bİldİrİ kİtabi · non-konvülzif status epileptikus tanı ve tedavi İzleminde eeg ... sözel...

104
35. 03 - 07 Nisan 2019 La Blanche Island - Bodrum BİLDİRİ KİTABI

Upload: others

Post on 26-May-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

35.

03 - 07 Nisan 2019 La Blanche Island - Bodrum

BİLDİRİ KİTABI

Page 2: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent
Page 3: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

1

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ........................................................................................ 2

KURULLAR ................................................................................ 3

BİLİMSEL PROGRAM ......................................................... 4 - 8

SÖZLÜ BİLDİRİLER .......................................................... 9 - 72

POSTER BİLDİRİLER ...................................................... 73 - 97

İNDEKS ..................................................................................... 98

İÇİNDEKİLER

Page 4: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

2

Sayın ve Değerli Meslektaşlarımız,

35. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG - EMG Kongresi 03 – 07 Nisan 2019 tarihleri arasında La Blanche Island Hotel & Bodrum – Muğla’da yapılacaktır. Kayıt ve katılım bilgileri ile bilimsel program kongre ve derneğimiz web sayfasında erişiminize açıktır.

35. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG - EMG Kongresine klinik nörofizyoloji alanında çalışan veya bu konuya ilgi duyan tüm meslektaşlarımızın katılması arzumuzdur.

Saygılarımla,

Kongre Düzenleme Kurulu AdınaProf. Dr. Burhanettin UludağTürkiye Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Derneği Başkanı

ÖNSÖZ

Page 5: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

3

YÖNETİM KURULU

Onursal BaşkanProf. Dr. Cumhur Ertekin

BaşkanProf. Dr. Burhanettin Uludağ

2. BaşkanProf. Dr. Barış Baklan

SekreterDoç. Dr. Figen Tokuçoğlu

SaymanProf. Dr. Fikret Bademkıran

ÜyelerProf. Dr. Mehmet DemirciProf. Dr. Berrin Aktekin

Prof. Dr. Cengiz Tataroğlu

KURULLAR

Page 6: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

4

09:30 KAYIT

A SALONU: EMG B SALONU: EEG/UYKU13:00 - 14:00 Oturum Başkanı: Barış Baslo

Sinir İletim İlkeleriYaprak Seçil

İğne EMG’nin Temel İlkeleri Barış Baslo

Oturum Başkanı: İbrahim Bora

EEG’nin Teknik Temelleriİbrahim ÖZTURA

EEG’de MaturasyonÖzlem Çokar

Normal EEGİbrahim BORA

14:00 - 15:00 Oturum Başkanı: Mustafa Ertaş

Üst Ekstremite Tuzak NöropatileriMustafa Ertaş

Alt Ekstremite Tuzak NöropatileriFigen Tokuçoğlu

Oturum Başkanı: İbrahim Aydoğdu

Benign EEG Varyantları İbrahim Aydoğdu

Uyku EEG’siBarış Baklan

Çocukluk Çağı EEG AnormalliklerVeysi Demirbilek

15:00 - 15:15 ARA15:15 - 16:15 Oturum Başkanı: Emre Öge

Brakial Pleksus LezyonlarıEmre Öge

Servikal RadikülopatilerNurten Uzun Adatepe

Polisomnografi Skorlama Kriterleri - 2018 Kuralları

Oturum Başkanı: İbrahim Öztura

Uyanıklık ve Uyku Evreleri Skorlama Kriterleriİbrahim Öztura

Solunum ve Kardiyak Olayların Skorlama KriterleriUtku Ogan Akyıldız

Uykuda Hareketlerin Skorlama KriterleriKezban Arslan

16:15 - 17:15 Oturum Başkanı: Aysun Soysal

Lomber PleksopatilerKayıhan Uluç

Lomber Radikülopatiler Aysun Soysal

Oturum Başkanı: Hacer Bozdemir

Epileptiform Anormallikler Hacer Bozdemir

Non Epileptiform Anormallikler Zeki Gökçil

Özgün EEG Patternleri Füsun Ferda Erdoğan

19:00 - 20:30 Açılış Kokteyli

3 NİSAN 2019 - ÇARŞAMBA

BİLİMSEL PROGRAM

Page 7: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

5

4 NİSAN 2019 - PERŞEMBE

A SALONU: EMG B SALONU: EEG/UYKU07:45 - 08:30 KURS

Oturum Başkanı: Reha Kuruoğlu

Motor Son Plak İncelemeleriMustafa Ertaş

KURSOturum Başkanı: Berrin Aktekin

İktal EEG ve İnvaziv kayıtlama İrsel Tezer

EEG Raporlama Zeki Gökçil

08:45 - 09:45 AÇILIŞOturum Başkanı: Burhanettin Uludağ

Lumbosakral Köklere Değişik Klinik Nörofizyolojik YaklaşımCumhur Ertekin

09:45 - 10:30 Oturum Başkanları: Emre Öge, Reha Kuruoğlu

The Pathophsiology of Peripheral Nerve Nodoparanodopathies Antonino Uncini

10:30 - 10:45 ARA10:45 - 12:15 Epilepsi ve Bilinç

Oturum Başkanları: Naz Yeni, Erhan Bilir

Epilepside Bilince YaklaşımÇiğdem Özkara

Bilinç Bozukluğunun Ön Planda Olduğu NöbetlerLeyla Baysal

Uyanıklık Bozukluğu Olan Hastada Nöbet Açısından EEG İpuçlarıEbru Altındağ

12:15 - 13:15 ÖĞLE YEMEĞİ13:15 - 14:00 Oturum Başkanları: Emre Öge, Reha Kuruoğlu

The Electrodiagnosis of Guillain Barre Syndrome Subtypes: Where do we stand?Antonino Uncini

14:00 - 14:15 ARA14:15 - 15:15 Oturum Başkanları: Mustafa Ertaş, Barış Baslo

Motor Unit Number Estimation (MUNE) Methods and MUNIXSanjeev Nandedkar

15:15 - 15:30 ARA15:30 - 17:00 EMG’de Zorluklar

Oturum Başkanı: Zeki Odabaşı

Edinsel Polinöropatilerde Tanısal SorunlarReha Kuruoğlu

Radikülopatilerde Tanısal SorunlarEmre Öge

Herediter Nöropatilerde Tanısal SorunlarZeki Odabaşı

Bilincin İki Ekstrem Ucu: İnsomni ve HipersomniOturum Başkanı: Derya Karadeniz

İnsomni Patofizyolojisi ve İnsomni Modelleri Utku Ogan Akyıldız

Hipersomni Patofizyolojisi Murat Aksu

İnsomni Tedavisinde Son GelişmelerGülçin Benbir Şenel

Hipersomni Tedavisinde Son GelişmelerDerya Karadeniz

17:00 - 17:15 ARA17:15 - 19:30 Sözel Bildiriler - EMG ve EP (SS-001 / SS-008)

Oturum Başkanları: Mustafa Ertaş, Münevver GökyiğitSözel Bildiriler - EMG (SS-009 / SS-016)Oturum Başkanları: Reha Kuruoğlu, İhsan Şengün

19:30 - 20:30 AKŞAM YEMEĞİ20:30 - 22:00 Tedavi Gecesi

İlaca Dirençli Epilepsi Olguları - İnteraktif TartışmaOturum Başkanları: Barış Baklan, Serap Saygı

Cerrahi Tedavi İçin UygunEbru Apaydın Doğan

Cerrahi Tedavi İçin Uygun değilEbru Nur Vanlı Yavuz

Jeneralize Dirençli Olguİrem Fatma Uludağ

C SALONU17:15 - 19:30 Sözel Bildiriler - Uyku - EEG (SS-038 / SS-045)

Oturum Başkanları: Derya Karadeniz, Sibel Velioğlu

BİLİMSEL PROGRAM

Page 8: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

6

A SALONU: EMG B SALONU: EEG/UYKU07:45 - 08:45 KURS

Oturum Başkanı: İhsan ŞengünPolinöropati EMG Protokolüİhsan Şengün

Nörojenik Torasik Çıkış SendromuVildan Yayla

KURSVideo Örnekleriyle Uyku HastalıklarıOturum Başkanı: Kezban AslanHipersomni OlgularıAylin BicanNREM ve REM Parasomni Olgularıİrsel TezerUykuda Hareket Bozuklukları OlgularıKezban Aslan

08:45 - 10:15 Motor Nöron HastalıklarıOturum Başkanları: Hilmi Uysal

Erişkinde Motor Nöron Hastalıklarına Yaklaşım ve TedaviHilmi UysalSpinal Müsküler Atrofilerde Tanı ve TedaviElif Kocasoy Orhan

Fokal ve Jeneralize Epilepsilerin Klinik ve Elektrografik olarak Kesişen ÖzellikleriOturum Başkanları: Serap Saygı, Canan Aykut BingölJeneralize Epilepsilerde Fokal BulgularKadriye AğanFokal Epilepsilerde Jeneralize BulgularSerap SaygıFokal ve Jeneralize Epilepsilerin Kesişen Özellikleri Canan Aykut Bingöl

10:15 - 10:30 ARA10:30 - 12:00 EMG’de Geç Gelenler

Oturum Başkanları: Meral Kızıltan, Cengiz Tataroğlu

H refleksi ve F YanıtıKemal Türker“Long Loop” Refleksler Cengiz TataroğluKranial ReflekslerMeral Kızıltan

Basitten Karmaşığa Uykuda Hareket ve DavranışOturum Başkanı: Murat AksuNREM Parasomnilerinde Son GelişmelerBarış BaklanRüyadan Kabusa REM Uykusu PatolojileriSevda İsmailoğulları Uykuda Hareket Bozukluklarının Klinik ve Polisomnografik ÖzellikleriMurat AksuParasomni ve Uykuda Hareket Bozukluklarının Güncel TedavileriDeniz Tuncel

12:00 - 13:15 ÖĞLE YEMEĞİ13:15 - 14:45 Pediatrik EMG

Oturum Başkanları: Barış Baslo, Elif Kocasoy OrhanDoğumsal Brakial PleksopatilerNurten Uzun AdatepeKonjenital Miyastenik SendromlarBarış BasloPediatrik PolinöropatilerElif Kocasoy Orhan

Nöbet EEG’sinde TuzaklarOturum Başkanları: Naz Yeni, Kezban AslanYüzeysel EEG’nin Bilgi Vermediği Durumlarİrem YıldırımNöbeti Taklit Eden EEG bulgularıNaz YeniNöbeti Düşündüren EEG Dışındaki Kayıtların (EKG/PSG) KatkılarıKezban Aslan

14:45 - 15:00 ARA15:00 - 16:30 Uyarılmış Potansiyeller

Oturum Başkanı: Suat Topaktaş, Meral KızıltanTranskraniyal Manyetik UyarımÇağrı TimuçinGörsel Uyarılmış PotansiyellerSuat TopaktaşSomatosensoriyel Uyarılmış PotansiyellerKubilay VarlıVestibülooküler ve Vestibüloservikal ReflekslerMeral Kızıltan

Miyoklonus: Elektro-Klinik YaklaşımOturum Başkanı: Zafer ÇolakoğluMiyoklonus Elektrofizyolojik TanısıMehmet DemirciMiyoklonus Ayırıcı Tanısında Epilepsilerİbrahim AydoğduMiyoklonus Ayırıcı Tanısında Hareket bozukluklarıZafer ÇolakoğluMiyoklonus Ayırıcı Tanısında Uyku Hastalıkları Derya Karadeniz

16:30 - 16:45 ARA16:45 - 18:30 Sözel Bildiriler - EMG ve EP (SS-017 / SS-024)

Oturum Başkanları: Vildan Yayla, Barış BasloSözel Bildiriler - EMG (SS-025 / SS-032)Oturum Başkanları: Hilmi Uysal, Cengiz Tataroğlu

19:00 - 20:30 AKŞAM YEMEĞİ20:30 - 22:00 Tedavi Gecesi

İmmünnöropatilerde IVIG ve Diğer İmmümmodülator TedavilerModeratör: Reha KuruoğluTartışmacılar: Zeki Odabaşı, Kayıhan Uluç

C SALONU16:45 - 18:30 Sözel Bildiriler - EEG - PSG (SS-046 / SS-054)

Oturum Başkanları: İbrahim Öztura, Füsun Ferda Erdoğan

5 NİSAN 2019 - CUMA

BİLİMSEL PROGRAM

Page 9: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

7

A SALONU: EMG B SALONU: EEG/UYKU07:45 - 08:30 KURS

Oturum Başkanı: Münevver Gökyiğit

Fasiyal EMGÖzden Şener

Yutma ve Ses Bozukluklarında EMGMünevver Gökyiğit

Status Epileptikus EEGOturum Başkanı: Neşe Dericioğlu

Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEGEbru Altındağ

Yoğun Bakım Sürekli EEG Kaydının Klinik KatkılarıNeşe Dericioğlu

08:45 - 10:15 Otonom Sinir SistemiOturum Başkanı: Münevver Gökyiğit

EMG Laboratuvarında Otonom Sinir Sistemi DeğerlendirmeMünevver Gökyiğit

Otonomik Sistem Tutulum Değerlendirmesinde Hastabaşı Değerlendirme YöntemleriBurhanettin Uludağ

Ürogenital Sistem EMG’siFikret Bademkıran

İntaroperatif Monitorizasyon Çalıştayı Oturum Başkanları: Kubilay Varlı, Berrin Aktekin

İntraoperatif Nöromonitörizasyonun Genel PrensipleriKubilay Varlı

Supratentoriyel ve İnfratentoriyel Cerrahilerde NöromonitörizasyonBerrin Aktekin

Spinal Nöromonitorizasyonda Genel PrensiplerPınar Yalınay Dikmen

10:15 - 10:30 ARA10:30 - 12:00 Diyabetik Nöropati

Oturum Başkanları: İhsan Şengün, Burhanettin Uludağ

Diyabetik Nöropatide Patogenez ve Klinikİhsan Şengün

Diyabetik Periferik ve Otonom Nöropatilerde EMGÖzden Şener

Diyabetik Nöropatide Tedavi YaklaşımlarıCengiz Tataroğlu

Video-EEG Monitorizasyonu: Olgularla Tanı ve Ayırıcı TanıOturum Başkanları: İrem Yıldırım

Epilepsi Tanısındaİrem Yıldırım

Psikojenik Non-Epileptik Nöbetlerin TanısındaCandan Gürses

Paroksismal Non-Epileptik Atakların Ayırıcı Tanısında Neşe Dericioğlu

12:00 - 13:15 ÖĞLE YEMEĞİ13:15 - 14:45 Eksitabilite

Oturum Başkanları: Hilmi Uysal, Bülent Cengiz

Kortikal Eksitabilite DeğerlendirmeleriBülent Cengiz

Spinal Düzeyde Eksitabilite DeğerlendirmeleriKemal Türker

Periferik Sinirde Eksitabilite DeğerlendirmesiHilmi Uysal

Nörolojik Hastalıklarda Belirteç ve Prognostik Faktör Olarak UykuOturum Başkanı: İbrahim Öztura

Parkinson Hastalığı ve Uyku Bozuklukları İlişkisiSevda İsmailoğulları

İnme ve Uyku Bozuklukları İlişkisiGülçin Benbir Şenel

Nöromuskuler Hastalıklar ve Uyku Bozuklukları İlişkisiİbrahim Öztura

Başağrısı ve Uyku Bozuklukları İlişkisiDeniz Tuncel

14:45 - 15:00 ARA15:00 - 16:00 Sözel Bildiriler – EMG-UP-IOP (SS-033 / SS-037)

Oturum Başkanları: Kubilay Varlı, Elif Kocasoy OrhanSözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058)Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent Cengiz

16:00 - 17:30 POSTER BİLDİRİLER / TARTIŞMA17:30 - 18:30 GENEL KURUL20:30 - GALA YEMEĞİ

C SALONU15:00 - 16:00 Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-059 / SS-062)

Oturum Başkanları: Çağrı Temuçin, Zeki Odabaşı

6 NİSAN 2019 - CUMARTESİ

BİLİMSEL PROGRAM

Page 10: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

8

7 NİSAN 2019 - PAZAR

A SALONU: EMG B SALONU: EEG/UYKU07:45 - 08:45 KURS

Kılavuz Eşliğinde Botulinum Toksin UygulamalarıOturum Başkanları: Zafer Çolakoğlu

Distonide UygulamalarMehmet Demirci

Spastisitede UygulamalarZafer Çolakoğlu

KURSÇocukluk Çağı Epilepsilerinde EEG Oturum Başkanı: Veysi Demirbilek

Epileptik Ensefalopatilerde EEG ve Klinik KorelasyonVeysi Demirbilek

CSWS-ESES Spektrum Bozukluklarında EEG ve Klinik KorelasyonÖzlem Çokar

09:00 - 10:30 Nöromodülasyonda Elektrofizyolojik YöntemlerOturum Başkanları: Burhanettin Uludağ, Çağrı Temuçin

RTMS’nin Nörolojik Hastalıklarda KullanımıÇağrı Temuçin

TDCS’in Klinik UygulamalarıBülent Cengiz

Periferik Sinir Uyarımları ile NöromodülasyonAyşegül Gündüz

EEG ve Epilepsi Tedavisinde DeğeriOturum Başkanları: Naz Yeni, Nerses Bebek

EEG Tedavi Edilmeli Mi? - ÇocuklardaÖzlem Çokar

EEG Tedavi Edilmeli Mi? - ErişkinlerdeNerses Bebek Epilepsilerde İlaç Başlama ve Sonlandırma Kararında EEG’nin Yeriİbrahim Bora

10:30 - 10:45 ARA10:45 - 12:15 Nörofizyolojide Gelecek Teknolojiler

Oturum Başkanı: Zafer Çolakoğlu, Mehmet Demirci

Parkinson Hastalarının Uzaktan İzlemi Yağmur Selin Gümüş

Nörofizyolojik Giyilebilir TeknolojilerZafer Çolakoğlu

Beyin - Bilgisayar ArayüzüMehmet Demirci

Vaka Örnekleriyle Uykuda Hareket AnaliziOturum Başkanı: Gülçin Benbir Şenel

Periyodik Hareket, Bruksizmİrsel Tezer

Ritmik Hareket, Atonisiz REM UykusuGülçin Benbir Şenel

Normal VaryantlarAylin Bican

BİLİMSEL PROGRAM

Page 11: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

9

SÖZLÜ BİLDİRİLER

[SS-001]Bariatrik Cerrahi Sonrası Nöromüsküler Komplikasyonlar Nesrin Helvacı Yılmaz, Fikret Aysalİstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Giriş: Obezite cerrahisi sonrası nöromüsküler bulgular ortalama 8 ay içinde ortaya çıkar ve %5 oranında görülmektedir. En sık görülen komplikasyon periferik nöropatidir (akut/kronik polinöropati, radikülopleksopati, mononöropati). Postoperatif kreatinin kinaz yüksekliği ise genellikle asemptomatik olan miyopatik komplikasyona yol açmaktadır. Yaygın kas ağrısına neden olabilir ve nadiren mortal seyreder. Biz de 3 olgu çerçevesinde bariatrik cerrahi uygulanmış hastalarda ortaya çıkan nöromüsküler bulguları elektrofizyoloji ışığında tartışmayı amaçladık. Olgu: Üç ay önce bariatrik cerrahi uygulanan 24 yaşında kadın hasta, göğüs altından ayaklara kadar uzanan uyuşma şikayeti ile başvurdu. Nörolojik muayenesi normaldi. Elektromyografi (EMG) bilateral sural sinir duyusal aksonal potansiyeli amplitüdünün normalin alt sınırda (10 microvolt) olması dışında normaldi. Üç ay önce bariatrik cerrahi uygulanan diğer hasta 21 yaşında kadındı. Bacaklarda kuvvetsizliği vardı. Nörolojik muayenesinde bilateral iliopsoaslar -5/5 idi. Kreatinin kinaz düzeyi 3426 ünite/litre olmasına rağmen EMG’de anlamlı miyojen bulgu yoktu. Beş ay önce bariatrik cerrahi uygulanan üçüncü hasta ise 18 yaşında erkekti. Son iki aydır bacaklarda kuvvetsizlik ve hissizlik şikayetleri vardı. Nörolojik muayenesinde kas gücü hafif bir asimetri ile kuadriseps kaslarında daha belirgin bilateral alt ekstremitede 4/5 idi ve L2 seviyesine kadar hipoestezi vardı. EMG’de alt ekstremitelere sınırlı ve femoral sinirde baskın subakut aksonal motor lifleri ön planda etkileyen polinöropati (PNP) saptandı. Her üç olgunun da kusmaları vardı ve günlük sıvı alımları 3000 ml’den azdı. Tartışma ve Sonuç: İlk iki hastada yoğun yakınmalar olmasına rağmen, muayene ve EMG bulguları silikti ya da yoktu. Üçüncü hastada ise yakınmalar şiddetliydi, muayene ve EMG bulgularıyla uyumluydu. Hastalarımızda ameliyat öncesi verilerin olmaması, özellikle ilk hastada belirgin olmak üzere EMG’yi yorumlamakta güçlük yaratıyordu. Bu nedenle ameliyat öncesi nörolojik muayene yapılması ve EMG verilerinin elde edilmesi, ameliyat sonrası oluşabilecek nöromüsküler komplikasyonların tanınması, takibi ve prognozun tahmin edilmesi için anlamlı olacaktır diye düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: bariatrik cerrahi, EMG, kreatinin kinaz, polinöropati

Neuromuscular complications after bariatric surgery Nesrin Helvacı Yılmaz, Fikret AysalDepartment of Neurology, Istanbul Medipol University, Istanbul, Turkey Introduction: Neuromuscular findings after obesity surgery occur within an average of 8 months and are observed at a rate of 5%. The most common complication is peripheral neuropathy (acute/chronic polyneuropathy, radiculoplexopathy, mononeuropathy). Postoperative elevation of creatinine kinase leads to myopathic complication which is usually asymptomatic. This can cause muscle pain frequently and is rarely mortal. We aimed to discuss neuromuscular findings in patients who underwent bariatric surgery in the light of electrophysiology. Cases: A 24-year-old female patient, who had bariatric surgery 3 months ago, presented with a complaint of numbness extending from the breast to the feet. Her neurological examination was normal. Electromyography (EMG) was normal except that the amplitude of the sensory axonal potential of the bilateral sural nerve which was below the normal limit (10 microvolt). The other patient who had bariatric surgery 3 months ago was a 21-year-old woman. She had weakness in both legs. Bilateral muscle strength of iliopsoas was -5/5. Although creatinine kinase level was 3426 units/liter, there was no significant myogenic finding in EMG. The third patient who underwent bariatric surgery five months ago was an 18-year-old man. He had complaints of weakness and numbness in his legs for the last two months. In his neurological examination, muscle strength was mild in the quadriceps muscles with a slight asymmetry, 4/5 in the bilateral lower extremity and hypoesthesia up to L2 level. In the EMG, polyneuropathy which is limited to the lower extremities and predominant subacute axonal motor fibers in the femoral nerve, was observed. All three patients had vomiting and their daily fluid intake was less than 3000 ml. Discussion and Conclusion: Although the complaints were extreme in the first two patients, the neurolojical examination and EMG findings were either silent or absent. In the third patient, the complaints were severe and were consistent with the findings of the EMG. The absence of preoperative data in our patients was difficult to interpret EMG, especially in the first patient. Therefore, preoperative neurological examination and EMG will be meaningful for the diagnosis, follow-up and prognosis of the postoperative neuromuscular complications. Keywords: bariatric surgery, creatinine kinase, EMG, polyneuropathy

Page 12: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

10

[SS-002]Gastrik By-pass Cerrahisi Sonrası Gelişen Polinöropati Miraç Ayşen Ünsal, Ercan Köseİstanbul SBU Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Giriş: Tüm dünyada obezite prevalansı arttıkça bariatrik cerrahi sayısı hızla artmaktadır. Bariatrik cerrahiyi takiben, nörolojik komplikasyonlar son zamanlarda oldukça dikkat çekmektedir. Bariatrik cerrahinin iyi bildirilmiş nörolojik komplikasyonları arasında periferik nöropati, yanan ayak sendromu, meralgia paresthetica, myotonik sendrom, myelopati, Wernicke-Korsakoff ensefalopatisi ve lumbosakral pleksopati vardır. Periferik nöropati en sık tanımlanan nörolojik komplikasyondur. Biz burada bariatrik cerrahi sonrası gelişmiş 3 polinöropati vakasını sunmayı amaçladık. Vaka 129 yaşında kadın hasta. 3 yıl önce gastrik bypass operasyonu olmuş. Toplam kaybettiği kilo 82 kg. Operasyonun 2. yılında ayaklarda daha belirgin olmak üzere her iki alt ekstremitede uyuşukluk ve yanma nedeniyle yapılan EMG ile polinöropati tanısı konulmuş. Halen duysal bulguları devam ediyor. Nöropatik ağrı nedeniyle tedavi alıyor. Vaka2 34 yaşında erkek hasta. Operasyonun 6. ayında her iki alt ekstremitede ciddi motor güç kaybı gelişmiş. Toplam kilo kaybı 55 kg. Her iki alt ekstremitesinde proksimal 4/5, distal 2-3/5, ayak bileği 1-2/5 gücünde. DTR alınamıyor. Uzun çorap tarzında hipoestezisi mevcut. Yapılan EMG’de sensorimotor aksonal polinöropati saptandı. Halen IVIG tedavisi almakta. Vaka 3 44 yaşında kadın hasta. Operasyonun 4. Ayında kognitif bozulma ve her iki alt ekstremietde ciddi motor güç kaybı. Toplam kilo kaybı 60 kg. Her iki alt ekstremitesinde proksimal 4/5, distal 3/5, ayak bileği 2/5 gücünde. DTR alınamıyor. Uzun çorap tarzında hipoestezisi mevcut. Yapılan EMG’de sensorimotor aksonal polinöropati saptandı. Halen IVIG tedavisi almakta. Tartışma: Gastrik cerrrahi sonrası periferal nöropati en sık görülen nörolojik komplikasyondur ve oranı yapılan çalışmalarda %5-16 arası değişmektedir. Burada sunulan hastalarda bariatrik cerrahinin bir komplikasyonu olarak sensorimotor aksonal polinöropati saptanmıştır.. Bu nadir görülen nörolojik komplikasyonun, hızlı kilo kaybı ve vitamin eksikliğinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Obezite yönetimi multidisipliner ekiplerin yönetimidi. Hastalar operasyon öncesi dönemden multivitaminler özellikle demir, kalsiyum, D vitamini, B12 ve tiamin başta olmak üzere B vitaminlerinin önemi için eğitilmeli, ömür boyu alınması gerekebileceği konusunda bilgilendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Gastrik By-pass Cerrahisi, periferik polinöropati, tiamin

Polyneuropathy After Gastric By-pass Surgery Miraç Ayşen Ünsal, Ercan KöseIstanbul SBU Sultan Abdulhamid Han Training Hospital, Neurology Clinic Introduction: As the prevalence of obesity increases worldwide, the number of bariatric surgeries is increasing rapidly. Following bariatric surgery, neurological complications have recently attracted considerable attention. Well-reported neurological complications of bariatric surgery include peripheral neuropathy, burning foot syndrome, meralgia paresthetica, myotonic syndrome, myelopathy, Wernicke-Korsakoff encephalopathy and lumbosacral plexopathy. Peripheral neuropathy is the most common neurological complication. We aimed to present three cases of polyneuropathy after bariatric surgery. Case 1 A 29-year-old female patient had a gastric bypass operation three years ago. Total weight lost was 82 kg. In the second year of operation, she was diagnosed as polyneuropathy with EMG due to numbness and burning in both lower extremities, more prominent in the feet. She is stil being treated for neuropathic pain. Case 2 34-year-old male patient had severe motor weakness in both lower extremities at the sixth month of operation. Total weight loss was 55 kg. In both lower extremities muscle strengths are; proximal 4/5, distal 2-3/5, ankle 1-2/5. DTRs are absent. Sensation was diminished in both lower extremities. EMG revealed sensorimotor axonal polyneuropathy. He’s still on IVIG treatment. Case 3 A 44-year-old female patient had mild cognitive impairment at 4th month of operation and severe motor weakness in both lower extremities. Total weight loss was 60 kg. In both lower extremities muscle strengths are; proximal 4/5, distal 3/5, ankle 2/5. DTRs are absent. Sensation was diminished in both lower extremities. EMG revealed sensorimotor axonal polyneuropathy. She’s still on IVIG treatment. Discussion: Peripheral neuropathy following gastric surgery is the most common neurological complication and its rate varies between 5% and 16% in studies. The sensorimotor axonal polyneuropathy as a complication of bariatric surgery in patients aere presented here. It is thought that this rare neurological complication may be caused by rapid weight loss and vitamin deficiency. Management of obesity management needs multidisciplinary teams. The patients should be educated before operation for the importance of multivitamins especially iron, calcium, vitamin D, vitamin B mainly B12 and the thiamin, to be taken life long. Keywords: Gastric surgery, peripheral polyneuropathy, thiamin

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 13: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

11

[SS-003]Kolşisin Kullanımı Ve Elektrofizyolojik Miyotoni Burcu Polat, Fikret AysalIstanbul Medipol Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş; Kolşisin, Colchicum (çiğdem) bitkisinden elde edilen ve yağda çözünen alkaloid bir ilaçtır. Çocuklarda ailevi akdeniz ateşi hastalığı atakları ile amiloidoz profilaksisinde; erişkinlerde ise akut gut atağı, Ailevi akdeniz ateşi hastalığı, Behçet hastalığı ve inflamatuar barsak hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Kolşisin ile ilişkili nöromusküler komplikasyonlar; kolşisinin mikrotübül fonskiyonunu bozmasına bağlı olarak ortaya çıkan aksonal sensorimotor periferik nöropati ve miyopatidir. Kolşisin kullanan hastalarda klinik nöromyopati bulguları ile birlikte, iğne elektromiyografi (EMG)’sinde miyotonik boşalımlara çok nadir olarak rastlanmaktadır. Bu ilaca bağlı miyotoni düşündüğümüz üç hastamızı klinik ve elektrofizyolojik bulgularıyla sunmak istedik. Vakalar; Çeşitli nedenlerle (Ailevi akdeniz ateşi, Gut hastalığı ve Perikard effüzyonu) Kolşisin kullanımı olan altmış dört, yetmiş üç ve yetmiş yedi yaşında, iki kadın bir erkek toplam üç hasta değerlendirmeye alındı. Hastaların ikisinde klinik semptomlar kol ve bacaklarda güçsüzlük, ağrı, uyuşmalar ve yürüme güçlüğü iken diğerinde buna ek olarak yutma güçlüğü de vardı. Nörolojik muayenelerinde tüm ekstremitelerde proksimal ağırlıklı zaaf ve derin tendon reflekslerinde azalma hakimdi: Aksiyon ve perküsyon miyotonisine rastlanmadı. Kreatinin kinaz (CK) düzeyleri normaldi. Hastaların ayırıcı tanıya yönelik tetkikleri tamamlanarak diğer tanılar dışlandı. EMG incelemelerinde iki vakada motor ve duyusal lifleri tutan mikst tipte ılımlı polinöropati bulguları izlendi. Vakaların hepsinde iğne EMG’de miyotonik boşalımlar vardı (video EMG ile kayıt altına alındı). Tüm hastaların almakta oldukları kolşisin tedavileri, hastaların takip edildiği ilgili bölümlerle görüşülerek kesildi. Bir hastada yapılan rektal biyopside kolşisin toksisitesi için karakteristik “ring” mitoz saptandı. Kolşisin kesildikten sonraki haftalar içinde (2-4 hafta) tüm hastalarda belirgin klinik ve elektrofizyolojik düzelme görüldü. Tartışma; Kolşisine bağlı nöromusküler belirtiler, proksimal ağırlıklı zaaf, ılımlı polinöropati ve refleks kaybı ile karakterize olabilir. Uzun ya da kısa vadede, dozdan bağımsız kolşisin kullanımına bağlı çok nadir olarak elektriksel miyotoni görülebilir. Elektriksel miyotoni, tek kas lifinden kaynaklanan amplitüd ve frekans değiştiren aktivitelerdir. Myotoni, kronik depolarize kas membranındaki değişiklikler ve muhtemel buna sekonder iyon kanal disfonksiyonundan kaynaklanır. Klinik ve elektrofizyolojik bulgular kolşisinin kesilmesi ile tamamen düzelir. Sonuç: Akut veya subakut kuadriparezi tablosu ile gelen ve miyotonik bir hastalık öyküsü bulunmayan hastalarda EMG’de anlamlı miyojen değişiklikler olmadığı halde miyotoni veya miyotoni benzeri boşalımlarla karşılaşıldığında, kas biyopsisi gibi invaziv bir işleme yönelmeden önce, kolşisin kullanımı akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: kolşisin, miyotoni, EMG

Colchicine Use And Electrophysiologic Myotonia Burcu Polat, Fikret AysalIstanbul Medipol University, School of Medicine, Department of Neurology, Istanbul Colchicine is an oil-soluble alkaloid drug derived from Colchicum (crocus). In adults, acute gout attack, familial mediterranean fever disease, Behçet’s disease and inflammatory bowel diseases are certain areas of use. Colchicine-associated neuromuscular complications; The axonal sensorimotor peripheral neuropathy and myopathy that occur due to colchicine disrupting microtubule function. Myotonic discharges are rarely seen in needle electromyography (EMG) with clinical neuromyopathy findings in patients using colchicine. We wanted to present three patients with this drug-induced myotonia with clinical and electrophysiological findings. A total of three patients, sixty-four, seventy-three and seventy-seven years old, who had been using colchicine for various reasons (Familial Mediterranean fever, Gout and Pericardial effusion) were evaluated. In two patients, clinical symptoms were weakness in arms and legs, pain, numbness and difficulty in walking, and in addition, difficulty in swallowing. Neurological examination revealed a decrease in proximal muscle strength and deep tendon reflexes in all extremities: no action and percussion myotonia. Creatinine kinase (CK) levels were normal. EMG investigations revealed mild mixed polyneuropathy findings in two cases involving motor and sensory fibers. All cases had myotonic discharges in the needle EMG (video was recorded with EMG). Colchicine treatment of patients was discontinued in consultation with the relevant department.Rectal biopsy of a patient revealed characteristic “ring” mitosis for colchicine toxicity. A marked clinical and electrophysiological improvement was observed in all patients within weeks of colchicine discontinuation. It may be characterized by neuromuscular symptoms due to colchicine, proximal weakness, mild polyneuropathy and loss of deep tendon reflexes. In the long or short term, electrical myotonia may be rarely seen due to the use of colchicine independent of the doses. Electrical myotonia is the amplitude and frequency-changing activities of a single muscle fiber. Myotonia is caused by changes in the chronic depolarized muscle membrane and possibly secondary ion channel dysfunctions. Clinical and electrophysiological findings are completely resolved by cessation of colchicine. In patients with acute or subacute quadriparesis and no history of myotonic disease, colchicine should be considered before attempting an invasive procedure, such as muscle biopsy, when myotonia or myotonia-like discharges occur in the absence of significant myogenic changes in EMG. Keywords: colchicine, myotonia, EMG

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 14: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

12

[SS-004]Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki İnme Hastalarında Yoğun Bakım Ünitesinde Edinilmiş Güçsüzlüğün (YBÜ-EG) Multimodal İncelemesi Berin İnan, Can Ebru Bekircan Kurt, Sevim Erdem Özdamar, Ethem Murat Arsava, Mehmet Akif Topçuoğlu, Ersin Tan, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Ankara Amaç: Yoğun bakım ünitesinde edinilmiş güçsüzlük (YBÜ-EG); kritik durumdaki hastaların yaklaşık %40’ında görülen akut nöromusküler bir bozukluk olup, mekanik ventilatörden ayrılmada gecikme, uzun yoğun bakım ve hastane yatışı ve artmış mortalite ile ilişkilidir. Bu çalışmada, Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki ağır inme hastalarında YBÜ-EG sıklığının elektrofizyolojik çalışmalar ile değerlendirilmesi ve kas biyopsisi arasındaki tanısal korelasyonun incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Yoğun bakım ünitesinde izlenen NIHSS 16 ve üzeri, bilinen nöromusküler hastalığı olmayan ve üç haftadan uzun yaşam beklentisi olan tüm akut inme hastaları çalışmaya dahil edildi. Hastalar üniteye yatışlarının ilk 72 saati içinde ve takiben 3-5 gün aralarla non-paretik ekstremitelerde gerçekleştirilen elektrofizyolojik (EF) çalışmalar ve biyoimpedans analizi (BİA) ile değerlendirildi. Bazal EF çalışmalarda motor sinir iletim çalışmaları; 1- ulnar sinir için ADM ve fleksör karpi ulnaris kaslarından, 2- median sinir için APB kasından, 3- femoral sinir için rektus femoris ve vastus medialis kaslarından, 4- tibial sinir için abdüktör hallusis ve gastrokinemus medialis kaslarından 5- peroneal sinir için EDB ve tibialis anterior kaslarından gerçekleştirildi. Duyu sinir iletim çalışmaları ise median, ulnar ve sural sinirlerde gerçekleştirildi. Takip EF çalışmalara ulnar, femoral, tibial ve peroneal motor, ulnar ve sural duyu iletim çalışmalarıyla devam edildi. EF çalışmalarda kritik hastalık miyopatisi geliştiğinde iğne EMG incelemesi ve kas biyopsisi yapıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 8 hastanın yaklaşık bir aylık izlem döneminde 3’ünde güçsüzlük (YBÜ-EG) gelişti. İki hastada miyopati (31, 33. günler) bir hastada nöromiyopati gelişti (3. gün).Elektrofizyolojik incelemelerde BKAP amplitütlerinde düşüş gözlenmekle birlikte BKAP sürelerinde bununla orantılı bir değişiklik izlenmedi.En belirgin bulgular peroneal ve ulnar motor sinir BKAP ve sural sinir DSAP amplitütlerinde gözlendi. Miyopati gelişen hastalarda BKAP değişiklikleri distal kaslarda daha belirgindi.Bazal faz açısı değeri tüm hastalarda 4.5’nin altındaydı ve takip BİA testlerinde düşmeye devam etti. İki hastaya kas biyopsisi yapıldı. Kritik hastalık miyopatisiyle uyumlu olarak tip2 kas liflerinde atrofi gözlendi. Sonuç: Çalışmamızın ön sonuçları; BKAP ve DSAP amplitütlerindeki azalma yüzdesiyle tip 2 kas lifi atrofisinin şiddeti ve faz açısındaki azalmanın korelasyon gösterdiğini düşündürmektedir. Takip motor sinir iletim çalışmalarında BKAP süresi ve amplitüt değişiklikleri arasındaki uyumsuzluk ve miyopati ile uyumlu bulguların önce distal kaslarda gözlenmesi bu miyopatinin patofizyolojisindeki farklılık ile ilgili bilgiler vermektedir. Anahtar Kelimeler: biyoimpedans analizi, EMG, kas biyopsisi, sinir iletimi çalışması, yoğun bakım ünitesinde edinilmis gucsuzluk

Multimodal Assessment Of Intensive Care Unit-Acquired Weakness (ICU-AW) In Stroke Patients In Neurology Intensive Care Unit Berin İnan, Can Ebru Bekircan Kurt, Sevim Erdem Özdamar, Ethem Murat Arsava, Mehmet Akif Topçuoğlu, Ersin Tan, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Ankara Purpose: Intensive care unit-acquired weakness(ICU-AW) is an acute neuromuscular impairment that occurs in approximately 40% of critically ill patients and associated with delayed weaning,longer ICU and hospital stays,higher mortality. In this study,we aim toinvestigate the frequency of ICU-AW in severe stroke patients in neurological ICU by electrophysiological(EP) studies and diagnostic correlations between EP studies and muscle biopsy. Methods: All stroke patients followed in ICU,with NIHSS >=16,and a life expectancy longer than three weeks,without any known neuromuscular disease were included.Bioimpedance analysis(BIA) and electrophysiological(EP) studies on the non-paretic extremities were performed within the first 72 hours of admission,and afterward with an interval of 3-5 days. Baseline EP studies included motor nerve conduction studies(NCS) of: 1.Ulnar nerve(recording from ADM and flexor carpi ulnaris muscles) 2.Median nerve(recording from APB muscle) 3.Femoral nerve(recording from rectus femoris and vastus medialis muscles) 4.Tibial nerve( recording from abductor hallucis and gastrocnemius medialis muscles) 5.Peroneal nerve(recording from EDB and tibialis anterior muscles) Sensory NCS performed on median,ulnar and sural nerves.

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 15: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

13

Follow-up EP studies continued with ulnar,femoral, tibial and peroneal motor,ulnar and sural sensory NCS. Needle EMG and muscle biopsy were performed in patients whose EP studies revealed critical illness myopathy. Results: Three of eight patients who met the inclusion criteria developed weakness(ICU-AW) during an almost 1-month follow-up period.Myopathy developed in two(31st-33rd days) and neuromyopathy developed in one patient(3rd day).CMAP amplitudes decreased during EP studies but CMAP durations did not change much.Peroneal and ulnar nerve CMAP and sural nerve SNAP amplitudes were the most affected parameters.CMAP changes were more prominent in distal muscles.The baseline phase angle values were below 4.5 in all and continued to decrease during follow-up BIA tests.Muscle biopsy was performed in 2 patients.Type 2 muscle fiber atrophy was seen in accordance with critical illness myopathy. Conclusions: Our preliminary findings suggest that the percent of the decrease in CMAP and SNAP amplitudes were correlated with the degree of type 2 fiber atrophy and the decrease in phase angle values.Discordance between changes in CMAP amplitude and duration,and occurrence of myopathy-compatible findings first in distal muscles provides information about the differences in the pathophysiology of this myopathy. Keywords: bioimpedance analysis, EMG, intensive care unit acquired weakness, muscle biopsy, nerve conduction study

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 16: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

14

[SS-005]Herpes Zoster Enfeksiyonuna Sekonder Brakiyal Pleksopati Olgusu Mustafa İskender, Zahide YılmazDerince eğitim araştırma hastanesi, nöroloji kliniği Seksen yaşında erkek hasta bir aydır sol tarafta ağrı ve güçsüzlük şikayeti ile başvurdu. Ağrının başlangıcından 1 hafta sonra, cildin sol tarafındaki parmaklara uzanan cilt lezyonları gelişti ve dermatolojik değerlendirme herpes zoster tanısını ortaya koydu. Bir hafta boyunca günde bir kez 125 mg brivudine verildi. fizik muayenede sol üst ekstremitede, omuzdan parmaklara uzanan, C5-6-7 dermatome bölgesine karşılık gelen herpes zoster lezyonları görüldü (Şekil 1a, Şekil 1b). Kas kuvveti; Sol omuz 5/5, önkol fleksiyonu ve ekstansiyonu 4/5, bilek dorsifleksiyonu 3/5, fleksiyon 4/5. Parmak abduksiyon ve adduksiyon ve başparmak kas kuvveti 2/5. Duyusal muayenede C6-7-8 dermatoma uyan hipoestezi mevcuttu. Sol el interosseöz kaslarda atrofi mevcuttu. Sol styloradial ve triceps refleksleri elde edilmedi. Laboratuar testleri ve kraniyal manyetik rezonans görüntüleme (MRG) normaldi. ENMG’de median sinirde duyusal sinir iletim hızı azalırken, superficial radyal sinirde yoktu. Medial antebracial kutanöz sinirde bileşik sinil aksiyon potansiyeli (BSAP) düşüktü ve median sinirin bilek-dirsek segmentinde motor iletim hızı azaldı. Triceps, extensor digitorum communis, abduktor pollisis brevis ve abductor digiti minimi kaslarında polifazik ve uzun süreli motor ünite potansiyelleri (MUP) gözlendi ve interferans azalmıştı. Bu bulgular orta ve alt brakiyal pleksus gövdesinin pleksopatisi olarak yorumlandı. Hasta, klinik ve ENMG bulguları ile birlikte herpes zoster enfeksiyonuna sekonder brakiyal pleksopati olarak değerlendirildi. Güçsüzlük semptomları bir aydır sürdüğü için steroid tedavisi verilmedi. Hastaya nöropatik ağrı için pregabalin 2x150 mg ve duloxetin 1x30 mg başlandı. Tedaviden sonra ağrı şikayetleri hafifledi. 3 ay sonraki EMG, orta trunkusun neredeyse tamamen iyileştiğini ve alt trunkusun orta derecede iyileştiği izlendi. Sonuç olarak, akut üst ekstremite parezisinde ayırıcı tanıda HZ’ye sekonder brakiyal pleksopati düşünülmelidir. HZ ile ilişkili nörolojik komplikasyonların iyi bilinmesi erken tanı ve tedavi olanakları sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: brakiyal pleksus, pleksopati, herpes zoster

A Case of Brachial Plexopathy Secondary to Herpes Zoster İnfection Mustafa İskender, Zahide YılmazDerince education and training hospital, department of Neurology Eighty-year-old,male patient was admitted with complaints of pain and weakness on the left side for one month. 1 week after the onset of the pain, skin lesions extending to the fingers on the left side of the skin developed and dermatologic evaluation revealed a herpes zoster diagnosis.Brivudine 125 mg once a day was given for a week. On physical examination, skin lesions of herpes zoster were seen in the upper left limb, extending from the shoulder to the fingers, corresponding to the area of C5-6-7 dermatome (Figure 1a, Figure 1b). Muscle strenghts were like as; Left shoulder 5/5, forearm flexion and extention 4/5, wrist dorsiflexion 3/5, flexion 4/5. Finger abduction and adduction and thumb action muscle strength 2/5. There was hypoeesthesia on the sensory examination that matched the C6-7-8 dermatome. Atrophy was present in the left hand interosseous muscles. Left styloradial and triceps reflexes were not obtained.Laboratory tests and cranial magnetic resonance imaging (MRI) were normal. At ENMG, sensory nerve conduction velocity was decreased in median nerve and absent in superficial radial nerve. Compound sensory action potential (CMAP) was low in medial antebracial cutaneous nerve and motor conduction velocity was decreased in wrist-elbow segment of median nerve. Polyphasic and long-durationmotor unite potentials (MUPs) were observed in the triceps,extensor digitorum communis, abductor pollisis brevis and abductor digiti minimi muscles and interference patterns were decreased. This findings interpreted as plexopathy of middle and lower trunk of brachial plexus.The patient was evaluated as brachial plexopathy secondary to herpes zoster infection with clinical and ENMG findings together. Since the symptoms of weakness lasted a month, no steroid therapy was given. Pregabalin 2x150 mg and duloxetine 1x30 mg were started for neuropathic pain in the patient. After treatment, the complaints of pain relieved. The EMG of 3 months later showed that the middle trunk healed almost completely and the lower trunk improved moderately. As a result, secondary brachial plexopathy to HZ should be considered in differential diagnosis in acute upper extremity paresis. A good knowledge of the neurological complications associated with HZ will provide early diagnosis and treatment opportunities Keywords: brachial plexus, plexopathy, herpes zoster

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 17: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

15

[SS-006]Nörobehçet Hastalarında Otonom Sinir Sistemi İşlevlerinin Elektrofizyolojik Olarak Değerlendirilmesi Özlem Seyfi1, Elif Kocasoy Orhan2, Nerses Bebek2, Murat Kürtüncü2, Tuncay Gündüz2

1Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Behçet hastalığında nörolojik etkilenme başlıca merkezi sinir sistemi tutulumu şeklindedir. Literatürde Behçet hastalığında otonom sinir sistemini değerlendiren birkaç çalışma vardır ve farklı yöntemler kullanılarak değişik sonuçlara varılmıştır. Daha önce Nörobehçet tanısı alan hasta grubunda otonom sinir sistemi işlevleri elektrofizyolojik testler kullanılarak incelenmemiştir. Bu çalışmada, Nörobehçet tanısı ile izlenen Behçet hastalarında elektrofizyolojik testleri kullanarak otonom sinir sistemi fonksiyonlarını değerlendirmeyi, nörolojik tutulum paterni ile elektrofizyolojik testler arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya koymayı amaçladık. Ayrıca Nörobehçet hastalığı tanısında ve takibinde elektrofizyolojik yöntemlerin yerinin anlaşılmasına katkıda bulunmayı hedefledik. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’ndan takipli 18-65 yaş aralığındaki 20 Nörobehçet hastası ve 20 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Elektrofizyolojik değerlendirmeden önce katılımcılar COMPASS 31 otonom disfonksiyon sorgulama formu ile sorgulandı. Ardından median ve ulnar sinirlerin duyusal ve motor iletileri, sural ve superfisyal peroneal sinirlerin duyusal iletileri ile tibial ve peroneal sinirlerin motor iletileri; ayrıca median, ulnar ve tibial sinirlerin F yanıtları çalışıldı. Sağ el ve ayak kayıtlı sempatik deri yanıtları kaydedildi (elektrik, ani ses ve hiperventilasyon uyarıları ile). Ayrıca istirahatte ve derin soluma sırasında prekordial kayıtlama ile R-R interval değişkenlikleri hesaplandı. Elektroensefalografi kayıtları alındı ve göz kırpma refleksleri çalışıldı. Elde edilen veriler hasta ve sağlıklı kontrol grubu arasında kıyaslandı. Çalışmamızda Nörobehçet hasta ve sağlıklı kontrol grubunda polinöropati saptanmadı. COMPASS 31 testi skor ortalamaları da bu iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermedi. Elektrofizyolojik olarak otonom sinir sistemi disfonksiyonu saptanan hastaların çoğunluğunun parankimal tutulum gösteren Nörobehçet hastaları olmaları dikkat çekici bulundu. Çalışmamızda, Nörobehçet hasta grubu ile sağlıklı kontroller arasında, iki yanlı R1, R2 ve kontralateral R2 yanıt ortalama latansları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Çalışmamıza dahil olan 20 Nörobehçet hastasının 8’inde elektroensefalografi incelemesinde nonspesifik anormallikler saptandı. Çalışmamızın sonuçları Nörobehçet hastalarında otonom sinir sistemi tutulumunu saptamak için, klinik sorgulama ve elektrofizyolojik testlerin birlikte değerlendirilmesinin daha kullanışlı ve güvenli olabileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, çalışmamızda her ne kadar hasta ve kontrol grubu nispeten az sayıda olgu içeriyor olsa da özellikle parankimal tutulumu olan Behçet hastalarında subklinik olarak otonom sinir sisteminin etkilenebileceği kanaatine varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Elektromiyografi, Nörobehçet hastalığı, Otonom sinir sistemi

The Electrophysiological Evaluation of Autonomous Nervous System Function in Neuro-Behçet’s Disease Patients Özlem Seyfi1, Elif Kocasoy Orhan2, Nerses Bebek2, Murat Kürtüncü2, Tuncay Gündüz2

1Göztepe Training and Research Hospital, Neurology Department, İstanbul 2İstanbul Medical Faculty,Neurology Department, İstanbul The neurologic involvement of Behçet’s disease mainly appears on the central nervous system. There are several studies evaluating autonomic nervous system in Behçet’s disease, different results have been reported. Autonomic nervous system functions have not been investigated by electrophysiological tests in Neurobehçet’s patients yet. In this study, we aimed to evaluate autonomic nervous system functions by electrophysiological tests in Neurobehçet’s patients, and to determine whether there is a relationship between neurological involvement and electrophysiological tests. We also aimed to contribute to the understanding of the electrophysiological methods in the diagnosis and follow-up of Neurobehçet’s disease. Twenty Neurobehçet’s patients (18-65 years) from Istanbul University Istanbul Medical Faculty Neurology Department and age matched 20 healthy controls were included. Before the electrophysiological evaluation they questioned by COMPASS 31 autonomic dysfunction inquiry form. Sensory and motor conduction studies of the median and ulnar nerves, sensory conduction studies of the sural and superficial peroneal nerves, motor conduction studies of the tibial and peroneal nerves, F responses of the median, ulnar and tibial nerves were performed. Sympathetic skin responses were recorded on hand and feet (electrical stimulation, sudden sound, hyperventilation). R-R interval variability was calculated by precordial recording during rest and deep breathing. Electroencephalography recordings were taken and blink reflexes were studied. The data were compared between the patient and the healthy control group. In our study, there was no polyneuropathy in Neurobehçet patient and healthy control group. COMPASS 31 autonomic symptom test scores did not show a statistically significant difference. The majority of patients with electrophysiologically autonomic nervous system dysfunction had remarkably parenchymal involvement. There is no statistically significant difference was found at blink reflex, for R1, R2 and contralateral R2 response mean latencies. Nonspecific abnormalities were detected in 8 patients electroencephalograms. The results of our study reveal that the co-evaluation of clinical examination and electrophysiological tests can be more useful and reliable in order to evaluate autonomic nervous system involvement in Neurobehçet’s patients. Although our study group is consist of relatively few cases, it was concluded that autonomic nervous system could be affected subclinically in patients with Behçet’s disease, especially with parenchymal involvement. Keywords: Autonomous nervous system, Electromyography, Neuro-Behçet’s disease

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 18: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

16

[SS-007]Kolşisin İlişkili Nöromyopatinin Elektrodiagnostik Yansıması Ercan Köse, Miraç Ayşen Ünsalİstanbul SBU Sultan Andülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Nöroloji Kliniği Giriş: Kolsişin terapotik aralığı dar olan potansiyel toksik bir ilaçtır. Hastanın yaşı, ek komorbid durumları, kullandığı ilaçlar bu etkilerin görülmesinde etkilidir. Literatürde terapötik dozlarda kullanımına rağmen, özellikle böbrek veya karaciğer fonksiyon bozukluğu olan hastalarda toksisite görülebildiği bildirilmiştir. Biz kolşisin kullanımı sonrasında geliştiğini düşündüğümüz iki nöromyopati vakasını sunduk. Vaka 1 Yetmişsekiz yaşındaki erkek hasta, yaklaşık 2 hafta önce başlayan yürümede zorluk, ishal, karın ağrısı nedeniyle Dahiliye polikliniğine başvurmuş. Yüksek karaciğer fonksiyon testleri ve INR nedeni ile yatış verilmiş. Yaygın güçsüzlük ve halsizlik nedeni ile Nöroloji Kliniği’ne konsülte edilmiş. Muayenesinde her iki üst ve alt ekstremite proksimallerinde belirgin olmak üzere motor kuvvet kaybı (4/5-2/5) vardı ve alt ekstremitelerinde derin tendon refleksleri alınamadı. Elektromiyografisinde (EMG) sinir iletim testleri sensorimotor aksonal polinöropati ile uyumluydu. İğne EMG’de incelenen kaslarda hem nörojen hem myojen müplerin yanısıra yaygın psödomyotonik deşarjlar izlendi. Hastanın serum kreatin kinazı (CK: 850 U/L (0-171 U/L)) idi. Hastanın gut hastalığı olduğu ve bu sebeple 5 yıldır kolşisin 0,5 mg 2x1 kullandığı öğrenildi. Hastanın kolşisini kesildi ancak takibeden günlerde gastrointestinal hemoraji gelişen hasta exitus oldu. Vaka 2 Özgeçmişinde diyabetes mellitus tip 2 ve Behçet hastalıkları tanıları olan 63 yaşında kadın hasta, ısrarlı öksürük nedeni ile Dahiliye tarafınca tetkik edilirken yüksek CK değeri (1040 U/L (0-171 U/L))görülmüş. Tarafımıza konsülte edilen hastanın nörolojik muayenesinde her iki üst ve alt ekstremite proksimallerinde belirgin olmak üzere motor kuvvet kaybı (2-3/5) vardı ve alt ekstremitelerinde derin tendon refleksleri güçlükle alınmaktaydı. EMG’de alt ekstremitelerde belirgin ılımlı motor sinirlerin etkilendiği nöropatinin yanısıra incelen tüm kaslarda yaygın myotonik deşarjlar görüldü. Hastanın Behçet hastalığı nedeniyle 10 yıldır kolşisin 0,5 mg 2x1 kullandığı öğrenildi. Hastanın kolşisin tedavisi kesildi, sıvı desteği verildi, hasta nöromusküler hastalıklar polikliniğimizde takibe alındı. Tartışma: Her iki vaka, kliniğimize Dahiliye Kliniği’nce konsülte edilmiş, elektromyografi’de nöropatinin yanısıra yaygın miyotonik deşarjları görülmüş ve hastaların ilaçları gözden geçirildiğinde kolşisin kullanımı dikkat çekmiştir. Kolsişin yaygın kullanılmakla birlikte literatürde çok sayıda bildirilmiş intoksikasyonu yoktur. Kolşisin kullanımında böbrek ve hepatik yetersizliği olanlar ve yaşlı hastalarda terapötik dozlarda bile kolşisin toksisitesi görülebileceği unutulmamalı ve bu hastalar daha dikkatli takip edilmelidir. Anahtar Kelimeler: kolşisin, nöromyopatini, myotonik deşarj

Electrodiagnostic Reflection of Colchicine-Associated Neuromyopathy Ercan Köse, Miraç Ayşen ÜnsalIstanbul SBU Sultan Abdulhamid Han Training Hospital,Neurology Clinic Introduction: Colchicine is a potentially toxic drug with a very narrow therapeutic index. Despite the use of therapeutic doses in the literature, it has been reported that toxicity can be observed especially in patients with renal or hepatic dysfunction. We report two cases of neuromyopathy, developed after colchicine use. Case 1 A 77-year-old male patient was hospitalized to Internal Medicine clinic due to high liver function tests and INR. On physical examination, there was a significant loss of motor strength in both proximal upper and lower extremities (4/5-2/5). In electromyography (EMG), nerve conduction tests were consistent with sensorimotor axonal polyneuropathy and diffuse pseudomyotonic discharges were observed in needle EMG. The patient had a high serum creatine kinase (CK: 850 U/L (0-171 U/L)). The patient had gout and has been using colchicine 0.5 mg 2x1 for 5 years. Colchicine was discontinued but the patient developed gastrointestinal hemorrhage and died in the following days. Case 2 A 63-year-old female patient with a history of diabetes mellitus type 2 and Behcet’s disease was consulted to Neurology Clinic because of high CK level (1040 U/L (0-171 U/L)). There was a loss of motor strength which was prominent in both upper and lower extremity proximal parts (2-3/5), and deep tendon reflexes were hardly examined in the lower extremities. EMG showed neuropathy on the lower extremities, which affected the motor nerves, as well as extensive myotonic discharges in all examined muscles. She had been on colchicine 0.5 mg 2x1 for 10 years because of Behçet’s disease. Colchicine treatment was discontinued. Discussion: Both cases were consulted by the clinic of Internal Medicine, electromyography showed diffuse myotonic discharges as well as neuropathy and colchicine use was noted when the patients’ drugs were reviewed. Although colchicine is widely used, there are not many reported intoxications in the literature. It should be kept in mind that colchicine toxicity can be seen in therapeutic doses even in patients with renal and hepatic insufficiency. These patients should be followed more carefully. Keywords: colchicine, neuromyopathy, myotonic discharge

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 19: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

17

[SS-008]Motor Nöron Hastalığı Ve Kanser Birlikteliği Onur Akan, Leyla Baysal KıraçSağlık Bilimleri Üniversitesi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği Giriş: Motor nöron hastalığına eşlik eden kanserler literatürde nadir olarak bildirilmiştir. Kanserin eşlik ettiği motor nöron hastalığını sporodik motor nöron hastalarından ayıran klinik ve elektrofizyolojik belirleyici özellikler henüz bilinmemektedir. Bu çalışmada kliniğimizde takipli motor nöron hastalarında kanser sıklığı ve bu hastaların klinik ve elektrofizyolojik özellikleri incelenmiştir. Yöntem: Bu çalışmaya SBÜ Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji kliniği nöromüsküler hastalıklar polikliniğinde 2014-2019 yılları arasında takip edilen 43 motor nöron hastası (yaş ortalaması 61.3 (33-84), 12 kadın, 31 erkek) dahil edilmiştir. Hasta grubu malignitenin eşlik edip etmemesine göre iki gruba ayrılmıştır. İki grup arasında klinik, laboratuvar ve elektrofizyolojik özellikler karşılaştırılmıştır. Bulgular: Hastaların 6’sinde (% 14) motor nöron hastalığına eşlik eden malignite saptanmıştır. İki hastaya akciğer, bir hastaya endometrium, bir hastaya prostat, bir hastaya larinks, bir hastaya over kanseri eşlik etmektedir. Bir hastada ise sebebi bilinmeyen monoklonal gamopati saptanmıştır. Bu hastaların 3ünde kanser tanısı motor nöron hastalığı tanısından önce konulmuştur. Üç hastada ise hastaların incelemeleri sırasında kanser tanısı konulmuştur. İki grup arasında ortalama yaş, hastalık başlangıç yaşı, cinsiyet, semptom başlangıcı ve başvuru arasında geçen süre ve klinik bulgular arasında anlamlı farkılık saptanmamıştır. Malignitenin eşlik ettiği 3 hastada (% 43) EMG’de ek olarak duysal polinöropati saptanmıştır. Kanser tanılı hastaların 4ü motor nöron hastalığı tanısı konulduktan sonra, 1 yıl içerisinde kaybedilmişlerdir. Sonuç: Kanser ve motor nöron hastalığı arasındaki ilişki henüz tam olarak bilinmemektedir. İki hastalık koinsidental olarak birarada bulunuyor gibi gözükse de motor nöron hastalığı tanısı konulan hastalarda kanser taramalarının yapılması önemlidir. Bizim çalışmamızda kanser saptanan motor nöron hastalarında klinik ya da elektrofizyolojik ayırt edici bir özellik saptanmamıştır. Anahtar Kelimeler: motor nöron hastalığı, malignite, EMG

Motor Neuron Disease Associated With Cancer Onur Akan, Leyla Baysal KıraçOkmeydanı Training and Research Hospital Neurology Department Introduction: Motor neuron disease associated with cancer is rarely reported in the literature. Clinical and electrophysiologic features differentiating cancer-associated motor neuron disease and sporodic motor neuron disease is unknown. In this study our aim was to determine the cancer frequency in patients with motor neuron disease who were diagnosed and followed in our clinic. We investigated clinical and electrophysiologic features of patients with motor neuron disease and co-occuring cancer. Method: Forty-three patients (mean age 61.3 years, 12 female/31 male) with the diagnosis of motor neuron disease who were followed in Okmedyani Training and Research Hospital, Neurology Department, neuromuscular diseases unit between the years 2014 and 2019 were included. Clinical, and electrophysiologic features of patients with and without cancer were compared. Results: In 6 patients ( 14 %) motor neuron disease was associated with malignancy. Two patients were diagnosed with lung, one patient with endometrium, one patient with prostate, one patient with larynx and one patient with ovary carcinoma. One another patient was diagnosed with monoclonal gammopathy of unknown significance. In 3 of these patients cancer was diagnosed before motor neuron disease. In 3 patients cancer was diagnosed during the course of motor neuron disease. There was no significant difference with respect to mean age, age of onset, sex and clinical features between patients with and without malignancy. In 3 patients (43 %) with malignancy electromyography results showed an additional sensory neuropathy. Four of the patients with cancer died within one year of motor neuron disease diagnosis. Conclusion: The relation between cancer and motor neuron disease is not well known. Although the co-occurence of motor neuron disease and cancer seems coincidental, a careful search for an underlying cancer is important in patients with motor neuron disease. In our patient group with motor neuron disease no association was found between cancer and clinical and electrophysiologic features. Keywords: motor neuron disease, malignancy, EMG

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 20: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

18

[SS-009]Tek Lif Potansiyellerinden Kas Lifi Çaplarının Kestirimi: Bir Simülasyon Çalışması İmran Göker1, Mehmet Barış Baslo2, Peyman Mahouti3

1T. C. İstanbul Arel Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Biyomedikal Mühendisliği Bölümü 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı 3Yıldız Teknik Üniversitesi, Elektrik Elektronik Fakültesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü, Elektromagnetik Alanlar ve Mikrodalga Tekniği Anabilim Dalı Amaç: Bu çalışmanın amacı simülasyon modellerinde gerek son plak gerekse tendon yakınında hesaplanan tek lif aksiyon potansiyelleri özniteliklerine bağlı olan kas lifi çaplarını kestirmektir. Giriş: Bir Motor Ünitede yer alan her bir kas lifi Tek Lif Aksiyon Potansiyeli (TLAP) üreten bir sinyal üreteci işlevi görmektedir. Nöromüsküler hastalıkların histopatolojik ve klinik dejenerasyon bulgularının yanısıra, bu liflerin çapları da varyasyonlar sergilemektedir. Nöromüsküler kavşaktan tendona doğru yayılan TLAP’lerinin ileti hızları bu varyasyonlar nedeniyle değişkenlik göstermektedir. Bu yüzden, tendondan kaydedilen bu potansiyellerin EMG sinyallerinde zamansal yayılmalar meydana gelmektedir. Bu durumun kas liflerinin çaplarının kestiriminde kullanılabileceği öngörülmektedir. Yöntem-Gereçler: Biri sabit çaplı, diğeri ise çapı 20 ile 90 mikron arasında değişen iki adet kas lifi EMG simülatör programında oluşturuldu. Kas lifi çapı değiştirilerek her bir kas lifi çifti için farklı senaryolar oluşturuldu. Bu lifler tarafından üretilen TLAP’leri bir Tek Lif EMG Elektrodu ile hem nöromüsküler kavşak civarından hem de tendon yakınından kaydedildi. Her iki kayıt bölgesinden ölçülen sinyallerin minimumlarının süreleri arasındaki farklar alınarak zamansal yayılmalar hesaplandı. MATLAB’de oluşturulan bir kod vasıtasıyla en büyük tepeden tepeye genlik ile bu yayılma değerlerinin farkından Zamansal Saçılma hesaplandı. Değişken lif çapı Çok Katmanlı Algılayıcı (ÇKA) algoritmasında çalıştırılan bir Yapay Sinir Ağı (YSA) sistemi tarafından kestirildi. Çıktı olarak değişken lif çapını kestirmek üzere Sabit lif çapı, en büyük tepeden tepeye genlik ve zamansal saçılma bu YSA sistemine girdi olarak tanıtıldı.Bulgular: YSA sistemi değişken lif çaplarını 0,0823’lük bir bağıl ortalama hata, 3,9’luk bir ortalama mutlak hata ve 11,83’lük bir maksimum hata ile tahmin etti. Tartışma ve Sonuç: Bu YSA sistemi başarılı olarak ele alınabilir. Ancak sistemin değişken lifin çapını kestirmedeki performansı başka ilave özniteliklerin girdi olarak tanıtılması ile iyileştirilebilir.

Anahtar Kelimeler: Aksiyon Potansiyeli, Kas Lifi Çapı, Simülasyon

Estimation of the Muscle Fiber Diameter from Single Fiber Potentials: A simulation study İmran Göker1, Mehmet Barış Baslo2, Peyman Mahouti3

1Istanbul Arel University, Faculty of Engineering and Architecture, Department of Biomedical Engineering 2Istanbul University, Istanbul Medical Faculty, Department of Neurology 3Yıldız Technical University, Faculty of Electrical-Electronics Engineering, Electronics and Communication Engineering Department, Electromagnetic Fields and Microwave Technique Division Objective: The aim of this study is to estimate the muscle fiber size variance relying on single fiber action potential features calculated near to end-plate zone and near to tendon in simulation models.Introduction: Each muscle fiber generates Single Fiber Action Potential (SFAP). In neuromuscular disorders, diameter variance among the muscle fibers increases causing to temporal spreads in the EMG signal, especially if recorded at near tendon that can be used to estimate the fiber diameter. Materials-Methods: Two muscle fibers were created in EMG Simulator Program either with constant diameter or varying diameter between 20 and 90 microns. Different scenarios were built by varying the diameters. The generated SFAPs were recorded by a Single-Fiber EMG Electrode either close to end-plate or near-by the tendon. Temporal spreads computed by taking the difference of the duration between the minima of the signals measured from both recording sites were used to compute temporal fringing and the largest peak-to-peak amplitude through a MATLAB code. The varying fiber diameters were estimated by an Artificial Neural Network (ANN) system running Multilayer Perceptron (MLP) algorithm with inputs the constant fiber diameter, the largest peak-to-peak amplitude and the temporal fringing. Results: The ANN system predicted the diameters of the second fibers with a-0.0823 relative mean error, a-3.9 mean absolute error and with a-11.83 maximum error.Discussion and Conclusion: The system can be accepted as successful although the performance of the system can be improved by presenting further features as input. Keywords: Action Potential, Muscle Fiber Size, Simulation

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 21: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

19

[SS-010]Botulinum Toksin Tedavisi Alan Hastalarda Tek-Lif EMG İncelemesi Hava Ozlem Dede, Şule Bilen, Yeşim Sücüllü Karadağ, Neşe ÖztekinS.B.Ü. Ankara Numune Eğitim Arş Hastanesi Nöroloji Kliniği Amaç: Bu çalışmanın amacı botulinum toksin tedavisi almış hastalarda toksin uygulanmış ve uygulanmamış kaslarda nöromuskuler kavşak işlevlerini değerlendirmektir.Yöntem: Hastanemiz hareket hastalıkları polikliniğinde botulinum toksini tedavisi uygulanmış hastalar çalışmaya alındı. Uygulama sonrasında pseudobotulizm ya da yorgunluk yan etkisi gözlenmiş hastalar çalışma dışında tutuldu. Frontalis ve ekstansor digitorum (ED) kaslarında istemli kası sırasında 25 mm konsantrik iğne ile alt kesim filtresi 1 kHz olacak şekilde yirmişer tek lif benzeri potansiyel çiftinin ortalama ve bireysel jitter değerleri kaydedildi. Hastaların demografik özellikleri, uygulanan botulinum toksin dozları, tedavi süreleri ve jitter değerleri arasındaki ilişki incelendi. Bulgular: Botulinum toksin tedavisi uygulanmış 14 hemifasiyal spazm (HFS), 7 servikal distoni (SD) olmak üzere 21 hasta (kadın/erkek: 12/9) incelemeye alındı. Ortalama yaş 52.19 ± 10.2 idi ve hastalık grupları arasında farklılık göstermiyordu (p=0.714). Ortalama takip süresi 3.2 ± 1.3 yıldı, hastalık grupları arasında fark yoktu (p:0.188). HFS grubunda toksin uygulaması yapılmış frontalis kasından elde edilen ortalama jitter değeri 55.6 ± 10.6 mikrosn, bireysel yüksek jitter sayısı ortalama 8.4 ± 3.1 iken toksin uygulaması yapılmamış ED kasında ort jitter 23.5 ± 3.2 idi, bireysel yüksek jitter saptanmadı. SD grubunda botulinum toksini uygulanmamış frontalis ve ED kaslarında sırasıyla ortalama jitter 22.7 ±2.8, 27 ± 1.7 idi, bireysel yüksek jitter değeri bir hastada 42 mikrosn olarak saptandı. Ancak bir hastada saptanan tek bireysel yüksek jitter değeri patolojik olarak kabul edilmedi. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda elde edilen sonuçlarla botulinum toksin tedavisi uygulanmış hastalarda toksinin doğrudan uygulanmadığı kaslarda nöromuskuler kavşak işlev kusuru saptanmamıştır. Anahtar Kelimeler: tek-lif EMG, botulinum toksini, nöromuskuler kavşak, hemifasiyal spazm, servikal distoni

Single-Fiber EMG Examination in Patients Applied Botulinum Toxin Therapy Hava Ozlem Dede, Şule Bilen, Yeşim Sücüllü Karadağ, Neşe ÖztekinAnkara Numune Education and Research Hospital Objective:: The aim of this study was to evaluate the functions of neuromuscular junction in toxin treated and untreated muscles in patients with botulinum toxin therapy.Methods: Patients who were treated with botulinum toxin in the movement disorders’ outpatient clinic of our hospital were included in the study. Patients who had pseudobotulism or fatigue side effects were excluded from the study. The mean and individual jitter values of a single fiber-like potential pair were recorded in the frontalis and extensor digitorum (ED) muscles with a 25 mm concentric needle and a lower cut filter 1 kHz during the voluntary muscle. The relation of demographic characteristics of the patients, dose of botulinum toxin administered, duration of treatment and jitter were investigated. Results: Twenty one patients (male / female: 12/9) including 14 hemifacial spasm (HFS) and 7 cervical dystonia (SD) were included in the study. The mean age was 52.19 ± 10.2 years and there was no difference between the disease groups (p = 0.714). Mean follow-up time was 3.2 ± 1.3 years, there was no difference between the disease groups (p: 0.188). The mean jitter value of toxin applied frontalis muscle in the HFS group was 55.6 ± 10.6 microsn, while the mean high jitter number was 8.4 ± 3.1. The mean jitter in the non-toxin treated ED muscle was 23.5 ± 3.2, no individual high jitter was detected. In the SD group, the mean jitter in the frontalis and ED muscles was 22.7 ± 2.8, 27 ± 1.7, respectively. The individual high jitter value was 42 microsn in one patient. However, the only individual high jitter value detected in one patient was not considered pathologically. Conclusions: In patients with botulinum toxin treatment, neuromuscular junction function defects were not detected in the muscles in which the toxin was not applied directly. Keywords: single fiber EMG, botulinum toxin, neuromuscular junction, hemifacial spasm, cervical dystonia

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 22: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

20

[SS-011]Kas Hastalığında Tendon Yakını Kayıtlama Tek Lif Elektromiyografi Özellikleri Nermin Görkem Şirin, Elif Kocasoy Orhan, Pınar Bekdik Şirinocak, Nuran Burcu Arkalı, Lale Medikhanova, Mehmet Barış Basloİstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilm Dalı Giriş: Kas liflerinin birincil olarak tutulduğu hastalıklarda, iğne elektrot ile kas lifi potansiyelinin kayıtlanması ile ölçülen parametreler, iğnenin potansiyelin oluştuğu yerden uzağa taşınması ile değişiklik gösterebilir. Bu çalışmada, nöromüsküler kavşak (NMK) ve tendon kayıtlama ile ölçülen tek lif potansiyelinin öznitelikleri ve jitter değerlerinin kontrol ve kas hastası grubunda değişiminin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Üç kontrol ve 3 miyopati hastanın biseps kasından tek kullanımlık tek lif elektrodu ile, kasın iki bölgesinden farklı zamanlarda kayıtlama yapıldı. İlk bölge NMK bölgesi, ikinci ise NMK’nın 5 cm distali tendon yakını bölgesi olarak belirlendi. Her bölgede, 3 ayrı insersiyon yapılarak tek lif potansiyelleri ve jitter değerleri kaydedildi. Tek lif potansiyellerinin amplitüdü, çıkış süresi, potansiyel ve pik süreleri hesaplandı. Ölçülen tüm parametreler, mikst ANOVA kullanılarak istatistiksel olarak kıyaslandı.Bulgular: Kayıt bölgesinin değiştirilmesi (NMK veya tendon yakını) ile kaydedilen tek lif potansiyellerinin öznitelikleri ve jitter değerleri istatistiksel olarak anlamlı fark göstermedi. Grup arası fark analizinde ise, kas hastalarında kaydedilen tek lif potansiyelinin süresi ve pik süresi kontrollere kıyasla uzundu (kas hastalarında 0,78±0,03 ms ve1,84±0,06 ms; kontrollerde 0,65±0,04 ms ve 1,49±0,08 ms). Sonuç: Kontrol ve kas hastası gruplarında NMK veya tendon yakını ile kaydedilen elektrofizyolojik parametrelerde değişiklik olmamaktadır. Sonuçlar, kas hastalarında küçük çaplı kas liflerinde iletim aksamasını gösterebilir. Anahtar Kelimeler: Kas hastalığı, miyopati, tek lif elektromiyografi, jitter

Do Properties of Single-Fiber Action Potentials and Jitter Values Change When Recorded From Near Tendon in Myopathy? Nermin Görkem Şirin, Elif Kocasoy Orhan, Pınar Bekdik Şirinocak, Nuran Burcu Arkalı, Lale Medikhanova, Mehmet Barış BasloIstanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology Introduction: Single-fiber action potentials (SFAP) travel along muscle fibers to where they are recorded by needle electrode in electromyography. While muscle fiber size varies pathologically in myopathy, lengthening the path they travel along muscle fiber might have an effect on the electrophysiological parameters. The aim of this study was to analyze the properties of SFAPs and jitter values recorded from near neuromuscular junction (NMJ) and near tendon in myopathy patients and compare those of controls. Methods: SFAPs and jitters were recorded by disposable single-fiber electrode from biseps muscle of three patients with myopathy and three controls. The recording sites were determined by near NMJ and near tendon which was 5 cm distal to NMJ. SFAPs recorded from different sites were performed in different sessions. Amplitude, duration, rise time and peak duration of SFAPs were calculated. Mixed ANOVA model was used for statistical analysis.Results: The electrophysiological parameters did not show any significant difference between near NMJ and near tendon. However, between group analyses, the duration and peak duration of SFAPs were longer in myopathy patients (0.78±0.03ms and1.84±0.06ms respectively) compared to controls (0.65±0.04ms and 1.49±0.08ms respectively). Conclusion: Changing the recording site from near NMJ to near tendon did not show any difference in properties of SFAPS and jitters. Longer SFAPs might be resulted from slow conductance of small muscle fibers in myopathy. Keywords: Myopathy, single-fiber electromyography, single-fiber action potentials, jitter

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 23: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

21

[SS-012]Jitter’in Sesi Sezin Alpaydın Baslo1, Tuğrul Artuğ2, Nermin Görkem Şirin3, Elif Kocasoy Orhan3, Mehmet Barış Baslo3

1SBÜ Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2İstanbul Arel Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği 3İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Giriş-Amaç: Ses elektromiyografi incelemesinin vazgeçilmez bir bileşenidir. Her ne kadar nörofizyologlar son plak gürültüsü ve dikenlerinin sesine aşina olsalar da, nöromüsküler iletimdeki değişkenliği istemli kası sırasında değerlendirirken, hesaplamayı zaman ekseninde yaparlar ve “jitter” denilen bu değişkenliği “mikrosaniye” olarak ifade ederler. Bu çalışmada ise, jitteri duyulabilir bir sese dönüştürmek ve böylelikle hasta ile sağlıklı nöromüsküler iletimi hekime işittiğinden tanıtmak amaçlanmıştır.Gereçler ve Yöntem: Sağlıklı ve miyasteni hastalarından oluşan katılımcıların frontal kaslarından istemli kası sırasında tek-lif benzeri aksiyon potansiyelleri en küçük kayıt yüzeyli konsantrik iğne elektrot kullanılarak kaydedilmiştir (alt kesim filtre 1 kHz). Potansiyel çiftlerini barındıran traseler matematik işleme programına aktarılmıştır. Sinyaller üzerinde gürültü temizleme yapılmış, en yüksek iki pik ve her bir trasede bu pikler arasındaki süre bulunmuş, potansiyeller arası sürelerin ardışık fark ortalaması jitter olarak hesaplanmıştır. Jitterin sesini duyurmak için, en yüksek iki pik arasındaki süre farkı, 5 saniyelik bir ses oluşturacak şekilde 48000 örneğe yükseltilmiştir. Ardından 8 kHz ile örneklenmiş ve ses “Matlab” fonksiyonu olarak elde edilmiştir. Bulgular: Sağlıklı bir nöromüsküler iletimin sesi daha düşük şiddette ve daha pes duyulmaktadır. Oysa ki myasteni hastalarında ses daha şiddetli olup, yüksek frekans bileşenleri de daha güçlüdür. Tartışma ve Sonuç: Yüksek jitter nöromüsküler iletimdeki artmış değişkenliği ifade eder. Jitteri duyulabilir bir sese dönüştürmek, kavşak işlevlerini değerlendirmede farklı bir algı yaratır. Ses ile kendini ifade eden “jitter” motor ünite çakma frekansındaki değişkenlikten çok, kavşak iletimindeki aksamayı yansıtacaktır. Anahtar Kelimeler: Jitter, Miyasteni Gravis, Ses, Tek-lif EMG

Listening the Sound of Neuromuscular Junction during Voluntary Contraction Sezin Alpaydın Baslo1, Tuğrul Artuğ2, Nermin Görkem Şirin3, Elif Kocasoy Orhan3, Mehmet Barış Baslo3

1University of Health Sciences Prof. Dr. Mazhar Osman Training and Research Hospital for Psychiatric, Neurologic and Neurosurgical Diseases, Department of Neurology2Istanbul Arel University, Electrical and Electronics Engineering3Istanbul University, Istanbul Medical Faculty, Department of Neurology Background: Sound is an indispensable component of electromyography. Although neurophysiologists are familiar with the end-plate noise and spikes, it is preferred to measure the neuromuscular transmission during voluntary contraction in time domain that is expressed in microseconds (jitter). Present study is aimed to create an audible voice of jitter and enable the physician to notice the difference between a healthy and a diseased neuromuscular transmission by hearing. Material-Methods: During voluntary contraction of frontalis muscle, single-fiber-like action potential pairs were recorded by using smallest concentric needle with 1 KHz high-pass filtering. Traces harboring potential pairs acquired from healthy participants and myasthenia patients were transferred. Signals were de-noised, locations of the two highest peak’s amplitude and the difference between them were determined. The average of these differences was calculated (jitter). “The sound of jitter” can be composed from the difference values of the locations of two highest peak’s amplitude. These values are duplicated in same amount proportionally up to 48000 samples for achieving a 5 seconds length of sound. Then, they were sampled with 8 KHz. “The sound of jitter” was heard by using a function in “Matlab”. Results: Sound of a healthy junction is soft; but in patients, it’s louder and contains more high frequency components. Conclusions: Increased jitter reflects high variability of neuromuscular transmission. Converting it to an audible sound serves a different perspective. By doing so, the only irregularity that is heard would be the failure in junction transmission rather than the irregular firing of motor unit. Keywords: Jitter, Myasthenia Gravis, Single-fiber EMG, Sound

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 24: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

22

[SS-013]ALS Hastalarında Fasikülasyon Potansiyelleri: Yüzeyel veya İğne Kayıtlaması? Çağla Çınar Balcıoğlu, Mehmet Barış Basloİstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalarında fasikülasyon potansiyelleri süregelen denervasyon ve reinnervasyonun belirteci olarak önem kazanmıştır. Gerek varlıkları ve gerekse şekil – ateşlenme karakteristikleri dikkat konusudur. Bu çalışmada ALS hastalarında fasikülasyon potansiyellerini hem yüzeyel hem de iğne elektrotlar ile kaydetmek ve böylelikle yüzey kayıtlamasının değerini sorgulamak amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntem: Kesin ALS tanılı 19 hasta çalışmaya katıldı. Tek yanlı 1. Dorsal İnterosseus kasından yüzeyel ve iğne kayıtlamaları yapıldı. İğne kayıtlaması için kas içinde 3 farklı lokalizasyon kullanıldı. Her bir kayıtlama 2 dakika süreli gerçekleştirildi ve saklandı. Yanı sıra kantitatif Motor Ünite Potansiyeli (MÜP) analizi gerçekleştirildi ve MÜP indisleri hesaplandı. Yüzeyel ve iğne elektrotlar ile kaydedilen fasikülasyon potansiyellerinin sayısı hesaplandı ve kıyaslandı. Depolanmış sinyaller üzerinden off-line analiz ile fasikülasyon potansiyellerinin iğnenin o kayıt noktasında kaydettiği motor ünite potansiyelleri arasında olup olmadıkları araştırıldı. Bulgular: Tüm iğne kayıt noktalarında izlenen fasikülasyon potansiyelleri toplamda sayıca yüzeyel kaydedilenlerin sayısından anlamlı olarak yüksek bulundu. Ancak, iğnenin en az sayıda fasikülasyon potansiyeli kaydettiği pozisyonlar dikkate alındığında, yüzeyel kayıtlama daha yüksek sayıda fasikülasyon fark etti. İlginç olanı, iğne ile kaydedilen fasikülasyon potansiyellerinin büyük çoğunluğunun istemli kası ile ateşlenen MUP’ler arasında bulunmamasıydı. Yüzeyel elektrot kombine fasikülasyonları tanımaya yardımcı olsa da kompleks fasikülasyonlar en iyi iğne kayıtlaması ile ortaya konuldu. Tartışma ve Sonuç: Yüzeyel kayıtlama fasikülasyon araştırması için hızlı ve ağrısız bir yöntem olabilir ancak bu tarama yüzeyel kaslar için geçerlidir. İğne kayıtlamaları ise fasikülasyon potansiyelleri hakkında daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Anahtar Kelimeler: ALS, Fasikülasyon, Fasikülasyon potansiyelleri

Fasciculation Potentials in ALS: Surface or Needle Recording? Çağla Çınar Balcıoğlu, Mehmet Barış BasloIstanbul University, Istanbul Medical Faculty, Department of Neurology, Istanbul Background: Fasciculation potentials (FPs) are indicators for ongoing denervation-reinnervation in ALS not only by relying on their presence but also their configuration and firing characteristics. Present study is aimed to record FPs in ALS patients by using both surface and needle electrodes and to question the value of surface recording. Material-Methods: Nineteen definitive ALS patients were enrolled. Surface and needle recordings were done in first dorsal interosseus muscle. Needle recordings were done at 3 different positions. Activity was acquired for 2 minutes and stored for each recording. Quantitative MUP analysis was performed. MUP indices were calculated. The frequency of FPs in surface and needle recordings was compared. FPs and MUPs re-analyzed off-line to search whether the fasciculating motor unit voluntarily recruits. Results: Needle recording revealed significantly high numbers of FPs. Numbers of FPs recorded from patients were ranged between 7-123 for surface recording (mean 36.7±34) and 14-313 for needle recording (mean 109±83.4) at three recording sites. However, surface recording revealed more FPs if comparison was done with the needle location where the least number of FPs was encountered. Interestingly most of the needle-recorded FPs was not among the MUPs that quantitatively analyzed. Surface recording was suitable for recognizing combined FPs but needle recording was much better in detecting complex FPs. Moreover, needle recording enabled examiner to trace whether fasciculating motor unit recruits voluntarily. Conclusions: Surface recording of FPs is a quick and painless way to detect FPs for superficial muscles. Needle recording yields more detailed information about FPs. Keywords: ALS, Fasciculation, Fasciculation potentials

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 25: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

23

[SS-014]Ailesel Hiperkolesterolemi Hastalarının Aksonal Uyarılabilirlik Açısından Değerlendirilmesi Hilmi Uysal1, Abir Alaamel1, Gizem Kızılay1, İbrahim Başarıcı2, Hasan Ali Altunbaş3

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı 3Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Amaç: Kolesterol tüm hücrelerin yapısında yer alan hayati bir moleküldür. Ayrıca vücudumuzda endokrin sistem başta olmak üzere, santral sinir sistemi, periferik sinir sistemi, kardiyovasküler sistem gibi pek çok sistemde kilit role sahiptir. Ailesel dislipidemiler, kolesterolün taşındığı lipoproteinlerin reseptörlerinde veya apoproteinlerinde genetik geçişli bozukluk nedeniyle kolesterolün hücre içerisine girişinin bozulduğu bir grup hastalıktır. Bununla bağlantılı olarak kolesterolü aktif olarak kullanan birçok dokuda çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmada, ailesel hiperkolesterolemi hastalarında kolesterolün, periferik sinirlerin miyelinizasyonunu sağlayan schwann hücreleri tarafından alınamamasının yarattığı olası metabolik açığın median sinirin motor elektrofizyolojik parametrelerine yansıyıp yansımadığını araştırmayı hedefledik. Materyal-Metod: Kliniğimize başvuran hastalardan Simon Broome kriterlerini karşılayanlardan oluşan hasta grubu ile kontrol grubu olmak üzere 2 grup oluşturulmuştur. Kayıtlar Q-trackS yazılımı aracılığıyla elde edilmiştir.Bulgular: Ailesel hiperkolesterolemi grubu ile kontrol grubu arasında motor elektrofizyolojik parametreler açısından karşılaştırıldığında fark bulunmamıştır. Sonuç: Ailesel hiperkolesterolemi, aksonal uyarılabilirlik parametrelerinde bir değişiklik yaratmıyor olabilir. Anahtar Kelimeler: Aksonal uyarılabilirlik, Ailesel hiperkolesterolemi, eşik izleme

Axonal Excitability Findings in Familial Hypercholesterolemia Hilmi Uysal1, Abir Alaamel1, Gizem Kızılay1, İbrahim Başarıcı2, Hasan Ali Altunbaş3

1Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 2Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Cardiology 3Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Internal Medicine Background: Cholesterol is one of the most important components of the myelin sheath. Schwann cells are responsible for myelinization of peripheral nerves. All situations that disrupt cholesterol metabolism in Schwann cells may affect channel dynamics on peripheral axons. Cholesterol entrance into the cell has been impaired due to genetic defects in apoproteins or its receptors in familial dyslipidemia patients. This is why we aimed to study the effects of this possible metabolic impairment on familial hypercholesterolemia patients. We have been investigated motor axonal excitability parameters.Material-Methods: We have evaluated median nerve motor axonal excitability parameters of patients diagnosed with familial hypercholesterolemia according to Simon Broome criteria by using Q-trackS software and compared with control group. Results: There was not any significant difference between control group and familial dyslipidemia group in term of all parameters.Conclusions: Axonal excitability parameters may not be affected in patients with familial hypercholesterolemia. Keywords: Axonal excitability, Familial hypercholesterolemia, threshold tracking

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 26: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

24

[SS-015]Motor Nöron Hastalarında Kortikal ve Aksonal Uyarılabilirlik Değişimlerinin İncelenmesi Hilmi Uysal1, Abir Alaamel2, Mehmet Berke Göztepe2, Cansu Aydın1, Pervin Aliyeva1

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Giriş-Amaç: MScan, motor ünite sayı tahmin yöntemlerinden birisidir. Motor nöron hastalarında motor ünite sayısını tahmin etmede oldukça duyarlı bir yöntem olduğu belirtilmektedir. Motor kontrol mekanizmalarının anlaşılmasında, santral ve spinal lezyonları tanımlamada motor uyarılmış potansiyellerin (MEP) kullanımı temel inceleme yöntemlerindendir. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada, motor kortekste uyarılabilirlik değişimleri, altı motor nöron hastası ve yedi sağlıklı gönüllü arasında karşılaştırıldı. Abductor Pollicis Brevis (APB) kasının santral motor alandaki yerleşimini incelemek için TMS kullanıldı. MEP cevapları yüzey EMG elektrotları ile kaydedildi. APB kası için sıcak nokta, eşik altı ve supramaximal amplitüd değerleri tek puls TMS ile belirlendi. Çift uyarım metodu ile intrakortikal inhibisyon ve eksitasyon değerlendirildi. Motor ünite sayısını değerlendirmek için Q-TrackS yazılımı kullanıldı. Median sinir sol el bileğinden uyarıldı. Kayıtlar abduktor pollicis brevis kasından elde edildi. Motor ünite sayı analizleri MscanFit aracılığıyla analiz edildi.Bulgular: Kliniğimize başvuran 10 motor nöron hastasının QTrackS yazılımı ile MScan kayıtları alınmıştır. Bu 10 olgunun motor ünite sayı ortalaması 42,4 olarak elde edilmiştir. 10 olgunun 6’sına MScan kaydının hemen sonrasında uzun egzersiz testi uygulanmıştır. Egzersiz sonrası yapılan kayıtlardan elde edilen analizler sonucunda motor ünite sayı ortalaması 38,5 olarak bulunmuştur. Aynı 6 olgunun egzersiz öncesi motor ünite sayı ortalaması 43,8 olarak tespit edilmiştir. TMS uygulanan olgularda ise kortikal uyarılabilirlik eşik değerinin düştüğü bulunmuştur. Intrakortikal inhibisyon ve eksitasyonda ise olgular arasında tutarlı olmayan değişim gözlenmiştir. Tartışma ve Sonuç: Motor nöron hastalarında motor ünite sayıları patolojik düzeyde düşüktür. Uzun egzersiz testi ile birlikte motor nöron hastalarının motor ünite sayıları azalma eğiliminde görünmektedir. Motor nöron hastalarında kortikal uyarılabilirlik eşiğinin düşük bulunması kortikal aşırı uyarılabilirlik olduğunu düşündürmektedir.Bu çalışma Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar projesi olarak desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Aksonal uyarılabilirlik, Motor ünite sayımı, kortikal uyarılabilirlik

Investigation of Cortical and Axonal Excitability Changes in Patients with Motor Neuron Disease Hilmi Uysal1, Abir Alaamel2, Mehmet Berke Göztepe2, Cansu Aydın1, Pervin Aliyeva1

1Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 2Akdeniz University Faculty of Medicine Introduction Mscan is one of the motor unit number estimation methods.It is a sensitive method to estimate motor unit number in patients with motor neuron disease. Motor evoked potentials (MEP) are the main research method to understand motor control mechanisms and to describe central and spinal lesions. Material and Methods In this study, 6 patients with motor neuron disease and 7 healthy cases were compared in terms of cortical excitability. TMS was used o investigate the central motor cortical position of Abductor Pollicis Brevis (APB) muscle. MEP responses were recorded by surface EMG electrodes. Hot point for ABP muscle, supramaximal and subthreshold amplitudes were investigated by single pulse TMS. Intracortical inhibition and excitation were evaluated by a double stimulus method.Q-TrackS software was used to evaluate motor unit number. The median nerve was stimulated at the left wrist level. Records were obtained from APB. Motor unit numbers were analyzed by MscanFit.Results: 10 patients’ Mscan records were obtained by Q-TrackS software. The average of these patents’ motor unit numbers was to be 42,4. The long exercise test was applied to 6 of these patients after Mscan. The patients’ average motor unit numbers was found 38,5. The average number of motor unit numbers before exercise was found to be 43.8. It was found that the threshold value of cortical excitability decreased in patients who underwent TMS. Intracortical inhibition and excitation showed inconsistent results between cases. Discussion and ConclusionThe number of motor units in patients with motor neuron disease is low at the pathological level. The number of motor unit numbers of patients with motor neuron disease seems to decrease with long exercise testing. Low cortical excitability threshold in patients with motor neuron disease suggests cortical hyperexcitability. This study was supported by Akdeniz University scientific research department. Keywords: Axonal excitability, motor unit number estimation, cortical excitability

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 27: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

25

[SS-016]Tibial Sinirde Patolojik A-Dalgaları İçin Elektrodiagnostik Parametre Metin Mercan, Vildan Yayla, Nilay TaşdemirBakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği Amaç: A dalgası latans, amplitüd ve şekil özelliklerini koruyan aynı bileşik kas aksiyon potansiyellerinin geç yanıtlarıdır, çeşitli nöropati ve nöronopati tiplerinde tibial sinir F-dalgalarının kaydedilmesi sırasında sıklıkla görülürler. Bununla birlikte, A-dalgaları sağlıklı bireylerde de yaygındır ve genellikle önemi belirsiz bir elektrofizyolojik bulgu olarak kabul edilir. Bu çalışmada, patolojik A dalgalarını normal A dalgalarından ayırt etmek amacıyla elektrodiagnostik parametre öneriyoruz. Yöntem: Klinik nörofizyoloji laboratuarında yapılan tüm tibial F-dalga çalışmaları retrospektif olarak analiz edildi. Diyabetik polinöropatili (DN) 15 hastada 71 A-dalgası, akut inflamatuvar demiyelinizan poliradikülonöropatili (AİDP) 34 hastada 91 A-dalgası ve normal sinir iletimli 28 bireyde (kontrol grubu) 50 A-dalgası tespit edildi. F-dalgasından önce ortaya çıkan 20 uyaranın en az 8’inde kaydedilen ve < 1,5 ms jitterli geç yanıtlar değerlendirmeye alındı. A-dalga amplitüdü, A-dalga sayısı, A-dalga tekrar sayısı ve Aamp / Mamp oranı farklı gruplar arasında karşılaştırıldı. İstatistiksel anlamlılık Mann-Whitney U testi, Kruskal Wallis testi ve ROC eğrisi kullanılarak değerlendirildi. P-değeri < 0,01 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: DM grubunda A dalgası amplitüdü, AİDP ve kontrol gruplarına göre anlamlı derecede yüksekti (p <0,001). Amp / Mamp oranı, DM ve AİDP grupları arasında anlamlı farklılık göstermedi (p = 0,903) fakat her iki grupta da kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti (p <0,01). A-dalgası tekrar sayısı gruplar arasında fark göstermedi (p> 0,01). Diğer taraftan, A-dalga sayısı AİDP grubunda anlamlı derecede yüksekti (p <0,001). ROC eğrisi analizinde, normal bireylere karşı % 90 özgüllük ile polinöropati için % 54 duyarlılık sunan Aamp / Mamp oranı 0,012 idi (AUC; 0,833,% 95 CI; 0,773-0,892, p <0,001). Ancak, amplitüd parametresinin tanısal değeri anlamlı bulunmadı (AUC; 0,55,% 95 CI; 0,46-0,63, p = 0,301) Sonuç: Aamp / Mamp oranının patolojik tibial A-dalgası için faydalı bir elektrodiagnostik parametre olarak kullanılabileceği düşünüldü. Anahtar Kelimeler: A-dalga amplitüdü, A-dalga sayısı, A-dalga tekrar sayısı, Aamp / Mamp oranı

Electrodiagnostic Parameter For Pathological A-Waves İn Tibial Nerve Metin Mercan, Vildan Yayla, Nilay TaşdemirBakırköy Dr. Sadi Konuk Research and Training Hospital, Neurology Clinics Objective: A-wave is a late response of the same compound muscle action potentials that maintains the characteristics of latency, amplitude and shape, they are frequently found during the recording of F-waves from tibial nerve in several types of neuropathy and neuronopathy. However, A-waves are also common in healthy individuals and generally considered an electrophysiological finding of unclear significance. We propose electrodiagnostic parameter in an attempt to distinguish pathological A waves from normal A waves. Methods: We retrospectively reanalysed all tibial F-wave studies performed at the clinical neurophysiology laboratory. Seventy-two A-wave in 15 patients with diabetic polyneuropathy (DP), 91 A-wave in 34 patients with acute inflammatory demyelinating polyradiculoneuropathy (AIDP) and 50 A-wave in 28 subjects with normal nerve conduction studies (control group) were identified. Late responses preceding the F-wave that were recorded at least 8 out of 20 stimuli with a jitter < 1.5 ms were evaluated. A-wave amplitude, number of A-wave, number of A-wave repeater and Aamp / M amp ratio were compared between the groups. The statistical significance was assessed using Mann–Whitney U test, the Kruskal–Wallis test and the ROC curve. P-values < 0.01 were considered statistically significant. Results: A-wave amplitude was significantly higher in DP group than in AIDP and control groups (p < 0,001). Amp / Mamp ratio did not differ among the DP and AIDP groups (p = 0,903) but were significantly higher in both groups than in control group (p < 0,01). No significant between-group differences were observed on number of A-wave repeater (p > 0,01). On the other hand, number of A-wave were significantly higher in AIDP group (p < 0,001). ROC curve analysis demonstrated a cut-off of 0,012 for Aamp / Mamp ratio offering a sensitivity of 54% for polyneuropathy with specificity of 90% versus control group (AUC; 0.833, 95% CI;0,773-0,892, p<0,001). However, amplitude parameter did not have any significant diagnostic value (AUC; 0.55, 95% CI;0,46-0,63, p=0,301). Conclusion: We suggest that Aamp / Mamp ratio can be a useful electrodiagnostic parameter for pathological tibial A-wave. Keywords: A-wave amplitude, number of A-wave, number of A-wave repeater, Aamp / M amp ratio

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 28: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

26

[SS-017]Nöbet Sonrası Gelişen İki Taraflı Humerus Kırığı Ve Brakial Pleksopati:olgu Sunumu Aydın Çağaç, Aysel Milanlıoğlu, Vedat ÇilingirYüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı,Van Giriş Epileptik nöbet sonrası humerus, skapula, pelvis ve vertebra kırıkları gelişebilmektedir. Bu durum epileptik nöbetin şiddetli olması yanısıra başka risk faktörleri ile de ilişkilidir. Bu yazımızda jeneralize tonik klonik epileptik nöbet sonrası gelişen iki taraflı humerus kırıklı-çıkığına bağlı traksiyon injurisi sonrası oluşan brakial pleksus sinir lezyonları olan olguyu literatür eşliğinde tartışmak istedik. Otuz iki yaşında kadın hasta, ellerinde uyuşma, omuzlarında ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Hastanın anamnezinde, eplepsi tanısı ile Levetirasetam 1500 mg/gün ve Lamotrigin 100 mg/gün kullanmakta iken nöbet sonrası her iki omzunda kırıklı-çıkık nedeni ile operasyon öyküsü geçirmiş.Fizik muayenesinde, her iki omzunda cerrahi skar izi ve nörolojik muayenesinde, her iki radial ve sağ median sinir traselerinde motor ve duyu kaybı vardı. EEG de sağ temporoparietalde deşarjlar mevcuttu. EMG’ de bilateral duyusal radial sinir DSAP değeri düşük, sağ median sinir iletim hızı düşüktü. Bilateral motor radial, musculocuteneus ve aksiller sinir BKAP değerleri düşüktü.İncelenen İlgili kaslarda aksonal dejenerasyon izlendi. Bulgular bilateral brakial pleksus üst ve orta trunkus lezyonu ile uyumlu idi. Tartışma Epileptik nöbet sonrası yumuşak doku yaralanmaları, kırıklar, ağız yaralanmaları, kafa travması, yanıklar ve boğulmalar olabilmektedir. Normal popülasyonda kırık oranı %1.23 iken epileptik nöbet geçirenlerde bu oran %2.4 tür. Çalışmalar, nöbet kontrolü olmayan hastalarda ve D vitamin düzeyi düşük olanlarda kırık riskinin artığını belirtmektedir. Olguda D vitamini seviyesi (8 ng/ml) düşüktü. Literatürde jeneralize nöbet sonrası femur kırığı (2) ve bilateral humerus kırığı (3) bildirilmiştir. Gosens ve ark. nöbet sonrası posterior humerus çıkıkları geliştiğini belirtmişlerdir (3). Omuz çıkıkları sonrası kombine veya izole sinir yaralanmaları olabilir. En sık aksiller sinir etkilenir. Olgudaki sinir lezyonunun nöbet esnasındaki traksiyon injurisi nedeni ile geliştiği kanısındayız. Sonuç Nöbet sonrası travma öyküsü olmaksızın nadir bir komplikayon olarak görülen kırıklar özellikle yaşlı hastalarda nöbet sonrası devam eden ağrılarda akla gelmelidir. Sinir lezyonlarının tanısında EMG faydalıdır. Sinir hasarının tedavisinde erken tanı ve rehabilitasyon yapılmalı ve yoğun egzersiz uygulanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Nöbet, Humerus kırığı, Brakial pleksopati, EMG

Two-Sıded Humerus Fracture And Brachial Plexopathy Developed After Seızure: Case Report Aydın Çağaç, Aysel Milanlıoğlu, Vedat ÇilingirYüzüncü Yıl University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Van Introduction After epileptic seizures, humerus, scapula, pelvis and vertebral fractures may develop. This situation is associated with severe epileptic seizures as well as other risk factors. In this study, we aimed to discuss a patient with brachial plexus nerve lesions after developing bilateral fractures due to generalized tonic-clonic epileptic seizure. A 32-year-old female patient presented to our clinic complaining of numbness in her hands and pain in her shoulders. The patient had a history of operation, took levetiracetam 1500 mg / day and Lamotrigine 100 mg / day with the diagnosis of eplepsia, and fracture-dislocation on both shoulders after seizure.Physical examination revealed a surgical scar and neurological examination on both shoulders, and motor and sensory loss in both radial and right median nerves. EEG also revealed discharges in the right temporoparietal. EMG showed low bilateral sensory radial nerve and low right median nerve conduction velocity. Bilateral motor radial, musculocuteneus and axillary nerve PTF values were low. Axonal degeneration was observed in the related muscles. The findings were consistent with bilateral brachial plexus upper and middle trunk lesion.Discussion After epileptic seizures, soft tissue injuries, fractures, mouth injuries, head trauma, burns and suffocation can occur. The rate of fracture is 1.23% in normal population and 2.4% in epileptic seizures. Studies indicate that patients without seizures and patients with low vitamin D levels have an increased risk of fractures. The level of vitamin D (8 ng / ml) was low. Femur fracture (2) and bilateral humeral fracture (3) have been reported in the literature after a generalized seizure. Gosens et al. posterior humerus dislocations developed after the seizure (3). Shoulder dislocations may be combined or isolated nerve injuries. The most commonly affected part is axillary nerve. We believe that the nerve lesion developed due to traction injury during seizure. Conclusion Fractures seen as a rare complication without a history of post-seizure should be considered especially in elderly patients after the seizure. EMG is useful in the diagnosis of nerve lesions. Early diagnosis and rehabilitation should be performed and intensive exercise should be applied in the treatment of nerve damage. Keywords: Seizure, Humerus fracture, Brachial plexopathy, EMG

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 29: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

27

[SS-018]Radikülopati Tanısında Elektrofizyolojinin Yeri ve Görüntüleme Yöntemleri ile Karşılaştırılması Ebru Bölük1, Cansu Uzunoğlu1, Yaprak Seçil1, Kenan Çetinoğlu2, Şehnaz Arıcı1, Fazıl Gelal2, Tülay Kurt İncesu1

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji-Klinik Nörofizyoloji, İzmir 2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyodiagnostik Anabilim Dalı, İzmir Servikal ya da lomberradikülopati elektrofizyoloji laboratuvarına yönlendirilen hastalarda sık rastladığımız ön tanılardır. Elektrofizyolojik olarak tanı koyulduktan sonraki aşamada hastalar çoğunlukla takip edilememekte ve radyolojik-elektrofizyolojik korelasyon hakkında bilgi sahibi olunamamaktadır. Bu çalışmanın amacı laboratuvarımıza radikülopati ön tanısı başvuran hastaların elektrofizyolojik inceleme sonuçlarının servikal ya da lomber manyetik rezonans görüntülemelerde elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmasıdır. Servikal ya da lomberradikülopati ön tanısı ile 2018 yılında laboratuvarımıza başvuran hastaların raporları gözden geçirildi, bilgileri kayıtlandı. Hastalar içinde hastanemiz sisteminde aynı döneme ait görüntüleme kaydı olanlar deneyimli radyoloji hekimi tarafından yeniden değerlendirildi, radyolojik veriler elektrofizyolojik inceleme sonuçları ile karşılaştırıldı. Laboratuvarımızda bir yıl içinde 8121 inceleme yapılmıştır, 846 tanesi (%10.41) radikülopati ön tanısı ile başvuran hastalardır. İzole radikülopati ön tanısı ile başvuran hasta sayısı 609 iken, radikülopati ve ek tanı ile gönderilen hasta sayısı 237’dir. İzole radikülopati ön tanısında 222 hastada (%36.45), ek tanılı grupta 73 hastada (%30.80) elektrofizyolojik olarak radiküler etkilenme saptanmıştır (toplamda %34.86). Hastaların 147’si kadın 148’i erkektir. Yaş ortalaması 54±13’tür. Bu hastaların MRG sonuçları ve elektrofizyolojik incelemelerinin karşılaştırılmasında %50’nin üzerinde laboratuvar-görüntüleme korelasyonu olduğu gözlenmiştir. Radikülopati sık bir ön tanı olmasına karşın elde edilen elektrofizyolojik veriler polinöropatiler ve tuzak nöropatilerdeki bulgulara göre daha az duyarlıdır. İğne EMG, spinal kök düzey bulgularını vermekle birlikte etiyolojiye yönelik bilgi vermez. Etiyolojiyi araştırmak klinisyenin işi olmakla birlikte incelemeye gönderilen hastaların değerlendirilme şekli, radikülopatinin diğer klinik tanılarla karışması, hasta yoğunluğu gibi vb. nedenler bazı ön tanıların dikkatli seçilmediği görüşünü doğurabilir. Elde edilen radyolojik korelasyon bize laboratuvarımızın bu konuda yeterli bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: iğne EMG, servikal radikülopati, lomber radikülopati

The Place of the Electrophysiology Examination for the Diagnosis of Radiculopathy and Its Comparison with other Imaging Methods Ebru Bölük1, Cansu Uzunoğlu1, Yaprak Seçil1, Kenan Çetinoğlu2, Şehnaz Arıcı1, Fazıl Gelal2, Tülay Kurt İncesu1

1Izmir Katip Celebi University Ataturk Training and Research Hospital Department of Neurology- Clinical Neurophysiology İzmir 2Izmir Katip Celebi University Ataturk Training and Research Hospital Department of Radiodiagnostic, İzmir Radiculopathy (cervical or lumbar) is one of the most common prediagnosis of patients referred to electrophysiology laboratory. Following the electrophysiological diagnosis, patients are not usually followed-up in later stages and no data can be acquired on the radiological and electrophysiological correlation. The aim of this study was to compare the findings of electrophysiological examination of the patients who presented to our laboratory with prediagnosis of radiculopathy with the findings of cervical and lumbar magnetic resonance imaging. The reports of the patients who presented to our laboratory with the prediagnosis of cervical or lumbar radiculopathy in 2018 were examined and their findings were recorded. Patients who had imaging results from the same period were examined by an experienced radiologist and the radiological data were compared with the findings of electrophysiological imaging findings. In our laboratory, 8121 cases were examined in one year; and 846 (10.41%) of the patients presented with the prediagnosis of radiculopathy. While the number of the patients presenting with prediagnosis of isolated radiculopathy was 609, the number of the patients admitted with radiculopathy and comorbidity was 237. Radiculopathy was detected electrophysiologically in 222 patients (36.45%) in the isolated radiculopathy patient group, and in 73 patients (30.80 %) in the comorbid group (34.86 % in total). Of the patients, 147 were female and 148 were male. The mean age was 54 ± 13 years. The comparison of findings of MRI scan and electrophysiologic examination were showed a laboratory-imaging correlation above 50%. Although radiculopathy is a common prediagnosis, the electrophysiological data are less sensitive than the findings in polyneuropathies and entrapment neuropathies. Needle EMG provides information on the findings of the spinal root levels; however, it does not provide information about etiology. Investigating the etiology falls into the clinician’s area of responsibility; in addition, the way of evaluation of the admitted patients, confusion of radiculopathy with other clinical diagnoses and excessive number of patients etc. may lead to the conception that some prediagnoses are not properly made. The obtained radiological correlation shows that our laboratory has the essential perspective over this field. Keywords: cervical radiculopathy, lumbar radiculopathy, needle EMG

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 30: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

28

[SS-019]İdiyopatik Parkinson Hastalarında Tuzak Nöropati ve/veya Polinöropati Sıklığının Araştırılması Cansu Uzunoğlu, Ebru Bölük, Yaprak Seçil, Tülay Kurt İncesuİzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji ve Klinik Nörofizyoloji Anabilim ve Bilim Dalları,İzmir GİRİŞTuzak nöropatiler periferik sinirlerin vücudun bir segmentinden başka bir segmentine geçiş yerlerinde yer alan fibroosseoz tünelde sıkışması olarak tanımlanmaktadır. Tuzak nöropatilerin patofizyolojinde ekstremitelerin tekrarlayan hareketleri ve lokal mekanik etki nedeniyle gelişen kronik bası yer almaktadır. Bu bası sinirin sıkışmasına ve sinir iletimlerinde fokal yavaşlamaya sebep olmaktadır. Tremor ve bradikinezi Parkinson Hastalığının kardinal bulgularındadır. Bu çalışmada Parkinson hastalarında tremor ve bradikinezinin tuzak nöropati ve polinöropati gelişimine katkısını araştırmayı hedefledik.MATERYAL-METODHareket bozukluğu polikliğimizde takipli Hoehn-Yahr evre1-4 arasında olan, tremor eşlik eden ya da eşlik etmeyen Parkinson hastaları çalışmaya dahil edildi. Bu hastalara dört ekstremite sinir iletim çalışmaları polinöropati ve tuzak nöropati protokolünde yapıldı.İSTATİKSEL ANALİZ Verilerin normal dağılıma uygunluğunun araştırılmasında ShapiroWilk’s testinden yararlanılmıştır. Normal dağılım gösteren grupların karşılaştırılmasında, grup sayısı iki olan durumlar için bağımsız örnek t testi analizi kullanılmıştır. Normal dağılıma uygunluk göstermeyen grupların karşılaştırılmasında, grup sayısı iki olan durumlar için Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Oluşturulan çapraz tabloların analizinde Pearson Ki-Kare, Yate’s Ki-Kare, Fisher’s Kesin (Exact) Ki-Kare ve Pearson Kesin (Exact) Ki-Kare analizleri kullanılmıştır. Analizlerin uygulanmasında SAS University Edition v9.4 (SAS Institute, Cary NC) programından yararlanılmıştır. İstatistiksel önemlilik için p<0.05 değeri kriter kabul edilmiştir. SONUÇLAR Çalışmaya dahil edilen 41 (31 erkek 10 kadın) Parkinson hastasının ortalama yaş 63.0±9.8 saptandı. Hastaların sonuçları hastalık süresi, kullanılan tedaviler, hastalık tarafı gibi verilerle karşılaştırma yapıldı. Tremor saptanan 31 hastanın 13’ünde tuzak nöropati (p:1.00) saptandı. Hastaların başlangıç tarafına göre tuzak nöropati sıklığı hesaplandı. Tuzak nöropati saptanan hastaların ortalama hastalık süresi 8.1 yıl, tuzak nöropati saptanmayan hastaların hastalık süresi ortalama 5.96 yıl saptandı (p:0,615). İstatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. 41 hastanın 3 (%7.31) tanesinde polinöropati saptandı. TARTIŞMAParkinson hastalarında literatürde üst ekstremite tuzak nöropati sıklığı %21 oranında bulunmuştur. Polinöropati sıklığı L-dopa kullanımıyla artmakla birlikte Parkinson hastalarında %13 oraınında bulunmuştır. Hastalarda saptanan tuzak nöropatiler, hastalık başlangıç tarafına göre farklılık göstermemiştir. Parkinson hastalarında mikrotravma ve kronik bası nedeniyle gelişebilecek nöropatiler, elde edilen tüm verilerle literatür eşliğinde tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Parkinson Hastalığı, Polinöropati, Tuzak Nöropati

Investigation of the Frequency of Entrapment Neuropathy and/or Polyneuropathy in Patients with Idiopatic Parkinson’s Disease Cansu Uzunoğlu, Ebru Bölük, Yaprak Seçil, Tülay Kurt İncesuİzmir Katip Çelebi University, Atatürk Training and Research Hospital, Departments of Neurology and Clinical Neurophysiology, İzmir INTRODUCTIONEntrapment neuropathies are defined as the compression of the peripheral nerves in the fibro-osseous tunnel located at the transition points from one segment of the body to another. The pathophysiology of entrapment neuropathies includes chronic pressure due to recurrent extremity movements and local mechanical effects.Tremor and bradykinesia are the cardinal findings of Parkinson’s disease (PD). The aim of this study was to investigate the contribution of tremor and bradykinesia to the development of entrapment neuropathy and polyneuropathy in patients with PD. MATERIALS AND METHODS Patients with PD with or without tremor, who were at stage 1-4 according to Hoehn and Yahr (H&Y) scale and followed in our movement disorders policlinic, were included in the study. Nerve conduction studies (NCS) were performed in these patients under polyneuropathy and entrapment neuropathy protocol.STATISTICAL ANALYSIS Statistical analysis was performed by using SAS University Edition v9.4 (SAS Institute, Cary NC). p<0.05 value was considered as criterion for statistical significance.FINDINGS The mean age of 41 (31 male, 10 female) patients included in the study with Parkinson’s disease was 63.0 ± 9.8. The comparison was made with the data such as the results of the patients, the duration of the disease, the treatments used, and the side of the disease. Of the 31 patients with tremor, 13 were found to have entrapment neuropathy (p:1.00). The frequency of entrapment neuropathy was calculated according to the side of onset. The mean duration of disease was 8.1 years in patients with entrapment neuropathy and 5.96 years in patients with no entrapment neuropathy (p:0.615). No statistically significant difference was observed. Polyneuropathy was detected in 3 (7.31%) of 41 patients. DISCUSSION In the literature, the prevalence of entrapment neuropathy of upper extremity has been reported to be 21% in patients with PD. The frequency of polyneuropathy, which is found to be 13% in patients with PD, increases with the use of L-dopa. entrapment neuropathies detecte. Neuropathies that may be developed due to microtrauma and chronic compression in patients with PD will be discussed with literature. Keywords: Parkinson’s disease, polyneuropathy, entrapment neuropathies

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 31: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

29

[SS-021]Geç Tanı Alan Multifokal Motor Nöropati Olgusu Ahmet TüfekçiRecep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilimdalı, Rize Giriş: Multifokal motor nöropati (MMN) tipik olarak üst ekstremitelerde başlayan, multifokal tutulum yapan, iletim blokları ile giden progresif seyirli motor nöropatidir. Duyusal tutulum tipik olarak yoktur yada çok hafiftir. Son çalışmalar hastalık prevalansının yüzbinde 0,29-0,70 arasında olduğunu bildirmektedir. Olgu: 37 yaşında bayan hasta sağ elinde beceriksizlik ve güçsüzlük şikayeti ile başvurdu. Şikayetleri 8 yıl önce başlamıştı. Başvurduğu farklı kliniklerde anterior interosseoz sendromu ve Lyme brakiyonöropatisi tanıları ile izlenmişti. Nörolojik muayenesinde sağ üst distalde 4/ 5 kas gücü mevcut olup ve stiloradial refleksi azalmış olarak saptandı, diğer nörolojik muayene bulguları normaldi. Yapılan EMG de asimetrik tutulumun izlendiği multifokal demiyelinizan motor nöropati saptandı. Serum GM1 gangliozid antikoru zayıf pozitif olarak saptandı. Tartışma: MMN hastaları tuzak nöropatisinin başta olduğu birçok yanlış tanı ile izlendikten yıllar sonra doğru tanı alabilmektedir. Bunun nedeni rutin elektrodiagnostik incelemede iletim bloğunun tespit edilmesinin zor olmasıdır. MMN farkındalığının artması ile medyan tanı süresinin 5 yıldan 2 yıla kadar düştüğü bildirilmektedir. Ancak ülkemizdeki MMN olgu sayısının azlığı bu farkındalığın oluşmadığını kanaatini oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Multifokal motor nöropati, geç tanı, iletim bloğu

A Case of Late Diagnosed Multifocal Motor Neuropathy Ahmet TüfekçiRecep Tayyip Erdogan University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Rize Background: Multifocal motor neuropathy (MMN) is a progressive motor neuropathy with multifocal involvement and conduction blocks that typically starts at the upper extremities. Sensory involvement is typically absent or very mild. Recent studies report that the prevalence of the disease is between 0.29 and 0.70 per hundred thousand.Case: A 37-year-old female patient presented with incompetence and disability in her right hand. Her complaints has started eight years ago. She had been diagnosed with anterior interosseous syndrome and Lyme brachioneropathy in different clinics. On neurological examination, 4 / 5 muscle strength was found in the right upper distal and styloradial reflex was found to be decreased, and the other neurological examination findings were normal. EMG revealed multifocal demyelinating motor neuropathy with asymmetric involvement. Serum GM1 ganglioside antibody was found to be weak positive. Conclusions: MMN patients can be diagnosed correctly after many years of misdiagnosis, such as entrapment neuropathy. The main cause of delayed diagnosis is due to difficult to detect the conduction block in routine electrodiagnostic examination. It is reported that the median time of diagnosis decreases from 5 to 2 years with the increase in the awareness of MMN. However, the low number of MMN cases in our country suggests that this awareness does not occur. Keywords: Multifocal motor neuropathy, late diagnosis, conduction block

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 32: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

30

[SS-022]Guillian Barre Sendromu hastalarında nötrofil/lenfosit oranı prognostik bir faktör olabilir mi? Fatma Akkoyun Arıkan1, Mustafa Çetiner2, Gönül Akdağ2, Sibel Canbaz Kabay2

1Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Kütahya 2Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Kütahya Giriş Guillain Barre Sendromu (GBS), akut, inflamatuvar immün aracılı bir poliradikülonöropatidir. GBS ‘nin etyopatogenezi kesin olarak bilinmemesine karşılık, geçirilmiş bakteriyel veya viral enfeksiyonların tetiklediği, otoimmün bir hastalık olduğu kabul edilmektedir. Beyin omurilik sıvısındaki (BOS) total protein düzeyi ve plazma nötrofil\lenfosit oranı (NLO) otoimmün inflamatuar yanıt ile ilişkilidir. Çalışmamızın amacı GBS hastalarında NLO’nun demiyelinizan ve aksonal tutuluş ile ilişkili olup olmadığını ve hastaların prognozu üzerine etkili olup olmadığını göstermektir. Materyal-Metod Ocak 2014- Aralık 2018 tarihleri arasında GBS tanısı ile kliniğimizde izlenen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet, öncül enfeksiyon, BOS protein düzeyleri, NLO’ları, elektrofizyolojik bulguları, yatış esnasında mekanik ventilasyon ihtiyacı olup olmadığı kaydedildi. Başvuru esnasında ve taburculukta özürlülük skorlaması HUGHES sınıflamasına göre derecelendirildi. Elektrofizyolojik verilerine göre hastalar aksonal ve demiyelinizan polinoropati olarak gruplandırıldı. Bulgular Çalışmaya alınan 25 hastanın 16’sı erkek (%74), 9’u kadın (%36) olup yaş ortalamaları 55,92±13,46 (aralık, 24-75) yıl olarak hesaplandı. Öncül enfeksiyon olarak en sık üst solunum yolu enfeksiyonu (%40) gözlendi. Elektrofizyolojik bulgulara göre 11 hastada (%45) aksonal, 13 hastada (%55) demiyelinizan tip polinöropati saptandı. Hastaların yatış muayenelerinde HUGHES skor ortalama değeri 3,24±0,96 ve taburculukta HUGHES skor ortalama değeri 2,12±1,39 olarak hesaplandı. Yapılan karşılaştırmada taburculuktaki HUGHES skor değerlerindeki düşüş anlamlıydı (p=0,001). BOS protein ortanca değeri 70 mg/dl (aralık 27-597 mg/dl), NLO’ları 4,51±2,47 olarak saptandı. BOS proteini ve NLO açısından yapılan karşılaştırmada iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı (p >0,05). Sonuç Literatürde demiyelinizan polinöropatisi olan GBS hastalarının NLO‘ları aksonal gruba göre anlamlı olarak yüksek, BOS proteinleri de düşük bulunmuştur. NLO yüksekliği iyi prognozla ilişkilendirilmiştir. Bizim çalışmamızda ise GBS’li hastalarda aksonal ve demiyelinizan polinöropatisi olanların BOS proteini ve NLO’ları arasında anlamlı fark bulunmadı ve NLO prognoz ile ilişkilendirilemedi (p >0,05). Anahtar Kelimeler: Gullian Barre Sendromu, nötrofil/lenfosit oranı, prognoz

Can Neutrophil/ Lymphocyte Ratio Be A Prognostic Factor in Patients With Guillian Barre Syndrome? Fatma Akkoyun Arıkan1, Mustafa Çetiner2, Gönül Akdağ2, Sibel Canbaz Kabay2

1Kütahya University of Health Sciences Evliya Çelebi Training and Research Hospital, Neurology Clinic, Kütahya 2Kütahya University of Health Sciences Faculty of Medicine, Department of Neurology, Kütahya Introductıon Guillain Barre Syndrome (GBS) is an acute, inflammatory immune mediated polyradiculoneuropathy. Although the etiopathogenesis of GBS is not known exactly, it is considered to be an autoimmune disease triggered by bacterial or viral infections. The total protein level of Cerebrospinal fluid CSF) and plasma neutrophil/lymphocyte ratio(NLR) is associated with autoimmune inflammatory response. The aim of our study was to investigate whether NLR is associated with demyelinating and axonal involvement in GBS patients and related on the prognosis of patients. Methods The files of the patients who were followed up in our clinic between January 2014 and December 2018 were investigated retrospectively. Age, gender, premature infection, CSF protein levels, neutrophil / lymphocyte ratios, electrophysiological findings, treatment approaches, and need for mechanical ventilation during hospitalization were recorded. Disability scoring was applied according to the HUGHES classification. According to their electrophysiological data, GBS subtypes were determined as axonal and demyelinating GBS for the patients. Findings Of the 25 patients included in the study, 16 were male (74%) and 9 were female (36%). The mean age was 55.92 ± 13.46 (range, 24-75) years. Most common infection was upper respiratory tract infection (40%). Electrophysiological findings revealed axonal involvement in 11 patients (45%) and demyelinating type polyneuropathy in 13 patients (55%). The mean HUGHES score was found to be 3.24 ± 0.96 and the mean HUGHES score at discharge was 2.12 ± 1.39. The decrease in HUGHES score values on discharge was significant (p = 0.001). CSF protein median value was 70 mg / dl (range 27-597 mg / dl) and the NLOs were 4.51 ± 2.47. No significant difference was found between the two groups in terms of CSF protein and NLR. (P> 0.05). Result In the literature, NLOs of GBS patients with demyelinating polyneuropathy were significantly higher and CSF proteins were lower than those of axonal group. The NLO elevation is associated with a good prognosis. In our study, no significant difference was found between CSF protein and NLR of patients with axonal and demyelinating polyneuropathy in GBS patients and did not correlate NLR with prognosis (p> 0.05). Keywords: Gullian Barre Syndrome, neutrophil/ lymphocyte ratio, prognos

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 33: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

31

[SS-023]Kanat Skapulalı Hastaların Elektrofizyolojik ve Klinik Değerlendirmesi: 34 Olgu Filiz Azman İste, Leyla Das Pektezel, Gökcem Yildiz Sarikaya, Gulay Nurlu, Kubilay Varlı, Mehmet Demirci, Cagri Mesut TemucinHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye Giriş-Amaç: Periferik sinir lezyonu {Uzun torasik sinir (LTN), spinal aksesuar sinir (SAN), dorsal skapular sinir (DSN)}, kas patolojileri ve diğer nedenlere bağlı gelişen tek taraflı veya bilateral kanat skapulalı (KS) hastaların değerlendirilmesi amaçladı. Metod: 18 yıllık sürede, kanat skapula nedeni ile elektrofizyolojik değerlendirme için merkezimize refere edilen 34 hastanın klinik ve elektrofizyolojik verileri retrospektif olarak incelendi.Bulgular: 21 erkek ve 14 kadın hastanın yaş ortalaması 40’tı (11-67 arası). 23 hastada sağ, 8 hastada sol, 3 hastada da iki taraflı tutulum vardı. KS’nın en sık nedeni SAN felcine bağlı bulundu (n=20). İzole SAN felcine bağlı KS 14 hastada görülürken, 6 hastada SAN ile birlikte diğer sinir tutulumları vardı (2 hipoglossus,2 büyük aurikuler sinir, 1 brakiyal pleksus, 1 hastada da 9 ve 10. Kranial sinir tutulumu ile birlikte). KS’ya neden olan diğer nedenler ise LTN felci (n=6), SAN ve LTN felci birlikte (n=2), DSN felci (n=2), SAN ve DSN felci birlikte (n=1), kemik veya eklem patolojisine bağlı kanat skapula görünümü (n=2), ve miyopati (n=1) idi. Etiyolojiler ise; cerrahi prosedürlere bağlı (n=14), idyopatik (n=7), radyoterapi (n=4), travma (n=3), ortopedik nedenler (n=2), nöraljik amyotrofi (n=1), fasioskapulohumeral distrofi (n=1), miyopati (n=1), enfeksiyöz-inflamatuvar (n=1) nedenlere bağlıydı. SAN felci en çok boyun bölgesine uygulanan büyük veya küçük cerrahi prosedürlere bağlıyken, radyoterapi en sık ikinci neden olarak bulundu. Tartışma-Sonuç: Bu çalışmada, özellikle boyun bölgesine uygulanan cerrahi ve radyoterapiye bağlı SAN lezyonu en sık KS nedeni olarak bulundu. Burada olduğu gibi, tek taraflı KS, bilateral KS’dan çok daha sık görülmektedir. Küçük cerrahi prosedürler de ağır derecede SAN veya LTN lezyonuna neden olabilir. SAN lezyonu ile, anatomik lokalizasyonları nedeniyle hipoglossal sinir ve büyük aurikuler sinirin tutulumu da görülebilir. Ortopedik ve miyopatik nedenler, FSHD genç hastalarda akılda tutulmalıdır. KS’lı hastalarda tanıyı kesinleştirmek ve etiyolojiyi aydınlatabilmek için, LTN ve SAN’ın iki taraflı sinir iletim çalışması ve hedef kaslardaki iğne EMG incelemesi yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: kanat skapula, uzun torasik sinir, spinal aksesuar sinir, dorsal skapular sinir

Electrophysiological and Clinical Evaluation of patients with Winged Scapula: 34 Cases Filiz Azman İste, Leyla Das Pektezel, Gökcem Yildiz Sarikaya, Gulay Nurlu, Kubilay Varlı, Mehmet Demirci, Cagri Mesut TemucinHacettepe University Faculty of Medicine, Department of Neuorology, Ankara, Turkey Introduction: We aimed to report a series of patients with unilateral or bilateral winged scapula (WS), caused by peripheral nerve lesions {long thoracic nerve (LTN), spinal accesory nerve (SAN) and dorsal scapular nerve (DSN) palsies)}, muscle pathologies and other reasons. Method: Electrodiasgnostic and clinical data were collected from 34 patients with winged scapula, who were referred for electrophysiologic examination over 18-year period (2001-2019), retrospectively.Results: The mean age of 21 male and 13 female patients was 40 (range 11-67). The right side was involved in 23 patients, left in 8 and bilateral in 3. The most frequent cause of WS was found SAN palsy (n=20). 14 patients had isolated SAN palsy and 6 had accompanied with other nerve involvement (2 hypoglossus, 2 auricularis magnus, 1 brachial plexus, 1 both 9.-10.cranial nerves). Other causes of WS were LTN palsy (n=6 ), both SAN and LTN (n=2)palsy, DSN palsy (n=2),both SAN and DSN palsy (n=1), bone or joint related-WS (n=2) and myopathy (n=1). The etiologies were: surgical procedure (n=14), idiopathic (n=7), radiatherapy (n=4), trauma (n=3), orthopedic causes (n=2), neuralgic amyotrophy (n=1), fasioscapulohumeral dystrophy (n=1), myopathy (n=1), inflamation-infectious (n=1). Most of SAN palsy were releated to major or minor neck surgery (n=11), and second frequent cause was radiotherapy (n=3). Discussion: According to this study, SAN palsy is is the most frequent cause of WS especially after neck surgery and radiotherapy. Unilateral WS is more common than bilateral WS. Minor surgery can lead severe SAN or LTN palsy. SAN palsy can accompany with hypoglossus palsy and auricularis magnus involvement due to the their anatomic locations. Orthopedic and myopatic causes, FSHD must be kept in mind in young patients. Bilateral nerve conduction studies of LTN and SAN, and needle electromyography of target muscles must be consider in patients with WS for exact diagnosis and clarify the etiology. Keywords: winged scapula, long thoracic nerve, spinal accesory nerve, dorsal scapular nerve

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 34: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

32

[SS-024]Kronik Enflamatuar Demiyelinizan Poliradiküloneuropati Tanısı İle Takip Ve Tedavi Edilen Charcot-Marie-Tooth Nöropatisi Miraç Ayşen Ünsal, Ercan Köseİstanbul SBU Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Giriş: Kronik inflamatuar demyelinizan poliradikülonöropati (KIDP) progresif, simetrik, proksimal ve distal kuvvetsizliğin birlikte görüldüğü, immün mekanizmalara bağlı demyelinizan bir polinöropatidir. Yanlış KIDP tanısı steroidler, diğer immünsupressif ajanlar, plazmaferez ve intravenöz immünglobulin (IVIG) gibi ilaçların gereksiz kullanımı ile hem maddi açıdan ciddi bir yük oluşturacağı, hem de hastayı gereksiz potansiyel yan etiklere maruz bırakabileceği için oldukça önemlidir. KIDP yanlış tanısı ile uzun süreli uygun olmayan tedavi alan hasta sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Tanının genellikle diyabet, kalıtsal veya toksik nöropatiler gibi bozukluklar, servikal ve lomber poliradikülopati gibi hastalıklarla karışabildiği, overlap yapan sendromların kafa karışıklığına neden olabildiği düşünülmektedir. Burada yanlışlıkla KIDP tanısı alarak, 10 yıldır IVIG tedavisi gören ancak sonradan Charcot-Marie-Tooth nöropatisi tanısı alan hasta klinik olarak tartışılmıştır.Olgu: Altmış yaşında kadın hasta, 10 yıldır aralıklı aldığı IVIG tedavisini almak üzere başvurduğu poliklinikte görüldü. Şikayetlerinin yaklaşık 12 yıl önce başladığı, 1-2 yıl içerisinde özellikle alt ekstremitelerde güçsüzlüğün belirginleştiğini ifade etti. Yapılan nörolojik muayenesinde üst ekstremite distalinde bilateral el bilek 4/5 kas gücünde olup bilateral interosseus kas atrofisi mevcuttu. Bilateral alt ekstremite distallerinde ayak dorsifleksionu 0-1/5, plantar fleksiyonu 1-2/5, DTR ler alınamamaktaydı. Uzun eldiven-çorap tarzında hipoestezi mevcuttu. Hastanın muayene sırasında her iki ayakta belirgin pes cavus deformitesi dikkat çekmekte idi. Hasta 10 yıl önce IVIG tedavine başlamıştı. Son 1-2 yıldır 1/ay sıklığında IVIG tedavisi aldığını ancak anlamlı yanıt görmediğini ifade etti. Hastanın tipik ayak görünümü nedeniyle aile hikayesi yeniden sorgulandı. Yürüme güçlüğü olan kız kardeşi olduğu öğrenildiğinden hastaneye davet edildi. Altmış iki yaşından kadın hasta muayene edildi. Son 2-3 yıldır alt esktremitelerde belirgin güçsüzlüğü olduğunu ifade eden hastanın bilateral düşük ayağı olduğu, DTR lerinin alınamadığı görüldü. Her iki kardeşe PMP22 gen analizi yapıldı ve heterozigot duplikasyonu görüldü. CMT tanısı alan hastanın IVIG tedavisi durduruldu. TartışmaCMT nöropatisinin tanısı, klinik ve nörofizyolojik özellikler eşliğinde, pozitif bir aile öyküsü ile desteklendiğinde kolayca konulur. Ancak sporadik vakalarda yanlış tanı sıktır. Daha önce yapılan çalışmalarda bildirildiği gibi, immünomodülatör tedaviye refrakterlik, olası bir kalıtsal nöropati şüphesini tekrar gündeme getirmelidir. Anahtar Kelimeler: Charcot-Marie-Tooth nöropatisi, Kronik enflamatuar demiyelinizan poliradiküloneuropati, IVIG

Charcot-Marie-Tooth Neuropathy Misdiagnosed and Treated as Chronic İnflammatory Demyelinating Polyradiculoneuropathy Miraç Ayşen Ünsal, Ercan KöseIstanbul SBU Sultan Abdulhamid Han Training Hospital, Neurology Clinic Introduction: Chronic inflammatory demyelinating polyradiculoneuropathy (CIDP) is a demyelinating polyneuropathy due to immune mechanisms, with progressive, symmetrical, proximal and distal weakness. Mısdiagnosis as CIDP will result in unnecessary use of drugs such as steroids, other immunosuppressive agents, plasmapheresis and intravenous immunoglobulin (IVIG) and cause a financial burden and expose the patient to unnecessary potential side effects. The number of patients receiving long-term inappropriate treatment with a misdiagnosis of CIDP is quite high. Herein, we present a patient, misdiagnosed as CIDP and underwent IVIG treatment for 10 years who was later diagnosed with Charcot-Marie-Tooth (CMT) neuropathy.Case: A 60-year-old female patient was admitted to our whose complaints has started about 12 years ago, and her weakness became apparent in the first 1-2 years of her disease. Her neurological examination revealed bilateral interosseus muscle atrophy with bilateral hand wrist 4/5 muscle strength in the distal upper extremity. Foot dorsiflexion was 0-1/5, plantar flexion was 1-2/5, DTRs were absent at lower extremities. There was hypoesthesia in the form of long gloves-socks. The patient’s pes cavus deformity was prominent in both feet during the examination. She had started IVIG treatment 10 years ago. In the last 1-2 years, she received IVIG treatment at a frequency of 1/month which was not effective. The family history of the patient was requestioned because of the typical foot appearance. She told that she has an older sister who has difficulty in walking and invited to the hospital. A 60-year-old female patient was examined. In the last 2 to 3 years, she has had a significant weakness in the lower extremities. She used to have bilateral drop-foot with absent DTRs. PMP22 gene analysis was performed to both siblings. Heterozygous duplication was observed. The patient was diagnosed with CMT and the IVIG treatment was stopped. Discussion The diagnosis of CMT neuropathy is easily made by clinical and neurophysiological features supported by a positive family history. However, misdiagnosis is common in sporadic cases. As reported in previous studies, refractoriness to immunomodulatory therapy should raise the suspicion of a possible inherited neuropathy. Keywords: Charcot-Marie-Tooth neuropathy, chronic inflammatory demyelinating polyradiculoneuropathy, IVIG

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 35: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

33

[SS-025]Kortikal ve Periferik Uyarımlar İle Elde Edilen Soleus Orta Latanslı Yanıtlar Hilmi Uysal1, Mehmet Berke Göztepe2, Mustafa Görkem Özyurt3, Kemal Sıtkı Türker3, Lars Erik Larsson4, Cumhur Ertekin4

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi 3Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bilim Dalı 4Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Giriş-Amaç: Ani ayak dorsifleksiyonu ile Soleus kasından elde edilen orta ve geç latanslı yanıtların gerim refleksi olduğu düşünülmekte ve spinal kökenli olduğu genel kabul görmektedir. Peroneal sinir uyarımı ile elde edilen yanıtlardan Soleus Medium Latency Reflex (SOL-MLR) yanıtıda bu karakterde bir yanıttır. Transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) ile tetiklenen ve ayak dorsifleksiyonu manevrası koşulu elde edilen Soleus Motor Uyarılmış Potansiyel 80 (SOL-MEP80) yanıtı da SOL-MLR ile benzer özellikler taşımaktadır. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada, 15 sağlıklı gönüllünün (20,7±1,4 yıl, 174,1±10 boy, 68,5±14,9 kg) SOL-MLR ve SOL-MEP80 latansları karşılaştırılmıştır. SOL-MEP80 kayıtları için, TMS cihazı ile, yuvarlak coil kullanılarak, saçlı deri üzerine stimülasyon uygulanmıştır. SOL-MLR yanıtları peroneal sinir uyarımı ile ayak hafif dorsifleksiyonda iken kaydedilmiştir. Kayıtlar, surface EMG elektrotları ile alınmıştır. MEP ve MLR yanıtları, EMG cihazı ile 10 kHz örnekleme frekansında alınmıştır. Bulgular: SOL-MEP80 ve TA-MEP yanıtları arasındaki latans farkı 61,4±5,6 ms bulunmuştur. SOL-MLR ve TA-M yanıtları arasındaki latans farkı 64,04±4,02 ms bulunmuştur (p;0,025). SOL-MLR ve SOL-MEP80 yanıt değerleri görselleştirildiğinde, birbirine benzer traseler oluşmuştur. Tartışma ve Sonuç: Bu bulgular neticesinde, SOL-MLR ve SOL-MEP80 yanıtının benzer kökenli olduğu kanısındayız. Anahtar Kelimeler: Soleus, MLR, TCCS, Peroneal uyarım

Soleus Medium Latency Reflex Responses Induced by Cortical And Peripheral Stimulation Hilmi Uysal1, Mehmet Berke Göztepe2, Mustafa Görkem Özyurt3, Kemal Sıtkı Türker3, Lars Erik Larsson4, Cumhur Ertekin4

1Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 2Akdeniz University Faculty of Medicine 3Koc University School Of Medicine, Physiology Department 4Ege University Faculty of Medicine Department of Neurology Introduction and purpose Sudden foot dorsiflexion generates medium and long latency responses in soleus muscle which are thought to be the stretch reflex and have a spinal origin. Peroneal nerve stimulation results in foot dorsiflexion and produces a medium latency reflex in soleus muscle (SOL-MLR). Similarly, transcranial magnetic stimulation (TMS) of motor cortex corresponds to the leg area evokes a response analogous to SOL-MLR, referred to as soleus motor evoked potential 80 (SOL-MEP 80). Material and Methods; In this study, the origin of SOL-MLR and SOL-MEP 80 were investigated in 15 healthy volunteers using surface electromyography. SOL-MEP 80 was evoked by non-invasive TMS of leg area of motor cortex on the scalp using a round coil. On the other hand, SOL-MLR was obtained through electrical stimulation of the peroneal nerve during the foot was slightly dorsiflexed. Given that the contraction of the tibialis anterior (TA) muscle results in foot dorsiflexion, so, the stretch reflex in the soleus muscle. Therefore, the latency of SOL-MLR and SOL-MEP 80 was compared with the muscle action potential generation in TA muscle with similar methodology, TA direct motor response and TA MEP. Results; The latency difference between SOL-MLR and TA direct motor response was 64,0 +/- 4,0 ms while the difference was 61,4 +/- 5,6 ms between SOL-MEP 80 and TA-MEP. Discussion and Conclusion Comparable latency features and similar behavior pattern of the responses propose that SOL-MLR and SOL-MEP 80 may have a related origin. Keywords: Soleus, MLR, TCCS, Peroneal stimulation

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 36: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

34

[SS-026]Fatigue ve Nonfatigue Egzersiz Sırasında Kutanöz Sessiz Süre Çalışması Leyla Daş Pektezel, Filiz Azman İste, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Ankara Amaç: Kutanöz Sessiz Periyod (KSP), istemli kas aktivitesinin yakın bir kutanöz sinirin ağrılı stimülasyonu ile geçici olarak baskılanmasıdır. Bu inhibitör refleksin; spinal düzeyde A-delta liflerinin afferent, α-motor nöronların ise efferent yola aracılık ettiği bir mekanizma ile oluştuğu ve koruyucu bir refleks olduğu düşünülmektedir. Birçok fizyolojik ve patolojik sürecin KSP’ye etkisi araştırılmıştır. Çalışmamızda; habituasyon göstermediği bilinen bu refleksin fizyolojik temellerinin anlaşılmasına yönelik olarak fatigue oluşturan ve oluşturmayan egzersizlerin etkilerinin araştırılması ile değişen bu fizyolojik koşullara adaptasyon durumunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: KSP; 15 sağlıklı gönüllüde, dominant el 1. parmaktan duyusal eşiğin 15 katı ağrılı kutanöz elektrik stimülasyonu ve 1. dorsal interosseous kasından yüzeyel EMG kaydı ile bazal, nonfatigue egzersiz ve fatigue oluşturan egzersiz koşullarında incelendi. KSP başlangıç ve bitiş latansları arasındaki süre farkı KSP süresi olarak ölçüldü. Bazal ve nonfatigue egzersiz için submaksimal (%50) izometrik, fatigue egzersiz için maksimal izometrik kas kasılması sağlandı. Kas gücü takibi ağırlık ölçer bir sistem modifiye edilerek yapıldı. Sonuçlar 2 klinik nörofizyolog tarafından ayrı ayrı değerlendirildi. Bulgular: Nonfatigue egzersiz (p=0,07) ve fatigue egzersiz (p=0,97) koşullarında elde edilen KSP süreleri ile bazal KSP süreleri arasında ve iki egzersiz koşulu arasında (p=0,052) anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: KSP spinal korddaki inhibitör devreler hakkında yaralı bilgiler sağlayan bir yöntemdir.Bu çalışmada, nonfatigue ve fatigue oluşumu ile sonuçlanan egzersizlerin KSP süresine etkisinin olmadığı görülmüştür. KSP’nin non-adaptif özelliklerini düşündüren bu bulgular, KSP’nin habituasyon göstermeme özelliği ile birliktre bu koruyucu refleksin stabil mekanizmalarına dikkati çekmektedir. Anahtar Kelimeler: egzersiz, fatigue, kutanöz sessiz süre

Cutaneous Silent Period Studies Under Fatigue and Nonfatigue Exercises Leyla Daş Pektezel, Filiz Azman İste, Çağrı Mesut TemuçinDepartment of Neurology, Hacettepe University, Ankara, Turkey OBJECTİVE: Cutaneous Silent Period (CSP) is transient suppression of voluntary muscle activity by a noxious stimulation of a near cutaneous nerve. It is suggested that afferent pathway of this inhibitor as well as protector reflex is A-delta fibers while efferent pathway is α-motor neurons in the spinal cord. Numerous physiologic and pathologic states have already been studied. In current study, we aimed to investigate the effects of fatigue and non-fatigue exercises on CSP which is known as a non-habituated reflex and to evaluate whether an adaptation occurs in CSP by these physiologic states.Method: CSP was investigated in 15 healthy volunteers at basal, non-fatigue and fatigue exercise states by using a noxious electrical stimulation (15 times of the sensory threshold) of the first finger of dominant hand and recording from the first dorsal interosseous muscle. The duration between the CSP onset and returning of EMG activity were measured as CSP period. A submaximal (50% of maximal force) isometric muscle activity was used for basal and non-fatigue exercises and a maximal isometric muscle activation for fatigue exercise. Muscle force was monitored with a modified digital weight-meter. Results were evaluated by two different neurophysiologists. Results: There was neither a significant difference in CSP period between the states of non-fatigue/fatigue and basal exercises (p=0,07 and p=0,97, respectively) nor between two different exercise states(p=0,52). CONCLUSİON: The investigation of CSP can obtain useful information about the spinal inhibitor circuits at spinal cord. In current study, we have found no effect of non-fatigue and fatigue exercises on CSP. These findings that suggest the “non-adaptive” nature of the CSP, together with its non-habituable features, may points out stable mechanism underlying this protective reflex. Keywords: exercise, fatigue, cutaneous silent period

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 37: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

35

[SS-027]Soleus Orta Latanslı Refleks Yanıtlarının Tek Motor Ünite Analizi İle İncelenmesi Hilmi Uysal1, Mustafa Görkem Özyurt2, Mehmet Berke Göztepe3, Kemal Sıtkı Türker2

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bilim Dalı 3Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Giriş ve Amaç Bu çalışmada, peroneal sinirin elektriksel olarak uyarıldığında Soleus kasında ortaya çıkan orta latanslı refleks yanıtının (MLR) kökenini araştırılmıştır. Peroneal sinirin uyarılması, Tibialis Anterior kasında motor yanıtı ve Soleus kasında MLR’yi indüklemektedir. Gereçler ve Yöntem Toplamda 9 erkek sağlıklı gönüllüden 23 adet single motor unit (SMU) elde edilmiştir. SMU kaydında, 308 ± 141 uyarı verilmiştir. İnhibitör postsinaptik potansiyelin (IPSP) ve eksitatör postsinaptik potansiyellerin (EPSP) süreleri araştırılmıştır. Peroneal sinir stimülasyonu, TA kasında, SEMG M yanıtlarını ve Soleus kasında SEMG MLR yanıtlarını oluşturmuştur. Bunula birlikte, stimulustan 50-120 ms sonra SMU birikimi ile sonuçlanmıştır.Bulgular SMU’ların ateşleme olasılığında bir azalma da gözlenmiştir ve boşalma oranındaki azalma, PSTH ve CUSUM’daki azaltma olasılığından çok daha uzun sürmüştür. Deşarj oranındaki bu düşüş, SMU’lerin deşarj oranının artması ile takip edilmiştir. PSF’de elde edilen IPSP’nin süresi, 24.5 ± 6.3ms ve PSP’de EPSP’nin süresi, yani MLR, 119.3 ± 54.3ms olarak bulunmuştur. EPSP latansı PSF ve SEMG’de sırasıyla 56.3 ± 4.6ms ve 57.6 ± 4.2ms olarak, PSTH ve MMU’da 68.3 ± 9.9ms ve 74.5 ± 9.7ms olarak bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç Orijinal bir Ia karşılıklı inhibisyonu ve bunu takiben Soleusta gerilmeye bağlı refleks yanıtı oluşmaktadır. İlk tepki, antagonist kasları birbirine bağlayan iyi bilinen Ia-IPSP yolu idi ve literatürde MLR olarak adlandırılan ikinci cevap, TA kasındaki M yanıtının neden olduğu dolaylı bir gerim refleks yanıtını oluşturmuştur.Bu çalışma Akdeniz Üniversitesi bilimsel araştırma projeleri birimi tarafından tarafından desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Soleus MLR, Tek ünit analizi, Peroneal uyarım, Grup Ia, Grup II

Investigation of Soleus Medium Latency Reflex response by single motor units Hilmi Uysal1, Mustafa Görkem Özyurt2, Mehmet Berke Göztepe3, Kemal Sıtkı Türker2

1Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 2Koc University School Of Medicine, Physiology Department 3Akdeniz University Faculty of Medicine Introduction and purpose This study is inquiring the origin of the medium latency reflex response (MLR) that occurs in soleus muscle when common peroneal nerve is electrically stimulated. Stimulation of the common peroneal nerve induced a direct motor response in the tibialis anterior muscle and a MLR in Soleus muscle. Materials and Methods In total, 23 Single MUs from 9 males were obtained. During SMU recruitment, 308 ± 141 stimuli were delivered. We investigated the duration of the inhibitory postsynaptic potential (IPSP) and excitatory postsynaptic potential (EPSP). Common peroneal nerve stimulation resulted in M-response at SEMG of TA muscle and MLR in SOL-SEMG as well as accumulation of SMUs between 50-120ms after the stimulus. Results A reduction in firing probability of SMUs was also observed and the reduction in discharge rate continued much longer than the spike reduction probability in PSTH and CUSUM. This reduction in discharge rate was followed by an increased discharge rate of SMUs. Duration of the IPSP obtained at PSF, 24.5±6.3ms, and the duration of EPSP, i.e. MLR, in PSF was found as 119.3±54.3ms. The latency of EPSP was found higher in PSF and SEMG as 68.3±9.9ms and 74.5±9.7ms, than PSTH and MMU which were 56.3±4.6ms and 57.6±4.2ms, respectively. Discussion and Conclusion There was a genuine Ia reciprocal inhibition followed by a stretch-induced reflex response in the SOL. The first response was due to the well-known Ia-IPSP pathway connecting antagonist muscles and the second response, the so-called MLR in the literature, was an indirect stretch reflex response caused by the M-response in the TA muscle.This study was supported by Akdeniz University Scientific Reseach Project department. Keywords: Soleus MLR, Single unit analysis, peroneal stimulation, Group Ia, Group II

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 38: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

36

[SS-028]Sinir Kesisi Sonrası Waller Dejenerasyonu Sırasında CMAP Scan ve MScanFit MUNE Özlem Kesim Şahin1, Nermin Görkem Şirin1, Tuğrul Artuğ2, Emel Oğuz Akarsu1, Elif Kocasoy Orhan1, Nermin Mammadova3, Ufuk Emekli3, Ali Emre Öğe1

1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı; İstanbul 2İstanbul Arel Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü 3İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp fakültesi Plastik ve Rekonstrüktüf Cerrahi Anabilim Dalı Amaç: Waller dejenerasyonu (WD), kesi sonrasında distal aksonda gelişen kompleks fizyolojik değişiklikleri içermektedir. Bu çalışmanın amacı; daha önce WD erken evrelerinde yaptığımız MUNE çalışmalarındaki gözlemlerimizi eş zamanlı CMAP Scan ve MscanFit MUNE çalışmasıyla geliştirmektir.Materyal-Metod: Çalışmaya ön kolda akut sinir kesisi olan 12 hasta (7 median, 5 ulnar ) alındı. İlk elektrofizyolojik çalışma hasar sonrası 9-72 saat arasında yapıldı. İncelemeler 1-2 gün aralıklarla bileşik kas aksiyon potansiyel (CMAP) amplitüdleri sıfır seviyesine inene kadar tekrarlandı. Her incelemede CMAP Scan eğrileri kaydedilerek; ölçülebilir parametreleri ve MScan Fit yöntemiyle MUNE ve MU büyüklükleri hesaplandı. Sonuçlar hasarlanma sonrası kayıt zamanına göre gruplandı ( 48 saat öncesi ve sonrası ). Hasta grupları sağlıklı kontroller ve ALS hastaları ile karşılaştırıldı. Sonuçlar: Kayıt zamanından bağımsız olarak kesi olgularında aksonların uyarılma eşikleri sağlıklı kontoller ve ALS hastalarına göre yüksekti. CMAP amplitüdleri düşerken (<48 saat:6.6 ± 4.0mV;>48 saat: 2.5± 2.5mV) MU büyüklükleri ve MScanFit değerleri (<48 saat:80 ± 33.4; >48 saat: 55.1 ±34.8) daha ılımlı düşme gösterdi. Sekiz hastada takip eden incelemelerde step izlenirken, D50 değerlerinde değişiklik saptanmadı. Tartışma: Bu çalışmada, daha önceki gözlemlerimizden farklı olarak WD ilerledikçe MUNE değerinde daha açık bir düşme olduğu görülmektedir. Bu bulgu Mscan Fıt MUNE’nin diğer MUNE yöntemlerine göre nöromusküler bileşkedeki fonksiyonel instabiliteye bağlı hataları telafi etmede daha yetenekli olduğunu düşündürmektedir. WD’un erken aşamasında saptanan stepleri oluşturabileceğini düşündüğümüz bazı mekanizmalar tartışmayı haketmektedir. Anahtar Kelimeler: Waller Dejenerasyonu, CMAP Scan, MScanFit MUNE

CMAP Scan and MScanFit MUNE During Wallerian Degeneration After Nerve Transection Özlem Kesim Şahin1, Nermin Görkem Şirin1, Tuğrul Artuğ2, Emel Oğuz Akarsu1, Elif Kocasoy Orhan1, Nermin Mammadova3, Ufuk Emekli3, Ali Emre Öğe1

1İstanbul University,İstanbul Faculty of Medicine Neurology Department 2Arel University, Faculty of Engineering and Architecture, Electrical and Electronic Engineering Departmant 3İstanbul University; İstanbul Faculty of Medicine Plastic and Reconstructive Surgery Objective: Waller degeneration (WD) involves complex physiological changes in the distal axon after the transection. The aim of this study was to advance our previous observations with MUNE studies during early stages of WD by using CMAP Scan and MscanFit MUNE studies. Materials-Methods: Twelve patients (7 median, 5 ulnar) with acute nerve transection at the forearm were included in the study. The first electrophysiological studies, performed between 9-72 hours after injury. Investigations were repeated at intervals of 1-2 days until compound muscle action potential (CMAP) amplitudes were reduced to zero. CMAP Scan curves are recorded in each session; their quantitative parameters; MUNE and MU sizes were calculated with MScanFit method. Results were grouped according to recording time after injury (before and the after 48 hour ). Results: Excitability threshold of axons in incision cases were higher than healthy controls and ALS patients, irrespective of the recording time. While CMAP amplitudes decreased (<48 hours: 6.6 ± 4.0mV; > 48 hours: 2.5 ± 2.5mV), MU sizes and MScanFit values (<48 hours: 80 ± 33.4;> 48 hours: 55.1 ± 34.8) showed a more moderate decline. While steps occurred in eight patients, D50 remained unchanged during the follow-up. Discussion: In this study, it has seen that there is a more clear decrease in MUNE value as WD progresses compared to our previous observations. This finding suggests that MscanFIT MUNE has more ability than other MUNE methods compensating errors related to functional instability in the neuromuscular junction. Some of the mechanisms that we think can create the steps identified in the early stage of WD deserve to discuss. Keywords: Wallerian Degeneration, CMAP Scan, MScanFit MUNE

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 39: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

37

[SS-029]Kemoterapiye Bağlı Polinöropatide Kutanöz Sessiz Periyodun Değerlendirilmesi Rahşan İnan1, Sibel Üstün Özek2

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Kartal Dr.Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Nöroloji Kliniği,İstanbul 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Nöroloji Kliniği,İstanbul Giriş: Kutanöz sessiz periyod (KSP) ağrılı bir uyaran uygulanmasını takiben, devam etmekte olan kas kontraksiyonunun baskılanmasıdır. Polinöropati taksan ve platinum grubu kemoretapi ilaçlarının sık görülen bir yan etkisidir. Bu çalışmanın amacı KSP parametrelerindeki değişikliklerin bu ilaçlarla tedavi edilen hastalarda klinik ve elektrofizyolojik nörotoksik polinöropati bulguları ortaya çıkmadan önce bu durumu tespit etmede değeri olup olmadığını araştırmaktır. Metod: Çalışmaya akciğer kanseri tanısı almış 48-77 yaş aralığında ( 2 kadın, 13 erkek ) 15 olgu dahil edildi. Hastaların kemoterapi tedavi protokolleri onkoloji ünitesinde belirlendi. Tedavi başlanmadan önce tüm hastalara nörolojik muayene ve elektrofizyolojik inceleme yapıldı ve nöropati dizabilite skorları hesaplandı. Takip eden 3 ay süresince de ayda bir incelemeler tekrarlandı. Polinöropati protokolü olarak median, ulnar, peroneal ve tibial motor ileti incelemeleri ve median, ulnar ve sural duysal ileti incelemesi yapıldı. Ayrıca median ve tibial sinir uyarımlı KSP yanıtları kayıtlandı. Bulgular: Elektrofizyolojik inceleme 13 hastada üç defa, altı hastada dört defa yapıldı. Hastaların üç tanesi kanser yüzünden kaybedildi, geri kalanlar genel durum bozukluğu nedeniyle çalışmayı tamamlayamadılar. Beş hastada ilk KT sonrası nöropatik yakınmalar başladı ancak sinir ileti ve KSP parametrelerinde eşlik eden bir bozulma saptanmadı. İlk KT sonrası nöropatik yakınması olmayan ve sinir ileti incelemelerinde polinöropati saptanmayan bir hastada alt ekstremitede KSP yanıtı elde edilemedi. KT sonrası ikinci incelemede dört hastada alt ekstremitelerde duyusal aksonal polinöropati bulguları izlenirken, anlamlı KSP değişikliği saptanmadı. Üçüncü incelemeyi tamamlayan hastaların tümünde alt ekstremitelerde duyusal aksonal polinöropati ve alt ekstremitede KSP süresinde kısalma izlendi ( başlangıç: 44,16 ± 16,85 ms; son: 38,96 ± 12,96 ms). Sonuç: Aksonal polinöropati hastalarında daha kısa KSP süresi bu parametrede akson sayısının etkisini desteklemesine rağmen, çalışmamızda polinöropatiyi erken dönemde saptamak için KSP değişikliklerinin klinik muayene ve sinir ileti incelemelerine üstünlüğünü saptayamadık. Anahtar Kelimeler: polinöropati, kemoterapi, kutanöz sessiz periyod (KSP)

Cutaneous Silent Period in the Assessment of Chemotherapy Related Polyneuropathy Rahşan İnan1, Sibel Üstün Özek2

1University of Health Sciences Kartal Dr.Lütfi Kırdar Training and Research Hospital, Department of Neurology, Istanbul, Turkey 2University of Health Sciences Okmeydanı Training and Research Hospital, Department of Neurology, Istanbul Introduction: Cutaneous silent period (CSP) is the suppresion of an ongoing muscle contraction following noxious stimulation. Polyneuropathy is a common side effect of taxane and platinum groups of chemotherapy (CT) drugs. Aim of this study was to evaluate whether alterations in CSP parameters has a predictable value to detect neurotoxic drug- induced polyneuropathy in patients treated with these agents, before clinically and electrophysiologically proven polyneuropathy came out. Methods: 15 patients aged between 48-77 years (2 female, 13 male ) with diagnosis of lung cancer were included in the study. The chemotherapy treatment protocols of the patients were determined in the oncology unit. Neuropathic disability scores of the patients were calculated and neurological and electrophysiological examinations were performed before treatment was started. During the following 3 months, examination was repeated per month. Median, ulnar, peroneal, tibial motor; median, ulnar,sural sensory conduction studies were performed as polyneuropathy protocol. In addition, median and tibial nerve stimulated CSP responses were recorded. Results: Electrodiagnostic examination was performed 3 times in 13 patients and 4 times in 6 patients. Three of the patients died because of cancer, and the rest could not complete the study due to their inappropriate health situation. Five patients had neuropathic symptoms after the first CT without any deterioration in nerve conduction and CSP parameters. In a patient without neuropathic symptoms and electrophysiologically detected polyneuropathy, CSP response in the lower extremity could not be obtained after the first CT. Sensory axonal polyneuropathy was revealed in the lower extremities of 4 patients after second CT, meanwhile no changes in CSP responses were observed. All the patients who completed the third examination showed a sensory axonal polyneuropathy in the lower extremities and a shortening of the period of CSP in the lower extremity (baseline: 44,16 ± 16,85 ms; last: 38,96 ± 12,96 ms). Conclusion: Although the shorter duration of CSP in axonal polyneuropathy patients supports the effect of the number of axons in this parameter, we could not find any superiority of CSP changes to clinical examination and nerve conduction studies to detect polyneuropathy at an early stage. Keywords: polyneuropathy, chemotherapy, cutaneous silent period ( CSP)

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 40: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

38

[SS-030]Sağlıklı Bireylerde Somatosensoriyel Zamansal Diskriminasyon Eşiği Ceren Aliş, Selahattin Ayas, Ayşegül Gündüz, Nurten Uzun Adatepe, Feray Karaali Savrun, Meral Erdemir Kızıltan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: Somatosensoriyel zamansal diskriminasyon eşiği (SZDE), verilen iki uyarının çift olarak algılandığı uyaranlar arası zamanı ifade eder. SZDE, superior kollikulus, basal ganglia ve primer somatosensoriyel korteksi içeren bir ağ tarafından oluşturulur. Bu çalışmada amacımız SZDE’nin, sağlıklı bireylerde cinsiyet, el dominansı, yaş ve dokuz delikli çivi testiyle (9-DÇT) ölçülen el becerisine göre değişimini incelemekti. 9-DÇT multipl skleroz, inme, nöromuskuler hastalıklar gibi birçok nörolojik hastalıkta el becerisini ölçmede kullanılan kolay, ucuz ve faydalı bir testtir. Bireyler ve Yöntem: Yaşları 31-66 yıl arasında değişen (45±9,2) 24 sağlıklı birey (5 erkek, 19 kadın) çalışmaya alındı. Hiçbirinde nörolojik bir hastalık yoktu. Katılımcılara her iki el için 9-DÇT yapıldı. Elektriksel uyarı, 1 mA’den başlayarak tekli olarak dominant ve non-dominant el 2. ve 5. parmak volar yüzlerine verildi, kademeli olarak arttırıldı, duyusal eşik (DE) belirlendi. Sonrasında uyarı çiftli olarak verildi, uyarılar arasındaki süre 10 ms’den başlayarak kademeli arttırıldı, SZDE belirlendi. Bulguların yaş, cinsiyet, el dominansı ve 9-DÇT ile ölçülen el becerisine göre değişimi incelendi. Bulgular: Katılımcıların 3’ünde sol, 20’sinde sağ el dominantken 1’i ambideksterdi. DE, SZDE ve 9-DÇT’de dominant ve non-dominant el arasında anlamlı fark yoktu. SZDE düştükçe 9-DÇT süresi kısaldı. Yaş arttıkça duyusal eşik yükselirken SZDE anlamlı değişim göstermedi. Kadınlarda DE daha düşük, SZDE daha yüksekti. Ancak, 9-DÇT tamamlama süresi kadın ve erkekler arasında benzerdi. Tartışma ve Sonuç: Sonuçlarımız, sağlıklı bireylerde el becerisi ile SZDE arasında doğru korelasyon olduğunu gösterdi. Ancak hipotezimizin aksine SZDE ve 9-DÇT ile ölçülen el becerisi dominant ve non-dominant eller arasında farklı değildi. Geçmişte erişkinlik döneminde yaş arttıkça 9-DÇT süresinin uzadığı gösterilmiştir. Ayrıca SZDE’nin de 18-79 yaş arası olguları inceleyen bir çalışmada yaşla birlikte değiştiği gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda değişiklik olmamasının sebebi yaş aralığının daha dar olması olabilir. Daha önce sağlıklı bireylerde cinsiyete göre SZDE değişimi incelenmemiştir. Kadınlarda somatosensoriyel fonksiyonların erkeklere kıyasla uzun (bozuk) olması kadınlarda santral sensitizasyona ve kronik ağrı sendromlarına eğilimle ilişkili olabilir. Anahtar Kelimeler: diskriminasyon eşiği, dokuz delikli çivi test, el becerisi

Somatosensory Temporal Discrimination Threshold in Healthy İndividuals Ceren Aliş, Selahattin Ayas, Ayşegül Gündüz, Meral Erdemir KızıltanIstanbul University-Cerrahpasa, Cerrahpasa School of Medicine, Department of Neurology, Istanbul Introduction: The somatosensory temporal discrimination threshold (STDT) defines the shortest time interval necessary to perceive a pair of stimuli as separate. STDT is formed by a network including superior colliculus, basal ganglia, and primary somatosensory cortex. Here we aimed to investigate the changing of STDT by gender, hand dominance, age, and 9-hole peg test (9-HPT) in healthy individuals. 9-HPT is an easy, cheap and useful test used for measuring the dexterity in neurological disorders such as multiple sclerosis, stroke and neuromuscular diseases. Materials-Method: Twenty-four healthy individuals (5 male, 19 female) ages ranging 31-66 (45±9,2) were enrolled in the study. Neurological diseases were excluded. 9-HPT was done all participants. Single electrical stimulation was applied to 2. and 5. volar finger area on both dominant and non-dominant hands, the sensory threshold (ST) was recorded. Afterward paired stimulus was applied with gradually increasing interstimulus interval, STDT was recorded. We investigated the changing of results by gender, hand dominance, age, and 9-HPT. Results: Three participants were left-handed, 20 of them were right-handed, and one of them was ambidexter. There was no difference between dominant and non-dominant hands over ST, STDT, and 9-HPT. 9-HPT completion time was shortened as STDT decreased. Although ST was increased with age, STDT did not change. In females, ST was lower and STDT was higher than in males. Nevertheless, the completion time of 9-HPT was similar through males and females. Discussion: Our results have shown that there is a correlation between STDT and dexterity. However, contrary to our hypothesis there was no difference of STDT and the dexterity measured by 9-HPT between dominant and non-dominant hands. It has been shown that 9-HPT time increased with age in adults. Besides, a study has shown that STDT changes with age. Since our study revealed no difference between ages, it might be related to a limited range of age. To our knowledge, there is no study about changing STDT with ages in healthy individuals. Somatosensory functions are worse in females than males. It may be related to a tendency to central sensitization and chronic pain syndromes. Keywords: discrimination threshold, nine hole peg test, dexterity

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 41: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

39

[SS-031]Motor Sekans Öğrenmede Duyusal-Motor Entegrasyon Süreci Kardelen Eryürek1, Zeliha Matur2, Çiğdem Ulaşoğlu Yıldız3, Tamer Demiralp4, Ali Emre Öge5

1İstanbul Üniversitesi, Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, İstanbul 2Demiroğlu Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3İstanbul Üniversitesi, Hulusi Behçet Yaşam Bilimleri Araştırma Laboratuvarı, Nörogörüntüleme Birimi, İstanbul 4İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 5İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş ve Amaç Duyusal-motor entegrasyon (DME) istemli hareketin öğrenilmesi ve uygulanmasında önemli bir süreçtir. Çalışmamızda, görsel-motor sekans öğrenme (GMSÖ) sürecinde gerçekleşen DME değişimleri elektrofizyolojik yöntemler ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) ile incelendi.Gereçler ve Yöntem 19 sağlıklı, sağ elli katılımcı 8 unsurlu bir sayı dizisinden oluşan GMSÖ görevini sol elleriyle fMRG sırasında 1. gün ilki antrenman ikincisi test olmak üzere iki, 5. gün ise tekrar-test oturumunda bir kez gerçekleştirdiler. Aradaki üç günde ise görevin antrenmanını yaptılar. Elektrofizyolojik DME çalışması 1.günün antrenmanından önce (T0), sonra (T1) ve 5.günün antrenmanından sonra (T2) gerçekleştirildi. Önkol fleksör (ÖKF) ve ekstensör (ÖKE) grup kaslarından kayıt yapılırken, belli uyarımlar arası aralıklarla (ISI 20, 35, 50, 65, 100, 200ms) sol median sinir bilekte elektrikle ve karşı motor korteks transkraniyal manyetik uyarımla uyarıldı. fMRG kayıtları 3 T Philips Achieva MR cihazı, veri analizleri SMP8 ile gerçekleştirildi. fMRG aktivasyonları ve ortalama hata oranı ile reaksiyon süreleri erken dönemde antrenman ve test oturumları, geç öğrenmede test ve tekrar-test oturumları arasında eşleştirilmiş örneklemler t-testleri ile karşılaştırıldı. Bulgular Yanıtların ortalama hata oranı ve reaksiyon süreleri erken ve geç dönemde anlamlı olarak düştü (p<0,01). ÖKF için erken afferent inhibisyon (EAİ, 20-35 ms), geç afferent inhibisyon (GAİ, 80-200 ms) ve araya giren afferent fasilitasyon (AF, 50-65 ms) dönemleri görüldü. ÖKE’de bu değişikler daha silikti. ÖKF için T0-T1’deki bulgular çok benzerken, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da T2’de daha az EAİ ve daha fazla AF dikkati çekti. T2 zamanında istirahat motor eşiği (rMT) anlamlı olarak düştü (p<0,05). Erken dönemde medyal prefrontal ve posteriyor singulatta aktivasyon artışı (p<0,05), sol oksipito-parieto-temporal alan ve posteriyor serebellumda ise düşüş (p<0,001) gözlenirken; geç dönemde bilateral posteriyor parietal, sağ primer, pre- ve suplementer motor alanlar ile serebellumun aktivasyonlarında azalma saptandı (p<0,01). Tartışma ve Sonuç Yüksek vizyospasyal dikkat, vizyomotor entegrasyon ve DME gereklilikleri olan GMSÖ görevinin öğrenme sürecinde, sağ sensorimotor ile bilateral posteriyor parietal alanlardaki aktivasyon düşüşü, beş günlük antrenman sonucunda, geç öğrenmede belirginleşen DME sürecini yansıtabilir. Bu bulgunun elektrofizyolojik karşılığı, yine geç öğrenme sürecinden sonra rMT’nin düşmesi ile daha az EAİ ve daha fazla AF gözlenmesi yönünde gerçekleşmiştir.Bu çalışma, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: 42362 Anahtar Kelimeler: duyusal-motor entegrasyon, elektromiyografi, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme, motor sekans öğrenme, transkraniyal manyetik stimülasyon

Course Of Sensory-Motor İntegration in Motor Sequence Learning Kardelen Eryürek1, Zeliha Matur2, Çiğdem Ulaşoğlu Yıldız3, Tamer Demiralp4, Ali Emre Öge5

1Department of Neuroscience, Aziz Sancar Institute of Experimental Medicine, Istanbul University, Istanbul,Turkey 2Department of Neurology, Faculty of Medicine, Demiroglu Bilim University, Istanbul, Turkey 3Hulusi Behcet Life Sciences Research Laboratory, Neuroimaging Unit, Istanbul University, Istanbul, Turkey 4Department of Physiology, Istanbul Faculty of Medicine, Istanbul University, Istanbul, Turkey 5Department of Neurology, Istanbul Faculty of Medicine, Istanbul University, Istanbul, Turkey Background Sensory-motor integration (SMI) is an important process in learning of voluntary movements. This study aimed to investigate SMI in visuomotor sequence learning (VMSL) with electrophysiological and functional magnetic resonance imaging(fMRI) measurements. Methods 19 healthy, right handed participants were included in the study. On the 1st day, participants completed one training and one test run of VMSL with their left hand during fMRI. They completed daily training of VMSL outside the scanner for three days and were re-tested on the 5th day during fMRI. SMI studies were performed before(T0) and after(T1) 1st day’s training, and after 5th day’s training(T2). Ipsilateral electrical median nerve stimulation followed by transcranial magnetic stimulation of the contralateral motor cortex with various inter-stimulus intervals (ISI 20,35,50,65,100,200ms) was performed. Recordings were made from left forearm flexor (FAF) and extensor (FAE) muscles. Motor response (MEP) ratios for each ISI were calculated. fMRI protocol was performed with a 3T Philips Achieva MRI scanner and statistical analyses were conducted with SPM8. Activations, mean error rate and reaction times (RT) were compared between training and test for early, and between test and re-test for late learning.

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 42: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

40

Results Mean RT and error rate significantly improved in early and late stages(p<0.01).MEP ratios showed early afferent inhibition (SAI, ISIs 20-35ms), late afferent inhibition (LAI, ISIs 80-200ms) and intervening afferent facilitation (AF, 50-65ms) for FAF. Although MEP ratios at T0 and T1 were very similar, less SAI and more AF were observed at T2. Resting motor threshold (rMT) was significantly lower at T2 (p<0.05).In the early learning, activations of medial prefrontal and posterior cingulate increased,whereas left occipito-parieto-temporal region and posterior cerebellum decreased (p<0.05).Late learning revealed activation decreases in bilateral posterior parietal, right motor cortical regions and cerebellum (p<0.01). Conclusions VMSL task required high demands in visuospatial, visuomotor and SMI processes. Decreased rMT and a tendency for decreased SAI and increased AF towards the end of the learning period were observed. Along with these findings, activation decreases in sensorimotor and bilateral posterior parietal areas might reflect prominent SMI in late learning.This work was supported by the Scientific Projects Coordination Unit of Istanbul University, project #42362 Keywords: electromyography, functional magnetic resonance imaging, motor sequence learning, sensory-motor integration, transcranial magnetic stimulation

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 43: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

41

[SS-032]Kuru Göz Santral Eksitabilite Değişiklikleri İle İlişkili Midir? Selahattin Ayas1, Cezmi Doğan2, Ayşegül Gündüz1, Meral E. Kızıltan1

1İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı 2İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Amaç: Kuru göz, gözyaşının üretim azlığına bağlı oluşabilecek bir hastalıktır. Kuru göz bir periferik olay olmakla birlikte, bu tabloda santral yolaklarda adaptif değişiklikler olabilir. Örneğin, Bell parezisine bağlı göz kapağı felci periferik bir durumdur ve muhtemelen maladaptif mekanizmalar yoluyla santral değişime ve anormal spazmlara yol açabilir. Kuru göz varlığındaki santral değişimleri araştırmak için, kuru göz tanısı alan hastalarda göz kırpma refleksi (GKR), GKR’nin prepulse inhibisyonu (GKR-PPI), GKR-toparlanma ve somatosensoriyel temporal diskriminasyon eşiğinin (STDE) incelenmesini amaçladık.Metod: Kuru göz sendromu tanısı konmuş ve Eylül 2018 ile Kasım 2018 arasında rutin takipleri için polikliniğe başvuran 15 hasta çalışmaya dâhil edildi. Benzer yaş ve cinsiyette 14 sağlıklı bireyden oluşan bir kontrol grubu oluşturuldu. Klinik değerlendirmeden sonra GKR, GKR-PPI (50 ve 100 ms intervallerde) ve GKR-toparlanma (300 ve 500 ms intervallerde) kaydedildi. STDE, ikinci parmak üzerinde belirlendi. Bulgular: Hiçbir hastada spazm aktivitesi yoktu. Yedi olguda izole kuru göz vardı. Hastalık süresi, 2 ile 15 yıl arasındaydı. GKR ile ilgili bulgular, hastalar ve sağlıklı denekler arasında benzerdi. Ancak hasta grubunda her intervalde R2-PPI kaybı mevcuttu. Her iki grupta da benzer duyu eşiğine rağmen, STDE sağlıklı bireylere kıyasla hastalarda anormal derecede yüksekti (p = 0.000). Toparlanma yanıtının yüzdesi gruplar arasında benzerdi. Tartışma: Bu kesitsel çalışmada yer alanların hiçbirinin istemsiz spazmları olmamasına rağmen, blefarospazmda bildirilene benzer elektrofizyolojik bulgular saptanmıştır. Blefarospazm, hastalarda gözyaşı üretimini, dağılımını ve drenajını etkiler. Ayrıca oküler semptomlar istemsiz spazmlardan önce ortaya çıkabilir. Bu kesitsel çalışmadaki hastaların çoğu, uzun süredir takipte olup hiçbirinde spazm gelişmemiştir. Bununla birlikte, kuru gözü olan hastalar, santral adaptif değişiklikler sergilemektedir. Anahtar Kelimeler: Kuru Göz, Santral Adaptif Değişiklikler, Göz kırpma refleksi

Is Dry Eye Related With Central Excitability Changes? Selahattin Ayas1, Cezmi Doğan2, Ayşegül Gündüz1, Meral E. Kızıltan1

1İstanbul University- Cerrahpasa,Cerrahpasa Faculty of Medicine, Department of Neurology 2İstanbul University- Cerrahpasa,Cerrahpasa Faculty of Medicine, Department of Ophthalmology Background: Dry eye is a disorder of tear film which may occur either secondary to production deficit or due to excessive evaporation. Dry eye is a peripheral condition, but this condition may have adaptive changes in central pathways. For example, Bell’s palsy related eyelid palsy, a peripheral condition, may lead to abnormal spasms probably through maladaptive mechanisms. Thus, we hypothesized that there may be adaptive changes in the central pathways in dry eye. To delineate this issue, we aimed to analyze blink reflex (BR), prepulse inhibition (PPI) of BR, recovery of BR (R-BR) and somatosensory temporal discrimination threshold (STDT) in patients with dry eye. Method: We included consecutive 15 patients who were diagnosed with dry eye syndrome and admitted for a follow-up visit between September 2018 and November 2018. We also formed a control group composed of 14 healthy subjects who had similar age and gender. After clinical evaluation, we recorded BR, PPI of BR (with 50 and 100 ms intervals), R-BR (with 300 and 500 ms intervals) and we determined STDT over second finger. Results: None of the patients had any spasm activity. There was seven cases with isolated dry eye. The disease duration was between 2 to 15 years. The findings regarding BR were similar between patients and healthy subjects whereas PPI of R2 at each interval was reduced in the patient group compared to healthy subjects. STDT was also abnormally high in patients than healthy subjects (p=0.000) despite the similar sensory threshold in both groups (p=0.416).Recovery percentage was similar between groups. Discussion: Although the cohort in this study did not have any involuntary spasms, they exhibited electrophysiological findings similar to that found in blepharospasm. Blepharospasm affects the production, distribution, and drainage of tears in patients. Likewise, ocular symptoms may precede involuntary spasms. Most of the patients in this cohort have been in follow-up for a long period and they did not develop spasms. Thus, we suggest patients with dry eye exhibit adaptive changes similar to that reported in blepharospasm. Keywords: Dry eye, central adaptive changes, blink reflex

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 44: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

42

[SS-033]Elektrofizyolojik olarak Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) Hastalarında Solunum Yetmezliği Gelişeceğini Öngörebilir Miyiz? Ceren Çetin Akkoç1, Fikret Bademkıran1, İbrahim Aydoğdu1, Sezai Taşbakan2

1Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı 2Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Giriş-Amaç: ALS’de solunum komplikasyonları hastalığın prognozunda oldukça önemlidir. Bu çalışmanın amacı, solunum yetmezliği gelişimini öngörebilecek elektrofizyolojik bulguları tespit etmektir.Gereçler ve Yöntem: Awaji Elektrodiagnostik kriterlerine göre, kesin veya muhtemel ALS tanısı alan ancak solunum yetmezliği olmayan 30 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar 2-4 aylık aralıklarla kontrollere çağırıldı. Tüm hastalara nörolojik muayene, sinir iletim çalışmaları, iğne elektromiyografisi (EMG), solunum fonksiyon testi, yutma elektromiyografisi, arter kan gazı analizi ve tek nefeste sayı sayma testi yapıldı. Üst extremitede median ve ulnar sinir sensorial ve motor iletim calısması; alt extremite fibuler ve posterior tibial sinir motor, sural sinir sensoryal iletim çalışmaları yapıldı. Ayrıca bilateral frenik sinir iletim çalışması yapıldı. İğne EMG ile bilateral alt extremite ve ust extremitelerde en az 3 kasın, abdominal kasların, paraspinal kasların, intercostal ve kranial kasların aktivitesi kaydedildi. Hastalar solunum tutulumu gelişene kadar takip edildi. Bulgular: Bir yıllık takipte 17 hastada solunum sıkıntısı gelişti. Nörolojik muayene ve diğer tetkikler, takiplerde ortalama 3’er kez yapıldı. Solunum yetmezliğini öngören en duyarlı bulgunun sternokleidomastoid (SCM) kasında tespit edilen nörojenik EMG kayıtları olduğu saptandı. Hastalarda, SCM ve rektus abdominis kaslarının solunuma katılımından hemen sonra solunum sıkıntısının geliştiği gözlendi. Bu bulgunun solunum sıkıntısı gelişeceğini öngörmede anlamlı olabileceği düşünüldü. Frenik sinir latansında uzama ve diyafram birleşik kas aksiyon potansiyeli amplitüdündeki azalmanın dispne ile doğrudan ilişkili olduğu, ancak hassasiyetinin düşük olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç: ALS hastalarında solunum yetmezliği gelişeceğini önceden gösteren duyarlı bir biyomarker bulunmamaktadır. Bizim calışmamızda olgu sayısı yeterli olmamakla beraber, bazı kaslarda (SCM gibi) saptanan nörojenik EMG bulgular ve SCM ile Rectus abdominis gibi yardımcı solunum kaslarının solunuma katılımı dispne için öngörücü olabilir. ALS ile ilgili birçok çalışma olmasına rağmen, solunum yetmezliğinin erken tespiti için güvenilir bir test yoktur. Olgu sayısı artırılarak ve daha uzun süreli takipler tasarlanarak yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Amiyotrofik Lateral Sklerozis, Elektromiyografi, Solunum tutuluşu

Can we predict respiratory failure in patients with Amyotrophic Lateral Sclerosis (ALS) electrophysiologically? Ceren Çetin Akkoç1, Fikret Bademkıran1, İbrahim Aydoğdu1, Sezai Taşbakan2

1Ege University Faculty of Medicine, Department of Neurology 2Ege University Faculty of Medicine, Department of Chest Diseases Background: In ALS, respiratory complications are important in the prognosis of the disease. The aim of this study was to determine the electrophysiological findings that may predict respiratory failure.Material-Methods: According to the Awaji electrodiagnostic criteria, 30 patients with ALS who were diagnosed as definite or probable ALS but without respiratory failure were included in the study. The patients were examined at intervals of 2-4 months.Neurological examination, nerve conduction studies, needle electromyography(EMG), pulmonary function test, electromyography of swallowing, arterial blood gas analysis and single breath count test were performed in all patients. In the upper extremity, median and ulnar nerve sensorial and motor conduction studies; in the lower extremity, fibular and posterior tibial motor nerve conduction studies and sural nerve sensory conduction studies were performed. Bilateral phrenic nerve conduction studies were also performed. The activity of the bilateral lower extremity and upper extremity muscles (at least 3 muscles), abdominal muscles, paraspinal muscles, intercostal and cranial muscles were recorded electromyographically using needle electrodes.Patients were followed until respiratory failure developed. Results: One year follow-up, 17 patients developed respiratory distress. Neurological examinations and other tests were performed on average 3 times. The most sensitive finding that predicted respiratory failure was found to be neurogenic EMG recordings detected in sternocleidomastoid(SCM) muscle. It was observed that respiratory distress developed just after the participation of SCM and rectus abdominis muscles in the respiratory system. This finding was thought to be significant in predicting the development of respiratory distress. The reduction in the phrenic nerve compound muscle action potential amplitude is directly correlated to dyspnea, but its sensitivity is low. Conclusion: There is no sensitive biomarker predicting respiratory distress in patients with ALS. Although the number of cases in our study is not sufficient, neurogenic EMG findings in some muscles (such as SCM) and the participation of SCM and rectus abdominis muscles to the respiration may be predictive for dyspnea. Although there are many studies related to ALS, there is no reliable test for early detection of respiratory failure. There is a need for further studies by increasing the number of cases and designing longer follow-ups. Keywords: Amyotrophic Lateral Sclerosis, Electromyography, Respiratory Failure

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 45: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

43

[SS-034]Pudendal Nöropatide Dinamik SEP ve MRG: Klinik Tanı Kriterlerine Göre Karşılaştırmalı Bir Çalışma Burcu Örmeci1, Handan Uzunçakmak Uyanık1, Neslihan Taşdelen3, Elif Çiğdem Altınok4, Tibet Erdoğru5, Ali Emre Öge2

1Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji A.D. 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji ve Klinik Nörofizyoloji A.D. 3Yeditepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Koşuyolu Hastanesi, Radyoloji A.D. 4Yeditepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Koşuyolu Hastanesi, Biyoistatistik A.D. 5Özel Klinik Giriş-Amaç: Pudendal nöropati (PN) kronik dirençli perineal ağrının yaygın bir nedenidir ve tanısı genellikle semptomlar başladıktan çok sonra konulur. Pudendal nöropatinin klinik tanısını doğrulayacak yerleşmiş bir tanı testi henüz yoktur. Pudendal nöropatinin tanısında kullanılabilecek testler temel olarak radyolojik görüntüleme yöntemleri ve nörofizyolojik testlerdir. Mevcut tanı testlerinin neredeyse tümü alternatif tanıların dışlanmasına yöneliktir. Bu çalışmada, tanıda altın standart olarak kabul edilen Nantes kriterlerini klinik olarak karşılayan pudendal nöropatili hastalarda, dinamik pudendal SEP ile pudendal MRG arasındaki uyumu değerlendirmeyi amaçladık.Gereçler ve Yöntem: Kırk üç hasta (25 kadın) çalışmaya dahil edildi. Her hastaya dinamik pudendal SEP çalışması ve pudendal MRG (şekil 1) yapıldı. Dinamik pudendal SEP çalışmaları Örmeci ve arkadaşları tarafından 2016 yılında tanımlanan yöntem kullanılarak yapıldı.Bulgular: Dinamik pudendal SEP çalışması klinik tanı ile iyi bir uyum gösterdi ve iyi bir özgüllük ve duyarlılık sağladı. Oysa MR, kabul edilebilir bir özgüllüğü olmasına rağmen duyarlılığı yeterli oranda sağlayamadı (şekil 2).Tartışma ve Sonuç: Yeni dinamik pudendal SEP yöntemi tanıyı desteklemede yararlı görünmektedir. Pudendal manyetik rezonans görüntüleme (pudendal MRG) çalışmaları, muhtemelen sinirin küçük çaplı olması ve pudendal siniri çevreleyen yoğun vasküler yapılar gibi bazı zorluklar nedeniyle literatürde çok nadirdir. Radyolojik tanı için zorluklardan biri de tanının neredeyse her zaman iki taraf arasındaki asimetriye dayanmasıdır. Sonuç olarak pudendal MRI, en azından burada tarif edilen yöntemlerle, pudendal tuzak nöropatilerinin varlığını desteklemek için henüz yeterli değildir. Anahtar Kelimeler: Pudendal Nöropati, Pelvic Ağrı, Dinamik SEP, Pudendal MR, Tanı Kriterleri

Dynamic SEP And MRI In Pudendal Neuropathy: A Comparative Study With Respect to the Clinical Diagnostic Criteria Burcu Örmeci1, Handan Uzunçakmak Uyanık1, Neslihan Taşdelen3, Elif Çiğdem Altınok4, Tibet Erdoğru5, Ali Emre Öge2

1Department of Neurology, Faculty of Medicine, Yeditepe University, Istanbul, Turkiye 2Departments of Neurology and Clinical Neurophysiology, Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, İstanbul, Turkiye 3Department of Radiology, Faculty of Medicine, Yeditepe University, Istanbul, Turkiye 4Department of Medical Statistic and Information, Faculty of Medicine, Yeditepe University, Istanbul, Turkiye 5Private Clinic Objective: Pudendal neuropathy (PN) is a common cause of chronic resistant perineal pain, which would generally be diagnosed long after the onset of symptoms. The tests that can be used for the diagnosis of PN are mainly radiological imaging methods and neurophysiological tests. However, there is no established diagnostic test to confirm the clinical diagnosis. Almost all of the current diagnostic tests are confined to the exclusion of mimic disorders. This study was planned to evaluate the conformity between the dynamic pudendal somatosensory evoked potential (SEP) and pudendal magnetic resonance imaging (MRI) studies in patients with PN who were diagnosed clinically based on Nantes criteria, which were accepted as the gold standard for comparison.Methods: Forty-three patients (25 females) were included in the study. Dynamic pudendal SEP and pudendal MRI studies (figure 1) were performed in each patient. The dynamic pudendal SEP studies were performed by using our recently introduced method, which uses both provocative positioning of the patient and stimulation of each side separately.Results: The dynamic pudendal SEP method provided good sensitivity and specifity with a good agreement with the clinical diagnosis. Whereas, MRI could not discriminate the PN with sufficient sensitivity although it had an acceptable specifity (figure 2). Conclusion: The new dynamic pudendal SEP method seems to be useful in supporting the diagnosis. On the other hand, MRI, at least with the equipment and technique described herein, is not adequate for to be used in substantiating the presence of pudendal entrapment neuropathies. Pudendal MRI studies are also very rare in the literature, probably due to the difficulties mostly coming from small caliber of the nerve, intense vascular structures surrounding it and a common attitude in decision making which generally seeks an asymmetry between the two sides. Keywords: Pudendal Neuropathy, Pelvic Pain, Dynamic SEP, Pudendal MRI, Diagnostic Criteria

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 46: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

44

[SS-035]Çeşitli Nörolojik Hastalıklarda Dev Ve Büyük Somatosensoriyel Uyandırılmış Potansiyeller Damla Çetinkaya, Selahattin Ayas, Ayşegül Gündüz, Nurten Uzun Adatepe, Feray Karaali Savrun, Meral Erdemir KızıltanCerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Yüksek amplitüdlü ve dev somatosensoriyel uyarılmış potansiyeller (SEP) genellikle epilepside, özellikle progresif myoklonik epilepsi (PME), görülmekle birlikte laboratuvarımıza SEP incelemesi için yönlendirilen farklı hastalık gruplarındaki hastalarda da büyük veya dev SEP’ler gözlemledik. Bu çalışma ile rutin bir SEP incelemesi için yönlendirilen büyük veya dev SEP’li hastaları belirlemeyi amaçladık. Yöntem: Rutin inceleme için yönlendirilen tüm hastalar prospektif olarak tarandı. Büyük veya dev N20-P25 bileşenine sahip hastalar belirlendi. SEP’ler medyan ve tibial sinir stimülasyonundan sonra pariyetal korteks üzerinden kaydedildi. Büyük ve dev SEP amplitüdleri sırasıyla laboratuvar normal değerlerine göre >ortalama +2SD ve >ortalama +3SD olarak tanımlandı. Fotofobi, epilepsi ve migren bir anket kullanılarak tarandı. Hastaların klinik tanı ve ön tanıları tıbbi kayıtlardan kaydedildi. Bulgular: Çalışma döneminde 99 hastanın 34›ünde (% 34,3) büyük veya dev SEP belirledik. Hastaların yaş ortalaması 38.7 idi (12-76 yaş, 9 erkek). Bir hastada büyük tibial SEP vardı. Dev SEP›li 9 hastanın (% 26.4) 7’sinde (% 20.5) tek taraflı büyük SEP vardı. Etiyolojiler arasında demiyelinizan bozukluklar (n = 14), servikal vertebra bozuklukları (n = 14), miyelit sekelleri (n = 1), lomber vertebra bozuklukları (n = 1) ve tremor (n = 1) mevcuttu. 3 hastanın spesifik bir tanısı yoktu. 3 hastada migren mevcuttu, epilepsili hasta saptanmadı. Sonuç: Dev SEP’lerin somatosensöriyel korteksin yüksek uyarılabilirliğini gösterdiği düşünülmektedir ve epilepside sıklıkla dev ve yüksek amplitüdlü SEP’ler gözlenmektedir. Bu çalışma ile, farklı hastalık gruplarında da yüksek amplitüdlü ve dev SEP’lerin bulunabileceğini gözlemledik. SEP amplitüdleri epilepsi, migren ve fotofobi anketi ile birlikte değerlendirildiğinde ise hastaların yüksek ve dev SEP’e sahip olmalarının bu parametrelerle ilişkisiz olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: dev SEP, median sinir, myoklonik epilepsi

Large and ‘Giant’ Somatosensory Evoked Potentials in Various Neurological Disorders Damla Çetinkaya, Selahattin Ayas, Ayşegül Gündüz, Nurten Uzun Adatepe, Feray Karaali Savrun, Meral Erdemir KızıltanCerrahpasa Faculty of Medicine, Neurology Department, Istanbul Background and Aim: High-amplitude somatosensory evoked potentials (SEPs) is generally reported in epilepsy, however, we observe several disorders may cause large or giant SEPs. Thus, we aimed to determine patients with large or giant SEPs among a cohort who were referred for a routine SEP investigation.Methods: All patients who were referred for routine examination were prospectively screened. We identified patients with large or giant N20-P25 component. SEPs were recorded over parietal cortex after median and tibial nerve stimulation. Large and giant SEPs were defined as responses with amplitudes >=mean±2SDs and >=mean±3SDs according to laboratory normal values, respectively. Photophobia, epilepsy, and migraine were searched using a questionnaire. Diagnoses were extracted from clinical records. Results: In the study period, we determined 34 (34.3%) patients with large or giant SEPs among 99 patients. The mean age of patients was 38.7 years (12-76 years, 9 male). One patient had large tibial SEP. There were nine (26.4%) patients with giant SEPs. Seven (20.5%) patients had unilaterally large SEPs. The etiologies were demyelinating disorders (n=14), disorders of cervical vertebrae (n=14), sequela of myelitis (n=1), disorders of lumbar vertebrae (n=1), and tremor (n=1). Three patients did not get a specific diagnosis. Three patients also had migraine and none of the patients had epilepsy. Conclusion: Giant SEPs are suggested to show high excitability of somatosensory cortex. Here, we identified other etiological factors underlying large SEPs. Most of these patients did not have another cause for disinhibition such as migraine and epilepsy. Keywords: giant SEP, median nerve, myoclonic epilepsy

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 47: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

45

[SS-036]Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda Kognitif Fonksiyonların İşitsel Uyarılmış Potansiyeller İle İncelenmesi Ali Yücel Kara1, Niyazi Acer2, Sevgi Özmen3, Hale Dalkıran4, Nazan Dolu5

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, İzmir 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi AD, Kayseri 3Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi AD, Kayseri 4Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji AD, Kayseri 5Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Ankara GİRİŞ VE Amaç: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk döneminde başlayıp hayat boyu devam edebilen, konsantrasyon bozukluğu, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile karakterize sık görülen nöropsikiyatrik bozukluklardan biridir. İşitsel uyarılmış potansiyeller (İUP), işitsel uyaranın ortaya çıkardığı beynindeki elektriksel aktivite değişikliklerini yansıtır. İUP kognitif fonksiyonlarla da yakından ilişkilidir. İlaç kullanan DEHB’li çocukların İUP aracılığıyla değerlendirildiği çalışmalar oldukça sınırlı sayıdadır. Bu çalışmamızda ilaç kullanan DEHB’li çocuklardaki kognitif fonksiyonlarının uyarılma potansiyelleri (UP) kullanılarak değerlendirilebilmesi amaçlanmıştır. GEREÇLER VE Yöntem: Çalışma, yaşları 7 ila 18 arasında olan 10 sağlıklı ve 13 DEHB’li çocuğun katılımıyla gerçekleştirildi. Çalışma öncesi aydınlatılmış gönüllü onam formları hakkında ebeveynlere bilgi verildi ve formlar evebeynlerce imzalandı. UP sinyalleri, kontrol grubundan ve DEHB’li çocuklardan MP 150 sistemi ve EEG100C amplifikatörü aracılığıyla alındı. UP kayıtları için Frontal (Fz, Fp1, Fp2) ve Santral (Cz) bölgelere yerleştirilen elektrotlar kullanıldı. İUP kayıtları için işitsel oddball paradigması kullanıldı. Bu paradigmada bulunan 160 uyarandan 120 tanesi 1000 Hz’lik belli sıklıkla verilen (standart, beklenen); 40 tanesi ise 2000 Hz’lik rastgele verilen (hedef, beklenmedik) “bip” sesleri şeklindedir. Bulgular: P300 latansının DEHB’li çocuklarda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde uzadığı tespit edildi (p<0.000). DEHB’li çocuklarda N100-P200 latansının tüm bölgelerde ve tüm uyaranlarda kontrol grubuna göre uzamış olduğu bulundu. Cz bölgesindeki P300 genliği, DEHB’li çocuklarda hedef (7,09 ± 3,67) ve standart+hedef uyaranlara karşılık (6,92 ± 4,79), kontrol grubuna göre (hedef, 11,72 ± 2,2; standart+ hedef, 12,34 ± 2,63) anlamlı olarak düşük saptandı (Hedef uyaranlarda t=2,82, p<0,012; standart+hedef uyaranlarda t=2,56, p<0,02). Diğer bölgelerdeki P300 genlikleri arasında ise anlamlı bir fark ortaya çıkmadı (p>0,05). N100-P200 latansı, DEHB’li çocuklarda kontrol grubuna göre Cz bölgesindeki standart ve standart+hedef uyaranlara karşılık olanı hariç, tüm bölgelerde uzamış olarak bulundu. N100-P200 genliğinin ise Fp1 bölgesindeki hedef uyaranlara karşılık gelen genlik hariç, tüm bölgelerde anlamlı olarak azaldığı tespit edildi. TARTIŞMA VE Sonuç: DEHB’li çocukların kognitif fonksiyonlarının değerlendirilmesi için olaya ilişkin potansiyeller ideal bir yöntem olarak geliştirilebilir. Yeni çalışmalar tarafından desteklenmesi durumunda bu yöntem ilaç etkinliğini ölçme amacıyla da kullanılabilinecektir. Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Bilimsel Araştırma Proje No: 114S149). Anahtar Kelimeler: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, İşitsel uyarılmış potansiyeller, Kognitif fonksiyonlar, Olaya ilişkin potansiyeller, Oddball paradigması

Investigation of Cognitive Functions in Children with Attention-Deficit Hyperactivity Disorder by Auditory Evoked Potentials Ali Yücel Kara1, Niyazi Acer2, Sevgi Özmen3, Hale Dalkıran4, Nazan Dolu5

1Izmir Katip Celebi University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Izmir 2Erciyes University Faculty of Medicine, Department of Anatomy, Kayseri 3Erciyes University Faculty of Medicine, Department of Child Psychiatry, Kayseri 4Erciyes University Graduate School of Health Sciences, Department of Physiology, Kayseri 5Baskent University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Ankara Introduction: Attention-deficit hyperactivity disorder (ADHD) is one of the most common neuropsychiatric disorders in childhood, characterized by impaired concentration, hyperactivity and impulsivity. Auditory evoked potentials (AEPs) reflect changes in electrical activity in the brain induced by auditory stimuli. AEPs are also closely related to cognitive functions. There are very limited number of studies in which children with ADHD are evaluated by using AEP. The aim of this study was to evaluate cognitive functions in children with ADHD using evoked potentials. Materials-Methods: Thirteen children with ADHD and 10 controls between the ages of 7-18 were participated. Informed Voluntary Disclosure and Consent Form were signed to the parents. To obtain evoked potential (EP) signal of the control group and the children with ADHD, MP 150 system and EEG 100C amplifiers were used. Stimulation potentials were recorded from the regions of Frontal (Fz, Fp1, Fp2), Central (Cz), AEP recordings were taken with oddball auditory stimuli. Auditory stimuli consist of 160 sounds consisting of rare coming (target) and frequently iterating with a beep tone (nontarget – 120) explosion. Results: The latency of P300 was statistically longer than control’s (p<0.000). Latency of N100-P200 was longer than controls in ADHD at all region stimuli. The amplitude of P300 was statistically lower for target stimulus (7.09 ± 3.67) and target+nontarget (6.92 ± 4.79) at Cz region in ADHD than control group (respectively, 11.72±2.2, t=2.82, p<0.012; 12.34 ± 2.63, t=2.56, p<0.02). There were no statistically differences in other brain region. The amplitude of N100-P200 was also statistically lower for all region and stimulus (except target stimulus at Fp1). Conclusions: Event-related potentials can be developed as an ideal method to evaluate cognitive functions of children with ADHD. If supported by new studies, this method can be used to measure drug efficacy. This study was supported by TÜBİTAK for Scientific Research Grant 114S149. Keywords: Attention-deficit-hyperactivity disorder, Auditory evoked potentials, Cognitive functions, Event related potentials, Oddball paradigm

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 48: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

46

[SS-037]Büyük Boyutlu Serebellopontin Köşe Lezyonları Cerrahisinde İntraoperatif Monitorizasyon Emine Taşkıranİstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: Serebellopontin açı (CPA) lezyonları çoğunlukla bening karakterli olmakla birlikte, büyük boyutlara ulaşma potansiyelleri sebebiyle nörolojik açıdan tehlikeli lezyonlardır. Bu bölgenin cerrahi girişimlerinde kranial sinirlerin (KS) ve uzun traktların anatomik ve fizyolojik bütünlüğü tehlike altında olabilir. Nörolojik işlevselliğin korunması, rezeksiyon miktarı kadar önemlidir. Bu sunumda, CPA lezyonlarının cerrahisinde intraoperatif monitorizasyonun (IOM) rezeksiyon miktarına ve nörolojik işlevlerin korunmasına etkisi değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntem: Mart 2016 - Aralık 2018 tarihleri arasında cerrahi yolla tedavi edilen 20 hasta değerlendirmeye alındı. Hastalarda 5-12. KS haritalaması, beyin sapı işitsel uyarılmış potansiyeller (BAEP), somatosensoryal uyarılmış potansiyeller (SEP) ile kortikospinal ve kortikobulber traktus monitorizasyonu (KsMEP ve KoMEP) uygulandı. Hastaların demografik bilgileri, patolojisi, cerrahi rezeksiyon oranları, IOM teknikleri, elektrofizyolojik bulguları ve klinik sonuçları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 11’i kadın, 9’u erkekti. Ortalama yaş 43,7 (19-72 yaş) idi. Histopatolojik açıdan gruplandırıldığında; 13 hastada Hannover sınıflamasına göre 3A ve üstü boyutta vestibuler schwannom (VS) ve 7 epidermoid saptandı. VS’lerin dördünde gross total rezeksiyon (GTR) ve dokuzunda subtotal rezeksiyon (ST), epidermoidlerin tümünde GTR rezeksiyon uygulandı. Epidermoid olgularının hiçbirinde nörolojik kötüleşme görülmezken, beş VS hastasında fasial sinir işlevinde kötüleşme ortaya çıktı. Bu hastaların taburculuk esnasında fasial sinir işlevi House Brackman (HB) sınıflamasına göre değerlendirildiğinde, 2 hastada HB 4, 2 hastada HB 5 ve 1 hastada HB 6 idi. Bu hastaların diğer hiçbir KS ve uzun trakt fonksiyonlarında bozulma olmadı. Tartışma ve Sonuç: Fasial KoMEP’te %50’yi aşan amplitüd düşmelerinde klinik nörolojik kötüleşme ihtimali artmaktadır. İstirahat EMG’sinde spontan aktivitelerin görülmesi KS hasarlanmasının habercisidir. Devam eden KS innervasyonlu kasın EMG aktivitesinde KOMEP derhal tekrarlanarak sinirin işlevselliği değerlendirilmelidir. IOM özellikle VS cerrahisinde rezeksiyon düzeyini sınırlasa da, büyük boyutlu tümör cerrahisinde iyi nörolojik sonuçlar elde edilmesine yardımcı olmaktadır. Anahtar Kelimeler: kortikobulber motor uyarılmış potansiyel, fasial sinir monitorizasyonu, intraoperatif monitorizasyon, serebellopontin açı lezyonları

Intraoperative Monitoring in Surgery for Large Cerebellopontine Angle Lesions Emine TaşkıranNeurology Department, Cerrahpasa School of Medicine, Istanbul University-Cerrahpasa, Istanbul, Turkey Objective: Cerebellopontin Angle (CPA) lesions are usually benign, but they are neurologically dangerous lesions due to their potential to reach large sizes. Anatomical and physiological integrity of the cranial nerves (CNs) and long pathways may be jeopardized in surgical interventions of this region. Preserving neurological functions are as important as the amount of resection. In this presentation, we evaluated the effect of intraoperative monitoring (IOM) on the amount of resection and preservation of neurological functions in surgery for large CPA lesions. Methods: Twenty patients treated surgically between March 2016 and December 2018 were evaluated. Mapping and monitoring of 5-12 CNs, brainstem auditory evoked potentials (BAEP), somatosensory evoked potentials (SEP), and corticospinal and corticobulbar tractus motor evoked potentials (CsMEP, CoMEP) were performed. Demographic information, pathology, surgical resection rates, IOM techniques, electrophysiological findings, and clinical results were evaluated. Results: Eleven patients were female and 9 were male. The mean age was 43.7 years (19-72 years). Histopathologically, 13 patients had vestibular schwannoma (VS) and 7 epidermoid. All VSs were grade 3A or above according to Hannover classification. Four of the VSs underwent gross total resection (GTR) and nine subtotal resection (ST). GTR resection in all epidermoid patients was achieved. While no neurological deterioration was observed in any epidermoid cases, facial nerve function deteriorated in five VS patients. According to House Brackman (HB) classification, 2 patients had HB 4, 2 patients had HB 5, and 1 patient had HB 6. No other CNs or long tract deterioration occurred. Conclusion: The possibility of clinical neurological deterioration is increased in the amplitude reduction of more than 50% in the facial CoMEP. Presence of spontaneous activity in resting electromyography is a predictor of CN injury. When seen, CoMEP should be repeated immediately and the functionality of the nerve should be evaluated. Although IOM may limit the level of resection especially in VS surgery, it promotes obtaining good neurological results in large-scale tumor surgery. Keywords: corticobulbar tractus motor evoked potentials, facial nerve monitoring, intraoperative monitoring, cerebellopontin angle lesions

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 49: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

47

[SS-038]Nedeni Bilinmeyen Fokal Epilepsilerde ilk EEG İncelemesi Ne Gibi İpuçları Verebilir? Arıfe Çimen Atalar1, Ebru Nur Vanlı Yavuz2, Nerses Bebek3, Betül Baykan3

1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji A.B.D, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul;İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği, İstanbul 2Koç Üniversitesi Hastanesi, Nöroloji Bölümü, İstanbul; İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji A.B.D, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul3İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji A.B.D, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: Epilepsi hastalarında ilk EEG’de patolojik deşarj görülme oranının yaklaşık %50 civarında olduğu bilinmektedir. Özellikle semptomatik ve idyopatik jeneralize epilepsilerde ilk EEG’de patolojik bulgu varlığının, remisyona girme oranlarında düşüşle ilişkili olabildiği bildirilmiştir. İlk EEG bulgularının epilepsi hastalarında ayırıcı tanı, nöbet tekrarı ve prognoza dair ipuçları verebileceğine dair sınırlı sayıda çalışma olmakla birlikte, nedeni bilinmeyen fokal epilepsilerde (NBFE) bu konuda yeterli araştırma bulunmamaktadır. Bu çalışmada amacımız NBFE hastalarında ilk yapılan EEG ‘nin tanı ve prognoz açısından sağlayabileceği ipuçlarını araştırmaktır. YÖNTEM: Uluslararası Epilepsi Topluluğu tanı kriterlerine göre NBFE tanısı almış, tanısal olarak gereken tüm incelemeleri yapılmış ve en az 1 tane normal sonuçlanmış 1,5 Tesla MRI görüntülemesine sahip, 2009-2017 yılları arası takibi olan ardısıra hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların klinik, etyolojik ve elektrofizyolojik verileri epileptologlar tarafından geriye dönük incelenerek ilk yapılan EEG’sinde patolojik bulgu saptanmış olanlar, hasta grubunun geri kalanından oluşan kontrol grubu ile istatiksel olarak karşılaştırıldı. SONUÇLAR: Çalışmaya 196 hasta (112 kadın,84 erkek) dahil edildi. Hastaların 66’sında (%33,7) ilk EEG’de epileptiform tipte patoloji mevcutken, kalan hastaların 51’inde (%26,02) nonspesifik bulgular vardı ve 79 hastanın (%40,30) EEG’ si normaldi. Febril nöbet (p=0,026), preterm doğum (p=0,039), status epileptikus öyküleri (p=0,030) ve antiepileptik ilaç direnci (AEİD) (p=0,005) ilk EEG’sinde patoloji bulunan grupta, bulunmayan gruba oranla istatiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. Takiplerde yapılan EEG’lerin sonuçlarıyla 137 olguda epileptiform, 37 olguda nonspesifik bulgular ve sadece 22’sinde normal EEG saptandı. YORUM: NBFE’lerde ilk EEG’de patolojik bulgu oranı oldukça yüksek (%59,7) olup, bu grupta status epileptikus, febril nöbet ve preterm doğum gibi risk faktörlerinin oranının anlamlı derecede yüksek olması ve bununla bağlantılı şekilde AEİD oranlarının da yüksek bulunması, ilk EEG’si patolojik olan grubun en baştan daha olumsuz bir prognoza sahip olabileceğini göstermektedir. Prognoz konusunda doğru bilgi vermek ve gerekirse epilepsi cerrahisi gibi daha invazif tedavi yöntemleri erken ele almak açısından bu grupta prospektif çalışmaların planlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: nedeni bilinmeyen fokal epilepsi, ilk EEG, prognoz

What Kind of Hints May the Initial EEG Examination Give Us About the Focal Epilepsy of Unknown Cause? Arıfe Çimen Atalar1, Ebru Nur Vanlı Yavuz2, Nerses Bebek3, Betül Baykan3

1Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, Istanbul; Istanbul Education and Research Hospital, İstanbul 2Koç University Hospital, İstanbul; Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, Istanbul 3Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, Istanbul INTRODUCTION: It is well known that the rate of pathological findings at the initial EEG examination is about 50% in epilepsy patients. The presence of pathological findings at the initial EEG are reported to be related with lower remission rates in symptomatic and generalized epilepsies, remarkably. There are a handful of studies reporting that initial EEG findings may give hints about differential diagnosis, recurrence of seizures and prognosis in epilepsy patients, however, the studies in focal epilepsy with unknown cause (FEUC) are rather limited. In this study we aimed to investigate the hints that initial EEG examination may give us about the diagnosis and prognosis in FEUC patients. METHODS: Consecutive patients, diagnosed as FEUC according to the criteria of International League Against Epilepsy (ILAE) with at least one normal 1.5 magnetic resonance imaging (MRI) and a follow-up between 2009-2017 were included to the study. Clinical, etiological and electrophysiological data of all patients were reviewed retrospectively from their medical records by epileptologists and the patients with initial pathological EEG findings were compared with the rest of the patient group as the control group statistically. RESULTS: We included 196 patients (112 females, 84 males) to the study. Sixty- six (33.7%) patients had epileptiform activity whereas 51 (26.02%) patients had nonspecific findings and 79 patients (40.30%) had normal initial EEG. Febrile seizures (p=0.026), preterm birth (p=0.039), status epilepticus (p=0.030) and antiepileptic drug resistance (AEDR) (p=0.005) were significantly higher in the patient group with pathological findings at the initial EEG than the group without pathological findings. At the follow-up EEGs 137 patients had epileptiform, 37 patients had nonspecific findings and 22 patients had normal EEGs. CONCLUSION: The rate of pathological findings in the initial EEG is considerably high (59.7%) in FEUC. Given the fact that the risk factors like status epilepticus, febrile seizure, preterm birth and related AEDR rates are prominent in this group, it may demonstrate that the patients with initial pathologic EEG may have unfavorable prognosis from the beginning. Prospective studies are needed with regard to give correct information about the prognosis and to foresight possible invasive treatment options like epilepsy surgery. Keywords: focal epilepsi of unknown cause, initial EEG, prognosis

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 50: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

48

[SS-039]EEG Laboratuvarına Başvuran Hastaların EEG Sonuçlarının İncelenmesi Hasan Hüseyin Ulukan1, Erkan Tokgöz2

1Kepez Devlet Hastanesi 2Burhaniye Devlet Hastanesi Epilepsinin klinik özellikleri yüzyıllardır bilinmekle birlikte, epilepsi tanısı ve tedavinin takibinde EEG tetkiki 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek daha yaygın ve etkin bir şekilde kullanılagelmektedir. Özellikle epilepsiyi taklit edebilen diğer paroksismal olayların ayırıcı tanısında en önemli incelemedir. Epilepsi tanısında en önemli testlerden biri olan EEG’de epileptiform deşarjların (diken, keskin, diken-dalga deşarjları) varlığı araştırılır. Bu çalışmada hastanemiz EEG laboratuvarında çekilen EEG traselerinin incelenerek spesifik bulguların tanıya ne kadar yardımcı olduğunun paylaşılması amaçlanmıştır. Bulgular-Sonuç: 1 Mart 2017 - 31 Aralık 2018 tarihleri arasında EEG laboratuarında EEG si çekilen hastaların sonuçları incelendi. Toplam 5120 EEG sonucundan 440’si normal olup 720’si anormaldi. Anormal sonuçların 360’ı fokal, 360’ı jeneralize anormalliklerden oluşmaktaydı. 260 EEG’de jeneralize diken-dalga, 60’ında jeneralize keskin-dalga, 80’inde lokalize diken-dalga ve 40 ında lokalize keskin-dalga kompleksleri şeklinde spesifik epileptik anormallik izlendi. 10 hastada fotik stimülasyon ile tetiklenen klinik epileptik nöbeti oldu. Ayrıca 60 hastada postiktal dönemde bakılan EEG’de delta dalgaları izlendi. Diğer anormal EEG’lerde nonspesifik bulgular izlendi. Bu sonuçlarla bayılma yakınması ile EEG’si çekilen hastaların 1400’ünde EEG tetkiki epilepsi tanısına destekleyici oldu. Jeneralize diken-dalga kompleksi izlenen hastalardan 20’sinde trasedeki anormallik fotik stimülasyon ile ortaya çıkarken; lokalize diken-dalga kompleksi izlenen hastalardan 20’inde anormalliğin hiperventilasyon aktivasyonundan sonra ortaya çıktığı izlendi. TARTIŞMA: Literatürde interiktal dönemde çekilen rutin EEG’lerde epileptiform değişiklik olasılığının kabaca %50 olduğu belirtilmektedir. Sağlıklı erişkinlerde rutin EEG çekiminde ise bu oran % 0.5’dir. Nöbet geçiren hastaların EEG’lerinin normal olması tanıyı dışlamamaktadır. Birçok epileptik hastanın interiktal dönemde çekilen EEG’leri normal olarak saptanabilir. Çalışmamızda bayılma ile müracaat eden hastaların % 10.5’inde epileptiform anomali saptandı. Testin duyarlılığının literatüre göre düşük çıkmasına; bayılma anamnezi epilepsi ile uyumlu olan hastaların yanında nonepileptik bayılma anamnezi olan hastaların da ayırıcı tanılarında EEG’lerinin çekilmesinin sebep olduğu düşünüldü. EEG çekilen hastaların anamnezleri incelendiğinde 1224 hastanın anamnezinin epilepsi ile uyumlu olduğu görüldü. Böylelikle çalışmamızda EEG duyarlılılığının aslında %43.5 olduğu hesaplandı. Rutin EEG incelemesi halen epilepsi tanısında en geçerli yöntem olarak önemini korumaktadır. Standardize protokollerin ve aktivasyon yöntemlerinin de kullanılması tetkikin duyarlılık ve güvenilirliğini arttırdığı unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: dalga, diken, keskin

Investigatıon Of EEG Results Of Patients Applied To EEG Laboratory Hasan Hüseyin Ulukan1, Erkan Tokgöz2

1Kepez State Hospital 2Burhaniye State Hospital Introductuon:Although the clinical features of epilepsy have been known for centuries, the EEG has been used more widely and effectively in the diagnosis of epilepsy and follow-up of treatment from the second half of the 20th century. It is the most important examination in the differential diagnosis of other paroxysmal events that can mimic epilepsy. The presence of epileptiform discharges in the EEG, one of the most important tests in the diagnosis of epilepsy, is investigated. The aim of this study was to examine the EEG traces taken in the EEG laboratory of our hospital and to share how the specific findings were helpful in diagnosis. RESULTS AND Conclusion: The results of the patients who underwent EEG in the EEG laboratory between March 1, 2017 and December 31, 2018 were examined. Of the 5120 EEG results, 440 were normal and 720 were abnormal. 360 of the abnormal results consisted of focal and 360 generalized abnormalities. Epilepsy-specific anomalies were observed as spike wave complexes in 260 EEGs, sharp wave complexes in 60 EEGs, localised spike wave complexes in 80 EEGs and localised sharp wave complexes in 40 EEGs. Ten patients had clinical epileptic seizures triggered by photic stimulation. Also, in 60 patients, delta waves were observed in EEG in postictal period. Nonspecific findings were observed in other abnormal EEGs. With these results, in 1400 of the patients who underwent EEG with fainting complaint, the EEG examination was supportive of the diagnosis of epilepsy. In 20 of the patients that displayed spike wave complexes, anomalies on the trace appeared following photic stimulation, while anomalies appeared following hyperventilation in 20 of the patients that displayed localised spike wave complexes.In our study, epileptic anomaly was detected in 10.5% of the patients who applied with fainting. The reason for the low sensitivity of the test compared to the literature is thought to be due to the fact that in addition to EEGs of patients with histories of feinting that are compatible with epilepsy, EEGs of patients with histories of non-epileptic feinting were also performed for differential diagnosis. When the anamnesis of the patients who underwent. Keywords: wawe, spike, sharp

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 51: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

49

[SS-040]Trifazik Dalga; Hepatik Ensefalopati Olgusu Özgül Ocak1, Hamit Çelik2, Mustafa Çam3, Ahmet Yardım3

1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Çanakkale 2Özel Buhara Hastanesi, Nöroloji, Erzurum 3Özel Buhara Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Erzurum Giriş: Hepatik ensefalopati (HE) karaciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak hastalarda nöropsikiyatrik bulguların gelişmesidir. Sirozlu hastaların yaklaşık %30-45’inde, tüm karaciğer hastalarının da %20-60’ında HE gelişmektedir. Tanı da EEG (elektroensefalografi) de triafzik dalgaların gözlenmesi oldukça değerlidir. Biz trifazik dalga oluşumunu hepatik ensefalopti olan bir olgu eşliğinde değerlendirmek için bu olguyu sunduk. Olgu: Altmış altı yaşında bayan hasta kliniğimize son beş aydır olan konuşma bozukluğu, uykuya eğilim şikayetleri ile başvurdu.Özgeçmişinde sekiz yıldır olan karaciğer siroz hikayesi mevcuttu. Soyeçmişinde özellik yoktu. Hastanın nörolojik muayenesinde; orolingual diskinezisi, postural tremoru, dizartrisi, aralıklı olan konfüzyon atakları mevcuttu. Nöropsikiyatrik değerlendirmesi hasta uykuya meyilli olduğu için net değerlendirilemedi. Laboratuvar incelemesinde AST: 38,3 u/l, ALT: 23,5 u/l, amonyak;184,4 Mmol/L, 15 gün sonra bakılan amonyak kontrol değeri; 254,9 Mmol/L, trombosit sayısı 68.000, protrombin zamanı 18,6 sn (N: 11,5-15,5sn), HbsAG:3173,83 (N: 0-0,9) olarak saptandı. EEG (elektroensefalografi) (Şekil1) tetkikinde zemin ritmi 2-3 cys/sn delta frekansında yavaş aktivite ve 1,5- 2,5 cys/sn frekansında trifazik konfügürasyonda dalgalar gözlendi. Kraniyal magnetik rezonans incelemesinde bilateral globus pallidusta T1 ağırlıklı incelemede hiperintens görünüm (Şekil 2) ve T2 ve FLAIR kesitlerde ise ak maddede sinyal artışları gözlenmişti. Gastroenteroloji kliniği ile konsülte edilen hastada hepatik ensefalopati tanısı koyuldu. Hastaya rifaksimin 1200 mg / gün ve laktuloz 60cc / gün tedavisi başlandı. Hastanın konfüzyon atakları düzeldi, orolingual diskinezisi azaldı ve hasta polklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi. Tartışma: Hepatik ensefalopati mental ve motor bozuklukla kendini gösteren nöropsikiyatrik bir sendromdur. HE de sık olarak gördüğümüz trifazik dalgalar başlangıçta düşük amplütüdlü keskin negatif komponenti yüksek amplitütlü, keskin pozitif dalga tajkip eder; yavaş bir negatif dalga ile sonlanır. Sonuç: Trifazik dalga birçok nedene bağlı ortaya çıkabilir. Bunlardan en sık gördüklerimiz hepatik ensefalopati,anoksi, üremi, lityum gibi bazı ajanlara bağlı toksik ensefaloptiler, hipertiroidizm, alzheimer hastalığı, hiper ve hiponatremi,Jacob Creutfeldt Hastalıklarıdır. Hepatik ensefalopati hastalarında EEG de triafzik dalga gözlenmesi tanıda oldukça önemli bir yer almaktadır. Biz trifazik dalganın elektroensefalografik önemini vurgulamak için bu olguyu sunduk. Anahtar Kelimeler: Elektroensefalografi, Hepatik Ensefalopati, Trifazik Dalga

Triphasic Wave; Hepatic Encephalopathy Case Report Özgül Ocak1, Hamit Çelik2, Mustafa Çam3, Ahmet Yardım3

1Department of Neurology, Medical School, Canakkale Onsekiz Mart University, Canakkale, Turkey 2Department of Neurology, Buhara Hospital, Erzurum,Turkey 3Department of Neurosurgery, Buhara Hospital, Erzurum,Turkey Introduction: Hepatic encephalopathy (HE) is a clinical feature of neuropsychiatric findings occuring in patients with hepatic dysfunction. Approximately 30-45% of patients with cirrhosis and 20-60% of all liver patients develop HE. The diagnosis of triafzic waves in the EEG is quite valuable. We presented this case to evaluate the EEG (electroencephalography) triphasic wave formation with a case with hepatic encephalopathy. Case: A sixty-six-year-old female patient who was having speech disorder and somnolence for about five months was consulted to our clinic. She was suffering liver cirrhosis for eight years. There was no feature in the genealogy. In the patient’s neurological examination; orolingual dyskinesia, postural tremor, dysarthria, intermittent confusion attacks were present. The neuropsychiatric evaluation was unclear because the patient was asleep. AST: 38.3 u / l, ALT: 23.5 u / l, ammonia, 184.4 Mmol / L, 15 days after ammonia control value in laboratory examination; 254.9 Mmol / L, platelet count was 68.000, prothrombin time was 18.6 s (N: 11.5-15.5 s), HbsAG: 3173.83 (N: 0-0.9). At the EEG electroencephalography (Figure1) test, ground rhythm was observed in the triphasic configuration at a frequency of 2-3 cys / s and a triphasic configuration at 1.5 to 2.5 cys / sec. Cranial magnetic resonance imaging showed a hyperintense appearance on T1-weighted imaging (Fıgure2) in bilateral globus pallidus and increased signal in T2 and FLAIR sections. The patient was consulted with the gastroenterology clinic and diagnosed as hepatic encephalopathy. The patient was started on rifaxim 1200 mg / day and lactulose 60cc / day. Confusion attacks improved and orolingual dyskinesia decreased. Discussion: Hepatic encephalopathy is a neuropsychiatric syndrome characterized by mental and motor impairment. The triphasic waves, which we see frequently in HE, initially have a low amplitude sharp negative component with high amplitude, sharp positive wave; it ends with a slow negative wave. Result: The triphasic waves may occur due to many causes like toxic encephalopathies, hyperthyroidism, alzheimer’s disease, hyper and hyponatremia, Jacob Creutfeldt Diseases. We present this case to emphasize the electroencephalographic importance of the triphasic wave. Keywords: Electroencephalography, Hepatic Encephalopathy, Triphasic Wave

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 52: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

50

[SS-041]Epilepsi Hastalarında Uyku Bozukluklarının Değerlendirilmesi Ayşe Çağlar Sarılar, Sevda İsmailoğulları, Ferda Füsun ErdoğanErciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Kayseri Giriş: Epilepsi ve uyku arasında karmaşık ve karşılıklı bir etkileşim vardır. Epileptik nöbetler uykuyu fragmente edip uykunun yapısında değişikliklere neden olabilirler. Epilepsi hastalarında uyku bozuklukları sık bildirilmektedir. Bu çalışmada epilepsi hastalarında uyku bozukluklarının ne sıklıkta olduğunu ve olası bozuklukların nöbet tipi ile ilişkili olup olmadığını belirlemeyi amaçladık.Materyal-Metod Epilepsi polikliniğine başvuran, epilepsi tanısı konulmuş hem erişkin hem de çocuk hastalara uykularını değerlendiren sorular içeren anket uygulandı. Ankette öncelikle hastaların demografik verileri ile ilgili sorular soruldu. Hipersomniyi belirlemek için Epworth Uykululuk Skalası, ICSD3’e göre insomni tanı kriterleri, uyku apne riskini belirleyebilmek için Berlin anketi, ICSD3’e göre Huzursuz Bacaklar Sendromu tanı kriterleri, ve NREM parasomnilerini belirleyebilmek için sorular sorulduSonuçlar: Çalışmaya 70 hasta dahil edildi. Bu hastalar jeneralize ve fokal nöbet geçirmelerine göre iki gruba ayrıldı. Kırkyedi hasta jeneralize, 23 hasta fokal nöbet geçirmekteydi. Yaş ortalaması jeneralize nöbet geçirenlerde 29.19 (±12.45), fokal nöbet geçirenlerde 33.3 (±13.54). Beden-kitle indeksi ortalaması jeneralize nöbet geçirenlerde 26.02, fokal nöbet geçirenlerde 26.10’du. Jeneralize nöbet geçirenlerin %51.1, fokal nöbet geçirenlerin %56.5’i kadındı. İnsomni jeneralize nöbet geçirenlerde %32.6, fokal nöbet geçirenlerde %34.8 (p:0.857) oranında görüldü. Gündüz uykululukta artış jeneralize nöbet geçirenlerin %77.8, fokal nöbet geçirenlerin %78.3’ünde (p:0.964) gözlendi. Apne riski jeneralize nöbet geçirenlerin %15.2, fokal nöbet geçirenlerin %17.4’ünde (p:1.0) yüksek bulundu. Huzursuz bacaklar sendromu jeneralize nöbet geçirenlerin %26.7, fokal nöbet geçirenlerin %30.4’ünde (p:0.743), kramp jeneralize nöbet geçirenlerin %35.6, fokal nöbet geçirenlerin %34.8’inde (p:0.950), bruksizm jeneralize nöbet geçirenlerin %22.2, fokal nöbet geçirenlerin %39.1’inde (p:0.142) gözlendi. NREM parasomnilerinden somnanbulizm jeneralize nöbet geçirenlerin %6.7, fokal nöbet geçirenlerin %13 (p:0.399)’ünde, uyku terörü jeneralize nöbet geçirenlerin%33.3, fokal nöbet geçirenlerin %34.8’inde (p:0.905), uykuda konuşma jeneralize nöbet geçirenlerin %34.8, fokal nöbet geçirenlerin %43.8’inde (p:0.482), uykuda yemek yeme jeneralize nöbet geçirenlerin %15.6, fokal nöbet geçirenlerin %8.7’sinde (p:0.681) gözlendi. Tartışma: Çalışmamızın sonucunda, fokal ve jeneralize nöbetleri olan hastalarda insomni toplumda bildirilenden (%4.1-22) anlamlı oranda yüksek bulundu (%32.6-34.8) ayrıca gündüz uykululukta artışda da (%16.8-41.5) belirgin olarak yükselme tespit edildi (%77.8-78.3). Ancak iki nöbet tipi olan hasta gruplarında uyku bozuklukları görülme sıklığı olarak bir fark bulunmadı.Sonuç: Uyku bozuklukları, gerek nöbetlerin direkt etkisiyle gerekse tedaviye bağlı olarak epilepsi hastalarında sık olarak görülmektedir. Hastalar rutin değerlendirilmede uyku bozuklukları açısındanda sorgulanmalıdırlar. Anahtar Kelimeler: Epilepsi, nöbet tipi, uyku bozukluğu

Evaluation of Sleep Disorders in Epileptic Patients Ayşe Çağlar Sarılar, Sevda İsmailoğulları, Ferda Füsun ErdoğanDepartment of Neurology, Erciyes University, Kayseri, Turkey Introduction: There is a complex and mutual interaction between epilepsy and sleep. In this study we aimed to determine the frequency of sleep disorders in epilepsy patients and to determine whether the possible disorders are related to seizure type.Materials and Methods A questionnaire was applied to patients who were diagnosed with epilepsy. The questionnaire was primarily asked about the patients’ demographic data. In addition, we asked questions to determine hypersomnia, insomnia, the risk of sleep apnea, Restless Legs Syndrome, and NREM parasomnias.Results: Seventy patients were included in the study. Forty-seven patients had generalized (GS), 23 had focal seizures(FS). The mean age was 29.19 (± 12.45) in patients with GS and 33.3 (± 13.54) in those with FS. The body-mass index average was 26.02 for GS and 26.10 for FS. 51.5% of patients with GS and 56.5% of those with FS were women. The rate of insomnia was 32.6% in patients with GS and 34.8% in patients with FS(p: 0.857). The increase in daytime sleepiness was 77.8% in patients with GS and 78.3% in those with FS(p: 0.964). The risk of apnea was found to be higher in patients with GS(15.2%) and in 17.4% (p: 1.0) of FS. Restless legs syndrome was 26.7% in patients with GS, 30.4% in patients with FS(p: 0.743), cramp was 35.6% in patients with GS, 34.8% in FS(p: 0.950), bruxism was 22.2% in GS,39.1% in FS (p: 0.142). Among the NREM parasomnias, somnanbulism was 6.7% of GS, 13% (p: 0.399) of those with FS, sleep terror was 33.3% of GS, 34.8% of FS(p: 0.905). Discussion: As a result of our study, insomnia was significantly higher in the patients with focal and generalized seizures (32.6-34.8%) than in the community (4.1-22%) and a significant increase in daytime sleepiness (77.8-78.3%) was observed(16.8-41.5%). However, there was no difference in the frequency of sleep disturbances in the two seizure type patients.Conclusion: Sleep disorders are frequently seen in epilepsy patients due to both direct effects of seizures and treatment. In the routine evaluation of patients, they should be questioned in terms of sleep disorders.

Keywords: Epilepsia, type of seizure, sleep disorder

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 53: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

51

[SS-042]Senkop’ta EEG Yapmalı mıyım? Mehlika Panpallı Ateş, Fatma Yılmaz CanSağlık Bilimleri Üniversitesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Senkop geçici global serebral hipoperfüzyona bağlı bir bilinç kaybıdır. Senkop sırasında nadir olarak elektroensefalografi (EEG)’de bazı değişiklikler ve bulgular izlenebilir, bunlar simetrik yavaşlama, diken ya da diken-dalga kompleksleri olabilir. Bu çalışmada, senkop nedeni ile polikliniğe başvuran hastalar ve EEG sonuçları bildirildi. Giriş: Senkop hızlı başlangıç, kısa süre ve spontan tam iyileşme ile karakterize, geçici global serebral hipoperfüzyona bağlı, geçici bir bilinç kaybıdır [1,2].Bu çalışmada, anamnez ve muayene ile senkop tanısı konulan hastaların EEG incelemeleri değerlendirilmiştir.Materyal-Metod: Bu çalışmada, Aralık 2018-Şubat 2019 arasında senkop nedeni ile genel polikliniğe başvuran 17-85 yaş arasında yüz hasta ve EEG sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, eşlik eden epilepsi hastalığının olmaması, ek hastalık varlığı ve kullandıkları ilaçlar dikkate alınarak veriler elde edildi. Bulgular: Aralık 2018-Şubat 2019 arasında, senkop ile yüz hasta değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 40,93±19.73, %49 (n=49) kadın, %51 (n=51) erkek idi. Hastaların %59’unun EEG’si normaldi. Şüpheli EEG bozukluğu/klinik olarak arada kalınan %12 hastaya uyku aktivasyonlu EEG yapıldı ve normal bulundu. Hastaların %24’ünde simetrik yavaşlama ve keskin karakterli dalgalar, %3’ünde keskin ve keskin karakterli dalgalar, 1 hastada fokal yavaşlık ve sadece 1 hastada diken, diken-dalga kompleksleri izlendi.Tartışma: Senkop nedeniyle yapılan EEG sonuçları genellikle normal olarak sonuçlanmaktadır. Senkopların %12’sinde beynin global hipoperfüzyonuna bağlı olarak nöbet benzeri belirtiler görülebilir [3]. Epilepsi hastalarında EEG’nin tanıyı desteklemesi ve takibinde önem arz edebilir ancak epilepside tanı klinik olarak konulmakta, EEG bozukluğu yeterli olmamaktadır. Senkoplu hastalarda %30’lara varan oranlarda EEG’de interiktal değişiklikler bildirilmiştir. Bu değişiklikler, genel olarak ön bölgelerde diffüz ya da fokal yavaşlamalar ve nadiren de diken ya da diken dalga kompleksleri şeklindedir [4]. Özellikle ataklar halinde senkop olması durumunda, ya da senkopta akut fazın uzayarak konvülsif fenomen görülmesi [5] ile epileptik nöbetler akla gelmektedir ve EEG istenmektedir.Senkoplu hastalarda tanıda; ayrıntılı anamnez, özgeçmiş ve kardiyovasküler inceleme EEG yapılmasından daha değerlidir. Klinik olarak arada kalınan hastalarda EEG yapılmalı ve halen emin olunmazsa epilepsi tanısı ertelenerek, hastalar yakın takip edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Elektroensefalografi, epilepsi, nöbet, senkop

Must I do EEG in Syncope? Mehlika Panpallı Ateş, Fatma Yılmaz CanUniversity of Health Sciences, Diskapi Yildirim Beyazit Training and Research Hospital, Clinic of Neurology Syncope is a loss of consciousness due to transient global cerebral hypoperfusion. Some changes are rarely seen in electroencephalography (EEG), they may be symmetric slow-waves, spikes, spike-wave complexes.In this study, who applied to the outpatient clinic due to syncope, the EEG results were reported.Introduction: Syncope is a loss of consciousness due to transient global cerebral hypoperfusion, characterized by rapid onset, short duration and spontaneous complete recovery [1,2]. In this study, who diagnosis syncope with anamnesis-examinations, EEG of patients were evaluated.Materials-Methods: In this study, one hundred patients, 17-85 years of age who were admitted to the general outpatient clinic between December 2018-February 2019 were evaluated retrospectively, by taking into account the demographic characteristics, the absence of concomitant epilepsy, additional disease, the drugs used.Results: December2018-February2019, one hundred patients with syncope were evaluated. The mean age of the patients was 40.93 ± 19.73, 49% (n = 49) were female, 51% (n = 51) were male.EEG was normal in 59% of the patients. 12% of patients with clinical indistinguishable/suspected EEG, sleep activated EEG was performed, found normal. 24% of the patients had symmetrical slowing, sharp-character waves, 3% had sharp, sharp-character waves, 1 patient had focal non-epileptiform abnormal activity, only 1 patient had spikes, spike-wave complexes. Discussion: EEG results due to syncope are usually normal. In 12% of syncope, seizure-like symptoms may occur due to the global hypoperfusion of the brain [3]. EEG can be important in supporting, following the diagnosis in epilepsy, but the diagnosis is made clinically in epilepsy, EEG pathology isn’t sufficient. Interictal changes have been reported in up to 30% syncope patients. These changes are generally diffuse or focal slow-waves in the frontal region of brain, rarely spikes, spike-wave complexes [4]. Especially if acute phase of syncope is prolonged or with attacks the convulsive phenomenon occur [5], may be epileptic seizures are considered, EEG is required. Detailed anamnesis, history and cardiovascular examination are more valuable than EEG. In clinically not definite diagnosed patients EEG should be performed, patients should be followed closely. If still not sure, you should be wait to diagnose epilepsy. Keywords: Electroencephalography, epilepsy, seizure, syncope

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 54: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

52

[SS-043]Peryodik Lateralize Deşarjların (PLD) Epileptik Nöbetlerle İlişkilisi; EEG De İktal Veya İnteriktal PLD Saptanan 72 Olgunun Değerlendirilmesi Tarık Duksal, Şeyma Aykaç, Abdullah Arı, Fikret Bademkıran, Burhanettin Uludağ, İbrahim AydoğduEge Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı,İzmir Giriş-Amaç: PLD genellikle farklı etiyolojilere bağlı akut-subakut beyin lezyonlarında saptanan patolojik bir EEG bulgusudur. PLD, bu lezyonlarda epileptik nöbet gelişiminden bağımsız, serebral hasara işaret eden interiktal aktivite olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte literatürde iktal PLD aktivitesi saptanan olgu serileri de bulunmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde EEG sinde PLD saptanan olgular retrospektif olarak değerlendirilmiş, bu deşarjların özellikleri, PLD gelişimine neden olan etiyolojik nedenler,kranial görüntülemelerde saptanan lezyonlarla ilişkisi, PLD saptanan olgularda klinik nöbet ve/veya status epileptikus varlığı ve iktal PLD saptanan olgular araştırılmıştır. Gereç-Yöntem: Hasta verileri, hasta dosyalarının retrospektif olarak elde edilmiştir. Olguların EEG leri PLD morfolojisi, dağılımı ve iktal aktivite varlığı açısından tekrar değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 72 hasta dahil edilmiştir. Olguların 40 ı kadın, 32 si erkektir, yaş aralığı 17 - 87yıl arasında değişmektedir. PLD en sık keskin dalga şeklinde, 1-2 saniye aralıklarla gözlenmiştir.Etiyolojik nedenler arasında viral ensefalit (%30.5) en sık neden iken, 2. en sık neden beyin malign neoplazmlarıdır(%18). 55 hastada kranial görüntülemelerde akut/subakut patoloji saptanırken,7 hastada yalnızca kronik iskemiye bağlı ensefalomalazi gözlenmiştir.10 hastada ise kranial görüntülemeler normaldir.Kranial görüntülemede saptanan lezyonun yerleşim bölgesiyle EEG de saptanan PLD alanı olguların %87 inde birbiriyle uyumlu bulunurken,%11 inde uyumsuz olarak saptanmıştır.63 olgunun akut dönemde epileptik nöbeti mevcutken, bu olguların da 48 inde nöbet ilk epileptik nöbettir. 9 olguda ise EEG de PLD saptanmasına rağmen klinik nöbet gözlenmemiştir. Olguların 22 sinde iktal eeg kaydı saptanmıştır. İktal aktivite hastaların 17 sinde PLD ile uyumlu bulunurken, 5 hastada farklı iktal paternler izlenmiştir.PLD saptanan hastaların 11 i status epileptikus tablosunda hastaneye başvurmuştur. Status epileptikus olgularının 7 sinde non-konvulsif status epileptikus, 3 ünde konvulsif status epileptikus ve 1 inde epilepsi parsiyalis kontinua gözlenmiştir. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda değerlendirilen EEG lerde saptanan PLD aktivitesi en sık keskin dalga formundadır. Olguların %23.6 sında iktal PLD aktivitesi saptanmıştır. PLD saptanan status epileptikus olgularının %64 ünde non-konvulsif status epileptikus,%27 sinde konvulsif status epileptikus ve %9 unda epilepsia parsiyalis kontinua gözlenmiştir. Literatürde PLD saptanan olgulara %58-100 oranında epileptik nöbet eşlik ettiği belirtilmekle birlikte iktal PLD aktivitesiyle ilişkili olgu serileri bulunmaktadır. Bu nedenle, epileptiform özellik gösterebilen bu deşarjlar klinisyenler tarafından doğru tanınmalı ve uygun olgularda antiepileptik tedavi düzenlenmelidir. Anahtar Kelimeler: peryodik, lateralize, deşarj, nöbet

The Relationship Between Periodic Lateralized Discharges (PLD) and Epileptic Seizures; Evaluation Of 72 Cases With İctal Or İnterictal PLD in EEG Tarık Duksal, Şeyma Aykaç, Abdullah Arı, Fikret Bademkıran, Burhanettin Uludağ, İbrahim AydoğduEge University Faculty of Medicine, Department of Neurology,Izmir Background and Aim: PLD is a pathological EEG finding usually detected in acute-subacute brain lesions and considered to be an interictal activity independent of the development of epileptic seizures in these lesions. However, there are also case series related to ictal PLD activity.In this study, patients with PLD were evaluated retrospectively, the characteristics of PLD, etiology of PLD, relationship with brain lesions, clinical seizure / status epilepticus and ictal PLD were investigated. Materials-Methods: Patient data were obtained retrospectively. EEGs of the patients were re-evaluated for PLD morphology, distribution and presence of ictal activity.Results: 72 patients were included in the study, 40 female and 32 male with age ranged from 17 to 87 years. PLD most often observed as sharp wave with 1-2 seconds intervals. Viral encephalitis is the most common cause, while the second most common cause is malignant neoplasms of the brain. Acute / subacute pathology was detected in cranial imaging in 55 patients and 7 patients had encephalomalacia. In 10 patients, cranial imaging was normal. The PLD area was compatible with EEG in 87% of the patients with cranial imaging but it was incompatible in 11%. While 63 cases had epileptic seizures in the acute period and 48 cases had the first epileptic attack. Clinical seizures were not observed in 9 cases. Ictal activity showed PLD in 17 patients, in 5 patients different ictal patterns were observed. 11 of the patients were admitted to the hospital with status epilepticus. 7 of them had non-convulsive status epilepticus, 3 of them had convulsive status epilepticus and 1 of them had epilepsia partialis contiua. Discussion and Conclusion: PLD activity in our study is most commonly in sharp wave. Ictal PLD activity was found in 23.6% of the cases. Non-convulsive status epilepticus was found in 64%, convulsive status epilepticus in 27%, and epilepsia partialis continua in 9%. It is reported that 58-100% of patients with PLD have epileptic seizures, and also there are case series related to ictal PLD activity. Therefore, PLD that can show epileptiform activity should be correctly recognized and antiepileptic treatment should be arranged in appropriate cases. Keywords: periodic, lateralized, discharge, seizure

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 55: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

53

[SS-044]DEV İNTRAKRANİAL LİPOM: Vaka Sunumu Mesude Kisli1, Ahmet Yardım2

1Sivas Numune Hastanesi Nöroloji Kliniği 2Sivas Numune Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniği Amaç: İntrakranial lipomlar nadir görülen konjenital malformasyonlardır. Bu çalışmanın amacı opere edilemeyen dev bir intrakranial lipom olgusunun klinik ve radyolojik seyrini sunmaktır.Olgu: 14 yaşında bayan hasta polikliniğimize kendini uçuyormuş gibi hissetme, bacaklarında ağrı şikâyetleriyle başvurdu. Fizik muayenesi hafif mental gerilik dışında normal olarak değerlendirildi. Hastanın yapılan Magnetik Rezonans Görüntülemesi ( MRG )’ nde, yağ baskılı T2 A sekans görüntülerinde, sinyal kaybına uğrayan lipomla uyumlu lezyon saptandı. Korpus kallazum agenezisi ve buna sekonder kolposefali dışında konjenital malfarmasyon görülmedi (Resim 1). EEG de bilateral sentroparietal bölgelerde keskin dalga aktivitesi izlendi. Hasta için operasyon uygun görülmedi (Hasta kabul etmedi, Beyin Cerrahisi uygun bulmadı). LEV 2 X 250 mg tedavi ile hastanın basit parsiyel nöbetleri kontrol altına alındı. Beş yıl süre ile takipte olan hastamızın kontrol MRG de kitle lezyonda büyüme izlendi (Resim 2). Son 2 yıldır da idrar inkontinansı ve görme keskinliğinde azalma mevcut idi. Tartışma İntrakranial lipomlar, genellikle asemptomatik olmakla beraber lokalizasyonuna göre klinik belirti verebilirler. En sık görülen semptomlar baş ağrısı, nöbetler, mental gerilik ve kranial sinir bozukluklarıdır. Bilgisayarlı Tomografide Dansitomatrik değerlendirme ve MRG ile tanı konulabilir. İntrakranial lipomlara sık olarak korpus kallozum agenezisi, septum pellisudum yokluğu, spina bifida, ensefalosel, miyelomeningosel, hipoplastik vermis ve kortikal malformasyonlar gibi SSS anormallikleri eşlik edebilir. Cerrahi tedavisi zor olan lipomlar medikal tedavi ile izlenmektedir. Sonuç Başlangıç semptomlarının atipik olması, anti epileptik tedaviye iyi cevap vermesi, takibinde lipomun büyümesi ve basıya ait başka klinik bulgular ortaya çıkardığı izlendi. Anahtar Kelimeler: Dev, intrakranial, lipom

Huge İntracranial Lipoma: A Case Report Mesude Kisli1, Ahmet Yardım2

1Sivas Numune Hospital Neurology Department 2Sivas Numune Hospital Neurosurgery Department Objective: Intracranial lipomas are rare congenital malformations. The aim of this study is to present a clinical and radiological course of a huge and inoperable intracranial lipoma.Case: A 14-year-old female patient was admitted to our outpatient clinic with complaints of pain in her legs. Physical examination was normal except for mild mental retardation. Magnetic resonance imaging (MRI) of the patient revealed a lesion with a lipoma consistent with signal loss in T2-A sequence images. Congenital malfarmation was not observed except for the corpus callazum agenesis and secondary colposephaly (Figure 1). EEG showed sharp wave activity in bilateral centroparietal regions. The operation was not appropriate for the patient (patient did not accept, Neurosurgery did not find appropriate). Simple partial seizures were controlled with LEV 2 X 250 mg treatment. The patient who was followed-up for 5 years had a mass growth in control MRI (Figure 2). In the last 2 years, urinary incontinence and visual acuity decreased. Discussion Intracranial lipomas are usually asymptomatic, but may be clinically symptomatic. The most common symptoms are headache, seizures, mental retardation and cranial nerve disorders. Computed tomography can be diagnosed by densitomatric evaluation and MRI. Intracranial lipomas may frequently be accompanied by CNS abnormalities such as corpus callosum agenesis, absence of septum pellisudum, spina bifida, encephalocele, myelomeningocele, hypoplastic vermis and cortical malformations. Lipomas that are difficult to treat are monitored by medical treatment. Result The initial symptoms were atypical, good response to anti-epileptic treatment, increased lipoma growth and other clinical findings of compression. Keywords: Huge, intracranial, lipom

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 56: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

54

[SS-045]Akut Minör İnme İle İlişkili Sık Periyodik Nöbetler Ayşe Deniz Elmalı, Esme Ekizoğlu, Nilüfer Yeşilot, Oğuzhan Çoban, Betül Baykanİstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Periyodik EEG paternleri genellikle kritik hastalıklarla ve santral sinir sisteminin akut hasarları ile ilişkilendirilirler. Periyodik nöbetler çok nadir fenomenler olup, şimdiye kadar yalnızca akut hastalıkları olan kişilerde intrakranyal EEG kayıtlarında gösterilmişlerdir. Biz burada sol oksipital ve paryetal bölgeyi içine alan minör bir inmeyle ortaya çıkan periyodik nöbetleri olan 49 yaşında erkek bir olguyu bildiriyoruz. Bahsi geçen bu fokal nöbetler hastanın saçlı deriden kaydedilen uzun süreli video EEG monitorizasyonu sırasında, her 9 ila 11 dakikada bir tekrarlayan şekilde görüldü. Diazepam, fenitoin ve levetirasetam gibi tedavilere cevap vermeyen nöbetlerin, intravenöz valproik asit tedavisi ile durduğu dikkat çekti. Bu nöbetlerin patogenezinde rol alan süreçler arasında inmenin sebep olduğu kan beyin bariyeri hasarının, hipergliseminin ve antifosfolipid antikorlarının bulunduğunu; bu etmenlerin dokunun homeostazını bozarak bir pacemaker gibi davranacak şekilde aşırı uyarılabilir hale gelmesine yol açtığını düşünüyoruz. Doku hasarına bağlı olarak ortaya çıkan kortikal yayılan depresyonun da periyodisitenin ortaya çıkmasını kolaylaştırmış olabileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla, kritik hastalığı olan olgularda, sürekli EEG monitorizasyonunun yalnızca hafif bulgularla seyreden nöbetleri saptama ve tedavi etmede değil, aynı zamanda periyodisite gibi ilginç süreçlerin patofizyolojisini anlamada da çok önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz. Anahtar Kelimeler: sürekli EEG monitorizasyon, kritik hastalıklarda EEG, periyodik nöbet, inme sonrası epilepsi

Strictly Periodic Frequent Seizures Associated With Acute Minor Stroke Ayşe Deniz Elmalı, Esme Ekizoğlu, Nilüfer Yeşilot, Oğuzhan Çoban, Betül BaykanIstanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, İstanbul, Turkey Periodic EEG patterns are mostly associated with critical illnesses and acute disruptions of the central nervous system. Periodic seizures are extremely rare phenomena, only reported in intracranial recordings of acutely ill patients. Hereby we report a 49 years old male patient with periodic seizures, associated with an acute minor stroke in the left occipital and parietal regions. These focal cognitive seizures were recorded during long-term video-EEG monitoring via scalp EEG, aroused every 9 to 11 minutes, and responded to iv valproic acid treatment but not to iv treatments of diazepam, phenytoin and levetiracetam. We believe that the blood brain barrier disruption due to stroke, in conjunction with hyperglycemia and antiphospholipid antibodies have led to an imbalance of the surrounding tissue and sustained hyperexcitability to a point of pacemaker potentials. It is tempting to speculate that repetitive cycles of cortical spreading depression due to tissue injury have aided the periodicity of the seizures. Therefore, continuous EEG monitoring is crucial for the critically ill patients, not only to diagnose and appropriately treat accompanying subtle seizures, but also to further understand the underlying intriguing pathophysiological processes like periodicity. Keywords: continuous EEG monitoring, critical illnesses EEG, periodic seizure, post-stroke epilepsy

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 57: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

55

[SS-046]Hipokampal Sklerozlu Mezyal Temporal Lob Epilepsisi Hastalarında Fotik Stimülasyonun Diken Sıklığına İnhibitör Etkisi Ayşe Deniz Elmalı1, Emel Ur Özçelik2, Nerses Bebek1, Betül Baykan1

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye 2Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş: Epileptik deşarjların ve nöbetlerin duysal uyaranlarla inhibisyonu klinik açıdan önemli sonuçlara yol açabilecek ilginç bir çalışma alanıdır. Bu çalışmamızda hipokampal sklerozlu mezyal temporal lob epilepsisi (HS-MTLE) olgularında fotik stimülasyonun epileptiform deşarjlara etkisini araştırmayı hedefledik. Yöntem: 2018 yılında yapılan tüm EEG kayıtları retrospektif olarak tarandı ve HS-MTLE olguları saptandı. EEG’sinde epileptiform anomali kaydedilmiş olan tüm EEG’ler birbirinin bulgularına karşı kör olan iki klinik nörofizyolog tarafından değerlendirildi. Bir konsensüs eğitimini takiben rutin bazal kayıt, hiperventilasyon ve fotik stimülasyon esnasındaki diken indeksi (Dİ: dakikadaki diken sayısı) iki farklı sayımın ortalaması alınarak hesaplandı. Yaş, cinsiyet, HS tarafı, el dominansı, antiepileptik ilaç rejimi, hastalık süresi gibi bilgiler dosyalardan elde edildi. Sonuçlar: Yetmiş altı HS-MTLE olgusu saptandı. Bunların 33 tanesinde en az bir EEG’de epileptiform anomali bildirilmişti, bu olgulardan 30’unun klinik bilgileri de mevcuttu. Çalışmaya dahil edilen 30 hastanın yaş ortalaması 34.5 (SS: 12.5), kadın erkek oranı 7:8 idi. Olguların %33’ü (n=10) sağ, %27’si (n=8) ve %40’ı (n=12) bilateral HS-MTLE idi. Bazal kayıt esnasında DI 1.17 (SS: 1.4), hiperventilasyonda 2.1 (SS: 2.8) ve fotik stimülasyonda 0.8 (SS: 2.5) olarak saptandı. DI fotik stimülasyon esnasında bazal kayda kıyasla anlamlı bir biçimde düşüktü (p=0.001). Hiperventilasyon DI’de anlamlı artışa sebep oldu (p<0.000). Skorlayıcılar arasındaki sınıf içi korelasyon katsayıları her bir sayım için 0.88 ila 0.93 arasındaydı. Yorum: Bulgularımız HS-MTLE hastalarında fotik stimülasyonun belirgin bir inhibitör etkisi olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: fotik stimülasyon, inhibisyon, diken indeksi, mezyal temporal lob epilepsisi

Let There Be Light: Inhibitory Effect of Photic Stimulation On Spike Frequency in Patients With Mesial Temporal Lobe Epilepsy With Hippocampal Sclerosis Ayşe Deniz Elmalı1, Emel Ur Özçelik2, Nerses Bebek1, Betül Baykan1

1Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, İstanbul, Turkey 2Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Psychiatric Training and Research Hospital Background: Inhibition of epileptic discharges and seizures by sensory stimuli is an interesting field of study with possible clinical translations. We aimed to investigate modulation of epileptiform discharges in patients with mesial temporal lobe epilepsy associated with hippocampal sclerosis (MTLE-HS) via photic stimulation. Material-Methods: All EEGs recorded in 2018 have been screened for MTLE-HS patients retrospectively. Those EEGs with epileptiform abnormalities have been re-evaluated by two clinical neurophysiologists independently and all spikes were counted in a blinded manner. Spike indices (SI) (spikes per minute) have been calculated for baseline EEG, hyperventilation and photic stimulation periods after a consensus training, based on two different counts. Clinical findings like age, side of HS, hand dominance, antiepileptic drug regimen, disease duration have been noted from their files. Results: There were 76 MTLE-HS patients, 33 of them had at least one available EEG with epileptiform abnormalities; clinical data was available for 30 patients. Mean age of these included 30 patients was 34.5 (SD: 12.5), male to female ratio was 8:7, 33.3% had right (n=10), 26.7% had left (n=8) and 40% had bilateral MTLE-HS (n=12). Mean SI during the baseline was 1.17 (SD: 1.4), hyperventilation 2.1 (SD: 2.8) and photic stimulation 0.8 (SD: 2.5). SI was significantly lower during photic stimulation compared to baseline EEG (p= 0.001). Hyperventilation gave rise to an increase in SI (p< 0.000). Intraclass correlation coefficient between scorers was 0.88-0.93. Conclusions: Our findings suggest that photic stimulation have a remarkable inhibitory effect on epileptiform discharges in MTLE-HS patients. Keywords: photic stimulation, inhibition, spike index, mesial temporal lobe epilepsy

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 58: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

56

[SS-047]Temporal Lobektomi Geçiren Epilepsi Cerrahisi Hastalarında Ensefalosel Sıklığı: Buz Dağının Görünmeyen Yüzü Gökçe Ayhan Arslan1, Fadime İrsel Tezer Filik1, Figen Söylemezoğlu2, Şafak Parlak3, Özlem Özkale Yavuz3, Burçak Bilginer4, Kader Karlı Oğuz3, Serap Saygı1

1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 4Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroşirürji Anabilim Dalı, Ankara Giriş: İlaca dirençli temporal lob epilepsisinde (TLE), ensefalosel varlığı, izole veya ek nöroradyolojik bir bulgu olarak son zamanlarda sıkça vurgulanmaktadır. TLE hastaları, çoğunlukla ensefalosel fark edilmeden, epilepsi cerrahisine yönlendirilebilmektedir. Yaklaşık 25 yıllık epilepsi cerrahisi deneyimi olan merkezimizde, temporal lobektomi olan epilepsi hastalarımızın nörogörüntüleme kayıtlarını ensefalosel varlığı açısından tekrar değerlendirerek; klinik, elektrofizyolojik ve patolojik bulgularla ilişkisini ortaya çıkarmayı amaçladık. Metod: 2009-2019 yılları arasında, temporal lobektomi yapılan tüm olguların dosya bilgileri (epidemiyolojik ve klinik bulgular), patoloji raporları, video elektroensefalografi (EEG) kayıtları, nörogörüntüleme bulguları yeniden incelendi. Bu bulgular ensefaloseli olanlar ve olmayanlarla karşılaştırıldı. Sonuç: 2010-2019 yılları arasında epilepsi cerrahisi yapılan 294 olgudan 159’una temporal lobektomi uygulanmıştı. Temporal lobektomi yapılan hastaların preoperatif kranial manyatik rezonans görüntülemeleri (MRG) tekrar değerlendirildiğinde, 7’sinde temporal ensefalosel (%4.4) izlendi. 3’ü (%1.8) ilk değerlendirme sırasında da fark edilmişti. Epidemiyolojik, klinik ve elektrofizyolojik bulgular açısından anlamlı fark yoktu. Ensefaloseli olanlarda nöbet başlangıç yaşı yüksekti (p=0,004) ve epilepsi süresi daha kısaydı (p=0,026). Postoperatif (ortalama 4.4 yıl) izlemlerinde hepsinin prognozlarının iyi olduğu belirlendi. Ensefalosel tespit edilen 7 hastanın 3’ü dışında başlangıçtaki kranial MRG’lerinde bu bulgu rapor edilmemişti. Bu üç hastanın dahil olduğu 4 hastada MRG normal olarak değerlendirilirken, kalan 3 hastada hipokampal skleroz (HS) belirlenmişti. Radyolojik olarak HS’si olan hastaların patolojilerinde 2’sinde HS teyit edilirken, 1’inde gliozis ile uyumlu bulgu izlenmişti. İlginç olarak ensefaloseli olan hastaların tümünde patolojik olarak temporal lobunda gliozis (n=4), skleroz (n=2) ve displazi (n=1) ile uyumlu bulgular saptanmıştı. Tartışma: Çalışmamızda son 10 yılda temporal lobektomi yapılan hastalarda, literatürle uyumlu olarak, başlangıçta %1.8 oranında ensefalosel saptanırken, yeniden değerlendirildiğinde bu oranın %4,4’e yükseldiği gözlenmiştir. Ensefaloseli olan olgu sayısı az olmakla birlikte bu hastaların tümünde, temporal loblarında izlenen patoloji bulguları MRG’de gözden kaçabilmektedir. Cerrahi sonrası iyi prognozlu seyreden ensefaloselli hastaların, geç başlangıçlı epilepsilerinin ve kısa hastalık sürelerinin bunda etkili olabileceği düşünülebilir. Anahtar Kelimeler: ilaca dirençli epilepsi, temporal lobektomi, ensefalosel

Incidence of Encephalocele in Patients with Epilepsy Surgery Undergoing Temporal Lobectomy: The Invisible Face of the Ice Mountain Gökçe Ayhan Arslan1, Fadime İrsel Tezer Filik1, Figen Söylemezoğlu2, Şafak Parlak3, Özlem Özkale Yavuz3, Burçak Bilginer4, Kader Karlı Oğuz3, Serap Saygı1

1Hacettepe University Medicine Faculty, Department of Neurology, Ankara, Turkey 2Hacettepe University Medicine Faculty, Department of Pathology, Ankara, Turkey 3Hacettepe University Medicine Faculty, Department of Radiology, Ankara, Turkey 4Hacettepe University Medicine Faculty, Department of Neurosurgery, Ankara, Turkey Introduction: The presence of encephalocele in drug-resistant temporal lobe epilepsy (TLE) has recently been emphasized as an isolated or additional neuroradiological finding. Patients with TLE can be referred to epilepsy surgery with unnoticed encephalocele.About 25 years of experience in epilepsy surgery, in terms of the presence of encephalocele; we aimed to investigate the relationship between clinical, electrophysiological and pathological findings with reevaluated the neuroimaging records.Methods: The files (epidemiologic and clinical findings), pathology reports, video electroencephalography (EEG) recordings and neuroimaging findings of all cases who underwent temporal lobectomy between 2009-2019 were re-examined.These findings of patients with and without encephalocele were compared.

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 59: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

57

Results: Of the 294 patients who underwent epilepsy surgery between 2010-2019, 159 were performed temporal lobectomy. When preoperative cranial magnetic resonance imaging (MRI) of patients was reevaluated, seven(4.4%) of them had temporal encephalocele and three(1.8%) of them were also noticed during the initial evaluation. There was no significant difference in epidemiologic, clinical and electrophysiological findings. The age of onset of seizures was higher in patients with encephalocele (p = 0.004) and the duration of epilepsy was shorter (p = 0.026). Postoperative follow-up (mean 4.4 years) revealed a good prognosis. Except for three of seven patients with encephalocele, this finding was not reported in initial cranial MRI. MRI was normal in four patients with these three patients, while hippocampal sclerosis (HS) was detected in the other patients. Two of the pathologies of patients with HS were confirmed by HS and one of them were compatible with gliosis. Interestingly, patients with encephalocele had pathological findings consistent with gliosis(n=4), sclerosis(n=2) and dysplasia(n=1) in the temporal lobe. Discussion: In our study, encephalocele was detected at a rate of 1.8% in the patients who underwent temporal lobectomy in the last 10 years, and after re-examined this rate was found to increase to 4.4%. Although the number of cases with encephalocele is small, the pathology findings observed in the temporal lobes in all of these patients can be overlooked in MRI. It may be considered that late-onset epilepsy and short duration of disease may be effective in patients with encephalocele with good prognosis after surgery. Keywords: drug-resistant epilepsy, temporal lobectomy, encephalocele

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 60: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

58

[SS-048]Obstrüktif Uyku Apne Sendromlu Hastalarda Eritrosit Dağılım Genişliğinin ve Kornea Kalınlığın Değerlendirilmesi Figen Yavlal1, Rahşan Adviye İnan2, Gülay Kenangil1

1Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD, İstanbul 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İstanbul Giriş-Amaç: Obstrüktif uyku apne sendromunda (OUAS) hipoksi, perfüzyon basıncı değişiklikleri, sistemik hipertansiyon, vazospazm, kan vizkositesinde ve küçük damar direncinde artış göz dokularında iskemiye neden olabilir. Dolaşımdaki eritrosit boyutlarındaki değişikliğin göstergesi olan eritrosit dağılım genişliği (EDG)’nin kardiyovasküler hastalıklardaki morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada, değişik şiddetlerdeki OUAS’lı hastalarda doku hipoksisine bağlı kornea kalınlıkları ile EDG arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bireyler ve Yöntem: Çalışmaya yaş, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 23 hafif, 22 orta ve 25 ağır dereceli OUAS hastası ile eşlik eden komorbiditesi bulunmayan 30 sağlıklı birey alındı. EDG otomatik kan sayım cihazı kullanılarak, santral korneal kalınlık (SKK) ise spektral optik koherans tomografi yöntemi ile ölçüldü. Bulgular: Hafif ve ağır dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında (p=0.015), orta ve ağır dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında (p=0.042), EDG değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Hafif dereceli OUAS hastalarında (p=0.011) ve orta dereceli OUAS hastalarında (p=0.038) EDG değerleri, kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede yüksekti. OUAS grubunda ortalama kornea kalınlığı 540,92±33.7/543,68±29,1 µm, kontrol grubunda ise 533,83±34,43/529,4±43,15 µm ölçülmüş (p=0,45/p=0,14) ve iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Kontrol grubu r=-0.22 p=0.25, hasta grubu r=-0.1 p=0.63 olup, her iki grupta da EDG değerleri ile SKK değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmamıştır. Hasta grubunda EDG değerleri ile apne hipopne indeksi (r= 0,334, p=0,001) ve en düşük oksijen satürasyonu (r= -0.29, p=0.004) arasındaki korelasyon istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Sonuç: Çalışmamızda OUAS’lı hastalarda kontrol grubuna kıyasla EDG’nin daha yüksek olduğunu bulduk. Dolayısıyla EDG, OUAS’lı hastalarda ateroskleroz riskinin erken evrede saptanması için önemli bir tanı aracı olarak kullanılabilir. Çalışmamızda istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, kornea saydamlığının devamı için gereken metabolik aktivite, OUAS’da oluşan hipoksiden etkilendiği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: santral korneal kalınlık, obstrüktif uyku apne sendromu, eritrosit dağılım genişliği

Assesment of Red Cell Distribution Width and Central Corneal Thicknesses in Patients with Obstructive Sleep Apnea Syndrome Figen Yavlal1, Rahşan Adviye İnan2, Gülay Kenangil1

1Bahçeşehir University School of Medicine, Deparment of Neurology, Istanbul 2Deparment of Neurology, Kartal Dr Lütfi Kırdar Training and Research Hospital,University of Health Sciences, Istanbul Objective: Hypoxia, perfusion pressure changes, systemic hypertension, vasospasm, increase in blood viscosity and small vessels resistance may cause ischemia in Obstructive Sleep Apnea Syndrome (OSAS). Red cell distribution width (RDW), a measure of the variability in size of circulating erythrocytes has been reported to be a risk marker of morbidity and mortality for cardiovascular disease. We have investigated the possible association between Central Corneal Thickness (CCT) and RDW in patients with OSAS. Material-Methods: We selected 23 mild, 22 moderate and 25 severe OSAS patients and 30 healthy control subjects. Subjects were matched for age, sex, and body mass index. RDW was measured by using an automated blood cell counter. The central corneal thickness of the patients were measured by spectral-domain optic coherence tomography (OCT). Results: The RDW values were significantly higher in patients with severe OSAS than both in the moderate OSAS (p=0.042) and mild OSAS (p=0.015). Additionally, RDW values were significantly higher when control group is compared with mild OSAS (p=0.011) and moderate OSAS (p=0.038) groups. While mean CCT was 540,92±33.7/543,68±29,1 µm in patient group, it was 533,83±34,43/529,4±43,15 µm in the control group and the differences between them was statistically non-siginificant (p=0,45/p=0,14). There were no statistically significant correlation between RDW and CCT values neither in control group (r= -0.22 p=0.25) nor in the patient group (r= -0.1 p=0.63). Additionally, significant correlation of RDW with parameters of sleep was noted. The correlations between RDW and apnea-hypopnea index (r=0,334, p=0,001) and minimal oxygen saturation (r= -0.29, p=0.004) was statistically significant. Conclusion: In our study, we found that RDW was higher in OSAS patients compared to the control group. Therefore, RDW can be used as an important diagnostic tool for early diagnosis of atherosclerosis risk in patients with OSAS. In our study, although it is not statistically significant, the metabolic activity required for the sustainability of corneal transparency is thought to be affected by hypoxia in OSAS. Keywords: central corneal thickness, obstructive sleep apnea syndrome, red cell distribution width

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 61: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

59

[SS-049]Polisomnografi Laboratuarında Parasomniler Tanınabiliyor mu? Ece Gök Dursun, F. İrsel TezerHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Ankara, Türkiye Giriş: Parasomniler içinde sadece REM uykusu davranış bozukluğunun (RDB) tanısı için polisomnografi (PSG) yapılması gerekliliği, son uluslararası uyku sınıflandırmasında (ICSD-3) vurgulanmaktadır.NREM parasomnilerinin tanısındaysa objektif elektrofizyolojik tanı kriterleri belirlenmemiştir.Bu nedenle hastaların tanıları gecikebilmekte hatta bazen epilepsi gibi yanlış tanılar alabilmektedirler.Çalışmamızda,NREM parasomni veya RDB ön tanısı ile PSG laboratuarına yönlendirilen hastalarda kesin tanıya hangi elektrofizyolojik ve/veya klinik bulgularla ya da öykü özellikleri ile ulaşıldığını göstermeyi amaçladık. Metot: Kliniğimize uykuda davranış bozukluğu şikayetiyle başvuran,NREM parasomni yada RDB ön tanısıyla PSG yapılan 64 hasta alındı.Retrospektif olarak klinik bilgileri,PSG-video kayıtları incelendi.Objektif olarak NREM veya REM uykusu sırasında NREM parasomni veya RDB ile uyumlu davranışları olanlar (yüksek derece), tipik klinik özellik olmadan elektrofizyolojik olarak arousal bulgusu yada atonisiz REM dönemleri olanlar (orta derece) ve PSG kayıtları parasomni açısından normal değerlendirilen ancak öyküde NREM parasomni veya RDB belirtileri olanlar (zayıf derece) şeklinde üç grupta değerlendirildi. Sonuçlar:NREM parasomni öntanısı olan 39 hastanın %26’sında ( n=10, yüksek derece),yavaş dalga uykusundan uyanmayla beraber NREM parasomni davranışları kaydedildi.Yine yaklaşık % 26’sında (orta derece) PSG’de yavaş dalga uykusundan sık basit uyanmalarla birlikte tipik NREM parasomni öykü özellikleri belirlendi.15 hastada (%38, zayıf derecede) ise sadece öyküde NREM parasomniyi düşündürten belirtiler vardı.3 hasta (%8) epilepsi, 1 hasta (%2) uykuda tıkayıcı tipte apne tanısı aldı. RDB şüphesiyle PSG yapılan 24 hastanın 17’sinde (%71, yüksek derece) hem atonisiz REM uykusu hem de uykuda RDB için tipik anormal davranışlar kaydedildi.4 hastada (%17, orta derece)davranış değişikliği olmadan sadece atonisiz REM dönemleri olduğu gösterildi.Toplam 3 hastada (%12) ön tanı değişmişti,1 hastada epilepsi, iki hastada periyodik bacak hareketleriyle uyumlu bulgular kaydedildi. Tartışma:Bu çalışmamızda NREM parasomnilerin tanınmasında %38 hastada PSG’nin yardımcı olmadığı, RDB tanısının doğrulanmasındaysa %88 gibi yüksek oranda PSG’nin belirleyici olduğu gösterilmiştir.Literatürde de bizim bulgularımızı destekler şekilde, NREM parasomni tanısında PSG’nin %40’a yakın oranda tanı için yeterli bilgi vermediği ancak %34 hastada kesin, %27 hastada destekleyici veriler sunduğu bildirilmiştir.RDB’da PSG’nin tanı koydurucu gücü çalışmamızdaki gibi %90’lar civarında bildirilmektedir.RDB gibi NREM parasomnilerin de yüksek ve orta düzeyde,PSG ile tanınmasının sağlanabilmesi için elektrofizyolojik belirteçlerin ileriki çalışmalarda incelenmesi gerekmektedir.Ayrıca parasomni şüphesi olan hastaların %10-12sinde sadece epilepsi veya apne, PBH gibi uyku bozukluklarının tespit edilmesi PSG’nin hasta takip ve tedavi planında önemini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: NREM parasomni, Polisomnografi, REM uyku davranış bozukluğu

Can Parasomnias Be Recognized in the Polysomnography Laboratory? Ece Gök Dursun, F. İrsel TezerDepartment of Neurology, Hacettepe University Faculty of Medicine, Ankara, Turkey Introduction:Polysomnographic diagnostic criteria at REM sleep behavior disorders (RBD)within the parasomnias,were emphasized in the third edition of International Classification of Sleep Disorder(ICSD-3).There aren’t objective electrophysiological diagnostic criteria for NREM parasomnia.For this reason patient’s diagnosis can be delayed or misdiagnosed as epilepsy.We aimed todemonstrate which electrophysiologic,clinical and patient history characteristics lead to final diagnosis of the patient,suspected of having NREM parasomnia or RBD. Method:We retrospectively analyzed the clinical data and video-polysomnography records of 64 patients,applied to our clinic for behavioral sleep disorder.They were suspected of RBD or NREMparasomnia,and PSG was conducted.The first group we monitored had typical NREMparasomnia or RBD movement(High degree),the second group showed REM without atonia or arousal from slow-wave sleep(SWS) without typical clinical parasomnia behavior(Medium degree),and the third group had signs of NREMparasomnia and RBD on patient history but their PSG records were normal (Low degree). Result:In %26of 39 patients(n=10,high grade)with a pre-diagnosis of NREM parasomnia,NREM parasomnia behaviors were recorded with arousal from SWS.In 26%(medium degree),typical history of NREM parasomnia were determined with frequent simple awakening from slow-wave sleep in PSG.15 patients(38%,low degree)had symptoms suggesting parasomnia only in history.Of 3 patients(8%)diagnosed with epilepsy,1 patient(2%)had obstructive sleep apnea diagnosis. In 17 of 24 patients(71%,high degree),we recorded both REM sleep without atonia and typical RBD movement.In 4 patients(17%,medium degree)lacking behavior disorder,we recorded only REM sleep without atonia.In total,the pre-diagnosis changed at 3 patients(12%);findings of 1 patient were coherent with epilepsy,2 patients were diagnosed as periodic limb movement. Discussion:We demonstrated PSG was unhelpful in diagnosing NREM parasomnia in 38%of the patients.Diagnosis of RBD with polysomnography was decisive in 88% ofthe patients.Our findings were supported by previous studies;about 40%of the patients’PSG lacked enough information for the diagnosis of NREM parasomnia, 34%of patients gave enough information for the decisive diagnosis and 27%of patients gave supportive information.However,the diagnostic power of PSG in RBD diagnosis was about 90%in previous studies,similar to our findings.Like RBD,for high and medium level recognition of NREM parasomnia with PSG,electrophysiological markers must be investigated in future studies.Besides,10-12%of the patients who were suspected of parasomnia,can be diagnosed as epilepsy,apnea,or PLM,which emphasizes the importance of performing PSG in patients’ follow-up and treatment plans Keywords: NREM parasomnia, Polisomnography, REM sleep behaviour disorder

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 62: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

60

[SS-050]REM uykusunda Atoni Kaybı ve Nörodejeneratif Hastalık Riski Hava Ozlem Dede1, Gülçin Benbir Şenel2, Derya Karadeniz2

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Klinik Nörofizyoloji Bölümü 2Istanbul- Cerrahpaşa Universitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Bölümü, Uyku ve Hastalıkları Birimi Giriş: REM uykusu sırasında beklenen tonus kaybının izlenmemesi “atonisiz REM” olarak tanımlanır. REM uyku davranış bozukluğu (RDB) uyku sırasında rüya ile ilişkili anormal motor hareketler ve atonisiz REM ile karakterize bir parasomnidir. RDB nörodejeneratif hastalık gelişimiyle ilişkilidir. İzole atonisiz REM bulgusunun, RDB kliniği eşlik etmediği koşulda, klinik önemi yeterince bilinmemektedir. Çalışmamızın amacı PSG incelemesinde atonisiz REM ve RDB saptanmış olan kişilerde takip sırasında ne sıklıkla nörodejeneratif hastalık oluştuğunu saptamaktır. Yöntem: Prospektif kohort tarzında planlanan çalışmamıza ocak 2010- aralık 2014 tarihleri arasında uyku hastalıkları laboratuarımızda PSG incelemesi sırasında atonisiz REM bulgusu saptanmış kişiler dahil edildi. Atonisiz REM bulgusuna ek olarak bilinen nörodejeneratif hastalığı, narkolepsisi, antidepresan ilaç kullanımı olan hastalar çalışma dışı tutuldu. Katılımcılar aralık 2018 tarihinde tekrar sözel olarak değerlendirildi. Hastalardan veya yakınlarından nörodejeneratif hastalık gelişimi ve izole atonisiz REM bulgusu olan katılımcılarda RDB gelişimi sorgulandı. Bulgular: Değerlendirilen 4362 PSG incelemesinde 240 (%5.5) atonisiz REM bulgusu saptandı. Toplamda 98 hasta 4-9 yıl süresince izlendi. Atonisiz REM bulgusu olan 98 hastanın 31’inde RDB, 67’inde izole atonisiz REM bulgusu vardı. Ortalama yaş RDB grubunda izole atonisiz REM grubuna göre fazlaydı (p=0.016). Willis Ekbom hastalığı sıklığı RDB grubunda izole atonisiz REM grubuna göre daha sıktı (p<0.001). İzole atonisiz REM grubunda 18 hastada (%26.8) 2.6 ± 2.2 yıl içinde RDB gelişti. İzole atonisiz REM grubunda 6 hastada (%8.9) 2.4 ± 1.5 yıl içinde nörodejeneratif hastalık gelişti. Bu hastaların 4’ü Parkinson hastalığı, 2’si olası Alzheimer tipi demans tanısı aldı. RDB grubunda 8 hastada (%25.8) 2.6 ± 2.2 yıl içinde nörodejeneratif hastalık gelişti. Bu hastaların tümü Parkinson hastalığı tanısı aldı. Nörodejeneraitif hastalık gelişimi ile yaş (p<0.001) ve uykuda periyodik bacak hareketleri (p <0.01) arasında her iki grupta da anlamlı korelasyon vardı Sonuç: Çalışmamızın sonuçları PSG incelemesiyle tesadüfen saptanmış bir bulgu gibi görülebilen atonisiz REM bulgusunun RDB ve nörodejeneratif hastalık gelişimi için bir ön belirteç olabileceğini gösterdi. Ayrıca yaş ve uykuda periyodik bacak hareketleri yüksek risk ile ilişkili gibi görünmektedir. Anahtar Kelimeler: Atonisiz REM uykusu, REM uyku davranış bozukluğu, Nörodejeneratif hastalıklar, Parkinson hastalığı, Uykuda periyodik bacak hareketleri

The Risk Of Neurodegeneration in REM Sleep Without Atonia Hava Ozlem Dede1, Gülçin Benbir Şenel2, Derya Karadeniz2

1Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Clinical Neurophysiology Department 2Istanbul-Cerrahpasa University Faculty of Medicine Department of Neurology Sleep and Disorders Unit, Introduction: The absence of the loss of muscle tone during REM sleep is defined as REM sleep without atonia (RSWA). REM sleep behavior disorder (RBD) is a parasomnia characterized by loss of normal muscle atonia during REM sleep with abnormal motor activity that is proposed to be associated with dream content. The importance of RSWA is not well known when the RDB is not accompanied. The aim of our study was to determine how often neurodegenerative disease occurred during follow-up in patients with REM and RDB without atonia. Methods: In this propective cohort, we analysed all patients consecutively for the five years between January 2010 and December 2014, who were underwent a full-night video-polysomnography at Sleep and Disorders Unit. Patients with known neurodegenerative disease, narcolepsy and antidepressant medication were excluded from the study. Participants evaluated again as verbal in December 2018. Neurodegenerative disease development was questioned in all participants and RBD development was questioned in İRSWA group. Results: Evaluation of 4362 PSG revealed 240 (5.5%) RSWA. A total of 98 participants were observed 4-9 years. We had a total of 31 patients with iRBD and 67 patients with iRSWA. The mean age was higher in iRBD group than those in iRSWA group (p=0.016). Willis-Ekbom Disease was significantly more common in patients with iRBD than those in patient with İRSWA (p<0.001). Eighteen patients with iRSWA (26.8%) developed iRBD after 2.6+2.2 years. Six patients with iRSWA (8.9%) developed neurodegenerative disorder following 2.4+1.5 years; four were diagnosed as Parkinson’s disease (PD) and two developed probable Alzheimer-type dementia. In patients with iRBD, 8 patients (25.8%) developed neurodegenerative disorder –all was Parkinson’s disease– following 2.6+2.2 years. Development of neurodegenerative diseases was positively correlated with age (p<0.001) and periodic leg movements in sleep in both groups (p<0.010). Conclusions: The results of our study showed that the RSWA, which can be seen as a coincidental finding by PSG examination, may be a preliminary marker for the development of RBD and neurodegenerative disease. In addition, age and periodic leg movements in sleep seems to be correlated with higher risk. Keywords: REM sleep without atonia, REM sleep behavior disorder, neurodegenerative disorder, Parkinson’s disease, periodic leg movements in sleep

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 63: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

61

[SS-051]Paroksizmal hipnojenik diskinezi: nadir görülen bir hastalık ve iki olgu sunumu Esra Koçhan, Gülçin Benbir Şenel, Derya KaradenizCerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İSTANBUL Paroksizmal diskineziler; distoni, kore, ballismus, atetoz, ve ya bunların kombinasyonlarının tekrarlayıcı atakları ile karakterize hiperkinetik hareket bozukluklarıdır. Paroksizmal Kinezijenik Diskinezi (PKD) ve Paroksizmal Nonkinezijenik Diskinezi (PNKD) en sık görülen tipleridir. Paroksizmal Hipnojenik Diskinezi (PHD) gündüz izlediğimiz paroksizmal diskinezilere fenomenolojik olarak benzeyen atakların NREM uyku evresinde ortaya çıkması ile şekillenir ve çok daha nadir görülmektedir. Burada, 8 yaşında erkek (daha önce yayımlandı) ve 9 yaşında kız olmak üzere iki hasta sunulmaktadır. İki çocuk hastamız da detaylı incelenmeleri neticesinde PHD tanısı almış ve her ikisinde de karbamazepin ile klinik olarak oldukça olumlu yanıt elde edilmiştir. Rutin EEG ve kranial MR görüntülemeleri her iki hastamızda da normaldi ve 16 kanal EEG ile birlikte tüm gece yapılan polisomnografi tetkikinde NREM parasonisinin varlığını destekleyen derin NREM uyku evresindeki delta- alfa paroksizmleri saptandı.Nokturnal paroksismal olaylar, gece uyku sırasında ortaya çıkan anormal hareket ve davranışlardan oluşur ve ayırıcı tanıda en sık nokturnal nöbetler ile parasomniler dikkati çeker. Paroksizmal hipnojenik diskinezi, halen altta yatan etiyolojisi tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Epilepsi ile klinik benzerliği ve antikonvülzan tedaviye iyi yanıt vermesi nedeniyle epilepsi olduğu öne sürülmekle birlikte, EEG patolojisi izlenmemesi ve parasomni bulgularının eşlik etmesi, bu tablonun karmaşık bir patofizyolojiye sahip olduğunu öne sürmektedir. Biz de burada video örnekleri ile bu nadir görülen vakaları sunmak ve patofizyolojisini tartışmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: diskinezi, hipnojenik, paroksizmal

Paroxysmal hypnogenic dyskinesia: a rare disease and two cases Esra Koçhan, Gülçin Benbir Şenel, Derya KaradenizIstanbul University Cerrahpasa Faculty of Medicine, Department of Neurology, Istanbul, Turkey Paroxysmal dyskinesias are hyperkinetic movement disorders characterized by involuntary episodic movements including any combination of dystonia, ballism, chorea, or athetosis. Paroxysmal kinesigenic dyskinesias (PKD) and nonkinesigenic dyskinesias (PNKD) are the most common types. Though, paroxysmal hypnogenic dyskinesia (PHD) characterized by events occurring during non-rapid eye movement (NREM) sleep is rarely encountered. Here we present two case report as 8-year-old boy (published data) and 9-year-old girl. Both patients were investigated in detail and diagnosed to have PHD, and carbamazepin were very effective in controlling attacks. Rutine EEG and cranial MRI were normal in both, and polysomnography revealed delta-alpha paroxysms in deep NREM sleep stage supporting NREM parasomnia. Nocturnal paroxysmal events include abnormal movments and behaviors occuring during night-times, and the most common diseases in differential diagnosis are nocturnal seizures and parasomnias. Underlying etiology of paroxysmal hypnogenic dyskinesia is still unknow. Epileptic origin is accused of due to phenomanological similarity of attacks to epilepsy and goodresponse to anti-convulsants. On the other hand, absence of EEG abnormalities and presence of polysomnographical features of NREM parasomnia reveals complex pathophysiology of this disease.Here we aimed to demonstrate video examples of paroxysmal hypnogenic dyskinesia, and discuss the underlying pathophysiology. Keywords: dyskinesia, hypnogenic, paroxysmal

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 64: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

62

[SS-052]TUAS Hastalarında Sistemik İnflamasyonu Öngörme: En iyi yol bildiğimiz yol mudur? Aslı Akyol Gürses1, Kadri Murat Gürses2, Utku Oğan Akyıldız3

1Aydın Devlet Hastanesi, Klinik Nörofizyoloji Bölümü 2Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri Bölümü 3Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Amaç: Tıkayıcı uyku apne sendromu (TUAS) hastalarında klinik olarak saptanabilen inflamatuar belirteçlerin; noktürnal hipoksi düzeyini ve komplikasyonları öngörmede faydalı olacağına dair görüşler giderek yaygınlaşmaktadır. Bunun ötesinde; kolay ulaşılabilen hematolojik parametrelerin, inflamatuar duruma spesifik ve iyi bilinen IL-6, CRP gibi geleneksel biyobelirteçlerin yerini alabileceği yönünde de artan bildirimler mevcuttur. Bu çalışmada amaç; TUAS hastalarında inflamatuar durumu yansıttığı öne sürülen hematolojik parametreleri değerlendirerek; hastalık düzeyi ve komorbiditelerle ilişkisini ortaya koymaktır. Gereçler ve Yöntem: Temmuz 2017-Eylül 2018 tarihleri arasında Uyku Hastalıkları polikliniğimize başvuran 348 vakanın kayıtları geriye dönük incelendi ve 168 hasta çalışmaya dahil edildi. TUAS dışı semptomlarla başvuran; bilinen hematolojik hastalığı ve aktif enfeksiyonu bulunan olgular dışlandı. Polisomnografi kayıtları AASM 2014 v2.4 rehberine göre manuel skorlandı. AHI değeri 5-15 arasındaki olgular “hafif”; 15-30 arasındakiler “orta” ve >=30 olanlar “ağır” TUAS olarak sınıflandı. Hemoglobin-(Hb), hematokrit-(Hct), eritrosit sayısı-(RBC), ortalama korpuskuler volüm-(MCV); eritrosit dağılım genişliği-(RDW), beyaz küre sayısı-(WBC), nötrofil ve lenfosit mutlak sayıları, Nötrofil/Lenfosit oranı-(NLR); platelet sayısı-(PLT), ortalama platelet hacmi-(MPV), platelet dağılım genişliği-(PDW) ve Platelet/Lenfosit oranları-(PLR) karşılaştırıldı. İstatistiksel analiz için SPSS.20 paket programı kullanıldı Bulgular: 168 hastanın %29’u kadın, %71’i erkekti. Ortalama yaş 50.76±12.78’di; ortanca vücut-kitle indeksi: 31.15’ti. Olguların %12’si hafif, %28’i orta, %60’ı ağır düzeyde TUAS tanısı almıştı. Üç grup arasında cinsiyet dağılımı ve ortanca yaş benzerdi. Hb, Hct, RBC, RDW, MCV, Nötrofil, Lenfosit, PLT, MPV, PDW değerleri ve NLR, PLR oranları üç grup arasında benzerdi. Bununla birlikte beyaz küre sayısının, ağır TUAS hastalarında hafif-orta şiddet hastalığa ve normal kontrollere kıyasla anlamlı yüksek olduğu görüldü (p:0.038, p:0.031). Hipertansiyon ve diabeti bulunan TUAS alt gruplarında da benzer şekilde; tanımlanan parametreler ve hastalık düzeyi arasında anlamlı ilişki gözlenmedi (p>0.05). Tartışma ve Sonuç: Sonuçlarımız ağır TUAS hastalarında beyaz küre sayısının, hafif-orta hastalık gurubuna ve normal kontrollere kıyasla anlamlı yüksek olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte; NLR, RDW, MPV ve PLR gibi görece yeni tanımlanan ve inflamatuar aktivite belirteci olarak kullanılabileceği öne sürülen parametreler yönünden, incelenen guruplar arasında anlamlı fark izlenmemiştir. TUAS’ın pek çok patolojik mekanizma üzerinden süreğen bir sistemik inflamasyonu tetiklediği bilinmektedir ve sonuçlarımız bunu desteklemektedir. Ancak inflamatuar durum tayininde, hematolojik belirteçlerin aşırı yorumu konusunda dikkatli olunması gerektiği ve iyi tanımlanmış geleneksel biyobelirteçlerin kullanımının daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Tıkayıcı Uyku Apne Sendromu, TUAS, beyaz küre, nötrofil lenfosit oranı, NLR

Prediction of Systemic Inflammation in OSA Syndrome: Traditional vs. New Biomarkers? Aslı Akyol Gürses1, Kadri Murat Gürses2, Utku Oğan Akyıldız3

1Aydin State Hospital, Department of Clinical Neurophysiology 2Adnan Menderes University, School of Medicine, Basic Health Sciences 3Adnan Menderes University, School of Medicine, Department of Neurology Background: Recent studies have indicated that inflammatory biomarkers may help predicting nocturnal hypoxia and possible complications in OSAS. Furthermore, some simple hematological parameters are suggested to substitute for well-known traditional inflammatory biomarkers like CRP and IL-6. In this study, we aimed to investigate these hematological parameters which are assumed to reflect the inflammatory status in OSAS and their relationship with disease severity and co-morbidities. Materials-Methods: The records of 348 patients between June-2017 and February-2019 were retrospectively reviewed. 168 patients meeting inclusion criteria were recruited. Polysomnographic data was scored manually based on the AASM 2014v2.4 guideline. Patients were classified as mild OSAS is if apnea-hypopnea index(AHI) was between 5-15/h; ‘moderate’ if AHI was between 15-30/h and; ‘severe’ if AHI was >=30/h. Hemoglobin-(Hb), Hematocrit-(Hct), erythrocyte count-(RBC), mean corpuscular volume-(MCV), red blood cell distribution width-(RDW),white blood cell count-(WBC), Neutrophil/Lymphocyte Ratio-(NLR), platelet count-(PLT), mean platelet volume-(MPV) and Platelet/Lymphocyte ratio-(PLR) were compared among groups. Results: 168 patients were included in the study and 71% were male. Mean age was 50.76±12.78 years and median body-mass index-(BMI) was 31.15. 12% of patients had mild OSAS; while 28% has moderate and 60% had severe disease. Among three groups, no difference was detected regarding the above mentioned parameters. However, WBC count was significantly higher in severe OSAS when compared to mild-moderate patients and normal controls (p=0.038, p=0.031). No relationship was observed between disease severity and the hematological biomarkers within the subgroups of hypertensive and diabetic patients. Discussion: Our results demonstrate that WBC is significantly higher in severe OSAS patients than patients with mild-moderate disease and normal controls. However, no difference was observed in terms of NLR, RDW, MPV and PLR; which were suggested to be markers of inflammatory activity. OSAS is known to trigger systemic inflammation via numerous pathological pathways and this is in accordance with our findings. Nevertheless, particular attention should be paid in order to avoid over-interpretation of simple hematological markers. We consider that using well-known traditional biomarkers seems to be a better approach for identifying inflammatory status in OSAS patients. Keywords: Obstructive sleep apnea syndrome, OSAS, white blood cell, neutrophil lymphocyte ratio, NLR

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 65: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

63

[SS-053]Aynı hastada değişken Çoklu Uyku Latans Testi sonuçları Onur Bulut, Dilara Mermi Dibek, İbrahim Öztura, Barış BaklanDokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İzmir Giriş: Çoklu uyku latans testi (Multiple Sleep Latency Test - MSLT) gündüz aşırı uykululuğunun gösterilmesinde objektif bir testtir. Ancak bir çok faktör yapılan tetkikin sonucunu etkilemektedir. Test standartlara uygun yapılsa da farklı değişkenler nedeniyle aynı hastada farklı zamanlarda yapılan tetkikler farklı sonuçlar verebilmektedir. Olgu: 13 yaşından itibaren gündüz aşırı uykululuğu olan 19 yaşında bir erkek hasta. Yarım saat içinde uykuya dalıp canlı rüyalar görüyor, uykusunda konuşuyor, eşlik eden uyku paralizisi tanımlamıyor. 10-11 saat uyumasına rağmen yeterince uykusunu alamıyor. Hastaya 4 yıl içerisinde 3 defa polisomnografi (PSG), 5 defa MSLT incelemesi yapıldı. PSG tetkiklerinde anormal solunum olayı saptanmadı. MSLT sonuçlarının tamamında uyku latansı 8’in altında ve 5 MSLT nin 2’sinde 3 adet SOREM saptandı. MSLT’lerinde uyku yapısı ve hipnogram özellikleri incelendiğinde tetkikler arasında farklılık gösterdiği dikkat çekti. Tartışma: Hastanın anamnezinden düzensiz uyku alışkanlıkları olduğu, uyku hijyenine dikkat etmediği ve kesilmesi planlanan fluoksetin 20 mg/gün tedavisini tekrarlayan vizitlerde tetkik öncesinde kesmediği öğrenildi. MSLT laboratuvar şartlarında yapılan, gündüz aşırı uykululuğunu objektif tespit eden bir incelemedir ve uygulama sırasında uyulması gereken prosedurleri vardır. Hastanın uyku düzeni, bir önceki gece uyku süresi ve uyku saatleri, kullandığı ilaçlar gibi bir çok faktör MSLT sonuçlarını etkileyebilmektedir. Literatürde aynı hastada tekrarlanan MSLT’lerde ortalama uyku latansı ve SOREM sayılarında varyasyonların olduğu hastalar bildirilmiştir. Sonuç: MSLT sonuçlarını etkileyebilecek birçok faktör bulunmaktadır bu yüzden tetkik sonuçları bu bilgiler ışığında yorumlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Çoklu Uyku Latans Testi, Sonuçlarda Değişkenlik, Uyku Hijyeni

Variable Multiple Sleep Latency Results (MSLT) at the same patient Onur Bulut, Dilara Mermi Dibek, İbrahim Öztura, Barış BaklanClinical Neurophysiology Department, School of Medicine, Dokuz Eylül University, İzmir, TURKEY Introduction: The Multiple Sleep Latency Test (MSLT) is an objective test to detective daytime excessive sleepiness. However, there are many factors affecting the test results. Although the test is performed according to the standards, the tests performed at different times in the same patient due to different variables may give different results. Case: 19-year-old man with excessive daytime sleepiness since the age of 13 years. He describe that falls asleep in half an hour, dreaming-long dreams, talking in his sleep. Although he sleeps 10-11 hours per a day, he has daytime sleepness. The patient underwent PSG 3 times and MSLT 5 times within 4 years. No abnormal breathing event was detected in PSG. Sleep latency was under 8 points in all of the MSLTs and SOREMs was detected in 2 of 5 tests. The sleep architecture and hypnogram characteristics of MSLTs were different between the tests. Discussion: It was learned that the patient had an irregular sleep habits and did not pay attention to sleep hygiene and did not discontinue the treatment for fluoxetine 20 mg per a day before the MSLTs. MSLT is a laboratory-based, detects the objective of excessive daytime sleepiness and has procedures to be followed during the test. Many factors, such as the patient’s sleep pattern, sleep time and sleep hours, medications used, may affect MSLT results. Variability in average sleep latency and SOREMs were reported in recurrent MSLTs. Results: There are many factors that may affect MSLT results, so the results of the examinations should be interpreted in the light of this information. Keywords: Multiple Sleep Latency Test, Variability in Results, Sleep Hygiene

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 66: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

64

[SS-054]REM Davranış Bozukluğu Hastalarında Otonom Fonksiyonların Değerlendirilmesi Vasfiye Kabeloğlu, Oya Öztürk, Aysun Soysal, Dilek AtaklıBakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Giriş ve Amaç REM davranış bozukluğu (RDB) REM uykusu esnasında kas atonisinin kaybı ve rüyanın canlandırıldığı motor aktivitelerle karakterize bir parasomnidir (1,2). RDB hastalarının büyük kısmında yıllar içinde Parkinson hastalığı, multisistem atrofi, Lewy cisimcikli demans gibi nörodejeneratif hastalıkların tanısının konulduğu bildirilmiştir (3). Bu çalışmada idiopatik RDB hastalarında ve kontrol hastalarında otonom fonksiyonların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntem Ocak 2015-2019 yılları arasında RDB tanısı almış hastalar retrospektif olarak arşiv kayıtlarından çıkarıldı. RBD tanısı 3. uluslararası uyku bozuklukları sınıflamasına göre değerlendirildi. Diyabet, ağır düzeyde kalp, karaciğer, akciğer, böbrek yetmezliği, aritmi ile uyku apne sendromu, periyodik ekstremite hareket bozukluğu, huzursuz bacaklar sendromu, narkolepsi gibi eşlik eden başka uyku bozukluğu bulunan hastalar, uykuyu ya da otonom sinir sistemini etkileyen ilaç kullanan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Arşiv kayıtlarında RDB tanısı olan 40 hasta bulundu. 32 hasta eşlik eden hastalıkları ve ilaç kullanımları nedeniyle çıkarıldı. İdiopatik RDB olan 2’ si kadın olmak üzere 8 hasta ( 59 ± 7.2 ) ile yaş ve cinsiyet uyumlu 8 hasta (56 ± 12,6 ) kontrol grubu olarak çalışmaya alındı. Sempatik deri yanıtları ve R-R aralık değişkenliği RDB ve kontrol gruplarında değerlendirildi.Sonuçlar İstirahatte ve hiperventilasyon sırasında değerlendirilen R-R aralık değişkenliği, RDB bulunan grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Her iki alt ekstremiteden kaydedilen sempatik deri yanıtları ise RDB bulunan hasta grubunda kontrollere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu. Her iki üst ve alt ekstremiteden kaydedilen sempatik deri yanıtlarının latansları arasında ise hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı fark saptanmadı. Tartışma ve Sonuç Önceki çalışmalarda RDB hastalarında kalp hızı değişkenliğinin azaldığı bildirilmiştir (4,5). Postuma ve arkadaşları RDB bulunan hastalarda yaş ve cinsiyet uyumunun sağlandığı kontrol hastaları ile karşılaştırıldığında klinik disotonomi semptomlarının daha sık görüldüğünü bildirmiştir. Bu çalışmada R-R aralık değişkenliği RDB hastalarında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu. Ek olarak RDB hastalarında her iki alt ekstremiteden kaydedilen semptik deri yanıtı amplitüdleri kontrol grubundan anlamlı düzeyde düşük bulundu. RDB hastalarında otonom fonksiyonların bozulması nörodejenerasyonun erken belirtisi olarak yorumlanabilir. Anahtar Kelimeler: REM Davranış Bozukluğu, R-R İnterval Değişkenliği, Sempatik deri yanıtları

Assessment of Autonomic Functions in Patients With Idiopathic Rapid-Eye-Movement Sleep Behaviour Disorder Vasfiye Kabeloğlu, Oya Öztürk, Aysun Soysal, Dilek AtaklıClinic of Neurology, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Psychiatric Training and Research Hospital, İstanbul, Turkey. Introduction REM Sleep Behaviour Disorder (RBD) is a parasomnia, characterised by loss of normal muscle atonia and dream-enactment motor activity during REM sleep (1,2). There is clear evidence that RBD is a precursor to Parkinson’s Disease, Lewy Body disease, multiple system atrophy, preceding them by years (3).Objective: To assess autonomic function in subjects with idiopathic RBD and controls. Method The study was approved by Ethics Committee. We retrospectively examined archive recordings of all consecutive patients diagnosed with idiopathic RBD at our sleep clinic between January 2015 and 2019. RBD diagnosis was based on the criteria of the third International Classification Sleep Disorders. Subjects were excluded if they had concomitant arrhythmia, diabetes, cardiovascular, lung, kidney, neurologic, psychiatric conditions; had other sleep disorders such as restless legs syndrome, sleep apnea, or narcolepsy; or if they were taking medications known to affect sleep or the autonomic nervous system. Of the original population of 40 subjects diagnosed with RBD, 32 subjects were excluded for concomitant disease. A final population of 8 subjects with idiopathic RBD (2 women; mean age 59 ± 7.2 years) was considered for analysis. Age- and sex-matched 8 healthy subjects (mean age 56 ± 12,6 years), were also included as controls. Sympathetic Skin Response (SSR) and R-R intervals variability (RRIV) have been measured in subjects diagnosed with idiopathic RBD and controls. Result RRIV at rest, hyperventilation were significant decrease in RBD than controls. SSR have been measured at both upper and low extremity. Amplitude of SSR were significant decrase at low extremity in RBD than controls. Latency of SSR were no statistically significant difference both upper and low extremity between the two groups.Discussion Previus studies noted a lack of heart rate changes in subjects with RBD, compared with controls (4-5). Postuma et al noted that symptoms of clinical dysautonomia were more frequent in subjects with RBD, as compared with age-matched controls. RRIV was decrease in RBD patients in this study. Additionally amplitude of SSR were significant decrase at low extremity in RBD than controls. Dysautonomia have been interpreted as early signs of neurodegeneration in subjects with RBD. Keywords: REM Sleep Behaviour Disorder, R-R intervals variability, Sympathetic Skin Response

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 67: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

65

[SS-055]Poliomiyelit Sekelli Hastalarda Suprasegmental Elektrofizyolojik Anormallikler Bahar Erbas1, Nermin Gorkem Şirin1, Emel Oguz Akarsu1, Hava Ozlem Dede1, Gulsah Gula2, Aysegul Ketenci2, Ali Emre Oge1

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, İstanbul Poliomiyelit sekelli hastalarda suprasegmental elektrofizyolojik anormallikler Bahar Erbas, Nermin Gorkem Sirin, Gulsah Gula, Emel Oguz-Akarsu, Hava Ozlem Dede, Aysegul Ketenci, Ali Emre Oge. Giriş-Amaç: Poliomiyelit sekelli hastalar (PS) hayatlarının ileri dönemlerinde post-polio sendromu (PPS) için birer adaydırlar. PPS’nin mekanizmaları içerisinde kortikal, spinal ve periferik faktörler ileri sürülmüştür. Bu çalışmanın amacı PS hastalarında farklı transkranyal manyetik stimülasyon (TMS) yöntemleri ile elde edilen verileri değerlendirmek ve bunları amyotrofik lateral skleroz (ALS) ve kontrol gruplarında elde edilenlerle ile karşılaştırmaktır. Yöntem: On sekiz polio, 31 ALS ve 21 sağlıklı kontrolde, tek ve ikili uyarım ile TMS, kontrlateral ve ipsilateral sessiz periyod (SP) ve üçlü uyarım teknikleri (TST) uygulanarak abduktor digiti minimi (ADM) ve abduktor pollicis brevis (APB) kaslarından kayıtlamalar yapıldı. Sonuçlar karışık ANOVA ve nonparametrik bağımsız testlerle analiz edilmiştir. Çalışma öncesinde etik kurul onayı alındı. Sonuçlar: İkili uyarım analizde, farklı interstimulus interval değerleri dışında gruplararası ve grup içi değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi. Nonparametrik analizde gruplar arasında; istirahat motor eşiği ve MEP/M% oranı ADM kasında ve MEP amplitudü, latansı ve TST% ise hem ADM hem de APB kasında anlamlı olarak farklı saptandı. Ard analizde ise, ALS grubunda PS grubuna göre ADM ve APB MEP amplitüd ve latansları daha uzun ve TST% ise daha düşük bulundu (ALS; 20.7±4.2ms, 22.4±5.0ms, 83.1±42.2, 72.3±29.9 ve PS; 18.3±1.0ms, 19.2±2.0ms, 101.6±15.9, 98.1±14.9). ALS grubunda APB kasında MEP amplitüdü (4,05±2,55mV), PS grubuna kıyasla düşüktü (6,02±2,65mV). PS grubunda, ADM MEP/M% (56,0±13,4), kontrollere göre (85,2±23,9) düşük bulundu. Hasta gruplarında, ADM ve APB kasları arasında SP, TST%, MEP amplitüd ve latansları ve MEP/M% arasında anlamlı fark saptanmadı. Tartışma: Bu bulgular ALS hastalarından beklenecek üst motor tutulumunu yansıtmanın yanı sıra PS hastalarının tutulmamış olan üst ekstremitelerini innerve eden spinal ön boynuz hücreleri üzerine anormal suprasegmental etkilerin var olduğuna ilişkin hipotezlere kısmen kanıt sağlayabilir. Anahtar Kelimeler: poliomiyelit, TMS, ALS

Suprasegmental Electrophysiological Abnormalities İn Poliomyelitis Survivors Bahar Erbas1, Nermin Gorkem Şirin1, Emel Oguz Akarsu1, Hava Ozlem Dede1, Gulsah Gula2, Aysegul Ketenci2, Ali Emre Oge1

1Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology, Istanbul Turkey 2Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Physical Therapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey Background: Progressive neurologic deficits in patients with a remote history of poliomyelitis have been reported and it is called as post-polio syndrome (PPS). Various mechanisms associated with central and peripheric neurological system involvements has been claimed for PPS. The aim of this study was to evaluate TMS parameters in polio survivors (PS) and to compare them with those of amyotrophic lateral sclerosis (ALS) patients and controls. Material-Methods: Single and paired TMS, contralateral and ipsilateral silent period (SP) and triple stimulation technique (TST) were performed by recording from abductor digiti minimi (ADM) and abductor pollicis brevis (APB) muscles of 18 PS, 31 ALS patients and 28 controls. The results were compared with mixed ANOVA and nonparametric independent tests. Results: No significant difference was present for within and between subject factors except those for the different interstimuli intervals. Resting motor threshold and MEP/M% amplitude in ADM and MEP amplitudes, latencies and TST% in both ADM and APB were significantly different. In posthoc analyses, MEP latencies were higher and TST% ratios were lower in both ADM and APB in ALS group (20.7±4.2ms, 22.4±5.0ms, 83.1±42.2, 72.3±29.9) as compared to PS (18.3±1.0ms, 19.2±2.0ms, 101.6±15.9, 98.1±14.9), APB MEP amplitudes in ALS group (4,05±2,55mV) were lower than those of PS group(6,02±2,65mV). MEP/M% in ADM were lower in PS group (56.0±13.4) as compared to controls (83.7±26.8). SPs, TST, MEP amplitudes and latencies and MEP/M amplitudes did not show any significant difference between ADM and APB in both PS and ALS groups.Conclusions: These results show the upper motor neuron involvement in ALS patients as expected, besides it may provide an explanation about possible suprasegmental abnormalities effecting the anterior spinal horn cells in the PS patients. Keywords: poliomyelitis, TMS, ALS

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 68: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

66

[SS-056]Amyotrofik lateral sklerozda fosfen Hande Baltacı1, Halit Fidancı2, Ece Türksoy1, Reha Kuruoğlu1, Bülent Cengiz1

1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, Ankara 2Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı Amaç: Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalarında motor bölgeler dışında da etkilenme olabileceği düşünülmektedir. ALS hastalarında yapılan nörogörüntüleme çalışmalarında vizüel kortekste anormallikler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) uygulayarak vizüel korteks uyarılabilirliğini değerlendirmeyi amaçladık.Yöntem: Awaji tanı kriterlerine göre olası veya kesin ALS tanısı almış hastalar çalışmaya dahil edildi. Beyin manyetik rezonans görüntülemesinde vizüel kortekste anormallik olan veya inme ya da migren öyküsü olan ALS hastaları ve kontroller çalışmaya dahil edilmedi. Tüm katılımcılara revize edilmiş Addenbrooke Bilişsel Değerlendirme testinin görsel mekansal işlevleri değerlendiren kısmı (ACE-R) ve Montreal Bilişsel Değerlendirme ölçeği (MoCA) uygulandı. Hastaların revize edilmiş ALS fonksiyonel derecelendirme skalası (ALSFRS-R) da ayrıca not edildi. Fosfen oluşturabilmek için sağ ve sol oksipital bölgeye ayrı ayrı TMS uygulandı. Katılımcılar fosfen gördüklerini belirttiklerinde, fosfenin rengi, şekli ve fosfen eşiği kayıt edildi. Bulgular: On altı kontrol ve 21 ALS hastası çalışmaya dahil edildi. Her iki grup arasında MoCA ve ACE-R skorları, cinsiyet ve yaş açısından anlamlı farklılık yoktu. Kontrol grubundan 13 (81.2%) ve ALS grubundan 9 (42.9%) katılımcıda fosfen elde edilebildi (p= 0.041). Fosfen eşiği gruplar arasında farklılık göstermemekteydi. Dokuz ALS hastasından 5’i ve 13 kontrolden 2’si ara formda fosfen gördü (p= 0.074). Fosfen elde edilen diğer kontrol ve ALS gruplarındaki katılımcılar ise basit formda fosfen gördüler. ALSFRS-R, MoCA, ACE-R skorları ve hastalık süreleri ALS grubunda fosfen gören ve görmeyen katılımcılar arasında anlamlı farklılık göstermemekteydi. Fosfen eşikleri ile ALSFRS-R skorları arasında bir ilişki saptanmadı. Sonuç: Bu çalışma ALS hastalarında vizüel kortekste fonksiyon kaybı olduğunu desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: amyotrofik lateral skleroz, fosfen, transkraniyal manyetik stimülasyon

Phosphene in amyotrophic lateral sclerosis Hande Baltacı1, Halit Fidancı2, Ece Türksoy1, Reha Kuruoğlu1, Bülent Cengiz1

1Gazi University Faculty of Medicine, Department of Clinical Neurophysiology, Ankara 2Adana City Training and Research Hospital, Department of Clinical Neurophysiology Objective: It is thought that there may be involvement outside of motor areas in amyotrophic lateral sclerosis (ALS). Neuroimaging studies in ALS patients revealed abnormalities in the visual cortex. In this study, we aimed to evaluate the excitability of visual cortex by using transcranial magnetic stimulation (TMS).Methods: Patients diagnosed with probable or definite ALS according to Awaji diagnostic criteria were included. Patients and controls with visual cortex abnormality in the brain magnetic resonance imaging or a history of stroke/migraine were not included in the study. Visuospatial parts of Addenbrooke’s Cognitive Examination-Revised (ACE-R) and the Montreal Cognitive Assessment (MoCA) were applied to all participants. ALS functional rating scale-revised (ALSFRS-R) scores of patients were also noted. Right and left occipital TMS was performed to obtain phosphene. If the participant had seen the phosphene, the color and shape of the phosphene and phosphene threshold were recorded. Results: Sixteen controls and 21 ALS patients were included. MoCA and ACE-R scores, gender and age were not significantly different between the groups. Thirteen of the controls (81.2%) and 9 of ALS patients (42.9%) were able to see phosphene (p = 0.041). Fosfen threshold was not different between the two groups. Five of the 9 ALS patients and 2 of the 13 controls saw intermediate shaped phosphenes (p=0.074). Other controls and ALS patients who perceived phospenes saw simple phosphenes. ALSFRS-R, MoCA, ACE-R scores and disease duration were not different between phosphene+ and phosphene- ALS patients. The phosphene threshold was not correlated with ALSFRS-R scores. Conclusion: This study supports the loss of function in the visual cortex in patients with ALS. Keywords: amyotrophic lateral sclerosis, phosphene, transcranial magnetic stimulation

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 69: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

67

[SS-057]İntrakortikal İnhibisyon /Erken FasilitasYon: Als Motor Korteksini Normalden Ayırt Edebilmek İçin Kullanışlı Bir Parametre Bülent Cengiz, Reha KuruoğluGazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD, Klinik Nörofizyoloji BD, Ankara Amaç: Bu çalışma ALS hastalığında gözlenen motor korteksteki elektrofizyolojik değişiklikleri gösteren en kullanışlı kortikal uyarılabilirlik parametre ya da parametreleri araştırmak amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Awaji tanı kriterlerine göre tanı konulmuş 45 ALS hastası ve 46 sağlıklı gönüllü çalışmaya dahil edildi. Transkraniyal Manyetik Uyarı (TMS) kelebek bobinle, sol motor korteksten verildi. Kayıt sağ 1. Dosal interosseoz (1Dİ) kasdan yapıldı. Kortikal uyarılabilirlik otomatik eşik izleme yöntemi ile QTRAC yazılımı kullanılarak yapıldı. Çalışmaya dahil edilen kişilerde; istirahat motor eşik (RMT), kısa intervalli intraortikal inhibisyon (SICI), kısa intervalli intrakortal fasilitasyon (SICF), intrakortikal fasilitasyon (ICF) çalışıldı. İstatiksel analizde önce her bir parametre için grupların ortalama değerleri hesaplandı, daha sonra aşamalı (stepwise) ayırma analizi (discriminanat analysis) uygulandı. Sonuçlar: Hasta (15 kadın) grup yaş ortalaması 57.2 ± 10.8, kontrol grup ( 18 kadın) yaş ortalaması 53.8 ± 18.9 yıl olarak hesaplandı. Çalışılan kortikal uyarılabilirlik parametrelerinin gruplara göre ortalama değerleri tabloda verilmiştir. Basamaklı ayırma analizine tüm değişkenler beraber dahil edildiğinde ALS grup ile kontrol grubunu en iyi ayırt eden parametre olarak SICI ortalama ve SICF 1.4-1.8 ms parametreler içeren, bizim intrakortikal inhibisyon/erken fasilitasyon parametresi olarak adlandırdığımız bir parametre hesaplanmıştır. Bu parametre ile doğru sınıflama yüzdesi %72.5 olup bu SICI (1ms, 2.5 ms ve ortalama SICI) ile elde edilen doğru sınıflama değerlerinden yaklaşık %10 daha yüksektir.Yorum: ALS de kortikal uyarılabilirlik için en duyarlı parametre olarak bildirilen SICI, erken intervalli SICF ile beraber kullanıldığında, ayırt edebilme yeteneği artmaktadır. İntrakortikal inhibisyon-erken fasilitasyon parametresi ALS tanısında duyarlılığı arttırabilir. Anahtar Kelimeler: ALS, Kortikal uyarılabilirlik, SICF, SICI, TMS

Intracortical Inhibition/Early Facilitation: A Useful parameter to discriminate ALS motor cortex excitability from healthy subjects Bülent Cengiz, Reha KuruoğluGazi University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Clinical Neurophysiology Division, Ankara Objective: This study was designed to investigate the most useful cortical excitability parameter or parameters reflecting the electrophysiological changes in motor cortex observed in ALS disease.Method: 45 ALS patients diagnosed according to the Awaji diagnostic criteria and 46 healthy volunteers were included in the study. Transcranial Magnetic Stimulation (TMS) was given by the figure-of-eight coil, from the left motor cortex. The recording was made from the right 1. Dorsal Interosseous (1DI) muscle. Cortical excitability studies were performed using QTRAC software with automatic threshold monitoring method. Resting motor threshold (RMT), short interval intracortical inhibition (SICI), short interval intracortical facilitation (SICF) and intracortical facilitation (ICF) were studied. In statistical analysis, the mean values of the groups were calculated for each parameter. Then stepwise discriminant analysis was applied. Results: The mean age of the patients (15 women) was 57.2 ± 10.8 years, and the mean age of the control group (18 women) was 53.8 ± 18.9 years. The mean values of the cortical excitability parameters studied are given in the table.When all variables were included in the stepwise separation analysis, a parameter which we called as the Intracortical Inhibition / Early Facilitation parameter calculated using with the SICI mean and SICF 1.4-1.8 ms was detected as the parameter that best distinguishes the ALS patients from the control group. The correct classification percentage with this parameter is 72.5% which is about 10% higher than the correct classification values obtained with SICI alone (ISIs at 1ms, 2.5 ms and mean SICI). Discussion: When SICI, which is reported as the most sensitive parameter for cortical excitability in ALS, is used in combination with early interval SICF, the ability to distinguish ALS from healthy subjects is increased. Significance: Intracortical Inhibition / Early Facilitation parameter may increase the sensitivity in the diagnosis of ALS. Keywords: ALS, Cortical excitability, SICF, SICI, TMS

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 70: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

68

[SS-058]Konjenital Ayna Hareket Bozukluğu Olgusu: Bir TMS Çalışması Çilem Çarkı1, Mehmet Berke Göztepe2, Utku Şenol3, Hilmi Uysal1

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi 3Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Giriş ve AmaçKonjenital ayna hareket bozukluğu (KAHB), genellikle vücudun üst ekstremitesi ile ilişkili sinkinetik hareket olarak adlandırılan, ayna hareketi ile karakterize nadir görülen (1 milyonda 1) genetik nörolojik bozukluktur. KAHB’nin karakteristik özelliği, vücudun bir yarısındaki istemli hareketle eş zamanlı karşı vücut yarısındaki homolog kasların (özellikel distal) istemsiz hareketleridir. Bu hareketlerin altında yatan spesifik mekanizmalar henüz tam olarak bilinmesede, ipsilateral kortikospinal traktusunın anormal gelişimi ve transkallozal inhibisyonun eksikliği, ayna hareketini açıklayan ana hipotezlerdir. Bu motor kontrol mekanizmalarının anlaşılmasında ve tanımlanmasında motor uyarılmış potansiyellerin (MUP) kullanımı temel inceleme yöntemlerindendir.Gereçler ve YöntemBu çalışmada bir KAHB olgusunun MUP yanıtları, kasılı olmayan her iki Abductor Pollicis Brevis (APB) kasında, yüzeyel elektrotlar kullanılarak kaydedilmiştir. APB kasının MUP amplitüd ve latansı, Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) (Magstim Bistim) cihazıyla her iki hemisferden kelebek coil ile uyarılarak, EMG cihazı (Nihon Kohden Neuropack) ile 10kHz örnekleme frekansında alınmıştır. Motor korteksin haritalanması, saçlı deri üzerinden 10/10’luk EEG kep sistemine göre belirlenen noktalardan verilen manyetik stimülasyonlar ile yapılmıştır. Manyetik uyarım verilen noktalarda, APB’de en yüksek amplitüdü olan bulunmuş ve sıcak nokta olarak kabul edilerek inhibisyon-fasilitasyon çalışmaları yapılmıştır.BulgularOlgu, belirlenen haritalama noktalarına göre, sol hemisferinden uyarıldığında; Sağ APB’de: FZ-FC1-FCZ-C3-C1-CZ-CP3-CP1 Sol APB’de: FC1-FCZ-C3-C1-CZ-CP3-CP1 noktalarından yanıt alınırken, Olgu sağ hemisferinden uyarıldığında; Sol APB’de C4-C2-CZ-CP4 Sağ APB‘de C2-CZ noktalarından yanıt alınmıştır.Olguda, motor korteks haritalamasında, bir hemisferden verilen uyarı, her iki APB kasında MUP oluşturmuştur. Tartışma ve Sonuç Homo sapiens’te, motor korteksten köken alan kortikospinal traktusun çapraz yapması ile kontralateral bir organizasyon olduğu göz önüne alındığında, olguda ipsilateral bir organizasyonun da olduğu görülmüştür. KAHB de temel mekanizmanın inhibisyonun azalması ile bağıntılı olmayabileceği görülmüştür. Bu çalışmanın KAHB’de rol alan ayna hareketin kökenine katkı sağlayacağı kanısındayız. Anahtar Kelimeler: Ayna Hareket Bozukluğu, TMS, Kortikospinal

A Congenital Mirror Movement Disorder Case: A TMS Study Çilem Çarkı1, Mehmet Berke Göztepe2, Utku Şenol3, Hilmi Uysal1

1Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Neurology 2Akdeniz University Faculty of Medicine 3Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Radiology Congenital Mirror Movement Disorder(CMMD) is a genetic neurological disorder rarely seen in the character of mirror movement, commonly referred to as synkinetic movement associated with the upper extremity of the body. The involuntary movements of the distal muscles of the homologous muscles in the opposite half of the body, which accompany the voluntary movement of one half of the body. Although the specific mechanisms underlying these movements are not yet fully understood, the abnormal development of the ipsilateral corticospinal tract or lack of transcallosal inhibition is considered to be the two main hypotheses explaining the mirror movement. The use of motor evoked potentials(MEP) in understanding and defining these motor control mechanisms is a fundamental method of investigation. In this study, MEP responses of a CMMD case were recorded using surface electrodes in both Abductor Pollicis Brevis muscles(APB). The amplitude and latency of the APB muscle’s MUP was recorded with a EMG device(Nihon Kohden Neuropack) at a sampling frequency of 10kHz by stimulating the wrist coil from both hemispheres with a Transcranial Magnetic Stimulation(TMS)(Magstim Bistim) device. At the given points of magnetic stimulation, the highest amplitude was found in the APB and inhibition-facilitation studies were perforamed as hotspots. Results: According to the determined mapping points, when the left hemisphere is stimulated;In the right APB:FZ-FC1-FCZ-C3-C1-CZ-CP3-CP1;In the left APB:FC1-FCZ-C3-C1-CZ-CP3-CP1 when the right hemisphere is stimulated;In the left APB C4-C2-CZ-CP4;In the right APB, C2-CZ points record taken.In the stimulation of the left hemisphere, which was the predominant motor cortex of the case, 8 points in the right ABP, 7 points in the left APB; in the right hemisphere stimulation, 4 points in the left APB and 2 points in the right APB. In homo sapiens, it was seen that there is also an ipsilateral organization in the case, considering that it is a contralateral organization with the crossing of the corticospinal tract originating from the motor cortex. A normal inhibition was observed and no fasilitation was observed. We believe that this work will contribute to the origin of the mirror movement that takes place in the CMMD. Keywords: Mirror movement disorder, TMS, corticospinal tractus

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 71: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

69

[SS-059]El Ve Yüz Nakillerinde Kortikal Uyarılabilirliğin İncelenmesi Hilmi Uysal1, Özlenen Özkan2, Ömer Çolak4, Mehmet Berke Göztepe3, Ömer Özkan2

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi Anabilim Dalı 3Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi 4Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Giriş-Amaç: Yüz dokusu ve el bölgesi korteksin en spesifik bölgeleri arasındadır, bu nedenle toplam innervasyon kaybını takiben yüz ve el alanının plastisitesi klinik nörofizyolojide önemli bir konu olarak kabul edilir. İnsan motor korteksinin intracortical inhibisyonu (ICI) ve kolaylaştırılması (ICF), beyin plastisitesinin bir belirteci olarak görülmektedir.Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, motor kortekste ICI ve ICF değişimleri, altı kol ve yüz nakli hastası (3 kol ve 3 yüz) ve yedi sağlıklı gönüllü arasında karşılaştırıldı. Beyinde, Abductor Pollicis Brevis (APB) kasının yerleşimini incelemek için paired pulse transkranial manyetik stimülasyon (TMS) kullanıldı. MEP cevapları yüzey EMG elektrotları ile kaydedildi. APB kası için sıcak nokta, eşik altı ve supramaximal amplitüd değerleri tek puls TMS ile belirlendi. ICI, 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 ms interstimulus aralığı (ISI) ve ICF 10,12,14,16,18,20,22,24,26,28,30ms ISI çift stimülasyonuyla incelendi.Bulgular: Normal vakalarda, 1-10 ms ISI çift stimülasyonunda %76 ± 21 inhibisyon vardı ve 10-30 ms ISI’de %111 ± 14 fasilitasyon vardı. Yüz nakli yapılan hastalarda anlamlı ICI (%94 ± 4) ve ICF (%81 ± 26) gözlenmedi. Ancak, ICI kol nakli vakalarında (%68 ± 46) normal vakalardan daha belirgindi ve inhibisyon 10-30 ms ISI’ye (%64±23) olarak bulundu.Tartışma ve Sonuçlar: Kol ve yüz nakli hastalarında farklı kortikal uyarılabilirlik paterni bulunmuştur; kol nakillerinde belirgin bir ICI vardır, ancak ICI ve ICF de belirgin bir azalma vardır. Transplantasyon sonrası APB bölgesinin intrakortikal internöronal devrelerinin aktivitesinde, kol ve yüz nakli hastalarında, farklı değişiklikler olduğu sonucuna vardık.Bu çalışmaTÜBİTAK tarafından 215E012 nosu ile desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Tam yüz nakli, el nakli, Kortikal uyarılabilirlik

Investigation of Cortical Excitability After Arm and Face Transplantation Hilmi Uysal1, Özlenen Özkan2, Ömer Çolak4, Mehmet Berke Göztepe3, Ömer Özkan2

1Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 2Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Plastic and Reconstructive Surgery 3Akdeniz University Faculty of Medicine 4Akdeniz University Faculty of Enginering Introduction and Purpose: Facial tissue and hand area are among the most specific regions of the cortex therefore, plasticity of the facial and hand area following total loss of innervation is considered as an important topic in clinical neurophysiology. The intracortical inhibition (ICI) and facilitation (ICF) of the human motor cortex is seen as a marker of brain plasticity.Material-Methods: In this study, ICI and ICF changes in the motor cortex were compared between six arm and face transplantation patients (3 arm and 3 face) and seven healthy volunteers. Paired pulse transcranial magnetic stimulation was used to examine the presentation of Abductor Pollicis Brevis (APB) muscle in the brain. The MEP responses were recorded with surface EMG electrodes. The hot spot, subthreshold and supramaximal amplitude values of APB muscle were determined by single pulse TMS. Intracortical inhibition and fasilitation was examined by 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10ms interstimulus interval (ISI) double stimulation for ICI and 10,12,14,16,18,20,22,24,26,28,30ms ISI for ICF. Results: In normal cases, there was an inhibition of 76±21% in 1-10ms ISI double stimulation and there was 111±14% facilitation in 10-30ms ISI. No significant ICI (94±4%) and ICF (81±26%) were observed in the patients with face transplantation. However, ICI was more prominent in arm transplant cases (68±46%) than normal cases and inhibition is continued to 10-30ms ISI (64±23%).Discussion and Conclusions: We found different cortical excitability pattern in arm and face transplantation patients; there is a significant intracortical inhibition in arm transplants but a significant reduction of intracortical inhibition and intracortical facilitation. We conclude that after transplantation there is dissimilar changes in the activity of intracortical interneuronal circuits of APB area appear in hand and face patients. This study supported by TUBITAK (215E012 ).

Keywords: Total face transplantation, hand transplantation, cortical excitability

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 72: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

70

[SS-060]Motor Kortikal Uyarılabilirlik: Yaşa Göre Normal Değerlere İhtiyacımız Var Mı ? Doğa Vurallı, Bülent CengizGazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD Giriş: Kortikal uyarılabilirlik bir çok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterir. Kortikal uyarılabilirliği etkileyebilecek faktörlerden birisi olan yaş yeterince araştırılmamıştır. Çalışma yaş ile motor korteks uyarılabilirliği ilişkisini araştırmak üzere planlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya, 20-40 yaş arası 22 sağlıklı gönüllü (genç grup), 60-85 yaş arası(yaşlı grup) 22 sağlıklı gönüllü dahil edildi.Uyarı sol motor korteksten verildi. Kayıt sağ 1. Dosal interosseoz (1Dİ) kasından yapıldı. Çalışılan kortikal uyarılabilirlik parametreleri: istirahat motor eşik (RMT), kısa intervalli intrakortikal inhibisyon (SICI), kısa intervalli intrakortikal fasilitasyon (SICF), intrakortikal fasilitasyon (ICF), uzun intarvalli intrakortikal inhibisyon (LICI) ve uyarı yanıt eğrisi. Sonuçlar: İki gruba ait ortalama değerler tabloda verilmiştir. SICI 2.5 ms ve ortalama SICI değeri yaşlı grupta anlamlı derecede düşükken, LICI ortalama değeri yaşlı grupta anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.05). Diğer parametrelerde iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05) Yorum: İntrakortikal inhibitör bağlantısallık yaş ile değişkenlik göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Motor mortikal uyarılabilirlik, TMS, yaş, SICI, LICI

Motor Cortical Excitability: Do We Need Age-Dependent Normal Values? Doğa Vurallı, Bülent CengizGaza University Faculty of Medicine Department of Neurology Introduction: Cortical excitability varies depending on many factors. Age, which is one of the factors that may affect cortical excitability, has not been investigated extensively. The study was planned to investigate the relationship between motor cortex excitability and age. Method: Twenty-two young healthy volunteers (aged 20-40 years) and 22 healthy volunteers aged 60-85 years (aged group) were recruited in the study. Transcranial Magnetic Stimulation (TMS) was given using a figure of eight coil,over the left motor cortex and recording was made from the right 1. Dosal interosseous (1DI) muscle. The parameters of cortical excitability studied were: resting motor threshold (RMT), short interval intracortical inhibition (SICI), short interval intracortical facilitation (SICF), intracortical facilitation (ICF), long intraocular inhibition (LICI) and input-output curve. Results: mean values of the variables depending on two groups are given in the table. SICI at 2.5 ms ISI and mean SICI significantly reduced in the aged group while mean LICI reduced in young healthy controls (p<0.05). Regarding other parameters, there was no significant difference between the two groups. Comment: intracortical inhibitory connectivity varies with age. Keywords: Motor cortical excitability, TMS, age, SICI, LICI

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 73: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

71

[SS-061]Servikal Distonide Kortikal Uyarılabilirliğin Ve Duyusal-Motor Entegrasyonun Elektrofizyolojik Yöntemlerle Değerlendirilmesi Nigar Hajiyeva, Bülent Elibol, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD Amaç Servikal distoni (SD) hastalarında sternokleidomastoid (SCM) kasında transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) ile gerçekleştirilen kortikal-uyarılabilirlik çalışmaları ile SD’de inhibitör-devreler ve duyusal-motor entegrasyondaki patofizyolojik değişikliklerin araştırılmasıdır.Yöntem Çalışmaya 21 kontrol (GrupKontrol) ve 20 SD hastası (GrupSD) alınmıştır. Hastalar ayrıca botulinum_toksin-A (BoNT-A) uygulaması yapılmış olan (GrupSD_BoNTA+) ve olmayan hastalar (GrupSD_BoNTnA-) olmak üzere iki alt-gruba ayrılmıştır.TMS çalışmaları hastalarda distonik postür yönünden sorumlu kontralateral SCM kasında ve ipsilateral kortikal uyarım ile gerçekleştirilmiştir. I- Kortikal sessiz süre (KoSS); istirahat motor eşiğin (İME) %120’si şiddetinde tekli-TMS uyarımı ile süregiden istemli EMG aktivitesinde geçici bir baskılanma oluşturulmuş ve süresi ölçülerek KoSSsüreelde edilmiştir.II- Çift uyaran TMS çalışmaları 1- İME’nin %120’si şiddetinde eşik-üstü test-TMS uyaranı ile elde edilen 20 MEP yanıtının tepeden-tepeye amplitütlerinin ortalaması alınarak MEPtest_ort parametresi elde edilmiştir. 2- İntrakortikal inhibisyon (“short latency intracortical inhibition;SICI”); İME’nin %80’i şiddetinde eşik-altı koşullandırıcı-TMS uyaranı sonrası 2 ms interstimulus intervali (ISI) ile uygulanan İME’nin %120’si şiddetinde eşik-üstü test-TMS uyaranı uygulanmıştır. Elde edilen 10 MEP yanıtının tepeden-tepeye amplitütlerinin ortalaması alınarak MEPSICI_koşul_ort parametresi elde edilmiştir. 3- İntrakortikal fasilitasyon (“intracortical facilitation;ICF”); ISI 10 ms olarak seçilerek benzer şekilde MEPICF_koşul_ort parametresi elde edilmiştir. 4- MEPSICI_koşul_ort ve MEPICF_koşul_ort ölçümleri MEPtest_ort ölçümlerinin yüzdesi olarak hesaplanarak sırasıyla MEP%SICI ve MEP%ICF parametreleri elde edilmiştir.III- AnalizHer grup içinde MEPSICI_koşul_ort ve MEPICF_koşul_ort ölçümleri MEPtest_ort ölçümleri ile karşılaştırılarak koşullandırıcı uyarıların etkisi değerlendirilmiştir. Grupların MEP%SICI, MEP%ICF ve KoSSsüre ortalamaları ise birbirleriyle karşılaştırılmıştır.Bulgular 1- İnhibitör etkinin beklendiği 2 ms ISI’da MEPSICI_koşul_ort ile MEPtest_ort arasında GrupKontrol için anlamlı farklılık (fizyolojik inhibisyon) gözlenirken(p=0,003), GrupSD, GrupSD_BoNTA+ veGrupSD_BoNTA-‘de izlenmemiştir (p=0,128,p=0,967,p=0,064).2- MEP%SICI ortalamalarında GrupSD, GrupSD_BoNTA+ ve GrupSD_BoNTA- ile GrupKontrol arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0,000,p=0,018,p=0,000). Hasta gruplarında inhibisyon ile ters orantılı MEP%SICI değerleri kontrol grubuna göre daha yüksekti. Farklılık GrupSD_BoNTA- grubunda daha belirgindi.3- KoSSsüre ortalamalarında GrupSD, GrupSD_BoNTA+ ve GrupSD_BoNTA- ile GrupKontrol arasında anlamlı farklılık saptandı (p=0,000,p=0,018,p=0,000). Hasta gruplarında KoSSsüre değerleri kontrol grubuna göre daha kısa idi.Sonuç SD’de SCM kasında ilk kez uygulanan çift uyaran-TMS çalışmaları sonucunda kortikal inhibisyonda azalmayı (disinhibisyonu) gösteren bulgular elde edilmiştir. Bu bulgunun BoTN-A tedavisi uygulanmayan hastalarda daha belirgin olması ise SD’de duyusal-motor entegrasyonda gerçekleşen maladaptif değişiklikler ile BoTN-A ile gerçekleşen plastisite değişikliklerini yansıttığı düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: Transkraniyal manyetik stimülasyon, Kortikal uyarılabilirlik, Duyusal-motor entegrasyon, İntrakortikal inhibisyon, Servikal distoni

Electrophysiological Evaluation of Cortical Excitability and Sensory-Motor İntegration in Cervical Dystonia Nigar Hajiyeva, Bülent Elibol, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe University Faculty of Medicine, Department of Neurology AimWe aimed to investigate the pathophysiological changes in inhibitory-circuits and sensory-motor integration in cervical dystonia (CD) by cortical excitability studies. In CD patients and control subjects, we used transcranial magnetic stimulation (TMS) at sternocleidomastoid (SCM) muscle. Method Twenty-one controls (Groupcontrol) and 20 CD patients (GroupSD) were included into the study. Patients also divided into two subgroups as treated (GroupSD_BoNTA+) or not treated patients (GroupSD_BoNTA-) with botulinum_toxin-A (BoNT-A). In patients TMS were performed at contralateral SCM muscle that was responsible from the dystonic posture by ipsilateral stimulation.Cortical silent period (CoSP); Ongoing voluntary EMG activity was transiently suppressed by suprathreshold-TMS (120% of resting motor threshold;RMT) and its duration was measured as CoSPperiod.

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 74: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

72

Paired-TMS 1-After a suprathreshold-TMS peak-to-peak amplitude of obtained 20 test-MEPs averaged as MEPtest_averag.2-Short latency intr acortical inhibition (SICI); After a subthreshold-TMS (80% of RMT) as conditioning stimuli (CondStim) a suprathreshold-TMS was applied with a 2-ms interstimulus interval (ISI). Peak-to-peak amplitude of obtained 10 conditioning-MEPs averaged as MEPSICI_cond_averag. 3-Intracortical facilitation (ICF); 10-ms ISI was used and MEPICF_cond_averag parameters were obtained.4-MEPSICI_cond_averag and MEPICF_cond_averag were expressed as a percentage of MEPtest_averag as MEP%SICI and MEP%ICF, respectively.MEPSICI_cond_averag and MEPICF_cond_averag were compared with MEPtest_averag within each group to evaluate the effect of the CondStim. Groups’ means for MEP%SICI, MEP%ICF and CoSPperiodwere compared. Results 1-At 2-ms ISI, which inhibition is expected, there was a significant differences between MEPSICI_cond_averag and MEPtest_averag (physiological inhibition) in Groupcontrol (p=0,003) but not in GroupSD, GroupSD_BoNTA+ and GroupSD_BoNTA- (p=0,128,p=0,967,p=0,064). 2-MEP%SICI mean values of GroupSD, GroupSD_BoNTA+ and GroupSD_BoNTA- were significantly different from Groupcontrol (p=0,000,p=0,018,p=0,000,repsectively). MEP%SICI values that are inversely proportional to inhibition were higher in patient groups. Difference was more pronounced at GrupSD_BoNTA-. 3-CoSPperiod mean values of GroupSD, GroupSD_BoNTA+ and GroupSD_BoNTA- were significantly different from Groupcontrol (p=0,000,p=0018,p=0,000,respectively). CoSPperiod values of patients groups were shorter than Groupcontrol.Conclusion Paired-stimuli TMS studies that were performed for the first time at SCM muscle suggest reduced cortical excitability (disinhibition) in CD. This finding is more pronounced in patients who are not treated with BoTN-A which suggests maladaptive changes in sensory-motor integration at CD as well as BoTN-A caused alterations in plasticity. Keywords: Transcranial magnetic stimulation, Cortical excitability, Sensory-motor integration, Short latency intracortical inhibition, Cervical dystonia

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 75: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

73

[SS-062]Görsel, Motor Ve Somatosensoriyel Korteks Entegrasyonunun Non-İnvazif Elektrofizyolojik Yöntemlerle Değerlendirilmesi F. Gökçem Yıldız Sarıkaya, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD AMAÇ Duyusal girdiler kortikal uyarılabilirlikte değişikliklere yol açar. Primer motor korteks ile kortikal duyusal alanlar arasındaki bağlantı-etkileşim ile ilgili araştırmalar, genellikle tek bir duyusal modalite ile etkileşimi ile ilgili olarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada çoklu-duyusal etkinin kortikal uyarılabilirlik üzerine etkisinin ve duyusal-motor-entegrasyonun doğasının anlaşılması amacıyla ilk kez somatosensoriyel-elektriksel ve görsel-Goggle_LED uyarımlar ile transkraniyal manyetik stimülasyonun (TMS) multimodal koşullandırılması kullanılarak kortikal uyarılabilirliğinin incelenmesi gerçekleştirilmiştir. YÖNTEM Çalışmaya 14 sağlıklı-gönüllü alınmıştır. TMS çalışmaları I.dorsal interosseous kasında gerçekleştirilmiştir. a)Eşik-üstü (istirahat motor eşiğin %120’si) test-TMS uyaranı sonrası 80 test-MEP yanıtının tepeden-tepeye amplitütlerinin ortalaması alınarak MEPtest_ort parametresi elde edilmiştir.b)Koşullandırıcı-uyarı olarak median sinirin el-bileğinden elektriksel uyarımı sonrası 23ms interstimulus intervali (ISI) ile uygulanan eşik-üstü test-TMS sonrası 80 koşullandırılmış-MEP amplitütlerinin ortalaması alınarak MEPElekt_koşul_ort parametrelsi elde edilmiştir. c)Koşullandırıcı-uyarı olarak Goggle-LED sonrasında 50,60,70,80,90,100,110,120ms (n) ISI’larda eşik-üstü test-TMS uygulanmıştır. Her ISI(n)’da elde edilen 10 koşullandırılmış-MEP amplitütlerinin ortalaması alınarak ISIn-MEPGoggle_koşul_ort parametreleri elde edilmiştir. d)1.koşullandırıcı-uyarı olarak Goggle-LED, sonrasında 2.koşullandırıcı-uyarı olarak elektriksel ve ardından 23 ms sonra eşik-üstü test-TMS uyarımı uygulanmıştır. Goggle-LED uyarımı ile TMS uyarımı arasındaki ISI’lar 50,60,70,80,90,100,110,120ms(n) olacak şekilde ayarlanmıştır. Her ISI(n)’da elde edilen 10 koşullandırılmış-MEP amplitütlerinin ortalaması alınarak ISIn-MEPGoggle_Elekt_koşul_ortparametreleri elde edilmiştir. e)MEPElekt_ort ve her ISI(n) için ISIn-MEPGoggle_koşul_ort ve ISIn-MEPGoggle_Elekt_koşul_ort ölçümleri MEPtest_ort ölçümünün yüzdesi olarak hesaplanarak sırasıyla MEP%Elekt, ISIn-MEP%Goggle ve ISIn-MEP%Goggle_Elekt parametreleri elde edilmiştir.Analiz a)Koşullandırıcı-uyarıların etkisini değerlendirmek için MEPElekt_koşul_ort ve her ISI(n) için ISIn-MEPGoggle_koşul_ort ve ISIn-MEPGoggle_Elekt_koşul_

ort değerleri MEPtest_ort ile karşılaştırılmıştır.b)Görsel-Goggle_LED uyarının somatosensori-elektriksel uyaranla etkileşimini değerlendirmek için MEP%Elekt ve her ISI(n) için ISIn-MEP%Goggle ve ISIn-MEP%Goggle_Elekt ortalama değerleri birbirleriyle karşılaştırılmıştır.BULGULAR a)Tek başına Goggle_LED koşullandırıcı-uyarımı sonrası 50 ve 60ms ISI’larda test-yanıtlarına göre (MEPtest_ort) koşullandırılmış-yanıtlarda (ISI50-MEPGoggle_koşul_ort,ISI60-MEPGoggle_koşul_ort) inhibisyon şeklinde anlamlı farklılık bulunmuştur(p=0,005,p=0,007). 110 ms ISI’da ise(ISI110-MEPGoggle_koşul_ort) istatistiksel-anlamlılığa ulaşmamakla birlikte(p=0,077) tersine fasilitasyon eğilimi izlenmiştir.b)Goggle_LED ve somatosensori-elektriksel şeklinde ikili koşullandırıcı-uyarım sonrası diğer tüm ISI’larda test-yanıtlarına göre koşullandırılmış-yanıtlarda (ISIn-MEPGoggle_Elekt_koşul_ort) anlamlı farklılık (inhibisyon) izlenirken 110ms’de (ISI110-MEPGoggle_Elekt_koşul_ort) anlamlı fark (inhibisyon) gözlenmemiştir(p=0,053). 50 ve 60ms ISI’larda(ISI50-MEPGoggle_Elekt_koşul_ort,ISI60-MEPGoggle_Elekt_koşul_ort) ise istatistiksel-anlamlılığa ulaşmamakla birlikte tek başına elektriksel koşullandırıcı-uyarım göre inhibisyonda artış izlenmiştir(p=0,051,p=0,069). SONUÇGörsel uyarıların motor kortikal-uyarılabilirlikte 50-60ms civarında ve muhtemelen somatosensori uyarılardan farklı ara nöronlar aracılığı ile erken bir inhibisyon oluşturduğu saptanmıştır. Yine görsel uyarıların 100ms’ den sonra ise kortikal uyarılabilirlikte geç bir artışa yol açtığına ilişkin ipuçları elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Transkranial manyetik stimülasyon, Goggle VEP, Görsel korteks, Duyusal motor entegrasyon, Kortikal uyarılabilirlik

Evaluation of Visual, Motor and Somatosensory Cortex Integration By Non-Invasive Electrophysiological Methods F. Gökçem Yıldız Sarıkaya, Çağrı Mesut TemuçinHacettepe University Faculty of Medicine, Department of Neurology Aim Sensory inputs change the motor-cortical excitability. Studies that investigate the connection- interaction between motor cortex and cortical sensory areas generally limited with singe sensory modalities. In this study we aimed to get information about the multimodal sensory effect on cortical excitability and sensory-motor integration. For investigation of cortical excitability, for the first time, we used somatosensory-electrical and visual-Goggle_LED stimulus as multimodal conditioning for transcranial magnetic stimulation (TMS).

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 76: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

74

MethodFourteen healthy subjects were included. TMS studies TMS was performed at I. dorsal interosseous muscle. a)After a suprathreshold test-TMS (120% of resting motor threshold) peak-to-peak amplitude of obtained 80 test-MEPs averaged as MEPtest_averag. b)After electrical-stimulation of median nerve at elbow as conditioning-stimulus a suprathreshold test-TMS was applied with 23ms interstimulus interval (ISI) and 80 conditioning-MEPs were averaged(MEPElect_cond_averag).c) After Goggle-LED stimulation as conditioning-stimulus a suprathreshold test-TMS was applied at ISIs 50,60,70,80,90,100,110,120ms(n). At each ISI(n) 10 conditioning-MEPs averaged(ISIn-MEPGoggle_ cond_averag)d)After Goggle-LED stimulation as first conditioning-stimulus, an electrical-stimulation (second conditioning-stimulus) and 23ms later a suprathreshold test-TMS was applied. ISIs between Goggle-LED and TMS were set as 50,60,70,80,90,100,110,120ms(n). At each ISI(n) 10 conditioning-MEPs averaged(ISIn-MEPGoggle_Elect_cond_averag)e)MEPElect_cond_averag and at each ISI(n) ISIn-MEPGoggle_cond_averag and MEPGoggle_Elect_cond_averag were expressed as percentage of MEPtest_

averag as MEP%Elect,ISIn-MEP%Goggle and ISIn-MEP%Goggle_Elect,respectively.Analyses a)MEPElect_cond_averag and for each ISIs(n) ISIn-MEPGoggle_cond_averag and ISIn-MEPGoggle_Elect_cond_averag were compared with MEPtest_averag within each group to evaluate the effect of the conditioning-stimulus.b) Interaction of Goggle-LED and electrical-stimulation was evaluated by comparing MEP%Elect and for each ISIs(n) ISIn-MEP%Goggle and ISIn-MEP%Goggle_Elect with each other.RESULTS a)After Goggle-LED stimulation as conditioning-stimulus differences (inhibition) was significant between test-responses(MEPtest_averag) and conditioning-responses at ISIs 50-60ms(ISI50-MEPGoggle_cond_averag,ISI60-MEPGoggle_cond_averag)(p=0,005,p=0,007). However, at 110ms ISI(ISI110-MEPGoggle_cond_averag) there was facilitation although it wasn’t significant(p=0,077).b)After Goggle-LED stimulation and electrical-stimulation as double-conditioning-stimulus differences (inhibition) were significant at all ISIs except at 110ms(ISI110-MEPGoggle_Elect_cond_averag). There wasn’t inhibition at ISI110-MEPGoggle_Elect_cond_averag(p=0,053). Also, at ISIs 50-60ms(ISI50-MEPGoggle_Elect_ cond_averag,ISI60-MEPGoggle_Elect_ cond_averag) double-conditioning-stimulus caused greater inhibition than electrical-stimulation alone, although they weren’t significant(p=0,051,p=0,069).CONCLUSION Visual stimulus cause an early inhibition at motor-cortical excitability around 50-60ms ISIs, possible by activating inter neurons different from somatosensory stimulus. Also there are findings that visual stimulus cause a late facilitation at motor cortical excitability after 100ms ISIs. Keywords: Transcranial magnetic stimulation, Goggle VEP, Visual cortex, Sensory motor integration, Cortical excitability

SÖZLÜ BİLDİRİLER

Page 77: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

75

POSTER BİLDİRİLER

[PS-001]Periferik Arter Hastalığına İkincil Gelişen Nöropatisi Olan Hastaların Klinik ve Elektrofizyolojik Özellikleri Hazal Ceren Ak, Onur Akan, Raziye Tıraş, Leyla Baysal KıraçSağlık Bilimleri Üniversitesi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği GİRİŞ VE Amaç: Periferik sinir iskemisi ekstremitede ani başlayan şiddetli ağrı, duyu değişikliği ve güç kaybı ile karakterizedir. Bazı hastalarda eşlik eden diyabet tanısı nedeniyle, ağrı yakınmalarının diyabetik nöropatiye ikincil geliştiği düşünülmektedir. Bu bildiride kronik ve kritik arteriyel iskemiye ikincil nöropati gelişen hastaların klinik ve elektrofizyolojik özellikleri tartışılacaktır. Yöntem: Farklı ön tanılarla EMG laboratuvarına yönlendirilen ve iskemik periferik nöropati saptanan 6 hastanın öykü, nörolojik muayene ve EMG bulguları değerlendirilmiştir.Bulgular: Hastaların üçünde akut, üçünde ise subakut-kronik başlangıçlı; ekstremitelerde asimetrik özellikte ağrı, yanma, uyuşukluk ve güçsüzlük hissi yakınmaları mevcuttur. Bir hastada bypass operasyonu bir hastada ise anjiyografi sonrası yakınmalar ortaya çıkmıştır. Diğer 3 hasta diyabete, bir hasta ise kemoterapiye ikincil gelişmiş polinöropati ön tanısıyla EMG laboratuvarına yönlendirilmiştir. Nörolojik muayenede tüm hastalarda asimetrik distal zaaf ve ekstremiteler arasında ısı farkı dikkati çekmiştir. Sinir ileti çalışmalarında hastaların dördünde duysal ve motor iletileri etkileyen, asimetrik özellikte, alt ekstremitede belirgin aksonal tipte bir polinöropati ile uyumlu bulgular izlenmiştir. Elektrofizyolojik bulgular olguların birinde siyatik siniri hasarı, bir diğerinde ise proksimal medyan nöropati ile uyumludur. Olguların beşinde semptomatik bacakta peroneal ve tibial motor cevap amplitüdleri daha düşüktür ya da elde edilememiştir. Sural duysal cevaplar olguların üçünde iki yanlı elde edilemezken, ikisinde ise sadece semptomatik bacakta elde edilememiştir. İğne EMG’de ekstremite distal kaslarında patolojik spontan aktivite dikkati çekmiştir. Olguların dördünde BT anjiyografi ile ikisinde ise doppler USG ile periferik arterlerde oklüzyon ile uyumlu bulgular izlenmiştir. İki olguya endovasküler girişim yapılırken, diğer 4 olguda medikal tedavi ile izlem önerilmiştir. Sonuç: İskemik periferik nöropatiler nadir görülmekte olup genelde alt ekstremite distalini asimetrik olarak etkileyen duysal ve motor iletileri etkileyen, akson kaybı ile seyreden bir tutulum göstermektedir. Monomelik nöropati şeklinde de ortaya çıkabilir. Erken tanı geri dönüşümsüz nöronal hasarın ve disabilitenin önlenmesi için önemlidir. Anahtar Kelimeler: periferik arter hastalığı, mononöropati multipleks, iskemik nöropati

Clinical and Electrophysiologic Features of Neuropathies in Patients With Peripheric Arterial Disease Hazal Ceren Ak, Onur Akan, Raziye Tıraş, Leyla Baysal KıraçUniversity of Health Sciences, Okmeydani Training and Research Hospital, Department of Neurology Objective: Peripheric nerve ischemia is characterized by acute onset severe pain, sensory changes, weakness and circulation disorder in the extremity. Diagnosis can be challenging in patients with concomitant diabetes mellitus, since painful burning is thought to develop secondary to diabetic neuropathy. In this report, clinical and electrophysiological features of patients with neuropathy secondary to chronic and critical arterial ischemia is discussed.Method: The medical history, neurological examination and EMG findings of 6 patients with ischemic peripheral neuropathy were evaluated. Results: Three patients presented with acute, three with subacute-chronic onset asymmetric pain, burning, numbness and weakness in the extremites. One patient developed symptoms after bypass surgery and one other patient after angiography. Three of the cases were referred to the EMG laboratory with a preliminary diagnosis of diabetic polyneuropathy and one other with painful neuropathy due to chemotherapy. All patients were presented with asymmetric distal lower extremity weakness and temperature difference between the extremities. Nerve conduction studies showed an axonal type of sensory-motor polyneuropathy with asymmetric features in four patients. In one patient, electrophysiologic findings were consistent with sciatic nerve injury and in one other patient with proximal median neuropathy. In five patients, in the symptomatic leg, peroneal and tibial motor amplitudes were reduced or absent. In three patients sural sensory potentials were absent on both sides and in two patients only in symptomatic leg. Needle EMG showed pathological spontaneous activity in the distal muscles. Four of the cases had CT angiography and two had doppler USG which showed occlusion in the different peripferic arteries. In two cases endovascular intervention was performed and in 4 cases medical treatment was recommended.Conclusion: Ischemic peripheral neuropathies are uncommon and usually result in asymmetric, sensory-motor axonal neuropathy. Monomelic neuropathy patterns can also be seen. It’s important to diagnose this syndrome early to prevent irreversible neuronal dysfunction and disability. Keywords: peripheric arterial disease, mononeuropathy multiplex, ischemic neuropathy

Page 78: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

76

POSTER BİLDİRİLER

[PS-002]Meraljia Parestetika Tanısında Dermatomal Somatosensöriyel Uyandırılmış Potansiyellerin Önemi Mehmet Güney Şenol, Murat Erkoca, Fatih ÖzdağSultan Abdülhamit Han Eğitim Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İstanbul Giriş: Meraljia parestetika (MP) lateral femoral kutanöz sinirin (LFKS) etkilendiği bir mononöropatidir. Tanı sıklıkla klinik olarak konulur, ancak elektrofizyolojik testler önemli rol oynar. Bu çalışmadaki amacımız dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyellerin (DSUP) meraljia parestetika tanısındaki rolünü göstermektir. Metod: Hastanemiz Nörofizyoloji Laboratuvarına Ağustos 2013 – Kasım 2015 tarihleri arasında klinik olarak meraljia parestetika (MP) tanısı konulmuş, 27 hasta geriye dönük olarak incelendi. Genel demografik bilgileri ve dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyellerin (DSUP) bulguları araştırıldı. Sonuç: Hastaların 5’i kadın 22’si erkekti. Kadınların yaş ortalaması 56,2 (40-66) yıl, erkeklerin yaş ortalaması 36,5 (23-83) yıl idi. Dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyeller (DSUP) 8 hastada tek taraflı, 1 hastada iki taraflı elde edilemedi. Dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyeller (DSUP) 13 hastada tek taraflı olarak uzun olarak kaydedildi. Karşılıklı kayıtlar arasındaki elde edilen latans farkı 2,3 ile 13,9 msn arasında değişmekteydi. Dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyeller (DSUP) 8 hastada solda 13 hastada sağda ve 1 hastada 2 taraflı patolojik olarak saptandı. Tartışma: Dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyeller (DSUP) meraljia parestetika (MP) tanısının konulmasında ve proksimal lomber pleksopati dışlamakta başarılı bir inceleme olduğu kanısına varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Meraljia parestetika, lateral femoral kutanöz sinir, dermatomal somatosensöriyel uyandırılmış potansiyeller

Importance of Dermatomal Somatosensory Evoked Potentials in Diagnosis of Meralgia Paraesthetica Mehmet Güney Şenol, Murat Erkoca, Fatih ÖzdağDepartment of Neurology, Sultan Abdülhamit Han Training Hospital, Istanbul Background: Meralgia paresthetica (MP) is a mononeuropathy in which lateral femoral cutaneous nerve (LFCN) is affected. Diagnosis is often made clinically, but electrophysiological tests play an important role. The aim of this study was to demonstrate the role of dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) in the diagnosis of MP.Methods: Between August 2013 and November 2015, the patient was diagnosed clinically as meralgesia (MP) in the Neurophysiology Laboratory of our hospital, and 27 patients were examined retrospectively. General demographic information and findings of dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) were investigated.Results: Five patients were female and 22 were male. The mean age of the females was 56.2 (40-66) years and the mean age of males was 36.5 (23-83) years. Dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) unilaterally in 8 patients, bilateral in 1 patient could not be obtained. Dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) was recorded as long as unilateral in 13 patients. The latency difference between opposite records are obtained ranged from 2.3 to 13.9 msec. Dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) right to the left in 8 patients and 13 patients were abnormal two-sided in 1 patient.Discussion: Dermatomal somatosensory evoked potentials (DSUP) were found to be a successful study in the diagnosis of meralgia paresthetica (MP) and to exclude proximal lumbar plexopathy. Keywords: Meralgia paresthetica, lateral femoral cutaneous nerve, dermatomal somatosensory evoked potentials

Page 79: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

77

POSTER BİLDİRİLER

[PS-003]Guillian-Barre Sendromuna Eşlik Eden Dilin Skuamoz Hücreli Karsinoması Ceren Dursun, Leyla Baysal Kıraç, Onur Akan, Canan Emir, Ali Rıza Sonkaya, Serap ÜçlerGuillian-Barre Sendromuna Eşlik Eden Dilin Skuamoz Hücreli Karsinoması Giriş: Guillian-Barre sendromu (GBS) ve malignite arasındaki ilişki henüz kesin olarak ortaya konmamıştır. Kanserin tetiklediği periferik sinir sistemine yönelik bir immün reaksiyon GBS’ye yol açabileceği gibi, iki farklı hastalık koinsidental olarak da bir arada bulunabilir. Olgu: Otuz-yedi yaşında kadın hasta yaklaşık 10 gün önce başlayan bacaklarda ilerleyici, asendan güçsüzlük, şişlik hissi ve ağrı yakınmalarıyla acil servise başvurdu. Özgeçmişinde 2 paket/gün sigara kullanımı dışında özellik yoktu. Üst solunum yolu enfeksiyonu ya da ishal öyküsü yoktu. Nörolojik muayenesinde kas gücü iki yanlı alt ekstremite proksimalinde 4/5, distalinde 2/5; üst ekstremite proksimalinde 5-/5, distalinde 4/5 gücündeydi. Derin tendon refleksleri üst ekstremitede normoaktifti. Patella refleksi iki yanlı azalmıştı. İki yanlı aşil refleksi alınamadı. Desteksiz ayakta duramıyor ve yürüyemiyordu. EMG’de iki yanlı tibial motor ve sağ peroneal motor cevap amplitüdleri düşük bulundu, ileti hızları normaldi, diğer motor iletiler normaldi. İki yanlı sural ve sağ superfisyal peroneal duysal cevaplar elde edilemedi. Diğer duysal iletiler normaldi. İki yanlı tibial F dalga yanıtı persistans ve latansları normaldi. Sağ medyan ve ulnar F dalga yanıtı persistansı azalmıştı. İğne EMG’de incelenen iki yanlı L3-S1 ve C5-C8 segment innervasyonlu kaslarda ve sağ m rektus abdominis’te pozitif diken ve fibrilasyonların eşlik ettiği orta-ileri düzeyde seyrelme gösteren normal konfigürasyonlu motor ünite potansiyelleri izlendi. Bu bulguların subakut dönemde yaygın poliradiküler bir tutulum ile uyumlu olduğu (akut motor duysal aksonal nöropati-AMSAN?) düşünüldü. Torakolomber MRG’de L5 seviyesinde dural kese çevresinde ve filum terminale liflerinde hafif kontrastlanma dikkati çekti. Şikayetlerinin başlangıcının 2. ve 3. Haftasında yapılan iki kez tekrarlanan lomber ponksiyonda BOS proteini normal saptandı, BOS’ta hücre izlenmedi. Hastanın izleminde klinik bulguları kendiğilinden geriledi. Sigara kullanım öyküsü olan ve sedimentasyon yüksekliği saptanan hastanın çekilen toraks BT’sinde mediastinal nonkalsifiye lenf nodları saptandı. Maligniteye yönelik olarak çekilen PET’te sağ faringeal alanda, priform resesste ve sağ submandibuler lenf nodlarında artmış FDG tutulumu ve hipermetabolik lenfadenopatiler dikkati çekti. Kulak burun boğaz kliniğine yönlendirilen hastanın yapılan dil kökü biyopsisinde iyi differensiye squamöz hücreli karsinom ile uyumlu bulgular saptandı. Hastaya radyoterapi başlandı. Sonuç: GBS’da malignite nadir de olsa eşlik edebilir. Seçilmiş olguların PET-CT ile incelenmesi ve belirli aralıklarla izlemi önerilir. Anahtar Kelimeler: Guillian-Barre sendromu, AMSAN, paraneoplastik nöropatiler

Guillian-Barre Syndrome Associated With Squamous Cell Carcinoma of the Tongue Ceren Dursun, Leyla Baysal Kıraç, Onur Akan, Canan Emir, Ali Rıza Sonkaya, Serap ÜçlerGuillian-Barre Syndrome Associated with Squamous Cell Carcinoma of the Tongue Introduction: The possible relationship between Guillian-Barre syndrome (GBS) and malignancy has not been established. A cancer induced immune reaction to peripheral nervous system can lead to GBS. However, two different diseases may also exist coincidentally. Case: A 37-year-old previously healty woman heavy smoker, was admitted to the emergency department with a 10 days history of progressive, ascending weakness and pain in the lower extremities. On neurological examination she was symmetrically weak in the lower extremity muscles (4/5 MRC in proximal and 2/5 MRC in distal muscle groups) and had milder weakness of the upper limb muscles (4/5 MRC). Deep tendon reflexes were normoactive in the upper, reduced in amplitude in lower extremities. Nerve conduction studies showed bilateral decreased amplitudes of tibial and peroneal motor nerves with normal conduction velocities. Bilateral sural sensory and right superficial peroneal sensory responses were absent. The latency and persistency of bilateral tibial F wave responses was normal. The needle EMG exam showed moderate-severe active denervation (2+, 3+ fibrillation potentials and positive sharp waves) in bilateral L3-S1 and C5-C8 segment innervated muscles and in the right rectus abdominis muscle with reduced voluntary recruitmant and normal motor unit potentials. This study was interpreted as multiple level motor root lesion (polyradiculopathy) (acute motor sensory axonal polyneuropathy-AMSAN?). Thoracolumbar MRI revealed a slight enhancement of the dural sac at L5 level and the filum terminale fibers. Lumbar puncture performed at 2nd and 3rd week of the symptom onset yielded normal CSF protein levels and acellular CSF. The neurological status of the patient improved spontaneously. Thorax CT showed mediastinal noncalcified lymph nodes. Additional findings on PET-CT scan revealed increased FDG uptake and hypermetabolic lymph nodes in the right submandibular and bilateral jugular area, in the right posterior pharyngeal area and priform recess consistent with malignancy. Tongue root biopsy revealed findings consistent with well-differentiated squamous cell carcinoma. The working diagnosis was GBS secondary to a paraneoplastic process. She was initiated on radiotherapy. Conclusion: In rare cases, malignancy may be associated with GBS. It is recommended to examine selected cases with PET-CT and to monitor them at regular intervals for cancer screening. Keywords: Guillian-Barre syndrome, AMSAN, paraneoplastic neuropathies

Page 80: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

78

POSTER BİLDİRİLER

[PS-004]Nadir Bir Üst Ekstremite Kuvvetsizlik Nedeni Herpes Zoster Ruhsen Ocal1, Fuldem Dönmez2

1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD, Ankara, Türkiye 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD, Ankara, Türkiye Giriş: Herpes zoster, varicella zoster virus reaktivasyonu sonucu oluşan yaygın viral bir hastalıktır. Genellikle belli bir dermatomda ciltte erüpsiyonlar, veziküllü lezyonlar ve ağrı ile karakterizedir. Motor komplikasyon çok nadirdir ve %5’ten daha az görülmektedir. Biz burada Herpes Zoster enfeksiyonuna sekonder brakiyal pleksit gelişen bir olgu sunuyoruz.Olgu: 71 yaşında kadın hastanın 4 hafta önce sol kolda kızarık, veziküllü lezyonları olmuş ve Herpes Zoster tanısı konulmuştu, semptomatik tedavi başlanmış fakat antiviral tedavi başlanmamıştı. Takipte sol kolda kuvvetsizlik gelişmesi üzerine nöroloji polikliniğinde muayene edildi. Hasta muayenesinde cilt lezyonu tamamen gerilemişti, nörolojik muayenede sol kolda yaygın (median, unlar ve radial innervasyonlu kaslarda) kuvvet kaybı vardı, deltoid kas kuvveti normaldi. Sol kolda yaygın hipoestezisi ve sol kolda derin tendon reflekslerinde azalma vardı. Hastada önce servikal myelit ön tanısı ile yapılan servikal manyetik rezonans görüntüleme’de (MRG) hastanın şikayetlerini açıklayıcı patoloji saptanmadı. Hastanın sinir iletim çalışmaları pleksus lezyonu ile uyumlu olacak şekilde yaygın motor ve duyu etkilenimi vardı. İğne EMG çalışmasında denervasyon ve reinnervasyon bulguları vardı. Hastanın brakiyal plexus MRG’de sol brakiyal plexusta, plexit ile uyumlu kontrast tutan lezyon izlendi. Hastaya antiviral ve non-steroid antiinflamatuvar tedavi başlandı, aktif rehabilitasyon programına alındı. Hasta klinik olarak 12 hafta sonrasında tama yakın düzeldi. Tartışma ve Sonuç: Herpes Zoster enfeksiyonuna sekonder brakiyal pleksit çok nadirdir. Tanı için MRG ve EMG birlikte kullanılması tanıda önemlidir. Anahtar Kelimeler: herpes zoster, brakial plexit, elektromyografi

A Rare Cause of Upper Limb Weakness Herpes Zoster Ruhsen Ocal1, Fuldem Dönmez2

1Baskent University Faculty of Medicine Department of Neurology, Ankara, Turkey 2Baskent University Faculty of Medicine Department of Radiology, Ankara, Turkey Introduction: Herpes zoster is a viral disease that results from the reactivation of varicella zoster virus. The disease is generally characterized by eruptions, vesicular lesions and pain in a specific dermatome. Motor complications are very rare and less than 5%. Here we present a case of brachial plexitis secondary to herpes zoster infection. Case: A previously fit 71-year old woman presented with a 4-week history of skin rash and a transient burning sensation of the lateral aspect of her left arm. The patient diagnosed with herpes zoster. Symptomatic treatment was started but antiviral treatment was not initiated. In the follow-up, she developed weakness in the left arm. The patient was examined at the neurology outpatient clinic. On neurologic examination, there was a loss of strenght in the left arm (median, ulnar and radial innervated muscles). The deltoid muscle strength was normal. She had diffuse hypoesthesia on the left arm. There was a decrease in deep tendon reflexes in the left arm. Cervical magnetic resonance imaging (MRI) was performed with the diagnosis of cervical myelitis. Cervical MRI was normal. The result of electromyography and nevre conduction velocity (EMG-NCV) tests showed severe left brachial neuropathy that delayed motor nevre responses from the left median, ulnar and radial nerve. Brachial plexus MRI with contrast enhancement revealed asymmetric diffuse swelling of the left brachial plexus, which suggested neuritis. The patient was started on antiviral and non-steroid anti-inflamatory theraphy. Physical theraphy was performed. The patient’s strength improved almost completely after 12 weeks. Conclusion: Herpes zoster associated upper limb paresis may be an uncommon complication of a common disorder. A combined use of EMG-NCV and MRI may help to diagnose and localize the affected site. Keywords: herpes zoster, brachial plexit, electromyography

Page 81: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

79

POSTER BİLDİRİLER

[PS-005]Subakut Posttravmatik Assendan Miyelopati (SPAM): Nadir Bir Olguda Elektrofizyolojik Değerlendirme Çağla Akı1, Alper Şükrü Kendirci2, Turgut Akgül2, Mehmet Barış Baslo1, Ali Emre Öge1, Elif K. Orhan1

1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı 2İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı GİRİŞ: Spinal yaralanma sonrası akut, subakut veya geç dönemde nörolojik kötüleşme görülür. Bunların en nadir olanı subakut kötüleşmedir. Subakut posttravmatik assendan miyelopati (SPAM), haftalar içinde, 4 ya da daha fazla vertebra seviyesi boyunca yükselen, mekanik instabilite ya da sirinks oluşumundan bağımsız nörolojik kötüleşmedir. SPAM sıklığı, tüm spinal travmalar içinde %0,4-1 arasındadır. Prognozu miyelopatinin seviyesine göre değişmektedir, %9 oranında ölüm bildirilmiştir. Olgu: Yirmi sekiz yaşında erkek hasta, sol omuz arkasından ateşli silah yaralanması sonucu acil travma birimine başvurmuş. Görüntülemelerinde D7 vertebrada fraktür ve iki yanlı hemopnömotoraks saptanmıştır. D7’de seviye veren duyu kusuru olan paraplejik hastanın, alt ekstremitelerinde tendon refleksleri kayıp ve taban cildi refleksi iki yanlı yanıtsız bulunmuştur. Yüksek doz metilprednizolon verilip acil operasyona alınan hastaya posterior enstrümentasyon yapılmıştır. Hemodinamik ve nörolojik açıdan stabil seyrederken ameliyat sonrası 10. günde kollarında uyuşma, karıncalanma ve güçsüzlük şikayetleri başlayan hasta 15.günde kuadriplejik hale gelmiş, duyu kusuru C4 seviyesine kadar yükselmiş ve derin tendon refleksleri üst ekstremitelerde de alınamaz olmuştur. BOS kültürü steril kalan hastaya ampirik geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi başlanmış ve yakınmalarından 2 gün sonra yapılan spinal MRG’sinde C4 seviyesine kadar, 8 gün sonra çekilen kontrol MRG’de ise bulbospinal bileşkeye kadar T2 hiperintens, omurilikte ödem etkisi yapan ancak kontrast tutmayan lezyon izlenmiştir. Yakınmalarının 20. gününde yapılan elektromiyografi (EMG) incelemesinde lumbosakral seviyelerde daha ağır olmak üzere servikal segmentleri de içeren erken dönem aksonopati/nöronopati bulguları saptanmıştır. SEP incelemesinde servikal segmentte arka kordon tutulumu gösterilmiştir. Hastanın 5 ay sonraki son nörolojik muayenesinde üst ekstremite kas güçlerinin belirgin derecede düzeldiği izlenmiştir. SONUÇ VE TARTIŞMA: SPAM nadirdir ve mevcut bilgi birikimi vaka düzeyindeki bildirimler ile sınırlıdır. Patofizyolojisinde rol alabilecek faktörler: BOS sirkülasyonundaki değişim, Adamkiewicz arterinin trombozu, venöz tromboz ve konjestif iskemi, hipotansif iskemi, infeksiyon, apoptozis, arteryel tromboza sekonder hasar, inflamatuar/otoimmün reaksiyon, menenjit ve miyelit olarak sıralanmaktadır. Klinik bulguların yanı sıra MRG ve elektrofizyolojik incelemeler kesin tanıyı koydurtur. Ancak bilinen bir tedavisi yoktur. Anahtar Kelimeler: Asendan miyelopati, aksonopati/nöropati, elektromiyografi

Subacute Posttraumatic Ascending Myelopathy (SPAM): Electrophysiological Evaluation in a Rare Case Çağla Akı1, Alper Şükrü Kendirci2, Turgut Akgül2, Mehmet Barış Baslo1, Ali Emre Öge1, Elif K. Orhan1

1Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology 2Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Orthopaedics and Traumatology Acute,subacute and late stage deteriorations may be observed after spinal cord injuries and subacute form is the least common. Subacute posttraumatic ascending myelopathy (SPAM) is defined as neurological deterioration ascending four or more vertebrae levels occuring within weeks after injury and unrelated to mechanical instability or syrinx formation. SPAM incidence ranges from 0.42% to 1% of all spinal cord injuries. The prognosis after SPAM varies according to the level of ascended myelopathy,and the mortality rate is approximately 9%. A 28 years-old-male patient admitted to the emergency unit after a gunshot wound to the left shoulder. Radiological examinations revealed D7 vertebrae burst fracture and bilateral hemopneumothorax.He presented with paraplegia,loss of sensation at the D7 level and absence of deep tendon reflexes in the lower extremities with equivocal plantar responses. High dose methylprednisolone was administered and he underwent posterior instrumentation operation.On the 10th day after surgery, he complained of numbness,tingling and weakness in his arms and his symptoms progressively deteriorated in 5 days. On the 15th day after operation he was quadriplegic,the sensory level had risen to C4 level,deep tendone reflexes were absent globally.Although cerebrospinal fluid (CSF) culture remained sterile empirical broad-spectrum antibiotics were administered and spinal MRI was performed. Full spinal MRI obtained 2 days after his neurological deterioration demonstrated unenhancing T2 hyperintense lesion with cord swelling up to C4 vertebrae level. In the control MRI which was performed after 8 days lesion level ascended up to bulbospinal junction. On the 20th day of his deteroriation, electromyography (EMG) revealed widespread early axonopathy/neuronopathy findings including cervical segments,which were more severe at lumbosacral levels. Somatosensory evoked potentials (SEP) demonstrated posterior cord involvement in the cervical segments. Five months follow-up of the patient,the upper extremity muscle strength improved significantly. SPAM is a very rare clinical entity. Several hypotheses have been proposed to explain the underlying pathophysiology including; changes in CSF circulation, thrombosis of Adamkiewicz artery, venous thrombosis and congestive ischemia,hypotensive ischemia,infection,apoptosis,arterial thrombosis,inflammatory/autoimmune reaction and meningitis/myelitis,the definite cause remains elusive. In addition to clinical findings,MRI and electrophysiological investigations provide definitive diagnosis. Since SPAM is such a rare entity there is not any specific treatment. Keywords: Ascending myelopathy, axonopathy/neuropathy, electromyography

Page 82: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

80

POSTER BİLDİRİLER

[PS-006]Çocukluk Çağı ve Yetişkin Nüksü Olan Sıra Dışı Bir Guillain-Barre Sendromu Olgusu Mehmet Güney Şenol, Ayşe Yeniçeri, Fatih ÖzdağSultan Abdülhamit Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği,İstanbul Ellerde elektriklenme, el ve ayaklardan başlayıp yukarı doğru çıkan uyuşma, yüz ve ağız bölgesinde uyuşma ve 2 gün sonra gelişen dengesizlik yakınması olan 28 yaşındaki kadın hastamız kliniğimize başvurmuştu. Bu şikâyetlerinden 1 hafta önce idrarda yanma, genital bölgede döküntüleri nedeniyle muayene edilmiş, vaginal herpes tanısı konulmuş ve oral valasiklovir tedavisi verilmişti. Hastanın 11 yaşında Varicella Zoster enfeksiyonu sonrasında gelişen kol ve bacaklarda güçsüzlük nedeniyle Guillain-Barre sendromu (GBS) tanısı ile hastaneye yatırılma öyküsü vardı. Bu esnada yakınmalarının ilerleyerek nefes darlığı gelişmesi sonucu trekeostomi açılmış, 1 ay kadar yoğun bakımda kalmıştı. Hasta 2 ay sonra düzelmişti; 1 yıl sonra ise suçiçeği enfeksiyonu sonrası benzer bir tablo gelişmiş, nefes sıkıntısı yaşamamış ve 2 ay sonra tamamen düzelmişti. Her iki atak esnasında da intravenöz immunglobulin tedavisi uygulanmıştı. Hastanın önceki elektromiyografi (EMG) incelemeleri sensorimotor demyelinizan polinöropati şeklindeydi. Hastanın nörolojik muayenesinde konuşması hafif yuvarlama tarzında, göz kapağı sıkma ve kaş kaldırma kuvveti tam, yanakları şişirme kuvveti zayıftı. Boyun kas kuvveti 5/5, altta belirgin olmak üzere ekstremitelerin proksimallerinde kuvvet kaybı olup 4/5 idi. Sandalyede olan hasta destek ile ayağa kalkabiliyor, yürüme geniş tabanlı, derin tendon refleksleri her iki altta aboli, üstte hipoaktif- aboli, TCR iki yanlı lakayt, romberg sallantılı tarzdaydı. Seviye veren duyu kusuru ve sfinkter kusuru bulunmamaktaydı. Hasta değerlendirildikten sonra yapılan EMG incelemesi hastanın klinik düzelme sağladığı dönemlerdekilerden fark olmayıp demyelinizan polinöropati tarzındaydı. Kontrastlı olmayan kraniyal ve servikal MR incelemesi normaldi. BOS incelemesinde protein düzeyi 90 mg/dl idi. Hastaya intravenöz immunglobulin tedavisi verdik. 5 gün sonra tekrarladığımız EMG incelemesinde duyu sinirleri uyarılamadı, cevap elde edilemedi. Motor sinir iletim incelemelerinde asimetrik distal hakimiyetli çok ağır demiyelinizasyon saptandı. F yanıtları belirgin uzun latanslı bulundu, H refleksleri ise elde edilemedi. Hastanın gangliyozid paneli negatif sonuçlandı. ANA 3+, lupus antikoagülanı negatif ve serum protein elektroforezi normaldi. Hasta tedaviye iyi cevap verdi ve yatışından1 hafta sonrasında bulgularında düzelme görüldü. Takip eden 45 gün içinde herhangi bir yakınması kalmamıştı. Uzun periyod sonrası tekrar eden GBS vakaları nadirdir. Bu hastaların tanısında CIDP gibi diğer polinöropati olasılıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Guillain-Barre sendromu, nüks GBS, EMG, virus enfeksiyonu, intravenöz immunglobulin

An Unusual Case of Guillain-Barre Syndrome with Childhood and Adult Recurrence Mehmet Güney Şenol, Ayşe Yeniçeri, Fatih ÖzdağDepartment of Neurology, Sultan Abdülhamit Han Training Hospital, Istanbul, Turkey Twenty-eight-years-old female patient was admitted with presented hands tingling, numbness of hands and feet from the starting upstanding, numbness in the face, and complaints of growing imbalances after 2 days. One week prior to these complaints, she was examined for urine burning, genital rash, and had been diagnosed with vaginal herpes treatment with valacyclovir. Patient had a history of hospitalization with a diagnosis of GBS due to weakness in the arms and legs that developed after VZV infection at the age of 11 years. In the meantime, as a result of the development of dyspnea as a result of dyspnea, a tracheostomy was performing and remained in the intensive care unit for 1 month. Patient recovered after 2 months; 1 year later, a similar table developed after the chickenpox infection,was completely recovered after 2 months. Patient was in the form of the previous EMG demyelinating polyneuropathy. Neurological examination of the patient slight rounding-style speech, eyelid tightening and brow lift full force, her cheeks puffing force was weak. Neck muscle strength 5/5, the bottom is the loss of strength in the proximal 4/5 of extremities was significant. The patient in the chair was able to stand up with support, wide-based gait, deep tendon reflexes were diminished in the arms, and absent in the legs. There was no sense level and that there was no defect in the sphincter. EMG performed after the evaluation of the patient was not different from the period in which the patient provided clinical improvement and demyelinating polyneuropathy. Non-contrast cranial and cervical MRI were normal. CSF analysis at the protein level 90 mg/dl. We gave the patient an IVIG. EMG repeated 5 days later did not stimulate sensory nerves; no response could be obtained. Motor nerve conduction studies showed very severe demyelination with asymmetrically distal dominance. F latency were significantly longer and H reflexes could not be obtained. Patient responded well to treatment and after 1 week of hospitalization were seen improvement in symptoms. Follow-up of the patients had no any complaints within 45 days. Repeated GBS cases after a long period are rare. Keywords: Guillain-Barre syndrome, recurrent GBS, EMG, virus infection, intravenous immunglobulin

Page 83: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

81

POSTER BİLDİRİLER

[PS-007]Diyabetik Hastalarda Frontal Kasın Stimüle Tek Lif EMG ile İncelenmesi Oğuz Osman Erdinç, Demet İlhan AlgınEskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı Giriş: Diyabetik hastalarda tek lif elektromiyografi (SFEMG) bulguları ekstremite ve yüz kaslarında genellikle anormal bulunmuştur ancak veriler sinaptik bozuklukların varlığını konusunda güvenilir değildir. Periferik nöropatisi olan ve olmayan diyabetik hastalarda frontal kaslarda SFEMG kasına ait bulguları karşılaştırmayı amaçladık.Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya 65 diyabetik hasta (30 erkek ve 35 kadın) dahil edildi. Standart protokollere göre sinir iletim çalışmaları her iki tarafta motor peroneal, tibial, median ve ulnar iletimleri ve bilateral sural, median ve ulnar sinirlerin antidromik duyusal sinir iletim çalışmaları yer aldı. Hastalar cinsiyetlerine göre nöropatili veya nöropatisiz olarak 4 gruba ayrıldı. Stimüle SFEMG, kabul edilen frontalis kası standartlarına göre yapıldı. Nöromuskuler jitterler en az 25 kas lifi incelenerek hesaplandı. Sonuçlar istatistiksel olarak Kruskal-Wallis Testi ile analiz edildi. Bulgular: Jitter değerleri gruplar arasında karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı (p = 0.853, p> 0.05). Tartışma: Diyabetik periferik polinöropati, miyelinli lif kaybı ve azalmış lif rejenerasyonu ile karakterize progresif bir aksonopatidir. SFEMG rutin sinir iletimi çalışmaları ile kolayca tespit edilemeyen ve reinnervasyon ve denervasyon durumunun değerlendirilmesinde önemli olan parametreleri ölçen hassas bir tekniktir. Nöromuskuler ileti bozukluklarında frontal kasa ilişkin jitter anormallikeri ekstansor dijitorum communisten daha fazla görülmüştür. Diyabetik hastalarda, fasiyal kasların SFEMG’si, nöromüsküler transmisyon bozukluğu şüphesiyle tanı çalışmasına dahil edilebilse de sadece frontal kasları incelediğimiz bu stimüle SFEMG çalışması bu görüşü desteklememektedir. Anahtar Kelimeler: Tek-lif EMG, Nöromusküler jitter, Diyabetik nöropati, Nöromusküler iletim bozuklukları

Evaluation of Frontalis Muscle by Stimulation Single Fiber EMG in Diabetic Patients Oğuz Osman Erdinç, Demet İlhan AlgınEskişehir Osmangazi University Medical Faculty Department of Neurology Introduction: In diabetic patients, single-fiber electromyography (SFEMG) is often abnormal in the limb muscles and is considered unreliable in diagnosis of synaptic disorders. We aimed to compare SFEMG abnormalities of frontalis muscle in diabetic patients with peripheral neuropathy and without neuropathy.Patients and Methods: In the study 65 diabetic patients (30 male and 35 female) were included. Nerve conduction studies according to standard protocols included motor peroneal, tibial, median, and ulnar conductions on both sides and antidromic sensory nerve conduction studies of bilateral sural, median, and ulnar nerves. The patients were divided into 4 groups as male and female patients either with neuropathy or without neuropathy. Stimulation SFEMG was performed performed according to the accepted standards of frontalis muscle for each person. The jitters were calculated by stimulating at least 25 fibers. The results were analysed statistically by Kruskal-Wallis Test. Results: When the neuromuscular jitters were compared between the groups no statistically significant difference could be found (p=0.853, p>0.05). Discussion: Diabetic peripheral polyneuropathy is a progressive axonopathy of dying-back type characterized by myelinated fiber loss and decreased fiber regeneration. Single-fiber electromyography (SFEMG) is a sensitive technique which measures parameters which are not readily detected with routine nerve conduction studies and which are relevant in assessing the state of reinnervation and denervation. Although in diabetic patients SFEMG of the facial muscles may be included in the diagnostic workup with suspicion for neuromuscular transmission disorder our study did not support this suggestion. Keywords: Single-fiber electromyography, Neuromuscular jitter, Diabetic neuropathy, Neuromuscular transmission disorders

Page 84: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

82

POSTER BİLDİRİLER

[PS-008]Çalışan El sendromu;Olgu Sunumu Furkan Topbaş, Gökhan Özdemir, Şerefnur ÖztürkSelçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı,Konya Giriş: Çalışan el sendromu (WHS) yeni tanımlanan bir polinöropati ve meslek hastalığıdır. Hastaların nörolojik muayeneleri normal olup üst ekstremitelerde sadece duyusal sinirler etkilenir. Bu hastalar ellerini ve kollarını sıklıkla kullandığı ağır iş gerektiren işlerde çalışırlar ve ellerinde ağrı, uyuşukluk, karıncalanma, yanma şikayetleri ile başvururlar. Biz de yeni tanımlanmış olan bu sendroma dikkat çekmek amacı ile bu sunumu hazırladık. Olgu: 43 yaşında, sağ elini kullanan erkek hasta son 3-4 yıldır her iki elinde ağrı, yanma, sızı şeklinde nöropatik ağrı şikayetleri ile nöroloji polikliniğimize başvurdu. Hasta kamyon şöförü olarak ağır bir işte çalışmaktaydı. Nörolojik muayenesi normaldi. Elektromiyelografi (EMG) incelemesinde bilateral üst ekstremite duyusal sinir amplitüdleri (DSAP) (sağ median (DSAP): 3.80 uV, sol median DSAP: 6.10 uV, sağ ulnar DSAP:6.80 uV, sol ulnar DSAP: 5.00uV) düşük olarak kayıtlandı, hızları ve latansları normaldi. Üst ve alt ekstremitede diğer sinir ileti çalışmaları ve iğne EMG incelemesi normaldi. Hastada polinöropati yapabilecek diğer hastalıklar dışlandı ve WHS düşünüldü. Tartışma: WHS ilk defa 2017 yılında Dr.Gökhan Özdemir tarafından 10 vakalık seri ile tanımlanmıştır.Tanı kriterlerinde; hastaların ellerin / kolların kullanımını gerektiren fiziksel olarak zorlu işlerde çalışması, ellerinde nöropatik ağrı şikayetinin olması, elektrofizyolojik bulgularda sural sinirlerin normal olduğu üst ekstremite duyusal sinirlerinde hız ve latansın etkilenmediği aksonal polinöropatinin ortaya çıkması ve benzer hastalıkların dışlanması vardı. El / kol tarafından kronik olarak tekrarlanan bir hareketin neden olduğu bir aşırı yükün, söz konusu el / koldaki duyusal sinirleri bozabileceğini öne sürülmektedir. Aksonal polinöropati gibi bir mekanizma ile duyusal bir nöropati olabileceğine inanılmaktadır. Hasta da ağır işlerde çalışmakta olup, her iki elde nöropatik şikayetleri ve EMG incelemesinde bilateral ulnar ve median duysal sinir amplitüdleri düşük kayıtlanması, sural sinir DSAP VE diğer sinir ileti çalışmalarının normal olması, başka polinöropati nedenlerinin dışlanması ile WHS düşünüldü. Sonuç olarak WHS yeni tanımlanmış bir polinöropatidir ve nöropatik ağrı ile ilişkili vakaların ayırıcı tanısında hatırlanması önemlidir. Anahtar Kelimeler: Çalışan El Sendromu, EMG, Polinöropati

Working Hand Syndrome; Case Report Furkan Topbaş, Gökhan Özdemir, Şerefnur ÖztürkSelcuk University Medicine Faculty Department of Neurology,Konya İntroduction: Working hand syndrome (WHS) is a newly defined polyneuropathy and occupational disease. Neurological examinations of patients are normal and only sensory nerves are affected in upper extremities. These patients work heavily with their hands and arms, and pain and numbness, tingling and burning are the most common symptoms. We aimed to present a patient with WHS. Case: A 43-year-old right-handed male patient was admitted to our neurology outpatient clinic with complaints of pain, burning and pain in both hands over the last 3-4 years. The patient was working hard as a truck driver. His neurological examination was normal. In the (EMG) examination, bilateral upper extremity sensory nerve amplitudes (DSAP) (right median (DSAP): 3.80 uV, left median DSAP: 6.10 uV, right ulnar DSAP: 6.80 uV, left ulnar DSAP: 5.00uV) were recorded as low, and latencies were normal. Other nerve conduction studies and needle EMG examination were normal in the upper and lower extremities. Other diseases that could perform polyneuropathy were excluded.and WHS was considered in the patient. Discussion: WHS was first defined in 2017 by Dr. Gökhan Özdemir in a series of 10 cases. patients have physically challenging work requiring the use of hands / arms, having neuropathic pain in their hands, electrophysiological findings, normal axonal polyneuropathy in which the upper limb sensory nerves are not affected by speed and latency, and the exclusion of similar diseases. It is believed that an overload caused by a hand / arm by the hand / arm may disrupt the sensory nerves in that hand / arm. It is believed that there may be a sensory neuropathy by a mechanism such as axonal polyneuropathy. The patient was working in heavy work, neuropathic complaints in both hands and EMG examination of bilateral ulnar and median sensory nerve amplitudes were low, sural nerve DSAP and other nerve conduction studies were normal, exclusion of other causes of polyneuropathy WHS was considered. In conclusion, WHS was a newly defined polyneuropathy and it’s important to remember for the differential diagnosis of neuropathic pain associated cases. Keywords: Working Hand Syndrome, EMG, Polyneuropathy

Page 85: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

83

POSTER BİLDİRİLER

[PS-009]Akut Gelişen Basınca Hassas Bilateral Ulnar Herediter Nöropati Olgusu Tufan ArukMemorial Diyarbakır Hastanesi, Nöroloji Birimi, Diyarbakır Basınca hassas herediter nöropati (BHHN) basıya maruz kalan bölgelerde mononöropatilerle karakterize nadir görülen otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Ağrısız, tekrarlayıcı akut sinir parezilerine neden olur ve nadiren iki ekstremitede meydana gelir. Biz; izole, bilateral, akut, ağrısız ulnar parezi ile ortaya çıkan bir BHHN vakası sunduk. Olgu: 52 yaş erkek hasta bilinen hiçbir hastalığı yokken spor yaparken basit düşme sonrası sağ femur kırığı nedeniyle opere olduktan sonra ellerinde uyuşma güçsüzlük başlamış.Hastanın cerrahi sırasında kollarını hareket ettirmemesi amacıyla yaklaşık 6 saat boyunca her iki kolu bedenine sabitlenecek şekilde sıkı bandaja alınmış.Hasta 8 yıl önce 12 saatlik otobüs yolculuğu sonrasında yaklaşık 15 gün boyunca benzer şikayetleri olduğu ve tedavi almaksızın kendiliğinden düzeldiğini ifade etti.Aile öyküsü negatif olan hastanın; Nörolojik muayenesinde, bilateral intrensek el kaslarında atrofi ve güçsüzlük tespit edildi(tenar kaslar hariç).Eldiven tarzında hipoestezi mevcuttu.DTRler tümü hipoaktif ve tüm ekstremitelerde vibrasyon duyusu azalmıştı. Laboratuvar incelemeleri normaldi (Kan Şekeri,BUN,VitB12,ANA,RF.Hemogram).Elektrofizyolojik incelemede hafif bir sensorimotor polinöropati, dirsekte bilateral ulnar nöropati (Tam ileti bloğu) ile abduktor digiti minimi ve 1. dorsal interosseus kaslarında akut denervasyon bulguları mevcuttu. Tartışma:BHHH; Dirseklerin üzerine yaslanınca ya da bacak bacak üstüne atarken olduğu gibi bası ya da travmaların sebep olduğu izole, tekrarlayıcı, ağrısız sinir parezileri ile karakterizedir.Genelde tek bir sinirin dağılım alanında,nadiren aynı anda iki ekstremitede görülür.Tanı elektrofizyolojik ve klinik özellikler sonucu konuldu.Hastaya bir ay sonra yapılan EMGde ulnar sinirde bilateral parsiyel ileti bloğu elde edildi. Bu olgu birden fazla sayıda, akut, ağrısız nöropatilerle başvuran hastalarda subklinik polinöropati varlığını göstermek ve tanıda elektrofizyolojik incelemenin önemi için sunuma layık görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Basınca Hassas, Herediter, Ulnar Nöropati

A Case of Acute Sensitive Bilateral Ulnar Hereditary Neuropathy Tufan ArukMemorial Diyarbakır Hospital, neurology unit, Diyarbakır Pressure-sensitive hereditary neuropathy (BHHN) is an autosomal dominant disorder characterized by mononeuropathy in areas exposed to pressure. It causes painless, recurrent acute nerve paresis and rarely occurs in two extremities.We; We presented a case of BHHN with bilateral, acute, painless ulnar paresis.Case: A 52-year-old male patient was admitted to the hospital with no known disease. After he had operated for a right femur fracture after a simple fall he experienced a numbness in his hands. After the surgery, the patient was bandaged in a tight manner so that both arms were fixed to his body for approximately 6 hours in order not to move his arms during surgery. He stated that he had similar complaints for about 15 days after 12 hours bus travel and he recovered spontaneously without any treatment. The family history of the patient was negative; In his neurological examination, atrophy and weakness were detected in the bilateral intrinsic hand muscles (except for the tenars). Hypoesthesia was present in the style of lenses. All of the TRTRs were hypoactive and the sensation of vibration decreased in all extremities. Her laboratory findings were normal (Blood Glucose, BUN, VitB12, ANA, RF.Hemogram).Electrophysiological examination revealed a mild sensorimotor polyneuropathy, bilateral ulnar neuropathy in the elbow (full block block), and abduction digiti minimi and acute denervation in the dorsal interosseus muscles. [B] Conclusion [/ b]: BHHH; It is characterized by isolated, repetitive, painless nerve palsies caused by compression or trauma as it leans on the elbows or on the legs. It is rarely seen in two extremities at the same time in the distribution of a single nerve. The electrode is placed as a result of electrophysiological and clinical features. In the EMG performed one month later, bilateral partial block of the ulnar nerve was obtained. This case was presented with the presentation of the presence of subclinical polyneuropathy in patients presenting with more than one acute, painless neuropathies and the importance of electrophysiological examination in diagnosis. Keywords: Pressure Sensitive, Hereditary, Ulnar Neuropathy

Page 86: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

84

POSTER BİLDİRİLER

[PS-010]Miyopati Tanısı ile İzlenen Jeneralize Myastenia Gravis; Olgu sunumu Gönül Akdağ1, Mustafa Çetiner1, Fatma Akkoyun Arıkan2, Sibel Canbaz Kabay1

1Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Kütahya 2Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Giriş: Otoimmun bir nöromusküler kavşak hastalığı olan Miyastenia Gravis uygun immunomodülatuar tedavi ile remisyon şansı yüksek bir kronik nörolojik hastalık olmakla birlikte solunum yetmezliği ve bulber semptomların mortalite riskini arttırması nedeni ile tanı ve tedavi yönetimi açısından özel öneme sahiptir. Olgu: 70 yaşında kadın hasta kollarda olan güçsüzlük ve başını tutmada zorlanma nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Hastanın hikayesinde şikayetlerinin 7-8 yıl önce başladığını ve giderek arttığını bazen yutma güçlüğünün de eklendiğini belirtti. Hastanın o dönemlerde yapılan CK’sının normal olduğu, EMG’sinde miyopati şeklinde yorumlandığı görüldü. Nörolojik muayenesinde; Bilinç açık, konuşma hafif dizartrik ve nazone, gözler orta hatta, hareket kısıtlılığı yoktu. Pupiller izokorik DI/IR ++/++. Uvula kalkışı zayıftı. Baş fleksiyonu -4/5, ekstansiyonu 4/5, üst ekstremite proksimalinde 2/5, distalinde 4/5, alt ekstremite proksimalinde 4/5, distalinde fürüst parezi mevcuttu. Duyu defisiti yoktu. DTR tüm odaklarda hipoaktifti. Hastanın hemogram, biyokimya tetkikleri(Kreatin kinaz(CK) 45 U/L(<145) dahil) normaldi. Hastanın elektronöromiyografisinde(ENMG) nazalis kayıtlı ardışık sinir uyarım testinde (ASU) %9-10 dekrement yanıt saptandı. İğne ENMG’sinde deltoid ve iliopsoas kaslarında spontan aktiviteyle birlikte proksimal kaslarda belirgin düşük amplitidlü, kısa süreli, erken interferans gösteren MÜP’ler izlendi. Hastanın asetilkolin reseptör antikorunun(AchR) pozitif gelmesi üzerine Miyasteni Gravis (MG) tanısı konularak deltakortil (1 mg/kg/gün), pridostigmin(4x1) başlandı. Toraks bilgisayarlı tomografisinde özellik saptanmadı. Hastanın kontrol muayenesinde üst ekstremite proksimalinde +4/5 kas gücü dışında normal olarak değerlendirildi. Tartışma ve Sonuç: Olgumuzda şikayetlerinin fluktuasyon göstermemesi uzun süredir solunum tutulumu olmadan progresif seyretmesi, iğne EMG’de denervasyon potansiyellerinin eşlik ettiği miyojen MÜP’lerin izlenmesi nedeniyle miyopatiyi düşündürürken CK düzeyinin normal olması ve ASU’da dekrement yanıt görülmesi ve AchR antikor saptanması ile MG tanısı konuldu. Klinik ve elektrofizyolojik olarak tanı konulamayan hastalarda antikor bakılması hatta biyopsi ile tanının kesinleştirilmesi tedavinin düzenlenmesi açısından çok önemlidir. Anahtar Kelimeler: Miyopati, Miyastenia Gravis, ENMG

Generalized Myasthenia Gravis Followed with the Diagnosis of Myopathy; Case Report Gönül Akdağ1, Mustafa Çetiner1, Fatma Akkoyun Arıkan2, Sibel Canbaz Kabay1

1Kütahya University of Health Sciences Faculty of Medicine, Department of Neurology, Kütahya 2Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Introduction: Myasthenia Gravis, an autoimmune neuromuscular junction disease, is a chronic neurological disease which may be in remission with appropriate immunomodulatory treatment and has a special importance in terms of diagnosis and treatment management due to respiratory failure and bulbar symptoms increasing the risk of mortality. Case: A 70-year-old female patient was admitted to our outpatient clinic with weakness in the arms and difficulty in holding the head. She stated that her complaints started 7-8 years ago and that her complaints had increased gradually and sometimes she had difficulty swallowing. The patient’s CK at the time was normal and his EMG was interpreted as myopathy. In his neurological examination; She was conscious, speech was mild dysarthric and nasone, eyes were midline and no limitation of motion. Pupils isochoric. Uvula take off was poor. Head flexion weakness was 4/5, extension was 4/5, proximal of the upper extremity was 2/5, distal were 4/5, proximal of the lower extremity was 4/5, and -5/5 in the distal. She had no sensory deficit. DTR was hypoactive in all foci. The patient’s hemogram, biochemical tests (including creatine kinase (CK) 45 U / L (<145)) were normal. Electroneuromyography(ENMG) revealed a 9-10% decrement in the nasalis registered sequential nerve stimulation(SNS)test. The needle ENMG showed spontaneous activity in the deltoid and iliopsoas muscles, with low amplitude, short term, early interventions in the proximal muscles. When the patient’s acetylcholine receptor antibody (AchR) was positive, a diagnosis of Myasthenia Gravis (MG) was made and prednisolon and pridostigmine were started. Thorax computed tomography was unremarkable. Control examination revealed normal muscle strength except for +4/5 of the proximal of the upper extremity. Discussion and Conclusion: In our case, the patient’s symptoms did not show any fluctuations, the course was progressive without respiratory involvement for a long time, Follow-up of myogenic MUPs accompanied by denervation potentials in needle EMG revealed myopathy; however, CK levels were normal and sequential nerve stimulation had a decrement response and AchR antibody detected and MG was diagnosed. In patients with clinical and electrophysiological diagnosis, it is very important to determine the presence of antibodies for confirming the diagnosis with biopsy. Keywords: Myopathy, Myasthenia Gravis, ENMG

Page 87: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

85

POSTER BİLDİRİLER

[PS-011]Kompresif Torasik Miyelopatiye Bağlı Saf Alt Motor Nöron Sendromu Olan Bir Olgu Büşra Dayan, Onur Akan, Leyla Baysal KıraçKompresif Torasik Miyelopatiye Bağlı Saf Alt Motor Nöron Sendromu Olan Bir Olgu Giriş: Bu olgu sunumunun amacı yavaş ilerleyici, alt ekstremiteye sınırlı,saf alt motor nöron sendromu bulguları ve eşlik eden kompresif alt torakal lezyona bağlı myelopatisi olan bir hastanın klinik ve elektrofizyolojik bulgularını tartışmaktır.Olgu: 45 yaşında erkek hasta yaklaşık 6-7 ay önce başlayan sağ alt ekstremitede yavaş ilerleyici güçsüzlük, seyirme ve kramp ve 3 aydır sol alt ekstremitede de olan güçsüzlük yakınması ile başvurdu. Üst ekstremitede güçsüzlüğü, duysal yakınması ve sfinkter kusuru yoktu. Özgeçmişinde 5 yıl önce papiller tiroid karsinom nedeniyle tiroidektomi operasyonu ve 25 yıldır 1 paket/gün sigara kullanımı öyküsü mevcuttu. Soygeçmişinde akraba evliliği ve ailede bilinen nöromüsküler hastalık öyküsü yoktu. Nörolojik muayenede sağda belirgin iki yanlı m.kuadriseps femoris‘te atrofi izlendi. Alt ekstremitelerde sağda ve proksimal kas gruplarında belirgin iki yanlı asimetrik özelikte kas güçsüzlüğü vardı. İki yanlı m.kuadriseps femoris’te fasikülasyonlar dikkati çekti. Üst ekstremitelerde kas gücü tamdı. Derin tendon refleksleri üst ekstremitede normoaktifti, iki yanlı patella refleks alınamadı, iki yanlı aşil refleksi azalmıştı. Taban cildi refleksi iki yanlı fleksördü. Hoffman iki yanlı negatifti. Kreatinin kinaz (CK) düzeyi 433 IU/L idi. EMG’de duysal ve motor ileti incelemeleri normaldi. İğne EMG’de iki yanlı L3-L5 segment innervasyonlu kaslarda sağda belirgin orta-ağır düzeyde seyrelme gösteren uzun süreli, yüksek amplitüdlü motor ünite potansiyelleri ile patolojik spontan aktivite ve fasikülasyonlar dikkati çekti. Çekilen spinal MRG’de T11-T12’de kompresif myelopati ile uyumlu bulgular izlendi. Farklı beyin cerrahlarına yönlendirilen hastaya torakal bölgeye yönelik operasyon önerilmedi. Kan tektikleri ve beyin omurilik sıvısı incelemesi normaldi. Hastaya amiyotrofik lateral skleroz-flail leg varyantı ön tanısıyla riluzol tedavisi başlandı, fizyoterapi önerildi. Hastanın 3 yıllık izleminde alt ekstremite güçsüzlüğü giderek arttı, ağrı, yanma zaman zaman da idrar kaçırma şikayetlerine eklendi. Eklenen üst ekstremite güçsüzlüğü ya da üst motor nöron bulgusu olmadı. Sonuç: Alt torasik kord kompresyonu nadir olarak alt ekstremiteye sınırlı saf alt motor nöron sendromuna yol açabilir. Erken dönemde dekompresif cerrahi açısından hastaların değerlendirilmesi klinik seyri değiştirebilir. Anahtar Kelimeler: torasik miyelopati, alt motor nöron sendromu, motor nöron hastalığı

A Case with Pure Lower Motor Syndrome Associated With Compressive Thoracic Cord Myelopathy Büşra Dayan, Onur Akan, Leyla Baysal KıraçA Case with Pure Lower Motor Syndrome Associated with Compressive Thoracic Cord Myelopathy Introduction: The aim of this case report is to discuss the clinical and electrophysiologic features of a patient presented with slowly progressive pure lower motor neuron syndrome findings and accompanying compressive lower thoracic lesion with myelopathy. Case: A 45-year-old previously healthy male patient was admitted with a 6-months history of slowly progressive weakness, cramps and fasciculations in his lower extremities. His upper limbs were normal, and there were no sensory complaints. He does not have a family history of consanguineous marriage or neuromuscular disease. On neurological examination, there was muscle wasting of the bilateral m quadriceps femoris which was more prominent on the right side. Muscle exam showed bilateral asymmetrical lower extremity weakness, predominent on right side and proximal muscle groups. There were fasciculations in both quadriceps muscles. The upper limbs were unaffected. Reflexes were normoactive in the upper extremity; bilateral patellar tendon reflexes were absent and bilateral Achilles tendon reflexes were lower in amplitude. Bilateral plantar reflexes were flexor. Nerve conduction studies showed normal sensory and motor compound muscle action potentials. Needle EMG showed moderate-severe active denervation in bilateral L3-L5 segment innervated muscles with right side prominent reduced voluntary recruitment and long duration, high-amplitude motor unit potentials. An MR scan of the spine showed compressive myelopathy at T11-T12 level. The patient was referred to different neurosurgeons, however decompressive surgery was not recommended for the lower thoracic region. Treatment with rilusole and physiotherapy was started with the diagnosis of amyotrophic lateral sclerosis-flail leg variant. In the 3-year follow-up of the patient, lower extremity weakness was gradually increased. He developed pain and burning sensation in the lower extremities and urgency of micturition. There was no evidence of upper extremity weakness or upper motor neuron findings. Conclusion: Lower thoracic cord compression may rarely lead to a pure lower motor neuron syndrome limited to the lower extremity. Evaluation of patients for the decompressive surgery early in the disease course may change the prognosis. Keywords: thoracic myelopathy, lower motor neuron syndrome, motor neuron disease

Page 88: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

86

POSTER BİLDİRİLER

[PS-012]İridyum-192 İzotopu İçeren Radyoaktif Metal Parçası ile Temas Sonrası Gelişen Siyatik Sinir Hasarı Murat AlemdarSakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği GİRİŞ: Özellikle iridyum-192 izotopu kullanılarak oluşturulan γ-ışınları petrol ve su boruları, uçak kanatları gibi büyük nesnelerin radyolojik olarak görüntülenmesinde kullanılmaktadır. Bu sunumda iridyum-192 izotopu içeren bir metal parçayla temasından sonra siyatik sinir hasarı yaşayan bir olguyu sunmayı amaçladık.Olgu: Onyedi yaşında erkek hasta sağ ayakta kuvvet kaybı nedeniyle elektromiyografi laboratuvarımıza refere edildi. Anamnezinde, yaklaşık 20 ay önce bir baraj inşaatında kullanılan röntgen cihazından yanlışlıkla düşmüş olan iridyum-192 izotopu içeren radyoaktif metal parçasından kaynaklı radyasyon hasarı öyküsü mevcuttu. Sol eline alıp oynamış ve ardından pantolonunun sağ arka cebinde saatlerce taşımıştı. Metalle olan temasının üçüncü gününde bulantı, dengesizlik ve sol elde ve sağ kalça derisindeki kızarıklık ve döküntü şikayetiyle acil servisimize başvurmuştu. Kendisinden alınan ayrıntılı öykü ve işyerinden bilgi edinilmesinin ardından şikâyetleri, radyasyon maruziyetiyle ilişkilendirilmişti. Maruziyetin dördüncü gününden sonra hastanın takibi bir başka hastanede yapılmış, yaraları takip eden haftalarda derinleşmişti. Nekrotik dokuları debride edilmiş, ve ardından rekonstrüksiyon ameliyatları uygulanmıştı. Sol elindeki iki parmak ampute edilen hasta, sağ kalçasında ileri düzeyde doku kaybı gelişmişti. Bacağındaki kuvvet kaybını üçüncü haftanın sonuna doğru farketmişti. Laboratuvarımızda yapılan muayenesinde; sağda ayak bileği ve parmaklarda dorsifleksiyon ve plantar fleksiyon kaybı gözlendi. Sinir ileti çalışmalarında sağ nervus tibialis ve peroneusun motor yanıtları, ve nervus suralsin duyusal yanıtları uyartılamadı. Konsantrik iğne EMG ile yapılan kas çalışmalarında siyatik sinir inervasyonlu kaslarda yoğun denervasyon bulguları saptandı. SONUÇ ve TARTIŞMA: Vücuttaki moleküllerin radyasyonla etkileşmesi nedeniyle, soğrulan enerji miktarıyla direk ilişkili olarak oluşan biyolojik hasarlara deterministik etkiler denir. Temel deterministik olumsuz etkilerinden biri, bu olguda olduğu gibi kutanöz radyasyon sendromudur. Radyoaktif materyaller bir hastanın cildini veya kıyafetini kontamine ettiğinde, ilgili bölge derisinde birkaç saat içinde, eritem ve döküntü oluşabilir. Daha sonra, latent bir faz oluşur ve genelde birkaç günden birkaç haftaya kadar değişebilen süre yoğun kızarıklık, kabarma ve ülserin görüldüğü safhaya varılır. Nadir durumlarda, ciddi yumuşak doku hasarıyla birlikte periferik sinirler de zarar görebilir. Ancak, bildiğimiz kadarıyla, hastamızda olduğu gibi radyoaktif metal parçasıyla teması sonrasında total siyatik sinir denervasyonu gelişen bir olgu günümüze değin rapor edilmemiştir. Erken tanı, cerrahi müdahale ve rehabilitasyon ile daha iyi sonuçlar elde edilebileceğinden dolayı, klinisyenler radyasyon hasarı sonrası gelişen derin yumuşak doku hasarına periferik sinir hasarının eşlik edebileceğini akılda tutmalıdırlar. Anahtar Kelimeler: radyasyon hasarı, siyatik sinir, iridyum

Sciatic Nerve Damage Following the Contact with Radioactive Metal Piece Containing the Iridium-192 isotope Murat AlemdarSakarya University, Faculty of Medicine, Education and Research Hospital, Neurology Clinic Introduction: γ-rays, in particular formed using the iridium-192 isotope, are widely utilized for radiological imaging of large objects, such as oil or water pipes and aircraft wings. We aimed to report a case having sciatic nerve damage following the contact with a radioactive metal piece containing iridium-192 isotope. Case: A 17-year-old male patient was referred to our electromyography laboratory for weakness in his right foot. There was a history of radiation injury from a piece of radioactive metal dropped from an machine used in a dam construction, 20 months ago. He had took and played it with his left hand, and then carried it in his right back pocket for hours. He admitted to our ER with nausea, dizziness, erythema and desquamation in his left hand and right hip skin on third day of exposure. His wounds were deepened on following weeks. Severe tissue loss occurred in her right buttock. Necrotic tissues had been debrided, and reconstruction operations had been performed. His two fingers on her left hand had been amputated. He had noticed the weakness in his right leg by the end of third week. A total loss of dorsiflexion and plantar flexion in right ankle and toes were observed on physical examination in our laboratory. Motor responses of right tibial and peroneal nerves and sensory response of right sural nerve could not been elicited on nerve conduction studies. Muscle studies with concentric needle showed intense denervation findings in the sciatic nerve innervated muscles. RESULTS AND Conclusion: When radioactive materials contaminate a patient’s skin or clothes, erythema, and desquamation can occur within a few hours. Then, a latent phase may occur and last from a few days up to several weeks, when intense reddening, blistering, and deep ulcerations are visible. To the best of our knowledge, there is not any report presenting a case with total sciatic nerve denervation following contact with radioactive metal fragment. As better results can be obtained with early diagnosis, surgical intervention and rehabilitation, clinicians should keep in mind that peripheral nerve damage may be accompanied by deep soft tissue damages after radiation injury. Keywords: radiation damage, sciatic nerve, iridium

Page 89: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

87

POSTER BİLDİRİLER

[PS-013]Obezite Cerrahisi Sonrası Kronik Poliradikülonöropati Zeliha Matur1, Burcu Altunrende1, Ali Emre Öge2

1Demiroğlu Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Giriş: Obezite cerrahisi (bariyatrik cerrahi), medikal tedaviye yanıt alınamayan morbid obez hastalarda önemli bir tedavi seçeneğidir. Bu cerrahiler gastrik by-pass ve kısıtlayıcı tip olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Tüp mide ameliyatı (sleeve gastrektomi), kısıtlayıcı tipte olup, komplikasyon oranı en düşük yöntemdir. Görülme oranı çok düşük olan geç nörolojik komplikasyonlar, periferik nöropatiler, miyelopati ve Wernicke-Korsakoff sendromunu içerir. Nutrisyonel eksiklikler, nörolojik komplikasyonların en önemli nedenidir. Bazı poliradikülonöropati olgularında inflamatuar süreçlerin de rol aldığı gösterilmiştir. Olgu: İki yıldır kliniğimizden takip edilmekte olan 41 yaşındaki erkek hastanın, başvurusundan 5 ay önce başlayan ve yavaşça ilerleyen denge bozukluğu, ayaklarda ve ellerinin son iki parmağında uyuşma yakınması vardı. 1,5 yıl önce tüp mide operasyonu geçirmiş, 144 kg’den 79 kg’ye kadar yavaş yavaş düşmüş, daha sonra 83 kg’ye çıkmıştı. Vitamin ve mineral destek tedavilerini düzenli almıştı. Özgeçmişinde esansiyel tremor dışında özellik yoktu. Nörolojik muayenesinde ellerde tremor, sol abduktor digiti minimi kasında hafif güç kaybı, sol ulnar sinir dermatomunda ve ayak parmak uçlarında hipoestezi, ayak başparmaklarında vibrasyon duyusunda hafif azalma, patella ve Aşil reflekslerinde kayıp, Romberg pozitifliği, adımlayarak yürüyememe saptandı. EMG ve SEP bulguları, periferik sinirler ve sinir köklerinde (ön planda duyusal liflerde) yaygın tutulum ve bilateral arka kordon iletiminde ağır derecede aksama ile uyumlu bulundu. Beyin omurilik sıvısı incelemesinde protein yüksekti, hücre görülmedi. Diğer laboratuvar incelemeleri (B1, B3, B6, B7, B12, D ve E vitamini, folik asit, bakır, çinko düzeyleri dahil) normaldi. Kronik inflamatuar poliradikülonöropati tanısı ile IVIG başlanması planlandı. Ancak hasta almakta olduğu destek tedavilerini kesip 4 ay sonra geldi. Bu dönemde yakınmaları arttı ve nörolojik muayene bulguları kötüleşti. Vitamin ve mineral takviyeleri tekrar başlandı. 5 gün 0,4 gr/kg/gün dozundan IVIG verildi, ardından ayda 1 gün ile tedavi sürdürüldü. 1,5 yıllık tedavi sonucunda nörolojik muayenesi tamamen düzeldi. Tartışma ve Sonuç: Tüp mide ameliyatının çok nadir bir komplikasyonu olan kronik inflamatuar poliradikülonöropati, nutrisyonel eksiklik saptanmayan periferik nöropatili hastalarda akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: Obezite cerrahisi, tüp mide ameliyatı, poliradikülonöropati

Chronic Polyradiculoneuropathy after Obesity Surgery Zeliha Matur1, Burcu Altunrende1, Ali Emre Öge2

1Demiroğlu Bilim University, Faculty of Medicine, Department of Neurology 2Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Neurology Introduction: Obesity surgery is an important treatment option in morbidly obese patients. Sleeve gastrectomy has the lowest complication rate. Late neurological complications include peripheral neuropathies, myelopathy and Wernicke-Korsakoff syndrome are occur rarely. Nutritional deficiencies are the most important cause of neurological complications. Inflammatory processes have also been implicated in some cases of polyradiculoneuropathy.Case: A 41-year-old male patient, who had been followed-up for 2 years in our clinic, had a balance disorder, numbness on his feet and 4-5th fingers of hands that started 5 months prior to his admission and progressed slowly. He had undergone a laparoscopic sleeve gastrectomy 1.5 years ago, gradually decreased from 144 kg to 79 kg, then increased to 83 kg. He had taken vitamins and mineral supplements regularly. His medical history had no feature other than essential tremor. His neurological examination revealed tremor in the hands, slight power loss in the left abductor digiti minimi muscle, hypoesthesia in the left ulnar nerve dermatome and toe tips, a slight decrease in the vibration sensation at the toes, loss of patella and Achilles reflexes, Romberg positivity, and abnormal tandem gait. The EMG and SEP findings were consistent with diffuse involvement of the peripheral nerves and nerve roots (predominant in the sensory fibers) and severe disruption in the conduction of the bilateral posterior cords. Cerebrospinal fluid examination revealed an increase in protein, no cells. Other laboratory investigations (including vitamins B1, B3, B6, B7, B12, D and E, folic acid, copper, zinc levels) were normal. Chronic inflammatory polyradiculoneuropathy was diagnosed and IVIG treatment was planned. However, the patient stopped receiving the support treatments and came 4 months later. During this period his complaints increased and neurological examination findings worsened. Vitamin and mineral supplements were resumed. IVIG was administered at a dose of 0.4 g / kg / day for 5 days, followed by treatment with 1 day per month. After 1.5 years of treatment, his neurological examination was completely improved. Discussion and Conclusion: Chronic inflammatory polyradiculoneuropathy, a very rare complication of sleeve gastrectomy, should be considered in patients with peripheral neuropathy without nutritional deficiency. Keywords: Obesity surgery, sleeve gastrectomy, polyradiculoneuropathy

Page 90: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

88

POSTER BİLDİRİLER

[PS-014]Parry Romberg Sendromu ve Brakial Pleksitis Birlikteliği: Bir Olgu Sunumu Nilgün Çınar1, Şevki Şahin1, Miruna Florentiina Ateş1, Nurdan Kotevoğlu2, Sibel Karşıdağ1

1Maltepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji AD 2Maltepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD Giriş: Brakial pleksitis, tanı koyulmada zorlanılan nörolojik bir tablodur. Sklerodermaya bağlı Parry Romberg Sendromu ve brakial pleksitis varlığı gözlenen bir olgu sunmayı amaçladık.Olgu: Kırkaltı yaşında erkek hasta 1 aydır olan sol omuzda şiddetli ağrı ve günler içerisinde ilerleyen omuzdan ele kadar yayılan güç kaybı ve uyuşmalar ile başvurdu. Özgeçmişinde oniki yaşında yüzün sol yarısında kızarıklık sonrası kas ve kemik erimesi 2 yıl içerisinde arttığı ve cilt altı zigomatik ve çene bölgesine protez ve sol göze fitizis bulbi nedeni ile protez göz takıldığı belirtilmiştir. Nörolojik muayenesinde sol üst ekstremite proksimalinde 2/5, distalde 1/5 kas gücü ve lateral dış yüzde (C5) hipoestezi saptandı. Derin tendon refleksleri sol üst esktremitede ileri düzeyde azalmış olarak alındı. Diğer motor, duysal ve serebellar sistem muayeneleri normaldi. Yapılan vaskülit panel incelemesinde Anti SS-A (+), Anti SS-B (-) diğer biyokimyasal parametreler normal bulundu. Kranyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG), bilateral frontal bölgelerde kontrastlı ve serbest difüzyon kısıtlığı göstermeyen hiperintens odaklar saptandı. Elektromyografi (EMG) incelemesinde solda brakial pleksusun lateral ve posterior kordunu etkileyen hiperakut-akut dönem ile uyumlu parsiyel aksonal dejenerasyon saptandı. Hastaya 1000 mg/gün, 7 gün steroid tedavisi, ardından 60 mg/gün oral kortikosteroid tedavisi yapıldı. Üç ay sonra EMG tekrarında bulguların ilerlediği saptandı. Muskulokutanöz motor, radyal motor ve duysal sinirler solda uyarılamadı. Aksiller ve median motor sinirlerin amplitüdleri düşüktü. İğne EMG’de sol lateral ve posterior kord innerve kaslarda yoğun akut denervasyon bulguları izlendi. Klinik bulguların ilerlediği düşünülerek intravenöz immünglobülin (IVIG) tedavisi 0.4 gr/kg/gün, 5 gün yapıldı ve ayda bir kez 1 gr/kg idame IVIG verildi. Altıncı ayda EMG tekrarında muskulokutanöz ve radyal duysal sinirleri uyarılabildi; aksiller ve median motor sinirlerin amplitüdleri artmış bulundu. Radyal motor sinir uyarılamadı. İğne EMG’ de sol lateral ve posterior kord innervasyonlu kaslarda akut denervasyon bulguları ve reinnervasyon potansiyellerinin saptandı. Hastanın son muayenesinde sol el ekstansörleri 3/5, sol kol abduksiyonu 3/5kas gücünde, öncekine göre daha düzelmiş olarak bulundu. Tartışma: Lineer lokalize skleroderma sıklıkla çocukluk çağında başlamakta ve tutulan deriye komşu deri altı yağ tabakası, kas ve kemikler etkilenebilmektedir. Sonuçta, hastalığa özgü deformiteler oluşabilmektedir. Brakial pleksitis farklı nedenlere bağlı olarak sıklıkla gelişebilmekle birlikte lineer lokalize skleroderma olan Parry-Romberg sendromu ile birlikteliği literatürde tanımlanmadığı için sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Parry Romberg Sendromu, brachial plexitis, scleroderma

Parry Romberg Syndrome and Brachial Plexitis Association: A Case Report Nilgün Çınar1, Şevki Şahin1, Miruna Florentiina Ateş1, Nurdan Kotevoğlu2, Sibel Karşıdağ1

1Maltepe University, Faculty of Medicine, Department of Neurolog 2Maltepe University, Faculty of Medicine, Department of Physical Therapy and Rehabilitation Introduction: Brachial plexitis is a neurological condition that is difficult to diagnose.We aimed to present a case with scleroderma-induced Parry Romberg syndrome and brachial plexitis.Case: A forty-six year old male patient was admitted with left shoulder pain, progressive weakness and numbness spreading from left shoulder to hand. In his childhood redness started on his left face and muscle and bone atrophy developed in 2 years.He suffered prosthetic face reconstruction and left prosthetic eye due to phythisis bulbi.Neurological examination revealed 2/5 of the proximal,1/5 of the distal left upper extremity muscle strength and the hypoesthesia on lateral outer side.Deep tendon reflexes were decreased in the left upper extremity.Besides Anti-SS-A (+),anti-SS-B(-),other biochemical parameters were normal.Cranial magnetic resonance imaging(MRI)showed hyperintense foci without contrast-enhanced and free diffusion restriction in bilateral frontal regions.Electromyography(EMG)revealed partial axonal degeneration consistent with the hyperacute-acute period affecting lateral and posterior cord of the brachial plexus.Patient received 1000mg/day,7 days of steroid treatment followed by 60mg/day oral corticosteroid treatment.Three months later, EMG was repeated.Musculocutaneous motor, radial motor and sensory nerves were not stimulated on the left side.The amplitudes of the axillary and median motor nerves were low.Intense acute denervation of the lateral and posterior cord innervated muscles was observed in needle EMG. Intravenous immunoglobulin (IVIG) was treated with 0.4g/kg/day,5 days and 1g/kgIVIG was administered once a month.Sixth month later EMG was repeated, musculocutaneous and radial sensory nerves were stimulated;amplitudes of axillary and median motor nerves were found to be increased.Radial motor nerve was not stimulated.Acute denervation and reinnervation potentials of the left lateral and posterior cord innervated muscles were determined.At the last examination, left hand extensors 3/5,left arm abduction 3/5strength were found. Discussion: Linear localized scleroderma often begins in childhood and the subcutaneous fat layer adjacent to the skin can be affected by muscle and bones.As a result,deformities specific to the disease may occur.Although brachial plexitis may develop frequently due to different reasons, its association with Parry-Romberg syndrome which is a linear localized scleroderma is presented because it is not described in the literature before. Keywords: Parry Romberg Syndrome, brachial plexitis, scleroderma

Page 91: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

89

POSTER BİLDİRİLER

[PS-015]Elektromiyografi İncelemesi Neden Tekrarlanır? Işıl Yazıcı Gençdal, Ayşe Nur Özdağ Acarlı, Ali Emre Öge, Mehmet Barış Baslo, Elif Kocasoy Orhanİstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dali Klinik Nörofizyoloji Bilim Dali,İstanbul Amaç: Takip ve/veya tanı doğrulama amacıyla elektromiyografi (EMG) incelemesinin tekrar istenmesi referans bir merkezin günlük pratiğinde sık karşılaşılan bir durumdur. Neden tekrar inceleme istendiğinin sorgulanması ve anlaşılabilmesi amacıyla EMG laboratuvarına yönlendirilen hastalar arasında eski EMG incelemesi olanlar demografik ve elektrofizyolojik özellikleri ile değerlendirilmiştir. Gereç-Yöntem: Son bir yıl içinde EMG incelemesi yapılmış olmasına rağmen yeniden EMG istenen hastaların kesitsel bir değerlendirmesi ile demografik özellikleri, ön tanıları, elektrofizyolojik bulguları ve önceki EMG sonuçları ile karşılaştırmaları yapıldı.Bulgular: Laboratuvarımıza 26/11/2018-31/12/2018 tarihleri arasında başvuran 457 hastadan son bir yıl içinde en az bir kez EMG incelemesi olan 35 hasta (%7,7) çalışmaya dahil edildi. Bu hastalar 8 ay-73 yaş aralığında olup, 21’i (%60) erkek, 14’ü (%40) kadın idi. Otuz beş hastanın mevcut 48 EMG incelemesinin; 21’i üç ay, 11’i altı ay ve 16’sı da son bir yıl içinde yapılmıştı. Tekrar EMG isteğinin 18’i nöroloji, 7’si çocuk hastalıkları ve sağlığı, 6’sı beyin cerrahi, 3’ü ortopedi, 1’i de plastik cerrahi polikliniklerinden yapılmıştı. Son bir yıl içinde 3 hastanın 3 kez, 7 hastanın 2 kez ve 25 hastanın da 1 kez EMG incelemesi yapılmıştı. EMG isteğinin en sık, motor nöron hastalığı (MNH) ve polinöropati tanılarına yönelik doğrulama veya takip amacıyla yapıldığı görüldü. On iki hastadan herediter/edinsel polinöropati, 7 hastadan MNH/radikülopati, 3 hastadan brakiyal pleksopati, 3 hastadan radikülopati, 2 hastadan fasiyal paralizi, 2 hastadan miyastenia gravis, 2 hastadan tuzak nöropati ön tanılarıyla, 4 hastadan da periferik sinir yaralanması nedeniyle tekrar EMG istenmişti. Sonuç: Bu çalışmada bir ay gibi kısa bir zaman diliminde EMG laboratuvarında değerlendirilen hastaların içinde daha önce EMG yapılmış olanlar gözden geçirilmiştir. Tekrar EMG yapılan hastaların sayısının nispeten az olduğu görülmüş, hem ön tanılar hem de elektrofizyolojik bulgularda bir yıllık sürede belirgin bir fark olmadığı dikkatimizi çekmiştir. Anahtar Kelimeler: elektromiyografi, polinöropati, radikülopati

Why EMG Reassessment is Needed? Işıl Yazıcı Gençdal, Ayşe Nur Özdağ Acarlı, Ali Emre Öge, Mehmet Barış Baslo, Elif Kocasoy OrhanDepartment of Neurology, Clinical Neurophysiology Department, Istanbul Medical Faculty, Istanbul University, Istanbul OBJECTİVE: Requesting repetition of electromyography (EMG) examination for follow-up and/or diagnostic verification is common in the daily practice of a reference center. The patients who were referred to the EMG laboratory, those with old examination were evaluated with their demographic and electrophysiological characteristics for the purpose of questioning and understanding why they were asked to review again. Methods: Patients who had at least one EMG within last one year included in the study. Their demographical features, preliminary diagnosis, electrophysiological findings were assessed and compared with previous EMG interpretations.Results: Among consecutive 457 patients, 35 patients (7.7%) who had at least one EMG within last year were identified in our laboratory between 26 November of 2018 and 31 December of 2018. Age range was between 8 months and 73 years and twenty one patients were male (60%), 14 patients were female (40%). Among 48 EMG interpretation of 35 patients, 21 were examined within 3 months, 11 were examined within 6 months and 16 were examined within last one year. The repeat EMG interpretation was requested respectively from neurology (n:18), pediatric (n:7), neurosurgery (n:6), orthopedy (n:3), and plastic surgery (n:1) departments. The number of previous EMG examinations per patient were respectively 3 for 3 patients, 2 for 7 patients and one for the 25 patients. The most common reason for reassessment was to verify the diagnosis of motor neuron disease or polyneuropathy and to follow-up evaluation. The preliminary diagnosis for patients were hereditary/acquired polyneuropathy (n:12), motor neuron disease/radiculopathy (n:7), brachial plexopathy (n:3), radiculopathy (n:3), facial paralysis (n:2), myasthenia gravis (n:2), peripheral nerve injury (n:4), and entrapment neuropathy (n:2). Discussion: In this study, the patients who had been evaluated with EMG were reviewed in the EMG laboratory in a short time period of one month. It was observed that the number of patients who underwent EMG was relatively low, and that there was no significant difference in the preliminary diagnoses and electrophysiological findings over a one-year period. Keywords: electromyography, polyneuropathy, radiculopathy

Page 92: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

90

POSTER BİLDİRİLER

[PS-016]Radyal Sinirin Monofokal Motor Nöropatisi (Multifokal Motor Nöropati Varyantı) Onur Akan, Canan Emir, Leyla Baysal KıraçSBÜ Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş: Multifokal motor nöropati (MMN) genellikle distal kasların ilerleyici, ağrısız, asimetrik güçsüzlüğü ile karakterize kronik immün-aracılı bir nöropatidir. Literatürde az sayıda vakada MMN varyantı olarak monofokal motor nöropati bildirilmiştir. Olgu: Elli yaşında kadın hasta 18 aydır olan sol el güçsüzlüğü yakınması ile başvurdu. Özgeçmişinde başka bir nörolojik hastalık öyküsü yoktu. Klinik muayenede solda düşük el ve sol parmak ekstansiyonunda orta düzeyde (3/5) güçsüzlük dikkati çekti. Güçsüzlük sol el birinci, üçüncü ve dördüncü parmaklarında daha belirgindi. Duyu muayenesi, diğer kas gruplarının kas gücü ve tendon refleksleri normaldi. Atrofi ya da üst motor nöron tutulumu bulgusu izlenmedi. Sinir ileti çalışmalarında sol radyal motor sinirde ön kol ve spiral oluk arasında kısmi ileti bloğu ve ileti hızı yavaşlaması dikkati çekti. Sol radyal duysal sinirin ileti hızı ve cevap amplitüdü normaldi. İğne EMG’de sol ekstensör digitorum kommunis (EDP) ve sol ekstensör indicis proprius (EIP) kaslarında istemli kası sırasında motor ünite potansiyellerinde seyrelme ve patolojik spontan aktivite (fibrilasyon ve pozitif keskin dalgalar) dikkati çekti. Sol kolun magnetik rezonans görüntüleme (MRG) ile incelemesinde sol radyal sinirle ilişkili kompresif, infiltratif ya da fokal bir lezyon saptanmadı. Beyin omurilik sıvısı (BOS) protein düzeyi hafif yüksek bulundu. Kanda bakılan GM1 IgM, GM3 IgM, ve GD 1b IgM titreleri yüksek bulundu. Hastaya intravenöz immunoglobulin (IVIG) tedavisini takiben belirgin bir klinik düzelme gözlendi. Sonuç: Hastamızda klinik ve elektrofizyolojik özellikler, laboratuvar sonuçları ve IVIG yanıtı göz önüne alındığında MMN varyantı olarak monofokal motor nöropati tanısı konulmuştur. Bu olgu MMN’nin nadir görülen monofokal varyantına dikkati çekmektedir. Anahtar Kelimeler: multifokal motor nöropati, monofokal motor nöropati, düşük el, radyal sinir

Monofocal Motor Neuropathy of the Radial Nerve, as a Variant of Multifocal Motor Neuropathy Onur Akan, Canan Emir, Leyla Baysal KıraçOkmeydani Training and Research Hospital Introduction: Multifocal motor neuropathy (MMN) is a chronic immune-mediated peripheral neuropathy characterized by progressive, painless, and asymmetric weakness of usually distal muscles. Few cases of monofocal motor neuropathy as a variant of MMN have been described in the literature. Case: A 50-year-old woman presented with left hand weakness over a 18-months period. She denied any other prior neurological problem. Clinical examination revealed a left wrist drop with moderate left finger extension weakness (Medical Research Council (MRC) scale, grade 3). Weakness were more prominent in first, third and fourth fingers. Sensory examination, muscle strength and tendon reflexes were otherwise normal. There was no atropy or upper motor neuron involvement signs. Nerve conduction studies revealed partial conduction block of the left radial motor nerve between forearm and spiral canal. Sensory conduction velocity and sensory action potential of the left radial nerve was normal. Needle electromyography (EMG) showed a reduction of voluntary motor unit recruitment and spontaneous activity (positive sharp waves and fibrillations) with normal motor unit action potential morphology in the left extensor digitorum communis (EDC) and extensor indicis proprius (EIP) muscles. Magnetic resonance imaging (MRI) of the left arm revealed no compressive mass, infiltrative lesion or focal lesion of the left radial nerve. Cerebrospinal fluid (CSF) protein levels was mildly elevated. In serum GM1 IgM antibodies, GM3 IgM antibodies and GD 1b IgM antibody titers were high (++). A prominent clinical improvement was observed following intravenous immunoglobulin (IVIG) treatment.. Conclusion: In our patient a monofocal motor neuropathy as a variant of MMN was diagnosed based on clinical and electrophysiological features, laboratory results and IVIG response. The present case emphasizes the uncommon monofocal manifestation of MMN. Keywords: multifocal motor neuropathy, monofocal motor neuropathy, drop hand, radial nerve

Page 93: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

91

POSTER BİLDİRİLER

[PS-017]Ptoz Etyolojisinde Nadir Bir Neden: Marcus Gunn Sendromu Ayse Nur Özdağ Acarlı, Elif Kocasoy Orhanİstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye GİRİŞ:“Marcus Gunn jaw winking” sendromu (MGJWS) sıklıkla tek taraflı görülen, izole, konjenital sinkinetik bir reflekstir. Ağzın açılması ya da alt çenenin özellikle karşı yöne hareketi ile eş zamanlı olarak düşük olan üst gözkapağında ani retraksiyon ile ptozda düzelme görülür. Konjenital ptozu olan hastalar arasında MGJWS % 2-13 oranında görülür. Bu posterde MGJWS sendromu olan bir erkek olgunun klinik ve elektrofizyolojik özellikleri sunulacaktır. Olgu: Kırkyedi yaşında erkek, sağ göz kapağında bebekliğinden beri farkedilen, fluktuasyon göstermeyen ptoz ve çiğneme hareketiyle aynı taraf gözkapağında istemsiz açılma yakınmalarıyla başvurduğu başka bir merkezden miyopati? Fasyal sinkinezi? Ön tanılarıyla tarafımıza elektromiyografi yapılması amacıyla başvurdu. Hastanın özgeçmişinde bilinen bir hastalık öyküsü yoktu. Nörolojik muayenesinde sağ gözde yaklaşık 3 mm pupil üstü ptoz vardı. Alt çenenin sola hareketiyle daha belirgin olmak üzere çene ve çiğneme hareketiyle ritmik şekilde istirahatte ptotik olan sağ üst gözkapağı ani retraksiyona gelerek sol göz kapağı ile aynı düzeye geliyordu. Göz hareketleri tamdı. Göz sıkması iki yanlı normaldi. Fasyal asimetri yoktu, komissürleri iki yanlı iyi çekiyordu. Alt kranyal sinirlerin muayenesi dahil diğer nörolojik muayenesi normaldi. Hastanın iki yanlı fasyal sinirin tragustan uyarımıyla elde edilen m. nasalis kayıtlı motor cevap latans ve amplitüdleri normaldi. İki yanlı trigeminal sinirin supraorbital uyarımıyla elde edilen m.orbicularis oris kayıtlı R1 ile ipsilateral ve kontrolateral R2 yanıtlarının latansları simetrik ve normaldi. Yüz kaslarının iğne EMG ile değerlendirmesi de normal olarak yorumlandı. Sonuç: MGJWS’nun etyolojisi net bilinmemekle birlikte trigeminal sinirin çiğneme kaslarını innerve eden motor dalının konjenital dönemde aberran olarak levator palpebra superior kasını innerve etmesi ile ortaya çıkar. Asimetrik ve fluktuasyon göstermeyen ptoz ile başvuran hastaların muayenesinde çiğneme ve çene hareketiyle gözkapağında retraksiyon/ptozda düzelme gözleniyorsa tanıda oldukça nadir görülen ve selim seyreden MGJWS’u akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: ptoz, konjenital, Marcus Gunn sendromu

A Rare Condition in the Etiology of Ptosis: Marcuss Gunn Jaw Winking Syndrome Ayse Nur Özdağ Acarlı, Elif Kocasoy OrhanDepartment of Neurology, Clinical Neurophysiology Department, Istanbul Medical Faculty, Istanbul University, Istanbul, Turkey Introduction: Marcus Gunn jaw winking syndrome (MGJWS)is an isolated, congenital synkinesis that is usually unilateral. The phenomenon is characterized with rapid rising of lid ptosis by opening the mouth or especially thrusting the jaw to the opposite side. MGJWS is observed at 2-13% of the cases with congenital ptosis. Here we report a man with Marcuss Gunn syndrome and his clinical features and neurophysiological findings. Case: A 47-year-old man presented with abnormal left ptosis without fluctuation and eyelid retraction on chewing since birth. He was referred to our laboratory with preliminary diagnosis of myopathy and/or facial synkinesis. His medical history was unremarkable. Neurological examination revealed 3 mm eyelid ptosis on the right and rhythmic elevation of the right eyelid involuntarily with chewing or lateral movement of mandible. The rest of the examination include that also eye movements and eye closure was normal. The compound muscle action potentials evoked by facial nerve at tragus and recorded from m.nasalis had normal latency and amplitude. The blink reflex was evoked by bilateral supraorbital nerve stimulation, R1 response and bilateral R2 responses had normal. Needle electromyography of facial muscles had normal motor unit action potentials. Conclusion: Although the exact etiology of MGJWS remains unclear, this synkinetic movement is thought to occur as a result of a congenital aberrant connection between motor branches of trigeminal nerve controlling muscles of mastication and superior division of oculomotor nerve controlling the levator palpebrae superior. MGJWS should be considered in the etiology of patients with unilateral non-fluctuating ptosis especially when the ptosis improves by chewing or lateral mandible movement. Keywords: ptosis, congenital, Marcus Gunn syndrome

Page 94: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

92

POSTER BİLDİRİLER

[PS-018]Tibialis Anterior Kasından Kaydedilen Motor Uyarılmış Potansiyellerinin Ayak Bileği Hareketine Bağlı Değişiminin İncelenmesi Mehmet Berke Göztepe1, Kemal Sıtkı Türker3, Hilmi Uysal2

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim DAlı 3Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Giriş-Amaç: Motor kontrol mekanizmalarının anlaşılmasında, santral ve spinal lezyonları tanımlamada motor uyarılmış potansiyellerin(MUP) kullanımı temel inceleme yöntemlerindendir. Bu çalışmada, Transkraniyal Manyetik Stimülasyon(TMS) kullanılarak alt ekstremitede uyarılabilirliği en kolay kas olan tibialis anteriorun (TA), Serbest (S), Dorsifleksiyon DF) ve Plantarfleksiyon (PF) hareketleri sırasındaki yanıt değişiklikleri antagonist kasın yanıtlarıyla birlikte incelenmiştir. Gereçler ve Yöntem: TMS cihazı ile ortalama %90 yoğunlukta saçlı deri üzerine stimülasyon uygulanmıştır. MUP kaydı alınırken gönüllülere verilen komut ile S, DF ve PF olmak üzere üç protokol uygulanmıştır. TA kasının MUP amplitüd ve latansı TMS (Magstim 200) cihazında yuvarlak coil kullanılarak kaydedilmiştir. MUP yanıtları TMS cihazına bağlı, EMG cihazı (Nihon Kohden Neuropack) ile 10kHz örnekleme frekansında alınmıştır. Çalışmada nörolojik muayenede patolojik belirti göstermeyen 36 (15 kadın, 21 erkek) sağlıklı gönüllü alınmıştır. 30 kişide yüzeyel EMG elektrotu, 6 kişide iğne EMG elektrotu kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 36 kişinin yaş ortalaması 21,52±2,68, boy ortalaması 174,11±11,43 cm, kilo ortalaması 70,72±17,01 kg bulunmuştur. Yüzey elektrod kullanılarak alınan 30 sağlıklı gönüllüde; TA-S MUP; latansı: 29,8 ms, amplitüdü: 4,5 mV. TA-DF MUP; latansı: 27,5 ms, amplitüdü 8,4 mV. TA-PF MUP; latansı: 30,4 ms, amplitüdü 5,3 mV bulunmuştur. İğne elektrod kullanılarak alınan 6 sağlıklı gönüllüde; TA-S MUP latansı, 31,7 ms TA-DF MUP 29,0 ms TA-PF MUP 32,0 ms bulunmuştur.Tartışma ve Sonuç: Bulgulara bakıldığında, motor uyarılabilirlik çalışmasında, TA kasının, S ve DF hareketleri esnasındaki latansında belirgin değişim oluşmaktadır(p=0,004). Hedef kasın gerilmesi ile latans uzamış, hedef kasın yaklaşık %20 oranında kasılı olması ise daha erken latanslı ve yüksek amplitüdlü yanıt ile daha yüksek uyarılabilirlik potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir. TÜBİTAK 1919B011700467 tarafından desteklenmektedir. Anahtar Kelimeler: TMS, MUP, Tibialis anterior, Bipedal, Uyarılabilirlik

Investigation of the Modulation of Motor Evoked Potentials Recorded From Anterior Tibialis Muscle at Different Ankle Positions Mehmet Berke Göztepe1, Kemal Sıtkı Türker3, Hilmi Uysal2

1Akdeniz University Faculty of Medicine 2Akdeniz University Faculty of Medicine Department of Neurology 3Koç University Faculty of Medicine Department of Physiology Introduction and purpose In understanding the motor control mechanism, the use of motor evoked potentials (MEP) in identifying central and spinal lesions is a fundamental method of investigation. In this study, the response changes in the excitability lower leg muscles using the transcranial magnetic stimulation (TMS) were investigated in tibialis anterior (TA) as well as its antagonistic muscles during relaxed (R), dorsiflexion (DF) and plantarflex (PF) positions. Materials and Methods TMS stimulation was performed on the scalp at an average stimulator output of 90%. The MEP amplitude and latency of TA muscle were recorded using a TMS (Magstim 200) round coil. MEP responses were taken at 10 kHz sampling frequency with an EMG device (Nihon Kohden Neuropack) trigerred by the TMS device. 36 (15 female, 21 male) healthy volunteers with no pathological symptoms were included in the study. Superficial EMG electrodes were used in 30 subject and needle EMG electrodes were used in 6 subject. Results Average age of 36 subjects was 21.52 ± 2.68, height average was 174,11 ± 11,43 cm and average weight 70,72 ± 17,01 kg. In 30 healthy volunteers using surface electrodes; TA-R MUP; latency: 29.8 ms, amplitude: 4.5 mV. TA-DF MUP; latency: 27.5 ms, amplitude 8.4 mV. TA-PF MUP; latency: 30.4 ms, amplitude: 5.3 mV. In 6 healthy volunteers using needle electrodes; TA-R MUP latency, 31.7 ms. TA-DF MUP 29.0 ms. TA-PF MUP was found to be 32.0 ms.Discussion and Conclusion In view of the findings, in the motor excitability study, the latency of the TA muscle during F and DF movements changed significantly(p=0,004). Latency was prolonged with target muscle stretch, and when the target muscle contraction was about 20% MVC. TUBITAK is supported by 1919B011700467. Keywords: TMS, MEP, Tibialis anterior, Bipedal, Excitability

Page 95: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

93

POSTER BİLDİRİLER

[PS-019]İskemik İnme ve OUAS Hastalarında Erken Dönemde Başlanılan PAP Tedavisinin Uzun Dönem Etkilerine Dair Pilot Çalışma Gulcin Benbir Senel, Derya Karadenizİstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa, Cerrahpaşa TF, Nöroloji AD, Uyku ve Bozuklukları Birimi Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) serebrovasküler hastalıklar için önemli ve bağımsız bir risk faktörüdür. Geçirilmiş iskemik inme hastalarında OUAS eşlik ediyor ise, prognoz daha kötü ve mortalite daha yüksektir. Bizim bir çalışmamızda, iskemik inme ve OUAS hastalarında, etkin pozitif havayolu tedavisi (PAP) ile iskemik inme prognozunun daha iyi olduğu gösterilmişti. Burada, 10 yıl geçtikten sonra, bu hastalarımızın son durumları gözden geçirildi. Önceki çalışmamıza dahil edilen, akut supratentoriyal iskemik inme ve OUAS tanısı alan hastaların son klinik durumları, telefon ile gerçekleştirilen hekim-hasta veya yakını görüşmesiyle öğrenildi. Yirmidört hastanın 11 tanesi (%45,8) PAP tedavisi almış, 13 hasta farklı sebeplerle tolere edememişti. Tüm hastaların dosyaları incelenerek bilgiler son poliklinik kontrol tarihine kadar not edildi. Tedavi grubundaki 11 hastanın 7’sine, kontrol grubundaki 13 hastanın 8’ine ulaşılabildi. İskemik inme sonrası erken dönemde PAP tedavisi başlanan 7 hastanın 4’ünün (%57.1) iskemik inme ile ilişkili komplikasyonlara bağlı kaybedildiği öğrenildi. Diğer 3 hastanın sadece birinin PAP tedavisine devam ettiği bildirildi. Kontrol grubundaki 8 hastanın 4’ünün (%50) inme ile ilişkili komplikasyonlara bağlı kaybedildiği öğrenildi. İskemik inme sonrası erken dönemde PAP tedavisi alan hastalardaki mortalite anlamlı düzeyde olmamakla birlikte hafif yüksek saptandı (p=0.595). Bununla birlikte, tanı ile ölüm arasında geçen süre tedavi grubunda 5,25 yıl iken, kontrol grubunda 3,75 yıl olarak izlendi (p=0.149). Bu değerlendirme telefon görüşmesi üzerinden gerçekleştirilmiş olmasına ve pek çok kısıtlamaları bulunmasına karşın, 10 yıl gibi oldukça uzun bir sürenin sonunda hastalardan alınan geribildirimi göstermektedir. Mortalite oranlarının iskemik inme ve OUAS hastalarında PAP tedavisi kullanan veya kullanmayan hastalar arasında uzun vadede belirgin bir fark oluşturmadığı izlenmektedir. Tüm hastaların inme ile ilişkili komplikasyonlara bağlı olarak kaybedilmesi, PAP tedavisi ile fark izlenmeme sebebi olarak inmenin oldukça yüksek mortalite ile seyretmesi olabilir. Ancak az sayıda hasta olması ve takip süresinde kopukluklar olması nedeniyle, kesin bir sonuca varılamamaktadır. Buna karşın, erken dönemde PAP tedavisi uygulanmayan hastaların, etkin tedavi alan hastalara göre çok daha erken dönemde kaybedildiği izlenmiştir. Bu durum, PAP tedavisinin, genellikle daha iyi bir kompliyans ile kullanıldığı ilk dönemlerde, iskemik inmenin subakut dönemdeki mortalitesini azaltabileceği şeklinde yorumlanabilir. Umut verici bilgiler ışığında, iskemik inme ve OUAS hastalarında erken dönemde başlanılan PAP tedavisinin erken ve uzun dönem etkilerinin araştırılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: İskemik inme, Obstrüktif uyku apne sendromu, pozitif havayolu tedavisi, uzun dönem prognoz

A Pilot Study İnvestigating Long Term Effects of PAP Therapy İnitiated at aCute Stage in Patients with İschemic Stroke and OSAS Gulcin Benbir Senel, Derya KaradenizIstanbul University Cerrahpasa, Cerrahpasa Faculty of Medicine, Dept. of Neurology, Sleep and Disorders Unit Obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) is an important and independent risk factor for cardiovascular and cerebrovascular disorders. In patients with ischemic stroke, OSAS results in worse prognosis and higher mortality. In our previous work, we showed that patients with ischemic stroke and OSAS being treated with positive airway pressure (PAP) therapy had better prognosis in short term. Here, after 10 years, we aimed to review latest conditions of these patients and search for long-term consequences. All patients included in our previous study, who had acute supratentorial ischemic stroke and diagnosed to have OSAS, were called by phone and doctor to patient or doctor to caregiver interviews were done over the phone calls. In first pilot study were included 24 patients; of these 11 (45.8%) had had PAP therapy, and 13 patients were intolerant. After 10 years, we could reach to 7 patients in treatment group, and 8 patients in intolerant group. Upon interviews over the phone, 4 patients using PAP therapy were died of stroke-related complications (57.1%). Among three survivors, one patient was still compliant to PAP therapy. In intolerant group, 4 patients were lost due to stroke-related complications (50%). Mortality ratios were similar between two groups (p=0.595). On the other hand, interval between ischemic stroke and death was much shorter in intolerant group, although not significant (3.75 versus 5.25 years; p=0.149). Although this study has major limitations including interviews made over phonecalls and data collection obtained from medical files, we think it was noteworthy to mention 10-year data in order to guide future longitudinal studies. All patients had been lost due to stroke-related complications showing high fatality of ischemic stroke; this may also be the reason of why we didn’t see any difference in mortality rates. However, low number of patients and discontinuity of follow-up withdraw us from final conclusions. Nevertheless, we suggest that first periods following stroke with a good compliance and adherence to PAP therapy might have decreased early mortality of stroke. Short and long term beneficial effects of PAP therapy initiated at acute stage of ischemic stroke deserve attention and randomized studies should be carried out. Keywords: Ischemic stroke, obstructive sleep apnea syndrome, positive airway pressure therapy, long term prognosis

Page 96: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

94

POSTER BİLDİRİLER

[PS-020]Vitamin B12 Eksikliğinde Görme Yollarının Görsel Uyarılmış Potansiyeller ile Değerlendirilmesi Mustafa Onur Yıldız, Hacer Erdem TilkiOndokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Samsun Vitamin B12 (kobalamin) birçok enzimatik reaksiyonda kofaktör olarak gerekli olan suda çözünen bir vitamindir. B12 vitamin eksikliği yaygındır ve önemli bir halk sağlığı sorunudur. Vitamin B12 eksikliğinin, bu nedenle, farklı santral ve periferik sistemi işlev bozukluğuna yol açan hatalı miyelin sentezi ile sonuçlandığı ileri sürülür. Vitamin B12 eksikliği ataksi, duyu kaybı, kas güçsüzlüğü, hiperaktif refleksler ve inkontinansı da içerebilen çok çeşitli nörolojik semptom ve bulgularla prezente olabilirken, birçok hastada semptoma sebep olmayabilir. Çalışmamızda asemptomatik hastalar çalışmaya dahil edildi ve B12 vitamini eksikliği olan ve muayene ile optik sinir tutulumu izlenmeyen hastalarda, görsel uyarılmış potansiyel çalışması yapılarak, vitamin B12 düzeyleri ile P100 ve amplitüd değerleri arasındaki muhtemel ilişki belirlenmek istendi. Vitamin B12 eksikliği tanısı almış 40 hasta ve kontrol grubu çalışmaya alındı. Vitamin B12 eksikliği tanısı megaloblastik kemik iliği veya düşük vitamin B12 düzeyi (<150 pg/ml) veya her ikisine dayandırıldı. Görsel uyarılmış potansiyelleri etkileyecek lokal bir hastalık göz muayenesi ile dışlandı. Görme keskinliği tüm hastalarda normal bulundu. Ortalama B12 düzeyi hasta grubunuda 96 pg/ml ve kontrol grubunda 374 pg/ml idi. Vitamin B12 eksikliği olan 8 hastada (%20) megaloblastik anemi tespit edildi. Vitamin B12 eksikliği olan hastaların ortalama P100 latansı 104±8 ms ve ortalama amplitüdü 8,1±4uV idi. Vitamin B12 eksikliği olan hastaların P100 latans değerleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak uzamıştı (P<0,01). P100 amplitüd değerlerinde hasta ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunamadı. Benzer olarak, hiperhomosisteinemi ve megaloblastik anemisi olan hastaların P100 latans değerleri anlamlı olarak uzamıştı (P < 0.01). Vitamin B12 eksikliğindeki latans gecikmesinin olası sebebi görsel yollardaki demiyelizasyon olabilir. Vitamin B12 ve folik asit eksiklikleri demiyelinazasyon ile sonuçlanan miyelin sentezi bozukluğuna yol açar ve bunu P100 latans uzaması takip eder. Sonuç olarak patern VEP vitamin B12 hastalarında görme yollarındaki gizli değişiklikleri klinik bir anormallik olmadığı zamanlarda dahi kolayca belirleyebilir. Anahtar Kelimeler: Görsel Uyarılmış Potansiyeller, Vitamin B12 eksikliği, Görsel yollar

Evaluation of Visual Pathways with Visual Evoked Potentials in Vitamin B12 Deficiency Patients Mustafa Onur Yıldız, Hacer Erdem TilkiDepartmant of Neurology, Ondokuz Mayis Üniversity, Samsun, Turkey Vitamin B12 (cobalamin) is a water-soluble vitamin that is required as a cofactor in several enzymatic reactions. Vitamin B12 deficiency is common and it is a major public health problem. Vitamin B12 deficiency is therefore suggested to result in defective myelin synthesis leading to diverse central and peripheral nervous system dysfunction. A wide variety of neurologic symptoms and signs were encountered including ataxia, loss of sensation, muscle weakness, hyperactive reflexes, incontinence, also it may not cause any symptoms in many patients. In our study, we have included asymptomatic patients. Patients who had a vitamin B12 deficiency and none optic nerve involvement with examination, performed visual evoked potential studies, vitamin B12 levels were intended to determine the existence of a possible relationship between P100 latency and amplitude values. Vitamin B12 deficiency diagnosed in 40 patients and the control group included in the study. The diagnosis of vitamin B12 deficiency was based on megaloblastic bone marrow or low serum vitamin B12 level (<150 pg/ml) or both. Visual evoked potential to affect local disease have been excluded by eye examination. Visual acuity was found normal in all the patients. The mean vitamin B12 level was 96 pg/ml in the patient group and 374 pg/ml in the control group. Eight patient (%20) with vitamin B12 deficiency was determined megaloblastic anemia. In vitamin B12 deficiency patients mean P100 latency was 104±8 ms and mean amplitude was 8,1±4uV. Patients with vitamin B12 deficiency P100 latency compared to the control group was significantly prolonged (P<0,01). P100 wave amplitude did not find significant difference between the cases and controls. Similarly, the P100 latency values of patients with hyperhomocysteinemia and megaloblastic anemia was significantly prolonged (P<0,01). The possible reason for delayed latencies in vitamin B12 deficiency could be demyelination in visual pathways. Deficiencies of vitamin B12 and folic acid leads to the synthesis of myelin resulting in demyelination and it is followed by P100 latency prolongation. As a result, pattern shift visual evoked responses may identify the subtle changes in the visual pathways easily in vitamin b12 deficiency patients even when there is no evidence of clinical abnormality. Keywords: Visual Evoked Potentials, Vitamin B12 deficiency, Visual pathways

Page 97: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

95

POSTER BİLDİRİLER

[PS-021]Tek Jeneralize Nöbet Öyküsü: Status Epileptikus Benzeri Bir EEG Dilara Mermi Dibek1, Arzu Maharremova1, Pınar Tamer Çoban2, İbrahim Öztura1, Barış Baklan1

1Dokuz Eylül Üniversitesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı 2İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastahanesi, Nöroloji Kliniği Vizüel sistem ilişkili duyarlılıklar içerisinde; ışığa duyarlılık, göz kapatma duyarlılığı, fiksasyon-göz kapama duyarlılığı ve patern duyarlılığı yer almaktadır (1). Fiksasyon kaybı-göz kapama duyarlılığında gözlerin kapanmasıyla veya 1-3 saniyelik latent periyot sonrasında bilateral oksipital bölgelerde belirgin jeneralize deşarjlar meydana gelir ve gözlerin kapalı kaldığı sürece devam eder, gözlerin açılmasıyla son bulur (2). Bu vaka bildiriminde 19 yaşında kadın hastanın 1 yıl önce tek jeneralize nöbet öyküsü ile gerçekleştirilen tekrarlayan elektroensefalografi (EEG) incelemeleri status lehine yorumlanması üzerine tetkik edildiğinde göz kapama-fiksasyon kaybı duyarlılığına sekonder jeneralize deşarjları kayıtlandı. Hastanın eş zamanlı video kaydı ile absansın eşlik etmediği göz kapağı miyoklonusu olduğu dikkat çekti. Literatür eşliğinde vaka bildirimi ile birlikte fiksasyon kaybı duyarlılığı ve göz kapağı miyoklonusunu tartışmak hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Fiksasyon kaybı duyarlılığı, vizüel sensitivite, göz kapağı miyoklonisi, status epileptikus

Single Generalized Seizure History: An EEG Like as Status Epilepticus Dilara Mermi Dibek1, Arzu Maharremova1, Pınar Tamer Çoban2, İbrahim Öztura1, Barış Baklan1

1Dokuz Eylül University, Department of Neurology, Clinical Neurophysiology2İzmir Bozyaka Training and Research Hospital; Department of Neurology Visual sensitivities are included such as photosensitivity, eye closure sensitivity, fixation off-eye closed and pattern sensitivity (1). Fixation off-eye closed sensitivity occur while eye closed and the period lasting for more than 3 s and persisting as long as the eyes remain closed or when fixation was interrupted. (2). In this case report, a 19 years old female patient had a history of a single generalized seizure one year ago. Even thoug there is no more seizure, electroencephalography (EEG) examination like as a status epilepticus at different times. When we examine EEG we recognize these discharges become when eyes closed and persist as long as eyes closed. In addition video recording show us eyelid myoclonus without abscess during eyes closed and discharged on EEG. It is aimed to discuss the fixation-off sensitivity and eyelid myoclonus accompanied by literature with this case report. Keywords: Fixation-off sensitivity, visual sensitivity, eyelid myoclonia, status epilepticus

Page 98: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

96

POSTER BİLDİRİLER

[PS-022]Frontal Lop Nöbetlerde Nadir İki Bulgu: İktal Parmak Şıklatma ve Alfa Aktivitesi Dilara Mermi Dibek1, Cavid Baba1, Nurcan Akbulut1, Pınar Tamer Çoban2, İbrahim Öztura1, Barış Baklan1

1Dokuz Eylül Üniversitesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı 2İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastahanesi, Nöroloji Kliniği Frontal lop kaynaklı bir epileptik atağı atlamamak adına ayırıcı tanıda yer alan parasomni, non epileptik atak gibi durumları iyi tanımak ve belki zaman zaman ortak noktaları olduğuna dikkat etmek gerekebilir. Alfa aktivitesi iktal bir sürece eşlik edebilirken, hastanın parmak şıklatması onun nöbet semiyolojisi olabilir. Literatür eşliğinde frontal lop nöbeti olan 35 yaşında erkek hastayı bu bildiride tartıştık. Anahtar Kelimeler: Parmak şıklatma, alfa aktivitesi, frontal lop epilepsi

Two Rare Findings in Frontal Lobe Epilepsy: Ictal Finger Snapping and Alfa Activity Dilara Mermi Dibek1, Cavid Baba1, Nurcan Akbulut1, Pınar Tamer Çoban2, İbrahim Öztura1, Barış Baklan1

1Dokuz Eylül University, Department of Neurology, Clinical Neurophysiology 2Izmir Bozyaka Training and Research Hospital In differential diagnosis of frontal lobe epilepsi we conclued that parasomnias and non epileptic attacks. Although alfa activity on EEG is suggest us a non-epileptic attack during seizure, it might be a rare findings that in frontal lobe epilepsy. Also ictal semiology is vary in frontal lobe epilepsy such as ictal snapping. We discussed a 35-year-old male patient who had frontal lobe seizure semiology and EEG findings with literature. Keywords: Finger snapping, alpha activity, frontal lobe epilepsy

Page 99: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

97

POSTER BİLDİRİLER

[PS-023]Rekürren Nöbetlerin Nedeni Olarak Hipoparatiroidizm Murat AlemdarSakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği Giriş: Nöbetler, beyindeki anormal aşırı veya senkron nöronal aktivite nedeniyle geçici belirtilerin ortaya çıkmasıdır. Metabolik dengesizlikler, özellikle hipokalsemi, hipomagnezemi, hiponatremi ve hipermatremi, tekrarlayan nöbetlerinin altında yatabilir. Bu yazıda, nöbetlerle gelen idiyopatik hipoparatiroidizmli bir hastayı bildirmeyi amaçladık. Olgu: 16 yaşında erkek hasta, 5 ay önce başlayan tekrarlayan nöbetler nedeniyle bize başvurdu. Fokal başlayıp bilateral tonik-klonik hale dönüşen ve 2-3 dakika süren nöbetlerin bir ay içinde üç kez tekrarlaması üzerine başvurdukları bir çocuk doktoru karbamazepin tedavisi (400 mg / gün) başlamıştı. Ancak, aile önerilen laboratuvar analizlerini yaptıramamıştı. Nöbetleri aynı aralıklarla ve sürelerle devam etmişti. Sağlık raporu almak için hastanemize başvuran hastayı sağlık kurulumuz polikliniğimize yönlendirmişti. Bilgisayarlı tomografide simetrik serebral kalsifikasyon görüldü (Resim). Serum paratiroid hormon düzeyi 0.2 ng / L (8-24 ng / L), kalsiyum 7.4 mg / dL (8.8-10.6), fosfor 9.3 mg / dL (4-7 mg / dL) ve D vitamini 34.4 ng / L (20-100 ng / L) idi.. Pediatri bölümümüze danışıldı, ancak hasta takipten düştü. Ailesi, üç ay sonra sağlık raporunu almak için hastayı tekrar getirdi. Paratiroid hormon seviyesi 0 ng / L, kalsiyum 5.5 mg / dL ve fosfor 11.3 mg / dL idi. Elektroensefalogram normaldi. Pediatrik endokrinoloji bölümümüze danıştığımız hastaya kalsiyum asetat (4000 mg / gün), kalsiyum karbonat (7500 mg / gün), D3 vitamini (3520 IU / gün) ve calsitriol (0.75 µg / gün) tedavisi uygulandı. Yirmi gün sonra kalsiyum 8.4 mg / dL, fosfor 8.6 mg / dL idi ve nöbetler durmuştu. Tartışma: Hipoparatiroidizm nadir görülen bir nöbet nedenidir. Klinik tablonun bir parçası olan tetaniler de nöbet olarak yanlış yorumlanabilir. Sunulan olguda, nöbetlerin fokal özellikleri ve ilk nöbetin beklenmedik bir yaşta oluşu ikincil bir nedeni andırmaktaydı. Bilgisayarlı tomografideki serebral kalsifikasyonla ve serum analizleri, hipoparatiroidizm tanısına ulaşmamızı sağladı. Serum kalsiyum seviyelerinin kontrolüyle nöbetler durdu. Bu hastanın öyküsü, nöbetle başvuran olgularda olası metabolik nedenlerin araştırılmasının gerekliliğinin altını çizmektedir. Anahtar Kelimeler: hipoparatroidi, hipokalsemi, nöbet

Hypoparathyroidism as a Cause of Recurrent Seizures Murat AlemdarSakarya University, Faculty of Medicine, Education and Research Hospital, Neurology Clinic Introduction: Seizures are transient occurrence of signs due to abnormal excessive or synchronous neuronal activity in the brain. Metabolic imbalances, in particular hypocalcemia, hypomagnesemia, hyponatremia, and hypermatremia, could underlie the recurent seizures. Herein, we aimed to report a patient with idiopathic hypoparathyroidism presented with seizures. Case: A 16 years-old male patient admitted to us for recurrent seizures that begun 5 months ago. Upon focal to bilateral tonic–clonic seizure with the duration of 2-3 minutes three times in a month, he had applied to a pediatrician, and carbamazepine treatment (400 mg/day) had been introduced. However, the family could not make the recommended laboratory analyses. His seizures had continued with same intervals and durations. Then, they applied to our hospital for getting a health report and our medical board referred him to us. Computed tomography revealed symmetrical cerebral calcifications (Figure). Serum parathyroid hormone level was 0.2 ng/L (8-24 ng/L), calcium was 7.4 mg/dL (8.8-10.6), phosphor was 9.3 mg/dL (4-7 mg/dL) and vitamin D was 34.4 ng/L(20-100 ng/L). He was consulted with our pediatrics department, however he dropped from the follow up. His family brought him again for getting the health report three months later. Parathyroid hormone level was 0 ng/L, calcium was 5.5 mg/dL and, phosphor was 11.3 mg/dL. Electroencephalogram was normal. We consulted him to our pediatric endocrinology department, and the treatment with calcium acetate (4000 mg/day), calcium carbonate (7500 mg/day), vitamin D3 (3520 IU/day) and calsitriol (0.75 µg/day) treatments were introduced. Twenty days later, calcium was 8.4 mg/dL, phosphor was 8.6 mg/dL and seizures stopped. Discussion: Hypoparathyroidism is a rare cause of seizures. Tetani which are part of the clinical manifestation could also be misinterpreted as seizures. In presented case, the focal characteristics of seizures and onset of the first seizure in an unexpected age are evocative of a secondary cause. Cerebral calcifications on computed tomography and serum analyses led us to reach the diagnosis of hypoparathyroidism. The control of serum calcium levels resulted in cessation of seizures. The history of this patient underlined the necessity of searching possible metabolic causes in cases applied with seizure. Keywords: hypoparathyroidism, hypocalcemia, seizure

Page 100: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

98

İNDEKS

AAbdullah Arı 52Abir Alaamel 23, 24Ahmet Tüfekçi 29Ahmet Yardım 49, 53Ali Emre Oge 65Ali Emre Öge 39, 43, 79, 87, 89Ali Emre Öğe 36Ali Rıza Sonkaya 77Ali Yücel Kara 45Alper Şükrü Kendirci 79Arıfe Çimen Atalar 47Arzu Maharremova 95Aslı Akyol Gürses 62Aydın Çağaç 26Ayşe Çağlar Sarılar 50Ayşe Deniz Elmalı 54, 55Ayşegül Gündüz 38, 41, 44Aysegul Ketenci 65Aysel Milanlıoğlu 26Ayse Nur Özdağ Acarlı 91Ayşe Nur Özdağ Acarlı 89Ayşe Yeniçeri 80Aysun Soysal 64

BBahar Erbas 65Barış Baklan 63, 95, 96Berin İnan 12Betül Baykan 47, 54, 55Bülent Cengiz 66, 67, 70Bülent Elibol 71Burçak Bilginer 56Burcu Altunrende 87Burcu Örmeci 43Burcu Polat 11Burhanettin Uludağ 52Büşra Dayan 85

CÇağla Akı 79Çağla Çınar Balcıoğlu 22Cagri Mesut Temucin 31Çağrı Mesut Temuçin 12, 34, 71, 73Canan Emir 77, 90Can Ebru Bekircan Kurt 12Cansu Aydın 24Cansu Uzunoğlu 27, 28Cavid Baba 96Ceren Aliş 38Ceren Çetin Akkoç 42Ceren Dursun 77Cezmi Doğan 41

Çiğdem Ulaşoğlu Yıldız 39Çilem Çarkı 68Cumhur Ertekin 33

DDamla Çetinkaya 44Demet İlhan Algın 81Derya Karadeniz 60, 61, 93Dilara Mermi Dibek 63, 95, 96Dilek Ataklı 64Doğa Vurallı 70

EEbru Bölük 27, 28Ebru Nur Vanlı Yavuz 47Ece Gök Dursun 59Ece Türksoy 66Elif Çiğdem Altınok 43Elif Kocasoy Orhan 15, 20, 21, 36, 89, 91Elif K. Orhan 79Emel Oguz Akarsu 65Emel Oğuz Akarsu 36Emel Ur Özçelik 55Emine Taşkıran 46Ercan Köse 10, 16, 32Erkan Tokgöz 48Ersin Tan 12Esme Ekizoğlu 54Esra Koçhan 61Ethem Murat Arsava 12

FFadime İrsel Tezer Filik 56Fatih Özdağ 76, 80Fatma Akkoyun Arıkan 30, 84Fatma Yılmaz Can 51Fazıl Gelal 27Feray Karaali Savrun 38, 44Ferda Füsun Erdoğan 50F. Gökçem Yıldız Sarıkaya 73Figen Söylemezoğlu 56Figen Yavlal 58Fikret Aysal 9, 11Fikret Bademkıran 42, 52Filiz Azman İste 31, 34F. İrsel Tezer 59Fuldem Dönmez 78Furkan Topbaş 82

İndeks

Page 101: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

99

İNDEKS

GGizem Kızılay 23Gökçe Ayhan Arslan 56Gökcem Yildiz Sarikaya 31Gökhan Özdemir 82Gönül Akdağ 30, 84Gülay Kenangil 58Gulay Nurlu 31Gulcin Benbir Senel 93Gülçin Benbir Şenel 60, 61Gulsah Gula 65

HHacer Erdem Tilki 94Hale Dalkıran 45Halit Fidancı 66Hamit Çelik 49Handan Uzunçakmak Uyanık 43Hande Baltacı 66Hasan Ali Altunbaş 23Hasan Hüseyin Ulukan 48Hava Ozlem Dede 19, 60, 65Hazal Ceren Ak 75Hilmi Uysal 23, 24, 33, 35, 68, 69, 92

Iİbrahim Aydoğdu 42, 52İbrahim Başarıcı 23İbrahim Öztura 63, 95, 96İmran Göker 18Işıl Yazıcı Gençdal 89

KKader Karlı Oğuz 56Kadri Murat Gürses 62Kardelen Eryürek 39Kemal Sıtkı Türker 33, 35, 92Kenan Çetinoğlu 27Kubilay Varlı 31

LLale Medikhanova 20Lars Erik Larsson 33Leyla Baysal Kıraç 17, 75, 77, 85, 90Leyla Das Pektezel 31Leyla Daş Pektezel 34

MMehlika Panpallı Ateş 51Mehmet Akif Topçuoğlu 12Mehmet Barış Baslo 18, 20, 21, 22, 79, 89Mehmet Berke Göztepe 24, 33, 35, 68, 69, 92Mehmet Demirci 31

Mehmet Güney Şenol 76, 80Meral E. Kızıltan 41Meral Erdemir Kızıltan 38, 44Mesude Kisli 53Metin Mercan 25Miraç Ayşen Ünsal 10, 16, 32Miruna Florentiina Ateş 88Murat Alemdar 86, 97Murat Erkoca 76Murat Kürtüncü 15Mustafa Çam 49Mustafa Çetiner 30, 84Mustafa Görkem Özyurt 33, 35Mustafa İskender 14Mustafa Onur Yıldız 94

NNazan Dolu 45Nermin Gorkem Şirin 65Nermin Görkem Şirin 20, 21, 36Nermin Mammadova 36Nerses Bebek 15, 47, 55Neşe Öztekin 19Neslihan Taşdelen 43Nesrin Helvacı Yılmaz 9Nigar Hajiyeva 71Nilay Taşdemir 25Nilgün Çınar 88Nilüfer Yeşilot 54Niyazi Acer 45Nuran Burcu Arkalı 20Nurcan Akbulut 96Nurdan Kotevoğlu 88Nurten Uzun Adatepe 38, 44

OOğuzhan Çoban 54Oğuz Osman Erdinç 81Ömer Çolak 69Ömer Özkan 69Onur Akan 17, 75, 77, 85, 90Onur Bulut 63Oya Öztürk 64Özgül Ocak 49Özlem Kesim Şahin 36Özlem Özkale Yavuz 56Özlem Seyfi 15Özlenen Özkan 69

PPervin Aliyeva 24Peyman Mahouti 18Pınar Bekdik Şirinocak 20Pınar Tamer Çoban 95, 96

İndeks

Page 102: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent

100

POSTER BİLDİRİLER

RRahşan Adviye İnan 58Rahşan İnan 37Raziye Tıraş 75Reha Kuruoğlu 66, 67Ruhsen Ocal 78

SŞafak Parlak 56Şehnaz Arıcı 27Selahattin Ayas 38, 41, 44Serap Saygı 56Serap Üçler 77Şerefnur Öztürk 82Sevda İsmailoğulları 50Sevgi Özmen 45Sevim Erdem Özdamar 12Şevki Şahin 88Şeyma Aykaç 52Sezai Taşbakan 42Sezin Alpaydın Baslo 21Sibel Canbaz Kabay 30, 84Sibel Karşıdağ 88Sibel Üstün Özek 37Şule Bilen 19

TTamer Demiralp 39Tarık Duksal 52Tibet Erdoğru 43Tufan Aruk 83Tuğrul Artuğ 21, 36Tülay Kurt İncesu 27, 28Tuncay Gündüz 15Turgut Akgül 79

UUfuk Emekli 36Utku Oğan Akyıldız 62Utku Şenol 68

VVasfiye Kabeloğlu 64Vedat Çilingir 26Vildan Yayla 25

YYaprak Seçil 27, 28Yeşim Sücüllü Karadağ 19

ZZahide Yılmaz 14Zeliha Matur 39, 87

İndeks

Page 103: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent
Page 104: BİLDİRİ KİTABI · Non-Konvülzif Status Epileptikus Tanı ve Tedavi İzleminde EEG ... Sözel Bildiriler – t-DCS-TMS (SS-055 / SS-058) Oturum Başkanları: Kemal Türker, Bülent