bİldİrİ tam metİnlerİ kİtabi · 2019-10-18 · karbon elyaf takvİyelİ polİmer matrİslİ...

383
MERSİN I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu 1. International Mediterranean Symposium BİLDİRİ TAM METİNLERİ KİTABI SYMPOSIUM FULL TEXT BOOK CİLT 6 / VOLUME 6 EDİTÖR Prof. Dr. Durmuş Ali ARSLAN Editör Yardımcıları Gülten ARSLAN Halil ÇAKIR

Upload: others

Post on 29-Feb-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

MERSİN

I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu

1. International Mediterranean Symposium

BİLDİRİ TAM METİNLERİ KİTABI SYMPOSIUM FULL TEXT BOOK

CİLT 6 / VOLUME 6

EDİTÖR

Prof. Dr. Durmuş Ali ARSLAN

Editör Yardımcıları

Gülten ARSLAN Halil ÇAKIR

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

1

I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu

1. International Mediterranean Symposium

BİLDİRİ TAM METİNLERİ KİTABI SYMPOSIUM FULL TEXT BOOK

CİLT 6 / VOLUME 6

Editör: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN

Editör Yardımcısı: Gülten ARSLAN Halil ÇAKIR

Kapak Tasarımı: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN

Mizanpaj-Ofset Hazırlık: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN

© Mer Ak Yayınları

2018 – Mersin

ISBN: 978-605-81003-5-0

Mer-Ak Mersin Akademi Yayınları Adres: Çiftlikköy Mahallesi, 34. Cadde, Nisa 1 Evleri, No: 35, 6/12,

Yenişehir/MERSİN

Tel: 0532 270 81 45 / 0553 666 06 06

Not: Bölümlerin her türlü idari, akademik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

2

Önsöz

Çok Değerli Bilim İnsanları ve Kıymetli Araştırmacılar,

Her yıl periyodik olarak düzenlenmesi planlanan Uluslararası Akdeniz

Sempozyumu’nun ilki, 1-3 Kasım 2018 tarihleri arasında Mersin’de, Mersin Üniversitesi ve

Mersin Akademi Danışmanlık iş birliği ile gerçekleştirildi.

Özelde Akdeniz Bölgesi illeri (Adana, Antalya, Burdur, Hatay, Isparta,

Kahramanmaraş, Mersin, Osmaniye dâhil) ile bu illerimizin ilçeleri ve her türlü yerleşim

birimlerini ele alan, genelde ise aşağıdaki alanlara giren her türlü bilimsel araştırma ve

akademik çalışmaya sempozyum kapsamında yer verildi.

Akdeniz Bölgesi, sahip olduğu zengin tarihsel miras, eşsiz doğa güzellikleri ve zengin

kültürel birikimiyle yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli yaşam alanlarındandır.

Mersin Akademi ve Mersin Üniversitesi işbirliği ile bu eşsiz coğrafyaya yönelik olarak

düzenlenen bu uluslararası sempozyumda, geçmişten geleceğe Akdeniz Bölgesi’ne,

Çukurova’ya, Doğu Akdeniz Havzası’na ilgi duyan, bu güzide coğrafyaya gönül bağı olan siz

akademisyen ve araştırmacıları aynı çatı altında, akademik bir ortamda buluşturmaktan onur ve

mutluluk duyduk.

Akdeniz Bölgesi’ne dair her türlü bilgi ve belgeyi aynı potada toplayıp kayıt altına

almak ve güncel bir Akdeniz bilgi platformu oluşturmak temel hedefimizdir. Bu bilgi birikimi,

müteakip süreçte, ilgi duyan herkes ile dijital, matbu, sözlü, görsel-işitsel ortamlarda

paylaşılacaktır.

Akdeniz ve havalisi ile ilgili, çevreden ekonomiye, sağlıktan nükleer enerjiye, tarımdan

sanayiye ve ticarete, güzel sanatlardan tarih ve arkeolojiye, sosyolojik yapıdan spor ve sanata,

doğa bilimlerinden mühendisliğe her türlü toplumsal, kültürel, ekonomik ve çevresel konuların

bilimsel bir ortamda tartışılıp, kayıt altına alınması bu bilgi şöleninin temel amacıdır. Ulusal ve

uluslararası bilim otoritelerinin ilgi ve dikkatlerini Akdeniz Bölgesi üzerine çekerek; Yöremize

dair her türlü konuyu tartışıp, bilimsel çözüm yolları üretmek de etkinliğin, temel somut

hedeflerindendir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

3

Sahip olduğunuz her türlü bilimsel bilgi birikimini, Mersin’in eşsiz tarihsel, doğal,

toplumsal ve kültürel ortamında gerçekleştirilen bilgi şöleninde bizlerle paylaştığınız için

teşekkür eder, bundan sonraki sempozyumlarda da sizleri aramızda görmekten mutluluk

duyarız.

Prof. Dr. Ahmet ÇAMSARI

Mersin Üniversitesi Rektörü

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

4

İÇİNDEKİLER Sayfa

ÖNSÖZ 2

İÇİNDEKİLER 4

CİLT 1 / VOLUME 1

MAVİ BÜYÜME, ÇEVRESEL KAZANIMLARI VE MERSİN İLİ POTANSİYELİ 15

Ceyhun AKARSU- Habibe Elif GÜLŞEN AKBAY- Halil KUMBUR

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMDAKİ ŞİDDETİN KAYNAĞINA

İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (MERSİN İLİ ÖRNEĞİ) 25

Sait AKBAŞLI-Lütfi ÜREDİ-Gökhan ÖZMEN

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SULAK ALANLAR: FAYDALARI, YÖNETİMİ,

İŞLETİMİ, SORUNLAR VE ÖNERİLER

43

Habibe Elif GÜLŞEN AKBAY-Ceyhun AKARSU-Halil KUMBUR

KADIN ÇALIŞANLARIN CAM TAVAN SENDROMU ALGILAMALARI: EGE

BÖLGESİNDE BİR ARAŞTIRMA 57

Gürkan AKDAĞ-Umut Haydar ÜÇYILDIZ

TRAVMA NEDENİYLE HORİZONTAL KÖK KIRIĞI BULUNAN GENÇ DAİMİ DİŞİN

TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU

64

Seçkin AKSU

İÇ TİCARET HADLERİNİN TARIMSAL ARAZİ SATIŞLARI ÜZERİNE ETKİSİ:

ÇUKUROVA ÖRNEĞİ 72

Erkan AKTAŞ-Hakan DOĞAN

TÜKETİM VE MUTLULUK ARASINDAKİ İLİŞKİ: ÇUKUROVA ÖRNEĞİ 86

Erkan AKTAŞ-Şahin NAS-Eren Can GÜRBÜZ

MERSİN ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖĞRENCİLERİNİN MUTLULUK VE TÜKETİM

İLİŞKİSİ 97

Erkan AKTAŞ-Şahin NAS- Eren Can GÜRBÜZ

MİKRO BOYUTTA HAVUZ KAYNAMADA BUHAR KABARCIĞI HAREKETİNİN

DİNAMİK MODELİ

108

Erdem ALIÇ-Mehmet DAŞ

YERLİ MUZUN GELECEĞİ AÇISINDAN ANAMUR MUZU ÜRETİMİ, SORUNLARI VE

AKDENİZ BÖLGESİNDEKİ LİDERLİK ROLÜ 117

Mehmet Akif ALTINBIÇAK

ANTAKYA’DA HARBİYELİ HEYKELTIRAŞLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME 129

Melih APA

OLGU SUNUMU: TOTAL KORNEAL ERİME İLE SONLANAN ASPERGİLLUS

TERREUS KERATİTİ

146

Çiğdem ARABACI-Rabiye ALTINBAŞ-Serap Ocak YURTTASER

MERSİNDE ENDÜSTRİYEL ATIK YÖNETİMİ 153

Ezgi Bezirhan ARIKAN-H. Duygu BİLGEN

YEREL SEÇİM SONUÇLARI TEMELİNDE MUT’UN SİYASİ YAPISININ SOSYOLOJİK

ANALİZİ 164

D. Ali ARSLAN -Fatma DOĞAN -Gülten ARSLAN- Halil ÇAKIR

KIRSAL KALKINMADA TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME

KURUMU (TKDK)’NUN ROLÜ VE İŞLEVLERİ: KAHRAMANMARAŞ ÖRNEĞİ

196

D. Ali ARSLAN-Gülten ARSLAN-İbrahim ALBAYRAK-Ahmet ÇAĞRICI- Halil ÇAKIR

İNSANİ İLİŞKİLER TEMELİNDE ADANA’DA YAŞAM KALİTESİ 218

D. Ali ARSLAN-Tuğba KAN

TAŞIT SÜSPANSİYON SİSTEMLERİ İÇİN TÜP TİPİ DOĞRUSAL JENERATÖR

TASARIMI 245

Serdal ARSLAN

DİKEY EKSENLİ ZIT DEVİNİMLİ RÜZGAR TÜRBİNLERİ İÇİN EKSENEL AKILI

JENERATÖR TASARIMLARI

254

Serdal ARSLAN

HETEROJEN KATALİZÖR VARLIĞINDA SOYA YAĞINDAN BİYODİZEL ÜRETİMİ 263

Utku ARSLAN-Özgür SÖNMEZ

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

5

SAFRAN (CROCUS SATİVUS L.) YETİŞTİRİCİLİĞİNDE YAŞANAN SORUNLAR 274

Hasan ASİL

SINIF YÖNETİMİ DERS KİTAPLARINDA YER ALAN SINIF YERLEŞİM

DÜZENLERİNİN İNCELENMESİ 282

Mustafa ATAŞ - Serdarhan Musa TAŞKAYA

BİR PANGASİUS KÖPEK BALIĞINDA (PANGASİUS PANGASİUS) YÜZME KESESİ

GRANÜLOMU

299

Ahmet AYDOĞAN-Hamdi AVCI-Erkmen Tuğrul EPİKMEN- S. Serap BİRİNCİOĞLU

BİR KEDİDE ALİMENTER LENFOMA OLGUSU 305

Ahmet AYDOĞAN - Mehmet HALIGÜR-

SİLİFKE’DE ÖRTÜ ALTI MUZ YETİŞTİRİCİLİĞİ VE ÖNEMİ 311

Aşkın BAHAR- Levent SON

AİLELERİN SPOR KULÜPLERİNE GÖNDERDİĞİ ÇOCUKLARINA SPOR YAPTIRMA

NEDENLERİ VE BEKLENTİLERİ 325

İbrahim BAHÇİVAN-Levent SANGÜN-Zeynep DİNÇ

ADANA İLİNDEKİ AMATÖR SPORCULARIN FAİR PLAY ANLAYIŞI 342

İbrahim BAHÇİVAN- Levent SANGÜN - F. Pervin BİLİR-Yeliz ŞİRİN-

TEPKİ YÜZEY METODOLOJİSİ VE İSTENİLİRLİK FONKSİYON ANALİZİ

KULLANILARAK OPTİMUM PROSES PARAMETRELERİNİN TAHMİN EDİLMESİ

353

Gökhan BAŞAR - Funda KAHRAMAN - Ganime Tuğba ÖNDER

ASYA SERVİ KAVAĞI (POPULUS USBEKİSTANİCA) ODUNUNUN BAZI FİZİKSEL

VE MEKANİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ 365

İbrahim BEKTAŞ-Gonca Düzkale SÖZBİR-Ayşenur Kılıç AK

OKALİPTUS DİRİ VE ÖZ ODUNLARININ BOYUT STABİLİTESİ BAKIMINDAN

DEĞERLENDİRİLMESİ

373

İbrahim Bektaş-Ahmet TUTUŞ-Gamze GÜLTEKİN

KARAKAVAK (POPULUS NİGRA) ODUNUNUN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE

ARAŞTIRMALAR 381

İbrahim BEKTAŞ-Ayşenur Kılıç AK

AKDENİZ BÖLGESİ’NDEKİ İLLERİN BANKA KREDİSİ KULLANIM DÜZEYLERİNİN

İNCELENMESİ

388

Mehmet BEYAZGÜL-Erdinç KARADENİZ

ÇİMENTO HARÇLARININ BOHME AŞINMA DİRENCİ ÜZERİNDE ÇELİK LİFLERİN

ETKİSİ 398

Cahit BİLİM-İlker Fatih KARA- Yunus Emre AKKAŞ

TAEKWONDOCULARDA KAN AKIMI KISITLAMA ANTRENMANLARININ KUVVET

GELİŞİMİNE ETKİSİ

406

Ayşe Hazal BOYANMIŞ-Manolya AKIN

CİLT 2 / VOLUME 2

GIDA KURUTMA SİSTEMİNDE ARMUT ÜRÜNÜNÜN KURUTULMASI VE KURUMA

DEĞERLERİNİN FARKLI REGRESYON ANALİZLERİ 17

Mehmet DAŞ-Ebru KAVAK AKPINAR

BİR İKLİMLENDİRME SİSTEMİNDE FAN HIZININ ISITMA VE SOĞUTMA YÜKLERİ

ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE BU YÜKLERİN FARKLI HESAPSAL ZEKÂ YÖNTEMLERİ

İLE TAHMİNİ

32

Mehmet DAŞ-Erdem ALIÇ

GÜNEŞ ENERJİ DESTEKLİ KURUTMA SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ 44

Mehmet DAŞ-Ebru Kavak AKPINAR

DOĞU AKDENİZ BÖLGESİNDE YETİŞTİRİLEN BİTKİLER İÇİN STRATEJİK BİR

UYGULAMA OLAN MİKORİZANIN ÖNEMİ

60

Ayşin Güzel DEĞER-Sertan ÇEVİK

BİR OLGU NEDENİ İLE AMELOGENESİS İMPERFEKTA 71

Ebru DELİKAN

ÜÇ FARKLI SPOR ETKİNLİĞİNE KATILAN ÇOCUKLARIN DURUMSAL

GÜDÜLENME DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

84

Abdurrahman DEMİR-Ali İlhan BARUT-Manolya AKIN

XVII. AKDENİZ OYUNLARININ MERSİN SPOR TURİZMİNE ETKİLERİ 90

Nevzat DEMİRCİ-Yunus YILDIRIM-Pervin Toptaş DEMİRCİ

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

6

FİZİKSEL AKTİVİTE MUCİZE TEDAVİMİZ OLABİLİR Mİ? 99

Nevzat DEMİRCİ-İrfan YILDIRIM-Pervin Toptaş DEMİRCİ-Yasin ERSÖZ

ÇUKURHİSAR NEKROPOL ALANINDAKİ ÖLÜ KÜLTÜ VE MEZAR TİPOLOJİSİ 141

İlbey DÖLEK-Nur İLGÜN

SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA GÖRÜLEN KAS VE İSKELET SİSTEMİ

BOZUKLUKLARI İLE KİŞİSEL ÖZELLİKLER, KIDEM VE VARDİYALI ÇALIŞMA

ARASINDAKİ İLİŞKİ

157

Ali DUYUM-İrem ERSÖZ KAYA

HALK EĞİTİM MERKEZLERİNDE GÖREVLİ EĞİTİCİLERİN VE YÖNETİCİLERİN

GÖZÜNDEN YETİŞKİN EĞİTİMİNİN SORUNLARI 168

İbrahim DÜNDAR-Abdullah SAKAR-Erol UYSAL-Cenk AKAY

SENUSİYYE TARİKATI’NIN İSLAM BİRLİĞİ GÖRÜŞÜ VE II. ABDÜLHAMİD’İN

İTTİHAD-I İSLAM SİYASETİ

186

Nagehan ELEMANA

KOLİKLİ ATLARDA AĞRI SKALALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 195

Cenk ER

İŞ HAYATINDAKİ STRESİN ÇALIŞANLARIN ÖZEL HAYATINA ETKİSİ 205

Sümeyye ER-Nurcan TEMİZ-İrem ERSÖZ KAYA

LAZER KULLANIMINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE İNOVASYONEL

KAVRAMSAL LAZER GÖZ KORUYUCU ÜRÜN TASARIM SÜRECİ

225

Orhan ERDEN-Tuncay ŞİMŞEK

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARINI ETKİLEYEN PSİKOSOSYAL RİSK FAKTÖRLERİ

(2016-2017-2018 KARŞILAŞTIRMASI)

233

Umut ERGÜN-Funda KAHRAMAN-Uğur EŞME

LABORATUVAR TEKNİSYENLERİNİN MARUZ KALDIĞI ERGONOMİK

RİSKLERİN OWAS YÖNTEMİYLE DEĞERLENDİRİLMESİ

242

Umut ERGÜN-Funda KAHRAMAN-Uğur EŞME- Mustafa Kemal KÜLEKÇİ

YERALTI SUYU AKIŞ ÖZELLİKLERİNİN ENERJİ KAZIK GRUPLARININ

VERİMLİLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN MODELLENMESİ

257

Özgür Lütfi ERTUĞRUL-Fatma Dülger CANOĞULLARI

MERSİN İLİ KENTSEL YERLEŞİM ALANI İÇİN ENERJİ KAZIKLARININ

VERİMLİLİĞİNİN İNCELENMESİ 264

Özgür Lütfi ERTUĞRUL-Fatma Dülger CANOĞULLARI

Aquifer Thermal Energy Storage İn Mersin Coastal Aquifer: A Pre-Feasibility Study 273

Nihan Aydın ERTUĞRUL- Zübeyde Hatipoğlu BAĞCI- Özgür Lütfi ERTUĞRUL

Kaya Düşmelerine Karşı Koruma Galerilerinin Dinamik Davranış Analizi 285

Özgür L. Ertuğrul- Semih Aşıcı

GERİ DÖNÜŞÜM (r-PET) POLİESTER İPLİKLERİN ŞÖNİL İPLİK YAPISINDA

KULLANIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

293

Bestem ESİ-Pınar Duru BAYKAL

MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN KADAVRAYA VE

KADAVRA BAĞIŞINA YAKLAŞIMLARI 308

İsmail Yağmurhan GİLAN-Vedia Bennu GİLAN-Zeliha Kurtoğlu OLGUNUS

TEDAVİ ETKİLİLİĞİ ÇALIŞMALARINA YENİ BİR YAKLAŞIM: YENİDEN

SINIFLANDIRMA İNDEKSİ

313

Vedia Bennu GİLAN-Asena Ayça ÖZDEMİR

OFİS KOLTUKLARININ ERGONOMİSİNİN İŞ VERİMLİLİĞİNE ETKİSİ 321

İlker GÖKÇE-İrem ERSÖZ KAYA-Mustafa Kemal KÜLEKÇİ

FARKLI AMARANT ÇEŞİTLERİNİN ÇUKUROVA BÖLGESİNE ADAPTASYONU 333

Engin GÖNEN-Yeşim Bozkurt ÇOLAK-Attila YAZAR

HANEHALKI TASARRUF VE BORÇLULUK DÜZEYLERİNİN AKDENİZ BÖLGESİ

İLLERİNDE KARŞILAŞTIRILMASI 341

Fatih GÜNAY-Erdinç KARADENİZ

ÇALIŞMA HAYATINDAKİ KADINLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

FARKINDALIKLARININ DEĞERLENDİRİLMES

385

Selen GÜNAYDIN-Hasan Ejder TEMİZ-İrem Ersöz KAYA

ÜNİVERSİTE ÇALIŞANLARININ PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK DÜZEYLERİ VE

STRESLE BAŞ ETME TARZLARININ İNCELENMESİ (TOROS ÜNİVERSİTESİ

ÖRNEĞİ)

396

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

7

Fatma Sema GÜRKAN - Çilen DEMİR - Kerem BEREKETOĞLU

CİLT 3 / VOLUME 3

İLETKEN ŞEKİLİN DEĞİŞİMİNE GÖRE ENERJİ HASATLAYICILARIN

KARŞILAŞTIRILMASI 14

Mahmut KABAKULAK-Mehmet Tahir GÜLLÜOĞLU-Serdal ARSLAN

BARA ÜZERİNDEN ENERJİ HASATLAMA 24

Mahmut KABAKULAK- Mehmet Tahir GÜLLÜOĞLU-Serdal ARSLAN

TARIMSAL DEĞER ZİNCİRİ 33

Esra KADANALI-Şekip YAZGAN

KUZEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ HAYVANCILIK POTANSİYELİ 44

Esra KADANALI-Şekip YAZGAN

ALATA BAHÇE KÜLTÜRLERİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ’NDE GELİŞTİRİLEN YENİ

TURUNÇGİL ÇEŞİTLERİNİN MEYVE ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN

DEĞERLENDİRİLMESİ

54

Güçer KAFA

LİMONLARDA GÖRÜLEN RUMPLE (ÇÖKÜNTÜ) ZARARININ YÖNEYLERE GÖRE

DAĞILIMI

67

Güçer KAFA-Turgut YEŞİLOĞLU

TEPKİ YÜZEYİ METHODOLOJİSİNE DAYANARAK TAŞLAMA

PARAMETRELERİNİN TASARIMI 77

Funda KAHRAMAN- -Gökhan BAŞAR - Ganime Tuğba ÖNDER

MERSİN VE ADANA İLLERİNİN İHRACATINA DÖVİZ KURUNUN ETKİSİ 90

Fatih KAPLAN-M. Sami SÜYGÜN

KOROZYONDAN KORUNMADA DOĞAL İNHİBİTÖR OLARAK BETA

VULGARİS L. (KIRMIZI PANCAR)’İN YUMUŞAK ÇELİK ÜZERİNE ETKİSİ

105

Sedef KAPLAN-Gülşen AVCI

DENİZ KABUĞU TOZU KATKILI POLİMER MATRİSLİ KOMPOZİT

MALZEMELERİN SÜRTÜNME VE AŞINMA DAVRANIŞININ İNCELENMESİ

138

B. Hakan KARAASLAN-Banu SUGÖZÜ

AKDENİZ BÖLGESİNDE BULUNAN İLLERİN TURİZM TEŞVİKLERİ AÇISINDAN

DEĞERLENDİRİLMESİ

149

Erdinç KARADENİZ-Cemile ÖCEK

ROBOTİK UYGULAMALI STEM ETKİNLİĞİNİN ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENME

YAKLAŞIMLARINA VE STEM TUTUMLARINA ETKİSİ 165

İlknur KAVACIK-Ahmet AKBAŞ

ATÖLYE ORTAMININ ERGONOMİK OLARAK İNCELENMESİ 182

İrem Ersöz KAYA-İlker SUGÖZÜ

SARI KANTARON BİTKİSİNİN MUTFAKTA KULLANILMA POTANSİYELİ 187

Serpil Yalım KAYA-Onur CAN

KIZILCIK MEYVESİ, BİLEŞİM ÖZELLİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI 194

Serpil Yalım KAYA – Deniz CANLI

KARBON ELYAF TAKVİYELİ POLİMER MATRİSLİ KOMPOZİTLERİN TRİBOLOJİK

ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ 203

Yusuf KEPİR-Banu SUGÖZÜ

MERSIN İLINDEKI TÜRKIYE ŞAMPIYONASINA KATILAN RİTMİK

CİMNASTİKÇİLERDE LATERALİZASYONA GÖRE DİNAMİK DENGENİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

212

İnci KESİLMİŞ-Manolya AKIN

KERKÜK'TE YAZILAN İLK YERLI TÜRKÇE SÖZLÜK: LUGÂT-I TÜRKIYYE VE

KERKÜKLÜ HACI ABDULLAH SÂFÎ

220

Necat KEVSEROĞLU

PREDICS YAZILIMI İLE HASSAS RADAR KESİT ALANI BENZETİMİ VE ANALİZİ 226

Özkan KIRIK-Caner ÖZDEMİR

PAGET HASTALIĞINDA ÇENE KEMİĞİ BELİRTİLERİ: BİR OLGU SUNUMU 236

Nazan KOÇAK

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

8

MİKROALGAL BİYOTEKNOLOJİ ÇALIŞMALARI VE 2015-2016 DÖNEMİNDE

ERDEMLİ SAHİLİNDE MİKROALG TÜR KOMPOZİSYONUNUN VE HAFTALIK

DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİ

244

Merve KONUCU-Elif Eker-DEVELİ

AKDENİZ BÖLGESİ İLLERİNİN MUHASEBE MESLEĞİ İŞGÜCÜ İHTİYAÇLARI VE

MESLEKİ BECERİ BEKLENTİLERİ 261

Levent KOŞAN-Fatih GÜNAY

FOTOVOLTAİK SİSTEMLERİN MAKSİMUM GÜÇ NOKTASINDA ÇALIŞTIRILMASI 275

Ercan KÖSE

FOTOVOLTAİK SİSTEMLERİN SICAKLIĞA BAĞLI ENERJİ VERİMLİLİĞİ

PERFORMANSININ ANALİZ EDİLMESİ

293

Ercan KÖSE

HATAY İLİ ORMAN FİDANLARINDA GÖRÜLEN SOLGUNLUK VE KÖK

ÇÜRÜKLÜĞÜ ETMENİ FUNGAL PATOJENLERİN KARAKTERİZASYONU

306

Şener KURT-Aysun UYSAL-Soner SOYLU-E. Mine SOYLU-Merve KARA

SANAT TERAPİSİ VE KANSER 315

Diğdem LAFCI -Ebru YILDIZ-Fadime TORU

KÜLTÜREL ROTALAR BAĞLAMINDA MERSİN İLİNİN İNANÇ TURİZMİ

POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

325

Yasemin Sarıkaya LEVENT- Meltem UÇAR

FARKLI YIKAMA UYGULAMALARININ ELASTAN İÇEREN DENİM KUMAŞLARA

ETKİSİNİN İNCELENMESİ 345

Serin MEZARCIÖZ-R. Tuğrul OĞULATA

PAIRWISE COMPARISON SCALE FOR ESTIMATING PUBLIC TRANSPORT SUPPLY

QUALITY

356

Sarbast MOSLEM-Szabolcs DULEBA

YAZLIK KABAKLARDA (Cucurbita pepo L.) MORFOLOJİK VE MOLEKÜLER

YÖNTEMLERLE HETEROTİK GRUPLARIN TESPİT EDİLMESİ İLE BAZI

BİTKİ VE BAZI MEYVE ÖZELLİKLERİNDE HETEROZİS

367

Çetin NACAR-Nebahat SARI-Nedim MUTLU

YAZLIK KABAKLARDA (CUCURBİTA PEPO L.) MELEZLEME YOLUYLA ELDE

EDİLMİŞ HİBRİTLER İLE HİBRİTLERİN EBEVENLERİNİN MORFOLOJİK

KARAKTERİZASYONU VE AKRABALIK DERECELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

378

Çetin NACAR

CİLT 4 / VOLUME 4

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN CİNSİYET ROLLERİNE İLİŞKİN KALIP

YARGILARI 14

Burhan PARSAK-Leyla SARAÇ

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUL DENEYİMİ/ÖĞRETMENLİK

UYGULAMASI DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARI

23

Leyla SARAÇ-Eda MUŞTU

ÜÇÜNCÜ BASAMAK BİR HASTANEDE YARA YERİNDEN İZOLE EDİLEN

CANDİDA TÜRLERİNİN TANIMLANMASI VE ETEST YÖNTEMİYLE ANTİFUNGAL

DUYARLILIĞININ BELİRLENMESİ

31

Hafize SAV

TÜRK MUTFAĞINDA KAHVALTI KÜLTÜRÜ 36

Dilek SAY-Mustafa Kadir ESEN-Nuray GÜZELER

GÜLNARDA BADEM YETİŞTİRİCİLİĞİ 55

Levent SON-Aşkın BAHAR

TÜRKİYE’DE ASİ NEHRİ’NDE İSTİLACI SU SÜMBÜLÜ EİCHHORNİA CRASSİPES

BİTKİSİNDEN İZOLE EDİLEN VE TANILANAN BAKTERİYEL ENDOFİTLERİN

BİTKİ GELİŞİMİNİ TEŞVİK EDİCİ ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ

65

Soner SOYLU-Merve KARA-İlhan ÜREMİŞ-Şener KURT-E. Mine SOYLU-Aysun

UYSAL

DİJİTAL GİRİŞİMCİLİKTE MARKALARIN SAHİP OLMASI GEREKEN DİJİTAL

PAZARLAMA YETKİNLİKLERİNİN İNCELENMESİ 79

Hatice Doğan SÜDAŞ - Sedef Şahin GEÇGEL-

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

9

MEDİKAL TURİZMDE TR62 BÖLGESİNİN POTANSİYELİ ÜZERİNE BİR

DEĞERLENDİRME 91

Mehmet Sami SÜYGÜN-Fatih KAPLAN

AKDENİZ BÖLGESİNDE YENİLENEBİLİR FONKSİYONEL DOMATES KURUTMA

SİSTEMİ TASARIMI VE SWOT ANALİZİ

104

Tuncay ŞİMŞEK - Orhan ERDEN

ÇUKUROVA’DA GELİNCİK ÇİÇEĞİNDEN YAPILAN GELİN OYUNU VE

OYUNCAĞI YAPIMININ EĞİTİM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

113

Serdarhan Musa TAŞKAYA-Esin DÖNMEZLER

ERDEMLİ ŞEYKEM CAMİSİ 125

Lokman TAY

HEMŞİRELİKTE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ

TEZLERİNİN EĞİLİMLERİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ 143

Sabahattin TEKİNGÜNDÜZ-Mualla YILMAZ-Münevver BOĞAHAN -Zeliha

YAMAN-Hilal ALTUNDAL

INVESTIGATION OF MICRO-DOPPLER SIGNATURES OF VARIOUS HUMAN

MOVEMENTS BY THE HELP OF TIME-FREQUENCY ANALYSIS TOOLS 163

Onur TEKİR-Caner ÖZDEMİR

YAPAY SİNİR AĞI YÖNTEMİ KULLANILARAK MERSİN İÇİN GÜNLÜK GÜNEŞ

RADYASYONUNUN MODELLENMESİ 170

Erdinç TİMOÇİN-Samed ÇETİNKAYA

AKDENİZ’E ÖZGÜ BİR KÜLTÜR VE TASARIM ETKİNLİĞİ: MAVİ YOLCULUK VE

BODRUM GULETİ

180

Bülent İbrahim TURAN-Ahmet Can ÖZCAN

GENETIC STRUCTURING OF BLACK SEA SHAD (ALOSA IMMACULATA

BENNETT, 1835) POPULATIONS 201

Cemal TURAN- Funda TURAN

GENETİC DİFFERENTİATİON OF TWAİTE SHAD (ALOSA FALLAX NİLOTİCA)

POPULATİONS

212

Cemal TURAN- Funda TURAN

BUĞDAY SAPLARINDAN ELDE EDİLEN KÂĞITLARIN FİZİKSEL VE OPTİK

ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE POTASYUM BORHİDRÜRÜN ETKİSİ 221

Ahmet TUTUŞ-Mustafa ÇİÇEKLER

KAHRAMANMARAŞ KÂĞIT FABRİKASI ATIK SULARININ ARITILMASI 229

Ahmet TUTUŞ-Ahmet LEBLEBİCİ

DOĞU AKDENİZ YÖRESİ OKALİPTUS DİRİ VE ÖZ ODUNLARI LİF

MORFOLOJİSİNİN KÂĞIT ÜRETİMİNE UYGUNLUĞUNUN ARAŞTIRILMASI

237

Ahmet TUTUŞ-İbrahim BEKTAŞ-Gamze GÜLTEKİN

6. VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE AKADEMİK MOTİVASYON VE SİBER

ZORBALIĞIN İNCELENMESİ

248

A. Nasır TÜRK – Fatma Sema GÜRKAN

AİLE KURUMUNDAKİ SOSYO-KÜLTÜREL DEĞİŞİM: ANTALYA KALEİÇİ ÖRNEĞİ 277

Fatih USLU

ISPANAK ÜRETİM ALANLARINDA SORUN OLAN ÖNEMLİ FUNGAL YAPRAK

HASTALIK ETMENLERİ

282

Aysun Uysal- Şener Kurt-Soner Soylu- E . Mine Soylu- Merve Kara

ÖĞRETİMDE İNFOGRAFİK UYGULAMALARININ KULLANIMI 289

Erol UYSAL-Abdullah SAKAR-İbrahim DÜNDAR-Cenk AKAY

AKDENİZ BÖLGESİ KAPSAMINDAKİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİNİN

SUNDUKLARI FİNANSAL BİLGİLERİN ŞEFFAFLIK VE HESAP

VEREBİLİRLİK AÇISINDAN İNCELENMESİ

305

Erkan UZUN

ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ FİNANSAL DURUM TABLOSUNUN 2015-2016-

2017 YILLARINA AİT VERİLERİNİN ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İÇERİSİNDE YER

ALAN LİKİDİTE VE MALİ YAPI ORANLARI KULLANILARAK DEĞİŞİMLERİNİN

İNCELENMESİ

315

Erkan UZUN

İŞ KAZALARINA SEBEP OLAN ÖNEMLİ FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ 328

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

10

İlknur Simge ÜNAL-İrem ERSÖZ KAYA

ÖZLÜ İPLİK KULLANILARAK ÜRETİLMİŞ HAVLU KUMAŞLARDA TEKRARLI

YIKAMANIN YUMUŞAKLIK ÖZELLİKLERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI 339

Belkıs Zervent ÜNAL-Sait YILÖNÜ

TEKNOLOJİK İLERLEME VE ÇEVRE SORUNLARI: TARIM SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR

İNCELEME

353

Şekip YAZGAN-Esra KADANALI

TÜRKİYE’DE TARIMSAL DESTEKLEMELER: TARIM KANUNU ÇERÇEVESİNDE

BİR DEĞERLENDİRME (2006-2017) 361

Şekip YAZGAN-Esra KADANALI

YÖNETSEL ETİK, ETİK YÖNETİM SİSTEMLERİ VE HESAP VEREBİLİRLİK:

GELENEKSEL VE İŞLETMECİ BAKIŞ AÇILARIYLA KARŞILAŞTIRMALI BİR

İNCELEME

371

Murat YILDIRIM

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SPOR TURİZM ÇEŞİTLİLİĞİ VE GELİRLERİNİN

KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ

389

Yunus YILDIRIM-Nevzat DEMİRCİ-Pervin Toptaş DEMİRCİ

DEMRE'NİN KÜLTÜR TURİZM POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 397

Merve ZAYIM

CİLT 5 / VOLUME 5

UV ABSORPLAYICI OLARAK TiO2’nin RENKLİ KUMAŞLARIN IŞIK HASLIĞINA

ETKİSİ 17

Sabiha SEZGİN BOZOK-Tuğrul OĞULATA

İNSANSIZ HAVA ARAÇLARINDA KULLANILAN MALZEMELER 25

Süleyman Çınar ÇAĞAN-Berat Barış BULDUM

LOKMÂN HEKÎM EFSANELERİNİN MİTOLOJİK İZLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME 35

Birsel ABİHA ÇAĞLAR

HEMŞİRELERDE OKSİDATİF STRES 48

Tuğba ÇAM-Seher Gürdil YILMAZ

HAMMADDE KARIŞIMLARINDAN DÜŞÜK MALİYETLİ BİYODİZEL ÜRETİMİ 58

Sema ÇELİK- -Muharrem KAHRAMAN - Utku ARSLAN

ÖĞRETMENLERİN YANSITICI DÜŞÜNME EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİ 68

Tuğba İnciman ÇELİK

GLİSEROL KATKI MADDESİNİN CZTS İNCE FİLMLERİN MORFOLOJİK,

YAPISAL VE FOTOVOLTAİK ÖZELİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

77

Samed ÇETİNKAYA - Erdinç TİMOÇİN

AKDENİZ BÖLGESİ İÇİN KÜRESEL ISINMA SENARYOLARI VE BİTKİLER

ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ 84

Sertan ÇEVİK-Ayşin Güzel DEĞER

GENETIC STRUCTURING OF BLUE JACK MACKEREL (TRACHURUS PICTURATUS)

POPULATIONS

89

Mevlüt GÜRLEK, Funda TURAN, Cemal TURAN

EGE MUTFAĞINDAN YEMEKLİK BİTKİLER 97

Nuray GÜZELER -Çağla ÖZBEK

BUZAĞILARDA RESPIRATORIK SINSITYAL VIRÜS ENFEKSIYONUNDA

PATOLOJIK BULGULARIN DEĞERLENDIRILMESI

112

Mehmet HALIGÜR-Ahmet AYDOĞAN

OREOCHROMİS NİLOTİCUS BALIKLARINDA OLUŞTURULAN DENEYSEL BAKIR

NANOPARTİKÜL TOKSİKASYONUNDA RENAL VE İNTERRENAL DOKULARDA

PATOLOJİK BULGULAR

117

Mehmet HALIGÜR-AYŞE HALIGÜR-Ahmet AYDOĞAN-Hikmet Yeter ÇOĞUN-

Gülçin DAĞLIOĞLU

KURUMSAL ÇEVREDE YENİLİKÇİ GİRİŞİMCİLİK: YOLSUZLUK VE ZAYIF

MÜLİKYET HAKLARI UYGULAMALARINA YÖNELİK BİR KAVRAMSAL ÇERÇEVE

127

Duygu HIDIROĞLU

FREN BALATA MALZEMELERİNİN TRİBOLOJİK VE MEKANİK ÖZELLİKLERİNE

ÇİNKO PARÇACIKLARIN ETKİSİ 139

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

11

Beste HOPLAMAZ-İlker SUGÖZÜ-Banu SUGÖZÜ

AKTİF VE PASİF MİLİMETRE DALGA GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİNİN AVANTAJ

VE DEZAVANTAJLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 150

Hakan IŞIKER-Caner ÖZDEMİR

ÖRGÜTSEL İLETİŞİM AĞLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME 160

Fatma İNCE

İNSAN KAYNAKLARINDA BELİRSİZLİK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME 172

Fatma İNCE

MERSİN İLİ İÇİNDE YAPILACAK OLAN BEŞ KATLI BİR YAPININ YENİ

2018 TÜRKİYE BİNA DEPREM YÖNETMELİĞİ UYARINCA ZAMAN- TANIM

ALANI YÖNTEMİ İLE DEPREM ANALİZİ

185

Hüsamettin KIZMAZ- Tuğçe SEVİL YAMAN

ÇUKUROVA’DA “TARIM VE TASARIM” VE BİR VAKA ÇALIŞMASI: MERSİN’DE

ÇİLEKÇİLİK VE KENDİN YAPÇI TASARIM 197

Mine OVACIK

THE COMPOSITION OF R. FAKHRETDINOV`S STORY "ASMA, OR OFFENCE AND

PUNISMENT"

223

Khuzhakhmetov Ainur OSKAROVICH

SAĞLIK OKURYAZARLIĞININ HİPERTANSİYON KONTROLÜNDE ÖNEMİ 225

Emine ÖNCÜ

MERSİN MUT İLÇESİNDE CEVİZ ALANLARINDA KÖK UR NEMATODU

(MELOİDOGYNE İNCOGNİTA)?NUN TESPİTİ

245

Adem ÖZARSLANDAN

TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜNDE VERİ MADENCİLİĞİ 251

Şehpal ÖZDEMİR-Füsun DOBA KADEM

DİJİTAL BASKILI KUMAŞLARDA HAVA GEÇİRGENLİĞİ VE PATLAMA

MUKAVEMETİ ÜZERİNE DENEYSEL BİR ÇALIŞMA 259

Şehpal ÖZDEMİR - Füsun DOBA KADEM

GENÇ ARAŞTIRMACILARIN META ANALİZ ÇALIŞMALARINA BAKIŞ AÇISINI

DEĞERLENDİRMEK

269

Asena Ayça ÖZDEMİR-Gülhan TEMEL

YAŞLANDIRMA SÜRESİNİN CEVİZ KAPLAMALARIN YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ

PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ 278

Ferhat ÖZDEMİR-Ahmet TUTUŞ

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL ARAŞTIRMA SÜREÇLERİNDE

KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR 285

Soner Mehmet ÖZDEMİR

TÜRKÇE ÖĞRETİCİLERİNİN YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERE TÜRKÇE

ÖĞRETİMİNDE YAŞADIKLARI SORUNLAR: MERSİN İLİ ÖRNEĞİ

299

Soner Mehmet ÖZDEMİR - Yasemin YALDIZ SELBİ

ORTALAMA SICAKLIKLARIN GİDİŞ ANALİZİ: SİLİFKE İSTASYONU 310

Mete ÖZFİDANER-Duygu ŞAPOLYO-Fatih TOPALOĞLU

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE KÜÇÜK RUMİNANTLARIN LENTİVİRUS

ENFEKSİYONLARININ ARAŞTIRILMASI 320

İrfan ÖZGÜNLÜK-Hikmet ÜN-Mehmet ÇABALAR

LLZO Pil Elektrolitlerinde Kalsiyumun Yerel Ortamının Belirlenmesi 331

Osman Murat ÖZKENDİR

FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ALGILADIĞI ÖZERKLİK DESTEĞİNİN

ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ

338

Seher ÖZMERCAN-Tuğba YANPAR YELKEN-Sedat KANADLI

DOĞU AKDENİZ MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI 354

Mustafa ÖZTÜRK

İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ VE KUVVAYIMİLLİYECİ HASAN REMZİ ÖZYURT'UN

ANILARI 377

Mustafa ÖZYURT

DETERMINATION OF THE HYBRID ENERGY SOURCE POTENTIAL WITH

MEASUREMENTS IN MERSİN AND ITS REGION

380

Mehmet ZİLE

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

12

MERSİN BÖLGESİNİN ENERJİ KAYNAKLARI VE MERSİN’İN MEVCUT ENERJİ

ÜRETİMİ 386

Mehmet ZİLE

HYBRID ENERGY AGRICULTURAL IRRIGATION IN MERSIN REGION 396

Mehmet ZİLE

ENERGY SOURCES OF THE MEDITERRANEAN REGION AND CURRENT ENERGY

PRODUCTION

402

Mehmet ZİLE

CİLT 6 / VOLUME 6

MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KARSİNOMA HÜCRELERİNDE YARA AÇMA

DENEYİ İLE MİGRASYON ANALİZİ 15

Erkan ALABAŞ –Ahmet Ata ÖZÇİMEN

İNSAN PANKREATİK KANSER HÜCRELERİNDE DAPI-A YÖNTEMİ İLE OTOFAJİK

HÜCRELERİN BELİRLENMESİ

17

Erkan ALABAŞ –Ahmet Ata ÖZÇİMEN

ÜÇÜZ GEBELİKLERİN PERİNATAL SONUÇLARININ VE ÖZELLİKLERİNİN TEK

MERKEZLİ ANALİZİ 19

Songül ALEMDAROĞLU - Hakan KALAYCI

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN AFET

BİLİNCİ DÜZEYİ

22

Evrim ARSLAN -Nesrullah AZBOY

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ ARAŞTIRMA

GÖREVLİSİ HEKİMLERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ 24

Evrim ARSLAN -Cansu KARABİBER -Mehtap ELTAŞ

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN UYKU

BOZUKLUKLARI VE UYKULULUK HALLERİNİN EPWORTH UYKULULUK ÖLÇEĞİ

VE UYKU HİJYEN İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

26

Evrim ARSLAN - Cansu KARABİBER -Mehtap ELTAŞ

SOFRALIK ZEYTİN ÜRETİMİNDE TESİSİÇİ ATIKSU KAYNAKLARININ

BELİRLENMESİ VE KİRLİLİK YÜKÜNÜN AZALTILMASI

28

Hüdaverdi ARSLAN – Mutlu YALVAÇ – M. Ali MAZMANCI – Serpil SAVCI

RESPIRATORY DİSTRESS AND AGITATION AFTER POSTOPERATIVE ANALGESIA

MIXTURE 39

Eyüp AYDOĞAN – Yasin TİRE

ALFA LİPOİK ASİT VERİLEN DİYABETLİ RATLARIN AORT ARTER DUVARINDA

ADRENOMEDULLİN EKSPRESYONU

43

Leyla BAHAR -Nehir SUCU -Nazan ERAS - Özlen TUBAY BAĞDATOĞLU

TIP FAKÜLTELERININ TEORIK EĞITIM SORUNLARINA BIR ÇÖZÜM ÖNERISI:

WEB TABANLI EĞITIM 46

İbrahim BAŞHAN

WEB-TABANLI ULUSAL ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI PROJE ÇIKTI RAPORU 48

İbrahim BAŞHAN - Tufan MENGİ - Ahmet Hakan ÖZTÜRK

SPLENEKTOMİ ENDİKASYONU: SON 8 YILLIK KLİNİK DENEYİMİMİZ 50

Mustafa BERKEŞOĞLU - Aydan AKDENİZ - Mehmet Özgür TÜRKMENOĞLU -

Aydemir ÖLMEZ - Ahmet DAĞ

AÇIK KAYNAK İSTİHBARATI İLE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN SİBER

GÜVENLİK MODELİ 53

İrem CİVELEK – Mustafa KARA – Kemal KAYA

ACTH (ADRENOKORTİKOTROPİK HORMON) ÖLÇÜMÜNDE

N-FENİLMALEİMİD'İN HEMOLİZ ÜZERİNE KORUYUCU ETKİSİ

66

Berrin İmge ERGÜDER – Mustafa DURMAZ

YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZDE TAKİP EDİLEN FEMUR KIRIĞI OLAN HASTALARIN

ÖZELLİKLERİ 72

İskender KARA -Mehmet SARGIN

PROTON DEĞİŞİM MEMBRANLI YAKIT HÜCRELERİNİN ARAÇLARDA

KULLANILMASI

74

Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ

ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ TASARRUF YÖNTEMLERİ 84

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

13

Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ

ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİ VE

REJENERATİF FRENLEME 91

Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ

HİDROJEN YAKIT HÜCRELİ ARAÇ SİSTEMLERİ İÇİN ENERJİ DEPOLAMA

TEKNOLOJİLERİ

102

Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ

MÜSİN-1 (MUC1) VE MÜSİN-4 (MUC4) GENLERİNİN FARKLI ÜREME

DÖNEMLERİNDEKİ SIÇANLARIN UTERUS DOKUSUNDA EKSPRESYON

DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI

111

Tuğrul Kaan KILIC -Badel ARSLAN - Gül YAS - Irem Bekalp YILMAZ - Nurcan

ARAS

PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERİNDE SİTOTOKSİSİTE ÜZERINE ETKİSİ

113

İsmail Ayberk KIRBIYIK - Ahmet Ata ÖZÇIMEN

PAN AURORA KİNAZ İNHİBİTÖRÜ DANUSERTİB'İN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERİNDE APOPTOZ ÜZERİNE ETKİSİ 115

İsmail Ayberk KIRBIYIK - Ahmet Ata ÖZÇIMEN

DANUSERTIB UYGULANAN MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KANSER

HÜCRELERİNİN CIM-PLATE 16 KULLANILARAK MİGRASYON ANALİZİ

117

Ahmet Ata ÖZÇİMEN - Erkan ALABAŞ

PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERINDE HÜCRE DÖNGÜSÜ ÜZERINE ETKISININ ARAŞTIRILMASI 119

Ahmet Ata ÖZÇİMEN - İsmail Ayberk KIRBIYIK

KIYISAL SULARDA ZARARLI ALG ARTIŞLARI, NEDENLERİ, SONUÇLARI 121

Sevim POLAT

LAGÜNER ORTAMLARIN BİYOÇEŞİTLİLİK AÇISINDAN ÖNEMİ VE ÇUKUROVA

DELTASI LAGÜNLERİ

131

Sevim POLAT

İSKENDERUN KÖRFEZİ’NDEN (KUZEYDOĞU AKDENİZ) TOPLANAN KIRMIZI

ALG, CORALLİNA ELONGATA’NIN BİYOKİMYASAL İÇERİĞİNİN İNCELENMESİ 140

Sevim POLAT – İbrahim GÜR – Tuba KURT – Abdurrahman POLAt

ANESTEZİSTLERİN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE TRAKEOSTOMİ PROSEDÜRÜ,

ENDİKASYONLARI VE YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ: ULUSAL BİR

ANKET ÇALIŞMASI

150

Mehmet SARGIN - Betül BAŞARAN - Mehmet Selçuk ULUER

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİDE 5. YIL SONUÇLARIMIZ 153

Hakan SEYİT - Badel ARSLAN

KESİ FITIKLARINDA PERİTON İÇİNE KONAN DUAL MEŞ İLE OMENTAL

İNTERPOZİSYONLU POLİPROPİLEN MEŞ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

155

Gürcan ŞİMŞEK –Ahmet TEKİN – Adil KARTAL

AKUT RESPIRATUAR DISTRES SENDROMLU (ARDS) YOĞUN BAKIM

HASTALARINDA EK HASTALIK VE MORTALITE ORANLARI

Yasin TİRE – Aydın MERMER

YETİŞKİN İNSAN TRAKEOBRONŞİAL AĞACI MORFOMETRİSİ ÜZERİNE BİR

ÇALIŞMA

157

Işık TUNCER

KÜNT KARIN TRAVMASINA BAĞLI SOLİD ORGAN YARALANMALARINDA

NONOPERATİF TEDAVİ 161

Mehmet Aykut YILDIRIM

ENGEL ARKASI GÖRÜNTÜLEME RADARI UYGULAMALARI İÇİN C-BAND’DA

ÇALIŞAN MİKROŞERİT YAMA ANTEN DİZİSİ TASARIMI

164

Betül YILMAZ – Caner ÖZDEMİR

FARKLI ACI VE TATLI GEN RESEPTÖR POLİMORFİZMLERİNİN DİŞ ÇÜRÜĞÜ

OLUŞUMUNA ETKİSİ 179

Melis YILMAZ - Şenay BALCI - Nazan KOÇAK - Didem DERİCİ YILDIRIM -

Lülüfer TAMER

THE ROLE OF PERCEPTION IN ARCHITECTURAL DESIGN 189

Riyad ŞİHAB

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

14

MERSİN ORTA TOROSLAR’DA SİNAP, GÖZNE VE BELENKEŞLİK KALELERİ 196

Halil SÖZLÜ- Lale YILMAZ

ORTADOĞU'YA YERLEŞEN BOŞNAK VE BATI RUMELİ BÖLGESİ’NDEN GELEN

DİĞER MUHACİRLER (1867-1941) 210

Redžep Škrijelj

FEDERAL ALMANYA'DA İSLAM DİN DERSLER VE TÜRKÇE DERSLERNE ETKİSİ 212

Ali TOPÇUK

KIBRIS TÜRK ŞAİRİ OSMAN TÜRKAY'IN ŞİİRLERİNDE AKDENİZ TEMASI 268

Tahir ORUCOV- Vaqif ORUCOV

TOROSLARDA YÖRÜK KÜLTÜRÜ 273

Hasan BAHAR

PAMUK VE GÜMÜŞ ELYAFLA ÜRETİLEN İPLİKLERİN BAZI KALİTE

PARAMETRELERİNİN İNCELENMESİ

297

Zehra KAYNAR TAŞCI- Nihat ÇELİK TÜRKİYE’DE AKDENİZ BÖLGESİ LİMON ÜRETİCİ FİYATLARI İLE BAŞLICA TÜKETİM MERKEZLERİ

TÜKETİCİ FİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ: TEK FİYAT KANUNU- VAR MODEL ANALİZİ 304

Erkan AKTAŞ- Aynur KARAÇOBAN- Kübra MAKCA

TOPLUMSAL CİNSİYET VE NARSİSİZM İLİŞKİSİ 323

Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL

TOPLUMSAL CİNSİYET MOTİVASYON ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI 334

Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL

ERKEKLERDE TOPLUMSAL CİNSİYET NORMLARINA UYUM, MOTİVASYON VE

PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ İLİŞKİSİ

345

Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL

NOTLAR

NOT: Sempozyumumuz, “En Az Beş Farklı Ülkeden Konuşmacı Katılımının Sağlaması"

şartını sağlamaktadır. Sempozyumumuza sözlü sunum ile farklı ülkelerden katılan

araştırmacılardan bazıları şöylece sıralanabilir:

Prof. Dr. Galib Sayılov Azerbaijan

Prof. Dr. Seyfeddin Rzasoy Azerbaijan

Assoc. Prof. Dr. Zümrüd MANSİMOVA Azerbaijan

Assoc. Prof. Dr. Aynur Khuzhakhmetov Bashkortostan

Prof. Dr. Hacıyev Eldar Nabiyeviç Dagestan

Dr. Ali Topçuk Germany

Sarbast MOSLEM Hungary

Nejat KEVSEROĞLU Iraq

Assoc. Prof. Dr. Selim BEZERAJ Kosovo

Assoc. Prof. Anzorova Svetlana Petrovna Moscow State Institute

Prof. Dr. Redzeb Skrijelj Serbia

İbrahim ALBAYRAK Switzerland

Assoc. Prof. Dr. Janibekov Kakajan Turkmenistan

Seymur MESHAIK Ganja State Unıversıty

Arian JANOVA University Of Prishtina Maryam GALIULLINA Naberejnye Chelny State Teachers Training

University

Moez SHAIEK 2 Association Méditerranée Action-Nature

Szabolcs DULEBA

Budapest Unıversıty Of Technology

And Economics

Vaqif Orucov Azerbaycan Mılli Elmler

Akademiyası

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

15

MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KARSİNOMA HÜCRELERİNDE YARA AÇMA

DENEYİ İLE MİGRASYON ANALİZİ

Erkan ALABAŞ

Ahmet Ata ÖZÇİMEN

ÖZET

Pankreatik kanser, pankreasın hem ekzokrin hem de endokrin tümörlerini kapsamaktadır.

Pankreatik tümörlerin %90?ından fazlası duktal epitelyumdan kaynaklanır. Amerika Birleşik

Devletleri?nde, pankreatik kanser erkeklerde teşhis edilen ve yaygın olarak görülen hastalık

olarak üst sırada yer alırken kadınlarda dokuzuncu sırada yer almaktadır. Pankreas kanseri tüm

kanser ölümlerinin yaklaşık %7?sini oluşturmaktadır. Erkekler de pankreatik kanser

kadınlardan %30 daha yaygındır. Metastaz, kanser hastaları için tedavi başarısızlığının temel

nedenidir. Metastatik hastalarda sağkalım 3-6 ay civarındadır. Pankreas kanseri hastalarda

tümör, pankreas dışına doğru lenf nodlarına, komşu dokulara ve uzak organlara metastaz

yapmaktadır. Kanser, aynı zamanda birçok sinyal iletim yollarının düzensizliğini içeren bir

hastalıktır. Bu sinyaller arasında mitotik bölünmeleri tetikleyen Aurora Kinaz sinyalleri

bulunmaktadır. Aurora kinazlar, hücre döngüsü düzenleyicileri olarak rol oynarlar. Danusertib,

Aurora kinaz ve güçlü antikanser etkiye sahip olan üçüncü nesil bir Bcr-Abl tirozin kinaz

inhibitörüdür. MIA Paca-2, tüm pankreatik tümörlerin yaklaşık %90?ını temsil eden bir insan

metastaik pankreatik adenokarsinoma hücre hattıdır. Bu bilgiler doğrultusunda, MIA PaCa-2

hücrelerinde Danusertib?in 318nM derişimindeki IC50 değeri kullanılarak Yara Açma (Wound

healing) deneyinde belirli zamanlarda (0, 18, 24, 48, 72 ve 96.saat) mikroskopta fotoğrafları

çekilerek etkisi incelendi. Primer tümör olan MIA PaCa-2 hücrelerinde hem kontrol grubunda

hem de Danusertib IC50 ilaç dozajı grubunda 96. saate (ileri saatlere) kadar kapanma

gözlenmemiştir. Sonuç olarak; Pan Aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib ilacının bulunduğu

grupta migrasyon gözlenmediği varsa da düşük düzeyde olduğu görülmektedir.

Analysis Of Migration In Danusertib Treated Human Pancreatic Carcinoma Cells By

Using Wound Healing Experiment

ABSTRACT

Pancreatic cancer includes both exocrine and endocrine tumors of the pancreas. More than 90%

of pancreatic tumors are caused by ductal epithelium. In the United States, pancreatic cancer is

the most common disease in males and is ranked ninth in women. Pancreatic cancer accounts

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

16

for approximately 7% of all cancer deaths. Men are also 30% more common than women with

pancreatic cancer. Metastasis is the main cause of treatment failure for cancer patients. The

survival in patients with metastatic tumor is about 3-6 months. In patients with pancreatic

cancer, the tumor metastasis to the lymph nodes, adjacent tissues, and distant organs towards

the outside of the pancreas. Cancer is also a disease that involves the disorder of many signal

transduction pathways. These signals include Aurora Kinase signals that trigger mitotic

divisions. Aurora kinases act as cell cycle regulators. Danusertib is a third generation Bcr-Abl

tyrosine kinase inhibitor with Aurora kinase and strong anticancer effect. MIA Paca-2 is a

human methastatic pancreatic adenocarcinoma cell line representing approximately 90% of all

pancreatic tumors. In accordance with this information, the effect of Danusertib's IC50 value at

318nM concentration in MIA PaCa-2 cells was investigated at certain times (0, 18, 24, 48, 72

and 96h) using the microscope. The migration has not been observed in botth control and

time/dose dependent MIA PaCa-2 cells treated with danusertib until 96 hours. In conclusion; It

is observed that there is no migration in the group of Danusertib drug which is a Pan Aurora

kinase inhibitor and it is seen to be low level.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

17

İNSAN PANKREATİK KANSER HÜCRELERİNDE DAPI-A YÖNTEMİ İLE

OTOFAJİK HÜCRELERİN BELİRLENMESİ

Erkan ALABAŞ

Ahmet Ata ÖZÇİMEN

ÖZET

Kanser ile ilgili çalışmalar gün geçtikçe daha da artarken, kanser daha anlaşılır hale

gelmektedir. Kanser kontrol edilemeyen hücre çoğalması olarak adlandırılmaktadır. Kanserli

hücrelerin metastaz yapma özelliği, hücrelerin bölünüp çoğalması ve farklı sinyal yolları

aracılığıyla bulunduğu dokudan ayrılması ile ilişkilidir. Tümörün çoğalması kontrol edilemez

ve kütle artışı sağlandığı sürece hücre büyümeye devam eder. Hücrede, düzensizlik tümör ile

artar. Bununla beraber hücre membranında bazı sinyal yolaklarının harekete geçmesi hücrenin

sağkalımı ve ölümü ile sonuçlanmaktadır. Hücre içi bazı gereksinimi kalmayan organellerin

yıkımı lizozom ile birlikte sonlandırılır. Bu durum otofaji olarak adlandırılır. Otofaji,

intraselüler membran ile otofajik veziküllerin bağlanmasına ve birleşimine yol açan taşınma

olaylarını içerir. Bu kompleks, düşük hücresel besin seviyeleri, düşük ATP seviyeleri, hasarlı

proteinlerin birikmesi sonucu ve diğer stres durumları ile aktive edilir. Otofaji, hücrelerde farklı

yöntemler ile belirlenmektedir. Bu yöntemlerden birisi DAPI (çekirdek boyama) boyamadır.

Bu bilgiler ile pan-Aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in MIA PaCa-2 hücrelerinde

otofajik etkisi incelendi. Akım sitometri cihazı ile yapılan DAPI-A test sonucunda; MIA PaCa-

2 hücrelerinde Danusertib IC50 derişimi (318 nM) doz/zaman bağımlı olarak 24. saat için %4,1;

48. saat için %4,7 oranında otofaji tespit edilmiştir. Otofaji?nin yüksek oranda görülmesi için

doz ve zamanın arttırılmasının ya da Danusertib ilacının yerine başka bir ajanın kullanılması

otofajik ölümün araştırılmasına katkı olabileceği düşünülmektedir.

Determination Of Autophagic Cells By Dapi-A Method In Human Pancreatic Cancer

Cells

ABSTRACT

While cancer studies are increasing day by day, cancer is becoming more understandable.

Cancer is an not controllable cell proliferation. The metastasis of cancerous cells is related to

the division and proliferation of cells and their separation from the tissue through different

signaling pathways. The proliferation of the tumor cannot be controlled and the cell continues

to grow as long as the mass is increased. In the cell, irregularity increases with the tumor.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

18

However, activation of certain signaling pathways in the cell membrane results in cell survival

and death. The demolition of the organelles that do not have some intracellular requirements is

terminated with the lysosome. This is called autophagy. Autophagy includes transport events

leading to the binding and association of the intracellular membrane and autophagic vesicles.

This complex is activated by low cellular nutrient levels, low ATP levels, accumulation of

damaged proteins, and other stress states. Autophagy is determined by different methods in the

cells. One of these methods is DAPI (nucleus staining) dyeing. With this information, the

autophagic effect of Danusertib, a pan-Aurora kinase inhibitor, in MIA PaCa-2 cells was

investigated. As a result of DAPI-A test with flow cytometry; Danusertib IC50 concentration

(318nM) dependent of dose/time in MIA PaCa-2 cells was observed autophagy 4.1% for 24

hours and 4.7% for 48 hours respectively. It is thought that increasing the dose and time or

using another agent instead of Danusertib may contribute to the investigation of autophagic

death.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

19

ÜÇÜZ GEBELİKLERİN PERİNATAL SONUÇLARININ VE ÖZELLİKLERİNİN

TEK MERKEZLİ ANALİZİ

Songül ALEMDAROĞLU

Hakan KALAYCI

ÖZET

Çalışmamızın amacı Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne 2010-

2018 yılları arasında üçüz gebelik ile takip edilen hastalıkların demografik özellikleri ve

perinatal sonuçlarının analizidir.

Yöntem: Retrospektif olarak tasarlanan bu çalışmada hastane kayıtlarından faydalanarak üçüz

gebelik tanısı ile takip edilen hastaların yaş, gravide, parite, gebeliğin oluş şekli (spontan, tedavi

gebeliği, ivf ), koryonisite, üçüzden ikize redüksiyon uygulanması, preeklampsi, gestasyonel

diabet (GDM) varlığı, doğum haftaları ve bebeklerin doğum kiloları değerlendirildi.

Bulgular: 43 hastayı içeren çalışmamızda ortalama yaş 30.5 (20-40) olarak tespit edilmiştir.

Bilgisine ulaşılabilen 40 hastadan 9’unda (%22,5) spontan, 13’ünde (%32,5) iui yada klomen

ile tedavi gebeliği, 18’inde (%45) ivf gebelik tespit edilmiştir. 20 hafta üstü canlı doğumu olan

28 hastanın ortalama doğum haftası 32,1’dir. Bilgisine ulaşılabilen 41 hastadan 6’sında üçüzden

ikize redüksiyon uygulanmıştır. Hastaların koryonisiteleri 28 (%73,7) trikoryonik triamniotik,

1 monokoryonik triamniotik (%2,6), 3 dikoryonik diamniotik (%3,9) , 6 dikoryonik triamniotik

(% 15,8) olarak tespit edilmiştir. 20 hafta üstü en az 1 canlı doğumu olan 27 hastadan 5’inde

preeklampsi (%18,5), 2’sinde GDM (%7,4), 1’inde (%3,7) gebelik kolestazı tanısı konmuştur.

Preeklampsi ve GDM görülen hastaların tamamı ivf ve tedavi ile ÖZET

Çalışmamızın amacı Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne 2010-

2018 yılları arasında üçüz gebelik ile takip edilen hastalıkların demografik özellikleri ve

perinatal sonuçlarının analizidir.

Yöntem: Retrospektif olarak tasarlanan bu çalışmada hastane kayıtlarından faydalanarak üçüz

gebelik tanısı ile takip edilen hastaların yaş, gravide, parite, gebeliğin oluş şekli (spontan, tedavi

gebeliği, ivf ), koryonisite, üçüzden ikize redüksiyon uygulanması, preeklampsi, gestasyonel

diabet (GDM) varlığı, doğum haftaları ve bebeklerin doğum kiloları değerlendirildi.

Bulgular: 43 hastayı içeren çalışmamızda ortalama yaş 30.5 (20-40) olarak tespit edilmiştir.

Bilgisine ulaşılabilen 40 hastadan 9’unda (%22,5) spontan, 13’ünde (%32,5) iui yada klomen

ile tedavi gebeliği, 18’inde (%45) ivf gebelik tespit edilmiştir. 20 hafta üstü canlı doğumu olan

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

20

28 hastanın ortalama doğum haftası 32,1’dir. Bilgisine ulaşılabilen 41 hastadan 6’sında üçüzden

ikize redüksiyon uygulanmıştır. Hastaların koryonisiteleri 28 (%73,7) trikoryonik triamniotik,

1 monokoryonik triamniotik (%2,6), 3 dikoryonik diamniotik (%3,9) , 6 dikoryonik triamniotik

(% 15,8) olarak tespit edilmiştir. 20 hafta üstü en az 1 canlı doğumu olan 27 hastadan 5’inde

preeklampsi (%18,5), 2’sinde GDM (%7,4), 1’inde (%3,7) gebelik kolestazı tanısı konmuştur.

Preeklampsi ve GDM görülen hastaların tamamı ivf ve tedavi ile gebe kalan hastalardı.

Bilgisine ulaşılabilen 25 hastadan 13’ünde (% 52) en az 1 kez doğum dışı nedenlerle hastaneye

yatış olmuştur.

Sonuç: Gestasyonel diyabet, hipertansiyon, preterm eylem, gebelik sırasında hastaneye yatış

gibi tıbbi komplikasyonlar çoğul gebeliği olan kadınlarda daha sık görülür. Merkezimiz üçüz

gebelikler analizi preeklampsi, gdm, preterm eylem oranları literatürle uyumlu olarak tespit

edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: üçüz gebelik, perinatal sonuçlar.

Single-center Analysis of Perinatal Results and Characteristics of Triplets

ABSTRACT

The aim of our study is to analyze the demographic features and perinatal outcomes of the

patients followed with triplet pregnancy between 2010-2018 to Baskent University Adana

Research Center.

Method: In this retrospective study, the age, gravida, parity, form of pregnancy (spontaneous,

pregnancy, ivf), chorionicity, twin-reduction application, preeclampsia, presence of gestational

diabetes (GDM), weeks and birth weight of babies were evaluated.

Results: In our study including 43 patients, the mean age was 30.5 (20-40). Of the 40 patients

who had access to information, 9 (22.5%) had spontaneous, 13 (32.5%) had iui or clomen

treatment pregnancy and 18 (45%) had ivf pregnancy. The mean gestational age of 28 patients

with a live birth over 20 weeks is 32.1.

Of the 41 patients whose knowledge could be reached, 6 of them had undergone twin reduction.

The chorionicity of the patients was determined as 28 (73.7%), tricorionic triamniotic, 1

monochorionic triamniotic (2.6%), 3 dichorionic diamniotic (3.9%), and 6 dichorionic

triamniotic (15.8%). Of 27 patients with at least 1 live birth over 20 weeks, 5 were diagnosed

with preeclampsia (18.5%), GDM (7.4%) in 2, and pregnancy cholestasis in 1 (3.7%).

All patients with preeclampsia and GDM were pregnant with ivf and treatment. Of the 25

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

21

patients whose information could be accessed, 13 (52%) had at least one hospitalization due to

non-delivery reasons.

Conclusion: Medical complications such as gestational diabetes, hypertension, preterm labor,

hospitalization during pregnancy are more common in women with multiple pregnancies. In

our center triple pregnancy analysis preeclampsia, gdm, preterm labor rates were determined in

accordance with the literature.

Key Words: triplets, perinatal outcomes.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

22

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN

AFET BİLİNCİ DÜZEYİ

Evrim ARSLAN

Nesrullah AZBOY

ÖZET

Giriş ve Amaç: Bireylerin, afetlerle başa çıkabilme konusundaki davranışları,afetlere hazırlıklı

olma ve bu konudaki bilgi ve bilinç düzeyleri ile belirlenmektedir. Bu araştırmanın amacı,

öğrencilerinin temel afet bilinci düzeylerini belirlemektir.

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan araştırmamızda 350 kişilik evrenden 263(%75,1) son

sınıf öğrencisine 2-4 Mayıs 2017’de yüz yüze görüşme tekniği ile anket uygulandı. Verilerin

analizi SPSS 22.0 ile yapıldı. Veriler sayı, yüzde ve ki-kare ile değerlendirildi ve p<0.05 önemli

kabul edildi.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 23,0±2,08 olup %57,0’ı kadın,%38,4’ü

yurtta,%38,0’ıapartta yaşamaktadır. Öğrencilerin %92,8’i akla gelen ilk afet türüne deprem

yanıtını vermiş,%86,5’i deprem yaşamıştır. Bir afete hazırlıklı olduğunu düşünmeyenlerin

oranı %88,5 idi. Öğrencilerin %72,6’ü temel afet bilinci eğitimi almamış,%85,9’unun aynı evde

yaşadığı kişilerle afet planı yoktu. Yaşadığı bölgenin afet açısından risk durumunu bilenlerin

oranı %80,6 idi. Okullarının depreme dayanıklı olmadığını düşünenlerin oranı %76,4,binanın

güvenli çıkış yerlerini bilmeyenlerin oranı %63,5 olarak saptanmıştır. Yaşadıkları evin depreme

dayanıklı olmadığını düşünenlerin oranı %74,9, eşyalarını sabitleyenlerin oranı %12,9,afet

çantası bulunduranların oranı %8,0,binasında yangın merdiveni olanların oranı %51,7 olarak

saptanmıştır. Afet tatbikatına katılanların oranı %69,3,yangın tüpünü kullanmayı bilenlerin

oranı %37,3 olarak saptandı. Deprem anında %62,1’i kapı altında dururum,%89,7’si balkondan

inmeye çalışırım,%96,7’si asansörle aşağı inerim cevaplarını vermiştir.

Sonuç: Afet denildiğinde deprem algısı ön planda olup afet bilinci düzeyimiz ve afete hazırlık

çalışmalarımız yeterli düzeyde değildir. Afet bilincinin gelişmesine yönelik eğitimlerin

ilköğretimden başlayarak, eğitim programları içine alınması ve yaygınlaştırılması

sağlanmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Afet bilinci, Eğitim fakültesi, Öğrenci

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

23

The Level Of Disaster Awareness Of The Students Of The Faculty Of Education At

Mustafa Kemal University

ABSTRACT

Introduction: The behaviors of indivi duals about coping with disasters are determined by

being prepared for disasters and their level of knowledge and consciousness. Theaim of this

study is to determine the basic disasterawareness levels of thestudents.

Materials and Methods: Inourdescriptivestudy, 263(75.1%) seniorstudentsfromtheuniverse of

350 peoplewereinterviewed on 2-4 May 2017 withface-to-faceinterviewtechnique. Data

wereanalyzedwith SPSS 22.0. Data wereevaluatedwithnumber, percentandchi-squareand p

<0.05 was consideredsignificant.

Results: The meanage of the participants was 23.0 ± 2.08. 92.8 % of the students gave an earth

quake response to the first type of disaster that came to mind, 86.5% had an earthquake. The

rate of those who did not think that they were prepared for a disaster was88.5%. 72.6% of the

students did not receive basic disastera warenesstrainingand85.9% of themdid not have a

disaster plan. The percent age of thosewhoknewthe risk of disaster in theregiontheylive in

was80.6%. The rate of thosewhothinkthattheirschoolsare not earthquakeresistant is 76.4%

andthe rate of thosewho do not knowthesafeexit of thebuilding is 63.5%. The rate of those who

think that the housetheylive in is not earthquake resistant is 74,9%, the percentage of those who

keep their belongings 12,9%, the rate of thosewhohavedisasterbag is 8,0%, andthe rate of those

who have fire stairs is 51,7%. The rate of those who participated in the disasters was69.3% and

the ratio of those who knew to use the fire tube was 37.3 %. At the time of the earthquake, 62.1

% stand under the door, 89.7% try to get down from the balcony, 96.7% of the people go down

by theelevator.

Conclusion: When a disaster is mentioned, theearth quakeperception is at the forefrontandour

disasterawarenesslevelanddisasterpreparednessstudiesare not sufficient. Training for the

development of disastera warenessshould be providedandexpanded.

KeyWords: Disasterawareness, Faculty of Education, Student

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

24

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ ARAŞTIRMA

GÖREVLİSİ HEKİMLERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ

Evrim ARSLAN

Cansu KARABİBER

Mehtap ELTAŞ

ÖZET

Giriş ve Amaç: Tükenmişlik yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları, işe ve insanlara

karşı gösterdiği olumsuz tutumları kapsayan fiziksel ve zihinsel boyutlu sendromdur.

Araştırmamızda asistan hekimlerin tükenmişlik düzeylerini belirlemeyi amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmamızda 168 kişilik evrenden 136(%80,9) kişiye

Maslach Tükenmişlik Ölçeğini de içeren anket 14-16 Kasım 2017’de yüz yüze görüşme

tekniğiyle uygulanmıştır. Tanımlayıcı istatistikler, Student-t, tek yönlü ANOVA yapılmıştır.

p<0.05 önemli kabul edilmiştir.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 28,4(min:24 max:38) olup %59,6’sı erkek, %39,0’ı

evliydi. Katılımcıların %58,8’i meslekte üç yıldan az çalışmakta, aylık ortalama nöbet sayısı

8,23’tü. Katılımcıların %91,9’u iş, %79,4’ü maddi, %91,2’si eğitim, %65,4’ ü ücret, %59,6’sı

fiziki şartlar, %47,1’i ağır çalışma koşulları ile ilgili zorluk yaşamaktaydı. Katılımcıların

ölçekteki duygusal tükenme(DT) ortalaması 16.40±6.54, duyarsızlaşma(DY) ortalaması

7.02±𝟑. 𝟕𝟔ve kişisel başarı(KB) ortalaması 17.90±𝟑. 𝟖𝟕’ydi. DY açısından erkek ve bekârlar,

DT ve DY açısından cerrahlar, bir-üç yıldır çalışanlar, hayal kırıklığı yaşayanlar, istifa ve

intiharı düşünenler daha tükenmiş bulundu(p<0.05). DT ve KB açısından hobisi olmayanlar,

doktorluktan memnun olmayanlar ve alan değiştirmek isteyenler daha tükenmiş

bulundu(p<0.05). DT, DY ve KB açısından kendilerine zaman ayırmayanlar daha tükenmiş

bulundu(p<0.05).

Sonuç: Tükenmişlik insanlarla ilişkilerin yoğun olduğu mesleklerde mesleki hastalık haline

gelmiştir. Çalışma, eğitim ve ekonomik koşullar iyileştirilmeli, hekimlere psikolojik destek

verilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Maslach Tükenmişlik Ölçeği, Tükenmişlik, Araştırma görevlisi

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

25

Burnout Level Of Research Assistant Doctors In Mustafa Kemal University Faculty Of

Medicine Hospital

ABSTRACT

Introduction and Aim: Burnout is a physicalandmentalsyndromewithfatigue, helplessness and

hopelessness, negative attitudes towards work and people. In our study, weaimed to determine

burnout levels of research assistant doctors.

Materials and Methods: Inourcross-sectionalstudy, questionnaireincludingMaslachBurnout

Inventory wasadministeredto 136(80.9%) peoplefromthe 168-person population in 14-16

November 2017 byface-to-faceinterviewtechnique. Descriptivestatistics, Student-t, one-way

ANOVA wereperformed. p<0.05 wasconsideredimportant.

Results: The meanage of the participants was 28.4 (min: 24 max: 38) and 59.6% were male and

39.0% were married. 58.8% of the participants were workingless than threeyearsand the

average number of monthlyseizures was 8.23.The difficulty of the participants 91,9%

werework, were79,4% pecuniary, were91,2% education, were65,4% payment, were59,6%

physicalconditions, were47,1% hard working constituted. 91.9% of the participants had

difficulty with work, 79.4% with economic, 91.2% with education, 65.4% with payment, 59.6%

with physical conditions and 47.1% with heavy working conditions. The mean of

emotionalexhaustionsubscale (EE) of participants was 16.40±6.54, the mean of

depersonalization subscale (DP) was 7.02±3.76 and the mean of

personalaccomplishmentsubscale (PA) was 17.90±3.87. Men andsingles in terms of EE;

surgeons, thosewhoworkedforoneorthreeyears, thosewhoweredisappointed, thosewhothought

of resignationandsuicide in terms of EE and DP were more exhausted(p<0.05). Those who did

not have a hobby, dissatisfied with the medicine and those who want to change the specialty

more exhausted in terms of EE and PA(p<0.05). Those who have not self time were more

exhausted in terms of EE,DPand PA(p<0.05).

Conclusion: Burnout has become an occupationaldisease in occupations where relationships

with people are intense. Work, education and economic conditions should be improved and

psychological support should be given to physicians.

KeyWords: MaslachBurnout Inventory, Burnout, Researchassistant

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

26

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN UYKU

BOZUKLUKLARI VE UYKULULUK HALLERİNİN EPWORTH UYKULULUK

ÖLÇEĞİ VE UYKU HİJYEN İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Evrim ARSLAN

Cansu KARABİBER

Mehtap ELTAŞ

ÖZET

Giriş ve Amaç: Uyku bozuklukları sağlığı, sosyal yaşamı, akademik başarıyı ve iş verimliliğini

olumsuz etkileyen ve sık görülen sağlık sorunudur. Çalışmamızda öğrencilerde uyku durumunu

incelemeyi amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmamızda 463 kişilik evrenden 332(%71,7) Dönem 4-

5-6 öğrencisine Epworth Uyku Ölçeği(EUO) ve Uyku Hijyen İndeksini(UHI) de içeren anket

2-4 Mayıs 2017’de gözetim altında uygulanmıştır. Analizlerde SPSS 22.0 kullanılmış, student-

t testi ve tek yönlü ANOVA yapılmıştır. p<0.05 önemli kabul edilmiştir.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 23,77±1,78(min:20-max:31) olup, %51,5’i kadın,

%81,3’ü öğrenci evinde kalmakta, %11,1’inin kronik hastalığı var, %70,5’i düzenli fiziksel

aktivite yapmamaktaydı. Katılımcıların %20,8’i uykuya dalmayı kolaylaştırıcı aktivite

yapmakta, %24,4’ü horlamakta, %21,7’si uykuda diş gıcırdatmakta, %7,5’i uyurgezerdi.

Katılımcıların %16,9’u paylaşımlı yatak odasında kalmaktaydı, %42,8’i uykusunun

bölündüğünü, %71,7’si sosyal medyanın uyku kalitesini etkilediğini düşünüyordu. Sık uyunan

saatler 00.00-03.00(%46,1) ve 03.00-06.00(%29,2)’dı. Uykuya dalma süresi ≥30 dk olanların

oranı %20,2 ve yedi saatten az uyuyanların oranı %50,9’du. EUO ortalama puanı 7.80

±4,35(min:0-max:29), UHI ortalama puanı 18.73±7,0(min:0-max:40)’dı. EUO’ya göre artmış

gündüz uykululuk oranı %21,7’ydi. Uyku öncesi sigara, alkol, kafein tüketimi uyku hijyenini

olumsuz etkilemekteydi(p<0,05).EUO ile UHI puanı arasında zayıf korelasyon

saptanmıştır(r=0,14).

Sonuç: Uyku bozuklukları öğrencilerde yaygın görülmektedir. Uyku bozukluklarının

önlenmesi ve uyku hijyeninin sağlanması için eğitim verilmeli, yaşam tarzı değişiklikleri

desteklenmelidir.

Anahtar Kelimeler: Uyku bozukluğu, Epworth Uykululuk Ölçeği, Uyku Hijyen İndeksi

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

27

Evaluation Of Sleep Disorders And Sleepiness Conditions Of The Mustafa Kemal

University Medical Faculty Students By Epworth Sleepiness Scale And Sleep Hygiene

Index

ABSTRACT

Introduction and aim: Sleep disorders are common health problem that negatively affects

health, social life, academic achievement and work efficiency. In our study, we aimed to

investigate the sleep status of the students.

Materials and Methods: In our cross-sectional study,questionnaire including Epworth Sleep

Scale(EUO) and Sleep Hygiene Index(UHI) was applied to 332 of 463 students(71.7%) in 4,5

and 6 grades with face-to-face interview technique on 2-4 May 2017. SPSS 22.0 was used in

the analyzes,student-t test and one-way ANOVA were used. p<0.05 was considered important.

Results: The mean age of the participants was 23.77±1.78, 51.5% were female,81.3% were

living with friends,11.1% had chronic disease,%70.5 had no regular physical activity. 20.8% of

the participants were doing falling asleep activity,24.4% were snoring,21.7% were grinded in

sleep,7.5% were sleepwalking. 16.9% of the participants stayed in shared bedroom, 42.8%

thought their sleep was divided and 71.7% thought the social media affected sleep quality.

Frequent sleeping hours were 00.00-03.00(46.1%) and 03.00-06.00(29.2%). The percentage of

participants with asleep time≤30 minutes was 20.2% and the percentage of sleeping less than

seven hours was 50.9%. EUO mean score was 7.80±4,35,and UHI mean score was 18.73±7,0.

According to EUO, the rate of daytime sleepiness was 21.7%. Pre-sleep smoking, alcohol,

caffeine consumption had negative impact on sleep hygiene (p <0.05). A weak correlation was

found between EUO and UHI score (r = 0.14).

Conclusion: Sleep disorders are common in students. Training should be provided to prevent

sleep disorders and to ensure sleep hygiene, lifestyle changes should be supported.

Key Words: Sleeping disorder, Epworth Sleepı̇ness Scale, Sleep Hygiene Index

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

28

SOFRALIK ZEYTİN ÜRETİMİNDE TESİSİÇİ ATIKSU KAYNAKLARININ

BELİRLENMESİ VE KİRLİLİK YÜKÜNÜN AZALTILMASI

Dr. Öğr. Üyesi Hüdaverdi ARSLAN 1

Dr. Öğr. Üyesi Mutlu YALVAÇ2

Prof. Dr. M. Ali MAZMANCI3

Dr. Öğr. Üyesi Serpil SAVCI4

Özet

Zeytin üretimi çok eski yüzyıllara dayanmaktadır. Zeytinden elde edilen başlıca ürünler sofralık

zeytin ve zeytinyağıdır. Sağlık üzerine olan olumlu etkisinin kanıtlanmasıyla tüm dünyada

sofralık zeytin ve zeytinyağına olan talep artmıştır. Bunun sonucu olarak zeytincilik sektörü

hızla büyümektedir. Ön Asya ve Akdeniz çanağında yoğun tarımı yapılan zeytin Türkiye için

de önemli bir tarımsal üründür. Son yıllarda zeytin üretimine devlet desteği verilmesi ile

ülkemizde zeytincilik artış göstermektedir. Zeytin sektörünün en büyük sorunu, karasu olarak

adlandırılan atıksudur. Sofralık zeytin üretiminde, zetinyağına göre hacmi daha az olan

karasuyun yanı sıra deşarj standartlarının üzerinde tuz ve kostik içeren atıksular oluşmaktadır.

Sofralık zeytin üretimi sonucu oluşan karasu, tuzlu atıksu su ve kostik içeren atıksu, tesis

içerisinde birlikte toplanarak ortamdan uzaklaştırılmaktadır. Bu üç suyun karışmasıyla oluşan

atıksuyun konvansiyonel yöntemlerle arıtımından istenilen verim sağlanamamaktadır. Bu

çalışmada Mut bölgesinde sofralık zeytin üretimi yapan bir işletme ele alınarak oluşan atıksular

kaynaklarına ve içeriklerine göre ayrılmıştır. Bir yılda 825 ton sofralık zeytin üretimi yapan

işletme toplam 2721,5 ton/yıl su kullanmakta ve kullanılan suyun %24,1’i işletmeden

endüstriyel ve evsel atıksu olarak ayrılmaktadır. Oluşan toplam atıksuyun, %65,95’i karasu,

tuzlu ve kostikli suyun karışımından oluşan endüstriyel atıksu, %34,04’ü ise kentsel

kanalizasyon sistemine verilebilecek nitelikte evsel atıksudur. Tesiste oluşan endüstriyel

atıksular nitelik ve kaynaklarına göre tuzlu su (321 ton/yıl), karasu (36 ton/yıl) ve kostik içeren

su (86 ton/yıl) olarak sınıflanmaktadır. Bu sonuçlara ve karasu çıkaran tesislerde suyun

bertarafında uyulması gereken kuralları içeren genelge kapsamında zeytin karasuyunun

buharlaştırma havuzlarında buharlaştırılması gerektiğinden atıksu buharlaştırma havuzu

hacminin yaklaşık 450 m3 ve alanının yaklaşık 450 m2 olması gerekmektedir. Böyle bir havuzun

1 Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi.

Adres: Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy Kampusu,

Mersin / Türkiye,

E-posta: [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

29

yapımı için 2018 fiyatlarına göre gereken maliyet 127725 TL olarak hesaplanmıştır. Ancak

işletmede oluşan atıksuyun ayrı olarak toplanması karasu için gereken buharlaştırma havuzu

hacmini 36 m3 ve alanı 36 m2’ye düşürecektir. Bu hacimde bir havuzun maliyeti 2018

fiyatlarına göre 24900 TL olarak hesaplanmıştır. Tuzlu su ve kostikli su birbirlerine karışmadan

toplandığında proseste tekrar kullanılabilecektir. Dolayısı ile atıksu buharlaştırma havuzu

maliyeti %80,5 oranında azalacak ve 507 ton suyun sisteme geri dönmesi sağlanacaktır.

Anahtar Kelimeler: Zeytin endüstrisi, Karasu, Buharlaştırma havuzu

Abstract

Olive production is based on ancient centuries. The main products obtained from olive are table

olive and olive oil. Demonstration of the positive effect on health has increased demand for

table olives and olive oil all over the world. As a result, the olive farming sector is growing

rapidly. In Asia Minor and the Mediterranean olives made intensive agriculture is also an

important agricultural product for Turkey. In recent years, olive cultivation has been increasing

in our country by giving state support to olive production. The biggest problem of the olive

industries is olive mill wastewater (olive mill wastewater called black water). In the production

of table olives, wastewater containing salt and caustic is formed above the discharge standard

as well as the black sea which is less in volume than olive oil. The wastewater containing black

water, salty wastewater and caustic which is the result of table olive production is collected

together in the facility and removed from the environment. The desired yield cannot be obtained

from the treatment of the wastewater formed by the mixing of these three strains by

conventional methods. In this study, a business that produces table olives in the Mut region is

divided according to its wastewater resources and contents. The company that produces 825

tons table olive in a year uses 2721.5 tons / year of water in total and operates as industrial and

domestic wastewater without operating 24.1% of the used water. The total wastewater produced

consists of 65,95% of industrial wastewater composed of black water, salt and caustic water

and 34,04% is domestic wastewater which can be given to urban sewage system. According to

the industrial wastewater quality and resources that are formed, it is classified as salty water

(321 tons / year), black water (36 tons / year) and caustic water (86 tons / year). As the result

of this circular and the landfill, it is necessary to evaporate the olive flue in the evaporation

pools within the scope of the circular which contains the rules that must be followed in the

disposal of the water, so the volume of the wastewater evaporation pond should be about 450

m3 and the area about 450 m2. The cost for construction of such a pool is calculated as 127725

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

30

Turkish Liras according to 2018 prices. However, the volume of the evaporation pool required

for the separate collection of wastewater from the operation will decrease to 36 m3 and the area

to 36 m2. The cost of a pool in this volume is calculated as 24900 Turkish Liras according to

the prices of 2018. When salt water and caustic water are collected without mixing, the process

can be used again. Therefore, the cost of the wastewater evaporation pool will be reduced by

80.5% and 507 tons of water will be returned to the system.

Key Words:

Olive industry, Olive mill wastewater, Evaporation pool

1. GİRİŞ

1.1 Sofralık Zeytin Üretimi

Zeytin, (Olea europaea L.) Akdeniz Çanağı olarak da adlandırılan bölgede yetişen ve

tarımı çok eski çağlara dayanan bir bitkidir. Zeytin, düşük miktarda şeker içeriği, yüksek oranda

yağ içeriği ve kendine has acı tadı ile farklı bir meyvedir [1]. Zeytini tek çekirdekli meyvelerden

ayıran özellikleri, diğer tek çekirdekli meyveler % 12 gibi yüksek oranda şeker, %1-2 oranında

yağ içerirken, zeytinin %2-6 oranında şeker ve %20-35 oranında yağ içermesidir [2].

Tüm dünyada 900 milyon ağaçtan % 98’i Akdeniz çanağında yer almaktadır. Dünya

sofralık zeytin üretimi 2016 yılında yaklaşık 2,57 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. En önemli

üretici ülkeler sırasıyla AB, Türkiye, Mısır, Cezayir, Fas ve Suriye’dir. Türkiye’de Aydın,

İzmir, Muğla, Balıkesir, Bursa, Manisa, Çanakkale, Gaziantep ve Mersin önemli zeytin üretimi

yapılan illerdir. Ege, Marmara, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ise önemli zeytin

üreten bölgelerdir [3].

Ülkemizde yetişen önemli sofralık zeytin çeşitlerinden bazıları şunlardır: Gemlik,

Ayvalık, Memecik, Domat, Uslu, Eşek Zeytini, Yamalak Sarısı, Erkence, Memeli, Sarı Ulak,

Halhalı, Edincik Su, Tavşan Yüreği vs. Bu çeşitlerden Gemlik ve Domat çeşidinin hemen büyük

kısmı sofralık olarak işlenirken az bir kısmı yağa gitmektedir. Diğer çeşitler ise hem sofralık

hem de yağlık olarak işlenmektedir [4].

2013 yılından itibaren zeytincilik devlet tarafından desteklenmiştir. Mersin ili genelinde 2009

yılında toplam zeytin üretimi 83 058 ton iken üretim 2017 yılında 309 587 tona çıkmıştır.

Mersin’de 2017 yılında toplam zeytin üretiminin yaklaşık %52’lik kısmı Mut İlçesinde

gerçekleşmiştir. Mut İlçesinde 2009 yılında sofralık zeytin üretimi 17 208 ton iken, 2017 yılı

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

31

tahmini değeri 58 097 ton olarak belirlenmiştir. Mut’da birim ağaç başına zeytin miktarı

ortalama 17 kg dır [5].

Sofralık zeytin, kültüre alınmış zeytin ağacı (Olea europaea L.) meyvelerinin tekniğine

uygun olarak acılığının giderilip, fermantasyona tâbi tutularak veya tutulmayarak gerektiğinde

laktik asit ve/veya diğer katkı maddeleri ilave edilen, pastörizasyon veya sterilizasyon işlemine

tabi tutularak veya tutulmadan elde edilen zeytin olarak tanımlanmaktadır [6].

Sofralık zeytinler hasat edildikten hemen sonra tercihen bir veya iki gün sonra

işlenmeye başlanmalıdır. Sofralık zeytin üretimi için fabrikaya gelen zeytinlere ilk uygulanan

işlem yıkamadır. Zeytin toz, toprak ve çeşitli kirleticilerden temizlenmek amacıyla içme suyu

standartına sahip su ile yıkanmaktadır. Daha sonraki işlem basamakları için de kullanılan suyun

kalitesi sofralık zeytin üretiminde önem taşımaktadır. Sofralık zeytin üretiminde ikinci basamak

zeytinin tane büyüklüğüne göre ayrılması ve ayıklanmasıdır. Bu işlem kalibrasyon olarak da

adlandırılmaktadır. Çok olgun zeytinler veya tercihe göre zeytin bütün işlemden sonra da

boylarına göre ayrılabilmektedir. Kalibrasyonun amacı; zeytinleri büyüklüklerine göre

sınıflandırarak en küçük olanları yağlık zeytin olarak ayırmaktır. Ayıklamada ise amaç; yaralı,

bereli, hastalıklı ve yumuşak zeytinlerin, sağlıklı zeytinlerden ayrılmasıdır [7].

Boyutlandırma ve dereceleme manuel veya makineler tarafından gerçekleştirilir. Codex

Alimentarius (1987) / IOOC (2004) Sofralık Zeytin Standartları, işlenmemiş zeytinler için

belirli boyut aralıklarını verdiği liste Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Codex Alimentarius (1987) / IOOC (2004) tarafından “sofralık zeytin standardı”

olarak belirlenen ebat ve ölçekler

Boyut aralığı

(zeytin tane sayısı/ kilogram)

Bir boyut aralığındaki aralık

60 / 70-111 / 120 10

121 / 140-181 / 200 20

201 / 230-381 / 410 30

411 50'nin üstünde

Sofralık zeytin, zeytin meyvesinin olgunluk derecesine, işleme ve piyasaya sunuş

şekline göre üç şekilde sınıflandırılmaktadır. Bununla birlikte sofralık zeytinlerin işleme

yöntemleri, çeşitliliğe, olgunluğa ve tüketici alışkanlıklarına göre 3 temel sınıfa ayrılmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

32

(1) Yeşil zeytin (İspanyol tarzı yeşil zeytin); (2) Oksidasyonla koyulaştırılmış zeytin ve (3)

Doğal siyah zeytin [8,9]. Zeytin işlem basamakları Şekil 1’de verilmiştir [9].

YEŞİL ZEYTİN SİYAH ZEYTİN DOĞAL SİYAH

ZEYTİN

Şekil 1. Zeytin işlem basamakları

1.2. Sofralık Zeytin Üretiminin Çevresel Etkileri

Sofralık zeytin üretiminde de diğer bütün üretimlerde olduğu gibi çevresel etkileri en

aza indirgeyerek gerçekleştirilmelidir. Üretim metodunda suyun çok fazla kullanıldığı ve enerji

sarfiyatı fazla olan kostikli üretim yerine, daha az ısı enerjisi ve suyun kullanıldığı doğal tuzlu

fermantasyon ya da kuru tuz kullanıldığı metotların tercih edilmesi atıksu hacmini ve enerji

sarfiyatını azaltacaktır. Üretimden sonra oluşan tuzlu su, tuz ve pH ayarlaması yapıldıktan

filtreden geçirilip pastörize edilerek tekrar kullanılabilir.

Kostik ile muamele edilen zeytinler birden çok yıkama gerektirmekte ve doğal

yöntemlerle karşılaştırıldığında beş kat daha fazla suya ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca enerji

ihtiyacı ve atıksuların arıtılması genel maliyeti ve işçilik maliyetini arttırmaktadır. Sele zeytin

üretiminde işlem sonucu bir miktar tuzlu su ve karasu oluşmakla birlikte, kostik uygulamalarına

göre bu miktar çok daha az olmaktadır. Isı veya güneşle kurutulmuş zeytinler katı veya sıvı atık

üretmezler. Bununla birlikte, kostik kullanan yöntemler doğal yöntemlerden daha kısa işlem

sürelerine sahiptir. Ayrıca birçok tüketici için organoleptik özelliklerinden dolayı beğenilmekte

ve tercih edilmektedir. Bazı araştırmacılar, sofralık zeytin üretiminde, 1 kg zeytin için oluşacak

atıksu miktarını hesaplamışlardır (Tablo 2). Sofralık zeytin üretiminde oluşan atıksular yüksek

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

33

oranda tuzlu su / kara su, polifenoller, çözünmüş organik katılar ve askıda katılar içermektedir.

Bu nitelikteki atıksuyu arıtacak atıksu arıtma tesislerinin yapılması sorunu çözmekte yetersiz

kalmalarının yanı sıra pratik değildir veya pahalıdır. Sofralık zeytin üretiminden kaynaklanan

atıksuların arıtılmasında sığ buharlaştırma havuzlarının kullanılması önerilmektedir (Şekil 2).

Yapılan buharlaştırma havuzlarının sızdırmazlığının sağlanması ve yeraltı sularına

karışmasının önlenmesi büyük önem arz etmektedir. Sofralık zeytin üretim tesisinde üretime

giren zeytinlerin ilk yıkama suları pH ve tuz kontrolü yapıldıktan sonra zeytin ağaçlarının

sulamasında kullanılabilmektedir [9,10].

Tablo 2. Sofralık Zeytin üretiminde oluşan atıksu miktarları

Yöntem Atıksu miktarı

Kostik ile muamele edilmiş salamura

kalamata siyah zeytin (hızlı yöntem)

5-7 L/kg

Kostik ile muamele edilmiş salamura

siyah zeytin

1,5-6 L/kg

Kostik ile muamele edilmiş yeşil zeytin 1-3 L/kg

Sele siyah zeytin 0,5 L/kg

Isı / güneş kurutulmuş zeytinler 0

Tuzla kurutulmuş zeytinler

(çeşide bağlı olarak)

150 mL/kg

Şekil 2. Sığ Buharlaştırma Havuzu

2. Materyal ve Metod

2.1 Çalışma Alanı

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

34

Bu çalışma Mersin İli Mut İlçesinde yer alan ve sofralık zeytin üretimi yapan bir

işletmede yapılmıştır. İşletmenin kapasite süresi 250 gün/yıl dır. Fabrikada siyah zeytin, yeşil

zeytin, dilimli siyah zeytin, dilimli yeşil zeytin ve sele zeytin üretimi yapılmaktadır.

2.2 Metot

Çalışmanın yürütüldüğü işletmede yer alan siyah zeytin, yeşil zeytin, dilimli siyah

zeytin, dilimli yeşil zeytin ve sele zeytin proseslerinin su kütle döngüsü çıkarılmıştır. Su

döngüsünün çıkarılmasında yıllık su tüketimleri ve her bir prosesde kullanılan su miktarları

hesaplanmıştır.

3. SONUÇ ve TARTIŞMA

3.1 Sonuç

Çalışmanın yürütüldüğü işletmede temelde Salamura Siyah Zeytin İmalatı, Sele Zeytin

İmalatı ve Yeşil Zeytin İmalatı olmak üzere 3 ürün çeşidi üretimi yapılmaktadır. Salamura siyah

zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 3’de, sele

zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 4’de ve

yeşil zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 5’de

verilmiştir.

Şekil 3. Salamura Siyah Zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği

ve Miktarı

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

35

Şekil 4. Sele zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği ve Miktarı

Şekil 5. Yeşil Zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği ve Miktarı

İşletmede kullanılan su miktarı, yıllık su tüketimi faturaları, birim ürün başına kullanılan su

miktarı ve atıksu miktarları arasında su denge hesapları yapılarak bulunmuştur. Tablo 3’de

işletmede üretim sırasında kullanılan su miktarları verilmiştir.

Tablo 3. İşletmede üretimde kullanılan su miktarları

Ürün

Çeşidi

ton/ yıl

İşle

nen

zey

tin

Zey

tin

yık

ama

Tuzl

u s

u

Kar

asu

Konfi

t ta

nkı

Dil

imle

me

yık

ama

Pas

töri

zasy

on

tünel

i +

B

uhar

kaz

anı

Tat

landır

ma

suyu

Pak

etle

med

e

kull

anıl

an

TO

PL

AM

SU

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

36

SELE

ZEYTİN

500 100 161 36 0 0 0 0 0 297

SALAMURA

SİYAH

ZEYTİN

200 40 0 0 86 75 254,5 0 86 541,5

YEŞİL

ZEYTİN

125 25 0 0 0 75 0 54 54 208

TOPLAM

ZEYTİN

825

TOPLAM SU 165 161 36 86 150 254,5* 54 140 1046,5

*:Buhar kazanından gelen ve pastörizasyon tünelinde buhar olarak kaybedilen su 250 ton su/yıl,

pastörizasyon tünelinde su kullanımı:4,5 ton/yıl (3 adet 1,5 tonluk tank)

Tesiste oluşan atıksular, kaynaklandığı üretim prosesi ve içeriğine göre ayrılmıştır. İşletmede

oluşan ve buharlaştırma havuzuna verilebilecek nitelikte olan atıksular Tablo 4’de,

kanalizasyona verilebilecek nitelikte olan atıksular Tablo 5’de, verilmiştir.

Tablo 4. Üretimde oluşan ve buharlaştırma havuzuna verilebilecek nitelikte olan atıksular

Ürün Çeşidi Buharlaştırma Havuzu-Atıksu (ton/ yıl)

Kaynak

İşle

nen

zeyti

n

Tuzl

u s

u

Kar

asu

Konfi

t ta

nkı

Tuzl

u s

u

(Dil

imle

me

+Y

ıkam

a)

AT

IKS

U

MİK

TA

RI

SELE ZEYTİN 500 161 36 0 0 197

SALAMURA

SİYAH

ZEYTİN

200 0 0 86 75 161

YEŞİL

ZEYTİN 125 0 0 0 75 75

TOPLAM

İŞLENEN

ZEYTİN

825

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

37

161 36 86 150 433

Tablo 5. Üretimde oluşan ve kanalizasyona verilebilecek nitelikte olan atıksular

Ürün Çeşidi Kanalizasyon -Atıksu (ton/ yıl)

İşle

nen

ze

yti

n

(ton/y

ıl)

Zey

tin y

ıkam

a

Pas

töri

zasy

on

tünel

i +

Buhar

kaz

anı

Tat

landır

ma

suyu

AT

IKS

U

MİK

TA

RI

SELE ZEYTİN

ATIKSU 500 100 0 0 100

SALAMURA

SİYAH ZEYTİN 200 40 4,5 0 44,5

YEŞİL ZEYTİN 125 25 0 54 79

TOPLAM

ZEYTİN 825

165 4,5 54 223,5

3.2 Tartışma

Temiz su kaynaklarının korunması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük önem

arz etmektedir. Gıda endüstrisinde genellikle su tüketimi çok fazladır. Zeytin işletmelerinde

farklı proseslerden içerikleri farklı atıksu oluşmaktadır. Bu atıksuların kaynağında ayrılmasıyla

arıtılma maliyetleri düşürülecek ve arıtma verimleri arttırılmış olacaktır. İşletmelerin kendi

arazileri içerisinde oluşturacakları buharlaştırma havuzlarının kapladığı alan azalacaktır.

4. TEŞEKKÜR

Bu çalışmada katkı ve destekleri bulunan Atsanlar Gıda Sanayi ve Ticaret Limited

Şirketi Doyumlu Zeytin Fabrikası’na teşekkür ederiz.

Referanslar

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

38

[1] Mafra, I., Barros, A.S., Coimbra M.A., (2006). ‘‘Effect of Black Oxidazing Table Olive

Procession the Cell Wall Polysaccharides of Olive Pulp’’, Carbohydr. Polim., Vol. 65, pp. 1-8.

[2] Marsilio, V., Campestre, C., Lanza, B., (2001). ‘‘Phenolic Compounds Change during

California-Style Ripe Olive Processing’’, Food Chemistry, vol. 74, pp. 55-60.

[3]“2016 Yılı Zeytin ve Zeytinyağı Raporu”, Mart 2017 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı

Koperatifçilik Genel Müdürlüğü.

[4] http://zeytindostu.org.tr/zeytin/zeytin-teknolojisi, Erişim:19.02.2011.

[5]Mersin İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü verileri, Ocak 2018.

[6]Türk Gıda Kodeksi, “Sofralık Zeytin Tebliği”, Resmî Gazete, 23 Ağustos 2014, Sayı: 29097

[7] Stan Kailis and David Harris, (2007), “Producing Table Olives”, Landlinks Press, ISBN

978 0 643092 03 7.

[8] Türk Gıda Kodeksi, “Sofralık Zeytin Tebliği”, Resmî Gazete, 23 Ağustos 2014, Sayı: 29097

[9]Cillidag,S.,I., (2013), “Table olive processing technology”, CHEAM, p.67-74, Options

Méditerranéennes, A, no. 106.

[10]Beltran-Heredia, J., Torregrosa, J., Dominguez, J. R., and Garcia, J., (2000). Aerobic

biological treatment of black table olive washing wastewaters: effect of an ozonation stage.

Process Biochemistry 35(10), 1183–1190.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

39

RESPIRATORY DİSTRESS AND AGITATION AFTER POSTOPERATIVE

ANALGESIA MIXTURE

Eyüp AYDOĞAN1

Yasin TİRE2

Introduction

Systemic toxic reactions to local anesthetics occur with progressive neurological symptoms

and symptoms increase as blood levels increase. Initial symptoms include ringing in the ears,

metallic taste in the mouth, or tingling sensation around the mouth. Muscle seizures and seizure

activity can be seen with increased blood levels. At higher blood levels, cardiac arrhythmia,

hypotension, cardiac collapse, coma and respiratory arrest may occur. The cause of high blood

levels may be unwanted intraarterial or intravenous injections and local anesthetic injection into

peripheral tissue. Signs may be delayed until 20-30 minutes following peripheral tissue

injection (1).

Meperidine hydrochloride is a synthetic opioid used in acute and diffuse pain, which can

cause exite condition, generalized seizures, neuropsychiatric toxicity. Central nervous system

toxicity may cause trembling, twitching, hallucinations, and concomitant state.

Electroencephalogram (EEG) findings are common, broad amplitude slow waves (2).

Several studies have shown that the use of tranexamic acid in total knee arthroplasty (TDA)

cases without thromboembolic trauma reduces the need for postoperative bleeding and

transfusion (3). Theoretically, however, it may increase the frequency of thromboembolic

events (3) and seizure activity (4).

In our study, it was aimed to discuss the respiratory distress and agitation developed after

TDA drug application.

Case

A 57 year-old female patient was planned for elective left knee prosthesis operation. The

patient had known diabetes mellitus and hypertension in the medical history. Body weight 65

kg. Before the operation, arteriel tension and blood glucose levels were normal. The patient was

1 Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, [email protected],

2 Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, [email protected].

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

40

operated under spinal anesthesia. For sedation, 0.01 mg / kg midazolam was administered

intravenously at the beginning of the operation. The operation lasted 75 minutes and at the end

of the operation 100 ml of a total of 100 ml of bupivacain + 0.5 mg adrenaline + 500 mg

tranexamic acid + 100 mg meperidine mixture was applied to the knee around the knee for

postoperative analgesia for the postoperative analgesia by the orthopedist. unit and started to be

tracked. Twenty minutes after the operation, patient respiratory distress, agitation, complaints

of tongue numbness, tachycardia and blurring of consciousness developed. Pulse: 130 / min,

sinus rhythm, TA: 140/85 mmHg and satO2: 99% (O2 was given with mask). Spinal anesthesia

was at the level of sensory block thoracal 10. Patients were admitted to the Clinics of

Cardiology and Chest Diseases. After evaluating the myocardial perfusion and pulmonary

embolism, the patient was followed up in the intensive care unit for observation purposes. After

four hours of intensive care transfer, the findings were delayed and the patient-in-service was

overrun 24 hours later.

Discussion and Conclusion

It is not clear what the event that has developed in the case. For that reason, possible causes

will have been tried to be discussed together with the symptoms. Considering the situation

developing in the patient, possible causes are local anesthetic intoxication, myocardial

infarction, pulmonary embolism, meperidine-dependent neurotoxicity. However, it is possible

to increase the possible causes.

Systemic toxic reactions to local anesthetics occur with progressive neurological symptoms

and symptoms increase as blood levels increase. Local anesthetic injection into peripheral tissue

may cause elevated blood levels. Signs may be delayed until 20-30 minutes following

peripheral tissue injection (1). The amount of bupivacain injected into the tissue at our time was

200 mg (3.07 mg / kg) and the toxic dose was expressed as 3 mg / kg (2). Theoretically, the

toxic dose is exceeded. Stimulation and agitation also support the diagnosis of local anesthetic

intoxication. However, the toxic dose for bupivacaine 1/200000 (5 micrograms / milliliter (mcg

/ ml)) adrenaline mix is 5.5 mg7 kg. If 500 mcg of adrenaline is present in the drug mix and the

total volume is 100 ml (5 mcg / ml), the toxic dose should be taken as 5.5 mg / kg. That is, the

local anesthetic toxic dose is not exceeded.

Findings of local anesthetic intoxication may include ringing in the ears, metallic taste in the

mouth, or tingling sensation around the mouth. Muscle seizures and seizure activity can be seen

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

41

with increased blood levels (1). We have seen numbness on our wrist but no ringing in the ears,

muscle seizures or seizures. Current findings remove local anesthetic intoxication from the

diagnosis.

Symptoms of a possible acute myocardial infarction (MI) include symptoms such as chest

pain, upper limb and pain reflected to the mandible, epigastric discomfort and dyspnea. Acute

MI-related discomfort usually lasts 20 minutes (3). Due to the fact that DM and HT are present

in our case, cardiology view was requested considering possible MI, MI was excluded by

performing the necessary examinations, and intensive care was performed due to follow-up

proposal. However, findings disappeared in MI after spontaneous retraction after 4 hours.

Tachycardia is seen in the patient, but the TA value of 140/85 mmHg is not sufficient to exclude

the diagnosis of MI, but it should be considered that tachycardia may have been observed due

to the presence of adrenaline in the drug mixture.

Meperidine hydrochloride is a synthetic opioid used in acute and diffuse pain, which can

cause exite condition, generalized seizures, neuropsychiatric toxicity. Central nervous system

toxicity may cause trembling, twitching, hallucinations, and concomitant state.

Electroencephalogram (EEG) findings are common, broad-amplitude slow waves (4). Since

agitation is present in our case, meperidine has been evaluated in terms of neurotoxicity.

However, no evidence other than agitation was observed in our case. If we have not evaluated

EEG findings, it can be considered as a deficiency. However, it was not necessary to investigate

the central nervous system pathologies because agitation was rapidly declining and the patient

was co-operative.

The use of tranexamic acid may theoretically increase the frequency of thromboembolic

events (5) and seizure activity (6). Pulmonary embolism was assessed for respiratory distress

and pulmonary embolism was excluded. There has been no evidence of pathology in the

evaluation of already studied blood gases.

As a result, no diagnosis was made because of the spontaneous regression of the patient's

findings, the combination of very different drugs, and complete stability after 24 hours of

operation. According to the interviewer, it is our opinion that the application of such different

agents in combination with infiltration may prevent diagnosis and may mask possible

complications. It has been thought that this makes the diagnosis more difficult.

Keywords: Postoperative Analgesia, Respiratory Distress, Agitation.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

42

References

1. Mulroy MF. Systemic toxicity and cardiotoxicity from local anesthetics: incidence and

preventive measures. Regional anesthesia and pain medicine. 2002;27(6):556-61.

2. Shochet RB, Murray GB. Analytic reviews: neuropsychiatric toxicity of meperidine.

Journal of Intensive Care Medicine. 1988;3(5):246-52.

3. Alipour M, Tabari M, Keramati M, Zarmehri AM, Makhmalbaf H. Effectiveness of oral

Tranexamic acid administration on blood loss after knee artroplasty: a randomized clinical trial.

Transfusion and Apheresis Science. 2013;49(3):574-7.

4. Tuttle J, Feltman P, Ritterman S, Ehrlich M. Effects of Tranexamic Acid Cytotoxicity

on In Vitro Chondrocytes. American journal of orthopedics (Belle Mead, NJ).

2015;44(12):E497-502.

5. Butterworth JF, Mackey DC, Wasnick JD. Morgan & Mikhail's clinical anesthesiology:

McGraw-Hill New York; 2013.

6. Thygesen K, Alpert JS, Jaffe AS, Simoons ML, Chaitman BR, White HD, et al. Third

universal definition of myocardial infarction. European heart journal. 2012;33(20):2551-67.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

43

ALFA LİPOİK ASİT VERİLEN DİYABETLİ RATLARIN AORT ARTER

DUVARINDA ADRENOMEDULLİN EKSPRESYONU

Leyla BAHAR

Nehir SUCU

Nazan ERAS

Özlen TUBAY BAĞDATOĞLU

ÖZET

Amaç: Diabetes Mellitusun (DM), Kardiyo-vasküler sistem (KVS) üzerine olumsuz etkisi

bilinmektedir ve kardiyo-vasküler hastalıkların etiyolojisinde en önemli risk faktörlerindendir.

Bu çalışmada, antioksidan olarak Alfa Lipoik Asit’in (ALA) diyabetli ratların arter duvarına

etkilerinin mikroskobik olarak incelenmesi ve adrenomedullin (ADM) ekspresyonu üzerine

etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 24 adet Wistar Albino rat alınarak, 3 gruba bölündü. DM modeli

için, tek doz 40 mg/kg streptozotocin, uygulandı. Antioksidan olarak, 100 mg/kg/gün/3 hafta

ALA verilmesi sağlandı. Deney sonunda, aort arteriyel dokuları çıkarılarak histolojik

değerlendirilmeye başlandı. Rutin doku takip işlemleri uygulanarak, Hematoxylin–Eosin

boyama ve immunhistokimyasal yöntemle vascular endothelial growth factor (VEGF)

immünreaktivitesi belirlendi. Damar duvarı hasar skoru ve immünreaktivite pozitifliği (H

skoru) hesaplandı. Adrenomedullin geninin ekspresyonu kantitatif real time PCR ile ölçüldü.

Gruplar Student t testi kullanılarak karşılaştırıldı.

Bulgular: Işık mikroskobik incelemelerde; DM grubunun; arter kesitlerinde endotel hücre

hasarı, media düz kas hücrelerinde intrasitoplazmik ödem ve şişme, elastik laminalarda

deformasyon saptandı. İmmunhistokimyasal olarak VEGF’le boyanan arter kesitlerinde intima,

media ve adventisya tabakalarında VEGF immunreaktive pozitifliği zayıf olarak gözlenirken,

DM+ALA grubunda, kontrol grubuna benzer VEGF immunreaktivite pozitifliği orta derecede

idi. DM ve Control grubu ve DM ile DM+ALA grubu arasında; hem damar duvarı hasar skoru

hem de “H skoru” açısından istatistiki olarak anlamlı fark saptandı (P < 0,005). Ayrıca, ADM

ifadesi normal kontrol grubuna kıyasla DM+ALA grubunda 3 kat artmıştır (P <.0,05).

Sonuç: Çalışmamızda, diyabetli ratlarda ALA kullanımının, antioksidan sistem üzerine etki

ederek damar duvarı hasarında olumlu etkiler sağlayabileceği ve ALA ile artan ADM düzeyinin

Kardiyo-vasküler sistemde faydalı sonuçlar oluşturacağı kanısına varılmıştır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

44

Anahtar Kelimeler: Diyabet, Kardiyovasküler sistem, Alfa lipoik asit, Damar hasarı

Adrenomedullin Expression in Aortic Artery Wall of Diabetic Rats Given Alpha Lipoic

Acid

ABSTRACT

Aim: The adverse effects of diabetes mellitus (DM) on the Cardiovascular system (CVS) are

known and one of the most important risk factors in the etiology of cardiovascular diseases.

The aim of this study was to investigate the effects of Alpha Lipoic Acid (ALA) on the arterial

wall of diabetic rats as an antioxidant and to investigate their effects on adrenomedullin (ADM)

expression.

Materials and Methods: Twenty-four Wistar Albino rats were divided into 3 groups. For the

DM model, a single dose of 40 mg / kg streptozotocin was administered. As an antioxidant, 100

mg /kg /day /3 weeks ALA was given. At the end of the experiment, arterial tissues of the aorta

were removed and histological evaluation was started. Routine tissue follow-up procedures

were performed. Hematoxylin- Eosin staining and immunohistochemical methods were used to

determine the vascular endothelial growth factor (VEGF) immunoreactivity. Damage wall

damage score and immunoreactivity positivity (H score) were calculated.

Expression of the adrenomedullin gene was measured by quantitative real time PCR. Groups

were compared using Student's t test.

Results: In light microscopic examination; DM group; endothelial cell damage,

intracytoplasmic edema and swelling of media smooth muscle cells and deformation of elastic

laminae were detected in the arterial sections. VEGF immunoreactivity intensity was weak in

intima, media and adventitia layers in immunohistochemically stained arterial sections while

VEGF immunoreactivity positivity similar to control group was moderate in DM+ALA group.

When was comparison DM-Control group and DM-DM+ALA group; There was a statistically

significant difference between both vessel wall damage score and H score (P <0.005). ADM

expression increased 3-fold in DM+ALA group compared to control group (P <.0.05).

Conclusion: In our study, it was concluded that the use of ALA in diabetic rats might have

positive effects on vascular wall damage by acting on antioxidant system and increased ADM

level with ALA will produce beneficial results in cardio-vascular system.

Keywords: Diabetes mellitus, Cardiovascular system, Alpha lipoic acid, Vessel damage.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

45

TIP FAKÜLTELERININ TEORIK EĞITIM SORUNLARINA BIR ÇÖZÜM

ÖNERISI: WEB TABANLI EĞITIM

İbrahim BAŞHAN

ÖZET

Giriş: Ülkemizdeki tıp eğitiminini en büyük sorunlardan biri öğrencilerin teorik ders yükünün

fazlalığı ve giderek artan öğrenci sayısıdır. Bu durum, Türkiyede?ki akredite tıp fakültelerinin

öğrenci sayılarını sınırlandırabilmek için Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı?na gerekçeli

rapor yazılmasına kadar uzanmıştır. Fazla öğrenci sayısı, eğitime birebir katılım zorunluluğu

olan tıp fakültelerinde yoklama alınması sorununu da beraberinde getirmektedir. Gelişmiş

ülkelerde diğer alanlarda olduğu gibi tıp eğitiminde de, web tabanlı eğitim metodunun kullanım

hızla yaygınlaşmaktadır, ancak, tıp eğitiminde, kapsamlı bir web tabanlı eğitim neredeyse hiç

yoktur.

Amaç: Bu çalışmayla, tıp fakültelerinin özellikle teorik derslerinde web tabanlı eğitim

modelinin uygulanabilirliğinin ortaya konulması amaçlanmıştır.

Yöntem: Çalışma, web tabanlı eğitim modellerinin uygulandığı, dünyadaki tıp dışı ve tıp

eğitimi örneklerinin incelenerek derlendiği nitel bir çalışmadır. Bu araştırma için ?? web-based

training programme in graduate medical education?? olarak Pub-Med taraması yapılmış olup

son 5 yıl içerisinde yayımlanan 441 makalenin 28?i incelenerek bu çalışma derlenmiştir. Sonuç:

Tıp Fakültelerinin web tabanlı eğitim modelini kullanmasındaki kazanımlar: ?Yeni kuşak

öğrencilerin öğrenme metodlarına katkı sunması ? Eğitici ve öğrenciye serbest çalışma

olanağı kazandırması ? Teorik derslerin standardizasyonuna katlı sağlaması ?

Zamanında dinlenemeyen derslerin sonradan izlenenebilmesi ? Gözleme dayalı pratik

becerilerin kazandırılmasında da kullanılabilir olması ? Teorik derslerin değerlendirme

sürecinin de bu yolla yapılabilirliği Dünyada çeşitli uygulama örnekleri gözlenen bu eğitim

modelinin, ülkemizdeki tıp fakültelerinin eğitimlerine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

A Solution for Theoretical Education Problems of Medical Faculties: Web-Based

Training

ABSTRACT

Introduction: One of the biggest problems of medical education in our country is the excess of

the theoretical course load and number of students. In this case has extended to a reasoned

written report to the Council of Higher Education to limit the number of students in Turkey

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

46

accredited medical schools. The excess of the students is also brought with the problem of

taking attendance in medical faculties obligatory for participation in education. As in other areas

in developed countries, using web-based training in medical education is rapidly spreading,

however, there is almost no comprehensive web-based training in medical education in Turkey.

Aim: In this study, it was aimed to reveal the applicability of web-based training model in

theoretical courses of medical faculties. Method: To review the web-based medical education

examples in the world; Pub-Med research was performed as ?? medical web-based tarining

programme?? and 28 of the 441 articles published in the last 5 years have been compiled.

Results: The acquisitions of the medical faculties using the web-based training: ? contribute to

the learning methods of new generation students ? provide the students and trainers the

opportunity to study freely ? ensure the standardization of the theoretical courses ?follow the

courses which cannot be attend in time ? to gain practical skills based on observation

?feasibile of the evaluation of theoretical courses. It is thought that this educational model,

which has various application examples in the world, can contribute to the education of medical

faculties in our country.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

47

WEB-TABANLI ULUSAL ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI PROJE ÇIKTI

RAPORU

İbrahim BAŞHAN

Tufan MENGİ

Ahmet Hakan ÖZTÜRK

ÖZET

Giriş: Ülkemizdeki akredite tıp fakültelerinin en önemli sorunlardan biri, müfredatlarının

Ulusal Çekirdek Eğitim Programı?na uyum oranlarını hesaplamalarında zorluklar

yaşamalarıdır. Şimdiye kadar dijital olmayan kayıtlar aracılığıyla yapılan bu uyum işlemlerinin,

zaman ve işgücü kaybının yanısıra, birtakım hesaplama sorunlarını da beraberinde getirdiği

düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışmayla, tıp fakültemizin teorik derslerinin ve pratik

uygulamalarının, Ulusal Çekirdek Eğitim Programı?na uyumunu sağlamak için oluşturulan

web-tabanlı bir bir yazılım modülünün proje çıktı raporunun akademik olarak paylaşılması

amaçlanılmıştır. Yöntem: Bu çalışma, Web-Tabanlı Ulusal Çekirdek Eğitim Programı Proje

Çıktı Raporu şeklinde düzenlenen orijinal bir çalışmadır. Modül, android ve apple işletim

sistemi olan cep telefonlarında da çalışacak şekilde tasarlanmıştır. Sonuç: Bu yazılımın

kullanımı sayesinde, tıp fakültemizin olası kazanımları şunlar olacaktır: ? Teorik derslerin ve

pratik uygulamaların uyum ve uyumsuzluk oranlarının hesaplanabilmesi ? Tıp Fakültesi

Dekanlığı?nın ve Lisans Eğitim Koordinatörler Kurulu?nun ??Bilgi ve Beceri Hedefleri?? nin

Ulusal Çekirdek Eğitim Programı ile uyumlu somut verilere dayanarak girilmesinin sağlanması

ve hedef tutturma oranlarının hesaplanabilmesi ? Herbir öğretim üyesinin herbir dersi için,

teorik ders ve pratik uygulama hedeflerini ayrı ayrı girmesinin sağlanması ve hedef tutturma

oranlarının hesaplanabilmesi ? Herbir derste kullanılacak olan ??Öğrenme Yöntemi??nin

önceden belirlenmesinin sağlanması ve kullanılan bu yöntemlerin tüm müfredattaki oranlarının

hesaplanabilmesi ? Herbir derste kullanılacak olan ??Ölçme-Değerlendirme Yöntemi??nin

önceden belirlenmesinin sağlanması ve kullanılan bu yöntemlerin tüm müfredattaki oranlarının

hesaplanabilmesi ? Kullanım kolaylığı ? Zaman kazanımı Bilinebildiği kadarıyla,

ülkemizde benzer bir uygulama örneği olmayan web-tabanlı bu yazılımın, tıp fakültemizin

akreditasyon sürecinde karşılaştığı zorlukların önemli bir bölümüne çözüm getireceği ve

ülkemizdeki diğer tıp fakültelerine de örnek bir yazılım programı olacağı düşünülmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

48

Web-Based National Core Training Program Project Output Report

ABSTRACT

Introduction: Ensuring concordance with the frame program published by the Turkish National

Core Training Program (UÇEP) for medical schools, and estimating the concordance (as a ratio)

of it, is a serious drawback for the accredited medical schools in Turkey. Estimation of this

concordance ratio to this frame program was hitherto performed by non-digital methods and in

addition to causing work force and time loss, it is also thought to lead some calculation

problems. Aim: To share the output of the project which was designed as a web-based software

module in order to ensure that theorotical and practical lectures of our medical faculty

curriculum is in concordance with the National Core Training Program and share it in our

academic environment. Method: This project which is an original study is designed to operate

also on cellular phones campatible for both android and ios operating systems. Results: The

expected acquisitions will be as follows when this software gets started to be used;

?Computation of the concordance of our faculty?s curriculum with the National Core Training

Program ? Ensure entering the concrete ?knowledge and skill goals? data in concordance

with the National Core Training Program and calculation of the concordance ratio to see in

what proportion it meets the frame program goals ? Ensure that every teaching staff fills his/her

knowledge and skill goals for every theorotical and practical lecture, and then calculation and

comparison with the desired goal ? Ensure predesignation of ?learning method? for each

lecture in the curriculum and calculation of the concordance (ratio) for every different method

? Ensure predesignation of ?measurement and evaluation method? for every lecture in the

curriculum and calculation of the concordance (ratio) for every different method ? Easy

using ? Time saving Application of this web-based software module which, to our knowledge,

has not been carried out in any other medical faculty, is thought that it can be a very helpfull

tool in comparing a faculty?s curriculum with the National Core Training Program.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

49

SPLENEKTOMİ ENDİKASYONU: SON 8 YILLIK KLİNİK DENEYİMİMİZ

Mustafa BERKEŞOĞLU

Aydan AKDENİZ

Mehmet Özgür TÜRKMENOĞLU

Aydemir ÖLMEZ

Ahmet DAĞ

ÖZET

Giriş-Amaç: Splenektomi travma ve kanama gibi acil durumlarda veya hematoloijk neden ve

kitle gibi elektif durumlarda başvurulan cerrahi bir yöntemdir. Dalağın hematoloijk ve

immünoloijk fonksiyonlarının bilinmesi nedeniyle sınırlı endikasyonlar ile splenektomi

yapılmaktadır. Splenektominin en sık travma nedeniyle uygulandığı bildirilmektedir. Non-

operatif yaklaşımların artmasının splenektomi endikasyonlarını nasıl etkilediğini araştırmayı

amaçladık.

Materyal-Metod: 2010-2018 tarihleri arasında MEÜTF Genel Cerrahi Bölümü tarafından

yapılan splenektomi vakalarının verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Kategorik

veriler % (yüzde) olarak verilmiştir. Sürekli değişkenler ise ortanca (min-max) olarak

verilmiştir.

Bulgular: 206 hastanın sonuçları değerlendirildiğinde hastaların 109 ‘u (%52,9) kadınlardan

oluşmaktaydı. Hastaların yaşları değerlendirildiğinde ortanca değer 47 (17-90) yıl olarak

saptanmıştır. Hastaların 141’i (%68,4) elektif olarak ameliyata alınmıştır. Elektif olarak

operasyona alınan hastalara en sık hematolojik nedenlerle splenektomi uygulanmıştır; elektif

olarak hematoloijk nedenlerle opere edilen hasta sayısı 76’dır. Bu hastaların 54’ü malign

olmayan hematolojik nedenler ile (idiyopatik trombositopenik purpura, herediter sferositoz,

otoimmün hemolitik anemi, akkiz hemolitik anemi, vs…), 20’si lenfoma veya non-hodgkin

lenfoma nedeniyle, 2’si ise depo hastalıklarına bağlı splenomegali nedeniyle opere edilmiştir.

Elektif olarak opere edilen hastaların 31’inde mide cerrahisi veya pankreas cerrahisi gibi diğer

cerrahi nedenlere bağlı olarak en-blok olarak spesmen çıkarılırken splenektomi uygulanmıştır.

Acil olarak opere edilen hastaların sayısı ise 65’tir. Hastaların 40’ına prehospital travma

(hastane-dışı) nedeniyle splenektomi yapılmıştır. Prehospital travma nedeniyle splenektomi

yapılan vakaların 33’ü künt travma, 4’ü delici-kesici alet yaralanması ve 3’ü ateşli silah

yaralanması nedeniyle opere edilmiştir. Operasyonlar sırasında iyatrojenik yaralanmalara bağlı

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

50

olarak splenektomi yapılan hasta sayısı ise 10’dur. Diğer acil splenektomi yapılan vakalara

bakıldığında; 8’i splenik apse, 5’i splenik enfarkt ve 2’si dalak rüptürü nedeniyle opere

edilmiştir.

Sonuç: Sonuç olarak; ayrıntılı olarak değerlendirildiği bizim hastalarımızda en sık splenektomi

endikasyonu hematoloijk nedenler olarak saptanmıştır. Travma sonrası hastaların yakın

takiplerinin yapılabilmesi ile travmatik nedenlerle yapılan splenektomi oranının zaman içinde

azaldığı düşünülmüştür.

Anahtar Kelimeler: cerrahi, hematolojik hastalıklar, splenektomi, splenomegali, travma

ABSTRACT

Introduction-Aims: Splenectomy is a surgical method in emergency situations such as trauma

and bleeding, or in patients who are referred to as elective conditions such as hematological

diseases and mass. Splenectomy is performed with limited indications because of the

importance of hematologic and immunomagnetic functions of the spleen. It has been reported

that trauma was the most common indication of splenectomy. We aimed to investigate how the

number of indications for splenectomy is affected by the increase in non-operative approaches.

Material-methods: We evaluated the patients with splenectomy between 2010-2018 in

Department of General Surgery, Mersin University Hospital. Categorical data are given as n

(%). Continuous variables are given as median (min-max).

Results: When the results of 206 patients were evaluated, 109 (52.9%) of the patients were

women. The median age of the patients was 47 (17-90) years-old. Of 141 (68.4%) patients were

electively operated. Splenectomy was performed most commonly for hematological reasons in

patients with operated electively (n=76). Of these patients were non-malignant hematological

reasons (idiopathic thrombocytopenic purpura, hereditary spherocytosis, autoimmune

hemolytic anemia, acquired hemolytic anemia, etc.)(n=54), lymphoma or non-hodgkin

lymphoma (n=20), and having splenomegaly due to storage diseases (n=2). Splenectomy was

performed as an en-bloc resection in 31 patients due to other surgical reasons such as gastric

surgery or pancreatic surgery. The number of patients undergoing emergency surgery was 65.

Splenectomy was performed in 40 patients due to prehospital trauma (out of hospital). Of these

patients who underwent splenectomy due to blunt trauma (n=33), stab wounds (n=4) and

gunshot wounds (n=3). The number of patients who underwent splenectomy due to iatrogenic

injuries during the operations was 10. When the other emergency splenectomy cases are

evaluated due to splenic abscess (n=8), splenic infarction (n=5) splenic rupture (n=2).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

51

Conclusion: As a result; the most common indication for splenectomy was concluded as

hematologic diseases in this study. It was thought that the splenectomy rate decreased in

traumatic cases due to the close follow-up of the trauma patients with non-operatively.

Key Words: hematological diseases, spleen, splenectomy, splenomegaly, surgery, trauma

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

52

AÇIK KAYNAK İSTİHBARATI İLE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN SİBER

GÜVENLİK MODELİ

İrem CİVELEK *

Mustafa KARA**

Kemal KAYA***

ÖZET

Açık kaynak istihbaratı (Open Source Intelligence, OSINT), kamuya açık bilgilerin sistematik

olarak toplanması, işlenmesi ve analiz edilmesi sonucu elde edilen bilgiden istihbarat üretme

disiplinidir. Açık kaynak istihbaratı elde etmek stratejik bir istihbarat olarak görülmektedir.

Siber saldırılar için açık kaynak istihbaratını ortaya çıkarmak, saldırıların önlenmesi için yeni

bir istihbarat modeli oluşturacaktır. Diğer taraftan açık kaynak istihbaratı için temel

kaynaklardan biri olan sosyal medya, istihbarat için hızlı ve etkili bir sistem oluşturmaktadır.

Bu çerçevede yapılan araştırmalar iç ağlara(intranet) yapılan sıfırıncı gün saldırılarının (zero-

day attacks) saldırı gerçekleşmeden ya da henüz bilgisayar korsanları arasında çok yayılmadan

sosyal medya üzerinden tespit edilebildiğini göstermektedir. Bu nedenle OSINT tabanlı saldırı

önleme sistemlerinin, siber ataklara karşı etkili bir yöntem sağlayacağı düşünülmektedir. Bu

çalışmada OSINT merkezi bir modeli ile sosyal medya üzerinden saldırı istihbaratı sağlandığı

anda devreye giren saldırı önleme yöntemi önerilmiştir. Bu yöntem, tweetler içerisinden

istihbarat verilerinin çıkartılabildiği durumda (BlackIP, virüs imzası vb.) sisteme otomatik

eklenmesini, çıkartılamadığı durumlarda saldırıyı analiz edecek uzmana en kısa sürede

maksimum bilgi sağlayacak şekilde oluşturulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Siber Güvenlik, OSINT, Açık Kaynak İstihbaratı, Sosyal Medya

* İrem Civelek

Milli Savunma Üniversitesi, Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, Hava Harp Okulu, Bilgisayar

Mühendisliği A.B.D., 34149, Yeşilyurt-İstanbul, Türkiye.

[email protected]

** Mustafa Kara

Milli Savunma Üniversitesi, Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, Hava Harp Okulu, Bilgisayar

Mühendisliği A.B.D., 34149, Yeşilyurt-İstanbul, Türkiye.

[email protected]

*** Arş. Gör. Kemal Kaya

İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği

Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.

[email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

53

CYBER SECURITY MODEL VIA SOCIAL MEDIA WITH OPEN SOURCE

INTELLIGENCE

ABSTRACT

Open Source Intelligence (OSINT) is a system of intelligence generation from information

gathered by systematic collection, processing, and analysis of publicly available information.

Obtaining open source intelligence is seen as a strategic intelligence. Obtaining open source

intelligence for cyber attacks will create a new intelligence model for the prevention of attacks.

On the other hand, social media, which is one of the main sources for open source intelligence,

constitutes a fast and effective system for intelligence. In this context, conducted within this

framework show that zero-day attacks on internal networks can be detected through social

media without attack or even spreading among hackers. Therefore, it is thought that OSINT-

based intrusion prevention systems will provide an effective method against cyber attacks. In

this study, it is proposed that the attack prevention method which is activated when the attack

intelligence is provided through social media with a central model of OSINT is proposed. This

method was created in such a way that if the intelligence data can be extracted from the tweets

(BlackIP, virus signature, etc.), it can be added to the system automatically, and in case it cannot

be extracted, it will provide maximum information to the expert who will analyze the attack as

soon as possible

Keywords: Cyber Security, OSINT, Open Source Intelligence, Social Engineering

1. Giriş

Açık kaynak istihbaratı (Open Source Intelligence, OSINT), kamuya açık bilgilerin

sistematik toplanması, işlenmesi ve analiz edilmesi sonucu elde edilen bilgiden istihbarat

üretme disiplinidir (Army, 2012). Dergi, gazete, broşür, ansiklopedi, haber siteleri, sosyal ağlar,

bloglar vb. tüm kaynaklar veri kaynağı olarak kullanılabilmektedir. Buralardan elde edilen

verilerin içerisinde hükümetlerin üzerinde doğrudan kontrolü olamayan açık kaynaklı bilgilerin

bulunması OSINT’in en güçlü özelliğidir. Bu sayede herhangi gizli bir bilgiye ulaşma için

ekstra bir çaba sarf etme söz konusu değildir. OSINT’in bu özelliğinden yola çıkarak, istenilen

bilgiye ulaşmak kısmen maliyetsizdir denebilir. Çünkü; genel olarak güncel ve herkesle

paylaşılabilir bilgiler açık kaynaklar üzerinden uzman maliyeti gerektirmeden elde edilebilir ve

bu bilgiler sınırlı kaynak, uzman ve izin ile elde edilen bilgiye oranla çok daha büyük

potansiyele sahip olmaktadır (Steele, 1996).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

54

Açık kaynak istihbaratı çıkarma, pek çok kurum için bir stratejik zekâ seviyesi olarak

görülmektedir. Bu kaynaklara sosyal ağlarında eklenmesi, açık kaynak istihbaratında daha üst

bir seviye oluşmasını sağlamıştır. 2009 yılından beri yapılan araştırmalarda sosyal medya

kullanılarak birçok kötü niyetli grup, terörist ve bağlantıları, bu grupların yapacakları potansiyel

saldırılar çok öncesinden tespit edilebilmiştir (Ansari ve ark., 2013).

Açık kaynak istihbaratı, siber saldırılar için kullanıldığında hackerları, siber saldırı

planlarını, saldırıların etkilediği sistemleri, saldırının nasıl yapılacağı gibi bilgileri ortaya

çıkarma özelliğine sahiptir. 2016 yılında Nesnelerin İnterneti (Internet of Things, IOT)

cihazlarda ki bir açıklık kullanılarak gerçekleştirilen Dağıtık Hizmet Engelleme (Distributed

Denial of Service, DDoS) saldırısında, yapılacak saldırının önceden tahmin edilebileceğini

gösteren bazı sinyaller keşfedilmiştir. (Sapienza ve ark., 2017)’nın çalışması hackerların bir

saldırı gerçekleştirmeden önce darkweb forumları ya da Twitter gibi sosyal ağlarda hazırlık

yaptıklarını göstermiştir ve DDoS saldırıların tahmin edilebileceğini kanıtlamıştır. Darkweb

forum sitelerinden elde edilen istihbarat ile erken uyarı sistemi oluşturmuş ve %84’luk başarı

ile alarm üreten bir sistem geliştirmiştir.

Siber güvenlik için açık kaynak istihbarat kaynaklar resmi ve resmi olmayan kaynaklar

olarak 2 bölüme ayrılabilir. Resmi kaynaklar; Ulusal Güvenlik Açıkları Veritabanı (National

Vulnerabilities Database, NVD) ve Ortak Güvenlik Açıkları ve Etkilenmeler Veritabanı

(Common Vulnerabilities and Exposures Database, CVE) gibi açıklık veri tabanları, WhiteIP

listeleri, BlackIP listeleri, Virüs imza veri tabanları vb. kaynaklardır. Resmi olmayan kaynaklar

ise Twitter, uzman blogları, güvenlik şirketi üst düzey yöneticilerinin hesapları, haber siteleri

vb. kaynaklardır. Ağustos 2016’da gerçekleşen Ulusal Güvenlik Ajansı’nda (National Security

Agency, NSA) kullanılan araçlarının bilgilerinin dışarıya sızdırılmasında kullanılan açıklığın

NVD veri tabanına eklenmeden 9 gün öncesinde Twitter üzerinden 2 hesapta paylaşıldığı tespit

edilmiştir (DiSIEM Consortium, 2018).

Siber saldırılarda zaman vektörü oldukça önemlidir. Hasar meydana geldikten sonra

elde edilen bilgi yararsız olmaktadır. Bu nedenle saldırı öncesinde yapılacak saldırı hakkında

minimum sürede maksimum bilgi sahibi olmak saldırının etkilerini azaltmak hatta yok etmek

için zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bu nedenle sosyal ağların bilgi edinmede ki hızı özellikle

zero-day ataklara karşı büyük bir avantaj oluşturmaktadır. R. Campiolo ve arkadaşlarının

çalışmasında her gün bilgisayar güvenliği ile ilgili twitter üzerinden %60 oranında önemli bilgi

toplanıldığı ve bu bilginin %43’nün geleneksel medyadan daha hızlı elde edildiği

doğrulanmıştır (Campiolo ve ark., 2013).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

55

2010 yılında İran nükleer santrallerini hedef alan Stuxnet solucanı nükleer santralle

zarar verecek kadar etkili olmuş ve kısa bir süre içerisinde hızla yayılarak tüm dünyada etkisini

göstermiştir (Mueller ve Babak, 2012). Bu kadar hızlı yayılan ve kritik altyapıları hedef alan

sistemlere karşı Seokcheol Lee çalışmasında açık kaynak istihbaratı tabanlı tehdit ve açıklık

tespiti için bir yapı önermiştir (Lee and Shon, 2016). Bu çalışmada sosyal medyadan ve farklı

kaynaklardan edinilen istihbarat bilgileri toplanılarak kritik yapıları etkileyen tehdit ve açıklık

istihbaratı çıkartılmıştır.

Hackerlar açıklık bulmak, açıklığı yaymak ve hedef belirlemek için sosyal medyayı

sıklıkla kullanmaktadırlar (Ansari ve ark., 2013). Aynı zamanda güvenlik şirketleri üst düzey

yöneticileri uğramış oldukları saldırıları sosyal medya üzerinden takipçilerine

duyurabilmektedir.

Saldırı örnekleri ve yapılan çalışmalar göstermiştir ki siber saldırıların önlenmesi için

OSINT tabanlı kaynaklara ihtiyaç vardır. Siber saldırılar için sosyal medya açık kaynak

istihbaratına dayalı güvenlik önlemlerinin oluşturulması, saldırıların engellenmesinde büyük

avantaj sağlayacaktır. Bu sayede özellikle zero-day ataklara karşı önemli bir güç elde

edilecektir. Fakat internet üzerindeki kaynakların fazlalığı ve bu kaynakların insanlar tarafından

tek tek elde edilmesi ve takip edilmesinin zorluğu nedeniyle otomatik analiz sistemlerine

ihtiyaç duyulmaktadır. Önerilen yarı-otomatik model ile sistem, kaynaklardan otomatik

çıkarımlarda bulunarak analistlerin yükünü bir nebze azaltmaktadır. Aynı zamanda analiste en

kısa sürede maksimum bilgiyi sağlayarak analiste zaman kazandırmaktadır.

Bu makalenin ikinci bölümünde sosyal medyanın istihbarat kaynağı olarak kullanılmasına dair

daha önce yapılmış çalışmalardan bahsedilmiş, üçüncü bölümünde önerilen yarı otomatik

OSINT tabanlı saldırı önleme modeli bileşenleri açıklanmış, dördüncü bölümde modelin

çalışması açıklanmış ve beşinci bölümde sonuç ve tartışmalardan bahsedilmiştir.

2. İlgili Çalışmalar

Literatürde siber saldırılar için istihbarat kaynağı olarak haber sitelerini, uzman

bloglarını, darkweb forum sitelerini ve sosyal medyayı kullanan çalışmalar bulunmaktadır. Bu

çalışmaların birçoğu sınıflandırma ve makine öğrenme metotlarını kullanarak çıkarımlar yapan

ve erken uyarı mekanizmalarına sahip çalışmalardır. Uyarılar, olası saldırın değerlendirmesi

adına bir analist ya da uzamana bildirilmektedir.

Yiğit Erkal ve arkadaşlarının çalışmasında siber güvenlik ile alakalı kelimelerin

frekansları ölçülmüştür (Erkal, 2015). Bu çalışmada Naive Bayes sınıflandırıcı ile bir tweet’in

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

56

siber güvenlik ile alakalı olup olmadığına göre sınıflandırılması yapılmıştır. Kullanılan yapı

tweetlerin sınıflandırılmasında %70 oranında başarı sağlanmıştır.

Spitters ise çalışmasında tek kelime yerine kelime kalıplarını kullanarak tweetlerin

tehdit içerip içermediğini tespit etmeye çalışmıştır (Spitters ve ark., 2014). Kullanılan filtrelerde

makine öğrenmesi metotları kullanarak sistemin tehdit içeren kelime ve kelime gruplarını

öğrenmesi sağlanmıştır.

OwlSight birden fazla istihbarat kaynağından büyük hacimde veri toplayıp bunları

analiz eden bir sistemdir (Carvalho ve ark., 2016). Günlük 107’den fazla kötü amaçlı yazılımın

ne zaman ortaya çıktığını, ne kadar yayıldığını, ait olduğu aile sınıfını ortaya çıkartan ve bu

verileri görselleştirerek düşük yanlış alarm sayısına sahip gerçek zamanlı bir uyarı sistemi

oluşturmaktadır.

CyberTwitter siber güvenlik ile en yüksek alakaya sahip twittleri saklayan, analiz eden

ve saldırı potansiyeli olan analiz sonuçlarına göre uyarı veren bir sistemdir (Mittal ve ark.,

2016). NDV, CVE, Microsoft ve Adobe resmi güvenlik bildirilerinden elde edilen güvenlik ile

ilgili kelimeler ile eğitilmiş bir sistem ile Twitter üzerinden siber güvenlik ile alakalı tweetleri

tespit edip uyarı oluşturan bir sisteme sahiptir.

Tehlike Göstergeleri (Indicators of Compromise, IOC) bloğu (Gu, 2012), forum, tweet

gibi kaynaklarından elde ettiği yapılandırılmamış datalara doğal dil işleme (Natural Language

Processing, NLP) teknikleri uygulanmıştır. Bu teknik ile verilerden kötü amaçlı yazılım imzası,

botnet İnternet Protokolleri (Internet Protocol, IP) gibi bilgilerin çıkarımı yapılarak saldırı

önleme sistemlerine otomatik girdi oluşturulur.

Bu çalışmada Twitter üzerinden istihbarat elde etmeye yoğunlaşılmasının nedeni,

Twitter’da ki her bir tweet’in 140 karakter ile sınırlandırılmış olması sebebi ile bilginin özünü

taşımasıdır. Haber siteleri ve uzman blogları analiz için büyük bir hacme sahip olması nedeni

ile zaman kaybı yaratmaktadır. Bu sitelerdeki kelimelerin birbirleri ile bağlantılarının

çıkarılması sınıflandırılması ve analiste sunulması tweetlerin analiz edilmesine oranla çok daha

uzun sürecektir.

3. Model Bileşenleri

Model “Tweetlerin toplanması”, “Ön işleme”, “Filtreleme”, “Yapılandırma”, “Kaynak

kontrolü”, “Görselleştirme”, “Analist değerlendirmesi”, “Sistem entegrasyonu” olmak üzere 8

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

57

bölümden oluşmaktadır. Her bir aşamada, potansiyel bir saldırı ile ilgili olması yüksek Tweetler

elde edilerek işlenmesi amaçlanmaktadır.

Twitter’da dakikada milyonlarca tweet atılıyor olması her Tweet’in takibini

zorlaştırmakla beraber, kurulacak sisteme de büyük bir yük oluşturacaktır. Bu nedenle;

güvenilir kaynak olarak belirlenen, siber güvenlik ile alakalı hesaplar ve güvenilmez kaynak

olarak işaretlenen, hacker gruplarının hesapları sürekli takip edilerek atılan Tweet’in saldırı ile

alakalı olup olmadığı sistem tarafından ayrıştırılır. Tweetlerin analiz edilebilmesi için normal

boyutlara indirgenmesi önemlidir. Bu nedenle filtreleme adımı olmadan analiz işlemi

gerçekleştirilemez. Ancak Filtreleme sonucu elde edilen Tweetler gerçekten saldırı bilgisi

taşıdığı tespit edildiği durumda analiz aşamasına yönlendirilir. Böylece sistem yükü azaltılır.

Ön işleme adımı Tweet’in filtreleme için uygun formata getirilmesini sağlar. Bu sayede

filtreleme adımında kullanılan kurallar işlenebilir hale gelmektedir.

Kaynak kontrolü adımı güvenilmez kaynakların sistemi manipüle etmek amacı ile sürekli yanlış

bilgi taşıyan Tweet ya da Tweet grubu atması durumunda sistemin kendini korumaya alması

amacı ile konulmuş bir adımdır.

Görselleştirme adımı analistin saldırı bilgisini daha net anlayabilmesi amacı ile

oluşturulmuştur. Bu adımda analiste zaman kazandıracak önemli bilgiler ekrana yansıtılır.

Sisteme entegrasyonu otomatik olabilmekle beraber analist değerlendirmesine ihtiyaç duyulan

noktalarda manuel olarak gerçekleştirilebilmektedir.

3.1. Tweetlerin Toplanması

Birçok güvenlik şirketi alınması gereken güvenlik önemleri veya bulunan açıklıklar ile

ilgili Tweetler atmaktadır. Bunun dışında bu şirketlerin CEO’ları uğradıkları saldırıyı o anda

sosyal medya üzerinden paylaşabilmektedir. Bu tür hesaplar tespit edilerek güvenilir hesap

olarak sisteme tanıtılır. Bunun dışında hacker gruplarının sıklıkla kullanıldığı hesaplarda tespit

edilerek güvenilmez kaynak olarak sisteme eklenir. Sistem bu hesapları dinlemeye alır ve atılan

Tweetleri toplamaya başlar. Bu adımda, gerçek zamanlı Tweetlerin yakalanması için belirli

kütüphaneler kullanılmaktadır. Tweepy Twitter’dan veri çekmek için Twitter’ın kendi

API’lerini kullanan bir pyhton kütüphanesidir. Bu kütüphane kullanılarak hesapların tweetleri

ya da sistemin yakalaması istenen kelime grupları kolaylıkla çekilebilmektedir.

Tweepy kullanılarak belirlenen hesaplardan elde edilen, siber güvenlik ile ilgili tweet örnekleri

Şekil 1 ve Şekil 2 de gösterilmiştir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

58

Şekil 1. Tweet örneği

Şekil 2. Tweet örneği

3.2 Ön İşleme

Ön işleme adımı tweet metninin filtrelemeye uygun hale getirilmesi için uygulanan

yöntemleri içermektedir. Filtreleme işleme yalnızca tweet metnine göre yapılacaktır. Bu

nedenle retweet sayısı, beğeni sayısı, tweet sahibi gibi ögeler çıkartılarak yalnız tweet metni

elde edilir. Twitter içerisinde kullanılan özel karakterler (#, ; vb.) çıkartılır ve metinin tüm

harfleri küçük harfe dönüştürülerek filtrelemeye hazır metin oluşturulur.

3.3. Filtreleme

Filtreleme adımı sistem yükünü azaltması için oldukça önem taşıyan bir adımdır.

Şekil3’te verilen Tweet örneğinde vulnerability (açıklık) kelimesi bulunması siber saldırı ile

ilgili bir Tweet olabileceği algısını oluşturmasına rağmen emotional vulnerability (duygusal

hassasiyet) kelime grubunun bulunması Tweet’in siber saldırı ile ilgili olmadığını

göstermektedir. Sisteme manuel olarak verilecek kelime gruplarına göre filtreleme yapıldığında

bu adım efektif olarak çalışmayacağından gereksiz bir çok Tweet analiz aşamasına

yönlendirilecektir. Bu nedenle; bu adımda, sisteme manuel olarak kelimeler verilmemiş,

makine öğrenme metotları kullanılarak sistemin siber güvenlik ile alakası yüksek kelime ve

kelime gruplarını çıkartması sağlanmıştır. Bu sayede; Tweetler saldırı olasılığı taşıyıp

taşımamasına göre sınıflandırılabilmiştir

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

59

Şekil 2. Siber güvenlik ile ilgili olmayan tweet örneği

Sistemin eğitimi aşamasında WCCI 2018 açık kaynaklardan siber güvenlik tehditlerinin

farkındalığı yarışması için hazırlanmış veri seti kullanılmıştır (Lee and Shon, 2016). Bu veri

setinde 2016 yılından beri takip edilen belirli güvenlik hesaplarından elde edilen siber güvenlik

ile alakalı Tweetler bulunmaktadır.

Bu Tweetler belirli makine öğrenme algoritmalarına göre sınıflandırılmış ve doğruluk

oranları ölçülmüştür. Sınıflandırma için en çok kullanılan makine öğrenme metotlar seçilmiş

ve doğruluk oranları kıyaslanmıştır. Kullanılan sınıflandırma algoritmaları Naive Bayes, IBk,

KStar, Random Forrest, Adaboost algoritmaları olmuştur. Bu algoritmaların doğruluk oranları

Tablo 1 ve Tablo 2’de gösterilmiştir. Çalışma sonrasında bu algoritmalardan en yüksek

doğruluk oranına sahip Random Forrest algoritması ile filtreleme işlemi yapılmıştır.

Tablo 1. Sınıflandırma Algoritmarın Doğruluk Tablosu

Sınıf Düzeyleri

Siber Saldırı ile ilgili Siber Saldırı ile ilgili değil

Doğru Yanlış Doğru Yanlış

Random Forrest 354 14 209 54 Naive Bayes 336 32 215 48 KStar 303 65 235 28 IBk Adaboost

293 367

75 1

236 114

27 149

Tablo 2. Sınıflandırma Algoritmalarının Doğruluk Yüzdeleri

Algoritmalar Doğru sayısı %

Random Forrest 563 89.22 Naive Bayes 551 87.32

KStar 538 85.26 IBk Adaboost

529 481

83.83 76.22

3.4. İstihbarat Sağlama

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

60

Yapılandırma aşamasında, IOC entegrasyonu ile yapılandırılmamış tweet metni

içersinden tweet’in ne zaman atıldığı, konusu, hedef aldığı sistem, Black IP, yazılım imzası vb.

saldırı hakkında ki yapılandırılmış bilgiler çıkartılmaya çalışılır.

Şekil 1 ve Şekil 2’de gösterilen tweetlerden hedef IP, hedef sistem, açıklık türü, yöntem

bilgileri gibi istihbarat bilgileri elde edilir.

Şekil 2’de black IP ve black IP listesi olarak verilme nedeni görülmektedir. Sistem tweet

üzerinden bu bilgiyi elde edebilirse “blok IP” listesine bu IP’yi otomatik eklemek için kaynağın

güvenirliği test eder. Hesabın güvenilir olması durumunda otomatik olarak güvenlik sistemi

güncellenir. Hesap güvenilir değil ise analist değerlendirmesi için beklemeye alınır.

3.5. Kaynak Kontrolü

Kaynak kontrolü sistemin saldırganlar tarafından manipüle edilmesini engellemek

amacı ile kullanılmaktadır. Saldırganların doğru olmayan ya da gerçekte var olmayan verileri

paylaşmaları, yanıltıcı botlar kullanarak sistemin dengesini bozmalarını engellemek için

güvensiz hesaplardan gelen yapılandırılabilir verilerin öncelikle bir analistin

değerlendirmesinden geçtikten sonra sisteme eklenmesi sağlanmaktadır. Aynı veya benzer

tweet’in botlar tarafından sürekli paylaşılması ve çoğaltılması durumunda Tweet içeriğinin

benzerliğinin sınıflandırılması yapılır ve birbiri ile yüksek oranda benzerlik sağlan Tweetler tek

Tweet olarak gösterilir. Böylece analistin aynı bilgi içeriği üzerinde birden fazla kez ilgilenmesi

engellenir.

Tweet’in güvenilir bir hesaptan geldiği hesapların farklı hesaplarla bağlantılarına

bakılarak çıkartılır. Her bir hesap puan sistemine göre değerlendirildiğinde siber suçlarla

bağlantılı hesapların güvenilmez olacağı düşünülmektedir (Liao ve ark., 2016). Güvenilmez,

bot olarak tanımlanmış, siber suçlu olarak sınıflandırılmış hesapların güvenirlik puanı düşük

olurken güvenlik ile ilgili resmi hesaplar ve bu hesapların bağlantılı olduğu diğer hesaplar

yüksek puana sahip olacaktır.

3.6. Görselleştirme

Görselleştirme analistin saldırıyı daha iyi analiz edebilmesi için gereklidir.

Tweet içersinden alınabilen veriler metin içeriği, bilginin paylaşıldığı hesap ve

güvenirlik puanı, Tweetin konusu gibi özellikler ekranda gösterilmektedir. Aynı konu, saldırı

cinsi ve hedefe sahip tweetler bir arada gösterilmektedir. Bu sayede Analist saldırı veya açıklık

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

61

hakkında hızlıca ön bilgi sahibi olabilecektir. Şekil 1’deki tweet’in örnek görselleştirmesi Şekil

4’te gösterilmiştir.

Şekil 3. Görselleştirilmiş tweet örneği

3.7. Analist Değerlendirmesi

Analist değerlendirmesinin iki işlevi bulunmaktadır. Bunlar; “sistemin manipüle

edilmesini engellemek için sisteme eklenecek girdilerin kontrol edilmesi” ve “olası saldırı

tehditleri için uzmanı bilgilendirmek ve alarm üretmektir”.

Güvenilmez hesaptan gelen otomatik istihbarat datası ve istihbarat bilgisi olmak üzere

analist değerlendirmesine ihtiyaç duyulan 2 tip veri bulunmaktadır. Sistemde oluşturulan bu

veri tipleri analist değerlendirmesine sunulmaktadır.

Güvenilmez hesaptan gelen otomatik istihbarat datası: Güvenilmez hesaplardan gelen

fakat sistem tarafından otomatik yapılandırılmış bilgiler için analist yalnızca karar verici rolü

üstlenecektir. Güvenilmez hesabın sistemi manipüle etmesini engellemek amacı ile hazırlanan

girdiler analistin kontrolü sonrası sisteme el ile eklenecektir.

İstihbarat bilgisi: Otomatik istihbarat datası çıkartılamayan tweet için analistin

değerlendirmesi beklenmektedir. Saldırının mevcut sistemi etkileyip etkilemeyeceğine karar

verip gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak alarm sistemini oluşturmaktadır.

3.8. Sistem Entegrasyonu

Değerlendirme sürecinden elde edilen veriler saldırı engelleme sistemlerine girdi olarak

verilmektedir. Otomatik çıkartılan black-IP bilgisi block-IP listesini güncellemektedir, virüs

imzası saldırı önleme sistemlerinin (Intrusion Prevention Systems, IPS) güncellenmesini

sağlamaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

62

Analistin çıkarımları sonucu oluşturulan istihbarat ile gerekli önlemlerin alınması için

manuel sistem entegrasyonları gerçekleştirilebilir, yeni stratejiler oluşturulabilir ve buna bağlı

olarak sistemin güvenliği için gerekli adımlar işleme konabilir.

4. Sistemin Çalışması

Gerçek zamanlı olarak hesaplardan alınan Tweeler, fitreleme öncesi hazırlanması için

ön işlem adımına gönderilir. Ön işlemden geçen Tweet metni filtreleme için bir üst adıma

gönderilir. Makine öğrenme metotları ile eğitilmiş sistem belirlediği kurallara göre siber saldırı

bilgisi taşıdığı belirlenen Tweetleri toplar. Siber saldırı bilgi taşımıyor ise sistemden siler.

Filtreleme adımından geçen Tweetler bir sonra ki aşama olan yapılandırma aşamasına

gönderilir. Bu aşamada Tweet metni içerisinden sisteme girdi oluşturabilecek veriler

çıkartılmaya çalışır (Örn: BlackIP, virüs imzası vb.). Tweet metni içerisinden elde edilen

girdiler, güvenilir bir kaynaktan gelmesi durumunda otomatik olarak sistem entegrasyon

aşamasına gönderilerek sistemi günceller. Kaynağın güvensiz olması durumunda analist

değerlendirmesi için beklemeye alınır. Tweet metnin input oluşturacak datalar içermemesi fakat

saldırı potansiyeli olan bilgiler içermesi durumunda (Örn: Bugün 00.00’da Banka sayfalarına

DDoS atağı gerçekleştirilecektir.) alarm mekanizması oluşturularak analiste uyarı gönderilir.

Analistin Görselleştirilmiş ekran üzerinden saldırı ile ilgili yorum yapması ve sistemi

güncellemesi beklenir.

Önerilen modele göre sistemin çalışma mekanizması görsel olarak Şekil 5’te gösterilmiştir.

Şekil 4. Model Tasarımı

5. Sonuç ve Değerlendirme

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

63

Siber saldırılar genellikle hızlı yayılan ve büyük etkilere sahip tehditlerdir. Bu

tehditlerin önceden sezilmesi ile saldırıların engellenmesi için savunma yöntemlerinin

oluşturulması siber güvenlik için önemli bir adım sağlamaktadır. Twitter; siber saldırıların

sezilmesinde, tespit edilmesinde, saldırı hakkında bilgi edinilmesinde hızlı ve etkili bir kaynak

olarak kullanılabilmektedir. Twitter’ın tehdit hakkında özet bilgi içermesi verilerin

yapılandırılmasında ve kullanılmasında hız kazandıracaktır. Yapılandırılmamış veriler için ise

analist, saldırı hakkında hızlıca ön bilgi sahibi olacak ve saldırının önlenmesinde gerekli

adımların atılması için zaman kazanacaktır.

Önerilen model ile otomatik çıkartılan sonuçlar güvenilir bir kaynaktan gelmesi

durumunda herhangi bir analist değerlendirmesine ihtiyaç duymadan sisteme eklenerek

analistin zaman kaybını engelleyecektir. Kaynağın güvenilir olmaması durumunda analist

sonuç çıkarmak için zaman harcamayacak sadece karar verici rolü üstlenecektir. Otomatik

yapılandırılamayan veriler için analist, minimum sürede maksimum bilgiye sahip olacaktır. Ek

olarak saldırının analiz edilmesi, saldırının önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi için

zaman kazandırılmış olacaktır.

References

Ansari, F., Akhlaq M. and Rauf, A. (2013). Social Networks and Web Security: Implications

on Open Source Intelligence. 2nd National Conference on Information Assurance (NCIA).

Army. (2012). Department of the Washington, DC, Open-Source Intelligence, Army

Techniques Publication.

Campiolo, R., Santos, L. A. F., Batista D. M. and Gerosa, M. A. (2013). Evaluating the

utilization of Twitter messages as a source of security alerts. Proceedings of the 28th Annual

ACM Symposium on Applied Computing.

Carvalho, V. S., Polidoro, M. J., and Magalhaes, J. P. (2016). OwlSight: Platform for Real-

Time Detection and Visualization of Cyber Threats. 2016 IEEE 2nd International Conference

on Big Data Security on Cloud.

DiSIEM Consortium, OSINT data fusion and analysis architecture, 2018.

Erkal, Y., Sezgin M. and Gündüz, S. (2015). A New Cyber Security Alert System for Twitter.

2015 IEEE 14th International Conference on Machine Learning and Applications.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

64

Gu, G. (2012). Machine Learning Meets Social Networking Security – Detecting and Analyzing

Malicious Social Networks for Fun and Profit. 19th ACM Conference on Computer and

Communications Security.

Lee, S. and Shon, T. (2016). Open Source Intelligence Base Cyber Threat Inspection

Framework for Critical Infrastructures. Future Technologies Conference.

Liao, X., Yuan, K., Wang, X., Li, Z., Xing L. and Beyah, R. (2016). Acing the IOC Game:

Toward Automatic Discovery and Analysis of Open-Source Cyber Threat Intelligence. 2016

ACM SIGSAC Conference on Computer and Communications Security.

Mittal, S., Das, P. K., Mulwady, V., Joshi A. and Finin, T. (2016). CyberTwitter: Using Twitter

to generate alerts for Cybersecurity Threats and Vulnerabilities. 2016 IEEE/ACM International

Conference on Advances in Social Networks Analysis and Mining (ASONAM).

Mueller P. and Babak, B. (2012). The Stuxnet Worm.

Sapienza, A., Bessi, A., Damodaran, S., Shakarian, P., Lerman K. and Ferrara, E. (2017). Early

Warnings of Cyber Threats in Online Discussions. IEEE International Conference on Data

Mining Workshops.

Spitters, M., Eendebak, P. T., Worm D. T. and Bouma, H. (2014). Threat detection in tweets

with trigger patterns and contextual cues. 2014 IEEE Joint Intelligence and Security

Informatics Conference.

Steele, R. D. (1996). Open Source Intelligence: What Is It? Why Is It Important to the Military?.

American Intelligence Journal. .

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

65

ACTH (ADRENOKORTİKOTROPİK HORMON) ÖLÇÜMÜNDE

N-FENİLMALEİMİD'İN HEMOLİZ ÜZERİNE KORUYUCU ETKİSİ

Prof. Dr. Berrin İmge ERGÜDER1

Dr. Mustafa DURMAZ1

Özet

Bu çalışmada, ACTH hormon ölçümünün hemolizden etkilendiğini ve interferansın N-fenil

maleimid ilavesiyle ortadan kalktığını göstermeyi amaçladık.

Bir plazma havuzu elde etmek için hemolizsiz plazma numuneleri tercih ettik. Daha sonra tam

kandan farklı konsantrasyonlarda hemolizatlar hazırladık. Plazma havuzu ikiye bölünüp N-fenil

maleimid solüsyonunu bunlardan birine her mililitreye 5 mikrolitre olacak şekilde ilave edildi.

Maleimidli ve maleimidsiz örnekler 0, 0,5 ve 1 g/dL hemolizat seviyelerinde 3 tekrarla çalışıldı.

0 g/dl hemolizat seviyeleri için serum fizyolojik kullanıldı.

Maleimid eklenmeksizin 0, 0,5 ve 1 g/dl hemolizat seviyelerinde, sırasıyla 21,27 pg /ml, 21,23

pg /ml ve 16,61 pg /ml ACTH değerleri ölçüldü. Maleimid eklendiğinde ise, aynı düzeylerde

(0, 0,5 ve 1 g/dl) 22,23 pg /ml, 26,44 pg /ml ve 26,42 pg /ml ACTH sonuçları elde edildi. Her

iki hemolizat seviyesinde, N-fenil maleimid ilavesiyle istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde

artmış olan ACTH hormonunun ölçümünde hemoliz kaynaklı negatif interferans gözlendi. 1

g/dl hemolizat seviyesinde hemoliz kaynaklı önemli bir interferans tespit edildi.

ACTH hormonunun ölçümünde N-fenil maleimidin eklenmesi hemolizin sebep olduğu

azalmayı önleyerek daha doğru sonuçların elde edilmesine yardımcı olacaktır. Bu madde ve bu

çalışma diğer peptit yapılı hormonlar üzerindeki etkiyi test etmek için öncü olabilir.

Anahtar Kelimeler: ACTH, Hemoliz

Protective effect of N-phenylmaleimide on hemolysis in ACTH (Adrenocorticotropic

hormone) measurement

Abstract

1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya A.B.D.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

66

In this study, we aimed to show that ACTH hormone measurement are affected by haemolysis

and that the interference has been removed by the addition of N-phenyl maleimide.

We chose non-hemolyzed plasma samples to obtain a plasma pool. Then we prepared

hemolysates at different concentrations from whole blood. The plasma pool was split in half

and N-phenyl maleimide solution was added to one of them as 5 microliters per milliliter. We

studied maleimide and non-maleimide samples at 0, 0.5 and 1 g/dl hemolysate levels by

repeated 3 times. We used normal saline instead of hemolysate for 0 g/dl hemolysate levels.

The ACTH values measured at hemolysate levels of 0 , 0.5 and 1 g/dl without adding maleimide

were 21.27, 21.23 and 16.61 pg/ml, respectively. When maleimide was added, we obtained

22.23, 26.44 and 26.42 pg/ml ACTH results at the same levels (0, 0,5 and 1 g/dl). At both

hemolysate levels, hemolysis-induced negative interference was observed in the measurement

of ACTH hormone, which increased statistically significantly by the addition of N-phenyl

maleimide. A significant hemolysis-related interference was detected at the 1 g/dl hemolysate

levels.

Addition of N-phenyl maleimide in the measurement of ACTH hormone will help to achieve

more accurate results preventing hemolysis-induced decline. It might be the pioneer to test its

effect on other peptide structured hormones.

Key Words: ACTH, Hemolysis

1.Giriş

Preanalitik hatalar, test isteminin yapılmasından örneğin analizine kadar geçen süreçte meydana

gelen hatalar olup toplam test sürecindeki hatalarda en büyük paya sahiptir. Hemoliz ise

preanalitik süreçteki en önemli interferans sebebi olarak gözlemlenmektedir. Kandaki

eritrositlerin parçalanarak hemoglobin ve diğer hücre içi içeriklerinin salınması hemoliz olarak

tanımlanmaktadır. Hemoliz kan alma tüpünün santrifüj edilmesi sonrası, kandaki serbest

hemoglobin konsantrasyonuna bağlı olarak plazma veya serumda pembeden kırmızı renge

kadar değişen bir görünüm oluşturabilmektedir. Hemolizli örnekler laboratuvar

uygulamalarında sıklıkla görülür ve prevalansı klinik bir laboratuvara gelen tüm rutin

örneklerin % 3.3'ü kadar yüksek olup uygun olmayan tüm örneklerin ise % 40-70'ini

oluşturmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

67

Hemoliz, hem in vivo hem de in vitro oluşabilir ve yaklaşık % 2’den azını in vivo hemoliz

oluşturmaktadır. İn vivo hemolizi, hemolizin nedeni olarak mümkün olduğunca çabuk olarak

tanımlamak hayati önem taşımaktadır. Bu klinik durum, başta otoimmün hemolitik anemi ve

diğer hemoglobinopatiler olmak üzere kalıtsal, edinsel ve iyatrojenik koşullar dahil 50'den fazla

nedene bağlı olabilir. İn vivo hemoliz, haptoglobin konsantrasyonundaki azalma, indirek

bilirubin konsantrasyonundaki artış ve retikülosit sayısıyla in vitro hemolizden ayırt edilebilir.

İn vitro hemoliz ise, numunelerin toplanması ve taşınması sürecinde cilde sürülen alkolün kan

örneğine teması, küçük iğnelerin kullanılması, küçük veya frajil venler bulunması, enjektördeki

kana fazla negatif basınç uygulanması, kateterlerin parsiyel tıkanması, kan alındıktan sonra çok

fazla sallanması, aşırı sıcak veya soğuğa maruz bırakılması ve uzun bir süre çok yüksek bir

hızda santrifüjlenmesi intraselüler komponentlerin dışarı sızmasına ve interferansa neden

olmaktadır.

Hemoliz çeşitli meanizmalarla interferansa neden olabilir. Eritrosit içinde plazmaya oranla daha

yüksek oranda bulunan parametreler pozitif interferansa neden olmaktadır. Bu parametrelere

laktat dehidrojenaz (LDH), aspartat aminotransferaz (AST), potasyum, fosfat ve magnezyum

örnek verilebilir. Hemolizli numunede LDH konsantrasyonu 160 kat, potasyum 22 kat ve

magnezyum 3 kata kadar yüksek bulunabilir. Eritrositlerden salınan hemoglobin, 415 nm, 540

nm ve 570 nm dalga boylarında görünür ışığı absorbe eder ve bu dalga boylarındaki

spektrofotometrik ölçümlerde de interferans meydana getirebilir. Dilüsyonel olarak da (Na)

yalancı negatif sonuçlarla karşılaşılabilinir. Son olarak kimyasal interferans ise proteolitik

enzimlerin hücre dışına çıkması ile bazı peptit yapılı hormonların (insülin, adrenokortikotropik

hormon, glukagon, parathormon, kalsitonin ve gastrin) degradasyona uğramasıdır. Bu analitik

problemin, muhtemelen proteoliz nedeniyle, insülin ölçümündeki negatif interferansı iyi

tanımlanmasına rağmen, diğer peptit yapılı analitler üzerindeki etkisi tam olarak

belirlenmemiştir.

ACTH ön hipofiz bezi tarafından salgılanan 39 amino asitten oluşan bir polipeptittir. Plazma

ACTH seviyesinin belirlenmesi hipotalamik-pitüiter-adrenal bozuklukların araştırılmasında

gerekmektedir. Hem Cushing sendromunda hem de adrenal yetmezlikte, ACTH'yı ölçmek

klinik olarak çok önemlidir. Kandaki ACTH, proteolitik degradasyon nedeniyle oldukça

kararsız kabul edilmektedir. ACTH ölçümünde doğru sonuçların elde edilmesi için

numunelerin toplanması ve taşınması gibi preanalitik aşamada dikkatli olunmalıdır. Özellikle,

kan örneği soğutulmuş tüpler içine alınmalı, alındıktan hemen sonra buzda saklanmalı ve

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

68

transfer edilmeli, soğutulmuş bir santrifüjde (4 °C) santrifüje tabi tutulmalı ve 1 saat içinde

analiz edilmelidir.

Bu çalışmada,

• peptit yapılı ACTH hormonunun hemolizden etkilenip etkilenmediğini göstermek,

• N-fenil maleimid ekleyerek olası hemolizden koruyucu etkisini değerlendirmek,

• N-fenil maleimidin proteolizi engelleyici etkisinin gösterilmesi durumunda N-fenil

maleimidli tüp kullanımını laboratuvarlarda rutin olarak uygulamak,

• böylece klinik laboratuarlarda bu peptitlerin ölçümlerinde hatalı sonuç verme

olasılıklarını en aza indirmek amaçlanmıştır.

2.Gereç ve Yöntem

Plazma havuzu elde etmek için hemolizsiz plazma numuneleri kullanılmıştır. Daha sonra tam

kandan örneklerinden farklı konsantrasyonlarda hemolizatlar hazırlanmıştır. Plazma havuzu

ikiye bölünüp N-fenilmaleimid solüsyonunu bunlardan birine her mililitreye 5 mikrolitre olacak

şekilde ilave edilmiştir. Maleimidli ve maleimidsiz plazma havuzları 0, 0,5 ve 1 g/dL hemolizat

seviyelerinde 3 tekrarla çalışılmıştır. 0 g/dl hemolizat seviyeleri için serum fizyolojik

kullanılmıştır.

N-fenil maleimid solüsyonunu hazırlamak için 400 mM dimetil sülfoksit (DMSO) stok

solüsyonuna 2 mM N-fenil maleimid eklenmiştir. 1 ml dimetil sülfoksite 69,2 mg N-fenil

maleimid, 1 ml plazmaya ise dimetil sülfoksit stok solüsyonundan 5 µl ilave edilmiştir.

Hemolizat hazırlanırken, EDTA’lı tam kan tüplerinden hemolizat oluşturulmuştur. EDTA’lı

tam kan tüpleri öncelikle 1100xg’de 10 dakika santrifüje tabi tutulmuştu. Santrifüj sonrası

plazma ayrıldıktan sonra % 0,9’luk serum fizyolojik ile 5 kez yıkama gerçekleştirilmiştir. Daha

sonra distile su eklenerek ozmotik şok metoduyla hemoliz indüklenmiştir. -20 oC’de bir gece

bekletildikten sonra tekrar santrifüj edilmiştir. Elde edilen hemolizatın hemoglobin miktarı

Sysmex tam kan cihazı ile ölçülmüştür. Ölçülen hemoglobinden uygun dilüsyonlarla 1 g/dl, 0,5

g/dl ve 0 g/dl hemolizat seviyeleri elde edilmiştir. 0 g/dl hemolizat seviyesi için % 0,9’luk

serum fizyolojik kullanılmıştır.

N-fenil maleimidli veya maleimidsiz plazma havuzundan 400 µl plazma alınıp üzerine 100 µl

1 g/dl, 0,5 g/dl ve 0 g/dl hemolizat eklenerek ACTH seviyeleri Roche Cobas e411 cihazında

elektrokemilüminesans yöntemle çalışılmıştır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

69

Ölçümler neticesinde N-fenil maleimidli / maleimidsiz gruplar arasında ve hemolizat seviyeleri

arasında anlamlı ilişki olup olmadığı istatistiksel olarak karşılaştırılmış ve verilerin analizi

SPSS 11.5 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Grup ortalamaları Repeated Measures

ANOVA (tekrarlı ölçümler ANOVA) testi ile değerlendirilmiştir. p< 0,05 için sonuçlar

istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

3.Bulgular

Ölçümler neticesinde N-fenilmaleimid eklenmeksizin 0, 0,5 ve 1 g/dl hemolizat seviyelerinde,

sırasıyla 21,27 pg /ml, 21,23 pg /ml ve 16,61 pg /ml ACTH değerleri ölçülmüştür. N-

fenilmaleimid eklenmeyen grupta 1g/dl hemolizat düzeyinde anlamlı derecede negatif

interferans saptanmıştır. Bu durum ACTH hormonunun kimyasal interferans mekanizmasıyla

hemolizden etkilendiğini doğrulamaktadır. Ayrıca hemoliz etkisinin ortadan kaldırılması için

N-fenilmaleimid eklenen plazma havuzundaki sonuçlara baktığımızda aynı düzeylerde (0, 0,5

ve 1 g/dl) 22,23 pg /ml, 26,44 pg /ml ve 26,42 pg /ml ACTH sonuçları elde edilmiştir. Bir

proteaz inhibitörü olan N-fenilmaleimid ACTH’nın proteolitik parçalanmasını inhibe etmiş ve

ACTH sonucunu 1 g/dl hemolizat seviyesinde 16,61 pg /ml’den 26,42 pg /ml’ye yükseltmiştir.

N-fenilmaleimid eklenen ve eklenmeyen gruplar arasındaki bu değişim istatistiksel olarak

anlamlı bulunmuştur.

Tablo 1: ACTH ölçüm sonuçları

0 g/dl hemolizat seviyesi 0,5 g/dl hemolizat

seviyesi

1 g/dl hemolizat seviyesi

N-fenilmaleimidsiz

ACTH ölçümü

21,27 pg/ml 21,23 pg/ml

16,61 pg /ml

N-fenilmaleimidli

ACTH ölçümü

22,23 pg/ml 26,44 pg/ml 26,42 pg/ml

4.Sonuç

Bu çalışmayla ACTH peptit yapılı hormonunun özellikle 1 g/dl hemolizat seviyesinde yanlış

düşük ölçüldüğü ve proteaz inhibitörü olan N-fenilmaleimid eklenerek bu düşüşün önlendiği

gösterilmiştir. Laboratuvardaki yanlış sonuçların önüne geçmek için bu konuda farklı hemolizat

seviyelerinde farklı peptit yapılı hormomlarla daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç

duyulmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

70

Kaynakça

Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI). (2012). Hemolysis, icterus, and

lipemia/turbidity indices as indicators of interference in clinical laboratory analysis. Approved

guideline CLSI document C56-A.

Dolci, A., & Panteghini, M. (2014). Harmonization of automated hemolysis index assessment

and use: Is it possible? Clin Chim Acta. 15;432:38-43.

Bonini, P., Plebani, M., Ceriotti, F., & Rubboli, F. (2002). Errors in laboratory medicine. Clin

Chem. 48(5):691-8. Review.

Lippi, G., Blanckaert, N., Bonini, P., Green, S., Kitchen, S., Palicka, V., Vassault, A. J., &

Plebani, M. (2008). Haemolysis: an overview of the leading cause of unsuitable specimens in

clinical laboratories. Clin Chem Lab Med. 46(6):764-72. Review.

Heireman, L., Geel, V. P., Musger, L., Heylen, E., Uyttenbroeck, W., & Mahieu, B. (2017).

Causes, consequences and management of sample hemolysis in the clinical laboratory. Clin

Biochem. 50(18):1317-1322. Review.

Livesey, J. H., & Dolamore, B. (2010). Stability of plasma adrenocorticotrophic

hormone (ACTH): influence of hemolysis, rapid chilling, time, and the addition of a maleimide.

Clin Biochem. 43(18):1478-80.

Cook, P. R., Glenn, C., & Armston, A. (2010). Effect of hemolysis on insulin determination by

the Beckman Coulter Unicell DXI 800 immunoassay analyzer. Clin Biochem. 43(6):621-2.

Garinet, S., Fellahi, S., Marlin, G., Capeau, J., Lefèvre, G., & Bastard, J. P. (2014). Differential

interferences of hemoglobin and hemolysis on insulin assay with the Abbott Architect-Ci8200

immunoassay. Clin Biochem. 47(6):445-7.

Verschraegen, I., Anckaert, E., Schiettecatte, J., Mees, M., Garrido, A., Hermsen, D., Lentjes,

E. G., Liebert, A., Roth, H. J., Stamminger, G., & Smitz, J. (2007). Multicenter evaluation of a

rapid electrochemiluminescent adrenocorticotropic hormone (ACTH) immunoassay. Clin Chim

Acta. 1;380(1-2):75-80.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

71

YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZDE TAKİP EDİLEN FEMUR KIRIĞI OLAN

HASTALARIN ÖZELLİKLERİ

İskender KARA

Mehmet SARGIN

ÖZET

Giriş: Ortopedi pratiğinde önemli bir yer tutan femur kırıkları bazen yoğun bakım ünitelerinde

takip edilirler. Vücudun en büyük kemiği olan femurun kırıklarında mortalite yüksek olabilir.

Bizde yoğun bakım ünitemizde takip ettiğimiz femur kırığı olan hastaların özelliklerini

incelemeyi amaçladık.

Metod: Bu çalışma için bir üniversite hastanesi anesteziyoloji yoğun bakım ünitesinde ocak

2013-haziran 2018 tarihleri arasında yatırılarak tedavi edilen hastaların verileri retrospektif

olarak değerlendirilmiştir. Hastaların demografik özellikleri, tanıları, yoğun bakım

skorlamaları, yapılan cerrahi girişimler, yatış süreleri ve sonuçları gibi pek çok veri kaydedildi.

Bulgular: Toplam 58 hastanın verileri incelendi. Hastaların yaşları median 53,5 yıl ve %58,6

oranda erkek idi. APACHE 2 ve GKS skorları ise sırasıyla 22 ve 14 idi. Hastalarda %17,2

oranında akut böbrek yetmezliği gelişirken mekanik ventilasyon desteği verilenlerin oranı

%56,9 oldu. Sepsis/septik şok ve vazopressör destek miktarı % 12,1 ve %39,7 olarak tespit

edildi. Hastalara %60,3 oranında kan transfüzyonu yapılmıştır. Kardiyopulmoner resüsitasyon

sonrası takip edilenlerin oranı %19 idi. Femur kırıkları sıklıkla trafik kazası (%51,7) ve düşme

sonrası (%41,4) gelişti. Femur kırığı nedeniyle hastalar %81 oranında ortopedi tarafından opere

edildi. YBÜ yatış süresi median 3 gün olurken %31 oranda mortalite olmuştur.

Sonuç: Önemli bir mortalite oranına sahip femur kırıklı hasta grubunun özellikleri daha detaylı

incelenerek sonuçların iyileştirilmesine katkı sağlanabilir.

Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Femur kırıkları.

Characteristics of Patients with Femur Fracture Followed in Intensive Care Unit

ABSTRACT

Introduction: Femoral fractures, which have an important place in orthopedic practice, are

sometimes followed in intensive care units. Fractures of the femur, the largest bone of the body,

may have a high mortality. In our intensive care unit, we aimed to investigate the characteristics

of the patients with femur fractures.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

72

Methods: The data of the patients who were hospitalized in an anesthesiology intensive care

unit between January 2013 and June 2018 were evaluated retrospectively. Demographic

characteristics, diagnoses, intensive care scores, surgical interventions, length of stay and

results were recorded.

Results: A total of 58 patients were evaluated. The ages of the patients were 53.5 years and

58.6% were male. APACHE 2 and GCS scores were 22 and 14, respectively. While 17.2% of

patients had acute renal failure, the rate of mechanical ventilation support was 56.9%. Sepsis /

septic shock and vasopressor support were determined as 12.1% and 39.7%. 60.3% blood

transfusion was applied to the patients. The rate of follow-up after cardiopulmonary

resuscitation was 19%. Femur fractures frequently occurred in traffic accidents (51.7%) and

after fall (41.4%). 81% of the patients were operated by orthopedics because of a fracture of

the femur. The median duration of ICU hospitalization was 3 days and mortality was 31%.

Conclusion: The characteristics of femur fracture patients with a significant mortality rate can

be examined in more detail and the results can be improved.

Key Words: Intensive care, Femur fractures.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

73

PROTON DEĞİŞİM MEMBRANLI YAKIT HÜCRELERİNİN ARAÇLARDA

KULLANILMASI

Kemal Kaya *,

Yakup Hameş **

ÖZET

Yakıt hücreleri, hibrid elektrikli araçlar için alternatif bir güç kaynağı olarak küresel önem

kazanmıştır. Yakıt hücreli araçlar otomobil üreticileri tarafından geliştirilmekte olup endüstride

ve tüketiciler arasında büyük bir ilgi odağı haline gelmiştir. Devam eden yakıt hücresi araştırma

ve geliştirme programlarının genel amacı, geleneksel otomobil çeşitliliğine sahip yakıt hücreli

araç geliştirmek ve çevreye duyarlı pillerle çalışan elektrikli araçlara kıyasla daha avantajlı hale

getirmektir. Bununla birlikte, proton değişim membranlı yakıt hücrelerinin güç yoğunluğundaki

önemli ilerleme, içten yanmalı motorlu taşıtların araç teknolojisindeki yerini alacak ümit verici

bir seçenek olarak kabul edilmektedir. Proton Değişim Membranlı Yakıt Hücresi (PEMFC),

yüksek güç yoğunluklarını verimli bir şekilde üretir ve teknolojiyi mobil ve taşınabilir

uygulamalar için cazip kılar. Özellikle, PEMFC'nin otomobiller için birincil enerji kaynağı

olarak kullanılması, alternatif enerji kaynaklarının kullanımına yeni bir örnektir. Bu çalışmanın

ana odak noktası, araçlarda proton değişim membranlı yakıt hücresinin kullanımının ve araç

performansına etkisinin incelenmesidir. Ayrıca, aracın çeşitli güç gereksinimleri için yakıt

hücresi karakteristikleri de analiz edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Hidrojen enerjisi, Proton değişim membranlı yakıt hücresi, Yakıt hücreli

araçlar, Hibrid araçlar.

Using Proton Exchange Membrane Fuel Cells in the Vehicles

ABSTRACT

* Arş. Gör. Kemal Kaya

İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği

Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.

[email protected]

** Prof. Dr. Yakup Hameş

Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics

Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.

[email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

74

Fuel cells have gained global importance as an alternative power source for hybrid electric

vehicles. Fuel cell vehicles are being developed by automobile manufacturers and have become

a focus of interest among industry and consumers. The overall objective of on-going fuel cell

research and development programs is to develop a fuel-cell vehicle with conventional

automobile diversity and to make it more advantageous than electric vehicles powered by

environmentally sensitive batteries. Significant progress in the power density of proton

exchange membrane fuel cells is, however, regarded as a promising option to replace internal

combustion engine vehicles in the vehicle technology. Proton Exchange Membrane Fuel Cell

(PEMFC) efficiently generates high power densities, making the technology potentially

attractive for mobile and portable applications. In particular, the use of PEMFC as a primary

energy source for automobiles is a new example of the use of alternative energy sources. The

main focus of this study is the analysis of the use of proton exchange membrane fuel cell in

vehicles and its effect on vehicle performance. Furthermore, fuel cell characteristics have been

also analyzed for various power requirements of the vehicle.

Keywords: Hydrogen energy, Proton exchange membrane fuel cell, Fuel cell vehicles, Hybrid

vehicles.

1. Introduction

In order to find a solution to the global warming problem in the world, it is very important to

minimize the demand for fossil fuels and reduce emissions (Ball and Weeda, 2015; Fayaz etal.,

2012; Pollet, Staffell and Shang, 2012; Bozoglan, Midilli and Hepbasli, 2012). In this context,

the trend towards renewable energy sources has started to increase. The first solution that comes

to mind for this trend is hydrogen, an alternative energy source that can reduce global warming

caused by fossil fuels (Cecal and Humelnicu, 2011; Chung, Y. Z. Chen, Y. P. Chen and Chang,

2015). Because hydrogen is an energy carrier that can be catalytically burned or converted into

electrical energy by a fuel cell (Jain, 2009). Since the energy efficiency of hydrogen fuel cells

is high, the replacement of internal combustion engines with hydrogen fuel cells will contribute

to the developing technology (Hames, Kaya, Baltacioglu and Turksoy, 2018). For this reason,

the trend towards hydrogen fuel cell vehicles in the automotive sector is increasing rapidly

(Cropper, Geiger and Jollie, 2004; Gurz, Baltacioglu, Hames and Kaya, 2017). In general,

hydrogen fuel cells are an environmentally friendly technology that can convert the chemical

energy of hydrogen into electrical energy and contribute to renewable energy (Jacobson, Colella

and Golden, 2005; Ay, Midilli and Dincer, 2006; Bashyam and Zelenay, 2006; C. Wang, Nehrir

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

75

and Gao, 2006; Thounthong, Raël and Davat, 2009). It is also promising for the future, with the

fuel cell being of high-energy efficiency, low emissions and being available from renewable

energy sources (Khaligh and Li, 2010; Marzougui, Amari, Kadri, Bacha and Ghouili, 2017).

PEMFCs, which operate at low temperatures, high power density, simple structure, more

sensitivity characteristics, faster starting times, smaller dimensions and no maintenance, are the

most suitable fuel cell type for vehicle applications using hydrogen (Mekhilef etal., 2012;

Kumar and Jain, 2014; Salvi and Subramanian, 2015). In spite of all these advantages, PEMFCs

are also likely to have problems in fuel cell applications. However, these disadvantages are very

small compared to other fuel cells and can be overcome with developing technology.

In this study, the efficiency of PEM fuel cells used in hydrogen fuel cell vehicles and their

effects on vehicle performance has been analysed.

2. Materials and Methods

The working principle of a Proton Exchange Membrane Fuel Cell (PEMFC) is shown in Fig.

1. The structure of the PEMFC consists essentially of an electrolyte disposed between the anode

and the cathode terminals (Kirubakaran etal., 2009; Mekhilef etal., 2012). In a typical fuel cell;

while the anode (negative terminal) is continuously supplied with gaseous fuels, the cathode

(positive terminal) is supplied with oxygen-containing air (Dincer, 2002; Pei, Chang and Tang,

2008). During the reaction, the hydrogen molecules are separated into protons and electrons in

the presence of a catalyst such as platinum (Larminie and Dicks, 2001). Protons in the fuel cell

pass from the electrolyte to the opposite side; electrons pass through the load and reach the

cathode (Kendall and Pollet, 2012). Thus, an electric current is generated by the electrochemical

reaction between the electrodes.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

76

H2 input

H2 output

O2 input

H2O output

Anode KathodeElectrolyte

Fig. 1. The working principle of PEMFC.

According to the parametric equations created for PEMFC, the electrons will flow along the

external load from the anode and at the same time will be collected on the surface of the cathode

where hydrogen protons will be drawn. Thus, two charged counter polarity layers are formed

along the boundary between the porous cathode and the membrane. Layers known as

electrochemical double layers can store electrical energy and act as a supercapacitor. In view

of this effect, the equivalent circuit of PEMFC is given in Fig. 2.

Fig. 2. The equivalent circuit of PEMFC.

In the above circuit, C is the equivalent capacitor due to the dual layer charge effect. Since the

electrodes of a PEM fuel cell are porous, the C capacity is very large and can be above a few

Rc

Ra

-+

E

C

Ri

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

77

Farads. Ra and Ra are the equivalent resistances of activation voltage drops and concentration

loss.

In order to provide energy and power management of the hydrogen fuel cell vehicle, the

PEMFC and other energy storage systems should be managed appropriately with control

strategies. The PEMFC power module was modelled in MATLAB/Simulink environment.

PEMFC was used as the primary energy source for the hydrogen fuel cell vehicle, and it was

shown in Fig. 3.

Fig. 3. PEMFC power module in MATLAB/Simulink environment.

When the required parameters of the fuel cell stack are calculated and written, the operating

conditions of the PEMFC is checked together with the controller as desired and it has been

shown in Fig. 4.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

78

Fig. 4. PEMFC power controller in MATLAB/Simulink environment.

3. Results and discussions

In this section, the simulation results of the PEMFC in the hydrogen fuel cell vehicle have been

analysed in MATLAB/Simulink environment. The nominal power of the PEM fuel cell used in

the study is 10287.5 W and the cell number is 65. The nominal hydrogen usage of the fuel cell

was selected as 98.98% and the nominal oxidant usage was 42.88%. The main factor here is the

use of two hydrogens and one oxygen when considering the principle of fuel cell operation.

The changes in voltage, current and fuel consumption of the fuel cell in response to the power

demanded by the vehicle are shown in Fig. 5 and Fig. 6. The fuel consumption of the vehicle

started to increase as the demanded power increased and this caused changes in the current-

voltage characteristics. The consumption of hydrogen fuel to meet the demanded power

decreased in the event of a vehicle deceleration and fuel cell current and voltage control were

taken into account in order to save fuel while determining the control strategy.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

79

Fig. 5. The changes in voltage and current of PEMFC.

Fig. 6. The changes in fuel consumption of PEMFC.

Consequently, because a hydrogen fuel cell hybrid vehicle's fuel is hydrogen, fuel economy is

very important. Compared to other fuel cells, PEMFC is the best fuel-saving fuel cell. The fuel

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

80

consumption has shown depending on the vehicle's power demand. The control strategy

designed for fuel saving is the most efficient fuel cell PEMFC so that it works in harmony with

energy storage systems.

4. Conclusions

The focus of this study is the analysis of the use of proton exchange membrane fuel cell in

vehicles and its effect on vehicle performance. Furthermore, fuel cell characteristics have been

also analysed for various power requirements of the vehicle. In addition, the simulation results

of the PEMFC have been analysed for various power requirements of the vehicle. Accordingly,

using PEMFC advantages over other fuel cells in hydrogen fuel cell vehicles will provide the

highest levels of efficiency in terms of energy, power and fuel economy of the vehicle.

References

Ay, M., Midilli, A. and Dincer, I. (2006). Investigation of hydrogen production from boron

compounds for pem fuel cells. Journal of Power Sources, 157(1), 104-113.

Ball, M. and Weeda, M. (2015). The hydrogen economy-vision or reality? Int J Hydrogen

Energy, 40(25), 7903-7919.

Bashyam, R. and Zelenay, P. (2006). A class of non-precious metal composite catalysts for fuel

cells. Nature, 443, 63-66.

Bozoglan, E., Midilli, A. and Hepbasli, A. (2012). Sustainable assessment of solar hydrogen

production techniques. Energy, 46(1), 85-93.

Cecal, A. and Humelnicu, D. (2011). Hydrogen output from catalyzed radiolysis of water. (P.

Tsvetkov, Editor). In: Nuclear Power-Deployment, Operation and Sustainability. InTech

Publishing., 489-510, Romania.

Chung, C. A., Chen, Y. Z., Chen, Y. P. and Chang, M. S. (2015). CFD investigation on

performance enhancement of metal hydride hydrogen storage vessels using heat pipes. Appl

Therm Eng, 91, 434-446.

Cropper, M. A. J., Geiger, S. and Jollie, D. M. (2004). Fuel cells: a survey of current

developments. Journal of Power Sources, 131(1-2), 57-61.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

81

Dincer, I. (2002). Technical, environmental and exergetic aspects of hydrogen energy systems.

Int J Hydrogen Energy, 27(3), 265-285.

Fayaz, H., Saidur, R., Razali, N., Anuar, F. S., Saleman, A. R. and Islam, M. R. (2012). An

overview of hydrogen as a vehicle fuel. Renew Sustain Energy Rev, 16(8), 5511-5528.

Gurz, M., Baltacioglu, E., Hames, Y. and Kaya, K. (2017). The meeting of hydrogen and

automotive: A review. Int J Hydrogen Energy, 42(36), 22334-22346.

Hames, Y., Kaya, K., Baltacioglu, E. and Turksoy, A. (2018). Analysis of the control strategies

for fuel saving in the hydrogen fuel cell vehicles. Int J Hydrogen Energy, 43(23), 10810-10821.

Jacobson, M. Z., Colella, W. G. and Golden, D. M. (2005). Atmospheric science: Cleaning the

air and improving health with hydrogen fuel-cell vehicles. Science, 308, 1901-1905.

Jain, I. P. (2009). Hydrogen the fuel for 21st century. Int J Hydrogen Energy, 34(17), 7368-

7378.

Kendall, K. and Pollet, B. G. (2012). Hydrogen and Fuel Cells in Transport. Comprehensive

Renewable Energy by Editor-in-Chief: Ali Sayigh. Elsevier Ltd., U.K., Chapter 4.12: 301-313.

Khaligh, A. and Li, Z. (2010). Battery, ultracapacitor, fuel cell, and hybrid energy storage

systems for electric, hybrid electric, fuel cell, and plug-in hybrid electric vehicles: state of the

art. IEEE Trans Veh Technol, 59(6), 2806-2814.

Kirubakaran, A., Jain, S. and Nema, R. K. (2009). A review on fuel cell technologies and power

electronic interface. Renew Sustain Energy Rev, 13(9), 2430-2440.

Kumar, L. and Jain, S. (2014). Electric propulsion system for electric vehicular technology: A

review. Renew Sustain Energy Rev, 29, 924-940.

Larminie, J. and Dicks, A. (2001). Fuel cell systems explained. 2nd edition, John Wiley & Sons,

Ltd., U.K.

Marzougui, H., Amari, M., Kadri, A., Bacha, F. and Ghouili, J. (2017). Energy management of

fuel cell/battery/ultracapacitor in electrical hybrid vehicle. Int J Hydrogen Energy, 42, 8857-

8864.

Mekhilef, S., Saidur, R. and Safari, A. (2012). Comparative study of different fuel cell

technologies. Renew Sustain Energy Rev, 16(1), 981-989.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

82

Pei, P., Chang, Q. and Tang, T. (2008). A quick evaluating method for automotive fuel cell

lifetime. Int J Hydrogen Energy, 33(14), 3829-3836.

Pollet, B. G., Staffell, I. and Shang, J. L. (2012). Current status of hybrid, battery and fuel cell

electric vehicles: From electrochemistry to market prospects. Electrochimica Acta, 84, 235-

249.

Salvi, B. L. and Subramanian, K. A. (2015). Sustainable development of road transportation

sector using hydrogen energy system. Renew Sustain Energy Rev, 51, 1132-1155.

Thounthong, P., Raël, S. and Davat, B. (2009). Energy management of fuel

cell/battery/supercapacitor hybrid power source for vehicle applications. Journal of Power

Sources, 193(1), 376-385.

Wang, C., Nehrir, M. H. and Gao, H. (2006). Control of PEM fuel cell distributed generation

systems. IEEE Transactions on Energy Conversion, 21(2), 586-595.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

83

ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ TASARRUF YÖNTEMLERİ

Kemal Kaya *,

Yakup Hameş **

ÖZET

Teknoloji kullanımının yaygınlaşması ve daha temiz bir enerji türü olarak kabul edilmesinden

dolayı elektrik enerjisinin kullanım alanları giderek artmaktadır. Günümüzde ise (özellikle

ulaşımda) konforlu, yüksek kapasiteli, sürdürülebilir ulaşım ve CO2 salınımının azaltılması

amacıyla elektrik enerjisi kullanılmaya başlanmıştır. Kentleşmeye bağlı olarak trafik sorunun

artmasıyla kent içinde yüksek kapasiteli ve sürdürülebilir ulaşıma duyulan ihtiyaç her geçen

gün önem kazanmaktadır. Bunun sonucu ve teknolojik gelişmelere de bağlı olarak elektrikli

raylı sistemler (ERS) hızlı ulaşım, çevreci ve enerji verimliliği gibi yönleriyle gelişmiş

ülkelerde önemli bir ulaşım aracı olarak kabul görmektedir.

Raylı sistemlerde enerji kavramı elektrik mühendislerinin yoğun olarak çalıştığı bir uzmanlık

alanıdır. Ulaşım için gerekli olan niteliklere büyük ölçüde sahip olan, günümüzde ise elektrik

enerjisinin kullanımıyla hayatımız içerisinde giderek yaygınlaşan elektrikli raylı sistemlerin en

önemli özelliklerinden biri temiz ulaşım aracı olarak kabul görülmesidir. Elektrik enerjisinin

giderek önemli hale gelmesiyle elektrikli raylı sistemlerde tüketilen enerjiyi azaltmaya yönelik

çalışmalar artmaktadır. Çalışmada elektrikli raylı sistemlerde tüketilen enerjiyi azaltma ve

verimi arttırmanın yöntemleri detaylıca incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Elektrikli raylı sistemler, Enerji tasarruf yöntemleri, Enerji depolama

sistemleri, Enerji verimliliği, Demiryolu ulaşımı.

Energy Saving Methods in Electric Rail Systems

* Arş. Gör. Kemal Kaya

İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği

Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.

[email protected]

** Prof. Dr. Yakup Hameş

Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics

Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.

[email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

84

ABSTRACT

As the use of technology is becoming more widespread and accepted as a cleaner type of energy,

the use of electric energy is increasing. Nowadays, (especially in transportation), electrical

energy has been started to be used in order to reduce comfortable, high capacity, sustainable

transportation and CO2 emission. The need for high capacity and sustainable transportation in

the city is gaining importance with the increase in the traffic problem due to urbanization. As a

result of this and due to technological developments, electric rail systems (ERS) are accepted

as an important means of transportation in developed countries with its fast transportation,

environmentally-friendly and energy efficiency aspects.

The concept of energy in rail systems is an area of expertise where electrical engineers work

extensively. One of the most important features of the electric rail systems, which has the

necessary qualifications for transportation, and which are becoming increasingly widespread in

our lives today, is to be considered a clean transportation vehicle. As electrical energy becomes

increasingly important, efforts to reduce the energy consumed in electric rail systems are

increasing. In this paper, the methods of reducing the energy consumed in electric rail systems

and increasing the efficiency are examined in detail.

Keywords: Electric rail systems, Energy saving methods, Energy storage systems, Energy

efficiency, Railway transportation.

1. Introduction

The concept of transportation is an engineering issue where humankind has been thinking about

for centuries and trying to find solutions about its problems (Brenna etal., 2018). The aim of

transportation, which is an indispensable phenomenon in the life of countries and cities, is to

transport people from one place to another in the shortest time, at the least cost, in the safest

and most comfortable way (Chen and Cheng, 2010). Transportation has become one of the most

fundamental problems, especially in residential and densely populated areas. Engineers are

trying to solve the transportation problem by designing the most suitable system in terms of

environmental pollution and energy. As a result, the approach adopted by the whole world has

been the more widespread use of rail systems (Gunselmann, 2005).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

85

One of the most important features of electric rail systems, which have the necessary

qualifications for transportation and which are becoming increasingly widespread in our lives

with the use of electrical energy today, is to be considered as a means of clean transportation.

As electrical energy becomes increasingly important, efforts to reduce the energy consumed in

electric rail systems are increasing (Okui etal., 2010).

There are many ways to reduce the energy consumed in electric rail systems and increase

efficiency (Ghaviha etal., 2017). These methods can be grouped under two main headings as

the most general form of improvements and technological investments. The improvements to

be made in the enterprise are small changes that do not require large investments, but the

technological investments require higher costs. These improvements can be divided into three

categories: on the vehicles, in the stationary plants and on the whole system (González-Gil etal.,

2014). In this study, the methods of reducing the energy consumed in electric rail systems and

increasing the efficiency have been investigated.

2. Classification of Energy Saving Methods in Electric Rail Systems

2.1. Efficient Traction Systems

In electric rail systems, the energy consumed by the traction system, which makes the vehicle

act by defeating its inertia, and the improvements to reduce the transmission losses occurring

during the transmission of this energy can increase the efficiency of the traction motor system.

2.2. Efficient Driving Method

Another way of reducing the energy consumed by the vehicle in electric rail systems is to drive

the vehicles in such a way that energy can be used more efficiently. The amount of energy

consumed by an electric rail system can be reduced by developing more economical driving

techniques and traffic management on the line.

2.3. Reducing Energy Consumption of Comfort Functions

Energy saving can be achieved by reducing the energy consumed by the comfort functions

(lighting, ventilation, air conditioning, escalators, elevators, etc.) on the vehicle and in the

substructure.

2.4. Renewable Energy Systems and Smart Energy Management

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

86

In order to save energy in electric rail systems, energy measured is made to monitor power flow

and provide power control. In addition, smart energy management is used to ensure that

renewable energy sources are used together with electric rail systems and to interact with each

other.

2.5. Regenerative Braking Energy

The conversion of the kinetic energy of the vehicle into electrical energy during braking is

known as regenerative braking. In the event that the traction motor operates as a generator

during braking, the energy produced is called the regenerative braking energy. The use of this

energy in the vehicle can result in significant energy savings (Nasri, 2010). There are three

different ways to use regenerative braking energy in the vehicle. These are; give back to the

supply line, storage in energy storage systems, and feedback into the distribution network.

3. Energy Consumption and Modelling

For energy consumption, it is necessary to model the train used on the line and to define the

curves of acceleration, braking and friction forces of each wagon. Since the wagons of trains,

which are formed by four wagons of the same characteristics, are similar to each other, it is

sufficient to model the single series of wagons. Traction force, regenerative braking force and

friction braking force curves are described in Fig. 1, Fig. 2 and Fig. 3, respectively, and the

wagon is modeled.

Fig. 1. The curve of traction force-velocity.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

87

Fig. 2. The curve of friction braking force-velocity.

Fig. 3. The curve of regenerative braking force-velocity.

The comparison of the effect of the slope and curve in the rail line on the train speed is given

in Fig. 4.

Vel

oci

ty (

km

/h)

Slo

pe

(%)

Curve

Rad

ius

(m)

Distance (m)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

88

Fig. 4. The effect of the slope and curve in the rail line on the train velocity.

When the slope is negative, it is seen that the train is at higher speeds in a short time. In addition,

the traction motors have passed the generator mode very quickly and started to produce energy

by regenerative braking. When the slope is positive, the acceleration time of the train has

increased. However, the speed of the train has not increased to higher values due to the curves

in the line. The total energy consumed by the electric rail system during the journey and the

regenerative braking energy graph is shown in Fig. 5.

Energy Consumed

Regenerative Braking Energy

Distance (m)

En

ergy (

kW

h)

Fig. 5. The total energy consumed by the electric rail system during the journey and the

regenerative braking energy.

Accordingly, the regenerative braking energy produced when the amount of energy consumed

is 431.6 kWh is 187.3 kWh. In addition, regenerative braking has reproduced 43.4% of the

energy consumed by the train during the journey.

4. Conclusions

As can be seen from the graphs, it is understood that the train has a serious potential in terms

of energy, which can be recovered by regenerative braking when approaching the station. As a

result, there are many ways to reduce energy consumption in electric rail systems or to use

energy efficiently. The most important of these is to save energy by storing regenerative braking

energy in trains. Furthermore, it is possible to use approximately 30% of the energy consumed

in the electric rail systems as recyclable. This is also a serious rate of energy saving in electric

rail systems.

References

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

89

Brenna, M., Foiadelli, F. and Zaninelli, D., (2018). Electrical Railway Transportation Systems.

Piscataway,NJ: IEEE Press Wiley.

Chen, B. and Cheng, H. H., (2010). "A Review of the Applications of Agent Technology in

Traffic and Transportation Systems," in IEEE Transactions on Intelligent Transportation

Systems, 11(2):485-497.

Ghaviha, N., Campillo, J., Bohlin, M. and Dahlquist, E., (2017). Review of Application of

Energy Storage Devices in Railway Transportation, Energy Procedia, 105:4561-4568.

González-Gil, A., Palacin, R., Batty, P. ve Powell, J. P., (2014). “A systems approach to reduce

urban rail energy consumption”, Energy Conversion and Management, 80: 509-524.

Gunselmann, W., (2005) "Technologies for increased energy efficiency in railway systems,"

European Conference on Power Electronics and Applications, Dresden,10.

Nasri, A., Moghadam M. F. and Mokhtari, H., (2010). "Timetable optimization for maximum

usage of regenerative energy of braking in electrical railway systems," SPEEDAM 2010, Pisa,

pp. 1218-1221.

Okui, A., Hase, S., Shigeeda, H., Konishi, T. and Yoshi, T., (2010) "Application of energy

storage system for railway transportation in Japan," The 2010 International Power Electronics

Conference - ECCE ASIA -, Sapporo, pp. 3117-3123.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

90

ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİ VE

REJENERATİF FRENLEME

Kemal Kaya *

Yakup Hameş **

ÖZET

Son yıllarda enerji verimliliği adına frenleme esnasında meydana gelen enerjiyi değerlendirme

gibi yeni yaklaşımlar sadece otomotiv sektöründe değil aynı zamanda elektrikli raylı

sistemlerde de uygulanmaya çalışılmaktadır. Elektrikli raylı sistem üstündeki cer motorlarının

frenleme esnasında generatör moduna geçerek ürettiği enerji, rejeneratif enerji olarak

depolanmaktadır.

Elektrikli raylı sistemlerde kullanılan enerjinin büyük bir bölümü araçlar tarafından rejeneratif

frenleme yöntemiyle geri üretilebilir. Bu da elektrikli raylı sistemler için enerji verimliliğini

arttırmanın en önemli yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Rejeneratif frenleme

enerjisinin kullanımını arttıracak bir diğer önemli yöntem ise üretilen bu enerjiyi, enerji

depolama sistemleri yardımıyla depolamaktır. Enerji depolama sistemleri araç üzerinde ya da

istasyon ve çevrelerinde sabit olarak konumlandırılmaktadırlar. Bu depolama sistemlerinde

bataryalar, süperkapasitörler, volanlar ve bunların birlikte oluşturdukları teknolojiler

kullanılmaktadır.

Çalışmanın genel çerçevesi, elektrifikasyon sisteminin güvenli ve sürekli olması amacıyla

rejeneratif frenleme enerjisinden ve yenilenebilir enerji sistemlerinden en yüksek seviyede

yararlanmak için enerji depolama teknolojilerinin incelenmesidir.

Anahtar Kelimeler: Elektrikli raylı sistemler, Enerji depolama teknolojileri, Rejeneratif

frenleme enerjisi, Batarya, Süperkapasitör, Volan.

* Arş. Gör. Kemal Kaya

İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği

Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.

[email protected]

** Prof. Dr. Yakup Hameş

Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics

Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.

[email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

91

ENERGY STORAGE TECHNOLOGIES AND REGENERATIVE BRAKING IN

ELECTRIC RAIL SYSTEMS

ABSTRACT

In recent years, new approaches such as evaluating the energy generated during braking in the

name of energy efficiency have been tried to be applied not only in the automotive sector but

also in electric rail systems. By switching to the generator mode of the traction motors on the

electric rail system, the energy produced during braking is stored as a recovery of regenerative

energy in the train.

Vehicles thanks to regenerative braking can regenerate most of the energy used in electric rail

systems. This is considered to be one of the most important methods for increasing energy

efficiency for electric rail systems. Another important method to increase the use of

regenerative braking energy is to store the energy produced by energy storage systems. Another

important method to increase the use of regenerative braking energy is the storage of this energy

by means of energy storage systems. Energy storage systems are steadily positioned on the

vehicle, at stations or in station environments. Batteries, supercapacitors, flywheels and hybrid

technologies are used in these storage systems.

The general framework of the study is to examine the energy storage technologies in order to

utilize regenerative braking energy and renewable energy systems at the highest level in order

to ensure that the electrification system is safe and continuous.

Keywords: Electric rail systems, Energy storage technologies, Regenerative-braking energy,

Battery, Supercapacitor, Flywheel.

1. Introduction

Transportation, which is one of the biggest problems of today's urbanization concept, is an

engineering issue that involves many different disciplines in which continuous search for

solutions continues. Although there are many means of transportation derived from research

and development to solve the problem, what is reasonable is considered to be electric rail

systems known for their sensitivity to human health and the environment (Pilo de la Fuente

etal., 2014).

The increasing need for electricity and the limited use of energy resources have not only

directed human beings to sustainable energy production but have also led to the search for

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

92

solutions to use energy that is already consumed economically and efficiently (Pecharroman

etal., 2014; Lopez-Lopez etal., 2014). Different methods have been developed for the economic

and efficient use of energy in electric rail systems (Sheu and Lin, 2012). However, the greatest

energy potential among these methods is found in the regenerative braking energy produced

during braking (Pastor etal., 2013; Jiang etal., 2014; Lu etal., 2014).

Electric rail systems are very expensive in terms of initial investment and operating costs. When

looking at the initial investment costs, the procurement of vehicles is classified as the

construction costs of stations and tunnels, while the operating costs are classified as electrical

energy consumption and maintenance and repair costs (Domı́nguez etal., 2012). Therefore, the

return times should be as short as possible in order to make the decision of realization of new

electric rail installation projects easily (Su etal., 2014). It is possible to shorten this period by

saving electrical energy and using energy efficiency during operation (Yang etal., 2015). The

reuse of regenerative braking energy generated during braking is also seen as one of the

important methods that can shorten the payback period of the investment (Gelman, 2009).

Energy storage systems have become an important alternative to increase the use of

regenerative braking energy due to the technological progress in the storage systems and the

converters and the cheapening of this equipment (De la Torre etal., 2015). Storing the generated

energy with the help of energy storage systems is an important method to increase the use of

regenerative braking energy (Fazel etal., 2014). The energy produced from regenerative braking

is returned to the extent allowed by the supply line restrictions. Unused energy is spent on the

braking resistors on the train. When these voltage limits start to be enforced, the energy released

can be stored with the help of energy storage systems. This stored energy can be used by its

own acceleration in the train, by an accelerated train in the station, or by auxiliary powers in

stations (González-Gil etal., 2013).

Energy storage systems are fixed on the vehicle or station and in their environment. Batteries,

supercapacitors, flywheels and the systems they form together are used in energy storage

systems. Energy storage systems increase the sensitivity of the system in electric rail systems

and reduce the loss of resistance on the line. Energy storage systems are the method in which

regenerative braking energy is returned to the grid, especially in cases where the charging speed

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

93

is low and the power is high (Iannuzzi, 2008; Shen etal., 2013; Ciccarelli etal., 2014; Torreglosa

etal., 2014).

2. Energy Storage Systems

Energy storage systems can be placed on the line edge and at the stations as well as on the

vehicle. The energy storage systems on the vehicle store the regenerative braking energy

generated by the vehicle's own braking, allowing the vehicle to be used in its next acceleration.

The energy flow diagram of an energy storage system on the vehicle is shown in Fig. 1.

Fig.

1. The energy flow diagram of an energy storage system on the vehicle.

In the case of energy storage systems that are stationary, after regenerative braking energy

generated by braking of any vehicle on the line, another vehicle accelerated can use this energy.

The energy flow diagram of the stationary energy storage system is shown in Fig. 2.

Fig. 2. The energy flow diagram of the stationary energy storage system.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

94

Storage devices commonly used in energy storage systems; batteries, supercapacitors and

flywheels. Regardless of its type, each energy storage system consists of three main parts. These

are the storage device, power converter and the system that provides control of the power

converter. The components of energy storage systems are shown in Fig. 3.

DC DC Storage

Device

Power Converter

Power Flow Controller

ESS

Control

Strategy

Voltage

Current

Waveform

Voltage

Current

Waveform

State of

Charge

Regenerative

Braking

Energy Flow

Fig. 3. The components of energy storage systems.

2.1. Battery Technology

The batteries, which are the oldest type of energy storage system device, have the working

principle that stores electrical energy as chemical energy. A battery consists of a combination

of one or more electrochemical cells. Generally, battery types are lead-acid batteries, nickel-

cadmium batteries, sodium-sulfur batteries, sodium-nickel chloride batteries, nickel metal

hydride batteries and lithium-ion batteries. The reasons for the use of batteries in power systems

can be listed as follows (Baker, 2008).

High energy densities

Widespread technology

Low investment cost.

2.2. Supercapacitor Technology

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

95

Supercapacitors, another name is ultra-capacitors, also known as electrochemical double-layer

capacitors. Supercapacitors, which have the same working principle as the energy storage

principle of conventional capacitors, carry out energy storage by the polarization of the

electrolyte as an electrostatic.

Supercapacitors with a reversible mechanism can be charged and discharged hundreds of

thousands of times (Barrero etal., 2010). The major advantages of supercapacitors are:

High power densities

Long use life

High cycle counts

High charge-discharge speeds

Low maintenance and repair costs.

The disadvantages of supercapacitors are low energy density and high investment cost

compared to the batteries (González-Gil etal., 2013).

2.3. Flywheel Technology

Flywheels, an electromechanical energy storage device, consist of a rotating mass that stores

energy as kinetic energy. The stored energy is proportional to the inertia of the rotor and the

square of the rotational speed. The rotor of the flywheel is connected to an electric machine that

can operate as both a generator and a motor. This machine works as a motor in the case of

charging and in the case of discharge it works as a generator. At this stage, the speed of the

flywheel gradually decreases by transferring the moment.

The most important feature of the flywheels is that they can be charged/discharged quickly and

can perform this cycle in an infinite number. The high efficiency, high energy and power

density of the flywheels and the fact that the temperature and the external environment do not

affect them are other important advantages of them. In addition to all these positive features,

flywheels have two major drawbacks, such as weight and explosion hazards in overload

(González-Gil etal., 2013).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

96

2.4. Comparison of the Energy Storage Systems

The advantages and disadvantages of the battery, supercapacitors and flywheels are compared

in Table 1 and the main application areas are given.

Table 1. Comparison of the energy storage systems (Baker, 2008; Divya and Østergaard, 2009;

González-Gil etal., 2013).

ESS Advantages Disadvantages Application Areas

Battery

The most common energy

storage technology, high

energy density

Low cycle life

Electric vehicles,

portable devices, small

powerful renewable

energy systems

Supercapacitor Long cycle life, high power

density

Low energy

density, high cost Electric vehicles

Flywheel High power density High losses in

idle operation

Inclusion of renewable

energy sources in the

grid, some space and

electric vehicle

applications

3. Regeneration of Regenerative Braking Energy to the Electricity Grid

Another important method of regeneration of regenerative braking energy is the return of

energy to the redistribution grid. Pressing the regenerative braking energy back into the grid is

possible with reversible transformer centres. The regeneration of the regenerative braking

energy to the grid with a reversible transformer is shown in Fig. 4 (González-Gil etal., 2013).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

97

Fig. 4. The regeneration of the regenerative braking energy to the grid with a reversible

transformer.

Although the purpose of reversible transformer centres is to maximize the utilization of

regenerative braking, the priority is to use regenerative braking energy among the vehicles.

Furthermore, for a quality power flow in reversible transformer centres, the level of harmonics

need to be reduced on both the AC side and the DC side.

4. Conclusions

In this study, the recovery of the energy produced during regenerative braking by storage

method has been examined. In addition, stationary energy storage systems have placed in

stations, energy storage systems have placed on top of the trains, energy storage systems with

these two methods have performed, and efficient control of the regenerative braking energy has

been observed. Consequently, it has been determined that 32% of the total energy consumed

together with the energy storage systems can be met from the regenerative braking energy to

reduce the energy consumption of the electric rail systems.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

98

References

Baker, J., (2008). “New technology and possible advances in energy storage”, Energy Policy,

36(12): 4368-4373.

Barrero, R., Tackoen, X. and Van Mierlo, J., (2010). “Stationary or onboard energy storage

systems for energy consumption reduction in a metro network”, Proceedings of the Institution

of Mechanical Engineers, Part F: Journal of Rail and Rapid Transit, 224(3): 207-225.

Ciccarelli, F., Del Pizzo, A. and Iannuzzi, D., (2014). “Improvement of energy efficiency in

light railway vehicles based on power management control of wayside lithium-ion capacitor

storage”, Power Electronics, IEEE Transactions on, 29(1): 275-286.

De la Torre, S., Sánchez-Racero, A. J., Aguado, J. A., Reyes, M. and Martianez, O., (2015).

“Optimal Sizing of Energy Storage for Regenerative Braking in Electric Railway Systems”,

Power Systems, IEEE Transactions on, 30(3): 1492-1500.

Divya, K. C. and Østergaard, J., (2009). “Battery energy storage technology for power systems

– An overview”, Electric Power Systems Research, 79(4): 511-520.

Domı́nguez, M., Fernández-Cardador, A., Cucala, A. P. and Pecharromán, R. R., (2012).

“Energy savings in metropolitan railway substations through regenerative energy recovery and

optimal design of ATO speed profiles”, Automation Science and Engineering, IEEE

Transactions on, 9(3): 496-504.

Fazel, S. S., Firouzian, S. and Shandiz, B. K., (2014). “Energy-Efficient Emplacement of

Reversible DC Traction Power Substations in Urban Rail Transport through Regenerative

Energy Recovery”, International Journal of Railway Research, 1(2): 11-22.

Gelman, V., (2009). “Braking energy recuperation”, Vehicular Technology Magazine, IEEE,

4(3): 82-89.

González-Gil, A., Palacin, R. and Batty, P., (2013). “Sustainable urban rail systems: Strategies

and technologies for optimal management of regenerative braking energy”, Energy conversion

and management, 75: 374-388.

Iannuzzi, D., (2008). “Improvement of the energy recovery of traction electrical drives using

supercapacitors”, In Power Electronics and Motion Control Conference, 1469-1474. IEEE.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

99

Jiang, Y., Liu, J., Tian, W., Shahidehpour, M. and Krishnamurthy, M., (2014). “Energy

Harvesting for the Electrification of Railway Stations: Getting a charge from the regenerative

braking of trains”, A. Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 39-48.

López-López, Á. J., Pecharromán, R. R., Fernández-Cardador, A. and Cucala, A. P., (2014).

“Assessment of energy-saving techniques in direct-current-electrified mass transit systems”,

Transportation Research Part C: Emerging Technologies, 38: 85-100.

Lu, S., Weston, P., Hillmansen, S., Gooi, H. B. and Roberts, C., (2014). “Increasing the

regenerative braking energy for railway vehicles”, Intelligent Transportation Systems, IEEE

Transactions on, 15(6): 2506-2515.

Pastor, M. L., Rodriguez, L. G. T. and Velez, C. V., (2013). “Flywheels Store to Save:

Improving railway efficiency with energy storage”, IEEE Electrification Magazine, 2(1): 13-

20.

Pecharroman, R. R., Lopez-Lopez, A., Cucala, A. P. and Fernandez-Cardador, A. (2014).

“Riding the Rails to DC Power Efficiency: Energy efficiency in dc-electrified metropolitan

railways”, Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 32-38.

Pilo de la Fuente, E., Mazumder, S. K. and Gonzalez Franco, I., (2014). “Railway Electrical

Smart Grids: An introduction to next-generation railway power systems and their operation”,

Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 49-55.

Shen, X., Chen, S., Li, G., Zhang, Y., Jiang, X. and Lie, T. T., (2013). “Configure methodology

of onboard supercapacitor array for recycling regenerative braking energy of URT vehicles”,

Industry Applications, IEEE Transactions on, 49(4): 1678-1686.

Sheu, J. W. and Lin, W. S., (2012). “Energy-saving automatic train regulation using dual

heuristic programming”, Vehicular Technology, IEEE Transactions on, 61(4): 1503-1514.

Su, S., Tang, T., Li, X. and Gao, Z., (2014). “Optimization of multitrain operations in a subway

system”, Intelligent Transportation Systems, IEEE Transactions on, 15(2): 673-684.

Torreglosa, J. P., Garcia, P., Fernandez, L. M. and Jurado, F., (2014). “Predictive control for

the energy management of a fuel-cell–battery–supercapacitor tramway”, Industrial Informatics,

IEEE Transactions on, 10(1): 276-285.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

100

Yang, X., Chen, A., Li, X., Ning, B. and Tang, T., (2015). “An energy-efficient scheduling

approach to improve the utilization of regenerative energy for metro systems”, Transportation

Research Part C: Emerging Technologies, 57: 13-29.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

101

HİDROJEN YAKIT HÜCRELİ ARAÇ SİSTEMLERİ İÇİN ENERJİ DEPOLAMA

TEKNOLOJİLERİ

Kemal Kaya *

Yakup Hameş **

ÖZET

Ulaşım için petrol dışındaki enerji kaynaklarının kullanımını sağlamak ve verimliliği artırmak

için yakıt hücreli araçlar ve hibrid elektrikli araçlar dünya genelinde geliştirilmeye devam

etmektedir. Bu araçlardaki tahrik mekanizması, aracın hızlanması, yavaşlaması ve yol alması

esnasında elektrik motorlarını kullanır. Böylece elektrik enerjisinin araçta depolanıp

kullanılması sağlanmış olur. Burada kullanılan enerji depolama teknolojileri genellikle batarya

ve süperkapasitörlerdir. Enerji depolama üniteleri, motor veya yakıt hücresinden şarj edilebilir.

Bu da otomotiv piyasasında içten yanmalı motorlu araçlara karşı rekabeti artıracak en önemli

özelliklerden birisidir.

Bu yazıda, yakıt hücreli araçlarda ve hibrid araçlarda batarya ve süperkapasitör teknolojisinin

kullanımı üzerinde durulmuştur. Hidrojen yakıt hücreli araçlarda ve hibrid araçlarda kullanılan

bu enerji depolama teknolojilerinin birlikte ya da tek başına kullanılma durumlarında farklı

verimlilikleri olacağı gibi enerji ve güç yoğunluğu dengelenmelerinde de değişik tepkiler

doğurabilecektir. Aracın enerji ve güç ihtiyacına göre, tüm bu enerji depolama teknolojilerinin

özelliklerini belirlemek, genel sistemi oluşturmak ve yönetmek çalışmanın en önemli gayesidir.

Keywords: Hidrojen yakıt hücreli araçlar, Enerji depolama teknolojileri, Yakıt hücresi,

Batarya, Süperkapasitör.

Energy Storage Technologies for Hydrogen Fuel Cell Vehicle Systems

ABSTRACT

* Arş. Gör. Kemal Kaya

İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği

Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.

[email protected]

** Prof. Dr. Yakup Hameş

Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics

Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.

[email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

102

Fuel cell vehicles and hybrid electric vehicles continue to be developed around the world to

ensure the use of non-oil energy resources for transportation and to increase efficiency. The

drive mechanism in these vehicles uses electric motors during acceleration, deceleration, and

travel of the vehicle. Thus, electrical energy is stored and used in the vehicle. Energy storage

technologies used herein are generally battery and supercapacitors. Energy storage units can be

charged from the engine or fuel cell. This is one of the most important features will increase

the competition against internal combustion engine vehicles in the automotive market.

In this paper, the usage of battery and supercapacitor technology in fuel cell vehicles and hybrid

vehicles are emphasized. These energy storage technologies used in hydrogen fuel cell vehicles

and hybrid vehicles will have different efficiencies in the case of using them alone or together

and may cause different reactions in energy and power density balances. According to the

energy and power demand of the vehicle, to determine the properties of all these energy storage

technologies and to create and manage the overall system is the most important purpose of the

study.

Keywords: Hydrogen fuel cell vehicle, Energy storage technologies, Fuel cell, Battery,

Supercapacitor.

1. Introduction

Hydrogen fuel cell vehicles can compete with battery-powered electric vehicles (BEVs) thanks

to a longer driving distance and high energy efficiency without battery charge for a long time,

and can compete with vehicles with internal combustion engine (ICE) due to much lower

emissions (Mourad, 2014; W. Liu and Christopher, 2015; Walker, Fowler and Ahmadi, 2015).

In the automotive industry, the proportion of hydrogen fuel cell vehicles that provide clean

emission release is significantly increased. In spite of these advantages in terms of efficiency,

the transition to hydrogen vehicle technology will be an important technological change and

the obstacles to its feasibility are large. Improvements in storage technologies, fuel cell

chemistry, life, safety, cost and electrical power density are required to reduce these barriers.

Rapid dissemination of hydrogen fuel cells, especially in hybrid vehicles, depends on

significantly increasing battery performance and reducing production costs (White, Steeper and

Lutz, 2006; Tie and Tan, 2013). In addition, hydrogen fuel cells bring with them problems that

need to be solved, such as low power density and slow power response (Chan, 2007; Garcia,

Torreglosa, Fernandez and Jurado, 2013). The fuel consumption and the cost of the vehicle are

high, especially when the fuel cell is used as the primary energy source in hydrogen fuel cell

vehicles (C. H. Zheng, Oh, Park and Cha, 2012; W. Zhang, Li, Xu and Ouyang, 2017). In order

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

103

to overcome these problems, energy storage technologies such as supercapacitors and batteries

can be used in vehicles with hydrogen fuel cell (Ahmadi, Bathaee and Hosseinpour, 2018;

Fathabadi, 2018). This solution will increase energy efficiency, reduce fuel consumption,

prolong the life of the hydrogen fuel cell and reduce costs. Of course, the most important goal

here is to design this compact structure to save fuel and energy.

The energy and storage technologies of hydrogen fuel cell vehicles must be compatible with

each other. For this, system control and energy management are very important. Appropriate

control strategies are necessary to obtain the advantages of these vehicles and to reduce their

disadvantages. Since the batteries have higher specific energy than the supercapacitors and the

supercapacitors have higher specific power compared to the batteries, the operation of these

technologies with appropriate control strategies will increase the system efficiency significantly

(Camara, etal., 2010; Ayad, Becherif and Henni, 2011; Cao and Emadi, 2012).

In this paper, the usage of battery and supercapacitor technology in the fuel cell vehicles and

the hybrid vehicles and the ways the control strategies of these energy storage technologies are

emphasized.

2. Materials and Methods

2.1. Battery Technology

Batteries consist of one or more groups of cells that store chemical energy and convert directly

into electrical energy to power various applications. When the anode and cathode of a battery

are connected to a circuit, a chemical reaction takes place between the anode and the electrolyte.

This reaction causes the electrons to pass through the circuit and return to the cathode where

another chemical reaction occurs. There are various types of batteries according to the

chemicals used in the structure. Technologies used in batteries are lead-acid, nickel-metal-

hydride and lithium-ion batteries. Among these battery types, Li-ion batteries respond better

than others do.

Compared to other energy storage devices, rechargeable lithium-ion batteries have significant

advantages such as high volumetric energies, high power densities, and long cycle life and low

self-discharge characteristics (Scrosati and Garche, 2010; Kim etal., 2012). Moreover, they

have proven to be the most efficient energy storage strategy for many mobile applications such

as mobile phones, laptops and digital electronic devices (Goriparti etal., 2014). The lithium-ion

battery diagram is shown in Fig. 1.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

104

DischargeCurrent e¯

Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ

Sep

erat

orElectrolyte

Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Anode Cathode

Charge

Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ

Sep

erat

or

Electrolyte

Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ

Anode Cathode

Current

Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ Liᶧ

Liᶧ Liᶧ

Liᶧ

Liᶧ

Fig. 1. The lithium-ion battery diagram.

The most important parameter affecting the system performance, life and efficiency of the

batteries is the temperature. This parameter directly affects the behaviour of the electrochemical

system and hydrogen fuel cell vehicle performance. The current model in the

MATLAB/Simulink environment represents the behaviour of the lithium-ion battery used in

the hydrogen fuel cell vehicle. In this model, the battery is constructed with an equivalent circuit

consisting of a variable voltage source in series with a resistor. Fig. 2 shows a schematic of this

model.

cp

Rcharge

Rdischarge

Ei

Fig. 2. The equivalent circuit of lithium-ion battery system.

2.2. Supercapacitor Technology

Supercapacitors, a high-density energy storage system, are a derivative of conventional

capacitors. Supercapacitors can also be defined as ultracapacitors or electrochemical capacitors

(Burke, 2000). The technologies used in supercapacitors are generally carbon/carbon double-

layer devices that are the only commercially available. They are generally used as auxiliary

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

105

energy storage units in addition to the fuel cell in the fuel cell vehicles. They are activated in

the high power demand of the vehicle.

The reason for using a supercapacitor as an energy storage device in the fuel cell vehicles is

that the specific power rate is high and the charging time is too short. Moreover, supercapacitors

provide system efficiency in the vehicle as well as contribute to energy saving.

In the system, the supercapacitor is designed to meet the differences between the power demand

of the vehicle and the output power of the fuel cell and the battery. The supercapacitor voltage

reference varies according to the acceleration or deceleration commands in the user or auxiliary

power units. In particular, in the case of load transitions, supercapacitors respond much faster

than batteries. The electrical equivalent circuit of the supercapacitor in the system model is

shown in Fig. 3.

Rp

Rs

csL

Fig. 3. The electrical equivalent circuit of supercapacitor system.

3. Results and discussions

The use of energy storage technologies used in hydrogen fuel cell vehicles and hybrid vehicles

will have different efficiencies in the case of using them alone or together and may cause

different reactions in energy and power density balances. When there is a moderate power

demand, the vehicle can feed the traction motor from only the fuel cell. However, while the

vehicle is going uphill or accelerating, the battery, the fuel cell and the supercapacitor work

together to supply power the traction motor.

The voltage graph of the lithium-ion battery, which is the secondary energy storage technology

in the system, is given in Fig. 4a. Accordingly, the voltage characteristics of the battery, which

provides backup power to the vehicle during the operation of the vehicle, could be kept between

minimum 50 V and maximum 53 V thanks to the control strategy applied. The high power

demand of the vehicle between 65 and 125 seconds has significantly reduced, but the control

strategy has prevented the battery voltage from falling below 50 V. Changes in the lithium-ion

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

106

battery current depending on the battery voltage and the charge state characteristics of the

battery are given in Fig. 4b and Fig. 4c, respectively.

a b

c

Fig. 4. Li-ion battery characteristics a) Voltage (V), b) Current (A), c) SOC (%).

The battery charge status (SOC) was initially taken as 65%. The fact that the vehicle received

its energy from the fuel cell and did not need a battery increase the battery charge status to

65.58%. In other words, when the vehicle does not need a battery, it is charged with both the

regenerative braking energy and the excess power of the fuel cell and can use this energy at the

levels where the vehicle needs high power.

The power demanded by the traction engine of the vehicle resulted in changes in the current

and voltage characteristics of the supercapacitor operating in conjunction with the fuel cell and

the battery. The changes in the voltage of the supercapacitor are shown in Fig. 5a. Depending

on this, the fluctuations in the current of the supercapacitor are shown in Fig. 5b.

a b

Fig. 5. Supercapacitor characteristics a) Voltage (V), b) Current (A).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

107

In 44th seconds, the supercapacitor current increased to 16.62A and the supercapacitor voltage

decreased to 265V at this point. In 240th seconds of the movement, the vehicle made a sudden

braking, the supercapacitor current dropped to -18 A, and its voltage increased to 281 V and

stored regenerative braking energy.

The developed control strategy was able to follow the load demands of the vehicle with a

successful adaptation to voltage, current and power changes in different road models of the

hydrogen fuel cell vehicle. Hydrogen fuel consumption increased as the power demanded by

the vehicle increased, but the battery and supercapacitor greatly suppressed this increase by

providing extra power to the fuel cell.

4. Conclusions

Thanks to the highly successful applications of the fuel cells, the use of clean energy have

become widespread. However, with the disadvantages of the fuel cell, such as low power

density and slow power response, many studies are still underway to solve the problem of

storage in vehicles. To minimize these disadvantages of the fuel cell, this study is focused on

designing the vehicle's energy management system using battery and supercapacitors as power

supply and energy storage technologies in the vehicle.

In case of sudden acceleration of the vehicle and high power demands, the fuel cell power has

been insufficient and the battery and the supercapacitor have been activated to provide extra

power to the vehicle. The battery and the supercapacitor, especially in the event of vehicle

deceleration and braking, have recovered the regenerative braking energy. In the normal

deceleration period, the battery recovered the regenerative braking energy. In the event of

sudden deceleration and sudden stopping periods of the vehicle, the regenerative braking energy

has been recovered by the supercapacitor and energy has been stored in the vehicle. The stored

energies have been reused in the vehicle. Thus, the fuel economy of the system, the performance

of the vehicle, and the life of the compact components have increased.

References

Ahmadi, S., Bathaee, S. M. T. and Hosseinpour, A. H. (2018). Improving fuel economy and

performance of a fuel-cell hybrid electric vehicle (fuel-cell, battery, and ultra-capacitor) using

optimized energy management strategy. Energy Conversion and Management, 160, 74-84.

Ayad, M. Y., Becherif, M. and Henni, A. (2011). Vehicle hybridization with fuel cell,

supercapacitors and batteries by sliding mode control. Renewable Energy, 36(10), 2627-2634.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

108

Burke, A. (2000). Ultra-capacitors: why, how, and where is the technology. J Power Sources,

91, 37-50.

Camara, M. B., Gualous, H., Gustin, F., Berthon, A. and Dakyo, B. (2010). DC/DC converter

design for supercapacitor and battery power management in hybrid vehicle applications-

polynomial control strategy. IEEE Transactions on Industrial Electronics, 57(2), 587-597.

Cao, J. and Emadi, A. (2012). A new battery/ultracapacitor hybrid energy storage system for

electric, hybrid, and plug-ın hybrid electric vehicles. IEEE Transactions on Power Electronics,

27(1), 122-132.

Chan, C. C. (2007). The State of the Art of Electric, Hybrid, and Fuel Cell Vehicles. Proceedings

of the IEEE, 95(4), 704-718.

Fathabadi, H. (2018). Novel fuel cell/battery/supercapacitor hybrid power source for fuel cell

hybrid electric vehicles. Energy, 143, 467-477.

Garcia, P., Torreglosa, J. P., Fernandez, L. M. and Jurado, F. (2013). Control strategies for

high-power electric vehicles powered by hydrogen fuel cell, battery and supercapacitor. Expert

Systems with Applications, 40, 4791-4804.

Goriparti, S., Miele, E., Angelis, F. D., Fabrizio, E. D., Zaccaria, R. P. and Capiglia, C., 2014.

Review on recent progress of nanostructured anode materials for Li-ion batteries. Journal of

Power Sources, 257, 421-443.

Kim, T. -H., Park, J. -S., Chang, S. K., Choi, S., Ryu, J. H. and Song, H. -K. (2012). The

current move of lithium ion batteries towards the next phase. Adv. Energy Mater, 2, 860-872.

Liu, W. and Christopher, D. M. (2015). Dispersion of hydrogen leaking from a hydrogen fuel

cell vehicle. Int J Hydrogen Energy, 40(46), 16673-16682.

Mourad, M. A. (2014). A proposed fuel cell vehicle for reducing CO2 emissions and its

contribution to reducing greenhouse gas emissions. Int J Eng Technol, 3(2), 252-261.

Scrosati, B. and Garche, J. (2010). Lithium batteries: Status, prospects and future. J. Power

Sources, 195, 2419-2430.

Tie, S. F. and Tan, C. W. (2013). A review of energy sources and energy management system

in electric vehicles. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 20, 82-102.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

109

Walker, S. B., Fowler, M. and Ahmadi, L. (2015). Comparative life cycle assessment of power-

to-gas generation of hydrogen with a dynamic emissions factor for fuel cell vehicles. J Energy

Storage, 4, 62-73.

White, C. M., Steeper, R. R. and Lutz, A. E. (2006). The hydrogen-fueled internal combustion

engine: a technical review. Int J Hydrogen Energy, 31(10), 1292-1305.

Zhang, W., Li, J., Xu, L. and Ouyang, M. (2017). Optimization for a fuel cell/battery/capacity

tram with equivalent consumption minimization strategy. Energy Conversion and Management,

134, 59-69.

Zheng, C. H., Oh, C. E., Park, Y. I. and Cha, S. W. (2012). Fuel economy evaluation of fuel

cell hybrid vehicles based on equivalent fuel consumption. International Journal of Hydrogen

Energy, 37, 1790-1796.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

110

MÜSİN-1 (MUC1) VE MÜSİN-4 (MUC4) GENLERİNİN FARKLI ÜREME

DÖNEMLERİNDEKİ SIÇANLARIN UTERUS DOKUSUNDA EKSPRESYON

DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Tuğrul Kaan KILIC

Badel ARSLAN

Gül YAS

Irem Bekalp YILMAZ

Nurcan ARAS

ÖZET

Gelişmekte olan ülkelerde çalışan kadınlarda doğurganlığın ertelenmesi yaygınlaşmıştır.

Çalışmalar ileri anne yaşının spontan gebelik kayıpları, büyüme geriliği, ölü doğum, genetik

anomaliler, kromozomal olmayan doğumsal anomaliler ve artmış yenidoğan ölümleri ile ilişkili

olduğunu göstermiştir. Ancak spontan gebelik kayıplarında embriyonun implantasyonunda rol

oynayan moleküler mekanizmaların aydınlatılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Müsin (MUC)

genleri fare, Makak maymunları ve insan trofoblastlarında eksprese edilmektedir. MUC1 ve

MUC4 genleri farklı üreme dönemlerinde embriyo tutunmasında önemli rol oynar. Dişi üreme

sisteminde, MUC1 ve MUC4 proteinleri, uterus epitelyumunda ifade edilir ve yapışmayı

önleyici etkisi ile embriyo implantasyonunu düzenlediğine inanılmaktadır. Bu çalışmada,

erişkin öncesi (2-3 hafta), erişkin (6-8 hafta) ve yaşlı dönemlerindeki (20-30 hafta) Wistar

albino cinsi dişi sıçanların uterus dokuları çıkarılarak sırasıyla doku homojenizasyonu, mRNA

izolasyonu, cDNA sentezi ve Real-Time PCR reaksiyonu gerçekleştirildi. Elde edilen sonuçlar

istatistik olarak değerlendirildiğinde MUC1 (p=0.019) ve MUC4 (p=0.003) genlerinin ifade

düzeylerinde gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu saptandı. Her iki genin de yaşlı

dönemdeki sıçanlarda anlamlı derecede arttığı tespit edildi. Sonuç olarak yaşa bağlı uterus

dokusunda ifade edilen bu genlerin implantasyon aşamasında etkin rol oynayabileceği

düşünüldü.

Investigation of Expression Levels of Uterus in Rats in Different Reproduction Periods

of Mucin-1 (MUC1) and Mucin-4 (MUC4) Genes

ABSTRACT

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

111

Deferral of fertility has become widespread in women working in developing countries. Studies

have shown that advanced maternal age is associated with spontaneous pregnancy losses,

growth retardation, stillbirth, genetic anomalies, non-chromosomal congenital anomalies, and

increased neonatal mortality. However, there is a need to elucidate the molecular mechanisms

involved in the implantation of embryos in spontaneous pregnancy loss. In the female

reproductive system, MUC1 and MUC4 proteins are ex- pressed in the uterine epithelium and

are believed to regulate embryo implantation with anti-adhesion effect. Mucin (MUC) genes

are ex- pressed in mice, macaque monkeys and human trophoblasts. The MUC1 and MUC4

genes play an important role in embryo attachment during different breeding periods. In this

study, the expression levels of MUC1 and MUC4 genes in uterine tissues of pre-adult (2-3

weeks), adult (6-8 weeks) and elderly (20-30 weeks) female Wistar albino rats were

investigated. Uterus tissues were removed and tissue homogenisation, mRNA isolation, cDNA

synthesis, and Real-Time PCR was performed in respectively. Statistics showed that MUC1

(p=0.019) and MUC4 (p=0.003) genes expression levels were altered between the groups. Both

of the two genes expression levels were increased in the elderly group. In conclusion these

genes expression levels change age dependent and maybe take an important role implantation

of embryos.

Key Words: MUC1, MUC4, Rat, Uterus, Gene Expression, Implantation.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

112

PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERİNDE SİTOTOKSİSİTE ÜZERINE ETKİSİ

İsmail Ayberk KIRBIYIK

Ahmet Ata ÖZÇIMEN

ÖZET

Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) memeli hücrelerinin hücre bölünmesinde çeşitli enzimler

tarafından kontrol edilen önemli bir protein grubudur. Aurora kinaz aktivitesi çeşitli

mekanizmalar tarafından kontrol edilir. Bu mekanizmaların en önemli işlevlerinden biri hücre

döngüsünün düzenlenmesidir. Aurora kinazların biriken mutasyonları, aşırı ekspresyona neden

olabilmekte ve kromozomların yapısını değiştirerek tümör oluşumuna yol açabilmektedir.

Aurora kinazların aşırı ekspresyonu çeşitli inhibitör ilaçlar ile durdurulabilir. Danusertib, bu

inhibitör ilaçlardan bir tanesidir. Danusertib, tüm aile üyeleri üzerinde etkili olduğu için (-A, -

B, -C) Pan-Aurora kinaz inhibitörü olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada, Danusertib'in

Pankreatik duktal adenokarsinoma CFPAC-1 hücre hattı üzerindeki sitotoksisik etkisi

araştırılmıştır. xCELLigence (RTCA) gerçek zamanlı hücre analizinde, E-plate 16 üzerine

ekilen CFPAC-1 hücrelerine üç tekrarlı olarak 1nM, 10nM, 100nM, 1mM, 10 mM dozlarında

Danusertib uygulaması yapılmıştır. Sonuç olarak, Danusertib?in CFPAC-1 hücre hattı

üzerindeki IC50 değeri yaklaşık 400 nM olarak bulunmuştur.

The Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the Cytotoxicity in

CFPAC-1 Pancreas Cells

ABSTRACT

Aurora kinase family (-A, -B, -C) is an important group of proteins which are controlled by

various enzymes in the cell division of mammalian cells. Aurora kinase activity is controled

various mechanisms. The most important of the mechanism is the function of cell cycle

regulation. The cumulative mutations of Aurora kinases can lead to overexpression and tumor

formation by altering the structure of the chromosomes. Overexpressed Aurora kinases can be

stopped with various inhibitory drugs. Danusertib is one of the inhibitor drugs. Danusertib is

called a Pan-Aurora kinase inhibitor, because can effect on the all family members (-A, -B, -

C). In this study, the cytotoxic effect of Danusertib was measured on Pancreatic ductal

adenocarcinoma CFPAC-1 cell line. The CFPAC-1 cells cultivated in E-plate16 system by

using xCELLigence (RTCA) real-time cell analyzer and Danusertib applied as 3 repetitive

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

113

doses 1nM, 10nM, 100 nM, 1 µM and 10 µM respectively. As a result, the IC50 value was

found about 400nM for Pancreatic ductal adenocarcinoma CFPAC-1 cell line.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

114

PAN AURORA KİNAZ İNHİBİTÖRÜ DANUSERTİB'İN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERİNDE APOPTOZ ÜZERİNE ETKİSİ

İsmail Ayberk KIRBIYIK

Ahmet Ata ÖZÇIMEN

ÖZET

Dünya?da ölüm oranı en yüksek ilk on kanser arasında yer alan pankreas kanseri için çeşitli

tedavi yöntemleri geliştirilmeye devam edilmektedir. Bu tedavi yöntemlerinden biri de, hücre

döngüsünün düzenlenmesinde görevli olan Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) üyelerini inaktive

eden Aurora kinaz inhibitörleri üzerinedir. Aurora kinazların, hücre döngüsünün G2 evresinden

mitoz sonuna kadar etkili oldukları bilinmektedir. Bu nedenden dolayı kanser hücrelerinin

sınırsız bölünmesinde etkin rol oynadıkları yapılan çalışmalar ile bildirilmiştir. Çeşitli Aurora

kinaz inhibitörleri bulunmaktadır. Bu Aurora kinaz inhibitörlerinden bir tanesi de

Danusertib?dir. Danusertib bütün Aurora kinaz ailesi üzerinde etkilidir. Bu çalışmada, bir Pan-

aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in CFPAC-1 Kistik Fibrozlu Pankreatik kanser

hücrelerinde apoptoz üzerindeki etkisi incelenmiştir. Danusertib?in pankreas kistik fibrozis

pankreatik adenokarsinoma hücre hattı CFPAC-1 üzerindeki IC50 değeri (400 nM) 24 ve 48

saat olmak üzere iki farklı gruba uygulanmıştır. Apoptoz flow sitometrik yöntem ile

ölçülmüştür. Bu test için 100.000 hücre Annexin V-APC/PI ile boyanmıştır. Test soncunda,

Danusertib?in 24 saat uygulandığı hücrelerde %14.8 ve %3.7 geç ve erken apoptoz

bulunmuştur; Danusertib?in 48 saat uygulandığı hücrelerde %21.3 ve %4.3 geç ve erken

apoptoz bulunmuştur. Çalışmaların sonucunda, Danusertib?in CFPAC-1 hücre hattı üzerinde

apoptotik etksi olduğu gözlemlenmiştir.

The Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the Apoptosis in

CFPAC1 Pancreas Cells

ABSTRACT

In the world, various treatment methods are being developed for pancreatic cancer, which is

among the top ten most common cancer. One of these treatment method is on Aurora kinase

inhibitors that inactivate members of the Aurora kinase family (-A, -B, -C) involved in

regulating the cell cycle. Aurora kinases are known to be effective until the end of mitosis from

the G2 stage of the cell cycle. For this reason, studies have shown that they play an effective

role in the unlimited division of cancer cells. There are various Aurora kinase inhibitors.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

115

Danusertib is one of these Aurora kinase inhibitors. Danusertib is effective on the whole Aurora

kinase family. In this study, the effect of Danusertib, a pan-aurora kinase intibitor, was

investigated onto apoptosis in Cystic Fibrosis Pancreatic cancer CFPAC-1 cells. The IC50 value

(400 nM) of Danusertib was applied into two different groups on pancreatic cystic fibrosis

adenocarcinoma cell line CFPAC-1 as 24 and 48 hours. Apoptosis was measured by using Flow

Cytometric method. For this test, 100.000 cells were dyed with Annexin V-APC/PI. As a result

of the test, cells treated with 24 hours of danusertib were found as 14.8% and 3.7% early and

late apotosis; cells treated with 48 hours of danusertib were found as 21.3% and 4.3% early and

late apoptosis respectively. Concluding the study, it has been observed that Danusertib has an

apoptotic effect on CFPAC-1 cell line.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

116

DANUSERTIB UYGULANAN MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KANSER

HÜCRELERİNİN CIM-PLATE 16 KULLANILARAK MİGRASYON ANALİZİ

Ahmet Ata ÖZÇİMEN

Erkan ALABAŞ

ÖZET

Kontrol edilemeyen genetik bozukluklarla karakterize olan kanser, hücre çoğalması, hücre

ölümü ve apoptozisten kurtularak malign tümör gelişmesine neden olmaktadır. Hücrenin

kontrolsüz çoğalmasının nedeni mutasyona uğramış olmasıdır. Tümörün çoğalması kontrol

edilemez ve kütle artışı damarlanma ihtiyacını karşılayabildiği sürece büyümeye devam

edebilir. Tümörler, yeni damar oluşmasını ya da var olan damarların düzensiz bir hale

gelmesine neden olur. Pankreas kanseri tedavisinde karşılaşılan sorunlardan biri de metastazdır.

Pankreas kanseri gelişimi sırasında tümör kitlesi, komşu dokuları istila ederek ve uzak

organlara metastaz yaparak öncü metastatik hücreleri oluşturmaktadır. Bu olay birçok sinyal

yollarını aktive etmektedir. Bu sinyal yolları içerisinde Aurora kinazlar önemli rol oynarlar.

Aurora kinazlar, hücre döngüsü düzenleyicileri olan önemli bir protein kinaz ailesidir. Kanser

hastalığının belirtileri ve tedavi yöntemleri de farklılık göstermektedir. Bu bilgiler

doğrultusunda, Pan Aurora Kinaz inhibitörü olan Danusertib?in MIA PaCa-2 (insan pankreatik

karsinoma hücresi) pankreas kanseri hücre hatlarında migrasyon üzerine etkileri incelendi.

Danusertib?in 318nM derişimdeki IC50 dozu 99 saate kadar eş zamanlı xCELLigence DP

RTCA sistemde CIM-Plate-16 kullanılarak ölçüldü. Sonuç olarak, primer tümör olan ve

metastaz özelliği daha az olan bu hücrelerde Danusertib?in migrasyon üzerine etkisinin olduğu

gözlemlendi. Bu bilgiler ile birlikte, Pan-Aurora Kinaz inhibitörü Danusertib, pankreatik

kanserlerde anti-metastatik etkili potansiyel bir ajan olabileceğini düşündürmektedir.

The Migration Analysis Of Danusertib Treated MIA PaCa-2 Human Pancreatic Cancer

Cells By Using CIM-PLATE16

ABSTRACT

The cancer, which is characterized by uncontrolled genetic disorders, is caused by resulting in

malignant tumor development getting rid from cell contact inhibition, cell death and apoptosis.

The reason for the uncontrolled proliferation of the cell is that it has been mutated. The

proliferation of the tumor is uncontrollable and can continue to grow as long as the mass

increase can meet the need for vascularization. Tumors cause the formation of new vessels or

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

117

the formation of irregular veins. One of the problems encountered in the treatment of pancreatic

cancer is metastasis. During the development of pancreatic cancer, the tumor mass forms

invasive metastatic cells by invading adjacent tissues and metastasizing to distant organs. This

event activates many signal paths. Aurora kinases play an important role in these signal

pathways. Aurora kinases are an important protein kinase family with cell cycle regulators. The

symptoms and treatment modalities of cancer are also different. Based on this information, the

effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase inhibitor, on migration in the pancreatic carcinoma

cell lines of MIA PaCa-2 (human pancreatic carcinoma cell) was investigated. The IC50 dose

of Danusertib at a concentration of 318nM was measured using CIM-Plate-16 in a simultaneous

xCELLigence DP RTCA system for up to 99 hours. As a result, it was observed that Danusertib

had an effect on migration in these cells with primary tumor and less metastatic features. With

this information, the Pan-Aurora Kinase Inhibitor, Danusertib, suggests that it may be a potent

anti-metastatic agent in pancreatic cancers.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

118

PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS

HÜCRELERINDE HÜCRE DÖNGÜSÜ ÜZERINE ETKISININ ARAŞTIRILMASI

Ahmet Ata ÖZÇİMEN

İsmail Ayberk KIRBIYIK

ÖZET

Kanser, hücrenin normal kontrol mekanizması bozulduğunda ve sınırsız bölünme nedeniyle

kontrolden çıktığında gelişir. Kanserli hücrelerin sınırsız bölünme özelliğini durdurmak için

mitozda görev alan mitotik kinaz ailelerinin inaktivasyonunu hedefleyen ilaç çalışmaları

bulunmaktadır. Bu ilaçlardan bir tanesi de Danusertib?dir. Danusertib, mitotik kinaz

ailelerinden Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) üzerinde etkili olan Aurora kinaz inhibitörüdür. Bu

çalışmada, bir Pan-aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in CFPAC-1 Kistik Fibrozlu

Pankreatik kanser hücrelerinde hücre döngüsü üzerindeki etkisi incelenmiştir. Danusertib?in

pankreas kistik fibrozis adenokarsinoma hücre hattı CFPAC-1 üzerindeki IC50 değeri (400 nM)

24 ve 48 saat olmak üzere iki farklı gruba uygulanmıştır. Her iki grupta bulunan hücreler ayrı

ayrı PI boyası ile boyanmış ve akım sitometrik yöntem ile ölçümleri gerçekleştirilmiştir.

Ölçümler sonucunda, 24. saat grubunda hücre döngüsünün S (%31.77) ve G2 (%11.05) fazında,

48. saat grubunda hücre döngüsünün S (%22.99) ve G2 (%10.67) fazında hücre döngüsünü

durduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, Danusertib?in CFPAC-1 hücreleri üzerinde hücre

döngüsünü S ve G2 fazında durdurabilen anti-mitotik ajan özelliği olabileceği düşünülmektedir.

The Investigation of the Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the

Cell Cycle in CFPAC-1 Pancreas Cells

ABSTRACT

Cancer was established when the control mechanism of cells were disorganised and grow out

of control due to unlimited mitosis. In order to stop the unlimited division of cancerous cells,

there are several drug studies aimed at the inactivation of mitotic kinase families in mitosis.

Danusertib is one these drugs. Danusertib is the Aurora kinase inhibitor which acts on the

Aurora kinase family (-A, -B, -C) of the mitotic kinase families. In this study, the effect of

Danusertib, a pan-aurora kinase intibitor, was investigated onto cell cycle in Cystic Fibrosis

Pancreatic cancer CFPAC-1 cells. The IC50 value (400 nM) of Danusertib on pancreatic cystic

fibrosis adenocarcinoma cell line CFPAC-1 was applied to two different groups as 24 and 48

hours. Both groups of cells were stained separately with PI stain and measured by flow

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

119

cytometric method. As a result of the assays, it was observed that the cell cycle of 24 hours

group was arrested S (%20.65) and G2 (%11.05) while 48 hours group was arrested S (%22.99)

and G2 (%10.67) phases of cell cycle. In conclusion, Danusertib might be an anti-mitotic agent

stopped the cell cycle at S and G2 phases on CFPAC-1 cells.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

120

KIYISAL SULARDA ZARARLI ALG ARTIŞLARI, NEDENLERİ, SONUÇLARI

Sevim POLAT1

Özet

Mikroalglerin neden olduğu aşırı artışların kıyısal sularda görülme sıklığı son yıllarda artmış

durumdadır. Zararlı alg artışları, toksik ya da zararlı alg türlerinin yoğunluğunun aşırı artması

olarak tanımlanmaktadır. Alg artışları ışık, sıcaklık, besin düzeyleri gibi çevresel koşullar

uygun olduğunda gerçekleşmekle birlikte, kıyısal sulara besin deşarjı gibi insan kaynaklı

faktörler de aşırı alg artışlarını tetikleyen etkenlerdir. Zararlı alg artışları doğal çevreyi ve hatta

insan sağlığını olumsuz etkileyen olaylardır. Suda oksijen miktarının azalması, koku ve

renklenme, balıklarda solungaçların tıkanması zararlı alg artışlarının doğrudan gözlemlenen

fiziksel etkileri arasındadır. Ancak, zararlı alglerin ürettikleri toksinlerin biriktiği deniz

ürünlerinin tüketilmesi sucul canlılarda hatta kara hayvanlarında ölümler olabilmektedir.

İnsanlarda ise, zehirlenme ve cilt lezyonları gibi sağlık problemleri, hatta ölümler

görülebilmektedir. Zararlı alg artışları, su ürünlerinde kayıplar, insan sağlığına olan etkileri ve

turizmi olumsuz etkilemesi nedeniyle aynı zamanda ciddi sosyoekonomik etkileri olan

süreçlerdir. Zararlı alg artışlarının tamamen önlenmesi mümkün olmamakla birlikte, alınacak

önlemlerle izlenmesi ve etkisinin azaltılması mümkündür. Kıyısal sularda besin kirliliğinin

azaltılması, gemilerin balast suları ile türlerin taşınımlarının kontrolü, akuakültür faaliyetlerinin

ekolojik olarak uygun alanlarda yapılması, biyolojik izleme çalışmaları zararlı alg artışlarının

azaltılmasına ve kontrolüne katkı sağlayacak faaliyetlerdir. Bu çalışmada kıyısal sularda zararlı

alg artışlarının nedenleri, sonuçları ve bu olaylara karşı alınabilecek önlemler incelenmiştir.

Anahtar kelimeler: Zararlı mikroalg, aşırı alg artışı, alg toksini, kıyısal sular.

The Increase of Harmful Algae in Coastal Waters, Its Causes and Results

Abstract

The prevalence of the increase caused by microalgae has risen in recent years. The increase in

harmful algae is defined as the extraordinary increase in the intensity of toxic or harmful algae.

While the increase in algae takes place when environmental conditions such as light,

1 *Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE

e-mail: [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

121

temperature and nutrient levels are convenient, human-induced factors such as discharge

nutrients in coastal waters also trigger excessive increase in algae. Increase in harmful algae is

a phenomenon affecting the natural environment and even human health adversely. The decline

in the amount of oxygen in water, odor and coloring, and congestion of gills in fish are among

the physical effects directly observed in the increase in harmful algae. However, the

consumption of sea products in which the toxins the harmful algae produce may cause deaths

in aquatic organisms and in land animals. In humans, such health problems as intoxication and

skin lesions, even death, may be encountered. Increase in harmful algae is also a process with

serious socioeconomic results due to the losses it causes in sea products and their effects on

human health and tourism. Although it is not possible to completely prevent the increase in

harmful algae, it is still possible to keep it under control with measures to be taken and thus

minimize its effect. Minimizing nutrient pollution in coastal waters, monitoring the

transportation of species through the ballast waters of ships, the administration of aquacultural

activities in ecologically appropriate areas and biological monitoring studies are among the

steps to contribute to minimizing and taking under control the increase in harmful algae. In this

study, the causes and result of harmful algae increases and precautions to be taken against these

events were investigated.

Key words: Harmful microalgae, overincrease of algae, algal toxin, coastal waters.

Giriş

Algler denizel ekosistemlerde en yoğun bulunan fotosentetik organizmalar olup, besin

zincirinin en önemli unsurlarıdır. Alg artışları ışık, sıcaklık, besin elementleri gibi çevresel

faktörlere bağlı olup, çevresel faktörlerdeki normal olmayan değişimler aşırı artışlarına yol

açabilmektedir. Zararlı alg artışları bazı alg türlerinin neden olduğu, bitki, hayvan ve insanlara

zararlı etkileri olan artışlar olarak tanımlanmaktadır. Zararlı alg artışlarında aşırı biyomas artışı

oksijen miktarının azalması ve suya oksijen girişine engel olması nedeniyle su kalitesini de

olumsuz etkileyen bir olaydır (Lopez ve diğ. 2008; Ferrante ve diğ. 2013). Bazı HAB

olaylarında ise alglerin salgıladığı toksinler hayvanlarda ve insanlarda ölümlere varan zararlı

etkilere yol açabilmektedir. Zararlı alg toksinleri ile kontamine deniz ürününü tüketen yada

toksin aerosollerine maruz kalan insanlarda bir çok rahatsızlığa yol açmakta olup, dünya

genelinde yılda 60000 den fazla toksisite olayının gerçekleştiği ve bu olaylarda ölüm oranının

%1.5 olduğu bildirilmiştir (Ferrante ve diğ., 2013). Alg artışları balık, deniz memelileri, kuşlar

ve denizel besin ağıyla bağlantılı ölüm olaylarına yol açmaktadır. Algal toksinlerin semptomları

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

122

genellikle nörolojik ya da gastrointestinal rahatsızlıklar şeklinde akut olarak ortaya çıkmakta,

bazı durumlarda ciddi hastalıklar ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Tüm bunların yanında HAB

olayları su ürünleri ve turizm endüstrisinde de çok ciddi ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

Dünya genelinde HAB olaylarının sıklığı ve coğrafik dağılımı giderek artmaktadır. Kıyısal

sularda besin kirliliği, kıyı kullanımına bağlı olarak su karışım dinamiklerinin değişmesi,

türlerin balast suları ile taşınımı gibi insan faaliyetlerinin HAB artışıyla ilintili faaliyetler

olduğu kabul edilmektedir (Kudela ve diğ. 2015). Diğer taraftan, iklimsel değişimlerin de, aşırı

alg artışlarının ortaya çıkmasında insan kaynaklı faktörler kadar önemli olduğu ileri

sürülmektedir.

HAB olaylarının nedenleri

İklimsel Etkiler

İklimsel değişimler geçmişten günümüze kadar olan ve halen de devam eden olaylardır.

Jeolojik ve tarihsel kayıtlar iklimin belli dönemlerde soğuduğunu, belli dönemlerde ısındığını

göstermektedir. Dünyanın son 1000 yılında bazı bölgelerde belirli dönemler (550-1300 yılları)

yaşadığımız dönemden daha sıcak, belirli dönemler de (1300-1900 yılları) de daha soğuk

olmuştur (Hallegraef, 2010). Şu anda önemli konu ise fosil yakıt kullanımı gibi insan

faaliyetlerinin iklim değişimine etkilerinin derecesini değiştirmesidir. Yapılan çalışmalar

sıcaklığın iklim değişimini ile ilgili birçok faktörden sadece biri olduğunu ortaya koymuştur.

Ancak, insan faaliyetleri ile artan bir küresel ısınma olduğu kabul edilmektedir. Sıcaklık, alg

büyümesi etkileyen en önemli faktörlerden biridir ve her bir türün gelişimi için optimum bir

sıcaklık değeri vardır. Küresel ısınma ile sıcaklık artışı türlerin mevsimsel kompozisyonu ve

biyocoğrafik dağılımını etkileyebilmektedir. Bu nedenle, planktonik canlılar iklimsel

değişimlerden en fazla etkilenen gruplardan biri olarak kabul edilmektedir. Zararlı algler

genellikle sıcak yaz periyodunda artış gösterdiğinden, iklimsel olarak sıcaklık artışının zararlı

alg artışlarını teşvik ettiği kabul edilmektedir. İklimsel ısınmanın bazı ekosistemlerde kamçılı

türlere (birçok HAB türü kamçılıdır) doğru bir değişim olması, kamçılıların erken ilkbahar

artışları ve sıcak ortam türlerinin daha yüksek enlemlere doğru ilerlemesi gibi yollarla HAB

olaylarını artırabileceği tahmin edilmektedir (Dale ve diğ. 2006). Diğer taraftan, iklim

değişikliği ile atmosferdeki karbondioksit miktarlarının artışı da alg büyümesini teşvik eden

olaylardan biridir. Çünkü algler fotosentezleri için karbondioksite ihtiyaç duyarlar.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

123

İklimsel değişimler kıyısal upwelling olaylarının zamanlama ve yoğunluğunu da

değiştirebilmektedir. Upwelling olayları sonucu suya yoğun besin girdisi alg patlamalarını

artırabilmektedir. İklimsel değişimlerin yağmur rejimlerini değiştirerek, yağış miktarlarının

artmasına ve şiddetli fırtınalara neden olması, karadan denize yoğun besin girdilerine neden

olabilmektedir. Bu da yine aşırı artış oluşumunu tetikleyen bir durumdur.

İnsan faaliyetlerinin Etkisi

Kıyısal sularda besin düzeylerinin artışı

Kıyısal sulara aşırı besin deşarjının dünyada en önemli kirlilik problemi ve bazı HAB türlerinin

coğrafik dağılımının ve görülme sıklığının artmasında en önemli faktörlerden biri olduğu

düşünülmektedir (Glibert ve Burkholder, 2006; Sellner ve diğ. 2003). İnsan nüfusu son yüz

yılda çok hızlı bir şekilde artış göstermiştir ve artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için

tarımsal üretim faaliyetlerinde muazzam bir artış yaşanmıştır. Ürün artışı için kullanılan

gübrelerin son 50 yılda neredeyse 20 kat arttığı belirtilmiştir (Barkley ve Barkley, 2016). Tüm

bunlarla birlikte artan nüfusla birlikte, hayvansal üretim faaliyetlerinin artması, kanalizasyon

atıklarının artması kıyısal sularda kirliliğin artmasında en önemli etkenler olmuştur.

Sudaki besin düzeylerinin artması, besin oranlarında da değişime neden olarak, HAB türlerinin

artışına yol açabilmektedir. Kuzey Avrupa’da mukus oluşturan Phaeocystis globosa artışlarının

sudaki nitrat artışlarıyla doğrudan bağlantılı olduğu bulunmuştur. Son yıllarda Çin kıyılarında

geniş alanları kaplayan ve uzun süren alg patlamalarının, 1970’li yıllardan itibaren artan gübre

kullanımına bağlı olarak 20 kat arttığı bildirilmiştir (Glibert ve diğ. 2005). Aynı şekilde Baltık

Denizi, Ege denizi, Adriyatik ve Karadeniz‘de HAB olaylarındaki artışın besin deşarjı ile ilgili

olduğu ortaya konmuştur. Oligotrof bir deniz olarak bilinen Akdeniz’de bile son yıllarda kirlilik

ve diğer insan aktivitelerine bağlı olarak kıyısal zonlarda alg yoğunluklarında artışlar olduğu

ve bunlar içinde toksik ve zararlı alglerin de yer aldığı bildirilmektedir (Garces ve Camp, 2012).

Doğu Akdeniz’de yer alan Ege ve Iyon denizinin bazı kıyısal alanlarında evsel ve endüstriyel

atık sular ile tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan besin yüklemesinin ötrofikasyon

problemlerine neden olduğu, bu alanlarda fitoplankton tür kompozisyonu, yoğunluğu, biyoması

ve mevsimsel dinamiklerinde dramatik değişimlere yol açtığı bildirilmektedir (Ferrante ve diğ.

2013).

Balast suları ile taşınma

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

124

Denizlerde mikroalglerin taşınmasında doğal olayların yanında insan faktörlü taşınımlar da söz

konusu olmaktadır. Gemilerin balast sularında türlerin bir ortamdan diğerine taşınması son

yıllarda üzerinde çok çalışılan konulardan biri olmuştur. Gemilerde balast tankı denilen bir tank

bulunur ve gemi yükünü indirdiğinde gemi hafiflediği için geminin ağırlığını dengelemek için

bu tanka deniz suyu pompalanır, gemi tekrar yük aldığında balast tankındaki su denize

boşaltılır. Geminin balast tankına pompalanan su virüs, bakteri, alg, yumuşakça ve balık gibi

birçok sucul canlı içerebilir. Yapılan çalışmalar, toksik alglerin de gemilerin balast suları ile bir

bölgeden diğerine taşınabildiğini göstermiştir (Hallegraef, 2003). Kist formundaki hücreler

balast tanklarında uzun süre hayatta kalabilmekte ve geminin balast suyunu boşalttığı lokalitede

uygun koşullar bulduğunda çoğalma gösterebilmektedir. Bu taşınma sonucu bir coğrafik

bölgede daha önce görülmeyen toksik bir alg türü sonraki zamanlarda görülebilmekte ve zararlı

artışlara neden olabilmektedir. Bu nedenle gemilerin balast suyu boşaltma alanlarının çok

dikkatli seçilmesi toksik alg taşınımlarını önlemek için önem arz etmektedir. Balast suyuna

çeşitli kimyasal uygulamaları, elektrik şoku ya da ısı uygulamaları zararlı mikroalglerin elimine

edilmesinde kullanılan yöntemler olarak belirtilmektedir (Hallegraef, 2003).

Zararı Alg Artışlarının Etkileri

İnsan sağlığı üzerine etkiler

Zararlı alg toksinleri ile kontamine olmuş kabuklu ya da balık etinin tüketilmesiyle insanlarda

birçok sağlık problemi ortaya çıkabilmektedir (Şekil 1). Midye ve istridye gibi kabuklular

süzerek beslendikleri için beslenirken çok miktarda suyu süzerler ve böylece alg toksinlerini

dokularında biriktirirler (Lopez ve diğ. 2008). Toksin içeren deniz ürününün insanlar tarafından

tüketilmesiyle farklı tipte zehirlenme sendromları görülebilmektedir. Bunlar; paralitik kabuklu

zehirlenmesi (PSP), nörotik kabuklu zehirlenmesi (NSP), amnezik kabuklu zehirlenmesi

(ASP), diyaretik kabuklu zehirlenmesi (DSP) ve ciguateria balık zehirlenmesidir (CFP) (Lopez

ve diğ. 2008). Bu zehirlenmelere neden olan toksinlerin çoğu nörotoksin yapısındadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

125

Şekil

1. Besin zincirinde zararlı algler ve diğer canlılara geçiş yolları (Gerssen ve diğ. 2010).

Toksinlerin tamamı sıcağa dayanıklı olup, pişirme ve dondurma gibi işlemler toksini yok

etmemektedir (Whittle ve Gallacher, 2000).

ASP toksisitesi, diatomlardan Pseudonitzschia türleri tarafından üretilen domoik asit ile

kontamine olmuş kabukluların tüketilmesiyle ortaya çıkar (Hallegraef, 2003). Domoik asit,

midye, istridye ve yengeç dokularında birikebilir. Bulantı, kusma ve kramp gibi belirtilerin

yanı sıra, baş ağrısı, zihinde bulanıklık, kalpte aritmi, kısa süreli ya da daimi olabilen hafıza

kayıpları gibi nörolojik etkiler de ortaya çıkabilmektedir. Belirtiler 24 saat içinde ortaya

çıkmakta ve ağır durumlarda ölüm olabilmektedir (İbrahim, 2007). DSP toksisitesi

dinoflagellatlardan Dinophysis türlerinin salgıladığı toksinle bulaşmış kabukluların

tüketilmesiyle ortaya çıkar. Belirtileri karın ağrıları, bulantı, kusma ve ishal olarak

görülmektedir. Diğer alg toksinlerine göre daha az tehlikeli bir toksindir. DSP toksisine kronik

olarak maruz kalınmasının sindirim sisteminde tümör oluşumuna yol açabileceği bildirilmiştir

(Ferrante ve diğ. 2013). PSP toksisitesi dinoflagellatlardan Alexandrium, Gymnodinium ve

Pyrodinium türleri tarafından üretilen nörotoksinden ileri gelmektedir (Ferrante ve diğ. 2013).

Belirtileri tamamen nörolojiktir ve çok hızlı ortaya çıkar, yüzde uyuşma, karıncalanma, baş

dönmesi, ateş, döküntü yaygın görülen belirtilerdir. Bu belirtiler toksin içeren kabukluların

tüketilmesinin ardından 30 dakika ile 2 saat içinde ortaya çıkar. Ağır vakalarda toksin bulaşmış

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

126

kabukluyu tüketimden sonraki 24 saat içinde solunum durması görülür. Toksinin antidotu

yoktur, ancak destekleyici tedavi uygulanır ve iyileşen hastalarda herhangi bir hasar kalmaz.

Bu olayların su ürünlerindeki toksin düzeylerinin de incelendiği geniş çaplı izleme programları

ve toksisite görülen yerlerin hasada kapatılması ile büyük ölçüde önlenebileceği

belirtilmektedir (İbrahim, 2007). CFP toksisitesi, bentik dinoflagellatlar tarafından üretilen

ciguatoksin toksininin tropikal resif balıklarında birikmesi ve bu balıkların tüketilmesi yoluyla

insana geçmektedir. Belirtileri gastrointestinal, nörolojik ve kardiyovasküler rahatsızlıklar

şeklinde ortaya çıkar ve iyileşmek uzun zaman alabilir. Bu zehirlenme tipi tropik bölgelerde

yaygın görülür (Ferrante ve diğ. 2013).

Alg toksinleri ile kontamine olmuş deniz ürününün tüketilmesinin yanında toksin aerosollerinin

solunması ya da su ile temas edilmesi de insan sağlığı problemlerine neden olabilmektedir

(Lopez ve diğ. 2008).

Çevresel Etkileri

Yoğun balık ölümleri HAB olaylarının en yaygın görülen çevresel etkisidir. Ancak bunun

dışında, HAB olaylarının denizel ekosisteme daha birçok yıkıcı etkisi vardır. Alg toksinleri

balina, yunus, kuş, doğal ve kültürü yapılan balıklar gibi birçok sucul canlının ölümüne de

neden olmaktadır (Şekil 1). Birçok deniz memelisinin ölümünün de HAB olayları ile ilgili

olduğu belirlenmiştir (Lopez ve diğ. 2008).

Toksik ve toksik olmayan HAB türlerinin ekosisteme diğer bir etkisi de habitat kalitesinin

bozulmasıdır. Aşırı artışlarda oluşan yüksek mikroalg biyoması hipoksiya ya da anoksiya

(oksijen azlığı ya da yokluğu) olaylarına neden olabilir. Bu şekilde ortaya çıkan oksijen

eksikliği balıklarda boğulmalara neden olabilmektedir. Diğer taraftan oluşan yüksek zararlı alg

biyoması ışığın geçişini engelleyerek faydalı sucul bitkilerin büyümesini engelleyebilir. Aşırı

artan alg biyomasının bir süre sonra bozuşup çürümesi ile yoğun bir kötü koku ve görünüm de

ortaya çıkabilmektedir. Özetle, HAB olayları canlı ölümleri sonucu besin ağında değişime yol

açması ve oksijensiz koşulların ortaya çıkması gibi nedenlerle habitat kalitesini bozmaktadır.

Ekonomik Etkiler

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

127

Zararlı alg toksisiteleri doğal balık stokları ve kültürü yapılan balıklarda ciddi kayıplara yol

açtığından ticari balıkçılık gelirlerinde azalmaya neden olmaktadır. Bu ortamlarda insanlar su

ürünleri tüketiminden kaçındığından su ürünleri satış gelirlerinde de azalmalar görülmektedir.

Toksin ile kontamine olmuş deniz ürününün tüketilmesi ile ortaya çıkan hastalıklar insanlarda

işgücü kaybı ve dolayısıyla maddi kayıplara yol açmaktadır. Tıbbi müdahale masrafları da

ekonomik kaybın diğer bir boyutunu oluşturmaktadır (Anderson ve diğ. 2000). Zararlı alg

toksisite olaylarının diğer bir sosyoekonomik etkisi rekreasyonel ve turizme olan olumsuz

etkileridir. Zararlı alg artışları renklenme, kokuşma, köpük oluşumu gibi su kalitesinde

bozulmaya neden olduğu için kıyısal alanların rekreasyonel kullanımını kısıtlamaktadır. Bu

olayların görüldüğü sahiller turizm faaliyetlerine kapatılmakta ve turizm gelirlerinde kayıplar

olmaktadır. Zararlı alg artışlarının diğer bir ekonomik boyutunu da izleme çalışmaları

oluşturmaktadır. HAB olaylarını izleme çalışmaları, planktonun izlenmesini, kabuklularda

PSP, DSP ve ASP testlerinin yapılması gibi çalışmaları kapsamaktadır. Bu çalışmalar için

düzenli olarak örnek toplanması ve analizlerin yapılması ciddi maliyetler gerektirmektedir.

Alınabilecek önlemler

Kıyısal sularda alg artışlarının önlenmesi için bu ortamlarda insan etkisiyle ortaya çıkan ve alg

artışlarını teşvik eden koşulları azaltmak gerekmektedir. Bunun için kıyısal sulara atık su

deşarjını ve tarımsal alanlarda aşırı gübre kullanımının azaltılması gerekir. Azotlu ve fosforlu

gübrelerin yoğun kullanımıyla bu gübrelerdeki besinler drenaj suları ile kıyısal sulara taşınır.

Diğer taraftan atık sular da yüksek konsantrasyonlarda azot ve fosfor içermektedir. Kıyısal

suların tüm bu kirleticilere maruz kalması aşırı alg artışlarını tetikleyen olaylardır. Bunun için

kıyısal sulara atık su deşarjının ve tarımsal alanlarda aşırı gübre kullanımının önlenmesi

oldukça önemlidir.

Aşırı alg artışlarının görüldüğü durumlarda ise, o ortamda denize girilmemesi, havada toksik

aoresollerin bulunma ihtimaline karşı ortamdan uzaklaşılması, o ortamdan yakalanan su

ürünlerinin tüketilmemesi alınabilecek önlemlerdir. Ayrıca, hassas kıyısal ortamlarda sürekli

izleme çalışmalarının yapılması, bu olayların ortaya çıkması durumunda erken uyarı

yapılabilmesi ve önlemlerin alınabilmesi yönünden oldukça önem arz etmektedir.

Kaynakça

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

128

Anderson D.M., Hoagland, P., Kaoru, Y., White, A.W. (2000). Estimated Annual

Economic Impacts from Harmful Algal Blooms (HABs) in the United States. Technical Report.

Woods Hole Oceanographic Institution, 1-97.

Barkley A., Barkley, P.W. (2016). Principles of Agricultural Economics, Second

Edition. Taylor and Francis.

Dale, B., Edwards, M., Reid, P.C. (2006). Climate Change and Harmful Algal Blooms.

In: Grane´li, E., Turner, J. (Eds.), Ecology of Harmful Algae. Springer, New York, NY, USA,

367-378.

Ferrante, M., Sciacca, S., Fallico, R., Fiore, M., Conti, G.O., Letta, C. (2013). Harmful

Algal Blooms in the Mediterranean Sea: Effects on Human Health. 2, 1, 1-5.

doi:10.4172/scientificreports.587

Garcés E., Camp, J. (2012). Habitat Changes in the Mediterranean Sea and the

Consequences for Harmful Algal Blooms Formation. In: Stambler, N (Ed.), Life in the

Mediterranean Sea: A Look at Habitat Changes, 519-541.

Gerssen, A., Pol-Hofstad, I. E., Poelman, M., Mulder P.P.J., De Boer J. (2010).

Marine Toxins: Chemistry, Toxicity, Occurrence and Detection, with Special Reference to the

Dutch Situation. Toxins, 2-4, 878-904.

Glibert, P.M., Seitzinger, S., Heil, C.A., Burkholder, J.M., Parrow, M.W., Codispoti,

L.A., Kelly. V. (2005). The role of eutrophication in the global proliferation of harmful algal

blooms. Oceanography 18,2,198-209.

Glibert, P.M., Burkholder, J.M. (2006). The complex relationships between increasing

fertilization of the earth, coastal eutrophication and proliferation of harmful algal blooms. In:

Grane´li, E., Turner, J. (Eds.), Ecology of Harmful Algae. Springer, New York, NY, USA, pp.

341–354.

Hallegraef, G.,M. (2003). Harmful algal blooms. In: Hallegraef, G.M., Anderson, D.M.,

Cemball, A.D. (Eds.), Manual on Harmful Marine Microalgae. UNESCO, 25-51.

Hallegraef, G.M. (2010). Ocean Climate Change, Phytoplankton Community

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

129

Responses, and Harmful Algal Blooms: A Formidable Predictive Challence. J. Phycol. 46, 220–

235

Ibrahim, .A.M.M. (2007). Review of the impact of harmful algae blooms and toxins on

the World economy and human health. Egyptian J. Aquatic res. 33-1, 210-223.

Lopez, C.B., Dortch, Q., Jewett, E.B., Garrison, D. (2008). Scientific Assessment of

Marine Harmful Algal Blooms. Interagency Working Group on Harmful Algal Blooms,

Hypoxia, and Human Health of the Joint Subcommittee on Ocean Science and Technology.

Washington, D.C.

Kudela R.M., E. Berdalet , S. Bernard , M. Burford, L. Fernand, S. Lu, S. Roy, P. Tester,

G. Usup, R. Magnien, D. M. Anderson, A. Cembella, M. Chinain, G. Hallegraeff, B. Reguera,

A. Zingone, H. Enevoldsen, Ed Urban. (2015). Harmful Algal Blooms. A Scientific Summary

for Policy Makers. IOC/UNESCO, Paris (IOC/INF-1320).

Sellner, K.G., Doucette, G.J., Kirkpatrick. G.J. (2003). Harmful algal blooms: causes,

impacts and detection. J. Ind. Microbiol Biotechnol. 30, 383- 406.

Whittle, K., Gallacher, S. (2000). Marine Toxins. British Medical Bulletin 56, 1, 236-253.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

130

LAGÜNER ORTAMLARIN BİYOÇEŞİTLİLİK AÇISINDAN ÖNEMİ VE

ÇUKUROVA DELTASI LAGÜNLERİ

Sevim POLAT1

Özet

Biyoçeşitlilik, son yıllarda canlı kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı gibi

konularda oldukça sık kullanılan kavramlardan biri olmuştur. Bir bölgede yaşayan canlı türleri,

türler arası farklılıklar, farklı yaşam biçimleri ve yaşam ortamları o bölgenin biyolojik

çeşitliliğini meydana getirmektedir. Biyoçeşitliliğe tanım olarak bakıldığında, bir bölgedeki

genetik, taksonomik, habitat ve yaşam şekilleri çeşitliliği anlamına gelmektedir. Ekosistemin

farklı boyutlarında çeşitliliğin fazla olması canlı biyoçeşitliliğinin de fazla olmasını

sağlamaktadır. Kıyı gölleri olarak da bilinen lagüner ortamlar coğrafik konumları, hidrolojik

özellikleri gibi nedenlerle yeryüzünde özel öneme sahip yaşam ortamları olarak bilinmektedir.

Lagünler, konumlarından ve çevre ile etkileşimlerinden dolayı aynı zamanda yüksek

biyoçeşitlilik barındıran alanlar olarak önem arz etmektedir. Ancak, son yıllarda iklimsel

değişimler ve sığlaşma gibi doğal süreçlerin yanında, tarımda kullanılan gübre ve pestisitlerin

lagünlere deşarj olması gibi insan faaliyetleri bu ortamlardaki yaşam alanlarının zarar

görmesine neden olarak, biyoçeşitliliği olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada, lagüner

ortamların biyoçeşitlilik yönünden önemi üzerinde durulacak ve bu bağlamda ülkemiz Akdeniz

kıyı kuşağında, Çukurova Deltası içinde yer alan Tuzla, Akyatan ve Yumurtalık Lagünleri gibi

önemli sulak alanların mevcut durumu incelenecektir.

Anahtar kelimeler: Lagün, Biyoçeşitlilik, Çukurova Deltası, kirlilik

The Importance of Lagoon Environments for Biodiversity and Lagoons of Çukurova

Delta

Abstract

Biodiversity has been one of the most frequently used concepts in recent years with respect to

conservation and sustainable use of living resources. Species in a region, differences between

species, different lifestyles and habitats create the biodiversity of this region. Biodiversity as a

1 *Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE

e-mail: [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

131

definition refers to a variety of genetics, taxonomic, habitat and lifestyle in a region. High

diversity in different dimensions of ecosystem ensures high variability for biodiversity. Also

known as coastal lakes, the lagoon environments are habitats with a particular importance on

earth due to their features such as geographic location and hydrological characteristics. Lagoons

are also of significance as areas of high biodiversity thanks to their location and interaction with

the environment. However, in recent years, besides natural phenomenon such as climatic

changes and shallowing, anthropogenic activities like the discharging of fertilizers and

pesticides used in agriculture to lagoons lead to degradation of habitats in these environments,

resulting in negative effects on biodiversity. In the present study, the importance of lagoon

environments in terms of biodiversity will be emphasized. In this context, the current situation

of important wetlands such as Tuzla, Akyatan and Yumurtalık Lagoons in Çukurova Delta in

the Mediterranean coastal zone of our country will be examined.

Key words: Lagoon, Biodiversity, Çukurova Delta, pollution

Giriş

Bir bölgede yaşayan canlı türleri, türler arası farklılıklar, farklı yaşam biçimleri ve

ortamları o bölgenin biyolojik çeşitliliğini meydana getirir. Biyoçeşitliliğe tanım olarak

baktığımızda; dünya üzerinde yaşayan canlıların ve yaşam şekillerinin çeşitliliği anlamına gelir

ve ‘’belli bir alan, çevre veya ekosistem veya tüm dünya üzerindeki canlıların genetik,

taksonomik ve ekosistem çeşitliliği olarak tanımlanır (Kocataş, 1992). Başka bir deyişle

biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, bu genleri taşıyan canlı türlerinin, bu türleri barındıran

habitatların ve bunları birbirine bağlayan olayların tamamını kapsamaktadır (Işık, 2014).

Biyoçeşitlilik, ekosistem (ya da habitat) çeşitliliği, tür çeşitliliği, genetik çeşitlilik, ekolojik

olaylar ve işlevler çeşitliliği olmak üzere dört ana bölümden oluşur (Işık, 2014). Bu nedenle

geniş kapsamda değerlendirildiğinde biyoçeşitliliğin yalnızca tür çeşitliliği değil, genetik

çeşitlilik ve ekosistem çeşitliliğini de kapsadığı görülmektedir.

Sulak alanlar barındırdıkları canlı çeşitliliği ile bulundukları coğrafyanın

biyoçeşitliliğine önemli zenginlik katan alanlardır. Sulak alanlar içinde yer alan lagüner

ortamlar, kıyı gölleri olarak da bilinirler ve dalgaların taşıdığı materyallerin sahil zonunda

birikmesi sonucu oluşmuş, denizle bağlantılı sığ göllerdir (Kocataş, 1992, Kırdağlı, 1999).

Kendine özgü coğrafik, topografik ve hidrografik özellikleri ile göl ve deniz ortamlardan

farklılık gösteren, biyoçeşitliliğin zengin olduğu ekosistemlerdir. Akarsu ve drenaj kanallarının

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

132

taşıdığı besin elementlerince zengin olmalarından dolayı yüksek birincil üretim sahiptirler. Bu

nedenle kefal, çipura ve levrek gibi ekonomik değeri yüksek balıklar beslenme amacıyla

denizden lagüne geçmekte, erginleştiklerinde üreme amacıyla tekrar denize geçerken geçiş

bölgesine kurulan kuzularda yakalanmaktadırlar. Lagünler bundan dolayı balıkçılık üretimi

yönünden, dolayısıyla ekonomik yönden de önemli ekosistemlerdir. Bu çalışmada Çukurova

Deltasında yer alan lagüner sistemler genel durumları ve biyolojik çeşitlilikleri yönünden ele

alınmıştır.

Çukurova Deltası Lagünleri

Çukurova Deltası, Seyhan ve Ceyhan Nehirleri ile Berdan (Tarsus) Çayı’nın taşıdığı

alüvyonlarla oluşan Türkiye’nin en büyük delta sistemidir. Deltada batıdan doğuya doğru Tuzla

Lagünü, Akyatan Lagünü, Ağyatan Lagünü ve Yumurtalık Lagünleri yer alır (Orman ve Su

İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği, 2013).

Akyatan Lagünü

Akyatan Lagünü Adana ili Karataş ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye’nin

en büyük lagün gölüdür. Alandaki kumul ağaçlandırma ormanı ile doğal alanların toplamı

13139 ha. olarak tespit edilmiş olup, bunun 4745 ha’lık kısmını açık su yüzeyi oluşturmaktadır

(Orman ve Su İşleri Bakanlığı-Doğa Araştırmaları Derneği, 2013). Lagün, 2 km’lik dar bir

kanalla denize bağlanmaktadır. Suların yüksek olduğu dönemlerde kanal vasıtasıyla lagünden

denize, düşük olduğu dönemlerde ise denizden lagüne doğru su akışı olmaktadır. Bu nedenle

lagün suyunun tuzluluğu mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Kış ve ilkbaharda, drenaj

kanallarıyla taşınan sular ve yağışların etkisiyle tuzluluk düşmekte, yaz mevsiminde ise yüksek

buharlaşma ve denizden lagüne tuzlu su girişi nedeniyle artmaktadır. Yaz boyunca gölü

besleyen suların azalması nedeniyle göl alanı çok küçülmektedir (Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı, 2017). Akyatan Lagünü, yaşama ortamlarının çeşitliliği, barındırdığı hayvan ve bitki

türleri ile çok sayıda uluslararası sulak alan kriterine sahip bir sulak alan ekosistemidir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

133

Şekil 1. Çukurova Deltasında yer alan lagün gölleri.

Akyatan Lagünü, 1986 yılında Merkez Av Komisyonu kararıyla “Su Kuşları ve Turaç

Koruma ve Üretme Sahası” olarak korumaya alınmıştır. Koruma alanı adı 1987 yılında

“Akyatan Lagünü Yaban Hayatı Koruma Sahası”, 2005 yılında ise “Akyatan Lagünü Yaban

Hayatı Geliştirme Sahası” olarak değiştirilmiştir. 1997 yılında 1. derece sit alanı ilan edilmiş,

15 Nisan 1998 tarihinde ise Sulak alanların Korunması (Ramsar) Sözleşmesi Listesine dahil

edilmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Lagün alanı son yıllarda kirlilik ve

sığlaşmadan kaynaklanan problemlerle karşı karşıyadır. YD3 drenaj kanalı, çevredeki tarım

alanlarından dönen sularla birlikte, Adana’daki bazı fabrika ve tesislerin atıklarını göle

taşımaktadır. Lagün gölü, YD3 ‘ün taşıdığı kirleticilerin yanı sıra, göl çevresindeki yerleşim

alanlarından gelen kirleticilere de maruz kalmaktadır (Sönmez ve Aytuk, 2011; Atalay ve diğ.

2015) .

Tuzla Lagünü

Tuzla Lagünü, Çukurova Deltası’nın en batısında yer alır. Kapladığı alan mevsimlere

göre değişmekle birlikte, kumullar ve çevresindeki çorak düzlüklerle birlikte alanı 2120 ha’ı

bulmaktadır (Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği, 2013). Lagünün

güneyindeki kumul sisteminin dışında tüm çevresi tarım alanlarıyla çevrilmiştir. Lagünün

doğusunda geniş çamur düzlükleri ve tuzcul bataklıklar yer almaktadır. Batısında, Seyhan

Nehri’nden gelen bağlantı kanalının lagünle birleştiği bölgede bataklıklar ve küçük sazlıklar

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

134

bulunmaktadır. Lagün suyu yılın büyük bir bölümünde tuzlu olmakla birlikte, yağışlardan sonra

su seviyesi yükselmekte ve tuzluluk azalmaktadır. Tuzla Lagünü, 1997 yılında doğal sit alanı,

1995 yılında “Yaban Hayatı Koruma Sahası” ilan edilmiş, statüsü 2005 yılında “Yaban Hayatı

Geliştirme Sahası” olarak değiştirilmiştir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları

Derneği, 2013).

Tuzla Lagünü’nde siltasyon çok ciddi bir problemdir. Kurak mevsimlerde

sedimantasyon ile lagünün denizle bağlantısı kesilmekte, bağlantı dışarıdan buldozerler ile

sağlanmaktadır. Bölgede evsel ve tarımsal atıkların göle deşarj edilmesi, kirlilik problemlerine

neden olmaktır. Tarım ilaçlarının yarattığı kirlilik ve bilinçsiz yapılan zirai faaliyetler doğal

çevrenin bozulmasına neden olmaktadır. (Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2017).

Yumurtalık Lagünleri

Ceyhan Nehri ağzı ve Yumurtalık Körfezi arasında yer alan, lagünler, tuzcul bataklıklar,

çamur düzlükleri, sazlıklar, kumullar ve bir çam ormanından oluşan geniş bir sulak alan

sistemidir. Çamlık (ya da Yumurtalık) Lagünü, Yelkoma Gölü (1.150 ha), Ömer Gölü (350 ha),

Yapı Gölü (300 ha) ve Darboğaz Gölü (380 ha) bölgedeki başlıca sulak alanlardır. Bölge

düzensiz bir kıyı çizgisine sahip olup, birçok noktada denizle birleşmektedir. Avcıali ve

Esemen göllerinden oluşan Yelkoma Gölü, geniş tuzcul bataklıklarla çevrili sığ bir lagündür.

İlkbahar ve yaz aylarında gölün bir bölümü kuruyunca, özellikle kuzeyde geniş çamur

düzlükleri ortaya çıkar. Tuzcul bataklıklar ve çamur düzlükleriyle çevrili olan Çamlık Lagünü,

Ömer Gölü, Yapı Gölü, Darboğaz Gölü ve Kaldırım Gölü ise kış aylarında su seviyesi

yükseldiğinde tek bir büyük göl oluşturur. Alan, 1993 yılında 1. Derece sit alanı, 1994 yılında

Tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiş, 2005 yılında Ramsar alanı listesine alınmıştır (Çevre

ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Alan çevresinde ilkbahar ve yaz döneminde yapılan yoğun

tarımsal faaliyetlerde yoğun gübreleme ve pestisit kullanımı toprak kirlenmesine yol

açmaktadır. Bu tür kimyasallar kolaylıkla taban suyuna ve oradan da lagün sularına

geçebilmektedir (WWF, 2008).

Ağyatan Lagünü

Ceyhan Nehrinin batısında yer alan, yer altı suları ve yağışlı dönemde nehir sularıyla

beslenen bir lagündür. Göl ile deniz arasında bağlantıyı dar bir boğaz sağlar. Alanı kurak

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

135

mevsimde 1.130 hektar civarındadır. Göldeki su seviyesinin, Çukurova’daki diğer sulak

alanlara oranla daha az farklılık göstermesi, çevresinde çamur düzlüğü ve tuzcul bataklıkların

oluşumunu sınırlamıştır. Alan, deniz kaplumbağası üreme bölgesinde olması ve ekosistem

özellikleri sebebiyle 1997’de Adana Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile 1.

Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. Yapılan araştırmalar neticesinde alanda 117 farklı kuş

türü belirlenmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Ağyatan Lagününün 1990-2010

yılları arasında % 4 oranında (39 ha) daraldığı bildirilmiştir (Çelik ve diğ. 2013).

Çukurova Deltası Lagünlerinde Biyoçeşitlilik

Lagünler içerdikleri zengin doğal yaşam ortamlarıyla özel öneme sahip ekosistemlerdir.

Lagünlerdeki yaşam ortamlarının çeşitliliği, çok sayıda bitki ve hayvan türünün bu ortamlarda

gelişme ve barınmasına olanak sağlamaktadır. Bu alanlar balıkçılık faaliyetleri yönünden de

önemli potansiyele sahip alanlardır. Denizle olan bağlantılarından dolayı bazı balıklar beslenme

amacıyla besince zengin lagün göllerine girmekte, üremek için tekrar denize geçmek isterken

dalyan denilen sistemlerde avlanabilmektedir. Akyatan Lagünü Akdeniz’deki önemli

dalyanlardan birisidir. Gölde avlanan balıklar; kefal, çipura, levrek, yılanbalığı, yayın,

karabalık, bıyıklı balık, sazan, aynalı sazan gibi balıklardır. Göldeki diğer önemli sucul tür mavi

yengeçtir (WWF, 2008). Akyatan kumsalları nesli tehlikede olan deniz kaplumbağası, Chelonia

mydas türü deniz kaplumbağasının yuvalama yerlerinden biridir. Alanda Caretta caretta da

yuvalanmaktadır. Lagün alanı, Türkiye üzerinden güneye geçen iki önemli kuş göç yolu

üzerinde bulunmaktadır. Alan, başta flamingo, suna, elmabaş patka, dikkuyruk ve sakarmeke

gibi kuşlar olmak üzere çok sayıda su kuşu ve kılıçgaga, akça cılıbıt ve küçük kumkuşu olmak

üzere pek çok kıyı kuşu açısından büyük önem taşımaktadır (WWF, 2010). Akyatan ve Tuzlada

tespit edilen 184 kuş türünden 122 tür Bern Sözleşmesi EK-II Listesine göre, 59 tür ise Ek-III

listesine göre korumaya alınmış kuş türleridir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı-Doğa

Araştırmaları Derneği, 2013). Lagün ile deniz arasındaki geniş kumullarda, çalılık alanlarda,

yaban domuzu ve çakal yaygın görülür. Lagün kıyısı ve eski nehir kollarının oluşturduğu küçük

göllerin bulunduğu yerlerde, kuyruksüren yaygın görülmekte olup, ayrıca saz kedisi, porsuk,

oklu kirpi, çöl sıçanı, tavşan ve tilki alanda yaşayan diğer yaban türleri arasındadır (WWF,

2010).

Akyatan ve Tuzla Lagünleri çevresi aynı zamanda uluslararası kriterlere göre

Türkiye’nin 112 önemli bitki alanlarından biridir. Tatlı suyun etkili olduğu alanlarda saz, kamış,

nilüfer ve sarısüsen bulunmaktadır. Daha içerilerde farekulağı, fiğ ve yonca yaygındır. Ayrıca,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

136

1955 yılında okaliptüs, Kıbrıs akasyası, yalancı akasya, fıstık çamı, kızılçam ve selvinin kumul

stabilizasyonu amacıyla dikildiği bildirilmiştir (WWF, 2008). Akyatan Lagününde

fitoplanktona ait 54 takson, Tuzla lagününde ise 42 takson belirlenmiştir (Çevik ve diğ. 2008).

Yumurtalık Lagünlerinde 10 familyaya ait toplam 27 balık türü tespit edilmiştir. Ayrıca alanda

11 familyaya ait 42 sürüngen türü ve 4 familyaya ait 6 çiftyasamlı türü saptanmıştır. Nil

kaplumbağası da kıyı kumulunda üremektedir. Alanda 12 familyaya ait 35 memeli türü

bulunmaktadır. Bunlar arasında bahçe sivrifaresi, Anadolu sincabı, yabani tavşan, kör fare, kurt,

porsuk, su samuru gibi hayvanlar vardır (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Yumurtalık

Lagünleri de, Akyatan gibi, Anadolu üzerinden geçen kuş göç yolları üzerindeki önemli

konaklama ve beslenme alanlarından biridir. Alanda yapılan gözlemlerde 163 kuş türü tespit

edilmiştir. Halep Çamlığı, flora açısından alanın en önemli öğesidir 1997 ve sonrasında yapılan

flora çalışmalarda alanda 68 familyaya ait 272 takson saptanmıştır (WWF, 2008).

Lagüner sistemlerde biyoçeşitliliğe yönelik tehditler ve çözüm önerileri

Ülkemizdeki lagün göllerinde bilinçsiz su kullanımı sonucu su miktarındaki azalmalar,

sığlaşma, kirlilik, su kalitesindeki bozulmalar ve yasak avcılık karşılaşılan başlıca sorunlardır.

Artan çevresel etkilere bağlı olarak 1990-2010 yılları arasında Akyatan, Tuzla, Yumurtalık ve

Ağyatan Lagünlerinin alanlarında daralma olduğu bildirilmiştir (Çelik ve diğ., 2013). Tüm bu

olumsuz etkiler biyolojik çeşitliliğe ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bölgemizdeki lagün

göllerinde drenaj kanallarının taşıdığı ve diğer kaynaklardan gelen atıkların neden olduğu

kirlilik aşırı sucul bitki büyümesi, kokuşma ve oksijen eksikliğine yol açmaktadır. Akyatan

Lagünü, yüksek besin düzeylerinin etkisiyle aşırı bitki büyümesinin gözlendiği alanlardan biri

durumundadır (Akbulut, 2017). Çelik ve diğ. (2013), 1990-2010 yılları arasında, sucul

bitkilerde en önemli artışın Akyatan ve Yumurtalık lagünlerinde gerçekleştiğini bildirmiştir. Bu

alanlardaki sığlaşma ve aşırı tuzlanma da canlı yaşamını sınırlandıran problemler arasındadır.

Bu problemler zaman zaman kuş ölümleri ve balık ölümleri şeklinde kendini göstermekte, uzun

vadede biyoçeşitliliğin azalmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan, iklim değişimlerine bağlı

sıcaklık artışı da bu hassas ortamlar için önemli tehditlerden biridir. Bununla ilgili olarak, De

Wit (2011) lagünlerin sıcaklık artışına duyarlı alanlar olduğunu ve 2100 yılında yaklaşık 3ºC

artacağı tahmin edilen sıcaklığın bu ortamlarda canlıların dağılım özelliklerini

değiştirebileceğini bildirmiştir. Bu ortamların korunması ve rehabilitasyonu için, lagün sularına

giren kirleticilerin azaltılması, aşırı gübre ve pestisit kullanılmasının önüne geçilmesi ve bu

konuda çevre halkının bilinçlendirilmesi, yasak avcılığın ve bitki toplama gibi faaliyetlerin

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

137

önüne geçilmesi, düzenli çevresel izleme çalışmaları yapılarak su kalitesi ve canlı yaşam

ortamlarının takibi ve ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin yapılması bu alanların korunması

için oldukça önem arz etmektedir.

Sonuç

Son yıllarda özellikle kirlilik, daralma ve sığlaşma gibi problemler lagün ekosistemleri

için ciddi tehditler olmuştur. Bu alanların doğal yapısının ve sahip oldukları zenginliklerin

korunması için tarım, balıkçılık ve diğer insan kaynaklı faaliyetlerin ortamın doğal yapısını ve

biyolojik çeşitliliği koruyacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu alanların gelecek

nesillere aktarılacak önemli zenginliklerimiz olması nedeniyle koruma ve sürdürülebilir

kullanımı yönünde gerekli önlemlerin alınması ve insanların bu yönde bilinçlendirilmesi

oldukça önem arz etmektedir

Kaynakça

Akbulut, G. (2017). Akyatan Lagünü (Karataş, Adana) Fitoplanktonik Diyatom ve

Dinoflagellat Toplulukları ile Bazı Fizikokimyasal Parametrelerin Zamansal Değişimi. Yüksek

Lisans Tezi. Ç.Ü. Fen Bil. Enst. 76 s.

Atalay, İ., Ekinci, D., Bayrak, M. (2015). Türkiye Kıyılarındaki Bazı Sulak Alanların

Antropojenik Süreçlere Bağlı Ekolojik Sorunları. Ulusal Jeomorfoloji Sempozyumu, Samsun,

Türkiye, 15-17 Ekim 2015, 395-417.

Çelik, M.A., Kızılelma, Y., Gülersoy, A.E., Denizdurduran, M. (2013). Farklı Uzaktan

Algılama Teknikleri Kullanılarak Aşağı Seyhan Ovası Güneyindeki Sulak Alanlarda Meydana

Gelen Değişimin İncelenmesi (1990-2010). Turkish Studies -International Periodical For The

Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara-Turkey, 8/12, 263-284.

Çevik, F., Polat, S., Dural, M., (2008). Akyatan ve Tuzla lagünlerinin (Adana, Türkiye)

fitoplanktonu ve mevsimsel değişimi, Journal of Fisheries Sciences, 2(1), 19-29.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. (2017). Adana İli 2016 Yılı Çevre Durum Raporu. Adana

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü. 157s.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

138

De Wit, R . 2011. Biodiversity of Coastal Lagoon Ecosystems and Their Vulnerability

to Global Change. In: Grillo, O. (Ed.), Ecosystems Biodiversity, 29-40.

Işık, K. (2014). Biyolojik Çeşitlilik. İstanbul: ANG Vakfı Yayın No: 2, 224 s.

Kırdağlı, M. (1999). Lagün-deniz Etkileşiminin İncelenmesi. (Ed.: Aldoğan, A.İ.

Ünsan, Y., Bayraktarkatal, E.) Gemi İnşaatı ve Deniz Teknolojisi Teknik Kongresi 99 Bildiri

Kitabı, 367-377.

Kocataş, A. (1992). Ekoloji ve Çevre Biyolojisi. Ege Üniv. Fen Fak. Kitapları Serisi No:

142, İzmir.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği. (2013). Akyatan

ve Tuzla Lagünleri Yönetim Planı (2013-2017). Orman ve Su İşleri

Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara,

171 s.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı. (2017). Göller ve Sulak Alanlar Eylem Planı, 2017-2023.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Ankara,194 s.

Sönmez, M.E., Aytuk, C. (2011). Akyatan Lagünü Çevresinde Arazi Kullanımındaki

Değişimlerin Zamansal İncelenmesi ve Ekosistem Üzerindeki Olumsuz Etkilerinin

Belirlenmesi. Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 1, 25-39.

WWF. (2008). Türkiye’deki Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu. WWF-Türkiye,

Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 129 s.

WWF. (2010). Deniz Kaplumbağası ve Yumuşak Kabuklu Nil Kaplumbağası

Popülasyonlarının Araştırılması ve Korunması. WWF-Türkiye, Doğal Hayatı Koruma Vakfı,

1-16.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

139

İSKENDERUN KÖRFEZİ’NDEN (KUZEYDOĞU AKDENİZ) TOPLANAN KIRMIZI

ALG, CORALLİNA ELONGATA’NIN BİYOKİMYASAL İÇERİĞİNİN

İNCELENMESİ

Sevim POLAT*

İbrahim GÜR**

Tuba KURT*

Abdurahman POLAT*

Özet

Bu çalışmada, İskenderun Körfezinde dağılım gösteren kırmızı makroalg türlerinden Corallina

elongata’nın pigment, antioksidan ve bazı besin bileşenlerinin ilkbahar ve sonbahar

dönemlerindeki değişimi incelenmiştir. Örneklemeler İskenderun Körfezi kıyısalından

yapılmıştır. Pigment içeriği olarak klorofil-a ve karotenoid, besinsel bileşenlerden ham kül,

nem, lipit ve protein içeriği analiz edilmiştir. Ayrıca, antioksidan olarak toplam fenolik madde

ve flavonoid analizleri yapılmıştır. C. elongata’nın en yüksek ham kül, protein, toplam

flavonoid, klorofil-a ve karotenoid içerikleri sırasıyla %83.86, %3.38, 1.29 mg/g, 0.23 mg/g ve

0.079 mg/g olarak ilkbaharda bulunurken, en yüksek nem, lipit ve toplam fenolik madde içeriği

ise sırasıyla %8.37, %0.23 ve 26.4 mg/g olarak sonbaharda belirlenmiştir. İncelenen

biyokimyasal parametrelerin büyük bir bölümü ilkbahar ve sonbaharda benzer düzeylerde

bulunmuştur. C. elongata’da lipit, pigment maddeleri ve antioksidan düzeyleri nispeten düşük

düzeylerde iken, kül düzeyinin yüksek olması bu türde mineral içeriğinin yüksek olduğunun

göstermektedir. Türün mineral yapısının ayrıntılı olarak ortaya konmasıyla, özellikle mineral

kaynağı olarak değerlendirilebileceği söylenebilir. Ülkemiz kıyılarında dağılım gösteren ve

henüz incelenmemiş diğer türlerin içeriklerinin de saptanması, makroalglerin farklı alanlarda

kullanım potansiyellerinin tespiti ve sucul kaynakların etkin kullanımı yönünden önem

taşımaktadır.

Anahtar kelimeler: Makroalg, kırmızı alg, Corallina, biyokimyasal içerik.

Biochemical Composition of Red Algae Corallina elongata from İskenderun Bay

(Northeast Mediterranean)

* Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE, e-mail: [email protected] ** Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 23040, Elazığ, TÜRKİYE

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

140

Abstract

In this study, the variations in pigments, antioxidants and biochemical composition in Corallina

alongata distributed in İskenderun Bay were investigated. Samplings were conducted in spring

and autumn from the coast of Iskenderun Bay. Pigment content as chlorophyll-a and

carotenoid, and biochemical composition as ash, moisture, lipid and protein were examined.

Total phenolics and flavonoids as antioxidants were also determined. The highest ash, protein,

total flavonoid, chlorophyll-a and carotenoid contents were found as 83.86%, 3.38%, 1.29

mg/g, 0.23 mg/g and 0.079 mg/g in spring respectively while the highest moisture, lipid, and

total phenolic content were determined as 8.37%, 0.23% and 26.4 mg/g in autumn respectively.

A majority of the studied biochemical parameters were relatively found at similar levels in

spring and autumn. Low lipid, pigment and antioxidant but high ash content are an indication

that C. elongata in particular contains high amount of minerals. By specifying the all mineral

structure of the species in detail it can be said that this species can be considered as a good

mineral source. It should be noted that studying the contents of other macroalgae found in the

coast of our country which have not been examined yet is also important to determine the

potential of use of macroalgae in different fields and to evaluate the effective use of aquatic

resources.

Key words: Macroalgae, red algae, Corallina, biochemical content

Giriş

İçermiş oldukları pigment maddelerine göre kırmızı, yeşil ve kahverengi olmak üzere

üç grup altında toplanan makroalgler, sucul ortamların kıyısal bölgelerinde, güneş ışığının

ulaşabildiği derinliklerde dağılım göstermektedir. Diğer bitkisel organizmalarla birlikte

fotosentez yapmalarından dolayı birincil üreticiler olarak ekosistemde önemli yer tutmalarının

yanı sıra, sucul ortamda yaşayan diğer canlıların beslenme, üreme, yumurtlama ve korunmaları

için yaşam alanı oluşturmaktadır. Makroalgler, içeriklerindeki protein, lipit, vitamin ve mineral

gibi maddelerden dolayı, günümüzde insan gıdası olarak kullanılmalarının yanı sıra, kozmetik,

ilaç sanayi, biyoyakıt, gübre sanayi, boya sanayi gibi çeşitli endüstri dallarında

kullanılabilmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde makroalg biyoçeşitliliği

yüksek düzeydedir. Kıyılarımızda dağılım gösteren makroalglerin biyokimyasal özelliklerinin

saptanması ve elde edilecek ürüne göre içeriklerinin en yüksek olduğu dönemin saptanması, bu

türlerin potansiyel kullanım alanlarının belirlenmesi ve uygun türlerin kültüre alınma

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

141

olasılıklarının araştırılması gibi konular oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmada, ülkemizin

Akdeniz kıyısında yer alan İskenderun Körfezi kıyısalında dağılım gösteren kırmızı alglerden

C. elongata’nın biyokimyasal içeriği incelenmiştir.

Materyal ve Metot

Çalışmada makroalg örneklemesi İskenderun Körfezi’nin kuzey kıyısal bölgesinde

gerçekleştirilmiştir. İskenderun Körfezi, Türkiye güney kıyısında yer almakta olup, yaklaşık 65

km uzunluğa, 35 km genişliğe ve 2247 km2‘lik bir alana sahiptir. Körfezin ortalama derinliği

70m olup, en yüksek derinlik körfezin giriş kısmında yer almakta olup, yaklaşık 100 m

civarındadır (Avşar, 1999). İskenderun Körfezine dökülen en büyük akarsu Ceyhan Nehridir

ve ortalama debisi 180 m3/sn’dir. İskenderun Körfezi ülkemizde sanayileşmenin en yoğun

kıyısal alanlarından biridir. Körfez kıyısı boyunca yer alan ve nüfus yoğunluğunun yazın arttığı

yerleşim alanlarının yanı sıra, sanayi tesisleri ve İskenderun Limanı gibi faaliyet gösteren

tesisler bulunmaktadır.

Kırmızı alglerden Corallina elongata örnekleri İskenderun Körfezi’nde ilkbahar ve

sonbahar dönemlerinde alınmıştır. Toplanan makroalg örnekleri önce deniz suyu ile yıkanarak

üzerindeki yabancı maddelerden arındırılmış, daha sonra laboratuvara taşınmıştır. Laboratuvara

getirilen örnekler, üzerindeki kalıntılardan ve içerdiği tuzdan arındırılmak için saf su ile

yıkanmış ve kurutma kâğıdı üzerinde bekletilerek fazla suyu uzaklaştırılmıştır. Örnekler

analizler yapılıncaya kadar -80ºC saklanmıştır. Alg örneklerindeki nem miktarı AOAC (1990);

protein oranı AOAC (1998); toplam lipit oranı Bligh ve Dyer (1959); klorofil-a miktarı Arnon

(1949) ve Thirumaran ve diğ. (2009); karotenoid miktarı Kirk ve Allen (1965)’e göre analiz

edilmiştir. Örneklerdeki toplam fenolik madde Gamez-Meza (1999) tarafından bildirilen Folin-

Ciocalteu yöntemine göre, toplam flavonoid miktarı ise Chia ve diğ. (2002) tarafından bildirilen

yönteme göre analiz edilmiştir.

Bulgular

İlkbahar ve sonbahar mevsimlerinde toplanan C. elongata’nın besin bileşenleri (%) Tablo 1’de

verilmiştir.

Tablo 1. Corallina elongata’nın besin bileşenleri.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

142

İlkbahar Sonbahar

Ham Kül (%) 83.86±0.58 79.73±3.00

Nem (%) 3.37±0.11 8.37±2.90

Lipit (%, yaş ağırlık) 0.074±0.043 0.23±0.028

Ham Protein (%, yaş ağırlık) 3.33±0.17 3.25±0.28

Ham kül içeriği ilkbahar döneminde %83.86±0.58, sonbahar döneminde %79.73±3.00

bulunmuştur. Nem içeriği ilkbahar döneminde %3.37±0.11, sonbahar döneminde ise

%8.37±2.90 olarak bulunmuştur. Bu türe ait lipit içeriği ise ilkbahar döneminde %0.074±0.043,

sonbahar döneminde %0.23±0.028 şeklinde bulunmuştur. Ham protein içeriği ilkbahar

döneminde %3.33±0.17, sonbahar döneminde ise %3.25±0.28 bulunmuştur. Çalışmada ham

kül değeri ve ham protein değerleri ilkbahar döneminde daha yüksek bulunurken, nem ve lipit

değerleri sonbahar döneminde daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir.

C. elongata’nın biyoaktif madde içeriği mg/g, kuru ağırlık olarak Tablo 2’de verilmiştir.

Toplam fenolik madde miktarı ilkbaharda 22.42 mg/g, sonbaharda ise 26.43 mg/g olarak

bulunmuştur. Flavonoid madde içeriği ilkbahar döneminde 1.29 mg/g, sonbahar döneminde ise

1.15 mg/g şeklinde bulunmuştur. Klorofil-a miktarı, ilkbahar döneminde 0.23 mg/g, sonbahar

döneminde 0.18 mg/g olarak bulunmuştur. Karotenoid miktarı ise ilkbahar döneminde 0.079

mg/g, sonbahar döneminde 0.068 mg/g olarak bulunmuştur.

Tablo 2. Corallina elongata’nın biyoaktif madde içeriği.

İlkbahar Sonbahar

Toplam fenolik (mg/g, kuru ağırlık) 22.42 26.43

Flavonoid (mg/g, kuru ağırlık) 1.29 1.15

Klorofil-a (mg/g, kuru ağırlık) 0.23 0.18

Karotenoid (mg/g, kuru ağırlık) 0.079 0.068

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

143

Çalışmada incelenen biyoaktif maddelere ait parametreler ele alındığında, yalnızca toplam

fenolik madde miktarı sonbahar döneminde daha yüksek bulunmuş olup, flavonoid, klorofil-a

ve karotenoid miktarı ise ilkbahar döneminde daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir.

Tartışma ve Sonuç

Çalışma sonucunda C. elongata’nın ham kül içeriği ilkbahar döneminde (%83.86±0.58)

nispeten daha yüksek bulunmuştur. Chan ve Matanjun (2016) yaptıkları çalışmada kırmızı

makroalg Gracilaria changii türü için daha düşük ham kül değeri (%40.30±0.81) rapor

etmişlerdir. Tabassum ve diğ. (2016) İrlanda kıyısalından topladıkları kahverengi makroalg

Ascophyllum nodosum türünde mevsimsel yaptıkları ham kül analizinde sonuçları Nisan

döneminde %24±0.2, Ekim döneminde ise %23±1.2 olarak bulmuşlardır. Makroalglerin genel

olarak düşük lipid içeriğine (%1 - 3 kuru ağırlık) sahip oldukları bilinmektedir (Mabeau ve

Fleurence, 1993). Bu çalışmada da lipit içeriği olarak sonbahar döneminde (0.23±0.028) daha

yüksek değer elde edilmiştir. Chan ve Matanjun (2016) tarafından Gracilaria changii türü için

bulunan lipit değeri (0.30±0.02) bu çalışmada sonbaharda bulunan lipit değeri ile benzerlik

göstermiştir. Bedoux ve diğ. (2015) ise yeşil makroalg Ulva armoricana ve kırmızı makroalg

Solieria chordalis türlerinde yaptıkları lipit analizinde türler için sırasıyla %2.6 ve %3.0

değerlerini bulmuşlardır. Chakraborty ve Santra (2008) makroalglerdeki lipit içeriğinin

ortamda bulunan besleyici elementlerin çeşit ve miktarına bağlı olarak değişim

gösterebileceğini rapor etmiştir.

Ham protein içeriği ilkbahar ve sonbahar döneminde benzer olmakla birlikte, ilkbaharda

(%3.33±0.17) sonbahar dönemine göre nispeten daha yüksek bulunmuştur. Chan ve Matanjun

(2016) yaptıkları çalışmada kırmızı makroalg G. changii türü için daha yüksek protein değeri

(%5.32±0.10) bulmuşlardır. Lorenzo ve diğ. (2017) makroalglerden Fucus vesiculosus (% 12.9

kuru ağ.), Ascophyllum nodosum (% 8.70 kuru ağ.) ve Bifurcaria bifurcate (% 8.92 kuru ağ.)

için daha yüksek protein içeriği bildirmiştir. Marinho-Soriano ve diğ. (2006) makroalglerin

protein miktarı ile sıcaklık arasında negatif bir ilişki olduğunu bildirmiştir. Daha önce yapılan

birçok çalışmada makroalglerde biyokimyasal içeriğin tür, habitat koşulları, mevsim, genetik

farklılıklar ve lokasyona bağlı olarak değişebildiği rapor edilmiştir (Nelson ve diğ. 2002;

Kostetsky ve diğ. 2004; Khotimchenko ve diğ. 2005). Benzer olarak Fluerence (1999) ve

Mishra ve diğ.(1993) makroalglerin lipit ve protein içeriklerinin türler arasında değişim

göstermekle birlikte, değerlerin dönemsel farklılıklar da gösterebileceğini bildirmişlerdir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

144

Toplam fenolik madde içeriği sonbahar döneminde (26.43 mg/g kuru ağırlık) nispeten

daha yüksek bulunmuştur. Mohamed ve Abdullah (2016) kırmızı makroalg Kappaphycus

alvarezii türünde daha yüksek fenolik madde (54.35 mg/g kuru ağırlık) içeriği tespit etmişlerdir.

C. elongata’nın içeriği Fragaria ananassa (çilek) (14.8 mg/g kuru ağırlık), Ribes rubrum (frenk

üzümü) (12.6 mg/g kuru ağırlık), Malus pumila (elma) (12.1 mg/g kuru ağırlık), Allium cepa

(soğan) (2.5 mg/g kuru ağırlık), Daucus carota (havuç) (0.6 mg/g kuru ağırlık), Lycopersicum

esculentum (domates) (2.0 mg/g kuru ağırlık), Pisum sativum (bezelye) (0.4 mg/g kuru ağırlık),

Solanum tuberosum (patates) (4.3 mg/g kuru ağırlık), Achillea millefolium (civanperçemi) (5.3

mg/g kuru ağırlık), Lupinus angustifolius (acıbakla) (4.7 mg/g kuru ağırlık) gibi yüksek yapılı

kara bitkileri ile (Kahkonen ve diğ. 1999) kıyaslandığında ise daha zengin fenolik madde

içeriğine sahiptir. İlkbaharda 1.29 mg/g ve sonbaharda 1.15mg/g olarak elde edilen flavonoid

değerleri, kara bitkilerinden soya fasulyesi genotiplerinde 2010 yılında 0.433-0.659 mg/g kuru

ağ., 2011 yılında ise 0.428-0.580 mg/g kuru ağ. olarak bulunan (Josipvic ve diğ. 2016)

değerlerden daha yüksektir.

Klorofil-a ve karotenoid içeriği ilkbahar döneminde sonbahar dönemine göre nispeten

daha yüksek oranlarda bulunmuştur. Klorofil-a değeri kırmızı alglerden G. changii türünde

daha yüksek iken (0.57 mg/g kuru ağ.), karotenoid (0.07 mg/g kuru ağ.) miktarı bu çalışmada

bulunan değere benzer bulunmuştur (Chan ve Matanjun, 2016). Heriyanto ve diğ. (2017),

Dictyota dentata (8.84 mg/g kuru ağırlık), Padina australis (3.56 mg/g kuru ağırlık) ve

Sargassum crassifolium (2.70 mg/g kuru ağırlık) gibi türler için daha yüksek klorofil-a değerleri

rapor etmişlerdir. Aynı araştırıcılar yine Dictyota dentata (4.06 mg/g kuru ağırlık), Padina

australis (1.68 mg/g kuru ağırlık) Sargassum crassifolium (1.01 mg/g kuru ağırlık) ve

Turbinaria conoides (0.55 mg/g kuru ağırlık) türlerinde daha yüksek karotenoid değerleri

bulmuşlardır. Makroalglerde pigment içeriğinin çevresel faktörler ve organizmanın morfolojik

yapısına göre değişebileceği bilinmektedir (Heriyanto ve diğ. 2017). Yine makroalglerde

pigment içeriğinin derinlik, ışık şiddeti, ışığın periyodu, sıcaklığa bağlı olarak değişim

gösterebileceği rapor edilmiştir (Schubert ve diğ. 2006; Necchi ve Zucchi, 2001). Bununla ilgili

olarak De Rosa ve diğ. (2003), Karadeniz ve Akdeniz’den toplanan Corallina mediterranea

örneklerinin biyokimyasal kompozisyonundaki farklılıkların tuzluluk, sıcaklık, kirlilik vb.

çevresel faktörlerden kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Bu durum, çevresel farklılıkların aynı

türün biyokimyasal içeriğinde dahi farklılıklara yol açabileceğini göstermektedir.

Elde edilen sonuçlara göre C. elongata’da diğer birçok makroalg türüne göre protein,

lipit, biyoaktif maddeler gibi içeriklerin düşük olmasına karşın, kül düzeyinin yüksek olması

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

145

bu türde mineral içeriğinin yüksek olduğunu göstermektedir. Türün mineral içeriğinin ayrıntılı

olarak ortaya konmasıyla, özellikle mineral kaynağı olarak değerlendirilme potansiyelinin

olduğu söylenebilir. Ülkemiz kıyılarında dağılım gösteren ve henüz içeriği belirlenmemiş diğer

makroalg türlerinin içeriklerinin de saptanması, makroalglerin farklı kullanım potansiyellerinin

tespiti ve sucul kaynakların etkin kullanımı yönünden önem arz etmektedir.

Kaynakça

AOAC. (1990). Official Methods of Analysis of the Association of the Official Analysis

Chemists. Association of Official Analytical Chemists,15th ed.Washington, DC.

AOAC. (1998). Official Method 955.04, Nitrogen (Total) in Seafood. Chapter 35, p.6,

Hungerford JM, chapter editor. In: Cunniff, (Ed.). Fish and Other Marine

Products. Official Methods of Analysis of AOAC International, USA.

Arnon, D.I.(1949). Copper enzymes in isolated chloroplast, polyphenol oxidase in Beta

vulgarise. Plant Physiology, 2, 1-15.

Avşar, D. (1999). Yeni Bir Skifomedüz (Rhopilema nomadica)’ün Dağılımı ile ilgili Olarak

Doğu Akdeniz’in Fiziko-Kimyasal Özellikleri. Tr. J. of Zoology, 23,2, 605-616.

Bedoux. G., Kendel, M., Wielgosz-Collin, G., Bertrand, S., Roussakis, C., Bourgougnon,

N. (2015). Lipid Composition, Fatty Acids and Sterols in the Seaweeds Ulva armoricana, and

Solieria chordalis from Brittany (France): An Analysis from Nutritional, Chemotaxonomic, and

Antiproliferative Activity Perspectives. Marine Drugs. 13, 5606-5628.

Bligh, E.G., Dyer, W.J. (1959). A Rapid Method of Total Lipit Extraction and

Purification. Canadian Journal of Biochemistry and Physiology, 37,911 -917.

Chakraborty, S., Santra, S.C. (2008). Biochemical composition of eight benthic algae

collected from Sunderban. Indian Journal of Sciences. 37,3, 329-332.

Chia-Chi Chang, Ming-Hua Yang, HweiI-Mei Wen, Jiin Chuan Chern. (2002).

Estimation of Total Flavonoid Content in Propolis by Two Complementary Colorimetric

Methods. Journal of Food and Drug Analysis, 10,3,178-182.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

146

De Rosa, S., Kamenarska, Z., Stefanov, K., Dimitrova-Konaklievab, S., Najdenskic, C.,

Tzvetkovac, I., Ninova, V., Popov, S. (2003). Chemical Composition of Corallina mediterranea

Areschoug and Corallina granifera Ell. et Soland. Zeitschrift fur Naturforschung. C, Journal of

Biosciences. 325-332.

Fleurece, J. (1999). Seaweed proteins: biochemical, nutritional aspects and potential

uses. Trends in Food Sci. & Technol., 10,25-28

Gamez-Meza, N., Noriega-Rodriguez, J.A., Medina-Juarez, L.A., Ortega-Garcia, J.,

Cazarez-Casanova, R., Argula-Guerro, O. (1999). Antioxidant Activity in Soybean Oil of

Extracts from Thompson Grape Bagasse. Jaocs., 76, 1445-1447.

Josipović , A., Sudar, R., Sudarić, A., Jurković, V., Kočar, M.M., Kulundžić,

A.M. (2016). Total phenolic and total flavonoid content variability of soybean genotypes in

eastern Croatia. Croat. J. Food Sci. Technol. 8,2, 60-65.

Heriyanto, Juliadiningtyas, A.D., Shioi, Y., Limantara, L. Brotosudarmo, T.H.P. (2017).

Analysis of Pigment Composition of Brown Seaweeds Collected from Panjang Island, Central

Java, Indonesia. Philippine Journal of Science. 146, 3, 323-330.

Kahkonen, M.P., Hopia, A.I., Vuorela, H.J., Rauha, J.P., Pihlaja, K., Kujala, K.T.,

Heinonen, M. (1999). Antioxidant Activity of Plant Extracts Containing Phenolic Compounds.

J. Agric. Food Chem., 47, 3954-3962.

Khotimchenko, S.V., Vaskovsky, V.E., Titlyanova, T.V. (2005). Fatty acids of

marinealgae from the Pacific Coast of North California. Bot. Mar. 45,1, 17-22.

Kirk, J.T.O.,Allen, R.L.(1965). Dependence of chloroprast pigments synthesis on

protein synthetic effect on actilion. Biochemistry and Biophysics Research, 27, 523-530.

Kostetsky, E.Y., Goncharova, S.N., Sanina, N.M., Shnyrov, V.L. (2004). Season

influence on lipid composition of marine macrophytes. Bot. Mar. 47, 134-139.

Lorenzo, J.M., Agregán, R., Munekata, P. E. S., Franco,D., Carballo, J., Şahin, S.,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

147

Lacomba, R., Barba, F.J. (2017). Proximate composition and nutritional value of three

macroalgae: Ascophyllum nodosum, Fucus vesiculosus and Bifurcaria bifurcata. Mar. Drugs,

15,11, 360, 1-11.

Mabeau, S., Fleurence, J. (1993). Seaweed in food products: Biochemical and nutritional

aspects. Trend in Food Science & Technology, 4, 927–929

Marinho-Soriano, E., Fonseca, P.C., Carneiro, M.A.A., Moreira, W.S.C. (2006). Seasonal

variation in the chemical composition of two tropical seaweeds. Bio-Resource Technology. 97,

2402-2406.

Mishra, V.K., Temelli, F., Ooraikul, B., Shacklock, P.F., Craigie, J.S. (1993). Lipids of

the red algae Palmaria palmata Bot. Mar., 36, 2, 169-174.

Necchi, O., Zucchi, M.R. (2001). Effects of temperature, irradiance and photoperiod on

growth and pigment content in some freshwater red algae in culture. Phycologica Research.

49, 2, 103-114.

Nelson, N.M., Phleger, C.F., Nichols, P.D. (2002). Seasonal lipid composition in

macroalgae of the Northeastern Pacific Ocean. Bot. Mar., 45, 58-65.

Mohamed, N., Abdullah, A. (2016). Comparison of total phenolic content and

antioxidant activity of Kappaphycus alvarezii from Langkawi and Semporna. Proceedings of

the Universiti Kebangsaan Malaysia, Faculty of Science and Technology. DOI:

10.1063/1.4966778

Schubert, N., Garcia-Mendoza, E., Pacheco-Ruiz, I. (2006). Carotenoid composition of

marine red algae. Journal of Phycology. 42, 1208–1216.

Tabassum, M.R., Xia, A., Murphy, J.D. (2016). Seasonal variation of chemical

composition and biomethane production from the brown seaweed Ascophyllum nodosum,

Bioresource Technol.216, 219-226.

Teng Chan, P., Matanjun, P. (2016). Chemical composition and physicochemical

properties of tropical red seaweed, Gracilaria changii. Food Chemistry, doi:

http://dx.doi.org/10.1016/j.foodchem. 2016.10.066.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

148

Thiramaran, G., Manivannan, K., Karthikai Devi, G., Ananthamaran, P.,

Balasubramanian, T. (2009). Photosynthetic pigments of different colour strains of the

cultured seaweeds Kappaphycus alvarezii (Doty) ex. P. Silva in Valler Estuary. Academic J. of

Plant Sciences 2, 150-153.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

149

ANESTEZİSTLERİN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE TRAKEOSTOMİ

PROSEDÜRÜ, ENDİKASYONLARI VE YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ:

ULUSAL BİR ANKET ÇALIŞMASI

Mehmet SARGIN

Betül BAŞARAN

Mehmet Selçuk ULUER

ÖZET

Yoğun bakım ünitesindeki (YBÜ) hastaların yaklaşık % 11'inde trakeostomi işlemi

gerçekleştirilir. Hastanın konuşmasına imkan vermesi, oral beslenmeyi kolaylaştırması, daha

güvenli bir hava yolu sağlaması ve hastanın mobilizasyonunu arttırması gibi sebeplerden dolayı

uzamış mekanik ventilatör (MV) ihtiyacı olan hastalarda faydalı olmaktadır. Trakeostomi ile

ilgili çeşitli uluslararası anket çalışması mevcut olup bizde çalışmamızda ülkemizde

anestezistlerin yoğun bakım ünitelerinde trakeostomi prosedürü, endikasyonları ve yönetimi ile

ilgili uygulamalarını değerlendirmeyi amaçladık. Etik kurul onayı alındıktan sonra elektronik

ortamda anket katılımcılara ulaştırıldı. Anketin 1. bölümünde katılımcıların çalıştıkları

hastanelerin demografik özellikleri, 2. bölümde trakeostomi ile ilgili uygulamaları, 3. bölümde

trakeostomi komplikasyonları ve teknikleri ile ilgili değerlendirme yapan sorular yöneltildi. Her

bir YBÜ?nden sadece sorumlu bir anestezistin ankete katılımı sağlanarak her bir kliniğin bu

konu hakkındaki uygulamaları ve tercihleri değerlendirilmiş oldu. Ankete katılan merkezlerin

% 43.7?si devlet hastanesi, % 42.3?ü ise eğitim hastanesiydi ve yaklaşık % 80?inde YBÜ yatak

sayısı 11 ve üzerindeydi. YBÜ?nde rutinde en sık tercih edilen trakeostomi tekniğini % 47.9 ile

peruktan teknik olup, bunlarında % 88.7?si YBÜ?nde gerçekleştirilmekteydi. Cerrahi

trakeostomi işlemleri en sık (% 93) KBB uzmanlarınca, peruktan trakeostomi işlemleri ise en

sık (% 87.4) Anestezi uzmanlarınca gerçekleştirilmekteydi. Perkütan trakeostomi için en sık

tercih edilen teknik % 76.3 ile Ciaglia (Percutaneous dilatational tracheostomy) idi.

Trakeostomi için en sık belirtilen endikasyon % 66.2 ile uzamış MV ihtiyacı olarak belirtildi.

En sık tercih edilen trakeostomi kanülleri ise % 52.1 ile kaflı kanülleriydi. Trakeostomi sonrası

erken dönemde en sık komplikasyon % 52.9 ile kompresyon ile kontrol edilebilen kanama iken

geç dönemde en sık komplikasyon olarak % 61.5 ile kanülün çıkması yada malpozisyonu olarak

belirtildi. Anestezi uzmanlarının trakeostomi yönetimi konusunda pek çok konuda ortak bir

uygulama altında toplandığı görülmekte olup literatürde net olmayan trakoestomi kanül bakımı

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

150

gibi konularda ortak bir tavır söz konusu değildir. Bu çerçevede ulusal klavuzların oluşturulup

yayınlanması gri çizgilerin netleşmesinde etkili olabileceğini düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Trakeostomi, mekanik ventilasyon, anket.

Anesthesiologists' Views On Tracheostomy Procedure, İndications And Management İn

İntensive Care Units: A National Survey Study

ABSTRACT

In the intensive care unit (ICU), tracheostomy is performed in approximately 11% of the

patients. It is useful for patients in need of prolonged mechanical ventilator (MV) for allowing

speech, facilitating oral feeding, providing a safer airway and increasing patient mobilization.

There are several international surveys about tracheostomy and we aimed to evaluate the

anesthesiologists' practice in the intensive care units of the anesthesiologists about the

tracheostomy procedures, indications and management. After obtaining the approval of the

ethics committee, the questionnaire was delivered to the participants in an electronic

environment. In the first part of the questionnaire, the participants were asked questions about

the demographic features of the hospitals they work, the practices related to tracheostomy in

the second section, and the tracheostomy complications and techniques in the third part. Only

a responsible anesthesiologist from each ICU was included in the questionnaire and the

practices and preferences of each clinic were evaluated. Of the centers surveyed, 43.7% were

state hospitals, 42.3% were educational hospitals, and about 80% had ICU beds of 11 and over.

The most commonly preferred tracheostomy technique in the ICU was percutaneous technique

with 47.9% and 88.7% of these were performed in ICU. Surgical tracheostomy procedures were

performed most frequently by ENT specialists and percutaneous tracheostomy procedures were

most commonly performed by anesthesiologists. The most preferred technique for percutaneous

tracheostomy was Ciaglia (Percutaneous dilatational tracheostomy) with 76.3%. The most

frequently indicated indication for tracheostomy was the need for prolonged MV with 66.2%.

The most preferred tracheostomy cannulas were cuffed cannulae with 52.1%. The most

common complication in the early period after tracheostomy was bleeding, which could be

controlled by compression with 52.9%, whereas the most frequent complication was the

emergence or malposition of the cannula with 61.5%. It is seen that anesthesiologists are

gathered under common practice in many aspects of tracheostomy management and there is not

a common attitude in the literature about the unclear tracheopomy cannula care. In this context,

we think that the creation and publication of national guidelines can be effective in clarifying

the gray lines.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

151

Key words: Tracheostomy, mechanical ventilation, survey.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

152

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİDE 5. YIL SONUÇLARIMIZ

Hakan SEYİT

Badel ARSLAN

ÖZET

Morbid obezitenin cerrahi tedavisinde yaygın olarak kullanılan Laparoskopik Sleeve

Gastrektomi (LSG) etkin bir kilo kaybı ve komorbid hastalıkların tedavisine de olumlu katkılar

sağlamaktadır. Kliniğimizde Morbid obezite tanısıyla LSG uygulanan hastaların retrospektif

olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Nisan 2013- Mayıs 2018 tarihleri arasında kliniğimizde

morbid obezite nedeniyle LSG yapılan 1296 hastanın sonuçları retrospektif olarak tarandı.

Hastaların demografik bulguları, ameliyat öncesi ve sonrası BMI değerleri, eşlik eden

komorbid hastalıkların remisyon ve rezolüsyon sonuçları, ameliyat süresi, rezeksiyon materyal

volümü, morbidite ve mortalite oranları kaydedildi. Çalışmaya dahil edilen 1296 hastanın yaş

ortalaması 38 yıl olup 969'u kadın idi. Ameliyat öncesi ortalama BMI değeri 47 kg/m2, ameliyat

sonrası 1-6-12. ay ortalama BMI değerleri sırasıyla 42-39-32 kg/m2 olarak saptandı. Komorbid

hastalıkların takibinde Diabetüs mellitüs %81 (%54 remisyon, %27 rezolüsyon), hipertansiyon

%40, uyku apne %100 oranında düzeldi. Ortalama ameliyat süresi 45 dk ve rezeksiyon ateryal

volümü 1279 cc saptandı. Serimizde endoskopik ve girişimsel radyoloji ile tedavi edilen

literatür ile uyumlu olarak %2 oranında major komplikasyon izlendi. Takipte 2 hasta emboli,

bir hasta kaçak sonrası intraabdominal sepsis nedeniyle ex oldu. Sleeve gastrektomi yöntemi

obezite tedavisinde hastaların kilo vermesini kolaylaştıran ve aynı zamanda obeziteye sekonder

gelişen yandaş hastalıkların iyileşmesini sağlayan güvenli bir yöntemdir.

Anahtar Kelime: Morbid obezite, Sleeve gastrektomi, Komorbidite.

Our 5th Year Results in Laparoscopic Sleeve Gastrectomy

ABSTRACT

Laparoscopic Sleeve Gastrectomy (LSG), which is widely used in the surgical treatment of

morbid obesity, contributes positively to the effective weight loss and treatment of comorbid

diseases. The aim of this study was to retrospectively evaluate the patients who underwent LSG

treatment for morbid obesity.The results of 1296 patients who underwent LSG for morbid

obesity between April 2013 and May 2018 were retrospectively reviewed. Demographic

findings, preoperative and postoperative BMI values, remission and resolution results of co-

morbid diseases, operative time, resection material volume, morbidity and mortality rates were

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

153

recorded.The mean age of 1296 patients included in the study was 38 years and 969 were

women. The mean preoperative BMI value was 47 kg / m2, after surgery 1-6-12. mean BMI

values were 42-39-32 kg / m2, respectively. In the follow-up of comorbid diseases, Diabetes

mellitus improved by 81% (% 54 remission, 27% resolution), hypertension 40% and sleep

apnea 100%. Mean operation time was 45 min and resection volume was 1279 cc. In our series,

a major complication rate of 2% was observed in accordance with the literature treated with

endoscopic and interventional radiology. In the follow-up, 2 patients were emboli, one patient

was ex-leaked due to intraabdominal sepsis. Sleeve gastrectomy method is a safe method that

helps patients to lose weight in obesity treatment and at the same time improve the

comorbidities secondary to obesity.

Key words: Morbid obesity, Sleeve gastrectomy, Comorbidity

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

154

KESİ FITIKLARINDA PERİTON İÇİNE KONAN DUAL MEŞ İLE OMENTAL

İNTERPOZİSYONLU POLİPROPİLEN MEŞ SONUÇLARININ

KARŞILAŞTIRILMASI

Gürcan ŞİMŞEK

Ahmet TEKİN

Adil KARTAL

Kesi Fıtıklarında Periton İçine Konan Dual Meş ile Omental interpozisyonlu Polipropilen Meş

Sonuçlarının Karşılaştırılması gürcan şimşek1, ahmet tekin2, adil kartal1 1Konya Eğitim ve

Araştırma Hastanesi 2N.E.Ü. Meram Tıp Fakültesi soyut Giriş: Son zamanlarda,

intraabdominal organlarla hiçbir zararı olmayan ikili ağların gelişimi ile intraperitoneal mesh

herniyoplasti teknikleri daha popüler hale gelmiştir. İntraperitoneal onarım, omentumun

interpozisyonu ile polipropilen mesh ile de yapılabilir. Bu çalışmanın amacı omental

interpozisyon mesh herniyoplasti ve intraperitoneal mesh herniyoplasti sonuçlarını

karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma prospektif gözlemsel bir çalışma olarak yapıldı.

Ocak 2008 ile Ocak 2012 tarihleri ??arasında kesik hernisi olan hastalar, oment interpozisyon

mesh hernioplasti ve intraperitoneal dual mesh hernioplasti olarak daha büyük omentumun

uygunluğuna göre iki gruba ayrıldı. Bulgular: Tüm 49 hastanın medyan takip süresi 17 (4-48)

ay idi. Operasyon süresi omental interpozisyon mesh hernioplasti grubunda anlamlı olarak daha

uzundu (p <0.05). Hastanede kalış süresi, dren zamanı ve komplikasyon oranları gruplar

arasında benzerdi. Nüks oranları da benzerdi, ancak omental interpozisyon mesh herniyoplasti

grubunda maliyet anlamlı olarak düşüktü (p <0.05). Sonuç: Omental interpozisyon mesh

hernioplasti tekniği daha fazla zaman alsa da, omentumun uygun olduğu durumlarda; Bu teknik

daha düşük maliyetle güvenle kullanılabilir.

Anahtar Sözcükler: Dual Meş, Omentum, Kesi Fıtığı

Comparison of results of Dual Mesh Hernioplasty and Omental Interposition

Polypropylene Mesh Hernioplasty in Incisional Hernias

ABSTRACT

Comparison of results of Dual Mesh Hernioplasty and Omental Interposition Polypropylene

Mesh Hernioplasty in Incisional Hernias gürcan şimşek1, ahmet tekin2, adil kartal1 1Konya

Training and Research Hospital 2N.E.Ü. Meram Medical Faculty Abstract Introduction:

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

155

Recently, with the improvement of dual meshes, that has no harm when in touch with the

intraabdominal organs, intraperitoneal mesh hernioplasty techniques became more popular.

Intraperitoneal repair can also be done by polypropylene mesh with interpositioning of the

omentum. The aim of this study is to compare the results of omental interposition mesh

hernioplasty and intraperitoneal mesh hernioplasty. Material and Methods: The study was

conducted as a prospective observational study. In between January 2008 and January 2012

patients with incisional hernia were divided into two groups according to suitability of the

greater omentum as omental interposition mesh hernioplasty and intraperitoneal dual mesh

hernioplasty. Findings: The median follow up period of all 49 patients were 17 (4-48) months.

Operation time was significantly longer in omental interposition mesh hernioplasty group

(p<0.05). Length of hospital stay, drain take off time and the complication rates were similar in

between the groups. The recurrence rates were also similar, however, in omental interposition

mesh hernioplasty group the cost was significantly lower (p<0.05). Conclusion: Although

omental interposition mesh hernioplasty technique takes more time, in cases that great omentum

is suitable; this technique can be used safely with lower cost.

Keywords: Dual Mesh, Omentum, İncisionel Hernia

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

156

AKUT RESPIRATUAR DISTRES SENDROMLU (ARDS) YOĞUN BAKIM

HASTALARINDA EK HASTALIK VE MORTALITE ORANLARI

Yasin TİRE

Aydın MERMER

ÖZET

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Giriş Akut respiratuvar distres sendromu (ARDS), akut

yüksek inflamatuar akciğer hasarı, artmış pulmoner vasküler geçirgenlik ile karakterize

havalandırılmış akciğer dokusunun kaybıdır. (1,2) ARDS hastalarının tanımlanması, yönetimi

ve sonuçları konusunda sınırlı çalışmalar vardır. Bu çalışmada, yoğun bakım hastalarından elde

edilen verileri retrospektif olarak gözden geçirdik. Tanı ve mortalite olan olgularda ARDS

ilişkisini ek bir hastalık ile sunmayı amaçladık. Yöntemler Konya Eğitim ve Araştırma

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon yoğun bakım ünitesinde akut respiratuvar distres

sendromu (ARDS) tanısı konan ve mortalite ile sonuçlanan 150 hasta retrospektif olarak

tarandı. Hastalar demografik veriler, ek hastalık ve yatış nedenleri açısından incelendi. Sonuçlar

Hastaların% 60,7'sinde kronik solunum yolu hastalığı vardı. Akut apne gelişen ve mekanik

ventilasyona bağlı hastaların% 25'inde neden oldu. % 60,7'si 65 yaş üstü,% 28,5'i 40 yaş ve%

10,8'i 40 yaşın altında idi. Tartışma Akut respiratuar distres sendromu (ARDS) insidansı,

solunumu etkileyen hastalıkları olan yaşlı yetişkinlerde artmaktadır. Özellikle kronik solunum

yolu hastalıkları durumunda, hastalığın seyri daha agresiftir ve yaşam süresi kısalır. Bu

bulguların akut respiratuar distres sendromu (ARDS) olan hastalarda tedavi stratejileri

açısından meslektaşlarıma yön vereceğini umuyoruz.

Anahtar Kelimeler: ARDS, Ek hastalık, Mortalite oranları, Yoğun bakım ünitesi

Additional disease and mortality rates in the intensive care unit patients with acute

respiratory distress syndrome (ARDS)

ABSTRACT

İntroduction Acute respiratory distress syndrome (ARDS) is a loss of ventilated lung tissue

characterized by acute elevated inflammatory lung injury, increased pulmonary vascular

permeability.(1,2) There are limited studies of the identification, management, and outcome of

ARDS patients.(3) In this study, we retrospectively reviewed the data from intensive care

patients We aimed to present the association of ARDS with an additional disease in cases with

a diagnosis and mortality. Methods A study was planned retrospectively in a total of 150

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

157

patients who were diagnosed with acute respiratory distress syndrome (ARDS) in Konya

Education and Research Hospital, Anesthesiology and Reanimation intensive care unit and

resulted in mortality. Patients were screened for age demographic data, additional illness and

hospitalization reasons. Results 60.7% of the patients had chronic respiratory diseases. Acute

apnea was caused by 25% of the patients who were connected to mechanical ventilation. 60,7%

were over 65 years old, 28,5% were over 40 years old and 10,8% were under 40 years old.

Discussion The incidence of acute respiratory distress syndrome (ARDS) is increasing in

elderly adults with diseases affecting respiration. Especially in the case of chronic respiratory

diseases, the course of the disease is more aggressive and the life span is shortened. We hope

that these findings will guide my colleagues in terms of treatment strategies in patients with

acute respiratory distress syndrome (ARDS).

Keywords: ARDS, Additional disease, Mortality rates, İntensive care unit

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

158

YETİŞKİN İNSAN TRAKEOBRONŞİAL AĞACI MORFOMETRİSİ ÜZERİNE BİR

ÇALIŞMA

Işık TUNCER

ÖZET

Amaç: Trakeal çapları (transverse ve anteroposterior), ana bronşları ve lober bronşların

uzunluklarını CT taramasıyla ölçülmesi. Trakeobronşial ağacın CT taraması ölçümlerinin

klinik değişkenlerle arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Uygun ölçülerde duble lümen tüp

seçimine yardım etmek.

Materyal ve Metot: Bu çalışma Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi

ve Radyoloji Anabilim Dalı bünyesinde gerçekleştirilmiştir. 150 birey üzerinde (28’i 40

yaşından küçük, 122’si 40 yaşından büyük) uygulandı. Trachea length (TU), diameter,

(anteroposterior, transverse) (TAPD, TTRD), right main bronchus (RMB), Left main bronchus

(LMB), right upper lobe bronchus (RUB), middle lobe bronchus (MLB), right lower lobe

bronchus (RLB), left upper lobe bronchus (LUB9 ve left lower lobe bronchus uzunlukları

ölçüldü.

Bulgular: Parametrelerin yaş ve cinsiyete göre ortalama ve standart sapma değerleri hesaplandı.

Tüm parametreler ve yaş arasında önemli bir korelasyon vardı. TAPD, MLB, RLB hariç, bütün

değerler erkeklerde fazla bulunmuştur. Bütün parametrelerle cinsiyet arasında da korelasyon

gözlenmiştir (p<0.05).

Sonuç: İnsan TBA’da işaretli bir dimorfizm vardır. Yetişkin TBA’nın in vivo varyasyonları

standart tanımlamalardakinden daha büyüktür. Bu bilgi göğüs CT taramalarını yorumlamada

ve respiratuar ölü boşluğu hesaplamada değerli olabilir.

Anahtar Kelimeler: Trakeobronşial ağaç, morphometry, adult, CT.

A Morphometric Study Of Human Tracheobronchial Tree In Adult

ABSTRACT

Objective: Performing measurements of tracheal diameters (transverse and anteroproterior)

main bronchuses and lober bronchuses length with CT scan. Evaluation of the relationship

between clinical variables and CT scan measurements of the TBT. Aiding the selection of a

double lumen tube of proper size.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

159

Material and Method: This study was conducted in the Anatomy and Radiology Department of

Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University. It has been performed on 150

individuals (28 of them younger than 40 and 122 of them older than 40). Trachea length (TU),

diameter, (anteroposterior, transverse) (TAPD, TTRD), right main bronchus (RMB), Left main

bronchus (LMB), right upper lobe bronchus (RUB), middle lobe bronchus (MLB), right lower

lobe bronchus (RLB), left upper lobe bronchus (LUB9 and left lower lobe bronchus have been

measured.

Results: Means and standard deviations of the parameters with respect to gender and age have

been calculated. A significant correlation was seen between all parameters and age. All values

except TAPD, MLB, RLB have been found higher on male individuals. There were also

observed between sex for any of the parameters (p<0.05).

Conclusion: There is marked sexual dimorphism in the morphometry of the human TBT. The

variation in adult TBT in vivo is greater than in standard descriptions. These data may be

valuable when interpreting chest CT scans and when calculating respiratory dead space.

Key Words: Tracheobronchial tree, morphometry, adult, CT.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

160

KÜNT KARIN TRAVMASINA BAĞLI SOLİD ORGAN YARALANMALARINDA

NONOPERATİF TEDAVİ

Mehmet Aykut YILDIRIM

ÖZET

Amaç: Travmaların %10?u karın travmaları oluşturur. Karın travmasına bağlı ölümlerin

önlenebilir olması bu travmalardaki yaklaşımlarımızın öneminin gün geçtikçe artmasına sebep

olmaktadır. Hemodinamik olarak stabil ve periton irritasyon bulguları olmayan künt karın

travmasına bağlı solid organ yaralanması olan hastalarda nonoperatif tedavi (NOT) uygulaması

güncel yaklaşımdır. Çalışmamızda literatürde NOT uygulama aşamasında bazı aydınlatılmayan

alanlara ışık tutmayı amaçladık. Metod: Çalışmamızda 2008-2012 yılları arasında künt karın

travmasına bağlı solid organ yaralanması tespit edilen ve NOT uygulanan 166 vaka prospektif

olarak değerlendirildi. Bunlardan 72?si dalak travması ve 94?ü karaciğer travmasıydı. 20

hastada NOT uygulanırken başarısızlıkla sonuçlandı ve laparatomi uygulandı. Laparotomiye

dönüş kriterlerimiz ise yeterli resusitasyona rağmen hemodinaminin instabil olması ve

peritoneal irritasyon bulgularının varlığıydı. Bulgular: NOT başarılı grup ve NOT başarısız

grupta yaralanan organlar tasnif edildi. Ayrıca bu gruplar yaralanma derecesine göre alt

gruplara ayrıldı. Gruplar karşılaşılaştırılırken demografik bilgiler, travmanın oluş şekli, ek

travma varlığı, girişteki hemodinamik durum, BT?de yaralanmanın derecesi, yatış süresi

boyunca kan ve kan ürünleri transfüzyonu gereksinimi, laparatomi gereksinimi, hastanede kalış

süreleri, yoğun bakım ihtiyacı, ilk başvurudaki ve tedavi sonundaki

hemoglobin/hematokrit/lökosit sayısı değişimi ve oral beslenme zamanının tayini parametreleri

kullanıldı. ilk tanı aşamasında tüm hastalar BT ile değerlendirildi. Hastalarımız hastanede kalış

süresi boyunca günlük hemogram ve fizik muayene ile takip edildiler. Takipler sırasında

anormal bulguları olan hastalara kontrol USG ve BT yapıldı. Taburculuk sonrası 1. , 3. ve 6.

aylarda rutin kontroller yapıldı. Şikayeti olanlar yeniden tetkik edildi. Bulgular kayıt altına

alınarak istatistiksel olarak analiz edildi. Sonuçlar: Grade 3 ve üzeri travmalarda hasta takibinde

görüntüleme tekniklerinden faydalanmak gereklidir. Düşük dereceli dalak ve karaciğer

travmalarında başarı oranı daha yüksektir. Yaralanma derecesi arttıkça maliyet ve hastanede

kalış süresi uzamaktadır. Günümüzde endoskopik işlemlerin ve girişimsel radyolojinin

gelişmesi NOT?un başarısını artırmaktadır. Yaralanma derecesi yüksek travmalarda NOT?un

başarısızlık oranı artmaktadır. NOT?un başarısızlığındaki diğer bir neden de içi boş organ

perforasyonudur. NOT uygulanan hastalara hastaneye girişten itibaren yakın hemodinamik

izlem, sık tekrarlayan fizik muayene ve etkin sıvı resusitasyonu yapılmalıdır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

161

Nonoperative Management Of Solid Organ Injuries Caused By Blunt Abdominal

Trauma

ABSTRACT

Introduction: Abdominal traumas represent %10 of all traumas. Deaths by abdominal traumas

being preventable make our approach to this kind of traumas gain more importance with each

passing day. Non- operative management (NOM) application is the current approach for

patients who have solid organ injury due to blunt abdominal trauma but not experiencing

peritoneum irritation symptoms and who are hemodynamically stable. We intended to shed

some light on some unexplained aspects of NOM application in the literature by the study we

conducted. Materyal and Method: In our study, we assessed 166 solid organ injuries due to

blunt abdominal trauma cases between 2008 and 2013 prospectively. 72 of them were spleen

traumas and 94 of them were liver traumas. NOM application was unsuccessful for 20 patients

and on those patients, laparotomy was performed. Our laparotomy criteria were the existence

of peritoneum irritation symptoms and hemodynamical instability despite sufficient

resuscitation Injured organs were classified from groups that NOM application was successful

and unsuccessful. Results: Also, groups were assembled according to the injury level. During

the comparison of groups; parameters such as demographic data, trauma type, the presence of

additional traumas, hemodynamical state during admission to the hospital, grade of the injury

according to CT, need for blood and blood products during hospitalization time, laparotomy

need, need for intensive care, hemoglobin/ hematocrit/white blood count changes from

admission through hospitalization and determination of oral feeding time were used. All

patients were assessed with CT during the initial diagnosis period. Patients were followed up

with daily hemogram tests and physical examinations during hospitalization. Through the

follow-ups patients with abnormal findings were assessed with USG and CT imaging

techniques. Routine checks were applied in 1st, 3rd and 6th months after discharge. Patients

with complaints were reinvestigated. Acquired data was recorded and statistically analyzed.

Conclusion: For patients with grade 3 or greater traumas imaging methods are necessary for

patient follow-up. Success rates are greater for low degree spleen and liver traumas. Length of

hospitalization and patient cost increase as the level of the injury increases. Advancements on

endoscopic procedures and interventional radiology help making NOM application success

rates higher. High injury levels affect NOM success negatively. Another reason for NOM

application to be unsuccessful is hollow organ perforations. Patients who were treated with

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

162

NOM application should be followed up closely hemodynamically, treated with frequent

physical examinations and an effective fluid resuscitation should be done.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

163

ENGEL ARKASI GÖRÜNTÜLEME RADARI UYGULAMALARI İÇİN C-BAND’DA

ÇALIŞAN MİKROŞERİT YAMA ANTEN DİZİSİ TASARIMI

Dr. Betül YILMAZ 1

Prof. Dr. Caner ÖZDEMİR 1

Özet

Bu bildiride, C-bandında frekanslarında çalışabilen mikroşerit yama anten dizisini

tasarlayıp benzetimini gerçekleştirdik. Anten, standart boynuz antenler gibi çekici anten

özelliklerine sahip olacak şekilde, bu antenin engel arkası görüntüleme radarı (EAGR) ve / veya

yere nüfuz eden radar (YNR) uygulamaları için kullanılması amaçlanmıştır. Önerilen anten

CST mikrodalga simülasyon yazılımı ile tasarlanmış ve benzetimi gerçekleştirilmiştir. Antenin

optimizasyonu da anten örüntüsü özellikleri için yapılmıştır. CST koşturmalarından sonra

benzetim sonuçları sunulmuştur.

Anahtar Sözcükler: Anten Tasarımı, Engel Arkası Radar Görüntüleme, Faz Dizili Mikroşerit

Yama Anten, CST, Duvar Arkası Radar Görüntüleme

Design of microstrip patch array antenna at c-band for thru-the obstacle imaging radar

applications

Abstract

In this paper, we have designed and simulated microstrip patch antenna array that can operate

at C-band of frequencies. This antenna is aimed to be operating for thru-the obstacle imaging

radar (TOIR) and/or ground penetrating radar (GPR) applications such a way that designed

antenna has attractive antenna characteristics such as standard horns. The proposed antenna

has been designed and simulated with the CST microwave simulation software. The

optimization of the antenna has also been accomplished for antenna pattern specifications. The

simulation results after CST runs have been presented.

1 Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü

Adres: Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy

Kampusu,

33343-Mersin / Türkiye,

Tel: (0324) 361 00 01/ 71 62, Faks: (0324) 361 00 43,

E-posta: [email protected] ve [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

164

Key Words: Antenna Design, Through Obstacle Radar Imaging, Phase Array Microstrip Patch

Antenna, CST, Through Wall Radar Imaging

GİRİŞ VE YÖNTEM

Özellikle son yıllarda, opak engeller arkasındaki insan ve canlıların tespit edilmesi ve

gözlemlenmesi amacına yönelik radar teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır. Geliştirilen radar

teknolojileri ve radar görüntüleme algoritmaları askeri ve sivil alanda değişik engel arkası radar

(EAR) görüntüleme uygulamalarına çözüm oluşturmaktadır (Yilmaz, 2017; Richards, 2009;

Griffiths, 2007; Ausherman, 1984). Bu tekniklerden en önemlileri, Duvar Arkası Radar (DAR),

Yere Nüfuz Eden Radar (YNR), Yapay Açıklıklı Radar (YAR), Bitki Arkası Radar (BAR)

görüntüleme olarak sayılabilir (Amin, 2010; Kempen, 2006; Özdemir, 2005; Ferrell, 1994).

Sivil alanda YAR görüntüleme özellikle jeolojik uygulamalarda; yeryüzü topolojisinin

belirlenmesinde, volkan patlamaları, buzulların hareketlerinin gözlemlenmesi gibi

problemlerde kullanılırken; ziraat alanında ekili ürünlerin tanımlanması, sınıflandırılması ve

takibinde de kullanılmaktadır (Wiley, 1985; Curlander, 1992 ).

Radar görüntüleme uygulamalarından en önemlilerinden biri de YNR’dir. YNR tekniği

başlangıçta askeri amaçlarda kullanılmaya başlanmıştır (Persico, 2014; Gu, 2004). İlk olarak

yere gömülü olan askeri mayınların tespit edilmesi ve yine yeraltındaki patlamamış

mühimmatların algılanması amaçlarıyla yoğun olarak 30-40 seneyi aşkın süredir YNR ile ilgili

olarak araştırmalar devam etmekte her geçen gün yeni bir sistem/ürün dünyada kullanıma

sunulmaktadır. YNR’in sivil uygulamalarında ise; toprak altında kalmış arkeolojik eserlerin

tespit edilmesi ve görüntülenmesi, yer altındaki sığınak ve boşlukların tespit edilmesi, yeraltı

su tesisat ve borularında oluşan sıvı kaçaklarının tespit edilmesi sayılabilir (Demirci, 2012).

YNR’in uygulama bulduğu diğer önemli bir problem de okyanus ve denizlerde oluşan

benzin/mazot sızıntılarının tespitidir. Bu sorun özellikle Alaska gibi buz ve karın yoğun olduğu

bölegelerde sızan petrol ürününün deniz suyu/buzu ile kar arasında kalması ve tespitinin görsel

olarak mümkün olmadığı durumda YNR teknolojisinin bir hava taşıtı yardımıyla

uygulanmasını içermektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

165

BAR görüntüleme, yoğun bitki örtüsünün bulunduğu ormanlık bölgede ağaç arkasında

bulunan/gizlenen insanların veyahut askeri araçların görüntülenmesi amacına yönelik

uygulamalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Şekil 1. sırasıyla temsili olarak YNR ve BAR

görüntüleme uygulamalarını göstermektedir.

Şekil 1: Temsili YNR ve BAR Görüntüleme Uygulamaları

Duvar Arkası Radar Görüntüleme (DARG) ise, duvar veya opak engellerin arkasında

bulunan nesnelerin veya insan/canlı hareketlerinin tespitinde ve görüntülenmesinde radar

teknolojilerini kullanarak uzaktan algılama teknikleri ile tespit edilmesidir. Özellikle güvenlik

amaçlı uygulamalarda kendini göstermektedir. Kolluk kuvvetlerinin rehine kurtarma

operasyonları, havaalanı gibi güvenlik noktaları içeren bölgelerde insan hareketliliğinin

gözlemlenmesi DARG için en önemli uygulamalardan birkaç tanesidir. DARG aynı zamanda,

arama-kurtarma operasyonlarında da yoğun olarak kullanılabilmektedir. Deprem, heyelan vb.

durumlarda göçük altında kalan canlıların tespiti ve görüntülenmesi, yangın durumlarında sis,

duman arkasındaki canlı hareketliliğin tespiti ve izlenmesi; çığ düşmesi gibi felakatlerde kar

altında mahsur kalan insanların tespit edilerek kurtarılması DAR’ın uygulandığı önemli

uygulamalar olarak bilinmektedir (Hunt, 2004; Ferris, 1998). Şekil 2. Duvar arkası radar

görüntüleme uygulama örnekleri (Retia, 2016) : (a) Bina içi gözetim (b) Rehine kurtarma

operasyonu (c) Göçük altı yaşamsal bulguların tespiti (d) Yangın anında kurtarma operasyonu.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

166

Şekil 2: Duvar arkası radar görüntüleme uygulama örnekleri: (a) Bina içi gözetim (b) Rehine

kurtarma operasyonu (c) Göçük altı yaşamsal bulguların tespiti (d) Yangın anında kurtarma

operasyonu.

Bilindiği üzere UGB elektromanyetik dalgalar, duvar, toprak gibi opak malzemelere

rahatlıkla nüfuz edebilmektedir [Immoreev, 2002]. Genel radar uygulamasında, verici antenden

gönderilecek UGB elektromanyetik dalga engel arkasına nüfuz eder ve hedeften saçılma yapar.

Saçılan elektromanyetik dalga tekrar engelden geçerek engelin önünde bulunan alıcı anten

tarafından toplanır. DARG uygulamalarında elektromanyetik dalganın duvara ve duvar

arkasına girişim yapabilmesi için kullanılacak olan antenin, küçük ve hafif olması aynı zamanda

tek yönlü anten ışıma hüzmesine sahip olması gerekliliği bulunmaktadır. Genel olarak horn

(boynuz) tipi antenler tercih edilmektedir. Ancak bu antenler, tek yönlü ışıma hüzmesi

gerekliliğini sağlamalarına rağmen, boyut olarak çok yer kaplamaktadırlar. Bu boynuz anten

tipinin dezavantajı etkisini gidermek amacına istinaden, bu çalışmada gerçek DARG

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

167

operasyonlarında kullanılabilecek bir anten elemanı tasarımı amaçlanmış ve ön tasarımı

yapılarak başarılı sonuçları paylaşılmıştır.

MİKROŞERİT YAMA ANTEN

Bu bölümde, DARG operasyonlarında kullanılması hedeflenen anten elemanının seçimi

ve tasarım aşamaları ele alınmıştır. Bir önceki bölümde DARG’ de kullanılan ve başarılı

sonuçlar veren boynuz yapılı antenlerden kısaca bahsedilmişti. Bu tip antenler kazanç,

yönlülük, düşük duran dalga oranı, geniş bant-genişliği, basit yapıda olma gibi avantajlara

sahiptirler (Ozdemir, 2014). Ancak; ağır, büyük, hantal bir yapıda olmaları ve montajlarının

nispeten daha zor olması nedeniyle dizi anten elemanı olarak tercih edilmezler. Duvar arkası

radar operasyonlarında taşınabilirlik önemli etkin bir parametredir. Bu nedenle, gönderici ve

alıcı antenlerin kompakt ve hafif olması gerekmektedir. Ayrıca, fiziksel boyutlara ilişkin

gerekliklerin, antenlerin UGB sinyallerini en az bozulma ile göndermesi istenilir. Buna

ilaveten, anten radyasyon paterni de hesaba alınılması gereken ayrı bir önemli anten

parametresidir. Çünkü genellikle görüntüde ki önemli bozulmalar radyasyon ışıma açısına bağlı

olabilmektedir. Bütün bu sebeplerden ötürü bu çalışmada, boynuz anten gibi benzer avantajlara

ve yüksek kazanç, yönlülük ve boyutsal özellikler gibi önemli anten parametrelerine sahip bir

anten elemanı tasarımı hedeflenmiştir. Bu çalışmada hem boyut olarak küçük, hem hafif hem

de DARG gereksinimlerini sağlayan anten olarak Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten

önerilmektedir (Babu, 2012).

Mikroşerit Antenler, temel olarak Şekil 3.’de gösterildiği üzere bir dielektrik

üstleç/alttaş malzemenin bir tarafının ışıma yapan metal yama veya yamalardan diğer tarafının

ise zemin/toprak düzleminin oluşturması ile ifade edilebilir. Metal yamalar genelde bakır,

gümüş altın gibi iletken malzemelerden yapılmış olup çok değişik şekillerde olabilmektedir.

Örneğin Şekil 1’deki dikdörtgen şeklinde bir yama olup yamanın uzunluğu L ve genişliği W ile

temsil edilmiştir. Dielektrik malzemenin kalınlığ h ve metal yamanın kalınlığı t ile sembolize

edilmiştir. Mikroşerit antenler genel olarak, basit yapı, hafiflik, kolay üretim, dizi anten için

elverişli olması ve farklı polarizasyon tiplerini (dairesel,doğrusal,eliptik,..vb) desteklemeleri

....vb. gibi avantajlara sahip olmalarından ötürü birçok mikrodalga uygulamalarında sıklıkla

tercih edilmektedir. Öte yandan, dar bantlı olmaları, nispeten düşük kazanca sahip olmaları ve

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

168

eksen yönlü olarak kullanılamıyor olmalarıda dezavantajları olarak bilinmektedir (Balanis,

1997; Carver, 1981;).

Şekil 3: Dikdörtgen Yamaya Sahip Temel Bir Mikroşerit Anten Elemanı (Yıldırım, 2018)

C BAND MİKROŞERİT YAMA ANTEN TASARIMI

Dielektrik katsayısı 1.5 ila 6 arasında değişen değişik duvar çeşitleri için örneğin

tuğla,beton,ytong, kerpiç ....vb. gibi DARG operasyonları C-band da etkin olarak kullanıldığı

bilinmektedir. Çalışmanın bu bölümünde gerçek DARG operasyon gereksinlerimini

karşılayacak anten elemanının ilk olarak ön tasarımı sonrasında nihai tasarımı yapılmıştr. Anten

rezonans frekansı 5.6 GHz, 20 dBi kazanç ve her iki eksende 20˚ - 20˚ yarı güç demet genişliği

olacak şekilde gereksinimler olarak belirlenmiştir.Dielektrik alttaş malzemesi olarak Rogers

RT/Duroid® 5870 ; dielektrik katsayısı Ɛr=2.33, kayıp tanjant değeri 0.0125 ve yükseklik 1.575

mm olacak şekilde seçilmiştir. Belirtilen anten gereksinimleri ile ilk olarak anten tasarımı ve

modelleme sürecini hızlandırmaya yardımcı Antenna Magus yazılım programı (Antenna

Magus, 2018) ile anten elemanının ön benzetimi gerçekleştirilmiştir. Şekil 4. Ön tasarımı

gerçekleştirilen anten elemanı modelini, elemanın paramerelerini ve besleme devresini

içermektedir. Anten elemanı çeyrek dalga dönüştürücüsü ile uyumlandırılmış olan 4 yamadan

oluşmaktadır. Tablo 1. Anten elemanının parametrelerini içermektedir. Şekil 5. 4x4 fazlı dizili

mikroşerit yama antenin nihai tasarım modelini göstermektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

169

Şekil 4: Antenna Magus Programında Ön Tasarımı Gerçekleştirilen Anten Elemanı Modeli

Tablo 1: Anten Elemanının Parametreleri

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

170

Şekil 5: Antenna Magus Programında Ön Tasarımı Gerçekleştirilen Anten Elemanının Nihai

Tasarımı

Ön tasarımı gerçekleştirilen ve onaylanan modeller, daha profesyonel anten tasarım

yazılımı olan CST Microwave Studio (CST, 2018) programına aktarılmıştır. Şekil 5. Ön

benzetimi yapılan anten elemanının CST programındaki modelini göstermektedir. Tasarlanan

anten elemanı 153 mm x 158 mm x 1.575 mm boyutlarında oldukça küçük ve gerçek DARG

operasyonlarında rahatlıkla kullanılabilecek boyutlarda olduğu gözükmektedir.

Şekil 5: Anten Elemanının CST Modeli

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

171

C BAND MİKROŞERİT YAMA ANTEN TASARIM BULGULARI

Çalışmanın bu bölümünde tasarlanan anten elemanının CST programında koşturulması

ile elde edilen bulgular incelenmiştir. Anten elemanının performansını belirleyen

parametrelerden biri olan geri dönüş kaybının -10 dB nin altında olması istenir. Minimum geri

dönüş kaybı değeri -14.55 dB olarak 5.536 GHz frekansında elde edilmiştir. Bu frekans değeri

daha önce belirtilen DARG gereksinimlerindeki frekans bilgisi ile uyumludur. -10 dB

seviyesinin altında bantgenişliği 178.5 MHz dir. Şekil 6. Anten elemanının, frekansa karşın geri

dönüş kaybı grafiğini göstermektedir.

Şekil 6: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının Geri Dönüş Kaybı

Bir diğer önemli anten parametresi duran dalga oranı (VSWR) dir. İyi bir empedans

uyumluluğu için VSWR≤2 olması tasarım kriteri olarak kabul edilmektedir. Şekil 7. Faz dizili

mikroşerit yama anten elemanının frekansa karşın duran dalga oranı grafiğini göstermektedir.

Belirtilen 5.536 GHz frekans değerinde minimum VSWR değeri olarak 1.461 olduğu ve tasarım

kriterini sağladığı gözükmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

172

Şekil 7: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının Frekansa Karşın Duran Dalga Oranı

(VSWR) Grafiği

Benzetimi gerçekleştirilen anten elemanının uzak alan ışıma paterni Şekil 8. de

sunulmaktadır. 5.6 GHz frekansında kazancın ana hüzme de 19.5 Db olduğu ve yan lob

seviyelerin -12 Db aşağıda olduğu gözükmektedir. Ayrıca, 3 Db açısal genişliğin her iki eksen

için yaklaşık 19˚ civarındadır. Elde edilen bulguların, DARG operasyonları için istenilen

gereksinimleri karşıladığı gözükmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

173

Şekil 8: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının 5.6 GHz’de Uzak Alan Işıma

Paterni

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu çalışmada özellikle duvar engeli arkasındaki nesnelerin radar teknolojisi kullanılarak

tespit edilmesi ve görüntülenmesi amacına yönelik mikroşerit yama dizi anten tasarımı

gerçekleştirilmiştir. İlk olarak DARG operasyonlarında kullanılmak üzere, anten elemanının

gereksinimleri belirlenmiştir. Antenna Magus programı yardımı ile istenilen anten elemanının

ön benzetimi yapılmıştır. Ön benzetimi onaylanan anten elemanı daha profesyonal tasarım

programı olan CST Microwave Studio programında koşturulmuştur. Elde edilen bulgular

neticesinde; tasarlanan anten 15 cm x 16 cm boyutlarında oldukça küçük ve hafif olup gerçek

bir DARG operasyonunda rahatlıkla kullanılabilinir. Ayrıca tasarlanan anten C-band

frekansında olup benzer uygulamalarda da kullanılabilinir. Tasarlanan anten istenilen tek yönlü

ışıma gereksimini de sağlamaktadır. Ayrıca daha fazla anten elemanı ile birlikte kullanılarak

DARG uygulamaları için daha etkin anten tasarımları da gerçekleştirilebilinir.

KAYNAKÇA

Yılmaz, B. (2017). Duvar Arkasındaki Sabit Ve Hareketli Hedeflerin Tespit Edilmesi İçin Ultra

Geniş Bantlı Radar Tasarımı, Prototipinin Gerçeklenmesi Ve Radar Görüntülerinin Elde

Edilmesi. Doktora Tezi: Mersin Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

Richards, J. A. (2009). Remote Sensing with Imaging Radar. Springer-Verlag Berlin:

Heidelberg.

Griffiths, H. D. (2007). Radar Imaging For Combatting Terrorism. Springer Netherlands:

Netherlands, 29-48.

Ausherman, D. A., Kozma, A., Walker, J. L., Jones, H. M. ve Poggio, E. C. (1984).

Developments in Radar Imaging. IEEE Transactions on Aerospace and Electronic Systems, 4,

363-400.

Amin, M. G. (2010). Through-the-Wall Radar Imaging. CRC Press: Boca Raton, 33.

Kempen, L. V. (2006). Ground penetrating radar for anti-personnel landmine detection, Ph.D.

dissertation, Vrije Universiteit Brussel Faculty of Engineering Sciences Dept. of Electronics

and Informatics.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

174

Ozdemir, C. (2005). Synthetic Aperture Radar. 1nd ed.; Encyclopedia of RF and Microwave

Engineering Wiley: Hoboken, 4800.

Ferrell, B. (1994). Ultrawideband foliage penetration measurements. Proceedings of 1994

IEEE National Radar Conference, Atlanta, GA, USA, 80-84.

Wiley, C. A. (1985) Synthetic Aperture Radars. IEEE Transactions on Aerospace and

Electronic Systems , 3, 440-443.

Curlander, J. C., McDonough, R. N. (1992). Synthetic Aperture Radar: Systems and Signal

Processing. Wiley: Canada, 45.

Persico, R. (2014). GPR Data Sampling, Introduction to Ground Penetrating Radar:Inverse

Scattering and Data Processing. Wiley-IEEE Press: Hoboken, 392.

Gu, K., Wang, G. ve Li, J. (2004). Migration based SAR imaging for ground penetrating radar

systems. IEE Proceedings - Radar, Sonar and Navigation, 5, 317-325.

Demirci, S., Yigit, E., Eskidemir, İ. H. ve Ozdemir, C. (2012). Ground penetrating radar

imaging of water leaks from buried pipes based on back-projection method. NDT & E

International, 47, 35-42.

Hunt, A. R. (2004). A wideband imaging radar for through-the-wall surveillance. Proc. SPIE,

5403, 590-596.

Ferris, D. D., Currie, N. C. (1998). A survey of current technologies for through-the-wall

surveillance. Proc.SPIE, 3577, 62-72.

RETIA firması (2016). (10.09.2018), http://www.retwis.com/en/retwis

Immoreev, I., Fedotov, P. ve diğerleri. (2002). Ultra wideband radar systems: advantages and

disadvantages. IEEE Conference on Ultra Wideband Systems and Technologies, (IEEE Cat.

No.02EX580), Baltimore, 21-23 May 2002, 201-205.

Ozdemir, C., Yilmaz, B., Keceli, S. I., Lezki, H. ve Sutcuoglu, O. (2014). Ultra Wide Band

horn antenna design for Ground Penetrating Radar: A feeder practice. 15th International Radar

Symposium (IRS), Gdansk, 16-18 June 2014, 1-4.

Babu, S.R. ve Sampath, P. (2012). Design of 4x4 Rectangular Microstrip Phase Array Antenna

for GSM Applications. International Journal of Latest Research in Science and Technology, 1,

403-407.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

175

Balanis, Constantine. (1997). Antenna theory-Analysis and Design, John Wiley & Sons Ltd.

Carver, K. R. ve Mink, J. W. (1981). Microstrip Antenna Technology. IEEE Trans. On

Antennas and Propagation, 29, 24.

Yıldırım, A, Yağcı, H.B ve Paker, S. (2018). 2.4 GHz'de Yüksek Kazançli Mikroşerit Yama

Anten Tasarim ve Gerçekleştirimi 2.4 GHz High Power Microstrip Patch Antenna Design and

Realization. EMO Dergisi, 1-5.

Antenna Magus benzetim yazılımı, (10.09.2018), http://www.antennamagus.com/

CST benzetim yazılımı, (10.09.2018), https://www.cst.com/.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

176

Farklı Acı ve Tatlı Gen Reseptör Polimorfizmlerinin Diş Çürüğü

Oluşumuna Etkisi

Melis YILMAZ1

Şenay BALCI2

Nazan KOÇAK3

Didem DERİCİ YILDIRIM4

Lülüfer TAMER2

Özet

Diş çürüğü oluşumunda beslenme alışkanlıklarını da içeren çevresel ve genetik birçok

faktör etkilidir. Yapılan literatür taramasında acı ve tatlı gen grupları ve acı ve tatlı gıda

tüketiminin diş çürüğü oluşumuna etkisini birlikte araştıran herhangi bir çalışma olmadığı

görüldü. Bu nedenle, bu çalışmada, farklı acı ve tatlı gen reseptör polimorfizmleri ile acı ve tatlı

gıda tüketiminin diş çürüğü oluşumuna etkisinin araştırılması amaçlandı.

Bu çalışmaya Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine rutin ağız-diş sağlığı

tedavisi için başvuran 205 erişkin dahil edildi. Hastaların detaylı ağız içi muayenesi yapıldı ve

DMFT indekslerine bakıldı. Acı ve tatlı gıda tüketimini değerlendirmek için mini bir anket

uygulandı. Gen polimorfizmlerinin analizi için gerekli periferal kan örneğini vermek üzere

hastalar Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalına yönlendirildi.

EDTA’lı tüplere alınan örnekler, +4°C’de çalışma gününe kadar saklandı. Bu örneklerden,

DNA izolasyon kiti kullanılarak (Roche Diagnostics, GmbH, Germany) izole edilen DNA

örneklerinde, TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116,

rs9701796) TAS1R3 (rs307355) gen polimorfizmleri Real Time PCR kullanılarak (Roche

Diagnostics, Manheim GmbH, Germany) saptandı.

TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796),

TAS1R3 (rs307355) gen polimorfizmleri homozigot wild, heterozigot ve homozigot mutant

olarak oluşturulan gruplar arasında DMFT indeksi değerleri açısından istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmadı (p>0,005). Acı ve tatlı gıda tüketimi ile DMFT indeksi arasındaki ilişki

değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi (p>0,005).

Mersin il populasyonunda, erişkinlerde acı ve tatlı gen polimorfizmleri ve çürük

oluşumu arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır.

Anahtar kelime: Diş çürüğü, TAS2R38, TAS1R2, TAS1R3

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

177

The Effect Of Different Bitter And Sweet Gene Receptor Polymorphisms

On Dental Caries Formation

Abstract

Environmental and genetic factors, including nutritional habits, are influential in dental

caries. There are no studies that investigate the effects of these gene groups and the consumption

of bitter and sweet food on dental caries. Therefore, the aim of this study was to investigate the

effects of different bitter and sweet gene receptor polymorphisms on the consumption of bitter

and sweet food on the formation of dental caries.

This study included 205 adults who apply for routine oral and dental health care

Dentistry Faculty of Mersin University. Detailed examination of intraoral and dental health was

done and DMFT indices were notted. A mini questionnaire was applied to assess the

consumption of bitter and sweet food. The venous blood of patients who came to Medical

Biochemistry Department will be taken with EDTA tubes. After DNA samples were isolated

from EDTA blood samples were stored at +4°C until the working day, using DNA isolation kit

(Roche Diagnostics, GmbH, Germany). TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866),

TAS1R2 (rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355) gene polymorphisms were detected

using Real Time PCR (Roche Diagnostics, Manheim GmbH, Germany).

There was no statistically significant difference between the groups of TAS2R38,

TAS1R2 and TAS1R3 gene polymorphisms as homozygous wild, heterozygous and

homozygous mutant in terms of DMFT index values (p> 0.005). No significant difference was

found between consumption of bitter and sweet food and DMFT index (p> 0.005).

In the Mersin population, there was no relationship between bitter and sweet gene

polymorphisms and formation of dental caries in adults.

Keywords: dental caries, TAS2R38, TAS1R2, TAS1R3

GİRİŞ VE YÖNTEM

Diş çürüğü oluşumunu ve ilerlemesini etkileyen çevresel ve genetik olmak üzere sayısız

faktör olduğu bilinmektedir ve bu faktörler süreci oldukça karmaşık bir hale getirmektedir

(Wendell 2010). Beslenme alışkanlıkları, beslenme durumu ve kimyasal olarak belirlenmiş tat

hassasiyetinin diş çürüğü riski açısından önemini ortaya koyan veriler mevcuttur (Wendell

2010, Brtez 2006). Bununla birlikte, çürük oluşumunda, genetik faktörlerin önemli bir neden

olduğu, çürük şüphesinin % 40-60 oranında genetik olarak belirlenmesi ikiz çalışmaları ile

desteklenmektedir (Wendell 2010, Boraas 1988, Conry 1993, Bretz 2005, 2006, Wang 2010).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

178

Aynı zamanda, yapılan hayvan çalışmaları da çürük oluşumuna genetiğin katkısının olduğunu

desteklemektedir (Haznedarolu 2015, Lui 1998, Shuler 2001, Nariyama 2004).

Son 15 yılda, yapılan çalışmalar, tat alıcıları olarak işlev gören proteinlerin

tanımlanmasında yol alınmasına olanak sağlamaktadır. Bilinçli olarak algılanan, tatlı, ekşi,

tuzlu, acı ve umami olarak sınıflandırılan beş temel tat bulunmaktadır. Bu tatlar arasında, ekşi

ve tuzlunun algılanmasında iyon kanalları aracılık ederken, tatlı, umami ve acı tatların

algılanmasına G protein-bağlı reseptörler (GPCR'ler) aracılık eder İnsanlarda, TAS1R gen

ailesinin, temel olarak tatlı algı duyarlılığı üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. TAS1R gen alt

birimleri olan TAS1R1, TAS1R2 ve TAS1R3 kromozom 1'de bulunmaktadır (Haznedarolu

2015, Kim 2006). Tatlı tadı alma algısına, TAS1R2 ve TAS1R3 genleri tarafından kodlanan

heterodimetrik G-proteine bağlı reseptör kompleksi aracılık etmektedir (Wendell 2010,

Haznedarolu 2015, Kim 2006; Opal 2015, Fushan Aa 2009, Duffy 2004).

Acı tat algısına aracılık eden genetik faktör ise, büyük ölçüde TASR38 geninin olduğu

yapılan çalışmalarla gösterilmektedir (Opal 2015, Fushan Aa 2009, Duffy 2004).

7q3kromozomunda bulunan TAS2R38 acı tat geni, alkolden alınan acı ve benzer duyumlarında

alınmasında etkili olduğu belirtilmektedir (Duffy 2004).

Diş çürüğü ile genetik faktörlerin ilişkisini göstermeye yönelik farklı yaş aralıklarındaki

gruplarda yapılan çalışmalar mevcuttur. TAS1R2 geninin 7-12 yaş arası pediatrik grupta

incelendiği çalışmaların yanısıra (Haznedarolu 2015), 21-32 yaş arası yetişkinlerde (Kulkarnie

2013) yapılan çalışmalarda bulunmaktadır. Farklı gen gruplarının da dahil edilidiği TAS1R2,

TAS2R38, GNAT3 genlerinin etkilerini değerelndirmek amaçlı 1-42 yaş arası bireylerde

yapılan çalışmalarda literatürde mevcuttur. (Wendell 2010).

Farklı yaş gruplarında farklı tat tat alma reseptör genleri ile diş çürüğü arasındaki ilişkiyi

inceleyen çalışmalar olmasına ragmen, hem tatlı tat genleri (TAS1R1, TAS1R3) hem de acı tat

genleri TAS2R38 ile diş çürüğü oluşumları arasında ilişkilendiren bir çalışma literatürde

bulunmamaktadır. Bu bilgiler ışığında, bu çalışmada, diş çürüğü olan erişkinlerde iki tatlı tat

reseptör geni olan TAS1R1, TAS1R3 ve acı tat reseptör geni olan TAS2R38’in diş çürüğü

oluşumuna olan etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.

Bu çalışmaya Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde rutin diş muayenesi için

başvuran 205 yetişkin (18-45 yaş aralığı; 91 erkek, 114 kadın) dahil edildi. Hastalar, intraoral

muayeneye tabi tutuldu ve DMFT skorları kaydedildi.

DMFT indeksi (Çürük, kayıp, dolgulu dişler indeksi) ise birey başına düşen ortalama

çürük, dolgulu ve çürük nedeniyle kaybedilmiş diş sayılarını ifade eden, toplumun ağız diş

sağlığını değerlendirmek için Dünya Sağlık Örgütü’ nün çürük değerlendirme kriterlerine

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

179

uygun olarak kullanılan bir indekstir. DMFT indeksi kalıcı dişler için kullanılmaktadır. Süt

dişleri için kullanılan aynı içerikteki indeksler küçük harflerle ifade edilerek dmft indeksi olarak

ele alınmaktadır.

Aynı randevuda beslenme alışkanlıklarını belirlemek için mini bir anket uygulandı.

Yapılacak çalışmaya onam veren hastalar, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya

Anabilim Dalı'na yönlendirildi.

Tıbbi Biyokimya AD'ye gelen kişilerin venöz kanı EDTA’lı tüplere alındı çalışma

gününe kadar +4°C’de saklandı. Çalışma günü kan örneklerine ait tüpler 2-3 defa alt-üst edildi

ve DNA izolasyon kiti (Roche Diagnostics, GmbH, Almanya) kullanılarak, üretici firmanın

protokolüne uygun şekilde DNA izolasyonu yapıldı. Elde edilen DNA örnekleri ile, Gerçek

Zamanlı PCR (Roche Diagnostics, Manheim GmbH, Almanya) kullanılarak TAS2R38

(rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355)

gen polimorfizmlerinin analizi gerçekleştirildi.

Bu çalışma Mersin Üniversitesi Bilimsel Araştırma Proje Birimi tarafından

desteklenmiş olup, çalışma protokolü, Mersin Üniversitesi Etik Kurul Komitesi (tarih:

13/04/2017; sayı:102) tarafından onaylandı ve veri toplamadan önce tüm katılımcılardan yazılı

onam alındı.

Elde edilen verilerin analizinde, tanımlayıcı istatistik olarak medyan değerleri verilmiş

olup, ikiden fazla grup karşılaştırılması için Kruskal Wallis testinden yararlanıldı.

TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796)

TAS1R3 (rs307355) tat alma gen reseptör polimorfizmleri ve DMFT indeksi arasındaki ilişki

gösteren bulgular Tablo 1, Tablo 2, Tablo 3, Tablo 4, Tablo5 ve Tablo 6’da verildi.

Tablo 1. DMFT ile TAS1R3 (rs307355) arasındaki ilişki

TAS1R3 (rs307355)

CC (Wild)

n=161

CT (Heterozigot)

n=39

TT (Mutant)

n=5

p

DMFT 6,37±4,16

6,00[3,00-9,00]

7,38±5,35

7,00[4,00-9,00]

6,00±4,30

8,00[1,50-9,50]

0,838

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

farklılık bulunamadı (p=0,838).

Tablo 2. DMFT ile TAS1R2 (rs35874116) arasındaki ilişki

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

180

TAS1R2 (rs35874116)

CC(Wild)

n=22

CT(Heterozigot)

n=81

TT(Mutant)

n=100

p değeri

DMFT 7,32±3,21

7,00[5,00-9,25]

6,30±4,03

6,00[3,50-9,00]

6,66±4,91

6,00[3,00-9,00]

0,841

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

farklılık olmadığı görüldü (p=0,841).

Tablo 3. DMFT ile TAS1R2 (rs9701796) arasındaki ilişki

TAS1R2 (rs9701796)

CC(wild)

n=131

CG(Heterozig

ot)

n=66

GG(Mutant)

n=8

p değeri

DMFT 6,40±4,47 6,80±4,01 7,00±6,70 0,570

6,00[3,00-

9,00]

6,00[3,75-

10,00]

6,00[2,50-

8,00]

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

farklılık yoktur. (p=0,570).

Tablo 4. DMFT ile TAS2R38 (rs10246939) arasındaki ilişki

TAS2R38 (rs10246939)

CC (Wild)

n=54

CT (Heterozigot)

n=108

TT (Mutant)

n=42

p

DMFT 6,59±4,52 6,45±4,36 6,69±4,53 0,827

6,00[3,00-10,00] 6,00[3,00-9,00] 6,00[3,00-9,00]

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

farklılık olmadığı tespit edildi (p=0,827).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

181

Tablo 5. DMFT ile TAS2R38 (rs713598) arasındaki ilişki

TAS2R38 (rs713598)

CC(wild)

n=54

CG(Heterozigot)

n=104

GG(Mutant)

n=46

p

DMFT 6,70±4,75

6,00[3,00-9,00]

6,33±4,14

6,00[3,00-9,00]

6,91±4,71

6,00[3,75-10,00]

0,526

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

değişiklik olmadığı bulundu (p=0,526).

Tablo 6. DMFT ile TAS2R38 (rs1726866) arasındaki ilişki

TAS2R38 (rs1726866)

AA(Wild)

n=43

AG(Heterozigot)

n=107

GG(Mutant)

n=54

p değeri

DMFT 6,79±4,53

6,00[3,00-9,00]

6,38±4,35

6,00[3,00-9,00]

6,65±4,53

6,00[3,00-10,00]

0,718

Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir

farklılık olmadığı görüldü (p=0,718).

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Diş çürüğü ile genetik faktörler arasındaki ilişkiyi belirlemek için, farklı yaş

aralıklarında ve farklı tat alma gen polimorfizmleri ile yapılan çalışmalar mevcuttur. TAS1R2

geninin pediatrik grupta incelendiği çalışmaların yanısıra (Haznedarolu 2015, Holla 2015),

yetişkinlerin dahil edildiği (Kulkarnie 2013, Robino 2014) çalışmalarda bulunmaktadır.

Haznedaroğlu ve ark. yaptıkları çalışmada DMFT indeksi ile TASR2 gen polimorfizmi arasında

ilişki bulmamışken, aynı çalışmada hem daimi dişleri hemde süt dişlerinden alınan

DMFT+dmft ile karşılaştırdıklarında anlamlı sonuç bulmuşlardır. Kulkanie ve ark. yetişkilerde

GLUT2 ve TAS1R2 genlerinin diş çürüğü ile arasındaki ilişkiye bakmış ve her ikisininde çürük

oluşumuna ile direk etkisi olduğunu bildirmişlerdir.

Farklı yaş gruplarının dışında, TAS1R2, TAS2R38, GNAT3 gibi farklı genlerin etkilerini

belirlemek amaçlı (Wendell 2010) veya sadece tatlı tad algısını yöneten TAS1R2 ve GLUT2

genleri ile çürük gelişimi arasındaki ilişkiyi (Robino 2014) değerlendiren çalışmalar da

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

182

mevcuttur. Wendell ve ark çalışmaları sonucunda TAS1R2 ve TAS2R38 genlerinin çürük riski

ve/veya çürükten korunmasında etkili olduğunu bulmuşlardır. Robino ve ark ise TAS1R2 and

GLUT2 genleri ile çürük gelişimi arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında sonuçlarını;

TAS1R2 ve GLUT2 bazı gen polimorfizmlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde çürük

gelişiminde etkili olduğu şeklinde raporlamışlardır.

Diş çürüğü gelişimi ile tad alma algısı gen polimorfizleri arasındaki ilişkiye bakmayı

planladığımız çalışmamızda acı tad alma geni olan TAS2R38’in bugüne kadar tespit edilen 3

polimorfizmi (rs10246939, rs713598, rs17268663) olduğundan dolayı her üçü de çalışma

planına dahil edildi. Tatlı tad alma gen polimorfizmlerinin seçerken ise literatürdeki çalışmalar

incelendi ve Haznedaroğlu ve ark. ülkemizde pediatrik hasta grubunda değerlendirdiği TAS1R2

(rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355) polimorfizmleri çalışmaya dahil edildi

(Haznedarolu 2015).

Tablo 1,2,3,4,5 ve 6’da belirtildiği üzere acı ve tatlı tat alma reseptör gen

polimorfizmleri ile DMFT değerleri arasında anlamlı bir farklılık bulunamadı. Bunun temel

nedeni örneklem grubunun rastgele seçilmesi ve dahil edilen hasta populasyonuna ait DMFT

indeksinin ortalama bir değer olmasından kaynaklanabileceğini düşünmekteyiz. Ancak bu

çalışmada amaçlanan daha önce toplu olarak bakılmamış tat alma reseptörlerini incelemek ve

ileri çalışmalar için bir başlangıç oluşturmasıdır. Bundan sonraki çalışmalarda daha fazla örnek,

daha fazla tat reseptörü ve DMFT indeksinin düşük ve yüksek olduğu farklı gruplar

belirleyerek, hem bölgemize ait bir veri tabanı oluşturmayı hem de literarüre katkı sağlamayı

hedeflemekteyiz.

KAYNAKLAR

Wendell, S., Wang, X., Brown, M., Cooper, M. E., DeSensi, R. S., Weyant, R. J., Marazita,

M. L. (2010). Taste genes associated with dental caries. Journal of dental research, 89(11),

1198-1202.

Bretz, W. A., Corby, P. M., Melo, M. R., Coelho, M. Q., Costa, S. M., Robinson, M., Hart,

T. C. (2006). Heritability estimates for dental caries and sucrose sweetness

preference. Archives of oral biology, 51(12), 1156-1160.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

183

Boraas, J. C., Messer, L. B., & Till, M. J. (1988). A genetic contribution to dental caries,

occlusion, and morphology as demonstrated by twins reared apart. Journal of dental

research, 67(9), 1150-1155.

Conry, J. P., Messer, L. B., Boraas, J. C., Aeppli, D. P., & Bouchard Jr, T. J. (1993). Dental

caries and treatment characteristics in human twins reared apart. Archives of oral

biology, 38(11), 937-943.

Bretz, W. A., Corby, P. M., Schork, N. J., Robinson, M. T., Coelho, M., Costa, S., Hart, T.

C. (2005). Longitudinal analysis of heritability for dental caries traits. Journal of dental

research, 84(11), 1047-1051.

Wang, X., Shaffer, J. R., Weyant, R. J., Cuenco, K. T., DeSensi, R. S., Crout, R., Marazita,

M. L. (2010). Genes and their effects on dental caries may differ between primary and

permanent dentitions. Caries Research, 44(3), 277-284.

Haznedaroğlu, E., Koldemir-Gündüz, M., Bakır-Coşkun, N., Bozkuş, H. M., Çağatay, P.,

Süsleyici-Duman, B., & Menteş, A. (2015). Association of sweet taste receptor gene

polymorphisms with dental caries experience in school children. Caries research, 49(3),

275-281.

Liu, H., Deng, H., Cao, C. F., & Ono, H. (1998). Genetic analysis of dental traits in 82 pairs

of female-female twins. The Chinese journal of dental research: the official journal of the

Scientific Section of the Chinese Stomatological Association (CSA), 1(3), 12-16.

Shuler, C. F. (2001). Inherited risks for susceptibility to dental caries. Journal of dental

education, 65(10), 1038-1045.

Nariyama, M., Shimizu, K., Uematsu, T., Maeda, T. (2004). Identification of chromosomes

associated with dental caries susceptibility using quantitative trait locus analysis in

mice. Caries research, 38(2), 79-84.

San Gabriel, A. M. (2015). Taste receptors in the gastrointestinal system. Flavour, 4(1), 14.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

184

Kim, U. K., Wooding, S., Riaz, N., Jorde, L. B., Drayna, D. (2006). Variation in the human

TAS1R taste receptor genes. Chemical senses, 31(7), 599-611.

Opal, S., Garg, S., Jain, J., Walia, I. (2015). Genetic factors affecting dental caries

risk. Australian dental journal, 60(1), 2-11.

Fushan, A. A., Simons, C. T., Slack, J. P., Manichaikul, A., Drayna, D. (2009). Allelic

polymorphism within the TAS1R3 promoter is associated with human taste sensitivity to

sucrose. Current Biology, 19(15), 1288-1293.

Duffy, V. B., Davidson, A. C., Kidd, J. R., Kidd, K. K., Speed, W. C., Pakstis, A. J.,

Bartoshuk, L. M. (2004). Bitter receptor gene (TAS2R38), 6‐n‐propylthiouracil (PROP)

bitterness and alcohol intake. Alcoholism: Clinical and Experimental Research, 28(11),

1629-1637.

Kulkarni, G. V., Chng, T., Eny, K. M., Nielsen, D., Wessman, C., El-Sohemy, A. (2013).

Association of GLUT2 and TAS1R2 genotypes with risk for dental caries. Caries

research, 47(3), 219-225.

Holla, L. I., Linhartova, P. B., Lucanova, S., Kastovsky, J., Musilova, K., Bartosova, M.,

Dusek, L. (2015). GLUT2 and TAS1R2 polymorphisms and susceptibility to dental

caries. Caries research, 49(4), 417-424.

Using Principles Of Photovoltaic Panels On Vertical Buildings

Dr. Riyad ŞİHAB

Abstract:

The energy crisis of the 1970s helped to understand the importance of alternative energy sources

and that the fossil fuel resources which used extensively after the industrial revolution were not

environmentally friendly and renewable. The construction sector, which causes environmental

pollution by using a significant portion of natural resources, uses energy in construction,

utilization and demolition stages starting from the step of removing the raw material.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

185

From both energy, and ecology policy points of view, buildings need to promote a trend toward

the development of energy conservation, cost-effective way to reduce energy use,

environmentally safe facilities, and sustainable architecture. In the last twenty years, great

improvements have been made in the energy efficiency of buildings. However, the gains, in

passive and active approaches, already made are seemed to be just a start to the process.

Photovoltaics integrated into buildings can help to take building technology to the next step, by

generating electricity while enhancing efficiency. The vertical building envelope has an

important role in creation of the architectural form and the ambiance in consistency with the

function and external environment of the building. Naturally, the designs of optional forms of

envelope are directly related to the effective using of PV panels. Within this context, the article

will introduce you to the basic design principles of building envelope with PV panels. The aim

of this study is to give a brief summary of PV systems, options and opportunities of effective

using in vertical building envelope, and constructional necessities.

Key words: Energy conservation, Photovoltaic, vertical building.

Introduction

Although there have been great advances in energy-efficient buildings over the last two decades, passive

and active approaches have been seen as the beginning of the development process. While increasing

the energy efficiency, the integration of the photovoltaic (PV) panels, which produce electricity, into the

structures leads the construction technology to an advanced stage. The trend seen in PVs and building

technologies in recent years shows that PVs will be the product of construction.

With this approach, the building shell is transformed from the energy-consuming building element into

an energy-producing building component. The vertical structure shell has an important role in the

formation of the architectural form as well as the internal and external environment. For this reason, the

design of the shell, the proportion of the massive parts and the detail of the building shell are of particular

importance in order to provide the comfort conditions required. Especially in PV integrated construction

these features are more important.

In addition to providing these features in integrated systems, it is also possible to take into

account the characteristics of PVs that affect system options and shell design. For example, for

an optimum result, the PV system needs to be installed not only in the proper slope but also in

the best way to achieve the best sun angle. As a result, the possible forms of the structure shell

are directly related to the efficient use of PV panels. In this context, in this research, the

possibility of deposition of PV panelled vertical building shell will be introduced in accordance

with the basic design principles of a building facade.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

186

Photovoltaic System

1. Photovoltaic system appeared in 1893 by Becquerel.Di

2-Most improved in 1970 after the oil crisis.

3-In The purpose of the 3-photovolaic system is high efficiency, low cost.

4-The material used in the photovoltaic system is semi-conductive material.

5- While the cost of PV cells was $ 200 / waat in 1974, it decreased to $ 2 / waat in 2000.

5-While the cost of 5-PV cells was $ 200 / waat in 1974, this value was reduced to $ 2 / waat

in 2000.

6- The PV modules are formed by a combination of only small battery cells. Today's

photovoltaic system is produced in one piece and we have reached the 30-year maintenance-

free system.

5-photovoltaic system is semi-conductive mate Wa While the cost of PV cells in 1974 was $

200 / waat, in 2000 it was reduced to $ 2 / waat..

6-PV modules are formed by a combination of only small battery cells. Today's photovoltaic

system is produced in one piece and we have reached a 30-year maintenance free system.

From the photovoltaic system, to be installed with the study the maximum efficiency is aimed.

For this purpose, PVsyst package program without using photovoltaic system has been done to

determine how much energy the system will produce in 15 different angles on month basis and

the most efficient angle is determined.

Sunshine Duration

Dazkırı district between the years of 2004-2014 by taking the average of the daily sunshine on

a graph showing the time is shown on the side. The most important factor in the energy

production of photovoltaic systems is the sunbathing time. Energy production increases with

increasing sunshine duration.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

187

Figure1. The average monthly sunshine duration (hours)

Daily temperature

The graph showing the daily temperature level on a monthly basis by taking the average of

Dazkırı district between 2004-2014 is shown on the side. Another factor affecting the energy

production of photovoltaic systems is temperature.

0

2

4

6

8

10

12

Jan. Feb. Mar. Apr. May Jun. Jul. Aug. Sep. Oct. Nov. Dec.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

188

Figure 2. The average daily temperature on a monthly basis

Radiosian Values (Radiation Intensity)kWh/ m2

Dazkırı district of the region between the years 2004-2014 by taking the average of daily graphs

showing the daily radiation is shown on the side. As the radiation value increases, the energy

produced by the photovoltaic system increases.

0

5

10

15

20

25

0

5

10

15

20

25

Jan.

Feb.

Mar.

Apr.

May

Jun.

Jul.

Aug.

Sep.

Oct.

Nov.

Dec.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

189

3. The values average monthly average daily solar radiation values for Dazkiri region

Monthly total energy quantities w / hr. produced at 15 different angles

Figure: Table 3. Shows the maximum monthly amount of energy produced at different angles.

Results;

1-The study, which applied in Dazkırı-Afyonkarahisar on a building on the roof of the Network

was established to obtain 100wp.

2-Monocrystalline solar panel and 15 different angles in the photovoltaic system to be used in

this study, aiming to obtain the highest efficiency according to the monthly period

3-In this study, the most effective variable of photovoltaic panels, sunshine duration. The data

used has been provided by Develet Meteorology Directorate for the last ten years.

4-Network connected photovoltaic system with zero degrees of 70 degrees five degrees with a

range of 15 degrees for the study was done.

5-The highest energy in the winter months is 45 degrees and 55 degrees, and in the summer

months it varies between zero and 10 degrees.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

190

6- On a monthly basis, the energy production is 3000watts / hour in winter and up to 5000watts

/ hour in the summer months.

Conclusion

The increasingly of imaging environmental depletion and pollution of fossil fuels has led people

to create and use of renewable energy sources. Renewable energy sources in our country have

not used for energy production as much as in developed countries. These resources like

renewable energies are endless and easily accessible like solar energy. Also these are most

important resources for next generations.

The reason of choosing this kind of resource, related to solar cells which can be converted

directly into electrical energy. The most significant cause for not using photovoltaic system is

the cost especially in our country because it is higher than those fossil fuels systems, which will

be established with respect to this study. By the means of this study the most oblique angle

which has obtained by these calculations. Optimal angle of the photovoltaic system has been

identified in Dazkiri as 35 degrees. The angle of the photovoltaic system is provided with a

4.8% change in energy savings each month. The changing in the season and the slope of the

photovoltaic system energy provides savings about rate of 3.4%.

Finally it be said that the location of vertical of panel will not be able to change the efficiency

because the important issue here is the direction of the sun and the location of surface which

has been used for installation. So when the sun becomes as vertical to the external wall of the

building which supplied or covered by panel it be available for production of energy at the

morning.

References:

A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Performance of Monocrystalline Solar Panel Established in

Afyonkarahisar”, International Journal of Current Research, Vol. 7, Issue, 12, pp.24711-24714,

December, 2015

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

191

A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Performance of Polycrystalline Solar Panel Established in

Afyonkarahisar”, International Journal of Current Research, Vol. 7, Issue, 12, pp.24715-24718,

December, 2015

A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Study Of The Performance Of Thin-Film Solar Panels

Established In Afyonkarahisar” Journal of Multidisciplinary Engineering Science and Technology

(JMEST), Vol. 2 Issue 11, pp.3340-3344, November – 2015

Y.Oğuz, A.Karakan and B.Uslu, “Comparison of Energy Generated on Different Solar Panels,

Energy Flow Control and Efficiency Analysis” International Journal of Electrical Energy, Vol. 3,

No. 1, pp. 37-42, March 2015

T.Özer, Y.Oğuz, “Monocrystalline,Polycrystalline And Black Thin Solar Panels Comparesion

In Generated Power At Hybrid Power Generation System”, 2nd International Conference on

Engineering Technology and Applied Sciences, Technical University of Cluj-Napoca Romania 20-21

April 2017

A.Karakan, Y.Oğuz, “The Study Of The Performance Of Thin-Film Solar Panels Established In

Afyonkarahisar” 4th International Symposium on Development Of KOP Region, October 21-23,

2016, Karaman/TURKEY

T.Özer, Y.Oğuz, “Monocrystalline and Polycrystalline Solar Panels Comparısıon in Terms of

Generated Power at Hybrid Power Generation System” ENTECH ’16 / 4th International Energy

Technologies Conference, 15th to 16th December 2016 , Istanbul, Turkey

A.Karakan, Y.Oğuz, “Investigation of The Photovoltaic Systems Applied to existing buildings:

the case of Afyonkarahisar” 2nd International Sustainable Buildings Symposium, 28-30 May 2015

Ankara/TURKEY

Y. Oğuz, A. Karakan, “On Earth Clean Applied In Existing Buildings (Wind And Solar) Energy

Systems And Investigation Investigation Of Afyonkarahisar Applicability” Third International

GreenAge Symposium, pp 220-235, 15 – 17 April 2015 / Istanbul- Turkey.

Y.Oğuz, A.Karakan, B.Uslu “Afyonkarahisarda Kurulu olan Monokristal, Polikristal ve İnce

Film Güneş Panellerinin Verimliklerinin İncelenmesi”, Tesisat Mühendisliği Dergisi, Sayı 149

pp.47-58, Eylül/Ekim 2015

Y.Oğuz, A.Karakan, “Afyonkarahisar’da Kurulu Olan İnce Film Güneş Panelinin Enerji

Üretiminin Bilgisayar Destekli Olarak İncelenmesi”, VIII. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Sempozyumu, pp.63-67, 15-16 Ekim 2015 Adana/Turkey

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

192

A.Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu, “Üç Farklı Malzemeden Üretilmiş Güneş Panellerinin Elektrik

Enerjisi Üretimlerinin Karşılaştırılması” II.KOP

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

193

Mersin Orta Toroslar’da Sinap, Gözne ve Belenkeşlik Kaleleri

Dr.Öğr.Üye. Halil SÖZLÜ 1

Dr.Öğr.Üye. Lale YILMAZ**

Özet

Kilikya, Anadolu’da Akdeniz’in doğusunda yer alan denizsel ve karasal alana sahip,

stratejik bir konumdadır. Toros dağ geçitleri karayolunu deniz yoluna bağlamaktadır. Güzergâh

üzerinde çok sayıda kale yapısı bulunmaktadır. Bu yapıların yerel beylere ait olabileceği

düşünülen konut veya karakol yapıları olduğu öne sürülmüştür. Yapılar Ermeni Baronluğu’nun

egemenliği dönemine, 1080-1375 yılları arasına tarihlendirilir. Kilikya bölgesinde çok sayıda

kalenin bulunması kara yolunu deniz yoluna bağlayan önemli güzergâhların güvenliğinin

sağlanması kaygısına bağlanabilir. Kilikya’nın güney Anadolu’da ticaret rotalarına katılımının

en önemli göstergesi ve işlevsel karşılığı Akdeniz ile Anadolu arasında bağlantı kuran dağ

geçitlerinin varlığıdır. Kilikia bölgesi, limanları sayesinde ürünlerin karasal bölgelere aktarımı

ile doğu ve batı ticaretinin Kilikya limanlarına ulaşımını sağlamaktadır. Rotaların bağlandığı

güzergâhların jeopolitik ve jeostratejik konumu dağ geçitleriyle desteklenmiştir. Makalede

Kilikya geçitlerinin güneye uzanan güzergâhlarına ait en önemli kanıtlar olan Ortaçağ kaleleri

arasında Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri konu alınmıştır. Yapıların koruma ve bakım

işlemlerinin yeteri kadar gerçekleştirilemediği belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler:

Akdeniz, Kilikya, Mersin, Ortaçağ, Kale

Abstract

Sinap, Gözne and Belenkeşlik Castles in Central Tauros Mountains in Mersin

Cilicia has a strategic location with a marine and terrestrial area in the eastern

Mediterranean. And the Taurus mountains’ passes connect the overland routsto the sea routes.

There are many castle structures on the route. It has been suggested that these buildings are

houses or outposts that may be belonging to local lords. The buildings are dated to the period

of the domination of the Armenian Kingdom between the years 1080-1375. The presence of a

1 Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi,

Adres: Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Çiftlikköy Kampüsü, 33343-Mersin /

TÜRKİYE,

Tel: (0324) 361 00 01

E-posta: [email protected] ** Mersin Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Turizm Rehberliği Bölümü, Çiftlikköy Kampüsü, 33343 Mersin /

TÜRKİYE, E-posta: [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

194

number of fortresses in the Cilicia region can be attributed to the concern of ensuring the safety

of important routes connecting the road to the sea. The most important indicator of region’s

participation in trade routes in southern Anatolia is the existence of mountain passages

connecting the Mediterranean and Anatolia. The Cilician region provides transportation of the

products to the terrestrial regions and the east and west trade to the ports of Cilicia with harbor

settlements. The geopolitical and geostrategic position of the routes where the routes are

connected is supported by mountain passages. In the article, Sinap, Gözne and Belenkeşlik

fortresses are examined, among the medieval fortresses which are the most important evidence

of the southern route of Cilicia. It has been determined that the protection and maintenance of

the these castles cannot be fulfilled.

Keywords:

Mediterranean, Cilicia, Mersin Middle Age, castle.

GİRİŞ

Kilikya bölgesi genel bir tanımla; Anadolu’da Akdeniz Bölgesinde Alanya’nın

doğusundan başlayan ve Suriye kıyılarına kadar ulaşan kıyı şeridi ile kuzeyde Karaman’a

uzanan ve Çukurova’yı da kaplayan alandır. Anadolu’da Akdeniz’in doğusunda yer alan

denizsel ve karasal alana sahip, stratejik bir konumdadır. Strabon, Kilikya bölgesinin sınırlarını

batıda Korakesion (Alanya) ile başladığını kaydetmiştir: “Kilikya’da ilk olarak, çok dik bir

kayaya oturmuş bir kale olan Korakesion’a gelinir. (….) Tauros’un dışında kalan Kilikya’ya

gelince, onun bir parçası Trakheia ve diğeri Pedias olarak adlandırılır.” (Strabon, 2005: 253).

Kilikia Pedias, Ovalık Kilikya ve Kilikia Trakheia ise Dağlık Kilikya olarak tanımlanmaktadır.

İlki bugünkü Çukurova’yı ikincisi ise Çukurova’nın batısında yer alan Toros Dağları’nın

eteğindeki kayalık bölgeyi içine alıyordu. Kilikia, kıyısının dar oluşu, düzlük toprağının az

görülmesi ile karakterize edilmiştir. Bölgenin deniz ve kara ulaşımında avantaj olarak görülen

coğrafi özellikleri kuzeyde dezavantaja dönüşebilmektedir. Buna karşın Toros Dağları’nda yer

alan Kilikya Kapıları ve diğer geçitlerle ulaşım sağlanmıştır. Konya Ovası ile Akdeniz kıyısında

yer alan limanlar arasındaki ulaşım bu güzergâhlarla sağlanıyordu. Asurlardan başlayarak

kullanıldığı düşünülen dağ yollarının ticaret ve ulaşım amaçlı olarak limanlara erişebilmeleri

için ana ve tâli yolların güvenliğini sağlayan kale yapıları inşa edilmiştir. Bölgedeki kalelerin

Bizans devrinde var olan ve özellikle 1080-1375 yılları arasında Ermeni egemenliği döneminde

sağlamlaştırılan kaleler olduğu görüşü yaygındır (Youngs, 1965: 113-134). Bu kaleler Doğu

Kilikya yolunda belirli aralıklarla inşa edildiği anlaşılan uzun ve zorlu güzergâhın güvenliğini

sağlayan yapılardır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

195

Kilikya’nın güney Anadolu’da ticaret rotalarına katılımının en önemli göstergesi ve

işlevsel karşılığı Akdeniz ile Anadolu arasında bağlantı kuran dağ geçitlerinin varlığıdır.

Kilikya bölgesi, limanları sayesinde ürünlerin karasal bölgelere aktarımı ile doğu ve batı

ticaretinin Kilikya limanlarına ulaşımını sağlamaktadır. Yolların bağlandığı güzergâhların

jeopolitik ve jeostratejik önemi ise dağ geçitleriyle gerçekleşmiştir. Akdeniz bölgesinin içindeki

ticaret yollarında Uzak Doğu’dan Akdeniz’e ulaşan güzergâh aracılığıyla Kilikia’ya gelen

ürünlerin Orta Anadolu’ya sevk edilebileceği iki önemli yerden biri Gülek Geçidi; diğeri ise

Üsküyen Geçidi’dir. Kilikia Pylai (Kilikya Kapıları) olarak adlandırılan Gülek Geçidi’ne

ulaşabilmek için Tarsus; Üsküyen Geçidi içinse Anazarbus güzergâhı kullanılırdı (Durukan

2015: 1-7). Deniz bağlantısını kuran rotaların bir anlamda başlangıç noktası olan bu geçitler

sayesinde getirilen ürünler, önce Kilikya bölgesinin kuzeyine, ardından limanlar aracılığıyla

doğu ve batı ülkelerine ulaştırılıyordu. Konya Ovası ile Akdeniz kıyısı arasında günümüzde de

geçerli olan üç ana yoldan söz edilmektedir: Bu yollardan birincisi, bugünkü Gülek

Boğazı’ndan Tarsus’a inen Doğu Yolu; ikincisi, Akseki’den güneye Arkaik dönemdeki Isauria-

Pamphylia sınırında bulunan günümüzde Antalya’ya ulaşan Batı yolu ve üçüncü olarak

günümüzde Karaman’dan Mut’a ve oradan Silifke’ye ulaşan Dağlık Kilikya Yolu (Karauğuz,

Doğanay, 2004: 1-43).

Ortaçağ’da Bizans devrinde Kilikia bölgesinin Ermeni hanedanlarının yönetimine

verildiği ve 14. yüzyıl sonlarına kadar sürdüğü kaydedilmiştir. Kilikia bölgesinin ovalık bölgesi

merkez olmak üzere dağlık alanı kapsayan önemli bir bölümü, Bizans devrinde 11. yüzyılın

sonlarından başlayarak Ermeni Krallığı veya Ermeni Baronluğu olarak adlandırılan

hanedanların egemenliğinde kalmıştır. Ermeni Kralı II. Gagik’in (1042-1045) suikastının

ardından Ruben Bey kendi adamlarıyla Kilikya’ya yerleşir ve buradaki Ermeniler’in liderliğini

üstlenerek 1080 yılında Ermeni Beyliği kurar. Bu kuruluşun nedeni Bizans Devleti’nin 1071

sonrasında Anadolu’da egemenlik gücünü yitirmeye başlaması olduğu öne sürülmüştür (Aktok

Kaşgarlı, 1990: 3).

Bizans imparatorları 12. yüzyılda Anadolu’da yerleşik Ermeni prensliklerini Doğu’dan

gelen saldırılara kalkan olarak kullanmışlardır. Ancak bir merkezden idare edilemeyen

bağımsız Ermeni prenslikleri üzerinde egemenlik kurmak güç olmuştur. Haçlı seferleri ve

Danişmentli Beyliği’nin (1071-1178) yıkılmasıyla beraber Ermeniler, İç Anadolu’nun güney

ve güneydoğusuna Toros ve Amanos dağlarıyla sınırlanan Kilikya’nın güneyine yayılmaya

başlamışlardır. 1129 yılından itibaren Haçlıların yardımıyla Kilikya’nın önemli kalelerini ele

geçirmişlerdir. Bu kaleler, Bizans ve Antakya Devleti’nin toprakları arasında tampon bölge

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

196

oluşturmuştur. Bizans İmparatoru II. Ioannes Komnenos’un 1137’de Kilikya’ya yaptığı sefer

sırasında, Tarsus, Adana ve Misis (Mimistra) yeniden alınmıştır. Bizans egemenliğini uzunca

bir süre reddeden ve mücadelelerde bulunan I. Ruben’in büyük oğlu I. Kostandin, Bizans

devletine ait bazı kaleleri ve bölgeleri ele geçirir. 1098 yılında Adana’da Vahka (Feke) kalesini

fethederek yeniden inşa ettirir (Akpolat, 2008: 1-14). Böylelikle beyliğin başkenti Feke olarak

ilan edilir. Ermeni Krallığı döneminde Haçlı prenslikleri arasında ittifak oluşmuştur. I. Toros

döneminde, 1104 yılında Ovalık Kilikya’yı, Sis (Kozan) ve Anavarza kalesi Bizans’tan alınır.

1111 yılında birkaç Bizans kalesi daha ele geçirilmiştir. Bizans imparatoru I. Aleksios, Toros

Bey’in hâkimiyetini tanımak zorunda kalmış ve özerk bir bölge olarak Kilikya’yı kabul etmiştir.

I. Levon, Bizans ordularını 1132 yılında yenilgiye uğratarak Ovalık Kilikya’ya tamamen

egemen olmuştur. 1275 ve 1276 yıllarında Memlukler Kilikya Ermeni Krallığına saldırmıştır.

1375 yılı, Ermeni Krallığı’nın varisinin olmaması nedeniyle çöküş tarihi olarak kabul edilir

(Kalloshyan, 2014: 1-7).

Ermeni Krallığı’na ait kalelerin Ortaçağ adları bilinmemekle birlikte La Chronique

attribuée a Smbat içinde, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgede Hetum ve kardeşlerinin egemen

olduğu yerler şöyle kaydedilmiştir: Smbat’a ait yerleşmeler, Paperawn (günümüzde Paperon -

Çandır Kalesi), Smbatay Klay (Smbat’ın kalesi), Astaros, Farxni, Papatul, Sik ve Murandin;

Avşin’e ait olan yerleşmeler ise Kiwrikos, Mitizawn, Maniawn ve Kanc olarak belirtilmiştir.

Buna göre Smbat’ın Kalesi’nin (şato) Paperon yakınlarında olabileceği öne sürülmüştür

(Dedeyan, 1980: 115). Paperon kalesine en yakın konumda bulunan Sinap Kalesi’nin Smbat’ın

veya dönemin yerel beyinin konutu olduğu düşünülebilir. Makalede Kilikya geçitlerinin güneye

uzanan güzergâhlarına ait Ortaçağ savunma yapıları arasında Sinap, Gözne ve Belenkeşlik

kaleleri incelenmiştir (Harita 1).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

197

Harita 1: Dağlık Kilikya bölgesi (Edwards’dan sonra, 1987)

SİNAP KALESİ

Mersin’in 35 km kuzeyinde, Ayvagediği Yaylası’na ulaşılmadan doğuya dönülen ve

Çandır Kalesi’ne giden yol üzerinde bulunmaktadır. Gözne Kalesi’nin yaklaşık 9 km

kuzeyindedir. Sinap Kalesi kuvvetle muhtemel bölgenin büyük kalelerinden biri olan Çandır

Kalesi’ne bağlı bir askeri karakol veya gözetleme kulesi işlevi taşımaktadır. Kale, Mersin’i,

Belenkeşlik – Gözne – Sinap – Çandır – Lampron – Gülek kalelerini izleyerek Pozantı ve

Ulukışla’ya ulaşan, Belenkeşlik – Gözne – Sinap – Çandır – Evciler kalelerini izleyerek Ereğli

güzergâhına bağlanan ara yollar üzerinde kurulan kaleler zincirine dahil olan önemli bir yapı

konumundadır (Fotoğraf 1).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

198

Fotoğraf 1: Sinap Kalesi, genel görünüm, 2018.

Kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı olan kale, 13.27x9.47 m ölçülerindedir (Plan

1). Her köşesinde dairesel formlu birer kule bulunan kalenin beden duvarları günümüzde tahrip

olmuş durumdadır. Doğu ve batı duvarında açıklıklar meydana gelmiştir. Yapıya giriş kapısının

doğu cephede yer aldığı günümüzdeki izlerden anlaşılmaktadır. Bu cephede bulunan bordür

şeklindeki zikzak motifi bu bölümün kapı olabileceği yorumunu getirmektedir. Doğu cephede

pencere açıklığı bulunmamaktadır. Güney cephedeki iki mazgal pencereden doğudakinin içe

bakan genişliği 0.88 m iken dışa bakan kısmı 0.9 m olarak tespit edilmiştir. Diğer mazgal

pencere içte 0.90 m, dışta 0.11 m genişliğe sahiptir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

199

Plan 1: Sinap Kalesi, plan. (Edwards’dan sonra, 1987)

Batı cephede de iki mazgal pencere açıklığı vardır. Bunlardan güneydeki 0.90 m ve 0.9

m ölçülerindeyken, diğeri 0.90 m ve 0.7 m ölçülerine sahiptir. Batı cephenin ortasında yıkıntı

alanı meydana gelmiştir. Kuzey cephede tek mazgal pencere yer almaktadır. Bu mazgalın içe

bakan genişliği 0.93 m, dışa bakan genişliği 0.12 m ölçülerindedir. Kuzey cephenin hemen

dışında, ana kaya üzerine oyularak yapılmış dört tane küçük oyuk vardır. Bunların su yapılarıyla

bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Daha ayrıntılı bir bilgiye ulaşabilmek için arkeolojik kazıya

ihtiyaç duyulmaktadır. Sinap Kalesinin tüm cephelerinde duvarların tamamını saran

sarmaşıklar görülmektedir. Bu bitki örtüsü yapının duvarlarına ciddi derecede zarar vermiş

durumdadır. Yapının içinden köklenerek taşları birbirinden ayıracak düzeyde bir tahribat veren

bitki örtüsünü yapının duvarlarından ayırmak olanaksızdır.

Yapının iç mekanında, iki katlı olabileceğine dair izler görülmektedir (Fotoğraf 2).

Kuzey duvarı mazgal pencere alt hizasındaki duvar dokusundan ve doğu duvarındaki tonoz

başlangıcına dair izlerden iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Doğu duvarında kapıya yakın yerde

ve duvar içinde bir su teknesi bulunmakta ve bunun bir künkle iç kısma bağlantısı olduğu

anlaşılmaktadır. Olasılıkla bu künkün iç kısımda bir sarnıçla bağlantısı bulunmaktaydı. Yapının

inşasında düzgün kesme taş, ortası kabartılmış (bosajlı) kenarları düzgün kesme taşlar

kullanılmıştır. Duvar dolgularında ise moloz ve kırma taş malzeme kullanılmıştır. Herhangi bir

kitabesi bulunmayan yapının, Ortaçağ’da 11.–12. yüzyılda inşa edilmiş olabileceği

düşünülmektedir.

Fotoğraf 2: Sinap Kalesi, iç mekan, 2018.

GÖZNE KALESİ

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

200

Mersin’in 29 km kuzeyinde, Gözne yerleşmesinde bulunan yapı ana kaya üzerinde

çevreye hakim bir konumdadır. Sinap Kalesi gibi burasının da büyük ölçekli bir kaleden ziyade,

güzergâhın güvenliğini ve kontrolünü sağlamak için inşa edilmiş bir karakol olabileceği

düşünülmektedir. Kale, Mersin’i İç Anadolu’ya bağlayan ara yol güzergâhı üzerinde olması

bakımından önem taşımaktadır (Fotoğraf 3). Gözne Kalesi, Sinap kalesinden farklı olarak iki

bölümlü yapılmış ve birimlerden biri altıgen formludur. Bu bakımdan karakol veya gözetleme

kulesinden farklı bir işlevi olabileceği düşüncesi doğmaktadır. Altıgen mekanın içerisinde

tonoz kilit taşları üzerinde bulunan süslemeler kaleye ait bu birimin yüksek rütbeli kimseler

veya yöneticiler tarafından kullanılmış olabileceğini göstermektedir.

Fotoğraf 3: Gözne, genel görünüm, 2018.

İki birimden oluşan kalenin doğudaki birimi düzgün olmamakla birlikte dikdörtgene

yakın bir plana sahiptir. Yapının iç mekanı; kuzey duvarı 12.01 m, güney duvarı 11.32 m batı

duvarı 4.11 m ve doğu duvarı 3.75 m ölçülerinde olduğu için düzgün bir dikdörtgen plan

oluşmamaktadır (Plan 2).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

201

Plan 2: Gözne Kalesi, plan (Edwards’dan sonra, 1987).

Üzeri beşik tonoz ile örtülü olan mekana giriş, batı cepheden sağlanmaktadır. Kuzey

cephesinde üç adet, güneybatı köşede bir adet olmak üzere toplam dört kule ile yapı tahkim

edilmiştir. Ayrıca mekanın doğusunda mekana bitişik olarak yapılmış bir bölüm daha vardır.

Buraya giriş kapısı yoktur fakat üstteki kare formlu küçük açıklıktan içeri giriş sağlandığı

bilinmektedir. Bu mekanın zindan olabileceği düşünülmektedir. Kilikya bölgesi kalelerinde ve

genel anlamda kale mimarisinde zindanların burçların alt katında giriş kapısı olmayan, sadece

üstten açıklığı bulunan bölümler olarak düzenlendiği görülmektedir. Çok küçük ölçekli mazgal

pencereli olan zindanların da olduğu düşünülebilir.

Batı cephesinde beden duvarından dışa taşıntı yapan kapısı bulunmaktadır. Dikdörtgen

biçimli ve eyvan benzeri bir açıklığa sahip olan kapı, yarım yuvarlak kemerlidir. 1.03 m

genişliğindeki kapının üst ve güney kısımlarında onarımlarda kullanılan taşlar belirgindir. İç

mekanda beşik tonozu taşıyan üç sivri kemer görülmektedir. Kuzeyde üç, güney duvarda iki

adet kare biçiminde havalandırma delikleri bulunmaktadır. Üst örtüdeki pencere zamanla

yıkılarak büyük bir açıklık haline gelmiştir. Zindan olarak tanımladığımız mekan, 4.04x2.76 m

ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu cephesinde içe bakan genişliği 0.44 m, dışa bakan

genişliği 0.4 m olan bir mazgal pencere vardır. Bu pencere 1.07 m genişliğindeki bir niş

içerisine yerleştirilmiştir.

Kaleye ait ikinci mekan ise dikdörtgen birimin batısında yer almaktadır. Altıgen planlı

bu mekanla dikdörtgen mekan arasında küçük bir avlu bulunmaktadır. Bu altıgen mekana giriş

güney cephede yer alan kapıdan sağlanmaktadır. Daha çok bir burç biçiminde olan mekanın

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

202

üzeri tonoz ile örtülüdür. Mekanın doğu cepheye bakan açıklığı kapı olarak kullanılmıştır,

ancak günümüzde demir parmaklıkla çevrilmiş durumdadır. Bunun dışında üç pencere açıklığı

vardır. Bunlardan biri kuzey diğeri güney cephede, diğeri de doğu cephede mazgal pencere

biçimindedir.

Altıgen planlı mekana açılan güney cephedeki kapı yarım yuvarlak kemerli olup, 1.04

m genişliğindedir (Fotoğraf 4). Günümüzde demir merdivenlerle kapıya çıkış sağlanmaktadır.

Kapının iki yanında duvar içerisinde ahşap sürgü yuvaları bulunmaktadır. Kapı üzeri beşik

tonoz ile örtülüdür (Sözlü, 2016: 519-544). Aynı sürgü yuvası batı cephedeki, 0.93 m

genişliğindeki günümüzde kapalı olan kapıda da görülmektedir. Bu kapının üzeri ise çapraz

tonoz ile örtülüdür. Güneydeki pencere 1.07 m, kuzeydeki pencere 1.06 m genişliğinde olup

dışa doğru daralmaktadır. Ayrıca doğu duvarında üst örtüye yakın yerde mazgal pencere

bulunmaktadır. Üst örtüde ikinci kata geçişi sağlayan kare biçiminde bir açıklık vardır. Buradan

mekanın üst katının da kullanıldığı anlaşılmaktadır (Fotoğraf 5).

Fotoğraf 4: Gözne Kalesi, güney cephe, 2018.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

203

Fotoğraf 5: Gözne Kalesi, batı yapısından süsleme detayı.

İç mekanda tonoz kilit taşları üzerinde dört kollu yıldız ortasında çiçek / rozet motifleri

uygulanmıştır. Yıldız motifleri dizisinin geçişlerinde her bir yıldızın kolları birleşerek eşkenar

dörtgen motifi oluşturmuştur. Bu süsleme kompozisyonunun burada bulunması mekanın

taşıdığı önemin göstergesidir. Üst örtüyü taşıyan kemerin hemen yanında ve tonoz kilit

taşlarının başlangıcında yer alan taş üzerinde de dairesel formlu bir kompozisyon olduğu

belirlenmiştir ancak çok fazla tahrip olduğu için süslemenin biçimsel özelliği anlaşılamamıştır.

Yapıda düzgün kesme taş malzemenin kullanıldığı görülmektedir. Etrafı düzleştirilmiş

ortası kabarık taşlar beden duvarında sıklıkla kullanılmıştır. Yapının üst seviyesinde beden

duvarından dışa taşıntı yapan konsollar görülmektedir. Bu konsollardan sur üzerinde seğirdim

yolu ve barbataların olabileceği anlaşılmaktadır. Herhangi bir kitabesi bulunmayan yapı,

Ortaçağ’da 11.–12. yüzyıllara tarihlendirilebilir.

BELENKEŞLİK KALESİ

Mersin’in 20 km kuzeyinde Soğucak Yaylası’ndadır. Gözne Kalesi’nin 9 km

güneybatısında olan kale, ana kaya üzerine inşa edilmiştir. Ortaçağda yol güzergahını koruma

ve denetleme amacıyla inşa edilmiş askeri karakol veya gözetleme kulesi işlevi taşıyan bir

yapıdır (Fotoğraf 6).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

204

Fotoğraf 6: Belenkeşlik, genel görünüm, 2018.

Kale, 14.82x3.38 m ölçülerinde, doğu – batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir

yapıdır ve iki katlı olarak inşa edilmiştir (Plan 3). Alt kata giriş güney cephe ortasında, 1.08 m

genişliğindeki kapıdan sağlanmaktadır. Güney cephede ayrıca ikinci kat seviyesinde iki mazgal

pencere yer almaktadır. Bu pencerelerden doğudakinin iç açıklığı 0.69 m, dış açıklığı 0.6 m,

batıdaki pencerenin dış açıklığı ise 0.61 m ve 0.9 m’dir. Cephe ortasında, kapı üstüne denk

gelen kısımda, onarımda kullanılan taşlar belirgin olarak görülmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

205

Plan 3: Belenkeşlik Kalesi.

Doğu ve batı cephelerde birer mazgal pencere varken kuzey cephede üç mazgal

pencereye yer verilmiştir. Kuzey cephedeki mazgal pencerelerden ortadakinin iç kısmı yıkık

durumdadır. Cephenin batısındaki mazgalın içe açıklığı 0.66 m dış açıklık 0.8 m, doğudaki

mazgalın iç açıklığı 0.60 m dış açıklığı ise 0.6 m’dir. Kuzey cephenin üst seviyesinde onarımda

kullanılan düzgün kesme taşlar belirgin olarak anlaşılmaktadır. Arazi eğiminden dolayı bu

cephe daha yüksek bir zemine oturtulmuştur. Duvarın üzerine oturduğu ana kaya bu cephede

görülebilmektedir.

Yapının içerisine güney cephede bulunan dikdörtgen formlu ve düz lentolu kapıdan

girilmektedir. Giriş kapısı zeminden yüksek olduğu için merdivenlerle sekiz basamaklı

merdivenlerle çıkılmaktadır. Kapı üzerinde kızgın yağ dökmek için yapılan, senklendaz veya

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

206

küluhendaz denilen delikler vardır. İç mekanda üst örtüyü taşıyan iki sivri kemer ve kuzeybatı

köşede ikinci kata çıkışı sağlayan açıklık bulunmaktadır.

Sinap ve Gözne kalelerinde olduğu gibi burada da düzgün kesme taş ve ortası kabarık etrafı

çerçeve biçiminde düzeltilerek yontulmuş (bosajlı) taş kullanılmıştır. Yapıyı çevreleyen

herhangi bir sur kalıntısına rastlanmamıştır. Kitabesi bulunmayan yapının Ortaçağ’da 11.–12.

yüzyılda yapılmış olabileceği düşünülmektedir.

SONUÇ

Kilikya bölgesinin kaleler bakımından Anadolu’nun en zengin coğrafi alanına sahip

olduğu söylenebilir. Akdeniz’de uzun bir kıyı şeridine sahip olması, liman yerleşmelerinin

varlığı deniz ticaretinin çağlar boyunca sürdürülmesini sağlamıştır. Akdeniz bölgesini İç

Anadolu’ya ve güneyde Suriye’ye bağlayan ticaret yollarının varlığı, Kilikya’da kale inşasını

arttıran bir unsur olmuştur. Günümüzde Mersin il sınırları içerisinde de kalan bölgede bu

kapsamda çok sayıda kale inşa edilmiştir. Akdeniz kıyısı boyunca deniz güvenliği ve ticareti

için yapılan kaleler yer alırken, kuzeyde Toroslara doğru ilerleyerek Mersin’i İç Anadolu’ya

bağlayan ana ve ara yollar üzerinde kaleler veya askeri karakol işlevi gören savunma yapıları

inşa edilmiştir.

Makalede değerlendirilen Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri söz konusu güzergâh

üzerinde inşa edilmiş yapılar kapsamında değerlendirilebilir. Bu üç yapının plan ve yapı

bakımından ayrı niteliklere sahip olmalarına karşın ortak bir merkeze bağlı oldukları kuvvetle

muhtemeldir. Bölgede aynı güzergâhta yer alan Çandır Kalesi, çevre yapılar için yönetim

merkezi olabilecek bir konumda ve büyüklükte bir kaledir.

Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri plan özellikleri bakımından incelendiğinde, Gözne

Kalesi’nin diğerlerinden farklı özellikler taşıdığı belirlenmiştir. Kalenin iki ayrı birimden

oluşması ve bunlardan birinin burç biçiminde altıgen plana sahip olması, yapının özgün

niteliklerini oluşturur. Ayrıca dikdörtgen planlı birimin doğusunda yer alan kapalı mekanın

zindan olabileceği öne sürülebilir. Bu nedenle Gözne Kalesi, yapısal olarak diğer iki kaleden

farklıdır. Sinap ve Belenkeşlik kalelerinin her ikisi de dikdörtgen planlı ve tek mekandan

oluşmaları açısından benzer özellik gösterirler. Araştırılan üç kale yapısı arasında yalnızca

Gözne Kalesi’nde süsleme öğeleri belirlenmiştir. Altıgen planlı mekanın tonoz kilit taşları

üzerinde yıldız, yıldız motifi dizisini bağlayan eşkenar dörtgen ve çiçek biçimli rozet motifleri

görülmektedir. Bu mekanda süsleme öğelerinin varlığı yapının ayırt edici özelliğini

oluşturmaktadır. Yapı olasılıkla yönetici veya komutanlara ayrılmış özel bir mekan veya bir

konut yapısıdır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

207

Kullanılan malzeme her üç kalede de aynı olup düzgün kesme taştır. Ancak beden

duvarlarında ortası kabarık etrafı düzleştirilmiş (bosajlı) taşlar yoğunluktadır. Bunların yanı sıra

dolgu malzemesi olarak kırma ve moloz taş kullanıldığı görülmektedir.

Bölgede inşa edilmiş kaleler arasında gözetleme ve haberleşme amaçlı yapılmış olan

kalelerden Andıl Kalesi, Lampron Kalesi yakınlarındaki Sinap Kalesi, Kuzucubelen Kalesi,

Kütüklü Kalesi ve Karafrenk Kalesi (Edwards, 1987: 74, 178, 232, 172, 170, 154) plan

bakımından benzerlik göstermektedir.

Bu bölgede kale ve kule inşalarının yoğun olması çağlar boyunca rotaların askeri ve

sivil amaçlarla kullanımlarının sürdüğünü göstermektedir. Bu yapıların belirli bir mimari

gelenek ve düzen içinde inşa edildiği öne sürülebilir. Örnek olarak günümüzde Mersin’de

Silifke-Erdemli arasında yer alan Olba’da Helenistik dönem kule yapılarının askeri ve sivil

amaçları bir arada taşıdığı öne sürülmüştür. Burada kuleler askeri gözetleme ve savunmaya

yönelik yapılar oldukları gibi bölgenin yöneticisine (Lord, Bey) ait konut yapıları da

olabilmektedir. Aynı zamanda maliki olduğu tarım arazilerini koruma ve ürün depolama işlevi

de bulunmaktadır. Olba kale, kule, konut ve mezar yapılarında ortak özellik, bosajlı polygonal

taşlardan inşa edilmesidir (Durugönül, 2005: 28-33). Diğer bir örnek, Olba’ya ulaşan yol

üzerinde kurulmuş olan Meydankale’nin duvar tekniğinde bosajlı ve bosajsız polygonal örgü

kullanılmıştır. Benzer biçimde Mancınıkkale’de üç ayrı tip duvar tekniği kullanılmış, yine

Çatıören Tapınağı yapılarında bosajlı örgü düşmana açık batı ve kuzey duvarlarında

kullanılmıştır. Bu tür kule olarak adlandırılan yapıların feodal beylerin konutları olduğu öne

sürülmektedir. Bölgede inşa edilen kulelerin Selevkoslar döneminde küçülmüş yönetim

bölgelerini koruma gereğini ifade ediyordu. Bu nedenle konut, güvenlik ve gözetleme amaçlıdır

(Durugönül, 1998: 281-293). Bu durum, Kilikya’da yönetimin yüzyıllardır süren yapısal

özelliğinin Ermeni döneminde de uygulandığını göstermektedir. Bölgenin, Edwards’ın öne

sürdüğü gibi salt veya tipik Ermeni dönemi mimari özelliklerine bağlanamayacak, bölgesel ve

dönemsel anlamda yaygın bir nitelik taşıdığı açıktır. Yönetim sisteminin gerektirdiği yapı tipi,

bölgeye özgüdür ve kökenleri Helenistik devire bağlanabilmektedir, ancak Kilikia’nın özgün

inşa tekniğinin (bosajlı örgü) geliştirildiği ve kenarları düzgün kesilerek çerçevelenmiş, ortası

bosajlı taştan inşa edilmiş duvarların Ortaçağ’da yaygın olduğu görülmektedir.

Genelde Akdeniz Bölgesi’nin, özelde ise Mersin’in tarihsel süreç içerisindeki konumu

ve öneminin vurgulanması bakımından kalelerin varlığı önemli verilerdir. Tarihi güzergâhlar

üzerindeki bu kalelerin mimari özelliklerinin kuruluş ve gelişim dönemlerinin araştırılması

gerekmektedir. Bu kapsamda incelenen üç kale, şüphesiz jeopolitik olarak önemli noktalarda

yer almaktadır. Her ne kadar kale yerine gözetleme kulesi veya karakol olarak inşa edildikleri

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

208

kabul edilmiş olsa da askeri savunma mimarisinin önemli örnekleridir. Ayrıca bu yapıların

onarım ve koruma işlemlerinin yapılarak geleceğe aktarılması tarihsel kültürel mirasın

sürdürülebilirliği bakımından önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.

KAYNAKÇA

AKPOLAT, M. (2008). Kilikya Bölgesinde Bir Ortaçağ Askeri Mimarlık Örneği: Feke Kalesi

(An Example of Medieval Military Architecture in Cilicia Region: Feke Castle), Hacettepe

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 25- 2, 1-14.

AKTOK KAŞGARLI, M. (1990). Kilikya Tabi Ermeni Baronluğu Tarihi, Kök Yayınları:

Ankara.

BUYRUK, H. (2011). “Sis’i (Kozan) Akdeniz’den Kapadokya’ya Bağlayan Kervanyolu

Kaleleri”, Yayımlanmamış Doktora Tezi: Atatürk Üniversitesi.

DEDEYAN, G. (Çev.). (1980). La Chronique Attribuée au Connétable Smbat, Librairie

Orientaliste. Paris: P. Geuthner.

DURUGÖNÜL, S. (1998). 1996 Yılı İçel İli (Antik Dağlık Kilikya) Yüzey Araştırması ile

Kuleler-Kaleler ile Yerleşimlere Olan İlişkileri, 15. Araştırma Sonuçları Toplantısı - I, Ed. K.

Olşen, H. Çakmak, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 281-293.

DURUGÖNÜL, S. (2005). Dağlık Kilikia Bölgesinde (Mersin ve İlçelerinde) Kent, Mimari ve

Malzeme, Tarih İçinde Mersin Kollokyumu II, Mersin: Mersin Üniversitesi, 28-33.

DURUGÖNÜL, S. (1998). Türme und Siedlungen im Rauhen Kilikien: Eine Untersuchung zu

den archaologischen Hinterlassesschaften im Olbischen Territorium, Bonn: Dr. R. Habelt

GMBH.

DURUKAN, M. (2015). Anazarbus, Aegeai ve Tarsus Kentlerinin Ticaret Yollarıyla

Bağlantısı”, Çukurova Araştırmaları Dergisi 1: 1-7.

EDWARDS, R.W. (1987). The Fortifications of Armenian Cilicia, Washington: Dumbarton

Oaks.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

209

HILD, F., H. HELLENKEMPER. (2004). Kilikien und Isaurien, Tabula Imperii Byzantini, 5,

Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften.

KALLOSHYAN, K. (2014). Kilikya Ermeni Krallığının Doğuşu ve Çöküşü, Yeni Türkiye, 6.

KARAUĞU, G., DOĞANAY, O. (2004). İ.Ö. II. Binden Bizans Dönemine Kadar Orta

Anadolu’nun Güneyinden Akdeniz Kıyılarına Uzanan Yolağı Üzerine Düşünceler, OLBA

Dergisi. X, 1-43.

SAĞIR, G. (2014). Bizans İmparatorluğu Döneminde Anadolu’da Ermeni Yerleşimleri”,

Tarihte Türkler ve Ermeniler: İlkçağ ve Ortaçağ, Ed. M. M. Hülagü, Ankara: Türk Tarih

Kurumu.

SÖZLÜ, H. (2016). “Kilikya Bölgesi Kalelerinden İki Örnek: Ceyhan Yılan Kale ve Silifke

Kalesi”, Ed. Y. Kurt, F. Sansar, 519-544, Tarihte Adana ve Çukurova Cilt - I, Adana:

Akademisyen Kitabevi.

STRABON. 2005. Geographika: Antik Anadolu Coğrafyası, Translated by A. Pekman, 5th ed.

İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

YOUNGS, G.R. 1965. “Three Cilician Castles”, Anatolian Studies 15: 113-134.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

210

ORTADOĞU'YA YERLEŞEN BOŞNAK VE BATI RUMELİ BÖLGESİ’NDEN

GELEN DİĞER MUHACİRLER (1867-1941)

Prof. dr. Redžep Škrijelj

Özet:

1867 yılında ilan edilen Sultan fermanıyla birlikte Belgrad, Semendere, Özice, Şabaç, Kladova

şehirlerinin sembolik şekilde Sırplara devredilmesiyle birlikte yerel Müslüman nüfusu Muhacir

Komisyonları tarafından kısmen Drina Vadisi, Rumeli ve Anadolu topraklarına yerleştirmiştir.

1877. yılın Aralık ayında Osmanlı-Sırp Savaşı’nın başlamasıyla birlikte birkaç cepheye

dağılmış olduklarından ötürü Osmanlı birlikleri, Niş, Pirot, Topliçe ve Vranyе bölgelerine Sırp

ordusu istilâsını ve Müslüman nüfusun kovulması sürecini durdurmakta başarılı olmamıştır.

1878 yılında yer alan Berlin Kongresi’nde getirilen kararlar Sırbistan ve Karadağ devletlerine

devredilen topraklardan Boşnak, Türk, Arnavut, Roma ve Çerkes nüfusunun sürgün edilişini

hızlandırmıştır. Buradaki bazı tarihçilere göre, Müslüman nüfusunun Bosna, Hersek ve

Karadağ bölgelerinden toplu sürgünün Sankt Petersburg’da başlatıldığı düşünülüyor. ‘Rus

eyaletlerinden biri olarak davranan Karadağ savaşlar ve baskılar vasıtasıyla 1877 yılında Nikşiç

ve Kolaşin şehirlerini ele geçirerek oradaki Müslüman çoğunluğunu kovmuştur.

Bosna ve Hersek vilayetlerin Avusturya-Macaristan tarafından işgal edilmesiyle (1878-

1918), Mostar, Nevesinye, Stolaç, Çaplina, Koryeniç, Trebinye, Bihaç, Çazin, Banya Luka ve

diğer bölgelerinden büyük sayıda muhacir Ortadoğu, Levant ve Kuzey Afrika’ya doğru hareket

etmiştir. İsrail Devleti’nin ilan edilmesine kadar Ortadoğu bölgesinde yer alan Kayseri’de,

Hersekli Boşnak topluluğu yer almıştır. XIX. yüzyılda Bağdat demiryolunun inşa edilmesi

esnasında Batı Rumeli’den büyük sayıda işçi Ortadoğu’ya doğru hareket etmiştir.

Balkan Savaşları (1912/13) esnasında meydana gelen katliam ve ızdırap süresince

Makedonya, Kosova ve Arnavutluk bölgelerinden büyük sayıda Arnavut muhacirleri Şam,

Halep ve Lübnan'a yerleşmiştir. Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı'nın ilan edilmesiyle birlikte adı

geçen bölgelerde Müslümanlar üzerinde terörün şiddetlenmesiyle ve Şahoviç ile Vraneş

Katliamı (1924. Kasım) sonucu olarak nüfusun önemli bölümü göçe zorlanmıştır. Yugoslav

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

211

Krallığı'nın ilan edilmesiyle başlayarak, Sırbistan, Karadağ, Kosova ve Makedonya'dan

Anadolu bölgesine altı yıllık süre içinde 40 bin ailenin Anadolu bölgelerine göç etmesini

öngören Yugoslav-Türk Düzeni'nin (Haziran 1938) imzalanmasına kadar bir sürü anlaşma

yapılmıştır. Onların uygulamalası İkinci Dünya Savaşı'nın ortaya çıkmasıyla durdurulmuştur.

Anahtar kelimeler: Ortadoğu, Muhacirler, Boşnaklar, Batı Rumeli, Göç

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

212

FEDERAL ALMANYA'DA İSLAM DİN DERSLER VE TÜRKÇE

DERSLERİNE ETKİSİ

Dr. Ali TOPÇUK

ÖZET1

Günümüzde Almanya´da 3 milyondan fazla Türk Müslüman yaşamaktadır. Almany’da

İslamiyet Hıristiyanlıktan sonra ikinci büyük din haline gelmiştir. Alman nüfusun azalacağı,

genel olarak yabancılar, bilhassa Türk nüfusunun artacağı yönündeki bilimsel öngörüler göz

önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda Müslüman nüfusun Almanya’ya dışarıdan resmi olarak

yabancı işçi gelmese bile artacağına işaret etmektedir. Yabancıların yoğun olduğu Frankfurt,

Köln, Stuttgart, Dusburg, Hamburg ve Berlin gibi büyük metropollerde anaokulu ve ilköğretm

kurumlarına devam eden Müslüman çocuk sayısı bazı bölgelerde % 40’lara ulaşmıştır. Veriler

özellikle Batı Almanya’dak büyük kentlerde önümüzdeki dönemlerde Müslüman nüfusun %

20-30’lara ulaşacağını göstermektedir.

Almanya’nın demografik yapısındak gelişmeler, Almanya’daki Müslümanların sorunlarının

sadece yabancıların sorunu olarak değil, Almanya’nın geleceğinni sorunu olarak ele alınmasını

gerektirmektedr. Başka bir ifade ile sorunları çözüme kavuştururken, nüfus sayısı sürekli

artmakta olan toplulukları da dikkate almak gerekmektedir. Almanya’da yaşayan

Müslümanların önemli sorunlarından birisi de, çocuklarının dn eğitim konusudur. Din Eğitim

yaygın olarak camilerde gerçekleştirilmektedir.

Almanya’da camilerin çoğunluğu, ibadet ve dini törenlerin yapıldığı mekânlar olmanın yanında

sosyokültürel hatta sportif faaliyetlerin yürütüldüğü kültür merkezleri konumundadır. Camiler

aynı zamanda birer danışma merkezleridir. Dil, meslek, spor kursları ve ev ödevlerine yardım

kursları düzenleyen yerler olarak değerlendirlmektedir.

Okullardak örgün din eğitimi ise hala belirsizilğini sürdürmektedir. Henüz bu konudaki tüm

girişmler deneme aşamasında olduğu için Almanya’da örgün din eğitim sorunları geçerliliğini

korumaktadır.

Ülke çapında genel bir çözüm bulununcaya kadar da sorun olmaya devam edecek gibi

gözükmektedir. Ayrıca üçte ikisi Almanya’da doğmuş, büyümüş, halen okula giden Müslüman

1 Bu çalışma Ali Topçuk tarafında, 2015 yılında, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Ve

Din Bilimleri Anabilim Dalı, Felsefe Ve Din Bilimleri Programı “Federal Almanya Kuzey Ren Westfalya’da İslam

Din Dersleri” isimli Doktora tez çalışması temel alınarak haırlanmıştır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

213

çocukların İslam Din Dersi sorunu sadece Müslümanların, başka bir ifade ile Almanya’da

faailyet gösteren İslam toplulukların sorunu değil, aynı zamanda Alman eğitim sisteminin

önemli bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anahtar sözcükler: Federal Almanya, Kuzey Ren Westfalya, Nordrhein Westfalen, İslam

Dersi, Din Dersi, Almanya’da İslam.

Islamic Religion Lessons in the Federal Republic of Germany and Its Effect on Turkish

Lessons

ABSTRACT

Evaluation of the Islamic religious lesson in Germany North Rhine Westphalia state.

The intention of this research is to get to know the students and their parents’ opinions and

demands about the Islamic religious lesson, and propose some offers with the results of research

in order to make lessons more efficient.

96, 09 % of the students and 90, 2 % of the parents welcomes the Islamic religious lesson to be

taught in German.

Students are willing to learn this lesson fundamentally with Islamic theologists.

Many of Muslims became a German citizen with naturalization.

Our research provided that Islamic religious lessons contributed the Muslim students to the

integration of the German society.

Lecture called Knowledge of Islam ( Islamkundeunterricht ) provided a good basis of Islamic

Religious Lesson ( Islamischer Religionsunterricht )

Keywords: Bundesrepublik Deutschland, Nordrhein Westfalen, Islamunterricht,

Religionsunterricht, Islam in Deutschland.

GİRİŞ

Dinî inanç ve anlayışların, insanların ve toplumların yaşantıları üzerinde etki meydana getirdiği,

düşünce, tutum ve davranışlarının oluşmasına yön verdiği bilinen bir gerçekliktir. Din, tarih

boyunca hemen hemen tüm toplumlarda insanların hayatını etkileyen başat faktörlerden birisi

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

214

olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda diğer toplumlarda olduğu gibi Almanya’da da dinin

insanlar üzerinde etkilerini açık bir şekilde görmek mümkündür.

Sosyal hayatın hemen her alanında etkisini göstermektedir. “Hastaneler, huzur evleri, sakatlara

mahsus bakım evleri, evlilik ve eğitim sorunlarında yardım sağlayan danışma büroları gibi

birçok sosyal kuruluşlar kiliseler tarafından faaliyetlerini devam ettirmektedir. Çocuk yuvaları

ise çoğu zaman mahalli kilise cemaatlerine bağlı çalışmaktadır.”.1

Dinin toplum üzerindeki bu derin etkisinden dolayı din ile ilgili konularda çeşitli tartışmalar da

yaşanmaktadır. Bu tartışmaların yaşandığı önemli alanlardan birisi de genelde eğitim özelde ise

din eğitimi alanıdır. Almanya genelinde özellikle 1970’li yıllardan itibaren din eğitimi

sorunlarının çözümü için arayışlar artmıştır. Aynı tarihlerden itibaren Kuzey Ren Westfalya

eyaleti de bu sorunların ve çözüm arayışlarının yoğun bir şekilde yaşandığı bölgelerden birisi

olarak karşımıza çıkmaktadır.

1970’li yıllarda yabancı işçilerin geri dönmelerinin özendirilmesi ile birlikte Türkiye’ye geri

dönüş yapan çok az sayıdaki Türk çocuklarının karşılaştıkları eğitim problemleri ve

Almanya’da kalan Türklerin geriye dönmeyeceklerinin kesin olarak anlaşılması iki ülke

yöneticilerini, Türk çocuklarına yönelik Din Dersi ve Türkçe dersi hakkında çözüm yolları

aramaya itmiştir. 14/15 Mayıs 1964 ve 03 Aralık 1971 tarihlerinde Almanya ve Türkiye Kültür

Bakanları Konferansında alınan kararlarla, yabancı işçi çocuklarına verilecek derslerde gerekli

düzenlemelerin yapılması önerilmiştir. 2

1970’li yılların sonlarında Almanya’da Türk işçilerin yoğun olarak yaşadığı eyaletlerde Türk

çocukları için “Ana Dili Geliştirme Dersi” (Muttersprachlicher Ergaenzungsunterricht)

konuldu. 1998 yılından itibaren Almanya’da doğan yabancı çocukların bir ana dil eğitimi

almaması nedeniyle dersin adının değiştirilmesine karar verildi ve dersin adındaki “Geliştirme”

sözcüğü kaldırılarak ders, “Ana Dil Dersi” (Muttersprachlicher Unterricht) haline getirildi.

Yakın bir zamana kadar devam eden ve bazı bölgelerde halen devam etmekte olan (Bayern ve

Baden-Bürttemberg) bu uygulamaya göre Ana Dil Dersi, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığınca

gönderilen öğretmenler tarafından verilmektedir. Ancak bu dersle ilgili son dönemde

tartışmalar yaşanmakta ve çeşitli vesilelerle Türkiye’den öğretmen getirmek değil; Türk

kökenli öğretmen atamanın daha doğru olduğunu söyleyerek uygulama hakkında negatif

1 Rotraud Wielandt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersinin Çerçeve Koşulları”, Din Öğretimi ve Din

Hizmetleri Semineri, (8-10 Nisan 1988), Ankara 1991, s. 36-37.

2 Veli Öz, Mainz Başkonsolosluğu, Eğitim Ateşeliği Raporu, Mainz 2001, s. 30.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

215

görüşler dillendirilmektedir.1 Haftada 5 ders saati olan Türk Dili ve Kültürü Dersleri içerisinde

Din Bilgisi Dersleri de verilmeye başlanmıştır.

Bu sebepten dolayı Türkçe Anadil dersleri ile İslam Din Derslerini birbirinden bağımsız olarak

ele almak mümkün değildir.

1. KONU İLE İLGİLİ LİTERATÜR

Ele alınan konumuzla ilgili araştırmaları kronolojik olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Federal Almanya’da İslam Din Dersi konusu ile ilgilenen ilk kurum Kuzey Ren Westfalya

Eyaleti’nde bulunan Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü olmuştur. Söz konusu kurumun

destekleri ile Türkiye ve çeşitli İslam ülkelerindeki din bilimcileri, Federal Almanya’daki

eğitim bilimcileri ve sosyal bilimcilerin işbirliği ile 1–4. Sınıflar (Grundschule), 5–7. Sınıflar

(Sekundrstufe 1) ve 8–10. Sınıflar (Sekunderstufe 2) için üç ciltlik bir eser hazırlanmıştır.

Nitekim söz konusu eser ve Öğretim Programları (Curriculum) günümüzde yürütülmekte olan

projenin gerçekleşmesine kaynaklık etmektedir.2 Bahsedilen eserler araştırmamızın

şekillenmesinde de büyük önem arz etmiştir. Zira araştırmamızda öğretim programlarına özel

bir bölüm ayrılarak değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Eğitim Bakanlığı bünyesinde hizmet

veren Eğitim ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü tarafından hazırlanan bu müfredat proğramları

Federal Almanya’nın genelinde hazırlanmış olan müfredat proğramlarına da örneklik teşkil

etmiştir.

2. Johannes Laehnemann’ın “Almanya’daki Müslüman Çocukların Din Eğitiminin Öğrenim

Amaçları ve Metotları” isimli tebliği3ve yine Rotraud Wielandt’ın “Federal Almanya’da İslami

Din Dersi’nin Çerçeve Koşulları” adlı tebliği4 İslam Din Dersi projesinin ortaya çıkış

sürecindeki fikirleri görebilmek açışından büyük önem arz etmektedir.

1 Son dönemde Alman bazı üst düzey yöneticiler tarafından söz konusu dersin devamı ile ilgili bazı olumsuz

görüşler ileri sürülmektedir. Bkz. http://www.faz.net/aktuell/politik/ausland/reaktionen-auf-erdogans-

integrations-ideen-wir-brauchen-keine-schulen-des-tuerkischen-staates-1515411.html (17.05.15)

2 Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler Islamische

Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989, s. 10.

3 Johannes Laehnemann, “Almanya’daki Müslüman Çocukları İçin Din Eğitiminin Öğrenim Amaçları ve

Metotları”, çev.: Hasan Ekici, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri (8-10 Nisan 1988), Diyanet İşleri

Başkanlığı Yay., Ankara 1991, s. 44-75.

4 Wielandt Rotraudt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersi’nin Çerçeve Koşulları”, Din Öğretimi ve Din

Hizmetleri Semineri (8-10 Nisan 1988), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1991, s. 36-43.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

216

3. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu’nun “Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din

Eğitimi”1 adlı eseri konumuzla ilgili Türkçe yapılmış ilk araştırmalardan biri olarak karşımıza

çıkmaktadır. Aşıkoğlu eserinde din eğitiminin yasal çerçevesi ve çeşitli modeller üzerinde

durduktan sonra, Türk ve Almanların çeşitli kesimlerinin görüş ve tutumları hakkında bilgi

vermiştir. Ayrıca İslam Din Bilgisi Dersinin Camilerdeki din eğitimiyle olan ilişkilerine de

değinmiştir. Baden Württemberg ve Bavyera eyaletlerindeki İslam Din Dersleri’nin durumu

hakkında bilgiler veren bu eserde öğretmenlere de bir anket çalışması uygulanmıştır.

4. Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü’nü yöneten Klaus Gebauer’in 13-14 Mart 2003 tarihleri

arasında düzenlenen forumda sunmuş olduğu “Das Deutsche Bildungswesen und Der Dialog

Mit Den Muslimen” başlıklı tebliği, 1979-1995 yıllar arasındaki gelişmeleri kapsaması ve

Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki İslam Din Bilgisi Derslerini konu alması açısından

araştırmamızı besleyici niteliktedir.2 Söz konusu tebliğde Gebauer, ilk önce İslam Din Bilgisi

Dersi’nin Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki gelişim sürecine ve amaçlarına değinerek

özellikle Almanları rahatsız eden konular hakkında bilgi vermiştir. Daha sonra söz konusu

dersin geleneğe uygun olarak çağdaş problemleri konu edinen, dünyaya açık bir ders olarak

nasıl düzenlenebileceği hakkında kendi görüşlerini belirtmiştir.

5. Anna Siegele’nin “Alman Okullarında İslam Din Dersi’nin Başlaması” olarak

çevirebileceğimiz “Die Einführung eines islamischen Religionsunterrichtes an deutschen

Schulen”3 adlı çalışması göze çarpmaktadır. Söz konusu araştırma İslam Dini’nin

Almanya’daki Türk işçiler üzerindeki etkileri, dini eğitim veren Kur’an Kursları, Alman

okullarında İslam Din Dersi tartışmaları ve yasal statüsü, Alman okullarında uygulanabilen

İslam Dersi modelleri üzerinde durmaktadır. Araştırmada bahsedilen modellerin genel olarak

çeşitli eyaletlerde uygulandığını görmek mümkündür. Bunun yanında Almanca İslam Din

Bilgisi Dersi’nin tarihçesi, amaçları, içeriği ve sınırları ele alınarak Kuzey Ren Westfalya

Eyaletinin Soest Şehrinde faaliyet gösteren Okul ve Meslek İçi Eğitim Enstitüsü ve Hamburg

şehrinde bulunan Öğretmenlere yönelik Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü ile ilgili bilimsel veriler

paylaşılmıştır. Bu bağlamda söz konusu dersin temel amaçları ve kültürlerarası etkileşime

katkıları üzerinde durulmuştur.

1 Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi, Türkiye Diyanet

Vakfı, Ankara 1993.

2 Klaus Gebauer, “Das Deutsche Bildungswesen und Der Dialog Mit Den Muslimen”, Konferenz in Weimar,

13-14. Marz 2003.

3 Anna Siegele, Die Einführung Eines Islamischer Religionsunterrichtes an Deutschen, Verlag für

İnterkulturelle Kommunikation, Frankfurt 1995.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

217

6. İrfan Başkurt’un Federal Almanya’da Din Eğitimi1 adlı çalışması İslam Din Bilgisi

Derslerini, Katolik ve Protestan Din dersleri ile karşılaştırmaktadır.

7. Köln Başkonsolosluğunda eğitim ataşesi olarak çalışmış Hüseyin Özdemir’in 2000 Yılının

Eşiğinde Federal Almanya’da (Kuzey Ren Westfalya’da) Türk Çocuklarının Eğitimi2 adlı kitabı

da konumuzla ilgili araştırmalar çerçevesinde incelenmiştir. Söz konusu eserde Alman Eğitim

Sistemi ve Türk çocuklarının eğitimi ile ilgili genel bilgilere yer verilerek Din Eğitimi

sorunlarına da değinilmiştir.

8. Mehmet Zeki Aydın’ın “Almanya’da İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”3 adlı

araştırmasında; eğitimde program geliştirme ile ilgili bilgi verildikten sonra, Almanya ve

Türkiye’de Din Dersi’nin statüleri üzerinde durulmuştur.

9. 2001 yılında yayınlanan, Urs Baumann’ın “İslam Din Dersi” olarak çevirebileceğimiz

“İslamischer Religionsunterricht”4 adlı çalışması Almanya’daki İslam Din Dersi konusunda

araştırma yapanların müracaat etmesi gereken bir eser olarak dikkat çekmektedir. Söz konusu

eserde ilk olarak Federal Almanya’nın çeşitli dinler ve kültürlerin bir arada yaşadığı çoğulcu

bir toplum olduğu gerçeğine vurgu yapılmıştır. Daha sonra çeşitli dinler ve kültürlerin bir arada

barış içinde yaşamalarını sağlayan tolerans ve diyalog stratejileri hakkında bilgiler verilmiştir.

İslam Din Dersinin yasal çerçevesi çizilerek Avusturya, Büyük Britanya ve Hollanda’daki

projelere ve uygulamalar da yer almıştır. Bu bilgiler ışığında Federal Almanya’daki

uygulamalar yansıtılmaya çalışılmıştır. Eserin son bölümünde ise Federal Almanya’daki siyasi

partilerin, kiliselerin ve İslam Konseyi adlı kuruluşun konu ile ilgili görüşleri dile getirilmiştir.

10. Peter Schreiner ve Karen Wulf tarafından Münster Comenius Institut’da hazırlanarak 2001

yılında yayınlanan “İslam Din Dersi” olarak çevirilebileceğimiz “İslamischer

Religionsunterricht”5 adlı çalışma; Niçin İslam Din Dersi okutulması gerekir? İslam Din

Dersi’ne Katolik ve Protestan Kiliselerinin, diğer sivil kuruluşlarının katkıları neler olabilir?

gibi sorulara cevap aramıştır. Bununla beraber Almanya’nın çeşitli eyaletlerinde

gerçekleşmekte olan uygulamalar ve faaliyetler hakkında bilgilere yer verilmektedir.

1 İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,

İstanbul 1995.

2 Hüseyin Özdemir, 2000 Yılının Eşiğinde Federal Almanya’da Türk Çocuklarının Eğitimi, Önel Verlag,

Köln 1999.

3 Mehmet Zeki Aydın, “İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”, Türkiye ve Almanya’da İslam Din

Dersi Tartışmaları, Konrad Adenauer Vakfı, Ankara 2000

4 Urs Baumann, Islamischer Religionsunterricht, Verlag Otto Lembeck, Frankfurt 2001.

5 Peter Schreiner und Karen Wulff, Islamischer Religionsunterricht, Comenius Institut, Münster 2001

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

218

11. Yine Eckart Gottwald ve Dirk Chr. Siedler tarafından derlenen Türkçe’ye “Almanca İslam

Din Bilgisi Dersi” olarak çevirebileceğimiz “İslamische Unterweisung in Deutscher Sprache”1

isimli kitapta Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersi ile ilgili

değerlendirmelere yer verilmektedir. Kitapta Gottwald ve Siedler’in dışında Klaus

Gebauer’in söz konusu dersin organizasyonu ile ilgili bir tebliği, Michael Kiefer’in Kuzey Ren

Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersinin sorunlarını ve çözüm yollarını araştıran

doktora teziyle ilgili araştırmaları yer almaktadır. Ayrıca eserde Kuzey Ren Westfalya

eyaletindeki uygulamanın başlamasından bu yana söz konusu dersi okutan Hüseyin Çetin ve

proje içerisinde uzun yıllar moderatör olarak görev alan Türkçe öğretmeni Metin Özsınmaz’ın

değerlendirmeleri de yer almaktadır.

12. Halit Ev’in “İslam Din Dersleri’ Hakkında Görüşler, (Kuzey Ren-Westfalen Örneği)”2 adlı

makalesi araştırmamıza yön verici bir çalışmadır. Söz konusu makalede; Almanya’nın Kuzey

Ren Westfalen Eyaleti’nde okula giden bazı Türk çocukları, bunların velileri ve buradaki

camilerde Diyanet İşleri Başkanlığının resmi görevlisi olarak çalışan bazı din görevlilerinden

oluşan deneklerin İslam Din Dersleri hakkındaki görüşleri tespit edilmiştir. Uygulanan anket

sonuçlarına, gözlem ve mülakatlara dayalı olarak deneklerin; böyle bir dersi ihtiyaç olarak

görüp görmedikleri, bu dersin hangi dille verilmesinin uygun olacağı, söz konusu derslerin

camilerdeki din eğitimi ve öğretimi faaliyetlerine olumlu veya olumsuz etkilerinin olup

olmayacağı, bu dersin kimler tarafından verilmesinin uygun olacağı ve bu kişilerin

yetiştirilmeleri ile ilgili görüşler tespit ve tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Makalenin son

kısmında ise bulgular ışığında öneriler geliştirilmiştir.

13. Martin Stock`un kaleme aldığı İslam Din Dersi: Din Bilgisi, Din veya Mezhep Dersi veya

Başka Nedir? şeklinde çevirebileceğimiz İslamunterricht: Religionskunde,

Bekenntnisunterricht oder was sonst?3 adlı eser konumuzla ile ilgili önemli kaynaklardan bir

tanesidir. Eserde İslam Din Dersine özellikle pedagojik yönden yaklaşılarak dersin hukuki

temelleri incelenmiştir.

1 Eckhart Gottwald und Chr. Siedler, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache, Eine erste

Zwischenbilanz des Schulversuchs in Nordrhein-Westfalen, Neukirchener Verlag, Neukirchen 2001.

2 Halit Ev, “İslam Din Dersleri” Hakkında Görüşler (Kuzey Ren-Westfalen Örneği), Dokuz Eylül

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XVI, 2002, s. 277-306.

3 Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekkenntnisunterricht Oder Was Sonst, LIT Verlag,

Münster 2003.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

219

14. Halise Kader Zengin’in Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti

Örneği)1 adlı doktora tezi de konumuzla ilgili yapılmış önemli çalışmalardan birisidir. Söz

konusu araştırmada Almanya Eyaletlerinde uygulanmakta olan bazı İslam Din Dersi projeleri

hakkında bilgi verildikten sonra, Bavyera Eyaletindeki uygulamalar ile ilgili detaylı bilgi

verilerek öğretim programları incelenmiştir. Halise Kader Zengin bu çalışmasında Bavyera

bölgesinde uygulamalı bir çalışma yaparak, o bölgede yaşayan müslüman öğrenci ve velilerle

bir anket çalışması da yapmıştır.

15. Michael Kiefer, Eckart Gottwald ve Bülent Uçar’ın birlikte derleyerek kitap haline

getirdikleri Türkçe’ye İslam Din Dersleri Yolunda şeklinde çevirebileceğimiz Auf dem Weg

zum Islamıschen Religionsunterricht2 adlı eser özellikle Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki

uygulamayla ilgili genel bir bakış açısı kazandırmaktadır. Kitapta zikredilen bilim adamlarının

dışında bir zamanlar Kuzey Ren Westfalya hükümetinin entegrasyon sorumlusu Thomas

Kufen’in, Eğitim Bakanlığı İslam Din Dersleri sorumlusu Klaus Spenlen’in, sonradan

Müslümanlığı seçmiş ve şu anda İslam Din Bilgisi öğretmenliği görevini yerine getiren Bernd

Bauknecht’in ve yine söz konusu dersin öğretmeni bilim uzmanı Yaşar Sarıkaya’nın birer

sunumları yer almıştır.

16. Irka-Christin Mohr ve Michael Kiefer’in birlikte hazırladıkları İslam Dersi, İslam Din

Dersi, İslam Din Bilgisi Dersi. Birçok İsim – Bir Branş olarak çevirebileceğimiz

Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht, Islamkunde (viele Titel – ein Fach)3 adlı

kitabını konumuzla ilgili son gelişmeleri yansıtan bir eser olarak değerlendirmek mümkündür.

Kitapta Michael Kiefer; İslam Din Eğitimi hakkında genel bir bilgi vererek devlet tarafından

hazırlanmış olan öğretim programlarında İslamî kaynaklardan yararlanma konusunda nelere

dikkat edilmesi gerektiği ile ilgili uyarılarda bulunmaktadır. Bununla beraber İslam Din Dersi

için dinbilimsel bir takım tezler ileri sürmektedir. Irka-Christin Mohr ise; Niedersachsen (Aşağı

Saksonya) ve Berlin Eyaletlerindeki uygulamalar üzerinde durmuştur.

17. Bülent Uçar, Danja Bergmann, Martina Blasberg-Kuhnke , Rauf Ceylan, Arnulf von

Scheliha ve Michael Bommesin tarafından yazılan ve Bülent Uçar tarafından derlenip kitap

haline getirilen “Almanya’da İslam Din Dersi. Didaktik Planlaması: İlk Değerlendirmeler,

1 Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti Örneği), Basılmamış

Doktora Tezi, Ankara 2007.

2 Michael Kiefer, Eckart Gottwald, Bülent Uçar, Auf dem Weg zum Islamischen Religionsunterricht, Lit

Verlag, Berlin 2008.

3 Irka-Christin, Michael Kiefer, Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht, İslamkunde (viele Titel

– ein Fach), Transcript Verlag, Bielefeld 2009.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

220

Beklentiler ve Amaçlar” isimli çalışma Almanyadaki İslam Din Derslerinin kanuni çerçevesi,

pratikte uygulanışı, ders kitapları ve yardımcı kaynakların ele alındığı tebliğleri bir araya

getirilmiştir.1

18. Mouhanad Khorchide’nin Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und

Parallelgesellschaft. Einstellungen der islamischen ReligionslehrerInnen an öffentlichen

Schulen “Entegrasyon ve Paralel Toplum arasında İslam Din Dersi: Devlet Okullarına İslam

Din Dersi Öğretmenlerinin Atanması” isimli doktora çalışması bu alanda önemli kaynaklardan

birisidir. Bu çalışmada Mouhanad Khorchide, Avusturya’da İslam Din Dersi veren

öğretmenlere anket uygulamıştır. Bu anketle Mouhanad Khorchide öğretmenlerin dini bakış

açılarını demokratik değerlere bağlılıklarını din sosyolojisi bakış açısından ölçüp ortaya

koymak istemiştir.2

Çalışmamız Almanya Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki İslam Din Dersleri’ni ele alması

açısından yukarıdaki çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Ancak özellikle Türk ve Müslüman

nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki İslam Din Dersleri’nin

konumunun birinci derecede muhatapları olan öğrenci, veli ve öğretmenlerin görüşleri alınarak

sorunların ve uygulamanın tesbit edilmesi; daha önceden Ana Dil Dersleri içerisinde verilen

Din Bilgisi Dersi ile farklılığının ortaya konarak, daha verimli bir İslam Din Dersi için

önerilerde bulunması açısından diğer çalışmalardan farklıdır.

2. ALMANYA’DA YAŞAYAN MÜSLÜMAN TOPLUMUNUN GENEL YAPISI VE

İSLAM DİN DERSİ TARTIŞMALARI

Bu bölümde Almanya’da yaşayan Müslüman toplumunun genel yapısı ile İslam Din Dersi

tartışmaları ele alınacaktır.

2.1. ALMANYA’DAKİ MÜSLÜMAN TOPLUMA GENEL BİR BAKIŞ

Almanya 1960`lı yılların başlarında işgücü açığını kapatmak için ikili anlaşmalar çerçevesinde

yabancı işçi almaya başlamıştır. Bu bağlamda Almanya ile Türkiye ikili anlaşma yapmış ve

1961 yılından itibaren Türkiye´den Almanya´ya ilk defa ayrı bir dine mensup insanlardan

1Bülent Uçar ve Diğerleri, „Islamischer Religionsunterricht in Deutschland. Fachdidaktische

Konzeptionen: Ausgangslage, Erwartungen und Ziele“, Göttingen- Osnabrück 2010.

2Mouhanad Khorchide ,Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und Parallelgesellschaft.

Einstellungen der islamischen ReligionslehrerInnen an öffentlichen Schulen, Wiesbaden 2009.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

221

oluşan iş gücü gelmeye başlamıştır. Almanya bu çerçevede 1963’te Fas, 1965’te Tunus,

1968’de ise Yugoslavya hükümetleriyle de anlaşma gerçekleştirmiştir.1

Başlangıçta Almanya’ya kısa bir süre çalışıp, memleketlerinde bir iş kurma, kendisine

barınacak bir ev yapma gibi düşüncelerle yalnız gelen işçiler, şartların istedikleri gibi

gelişmemesi veya başka beklentilerin ve ihtiyaçların da ortaya çıkmasıyla zaman içinde

ailelerini de yanlarına alma yoluna gitmişlerdir.

Daha sonraki dönemlerde de Almanya’ya gelen müslüman göçmenler bulunmaktadır. Bunlar

içerisinde 1975’ten sonra iç savaştan kaçan Libya’lılar, 1979’daki İran İslam devriminden sonra

gelen İranlı sığınmacılar, 1979’dan sonra Afganistan’dan gelen sığınmacılar ve en son 1992

yılından sonra gelen Bosna-Hersekliler ile 1999 sonrası gelen Kosovalı Müslümanlar büyük bir

topluluk oluşturmuşlardır.2

Federal İstatistik Dairesi’nin 1995 – 2010 tarihleri arasındaki Müslüman ülkelerden gelen

göçmenlerin geldikleri ülkelere göre dağılımını gösteren tablo çok ilgi çekicidir.

Tablo 1: Almanya’daki Müslümanların 1995 - 2010. Yılları Arasında Geldikleri Ülkelere

Göre Dağılımı

Geldiği Ülke 31.12.1995 deki Sayı 31.12.2012 deki Sayı

Türkei 2.012.311 1 629 480

Bosna-Hersek 316.024 152 444

Iran 106.979 51 885

Fas 81.922 63 570

Afganistan 58.505 51 305

Lübnan 54.785 35 762

Yukarıdaki tabloda Türk göçmenlerin sayısının 19995 de 2.012.311 olduğu halde, 2012 yılında

bu sayının 1.629.480 e düştüğünü görüyoruz. Aynı düşüşü diğer ülkelerde de gözlemlemek

1 Faruk Şen, Hayrettin Aydın, İslam in Deutschland, C.H. Beck Verlag, Auflage: 1. Aufl. Februar, 2002, s.

14.

2 Şen, s. 14

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

222

mümkün. Bu istatistikte Alman vatandaşlığına geçen müslümanlar yeralmamaktadır. Alman

Göçmenler Dairesi 2010 yılında Almanya’daki Müslümanların sayısının tahminen 4 Milyon ile

4,5 Milyon arasında olduğunu belirtmiştir.1

Almanya’da İslamiyet Hiristiyanlıktan sonra ikinci büyük din haline gelmiştir. Göçmenlerin

Almanlara göre daha çok çocuk sahibi olmaları nedeniyle, Alman nüfusun azalacağı, genel

olarak yabancılar, bilhassa Türk ve Müslüman nüfusunun artacağı yönündeki bilimsel

öngörüler göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda Müslüman nüfusun Almanya’ya

dışarıdan resmi olarak yabancı işçi gelmese bile artacağı tahmin edilmektedir. Yabancıların

yoğun olduğu Frankfurt, Köln, Stuttgart, Duisburg, Hamburg ve Berlin gibi büyük

metropollerde anaokulu ve ilköğretim kurumlarına devam eden Müslüman çocuk sayısı bazı

bölgelerde % 40’lara ulaşmıştır. Veriler özellikle Batı Almanya’daki büyük kentlerde

önümüzdeki dönemlerde Müslüman nüfusun % 20-30’lara ulaşacağını göstermektedir.

Almanya’nın demografik yapısındaki gelişmeler, Almanya’daki Müslümanların sorunlarının

sadece yabancıların sorunu olarak değil, Almanya’nın geleceğinin sorunu olarak ele alınmasını

gerektirmektedir. Başka bir ifade ile sorunları çözüme kavuştururken, nüfus sayısı sürekli

artmakta olan toplulukları da dikkate almak gerekmektedir.2

Dolayısıyla Almanya’daki Müslümanların problemleri, ülkemizin bir sorunu olduğu gibi,

bizzat Almanya’nın geleceğinin de sorunudur.

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Almanya nüfusunun en yoğun yaşadığı ve içinde en çok göçmeni

barındıran eyalet olarak karşımıza çıkmaktadır.3 Araştırmamıza konu olan Türk ve diğer

Müslüman öğrencilerin de en yoğun olduğu eyalettir.

Tablo 2: Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki Türk Uyruklu Öğrencilerin Öğrenim Gördükleri

Okul Türlerine Göre Dağılımı (2012-13 öğretim yılı)4

Tablo 2: Kuzey Ren Westfalya’da Türk Öğrenciler

1 http://remid.de/info_zahlen/islam/ 08.09.2015

2 Muslimisches Leben in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz, Bundesamt für Migration

und Flüchtlinge, 2011, s.71-73.

3 3 Statische Landesämter und Bundesamt 2002

4 T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 öğretim yılı 25.02.2013 NRW Eyalet

istatistik verileri.(Information und Technik NRW. Referat 513verileri.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

223

Okul Türleri

T

op

lam

rk

öğren

ci

sayıs

ı

Yab

an

öğren

ci

için

de

rk

öğren

ci

%

Top

lam

Öğren

ci

İçin

de

rk

Öğren

ci

%

Top

lam

Yab

an

Öğren

ci

Sayıs

ı

Top

lam

Alm

an

Öğren

ci

Sayıs

ı

Top

lam

Öğren

ci

Sayıs

ı

İlkokul (Grundschule) 12.998 26,7 2,0 48.662 591.025 639.687

Temel Eğitim Okulu

(Hauptschule)

13.179 40,6 8,3 32.496 126.341 158.837

Realschule 12.764 47,2 4,3 27.069 271.838 298.907

Gesamtschule 15.990 51,7 6,5 30.949 214.645 245.594

Gymnasium 8.715 34,3 1,5 25.374 567.029 592.403

Tamamlama Koleji

(Weiterbildungskolleg)

1.811 43,0 6,9 4.213 22.029 26.242

Alternatif Okul

(Waldorfschule)

50 19,4 0.3 258 17.866 18.124

Özel Eğitim Okulu

(Förderschule s.1)

2.997 37,9 7,0 7.915 35.139 43.054

KRW TOPL AM 70.667 38,7 3,4 182.746 1.894.843 2.077.589

Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı itibariyle 49.304

öğrenci Türkçe Ana Dil derslerine, 417 öğrenci ikinci yabancı dil olarak Türkçe derslerine ve

7.415 öğrenci de İslam Din Derslerine katıldıklarını belirtmiştir..1

1 T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 Öğretim Yılı 25.02.2013 NRW Eyalet

İstatistik Verileri, (Information und Technik NRW. Referat 513verileri.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

224

Şunu çok iyi belirtmek gerekir ki; özellikle Türkiye Cumhuriyeti açısından düşündüğümüzde,

göçün yaşandığı ilk yıllarda Federal Almanya gibi Türkiye Cumhuriyeti de, işçi olarak gelen

bu insanların Almanya’da uzun süre kalacaklarını hesaba katmadığından, onların dini ve

kültürel ihtiyaçlarını yeterince dikkate almamış ve buna yönelik bir planlama yapmamıştır.

Yaklaşık yarım yüzyıl içinde Türkiye’den ve diğer İslam ülkelerinden Almanya’ya gelen

Müslüman işçiler, başlangıçta kendi imkânlarıyla daha sonra geldikleri ülkelerin sağladığı

imkânlarla çeşitli kurumlar oluşturarak dini ve kültürel ihtiyaçlarını kendi kurdukları dini ve

sosyal derneklerle karşılamaya çalışmışlardır.

2.1.1. Almanya’daki Müslümanlar ile İlgili İstatistiksel Bilgiler

Tablo 3: Almanyada 1945 – 2009 Arası Müslüman Nüfusun Gelişimi1

Tablo 3 de en çok dikkat çeken 2003 yılındaki 400.000 azalma. Kaynaklar bu rakamın

düşmesinin sebebini özellikle Bosna Hersek’de ve Kosova’da savaşın sona ermesiyle birlikte,

gelen göçmenlerin bir kısmının geri dönüşleri olarak göstermektedirler.2

1 Zentralinstitut Islam-Archiv Deutschland, BAMF 2015. 06.09.2015

2https://www.bmi.bund.de/SharedDocs/Downloads/DE/Themen/MigrationIntegration/migrationsbericht_2003.p

df?__blob=publicationFile. 06.09.15

0

500.000

1.000.000

1.500.000

2.000.000

2.500.000

3.000.000

3.500.000

4.000.000

4.500.000

1945

(6.

000)

1972

(50

0.00

0)

1976

(1.

200.

000

)

1995

(2.

700.

000

)

2000

(3.

000.

000

)

2002

(3.

500.

000

)

2003

(3.

100.

000

)

2006

(3.

300.

000

)

2008

(3.

975.

000

)

2009

(4.

250.

000

)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

225

Tablo 4: Müslümanların Mezheplere Göre Dağılımı

Tabloda görüldüğü gibi müslümanların büyük bir bölümünü Sünni müslümanlar

oluşturmaktadır. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyini oluşturan müslüman çatı

kuruluşlarının hemen hepsi sünni müslümanlardır. Farklı çatılar altında toplanmalarının sebebi

mezhepsel olmaktan ziyade politiktir. Müslümanlar farklı siyasi görüşleri nedeniyle farklı

kuruluşlar altında toplanmışlardır.

Tablo 5: Dini Grupların Eyaletlere Göre Dağılımı1

1 http://de.statista.com/statistik/daten/studie/201622/umfrage/religionszugehoerigkeit-der-deutschen-nach-

bundeslaendern/. 07.09.2015

0500.000

1.000.0001.500.0002.000.0002.500.0003.000.0003.500.0004.000.0004.500.000

Gen

el (

4.0

00.0

00)

Sün

ni M

üsl

üm

anla

r(2

.60

0.0

00

)

Ale

vi M

üsl

üm

anla

r(5

00.0

00)

Şii M

üsl

üm

anla

r(2

25.0

00)

Diğ

er M

üsl

üm

anla

r(6

75.0

00)

Müslüman Nüfus

0

10

20

30

40

50

60

70

80

90

Katolik %

Protestan %

Müslüman %

Diğer %

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

226

Tablo 6: Dağılımın Sayılarla Gösterimi

Eyaletler Katolik Protestan Müslüman Ateist, Diğer

Dinler

Baden-Württemberg % 37 % 33 % 6 % 24

Bayern % 55 % 21 % 4 % 20

Berlin % 9 % 19 % 8 % 63

Brandenburg % 3 % 17 - % 80

Bremen % 12 % 41 % 10 % 36

Hamburg % 10 % 30 % 8 % 52

Hessen % 25 % 40 % 7 % 29

Mecklenburg-

Vorpommern % 3 % 18 - % 79

Niedersachsen % 18 % 50 % 3 % 30

Nordrhein-Westfalen % 42 % 28 % 8 % 23

Tabloda Müslüman nüfusun en yoğun olarak yaşadığı eyeletin % 10 ile Bremen, daha

sonra Kuzey Ren Westfalya, Hamburg ve Berlin eyaletleri gelse de; en fazla nüfusa sahip bir

eyelet olması nedeniyle, Kuzey Ren Westfalya eyaletinde yaşayan toplam müslüman sayısı

diğer eyaletlerden fazladır.1 Eyaletlerin ve KRW nin nüfusu için bakınız.2

2.1.2. İslami Organizasyonlar

Almanya’da son yıllarda Müslümanların dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilmek

için birçok dernek, çatı kuruluş ve üst kuruluşlar oluşturulmuştur. Günümüzde Almanya’da

1 https://de.wikipedia.org/wiki/Nordrhein-Westfalen, 11.09.15.

2 http://de.statista.com/statistik/daten/studie/71085/umfrage/verteilung-der-einwohnerzahl-nach-bundeslaendern/,

11.09.15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

227

2.400 kadar cami derneğinin yanında vatandaşlarımızın kurdukları hemşeri dernekleri, spor ve

kültürel dernekler vb. faaliyet göstermektedir.1

Almanya’da İslam dini halen resmi din olarak tanınmadığı için söz konusu dini kuruluşlar ve

bünyelerinde inşa edilen ibedethaneler, cami statüsünde değil, basit dernek statüsünde

değerlendirilmektedir. Cami dernekleri dini vecibeleri yerine getirmenin dışında üyeleri

arasındaki hemşehrilik bağlarının geliştirilmesi gibi politik, kültürel ve mesleki gelişmeleri

kapsayarak geniş bir alanda faaliyet göstermektedir.

Türklerin, dini vecibelerini yerine getirmek ve diğer sosyal faaliyetlerini gerçekleştirmek

amacıyla kurulan dernekler, 1980’li yıllara kadar Almanya’ya işçi olarak gelen ilk kuşağa hitap

etmiştir. Almanya’da kurulmalarına rağmen daha çok Türkiye ile bağlantılı olarak faaliyet

göstermiştir. Müslüman olmayan bir ülkeye göç etmiş Müslümanlara ibadet edebilecekleri bir

ortam sağlamayı ve karşılaştıkları sorunlara çözüm yolları aramayı amaç edinmiştir. 1980’li

yıllardan sonra ise yaşadıkları toplumsal sorunlara eğilim göstermiştir, Almanya’daki

toplumsal yapıdan kaynaklanan sorunlara çözüm yolları arayarak üyelerine danışmanlık

hizmeti vermeye başlamıştır. Günümüzde ise söz konusu derneklerin tümü Almanya’daki

Türklerin kalıcı oldukları gerçeğini benimsemiş, amaçlarını ve faaliyetlerini bu doğrultuda

değiştirmişlerdir.

Almanya’daki Müslümanlara ait dernekler bir yandan Kur’an Kursu ve din dersleri

faaliyetlerini gerçekleştirirken diğer yandan cenaze definleri, evlenme, sünnet düğünleri, hac

organizasyonları gibi konularda da faaliyet göstermektedir. Yine sosyal, sportif ve kültürel

alanlarda faaliyet göstererek zaman zaman danışma toplantıları düzenlemektedir. Derneklerin

çoğu bir çatı kuruluşuna bağlı olmakla birlikte, çok az bir kısmı bağımsız bir dernek olarak

hizmet vermektedir.2

2.1.2.1.1. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) (Türkisch-İslamische Union der

Anstalt für Religion e.V.)

DİTİB Almanya’da Türk Müslümanların kurmuş olduğu çatı bir kuruluştur. Genel Merkezi

Köln’de bulunmaktadır. DİTİB ilk önce Berlin’de On cami derneğinin birleşmesiyle

1 Hayrettin Aydın, Dirk Halm, Faruk Şen, “Euro Islam, Das neue Sälbstverständnis der Muslime in der

Migration”, Stiftung Zentrum für Türkeistudien, Essen Auflage: 1, 2002, s. 6.

2 www.nevvalsevindi.com/kategori.php?id=35

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

228

kurulmuştur.1 DİTİB günümüzde Almanya’da yabancı kökenli insanlar tarafından kurulmuş

gerek üye sayısı, gerekse kendine bağlı dernek sayısı itibariyle en büyük kurum olarak

karşımıza çıkmaktadır. 1984’te kurulan DİTİB’in bünyesinde 2014 yılında 8962 cami ve

kültürel, sosyal ve spor faaliyetleri yürüten DİTİB dernekleri bulunmaktadır. T.C. Diyanet İşleri

Başkanlığı ile sıkı bir işbirliği çerçevesinde faaliyet göstermektedir.3 İmamlar Türkiye’den

tayin edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanı aynı zamanda DİTİB’in danışma kurulu başkanıdır.

T.C. Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri aynı zamanda DİTİB’in başkanı olarak

seçilebilmektedir. Başka bir ifade ile Din Hizmetleri Müşavirinin DİTİB Genel Başkanı olarak

seçilmesi, genel kurul üyelerinin seçimiyle gerçekleşmektedir. Bu nedenle Almanya’nın İslam

politikasına parelel görüş üreten bazı kişiler ve kuruluşlar DİTİB’i bağımsız bir kurum olarak

görmemektedir.4 Ancak toplumun geneli ve resmi kurumların çoğu tarafından en çok dikkate

alınan ve temsil gücü olan bir kuruluştur.

DİTİB’in Türkiye Cumhuriyeti tarafından tayin edilen imamlar tarafından sunulan din

hizmetleri, bu din hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyti tarafından atanan ataşeler tarafından

yönetilmesi ve denetlenmesi, din hizmetleri ataşesinin ve görevli konsolosun aynı zamanda

görev bölgelerinde bulunan DİTİB derneklerinin onur başkanları olması, derneklerin

üzerindeki etkileri, imamların T.C. devletinin din işlerini yürütme sorumluluğunu üstlenen

resmi kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilmiş olması gibi hususlar,

birçok Alman politikacı ve bilim adamlarınca Almanya’nın içişlerine müdahale olarak

algılanabilmektedir. Bu nedenlerden ötürü DİTİB’i muhatap kurum olarak kabul etme

konusunda temkinli bir tavır tercih edilmektedir.5

DİTİB şu an Koordinierungsrat der Muslime in Deutschland ( Almanya Müslümanları

Koordinasyon Merkezi üyesidir.6 DİTİB aynı zamanda kendisini bir çatı kurum olarak ta

görmektedir.

1 Türkische Muslime in Nordrhein-Westfallen, Ministerium für Arbeit, Gesundheit und Soziales des Landes

Nordrhein-Westfallen (Hrsg.), WAZ-Druck, Duisburg 1997 S. 116.

2 http://www.ditib.de/default.php?id=5&lang=en. 16.11.2014

3 Thomas Lemmen, Islamische Vereine und Verbände in Deutschland, Bonn: Friedrich-Ebert-Stiftung, Abt.

Arbeit und Sozialpolitik 2002, s. 34

4 Eberhard Seidel, Claudia Danschke, Ali Yıldırım, Politik im Namen Allahs, Der Islamismus in Europa;

Michael Kiefer, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache (Doktorabeit), 2001, Neukirchener

Verlag, s. 56

5 Thomas Lemmen, Herausgegeben von Wolfgang Bock, Islamischer Religionsunterricht, Mohr Siebeck

Tübingen, 2006, s. 153-158.

6 Ramazan Uslubas., Das Präsidium für Diyanet- Angelegenheiten der Republik Türkei, Geschichte und

rechtliche Ausgestaltung Peter Lang Verl. Frankfurt am Main 2014 S. 303

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

229

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği`nin amaç ve gayeleri başlıklar halinde şu şekilde

açıklanmaktadır:

Dini Faaliyetleri gerçekleştirmek, desteklemek ve bizzat icra etmek,

Diğer din mensupları ile diyalog ve iyi ilişkiler kurmak,

Cemaatimizin öz kültürüne hakim olarak ve bunu unutmadan yaşamasını desteklemek,

Ayrı din ve kültürden olan insanların birarada, karşılıklı hoşgörü içerisinde yaşamalarını

desteklemek,

Burada yaşayan cemaatimize sosyal danışmanlık hizmetleri sunmak,

Almanya genelinde bağlı cemiyetlerimizin dini, kültürel ve sosyal faaliyetlerini koordine

etmek,

Bağlı cemiyetlerimizin uyum ile ilgili faaliyetlerini organize etmek,

Göçmen durumunda olan ve lisan eksikliği bulunanların lisan öğrenmelerini desteklemek,

Almanya genelinde müslümanların ibadet edebilmeleri için cami ve ibadethaneler temin etmek,

Gençlik ve spor hizmetlerini desteklemek,

Yaşlı ve muhtaçları desteklemek,

Eğitim ve ilmi çalışmaları desteklemek,

Doğal afet mağdurlarını yardım kampanyaları yapmak suretiyle desteklemek,

Hacca gitmek isteyenlere yardımcı olmak,

Bağlı derneklerimizin hizmet içi eğitimini sağlamak,

Kadın kollarını ve kadınlarımızın çalışmalarını desteklemek,

Cenazelerin dini vecibelerini yerine getirmek,

Telefon ile dini sorulara cevap vermek,

Dini konularda bilirkişi sıfatıyle fetva vermek.1

1 http://www.ditib.de/default1.php?id=5&sid=10&lang=en, 12.09.15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

230

2.1.2.1.2. Milli Görüş (IGMG) (İslamische Gemeinschaft Milli Görüs e.V.)

Milli Görüş, Almanya’da Türk Müslümanlar tarafından kurulan ikinci büyük kuruluş olarak

karşımıza çıkmaktadır. Merkezi Kerpen’de bulunmaktadır. 1972’de Braunschweig şehrinde1

kurulmuştur. Anayasayı Koruma Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, Milli Görüşün 31.000

civarında üyesi bulunmaktadır.2

Güçlü örgüt yapısına sahip müslüman derneklerinin yakından izlendiği Almanya’ da, Milli

Görüş, Anayasayı koruma sorumluluğunu üstlenen kurum tarafından (Verfassungsschutz)

gözetim altında tutularak yasadışı olup olmadığı araştırılmaktadır.3

Milli Görüş amaçlarını şu şekilde açıklamakamaktadır: “İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG),

Müslümanlara kapsamlı bir şekilde dinî, sosyal ve kültürel hizmetler veren İslamî bir cemaattir.

Bu amaçla organize olan IGMG, İslam’ın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması, gelecek

nesillere aktarılması ve İslam dininin tanıtılması ile, bu dinin gereklerinin yerine getirilmesi

için hizmetler sunar. IGMG, toplumsal, kültürel ve siyasal alanlarda, mensuplarını temsil eder;

Müslümanların tüm meseleleriyle ilgilenir, hayat şartlarının düzeltilmesi ve Müslümanların

temel haklarının korunması için gereken tüm çalışmaları yapar.”4 IGMG İslamrat üyesidir.

Zentralrat ile İslamrat ikisi birlikte Kuzey Ren Westfalya Eyaleti üst mahkemesine İslam Din

Dersi verilmesi için müracaat etmiştir. Ancak mahkeme müracaatlarını geri çevirmiştir.5

2.1.2.1.3. İslam Kültür Merkezleri (VIKZ)

İslam Kültür Merkezlerinin temeli 1973’te atılmıştır. Genel merkezi Köln şehrindedir. Yaklaşık

21.000 üyesi bulunmaktadır. Süleyman Hilmi Tunahan’a bağlı olan bu dini dernek,

Almanya’da cami hizmetlerini başlatan ilk kuruluş olduğunu ileri sürmektedir. İslam Kültür

Merkezleri herhangi bir çatı kuruma bağlı olmayıp, kendisinin bizzat çatı kurumu haline

getirmiştir.

1 Türkische Muslime in Nordrhein-Westfallen, Ministerium für Arbeit, Gesundheit und Soziales des Landes

Nordrhein-Westfallen (Hrsg.), WAZ-Druck, Duisburg 1997 S. 121

2 http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG, 12.09.15.

3 Thomas Lemmen, Islamische Organısationen in Deutschland, Friedrich – Ebert – Stiftung, 2000, s. 46.

4 http://www.igmg.org/tr/cemiyet/hakkimizda.html, 12.09.15.

5 Mouhanad Khorchide, Der Islamische Religionsunterricht zwischen Integration und

Parallelgesellschaft, VS Verlag für Sozialwissenschaften, Viesbaden, 2009, s.58 - 59

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

231

21 Kasım 1986’da İslam Kültür Merkezleri de Islamrat’ta kurucu üyeler arasında yer almıştır.

Ancak daha sonra söz konusu kurumun önemini kaybettiğini ileri sürerek ilişkilerini kesmiştir.1

İslam Kültür Merkezleri amaçlarını; “Almanyada yaşayan müslümanların dini, sosyal ve

kültürel problemleriyle ilgilenme” olarak tanımlamaktadır.2

2.1.2.1.4. Diğer İslami Kuruluşlar

Almanya’da yukarıdaki mensupları bakımından sayıca büyük olan kuruluşların dışında da

faaliyetlerini sürdüren bir çok kuruluş vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:

a. Avrupa Türk Demokrat Ülkücüleri Federasyonu ADÜTDF (Föderation der Türkisch-

Demokratischen Idealistenvereine in Europa e.V.

b. Türk-İslam Kültür Dernekleri (Avrupa Türk İslam Birliği) ATIB (Union der Türkisch-

İslamitischen Kulturvereine in Europa e.V.).

c. Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB).

d. Kaplancılar Kalifatsstaat / ICCB (Verband der İslamischen Vereine und Gemeinden e.V.,

"Kaplancis"). 13.10.2004 tarihinde yasaklanmıştır.

e. Nur Cemaati / Nurculuk-Hareketi (Jama at un-Nur Köln e.V), (Nurculuk-Bewegung).

f. Nizam-ı Alem/Avrupa Türk Birliği – ATB.

g. Alevi Dernekleri Birliği AABF (Föderation der Alevitischen Gemeinden in Deutschland

e.V.).

2.1.2.2. İslami Çatı Kuruluşları

Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği DİTİB ve İslam Kültür Merkezleri Birliği ( VIKZ

) kendilerini aynı zamanda çatı kurum olarak tanımlamış ve o şekilde tanıtmışlardır. Bu iki

kurumun dışında Müslümanlara yönelik faaliyet gösteren iki büyük çatı organizasyonu

mevcuttur.

1 Lemmen, s. 158

2 http://www.vikz.de/index.php/organisation.html, 12.09.15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

232

2.1.2.2.1. Almanya İslam Konseyi (İslamrat für die Bundesrepublik Deutschland)

Almanya İslam Konseyi, 1986 yılında, kendisine bağlı dernekleri organize etmek gayesiyle

Berlin’de kurulmuştur.1

Kuruluş üyeleri aşağıdaki derneklerden oluşmaktadır: İslam Kültür Merkezleri, Nur Cemaati

(die islamische Gemeinschaft Jama‟at-an Nur e.V), İslam Dünya Kongresi/Alman Bölümü v.d.

Şu anda bu çatı kuruluşuna 18 dernek üyedir.2 En fazla üyeye sahip olan derneği Milli

Görüştür.3 Almanya İslam Konseyi şu an KRM üyesidir.

2.1.2.2.2. Almanya Merkez İslam Konseyi (Zentralrat der Muslime in Deutschland e.V.)

ZMD

Almanya Merkez İslam Konseyi, kuruluşunu 1988 de Almanya’da oluşturulan Almanya İslam

Çalışma Grubuna ( İslamischen Arbeitskreises in Deutschland (IAK) bağlamaktadır.4 Almanya

Merkez İslam Konseyi, o zaman ortaya çıkan İslam Din Dersi imkanı ve ülkede ortaya çıkan

ve çıkması mümkün olan islami konularda tek ağızdan açıklama yapabilme amacıyla, DİTİB,

AMGT, ATİB, VİKZ ve Hamburg, Aachen, München gibi büyük merkezlerde bulunan islami

dernekler tarafından kurulmuş, 1993 yılına kadar müslümanların sözcülüğünü yapan bir

kurumdur.5

1993 yılında IGMG ve 1994 te DİTİBin ayrılması ile birlikte, kurum tüzüğünü ve adını

değiştirerek 26 Mart 1995 te ( Zentralrat der Muslime in Deutschland ) Almanya Merkez İslam

Konseyi olarak kurulmuştur.

ZMD kendilerinin amaçlarını, Almanyada bir gerçeklik olan müslüman hayatın desteklenmesi

ve kolaylaştırılması olarak açıklamaktadır.6

2.2. Müslümanların Temsil Sorunu ve KRM

Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (Koordinationsrat der Muslime) 2007 yılında, Diyanet

İşleri Türk İslam Birliği DİTİB, Almanya İslam Konseyi (Islamrat für die Bundesrepublik

1 Islamrat für die Republik Deutschland, http://www.islamrat.de/ 15.09.15

2 Kiefer, Michael: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S.53.

3 Khorchide, Mouhanad: Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und Parallelgesellschaft, VS

Verlag, Wien 2008 S.40.

4 http://zentralrat.de/2594.php, 14.09.15.

5Kiefer, a.g.e. S.55.

6 http://zentralrat.de/2594.phpv. 14.09.15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

233

Deutschland ), İslam Kültür Merkezleri (Islamrat für die Bundesrepublik Deutschland ) VİKZ

ve Almanya Merkez İslam Konseyi (Zentralrat der Muslime ) ZMD tarafından kurulan bir üst

kurumdur.1

KRM nin kurulması, Anayasa’nın 7. Maddesinin 3. Paragrafına göre verilmesi gereken, İslam

Din Dersi’nin ön şartı olan, müslümanların temsilcisi olabilecek, devlet tarafından muhatab

kurum olarak kabul edilebilecek bir oluşumun çok büyük bir adımı olarak görülmüştür.2

Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin, dini cemaatlerin

prensipleriyle uygun biçimde verileceği” hükmü bugüne kadar İslam Din Derslerinin okullarda

bağımsız bir branş dersi olmasını engellemektedir.3 Almanya’daki İslami topluluklara

“anayasanın istediği cemaat olma özelliklerini taşımadıkları”4 gerekçesi ile devletin resmi

olarak tanıdığı dini bir kuruluş statüsü verilmemektedir. Dolayısıyla söz konusu topluluklara

özel okul açma ve üyelerine devlet desteğiyle sosyal hizmetler sunma imkânları

tanınmamaktadır. Alman makamları hiçbir İslami kuruma, Müslümanları resmi olarak temsil

etme hakkı ve kamu hukuku tüzel kişiliği statüsü (Körperschaft des öffentlichen Rechts)

vermemiştir.

KRW Okul Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, KRM, KRW daki cami derneklerinin % 80’ini

temsil etmektedir.5

1 Koordinationsrat der Muslime, KRM Mitglieder, http://www.koordinationsrat.eu/index.php 15.09.2015

2 Muslimische Verbände: Neue Zahlen, aber kein Ende der Diskussion, Deutsche Islam Konferenz,

http://www.deutsche-islam-konferenz.de/DIK/DE/Magazin/Gemeindeleben/BekanntheitOrg/bekanntheit-

org-mld-inhalt.html 15.09.2015.

3 Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland, Deuscher Bundestag,

http//www.<bundestag.de/dokumente/rechtsgrundlagen/grundgesetz/gg.html; Ayrıca bkz. Aşıkoğlu, s. 29.

4 Anayasanın diğer tanımlamalarndaki dini topluluk kavramıile eş anlamlı dini cemaat kavramını belirleyen dört

özellik bulunmaktadır. Bir cemaatin kamu okullarında din dersinin öngörülmesi ve gerçekleştirilmesi için

gerekli olan devletle işbirliğine ortak olabilmesi için bu özelliklerin yerine getirilmesi şarttır:

1.) Bir dini cemaat – çatı örgüt kuruluşları için özel düzenlemeler sözkonusudur – doğal kişileri kapsamaktadır.

2.) Asgari bir örgütsel yapı cemaati belirleyen bir özelliktir. Birden fazla kişinin daha uzun bir süre için dinlerini

birlikte icra etme amacıyla bir araya gelmiş olmalarıgerekmektedir.

3.) Dini cemaatin amacı, ortak bir dini inancın sürdürülmesidir. Kültürel alışkanlıkların ya da ananelerin

sürdürülmesi bir dini cemaat oluşumu değildir. Bundan ötürü dini cemaatin ancak yanamaçlarınıteşkil

edebilirler.

4.) Dini cemaatleri dini derneklerden ayıran özellik, dini inancın belirlediği görevlerin kapsamlıbir şekilde yerine

geirilmesine hizmet etmeleridir. Dini bir dernek ise dini yaşamın sadece kısmi bölümlerine hizmet eder.

5 Die islamischen Organisationen im Beirat, Ministerium für Schule und Weiterbildung des NRW

http://www.schulministerium.nrw.de/docs/Schulsystem/Unterricht/Lernbereiche-und-

Faecher/Religionsunterricht/Islamischer-Religionsunterricht/Die-islamischen-Organisationen-im-

Beirat/index.html

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

234

KRW Eğitim Bakanı yaptığı açıklamada, İslam Din Dersi verilebilmesinin en önemli şartı olan

Dini Cemaat şartının yerine getirilmiş olduğunu vurgulamıştır.1 Bakanın bu açıklamalarına

rağmen KRM veya başka bir islami kuruluş henüz anayasada ifade edilen cemaat statüsüne

sahip değildir.

Bochinger İslami cemaatlerin yapılanmasının kiliseden farklı olduğunu Dini-sosyolojik açıdan

bakarak şu şekilde izah etmektedir:

1. Bilindiği üzere Almanya’da Müslümanların sayısı çoktur. Ancak bunların büyük bir kısmı

dinlerini kişisel bir olgu olarak görmektedir (Privatsache). İslam onlara göre Allah ile insan

arasındaki özel bir ilişkiden ibarettir. Bu görüşünü İslam’da ruhban sınıfı yoktur ifadesi ile

desteklemektedir. Sık veya seyrek camiye gitmekte ve yardımlarını yapmaktadır. Ancak

bunların dışında İslami organizasyonlarla fazla bir ilişkileri gözükmemektedir.

2. Din etnik yapıyla özdeşleştirilmektedir. Müslüman olmak bir anlamda Türk olmak anlamına

gelmektedir. Nitekim dini anlayış geleneklerle şekillendirilmektedir. Bu durum sadece Türk

göçmenlerle sınırlı değil, aynı zamanda diğer İslam ülkelerinden gelenleri de kapsamaktadır.

Bugüne kadar uygulanmakta olan hem Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulan din dersleri hem

de Kur’an Kurslarında verilen din dersleri Türk geleneklerine göre organize edilmiştir.

3. Yine Almanya’da enternasyonal bir bakış açısı geliştirmiş Müslüman toplulukları mevcuttur.

Bu kesim İslam’ın etnik kökenle bağdaştırılmasına karşı görüşler ileri sürmektedir. Ancak

Alman makamları çoğu kez bu grup taraftarlarını “fundamentalist” olarak tanımlamaktadır. Bu

durumun tamamen doğru olduğunu söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Örneğin

Oberfranken’deki Hof şehrini ele alacak olursak orada sadece Milli Görüş camisi vardır.

Bayreuth’ta ise DİTİB ve İslam Kültür Merkezlerinin camileri mevcuttur, Milli Görüş camisine

rastlanılmamaktadır.

Bu konuda hem Gebauer’in hem de Bochinger’in ileri sürdükleri görüşlerin2 doğruluğunu

onaylayabilmek mümkün değildir. Çünkü her şeyden önce İslam ve Hiristiyanlık dini

arasındaki farklılıklar gözetilmemiştir. İslam Dini’nde Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhbanlık

olmadığı temel fikri hiç gözönüne alınmamıştır.

1 http://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressemitteilungen/2012_-15-

Legislaturperiode/PM20120221/index.html 15.09.2015 2 Beyza Bilgin, Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarına İslami Din Dersi Program Geliştirme

Çalışmaları, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt XXX, 1988, s.148.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

235

Almanya’da İslam Din dersi ile ilgili yasal süreçte zorunlu olan“Muhatap Kuruluş” sorununun

dışında başka dini ve sosyal problemlerin de olduğu belirtilmektedir. 6-9 Ekim 1982’de

Bavyera Eyaleti Nürnberg Erlangen Üniversitesi’nde düzenlenen “İslam Din Dersleri” ile ilgili

bilimsel toplantıda özellikle şu sorunlar gündeme gelmiştir: “ Acaba öğretimini yapmak

istediğimiz İslam Dini Dersi Alman Anayasa düzeni, Eyaletlerin okul yasaları ve okulların

eğitim amaçları ile uyum sağlayabilecek midir? “ Bu temel sou ile birlikte kadının İslam

hukukundaki yeri, İslam dininin çok eşlilik karşısındaki tutumu, Kur’an hükümlerinde yer alan

ceza sistemi, İslam cemaatini terk etme yasağı gibi konular tartışılmıştır.1

2.3. Almanya Geneli ve Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde İslam Din Dersleri’nin

Tarihçesi

Bu bölümde önce Federal Almanya Genelinde İslam Din Dersi’nin tarihçesi, daha sonra

İslam Din Dersinin Anayasadaki yeri ve İslam Din Dersi çerçevesinde islami cemaat

tartışmalarına yer verilecektir.

2.3.1. Din Dersinin Tarihçesi

Almanya’da verilen din dersleri Alman Anayasasının ve eyaletlerin kendine özgü yasal

düzenlemelerine göre verilmekte, Alman okullarında okuyan hıristiyan öğrenciler için katolik

ve protestan kiliseleri ile eğitim bakanlıkları işbirliğiyle yürütülmektedir. Birinci Dünya

Savaşından sonra Alman Eğitim Sistemi, Müttefiklerin gözetiminde demokratikleşme

çerçevesinde yeniden düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak dini ( katolik veya protestan )

okullar açıldı ve Din Dersi bütün okullarda düzenli bir branş dersi oldu. Bu gelişmelerden sonra

katolik kilisesi, çocukların eğitimi ve dolayısıyla dini eğitiminden anne-babanın sorumlu

olduğunu vurguladı. Din Eğitimi çocuklara kendi dini cemaatinin inançları doğrultusunda

verilmeliydi ve devlet ebeveynin istekleri doğrultusunda, çocuklarına verilecek dini eğitimini

düzenlemeliydi.2

1945 yılından beri hiristiyanlık dini dersleri, dini cemaatin ve devlet kurumlarının ortak

sorumluluğunda ve hiristiyan öğretmenler tarafından verilmektedir.3

1 Beyza Bilgin, a.g.e., s.149.

2Özdil, Ali-Özgür: Aktuelle Debatten zum Islamunterricht in Deutschland, E.B. Verlag Hamburg 1999 S.31.

3 Özdil, a.g.e. S.32.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

236

Aynı kanun ve yönetmelikler çerçevesinde örneğin Yahudi Din Dersi okullarda sorunsuz

olarak verilir. Münih’te 1967, Frankfurt am Main’da 1966, Berlin’de 1986’dan beri

yahudilik din dersi bulunmaktadır.1

2.3.2. Din Dersinin Anayasa'daki Yeri

Konumuzla ilgili bütün yasalar aşağıda verilecektir.

Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nın birinci maddesi. İnsanın onur ve haysiyetinin

korunması:

“İnsanın onuru (şeref ve haysiyeti) dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve

onu korumakla yükümlüdür.”

Farklı inançların, dinlerin yasa önünde eşitliğini teminat altına alan 3. Maddenin III. Fıkrası ise

şöyledir.:

“Hiç kimse, cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini ya da siyasi görüşleri

dolayısıyla mağdur edilemez ya da ayrıcalıklı kılınamaz“.

Din, vicdan ve inanç özgürlüğünü teminat altına alan 4. Maddenin birinci ve ikinci

fıkraları:

I. “Din ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünyevi inanç özgürlüğüne dokunulamaz.

II. “Dinin müdahalesiz uygulanması güvence altındadır.“

Din derslerinin yasal statüsü Almanya Anayasası’nın 7. Maddesinde ele alınmıştır:

“Veliler çocuklarının din derslerine katılımını belirlemek hakkına sahiptirler. Din dersi,

mezhepler üstü okullar hariç, kamu okullarında düzenli bir derstir. Devletin denetim hakkı saklı

kalmak kaydı ile din dersi, dini cemaatlerin prensipleriyle mutabık bir biçimde verilir.“

Madde 137: 137. Maddede devlet kilisesi yoktur hükmü vurgulanarak aşağıdaki hükümlere yer

verilmiştir.

“Dini topluluklar kurma hakkı güvence altına alınır. Dini toplulukların İmparatorluk

toprakları içinde birleşmeleri, hiçbir sınırlandırmaya tabi değildir.

1 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1146/13446.pdf, 16.09.15

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

237

Her dini topluluk, kendi işlerini, herkes için geçerli olan yasaların sınırları çerçevesinde

bağımsız olarak düzenler ve yönetir. Görevlilerini, devlet ya da belediyelerin katilimi

olmaksızın belirler.

Dini topluluklar, medeni hukukun genel hükümlerine göre hukuki yeterlilik kazanırlar.

Halen kamu tüzel kişi niteliğinde olan dini topluluklar, bu niteliklerini korurlar. Kuruluş ve üye

sayılarına göre devamlılık gösteren diğer dini topluluklara da istekleri üzerine aynı haklar

tanınır. Kamu tüzel kişi niteliğindeki dini toplulukların bir birlik kurmaları halinde, bu birlik de

kamu tüzel kişi sayılır.

Kamu tüzel kişi niteliğindeki dini topluluklar, bölgesel vergi listeleri üzerinden, eyalet

hukukunun tespit ettiği koşullar çerçevesinde vergi toplama yetkisine sahiptirler.”

Madde 141: Madde 141 de okul dışındaki hangi kurumlarda din hizmetleri ve din eğitimi

yapılacağı şöyle belirtilmiştir: “Orduda, hastanelerde, cezaevlerinde ve diğer kamu

kuruluşlarında ibadet ve manevi takviyesine gereksinme olduğu ölçüde, dini topluluklara,

gerekli dini işlemlerin yapılması hususunda izin verilmelidir”. Anayasanın 20.

Maddesinde de devlet şu şekilde tanımlanmaktadır. Anayasanın 20. Maddesi’nde devlet şu

şekilde tanımlanmaktadır: “Almanya Federal Cumhuriyeti, demokratik ve sosyal bir Federal

Devlettir”. Ayrıca, Anayasada, “Devletin kilisesi yoktur” denir ve Almanya tarafından resmen

tanınmış dini cemaat ve topluluklar kamusal-tüzel örgüt olarak tanımlanır. Dolayısıyla kiliseler

özerktir ve anayasal güvence altında bulunmaktadır1

Yukarıda verilen Anayasa maddelerinde açıkça görülmektedir ki; Federal Almanya

Anayasası, din dersini garanti altına almış ve yasal olarak herhangi bir dini cemaate ayrımcılık

yapılmaması gerektiği defalarca vurgulanmıştır. Ancak konu İslam Din Dersi olunca, mevcut

islami kuruluşların, tam cemaat vasfı kazanmadığı belirtilerek, senelerce müslüman ailelerin

çocuklarına verilecek olan İslam Din Dersleri alma hakkı ve özgürlüğü engellenmiştir.

2.3.3. İslam Din Dersi Çerçevesinde İslami Cemaat Tartışmaları

Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin, dini cemaatlerin

prensipleriyle uygun biçimde verileceği” hükmü Almanya’da yaşayan müslümanları temsil

eden dini bir kuruluşun Alman hükümeti tarafından tanınmadığı için, bugüne kadar İslam Din

1 Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası, Tercüme: Prof. Dr. Christian Rumpf ve Dr. Gökçe Uzar,

Güncelleme, 2010.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

238

Derslerinin okullarda bağımsız bir branş dersi olmasını engellemektedir. Almanya’daki İslami

topluluklara “anayasanın istediği cemaat olma özelliklerini taşımadıkları” gerekçesi ile

devletin resmi olarak tanıdığı dini bir kuruluş statüsü verilmemektedir. Dolayısıyla söz konusu

topluluklara özel okul açma ve üyelerine devlet desteğiyle sosyal hizmetler sunma imkânları

tanınmamaktadır.

Mevcut Alman Yasalarına göre Almanya’da din dersi, ilgili dini veya mezhebi resmen

temsil eden kurum ile ortaklaşa planlanmakta, okutulmakta ve denetlenmektedir. Dolayısıyla

Almanya’da İslam Din Dersinin en büyük sorunu Almanya’da yaşayan Müslümanların resmi

olarak temsili konusudur.

Almanya’da İslam dini resmi olarak tanınan bir din konumunda değildir. Bu nedenle Alman

makamları hiçbir İslami kuruma, Müslümanları resmi olarak temsil etme hakkı ve kamu hukuku

tüzel kişiliği statüsü (Körperschaft des öffentlichen Rechts) vermemiştir. Almanya’da faaliyet

gösteren İslami kurum ve kuruluşların çoğu sıradan dernek statüsündedir.

Eyalet Kültür Bakanlığı Federal Anayasanın 7.3. maddesinde İslam Din Dersinin en

ideal çözüm olacağını ve Müslümanları temsil ettiğini iddia eden her dini cemaate göre İslam

Din Dersi okutulmasına müsaade edilemeyeceğini belirtmiştir. Böylece Müslümanları temsil

eden grupların bir araya gelerek Müslümanları temsil eden bir dini cemaat oluşturarak

bakanlığın muhatap alabileceği bir kurum oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır. Aksi takdirde

1999 yılında uygulamaya başlanan İslam Din Bilgisi Dersine ağırlık verileceği ve bu ders için

kurulan komisyonda Müslüman kuruluşların temsil edilmesinin sağlanacağı belirtilmiştir.1

KRM yetkililerine göre aynı diğer din dersleri gibi, İslam Din Dersi’nin de yürürlüğe

konması şarttır. Bu her şeyden önce vatandaşların Alman Anayasadsında açıkça yer alan din

eğitimi haklarını almaları açısından önemlidir.

Herhangi bir dini pozitif anlamda desteklememek veya kısıtlamamak ortak odak noktası

olmalıdır. Aynı inanca sahip öğretmenler tarafından öğrencilerin nelere inanmaları gerektiği

öğretilmelidir.2

Devlet tarafından muhatap kurum olarak tanınacak bir islami kurum olmadan Federal

Anayasa’da ifadesini bulan bir din dersi gibi, İslam Din Dersi’nin verilmasi günümüz

şartlarında mümkün gözükmemektedir.

1 http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG. 25.11.2014.

2 Koordinationsrat der Muslime, http://www.koordinationsrat.eu/detail2.php?id=16&lang=de 15.09.2015

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

239

2.4. Kuzay Ren Westfalya Eyaleti Dışındaki Eyaletlerde İslam Din Dersi ve Diğer Din

Dersi Modelleri.

Çalışma konumuz KRW de İslam Din Dersleri ile sınırlı olmasına rağmen Almanyanın

diğer eyaletlerinde uygulanan İslam Din Dersleri hakkında genel bilgilerin verilmesini yararlı

görüyoruz. Bu bölümde eyaletlerde genel olarak proje şeklinde uygulanmakta olan İslam Din

dersi modelleri ile ilgili bilgi verilmiştir. Söz konusu modeller İslam din bilgisi ve İslam din

dersi alt başlıkları ile yansıtılarak eyaletler arasındaki farklılıklar betimlenmiştir.

Aralık 2001 tarihinde Berlin’de düzenlenen Eyalet Başbakanları toplantısında

Müslüman öğrenci bulunması durumunda eyaletlerde İslam din dersi verme imkânlarının

araştırılmasına karar verilmiştir. İslam Din Dersinin devlet kontrolünde olması, Almanca

okutulması ve Müslümanların ortak sorumluluğunda organize edilmesi konusunda görüş birliği

sağlanmıştır.

2.4.1. İslam Din Bilgisi (İslamischeUnterweisung)

İman ve dini uygulamaların bilişsel düzeyde öğretilmesine özen gösterme yaklaşımı “Din

Bilgisi” olarak tanımlanmaktadır. Nitekim söz konusu ders bazı Müslümanlar tarafından

“İmansız Din Bilgisi Dersi” şeklinde değerlendirilmektedir. Aslında derste iman konuları da

işlenmektedir. Ancak uygulama konusunda herhangi bir özendirme yapmaktan

kaçınılmaktadır. Sadece bilgi düzeyinde bırakılarak benimsetme ve içselleştirme kavramlarını

kapsayan öğretim yaşantılarına yer verilmemektedir. Dolayısıyla İslam Din Bilgisi Dersi daha

çok bilişsel alana özgü bir öğretim şeklidir.

Bu ders ile ilgili olarak 6 çeşit modelden bahsedilmektedir. Bunları şu şekilde sıralamak

mümkündür:

1. Ana Dil dersleri çerçevesinde yabancı ülkelerin diplomatik temsilcilikleri tarafından

(konsolosluklar) yürütülen Din Bilgisi Dersleri. Baden- Württemberg, Schlesgig- Holzstein,

Berlin, Bramen, Hamburg ve Saarland eyaletlerinde İslam Din Bilgisi Dersi olarak Türk

konsoloslukları tarafından Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulmaktadır.Öğretim dili

Türkçedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

240

2. Ana Dil dersleri çerçevesinde eyaletlerin kültür bakanlıkları tarafından sevk ve idare edilen

Din Bilgisi Dersleri. Bu model Bavyera, Hessen, Hamburg, Niedersachsen (Aşağı Saksonya),

Kuzey Ren Westfalya ve Rheinlandpfalz eyaletlerinde uygulanmaktadır.

3. Türk uyruklu öğrencilere yönelik Alman öğretim programına uygun bir şekilde okutulmakta

olan Türk Milli Eğitim yönetmeliğine göre hazırlanmış Din Bilgisi Dersi. Öğretim dili

Türkçedir. Öğretim programı Türkiye’de okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi esas

alınarak hazırlanmaktadır. Aynı zamanda Türk-Alman modeli olarak da tanımlanmaktadır.

Dersi Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görevlendirilen öğretmenler

okutmaktadır. Bu model Bayern ve Baden-Württemberg’de uygulanmaktadır.

4. Türkçe dersi çerçevesinde okutulan Din Bilgisi Dersi’ne paralel olarak Almanca okutulan

Din Bilgisi Dersi. Bayern’de uygulanmakta olan bu model tüm Müslüman öğrencilere açıktır.

Bayern’de 14 okulda okutulmasına rağmen Türk öğrenciler Türkçe Din Bilgisi Derslerini tercih

etmektedir. Bu nedenle daha çok Türkiye’den gelen öğrenciler yoğun katılım sağlamaktadır.

5. Bağımsız bir branş dersi olarak kabul edilen Almanca İslam Din Bilgisi Dersi. Kuzey Ren

Westfalya eyaletinde uygulanmakta olan bu model araştırmamızın konusunu teşkil ettiği için

sonraki bölümlerde detaylı bilgi verilecektir. Aynı zamanda Bavyera, Hamburg ve Aşağı

Saksonya’da da benzeri uygulamalar mevcuttur.

6. Yerel Cami derneklerinin Kiliselerin organize ettiği İncil tarihi dersine alternatif olarak

yürütülmekte olan Din Bilgisi Dersi. Bu model Bremen’de Almanca uygulanmaktadır. Felsefe

ağırlıklı içeriğiyle tüm öğrencilere açık bir derstir.

2.4.2. İslam Din Dersi (İslamischer Religionsunterricht)

İslam Din Dersi’ni (Islamischer Religionsunterricht) İslami – dini cemaatlerin

sorumluluğunda olan, İslam dinini benimsetme ve içselleştirme özelliği taşıyan dini öğretim

şeklinde tanımlamak mümkündür. Aynı zamanda Berlin Modeli olarak da ifade edilmektedir.

Halen Berlin’de 16 okulda din dersi veren İslam Federasyonu (İslamische Föderation) İF,

Federal İdari Mahkemesi’nin 1998’de aldığı kararla, “din dersi verme hakkı bulunan dini bir

kuruluş” olarak kabul edilmiştir. Milli Görüş teşkilatı, Berlin İslam Federasyonu ilk defa

1980’de Anayasanın 141. özel maddesine uygun olarak Berlin Senatosuna İslam din dersi için

müracaat etmiştir. Uzun yıllar süren hukuki süreç sonucu Berlin Yüksek İdare Mahkemesi

4.11.1998’de Berlin İslam Federasyonunu İslam Cemaati olarak kabul etmiştir. Bu karar

22.02.2000’de Federal İdari Mahkemesi tarafından teyit edilmiştir. İslam Federasyonu 2001-

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

241

2002 öğretim yılından itibaren İslam din dersi okutmaya başlamıştır. Halen 28 ilkokulda 3.600

civarında Müslüman öğrenci Berlin İslam Federasyonu tarafından düzenlenen Almanca İslam

Din Dersine ders saatleri dışında okul binalarında devam etmektedir. Niedersachsen eyaleti on

yıllık bir denemenin ardından 2013 de ilk okullarda İslam Din Dersi’ni vermeye başladı. 2014

– 15 eğitim öğretim yılı itibariyle 55 ilkokulda, 2400 öğrenci bu derslere katılmaktadır.

Baden-Württemberg eyaletinde ise 2006-07 eğitim öğretim yılı itibariyle 10 okulda

İslam Din Dersi okutulmaktadır. Bremen ve Bayern’deki Erlangen şehrinde henüz deneme

aşamasındadır.

Bayern eyaletinde 2014 – 15 öğretim yılında 261 okulda, 11.500 öğrenci İslam Din

Dersleri’ne katılmıştır. İlk okulların yanında iki adet te Lise ( Gymnasien ) bulunmaktadır.

Bayern hükümeti dersi bütün okullarda sunmak istemektedir.

Hessen eyaletinde 2013 yılından beri İslam Din Dersi verilmektedir. 2014 – 15 öğretim

yılında 38 ilkokulda 1180 birinci ve ikinci sınıf öğrencisi derse devam etmiştir.

Rheinland-Pfalz da 5 ilkokulda İslam Din Dersi verilmekte ve bunların 3 ünde aynı

zamanda Alevilik Din Dersi’ de bulunmaktadır. 7 orta dereceli okulda da çok az sayıda öğrenci

deneme mahiyetinde İslam Din Dersi almaktadır.

Saarland önümüzdeki yıl bir ilkokulun 1.sınıfında deneme olarak verileceğini

duyurmuştur.

Pilot uygulama amaçlı Niedersachsen eyaletinde yine bir İslam Din Dersi Projesi

yürütülmektedir. Söz konusu Eyaletin Eğitim Bakanlığı bünyesinde eyaletteki Müslüman

cemaatlerin katıldığı bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu gruba Şura (Schura) adı

verilmektedir. DİTİB söz konusu şuraya direk katılmamasına rağmen birlikte hazırlanan

öğretim programını kabul ettiğini ifade etmiştir. Eyaletteki Müslüman öğrencilerin % 90’ının

söz konusu derse katıldığı belirtilmiştir.

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığı, mevcut İslam Din Bilgisi dersini ve ileride

okutulması düşünülen İslam Din Dersini okutacak öğretmenleri yetiştirmeye yönelik Münster

Üniversitesi Din Bilimleri Fakültesini “Din Bilimleri Araştırma Merkezi”ne dönüştürerek

“İslam Teolojisi” kürsüsü açma konusunda üniversite yetkilileriyle anlaşmıştır. Kürsünün

amacı, ilk aşamada mevcut öğretmenlere ek eğitim vererek onları eyalette verilen Almanca

İslam Din Bilgisi dersini okutacak seviyeye ulaştırmaktır. Söz konusu programda Tefsir, Hadis,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

242

Akaid, İslam Hukuku, İslam Tarihi, Çağımızda İslam ve Diğer Dinler, İslam Dini ve Dinler

arası Pedagoji dersleri okutulması planlanmıştır.

Görüldüğü gibi Berlin Modeli olarak zikredilen yaklaşım tarzı bazı eyaletlere örnek

teşkil ederek söz konusu modelin yaygınlaşmasına ortam hazırlamıştır. Bu bağlamda eyaletler

muhatap kabul ettikleri İslam cemaatleri ile işbirliği yaparak İslam Din Dersi programı

geliştirmiştir. Ancak DİTİB gibi büyük bir İslami organizasyonun muhatap kurum içerisinde

bulunmaması ilginç bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca her eyalet kendine özgü

şartları dikkate alarak farklı projelere imza atabilmektedir. Hatta bir eyalette birbirinden çok

farklı uygulamalara da rastlamak mümkündür.

Federal Almanya’da İslam cemaatleri resmi bir şekilde muhatap alınıncaya kadar gerek

İslam Din Bilgisi gerekse İslam Din Dersi tartışmaları devam edeceğe benzemektedir. Resmi

olarak tanınma süreci gerçekleşecek olursa Müslüman cemaatlerin kendi aralarında sorunu

müzakere etme sürecine girebileceği düşünülmektedir. Nitekim söz konusu dersin tartışmalı

şekilde devam etmesi ülkede yaşayan Müslüman aileler ve çocuklar açısından zaman kaybı

anlamına gelmektedir.

Temsil sorununun çözüldüğü Berlin Eyaleti’nde İslam Din Dersi’nin tüm okullarda

verilememesi, diğer eyaletlerde temsil sorununun çözülememesi ve birbirinden çok farklı

modellerin uygulamaya konulması, Almanya’da yaşayan Müslüman aileler ve çocuklarının din

eğitimi özgürlüğünü hakkıyla kullanmasını engellemekte, farklı eyaletlerden oluşan

Almanya’da Müslüman çocuklarının yeterince İslam Din Dersi almalarına engel olmaktadır.

2.4.3. Dinler Arası Diyalog ve Ahlak Merkezli Modeller

Yukarıda bahsedilen İslam Din Bilgisi ve İslam Din Dersi modellerinin dışında 2 önemli

modelden bahsetmek yerinde olacaktır. İlki dinler arası diyalogu önemseyen, din ve mezhep

ayrımından kaçınma ilkesini benimseyen bir modeldir. Ayrıca bu model “Hamburg modeli”

olarak bilinmektedir. Din ve mezhep ayırımı yapılmaksızın tüm öğrencilere bu derse katılma

imkânı sağlanmıştır. Bu modelde nötür bir din eğitimi verilmek amaçlanmaktadır. Dini

konuların kişisel ve yaşanılan dünya ile bağlantısının öğrencilere aktarılması amaçlanmaktadır.

Dersi dini inancına bakılmaksızın her dinin eğitimini almış bir öğretmenin vermesi

planlanmaktadır. Hamburg eyaleti sadece kendisinin uyguladığı bu proje ile, bütün öğrenciler

için bir tek Din Dersi vermektedir. Dinler hakkında genel bilgi verilen derse, hangi inanışa sahip

olursa olsun, bütün öğrenciler katılmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

243

Diğeri ise Hessen Eyaleti’nde uygulanan Ahlak dersi çerçevesinde okutulan “İslam

Ahlakı” modelidir. Bu modelde İslam dininin ahlaki boyutuna önem verilmesi

vurgulanmaktadır. Her iki modelde de birlikte eşit şartlar altında yaşama vurgusu

yapılmaktadır. Daha önceden belirtildiği gibi bu eyalette aynı zamanda İslam Din Dersi

uygulaması da mevcuttur.

Brandenburg, Mecklenburg-Vorpommern, Thüringen, Sachsen-Anhalt ve Sachsen

eyaletleri de İslam Din Dersi uygulamasının hiç bulunmadığı eyaletlerdendir.1

2.5. Kuzey Ren Westfalya'daki İslam Din Dersi

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde 1970’li yılların ortalarında İslam Din Dersi konusu

tartışılmaya başlanmıştır. İlk olarak 1978’de zamanın Dünya İslam Kongresi Başkanı ve

Almanya Müslümanları sözcüsü Salim M. Abdullah, Eyalet Kültür Bakanı Girgensohn’a İslam

Din Dersi’nin okutulup okutulmayacağı ile ilgili bir soru önergesi sunmuştur.2

Eyalet Eğitim Bakanı söz konusu önergeye sıcak bakarak dini cemaatlerin sorumluları

ve Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsü yetkililerinden oluşan bir

çalışma masası oluşturmuştur. Bu grup 1979 yılının sonuna kadar 4-5 defa toplanmış ancak

herhangi bir sonuca ulaşamamış ve dağılmıştır. 11 Aralık 1979’da Kültür Bakanlığı yeni bir

yönergeyle Kuzey Ren Westfalya Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü’nü “İslam Din Dersi”ne

özgü bir öğretim programı hazırlamakla görevlendirmiştir.3

Mart 1980’de komisyon, ilkokullar için İslam Din Bilgisi Dersi Öğretim Programı

hazırlamaya başlamıştır. Bu komisyonda 5 Türk öğretmen, 2 İslam Bilimci, 1 Türkolog ve 2

Protestan din eğitimcisi görev almıştır.4 1984’te düzenlenen Almanya’daki tüm eyaletler eğitim

bakanları toplantısında alınan “İslam Din Derslerinin okullarda zorunlu olması gerektiği” ile

ilgili karar, söz konusu derslerle ilgili projelerin hızlı bir şekilde yayılmasında etkili olmuş,

komisyon Ekim 1984’te öğretim programı taslağını tamamlayarak 1986’da Kuzey Ren

Westfalya’daki okullara dağıtmıştır.

1 Werner Herpell, 26.01.2015 Die Zeit, 16.09.15

2 Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamische Glaubensin den Schulen des

Landes NRW, Soest, 1989, s.264

3 Gebauer, Klaus: Geschichte der islamischen Unterweisung (Islamkunde) in NRW in: Landesinstitut für

Schule(Hrsg.): in Islamkunde in Nordrhein-Westfalen, Eigene Infos, Stand Januar 2007

4 Aşıkoğlu, Nevzat Yaşar: Almanya‟da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi, Diyanet Vakfı

Yayınları, Ankara 1993 S. 56

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

244

2.5.1. Ana Dil Dersleri Çerçevesinde Okutulan İslam Din Dersi

Kuzey Ren Westfalya eyaletinde 1986’da tamamlanan 24 üniteli ilköğretim programı

hem Türkçe hem Almanca olarak iki dilde yayınlanmıştır. Program „Religiöse Unterweisung

der Schüler islamischen Glaubens“ ( Müslüman Öğrenciler için Din Bilgisi ) adını

taşımaktadır.1 Toplam 24 üniteden oluşan müfredat programı sadece Türkçe Anadil Dersleri

içerisinde verilen din bilgisi için kullanılmıştır. Soest şehrinde bulunan Okul ve Hizmet içi

Eğitim Enstitüsü 1986 yılında Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde görev yapan Türkçe Anadil

Dersleri Öğretmenleri’ne yazı gönderip, onların yeni yayınlanan müfredat programı hakkındaki

görüşlerini almıştır. 850 kadar öğretmen müfredat programını olumlu bulduklarını ve Anadil

Dersleri içerisinde bu programdan yararlanacaklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerden 600

kadarı aynı yıl hizmet içi eğitime alınmıştır. Dersi vermek isteyen bu öğretmenler adı geçen

enstitü tarafından hizmet içi eğitime tabi tutulmuşlardır.2 Nitekim o dönemde İslam Din Bilgisi

Dersinin Türkçe Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulması düşünülmekteydi. Ayrıca bu

eyalette görev yapan 1000’e yakın Türkçe öğretmeninin 850’si Türkçe dersi çerçevesinde İslam

Din Bilgisi dersini okutabileceklerini ifade etmiştir.3

Müfredat proğramının bu şekilde kullanılmaya başlaması İslam Din Bilgisi Dersi’nin

başlangıcı olarak kabul edildi. Bu aşamada Hizmet içi Eğitimden geçen Türkçe dersi

öğretmenleri, ders kitabı ve yardımcı kaynaklar bulunmamasına rağmen dersi vermeye

başladılar.4 ATİB Genel Başkanı Fikret Ekin’in belirttiğine göre Alman okullarında Müslüman

çocuklar için Din Bilgisi derslerinin düşünülmesi ve hazırlık girişimleri, 1980’li yıllarda Alman

Sendikalar Birliğinde çalışan sol görüşlü Türkler’in Kur’an Kursları hakkında başlattıkları

karalama kampanyası sonrasında olmuştur. Bu bağlamda söz konusu ders Kur’an Kurslarına

alternatif olarak düşünülmeye başlanmıştır.5

Eyalet Kültür Bakanlığının çıkarttığı yönergeyle, Mart 1980’de Kuzey Ren Westfalya

Eyaleti Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsüne bağlı bir komisyon, ilkokullar için İslam Din

1 Anger, Thorsten: Islam in der Schule, Rechtliche Wirkungen der Religionsfreiheit und der Gewissenfreiheit

sowie des Staatskirchenrechts im öffentlichen Schulwesen, Duncker & Humblot, Berlin 2003 S. 301

2 Gebauer, Klaus: Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamischen Glaubens in den Schulen

des Landes Nordrhein-Westfallen (1979-1995), Hrsg. Vom Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,

Verlag für Schule und Weiterbildung Soest 1995 S. 266

3 Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamische Glaubensin den Schulen des

Landes NRW, Soest, 1989, s.266

4 Michael Kiefer: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S.

92Michael Kiefer: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S. 92

5 Fikret Ekin, Almanya’da Din Dersi Mücadelesi, ATİB yayınları, Köln 2000, s. 8.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

245

Bilgisi Dersi Öğretim Programı hazırlamaya başlamıştır. Komisyon tarafından hazırlanan bu

öğretim programı, 1986’da Kuzey Ren Westfalya’daki okullara dağıtılmıştır1

Böylece 1991’de 5-6. sınıflar için öğretim programı, 1996’da ise 7-10. sınıflar için

öğretim programı yayınlanmıştır. Ayrıca bu yıllardan itibaren söz konusu dersin Almanca

olmasına dikkat çekilmiştir. Nitekim bahsedilen iki öğretim programı da sadece Almanca

olarak yayınlanmıştır.

Öğretim programının hedef davranışlarını şu şekilde sıralanmıştır:

a. Bireyin tabiat ve diğer yaratıklarla ilişkisi

b. Bireyin diğer bireylerle olan ilişkisi

c. Bireyin kendine karşı sorumlulukları

d. Bireyin Allah’la olan ilişkisi

Öğretim programında dini hayatla günlük hayatın birbiriyle ilişkilendirilmesine dikkat

edilmiştir. Bu bağlamda bayram kutlamaları, namaz, oruç, zekât, hac gibi konularla dini hayat

ve dini sorumluluklar ön plana çıkarken, tanışıyoruz, ailemiz, toplum içindeki görevlerimiz gibi

konularla günlük hayata dikkat çekilmiştir.2

Bununla beraber her ünitede;

a. Didaktik yapı taslağı

b. Didaktik açıklamalar

c. Plan taslağı

d. Ünitede yer alabilecek konularla ilgili özet bilgiler

e. Konularla ilgili kaynaklar gösterilmiştir.

Ayrıca İslami kaynaklar, derslerde resimlerden yararlanma, dersin nasıl planlanabileceği ile

ilgili teknik bilgiler de sunulmaktadır.

1Beyza Bilgin, “Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarina İslami Din Dersi Program Geliştirme

Çalışmaları”,A.Ü.I.F. Dergisi, Ankara 1988, C. III, s.145

2 Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

246

1-4. sınıflara ait İslam Din Bilgisi Dersi Öğretim Programı aşağıdaki gibidir.

Yaşanılan ve tecrübe

edilen çevre

Görevler, saygı ve

gelenekler

Dini Bilgi

1.S

ınıf

1. “Birbirimizi tanıyoruz”

2. “Ailemiz”

3. “Camimiz”

4. “Hz. Yusuf ve

Kardeşleri”

5. “Hz. Muhammed’de

bir zamanlar çocuktu”

6.”Kur’an bana

konuşuyor”

Ana fikir/Ana Pekiştireç

7. “Bayramları kutluyoruz: “Hepimizin bir işi

var”, Hz. Muhammed’in doğum günü”

Görme ve hayret etme

2.S

ınıf

8. “Ben ve başkaları-

komşuluk üzerine”

9. “Görevler ve öğrenme”

10. “Namaz-Salât”

11. “Vücudum”

12. “Allah dünyayı ve

hayatı yarattı”

13. “Kâbe-hala kutsal”

Ana fikir/Ana Pekiştireç 14.”Bayramları kutluyoruz: “Yılbaşı, Şeker

bayramı, Sünnet’

Öğrenme ve yenilikler meydana getirme

3.S

ınıf

15. “Yardım etmek ve

yardım edilmek”

16. “Oruç tutmak”

17. “Zekât ve

sadaka”

18.“Mekkelilerin

yaşantısı”

19. “Hicret”

20. “Hz. Fatma ve Hz.

Ali- Peygamberin ailesi”

Ana fikir/Ana Pekiştireç 21. “Bayramları kutluyoruz: Ramazan ve

Ramazan Bayramı”

4.S

ınıf

22.”Paylaşma”

23.”Saygılı Olma”

24.”Kelime-i

Şahadet”

25.”Hac”

26.“Dinimizin 5 temeli

yaşantısı”

27. “Müslümanlar,

Hıristiyanlar, Yahudiler

ve başka din mensupları”

Ana fikir/Ana Pekiştireç 28. “Bayramları kutluyoruz: Kurban bayramı,

dağıtmak ve pay almak"

5-10. Sınıflara ait Öğretim Programı (Sekunderstufe I ) ise şu şekildedir:

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

247

Tablo 1: İslam Esasları: Almanya’da Günlük Hayat

Yaşanılan ve tecrübe

edilen çevre

Görevler, saygı ve

gelenekler

Dini Bilgi

5.S

ınıf

1. “Birlikte Yaşam”

2.“Tartışma, Suç ve

bağışlama”

3. “Erdem- karakter

güzelliği”

4. “Niçin bayram

yapıyoruz?”

5.“Allah dünyayı ve

insanları yarattı”

6. “Bir Allah ve

O’nun isimleri

6.S

ınıf

7. “Ben Müslüman bir

ailede yaşıyorum”

8. “Örnek şahsiyetler,

Starlar”.

9. “Sağlam vücut, sağlam

ruh”

10. “Peygamberler”

11. “Hicret”

12. “Allah Kur’an’da

bize konuşuyor

7.S

ınıf

13. “Yetimler, yaşlılar ve

engelliler

14. “Diğer Dinler”

15. “İslami Kültür”

16. “Dini törenler ve

ibadetler”

17. “İslam Tarihi’nin

ilk çağı”

18. “İslam nasıl

dünya dini oldu?”

8.S

ınıf

19. “Sevgi, evlilik ve

aile”

20. “İnsan olarak

sorumluluklarımız”

21. “Namaz” 22. “Günah”

23. “İnsan, hayat,

hastalık ve ölüm”

24. “Sünnet ve

hadisler”

9.S

ınıf

25. “İş ve boş zaman”

26. “Alkol ve

uyuşturucu”

27. “Modern bir

toplumda İslami

görevler”

28. “Halk sevgisi”

29. “Son hac”

30. “İslam-çokluk

içinde birlik”

10

.Sın

ıf

31.”Savaş ve Barış”

32.”Din ve Politika”

33.”Mezhepler”

34.”Erkekler ve

kadınlar”

35.”Bilim ve icat”

36.”Din Eğitimi

nedir?”

Zikredilen programda ünite içerisinde yer alabilecek konular ve kaynaklarla ilgili bir

takım bilgiler verilmiştir. Ancak öğretmenlere rehberlik edebilecek derslerin işleniş örnekleri

yer almamıştır. Bununla beraber konular çerçevesinde gelişen davranışları yoklayacak sorular

bulunmamaktadır. Nitekim bizzat kendimiz şahit olduğumuz gibi, söz konusu derse giren

öğretmenlerden edindiğimiz bilgilere göre ders kitaplarının ve ilgili öğretim materyallerinin

yetersizliği bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

248

1986 yılı itibarıyla ilkokullarda Türkçe dersleri çerçevesinde okutulmaya başlayan

İslam Din Bilgisi Dersleri, 1996’da Hauptschule ve Realschulelerde 5-10. sınıflarda

okutulmaya başlamıştır. İslam Din Bilgisi Dersinin haftalık 5 saat olan Türkçe dersleri

çerçevesinde haftada 2 saat olarak okutulması öngörülmüştü.1 Ancak öğretmenlerle yaptığımız

mülakatlarda bazı okullarda Türkçe dersinin haftada 5 saat yerine 3 saat olarak işlenmesinden

dolayı, bazı öğretmenlerin isteksizliği veya bilgisizliği nedeniyle İslam Din Bilgisi Dersinin

düzenli olarak okutulmadığı dile getirilmiştir.

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde Türkçe Dersleri çerçevesinde okutulmakta olan İslam

Din Bilgisi Dersi, halen uygulama aşamasındaki bağımsız bir branş dersi olarak okutulan

Almanca İslam Din Bilgisi Dersi ile beraber devam etmektedir. Farklı bir öğretim programı

da bulunmamaktadır. İslam Din Bilgisi Dersi, Arap ve Bosnalı öğrencilere ise kendi ana

dillerinde verilmektedir.

2.5.2. Bağımsız Bir Branş Dersi Olarak Almanca İslam Din Dersi

1998 – 99 öğretim yılında Kuzey Ren Westfalya Eyaletinde, Türkçe ve Anadili

Tamamlama Dersleri’nin ( MEU ) içeriğinde değişiklik yapılmıştır. Türkçe Dersi 7. ve 10.

Sınıflarda, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca vb. dillerin yanında ikinci ve üçüncü dil dersi olarak

kabul edilmiştir. Derse anadili Türkçe olmayan öğrenciler de katılabilecektir.2

28 Mayıs 1999 tarihinde Kuzey Ren Westfalya Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan

bir yönetmelikle, Anadil dersleri içerisinde verilen İslam Din Bilgisi ( Islamische Unterweisung

) dersinin bağımsız bir branş dersi olarak verilmesi sağlanddı.3 Bu branşın ismi 23 Şubat 2005

yılındaki başka bir yönetmelikle yine İslam Din Bilgisi olarak tercüme edebileceğimiz (

Islamkunde ) ismiyle değiştirildi. Yeni derse etnik kökeni ne olursa olsun bütün müslüman

öğrencilerin katılması sağlandı. 4

1Klaus Gebauer, Geschichte der islamischen Unterweisung in NRW, s. 3, Soest 2007.

2 Klaus Gebauer; Religiöse Unterweisung und Religionsunterricht für Schülerinnen und Schüler islamischen

Glaubens in den Schulen des Landes NRW, in Bildungsdiskussion in der Türkei und in Deutschland - 8 Jahre

Schulpflicht Religionsunterricht- Hrsg. Schönbohm, Çevirenler.: CoĢkun, Hasan und Ağdemir, Sürmeli,

Hacettepe-TaĢ Ankara 1998 S. 45.

3 Islamkunde in Nordrhein-Westfalen, Landesinstitut für Schule NRW (Hrsg.): in Islamkunde in deutscher

Sprache, Eigene Infos, Stand Januar 2007 S. 4.

4 Runderlass des Ministeriums für Schule und Weiterbildung, Erlass zum Schulversuch Islamische Unterweisung

vom 28.05.1999, 715.31-20/4-448/99, Absatz II.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

249

1999-2000 eğitim-öğretim yılından bu yana uygulanmakta olan yönetmeliğe göre dersin

çerçevesi aşağıdaki maddelerle oluşturulmaya çalışılmıştır:

1. Katolik ve Protestan din dersleri gibi bağımsız bir branş olarak İslam Din Bilgisi

Dersi okutulması amaçlanmaktadır.1 1999/2000 Eğitim-Öğretim yılının

başlamasıyla ders uygulamaya konmuştur.

2. Bu proje çerçevesinde İslam Din Bilgisi Dersinin bağımsız bir branş olarak diğer

dersler arasında yeri denenecektir. Aynı zamanda ders aracılığıyla eyalette

hazırlanan ders materyallerinin ve Hizmet İçi Eğitim konseptlerinin geliştirilmesi

planlanmaktadır.

3. Proje ilkokul ve ortaokulların bütün türlerinde (Grundschule, Hauptschule,

Realschule ve Gymnasium) 1. ve 10. sınıfları kapsayacaktır. Aynı ifade Ana Dil

Dersleri çerçevesinde okutulan Din Bilgisi dersleri için de geçerlidir.

4. İslam Din Bilgisi Dersi haftada 2 saat okutulan bağımsız branş dersidir. Derse

müracaat eden öğrenci bir eğitim yılı derslere katılmak zorundadır. Bu derslerde

alınan notlar okullarda okutulan diğer dersler gibi mezuniyet ortalamasına etki

edecektir. Eyalet bu ders için görev yapmakta olan öğretmenlerin yanında,

Müslüman olmak şartı ile başka öğretmenler de atayabilecektir.

5. Ders dili Almancadır.

6. Bir grup oluşturulabilmesi için en az 12 öğrenci gereklidir. Aynı ifade Ana Dil Dersi

için de geçerlidir. Ancak bazı okul müdürleri kendi inisiyatiflerini kullanarak gerekli

sayıya ulaşılmazsa da grup oluşturabilmektedir.

7. Projeye katılan tüm okullar her yıl 31 Ağustos’a kadar ders süreci ile ilgili rapor

sunacaktır. Projenin yürütülmesinde Eyalet Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü yardımcı

olacaktır.

8. Söz konusu dersi okutmak isteyen okullar semt yöneticilerine müracaat

edeceklerdir. Semt yöneticileri ise eyalet bakanlığına teklifi sunacaktır.2”

1 Birinci Maddede İslam Din Dersi için, Katolik ve Protestan Din Dersine eşit bağımsız bir ders ifedesi

bulunuyor ama Katolik ve Protestan Din Dersini verecek öğretmenler kiliseler tarafından belirlenmesine rağmen

İslam Din Dersi için böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta bakanlık ve eğitim müdürlükleri kendi

oluşturmuş oldukları danışma kurulundan sertifika alşmamış olan kişileri bile öğretmen olarak atamaktadır.

Onun için malesef diğer din derslerine eşit şartlardaki bir İslam Din Dersinden bahsedebilmek mümkün

gözükmemektedir.

2 Kultusministerium des Landes NRW. Erlass vom 28. Mai. 1999.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

250

Bu yönetmelik çerçevesinde Almanya’da okulların öncelikli hedeflerini şu şekilde sıralamak

mümkündür:

a) Siyasal ve sosyal yükümlülüğü üstlenmeye hazırlama,

b) Eleştirel dayanışma göstermeye hazırlama,

c) Kadın ve erkek arasındaki adalet ve eşitliğin sağlanmasına katkıda bulunma,

d) Doğa, çevre ve kişinin kendi sağlığına ilişkin bilinç oluşturma,

e) Kültürel yaşama katılımları sağlama,

f) Bedensel, zihinsel özürlü ve ruhsal bozukluğu olan insanlara anlayışlı davranma,

g) Birlikte yaşama ve deneyim edinme olanaklarını yaratma,

h) Diğer halklar ve etnik gruplarla göçmenlerin toplumdaki özgün durumlarına ve

yaşama haklarını anlayışla karşılama ve barış içinde birlikte yaşama için gerekli

çabayı harcama,

i) Diğer kültürlerin ve değişik dinlerin değerlerine saygı gösterme

İslam Din Bilgisi Dersinin özel amaçları ise şunlardır:

a. Özellikle Almanya’da doğmuş Müslüman kuşakta tarih, ahlak ve İslam

geleneklerinin bilincini uyandırmak;

b. Genç nesli dini gelenekler yardımıyla yönlendirmek;

c. Müslüman olmayan bir çevrede Müslüman benliğin gelişmesine yardımcı

olmak;

d. Çeşitli dinlere mensup insanların, özellikle Müslümanlar ile Hıristiyanların eşit

haklara sahip olduğu ve karşılıklı anlayış bilincini geliştirerek barış içinde

yaşamalarına yardımcı olmak;1

e. Müslümanların Almanya’daki hayat şartlarını İslam geleneğine göre

yorumlamaya ve bunların üstesinden gelmeye yardımcı olmak.2

1 Kultusministerium des Landes NRW. Erlass vom 28. Mai. 1999

2 Religiöse Unterweisung für Schüler islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,

Soest 1986, s. 15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

251

Yukarıda sıralanan özel amaçlar dikkatle incelendiğinde İslam Din Bilgisi Dersinin

Müslüman öğrencilerin, islam dini ile ilgili bilgilerin yanında, yaşadıkları topluma

entegrasyonunun ön plana çıkarıldığı anlaşılacaktır.

Bir öğretim faaliyetinin başarıya ulaşması için, müfredat proğramının yanında, onu

planlayıp uygulayacak olan öğretmenin becerisi de son derece önemlidir.

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde 2014 - 15 Eğitim Öğretim yılı itibariyle 69 öğretmen,

50 ilkokul ( Grundschule ) ve 42 ortaokul ve lise ( Weiterführende Schulen ) olmak üzere 92

okulda İslam Din Dersi ( Islamischer Religionsunterricht ve İslamkunde) vermektedir.1

Bundan 10 yıl kadar önce, 37 bayan ve 38 erkek olmak üzere toplam 75 öğretmen İslam Din

Derslerini okutmak için görev almıştı. Emekli olan bütün öğretmenlerin yerine yeni öğretmen

atanmaması sonucu, dersi okutan öğretmen sayısında düşüş mevcuttur. Bu durum daha fazla

okulda İslam Din Dersi verme ve bu dersi eyalet genelinde yaygınlaştırma politikasıyla

uyuşmamakta, dolayısıyla eyalette yaşayan müslümanların din eğitimi özgürlüğü

kısıtlanmaktadır. Üstelik şu anda Kuzey Ren Westfalya eyaletinde 100 kadar öğretmen,

eyelette İslam Din Dersi için oluşturulan Danışma Kurulu’ndan öğretmenlik yapabilme

sertifikası almış bulunmaktadır.2 Söz konusu öğretmenlerin tamamı Müslüman olduklarını

beyan etmişlerdir. Çoğunluğunu daha önce Türkçe ve Arapça Ana Dil dersleri veren

öğretmenler oluşturmaktadır. 10 yıl kadar önce öğretmenlerin 60’ı Türkiye kökenli, 15’i ise

Fas, Tunus ve Bosna kökenli idi. 14 öğretmen Alman üniversitelerinde İslam Bilimleri alanında

eğitim görmüştü. 2 öğretmen ise Türkiye İlahiyat Fakültesi mezunuydu. Diğerleri Türkiye’de

veya Almanya’da başka branşlarda öğrenim gören kimselerden oluşmaktaydı. Kısaca

özetlemek gerekirse bir kısmı yüksek öğretim kurumundan mezun iken bir kısmı öğretmen

lisesi mezunudur. Diğer bir kısmı ise çeşitli branşlarda öğrenim gören kimselerdir.

Bakanlığın 28.05.1999 tarih ve AZ.715.31, 20/4-488/99 sayılı yönergesinde İslam Din

Bilgisi Dersi için Ana Dil Dersi veren öğretmenlerin dışındaki Müslüman öğretmenlerin de

tercih edilebileceği belirtilmiştir.3 Ancak tercih edilecek öğretmenlerin sahip olması gereken

yeterliklere değinilmemiştir. Dolayısıyla yöresel yönetimler (Bezirksregierung) farklı

uygulamalara gitmiştir. Düsseldorf ve Köln şehirlerindeki yönetimler, İslam bilimleri alanında

1http://www.iru-beirat-nrw.de/fortbildung.html. 19.09.15

2 http://www.iru-beirat-nrw.de/fortbildung.html. 19.09.15.

3 Runderlass des Ministeriums für Schule und Weiterbildung, Wissenschaft und Forschung vom 28.05.1999

AZ.715.31, 20/4-488/99.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

252

eğitim görmüş yeni öğretmen alımına önem verirken, Arnsberg, Detmold ve Münster gibi

şehirlerdeki yönetimler daha çok Türkçe ve diğer Ana Dil dersi öğretmenlerini tercih etmiştir.

Kuzey Ren Westfalya’da yapılan bir çalışma, konunun uzmanı veya üniversite mezunu

olmayan öğretmenlerin başarılı olamayacağını şu şekilde dile getirmektedir:

“Din dersi alanında Almanya tarafından düzenlenmiş kurslarla yetiştirilmeye çalışılan

diğer branş öğretmenleri ile başarılı olmak şüphelidir. Ülkemizde sınıf öğretmenlerinin

üniversite eğitimi almış olmaları gerektiği kabul edilerek buna uygun programlarla

yetiştirilmesine özen gösterilmektedir. Yapılan araştırmalar, çoğu öğretmen lisesi

mezunlarından oluşan İslam Din Bilgisi Dersi öğretmenlerinin muhteva ve metot açışından

yabancı oldukları bir alanda başarılı olacağını beklemenin doğru olmayacağını ortaya

koymaktadır”. 1

Tüm bunlarla birlikte 2012 – 13 öğretim yılına kadar, öğretmenlerin yetiştirilmesine

yönelik hizmet içi eğitim faaliyetleri de yapılmıştır. Hizmet İçi Eğitim Kursları (Fortbildung,

Weiterbildung) mesleki bilgi ve becerileri geliştirme, güncel bilimsel gelişmeleri takip etme ve

öğretimi verimli hale getirme konularını destekleyici kurslardır. Alman Meslek Eğitimi

Kanununun 1. Maddesinde nitelikli hizmetiçi eğitimin mesleki bilgi ve becerileri geliştireceği

ve mesleki alanda ilerlemeye imkan hazırlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu kurslar bilgi

edindirme, geliştirme, bilgileri güncelleme ve kariyer geliştirme amaçlarını gütmektedir.2

İyi bir eğitim, iyi eğitilmiş öğretmenlerle mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda

Almanya’da, İslam Din Bilgisi Dersi öğretmeninin öğrenciler tarafından dinin doğru bir şekilde

anlaşılmasını sağlamak, öğrencilerin yaşadığı toplumla barışık, diğer dini ve dünya görüşlerine

toleranslı bir insan olmalarına yardımcı olması gerektiği ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla

İslam Din Bilgisi Dersi, öğretmenlerin hem göreve başlamadan önce hem de görev esnasındaki

yeterliliklerine göre şekillenmektedir.

Yukarıda Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde görev yapan İslam Din Bilgisi

öğretmenlerinin çok azının ilahiyat eğitimi almış olduğu görülmektedir. Ancak yeterli ilahiyat

eğitimi almamış bu öğretmenlerin Kuzey Ren Westfalya Eyalet’indeki Okul, Eğitim ve

Araştırma Bakanlığı, Okul ve Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü tarafından düzenlenen hizmet içi

eğitim kursları ile yetiştirilmesine gayret gösterilmektedir.

1 Halit Ev, Almanya-Kuzey Ren Westfalen Eyaleti’ndeki “İslam Din Dersleri” Konusunda Bazı Tespit ve

Teklifler, Çanakkale’de Tebliğ olarak sunulmuştur.

2 Wikipedia Enzyklopädie, 12.Nisan 2013,Kategorie Berufsbildung

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

253

Bu çerçevede iki türlü hizmet içi eğitim programı uygulanmıştır:

1. Şu ana kadar Türkçe ve Arapça Ana Dil dersleri vermiş olan veya hala vermekte

olan, Ana Dil dersi öğretmenlerine verilen hizmet içi eğitim

2. Almanya’da İslam bilimleri alanında eğitim gören, göreve yeni başlayan

(Seiteneinsteiger) öğretmenlerin katıldıkları hizmet içi eğitim.

Şimdiye kadar Ana Dil Dersleri veren öğretmenler, öğrencileri tanıyan ve okulda belli

tecrübelere sahip olan öğretmenler olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda onlara daha çok

din eğitimi ve öğretiminde kullanılan metotlar, İslami-dini metin analizleri, önemli kavramlar

ve gerekli görüldüğünde İslam tarihi ile ilgili bilgiler verilmektedir.

Göreve yeni başlayan öğretmenlere ise Düsseldorf ve Köln’de ders nasıl planlanır, konu

nasıl öğretilir gibi sorular çerçevesinde pedagojik formasyon eğitimine ağırlık verilmektedir.

Eğitimin sonunda yapılan sınav sonuçlarına göre “evet bu kişi İslam Din Bilgisi dersi verebilir”

ifadesi ile sertifika takdim edilmektedir.1

Ancak söz konusu hizmet içi eğitim kurslarında İslam diniyle ilgili yok denecek kadar

sınırlı bilgi sunulmaktadır. Dolayısıyla bir konunun içeriği öğretilmeden o konuların nasıl

öğretileceğine dair bilgilerin ne kadar yararlı olabileceği tartışılmalıdır. Görüşlerimizi

desteklemek amacıyla 2000li yıllarda gerçekleştirilen bir hizmetiçi eğitim programının bir

örneğini vermek yerinde olacaktır:

Tablo 7: Hizmet İçi Eğitim Programı

Hizmet İçi Eğitim Programı

Tarih: 15-16 Kasım 2001

Konu: “Almanca İslam Din Bilgisi Projesi”

Yer: Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsü

15 Kasım 2011

Konu: 2000/2001 Öğretim Yılındaki Proje İle İlgili

Tecrübeler

Saat: 10:00 Ulaşım

1 Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003, s. 17.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

254

10.15 Selamlama ve Giriş

Dr. Gebauer: Projenin Şu Andaki Durumu

Ulrich Pfaff: İslam Din Bilgisi Dersi’nin Hukuki Durumu

Saat: 10.45 2000/2001 Öğretim Yılındaki Proje İle İlgili

Tecrübeler

Grup Çalışması

İçerik: Tanışma Turu

İslam Din Bilgisi Dersi Öğretmenlerinin 2000/2001

eğitim-öğretim yılındaki tecrübeleri (Dersle ilgili

hazırladıkları materyallerle)

Sorular, Tartışma, Başarılar ve Problemler

Çalışma grubunda konuşulanların rapor haline

getirilmesi

Saat:12.45 Öğle Yemeği

14.30 Grup çalışmaları raporlarının sunumu

16.00 Kahve Molası

16.30

Prof. Dr. Stefan

Reichmuth

Cihat – Müslümanlar ve Modern Bir Devlette Şiddet

Uygulama

Saat: 17.15 Tartışma

18.00 Cuma Gününe Hazırlık

18.30 Akşam Yemeği ve İsteğe Bağlı Öğretmenlerin Fikir

Paylaşımı

16 Kasım 2001

Konu: Projenin Geleceği

Saat: 08.30

Ulrich Pfaff Bakış Açıları

Saat: 9.00 Çalışma Gruplarının Oluşturulması

Grup1: Öğretim Programı ve Kaynak Geliştirme

Grup2: Hizmet içi Eğitim Planlaması

Grup3: Öğretmen Yetiştirme

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

255

Grup4: İslami Kuruluşlarla İşbirliği

Grup5: Diğer Dini Cemaatlerle İşbirliği

Saat: 9.15 Grup Çalışması

10.30 Kahve Molası

11.00 Grup Çalışmalarının Değerlendirilmesi

12.00 Bochum Üniversitesi İslam Bilimleri Bölümü yüksek

öğretim programı ile ilgili özet konuşmalar

Neşe İhtiyar “İslam’da Eğitim ve Öğretim” 2001/2002 öğretim

yılı yaz dönemi semineri

Mohammed Assila 2001/2002 öğretim yılı kış dönemi semineri

Prof. Dr. Stefan

Reichmuth:

“İslam Bilimleri Bölümünün Kazandıracağı

Formasyonlar”

Saat: 12.30 Kapanış Konuşmaları

13.00 Öğle Yemeği ve Kapanış

Örnek Hizmet İçi Eğitim Programı içeriklerinde görüldüğü gibi daha çok eğitim

formasyonuna ağırlık verilerek Batı’da olumsuz algılanan İslam’ın cihat anlayışı gibi konular

üzerinde durmak tercih edilmektedir. Bunun yanında tecrübelerden hareketle İslam Din Bilgisi

dersini verimli hale getirme çabaları ve grup çalışmaları, sorunların öğretmenler ile işbirliği

çerçevesinde çözümüne katkıda bulunabilmektedir. Eğitim Bakanlığı tarafından organize

edilip, Soest Okul ve Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü tarafından sunulan hizmet içi eğitim

proğramları 2012 yılından bu tarafa artık düzenlenmemektedir.

2.5.3. 2012 – 2013 Öğretim Yılı İtibariyle Uygulamaya Giren İslam Din Dersi

Kuzey Ren Westfalya Eyalet Hükümeti 22.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren “7. Okul

Kanunu Değişiklik Yasası” ile bu eyaletteki okullardaki Müslüman öğrencilere yönelik

bağımsız bir İslam Din Dersi okutulması kararlaştırılmıştır.1 Bu bağlamda yukarıda da

belirtildiği üzere Alman Anayasası’nın 7. maddesinin 3. bendine uygun din dersi için, Anayasa

ve Eyalet Yasalarında tanımlanan tüm Müslümanları temsil eden bir cemaatin bulunmaması

eksiklik olarak değerlendirilmiştir. Nitekim bu sorun halen devam etmektedir. Ancak hükümet

1 Gesetz – und Verordnungsblatt (GV.NRW.) Ausgabe 2011 Nr.34 vom 30.12.2011 Seite 725 bis 732 Gesetz

zur Einführung von islamischem Religionsunterricht als ordentliches Lehrfach (7.Schulrechtsänderungsgesetz)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

256

yeni bir çözüm geliştirmiştir. Dini cemaatin üstlenmesi gereken sorumluluğu ve kontrolü Eyalet

Eğitim Bakanlığına yükleyerek 2012 – 2013 öğretim yılından itibaren eyalet okullarında İslam

Din Dersi uygulaması başlatılmıştır. Eyalet Hükümetinin 22.12.2011 tarih ve 34 Numaralı

yasasına göre Eğitim Bakanlığı 8 kişiden oluşan bir danışma kurulu oluşturmuştur. Danışma

kurulundaki 4 üyelik için, henüz anayasal dini cemaat statüsü kazanmayan mevcut dini

cemaatler tarafından, dinî, bilimsel, pedagojik ve İslami bilimler açısından yeterliliğe sahip

kimseler önerilmiştir. Diğer 4 üye ise Bakanlık tarafından aynı yeterliliklere sahip kişiler

arasından dini cemaatlerle işbirliği yapılarak belirlenmiştir. Danışma kurulu kendi içerisinde

bir başkan seçmiştir. Danışma kuruluna üç yıllığına seçilen üyelerin herhangi bir ücret talep

etmeyecekleri belirtilmiştir. Bu kanunun 31 Temmuz 2019 tarihinde yürürlükten kaldırılacağı

öngörülmüştür.1

Kuzey Ren Westfalya Eyalet Hükümeti, İslam Din Dersi’ni (Islamischer

Religinsunterricht) 2012 – 13 öğretim yılında önce ilkokullarda (Grundschulen), 2013 – 14

öğretim yılından itibaren de orta ve lise dengi okularda ( Weiterführende Schulen ) uygulamaya

koymuştur.

Eğitim Bakanlığı uygulamaya kademeli olarak geçmeyi ve eyalette sayıları 320.000

olarak tahmin edilen2 bütün öğrencilere ulaşmayı planlamaktadır. İlk aşamada İslam Din Bilgisi

Dersinin 130 pilot okulda uygulanması düşünülmektedir. Bu okullarda ders vermekte olan

öğretmenlerin dışında, 60 öğretmen uygulamaya konulması düşünülen ders için Dortmund ve

Düsseldorf şehirlerinde düzenlenen sertifika kurslarına devam ekmektedir.3 İslam Din Dersi,

2014 -15 Öğretim Yılında 52 ilkokul ve 40 orta dereceli okul olmak üzere toplam 92 okulda,

64 öğretmen tarafından 6500 kadar öğrenciye verilmektedir.4

İslam Din Dersi için Okul Bakanlığı tarafından bir komisyon oluşturularak, öğretim

proğramı hazırlanmıştır. Proğramın içeriği ve hukuki durumuyla ilgili danışmanlık yapmaları

için Münster Üniversitesi İslam İlahiyat Kürsüsü’nden Prof. Khorchide ve Osnabrück

Üniversitesi İslam İlahiyatı Enstitüsü Müdürü Prof. Bülent Uçar görevlendirilmişlerdir. Yeni

1 Gesetz – und Verordnungsblatt (GV.NRW.) 2 Müslüman öğrencilerin KRW eyaletinde yaşayan 6.500ü (%2) İslam Din Dersi alabilmekte %98i böyle bir

imkandan yoksun olarak eğitim hayatını sürdürmektedir. 3 Reiner Burger, NRW FAZ, Düsseldorf, 9 Ocak 2012

4 15 Ağustos 2014’te Eğitim Bakanı bayan Löhrmann, bakanlık internet sayfasında, dersi adım adım bütün

okullara yayacaklarını belirtmiştir.

https://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressekonferenzen/2014/2014_08_15-

Schuljahrespressekonferenz/Pressefassung-Sprechzettel-Ministerin-15_08_14.pdf. 26.09.15.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

257

proğramın hazırlanmasına kadar öğretmenlerin İslam Din Bilgisi Dersi ( Islamkunde ) için

hazırlanan öğretim proğramını kullanabilecekleri belirtilmiştir.1

01.12.2013 tarihinde tamamlanıp yürürlüğe giren öğretim proğramı yeni dersin

içeriğinin tasvir etmektedir. Bu müfredata göre, İslam Din Dersleri dini cemaatlerin inanç

ilkelerine uygun olarak verilecektir. Ders müslüman topluluk için, Allah'a ve Peygamberimize

bağlılığın ve insan haysiyetinin önemini kavratma temeli üzerine inşa edilecektir. Müfredat

Proğramında dersin amacı şu şekilde ifade edilmektedir: “İslam Din Dersi’nin temel amacı,

İslam dininin inanç ve uygulamalarını tanıma, dini inanç ve hayatın gerçekliği arasında bağlantı

kurmaya, sürdürülebilir bir hayatın yaşanmasına katkıda bulunmaktır”.2

İslam Din Dersi ( Islamischer Religionsunterricht ) Müfredat proğramı yetkinlik bazlı

(Kompetenzorientierung) ve modern din eğitiminin kriterleri esas alınmaya çalışılarak

hazırlanmıştır. İlkokul Müfredatı Proğramında 4. Sınıfın sonunda derse katılan öğrencilerden,

dersi aldığı takdirde kazanması gereken özellikler belirtilmiş ve bu çerçevede dersi verecek,

mesleki ve pedagojik olarak iyi yetişmiş öğretmene geniş bir yetki verilmiştir. Öğrencilerin

öğrenim durumlarını dikkate alacak öğretmen, öğrencilerinin konuyu anlayabilmeleri

noktasında izleyeceği metodu ve ders metnini kendisi belirleyebilecektir. Öğrenciler de derste

bağımsız öğrenme çerçevesinde bireysel sorumluluk üstleneceklerdir. Öğrenciler problem ve

eylem odaklı öğrenme anlayışlarını gerçekleştirirken, öğretmen onlara teşvik ve eşlik etme

görevi üstlenecektir.

Yetkinlik bazlı ( Beceri odaklı ) Müfredat proğramı aşağıdaki alanları içermektedir:

Allah/Tanrı Hakkında: Her şey O’ndan gelmiştir ve her şey O’na dönecektir.

İnsanların hepsi Allah tarafından yaratılmıştır.

Yol gösterici ve örnek Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammeddir.

Kur’an-ı Kerim ve diğer ilahi kitaplar Allah’ın kelamıdır.

1 Islamischer Religionsunterricht, Rede der Ministerin für Schule und Weiterbildung des NRW, Sylvia Löhrman,

Schuljahresauftraktpressekonferenz 17. Augustus 2012,

http://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressekonferenzen/2012/17_08_2012_-

Zum-Auftakt-des-Schuljahres-2012_13/Sprechzettel_17_08_12.pdf

2 Lehrplan für die Grundschule in NRW, Islamischer Religionsunterricht, Vorwort, Hrsg.: Ministerium für

Schule und Weiterbildung des NRW, 1. Auflage 2013

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

258

İnsan hayatında Din ve İnancın önemi.

Dünya hayatı ve Sorumluluklarımız.

Bu altı alan İslam Anlayışının temel inanç ve Ahlak Sistemini belirlemede önemli esaslar olarak

zikredilebilir.1

2019 yılında kanun yürürlükten kalkacaktır. O zamana kadar muhtemelen İslami

cemaatlerin müzakereci olarak ortaya çıkacakları ve dolayısıyla Anayasa’nın 7. Maddesinin 3.

Bendinde çerçevesi çizilmiş olan Din Dersinin, İslam Din Dersi için de geçerli olacağı

umulmaktadır.

Farklı yayınevleri komisyonlar oluşturarak dersle ilgili kitapların yazımına çaba

göstermektedir. Bugüne kadar yayınlanan kitaplar şunlardı.:

1. “Die Schöne Quelle (Güzel Kaynak)”: Grundschule (ilkokul) 3.sınıflar için hazırlanan bu

kitabın komisyonu içerisinde ben de yer almaktayım. Önel Verlag yayınevinin öncülüğünde

hazırlanan bu kitabın yazarları Klaus Gebauer, Havva Yakar, Şeniz Hale Önel, Hüseyin Çetin,

Dorothea Paschendir.

2. “Saphir (Safir)”: 5.ve 6.sınıflar için kaleme alınan bu eser, Kösel Verlag yayınevinin

öncülüğünde hazırlanmıştır. Lamya Kaddor, Rabeya Müller ve Harry Harun Behr ise

editörlüğünü üstlenmiştir. Ayrıca Sara El Abrache, Stefanie Alhayari, Musa Bagrac, Bernd

Rıdwan Bauknecht, Luise Becker, Mohammed – Tamim Hakimi, Zilka Idrizovic, Miyesser

Ildem, Ute Jarallah, Nurçan Karatepe, Çiğdem Mercan – Ribbe, Ina Al – Moneyyer ve Mirsad

Niksic gibi şahsiyetler ile işbirliği yapılmıştır.

3. “Einblick in den Islam (İslama Bakış)”: Anadolu Verlag yayınevinin öncülüğünde hazırlanan

bu kitap Bülent Uçar başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından yazılmıştır. Komisyonda

Marjam Ulfat, Gülden Uzunöver, Selvi Can, Wahibe Abou – Saleh, Germana Rodrıguez,

Arslan Yalçın, Nuri Senay ve Özcan Atabaş gibi şahsiyetler yer almıştır.

4. “Lehr- und Arbeitsmaterialien für den Islamunterricht (İslam Dersi için Öğretim ve Çalışma

Materyalleri)”: Bu kitap Muhammet Mertek ve INID (Institut für Information über Islam und

Dialog e.V.) yani İslam Hakkında Bilgilendirme ve Diyalog Derneği tarafından yayınlanmıştır.

Bu eser yardımcı kaynak olarak değerlendirilmektedir.

1 Lehrplan für die Grundschule in NRW, Islamischer Religionsunterricht, Vorwort, Hrsg.: Ministerium für

Schule und Weiterbildung des NRW, 1. Auflage 2013. S. 20 – 23.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

259

5. Islam (İslam): Bu kitap şarkiyatçı Monika ve Udo Tworuschka tarafından kaleme alınmış

çocuklara yönelik bir eserdir. Yine aynı şahıslar tarafından kaleme alınmış Die Weltreligionen

Kindern Erklaert (Dünya Dinlerini Çocuklar Anlatıyor) adlı eseri yardımcı kaynak olarak

zikretmek mümkündür.

Ders kitaplarında pedagojik açıdan hem öğretim proğramları dikkate alınmış, hem de

uygulamaya girecek İslam Din Dersleri de düşünülerek genel islami konulara yer verilmiştir.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Federal Almanya’da Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersi

hakkında öğrenci ve velilerin görüşlerini ele alan araştırmamız, konunun asıl muhatabı olan

kişilerin istekleri doğrultusunda öneriler geliştirmeyi amaçlamıştır. Böylece araştırmamız

Kuzey Ren Westfalya eyaletinde Almanca ve bağımsız bir branş dersi olarak okutulan İslam

Din Bilgisi Dersi’nin amaçları, öğretim programı, İslam Din Dersi’nin Türkçe Ana Dil Dersleri

ve okul dışında cami derneklerinde okutulan dini eğitim üzerindeki etkilerini ortaya koymaya

yönelmiştir.

Araştırmamızda elde ettiğimiz sonuçlara göre 1986’dan itibaren ilk okullarda, 1996 yılı

itibariyle Hauptschule, Gesamtschule ve Realschuleler’de okutulmaya başlanan Türkçe dersleri

çerçevesinde okutulan İslam Din Bilgisi Dersleri ile günümüzde Almanca ve bağımsız bir branş

dersi olarak okutulan İslam Din Bilgisi Dersi uygulaması Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde

paralel olarak devam etmektedir. Ayrıca her iki derste aynı öğretim programı uygulanmaktadır.

Başka bir ifade ile, iki ders arasındaki fark, birisinin Türkçe diğerinin de Almanca olmasıdır.

Daha önceki İslam Din Bilgisi Dersi Türkçe ve sadece Türk öğrencilere yönelik iken, yeni

uygulamadaki Din Bilgisi Dersi Almanca olarak tüm Müslüman öğrencileri kapsamaktadır.

Zira Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde bazı milletlerin kendi ana dillerinde İslam Din Bilgisi

Dersi okutma imkânı tanınmıştır.

Almanca İslam Din Bilgisi Dersi uygulamasıyla birlikte branş öğretmenlerinin atanmış

ve atanmakta olması önemli bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Almanca ve

bağımsız bir branş dersi olarak verilen İslam Din Bilgisi Dersi ile ilgili bir geleneğin

oluşmaması, Almanca İslam dini terminolojisinin bulunmaması, dersi okutacak hem İslam

ilahiyatı hem de eğitim formasyonu almış öğretmenlerin bulunmaması veya bulunduğu halde

Almanca olarak verebilecek dil seviyesine ulaşmaması gibi sorunlar nedeniyle bir takım

zorluklarla karşılaşabilmektedir. Bu konudaki zorlukları aşabilmek için eğitim bakanlığı ve

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

260

eyalet içindeki ve dışındaki üniversiteler büyük bir çaba sarf etmektedir. Bu çalışmalara Soest

Şehrinde bulunan Okul ve Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünde verilen Hizmet İçi Eğitim kursları,

yeni öğretim programı hazırlama çalışmaları, Münster ve Osnabrück üniversitelerinde İslam

Din Bilgisi öğretmeni yetiştirmeye yönelik bölümlerin açılması örnek olarak verilebilir.

Federal Almanya Anayasası’nın 7.3. maddesi din dersinin okutulmasına Anayasal temel

oluşturmaktadır. Söz konusu maddede herhangi bir dinin veya mezhebin adı zikredilmeyerek

sadece din dersinin devletin denetiminde “dini toplulukların (Religionsgemeinschaften) temel

ilkeleriyle uygunluk içinde” verileceği hükmü yer almaktadır. Bu yüzden Anayasa’nın 7.3.

maddesinde geçen “dini topluluk” kavramının ne anlama geldiğinin anlaşılması büyük önem

taşımaktadır. Çünkü din dersi konusunda muhatap olarak kabul edilme “dini topluluk” statüsü

ile yakından ilgilidir. Federal Almanya’da Katolik ve Protestan kiliselerinin yanında, Yahudi

cemaati de söz konusu statüye sahiptir. Ancak Almanya’da Hıristiyanlıktan sonra en çok

mensubu bulunan din İslam dinidir.

Müslümanların henüz bu statüye ve diğer dini cemaatlerin haklarına sahip olamaması

düşündürücüdür. Federal Almanya’da yaşayan Türk ve diğer Müslüman ailelerin çocuklarının

büyük bir kısmı uzun yıllar hiç din eğitimi alamamıştır. Bazıları ise çeşitli dini cemaat mensubu

pedagojik formasyondan yoksun kişilerce plansız ve programsız bir şekilde din eğitimi almaya

çalışmıştır. Böylece pek çok vatandaşımız sağlıklı bir din eğitiminden mahrum bırakılmıştır.

Bu durum bazı vatandaşlarımızın dini siyasi olarak kullanmaya çalışan gruplara kolayca

meyletmeleri gibi zararlı sonuçlara neden olabilmiştir.

İslam Din Bilgisi Dersi Müfredat Programları hem Türkiye’den hem diğer İslam

Ülkelerinden gelen değerli din ve bilim adamları ile Almanya’da bulunan Eğitim Bilimcileri

tarafından günümüz şartları dikkate alınarak özenle hazırlanmaya çalışılmıştır. Ancak bir

öğretim programının, toplumda meydana gelen değişmeler, teknolojik gelişmeler karşısında

uzun yıllar güncelliğini devam ettirebilmesi mümkün gözükmemektedir.

Bugün Federal Almanya’da, Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde uygulanan İslam Din

Bilgisi projesinden başka, bazı eyaletlerde değişik projeler uygulanmaktadır. Bu projeleri genel

olarak İslam Din Dersi, İslam Din Bilgisi Dersi ve Dinler arası Eğitim veya Dinlerin Birlikte

Eğitimi şeklinde üç bölümde incelemek mümkündür. Dinlerin Birlikte Eğitimi tüm dinlere

mensup öğrencilerin katılabileceği ve bütün dinler hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır.

Federal Almanya’da bulunan dini cemaatlerin tamamına yakını İslam Din Bilgisi

dersine karşı çıkmakta, diğer din derslerinin muadili olan bir din dersi istemektedir. Aslında bu

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

261

dersin denetimi ve idaresi hukuken ilgili eyalet hükümetlerine aittir. Ayrıca söz konusu dersin

resmi Müslüman bir muhatabı bulunmamaktadır.

Buna rağmen Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi dersine katılım

oranı % 85’in üzerindedir. Kanaatimizce bunun iki nedeni vardır. Birincisi Müslüman ailelerin

çocuklarının mutlaka din eğitimi almalarını istemeleri; ikinci ise Almanya’da yaşayan

Müslümanlar devletin kurumlarına ve özellikle okullarına karşı olan güvenleridir.

Araştırma bulgularında görüldüğü gibi hem öğrenciler hem de veliler ders dilinin

Almanca olmasında sakınca görmemektedir. Ayrıca öğretmenlerle yaptığımız mülakatlarda da

aynı sonuç ortaya çıkmaktadır.

Öğretmenlerle yaptığımız mülakatlarda öğretmenlerin büyük bir kısmı, dini alanda bir

fakültede eğitim almadıklarını ve ilkokul seviyesinin üzerinde bu dersi vermede kendilerini

yeterli görmediklerini belirtmiştir. Nitekim öğrencilerin ve velilerin çoğu dersin branş

öğretmeni tarafından verilmesini dersi farklı kılan ikinci özellik olarak değerlendirmişlerdir.

Almanca İslam Din Bilgisi Dersi Türkçe derslerini esas itibariyle etkilememektedir.

Ancak bazı okullarda Türkçe dersleriyle aynı saatte olduğundan Türkçe dersine katılımı

azaltabilmektedir. Bazı öğrenciler her iki dersi seçmek istedikleri halde program çatışması

nedeniyle birisini tercih etmek zorunda kalmaktadır. Nitekim öğretmenlerle yaptığımız mülakat

ve gözlemler de bu durumu doğrulamıştır.

İslam din Bilgisi Dersi’ne katılım artıkça Kur’an ve dini bilgiler eğitimi almak için

camiye gitme durumunda belirli bir azalma görülmektedir. Ancak bulgular dikkatle

incelendiğinde 15 – 18 yaş grubu öğrencilerde camilerde düzenlenen kursa katılımın belirgin

ölçüde azaldığını görmek mümkündür. Gözlemlerimiz de çocukların 12 – 13 yaşından sonra

camiye gitmediklerini veya isteyerek gitmediklerini doğrulamaktadır.

Bu eyalette görev yapan öğretmenler açısından ders kitabı ve yardımcı kaynak eksikliği

İslam Din Bilgisi Dersinin en büyük sorunu olarak algılanmaktadır. Öğretmenler üzerinde

yaptığımız mülakatlar da bunu doğrular niteliktedir.

Söz konusu derse yönelik öğretim programıın İslâm iman esaslarını yeterli derecede ele

almadığı göze çarpmaktadır. Nitekim hem öğrenciler hem veliler arasında iman konusunun

daha ayrıntılı bir şekilde işlenmesi gerektiği görüşü hakimdir. Nitekim bu sorun 2012 – 13

öğretim yılında devreye giren İslam Din Dersi öğretim proğramında giderilmeye çalışılmıştır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

262

KAYNAKÇA

A. Francke, Lexikon Der Pädagogik, Verlag AG., Bern 1952.

Ali Balcı, Sosyal Bilimlerde Araştırma, Pegem A Yay., Ankara 2001.

Anna Siegele, Die Einführung Eines Islamischer Religionsunterrichtes an Deutschen,

Verlag für İnterkulturelle Kommunikation, Frankfurt 1995.

Beyza Bilgin, “Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarına İslami Din Dersi Program

Geliştirme Çalışmaları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. III, 1988.

Bundesamt für Migration und Flüchtlinge, Muslimisches Leben in Deutschland, Haziran

2009 .

Burhan Baloğlu, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemi, Der Yay., İstanbul 2009. Niyazi

Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yay., Ankara 1998.

Cemal Tosun, Din ve Kimlik, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1993.

Die Schöne Quelle, Islamunterricht in der Grundschule, Klasse 3, Köln 2008.

Eberhard Seidel, Claudia Danschke, Ali Yıldırım, Politik im Namen Allahs, Der Islamismus

in Europa; Michael Kiefer, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache (Doktorabeit),

Neukirchener Verlag 2001.

Eckart Gottwald, Islamischer Religionsunterricht Statement zum Hearing der Fraktion

Bündnis 90/Die Grünen, am 19.März 1999 im Landestag, Düsseldorf. 1999.

Eckhart Gottwald und Chr. Siedler, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache, Eine

erste Zwischenbilanz des Schulversuchs in Nordrhein-Westfalen, Neukirchener Verlag,

Neukirchen 2001.

Ferhan Oğuzkan, Eğitim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1981.

Fikret Ekin, Almanya’da Din Dersi Mücadelesi, ATİB yayınları, Köln 2000.

Halil Tekin, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Hassoy Matbaası, Ankara 1984.

Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti Örneği),

Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2007.

Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri, Ankara Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi C. XLIX sayı: II, 2008.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

263

Halit Ev, “İslam Din Dersleri” Hakkında Görüşler (Kuzey Ren-Westfalen Örneği), Dokuz

Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.

Hasan Coşkun, Eğitim Teknolojisi Açısından Kültürlerarası Eğitim, Konrad Adenauer

Stiftung, Ankara 1996

Havva Engin, “Islamischer Religionsunterricht an Deutschen Schulen”, Islam in Deutschland,

Bd 4, 2001.

Hayrettin Aydın, Dirk Halm, Faruk Şen, “Euro Islam, Das neue Sälbstverständnis der Muslime

in der Migration”, Stiftung Zentrum für Türkeistudien, Essen 2002.

http://www.abendblatt.de/hamburg/kommunales/article129440198/Hamburger-

Schulbehoerde-testet-neues-Modell-Religion.html.

http://www.deutsche-islam-

konferenz.de/SharedDocs/Anlagen/DIK/TR/Downloads/Plenum/zwischenresumee-ag-

tr.pdf?__blob=publicationFile.20.02.2008.

http://www.ditib.de/default.php?id=5&lang=en. 16.11.2014

http://www.faz.net/aktuell/politik/ausland/reaktionen-auf-erdogans-integrations-ideen-wir-

brauchen-keine-schulen-des-tuerkischen-staates-1515411.html (17.05.15)

http://www.migazin.de/2013/01/09/jeder-achte-schuler-muslimisch. 25.11.2014.

http://www.sueddeutsche.de/politik/zahl-der-deutschtuerken-wundersamer-zuwachs-

1.1589719. 2 Şubat 2013.

http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG. 25.11.2014

http://www.vikz.de/public/islamischerReligionsuntericht.html, 16.12.2002.

https://books.google.de/books?id=gDoK9v628koC&pg=PA46&lpg= PA46&dq

=Zentralrat+kritisiert+den+Lehrplan+für+İslamische+Unterweisung+von+Soest&source=

bl&ots= dSxMm-WDi4&sig=0vRc1VvQIxCs3EnIe4JcSJa7IxE (17.05.15)

Hüseyin Özdemir, 2000 Yılının Eşiğinde Federal Almanya’da Türk Çocuklarının Eğitimi,

Önel Verlag, Köln 1999.

Ihr Kind in der deutschen Schule (Alman okullarinda çocuğunuz), Berichte und Materialien

der Forschungsgruppe ALFA. Neuss 1978.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

264

Internetportalderbundesweiten Wählervereinigung (BIW), 25.08.2013 http://www.bz-

berlin.de/aktuell/bundestagswahl/gruetters-wir-haben-was-fluechtlinge-brauchen-

article1726764.html.

Irka-Christin, Michael Kiefer, Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht,

İslamkunde (viele Titel – ein Fach), Transcript Verlag, Bielefeld 2009.

İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Vakfı Yay., İstanbul 1995.

Johannes Laehnemann, “Almanya’daki Müslüman Çocukları İçin Din Eğitiminin Öğrenim

Amaçları ve Metotları”, çev.: Hasan Ekici, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri (8-10

Nisan 1988), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1991.

Josef Spieler, Lexikon Der Pädagogik Der Gegenwart, Herder und Co CmbH

Verlagsbuchhandlung, Freiburg im Breisgau 1932.

Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schüler Islamischen Glaubens, für

die Grundschule, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung, 1986.

Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler

Islamischen Glaubens, die Jahrgangstufen 7 bis 10, Landesinstitut für Schule und

Weiterbildung, 1995.

Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler

Islamische Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.

Klaus Gebauer ve diğerleri, ReligiöseUnterweisung für Schülerinnen und Schüler

Islamischen Glaubens, für die Klassen 5 und 6, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,

1991 .

Klaus Gebauer, Geschichte der İslamischen Unterweisung in NRW, Einige İnfos, Juni/Juli

2003.

Klaus Gebauer, Geschichte der islamischen Unterweisung in NRW, s. 3, Soest 2007.

Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003.

Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für für Schülerinnen und Schüler islamische

Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

265

Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler Islamische

Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.

Klaus Spenlen, “İslam Din Dersleri İçin Eyaletlerin Çözüm Arayışları”, Michael Kiefer, Eckart

Gottwald, Bülent Uçar (Ed.), Auf dem Weg zum Islamischen Religionsunterricht, Lit

Verlag, Berlin ss. 19-24 2008.

Kuzey Ren Wesfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığinin 21.5.2002 Basın Bildiresi www.mwf.nrw.de

/ Presse / Pressemitteilungen /2002/ pm_21_ 05_ 2002. html .

Lehrplan Islamischer Religionsunterricht für die Grundschule in Nordrhein-Westfalen,

Islamischer Religionsunterricht (Entwurf Verbändebeteiligung: 16.04.2013).

Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekenntnisunterricht oder was sonst, Lit

Verlag; Auflage: 1, Aufl. 2003.

Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekkenntnisunterricht Oder Was Sonst,

LIT Verlag, Münster 2003.

Mehmet Zeki Aydın, “İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”, Türkiye ve Almanya’da

İslam Din Dersi Tartışmaları, Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, Ankara 2000.

Mevlüt Kaya, Eğitimde Program Geliştirme Sürecinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi

Öğretim Programının Geliştirilmesi İhtiyacı, İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı Yayınları,

Kayseri, 1998.

Michael Kiefer, Eckart Gottwald, Bülent Uçar, Auf dem Weg zum Islamischen

Religionsunterricht, Lit Verlag, Berlin 2008.

Michael Kiefer, Elternbefragung zum Schulversuch “Islamische Unterweisung”, August

2002.

Ministerium für Arbeit, Integration und Soziales des Landes NRW, Muslimisches Leben in

NRW, Presseinformation vom 29.Juni 2004.

Ministerium für Schule, Wissenschaft und Forschung des Landes NRW, Amtliche

Schuldaten 2000/2001.

Monika und Udo Tworuschka, Der Islam, Gütersloher Verlagshaus, Gütersloh,1999

Monika und Udo Tworuschka, Die Weltreligionen, Gütersloher Verlagshaus, Gütersloh,1999.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

266

Mouhanad Khorchide, Der Islamische Religionsunterricht zwischen Integration und

Parallelgesellschaft, Verlag für Sozialwissenschaften, Viesbaden, 2009.

Muhammet Mertek, Lehr- und Arbeitsmaterialien für den Islamunterricht, MAS –

Matbaacılık, İstanbul,2008.

Muslimisches Leben in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz, Bundesamt

für Migration und Flüchtlinge, 2011.

Muslimisches Leben in Deutschland“, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz,

Bundesamt für Migration und Flüchtlinge, 2011.

Nevin Deniz, Global Eğitim, Türkmen Kitabevi, İstanbul 1999.

Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi,

Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 1993.

Peter Graf, Islamische Religionspaedagogik, Etablierung eines neuen Faches, V&R

Unipress, Göttingen 2007.

Peter Schreiner und Karen Wulff, Islamischer Religionsunterricht, Comenius Institut,

Münster 2001

Reiner Burger, NRW FAZ, Düsseldorf, 9 Ocak 2012.

Religiöse Unterweisung für Schüler Islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und

Weiterbildung, Soest 1986.

Religiöse Unterweisung für Schüler islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und

Weiterbildung, Soest, 1986.

Rotraud Wielandt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersinin Çerçeve Koşulları”, Din

Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri, (8-10 Nisan 1988), Ankara.

Saphir 5/6, Religionsbuch für junge Musliminnen und Muslime, München, 2008.

Selahattin Ertürk, Eğitimde Program Geliştirme, Yelkentepe Yay, Ankara 1982.

Staatsinstitut für Schulpädagogik und Bildungsforschung:Islamische Religionsunterricht an

bayrischen Schulen München 2000.

T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 öğretim yılı 25.02.2013 NRW

Eyalet istatistik verileri.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

267

Thomas Bauer, Lamya Kaddor, Katja Strobel, Islamischer Religionsunterricht,

Hintergründe, Probleme, Perspektiven, Lit Verlag, Münster 2004.

Thomas Lemmen, Herausgegeben von Wolfgang Bock, Islamischer Religionsunterricht,

Mohr Siebeck Tübingen, 2006.

Thomas Lemmen, Islamische Organısationen ın Deutschland, Friedrich – Ebert – Stiftung,

2000.

Thomas Lemmen, Islamische Vereine und Verbände in Deutschland, Bonn: Friedrich-

Ebert-Stiftung, Abt. Arbeit und Sozialpolitik, 2002..

Türkiye Araştırmalar Merkezi 9 Aralık 2002 tarihli basın bildirisi.

Urs Baumann, Islamischer Religionsunterricht, Verlag Otto Lembeck, Frankfurt 2001.

Verffasungsschutzbericht des Landes NRW, Düsseldor 2003

www.igmg.de/index.php?module=ContentExpress&func=display&ceid=6.

www.igmg.de/index.php?module=ContentExpress&func=display&ceid=71.

www.islamische-foederation.de/iru.htm , 2002, alıntı 11.12.2003.

www.mwf.nrw.de/Presse/Pressemitteilungen/2002/pm_21_05_2002.

www.nevvalsevindi.com/kategori.php?id=35.

Yüzeysel geçerlilik ile ilgili bkz. Ezel Tavşancıl, Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri

Analizi, 4. Baskı, Nobel yay., Ankara 2010.

Zentrum für Türkeistudien, Demographische Ausgangsstuation und Aktuelle Lage des

islamischen Religionsunterrichtes, Essen 2002.

Zur Situation des Katolischen Religionsunterrichts in der Bundesrepublik Deutschland”,

Bericht der Kultusministerkonferenz, vom 13.12.2002.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

268

KIBRIS TÜRK ŞAİRİ OSMAN TÜRKAY'IN ŞİİRLERİNDE AKDENİZ

TEMASI

Assoc. Prof. Dr. Tahir ORUCOV

AMEA Folklor Enstitüsü,

Filoloji üzre felsefe doktoru email: [email protected]

Vaqif ORUCOV

Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası,

“Basın Orqanları” şübesi,

Araştırmacı

e-mail: [email protected]

ÖZET

Osman Türkay XX.yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin tekrarsız temsilcilerinden biridir. Modern

Kıbrıs Türk edebiyatının dev figürlerinden olan Osman Türkay birçok kitap ve eleştirel

makalelernin, Türkçe ve İngilizce kitabların yazarıdır.

O. Türkay sanatında bazı lokal ve küresel, ulusal ve evrensel konular vardır ki, ilk evvel

onun sanatında olmuş ve sonradan hem Türk, hem de Kıbrıs Türk poeziyasına nüfuz etmiştir.

Bunlardan biri "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik" ve “Akdenizlilik” temasıyla ilgilidir. Şairin bu

temada olan: “Akdenizde aytınlık”, “Agdaniz şarkısı”, “Akdeniz ışığı” ve s. gibi şiirleri vardır.

O.Türkay'ın kıbrızlılıqla ilişkin tüm eserleri, modern Kıbrıs Türk şiirinin ana konularından

olan “Akdenizliliyin” başında da yer almaktadır.

Anahtar kelimeler: O.Türkay, Akdeniz konusu,"Kıbrıslılık ve Akdenizlilik", Metin Turan,

Metin Garadağ.

THE THEME OF AKDENIZ IN THE POEMS OF CYPRUS TURKISH POET OSMAN

TURKAY

Osman Turkay is one of the well-known representatives of Cyprus Turkish literature.

He is both the followers of classic poem tradition and the founder of the modern Cuprus poetry.

Osman TUrkay is the author of some books, critical articles, also the books in the Turkish and

English languages. In the creativity of O. Turkay there are some local and global, also national

and universal themes that shows itself in his creativity. Then these themes penetrated to the

creativity of Turkish and Cyprus Turkish poets. One of these themes of “Cyprus and Akdeniz”,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

269

the other is “Akdeniz”. The poet has some poems such as “The clarity in Akdeniz”, “Akdeniz

song”, “Akdeniz light”. Osman Turkay has another poems dedicating to these issues. His works

dealing with these issues are considered the masterpieces of the themes “Cypros and Akdeniz”

and “Akdeniz” in Turkish and Cyprus Turkish poetry.

Key words: O.Turkay, the theme of Akdeniz, “Kyprus and Akdeniz”, “Akdeniz”, Metin

Turan, Metin Garadag.

GİRİŞ

Büyük Kıbrız şairi Osman Türkay çeşitli akımların geleneklerini kendi şiirinde birleştiren

dünyaca ünlü şairlerden biridir. O. Türkay XX.yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin tekrarsız temsilçile-

rindendir. Modern Kıbrıs Türk edebiyatının dev figürlerinden olan Osman Türkay 1988 ve

1990 yıllarında iki kez Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterildi. Osman Türkay birçok kitap ve

eleştirel makalelernin, Türkçe ve İngilizce kitabların yazarıdır. Dünya çapındaki şair

sembolizm ve modernizm gibi akımların etkisi altında klasik şiir geleneğinden yararlansa da,

yenilikçi bir şair olarak kendisini hem Avrupa'da, hem de tüm dünyada doğrulamıştır.

Osman Türkay Kıbrıs Türk edebiyatında hem klasik şiirin devamçısı, hem de yeni şiirin

yaratıcılarındantır. 16 Şubat 1927’de Girne yakınlarındaki Kazafana köyünde doğan Türkay,

Orta öğrenimini adada bir İngiliz okulunda tamamladıktan sonra, Adana, Erzurum’da çeşitli

görevlerde bulunur. 1939 yılında doğduğu kasabadakı anaokuldan mezun olan , Osman Türkay

eğitimini Lefkoşada Turk Erkek Lisesinde devam etdirdi ve 1942 yılında buradan mezun oldu.

(1, s.1-2)

O. Türkay sanatında bazı lokal ve küresel, ulusal ve evrensel konular vardır ki, ilk evvel

onun sanatında olmuş ve sonradan hem Türk, hem de Kıbrıs Türk poeziyasına nüfuz etmiştir.

Bunlardan biri "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik" ve ya sadece “Akdenizlilik” temasıyla ilgilidir.

Şairin bu temada olan:" Akdenizde aytınlık”, "Agdaniz şarkısı "ve s. gibi şiirleri vardır. (2,

s.154) Türkiyeli ünlü araştırmacı Metin Turan bu konulara 1970, özellikle 1980'li yıllardan

sonra sadece siyasi açıdan değil, kültürel-tarihsel yönlerden de milli kimlik seviyesinde

yaklaşımlar olduğunu yazmışdır. (3, s.183)

O.Türkay'ın kıbrızlılıqla ilişkin eserleri, modern Kıbrıs Türk şiirinin ana konularından olan

“Akdenizliliyin” başında da yer almaktadır. Bu konuda yazılmış "Akdeniz türküsü " adlı şiir

diqqatı hüsusi olarak çekiyor:

Akdeniz kanım gibi sıcak,

Akdeniz bizi tanıyan, anlayan deniz.

Akdenizde zaferlerimiz, şereflerimiz, şanlarımız,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

270

Akdenizle kucak kucağa sarmaş-dolaş

Güneş yanığı insanlarımız. (4, s.47)

Osman Türkayın yaradıcılığından etkilenen Fikret Demirağ “Akdenizli” şiirini yazdı.

“Akde-nizlilik” ruhu Fikret Demirağın “Akdenizli” şiirinin ruhuna aynı, banzar şekilde

sahibdir:

Bir sevdayla sevişmeyi bilmeyen

Akdenizli değildir.

bir gövdeyle sevişmeyi bilmeyen

Bir rüzgârla konuşmayı bilmeyen

bir bulutla bir acıyla

bir Dor taşıyla konuşmayı bilmeyen

Bir mevzi çukurunda kurşun atarken

torbaların arasında açan çiçekle

gözlerini seviştirmeyen

Bir sevdanın mezar taşıyla

bir umudun külleriyle konuşmayı bilmeyen

Akdenizli değildir.(5)

Son dönem Kıbrıs Türk şiirinin esas temsilcilerinden biri olarak kabul edilen şairlerden biri

Şirin Zaferyıldızıtır. Onun yaradıcılığında da Osman Türkayın “Akdenizlilik” konusuyla ilgili

şiirleri var. Şirin Zaferyıldızının “Açız Kuşların Kanat Çırpışlarına” şiiri de “Akdenizlilik”

ruhundatır ve aynı içeriğe sahiptir:

Biz ki Akdenizliyiz,

ve de yanık tenimiz,

açız kuşların kanat çırpışlarına. (6, 71)

Metin Turan, bir eleştirmen olarak,bu konuda bahs ederken, tabii ki, Akdenizin bir deniz

kimi coğrafi konumu değil, daha çok Akdeniz kültürü, mitoloji vb. bazı konuları nezerde tutur.

Azer-baycanlı araştırmacı Elmira Memmedova yazıyor:”...Bu konuda(“Akdenizlilik”

konusunda T.O; V.O.) yazan tüm şairlerden daha çok Osman Türkayın şiirleri “Akdenizlilik”

konusuna edebiyat için verimli bir zemin yarattı. Şirin Zaferyıldızının “Cilalı Taş

Devrindeyim”, “Akdenizim”, “Ada kadını”, “Yitik Kadınlık”, " Kadınlar Karanlık'ın eşiğinde

" ve aynı zamanda Aysen Dağlının “Şimdi Akdenizde Kasım, Bende Haziran”, “Akdeniz

Güzellikleri İle Cocuk”, “Okyanus Dudaklı Kadınlar”, “Saçlarımı Kazıtacağım Ben Bilirim”,

“Ağustos Başına Vurdu Akdeniz’in”, Orbay Deliceirmağın “Özgürlük türküsü”, “Uçaraktan

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

271

Gelen Bir Mektup: Posta-çının zarfın üzerinde selamlaması Akdenız'den”, Neriman Cahidin

“Sen Akdenize yatır üreyini”, İlkay Adalının “Miras”, Filiz Naldövenin “Aksaq Akdenize”,

Haqqı Yücelin “Akdeniz Martısı”, Fikret Demirağ'ın “Akdenizli”, “Kadınım Anımsa” şiirleri

bu konudadır.” (2, s.155)

Osman Türkayın ünlü araştırmacılarından biri de prof. dr. Metin Garadagdır. Onun Osman

Türkaya adanmış eserleri şöyledir: “Çağdaş Kıbrıs Türk Edebiyatı İçinde Osman Türkay

Şiirinin Evrensel Boyutları” ve “Akdeniz Kültürü Bağlamında Osman Türkay Şiiri”. Metin

Garadağ “Akdeniz Kültürü Bağlamında Osman Türkay Şiiri” konulu yazısında bu kültüre

bağlılığıyla ilgili örneklerine dayanıyor. Amma Metin Garadağ onun Akdeniz kültürünün tam

bir taşıyıcısı olmadığını da vurğuluyor. Başka bir hususda ise Metin Garadağ şöyle yazıyor:

“Tüm şiirlerinin genel bir değerlendirilmesi sonucunda Osman Türkay’ın tüm renkleri ile tipik

bir Akdeniz şairi olduğunu söylemek mümkün değil. O daha çok evrensel temalar çerçevesinde

evrenin çağdaş yansımalarını dizelerine temel almış bir şairdir.

Bireyin mutluluğunda somut gösterimlerden çok duygu bağlamında kimi zaman doğaüstü

objelerle konuşmayı yeğlemiştir. Ama bu şiir sevecenliğini, sıcaklığını korumayı bilmiştir. Bu

da Akdenizliliğin bir başka temel yansıması sayılabilir.”(7, s.1)

Osman Türkayın “Akdenizlilik” temasıyla, vatanparvarlıkla ilgili şiirlerden biri de “Akdeniz

Türküsü ” adlanır:

Denizler içinde en fazla Akdenizi,

Ülkeler içinde

Anadoluyu sevdim. (8, 46)

Osman Türkay'ın diğer şiirine bakalım:

Ne çabuk geçti yolçuluğumuz.

Dön de arkana bak, kardaş.

Baykal nerde, Aral nerde,

Akdeniz nerde? (9, s.26)

Genel olarak, Osman Türkay Akdenizin bir deniz olarak,tabii-jeoloji, coğrafi-ekonomik

deyerlerinden, onun esrarengiz güzelliklerinden sonra konuştuktan sonra, şair yukarıdakı

sonuçlara varır. Başka bir deyişle, Osman Türkayın yeryüzünde, sevmeyen bir ülke, bir ulus,

bir deniz olmmamasına rağman onun milli duyguları, vatanparvarlığı, Akdenizliliyi açık-aşkar

görünüyor.

Metin Turan'ın belirtildiği gibi son dönem şiirinde “Akdenizlilik” teması fazlaysa insanlığı

anlatdığı halda, Osman Türkayın eserlerinde, “Akdenizlilik” temasına, esasen, ulusal

düşüncelerle ilişikli müraciet edilmiştir. (3, s.179)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

272

Kıbrıslı şair Tamer Öncül “Kıbrıs Türk Şiiri” makalesinde, Osman Türkayın şiirnin

özelliğini mitoloji ile ilgilendirir. Tamer Öncül yazıyor: “Çağdaş Kıbrıs Türk şiiri Türk dilini

kullanan Akdenizli bir şiirdir. Ona kişilik, kimlik kazandıran temel unsur da, onun Türkçe şiir

coğrafyasın-daki özgün yerini sağlayan da bu özelliği ve yapısıdır kuşkusuz. Yüksek sesle

bağırmak yerine, lirik masallar anlatmayı yeğler. Mitolojik öykülemenin çağdaş bir

versiyonudur da diyebiliriz buna”.(10, s.1)

Osman Türkay vatanının her santimini, her taşını, her bir insanını, onların vatanseverliğini

çok sevdi. Onun yaratıcılığında doğduğu cennetin-Kıbrızın doğası, tarihi eserleri, insanları

hakkında onlarla şiirleri var. O,”Uluslararası Asiya Xeberleri”ne (“Asia News International”)

verdiği röportajda hem yaratıcılığının ilkin merhelesini, hem de vatanseverlik temasını böyle

karakterize ediyor: “Ben kendimi baharda badem ve nar çiçekleri arasında doğan bir şair gibi

hissettim. Yayda aylarında dalgalar güneş ışığı ve mermer ile bütünleşerek dünyamı tamamile

beyaz renke bürüyür. Sonba-harlarım kuru yaprakların havada düştüyü ve her yerde çimlerin

solduğu “altın” idi. Firuza çiçeği gibi Akdeniz mavisi ise benim kışlarımdı... Çocukluğumda ve

Erken gençliyimde ruhumun ve varlığımın coğrafyası, adanın doğusunda Karpaz'dan Bafaya

kadar uzanırdı. Gençliğimdeki şiirlerin çoğunun Kıbrıs'ın menzerelerine ve insan güzelliklerine

hesr olunduğu doğrudur. Yapabildiğim kadarıyla ben Halkımın gerçeklerini göstermeye

çalıştım. İlk ciddi şiirimi 18 yaşında yazdığımı söyleyebilirim. Ben Beynimde yanan bir yer

olduğunu düşündüm ve bu şiir sevgisiydi. Bu tutku büyük bir şairin doğmasını sağladı. Okulda,

iş yerinde, rüyalarımda Şiir dışında bir şey düşünmedim. Ülkemin doğasını ve sırlarını

keşfetmek için genç bir adam olarak dağlara uzun bir yolculuğa çıktım. Sonuçda “Badem

çiçekleri için Sonata” ve “Akdeniz Işığı” gibi poemalar yazıldı.”(11, s.34)

Kıbrıslı eleştirmen ve şair Ali Nesım yukarıda bahsedilen "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik"

konusuyla ilgili olarak yazıyor:”Son dönemin yazarlarından belirgin bir özellik ise “Kıbrıslılık”

temasını benimsemeleridir.Kıbrıslılığı, Kıbrıs’ın doğasına olan bağlılık olarak algılayan

yazarlar şiirlerinde yasemin, turunç, zeytin, yerel ve tarihsel ögeleri kullanarak ve Kıbrıs’ın

toprağına, mitolojisine ve kültürüne sahib çıkarak Akdenizlilik karakteri olan, sevgi, içtenlik ve

Akdeniz duyarlılığı ile Kıbrıs’a yaklaşmaktadırlar”.(12, s.93) Ali Nesım Türkay şiirinin bu

karakteristik izleri 1974 sonrası döneme ait edir. Ancak hemin karakteristik izler Osman Türkay

şiirlerinde daha önceden müşahide ediliyor.

Sonuç olaraq buna dikkat edelim ki, Osman Türkay hem XX yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin

genel gelişmesine, hem de dünya poeziyasına etkilemiştir. O, poeziyaya novator, yenilikçi bir

şair olarak girdi ve Kıbrıs türk şiirinin yenilenmesinde özel bir rol oynadı.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

273

KAYNAKLAR

1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Türkay

2. Fikretqızı E. Osman Türkayın poetik irsi. Bakü: Elm, 2010, 256 seh.

3. Turan M. Kültür - Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı. Ankara: Ürün Yayınları, 2004

4. Türkay O. 7 Telli. Lefkoşa: Beşparmak Yayınları, 1959

5. www.kibristkd.org.tr/tr/icerik.aspx?&hbr=4&kat=3

6. Zaferyıldızı Ş. Duvardakı Resim, Lefkoşa: Ateş Matbaacılık,1997

7. http://www.bilgicik.- com/yazi/akdeniz-kulturu-baglaminda-osman-turkay-siiri metin-

karadag/ - 10.08.08.

8.Türkay O. 7 Telli. Lefkoşa: Beşparmak Yayınları, 1959

9. Türkay O. Evrenin Düşünde Gezgin. İstanbul: Asya Matbaası, 1971

10. http://www.stwing.upenn.edu/~durduran/newpage/culture/poetry/toncul/

11. Toplumun Sesi Dergisi. Londra: 1993, sayı, 173-174

12. İkinci Uluslararası Kıbrıs ve Balkanlar Türk Edebiyatları Sempozyumu,

27-29 Ekim, 1998, İzmir: Okullar Yayınevi, 1999

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

274

TOROSLARDA YÖRÜK KÜLTÜRÜ

Prof. Dr. Hasan BAHAR

Özet:

Toroslar Alp ve Himalaya dağ silsilesinin merkezinde yer alır. Güneybatı Asya’nın bir

uzantısı olan Anadolu yarımadasının güneyindedir. Batı’da Muğla’nın Fethiye Körfezinden

doğuda Hakkâri’nin Cilo Dağında güneye kıvrılan Zagros Dağları ile buluşur. Adını, Antik

Çağ’da Greklerin boğa anlamına gelen Taurus’tan adını almıştır. Ancak bu Taurus bölgede MÖ

III. Bin yılın sonlarında itibaren Ortaçağa kadar yaşamış Luwi halklarının Fırtına tanrısı

Tarhu’dan almış olmalıdır.

Bizans dönemine kadar var olan Luwi kökenli halklar VI. Yüzyılın sonlarında asimile

olup Hristiyanlaşmıştır. Bölgeye XI. Yüzyıldan itibaren Türkler gelmeye başlamıştır.

Selçuklular tarafından Oğuz-Türkmen boylarının yerleştirilmesi ile bölge XII. Yüzyılda büyük

oranda Türkleşmiştir. Bölgede belli başlı kentler dışında yer adları Türkçedir.

Torosların güneyi sıcak Akdeniz sahilleri ve hemen 3 m’ye kadar varan yüksek

zirvelerinde yaylaların yer alması bölgede Tarih boyunca bir konar-göçerlik ortaya çıkarmıştır.

Antik yerleşimler ve yollar olduğu görülür. Antik dönemde göçerlik olmakla birlikte bu yolların

daha çok madencilik ve iç kesimlerle ticaret için kullandıkları anlaşılıyor.

Ancak mevsimlere bağlı olarak, hayvan sürüleri ile çoban bir konar-göçerliği daha çok

Türk döneminde görülebilmektedir. Türk dönemi bölgedeki insanlar Oğuz-Türkmen

geleneğinden gelen Yörüklerdir. Ne var ki, Türk kimliği üzerinde yapılan tartışmalar zaman

zaman maksatlı kişiler tarafından Yörükler üzerinde de farklı yorumların yapıldığını

göstermektedir.

Yörüklerin dil özellikleri ve sosyal yapılarına bakıldığında Oğuz Türkleri geleneğinden

gelmektedir. Burada Yörükler üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelime: Toros, Yörük, Oğuz, Türk, Türkmen, Göç, Yayla, Deve, Keçi, At.

Giriş:

Kısaca kaynaklar hakkında; Mersin çevresinde Yörükler(Türkmenler) üzerine en

kapsamlı çalışmayı yapan 1922’lerden itibaren 40 yıll onların içinde yaşayarak Ali Rıza

Yalman(Yalkın) olmuştur(Yalman(Yalkın)1977a,1977b). Hüseyin Saraçoğlu’nun 1950’li

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

275

yıların sonlarında bölgede kapsamlı coğrafya çalışmaları Akdeniz Bölgesi kitabında ele alınmış

çok güzel bölgenin detaylandırılmış haritaları ve Yörük Göç yolları verilmiştir(1989). Coğrafi

yer adları konusunda Prof. Dr. Reşat İzbırak’ın Coğrafya Terimleri Sözlüğü Mektupla Öğretim

Merkezi yayınları 1975.Prof.Dr. Mehmet Eröz’ün Yörükler (1991) kitabı; Tayyip Gökbilgin’in

Rumeli’deki Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul (1957) kitabı,

Oğuzlar Türkmenler üzerine çalışmaları ile, Oğuzlar(Türkmenler), Karakayunlular,

Akkoyunlular adlı kitapları ile Prof.Dr. Faruk Sümer(1984), Hüseyin Nihal Atsz’ın Anadolu’da

Türklere Ait Yer Adları, Türkiyat Mecmuası, II.(1926), Otuz yıllık Başbakanlık Arşivindeki

çalışmalarıyla Arşiv Genel müdürlüğü yapmış Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki Cemaatlar,

Oymaklar AşiretlerTercüman 1001 Temel Eser Yayınları (1979) kitabı ile Cevdet Türkay,

XVII. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı Eren Yayınları,(1987) kitabı ile

Cengiz Orhonlu, Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti

ve Aşiretlerin. Yerleştirilmesi, TTK Basımevi, Ankara (1997); Sarıkeçililer üzerine çalışmalar

yapmış Fransız Marcell Bazin(1994) ve son yıllarda Yörükler içinde Zeki Oğuz’un

çalışmaları(2004) dikkat çekici çalışmalardır. Her birine teşekkür ederiz. Gelecekteki kültür

varlıklarımız bu çalışmalara bağlıdır. Bu arada Türk Kültüründe Kışlak, Yaylak, Bozkır

kültürleri konusunda Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu^’nun Türk Milli Kültürü(1982), Prof.Dr.

Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş 1 (1978) ve Porf. Dr. Tuncer Baykara’nın (2003)

çalışmaları başlıca kaynaklardır. Kuşkusuz Türk Kültür Çalışmalarında Ziya Gökalp’in Türk

Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı, Haz.: İ. Aka, K.Y. Kopraman (1976) vazgeçilmez

kitaplardandır.

Akdeniz coğrafyası Toroslar ve Mersin Çevresi:

Akdeniz, Cebelitarık’tan Süveş Kanalı ve Kızıl Deniz’e doğru uzanan, iki ucu dar, ortası

geniş bir denizdir. Kuzeyden güneye doğru uzanan dört büyük yarım ada yer alır. Doğudan

batıya doğru bunlar Anadolu, Yunanistan, İtalya ve İber’dir. Bu yarımadalar arasında yer alan

Kıbrıs, Girit, Rodos, Sicilya, Malta, Korsika ve Sardunya gibi adalar bu yarımadaların

bağlantısını sağladıkları gibi güneyde bulunan Afrika kıtası ile de bağlantısını sağlamışlardır.

Bu nedenle Akdeniz üç büyük kıtanın buluşma alanı olmuştur. Bazen jeopolitikçilerin Afro-

Avrasya terimi de buradan kaynaklanır. Bu üç kıtanın oluşturduğu alan dünyanın diğer

yarısından daha büyüktür. Bu büyük karanın ana merkezini Akdeniz oluşturur. Burada ilk

uygarlıklar oluşmuştur. Bu yüzden Akdeniz’de ulaşım ve ticareti kolaylaştırmak için çaba sarf

eden antik haritacılar Akdeniz’i merkeze koymuşlardır. Bu yüzden biz hâlâ dünya haritalarını

açtığımızda merkezde Akdeniz ülkelerini görürüz

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

276

Brudel; “Akdeniz demek, birbirine bağlı deniz ve kara yolları demektir; el ele vermiş

küçük orta, büyük kentler ve yollar, bitip tükenmeyen yollar, kısacası bir gidiş geliş, bütün bir

ulaşım sistemi demektir” diye yazmıştır (Braudel 1990,50).

Akdeniz kıyılarında birden bire duvar gibi yükselen kalker dağ zincirleri kıyıları bir

birine yaklaştırmıştır. Tarih boyunca Akdeniz kıyı şeridi iç kesimlere göre daha yakın bir

iletişimle ortak bir kültürün parçası olmuştur.

Akdeniz kıyıları, bir gerdan gibi yüksek dağları yaran ırmakların alüvyonlu delta

ovalarında kurulmuş liman kentleri ile süslenmiştir. Bu kentler deniz yolu ile limanlara, kara

yolu ile derin vadilerin kestiği geçitlerle iç kesimlerdeki plato kentlerine bağlanmıştır. Mısır’da

Nil Deltası, Türkiye’de Çukurova, Büyük ve Küçük Menderesler, Yunanistan’da Maraton ve

İtalya’da Po ovalarında kurulan kentler Akdeniz’in zenginlikleri ile uygarlıklara,

imparatorluklara dönüşmüştür.

Tunç Çağında Ege’deki Miken, Akdeniz’deki Kıbrıs ve Suriye kıyılarındaki Ugarit

arasında canlı bir ticaret köprüsü kurulmuştu. Güneydeki Mısır, kuzeydeki Hitit ve doğuda önce

Sümer, Akad ve sonra Asur, Babil, Hurri-Mitann gibi krallıklar bu ticaret ağından

faydalandılar.

Demirçağı ile birlikte bu ağın dağılmasıyla Fenike, Frig, Lidya ve Grekler ortaya çıktı.

Grekler ve Fenikeliler bir süre Perslerin hegemonyasına girseler de varlıklarını Roma

imparatorluğuna kadar sürdürdüler.

Batı Roma İmparatorluğu V. yüzyılda kuzeyden gelen Germen kavimleri tarafından

büyük bir darbe aldı. Doğudaki kolu daha sonra tarihçiler tarafından Bizans olarak

adlandırılacaktır. Bizans önce Balkanlardaki Germen, Got, Alan, ve sonra Hun, Avar, Peçenek,

Uz ve Kıpçaklarla uğraşırken, doğuda Sasani, Arap ve Oğuz-Türkmen akınlarına maruz kaldı.

Akdeniz demek sadece deniz demek değildir. Kıyı ovaları, dağlar, vadiler ve

yaylalar demektir.

Bütün Akdeniz’de ortak genel bir deniz ve denizcilik kültüründen söz edilebilir. Ancak

her bir yarımada ve adalar kendi içinde iç kısımlara uzanan ırmak vadileri sayesinde iç kara

kesimlerle bütünleşerek yerel kültürlerini oluşturdular. Binlerce yıl farklı kavimlerce

çalkalanan Akdeniz kıyıları kuzeyde doğudan itibaren Türk, ortada Yunan ve batıda Latin bir

karakter oluştu.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

277

Ana karaların içlerine uzanan Afrika’da Nil, İtalya’da Tiber, Türkiye’de Menderes,

Seyhan, Ceyhan, Küçük ve Büyük Menderesler ve Asi gibi nehirler Akdeniz’in nemli sıcak

iklimini ve kültürlerini içeriye taşırlar.

Doğu Akdeniz’de yer alan Anadolu Yarımadası, tam anlamıyla bu uygarlığın

varoluşunda en önemli aktörlerden biri olmuştur. Anadolu’nun güney kıyılarında yer alan

yerleşmelerin bir çoğu dokuz bin yıllık bir geçmişe sahiptir.

Tarih boyunca ovalardaki tarım ve ziraatla uğraşan insanlar için dağlar avcılık,

hayvancılık, madencilik, kıymetli taş, mermer ve kereste için vaz geçilmez olmuştur. Özellikle

kurak ve sıcak Akdeniz yazlarında dağlar insanlar ve hayvanları için barınak, sığınak ve besin

kaynağı olmuştur.

Yayla ve Yaylacılık,

Kışları yaylalarda kar geçit vermez. Yaylalar yılın büyük bir zamanı dışarıya kapalıdır.

Bu nedenle insanlar, Akdeniz’de kıyıdan dağların zirvelerine, dağların zirvelerinden kıyılara

doğru bir gel git yaşamaktadır yıl boyunca.

Akdeniz dünyasının bütün kıyı ovaları ile dağları, yüksek yaylaları arasında insanların

göçleri yaşanır. Sanayi toplumuna kadar bu bir zorunluluk olmuştur. Tarihte bir çok kez

Anadolu coğrafyasını ziyaret eden Türkler; XI. Yüzyıldan sonra kalıcı bir şekilde Anadolu’ya

ayak basınca doğasına uygun Torosları keşfetmiştir.

Tarihte Türk kültürü Yaylak ve Kışlak dediğimiz yarı göçebe çoban bir yaşama

dayalıdır. Moğolistan ve Türkistan’da bu kültür hala sürdürülmektedir. Türklerin yaşadığı

coğrafya doğudan batıya doğru daha çok 42.paralel çevresidir. Bu nedenle, Adriyatik’ten Çin

Seddi’ne doğru uzanan bu doğruya bazen “Türk Paraleli” de denmiştir. Bu paralelin özelliği

güneyde yüksek dağlar ve kuzeyde bozkır ve çöller yer alır. Yazları sürüleri ile yaylak denilen

yüksek dağ eteklerine göçen Türkler kışları kışlak adı verilen dağ vadileri ve ovalara göç

etmişlerdir. Zamanla tarım ve ziraatı öğrenerek Güzlek adı verilen Kışlak ile Yaylak arasındaki

alanlarda ekim ve dikim işlerini gerçekleştirmişlerdir. Bu tür yerlerde ilkbaharda da bir süre

hayvanları doğum için beklettiklerinden, ya da güz mevsiminde koç katımı ve teke katımı

yapılmasından “döllük” yaylası denildiği de olmuştur.

Yaylacılık için engebeli alanlara, yükseklik kot farklarına ihtiyaç vardır. Bir coğrafi

mekânda yıl boyu aynı iklimin yaşanması, doğadaki otaklara bağlı gezici hayvan yetiştiricileri

için uygun değildir. Çobanlar hayvan sürülerini otlatmak için sürekli taze otların yeşerdiği bir

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

278

coğrafyaya gereksinimleri vardır. Deniz kıyısındaki 0(sıfır) noktasından, 3 bin m’ye varan

yükseltisi ile Anadolu’nun güneyinde uzanan Toroslar bu yaşam için biçilmiş kaftandır.

Orta Toroslardaki yaylacılığı Akdeniz Bölgesi adlı kitabında ele alan coğrafyacı

Hüseyin Saraçoğlu’na göre burada eriyen kar sularını takip eden ve burada beslenmeleri için

her zaman taze ot bulabilen, semirmiş hayvanların dünyanın en şanslı sürüleri olduğundan söz

etmektedir(Saraçoğlu 1989).

Bir kültürün oluşmasında çevre faktörü büyüktür. Coğrafi koşullar insanlara yeni yaşam

alanları sağlarken, getirilen kültürlerle var olan eskileri arasında bir sentezin oluşmasını sağlar.

Yayla ve yaylacılık bir yerden bire taşınmanın, yani göç olgusun bir parçasıdır. Yayla ve

yaylacılık aynı zamanda Türk kültürünün ana unsurlarından biridir. Asya bozkırlarında

hayvanlarına ot aramakla geçinen çoban bir kültürün mensubu olan Türklerde göç ve yaylacılık

bir yaşam kaynağıdır. Bu, sadece hayvanlara otlak bulma arayışları değil, sosyal bir yenilenme,

yeniden doğuş gelişmesidir. Bu nedenle yaylacılık faaliyeti Türklerde olmazsa olmaz bir

tutkuya dönüşmüştür. Ona göre “Yatukluk” denilen yerleşik kentli karakteri kültürel değerlerin

eriyip zaman içinde kaybolmasına yol açar.

Hareketsizliğe karşı Toroslarda bir söz vardır “Yörük kıpırdasın yeter!” . Ona göre mal

da zenginlik de harekete bağlıdır. Yıllar önce Mersin Aydıncık’ta bir yaşanmış hikaye

dinlemiştim. Aydıncık’ın göçerlik döneminde yaylacılık yapılan dağlık kesimi daha değerli

dönemlerde yaşanmış bir hikaye; 50 yıl kadar öncesine ait olmalı.

Hikaye ise şahsıma Kelenderis kazısında görevli Ali bekçi, tarafından 1988’lerde

anlatıldı. Aydıncık’ın kıyı kesimi bütün Akdeniz sahilinde olduğu gibi, değersizdir diye kızlara

verilirmiş, kıymetli görülen yaylalar erkeklere verilirmiş. Turizm geldikten sonra kıyılara

konaklama tesisleri oteller yapılmaya başlandı. Zenginler deniz kıyılarına yazlıklar yapmaya

başladılar. Kıyılar değer kazanınca kızlara verilen topraklar değer kazandı. Hikaye Ali bekçinin

ağzından şöyle; Soğuk su kesimi burada değerli. Toroslardan doğan su sayesinde burası hem

serin olur, hem de bu tatlı su Aydıncık’ın içme suyunu sağlar. 2000’li yılların başında buradan

bir pompa ile Kıbrıs’a su verilmeye başlandı. Çok sıcak günlerde burası bir panayıra döner.

Sadece Aydıncıklılar değil yoldan gelip geçen de Soğuksu çayına girer, isteyen çayın karışıp

serinlik kattığı denize. Hikaye şöyle;

Aydıncıklı bir şahsa(ismini şimdi hatırlamıyorum) kıyıdan 3 dönümlük bir yeri takas

yolu 10 keçi ve bir eşeğe satmak istemiş sahibi. O da babasına gitmiş danışmak için. Bu durumu

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

279

öğrenen babası hiddetle, “..Sen ne diyorsun?! Ben yürümeyen mala mal demem, bir daha

ağzından böyle şeyler duymayım. Keçilerimiz yerinde kalsın” demiş.

Benzer bir hikayeyi de aynı seksenli yıllarda Aydıncık otobüsünde yanımda oturan

Gülnar’lı bir Yörük amcadan dinlemiştim. Yörüklüğü öğünerek anlatan amcamız, bunu

kaplumbağa ile kurbağa arasındaki bir hikayeye bağladı. “Bir gün bir kaplumbağa ile kurbağa

karşılaşmış. Tanışmaları sırasında kurbağa deniz kıyısında sularda yaşarım demiş.. Buna gülen

kaplumbağa da “seninki de yaşamak mı kardeşim!”demiş. “Bak ben dağlarda ardıç kokularının

diplerinde yaşıyorum. Hava püfür püfür.. Sırtımda evim gezer dururum.. İşte hocam biz

Yörükler böyle sırtımızda evimiz gezeriz ardıç diplerinde” diyerek hikayesini tamamlamıştı.

Akdeniz kıyı şeridinde yaşayan topluluklar içinde denize en yabancı olanı Yörüklerdir

denilebilir. Yörüklerin sırtı Akdeniz’e dönük olmuştur. Kışları Akdeniz kıyılarına inseler de

yaylaların hayalleri ile yaşarlar. Hiç hayatında denize girmemiş birçok Yörük’le

karşılaşabilirsiniz. Hele Yörüklüğün yağın olduğu 1960’lardan öncesi. Yörük mutfağında

balıktan çok keçi eti olur. Çökelek, yoğurt türkülerine konu olmuştur. Ayran deyimlerindedir.

Çocukluğum geçtiği Konya, Hadim ilçesine bağlı Gezlevi’de,1960’lı yılların elektriği

olmayan köyümüzde ocağın başında dinlediğim “Gıllıbicik” Türk masal kahramanlarından biri

olmakla birlikte insanlara yaylacılığı telkin eder. Ortalama 1500 m. yükseklikte olan Gezlevi

ve çevresindeki köyler güneyde Akdeniz’den gelen Yörükler ve kuzeyde Konya çevresinden

gelen Türkmenlerin kurdukları bir “Dağlı” denilen yerleşimcilerdir.

Tarım ve yaylacılık yapan yarı göçebe dediğimiz bir yaşamları vardır. Üç mahalleden

oluşan köyün her mahallesine ait bir yaylası vardır. Bu yaylalar arasında “güzlek” denilen

ekinlikler vardır. Yaylaların en uzağı Oyuk Yaylası 15 km. kadar uzaklıkta olup yaya 2-3 saatlik

bir yol gidilir. Ortalama diğer yaylalardan Küçük Yeni Yayla, Büyük Yeni Yayla ve Sarnıç gibi

yaylalar 2 saatliktir. Güzlek denilen ekinlikler ilkbaharda Nisanda, sonbaharda eylül-ekim

aylarında oturulan ekin ekilen, sebze ve meyve yetiştirilen yerlerdi. Sebze, meyve ve bağ köy

içinde ve yakın çevresinde de yapılan uğraşlardır.

Sağımı yapılmayan yoz davarlar kışa kadar yaylalarda bekletilirken sağmal olanlar

çobanları ile birlikte önce güzleklere ve sonrada köye yakın otlaklara getirilir. Her mahallenin

bir davar yatağı vardı. Öküzçekmezli (Kayaönü) mahallesinin davarı “Davar Yatağı” denilen

önce Ağıbungarı (köye 1,5 saat mesafe), sonra Gorkluca (1 saat mesafe) ve sonra da Boğaz(30

dk)’da yatırılırdı. Belen mahallesinin davarları ise önce (Arpalık 1,5 saat), sonra Kurudere

Bungarı(1 saat), Kurudere (Maşat-Gelincik İni-30 dk) de yatırılırdı.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

280

Ortada ve küçük olan mahalle Hıdırlı(k)’ın davarı daha çok Abdineği (1 saat ve diğer

yaylacıların yatakları olan Boğaz ve Kurudere’nin sürülerine karışıktı). Davarlar gün boyunca

davar yatağında yatırılır. İkindi üzeri sağım yapılınca çobanlar otlatmak için dağların

zirvelerine doğru yayıma çıkarırdı. Bu eyleme yaylalarda akşam örüsü denirdi. Gece olunca

davar yatırılır sabah erkenden sabah örüsü denilen otlamaya kaldırılırdı. Öğleyin de dinlenmek

için yataklarına getirilirdi.

1960’larda neredeyse bütün köy yaylaya göçerdi. Yaylaya göçmeyen yaşlılar, ya da

köyde muhtar, köy bekçisi, bağ bekçisi ve inşaat işçileriydi. Yaylaya göçmeyenler kınanmasa

da acınırdı. “Yaylaya göçecek bir ineği bile yok, köyde havale geçirecek zavallı!” diye acıyan

ifadeler bile olmaktaydı. Elektrik olmadığı için hoparlörün olmadığı o dönemde köy hesabından

bekçi tutulan kişiler( o dönemden hatırımda kalan en iyi tellal Tombili lakaplı İsmail Aydos

idi) yaylaya çıkılacağını birkaç gün önce köyün merkezi bir damına çıkarak(genellikle Hurşut

Dayının Damı) yüksek bir sesle önce “Ahaleeeeeeeeeeee..!” diye ahalinin dikkatini çeker sonra

da” ..duyduk duymadık demeyin ha!” uyarısından sonra olayın açıklamasına geçilir ve “Herkes

keçisini, koyununu, sığırını yarın yaylaya göçürecek” denilirdi. Malını yaylaya göçürmeyenler

cezaya tabi tutulurdu. Ya da günlerce ahırdan hayvanını dışarı çıkaramazdı. Hayvanına ot

bulmak için o da yaylaya göç etmez zorunda kalırdı.

Köydeki işlerin yapılması için bir süreliğine haneden kalanlar olsa da genellikle bütün

aile hayvanları ile birlikte, köy halkına karışır bir bayram şenliğinde yaylaya göçülürdü. İşte bu

zamanda sürüden geri kalanlarda bir üzüntü hasıl olurdu. Aşağıda anlatılan “Gıllıbicik”

hikâyesinde bu duygular işlenir. İnsanların topluluk halinde belli bir boya, oymağa, aşirete

bağlılık burada vurgulanıyordu. Zaten bu konuda bir atasözü de bulunmaktadır.” “Sürüden

ayrılanı kurt yer!”.

Bu konuda masal şöyledir: “..Yıllar önce köyümüzde herkes yaylaya göçmüş, ama o

sırada göçten geride kalmış, köydeki evinde oturan bir gelin ve çocuğu varmış. Gelinin kocası

askerdeymiş. Yaylaya göçecek malı yokmuş.. O zaman köyümüz daha da ormanlıkmış. Karşı

yüksek dağ Kavaklı Ormanı daha da gürmüş ağaçları. Ne oradaki insan buradaki ne de buradaki

oradakini görebilirmiş. Orada gıllıbicikler yaşarmış. Gıllıbiciklerin her tarafı gıllı olup,

göğüsleri o kadar uzunmuş ki; bir göğsünü omuzunun bir tarafına, bir göğsünü de öbür tarafına

çapraz bir şekilde atarmış. (Erkek mi, kadın mı belli değil karışık varlıklar!). Bu tür yaratıklar

Anadolu’nun değişik yerlerinde devlerle ilgili masal kahramanlarında sıklıkla karşılaşılmıştır.

Malatya civarında bunlara Hıbilik(Gıbilik) denir(Sarpkaya 2017,65). Bu varlıkların bir

benzerine Tokat Niksar Karaçay Türklerine ait Karaçay köyünde ise Dr.Öğretim Üyesi Sefer

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

281

Solmaz’ın 13.11.2018 tarihinde şahsıma sözlü anlatımıyla “emegen katın”denilmektedir.

Köyündeki inanmaya göre bunlar, yarı beline kadar açık, emceklerini (göğüsleri) omuzlarından

geriye atılmış ve saçları bellerindedir

Gıllıbiciğin biri güzleri sürekli köyü gözetlermiş. Bir gün gelinin evinde yemek

pişirirken yaktığı ateşin dumanını görmüş: “Ben bu gece o evi ziyaret edeceğim, bakalım kim

yaşarmış?” diye söylenmiş. Gıllıbicik o gece gelinin evini ziyaret etmiş, gelin evinde çocuğun

beşiğini sallıyormuş. Kapıdan sesler gelince bakmış ki her tarafı kıllı bir dede içeri girmiş.

Anamdan dinlediğim bu hikayenin devamını baba annesinden dinleyen oğlum Psikolog

Halil Bumin Bahar’ın kaleminden takip edelim. Demek ki kişiler üzerinde o kadar etkili ki

bizden sonraki nesilde de sürekliliği olması bakımından bu örnek önemlidir:

“Gelin anlamış bunun Kıllı Bicik olduğunu. Buyur amcacım ne istersin diye sormuş huyuna

giderek. Kıllı Bicik de sıcak görünmüş “Açım kızım.” demiş. Gelin düşünmüş nasıl olsa yaşlı

bana bir şey yapmaz. En iyisi karnını doyurup göndereyim demiş ve almış Kıllı Biciği mutfağa

karnını bir güzel doyurmuş. Ama Kıllı Bicik gitmek bilmemiş. Gelin anlamış durumu helâya

gideceğim diye odadan çıkmayı denemiş. Kıllı Bicik de gelinin çocuğunu almasına izin

vermemiş ve gelinin beline ip bağladıktan sonra helâya gitmesine izin vermiş. Gelin helâya

girmiş, belindeki ipi çözmüş ve helâdaki “ırbığa” bağlamış. Kendini camdan dışarı atmış. Kıllı

Bicik helâ için yeterince zamanın geçtiğini düşündüğünde asılmış ipi. Irbık kapılara, eşiklere

çarpıp tıkır tıkır ses çıkararak yuvarlanıp geliyormuş. Bizim Kıllı Bicik de “Tıkırtısını sevdiğim

nerdesin? Tıkırtısını sevdiğim gelinim gel?” diye haykırıyormuş. Irbığı görünce bağıra bağıra

tehdit etmiş gelini “Kızım gel çocuğunu yakarım gelmezsen.” diye. Gelin korkudan göğ ekinin

içine saklamış kendini. Kıllı Bicikler göğ ekine giremezmiş çünkü. Gelinden yanıt gelmeyince

Kıllı Bicik evi içindeki çocukla birlikte yakmış. Sonra ormana doğru yol almış. Gelin hayatını

kurtarmış ama oğluyla evini kaybetmiş”(Bahar 2017,186-189).

Psikolog Bahar’a göre bu bir kültürleme olayıdır. Aslında bu ona, kendi yorumu ile

nenesi tarafından “ Konya’nın dağlısı, Müslüman bir Türk’ün nasıl düşünmesi nasıl davranması

gerektiği hakkında bilgiler aktarıyordu hikâyeleriyle”(Bahar 2017).

Evet, bu bir kimliklemeydi. Türk kültüründe birlik halinde olmayı, ortak hareket etmeyi

öğütleyen, örgütleyen bir anlatım. Bu konuda yine bu hikayelerle birlikte sadece aile içinde

değil obanın, mahallenin bir parçası olan yaşlılardan da sıklıkla dinlerdik. Örneğin bir

anlatımında komşumuz Zeynep Teyzenin(soyadı Gündebahar şimdi hayatta değil, vefat

etti..1910’larda doğmuş olabilir) söyledikleri obanın ortak hareket etmesi gerektiğini güçlü bir

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

282

şekilde vurgular; “Eskiden bizim büyüklerimiz derdi ki; eğer bir oba yurt yerinden kalktı ise

geri dönüş olunmaz. Geride kalınmaz, bebeğinizi bile unutsanız dönülmez. Yurttan kalkınca

etrafta tepelerden gözetleyen kötü ruhlar, eşkıyalar yurdun taşınmasını görünce geride ne

kalmış diye obayı basarlar..Kimi açlığı için, kimi kadın, kız için, kötülükler yerleşir oraya!”.

Peki, H.B.Bahar’ın kimlikleme olarak ele aldığı “dağlı” kimliği nedir? Orta Toroslar ile

Batı Torosların kesiştiği bu kesimde coğrafyaya bağlı olarak Torosların kuzey eteklerinde

Konya Ovasında oturanlara “Ovalı”, güneyde Akdeniz sahil kesimde oturanlara “Yörük” dağın

zirvesinde oturanlara “Dağlı” denir. Her biri Oğuz-Türkmen köklerden gelen bu insanlar üst

kimlik olarak kendilerini Türk ve Müslüman görürler. Bölgede hepsi Türk ve Müslüman olunca

kendilerini yaşadıkları coğrafyanın doğal yapısına uygun olarak bir isimlendirme yoluna

gitmişlerdir.

Dağlı ve Dağlılar.

İnsanların yaşadıkları çevredeki coğrafi koşullar onların karakterlerine etkiler yapar.

Ovalarda daha zengin tarım alanlarında yaşayanlarla, güney kuzey-güney arasında göç edenler

arasında sosyo-ekonomik olarak büyük farklar olduğu gibi, dağlık kesimde yaşayanlar arasında

bu daha da belirgindir.

Dağın kaynakları sınırlıdır ancak insanlara sığınma, barınma ve değişik yabani meyveler

sunma gibi avantajlar da sağlar. Ancak yılın altı ayı kar altında kaldığından özellikle erkek

nüfus daha çok Ege’nin ılıman iklim bölgelerinde çalışabilmek için mevsimsel işçi hareketleri

olur. Yaşlılarımızın anlatımına göre bu Bozkır, Seydişehir, Beyşehir ve Dinar yol güzergahı ile

16 günlük yaya yolu idi. Daha sonra 1970’lerden sonra bu ulaşım kamyon, otobüs gibi motorlu

araçlarla yapılmaktadır.

Kış aylarında Torosların zirvelerindeki dağ köyleri Yörüklerin güneydeki kışlaklarına,

köylü erkeklerin Ege ve Akdeniz kıyılarına Orman ağaçlandırma, pamuk çapası, zeytin

toplaması ve inşaat gibi alanlarda ırgatlık yapmak için boşalırdı. Geride sadece kadınlar ve

çocuklar kalırdı. Bu yüzden çocuklara hem analık hem de babalık yapan kadınların çocukları

kontrol edip topluma uyumlarını sağlayabilmeleri için en çok baş vurdukları bu öğütleyici, yani

kimlikleme masallarıydı. 1970’ler köylere otomobil geldi dışarıdan gelen giden çoğaldı.

Elektrik geldi. Televizyon geldi. Dış dünya ile bir pencere açıldı. Artık bütün anlatılanlar rafa

kaldırılıyordu.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

283

Otomobil geldi ulaşım araçları değişti. Göçün geleneği de bitti. Yörüklerin göç

yolarındaki konaklama yerleri ortadan kalktı. Uğrak yerlerindeki köyler, köy odaları birer birer

bırakıldı. Yörüklerin en büyük taşıyıcısı olan develer ortadan kalktı.

Yörüklük.

Yörük Kültürü nedir? Türk Oğuz-Türkmen boylarından gelen Yörük kelimesi yürümek

fiilinden gelir. Oğuzlar 10. Yüzyılda Türkistan’a geldiklerinde Türkmen ve batıya Anadolu’ya

geldiklerinde Yörük tabiri daha çok kullanılır olmuştur. Bazı tarihçilere göre Oğuzlar

Müslüman olunca Türk-İman=Türkmen şeklinde kullanılmasından kaynaklanmıştır

denilmektedir. Türkçeye bakıldığında iki büyük kolu görülür: kuzeyde Kıpçak ve güneyde

Oğuz. Avrasya’nın güneyinde Türkistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar

coğrafyasında kalan Türkler Oğuz ağzını kullanır. Oğuz, Türkmen ve Yörük ağızlarında hiçbir

fark yoktur. Adlarının değişik olmaları bulundukları coğrafya farklılıklarından kaynaklanır.

Genellikle Anadolu’nun doğu kesimindekilere Türkmen ve güney kesimindekilere

Yörük denmiştir. Hatta bazen Cevdet Türkay’ın Başbakanlık Arşivlerinde araştırmalarında

sıkça karşılaştığı gibi Türkman-Yörükan ya da Yörük-Türkmen olarak söz edilmiştir. Bir diğer

hususta Kürtleşen Türkmenler ya da Yörükler vardır. Bu yüzden Türkmen Ekradı, Yörükan

Ekradı tabirleri ile de karşılaşılmıştır.

Farklı coğrafyalarda yaşayan Türkler yeni topraklarda yaşamada büyük bir deneyim

sahibiydiler. Onların farklı tarih boyunca farklı coğrafyalarda farklı insanlarla karşılaşmaları

onların uyumunda zorluk göstermiyordu. Bu konuda uzun yıllar Orta Asya’da araştırmalar

yapan J.P.Roux, Moğollarla Türkleri akraba görmekle birlikte Moğolların tutucu yapısına

karşılık, Türklerin yenilikler arayan meraklı kişilikleri ile yeni coğrafyalara göçleri ve oralara

kısa sürede uyum sağlama becerilerinin olduğundan söz etmektedir(Roux 2011).

Anadolu’ya tarih boyunca birkaç kez geldikleri düşünülen Türklerin asıl kalıcı gelişleri

XI. Yüzyılda olmuştur. Anadolu’ya Selçuklu devletinin çatısı altında gelen Oğuz-Türkmen

toplulukları ülkenin değişik bölgelerine yerleştirildiler.

Eski Yunanlıların “güneşin doğduğu yer” anlamına kullandıkları “Anatolia” adının

yerine bölgede Roma İmparatorluğunun devamı olan Bizans’a o zaman Romalılar

denildiğinden ülkeye Araplar “Al Rumiya”, biz Türkler ise kısaca “Rum Ülkesi”adını

veriyorduk. Türklerin Anadolu’ya gelişinden kısa bir süre sonra bölgeye Batılılar Turkiye

demeye başlamışlardır. Marco Polo Türkistan’dan Turcia Major olarak söz ederken

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

284

Anadolu’dan Turcia Minor olarak söz edecektir. Doğu Anadolu’dan ise Türkmonania olarak

söz etmektedir. Bu dönemden sonra Doğu Anadolu’dan Turkmenia olarak söz edilecektir.

XVIII. yüzyılın ortalarında baılan bir coğrafya sözlüğünde Anadolu beş bölümde ele

alınmıştır: “Natoloe (Anadolu), Sourie (Suriye),Turcomaie (Türkmenia), Diarcek (Diyarbakır)

ve Géorgie (Gürcistan)” (Baykara 2003, 185 d.n.10;D.Martiniére, Abrége Portatif du

Dictionnaire Géographique De La Martilére, Lahaye.1762,II.216).

Abû al-Fida XII. Yüzyılda Moğol istilasınadn önce Antalya’nın kuzey batsında İbni

Batuta Anadolu’dan Türkmen ülkesi Denizli Dağlarında ve civarında yani Menderes

havalisinde 200.000 Çadır Halkı Türkmen yaşıyordu(Eröz 1991,15). XIIV. Yüzyılda

Anadolu’ya gelen İbn Batuta Türkmen ülkesi olarak, Osmanlı devletinden de Türkmen devleti

olarak söz eder(Seyahatname).

Prof. Dr. Faruk Sümer ve Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin Kızılırmak’ın doğusundaki Türk

göçebelere Türkmenler ve batısındakilere Yörükler demektedirler(Eröz 1991). Bu görüş daha

sonraki bu konudaki çalışmalarda kabul edilmiş görülmektedir (Solak 202).

Anadolu’da Yörük ve Türkmenlerin bu coğrafi olarak ayrı bölgelere konulmalarına

rağmen genellikle aynı coğrafyalarda yaşadıkları görülmektedir. Anadolu’da birçok yayla ve

köy yerleşmelerinde her iki grubun da birlikte yaşadıkları görülmektedir.

Bu tartışmalar Oğuzlar ile Türkmenler konusunda da yaşanmaktadır. Aslında Oğuz,

Türkmen ve Yörük Türkçenin aynı lehçesini, ağzını kullanan aynı koludur. Bu, boyları ayrı

etnik gruplarmış gibi göstermeye çalışmak, Türkleri farklı etnik boylardan toplama bir

milletmiş gibi göstermeye çalışan siyasetin sonucudur. Batıda hazırlanan bazı haritalarda

(Tubingen Atlas gibi) Türkiye’de etnik grupları olduğundan fazla gösterme çabaları

görülmektedir.

Türk Oğuz boylarını Türkmen ve Yörük olarak ayırıp daha sonra din ve mezhep

farklılıklarını etnik bir grup olarak Alevi Türkmen, Sünni Türkmen, Tahtacı vs.. gibi işledikleri

görülür. Hatta Türkçe konuşan, isimleri diğer yerleşik Türklerden daha Türkçe olan,

gelenekleri Orta Asya eski Türk geleneklerine daha yakın olan Tahtacılar hakkında da çok farklı

görüşler ortaya koyan araştırmacılar olmuştur. Onları yerli Anadolu unsurlarına ya da Türkopol

denilen Bizanslıların Anadolu’ya yerleştirdikleri Hristiyan Türklerle bir tutmaya çalışanlar

görülmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

285

Hatta bazen sözlü tartışmalarda da sıkça karşılaştığımız gibi Yörükleri Torosların antik

dönem Isauria ya da Kilikia gibi Luwi kökenli topluluklarına bağlamaya çalışan Anadolucu

bakış açıları ile de karşılaşılmaktadır. Oysa Anadolu’da yaşayan Oğuz, Türkmen, Yörük ve

Tahtacı olarak adlandırılan bütün bu unsurlar kullandıkları dil yaşadıkları gelenekler olarak

Türk kültürünün en sade yaşayan topluluklarıdır.

Bölgede yapılan objektif çalışmalar bölgedeki halkın eski Türk kültür gelenekleri içinde

olduğunu güçlü bir şekilde yansıtmaktadır.

Bölgedeki Türkçe Yer adları Türk varlığının belgeleridir.

Toroslara XII. Yüzyıldan itibaren gelen Türk boyları Mersin çevresinde olduğu gibi yer

adlarına kendi mühürlerini kazımışlardır. Ovalık kesime İçel, dağlık kesime Taşeli(Dışel)

demeleri de eski bir Oğuz geleneğidir. Bölgedeki halkın göç terimlerine bakıldığında detayda

da bu durum görülür. Kışlak, Yaylak ve Güzlek gibi terimler böyledir. Hayvanların korunduğu

korum, göçün konaklama yeri konalga, konmaç, yaylada çadırlardan oluşan iskân yeri oba,

hayvanların toplandığı alan ağıl gibi terimlerin yanında yer isimleri içinde Tanrı Dağı, Oğuz

Ormanı, Akdağ, Aladağ, karadağ, Uludağ, Karacadağ, Aksu, Göksu, Akpınar, Karapınar,

Sorkun, Göktepe, Yunt, Geyik Dağı, Söbü Çimen, Yenice, Barçın, Bozkır gibi Türkçe isimler

Türk Dünyasında yaygındır. Diğer taraftan Kız Kalesi, Kız Kulesi, Kızlar Çıktığı, Kız Sindiği,

Kör Oğlu, Dede Dağ, Dedegöl gibi belli bir geleneğe bağlı ortak efsane ve menkıbelerin

yansımalarıdır.

Her şeyden önce yerleşim yerlerinde yaygın olarak görülen Oğuz boy adları Bayındır,

Çepni, Çetmi, Beçene, Dodurga, Döğer, Bayındır, Kayı, Yazır, Kınık ve Afşar gibi Türk

kimliğinin belgeleridir.

Bu isimler sadece Anadolu coğrafyasında olmayıp örneğin Tanrı Dağı Yörükleri

Osmanlı dönemi Rumeli Türkleri içinde sıkça isimleri geçer. Anadolu’da Tanrı Dağı Konya

Antalya sınırları arasında Hadim, Gündoğmuş, Alanya arasında Geyik Dağlarının kuzey

uzantısında yer alır. Türkistan coğrafyasında ise Tanrı Dağları Doğu Türkistan ve Batı

Türkistan sınırında yer alır. Maalesef bu coğrafyaya “Sinkiang” yani “yeni sömürge” adı veren

Çinliler Tanrı Dağlarına Çince Tanrı Dağı anlamında Tienşan demektedirler. Bu onların işi

Türk kültürünü silmek itiyorlar ama bizimkilere ne demeli?! Sinkiang’ı bozulmuş şekliyle

Doğu Türkistan’a Sincan demektedirler. Yetmedi Ankara’da bir semtimizin adıdır. Neden

Doğu Türkistan denilemiyor?!

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

286

Irak’ta üç bin Türkçe yer adı tespit eden Necat Kevseroğlu’nun çalışmalarında görülen

yer adlarının Mersin-Antalya kesiminde görülen boy, aşiret ve yer adları ile yakın ilişkileri

görülmektedir. Orta Asya Türkistan yer adları, Önasya İran, Irak, Suriye, Anadolu ve Balkan

yer adlarında Türkçe yer adları ortak bir kültürün parçalarıdır. Bölgedeki devletlerin

demografik yapılarla oynamalarına karşı bu isimlerin araştırılmaları ve yapılan araştırmalar

desteklenmelidir.

Keçiler Torosların ve Yörüklerin asli hayvanıdır.

Keçileri kaçırmayalım!

Türklerde göçün belli bir sistemi var. Herkes kendince göç edemez. Binlerce yıllık bir

geleneğe bağlıdır. Ancak son zamanlarda hayvancılığın sona ermesi bu geleneği bitirmiştir.

Bunun da başlıca nedenlerden biri Torosların ananevi hayvanı keçinin yasaklanmasıdır. Keçi

bizden önce de Torosların hayvanı idi. Keçi olmazsa Toroslarda hayat olmaz. Dağlar boşalır.

Domuzlara kalır ve köyleri basarlar. Tarım yapılamaz olur, bu günlerde olduğu gibi!

Dağlık bölgenin karakterine uygun olarak keçi en erken evcilleştirilen hayvanlardan biri

olmuştur. Keçi Torosların kalkerli zirvelerinde beslenebilmek için otun yanında ağaç

yapraklarından beslenmesini sağlayabilmektedir.

Eski çağlarda Sümerlerden itibaren keçi hayat ağacının sembolüdür. Keçi hayat ağacının

dallarında gösterilir. Antik Batı dünyasında doğanın koruyucusu tanrısı Pan keçi ile simgelenir.

Keçilerin olmadığı ormanlara girilemez. Çalılıklar ve otlarla balkana dönen içine girilmez

ormanlara bir ateş düşerse kendini de çevresini de yok eder. Keçilerin diplerini temizlediği ve

gübrelediği orman gelişir. İnsanlara açıktır. Keçi ormanın düşmanı değil bir bahçıvan gibi tıraş

eder, berberidir, yükselmesini sağlar. Keçinin beslenmesi kolaydır. Koyun ve sığırlara kışlık

saman biriktirmek gerekir. Karda kışta ağaç yapraklarını yiyebilir. Ya da yazdan kurutulmuş

ağaç yaprakları ile beslenebilir. Kurtların tırmanamayacağı kayalıklara tırmanıp kendini

koruyabilir, koyun ise ovada yolunu şaşırır. Koyun ve sığır vadi tabanı ve yaylaların düz

otlaklarında sistematik mevsimsel bir göçün parçası olmuştur.

Toros Yörük kültüründe keçi, koyun, deve, at, sığır, merkep ve köpek olmazsa olmaz.

Kedi ve tavuk gibi tavuklar da olabilir. Katır ve beygir de tahtacılık yapanlara kereste taşımak

için gereklidir. Daha çok dağlık alanlarda kullanılır. Bu nedenle dağ yollarına bazen “Katırcı

Yolu” denir. Merkep de bu yollarda kullanılır. Merkep aynı zamanda dev kervanlarına

kılavuzluk eder. Çobanların azığını taşır. Deve daha ağır yüklerde ve düz yollarda kullanılır.

Toprak yolları sever. Torosları aşan antik döşemeli Roma yolları deve geçebilmesi için tahrip

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

287

edildiği olmuştur.(Derebucak Döşeme Yolunda olduğu gibi). Kedi daha çok Kışlak’ta köyde

gereklidir.

Kedi yerleşiklerin hayvanı, ambarın bekçisidir. 2001,2003 Moğolistan’da Bilge Kağan

Külliyesi Kazıları için bulunduğum dönemde Orhun coğrafyası ve başkentte Moğolların kedi

beslemediğine ve sevmediklerine de şahit olduk. Çoban bir kültürde kediden çok köpek

önemlidir. Kedi Yakın Doğu’nun tarımcı toplumlarında önemlidir. Mısır Baset adlı kedi bir

tanrı vardır. İnanışa göre Hz. Nuh’un kedisi gemisini farelerden kurtardığına ve sırtının

sıvazlandığına inanıldığından kutsaldır. Bu yüzden sırtı üstüne atılan kedi dönerek ayakları

üzerinde durur. Peygamberimizin hadislerini yazan Ebu Hureyre, peygamberimizin kedisi ile

sofrasını paylaşmıştır.

Tavukları yabani yayla ortamında korumak oldukça güçtür. Atmaca, tilki ve çakallara

karşı korumak için ayrı bir iş gücüne ihtiyaç vardır. Aslında akrep ve örümcek gibi haşerelerin

düşmanıdır. Ancak her tarafı açık bir alaçık çadırı ne oranda koruyabilir.

Deve Türkleri Asya’dan taşımıştır!

Göçer için deve belki de en önemli hayvandır. Devesi olmayan göçemez. 450 kg’a kadar

yük taşıyabilen, beslenmesi kolay olan ve uzun yola gidebilen, sırtında bir çadırı ve eşyasını

taşıyabilen bir deve göçün başkahramanıdır.

Braudel, Türklerin Anadolu ve Balkanlarda tam hakimiyeti deve sayesinde

gerçekleştirdiklerinden söz etmiştir. Ona göre, Arap yayılmasında sıcak iklim devesi Hecin’le

soğuk Anadolu yaylasında fazla dayanamamışlardır. Yüksek dağlık kesimlere tam bir

hakimiyet kuramadıklarından dağlardan Bizanslıların ovalara tacizleri sonucunda geri çekilmek

zorunda kalmışlardır. Türkler ise, X. Yüzyılda soğuk iklime dayanaklı Orta Asya çift hörgüçlü

(Baktriya) devesi ile tek hörgüçlü Arap devesini melezleyerek hem soğuğa hem de sıcağa alışık

bir deve türü elde etmişlerdir. Deve ile de Anadolu’nun ve Balkanların yüksek dağlarına

ulaşabilmişlerdir(Braudel 1993,115-116).

Gerçekten de Osmanlı Devletinin Balkanları ele geçirmesinde Yörukan Eşguncu

ocaklarının çok büyük destekleri olmuştur. II. Murat’tan itibaren kurulan ve Fatih Sultan

Mehmet zamanında sistemli hale getirilen 25 kişiden oluşturulan ve belli stratejik geçişlere

konuşlandırılan Eşgüncü ocakları barış zamanında köprü, han ve cami gibi yapıların tamiri,

savaş zamanında develeri ile Osmanlı ordusunun yük taşımasında kullanılmışlardır(Yeni

2017,187).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

288

Kültürümüzün taşıyıcıları develer yok oluyor!

Ülkemizde 1960’lı yıllarda 209.000 deve varken 1980’lerde 9 000 civarına düşmüştür.

Günümüzde büyük oranda Batı Anadolu’da ypılan deve güreşleri için 5000 civarında deve

beslenmektedir. Ülkemizde deve, keçi, koyun ve sığır gibi hayvanların üretimin azalması, et

üretimin azalmasına da yol açmıştır.

Toroslarda yaylacılık sadece turistik amaçlı olmaktadır. Eskiden devlerle olan göçler

otomobillerle yapılmaktadır. İnsanlar et ihtiyacını kentlerden sağlamaktadır. Yeterli hayvan

üretimi olmayınca dış kaynaklı ithalat yapılmaktadır. Bu da et fiyatlarında artışa yol açmış ve

halkın et ihtiyacı karşılanamamaktadır.

1960 yıllarda yaylacılıkta para ekonomisin pek görülmediği değiş tokuşa bağlı bir ticaret

anlayışı bulunmaktaydı. Yörükler yaylalara güneyin narenciye ürünleri portakal, limon, nar,

ceviz, incir, harnup getirip, dağlı köylerde tarım ve bahçecilik yapan köylülerin ürünleri olan

buğday, patates, fasulye ile takas yapıyorlardı. Bu yerel pazarlarda satılan en önemli mallardan

biri de Yörük dokumaları kolan, çorap ve kazak gibi örgülerdi.

Anadolu’daki Yörük ve Türkmen göçerlerin köklerinin Orta Asya Türk kültürü ile

ilişkilerini gösteren en önemli unsurlardan biri de aile yapısıdır. Aşiret, oymak ve boy

yapılarında Türk kültürünü görmek mümkündür.

Türk Aile Yapısı ve Boy Teşkilatları.

Aslında çöl değil, yayla iklimine sahip bozkırlar halkı olan Türklerin, yayılmaları

esnasında, çoğunlukla, bozkır coğrafi ve iktisadi şartların yer almadığı ve kültürlerinin yaşama

imkanın zayıfladığı sınırlarda durakladıkları; ormanlık, sıcak veya çok rutubetli bölgelere

girmedikleri görülmektedir. Kendi hayat tarz ve anlayışlarına uymayan coğrafyaya ve yabancı

kütleler baskısının şiddetli olduğu bölgelere nüfuz etmiş Türk zümrelerinin ise, oralarda fazla

barınamadıkları veya çoğu kez orada eridikleri görülür. Bu nedenle Türkler Tarih boyunca ve

günümüzde yaşadıkları Çin-Orta Avrupa arasındaki kuşakta siyasi ve kültürel varlıklarını

sürdürebilmişlerdir (Kafesoğlu 1982,54).

Eski Türklerdeki sosyal yapı ile ilgili tasnifler tam olarak bir biriyle örtüşmemekle

birlikte Orhun Yazıtlarına göre şu şekilde bir sıralama yapılabilir:

Oğuş-Aile,

Uruğ-Aileler birliği,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

289

Bod-boy, kabile (Ok=kabile, Bir siyasete bağlı),

Bodun-boylar birliği(siyasi olarak müstakil ya da değil),

İl(el)-müstakil topluluk, devlet, imparatorluk,

Sosyal birliğin ilk yapısını oluşturan aile birimi kan akrabalığına bağlı kuruluyordu.

Geniş aile tipi gibi görünse de küçük aile tipi olduğu belirtilebilir. Çünkü aile bireylerini kendi

mülkü gibi gören Eski Yunan’daki “genose” ve Roma’daki “gens” (geniş aileler) görülmediği

gibi Slavlardaki aile büyüğünün aile bireylerini köleleri gibi görme anlayışının yer aldığı

“zadruga” (büyük aile) da yoktur(Kafesoğlu 1982,216).

Türk boy teşkilatında şahsi isimler yoktur. Boylar siyasi organizasyonlardır. Asabiyet

yoktur. Bir sistematiği vardır. Bu görülenler daha sonra İran ve Arap coğrafyasında elde edilen

bir kültürdür. (Kafesoğlu 1982).

Diğer taraftan Karakoyunlu ve Akkoyunlu gibi isimler de 24 Oğuz boyu gibi

ongunlardan gelmektedir. Ancak ongun olarak kabul edilen hayvanın etinin yenmesi yasak

olduğuna göre bu Türklerin avcılık döneminden kalma olmalıdır. Türklerin 24 Oğuz boylarını

oluşturan ongun kuşlarının eti yenmemektedir. Onlara ait sürülerin renklerinden kaynaklı

Akkoyunlular ve Karakoyunlular adı verilmiştir(Sümer 1984,8-10).

Türk Devlet Teşkilatında İkili Teşkilat,

Eski Türk devlet yönetiminde ikili bir teşkilat vardı:

Bu durum, Hunlarda, Tabgaçlarda, Göktürklerde vs. Doğu-Batı;

Asya Hunları, Ak Hunlar, Göktürklerde vb. Kuzey-Güney, (Yönlere göre sağ kanat-sol kanat);

Bulgarlarda, Macarlarda, Wusunlarda, Büyük-Küçük;

Oğuzlarda, Bulgarlarda, Karluklarda? İç –Dış, Bozok-Üçok şeklindeydi.

Bu birimlerde yaşayan halk da, çoğu kez, ak (veya sarı)-kara sıfatları ile birbirinden ayırt

edilmekteydi:

“Ak Hun –Kara Hun, Ak(Sarı) Ogur, Kara Bulgar; Ak Hazar-Kara Hazar; Ak Macar-Kara

Macar; Ak Kuman-Kara Kuman; Sarı (Ak) Türgiş-Kara Türgiş, Kara Kıpçak-Ak Kıpçak, Sarı

Uygur-Uygur gibi(Kafesoğlu 1982,256)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

290

Türklerde Ak ve Gök Çinlilerin Yang’ına mükabil olup, Gök Tanrı bütün Türklerin ve

muhtelif sınıfların mabudu olmakla birlikte özellikle Akbodun(Karakamik) yani Avam’ı

simgeler(Ülken 1999,31).

Bugün Çin işgalinde olan Doğu Türkistan’daki Kaşgar ülkesinde üç renkli çadırlar; 1)

Kara Çadırlar (Yönetilen Kara Kemikler), 2) Ak Otaklar (Yönetenler- Ak Kemikler), Kızıl

Otaklar (Altun Kemikler-Teginler) kesimlere aittir(Gökalp 1976,22).

Bu şekilde bir tasnifi Dede Korkut anlatılarında da görmek mümkündür:

“Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne

diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcılığı döşenmişti. Hanlar

hanı Bayındır yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip

attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ,

bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına

döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demişti.

Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taâla beddua

etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin, demiş idi”(Ergin 1988,21)

Bu bölünmede daima bir tarafın üstünlüğüne yer veriliyordu. Ellerinde ok bulunduran

Üç Oklar’in, ellerinde yay bulunduran Bozoklar’a tabi olması gibi. Başta büyük bir hükümdar

(Tanhu veya hakan) bulunduğunda ülke sağ-sol kanatlar şeklinde teşkilatlanıp her iki taraf da

merkeze bağlı tanhu veya hakanın yönetiminde olurdu. Kanatların başındaki yöneticiler asıl

başta bulunan hükümdarın yüksek yönetiminde törenin hükümlerini uygulamaktaydılar. Kendi

bölgeleri ile ilgili konularda dış ilişkileri yürütürler, bütün İl’i ilgilendiren konularda da

toplanırlardı. Ordular birleştiğinde her yöne göre sağ ve sol kanatta yerlerini alırlardı(Kafesoğlu

1982,257).

Oğuz geleneğine göre, Türk töresinin olduğu gibi, Türk hikmetinin de Oğuz Han

zamanında kurulduğu kabul edilir. Bu Yunanlılardaki Lyurgue’e ait rivayetlerde olduğu gibi

efsane ile karışık durumdadır. Oğuzname’ye göre Oğuz Han’a büyük fikirleri telkin eden Abuş

Hoca adındaki bir Türk atası yani hakimi idi. Ancak o yaşlılığından dolayı Oğuz Han’la

görüşemediğinden düşüncelerini oğlu Kara Sülük aracılığıyla ulaştırıyordu. Oğuz’dan sonra

oğlu Gök Han yönetime geçtiğinde Abuş Hoca ölünce de oğlu Sülük ve sonra da onıun oğlu

Erkil Ata Türk hikmetini temsil etmişlerdi.

Türk milletini ilk kez boy, anarlar ve oğuş şeklinde teşkilatlandıran kişi olarak kabul

edilmiştir. Erkil Ata’dan sonra ise bu görevi Hoca Buda, Yasaban Hoca ve Korkut Ata

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

291

sürdürmüşlerdir. Oğuz ananesine göre sonuncusu Türk hakimliğini hicret yıllarına kadar

muhafaza etmiştir. Dede Korkut’un burada Oğuz hakimlerinden biri olduğu kabul

edilmektedir(Ülken 1999,59).

Türk Edebiyatının en büyük alimi kabul edilen Prof.Dr. Mehmet Fuat Köprülü

derslerinde Dede Korkut için, “Bütün Türk Edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkutu öbür

gözüne koysanız yine Dede Korkut ağır basar” demiştir(Ergin 1988,Önsöz).

Dede Korkut’un Takdim kısmı, “Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat Boyundan

Korkut derkler bir er ortaya çıktı. Oğuzun o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu..” diye başlar.

O nun burada ahir zamanda hanlığın Kayı’ya geçeceği ve o sırada sürdüğünü belirtmesinden

Osmanlı devletinin kuruluş dönemlerinde kaleme alındığını gösteriyor. Destanın geçtiği saha

Azerbaycan ve Anadolu’dur. 12 destandan oluşan Dede Korkut hikayeleri elimize geçmemiş

olan asıl büyük, manzum ve tam bir Oğuz destanından ayrılmış ve hikâyeleşmeye yüz tutmuş

büyük bir destanın parçalarıdır(Ergin 1988,8).

Korkut Ata ne güzel söylemiş: “Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan

görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul

olsa ocağın korudur. Oğul da neylesin baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fayda başta

devlet olmasa. Devletsiz şerrinden Allah saklasın hanım sizi!”(Ergin 1988) .

Atamız Korkut Ata, bu sözlerinde, Türk milletinin Bilge Kağan’dan beri görülen devlet

anlayışını öz bir şekilde vermiştir. Günümüzde bu değerlerin en önemli taşıyıcılarından biri

Toros Yörükleridir. Burada Toros Yörüklerinin kültür dünyası hakkında durulacaktır.

Bilindiği gibi, Anadolu yarımadasının güneyinde uzanan Toros sıradağları batıda

Fethiye Körfezi’nden doğuda Hakkari’deki Cilo dağlarına kadar uzanmaktadır. Bin yılı aşan

Türk yerleşmesine sahne olan bu alanda Türklerin ananevi geleneği kışlak ve yaylak kültürü

yakın zamanlara kadar canlı bir şekilde Yörük-Türkmen aşiretleri tarafından sürdürülmektedir.

Ancak, sözü edilen bölgedeki kültürel dokunun, özellikle 1980’li yıllardan sonra

endüstri toplumuna geçiş sancısını geçiren ülkemizde, değişime bağlı olarak kırsal kesimdeki

geleneksel kültür dokusunda bir erime gözlenmektedir. Bu durum, çoğu kökeni itibarı bu

çevrede yetişmiş entelektüel çevrede, köklerinden kopma ve kentin kalabalıklarında kaybolma

endişesini uyandırmıştır.

Öte yandan, Osmanlı devletinin başlıca kurucu unsuru olan Yörüklerle ilgili faaliyetler,

Devlet erkanının da en yüksek düzeyde Cumhurbaşkanı ile Osmanlı Devletinin temellerinin

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

292

atıldığı Söğüt’teki “ Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri”ne katılımı, televizyonlarda tarihi dizilerin

yaygınlık kazanması toplumsal ilgiyi tarihe ve dolayısıyla Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin

kurucu unsuru olan Yörüklere (Türkmen-Oğuz) ilgiyi artırmıştır.

1980’lerden sonra sanayileşme ile gelen kentleşme Yörük kültürünü bitirme noktasına

getirmiştir. Yörüklüğün bitişi ile birlikte özellikle hayvan üretiminde bir çöküş başlamıştır. Et

tüketiminde dışa bağımı hale gelinmiştir. Bir geleneğin yok olması özgürlüklerin de

sınırlanması demektir. Süt, peynir ve et tüketimimiz için boşalan coğrafyalara dönüşümüzü

mutlaka sağlamalıyız.

Günümüzde uzun ölçekte konar-göçerlik kültürünü Sarı Keçili Yörükleri

sürdürmektedir. Aydıncık ve Erdemli’de kışlayan bu Yörükler Konya’da Yaylak’larına

gelmektedir(Bazın 1994. Oğuz 2004).

Kaynakça

Bazın 1994

Bazın, Marcel (1994). Orta Toros Yörüklerinden Sarıkeçili Aşireti. (Çev. H.

Kara) Ankara Üniversitesi, Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi.

Dergisi, Ankara, S.3, s.323-350. Halil Bumin Bahar, Kıllı Bicikler ve Benlik Algım, Akademik

Yazılar. www.merhabahaber.com/d/file/cilt-17,-sayi-12,-19-nisan-2017.pdf

Baykara 2003,

Tuncer Baykara, Türk Kültürü, IQ Kültür Sanat Yayıncılık.İstanbul.

Braudel 1990.

F.Braudel, Akdeniz Mekan ve Tarih, Metis Yayınları.İstanbul.

Braudel1993,

F.Braudel, II.Felibe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, I. İmge Kitabevi.Ankara.

Eröz 1991,

Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul.

Ergun 1988,

Muharem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları. İstanbul.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

293

Gökalp 1976,

Ziya Gökalp, , Türk Medeniyet Tarihi, Haz.İ.Aka-K.Y.Kopraman, Kültür Bakanlığı Ziya

Gökalp Yayınları:8,1,Seri no.8.

Kafesoğlu 1982,

İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,5.Bas.,Boğaziçi Yayınları İstanbul.

Oğuz 2004,

Zeki Oğuz, Yaylaların Özgür Çocukları Yörükler. Konya.Solak 2002,

İbrahim Solak, XVI. Yüzyılda Maraş Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri, Selçuk Üniversitesi

Türkiyat Araştırmaları Dergisi,Sayı 12, Konya.109-154.

Ögel 1978,

Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, 1,Kültür Bakanlığı Yayınları. Ankara.

Saraçoğlu 1989,

İbrahim Saraçoğlu, Akdeniz Bölgesi, MEB. İstanbul.

Sarpkaya 2017,

Seçkin Sarpkaya, Türklerin Şeytani Masalları, Karkum,Yayınevi.Anakara.

Sümer 1984,

Faruk Sümer, Kara Koyunlular, I.TTK Yayınları.Ankara.

Ülken 1999,

Roux 2011,

J.P.Roux,Moğol İmparatorluğu Tarihi.Kabalcı Yayınevi..İstanbul.

Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkürü Tarihi, YKY. İstanbul.

Yalman(Yalkın) 1977a

Cenupta Türkmen Oymaklar,Kültür Bakanlığı,Yayınları,256. I. Ankara.

Yalman(Yalkın) 1977b

Cenupta Türkmen Oymaklar,Kültür Bakanlığı,Yayınları,256. II. Ankara.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

294

Yeni 2017,

Harun Yeni, Osmanlı Rumelisi’nde Yörük Teşkilatı, Kökeni ve Nitelikleri Yoruk

Organizations, Roots and Features in Ottoman Rumeli,OTAM,42(Güz 2017):187-205.

1.Akdeniz çevresinde göç hareketleri.

2.Toroslarda Göç Kültürü

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

295

3.Konalgalar arasındaki mesafeler.

4.Oğuz Türklerinin Yaşadıkları coğrafya

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

296

5.Kaşgarlı Mahmut’un haritasınad Oğuzlar.

6. Orta Toroslarda Göç Yolları(Saraçoğlu 1987)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

297

Pamuk ve Gümüş Elyafla Üretilen İpliklerin Bazı Kalite Parametrelerinin

İncelenmesi

Arş. Gör. Zehra KAYNAR TAŞCI 1

Prof. Dr. Nihat ÇELİK 2

Özet

Gümüş lifleri tekstilde kullanıma oldukça uygundur. Bu lifler ştapel ve filament

formlarda karşımıza çıkmaktadır. Pahalı bir metal olmasından dolayı genellikle diğer yaygın

liflerle karışım yapılarak kullanılmaktadır. Çalışmada, X-Static® ticari ismiyle bilinen gümüş

iyonlu elyaflarla pamuk lifleriden karışım yapılarak % 5, 10 ve 15 oranlarında gümüşlü elyaf

içerecek şekilde üç farklı tipte iplik üretilmiştir. Sadece pamuk elyaf içeren referans ipliği de

aynı üretim parametreleri ile eğrilmiştir. İpliklerde gümüşlü elyaf oranının, iplikte kopma

mukavemeti, iplik düzgünsüzlüğü, iplik hataları ve iplik tüylülüğüne etkisi incelenmiştir. Genel

olarak iplik bünyesinde X-Static® artışının iplik kalite parametrelerini olumsuz etkilediği

gözlenmiştir.

Anahtar Sözcükler:

Gümüş, Pamuk, Karışım iplikler, İplik Özellikleri.

Abstract

Investigation of Some Quality Parameters of Yarns Produced with Cotton and

Silver Fiber

Silver fibers are very suitable for use in textiles. These fibers can be produced in staple

and filament form. Due to it is an expensive metal, it is usually used in combination with other

common fibers. In the study, three different types of yarns were produced, including 5%, 10

and 15% of silver fibers using blending cotton fibers with silver-ionized fibers which is known

under the trade name X-Static®. The reference yarn containing only cotton fibers was also spun

with the same production parameters. The effect of silver fiber content in yarns was

investigated on yarn properties (tensile strength, hairiness, unevenness and imperfections). In

1 Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü. Araştırma Görevlisi.

ADRES: Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü, Sarıçam, 01330-

ADANA/TÜRKİYE,

Tel: (0322) 338 60 84/ 2951, GSM: 0533 776 57 14,

E-posta: [email protected] 2 Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi.

E-posta: [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

298

general, it was observed that the yarn quality parameters were affected negatively by increase

of X-Static® in the yarn.

Key Words:

Silver, Cotton, Blend Spun Yarns, Yarn Properties.

GİRİŞ VE YÖNTEM

İplik üretiminde nihai üründe aranan temel özellikler; ipliğin kullanım yerine uygun

kaliteyi sağlaması ve bu kaliteyi sağlarken de düşük maliyetli olmasıdır. Tekstil ürünlerinin

estetik özelliklerini geliştirmek ve performanslarını artırmak için farklı türde lifler karıştırılarak

kullanılmaktadır. Böylece karışımdaki liflerin arzu edilen özellikleri bir araya

getirilebilmektedir. Tekstilde özellikle doğal ve yapay lif karışımları; rahatlık, konfor, kolay

bakım özellikleri gibi avantajlara sahiptirler. Ayrıca bu tür karışımlar, ürün çeşitliliği ve rekabet

olanakları da sağlamaktadır. Tekstilde lif karışım teknolojisi ile ilgili yapılan çalışmalarda;

üründen beklenen özelliklerin bilinmesi ve bu özelliklere uygun lif türleri ile lif karışım

oranlarının seçilmesi temel problemi oluşturmaktadır (Baykal ve ark., 2004).

Çalışmada konfor özellikleri bakımından üstünlüğe sahip pamuk lifleri ile gümüş

iyonları ile üretilen X-static liflerinden ring iplik eğirme sistemi ile karışım iplikler eğrilmiştir.

Ring iplik üretim sistemi konvansiyonel iplik eğirme sistemlerindendir ve iplik eğirmenin

temelini oluşturmaktadır. Ring iplikçiliğinde hammadde sınırlaması yoktur ve en geniş numara

aralığında üretim esnekliğine sahiptir. Ring iplikleri düzgün bir büküm yapısına sahip

olduklarından oldukça kaliteli ipliklerdir. Ring iplik makinesi karışım elyafların da iplik

üretimine izin vermekte ve iyi özellikte iplik üretilmesini sağlamaktadır. Bundan dolayı çalışma

bu eğirme sistemi tercih edilmiştir (Taşcı, 2013).

Kesikli liflerden üretilen bir ipliğin kusursuz olabilmesi için hiçbir yabancı madde

içermemesi, bükümün iplik boyunca düzgün dağılması, istenen büyüklük ve düzgünlükte

mukavemete sahip olması, tüylülüğün istenen düzeyde ve üniform olması gerekmektedir

(Karakor, 1987). Tekstilde iki veya daha fazla farklı tipte elyafın karışımından oluşan iplik

üretimi yaygın olarak yapılmaktadır. Burada farklı elyafların üstün özelliklerini bir araya

getirerek iplik özelliklerini iyileştirmek ve maliyeti düşürmek amaçlanmaktadır.

Bu çalışmada pahalı bir elyaf olan gümüş lifleri, antibakteriyel özelliğinden

faydalanmak amacıyla, yaygın olarak kullanılan pamuk lifleri ile farklı oranlarda

karıştırılmıştır. Bu durumun iplik performansına etkisi de incelenerek maliyet ve iplik

özellikleri için optimal seviyenin belirlenmesi amaçlanmıştır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

299

Pamuk İpliği ve Gümüş/Pamuk Elyaf Karışımlı İplikler

Çalışmada, Ne 40/1 kompakt penye (% 100 pamuk) çözgü iplikleri üretilmiştir. Ayrıca

Ege pamuğu / gümüş elyaf karışımları kullanılarak Ne 40/1 numarada 4 farklı tip atkı ipliği

üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu atkı ipliklerinden birisi referans olması bakımından sadece

pamuk elyaf içermektedir. Tablo 1’de elyaf karışım oranlarına göre atkı iplik türleri

kodlandırılarak verilmiştir.

Tablo 1. Atkı ipliklerinin gümüş elyaf içeriğine göre isimlendirilmesi Atkı iplik kodları X-static® elyaf içeriği (%)

G0 0

G5 5

G10 10

G15 15

G0, %100 pamuk elyafı içermektedir. İçeriğinde hiç gümüş elyafı olmadığı için G0

şeklinde kodlanmıştır. Diğer atkı iplikleri de içermiş oldukları gümüş elyaf yüzdelerine göre

G5, G10 ve G15 olarak kodlanmıştır. Çalışma kapsamında kullanılan atkı iplikleri Gaziantep

Sanko Tekstil İşletmelerinde ring iplik eğirme sistemine göre aynı koşullarda üretilmiştir.

Üretime ait bazı bilgiler Tablo 2’de verilmektedir.

Tablo 2. Atkı ipliklerine ait üretim bilgileri

Tarak çıkış hızı (m/dk) 100

Tarakta şerit numarası (Ne) 0,120

Cer çıkış hızı (m/dk) 650

Cerde şerit numarası (Ne) 0,120

Fitil numarası (Ne) 1,30

Fitil bükümü (tur/m) 54

Ring bükümü (tur/m) 921

Ring devri (d/dak) 14000

Numuneler, standart atmosfer şartlarında (20±2 °C sıcaklık ve % 65±2 bağıl nem)

bulunan laboratuvarlarda 24 saat kondüsyonlanıp (TS EN ISO 139, 2008) daha sonra teste tabi

tutulmuştur. Bu testler iplikte kopma mukavemeti, iplik düzgünsüzlüğü, iplik hataları ve iplik

tüylülüğü tayinini kapsamaktadır (Taşcı, 2013). Kopma mukavemeti testi, Uster Tensojet 4

cihazında yapılmıştır. Düzgünsüzlük, iplik hataları (ince yer, kalın yer, neps) ve tüylülük

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

300

değerleri ise Uster Tester 5 cihazında test edilmiştir. Her farklı tipteki iplikten kopslar alınarak

her bir kops 1 dk süreyle 400 m/dk hızla test edilmiştir.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

İplik Kopma Mukavemeti ve Test Sonuçları

Mukavemet testinde ipliğe koparılıncaya kadar çekme kuvveti uygulanır. Numunenin

koptuğu andaki kuvvete “kopma kuvveti” denir. İplik mukavemeti, ipliğin kopma kuvvetinin

ipliğin inceliğine oranı olarak ifade edilmektedir. Kalın iplikleri koparmak daha zor

olacağından doğru değerlendirme yapılabilmesi adına iplik mukavemeti hesaplanırken ipliğin

numarası yani inceliği de hesaba katılmalıdır. İplik mukavemeti hem mamul kumaş hem de

dokuma randımanını etkilemektedir. İplik mukavemetinde, elyaf özellikleri, büküm, üretim

şartları gibi faktörler etkili olabilmektedir. Ancak iplik en zayıf yerinden kopacağından,

mukavemet değişiminin yüksek olmaması, mukavemetiyle birlikte aranılan özelliklerindendir

(Baykal, 2003; Korkut ve Karagüven, 1990).

Çalışma kapsamında, gümüş elyafın iplik mukavemetine etkisini araştırmak için, gümüş

elyaf içermeyen ve % 5, 10, 15 oranlarında gümüş elyaf içeren ipliklerin mukavemet değerleri

ölçülmüştür ve bu değerlerin ortalaması Tablo 3’te verilmiştir.

Tablo 3. Ortalama kopma mukavemeti değerleri ve değişim katsayıları İplik kodları Ortalama kopma mukavemeti (Rkm*) Rkm* % CV

G0 16,63 9,93

G5 13,07 9,5

G10 12,98 10,5

G15 12,83 11,6

Tablo incelendiğinde, iplik mukavemetinin gümüş elyaf içeriğinden olumsuz

etkilendiği görülmektedir. Bu durum, pamuk liflerinin birbirleriyle tutunurluğuna göre pamuk-

gümüş liflerinin birbirleriyle tutunurluğunun daha az olmasından kaynaklanmaktadır.

İplik Düzgünsüzlüğü, İplik Hataları ve Test Sonuçları

Düzgünsüzlük, birim uzunluktaki ipliğin kütle veya ağırlık varyasyonu olarak

tanımlanmaktadır. İki şekilde ifade edilmektedir. %U, ortalama sapma yüzdesi; %CV, değişim

katsayısıdır. Aralarındaki ilişki formül (1)’deki gibidir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

301

%CV= 1,25 x %U (1)

İplikte ince yer, kalın yer ve neps ifadeleri iplik hataları olarak bilinmektedir. İnce yer

hatası (- % 50/km) ortalama iplik kalınlığının % 50’si kadar ya da daha azı olan yeri ifade

etmektedir. Kalın yer hatası (+ %50/km) ortalama iplik kalınlığının %150’si (1,5 katı ) kadar

bir kalın yer hatası olarak değerlendirilmektedir. Neps hatası (+ % 200/km) ortalama iplik

kalınlığının % 300’ü kadar bir kalın yer hatası olarak ifade edilmektedir (Baykal, 2003).

Referans ipliğe ve gümüş elyaflı ipliklere uygulanan düzgünsüzlük ve iplik hataları

testlerinden elde edilen bulgular Tablo 4’te verilmiştir.

Tablo 4. İpliklerde düzgünsüzlük değerleri ve iplik hataları İplik kodları Düzgünsüzlük değeri (

% Um )

(- % 50/km)

İnce yer

(+ % 50/km)

Kalın yer

(+ % 200/km)

Neps

G0 11,05 26 59 82

G5 13,8 420 340 395

G10 15,2 462 374 431

G15 16,7 503 411 502

İplikte elyaf karışımında önemli olan karıştırılan liflerin iplik üretim sistemine

uygunluğudur. Karışımı yapılan lifler birbirleri ile özellikleri (incelik, uzunluk, çap)

bakımından ne kadar uyumlu olursa lifler iplik bünyesine daha üniform bir şekilde dahil olur

ve daha iyi özelliklerde nihai ürün ortaya çıkar. Burada sadece pamuk lifleriyle üretilen referans

ipliğin değerlerinin daha iyi çıkması bu şekilde açılanabilir.

İplik Tüylülüğü ve Test Sonuçları

İplik tüylülüğü, birim uzunluk boyunca iplik yüzeyinden dışarı doğru çıkan liflerin

sayısı ya da lif uzunluğu olarak ifade edilmektedir. Kullanılan elyaf özellikleri ve iplik üretim

aşamaları, tüylülük üzerinde etkili olmaktadır (Baykal ve ark., 2004).

Tüylülüğe etki eden faktörler; lif özellikleri, iplik özellikleri, karışımın (karışım oranı,

karışım türü), iplik eğirme prosesi ve çeşitli makinaların ve bileşenlerinin özellikleri, eğirmeyi

takip eden işlemler şeklinde sıralanabilir (Kılıç, 2010)

Uster tüylülük modülü birim iplik uzunluğundaki tüy uzunluğunu ölçmekte ve toplam

tüylerin uzunluğunu tüylülük indeksi olarak vermektedir. Bu değer, “H” ile ifade edilir ve 1 cm

uzunluktaki iplikte tespit edilen iplik tüylerinin toplam uzunluğudur (cm) (Demiryürek ve Kılıç,

2016).

Deneysel çalışmada üretilen ipliklerin; kopma mukavemeti, düzgünsüzlük ve iplik

hatalarında olduğu gibi tüylülük değeri de referans iplikte daha iyi sonuç vermiştir. Uster Tester

5 cihazında ölçülen tüylülük değerleri Tablo 5’te verilmiştir. Ancak G5, G10 ve G15 ipliklerine

bakıldığında gümüş elyaf oranı arttıkça tüylülük az da olsa iyileşmiştir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

302

Tablo 5. İpliklerin tüylülük değerleri

İplik kodları Uster Tüylülük indeksi (H) G0 5,72

G5 6,45

G10 6,32

G15 6,23

Tüylülük üzerinde etkili olan parametreler hammadde ve üretim aşamalarıdır.

Mukavemet ve kopma uzaması yüksek olan lifler iplikte tüylülüğü azaltmaktadır (Baykal,

2003). Gümüş lifleri neticede yapay lif teknolojisi ile üretildiğinden doğal bir lif olan pamuk

liflerine göre daha mukavemetli üretilebilmektedir. Bu yüzden iplikte pamuk elyaf (doğal lif)

oranı azaldıkça tüylülük değerinde az da olsa iyileşme olduğu gözlemlenmiştir. Şekil 1’de

verilen ipliklerin görüntüsü elde edilen bulguları doğrulamaktadır.

Şekil 1. İpliklerin mikroskop altında görüntüsü

Tüm değerler göz önüne alındığında, genel olarak gümüş elyaf içeriği iplik özelliklerini

olumsuz etkilemiştir. Bu durum pamuk ve gümüş lifleri arasındaki düşük kohezyon kuvveti ile

açıklanabilir. Sonuç olarak % 5 oranında gümüş elyaf kullanıldığında hem iplik maliyeti daha

düşük olmakta hem de iplik özellikleri bakımından referans ürüne daha yakın kalitede bir iplik

elde edilmektedir.

KAYNAKÇA

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

303

Duru Baykal, P. (2003). Pamuk/Poliester Karışımı OE-Rotor İplik Özelliklerinin Tahmin

Edilmesi ve Karışımın Optimizasyonu, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Endüstri

Mühendisliği, Doktora Tezi, Adana.

Duru Baykal, P., Babaarslan O., Erol R. (2004). Pamuk / Poliester Karışımı Oe Rotor

İpliklerinin Tüylülüğü Üzerine Bir Çalışma, Yöneylem Araştırması, Endüstri Mühendisliği XXIV.

Ulusal Kongresi, Adana, Türkiye.

Demiryürek, O. ve Kılıç, A. (2016). Pamuk/Viskon Karışımlı Ring İpliklerin

Düzgünsüzlük, Tüylülük ve Sürtünme Özelliklerinin İncelenmesi. Tekstil ve Mühendis, 23:

102, 93-99.

Karakor, A. (1987). Pamuk İpliklerinde Sık Rastlanan Hatalar ile İplik Düzgünsüzlüğü

Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir Araştırma. Tekstil ve Makine, 1: 3, 129-137.

Kılıç, M. (2010). Karışım İpliklerinde Düzgünsüzlük ve Tüylülük Analizleri. Dokuz Eylül

Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tekstil Mühendisliği Bölümü, Doktora Tezi, İzmir.

Korkut, E. ve Karagüven, R. (1990). Pamuk Lif Mukavemeti ile O.E. Rotor İplik Mukavemeti

Arasındaki İlişki. Tekstil ve Makine, 4: 24, 304-306.

Taşcı, Z. (2013). Gümüş Katkılı Gömleklik Dokuma Kumaş Tasarımı, Endüstriyel Şartlarda

Üretilmesi ve İncelenmesi. Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tekstil

Mühendisliği Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Adana.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

304

Türkiye’de Akdeniz Bölgesi Limon Üretici Fiyatları İle Başlıca Tüketim Merkezleri

Tüketici Fiyatları Arasındaki İlişki: Tek Fiyat Kanunu- Var Model Analizi

Erkan AKTAŞ1 Aynur KARAÇOBAN2 Kübra MAKCA 3

Özet

Türkiye’de bilenen en ekşi narenciyemiz olan limonda önemli üretici iller olan Adana, Mersin,

Antalya ve önemli tüketici iller olan İstanbul ve Ankara illerinde limon fiyatları arasındaki

ilişkiler incelenerek söz konusu fiyatlar arasındaki etki-tepki olup olmadığı Vektör Oto

Regresyon (VAR) analiziyle test edilmektedir. Ek olarak kriz bağımsız değişkenin ve ihracat

bağımsız değişkenin bu illerde hangisi için anlamlı olup olmadığı incelenmektedir. Bu

çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’ten sağlanan 2005-2016

dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan İstanbul ve

Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır. Analizde 4’er aylık limon reel fiyatları (Kasım,

Aralık, Ocak, Şubat) baz alınmaktadır. Sonuç olarak, limon piyasasında VAR model üretici il

olan Mersin’in lider durumunda olduğunu ve tüketici illerden de İstanbul ilinin fiyatlarda

belirleyici olduğu belirlenmektedir. Tüketici il olan Ankara’nın sadece Adana fiyatları

üzerindeki etkisi bulunmaktadır. Diğer illerin fiyatlardaki etkisi bulunmamaktadır. Ek olarak

incelenen kriz bağımsız değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana

için anlamlı bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: VAR model, Limon, Tek fiyat kanunu, Türkiye

Relationships Between Producer Prices of Lemon Mediterranean Region and Retail Price

of Important Consumer Centers in Turkey: Test of Market İntegration-Analysing of Var

Model

Abstract

Price relationships for lemon which is the most sour citrus in Turkey, among five cities of

Turkey, namely Adana, Mersin, Antalya, significant producer cities, and İstanbul, Ankara,

significant consumer cities in Turkey, were examined. The relations among prices of different

1 Doç. Dr. Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-Türkiye,

[email protected]. 2 Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-

Türkiye, [email protected]. 3 Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-

Türkiye, [email protected].

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

305

cities were analyzed using Vector Auto Regression (VAR) models. In addition, it has been

examined whether the crisis independent variable and the export independent variable are

meaningful for these cities. Four month data (November, December, January, February) used

are the real price series from 2005 to 2016, obtained from Turkey Statistical Institute (TUIK)

for each cities. The real exchange from the Central Bank and the amount of Turkey lemon

exports from TUİK, was obtained. As a result, it has been determined that Mersin, which is the

producer city of VAR model in lemon market, is a leading market and that consumer prices are

determinative of prices of İstanbul. As a result, this study was determined leader cities who

determine the lemon price which was Mersin in terms of producer cities and İstanbul in terms

of consumer cities. Ankara has only influenced on prices of Adana. There has been no effect

on the price of other cities. In addition, the independent variable examined in the crisis has been

significant for the city of Istanbul, the export independent variable has found meaningful for

Adana.

Keywords: VAR model, Lemon, Test of Market İntegration, Turkey

1.GİRİŞ

Turunçgiller, Citrus cinsi içerisinde yer alan; portakal, mandarin, limon, greyfurt vb ekonomik

türleri içeren, taze tüketildiği gibi işlenerek de çeşitli sanayi dallarına (meyve suyu, reçel vb.)

hammadde katkısı olan bir meyve grubudur. Turunçgil yetiştiriciliği dünyada olduğu gibi

Türkiye’de son yıllarda hızlı bir gelişme sürecinde bulunulmaktadır. Turunçgil çeşitlerinin

anavatanı; Hindistan, Malaya, Güney Doğu Çin, Filipinler, Tayland, Endonezya gibi Asya’nın

subtropik bölgelerinde yer alan ülkelerdir. (Karahocagil ve ark., 2003).

Limon (Citrus); ılıman iklime sahip bütün memleketlerde, kültür şekilleri yetiştirilen yaprak

dökmeyen, uçucu yağ taşıyan küçük ağaçların meyvesidir (MEGEP, 2008: 3). Limon asitli

olması nedeniyle diğer turunçgillerden tüketim yönüyle farklılık göstermektedir. Tek

tüketildiği gibi diğer gıdalarla birlikte de tüketilmektedir. Bu nedenle bütün yıl boyunca aranan

ve tüketilen yani her zaman arzı söz konusu olan turunçgil türüdür.

FAO verilerine göre Tablo 1.1’de 1961, 1980, 2000 ve 2016 yıllarında ülkelerin limon

üretimine ve bu ülkelerde üretilen limonun yüzdelik payına bakılmaktadır. Ayrıca tablonun son

sütununda da 1961-2016 yılları arasında ülkelerdeki limon üretiminin kaç kat arttığı

gösterilmektedir. 1. Sırada yer alan Hindistan 1961 yılında %15,8’lik paya sahipken 2016

yılında payı %17,2 olduğu ve bu yıllar arasında limon üretiminin 7,18 kat arttığı görülmektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

306

3. sırada yer alan Çin’de limon üretiminin verilen yıllar arasında 508,04 kat artarak ciddi

anlamda artış gösterdiği, 9. sırada yer alan İtalya da ise limon üretiminde bir düşüşün olduğu

görülmektedir. Dünya limon üretiminde 7. sırada yer alan Türkiye dalgalı bir durum söz

konusudur. Türkiye 1961 yılında %2,7’lik, 1980 yılında %5,5’lik, 2000 yılında %4,2’lik ve

2016 yılında %4,9’luk limon üretimine sahip olup 1961-2016 yıllar arası 12,08 kat limon

üretiminde artış söz konusudur.

Tablo 1.1: Dünya Limon Üretimi (Ton)

ÜLKELER 1961 % 1980 % 2000 % 2016 % 1961-

2016

HİNDİSTAN 415000 15,8 485000 9,4 1491500 13,8 2978000 17,2 7,18

MEKSİKA 122660 4,7 602626 11,7 1661220 15,3 2429839 14 19,81

ÇİN 4586 0,2 25806 0,5 299612 2,8 2329863 13,4 508,04

ARJANTİN 86600 3,3 396000 7,7 1171498 10,8 1678337 9,7 19,38

BREZİLYA 58226 2,2 196130 3,8 577582 5,3 1262353 7,3 21,68

İSPANYA 121000 4,6 336000 6,5 915049 8,4 857754 4,9 7,09

TÜRKİYE 70440 2,7 283000 5,5 460000 4,2 850600 4,9 12,08

ABD 505212 19,3 755690 17,7 762040 7 822000 4,7 1,63

İTALYA 498577 19 697950 13,6 613205 5,7 379282 2,2 0,76

DÜNYA 2619753 100 5136814 100 10829257 100 17347153 100 6,62

Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)

Türkiye’de ki illerin 2004-2017 yılları arası limon üretimi verileri incelendiğinde

Mersin ili tüm yıllar da limon üretiminde liderliğini korumaktadır. İkinci sırada yer alan ilin ise

Adana olduğu görülmektedir (TUİK).

Ilıman iklime ihtiyaç duyan turunçgil çeşitlerinin, yurdumuzda subtropik iklime en fazla sahip

olan özellikle ilk sırada yer alan Akdeniz Bölgesinde ikinci sıra olarak Ege Bölgesinde

yetiştiriciliği yapılmakta, bunun yanında az da olsa Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri’nde

de üretimi gerçekleştirilmektedir (Uysal & Platöz, 2017: 6). Türkiye 2016 yılında yaklaşık 51

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

307

milyon ton yaş meyve ve sebze üretim miktarı ile önemli bir üretici ülke konumunda yer

almaktadır (TÜİK, 2017). Tarım ürünleri ihracatı içerisinde ise %12 pay alan yaş meyve sebze

ürünlerinin yaklaşık %5’ini turunçgiller oluşturmaktadır. Yaş meyve sebze ihracatı içerisinde

ise turunçgillerin payı yaklaşık %44 düzeyindedir (TİM, 2017).

Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (2017) Yaş Meyve ve Sebze Sektörü Türkiye

Geneli Değerlendirme Raporu Türkiye geneli narenciye. ihracat kayıt rakamları da gösteriyor

ki ihracatta en yüksek miktar ve değere sahip narenciyemiz limondur.

Türkiye’de limon ihracatında en büyük paya sahip ilk 5 il ise, Hatay, Mersin, Trabzon, Antalya

ve Adana olarak sıralanmaktadır. (2017 FOB ($)).

Dünya’da limon ihracat durumu ise tablo 1.2’de gösterilmektedir. %90’a yakın paya sahip olan

11 ülke ve %23,42 payla 1. sırada yer alan İspanya tabloda yer almaktadır. Türkiye dünya limon

ihracatında %8,7’lik pay ile 4. sırada bulunmaktadır.

Tablo 1.2: Dünya’da 2016 Yılı Limon İhracatı (%)

ÜLKELER %

1 İSPANYA 23.42

2 MEKSİKA 12.90

3 HOLLANDA 11.14

4 TÜRKİYE 8.70

5 ARJANTİN 8.27

6 GÜNEY AFRİKA 7.57

7 ABD 5.95

8 ŞİLİ 3.30

9 ÇİN 2.95

10 BREZİLYA 2.57

11 İTALYA 2.31

Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

308

Tek Fiyat Kanunun geçerliliğine ilişkin ilk çalışma Isard (1977) tarafından yapılmaktadır.

Isard’ın bu çalışmasında birçok ülkedeki çok sayıda ticarete konu olan mal temel alınarak Tek

Fiyat Kanunundan kalıcı ve büyük bir sapmanın olduğuna dair güçlü bulgular elde

edilmektedir. Peter Isard bu sapmanın temel nedeninin döviz kurlarının birbirleriyle olan

yüksek korelasyonu olduğunu öne sürmektedir.

Literatürde ampirik çalışmaların çoğu tek fiyat kanununun geçersizliğini kabul etmektedirler

(Engel ve Rogers, 2001: 24). Geçersizliğini savunanlar ticarete konu olan malları ikiye

ayırmaktadırlar. Bunlar; ihraç edilen ve edilmeyen mallardır. Tek fiyat kanununun geçerliliği

için bu malların dış ticareti yapılabilen mallar olması gerekmektedir.

Parsley ve Wei (1996) ile Engel ve Rogers (1996), çalışmalarında sınır etkisi olarak

belirttikleri etki ile Tek Fiyat Kanunundaki sapmaları açıklamaktadırlar. Bu yaklaşımına göre,

komşu olan iki ülkedeki, birbirine yakın iki şehirde bulunan, aynı homojen bir maldan

bahsedilmektedir. Bu mal, ülkelerin kendi içinde fakat daha uzak şehirlere göre daha yüksek

bir fiyat farkına göre satılmaktadır. Bu fark siyasi sınır bulunmasından kaynaklanmaktadır ve

sınırların kalkmasına neden olacak bir serbest ticaret rejimi fiyat farklarını ortadan

kaldıracaktır.

Tek fiyat kanununun geçersiz olduğunu belirtenlerden Lamont ve Thaler (2003) aynı iki ürünün

farklı olduğuna dair yanlış algılamalar olabileceğini ve arbitraj olanağının önünde bazı engeller

bulunabileceğini ifade etmektedirler (Lamont ve Thaler ‘dan aktaran Öztürk, 2013:8). Arbitraj,

farklı piyasalarda aynı varlıklar için aynı zamanda oluşan fiyat değişikliklerinden yararlanılmak

amacıyla, varlıkların fiyatlarının düşük olduğu piyasalardan alınıp, yüksek olduğu piyasalarda

satılması olarak tanımlanmaktadır. Arbitrajın gerçekleştirilmesindeki temel amaç, varlıkların

fiyatlarında meydana gelen değişmelerden hem yararlanmak hem de risksiz kazanç elde

edebilmektir. (Çakır, 2012: 34)

Tek fiyat kanununun sapmalar meydana getireceğinden bahseden iktisatçılar da bulunmaktadır.

Dixit (1989), Krugman (1989: 36-44), O’Connell ve Wei (2002) ise piyasalarda arbitraj olanağı

kovalamanın döviz kurlarında eşik (threshold) adı verilen bir etkiye yol açtığını ve bu etkinin

de “sapmalar” meydana getirdiğini belirtmektedirler (Dixit, Krugman, O’Connell ve Wei’den

aktaran Gözgör, 2015a: 25).

Satın Alma Gücü Paritesinden sapmalarının nedenini açıklamaya çalışan bir yaklaşım da

yüzyılda kurulmuş olup uluslararası kurumların yaratmış olduğu faktörleri ön plana

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

309

çıkarmaktadır. Rogoff vd. (2001), yapmış olduğu çalışmasında 14. yüzyıl ile 20. yüzyıl

arasındaki İngiltere ve Hollanda döviz kuru verilerinden hareketle bu yaklaşımı incelemeye

çalışmaktadır. Çalışmasında ilgili dönemdeki birçok rejim değişimine rağmen döviz

kurlarındaki volatilitenin oldukça durağan olduğunu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumun

uluslararası kurumların olmadığı ilgili dönemde, Tek Fiyat Kanununun geçerli olabileceğine

ilişkin güçlü bir ampirik bulgu olduğunu ileri sürülmektedir. (Gözgör, 2015b: 25)

Danışoğlu (2004) tek fiyat kanununu ülkelerin gelir yapılarıyla incelemektedir. Yapılan

çalışmalar artan küreselleşmenin sanayileşmiş ve azgelişmiş ülkeler arasında fiyatların

yakınlaşma sürecini hızlandırmadığını, ülkelerin zaten farklı olan gelir ve fiyat yapılarının

birbirinden daha da uzaklaştığını göstermektedir (Danışoğlu, 2004: 55).

Tek fiyat kanunu, aynı mallar için tek bir fiyatın oluşacağını öne süren bir kanundur. Bu

çalışmada da limon yıllık reel fiyatlandırılmasında acaba tek fiyat kanunu geçerli mi yoksa bu

fiyatlandırmayı lider bir il mi yapmaktadır sorusuna cevap aramaktayız. Bu çalışmanın amacı

Türkiye limon üretiminde ve ihracatında önemli üretici iller olan Adana, Mersin, Antalya reel

aylık üretici fiyatları arasındaki ilişkileri incelemektir. Aynı zaman da tüketici illerinden de

İstanbul ve Ankara’nın reel aylık fiyatlarının etkisinin varlığı incelenmektedir. Bu kapsamda,

özellikle, söz konusu fiyatlar açısından iller arasında pazar entegrasyonunun mevcut olup

olmadığı test edilmektedir. Mevcut olması halinde entegrasyonun düzeyi belirlenmeye

çalışılmaktadır.

Son zamanlarda bölgesel tarımsal pazar entegrasyon düzeyini belirlemede çok sık

başvurulan koentegrasyon analizi yöntemi, verilerin birim kök içermesini gerektirdiğinden,

durağan seriler söz konusu olduğunda farklı yöntemlere başvurulmaktadır (Mutlu, Aktaş ve

Karahan 2004b:3). Bu araştırmada limonda üretici iller olan Adana, Mersin ve Antalya reel

fiyatları ve bunlara etkisi olabileceğini düşündüğümüz limon tüketici illeri İstanbul ve Ankara

arasındaki ilişkileri analiz etmek için VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri kullanılmaktadır.

2. METERYAL VE YÖNTEM

2.1 Materyal:

Bu çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)’nden sağlanan 2005-

2016 dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan

İstanbul ve Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır. Aylık üretici fiyat serilerini 1994 baz

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

310

yılı alarak Tüfe yardımıyla reel hale getirdik. Tüketici fiyatları Tüik’te reel halde olduğu için

modele direk dahil edildi. Analizde 4’er aylık reel fiyatları (Kasım, Aralık, Ocak, Şubat) baz

alınmaktadır.

2.2 Yöntem:

Adana, Mersin, Antalya limon üretici illeri ve başlıca tüketim merkezlerinde (İstanbul, Ankara)

limon fiyatları arasındaki ilişkileri analiz etmek için VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri

kullanılmaktadır. Ayrıca analiz E-views programından yararlanılarak yapılmaktadır.

İlk olarak aylık limon fiyatları mevsimsel olarak arındırıldı. Modelleme çalışmasına

başlamadan önce, birim kök testi ile serilerin durağan olup olmadıkları incelenmektedir.

Modelde hepsi 1.derece durağan çıktığından dolayı başlarına ‘’d’’ yazıp VAR analizi

uygulanmaktadır.

Çalışma Türkiye’nin başlıca limon üretim illeri için; Adana, Mersin, Antalya ve Türkiye’nin

başlıca limon tüketim illeri için; İstanbul ve Ankara İlleri ile sınırlandırılmaktadır. Yöntem

olarak da üretici ve tüketici bölgeler arasındaki limon perakende fiyatları için VAR model

tahmin edilmektedir. Böylelikle çeşitli illerdeki limon fiyatlarında bir standart sapmalık

değişime, farklı illerdeki tepkiyi görebilmek için Var model ile sınırlandırılmaktadır. Çünkü

limon fiyatlarındaki şokların iller üzerindeki etkisi VAR modelinden elde edilen etki tepki

fonksiyonu ile görülebilmektedir. VAR modelin veri setine en uygun seçeneği oluşturduğu

belirlenmektedir.

Yöntem ile ilgili literatür karşılaştırması yapılacak olursa; Mutlu, Aktaş ve Karahan (2004),

Akdeniz bölgesi ve başlıca tüketim merkezlerinde yaş meyve ve sebze perakende fiyatları

arasındaki ilişkileri analiz etmek için yapmış oldukları çalışmalarında VAR (Vektör Oto

Regresyon) modelleri kullanılmaktadır. Çalışmalarında 1994-2004 dönemine ait limonda lider

market konumunda olan iller incelenmekte ayrıca pazar entegrasyon düzeyleri

araştırılmaktadır. Makalede kullanılan yöntem bu makalede kullanılan VAR modeli ile aynıdır.

Piyasa etkinliğinin koşullarından olan, fiyat geçişkenliği ve pazar entegrasyonunun düzeyi ise

Fiyat İlişkilerinin Dinamik Analizi yöntemi (Ravallion, 1986) ile saptanmaktadır. Çalışmada

kullanılan değişkenler, logaritmik olarak ifade edilmekte olup modelleme çalışmasına

başlamadan önce, birim kök testi ile serilerilerin durağan olup olmadıkları incelenmektedir.

(Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

311

2.2.1. VAR Modeli:

Ele alınan hem üretim hem de üketim merkezlerine ait reel limon fiyatlarının, dolayısıyla yerel

pazarların arasındaki ilişkileri analiz etmek, herhangi bir piyasanın fiyatlarında meydana

gelecek değişmelerin, diğer piyasalardaki fiyatlara yapacağı etkinin zamana yayılımını ortaya

koyabilmek için VAR modelden yararlanılmaktadır. Eşanlı denklem sistemlerinin özel bir hali

olan VAR, yapısal ekonometrik modellerde içsel ve dışsal değişkenlerin seçiminin öznel

kararlara konu olması sorununu aşmak amacıyla Sims (1980) tarafından geliştirilmektedir.

VAR model aracılığı ile hesaplanan etki-tepki fonksiyonları (impulse-response function) (IRF),

sistemdeki bağımlı değişkenlerin, denklemlerin hata terimlerinde meydana gelen şoklara

tepkisini ölçmek olanak sağlamaktadır. Şok değişme hata terimlerinde 1 standart sapmalık

değişmeyi ifade etmektedir. (Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).

3.BULGULAR VE ANALİZ

3.1 Gecikme:

Öncelikle E-views programında gecikme uzunluğuna bakılmaktadır. Analizde ideal gecikme 1

olarak çıkmaktadır (Tablo 3.1.1).

Tablo 3.1.1:

VAR Lag Order Selection Criteria

Endogenous variables: D(ISTANBUL_SA) D(ANKARA_SA) D(MERSIN_SA) D(ANTALYA_SA)

D(ADANA_SA)

Exogenous variables: C KRIZ IHRCAT

Date: 12/06/17 Time: 14:27

Sample: 2005Q3 2016Q2

Included observations: 40

Lag LogL LR FPE AIC SC HQ

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

312

0 -692.6139 NA 1.60e+09 35.38070 36.01403* 35.60969

1 -658.1145 55.19901* 1.02e+09* 34.90573* 36.59461 35.51637*

2 -635.3087 30.78785 1.25e+09 35.01544 37.75986 36.00773

3 -614.2717 23.14069 1.91e+09 35.21359 39.01357 36.58754

* indicates lag order selected by the criterion

LR: sequential modified LR test statistic (each test at 5% level)

FPE: Final prediction error

AIC: Akaike information criterion

SC: Schwarz information criterion

Vektör otoregresyon tahmini analizine kriz dönemleri ve Türkiye limon yıllık ihracat miktarı

dahil edildi (Tablo 3.1.2). Kriz bağımsız değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız

değişkeni ise Adana için anlamlı bulundu (ihracat verileri TUİK veri tabanından alındı).

Tablo 3.1.2:

Vector Autoregression Estimates

Date: 12/06/17 Time: 14:27

Sample (adjusted): 2006Q2 2016Q2

Included observations: 41 after adjustments

Standard errors in ( ) & t-statistics in [ ]

D(ISTANBU

L_SA)

D(ANKARA

_SA)

D(MERSIN_

SA)

D(ANTALY

A_SA)

D(ADANA_

SA)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

313

D(ISTANBUL_SA(-

1)) 0.475771 0.986858 40.55905 4.686000 50.60589

(0.47880) (0.44065) (127.109) (141.577) (135.215)

[ 0.99368] [ 2.23955] [ 0.31909] [ 0.03310] [ 0.37426]

D(ISTANBUL_SA(-

2)) -0.248569 0.152221 55.07110 -118.6247 -167.4092

(0.50589) (0.46558) (134.300) (149.587) (142.864)

[-0.49135] [ 0.32695] [ 0.41006] [-0.79302] [-1.17181]

D(ANKARA_SA(-1)) -0.088164 -0.816202 55.12800 54.44111 99.73768

(0.57223) (0.52664) (151.914) (169.205) (161.601)

[-0.15407] [-1.54983] [ 0.36289] [ 0.32175] [ 0.61718]

D(ANKARA_SA(-2)) 0.073549 -0.426681 -68.80516 144.6754 62.98432

(0.56949) (0.52412) (151.185) (168.393) (160.826)

[ 0.12915] [-0.81410] [-0.45510] [ 0.85915] [ 0.39163]

D(MERSIN_SA(-1)) 0.001121 0.001407 -0.204621 0.807828 -0.114973

(0.00095) (0.00088) (0.25326) (0.28208) (0.26940)

[ 1.17470] [ 1.60260] [-0.80797] [ 2.86382] [-0.42677]

D(MERSIN_SA(-2)) 0.001345 0.001622 0.304689 0.268845 1.093916

(0.00113) (0.00104) (0.29958) (0.33368) (0.31868)

[ 1.19209] [ 1.56160] [ 1.01705] [ 0.80570] [ 3.43261]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

314

D(ANTALYA_SA(-

1)) -0.001501 -0.001262 -0.420063 -0.814551 -0.537657

(0.00102) (0.00094) (0.27165) (0.30257) (0.28897)

[-1.46673] [-1.33963] [-1.54633] [-2.69210] [-1.86057]

D(ANTALYA_SA(-

2)) 1.01E-05 7.98E-05 -0.367631 -0.230468 -0.223162

(0.00101) (0.00093) (0.26778) (0.29826) (0.28486)

[ 0.01005] [ 0.08594] [-1.37286] [-0.77270] [-0.78341]

D(ADANA_SA(-1)) -0.000253 -0.000298 0.197030 -0.090069 -0.013771

(0.00063) (0.00058) (0.16805) (0.18718) (0.17877)

[-0.39971] [-0.51194] [ 1.17244] [-0.48119] [-0.07703]

D(ADANA_SA(-2)) 7.94E-05 -0.000149 0.166104 -0.096256 -0.274810

(0.00060) (0.00056) (0.16032) (0.17856) (0.17054)

[ 0.13155] [-0.26753] [ 1.03610] [-0.53906] [-1.61141]

C 0.067568 0.063984 -4.904077 -4.405500 -8.652856

(0.06518) (0.05999) (17.3046) (19.2743) (18.4081)

[ 1.03658] [ 1.06658] [-0.28340] [-0.22857] [-0.47006]

KRIZ -0.438808 -0.372557 -39.99297 -58.51360 -18.63002

(0.26541) (0.24426) (70.4598) (78.4796) (74.9529)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

315

[-1.65332] [-1.52523] [-0.56760] [-0.74559] [-0.24856]

IHRCAT 0.184266 0.168244 58.45130 66.44332 89.03243

(0.19121) (0.17598) (50.7617) (56.5394) (53.9986)

[ 0.96369] [ 0.95606] [ 1.15148] [ 1.17517] [ 1.64879]

R-squared 0.338517 0.383510 0.257672 0.365334 0.526829

Adj. R-squared 0.055024 0.119300 -0.060468 0.093335 0.324042

Sum sq. resids 3.413105 2.890913 240547.4 298422.0 272203.5

S.E. equation 0.349137 0.321321 92.68752 103.2372 98.59794

F-statistic 1.194092 1.451535 0.809933 1.343143 2.597936

Log likelihood -7.214514 -3.810484 -236.0570 -240.4767 -238.5915

Akaike AIC 0.986074 0.820024 12.14912 12.36472 12.27276

Schwarz SC 1.529402 1.363351 12.69245 12.90804 12.81608

Mean dependent 0.096297 0.084589 9.852295 14.21452 9.823658

S.D. dependent 0.359158 0.342393 90.00621 108.4209 119.9245

Determinant resid covariance (dof

adj.) 2.87E+08

Determinant resid covariance 42705079

Log likelihood -651.0639

Akaike information criterion 34.92995

Schwarz criterion 37.64658

3.2 Etki Tepki:

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

316

Etki-tepki analizi bir değişkende meydana gelecek rastgele bir şokun sistemdeki diğer

değişkenler üzerindeki etkisini analiz etmektedir (Barışık & Kesikoğlu, 2006: 69). Bu

araştırmada Mersin, Antalya ve Adana limon üretici illeri ve İstanbul, Ankara limon tüketici

illeri arasında etki –tepki analizi yapılmakta ve limon fiyatlandırmasında hangi ilin diğer illeri

etkilediği ve belirleyici olacağı incelenmektedir. Aşağıdaki sonuçlar bulunmakta olup,

etkileyen iller daha detaylı olarak grafiklerle belirtilip yorumlanmaktadır.

Var modelden elde edilen etki-tepki (impulseresponse) fonksiyonlarına göre, çeşitli illerdeki

limon fiyatlarında bir standart sapmalık değişime, farklı illerdeki tepki aşağıda grafikler yer

almaktadır.

Grafikler genel anlamda değerlendirildiğinde Mersin üretici ilinin ve İstanbul tüketici

ilinin limon fiyatlandırmasında diğer illere göre daha belirleyici olduğu belirlenmektedir.

Tüketici il olan Ankara’nın limon fiyatları sadece Adana’nın fiyatlarını etkilemektedir.

Grafik 3.2.1: Mersin İli Üretici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları bir yıl

etkilemektedir.

Grafik 3.2.2: Mersin İli Üretici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

-150

-100

-50

0

50

100

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ANTALYA_SA) to D(MERSIN_SA)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

317

Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl

etkilemektedir.

Grafik 3.2.3: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Mersin İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Mersin ilindeki fiyatları bir yıl

etkilemektedir.

-100

-50

0

50

100

150

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ADANA_SA) to D(MERSIN_SA)

-100

-75

-50

-25

0

25

50

75

100

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(MERSIN_SA) to D(ISTANBUL_SA)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

318

Grafik 3.2.4: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları 1 yıl

etkilemektedir.

Grafik 3.2.5: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Ankara İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Ankara ilindeki fiyatları iki yıl

etkilemektedir.

-150

-100

-50

0

50

100

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ANTALYA_SA) to D(ISTANBUL_SA)

-.4

-.3

-.2

-.1

.0

.1

.2

.3

.4

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ANKARA_SA) to D(ISTANBUL_SA)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

319

Grafik 3.2.6: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl

etkilemektedir.

Grafik 3.2.7: Ankara İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi

Ankara ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıldan

az etkilemektedir.

-100

-50

0

50

100

150

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ADANA_SA) to D(ISTANBUL_SA)

-100

-50

0

50

100

150

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Response of D(ADANA_SA) to D(ANKARA_SA)

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

320

4.SONUÇ:

Yapılan araştırmada, Türkiye’de limon fiyatlandırmasında belirli olan iller ile ilgili analiz için

VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri kullanılmaktadır. Analiz sonucu limon fiyatlarını

üretici illerden Mersin ilinin ve tüketici illerden de İstanbul ilinin önemli şekilde etkisi olduğu

tahmin edilmektedir. Lider üretici il olan Mersin, Adana ve Antalya illerindeki fiyatlarını

etkilediği tahmin edilmiştir. Tüketici illerden İstanbul; Mersin, Adana, Antalya ve Ankara

illerindeki fiyatları etkilediği tahmin edilmiştir. Ankara ili ise sadece Adana ilinin fiyatlarını

etkileyebildiği tahmin edilmektedir. Dışsal olarak modele dahil edilen kriz bağımsız değişkeni,

İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana için anlamlı bulunmaktadır.

Bu çalışmada da limon yıllık reel fiyatlandırılmasında tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve

limonda fiyatlandırmayı tüketimde lider il olan İstanbul’un belirlediği tahmin edilmektedir.

Üretici iller arasında da tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve limonda fiyatlandırmayı üretimde

lider olan Mersin’in belirlediği tahmin edilmektedir. Bu iki il karşılaştırıldığında ise tüketim

merkezi İstanbul’un üretici il olan Mersin’deki fiyatları da etkilediği tahmin edilmektedir.

Bu çalışmayla birlikte, Türkiye’de limon fiyatında üretici iller değil de tüketici illerin belirleyici

olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Mersin ilinde turunçgile dayalı fabrika yatırımlarının

artması, Mersin ilini üretimde olduğu gibi tüketimde de önemli konuma getirebilir. Bununla

birlikte, turunçgil ürünlerinin işlenerek yüksek katma değerli ürün haline getirilmesi, Mersin ili

için rekabet avantajı sağlayacaktır.

Kaynakça

Çakır, A. (2012). Arbitraj Fiyatlama Teorisi Ve IMKB Sektör Endeksleri Üzerine

Uygulanması, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul.

Barışık, S. & Kesikoğlu, F. (2006). Türkiye’de Bütçe Açıklarının Temel Makroekonomik

Değişkenler Üzerine Etkisi, 1981-2003 VAR, Etki-Tepki Analizi, Varyans Ayrıştırması,

Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(4), 69.

Danışoğlu, A. Ç. (2004). Küreselleşmenin Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Üzerindeki

Etkileri. İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

321

Engel, C. & J.H. Rogers (1996). How Wide Is the Border? American Economic Review, 86(5),

1112-25.

Engel, C. ve Rogers, J. H. (2001). Violating the Law of One Price: Should We Make a Federal

Case of It? Journal of Money, Credit and Banking, 33, 1–15.

Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO). (2017). (http://faostat.fao.org)

Gözgör, G. (2015a). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik

Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),24.

Gözgör, G. (2015b). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik

Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),25.

Isard, P. (1977). How Far Can We Push the “Law of One Price? American Economic Review,

67(5), 942-48.

Karahocagil, P., Tunalıoğlu, R., Taşkaya, B., Anaç, H., (2003). Turunçgiller Durum ve Tahmin:

2003/2004. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, 111, 74, Ankara.

MEGEP (Mesleki Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi). (2008). Bahçecilik,

Limon Yetiştiriciliği, 3.

Mutlu S.,Aktaş E. ve Karahan,Ö.(2004a).The Relation among retail price main of consumption

center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of Market

Integration, Munich Personal RePEc Archive, Online at http://mpra.ub.uni-

muenchen.de/8656/, 2.

Mutlu S.,Aktaş E. ve Karahan,Ö.(2004b).The Relation among retail price main of consumption

center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of Market

Integration, Munich Personal RePEc Archive, Online at http://mpra.ub.uni-

muenchen.de/8656/, 3.

Öztürk, E. (2013). Türkiye Ekonomisi Temelinde Balassa-Samuelson Hipotezinin Geçerliliği.

Parsley, D.C. & S-J Wei (1996). Convergence to the Law of One Price without Trade Barriers

or Currency Fluctuations, Quarterly Journal of Economics, 111(4), 1211-36.

Sims, C., 1980. Macroeconomics and Reality. Econometrica 48 (Jan. 1980), 1-49.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon İhracat Miktarı.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

322

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon Fiyatları.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM). (2017). İhracat Rakamları. (http://tim.org.tr )

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2017). Bitkisel Üretim İstatistikleri.

(http://tuikapp.tuik.gov.tr/ bitkiselapp/bitkisel.zul)

Uysal, O. & Polatöz, S. (2017). Dünyada Ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi Ve Dış Ticareti, 6.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

323

TOPLUMSAL CİNSİYET VE NARSİSİZM İLİŞKİSİ

Zeynep AKGÜN1

Yücel UYSAL2

ÖZET

Toplumsal cinsiyet, bireylerin nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi edinebilmek

için gelişimleri sırasında sıklıkla başvurdukları önemli bir referans kaynağıdır. Araştırmacılar,

uzun yıllardır toplumsal cinsiyet ve kişilik özellikleri üzerine çalışmaktadırlar. Bu

araştırmalardan çok azı ise narsisizm ve toplumsal cinsiyet ilişkisi hakkında

gerçekleştirilmektedir. Toplumsal cinsiyet ve narsisizm arasında bir ilişki söz konusudur.

Araştırmalar, narsisizm alanında gözlemlenen cinsiyet farklılıklarının ölçüm yanlılığı ile

açıklanamadığını, gerçekten de toplumsal cinsiyet farklılıklarının olduğunu ortaya

koymaktadır. Bu ilişkiye dair literatüre bakıldığında, erkeklerin, kadınlardan, narsisizm

konusunda daha yüksek skorlar elde ettikleri görülmektedir (Foster, Campbell ve Twenge,

2003; Biddle, 2015; Newman, Tay, Donnellan, Harms, Robins ve Yan, 2015). Bunun yanı sıra

araştırmalar, kırılgan narsisizmle kadınlar ve büyüklenmeci narsisizm ile erkekler arasındaki

ilişkiye de işaret etmektedir. Yüksek seviyede kendine odaklı olmayı ve düşük seviyede

diğerlerine odaklı olmayı içeren büyüklenmeci narsisizm, yüksek öz saygı ve bağımsız bir

benlik yorumu gibi maskülen (erkeksi) toplumsal cinsiyet rolleri ve normları ile ilişkilidir.

Düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu ile ilgili olan kırılgan narsisizm ise

feminen(kadınsı) toplumsal cinsiyet rolleri ve normlarıyla ilişkilidir

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Narsisizm

1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

324

THE RELATIONSHIP BETWEEN GENDER AND NARCISSICM

ABSTRACT

Gender is an important reference source to learn about how individuals should behave

during their development. Researchers have been studying on gender and personality traits for

many years. But only a few of these studies are about the relationship between gender and

narcissism. There is a relationship between gender and narcissism. The results of the researches

about narcissism revealed that observed gender differences cannot be explained by

measurement bias. Those differences can be interpreted as true gender differences. When we

look at the literature on this relation, it is seen that men have higher scores on narcissism than

women (Foster, Campbell and Twenge, 2003, Biddle, 2015, Newman, Tay, Donnellan, Harms,

Robins and Yan, 2015). Besides, researches indicate the relationship between women with

fragile narcissism and men with grandiose narcissism. Grandiose narcissism which includes,

being self-centered at a higher level and being focused on others at a lower level is associated

with masculine gender roles and norms such as high self-esteem, and an independent self-

interpretation. The fragile narcissism which is associated with low self-esteem and self-

interpretation dependent of others is consistent with feminine gender roles and norms.

Keywords: Gender, Narcissism,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

325

GİRİŞ

Toplumsal Cinsiyet Ve Narsisizm İlişkisi

Narsisizm

Narsisizm kavramının kökleri, sudaki yansımasını görerek kendine âşık olan Narkissos

mitiyle Antik Yunana dayanmaktadır. Literatürde ilk kez 1898 yılında Havelock Ellis

tarafından (Rosenthal ve Pittinsky, 2006) benliğin cinsel nesne olarak muamele gördüğü

otoerotizm kavramını ifade etmek için kullanılan kavram (Demirci ve Ekşi, 2017), bireyin

kendisine duyduğu aşk, hayranlık, kendini büyük görme gibi bir dizi tutumu ifade etmektedir.

Freud (1957) ise kavramı cinsellikle özdeşleştirmiş ve narsisizmin libidonun kişinin kendi

benliği yönelmesiyle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Kernberg (2012) narsisizmi aşırı ben-

merkezcilik, diğerlerinin sevgisine, ilgisine ve taktirine fazlasıyla ihtiyaç duyma, büyüklenme

fantezileri ve devamında övünme, empati kuramama, başkalarına duyulan düşmanlık ve az ilgi,

derinlikten yoksun duygusal hayat şeklindeki bir takım özelliklerle tanımlamaktadır.

Günümüzde belirli bir düzeyde narsisizm normal bir kişilik özelliği olarak kabul edilerek

normal narsisizm olarak değerlendirilmektedir. Bu narsisizm türünde kişinin kendine verdiği

değer ve özgüven o kadar yüksektir ki kişinin özgüveni, başkaları tarafından gelen olumsuz

eleştirilerden etkilenmemektedir. Kişi kendisiyle ilgili olarak diğerlerinin düşüncelerine değil,

kendi düşüncelerine odaklanarak, onları dikkate alarak özgüvenini yüksek seviyelerde

tutmaktadır (Akhtar, 1989). Aşırı bir öz benlik sevgisine dönüşen narsisizm ise patolojik

narsisizm olarak değerlendirilmektedir (Atay, 2010). Bu narsisizm türünde birey kendinden

tamamen emin ve başkalarının düşüncelerini önemsemez gibi görünse de aslında içsel süreçte

tamamen dıştan gelen yorumlarla beslenmeye muhtaçtır (Rozenblatt, 2002).

Amerikan Psikiyatri Derneği Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı IV’te narsisistik kişilik

bozukluğu aşağıdaki semptomlardan en az beşinin var olması ile erken erişkinlik döneminde

başlayan bir sürekli davranış biçimi olarak da tanımlanmaktadır. (Köroğlu ve Bayraktar 2007).

• Büyüklenme, Kendisinin çok önemli olduğu duygusunu taşıma, başarılarını ve

yeteneklerini abartma, yeterli bir başarı göstermeksizin üstün biri olarak bilinmeyi bekleme

• Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi üzerinde kafa yorma

• Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ya da üstün diğer kişilerce (ya da

kurumlarca) anlaşılabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanma

• Çok beğenilmeyi isteme

• Hak ettiği duygusu içinde olma, Kendisinin, özellikle kayırılacak olduğu bir tedavi

biçiminin uygulanacağı beklentisi içinde olma ya da bu beklentilerine göre uyum gösterme

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

326

• Kendi çıkarları için başkalarının zayıflıklarını kullanma

• Empati yapamama, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini anlamak istememe

• Sıklıkla başkalarını kıskanma ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanma

• Başkalarına saygısız davranma, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar

sergileme.

Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet arasındaki farka dikkatleri ilk kez, çift cinsiyetle dünyaya

gelmiş bireylerle yaptığı çalışma ile psikolog Robert Stroller (1964) çekmiştir (Simmons,

2012). Bu farkındalığın devamında ise cinsiyetin sosyal ve biyolojik yönleri “sex” ve “gender”

kelimeleri ile ayrıştırılmıştır. Cinsiyet olarak Türkçeye çevrilen “sex” kelimesi, kadın ve erkek

arasında var olan genetik, biyolojik ve fizyolojik farklılıklara karşılık gelirken, Ann Oakly

tarafından alana dâhil edilen ve “toplumsal cinsiyet” olarak Türkçeye çevrilen “gender”

kelimesi, (Blackstone, 2003) kadınlık ve erkekliğe dair kültürel görüşlere, imajlara ve

beklentilere karşılık gelmektedir. Bireylerin, kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip oldukları

genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri, genleri, kromozomları ve hormonları cinsiyetini

ifade etmektedir. Cinsiyet, akışkan bir kategori olan toplumsal cinsiyet kategorisine göre, çok

daha sabit ve net bir kategoridir. Cinsiyet verili bir özelliktir fakat toplumsal cinsiyet, bireyin

dünyaya gelişi ile başlayan bir toplumsal inşa sürecidir. Cinsiyet, kadın ve erkeği, toplumsal

cinsiyet ise femineni ve masküleni yani kadın ve erkek olmanın içinde yaşanılan toplumda ne

anlama geldiğini ifade etmektedir (Kimmel, 2000). Dayatmacı bir belirleyen olarak da

tanımlanabilen toplumsal cinsiyet, yarattığı değer ve normlarla, ortak bir standart yaratma aracı

olarak da kullanılmaktadır (Butler, 2010).

Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik

cinsiyete bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve

sorumlulukları, kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerlerini ve toplumun onlardan beklediği

davranışları ifade eden bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet, biyolojik bir fenomen değil, kültürel

bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir (Direk, 2012). Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey,

toplumsal cinsiyetini daha sonra, zamanla edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini

oluştururken de ona ait değer ve normları öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki

dikotominin içinde tanımlamaktadır (Corrado, 2009). Cinsiyet, çocuğun öğrendiği ilk

kategorilerdendir, çünkü öncelikle sadece iki kategoriden oluşmaktadır. Ayrıca bu kategori,

karşılıklı olarak birbirlerini dışlamaktadırlar. Son olarak da bireyler, doğrudan ve sürekli olarak

her iki kategorinin üyeleri ile karşı karşıyadırlar (Zemore, Fiske ve Kim, 2000). Dünyaya

geldiği andan itibaren toplumsal cinsiyet kültürel koşullanmasına maruz kalan bireyler, 3 yaş

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

327

itibariyle, cinsiyetlerine göre oyuncaklar ve yaklaşık 4, 5 yaşında da cinsiyetlerine göre

meslekler seçer hale gelmektedirler. Erkek çocuklar, doğumdan itibaren bağımsız, aktif,

maceracı gibi bireysel değerlerle kız çocuklar ise bağımlı, pasif, diğerlerini düşünen gibi

toplumsal değerlerle sosyalleşmektedirler (García-Ael, Cuadrado ve Molero, 2013).

Kültür bir yandan her bir bireyi tek tek biçimlendirirken, diğer yandan toplumun genel

yapısını da şekillendirmektedir. Kültür, tıpkı Doğu ve Batı toplumlarını toplulukçu ve bireysel

şeklinde sınıfladığı (Brewer ve Chen, 2007) gibi erkek ve kadını da bireysel ve toplulukçu

şeklinde genellemektedir (Kağıtçıbaşı, 1990). Sosyal Rol Kuramı (Eagly, 1987) ve Rol Uyumu

Kuramı (Eagly ve Karau, 2002), cinsiyet farklılıkları ya da benzerliklerinin, toplumsal

davranışlar üzerindeki etkisini anlamaya yönelik olarak ortaya çıkmışlardır. Her iki kuram da

kadın ve erkeğe giydirilmiş olan farklı toplumsal rollerinin neden olduğu davranışsal

farklılıkları, toplumsal cinsiyet bağlamında açıklamaktadırlar. Bu kuramlara göre kadınlar

feminendirler ve toplumsal rollere, değerlere ve normlara göre davranmaları beklenmektedir.

Erkeklerin ise maskülendirler ve onlardan bireysel rollere, değerlere ve normlara göre

davranmaları beklenmektedir (Hippel, Sekaquaptewa ve McFarlane, 2015). Kadınlar için bu

toplumsal roller, duyarlı, pasif, sevecen, alçak gönüllü, çekingen, fedakâr, şefkatli, yardımsever

ve duygusal olmalarını içermektedir. Kadınlar için diğerleri, kendilerinden bile önce gelmelidir.

Diğerleri ile iyi, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurabilmek, toplumsal kadınların önceliği

olmalıdır. Erkekler içinse erkek rolleri, onların bağımsız, hak gören, mücadeleci, cesur, özgür,

aktif olmalarını öngörmektedir (Eagly ve Karau, 2002). Bireysel erkekler her zaman fail ve

etkenlerken, toplumsal kadınlar edilgendirler. Ayrıca tipik feminenlik ve tipik maskülenlik

toplumdan topluma farklılık göstermemektedir ve maskülenlik her toplumda otorite ve boyun

eğmeme ile ilişkilidir (Bollough ve Bollough, 2013).

Narsisizm ve Toplumsal Cinsiyet

Narsisizm ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiye dair var olan literatür incelendiğinde,

narsisizmin temelde maskülen toplumsal cinsiyet rolleri ve normları ile benzerlikler gösterdiği

görülmektedir (Corry, Merritt, Mrug ve Pamp, 2008). Öfkenin fiziksel olarak dışa vurumu,

baskın ve otoriter olmak, gücü elinde tutmayı istemek gibi tipik narsistik özellikler aynı

zamanda tipik maskülen özelliklerdendir. Bu nedenle de erkekler kadınlara göre daha fazla

narsisitik özellikler göstermektedirler (Grijalva, Newman, Tay, Donnellan, Harms, Robins ve

Yan, 2015).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

328

Buffalo Üniversitesi, İşletme Bölümü’nde 475.000 kişi ve 31 yıl süren bir çalışmanın

sonucunda, yaşa ve jenerasyona bakılmaksızın erkeklerin, kadınlardan, narsisizm konusunda

daha yüksek skorlar elde ettikleri tespit edilmiştir. Bu araştırmanın sonuçları, toplumsal cinsiyet

açısından da değerlendirildiğinde, en çok farkın yetki ve hak (entitlement) konularında olduğu

görmüştür. Erkekler diğerlerini suiistimal etmeyi ve birtakım önceliklere sahip olmayı kendi

doğal hakları olarak görmek konusunda kadınlara göre açık ara yüksek skorlar elde etmişlerdir

(Biddle, 2015).

Narsisizm “açık/büyüklenmeci/teşhirci” ve “örtük/kırılgan/hassas” narsizm olmak üzere

iki boyutta değerlendirilmektedir (Dickinson ve Pincus, 2003; Rose, 2002). Büyüklenmeci ve

kırılgan narsisizmin de tıpkı feminenlik ve maskülenlik gibi birbirine zıt özellikleri

bulunmaktadır (Eldoğan, 2016). Daha da ötesi bu iki boyut, feminenlik ve maskülenlikle

örtüşmektedir. Hak görme, talepkarlık, küstahlık, diğerlerinin ihtiyaçlarını görmeme gibi

özellikleriyle büyüklenmeci narsisizm, maskülenlikle ilişkilidir. Hak ettiğine inanmak da

büyüklenmeci narsisizme ait bir özelliktir (Dickinson ve Pincus 2003) ve Buffalo

Üniversitesi’nde 475.000 kişi ile gerçekleştirilen çalışmadan elde edilen ve erkeklerin hak

görmek konusunda kadınlara göre açık ara yüksek skorlar elde ettiklerini gösteren bulgular da

büyüklenmeci narsisizm ve erkekler arasındaki olumlu ilişkiyi desteklemektedir.

Bunun yanı sıra alçak gönüllülük, çekingenlik hassasiyet, utanç gibi özellikleriyle

kırılgan narsisizm, feminenlikle ilişkilidir (Wink, 1991). Yapılan araştırmalara göre,

büyüklenmeci narsisizm, yüksek seviyede kendine odaklı olmayı ve düşük seviyede de

diğerlerine odaklı olmayı içermektedir. Büyüklenmeci narsisizm ayrıca yüksek öz saygı ve

bağımsız bir benlik yorumu ile ilişkilidir (Konrath, Bushman ve Grove, 2009; Rohmann,

Neumann, Herner ve Bierhoff, 2011). Yüksek seviyede kendine, düşük seviyede de diğerlerine

odaklı olmak, yüksek öz saygı ve bağımsız benlik yorumu, aynı zamanda tipik maskülen

özelliklerdir. Bunun aksine kırılgan narsisizm, tipik feminen özellikler olarak kabul edilen

düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu (Guimond, Brunot, Chatard, Garcia,

Martinot, Buunk, Branscombe, Desert, Haque, ve Yzebtyt, 2007) ile ilgilidir (Konrath ve

diğerleri, 2009; Rohmann ve diğerleri, 2011). Kırılgan narsisizm ayrıca başka bir takım feminen

normlarla da uyumludur. Bunlardan bazıları bağlılık, itaat ve endişedir. Kırılgan narsisizm

seviyeleri daha yüksek olan bireyler daha düşük olan bireylere göre daha yüksek seviyelerde

bağlılık, itaat ve endişe ifade etmektedirler (Kramarsky, 2008).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

329

Psikolojik değerlendirmelerde toplumsal cinsiyeti dikkate almanın ya da göz ardı

etmenin, sonuçlara olan etkisini tartıştığı makalesinde Brown, (1986) toplumsal cinsiyet

rollerini, bireylerin gelişimleri sırasında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi

edinebilmek için başvurdukları bir bilgi havuzuna benzetmektedir. Örneğin tipik bir orta sınıf,

Amerikalı, “iyi kadın” diğerleri ile olan ilişkileri, itaatkârlığı, tartışmalardan kaçınması ve

öfkesini belli etmemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Sevgisinin ve bağlılığının bir ifadesi olarak

da bağımlılığı onun değerli bir diğer özelliğidir. Tüm bu özellikler de Kramarsky’nin (2008)

ifade ettiği kırılgan narsisizm özelliklerindendir. Bir diğer ifade ile tipik Amerikalı iyi kadın

şeklinde tanımlanan kadının özellikleri kırılgan narsisizm özelliklerine sahip bireyle

örtüşmektedir.

Kramarsky’nin (2008) narsisizm ve toplumsal cinsiyet ilişkisini incelediği çalışmasının

sonuçlarına göre de narsistik erkekler, narsistik kadınlara göre daha büyüklenmeci ve daha

baskıcıdırlar. Bunun sebebi olarak ise yazar kültüre işaret etmektedir. Batı kültürü erkeklerden

bireyci, saldırgan, dominant, güçlü, rekabetçi, bağımsız olmalarını bunun yanı sıra kadınlardan

da toplumsal, ilişkili, sevgi dolu, bağlı, ilgili olmalarını beklemektedir. Burada

Rohmann(2011), Konrath(2009) ve arkadaşlarının tanımladıkları kırılgan narsisizmin

özellikleri (düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu), Brown’ın (1986) tanımladığı

tipik orta sınıf iyi kadının özellikleri ve Kramarsky’nin bulguları arasındaki paralellik dikkat

çekicidir.

Batının benlik tanımı bireysellik ve otonomi odaklıdır. Diğer taraftan batılı olmayan

toplumların tanımına göre benlik, daha karşılıklı bağımlıdır ve benliğin toplumsal bileşenlerine

daha fazla vurgu yapılmaktadır (Brewer ve Chen, 2007; Mattila ve Patterson, 2004). Bu nedenle

de Batı kültürü, maskülenlik ve büyüklenmeci narsisizm arasında ve Batılı olmayan kültürler,

feminenlik ve kırılgan narsisizm arasında da bir ilişki söz konusudur. (Markus ve Kitayama,

1991). Bu konuya farklı bir bakış açısını da Foster, Campbell ve Twenge (2003) kültürler arası

narsisizm konulu çalışmalarında getirmişlerdir. Çalışmalarında, narsisizmin daha bireyci

toplumlarda daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Kırılgan ya da büyüklenmeci ayırımını

yapmadıkları Asya Kanada, Avrupa Orta Doğu ve Amerika Birleşik Devletleri’ni kapsayan

çalışmalarının sonuçlarına göre, bireysel kültürlere sahip dolayısıyla maskülen olarak kabul

edilen, özellikle Amerika Birleşik Devletleri Kanada ve Avrupa ülkelerinde, narsistik

özelliklere sahip bireylerin sayısının, toplulukçu kültürlere sahip dolayısıyla da feminen olarak

kabul edilen, özellikle Asya ve Orta Doğu ülkelerindekinden daha fazla olduğu sonucuna

varmışlardır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

330

Utanç, suçluluk, depresyon ve narsisizmin, toplumsal cinsiyetle olan ilişkilerinin

incelendiği çalışmada (Wright, O’Leary ve Balkin, 1989) öncelikle utanma ve narsisizm

arasında olumsuz bir ilişki tespit edilmiştir. Depresyonun hem suçluluk hem de utanç ile ilişkili

olduğu fakat daha çok utanç ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Utancın suçluluğa göre

narsisizmin de daha önemli bir bileşeni olduğu ve kadınların depresyon ve utançta erkeklerin

ise suçlulukta daha yüksek skorlar elde ettikleri de çalışmadan elde edilen bir diğer önemli

bulgudur. Erkeklerden çok kadınlarla ilişkili olduğu saptanan utanç (Heiserman ve Cook, 1998)

ise kırılgan narsisizmin bir bileşenidir. Büyüklenmeci narsistik özellikler taşıyan bireyler, kendi

yetkinliklerine ve üstünlüklerine çok fazla inandıkları için utanç onlarla pek ilişkili değildir, bu

nedenle de utanç hissetmeleri çok da beklenmemektedir (Krizan ve Johar 2015). Bu çalışma

sonucunda elde edilen bulgular da yetki ve hak görme, düşük özsaygı ya da bağımlı benlik

yorumuyla ilgili bulgular gibi kadınlar, feminenlik ve kırılgan narsisizm arasındaki ve erkekler,

maskülenlik ve büyüklenmeci narsisizm arasındaki ilişkiyi desteklemektedir.

SONUÇ

Bu literatür araştırması sonucunda elde edilen verilere göre öncelikle, dünya genelinde

narsisizm konusunda erkekler kadınlardan daha yüksek skorlar elde etmektedirler. Bunun temel

sebebi, bireysel ve toplumsal şeklinde inşa edilen toplumsal cinsiyet kimlikleridir. Erkekler

bireysel kadınlar ise toplumsal olarak kategorize edilmektedir ve bu ayırım kültürler için de söz

konusudur. Batılı toplumlar bireyci, Batılı olmayan toplumlar ise toplumsaldırlar. Narsisizm

ise temelde bireycilikle ilişkilidir. Bu sebeple erkekler ve batılı toplumlar daha fazla narsistik

özellikler sergilemektedirler. Ayrıca yine toplumsal cinsiyet rolleri, norm ve değerlerinin

yansıması olarak, kadınlar daha çok kırılgan, erkekler ise daha çok büyüklenmeci narsisizm

özellikleri göstermektedirler.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

331

KAYNAKÇA

[1]. Akhtar, S. (1989). Narcissistic personality disorder. Descriptive features and differential

diagnıosis. Psychiatr Clin North Am, 12(3), 503-529.

[2]. Atay, S. (2010). Çalışan Narsist: Örgütler, Liderler, Yöneticiler Ve Astlar. İstanbul: Namar

Yayınları.

[3]. Biddle, M. (2015). Study: Men tend to be more narcissistic than women, 31 Mayıs 2015

tarihinde https://www.buffalo.edu/news/releases/2015/03/009.html adresinden alınmıştır.

[4]. Blackstone, A. (2003). Gender roles and society, J.R., Miller, R. M., Lerner ve L.B.

Schiamberg (Ed.). Human Ecology: An Encyclopedia of Children, Families, Communities, and

Environments içinde (s. 335-338), ABC-CLIO: Santa Barbara.

[5]. Bollough, V., Bollough, B. (2013). Human Sexuality: An Encyclopedia. Routledge: New

York.

[6]. Brewer, M. B. ve Chen. Y.R. (2007). Where (who) are collectives in collectivism? toward

conceptual clarification of ındividualism and collectivism. Psychological Review, 114(1), 133-

151.

[7]. Brown, L., S. (1986). Gender role Analysis: A neglected component of psychological

assessment. Psychotherapy, 23, 243-248.

[8]. Butler, J. (2010). Cinsiyet Belası. İstanbul: Metis Yayıncılık.

[9]. Corrado, C. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and Society

içinde (Cilt 1, s. 356). California: Sage Publications.

[10]. Corry, N., Merritt, R. D., Mrug, S. ve Pamp, B. (2008). The factor structure of the

narcissistic personality inventory. Journal of Personality Assessment, 90, 593–600.

[11]. Demirci, İ. Ve Ekşi, F. 2017, Büyüklenmeci narsisizmin iki farklı yüzü: narsistik hayranlık

ve rekabetin mutlulukla ilişkisi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim

Bilimleri Dergisi, 46,37-58.

[12]. Dickinson, K. ve Pincus, A. (2003). Interpersonal analysis of grandiose and vulnerable

narcissism. Journal of Personality Disorders, 17, 188-207.

[13]. Direk, Z. (2012). Queer kuram ve cinsiyet farklılığı. C. Çakırlar ve S.Delice (Ed.),

Cinsellik muamması Türkiye’de Queer kültür ve muhalefet içinde (s. 72-92). İstanbul: Metis

Yayınevi.

[14]. Eagly, A. H. (1987). Sex differences in social behavior. A social-role interpretation.

Hillsdale, NJ: Earlbaum.

[15]. Eagly, A. H. ve Karau, S. J. (2002) Role congruity theory of orejudice towards female

leaders. Psychological Review, 109,573-598. Doi:10.1037/0033-295X.109.3.573

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

332

[16]. Eldoğan, D. (2016). Hangi narsizm? büyüklenmeci ve kırılgan narsisizmin

karşılaştırılmasına ilişkin bir gözden geçirme. Türk Psikoloji Yazıları, 19(37), 1-10.

[17]. Foster, J. D., Campbell, J. ve Twenge, M. (2003). Individual differences in narcissism:

Inflated self-views across the lifespan and around the World. Journal of Research in

Personality, 37, 469-486

[18]. Freud, S. (1957). On narcissism: An introduction. J. Strachey (Ed.). The standard edition

of the complete psychological works of Sigmund Freud içinde (Vol. 14, s. 73–102). London:

Hogarth Press.

[19]. García-Ael, C., Cuadrado G. I. Ve Molero, F. (2013). Think manager- think male in

adolescents and its relation to sexism and emotions in leadership. The Spanish Journal of

Psychology. 16. 1-11. 10.1017/sjp.2013.88.

[20]. Grijalva, E., Newman, D. A., Tay, L., Donnellan, B., M., Harms, P. D., Robins, R. W. ve

Yan, T. (2015). Gender differences in narcissism: a meta-analytic review. Psychological

Bulletin, 141(2), 261-310. DOI: 10.1037/a0038231

[21]. Guimond, S., Brunot, S., Chatard, A., Garcia, D. M., Martinot, D., Buunk, A. P.,

Branscombe, N. R., Desert, M., Haque, S. ve Yzebtyt, V. (2007). Culture, gender, and the self:

variations and impact of social comparison processes. Journal of Personality and Social

Psychology, 92, 1118-1134.

[22]. Heiserman, A., ve Cook, H. (1998) Narcissism, affect, and gender; An empirical

examination of Kernberg’s and Kohut’s theories of narcissism. Psychoanalytic Psychology, 15,

74-92.

[23]. Hippel,C., Sekaquaptewa, D. ve McFarlane, M. (2015). Stereotype threat among women

in finance negative effects on ıdentity, workplace well-being, and recruiting. Psychology of

Women Quarterl, 39(3), 405-414.

[24]. Kağıtçıbaşı, Ç. (1990). İnsan Aile Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi.

[25]. Kernberg, Otto (2012). Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm (M.Atakay, Çev.), İstanbul:

Metis Yayınları.

[26]. Kimmel, M. (2000). The Gendered Society. New York: Oxford University Press.

[27]. Konrath, S., Bushman, B. J., ve Grove, T. (2009). Seeing my world in a million little

pieces: narcissism, self-construal, and cognitive-perceptual style. Journal of Personality, 77,

1197-1228.

[28]. Köroğlu, E. ve Bayraktar, S. (2007) Kişilik Bozuklukları. HYB: Ankara.

[29]. Kramarsky, A. (2008). Engendering Narcissism: A Qualitative Study of the Experience of

Gender in Men and Women with Narcissistic Pathology. ProQuest: Newyork.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

333

[30]. Krizan, Z. ve Johar, O. (2015). Narcissistic rage revisited. Journal of Personality and

Social Psychology, 108, 784-801.

[31]. Kutlu, E. (2012). Normlarla belirlenmiş olmamak: toplumsal cinsiyet permütasyonları.

Kaos GL Dergisi, 126.

[32]. Markus, H. R. ve Kitayama, S. (1991). Culture and the self: implications for cognition,

emotion, and motivation. Psychological Review, 98, 224–253.

[33]. Mattila, A. S. ve Patterson, P. G. (2004). Service recovery and fairness perceptions in

collectivist and ındividualist contexts. Journal of Service Research, 6(4), 336-346.

[34]. Rohmann, E., Neumann, E., Herner, M. J. ve Bierhoff, H. W. (2011). Grandiose and

vulnerable narcissism self-construal, attachment, and love in romantic relationships. European

Psychologist 17, 279-290.

[35]. Rose, P. (2002). The happy and unhappy faces of narcissism. Personality and Individual

Differences, 33, 379-391.

[36]. Rosenthal, S. A. ve Pittinsky, T. L. (2006). Narcissistic leadership. The Leadership

Quarterly, 17, 617-633.

[37]. Rozenblatt, S. (2002). In Defence of Self: The relationship of Self- Esteem and Narcissim

to Aggressive Behavior (Doktora tezi). Long Island University, Long Island.

[38]. Simmons, M. (2018, 22 Kasım). Feminist Gender Theory Summary [Blog yazısı]. Erişim

adresi: http://www.aissg.org/PDFs/Gender-Theory-Summary.pdf

[39]. Wink, P. (1991). Two faces of narcissism. Journal of Personality and Social Psychology,

61(4), 590-597.

[40]. Wright, F., O'Leary, J. ve Balkin, J. (1989) Shame, Guilt, Narcissism, and Depression:

Correlates and Sex Differences. Psychoanalytic Psychology, 6, 217-230.

[41]. Zemore, S. E., Fiske, S. T. ve Kim, H. J. (2000). Gender stereotypes and the dynamics

of social interaction. T. Eckes ve H. M. Trautner (Ed.). The developmental social psychology

of gender içinde (s. 207–241). Mahwah: Lawrence Erlbaum Associates.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

334

TOPLUMSAL CİNSİYET MOTİVASYON ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE

UYARLANMASI

Zeynep AKGÜN1

Yücel UYSAL2

Özet

Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen Toplumsal Cinsiyet

Motivasyon Ölçeğinin (TCMÖ) Türkçeye uyarlanma çalışması, farklı demografik kesimleri

temsil eden, 18 yaş üzeri toplam 115 kadın üzerinde yapılmıştır. Ölçeğin dil eşdeğerliğini test

etmek için Mersin Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu öğretim görevlilerinden oluşan

beş kişilik bir ekip ile (İngilizce-Türkçe; Türkçe-İngilizce) çeviriler uygulanmış, İngilizce ve

Türkçe formlardan elde edilen puanlar arasında pozitif ve anlamlı korelasyonlar saptanmıştır.

TCMÖ’ nün faktör yapısını belirlemek amacıyla uygulanan açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör

analizleri sonuçlarına göre ölçek, orjinal ölçek gibi dört boyutlu bir yapı göstermektedir. Bu

yapıların Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayıları; .84, .88, .85 ve .88 şeklindedir. Test Tekrar

Test sonuçları ise; .88, .89, .97, .88’dir. Ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı .81

olarak hesaplanmıştır. Elde edilen tüm sonuçlar ölçeğin Türkiye’de de kullanılabileceğini

göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Toplumsal cinsiyet, motivasyon

1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

335

ADAPTATION OF GENDER MOTIVATION SCALE

Abstract

The purpose of this study is to adapt Gender Motivation Scale (GMS) developed by

Jessica J. Good and Diana T. Sanchez (2010) into Turkish. The study was conducted on 75

women over the age of 18 representing different demographic segments of Turkey. In order to

test the language equivalence of the scale (English-Turkish; Turkish-English) a team of five

instructors from Mersin University School of Foreign Languages were entrusted. According to

the results of the exploratory and confirmatory factor analyzes applied to determine the factor

structure of TCMI, the scale shows a four-dimensional structure just like the original scale.

According to the results of these study, Cronbach Alpha internal consistency coefficients of

these structures are; .84, .88, .85, and .88. Test Re-test results are; .88, .89, .97, .88. The

Cronbach Alpha internal consistency coefficient of the scale is calculated as .81. The obtained

results indicate the scale can also be used in Turkey.

Key Words: Gender, motivation

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

336

Giriş

Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip olduğu, oldukça belirgin ve

sabit genetik, biyolojik ve fizyolojik farklılıklara karşılık gelmektedir. Toplumsal cinsiyet ise

biyolojik cinsiyete bağlı olarak, kültürel ve sosyal olarak belirlenen rolleri, değerleri, imajları,

kendisine ve diğerlerine yönelik beklentileri içeren karmaşık bir etkileşim sürecinin ürünüdür.

Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik cinsiyete

bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve sorumlulukları,

kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerlerini ve toplumun onlardan beklediği davranışları ifade

eden bir kavramdır. Cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet, biyolojik bir fenomen değil, kültürel

bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir. Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey, toplumsal cinsiyetini

daha sonra edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini oluştururken, ona ait değer ve normları

öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki dikotominin içinde tanımlamaktadır (Corrado,

2009).

İçinde yaşanılan toplumun yapısına paralel olarak üzerinde hem fikir olunan toplumsal

cinsiyet rolleri, bireylerin tutum ve davranışlarına yön vermektedir. Bireyler toplumsal cinsiyet

rollerine uymayıp, normlarla, değerlerle veya kalıp yargılarla çeliştiklerinde, duruma göre,

ihlalin ağır ya da hafif sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilmektedirler O’Neil, Good,

Holmes, 1995). Bu olumsuz durumdan kaçınmak adına, bireyler söz konusu rollerine uygun

davranmaya özen göstermektedirler. Fakat bireylerin sahip oldukları tek rolleri toplumsal

cinsiyet rolleri değildir. Bu sebeple de sahip olunan diğer roller zaman zaman toplumsal

cinsiyet rolleri ile çatışabilmektedir. Böyle bir çelişki söz konusu olduğunda, bireyler normun

rol için ne kadar önemli olduğunu ve durumun role bağlı kalmayı ne kadar gerektirdiğini

değerlendirerek davranışlarına ve uyum gösterecekleri rollere karar vermektedirler (Helgeson,

2002). Ayrıca norm dışı kalma sosyal değişim için de gerekli bir öğedir. Böylece toplumlar

değişen dünyaya, gelişmelere göre kendi normatif yapılarını gözden geçirip yeniden

oluşturabilmektedirler.

Toplumsal cinsiyet rol ve normlarına uyum bağlamında motivasyon, dikkate değer bir

değişkendir. Motivasyonlar genel anlamda yarattıkları sonuçlar dolayımında çok önemlidirler

(Ryan ve Deci, 2000). Bireyin herhangi bir zorlama ya da ödül olmaksızın bizzat kendisinin

değer verdiği için gerçekleştirdiği eylemlerinin altında yatan motivasyon türü içseldir. İçsel

motivasyonlar insanın doğasında var olan olumlu potansiyelin en güzel dışa vurumudur. Dışsal

motivasyon ise bir eylemi gerçekleştirirken bir takım dışsal sonuçların elde edilmesi amacını

içinde barındırmaktadır (Ryan ve Connell, 1989). Bu tip eylemler için özgürce seçilmiş

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

337

eylemler denilememekte, kişinin gerçekleştirdiği eylemi yapmak zorunda olması olarak

tanımlanmaktadır (Deci, Ryan, 1985).

Geçmişte yapılan çalışmalar, toplumsal cinsiyet normlarına uyumun, benlik saygısı ve

olumlu etki ile hem olumlu hem de olumsuz ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu çelişkili

bulgular, bireyin kendi toplumsal cinsiyet rollerine ve normlarına bizzat kendisinin değer

vermesi ( içsel motivasyon) ya da diğerlerinden, durumlardan kaynaklanan baskılar nedeniyle

değer vermesi (dışsal motivasyon) şeklindeki ayırımın ortaya konulması ile ortadan

kalkabilmektedir. Bu dolayımda gerçekleştirilen çalışmalar, içsel motivasyonlarla uyulan

toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında olumlu bir ilişki, dışsal

motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında da

olumsuz bir ilişki olduğunu göstermektedir (Good, Sanchez, 2010). Bu nedenle toplumsal

cinsiyet rol ve normlarına uyum ile ilgili çalışmalarda, motivasyon türlerinin de dikkate

alınması gerekmektedir.

Amaç

Bu çalışmanın amacı, toplumsal cinsiyet normlarına uyumu, içsel ve dışsal motivasyonlar

bağlamında ölçmeye olanak sağlayan, Jesica J. Good ve Diana T. Sanchez tarafından geliştirilen

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin (Gender Motivation Scale) Türkçeye

uyarlanmasıdır.

Yöntem

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği (TCMÖ)

Güvenirliği ve geçerliği Ryan ve Connell tarafından önceden yapılmış olan içsel ve dışsal

motivasyon ölçeği (Self-Regulation Questionnaire, 1986) Good ve Sanchez tarafından

toplumsal cinsiyet normlarına göre uyarlanmıştır. Bu uyarlamada toplumsal cinsiyet rolü

normlarının sıcaklık, samimiyet ve etkin, iddialı olma boyutları kullanılmıştır (Good, Sanchez,

2010). Sıcaklık ve samimiyet tipik bir feminen norm olan toplumsal olma, etkin ve iddialı olma

ise tipik bir maskülen norm olan bireysel olma ilgilidir.

Ölçekte toplam 16 madde yer almaktadır. Katılımcılar bu maddelerle ilgili düşüncelerini

7’li likert tarzı derecelendirme sisteminde işaretlemektedirler.

Ölçeğin orijinal yapısı İçsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal

motivasyonlarla feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum,

dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum şeklinde 4 faktörden oluşmaktadır. Bu

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

338

faktörlerin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayıları sırasıyla .76, .81, .78 ve.88’dir. Tablonun

orijinali için bakınız Tablo 1.

Buraya Tablo 1 gelecektir.

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Çevrilme Süreci

Ölçeğin Türkçeye çevrilme sürecinde yeni bir ifade geliştirilmemiş, ölçeğin orijinal

biçimine tamamen sadık kalınmıştır. Süreç iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk aşamada ölçek,

önce çalışmacı tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Daha sonra yine İngiliz dili alanında çalışan

dört uzman tarafından tekrar Türkçeye çevrilmiştir. Bu beş çevirideki ortak ifadeler belirlenmiş,

Türkçe taslak hazırlanmıştır. Oluşturulan Türkçe taslak, dört uzman tarafından ayrı ayrı

İngilizceye çevrilmiş, ortak ifadeler İngilizceye çevrilerek ölçeğe son hali verilmiştir. İkinci

aşamada ise Türkçeleştirilmiş ifadelerin anlaşılırlığını denemek üzere, 40 kişiden oluşan bir

kadın grubuna ölçek uygulanmıştır. Ölçeğin anlaşılırlığında herhangi bir sorun olmadığı

belirlendikten sona ölçeğin uygulanması aşamasına geçilmiştir.

TCMÖ’nün Güvenirliğine ve Geçerliğine İlişkin Bulgular

Güvenirlik Sonuçları

Bu bölümde ve ilgili alt bölümlerde ölçeğin iç tutarlığına ve test yeniden test

güvenirliğine ilişkin güvenirlik bulguları ve faktör analizine dayalı açımlayıcı geçerlik

bulguları sunulacaktır.

Çalışmanın bu aşamasında, likert tipi ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirliğini belirlemek

için kullanılan yollardan biri olan Cronbach Alpha değerlerine bakılmıştır. İç tutarlık ölçümleri

için 18- 68 yaş arası farklı sosyo- demografik yapıları temsil eden 75 kadın ile bir pilot çalışma

yapılmıştır. Toplamda 4 alt ölçekten oluşan ölçeğin her bir alt ölçeği ve aldıkları Cronbach

Alpha değerler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Ölçeğin test- tekrar test güvenirliği

çalışmasında, ilk uygulamadan 3 hafta sonra aynı 75 kadına Toplumsal Cinsiyet Motivasyon

Ölçeği ikinci kere uygulanmıştır. Katılanlara yapılan ön test ve son test arasındaki

korelasyonlar, Cronbach Alpha değerler, ortalama ve standart sapmalar aşağıda yer almaktadır.

Bakınız Tablo 2.

Buraya Tablo 2. Gelecektir.

TCMÖ’nün Geçerliğine İlişkin Faktör Analiz Bulguları

Ölçeğin orijinalinde de toplamda 4 faktör bulunmaktadır. Bu faktörler toplam varyansın

%70’ ini açıklamaktadır. Geçerlik için yapılan faktör analizinin sonucunda yine 4 faktör

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

339

olduğu belirlenmiştir. Maddeler aynı faktörler altında toplanmıştır. Bu faktörler varyansın

%73,4’ünü açıklamaktadır. Bakınız Tablo 3.

Sonuç

Bu çalışmada Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenirliğinin test edilerek

Türkçeye çevrilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda öncelikle ölçeğin dil yönünden geçerliği

sağlanmıştır. Dil geçerliğinin sağlanması amacıyla çeviri-tekrar çeviri yöntemi kullanılmıştır.

Ölçeğin güvenirliği ise Cronbach Alfa katsayısı yöntemi kullanılarak test edilmiş ve hem

ölçeğin genelinde hem de alt boyutlarda söz konusu güvenirlik katsayısının yeterli olduğu

görülmüştür. Ölçeğin geçerliği için yapılan faktör analizi sonucunda orijinal ölçekte olduğu

gibi Türkçe ölçekte de 4 faktör olduğu ve bu maddelerin aynı faktörler altında toplandığı

belirlenmiştir. Bu bulgular, Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye

uyarlandığında geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermektedir.

Kaynakça

1.Corrado, C. Gender Identities and Socialization. In: O'Brien, J, editor. Encyclopedia of

Gender and Society. Thousand Oaks, CA: SAGE Publications; 2009. 357-364.

2. Deci, E, Ryan, R. Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. New York:

Plenum Press; 1985. p. 235-238.

3. Good, JJ, Sanchez, DT. Doing gender for different reasons: why gender conformity positively

and negatively predicts self-esteem. Psychology of women quarterly 2010; 34(2): 203-214.

4. Helgeson, V. S. The psychology of gender. Upper Saddle River, N.J: Prentice Hall. 2002.

P. 20-32.

5. O’Neil, J. Good, G. Holmes, S. Fifteen years of theory and research on men’s gender role

conflict. In: Levant, R. Pollack w. Editors. A new psychology of men. New York: Basic

Books; 1995. p. 164–206.

6. Ryan, RM. Connell, JP. Perceived locus of causality and internalization: Examining reasons

for acting in two domains. Journal of Personality and Social Psychology 1989; 57(5): 749-761.

7. Ryan, RM, Deci, E. Self – determination theory and the facilitation of intrinsic motivation,

social development and well- being. American Psychologist 2000; 55 (1): 68-78.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

340

Tablolar

Tablo 1. TCMÖ’nün Orijinal Formu (Gender Motivation Scale)

Gender

Motivation Scale

– Women

Strongly

Disagree

Disagree

Disagree

Somewhat

Neutral

Agree

Somewhat

Agree Strongly

Agree

Autonomous

Communal

Motivation

1. I enjoy being

communal and

caring.

2. It brings me

pleasure if I act

warmly towards

others.

3. It is important

to me to act

sensitively

towards others.

4. It is important

to me not to

behave selfishly

or thoughtlessly

towards others.

Pressured

Communal

Motivation

5. I act in a caring

way towards

others because I

want others to

like me.

6. In general, I act

warmly towards

others because I

want others’

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

341

acceptance and

approval.

7. In general, I

am sensitive to

others because

that is what

others expect

from me.

8. I am caring to

others because

that is how

others think I

should be.

Gender

Motivation Scale

– Men

Strongly

Disagree

Disagree

Disagree

Somewhat

Neutral

Agree

Somewhat

Agree Strongly

Agree

Autonomous

Agentic

Motivation

1. I enjoy being

assertive.

2. It brings me

pleasure if I

behave in a

dominant or

assertive way.

3. It is important

to me to be

assertive.

4. It is important

to me not to act

passively with

others.

Pressured

Agentic

Motivation

5. I act in an

assertive way

because I want

others to like me.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

342

6. In general, I act

confidently

because I want

others’

acceptance and

approval.

7. In general, I

am assertive

because that is

what others

expect from me.

8. I am assertive

and confident

with others

because that is

how others think

I should be

Tablo 2. Ölçek Maddelerinin İç Tutarlılık Kat Sayıları, Test Tekrar Test Güvenirlik

Katsayısı, Ortalama ve Standart Sapmaları

Madde No Cronbach

Alfa

Madde

atıldığında

Test

tekrar test Ort. SS

İçsel Motivasyonlarla Feminen

Normlara Uyum .84 .88

1 80 5.18 1.69

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

343

2 .75 5.42 1.44

3 .76 5.69 1.39

4 .87 5.86 1.50

Dışsal Motivasyonlarla Feminen

Normlara Uyum .88 .89

5 .88 3.04 1.74

6 .81 2.94 1.65

7 .82 3.08 1.70

8 .86 2.81 1.66

İçsel Motivasyonlarla Maskülen

Normlara Uyum .85 .97

9 .78 5.01 1.84

10 .74 4.88 1.97

11 .74 4.69 1.96

12 .93 5.14 1.74

Dışsal Motivasyonlarla Maskülen

Normlara Uyum .88 .88

13 .90 3.86 1.93

14 .82 3.57 2.02

15 .82 3.37 2.05

16 .84 3.14 1.90

Ölçeğin Genel İç Tutarlılığı Cronbach Alfa: .81

Tablo 3. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Faktör Analiz Sonuçları

Maddeler 1 2 3 4

3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir. .90

2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder. .89

1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten

hoşlanırım .82

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

344

4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya

önem veririm. .67

7. Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için

başkalarına karşı duyarlı davranırım. .91

6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve

onaylamasını istediğim için başkalarına karşı sıcak

davranırım.

.91

8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için

başkalarına karşı ilgili davranırım .83

5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile

ilgilenirim. .77

10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım .94

11 İddialı olmak benim için önemlidir. .93

9 İddialı olmayı severim. .90

12 Diğerleriyle olan ilişkilerimde pasif olmamak benim için

önemlidir .51

15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için

kendime güvenli ve iddialı davranırım.

.91

14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve

onaylamasını istediğim için özgüvenli davranırım.

.90

16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için

özgüvenli ve iddialı davranırım.

.89

13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin

benden hoşlanmasını isterim.

.72

Özdeğer 4.46 3.27 2.58 1.42

Açıklanan Varyans (%) 27.86 20.45 16.14 8.92

Not: Faktörler: 1- içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, 2- dışsal motivasyonlarla

feminen normlara uyum, 3- içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, 4- dışsal

motivasyonlarla maskülen normlara uyum.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

345

ERKEKLERDE TOPLUMSAL CİNSİYET NORMLARINA UYUM,

MOTİVASYON VE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ İLİŞKİSİ

Zeynep AKGÜN1

Yücel UYSAL2

ÖZET

Bu çalışma erkeklerin toplumsal cinsiyet normlarına uyumları ve psikolojik iyi oluşları

arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma Toplumsal Cinsiyet Motivasyon

Ölçeği (TCMÖ), Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (PİOÖ) ve Sosyo-Demografik veri formu

kullanılarak 253 erkek katılımcı ile yürütülmüştür. Toplumsal Cinsiyet Motivasyonu ölçeği

kullanılarak feminen normlara içsel motivasyonlarla uyan, feminen normlara dışsal

motivasyonlarla uyan, maskülen normlara içsel motivasyonlarla uyan, maskülen normlara

dışsal motivasyonlarla uyan erkekler şeklinde dört değişken elde edilmiştir. Bu değişkenler ve

sosyo- demografik değişkenler kullanılarak, hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Sonuçlara

göre erkeklerde psikolojik iyi oluşu yordayan değişkenler etki büyüklüğü sırasıyla, eğitim

durumu (.24), içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum (.24), dışsal motivasyonlarla

maskülen normlara uyum (-16), içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum (.14), dışsal

motivasyonlarla feminen normlara uyum (-12) ve yaş (.10) şeklindedir.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Psikolojik İyi Oluş, Toplumsal Cinsiyet Normları

1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

346

THE RELATIONSHIP BETWEEN GENDER NORMS, MOTIVATIONS AND

PSYCHOLOGICAL WELL-BEING IN MEN

ABSTRACT

This study was conducted to understand the relationship between men's conformity to gender

norms and their psychological well-being. The study was conducted with 253 men using the

Gender Motivation Scale (GMS), Psychological Well-Being Scale and Socio-Demographic

Variables. Using the Gender Motivational Scale, four variables were obtained: Men’s

conformity to feminine norms with intrinsic motivations, men’s conformity to feminine norms

with extrinsic motivations, men’s conformity to masculine norms with intrinsic motivations,

and men’s conformity to masculine norms with extrinsic motivations. Hierarchical regression

analysis was done using the and socio-demographic variables. According to the results, the

variables that predict the psychological well-being of men in regard to the effect size are as

follows, education status (.24), conformity to feminine norms with intrinsic motivations (.24),

conformity to with masculine norms with extrinsic motivations (-16), conformity to masculine

norms with intrinsic motivations (.14), conformity to feminine norms with extrinsic motivations

(-12), age (.10)

Key Words: Gender, Psychological Well-being, Gender Norms.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

347

GİRİŞ

Toplumsal cinsiyet kavramı, 1970 ‘lerde psikolog Robert Stroller’ın (1964) çift cinsiyetle

dünyaya gelmiş bireylerle yaptığı çalışma ile ortaya çıkmıştır. Stroller toplumsal cinsiyet ve

cinsiyet arasındaki farka dikkat çeken ilk kişidir (Simmons, 2012). Cinsiyetin sosyal ve

biyolojik yönleri İngilizcede “sex” ve “gender” kelimeleri ile ayrıştırılmıştır. Cinsiyet olarak

Türkçeye çevrilen “sex” kelimesi kadın ve erkek arasında var olan genetik, biyolojik ve

fizyolojik farklılıklara karşılık gelmektedir. Ann Oakly tarafından alana dâhil edilen “gender”

kelimesi (Blackstone, 2003) ise Türkçede “toplumsal cinsiyet” şeklinde karşılığını bulmuştur.

Bireyin kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip olduğu genetik, fizyolojik ve biyolojik

özellikler cinsiyet olarak adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle cinsiyet, genler, kromozomlar

ve hormonlar ile ayrılan kadın ve erkeğin, biyolojik kategorilerine karşılık gelmektedir.

Akışkan bir kategori olan toplumsal cinsiyet kategorisine göre, cinsiyet çok daha sabit ve net

bir kategoridir. Cinsiyet verili bir özelliktir fakat toplumsal cinsiyet bireyin dünyaya gelişi ile

başlayan bir inşa sürecidir. Cinsiyet, kadın ve erkeği, toplumsal cinsiyet ise femineni ve

masküleni yani kadın ve erkek olmanın ne anlama geldiğini ifade etmektedir (Kimmel, 2000).

Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik cinsiyete

bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve sorumlulukları,

kadınların ve erkeklerin toplumsal beklentileri ifade etmektedir. Biyolojik bir fenomen değil,

kültürel bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir. Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey, toplumsal

cinsiyetini daha sonra edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini oluştururken, ona ait değer

ve normları öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki dikotominin içinde

tanımlamaktadır (Corrado, 2009).

Sosyal bilimlerin post-modernizm konulu tartışmalarının öznesi olan toplumsal cinsiyet

kavramı, günümüzün dikkate değer analiz birimlerinden biridir. Post- modern bakış açısıyla

toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek arasındaki toplumsal olarak yaratılan tüm

farklılıkları kapsamakla kalmamakta, aynı zamanda kadın ve erkeği birbirinden ayıran biyolojik

farklılıkları da içermektedir (Nicholson, 1994). Toplumsal cinsiyetin biyolojik bir belirlenim

ya da toplumsal bir oluşum olduğu yönündeki yaklaşımların ortak noktası toplumsal cinsiyetin

bireyin kişiliğinin bir bileşeni olduğudur (Kimmel, 2000). Bireyler, toplumsal kimliklerini,

toplumla etkileşimde bulunarak kazanmaktadırlar. Her birey diğerleri ile olan ilişkileri ve

etkileşimleri yoluyla kişiliğini şekillendirmekte ve kendisini tanımlamaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

348

Toplumsal Cinsiyet Normları

Toplumsal cinsiyet normları, bireylere bir kadın veya bir erkek olarak nasıl hareket

edeceklerini, davranacaklarını bildirmektedirler. Kadının ve erkeğin yapıp ettiklerini ve hatta

düşündüklerini ve hissettiklerini bile belirlemekte, yaptıkları belirlenimlere uymayanları ise

dışlamaktadırlar. Geleneksel toplumlarda kadını ve erkeği bireysel ve toplumsal şeklinde

kategorize eden düalist bakış açısı yaygındır (Willliams, Satterwhite ve Best, 1999; Eagly ve

Karau 2002). Dolayısıyla her iki toplumsal cinsiyet kategorisine ait normlar da birbirlerine

zıttır. Sosyal Rol Kuramına göre, toplumda var olan geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre

erkeklerin ve kadınların birbirinden farklı değerleri normları ve rolleri vardır. Baskın, otoriter,

rekabetçi, girişken ve iddialı olmaları beklenen erkeklerin değerleri ve normları bireyseldir.

Diğer yandan çekingen, öz güvensiz, alçak gönüllü, fedakâr olmaları beklenen kadınların,

diğerleriyle ilgilenmek, bakmak, gözetmek gibi toplumsal kişilik özellikleri sergilemeleri

beklenmektedir (Garcia-Ael, Cuadrado ve Molero 2013).

Toplumsal Cinsiyet Normları Üzerine Farklı Yaklaşımlar

Fransız varoluşçu yazar, filozof ve feminist Simone de Beauvoir kadınların bağımlı kılındığını

düşündüğü toplumsal cinsiyet normları için üzerinde düşünülmeden içselleştirilmiş, beden

bilincine dayatılmış, bedenimizce üstlenilerek dünyada bir varlık alanını oluşturmuş bir yapı

olarak tarif eder. Beauvoir ayrıca bu normların tarihsel bir belirlenmişlik sonucu oluştuğunu ve

dolayısıyla bilinçli seçimler yoluyla aşılabileceğini ifade etmiştir (Direk, 2012).

Amerikalı post yapısalcı filozof Judith Butler ‘dayatmacı bir belirleyen’ dediği toplumsal

normları ortak bir standart yaratma aracı olarak tanımlamaktadır. Butler’a göre toplumsal

cinsiyetin bir norm olması, onun toplumsallıktan beslenerek maddileştiğinin göstergesidir

(Kutlu, 2012). Bu dayatmacı toplumsal cinsiyet normları, neyin “normal” neyin “anormal” ya

da “patolojik” olduğunu belirlemenin yanı sıra bedeni cinsiyetlendirerek, cinsiyetli özneyi de

üretmektedirler. Butler ayrıca toplumsal cinsiyetin, bir toplumsal inşa olmasının yanı sıra başka

bir yönüne; onun heteroseksüel normatifliğine de dikkat çekmektedir (Butler, 2010).

Heteroseksüellik toplumların doğrusudur, olması gerekenidir, normalidir. Toplumsal cinsiyet

normları da heteroseksüellik sınırları içinde belirlenmiştir. İşte bu egemen heteroseksüel

normlar yüzden gey, biseksüel lezbiyen gibi diğer cinsel yönelimler kabul edilmemekte ve hor

görülmektedirler (Schutte, 1997).

Amerikalı psikolog ve akademisyen Lawrence Kohlberg, toplumsal cinsiyete uyumun sağlıklı

bir psikolojinin gereği olduğunu belirtirken (Kohlberg, aktaran Brownlie 2006). Fransız

düşünür ve sosyal teorisyen Michel Foucault, toplumsal cinsiyetin düzenleyici rejimin çok

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

349

önemli bir enstrümanı olduğunu ifade etmiş ve toplumsal cinsiyetin bireyin biyolojik

cinsiyetinin doğal bir ifadesi ya da yansıması değil, bireylere biyolojik cinsiyetlerine göre ne

yapmalarını ve yapmamalarını söyleyen bir inşa olduğunu ifade etmiştir (McLaren, 2002).

Maskülen Toplumsal Cinsiyet Normları

Ron Levant, geliştirdiği Eril Rol Normları Ölçeği (Male Role Norms Inventory) (MRNI) ile

geleneksel maskülen ideolojiyi 7 boyutta tanımlamıştır (Levant, 2004). Bunlar feminen olan

her şeyden uzak durma gerekliliği, kişinin duygusal hayatını sınırlaması, sertlik ve saldırganlık

vurgusu, kendine güvenli olma, başarıyı her şeyin üstünde tutması, cinsellikte nesneleştiren ve

ilişkisel olmayan tutumlar, homoseksüellerden korkmak ve onlardan nefret etmektir. Daha

sonra yaptığı güncelleme ile maskülen normları şu şekilde belirlemiştir; Duygusallığı

bastırmak, özgüven, mekanik becerilere dayalı özgüven, azınlık olan cinsiyetlere karşı olumsuz

tutumlar, feminenlikten kaçınma, cinselliğe önem verme, sertlik/saldırganlık ve baskınlık

(McKelvey, 2012).

Mahalik’in Maskülen Normlara Uyum Ölçeğin’de (CMNI) belirlenen 11 maskülen norm ise

kazanma, duygusal kontrol, risk alma, saldırganlık, baskın olma, çapkın olma, özgüven, çalışma

hayatına öncelik verme, kadın üzerinde güce sahip olma, homoseksüelleri küçümseme ve statü

peşinde koşmadır. (Mahalik ve Locke, Ludlow. Diemer, Scott ve Gottfried, 2003).

Her iki maskülen norm ölçeğinde kendine yer bulmuş olan saldırganlık hakkında pek çok

araştırma vardır (Berke, Sloan, Parrott ve Zeichner). Richardson ve Hammock’un (2007)

saldırganlıkla ilgili yaptıkları çalışmalarının sonuçlarına göre, agresif davranışları, kişinin

biyolojik cinsiyet uyumundan çok, toplumsal cinsiyet uyumunun etkilediği görülmektedir. Bir

diğer ifadeyle, erkek, toplumun belirlediği toplumsal cinsiyet normlarına ne kadar uyumlu hal

ve tavır içerisindeyse, o kadar agresif ve dominanttır. (Mahalik ve diğerleri, 2003, Richardson

ve Hammock, 2007). Parrott ve Zeichner’ e (2003) göre, geleneksel maskülen normlarla bağları

daha kuvvetli olan erkekler, daha düşük olan erkeklere göre, kadınlara daha saldırgan

davranmaktadırlar. Kogut, Langley, and O’Neal ‘ın (1992) araştırmaları da saldırgalık

bağlamında, toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten daha etkin olduğunu desteklemektedir.

Onların çalışmalarına göre maskülen özellikleri daha fazla onaylayan kadınlar, daha az

onaylayanlara göre daha saldırgandırlar.

Hipermaskülen kavramı, maskülen toplumsal cinsiyet rollerine aşırı bağlılığı ifade etmektedir.

Yapılan çalışmalar hipermaskülen erkekleri, kadınlara karşı duygusuz cinsel tutumlar

sergileyen, tehlikeyi heyecanlı bulan, vahşetin erkekçe olduğuna inanan erkekler olarak

tanımlamaktadır (Reidy, Shirk, Sloan, ve Zeichner, 2009).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

350

Feminen Toplumsal Cinsiyet Normları

Kadın olmak, kültür, eğitim, yaş, din ya da ırk gibi değişkenlerden bağımsız olarak özel alan

üzerinden tanımlanmaktadır ve hem feminen hem de maskülen rol, norm ve değerler,

toplumdan topluma farklılık göstermemektedirler. Ataerkil toplumun geleneksel değerleri

günümüzde de hala geçerli olduğundan, feminen toplumsal cinsiyet normları toplumsallıkla,

diğerleri ile ilgilenmekle, bakmakla ve gözetmekle ilişkilendirilmektedir (Badgett ve Folbre,

2008). Bu sebeple de kadınlara atfedilen roller ev içi rollerin devamı niteliğindedir. Kadının en

temel rolü anneliktir, diğer tüm rolleri bu rolün gölgesinde kalmaktadır. Doğumuyla beraber

bireyi şekillendirmeye başlayan cinsiyet rolü normları, kız çocuklarına toplumsal olmayı, iyi

sosyal ilişkiler kurmayı, alçakgönüllü olmayı, şefkatli olmayı, nazik olmayı, sempatik olmayı,

duygusal olmayı, empati kurmayı, edilgen olmayı reçete ederken, erkek çocuklarına da akılcı

olmayı, kararlı olmayı, özgüvenli olmayı, hırslı olmayı, saldırgan olmayı, aktif olmayı, bireysel

davranmayı, etken olmayı reçete etmektedir. Egemen ideoloji tarafından güçlendirilen kadın ve

erkek arasındaki tüm bu farklılıklar ayrıca etkili bir toplumsal denetimin için kullanılan

araçlardır (Ramet, 1996).

Tarım toplumuna geçişle beraber, değerini hızla yitiren kadın işgücü, Sanayi Devrimi ile, ağır

şartlar altında ve düşük ücretli de olsa geleneksel sektör olan ücretsiz aile işçiliğinden, sanayi

sektöründeki ucuz ve güvencesiz işçiliğe evirilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında ise hizmet

ve kamu sektörlerinde çalışan kadınların sayısı hızla yükselmiştir. Günümüzde ise kadınların

farklı sektörlerde ve farklı kademelerde işgücüne, dolayısıyla ekonomiye kazandırılmaları,

ülkelerin kalkınma ve büyüme oranlarını arttıracak önemli bir faktör haline gelmiştir. Yönetim

kademelerinde yukarıya doğru çıkıldıkça kadın oranları her ne kadar düşmekte olsa da

Türkiye’de ve dünyada kadınların iş hayatındaki ağırlıkları her geçen gün artmaktadır (Uzun,

2004). Bu değişimlerin temel sebepleri, özellikle büyük şehirlerde yaşamın, sadece erkeğin

kazandığı para ile sürdürülemeyecek kadar pahalı hale gelmiş olmasıdır. Ayrıca kadınların

artan eğitim düzeyleri, geç yaşta gerçekleştirilen evlilikler, azalan doğum oranları, kadınlar için

daha uygun ve eşitlikçi hale gelen çalışma koşulları, gelişen teknolojinin ev işlerini daha hızlı

ve pratik hale getirmesi, ekonomik krizler, işsizlik ve göç de söz konusu ekonomik ve sosyal

nedenlerin en önemlilerindendir (Gauthier, 1998).Toplumsal yaşamda meydana gelen bu

değişimlerle beraber toplumsal cinsiyet rollerinde de bir değişim, eşitlikçi rollere doğru bir

yönelim ortaya çıkmıştır. Değişen toplum şartlarına uyum sağlayabilmek adına, kadınlar bu

bağlamda maskülen birtakım rolleri üstlenirlerken, erkekler de feminen birtakım rolleri

üstlenmektedirler. Örneğin kariyerlerinde yükselmek, isteyen erkekler için geleneksel yönetici

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

351

davranış şekli tarihte hep maskülen norm ve rolleri benimseyip uygulamak olmuşsa da artık

günümüzde yöneticilik, sadece maskülen özelliklerin geçerli olduğu bir alan olmaktan

çıkmıştır. Takım çalışması yapmak, empati kurmak, fikir almak gibi pek çok feminen özellik

iyi yöneticiliğin olmazsa olmazı haline gelmiştir (Koenig, Eagly,Mitchell ve Ristikari, 2011;

Manor ve Kark, 2011). Bu durumda başarılı bir yönetici olmak isteyen erkekler de söz konusu

feminen rol ve normlardan gereksinim duyduklarını kendine adapte etmek durumundadırlar.

Bu uyum ve değişimin, kadınların ve erkeklerin profesyonel iş yaşantılarının yanı sıra, rasyonel

bir iş ve sorumluluk dağılımı çerçevesinde aile yaşantılarına ve diğer sosyal yaşantılarına da

yansıması kaçınılmazdır.

Psikolojik İyi Oluş ve Mutluluk

Toplumsal cinsiyet normlarına uyum, motivasyon ve psikolojik iyi oluş ilişkisinin incelendiği

bu çalışmada anahtar bir kavram olan iyi oluş denildiğinde akla gelen ilk kavramlar, mutluluk,

haz, doyum, refah ve yaşam kalitesidir (Yetim, 2001). Tüm bu kavramlar arasında en yaygın

olanı ise mutluluktur. Mutluluk duygusal tonu ağır basan ifadeleri, iyi oluş ise bilişsel, duygusal

değerlendirmeleri ve yargılamaları kapsamaktadır.

Psikolojik iyi oluş, odağına, gelişim, büyüme, kendini gerçekleştirme olgularını da katarak, iyi

olmanın salt hedonik yanına değil benlik ve sosyal ilişkilerle birlikte bütünselliğine vurgu

yapmaktadır. Mutlu olduğunu ifade eden bir kişinin, psikolojik olarak da iyi olduğu

söylenememektedir (Deci ve Ryan 2008). İyi oluş kavramının karşılığının tamamen mutluluk

olamayacağını savunan bilim insanları, literatüre farklı iyi oluş kuramları kazandırmışlardır.

Dolayısıyla bu çalışmanın odağında yer alan psikolojik iyi oluş ya da öznel iyi oluş gibi farklı

iyi oluş kavramları da birbirlerinden farklı anlamlar ifade etmektedir (Topuz, 2013).

İyi oluş iki farklı gelenek olan hedonia ve eudaimonia üzerinden incelenebilinmektedir.

Eudaimonism / psikolojik işlevselcilik, kişinin iyi bir hayat sürüp, potansiyelini

gerçekleştirmesi ile ilgilidir (Deci ve Ryan 2008). Eudaimonia daha sabit, daha uzun süren bir

hedonik mutluluğa neden olmaktadır. İyi oluş çalışmalarındaki eudamonik gelenek,

Aristoteles’in mutluluk felsefesinden filizlenmiştir (Ryan, Huta ve Deci, 2008). Aristoteles’e

göre eudaimonia bir his, bir duygu değil, bir karakter tanımıdır. Eudaimonia zihinsel bir durum,

olumlu bir his ya da doyumun bilişsel bir değerlendirmesi değil, bir yaşam biçimidir (Deci ve

diğerleri, 2008). Aristoteles’in eudaimonia kavramının pek çok öğesi, psikolojik iyi oluş için

önemlidir.

Hedonia ise öznel iyi oluş için önem arz etmektedir. Eudaimoniaya dayanan psikolojik iyi oluş,

bireyin kendi öz güçlerini ve yeterliliklerini temel almaktadır. Burada esas kişinin kendi anlam,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

352

yeterlilik ve kapasitesinin farkına vararak kendini geliştirmesi ve büyümesidir. Böyle bir

yaşamı hedefleyen bireyin yaşadığı sürecin doğal sonucu, iyi oluştur. Öznel iyi oluşta ise odak

daha dardır. Odakta, haz, doyum ve öznel mutluluk yer almaktadır. Bireyin, yaşamını bu üç

öğeye odaklanarak değerlendirmesi öznel iyi oluştur.

1980’li yıllarda çalışılmaya başlanan Psikolojik İyi Oluş, Ryff (1989) tarafından psikolojik

fonksiyonların öznel belirleyicilerinin incelenmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Öz belirleme

kuramının kurucularından olan Ryff mutluluğu, sadece iyi hissetmek olarak algılamanın

ötesinde, kendini gerçekleştirmek için, erdeme uygun hareket etme olarak görmektedir

(Hefferon ve Boniwell aktaran Topuz 2013). Öz Belirleme Kuramı pozitif psikolojinin bir ilk

örneğidir. Bu çalışmanın da üzerine temellendiği bu kurama göre, insanların mutlulukları ve

iyi oluşları otonom olarak gerçekleştirdikleri hareketlerden, davranışlardan ve yine otonom bir

şekilde belirledikleri yaşam hedeflerinin peşinden gitmelerinden, bağımsız değildir (Chirkov,

Richard ve Sheldon, 2011).

Psikolojik iyi oluşun altı bileşeni bulunmaktadır. Bunlar; kendini kabul, olumlu ilişkiler,

otonomi, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı ve kişisel gelişimdir (Ryff ve Keyes, 1995). Aşağıda

bu özellikler kısaca açıklanmaktadır.

1. Kendini Kabul: Bireyin kendi ve yaşamı ile ilgili olumlu ve olumsuz tüm yönleri bilip

kabullenmesi ve kendinden hoşnut olmasıdır (Ryff, 1989: 1071).

2. Olumlu İlişkiler: Bireyin diğerleri ile sıcak ve güvenilir ilişkiler kurabilmesidir (Ryff,

1989:1072).

3. Otonomi: Bireyin kendi özgür iradesini kullanabilmesi ve kendi yaşamı ile ilgili kararları

kendisinin alabilmesidir (Ryff, 1989: 1071).

4. Çevre hâkimiyeti: Bireyin kendi psikolojik ihtiyaçları doğrultusunda çevresini oluşturması

ve onu etkin bir biçimde yönlendirebilmesidir (Ryff, 1989: 1072).

5 Yaşam amacı: Bireyin yaşamının bir hedefi ve anlamı olmasıdır (Ryff, 1989: 1072).

6 Kişisel gelişim: bireyin önceden ulaştığı hedeflerle yetinmeyip sürekli kendini

gerçekleştirmenin ve potansiyelini geliştirmenin peşinde olmasıdır. Kişisel gelişim için birey

yeni deneyimlere de açık olmalıdır (Ryff, 1989:1071).

Öz Belirleme Kuramı

Öz Belirleme Kuramının göre aktif bir organizma olan insanın doğuştan getirdiği üç temel

psikolojik gereksinimi vardır. Bunlar otonomi, yetkinlik ve ilişkili olmadır. Bu gereksinimlerin

karşılanması iyi oluşun ve eudaimonianın anahtarıdır (Ryan ve Frederick, 1997). Olumsuz

davranışlar ise ihtiyaçların engellenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

353

İlk gereksinim olan yetkinlik bireyin çevresi ile baş edebilecek yetkinliğin kendinde var

olduğunu hissedebilmesidir. Birey bu doyumu istediği etki ve sonuçları elde ettikçe

yaşayabilmektedir. İkinci psikolojik ihtiyaç olan ilişkili olma ise içinde yaşadığı topluma

kendini ait hissetmesi onlara kendini yakın hissetmesidir (Reis, Sheldon, Gable, Roscoe ve

Ryan, 2000). Son psikolojik ihtiyaç ise otonomidir. Otonomi, bireylerin eylemlerini isteyerek

başlatması ve gerçekleştirmesidir (Ryan ve Deci, 2000).

Otonomi, Öz Belirleme Kuramında ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü üç temel psikolojik ihtiyaç

arasında en fazla öneme sahip olan ihtiyaç, otonomi ihtiyacıdır. (Ryan, 1995). Deci ve Ryan’a

göre eudaimonia ve otonomi birbirleri ile sıkı sıkıya bağlı iki kavramdır (2008). Öz Belirleme

Kuramının belirlediği ve toplumdan topluma, kültürden kültüre değişmeyen üç temel psikolojik

ihtiyaçtan biri olan otonomi psikolojik iyi oluşun olmazsa olmazıdır (Chirkov, Ryan, Kim ve

Kaplan, 2003). Kurama göre otonomi, bireyin davranışlarının dışarıdan biri ya da birilerince

kontrol edilmemesi ve herhangi bir eyleme zorlanmamasıdır. Otonomi içsel motivasyonla

doğrudan ilişkilidir çünkü kişinin eylemlerinin altında yatan sebebin kendi hür iradesi olduğunu

hissetmesidir.

Psikolojik olgunluğun göstergesi olarak kabul edilen ve hatta psikoterapinin ulaşmak istediği

hedef olarak da tanımlanabilen otonomi, aynı zamanda insanın daha esnek olabilmesini, daha

eşitlikçi olabilmesini, mantıklı bir nedensellik çerçevesinde yaşam hedeflerini belirlemesini,

karalarını almasını, ahlaki değerlerini belirlemesini de kapsamaktadır.

Öz Belirleme Kuramı, bilişselliği merkezine koymakta olduğundan, motivasyon kavramı

üzerinde de önemle durmaktadır. Kurama göre motivasyonlar, özellikle de yarattıkları sonuçlar

bakımından, büyük önem arz etmektedirler (Ryan ve Deci, 2000). Kuram motivasyonları içsel

ve dışsal olmak üzere ikiye ayırmaktadır.

Deci ve Ryan’a göre (1985a) içsel motivasyonlarla gerçekleştirilen eylemler herhangi bir

zorunluluk veya ödül olmaksızın kişinin gönüllülükle gerçekleştirmek isteyeceği eylemlerdir.

Bir başka ifadeyle, birey, gerçekleştireceği eyleme bizzat değer veriyor ve önemli buluyorsa

motivasyonu içseldir. Ayrıca motivasyonları içsel olduğunda, bireyler kendilerini hem otonom

hissetmekte hem de seçenekleri olduğunu düşünmektedirler (Grolnick, Gurland, DeCourcey ve

Jacob, 2002).

Dışsal güdülenme, bir eylemi gerçekleştirirken bir takım dışsal sonuçların elde edilmesi

amacını içinde barındırmaktadır (Ryan ve Connell, 1989). Dışsal güdülenmede dış güçlerce bir

zorlama söz konusudur. Dışarıdan bir itici güç bireyi harekete geçirmektedir. Bu yüzden bu

eylemlere özgürce seçilmiş eylemler denilememektedir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

354

Bu çalışmanın amacı da erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını, içsel ya da dışsal motivasyonlar ile

toplumsal cinsiyet normlarına uyum çerçevesinde açıklamaktır. Bu amaç doğrultusunda

aşağıdaki hipotezler sınanacaktır.

Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, psikolojik iyi oluş düzeyleri de artmaktadır.

Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları da

artmaktadır.

Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları

azalmaktadır.

Erkeklerin dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi oluş

düzeyleri de azalmaktadır.

Erkeklerin içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi oluş

düzeyleri de artmaktadır.

İçsel motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluşu arttırmaktadır.

Dışsal motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluş düzeyini

azaltmaktadır.

YÖNTEM

Örneklem

Araştırmanın örneklemi, Mersin ve İstanbul’da yaşayan 18 yaş ve üstü farklı sosyo- demografik

kesimleri temsil eden 253 erkekten oluşmaktadır. Çalışmada, 120’i İstanbul’da yaşayan ve

133’ü Mersin’de yaşayan erkek yer almaktadır. Örneklem seçiminde kartopu örnekleme

yöntemi kullanılmıştır.

Veri Toplama Araçları

Kişisel Bilgi Formu

Araştırmada, çalışmacı tarafından hazırlanan, katılımcıların yaş, eğitim düzeyi, çalışma durumu

ve medeni durumlarının sorulduğu kişisel bilgi formu uygulanmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği (TCMÖ)

Güvenirliği ve geçerliği önceden yapılmış olan içsel ve dışsal motivasyon ölçeği (Ryan ve

Conell 1989, Vallerand ve Bissonnette, 1992), Sanchez ve Good (2010) tarafından toplumsal

cinsiyet normlarına göre uyarlanmıştır. Bu uyarlamada toplumsal cinsiyet rolü normlarının

sıcaklık, samimiyet ve etkin, iddialı olma boyutları kullanılmıştır (Good ve Sanchez, 2010).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

355

Sıcaklık ve samimiyet tipik bir feminen norm olan toplumsal olma, etkin ve iddialı olma ise

tipik bir maskülen norm olan bireysel olma ilgilidir.

Ölçekte toplam 16 madde yer almaktadır. Katılımcılar bu maddelerle ilgili düşüncelerini 1

kesinlikle katılmıyorum; 2 katılmıyorum; 3 kısmen katılmıyorum; 4 kararsızım; 5 kısmen

katılıyorum; 6 katılıyorum; 7 kesinlikle katılıyorum şeklindeki 7’li likert tarzı derecelendirme

sisteminde işaretleyecekleridir.

Ölçeğin orijinal yapısı İçsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla

feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, dışsal

motivasyonlarla maskülen normlara uyum şeklinde 4 faktörden oluşmaktadır. Bu faktörlerin

Cronbach Alfa iç tutarlık katsayıları sırasıyla .76, .81, .78 ve.88’dir.

Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Çevrilme Süreci

Ölçeğin Türkçeye çevrilme sürecinde yeni bir ifade geliştirilmemiş, ölçeğin orijinal biçimine

tamamen sadık kalınmıştır. Ölçeğin Türkçeye çevrilmesi iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk

aşamada ölçek İngilizceden Türkçeye ve daha sonra tekrar Türkçeden İngilizceye çevrilmiştir.

İkinci aşamada ise Türkçeleştirilmiş ifadelerin anlaşılırlığı 40 kişiden oluşan bir kadın grubu

ile denenmiştir. Ölçek önce çalışmacı tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Daha sonra yine

İngiliz dili alanında çalışan dört uzman tarafından tekrar çevrilmiştir. Bu beş çevirideki ortak

ifadeler belirlenmiş ve Türkçe taslak hazırlanmıştır. Oluşturulan Türkçe taslak ölçek başka dört

diğer uzman tarafından ayrı ayrı tekrar İngilizceye çevrilmiştir. İkinci aşama olan ölçeğin

anlaşılırlığının denemesi aşamasında ise ölçeğin Türkçeleştirilmiş hali 40 kadına uygulanmıştır.

Ölçeğin anlaşılırlığında herhangi bir sorun olmadığı belirlendikten sona ölçeğin uygulanması

aşamasına geçilmiştir.

TCMÖ’nün Güvenirliğine ve Geçerliğine İlişkin Bulgular

Güvenirlik Sonuçları

Bu bölümde ilgili alt bölümlerde ölçeğin iç tutarlığına ve test yeniden test güvenirliğine ilişkin

güvenirlik bulguları ve faktör analizine dayalı açımlayıcı geçerlik bulguları sunulacaktır.

Çalışmanın bu aşamasında, likert tipi ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirliğini belirlemek için

kullanılan yollardan biri olan Cronbach Alpha değerlerine bakılmıştır. İç tutarlık için 75 kişilik

bir pilot çalışma yapılmıştır. Toplamda 4 alt ölçekten oluşan ölçeğin her bir alt ölçeği ve

aldıkları Cronbach Alpha değerler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Ölçeğin test- tekrar test güvenirliği çalışmasına 18- 68 yaş arası farklı sosyo- demografik

yapılardan 75 kadın katılmıştır. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği bu kadınlara 3 hafta ara

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

356

ile iki kere uygulanmıştır. Katılanlara yapılan ön test ve son test arasındaki korelasyonlar

aşağıda yer almaktadır. Bakınız Tablo 1

TCMÖ’nün Geçerliğine İlişkin Faktör Analiz Bulguları

Ölçeğin orijinalinde de toplamda 4 faktör bulunmaktadır. Bu faktörler toplam varyansın %70’

ini açıklamaktadır. Geçerlik için yaptığımız faktör analizinin sonucunda yine 4 faktör olduğu

belirlenmiştir. Maddeler aynı faktörler altında toplanmıştır. Bu faktörler varyansın %73,4’ünü

açıklamaktadır. Bakınız Tablo 2.

Psikolojik İyi Oluş Ölçeği

Çalışmada Ryff (1986) tarafından geliştirilen ve Cenkseven (2004) tarafından Türkçeye

uyarlanan Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (PİOÖ) kullanılmıştır. Ölçek bireyin psikolojik iyi oluş

düzeyini kişinin kendisi hakkında verdiği bilgiler yoluyla ölçmektedir. Ryff’in psikolojik iyi

oluşun altı boyutu olarak belirlediği kendini kabul, olumlu ilişkiler, otonomi, çevre hâkimiyeti,

yaşam amacı ve kişisel gelişim kategorilerinin her birini 14 madde ile ölçmektedir. Toplamda

84 madde yer almaktadır. 6’lı likert bir derecelendirmeye sahip olan PİOÖ’nün her bir alt

ölçekte yer alan maddelerin yaklaşık yarısı ters kodlanmaktadır. 321 birey üzerinde yürütülen

geçerlik ve güvenirlik çalışmalarında, ölçeğin iç tutarlılık güvenirlik kat sayıları otonomi alt

ölçeği için .86, çevre hâkimiyeti alt ölçeği için .90, kişisel gelişim alt ölçeği için .87, olumlu

İlişkiler alt ölçeği için .91, yaşam amacı alt ölçeği için .90 ve kendini kabul alt ölçeği için .93

olarak bulunmuştur. 117 birey üzerinde altı hafta arayla yapılan çalışmadan elde edilen test

tekrar test güvenirlik kat sayıları ise .81 ile .85 arasındadır. Ölçüt bağıntılı geçerlik

çalışmalarında alt ölçeklerin korelasyonları; Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeğiyle .29’dan

(kişisel gelişim) .62’ye (kendini kabul), Yaşam Doyumu Ölçeğiyle .28’den (otonomi) .73’e

(kendini kabul), Duygu Denge Ölçeğiyle .25’ten (kişisel gelişim) .62’ye (çevre hâkimiyeti) ve

Zung Depresyon Ölçeği’yle-.60’tan (çevre hâkimiyeti)-.33’e (olumlu ilişkiler) sıralandığı

görülmüştür (Ryff, 1989). Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise iç tutarlılık kat sayıları otonomi

için .78, çevre hâkimiyeti için .77, kişisel gelişim için .74, olumlu ilişkiler için .83, yaşam amacı

için .76 ve kendini kabul için .79 olarak bulunmuştur. Sekiz hafta arayla yapılan test tekrar test

güvenirlik kat sayıları ise .74 ile .84 arasındadır (Cenkseven, 2004).

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

357

BULGULAR

Araştırma grubunu oluşturan 253 katılımcıya ait sosyo- demografik değişkenlerin sayısal

dağılımları; Bakınız Tablo 3.

Buraya Tablo 3 gelecektir.

Tablo 4’te Psikolojik iyi oluş Ölçeğinden ve Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin alt

boyutlarından alınan puanların ortalamaları ve standart sapmaları görülmektedir.

Buraya Tablo 4 gelecektir.

Yaş, Eğitim, Psikolojik İyi Oluş, İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum, Dışsal

Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum, İçsel Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum ve

Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum şeklindeki bağımlı ve bağımsız değişkenlerin

betimsel istatistikleri ve değişkenler arasındaki korelasyonlar. Bakınız Tablo 5.

Buraya Tablo 5 gelecektir.

Yapılan korelasyon analizine göre, psikolojik iyi oluş ile içsel motivasyonlarla feminen

normlara uyum arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki (r = .36, p<.01) olduğu görülürken,

psikolojik iyi oluş ile dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r =-.27, p<.01) ve dışsal

motivasyonlarla feminen normlara uyum (r =-.32, p<.01) arasında negatif yönde anlamlı bir

ilişki olduğu görülmektedir. Buna ek olarak psikolojik iyi oluş ile eğitim durumu (r =-.33,

p<.01) ve yaş (r =-.13, p<.05) değişkenleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu

görülmektedir.

Analiz sonuçları incelendiğinde bir başka sonuç dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum

ve dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum arasında pozitif yönde ve yüksek (r = .63,

p<.01) bir ilişki görülmektedir. Diğer bir pozitif ilişki, içsel motivasyon ile maskülen normlara

uyum ile dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r = .33, p<.01) arasındadır. İçsel

motivasyonlarla feminen normlara uyum ile içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r

= .24, p<.01) ve içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum ile dışsal motivasyonlarla

feminen normlara uyum arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmaktadır (r = .20, p<.01).

Son olarak eğitim durumu ile içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum arasında pozitif

yönde ve anlamlı bir ilişki (r = .28, p<.01); yine eğitim durumu ile dışsal motivasyonlarla

maskülen normlara uyum (r =-.19, p<.01) ve dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum (r

=-.28, p<.01) arasında negatif yönde ve anlamlı bir ilişki vardır. Bir başka deyişle eğitim

durumu artarken, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum artmaktayken, dışsal

motivasyonlarla maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum

azalmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

358

Eğitim durumunun, yaşın, çalışma durumunun İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere

Uyumun, Dışsal Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyumun, İçsel Motivasyonlarla Maskülen

Rollere Uyumun ve Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyumun Psikolojik İyi Oluşu

Yordamasına İlişkin Aşamalı Çoklu Regresyon Analizi. Bakınız Tablo 6

Buraya Tablo 6 gelecektir.

İlk blokta yaş, medeni durum, eğitim durumu ve çalışma durumu bağımsız değişkenler olarak

regresyon denklemine girilmiştir. Model bu haliyle psikolojik iyi oluş varyansının %8’sini

açıklamaktadır. Bu blokta psikolojik iyi oluş varyansı üzerinde anlamlı yordamada bulunan

değişkenler eğitim durumu ve yaştır. Eğitim durumu açıklanan varyansın %24’ünü

yordamaktadır. Buna göre bireylerin eğitim durumları arttıkça psikolojik iyi oluşları da

artmaktadır. Yaş değişkeni açıklanan varyansın %13’ünden sorumludur. Yaşa paralel olarak

psikolojik iyi oluş da artmaktadır.

İkinci blokta yaş, medeni durum, eğitim durumu ve çalışma durumu bağımsız değişkenlerine

ek olarak içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla feminen

normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla

maskülen normlara uyum modele dâhil edilmiştir. Tüm değişkenler bir arada psikolojik iyi oluş

varyansının %18’ini açıklamaktadır. Bu blokta yaş, eğitim durumu, içsel motivasyonlarla

feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla

maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum açıklanan toplam

varyansa anlamlı düzeyde katkıda bulunmuşlardır. Eğitim açıklanan varyansın %24’ünü,

yaş%10’unu içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum%24’ünü dışsal motivasyonlarla

feminen normlara uyum %12’sini içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum %14’ünü ve

dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum %16’sını anlamlı düzeyde yordamıştır.

TARTIŞMA

Erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını toplumsal cinsiyet normları ve motivasyon türleri

değişkenleri yardımıyla açıklamayı hedefleyen bu çalışmada beklenen yönde sonuçlar elde

edilmiştir. Çalışmanın problematiği ve amaçları doğrultusunda ele alınan sorulara açık ve net

yanıtlar elde edilmiştir. Bu çerçevede, beklentiler büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Aşağıda

hipotezler ve onlarla ilgili olarak elde edilen sonuçlar yer almaktadır.

• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, psikolojik iyi oluş düzeyleri de artmaktadır.

Araştırmalara göre eğitim seviyesi yüksek bireyler, daha fazla iyimserlik, özgüven, özsaygı ve

özyeterlilik duygularına sahiptirler. Özyeterlilik duygusu, Öz Belirleme Kuramının, psikolojik

iyi oluş için belirlediği üç temel gereksinimden biri olan yetkinlik duygusuna karşılık

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

359

gelmektedir. Daha yetkin hisseden bireylerin, daha yüksek düzeyde psikolojik iyi oluşları

vardır. Ayrıca yüksek eğitim seviyelerine sahip bireylerin özellikle de evlilik gibi toplumsal

ilişkilerde daha istikrarlı oldukları, daha az stres bozuklukları yaşadıkları da yapılan geniş çaplı

çalışmalarla tespit edilmiştir (Sabates, Hammond, 2008). Diener, Suh ve Lucas’a (1999) göre

ise, eğitim, kişilerin çevrelerine daha kolay uyum sağlamalarına neden olduğu için ve onlara

amaçları doğrultusunda ilerleme şansı verdiği için iyi oluşu arttırmaktadır. Oswald ve

Powdthavee ‘nin (2007) çalışmaları, daha yüksek eğitim seviyelerine sahip bireylerin, daha

fazla yaşam doyumu hissettiklerini göstermektedir. Gerdtham ve Johannesson’da

(2001)çalışmalarında, eğitim ve mutluluğun olumlu ilişkisini ortaya koymaktadırlar.

Daha iyi bir eğitim daha iyi maddi imkanlar olasılığını da beraberinde getirmektedir. İşinden,

gelirinden, aile ve sosyal hayatından ve en çok da kendinden memnun olan bireyler, daha

yüksek psikolojik iyi oluş düzeylerine sahiptiler.

• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen normlara

uyumları da artmaktadır.

Araştırmalara göre daha yüksek seviyede eğitim almış erkeklerin, toplumsal cinsiyet

konusundaki tutumları, daha az seviyede eğitim almış erkeklere göre daha eşitlikçidir. Yüksek

eğitim düzeylerine ulaşmış erkekler, daha eşitlikçi politikaları desteklemekte ve feminenlikle

ilişkilendirilen bakım temelli işlerde daha fazla yer almaktadırlar. Ayrıca toplumsal cinsiyet

normları eşitliğine yönelik, okullarda ve diğer kurumlarda yürütülen çalışmaların, önemli

değişimlere olanak sağladığı, erkeklerin gözle görülür değişimler, ilerlemeler kaydettiği pek

çok ülkede gözlemlenmektedir (Engaging Men, Changing Gender Norms: Directions for

Gender-Transformative Action, 2016).

• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara

uyumları azalmaktadır.

Daha önce de ifade edildiği üzere, araştırmalar, eğitim seviyesi yüksek bireylerin, daha fazla

iyimserlik, özgüven, özsaygı ve özyeterlilik duygularına sahip olduklarını göstermektedir.

Özsaygısı, özgüveni, yetkinlik hissi yüksek olan bireylerin motivasyonlarının altında, dışsal

motivasyonlardan çok içsel motivasyonlar yatmaktadır.

Ayrıca son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusu, eğitimin pek çok kademesindeki

müfredatlarda da kendine yer bulduğu için, eğitimli bireyler, toplumsal cinsiyet eşitliği

konusunda daha duyarlı olabilmektedirler. Toplumsal cinsiyet eşitliği bilincine eğitim yoluyla

sahip olan erkekler, adaletsiz norm uyumuna yönelik baskılara sağlam bir zemine basarak

direnç gösterebilmektedirler.

• Erkeklerin, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları arttıkça, psikolojik

iyi oluş düzeyleri de azalmaktadır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

360

Yüksek düzeyde dışsal amacın, düşük düzeyde iyi oluşu beraberinde getirdiğini ifade

eden Öz Belirleme Kuramını doğrulayan sonuçlar elde edilen bu çalışmada, kendi cinsiyet

normlarına bile dışsal motivasyonlarla uyum göstermenin bireyin iyi oluş düzeyini azalttığı

görülmektedir. Öz Belirleme Kuramına göre (Deci ve Ryan,1985a) üç temel psikolojik

ihtiyaçtan biri olan otonomi ihtiyacını baltalayarak, iyi oluş düzeyini azaltan, dışsal baskılar,

konu bir erkeğin kendi toplumsal cinsiyet normlarına uyması olduğunda bile, erkeğin psikolojik

iyi oluşunu azaltmaktadır. Ayrıca toplumsal cinsiyet normları konusunda esnek ve eşitlikçi olan

erkeklerin, esnek ve eşitlikçi olmayan erkeklere göre daha tatmin edici ilişkileri ve evlilikleri

vardır (Lahn, 2015). Bu durumda, toplumsal cinsiyet normları konusunda esnek ve eşitlikçi

olan erkekler, psikolojik iyi oluşun üç sacayağından biri olan ilişkili olma duygusuna da esnek

ve eşitlikçi olmayan erkeklere göre, daha fazla sahip olabilmektedirler. Engaging Men,

Changing Gender Norms: Directions for Gender-Transformative Action, 2016).

• Erkeklerin, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi

oluş düzeyleri de artmaktadır.

Türkiye, karşılıklı duygusal bağlılık temeline dayanan aile modellerinin baskın olduğu

toplulukçu bir kültürdür (Batja, 2001). Toplulukçuluk ise feminen özelliklerin temelini

oluşturmaktadır. Bireyci kültürler, bireyin bağımsızlığını desteklerken onun içsel yaşantılarına

odaklanır, duyguların ifade etmesini, rekabet etmesini, farklı olmasını desteklemektedirler.

Bireyci kültürlerin özellikleri, tipik maskülen özelliklerdir (Eagly ve Karau, 2002). Türk

erkeklerinin içsel motivasyonlarla feminen normlara uymalarının psikolojik iyi oluşlarını

arttırmasının altında yatan önemli bir sebep de ülkenin bu toplulukçu kültürel yapısıdır. İçinde

yaşanılan toplumla bütünleşebilmek de üç temel ihtiyaçtan bir diğeri olan ilişkisellik

(relatedness) ihtiyacını beslediği için, ülkemizin toplulukçu yapısı ile uyum içerisinde olmak,

erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını olumlu yönde etkilemektedir. Aidiyet hissini, çevre ile

bağlantılı olmayı, samimiyeti ve desteği deneyimleyebilmenin, toplulukçu bir kültürde en

pratik yolu, toplulukçu normları benimsemektir. Bu normlar da feminen normlarla

örtüşmektedir.

Otonomiyi deneyimlemek, bir diğer ifadeyle, bireylerin seçim duygusunu yaşamaları, temel

psikolojik ihtiyaçlardan beklide en önemlisi olan otonomi ihtiyaçlarını doyurmalarını

sağlamaktadır (Deci ve Ryan, 1985b; Williams, Frankel, Campbell ve Deci, 2000; Deci, Ryan,

Gagne, Lronr, Usunov ve Kornazheva, 2001). İçsel ve dışsal yaşam amaçları ile ihtiyaç

doyumunun, iyi oluşu anlamlı bir şekilde yordadığı daha önce ifade edilmişti. İçsel amaçlar ve

ihtiyaç doyumu da iyi oluş ile olumlu yönde ilişkilidir. Yüksek düzeyde dışsal amaç, düşük

düzeyde iyi oluş ile ilişkilidir. Bu durumda içsel bir motivasyonla feminen normlara uyum

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

361

sağlayan bireyin psikolojik iyi oluşunun artması da otonomi duygusunun beslenmesi

bağlamında beklentiler dâhilindedir.

• İçsel motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluşu

arttırmaktadır.

Otonom birey, yani kendi kararlarını alan birey, kendi hayatının senaristidir. Kendi hayatı

üzerinde tam bir kontrole sahiptir. İçsel motivasyonlar söz konusu olduğunda, kontrol tamamen

kendisindedir. Dışsal motivasyonlar söz konusu olduğunda ise ipler çevrenin elindedir. Kişi

eylemlerini isteyerek kendisi seçiyorsa, kendi hareketlerinin de belirleyicisidir ve o kişi

otonomdur. Otonomi, psikolojik iyi oluşu etkileyen üç etmenden en önemlisi olduğundan,

bireylerin toplumsal cinsiyet normlarına içsel motivasyonlarla yani tamamen kendi özgür

iradeleri ile herhangi bir yaptırım ya da kazanç söz konusu olmadan uymaları sadece erkeklerin

değil, tüm bireylerin psikolojik iyi oluşları ile olumlu ilişkilidir.

• Dışsal motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normlarına uyum, psikolojik iyi

oluş düzeyini azaltmaktadır.

Öz Belirleme Kuramındaki temel psikolojik ihtiyaçlar otonomi, yetkinlik ve ilişkili olmaktır.

Kurama göre bu ihtiyaçların doyurulması, bireylerin büyümeleri, bütünleşmeleri, gelişimleri,

ruh sağlıkları ve iyi oluşları için gereklidir (Ryan ve Deci, 2000; Andersen, 2000). Olumlu bir

durumu elde edebilmek için, endişeden suçluluktan ya da başka olumsuz durumlardan

kaçınmak için, gerçekleştirilen eylemlerin temelinde dışsal motivasyonlar yer almaktadır.

Kişi eylemleri kontrol edildiğini ya da bir eylemi gerçekleştirmeye zorlandığını hissederek

gerçekleştiriyorsa, otonominin olmadığı bir durum söz konusu olmaktadır Dışsal

motivasyonlarla gerçekleştirilmiş eylemler, doğaları gereği araçsaldırlar. Bu eylemler, içsel

motivasyonlarla gerçekleştirilen eylemlerin aksine, bizzat o aktiviteyi gerçekleştirmenin

verdiği tatmini bireye yaşatamamaktadırlar. Kişi kendini özgür hissetmemektedir. Bu

çalışmadan elde edilen sonuçlara göre de gerçekleştirilen eylemlerde otonomi duygusunu

deneyimleyememek, söz konusu eylem kendi cinsiyet normlarına uymakla ilgili bile olsa,

bireylerin psikolojik iyi oluşları ile olumsuz bir ilişki oluşturmaktadır.

SONUÇ

Bu çalışma sonucunda elde edilen bulgulara göre, erkeklerin psikolojik iyi oluşları, eğitim

düzeyleri ve içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arasında olumlu bir ilişki

bulunmaktadır. Dışsal motivasyonlarla toplumsal cinsiyet normlarına uyumları ve psikolojik

iyi oluşları arasında ise negatif bir ilişki söz konusudur. Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça,

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

362

dışsal motivasyonlarla toplumsal cinsiyet normlarına uyumları azalmaktadır. Ayrıca eğitim

düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen toplumsal cinsiyet normlarına uyumları

artmaktadır. Bu sonuçlar erkeklerde daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet rollerine doğru gidişin

olduğunu göstermektedir. Bu gelişmede ana itici güç eğitimdir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

363

KAYNAKÇA

[1]. Akerlof, George A. (1976). The economics of caste and of the rat race and other woeful

tales. The Quarterly Journal of Economics, 90(4) 599–617.

[2]. Andersen, S. (2000). Fundamental human needs: making social cognition relevant.

Psychological Inquiry, 11(4), 269-276.

[3]. Badgett, M. V. ve Folbre, N (2008). Assigning care: gender norms and economic outcomes.

International LabourReview, 138(3), 311-326.

[4]. Batia, M. (2001). Emotions in collectivist and individualist contexts. Journal of

Personality and Social Psychology, 80(1), 68-74.

[5]. Berke, S. D., Sloan, C. A, Parrott, D. ve Zeichner, A. (2012). Effects of female gender role

and gender norm conformity aggression in men: Does positive masculinity reduce the risk?

Psychology of Men & MasculinitY, 13(4) 367–378.

[6]. Blackstone, A. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and

Society içinde (Cilt 2, s. 786). California: Sage Publications.

[7]. Butler, J. (2010). Cinsiyet belası. İstanbul: Metis Yayıncılık.

[8].Cenkseven, F. (2004). Ünivesite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın

yordayıcılarının incelenmesi(Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Adana.

[9]. Chirkov I. V., Richard M. R., Kim, Y. ve Kaplan, U. (2003). Differentiating autonomy

from individualism and independence: A self-determination theory perspective on

internalization of cultural orientations and well-being. Journal of Personality and Social

Psychology, 84(1), 97-110.

[10]. Chirkov I. V., Richard M. R. ve Sheldon, M. K. (2011). Introduction: The Struggle for

Happiness and Autonomy in Cultural and Personal Contexts: Valery.

[11]. Cialdini, R. B. ve Trost, M. R. (1999). Social influence: Social norms, conformity, and

compliance. D. Gilbert, S. Fiske ve G. Lindzy (Ed.), The handbook of social psychology, Vol.

2 içinde ( s. 151–192). Boston: McGraw-Hill.

[12]. Corrado, C. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and

Society içinde (Cilt 1, ss356). California: Sage Publications.

[13]. Deci, E. ve Ryan, R. (1985a). Intrinsic Motivation and Self-Determination in Human

Behavior. New York: Plenum Press.

[14]. Deci, E. ve Ryan, R. (1985b). The general causality orientations scale: self determination

in personality. Journal of Research in Personality, 19, 109-134.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

364

[15]. Deci, E. ve Ryan, R. M. (1987) The support of autonomy and the control of behavior.

Journal of Personality and Social Psychology, 53, 1024-1037.

[16]. Deci, E. ve Ryan R. M. (2008). Hedonia, eudaimonia, and well-being: an introduction.

Journal of Happiness Studies, 9, 1–11.

[17]. Deci, E. ve Ryan, R. (2000). The “what” and “why” of goal pursuits: human needs and

the self determination of behaviour. Psychological Inquiry, 11(4), 227-269.

[18]. Deci, E., Ryan, R., Gagne, M, Lronr, D., Usunov, J. ve Kornazheva, B. (2001). Need

satisfaction, motivation and well-being in the work organizasions of a former esatern bloc

country: a cross-cultural study of self-determination. Personality and Social Psychology

Bulletin, 27 (8), 930-942.

[19]. Diener, E., Suh, E. ve Lucas, E. (1999). Subjective well-being: three decades of progress.

Psychological Bulletin, 125(2), 276-302.

[20]. Direk, Z. (2012). Queer kuram ve cinsiyet farklılığı. C. Çakırlar ve S.Delice (Ed.),

Cinsellik muamması Türkiye’de Queer kültür ve muhalefet içinde (s. 72-92). İstanbul: Metis

Yayınevi. 1. Baskı.

[21]. Eagly, A. H. ve Karau, S. J. (2002) Role congruity theory of orejudice towards female

leaders. Psychological Review, 109,573-598. Doi:10.1037/0033-295X.109.3.573

[22]. Engaging Men, Changing Gender Norms: Directions for Gender-Transformative Action.

Erişim tarihi: 10 Mayıs 2016, https://www.unfpa.org/sites/default/files/resource-

pdf/Advocacy%20Brief-%20Gender%20Norms-1.pdf

[23]. García-Ael, C., Cuadrado G. I. ve Molero, F. (2013). Think manager- think male in

adolescents and its relation to sexism and emotions in leadership. The Spanish Journal of

Psychology, 16, 1-11.

[24]. Gauthier, A. H. (1998). The state and the family: a comparative analysis of family

policies in ındustrialized countries. Oxford: Oxford University Press.

[25]. Gerdtham, U.G. ve Johannesson, M. (2001). The relationship between happiness, health,

and socio-economic factors: results based on Swedish microdata. Journal of Socio-Economics,

30(6), 553-557.

[26]. Good, J. J. (2008). Reconciling the costs and benefits of gender conformity: The role of

motivation. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Graduate School-New Brunswick Rutgers,

New Jersey.

[27]. Good, J. J. ve Sanchez, D. T. (2010). Doing gender for different reasons: why gender

conformity positively and negatively predicts self-esteem. Psychology Of Women Quarterly,

34, 203-214.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

365

[28]. Grolnick, W. S., Gurland, S. T., Decourcey, W. ve Jacob, K. (2002). Antecedents and

Consequences of mothers’ autonomy support: An experimental İnvestigation. American

Psychological Association, 38(1),143-155.

[29]. Kimmel, M. (2011). The gendered society. New York: Oxford University Press.

[30]. Koenig, M. A., Eagly, A., Mitchell, A. ve Ristikari, T. (2011). Are leader stereotypes

masculine? a meta-analysis of three research paradigms. Psychological Bulletin, 137, 616-42.

[31]. Kogut, D., Langley, T. ve O’Neal, E. C. (1992). Gender role masculinity and angry

aggression in women. Sex Roles, 26, 355–368.

[32]. Kutlu, E. (2012). Normlarla belirlenmiş olmamak: toplumsal cinsiyet permütasyonları.

Kaos GL Dergisi, 126.

[33]. Lahn, A., L. (2015). Gender equality gives men better lives. Science Nordic.

http://sciencenordic.com/gender-equality-gives-men-better-lives

[34]. Levant, R. F. (2004). Gender- role strain. Men and masculinities, A social, cultural and

historical encyclopedia içinde (Cilt 1, s. 351-353). California: Abc-Clio,Inc.

[35]. Mahalik, J. R., Locke, B., Ludlow, L., Diemer, M., Scott, R. P. J. ve Gottfried, M.

(2003). Development of the conformity to feminine norms ınventory. Psychology of Men and

Masculinity, 4(1), 3-25.

[36]. Manor, W. ve Kark, R. (2011). Women in Management in Israel. Women in

Management Worldwide Progress. İçinde 279-299.

[37]. McKelvey, D. K. (2012). Identity discrepancy, male role norms, and mental and physical

health. (Doktora tezi) East Tennessee State University Department of Psychology, Tennessee.

[38]. McLaren, M., A. (2002). Feminism, Foucault, and embodied subjectivity. Albany: State

University of New York Press.

[39]. Oswald, A. ve Powdthavee, N. (2007). Death, Happiness, and the Calculation of

Compensatory Damages. IZA Discussion Paper 3159. Germany: Institute for the Study of

Labor.

[40]. Özmen, H. İ. (2009). Liderlik davranışını etkileyen toplumsal normların analizi.

(Yayımlanmamış doktora tezi). Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İşletme Anabilim Dalı, Isparta.

[41]. Parrott, D. J. ve Zeichner, A. (2003). Effects of hypermasculinity on physical aggression

against women. Psychology of Men & Masculinity, 4, 70–78.

[42]. Ramet, S. P. (1996). Gender Reversals And Gender Cultures-An Introduction. Ed. S. P.

Ramet. Gender Reversals And Gender Cultures. London and New York: Routledge.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

366

[43]. Reidy, D., Shirk, S., Sloan, C. ve Zeichner, A. (2009). Men who aggress against women:

effects of feminine gender role violation on physical aggression in hypermasculine men.

Psychology of Men & Masculinity. 10. 1-12.

[44]. Reis, H. T., Sheldon, K. M., Gable S. L. ve Ryan R. M. (2000). Daily well-being: The role

of autonomy, competence and relatedness. Personality and Social Psychology Bulletin, 26(4),

419-435.

[45]. Ryan, R.M. ve Deci, E. (2000). Self – determination theory and the facilitation of intrinsic

motivation, social development and well- being. American Psychologist, 55(1), 68-78.

[46]. Ryan, R. M. ve Connell, J. P. (1989). Perceived locus of causality and internalization:

Examining reasons for acting in two domains. Journal of Personality and Social Psychology,

57, 749-761.

[47]. Ryan, R. M. ve Frederick, C. M. (1997). On energy, personality, and health: Subjective

vitality as a dynamic reflection of well-being. Journal of Personality, 65, 529-565.

[48]. Richardson, D. ve Hammock, G. S. (2007). Social context of human aggression: Are we

paying too much attention to gender? Aggression and Violent Behavior, 12, 417– 426.

[49]. Ryan, R. M., Huta, V. ve Deci, E. (2008). Living well: a self-determination theory

perspective on eudaimonia. Journal of Happiness Studies, 9(1), 139-170.

[50]. Ryff, C. D. (1989). Happiness is everything, or is it? Explorations on the meaning of

psychological well-being. Journal of Personality And Social Psychology, 57, 1071- 1072.

[51]. Ryff, C., D. ve Keyes, M., L. (1995). The structure of psychological well-being revisited.

Journal of Personality and Social Psychology, 69(4), 719-727.

[52]. Sanchez, D. T., Crocker, J. ve Boike K. R. (2005). Doing gender in the bedroom: Investing

in gender norms and the sexual experience. Personality and Social Psychology Bulletin, 31,

1445-1455.

[53]. Sabates, R. ve Hammond, C. (2008). The Impact of Lifelong Learning on Happiness and

Well-Being. Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2016,

http://www.learningandwork.org.uk/lifelonglearninginquiry/docs/Ricardo-Wellbeing-

evidence.pdf?redirectedfrom=niace

[54]. Sarıtaş, E. (2013). Toplumsal norm ve ceza yaptırımının doğası üzerine. İstanbul

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası,71, 1051-1108.

[55]. Schutte, O. (1997). A critique of normative heterosxuality: identity, embodiment, and

sexual difference in Beauvoir and Irigaray. Hypatia, 12, 40-62.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

367

[56]. Topuz, C. (2013). Üniversite öğrencilerinde özgeciliğin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluş

ile ilişkisinin incelenmesi (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Fatih Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, İstanbul.

[57]. Uzun, Gizem, (2004), Kadın yöneticileri motive ve demotive eden faktörlerin

tespitineyönelik bir araştırma (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.

[58]. Wallerand, R. J. ve Bisonette, R. (1992). Intrinsic, extrinsic, and amotivational styles as

predictors of behavior: a prospective study. International Journal of Psychology, 60(3), 599-

620.

[59]. Williams, G., Frankel, B., Campbell, D. ve Deci, E. (2000). Research on relationship-

centered care and healthcare outcomes from the Rochester biopsychosocial program: a self-

determination theory integration. The Journal of Collaborative Family Healthcare, 18(1), 79-

91.

[60]. Williams, J. E., Satterwhite, R. C. ve Best, D. L. (1999). Pancultural gender stereotypes

revisited: the five factor model. Sex Roles, 40, 513–525.

[61]. Yetim, Ü. (2001). Toplumdan bireye mutluluk resimleri. Bağlam Yayınları: Ankara.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

368

EKLER

Ek 1. Demografik Bilgi Formu

MERSİN ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Açıklama: Bu çalışma genel akademik sonuçları hedeflemektedir. Dolayısıyla kişilerin

mahrem bilgilerini hedeflememektedir. Ad, kimlik bilgisi veya adres istenmemektedir.

Aşağıda sunulan ifadelerin doğruluğu ve yanlışlığı tamamen size göredir. Doğru veya yanlış

cevap yoktur. Her bir ifadeyi kendi bakış açınıza göre değerlendirip, ifadelere katılıp

katılmadığınızı ifadelerin sağında yer alan değerlendirme sistemine göre belirtiniz. Lütfen boş

ifade bırakmayıp tüm ifadeleri yanıtlayınız. Tamamladığınızda zarfa koyup, yapıştırarak teslim

ediniz. Teşekkürler.

Yaşınız: 18-27 O 28-37 O 38-47 O 48-57 O 58-67 O 67 ve üstü O

Medeni durumunuz: Evli O Bekar O Dul O Boşanmış O

Öğrenim Durumunuz: Okur yazar O İlkokul O Orta okul O Lise O Lisans O Lisans üstü O

Çalışıyor musunuz? : Evet O Hayır O

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

369

Ek 2. TCMÖ

Kesinlikle katılmıyor-rum

Katılmıyo-rum

Kısmen katılmı-yorum

Kararsızım Kısmen katılıyorum

Katılıyorum Kesinlikle katılıyorum

1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten hoşlanırım.

2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder.

3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir.

4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya önem veririm

5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile ilgilenirim.

6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını istediğim için başkalarına karşı sıcak davranırım.

7 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için başkalarına karşı duyarlı davranırım.

8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için başkalarına karşı ilgili davranırım.

9 İddialı olmayı severim.

10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım.

11 İddialı olmak benim için önemlidir.

12 Diğerleri ile olan ilişkilerimde pasif

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

370

Ek 3.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği

Aşağıda kendiniz ve yaşamınız hakkında hissettiklerinizle ilgili bir dizi ifade yer almaktadır.

Lütfen doğru veya yanlış cevap olmadığını unutmayınız.

Her bir cümleye katılma ya da katılmama durumunuzu en iyi

şekilde gösteren numarayı işaretleyiniz. Hiç

kat

ılm

ıyo

rum

Bir

az

kat

ılm

ıyo

rum

Ço

k a

z

kat

ılm

ıyo

rum

Ço

k a

z

kat

ılıy

oru

m

Bir

az

kat

ılıy

oru

m

Tam

amen

kat

ılıy

oru

m

1. İnsanların çoğu beni sevgi dolu ve şefkatli biri olarak görür.

2. Bazen etrafımdaki insanlara daha fazla benzemek için

düşünce ve davranış tarzımı değiştiririm.

olmamak benim için önemlidir.

13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin benden hoşlanmasını isterim.

14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını istediğim için özgüvenli davranırım.

15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için kendime güvenli ve iddialı davranırım.

16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için özgüvenli ve iddialı davranırım.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

371

3. Genellikle yaşadığım durumlardan sorumlu olduğumu

hissederim.

4. Ufkumu genişletecek aktivitelerle ilgilenmiyorum.

5. Geçmişte yaptıklarımı ve gelecekte yapacaklarımı

düşündüğümde kendimi iyi hissederim.

6. Yaşamımı gözden geçirdiğimde, yaşamımdaki olayların

sonuçlanış şeklinden memnunluk duyarım.

7. Yakın arkadaşlıkları devam ettirmek benim için zor ve

başarısızlıkla sonuçlanan bir süreçtir.

8. Birçok insanın görüşlerinin tersi olduğu zaman bile

görüşlerimi ifade etmekten korkmam.

9. Günlük yaşamın talepleri karşısında genellikle kendimi

mutsuz hissederim.

10. Genellikle her geçen gün kendimle ilgili daha fazla şey

öğrendiğimi hissediyorum.

11. İçinde bulunduğum günü yaşarım ve geleceği gerçekten

düşünmem.

12. Genellikle kendimi güvenli ve olumlu hissederim.

13. Sorunlarımı paylaşabileceğim az sayıda yakın arkadaşım

olmasından dolayı çoğunlukla kendimi yalnız hissederim.

14. Kararlarım genellikle başkalarının kararlarından

etkilenmez.

15. Etrafımdaki insanlarla ve içinde bulunduğum toplumla

çok uyumlu değilimdir.

16. Yeni şeyleri denemekten hoşlanan biriyim.

17. Gelecek bana hemen hemen her zaman problemler

getireceğinden içinde yaşadığım ana odaklanmayı tercih

ederim.

18. Tanıdığım birçok kişinin yaşamdan benim elde ettiğimden

daha çok şey elde ettiğini hissederim.

19. Aile üyeleri ya da arkadaşlarla kişisel ve karşılıklı

konuşmalar yapmaktan hoşlanırım.

20. Diğer insanların benimle ilgili düşünceleri hakkında

endişe duyarım.

21. Günlük yaşamımdaki sorumlulukların çoğunun üstesinden

gelmekte oldukça başarılıyımdır.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

372

22. Yaptığım şeylerde yeni yolları denemeyi istemem.

Yaşamım bu şekilde güzeldir.

23. Yaşamımın yönünü ve amacını belirledim.

24. Fırsat olursa kendimle ilgili değiştirmeyi düşündüğüm

birçok şey var.

25. Yakın arkadaşlarım problemleri hakkında benimle

konuştuklarında iyi bir dinleyici olmak benim için önemlidir.

26. Benim için kendi mutluluğum başkalarının beni onaylayıp

onaylamamasından daha önemlidir.

27. Sık sık sorumluluklarımın altında ezildiğimi hissederim.

28. Kendim ve yaşam hakkındaki düşüncelerime meydan

okuyan yeni deneyimler yaşamanın önemli olduğunu

düşünürüm.

29. Günlük etkinliklerim bana sık sık dikkate değmez ve

önemsiz gibi görünür.

30. Kişiliğimin pek çok yönünden hoşlanırım.

31. Konuşmaya ihtiyacım olduğunda çevremde beni dinlemek

isteyecek çok insan yoktur.

32. Güçlü fikirleri olan insanlardan etkilenmeye yatkınım.

33. Yaşadığım durumdan mutsuz olsaydım, onu değiştirmek

için etkili önlemler alırdım.

34. Bir birey olarak yıllardır gerçekten ilerleme

kaydetmediğimi düşünüyorum.

35. Yaşamda başarmaya çalıştığım şeylerle ilgili olarak akılcı

davranma yetisine sahip değilim.

36. Geçmişte bazı hatalar yaptım, ancak her şeyin olabilecek

en iyi şekilde sonuçlandığını düşünüyorum.

37. Arkadaşlıklarımdan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum.

38. İnsanlar bana yapmak istemediğim şeyleri nadiren

yaptırabilirler.

39. Bireysel ve mali işlerimi yürütmede genellikle

başarılıyımdır.

40. Bence insan her yaşta olgunlaşmaya ve gelişmeye devam

edebilir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

373

41. Eskiden kendim için amaçlar koyardım, fakat şimdi bu

zaman kaybı gibi görünüyor.

42. Birçok yönden yaşamımdaki kazançlarıma ilişkin hayal

kırıklığı hissediyorum.

43. Diğer insanların çoğunun benden daha fazla arkadaşı

olduğunu düşünüyorum.

44. Benim için başkalarıyla uyuşmak ilkelerimle tek başına

ayakta durmaktan daha önemlidir.

45. Hergün yapmak zorunda olduğum şeylere yetişememek

bende gerginlik yaratır.

46. Zamanla, beni daha güçlü ve yetenekli kılan bir yaşam

anlayışına sahip oldum.

47. Gelecek için planlar yapmaktan ve onları gerçekleştirmeye

çalışmaktan hoşlanırım.

48. Birçok açıdan kim olduğumla ve sürdürdüğüm yaşamla

gurur duyarım.

49. İnsanlar beni zamanını başkalarıyla paylaşmada istekli,

verici bir kişi olarak tanımlarlar.

50. Genel fikirlere ters düşse bile kendi görüşlerime

güvenirim.

51. Yapılması gerekenleri yapabilmek için zamanımı

planlama konusunda başarılıyımdır.

52. Zamanla bir birey olarak çok geliştiğimi düşünüyorum.

53. Kendim için yaptığım planları gerçekleştirmede

etkinimdir.

54. Birçok insanın yaşam biçimine imrenirim.

55. Başkalarıyla çok sıcak ve güvenli ilişkilerim olmadı.

56. Tartışmalı konularla ilgili düşüncelerimi ifade etmek

benim için güçtür.

57. Günlük yaşamım hareketlidir, fakat herşeye yetişmek bana

mutluluk verir.

58. Daha önceden alıştığım tarzdan farklı olan ve değişmemi

gerektiren yeni durumlarda bulunmaktan hoşlanmam.

59. Bazı insanlar yaşamları boyunca amaçsız gezinirler, fakat

ben onlardan biri değilim.

60. Kendime ilişkin düşüncelerim muhtemelen çoğu insanın

kendisi hakkında hissettiği kadar olumlu değildir.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

374

61. Arkadaşlıklar konusunda kendimi genellikle dışardan

bakan birisiymiş gibi hissederim.

62. Eğer ailem veya arkadaşlarım kararlarıma katılmıyorsa

genellikle fikrimi değiştiririm.

63. Günlük yaşam aktivitelerimi planlamayı denediğim zaman

hüsrana uğrarım, çünkü yapmayı tasarladığım şeyleri asla

tamamlayamam.

64. Benim için yaşam devam eden bir öğrenme, değişme ve

büyüme sürecidir.

65. Bazen kendimi yaşamda yapılabilecek her şeyi yapmış

gibi hissederim.

66. Çoğu sabah, yaşam tarzım konusunda umutsuzluk

duygusuyla uyanırım.

67. Arkadaşlarıma güvenebileceğimi biliyorum, onlar da bana

güvenebileceklerini bilirler.

68. Belirli bir biçimde düşünmemi veya davranmamı

gerektirecek sosyal baskılara boyun eğen biri değilim.

69. İhtiyacım olan etkinlik ve ilişkileri bulma çabalarımda

oldukça başarılıyımdır.

70. Yıllar geçtikçe görüşlerimin nasıl değiştiğini ve

olgunlaştığını görmekten hoşlanırım.

71. Yaşamdaki amaçlarım benim için hayal kırıklığı

yaratmaktan çok doyum kaynağı olmuştur.

72. Geçmişim iniş çıkışlarla doludur, fakat genellikle

geçmişimi değiştirmeyi istemem.

73. Başkalarıyla konuşurken onlara gerçekten açılmakta

zorlanırım.

74. Yaşamımda yaptığım seçimlerin başkaları tarafından nasıl

değerlendirildiğini önemserim.

75. Yaşamımı beni tatmin edecek biçimde düzenlemekte

zorlanırım.

76. Yaşamımda büyük gelişmeler ya da değişiklikler yapmayı

denemekten uzun zaman önce vazgeçtim.

77. Yaşamda neyi başardığımı düşünmeyi doyum verici

bulurum.

78. Kendimi arkadaşlarım ve tanıdıklarım ile

karşılaştırdığımda kim olduğumla ilgili olarak kendimi iyi

hissederim.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

375

79. Ben ve arkadaşlarım sorunlarımızı birbirimizle paylaşırız.

80. Kendimi başkalarının önem verdiği değerlerle değil, kendi

önem verdiğim şeylerle değerlendiririm.

81. Zevklerime uygun bir ev ve yaşam tarzı oluşturabildim.

82. Bence “Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretilemez”

özdeyişi doğrudur.

83. Bir sonuç değerlendirmesi yaptığımda, yaşamımda çok

fazla kazançlarım olduğundan emin değilim.

84. Herkesin zayıf olduğu yönler vardır, fakat benim payıma

daha fazlası düşmüş gibi görünüyor.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

376

TABLOLAR

Tablo 1. Ölçek Maddelerinin İç Tutarlılık Kat Sayıları, Test Tekrar Test Güvenirlik

Katsayısı, Ortalama ve Standart Sapmalar

Madde No Cronbach

Alfa

Madde

atıldığında

Test

tekrar test Ort. SS

İçsel Motivasyonlarla Feminen Normlara

Uyum .84 .88

1 80 5.18 1.69

2 .75 5.42 1.44

3 .76 5.69 1.39

4 .87 5.86 1.50

Dışsal Motivasyonlarla Feminen Normlara

Uyum .88 .89

5 .88 3.04 1.74

6 .81 2.94 1.65

7 .82 3.08 1.70

8 .86 2.81 1.66

İçsel Motivasyonlarla Maskülen Normlara

Uyum .85 .97

9 .78 5.01 1.84

10 .74 4.88 1.97

11 .74 4.69 1.96

12 .93 5.14 1.74

Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Normlara

Uyum .88 .88

13 .90 3.86 1.93

14 .82 3.57 2.02

15 .82 3.37 2.05

16 .84 3.14 1.90

Ölçeğin Genel İç Tutarlılığı Cronbach Alfa: .81

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

377

Tablo 2. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Faktör Analiz Sonuçları

Maddeler 1 2 3 4

3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir. .90

2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder. .89

1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten hoşlanırım .82

4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya önem

veririm. .67

7. Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için

başkalarına karşı duyarlı davranırım. .91

6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını

istediğim için başkalarına karşı sıcak davranırım. .91

8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için

başkalarına karşı ilgili davranırım .83

5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile ilgilenirim. .77

10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım .94

11 İddialı olmak benim için önemlidir. .93

9 İddialı olmayı severim. .90

12 Diğerleriyle olan ilişkilerimde pasif olmamak benim için

önemlidir .51

15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için kendime

güvenli ve iddialı davranırım.

.91

14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını

istediğim için özgüvenli davranırım.

.90

16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için

özgüvenli ve iddialı davranırım.

.89

13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin

benden hoşlanmasını isterim.

.72

Özdeğer 4.46 3.27 2.58 1.42

Açıklanan Varyans (%) 27.86 20.45 16.14 8.92

Not: Faktörler: 1- içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, 2- dışsal motivasyonlarla

feminen normlara uyum, 3- içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, 4- dışsal

motivasyonlarla maskülen normlara uyum.

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

378

Tablo 3. Araştırma Grubunu Oluşturan Katılımcıların Yaş, Medeni Durum, Eğitim Durumu ve

Çalışma Durumlarının Sayısal Dağılımı

YAŞ N %

18-24 44 17.4

28-37 100 39.5

38-47 73 28.9

48-57 27 10.7

58-67 9 3.6

MEDENİ DURUM

Evli 146 57.7 Bekâr 93 36.8 Dul 3 1.2 Boşanmış 11 4.3

EĞİTİM

Okuryazar 3 1.2 İlkokul 2 8 Ortaokul 11 4.3 Lise 52 20.6 Lisans 145 57.3 Lisansüstü 40 15.8

ÇALIŞMA

Evet 231 91.3 Hayır 22 8.7

TOPLAM 253 100

Tablo 4. Ölçeklerin Ortalama ve Standart Sapma Değerleri:

N Ortalama Standart Sapma

1. PİO 253 322.56 34.46 2. İMFNU 253 21.50 5.91 3. DMFNU 253 10.83 5.84 4. İMMNU 253 18.80 6.66 5. DMMNU 253 11.70 5.91

PİO: Psikolojik İyi Oluş

İMFNU: İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum

DMFNU: Dışsal Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum

İMMNU: İçsel Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum

DMMNU: Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

379

Tablo 5. Bağımlı ve Bağımsız Değişkenlerin Betimsel İstatistikleri ve Değişkenler Arasındaki

Korelasyonlar

1 2 3 4 5 6 7

1. PİO - .359** -.318** .107 -.269** .332** .129*

2. İMFNU - - .022 .239** -.068 .279** .086

3. DMFNU - - - .196** .626** -.276** .041

4. İMMNU - - - - .326** .005 -.100

5. DMMNU - - - - - -.191** -.070

6. Eğitim - - - - - - -.011

7. Yaş - - - - - - -

p*<.05, p**<.01

Tablo 6. Sosyo- Demografik Özelliklerin ve Cinsiyet Norm Uyumlarının, Psikolojik İyi Oluşu

Yordanmasına İlişkin Aşamalı Çoklu Regresyon Analizi

R2 R2

Değişim

F Change Beta t

1. Basamak

.073 .073 4.91

Yaş .13 2.02

Medeni Durum 02 .33

Eğitim Durumu .24 3.9

Çalışma Durumu -.00 -0.2

2. Basamak

.178 .104 7.74

Yaş .10 1.7

Medeni Durum -.02 -.32

Eğitim Durumu .24 3.94

Çalışma Durumu -.00 -.02

İçsel Motivasyonlarla Feminen

Normlara Uyum

.24 3.18

Dışsal Motivasyonlarla Feminen

Normlara Uyum

-.12 -1.58

İçsel Motivasyonlarla Maskülen

Normlara Uyum

.14 2.21

Dışsal Motivasyonlarla Maskülen

Normlara Uyum

-.16 -1.97

a. Predictors: (Constant), calısma, medeni, eğitim, yaş

b. Predictors: (Constant), calısma, medeni, eğitim, yaş, imfnu, dmfnu, immnu, dmmnu

c. Dependent Variable: pio

p*<.05, p**<.01

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

380

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

381

I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium

382

NOTLAR:

…………………………………………………………………………………..