bİlİm ve kur'an-son baski -...

208
BİLİM VE KUR’AN’A GÖRE EVREN VE İNSAN! E = mc² Mehmet BOZKURT 2012 / ANKARA

Upload: others

Post on 30-Oct-2019

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

BİLİM VE KUR’AN’A

GÖRE

EVREN VE İNSAN!

E = mc²

Mehmet BOZKURT

2012 / ANKARA

Page 2: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Dizgi ve Tasarım Düzeltme : Elif BOZKURT SARIKAYA Kapak tasarım : Zeynep Banu SARIKAYA

Baskı ÖZYURT Matbaacılık

0312- 384 15 36

www.ozyurtmatbaacilik.com

[email protected]

Bu kitabın tüm hakları saklıdır. Kitap, kaynak gösterilmeksizin tamamen veya kısmen hiçbir yöntemle kopya edilemez,

çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.

ISBN : 978-605-62265-2-6

Mehmet BOZKURT Eğitimci ve İlahiyatçı

Hanımeli Sokak No: 36/3 Kızılay/ANKARA Tel: 0.312 - 232 36 77

www.mehmetbozkurt.com.tr [email protected]

Page 3: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Mehmet BOZKURT

26.01.1956 tarihinde Kars-Merkez Çerme köyünde doğdu. Kars-Merkez Çerme Köyü İlkokulu, Kars ve Ankara Merkez İmam-Hatip Lisesi ve Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden (Yüksek İslam Enstitüsü) mezun oldu.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, Ankara'daki ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında uzun yıllar öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptı. Ankara Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken, 16.07.2007 tarihinde emekli oldu.

Aileden gelen bir gelenekle, emeklilik sonrası çalışmalarına, kendisine ait E.F.E.M İnşaat Şirketinde devam etmektedir.

“Ka’be Tarihi ve Hac Rehberi”(2009)

“Sünnilik Şiilik Alevilik Vehhabilik Nedir?”(2010)

“İnsanlık Tarihine Yön Veren Sözler”(2011)

adlı eserleri vardır.

Page 4: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İTHAF :

Bu çalışmamı; yetişmemde emeği olan

ve

sadece hakikat peşinde koşan herkese

ithaf ediyorum.

Mehmet BOZKURT

Page 5: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İ Ç İ N D E K İ L E R

KISALTMALAR ......................................................................................... 6

ÖNSÖZ ...................................................................................................... 7

A- BİLİM VE DİN ................................................................................ 11

1- Bilim ve Din............................................................................. 11

B- EVREN VE EVRENİN VAROLUŞU............................................... 31

1- Evren ve Evrenin Yaratılması ................................................ 31

2- Kıyametin Kopması ................................................................ 68

3- Yer ve Gökler .......................................................................... 80

4- Zaman ve İzafiyet Teorisi....................................................... 88

C- İNSAN VE İNSANIN VAROLUŞU ................................................ 103

1- İnsan ve İnsanın Yaratılması ............................................... 103

2- İlk İnsan................................................................................. 115

3- Hz. Adem (a.s) ve O’nun eşi Hz. Havva .............................. 125

4- Evrim Teorisi......................................................................... 145

D- EVRENDE YARATILAN DİĞER VARLIKLAR............................. 159

1- Melekler................................................................................. 159

2- Cinler ..................................................................................... 167

E- SONUÇ......................................................................................... 183

KAYNAKLAR ........................................................................................ 189

YARARLANILAN AYETLER................................................................. 201

Page 6: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

KISALTMALAR

a.g.e : Adı geçen eser.

a.g.m : Adı geçen makale.

a.s : Aleyhisselam

b. : Bin, İbn

Bkz. : Bakınız.

c. : Cilt

Çev. : Çeviren.

d. : Doğum

Der. : Derleyen.

DİA :Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı

h. : Hadis

H. : Hicri

Haz. : Hazırlayan.

Hz. : Hazreti

Krş. : Karşılaştırınız.

M. : Miladi

ö. : Ölüm

r.a : Radiyallahu anhu

r.anh : Radiyallahu anha

s. : Sayfa

Sad. : Sadeleştiren

s.a.v. : Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Trc. : Tercüme

vb. : Ve benzeri

vd. : Ve devamı

Page 7: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

ÖNSÖZ Mart-2009 yılında bir gün Kabe’yi seyrederken; yaşadıklarımı ve

duyduklarımı yeniden düşünmeye başladım. Kendimde bir eksiklik hisset-tim ve insanların bilinçli bir şekilde bu kutsal ibadeti yapmaları için öncelik-le bir “KABE TARİHİ VE HAC REHBERİ” yazmam gerektiğini düşündüm.

Daha sonra bildiklerimi yazmaya karar verdim. Doğrusu çok korku-yordum; çünkü Kur’an-ı Kerim: “…Sorumlu tutuldukları ile amel etme-yenlerin durumu, sırtında ciltlerle kitap taşıyan merkepler gibi-dir…”(Cum’a, 62/5) Ve “Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. Al-lah, akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır (murdar kılar).” (Yunus,10/100) diyordu.

Ülkemizde yaşayan inanç gruplarının birbirlerini tanımamaları beni hep üzdüğünden dolayı, belki bir nebze de olsa katkım olur düşüncesi ile bir yıllık araştırma sonunda:“SÜNNİLİK ŞİİLİK ALEVİLİK VEHHABİLİK NE-DİR? adlı kitabımın basımı, 02.11.2010 tarihinde tamamlandı.

Sonra yıllarca biriktirdiğim; insanlık tarihi boyunca, insanlığa yol gös-terme bakımından, insanı düşünmeye davet eden veciz sözleri içeren, “İNSANLIK TARİHİNE YÖN VEREN SÖZLER.” adlı kitabımın basımı, 14.06.2011 tarihinde tamamlandı.

Yazmak ve araştırmak bir hastalıktır denilirdi, doğrusu şu anda bu hastalığı yaşıyorum ve iyi ki, yaşıyorum. Çünkü insanın bir şeyi insanlarla baylaşması kadar güzel bir ilaç olamaz. Bu ilaç, yıllardır devam eden içim-deki sıkıntıları giderdi ve kendimi yeniden keşfetmeme neden oldu. Yaz-dıklarım yaşadıklarıma, milletime ve gelecek nesillere karşı sorumluluğu-mun ürünüdür. Kısaca inandıklarımdır. İnsanları tatlı rüyalarından gerçek-ler dünyasına uyandırmak, görevimi ifa etmek anlamına gelmektedir. He-men ara vermeden çok merek ettiğim evren ve insanın var oluşu ile ilgili, yıllardır araştırmalarımdan oluşan birikimlerimi yazmaya başladım. İşte şu anda okumakta olduğunuz “BİLİM VE KUR’AN’A GÖRE EVREN VE İNSAN!” adlı eser ortaya çıktı.

Page 8: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

8

İnsanı insan eden ilim, ibadet ve ideal üçlüsünün, insanlık için abide olduğuna inanıyor ve en çok yaşayan kimse, en çok düşünen kimsedir. Her düşüncenin bir abide olduğunu söylüyorum. Her şeye rağmen yüksek tepelerde hem kuşa ve hem de yılana rastlanır. Birisi uçarak çıkmış, diğeri sürünerek çıkmıştır. Neticede her ikisi de yüksek tepelere çıkmıştır. Otur-duğumuz yerde sadece karanlığa küfretmek, insanlığa kurtuluşu sağlaya-maz. İnsanlığa hizmet etmek adına yüksek tepelere çıkmak bir büyük mü-cadeleyi gerektiriyor. “Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar.” Düşünmek çare demektir. Düşünen insan yorulmaz. Düşünmemek ise, teslim olmak demektir. Aslında düşüncesiz insan ol-maz, ancak paylaşılamayan düşünceler vardır. Düşündüğünü paylaşma-yanlar ne kadar cimridir!

İslam bizi ısrarla düşünmeye davet ediyor ve Kur’an-ı Kerim’de ev-reni ve yaratılan varlıkları tanıtan birçok emrini çalışmamızda göreceksi-niz. Doğrusu evreni ve evrenin önemli bir parçası olan dünyamızda yaşa-yan insanı, yani kendimizi tanımak, insan olarak en önemli bir görevimiz-dir. Bu görevimiz bizi, sağlam ve sağlıklı bir imana sahip olmaya götürür. Asıl sahip olmamız gereken de budur.

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler (tanısınlar ve bilsinler) diye yarattım.”(Zariyat, 51/56) ilahi emrine göre, insanların ve cinlerin yaratılışındaki amaç, Allah’a ibadettir. Allah’a ibadet ise, Allah’ı ve insanın kendisini bilmesi ve tanıması ile olur. İbadetin başı bilmek ve tanımaktır. Biz onun için ilk önce “kendini bil” diyo-ruz. Çünkü Rabbini bilmenin yolu, kendisini bilmekten geçer. İnsanın ken-disini bilme yönelimi Hz. Peygamber (s.a.v)’in ifadesiyle “Rabbini bilme” yolunda atılan ilk adımdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v): “Kendini bilen Rabbini bilir.” buyurmuştur.

Kendini bilmek, insan için gerçekten büyük bir sorun olmalıdır ki, Yu-nus Emre de bu konuda:

“İlim ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsin,

Ya nice okumaktır.”

Dörtlüğü ile bu soruna işaret etmektedir. Kendini bilmek ilim ise, kendini bilmeyenin okuması ona fayda vermez demektedir. Zira kendini

Page 9: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

9

bilmek Rabbi’ni bilmekse, okumanın ve öğrenmenin öncelikli hedefi de kendini bilmek olmalıdır.

Yüzyılımızın en büyük dehası sayılan ve Allah’a iman eden Albert Einstein : “Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı dü-şünemiyorum. Dinsiz bir bilime inanmak imkansızdır.” diyerek bilimin dine olan desteğini dile getirmiştir. Ayrıca modern fiziğin kurucusu olan Max Planck ise şöyle demektedir: “ Hangi alanda olursa olsun bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: “İman et!” İman, bilim adamının vazgeçemeyeceği bir özelliktir.”

Kur’an-ı Kerim, insanlara hidayet rehberi olarak gönderilen, insanlığa ışık tutan mucize bir kitaptır. O, birçok konuda yol göstermekte, kısa bilgi-ler vermekte ve insanları bu konular üzerinde düşünmeye teşvik etmekte-dir. Bu konulardan biri de göklerin ve yerin yaratılışı olayıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de: “Göklerin ve yerin yaratılışında düşünen akıl sahip-leri için ibretler vardır.” (Al-I İmran, 3/190) buyrulmaktadır. Bu ve benzeri çok sayıdaki ayet göstermektedir ki, bu konular üzerinde düşünmek bütün insanların, özellikle müslümanların ve bilhassa Kur’an-ı Kerim ve Tefsir alanında çalışma yapanların zorunlu bir görevi olmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın da temel amacı bu konuyu Kur’an-ı Kerim’den yola çıkarak de-rinlemesine anlamaya çalışmaktır. Bütün çabamız Kur’an-ı Kerim ayetleri-nin daha iyi anlaşılmasına biraz olsun katkı sağlayabilmeye yöneliktir. Ke-sinlikle bilinmelidir ki, bu kutsal kitap ne kadar iyi anlaşılırsa değeri insan-lar tarafından o düzeyde idrak edilecek, onun mucize özelliği daha iyi keş-fedilecek ve ona olan inançlar da o ölçüde kuvvetlenecektir. Bu çalışma-nın, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında küçük bir katkının olması, bizim için sorumluluk vesilesi olacaktır. Bu bağlamda, bu çalışmanın hedeflerinden biri de, konu ile ilgili ilmi buluşları Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına hizmet için kullanmaktır. Bir diğer konu da Kur’an-ı Kerim, sürekli araştırma ve düşünmeyi teşvik etmektedir. Özellikle yaratılış konusu sık sık geçen ko-nulardan birsi olup, bu konu üzerinde insanların düşünmeleri teşvik edil-mektedir. Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayetlerinde de: “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak, 96/1-2) buyrularak yaratma sıfatına vurgu yapılmakta-dır. Önemli olan bunun farkına varabilmek ve bu doğrultuda hareket ede-bilmektir. İman, bir hidayet işidir. Allah, dileyen kuluna ve dilediği kuluna bunu nasip eder.

Page 10: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

10

Hata ve eksikliklerimizin hoşgörü ile karşılanacağını ümit ederken, yapılacak samimi uyarı ve tenkitlerin çalışmalarımıza ışık tutacağını ifade etmek isterim. Kainatın sahibi yüce Allah’ın lütuf ve keremine sığınarak yo-la çıkarken, her alanda tevfik ve hidayet yalnız Allah’tandır. Her şeyde ve her şey için Allah bize yeter! Hamd sadece O’nadır, salat ve selam O’nun Resulü Hz. Muhammed (s.a.v)’e olsun.

Her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır. Allah hepimize rızasına uygun davranış ve hidayet nasip etsin…

Mehmet BOZKURT 2012 - ANKARA

Page 11: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

A- BİLİM VE DİN

1- Bilim ve Din

Bilim, madde aleminde gördüğümüz işlere ait sebepler zinciri ve olayların perde önü olup, “bilimin” konusuna girer. Olayların görünme-yen, sebeplerin perde arkası ise, “ilmin” konusuna girer. Bu açıdan bakıl-dığında bilim, ilmin bir alt kümesi olup, olayların sadece maddi yüzüne ait belli sınırlarda geçerlidir. Ancak sebepleri aşan manevi boyutu, Allah’a ve onun kelamı olan Kur’an-ı Kerim’e inanan insanların vicdanındaki muha-sebeye bırakmak ve onları tenkit etmemek de demokratik bir yaklaşımdır. Kaldı ki, Kur’an-ı Kerim’in hiçbir emri, bilim ve ilmin verileri ile çelişmemek-tedir. Ancak Allah’a inanan insanların kafasına vurulacak bir silah olarak bilimi zannedersek, bilimi yine kısır anlayışların kurbanı edebiliriz. Bilim yozlaştırılmamalıdır ve ideolojilerin oyuncağı haline getirilmemelidir. Bazen bilim adına yapılanlar, ne bilimin tarifine, ne de metoduna ve ne de saha-sına girebiliyor. İşte bu durum ciddi tehlikeler doğurur ve toplum yanlış yönlendirilir. Karanlığa götüren sonu olmayan yollardan birisi de, din ile bi-limi karşı karşıya getirmektir veya birini diğerine rakip ilan etmektir.1

İlim ve Kur’an-ı Kerim, aynı noktaya ayrı ayrı bakan iki göz veya iki dürbün gibidirler. Bunlar başka iki ayrı şey olsalar bile nihai görüntüde bir-leşebilirler. Evreni bir kitap, bir mahşer, bir saray ve bir bahçe gibi temaşa etmemize sunan Allah, Kur’an-ı Kerim’ı de bir tarifname mahiyetinde inzal etmiştir. İnsan, bu iki yüzü ve iki yanı olan algılanabilir nesne sayesinde de hakikate ulaşabilir. Bugün gelinen noktada henüz bazı ilim dalları ile Kur’an-ı Kerim’in hakikatleri arasında bir farklılık söz konusu ise, bunun sebebi, ilmin hala iyi değerlendirilemeyişi ve bizim Kur’an-ı Kerim’ı yanlış anlayışımızdandır. İlim, ehil olmayan ve inançsız insanların elinde kör ka-lacağı gibi, din de cahillerin elinde hep yanlış yorumlanacaktır. Labora-tuvarlar ve her alanda yapılacak ilmi araştırmaların, Allah’a gönül vermiş hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini düşünüyorum. İna-nan insanların her alanda söz sahibi olduklarında, ilimle Kur’an-ı Kerim’in bir noktada birleştiği görülecek ve işte ancak o zaman bizler de eşyayı ol-duğu gibi görüp yorumlayabileceğiz. Ne var ki şu anda miyop bakan ve renk körü olan birçoğumuzun, ciddi bir ruhi ameliyata ihtiyacı olduğu da bir

1 Prof. Dr. Arif Sarsılmaz, “Bilim ve Din Münasebeti” Konulu Makalesi,

Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ekim/1999 (249), s. 390

Page 12: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

12 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

gerçektir. Gönüller imana açılmadıkça ne ilim, ne insan ve ne de insan topluluklarının doğru istikamete ermesi mümkün değildir.

Bilim, insanlığın ve uygarlığın ortak mirası iken ve her uygarlık belli düzeyde onun gelişmesine veya gerilemesine katkıda bulunmuşken, belli bir uygarlığın katkısının ön plana çıkarılması ve diğerlerinin gözardı edil-mesi, belli sosyo-kültürel çevreden gelen bilim insanlarında çok sık görü-len bir durumdur. Bilimin kaynağında ve tarihinde, hem tevhid ve hem de Paganist∗∗∗∗ anlayışa sahip toplumlar ve uygarlıklar vardır. Eski Yunan me-deniyeti yanında, eski Mezopotamya medeniyeti de bilime katkıda bulun-muştur. İnsanlık tarihi boyunca tevhid inancına sahip toplumlar ile çok tan-rılı inanca sahip toplumlar aynı veya farklı coğrafyalarda birlikte yaşamış-lar ve insanın tabiatla diyaloguna katkıda bulunmuşlardır. Tarihi gerçek böyle iken, bu fotoğrafın sadece belli karelerini alıp, bilimi çok tanrılı eski Yunan’la başlatarak, İbrahim’i toplulukların katkılarını gözardı edip, orta-çağ Avrupa’sına ve Rönesans’a sıçrayabilir, daha sonra da aydınlanma ve sanayi devrimiyle günümüze kadar gelip, bilim tarihini özetleyebiliriz. Orta-çağda Müslümanların gerek Avrasya’da ve gerek İspanya 800 yıl varlığını sürdüren Endülüs Emevi devletinin yaptığı katkıları çok kısa geçerek daha çok, bu toplumlarda bilimin gelişmesini engelleyen düşünce akımlarını ve zihniyetini ön plana çıkarabiliriz. Böylece zihinlerde Müslümanların gerici olduğunu ve dinin ilerlemeye, kalkınmaya ve çağdaşlaşmaya engel olduğu izlenimini kolayca oluşturabiliriz Ancak bu anlayış bilimsel bir bakış açısın-dan uzaktır. İnsanlığın bilim mirasının tarihi hikayesini ya çok tanrılı eski Yunan kültürü eksenli yaparsak, ya da İbrahim’i dinlerin tevhid eksenli kül-türü ışığında bilim ve dinin birbirini tamamladığı tezine göre oluştururuz. Çok tanrılı eski Yunan kültürü eksenli kurguda ise, sürekli bilim ve dinin karşı karşıya geldiği izlenimini doğuran sorulara ve çatışmacı bir bakış açısına öncelik verilir.

Bir başka açıdan siz bilimi “ne?” ve “nasıl?” sorularına cevap ara-yan bir faaliyet olarak tanımlarken “niçin?” sorusuna cevap aramayı ikinci veya üçüncü plana atarsınız, bilimi bu şekilde ayrıştırmak ve onu çok bo-yutluluktan tek boyuta indirgemektir. İnsan zihninde aklın hem iman eden

* Paganizm: Anaerkil, çok tanrılı bir dindir. Özünde doğa/tabiat ana vardır, doğurganlık kutsaldır ve tek tanrılı dinler çıkmadan önce uzun zaman inanılmıştır. Tek tanrılı dinler çıktıktan sonra da inananları kalmış, hatta günümüzde bile paganlar vardır.

Page 13: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 13

boyutu ve hem de eleştiren ve sorgulayan boyutu vardır. İnsan, evreni ve içindekileri sorgulayan ve eleştiren akılla doğru şekilde anlayabilirken, iman eden aklıyla da hayatın anlamını ve hikmetini çözümlemektir. Bir başka ifadeyle de eleştirel akıl, eşyanın nesnel fayda boyutunu çözümler-ken, iman eden akıl da varlığın anlam ve hikmet boyutunu idrak eder. Müslümanlar beş asır bilim (akıl) ve din (vahiy) otoritesini sağlıklı bir şe-kilde bir arada kullanarak, hem Yunan bilim mirasını zenginleştirerek gele-ceğe taşımışlar ve hem de bilim ve teknolojiye önemli katkılarda bulun-muşlardır. Ne bilim ve ne de din, birey ve toplum hayatında birbirinin hu-kukuna saldırıda bulunmamış ve karşılıklı alan tanımlamalarına uyarak, herkes kendi alanındaki güzellikleri insanlığa sunmuştur.2

Var olan bilgiler, evrenin bilim yoluyla keşfedilen özelliklerinin, Al-lah’ın varlığına işaret ettiklerini göstermektedir. Bilim yoluyla vardığımız sonuç, evrenin bir yaratıcısı olduğu ve bu yaratıcının çok üstün bir güç ve bilgiye sahip olduğudur. Bu yaratıcıyı tanımamızda bize din yol gösterir. Oysa bilim ile dinin daha önceden de ifade edildiği gibi, birbirleriyle çatışan iki bilgi kaynağı olduğunu iddia eden ateist bilim anlayışı, insanlık tarihinde oldukça yenidir. Bir kaç yüzyıl öncesine kadar bilim ile dinin çatıştığı hiçbir zaman düşünülmemiş ve bilimin Allah’ın varlığını ispatlayan bir metot ol-duğu düşünülmüştü. Söz konusu ateist bilim anlayışının yeşermesi ise, 18 ve 19. yüzyıllardaki materyalist ve pozitivist felsefelerin bilim dünyasına egemen olmasıyla gerçekleşti. Aslında din ile bilim arasındaki ayırım ta-mamen ideolojik bir ayırımdı. Kaldı ki, İslam dini, bilimi özellikle teşvik et-mekte ve evrenin araştırılmasını, Allah’ın yaratılışının incelenmesinin ken-di yöntemi olduğunu haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim bu konuda: “ Üst-lerindeki göğe bakmıyorlar mi? Biz onu nasıl bina ettik ve nasıl do-nattık? (süsledik). Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.(onun hiçbir çatlağı yoktur.)” “Yeri de nasıl döşeyip yaydık? Orada sarsılmaz (sabit) dağlar yerleştirdik. Orada göz alıcı ve iç açıcı her çiften nice bitkiler bitirdik.” “Gökten mübarek (bereketli) bir su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler) bitirdik ve birbiri üzerine dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece

2 Dr. Selim Aydın, “İnsanın Tabiat ile Diyalogunda Akıl, Bilim ve Din’in

Etkileşimi” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ni-san/2000(255), s. 109-111

Page 14: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

14 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.”3 buyurmaktadır.

Ayetlerde de görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim, daima insanları düşün-meye, aklını kullanmaya ve içinde yaşadıkları dünya ile ilgili her şeyi araş-tırmayı teşvik eder. Çünkü bilim, dini destekler ve insanı cahillikten kurta-rıp daha bilinçli düşünmeye sevk eder; kişinin düşünce dünyasını genişle-tip evrende açıkça görülen yaratıcının izlerini kavramasına yardımcı olur. Kur’an-ı Kerim’in akıl almaz mucizeler taşıdığını artık herkes bilmektedir. Her ayetinde her devir için, iç içe gizli bin bir hikmet taşımaktadır. Hiçbir ki-tap ona benzememektedir. O, her yönüyle Allah kelamı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu güce sahip olduğu için, kendi diliyle kendisine karşı ko-yanları, yarışmaya çağırmıştır.

“Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiklerimizden her hangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydı onun benzeri bir süre getirin, eğer id-dianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.”4 buyurmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’ın Allah’tan geldiğine dair şüphesi olanların, onun Hz. Peygamber (s.a.v)’in uydurduğu iddialarında samimi iseler, benzerini geti-rerek iddialarını ispat etmelerini istemiştir. İnkarcıların bütün arzu ve uğ-raşlarına rağmen bir ayetine benzer söz getirememişlerdir. Bu da Kur’an-ı Kerim’ın, Allah kelamı olduğunun önemli bir delili olmuştur. Bu nedenle kaynağı Allah olan, Kur’an-ı Kerim ile Bilim’in kavga etmesi mümkün de-

ğildir. Asıl kavga inançsız insanların Kur’an-ı Kerim’le kavgasıdır. Tarih

boyunca bu kavgada hiç kimse başarılı olmamıştır ve bundan sonra da as-la olmayacaktır.

Kur’an-ı Kerim bir bilim kitabı olmayıp, sadece Allah’ın güç ve kudre-tinin delillerini sunmak amacıyla evrenin yaratılışı ve düzenindeki bazı de-ğişmez gerçeklere işaret etmiş ve onları örnek olarak göstermiştir. Örnek olarak verilen bütün bu bilgilerin hepsi, kesin ve doğru gerçeklerdir. Bu gerçekler de hiçbir zaman doğru olan bilimsel veriler ile bir çelişki göster-memektedir. Kur’an-ı Kerim’de dile getirilen bu gerçekler, her devirde o zamanın mevcut ilmi seviyesine göre, bir şekilde yorumlanmıştır. Bilimsel

3 Kaf, 50/6-7-9-10-11

4 Bakara, 2/23 ( Benzer ayetler: 10/38; 11/13; 17/88; 28/49-52/34)

Page 15: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 15

veriler, bize Kuran-ı Kerim’i daha iyi anlama imkanı sağlamaktadır. Gerçe-ğe uygun hiçbir bilimsel verinin Kuran-ı Kerim ayetlerine aykırı olması dü-şünülemez. Çünkü evreni yoktan yaratan ve onu en iyi bilen Allah’ın bildir-diği Kuran-ı Kerim’de gerçeğe aykırı hiçbir şey bulunmamaktadır. Fakat insan, bazen bilgisinin yeterli olmaması nedeniyle, ayetleri yanlış anlayıp ve yorumlayabilmektedir. Fakat bu yorumlar Kuran-ı Kerim’deki ayetlerin de yanlış olduğuna asla delil teşkil etmez. Kuran-ı Kerim bir bilim veya fen kitabı değildir. Fakat verdiği bütün bilgiler doğru olan bilim ve fenne uy-gundur ve verdiği bütün bilgiler gerçektir. İlmi verileri Kuran-ı Kerim’e uyar-lamaya çalışmak yanlış olur. Çünkü ilmi veriler nihai gerçekler değildir. İlmi verilere nihai gerçekler gözüyle bakarak, Kuran-ı Kerim ayetlerini buna gö-re yorumlamak, ayetlerin anlamlarını zorlayarak bunlara uyarlamaya ça-lışmak kesinlikle yanlıştır. İlmi gelişmelerin hepsinden yararlanmak mutla-ka gereklidir. Ama bu ilmi verilerin sürekli bir değişme ve gelişme içinde olduğunu kesinlikle gözardı edilmemelidir.5 Bütün bilimsel veriler Kur’an-ı Kerim’ı daha iyi anlayabilmemiz konusunda bize yardımcı olmaktadır. Bi-limsel veriler ile Kur’an-ı Kerim arsındaki ilişkiyi bu açıdan değerlendirmek en doğru yoldur.

Kur’an-ı Kerim’deki Evren ve oluşumu ile ilgili ilahi beyanlar, varlık hakkında bilgi vermekten ziyade, Allah’ın mutlak ilmini ve kudretini öğret-mek amacını güder; fakat verdiği bilgiler asla gayr-i ilmi değildir. Bununla beraber ilimler bağımsız ve tarafsızdır. Bağımsızdır, çünkü özellikle müs-pet ilimler laiktir. Araştırmalarını yaparken ne dinin, ne de din dışı peşin hükümlerin yol göstericiliğine başvururlar. Ayrıca ilimler, dini tefsir ve peşin hükümleri destekleme gayretine de girmezler; ama ortaya koydukları so-nuçlar, dinin ortaya koyduğu tasavvurları ve mecazları açıklayacak ve yo-rumlayacak bir durumda ise, yine de bunu bilim değil, bir üst etkinlik ve fa-aliyet yapar. İlmin çıkış noktası, insanın taşıdığı bilme, anlam verme ve açıklama merakıdır. İlim, beş duyu ve beş duyunun çeşitli cihazlarla dona-tılması ile yakalayıp görünürlüğüne ulaştığı şeyi tetkik ve tecrübe etme di-siplinidir. Kainatın bütünü ile araştırılması ve tecrübe edilip çözümlenmesi için değil, anlaşılması içindir.”6

5 Celal Kırca, “Kur’an-ı Kerim’de Fen Bilimleri”, s. 157

6 Prof. Dr. Hüseyin Aydın, “İlim, Felsefe ve Din açısından Yaratılış ve Ga-

yelilik (Teleoloji)”, s.15-16-38

Page 16: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

16 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

20. yüzyılın en büyük dehası sayılan ve Allah’a inanan Albert Einstein (1879-1955): ”Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Dinsiz bir bilime inanmak imkansız-dır.”diyerek bilimin dine olan desteğini dile getirmiştir. Ayrıca evrenin te-sadüflerle oluşamayacak kadar harika bir düzene sahip olduğuna ve evre-nin üstün güç sahibi bir yaratıcı tarafından yaratıldığına inanıyordu. Yazıla-rında Allah’a olan inancından sıkça söz eden Einstein için, evrendeki do-ğal düzenin harikalığı son derece önemliydi. “Dinsiz bir bilim topaldır.” sözleri ile Einstein, din ile bilimin nasıl ayrılmaz bir bütün olduklarını ifade etmiştir. Einstein, tabiatı araştıran herkesin içinde bir çeşit dini saygı oldu-ğunu belirtmiş ve şöyle demiştir: “Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes, tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun ol-duğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür.” Einstein’in dine bakış açısını, aşağıdaki sözlerinde de görmek mümkün-dür: “Din duygusu ne zaman kaybolsa, bilim, ilhamı olmayan bir de-neyciliğe dönüşüyor.”demektedir.

Ayrıca Einstein:“Sonsuz boyutları bilmedikçe Allah görünmez ve bilinmez. Ancak O vardır ve insanları evrende bir görevle yaratmış-tır.” demektedir.

Modern Fizik’in kurucusu Max Planck (1858-1947) ise şöyle demek-tedir: “Hangi alanda olursa olsun bilimle ciddi şekilde ilgilenen her-kes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: “iman et.” İman, bilim adamının vazgeçemeyeceği bir özelliktir.”

Ünlü Fizikçi İsaac Newton’un (1642-1727) yaşadığı dönemde bilim adamları, dünya üzerindeki cisimlerin ve gezegenlerin hareketlerinin farklı kanunlarla açıklanabileceğine inanıyorlardı. Newton ise, dünya ve uzayın yaratıcısının tek olduğunu, dolayısı ile aynı kanunlarla açıklanması gerek-tiğini savunuyordu. Bu inanç dolu önemli görüşünü şöyle açıklıyordu: “Güneşin, gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların bu mükemmel sistemi, ancak güçlü ve akıllı bir varlığın kontrolü ve hakimiyeti ile ilerleyebi-lir. Bu varlık yalnızca dünyanın ruhunu değil, her şeyi yönetir. O, Al-lah’tır.”

“Allah’ın yarattığı her şey kendini gösterir.” fikrini ortaya atan ilk bilim adamı olan Johannes Kepler (1571-1630), kitaplarında, Allah’a olan samimi inancını şöyle dile getirir: “Bizler Allah’a muhtaç ve aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre, Allah’ın aklının büyüklüğünü ve yüceliği-

Page 17: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 17

ni görmeli ve O’na teslim olmalıyız.” Ayrıca, “Tabiat kitabına göre biz astronomlar, Allah’ın, din adamları olduğumuzdan, bizim Allah’ın şa-nını konuşmamız gerekir.”7

Sokrat, Aristo’ya seslenerek: ”Ey Aristo! Gözlerin en yüksek nok-tada evreni seyrettiğini, yaratılışındaki hikmeti görmüyor musun? Ey Aristo, büyük yaratıcı her olayda sanat ve intizamı ile kendini haykırı-yor. O olmasaydı, ağzın besinlerin çıkış noktasına yakın olurdu. Ey Aristo, ben görünmeyen mutlak yaratıcıya inanıyorum.”demektedir.

Ünlü bilim adamı İmmanuel Kant da:(1724-1804) “Görülen her var-lık, görülmeyen yaratıcının gölgesidir. İnsanlar hakikati görme zorun-luluğu içindedir, fakat Allah’a imanda zaaf gösteriyoruz. Tıpkı güver-cinin uçmak için onu uçuran havayı itmesi gibi.” demektedir.

Ünlü Matematikçi Prof. Dr. Roger Penrose: “Demek istediğim şu-dur ki, evrenin bir amacı vardır. Orada öyle, bir şekilde şans eseri var olmamıştır.” demektedir.

Blaise Pascal (1623-1662): Pascal sözlerinde Allah’ın, matematikten elementlerin düzenine kadar her şeyin yaratıcısı olduğunu söyleyerek, Al-lah’ın sonsuz gücünü ifade eder.

Galileo Galilei (1564-1642): “Tabiat hiç şüphesiz Allah’ın hiç vaz-geçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır.” diyen Galilei, “Allah’ın kitapları ile yarattıkları arsında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birinin Allah tarafından yaratıldığını” söylemektedir.

Bizim derdimiz, var olan Allah’ı ispat etmek değildir. Evrenin her nok-tasında varlığı hissedilen Allah hakkında, bazı bilim adamlarının görüşleri-ni sunmak ve inkar edenlerin hayretlerine neden olabilmektir. Onların hi-dayetine vesile olmak da, ancak Allah’ın takdiri ile mümkün olacaktır.

Bütün insanlık, bütün gücü ile uğraşsa evrendeki var olan bir tek ka-nunu değiştiremez veya evrende var olan kanunlar gibi bir kanun koya-maz. İnsan olarak biz, var olan kanunları zaman içinde araştırmalarımızla buluyoruz. Dün yer çekim kanununu bilmiyorduk, ancak bugün biliyoruz. Evrende var olan kanunları bilmememiz, onların yok olduğu anlamına gelmez. Biz sadece bizde var olan akıl gücümüzle, bizce bilinmeyen var

7 Ümit Şimşek, “Big Bang: Kainatın Doğuşu”, s. 55

Page 18: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

18 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

olanları buluyoruz. O halde bu kanunları evrende var eden bir güç vardır. Bu güç, sonsuz kuvvet ve kudret sahibidir. Kaynağını bu büyük güçten alan, din ve bilimin çatışması mümkün değildir. Yapılan araştırmalar ve or-taya çıkan sonuçlar bunu göstermektedir. Evrenin kendi kendisini veya te-sadüfen ortaya çıktığını iddia etmek, hem delilik ve hem de basiretsizliktir. Ayrıca bilim adına böylesi bir iddia, gerçekten faciadır. Gerçeğe değil, ate-izme hizmettir.

İslam dini ile diğer dinler arasındaki farkı bilmeden bu gerçeği anla-mak da zordur. İslam, bütün dinlerin sonuncusu ve son şeklidir. İlahi dinler arasında kıyamete kadar aslını koruyarak varlığını devam ettirecek tek din ve bütün ilahi dinlerin ortak adıdır. Varlığının bozulmadan günümüze ka-dar devamının teminatı Allah’tır. Bu nedenle, İslam dinini bilimin karşısın-da göstermek, İslam dinini bilmemek veya ondan nasip almamak demek-tir. İslam dini birçok emriyle, ilmi teşvik etmekte ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in ifadesiyle: “İlim adamlarını gökteki yıldızlar gibidir. Yıldızlar nasıl karanlıkta yol gösterirse, onlar da yeryüzünde rehberdirler.”8 “Hikmet, mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” 9 “İlim öğrenmek kadın ve erkek her Müslüman’a farzdır.” 10 “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” 11 “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için ve hemen yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız.” 12 gibi beyanları ve bizzat kendi sünneti, ashabının bu hususlara temel bakı-şını ve hareket tarzını belirledi. Hicaz, Şam ve Bağdat başta olmak üzere Ortadoğu, doğu kanadında Orta Asya, batı kanadında Endülüs medeniyet-leri gelişti. Bu durum dünya için gerçek bir Rönesans’tı. Çünkü Müslüman olmak, insanı ister istemez ilmin talibi haline getiriyordu. Tabiin, Tebe-i Tabiin, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde büyük cami ve medrese-leri içine alan külliyeler, dev kütüphaneler, tıp merkezleri ve rasathaneler ortaya çıktı. Bilim insanlık için büyük bir hayat tarzı ve varlığı için elzemdir. Onsuz yaşaması mümkün değildir. Din de aynen öyledir. Her ikisinin de hedefi insanın mutluluğudur. Her ikisinin de kaynağı aynıdır. Bunlar asla savaşmaz, ancak insan olarak biz bunları savaştırıyoruz. Bu durum insan-

8 Ahmed bin Hambel, Müsned, c.3, s.157

9 Tirmizi, İlim, 19; İbn-i Mace, Zuhd, 10

10 Sehavi, el- Makasıd’ül- Hasene, s. 402

11 Sehavi, a.g.e, s. 402

12 Sehavi, a.g.e, s.402

Page 19: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 19

lığa da hiçbir şey kazandırmamıştır ve bundan sonra da kazandırmaya-caktır.

Vahiy, ilim üstüdür, ancak ilim dışı değildir. Vahiy Hz. Peygamber (s.a.v)’e geldikten sonra ilim haline dönüşür. Hz. Peygamber (s.a.v) de dahil hiç kimse ilim dışı kalamaz ve ilme sırtını dönen iman, Kur’an-ı Ke-rim’den onay alamaz. Kur’an-ı Kerim’e göre ilim, Allah’ın varlığına tanıklık eden en büyük ve en güvenilir güçlerden biridir. Kur’an-ı Kerim, vahyin en büyük muhatabı olan Hz. Peygamber (s.a.v)’e bile ilim istemeyi emretmek-le bu konuda, deyim yerinde ise, suyu baştan kesmiş ve insanlığa en etkili dersi vermiştir. İlimsizlik, körlük getirir. Körlüğün olduğu yerde ise iman ve ilahi aydınlık barınamaz. Kur’an-ı Kerim, ilimsiz imandan bir şeyler bekle-menin aldatıcı olabileceğine dikkat çekmektedir. Ayrıca “…(Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahip-leri bunları hakkıyla düşünür.”13 emriyle insanın aklına hitap eden Allah, düşünmemizi, kendisine inanmamızı ve bu konuda bilenlerin üstünlüğünü ilan etmektedir. Bu bilme işi, öncelikle Allah’ı bilmek ve kabul etmekle baş-lar. Ayrıca bu ilahi ifadeyle bilgi ile bilgisizliğin arasındaki derin farkı dikkat çeken Kur’an-ı Kerim: “Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” 14 “Şayet bilmiyor-sanız ehline sorunuz.” 15 İfadeleriyle de insanın kesin ve sağlam bilgiye dayanarak hareket etmesini, bilmediğini öğrenmek için gereken çabayı göstermesini emretmektedir.

İslam dini akıl ve vicdan dinidir. İnsan, aklı ile dinin bildirdiği gerçek-leri görür ve vicdanını kullanarak gördüklerinden sonuç çıkarır. Akıl ve vic-dan sahibi bir insan kendisine hiçbir bilgi verilmese bile, evrendeki her-hangi bir varlığın özelliklerini incelediğinde bunun üstün ilim ve güç sahibi bir varlık tarafından yaratıldığını anlar ve dünyanın insanların yaşayabil-meleri için özel olarak yaratılmış bir gezegen olduğunu anlaması için ye-terlidir. Akıl ve vicdan sahibi bir insan, dünyanın tesadüfen meydana gel-diği gibi bir iddianın saçmalığını da kolaylıkla anlar. Aklını ve vicdanını kul-lanarak düşünen her insan, Allah’ın varlığının delillerini tüm açıklığı ile gö-rebilir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:

13 Zümer, 39/9

14 İsra, 17/36

15 Nahl, 16/43 ; Enbiya, 21/7

Page 20: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

20 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda derin derin düşünürler. (Ve şöyle derler:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yüce-sin, bizi cehennem azabından koru.” 16

Bu nedenle Allah, Kur’an-ı Kerim’de insanları çevrelerindeki yaratılış delillerini düşünmeye ve incelemeye çağırmaktadır. Bütün evrende var olan sistemleri, canlı ve cansız varlıkları inceleyen, gördükleri üzerinde düşünen ve araştıran her insan, Allah’ın üstün varlığını, ilmini ve sonsuz gücünü tanımaya başlayacaktır.

Allah insanları, gökyüzü, yağmur, bitkiler, hayvanlar ve coğrafi özel-likler gibi konularda araştırma ve inceleme yapmaya çağırmaktadır. Bütün bu varlıkları incelemenin ve araştırmanın yolu bilimdir. Bilimsel araştırma-lar sonucunda elde edilen bilgiler, insanlara yaratılışın sırlarını, Allah’ın sonsuz ilmini ve gücünü tanıtır. Tarih boyunca insanlığa büyük hizmetler veren bilim adamlarının önemli bir bölümünün, Allah’a inanan dindar kim-seler olmasının nedeni de budur.

İslam düşünce tarihinde önemli denebilecek bir din ve bilim çatışma-sının olduğu söylenemez. İslam inancının kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’ın ilim karşısındaki tutumu, son derece müspet olmuştur. Bu yönüyle onun, diğer din kitaplarından farklı olduğu rahatça söylenebilir. Kur’an-ı Kerim’e göre bütünüyle evren; bilgi, kudret, iyilik ve rahmet sahibi bir olan Allah’ın eseridir. Dolayısıyla başka hiçbir varlık duaya ve ibadete asla layık değil-dir. Kur’an-ı Kerim, insanın kendi öz varlığına, beşeri çevresine ve tabiatta olup bitenlere bakmasını, onların üzerinde düşünmesini, onları anlamasını ve daha sonra dersler ve ibretler alarak kendi hayatına bir mana ve düzen vermesini, ısrarlı bir şekilde istemektedir. Kur’an-ı Kerim’ın bu tutumu bi-lim, felsefe ve ahlak üzerinde çok etkili olmuştur. İslam dünyasında felse-fenin ve bilimin erken denilebilecek bir tarihte baş döndürücü bir hızla iler-lemesinde, Kur’an-ı Kerim’in tutumunun etkisi, herhangi bir ispatı gereksiz kılacak şekilde gözler önündedir. Kur’an-ı Kerim’ın ilim zihniyeti ile ilgili bu açık tutumuna rağmen, acaba İslam dünyasında ilmin başı hiçbir zaman ve hiçbir yerde sıkıntıya girmedi mi? Buna cevap vermeden önce İslam dünyasında din ve bilim ilişkisi ile din bilgini ve bilim adamı ilişkisi arasında bir ayırım yapmak gerekir. Kur’an-ı Kerim’in tevhid anlayışının bir gereği

16 Al-i İmran, 3/191

Page 21: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 21

olarak din bilginleri, İslam’ı gelenekte ruhani otoriteye sahip bir sınıf oluş-turmamışlardır. Buna göre bir din bilgininin veya dini teşkilatının başındaki kişi veya kişilerin bir konuya itiraz etmeleri, o itirazın gerçekten ve kesinlik-le dini bir karakter taşıdığı anlamına gelmeyebilir. Oysa Hıristiyan dünyada durum farklı olmuştur. Çünkü Kilise’nin itirazı, dinin itirazıdır. O halde yu-karıdaki soruya şu şekilde cevap verebiliriz: İslam dünyasında bazı bilim adamlarının, bazı güçlüklerle karşılaşması dinden değil, dinin yorumlan-masından kaynaklanmaktadır. Birçok din bilgini, eserlerinde bu konu üze-rinde durmuş ve dinin temel kaynaklarının yanlış anlaşılması ve yorum-lanmasının nelere yol açtığını şöyle açıklamışlardır:

1- İlk Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’ı yorumlarken her türlü bilgiye açıktı. Sonraki dönemlerde Müslüman olan Yahudi ve Hıristiyanların yo-rumları da dini eserlerde yer alınca, din ve bilim ilişkisi konusunda yanlış anlamalar meydana geldi.

2- Bazı Müslüman bilginler,“dini açıklama” ile“ilmi açıklama”yı birbirlerine karıştırdılar. Kur’an-ı Kerim’daki bazı benzetmeleri, resmi koz-molojik söylem haline getirdiler.

3- Söz konusu çatışma, doğrudan ilmi faaliyet içinde olmayan kimse-lerce çıkarılmıştır.

4- Moğol istilası ve Haçlı seferlerinin olumsuz etkisi olmuş; Moğollar-ca Bağdat gibi şehirlerde, Haçlılarca da Endülüs gibi bölgelerdeki ilmi biri-kimler ve kaynaklar yok edilmiştir.

5- Bu istilalar sonrasında, İslam dünyasında önceki dönemlerin taklit edilmesi geleneği başlamıştır. Orijinal çalışmaların azlığına gerekçe ola-rak, o dönemde İslam toplumunun güç bakımdan zirvede olması ve ciddi rakiplerinin olmaması da gösterilebilir.

6- Batının Rönesans, reform, coğrafi keşifler ve sanayi devrimi atak-larına cevap verebilecek bir tutum, İslam dünyasında gelişmemiştir.

7- Batının tüm dünya üzerinde etkili olan sömürgecilik faaliyetleri, İs-lam dünyasını da fakirlik, cehalet ve ezilmişliğe yol açmıştır. Sömürge son-rası dönemde, Batı standartlarında bilim adamları yetiştirilmeye çalışılmış, ancak Harezmi, İbn-i Sina, Cabir bin Hayyan, İbn-i Haldun, Ahmet Cevdet Paşa, Razi, Akşemseddin, İbn’ül- Haysem, Biruni, Kindi, Farabi, İbn-i Batuta, Ali Kuşçu gibi örnek gösterilebilecek isimler yetiştiri-lememiştir. Bunda söz konusu psikolojinin de ciddi etkisi olmalıdır.

Page 22: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

22 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

8- Sömürgecilik döneminde batılı yaklaşım, üstün medeniyetin batı medeniyeti olduğu ve diğerlerinin zorla medenileştirilmesi gerektiği fikrine dayanırken, günümüz batı dünyasında çok kültürlülük ve öteki olmak; öteki ile birlikte yaşamak düşüncesi gelişmiştir. Ancak sömürge dönemi İslam dünyasında oluşan entelektüel birikim, kendi kültürüne yabancılaşmış, batı kültürü hakimiyeti karşısında ezik ve hayran tutumunu günümüzde de de-vam ettirmektedir. Halbuki batı, günümüzde batı medeniyeti dışındaki me-deniyetleri de tanımakta ve yararlanmaktadır.

9- Tabiata hakim olacak şekilde eğitim verilmesi, İslam dünyası ile batı dünyası arasındaki farkı açıklamaktadır.

İnsanlığı bir bütün olarak kabul ederek bir kısmının değil, tamamının sorununu çözmek için yeni sözler söyleme zamanı gelmiştir. Bilimin batı ile özdeşlenmesi yanılgısından kurtularak işe başlayabiliriz. Kendimize olan özgüveni yakalamalıyız. İnsanlığın bilimde olanca gelişmesine rağ-men, içine düştüğü trajediden kurtulması, bilimi araç olarak kullananların erdem sahibi olması ile mümkündür. Bugün İnsanlığın içine düştüğü buna-lımdan kurtulması için sadece bilimin değil, dinin de söyleyeceği sözler vardır. İnsanlığı aydınlatmaya devam eden dinimiz, son dindir ve mükem-mel dindir. Çünkü İslam dini akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uygun-luk arz etmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uygun olmasaydı, bununla diğer ilahi doğal kanunlar arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü bütün varoluş kanunlarını yaratan Allah’tır.

Din, bilimi teşvik eder ve bilimle uğraşan akıl ve vicdan sahibi insan-lar, Allah’ın varlığının delillerine çok yakından şahit oldukları için, aynı za-manda güçlü bir imana da sahip olurlar. Çünkü bu insanlar, yaptıkları her incelemede ve her yeni buluşta Allah’ın yarattığı mükemmel bir sistem ile karşılaşırlar. Bundan dolayı, iman eden her insan bilimsel araştırmalar yapmak ve evrenin sırlarını öğrenmek konusunda, son derece istekli ve kararlı olur. Çağımızın önemli bir dehası olarak kabul edilen Einstein, bir yazısında iman eden bilim adamlarının dinden aldıkları bu ateşleyici gücü şöyle dile getirir: “Ben şunu iddia edebilirim ki dini, kozmik yönden sezişler, bilimsel çalışmalarda çok daha kuvvetli hissedebilmektedir. Şüphesiz ki bu duyguyu, bilimsel zihniyeti ile ilk kuranlar en kuvvetli sezmişlerdi. Evrenin yapısını, bilimsel ve akılcı bir şekilde anlamak, insana en derin iman duygusu verir. Yıllarca mesai sonunda kavra-dıkları evren anlayışı, Kepler ve Newton’a böyle derin duygular ver-miştir.”

Page 23: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 23

Johannes Kepler, yaratıcının eserlerindeki lezzeti tatmak için bilimle ilgilendiğini söylerken, tarihin en büyük bilim adamlarından biri olan Newton ise, bilimsel araştırmalarını yapma çabasının ardındaki sebebin, Allah’ı bulup tanıma isteği olduğunu ifade etmiştir.

Görüldüğü gibi, Allah’ın evreni nasıl yarattığını görebilme isteği, ta-rihte pek çok bilim adamının en büyük motivasyon kaynağı olmuştur. Çün-kü evrenin ve canlıların yaratılmış olduklarını kavrayan bir insan, aynı za-manda bu yaratılışta bir amaç olduğunu da kavrar.

Allah'ın varlığına ve büyüklüğüne iman eden bilim adamlarının dün-yaya yönelik bir makam, mevki, ün ve para gibi hırsları olmadığı için, bi-limsel araştırmalarda gösterdikleri çaba da son derece samimi olur Bu in-sanlar bilirler ki, evrenle ilgili olarak keşfettikleri her sır, tüm insanlara Al-lah'ı tanıtacak, insanlara Allah'ın sonsuz gücünü ve ilmini gösterecektir. İnsanlara Allah'ın varlığını anlatmak, yaratılış gerçeğini tanıtmak, iman eden bir kişi için şüphesiz önemli bir ibadettir İşte bu samimi düşünceler içinde olan inançlı bilim adamları, hayatları boyunca büyük bir şevkle ev-rendeki kanunları, tabiattaki mucizevi sistemleri, canlılardaki hatasız me-kanizmaları ve akılcı davranışları keşfetme yolunda önemli çalışmalar yapmışlar. Yaptıkları çalışmalardan da son derece fayda verecek sonuçlar alırlar ve büyük ilerlemeler gösterirler Bu yolda zorluklarla karşılaşmaları, onları yılgınlığa sürüklemez veya insanlardan bir karşılık göremediklerinde de şevklerinde bir azalma olmaz. Çünkü onlar yaptıkları işte Allah’ın rıza-sını kazanmayı amaçlamaktadırlar. Allah rızası için, iman eden diğer insanla-ra da fayda verebilme amacını taşırlar ve bu konuda bir sınır tanımazlar. Verebilecekleri en yüksek faydayı sağlamak ve insanlara en güzel bir şe-kilde hizmet edebilmek için çalışırlar Bu samimi çabalarına karşılık olarak da son derece verimli insanlar olurlar. Yaptıkları işlerden her zaman güzel sonuçlar çıkmıştır.

Bilimselliğin dinden uzak kalmakla oluşacağını zannedenler ise, şüphesiz büyük bir yanılgı içerisindedirler Her şeyden önce Allah'a iman etmeyen insanlar, dinin getirdiği manevi şevki yaşayamazlar Belki en ba-şında heyecanla başladıkları bilimsel araştırmalar, bir süre sonra onlara sıradan olaylar olarak görünmeye başlar Bu zihniyetteki insanların hayat-taki amaçları, kısa sürede bitecek olan dünya hayatına yönelik çıkarlar el-de etmektir Para, makam, şöhret ve itibar gibi dünyevi hırslar içinde olan bu kişiler, ancak kendilerine bunları kazandıracak çalışmaları yaparlar Örneğin: Üniversitede kariyer yapmak isteyen bir bilim adamı, ancak ken-

Page 24: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

24 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

disini daha üst bir mevkiye geçirebilecek alanlarda çalışma yapar İnsanla-ra fayda getirebileceğini düşündüğü bir konu olsa bile, kendi çıkarları açı-sından bir şey getirmeyeceğini düşündüğü bir konuda araştırma yapmaz veya karşısına araştırma yapabileceği iki konu çıktığında, bu ikisi arasında hangisinin kendisine daha çok maddi kazanç, itibar ve makam sağlayaca-ğı yönünde bir kıyas yapar ve diğerinin insanlar için daha faydalı bir sonuç getirebileceğini bilse bile o konudan uzaklaşabilir Bu tip insanlar, kendile-rinin bir çıkarı olmadığı sürece, asla diğer insanlara fayda vermeye ve on-lara hizmet etmeye yanaşmazlar Maddi yönde veya iyi bir makam, mevki elde etme ve insanlar arasında itibar kazanma konusunda bir çıkar sağla-ma imkanları ortadan kalktığı zaman, onların çalışma azmi de yok olur gi-der. Allah'a iman eden bir insanın yaşadığı şevk ve heyecan ise sadece bilim alanında değil, sanat ve kültür gibi hayatın daha birçok alanında da insanlara geniş ufuklar açar ve asla tükenmeden, hatta giderek daha da katlanarak devam eder.

İslam dünyasında, bilimsel çalışmalar açısından dönüm noktası sayı-labilecek tarihler sıralanırsa; 571 yılında Hz. Muhammed (s.a.v) dünyaya teşrif buyurmuştur, Hint matematikçileri 576 yılında ilk defa 0 (sıfır)’ı bul-muşlar. Ancak sıfırın dört işlemde kullanılması Müslümanlar vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. 552 yılında ipekböceği Çin’den Bizans’a getirilmiş ve Bizans, ipek endüstrisinin merkezi olmuştur. 610 yılında Hz. Muhammed (s.a.v) peygamberlikle şereflenmiş ve 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle de hicri takvim başlamıştır. 632 yılında Hz. Muhammed (s.a.v) ahirete irtihal etmişlerdir. 695 yılında ilk Müslüman parası basılmış, 711 yılında İspanya’ya çıkılmış, 748 yılında Çin’de ilk gazete basılmış, 771 yılında bugün kullandığımız Arap rakamları sıfırla birlikte kullanıma girmiş ve böylece Roma rakamlarının birçok işlemde eksik ve yetersiz kalması aşılmıştır. Matematiğin temel bir bilim olarak her sahada kullanıma girme-siyle, medeniyetlerin gelişmesi yeni bir ivme kazanmıştır. Halife el-Me’mun döneminde (813-833) Harezmi, Yunan kaynaklarının tercümesinden çok önce Logaritma’yı geliştirdi ve Cebir’de ikinci derece denklemleri geliştire-cek olan eserini vermiştir. İbnu’l- Haysem Optik, Astronomi ve Metodolo-ji’de çığır açtı. Bilhassa Tehafut’ul- Felasife (Filozofların Tutarsızlığı) adlı eseriyle fikri ve ilmi gelişmelere set çektiği iddia edilen İmam-ı Gazali’den sonra, hepsi de dini kurumlar bünyesinde olmak üzere, Mekanik’te Cezeri’nin, Mantık, Matematik ve Astronomi’de Asireddin el- Ahbari, Muayyeddin el- Urdi, Nasireddin et- Tusi, Kutbettin Şirazi, Ali Kuşçu

Page 25: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 25

ve Şemseddin el- Hafri’nin, Optik’te Kemaleddin Farisi’nin, Tıp’ta İbn-i- Nefis’in çalışmaları, çağın en başarılı çalışmalarıydı.

Osmanlı tarihinin bu süreçteki en önemli şahsiyeti Fatih Sultan Mehmet, Ali Kuşçu’yu Orta Asya’dan davet ederek Ayasofya medresele-rinin başına getirdi. Medresenin müfredatına ilk defa Matematik, Geometri ve Astronomi dersleri girmiş oldu. Bu dönemde Fatih medreseleri kuruldu. Fatih Sultan Mehmet hem Orta Asya, hem Endülüs ve hem de Avrupa Rönesans’ı ile ilgileniyor; Herat’dan Molla Cami’yi (1414-1492), İtalya’dan çeşitli sanatkarları davet ediyordu. Bu süreç en değerli meyvesini bir asır sonra Takiyuddin Rasathanesi’yle verdi. Mısır’dan 1571 yılında gelen ve Sultan 2. Selim’in astronomu olan Takiyuddin Efendi (1526-1585), Ma-tematik, Mühendislik, Mekanik, Optik ve Tabiat Felsefesi konularında 90 kadar eser vermiştir. Ayrıca altı silindirli pompa icat etmiş ve ilk buhar tür-binini çizmiştir. Sultan 3. Murat’ı rasathane inşasına ikna etmiş, iki yıl için-de inşası biten rasathanede ilk olarak Uluğ Bey’e ait Zic-i Sultani denilen astronomi cetvellerini yenilemiştir. Bu cetveller Güneş, Ay, bilinen gezegen ve yıldızların hareketlerini gösteriyordu. İcat ettiği “gözlem saati” 16. yüz-yıl astronomisinin en önemli yeniliği ve eseriydi.

7 ve 11. yüzyıllar arasında, İslam’ın getirdiği bilim anlayışı ile İslam dünyası altın çağlarını yaşamıştır. Aynı dönemde Avrupa’da hüküm süren feodal sistem, Kilise ile tabiat arasında sıkışan bilime ve insanlığa karanlık bir çağ yaşatmıştır. 12. yüzyıldan itibaren durgunluğa giren İslam bilim dünyası, ilk hızın tesiriyle bu durumu 16. yüzyıla kadar hissetmemiş ve yi-ne zirvede kalmıştır. Batıda Kilise’nin otoritesini kaybettiren Rönesans ha-reketleri akabinde deney ve gözlem metodunun gelişmesi, bütün bilim an-layışını değiştirerek, Galileo, Kopernik, Descartes ve Newton çizgisiyle batı dünyasına büyük bir hamle yaptırmıştır.

Bütün tarih boyunca, İslam dünyasının başına gelen en büyük fela-ket Moğol istilasıdır. 13. yüzyıl, İslam medeniyetinin zirvesidir. Ne var ki, Moğollar bu ileri medeniyeti yerle bir etmiş ve adeta yok etmiştir. Göz kamaştıran İslam medeniyeti, bu istiladan sonra bir daha eski parlak gün-lerine dönememiştir. Her yanı kana bulayan, ortalığı yakıp yıkan ve taş üs-tünde taş bırakmayan Moğollar, İslam dünyasına büyük zararlar vermiş-lerdi. 13. yüzyılda batıda Haçlıların, doğuda Moğolların arasına sıkışıp ka-lan Müslümanlar, batıdakini denize döküp, doğudan geleni de kendine benzetip yeni bir yüzyıla başladılar. Bugün Anadolu’da, Irak’ta ve Suri-ye’de görülen harabelerden bazıları, zamanın yükü ile yorgun düşmüş es-

Page 26: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

26 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

kinin heybetli yapıları değildir. Moğolların taş üstüne taş bırakmama anla-yışının eseridir. Muhteşem İslam medeniyeti, bu yıkıntılar arsından doğru-lup yeniden kendini bulmuştur. Ama Moğol istilası öncesi ihtişamını bir da-ha yakalayamamıştır.

İnsanlığın ortak birikimi olan ilim ve bilim tarihindeki önemli dönüm noktalarıyla ilgili olarak Alman fizikçi Max Planck’ın(1858–1947) tespiti çok isabetlidir. İkinci dünya savaşında Nazi Almanya’sını terk etmeyerek nere-deyse tek başına yönetime karşı duran, tehditlere boyun eğmeyen, pren-siplerinde taviz vermeyen, oğlu Naziler tarafından öldürülen bu bilim insa-nı, Kuantum teorisini ilk defa geliştirmiş ve 1918 Nobel Fizik ödülünü al-mıştır. Güçlü bir inanca sahip olan Max Planck şunu ifade eder: “ Bilim-den inkılaba yol açan büyük çalışma ve keşifler, daima Allah’a inanan insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Çünkü onlar kainatı tek bir iradenin hakimiyetinde işleyen, dolayısıyla düzen arz eden ve araştı-rılmaya açık bir sistem olarak görmüşlerdir.”

Tarihe mal olmuş ilim adamları, çalışmalarını inançlarının gereği ola-rak yapmıştır. Newton, daha gençlik yıllarından itibaren bilimin yanı sıra, Kitab-ı Mukaddes üzerinde de durmuş, İncil’in mütercimler ve yorumcular tarafından tahrif edildiği kanaatine varmıştır. Teslis (Baba–Oğul-Kutsal Ruh) fikrinin sapıklar tarafından Hıristiyanlığa sokulmuş ahlaksız bir al-datmaca olduğuna inanan Newton’a göre, Hz. İsa (a.s) ilahi bir varlık de-ğildir; bu yüzden insan dualarında, doğrudan Allah’a yönelmelidir. İyi bir muvahhid (bir olan Allah’a inanan) olan Newton’un bu fikirleri 325 tarihin-deki İznik Konsili’nden beri küfür olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle Newton, hayatının son günlerine kadar kendisini takip edecek olan, kafir ilan edilmek gibi paranoyak bir korkuyla yaşamıştı. Fakat Allah’a olan de-rin inancı ve doğrudan O’na müracaat etme ihtiyacı da açıktı. Hem bilim ve hem de dinde ısrarlı bir hakikat arayışı içindeydi; O’nu gösteren işaret-lerin peşindeydi.17

Sermaye ve güç toplumların yapısına göre değişir. Bu açıdan baktı-ğımızda toplumlara göre üç tip sermaye veya güç önemli hale gelir. Tarım toplumunda, beden veya kas gücü; sanayi toplumunda, para, mal veya

17 Prof. Dr. Ömer Said Gönüllü, “İdeolojinin Kıskacında Üniversite ve Bi-

lim” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ara-lık/2005(323), s. 525 (Alıntı: Strathern, P 1997 The Big İdea Newton and Gravity Paul Strathern London)

Page 27: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 27

maddi güç; bilgi toplumunda, akıl ve beyin gücü veya diğer tabirle entelek-tüel güç önemlidir. Yeni bin yılda akıl ve beyin gücü katkı payını artıracak, buna sahip olan ve gerektiği şekilde kullananlar öne geçecektir.

Rönesans’ın getirdiği düşünce dünyası ışığında başlangıçta haklı, daha sonra ise abartılı şekilde Kilise’ye başkaldıran, zihinlerdeki yanlış bi-lim ve din anlayışlarından dolayı, bilimle din çatışıyormuş gibi gösteren 18 ve 19. yüzyılların Pozitivist∗∗∗∗ ve materyalist anlayışlar da bundan böyle ye-rini bilimle dinin bir aynanın iki yüzü gibi görüldüğü anlayışa terk edecek bilimlere artık ateizme değil, tevhide götüren bir anlayışla bakılacaktır. Bu-nu bugün birçok bilim adamı dile getirmektedir. Zaten Batı’da birçok ger-çek bilim adamının bakışı geçtiğimiz yüzyılda da böyleydi. Ancak bizim gi-bi ülkelerdeki bazı sözde bilim adamları, bilimi tamamen ideolojik olarak materyalist bakışla ele aldıkları için, sanki bilim adamı dinsiz olmalıdır gibi, bir havayı medyanın da katkısıyla oluşturmuşlardı. Ülkemizde yaşanan depremler vesilesiyle medyada gördüğümüz tartışmalara katılan bilim adamlarıyla, bu bilim anlayışının da ne kadar geçersiz ve tutarsız olduğu gözler önüne serilmiştir. İman eden, akıl ile eleştiren ve akıl aletini kullana-rak evrene bakanların imanı artacak, imanı artan kişi de kainata bakarken çok farklı yönlerini ve daha önce sezemediği sırlarını deşifre etmenin haz-zını yaşayacaktır.18

Üniversite kavramı üzerinde uzun uzun düşündüğü anlaşılan Alman Filozof Kant, 1780’li yıllarda yazdığı “Fakültelerin Tartışması” (Der Streit der Fakültaten) adlı eserinde, bilim hürriyeti açısından ahlaki bir ölçü tespit eder: “Üniversite yönetimin buyruklarından bağımsız hiç olmazsa bir fakülte olmalıdır. Bu fakülte buyruk vermemeli, hakikat adına herkes için hür bir değerlendirme yapmalıdır, bu fakültede akıl açıkça ko-nuşma hakkına sahip olmalıdır. Böyle bir akıl olmaksızın, hakikat

* Pozitivizm: Genel olarak, modern bilimi temel alan, ona uygun düşen ve batıl inançları, metafizik ve dini, insanlığın ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları olarak gören dünya görüşüdür. Bilimcilik ve deneycilik gibi fikir akımlarına temel teşkil eden pozitivizm, sadece 5 duyuya hitap eden, fiziksel ve maddi dünyanın gerçeklerini tek ger-çek kabul eder. Dinsel kavramları, teolojiyi ve metafiziği reddeder.

18 Nesibe Nur Aydın,”Hızlanan Zaman ve Yeni Bin Yıl” Konulu Makalesi,

Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Haziran/2000, (257) s. 221-225

Page 28: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

28 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

açığa çıkamaz. Akıl tabiatı gereği hürdür ve buyrukla bir şeyin hakiki sayılmasını kabul etmez.”19

Bu gün Türk toplumunda nedensellik ilkesine göre işleyen eleştirel düşüncenin bir toplumsal refleks haline dönüşememesinin birçok nedeni vardır. Bunların ilk başta geleni, Türkiye inanç ve kültürüyle uyumlu kendi-ne has Rönesans’ın aydınlanmasını ve sanayi devrimini istenilen ölçüde gerçekleştirememiş olmasıdır. Yukarıdan aşağıya doğru yapılmak istenen değişim projelerinde halkın katılımını, inanç ve kültürünü gözardı ettiğin-den, toplumda sağlıksız bölünmeler ve kopmalar yaşamıştır. Türk insanı, dünyevi işlerde birinci derecede kullanması gereken sorgulayıcı ve eleşti-rel aklını kullanma becerisini yeterli düzeyde kazanamamıştır. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey, hem dünyevi ve hem de uhrevi konularda, hem sor-gulayıcı ve mucit, hem de analitik ve sentezci yapısına sahip bilim adamla-rıdır. Bu gün Türkiye’de yaşanan sıkıntıların başında ve temelinde de bu sentezin yapılamayışı, dinden ve bilimden uzaklaşan insan gruplarının açmazları yatmaktadır.

Dinlerin insanlar nezdindeki gücü, bilinemeyenlere verdiği tatmin edici cevaplardan ibaret değildir. Dinler asıl kalıcı güçlerini toplum haya-tında oynadıkları vazgeçilmez rollerden alırlar. Dinler toplumsal kurallar koymakta, bireyler sahip oldukları toplumsal huzur ve barışın bu kurallarla hayat kazandığını idrak etmektedir. Huzurlu bir toplum, fedakarlık duygula-rının hakim olduğu bir toplumdur. Dini organizasyonların sağladığı uyum ve huzuru anlayabilmek için, dinler ile dindarlığı birbirinden ayırmak gere-kir. Dinin teolojik yapısından değil, zamanın ihtiyaçlarına, toplumun eksik-lik hissettikleri alanlara göre değişim, dini algılama ve yaşama biçiminden, yani dindarlıktan bahsediyoruz. Din değişmez, ama dindarlık bakış açıları zamana ve mekana bağlı olarak değişim geçirir. İşte Türk ve İslam dünya-sı son bir kaç asırdır bunu sağlayamadığından, din ve bilim adına daha ile-ri noktalarda olamamıştır. Birçok sözde bilim adamı, içi boş bir gururla, kollarını kartal gibi açıp kibirle ortalıkta dolaşarak, mensubu olduğu toplu-ma tepeden bakarak, sahte büyüklüklerini her fırsatta ortaya koymuşlardır. Emeğin ve sabrın daha ötesi iman etmenin faziletlerinden mahrum bu sah-

19 Prof. Dr. Ömer Said Gönüllü, “Aydınlanma Felsefesinde Üniversite

Kavramı- Düşünen Siyaset” Konulu Makalesi, Sızıntı Bilim ve Kültür Dergisi, Aralık72005 (323), s. 525 (Alıntı: Kula Dergisi O.B. Nisan/ 1999/3.sayısı)

Page 29: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Bilim ve Din 29

te kahramanların, bilim adına hiçbir şey ortaya koyamamışlardır. Kendileri ile toplumları arasına koca bir duvar örerek, geçmişe küfrederek toplum için gelecek inşa etme gayretine girmişlerdir. Hep suçlu aramışlardır. On-lara göre en büyük suçlu da hep din olmuştur. Bu anlayışı “kişi bilmedi-ğinin düşmanıdır.” şeklinde tarif etmek mümkündür. Belki de Narsizm*, bu anlayışın en önemli karakterlerinin tarifi olabilir. Dünyaya sadece bir pencereden bakanlar, sadece o pencerenin açıldığı sokağı görebilirler. Dünyayı o sokaktan geçenlerden ibaret sanırlar. Büyük ideallerin ve ufuk-ların da bu pencereler arasındaki küçücük odalara büyüdüğü hiç ama hiç görülmemiştir. O dar odalardaki makam koltuklarında sadece dedikodu üretilir. İşte bilim üretmeyen bilim adamlarının durumu budur. Modern dünyanın gerisinde kalışımızın önemli nedenlerinden birisi de budur.

Sonuç olarak İlim bilmek ise İrfan bunun hayata geçmesi; ilim ışıksa, irfan o ışıkla akıl ve kalbin aydınlanmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Al-lah’a sığındığı faydasız ilim”20 irfana dönüşmemiş ilimdir. Kur’an-ı Ke-rim’de, Allah’a karşı ancak, “kulları içinde ilim sahibi olanların derin saygı duyacağını belirten ayet” 21 ilmini irfana dönüştürenlere işaret et-mektedir. İrfan veya marifet başta insanın kendi özü olmak üzere, her şeyde Allah’ın özelliklerini görmek ve yaratılanlardaki işaretlerden yaratıcı-yı tanımak, tüm varlığa bu gözle bakabilmeyi içselleştirmek ve tüm bilgileri bu amaçla kullanmak demektir. Ne mutlu, Hakk’ı bulan, her şeyde Hakk’ı gören ve Hakk’a uygun yaşayan kutlu insanlara..!

* Narsizm: Kendisine aşırı derecede hayran olma hali veya kendisini beğenme durumudur.

20 Tirmizi, Daavat, 68

21 Fatır, 35/28

Page 30: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini
Page 31: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

B- EVREN VE EVRENİN VAROLUŞU

1- Evren ve Evrenin Yaratılması

İçinde bulunduğumuz uçsuz bucaksız evrenin nasıl var olduğu, ne-reye doğru gittiği, içindeki düzen ve dengeyi sağlayan kanunların nasıl iş-ledikleri her devirde insanların merak konusu olmuştur. Bilim adamları ve düşünürler asırlardır bu konu ile ilgili sayısız araştırmalar yapmışlar ve pek çok teoriler üretmişlerdir.

20. yüzyılın başlarına kadar hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyut-lara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. “Statik Evren Modeli” adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi. Materya-list* felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken, bir yaratıcının varlı-ğını da reddediyordu. 19. yüzyılda yaygınlaşan bu düşünce sistemi, Karl Marx’ın Diyalektik materyalizmi ile ünlenmişti. Materyalist felsefeci Georges Politzer* bu evren modeline dayanarak, “Felsefenin Başlangıç İlkeleri” adlı kitabında; Evrenin yaratılmış bir şey olmadığını öne sürmüş-tü. “Evren yaratılmış bir şey değildir. Eğer yaratılmış olsaydı, o tak-dirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve ev-renin yoktan var edilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gere-kir. Bu durum bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir.” 22 diyordu.

Georges Politzer, evrenin yoktan var edilmediğini iddia ederken 19. yüzyılın durağan evren modeline dayanıyor ve dolayısı ile bilimsel bir iddia ortaya attığını sanıyordu. Oysa 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, ma-teryalistlere zemin sağlayan “Durağan Evren Modeli” gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır. 21. yüzyılın başında olduğumuz şu dönemde, “Evre-

* Materyalizm : Maddeyi mutlak varlık sayan ve maddeden başka hiç-bir şeyin varlığını kabul etmeyen bir düşünce sistemidir.

* Georges Politzer : (1903-1942) Macar kökenli Fransız Marksist yazar ve felsefecidir. Diyalektik Materyalizm ve Marksist felsefe öğretimi yapmıştır. Kızıl kafalı Filozof olarak tanınır. Felsefenin Başlangıç İlkele-ri ve Felsefenin Temel İlkeleri, O’nun kitaplarıdır.

22 Georges Politzer, “Felsefenin Başlangıç İlkeleri”, Çev. Sevim Belli, s. 84

Page 32: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

32 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

nin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlama ile ya-ratıldığı” modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispat-lanmış durumdadır. Ayrıca evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde ol-duğu, genişlediği tespit edilmiştir. Evrenin bir başlangıcının olması, evre-nin yoktan var edildiği, yani yaratıldığı anlamına gelir. Eğer yaratılan bir varlık varsa (daha önce yok iken…) bunun mutlaka bir yaratıcısının da olması gerekir. Ancak yoktan var olma, insan aklının kavramayacağı bir şeydir. Dolayısıyla “yoktan var etmek” sanat eserleri ve teknolojik bulgu-lar gibi bir şeyleri bir araya getirerek, yeni bir şey oluşturmaktan çok farklı-dır. Çünkü yaratılan şeyin hiçbir örneği yok iken, hatta yaratmak için za-man ve mekan dahi yok iken, bir şeyin bir anda, bir defada eksiksiz ve ha-tasız var olması, ancak Allah’ın yaratmasının önemli bir delilidir. İşte evre-nin yoktan var olması, evrenin yaratılmış olduğunun en büyük delilidir. Bu gerçek derin olarak düşünülürse, insanda çok şeyi değiştirir. İnsanların hayatının anlamını kavramalarına ve buna göre bakış açılarını ve amaçla-rını belirlemelerine neden olur.

1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, (Wilson dağı gözlem evi) Amerikali Astronom Edwin Hubble,* 1923 tarihinde astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı. Hubble, kullandığı dev teles-kopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl ren-ge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını tespit etti. Bu buluş bilim dünyasın-da büyük bir yankı yarattı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı* mor yöne doğru, göz-lemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru ka-yar. Hubble’nin gözlemleri sırasında ise, yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmak-taydılar. Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında var olabilecek tek sonuç, evrenin her an “genişlemekte” olduğudur.23 Ayrıca Huble, 1929 yılında uzak gök adaların bizden, yakındakilere göre daha büyük bir hızla uzak-

* Edwin Hubble (1889 –1953): Wilson dağı gözlem evinde çalışan, Amerikalı Astronomi bilginidir.

* Tayf : Bileşik bir ışığın bileşenlerine ayrılmasından doğan renkli ışıkla-rın tümüdür.

23 Ahmet Musaoğlu, a.g.e, s. 37

Page 33: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 33

laştıklarını tespit etmiştir. Bu tespitin yapıldığı andan itibaren, evrenin bü-yük bir patlamadan bu yana sürekli olarak genişlediğini şüpheye yer bı-rakmayacak biçimde gösterdiği bilinmektedir. Bu durum ise maddenin baş-langıçta tek bir anda ve aynı noktada bulunması anlamına geliyor. Çünkü genişlemenin hızı hesaplandığında, 15 milyar yıl kadar önce bütün mad-denin tek bir anda aynı noktada bulunması gerektiğini göstermektedir. Bu ilk zamana büyük patlama denilmekte ve o zamandan beri de evrenin ge-nişlediği kabul edilmektedir.24 Daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir ba-lonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların, balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de ev-ren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek da-ha önceden de teorik olarak keşfedilmişti.

Yüzyılın en büyük bilim adamı sayılan Albert Einstein*, teorik fizik alanında yaptığı hesaplamalarla “evrenin durağan olamayacağı” sonucuna varmıştı. O halde evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gi-dildiğinde, evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu tek noktanın “sıfır hacme” ve “sonsuz yoğunluğa” sahip olması gerektiğini gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştır. Evre-nin başlangıcı olan bu “büyük patlamaya” İngilizce karşılığı olan “Big Bang” ismi verildi ve bu teori de ayni isimle anılmaya başlandı. Aslında sı-fır hacim, bu kanunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklının kavra-ma sınırlarını aşan “yokluk” kavramını ancak sıfır hacmindeki nokta ifa-desi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise, sıfır hacmindeki bir nokta “yok-luk” anlamına gelir. Evren de yoktan var olduğu gibi, yokluktan var olmuş-tur ve diğer bir ifade ile yaratılmıştır.

Yaratılışın delilleri o kadar güçlü ve inandırıcı ki, bütün bilim adamları yaratılış olduğunda birleşmektedirler. Sonuçta büyük patlama Big Bang teorisi ispatlanmış ve alternatifsiz tez olarak kabul edilmektedir.25 Evrenin bundan 12 ya da 15 milyar yıl önce inanılmaz sıcaklık, yoğunluk ve küçük-

24 N. Henbest, “Büyük Patlama Evrende Yankılanıyor.”, Çev. Nur Alper,

Bilim ve Teknik Dergisi, Aylık Popüler Dergi, Tübitak, Eylül/1992, Sayı: 298, c. 25, s. 6

* Albert Einstein( 1879-1955): Yahudi asıllı Alman teorik fizikçidir.1921 yılında Nobel Fizik ödülünü almıştır. Görelilik kuramını, diğer adları ile İzafiyet teorisi ya da Rölativite kuramını geliştirmiştir.

25 Yalçın İnan, “Kozmos’tan Kuantum’a” s. 17

Page 34: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

34 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lükteki bir zerreciğin, temel doğa kuvvetlerinin özdeşliğinin bozulması so-nucu meydana gelen büyük bir patlama sonucunda oluştuğu konusunda kozmologlar arasında bir görüş ayrılığının olmadığı belirtilmektedir. 26

1920’li yıllar, modern Astronomi’nin gelişimi açısından çok önemli yıl-lar olmuştur. 1922 yılında Rus Fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein’in genel görecelik kuramına göre, evrenin durağan bir yapıya sahip olmadı-ğını ve en ufak bir etkileşimin, evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Friedemann’ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise, Belçikalı Astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümle-re dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini öngördü. Ayrıca bu başlangıç anında arta kalan rad-yasyonun da tespit edileceğini belirtti.27 Büyük patlamanın sonucunda or-taya çıkan enerjinin tüm evreni belirli ölçüde ısıtacağı ve yapılan hesaplar-la bu ısınmanın mutlak sıfırdan 3 Kelvin* daha yüksek olacağı bulunmuş-tur. Patlama tüm boyutlarda tekdüze* olduğundan, sıcaklığında evrende tekdüze yayılması gerektiği söylemiştir. Bu gök cisimlerinin uzaklıkları ve hızları göz önüne alınarak yapılan hesaplamalarda, ilk patlamanın 13 mil-yar yıl önce ortaya çıktığı varsayılmıştır.28

Maddenin gaz şeklinde yoğunlaşıp zamanla soğumasıyla yoğunluk değerleri de artmış ve gittikçe katılaşmaya başlayan maddeden, bildiğimiz gezegenler şekillenmeye başlamıştır. Evrenin tahminen ilk 700 bininci yılı-na geldiğinde hala Hidrojen ve Helyum’dan ibaret homojen gaz bulutu ha-lindeydi. Hidrojen ve Helyum bulutları bu müthiş çekim odakları etrafında toplanmış ve milyarlarca galaksinin çekirdeği böylece oluşmuş gibi gözü-küyordu. Bitişik halde bir kozmik çorbadan, gaz bulutundan ibaret bir nok-

26 Bilim ve Teknik Dergisi, “Kozmoloji”, Nasa Basın Bülteni” Tem-

muz/2001, Sayı: 404, s. 8 27

Necat Kutlu, “Big Bang Teorisi ve Evrenin Yaratılışı”, s. 11 * Kelvin: K harfi ile gösterilen ve birim aralığı Santigrat (Celsius) derece-

siyle aynı olan, ancak sıfır noktası olarak mutlak sıfırı (–273.15 °C) alan sıcaklık ölçüsü birimidir.

* Tekdüze: Değişmeyerek, aynı biçimde tekrar edilen, monoton yapı demektir.

28 Prof. Dr Ali Demirsoy, “Evrenin Çocukları, Yaratılış Öyküsü”s. 41

Page 35: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 35

tadan evren açılıyor, şekillenmeye başlıyordu. Kainat şekillenirken ona bu şekli veren bu büyük dönüşümü Kur’an-ı Kerim de haber veriyordu.29

Kur’an-ı Kerim bize her zaman ipuçları vermekte ve birçok yerde de bunların “anlayan, akıl sahibi ve bilgili kimselere misal ve delil” olduğunu tekrarlamaktadır. “Biz gökyüzünü de dengesizliğe düşmekten korun-muş bir tavan durumunda yarattık…”30 İlahi emri bu gök tavanının ar-kasında başka dünyaların varlığına kapı açmaktadır. Semanın yani uzay-zaman denen fiziki evrenin sağlam bir yapıda olduğu yanında “çatlaksız” olduğu da açıkça anlatılmaktadır. “…Gözünü bir çevir göğe bak, bir çat-lak görebilir misin?” 31 buyurmaktadır. Ancak kıyametle ilgili ayetlerde, semada çatlamanın vuku bulacağı sürekli vurgulanır. “Gün gelir, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir…”32 ayeti de kıyamet esnasında bu “çatlaklarla” ahiret alemlerine kapı açılacağı açıkça belirt-mektedir. “Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur.”33 ayetine göre açık kapısı olmayan ve geçit vermeyen uzay-zaman dört boyutlusu-nun kıyamet günü açılacağı ilk etapta akla gelmektedir.

18 Kasım 1989 yılında Amerikan Uzay Araştırmaları Dairesi NASA, kozmik fon radyasyonunu araştırmak üzere uzaya COBE (Cosmis Background Explorer) adlı keşif uydusunu göndererek, evrenin büyük pat-lama sonucu meydana geldiğini ileri süren Big Bang teorisini ispatlayan Cosmic delilleri sekiz dakikalık kısa bir sürede uzayın derinliklerinde bul-muştur.34 Bütün zamanların en büyük astronomik buluşu olarak adlandırı-lan bu buluş, Big Bang teorisinin açık bir ispatıydı. Cobe uydusunun ar-dından uzaya gönderilen COBE-2 uydusunun buluşları da, yine Big Bang’a dayanılarak yapılan hesapları doğruladı. Big Bang’in diğer bir önemli delili ise, uzaydaki Hidrojen ve Helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde ya-pılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki Hidrojen- Helyum gazlarının oranı, Big Bang’den arta kalan Hidrojen-Helyum oranının teorik hesaplamalarına uyuyordu. Eğer evrenin bir başlangıcı olmasaydı ve evren sonsuzdan beri

29 Prof. Dr Osman Çakmak, “Yer ve Gök Bitişikken Nasıl Ayrıldı?” Konulu

Makalesi, Sızıntı Bilim ve Kültür Dergisi, Aralık/2003 (299), s. 525 30

Enbiya, 21/32 31

Mülk, 67/3 32

İbrahim, 14/48 33

Nebe’, 78/19 34

Bilim ve Teknik Dergisi, “Genişleyen Evren”, Çev. Alp Akoğlu, Tübitak, Sayı:1997/ 354, s. 29

Page 36: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

36 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

var olsaydı, içindeki Hidrojen tamamen yanarak Helyum’a dönüşmüş olur-du. Big Bang modeli bilimin, evrenin oluşumu ve başlangıcı hakkında ulaş-tığı son noktadır.

California Üniversitesinden Prof. George Abell (1927-1983) de: “Bugünkü mevcut deliller, evrenin milyarlarca yıl önce Big Bang ile başladığını gösteriyor. Big Bang teorisini kabul etmekten başka ça-remiz yok.” demektedir.

Ünlü Ateist Felsefeci Antony Flew (1923-2010),bu konuda şunları söyler: “İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savu-nulan bir iddiayı ispat etmiştir. Yani evrenin bir başlangıcı olduğu id-diasını…” Bu durum O’nu, ateizmi reddetmeye kadar götürdü.

“O göleri ve yeri yoktan var edendir…” 35

Bir şeyi, her hangi bir şeye ihtiyaç duymadan yoktan ve eşsiz mü-kemmellikte yaratan anlamını içeren Kur’an-ı Kerim’in bu emri, çağdaş bi-limin bulguları ile tam bir uyum içindedir. Astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlama ile var olduğudur. “Büyük patlama”, orijinal adıyla ”Big Bang” teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl (bazı bilim adamlarına göre de farklı zamanlarda) önce, tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır. Big Bang’den önce madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin ve hatta zamanın dahi olmadığı, tamamen me-tafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında; madde, enerji ve za-man bir anda yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu gerçeği, Kur’an-ı Kerim insanlığa 1400 yıl önce haber vermektedir.

“Yaratılışın tümüyle bilinip bilinemeyeceği konusunda Kuran-ı Ke-rim’de Allah şöyle buyuruyor: “Ben göklerin, yerin ve kendilerinin yara-tılmasında onları şahit kılmadım.”36 Yine diğer bir ayette: “Onlar yara-tılmalarına tanık mı oldular?” 37 diye soruyor. İnsan, yaratılışa şahit de-ğildir. Bu ilk olay hakkında her hangi bir gözlemi ve bilgisi yoktur. Bu ilk olayın bir tek belgesi vardır. O da evrenin kendisidir. Gerek emredici ol-

35 En’am, 6/101

36 Kehf, 18/51

37 Zuhruf, 43/19

Page 37: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 37

mayıp, sadece tasvir edici olan ilim, gerek anlam ve değer koyucu bir var-lık olan insanın emisyonel (heyecan dengesi) yönü ve gerekse emredici olan mukaddes kitaplar, bizim bu yaratılış olayını açıklamamızda başvur-duğumuz merciler olacaktır. Evrenin yaratılış ve oluş anı, insanın olmadığı bir dönemdir. İnsanın olmadığı bir dönem hakkında delillere dayanan bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. Çünkü ilmi açıdan delil, mutlak anlamda değilse bile, büyük ölçüde insan varlığına bağlıdır. Delil, insan gözlemlerinin ve yapıp etmelerinin bir takım sonuçlarının zaman içinde varlığını sürdürmesidir. Kesinlikle biliyoruz ki, evrenin, üzerinde canlıyı ta-şıyıp barındırabilecek bir duruma geldikten sonra, insan var olmuştur. Bu-nun için insanın, kainatın oluşumu ile ilgili bazı müşahedelerinin tespit edi-lip günümüze kadar muhafaza edilmiş olmasından söz etmemiz mümkün değildir.38

Bilindiği gibi Big Bang teorisi, başlangıçta evrendeki tüm cisimlerin bir arada olduklarını ve sonradan ayrıldıklarını göstermiştir. Bu gerçek, zamanımızdan tam 1400 yıl önce insanların evren hakkındaki bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu bir dönemde, Kur’an-ı Kerim böyle bildiriyordu:

“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratan Allah’tır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “ Ol “ der, o da hemen olu-verir.”39

“Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sö-zümüz sadece “Ol” dememizdir. Hemen oluverir.”40

“O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olması-nı dilediği zaman yalnız “Ol” der, o da hemen oluverir.”41

“Bir şeyi yaratmak istediği zaman onun yaptığı “Ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir.”42

“Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde na-sıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece “Ol” der; o da oluverir.”43

38 Prof. Dr. Hüseyin Aydın, a.g. e, s. 39-40-41

39 Bakara, 2/117

40 Nahl, 16/40

41 Mü’min, 40/68

42 Yasin, 36/82

43 Al-I İmran, 3/47

Page 38: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

38 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Ayetlerden anlaşılan, Allah’ın bir şeyin olmasını dilediği zaman, o şeyin hemen var olmasıdır. Allah’ın ona “ol” buyurması ile onun olması arasında hiçbir zaman geçmemektedir. Kün (ol) emri, bir şeyin yokluktan varlığa çıkmasını dilemesidir. Allah eşyayı tekvin edendir. Yani onları yok-luktan varlığa çıkaran odur.44 Tekvinin önceden var olan bir maddeden ya-ratma olabileceği, yani bir şey icat etmek manasında olabileceği de söy-lenmiştir.45 D. Masson konu ile ilgili olarak şöyle der: “Yaratıcı söz ebedi-dir. Öyleyse her zaman vardır. Yaratıcı aksiyon, Allah için yeni bir iş değildir. Kur’an-ı Kerim vasıtasız bir şekilde göklerde ve yerlerde ce-reyan eden şeyleri yaratıcı fiile sokar. O halde yaratıcı fiilin varlık üzerinde devam etmesi, belki de sürekli bir yaratma gibi mülahaza edilir. Bütün ezeliliği ve ebediliği ile Allah her şeyi huzurunda gibi bi-lir. Onun yaratıcı aksiyonu atalette değildir. Öyle olsaydı yaratma yokluğa geri dönecekti.” 46 O’nun için zor veya kolay gibi bir durumun söz konusu olmadığı gibi, uzak yakın diye bir şey de yoktur. Bir şeyin ya-ratılması için, yüce iradenin ona yönelmesi yeterlidir, başka bir şey iste-mez. İnsan beşeri ve sınırlı ölçüsüne uygun olarak anlayabilmesi için, Al-lah bazı şeyleri temsil yoluyla, bu tarz bir ifade ile insana yaklaştırmakta-dır.”47 Böylece insanların daha iyi anlamaları sağlanmaktadır. Allah bu ev-reni “kün” (ol) emriyle, fakat aşamalar ve bölümler halinde tedrici olarak yaratmıştır. Yaratma, birçok yaratma anlarını ifade etmektedir. Bu anlar “kün” (ol) emir ile cereyan eder.48 Her an yeni bir yaratma olmakta ve bun-ların hepsi “kün”(ol) emir ile olmaktadır. Allah bir şeye “ol” deyince “oldu” anlamında değil, “oluyor” şeklinde ifade edilmektedir. Çünkü Allah’ın ya-ratması bir defada olup bitmiş değil, sürekli devam etmektedir. Allah evreni yaratıp bir kenara çekilmiş değil, yaratmanın içindedir. Bir kısım canlılar ölürken, diğer bir kısım canlılar da doğmaktadır. Yani eskilerin yerini yeni-leri almaktadır. Yaratma böyle dinamizm içinde sürüp gitmektedir. 49 Ancak Allah’ın her şeye gücü yeter, dilerse bir şeyi bir anda da yaratabilir. O şe-yin bir anda olmasını dilerse, hiç şüphesiz o şey de hemen bir anda oluve-

44 İbn-ı Manzur, “Lisan”, c. XVII, s. 345

45 Murtaza ez-Zebidi, “Tac”, c. IX, s. 325

46 D. Masson, “Le Coran Et La Revelation Judeo-Chretienne”, Aktaran:

Veli Ulutürk,” Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı”, s. 51 47

Seyyid Kutub, “Fizilal’il- Kur’an”, Trc. Bekir Karlığa, s. XXII, s. 290 48

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili”, III, s. 2171 49

Prof. Dr. Süleyman Ateş, “Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri”, VII, s. 366-367

Page 39: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 39

rir. Fakat Allah, bir şeyin uzun bir zamanda yavaş yavaş meydana gelme-sini dilerse o da, o şekilde meydana gelir. Allah yarattığı hiç bir şeyi kendi-si için yaratmamıştır. O, her şeyi yarattığı varlıklar için, onların ihtiyacı için ve nasıl olması gerekiyorsa o şekilde yaratmıştır. Yani her şeyi bir hikmete binaen yapmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de: “…O, her an yaratma halindedir.”50 buyrulmak-tadır. Yaratma bir anda olmuş bitmiş bir olay değil, sürekli devam etmek-tedir. Diğer bir ayet : “…O, yaratmada dilediği artırmayı yapar…”51 em-rinde de, yaratılışın her zaman devam ettiğine işaret edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de dile getirilen biçimde yaratılış, yani madde ve alemlerin oluşumu, hiçbir an durmadan devam etmektedir. Suya atılan bir taşın, etrafında oluşturduğu halkalar gibi, her an varlığa yeni halkalar eklenmektedir.52 Ya-ratılışın sürekli devam etmesinde birçok hikmet vardır. Bir şey bir anda ya-ratılıp sonra da yaratma ve meydana getirme işi kesilince, insanların aklı-na bunların tesadüfi olarak meydana geldiği fikri gelebilir. Ama eşya hik-mete uygun bir şekilde sürekli olarak peş peşe meydana gelmektedir. Bu durum, onların ezeli, ebedi ve her şeyi bilen bir var edenin, var etmesi ile meydana geldiğine daha kuvvetli bir delil olmaktadır.53 Allah’ın bir anda yaratmaya gücü yetmesine rağmen, yaratılışta tedrici bir yol izlemiştir. İs-mail Hakkı Bursevi de, bunun amacının, yaratılmış olan nesnelerin zayıf olabilecekleri yönündeki şüpheyi gidermek olduğunu belirtmektedir. Bu ya-ratılan şeyler, yokluktan varlık alemine çıktıkları esnada meleklerin ibret alması için, bunların haber verilmesi esnasında da kulların ibret alması içindir,54 denilmiştir. Allah akıllı varlığı yaratmıştır. Eğer bu akıllı varlık da peş peşe bir şeylerin meydana geldiğini müşahede ederse, bu onun ilmini ve basiretini daha fazla kuvvetlendirir. Çünkü bu onun aklında belirli aralık-larla tekerrür etmektedir.55 Yaratma bir defada olsaydı, birbirini takip etme-ler ve tekamül olmazdı. O alem, bu alem olmazdı. Hiçbiri diğerinin yaratılı-şına şahit olamayacağından yaratma delili bulunmaz, alem kadim bir tabi-at zannedilirdi.56 Dolayısıyla alemin ezelde tesadüfi olarak meydana geldi-

50 Rahman, 55/29

51 Fatır, 35/1

52 Fahreddin-ı Razi, “Tefir’ül- Kebir”, XXIV, s. 99-100

53 Celal Yeniçeri, “Uzay Ayetleri Tefsiri”, s.111

54 İsmail Hakkı Bursevi, “Muhtasar Ruhu’l- Beyan”, VII, s. 409-410

55 Fahreddin-i Razi, a.g.e, XXIV, s. 100

56 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, III, s. 2172-2176

Page 40: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

40 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

ğini söylemek de kolayca mümkün olurdu. Ama sürekli devam eden bir ya-ratılış içerisinde bunu söylemek mümkün değildir.

Allah, bir defada yaratmaya kadir olduğu halde, tedrici bir yol ile ya-ratması, onun ihtiyarına ve görüş sahiplerinin ibret almalarına ve işlerinde teenni (acele etmeden, yavaş yavaş) ile hareket etmelerine işaret içindir.57 Allah, yaratılışın süresini ifade eden bu altı devirde, evreni terbiye ede ede ve olgunlaştıra olgunlaştıra yarattı.58 Şu an bütün yaratılmışlar gözlemlen-diğinde bu durumun benzerini görmek mümkündür. İnsanın yaratılışına bakıldığında o doğar, büyür ve sonra ölür. Aynı durumu dev yıldızlarda* da görmek mümkündür. İnsan, yıldız vb. diğer bütün yaratılmışlar evrenin bir parçasıdır ve evrenin düzenine uymaktadırlar. Evrenin de aynı şekilde bir başlangıcı, bir gelişme dönemi ve bir sonu vardır. Çünkü Allah, bunu bu şekilde yaratmış insana bir ömür biçtiği gibi, evrene de bir ömür biçmiş-tir. Evren başlangıcında itibaren gelişmeye ve olgunlaşmaya devam et-mektedir. Böyle olması, diğer bütün canlı ve yaratılmışlar için de aynı şe-kilde gerçekleşmesini sağlamıştır. Eğer evren bir süreç içerisinde değil de, bir anda yaratılmış olsaydı, bunların hiç birisinin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktı.

Ayetlerdeki emirlere göre Allah, evreni yarattığı zaman, ona “Ol” demiş ve tüm evren oluvermiştir. Allah’ın gücü için yetersizlikten ve dola-yısıyla imkansızlıktan söz edilemez. O’nun iradesi “ol” buyruğu ile tecelli edince istediği şey, eksiksiz oluverir. Ayetlerdeki diğer hedef ise, yeni bir ilahi arzunun o anda ortaya çıkış halidir. Allah, zaman diliminin bir anında neyi dilemişse, o anda oluvermiştir. Ayetlerde önemli olan konu, zaman eyleminin an kavramı olmasıdır. Bu nedenle önce zamanı anlamak gere-kir. Ayrıca evrendeki büyük patlama ve evrenin bir merkezden küresel ya-yılma olayı, zaman kavramını güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. İlk pat-

57 Kadi Beydavi, “Envaru’t- Tenzil ve Esrarü’t- Te’vil”, Trc. Doç. Dr. Şadi

Eren, s. 57 58

Veli Ulutürk, “Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı”, s. 83 * Yıldızlar: Yıldızların değişmez gök cisimleri olmadığı, aksine doğduğu,

evrim geçirdiği sonra da yok olduğu düşüncesi artık günümüzde şüp-he götürmez bir gerçektir. Hatta bir yıldızın öldüğünü görmek, doğdu-ğunu görmekten çok daha kolaydır. Çünkü yıldızın ölümü, ani bir pat-lama ile gerçekleşen ve günümüzde gözlem ve olaylarla izlenebilen bir olaydır. Bkz. C. Aydın; B. Albayrak; E. Handalı, “Kahverengi Cüceler”, Bilim ve Teknik Dergisi, TUBİTAK. c. 34, Ocak/2001, Sayı: 398 s. 29

Page 41: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 41

lamada evrenin doğuşu, saniyenin binde birinden kısa bir zaman süresin-de tamamlanıyor. Galaksilerin belirlenip yerleşmesi ise, altı saniye gibi kı-sa bir sürede oluyor. Halbuki dünyamızda kıtaların yerleşmesi milyonlarca yılda tamamlanıyor. Zaman dediğimiz eylem de, büyük patlama ile doğan bir varlıktır. Pek çok fizik bilgini, patlamadan önce zamandan söz etmenin imkansız olduğunu, zamanın başlangıç anının büyük patlama olayı ile meydana geldiğini kabul ederler.59

O halde fizik olarak zaman bir varlıktır ve yaratılmış bir eylemdir. Ev-renin yaratılışı ile birlikte zaman da yaratılmıştır. Yine kun (ol) emriyle ya-ratılan dünyamızın uzun bir oluşma zamanı geçirmesi, “ol” emrinin, gecik-mesi, ya da uzun zaman sonra sonuç vermesi demek değildir. “Ol” emriyle birlikte arz’ın (yerin-yeryüzünün) soğuması, kimyasal, jeolojik yapısı, rüz-garları ve atmosferi o anda programlanmıştır. Onun kaçınılmaz kaderi za-man eylemi içinde gerçekleşecekti ve sonuçta da aynen gerçekleşti. Za-mandaki mesafelerin bizim idrakimize uzun gelmesi, kendi kısa ömrümüz-den ve programı bilemeyişimizdendir. Kun (ol) emrinde hem kesinlik, hem şiddet ve hem de çabukluk vardır. Adeta anlık irade kompitüre yansıyor ve olay, kurulmuş bir saat gibi o anda başlar. Olayın ömrü programla tespit edildiğinde, o anda olmuş sayılır. Bu nedenle ayette: “Ol deriz, hemen oluverir” buyurmaktadır. Ayrıca insanların dünya hayatı için yaratılmaları nasıl bir meni hücresi içinde programlanmışsa, öldükten sonra dirilmeleri de toprakta programlanmıştır. Dünyanın yaratılma emriyle birlikte, mahşer ve mahşerde diriliş de aynı anda “kun”(ol) emrine tabidir. İnsanın doğması, yaşayıp belli bir kader çizgisi çizerek ölmesi ve mahşerde dirilmesi de aynı anda “kun”(ol) emriyle programlanmıştır. Bunun meydana gelmemesi mümkün değildir. Anne karnına düşen meni nasıl bebek haline gelmek zo-runda ise, toprağa düşen insan da dirilecektir. “Ol” emrinin zorunlu bir bel-gesidir. Var olanların programı ve programlaması var olur da, var edenin programı ve programlaması olmaz mı? Elbette ki, olur. 20. yüzyılın ilminin henüz açığa çıkarmadığı kimi gerçekler karşısında düşünüyor ve içten ge-len bir heyecanla diyoruz ki: Bu bilmediklerimizi bilen, yalnız bilmekle kal-mayıp yaratan ve üstelik bizleri şaşkına çevirecek, rakamlarla ifadeyi im-kansız kılacak kadar sayısız, fakat dengeli ve ölçülü bir biçimde yaratan

59 Dr. Haluk Nurbaki, “ Kur’an-ı Kerim’den Ayetler ve İlmi Gerçekler”, s.

312-315

Page 42: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

42 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Allah’ın ilmi ne kadar yüce ve kudreti ne kadar eşsizdir! Kuşkusuz O’nun, bir şeyin olmasını istemesi halinde sadece ona “ol” demesi yeterlidir.

Yaratma konusunda son derece önemli ilahi bir beyan olan bu ayet-te, canlılar için genel olarak şöyle buyrulmaktadır: “İnkar edenler, gökler-le yer birbirlerine yapışık bir halde iken, onları birbirinden ayırdığımı-zı ve bütün canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mi? Yine de onlar inanmazlar mı?”60

Kur’an-ı Kerim bu emri ile evrenin yaratılışını adeta özetlemektedir. “Gökler ve yer bitişik iken, biz onları ayırdık” emri, bazı bilim adamları-nın görüşlerine göre, “büyük patlama” teorisine işaret sayılabilir. Çünkü “gökler” tabiri yeryüzünün dışında bütün gezegenler sistemini ifade etmek-tedir. Büyük patlamadan önce birlikte olan gökler ve yer, patlama ve ay-rılma ile gerekli zaman süresi içinde oluşumunu tamamlamış ve yeryüzü, üzerinde canlıyı barındıracak hale geldikten sonra canlılar yaratılmıştır.

Kur’an-ı Kerim ayetlerini bilimsel buluş veya teorilerle açıklamak her zaman ve her ayet için isabetli bir yöntem olmamakla birlikte, evrenin ya-ratılışı konusundaki teoriler ve tabiat bilimlerindeki gelişmeler bu ayetlerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olduğunu söylemek mümkündür.

Kur’an-ı Kerim’ın bu emrinde ifade edildiği gibi yaratan, her şey, hat-ta henüz yaratılmamış olan “gökler ve yer” bile tek bir noktada iken, büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bu günkü şeklini meydana getirmişlerdir. Yerler ve gökler ilk başta bitişik, tek bir parça idi, daha sonra her ikisi de bu tek parçadan (özden) yaratılmışlardır. Bunlar birbirinden ayrılmış ve uzaklaşmışlardır. Fakat ilk ayrıldıkları merkez, onla-rı sürekli kendine doğru şiddetli bir çekim gücü ile çekmektedir. Fakat merkez etrafında hızla dönmeleri sayesinde bu çekim gücüne karşı koy-maktadırlar. Eğer bu dönme olmasa idi, bunlar çekim gücüne dayanama-yıp yine eski hallerine dönerek bir parça haline geleceklerdi. Fakat Allah’ın korumasıyla bu düzen bozulmuyor ve dönmelerine devam edip varlıklarını koruyorlar. Allah bunlara o kadar mükemmel bir sistem vermiştir ki, bu sis-temdeki en ufak bir değişiklik evrenin kıyametine sebep olacak şekildedir. Nitekim Fatiha suresinde Allah’ın yaratma hikmeti özetlenirken, önce “Rab” sıfatı dile getirilerek alemlere fizik ve matematik nizam verildiğine işaret edildikten sonra, Rahman sıfatı zikredilerek, bu nizamın korunması-

60 Enbiya, 21/30

Page 43: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 43

nın da Allah’ın rahmeti ile olduğu zikredilmiştir. Özellikle Rahman sıfatı, bütün evrenler için değişmez bir genel kanundur. Bu yüce sıfatın bir anla-mı da şefkat ve merhametle himayedir. Yani Allah’ın Rahman sıfatı ile o korkunç çekim gücüne karşı, onların yerinde kalmalarını sağlamasına, on-ları korumasına ve bir düzen içinde tutmasına işaret edilmektedir.61 Ayetle-rin ifadelerini Big Bang teorisi ile karşılaştırdığımızda tam bir uyum içinde olduklarını görürüz. Oysa Big Bang’ın bilimsel bir teori olarak ortaya atıl-ması ancak 20. yüzyılda mümkün olmuştur. Evrenin genişlemesi, büyük patlama teorisinin, yani evrenin yoktan var edildiğinin en önemli kanıtların-dan biridir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim: “Biz göğü büyük bir kudretle bina et-tik ve şüphesiz biz, ( o göğü) genişleticiyiz.”62 emriyle çok açık bir şekil-de evrenin merkezden dışa doğru genişlediğini gösteriyor. Evrenin geniş-lemesi, onun manyetik kuşaklarının, yani semalarının genişlemesidir.63 Bu durum, bilimsel olarak şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tespit edil-miştir. Ayette “sema” kelimesinin tercümesi olan “gök”ten maksat, kendi-sinden bahsedilen dünyanın dışındaki bütün evrendir. Bu ayet hem evre-nin genişliğine ve hem de genişlemesine işaret etmektedir.64 Bu genişleme zamanını sadece Allah’ın bildiği belirlenmiş bir süreye kadar daha devam edecek, Allah’ın emriyle duracak ve evren asıl halindeki gibi dürülmeye başlayacaktır.İlk patlamadan önceki halini alacak ve burada hayat yolcu-luğu son bulacak ve ahiret yolculuğu başlayacaktır.65 Evrenin genişlemesi çok hassas bir denge üzerinde olup, çok kritik bir düzeyde devam etmek-tedir. Bu düzeydeki en hafif bir değişme, evrenin sonunun gelmesi anla-mına gelmektedir. Evrenin sürekli genişleme ile bugünkü duruma geldiği düşünüldüğünde, zamanda geri gidildiğinde, başlangıçta bütün göklerin ve yerin hepsinin bitişik, bir arada olduğu sonucuna varılır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “(Düşün o) günü ki, yazılı kağıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (va’det-tiğimizi) yaparız.”66 buyurulmaktadır. Allah, bu ayette, onları kıyamet gü-nünde “kabz” edilerek eski, yani ilk hallerine geri döndürüleceğini haber

61 Dr. Haluk Nurbaki, a.g.e, s. 140

62 Zariyat, 51/47

63 Dr Haluk Nurbaki, a.g.e. s. 198

64 Celal Kırca, a.g.e, s. 165

65 Neccar, a.g.e, s. 82

66 Enbiya, 21/104

Page 44: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

44 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

vermektedir. Onların yaratılıştaki ilk hallerine döndürülmesinin, onların ki-tap gibi dürülmelerinden sonra olacağı belirtilmektedir. Buradan da bunla-rın ilk halinin bitişik/ yapışık olduğu anlaşılmaktadır.

Tüm evreni kaplayan ve “karanlık madde” denilen, gözle görülme-yen fakat varlığına ait ciddi deliller bulunan maddenin varlığı ve kütlesi he-saplandığında, evrenin “ortalama yoğunluk” değerinde, çok önemli bir artışın olduğu ortaya çıkmaktadır. Şu andaki evren yoğunluğu, son derece hassas bir denge aralığında bulunduğu ve bu yoğunluktaki herhangi bir ar-tışın, evreni kendi içine kapanmasına sebep olacağı ve uzay boyutlarında ani bir çöküş başlayacağı ifade edilmektedir.67 Bu patlamadan bir saniye sonraki genişleme hızı, milyarda bir oranda az olsaydı, evren bugünkü bü-yüklüğüne erişemeden çökmüş olacağı bildirilmektedir. Evrenin, kapalı ve açık evren modellerini ayıran kritik hıza, çok yakın bir hızla genişlemeye başladığı ve 15 milyar yıl sonra, şimdi de, aynı şekilde bu kritik hıza çok yakın bir hızla genişlediği ifade edilmektedir.68

İngiliz Astrofizik Profesörü Paul Davies’in Nature dergisinde yayım-lanan makalesinde: “Eğer evren biraz daha yavaş genişlese çekim gü-cü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik mater-yal tamamen dağılıp gidecekti. Bu iki felaket arasındaki dengenin ne kadar iyi hesaplanmış olduğu sorusunun cevabı çok ilginçtir. Eğer patlama hızı, gerçek hızından sadece milyar kere milyarda bir kadar bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti. Bu ne-denle Big Bang, her hangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi he-saplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.”69 demektedir.

Kur’an-ı Kerim, dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızının yavaşla-dığına işaret ederek; “De ki: Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıya-mete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilah size bir aydın-lık getirir? Hala duymayacak mısınız?” “De ki: Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka

67 Yalçın İnan, a.g.e, c. I, s. 26-27

68 Yalçın İnan, a.g.e, c. I, s. 25-26

69 Paul Davies, İngiliz Asrofizik Prof. Super Force: The Search for a

Grand Unified Theory of Nature, s. 184

Page 45: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 45

hangi ilah size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hala gör-meyecek misiniz?”70 buyurmaktadır.

Jeolojik araştırmalar göstermiştir ki, dünya; güneşten koptuğu sırada ekseni etrafında şimdikinden çok daha çabuk dönmekteydi. O zaman gece ve gündüzün tamamı yalnız 4 saatten ibaretti. Dünyanın dönüş hızı yavaş-ladıkça zamanla gece ve gündüz süresi artarak 24 saate kadar çıktı. Dün-yanın dönüş hızındaki eksilmenin 124 bin yılda bir saniye olduğu tespit edilmiştir. Demek ki, 432 milyon yıl sonra dünyanın dönüş hızı bir saat azalacak ve gece-gündüz süresi 25 saate çıkmış olacaktır. Tabi ki, yavaş-lama bu oranda devam ederse, dünyanın bir gün durması gerekir. O za-man dünyanın bir tarafı devamlı gündüz, bir tarafı da devamlı gece olur ki, bu durumda hayatın devamına imkan kalmaz. Bu yavaşlama zamanla ar-tabilir ve hatta bu durum daha da çabuklaşabilir. İşte bu durum da dünya hayatının kıyametidir. Ayrıca bu durum bize, dünyamızın ne kadar yaşlı olduğunu göstermektedir.

Evrenin varoluşunu incelemeden önce, evrenin önemli bir parçası olan dünyamızın varlığı ve yaşı hakkındaki tahminleri ele alalım. Dünya-mızın tarihi hakkında, tahmini bir görüş elde edebilmek için iki metod kul-lanılmaktadır. Bunlardan birisi Arz’ın sıcaklığının ölçülmesidir. Arz’ın yer-yüzünden merkezine doğru indikçe sıcaklığın arttığı, bilinen bir gerçektir. Yeraltında çeşitli derinliklerdeki sıcaklıklar ölçüldüğü zaman, bunu her bir kilometre derinlikte 30 derece arttığı görülür. Yer kabuğundan merkeze doğru indiğimizde, her kilometrede sıcaklık 30 derece artmaktadır. Bu so-ğuma temposu bize yer kabuğunun meydana gelişi hakkında bir tahmin vermektedir. Bu tahmine göre Arz’ın kabuğuna yaklaşık iki milyarlık bir yaş biçilmektedir. Diğer yönden daha sonraki araştırmalar dünyamızın yaşına dört buçuk- beş milyarlık bir zaman tahmin etmektedir. Başka bilim adam-larının farklı ifade ettikleri rakamların olduğunu da belirtmek gerekir.71

Evrimci görüşe göre, dünyamızın yaşı yaklaşık 4,5 milyar yıl olarak kabul edilmektedir. Erozyon, taşınma, depolama ve taşlaşma gibi faktör-lerle okyanusların dibinde meydana gelen tortular bir araya gelerek, sert-leşmiş bloklar oluştururlar. Yaşayan bir takım organizmalar, bu tortuların içinde kalarak, çökelen tortular, kaya şeklinde sertleşirken, bu bitki ve hay-

70 Kasas, 28/71-72

71 Prof. Dr. Hüseyin Aydın, a.g.e, s. 44-45-46

Page 46: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

46 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

van kalıntıları da, basıncın etkisiyle sertleşerek kaya parçası haline gelir. Bu kalıntılara da fosil denir. 72

Büyük patlama ile ortaya çıkan fizik kuralları, aradan geçen 13.7 mil-yar yıllık zamanda hiç değişikliğe uğramamıştır. Üstelik bu kurallar öyle in-ce hesaplar üzerine kurulmuşlardır ki, bu günkü değerlerinden milimetrik sapmalar bile tüm evrendeki yapıyı ve düzeni ortadan kaldırabilecek has-sasiyettedir.

Ünlü Fizikçi Prof. Dr. Stephen Hawking (1942 Oxford. ---) de, “Za-manın Kısa Tarihi” adlı kitabında: Evrendeki dengelerin aslında kavraya-bildiğimizden çok daha ince hesaplar ve dengeler üzerine kurulduğunu be-lirtmektedir.” Ayrıca Hawking, evrenin genişleme hızıyla ilgili olarak: “Ev-renin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang’den sonraki birinci saniyede bu oran, eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı, evren şimdiki durumuna gelmeden içine çö-kerdi.”73 demektedir.

Evrenin varlığının başlangıcından itibaren her noktada tam bir düzen hakimdir. Bütün bunlar üstün kuvvet sahibi olan yaratıcının varlığının kesin ispatı, her şeyin O’nun dilediği şekilde ve dilediği zamanda oluştuğunun da açık bir göstergesidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah, yaratmasını şöyle ifade etmektedir: “O, gökleri ve yeri, hak (bir düzen ve ölçü) ile yaratan-dır. O’nun “Ol” dediği gün (her şey) oluverir, O’nun sözü hak-tır.(doğrudur ve gerçektir.)…”74 Çünkü Allah vardır. O, örneksiz yaratandır ve akılla bilinir. Bilim yolu ile vardığımız sonuç, evrenin bir yaratıcısı oldu-ğu ve bu yaratıcının çok üstün bir güç ve bilgiye sahip olduğudur.

“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”75

Ayette her şeyin, Allah tarafından bir ölçüye veya takdire göre ve belli bir düzen ve denge içinde yaratıldığını bildirilmektedir. Bu da bize göstermektedir ki Allah, hiçbir şeyi gelişigüzel yaratmamaktadır. Zaten ev-renin varlığı da bunun en önemli delilidir.

72 Gish, Duan Tolbert, Evolution: The Fossils Say No!”, Çev. Adem Tatlı,

”Fosiller ve Evrim”, s. 61-62 73

Stephen Hawking, A. Brief History of Time, Bantam Pres, Lon-don:1988, Çev. Selma Öğünç, “Zamanın Kısa Tarihi”, s. 121-125

74 En’am, 6/73

75 Kamer, 54/49

Page 47: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 47

Kur’an-ı Kerim, göklerin ve yerin altı günde yaratıldığını söylemekte-dir: “ …O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı.( Bundan önce) Arşı su üzerinde idi. Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin…”76

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva eden Allah’tır…”77

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek Arş’a istiva eden Allah’tır…”78

“O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’ın üzerine istiva edendir…”79

Her ne kadar ayetteki altı günü, dünya günüyle altı gün diye anlayan-lar olmuşsa da, gökler ve yer yaratılmadan önce günden söz edilemeye-ceği için, bilhassa bazı çağdaş tefsirlerde bu altı günü, her birinin ne kadar süre devam ettiğini ancak Allah’ın bildiği ”altı devir” diye anlamanın daha uygun olduğu belirtilir. Allah’ın ilminin ve kudretinin sonsuzluğuna işaret eden bu ayetlerde, “gökler ve yer” ifadesinin onlardaki diğer varlıkları da içermektedir. Nitekim Allah, başka ayetlerde bu ikisinin arasında bulunan varlıkları da kendisinin yarattığını ifade buyurmaktadır.

Ayrıca yalnız yeri, yani dünyamızı iki günde yaratmıştır. “ De ki: Siz mi yeri iki günde ( iki evrede) yaratanı inkar ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbi’dir.”80 Burada gün diye bahsedilen zaman süresi, bizim anladığımız 24 saat çeken gün değil, müddetini ancak Allah’ın bildiği devirdir. Yani Allah, gökleri ve yeri altı devirde yaratmış, dünyamız da iki devirde oluşmuş ve bu günkü haline gelmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de “O gökleri ve yerleri altı günde yarattı…” şek-linde genel olarak bir altı günden bahsedilmekte, fakat bu günlerin özelli-ğinden bahsedilmemiş, uzunluğu ve kısalığı hakkında bir tanımlama bu-lunmuyor. Mahiyeti hakkında bir bilgi verilmemiştir. Ayrıca o günlerin bizim günlerimiz ile aynı veya benzer olduğuna dair hiçbir ifadeye de rastlanmı-yor. Bilakis bu konuda kullanılan ifadeler, onların bizim günlerimizden ta-

76 Hud suresi, 11/7

77 A’raf, 7/54

78 Yunus, 10/3

79 Hadid, 57/4

80 Fussilet, 41/9

Page 48: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

48 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

mamen farklı olduğunu gösterir mahiyettedir. Nitekim Allah katındaki gün-lerin, bizim günlerimizden tamamen farklı olduğunu açıkça belirten ayetler vardır.81 Kur’an-ı Kerim’de altı günde sadece yedi kat sema ve arzın yara-tıldığı ifade ediliyor. Sema ve arz kelimeleri, yerküremiz ve onun atmosferi olarak anlaşılmamalıdır. Sema ve arz olarak belirtilen ve altı gün içinde değerlendirilen bu iki kavram, bütün evreni ilgilendiren anlamları ile anla-şılmamalıdır. Bu iki kavramın, bizim üzerinde yaşadığımız yerküre ve onun atmosferinden farklı bir anlamı vardır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de yerküremiz ve onun içinde yaratılanlardan da bahsedilmiyor. Yani Kur’an-ı Kerim’de yerküre ve onun içindekilerin yaratılışı altı güne dahil edilmiyor. Altı günde yaratılış denilince yedi kat sema ve arz akla geliyor ki, bundan zahiren an-laşıldığına göre, bunlarla kastedilen de bütün evredir. Bütün evren, içinde-ki kapladığı yer düşünüldüğünde, bizim güneş sistemimiz, onun içindeki yerküremiz ve onun seması, okyanusta damla misalidir. Yeryüzü ve deniz-lerin yaratılışı, Kur’an-ı Kerim’de altı günde yaratılışın içine dahil edilemez. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen arz kelimesi yer ile tercüme edilmiş olabilir. Ama bu “yer”den maksat, üzerinde yaşadığımız yerküreden tamamen farklıdır. “Arz” kelimesinin yeryüzü anlamında kullanıldığı ayetler de var-dır.82 Fakat bunların altı günde yaratılışın dışında değerlendirmek daha doğru olabilir. Göklerin ve arzın altı günde yaratıldığının belirtildiği ayetler-de “arz” kelimesinin “yerküre” anlamından farklı olduğunu müfessirlerin birçoğu değişik şekillerde anlamışlardır. Yerkürenin yayılıp döşenmesi, yedi kat semanın yaratılmasından çok daha sonradır. Naziat suresinde yerkürenin yayılıp döşenmesinin ve canlı yaşamı için tam olarak hazır hale gelmesinin çok daha sonra olduğu anlatılmaktadır. “Sizi yaratmak mı da-ha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. Ondan sonra da yerküreyi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir fayda-lanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağ-lam bir şekilde yerleştirdi.” 83 Buradaki “sema” kelimesini “gökyüzü-dünya seması” olarak anlamak mümkündür. Dünya seması olarak anladı-ğımızda, dünya semasının yaratılış itibarı ile diğer yedi kat semadan önce olması mümkün değildir. Dolayısıyla bu şekilde anlaşıldığında da bu ayet-lerden, yeryüzünün yayılıp döşenmesinin ve canlılar için hazır hale gelme-

81 Hac, 22/47; Secde, 32/5; Mearic, 70/4

82 Naziat, 79/30; Muhammed, 47/22; Bakara, 2/11, 22

83 Naziat, 79/27-33

Page 49: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 49

sinin çok daha sonra olduğu anlaşılmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, yerkürenin yaratılışı yedi kat göklerin ve arz (yer)’in yaratılışından çok son-radır. Kur’an-ı Kerim’de bunun delillerini bulmak mümkün olduğu gibi, bi-limsel açıdan da bu şekilde olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla altı günde ya-ratılışta bahsedilen “arz” kelimesinin yeryüzü anlamına geldiği söylene-mez. Yerküre ile yedi arz’ın birbirinden farklı olduğunun bir delili de, kıya-met gününde bunların durumunun Kur’an-ı Kerim ve Hadis’lerde farklı şe-killerde tasvir edilmesidir. “Yedi arzın kıyamet gününde bir araya getiri-lip birleştirileceği,” 84 ama “yerkürenin ise uzatılıp yayılacağı ve dağ-ların da dümdüz olacağı”85 haber verilmektedir. Bütün bunlar da “yedi arz”ın bizim yerküremizden farklı olduğunu açık bir şekilde ortaya koymak-tadır. Madde aleminin genel anlamda mecazi bir deyimle “gökler ve yer” veya hakiki anlamda “evren” denilmektedir. Bütün bunlar altı günde yara-tılmış kabul edilmektedir.86 Ayrıca evrenin sürekli genişlediği, geliştiği ve değiştiği düşünüldüğünde ise bu altı günü, evrenin son bulacağı kıyamet gününe kadar olan zaman şeklinde anlamak da mümkündür.

Kur’an-ı Kerim’de bir çok yerde, yeryüzünde insanlar için rızıkların vb. yaratılışından bahsedilmektedir. Ama bunlar altı günde yaratılıştan ta-mamen farklı bir boyutta ele alınmaktadır. Sadece Fussilet suresinde altı günde yaratılış içinde, insanlar için rızıkların takdir edilmesi belirtilmekte-dir. Yerkürenin yaratılışı, evrenin ilk yaratılışından çok daha sonradır. Şu andaki bilimsel veriler, evrenin yaklaşık ömrünü 15 milyar yıl olarak, yerkü-renin ömrünü ise yaklaşık 4.5 milyar yıl olarak hesaplamaktadır. Ay yüze-yinden alınan örnekler ve de dünyaya düşen meteorların incelenmesinden çıkan sonuç da bunu desteklemektedir. Yerkürenin yaratılışı, bizim güneş sistemimiz içerisinde çok daha sonra gerçekleşen küçük çaplı bir oluşum-dur. Dolayısıyla bunu evrenin yaratılışının başlangıcı içerisinde değerlen-dirmek yanlış olur.

Kur’an-ı Kerim’de, altı günde yaratılış için kullanılan sema (gökyüzü) kelimesi de tekil ve çoğul olarak toplam 310 yerde geçmektedir. Bunların 120’si tekil olarak, diğer 190’ı çoğul olarak geçmektedir. Ayrıca arz keli-

84 Zümer, 39/67

85 İnşikak, 84/3

86 Celal Yıldırım, a.g.e, IX, s. 4785

Page 50: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

50 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

mesi de toplam 461 defa geçmektedir. Bütün bunlar Allah’ın, yerlerin, gök-lerin ve diğer bütün her şeyin yaratıcısı olduğunu vurgulamaktadır.87

Altı günde yaratılıştan bahseden ayetlerin beş tanesinde, yaratılıştan sonra Allah'ın arşa istiva etmesi dile getirilmektedir. Arş kelimesi, sözlük-te: Bir şeyin çatısı, taht vb. kralların ve yöneticilerin oturdukları yer anla-mına gelmektedir. Taht, arş ve egemenlik birbirinden ayrılmaz kavramlar-dır. Arş (taht) denilince akla egemenlik geldiği için, bu kelime egemenlik anlamını taşıyan ve saltanat makamını simgeleyen bir kelime olmuştur. Evrenin düzenini de bu şekilde düşünmek mümkündür. Evrende meydana gelen tek tek olayların özel sebepleri ve gerekçeleri vardır. Bu özel sebep-ler, başka ve genel sebeplere dayanır ve sonunda hepsi Allah’a varır. O, ilahi kudreti ile her şeyi kuşatmıştır ve her şeye hakimdir. O’ndaki hakimi-yet ve egemenlik hakikidir. Dolayısıyla O’nun bu yönünün insanlıktan farklı düşünülmesi gerekir.88 “Sonra arşa kuruldu” cümlesi, Allah’ın mülkünün tamamına egemen olduğunu, küçük ve büyük her gelişmeyi düzenlendiği-ni anlatan kinayeli bir ifadedir. Evrensel düzenin ayrıntıları bu yaygın ege-menliğe dayanır. Bu sebeple Yunus suresinde “Sonra arşa kuruldu, bü-tün işleri çekip çeviriyor.” 89 buyurularak, arş’a kurulmanın arkasından gelişmelerin planlanması ve çekilip çevrilmesi gündeme getirilmektedir. İçindeki arş kelimesinin geçtiği ayetlerin çoğunda, aynı özellik görülmekte, bu ayetlerde arş ile birlikte mutlaka evren işlerinin düzenlenmesi ile ilgili veya bu anlama gelen bir örnekten söz edilmektedir.90

Ayetlerin ve ilmin ışığı altında bu yaratılış safhalarına bakılacak olu-nursa: “…O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere ve bütün evrene hükmetmektedir.)…”91 ayetinin bildirdi-ğine göre, Allah yaratmayı, her şeyi kaplayan arşından yönetmektedir. Gökler ve yer yaratılmadan önce arş, su üzerinde idi. Tefsir kaynaklarına göre arş, kainat yaratılmadan önce bir su üzerinde bulunuyordu. Gökler ve yer bu sudan yaratıldı. O halde kainat bu hale gelmeden önce su halin-deydi. Bu halde ne kadar zaman kaldı, onu ancak Allah bilir. Bu su, gaz haline intikal etti ve her tarafı kuşatan büyük bir gaz kütlesi doğdu. İşte bu

87 Habib el- Neccar, a.g.e, s. 78

88 Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai. “El- Mizan Tefsiri”, VIII, s. 205

89 Yunus, 10/3

90 Seyyid Muhmmed Hüseyin Tabatabai, a.g.e, VIII, s. 206-207

91 Bakara, 2/255

Page 51: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 51

kütle evrenin aslıdır. Başlangıçta çok sıcak bir duman bulutu halinde olan bu kütlenin zamanla parçalara ayrılıp yıldızları meydana getirdiğini, bu ayetlerden anlıyoruz: “ Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne ,“isteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,” isteyerek geldik” dediler.”92 Bu ayette geçen “duhan” kelimesi sözlükte duman, buhar anlamlarına gelmektedir. Ayrıca renk, yani duman rengi an-lamında da kullanılmaktadır.93 Gök cisimlerinin oluşumundaki temel mad-de bu duman görünümündeki gaz bulutudur. Buna yoğunlaşmış bir enerji bulutu da denilmiştir. Duman olması hali, göklerin ve yerin vücuda gelme-sinden önceki halidir ve dolayısıyla bitişik olduğu haldir.94

“O inkar edenler, göklerle yer bitişik iken, bizim onları ayırdığı-mızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?”95 ayetinde her canlı şeyin sudan yaratıl-dığı belirtilmektedir. Buradan, varlığın yaratılmasının belirli bir canlılığın, organik varlığın ilk şartı ve temel unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Suyun canlılığın ve hayatın devamı için önemli olmasında dolayı, Kur’an-ı Ke-rim’de ön planda zikredilmesi, onun sanki varlığın temelinde duran ve ka-dim olan “ana madde” olduğu kanaatini uyandırıyorsa da öyle olmadığı açıktır.96 Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim’de, yaratılışın başlangıcından önce suyun olduğu ifade edilmektedir. Fakat bunlarda anlatılan, arşın mahiyeti bilinmediği gibi, suyun mahiyeti de bilinmemektedir. Bu sebeple bundan maksadın ne olduğunu en iyi Allah bilir demekle yetinmek en iyi yol olur.97

Ayrıca ayette geçen “ ar- Ratk” kelimesi bitişmek, birbirine yapışık olmak, “al- Fatk” kelimesi ise, bitişik iki şeyi birbirinden ayırmak anlamla-rına gelmektedir. Durum odur ki, gökler iki olayla meydana gelmiştir. Ratk olayında, dumandan bir kütle olan göklerin parçaları bir araya gelerek top-lanmış, birbirine yapışmıştır. Fatk olayında ise, birbirine sıkışmış gazlar parçalanarak parçalara ayrılmaya başlamış, ayrılan parçalar kütle kütle

92 Fussilet, 41/11

93 Rağıp el-İsfehani, a.g.e, s. 310

94 Prof. Dr. Süleyman Ateş, a.g.e, VIII, s. 127

95 Enbiya, 21/30; Nur, 24/45; Furkan, 25/54

96 Prof. Dr. Hüseyin Aydın, “İlim, Felsefe ve Din Açısında Yaratılış ve Ga-

yelilik”, s. 52-53-55-56 97

Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Komisyon, “Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir”, III, s. 154

Page 52: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

52 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

olup yıldızları meydana getirmiştir. Dünyamız da bu gaz kütlesinden kop-muştur. Birçok ilmi delil de bunu doğrulamaktadır.

“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imti-han etmek için, Arş’ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yara-tandır. Yemin ederim ki, (Rasulüm!): “Ölümden sonra muhakkak diril-tileceksiniz” desen, kafir olanlar derhal “Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir.” derler.” 98 Bu ayette “arşı su üzerinde iken gökleri ve yeri yarattı” şeklinde ifade edilmektedir. Dolayısıyla buradan gökler ve yer yaratılmadan önce arşın su üzerinde olduğu anlamı çıkmaktadır. Bü-tün bunlar göstermektedir ki, Ku’an-ı Kerim’de yaratılıştan önce arşın su üzerinde olması ifadesi açık bir şekilde yer almaktadır. Fakat bu konuda geniş bir açıklama bulunmamaktadır. Bazı efsanelerde su, kadim bir varlık olarak kabul ediliyor olsa da, Kur’an-ı Kerim’de bunu doğrulayan bir bilgi bulunmamaktadır. Göklerin ve yerin yaratılışı sırasında, Allah’ın arşının su üzerinde olduğunun zikredilmesi, suyun ezeli bir madde olduğunu göster-mez. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de suyun “yaratma” ifadesi asla geçmemekte-dir.

Ayrıca dünyanın merkezinin ateş olmasıdır. Merkeze doğru indikçe her 33 metrede bir derece hararetin arttığını görmekteyiz. Yani 30 km. sonra arz içindeki ısı, kabuğundaki ısıdan bin derece fazladır. Dünyanın her tarafında bulunan yanardağlar, dünya merkezinin ateş olduğunu gös-terir. Yanardağlar yer kabuğunun zayıf noktalarıdır. Dünyanın merkezin-deki buharlar kratere basınç yaparak, kendilerine bir yol açar, oradan çok yükseklere ve uzun mesafelere erişmiş demirler ve lavlar fışkırtırlar. Sıcak su kaynakları da arzın merkezinin sıcaklığını gösterir. Güneş ışığının tahlili sonucunda güneşi meydana getiren unsurların, dünyayı meydana getiren unsurların aynı olduğu anlaşılmıştır. Nihayet Ay’a da gidildi, onun da dün-ya elementlerinden meydana geldiği anlaşıldı. Böylece ilim; dünya, güneş, ay ve bütün gök cisimlerinin birleşik bir gaz kütlesinden koptuğunu ispat-lamıştır. Kur’an-ı Kerim de bu durumu asırlar önce söylemiştir.99

Dünyanın yaratılışı ve şekli konusunda; ilim, dünyanın gaz şeklinde güneşten koptuğunu, bu gazın kendi etrafında dönerken yavaş yavaş so-

98 Hud, 11/7

99 Prof. Dr. Süleyman Ateş, “ İslam’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Ce-

vaplar” s. 259-261

Page 53: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 53

ğuyup donarak zamanla yüksekliği artan dış düzeyi meydana getirdiğini, meydana gelişi sırasında dünyadan yükselmekte olan gazların ve buharla-rın, sonradan su buharı veya yağmur şeklinde tekrar kendi üzerine inerek, zamanla denizleri ve okyanusları meydana getirdiğini söylemektedir. Yani önce dünya yaratılmış, sonra da su meydana gelmiştir. Bu suretle bitkinin çıkması için gereken toprak ve su Eleman*ları meydana gelmiş ve daha sonra bitki çıkmıştır. Suda eriyen maddelerin birikmesi dağları meydana getiren kayaları meydana getirmiştir. İşte Kur’an-ı Kerim de bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “ Ardından arzı (yeri elips şeklinde) düzenleyip döşedi.” “Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.” “ Ve ona dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.”100

“Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.”101

Öncelikle insanın yeryüzünde huzur ve mutluluğu için Allah’ın yarat-tığı nimetlere işaret edilmektedir. Ayette geçen “dahaha” yaydı anlamına gelmektedir. “Dahv” veya “Dahy” mastarından gelir. Dahv, yaymak an-lamına gelse de dümdüz yaymak değil, yusyuvarlak yaymak anlamına ge-lir. Bu kelimenin bütün türevlerinde bir yuvarlaklık anlamı vardır. Kelimenin esasında bir yuvarlaklık ve küresellik* vardır.

Arzın küreselliğini ifade eden diğer bir ayette de: “… Allah, geceyi gündüze dolar (örter), gündüzü de geceye dolar (örter)…”102 buyurmak-tadır. Dünyanın yuvarlak olduğu açıkça ifade edilmektedir. Ayette geçen “Tekvir” kelimesi, küre şeklinde sarmak anlamına gelir. Gecenin gündü-ze, gündüzün geceye sarılması ancak küre şeklinde olur. Bilindiği gibi küre dünyamız, güneşin karşısında sağdan sola doğru dönmektedir. Güneşe karşı yüzü gündüz, karşı olmayan yüzü gecedir. Böylece bir yandan gece, gündüzün; öte yandan gündüz, gecenin üzerine sarılmakta ve ayette açık-

* Eleman: Astrolojik terim olarak; Ateş, Toprak, Hava ve Su’dur. Bilincin dört temel ruhsal sürecinden biridir.

100 Nazi’at, 79/30-31-32

101 Nahl, 16/15

* Küresellik: Küre ile ilgili olan, küre biçiminde olan demektir. Ayrıca al-gımız dahilinde gözlemsel ve deneysel olarak tespit ettiğimiz dünya ile ilgili, dünyayı kapsayan ve dünyada geçerli olan demektir. Evrende birçok şey küresel yapıdadır.

102 Zümer, 39/5

Page 54: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

54 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lanan sarılma olayı sürüp gitmektedir. Bu durum, küreden başka bir şekil-de olamaz.

Kur’an-ı Kerim’den ilham alan İslam bilginleri, Avrupa’dan asırlarca önce dünyanın yuvarlak olduğunu, hem kendi ve hem de güneş etrafında döndüğünü söylemişlerdir. İmam-ı Gazali:(450/1058-505/1111) “Ay tu-tulması, arzın ay ile güneş arasına girmesinden ileri gelir. Çünkü ay, ışığını güneşten alır. Arz, yuvarlaktır. Gök her taraftan onu kuşatmış-tır…” 103 demektedir.

Muhyiddin İbn-i Arabi*, “Futuhat” adlı eserinin birinci cildinde şöyle demektedir: “Allah, kemal sahibidir. Kainatta kendi kemalini göster-miş, gökleri mükemmel yaratmıştır. Mükemmel şekil küredir. Onun için Allah, kainatı küreler halinde yaratmıştır. Dünya küre şeklindedir ve kendi ekseni etrafında dönmektedir. Bu dönüşünden gece ve gündüz meydana gelmektedir.”

Samanyolu galaksisindeki bilinen 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş, kütlesi sıcak gazlardan oluşan ve çevresine ısı ve ışık yayan bir yıldızdır. Güneşin çapı dünya çapının 110 katı (1.400.000 km), hacmi 1.3 milyon katı kadardır. Güneşin yoğunluğu ise Dünya’nın yoğunluğunun 1/4’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70.000 km hızla dö-ner. Bir turunu ise 25 günde tamamlar. Güneşte hidrojenin, helyuma dö-nüşmesi sırasında büyük bir enerji ortaya çıkar. Saniyede 564 milyon ton

103 İmam-ı Gazali, “Tehafütü’l-Felasife” (Filozofların Tutarsızlığı), s.4

* Muhyiddin İbn-i Arabi : (560/1165 - 638/1239) Futuhat adlı 4 ciltlik eseri, Ekrem Demirli tarafından çevrilmiş ve Litera Yayınları tarafından basılmıştır. İbn-i Arabi, İspanya’da yetişmiş bir bilgindir. Yaşadığı dö-nemde Müslüman İspanya Endülüs’e, Avrupa’dan Hıristiyan öğrenci-ler ve Papazlar gelip ilim öğreniyorlardı. İşte bu dönemde dünyanın yuvarlak olduğunu Avrupalılar, Müslümanlardan öğrendiler. Kristof Kolomb (1451-1506 İspanya): Dünyanın yuvarlak olduğunu Müslü-manlardan öğrenmiştir. Galileo (1564-1642): Dünyanın yuvarlak ol-duğunu ve döndüğünü Gazali’den asırlarca sonra söylemiş ve bu dü-şüncesini içeren çalışmasını “İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşma-lar”adlı eserinde,1632 yılında yayınlamış ve ancak eseri 1633 yılında yasaklanmıştır. Ancak sözünden dönmek pahasına kurtulabileceğini şart koşmuşlardı. O, İddiasında ısrar etti. Kutsal Engizisyon mahkeme-since müebbet hapse mahkum oldu. Cezası evinde göz hapsine çev-rildi. 70 yaşında hapsedilen Galileo, kör oldu ve 1642 yılında öldü. O dönemde Avrupa’da, büyük bir bağnazlık hüküm sürmekteydi.

Page 55: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 55

hidrojen, helyuma dönüşür. Bu da her saniye Güneşin, 4.5 milyon ton ha-fiflemesine yol açmaktadır.

Güneşteki nükleer kaynaşma olayı sonucunda kızıl kırmızımsı bir alev 15-20 bin km yükselir ki, bu olaya “Güneş Fırtınası” denir. Bu bilgile-re bakarak bir gün, Güneşin çevresine ısı ve ışık yayamayacağını ve dola-yısıyla yeryüzünde hayatın sona ereceğini düşünebiliriz. Ancak bu, çok uzun yıllar sonra olacak bir olaydır. Güneşin yüzey sıcaklığı 6.000 °C ve merkezindeki sıcaklık ise 1.5 milyon °C’dir. Güneşten çıkan enerjinin 2 milyonda birlik kısmı yeryüzüne ulaşır. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, Dünya’da bilinen bütün petrol, kömür ve ormanlardan elde edilecek enerjiye eşittir. Güneş ışınları 8.5 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş Dün-yaya en yakın yıldızdır.

Bizim yıldızımız olan dünyaya en yakın yıldız Ay’dır. Bizden 400.000 km. uzaklıktadır. Demek ki, gök boşluğu içinde Ay, bize pek yakındır. Ay’dan sonra bize en yakın yıldız Güneş’tir. Bizden uzaklığı yaklaşık 150 milyon km’dır. Ancak bu uzaklık, devamlı olarak değişir. Çünkü dünya, gü-neş etrafında tam dairevi değil, elips şeklinde bir yörüngeden hareket eder. Güneşin çapı, ortalama olarak 864.000 Mil*dir. Güneşin kütlesi, dünya kütlesinin takriben 332.000 katıdır.

Kur’an-ı Kerim, güneşin de hareket ettiğini bildirmektedir. “Güneş de kendi yörüngesinde yürüyüp (akıp) gitmektedir. Bu, mutlak güç sahi-bi ve bilgin olan Allah’ın(düzenlemesi) takdiridir.” “Ay için de sonun-da kuru bir hurma dalına döneceği konak yerleri (evreler) tayin ettik.” “Ne güneş ay’a yetişebilir. Ne de gece gündüzü geçebilir. Bunların her biri bir felekte (yörüngede) yüzerler.”104

Bu ayetlere göre, güneş sisteminin, yörüngesinde hareket ettiğini, güneşin yakın olana doğru değil, uzak olana doğru gittiğini ve kendisi için tespit edilen yörüngede seyrettiği ifade edilmektedir. Güneşin hareketini Kur’an-ı Kerim, asırlarca önce haber vermiştir. Halbuki ilim, yakın zamana kadar güneşin sabit bir noktada kendi ekseni etrafında döndüğünü söyle-mekteydi. Yapılan araştırmalar gösterdi ki, güneş de kendi sistemi ile be-raber bir burca doğru seyretmektedir.105

* Mil: Bir uzunluk birimidir. Bir mil, 1.609.344 km.’dır 104

Yasin, 36/38-39-40 105

İmam-ı Gazali, a.g.e, s. 4

Page 56: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

56 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Kur’an-ı Kerim’de Güneş ve Ay’dan bahseden ayetler oldukça fazla-dır. Ayetlerde Güneş için, “Sirac”(lamba) veya “Vehhac”(parıl parıl par-layan, yanıp tutuşan) kelimeleri kullanılmıştır. Ay için ise, “Munir”(ışıklı, aydınlatıcı) kelimesi kullanılmıştır. Gerçekten de güneş kendi içindeki nük-leer reaksiyonlar sonucunda büyük bir ısı ve ışık üretirken, Ay sadece Gü-neş’ten aldığı ışığı yansıtmaktadır. Ayetlerde bu durum şöyle ifade edilir: “Görmüyor musunuz, Allah, yedi göğü (birbirleri ile uyum içinde) taba-ka tabaka nasıl yaratmıştır?” “Ay’ı, bunların içinde bir nur (ışık) kıl-mış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır?”106

Ayrıca, “Sizin üstünüze sapasağlam yedi gök bina ettik.” “Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı (parıldadıkça parıldayan) bir kandil (gü-neş) kıldık(yarattık).”107

“Gökte burçlar kılan(yerleştiren), orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir Ay yaratanın (Allah’ın) şanı çok yücedir.”108

Görülmektedir ki, Kur’an-ı Kerim’de Güneş ile Ay arasındaki farklılık açıkça görülmektedir. Birisi ışık kaynağı, diğeri ise, ışık yansıtan bir cisim olarak tasvir edilmiştir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de, öncelikle gözlemlenebilen gök cisimleri olan güneş ve Ay’dan başlayarak, bu yörüngelerin ve hesaplı olmalarının örnekleri verilir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim :”Güneş ve Ay (belli) bir hesaba göre hareket etmektedir.”109

“Gecey’i, Gündüz’ü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.”110

“Özen içindeki yollara ve (yıldızların dolaştığı ) yörüngelerle do-natılmış göğe andolsun.”111 buyurmaktadır.

Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde, doğru bir çizgiden ancak 2.8 mm. ayrılır. Dünyanın çizdiği bu yö-rünge kıl payı şaşmaz, çünkü yörüngeden 3 mm’lik bir sapma bile büyük felaketler doğururdu. Sapma 2.8 mm yerine 2.5 mm olsaydı, yörünge çok

106 Nuh, 71/15-16.

107 Nebe’, 78/12-13

108 Furkan, 25/61

109 Rahman, 55/5

110 Enbiya, 21/33

111 Zariyat, 51/7

Page 57: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 57

geniş olurdu ve hepimiz donardık. Eğer sapma 3.1 mm olsaydı hepimiz kavrularak ölürdük. Böyle bir sistemin başıboş işlemesi imkansızdır.112

Dünyadan bakıldığında parlayan bir topu andıran güneşin çapı: 1.400.000 km’dir. Güneş hakkında bildiklerimizin çoğu, etrafa yayıldığı ışı-ğın analizine dayanmaktadır. Yaklaşık 5-6 milyar yaşında (orta yaşlı) olan güneşin büyük kısmını Hidrojen %72, Helyum %26, geri kalan kısmını %2 Oksijen, Karbon, Azot, Aliminyum, Sodyum, Potasyum, Bakır ve Demir teşkil eder. Güneşte bulunan elementler yer kürede de mevcuttur. Güneşin maddesi, ne sıvı, ne katı ve ne de gazdır; maddenin dördüncü hali olarak kabul edilen plazma*dır. Kainattaki toplam maddenin %99’dan fazlası plazma halinde bulunur. Güneşin en iç kısmı, dünyadaki sudan 160 misli daha yoğundur. İç kısmının sıcaklığı ise 15 milyon santigrat derece-dir. Güneş bu yoğunluk ve sıcaklığa sahip olarak yaratılmasaydı, sebepler planında bu muazzam enerjinin üretildiği bir fabrika olamazdı. Güneşi sı-cak ve parlak tutan enerji kaynağı en iç kısmında yer alan fırınlardır.113

Kur’an-ı Kerim: “O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.”114

“(O), iki doğunun ve iki batının Rabb’dir.”115

“Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve Batıların Rabbi’ne yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter.”116 emirle-rinde, doğulardan (çoğul) ve iki doğu ve iki batıdan bahsedilmektedir. Her üç ayette de doğu (meşarik) ve batıların (megarib) çoğul olarak kullanıl-mış olması, 14 asır boyunca Kur’an-ı Kerim tefsircilerini oldukça zorlamış-

112 Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz/1983 sayısı

* Plazma: Basitce gaz haldeki maddelerin manyetik kutuplaştırmaya bağlı doğrusal noktalarda oluşan fiziksel ve kimyasal reaksiyonun kontrol-lü etkileşim sürecine verilen genel addır. Plazma, kimya ve fizikte "iyonize olmuş gaz" anlamına gelmektedir. İyonize gaz için kullanılan plazma kelimesi 1920'li yıllardan beri fizik litaratüründe yer etmeye başlamıştır. Kendine özgü niteliklere sahip olduğundan, plazma hali maddenin katı, sıvı ve gaz halinden ayrı olarak incelenir.

113 Dr. Hamza Aydın, “Gezegenleri Güneşin Etrafında Gezdiren Ne?” Ko-nulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ocak/2007 (336), s. 576

114 Saffat, 37/5

115 Rahman, 55/17

116 Mearic, 70/40

Page 58: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

58 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

tır. Çünkü meşarik ve megarib kelimeleri çoğuldur; “doğular” ve “batılar” manasına gelmektedir. Bundan dolayı, ayetlerdeki iki doğu ve iki batı veya doğular ve batıların manasını güneşin doğuş ve batışı ile yorumlamak da-ha isabetli olabilir. Yaz ve kış mevsimlerine göre doğma ve batmanın yer-leri değiştiği için “iki doğu” ve “iki batı” tabiri kullanılmıştır.

Bütün bu sistem içinde hiçbir uygunsuzluk, hiçbir çelişki yoktur. Yani evrendeki her şey Allah’ın kontrolündedir. O Allah ki, ”Gökyüzünü ko-runmuş bir tavan yaptık; onlar ise oradaki (Allah’ın varlığını gösteren) ayetlerinden (işaretlerinden ve delillerinden) yüz çevirmektedirler.”117 buyurarak korunmuş ve direksiz duran bir gök yüzünün varlığı işaret edil-mektedir.

“Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. (Bun-ların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir…” “Yeri dö-şeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün mey-velerden çifter çifter yaratan O’dur…”118

Modern ilmin bir keşfi olan bitkilerdeki döllenme olayını haber veren bu ayet, Kur’an’ın mucize olduğunun açık delillerinden biridir. Ayrıca Allah, bir başka tabiat kanununa işaret etmekte ve gökyüzündeki bu cisimleri bi-zim görebileceğimiz bir direk olmaksızın kudretiyle yükseltip yönettiğini haber vermektedir. O, bu büyük kütleleri uzay boşluğunda hareket eden bir sisteme bağlamış, bunları birbirinden uzak tutmak ve birbirine çarp-mamalarını sağlamak için bu kütlelere merkezkaç kuvveti ve kütlesel çe-kim gücü yerleştirmiş ve böylece bir denge sağlamak suretiyle bunların sonsuz olarak birbirlerinden uzaklaşmalarını veya birbiri üzerine düşmele-rini önlemiştir. Ayette Allah’ın Güneş’i ve Ay’ı emrine boyun eğdirdiği, bun-ları kullarının hizmeti için yarattığı ve her birinin belirlenmiş bir vakte, yani kıyamete kadar akıp gideceği bildirilmektedir. Bu cisimler durağan değil, hareket halinde bir sisteme bağlı bulunmaktadır. Ay dünya çevresinde, dünya güneş çevresinde ve güneş ise uyduları ile birlikte bir sistem olarak kendi yörüngesinde belirli bir süreye kadar akıp gidecektir.

Siz şu anda bu cümleyi okurken güneş, 564 milyon ton Hidrojeni 560 ton Helyum’a dönüştürdü ve geride kalan 4 milyon ton Hidrojen’i de enerji-

117 Enbiya, 21/32

118 Ra’d, 13/2-3

Page 59: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 59

ye çevirdi. Bu olay sonucu milyonlarca atom bombasının patlamasıyla or-taya çıkabilecek enerjiye eş, korkunç bir ışık ve radyasyon yağmuru oluş-tu. Bize sadece güzel bir sıcaklıkla aydınlık ileten güneş, aslında şu anda kıpkırmızı gaz bulutlarından oluşan derin bir kuyudur. Güneşin ürettiği enerjinin miyarda birini kullanıyoruz. Saniyeler ve saatler geçiyor, güneş hiç durmadan enerji üretiyor. Güneşin bütün zararlı ve öldürücü ışınları bi-ze ulaşmadan önce atmosfer ve dünyanın manyetik alanı tarafından süzü-lüyor. Güneş, bizim yaşamamız için özel olarak yaratılmış bir ışık kayna-ğıdır.119

Allah, Kur’an-ı Kerim’de bunun hikmetini, birçok emrinde şöyle açık-lamaktadır. “Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkarandır…” “O, adetleri üze-re hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir.” “O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsı-nız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”120

“Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bil-meniz için ona (ay’a) birtakım menziller takdir eden O’dur...”121

“Yeri de biz döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz.”122

“O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır…”123

“Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekille-rinizi de güzel yaptı…”124

Göklerin ve yerin yaratılması, bulutlardan suyun indirilmesi ve bu su sayesinde ölmüş olan yeryüzüne yeniden hayat verilmesi, burada canlılar için rızık olarak türlü türlü bitkilerin bitirilmesi olayı, Allah’ın varlığı ve birli-ğini ispat konusunda Kur’an-ı Kerim’in sıkça başvurduğu delillerdendir. İn-sanın dışındaki varlıkların insanın hizmetine verilmesidir. Bu anlamda yer ve gökler tamamı ile insanın emrine verilmiştir. Ayetlerin beyanına göre Al-

119 Yalçın İnan, “Kosmostan Kuantuma-2” s. 23

120 İbrahim, 14/32-33-34

121 Yunus, 10/5

122 Zariyat, 51/48

123 En’am, 6/96

124 Teğabün, 64/3

Page 60: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

60 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lah; güneşi, ayı, geceyi, gündüzü, denizleri, nehirleri, uzay boşluğunda yü-zen varlıkları, dağları, rüzgarları, bulutları ve yıldızları insanın hizmetine boyun eğdirmiştir. Ancak evren ve nimetler insanın mülkü değildir, ona emanet edildiğini bilmek gerekir.

Dünya kendi etrafında günde bir, güneş etrafında ise yılda bir defa dönmektedir. Günlük dönüş gece ile gündüzün, yıllık dönüş ve eğim ise mevsimleri oluşturmaktadır. Ay, yörünge düzlemine oranla 83 derece 30 dakikalık eğime sahip bir eksen etrafında döner. Dönüş süresi, Ay’ın yer etrafındaki dolanım süresine eşittir. Yerin, Ay üzerindeki çekim etkisinin sebep olduğu gelgit* olayı bu eşitliği sağlamıştır. Bu sebeple ayın yeryü-zünden daima aynı yüzü gözlenir. Ayın yer etrafındaki dönüşü 27 gün 7 saat 43 dakika 25 saniyedir. Fakat yerin, güneşin çevresinde dönmesi se-bebiyle bu hareketini 29 gün 12 saat 44 dakika 3 saniyede tamamlar. Ay, güneş ve dünyanın birbirine nispetle açısal durumu, konumu ve ışık etkisi sebebiyle biz Ay’ı, o değişmediği halde her gece ayrı bir yerden doğarken ve farklı şekillerde görürüz.125

Sabahın aydınlanması, gecenin sakinliği, ay ve güneşin şaşmaz bir matematiksel nispetle, insanların zamanı ve daha başka astronomik ve coğrafi ölçüleri bulmalarına imkan verecek şekilde işlevlerini sürdürmeleri de Allah’ın düzenlemesi olduğu açıkça ifade edilmektedir.

İnsan, kainattaki muhteşem düzen üzerinde ve hemen bunun yanın-da kendi yaratılışındaki seçkin özellikler hakkında düşünmeye, her şeyden önce bu alemi var eden irade ve kudretin ihtişamını kavramaya yönlendi-rilmektedir.

Göklerde ve yerde her ne varsa Allah’ındır, tamamı O’na gönülden boyun eğmişlerdir. Çünkü evren ve içindekiler O’nun eseridir. Evrende her şeyin düzenini büyük kuvvet ve kudret sahibi olan Allah sağlamaktadır. Evrendeki bu muazzam düzenin kendiliğinden var olduğunu ve kendiliğin-den hareket halinde olduğunu iddia etmek, ancak olsa olsa deliliktir, her

* Gelgit veya Med Cezir: Bir gök cismi üzerinde başka gök cisimlerinin uyguladığı kütle çekimi kuvvetleri nedeniyle oluşan çevrimsel biçim bozulmaları demektir. En çok bilineni, Ay ve Güneşin göreli konumla-rındaki değişmelerin etkisiyle yer yüzeyinde deniz düzeyinde ortaya çıkan dönemli değişmelerdir.

125 Mahmut Kaya- Muammer Dizer, “Ay”, s. 182-186; Celal Yeniçeri- Ya-vuz Unat,“Güneş”, s. 288-294

Page 61: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 61

şeyi ve kendi varlığını inkar etmek demektir. Kur’an-ı Kerim’ın ifadesiyle, sağır, dilsiz ve kör olmak demektir. İşte bu düzen, Allah’ın varlığını en açık bir şekilde göstermektedir. Hatta O’nun varlığını anlamak için başka tarafa bile gitmeye gerek yoktur. İnsanın kendisi de bunun en açık diğer bir deli-lidir. İnsan bir varlığa dayanmak ve ruhunu sarsılmaz bir köke bağlamak ihtiyacındadır. Ancak dünyada mükemmel yoktur, mükemmeli düşünürüz. Biz insan olarak eksiğiz, mükemmel değiliz. Mükemmel olan sadece ve ancak Allah’tır. Mükemmel olduğunu bilmemizi ısrarla istemektedir. Al-lah’ın yarattığı her şey de mükemmeldir. Büyük hacimlere sahip ve her biri şaşırtıcı bir hızla birbirine çarpmadan, her biri kendi yörüngesinde seyre-den bu sayısız yıldızları bir düzenleyen ve idare eden yok mudur? Evren-deki bu düzen tesadüf eseri midir? Elbette ki, bunun bir yaratıcısının ol-ması gerekir. O, her yerde vardır, ancak sahip olduğumuz bu göz ile gö-rülmez, O’nu ruh gözümüzle sezeriz.

“De ki: Göklerde ve yerde neler var, bir bakınız? Fakat ayetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.”126 buyur-maktadır.

Ayette yer ve göklerdekilere ibret gözüyle bakılması istenmektedir. Bu tür kanıtların ve peygamberler tarafından yapılan uyarıların, aklını doğ-ru yolda kullanmayanlar için iman yeteneğini kaybedenlere fayda etmeye-ceği belirtilmektedir. Böylece inanmayanları, buna zorlamanın faydasız ol-duğuna dair bir psikolojik tahlil yapılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de cehennemin halini tasvir ederken Allah, “…Ce-hennemin ateşi dindikçe (sönmeye yüz tuttuğu zaman), onlara çılgın ateşi artırırız.”127 buyurmaktadır.

Acaba cehennemin ateşi nasıl kendi kendisini yeniliyor? Biz bundan, dünyadaki güneşin durumuna da bir işaret sezmekteyiz. Güneş, devamlı yanan bir ateştir. Dünya var olduğundan beri bu ateş yanıp durmaktadır. Bu nasıl oluyor, güneş nasıl ısısını kaybetmiyor? Güneşin içindeki atomlar, devamlı parçalanmakta ve bu zincirleme parçalanmadan devamlı olarak güneşin harareti yenilenmektedir. Bu durum, kıyamete kadar böyle devam edecektir. İşte Cehennem ateşinin de devamlı olarak kendini yenileyerek artması, güneşin haline benzemektedir.

126 Yunus, 10/101

127 İsra, 17/97

Page 62: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

62 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Kur’an-ı Kerim’de “Necm” ve “Kandil” kelimeleri ile ifade edilen yıl-dızlar, ayetlerdeki kullanımda iki temel vasfa sahiptir. Biri ışık kaynağı ol-maları, diğeri yön tayininde ve yol bulmada faydalı olmalarıdır. Özellikle kıyamet tasvirlerinin yapıldığı surelerde, yıldızların ışıklarının söndürüle-ceği ve karartılacağı ifade edilmektedir. Kendisi de bir yıldız olan güneşten bahsedilirken “Kandil” kelimesi kullanılmaktadır. Gökyüzünü süsleyen yıl-dızlardan da bahsedilirken, “Kandil” kelimesi kullanılır. Ay için özellikle “Nur” kelimesi kullanılır. Yani yıldızlarla, yıldız olmayan cisimlerin ayırımı yapılmıştır ki, bu Kur’an-ı Kerim’in önemli mesajlarından birisidir.

Yıldızlar ile ilgili ayetlerde; yön tayininden bahsedilen ayetler ince-lendiğinde, insanların gökyüzündeki yıldızlardan faydalanarak doğru yön-leri tespit ettikleri anlaşılmaktadır. Bu ayetlerin hepsinde “Necm” kelimesi kullanılmıştır. Orta çağda coğrafi keşiflerin başlamasında çok önemli rolü olan pusulanın icadından önce, gece yolculuklarında yön tayini sadece yıldızlara göre tespit edilmekteydi. Kur’an-ı Kerim: “Hayır, yıldızların yer-lerine (mevkilerine) yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçek-ten büyük bir yemindir.”128 buyurmaktadır.

Yıldızların doğduğu veya battığı yerler, dolaştığı menziller, yani yö-rüngeler ve özellikle kıyamet sırasında yıldızların düşeceği yerler şeklinde açıklanmaktadır.

Ayrıca “O Allah ki, gökleri, sizin görebileceğiniz bir direk olma-dan yükseltti...”129 buyurmaktadır. Bir şeyi yükseltmek, onu etrafındaki-lerden uzaklaştırmak demektir. “Çekim”i böyle tarif etmek mümkündür. Gökler yıldızları, ayı ve güneşi içine alır. Allah, bunları bir direkle yükselt-miştir. Ama bu direk, bizim görebileceğimiz türden bir direk değildir. Bu di-rek, cisimler arasında bulunan itme kuvvetidir. Gök cisimleri, birbirini it-mekte ve böylece birbirinden uzaklaşmakta ve yükselmektedir.

Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Allah, sizin görebileceğiniz bir direk olmadan gökleri yarattı…”130

“…Göğü, arz (yer) üzerine düşmekten tutuyor. Ancak Allah’ın izniyle düşer...”131

128 Vakı’a,56/75-76

129 Ra’d, 13/2

130 Lokman, 31/10

131 Hac, 22/65

Page 63: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 63

Yer ve gök dengesi ile birlikte evrendeki bütün yasaların ve oluşların tamamı Allah’ın dilemesine ve yaratmasına bağlı bulunduğuna dikkat çe-kilmektedir.

Yani cisimler birbirini çekmekte, gök yer üzerine düşmek istemekte-dir. Ancak görülmeyen bir direkle Allah, bunları birbirinden belirli uzaklıkta tutuyor ve birbiri üzerine düşmelerine engel olmaktadır. .Fakat zamanı ge-lince Allah’ın izniyle gökler, yer üzerine düşecek ve cisimler birbirine çar-parak parçalanacaktır. Görülmeyen direk, cisimler arasında bulunan bu güçlere delalet etmektedir. Bu itme ve çekme güçleri denktir.

Bu güçler arasındaki denge ile ilgili Kur’an-ı Kerim: “Allah, göğü yükseltti ve dengeyi koydu.”132

“Gök” anlamına gelen “sema” kelimesiyle, üzerimizde yükselen uç-suz bucaksız alemin, milyarlarca galaksi ve gök cisminin içinde yer aldığı ve belli bir düzene göre hareket ettiği kozmik uzayın kastedildiği söylene-bilir. “Göğün yükseltilmesi” hakikat anlamı esas alınarak bize nispetle yüksekte olması veya mecazi anlamda düşünerek manevi bir yüksekliğe sahip olması şeklinde yorumlanabilir. Allah, evrende denge kanunları koymuştur. Bütün varlık ve oluşlar arasında, evrenin belirli bir sistem dahi-linde yürümesini sağlayan bir genel denge mevcuttur.

Bilindiği gibi her yüz metre yükseldikçe hava basıncı bir derece aza-lır, nefes almak zorlaşır. 15-16 bin metre yükseklikte basınç o kadar düşer ki, damarlardaki kan, dışarı fışkırır ve 22 bin metre yükseklikte özel cihaz-lar olmadığı takdirde, insan nefes alamaz, göğsü daralır ve ölür. İlim dün-yasının tespit ettiği bu gerçek, Kur’an-ı Kerim’in söylediği ile aynıdır. Kaldı ki, Hz. Muhammed (s.a.v.), ne uçağa binmiş ve ne balonla göğe uçmuştur ki, göğe yükselmekle hava basıncının düştüğünü, oksijenin azaldığını ve insan göğsünün daraldığını bilebilsinler. O halde bu bilgi kendisine başka kaynaktan, yani Allah’tan geliyordu. İşte konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Ke-rim: “Allah kimi hidayete sevk etmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar. Kimi de delalete (saptırmak) terk etmek isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi daraltır ve sıkıntılı yapar. Allah inan-mayanlara azabı (sıkıntıyı) işte böyle verir.”133 buyurmaktadır.

132 Rahman, 55/7

133 En’am, 6/125

Page 64: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

64 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Allah, birinin hidayete ulaşmasını dilerse onun gönlünü İslam’a açar, ona sevdirir ve kabul ettirir. Eğer birinin haktan uzak kalmasını istiyorsa onun da kalbine hakkı benimseyip sevmesini engelleyici bir darlık ve sıkın-tı verir. Bilindiği gibi, yükseğe çıkıldıkça hava basıncı düşer ve irtifanın art-ması oranında nefes almak da güçleşir. Böyle bir tabiat kanununun henüz bilinmediği bir dönemde, Kur’an-ı Kerim’in bu kanunu açıkça ifade etmesi, onun kesin bir mucizesidir.

Kur’an-ı Kerim, rüzgarın “aşılayıcı” özelliğinden bahseder: “Aşıla-yıcı olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.”134 buyur-maktadır.

Bitkileri aşılayan rüzgarın, canlıların su ihtiyaçlarını karşılayan yağ-murlar da Allah’ın hazinelerinden gelen nimetlerdir. Rüzgar esmese aşı-lanma olmaz, yağmur yağmasa canlılar su bulamaz ve hayat sönerdi. Bunları insan depolamış da olsa, o depolardan gelmiyor. Hepsinin hazine-si Allah’a aittir. Her an yaşadığımız bu olaylar bize normal ve sıradan geli-yorsa da, her birinde Allah’ın sonsuz kudreti vardır. Yeryüzündeki suyun önce güneşten gelen yeterli ölçüdeki ısıyla buharlaşması, buharların uy-gun meteorolojik şartların yardımıyla ve ayrıca esen rüzgarların, fırtınala-rın denizlerden kaldırdığı tuz zerrecikleri ve karalardan kaldırdığı toz zer-reciklerinden oluşan yoğunlaşma çekirdekleri sayesinde üst atmosfer ta-bakasına taşınması ve burada uygun fiziksel ortamda tekrar yoğunlaşarak kazandığı ağırlıkla, hızında ivme olmadan ve tahribata yol açmayacak öl-çüdeki sabit bir hızla yere inmesi olayıdır.

Ayette geçen “aşılama” kelimesinin Arapça karşılığı hem bitkilerin ve hem de bulutların aşılanması anlamını taşımaktadır. Nitekim modern bilim rüzgarların her iki işleve de sahip olduğunu göstermiştir. Rüzgar, bitkilerin eşleşme görevini yaparlar. Rüzgar aracılığı ile bitkilerin dişi ve erkek üre-me hücreleri birbirine ulaştırılarak, dünyadaki bitki hayatının devamı sağ-lanılır. Ayrıca rüzgar, yağmur damlasının oluşmasında rol oynayacak kris-talleri taşıyarak bulutları aşılamış olurlar ve daha birçok görevleri vardır.

Ayette rüzgarın bir aşılayıcı olarak gönderildiği ifade edilmektedir ki, bugün ilim, yağmurun yağmasında rüzgarın büyük bir rol oynadığını ve aynı zamanda bitkiler üzerinde eserken, onların erkek tohumlarını dişi to-humlarının üzerine kondurmak suretiyle onları aşıladığını ispat etmektedir.

134 Hicr, 15/22

Page 65: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 65

Bu ayette ayrıca, gökten inen yağmur sularının yer katmanlarında stok edildiği ve buralardan insanlığın ihtiyacı karşılandığı ifade edilmektedir.

Kısaca, yeryüzündeki birçok bitki, insanlar ve hayvanlar gibi dişi ve erkek olmak üzere farklı cinsiyetlere sahiptir. Hayvanlar ve insanlar sahip oldukları hareket etme yeteneği sayesinde ürerler. Oysa, bitkilerin eşleş-me için birbirlerine yaklaşma imkanı yoktur. İşte rüzgarlar bu sorunu halle-derler. Rüzgarlar aracılığıyla bitkilerin dişi ve erkek üreme hücreleri birbiri-ne ulaştırılarak, dünyadaki bitki hayatının devamı sağlanır. Bir çok bitki rüzgardan polen yakalayacak şekilde mükemmel yaratılmıştır. Kozalaklar, çiçek salkımları ve diğer yapılar hava akımlarına kanallar oluşturur ve sperm üreten polenler, bu kanallar sayesinde üreme alanlarına gelir. Bitki-ler havaya sperm üreten polen tohumlarını fırlatırlar. Daha sonra hava akımları bu tohumları aynı türden diğer bitkilere taşır. Ovül*’e gelen polen burada yumurtayı döller ve böylece ovüller tohuma dönüşür.

Yağmur dünya üzerindeki hayat için en önemli faktörlerden birisidir. Kur’an-ı Kerim yağmurların oluşumu, miktarları ve etkileri konusunda da önemli bilgiler vermektedir. Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dönemin bilim dün-yası tarafından asla bilinmeyecek olan bu bilgiler, bizlere Kur’an-ı Kerim’in ilahi bir kelam olduğunu göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Ke-rim: “O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü ara-ziyi (memleketi) canlandırdık (dirilttik). İşte siz de, böyle diriltileceksi-niz (kabirlerinizden çıkarılacaksınız).”135 buyurmaktadır.

Ayette ifade edilen “miktar” kelimesi yağmurun birkaç özelliği ile il-gilidir. Öncelikle dünyaya yağan yağmur miktarı hep aynıdır. İlim dünyası, yeryüzünde bir saniyede, 16 milyon ton suyun buharlaştığını hesaplamış-tır. Bu durum, aynı zamanda bir saniyede dünyaya yağan yağmur miktarı-dır. Yani su, sürekli bir devir daim dengesi içinde , “bir ölçüye göre” dö-nüp dolaşmaktadır. Yağmurun sahip olduğu ölçülerden birisi de dönüş hı-zıyla ilgilidir. Yağmur bulutlarının minimum yüksekliği 1.200 metredir. Yağmur damlasıyla aynı ağırlık ve büyüklükteki bir cisim bu yükseklikten bırakıldığında, giderek hızlanarak yere yaklaşık 558 km/saatlık bir hızla düşecektir. Dolayısı ile büyük bir zarar vermiş olacaktır. Ancak yağmur damlaları ne kadar yüksekten düşerlerse düşsünler, yağmur damlalarının ortalama hızı, yere ulaştıklarında sadece 8-10 km/saattir. Bunun nedeni

* Ovül: Tohumlu bitkilerde, döllenmeden sonra tohumu meydana geti-ren yapıdır.

135 Zuhruf, 43/11

Page 66: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

66 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

ise, yağmur damlalarının aldığı özel biçimdir. Bu biçim, atmosferin sür-tünme etkisini artıran ve belirli bir limit hıza ulaştığında, daha fazla hızlan-ması engelleyen biçimdir. Ayrıca yağmurun yağmaya başladığı atmosferin katmanlarında ısı, sıfırın altında 40 dereceye kadar inebilir. Ancak buna rağmen yağmur asla buz kalıplarına dönüşmez. Bunun nedeni ise, atmos-ferdeki suyun saf su niteliğinde olmasıdır. Çünkü saf su, çok düşük ısılar-da bile kolay kolay donmaz.

Yağmurun nasıl oluştuğu uzun süre insanlar için bir sırdı. Ancak ha-va radarlarının keşfedilmesinden sonra, yağmurun hangi evrelerden geçe-rek oluştuğu kesinlik kazandı. Buna göre, yağmur üç evreden geçerek oluşur. Önce rüzgar yoluyla yağmurun “hammaddesi” havalanır. Daha sonra bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yağmur damlaları ortaya çıkar.

Kur’an-ı Kerim yağmurun insan ve diğer canlılar için önemine işaret etmektedir: “Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) bir su indir-dik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler) bitir-dik...”136 emrinde, rüzgarlar yolu ile gübre yüklü parçacıklar havaya kaldı-rılır ve bir süre sonra yağmur damlalarının içinde yere indiği ifade edilmek-tedir.

Kur’an-ı Kerim’de, yağmurun oluşumu ile ilgili süreçlerden söz edil-mektedir. Yağmurun oluşumu hakkında: “Allah O’dur ki, rüzgarları gön-derir, böylece bunlar da bulutu kaldırır da onu nasıl dilerse gökte ya-yıp dağıtır ve onu parça parça eder; nihayet onun arasından yağmu-run çıktığını görürsün. Sonunda Allah kendi kullarından dilediğine yağmuru verince, hemen onlar seviniverirler.”137 buyurmaktadır.

Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli ortaya çıkmakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosfer-de yukarılara doğru yol alırlar. Aerosol* adı verilen bu küçük parçacıklar “su tuzağı” adı verilen bir mekanizmayla, yine denizlerden yükselen su

136 Kaf, 50/9

137 Rum, 30/48

* Aerosol: Bir katının veya bir sıvının gaz ortamı içerisinde dağılmasıdır. Duman, sis ve spreyler örnek olarak gösterilebilir. 10 mikrondan daha küçük çaplı sıvı veya katı parçacıklardan oluşan çok fazlı sistemdir. Son yıllarda Aerosoller köpük veya jel şeklinde hazırlanmaktadır.

Page 67: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 67

buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damla-larını oluştururlar.

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunla-şan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bunların içindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gökyüzü bulutlarla kaplanır.

Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında bir araya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar, buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar. Görüldüğü gibi yağmurun oluşumunda-ki her aşama, Kur’an-ı Kerim tarafından bildirilmektedir. Üstelik bu aşama-lar doğru sıralama ile açıklanmaktadır.

Ayrıca yağmurun oluşumu ile ilgili olarak başka bir ayette:

“Görmez misin ki, Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bun-lar arasından yağmur çıkıyor. O, gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet etti-rir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!”138 buyrulmaktadır.

Yağmurun, şimşeğin ve dolunun nasıl oluştuğu, bu olaylarla ilgili ta-biat kuralları bugün bilinenlerle aynen uyan bir şekilde anlatılmaktadır. An-cak bunların kendiliğinden değil, Allah’ın izni ve iradesiyle meydana geldiği bildirilmektedir. İnsanların doğru görmeleri, değerlendirmeleri ve ders çı-karmaları teşvik edilmektedir.

Bulut tipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun olu-şumu ile ilgili şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır. Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak tıpkı Kur’an-ı Kerim’in haber verildiği gi-bidir.

1- Sürülme Aşaması: Bulutlar, rüzgarlar tarafından bulundukları yerden sürülürler.

2- Birleşme Aşaması: Rüzgar tarafından itilen bu küçük boyuttaki bulutlar, sürüklendikleri yerde birleşip yeni büyük bulutları oluştururlar.

138 Nur, 24/43

Page 68: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

68 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

3- Yığılma Aşaması: Küçük bulutlar birleştikten sonra büyük bulutun içindeki yukarı doğru çekiş kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukarı çe-kiş kuvveti kenarlardaki çekişten daha güçlüdür. Bu yukarı çekişler bulutun gövdesinin dikey olarak büyümesine neden olur. Böylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılmış olur. Bu, dikey olarak büyümüş bulu-tun gövdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur. İşte bu noktada atmosferin serin bölgelerinde bulutta su ve dolu dam-laları büyümeye başlar. Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları yukarı çekiş gücünün onları destekleyemeyeceği kadar ağırlaştıkları za-man da bulutlardan yağmur ve dolu şeklinde düşmeye başlar.

Unutmamak gerekir ki, meteoroloji uzmanları bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonlerı ile ilgili detayları uçak, uydu, bilgisayar ve balon gibi ge-lişmiş olan eşyayı kullanarak yakın bir zamanda öğrenmişlerdir. Oysa Kur’an-ı Kerim, 1400 yıl önce, insanların bilim ve teknikten mahrum oldu-ğu bir zamanda bu durumu haber vermiştir.139

2- Kıyametin Kopması

Kendi akıbetini düşünmeyi unutan insanoğlunun en çok merak ettiği şeylerden biri de dünyanın sonunun nasıl olacağıdır. Bu konuda birçok kı-yamet senaryoları yazılmaktadır. Daha çok astronomik olaylar sonucunda olması beklenen kıyametin bu yönüne Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde gü-neşin dürüleceği, yıldızların ve gezegenlerin döküleceği ve dağların pa-muk gibi atılacağı şeklindeki birçok benzetmelerle olayın astrofizik yönüne dikkat çekmektedir.

Dünyanın en hızlı bilgisayarı, karşılaşabileceğimiz muhtemel felaket-lerin en büyüğünün bir tasvirini yaptı; yani bir kuyruklu yıldızın gezegeni-mize çarpmasının saniyede 1.000 milyar işlem yapabilme kapasitesindeki söz konusu bilgisayar,140 üç boyutlu böyle bir kıyamet senaryosu için, bir milyar ton ağırlığında ve bir km çapındaki bir kuyruklu yıldızın okyanusa düşmesinin yol açacağı durumu ancak 48 saat gibi bir süre zarfında tespit etti. Eğer dünyamız, güneş sistemi, samanyolu galaksisi ve diğer gök ci-simleri arasında; yörünge ve hız bakımından müthiş bir ilim ve kudretin te-cellisi olarak her an kontrol altında tutulan bir sistem mantığının olduğunu

139 www.İlme davet.com “Yağmurun oluşumu” 25.09.2011 tarihli

140 Sandia National Laboratories- ABD

Page 69: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 69

kabul etmezseniz, şuursuz sebeplerin ve akılsız tesadüflerin elinde oyun-cak olmaktan kurtulamayıp her gece evinizin çatısını çökertecek bir gök taşının düşmesini bekleyebilirsiniz.141

Sayısını bilmediğimiz yıldızlardan sadece biri olan güneş, hayatın devamı adına önemli bir konuma yerleştirilmiş ve muazzam enerji üretim sistemiyle donatılmıştır. Güneş, ay ve diğer gök cisimleri, ulvi gayeler için dünyaya hizmetkar kılınmıştır. Güneş bir bomba olup patlasa, bu, kainatın sonu olan kıyametin dehşeti yanında çok küçük kalacaktır. Bu dehşetli olay Kur’an-ı Kerim’de: Tekvir ve İnfitar surelerinin ilk ayetlerinde: “Güneş dürülüp toplandığında”,142 “Gökyüzü yarıldığı zaman”143 şeklinde ha-ber verilmektedir.

Güneşin dürülmesi; bazılarına göre İsrafil (a.s)’in Sur’a ilk üfleme-sinden önce, bazılarına göre ise, birinci ile ikinci üfleme arasında gerçek-leşecektir. Bu kıyamet gününün en korkunç olaylarından biridir. Hem mo-dern bilim ve hem de Kur’an-ı Kerim, bir gün evrenin sona ereceğinde itti-fak halindedir. Modern bilim bu dehşetli kıyamet olayının sonrası hakkında fikir yürütmezken, Kur’an-ı Kerim, detaylı beyanda bulunmaktadır.144

Kıyamet gününün nasıl dehşet verici bir gün olduğunu ifade etmek ve insanları böylesine dehşetli bir gün için hazırlık yapmaya teşvik etmek üzere, altısı kıyametin başlangıcından hesap zamanına kadar, altısı da hesabın başlamasından itibaren gerçekleşecek on iki olay anlatılmaktadır:

1- Güneşin dürülüp kararması:145 Güneşin ışığının sönmesi veya kütlesinin tamamen dağılması, yani işlevini kaybetmesi demektir.

2- Yıldızların dökülüp sönmesi:146 Güneş ışığının sönmesi, bir kısmı parlaklığını güneşten alan diğer yıldızların da söneceğine işaret edilmektedir.

141 Nazif Çetin, “Potansiyel Kıyameti Beklemek” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ocak/2000 (252), s. 561

142 Tekvir, 81/1

143 İnfitar, 82/1

144 Ömer D. İkramoğlu, “Güneşin Kıyameti”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Şubat/2005 (313), s. 28

145 Tekvir, 81/1

146 İnfitar, 82/2

Page 70: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

70 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

3- Dağların sökülüp yürütülmesi:147 Yerkürede meydana gelecek olan şiddetli sarsıntı sonunda dağların parçalanması ve yerlerinden kopa-rak dağılması demektir.

4- Doğacak develerin başıboş bırakılması:148 Kur’an-ı Kerim’in in-diği dönemdeki Arap toplumu develeri en değerli mal sayıyorlardı. Temsili olarak kıyametin şiddetiyle karşılaşan insanın, böylesine değerli mallarına dahi ilgi gösteremeyeceği mecazi olarak ifade edilir.

5- Yabani hayvanların toplanıp bir araya getirilmesi:149 Kıyame-tin şiddetinden dolayı yabani hayvanların bile yuvalarından fırlayarak, in-sanlardan korkmadan bir araya toplanmaları ifade edilmektedir.

6- Denizlerin kaynatılması:150 Şiddetli sarsıntı sonucunda yerküre-de meydana gelecek volkanik patlamalardan dışarı püsküren mağmanın deniz sularını ısıtarak kaynaması olarak ifade edilir.

7- Nefislerin amelleriyle birleştirilip şekillendirilmesi:151 Ölüm anında bedenden ayrılmış olan ruhların kıyamet koptuktan sonra yeniden dirilerek bedenle birleşmesi veya insanın aynı inanç ve ahlakı paylaştığı insanlarla bir araya getirilmesi şeklinde de anlamak mümkündür.

8- Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi suçundan dolayı öldü-rüldüğünün sorulması:152 Cahiliye döneminde bazı Araplar, kız çocukları yüzünden utanç duyduklarından dolayı onları diri diri toprağa gömerlerdi. Ahrette sorgulama başladığından bu katiller, öldürdükleri kızlarıyla birlikte hesaba çekilecekleri ifade edilmektedir.

9- Defterlerin ortaya serilmesi:153 İnsanlar öldüklerinde hesap gü-nünde açılmak üzere, amel defterleri kapanır. Hesap gününde bu defterler ortaya konduğunda herkes, dünyada iken hayır veya şer adına ne işlemiş-se kendi amel defterinde yazılmış olduğunu görür ve yaptıklarını hatırlar. Dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesaba çekileceğimiz ifade edilmektedir.

147 Kehf, 18/47; Nebe’,78/20; Müzemmil, 73/14

148 Hac,22/1-2 ; İbn-i Aşur, XXX.142-143

149 Şevkani, V,450; Müslim, Birr,60; Tirmizi, Kıyamet, 2

150 Tur, 52/6; İnfitar, 82/3; İbn-i Aşur, XXX,143

151 İbn-i Aşur, XXX, 144; Şevkani, V, 450-451

152 Nahl, 16/58-59; En’am, 6/151; İsra, 17/31

153 Hakka, 69/19-28; İsra, 17/13-14; Kehf, 18/49

Page 71: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 71

10- Gökyüzünün sıyrılıp açılması:154 Gökyüzü yerle birlikte yok olacak, insanın önündeki maddi engel kalkacak ve madde ötesi ile yüz yü-ze gelinmesi sağlanacaktır. Bu anlamda gökyüzü açılınca gayb aleminin gizli gerçeklerinin açığa çıkacağı ifade edilmektedir.

11- Cehennem ateşinin yakıcılığının artırılması:155 Cehennem ateşinin işlevine hazır hale getirilmesini ifade eder.

12- Cennetin yaklaştırılması:156 Dünya hayatını Allah’a sevgi ve saygı şuuru içinde yaşayan takva ehli kullarına cennetin yaklaştırılmasın-dan maksat, takva ehline verilen tatlı bir heyecanla, oraya girme zamanı-nın yaklaşması ifade edilmektedir.

Ayrıca kıyametin kopması ile ilgili, Kur’an-ı Kerim’den diğer bazı ayetler:

“Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde” “Dağlar (sallanıp) yürütüldü-ğünde” 157

“O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.”158

“Gök yarılıp da kızarmış yağ renginde gül gibi olduğu za-man.”159

“Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.”160

“Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır…”161

“Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar açılır.”162

“Dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür.”163

154 Tekvir, 81/11

155 Şuara, 26/91

156 Şuara, 26/90; Kaf, 50/31

157 Tekvir, 81/2-3

158 Furkan, 25/25

159 Rahman, 55/37

160 Hakka, 69/16

161 Muzemmil, 73/18

162 Nebe’, 78/19

163 Karia, 101/5

Page 72: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

72 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Evrenin bir başlangıcı olduğu gibi, elbette bir sonu da olacaktır. Bu sonun nasıl olacağı ile ilgili bilim adamlarının çalışmaları hızla devam et-mektedir. Evrenin nasıl son bulacağı konusunda hakim iki görüş olup, bun-lar arasındaki çekişmeye son nokta konmak üzeredir. Birinci görüşe gö-re, evrenin şu anda devam etmekte olan genişlemesi duracak ve tersine dönecek, yani evren büzülerek kendi içine çökecektir. İkinci görüşe göre ise, evrenin genişlemesi süreklilik göstermekte olup, yaklaşık trilyon yıl sonra yıldızlar yakıtlarını tüketecek ve söneceklerdir. Son yapılan çalışma-lardan çıkan sonuçlarla, ikinci görüş ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bilim-sel verilerle tespit edilmiş bulunan genişlemenin durabilmesi için çekim kuvvetinin yetirince etkili olması gerekmektedir. Bütün teorilere göre baş-langıçta çok yoğun olan evren bir balon gibi şişerek hızla genişlemiştir. Genişlemenin devam etmesi ile birlikte eğrilik yarıçapı∗∗∗∗ büyümekte, eğri-lik ise giderek azalmaktadır. Bu gün ise, bu genişlemenin çok artmasından dolayı evren tamamıyla düz bir konumdadır. Einstein’in çekim teorisi, ev-renin eğriliği ile kütle miktarı arasında bir ilişki kurmaktadır.

Evren, genişlemesini durdurup kendi içine çökemeyeceğine göre, acaba bir sonu olmayacak mı? İvmelenerek genişleyen kainatı başka bir son beklemektedir. Kabaca trilyon yıl sonra bütün yıldızlar yakıtlarını tüke-tecek ve söneceklerdir. Daimi karanlık içerisinde zaman zaman aydınlan-malar olacak, büyük yıldızlar kendi içlerine çökecek karadelik haline gele-cektir. Yukarıda ifade edilen yıldızların bir trilyon yıl sonra yakıtlarını ta-mamen tüketmesi ile “ısının ölümü” denilen termodinamik kıyamet başlamış olacaktır. Ancak güneş sistemimiz için kıyamet bundan çok önce gerçekle-şebilir. Güneşin yakıtını tüketmesi bizim sonumuz olacaktır. Kur’an-ı Ke-rim’de kıyamet anlatılırken göğün ve yerin yaratılması, yıldızların düşmesi, denizlerin kaynaması, dağların yürümesi veya pamuk gibi atılması, ay ve güneşin bir araya gelmesi ve güneşin dürülüp ışığının alınması gibi belirti-ler verilmektedir. Bütün bu belirtiler, güneş sisteminden daha büyük ölçek-te ve en azından galaksi ölçeğinde yakınlara işaret edilmektedir. Kim bilir belki dünya ve etrafındakiler bir karadeliğe doğru seyahat etmektedirler. Her ne kadar evrenin sonu bugünkü bilgilerimizle tam olarak kestirilemese de, evrenin genişlemesi sabit bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Bu

* Eğrilik Yariçapi: Eğrinin bir noktadaki eğriliğinin tersi olan sayıdır. Eğ-rilik K harfiyle gösterildiğine göre, eğrilik yarıçapı R=1/K’dır. Doğrunun eğriliği sıfır, eğrilik yarı çapı sonsuzdur.

Page 73: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 73

genişlemenin sürekli devam edeceği de bulunmuştur. Evrenin genişleme-sini 1400 yıl önce haber veren Kur’an-ı Kerim’in “Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.”164 emirde, geniş zaman kul-lanılması her iki gerçeği da teyit eder mahiyettedir. 165

Kur’an-ı Kerim, kıyametten ve onun işaretlerinden bahsederken, ani-den geleceğini, bir an dahi sürmeyeceğini ve bir göz açıp yummadan daha hızlı olacağını haber vermektedir.

“ Bizim emrimiz yalnız bir tektir. Bir göz açıp yumma gibi-dir.(anında gerçekleşir)”166

“ Göklerin ve yerin gaybı, Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, sa-dece bir göz açıp kapama gibi, ya da daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”167

Vakti geldiğinde ilahi kudretin göz açıp kapayacak kadar kısa bir sü-re içinde kıyamet olayını gerçekleştireceği ifade edilmektedir. Allah’ın ira-desini belirleyecek veya etkileyecek hiçbir güç bulunmadığı gibi, kudretine sınır düşünülemeyeceğine vurgu yapılarak, iradesi yönünde her şey anın-da gerçekleşir.

Bu emirler, kıyametin hızını göstermektedir. Vakti geldiğinde ilahi kudretin göz açıp kapayacak kadar kısa bir süre içinde kıyamet olayını gerçekleştireceği ifade edilmektedir. Kıyamet koptuğu zaman neler ola-cak? Bu konudaki ayetler, kıyamet koparken denizlerin kaynayıp ateş ke-sileceğini ifade etmektedir. Kıyamet koparken ısınan ve kaynayan deniz olarak anlaşılması da uygun olabilir. Kıyametin kopması ile meydana ge-len şiddetli sarsıntı sonucunda yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlamalardan ve derin çatlaklardan dışarı püsküren mağmanın ve lav küt-lelerinin deniz sularını ısıtıp kaynatması veya dünyanın şiddetle sarsılma-sının ve dağların parçalanıp yok olmasının doğal sonucu olarak denizlerin birbirine karışması ve tek deniz haline gelmesi şeklinde de anlaşılabilir. Denizlerin birbirine katılmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların

164 Zariyat, 51/47

165 Doç.Dr. M. Sami Polatöz, “Kainatın Geleceği” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Eylül/1998 (236), s.356-358

166 Kamer, 54/50

167 Nahl, 16/77

Page 74: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

74 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyayı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak da mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de kıyametin nasıl kopacağını haber veren diğer bazı ayetler:

“ …Kaynatılmış denize andolsun ki, Rabb’inin azabı elbette ge-lecektir.” “O gün gök sallanıp çalkalanır.” 168

“ Denizler kaynatıldığı zaman.”169

“ Denizler kaynaştığı (kaynayıp fışkırtıldığı) zaman.”170

“ Göğün açık bir duman (göğü kaplayacak kıyamet alameti olan duman) getireceği günü bekle.” “ (O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.”171

“Onu gördüğünüz gün (kıyamet günü), her emzikli kadın emzir-diği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Al-lah’ın azabı çok dehşetlidir!”172

Kıyamet ve ahiret gerçeği hatırlatılarak, bu gerçeğin de iyi kavran-ması için somut bir tasvire yer verilmiştir. Kıyamet sarsıntısının sıradan bir olay olmadığı ifade edildikten sonra, herkesin o ana ait sahneleri gözünde canlandırmasına imkan verecek örneklere değinilmektedir. Emzikli kadın-ların çocuklarını emzirmeyi dahi akıllarından çıkaran bir dehşete kapılma-ları, hamile kadınların düşük yapmalarına yol açan bir şok yaşamaları, in-sanların gerçekte sarhoş olmadıkları halde, sarhoş gibi davranmaları veya görünmeleri bu olayın olağanüstü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

“O halde inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günün (kıyametin) azabından kendinizi nasıl koruyacaksı-nız?”173

168 Tur,52/6-7-9

169 Tekvir,81/6

170 İnfitar,82/3

171 Duhan, 44/10-11

172 Hac, 22/2

173 Müzemmil, 73/17

Page 75: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 75

İnsanlar uyarılarak, kıyamet gününün dehşetinden dolayı çocukların yaşlanacağını veya kıyamet olayı karşısında insanların güçlerini kaybede-ceklerini gösteren temsili bir ifade olduğu şeklinde yorumlar vardır.

İlim adamları, kıyametin kopması konusunda çeşitli görüşler ortaya attılar. Önceleri dünyanın sonu hakkında en doğru kabul edilen görüş: Güneş hararetini kaybetmektedir. Bir gün gelecek ki, güneşin harareti ta-mamen sona erecek, bitki ve hayat ortamı kalmayacağından dolayı hayat sönecektir. Fakat sonradan anlaşıldı ki, güneşin harareti daima tazelemek-tedir. Anlaşılan daha milyonlarca yıl, dünya hayatı devam edebilir. Nihayet çağımızda atomların zincirleme parçalanması olasılığı üzerinde durulmak-tadır.

İki Hidrojen atomu birleştiği zaman Helium* meydana gelir. Bundan bütün evreni saran yanıcı Eton doğar. O zaman gök, zikredilen ayetlerin emirlerine göre ateş olur. Ayetlerde kıyamet tasvirleri yapılmaktadır. Ce-hennem azabının kısa, fakat kuşatıcı ve oldukça etkileyici bir anlatımı olan bu ayetlerde, ilahi kudret ve hikmetin verdiği düzen içinde varlığını sürdü-ren gök cisimlerinin vakti gelince, yine Allah’ın iradesiyle erimiş madenle-re, dağların atılmış yüne ve pamuğa dönüşeceği bildirilerek insanlar uya-rılmaktadır. Bu tasvirden sonra da insanın uğradığı durumdan sarsıcı bir kesit verilmekte olup, psikolojik bunalım ve korkuya kapılacağı anlatılmak-tadır. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:

“Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül haline geldiği zaman (haliniz nice olur)”174

“O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden küm yığınına döner.”175

“O gün gök, erimiş maden gibi olur.” “Dağlar da atılmış renkli yüne döner.”176 buyurmaktadır.

* Helium: Doğalgaz kaynaklarından elde edilir. Asal bir gazdır. Her türlü balonun şişirilmesi için en doğal ve emniyetli gazdır. Havada az mik-tarda bulunun soy gazlardandır. Molekül ağırlığı: 4.00 ‘dur. Atom Numarası: 2’dır. Yoğunluğu: 0.13’dur. Simgesi: He ‘dir.

174 Rahman, 55/37

175 Müzemmil, 73/14

176 Me’aric, 70/8-9

Page 76: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

76 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Eğer gökte herhangi bir negatif proton, diğer bir atomdaki pozitif pro-tonla birleşirse, bunun bütün evreni nasıl aniden yıkacağını; insanı, hay-vanı, bitki, su, yer, gök ve her şeyi nasıl yok edeceğini tasavvur edebil-memize imkan yoktur. Denizlerin birbirine katılmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda, denizlerin dünyayı kaplaması şeklinde anlamak mümkündür. Kur’an-ı Kerim, bu durumu şöyle açıklamaktadır:

“Gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağıldığı (saçıldığı) zaman, deniz-ler kaynayıp fışkırtıldığı zaman.”177

Kıyametin kopma zamanı geldiğinde, gökteki yıldızların Allah’ın em-rine boyun eğerek yörüngelerinden çıkarak, birbirlerine çarpmak suretiyle parçalanacakları anlatılmaktadır. Yeryüzünde meydana gelecek bu deği-şiklikler sonunda yerin, içindeki ölüleri, maden ve diğer şeylerden, ne var-sa hepsini dışarı fırlatacağı bildirilmektedir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:

“Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman ki, gök boyun eğecektir. Yer uzatılıp dümdüz edildiği zaman ve içindekileri dışarı atarak boşaldığı zaman ve yer Rabb’ine boyun eğdiği zaman ki, yer boyun eğecektir. Herkes yaptığının karşılığını görecektir.”178 buyur-maktadır.

“Sur’a üfürülür; işte bu, geleceği vaat edilen gündür.”179

“O gün Sur’a üflenir ve biz o zaman günahkarları, gözleri (kor-kudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız.”180

Ayette günahkarların o günün dehşeti karşısındaki durumu tasvir edilmektedir. Bunu, onların gözlerinin korku ve şaşkınlıktan donuklaşmış bir halde olacağı şeklinde anlamak mümkündür.

“Sur’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp bir vu-ruşla birbirine çarptırıldığı zaman, işte o gün, olacak olur, kıyamet kopar.” 181

177 İnfitar,82/1-2-3

178 İnşikak, 84/1-2-3-4-5

179 Kaf, 50/20

180 Ta ha, 20/102

181 Hakka, 69/13-14-15

Page 77: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 77

“Sur’a üfürüldüğü gün, (Allah’ın diledikleri müstesna) göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.”182

Geleneksel İslam inancına göre, dört büyük melekten biri olan İsrafil (a.s), sur denilen alete iki defa üfleyecek, ilk üflemede evrendeki bütün canlılar ölecek ve ikinci üflemede ise canlılar tekrar dirilecektir. Kıyamet sahnelerini tasvir eden bu ayetlerde, kıyamet denilen olayın nasıl meyda-na geleceğini ve dolayısıyla dünya hayatının nasıl son bulacağı anlatıl-maktadır. Sonuç olarak evren, dumandan şekillenip bu hale gelmişti ve tekrar duman haline geri dönecektir. İnsanları ve diğer varlıkları yeryüzün-de tutan ve evrendeki cisimlerinin düzen içinde devamını sağlayan çekim kanunudur. Bu kanun, kalktığı zaman insanlar, uzayda uçuşacaklar, dağ-lar ve dünyanın diğer parçaları birbirinden çözülüp atılmış renkli yün gibi savrulacaktır.

“Göğü biz kudretimizle yaptık ve onu genişletmekteyiz.”183 Kur’an-ı Kerim’in emrettiği gibi, göğün muhteşem yapısı ve düzeninin Al-lah’ın kudretine bağlı olduğu ifade edilmektedir. Evrenin genişleme hare-keti tersine çevrilecek, bütün gök cisimleri birbirine çarpacak, atomlar tutu-şacak, her tarafı bir ateş ve duman saracak ve böylece evrenin sonu, ba-şına dönmüş olacaktır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim: “…O (Allah), dilediği zaman, onları tekrar bir araya getirmeye de gücü yetendir.”184 buyur-maktadır.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim: “O gün göğü, kitapları dürer gibi dürece-ğiz. İlk yaratmağa başladığımız gibi iade ederiz (ilk yarattığımız andaki haline sokarız.). Biz bunu muhakkak yapacağız.”185 buyurmaktadır.

Allahın uçsuz bucaksız gökleri kağıt tomarlarını dürer gibi katlayıp dürmesi, onun kudretinin büyüklüğünü ifade eder. Kıyamet gününde bütün yeryüzünün yalnızca Allah’ın yönetiminde bulunacağı ve göklerin de onun kudretiyle dürülmüş olacağı ifade edilmektedir. Allah, evreni yoktan yarat-mış ve sürekli olarak genişletip bugünkü haline getirmiştir. Kıyamet gü-nünde yine sonsuz kudretiyle onu dürerek önceki haline getirecektir.

182 Neml, 27/87

183 Zariyat, 51/47

184 Şura, 42/29

185 Enbiya, 21/104

Page 78: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

78 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

İlim de, Kur’an-ı Kerim’in bu emirlerinin gereği olarak dünyaya son verileceğini söylemektedir. Bu dolayda ilim, Kur’an-ı Kerim’i doğrulamak-tadır. Bu durum da Kur’an-ı Kerim’in önemli diğer bir mucizesidir.

Kıyametin ne zaman kopacağı konusunda Kur’an-ı Kerim:

“Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gele-cektir. Sanki sen onu bilmiyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ancak insanların çoğu bunu bilmezler.”186

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü ken-disine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O’na mah-sustur. Siz O’na döndürüleceksiniz.”187

“Kıyamet vaktı de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah ka-birlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.”188

“Sur’a üflenince ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenince, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.”189 buyurmaktadır.

Kıyamette yerde ve gökte olanların durumu açıklanmaktadır. Kıya-mette birinci Sur, “Saika” kelimesi ile ifade edilmiştir. Her şeyi öldüren şiddetli bir ses dalgasının benzeri olan saika, tamamen modern fizikte bile taklit edilmek istenen ilmi bir gerçektir. Belli frekanstaki ses dalgalarının canlıları öldürdüğü tespit edilmiştir. İkinci Sur’a “Radife”denir. Canlandı-ran bir ses frekansıdır. Radife Sur’unun mahiyeti bilim açısından meçhul-dür. Belli frekansların hayat verici etkisi henüz bilim dünyasına yansıma-mıştır. Kıyamette canlıların, özellikle insanın diriltilmesi olayı ilahi bir muci-zedir. Ancak bu emrin Sur ile İsrafil (a.s) meleğine verilmesinde de elbette bir hikmet vardır. Bazı Kaplumbağaların yumurtalarına bakarak, yani göz-lerinden çıkardıkları ışınlarla yavrularını geliştirdikleri bilinmektedir. Bu du-rum konuyu biraz daha kavramamıza yardımcı olmaktadır. Radife denilen ikinci Sur’a ait ses dalgalarının ölmüş bedene yansıyan ruh gerçeğine ani

186 A’raf, 7/187

187 Zuhruf, 43/85

188 Hac, 22/7

189 Zümer, 39/68

Page 79: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 79

”hay” dirilme sırrı vermesi, dirilmemizin anahtarı olacaktır. Anlaşılan odur ki Allah, birinci Sur ile ikinci Sur arasında bilmediğimiz zaman içinde, öl-müş olan beden hücrelerine özel bir var oluş sırrı vereceği ve ikinci Sur’la birlikte yansıyan ruhun hazır olan bedene tam hayat vereceği açıktır.190

Ölmüş bedene ait hücrelerin genetik şifreleri Levh-i Mahfuz’da kayıtlı olduğundan, bedenin dirilmeye hazır olması bir anlamda çürümüşlükten kurtulması an meselesidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim: “Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mı? Elbet-te yeter. Çünkü O, hakkıyla yaratan ve hakkıyla bilendir.”191 buyurmak-tadır.

Kıyamette “Semalarda” olup da ölen ve tekrar dirilecek olanlar kim-ler? Bu ilk safhada, ölüm henüz mekanların yıkılmadığı bir anda, ölüm ge-tiren ses titreşimidir. Melekler başka mekanların varlıkları olmasından ve kıyamette de ayrıca görevleri olduğundan ölecekler arsında değildirler. Ayette “semalarda olanlar” denilmektedir. Zira yalnız “semada” denilse idi, arzın yakın seması söz konusu olacaktı. Ancak Cinlerin bu emirdeki yerleri kesindir. Semalarda olup da öleceklerden birisi de mutlaka cinlerdir. Kur’an-ı Kerim, hem cinlere ve hem de insanlara hitap ettiği için, elbette semalardaki cinler de hem ölecek ve hem de tekrar dirileceklerdir. Çünkü onlar da mahşerde hesap vereceklerdir. Mahşer bilindiği gibi dünyanın so-nu demektir. Bilim adamları dünyanın sonunu kesin olarak kabul etmekle birlikte, nasıl ve ne şekilde olacağı konusunda çelişki içindedirler. Kesin bir sonuca ulaşmış değillerdir.

Kur’an-ı Kerim’ın, “Her canlı ölümü tadacaktır. Şüphesiz kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastaman verilecektir.”192 emrinden anlaşılan, İsrafil (a.s)’ın Sur’a birinci defa üflemesinden sonra kıyamet ko-pacak ve evrenin düzeni bozulup dünyada yaşayan bütün canlı varlıklar aynı anda ölecek ve ikinci defa Sur’a üflemesinin sonunda, bütün insanlar tekrar diriltilip dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilmek üzere, mahşer yerine sevk edilecek ve hesap işlemini takiben inanç ve amellerine göre cennet veya cehenneme konulacaklardır. İnsan olarak bize düşen görev, bu geçici dünyada Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşayarak ebe-di saadeti kazanmak olmalıdır.

190 Dr.Haluk Nurbaki, a.g.e, s. 232-233

191 Yasin, 36/81

192 Al-i İmran, 3/185

Page 80: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

80 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

3- Gökler ve Yer:

Kur’an-ı Kerim’de, göklerin ve yerin altı günde yaratılması ifadesi 8 defa geçmektedir. Bunların 4 tanesinde “göklerin ve yerin altı günde ya-ratıldığı”, diğer ayetlerde ise, “göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin altı günde yaratıldığı” ifade ediliyor. Bu ayetlerin 5 tanesinde “altı günde yarattı” buyrulduktan sonra “tahtına kuruldu, yani Arş’a istiva etti” ifa-desi yer almaktadır. Bu 7 ayetin dışında Ku’ran-ı Kerim’de yaratılışın süre-si ile ilgili açıklama Fussilet suresinde yer almaktadır. Burada biraz daha detaylı bir şekilde “yerin iki günde yaratıldığı, dört günde oradaki rızıkların takdir edildiği, diğer taraftan semanın da iki günde, yedi sema olarak düzenlendiği ifade edilmiştir.193 Göklerin ve yerin altı gün-de yaratıldığına Kur’an-ı Kerim ayetleri kesin bir şekilde delalet etmektedir. Ancak ne Kur’an-ı Kerim’de ve ne de sünnette, bu altı günün mahiyetini açıklayan herhangi bir kesin delil yoktur. Bu günlerin her birisinde kesin olarak neyin yaratıldığı tayin edilmemiştir.194

Kur’an- ı Kerim, göğün katlarından veya yedi kat gökten, yani gök-lerden bahsetmektedir: “Yedi göğü, kat kat yaratan O’dur. O Rah-man’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydı çevir gözü-nü (gökyüzüne) görebilir misin bir çatlak?” “Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp, yorulmuş bir halde) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.”195

Evrenin eksiksiz yaratılışına, mükemmel işleyişine ve düzenine dik-kat çekilmekte, böylece bu düzenin bir tesadüfle meydana gelmeyeceğini ve varlığını devam edemeyeceğini ifade etmektedir. Bunun ancak üstün bir ilim ve irade sahibi olan bir varlık tarafından yaratılması ile mümkün ol-duğu belirtilmektedir.

“Yedi gök ve yer, bir de bunların içinde bulunanlar (insanlar, cin-ler ve melekler) Allah’ı tesbih ederler. Hiçbir varlık yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihini (dillerini bilmediği-nizden) anlamazsınız. O, gerçekten Halim’dır (hemen cezalandırmaz, mühlet verir) ve çok bağışlayandır.”196

193 Fussilet, 41/9-128

194 Said Havva, a.g.e, IV, s. 1914

195 Mülk, 67/3-4

196 İsra, 17/44

Page 81: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 81

Bütün insanlar Allah’ın varlığını tesbih ederler ve onun varlığına ta-nıklık ederler. Yani evrendeki her şey Allah’ın mutlak düzeni içinde işle-mekte, O’nu tesbih etmekte ve O’nun varlığına tanıklık etmektedir. Biz far-kında olsak da olmasak da, her şey hamd ile Allah’ı tesbih etmektedir. O halde bütün varlık ve oluş mikrodan makroya bir tesbih faaliyeti sergiler. Bu, makronun küçük modeli olan atomda da böyledir ve atomun büyütül-müş bir şekli olan galaksilerde de durum aynıdır.

“Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle ahenkli) nasıl yaratmış?”197

“Üstünüze yedi kat sağlam sema (gök) bina ettik”198

“ Andolsun ki, sizin üstünüze yedi yol (yedi kat gök) yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.(ve onları korumaktayız.)199

Buradaki yedi sayısının sınırlayıcı değil, çokluk bildirmek için kulla-nıldığı da düşünülebilir. Allah bütün yarattıklarını bilmektedir. O, hem yara-tır ve hem de yarattıklarını bilir. İnsanın bulunduğu boyutun üstünde yedi boyut daha olduğu şeklinde yorumlayanlar da vardır. Ancak ayette bu bo-yutların yapıları ve özellikleriyle ilgili hiçbir şey söylenmemektedir. Eğer bu konuda bilgi verilmiş olsaydı, bizim boyutumuzun bilgileriyle anlamak mümkün olmayacaktı.

“Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozul-maktan da koruduk. İşte bu, Aziz, Alim Allah’ın takdiridir.”200

Yedi gök deyiminin evrendeki birçok kozmik sisteme delalet ettiği düşünülebilir. Kozmik sistemlerin Allah’ın iradesiyle kurulup işlediğine işa-ret etmektedir. Biz,“yakın semayı kandillerle donattık” anlamındaki ilahi emir, gökyüzünün çıplak gözle izlenebilen yıldızlarla donatılmış görüntü-sünün tasviridir. Kesinlikle her şeye gücü yeten bir yaratıcının takdiriyle gerçekleştiği ifade edilmektedir.

Günümüz bilim adamları evrenin mekanlarını şöyle tarif etmektedir-ler. İçten dışa doğru farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder. En merkezi kuşak içinde, yıldız kümelerini bulunduran Galaksi ve Galaksi

197 Nuh, 71/15

198 Nebe’ , 78/12

199 Mü’minun, 23/17

200 Fussilet, 41/12

Page 82: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

82 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

gruplarından kurulu mekan ile bunun daha dışında Kuasar* lar bulundu-ran değişik radio-manyetik özelliğe sahip ikinci alan vardır. Bizim içinde bulunduğumuz galakside yüz milyar gezegen tahmin edilmektedir. Dünya-dan, ya da herhangi bir gezegenden uzaya bakıldığı zaman sonsuzluğa doğru insanı, yedi manyetik mekan sarmakta ve çevirmektedir. Bunlar, dünyadan evrene bakıldığında:

1- Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanıdır. (Birinci Gök)

2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanıdır. (İkinci Gök)

3- Galaksi grubumuzun temsil ettiği uzay mekanıdır. (Üçüncü Gök)

4- Galaksi gruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio-manyetik mekanıdır. (Dördüncü Gök)

5- Kuasarların temsil ettiği evren mekanıdır. (Beşinci Gök)

6- Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanıdır. (Altıncı Gök)

7- Bunların dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden ev-ren mekanıdır. (Yedinci Gök)

İşte Kur’an-ı Kerim’in 1400 yıl önce açıkladığı yedi kat gök bunlardır. Yedi kat sema kavramını anlayabilmek için Astrofiziğin*getirdiği bazı bil-gileri bilmek gerekir. Sema katları akıl almaz mesafeleri temsil eder. Bu semalardan birinden diğerine geçiş, hem hız yetersizliği nedeniyle ve hem de manyetik gerilimleri aşması yönünden imkansızdır. Bu semalara intikal için ışık hızını* aşmak ve maddi varlığı terk etmek gerekir. Yedi kat gökte-ki nizamın ahengi ve fizik sağlamlığının tanımı ayetlerde açıkça görülmek-tedir. Ancak Kur’an-ı Kerim: “Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol ya-rattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.”201 emrinde ifade edildiği gibi, yedi kat sema, yani yedi yol tanımı geçmektedir. Bütün müfessirler yedi yoldan kastedilenin, yedi sema olduğunu kabul etmişlerdir. Gerçek olan da budur. Buradaki incelik, yedi semanın yedi mekan olarak tanınma-sı amacı ile tarık (yol) olarak tarif edilmesindendir. Böylece yola bağlı ola-rak boyutlar, mekan mesafeleri ve sonsuz süratler de Kur’an-ı Kerim’in di-

* Kuasar : Yıldız doğuran tohum deposu yıldızlardır. * Astrofizik : Gök cisimlerinin fiziksel yapısını, oluşumunu ve evrimini

inceleyen gökbilim dalıdır. * Işık Hızı: Ortalama olarak 300.000 km/sn’dır. Işığın ve tüm diğer elek-

tromanyetik dalgaların boşluktaki hızı 299.792.458 m/s dir. 201

Mü’minun, 23/17

Page 83: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 83

liyle açıklanmış olmaktadır. Ayrıca yedi semanın her noktasında uyum vardır. Bir semadan diğerine geçişte, bu uyum ayrı bir özellik gösterir. Yani yedi sema, kendi aralarında uyum halindedir. Ancak bir semadan diğerine geçiş muhtemelen Karadelik* ya da benzeri özel manyetik kanallarla mümkündür.

Bilindiği gibi “arz” kelimesi Kuran-ı Kerim’de hem “yerküre”yi ifade etmek için kullanılmış ve hem de altı günde yaratılışta yedi sema ile birlik-te zikredilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de altı günde yaratmanın anlatıldığı bütün ayetlerde “yedi kat sema” ve “arz” kelimeleri beraber zikredilmektedir. “Arz” kelimesinin her zaman yedi kat sema ile birlikte zikredilmesi, arz’ın da yedi kat semanın yaratılışına benzer bir yaratılışın olduğuna işaret ettiği anlaşılmaktadır. “yedi kat sema” ifadesi bütün evreni ilgilendiren bir mana ihtiva etmektedir. O zaman sürekli onunla birlikte zikredilen “arz” kelimesi-ni de bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Arz kelimesi bu bağ-lamda değerlendirildiğinde, onun “yeryüzü” anlamına geldiğini söylemek mümkündür. Arz kelimesi Kuran-ı Kerim’de çoğul şekli ile hiç kullanılma-mıştır. Hatta her zaman tekil kullanılmasına bakılarak bu durumun, sadece yeryüzü anlamına geldiğine delil olacağı da söylenmiştir.202 Sema kelime-sinin yüksekleri, üstleri ifade etmesi gibi, arz kelimesinin de bir şeyin alt, alçak kısımlarını ifade etmek için kullanıldığı,203 genellikle kabul gören gö-rüştür. Sema kelimesi Kur’an-ı Kerim’de oldukça sık geçmektedir. Bu ke-lime Kur’an-ı Kerim’de toplam 310 yerde geçmektedir. Bunların 120’si te-kil, diğer 190’ı ise çoğul olarak geçmektedir. Sema kelimesi Kur’an-ı Ke-rim’de geniş ve farklı anlamlarda da kullanılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim:“Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını ya-ratandır…”204

* Karadelik: Teleskop veya Radyoteleskop gibi hiçbir fizik gözlem ale-tiyle varlığı keşfedilemeyen, ancak etrafında meydana getirdiği tesir ve değişikliklerle teşhis edilebilen, çekim gücü sonsuza yakın olduğu için ısı, ışık ve ses dahil her şeyi yutan son derece yoğunlaşmış küçük bir uzay sahasıdır. Dünyanın en önemli bilim adamlarından Combridge Üniversitesi Astrofizik Profesörü, İngiliz Stephen Hawking, ölü yıldızlardan oluşan kara deliklerin sanıldığının aksine, yuttukları nesneleri geri püskürtmelerinin mümkün olduğunu savundu. Yani Hawking teorisine göre, karadeliklerin içine giren maddelerin geri el-de edilebileceğini savunuyor.

202 Habib el-Neccar, a.g.e, s. 148

203 Ragıp el- İsfehani, “Müfredat”, s. 73

204 Talak, 65/12

Page 84: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

84 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

“Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz.”205 buyurmaktadır.

Allah’ın yedi kat gök ile birlikte, yerin de yedi kat olarak yarattıdığını görüyoruz. Bilindiği gibi yerin temel yapı taşı, atomlardır. Atomlar ise, bir çekirdek enerjisi etrafında hareket halindeki elektron bulutlarıdır. Elektron bulutları, elektronun enerji hüviyetini temsil etmektedirler. Zira bu sistem güneş sistemine değil, yedi kat sema sistemine benzemektedir. Bunun nedeni, elektronların keyfine göre alan seçememeleridir ve atom çekirdeği etrafındaki manyetik katlara uyum zorunluluğudur. Atom çekirdeği etrafın-da yedi kat manyetik mekan mevcuttur. Bu ayet başlı başına bir bilimsel mucizedir. Çünkü Arz’da (yerde) ve her zerrede bu yedi manyetik mekan değerinin varlığını haber vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de “semanın görünmez kapılarına” dikkatimiz çekilen kapılar ve geçit yerleri olduğuna göre, “sema kapıları” ifadesini; başka uzay-zaman, farklı boyut ve evrenlere geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Kur’an-ı Kerim’de yer alan “sema” teriminin, bugünkü manası ile “uzay-zamana” karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Bir türlü çıkama-dığımız kainatın dışına ve nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşü-nen Astrofizikçilere göre de, karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde kainattaki sırlara yorum ve açıklama getiren Ustad Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, gökteki yıldızların bir kısmı ahiret alemlerine bakmaktadır.206 Uzay gerilmiş bir ağaca benzetilebilir. “Çevir de gözünü semaya bak, bir çatlak, bir kusur görecek misin?” 207 ayeti uzay-zaman ağının son derece sağlam örüldüğünün de işareti olsa gerek-tir. Ağ üzerine konan ağır cisimlerce eğilip bükülüyorsa, adına sema dedi-ğimiz uzay-zaman ağı da içine “oturmuş” bulunan büyük kütleli gök cisim-lerince öylesine eğilip bükülür. Karadelik, sonsuz bir ağırlık anlamına gel-mektedir. O bölgede uzay-zaman ağı eğilip bükülmekle kalmaz, adeta yır-tılıp çatlamakta ve daha uygun bir ifadeyle delinmektedir. Delinmenin an-lamı fizik kanunlarının geçerliliğinin kaybedilmesi ve o yörede fizik ötesi aleme kapı açılmasıdır. Bir ateş küre üzerine oturduğumuz ve atmosferi meydana getiren gazların yerçekimi ile arz etrafında tutulduğu bilinmekte-dir.208

205 Zariyat, 51/48

206 Ustad Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, 326

207 Mülk, 67/3

208 Prof. Dr. Osman Çakmak, “Karadelikler Bir Gök Kapısı mı?” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Eylül/2003 (296), s. 378

Page 85: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 85

Kuvvetli bir çekimle dünya atmosferinden ilk önce kaybolacak şey, teneffüs ettiğimiz hava olacaktır. Böyle bir durumda dış basıncın kalkma-sıyla, büyük ölçüde %70 sudan meydana gelen yeryüzündeki canlılarda “iç basınç galebe çalacak ve canlılar parçalanacaktır. Diğer gezegenlerin yanı sıra güneş sistemindeki iki “asteroid kuşağı”∗∗∗∗nda mevcut trilyonlar-ca gök cisminin arasında ilahi bir kudret ile süregelen cazibe ipleri belki de karadelik çekim kuvveti tesiriyle koparılacaktır. Kıyametin kopmasında ge-ometrik çekim dengelerinin bozulmasına da rol verilebilir. Genel İzafiyet teorisinde de görüldüğü üzere, göklerin uzay-zaman düzlüğü, Kur’an-ı Ke-rim’ın ifadesiyle, dürülebilir ve bir kâğıt gibi buruşturulabilir. Bu durumda da yıldızlar yerlerinden oynar ve dökülür. Gergin bir örtü veya ağ, üzerine konan cisimlerin ağırlığı altında nasıl eğilip bükülüyorsa, gökler de içlerine yerleştirilmiş çok yoğun cisimler olan karadeliklere verilen görevle eğilip bükülür veya daha uygun bir ifadeyle delinir. Delinmenin manası fizik ka-nunlarının geçerliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Galaksilerin merkezine konmuş karadeliklerin giderek büyüyeceği, sonunda galaksinin karadelik haline geleceği ve bütün karadeliklerin birleşmesiyle evrenin toptan karadelik halini alacağı tahmin edilmektedir.

“Ayetlerimizi yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etme-yenlere gök kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedik-çe onlar da cennete giremeyeceklerdir. İşte biz, suçlu kafirleri böyle cezalandırırız.”209

“Devenin iğne deliğinden geçmesi” ifadesi gök cisimlerinin karadeliklerdeki “tekillik” denen küçücük bir noktadan geçirilmesini akla getirmektedir. Bu benzetme, karadeliğin yutma alanına giren koskoca bir kürenin; incelenerek adeta bir ip haline gelebileceğini ve yutulan cisme gö-re çok küçük kalan karadeliğin çekimiyle yutulabileceğini akla getirmekte-dir. Güneşten yüz binlerce defa büyük bir gök cismi uzay-zamanın son de-

* Asteroid Kuşağı: Yörüngeleri Güneş sisteminde Mars ile Jüpiter geze-genleri arasında kalan ve sayıları yaklaşık 40.000 kadar olan gök cisim-leridir. Mars ve Jüpiter’in yörüngeleri arasında kalan, asteroid yörün-gelerinin en yoğun bulunduğu güneş sistemi bölgesidir. Asteroid ku-şağındaki asteroidlerin toplam kütlesi yaklaşık Ay’ın kütlesi kadardır.

209 A’raf, 7/40

Page 86: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

86 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

rece bükülüp çukurlaştığı karadeliklerde yutulmaya başladığında, bir toplu iğne başı kadar boyutsuz bir nokta haline gelebilir.210

Jeolojik* bulgularına göre, dağlar yeryüzünün kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda oluşurlar. Bu tabakalar çok büyüktür ve tüm karaları onlar taşırlar. İki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olan, diğerinin altına girer ve aralarındaki tortu ha-vaya kalkar. Sıkışmış tortuda oluşan büyük kıvrım da, çevredeki bölgeden yükselerek dağları oluşturur. Bu arada, dağları oluşturan çıkıntı, yer üs-tünde olduğu kadar, yer altında da ilerler. Yani dağların gördüğümüz kütle-leri kadar, yer altında aşağıya doğru uzanan bir kütleleri de vardır. Dağla-rın bu yer altındaki uzantıları, yer kabuğunun Mağma* tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Dağların en önemli özelliklerinden birisi, birbirine yaklaşarak sıkışan yer tabakalarının birleşim noktalarında yükselmeleri ve bu tabakaları sabitlemeleridir. Yani dağları, tahtaları bir arada tutan çivilere benzetilebilir. Diğer yandan, dağların ina-nılmaz kütleleriyle yer kabuğuna yaptıkları basınç, dünyanın çekirdeğinde-ki mağma hareketleri etkilerinin yeryüzüne ulaşarak, yerkabuğunun parça-lanmasına da engel olmaktadır. Çekirdekte meydana gelen hareketler ne-deniyle yeryüzünü oluşturan tabakalar arasında ayrılma bölgeleri meyda-na gelmektedir. Bu bölgelerde yükselen dağlar, aşağıdan yukarıya gelen hareketleri engelleyerek dünyayı şiddetli depremlerden korurlar. İşin ilginç yanı ise, günümüzde modern Jeoloji tarafından ortaya konulan bu teknik gerçeklerin, asırlar önce Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiş olmasıdır:

“O, gökleri dayanak (direk) olmaksızın yarattı, bunu görmektesi-niz. Arzda da (yeryüzünde de) sizi sarsmasın diye sarsılmaz (sabit) dağlar yerleştirdi ve orada her canlıdan türetip yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.”211

210 Prof Dr. Osman Çakmak,“Karadelikler ve Muhtemel Kıyamet Tasvirle-ri” Konulu Makalesi, Haziran/2006(329), s. 228

* Jeoloji: jeoloji veya yerbilimi, dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliğinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçleri-nin incelenmesini içeren bilim dalıdır.

* Mağma: Yer kabuğunun altında bulunan sıcak ve sıvı katmana denir. Ergimiş durumdaki değişik mineraller ve bazı mineral kristallerinde oluşan lapa benzeri yoğun bir sıvıdır.

211 Lokman, 31/10

Page 87: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 87

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki bir diğer emrinde de Allah: “Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık (yollar meydana getirdik).”212 buyurmaktadır.

Dağların inişli ve çıkışlı, irili ufaklı yaratılmış olması, aralarında bir bölgeden diğerine geçişi sağlayan geçit ve vadilerin bulunması, uzay boş-luğunda dönmekte olan yer yuvarlağının hareketini bir balans unsuru gibi dengelemekte, insanların yeryüzündeki yaşayışlarını ve bölgeler arasın-daki ulaşım faaliyetlerini de kolaylaştırmaktadır.

Dünyanın ekseni etrafında dönmesi konusunda Kur’an-ı Kerim: “Bir de dağları donuk (hareketsiz) görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürürler, hareket ederler. Bu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah’ın işidir. Şüphesiz O, yaptık-larınızdan hakkıyla haberdardır.”213

Müfessirlerin çoğuna göre, bu hareket kıyamette olacaksa da, bazı-larına göre, arzın dönmekte olduğuna işaret olarak değerlendirmişlerdir. Dağların yürümesi olayı, kıyamette meydana gelecek ve her şey Allah’a gelirken, dağlar da ona doğru yürüyerek gelecektir şeklinde yorumlar ço-ğunluktadır. Kur’an-ı Kerim, açıkça dünyanın döndüğünü söylemektedir.

Dünyanın güneş etrafındaki dönüşüne işaret olarak değerlendiren yorumların yanında, kıyametin ilahi kudretle kopacağının delili olarak gö-ren yorumlar da yapılmıştır. Dünya gibi büyük bir kütleyi uzay boşluğunda yaratılış amacına uygun, düzenli bir şekilde ve bulutlar gibi yürüten Allah, zamanı geldiğinde bu dünyayı başka bir aleme dönüştürebilecek bilgi ve kudrete sahiptir ve bunu yapacaktır. Kur’an-ı Kerim’in kendi üslup güzelli-ği ile dünyanın döndüğünü ifade eden ayette ilk akla gelendir. Üzerinde düşünmeyi gerektiren ve bunun dışında daha başka anlamlar da olabilir.

Dağlar dünyanın en yüksek yerleridir. Dünyada yapışık olan dağlar yürüdüğüne göre, demek ki, dünya da yürümektedir. Bu hareket kıyamette olacak değildir. Çünkü kıyamette dağlar un gibi olacaktır. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim :

212 Enbiya, 21/31

213 Neml, 27/88

Page 88: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

88 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

“(Ey Muhammed) Sana dağların (kıyamet günündeki) halini soru-yorlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp (toz edip) savuracaktır.”214 bu-yurmaktadır.

Yeryüzünde ilk göze çarpan ve en belirgin yükselti unsurları olan dağların ne olacağı sorusuna cevap verilerek, bir büyük değişimin söz ko-nusu olacağı belirtilmektedir. Demek ki, dağların yürümesi bu alemdedir. O halde dağlar yürüdüğüne göre, dünya da yürümektedir.

4- Zaman ve İzafiyet Teorisi:

İçinde bulunduğumuz mekan en, boy ve derinlik olarak tarif edil-mektedir. İzafiyet teorisinin getirdiği anlayışla bu üç koordinata dördüncü olarak, bir de zaman eklenmiş, toplam dört boyutlu bir evren tasvir edil-miştir.

Zaman mefhumu biz insanları ilgilendiren bir konudur. Hareketin ol-ması zamanı ortaya çıkarmıştır. Hareket olmasa zaman diye bir şey ol-mazdı. Zaman kavramını, hareketlerin önce ve sonra olmasını belirlemek için insanlar, meydana getirmek zorunda kalmıştır. Zaman kavramı hare-ket ve olaylara göre sistemleştirilmiştir. Bir olay başka birine göre değer-lendirilmektedir. Bu olay diğerine göre önce oldu veya sonra oldu, şeklinde oraya hayali bir zaman kavramı yerleştirilmektedir. Böylelikle sürekli mey-dana gelen olayların ve hareketlerin oluş sırası belirtilmiş oluyor. Bu ne-denle hareket ve fiil olmasa zaman diye bir şeyden söz etmek de mümkün olmazdı.215

Kur’an-ı Kerim’de “yevm”(gün) kelimesi oldukça sık kullanılmakta-dır. Bu kullanımlarda “yevm” kelimesi kullanıldığı yere göre farklılık arz etmektedir. Bu farklılıkları anlamak bazen kolayca mümkün olmakla birlik-te, bir kısım yerlerde ilahi iradenin neyi kastettiğini anlamak ve açıklamak bir takım zorluklar içermektedir. Bu anlamların Kuran-ı Kerim’in indiği top-lumun bildiği ve kullandığı anlamlar olduğunu söylemek mümkündür. Çün-kü bu anlamlarda kullanılması onlar tarafından garip bir durum olarak algı-lanmamıştır. İnsanların hiç bilmediği kavramların dillerinde karşılığı da

214 Ta ha, 20/105

215 Toshiba İzutsu, “Yaratma ve Şeylerin Zamansız Nizamı”, Çev. Ramazan Ertürk, s. 149

Page 89: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 89

yoktur. Allah, insanların bilmediği ve onların idrak sınırlarını aşan olaylar-dan da bahsetmektedir. Ancak bunları da insanların bildiği ve kullandığı tabirlerle anlatmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de vakit ve zaman kavramını ifade etmek için kullanı-lan en önemli kelimelerden bir de “yevm”(gün) kelimesi olup, sık sık kulla-nılmaktadır. Bir çok yerde zamanın belli bir dilimini ifade etmek için kulla-nılmıştır. Bu bir günden daha kısa bir zaman veya bir günden daha uzun bir zaman olabilmektedir. Belirtilen olay veya durumun devam ettiği süreyi kapsamaktadır. Yevm kelimesi, sadece gece veya gündüz anlamlarına hasredilemez. Bu kelime ile mutlak zaman anlamının kastedilmiş olması da mümkündür. Bu anlamda gece meydana gelen olaylar için dahi “gün” kelimesi kullanılmıştır. Gün kelimesinde her hangi bir zaman sınırlaması yoktur. Çok kısa bir zaman dilimini kapsayabileceği gibi, çok uzun bir za-man dilimini de kapsayabilir. Zaman kavramı insanın yaşadığı alemin ya-ratılmaya başlaması ile birlikte, onun ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmıştır, yani o da yaratılmıştır. Zaman yaratılmanın hem sonucu ve hem de sebebidir. Bunun birini diğerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle yaratılışın başlaması ile zaman ortaya çıkmıştır denilir.216 Zaman kavramının yaratılışla birlikte ortaya çıktığının bir diğer açıklaması da, za-man kavramının ancak hareket ve olayların var olması ile açıklanabilmesi-dir. Hiç bir olay yaşamasaydık, zamanın hiçbir anlamı olmazdı. Zaman olaylarla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.217 Zaman kavramını ancak baş-ka bir olayla ilişkilendirerek oluşturabiliyor ve onu bu şekilde ifade edebili-yoruz. Olayların olmaya başlaması ise, ancak yaratılışın başlaması ile olabilmiştir. Nasıl ki varlık, zaman ile var olur, zamanın var olması da var-lık şartına bağlıdır. Dolayısıyla sadece yokluğun bulunduğu yerde, yani hiçbir şeyin bulunmadığı yerde zaman gerçekleşmez.218 O zaman şunu söyleyebiliriz. Bizim zaman dediğimiz şey tamamen varlık ile ve uzay ile il-gilidir, yani kozmik zamandır.

İnsanın içinde yaşadığı alemdeki zaman ile ve akıl ötesi alemdeki zaman tamamen birbirinden farklıdır. Hatta zaman mefhumu sadece insa-nın yaşadığı alemde söz konusu olup, akıl ötesi alemde bir zaman mef-humundan bahsedilemeyeceği bilinmektedir. Fakat insanlar her şeyi, için-

216 Yalçın İnan, “Kosmostan Kuantuma” c. I, s. 17-31

217 B.K. Ridley, “Zaman Uzay ve Şeyler”, Trc. Yeşim Özben, s. 67

218 Toshiko İzutsu, a.g.e, s. 155

Page 90: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

90 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

de bulundukları boyuta göre anlarlar veya anlamaya çalışırlar. Çünkü in-sanlar yaşadığı alemin bir parçasıdır ve kendisini ondan soyutlayarak dü-şünemezler. Ama şu anda bilinmektedir ki, her şey insanın yaşadığı alem-den ibaret değil, onun ötesinde de bir alem vardır. Onu anlamak için insa-nın yaşadığı alemin kıstaslarını kullanmak boşuna bir çabadır.

Daha önce kısaca da olsa zamanın yaratılmasından bahsettik. Evre-nin ne kadar zamanda yaratıldığının izahını yaptık. Einstein’e göre: “Gör-düğümüz evren aslında üç boyutlu değil, dört boyutludur. Üç boyut-lu, dış alemin mekanı sandığımız uzay tasavvuru, gerçekte kuruntu ve yersiz korkuya düşmekten başka bir şey değildir.” Keza olayların, zaman silsilesine göre, birbirini takip ettiğini sanmamız da kuruntudur. Bi-ze göre Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi, 1914 tarihinde başlayan birinci dünya savaşından öncedir, ama başka dünyaların sakinlerine göre İstanbul’un fethi daha sonradır. Yani zaman, tamamen izafi (göreli, göre-celi)’dır.

19. yüzyıl bilginlerince yaratılmayı ve yok olmayı kabul etmeyen madde, izafiyet teorisi temsilcileri nezdinde ezeliliğini (öncesiz, ilksiz) ve maddililiğini kaybetmiştir. Genel izafiyet teorisi sahiplerine göre derinlik, genişlik, yükseklik ve zamandan meydana gelmiş olan dört boyutlu ev-ren, bütün varlığı içine alamaz. Zamandan, mekandan ve maddeden ayrı boyutlar da vardır. Bu araştırmacıların başında Alman bilgini Ca Lotza ge-lir. Bu bilgin, 1920 tarihinde beşinci boyutun varlığını söylemiştir. İngiliz bilgin James Ceanz da: “Bilinen şu maddi evrenin ötesinde gerçekler bulunduğunu” söylemiştir. İzafiyet teorisine göre, her şey izafidir. Yalnız ışık hızı, izafi değil, sabittir ve değişmez.

Zaman kavramı ve zihnimizde uyanan zaman anlayışı, bazen bizi meşgul etse de, üzerinde çok fazla durmadan geçer gideriz. Halbuki çeşitli alanlarda çalışma yapan bir çok bilim adamı, zaman üzerinde çok durmuş-lar ve bu hususta sayısız eserler vermişlerdir. Bin yılı geride bırakmanın getirdiği muhasebe duygusu, bir çoğumuzda “zaman” kavramı üzerinde bir kere daha düşünmeye vesile olacaktır. Silikondan yapılmış, mikrosko-bik ölçeklere kadar inmiş Chip adı verilen aletlerin bilgisayarlara girmesiy-le artık zaman ve mekan kavramları değişmiştir. İnternetin dünyayı bir köy haline getirdiği günümüzde, zaman ve mekan kavramlarını yeniden tarif etmek gerekir.

Page 91: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 91

İzafiyet kavramı yeni ortaya çıkan bir şey değildir. Kur’an-ı Kerim bu-na işaret etmiş ve Müslüman bilginler de bunu çok önceden, adına izafiyet demeseler de çeşitli şekillerde anlatmışlardır. Bazı Müslüman mutasavvıf-lar, evrende hem zamanın ve hem de mekanın maddi bir varlık olduğuna yüzlerce yıl önce işaret etmişlerdir. Ayrıca evrendeki ve zamandaki bü-külmelere de çok önce işaret etmişlerdir. Kısaca belirtmek gerekirse za-man, yaratılış ile ortaya çıkmıştır, demek mümkündür. Zaman, hareketin hızına göre farklılıklar göstermekte ve hatta ışık hızına ulaşıldığında, za-manın durduğu ifade edilmektedir. Işık hızı aşıldığı durumda ise, zaman kavramı tamamen farklı bir boyuta geçmektedir. Bizim anladığımız boyutu ile dahi, zaman kavramı göreceli bir kavram olduğuna göre, bizi aşan bo-yutta tamamen farklı olması kolayca anlaşılabilmektedir. Bu da yaratılışla ilgili olarak zaman kavramının, her yerde aynı olan, hiç değişmeyen bir sabit olarak ele alınamayacağını gözler önüne sermektedir. İslam düşünü-rü, şair ve mutasavvuf Muhyiddin İbn-i Arabi (560/1165-638/1239) ve onun öğrencisi Türk müfessir Sadrettin Konevi (605/1210-673/1274), zaman ve evren hakkında şöyle diyorlar: “Bütün vakitler, günler, aylar, seneler, devirler hep Allah’ın isimlerinin ve hakikatlerinin hükümlerine bağlı-dır. An, bölünmeyen zamandır. Geçmiş ve gelecek kavramları, varsa-yımdan başka bir şey değildir. An vardır, yani zaman an’ın hareketi-dir. An’ın hareketinden dakikalar, dakikalardan dereceler, dereceler-den saatler, saatlerden günler doğar. Günün açılmasından haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar meydana gelir.”219 Görülen odur ki, İbn-i Arabi ve Sadrettin Konevi, Einstein’den 700 yıl önce zaman ve mekanın, aslında tek bir an’dan ibaret olduğunu görmüşlerdir. Mevlana Celaleddin-i Rumi (1207-1273) de, “Ondan dolayı bütün milletler birdir, yüz binlerce se-ne ile bir saat birdir. Ezel ve ebed (geçmiş ve gelecek) birleşmiştir; akıl bu manayı anlamaya yol bulamaz.” demektedir.

Pakistanlı büyük filozof Muhammed İkbal (1873-1938), Henri Bergson (1859-1941) felsefesine dayanarak zamanın izafiliğini şöyle açık-lamaktadır: “Kainatın zaman içinde var olduğu şüphe götürmez bir hakikattir. Ama kainat, bizim dışımızda olduğu için varlığı hakkında şüphe etmek mümkündür. Varlığın zaman içinde oluşunu daha iyi kavrayabilmek için onun, hiç şüphe edemeyeceğimiz özel bir yanını ele alamayız. Karşımızda bulunan eşya hakkındaki düşüncem yüzey-

219 Sadrettin Konevi, “İ’caz”, s. 73-75

Page 92: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

92 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

sel ve dışsaldır. Fakat kendi nefsim hakkındaki düşüncem içseldir, köklüdür. İşte insanın kendi içsel varlığı ile teması, gerçekle yüz yüze gelmesi demektir. Gözümü kendi bilinçli hareketime diktiğim zaman sıcaklık, soğukluk hissederim, mutlu veya üzüntülüyümdür. Çalışırım veya bir iş yapmam, hayatım algılar ve düşüncelerle doludur. İşte be-nim varlığım böyle değişmelere bölünmüştür. Bunların her biri, sırası ile benim varlığıma kendi rengini verir. Demek ki, ben durmadan de-ğişmekteyim. Hayatım daima bir hareketten ibarettir. Çeşitli durumla-rın zaman içindeki akışından ibarettir. Zaman içinde yaşamak demek-tir.”220

Zaman denilen algı, aslında bir an’ı bir başka an’la kıyaslama yön-temidir. Örneğin: Bir cisme vurduğumuzda, bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. İnsan, bi-rinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye “zaman” der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihninde-ki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında olan bir bilgidir. İnsan, hafıza-sında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır. Kısaca zaman, beyinde saklanan bir takım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var ol-maktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın “ben 55 yaşındayım” demesinin nedeni, beyninde söz konusu 55 yıla ait bazı bilgilerin biriktiril-miş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, sonunda böyle bir zaman dilimi oldu-ğunu düşünmeyecek ve sadece yaşadığı tek bir “an” ile muhatap olacak-tır.

Nobel ödülü alan ünlü Genetik Profesörü ve düşünür François Jacob (1920-1965), “Mümkünlerin Oyunu” adlı eserinde zamanın geriye akışı ile ilgili şöyle der: “Tersinden gösterilen filimler, zamanın tersine doğru akacağı bir dünyanın neye benzeyeceğini tasarlamamıza imkan ver-mektedir. Zamanın tersine çevrildiği bir dünyada, beynimizin süreçle-ri ve belleğimizin oluşması da aynı şekilde tersine çevrilmiş olacaktır.

220 Prof. Dr.Muhammed İkbal, “Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu”, Çev. N. Ahmet Asar, s.26

Page 93: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 93

Geçmiş ve gelecek için de aynı şey olacaktır. Dünya tamamen bize göründüğü gibi görünecektir.”221

Beynimiz belirli bir sıralama yöntemine alıştığı için, şu anda dünya üstte anlatıldığı gibi işlemekte ve zamanın hep ileri aktığını düşünmekte-yiz. Oysa bu, beynimizin içinde verilen bir karardır ve dolayısı ile tamamen izafidir. Gerçekte zamanın nasıl aktığını, ya da akıp akmadığını asla bile-meyiz. Bu da zamanın mutlak bir gerçek olmadığını, sadece bir algı biçimi olduğunu gösterir. Zamanın bir algı olduğunu, 20. yüzyılın en büyük fizik-çisi sayılan Einstain’ın ortaya koyduğu “Genel Görecelik Kuramı” ile de doğrulanmıştır. Einstain, Lincoln Barnett (1909-1979 )’in ifadesiyle “Uzay ve zamanın da sezgi biçimleri olduğunu, renk, biçim ve büyüklük kavramları gibi, bunların da bilinçten ayrılamayacağını göstermiş-tir.”222 demektedir.

Genel Görecelik kuramına göre “zamanın da, onu ölçtüğümüz olay-lar dizisinin de ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur.”223

Zamanın göreceliği, rüyada çok açık bir biçimde yaşanır. Rüyada gördüklerimizi saatler sürmüş gibi hissetsek de, gerçekte her şey birkaç dakika, hatta birkaç saniye sürmüştür. Zamanın göreceliği, bilimsel yön-temle de ortaya konmuş somut bir gerçektir. Einstain’ın genel görecelik kuramı ortaya koymaktadır ki, zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine uzaklığına göre değişmektedir. Hız artıkça zaman kısalmakta; daha ağır, daha yavaş işleyerek sanki “durma” noktasına yaklaşmaktadır. Bu konuda Einstain: “Aynı yaştaki ikizlerden biri dünyada kalırken, di-ğeri ışık hızına yakın bir hızda uzay yolculuğuna çıkar. Uzaya çıkan kişi, geri döndüğünde ikiz kardeşini kendisinden çok daha yaşlı bu-lacaktır. Bunun nedeni, uzayda seyahat eden kardeş için zamanın daha yavaş akmasıdır. Aynı örnek bir baba ve oğul için de düşünüle-bilir. Babanın yaşı 27 olsa, oğlunun yaşı da 3 olsa, 30 dünya yılı son-ra baba, dünyaya döndüğünde oğlu 33 yaşında ve baba ise 30 yaşın-da olacaktır.”224

221 François Jacob, “Mümkünlerin Oyunu”, Çev. Turhan Ilgaz, s.111

222 Lincoln Barnett, “Evren ve Einstain”, Çev. Nail Bezel, s. 58

223 Lincoln Barnett, a.g.e, s. 17

224 Paul Strathern, “Einstein Görecelik Kuramı” Çev. Handan Hazar, s. 57

Page 94: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

94 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Modern bilimin bu tespitlerinin bize gösterdiği sonuç, zamanın ma-teryalistlerin sandığı gibi, mutlak bir gerçek değil, göreceli bir algı oluşu-dur. Kur’an-ı Kerim, zamanın izafiliğini asırlar önce bildirmiştir. Modern bi-lim tarafından doğrulanan, zamanın psikolojik bir algı olduğu, yaşanan olaya, mekana ve şartlara göre algılanabildiği gerçeğini pek çok Kur’an-ı Kerim ayetinde görmek mümkündür. Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayetini bil-ginler, zamanın izafiyetine işaret olarak anlamışlar ve bunu farklı şekillerde birçok yerde ifade etmişlerdir.225 Birçok İslam bilgini, Hac, Secde ve Mearic sürelerinde gün ile ilgili geçen ayetlerin, gerçek anlamlarının ya-nında, zamanın izafiliğine de işaret ettiğini söylemişler ve bu ayetleri Einstein’in İzafiyet teorisine göre yorumlamışlardır.226 Muhammed İkbal’e göre ise, zaman hesabımızın izafiliğini gösteren birçok ayet mevcuttur. O, bu konuda Bergson felsefesinden hareket ederek Kuran-ı Kerim’deki izafi-liğin varlığını izah etmeye çalışır.227 Bazı müfessirler, “Mirac” olayını izah ederken zamanın izafiliğini, zaman içinde zamanın meydana gelmesi şek-linde ifade etmişler.228 “İsra” olayını Hz. Peygamber (s.a.v)’ in Mekke ile Kudüs arasındaki 40 gecelik mesafeyi, bir gecenin az bir süresinde yol alması olarak açıklamışlardır.229 Ancak bu konuyu zamanımızın bir kısım bilginleri, daha değişik bir açıdan ele alarak açıklamışlar ve Kuran-ı Ke-rim’de izafiliğin varlığını kabul etmişlerdir. 230 Görülüyor ki, olaylar bir ger-çeğe dayanmakta, fakat bu gerçeğin ortaya çıkış şekli, bizim bakış açımı-za göre değişiklik arz etmektedir. Bu değişikliklerin sebebi de bizim imkan ve kabiliyetlerimizin sınırlı olmasından başka bir şey değildir. Durum böyle olunca Allah için bir anlık olan yaratma olayını, bizim uzun süren devirler olarak anlamamız, sınırlı bir varlık olan insan için normal olmaktadır. Eğer bu sınırlamanın üzerine çıkabilsek de, mesela evreni avucumuza alacak kadar büyüyebilseydik, belki de evren bize bir kaya parçası olarak görüne-

225 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, VIII, s. 337

226 Celal Kırca, a.g.e, s. 177

227 Muhammed İkbal, a.g.e, s. 63

228 Ahmet Mustafa el- Merağı, “Tefsiru’l- Merağı”, XV, s. 10

229 Muhammed bin Ali bin Ali Eş- Şevkani, “Fethu’l- Kadir El- Cami’ Beyne Fenneyi’r- Rivaye ve’d- Diraye min İlmi’t- Tefsir”, III, s. 206

230 Celal Kırca, a.g.e, s. 177

Page 95: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 95

cekti.231 Ama sınırlı olmamız nedeniyle, onu korkunç büyüklükte bir evren olarak algılamaktayız. 232

Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre, bir insanın hayatı çok kısa bir süredir. “ Allah’ın sizi çağıracağı gün, sizin de O’na hamd ederek em-rine hemen uyacağınız ve pek az bir süre kaldığınızı sanacağınız gü-nü hatırla.”233

Yeniden dirilme ile başlayan hayatta, artık insanların Allah’a asi olma ve günah işleme özgürlükleri bulunmayacaktır. Nitekim Allah kabirdekileri mahşere çağırdığında, inanan ve inanmayan bütün insanlar O’nu övgüyle anarak emrine boyun eğeceği ifade edilmektedir.

“Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, ara-larında tanışırlar…”234

Allah’ın huzurunda hesap vermek üzere mahşerde toplanan insan-lar, kıyametin dehşetini ve ahiret hayatının sonsuzluğunu anladıklarında, dünyadaki hayatlarının veya kabirde kaldıkları sürenin sadece günün bir saati kadar kısa sürmüş bir hayat olduğunu düşüneceklerdir.

Allah, Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen mü’min bir topluluk olan Ashab-ı Kehf’i, üçyüz yılı aşkın bir süre derin bir uyku halinde tutmuştur. Daha son-ra uyandırdığında ise, bu kişiler zaman olarak çok az bir süre kaldıklarını düşünmüşler ve ne kadar uyuduklarını tahmin edememişlerdir.

“Bunun üzerine biz de mağarada, nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (onları uyuttuk)” ”Sonra onları uyandırdık ki, iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.”

“Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçle-rinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir

231 Ümit Şimşek,”Kainatın Doğuşu”, s. 96

232 Ahmet Musaoğlu, “Yaratılışın Altı Günü”, s. 6-8-9; Haluk Nurbaki, “Ev-rendeki Mucize”, s. 58; Bilim ve Teknik Dergisi, “Karadelikler”, Ma-yıs/1998 sayı: 368, Çev. Selçuk Alsan, s. 27

233 İsra, 17/52

234 Yunus, 10/45

Page 96: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

96 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir…”235

Onlar mağarada çok kısa bir süre, yani bir gün veya daha kısa bir süre kaldıklarını düşünüyorlardı. Fakat gerçekte, “Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardır.”236 “De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na ait-tir. O’nun görmesi de, işitmesi de şayani hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), O’ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hü-kümranlığına kimseyi ortak etmez.”237 Onlar gerçekte orada 300 yıldan fazla kalmışlardı, ama onlar sadece bir gün kaldıklarını düşünüyorlardı. Demek ki, zaman kavramı insanın hissetmesine göre değişebilen bir kav-ramdır. 300 yıl insanın onu hissetmesine göre, bir gün gibi bile olabiliyor. Buradan da zaman kavramının tamamen izafi bir olgu olduğu ortaya çık-maktadır. Ayetin devamında “onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir.” buyrulmaktadır. Bu da insanla-rın kendilerince bazı fikirlerde bulunduklarını, fakat bilgi kaynaklarının ye-tersiz oluşu nedeniyle, düşüncelerinin ve kanılarının görelilik taşıdığını göstermektedir. Dolayısıyla en doğrusunu Allah bilir.

Allah’ın görmesinden veya bilmesinden maksat, insanların anlamala-rı ve bilmeleri için olayı ortaya koymasıdır. Yoksa Allah bütün zamanlarda, evrende olmuş ve olacak şeyleri ezeli ilmiyle bilir. Ashab-ı Kehf ve düş-manlarının durumu ile ilgili olan bu ayetlerde Allah, kuvvet ve kudretinin eseri olarak, uyuyan gençlerin anılan süre içinde uyanmamaları için işitme duyularının çalışmaz hale getirildiğini ifade eder. Allah, mağaradaki genç-leri hiçbir gıda almadıkları halde bedenlerinde herhangi bir bozulma olma-dan uzun süre uyuttuktan sonra tekrar uyandırması, O’nun insanları öldük-ten sonra tekrar diriltebileceğine dair önemli bir delildir. Uyandıktan sonra gençlerin uykuda geçirdikleri zaman hakkında birbirleriyle tartışmışlar, geçen süreyi ve bu sürede dünyada meydana gelen değişiklikleri bilmedik-leri için, düşmanlarının kendileri hakkındaki tehditlerinin devam ettiğini sanmışlardı. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, bu gençler 309 yıl büyükçe bir mağarada uyutularak koruma altına alınmışlardır.

235 Kehf, 18/11-12-19

236 Kehf, 18/25

237 Kehf, 18/26

Page 97: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 97

Her şey zaman içinde gerçekleşir. Her şeyin Ontolojik* bir başlangı-cı ve sonu vardır.238 Yani kainatın zamanda daim olduğu şüphe kaldırmaz bir keyfiyettir.239 Allah için, akıl ötesi alemde zaman kavramı yoktur. Bu kavram o alemi bağlamaz. Allah’ın yüzü ile olan ilişkileri içerisinde tüm varlıklar zaman bakımından O’ndan eşit uzaklıktadır. Burada geçmiş, şim-di ve gelecek arasında herhangi bir ayırım yoktur. Bir şey dün vuku bul-muştur, başka bir şey bugün vuku bulmaktadır ve daha başka bir şey yarın vuku bulacaktır. Bunların bugün, ya da yarın vuku bulmaları bizim için ge-çerli olan bir durumdur. Bu şeylerin üçü de Allah ile tam birbirinin aynı olan ilişkiler içerisinde bulunurlar. Tüm varlıkların Allah ile olan ilişkisi birdir. Bu gün var olan, geçmişte var olan, geçmişte var olmuş olan ve gelecekte var olacak olan varlıklar, Allah ile olan ilişkileri bakımından birbirine eşittirler. Şunun bundan önce geldiğini düşünmek suretiyle, onlar arasındaki za-mansal ayrılık ve dizilişi ortaya çıkaran şey, bizim aklımızdır.240

Zamanı yaratan Allah’ın, zamandan münezzeh olduğu açıkça ifade edilmektedir. İnsan ise, Allah’ın kendisi için takdir ettiği zamana bağımlıdır. İnsan ne kadar uykuda kaldığını dahi bilmekten acizdir. Böyle bir durumda zamanın mutlak olduğunu iddia etmek, son derece akıl dışıdır. Zaman sa-dece yaratılmış varlıkları ilgilendiren bir durum olup, uzunluğu ve kısalığı şartlara göre değişen, duruma göre farklı algılanan göreceli bir kavramdır. Bunun böyle olduğunu anlamamıza yardımcı olacak örnekleri, bu yaşadı-ğımız alemde bile görmek mümkündür.

Zamanın izafi oluşu, bize çok önemli bir gerçeği göstermektedir. Bu izafiyet o kadar değişkendir ki, bizim için milyarlarca yıl süren bir zaman dilimi, bir başka boyutta sadece tek bir saniye bile sürebilir. Hatta evrenin başından sonuna kadar geçen çok büyük bir zaman dilimi, bir başka bo-yutta, bir saniye bile değil, ancak bir “an” sürüyor olabilir. İşte insanların tam olarak anlayamadığı kader gerçeğinin özü de buradadır. Kader, Al-lah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları bilmesidir. İnsanların önemli bir bö-lümü ise, Allah’ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini so-

* Ontoloji: Bir bütün olarak varlığı ele alan ve varlığın en temel nitelik-lerini inceleyen bir felsefi disiplindir, yani varlık felsefesidir.

238 Toshiko İzutsu, a.g.e, s. 170

238 Toshiko İzutsu, a.g.e, s. 170

239 Muhammed İkbal, “İslam’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü”, Çev. Sofi Hori, s. 63

240 Toshiko İzutsu, a.g.e, s. 154 ; B. K. Ridley, a.g.e, s. 77

Page 98: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

98 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

rarlar ve kaderin gerçekliğini anlayamazlar. Oysa “yaşanmamış olaylar”, bizim için yaşanmamış olaylardır. Allah ise, zamana ve mekana bağlı de-ğildir. Zaten bunları yaratan kendisidir. Bu nedenle Allah için geçmiş, ge-lecek ve şu an, hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir.

Lincoln Barnett (1909-1979), “Varlıkları ancak bütün yüceliği ile kozmik bir zihin kavrayabilir. Kozmik zihin dediği irade, tüm evrene hakim olan Allah’ın ilmi ve aklıdır.”241 demektedir.

Bizim bir cetvelin başını, ortasını, sonunu ve aralarındaki tüm birim-leri, bir bütün olarak tek bir anda kolayca görebilmemiz gibi, Allah da bizim bağlı olduğumuz zamanı, başından sonuna kadar tek bir an olarak bilir. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah’ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bir çarpık kader anlayışında, Allah’ın insan-lara bir “alınyazısı” belirlediği, ama onların kimi zaman bunu değiştirdikle-ri gibi, batıl bir inanış vardır. Ölümden dönen bir hasta için, “kaderini yendi” gibi, İslam inancına aykırı ifadeler kullanılır. Oysa hiç kimse kade-rini değiştiremez. Ölümden dönen kişi, kaderinde ölümden dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. Çünkü kader Allah’ın ilmidir ve tüm zamanı aynı anda bilen ve tüm zamana ve mekana hakim olan Allah için, her şey ka-derde yazılmış ve bitmiştir. Allah için zamanın tek olduğunu Kur’an-ı Ke-rim’in üslubundan da anlarız. Bizim için gelecek zamanda olacak bazı olaylar, Kur’an-ı Kerim’de çoktan olup bitmiş bir olay gibi anlatılır. Bizim için ölümümüzden sonra yaşanacak olan olaylar, Kur’an-ı Kerim’de ya-şanmış ve bitmiş olaylar olarak anlatılmaktadır. Çünkü Allah, bizim bağlı olduğumuz izafi zaman boyutuna bağlı değildir. Allah tüm olayları, zaman-sızlıkta dilemiş, insanlar bunları yapmış ve tüm bu olaylar yaşanmış ve sonuçlanmıştır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim:

“…Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabb’inden uzak-ta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da kayıtlı) olmasın.”242

Hiçbir şeyin, Allah’ın bilgisi dışında meydana gelmediği açıkça ifade edilmektedir. Allah için zaman söz konusu değildir ve zamana da ihtiyacı yoktur, yani Allah zamandan münezzehtir.

241 Lincoln Barnett, a.g.e, s. 84

242 Yunus, 10/61

Page 99: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 99

Yaratma hareketine dışarıdan bakarsak, yani onu zihnen düşünür-sek binlerce yıl süren bir olaydır. Çünkü Kur’an-ı Kerim terminolojisine gö-re bir ilahi gün, yani Allah nezdinde bir gün “bin yıla”,* diğer bir emrinde “elli bin yıla”* eşittir.

Diğer bir açıdan bu hareket, bir göz kırpması kadar hızlı ve gözle gö-rülmez bir tek olaydır. Bu içsel olayı kelimelerle ifade etmek mümkün de-ğildir. Zira dil, bizim dış dünyaya açılan nefsimizin sırasal zamanı üzerinde meydana gelmiştir.

Kur’an-ı Kerim saf zamanı kader diye ifade eder. Kader, düşünce ve tahminden uzak saf zamandır. Kader, itibar edilen zaman ve eşyanın ilk temelini teşkil eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim: “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede ( kaderle) yarattık.”243 buyurmaktadır.

Her şeyin Allah tarafından bir ölçüye veya takdire göre yaratılması ifade edilirken, Allah’ın iradesini belirleyecek veya etkileyecek hiçbir güç bulunmadığı gibi, O’nun için zaman, mekan vb. faktörlerin söz konusu ol-madığı ve kudretine sınır düşünülemeyeceği vurgulanmaktadır. Kader; öl-çü, düzen, takdir ve ahenk demektir. Kur’an-ı Kerim, kader kelimesini hep bu anlamda kullanır. Kader vardır ve Allah’ın ezeli bilgisi ve her şeyi bir hesaba ve ölçüye göre yaratmış olması, olmuş ve olacak her şeyi bilmesi demektir. O’nun bilgisine sonradan bir şey eklenmez. O, olmuş ve olacak her şeyi bilir. Şimdi bildiği gibi, ezelde de bilir. Esasen O’nun zatı için ön-celik ve sonralık da yoktur. Çünkü zaman da onun yarattıklarındandır. İşte

* Dünya yılı 365 gün 6 saattır. İlahi bir gün, dünyadaki bin yıla eşittir. (Hac Suresi, 22/47. ayetine göre)

1000 yıl : 365 gün = 365.000 gün eder. Her yıla 6 saat ilave edilirse; 1000 yıl . 6 saat = 6.000 saat eder.

6.000 saat : 24 ( 1 gün ) = 250 gün eder. 365.000 gün (=1000 yıl) + 250 gün( =6.000 saat) = 365.250 gün eder.

(= 8.776.000 saat) * Dünya yılı 365 gün 6 saattır. İlahi bir gün, dünyadaki elli bin yıla

eşittir. ( Me’aric suresi, 70/4. ayetine göre) 50.000 yıl : 365 gün =18.250.000 gün eder. Her yıla 6 saat ilave edilir-

se; 50.000 yıl . 6 saat = 300.000 saat eder. 300.000 saat : 24( 1 gün) = 12.500 gün eder. 18.250.000 gün (= 50.000 yıl ) + 12.500 gün (300.000 saat) = 18.

262.500 gün eder.(= 438.300.000 saat) 243

Kamer, 54/49

Page 100: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

100 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Allah’ın bilgisi kaderdir. Fakat biz O’nun bilgisinin mahiyetini bilmemekte-yiz. Çünkü zamansız bilgidir. Biz zamanla sınırlıyız ve ancak zaman içinde olanları bilebiliriz.

Kur’an-ı Kerim’de, günlerin bizim bildiğimiz manasından farklı olabi-leceğini açıkça bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de iki ayette Allah nezdindeki günün bizim günlerimiz ile “bin yıllık bir süre” olduğu belirtilmiştir. Secde suresindeki ayette “gün” kelimesi ile ilgili olarak şu yorumlara yer verilmiş-tir. Bilindiği üzere zamanı bazı parçalara ayırmamız bütünü ile sunidir. Dünyanın hem kendi ekseni ve hem de güneş etrafında dönmesi ile gece-gündüz, mevsimler ve yıl meydana gelmektedir. Ahirette ise, gece gündüz, mevsim ve yıl olmadığına göre, zaman kavramı bir bakıma ortadan kalk-mış oluyor. Tabi bununla suni zamanı kastediyoruz. Bu bakımdan ahiret gününden söz edilirken bizim suni zamanımızla yarım günün 500, bir gü-nün 1.000 yıl kadar uzun olduğuna dikkatler çekilmekte ve böylece bu ko-nuda “yevm”(gün) tabiri kullanıldığında, zamanımızdaki 24 saat olmadı-ğına işaret edilmektedir.244 Buradan anlaşılmaktadır ki, bu günler bizim dünya günlerimizden farklıdır ve farklı bir zaman boyutudur. Başka bir açıklama ile bunun uzun bir zaman diliminden kinaye olduğunu belirtebili-riz. Yani o emrin çıkması öyle bir günde, o kadar bir zamanda olur ki, “miktarı sizin saydıklarınızla bin sene eder.” Demek ki, Allah’ın iradesi-nin bir hükmü olan bir emir, bir iş ve bir olay, bazen böyle bin yıllık bir devir ile biter. Onun bir günü, böyle büyük bir devir teşkil eder. Onun için “gök-lerin ve yeri altı günde yarattı.” denildiği zaman, o günler rastgele günler zannedilmemelidir. Mearic suresindeki ayette “elli bin sene” olarak yer almaktadır. Demek ki, bin yıl denilmesi örnek yoluyladır veya bazı tefsirci-lerin dediği gibi “bin tabiri uzun bir zamandan kinayedir.” Dolayısıyla daha az ve daha çok olmasına engel değildir.245 Zamanın izafiliği hakkın-da, Kur’an-ı Kerim’deki ayetler gayet açıktır.

“(Resulüm) Senden acele azap istiyorlar, oysa Allah kesinlikle sözünden dönmez. Rabb’inin nezdinde bir gün sizin saydığınız bin yıl gibidir.”246

244 Celal Yıldırım, “İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri”, c. VIII, s. 4039

245 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c. VI, s. 285

246 Hac, 22/47

Page 101: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evren ve Evrenin Varoluşu 101

“Allah, gökten (meleklerle) bütün dünya işlerini idare eder. Son-ra (melekler o işlerle), bir günde O’na yükselir ki, ( o günün) miktarı, si-zin saydıklarınızdan ( dünya yılından) bin yıldır”247

“Melekler ve Ruh (Cebrail) O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.”248

Ayetlerle ilgili olarak çok farklı yorumlar yapılmıştır. İnsanın “zaman” ya da “süre” den anladığı şeyin Allah’a göre bir anlamının olmadığı şek-linde anlamak mümkündür. Çünkü Allah zamandan münezzehtir, zamanın ötesindedir, bir başlangıcı ve sonu yoktur. O’nun için insanların hesapla-malarına göre ha bir gün, ha bin yıl veya elli bin yıl aynı şeydir, şeklinde yorumlayan bilginler çoğunluktadır. Ayetlerde hem zamanın kesin olma durumu ve hem de ilahi zamanla bizim astronomik zamanımızın farkına dikkat çekilmiştir. Matematik zamanla, ilahi zaman birbirinden farklıdır ve birbirinden ayrılmıştır. Matematik zamanın elli bin yılının, ilahi zamanın bir anına denk gösterilmesi de bir kıyaslamadır. Aslında ilahi zaman sürekli bir andır ki, matematik zamanın hiçbir ölçüsüyle ifade edilemez. İlahi ve yaratıcı zamanın bakışında yalnız şimdi vardır ve böyle olunca da o za-manın bakışı her şeyi yakın görür.

Bu ayetlerin açıklamalarından önce ilahi yıl, ilahi gün, ilahi saat ve ilahi dakikayı izah etmek gerekir. Yeryüzünde yaşayan biz insanlara göre gün, arz’ın, kendi ekseni etrafında tam bir devir yapmasından meydana gelir. Bu dönüş 23 saat, 56 dakika ve 4 saniye sürer. Yani bizim dünya günümüz 86.164 saniyedir. Yıl ise bu günkü bilgimize göre dünyanın, gü-neş etrafında tam bir dönüş yapmasıdır ki, bu da 365 gün, 5 saat, 48 daki-ka ve 46 saniye sürmektedir. Bu zaman, 31. 556. 926 saniye eder. Bu sü-re Hac ve Secde surelerinde açıklanan ilahi güne denk gelmektedir. De-mek ki, bir ilahi saniye de 3.662.242.5 dünya saniyesine denk gelmektedir.

Modern ilme göre saniye, belirli bir hareket birimidir. Bir cismin bir yerden diğer bir yere intikalinin mecazi bir ifadesidir. Yani saniye, dünya-nın, güneş etrafında seyrettiği yörüngenin 31.556.926’da bir parçasıdır. Bu parça, yüksek atmosfer ölçümünde kullanılan aletlerine göre, 29.8 km. uzunluğundadır. Yani dünya, yörüngesi üzerinde saniyede 29.8 km. sürat-le hareket etmektedir. Diğer bir ifade ile dünya saniyesi, dünyanın güneş

247 Secde, 32/5

248 Me’aric,70/4

Page 102: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

102 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

etrafındaki yörüngesinde, 29.8 km’lik hareketidir. Demek ki, saniye hare-ketin bir ifadesidir. Dünya saniyesinin hareketle ifadesi budur. Böyle ayet-leri kendi ölçülerimizle değil, izafi bir mana içinde düşünmemiz gerekir. Çünkü bunlar izafiyet kavramlarına göre gelmiştir.

“Onları haşrettiğimiz (mahşere sevk edilen gün) zaman (dünyada) sadece gündüz bir saat kadar kalmışlardır (aralarında tanışacaklardır). Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar hüsrana uğramışlardır, doğ-ru yolu bulamazlar.”249

Allah’ın huzurunda hesap vermek üzere mahşerde toplanan insan-lar, kıyametin dehşetini ve ahiret hayatının sonsuzluğunu anladıklarında dünyadaki hayatlarının veya kabirde kaldıkları zamanın sadece günün bir saati kadar kısa sürmüş bir hayat olduğunu, hala birbirlerini tanıdıklarına göre, uzun bir süre ayrı kalmadıklarını ve kabirde bulundukları sürenin de çok fazla olmadığını düşüneceklerdir. Allah’ın onları mahşerde topladığı zaman, kendilerine öyle gelir ki, sadece gündüzün görüşüp tanışacakları bir saati kadar dünyada kalmışlar, şeklinde zannederler. Oysa çok uzun bir zaman geçmiştir.

Birlikte yaşadığımız zamanla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir…”250 buyurulmaktadır. Bu ayet, zamanın insan için önemine işaret etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)’ın de; “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunla-rın değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır.”251 bu-yurarak zamanın önemine dikkat çekilmektedir. İnsan zaman içinde doğar, zaman içinde yaşar ve nihayet zaman içinde dünya hayatına veda eder. Dolayısıyla zaman hemen her yönü ile insanı kuşatmış durumdadır. Haya-tımız, saniyelere, dakikalara bağlıdır. Yüklü servetler feda edilse, bir sani-yemizi geri getirme imkanımızın olmadığı düşünülürse, zamanın bizler için ne derece önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Biz insan olarak zaman içinde hareket halindeyiz ve zamansız bir aleme doğru yürüyoruz.

249 Yunus, 10/45

250 Asr, 103/1

251 Buharı, Rikak,1

Page 103: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

C- İNSAN VE İNSANIN VAROLUŞU

1- İnsan ve İnsanın Yaratılması

Yaratmak anlamına gelen” Halk” kelimesi, “Ha Le Ka” fiil kökünden mastardır. Doğru taktir etmek, bir şeyi yokken ortaya koymak ve bir şeyi bir şeyden meydana getirmek demektir. Türkçede genellikle “yaratmak” sözcüğü ile karşılanır.252 Halk aslında doğruca taktir etmek demektir. Bir benzere dayanmaksızın bir şeyi yoktan var etmek manasına kullanılır. Halk; bir şeyden bir şeyi icad etmek ve yapmak manasına da gelir. “Haleka” kelimesi Kuran-ı Kerim’de 261 defa geçmektedir. Bu da yaratma işinin sadece Allah’a mahsus bir durum olduğunu göstermek ve bunu vur-gulamak içindir. Hem isim ve hem de fiil şekliyle çokça geçer. Fiil şeklinde “yarattı” şekli 93 defa, “yarattım, yarattın” şeklinde 11 defa, “yarattık” şeklinde 41 defa geçmektedir.253

Var olmak, yani yaratmak bizim irademizle gerçekleşmediği gibi, yok olmak da bizim irademizle gerçekleşmeyecektir. Ama bizim irademizle gerçekleşmesi mümkün olan bir şey vardır; var eden bir şey vardır. Var eden ve yok edenin mutlak varlığını fark etmek ve O’nun varlığına ulaş-manın bizi de var edeceğini bilerek O’na yönelmektir.

Büyük bir mertebe olan insanlığın gerçekleştirilmesi, hiç şüphesiz in-sanın başta akıl olmak üzere kalp ve duygularına yerleştirilen özelliklerin açılması, geliştirilmesi ve zenginleştirilmesiyle mümkündür. Aksi takdirde, bu imkanlarla var kılınan insanın varlığı anlamını yitirecek ve yokluğun ka-ranlıklarında kaybolup gidecektir. Oysa varlığından haberdar olup, yaratı-cıyı düşünen, ölümle yok olmayacak ve ebedi varlığın esrarına ulaşacak-tır.

İnsan kesinlikle bir bilim dalının konusu olmayacak kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir sistemdir. İnsanda biyolojik, rasyonel, sosyo-kültürel, ta-rihi, ahlaki ve ruhani boyutlar bulunmaktadır. Bilimler insan üzerinde çalı-şırken, bunlar arasında adalet ve uyumu tesis etmesi gereklidir. Her bilim dalı, insanın bir yönünü inceleyebildiğinden, bilimlerin ürettiği bilgi ve ce-vaplar da kısmı kalmaktadır. Bir başka değişle, her bilim dalı, insanın bir boyutunu mükemmel bir şekilde açıklarken, diğer boyutlarını adeta gör-mezden gelmektedir.

252 Ali Ünal, “Kur’an’da Temel Kavramlar”, s. 188

253 Veli Ulutürk, “Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı”, s. 15

Page 104: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

104 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

İnsan, varlıklar içinde Allah’a sınırsız derecede muhtaç olan, aklını ve maddi-manevi duygularını kullanarak Allah’a iman eden mükemmel ve “Eşref-i Mahlukat” bir varlıktır. İnsan, cismi yönünden bu evrende bir zer-re veya nokta konumunda bile değildir. Okyanusta bir damlanın okyanusa nispeten hacmi nedir? sorusu herhalde insanların maddi yönde varlık sa-hası içindeki yerini daha da güzel ifade edecektir. Fakat insanı temelde onu yüksek bir varlık yapan ruhi ve manevi yönüdür.. Bu kabiliyetler ve ya-ratılıştaki ilahi amaç, Allah’ın irade ettiği ve razı olduğu istikameti bulabil-mek ve o duyguları amacına göre kullanmaktır. Yukarıdaki bilgiler ışığında kısaca ifade etmek gerekirse insan iki yönlü bir varlıktır.

Maddi yönüyle İnsan, dış görünüşü itibariyle maddidir ve Allah tara-fından kendisine bahşedilen vücuduyla canlı bir organizmadır. Elleri, ayak-ları, başı, göz, kulak, burnu, iç ve dış organları ile mükemmel olarak yara-tılmış en seçkin bir varlıktır. Allah, insan vücudunu öyle sistemli ve mü-kemmel olarak yaratmıştır ki, organlarımız bir şehrin teşkilatına benzer. Nasıl ki, bir şehirdeki sistemler birbiriyle bağlantılı ve birbirlerini tamamla-yacak derecede organizeli ve intizamlıysa, aynen bunun gibi insan vücudu da, İlahi kudret sayesinde muntazam olarak canlılık fonksiyonlarını yerine getirmektedir.

İnsan, yaratılış itibariyle maddi ve manevi özelliklerle donatılan ve hiçbir varlıkla mukayese edilemeyecek derecede mükemmel ve mevcut yaratılanlar içinde eşref-i mahlukat olarak en hassas bir konuma sahiptir. İnsan kendi mahiyetini düşündükçe şu soruları sormadan ve cevabını bulmadan yaratılış gerçeğini kavrayamaz. Bu soruların birincisi, insanlığın mahiyeti ve yaratılış amacıdır. Merak ettiğimiz bu konu ikinci olarak hatı-rımıza şu soruyu da getirecektir: İnsan, bu aleme nereden geldi? Nereye gidecektir? Bu dünyadaki görevi nedir?

Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılış sahnesi de, maddi yönde orijinal bir manzara arz etmektedir.. Kur’an-ı Kerim insanın yaratılışı ve “Adem (a.s.)’in kıssaları ile yaratılış sırrını”254 izah ederek hakiki insanlığın amaç ve hedefini öğretmek, insanlığı doğru bir geleceğe yürütmek ve bu yürüyüş esnasında insanın karşılaşacağı güçlüklerin amacını gösterip, bunların nasıl yenileceğini ifade etmiştir. İnsanoğlu bu dünyaya fesat çı-karmak ve kan dökmek için gelmemiştir. Belki insan bu afetleri doğuran ih-

254 Bakara, 2/30-38

Page 105: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 105

tiraslara hakim olarak hayır için çalışan bütün kuvvetler sayesinde teka-mülden tekamüle ulaşması için yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu ayetlerde “insanlığın amacını, ihtiraslarını boğmasını, yükseliş ve tekamülü-nü”255 konu edinir.

Maddi duygulara ve ahiret hayatını kazandıracak özelliklere sahip insan, ancak kullukla mükellef bir varlıktır. Kendisinin ve diğer bütün canlı-ların hayat malzemesini tedarik etmek ise Allah’a aittir. Rızkın sahibi Al-lah’tır. Allah rızkı, küre-i arz ofisinde toplamış ve depolamıştır. Yalnız rız-kın toplanması için, insanların tembellikten kurtulup çalışmaları gerekir. Madem hayat sahibi Allah’tır, hayatını sürdürebilmek için de rızkı insanlara ancak Allah verir.

Manevi yönüyle İnsan, maddi yönden daha kıymetli olarak manevi duygulara, üstün cihazlara ya da hassas özelliklere sahiptir. Manevi yö-nüyle insan, kendisine emanet edilen hassas kabiliyetleriyle evren içinde mümtaz bir konuma sahip ve şuurlu olarak emanet görevini yüklenmiştir. Saygın bir varlık olan insanın yeryüzünde halife yapan unsur ve onu diğer varlıklardan üstün kılan özelliği, onun emanetle mükellef oluşudur.

Dünyaya başıboş olarak gelmeyen ve İlahi bir tasarrufa konu olan insan, evrende kendisine has üstün bir mevkiin sahibi kılınmıştır. O’nun bu üstünlüğü maddi ve manevi yapısındaki özelliklerinden ileri gelmektedir. Kabiliyetleri bakımından hiçbir varlık ile mukayese edilemeyecek durumda olan insan, varlık aleminde her şeyi idare edebilme ve düzenleme sorum-luluğunu taşımaktadır. ”Bütün eşya üzerinde gücü ve kabiliyeti nispe-tinde tasarrufa yetkili” 256 kılınmıştır.

İnsan, dünya hayatına başıboşluk içerisinde hedefsiz olarak gelme-miş, varlıklar içinde en seçkin bir konuma getirilmiş ve kendisine Allah ta-rafından teklif edilen İlahi bir görevi üstlenmiştir. İnsan; ahiretini kazanmak için dünya hayatına gelmiştir. Biyolojik canlı olarak bazı devreleri geçirerek yine ebedi ahiret yolculuğuna devam edecektir. Kendi dünyasını ahiret ha-yatına bir tarla olarak görebilenler, bu görevini de idrak etmiş olacaklardır.

255 Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, “Kur’an’da Yaratılış Sahnesinin Düşündür-dükleri”, Konulu Makalesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakultesi Der-gisi, Sayı: 20

256 Safa Mürsel, “Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi”, s. 77

Page 106: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

106 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Düşünen ve idrak edebilen her beyin (akıl) insanın bu alemdeki ye-rini eksiksiz tespit edebilir. Sınırsız bir ihtiras içinde insan ebedileşmenin, yükselmenin ve mutluluğa ermenin sırrını ancak yaratılış amacını bilmekte ve ona göre hareket etmekte bulacaktır. Bu büyük amacı bilmeyen insan, evrendeki yerini de tespit etmiş sayılamaz ve dolayısıyla kendini de anla-mış olduğunu iddia edemez. Ne var ki, bunu bilmekle mükellef olan beşe-riyet, bilmemekle de sorumluluktan asla kurtulamaz.257 Kısacası insan, varlıklar içinde seçkin bir konuma sahip olarak yaratılmış kerem sahibi ve saygın bir varlıktır.

İnsanın saygınlığı inancına bakılmaksızın, hem Kur’an-ı Kerim’de, hem Hadis’lerde ve hem de hukuki metinlerde ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de insan, “Allah’ın ruhundan üflediği”,258 “isimler öğrettiği”,259 diğer “canlılara üstün tuttuğu”260 ve “emanete muhatap ettiği”261 bir varlıktır. insanların farklı renk ve dillerde olması”262 “insanı şekillendi-ren, şeklini de güzel yapması”263 Allah’ın ayetlerindendir. Yine insanların millet ve kabilelere ayrılmalarının bir espirisi de, bu durumun “birbirleri ile daha kolay tanışma”264 imkanı vermesidir.

Kur’an-ı Kerim; evreni yaratan, donatan ve yaşatan Allah olduğunu sık sık vurgulamaktadır. Kur’an-ı Kerim yine gökyüzünün ve yeryüzünün Allah’a ait olduğunu beyan etmekte ve rızkı verenin de sadece Allah oldu-ğunu belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim, “Allah’ın kulu”265 hitabına ina-nan/inanmayan herkesi dahil etmektedir. Ayrıca Allah, “Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim”266 sıfatlarıyla tarif edilmektedir. Alemlerin Rabbi olan Allah, bütün insanların da Rabbidir. Müfessirler, “Rahman” sıfatının bu dünyada inanan/inanmayan herkesi içine aldığını, “Rahim” sıfatının ise ahrette, mü’minlere has olduğunu söyleyerek iki sıfat arasındaki nüansa işaret etmektedirler.267

257 Şevki Saka, “İnsanın Yaratılış Gayesi”, Yüksek Lisans Tezi, s. 63

258 Secde, 32/9

259 Bakara, 2/31; Rahman, 52/2

260 İsra, 17/70

261 Ahzab, 33/72

262 Rum, 30/22

263 Teğabün, 64/3

264 Hucurat, 49/13

265 A’raf, 7/194; İnsan, 76/6

266 Fatiha,1/1-2

267 İbn-i Kesir, “Tefsir’ül-Kur’an’il-Azim”, 1/35-36

Page 107: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 107

İnsanın hayat yolculuğu, anne rahminde yumurtanın döllenmesi ile başlar; anne ve babadan gelen genetik programın okunmaya başlamasıy-la gelişim süreci devreye girer. Hayat boyu devamlı değişim ve büyüme yedi dönem halinde incelenir. Hamilelik dönemi, doğum, çocukluk, yetiş-kinlik dönemi, orta yaş dönemi, ihtiyarlık ve ölüm şeklinde ifade etmek mümkündür. İnsanın bu gelişme safhalarında genetik programı oluşturan genler, içinde yaşanılan çevre şartları, kazanılan tecrübeler ve alınan eği-timin içeriği, hep birlikte bu gelişmenin, çevreye uyum sağlayacak şekilde olmasını sağlarlar.

Burada insanın yaratılışı ve Nutfe* ile sudan rahim duvarına asılan Alaka*’ya; Alaka’dan çeşitli şekillere giren Mudğa*’ya, Mudğa’dan iskeleti oluşturan kemiklere, sonra kemiklerin üzerini kaplayan kaslara ve daha sonra da gözlerin ve kulakların oluşma devrelerine, beyin, omirilik ve sinir-lerin meydana gelişine, akciğer, karaciğer ve kalbin oluşumuna ve nihayet insan vücudunu ayakta tutan çeşitli boy ve şekillerde büyüklü- küçüklü kemiklerden, eklemlerden vücuda güç veren ve hareket etmesini sağlayan öteki kemik ve kaslara kadar, insan bedeninin yaratılış devrelerine ait ayetlerle, açıklamalara devam edeceğiz.

Kur’an-ı Kerim’in getirdiği ve ilimden 1400 yıl önce açıklamış bulun-duğu ilmi gerçeklerden biri de, insanın topraktan yaratılmış bulunduğu gerçeğidir. Bu gerçeği Kur’an-ı Kerim: “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra hemen bir be-şer (insan) olarak çoğalıp (yeryüzüne) yayılırsınız.”268 buyurmaktadır.

Allah, ilk insanı topraktan yarattığını Kur’an-ı Kerim’de değişik vesile-lerle ifade etmektedir. Bu ayette genel bir hitapla “sizi topraktan yarattı” emri ise, sizin aslınız olan ilk insanı topraktan yarattı şeklinde anlamalıyız. Her insanın yaratılışı toprakla ilintilidir. Çünkü insanı meydana getiren er-

* Nutfe : Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmiş şekli (zigot), duru ve saf su, döl suyu, sperm, insan yaratılışının mayası ve temelini oluş-turan sudur.

* Alaka: Erkeğin spermi ile döllenmiş yumurtadan bir hafta içinde olu-şan hücre topluluğunun rahim cidarına asılıp görülmüş şekli demektir. Cenin bu uzun şekliyle Alaka (kan pıhtısı) olarak 40 gün kadar kalır.

* Mudğa: Ceninin, üzerinde diş izlerini andıran şekiller taşıyan, henüz uzuvları oluşmamış şekli demektir. Bunun uzunluğu 2,5 cm’den fazla değildir.

268 Rum, 30/20

Page 108: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

108 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

kek ve dişi hücrelerinin oluşumunda bitkisel ve hayvani gıdaların katkısı vardır ve bunların her ikisi de topraktan beslenmektedir.

Modern ilimde de hayatın başlangıcının kokuşmuş çamurdan, yani kötü kokulu gazların çıktığı bataklık çamurundan gelişmiş olduğunu söy-lemektedir. Bu gazlar Metan, Hidrojen Sülfür (H2S) ve Amonyak gazlardır. Londra’da bulunan “Tabiat Tarihi Müzesi” salonlarında büyük bir resim görülür. Bu resimde Amonyak asidine dönüşmek üzere, bu gazların ko-kuşmuş çamurdan nasıl bir araya geldiğini, sonra da protein haline gele-bilmek için ne gibi değişiklikler geçirdiğini gösterir ki, proteinlerin en önem-lisi, hayatın sırrını izah eden nükleik asittir.269

“Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nı durumu, Adem’in durumu gibidir; O’nu topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi, o da hemen oluverdi.”270

Hz. İsa (a.s)’nın babasız olarak meydana gelmesi, Hıristiyanlığın te-olojik esaslarını etkileyen ve mensupları arasında asırlardır şiddetli tartış-malara yol açan bir olay olma özelliğini korumuştur. Hz. İsa (a.s)’in bir in-san olduğuna ve ilahi iradenin bu yönde olduğu bilindikten sonra, onun babasız dünyaya gelmesinin yadırganacak bir durum olmaktan çıkması gerektiğine, Hz. Adem (a.s) örneğine değinilerek dikkat çekilmektedir. Hz. İsa (a.s)’nın meydana gelmesi aklen imkansız denebilecek bir durum de-ğildir. Hz. Adem (a.s)’in babasız meydana gelmesi kabul edildiğinde, Hz. İsa (a.s)’in da babasız dünyaya gelmesi kolaylıkla kabul edilmelidir. Ayetin başında ve sonunda Allah’ın bir şeyin olmasını istemesi halinde, hemen meydana geldiği ve O’nun kudretini engelleyecek hiçbir güç bulunmadığı, iki olay arasındaki benzerliğe değinilmiş ve ayetin ortasında ayrıca Hz. Adem (a.s)’in topraktan yaratıldığı belirtilmiştir.

“…Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O’dur. Bir de O’nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Siz hala şüphe ediyorsunuz!”271

Topraktan canlıların en mükemmeli olan insanın yaratılmasındaki harikulade olaya işaret edilmektedir. Yeryüzü yaratıldığı zaman, üzerinde hayattan eser yoktu ve yok olan bir şey kendi kendini var edemez. Toprak-

269 Dr. M. Ali el- Bar, “İnsanın Yaratılışı”, s. 8

270 Al-i İmran, 3/59

271 En’am, 6/2

Page 109: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 109

tan can veren ve onu insan yapan, insanda ruhu, aklı ve irfanı yaratan ke-sinlikle Allah’tır. Çünkü gelişmenin her safhasında O’nun yaratma sıfatı bulunmaktadır. Bu sebeple yoktan varlığın, basitten bileşiğin, cansızdan canlının ve şuursuz tabiattan zekanın kendiliğinden ortaya çıktığına inan-maktan daha batıl bir inanç olamaz.

Varlığın başlangıcından sonuna kadar, insanın da Allah’ın yaratma, takdir ve tasarrufunda bulunduğu ifade edilmekte ve insanın çamurdan ya-ratıldığı belirtilmektedir.

“Allah, İnsanı pişmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.”272

İnsanın ilk yaratılışındaki ana unsurlara dair bilgi verilmektedir. İnsa-nın yaratışı hakkında Kur’an-ı Kerim’in değişik ayetlerinde bilgi verilmiş olup, bunun özü; çamura şekil verilmiş, ateşte pişirilmiş ve kurutulmuş bir çamura, yani hayatiyetten uzak bir nesneye can verilmiş, bu canlı akıl ni-metiyle donatılmış ve onu iyi kullanmayı sağlayacak yetki ve yetenekler verilerek, bu donanımlara paralel bir sorumluluğa muhatap kılınmıştır.

Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş ka-ra balçıktan yarattık.” “Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmış-tık.”273

Ayette insan bedeninin, Allah’ın yaratma sıfatının bir eseri ve tecellisi olarak topraktan başlayarak devam eden fiziksel- biyolojik değişim ve geli-şim sürecine işaret edilmektedir. İnsana benzeyen niteliklere sahip olmak-la birlikte bedeni ve bedensel özellikleri bulunmayan ve bu nedenle de gözle görülmediği için Cin diye adlandırılmış olan varlık türünün yaratılışı da, ilahi kudretin eserlerine son örnek olarak zikredilmektedir.

Kur’an-ı Kerim; insanın topraktan, yahut “Tin”’den (toprağın su ka-tılmış hali) veya “Salsal”’den (uzun süre bekletilerek, vurulduğunda çınla-yacak derecede kurumuş olan çamur) yaratıldığını söylüyor. O halde su katılmış olsun veya olmasın bunların hepsi toprak demektir. Modern ilim ispat etmiştir ki, insan vücudu, yeryüzünün ihtiva ettiği elementleri içer-mektedir. Vücut; Karbon, Oksijen, Hidrojen, Fosfor, Kükürt, azot, Kal-siyum, Magnezyum, Demir, Manganez, Bakır, İyod, Flor, Kobalt, Zink, Silisyum ve Alüminyum’dan meydana gelir. İşte bütün bunlar, toprağı

272 Rahman, 55/14

273 Hicr, 15/26-27

Page 110: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

110 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

meydana getiren unsurlardır. İnsanlar olarak yerin birer parçası olduğu-muz ortadadır.

İnsanın aslen “Nutfe” ‘den meydana geldiğidir. Nutfe ise, erkeğin çıkardığı bir damla sıvıdır. İnsan; bu sıvıdaki canlıların, kadının yumurta-sıyla birleşmesiyle meydana gelir. İşte bu canlılar ve yumurtalar hep kan-dan meydana gelmektedir. Kan ise, “Kilüs”*’ten doğan sütsel maddenin emilmesiyle meydana gelmektedir. Bu gıdalar da toprağın unsurlarından meydana gelmektedir. Aslında hepsinin aslı topraktır. O halde toprağın unsurlarından meydana gelen insan, vücudunu tahlil etmek suretiyle, in-sanın aslı olan Hz. Adem (a.s)’in topraktan yaratılmış olduğu anlaşılır. Sonra Hz. Adem (a.s)’in Zürriyeti (döl), kaynağı toprak olan Nutfe’den ya-ratılmaya devam etmiştir. İnsanlığa sunulan önemli bir mucize olarak, bu durum hakkında Kur’an-ı Kerim:

“Öyleyse İnsan neden yaratıldığına bir baksın.” “ Atıcı (fışkıran) bir sudan yaratıldı.” “ Bu su, erkeğin belinden, kadının kaburga ke-mikleri arasından çıkar.”274

Öldükten sonra dirilmeyi ve ahiret hayatını inkar eden insanın, kendi yaratılışına bakarak ibret alması ve ahiret olayını buna göre değerlendir-mesi istenmektedir. Ayrıca insan vücudundaki varoluşun ilk aşamasına işaret edilmektedir.

Bütün canlıların sudan yaratıldığını bildiren Kur’an-ı Kerim’in muci-zevi beyanından suyun hayat için ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Ni-tekim vücudumuzun yaklaşık %60’ı sudur. Vücudumuzdaki bütün hayatı, kimyevi ve fizyolojik olayların ancak sulu bir merkezde cereyan ettiğini öğ-rendiğimizde ve su olmayınca hücredeki reaksiyonların bozulduğunu gör-düğümüzde, yukarıdaki beyanın hikmetini daha iyi anlıyoruz. Erişkin bir in-sanın 70 kg olduğu kabul edilse, vücudundaki toplam su miktarı yaklaşık 42 litre olur. Bunun 28 litresi hücrelerin içinde, 14 litresi ise hücrelerin dı-şında bulunur. Erişkin bir insanın vücudunda yaklaşık 100 trilyon hücre bu-

* Kilüs: İnce barsağın lenf damarlarında bulunan maddedir. Bağırsaktan gelen, içinde yağ damlacıkları bulunan ak kandır. Bitki, hayvan ve su-dan ibaret olan gıdanın sindirilmiş durumudur.

274 Tarık, 86/5-6-7

Page 111: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 111

lunmaktadır. Bu hücrelerin tamamı, hücre dışı sıvı olarak tanımladığımız bir ortam içinde, her taraftan kuşatılmış olarak bulunur.275

“Allah her canlıyı sudan yarattı…”276

Allah’ın yarattığı ve her şeye ondan hayat verdiği su ile, bu ayette geçen ve kımıldamayan canlıların yaratılmasına kaynak olan “su” birbirin-den farklıdır. Bu su aşılanmadaki erkek sperm unsuru olarak anlaşılmalı-dır.

Bu ilahi beyanlar, gelişigüzel bir bilginin dile getirilmesi değildir. Gerçi hayatın devamı için suyun önemi, her an yaşadığımız bir olaydır. Biyolojik varlığın başlıca unsurları Oksijen, Hidrojen ve Karbon’dur. Hidrojen ve Oksijenin de suyun elementleri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle Allah, bü-tün canlıları sudan yarattığı konusuna bizim dikkatimizi çekerken, canlı varlığın temel taşının unsurları olduğunu da ifade etmiş olmaktadır. Bu gerçek ile bugün, biyoloji ilmi tahlil ve tasvirleri ile ulaşmış bulunmaktayız.

Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılışındaki tıbbı gerçekleri ve ilmi teorileri işaret ederek hangi aşamalardan sonra şekillendiğini ortaya koymaktadır:

“…Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah bu-dur…”277

Jinekoloji* ilmi, ceninin anne karnında su, ışık ve hararet (ısı) ge-çirmeyen üç sağır perde ile örtülü bulunduğunu söylemektedir. Bunları; su geçirmeyen Munbar, ışık geçirmeyen Amnion, ısı geçirmeyen Corion zarlarıdır. Çocuğun meydana geldiği bölüm olan rahim dıştan içe doğru üç doku ile yapılmıştır. Bu dokular, ışık, ısı ve su geçirmez zarlarla sarılmıştır.

Ayet, bütünüyle insanlığın bu oluş süreci yanında her bir insanın ana rahmindeki yaratılış sürecine değinmektedir. Üç karanlık tabirini, annenin karın duvarı, rahim duvarı ve cenini kuşatan zar içindeki karanlık tabaka-

275 Prof. Dr. Ömer Arifağaoğlu, “Vücudumuzdaki Hassas Denge Homeo-stazis” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ni-san/2004 (303), s. 109

276 Nur, 24/45

277 Zümer, 39/6

* Jinekoloji: Kadın hastalıklarını konu edinen hekimlik dalı, kadın üreme organlarının hastalıkları ile ilgilenen tıp dalıdır.

Page 112: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

112 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lardır. Rahim içinde birbirini kuşatan üç zarın teşkil ettiği tabakalar olarak anlamak da mümkündür. Bunların ilki, cenini koruyan, içi sıvı dolu Amnion zarı, ikincisi Amnion’u dıştan kuşatan ve daha çok ceninin besin ve oksijen almasını sağlayan Corion zarıdır. Rahim içini astar gibi kaplayan ve hami-leliğin sonuna doğru gittikçe kalınlaşan üçüncü zar, üzerindeki kan damar-larıyla çocuk için besin deposudur. Hamilelikten sonra düştüğü için buna düşen zar denilmektedir. Ayette bu tabakaların karanlık oluşuna özellikle dikkat çekilmektedir. Bu karanlık ortamlarda olup bitenlerin dahi Allah’ın bilgisi ve kudreti sayesinde gerçekleştiğine işaret edilmektedir.

Kur’an-ı Kerim: “Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir Nutfe’den (sudan) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu nedenle onu işitir ve görür yaptık.”278

İnsanın sadece tek bir Nutfe’den yaratılmadığını, bir karışımdan ya-ratıldığını söylemektedir. Yani erkeğin Nutfe’si ile kadının yumurtasının ka-rışımından ve ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan meydana geldiğini ifade etmektedir. Kendisine görme ve işitme gibi organlar da verilen bu varlık, sorumluluklara muhatap ve sınava tabi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim: “ Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.” “Sonra onu Nutfe (az bir su) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.” “Sonra bu Nutfe’yi ( az suyu), Alaka (kan pıhtısına) haline getirdik. Alaka’yı da Mudğa (bir çiğnemlik et) yaptık. Bu Mudğa’yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydir-dik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık (insan) olarak ortaya çıkar-dık…”279 buyurmaktadır.

Konu ile ilgili olarak ilim, ayette zikredilen Mudğa (bir çiğnemlik et), çiğnenmiş et gibi yuvarlak bir toptan meydana gelir. Aşağısı içi boş kese gibidir ki, buna Saffari denir. Bu kese Mudğa’nın ikinci ayında ayrılır. Yu-karısı da bir kesedir. Bundan Sela denen içi su ile dolu bir kırba doğar. Bu, kalın göbek bağının bitiştiği yer hariç, Mudğa’yı her taraftan tamamen kap-lar. Böylece Mudğa, kendisini sarsıntı ve çarpmalardan koruyan mai (su)

278 İnsan, 76/2

279 Mü’minun,23/12-13-14

Page 113: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 113

bir kılıf içinde yüzer. Bütün bunlar Allah’ın: “…Sonra onu Nutfe halinde sağlam bir yere koyduk…”280 emrinin doğruluğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca ceninin ana rahminde geçirdiği evreleri ile ilgili Kur’an-ı Kerim: “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir “Alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belir-siz bir “Mudğa” dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Di-leğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da tam gücünüze ulaşmanız için(siz kemale erdiriyoruz). İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hale gelsin…”281 buyurmaktadır.

“İnsanı “merhalelerden geçirerek yaratmış” 282 olan Allah, organik özelliklerinin üstünde şahsiyet, ruh ve şuur sahibi olarak yarattığı insana, kendi kudret ve sıfatlarından pay verircesine onu konuşan, bilen, irade sa-hibi olan ve iradesini hür olarak gerçekleştirebilen sıfatlarla donatmıştır. Yaratmış olduğu evreni, böyle özelliklerle donattığı insanla taçlandıran Al-lah, bütünü ile evreni bir amaç için yarattığı açıktır. İşte bu amacı da ger-çekleştirmeyi “İnsana bir emanet olarak tevdi etmiş, ona bir vazife ola-rak vermiştir.” 283

Hz. Peygamber (s.a.v) Alaka’dan ve Alaka’nın nasıl yaratıldığında söz ederek ”Nutfe’nin üzerinden 42 gün geçince Allah bir melek gön-derir. Melek Nutfe’ye şekil verir. Gözünü ve kulağını, etini, deri ve kemiklerini yaratır.” 284 buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber (s.a.v), Mudğa’dan, kemiklerin oluşmasından ve cenine can verilişinden de bah-setmiştir. Böylece O, insanın yaratılışı ve şekil kazanmasıyla ilgili ayetleri açıklamış olmaktadır.

İslam dininde insan, yaratılışın amacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Allah insanı topraktan yaratmış, insana ruhundan üflemiş ve yeryüzünde kendisine halife kılmıştır. Allah’ın bazı sıfatlarını, insanı ölçüler içinde in-

280 Mü’minun, 23/13

281 Hac, 22/5

282 Bakara, 2/31-34

283 Ahzab, 33/72

284 Buharı, Kader, 1, VII, 210; Müslim Şerhi, V, 496

Page 114: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

114 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

sana da bahşetmiş olması ve onu yeryüzünde halife olarak yaratması, in-sanı asla ilahlaştırmaz, ama insanın değerini ve insan olma şerefini yük-seltir. Allah insanın değerini ve evrendeki yerini böyle yükseltmiş, “Melek-lere O’na secde etmelerini emretmiş ve onlar da secde etmiştir.”285 Yeryüzünde halife olarak yaratılmış ve Allah’ın sıfatlarından pay verilerek donatılmış olan insan, aynı zamanda evrenin yaratılış sebebi olarak gö-rülmektedir.

İnsanın yaratılış amacı sadece Allah’a kulluktur. 286 Allah’a kul ol-mak, O’nun çağrısına samimiyetle karşılık vererek, yasaklarından kaçın-mak ve emirlerini yerine getirmekle mümkün olur. Allah’a kulluğun başı ih-las ve samimiyettir.287 Kullukta esas olan ise sürekliliktir.288 Bu konuda Al-lah şöyle buyurmaktadır: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”289 Kulluğun zirvesi, kişinin Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmesi 290 ve bütün varlığıyla O’na yönelmesidir.291 Buna ihsan makamında kulluk denilmektedir. Kulluk bilinci sorumluluk bilinci ile gelişir. Her şeyi bilen ve gören bir olan Allah inancı, kulluğun olgunlaşmasına vesile olur. Bu du-rumda insan, hergün mükemmele doğru yol alır. Bu yol, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, dostdoğru bir yoldur.292

İnsanın dünyada yaratılış amacı kulluktur. Kulluk da imtihanla test edilmektedir. Bu itibarla hayat bizim için büyük bir sınav ve ilhi bir imtihan-dır. Allah, hayatın bir sınav olduğunu, “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.”293 emriyle en güzel şekilde ifade etmiştir. Bu sınav, “inandık” demekle kurtulamayaca-ğımız;“açlıkla”,“korkuyla”, “mallardan” ve “canlardan” eksiltmekle denene-ceğimiz çetin bir süreçtir. Bu yolda biz mü’minlerin en büyük azığı “sabır”, “namaz”, “güzel ahlak” ve “takva” olmalıdır. Öyleyse “…Herkes yarın

285 Hicr, 15/29-30

286 Zariyat, 51/75-76

287 A’raf, 7/29

288 Mü’minun, 23/9

289 Hicr, 15/99

290 Müslim, İman, 1,5

291 Müzemmil, 73/8

292 Fatiha, 1/6

293 Mülk, 67/2

Page 115: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 115

için ne hazırladığına bir baksın…”294 çağrısına kulak vererek, yaratıcı-mızı hoşnut edecek “güzel amellere” hemen yönelmeliyiz.

Toplumsal hayatta ahenk, huzur, bütünlük ve dayanışmayı amaç edinen İslam dini, insanlar arasında ırk, dil, renk, cinsiyet, inanç ve kültür başta olmak üzere farklılıkları ve eğilimleri tabii bir olgu olarak kabul etmiş, fakat bu farklılıkların toplumsal ayrılıklara ve ayrımcılığa dönüşmesine hiç-bir zaman onay vermemiştir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de: “Ey İnsanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”295 buyurmak suretiyle farklı yaratılmanın “kimlik edinme ve bu kimlikle tanın-ma, tanışma” fonksiyon ve hikmetini onaylarken; insanın şeref ve değerini, kendi iradesi dışında sahip olduğu aidiyetlere değil, kendi irade ve çaba-sıyla elde ettiği değerlere bağlamıştır. Bütün “mü’minleri kardeş ilan ederek” 296 evrensel bir inanç bağı ortaya koymuştur.

Kur’an-ı Kerim: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüz-lüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir.” emriyle çocukluktan yaşlılığa insan hayatının aşamala-rına işaret edilerek, güçsüzlük ve yaşlılığın kaçınılmaz bir süreç olduğu be-lirtilmiştir. Doğumla başlayan ve ölümle sona eren hayat yolculuğu her canlı için mukadder bir süreçtir. Bu açıdan her bir çocukta kendi çocuklu-ğumuzu, her bir yaşlıda ise kendi yaşlılığımızı görmemiz gerekir.

2- İlk İnsan

Yahudi, Hıristiyan ve İslam kaynaklarında, ilk insan ve insanlığın atası olarak “Adem” bilinmektedir. Bu nedenle her üç dine mensup ilim adamları, bu kelimenin sözlük ve terim anlamını kaynaklarında ifade et-mişlerdir. Ancak “Adem” kelimesinin kökü tartışmalıdır. Kelimenin Sümer dilindeki “Adamu” babam, Asur-Babil dilindeki “Adamu” yapılmış, meyda-na getirilmiş, ortaya konmuş, çocuk, genç anlamlarına gelmektedir. Sabii

294 Haşr, 59/18

295 Hucurat, 49/13

296 Hucurat, 49/10

Page 116: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

116 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

dilindeki “Adam”, kul kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Bunların ya-nında İbranice “Adamah” kelimesinden geldiğini belirtenler de vardır. 297

Prof. Dr. İsmail Yakıt, Adem’in kelime olarak Sami dillerine mensup bir kelime olduğunu, İbranice “Adamah” kelimesi “ekili alan” demektir ve kök olarak “Adem”, kızarmak mastarından geldiğini ve verimli toprağın renginin kızıl olmasına yapılan bir benzeşme ile “kızıl toprak” anlamın-dadır. Nitekim Arapça’da da “toprak ve yeryüzü” anlamına gelmektedir. İsim olarak, semavi dinlere mensup topluluklar tarafından ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanılan ve künyesi “Ebu’l- Beşer”, yani insanlığın atası olan bir şahsiyetin adıdır ki, buna da Hz. Adem (a.s) denildiğini ifade eder.298

Adem kelimesinin sözlük anlamı, terminolojideki anlamının da esası-nı oluşturmuş, topraktan yaratıldığı ilahi kitaplarda bildirilen ilk insana isim olmuştur. Dini inançlara göre yaratılan insan ve ilk peygamber 299 olan Hz. Adem (a.s)’in isminin kökeni konusunda iki görüş vardır. Birincisi, bu ismin Arapça olmadığı yönündedir. İmam Şa’bi ve Sa’lebi, İbranice’de toprağa “adam” denildiği için bu ismin İbranice olduğunu söylerler. Zamahşeri ve Beyzavi gibi bilginler de bu ismin Arapça olmadığını söyleyenlerdendir. Diğer görüş de, Adem adının Arapça olduğu yönünde olup, Cevheri ve Ebu Mansur Cevaliki bu görüşün temsilcileridir. Bazılarına göre de bu is-min aslı Suryanice’dir.300 Suryanice’de Adem’in toprak demek olduğu söy-lenmiştir.301 Ayrıca Adem’e bu ismin, cesedi topraktan yaratıldığı için veril-diği söylenmiştir. Bir başka görüşe göre de rengindeki esmerlikten dolayı verilmiştir. Yine Allah’ın üflediği ruhun kendisini güzelleştirmesinden, bu ismi aldığı da iddia edilmiştir. Ayrıca bu kelimenin ülfet anlamının da oldu-ğu söylenmiştir.302

297 Prof. Dr. Süleyman Hayrı Bolay,”Adem md.”, T.D.V İslam Ansiklopedi-si, c. 1, s. 358

298 Prof. Dr. İsmail Yakıt, “Kur’an’ı Anlamak”, s. 63

299 Türkçe Sözlük, “Adem md.”, T.D.K, Ankara: Komisyon/1998, c.1, s.12

300 İzmirli İsmail Hakkı,”İslam Türk Ansiklopedisi”, Adem md. İstanbul-1941

301 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c.1, s. 315

302 Er- Rağib İsfahani, “El- Mufredat Fi Garibi’l- Kur’an”, Tahk. Muham-med Halil Aytani, Adem md. Beyrut- 2001

Page 117: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 117

İlahi kaynakların tamamında “Adem” kelimesi geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de 16 yerde Hz. Adem (a.s)’in isminden söz edilmektedir. Ayrıca bütün insanlara hitap edilirken, “Beni Adem” şeklinde pek çok yerde geçmektedir. Bundan dolayı Hz. Adem (a.s)’e “Ebu’l- Beşer” lakabı ve-rilmiştir.303

Hz. Adem (a.s), Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın “Alemlere üstün kıldığı seçkin kişiler arasından”304 sayıldığından, Safiyullah* ünvanıyla da anılmaktadır.

Hz. Adem (a.s) hakkında yanlış inançlar ve efsaneler oldukça fazla-dır. Özellikle, Allah’ın yeryüzüne toprak almak için sırasıyla Cebrail, Mikail ve İsrafil adındaki büyük melekleri gönderdiği ve onların istenen toprağı getirmeyip, sonra ölüm meleği olan Azrail’ı gönderdiği, onun her çeşit top-raktan birer avuç getirdiği ve Allah’ın bu toprakları çamur yaparak 80 yıl şekilsiz bıraktığı, güneşte kuruttuğu ve sonra şekil vererek 120 yıl daha ruhsuz bırakarak, daha sonra ruh verdiği ve böylece canlanıp ilk insanın meydana geldiği ve adını Adem olduğu, eşi Havva’nın onun kaburga ke-miğinden yaratıldığı, Cennet’te zina ettikleri, yılan hikayesi, başka bir ge-zegenden yeryüzüne düştükleri, Adem’in Serendip adasına, Havva’nın da Hicaz bölgesine düştüğü vs. konularındaki söylentilerin İslam’i hiçbir da-yanağı yoktur. Bu konularla ilgili rivayetleri haklı çıkaracak ne bir ayet ve ne de sahih bir Hadis vardır. Bu rivayet ve efsanelerin kaynağı Yahudi, Suryani ve Hıristiyan kaynakları oluşturmaktadır. Muharref Tevrat’ın “Hil-kat” bahsinin Yahudi ve Suryani’ler tarafından yapılmış yorumlar, zamanla İslam toplumuna ve yapılan Tefsir ve Kısas-ı Enbiya ile ilgili kitaplarda yer alan “İsrailiyat” denilen menkıbeleri meydana getirmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılışı ile Hz. Adem (a.s)’ın “Allah’ın halifesi” olması olayı ayrı ayrı konuları içermektedir. Kur’an-ı Kerim, “Biz insanı çamurdan yarattık.” ayetiyle hem Hz. Adem (a.s)’ın ve hem de

303 Mehmet Fuad Abdulbaki, Mu’cemu’l- Mufehres Li Elfazı’l- Kur’an’ıl- Kerim, s.24,137

304 Al-i İmran, 3/33

* Safiyullah: Arapça bir kelime olup, Hz. Adem (a.s)’ın lakabıdır. Saf ve temiz yürekli anlamına gelir. Ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ın bir ismidir. Allah’ın ihsanı ile yaratılmış varlıklar arasında, se-çilip çıkarılmış tertemiz anlamına Safiyullah denilmiştir.

Page 118: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

118 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

bugünkü insanın maddi varlığının özünün toprak olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan bakıldığında “Adem” kelimesi ile “insan” kelimesi eşanlamlı bir görünüm arz etmekte ve bu durum daha ziyade “Allah’ın halifesi” kavra-mında gerçekleşmektedir. Bu itibarla Kur’an-ı Kerim, Adem (a.s)’in bütün insanlığın ilk biyolojik babası olduğu konusu üzerinde hiç durmaz. Adem (a.s)’ın halifeliği konusu, onun şahsında bütün insanlığın halifeliği ve diğer yaratıklara mümtaz kılınması konusudur.305

Kur’an-ı Kerim, Hz.Adem (a.s)’in yaratılışına genel olarak temas et-mektedir. İslam’da Hz. Adem (a.s)’in yaratılışı konusunda çeşitli kaynak-larda bilgi bulunmaktadır. Bu kaynakları Kur’an-ı Kerim, Hadis ve Tarih olarak üç ana grupta toplamak mümkündür. Yaratılış konusunu bir bütün olarak ele alan Kur’an-ı Kerim; yer, gök, bitki ve hayvanlardan sonra insa-nın yaratılışına temas etmektedir. Normal ve tabii şartların dışında, su, toprak ve çamur gibi maddelerin, bazı aşamalardan geçtikten sonra, ken-disine ruh üfürülerek yeryüzünde görülmesi dışında, yaratılışı tamamlan-mış bir erkek ve dişinin birleşmesiyle “Nutfe’nin”, ana rahminde “Alaka”, “Mudğa” gibi aşamalardan geçtikten sonra yeryüzünde görülmesi gibi iki tarz yaratılma görülmektedir.

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız…”306

Tabiat ilimlerinin gelişmesi, bu ayetin açıklanmasına yardımcı olmuş-tur. Nitekim, önceleri cansız ve hareketsiz olduğu sanılan varlıklar da dahil olmak üzere, bütün eşya atomlardan meydana gelmiştir. İşte atom çekir-deklerinin etrafındaki elektronlar, sürekli ve düzenli bir şekilde çekirdeğin etrafında dönmektedir ki, belki de onların bu dönüşleri ve ilahi kanuna en ufak bir sapma göstermeden boyun eğmeleri, Kur’an-ı Kerim tarafından Allah’ı tesbih olarak ifade edilmektedir.

“Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor…”307

305 Prof. Dr. İsmail Yakıt, a.g.e, s. 112

306 İsra, 17/44

307 Hac, 22/18

Page 119: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 119

İnsanın kendisini ve kendisini çevreleyen evreni beş duyu organı ile algılayıp anlamlandırması Zeka∗∗∗∗ ile olur. İnsan zekası, insan ruhunun ça-tısı altında şuur, akıl, vicdan, sezgi, his ve hafıza gibi fakültelerin tek tek her biriyle birlikte çalışmaktadır. Zeka realiteyi tespit eder, akıl kişinin niye-tine göre bu tespiti yorumlar ve kendince bir yere oturtur. Zeka ile aklın mahiyet ve fonksiyonları farklıdır. Akıl, hikmet içindir, akletmek, muhake-me etmek ve hüküm çıkarmak içindir. Kabul eden, tercih eden veya etme-yen, yani karar veren ve seçim yapan akıldır. Çünkü akıl, aynı zamanda irade sahibidir. Zeka ise irade sahibi değildir ve sadece aklın faaliyeti için gerekli verileri toplar.308 Akıl ve Zeka sahibi olarak yaratılan insanın dışın-da, Allah’ın yarattığı varlıklar şuurlu ve şuursuz olmak üzere ikiye ayrılır. Akıl ve şuurdan mahrum olan yaratıklar, ilahi kanunlara tabi olarak O’na boyun eğmekte ve kendi dilleriyle O’nu tenzih ederek tespihte bulunmak-tadırlar. Akıllı varlık olarak yaratılan insanlarda seçme hürriyeti vardır. Al-lah’ın dışında başka varlıklara kulluk yapanlar, insanlık değerlerini kay-betmiş olurlar ve bunu onlara hiç kimsenin kazandıramayacağı vurgulan-maktadır.

Kur’an-ı Kerim’de 25 yerde, Adem kelimesi geçmektedir. Bunlardan Bakara, A’raf, İsra, Kehf ve Taha surelerinde Hz. Adem (a.s)’in isim ve sıfatlarından, Hicr ve Sa’d surelerinde ise sadece sıfatlarından bahsedil-mektedir. Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, “İnsan, daha önce kendi cinsinden başka bir varlık yokken yaratılmıştır.” 309 Allah, yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklerine bildirerek, yaratılacak olan bu yeni var-lık üzerine onların dikkatini çekmek istemiştir. Melekler bu yeni varlığın “fesat çıkarma ve kan dökme“310 özelliklerinden dolayı, mevcut diğer varlıklardan farklı olduğunu anlamakta gecikmemişler ve kendilerinin Al-lah’ı tesbih ve takdis etmekle yükümlü bulunduklarını öne sürerek “hay-retlerini ifade etmişlerdir.”311 Böylece ne hayvan ve ne de melek gibi,

* Zeka: Akıl kelimesi gibi Arapça asıllı olan zeka kelimesi; parlak ateş, parlaklık ve kesinlik anlamlarına gelmektedir. Arapça sözlüklerde akıl kelimesi bir bakıma bağlamak demektir. Burada bağlamaktan maksat, birbirine uygun iki nesne veya iki kavram arasında bağlantı kurmaktır.

308 Yard. Doç. Dr. Ö. Said Gönüllü, “Zeka ve Akıl Üzerine” Konulu Makale-si, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Mart/1998 (230), s. 79

309 Meryem,19/67

310 Bakara, 2/30

311 Bakara, 2/30

Page 120: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

120 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

fakat ikisi arasında bir yapıya sahip olacağı ve ancak hiç birinin devamı olamayacağı anlaşılmaktadır.

Din, kesin bilgilerle kendisine inananları kanalize etmektedir. Yeryü-zündeki dinlerin telkin ettiği fikirler ve esaslar farklıdır. Bu farklılık, ilk insan ve onun tarih sahnesine çıkışı olayında da kendini göstermiştir. İlk insan, farklı şekillerde tanıtılmış olsa bile, bütün dini telakkilerde yer almaktadır. İlahi dinlerin ilk insan olarak gördüğü ve tarihin başlangıcı olarak kabul ettiği Hz. Adem (a.s)’in 312 yaratılışına benzer hikayeler Mısır, Asur, Eski Pers, Yunan, Hint, İskandinav, hatta Polinezya ve Afrika’nın yerli kabilele-rinde ve Zulu inanışlarında da bulunmaktadır.313

Kur’an-ı Kerim’de yaratılışından bahsedilen ilk insanın Hz. Adem (a.s) olup olmadığı konusu üzerinde durmakta yarar vardır. Çünkü bu ya-ratılış bütün insanlık için genel bir ifade midir? Yoksa Hz. Adem (a.s)’in şahsında, insanlık mı kastedilmiştir? Konunun açıklığa kavuşturulması, ilk insan olarak kabul edilen Hz. Adem (a.s)’in somut bir varlık olduğu yolun-daki endişelerin kaldırılmasına yardımcı olacaktır. Allah, yeryüzünde bir halife ifadesiyle bu varlığın cinsini tayin etmemiştir. Yani Allah, meleklerin ağzından, bu varlığın vasıflarının bir kısmını açıklamıştır. Ayrıca Allah, ya-ratmak istediği halifenin, şeklini düzeltip, ona ruhundan üflediği zaman, meleklerin ona “secde etmeler”314 gerektiğini emretmiştir. Bu durumda yaratılacak olan varlığın, meleklerden üstün bir makamda olacağı anlaşıl-makta ve ancak o ana kadar meleklerin tanımadığı bir varlık olma özelliği-ni taşımaktadır. Bizzat Allah tarafından, toprağın çeşitli aşamalarından ge-çerek yaratılan ve fakat henüz adı konmayan, insan olarak genel bir ifade ile tanınan bu varlık, “Meleklere, Adem’e secde edin dedik.”315 ayeti ile gerçek özel ismine kavuşmuştur. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa (a.s)’nın yaratılışından bahsedilirken, Hz. Adem (a.s)’in “topraktan yaratıldığı”316 hatırlatılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de, topraktan yaratılan ve Hz. Adem (a.s)’e benzer bir başka varlığın adı geçmediğine göre, Hz. Adem (a.s)’in ilk insan olması gerekmektedir. Bu konu, Şeytan’ın Hz. Adem (a.s)’e, secde etmeye davet

312 Günay Tümer, “Biruniye Göre Dinler ve İslam Dini”, s.102-103

313 Ernest Granger, “Mitoloji”, Çev. Nurullah Ataç, s. 44

314 Hicr, 15/29; Sa’d, 38/72

315 A’raf, 7/11; İsra, 17/61

316 Al-i İmran, 3/59

Page 121: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 121

edilmesi olayında da söz konusu edilmiş; “Hz. Adem (a.s)’in topraktan yaratılmış olması, Şeytan’ın onu küçümseyerek secde etmemesi-ne”317 sebep olmuştur. Ancak Hz. Adem (a.s)’in yaratılmasından önce, başka varlıkların yaratıldığı konusunda görüşler de bulunmaktadır. Bu var-lıkların nerede ve nasıl varlıklar olduğu konusunda herhangi bir bilgi bu-lunmamaktadır. Ancak her hangi bir varlık yaratılmış ise, mutlaka gezege-nimizin dışında farklı boyutlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu görüş-lerin dayanağı olarak Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti gösterilmektedir.

“Göklerin ve yerin yaratılışı ve bunlara yaydığı (ürettiği) canlıları yaratması, O’nun varlığının (kudretinin) delillerindendir. O, dilediği zaman, bunları bir araya getirmeye (kıyamette) de gücü yetendir.”318

Bu ayet ile ilgili, dünya ötesi alemlerde de canlıların bulunduğunu konusunda yorumlar yapılmaktadır. Ayrıca birçok ayet, bu canlılar içinde akıl ve şuur sahibi varlıkların bulunduğunu göstermektedir. O halde evre-nin her tarafında canlı ve şuurlu varlıkların bulunması mümkündür.

Konu ile ilgili olarak Prof. Dr İsmail Yakıt, Hz. Adem (a.s)’ın ilk insan olduğu konusundaki yanılgıların bir sebebinin de Kur’an-ı Kerim’de “Beni Adem” tamlamasının sıkça kullanılmasından kaynaklandığını ifade ederek, buradan hareketle Adem’in insanlığın ilk babası olduğu sonucuna varıldı-ğını söylemektedir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de yine aynı tabirle “Beni İsra-il” ifadesi de yer alır. Buna rağmen o kavmin tamamen neseb itibariyle İs-rail, yani Hz. Yakup (a.s)’un oğulları değildirler. Aynı şekilde “Beni Adem” tabirine de neseb bağı anlamı verilmesi doğru değildir. Zira Arapça’da “Beni” tabiri onu takip eden, onun sünnetinden olan için kullanılır. Keza Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara hitaben Hz. İbrahim (a.s) için, “Babanız İbrahim” 319 tabiri kullanılmaktadır. Burada Hz. İbrahim (a.s)’in bütün Müs-lümanların biyolojik babası olduğu anlamı çıkarılmamaktadır. Baba tabiri, önder ve lider anlamındadır. Hz. Adem (a.s)’in biyolojik anlamda ilk insan olduğu ön yargısına sebep olan diğer bir yanlış ise, Hz. Adem (a.s)’in ve adı Kur’an-ı Kerim’de geçmeyen eşi Havva’nın yaratılışı ile ilgili olduğu id-dia edilen ayetlerin yorumları hakkındadır. Hz. Adem (a.s)’in ilk insan ol-duğunu iddia edenler, bu ayetlere yanlış bir anlam vermektedirler.

317 A’raf, 7/12; Hicr, 15/33; İsra, 17/61; Sa’d, 38/76

318 Şura, 42/29

319 Hac, 22/78

Page 122: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

122 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratan ve her ikisinden de çok sayıda erkek ve kadınlar çıkaran Rabbinize ge-rekli saygıyı gösteriniz.”320

Bu ayette insanların tek bir nefisten yaratıldığı söz konusudur. Fakat müfessirlerin çoğu, hatta hepsi “Nefs-i Vahide”den Adem, “Zevceha” ta-birinden de Havva’nın kast olunduğunu söylerler. Halbuki ayette buna de-lalet eden hiçbir açıklık yoktur. Çünkü “Nefs-i Vahide” Adem’in müradifi değildir. Adem özel isim olarak “Marife”, “Nefs-i Vahide” ise “Nekire”dir. Adem müzekker (erkek), bu tabir ise müennes (dişi)’dir. Diğer yandan A’raf suresinde, aynı ifadelerle “Nefs-i Vahide”den bahsedilmektedir. 321 Nefs-i Vahide’den yaratılan ve eşi de ondan var edilenin Allah’tan salih bir evlat istedikleri, Allah’ın kendilerine istediklerini vermesine rağmen, o ikisi-nin Allah’a birçok şirk koştuğu ifade edilmektedir. O halde “Nefs-i Vahide’yi “Hz. Adem” olarak yorumlamak mümkün değildir. Nefs-i Vahide, insanı meydana getiren prensip, su veya Nutfe (sperm) anlamındadır.322

Ayrıca Kur’an-ı Kerim: “İnsanlar tek bir topluluktu. Daha sonra Al-lah, onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi.”323

Ayette insanların kök birliğine sahip tek bir topluluk olduğu, sonra da kendilerine peygamberler gönderildiği ifade ediliyor. Hz. Adem (a.s) ilk peygamber olduğuna göre, ondan önce insan cinsinin bulunması zorunlu hale gelmektedir.

“Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran sülalesinin alemler üze-rine seçmiştir.”324

Görüldüğü gibi ayet, Adem’in “seçildiğini” ifade etmektedir. Adem benzerlerinden oluşan bir topluluk içerisinde bulunmalı ki, seçilme imkanı mevcut olabilsin. Yani ayete göre, İbrahim sülalesi ile İmran sülalesi diğer sülalelerin arasından seçilmiştir. Nuh da diğer Nuh’ların, yani kendi benzerle-rinin arasından seçilmiştir. O halde Adem de diğer Adem’lerin, yani kendi benzerlerinin içinde seçilmiş olmalıdır. Bu da onun ilk insan olmadığını, aksine bir toplulukla beraber yaşarken seçildiğini ve peygamber olarak

320 Nisa, 4/1

321 A’raf, 7/189-190

322 Prof. Dr. İsmail Yakıt, “Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi”, Konulu Makalesi, S.D.Ü.İ F Dergisi, Sayı: 5 s. 9

323 Bakara, 2/213

324 Al-i İmran, 3/33

Page 123: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 123

gönderildiğini gösterir. Ayrıca Hz. Adem (a.s)’ın cennette ölümsüzlük ara-ması, ölümü daha önce tanıdığı anlamına gelir ki, bu da Hz. Adem (a.s)’in ilk insan olmadığı konusunda bize bir fikir vermektedir. Zira Hz. Adem (a.s) ilk insan olsaydı, ölümü görmeden ölüm ve ölümsüzlük hakkında bir bilgi-ye sahip olmadan nasıl ölümsüzlük teklifinin peşine düşerdi.325

Hz. Adem (a.s)’in yaratılma işleminden sonra ruh üfürülür üfürülmez Melek’lerin secde etmeleri emredildiği, onların da bu emri yerine getirdiği görülmektedir. Bu da göstermektedir ki, secde emri, rastgele bir varlık için değil, kendisine Allah tarafından ruh üfürülen ve adı Adem olan bir insan için verilmiştir. Bizzat Allah tarafından yaratılmış olmasından dolayı, Allah, Hz. Adem’in şerefini yüceltmek için “meleklere secde etmelerini”326 em-retmiştir. Bu durum Allah’ın Hz. Adem (a.s)’e bir ikramıdır. Ayrıca Hz. Adem (a.s)’in bazı özelliklerinden dolayı, meleklerden üstün olduğu da an-latılmak istenmiştir. Bir diğer görüşe göre ise, secde Allah için yapılmış olup, Hz. Adem (a.s) “kıble” olarak kullanılmıştır. Meleklerin, Hz. Adem (a.s)’in şahsında, Allah’a ibadet ettikleri, secdeyi Hz Adem (a.s) için değil, Allah için yaptıkları ileri sürülmektedir. Başka bir görüşe göre de, melekle-rin secdesi, Hz Yakup (a.s)’un oğullarının, Hz. Yusuf (a.s)’a secde etme-leri şeklinde anlaşılmış, böylece secdeden kastedilen, itaat etme ve boyun eğme anlamı çıkarılmıştır.327

Ancak İslam dininde Allah’tan başkasına secde etmek haram ve kü-für kabul edildiğine göre, meleklerin Hz. Adem (a.s)’e secde ile emredil-mesinde; İslam bilginleri, meleklerin Hz. Adem (a.s)’e “tabi olma” ve “bi-at etme” anlamında anlamışlardır. Yani meleklerin, Hz. Adem (a.s)’e olan bağlılığının ve saygının bir ifadesi olarak görülmüştür. Böylece Hz. Adem (a.s) için meleklerin yaptığı secde, bütün insanlığı kapsayacak bir mahiyet kazanmıştır. Ancak Şeytan’ı da diğerlerine karşı üstün gösteren, Hz. Adem (a.s)’e secde etmekten alıkoyan, kendisindeki sınırlı olan ilimdir. Şeytan, ilim sayesinde, toprak ile ateş arasında bir mukayese yapmış, so-nuçta Hz. Adem (a.s)’i secde etmeye laik görmemiştir.328

Meleklerin Hz. Adem (a.s)’e secde etmeleri konusunda kaynaklar, asıl secdenin Allah’a yapıldığı, Hz. Adem (a.s)’in ise sadece bir kıble oldu-ğu görüşündedirler. Ancak secde itaat anlamına da geldiğinden, bütün

325 Prof. Dr. İsmail Yakıt, a.g.m, s. 9

326 Buhari, c. 4, s. 105; Müslim, c. 1, s. 180

327 Maturudi, c.1, s.98 - Zemahşeri, c.1, s.62

328 Bakara, 2/34 ; A’raf, 7/11-12; Hicr, 15/31-33; Taha,20/116

Page 124: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

124 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

varlıkların insanoğlunun emrine verildiği anlamını da bulabiliriz. Kur’an-ı Kerim’de, bu konu 7 yerde geçmektedir. Bu ayetleri, özellikleri itibarıyla iki grupta inceleyebiliriz. İlk grup ayetlerde “Beşer”,329 lafzı kullanılmıştır. İkinci grupta ise, kendisine secde edilmesi gereken kişinin, ismi açık şekil-de “Adem”330 olarak zikredilmiştir. Bu iki ayet grubu arasındaki bir diğer fark, ilk grupta beşere akli melekeler anlamında ruh üfürme tabiri geçer-ken, ikinci grup ayetlerin sonrasında cennetle ilgili konulardan bahsedil-mektedir.331

Ayetlerin ve yaratılış olayının seyrinden anlaşılacağı gibi, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Adem (a.s)’in yaratılışı ile insanın yaratılışı kıssası arasında bir fark bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile “Adem” ilk insana Allah tara-fından verilen bir isim olmaktadır. Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim, Hz. Adem (a.s)’in yaratılışı ile ilgili olarak verdiği bilgilerde detaya girmemiş, özet olarak Allah’ın yeryüzünde bir halife yaratmak istemesi, yaratılacak bu halifeye, melekler ve şeytanın secde etmelerini emretmesi, Adem’i top-rak ve toprağın geçirdiği aşamalardan yaratmış olması, yaratma ve şekil-lendirme işleminin bizzat Allah tarafından yapılmış olması ve Adem’in, Al-lah tarafından üfürülen bir ruh ile insan olma özelliğine kavuşturulduğun-dan bahsedilmektedir.

Hz Adem (a.s) ve onun yaratılışı ile ilgili bilgilerin Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi, hadis kaynaklarında da görmek mümkündür. Ayrıca farklı bilgi-ler de görmek mümkündür. Hadisler’de Hz. Adem (a.s)’in “cuma günü yaratıldığı”,332 “kendi suretinde yaratıldığı”,333 ve “60 Zira’* uzunlu-ğunda olduğu”334 belirtilmektedir.

Diğer bir Hadis’te de: “Allah, Adem’i yeryüzünün tamamından alınan bir avuç topraktan yaratmıştır. Bu nedenle Ademoğulları yer-yüzü şekillerine göre kimi kırmızı, kimi beyaz, kimi de siyah olmuştur. Aralarında yumuşak ve sert karakterli, kötü ve iyiler bulunmakta-

329 Hicr, 15/30; Sa’d, 38/73

330 Bakara, 2/34; A’raf, 7/11; İsra, 17/61; Kehf, 18/50; Taha, 20/116

331 Prof. Dr. İsmail Yakıt, a.g.m, s. 10

332 Müslim, c.1, s.585

333 Buhari, c.4, s. 102

* Zira’: Osmanlı’da bir uzunluk ölçüsü birimidir. Kişinin sağ kol dirseğin-den orta parmak ucuna kadar olan uzunluk birimidir.

334 Buhari, c. 4, s. 102

Page 125: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 125

dır.”335 şeklinde ifade edilmektedir. “Toprağın yeryüzünden Azrail (a.s) tarafından alındığı, 40 gün mayalandığı, sonra Allah tarafından karış-tırıldığı…”336 bildirilmektedir.

3- Hz. Adem (a.s) ve O’nun eşi Hz. Havva

“The New York Times”ın haberine göre araştırmalarda varılan so-nuçlar, bütün ilahi dinlerin kabul ettiği “Hz. Adem (a.s) insanların baba-sıdır.” gerçeği ile uyum içinde olduğunu ortaya koyuyor. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki Üniversitelerinde bilim adamlarının, insanlığın başlangıcı ve gelişimi üzerine yaptıkları genetik araştırmalarda, ilahi kitaplarda belirtilen gerçekleri ispatlayıcı kuvvetli deliller bulunduğu ifade edilmektedir. The New York Times gazetesinde yayınlanan bir haberde, Arizona ve Cambridge Üniversiteleri tarafından yapılan araştırmalarda, insanların tek bir atadan ürediği gerçeğini doğrulayıcı deliller bulunduğu ifade edilmekte-dir. Farklı etnik kökenlere sahip bir grup erkek üzerinde yapılan araştırma-ların geriye doğru gidildiğinde, babadan oğula geçen kromozomların yak-laşık olarak 188 bin yıl önce yaşayan tek bir atanın varlığına işaret ettiği belirtilmektedir. Araştırmalarda ispatlanan, insanların tek bir atadan ürediği düşüncesinin bütün ilahi dinlerin belirttiği Hz. Adem (a.s), bütün insanların babasıdır gerçeği ile tam bir uyum içinde olduğunu, ortaya koyduğu ifade edilmektedir.337

İlk insan Hz. Adem (a.s) ile ilgili bilgiler Yahudi kutsal kitabi Tanah’ın Tora (Tevrat) bölümünde yer almaktadır. Tanah, Hıristiyanların Eski Ahid adını verdikleri ve Yahudilerin yazılı dini edebiyat kulliyati niteliğinde olan kutsal kitaplarıdır. Tanah; Tora (Tevrat), Neviim ve Ketuvim olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir. Tanah kelimesi de bu üç kitabın İbra-nice baş harflerinden oluşmaktadır.338 Hz. Adem (a.s)’in yaratılışı ile ilgili bilgileri, Tevrat’ın yaratılış bölümünde bulmak mümkündür. Aslında Tek-vin’de, yaratılış olayı bir bütün olarak ele alınmakta, yaratılış “gün” adı ve-rilen zaman dilimleri içerisinde gerçekleşmektedir. 339

335 Tirmizi, “Sünen”, c.5, s. 204

336 Taberi, “Tarih”, c. 1, s. 93

337 Türkiye Gazetesi, 28.11.1995 tarihli Makale.

338 Mustafa Erdem, “Hazreti Adem (İlk İnsan)”, s. 17

339 Mustafa Erdem, a.g.e, s. 18

Page 126: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

126 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Tevrat ilk insanı anlatırken, “İnsan”, “Adam” ve “Adem” kelimele-rini kullanmaktadır. Bu üç kelimenin aynı anlamda kullanılmış olması ve birbirleri ile özdeşleşmiş olmasının muhtemel olduğu belirtilmiştir.340 Tev-rat, insanın yaratılışını şöyle anlatılmaktadır: “Ve Allah dedi: suretimiz-de, benzeyişimize göre insan yapalım ve denizin balıklarına ve gökle-rin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeye hakim olsun. Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Al-lah’ın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.”341 “Ve Rab Allah yerin toprağından Adam’ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan canlı oldu.”342

Tevrat’ta Hz. Adem (a.s)’in yaratıldıktan sonra konulduğu yer Cennet değil de, “Aden”de bir bahçe olarak geçmektedir: “Ve Rab Allah, şarka doğru “Aden’de bir bahçe dikti ve yaptığı Adam’ı oraya koydu. Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçe-nin ortasında hayat ağacının ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yer-den bitirdi.”343

Tevrat’ta Hz. Adem (a.s)’in imtihan edilip yememesinin istendiği ağaç olarak da “İyilik ve kötülüğü bilme ağacı” olarak zikredilmektedir. “Ve Rab Allah Adam’a emredip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye, fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin, çün-kü ondan yediğin gün mutlaka ölürsün.”344

Tevrat’ta Hz. Havva’nın yaratılışı konusunda şöyle bahsedilir: “Ve Rab Allah, Adam’ın üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı. Ve Rab Allah, Adam’dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu Adam’a getirdi. Ve Adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, buna nisa denilecek, çünkü o insandan alındı.”345

Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın kandırılarak yasaklanan ağaçtan yemeleri ve bunun sonucunda cezalandırılmaları konusu da detaylı bir şe-

340 Mustafa Erdem, a.g.e, s. 21

341 Tevrat, Tekvin, 1/26-27

342 Tevrat, Tekvin, II/7

343 Tevrat, Tekvin, II/8-9

344 Tevrat, Tekvin, II/16-17

345 Tevrat, Tekvin, II/21-22-23

Page 127: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 127

kilde anlatılmaktadır: “…Ve dedi: … ondan yeme diye emrettiğim ağaç-tan yedin mi? Ve Adam dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim. Ve Rab Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve ka-dın dedi: Yılan beni aldattı ve yedim. Ve Rab Allah yılana dedi: Bunu yaptığın için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha la-netlisin. Karnın üzerinde yürüyeceksin. Ve ömrünün bütün günlerin-de toprak yiyeceksin ve seninle kadın arasına, senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım, o senin başına saldıra-cak ve sen onun topuğuna saldıracaksın…”346

Hz. Adem (a.s)’in Aden bahçesinden çıkarıldıktan sonra, eşi olan Havva’dan Kain (Kabil) ve Habil adında çocukları olduğunu, bu çocukların Rablerine birer takdim sundukları, bu takdimlerden sadece birinin kabul edilmesi sonucunda Kain’in, kardeşi Habil’i öldürdüğü anlatılır. 347 Daha sonra Hz. Adem (a.s)’e Habil yerine Şit adında başka bir çocuk verildiği ve Adem’in 930 yıl ömürden sonra vefat ettiğini de Tevrat’ta böyle anlatılır: “Ve Adem karısını tekrar bildi ve bir oğul doğurdu ve onun ismini Şit koydu. Çünkü Allah, Habil yerine bana başka bir zürriyet verdi. Zira onu Kain öldürdü, dedi.”348 “Ve Adem yüz otuz yaşında iken, kendi benzeyişinde, suretine göre bir oğlun babası oldu ve onun adını Şit koydu. Ve Şit’in babası olduktan sonra Adem’in günleri sekiz yüz yıl oldu. Ve oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Adem’in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu ve öldü.”349

Tevrat’ta Hz. Adem (a.s)’den Tekvin dışında sadece bir yerde 350 so-yağacını tesbit için bahsedilmektedir.351

Görüldüğü gibi Hz. Adem (a.s)’in Tevrat’taki kıssasının Kur’an-ı Ke-rim’deki ile örtüşen ve ters düşen tarafları vardır. Yaratılış amacı, yaratıl-dıktan sonra konulduğu yer, yasak ağaç, Havva’nın yaratıldığı şey, Al-

346 Tevrat, Tekvin, III/1-21

347 Tevrat, Tekvin, IV/1-16

348 Tevrat, Tekvin, IV/25

349 Tevrat, Tekvin, V/1-5

350 Tevrat, I. Tarihler, I/1

351 Ahmet Özcan, “Tevrat ve Kur’an’a Göre Hz. Adem”, Yüksek Lisans Te-zi, s.19

Page 128: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

128 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lah’ın Hz. Adem (a.s)’i ne surette yarattığı vb. konular, Tevrat ile Kur’an-ı Kerim’de çok farklıdır. 352

Hıristiyanların sahip oldukları, yaratılış ve ilk insana ait bilgiler, Eski Ahid’in Tevrat bölümünde yer almaktadır. Yeni Ahid adı verilen İnciller ve Mektuplar’ın bulunduğu ikinci kısımda yaratılış konusuna temas edil-memektedir. Ancak Yeni Ahid’de, Allah ve insan ilişkileri önemli bir yer tutmaktadır. İncillerde Hz. Adem (a.s) ile Havva’nın hikayesi, özellikle Pavlus’a atfedilen metinlerde, İlahiyata ait özel önem taşır. Pavlus, Hz. Adem (a.s)’i Hz. İsa (a.s)’nın bir öncüsü “gelecek olan zatın bir sureti” ola-rak yorumlamaktadır.353

Eski Ahid’i kutsal kitaplarında bir bölüm olarak benimseyen Hıristi-yanlar, yaratılış konusunda verilen bilgileri prensip olarak kabul etmekle birlikte, yaptıkları yorumlarla Yahudiler’den ayrılmaktadır. Hıristiyanlar Hz. Adem (a.s)’ı gerçek bir şahsiyetten çok bir sembol olarak gördüklerinden, onun yaratılışını genel anlamda insan cinsinin yaratılışı şeklinde görmekte ve konuya bu açıdan yaklaşmaktadırlar.354 Hıristiyanların kendi kutsal ki-tabı Yeni Ahid’de Hz. Adem (a.s)’in işlediği suç şeklinde bir doktrin olarak yer almıştır. Bu doktrin gereği bütün insanlar, atalarından miras kalan suç ile doğmuş ve onunla beraber ölmüştür. 355 Hz. Adem (a.s) ile Havva’nın günah işlemiş olmaları ve yaratılışları gereği böyle bir duruma düşmeleri doğal olsa da soyundan gelen insanların işlemedikleri, kendilerinden bin-lerce yıl önce işlenen bir suçtan dolayı sorumlu tutulmaları garip ve mantı-ğa aykırı bir düşünce olsa gerektir.356

İlk Hıristiyan teoloğu Pavlus’a göre günah işlemenin ve ölümün se-bebi olan birinci, Adem’den farklı olacak ikinci Adem, yani İsa, hayat kay-nağıdır. İlk Adem yaşayan can oldu. İkinci Adem dirilen ruh oldu. Birincisi topraktan, ikincisi gökten geldi.357 Pavlus’a dayalı İncil metinlerinde görül-düğü gibi, yaratılış macerası ile değil, daha ziyade Hıristiyan İlahiyatına uygun düşerek Vaftiz geleneğine dayanak teşkil edecek şekilde, Hz. Adem

352 Ahmet Özcan, a.g.e, s. 116-120

353 Ana Britannica (I-XXII) Adem md. s. 90

354 Mustafa Erdem, a.g.e, s. 50-51

355 Mustafa Erdem, a.g.e, s. 91

356 Ömer Ferruh,”El- İslam Ve’t-Tarih”, s. 92

357 Türk Ansiklopedisi, “Adem ve Havva md.” c. 1, s. 128

Page 129: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 129

(a.s) ile Havva’nın yasak ağaçtan yemeleri ve asli günahın kaynağı olma-larına temas edilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Adem (a.s) ile ilgili bir çok ayet mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de Adem ismi 25 ayette geçmektedir. Bunlardan 16 yerde sadece “Adem” lafzı, 1 yerde “Adem’in iki oğlu” şeklinde, diğer 8 yerde de “Ademoğulları” olarak geçmektedir.358 Fakat Hz. Adem (a.s)’in yaratı-lışı ve kıssası ile genel olarak yaratılış konuları 55 ayette geçmektedir. 359 İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s) ile ilgili halk arasında yay-gınlaşmış muhtelif yaratılış kıssaları Kur’an-ı Kerim kaynaklı değil, genel-likle Kitab-ı Mukaddes kökenlidir.360 Bu kısa izahtan sonra ilk insan olan Hz. Adem (a.s)’den bahseden ayetleri zikretmeye çalışalım.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Adem (a.s)’in yaratılışı ile ilgili 14 ayette açık-lama vardır. Kur’an-ı Kerim’den önceki ilahi kitaplarda Hz. Adem (a.s)’in topraktan yaratıldığı açıklanmaktadır. Ancak Kur’an-ı Kerim, bu yaratılışa net açıklamalar getirmektedir.

“Andolsun ki, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarat-tık.”361

Bu ayette topraktan, dolayısıyla topraktan beslenip büyüyen bitkiler-den alınan besin aşamasından başlayarak, ana karnında ete kemiğe bü-rünmesine, tam bir beden halini almasına varıncaya kadar, her bir insanın biyolojik yaratılış ve oluşum süreci özetlenmiştir. Böylece insan, bir yan-dan bedeninin menşei yönüyle basit bir topraktır; fakat öte yandan Allah’ın kendisine bağışladığı duyu, akıl gibi meleke ve özellikler sayesinde madde üstü bir yönü olan bir varlıktır.

“O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı.”362

358 Muhammed Fuad Abdulbaki, “El-Mu’cemu’l-Mufehres Li Elfazi’l- Kur’an’il- Kerim”, s. 11-12

359 Bu ayetler:Bakara,2/30-39; Maide, 5/27-31; A’raf, 7/11-25; Hicr, 15/28-43; Taha, 20/115-123,Ömer Özsoy, İlhami Gülen, “Konularına Göre Kur’an (Sistematik Kur’an Fihristi)” s. 725-730

360 Ömer Özsoy, a.g.e, s. 725

361 Mü’minun, 23/12

362 Secde, 32/7

Page 130: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

130 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Allah’ın yarattığı insanlar arasında, güzellik bakımından kendi arala-rında derecelendirilme de olsa, bütün yaratılmışlar güzeldir. Allah her şeyi nasıl yaratacağını çok iyi bilir, şeklinde anlamak da mümkündür. Her şey Allah’ın kontrol ve iradesiyle olmaktadır.

“…Şüphesiz biz onları yapışkan (cıvık) bir çamurdan yarattık.”363

İnsanların atası olan Hz. Adem (a.s)’in yapışkan çamurdan, dolayı-sıyla toprak ve su unsurlarından yaratıldığı için ayet, Hz. Adem (a.s)’in bu asli yaratılışını, soyundan gelenlere de genellemiştir. Yapışkan çamur, toprak ve suyu ifade eder. Aslında her insan, sperm halinden dünyaya gelmesine ve büyüyüp gelişmesine kadar hayatının her aşamasında top-rak ve suya bağımlıdır. Çünkü besinler bu iki hayat kaynağına dayanır ve diğer canlılar gibi insanlar da onlarla beslenir.

“Hani, Rabbin Meleklere şöyle demişti: Muhakkak ki, ben ça-murdan bir insan yaratacağım.” “Onu şekillendirip (tamamlayıp) içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın. (onun için saygı ile eğilin.)”364

Bu ayette olduğu gibi, başka ayetlerde de meleklerin secde etmeleri emredilen bu ilk insanın Hz. Adem (a.s) olduğu bildirilmiştir. Hz. Adem (a.s)’in yaratılışına ve İblis’in onun karşısındaki olumsuz tutumuna, bu ne-denle Allah’a asi olup rahmetten kovulmasına dair bilgilere yer verilmekle birlikte, özellikle Hz. Muhammed (s.a.v)’in bu bilgileri ancak vahiy yoluyla almış olabileceği ortaya konmuştur. Ayrıca bu ayet, insanın yaratıcısının kim olduğunu, kendi aslının ne olduğunu, nereden geldiğini anlaması ve şeytanın kışkırtmalarına karşı dikkatli olması gerektiğini ifade eder.

“Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.”365

Yaşam gücü ve canlılıktan uzak bir nesneye can verilmiş, bu canlı akıl nimetiyle ve onu iyi kullanmayı sağlayacak yeteneklerle donatılmış ve bu donanımlara paralel bir sorumluluğa muhatap kılınmıştır.

“ Allah, sizi (babanız Adem’ı) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarat-tı.).”366

363 Saffat, 37/11

364 Sa’d, 38/71-72

365 Rahman, 55/14

366 Nuh, 71/17

Page 131: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 131

Allah’ın insanları yerden bitirip yetiştirmesi, insanlığın atası olan Hz. Adem (a.s)’in topraktan yaratılışına bir işaret olarak kabul edilebileceği gi-bi, her insanın gelişmesi ve yaşaması için gerekli olan besinler doğrudan veya dolaylı olarak topraktan alındığı için, insanların yaratılıp geliştirilmesi bitkilerin yerden bitirilmesine benzetilmiştir, şeklinde de anlamak müm-kündür.

Hz. Adem (a.s)’in, dolayısı ile insanın yaratılışına ait Kur’an-ı Ke-rim’in hükümlerinden çıkan sonuç, Hz. Adem (a.s) çamurdan ilahi irade ile yaratılmış, “ol” denilmiş ve olmuştur. Hz. Adem (a.s), Hz. İsa (a.s)’nın ba-basız yaratıldığı gibi, kesinlikle bir canlıdan gelişmiş değildir. O çamur, balçık çamuruna benzer, yapışkan cıvık bir çamurdur. Allah, çamurdan bedeni yarattıktan sonra Hz. Adem’e ruhundan üflemiştir, yani ruhi iletişim yapmıştır. Ayrıca bu ayetlerden çıkan diğer bir sonuç da, Hz. Adem (a.s), dolayısı ile insan, başka bir canlıdan gelmiş ve gelişmiş değildir. Yani bir evrim geçirmiş değildir. O’na “ol” denilmiş ve o da oluvermiştir.

Allah, Hz. Adem (a.s)’i yaratırken, maddesi olan toprağı çeşitli hal ve safhalardan geçirmiştir. Bunu detaylı olarak sunmak gerekirse:

1- Türab (toprak) safhası: Bu konuda Kur’an-ı Kerim :“Sizi (aslınız Adem’i) topraktan yaratmış olması O’nun ayetlerindendir.” 367 buyur-maktadır.

2- Tin safhası: Tin, toprağın su ile karışımıdır ki, buna çamur ve balçık denilir. Bu safha insan ferdinin ilk teşekkül ettirilmeğe başlandığı merhaledir: Kur’an-ı Kerim :“O (Allah) her şeyi güzel yaratan ve insanı başlangıçta çamurdan yaratandır.” 368 buyurmaktadır.

İnsan hayatının ruh üflenmesinden sonra iki temel unsuru su ve top-raktır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim: “Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürü-yor ve kimi de dört ayağı üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse, onu ya-ratır. Çünkü Allah her şeye hakkıyla kadirdir.”369 “O (Allah) sudan bir

367 Rum, 30/20

368 Secde, 32/7

369 Nur, 24/45

Page 132: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

132 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

beşer (insan) yaratıp da onu soy-sop yapandır. Rabbin her şeye ka-dirdir.”370 buyurmaktadır.

Yeryüzünün 3/4′ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da % 75′i sudur. Demek ki dünyadaki bu düzen, aynen insana da intikal ettirilmiştir. Kur’an-ı Kerim :“Andolsun biz insanı (Adem’i) çamurdan süzülmüş bir hülasa-dan yaratattık.” 371 buyurmaktadır. İşte ilk insan, yaratılışının mertebele-rinde, önce böyle bir çamurdan sıyrılıp çıkarılmış, sonra bir soydan yara-tılmıştır.

3- Tin-i Lazib: Cıvık ve yapışkan çamur demektir. Toprağın su ile karıştırılıp, çamur olmasından sonra, üzerinden geçen merhalelerden birisi de yapışkan ve cıvık çamur safhasıdır. Allah, bu süzülmüş çamuru cıvık ve yapışkan bir hale getirdi. Kur’an-ı Kerim :“Biz onları (asılları olan Adem’i) bir cıvık ve yapışkan çamurdan yarattık.” 372 buyurmaktadır.

4- Hame-i Mesnun: Suretlenmiş, şekil verilmiş, değişmiş ve kokmuş bir haldeki balçık demektir. Kur’an-ı Kerim : “Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş bir çamurdan yarattık.”373 Böylece Allah, Adem (a.s)’i topraktan yaratmaya başlıyor. Bunu da su ile karıştırarak cıvık ve yapışkan çamur yapıyor. Sonra bunu da değişikliğe uğratarak kokmuş ve şekillenmiş balçık haline getiriyor.

5- Salsal: Kuru çamur demektir. Allah, kokmuş ve suretlenmiş ça-muru da kurutarak “fahhâr” (kiremit, saksı, çömlek, porselen) gibi tamta-kır kuru bir hale getirir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “O (Allah), in-sanı bardak gibi (pişmiş gibi) kuru çamurdan yaratmıştır.”374 buyurmak-tadır.

Balçık ve yapışkan kıvamdaki toprakta, Azot ve Karbon molekülleri eksi değerlidir. Acaba bu özelliğin sırrı nedir? Toprakta doğal olarak bulu-nan Oksijen, Fosfor ve Hidrojen eksi değerli Karbon ve Azot’la birleşerek insanın beden yapısını kurabilir. Allah’ın “ol” demesi, Kur’an-ı Kerim’in

370 Furkan, 25/54

371 Mü’minun, 23/12

372 Saffat, 37/11

373 Hicr, 15/26-28

374 Rahman, 55/14

Page 133: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 133

çeşitli ayetlerinde bildirilen Levh-i Mahfuz’*un bir matematik program şif-residir. Allah, Hz. Adem (a.s)’in bedeninin yaratılışında iki önemli bilimsel gerçeği bildiriyor. Eksi değerle Azot ve Karbon taşıyan toprak ve matema-tik bir program emridir.

Yaşam molekülü diye adlandırılan DNA* (Deoksiribo Nükleik Asit)’nın yapısını 1953 yılında James Watson ve Francis Crick ismindeki iki ünlü bi-lim adamı bulmuştur. Bu buluş sayesinde tıpta, genetik ve diğer alanlarda çok büyük ilerleme kaydedildi. DNA’nın keşfedilmesi sayesinde bugün bi-lim adamları genetik şifreyi çözmüşlerdir. Nesilden nesile özelliklerin akta-rılmasını sağlayan DNA, her insanın hücresinde bulunmaktadır. Aslında DNA’nın keşfedilmesiyle birlikte dünyadaki hayatın ve canlılığın tesadüf sonucu oluşmadığı bir kez daha ispatlanmış oldu. Çünkü küçük bir DNA zincirinin uygun proteini oluşturabilmesi için, gereken nükleotid diziliminin oluşma ihtimali yaklaşık 400 sıfırlı bir rakama denk gelmektedir. Yani sa-dece 1 protein molekülünün bile oluşma olasılığı, trilyonda bir ihtimalden kat kat daha küçük bir olasılıktır. Bunu da sınırsız bir güce sahip olan Al-lah’ın varlığına borçluyuz.375

Canlıların temel maddesi DNA molekülüdür. Bu molekül, eksi Azot ve Karbon ile Fosfor, Hidrojen ve Oksijen’den kuruludur. Tüm canlıların karakteri bu DNA şeritlerine verilen matematik bir programdan ibarettir. Bu akıl almaz matematik değer ise, ancak Allah’ın “ol” emri ile yürüyebilir. Al-lah, Hz. Adem (a.s)’in yaratılışında çok önemli bir gerçeği bildirmektedir. İnsan, çamurdan yaratılmış bir bedenden ibaret değildir. Ben o bedene,

* Levh-i Mahfuz: Levh, üzerine yazı yazılan, masa, düz şey demektir. Levh-I Mahfuz, iyi muhafaza edilmiş levha anlamına gelir. Kur’an-I Ke-rim’deki Büruc suresi 85/21-22. ayetlerinde Levh-I Mahfuz: “Kafirle-rin yalanladıkları bu Kur’an çok şerefli bir kıtaptır.” “O her türlü tah-riften korunmuş olarak Levh-ı Mahfuzdadır.” denilmektedir. Bundan maksat Kur’an-ı Kerim’in, ilahi iradenin koruması altında tutulmasıdır.

* DNA: Çekirdekte bulunan ve taşıdığı genler sayesinde hücredeki ha-yatsal faaliyetleri yönetir. Yapısında Adenin, Guanin, Timin ve Sitozin bulundurur. Yapısında taşıdığı şeker ise Deoksiribozdur. En önemli özelliği kendini kopyalayabilmesidir. Sarmal iki nükleotit dizisinden oluşmuştur. Bu nedenle A=T ve C=G olur. DNA’nın iki ipliği birbirine hidrojen bağlarla bağlanır. Bir iplikteki Adenin, diğer iplikteki Timin ile birleşir. Guanin ise diğer iplikteki Sitozin ile birleşir. A ile T birleşirken 2, C ile G birleşirken 3 Hidrojen bağı oluşur.

375 Ömer Çelakıl, “Kur’an-ı Kerim’in Sırları”, s. 44

Page 134: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

134 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

ruhumdan üfledim diye buyurmaktadır. Bu ilahi emirle, hem insanın mane-vi değerini bildiriyor ve hem de insanın, maddeden ibaret olmadığını ifade ediyor. İşte Hz. Adem (a.s), daha doğrusu insan; maddesel, yani topraktan programlanan beden ile Allah’ın üflediği ve ışınladığı ruhtan ibarettir. Bun-lar birbirinden ayrılınca ölüm meydana gelir. Beden; maddeden ve mole-küllerden kurulu bir matematik sistemdir. Özellikle genetik şifreleri tam an-lamı ile muhteşem bir kompitür sistemdir. Hem de milyarlarca insanda ve milyarlarca farklı parmak izi inceliği ile Allah’ın yarattığı yaratılış sırrı kendisini göstermektedir.

DNA molekülleri, canlıların üremelerini idare ederler. Bu nükleik asit moleküller, belirli bir organizmanın meydana gelmesini ihtiva eden talimat-ları taşırlar. Herhangi bir hücrenin, bir ağacın ya da bir insanın bünyesinde meydana gelen bir faaliyetin nasıl olup bittiğine ilişkin tüm bilgi birikimine sahip olan bu DNA molekülleridir. Bu bilgi hazinesini, ancak mutlak bir var-lığa sahip bir şuur yükleyebilir ki, o da Allah’tır. Mutlak ve sonsuz ilmi ile her şeyi daha önceden programlamıştır. Her şeye matematiksel bir ölçü ve bir program vermiştir. Zaten Kur’an-ı Kerim’de, “O’nun (Allah) katında her şey bir ölçüye göredir.”376 buyrulmaktadır. Diğer bir ayette, yeryüzü-nün Allah’ın kudreti ile oluşumu süreci tasvir edilirken şöyle buyrulur: “Biz her (canlı) şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.”377 Bu ayetler DNA ve RNA* moleküllerinin doğrudan doğruya varlıkları hakkında ne ayrıntılı ve ne de kısa-öz bilgi vermektedir. Ama onlardaki bu fevkalade yüklü olan bilgiye, genetik mühendislerinin ifadesi ile söylersek, bu şifrelemeye ve

376 Ra’d, 13/8

377 Hicr, 15/19

* RNA: Ribonükleik asit veya RNA bir nükleik asittir, nükleotitlerden oluşan bir polimerdir. Her nükleotit bir azotlu baz, bir riboz şeker ve bir fosfattan oluşur. RNA pek çok önemli biyolojik rol oynar, bunların arasında DNA'da taşınan genetik bilginin proteine çevirisi ile ilişkili çe-şitli süreçlerde de yer alır. RNA tiplerinden olan mesajcı RNA, DNA'-daki bilgiyi protein sentez yeri olan ribozomlara taşır, ribozomal RNA ribozomun en önemli kısımlarını oluşturur. Taşıyıcı RNA ise protein sentezinde kullanılmak üzere kullanılacak aminoasitlerin taşınmasın-da gereklidir. RNA, DNA'ya çok benzer olmakla beraber ama bazı ya-pısal ayrıntılarında farklılık gösterir. Hücre içinde RNA genelde tek zincirli, DNA ise genelde çift zincirlidir.

Page 135: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 135

programlanmaya işaret etmektedirler. Burada bir ölçü, bir düzen ve bir ni-zam vardır.378

1953 yılında James Watson ve Francis Crick’in DNA hakkında yap-tıkları çalışmaları, biyolojide yeni bir çığır açtı. İnsan vücudundaki 100 tril-yon hücrenin her birinin çekirdeğinde bulunan DNA adlı molekül, insan vü-cudunun eksiksiz bir yapı planını içerir. Bir insana ait bütün özelliklerin bil-gisi, dış görünümden iç organların yapılarına kadar, DNA’nın içinde özel bir şifre sistemiyle kayıtlıdır. DNA’daki bilgi, bu molekülü oluşturan dört özel molekülün diziliş sırası ile kotlanmıştır. Bütün bunları tesadüflerle izah etmek için kör, sağır ve dilsiz olmak gerekir.

DNA’nın kopyalanmasının birinci hikmeti, çoğalmadan önce, hücre-deki bilginin iki katına çıkarılmasıdır. Bu kopyalama sırasında nadir de ol-sa, fonksiyon bozucu sıra dışı farklılaşmalar meydana gelmektedir. Bu ha-ta üreten mekanizma, DNA’da zaman zaman ortaya çıkan ve aslında yaş-lanma, ölüm ve hastalık gibi zahiren çirkin görünen süreçlere biyolojik bir perde olarak yaratılmıştır. Seyrek de olsa ortaya çıkabilen bu hatalar, Al-lah’ın bir tecellisi olarak yine genetik programa konulan tamir sistemleri ile düzeltilmektedir. Bu tamir mekanizmaları Allah tarafından öyle hassas ve hikmetli bir şekilde ayarlanmıştır ki, tekrarlanan hücre bölünmeleri esna-sında genomun içinde kodlanmış şifrelerin en iyi şekilde muhafazası ve gelecek nesillerin atalarına benzemesi sağlanmaktadır. Bu sistem, bütün canlılarda bulunan birçok proteinden meydana getirilmiştir. Bu proteinler DNA kopyalanmasından sonra, hatalı kopyalanan DNA’ların tamirinde va-zife görmektedir.379

Allah, hiçbir şeyi sıradan ve gelişi güzel yaratmamıştır. İnsanın par-maklarının uç kısmındaki derinin gözle görülebilen şekiller oluşturmasıyla oluşan “parmak izi” tamamen kişiye özeldir. Şu anda dünyada yaşayan her insanın parmak izi, birbirinden farklıdır. Üstelik tarih boyunca yaşamış olan bütün insanların parmak izleri birbirinden farklı olmuştur. Bu izler, de-rin bir kesik ve büyük bir yaralanma olmadığı sürece, kişinin hayatı boyun-ca da hep aynı kalmaktadır. İşte parmak izi, bu nedenle çok önemli bir “kimlik kartı” sayılmakta ve tüm dünyada bu amaçla kullanılmaktadır. Bu

378 Çarl, Sagan, “Kozmoz”, Çev. Reşit Aşçıoğlu, s. 52,292

379 Dr. Gökalp Akyol, “DNA Hasarında Hikmetli Tamir” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilm ve Kültür Dergisi(347), s.528

Page 136: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

136 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

durum insanlık için ve insanlığın güven içinde yaşamı için önemli bir temi-nat olmuştur. Elimizdeki tüm parmak izlerini dikkatlice karşılaştırırsak, ana yapı olarak birbirlerine benzese de, parmak izlerindeki bazı hatların karak-teristik noktaları göz önüne alındığında, aslında çok farklı olduklarını gör-mek mümkündür. Bu farklılıklar ile ilgili yapılan çalışmalarda, yeryüzündeki iki farklı insanın, aynı parmak izine sahip olma olasılığı 64 milyarda bir ola-rak tespit edilmiştir. Her insanın parmak izinin birbirinden farklı olduğu an-cak 19. yüzyılın sonlarında fark edildi. 1880 yılında Henry Faulds adındaki bir bilim adamı, Nature dergisinde yayımlanan bir makalesinde, insanların parmak izlerinin hayatı boyunca değişmediğini ve suçluların da cam şişe-ler üzerinde bıraktıkları parmak izleri sayesinde yakalanabileceğini açıkla-dı. 19. yüzyıla kadar hiç kimse parmak uçlarındaki dalgalı şekillerin bir özelliğinin ve anlamının olduğunu düşünmemiştir.380 Oysa Kur’an-ı Kerim, insanların parmak uçlarında çok önemli bir özellik olduğuna 7. yüzyılın başlarında işaret etmiştir. Parmak izinin önemine işaret eden Kur’an-ı Ke-rim: “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?” “Evet bizim, onun parmak uçlarını bile (yeniden) düzenlemeye gücümüz yeter.”381 buyurmaktadır.

İnsanların öldükten ve bedenleri çürüyüp toprak haline geldikten sonra yeniden diriltilmesini imkansız gören müşrikler, bunun nasıl olacağı-nı Hz. Peygamber (s.a.v)’e soruyorlardı. Ayetlerde bunların tutumu kınan-makla birlikte, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceği kesin ve ince bir üslupla ifade edilmektedir. Bilindiği gibi her bir insanın avuç içinde ve par-mak uçlarında bulunan çizgiler, onun bir tür kişilik şifresi olup, başka hiçbir insanda bulunmayan ve yalnız ona ait olan bir kompozisyonda yaratılmış-tır. Ayette yeniden yaratılmanın bu inceliğine de işaret etmek için, özellikle parmakların yaratılışı zikredilmiştir. Ayrıca edebi bir sanat olarak parmak-lar zikredilmiş ve fakat bedenin tamamı kastedilmiştir, şeklinde anlamak mümkündür.

Adem (a.s)’in yaratılış konusu ile ilgili en geniş bilgi Taberi’nin Tefsir ve Tarih kitaplarında bulunmaktadır. Birçok İslam bilgini de bu kaynaklara itibar etmektedir. Ayrıca Hz. Adem (a.s)’in yaratıldığı yer konusunda Kur’an-ı Kerim: “Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Adem’e secde edin!(saygı ile eğilin)” dedik. Hepsi sec-

380 Bilim ve Teknik Dergisi, Haziran/1997 sayısı, s.60

381 Kıyamet, 75/3-4

Page 137: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 137

de ettiler, yalnız İblis secde etmedi, o secde edenlerden olmadı.” “Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”382 buyurarak Hz. Adem (a.s)’in cennette yaratıldığını ifade etmektedir. Nitekim Hz. Pey-gamber (s.a.v) de, Hz. Adem (a.s)’in “Cennette yaratıldığını”383 ve “Cu-ma günü yaratıldığını”384 bize haber vermektedir. Ayrıca Elmalılı Mu-hammed Hamdi Yazır ve onun gibi düşünen az sayıdaki İslam bilgini de, Hz. Adem (a.s)’in yer yüzünde yaratıldığı görüşüne sahiptirler.385

Muhammed Hamidullah da Hz. Adem (a.s)’in Sema’da (gökte) ya-ratıldığını iddia etmektedir.386

Hz. Adem (a.s)’in vahiy aldığı ve imtihan edildiği cennet hakkında tefsirlerde bir çok farklı görüş bulmak mümkündür. Bir kısmında söz konu-su cennetin ahrette mü’minlerin gireceği cennet, hatta bunun “Cennet’ül-Adn” ve “Cennet’ül-Huld” olduğu gözlenmekte iken, bir kısmı da bunun yeryüzünde bir mekan olabileceği fikrine yer vermektedir.

Cennet, Kur’an-ı Kerim’de 147 defa geçen bir kelime olup, 117 defa ahiretteki cennet için kullanılmış ve diğer kısmı ise yeryüzünde bir bahçe anlamına gelmektedir. Gerek bu benzeşmeyi yapanlar ve gerekse ölüm-den sonra mü’minlere va’dedilen cennet ile Hz. Adem (a.s)’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde, hatta Hz. Adem (a.s)’in yaşadığı ye-rin adı olduğunu savunmuşlardır. Nitekim söz konusu cennetin dünyada olduğunu savunanlar şöyle ifade etmeye çalışıyorlar.

1- Hz. Adem (a.s)’ın halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuştur.

2- Allah, Hz. Adem (a.s)’i yarattıktan sonra, semaya çektiğine dair bir haber yoktur.

3- Ahiretteki cennete Şeytan’ın girmesi veya orada olması düşünü-lemez.

4- Ahiretteki cennette yasak söz konusu değildir.

382 A’raf, 7/11, 19

383 Müslim, c. 5, s. 2016

384 Müslim, c. 1, s. 585

385 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c. 1, s. 321

386 Prof. Dr.Muhammed Hamidullah, “Hz Peygamber (s.a.v) ‘in Siretinde Anılan Devlet Çeşitleri” Çev. Mustafa Varlı, Diyanet, XV/4, s. 45-66

Page 138: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

138 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

5- Ahiretteki cennette herhangi bir yükümlülük yoktur ve bu cennet böyle bir yer değildir.

6- Ahiretteki cennette emre itaatsızlık söz konusu değildir.

7- Ahiretteki cennette kesinlikle ebedilik vardır, ayrıca ölümsüzlük aranmaz.

8- Ahiretteki cennette yalan, vesvese, aldatma ve isyan yoktur.

9- Ahiretteki cennete girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu değildir.

10- Ahiretteki cennet ancak mahşerdeki hesaptan sonra gerçekle-şecektir.

Hz. Adem (a.s)’e ve eşi Havva’ya verilen, “Ey Adem! Sen ve eşin cennette oturun…” 387 emri zaten Hz. Adem (a.s) ve eşinin orada oldu-ğunu gösterir. Yani dışarıdan oraya girmedikleri, orada oldukları ve otur-maya devam etmeleri gerektiği anlamına gelmektedir. Bütün bu hallerde, belirtilen nedenlerden dolayı Hz. Adem (a.s)’in cennetinin ahirette gidile-cek cennet olmadığı ve onun yeryüzünde bir bahçe olduğu anlaşılmakta-dır. Hz. Adem (a.s)’in cennetinde de her türlü nimetin var olduğu, hatta çe-şitli sıkıntılardan ve sorunlardan emin bir yer olduğunu bu ayetlerden anlı-yoruz.

“Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kal-mak.” “Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunal-mayacaksın.” 388

Hz. Adem (a.s), bulunduğu cennette ölümsüz olmayı da arıyordu. Ni-tekim Şeytan, Hz. Adem (a.s)’in bu düşüncesinin gerçekleşmesine yar-dımcı olmak bahanesiyle “telkinde bulunmaktadır.”389 Bütün bu ifadeler Hz. Adem (a.s)’in cennetinin ölümden sonraki cennetle doğrudan bir ilgisi olmadığı, yeryüzünde bir yer olacağı fikrini kuvvetlendirmektedir.390 Hz. Adem (a.s)’in cennetinin yeryüzünde olduğunu savunanların başında İbn Abbas, Ebu Hanife ve arkadaşları, İbn Kuteybe ve Ebu Müslim el- İsfehani gibi meşhur İslam bilginleri gelmektedir.391

387 Bakara, 2/35

388 Ta ha, 20/118-119

389 Ta ha, 20/120

390 Prof. Dr. İsmail Yakıt, a.g.m, s. 10

391 İbn Kayyim, Hadi, s. 25…

Page 139: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 139

Ayrıca ayetlerde Hz. Adem (a.s)’in, Allah’ın yeryüzünde halife olarak yarattığından bahsedilmektedir. Türkçe’de “ Kalfa” olarak kullanılan, “Ha-life” kelimesinin aslı “Halif” dir. Çoğulu “Halaif” veya “Hulefa” dır. “Hila-fet” başkasının yerinde olma demek olduğu gibi, “Halife” başkasının ye-rini tutan, onun makamına oturan ve onun adına hükmeden kimse anlamı-na da gelmektedir. Bu kelime aynı zamanda “Sultan” yerine de kullanıl-maktadır.392

Terim olarak, Halife kelimesinden kastedilen sadece Hz. Adem (a.s) değil, onun şahsında bütün bir insan cinsi veya diğer bir ifade ile Hz. Adem (a.s)’in zürriyetidir, yani ondan çoğalanlar ve onun devamı olanlar-dır.393

Bakara suresinde anlatılan “Halifelik”394 konusu, insanın yani beşer cinsinin yaratılışından tamamen farklıdır. Bu ayetlerde, insanlığa hilafet makamı verilmiştir. Adem de bunun temsilcisidir. Yani Adem’in şahsında halifelik temsil edilmektedir. Anlaşılması gereken bunun ne olduğudur. Adem kıssası, Kur’an-ı Kerim’de bir çok yerde anlatılırken, bu kıssa içinde yer alan Adem ise, halifeliği temsil eden bir karakterle sunulmaktadır. An-cak Kur’an-ı Kerim bu konuda bize çok açık ve geniş bilgiler vermemekte-dir.

Allah yeryüzünde bir Halife yaratmayı arzu etmiştir. Bu Halife, daha önceden benzeri olmayan bir varlıktır. Akıl, irade ve sorumluluk gibi bir ta-kım nimetlerle donatılmış olarak, bizzat Allah tarafından yeryüzü unsurla-rından meydana getirilmiştir. O, bu özelliğiyle, daha önceden yeryüzünde bilinen bitki ve hayvanlardan ayrılmaktadır. Hz. Adem (a.s), diğer taraftan yaratıldığı madde ve fonksiyonları açısından meleklerden de ayrılmakta-dır. Ayrıca meleklerin kendilerine emredileni yapmakla görevli ve itiraz ye-teneklerinin bulunmayışı da vasıflarındandır.

İlahi kaynaklı dinlerin tamamında, ilk kadın olarak bahsedilen Hz. Havva, İslam literatüründe de bu özelliğini korumaktadır. Hz. Havva’nın yaratılışı ile ilgili olarak, Kur’an-ı Kerim’de bilgi bulunmamaktadır. Müfes-

392 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c. 1, s. 300

393 Taberi, “ Tefsir”, c. 1, s. 54

394 Bakara, 2/30

Page 140: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

140 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

sirler,“Nefs-i Vahide”395 ibaresinin tefsirini yaparken, bunun Hz. Adem (a.s) ve ondan yaratılan eşinin de Hz. Havva olduğuna hükmetmişlerdir.396 Yine Kur’an-ı Kerim, Hz. Havva’nın Hz. Adem (a.s)’in kaburga kemiğinden yaratıldığına dair hiçbir bilgi vermemektedir. Ancak İmam Şafii, bu kaburga kemiğinden yaratılan kadının Hz. Havva olduğunu belirtmektedir.397

Kur’an-ı Kerim’de Allah: “Ey İnsanlar! Gerçekten biz sizi bir erkek-le bir dişiden yarattık…”398 emriyle, insanlığı nasıl bir modelle yarattığını ifade ederken, erkekle dişi arasındaki birleşme bağını, insan türünün yer-yüzünde kıyamete kadar devam etmesine ve korumasına vesile kılmıştır. Söz konusu birleşme bağının meydana gelişini sınırlı ve meşru bir yolla olmasını takdir etmiştir ki, bu da nikah yani evlenmedir. Allah, nikahın meyvesini çocuk ve nesli devam ettirmek olarak takdir etmiştir. O yüce varlık, kullarına çocuk sevgisi vermiş ve böylece onları çocuk yapmaya teşvik etmiştir. Çocuk sevgisini, insan yaratılışının tabii bir sonucu kılmış-tır. Erkeğin kadına, kadının erkeğe meyil beslemesi de aynı şekilde insa-nın yaratılışındandır.

Allah’ın yaratma kanunu, bir erkekle bir dişinin birlikte olması şeklin-de tecelli etmektedir. Fakat bu ilahi kanun, bazı istisnalar ile ihlal edilmiştir. Bu ihlaller, yaratılış konusunda Allah’ın kudretini gösteren açık delillerdir. Sonuç olarak, Allah’ın Hz. Adem (a.s)’ı anasız ve babasız olarak toprak-tan, Hz. Havva’yı anasız ve babasız olarak Hz. Adem (a.s)’den, Hz. İsa (a.s)’yı da babasız olarak Hz. Meryem (a.s)’den yaratıldığı, böylece Al-lah’ın, anasız- babasız, babasız ve analı- babalı olmak üzere, her türlü ya-ratma şeklini gösterdiği belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim: “Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir…”399

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini ya-ratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbiniz-

395 Nisa, 4/1; A’raf, 7/189; Zümer, 39/6; Rum, 30/21; Şura, 42/11 Bu ayetlerde, insanlar için eşler yaratıldığı şeklinde ifadeler bulunmakta-dır.

396 Taberi, “Tefsir”, c. 4, s.139; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c. 2, s.1273

397 İbn-i Mace, “Sünen”, c.1, s.175

398 Hucurat, 49/13

399 A’raf, 7/189

Page 141: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 141

den sakının…”400 buyurmaktadır. Hz. Adem (a.s)’in eşinin, onu teskin et-mek için yaratıldığı açık bir şekilde ifade edilirken, onun yaratıldığı yer hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.

Hz. Havva’nın, canlı bir varlıktan yaratıldığından dolayı Havva adı verilmiştir.401 Bu görüşün yanı sıra, her canlının anası olmasından dolayı bu ismi almıştır.402

Ayette geçen bir tek nefs deyimi her nedense erkek anlamında alın-mış ve ondan çıkarıldığı söylenen zevc kelimesi de kadın diye düşünüle-rek, kadının erkekten çıkarıldığı sonucuna varılmış şeklinde yorumlar ya-pılmış ve bu sonuç Tevrat’ta kadının, erkeğin kaburga kemiğinden403 yaratıldığı beyanıyla birleştirilerek, kaburga kemiği hikayesi gündeme geti-rilmiş ve nihayet kadının, erkeğin kaburgasından yaratıldığına hükmedil-miştir. Bunların hiçbirinin Kur’an-ı Kerim’de dayanağı yoktur. Nefs kelimesi sadece erkek anlamında olamaz. Bu kelime ruh, benlik ve canlı demektir. Ruh ve benlikte zaten erkeklik ve dişilik söz konusu değildir. Nefsten üreti-len varlığa Kur’an-ı Kerim, zevc diyor ki, bunun da kadın olduğunu iddia edemeyiz. Burada dikkat çekilen şeyin erkeklik-kadınlıktan ziyade, canlı-ların üremelerine işaret edilmektedir. Bir canlıdan diğerinin ve o ikisinden de daha birçok canlının üremesi olayıdır.

Hz. Adem (a.s), yeryüzüne indikten sonar, yaptığı hatadan dolayı çok üzülmüş ve devamlı Allah’a yalvarmıştır. Allah’ın ona verdiği ilham ve-ya vahiy ile Hz Adem (a.s), Mekke’ye doğru gitmiş ve rivayete göre Ka-be’yi inşa etmiştir. Hz. Adem (a.s), ilk defa bu günkü şekliyle, Hac ibadetini yerine getiren kişi olarak bilinmektedir.404 Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın cennetten çıkarıldıktan ve yeryüzüne indirildikten sonra ayrı ayrı yerlere çıkarıldıklarını belirten kaynaklarda, her ikisinin birleşme yeri olarak Mekke çevresinde Arafat ovasında bulunan“Cebel-i Rahme”405 tepesi gösteril-miştir. Daha sonra her ikisinin birlikte Hindistan’a gittikleri rivayet edilmiştir.

400 Nisa, 4/1

401 Taberi, “Tefsir”,c. 1, s.177; Taberi, “Tarih”, c. 1; s.104

402 Maverdi,”Tefsir”, s.49

403 Tevrat, Tekvin,2/21-22

404 Taberi, “Taberi”, c. 1, s.131; Ahmet Cevdet Paşa, “Kısas-ı Enbiya”, c. 1, s. 17

405 Taberi,”Tarih”, c.1, s.133

Page 142: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

142 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Hz. Adem (a.s)’in hangi günde yaratıldığı Kur’an-ı Kerim’de belirtil-memekte ve ancak hadislerde onun Cuma günü yaratıldığı, o günde cen-nete konulduğu, yine Cuma günü cennetten çıkarıldığı, aynı günde tevbesinin kabul edildiği ve yine bir Cuma günü vefat ettiği haber verilmek-tedir.406

Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın, her batından, bir erkek ve biri kız olmak üzere yirmi batından, 40 çocuklarının olduğu ve bunlardan birinci batında doğan ile ikinci batında doğan karşı cinslerin birbirleriyle evlendik-leri belirtilmektedir.407 Bu durum, Hz. Adem (a.s)’in şeriatına göre yasak değildi.

Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın çocukları olarak Habil ve Kabil gösterilmektedir. Kaynaklarda, onların karşılaştıkları olaylara uzun bir şe-kilde yer verilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bir kıssa olarak değindiği bu olay-da, Kabil kıskanarak kardeşi Habil’i öldürmektedir. Bu olayla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:

“ (Ey Muhammed!) Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim.” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.”

“Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”

“Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.”

“Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.”

“Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizle-yeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?” dedi. Artık pişmanlık duyanlardan oldu.”408

406 Ebu Davud, Salat, 207; Tirmizi, Cum’a,1

407 Taberi,”Tarih”,c.1, s.145; İbn-i Sa’d, “Riyazü’s- Salihin” c.1, s.36

408 Maide, 5/27-28-29-30-31

Page 143: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 143

İnsanlığın ilk cinayeti kıskançlık yüzünden işlenmiştir. Ne ilginçtir ki, bu cinayet, iki kardeş arasında meydana gelmiştir. Daha da ilginç olanı, cinayetin Allah’a ibadet, yani kutsala yaranma savaşı sırasında işlenmiş olmasıdır. Kardeşler birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş ve di-ğerine ret cevabı verilmiştir. Kurbanı reddedilen kardeş, kıskançlık krizine tutularak diğerini öldürmüştür.

Hz. Adem (a.s), 1.000 yıl kadar yaşadıktan sonra, hastalanmış ve ölmüştür. Melekler; çocukları ile birlikte onun cenaze namazını kılmış ve defin işleminin nasıl olacağını insanlara örnek olmak üzere onlara göster-mişlerdir. Hz. Adem (a.s)’in kabrinin nerede olduğu kesin olarak bilinme-mektedir. Mekke yakınlarında Ebu Kubeys mağarasına veya Seredip∗∗∗∗’de Nud dağına gömüldüğüne dair çeşitli rivayetler vardır. İbn-i Abbas’tan nak-ledilen bir habere göre, Nuh (a.s) Tufan’da, Hz. Adem (a.s)’in tabutunu gemiye almış, sonra Beyt-i Makdis∗∗∗∗’e gömmüştür. Hz Havva’nın da Hz. Adem (a.s)’den bir yıl sonra öldüğü ve onun yanına gömüldüğü ileri sürül-mektedir. Hz. Adem (a.s)’in uzun boylu, çok saçlı, kırmızı yüzlü, büyük gözlü, iri yapılı ve sakalsız olduğu yolunda rivayetler de bulunmaktadır.409

Tarihçiler, Hz. Adem (a.s)’in soyundan, yani çocuk ve torunlarından 400 nüfus görünceye kadar yaşadığını, ondan sonra vefat ettiğini belirt-mişlerdir. 410 Yine Hz. Adem (a.s)’in vefat etmeden önce hastalandığı ve

* Serendip: Hindistan’ın doğu tarafında bulunan, seksen fersah uzun-luğunda, Hindistan’ın en uzak adasıdır. Buraya Seylan adası da derler. Bu adanın ortasında Nud dağı veya Bud dağı vardır.

* Beyt-i Makdis: Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dır. Tarihi kaynaklardan an-laşıldığına göre Mescidi Aksa'yı ilk inşa eden kişi Hz. Süleyman (a.s)'dır. Kur'an-ı Kerim'in Sebe suresinin 14. ayeti ilgili olarak verilen bilgiler de buna delalet etmektedir. Bazı tarihi kaynaklarda Kudüs'ün m. 70 yılında yıkıma uğratıldığı Beyt-i Makdis'in de bu olayda yıkıldığı ifade edilmektedir. Ancak bu mekan yine bir mabed olarak biliniyor ve Beyt-i Makdis'in kalıntıları da korunuyordu. Şu an Yahudilerin "Ağ-lama Duvarı" Müslümanların ise "Burak Duvarı" olarak adlandırdıkları duvar eski mabedin bir kalıntısıdır. M. 638 yılında Hz. Ömer (r.a) dö-neminde Kudüs fethedildikten sonra Beyt-i Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa inşa edildi. Hz. Ömer (r.a)'in burayı mabed ittihaz etmesi de o mekanın kudsiyet ve öneminden ileri geliyordu. Mescid-i Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında geniş-letildi. Mescidi Aksa'nın hemen yakınında bulunan ve bugün Türkiye Müslümanları tarafından Mescid-i Aksa zannedilen sekiz köşeli Kubbetu's-Sahra adlı mabed de Abdülmelik bin Mervan tarafından in-şa ettirilmiştir.

409 İbn-i Sa’d, a.g.e, c.1,s.31; İbn-i Kuteybe, “Maarif”, s.9

410 İbn-i Kesir, “El- Bidaye”, c. 1 s. 129

Page 144: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

144 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

oğlu Şit (a.s)’e vasiyetini yazdırdığı da rivayet edilmiştir.411 Fakat Hz. Adem (a.s)’in ömrü hakkında İslam bilginleri ihtilafa düşmüşlerdir. Hz. Adem (a.s)’in ömrünün 1000 yıl olarak yazıldığı, fakat daha sonra ömrün-den kırk yıl eksiltilerek, altmış yıl ömür taktir edilen Hz. Davut (a.s)’un öm-rüne eklenerek, O’nun ömrünün yüze çıkarıldığı ve böylece Hz. Adem (a.s)’in 960 yıl yaşadığı rivayet edilmiştir.412 Hz. Adem (a.s)’in 930 yıl ya-şadığı da söylenmiştir.413 İbn-i Abbas (r.a), O’nun Hindistan’da Nevd da-ğında vefat ettiğini söylemektedir. Ayrıca Cuma günü vefat ettiği de nakle-dilmiştir. Vefat ettiğinde çocukları ve meleklerin toplanarak cenaze nama-zını kılarak ve kefenleyerek yeryüzünde ilk yerleşim yeri olan Firdevs’in doğusunda bir yere gömdükleri nakledilmektedir. Mekke’ye veya Ebu Kubeys mağarasına gömüldüğü de rivayet edilmektedir.414 Bir rivayette de Nuh tufanı olduğu zaman, Hz. Nuh (a.s)’un, Hz. Adem (a.s) ile Havva’nın cesetlerini gemiye alarak Beytü’l- Makdis’e götürerek gömdüğü geçmekte-dir.415

Allah, “Her kavme bir Peygamber göndermiş”,416 “Peygamber göndermeden hiç kimseye azap edilmeyeceğini bildirmiştir.”417 Ancak Peygamberlerin sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Kur’an-ı Kerim, üç ki-şi şüpheli olmakla birlikte, 28 isimden bahsetmektedir.418 İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu, “Şüphesiz Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil ola-rak seçip alemlere üstün kıldı…”419 ayetine dayanarak, Hz. Adem (a.s)’in Peygamberliğinin Kur’an-ı Kerim ile sabit olduğunu belirtmişlerdir. Hz. Adem (a.s)’e Peygamber olmasından dolayı kendisine 21 sahifelik bir kitap verildiği ileri sürülmektedir. Ancak kendi el yazısı ile yazdığı iddia edi-len bu kitabın elimizde aslı bulunmamaktadır.420

Hz. Adem (a.s) Allah’ın kendisine vahyi inzal ettiği ilk peygamber-dir.421 Böylece Allah Hz. Adem (a.s)’e yeryüzünün hakimiyetini vermekten başka O’nu kendisine Peygamber olarak da seçmiştir ve O’na 21 Suhuf

411 Sa’lebi, Arais, s. 49

412 Taberi, “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi”, c. 1 s. 207 Rivayet için bkz. 18 No’lu Hadis

413 Eliade, Mircea, Couliano, Ioan P… “Dinler Tarihi Sözlüğü”, s.26

414 Sa’lebi, Arais, a.g.e, s. 49-50 ; İbn-I Sa’d, “tabakat”, c.1 s. 12, Rivayet için bkz. 33 ve 37 No’lu Hadis

415 Taberi, “Tarih-i Taberi”, c. 1 s. 115

416 Nahl, 16/36

417 İsra, 17/15

418 Ömer Nasuhi Bilmen,” Büyük İslam İlmihali”, s.17-18

419 Al-i İmran, 3/33

420 Taber,”Tarih”, c.1, s.150; Mesudi,”Ahbar”, s.73

421 İslam Ansiklopedisi, “MEB”, c. 1 s. 135

Page 145: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 145

göndermiştir. Cebrail (a.s), bu 21 Suhuf’u öğretmekle beraber, yazı yaz-mayı da öğretmiştir. 422 Hz. Adem (a.s)’in çocukları ve çocuklarının çocuk-ları artınca, onlara Allah’ın emirlerini emretmek ve nehiylerinden de sakın-dırmak görevini yürütmek üzere 970 yaşında peygamber olduğu ifade edilmiştir. 423 Hz. Adem (a.s)’de çocuklarına ve torunlarına tevhidi öğretiyor ve onlara Allah’ın davetini tebliğ ediyordu.424 İslam bilginleri arasında Hz. Adem (a.s)’in işlediği hata nedeniyle tereddütler varsa da, çoğünlüğü pey-gamber oluşunu kabul etmiştir.425

Hz. Adem (a.s)’in dini yaşantısı ile ilgili bilgilere bakıldığında onun, namaz, oruç, zekat ve güsul abdesti gibi farzları yerine getirdiği, ölü eti, kan ve domuz eti gibi yiyeceklerin ona yasaklandığı bilinmektedir.426

4- Evrim Teorisi

Charles Darwin*’in 1859’da yayımlanan “Türlerin Kökeni Üzerine” (On The Origin of Species) adlı eseriyle gündeme gelen tabii seleksiyona dayalı evrim teorisi, o zamandan bu güne tartışılmaktadır. Teori, dünya üzerindeki hayatın rastlantılarla doğup geliştiğini ve bütün canlıların ortak

422 Taberi, a.g.e, c. 1 s. 198; İbn-I Sa’d, “Tabakat”, c.1 s. 13; Taberi, “Ta-rih-i Taberi”, c. 1 s. 112

423 Mes’udi, “Ahbaru’z-Zaman”, s. 75

424 Mahmut Şahin,“Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi”, Çev. Ferit Aydın, c. 1 s. 40

425 Mustafa Erdem, a.g.e, s. 196

426 Taberi,”Tarih”,c.1, s.152

* Charles Darwin: 1809 yılında Birminhan’da da hali vakti yerinde bir aile-nin çocuğu olarak doğdu. 16 yaşında tıp eğitimi görmesi için Eid-inburgh Üniversitesine gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için, babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversite-sinde öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte Darwin’i en çok ilgi-lendiren konu doğa tarihiydi. Cambridge Üniversitesinde öğretim gö-revlisi olan Joseph S. Henslow’la tanıştı ve daha sonra da dost oldu. Darwin, Henslow’un sayesinde Güney Amerika kıyılarına yapılan res-mi keşif gezisine katılma imkanı buldu. Yine bu dönemde Darwin’in doğa bilim görüşlerini etkileyen bir başka şey de Alexander von Hum-boldt’un kitaplarıdır. Humboldt’un kitapları ona kendi deyimiyle “do-ğa biliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak” isteğini uyandırdı. Darwin, bu bağlamda 27 Aralık’ta başlayarak ve 5 yıl sürecek bir deniz yolculuğuna çıktı. Charles Darwin, yolculuk dönüşü, Zooloji ve Jeoloji konusundaki incelemelerini ve yolculuk günlüğünü yayınladı. Bütün bunlar onun tanınmasını sağladı. Ayrıca, “On the Origin of Species” (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı eseri ile insanın maymundan evrimleş-tiğini iddia etti ve 19 Nisan1882 yılında öldü.

Page 146: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

146 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

bir atadan türediğini ileri sürüyor. Aynı teoriye göre, insanların en yakın ak-rabası da maymunlardır. Teoriyi savunan nispeten insaflı bilim adamları, bunun bir teori olduğunu itiraf etseler de, bu teori, kitlelere takdim edilirken ilmi bir hakikat gibi gösterilmektedir. Halbuki bunun aksini gösteren ve sa-yıları her geçen gün artan pek çok ilmi delil vardır. Son olarak, insanlarla maymunlar arasında büyük bir genetik benzerlik bulunduğu iddiası çürü-tüldü. Ünlü bilim dergisi Nature’de yayımlanan “Şempanze kromozomu şaşkınlığa sebep oldu” başlıklı makalede, insan ve Şempanze genlerinin bu güne dek, sanılandan çok daha farklı olduğu açıklandı.427

Evrim teorisini 2000 yıldır savunanlar olmuştur. Ancak bildiğimiz hali ile bu teori Fransız Lamarck ve Buffon adlı bilim adamları tarafından yu-muşak bir halde ifade edilmiştir. Bir süre sonra 19. yüzyıl sonlarında tıp okulundan ayrılmış, papaz okulu mezunu Charles Darwin, Lamarck ve Buffon’un görüşlerinden habersiz; kendisine tetkik edilmek üzere, Alferd Russel adlı bir Biyoloji uzmanının gönderdiği makaleyi abartarak, kendi adına yayınladı ve Darwin’in iddiası böylece yayılmış oldu.

Evrenin kaynağı ve oluşu konusunda bugün karşımızda iki ana mo-del durmaktadır: Birincisi yaratılış modelidir. Diğeri ise evrim modelidir. Bi-rinci görüşü, genel olarak semavi dinler ve evrenin temelde ancak bir şuu-run eseri olabileceğine inanan bilim adamları savunurlar. İkinci görüşe gö-re ise, yine bir başka dünya görüşü kaynaklık yapar, bazı bilim adamları benimseyip savunurlar ve bilimsel sonuçlarla desteklemeye çalışırlar. Bu-rada ortak yön, her iki görüş sahiplerinin de ilmi sonuçları, kendi görüşleri-ni desteklemek için değerlendirip yorumlamalarıdır.

İlmi araştırmaların sonuçları yanlış da olsa, ilim adına yapıldığı süre-ce buna saygı duyulur. Ama herhangi bir teori, ideoloji haline getirilir ve bütün ilmi çalışmaların ortaya koyduğu sonuçlar, bu teorinin doğruluğu yö-nünde amaçlı olarak düzenlenmeğe başlanırsa, bu çalışmalar ilmiliğini kaybeder ve önlerinde bir takım dogmalar meydana gelir. Başlangıçtaki ilmi çalışmalar, bir gerçeği ortaya koyma gayretinden sıyrılır, sadeliğini, ta-rafsızlığını ve sadece gerçeği ortaya koyma tavrını kaybeder ve bir inanç, bir ideolojinin parçası haline gelmiş olan belli bir teoriyi temellendirmeye hizmet ederler. Çok nadir olmakla birlikte, uydurma sonuçlar ve deliller de ileri sürülebilir.428

427 Nature Dergisi, 2004/429. Sayı, s. 382-388

428 Prof. Dr. Hüseyin Aydın, a.g.e, s. 37,99

Page 147: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 147

Hayat, ilahi yaratmadan bağımsız olarak işleyen bir evrimin ürünü müdür? sorusuna, evrim teorisi evet diyerek, hayatın yeryüzünde kendili-ğinden meydana geldiğini ileri sürer. Genel evrim teorisine göre, yeryü-zünde kendi kendine tek bir canlı meydana geldi. Bu tek canlı da, tarihi olarak gelişip evrim geçirerek günümüzdeki canlıları meydana getirdi.429 demektedir.

Yaratılışçı modeller dünya genelinde daha çok Hıristiyan yaratılışçı-lar tarafından geliştirilmektedir ve onların düşünme yöntemleri Kilise’nin baskısı altında asırlardan beri dar kalmıştır. Bu nedenle de tabiatüstü se-bepleri savunurken, bunların tabiattaki yansımaları olan sebep-sonuç iliş-kisine dayalı mekanizmaları görmezden gelmektedirler. Kısaca onlar da gözlem yapmaktan kaçınmamaktadırlar. Modern Batı’daki bilim felsefesi ve ahlak, büyük ölçüde Darwinci teori üzerine oturmaktadır. Bu felsefeye göre insanlık ilahi bir yaratıcı iradeden değil, rastgele moleküler formların tamamen kör bir seleksiyon süreciyle doğmuştur. Darwinci teorinin ente-lektüel müeyyideleri olmaksızın 20. yüzyıl boyunca dünyayı kasıp kavuran sosyal ve siyasi akımların meydana gelmesi mümkün olmazdı. 19. yüzyıl-da evrim kavramının kabul edilmesi, laik fikirlerin artan baskısıyla oldu; bugünkü Agnostisizm* ve Septisizm* sorumlusu ise, Materyalizmden kaynaklanan bir teori, bu günkü Materyalizmin temelini oluşturmuştur.430

Evrimcilerin önemli tezlerinden birisi de, hepimizin bildiği gibi, insa-nın maymundan evrimleştiği konusudur. Evrimciler, maymunların (primat-lar), ilkel maymunlar’dan (prosimianlar) meydana geldiğini, insanların da maymunlardan, yani primatlar meydana geldiğini savunurlar. Halen mev-

429 Gish, Duan T., Fosiller ve Evrim, Çev. Adem Tatlı, s. 38

* Agnostisizm: Bilinmezcilik ya da bilinemezcilik; Tanrı'nın, evrenin ne-reden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır. Bu akımın takipçilerine Agnostik veya bilinmezci denir.

* Septisizm: Septisizm, şüphecilik veya kuşkuculuk olarak da adlandırı-lır. Her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkile-rini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edeme-yeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir şüphe içinde kalına-cağını, mutlak`a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüş-tür.

430 Yard. Doç. Dr. Ömer Said Gönüllü, “Darwinizm ve Paradigmanın Önce-liği” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Nisan/2000 (255), s. 118

Page 148: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

148 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

cut olan prosimianlar (ilkel maymunlar), sinek yiyen maymunlardır. Bu si-nek yiyen ve hala Madagaskar’da yaşayan ilkel maymunlardan yüksek se-viyede maymunlara geçişte, ara formların olması gerekir. Ancak böyle bir ara form, geçiş nesli hakkında, elimizde herhangi bir fosil bulunmamakta-dır. Bu konuda meşhur evrim taraftarı, araştırmacı Simons: (1548-1620) “Son bulunanlara rağmen primat takımının kaynağı hakkında bir şey bilmediğimizi, geçmişlerine ait gizlilik perdesini kaldıramadığımızı kabul etmeliyiz.”431 demektedir.

Darwin, sadece gözlem yapmıştır kanaatindeyiz. Bir türden diğer bir türe geçiş Darwin’e göre evrimdir. Bunu doğru olarak kabul etmek müm-kün değildir. Ancak türlerin kendi aralarındaki değişimi mümkündür ve doğrudur. Eğer iddia edildiği gibi, insanın maymundan gelişmiş olması doğru olsaydı, insanın da Maymun gibi sıçrayarak hareket etmesi ve yü-rümesi gerekirdi. Ayrıca bu iddia doğru ise eğer, insan olarak hangi May-mun’un soyundan geliyoruz sorusuna da cevap verilmelidir? İnsanın Maymun’dan gelişmiş olması, yani tekamül durdu mu? Bu gelişme asırlar-dır neden devam etmemektedir. Asırlar önce insan yine aynı insandı ve maymun da yine aynı maymundur. Bunun dışında iddia sahibi bir bilim adamı bulunmamaktadır. Kaldı ki, insan mukayese edilmeyecek kadar, Maymun’dan daha mükemmel yaratılmıştır. Daha mükemmel olan insan-dan Maymun’un evrimleşmesi gerekmez mi? Eğer türler arasında bir geçiş mümkün olsaydı, bu tez daha doğru olurdu. Çünkü daha mükemmel ve akıllı bir varlıktan evrimleşme daha akla uygun olurdu. Aklı olmayan bir varlıktan, akıllı bir varlığın evrimleştiğini iddia etmek, varlığımıza hakarettir. İnsanın Maymun’dan gelişmiş olması halinde; Maymun’dan insana ve in-sandan Maymun’a kan naklinin olması gerekmez mi? Elbette ki, gerekirdi. Oysa bu kesinlikle mümkün değildir. Ancak iddia edildiği gibi, insanın Maymun’dan gelişmiş olması yerine, insanda mükemmele doğru bir gidiş var şeklindeki bir iddia kesinlikle doğrudur. Eğer evrim’i aşama aşama ola-rak kabul edecek olursak, insandaki bu durumu, Kur’an-ı Kerim de onay-lamaktadır. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Oysa, sizi türlü merha-lelerden geçirerek O (Allah), yaratmıştır.” 432 buyurmaktadır.

Ayette söz konusu yaratılış evrelerinde maksat, ilk insanın topraktan başlayarak mükemmel bir insan haline gelinceye kadar geçirdiği aşama-

431 Gish, a.g.e, s.110

432 Nuh, 71/14

Page 149: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 149

lardır veya sperm halinden itibaren, gerek ana rahminde ve gerekse doğ-duktan sonra bedensel ve zihinsel olarak gelişimini tamamlayıncaya kadar geçirdiği aşamalardır. Allah’ın insanı aşama aşama yaratarak mükemmel bir varlık haline getirdiği hatırlatılmakta ve buna karşılık Allah’ın varlığını ve birliğini tanıyarak kulluk etmek suretiyle minnet ve şükrünü göstermesi gerektiğine işaret edilmektedir.

İnsanın maymundan gelişmiş olması mümkün değildir. Çünkü may-munla insan beyni arasındaki oran, tam on kattır. Evrimcilerin insana ata koydukları maymun 130 gr. beyne sahiptir. İnsanın beyni ise 1.4 kg’dır. Hayvan dizisinde köpek maymun aileleri arasında beyin 5-10 gr. farkla aynı olduğu halde, bu büyük farkı insaflı evrimciler de göz önüne almış ve insanın maymundan gelişmediğini, köpekten önce memelilerden ayrılıp geliştiğini kabul etmişlerdir. Ancak insanların ilk çağlarda beyin yiyerek, beyinlerini geliştirdiklerini ileri sürmüşlerdir. Ancak küçük beyinli bir kafata-sı bulamamışlardır ve yine tıp ilmi, organ yiyerek bir organın büyüyeceğini, bir çılgın düşünceden başka hiçbir şey olmadığını ifade etmektedir.433

“Beynimizin %10’unu kullanamıyoruz.” ifadeleri Washington Üni-versitesinde Anesteziyoloji uzmanı olan Dr. E.Chudler’e göre yanlış bir düşüncedir, bir söylentidir ve gerçekle bir ilgisinin olmadığını belirterek, bi-lim dünyasındaki bütün gelişmelere rağmen, beyin ile ilgili sırlarının hala çözülmediği ve çözülecek gibi de görünmemektedir. Bu nedenle de araş-tırmacılar her defasında “beyin kainattaki en kompleks, en karmaşık organik yapıdır; bu mükemmel yapının çözülemeyen daha çok sırları vardır.” diyerek acizliklerini itiraf etmektedirler. Yine bu gün için beynin daha %10’u anlaşılabilmiştir. %90 gibi bir kısmı keşfedilmeyi beklemekte-dir. Edebiyatçı Emily Dickinson (1830-1886), “Beyin gökyüzünden daha geniş, okyanuslardan daha derindir.” derken, asırlar önce Hz. Ali (r.a), “Ey insan, sen kendinin küçük bir cisim olduğunu sanırsın, oysa en büyük alem senin içinde gizlidir.” 434 demektedir. Bu kadar mükemmel bir varlığın, daha keşfedilemeyen bir çok yönü varken, beyin yiyerek geliş-tiğini ileri sürmenin bilimsel bir yanı olamaz.

433 Dr. Hakuk Nurbaki, “Tek Nur”, s. 55

434 Abdulkadir Akcan, “Beynimizin %10’unu mu kullanıyoruz?” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Temmuz/2000 (258), s.300

Page 150: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

150 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Ağırlığı, insan vücudunun ortalama %2’si olan beyin ruhi fonksiyon-larımızın biyolojik santralidir ve yaklaşık 1.4 kg’dır. Beyinde yaklaşık 60 milyar Nöron (sinir hücresi) bulunur. Vücuda alınan oksijenin %25’i beyin-de harcanırken, glikozun (basit şeker) da çoğu beyinde tüketilir. İnsan dı-şında beyin sahibi yaratıkların, beyin hücreleri arasında çok az bağlantı varken, insan beynindeki bir Nöron diğer Nöronlarla 2.000-10.000 arasın-da bağlantı kurabilme potansiyelinde yaratılmıştır. İnsan 1.4 kg ağırlığın-daki beyin kütlesiyle mümkün olan en ideal ölçülerde bir beyin hacmine sahiptir. Daha ağır veya hafif olma durumlarında, ortaya çıkacak sorunlar çok olurdu. Ancak açık bir şekilde daha ağır beyin kütlesine sahip canlılar da mevcuttur. Örneğin: Bir fil 4.2 - 5.5 kg arası bir beyin kütlesine sahip-ken, yaklaşık 15 m uzunluğundaki bir balina 9.1 kg beyin kütlesine sahip-tir.435

Evrim düşüncesini ilk sistemleştiren Lamarck’tır.(1744–1829) 1809 yılında yayımladığı “Zoolojinin Felsefesi” adlı eserinde; çevreden kaza-nılmış karakterlerin kalıtımla, dölden döle geçtiğini ileri sürmüştür. Buna delil olarak meşhur Zürafa örneğini vermektedir. Aç kalan Zürafalar, yük-sek dallardan besinlerini temin etmek için, boyunlarını uzata uzata, önce-leri kısa olan boyunları, sonunda iyice uzamış ve bu durum kalıtımla yav-rularına da geçmiştir. Bu görüşün bilimsel bir değeri yoktur. Eğer bu görüş doğru olsaydı, savaşlarda ve trafik kazalarında sakat kalan binlerce kişinin bu eksik organları yavrularına geçmiş olacaktı. Aynı şekilde August Weissmann (1834–1914), 21 döl farenin arka arkaya kuyruklarını kestiği halde, 21. dölde yine kuyruklu fareleri elde etmiş olduğu bilinmektedir. O halde sonradan kazanılan karakterlerin, kalıtımla geçişi mümkün değildir.

Önce Lamarck ve daha sonra, evrim teorisinin bir bakıma kurucusu sayılan Charles Darwin’in 1859 yılında yayınlanan “Türlerin Kökeni” adlı eseriyle, teori bilim dünyasının gündemine girdi. Teorinin kanunlaşması bu güne kadar mümkün olmamıştır. Örneğin: Yer çekimi kanunu diyoruz, yer çekimi teorisi demiyoruz. Kaldı ki, 150 yıldır kanunlaşmamış bir teorinin, objektif ve bilimsel bir değerinin olmayacağı açıkça ortadadır. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini, Allah’ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin’e göre, tüm türler ortak bir atadan geli-

435 Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Soyut Düşünme ve Beyin Sırları” Konulu Makalesi, Okur-Yazar Dergisi, Mart/2004, s. 62 (Alıntı: Guiness Book/ 1989)

Page 151: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 151

yorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmışlardı. Yani Darwinizm veya geniş anlamıyla evrim teorisine göre: “Cansız maddeler-den tesadüfen bir canlı meydana gelmiş, ondan da günümüzdeki çe-şitli canlılar meydana gelmiş ve en sonunda Maymun’dan insan meydana gelmiştir.” Teoriye göre, günümüzdeki mevcut canlılar tek kay-naktan gelmektedir. Buna göre, başlangıçta basit bir hücre vardı. Bu hüc-renin tesadüfen değişmesiyle bu günkü canlılar ortaya çıktı. Balıktan Kur-bağa, Kurbağa’dan Sürüngen vs. en sonunda, Maymun’dan insan meyda-na geldi. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok açık bir “tasarım” bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle çürümüştür. Böylece Allah’ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Özel-likle 1980 yıllarından sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların ta-mamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek, pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Ancak bunu dikkate alan evrimciler, Neo-Darwinizm, yani yeni Darwinizm’i ortaya attılar, fakat onun da öncekinden çok farklı olmadığı ve hiçbir çözüm getirmediği anlaşıldı. Bütün bu eksiklik-lere rağmen, evrim teorisinin tek taraflı ve ısrarla müdafaa edilmesinin al-tında, teorinin Materyalist felsefeye alet edildiği ve alanlarında otorite olan ateist ilim adamları tarafından da açıklanmaktadır.

Bütün bunlara rağmen, Evrim teorisinin uzun bir zamandır bilim dün-yasında kabul görmüş olması, bu samimiyetsizliğin bir örneğidir. Gerçekte bilimsel verilerle yüz yüze kalan çok sayıda bilim adamı, evrim teorisinin canlılığı açıklamaktan çok uzak olduğunu görmekte, ama sırf tepki çek-memek için bunu ifade etmemektedir Evrende var olan her varlık kusursuz bir tasarıma sahiptir. Amerikalı Fizikçi H. S. Lipson bu konuda şu itirafı ya-par: “Canlılar hakkında Darwin'in bildiğinden çok daha fazlasını bili-yoruz Örneğin: Sinirlerin nasıl çalıştığını biliyoruz ve bence her sinir, elektrik mühendisliği yönünden bir şaheserdir ve bizim vücudumuz-da bunlardan milyarlarcası vardır. Bu çarpık durum, 19 yüzyılın orta-larından itibaren bilim dünyasına hakim olmaya başlayan "dinsiz bi-lim" aldanışının bir sonucudur.” Einstein'in belirttiği gibi, "İlimsiz din topal, dinsiz ilim kördür.” Bu nedenle de bu aldanış, hem bilim dünyası-nı yanlış hedeflere yönlendirmiş ve hem de bu hedeflerin yanlışlığını gör-mesine rağmen kayıtsızca sessiz kalan bilim adamlarını ortaya çıkarmış-tır

Page 152: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

152 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

On beş yıl evrim üzerinde çalışmış olan Amerika’lı Biyokimya Profe-sörü Duane Tolbert Gish, evrimle ilgili görüşünü şöyle dile getirmektedir: “Hiç kimse ne hayatın başlangıcını gözlemiş ve ne de bir balığın kur-bağaya veya bir maymunun insana dönüştüğüne şahit olmuştur. Do-layısıyla evrim, bir hipotez olarak ileriye sürülmüş, fakat asla ispatla-namamış bir düşünce tarzıdır.”436

Evrimcilerin, evrimin ispatında ileri sürdükleri delilleri şöyle özetlemek mümkündür:

1- Mutasyon (Canlı organizmalarda meydana gelen ani değişiklikler.)

2- Embriyolojik deliller.

3- Körleşmiş organlar.

4- Geçit formu olarak ileri sürülen fosil materyaller.

Gen veya kromozomların her hangi bir şekilde değişikliğe uğraması-na mutasyon denir. Daha önce de ifade edildiği gibi evrimciler, değişik çevre şartlarından dolayı, mutasyonla yeni türlerin ortaya çıktığını iddia ederler. Halbuki Bakteriler üzerinde değişik deneyler yapılmıştır. Bakteriler üzerinde ısının, kuruluğun, dondurarak, kurutmanın, elektriğin, yüksek ba-sıncın ve çeşitli kimyevi maddelerin etkileri araştırılmıştır. Sonuçta, farklı çevre şartlarında, yeni bir tür meydana gelmediği gözlenmiştir.437

Ayrıca Geesser Üniversitesi Tıbbi Fizik ve Balneoloji Enstitüsü, 500 milyon yıl önce yaşayan bakterilerin, şimdi yaşayan bakterilerle hiçbir fark-lılık göstermediğini belirtmiştir. Bakteriler hem çok hızlı çoğalmakta ve hem de en fazla mutasyona uğramaktadırlar. Bunlarda, 500 milyon yıldan beri yeni bir türe geçişin olmaması, mutasyonla yeni bir türün meydana gelemeyeceğini göstermektedir.438

Türlerde değişiklik, ancak kromozom düzeninde bir değişmeyle mümkündür. Bununla ilgili bütün çalışmalar hep başarısız kalmıştır. Gene-tik Profesörü Emine Bilge (1926-1978), bununla ilgili olarak, “Ortam şart-

436 Duane Tolbert Gish, Evolution : “The Fossils Say No!”, Çev.. Adem Tatlı, “Fosiller ve Evrim”, s. 16

437 Jawest E. And Adelberg E. “Tıbbi Mikrobiyoloji”, Çev. Muzaffer Akman ve Ekrem Gülmezoğlu, s.15

438 Atıf Şengün, “Evolusyon”, s.5

Page 153: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 153

larını değiştirerek, organizmalarda şartlara uygunluk gösteren irsi, yani kalıtımla geçen değişiklikler meydana getirebilmek için, yapılan bütün denemeler sonuçsuz kalmıştır.”439 demektedir.

Balık, insan, sığır ve maymun embriyoları ile insan embriyosunun belirli devrelerde birbirine benzerlik göstermesi, evrime delil olarak ileri sü-rülmektedir. Halbuki bu benzerlik, şekil benzerliğidir. Canlılar arasında şe-kil benzerliğinin bir anlam ifade etmediği bilinmektedir. Çünkü her canlının bütün özellikleri, genlerinde toplanmıştır. Bu yapının esasını da DNA’lar teşkil eder. İnsan vücudundaki DNA moleküllerinin toplam uzunluğunun dünya ile güneş arasındaki mesafenin 400 katından daha fazla olduğu ifa-de edilmektedir. Bu DNA’nın küçük bir yerinde değişiklik, o canlının haya-tına mal olabilmektedir. Dolayısıyla canlılarda esas olan bu genetik yapı-dır, şekil benzerliği değildir.

Darwincilerin ileri sürdüğü iddialardan birisi de, daha önceki neslin sahip bulunduğu organlardan bazılarının daha sonra gelenlerde güdük-leşmiş, dumura uğramış ve körelmiş olduğudur. Bunlardan en çok sözü edilen; insandaki kör barsak ile At’ın ayağındaki çıkıntılardır. Evrimcilerin bu iddialarına Prof. Dr. D. T. Gish şöyle cevap vermektedir: “…Kör bar-sak, bademciklerin yapısına iştirak eden dokuya benzer bir özeliğe sahiptir. Vücuda giren yabancı unsurlara karşı aktif organ olarak iş görür. Kuyruk sokumu kemiği, kuyruğun kullanılmayan izi değil, ak-sine kalça kemerinin bazı kasları için mühim bir tutunma noktasıdır. Ayrıca rahat oturmayı temin eder. Bu kısım olmaksızın rahat oturmak mümkün değildir.”440

At’ın ayağında bulunan çıkıntılar, aslında iddia edildiği gibi gereksiz organ değildir. Nitekim Douglas Dewar (1875 – 1957), bu çıkıntıların gö-revlerini şu şekilde özetlemektedir: “Bacağı güçlendirme görevi yapar, birçok bacak kasının tutunma noktasıdır. Ayrıca incik kemiği ile bir-likte meydana getirdikleri oluğa topuğun üst destek krişi yapışır ve At’ın ağırlığını taşıma görevini yerine getirir.”

İngiliz Biyoloji uzmanı evrimci Harrison Matthews, Darwin’in “Türle-rin Orijini” adlı eserinin 1971 yılı baskısının önsözünde şöyle diyor: “Ev-

439 James D. Watson, “Gen ve Moleküler Biyolojisi”, Konulu Makalesi, Çev. Altan Günalp, s. 368

440 Duane Tolbert Gish, a.g.e, s. 180

Page 154: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

154 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

rim düşüncesi, biyolojinin belkemiğini teşkil eder. Böylece biyoloji, yaratılış konusunda özel bir pozisyonu olan ve ispatlanmamış bir te-ori üzerine bina edilmiş bir ilimdir. Bu evrim teorisi bir ilim mi, yoksa bir inanç sistemi midir? Bu haliyle evrim teorisi bir inanç sistemidir. Çünkü delillere değil, kabullere dayanmaktadır.”441

Darwin’in “İnsanın Türeyişi” adlı eserinin 1975 yılında, Öner Ünalan tarafından yapılan çevirisinin önsözünde yer alan ibare, hiçbir yo-ruma yer bırakmayacak kadar açıktır. Öner Ünalan tarafından Darwin şöy-le takdim edilmektedir: “Darwin’in dünya görüşü materyalisttir. Vardığı sonuçlarla Tanrı tanımaz olan Darwin, çağdaş biyolojinin yaratılma-sına, idealizme ve metafiziğe karşı savaşa büyük katkıda bulunmuş-tur.”442

Darwinizm’in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel nedene dayan-maktadır.

Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıkla-yamamaktadır. Teorinin öne sürdüğü “Evrim mekanizmalarının”, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgunun olmadığı açıktır. Ayrıca fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır. Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği ve hiçbir doğaüstü müdahaleyi kabul etmediği için, o “ilk hücre”nin, hiçbir ta-sarım, plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde tesadüfen meydana geldiğini iddia etmektedir. Yani teoriye göre, cansız madde te-sadüfler sonucunda, ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel Biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır. Bir hücrenin mey-dana gelmesi için gereken şartlar, asla tesadüfen açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. Bilim adamları, insan DNA’sının içerdiği bilginin, kağıda dökülmesi halinde, 500’er sayfadan olu-şan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağını hesaplamıştır. Bu da bize in-sanın sahip olduğu gücü ve varlığındaki inceliği göstermektedir. Böyle mükemmel bir varlığın tesadüfen var olmasını iddia etmek, sağlıklı dü-şünmemektir.

441 Duane Tolbert Gish, a.g.e, s. 27

442 Charles Darwin, “İnsanın Türeyişi”, Çev. Öner Ünalan, s. 6

Page 155: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 155

Bir din gibi inandıkları halde evrime “bilimsel” bir hava vermek için çalışanların, üzerinde durdukları konuların başında “Mutasyon”* gelmek-tedir. Tabii seleksiyon adını verdikleri “en güçlülerin yaşadığı, zayıfların yok olduğu” şeklinde özetlenebilecek “kısmen doğru” bir prensibin işle-tilmesi için gerekli itici gücü ondan beklediklerinde, evrimciler zaviyesinde mutasyon vazgeçilmez bir umdedir. Mutasyon bir organizmanın genetik kodunda hasıl olan, görünüşe göre aniden ve bir defada meydana gelen değişikliktir. Mutasyonlar genellikle fiziki veya kimyevi dış tesirlerle, nadi-ren de bilemediğimiz iç sebeplerle ortaya çıkabilir. Mutasyonun canlıda kendini gösterebilmesi için, hücredeki genetik bilgiyi taşıyan DNA zincirinin gen adı verilen ve belli bir proteine ait bilginin kodlandığı bölümde bir de-ğişikliğin ortaya çıkması gerekir. Mutasyonlar canlıda bir değişmeye sebep olur mu? diye sorarsak, buna vereceğimiz cevap “evet”tir. Fakat mutas-yonlar evrime sebep olur mu? diye sorulursa, bunun cevabı “hayır”dır. Değişmenin ne şekilde neticelerinin olduğuna dair verilecek cevaplar ise, “facia” veya “yıkım” şeklinde özetlenebilir.443

Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün ve bu canlıların kulak, göz, akciğer ve kanat gibi sayısız organlarının “mutasyonlara”, yani genetik bozuklulara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmekte-dir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır. Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler. Çün-kü DNA molekülü üzerinde oluşan herhangi bir etki kesinlikle zarar verir. Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştiren mutas-yon örneğinin gözlemlenmediği bilim adamları tarafından ifade edilmekte-

* Mutasyon: Canlının genetik yapılarında meydana gelen değişmeler-dir. Bireyin kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasının sağlayan genetik şi-fre herhangi bir nedenden dolayı (X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve kimyasal maddeler, ani sıcaklık değişimleri) bozulabilir. Bu du-rumda DNA’nın sentezlediği protein veya enzim bozulur. Böylece can-lının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Mutasyonlar kendiliğinden olan ya da uyarılmış olarak oluşabilir. Spontan mutasyonlar genellikle doğada kendiliğinden olu-şan mutasyonlar olup, bir bazın yer değiştirmesi şeklindedirler. Uya-rılmış mutasyonlarda ise bir X ışını gibi yapay bir faktör bulunur.

443 Prof. Dr. Arif Sarsılmaz, “Evrim Çıkmaz Sokağı, Mutasyon”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ağustos/2006 (331), s. 350

Page 156: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

156 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

dir. Evrim teorisinin, evrim mekanizması olarak gösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden ve sakat bırakan genetik olaylardır. Elbette tahrip edici bir mekanizma “evrim mekanizması” olamaz. Darwin’in de kabul ettiği gibi, “tek başına hiçbir şey yapamaz.” Bu gerçek bizlere doğada hiçbir “evrim mekanizması” olmadığını göstermektedir. Evrim me-kanizması olmadığına göre, evrim denen hayali süreç de yaşanmış ola-maz.

Evrim teorisi, canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddia ederken, bu iddi-aya göre cansız ve şuursuz atomlar bir araya gelerek önce hücreyi oluş-turmuşlardır ve sonra da aynı atomlar, bir şekilde diğer canlıları ve insanı meydana getirmişlerdir. Bilinçsiz atomlar bir araya gelerek hücreyi oluştu-ramazlar.

Yukarıdaki açıklamalarımızla canlının fevkalade karmaşık fakat dü-zenli, kendiliğinden oluşması ya da kazanılması imkansız, tutarlı bir bilgi hazinesine dayanan bir yapısı ve işleyişinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Konu ile ilgili olarak Teoman Duralı’nın “Canlılar Sorununa Giriş” adlı Doçentlik tezinde: “Canlının nelerden, hangi oranda ve ne ölçüde mey-dana geldiği, neredeyse artık kesinlikle biliniyor. Canlılarda kimyasal maddelerin oranı şaşırtıcı derecededir.”444 demektedir.

Pozitivizmin revaçta olduğu, dini bütün değerlerin sorgulandığı, ma-teryalist düşüncenin akademik çevrelerde kabul gördüğü ve büyük fikri mücadelelerin yaşandığı 19. yüzyılda Darwin’in ortaya attığı evrim teorisi, sadece Biyoloji üzerinde etkili olmamış, sosyal, siyasi ve ekonomik olay-larda da model değişimine hız kazandırmıştır. Özet olarak evrim teorisi şunu söyler: “Şu anda tabiatta bulunan bütün canlılar bir hücreliler-den itibaren, basitten mükemmele doğru, meydana gelen bir kısım tesadüflerin ortaya çıkardığı tabii mekanizmaların sayesinde evrim-leşmiştir. Değişen tabiat, iklim şartları ve hayatı tehdit eden negatif unsurlar, canlıların genelinde değişiklikler meydana getirmiş, böyle-ce ortaya çıkan bazı türler, değişen şartlara uyum sağlayamamaktan veya “hayat bir mücadeledir; güçlü olanlar ayakta kalır.” prensibi ge-reği elenmiş, ancak en uyumluları ve güçlüleri ayakta kalabilmiştir.”

444 Teoman Duralı,”Canlıların Sorununa Giriş”, s. 104

Page 157: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

İnsan ve İnsanın Varoluşu 157

Darwinizm’in, sosyal gruplar tarafından icraatlarına ve fikirlerine meşruluk kazandırmak için, ilmi olarak ispatlanmış bir delil gibi kullanılmış-tır. Darwinizm’in 19 ve 20. yüzyılı bu kadar derinden sarsmasının ardında şüphesiz ki, bu çevrelerin yoğun faaliyetlerinin tesiri olmuştur. Karl Marx (1818-1883)’a göre insanlığın sınıf çatışmaları tarihidir. İnsan yığınları ön-ce köle ve esir, sonra toprağa bağlı köle (feodal çağ) ve sonra makineye bağlı ücretli köle (kapitalist çağ) devirlerini yaşamıştır. Daha sonra olaylar evrilecek çevrilecek proleterya (işçi) diktatörlüğüne kadar varacaktır. Ta-rihi maddeciliğe göre bu kaçınılmaz sondu. Sınıf çatışmalarının evrimdeki karşılığı, canlılar arası mücadeledir. Tarihi maddeciliğe göre düzgün ve doğru halde yükselen evrimin komünizmle mutlu sona ulaşması, evrimde canlıların basitten mükemmele doğru bir seyir takip etmesi ve insanın bu merhalenin sonunda bulunmasına karşılık geliyordu. Komünist ve Sosya-listler ise, Darwinizm’in fikirlerine payanda olması karşısında ona dört elle sarılıyor ve onun en hararetli propagandacıları oluyorlardı. Marx, 16 Ocak 1861 yılında Lassalla’ya yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Darwin’in eseri büyük bir eserdir ve tarihte sınıf mücadelesinin tabiat bilimleri açı-sından temelini oluşturuyor.” Engles (1820-1895) de, “Ütopik Sosya-lizm-Bilimsel Sosyalizm” adlı eserinde: “Tabiat, metafizik olarak değil, dialektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Darwin’in adı anılmalıdır.”445 demektedir.

Dünya üzerinde yaşayan Allah’a inanmayan ateistlerin sürekli gün-demde tuttukları Darwin teorisi veya Evrim Nazariyesi tamamen bir amaca yönelik ve ilmi bir değeri olmayan bir hayal ürünüdür. Darwin bile son dö-nemlerinde buna inanmamaya başlamıştır. Her şeyi yarattığı gibi, insanı da kesinlikle Allah yaratmıştır. Ancak insanı farklı özelliklerle ve farklı so-rumluluklarla yaratmıştır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de, detaylı bilgi bu-lunmaktadır. Çalışmamızda da bu ilahi emirleri görebiliriz.

Ülkemizde Darwin’in evrim teorisini ısrarla savunanların başında ge-len Prof. Dr. Ali Demirsoy, “Kalıtım ve Evrim” adlı eserinde: “Ama bu gün sonsuz zamanın ve sonsuz mekanın hala Allah’a ait olduğunu, evre-nin sonlu ve zamanlı olduğunu artık biliyoruz”446 diyerek, Allah’ın yara-tılışta sonsuz rolüne işaret ettiğini anlamak mümkündür.

445 Bayram Kont, “Sosyal Darwinizm” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Mayıs/1998 (232), s. 151

446 Prof. Dr. Ali Demirsoy, “Kalıtım ve Evrim”, s. 21

Page 158: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini
Page 159: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

D- EVRENDE YARATILAN DİĞER VARLIKLAR

1- Melekler

Melek sözlükte; kuvvetli tasarruf sahibi anlamına gelmekte olup, çoğulu “Melaike”dir. Melekler, Allah’ın yüce, nurani, latif yaratılışlı ve ma-hiyetlerini ancak Allah’ın bildiği kuvvetli varlıklardır. Terim olarak Melek, “erkeklik ve dişilik özelliği olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan, doğurmayan, görülmeyen ve Allah’ın emirlerine tam bir tesli-miyet gösteren varlıktır.447 Melek kelimesi Ugaritçe, Habeşçe, İbranice ve Arapça gibi Sami dillerinde bulunan göndermek anlamındaki “haberci, elçi, güçlü, kuvvetli, tasarrufta bulunan ve yöneten” anlamlarına gelmektedir. Farklı şekillere girebilen ve duyularla algılanamayan nurani varlıklardır.448 Onların gerçek şeklini gözle görmek mümkün değildir. İstedikleri şekle gi-rebilme özelliğine sahiptirler. Yerde ve gökte olabilecekleri gibi, bir anda her yeri dolaşabilirler. Erkeklik ve dişilik gibi cinsiyet farkları olmadıkları gi-bi, yorulma ve usanma bilmezler. Allah’a itaatle meşgul olurlar. Allah’ın emirlerine itiraz etmez ve günah işlemezler. Meleklerin hepsinin ayrı ayrı görevleri vardır.449

İslam inancına göre Meleklere iman, imanın temel şartlarından biri-dir. Kur’an-ı Kerim’de meleklere imanın farz olduğunu bildiren birçok ayet vardır. “Peygamber, Rabb’inden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler.”450 “…asıl iyilik, Allah’a, ahiret gü-nüne, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin… iyiliği-dir.”451 buyurulmaktadır. Buna göre meleklere inanmayan insan, dinden çıkmış sayılır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Kim Allah’ı, meleklerini, kitap-larını, peygamberlerini ve ahret gününü inkar ederse, derin bir sapık-lığa düşmüş olur.”452 buyrulmakta ve “meleklere düşman olanların, Al-lah’ın düşmanı olduğu”453 bildirilmektedir.

447 Ali Arslan Aydın, “Melek”, ŞİA, V, s.173

448 Ali Erbaş, “Melek”, DİA, XXIX, s. 39

449 Kurtubi, “Tefsir”, c. 1, s.274; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, c.1, s.301; Prof. Dr. Süleyman Ateş, a.g.e, c.1 s.52-54

450 Bakara, 2/285

451 Bakara, 2/177

452 Nisa, 4/136

453 Bakara, 2/98

Page 160: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

160 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Melekler, Allah’a isyan etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler, o işi yaparlar ve daima Allah’a ibadet ederler. Kur’an-ı Kerim’de bu duruma şöyle işaret edilmiştir: “Üzerinde hakim ve üstün olan Rab’lerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.”454 “Şüphesiz Rabb’in katındakiler (Melekler) O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tesbih ederler, yalnız O’na secde ederler.”455

Melekler yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır. Bunlardan 4 melek, büyük melek olarak bilinmektedir. Bunlar, Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail’dir. Bilinen diğer melekler de şunlardır: Kiramen Katibin, Münker Nekir, Hamele-i Arş, Hazin, Zebani, Rıdvan, Mukarrebun ve İlliyyun, Koruyucu Melekler, İman ve İlham Melekleridır.

Cebrail (a.s): Dört büyük melekten birisinin ismi olup, peygamberle-re vahiy getirmekle görevlidir. Kur’an-ı Kerim’de Cebrail (a.s)’ın ismi, Cib-ril,456 Ruhu’l- Kuds,457 Ruhu’l- Emin,458 Ruh 459 ve Resul olarak geçmek-tedir. Bütün peygamberlere vahiy getiren Cebrail (a.s)’dır. Kur’an-ı Kerim’e göre Cebrail (a.s), karşı konulmayacak bir güce, üstün ve kesin bilgilere sahip, Allah nezdinde çok itibarı olan ve diğer meleklerin kendisine itaat ettiği şerefli bir elçidir. Yenilmez bir kuvvet ve Allah nezdinde büyük bir makam sahibi olduğu ifade edilmiştir : “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah’ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.”460

Mikail (a.s) : Dört büyük melekten biri olup, tabiat olaylarını ve canlı-ların rızıklarını idare etmekle ve düzenlemekle görevlendirilmiştir. Kelime olarak, “Allah’ın küçük ve sevgili kulu” anlamına gelen Mikail, Kur’an-ı Ke-rim’in bir yerinde Cebrail ile birlikte geçmektedir: “Her kim Allah’a, melek-lere, peygamberlere, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki, Al-lah da inkar edenlerin düşmanıdır.461

454 Nahl, 16/50

455 A’raf, 7/206

456 Bakara, 2/97

457 Bakara, 2/87; Nahl, 16/12

458 Şuara, 26/193

459 Mearic, 70/4

460 Tekvir, 81/19-20

461 Bakara, 2/98

Page 161: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 161

İsrafil (a.s): Allah’ın emri ile kıyametin kopacağı zaman, Sur’a üfle-mekle görevlendirilen İsrafil (a.s), dört büyük melektendir. İsrafil (a.s), Sur denilen mahiyeti bizce bilinmeyen alete iki defa üfleyecektir. Birinci defa üflediğinde, göklerde ve yerde bulunan her şey yok olacaktır. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Sur’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimseler-den başka, göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler.”462 “Sur’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)’tur.”463 Sur’a ikinci defa üfür-düğünde, bütün insanlar tekrar dirilecek ve mahşer yerinde toplanmak üzere sevk edileceklerdir: “Sur’a üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerin-den çıkmış Rab’lerine doğru akın akın gitmektedirler.”464

Azrail (a.s): Dört büyük melekten birinin ismi olup, insanların canını almakla görevlidir. Bu melek Kur’an-ı Kerim ve sahih Hadis’lerde, Azrail (a.s) ismiyle değil, ölüm meleği olarak geçmektedir. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de: “De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı ala-cak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.”465 Her insanın canını almak-la görevli bir ölüm meleği vardır ve Azrail (a.s) bu meleklerin başıdır. “Ni-hayet birinize ölüm geldiği zaman (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde kusur etmezler.”466 buyurulmaktadır. Allah, canı-mızı almak için görevlendirdiği ölüm melekleri, ölümü kolaylaştıran özel yeteneklerle donatılmış bir kuvvettir. Dünya planında “halifelik” ile onurlan-dırılmış insan, ruh ile madde ötesini ve beden ile madde unsurumuzu teş-kil eder. İşte bu karmaşık durumumuzun acı çekmeden ayrılması, Rabb’imizin bir rahmetidir. Özel bir enerji ve ilim ile donatılmış ölüm me-leklerinin görevi olmuştur. İslam inancında Azrail (a.s)’in ölüm meleklerinin başı olduğu kabul edilmekle beraber, Kur’an-ı Kerim’de kesin bir bilgi yok-tur. Ancak her insan için bir meleğin görevlendirildiği bildirilmektedir. “(On-lar),meleklerin, “Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşı-lık cennete girin” diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimseler-dir.” 467

462 Neml, 27/87

463 Hakka, 69/13-15

464 Yasin, 36/51

465 Secde, 32/11

466 En’am, 6/61; A’raf, 7/37

467 Nahl, 16/32

Page 162: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

162 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Kiramen Katibin Melekleri: İnsanların amellerini yazmakla görevli meleklerdir. Her insanın sağında ve solunda bulunan iki meleğin adıdır. Sağındaki melek, insanın yaptığı iyilikleri, solundaki melek ise insanın yap-tığı kötülükleri tespit etmekle görevlidir. Bunlara ayrıca “Hafaza Melekle-ri” de denilir. Kıyamet gününde insanların aleyhinde ve lehinde şahitlikte bulunacaklardır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim: “İki melek (insanın) sağın-da ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.” “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunma-sın.”468

“…Şunu iyi bilin ki, üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.”469

“Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçileri-miz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.”470 buyurmaktadır.

Münker ve Nekir Melekleri: İnsanın ölümünden sonra kabirde sor-gu ile görevli meleklerdir. Bunlar, kabirde insana Rabbin kim? Peygambe-rin kim? Kitabın ne? gibi sorular soracaklardır.

Hamle-i Arş Melekleri: Arş’ı* taşıyan meleklerdir. Allah’ın Arş'ı ta-şımakla görevlendirdiği sekiz vekil tayin edilmiş melektir. Arşın mahiyetini bilmediğimiz gibi bu meleklerin arşı taşıma keyfiyetini de bilemiyoruz. "Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir (çökmeye yüz tutar).” “Melekler onun (göğün) çevresindedir. Ve o gün Rabbının Arş'ını,

468 Kaf, 50/17-18

469 İnfitar, 82/10-12

470 Zuhruf, 43/80

* Arş: Evrendeki bütün cisimleri kuşatan ve mahiyetini bilemediğimiz bir şeydir. Müfessirlerin bu ayetle ilgili açıklamalarına göre, Allah, ön-ce Arş’ı, sonra suyu, daha sonra da gökleri ve yeri yaratmıştır. Arş’ın su üzerinde olması ona bitişik olmasını gerektirmez. Nitekim göklerin de yerin üzerinde olduğu söylenir, fakat bununla göklerin yere bitişik olduğu kasdedilmez. Arş’ı taşıyanlar, Hamle-i Arş denilen meleklerdir. Rivayete göre sayıları dörttür. Ancak, Hakka suresi 17. ayetinde kıya-mette bunların sayısının sekiz olacağı bildirilmiştir. Arşın korunma ve tedbirine memur oldukları için, bu isim kendilerine mecazi olarak ve-rilmiştir. Arşın çevresindeki melekler, arşı tavaf eden meleklerdir.

Page 163: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 163

bunların da üstünde sekiz tanesi (melek) yüklenir"471 Bu ayette anlatı-lan olay müteşabihtir. Nasıllığı hakkında izahlar, sahih rivayetlerin ötesin-de fazla bir önem taşımaz. Bu melekler "Subhanallahi ve bihamdihi" diye-rek Arş'ı tavaf ederler. Kur’an-ı Kerim konu ile ilgili olarak: “Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler…”472 buyurmaktadır.

Hazin Melekleri: Cennet ve Cehennemde bekçilik görevi yapan me-leklerdir. Zebani ve Malik adlı melekler, Cehennem’de görev yapan me-leklerdir. Rıdvan adlı melekler de Cennet’te görev yapan meleklerdir. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim: “Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.” “Biz Cehennem’in işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmi-şizdir…”473 buyurmaktadır. Melekler, yaratılış amaçları olarak Allah’ın verdiği görevleri yerine getiren kudretli varlıklardır ki, cehennem işlerine de emredileni yapan Zebani olarak isimlendirilen çok sert azap melekleri gö-revlendirilmiştir. Müthiş güçleri ile arınacak varlıkları terbiye ederler. Gü-nah işlemiş kulların arınma yapıldığı Cehennem, ürpertici ismine rağmen Allah’ın bir rahmetidir.

Mukarrebun ve İlliyyun Melekleri: Devamlı Allah’ı tesbih eden me-leklerdir. Allah’a çok yakın ve O’nun katında üstün mevkiye sahip olan me-leklerdir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim : “Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar…”474 buyurmakta-dır.

Koruyucu Melekler: Allah, kulları üzerinde mutlak hakimdir. İnsan-lar başıboş ve kendi haline bırakılmamıştır. Her insana koruyucu melekler gönderilmiş ve onlar tamamen denetim altına alınmıştır. Allah’ın deneti-mindeki insanın hayat öyküsü, eceli gelinceye kadar devam eder. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim. “O’nun (İnsanın) önünde ve arkasında, Al-lah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır…” 475

İman ve İlham Melekleri: Allah, iman edenlere yaratılışın pozitif kuvveti olan ilham melekleri ile rahmetini indirmektedir. Gönül ve akıl mer-

471 Hakka, 69/16-17

472 Mü’min, 40/7

473 Müddessir, 74/30-31

474 Nisa, 4/172

475 Ra’d, 13/11

Page 164: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

164 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

kezine inen bu kuvvetler, insanının iman ve iradesini takviye ederek kuv-vetlendirir. Meleklerin insanlara yaptığı bu manevi yardıma İlham denilir. İlham, Allah’ın meleklerle gönüllere indirdiği duygu ve düşüncelerdir. İn-sanlara ilahi bir güç katmaktadır. Artık o insan, bütün kötülüklerden koru-narak Allah’ın sevgisine ulaşmış olur. Konu ile ilgili olarak, adeta yaratılış yasası olan Kur’an-ı Kerim: “Muhakkak ki: “Rabb’imiz Allah’tır” deyip, sonra doğrulukta devam edenler üzerine melekler, sürekli şöyle der-ler: “Korkmayın, üzülmeyin de, size söz verilen cennetle sevinin. Biz sizin hem bu dünyada ve hem de ahirette dostlarınız.” 476

Yerlerde ve göklerde, Kürsi’de ve Arş etrafında, Beytu’l-Ma’mur ve Sidre-i Münteha’da, Cennet ve Cehennem’de sayısız melekler vardır ve hepsi kendilerine verilen görevleri yaparlar. Melekler, bir anda nurlu varlık-larıyla pek çok yerlerde bulunabildikleri gibi, aynı anda çok dillerle de ko-nuşmaları mümkündür. Cebrail (a.s), bir anda hem arşın altında Allah’a secde ederken, aynı anda Dihye adındaki sahabe suretinde Hz. Peygam-ber (s.a.v)’in meclisinde bulunuyordu. Cebrail (a.s), Hz. Musa (a.s)’ya Tev-rat’ı İbranice, Hz. İsa (a.s)’ya İncil’i Süryanice, Hz. Muhammed (s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak indirmiştir. Bu da bize göstermektedir ki, Cebrail (a.s), bütün bu dilleri biliyordu ve farklı dilleri konuşan peygamber-lerle konuşabiliyordu.

Allah, bizim bilmediğimiz, görmediğimiz bir çok alemi ve varlığı ya-ratmıştır. Diğer alemlerin varlığını daha iyi anlayabilmek için şöyle düşünü-lebilir. Nasıl ki, bir resme baktığımızda yalnızca en ve boy olmak üzere iki boyut görüyorsak, içinde yaşadığımız dünyaya baktığımızda da en, boy ve derinlik olmak üzere 3 boyut kavramak mümkündür. Zamanı da ilave ede-biliriz. Bundan fazlasını ise, algılamamız mümkün değildir. Oysa Allah ka-tında bizim bildiklerimizden başka boyutlar da yaratılmıştır. Melekler bu farklı boyutlardan birinde yaşayan varlıklardan sadece biridir. Melekler, bu-lundukları boyut ve mekandan bizleri görebilmekte ve duyabilmektedirler. Hatta her iki yanımızda bulunan yazıcı melekler, her yaptığımıza şahittir-ler. Her konuştuğumuzu ve her yaptığımızı manevi bilgisayarlarına kay-dediyorlar. Ancak biz onları görmüyoruz. Bizim onları görmemiz mümkün değildir. Çünkü bizim gözlerimiz onları görecek şekilde yaratılmamıştır.

476 Fussilet, 41/30

Page 165: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 165

Melekler bir anda Allah'ın emrettiği bir mekandan diğer bir mekana intikal edecek, hatta yerleri ve gökleri dolaşacak bir kabiliyette yaratılmış-lardır. Kur'an-ı Kerim'de meleklerin kanatlarının olduğu belirtilmektedir: “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediğini arttırır.”477 Melekler Kur’an-ı Kerim’in emri gereğince görülmeyen güç ve kuvvet sahi-bi varlıklardır. Melekleri kanatlı tasavvur eden diğer dinlerdeki görüntülerini de Kur’an-ı Kerim net bir şekilde açıklayarak, meleklerin kanatlarından kastedilenin, “onların kudretleridir”478 emriyle perçinlemiştir. Meleklerin hız ve kudretleri, kanatlı olmaları ile açıklanmaktadır. Meleklerin görüne-bilmesi Allah’ın iznine tabidir. Meleklerin her an ayrı ayrı mekanlarda var olabilme yeteneklerine sahip olmaları, enerji dalgaları ve süratleri bilindik-ten sonra, bugün çok daha rahat kavramamızı sağlamıştır. Melekler, yara-tılışları enerji olduğu için farklı şekillere girip temessül edebilirler. Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis’lerde bunun örnekleri vardır. Kur’an-ı Kerim: “Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona Ruh’umuzu (Cebrail’i) gönderdik de O, kendisine tastamam bir insan şeklinde gö-ründü.” 479 buyurmaktadır.

Ayrıca Allah, Peygamberlerine (İbrahim ve Lut) gelen Meleklerin in-san şeklinde göründüğünü bildirmektedir: “Elçilerimiz İbrahim’e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimseler-dir.” “Elçilerimiz Lut’a gelince, Lut onlar hakkında tasalandı…” 480

Hadis’lerde de meleklerin insan şeklinde göründüğüne dair deliller vardır. Cebrail (a.s), Hz. Peygamber(s.a.v)’e gelirken bazen Dihye adın-daki sahabi gibi görünmüş, bazen de kimsenin tanıyamadığı bir yabancı gibi gelmiştir.481 Hz. Peygamber (s.a.v)’in ilk vahiy aldıktan sonra eve dö-nerken Cebrail (a.s)’i kanatlı bir şekilde görmesi, meleğin bazen insan şek-linde vahiy getirmesi ve bu konuda meşhur Cibril Hadisi önemli bir örnek ve delildir.482

477 Fatır, 35/1

478 Fatır, 35/1

479 Meryem, 19/17

480 Ankebut, 29/31,33

481 Müslim, İman, 1

482 Buhari, Bed’ül- Vahy, 3; Müslim, Fezailü’s- Sahabe, 100

Page 166: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

166 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Meleklerin, maddi varlıklara mahsus yemek, içmek, uyumak ve er-keklik-dişilik gibi unsurları bulunmamaktadır. Erkeklik ve dişilikleri konu-sunda Kur’an-ı Kerim : “Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler…”483 “Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.”484 buyurmakta-dır.

Evrende milyarlarca gezegen vardır. Bu gezegenlerde oldukça yük-sek düzeyde ısı mevcuttur. Bu kadar gezegende elbette Allah, pek çok varlık yaratmıştır. Ancak evrende yaygın biçiminde varlıklar, maddesel ve cisimsel yapı yerine, enerji türünden bir yapıya sahiptirler. Kur’an-ı Ke-rim’in çeşitli ayetlerinin yorumlarından anlaşılıyor ki, semalarda da varlıklar vardır. Bunlar, büyük olasılıkla Cin grubu adı altında toplanan Allah’ın kul-larıdır. Cinler vardır ve evrenin temel canlı yapısına uygun en çok yaygın varlıklardır. Semalardaki varlıkların büyük kısmını cisimsel olmayan, bu enerjiden oluşan canlılar teşkil eder. Uzayda insan, ya da ona yakın bir tür canlının varlığı imkansızdır. Kıyamet gününe yakın yıllarda insanın sema-da/uzayda egemen olacağı, semalardaki enerjiden oluşan canlıların bir anlamda Cinler olduğu bildirilmektedir. Melekler ise, bu enerjiden oluşan varlıklardan farklıdır, 5 ve 6. boyutların şartlarına tabi olan canlılardır. On-lar arzda veya evrenin maddesel mekanında aniden yansıyabilen ve an-cak başka boyutlarda yaşayan varlıklardır.

Cinler grubundaki melekler hem isyan ve hem de itaat edebilen var-lıkları temsil ederler. Cinler, melek vasfı açısından kudrete ve madde ötesi niteliğe sahip olmakla beraber, yaratılışları özel bir enerjidendir. Cinlerin görülmediği, özel bir “ateş enerjisinden” 485 yaratıldığı Kur’an-ı Kerim ta-rafından ifade edilmektedir.

Cinler, meleklerle birtakım ortak özelliklere sahip olmakla beraber birçok yönden farklılık arz ederler. Melekler nurdan, cinler ise ateşten ya-ratılmıştır. Görüldüğü üzere iki cinsin mahiyetleri farklıdır. Meleklerin nur-dan yaratılmaları onların masumiyetlerini gösterir. Onlar günah işlemezler ve kendilerine emredilen her şeye tam bir teslimiyet gösterirler.486 Cinler irade sahibidirler. Hem iyilik ve hem de kötülük yapmaya müsaittirler.

483 Zuhruf, 43/19

484 Necm, 53/27

485 Hicr,15/27; Rahman, 55/15

486 Tahrim, 66/6

Page 167: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 167

Şeytan da melek niteliğindedir ve bir enerji kaynağından yaratılmış, bilinçlenmiş bir varlıktır. Melekler ve Şeytan, genelde madde ötesi oldukla-rından, insan olarak bizim ancak madde ötesi yönlerimizi etkiler. Melekle-rin, özellikle Cinlerin, evrenin herhangi bir yerinde özel dünyaları olup ol-madıkları tartışılabilir. Cinler, bir yandan güçlü hızları ve bir yandan da ısı-dan etkilenmeyen yanları ile evrenin herhangi bir yerinde, özel dünyaya da sahip olabilirler. Ancak yine sonsuz hızları nedeniyle dünya ile değişme-yen bir ilgileri vardır. “Kur’an-ı Kerim hükümlerinin, Cinler için de ge-çerli olduğu” 487 yine Cin suresinde açıkça ifade edilmektedir.

2- Cinler

Cin kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de farklı türevleriyle geçmektedir. Bun-lar Cinne, Can, Cin kelimeleridir. “delilik” anlamındaki “Cinne” üç farklı yerde,488 “Cin topluluğu” anlamındaki “Can” iki yerde,489 “yılan” beş yerde Cin 490 anlamına gelmektedir. Yirmi yerde geçen “Cin” kelimesi de melek ve insan dışındaki üçüncü varlık türü anlamında kullanılmaktadır.491

Cin kavramı, sözlükte: “örtmek, örtünmek, gizli kalmak” anlamında-ki “cenn” kökünden türeyen bir isimdir. Tekili “cinni” olup, “örtülü ve gizli şey” anlamına gelir. Cin kelimesi cins isimdir. Bir şeyi duyulardan örtmek anlamını ifade eder.

Terim olarak, “duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve ira-deye sahip bulunan, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mü’min ile kafir gruplarından oluşan varlık türü” anlamına gelir. 492

Başka bir tarife göre ise, “bedenleri ateş, hava ve rayiha gibi mad-delerden teşekkül etmiş, akıl ve irade sahibi, latif ve görünmez varlıklar-dır.493

487 Cin, 72/1,13

488 Hud, 11/119; Saffat, 37/158; Nas, 114/6

489 Neml, 27/10; Kasas, 28/31

490 Hicr, 15/27; Rahman, 55/15-39-56-74

491 Emin Işık, “Cin Suresi”, DİA, VIII, s. 11, Alıntı: Abdulemir Ali Mihenna, s. 98

492 M. Süreyya Şahin, “Cin”, VIII, s. 5

493 Ali Osman Ateş, “Kur’an ve Hadislere Göre Cinler- Büyü”, s. 337

Page 168: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

168 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Cinlerin atalarına “can”, kafir olanlarına “şeytan” denir. Bazen “hin” kelimesiyle de ifade edilmiştir. Cin kelimesinin melekleri de kapsa-yacak şekilde insan türünün karşıtı olan görünmez varlıklar için kullanılan genel bir anlamı da vardır. Kur’an-ı Kerim’de İblis’in melekler arasında zik-redilmesi bundan kaynaklanmaktadır. Görünmeyen varlık anlamında her Melek Cin’dir, fakat her Cin Melek değildir. Bununla birlikte İslam bilginleri, meleklerin cinlerden ayrı bir tür olduğunu belirterek, cin kelimesinin insan ve melek dışındaki üçüncü bir varlık türünün adı olarak kullanılması gerek-tiğini belirtmişlerdir.494

Halk arasında cinlerden korkuyla bahseden, onları aşırı yücelten, bü-tün kötülükleri onlara bağlayan bir anlayış vardır. Ne gariptir ki, ilahi bir ki-tabı olan Müslümanların bir kısmı cinlerle ilgili inançlarını bu kitaba göre değil, hurafelere göre belirlemektedirler. Biz her şeyin en iyisini bilen ve insanlara da bilmeleri gereken, öğrenecekleri bir ilahi kaynağa müracaat etmenin en doğru yol olacağı kanaatinden hareketle, çalışmamıza kısaca da olsa cinleri de ilave ettik.

Kur’an-ı Kerim’de başlı başına Cinlerden bahseden ve ismi “Cin” olan bir sure bulunmakta ve burada Cinlerin, Hz. Muhammed (s.a.v)’den Kur’an-ı Kerim dinledikleri haber verilmektedir.

“(Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur’an’ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: “Ger-çekten biz, doğru yola ileten harikulade güzel bir Kur’an dinledik de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.”

“Doğrusu biz, o hidayeti (Kur’an’ı) işitince ona iman ettik...”495

Hz. Peygamber (s.a.v)’in Taif dönüşünde Batn-ı Nahle denilen yer-de kıldırdığı sabah namazında, Cinlerden bir grubun Kur’an-ı Kerim’ı din-lediklerini ve daha sonra gelen bu ilahi emirle öğrenmiş bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’i dinleyen Cinlerin, doğru yolu gösteren ve üstün nitelikleri nedeniyle kendilerini hayran bırakan Kur’an-ı Kerim’e inandıklarını ve artık Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını kendi topluluklarına açıklayarak, onları da uyarmaya çalışmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v), o esnada Kur’an-ı Kerim’i dinleyen Cinleri görmemiş, ancak daha sonraki buluşma-

494 M. Süreyya Şahin, a.g.e, VIII, s. 5

495 Cin, 72/1-2-13

Page 169: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 169

larında Cinleri gördüğü ve onlara “Kur’an-ı Kerim’i tebliğ etmiştir.”496 Cinler, Kur’an-ı Kerim’i dinleyince evrendeki her şeyin Allah’ın kudretinde olduğunu, onun iyileri ödüllendirip, kötüleri cezalandıracağını, hiç kimsenin Allah’a güç yetiremeyeceğini ve O’nun elinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını Kur’an-ı Kerim’den öğrenip anlamışlardır. Ayette Allah’ın kulla-rına karşı adaletle muamele edeceği, Cinlerin ağzından dile getirilmekte-dir.

İnsanlar gibi cinler de kendi aralarında evlenip çoğalırlar. Allah her şeyden çiter çifter yarattığını bildirmektedir. Onlar da insanlar gibi erkekleri ve dişileri vardır. Evlenir çocuk sahibi olabilirler. Bu konuda İslam bilginleri icma etmişlerdir.497 Cinler hakkında Kur’an-ı Kerim: “Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.”498 buyurulmakta ve mü’minlerin cennette elde edecekleri nimetler anlatılırken, bu nimetlerden bir tanesinin de daha önce insan ve cinlerin elleri değmemiş olan eşlerin varlığı anlatılmaktadır. İhtilaflı olan nokta, insanlarla cinler arasında evlilik olup olmadığıdır. Arap-lar, cinlerle insanların evlenebileceğine inanıyorlardı. Yahudiler de böyle bir evliliğin olabileceğini kabul ediyorlardı. Onlara göre Hz. Adem (a.s)’in ilk karısı dişi cin Lilith’dır.499 Cinler bu evliliğin neticesidir veya kadınlarla ilişkiye girmiş meleklerin zürriyetidir.500 İslam bilginlerinin çoğunluğuna gö-re, iki cins arasında evlilik hem dinen ve hem de aklen mümkün değildir. Gerek Nahl suresinde 501 ve gerekse Rum suresinde502 “içimizde eşler yaratması” ifade edilirken, cinlerin bizim cinsimizden olmadığını gösterir. Evlilikteki asıl maksat, rahmet ve mutluluktur. Cin ile insanın evliliğinde böyle bir şey olmaz. Bundan dolayı aralarında nikah olmaz.503 İnsanlarla cinler arasında evlilik olmaz. Çünkü iki cinsin yaratılış mahiyetleri farklıdır.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim: “Hani biz meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik, İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cin-

496 Ahkaf, 46/29

497 Bedrettin Muhammed bin Abdullah Şibli, “Cinlerin Esrarı”, Çev. Mu-hammed Ferşad, s. 54

498 Rahman, 55/56

499 M. Süreyya Şahin, a.g.e, VII, s. 7

500 Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 152

501 Nahl, 16/72

502 Rum, 30/21

503 Seyyid Cümeyli, a.g.e, s. 92

Page 170: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

170 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

lerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı, şimdi siz, beni bırakıp onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz?...” 504 emrinde şeytanın, cin-lerden olduğu ve zürriyetinin varlığından bahsedilmektedir. Kur’an-ı Ke-rim’de: “Allah buyuracak ki: “Sizden önce geçmiş cin ve insan toplu-lukları arasında siz de ateşe girin!” Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lanet edecekler.” 505 emrinde, cinlerin geçmiş ümmetlerinden bahsedil-mektedir ki, bu cinlerin de insanlar gibi öldüklerini ve yerlerini yeni nesillere bıraktıklarını gösterir. Böyle olması için de onların tenasülü (neslini de-vam ettirmesi) şarttır.506

İnsanlara nispetle daha üstün bir güce sahiptirler. Kısa sürede uzun mesafeleri katederler. İnsanların gözleri onları görecek şekilde yaratılma-dığından, onları göremezler, ancak onlar insanları görürler. İnsanların bil-mediği bazı konuları bilirler, fakat onlar da gaybı bilemezler. Cinlerin “gaybı bildiklerine”507 dair yanlış inancı, Kur’an-ı Kerim kesinlikle redde-der. Göklerdeki meleklerin konuşmalarından “gizlice haber almak ister-lerse”508 de buna Allah tarafından imkan verilmez. Kur’an-ı Kerim, bazı cinlerin “Hz. Süleyman (a.s)’ın emrine girerek ordusunda hizmet gör-düklerini ve insanlarla beraber çalıştıklarını”509 bildirmektedir. Gayb’ı bildiğini iddia ederek, değişik sömürü yollarına başvuranların sahtekarlığı-nı ortaya koyma ve bazı zaafları sebebiyle bu sömürüye konu veya alet olanların uyanık ve dikkatli davranmaları açısından, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman (a.s)’a ait kıssa canlı bir örnek olarak göz önüne getirilmelidir.

Cinlerin insanlarla ilişkileri ve birbirlerine karşı etkileri konusunda İs-lam bilginleri arasında görüş birliği yoktur. Hz. Süleyman (a.s) ile ilgili ayet-leri 510 dikkate alan bilginlerin çoğu, cinlerin insanın emrine girmesinin söz konusu olmadığını ve bu durumun Hz. Süleyman (a.s)’a mahsus olduğunu belirtmişlerdir. Hz. Süleyman (a.s), kendisine verilen bir mucize olarak cin-leri istihdam ediyordu. Cinler, insanlardan daha hızlı ve daha güçlüdürler. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman (a.s)’in emrindeki cinlerin “O’nun için

504 Kehf, 18/50

505 A’raf, 7/38

506 Fethullah Cebeci, “Kur’an-ı Kerim’e Göre Cin- Şeytan”, s. 36

507 Sebe’, 34/14

508 Hicr, 15/18

509 Sebe’, 34/12-13

510 Neml, 27/17; Sebe’, 34/24; Sad, 36/ 36-38

Page 171: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 171

dev kazanlar, kaleler yaptıkları ve uzun mesafeleri kısa sürede gide-bildikleri”511 anlatılmaktadır.

Cinlerle irtibat kurarak, ya da onları emri altına alarak, başkalarına zarar vermek, eşinden boşanmasına neden olmak ve bir insanı istemediği bir kişiye aşık etmek mümkün değildir. Cinler ve şeytanlar, insanlara an-cak vesvese vererek etkilerler.512 Hz. Peygamber (s.a.v)’in, cinlerin insan-lar üzerindeki etkilerinden kurtulmak ve onları tesirsiz hale getirmek için Nas ve Felak surelerinin, ayrıca Ayetü’l- Kursi’nin okunmasını ve abdest alınmasını tavsiye etmesini, insanların cinlerin faaliyetlerine karşı, kendile-rini savunabilecekleri şeklinde yorumlanmıştır.513

İnsanların cinleri görüp göremeyeceği konusu tartışmalıdır. İbn-i Abbas’tan gelen rivayeti esas alanlara göre, Hz. Peygamber (s.a.v) dahi onları görmemiştir.514 İbn-i Mesud’tan gelen rivayete göre, Hz. Peygam-ber (s.a.v) onları görmüş 515 ve onlarla bir arada bulunmuştur. Ancak İslam bilginlerinin çoğu, peygamberlerin cinleri görebileceğini belirtmişlerdir. Zira onlar melekleri görebilmektedirler. Kur’an-ı Kerim de Hz. Süleyman (a.s)’in emrinde cinlerin iş yaptıkları ve ordusunda görev aldıkları ifade edilmekte-dir.516 Cinleri görme, peygamberlere ait bir özelliktir. Sıradan insanlar onla-rı göremezler. İnsanların görme duyuları, onları görecek kapasitede değil-dir. Gözlerinde yaratılan kabiliyet nedeniyle, cinlerin insanları görebilece-ğini, ancak gözlerinde bu konuda bir yetenek yaratılmadığı için, insanların cinleri göremeyeceğini söylemek doğru olur. Prof. Dr. Süleyman Ateş de, insanın şeytanı görmediğini, mahiyet itibariyle bu gözümüzle değil, ancak manevi gözle görülebileceğini kaydederek, “Muhakkak ki peygamber, şeytanı meleklere mahsus, manevi bir güçle görmüştür. Bu, basiret gözüdür.”517 demektedir.

Cin anlayışı, insanlık tarihinin her döneminde ve bütün kültürlerde vardır. Eski Asurlular ve Babilliler’de kötü ruh ve cinlere inanılırdı.

511 Sebe’, 34/12-14

512 Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 260

513 Ahmet Saim Kılavuz, a.g.e, VIII, s. 9; Seyyid Cümeyli, a.g.e, s. 96

514 Prof. Dr. Süleyman Ateş, a.g.e, XI, s. 91

515 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, VIII, s. 5391; Fahreddin Razi, “Tefsir-i Kebir”, Çev. Suat Yıldırım ve Komisyon, XXII, s. 8137

516 Sebe’, 34/12

517 Prof. Dr. Süleyman Ateş, a.g.e, III, s. 327

Page 172: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

172 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Eski Mısır’da cinler çoğunlukla yılan ve kertenkele gibi sürüngenlere benzetilirdi. Mısır halkı, cinlerin delilik ve sara gibi hastalıklara sebep ol-duklarına, büyücülerin cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar göster-diklerine, insanlara ve hayvanlara zarar verdiklerine inanırlardı.518

Eski Romalılar’da da insanlara zarar verebilen kötü ruhlar inancı mevcuttu. Hint toplumunda da iyi ve kötü Cin anlayışı mevcuttur. İran kül-türünde Cin anlayışı, Zerdüşt inancından kaynaklanmaktadır.

Eski Türkler’de Cinler, bütün hastalıkların kaynağı kabul edilir ve bu cinler Şaman tarafından hasta bedenlerden uzaklaştırılır inancı mevcuttu. Bu inanç Şamanizm kaynaklıdır. Türklerin Müslüman olmadan önceki inançlarına göre, bütün dünya ruhlarla doludur. Tabiatın her tarafına ya-yılmış olan bu ruhlar, iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayrılır. İyi ruhlar Tanrı Ülgen’in emrindedir ve insanlığın iyiliği için çalışırlar. Kötü ruhlar arasında daima kavga, ihtilaf ve savaş olmaktadır. Hastalık, ölüm ve yara-lar onlar tarafından yapılmaktadır. Bu cinler, ancak Şaman tarafından has-ta bedenlerden uzaklaştırılır.519

Yahudiler, cinlerin çöllerde ve harabelerde yaşadığına inanırlar. Ya-hudi kutsal kitaplarında ağrı ve felaket veren, kan emen cinlerden söz edilmektedir.520 Yahudilik’te Babil sürgünü öncesine kadar cinler ve kötü ruhlarla ilgili kavramlara çok az rastlanmaktaydı. Tevrat’ta yer alan bazı ifadelerden, onlarda da cin anlayışının var olduğunu görüyoruz.521 Tesniye bölümünde, Hz. Musa (a.s) döneminde bir kısım Yahudilerin cinlere kur-ban kesmek suretiyle tapındıkları anlaşılmaktadır.522 Ancak bu tapınma olayı, diğer milletlere karıştıktan sonra ortaya çıkmıştır.523 Yahudiler, Hz. Musa (a.s)’dan sonra yine cinlere tapmaya dönmüşlerdir.524 Yahudilikte, cinlerin varlığının kabul edilmesinden başka, insan ve hayvanların içine gi-rerek onları delirttiğine de inanılmaktaydı.525 Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine

518 M. Süreyya Şahin, a.g.e, VIII, s. 6

519 M. Süreyya Şahin, a.g.e, VIII, s. 7

520 İncil, “Süleyman’ın Meselleri”, 30/15

521 Tevrat, “İşaya”, 34/14; “Levililer”, 17/7

522 Tevrat, “Tesniye”, 32/17

523 Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 26

524 Giovanni, Seognamillo, “Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Cinler”, Çev. Arif Aslan, s. 47

525 Giovanni, Seognamillo, a.g.e, s. 48

Page 173: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 173

göre, Firavun ve adamları, Hz. Musa (a.s)’nın tebliğ ettiği dine karşı çıka-rak “sihirbazlık ve mecnunluk” (cinlenmişlik)526 suçlanmasında bulun-muşlardır.

Hıristiyan kültüründe cin anlayışı daha çok Yahudilik etkisinde ge-lişmiştir. Cinleri “putperestlerin tanrıları”527 ve “bedensel-ruhsal hasta-lıkların kaynağı” 528 olarak kabul edilir. Hıristiyanlar da cinlerin varlığına inanmaktadırlar. İnciller’de yer alan ifadelerden, Hz. İsa (a.s)’nın birçok de-fa, deli olan kişilerdeki cinleri kovarak, onları iyileştirdiği nakledilmekte-dir.529 Hz. İsa (a.s), cinleri çıkarma yetkisini Havarilerine de vermişti. Hava-riler de Hz. İsa (a.s)’dan aldıkları bu yetkiyle, murdar ruhlar üzerine hakim olmuşlar ve cinleri çıkararak, hastalıkları iyileştirmişlerdir.530 Yeni Ahid, cinlerin putperestlerin Tanrıları olduğunu bildirmekteyse de,531 onların be-deni ve ruhi hastalıkların kaynağı olduğunu da açıklamaktadır.532 Yeni Ahid’e göre cinler, insanın içine girip hastalık yaparlar ve onlar ancak Tan-rının adı anılarak bedenden çıkarılabilir.533 Bu anlayışı, İslam inancı açı-sından kabul etmek mümkün değildir.

İslam öncesi Araplar, Cinlere bazı tanrısal güç ve yetenekler yükler ve onlar adına kurban keserlerdi. Cinlerin kahinlere gökten haberler getir-diğine inanırlardı. Ayrıca cahiliyye dönemi Arapların bir kısmı, şeytanın şer Tanrısı olduğuna inanır, meleklerin Allah’ın askerleri ve cinleri de şeytanın askerleri sayarlardı. Böylece “Allah’a ortak koşarlardı”.534 Kur’an-ı Ke-rim’in bildirdiğine göre Kureyşliler, cinlerle Allah arasında soy birliğinin ol-duğunu ileri sürüyorlar,535 cinleri Allah’a ortak koşuyorlar ve cinlere tapı-yorlardı.536 Aslında Arap müşrikleri, her putun içinde bir cin bulunduğunu zan-nederek, putun şahsında cinlere tapıyorlardı.537 Bu tapma şekli, Kur’an-ı

526 Zariyat, 51/38-39

527 İncil, “Resullerin İşleri”, 17/18

528 İncil, “Matta”, 12/28; Luka, 11/20

529 Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 32

530 Giovanni, Seognamillo, a.g. e, s. 51

531 İncil, “Resullerin İşleri”, 17/18

532 İncil, “Matta”, 12/28; “Luka”, 11/20

533 İncil, “Matta”, 7/22

534 En’am, 6/100

535 Saffat, 37/158

536 Sebe’, 34/41

537 Prof. Dr. Suat Yıldırım, “Kur’an’da Uluhiyet”, s. 297

Page 174: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

174 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Kerim’de dile getirilmekte ve şöyle denilmektedir: “Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa ki, onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Haşa! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.”538

Cinler ile ilgili bütün bu inanışların yanında kabul edilmelidir ki, cinler bizim dünyamızda yaşamazlar. Enerjiden oluşan varlıklar olmasından do-layı, maddi ve manevi bir bütün olan insan ile iletişim içinde olmaları dinen ve aklen mümkün değildir. Onlar da kendileri için yaratılan dünyalarda ya-şarlar. Bize göre bu dünya, evrenin bir başka boyutudur. Maddi çıkar sağ-lamak için, üfürükçülerin Cin üzerinden haber alıp vermeleri, İslam inancı-na göre kesinlikle haramdır. Ayrıca “gaybı sadece Allah bildiğinden,”539 cinler aracılığı ile haber alıp vermek kesinlikle mümkün değildir ve bunu yapan şarlatan üfürükçüler şirk içindedirler. Cinlerin böyle bir güce sahip olmadıkları kesinlikle bilinmelidir.

İnsanlarla cinler arsındaki ilişkilerle ilgili bir başka konu da cinlerin bazı hastalıkların sebebi oldukları görüşüdür. Akıl hastalıkları, sara ve bazı bulaşıcı hastalıkların cinlerden kaynaklandığı zannedilmektedir. Akıl has-talıklarının cinler ve şeytanlardan kaynaklandığı çok eski devirlerden beri yaygındır. Yahudi ve Hıristiyanlar’da delirme olaylarının cinlerden kay-naklandığına dair kanaatlerin mevcut olduğundan, İnciller’de Hz. İsa (s.a.v)’nin bir mucize olarak, cinleri kovmak suretiyle insanların iyileştirdi-ğinden söz edilmektedir.

Halk arasında yüz felci rahatsızlığına maruz kalanları, cinlerin çarp-tığı kanaatinin ilim ve dini hiçbir dayanağı olmadığı gibi, eski kitaplarda sa-ra hastalığına yakalanmış kişilerin, cinlerin musallat olması sebebiyle has-talandığına dair rivayetlerinde, dini ve ilmi hiçbir dayanak yoktur. Bu tür bilgi ve rivayetler, artık geçerliliğini kaybetmiş yanlış bilgilerdir. Bilim ve teknolojik gelişmeler ışığında fiziki- biyolojik birer rahatsızlık olduğu anlaşı-lan yüz felci ve sara hakkında, böyle değerlendirmelerde bulunulmasının sebebi, o dönemin zihniyeti ve olayları, maddi alem vesilesiyle açıklama imkanı bulunamayınca, manevi varlıklar olan cinlerin etkisiyle izah etme eğilimi olabilir.540 Bu gün artık böyle bir anlayışı kabul etmemiz mümkün

538 En’am, 6/10

539 Bakara, 2/33; Hud, 11/123; Yunus, 10/20; Maide, 5/109; En’am; 6/59

540 Ahmet Saim Kılavuz, a.g.e, s. 40

Page 175: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 175

değildir. Ancak maddi çıkar amaçlı, sihirbazların, falcıların ve üfürükçülerin ürettiği, dini ve ilmi hiçbir dayanağı olmayan; bazen gaybın alanına giren ve bazen de sadece yalandan ibaret olan bu haberler, İslam inancında ha-ram sayılmıştır.

Ayrıca Burçlar ve Asroloji dayanıklı fal ve benzeri haberlerin de, İs-lam inancından onay alması kesinlikle mümkün değildir. Burc kelimesi, “kale, kule ve hisar anlamlarına gelen, Astronomi dilinde, güneş sistemin-de yer alan on iki takım yıldızının her birisine verilen isimdir. Çoğulu Büruc’tur. Büruc, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in 85. suresinin de adıdır. Bu sure, gökyüzünün burçlarına yeminle başladığı için Büruc adını almış-tır. Büruc ifadesi ilk ayette geçer. “Yemin olsun burçlarla dolu gökyü-züne.” 541 buyurulmaktadır. İslam dininde, burçların yeri, Astronomi ilminin konusunu teşkil edecek derecede vardır. Konu genel olarak pozitif ilimle-rin, özel olarak da Astronomi ilminin konusu olarak kaldıkça, İslam dinine ters düşmez. Ancak Astroloji denilen, gök bilgilerini fal alanına çekerek kullanan falcılık da konu ile ilgileniyor. Bu yorum dalı, yıldızların, galaksile-rin ve takım yıldızlarının veya gezegenlerin hareketleriyle insan kişiliği, in-san karakteri ve insan davranışları arasında ilişki kurarak, insanın doğu-munun veya önemli olayların meydana geliş tarihine göre insanları grupla-ra ayırmakta ve insanların karakter yapılarını doğum tarihlerine göre çöz-meye çalışmak, yıldız falcılığı anlamına gelen “müneccimlik”tir. İslam di-ni, ispattan, delilden ve bilimsel değeri olmayan bu tür yorumları kesinlikle onaylamamaktadır. Tevhid inancına göre, kişiyi karakteriyle birlikte yara-tan Allah’tır. Kişinin, sahip olduğu karakteri çerçevesinde terbiye edicisi de Allah’tır. Kaldı ki, insanın karakterini doğum tarihine göre tespit etmenin pozitif bir değeri de yoktur. Konu pozitif bilim tarafında da onay alamaz. Konu tamamen zanna dayalı yorumlardan ibarettir ve menfaat temin et-meye yönelik boş bir çabadır. Ancak bu durum, toplumumuzda kanayan bir yaradır. Sağlam ve sağlıklı bir imana sahip insanların itibar etmesi mümkün değildir. Sonuç olarak, Astronomi bir ilim dalıdır. Kur’an-ı Ke-rim’den onay alır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in Astronomi ile ilgili birçok emri vardır. Bazılarını da çalışmamızdaki konular nedeniyle ele aldık.

Allah, cinlerin ve insanların kendisine kulluk için yarattığını beyan etmektedir. Kur’an-ı Kerim, bütün batıl inançları reddederek, cinlerin de in-

541 Buruc, 85/1

Page 176: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

176 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

sanlar gibi “Allah’a kulluk etmeleri için yaratıldıklarını”542 haber ver-mektedir. Bu da cinlerin de insanlar gibi akıl sahibi varlıklar olduğunu gös-terir. Onlara da “Peygamberler gönderilmiş ve içlerinde iman edenler olduğu gibi, inkar edenler”543 de olmuştur. Tebliğe muhatap olmaları ne-ticesinde bir kısmının imanla şereflendikleri ve bir kısmının da tıpkı insan-lar gibi, Allah’ın ayetlerine kulak asmayarak küfür bataklığına saplandıkları ortaya çıkmaktadır. İman edenler farklı mezheplere ayrıldıkları gibi, kafir olanların da farklı nedenlerle inanmadıkları anlaşılmaktadır.544 Cinlere ge-len peygamberlerin, cinlerin kendi içlerinden mi yoksa insanlardan mı ol-duğu ihtilaflıdır. Başta İbn-i Abbas, Mücahid, Kelbi, İbn-i Münzir, Ebu Ubeyd gibi ilk müfessirler ki, bu aynı zamanda cumhurun da görüşüdür: “İnsanlara gönderilen peygamberler, aynı zamanda cinlerin de pey-gamberleridir. Onlar insanların arasında iken, zaman zaman gidip cinleri de irşad etmişlerdir.” demişlerdir. Ancak Dahhak, İbn-i Abbas’tan başka bir rivayet daha nakleder ki, bu görüşe göre, “Allah cinlere ayrı, insanlara ayrı peygamberler göndermiştir.” İbn-i Abbas’la bu görüşü paylaşanlar, “Ey cin ve insanlar topluluğu! Size içinizden peygamber-ler göndermedi mi?”545 ayetini delil olarak gösterirler. Bir de “Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.”546 ve “Bir Resul göndermedikçe (hiçbir kavme) azap edecek değiliz.”547 ayetleri onlara da, birini doğru yo-la sokmak için uğraşan manasında bir “uyarıcı” ve hakkı, hakikati tebliğ eden manasında da bir “Resul” gönderildiğini haber vermektedir.548

Cinler ile Hz. Adem (a.s), yani insan arasında yaratılış yönünden bir benzerlik de bulunmamaktadır. Hz. Adem (a.s) topraktan yaratıldığı halde, cinler “halis ateşten” yaratılmışlardır. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:

“Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.”549

“Cinleri de yalın ateşten yarattı.”550

542 Zariyat, 51/56

543 En’am, 6/130

544 Seyyid Cümeyli, “Alemü’l- Cin”, s. 59

545 En’am, 6/130

546 Fatır, 35/24

547 İsra, 17/15

548 Fethullah Gülen, “Varlığın Metafizik Boyutu”, s. 339

549 Hicr,15/27

550 Rahman, 55/15

Page 177: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 177

Bazı bakımlardan insana benzeyen niteliklere sahip olmakla birlikte, bedeni ve bedensel özellikleri bulunmayan, bu nedenle de gözle görülme-diği için, Cin diye adlandırılmış olan varlık türünün yaratılışı da, ilahi kudre-tin eserlerine son örnek olarak zikredilmektedir. Ayetteki “yalın ateşten” kastedilen, dumansız saf alev veya nüfuz eden dumanlı ateş şeklinde an-lamak mümkündür.

Çağımızda cinlerin mahiyetlerinin “ateşe karışan” varlıklar olmaları dikkate alınarak, karbon asidinden “dumansız ateş”ten yaratıldıkları göz önünde bulundurularak, canlılığını ruhtan alan ve ezelde var edilen ışın-lardan, ufolardan veya enerjiden, bazı Hadis’lerde hastalıkların sebebi ola-rak gösterilmeleri sebebiyle mikroplardan ibaret olduğu ileri sürülmüşse de551 bunlar teori niteliğindedir.552 Cinler ateşin siyahı ile karışmış olan alev(maric)‘den, bir başka ifadeyle, ışınların biraz daha yoğunlaşıp mad-deye yaklaşmış şeklinden yaratılmıştır. Bu görüşe göre, yaratılış sırası Melek, Cin ve İnsan şeklindedir. Melek tamamen soyut ruhtur. Ruhun hiçbir maddi özellik almayıp, ancak belli bir şekle/kalıba sokulmasıyla me-lek yaratılmıştır. Biraz maddeye yaklaşmakla birlikte, ruhani tarafı fazla olan varlık ise cindir. Ruhani ve maddi yönü dengeli bir biçimde yaratılan varlık ise insandır. Melek tamamen soyut ruh olduğundan ve maddi hiçbir yönü bulunmadığından, kötülüğe eğilimi yoktur. Cin latif cisim olmakla bir-likte, maddi yönü dolayısıyla iyiye ve kötülüğe eğilimi olan, fakat madde ve ruhaniyet dengeli olmadığı için, kötülük ve hafiflik tarafı ağır basan varlık-tır. Yaptıkları işler, kendi şuurlarına dayandığından dolayı sorumludur-lar.553

Milyonlarca yıldız incelenirse, bunların hemen hemen hepsinin da-yanılmaz sıcaklık ve korkunç enerji fırtınaları ile dolu olduğu görülür. Allah, bu noktalarda varlıklar yaratmıştır. Ancak bu varlıklar enerjilerden kurulu bir yapıyı temsil eder. Elbette koskoca evren boş değildir. Muhtemelen Melek ve Cin benzeri varlıklar vardır. Zaten Kur’an-ı Kerim’ın çeşitli ayetle-rin yorumlarından anlaşılıyor ki, semalarda da varlıklar vardır. Ayrıca tüm semavi dinlerde Cin kavramı vardır ve Cinler, gözle görülmeyen enerjiden ku-rulu varlıklardır. Ancak bilinçlidirler. Titreşim süratlerinin 300.000 km/sn’den

551 Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 337

552 Ahmet Saim Kılavuz, “Cin”, s. 9

553 Prof. Dr. Süleyman Ateş, “İnsan ve İnsanüstü: Ruh, Melek, Cin, İnsan”, s. 20

Page 178: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

178 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

fazla olmaları, görünmelerini, ya da bir alet tarafından algılamalarını im-kansız kılmaktadır.554

İbn-i Sina, cinleri şöyle tarif etmektedir: “Cin hevai, konuşan, farklı şekillere girebilen bir canlıdır.”555 Buna karşılık Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, haklı olarak, İbn-i Sina’nın, mahiyetleri hakkında ayrıntılı bil-giye sahip olunamadığı için, cinlere ait gerçek bir tarifin yapılamayacağına işaret etmek üzere söylediği bu sözden, cinlerin varlığını inkar ettiği sonu-cunun çıkarılamayacağını belirtmiştir.556

İslam bilginleri, cinlerin kafir olanlarının cehennemde cezalandırıla-cakları konusunda ittifak etmişlerdir. Zira Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır...”557 Başka bir ayette ise, “…Fakat,“Cehennemi hem cinlerden, hem insan-lardan bir kısmıyla dolduracağız” diye benden kesin söz çıkmıştır.”558 buyurulmaktadır. İlahi emirlere itaat eden mü’min cinlerin de cennete gire-ceğini, Kur’an-ı Kerim’in emirlerinden anlamaktayız. Cinlerin de kıyamete muhatap olacağını ve yeniden dirilerek hesap verecekler arasında göste-rilmesi konusunda Kur’an-ı Kerim:

“Sur’a üflenince, Allah’ın dilediklerinden başka, göklerde (sema-larda) ve yerde olanların hepsi düşüp ölecektir. Sonra sur’a bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar hemen ayağa kalkmış, bakışıp du-rurlar.” 559 buyurmaktadır.

Kıyamette “semalarda” olup da ölen ve tekrar dirilecek olan varlık-lar kimler? Bu ilk safhada, ölüm henüz mekanların yıkılmadığı bir anda, ölüm getiren ses titreşimidir. Melekler başka mekanların varlıkları olma-sından ve kıyamette de ayrıca görevleri olduğundan ölecekler arasında değildirler. Ayette “semalarda olanlar” denilmektedir. Zira yalnız “sema-da” denilseydi, arzın yakın seması söz konusu olacaktı. Ancak cinlerin bu emirdeki yerleri kesindir. Semalarda olup da öleceklerden birisi de mutlaka cinlerdir. Kur’an-ı Kerim, hem cinlere ve hem de insanlara hitap ettiği için,

554 Dr. Haluk Nurbaki, a.g.e, s. 234

555 Ahmet Saim Kılavuz, “İslam İnancında Cin”, s. 30

556 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e, VIII, s. 5387

557 A’raf, 7/179

558 Secde, 32/13

559 Zümer, 39/68

Page 179: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 179

elbette semalardaki cinler de hem ölecek ve hem de tekrar dirileceklerdir. Çünkü onlar da mahşerde hesap vereceklerdir.

Kur’an-ı Kerim, indiği zamanda, elbette kıyamete yakın günlerde, in-sanların hem arz semasında, hem de uzayda uçacakları bilinmiyordu. İşte bu ayetin mucize yanı budur. Bu emir olmasaydı, belki de birileri, yerde kı-yamet koparken, biz gökte ve uzayda olacağız diyeceklerdi. Ayette kesin-likle kıyamete yakın bir zamanda, insanların semalarda uçacağını haber vermektedir.

Ölmüş bedene ait hücrelerin genetik şifreleri Levh-i Mahfuz’da ka-yıtlı olduğundan, bedenin dirilmeye hazır olması bir anlamda çürümüşlük-ten kurtulması an meselesidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim: “Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mı? Elbet-te yeter. Çünkü O, hakkıyla yaratan ve hakkıyla bilendir.”560 buyurul-maktadır. Bu da bize göstermektedir ki, cinler de insanlar gibi hesap ver-mek için yeniden dirileceklerdir.

Evrende milyarlarca gezegen vardır. Bu gezegenlerde oldukça yük-sek düzeyde ısı mevcuttur. Bu kadar gezegende elbette Allah, pek çok varlık yaratmıştır. Ancak evrende yaygın biçiminde varlıklar, maddesel ve cisimsel yapı yerine, enerji türünden bir yapıya sahiptir. Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinin yorumlarından anlaşılıyor ki, semalarda da varlıklar var-dır. Bunlar, büyük olasılıkla Cin grubu adı altında toplanan Allah’ın kulları-dır. Cinler vardır ve evrenin temel canlı yapısına uygun en çok yaygın var-lıklardır. Semalardaki varlıkların büyük kısmını cisimsel olmayan, bu ener-jiden oluşan canlılar teşkil eder. Uzayda insan, ya da ona yakın bir tür can-lının varlığı imkansızdır. Kıyamet gününe yakın bir zamanda insanın se-mada/uzayda egemen olacağı, semalardaki enerjiden oluşan canlıların bir anlamda cinler olduğu bildirilmektedir. Melekler ise, bu enerjiden oluşan varlıklardan farklıdır. 5 ve 6. boyutların şartlarına tabi olan canlılardır. On-lar arzda veya evrenin maddesel mekanında aniden yansıyabilen ve an-cak başka boyutlarda yaşayan varlıklardır.

Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de varlıklarını bildirdiği cinler, ayrı bir boyuta ait varlıklardır. Onlar da aynı insanlar gibi yaşamları boyunca denenmek-tedirler ve sorumlu oldukları kitapları Kur’an-ı Kerim’dir. Ancak sahip ol-dukları özellikleri, İnsanlardan çok farklıdır. Kur’an-ı Kerim cinlerle ilgili ola-

560 Yasin, 36/81

Page 180: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

180 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

rak: “(Allah) Cinni de yalın (dumansız) bir ateşten yarattı.”561 “Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.”562 buyurmaktadır. Onlar da doğar, büyür ve ölürler. Cinler de insanlar gibi ölümlüdürler. Çünkü Al-lah Kur’an-ı Kerim’de: “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak” “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.” 563 Bu var-lıkların insanlarla aynı olan yaratılış amaçları ise, Kur’an-ı Kerim’de: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarat-tım.”564 buyurulmaktadır.

Ayette anlaşılan, cinler de insanlar gibi şuurlu ve görevli varlıklardır. Cinler kelime anlamı, gözle görülmeyen varlık olduğuna göre, bundan dünya ve dünya ötesi boyutlarda, bizim göremediğimiz şuurlu canlıların varlığı anlaşılır. İlahi emir İnsanların ve cinlerin yaratılış amacını hatırlat-maktadır. Bu yaratılış amacı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleridir. Fa-kat burada fert fert her bir insan ve cinnin zorunlu olarak Allah’a kulluk et-meleri değil, bu iki türden isteyenlerin, kendi seçimleriyle bunu yapmaları kastedilmektedir. Cinler, insanlardan önce yaratılmıştır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de: “Cinleri de daha önce zehirli ateşten (nüfuz eden kavurucu ateşten) yaratmıştık”565 buyurulmaktadır.

Cinler grubundaki melekler, hem isyan ve hem de itaat edebilen var-lıkları temsil ederler. Cinler, melek vasfı açısından kudrete ve madde ötesi niteliğe sahip olmakla beraber, yaratılışları özel bir enerjidendir. Cinlerin görülmediği, özel bir “ateş enerjisinden“566 yaratıldığı Kur’an-ı Kerim’in emridir.

Cinlerden özet olarak bahsederken, cinlerden olduğu Kur’an-ı Kerim tarafından bildirilen Şeytan hakkında da kısa bir bilgi sunmak gerekir. Şeytan, Arapça “şetane” kökünden “rahmetten uzaklaştı, haktan uzak ol-du”, “şata” kökünden ise, “öfkeden tutuştu, helak olacak hale geldi” gibi anlamlara gelip insanlara, cinlere ve hayvanlara isyan eden ve zarar veren her şeyin adı olmuştur. Bu manada bir canavar veya yılana da şeytan adı

561 Rahman, 55/15

562 Fatır, 35/1

563 Rahman, 55/26-27

564 Zariyat, 51/56

565 Hicr, 15/27

566 Hicr,15/27; Rahman, 55/15

Page 181: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Evrende Yaratılan Diğer Varlıklar 181

verilir.567 Şeytan, İbranice asıllı bir kelime olup rakip, muhalif gibi anlamla-ra gelir.568

Terim olarak Şeytan: “Allah’ın Hz. Adem (a.s)’e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için, ilahi rahmetten kovulan ve insanların amansız düş-manı olan cin taifesinin inkarcı kesiminden bir varlıktır.569 Cin ile şeytan arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Bir kısım İslam bilginleri, cinlerin de ateşten yaratılmasını ve Kur’an-ı Kerim’in: “Şeytan cinlerdendi.”570 emri-ni delil göstererek, şeytanla cinnin aynı varlık olduğunu söylemişlerdir.571 Diğer delil de şeytanın Allah’a karşı söylediği, Kur’an-ı Kerim’in bize bildir-diği sözdür: “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”572 Bir kısım İslam bilginleri de şeytanla cinlerin farklı varlıklar olduğunu kabul ederler. Çünkü onlara göre, varlıklar dörde ayrılırlar. İnsanlar, melekler, cinler ve şeytanlardır. 573 Bir kısım İslam bilginleri ise, cinlerin mü’min olmayanlarına şeytan denir, şeklinde yorum yapmışlardır.574 Şeytan da cinler gibi, insanlara görünmez. Allah: “…O (şeytan) ve yandaşları sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler...”575

Kur’an-ı Kerim, Şeytan’ın bizi fakirlikle korkutarak kötülüğü emrede-ceğini bildirmektedir.576 İnsanları birbirine düşürmek için içki, kumar ve kö-tülüğü vasıta olarak kullanan şeytanın,577 bu konuda her türlü yola başvu-racağını, insanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından so-kulacağını ve bu sayede insanların birçoğunu Allah’a şükretmekten alıko-yacağını yine Kur’an-ı Kerim bize bildirmektedir.578

567 İbn-I Manzur, a.g.e, XVI, s. 273; Rağib el- İsfahani, a.g.e, s.767

568 Ahmet Güç, “Şeytan”, DİA, c. VIII, s. 303

569 Ahmet Güç, a.g.e, c. VIII, s. 303

570 İsra, 17/50

571 Ömer Süleyman Eşkar, “Alemü’l- Cin ve’ş Şeytan”, Beyrut-1984

572 A’raf, 7/12

573 Bedrettin Muhammed bin Abdullah Şibli, “Cinlerin Esrarı”, Çev. Mu-hammed Ferşat, s. 23

574 Lutfullah Cebeci, “Kur’an-ı Kerim’e Göre Melekler”, s. 9

575 A’raf, 7/27

576 Bakara, 2/268

577 Maide, 5/91

578 A’raf, 7/17

Page 182: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

182 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

Şeytan, insan neslini saptırmak,579 şüpheye düşürmek,580 onlara kötü işleri güzel göstermek,581 içki, kumar ve fuhuş gibi eylemleri sevdirmek 582 ve vesvese vermek 583 gibi yollara başvurur. Ancak Kur’an-ı Kerim’e göre Şeytan’ın gücü, sadece onu dost edinenlere ve Allah’a şirk koşanlara yet-mektedir.584 Bütün bu ilahi emirler, Şeytan’ın bu toplulukların yapıp ettikle-ri üzerindeki etkisinden söz edebilmekle birlikte, aslında onların gerçeği görme yeteneğine sahip oldukları özellikle belirtilmektedir. Bu açıklama, insanın çeşitli olumsuz motivasyonlara rağmen, bunları aşacak zihinsel ve iradi güçlerle donatılmış bulunduğunu göstermesi bakımından özel bir önem taşır. Allah’a inanıp O’na sığınanlar ve O’na dayanıp güvenenler üzerinde Şeytan, hakimiyet kuramaz. Şeytan’ın insanlar üzerinde hakimi-yet kurmasının asıl nedeni, onların kendi tavırlarıdır. Allah’a inanmak ve güvenmek Şeytan’a karşı korunmanın en güvenli yoludur. Şeytan insanla-rı, dini ve dünyevi bakımından en doğru ve en güzel yaşayış tarzı demek olan, “Sırat-ı Müstakim”den saptıracağına yemin etmiştir. Allah ise bu şekilde kötü niyet taşıyan ve kötü planlar peşinde olan Şeytan’ı ”yerilmiş ve kovulmuş” bir mahluk sayarak, bulunduğu makamdan uzaklaştırmış-tır. Bu durum, İblis’in Allah’a isyan etmesinin bir sonucu olduğu kadar, in-sanları kıskanıp onlar hakkında kötü emeller beslemesinin de bir cezası-dır.

579 Kasas, 28/15

580 Sebe’, 34/20

581 Ankebut, 29/38

582 Maide, 5/91-92

583 Nas, 114/4-5

584 Nahl, 16/100

Page 183: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

E- SONUÇ

Kur’an-ı Kerim ve bilimsel bilginin ilişkisi konusunda, Kur’an-ı Ke-rim’in ortaya koyduğu bütün konular, bugün bilimsel olarak bütünüyle is-patlanmış olmasa bile, Kur’an-ı Kerim’in yaratılış hakkında verdiği bilgiler-le, evrenin oluşumu konusundaki çağdaş bilgiler arasında, hiçbir surette en ufak bir zıtlık bulunmadığı, bütün bilimsel verilerin Kur’an-ı Kerim’ı daha iyi anlayabilmemiz konusunda bize yardımcı olduğu ve bilimsel verilerle Kur’an-ı Kerim arsındaki ilişkinin de bu açıdan değerlendirilmesinin en doğru yol olduğu ifade edilebilir. Kur’an-ı Kerim’in yaratılış konusunda bize bildirdiği ile ilmin verileri arasındaki uyum olduğu, ilmi verilerin, Kur’an-ı Kerim’ı anlamada yardımcı olduğu ve de Kur’an-ı Kerim ile ilmi verilerin herhangi bir çelişki göstermediği açık bir şekilde görülmektedir. Anlaşıl-maktadır ki bilim, tabiat kanunlarından hareketle birçok konuda yeni bilgi-ler elde etmiş, bize birçok konuda yarar sağlamıştır. Yaratılış konusunda da bizim anlayışımızı kolaylaştırmıştır. Fakat bilim, yaratılış başladıktan sonrası için bize bilgi verebilmektedir. Yaratılış öncesi hakkında bilimin bi-ze bir şey vermesi mümkün değildir. Çünkü bilimin kullandığı kriterleri ve tabiat kanunları da zaten yaratılışla birlikte meydana gelmiştir. Bu nedenle onların da yaratılmış kabul edilmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla yaratılış öncesi için tek kaynağımız, ilahi kaynaklı bilgiler olmakta ve bunları da doğru bir şekilde, Allah tarafından bildirdiği şekliyle aslını koruyan Kur’an-ı Kerim’de bulmak mümkündür.

Kesinlikle bilmeliyiz ki, Kur’an-ı Kerim ne demişse, bildirdiğinin mut-laka bir bilimsel sebebi, yani gerçekliği vardır. Bu nedenle de, bizim Kur’an-ı Kerim’de bildirilen haberlerin arkasındaki bilimselliği araştırmamız gerekir. Bu, Müslümanların bilim dünyasına olan borcu olup, geçmişte ya-şanan İslam medeniyet güneşinin yeniden doğması için, yapılması gere-ken de budur.585 Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Kur’an-ı Kerim’de, bir konuda hazır bilgi verilip son nokta konulamaz. Kur’an-ı Kerim’in her zaman düşünme ve araştırmanın önünü açan ve hep daha ileri gitmeyi teşvik eden bir üslubu vardır. Kur’an-ı Kerim, metodu gereği bu konuda inanca esas teşkil edecek temelleri verir ve ayrıntılara girmez. O, bir Ast-ronomi kitabı, bir Fizik kitabı değil, insanı Rabb’inin hidayetine götürecek işaret taşlarını gösteren bir rehberdir.586 Yani Kur’an-ı Kerim bir konuda

585 Ahmet Musaoğlu, a.g.e, s. 12

586 Faruk Yılmaz,”Kainatın Yaratılışı”, s.260

Page 184: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

184 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

temel işaretleri vermekte, sonra bunlar üzerinde düşünülmesini ve orada Allah’ın sanatının mükemmelliğinin görülmesini istemektedir. Birçok ayette göklerin ve yerin yaratılması, Allah’ın varlığının en büyük delillerinden biri olarak sunulmaktadır.

Bütün evren, kendisini mükemmel bir yaratıcının yarattığını adeta bi-ze haykırmaktadır. Evrenin kendi kendine meydana geldiğini iddia edip, bir yaratıcıyı kabul etmeyen kimselerin olmasının iki sebebi olabilir. Birincisi, evreni yeterince tanımamaları ve ondaki mükemmel düzen ve işleyişi idrak edememeleridir. İkincisi de, o kimselerin kalıplaşmış önyargılarından kur-tulamamaları ve her şeyi bu önyargıları ile değerlendirmeye çalışmalarıdır. Eğer önyargılarından arınmış bir şekilde gerçekten evreni anlamak amacı ile araştırıp anlamaya çalışsalar, onun bir yaratıcısının olduğunu bizzat ev-renin kendisi, onlara söyleyecektir. Evrenin yoktan yaratılmasının gaybi olan kısmını en iyi Allah bilir. Bunu bilmek bizim görevimiz de değildir. Biz yaratılmaya başlamasından sonra olan durumunu, dönemlere ayırarak Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgiler ışığında açıklamaya ve anlamaya çalışa-cağız. Müslüman olarak bu durum, önemli bir görevimizdir.

Allah, o güzel sanatını müşahede etme fırsatı olarak her insana belli bir ömür vermiştir. Bu ömrü iyi değerlendirerek onun sanatının güzellikleri-ni müşahede etmek ve onun idrakine varmak, insanı mutlu eder. Fakat bunların içinde olup da, hiç birinin farkına varamayan insan ise boş gelir, boş gider. İnsan ister bilimsel bir yol izleyerek gerçeği bulsun ve isterse başka bir şekilde gerçeğin idrakine varsın, Allah’ın sanatını takdir etme-mesi ve onun karşısında hayran kalmaması mümkün değildir. Ama insan, ömrüyle sınırlı olduğu gibi, düşüncesiyle, aklıyla ve diğer her yönüyle sınır-lı bir varlıktır. Bazı konular vardır ki, insanın anlama ve idrak boyutunu aşmaktadır. Bu konularda insan, belli bir noktaya kadar düşünerek görü-şünü belirtmekte, bu aşamadan sonra ise her şeyin yaratıcısı olan ve her şeyi en iyi bilen, Allah’a havale etmekten başka bir çaresi kalmamaktadır.

Bilim ve Kur’an’a göre Evren ve İnsan adlı çalışmamızın sonunda; gerçek bilinmelidir ki, hiçbir insan için Allah’tan başka dost ve yardımcı yoktur. Allah’tan başka hiçbir İlah da yoktur. Kendisine sığınılacak, yardım istenecek ve karşılık beklenecek tek mutlak varlık O’dur. Her nereye dö-nersek, Allah oradadır. Emin olun ki, siz de dahil olmak üzere, tüm insan-lar çok yakında Allah’a hesap verecektir.

Page 185: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Sonuç 185

Evrenin her noktasında kendini belli eden “yaratılmışlık” evrenin kendisinin bir ürünü olamaz. Örneğin: Bir böcek kendi kendisini var etme-miştir. Güneş sistemi, bitkiler, insanlar, bakteriler, alyuvarlar ve kelebekler kendi kendilerini yaratmamışlardır. Bütün bunların tesadüfen var oldukları söz konusu değildir. Dolayısı ile bugün gördüğümüz her şey yaratılmıştır. Ancak gözümüzle gördüğümüz şeylerin hiç biri yaratıcı değildir. O halde yaratıcı, gözümüzle gördüğümüz her şeyden başka ve üstün bir varlıktır. Kendisi görünmeyen, fakat yarattığı her şeye varlığını ve vasıflarını gös-terdiği üstün bir güçtür. İnsan kendisine en yakın olan varlığın yine kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa Allah bize, kendimizden bile daha yakın-dır.

Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:”Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!” “Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.” “Biz ise ona, sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.”587 buyurmaktadır.

Ayette, öldükten sonra dirilmeyi ve ahiret hayatını inkar edenleri, kimsenin kaçamadığı ölüm gerçeğini düşünmeye ve öleni geri çevirmeye inkarcıları davet etmektedir.

“ Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesve-seyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”588 buyurmaktadır.

Ayette, ölümden sonra diriliş ve ahiret hayatı hakkındaki haberler karşısında şüpheye düşen ve bunları inkar edenlere, önce akıllarını kulla-narak düşünmeleri tavsiye edilmiştir. Allah’ın, insanın hayatında ve varlı-ğında büyük önemi olan şah damarından daha yakın olduğu ilginç ben-zetme ile ifade edilmektedir. Yani Allah, bizim canımız gibi bizimledir. As-lında can, Allah’ın üflediği nefhadan ibarettir.

“Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) kor-kutucu bir Peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.” “Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize (bu azap ile) korkutan bir Peygam-ber gelmişti…” “Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış ol-

587 Vaki’a, 56/83-84-85

588 Kaf, 50/16

Page 186: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

186 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

saydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık! diye ilave ederler.”589

Ahiret sahnelerini tasvir eden bu ayetlerde, cezanın ne derece şid-detli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. Dünyada Peygam-berlerin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkar ve isyanlarını sürdür-mekte direnenlere, kıyamette,”size bir uyarıcı Peygamber gelmemiş miydi?” diye sorulacağını bildiren emir, aslında yaşayan insanlar için bir uyarıdır. Allah’ın insanlığa büyük lütfu olan aklını kullanarak, hak yolunu bulmak gerektiğini ifade etmektedir.

“Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!...” “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”590

Kur’an-ı Kerim, yer yer dünyaya aşırı düşkünlük göstermenin tehlike-lerine değinir. Değişmez bir gerçek olan ölümle yüz yüze geldiği zaman insan, kendisine ek süre verilmesi için yalvarır. Ancak bu noktada sınav süresi dolmuş, artık sıra değerlendirmeye gelmiştir. Ertelemenin asla mümkün olmayacağı açıkça bildirilmektedir. Bu ciddi bir uyarıdır. Allah’ın takdir edeceği ölüm zamanı geldiğinde, ertelemenin imkansızlığına işaret edilmektedir.

“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”591

Ayet, Allah’ın ilminin ne kadar geniş ve ne kadar kapsamlı olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Gayb*ın anahtarları, yani gaybın hazine-lerinin Allah’ın yanında olduğu ifade edilmektedir. Gaybı bilmek Allah’ın tekelindedir. Allah’ın ilminin, karalar ve denizler gibi en geniş varlık ve olaylardan, düşen bir yaprağa kadar her şeyi kuşattığını bildirmektedir.

589 Mülk, 67/8-9-10

590 Münafikun, 63/10-11

591 En’am, 6/59

* Gayb: Vasıtalı ya da doğrudan, duyu organları ile algılanamayan ve in-sanın yaratılış kapasitesi dahilinde sahip olabileceği bilgilerle, özellik-leri kavranamayan olay, nesne ve mekan gibi şeylerdir.

Page 187: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

Sonuç 187

Apaçık bir kitapta olan Allah’ın her şeyi kuşatan ilminin sonsuz varlığına işaret edilmektedir. Yaprak dahi O’nun izni olmadan düşmemektedir. İşte evrenin yaratıcısı bu denli evrene hakimdir ve evren hakkında bilgi sahibi-dir.

Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, insanın mutlaka bir gün yaptıkla-rından dolayı hesap göreceği ve sonunda mutlaka kendisi için ya cehen-nem ya da cennet takdir edilecektir. Cennet’teki hayat gibi, Cehen-nem’deki azap da ebedidir. Cennet ve Cehennem’e intikalde insan bütü-nüne ait dört unsur birlikte vardır. Yani insan Cennet’te ve Cehennem’de de ruh, nefes ve beden birliği ile var olacaktır. Dünyanın sonu demek olan mahşer konusunda, bilim adamlarının hiçbir zaman itirazları olmamıştır. Öldükten sonra dünyaya geri dönüş de bugüne kadar mümkün olmadığına göre, bu dünyanın dışında başka bir dünyanın varlığını bütün dinler beyan etmektedir. O halde diğer dünyada yaratıcı, mutlaka bir tasnif yapacaktır. Yaratıcının varlığını inkar eden bir varlığa, Allah’ın mükafat vereceğini dü-şünmek gerçekten saflıktır ve akıl dışıdır. Kafir olarak yaşayan insanların haline acımamak mümkün değildir. Ayrıca hayatına, İslam dışı yön veren-lerin de haline acımamak mümkün değildir. Af dileyerek, hayatımızın her hangi bir noktasında tevbe etmenin dışında bir yol yoktur. Allah’ın en çok hoşuna giden şeyin de, kullarının tevbe etmesidir. Çünkü Allah, affedicidir, af etmeyi çok sever ve af dileyen kulunu da affeder. Yeter ki, biz insan ola-rak, sadece ve sadece Allah’a kulluk etmek için yaratıldığımızı ve yaratı-cımızı hatırlayabilelim. Ancak Kur’an-ı Kerim’ın ifadesiyle:”Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma (yürüme). Çünkü sen (ağırlık ve azametinle ) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin (boyun dağları aşabilir).”592

Diğer bir ayette de: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övü-nüp duran kimseleri asla sevmez.”593 buyurmaktadır.

İnsan olarak sahip olmamız gereken erdemlerden uzaklaşmamalıyız. Bu uzaklaşma bir başkaldırı ve bir karşı duruştur. Allah bu durumda, had-dini aşan kullarına hep haddini bildirmiştir. İnsanlık tarihi bunun canlı şahi-didir.

592 İsra, 17/37

593 Lokman, 31/18

Page 188: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

188 Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!

21.yüzyılın ilminin henüz açığa çıkarmadığı kimi gerçekler karşısında düşünüyor ve içten gelen bir heyecanla diyoruz ki: Bu bilmediklerimizi bi-len; yalnız bilmekle kalmayıp yaratan ve üstelik bizleri şaşkına çevirecek, rakamlarla ifadeyi imkansız kılacak kadar sayısız, fakat dengeli ve ölçülü bir biçimde yaratan, Allah’ın ilmi ne kadar yüce, kudreti ve ne kadar eşsiz-dir! Şüphesiz O’nun, bir şeyin olmasını istediğinde, ona sadece “ol” de-mesi yeterlidir.

Pakistanlı büyük bilgin Prof. Dr. Fazlur Rahman, “İlimden, Felsefe-den Dine” adlı eserinde ”Nihai sorular” diye bir kavram geliştirerek; “Ben Kimim?”, “Nereden geldim, nereye gidiyorum?”, “Bu alem nasıl oluşmuş?”, “Bu alemde benim yerim nedir?” Bunlar ve bunlara benzer soruların, insan yaşamının belirli bir noktasında, insanın kafasında bir so-run olacağını ve bu soruların cevaplarını arayacağını ifade ederek ve bu sorulara ulaşma yaşı, her insan için farklıdır. Kimi insan yirmisinde, kimi kırkında ve kimi daha sonraki yaşlarında bu sorulara ulaşabildiğini söyle-mektedir.

Daima yeniyi arayan, bilinmezi bilinir kılmaya çalışan insan, günün birinde gözünü kendi üzerine çevirir. Kendi varlığını anlamlandırmak, ken-disini evrende bir yere yerleştirmek ve evrendeki konumuna göre kendi dı-şındaki dünyayı okumak ister. Bu istek onu kendine dönmeye, kendini an-lamaya, kendini çözmeye ve kendini bilmeye yöneltir. İnsanın kendini bil-me yönelimi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ifadesiyle “Rabbini bilme” yolunda atılan ilk adımdır. Allah, insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlı-ların en mükemmeli kılmıştır. İnsan serbest iradesi ile ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak “Kamil İnsan” olacak, ya da aksi yöne yönelerek canlıla-rın en aşağı mertebesinde yer alacaktır.

Sonuç olarak, akıl ve vicdanı olan, zulüm ve büyüklenme sebebiyle inkar etmeyen her insan, evrenin ve evrende yaratılan bütün varlıkların, çok büyük bir düzen ve uyum ile yaratıldığını kavrayabilecek bir anlayışa sahiptir. Yeter ki Allah, hiç kimsenin kalbini, gözlerini ve kulaklarını mü-hürlemesin. İnşaallah..!

“Hamd (övme ve övülme), Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsus-tur.”594

594 Fatiha, 1/2

Page 189: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

189

KAYNAKLAR

ABDULBAKİ, Mehmet Fuad, “Mu’cem’ul-Mufehres Li Elfaz’ıl- Kur’an’il-Kerim”, Daru’l-Marife, Beyrut-2003

AKCAN, Abdulkadir, “Beynimizin %10’unu mu Kullanıyoruz?” Ko-nulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Temmuz/2000 (258) sayısı.

AKSEKİ, Ahmet Hamdi, “Adem” İslam- Türk Ansiklopedisi, İstanbul-1946

ANA BRİTANNİCA, Ana Yayınları, İstanbul-1986

ARİFAĞAOĞLU, Prof. Dr. Ömer, “Vücudumuzdaki Hassas Denge Homeotazis”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ni-san/2004 sayısı.

ATEŞ, Ali Osman, “Kur’an ve Hadislere Göre Cinler- Büyü”, Beyan Yayınları, İstanbul-1995

ATEŞ, Prof. Dr. Süleyman, “İslam’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar, Kılıç Yayınları, 3. Baskı, Ankara-1972.

-------------------------------------, “Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meali ve Çağ-daş Tefsiri.” Ankara- 1982

-------------------------------------, “İnsan ve İnsanüstü: “Ruh, Melek, Cin, İnsan”, Dergah Yayınları, İstanbul-1985

AYDEMİR, Abdullah, “İslam’ı Kaynaklara Göre Peygamberler” Di-yanet Vakfı Yayınları, Ankara-1997

AYDIN, Ali Arslan, “Melek”, Şamil İslam Ansiklopedisi, Ankara- 2000

AYDIN, Dr. Hamza, “Gezegenleri Güneşin Etrafında Döndüren Ne?”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ocak/2007 sayısı.

AYDIN, Dr. Selim, “İnsanın Tabiat ile Diyalogunda Akıl, Bilim ve Din’in Etkileşimi” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ni-san/2000 sayısı.

Page 190: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

190

AYDIN, Prof. Dr. Hüseyin, “İlim, Felsefe ve Din Açısından Yaratılış ve Gayelilik (Teleoloji), D.İ B Yayınları, Ankara-2004

AYDIN, Prof. Dr. Mehmet, “Din Felsefesi”, Selçuk Yayınları, Anka-ra- 1996

BACAİLLE, Maurice, “İnsanın Kökeni Nedir?” Çev. Ali Ünal, İstan-bul-1984

BARNETT, Lincoln, “Evren ve Einstain” Çev. Nail Bezel, Varlık Ya-yınları, İstanbul-1980.

BAYRAKTAR, Prof. Dr. Mehmet, “İslam’da Bilim ve Teknoloji Tari-hi”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1985

----------------------------------------------, “İslam’da Düşünce Özgürlüğü”, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara-1995

----------------------------------------------, “İslam’da Evrimci Yaratılış Teori-si”, İnsan Yayınları, İstanbul-1987

BEYDAVİ, Kadi, “Envaru’t- Tenzil ve Esrarü’t- Te’vil”, Trc. Doç Dr. Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul-2010

BİLİM VE TEKNİK DERGİSİ, “Genişleyen Evren”,Çev. Alp Akoğlu, TÜBİTAK, Sayı: 354, Ankara-1997

---------------------------------------, “Karadelikler”, Trc. Selçuk Alsan, Ay-lık Popüler Bilim Dergisi, Sayı: 368, Temmuz/1998, Ankara-1998

---------------------------------------, “Kozmoloji” Nasa Basın Bülteni, Hazi-ran/2001, c. 34, Sayı:404, Ankara-2001

BİLMEN, Ömer Nasuhi, “Büyük İslam İlmihali”, Bilmen Yayınevi, İs-tanbul-1979

BOLAY, Prof. Dr. Süleyman Hayri, “Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1998

BUCAİLLE, Maurice, “Müsbet İlimler Yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an”, Trc. Prof. Dr. Mehmet Ali Sönmez, Diyanet İşleri Başkanlığı Ya-yınları, İstanbul-1987

Page 191: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

191

BULU, Prof. Dr. Atıl, “Bilim ve Din Arasında Bitmeyen Kavga”, adlı Makale, www.milliegitimciler.com.tr -2008

BURSEVİ, İsmail Hakkı, “Muhtasar Ruhu’l- Beyan Tefsiri”, Trc. He-yet, Damla Yayınları, İstanbul- 1995

BÜYÜK DİNLER VE MEZHEPLER ANSİKLOPEDİSİ, İstanbul-1964

CASSIRER, Ernest, “Devlet Efsanesi”, Çev. Necla ARAT, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul- 1984

CEBECİ, Fethullah, “ Kur’an-ı Kerim’e Göre Cin- Şeytan”, İstişare Yayınları, Konya-1998

CERRAHOĞLU, Prof. Dr. İsmail, “Kur’an’da İnsanın Yaratılış Sah-nesinin Düşündürdükleri”, Konulu Makalesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 20, Ankara-1975

CEVDET PAŞA, Ahmet, “Kısas-ı Enbiya ve Teravih-i Hulefa”, İs-tanbul-1976

CEVHERİ, Tantavi, “el- Cevahir fi Tefsiri’l- Kur’ani’l- Kerim”, Mısır, h. 1350

ÇAKMAK, Prof. Dr. Osman, “Karadelikler Bir Gök Kapısı mı?”, Ko-nulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Eylül/2003 sayısı.

--------------------------------------, “Karadelikler ve Muhtemel Kıyamet Tasvirleri”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve kültür Dergisi, Hazi-ran/2006 sayısı.

--------------------------------------, “Yer ve Gök Bitişlikken Nasıl Ayrıldı?”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Aralık/2003 sayısı.

ÇELAKIL, Ömer, “Kur’an-i Kerim’in Sırları”, Merkez Gazete Dergi Basın Yayıncılık, İstanbul-2003

ÇETİN Nazif, “Potansiyel Kıyameti Beklemek”, Konulu Makalesi, Sı-zıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ocak/2000 sayısı

ÇETİN, Seyfettin, “İlk İnsan, İlk Baba, İlk Peygamber, Hz. Adem”, Okul Yayınları, İstanbul-2004

Page 192: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

192

DARWİN, Charles, “Darwin Kuramı”, Çev. Cem Taylan, İstanbul-1986

-------------------------, “İnsanın Türeyişi”, Çev. Öner Ünalan, Onur Ya-yınları, İstanbul-2002

-------------------------, ”Türlerin Kökeni”, Çev. Sevim Belli, Onur Yayın-ları, İstanbul- 1996

DAVİES, Paul, “Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature”-1984 Çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yayınları, İstanbul-2004

DAVUTOĞLU, Ahmet, “Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi” İstan-bul-1980

DEMİRSOY, Prof. Dr. Ali, “Evrenin Çocukları, Yaratılış Öyküsü”, Meteksan Yayınları, Ankara-1997

------------------------------------, “Kalıtım ve Evrim”, Meteksan Yayıncılık, 7. Baskı, Ankara-1995

DESCARTES, “Metafizik Düşünceler” Çev. Mehmet Karasan, İstan-bul-1962

DİNLER TARİHİ SÖZLÜĞÜ, İnsan Yayınları, İstanbul-1997

DURALI, Teoman, “Canlılar Sorununa Giriş” İstanbul 1983

EİNSTEİN, Albert, “İzafiyet Teorisi”, Trc. Nihat Fındıklı, Özgün Ya-yınları, İstanbul-1996

El- ARABİ, Muhyiddin, “ Fususu’l- Hikem”, Mısır-1946 Çev. Ekrem Demirli, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul-1984

El- MERAĞİ, Ahmet Mustafa, “Tefsiru’l- Meraği”, Kahire-1974

El-BAR, Dr. M. Ali, “Kur’an-ı Kerim ve Modern Tıbba Göre İnsanın Yaratılışı”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Trc. Dr. Abdulvehhab Öztürk, Ankara-2010

El-BUHARİ, Ebu Abdullah Muhammed bin İsmail, “Sahih-i Buhari”, İstanbul-1931

Page 193: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

193

El-CÜMEYLİ, Seyyid, “Alemü’l-Cin”, Beyrut-1993

El-KURTUBİ, Muhammed, “Tefsir’ül- Ahkami’l- Kur’an’il-Hakim”, Kahire-1949

El-MATURUDİ, “Te’vilatü’l- Kur’an”, Mizan Yayınları, İstanbul-2005

El-MAVERDİ, Ebu’l-Hasan el- Basri, “A’lamu’n-Nubuvve”, Kahire-1987

El-MES’UDİ, Ali bin Hüseyin bin Ali, “Ahbaru’z-Zaman” İstanbul-1980

El-TABERİ, “Camiu’l-Beyan Fi Te’vili Ayi’l- Kur’an, Mısır, Tarihsız.

---------------, “Tarihu’r- Rusul Ve’l – Mulük, Kahire-1987

---------------, “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi”, Çev. Zikir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, Milli Eğitim Yayınevi, İstanbul-1991

El-TİRMİZİ, Ebu İsa Muhammed bin İsa, “Sünen”, İstanbul-1981

Er- RAĞIB, İsfahanı, “El- Mufredat Fi Garibi’l-Kur’an”, Tahk. Mu-hammed Halil Aytanı, Beyrut-2001

ERBAŞ, Ali, “Melek”, DİA, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-2004

ERDEM, Yard. Doç. Dr. Mustafa, “ Hazreti Adem” (İlk İnsan), Tür-kiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1993

EŞKAR, Ömer Süleyman, Alemü’l- Cin ve’ş Şeytan”, Beyrut-1984

FERRUH, Ömer, “El- İslam Ve’t- Tarih”, Beyrut-1983

GİTSH, Duane Tolbert, “Evolution: The Fossils Say No!”, Çev. Adem Tatlı, “Fosiller ve Evrim”, Cihan Neşriyat Yayınları, İstanbul-1984

GÖNÜLLÜ, Prof. Dr. Ömer Said, “İdeolojinin Kıskacında Üniversite ve Bilim”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ara-lık/2005 sayısı.

--------------------------------------------, “Darvinizm ve Paradigmanın Ön-cülüğü”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Nisan/2000 sayısı.

Page 194: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

194

-----------------------------------------------------------, “Zeka ve Akıl Üzerine”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık ve Kültür Dergisi, Mart/1998 sayısı.

GRANGER, Ernest, “Mitoloji”, Çev. Nurullah Ataç, Sad. Müzehher Erim, İstanbul -1983

GUENON, Rena, “Maddi İktidar, Manevi Otorite”, Çev. Birsel Uzma, İz Yayınları, Ankara-1991

GÜÇ, Ahmet, “Şeytan”, Ş.İ.A, Şamil Yayınları, İstanbul-2000

GÜLEN, Fethullah, “Varlığın Metafizik Boyutu”, Feza Yayınları, İs-tanbul-1998

GÜRBÜZ, Ali, “Darwin ve Tekamül Nazariyesi”, İstanbul- 1980

HAMİDULLAH, Prof. Dr. Muhammed, “Hz. Peygamber (s.a.v)’in Siretinde Anılan Devlet Çeşitleri” Çev. Mustafa Varlı, Diyanet Dergisi, An-kara-1989

HAVVA, Prof. Dr. Said, “el- Esas fi’t – Tefsir, Darü’s-Selam”, Kahi-re-1991

HAWKİNG, Stephen, “A. Brief History of Time, Bantom Press” London-1988, Çev. Selma Öğünç, “Zamanın Kısa Tarihi”, Doğan Kitapçı-lık, İstanbul-2000

HENBEST, N., “Büyük Patlama Evrende Yankılanıyor”, Çev. Nur Al-per, Bilim ve Teknik Dergisi, Aylık Popüler Dergi, TÜBİTAK, Eylül/1992, c. 25, Sayı:298

IŞIK, Emin, “Cin Suresi”, DİA, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1993

IZUTSU, Toshiko, “Yaratma ve Şeylerin Zamansız Nizamı, İslam Mistik Düşüncesi Üzerine Makaleler”, Çev. Ramazan Ertürk, Ankara Ya-yınları, Ankara-2001

İBN-İ HANBEL, Ahmet Ebu Abdullah, “Müsned”, İstanbul-1981

İBN-İ KESİR, “el-Bidaye Ve’n-Nihaye”, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, İstanbul-1980

-----------------, “Tefsir’ul- Kur’an’il-Azim”, İstanbul-1992

Page 195: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

195

İBN-İ KUTEYBE, Abdullah bin Müslim, “Te’vilu Muhtelefi’l- Hadis” (Hadis Mudafası) Çev. Prof. Dr.M. Hayrı Kırbaşoğlu, İstanbul-1989

İBN-İ MACE, Ebu Abdullah Muhammed bin Yezid, “Sünen”, İstan-bul-1981

İKBAL, Muhammed, “Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu”, Çev. N. Ahmet Asrar, Birleşik Yayınları, İstanbul-1984

----------------------------, “İslam’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkü-lü”, Çev. Sofi Hori, Kırkanbar Yayınları, İstanbul-1999

İKRAMOĞLU, Ömer, “Güneşin Kıyameti”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Şubat/2005 sayısı

İMAM-İ GAZALİ, “Tehafütü’l- Felasife”, Mısır-1303, Çev. Akif Nuri, “Filozofların Tutarsızlığı”, Dava Yayınları, İstanbul-1970

İNAN, Yalçın, “Kosmostan Kuantuma 2,” Emek Ofset Ltd. Şti, Anka-ra-1996

İNCİL, Yeni Yaşam Yayınlari, İstanbul-1996

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul-1965

İZMİRLİ, İsmail Hakkı, “İslam Türk Ansiklopedisi”, Asar-i İlmiye Kü-tüphanesi Neşriyatı, İstanbul-1941

------------------------------, “İslam Mütefekkirleri ile Garp Mütefekkirleri Arasında Mukayese”, Sad. Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, Ankara-1973

JACOB, François, “Mümkünlerin oyunu” Çev. Turhan Ilgaz, Kesit Yayınları, İstanbul- 1996

JAMES D. Watson, “Gen ve Moleküler Biyolojisi” Çev. Altan Günalp, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara-1965

JAWEST E, and ADELBERG E., “Tıbbi Mikrobiyoloji”, Çev. Muzaf-fer Akman ve Ekrem Gülmezoğlu, Hacettepe Üniversitesi Yayınlar, Anka-ra- 1968

KARAKAYA, Hasan, “Hz. Adem ve Hz. Havva ile ilgili Rivayetlerin Tahlili”, Bitirme Tezi, E.Ü.İ.F, Kayseri-2004

Page 196: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

196

KARAMAN. Prof. Dr. Hayreddin ve Komisyon, “Kur’an Yolu Türk-çe Meal ve Tefsiri”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara-2007

KAYA, Mahmut- DİZER, Dr. Muammer, “Ay”, Fecr Yayınevi, İstan-bul-1999

KEKLİK, Nihat, “Felsefenin İlkeleri” Doğuş Yayınları, İstanbul-1982

KILAVUZ, Ahmet Saim, “İslam İnancında Cin”, Ofset Baskı, İstan-bul-t.y

KIRCA, Celal, “Kur’an-ı Kerim’de Fen Bilimleri”, Marifet Yayınları, İstanbul-1994

KİTABI MUKADDES, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul-1985

KONEVİ, Sadrettin, “İ’caz’ül- Beyan Fi Te’vil’i- Ümmi’l- Kur’an (Fati-ha Suresinin Tefsiri), Çev. Ekrem Demirli, İz Yayınları, İstanbul- 2002

KONT, Bayram, “Sosyal Darwinizm” Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Mayıs/1998 sayısı.

KULA DERGİSİ, O. B. Nisan/1999 (3) sayısı.

KUTLU, Necat, “Big Bang Teorisi ve Evrenin Yaratılışı” Düşünce Yayınları, İstanbul-2004

KUTUB, Seyyid, “Fi Zilali’l-Kur’an”, Çev. M. Emin Saraç, Bekir Kar-lığa, İ. Hakkı Şengüler, İstanbul-1973

MORRİS, Dr. Henry, “Yaratılış Modeli” Çev. Adem Tatlı, Ankara-1985

MORRİSON, A.C., “İnsan, Kainat ve Ötesi”, Çev. Bekir Topaloğlu, İstanbul-1979

MUSAOĞLU, Ahmet, “Yaratılışın Altı Günü”, Vural Yayınları, İstan-bul-2002

MÜRSEL, Safa, “Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi”, Yeni Asya Yayınları, İstanbul-1980

NATURE DERGİSİ, 2004/429 sayısı.

Page 197: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

197

NURBAKİ, Dr. Haluk, “Kur’an-ı Kerim’den Ayetler ve İlmi Gerçek-ler”,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1988

------------------------------, “Tek Nur” Damla Yayınları, İstanbul-1988

NURSİ, Bediüzzaman Said, “Barla Lahikası”, 326

ÖZAKPINAR, Prof. Dr. Yılmaz, “İslam Medeniyeti ve Türk Kültürü”, Kubbealtı Neşriyatı Yayınları, İstanbul- 1997

------------------------------------------, “Kültür ve Medeniyet Anlayışları ve Bir Medeniyet Teorisi”, Kubbealtı Neşriyatı Yayınları, İstanbul- 1997

------------------------------------------, “Kültür ve Medeniyet Üzerine De-nemeler”, Ötüken Yayınları, İstanbul- 1998

ÖZCAN, Ahmet, “Tevrat ve Kur’an’a Göre Hz. Adem”, Yüksek Li-sans Tezi, S.Ü. S.B.E, Konya-1986

ÖZSOY, Ömer, GÜLER, İlhami, “Konularına Göre Kur’an” (Sistema-tik Kur’an Fihristi), Fecr Yayınları, Ankara-2001

ÖZTÜRK; Prof. Dr. Yaşar Nuri, “Kur’an’daki İslam”, Yeni Boyut Ya-yınları, İstanbul- 1994

PAÇACI, Ed. Dr. Mehmet, “İslami Bilimde Metodoloji Sorunu”, Fecr Yayınları, Ankara- 1991

POLATÖZ, Doç. Dr. Sami, “Kainatın Geleceği”,Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Eylül/1998 sayısı.

POLİTZER, Georges, “Felsefenin Temel İlkeleri”, Çev. Muzaffer İl-han Erdost, Sol Yayınları, İstanbul-1989

-----------------------------, “Felsefenin Başlangıç İlkeleri”, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, İstanbul-2009

RAHMAN, Prof. Dr. Fazlur, “İlimden, Felsefeden Dine”, Çev. Prof. Dr. Mehmet Aydın, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Nur Ya-yıncılık, Ankara-1974

RAZİ, Fahreddin, “Tefsir-i Kebir”, Çev. Suat Yıldırım ve diğerleri, Akçağ Yayınları, Ankara-1995

Page 198: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

198

RİDLEY, B. K, “Zaman, Uzay ve Şeyler”, Trc. Yeşim Özben, Sarmal Yayınları, Ankara-1996

SAGAN, Çarl, ”Kozmoz”, Çev. Reşit Aşçıoğlu, Altın Kitaplar Yayı-nevi, İstanbul-1997

SAKA, Şevki, “İnsanın Yaratılış Gayesi”, Yüksek Lisans Tezi (Ba-sılmamış), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara-1971

SARIKÇIOĞLU, Ekrem, “Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi” İs-tanbul-1983

SARSILMAZ, Prof. Dr. Arif, “Beynimiz Ne Kadar”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ağustos/1998 sayısı.

-------------------------------------, “Bilim ve Din Münasebeti”, Konulu Ma-kalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Ekim/ 1999 sayısı.

-------------------------------------, “Evrim Çıkmaz Sokağı, Mutasyon”, Ko-nulu Makalesi, Sızıntı Bilim ve Kültür Dergisi, Ağustos/2006 sayısı.

SEMERKANDİ, Seyyid Alaaddin Ali bin Yahya, “Bahru’l-Ulum Tef-siri”, Trc. Ali Kara, İstanbul-1987

SEOGNAMİLLO, Giovanni, “Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Cin-ler”, Çev. Arif Aslan, Karizma Yayınları, İstanbul- 1999

SONGAR, Prof. Dr. Ayhan, “Enerji ve Hayat”, İstanbul-1984

STRATHERN, Paul, “Einstain ve Görelilik Kuramı”, Çev. Handan Hazar, Gendaş Yayınları, İstanbul-1997

ŞAHİN, M. Süreyya, “Cin”, DİA, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1993

ŞAHİN, Mahmut, “Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi”, Çev. Ferit Aydın, Kahraman Yayınları, İstanbul-1997

ŞENGÜN, Atıf, “Evolusyon”, Güven Kitabevi Yayınları, İstanbul-1971

ŞERİATİ, Ali, “Dinler Tarihi”, Çev. Osman Cilacı, İstanbul-1984

Page 199: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

199

ŞİBLİ, Bedrettin Muhammed bin Abdullah, “Cinlerin Esrarı”, Çev. Muhammed Ferşat, Ferşat Yayınları, İstanbul-1974

ŞİMŞEK, Ümit, “Kainatın Doğuşu, Big Bang”, Yeni Asya Yayınları, İstanbul-1986

TABATABAİ, Muhammed Hüseyin, “el- Mizan fi Tefsiri’l- Kur’an”, Trc. Salih Uçan, Kevser Yayınları, İstanbul-2005

TANYU, Hikmet, “Dinler Tarihi Araştırmaları”,Ankara-1973

TARHAN, Prof. Dr. Nevzat, “Soyut Düşünme ve Beyin Sırları”, Ko-nulu Makalesi, Okur-Yazar Dergisi, Mart/2004 sayısı.

TAŞKIN, Tuna, “Uzay Ötesi”, Boğaziçi Yayınları, İstanbul-1995

TEVRAT, (Eski Ahid), Gözlem Yayınları, İstanbul-1993

TÜMER, Günay, “Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini”, Ankara-1975

TÜRK ANSİKLOPEDİSİ, MEB Yayınları, İstanbul-1989

TÜRKÇE SÖZLÜK, “Türk Dil Kurumu Yayınları”, Ankara- Komis-yon/1998

TÜRKİYE GAZETESİ, 28.11.1995 tarihli makale.

ULUTÜRK, Veli, “Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı”, İnsan Yayın-ları, İstanbul-1995

ÜLKEN, Prof. Dr.H. Ziya, “Tarihi Maddeciliğe Reddiye”, İstanbul-1981

ÜNAL, Ali, ”Kur’an’da Temel Kavramlar”, Nil Yayınları, İstanbul-1999

VERGOTE, Antoine, “Din, İnanç ve İnançsızlık”, Çev. Doç. Dr. Vey-sel UYSAL, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul- 1999

VRİES, J. De, “Essential Of Physical Science wm. B. Eerdmans Pub.co. Grand Rapids, SD,1958 Çev. Yaşar Avunç, “Tanrı ve Bilim” Simav Yayınları, İstanbul-1993

Page 200: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

200

www.ilmedavet.com.tr, “Yağmurun Oluşumu” 09.09.2011 tarihli makale.

YAHYA, Harun, “Bilimsel Deliller Işığında Yaratılış Gerçeği”, İstan-bul Yayınevi, İstanbul-2003

YAKIT, Prof. Dr. İsmail, “Kur’an’da İnsan yaratılışı ve Evrimi”, Konu-lu Makalesi, S.D.Ü İlahiyat Fakultesi Dergisi, Sayı:5 Manisa- 2009

--------------------------------, “Kur’an’ı Anlamak”, Ötüken Neşriyat, İstan-bul-2003

YALÇIN, Cavit, “Düşünen İnsanlar İçin”, Vural Yayıncılık, İstanbul-1997

YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, “Hak Dini Kur’an Dili”, İstanbul-1971

YENİÇERİ, Prof. Dr.Celal, “Uzay Ayetleri Tefsiri”, Erkam Yayınları, İstanbul-1995

YILDIRIM, Celal, “İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri”, Anadolu Ya-yınları, İzmir-1991

YILDIRIM, Suat, “Kur’an’da Uluhiyet”, Kayıhan Yayınları, İstanbul- 1987

YILMAZ, Faruk, “Kainatın Yaratılışı, Çağdaş Kozmogoni Teorilerine Eleştirel Bir Yaklaşım ve Kur’an Işığında Kainatın Konusunun İncelenme-si”, Marifet Yayınları, İstanbul-1992

YILMAZ, Nesibe Nur, “Hızlanan Zaman ve Yeni Bin Yıl”, Konulu Makalesi, Sızıntı Aylık Bilim ve Kültür Dergisi, Haziran/2000 sayısı.

ZEMAHŞERİ, “Fi Tefsiri’l- Kur’an ve Beyan- İ’cazilii”, Kahire-1984

Page 201: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

201

YARARLANILAN AYETLER

A’raf, 7/11-12-17-19-25-27-29-37-38-40-54-179-187-189-190-206

Ahkaf, 46/29

Ahzab, 33/72

Alak, 96/1-2

Al-i İmran, 3/33-47-59-185-190-191

Ankebut, 29/31-33-38

Asr, 103/1

Bakara, 2/11-22-23-30-31-32-33-34-35-38-39-87-97-98-117-177-213-255-268-285

Büruc, 85/1-16-21-22

Cin, 72/1-13-17

Cum’a, 62/5

Duhan, 44/10-11

En’am, 6/2-10-59-61-73-96-100-101-125-130-151

Enbiya, 21/7-30-31-32-33-103-104

Fatır, 35/1-28

Fatiha,1/2

Furkan, 25/25-54-61

Fussilet, 41/9-11-12-30-128

Hac, 22/1-2-7-5-18-47-65-78

Hadid, 57/4

Page 202: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

202

Hakka, 69/13-14-15-16-17-19-28

Haşr, 59/18

Hicr, 15/18-19-22-26-27-28-29-30-33-43-99

Hucurat, 49/10-13

Hud, 11/7-11-107-123

İbrahim, 14/32-33-34-48

İnfitar, 82/1-2-310-12

İnsan, 76/1-2

İnşikak, 84/1-2-3-4-5-26

İsra, 17/13-14-15-31-36-44-52-61-97

Kaf, 50/6-7-9-10-11-16-17-18-20-31

Kamer, 54/49-50

Karia, 101/5

Kasas, 28/15-31-71-72

Kehf, 18/11-12-19-25-26-47-49-50-51

Kıyame, 75/3-4

Lokman, 31/10

Maide, 5/27-28-29-30-31-91-92-109

Me’aric, 70/4-8-9-40

Meryem, 19/17-67

Muhammed, 47/22

Mü’min, 40/7-68

Page 203: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

203

Mü’minun, 23/9-11-12-13-14-17

Müddessir, 74/30-31

Mülk, 67/2-3-4-8-9-10

Münafikun, 63/10-11

Müzemmil, 73/8-14-17-18

Nahl, 16/15-32-36-40-43-49-50-58-59-72-77-100-102

Nas, 114/4-5-6

Naziat, 79/27-30-31-32-33

Nebe’, 78/12-13-19-20

Necm, 53/27

Neml, 27/10-17-87-88

Nisa, 4/1-136-172

Nuh, 71/14-15-16-17

Nur, 24/43-45

Ra’d, 13/2-3-8-11

Rahman, 55/5-7-14-15-17-26-27-29-37-39-56-74

Rum, 30/19-20-21-48-54

Sa’d, 38/36-38-71-72-73-76

Saffat, 37/5-11-158

Sebe’, 34/12-13-14-24-41

Secde, 32/5-7-11-13

Şuara, 26/90-91-193

Page 204: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini

204

Şura, 42/11-29

Ta ha, 20/102-105-115-116-118-119-123

Tahrim, 66/6

Talak, 65/12

Tarık, 86/5-6-7-8

Teğabün, 64/3

Tekvir, 81/1-2-3-6-11-19-20

Tur, 52/6-7-9

Vaki’a, 56/75-76-83-84-85

Yasin, 36/38-39-40-51-81-82

Yunus, 10/3-5-20-45-61-73-100-101

Zariyat, 51/7-38-39-47-48-56-75-76

Zuhruf, 43/11-19-80-85

Zümer, 39/5-6-9-67-68-74-75

Page 205: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini
Page 206: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini
Page 207: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini
Page 208: BİLİM VE KUR'AN-SON BASKI - mektebim.orgmektebim.org/.../uploads/2018/02/Bilim-ve-kurana-gore-evren-ve-insan.pdf · hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleneceğini