı tekrar tekrar okuyupYahudi’ye baktı. Sonra bir kez daha okuyup sordu: “Bu ne anlamageliyor?”

Dalkavuklaşan adam açıkladı: “Size anlatayım. Oğlunuzunbiraz paraya ihtiyacı vardı. Ben de sizin iyi bir anne olduğunuzubildiğimden ihtiyacı olan parayı borç verdim ona.”

Jeanne titriyordu. “İyi ama neden benden istemedi?” Yahudiuzun uzun açıkladı. Bu ertesi gün öğle saatine kadar ödenmesigereken bir kumar borcuydu ve Paul henüz reşit olmadığındankimse ona borç vermek istememişti. Delikanlıya bu “küçük nazikhizmeti” vermese “şerefi tehlikeye” girecekti.

Jeanne, baronu çağırmak istiyordu ama heyecandan eli ayağıkilitlenmiş, bir türlü doğrulamıyordu. Sonunda tefeciye, “Şu zilebasma inceliğini gösterir misiniz?” diye sordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

235

Page 236: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Adam bir numara olmasından korkmuş, tereddüt ediyordu.“Sizi rahatsız ettiysem, sonra geleyim” dedi. Jeanne başını hayıranlamında salladı. Zile bastı ve karşılıklı tek söz etmedenbeklemeye başladılar.

Baron olayı hemen anladı. Senet bin beş yüz frankdeğerindeydi. Adamın gözlerinin içine bakarak, “Bir dahagelmeyin!” diyerek bin frank uzattı. Adam teşekkür ederek selamverdi ve çıkıp gitti.

Büyükbaba ve anne hemen Le Havre’a doğru yola çıktılar amakoleje geldiklerinde, Paul’ün bir aydır okula uğramadığınıöğrendiler. Müdür oğlanın hastalandığını bildiren ve sonrasındada yeni haberler ileten Jeanne imzalı dört mektup almıştı. Hermektubun ilişiğinde bir de doktor raporu vardı, tabii hepsisahteydi. Neye uğradıklarını şaşırmış halde birbirlerine bakıpkalakaldılar.

Üzülen müdür onları komisere götürdü. İki ebeveyn oteldegecelediler.

Ertesi gün delikanlı şehirdeki bir fahişenin yanında bulundu.Büyükbaba ve anne çocuğu alıp Peuples’e döndüler. Yol boyu tekkelime konuşulmadı. Jeanne mendiliyle yüzünü kapamışağlıyordu. Paul ise aldırmaz bir ifadeyle manzara seyrediyordu.

Sekiz gün içinde, son üç ayda on beş bin frank borçlandığıortaya çıktı. Borçlular yakında reşit olacağını bildiklerindenönceleri kendilerini göstermemişlerdi.

Çocuktan herhangi bir açıklama istenmedi. Onu tatlılıkla doğruyola getirmek istiyorlardı. Güzel yemekler yediriyor, hoştutuyor, şımartıyorlardı. İlkbahar gelmişti. Jeanne’ın bütün

Bir Hayat Guy de Maupassant

236

Page 237: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

itirazlarına rağmen, canı isteyince denizde gezintiye çıkabilsindiye Yport’da bir tekne kiraladılar.

Havre’a gitmesinden korktuklarından atını vermiyorlardı.

İşsiz güçsüz, gergin, bazen kaba, dolanıp duruyordu ortalıkta.Baron eğitiminin yarım kalmasına üzülüyordu. Ayrılıkdüşüncesiyle deliye dönen Jeanne, yine de ne yapacaklarınısoruyordu kendi kendine.

Bir akşam Paul eve dönmedi. İki kayıkçıyla birlikte denizeaçıldığını öğrendiler. Kendini kaybeden anne gecenin bir yarısıyarı çıplak Yport’a kadar indi.

Kıyıda birkaç kişi teknenin dönmesini bekliyordu.

Açıkta cılız bir ışık göründü. Titreyerek yaklaşıyordu. Paulteknede yoktu. Havre’a götürmelerini sağlamıştı.

Polis çocuğu aradıysa da bulamadı. İlk seferinde onu saklayankız da, mobilyalarını satmış, borçlarını ödemiş, ardında hiçbir izbırakmadan ortadan kaybolmuştu. Paul’ün Peuples’dekiodasında onun aşkından deliye dönmüş gibi görünen buyaratığın iki mektubunu buldular. Yeterli parayı buluncaİngiltere’ye gideceğinden söz ediyordu.

Şatonun üç sakini, ruhlarındaki işkencenin ölümcülcehenneminde sessiz sedasız, hüzün içinde yaşamaya başladılar.Jeanne’ın zaten gri olan saçları bembeyaz kesildi. Kaderin onuneden bu kadar hırpaladığını soruyordu kendi kendine.

Rahip Tolbiac’dan bir mektup aldı: “Hanımefendi, Tanrı’nınlaneti üzerinizde dolaşıyor. Çocuğunuzu ondan sakındınız,sonunda onu sizden alıp bir fahişenin kollarına attı. Tanrı’nın bu

Bir Hayat Guy de Maupassant

237

Page 238: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

uyarısı da mı açmayacak gözlerinizi? Onun merhametisonsuzdur. Önünde diz çökerseniz sizi affedebilir. Ben onunsadık hizmetçisiyim. Gelip kapısını çalarsanız sizin için açarım.”

Jeanne mektup dizlerinin üzerinde uzun süre kalakaldı.Rahibin söyledikleri doğru olabilirdi. Dini batıl inançlar aklınıkurcalamaya başlamıştı. Tanrı da insanlar gibi kinci ve kıskançolabilir miydi? Belki de kıskançlık etmese kimse ona aldırmaz,tapmazdı. Şüphesiz herkes tarafından saygı görmek içininsanlara, onlara özgü duygularla gösteriyordu kendini.Tereddütte olanları, aklı karışanları kiliseye iten korku doluşüphe onun da içine düştüğünden, bir akşam karanlık çökerkengizlice kiliseye koştu, odasına kadar giderek, cılız rahibin önündediz çöktü ve af diledi.

Rahip ona sınırlı bir af sözü verdi. Tanrı, baron gibi bir adamıbarındıran bir çatıya bütün merhametini veremezdi: “YakındaKutsal Bağışlanma’nın etkilerini hissedeceksiniz” dedi.

Gerçekten de Jeanne iki gün sonra oğlundan bir mektup aldı vebunu, çektiği acılardan deliye dönmüş halde, rahibin sözünüverdiği tesellilerin başlangıcı olarak kabul etti.

Sevgili anneciğim, endişelenme. Londra’dayım. Sağlığım iyiama paraya çok ihtiyacım var. Tek kuruşumuz kalmadı.Günlerdir tek lokma yemedik. Birlikte olduğum, bütün ruhumlasevdiğim kadın elindeki avcundaki beş bin frankı beni terketmemek için harcadı. Öncelikle bu parayı ödememin şerefmeselesi olduğunu anlarsın. Yakında reşit olacağıma göre,babamdan bana miras kalan paradan on beş bin frankgönderebilirsen çok sevinirim. Beni büyük bir sıkıntıdankurtarmış olacaksın.

Bir Hayat Guy de Maupassant

238

Page 239: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Hoşçakal sevgili anneciğim. Seni, büyükbabamı ve LisonTeyze’yi bütün kalbimle kucaklıyorum. Yakında görüşmekumuduyla, oğlun,

Vikont Paul de LAMARE

Ona yazmıştı! Yani unutmuyordu. Jeanne para istediğinidüşünemiyordu bile. Parası kalmadığına göre tabii kigönderecekti. Paranın ne önemi vardı! Yazmıştı ya!

Ağlayarak koşup mektubu barona götürdü. Lison Teyze deçağrıldı. Ondan söz eden bu mektubu sözcük sözcük tekrarokudular. Her bir ifade üzerinde tartıştılar.

Sonsuz bir umutsuzluktan bir tür umut sarhoşluğuna sıçrayanJeanne, Paul’ü savunuyordu: “Geri dönecek, yazdığına göre geridönecek.”

Daha sakin olan baron, “Fark etmez. Bizi bu yaratık için terketti. Fazla tereddüt göstermediğine göre onu bizden daha çokseviyor” dedi.

Apansız, ani bir acı saplandı Jeanne’ın kalbine ve hemensonrasında oğlunu ondan çalan bu kadına karşı bir nefret,yatışmayan, yabanıl bir nefret, bir kıskanç anne nefreti yandıiçinde. O ana kadar yalnızca Paul’ü düşünmüştü. Acılarınınnedeninin bir kadın olduğunu yeni fark ediyordu. Ama anidenbaronun bu sözleri bir rakibesi olduğunu algılamasını sağlamış,üstelik rakibesinin ölümcül gücünü ortaya sermişti. Bu kadınlaarasında çetin bir mücadelenin başladığını ve onunlapaylaşmaktansa oğlunu kaybetmeyi tercih edeceğini hissetti.

Bütün neşesi uçup gitti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

239

Page 240: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

On beş bin frank yolladılar ve beş ay boyunca başka haberalamadılar.

Sonra Julien’in mirasıyla ilgili ayrıntıları halletmek için biravukat çıkageldi. Jeanne ve baron itiraz etmeden bütün hesaplarıortaya döküp, annenin payını bile Paul’e bıraktılar. Paris’e gidenPaul’ün eline yüz yirmi bin frank geçmiş oldu. Bunun üzerine altıay içinde kısa kısa haberler veren ve soğuk sevgi sözleriyle sonaeren dört mektup yazdı: “Çalışıyorum, Borsa’da bir iş buldum.Sevgili ailem, bir gün Peuples’e gelip size kavuşmayı umuyorum”diyordu.

Metresinden tek sözcükle bile söz etmiyordu. Bu sessizlik, dörtsayfa boyunca ondan söz etse söyleyeceklerinden daha fazlasınıifade ediyordu. Jeanne bu buz gibi mektuplarda pusuya yatmış,yeri doldurulamaz, annelerin ezeli düşmanı o kızın varlığınıhissediyordu.

Birbirlerine kenetlenen üç ebeveyn durmadan Paul’ükurtarmak için ne yapabileceklerini tartışıyorlar, bir çözümbulamıyorlardı. Paris’e bir yolculuk mu? Ne için?

Baron, “Tutkusunun sönmesini beklemek gerek. O zaman kendiisteğiyle dönecektir bize” diyordu.

Hayatları acınasıydı.

Jeanne ve Lison, barondan saklanarak kiliseye gidiyordu.

Haber alamadıkları uzun bir sürenin ardından, bir sabahumutsuzluk dolu bir mektupla dehşete kapıldılar.

Zavallı anneciğim, mahvoldum, yardımıma koşmazsankendimi öldürmekten başka çarem kalmadı. Bir spekülasyon

Bir Hayat Guy de Maupassant

240

Page 241: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

nedeniyle bütün başarı şansımı da yitirdim. Seksen beş bin frankborcum var. Ödeyemezsem şerefimi kaybedecek, iflas edecek, birdaha hiçbir iş yapamayacak duruma düşeceğim. Mahvoldum.Tekrar ediyorum, bu utançla yaşamaktansa kendimi öldürürüm.Asla sözünü etmediğim ama Esirgeyici’m olan kadının verdiğicesaret olmasa çoktan ölmüş olurdum.

Seni bütün kalbimle öpüyorum sevgili anneciğim. Belki desonsuza dek elveda diyorum.

PAUL

Mektubun ekindeki bir yığın noter belgesi felaketinayrıntılarını ortaya koyuyordu.

Baron bu konuda araştırma yapacaklarını bildiren mesajlargönderdi. Sonra gerekli bilgileri almak için Le Havre’a koştu.Paul’e gönderecek para bulmak için arazisini ipotek etti.

Delikanlı üç heyecan ve sevgi dolu mektupla teşekkürlerinisundu ve en kısa sürede sevgili ailesini kucaklamaya geleceğinibildirdi.

Gelmedi.

Bir yıl akıp geçti.

Jeanne ve baron onu bulmak ve son bir çaba sarf etmek içinParis’e gitmeye karar vermişlerdi ki, yeniden Londra’ya gittiğini,“PAUL DELAMARE ET CIE” adıyla bir buharlı bir yolcu gemisiişletmesi kurduğunu bildiren kısa bir mektup aldılar. “Bu benimson şansım, belki de yakaladığım tek zengin olma fırsatı. Üstelikhiçbir şeyi riske atmıyorum. Avantajlı durumda olduğumugörüyorsunuz. Tekrar karşınıza çıktığımda, iyi bir konumda

Bir Hayat Guy de Maupassant

241

Page 242: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

olacağım. Tek sorunum bu sıkıntılı dönemi atlatmak.”

Üç ay sonra yolcu gemisi şirketi batmış, müdürü ticaribelgelerde yolsuzluktan aranmaya başlanmıştı. Jeanne birkaçsaat süren bir sinir krizi geçirdi ve yatağa düştü.

Baron, Le Havre’a gitti, araştırma yaptı, avukatlar, noterler,dava vekilleri, mübaşirlerle görüştü. Delamare şirketininaçığının iki yüz otuz beş bin frank olduğunu öğrendi ve tekrarmallarını ipotek etti. Peuples Şatosu ve iki çiftlik ciddi bir borcunaltına girmişti.

Bir akşam bir noter bürosunda son formaliteleri hallederken,beyin kanaması geçirerek yere yığıldı.

Bir atlı Jeanne’a haber vermeye geldi. Jeanne geldiğinde baronölmüştü.

Jeanne, baronu Peuples’e getirdi. Öylesine bitkindi kiumutsuzluğunun ağırlaşmasının dışında acı hissedemiyordu.

Rahip Tolbiac iki kadının çılgın yalvarışlarına rağmen cesedinkiliseye sokulmasını şiddetle reddetti. Baron herhangi bir törenyapılmadan, gün batarken toprağa verildi.

Paul, olayı iflasıyla ilgilenen tasfiye görevlilerinin birindenöğrendi. Hâlâ İngiltere’de saklanıyordu. Felaketi çok geçöğrendiğini bildiren ve gelemediği için özür dileyen bir mektupyazdı. “Zaten Fransa’ya dönüyorum sevgili anneciğim. Yakındasana sarılabileceğim” diyordu.

Jeanne öyle bir ruh hali içindeydi ki artık söylenenlerianlamıyor gibi görünüyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

242

Page 243: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Kışın sonuna doğru altmış sekiz yaşına gelen Lison Teyzegöğsünde kan toplanmasına neden olan ağır bir bronşiteyakalandı. “Zavallı küçük Jeanne, Tanrı’dan senin için merhametdileyeceğim” diye mırıldanarak sessizce göçüp gitti.

Jeanne mezarlığa kadar tabutun ardından gitti, üzerine toprakatılışını gördü ve kalbindeki ölmek, daha fazla acı çekmemek,daha fazla düşünmemek isteğine yenilip yere yığıldı. Güçlükuvvetli bir köylü kadın onu kollarına alarak küçük bir çocukgibi eve taşıdı.

Yaşlı kızın başucunda beş gece geçiren Jeanne şatoya dönerdönmez, onu büyük bir tatlılık ama gerçek bir otoriteyleyönlendiren bu yabancı köylüye direnmeden yatağa giderek,yorgunluk ve acıdan bitkin halde derin bir uykuya daldı.

Gecenin ortasında uyandı. Şöminenin üzerinde bir gecelambası yanıyordu. Koltukta uyuyan bir kadın vardı. Kimdi bukadın? Onu tanımıyordu. Yatakta hafifçe doğrulmuş, bir camkap içindeki yağın titrek alevinde çizgilerini ayırt etmeyeçalışıyordu.

Bu yüzü daha önce görmüş gibiydi. Ama ne zaman? Nerede?Kadın, başı omzuna, baş örtüsü yere düşmüş, huzur içindeuyuyordu. Kırk ve elli beş yaş arasında herhangi bir yaştaolabilirdi. İri yarıydı. Güçlüydü. Kare biçimli yüzü al aldı.Büyükçe elleri koltuğun iki yanından sarkıyordu. Saçlarına kırdüşmüştü. Jeanne büyük felaketleri izleyen o ateşli uykularınbulanık ruh haliyle, ısrarla bakıyordu karşısındakine.

Bu yüzü daha önce gördüğüne şüphesi yoktu! Peki ne zaman?Yakın zamanlarda mı? Hiçbir fikri yoktu ve bu merak onurahatsız ediyor, sinirlendiriyordu. Uyuyan kadına daha

Bir Hayat Guy de Maupassant

243

Page 244: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yakından bakabilmek için yavaşça ayağa kalktı ve ayaklarınınucunda yaklaştı. Bu onu mezarlıktan alıp, yatağına taşıyankadındı. Bütün bunları karmakarışık halde hatırlıyordu.

Ama ona daha önce, hayatının bir başka döneminde rastlamışolabilir miydi? Ölümden önceki son günde beliren o karanlıkanılardan mı fırlamıştı yoksa? Peki, buraya, odasına nasılgelmişti? Neden?

Kadın gözlerini araladı, Jeanne’ı gördü ve hemen ayağa fırladı.Artık yüz yüze dikiliyorlar, göğüsleri birbirine sürtünüyordu.Yabancı homurdandı: “Ne? Ayağa mı kalktınız? Bu saattehastalanmak mı istiyorsunuz? Yatağa dönün lütfen!”

Jeanne sordu: “Kimsiniz siz?”

Ama kadın kollarını açıp onu yakaladı, tekrar kucağına alıp,erkek kuvvetiyle yatağına taşıdı. Çarşafın üzerine yumuşacıkbırakıp üzerine eğildi. Jeanne’ın üzerine uzanmış gibiydi.Kendini kaybetmiş halde yanaklarını, saçlarını, gözlerini öperekağlamaya, Jeanne’ın yüzünü gözyaşlarıyla ıslatmaya başladı. Biryandan da kekeliyordu: “Zavallı hanımcığım, Matmazel Jeanne,zavallı hanımcığım, beni nasıl tanımazsınız?”

Jeanne bağırdı: “Rosalie, kızım.” Kollarını onun boynunadolayıp sımsıkı sarıldı ve öpmeye başladı. Birbirlerinikucaklamış ağlıyorlardı. Gözyaşları birbirine karışıyordu. Birtürlü kollarını gevşetemiyorlardı.

İlk olarak Rosalie sakinleşti: “Hadi bakalım, sakin olmamız,soğuk almamamız lazım!” dedi. Yatak örtülerini toparladı, yatağıdüzeltti, yastığı, içini çekmeye devam eden, ruhunu ele geçireneski anılarla titreyen eski hanımının kafasının altına yerleştirdi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

244

Page 245: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sonunda, “Peki, buraya nasıl geldin zavallı kızım?” diyesorabildi.

Rosalie cevap verdi: “Sizi böyle bir durumda, yapayalnızbırakacak değildim ya!”

Jeanne devam etti: “O halde bir mum yak da yüzünü göreyim.”Yanan mumu komodinin üzerine getirip, uzun süre tek sözetmeden birbirlerine baktılar. Sonra Jeanne yaşlananhizmetçisinin elini tutarak mırıldandı: “Seni asla tanıyamazdımkızım! Çok değişmişsin biliyor musun? Ama yine de benim kadardeğil tabii.”

Rosalie gencecik, güzel ve taze haliyle terk ettiği bu beyaz saçlı,cılız, çökmüş kadına hayranlıkla bakarak cevap verdi:“Değiştiğiniz doğru Madam Jeanne. Üstelik haksız dasayılmazsınız ama unutmayın ki tam yirmi dört yıldırgörüşmüyoruz.”

Susup, tekrar düşüncelere daldılar. Sonunda Jeanne kekeledi:“Peki, en azından mutlu oldun mu?”

Rosalie bir zamanlar büyük acılar veren bazı anıları hatırlatmaendişesiyle tereddüt ederek kekeledi: “Ama... Evet... evet...hanımefendi. Pek şikâyetim olmadı, sizden daha mutlu olduğumkesin. Bir tek şey hep içimi kemirdi, o da burada kalamamışolmak...” Sonra birden istemediği bir konuyu açtığını fark edereksustu. Ama Jeanne bütün tatlılığıyla devam etti: “Ne yaparsınkızım, insan her zaman istediğini yapamıyor. Sen de dulsun,değil mi?” Sonra sesi acıyla titredi ve devam etti: “Başka... Başkaçocuğun oldu mu?”

“Hayır hanımefendi.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

245

Page 246: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

“Peki o... Senin... Senin oğlan ne oldu? Ondan memnunmusun?”

“Evet hanımefendi, büyüdü, çok çalışkan, iyi bir çocuk oldu.Altı ay kadar önce evlendi ve benim çiftliğin idaresini devraldı.Böylece ben de buraya, sizin yanınıza gelebildim.”

Jeanne heyecan içinde titreyerek mırıldandı: “Bundan böylebeni terk etmeyeceksin değil mi kızım?”

Rosalie kesin bir ses tonuyla, “Emin olabilirsiniz hanımefendi,bunun için gerekli düzenlemeleri yaptım bile” dedi.

Sonra bir süre konuşmadılar.

Jeanne yaşadıkları hayatları karşılaştırmadan edemiyor amakaderin adaletsiz zalimliklerine alıştığından, acı hissetmiyordu.Sonunda, “Kocan, sana karşı nasıldı?” dedi.

“Ah! Çok mert bir adamdı hanımefendi. Tembel değildi, çalışıpbiriktirmeyi bildi. Kalpten öldü.”

Bunun üzerine Jeanne, öğrenme isteğine gem vuramayıpyatakta doğruldu: “Bütün hayatını anlat bana kızım. Şu anda bubana çok iyi gelecek” dedi.

Bunun üzerine Rosalie bir sandalye çekip oturdu ve köylülerinönemsediği türden ayrıntılara girerek, evinin avlusunu biletanımlayarak, bazen geçmişteki güzel anları hatırlatan eskiolaylara gülerek, emir vermeye alışmış bir çiftçi gibi birazyüksekçe bir ses tonuyla kendisinden, evinden, dostlarından sözetmeye başladı. Sonunda da, “Eh! Şu anda rahatım yerinde!Hayatta hiçbir endişem yok!” diye bitirdi. Sonra tekrar allakbullak oldu ve alçak sesle devam etti: “Yine de bütün bunları size

Bir Hayat Guy de Maupassant

246

Page 247: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

borçluyum. Sizden para istemiyorum. Ah, hayır, hayır paraistemiyorum. Yine de, beni istemezseniz hemen giderim.”

Jeanne sözünü kesti: “Bana karşılıksız hizmet edemezsin ya?”

“Ah! Tabii ederim hanımefendi. Para! Bana para mıvereceksiniz? En az sizin kadar param var zaten. Bu kargacıkburgacık yazılmış ipotek ve borç senetleri, ödenmeyen ve sürekliartan faizlerden geriye ne kaldığını biliyor musunuz? Biliyormusunuz? Hayır, değil mi? On bin liradan fazla gelirinizkalmadığına bahse girerim. On bin bile yoktur, anlıyormusunuz? Ama ben bütün bunları halledeceğim, hem demümkün olduğunca kısa sürede.”

Yine yüksek sesle konuşmaya başlamıştı, kendini kaybediyor,ihmal edilen faizlere, iflas ihtimaline öfkeleniyordu.Hanımefendisinin yüzünde belli belirsiz bir gülümsemegörünce, isyan halinde bağırdı: “Bunlara gülmek doğru değilhanımefendi. Çünkü yalnızca köylüler parasız yaşayabilir.”

Jeanne tekrar ellerini aldı ve avcunda tutup bırakmadı.Sonunda aklından bir türlü çıkaramadığı düşüncelerle ağır ağır,“Ah! Benim hiç şansım olmadı. Her şey ters gitti. Üzerimdenfelaketler hiç eksik olmadı” dedi.

Ama Rosalie başını salladı: “Böyle konuşmayın hanımefendi,böyle konuşmayın. Kötü bir evlilik yaptınız, hepsi bu. İnsanöylece, kimle evlendiğini bilmeden evlenmemeli.”

Sonra, iki eski dost gibi konuşmaya devam ettiler.

Gün doğduğunda sohbetleri hâlâ devam ediyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

247

Page 248: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir Hayat Guy de Maupassant

248

Page 249: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

12Sekiz gün sonra Rosalie işlerin ve şatodaki çalışanların idaresini

tamamen üzerine almıştı. Her şeye boyun eğen Jeanne hiç sesiniçıkarmadan söylenenlere itaat ediyordu. Zayıf düşmüştü. Birzamanlar anneciğinin yaptığı gibi ayaklarını sürüyerekdolaşıyor, ağır adımlarla yürümesine yardım eden hizmetçisininkolunda dışarı çıkıyordu. Hizmetçi hanımına öğütler veriyor,bazen sert bazen şefkatli sözlerle teselli ediyor, hasta bir çocukmuamelesi yapıyordu.

Hep eskilerden söz ediyorlardı. Jeanne’ın boğazı düğümleniyor,Rosalie köylülere özgü sakin tavrını hiç bozmuyordu. İhtiyarhizmetçi durup durup başlarındaki faiz belasından söz açıyordu.Sonunda hiçbir işten anlamayan, oğlunun ayıbını saklamayaçalışan Jeanne’dan bütün belgeleri ona vermesini istedi.

Bundan sonra Rosalie bir hafta boyunca her gün Fécamp’agidip, tanıdığı bir noterden ne durumda olduklarını öğrenmeyeçalıştı.

Sonunda bir akşam, hanımını yatağına yatırdıktan sonraayakucuna oturdu ve aniden, “Yattığınıza göre birazkonuşabiliriz” dedi.

İçinde bulundukları durumu olduğu gibi anlattı.

Bütün borçlar ödendiğinde, yaklaşık yedi sekiz bin liralık birgelirleri kalacaktı. Hepsi o kadar.

Jeanne, “Ne yapalım kızım! Zaten fazla yaşayacağımı dasanmıyorum, bu kadarı bana yeter!” diyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

249

Page 250: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Ama Rosalie sinirlendi: “Size yetebilir hanımefendi ama BayPaul’e bir şey bırakmayı düşünmüyor musunuz?”

Jeanne ürperdi. “Lütfen bana ondan söz etme. Onu düşününcefena halde içim acıyor.”

“Oysa ben söz etmek gerektiğini düşünüyorum, çünkü siz bucesareti gösteremiyorsunuz Madam Jeanne. Oğlunuz aptallıklaryapıyor olabilir ama hep yapacak değil ya. Sonunda evlenecek,çocukları olacak. Çocuklarını büyütmesi için para gerekecek.Beni iyi dinleyin: Peuples’ü satacaksınız!...”

Jeanne doğrulup yatakta oturdu: “Peuples’ü satmak mı? Nelersöylüyorsun? Ah! Asla olmaz!”

Ama Rosalie sarsılmadı. “Satacaksınız diyorum hanımefendi,çünkü mecbursunuz.”

Yaptığı hesapları, projelerini, nedenlerini anlatmaya başladı.

Peuples ve yanındaki iki çiftlik, bulduğu bir çiftçiye satılacak,Saint-Léonard’daki dört çiftlik korunacak, bütün ipoteklertemizlendikten sonra, sekiz bin üç yüz franklık gelir getirmeyebaşlayacaktı. Malların yıllık onarımı ve bakımı için harcanacakbin üç yüz frank bir kenara ayrıldıktan sonra geriye yedi binfrank kalacaktı. Bunun beş bin frankı yıllık harcamalar içinkullanılacak ve iki bin frankla ihtiyarlık günleri için tasarruftabulunulacaktı.

Ekledi: “Gerisini yemişsiniz, hepsi bitmiş. Bundan sonraanahtarlar bende olacak, işitiyor musunuz? Bay Paul’e gelince,bundan sonra hiçbir şey alamayacak ama hiçbir şey. Yoksa sonkuruşumuza kadar elimizden alır.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

250

Page 251: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Sessiz sessiz ağlayan Jeanne mırıldandı: “Ama karnınıdoyuracak parası bile yoksa?”

“Aç kalırsa, gelip bizimle yiyebilir. Her zaman ona verecek biryatağımız ve bir kap yemeğimiz bulunur. Daha en başta onametelik vermeseydiniz bunca budalalığı yapar mıydısanıyorsunuz?”

“Ama borçları vardı, şerefi lekelenecekti.”

“Sizde para olmasaydı ne olacaktı? Bugüne kadar ödediniz,tamam ama bundan sonra ödemeyeceksiniz. Size kesin olaraksöylüyorum. Şimdi, iyi geceler hanımefendi.”

Çıkıp gitti.

Peuples’ü satma, bütün hayatını geçirdiği bu evi terk edipgitme düşüncesiyle alt üst olan Jeanne uyuyamadı.

Ertesi gün Rosalie’nin odaya girdiğini görünce, “Zavallı kızım,buradan ayrılabileceğimi sanmıyorum” dedi.

Hizmetçi sinirlendi: “Yine de mecbursunuz hanımefendi. Azsonra şatoyu satın alacak adamla birlikte bir noter gelecek. Aksitakdirde dört yıl içinde tek kuruşunuz kalmaz.”

Jeanne şaşkınlıktan donup kalmış, sürekli “Yapamam, aslayapamam” diye tekrarlıyordu.

Bir saat kadar sonra postacı Paul’ün on bin frank daha isteyenbir mektubunu getirdi. Ne yapacaktı? Çılgına dönen Jeanne,Rosalie’ye danıştı. Rosalie ellerini havaya kaldırıp, “Size dememişmiydim hanımefendi? Ah! Ben gelmesem ikiniz de çırılçıplaksokakta kalacaktınız!” diye bağırdı. Hizmetçisinin sözünü

Bir Hayat Guy de Maupassant

251

Page 252: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dinleyen Jeanne delikanlıya şöyle bir cevap yazdı:

Sevgili oğlum, sana gönderebilecek param kalmadı. Beni iflasettirdin. Peuples’ü bile satmak zorunda kaldım. Ama ihtiyacınolduğu her an bu yaşlı annenin yanında sığınacak bir yerinolduğunu asla unutma.

JEANNE

Eski şeker tüccarı Bay Jeoffrin yanında bir noterle geldiğindeonları bizzat karşılayarak şatoyu köşe bucak gezdirdi.

Bir ay sonra satış sözleşmesini imzalıyor, aynı zamanda daGoderville yakınlarında, Montivilliers anayolunun kıyısında,Batteville Köyü’nde küçük müstakil bir ev satın alıyordu.

Sonrasında Annecik’inin yürüyüş yolunda akşama kadar yalnızbaşına dolaştı. Kalbi parçalanıyordu. Hüzün içinde ufka,ağaçlara, çınarın altındaki yosun tutmuş banka, gözüne veruhuna işlemiş gibi gelen bütün o tanıdık nesnelere, koruluğa,sık sık oturduğu, Julien’in öldüğü o korkunç gün Kont deFourville’in denize doğru koşuşunu izlediği yamaca, sık sıkyaslandığı tepesiz karaağaca, kendinden bir parça olan bahçeyebakarak hıçkırıklar içinde, umutsuzca veda etti.

Sonunda, eve dönmeye zorlamak için Rosalie gelip koluna girdi.

Kapının önünde, yirmi beş yaşlarında iri yarı bir köylüduruyordu. Uzun süredir tanışıyorlarmış gibi sıcak bir selamverdi. “İyi günler Madam Jeanne, nasılsınız? Annem taşınmayayardım etmem için çağırdı beni. Neler götüreceğinizi görmeyegeldim. Tarladaki işlerimi ihmal etmemek için ara sıra geliptaşıyacağım” dedi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

252

Page 253: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bu hizmetçinin oğluydu, Julien’in oğlu, Paul’ün kardeşi.

Kalbi duracak gibi oldu. Yine de bu oğlanı sarılıp öpmek istedi.

Kocasına, oğluna benzeyip benzemediğini anlamak için dimdiksuratına bakıyordu. Kırmızı yanaklı, güçlü kuvvetli, annesi gibisarı saçlı mavi gözlü bir delikanlıydı. Julien’e de benziyordu.Neyi? Neresi? Tam olarak bilemiyordu ama görünüşünde ondanbir şeyler vardı.

Delikanlı devam etti: “Hemen gösterirseniz iyi olur, gitmemgerekiyor da!”

Ama Jeanne yeni evi çok küçük olduğundan nelergötürebileceğine karar vermemişti ve delikanlıdan haftasonunda tekrar gelmesini rica etti.

Bundan sonra taşınma işiyle uğraşmaya başladı. Durağan,beklentisiz hayatına hüzünlü bir meşgale girmiş oldu.

Oda oda dolaşıyor, geçmişteki olayları hatırlatan eşyaları,hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen, gençliğimizdenitibaren neredeyse varlığımıza dönüşen, neşeli ya da hüzünlüanılarımızı, tarihimizden anları barındıran, tatlı ya da hüzünlüanlarımızın sessiz eşlikçileri olan, yaşlanan, bizimle birlikteyıpranan, yer yer kumaşları delinmiş ya da astarları erimiş, ekyerleri sallanan, renkleri solmuş dost mobilyaları arıyordu.

Eşyaları tek tek elliyor, sıklıkla tereddüde düşüyor, önemlikararlar almadan önce sinirleri bozuluyor, sürekli fikirdeğiştiriyor, iki koltuk ya da eski bir yazı masasıyla el yapımı eskibir masa karşısında kararsız kalıyordu.

Çekmeceleri açıyor, olayları hatırlamaya çalışıyordu. “Evet,

Bir Hayat Guy de Maupassant

253

Page 254: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bunu alacağım” demeyi başardığı anda eşya alınıp yemekodasına indiriliyordu.

Odasındaki bütün mobilyaları, yatağını, halılarını, duvarsaatini, her şeyi almaya karar verdi.

Salondan çocukluğundan beri desenlerini sevdiği birkaç koltukaldı: Tilki ve leylek, tilki ve karga, ağustos böceği ile karınca vehüzünlü balıkçıl.

Sonra terk etmeye hazırlandığı evin her köşesini gezdi ve birgün tavan arasına girdi.

Girer girmez şaşkınlıkla dondu kaldı. İçeride kimisi kırık, kimisiyalnızca kirli her türden eşya yığılıydı. Kimisinin buraya nedençıkarıldığı bile belli değildi, muhtemelen hoşa gitmemeyebaşlamış, yerine yenisi alınmıştı. Geçmişten hatırladığı ve birdenortadan kaybolan, bir daha hiç düşünmediği binlerce biblobuldu. Bu küçük, anlamsız eski objeler on beş yıl yakınlarındavarolmuş, her gün görmüş, ayırtlarına varmamış ve birdenburada, bu tavan arasında, ilk geldiklerindeki yerlerini gayet iyihatırladığı daha eskilerinin yanında karşısına çıkmış,unutulmuş tanıdıklar, tekrar kavuşulan dostlar gibi tekrar önemkazanmıştı. Uzun zaman görüşüldüğü halde kendilerini tamolarak ortaya koymayan ve bir akşam aniden sonsuz birgevezeliğe kapılıp, ruhunun en umulmadık yanlarını anlatmayakoyulan insanlara benziyorlardı.

Kalbi deli gibi çarparak birinden diğerine koşuyor, kendikendine, “Aaa, bu Çin porseleni fincanı evlenmeden birkaç günönce, bir akşam ben kırmıştım... Ah! İşte annemin küçükfeneriyle babamın yağmurla şişen çiti açmak isterken kırdığıbastonu” diye mırıldanıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

254

Page 255: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Tanımadığı, ona hiçbir şey hatırlatmayan, büyükanne vebüyükbabasından, hatta onların da atalarından kalma bir sürüeşya da vardı. Kendilerine ait olmayan başka bir zamana sürgünegönderilmiş gibi görünen, terk edilmişliklerinin hüznünütaşıyan, onları seçen, satın alan, kullanan, seven insanları,sevgiyle dokunan elleri, keyifle bakan gözleri bile kimsenintanımadığı tozlu eşyalardı bunlar.

Jeanne hepsine dokunuyor, evirip çeviriyor, parmaklarıbirikmiş toz tabakasında iz bırakıyordu. Çatıdaki birkaç küçükkare camdan süzülen solgun gün ışığı altında, bu eski püsküeşyalar arasında öylece kalakaldı.

Üç ayak yüksekliğindeki sandalyeleri, hatırladığını sandığıbakır bir yatak tandırını, delinmiş bir mangalı, çoktandırkullanılmayan ufak tefek ev eşyalarını, ona bir şey hatırlatıphatırlatmadıklarını anlamak için büyük bir dikkatle inceliyordu.

Götürmek istediklerinden bir yığın hazırladı ve aşağı inincebunları taşıması için Rosalie’yi gönderdi. Çileden çıkan hizmetçibu “pislikleri” indirmeyi kesinlikle reddetti. Ama o ana kadarherhangi bir irade belirtisi göstermeyen Jeanne bu kez inat ettive boyun eğmek zorunda bıraktı.

Bir sabah genç çiftçi, Julien’in oğlu, Denis Lecoq ilk seferiyapmak için at arabasıyla çıkageldi. Rosalie, eşyalar boşaltılırkenbaşlarında durmak ve her şeyin yerli yerine yerleştirilmesinisağlamak için oğlunun yanında gitti.

Yalnız kalan Jeanne korkunç bir umutsuzluk krizine girerek,odalarda dolaşmaya, taşkın sevgi gösterileriyle yanındagötüremeyeceği her şeyi, salon döşemelerindeki büyük beyazkuşları, eski şamdanları, karşısına çıkan her şeyi öpmeye başladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

255

Page 256: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Deli gibi bir odadan diğerine koşuyor, gözlerinden yaşlar sel gibiakıyordu. Sonra denize “elveda” demek için dışarı çıktı.

Eylül sonuna yaklaşıyordu. Yeryüzü alçak, gri bir gökyüzününaltında eziliyor gibiydi. Hüzünlü, sarımsı dalgalar gözalabildiğine uzanıyordu. Falezin kıyısında uzun süre dikildi.Zihni acı veren düşüncelerle doluydu. Karanlık çökmeyebaşlayınca, hayatının en büyük acılarından birini yaşadığı birgünün daha sonunda eve döndü.

Rosalie dönmüş onu bekliyordu. Yeni ev çok hoşuna gitmişti.Yoldan fazla uzak olan bu kazulet binadan çok daha neşeliolduğunu söylüyordu.

Jeanne bütün akşam ağladı.

Şatonun satıldığını öğrenen çiftçiler artık ona eskisi kadarsaygı göstermez olmuş, aralarında “Deli” diye söz etmeyebaşlamışlardı. Aslında nedenini de çok bilmiyorlardı, belki de okaba içgüdüleriyle gitgide artan hastalıklı duygusallığını,coşkulu rüyalarda gezinmesini, felaketlerle sarsılan zavallıruhundaki kargaşayı hissediyorlardı.

Gitmeden bir gün önce tesadüfen ahıra girdi. Bir inleme sesiyleirkildi. Bu aylardır aklına bile getirmediği Katliam’dı. Kör olan,hayvanların ulaşmadığı bir yaşa kadar yaşadığından yarı yarıyainme inen köpek onu unutmayan Ludivine’in bakımı sayesindesamandan bir yatak üzerinde hayatını sürdürüyordu. Jeanneonu kollarına aldı, öptü ve eve götürdü. Şişmanlıktan neredeysebir ton olan köpek ayrık duran kaskatı bacakları üzerindegüçlükle sürünüyor ve av köpekleri gibi sürekli havlıyordu.

Nihayet son günün sabahı geldi. Jeanne, kendi odasının

Bir Hayat Guy de Maupassant

256

Page 257: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

eşyaları götürüldüğünden Julien’in eski odasında yatmıştı.

Büyük bir koşunun sonuna varmış gibi bitkin halde, nefesnefese kalktı yataktan. Sandıkların ve mobilyaların kalankısmının bulunduğu araba yüklü halde avluda bekliyordu.Arkasına hizmetçiyle hanımını taşıyacak olan iki tekerlekli biraraba daha bağlanmıştı.

Simon Baba ve Ludivine, şatonun yeni sahipleri gelene kadaryalnız kalacak, sonra ailelerinin evine döneceklerdi. Jeanneonlara küçük bir aylık bağlamıştı. Zaten birikmiş paraları davardı. Hizmetçiliğe devam etmek için fazla yaşlı, işlevsiz vegevezeydiler. Evlenen Marius uzun zaman önce terk etmişti evi.

Saat sekiz sularında yağmur, denizden esen hafif bir rüzgârınbaşlattığı ince, buz gibi bir yağmur yağmaya başladı. Arabanınüzerine örtü germek zorunda kaldılar. Ağaçlardan yapraklardökülüyordu.

Mutfak masasının üzerindeki sütlü kahve fincanlarındandumanlar yükseliyordu. Jeanne fincanının önüne oturup küçükyudumlarla içmeye koyuldu, sonra ayağa kalktı, “Hadi!” dedi.

Şapkasını taktı, şalını aldı ve Rosalie botlarını giydirirken,boğazı düğümlenerek, “Buraya gelmek için Rouen’dan yolaçıktığımızda nasıl yağmur olduğunu hatırlıyor musun kızım?”diye sordu.

Bir an kalbi sıkıştı, iki elini birden göğsüne götürdü ve bilinciniyitirip sırt üstü düştü.

Bir saatten uzun bir süre ölü gibi yattıktan sonra, gözlerini açtıve çılgınca dökülen gözyaşlarıyla birlikte kasılmalar başladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

257

Page 258: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Biraz olsun sakinleştiğinde, kendisini o kadar güçsüzhissediyordu ki, ayağa bile kalkamadı. Ama yola çıkışlarınıgeciktirmeleri halinde başka krizler yaşanmasından endişe edenRosalie oğlunu çağırmaya koştu. Jeanne’ı kaldırıp taşıdılar vearabanın cilalı deri kaplı ahşap bankının üzerine yerleştirdiler.Jeanne’ın yanına tırmanan yaşlı hizmetçi bacaklarını örttü,omzuna kalın bir manto attıktan sonra, başının üzerine birşemsiye açarak bağırdı: “Çabuk Denis, hemen gidelim buradan.”

Delikanlı da annesinin yanına tırmandı ve yer yokluğundan tekbir kalçasını iliştirip atı dört nala sürmeye başladı. Arabanınsarsıntıyla yol alışı iki kadını yerinden sıçratıyordu.

Köyün köşesini döndüklerinde yol kenarı boyunca yürüyenbirine, gidişlerini kollar gibi görünen Rahip Tolbiac’a rastladılar.

Arabanın geçişine izin vermek için duraksadı. Bir eliyle yoldakisu birikintilerinden ıslanmasından endişe ettiği cüppesinikaldırmıştı. Siyah çoraplar giydiği cılız bacakların ucundakocaman çamurlu ayakkabılar vardı.

Jeanne bakışlarıyla karşılaşmamak için gözlerini yere indirdi.Her şeyin farkında olan Rosalie deliye döndü. “Hödük, hödük!”diye homurdanarak eliyle oğluna işaret etti: “Şuna da bir kamçıvursana.”

Delikanlı tam rahibin yanından geçtikleri sırada büyük birhızla yol alan arabanın bir tekerleğini aniden çukura düşürünce,fışkıran bir çamur dalgası din adamını tepeden tırnağa kapladı.

Rahip büyük mendiliyle kurulanmaya çalışırken, sevinçiçindeki Rosalie yumruğunu sallamak için arkasına döndü.

Bir Hayat Guy de Maupassant

258

Page 259: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Beş dakikadır yol alıyorlardı ki birden Jeanne çığlığı bastı:“Katliam’ı unuttuk!”

Durmak zorunda kaldılar. Rosalie gemleri tutarken, Deniskoşarak köpeği almaya gitti.

Sonunda delikanlı kollarında kocaman, biçimsiz bir yaratıklageri döndü ve hayvanı iki kadının etekleri arasına pelte gibibıraktı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

259

Page 260: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

13Araba iki saat sonra, ana yolun kıyısında, öreke biçiminde

budanmış armut ağaçları ekilmiş bir meyve bahçesininortasında inşa edilmiş briketten küçük bir evin önünde durdu.

Üzerlerine hanımeli ve filbaharlar sardırılmış dört kafesliçardak, bahçenin dört köşesini belirliyordu. Bahçenin içkısmında, kenarlarına meyve ağaçları sıralanmış dar yollarküçük kareler halindeki sebze bahçelerini birbirindenayırıyordu.

Arazinin çevresi oldukça yüksek, canlı bir çitle çevriliydi. Araziyan çiftlikten bir tarlayla ayrılıyordu. Yolun yüz adım kadarilerisinde bir nalbant dükkânı vardı. Sonrasındaki en yakınyapılar bir kilometre uzaklıktaydı.

Çevrede, Caux Bölgesi’nin, elma ağaçlarıyla dolu avlularınıçevreleyen dört yüksek ağaç sırası ardında kurulmuşçiftliklerinin serpiştirildiği ovaları göz alabildiğine uzanıyordu.

Jeanne gelir gelmez dinlenmek istedi ama Rosalie tekrarsevimsiz düşlere dalması endişesiyle izin vermedi.

Goderville marangozu da oradaydı. Yerleşmelerine yardımetmeye gelmişti. Çok geçmeden ulaşacağını düşündükleri sonarabayı da beklerken, daha önce getirilmiş eşyaları yerleştirmeyekoyuldular.

Bu uzun uzun düşünüp önemli kararlar almalarını gerektirenciddi bir işti.

Bir Hayat Guy de Maupassant

260

Page 261: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir saat kadar sonra at arabası da çitin öteki ucunda göründü.Eşyaları yağmur altında boşaltmak zorunda kaldılar.

Akşam çöktüğünde ev, öylece üst üste yığılmış eşyalarla dolu,karmakarışık bir haldeydi. Bitkin düşen Jeanne yatağa uzanıruzanmaz uyudu.

Sonraki günlerde işlerden o kadar yoruluyordu ki, düşünüpüzülecek zamanı olmuyordu. Hatta oğlunun geri döneceğiumudunu aklından çıkaramadığından, yeni evinigüzelleştirmeye çalışmaktan biraz da olsa zevk bile aldı. Eskiodasındaki halılar aynı zamanda salon olarak kullanılacakyemek odasına serildi. Kendi kafasında “Poulet’nin dairesi”olarak adlandırdığı ilk iki odayı ayrı bir özenle düzenledi.

İkinci odayı kendine ayırmıştı. Rosalie yukarıda, çatı katındakalacaktı.

Özenle döşedikleri küçük ev sevimliydi. Jeanne ilk zamanlarburada olmaktan hoşlanıyordu ama adını koyamadığı bir şeyineksikliğini çekiyordu.

Bir sabah Fécamp Noteri’nin yardımcısı, Peuples’debıraktıkları, bir halıcı tarafından satın alınan eşyalarınınkarşılığı olarak üç bin frank getirdi. Jeanne bu parayı alırkenkeyifle ürperdiğini hissetti. Adam gider gitmez aceleyleşapkasını giydi. Beklemediği bu parayı bir an önce Paul’eulaştırmak için Goderville’e gitmek niyetindeydi.

Ama ana yolda hızla yürürken pazardan gelen Rosalie’ylekarşılaştı. Hizmetçi olan biteni hemen anlayamadıysa daolağanüstü bir şeyler olduğundan şüphelendi. Az sonra Jeannehiçbir şey saklamayı beceremediğinden durumu keşfettiğinde,

Bir Hayat Guy de Maupassant

261

Page 262: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

rahat rahat kızabilmek için sepetini yere bıraktı.

Ellerini beline koyup bağırmaya koyuldu. Sonra sepetini solkoluna takıp, sağ koluyla hanımının kolundan yakaladı vekızgınlık içinde eve doğru yürümeye başladı.

Eve girer girmez parayı ona vermesini emretti. Jeanne parayıverirken altı yüz frankını kendine sakladı ama bu kurnazlığı dahizmetçi tarafından çabuk anlaşıldı. Tamamını teslim etmekzorunda kaldı.

Yine de Rosalie bu paranın delikanlıya gönderilmesine iknaoldu.

Paul birkaç gün sonra teşekkür etti.

Bana büyük bir iyilik yaptın sevgili anneciğim, çünkü büyükbir sefalet içindeyiz.

Jeanne her şeye rağmen Batteville’e alışamıyordu. Sürekliolarak eskisi kadar rahat nefes alamadığını, daha da yalnız, dahada terk edilmiş, daha da zavallı olduğunu düşünüyordu. Çevrededolaşmaya çıkıyor, Verneuil köyüne kadar uzanıyor, Trois-Maresüzerinden geri dönüyordu. Eve döner dönmez gitmesi gerekenyere, ulaşmak istediği yere gidememiş gibi yeniden dışarı çıkmaisteğiyle yere göğe sığamıyordu.

Bu durum her gün tekrarlanıyor ama bu tuhaf eksiklikduygusunun nedenini bir türlü anlayamıyordu. Ama bir akşam,bu sıkıntılı halinin sırrını açığa çıkaran bir cümle geliverdiaklına. Akşam yemeği için otururken, “Ah! Nasıl da denizigörmek istiyor canım!”

Bu kadar şiddetle eksikliğini hissettiği, yirmi beş yıldır en

Bir Hayat Guy de Maupassant

262

Page 263: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

önemli komşusu olan denizdi. Tuzlu havası, öfkeleri, gürleyensesi, güçlü esintileri ile Peuples’deki penceresinden her sabahseyrettiği, gece gündüz kokusunu içine çektiği, yanı başındahissettiği, mutlak bir güvenle sevilen bir insan gibi sevdiği deniz.

Katliam büyük bir sıkıntıyla yaşamaya devam ediyordu.Geldikleri akşamdan itibaren mutfak dolabının içine yerleşmiş,oradan çıkarmaları mümkün olmamıştı. Bütün gün neredeysehiç hareket etmiyor, yalnızca ara sıra içli bir inlemeyle biryandan diğer yana dönüyordu.

Ama gece çöker çökmez ayağa kalkıyor ve bahçe kapısına doğruduvarlara çarpa çarpa sürünüyordu. Birkaç dakika kadar dışarıdakaldıktan sonra geri dönüyor, hâlâ sıcak olan fırının üzerineoturuyor ve iki hanımı yatmaya gider gitmez ulumayabaşlıyordu.

Bütün gece, acıklı, yardım isteyen bir sesle öylece bağırıyor,bazen bir saat kadar susup, sonra daha da iç parçalayıcı birtondan devam ediyordu. Bazen evin önündeki bir varilebağlıyorlardı onu. Bu sefer pencerenin altında uluyordu. Sonrakötürüm ve ölmek üzere olmasına acıyıp tekrar mutfağaalıyorlardı.

İhtiyar hayvanın inlemelerini ve evinde olmadığını anlayıp,getirildiği bu yeni evi tanıma çabasıyla yerlerde sürünmesiniişiten Jeanne’ın uyuması mümkün olmuyordu.

Hiçbir şey sakinleştiremiyordu hayvanı. Hareket etmesineengel olan kötürümlüğünün bilinciyle, bütün canlıların yaşadığı,hareketli olduğu gündüz saatlerinde bütün gün pinekleyenköpek, gece çöker çökmez, yalnızca bütün varlıkları kör edenkaranlıklarda yaşamaya ve hareket etmeye cesaret

Bir Hayat Guy de Maupassant

263

Page 264: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

edebiliyormuşçasına durmak bilmeden dolanmayakoyuluyordu.

Bir sabah ölü buldular onu. Bu durum büyük bir rahatlamayarattı.

Kış ilerliyordu ve Jeanne üstesinden gelemediği birumutsuzluğun pençesinde kıvrandığını hissediyordu. Ruhunuezen o keskin acılardan biri değildi bu. Daha iç karartıcı ve hüzündolu bir acıydı.

Hiçbir şey oyalayamıyordu onu. Kimse ilgilenmiyordu onunla.Kapının önündeki yol sağda ve solda neredeyse her zamanbomboş uzanıyordu. Zaman zaman rüzgârda şişen gömleğiylebir tür mavi balona dönüşen kırmızı suratlı bir adamın sürdüğüçift kişilik hafif at arabalarından biri dört nala gelip geçiyordu.Bazen bu ağır bir yaysız yük arabası da olabiliyordu. Bazen de birierkek biri kadın iki köylü uzaklarda beliriyordu. Ufuktaküçücükken gitgide büyüyor, evi geçtikten sonra yenidenufalıyor, uzaklarda, göz alabildiğine uzanan, yeryüzününkıvrımlarıyla yükselip alçalan beyaz çizgi üzerinde iki böceğedönüşüyorlardı.

Otlar bitmeye başladığında, kısa etekli bir kız çocuğu her sabahçitin önünden, yolun kıyısındaki hendekte otlayan iki cılız ineklebirlikte geçmeye başladı. Akşamları da aynı dalgın edayla geridönüyor, hayvanların ardında on dakikada bir adım atıyordu.

Jeanne her gece hâlâ Peuples’de oturduğu rüyası görüyordu.

Eskiden olduğu gibi babası ve Annecik’iyle, hatta bazen LisonTeyze’yle birlikte evlerinde oluyorlardı. Eskide kalan, unuttuğuşeyleri yeniden yapıyor, yürüyüş yolunda dolaşan Bayan

Bir Hayat Guy de Maupassant

264

Page 265: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Adélaide’ın koluna girdiğini hayal ediyordu.

Sürekli olarak Paul’ü düşünüyor ve kendine, “Şimdi neyapıyordur? Nasıldır? Ara sıra beni düşünüyor mudur?” diyesoruyordu. Çiftlikler arasında kalan çukur alanda ağır ağıryürürken, ona işkence eden bütün bu düşünceler aklında dönüpduruyor ama en çok da oğlunu ondan çalan o yabancı kadınakarşı hissettiği yatışmak bilmeyen kıskançlıktan dolayı acıçekiyordu. Harekete geçmesini, oğlunu aramaya gitmesini, evinekadar sızmasını engelleyen de bu nefretti. Oğlunun metresininkapıda dikilip “Burada ne işiniz var Madam?” diye sorduğunuişitir gibi oluyordu. Annelik gururu böyle bir karşılaşmaolasılığıyla bile isyan ediyordu. Her zaman temiz kalmayıbaşarmış, kusursuz, lekesiz mağrur bir kadın olarak, insanınkalbini bile zayıf düşüren bu tensel aşkın kirli oyunlarına kapılaninsanların iğrençliklerine gitgide daha çok öfkeleniyordu.Duyguların ahlaksız gizemlerini, onları küçülten okşamaları,birbirinden ayrılmaz çiftler arasında olabilecek bütün o sırlarıdüşündükçe insan olmak bile tiksindirici geliyordu ona.

İlkbahar ve yaz da geçti.

Ama uzun süren yağmurları, gri gökyüzü ve karanlıkbulutlarıyla sonbahar geri döndüğünde hayata karşı bir türbıkkınlığa kapıldı ve Poulet’sini geri almak için ciddi bir çaba sarfetmeye karar verdi.

Delikanlının tutkusu şimdiye kadar yıpranmış olmalıydı.

Ona göz yaşartıcı bir mektup yazdı.

Sevgili çocuğum, sana yanıma dönmen için yalvarıyorum.Yaşlı ve hastayım, üstelik yıl boyu bir hizmetçiyle yapayalnızım.

Bir Hayat Guy de Maupassant

265

Page 266: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Artık yol kıyısındaki küçük bir evde oturuyorum. Burası çokhüzünlü. Ama sen yanımda olsan, benim için her şey farklıolurdu. Dünyada senden başka hiçbir şeyim yok ve seni de yediyıldır görmüyorum! Ne kadar çok acı çektiğimi ve sana ne kadarbağlı olduğunu asla bilemezsin. Sen benim hayatım, düşüm, tekumudum, tek aşkımdın, sana ihtiyacım var, beni terk ettin.

Ah! Geri dön sevgili Poulet’m, gel de sarılayım sana. Umutsuzkollarını sana doğru uzatan yaşlı annenin yanına dön.

JEANNE

Birkaç gün sonra cevap geldi.

Sevgili anneciğim, seni görmeye gelmeyi çok isterdim ama tekkuruşum yok. Bana para gönderirsen gelirim. Benden istediğinher şeyi yapmama olanak sağlayacak bir proje için seninlekonuşmaya gelmek istiyordum zaten.

İçinde bulunduğum bu korkunç dönemde sevgilimin banabağlılığı ve sevgisi sınırsız olmaya devam ediyor. Aşkını vekendini sadakatle bana adayışını herkese ilan etmeden devametmem mümkün değil artık. Üstelik senin de beğeneceğin çok iyiözelliklere sahip. Çok iyi bir eğitim almış, çok okuyor. Bu nedenlede her zaman yanımda olacağından şüphen olmasın. Ona adımıvermezsem kaba bir köylüden farkım kalmaz. Dolayısıyla onunlaevlenmek için iznini istiyorum. Kaçışımı affedersen, yeni evindehep birlikte yaşarız.

Onu tanısan hemen izin verirdin. Mükemmel ve çok özel biriolduğuna seni temin ederim. Onu seveceğinden eminim. Banagelince, onsuz yaşayamam.

Bir Hayat Guy de Maupassant

266

Page 267: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Cevabını sabırsızlıkla bekliyorum sevgili anneciğim. Senibütün kalbimle kucaklıyorum.

Oğlun Vikont PAUL DE LAMARE

Jeanne yıkıldı. Mektup dizlerinin üzerinde öylece kalakaldı.Oğlunu sürekli olarak yanında tutan, bir kez bile gelmesine izinvermeyen, zamanın, ihtiyar umutsuz annenin oğlunukucaklama isteğine direnemeyeceği, zayıf düşeceği, her şeyikabul edeceği zamanın gelmesini bekleyen bu kızın kurnazlığınıtahmin edebiliyordu.

Paul’un ısrarla bu yaratığı tercih ediyor olmasının verdiğibüyük acı kalbini parçalıyordu. Sürekli, “Beni sevmiyor. Benisevmiyor” diye tekrarlıyordu.

Rosalie içeri girdi. Jeanne kekeledi: “Şimdi de onunla evlenmekistiyor.”

Hizmetçi irkildi: “Ah hanımefendi! Buna sakın izin vermeyin.Bay Paul bu fahişeyle başa çıkamaz.”

Jeanne yıkılmıştı ama isyan ediyordu: “Bu asla olmayacakkızım. Buraya gelmek istemiyorsa, ben gider bulurum onu.Hangimizi seçeceğini göreceğiz.”

Zaman kaybetmeden Paul’e yanına geleceğini ve o fahişeyleoturduğu ev dışında bir yerde görüşmek istediğini bildiren birmektup yazdı.

Sonra cevap beklerken hazırlıklarını tamamladı. Rosalie eski birbavula hanımının giysilerini ve eşyalarını doldurmayabaşlamıştı. Bir elbiseyi, eski bir elbiseyi katlarken birden bağırdı:“Sırtınıza giyecek hiçbir şeyiniz yok. Böyle gitmenize izin

Bir Hayat Guy de Maupassant

267

Page 268: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

veremem. Herkesi utandırırsınız. Parisli kadınlar size birhizmetçiymişsiniz gibi bakar.”

Jeanne istediğini yapmasına izin verdi. İki kadın Goderville’egidip yeşil kareli bir kumaş seçip kasabadaki bir terziyebıraktılar. Sonra biraz bilgi edinmek için her yıl başkente on beşgünlük bir seyahat yapan Noter Roussel’e uğradılar. Jeanne yirmisekiz yıldır Paris’i görmemişti.

Noter arabalardan kaçınmanın, hırsızlardan korunmanınyolları konusunda birçok tavsiyede bulunduktan sonra, parasınıelbisesinin astarına dikmesini ve ihtiyacı olandan fazlasınıcebinde taşımamasını söyledi. Makul fiyatlı, özellikle dekadınların da gidebileceği iki üç restorandan uzun uzun söz etti,kendisinin de kaldığı, garın hemen yanındaki NormandiyaOteli’ni tavsiye etti. Adını verebilirlerdi.

Kimsenin ağzından düşmeyen bu demiryolu seferleri Paris veLe Havre arasında altı yıldan beri yapılıyordu. Ama acılardanyakasını kurtaramayan Jeanne bütün ülkede devrim yaratan bubuharlı arabaları henüz görememişti bile.

Bu arada Paul’den cevap gelmedi.

Jeanne sekiz gün, sonra on beş gün bekledi. Her sabah postacıyıyolda karşılıyor ve titreyerek, “Bana bir şey getirmediniz miMalandain Baba?” diye soruyordu. Adam her seferinde havalarınkötü gitmesiyle birlikte kısılan sesiyle cevap veriyordu: “Yine birşey yok hanımefendi.”

Paul’ün cevap vermesini o kadının engellediğine şüphe yoktu!

Sonunda Jeanne hemen yola çıkmaya karar verdi. Rosalie’yi de

Bir Hayat Guy de Maupassant

268

Page 269: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

yanına almak istiyordu ama hizmetçi seyahat masraflarınıyükseltmemek için onunla gitmeyi reddetti.

Zaten hanımının yanına üç yüz franktan fazla almasına da izinvermeyecekti: “Daha fazla paraya ihtiyacınız olursa bana yazın,size ulaştırması için hemen notere giderim. Yanınıza daha fazlaverirsem Bay Paul cebine indirir.”

Bir aralık sabahı, onları gara götürmek için gelen DenisLecoq’un arabasına bindiler. Rosalie hanımına gara kadar eşlikedecekti.

Önce bilet fiyatları üzerine bilgi edindiler. Her şeyayarlandıktan ve bavul kaydettirildikten sonra, demiryolununönünde dikilip gördükleri nesnenin nasıl işlediğini anlamayaçalışarak vakit geçirdiler. Bu gizemle öylesine meşgullerdi ki,seyahatin aslında üzücü olan nedenleri akıllarından çıkmıştı.

Sonunda uzaklardan gelen bir düdük sesi başlarınıçevirmelerine neden oldu. Gitgide büyüyen kapkara birmakineyle karşılaştılar. Makine korkunç bir gürültüyle yaklaşıp,önlerinden uzun bir tekerlekli küçük evler zinciri şeklinde akıpgeçti. Bir memur kapıyı açınca Jeanne ağlayarak Rosalie’yikucakladı ve demir kafeslerden birine bindi.

Heyecanlanan Rosalie, “Güle güle hanımefendi. İyi yolculuklar,yakında görüşmek üzere!” diye bağırıyordu.

“Hoşçakal kızım.”

Bir düdük sesi daha yükseldi. Arabalardan oluşan sıra önce ağırağır, sonra daha hızlı, ardından da ürkütücü bir hızla hareketetmeye başladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

269

Page 270: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Jeanne’ın bulunduğu kompartımanda iki beyefendi sırtlarınıiki ayrı köşeye vermiş uyuyorlardı.

Jeanne trenin hızından ürkmüş, kırların, ağaçların, çiftliklerin,köylerin akıp geçişini izliyor, kendini yeni bir hayata atılmış, aitolmadığı, o huzurlu gençliğine ve monoton yaşamına uymayanyeni bir dünyaya sürüklenmiş gibi hissediyordu.

Tren Paris’e girdiğinde akşam oluyordu.

Bir hamal Jeanne’ın bavulunu kaptı. Jeanne ürkmüş halde, bukadar hareket halinde bir kalabalığın arasında dolaşmaya alışkınolmadığı için sürekli birileri tarafından itelenip kakalanarak,gözden kaybetmekten endişe ettiği adamın arkasındanneredeyse koşarak ilerliyordu.

Otel lobisine geldiğinde aceleyle, “Sizi bana Bay Roussel tavsiyeetti” diye açıkladı.

Fazlasıyla iri yarı, ciddi bir kadın olan patron oturduğusandalyeden sordu: “Bay Roussel da kim?”

Şaşıran Jeanne devam etti: “Her yıl otelinizde kalan GodervilleNoteri tabii.”

Şişman kadın, “Olabilir. Onu tanımıyorum. Oda mıistiyorsunuz?” dedi.

“Evet hanımefendi.”

Bir komi bavulunu alıp önden merdivenleri çıkmaya başladı.

Jeanne kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Küçük bir masanınönüne çöktü ve çorbayla tavuk kanadı getirmelerini istedi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

270

Page 271: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Şafaktan beri hiçbir şey yememişti.

Mum ışığında, binlerce şey düşünerek, balayı dönüşü buşehirden geçişlerini, Paris’te kaldıkları süre içinde Julien’inkarakterinin ilk belirtilerinin ortaya çıkışını hatırlayarak hüzüniçinde yedi yemeğini. Üstelik o zamanlar gençti, kendinegüveniyordu, sağlıklıydı. Şimdiyse kendini yaşlı, şaşkın, endişeli,hatta zayıf hissediyor, bir hiç için alt üst olabiliyordu. Yemeğinibitirince pencerenin önüne oturdu ve insanlarla dolu sokağabaktı. Dışarı çıkmak istiyor ama cesaret edemiyordu. Kesinkaybolurum, diye düşünüyordu. Yattı ve mumu üfledi.

Ama gürültü, tanımadığı bir şehirde olmanın ve yolculuğunheyecanı uyumasına engel oldu. Saatler akıp geçiyordu.Dışarıdaki sesler yavaş yavaş azalsa da, büyük şehirlerin o yarıdurgunluğuyla sinirleri bozulmuş uyuyamıyordu. Kırlarıninsanları, hayvanları, bitkileri, her şeyi gevşeten sakin vehuzurlu uykusuna alışkındı. Şimdiyse çevresinde gizemli birtelaş hissediyordu. Belli belirsiz sesler otelin duvarlarındansüzülüp geçerek ona kadar ulaşıyordu. Bazen döşemelerçıtırdıyor, bir kapı kapanıyor, bir zil çalıyordu.

Gecenin ikisine yaklaşırken hafiften uyuklamaya başladığında,yan odalardan birinden bir kadın çığlığı işitildi. Jeanne yatağındadoğruldu, ardından bir erkek kahkahası işittiğini sandı.

Gün yaklaştıkça Paul’ün düşüncesi kaplıyordu içini. Şafaksöker sökmez giyindi.

Paul, Cité’de, Sauvage Sokağı’nda oturuyordu. Rosalie’nintasarrufla ilgili tavsiyelerine uymak için yürüyerek gitmekistiyordu. Hava açıktı, soğuk hava tenini ısırıyordu.Kaldırımlarda telaşlı insanlar koşuşturuyordu. Sonunda sağa,

Bir Hayat Guy de Maupassant

271

Page 272: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

ardından da sola dönmesi gereken bir yol boyunca olabildiğincehızlı ilerliyordu. Nihayet bir meydana geldiğinde yolundevamını sorup öğrenecekti. Ama meydanı bulamadı. Adressorduğu fırıncı farklı bilgiler verdi. Tekrar yola koyuldu, yanlışyollara saptı, şaşaladı, her söylenene uydu, büsbütün kayboldu.

Deliye dönmüş, nereye gittiğini bilmez halde yürüyordu artık.Tam bir arabacıya el etmeye karar vermişti ki, Seine’i gördü.Gidip rıhtıma çöktü.

Yaklaşık bir saatin sonunda kapkaranlık dar bir sokak olanSauvage’a giriyordu. Kapının önünde durdu. O kadarheyecanlıydı ki, bir adım daha atamayacaktı.

Poulet’si buradaydı, işte bu evde.

Dizlerinin ve ellerinin titrediğini hissediyordu. Sonunda içerigirdi, koridoru izledi, kapıcı bölmesini gördü ve biraz parauzatarak sordu: “Gidip Bay Paul’e annesinin dostu olan yaşlı birkadının kendisini aşağıda beklediğini söyler misiniz?”

Kapıcı cevap verdi: “Artık burada oturmuyor hanımefendi.”

Şiddetli bir ürperti bedeninden akıp geçti. Kekeledi:

“Ah! Şimdi... Şimdi nerede oturuyor peki?”

“Bilmiyorum.”

Sersemlemişti, olduğu yere yığılacağını sandı. Bir sürekonuşmadan kaldı.

Sonunda büyük bir çabayla aklını başına topladı ve mırıldandı:“Ne zaman taşındı?”

Bir Hayat Guy de Maupassant

272

Page 273: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Adam istediğinden fazlasını anlattı. “On beş gün kadar oldu. Birakşam öylece çıkıp gittiler, aynı geldikleri gibi. Mahalledeherkese borçları vardı. Tabii bu nedenle adres de bırakmadılar.”

Jeanne gözünün önünde fişekler patlıyormuş gibi ışıklar,büyük alev topları görüyordu. Ama sabit bir fikir onu ayaktatutuyor, sakin ve düşünceli görünmesini sağlıyordu. Poulet’sininnerede olduğunu bilmek ve onu bulmak zorundaydı.

“Peki giderken hiçbir şey söylemedi mi?”

“Ah! Tek kelime etmedi. Borçlarını ödememek için kaçıpgittiler, hepsi bu.”

“Ama birini gönderip mektuplarını aldıracaktır.”

“Mektuplarını genellikle ben götürürdüm. Yılda ondan fazlagelmezdi zaten. Gidişlerinden iki gün önce de bir mektupgötürmüştüm.”

Bu şüphesiz onun mektubuydu. Aceleyle, “Dinleyin, ben onunannesiyim ve onu aramaya geldim. Alın size on frank. Ondanyeni bir haber alırsanız ya da hakkında bir şeyler öğrenirsenizHavre Sokağı’ndaki Normandiya Oteli’ne gelin, karşılığınıöderim” dedi.

Koşarak çıktı.

Nereye gittiğine bakmadan yürümeye koyuldu. Önemli bir işivarmış gibi acele ediyordu. Duvar diplerinden ilerliyor, insanlaraçarpıyordu. Arabaların gelip gelmediğine bakmadan karşıdankarşıya geçiyor, arabacılar arkasından sövüyordu. Kaldırımbasamaklarını çıkarken dikkatsizlikten tökezliyordu. Yitirdiğiruhu önünden koşuyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

273

Page 274: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Birden kendini bir parkta buldu ve çok yorulduğunu farkederek bir banka oturdu. Burada uzun süre kaldı. Farkındadeğildi ama herhalde ağlıyordu çünkü gelip geçenler durup onabakıyordu. Sonra çok üşüdüğünü fark etti. Gitmek için ayağakalktı. Bacakları kendisini güçlükle taşıyordu, bitkin ve zayıfdüşmüştü.

Bir restorana girip bir tas çorba içmek istiyordu ama gözlegörülür hale geldiğini fark ettiği acısından bir tür utanç duruyor,korkuyor, binaların içine girmeye cesaret edemiyordu. Kapınınönünde bir an duraklayıp içeri bakıyor, masaların çevresineoturmuş yemeklerini yiyen insanları izliyor ve iyice çekinerekkaçıyor, kendi kendine, “Bir sonrakine girerim” diyordu. Birsonrakine de hiç giremiyordu.

Sonunda bir fırından küçük bir ekmek aldı ve yürürken onukemirmeye koyuldu. Çok susamıştı ama nereden su alabileceğinibilmiyordu. Vazgeçti.

Bir tonozun altından geçti ve kendini sıra sıra kemerlerle dolubaşka bir bahçede buldu. O sırada Kraliyet Sarayı’nı tanıdı.

Yürüyüşün ve güneşin etkisiyle biraz olsun ısındığından, bir ikisaat de burada oturdu.

Büyük bir kalabalık içeri girip çıkıyordu. Aralarında sohbeteden, birbirlerine gülümseyen, selam veren, yalnızca dışgörünüşleri ve hazları için yaşayan güzel kadınlardan ve zenginerkeklerden oluşan bir kalabalıktı bu.

Bu ışıltılı güruhun ortasında olmaktan ürken Jeanne kaçmakiçin ayağa kalktı ama birden aklına burada Paul’lekarşılaşabileceği düşüncesi geldi. Herkesin yüzüne dikkatli

Bir Hayat Guy de Maupassant

274

Page 275: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

dikkatli bakarak, bahçenin bir ucundan diğerine, aceleci küçükadımlarla gidip gelmeye başladı.

İnsanlar dönüp ona bakıyor, bazıları gülüyor, birbirlerinegösteriyorlardı. Durumu fark edince, dış görünüşü, Rosalietarafından seçilen ve Goderville terzisinin tavsiyelerine göredikilen yeşil kareli elbisesine güldüklerini düşünerek kaçtı.

Yanından geçenlere yol sormaya bile cesaret edemiyordu.Rasgele dolaşmaya başladı ve sonunda otelini bulabildi.

Günün kalanını yatağının ayak ucundaki bir sandalyedekıpırdamadan oturarak geçirdi. Sonra bir gün önceki gibi çorbave bir parça etten oluşan akşam yemeğini yedi. Ardından neyaptığını bilmeden, mekanik hareketlerle hazırlandı ve yattı.

Ertesi gün çocuğunu bulmalarını istemek için EmniyetMüdürlüğü’ne gitti. Ona herhangi bir söz veremediler, yine deilgileneceklerdi.

Bunun üzerine onunla karşılaşma umuduyla sokaklardadolandı durdu. Bu telaşlı kalabalık arasında kendini ıssız kırlardaolduğundan daha yalnız, daha zavallı, daha sefil hissediyordu.

Akşam otele döndüğünde, Bay Paul tarafından gönderilen biradamın onu sorduğunu ve ertesi gün tekrar geleceğini söylediler.Kalbi bir anda çarpmaya başladı ve bütün gece gözünü kırpmadı.O olabilir miydi? Evet, ona verilen ayrıntılardan tanıyamadıysabile, o olduğuna şüphe yoktu.

Sabah dokuz sularında kapıya vurulunca seslendi: “Girin!”Kollarını açıp ileri atılmaya hazırdı. Yabancı kendini tanıttı. Onurahatsız ettiği için özür dileyip, Paul’ün bir borcunu talep etmek

Bir Hayat Guy de Maupassant

275

Page 276: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

için geldiğini açıklarken, Jeanne ağladığını hissediyor, farkedilmemesi için parmak uçlarıyla göz pınarlarından süzülenyaşları kuruluyordu.

Gelişini Sauvage Sokağı’ndaki kapıcıdan öğrenmiş vedelikanlıya ulaşamadığı için annesine başvurmuştu. Adamınuzattığı kâğıdı hiçbir şey düşünmeden aldı. Üzerinde bir rakamokudu: 90 frank. Parayı çıkardı ve ödedi.

O gün dışarı çıkmadı.

Ertesi gün başka alacaklılar ortaya çıktı. Yirmi frankı bir kenaraayırarak elinde kalanın tamamını dağıttı ve durumu anlatmakiçin Rosalie’ye bir mektup yazdı.

Hizmetçisinden cevap beklerken günlerini ne yapacağınıbilemez halde, geçmek bilmeyen iç karartıcı saatleri neredeöldüreceğini bilemeden, kendisine tatlı bir söz söyleyecek,sefaletini bilen kimseyi görmeden, sokaklarda dolaşarakgeçiriyordu. Gitme, oralara, ıssız bir yolun kıyısındaki küçükevine dönme isteğiyle yanıp tutuşurken bilinçsizce yürüyordusokaklarda.

Daha birkaç gün önce üzüntüsünden o evde daha fazlayaşayamayacağını düşünmüştü, oysa şimdi, tekdüzealışkanlıklarının kök saldığı o yerden başka bir yerdeyaşayamayacağını açıkça hissediyordu.

Sonunda bir akşam bir mektup ve iki yüz frank geldi. Rosalieşöyle diyordu:

Jeanne Hanımefendi, çabuk dönün çünkü size daha fazla paragöndermeyeceğim. Bay Paul’e gelince, yeni bir haber gelirse onu

Bir Hayat Guy de Maupassant

276

Page 277: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

aramaya ben giderim.

Selamlar. Hizmetkârınız,

ROSALIE

Jeanne karlı bir sabah, çok soğuk bir havada Batteville’e gitmeküzere yola çıktı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

277

Page 278: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

14Bundan sonra bir daha hiç dışarı çıkmadı, hiç kımıldamadı. Her

sabah aynı saatte kalkıyor, pencereden hava durumuna bakıyor,sonra salona inip ateşin karşısına oturuyordu.

Bütün bir gün orada, hareketsiz, gözleri alevlere çakılı haldeoturuyor, acılarla dolu düşüncelerinde maceralara koşuyor,yaşadığı sefaletlerin hüzünlü seyrini tekrar izliyordu. Ateşe odunatmak dışında hiçbir hareket yapmadığı küçük odaya ağır ağırkaranlık çöküyordu. Bunun üzerine Rosalie ona bir lambagetiriyor ve sesleniyordu: “Hadi ama biraz kımıldanın, yoksaakşama gene karnınız acıkmayacak.”

Genellikle sabit fikirler içini kemiriyor, anlamsız kaygılarlakıvranıyor, en küçük bir olay hasta kafasında olağanüstü biröneme bürünüyordu.

Daha çok geçmişte, çok eskilerde yaşıyor, hayatının ilkdönemlerini, Korsika’ya yaptığı balayı seyahatini düşünüyordu.Adanın uzun zamandır unuttuğu manzaraları birden gözününönünde, şöminenin kıvılcımları arasında beliriveriyordu. Orayadair bütün ayrıntıları, yaşadıkları bütün önemsiz olayları, oradakarşılaştığı herkesi hatırlıyordu. Rehberleri Jean Ravoli’nin yüzügözünün önünden gitmiyordu. Bazen sesini duyduğunu biledüşünüyordu.

Sonra Paul’ün çocukluğundaki tatlı yılları, marul yetiştirişini,Lison Teyze’yle yan yana çamurlu toprağa çömelişlerini, çocuğumutlu etmek için birbirleriyle yarışmalarını, genç filizleremümkün olduğunca iyi bakıp en büyük bitkileri yetiştirmek içinçabalayışlarını hatırlıyordu.

Bir Hayat Guy de Maupassant

278

Page 279: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Dudaklarından oğluyla konuşur gibi, çok alçak bir sesle,“Poulet, benim Küçük Poulet’m” sözcükleri dökülüyordu. Busözcükle birlikte düşlerinden uyanıyor, bazen saatlerceparmağıyla havada harfler çizerek boşluğa yazı yazmayaçalışıyordu. Ateşin önünde ağır ağır çizdiği harfleri gördüğünüsanıyor, her seferinde yanıldığını düşünerek, yorgunluktantitreyen bir kolla tekrar P’ye dönüyor, adı sonuna kadargetirmeye çabalıyordu. Bitirdiğindeyse, tekrar başa dönüyordu.

Sonunda gücü kalmadığında her şeyi karıştırıyor, başkasözcüklere dönüyor, delirecek gibi oluyordu.

Yalnızlara özgü her türlü tuhaflığı gösteriyordu. En ufak birşeyin yerinin değişmesi onu rahatsız ediyordu.

Rosalie onu sık sık yürümeye zorluyor, yola kadar götürüyorduama Jeanne yirmi dakikanın sonunda, “Daha fazlayapamayacağım kızım” diyor ve hendeğin kenarına çöküyordu.

Kısa bir süre sonra hareket etmekten de nefret eder oldu vemümkün olduğunca geç saate kadar yatakta kalmaya başladı.

Çocukluğundan aynı tutkuyla sürdürdüğü tek bir alışkanlığıkalmıştı, o da sütlü kahvesini içmeden yataktan kalkmamaktı.Bu içeceğe, biraz abartılı bir bağlılığı vardı. Sütlü kahvesininyoksunluğuna herhangi bir şeyden daha hassas olabilirdi. Hersabah Rosalie’nin gelişini biraz şehvetli bir sabırsızlıklabekliyordu. Dolu fincan komodinin üzerine bırakılır bırakılmazyatakta doğrulup oturuyor, bir parça açgözlülükle bir çırpıda içipbitiriyordu. Sonra üzerindeki örtüleri fırlatıp giyinmeyebaşlıyordu.

Ama zaman içinde fincanı tabağına bıraktıktan sonra birkaç

Bir Hayat Guy de Maupassant

279

Page 280: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

saniye dalıp gitmeye alıştı. Sonra yeniden yatağına uzanıyordu.Bu tembelliği günden güne uzatmaya, sinirlenen Rosalie geliponu neredeyse zorla giydirene kadar öylece kalmaya başladı.

Zaten herhangi bir irade belirtisi göstermiyor, hizmetçisiondan tavsiye istediğinde, bir soru sorduğunda, görüşünebaşvurduğunda “Nasıl istersen öyle yap kızım” diye cevapveriyordu.

Kötü şansın ısrarla peşinden geldiğine o kadar inanıyordu ki,Doğulular gibi kaderci olup çıkmıştı. Düşlerinin uçup gitmesine,umutlarının yerle bir olmasına o kadar alışmıştı ki, herhangi birgirişimde bulunmaya cesaret edemiyor, en basit işi yapmadanönce bile, her seferinde yanlış yolu tutacağı ya da olan biteninonun aleyhine döneceğinden emin halde günlerce düşünüyordu.

Sürekli “Hayatta hiç şansım olmadı” diye sızlanıyordu. Bununüzerine Rosalie bağırıyordu: “Bir lokma ekmek için çalışmak, işegitmek için her sabah altıda kalkmak zorunda kalsanız neolacaktı? Böyle yaşamak zorunda olan o kadar çok insan var ki!Üstelik yaşlandıklarında da sefaletleri değişmiyor.”

Jeanne cevap veriyordu: “Yapayalnız olduğumu, oğlumun bilebeni terk ettiğini unutma.” Bunun üzerine Rosalie öfkeden deliyedönüyordu: “Aman ne büyük felaket! Peki! Askere giden çocuklarne olacak? Ya gidip Amerika’ya yerleşenler?”

Amerika onlar için para kazanmaya gidilen ve bir daha asladönülmeyen çok uzak bir diyarı temsil ediyordu.

“İnsanların ayrılmak zorunda kaldığı bir an gelir, çünküyaşlılar ve gençler birlikte yaşamak için yaratılmamıştır” diyedevam ediyordu. Biraz da kötücül bir tonla tamamlıyordu:

Bir Hayat Guy de Maupassant

280

Page 281: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

“Ölmüş olsa ne yapacaktınız?”

Bunun üzerine Jeanne hiç sesini çıkarmıyordu.

İlkbaharın ilk günlerinde hava yumuşayınca biraz olsungücünü topladı ama bu canlanmayı karanlık düşüncelere dahafazla gömülmek için kullanıyordu.

Bir sabah bir şeyler aramak için tavan arasına çıktığında, eskitakvimlerle dolu bir sandık açtı tesadüfen. Köylülere özgü biralışkanlıkla hepsini saklamıştı.

Geçmişine geri gitmiş gibi hissetti kendini ve bu kare kartonyığını karşısında tuhaf, tarifsiz bir heyecanla öylece kalakaldı.

Hepsini topladı ve aşağı, salona taşıdı. Büyüklü küçüklü, herboydan takvim vardı. Masanın üzerinde yıllara göre sıralamayabaşladı. Birden Peuples’e gelirken yanında getirdiği ilk takvimibuldu.

Manastırdan çıkışının ertesi günü, Rouen’dan yola çıktıklarısabaha kadar günlerin üzerini bizzat karaladığı takvime uzunuzun baktı. Ağlamaya başladı. Hüzünlü, ağır, masanın üzerineyayılan sefil hayatının karşısında yaşlı yüzünden akan zavallıyaşlarla ağladı.

Aklına gelen bir fikir az sonra ciddi, önüne geçilmez, ezici birtakıntı haline dönüştü. Hayatta ne yaptıysa gün gün ortayadökmek istiyordu.

Sararmış kartonları duvarlara, döşemelerinin üzerine sıraylaiğneledi ve her birinin önünde saatlerce durarak kendi kendine,“O ay neler olmuştu?” diye sormaya başladı.

Bir Hayat Guy de Maupassant

281

Page 282: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Tarihinin unutulmaması gereken günlerini işaretlemişti. Bazentek tek olayları gruplandırarak, birbirini izleyen ya da önemli birolayın ardından gelen küçük olayların bağlantılarını ortayaçıkararak bütün bir ayı hatırlamayı başarıyordu.

Israrla bütün dikkatini toplayıp, hafızasını zorlayarak, bütünvarlığıyla konsantre olarak Peuples’deki ilk iki yılını neredeysetamamen yeniden kurgulamayı başardı. Hayatının uzak anıları,iniş çıkışları tuhaf bir biçimde daha kolay geliyordu aklına.

Ama sonraki yıllar sanki bir sis bulutunun ardında yitmiş, içiçe geçmiş, birbirine karışmış gibiydi. Bazen başını bir takviminüzerine eğip, zihni bir başka zamana uzanmış, düşündüğü anınıno kartona ait olup olmadığını ayırt edemeden belirsiz bir süreöylece kalıyordu.

Sona eren günlerin oluşturduğu bu tablolar kendine ait haçyolunun gravürleriymiş gibi, salonun çevresinde birindendiğerine seyirtiyordu. Aniden sandalyesini içlerinden birininönüne çekiyor ve gece çökene kadar hareketsiz, araştırmalarınagömülmüş halde oturuyordu.

Güneşin sıcaklığıyla bütün canlılar uyandığında, tarlalardakiekinler büyümeye, ağaçlar yeşermeye, avludaki elma ağaçları gültopakları gibi çiçekler açmaya, kırları güzel kokulara boğmayabaşladığında, büyük bir sıkıntıya düştü.

Yerinde duramaz olmuştu. Sürekli geziniyor, günde bazenyirmi kez bir içeri bir dışarı çıkıp geliyor, bazen çiftlikler boyunereye gittiğini bilmeden yürüyor, bir tür pişmanlık ateşiylekavrularak isyan ediyordu.

Bir ot kümesi arasından fışlayan bir papatya, yaprakların

Bir Hayat Guy de Maupassant

282

Page 283: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

arasından süzülen gün ışığı, masmavi gökyüzünü yansıtanküçük bir su birikintisi görmek onu coşturuyor,heyecanlandırıyor, alt üst olmasına, genç kızlığında kırları hayalederken hissettiği heyecanlarının yankılanması gibi, çokeskilerde kalmış duyguları hatırlamasına neden oluyordu.

O dönemlerde, aynı titreyişleri, aynı tatlı duyguları, günlerinibulandıran bu esrik halleri geleceği düşünürken yaşardı. Şimdibütün bunlara gelecek olmadığı halde kavuşuyordu. Kalbindekihislerin keyfini çıkarıyordu. Zaman zaman, uyanan dünyanınebedi hazzı kurumuş teninden, soğumuş kanından, bitkindüşmüş ruhundan içeri süzülürken acı çekiyor, büyü gücünüyitiren ve acı verici hale gelen bu duygulara daha fazla kendinibırakamıyordu.

Çevresinde de bir şeylerin değiştiğini düşünüyordu. Sankigüneş gençliğindekinden biraz daha az sıcak, gökyüzü biraz dahaaz mavi, otlar biraz daha az yeşildi. Çiçekler daha soluk, daha azkokuluydu. Eskisi kadar başını döndürmüyorlardı.

Yine de bazı günler içine bir yaşama sevinci doluyor, tekrarhayaller kurmaya, umut etmeye, beklemeye başlıyordu. Kaderne kadar acımasız olursa olsun, güzel havalarda herkes umutladolmaz mı?

Ruhundaki coşkuyla kamçılanmış gibi, saatler ama saatlerboyu öylece yürüyordu. Bazen birden duruyor ve bazı üzücüşeyler düşünmek için yolun kenarına oturuyordu. Neden o dabaşka insanlar kadar sevilmemişti? Neden sakin her hayatta olanbasit mutlulukları bile yaşayamamıştı?

Bazen bir an için ihtiyarlamış olduğunu, önünde iç karartıcı,yalnız yıllar dışında bir şey kalmadığını, yolun sonuna geldiğini

Bir Hayat Guy de Maupassant

283

Page 284: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

unutuyordu. On altı yaşında yaptığı gibi tatlı planlar kurmayabaşlıyor, cazip bir gelecek hayal ediyordu. Sonra acı gerçeküzerine çöküyor, belini büken bir ağırlığın altında ezilmiş gibi ikibüklüm ayağa kalkıyordu. Daha ağır adımlarda evin yolunututarken mırıldanıyordu: “Ah! Deli ihtiyar! Deli ihtiyar!”

Artık Rosalie sürekli olarak, “Biraz sakin olun hanım- efendi.Nedir sizi böyle heyecanlandıran?” diye soruyordu.

Jeanne ise üzüntü içinde cevap veriyordu: “Ne yaparsın kızım,ben de son günlerindeki Katliam’a döndüm.”

Hizmetçi bir sabah her zamankinden daha erken girdi odasınave sütlü kahve fincanını komodinin üzerine bırakırken, “Hadiçabuk için. Denis kapının önünde bizi bekliyor. Peuples’egidiyoruz, orada işlerim var” dedi.

Jeanne heyecandan bayılacağını sandı. Sevgili evini bir kezdaha görme düşüncesiyle şaşkın, titreye titreye giyindi.

Üzerlerinde ışıl ışıl bir gökyüzü uzanıyordu. Neşelenen at dabazen dört nala koşuyordu. Étouvent komününe girdiklerindeJeanne kalp çarpıntısından daha zor nefes almaya başladığınıhissetti. Çitin tuğladan kulelerini fark ettiğinde, kendine hâkimolamayıp, insanın kalbinin dayanmadığı bir şeyler karşısındaolduğu gibi, iki üç kez, “Ah! Ah! Ah!” diye mırıldandı.

Arabayı Couillard çiftliğinin önüne bağladılar. Rosalie ve oğluişlerini yapmaya giderken çiftçiler Jeanne’a şatoda dolaşmasınıteklif ettiler. Efendileri evde olmadığından anahtarı vereceklerdi.

Jeanne tek başına eve gitti. Eski eve deniz tarafından yaklaştı veşöyle bir bakmak için duraksadı. Dışarıdan hiçbir şey

Bir Hayat Guy de Maupassant

284

Page 285: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

değişmemişti. Büyük gri binanın solgun duvarları üzerindegüneş ışınları dolaşıyordu. Panjurlar kapalıydı.

Elbisesinin üzerine küçük bir ölü dal parçası düşünce gözlerinikaldırdı. Dal çınardan geliyordu. Dev ağacın pürüzsüz ve solukrenkli gövdesine yaklaştı ve eliyle bir hayvanı okşar gibi okşadı.Ayağı otların arasında çürümüş bir tahta parçasına çarptı.Ailesiyle sık sık oturduğu, Julien’in kendilerini ziyaret ettiği ilkgün yerleştirmiş oldukları bankın son parçasıydı bu.

Sonra hole açılan çift kanatlı kapıya gitti. Açmakta fazlasıylazorlandı. Paslanan ağır anahtar dönmeyi reddediyordu. Sonundakilit, yaylarından yükselen tiz bir gıcırtıyla teslim oldu. Birazdaha direnen kapı kanadı bir yüklenişte açıldı.

Jeanne hemen, hatta biraz da koşar adımlarla kendi odasınaçıktı. Açık renkli bir duvar kâğıdıyla kaplanan odasını neredeysetanıyamadı ama pencereyi açınca, onca sevdiği o ufku, okoruluğu, o karaağaçları, geniş fundalığı ve uzaktan hareketsizgibi görünen yelkenlilerin koyu lekeleriyle bezeli denizi görüncebütün bedeni ürpererek olduğu yere çakıldı kaldı.

Sonra koca boş evde dolaşmaya başladı. Duvarlarda tanıdıklekeler arıyordu gözleri. Baronun gençliğinde önünden geçerkenbastonuyla kılıç kullanır gibi vurarak eğlendiği, sonunda sıvanınüzerinde küçük bir çukur oluşturduğu yerde durdu.

Annecik’in odasında kapının arkasında, yatağın yanındakikaranlık bir köşede, bir zamanlar batırdığı, yıllarca aradığı haldebulamadığı altın başlı toplu iğneyi buldu (yerini o sıradahatırlamıştı). Değer biçilemez kutsal bir eşya gibi aldı ve öptüiğneyi.

Bir Hayat Guy de Maupassant

285

Page 286: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Bir oraya bir buraya koşuyor, hiçbir değişiklik yapılmayanodaların duvarlarında silinmeye yüz tutmuş izleri buluyor,zamanla kirlenen kumaşların, mermerlerin, tavandaki gölgelerinüzerinde her zaman hazır olan hayal gücüyle tuhaf figürlergörüyordu.

Uçsuz bucaksız şatoda tek başına, bir mezarlıktan geçer gibisessiz adımlarla dolaşıyordu. Bütün hayatı burada saklıydı.

Salona indi. Kapalı panjurların ardındaki loş salonda hiçbir şeygöremeden birkaç adım attı, gözleri karanlığa alışınca, üzerindekuşların dolandığı duvar halılarını fark eder gibi oldu.Şöminenin önündeki iki koltuk bıraktıkları gibi duruyordu.Odanın kokusu aynıydı. Canlılarınki gibi hiç değişmedenkoruduğu, belli belirsiz ama hep fark edilir olan bu koku, eskievlerin hep hissedilen o yumuşak kokusu Jeanne’ın içine işliyor,anılarını sarıyor, hafızasını allak bullak ediyordu. Geçmişinsoluğunu içine çekip, gözleri iki koltuğa çakılı, nefes nefese kaldı.Birden, bir şey görür gibi oldu. Geçmişte çok sık gördüğü üzere,annesiyle babasının ayaklarını ateşte ısıtışlarını gördüğünüsandı.

Dehşet içinde geri çekildi, sırtı kapının kenarına çarptı,düşmemek için tutundu. Gözleri hâlâ koltuklara çakılıydı.

Görüntü kaybolmuştu.

Birkaç dakika çılgına dönmüş halde bekledi. Sonra yavaş yavaşkendine geldi ve delirdiği korkusuyla kaçmak istedi. Gözütesadüfen dayandığı lambriye takıldı, bunun Poulet’nin boyunuişaretledikleri tahta olduğunu fark etti.

Belli belirsiz çentikler boyanın üzerinde eşit olmayan

Bir Hayat Guy de Maupassant

286

Page 287: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

aralıklarla yükseliyordu. Çakıyla kazınan rakamlar oğlanınyaşını, tarihi ve boyunu gösteriyordu. Daha büyük olanlar kâhkendisinin kâh baronun yazısıydı. Daha küçük olanlarsa LisonTeyze’nin biraz titrek yazısı. Oğlanın sarı saçlarıyla karşısındadurup, boyunu ölçmeleri için küçük alnını duvara dayamışbeklediğini görür gibi oldu.

Baron bağırıyordu: “Jeanne, altı haftada bir santimetre dahabüyümüş.”

Büyük bir tutkuyla lambriyi öpmeye başladı.

Oysa dışarıdan onu çağırıyorlardı. Rosalie’nin sesiydi. “Jeannehanımefendi, Jeanne hanımefendi, sizi yemeğe bekliyoruz.” Aklıbaşından gitmiş halde dışarı çıktı. Ona söylenen hiçbir şeyianlamaz olmuştu. Sunulan şeyleri yedi, söylenenleri anlamadandinledi, sağlığı üzerine sorular soran çiftçilerle sohbet etti,kendisini öpmelerine izin verdi, hatta ona uzanan yanakları öptüve arabaya bindi.

Şatonun yüksek duvarları ağaçların ardında gözdenkaybolduğunda, göğsünde korkunç bir yırtılma hissetti. Evinesonsuza dek veda ettiğini ta kalbinde hissetmişti.

Batteville’e geri döndüler.

Yeni evine girmek üzereyken, beyaz bir şey fark etti. Bu,yokluklarında postacı tarafından kapının altından atılmış birmektuptu. Paul’den geldiğini fark eder etmez sıkıntıylatitreyerek açtı. Şunları yazmıştı:

Sevgili anneciğim, sana daha önce yazmadım çünkü seni çokgörmek istememe rağmen Paris’e gereksiz bir yolculuk yapmanı

Bir Hayat Guy de Maupassant

287

Page 288: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

istemedim. Şu anda büyük bir felaket ve büyük bir güçlükle karşıkarşıyayım. Karım üç gün önce küçük bir kız çocuğu doğurdu veo günden beri can çekişiyor. Meteliğim yok. Kapıcı kadınınelinden geldiğince biberonla beslemeye çalıştığı bu bebeği neyapacağımı bilemiyor, onu da kaybetmekten korkuyorum.Onunla ilgilenebilir misin? Gerçekten ne yapacağımıbilemiyorum. Sütanneye verecek param da yok. Mektubumualınca hemen cevap yaz.

Seni seven oğlun,

PAUL

Jeanne bir sandalyeye yığılıp kaldı. Rosalie’yi çağıracak gücüancak buldu. Hizmetçi gelir gelmez mektubu tekrar okudular veuzun süre birbirlerine bakıp sessiz kaldılar.

Sonunda Rosalie, “Bebeği almaya gideceğim hanım-efendi. Onuöylece terk edemeyiz” dedi.

Jeanne cevap verdi: “Git kızım.”

Tekrar sustular. Hizmetçi devam etti: “Şapkanızı giyinhanımefendi. Goderville Noteri’ne gidelim. Kadın ölse bile,günün birinde Bay Paul’ün bebek için tekrar evlenmesigerekecek.”

Jeanne tek söz etmeden şapkasını giydi. İtiraf edemeyeceği,derin bir mutluluk kalbini sarmış, ne pahasına olursa olsunsaklayacağı sinsi bir neşeye, insanın yüzünü kızartan ama ruhungizemli sırrı olarak yoğun bir haz yaşatan o tiksindiricineşelerden birine kapılmıştı: Oğlunun metresi ölmek üzereydi.

Noter hizmetçiye defalarca tekrarlattığı ayrıntılı açıklamalarda

Bir Hayat Guy de Maupassant

288

Page 289: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bulundu, sonunda hata yapmayacaklarından emin olarak,“Endişelenmeyin, ben her şeyi halledeceğim” dedi.

Rosalie aynı gece Paris’e doğru yola çıktı.

Jeanne iki günü hiçbir şey düşünmesine olanak vermeyen birbulanıklık içinde geçirdi. Üçüncü sabah Rosalie’den akşamtreniyle döndüğünü bildiren bir mektup aldı. Başka bilgi yoktu.

Saat üç sularında bir komşuya araba hazırlattı ve hizmetçisinibeklemek üzere Beuzeville garına götürülmesini sağladı.

Rıhtımda dikilmiş, gözleri uzaklarda birbirine yaklaşıp ufuktatek bir çizgiye dönüşen demiryoluna çakılı beklemeye başladı.Ara sıra saatine bakıyordu. On dakika kaldı- beş dakika kaldı- ikidakika kaldı- saat geldi. Uzaklarda hiçbir şey görünmüyordu.Sonra birden beyaz bir leke, bir duman, sonra altında gitgidebüyüyen kara bir leke gördü. Bütün hızıyla koşan lekeyaklaştıkça büyüyordu. Sonunda koca makine koşusunuyavaşlattı, boş gözlerle kapılara bakan Jeanne’ın önündenhomurdanarak geçti. Birçok kapı aynı anda açıldı. İnsanlariniyordu: Gömlekli köylüler, kollarında sepetleriyle çiftçikadınlar, koca şapkalarıyla küçük burjuvalar. Sonundakollarında bir yün yığını taşıyan Rosalie’yi fark etti.

Ona doğru gitmek istedi ama bacaklarının bağı çözüldüğündendüşmekten korktu. Onu gören hizmetçisi her zamanki sakinhaliyle yanına geldi ve “İyi günler hanımefendi, işte kazasızbelasız geri döndüm” dedi.

Jeanne kekeledi: “Peki ne oldu?”

Rosalie cevap verdi: “Kadın dün gece öldü. Evlenmişler. İşte

Bir Hayat Guy de Maupassant

289

Page 290: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

bebek.” Örtülerin arasından görünmeyen bebeği uzattı.

Jeanne ne yaptığını bilmeden aldı ve gardan çıkıp arabayabindiler.

Rosalie devam etti: “Bay Paul cenaze işleri biter bitmezgelecekmiş. Sözüm ona yarın aynı saatte.”

Jeanne “Paul...” diye mırıldandı, ama devam etmedi.

Güneş ufukta batıyor, yer yer kolzalarla altın, gelinciklerle kanrengi lekelerle bezenmiş yeşil kırları ışığa boğuyordu.Tohumların açıldığı uçsuz bucaksız topraklarda sonsuz bir huzurhâkimdi. Araba büyük bir hızla ilerliyor, köylü atınıhızlandırmak için damağını şaklatıyordu

Jeanne önünde uzanan, kırlangıçların eğriler çizerek, birer füzegibi böldüğü göğe bakıyordu. Birden tatlı bir sıcaklık, bir hayatsıcaklığı eteğini aştı, bacaklarına ulaştı, etine süzüldü. Bu,dizlerinin üzerinde uyuyan küçük yaratığın sıcaklığıydı.

Bunun üzerine sonsuz bir heyecan kapladı içini. Birdençocuğun yüzüne bakmamış olduğunu fark etti: Oğlunun kızının.Yüzüne güneş ışığı vuran kırılgan varlık mavi gözlerini açıpağzını kımıldatmaya başlayınca Jeanne bebeği kollarına alıp deligibi sarıldı ve öpücüklere boğdu.

Durumdan memnun ama daha sakin olan Rosalie onudurdurdu: “Tamam, tamam ama hanımefendi, onuağlatacaksınız.”

Sonra aslında kendi aklından geçenlere cevap vererek ekledi:“Gördüğünüz gibi hayat hiçbir zaman sandığımız kadar iyi ya dakötü değil.”

Bir Hayat Guy de Maupassant

290

Page 291: Bir Hayat - Turuz · Bir Hayat Guy de Maupassant ... kırlarda, verimli toprakların ortasında açacak, hayvanların saf aşkı, ... Yalnızca iki kez, o da on beş gün için Paris’e

Guy de Maupassant

1850-1893

Maupassant ister doğup büyüdüğü Normandiya’yı ister Parisçevrelerinin kinizmini dile getirsin, yazılarında hep “yaşamınkendi hareketini, görünümünü yansıtır...”

Jeanne on yedi yaşında, ışıl ışıl, her türlü mutluluğa, her türlürastlantıya hazır halde nihayet manastırdan ayrılır. Bomboşgeçen günler ve umutlar, düşlerle dolu yalnızlığında, en çok daaşk için sabırsızlanmaktadır...

Ah! Kalplerin birbirine yakınlaşması, sevgiyle ilgili çok şeyduymuştur. Bu tür mutlulukları yaşamadan hissetmiş, umutetmiştir. Onun için yaratılan varlığı görür görmez tanıyacaktır...Julien! Kalplerinde aynı duygular yankılanmaktadır...

Aşklarını evlilikle perçinleyeceklerdir. Ama gerçekkucaklaşmalar, yatak odası sırları, erkeklerin istekleri hakkındane bilebilir ki? Aşkın şiirsel olmayan yanını tanıyor mudur?Nihayet birbirlerine bakarlar... Kırılmaya başlayan illüzyonlarkısa zaman içinde tamamen yok olacaktır. Ama hayat devametmektedir...

Bir Hayat Guy de Maupassant

291