bosna-hersek tarİh ders kİtaplarinda osmanli tarİhİ ve · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders...

127
BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE OSMANLI/TÜRK ALGISI T.C. BAŞBAKANLIK Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Uzmanlık Tezi Sevilay ÜNAL Tez Yöneticisi: Doç. Dr. Necmettin ALKAN Eylül 2012 ANKARA

Upload: others

Post on 04-Mar-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE

OSMANLI/TÜRK ALGISI

T.C. BAŞBAKANLIK

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı

Uzmanlık Tezi

Sevilay ÜNAL

Tez Yöneticisi:

Doç. Dr. Necmettin ALKAN

Eylül 2012

ANKARA

Page 2: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

i

Sevilay ÜNAL tarafından hazırlanan BOSNA-HERSEK TARİH DERS

KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE OSMANLI/TÜRK ALGISI adlı bu tezin

uzmanlık tezi olarak uygun olduğunu onaylarım.

Doç. Dr. Necmettin ALKAN

Tez Yöneticisi

Page 3: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

ii

Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde

elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu

çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

________________________________________

Sevilay ÜNAL

Page 4: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

iii

ÖZET

BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE

OSMANLI/TÜRK ALGISI

Ünal, Sevilay

T.C. BAŞBAKANLIK

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı

Uzman Tezi

Tez Yöneticisi: Doç. Dr. Necmettin Alkan

Balkanların dinamik ontolojisi yoğunlukla onbeşinci yüzyıldan başlamak

üzere günümüze değin, pek çok seyyah, tarihçi ve araştırmacının ilgisini çekmiştir.

1400’lerin ortalarından itibaren Avrupalı tarihçilerin geçerken uğradıkları

topraklarda yaşayan halklara dair yazdıkları gezi edebiyatı eserlerinde başlayan

“Balkan tanımlamaları”, zaman içindeki bazı algısal sapmalarla nitelik değiştirse de,

çok da fazla değişim ve dönüşüme uğramadan günümüze kadar devam etmiştir.

Balkanlara dair bu tanım, algı ve zaman içinde oluşan stereotip ve imgeler, beş yüz

yıl kadar birlikte yaşadığı Osmanlı mirasından çok şey taşımaktadır. Öyle ki,

Balkanlara dair herhangi bir çalışmanın Osmanlı mirasından söz edilmeden

yapılması imkânsız gibidir. Balkanlar bölgesinin bir Osmanlı mirası olduğuna dair en

ufak bir şüphe barındırmayan son dönem ciddi tarih çalışmaları, bölgenin başta

Osmanlı’ya, sonra da kendine dair algı ve önyargıların büyük ölçüde, on beşinci

yüzyıl Avrupa gezginlerinin yazdıklarıyla şekillenen ve zamanla donuklaşan

söylemlerin eseri olduğunu ima ederler. Daima olumsuz anlamlar taşıyan ve algılama

düzleminde devam eden Osmanlı’nın bıraktığı mirası, XIX. yüzyıldaki uluslaşma

sürecinin başlamasından itibaren bünyesinden atmaya çalışan Balkanlar, bu mirasa

karşı en son yıkıcı refleksini 1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek’te

Page 5: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

iv

göstermiştir. Söz konusu yıllar arasında yaşanan etnik gibi görünen dini çatışmalar

halkların birbirlerine, Osmanlı’ya, İslam’a ve Türklere karşı taşıdıkları algı ve

önyargıları gözler önüne sermiştir. Bu olumsuz ve yıkıcı algı ve önyargılar, medya,

popüler kültür ürünleri, gazete haberleri, dinsel söylemler, tarihyazımı ve ders

kitapları yoluyla kendini durmadan tazelemektedir. Elinizdeki bu çalışmanın amacı,

genelde Balkanlar, özelde de Bosna-Hersek okullarında okutulan tarih ders

kitaplarındaki bu tür söylemleri tespit etmektir.

Anahtar Kelimeler: Tarih Ders Kitapları, Miras, Algı, İmaj, Stereotip,

Osmanlı, Türk, Müslüman

Page 6: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

v

ABSTRACT

IMAGES OF THE OTTOMAN HISTORY AND OTTOMANS/TURKS IN THE

HISTORY TEXTBOOKS IN BOSNIA AND HERZEGOVINA

Ünal, Sevilay

Supervisor: Assist. Prof. Necmettin Alkan

Since the fifteenth century until today the definitions of the region by

European travelers have been maintained until today without much changes, even if

from time to time there were some perceptual deviations. All these definitions,

perceptions and stereotypes about Balkans, contain traces of the Ottoman legacy, it is

impossible to carry out any academic research on the Balkans without mentioning

this legacy. Since the fifteenth century until today the definitions of the region by

European travelers have been maintained until today without much changes, even if

from time to time there were some perceptual deviations. All these definitions,

perceptions and stereotypes about Balkans, contain traces of the Ottoman legacy.

Therefore, it is impossible to carry out any academic research on the Balkans without

mentioning this legacy. Recent serious historical studies that accept the importance

of the Ottoman legacy in the Balkans, imply that perceptions and stereotypes Balkan

peoples have in their minds concerning the Ottomans largely represent the discourses

constructed and frozen in those travelers’ works. Maintaining its struggle for getting

rid of the Ottoman legacy since the beginning of nation building process in the

nineteenth century, the Balkans showed its last destructive reflex between 1992-1995

in Bosnia-Herzegovina. The seemingly ethnic, but in fact religious conflicts brought

the perceptions and stereotypes that peoples have against each other, the Ottomans,

Islam and Turks to light. These negative and destructive perceptions and stereotypes

refresh themselves constantly by means of media, popular cultural products,

newspaper reports, religious discourses, historiography and textbooks. The main aim

of this research is to analyze this kind of stereotypes and discourses in the history

Page 7: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

vi

textbooks which are taught in the Balkans in general and in Bosnia-Herzegovina in

particular.

Keywords: History Textbooks, Legacy, Perception, Image, Stereotype,

Ottoman, Turk, Muslim

Page 8: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

vii

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET iii

ABSTRACT v

İÇİNDEKİLER vii

KISALTMALAR ix BİRİNCİ BÖLÜM 1

GİRİŞ 1

İKİNCİ BÖLÜM 4

BALKANLARIN OSMANLI MİRASI 4

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 18

İMAJLAR VE DERS KİTAPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN

İNCELENMESİ 18

3.1 Algılama, Stereotipleştirme ve Balkanların Ötekisi 20

3.1.2. Balkanların Dinsel Ötekisi 40

3.1.2.Tarih Ders Kitaplarının Ötekisi: Osmanlı, Müslüman ve Türk Algıları 58

3.2. Bosna-Hersek Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı, Türk ve Müslüman Algı ve Stereotipleri 62

3.2.1. 1389 Kosova Savaşı 67

3.2.2. BH’de İslamlaştırma 69

3.2.3. Diğer Cemaatlerin Statüsü ve Dini Tolerans 71

3.2.4.Devşirme 74

3.2.5. 1683 Büyük Viyana Savaşından Önce Ve Sonra Osmanlı Devleti 75

3.2.6. Sultan ve Yerel Elitler 76

3.2.7. Müslümanların ve Hıristiyanların Durumları ve Rolleri 78

3.2.8. Göçler ve Demografik Değişimler 79

3.2.9. İsyanlar ve Ayaklanmalar 81

3.2.10. Yerel Kültüre Osmanlıların Katkısı 83

3.2.11.Osmanlıların Ahlaki Niteliği 84

3.2.12. Görseller 86 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 88

SONUÇ, DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER 88

KAYNAKÇA 94

Page 9: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

viii

Kitaplar 94

Makaleler 97

Tarih Ders Kitapları 99 EKLER 100

Page 10: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

ix

KISALTMALAR

Kısaltmalar Açıklama

AGİK Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi

BH Bosna-Hersek

CDRSEE The Centre for Democracy and Reconciliation in Southeast

Europe

İDEDK İslam Din Eğitim Ders Kitapları

KDEDK Katolik Din Eğitimi Ders Kitapları

ODEDK Ortodoks Din Eğitimi Ders Kitapları

SOK Sırp Ortodoks Kilisesi

TDKS Türk Dil Kurumu Sözlüğü

Page 11: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

1

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

Genelde Balkanlarda, özelde ise Bosna-Hersek ders kitaplarındaki Osmanlı,

Türk ve Müslüman algı ve stereotiplerinin izini sürmeyi amaçlayan bu çalışma iki

önemli tespit üzerine kuruludur: Bunlardan birincisi, Balkanlarda Osmanlı’ya ilişkin

olumsuz algı ve stereotipler büyük ölçüde, XV. yüzyılda başlayan ve XVIII. yüzyılda

doruğa ulaşan Avrupa gezi edebiyatında sunulan bakış açısı ve tanımlamalardan

oluşmuştur. Halil İnalcık’ın ifadesiyle, “kendisini İslam’a karşı savunan Hıristiyanlık

nosyonundan beslenen” ve 1878 Berlin Kongresi’yle Balkanlar’ı ateşleyen

Avrupa’nın modernizasyon sürecinin milliyetçilik akımlarının ürettiği olumsuz Doğu

ve Osmanlı imajlarından etkilenerek ortaya çıkmıştır.

İkincisi ise, temelde Antik Yunan, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı siyasal,

yönetsel, kültürel ve sosyal sistemlerinin bir karışımı olarak adlandırabileceğimiz

Balkanların, tarihindeki en uzun siyasal birliği kurmuş olan 500 yıllık Osmanlı

döneminin bir mirası olduğudur. Büyük ölçüde, Kemal Karpat, Halil İnalcık ve

Maria Todorova’nın temsil ettiği bakış açısını takip eden elinizdeki bu çalışma,

Balkanların Osmanlı döneminde yalnızca yeni bir ad -Balkanlar- almakla kalmadığı,

büyük ölçüde bugünkü stereotipleri oluşturanların ya Osmanlı ögeleri ya da böyle

algılanan gerçekler olduğu kabulüne dayanmaktadır.

Bulgar akademisyen Maria Todorova, Balkanların ciddi ve karmaşık bir

incelemeyi hak eden sürekli ve derin değişimlerden oluşan güçlü bir ontolojisi

olduğunu söyler. Güçlü bir çatışma miti etrafında şekillenen ve durmadan “öteki”ler

üreten bu ontoloji, hayatın her alanında kendini sürekli olarak yeniden ve yeniden

inşa eder. Bu inşa faaliyetinin değişmeyen temel çıkış noktasını ise, Osmanlı

geçmişinin değişen algılamaları oluşturur. “Osmanlı zulmü” stereotipi etrafında

konumlandırılan bu algılar, tarih yazımı eserleri, edebiyat ürünleri, ders kitapları,

Page 12: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

2

gazetecilerin yazdıkları, sanat eserleri ve dini anlatımlar gibi ürünlerle nüfusun

değişik kesimlerine aktarılır ve yaygınlaştırılır.

Yüzyılımızın hâkim kanaat ve algı oluşturucu aracı olan kitle iletişimini

saymazsak, Balkanlar milli kimliğinin inşasında her zaman özel ve ayrıcalıklı bir

yere sahip olan dini algılar ve söylemler, dolayısıyla öğrenileni gerçekliğe atfetme

potansiyelini içinde barındıran edebiyat eserleri ve her zaman siyasi kullanımın bir

öznesi olan ders kitapları aracılığıyla kollektifleştirilen ve dondurulan bu algıların

analizini yapmak şüphesiz çok kolay bir girişim değil. Kaldı ki, bu konuda henüz

sistematik bir çalışma da yapılmış değil.

“Osmanlı zulmü” klişesi etrafında şekillendirilmiş milliyetçi söylemlerin

Balkanlarda silahlı çatışmalara dönüşmesinde ders kitaplarının rolü üzerine

1990’ların sonunda başlatılmış ve devam eden çalışmalar mevcut. Bu çalışma, ders

kitabı incelemeleri kapsamında yürütülen projelerin sonucunda ulaşılan tespit ve

değerlendirmelerden büyük ölçüde faydalanırken; bir yönüyle de kendini, bu

çalışmaların okuyucuya ulaşmasında bir aracı olarak görmektedir.

Çalışmanın temel amacı, Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarında

Osmanlı, Türk ve Müslüman algısının nasıl olduğunun tespit edilmesidir. Bu

çalışmada, söz konusu tarih kitaplarında kullanılan Osmanlı, Türk ve Türkiye’ye

ilişkin stereotipik söylemlerin nasıl kurgulandığı, bu kurgunun hangi amaçla, ne

şekilde kullanıldığı üzerinde durulmaktadır. Ayrıca bu söylemlerin ülkede yaşayan

hâkim üç etnik grubun (Boşnak, Hırvat, Sırp) ilişkilerini nasıl etkilediği ele

alınmaktadır.

“Balkanların Osmanlı Mirası” adını taşıyan birinci bölümde, tarihçi ve bilim

adamlarının çalışmalarından yola çıkılarak, bölgenin neden bir Osmanlı mirası olarak

algılanması gerektiğine dair tarihsel bir arkaplan sunulmaya gayret edilmektedir.

“Tarihyazımı, Algılar, Stereotipler ve “Öteki” başlıklı ikinci bölümde,

Osmanlı ile ilgili tarih yazım çalışmalarının genel niteliklerine dair tespitlere yer

verildikten sonra, Osmanlı’ya dair algılama alanına geçen mirasın üzerinde

Page 13: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

3

durulmaktadır. Bu miras nedir? Nasıl ve kimler tarafından üretilmiştir? Ne tür

stereotipler ve “öteki” algısı yaratmıştır ve yaratmaktadır? Bu sorulara bulunan

cevaplar, aynı zamanda, çalışmanın temel ön kabulünü destekler nitelikte veriler

sağlamaktadır. Bu önkabul ise şu şekildedir: Balkanlarda Osmanlı’ya ilişkin olumsuz

algıların ve stereotiplerin tek başına olmasa da, büyük ölçüde Avrupa bakış açısından

etkilenerek oluştuğudur.

Osmanlı’ya dair stereotiplerin hangileri dini içeriğe sahiptir ve dini alanlarda,

hangileri tarih yazımında ve ders kitaplarında üretilmiştir sorusu da bu bölümde ele

alınmaktadır.

“İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilişkinin incelenmesi” başlığı altındaki

üçüncü bölümde, imge, imaj, algı ve stereotip kavramları tanımlandıktan sonra

Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarındaki Osmanlı, Türk ve Müslüman algı

ve stereotiplerinin etraflı bir analizine yer verilmektedir.

Bosna-Hersek’teki tarih ders kitaplarıyla ilgili temel kaynak olarak

Saraybosna Devlet Üniversitesi’nde Profesör Ahmet Alibašić’in “Bosna Hersek Ders

Kitaplarında Osmanlı, Müslüman ve Türk İmajı” adlı çalışması kullanılmıştır. Aynı

şekilde, ders kitaplarının analizinde de büyük ölçüde bu çalışmanın sunduğu

kategoriler ve tespitler takip edilmiştir. Bu çalışma kapsamında incelen en eskisi

2001 ve en yenisi ise 2005 yılında yazılan ve BH ilkokullarında okutulan tarih ders

kitaplarına ek olarak 2003, 2007, 2010 ve 2011 yıllarında yazılmış ve sadece Sırp

okullarında okutulmakta olan tarih ders kitapları incelenmiştir.

“Sonuç ve Öneriler Bölümü”nde ise, bu çalışmada ulaşılan bilgi ve tespitler

sistematize edilmekte ve nihai olarak bazı önerilerde bulunulmaktadır.

Page 14: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

4

İKİNCİ BÖLÜM

BALKANLARIN OSMANLI MİRASI

Balkan tarihiyle ilgilenen akademik çalışmalarda bir gelenek halini almış olan

Balkan kelimesinin ne anlama geldiğinin açıklamasıyla başlamak, “Balkan” ismini

bölgeye veren Osmanlı’nın Balkanlardaki mirasının izini sürmeye çalışan bu bölüm

için anlamlı olacaktır.

Bir coğrafi terim olarak Balkan "sıradağ" ya da "dağlık" anlamındadır. Balkan terimi,

ağaçlarla kaplı dağlar silsilesi anlamına gelen Türkçe bir terimdir. Balkan yarımadası ile

kuzeydeki Karpatlar’ı birbirinden ayıran dağ silsileleri, Balkan halkları arasında sınır

oluşturucu niteliktedir. Bölgenin doğal bir merkezi yok gibidir. (Jelavich:2009, 1)

XIX. yüzyılın başlarına kadar Balkan yarımadası’nın bir ismi yoktur. Bir

Alman coğrafyacı, 1808 yılında bölgeye Haemus Yarımadası adını verir, ama daha

sonra bölgenin yöredeki en önemli dağ sırasının ismiyle anılması pratiğine uyarak,

Balkan Yarımadası olarak değiştirir. Aslında Türkçe’de bir cins isim olan balkan

kelimesi bu spesifik dağ sırasının adı olduğu varsayılarak, daha önce Osmanlı

Avrupası ya da Avrupa’daki Türkiye olarak bilinen bölgede ortaya çıkan yeni

devletlere kısa yollu bir ad bulma amacıyla bölgeye dayatılır. (Jezernik: 2006, 1)

Adını Osmanlı’dan bir miras alan Balkan yarımadasının ikinci dikkat çeken

özelliği, her bakımdan kendine mahsus özellikler gösteren beşeri coğrafyasıdır. Batı

ve güneye hâkim sarp dağlar toplumlararası irtibatı güçleştirdiği için her bölge

kendine has kültür, din ve dil gruplarının gelişmesine sahne olmuştur.

George Castellan, Balkan Tarihi adlı kitabının giriş bölümünde, bugün

Balkanlar için kullanılan kalıpları sıraladıktan -Asya ile Avrupa arasında bir “köprü”

veya “kavşak”, bir “halk salatası”, “karışım potası”, Avrupa’da bir “barut fıçısı”,

veya “düello alanı”- sonra şunları söyler: “Oldukça elverişli doğal koşullar (altın,

gümüş, bakır, petrol, demir, nikel gibi madenler ve muhteşem doğa) yarımadayı

insanlar için çekici hale getirmiştir.” (Castellan: 1995, 2) Bölge insanının

hoşlanmadığı kavramlar olan “kavşak, köprü, halk salatası karışım potası ve barut

Page 15: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

5

fıçısı” ile tanımlanan Balkanlar nasıl bir tarihi seyir geçirmiştir, kimlerin mirasını

taşımaktadır?

Maria Todorova, Balkanları Tahayyül Etmek adlı kitabında “Öyleyse

Balkanlar nedir?” diye sorar ve son derece öz bir sıralamayla, Balkanları

şekillendiren farklı tarihsel mirasları şöyle özetler:

Balkan mirası, şehir devletlerinin sahil şeridini kolonileştirdiği ve hinterlanda doğru yavaş

yavaş yayıldığı Antik Yunan dönemiyle başlar ve ardından Balkanların bir bölümünün

Makedonya hükümdarları idaresinde birleştiği kısa Helenistik dönem gelir; sonra da, bütün

yarımadanın Roma imparatorluğu topraklarına katıldığı ve ilk kez siyasal olarak birleştiği

Roma dönemi üzerinde durulur. Daha sonraki Bizans bin yılında gerçi yarımada siyasal olarak

parçalanmıştı, ama siyasal birlik değilse de, bir kültürel kendilik elde etmişti: İstanbul’dan

gelen Ortodoks versiyonuyla Hıristiyanlık yarımadaya yayılmış, Slavlar arasında Roma

hukuku yerleşmiş, Bizans edebiyat ve sanatının etkisi hissedilmiş, kısacası Bizans kültürel ve

siyasal modelleri taklit edilmişti. Dilbilimciler Balkan dil birliğinin başlangıcını bu döneme

yerleştirirler. Yarımadaya adını veren Osmanlı fethi, bölgenin yaşadığı en uzun siyasal birlik

dönemini başlatmıştır. Osmanlıların geri çekilişinin ardından gelen yüzyıl boyunca

yarımadanın yeni siyasal parçalanmasına tanık olundu, ama yeni ülkeler Balkanların sürekli

periferi statüsünde bulunduğu Avrupa’yla ekonomik, sosyal ve kültürel bütünleşme

dalgalarını yaşadı. Son yarım yüzyılda ise Soğuk Savaş hattı Balkanlar’ı bölmüştü, yarımada

ülkeleri iki ya da –Yugoslav deneyimine tarafsız statüsü tanınırsa- üç siyasal çerçeve içinde

işlev görmüştü. (Todorova: 2010, 325)

Antik Yunan mirası, Helenistik miras, Roma mirası, Bizans mirası, Osmanlı

mirası, Habsburg mirası, Rus (komünist) mirası ve günümüz Avrupa’sına entegre

olmaya çalışan Balkan ülkelerinin etkisi altına girdikleri Avrupa mirası. Kısaca

bugünkü Balkan coğrafyasını tarihi ve kültürel olarak oluşturan önemli miraslar

bunlardır.

Bu tarihsel miraslar dizisinde en önemlisinin Osmanlı mirası olduğunu,

bunun Bizans mirasını küçümsemek anlamına gelmediğini vurgulayarak söyleyen

Todorova’ya göre, “Balkanların Osmanlı mirası olduğunu söylemek abartma

olmayacaktır.” (Todorova: 2010, 325)

Balkanların bir Osmanlı mirası olduğunu güçlü bir biçimde ortaya koyan

tarihçilerden biri olan Kemal Karpat, Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kurulduğunu

Page 16: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

6

ve buradan aldığı güçle Anadolu’nun fethini tamamladığını ileri süren tarihçilerin

iddialarının geniş çapta doğru olduğunu söylerken, Osmanlı’nın gerçek anlamda bir

devlet haline gelmesi, güçlenmesi ve büyümesinin, 1360-1444’te Balkanların,

1453’te de İstanbul’un fethi ile gerçekleştiği düşünülürse, Balkanların Osmanlı ve

Türk tarihindeki öneminin kendiliğinden ortaya çıkacağını ifade eder. (Karpat; 2012,

7). O halde, bir Balkan imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, 500 yıla

yakın bir süre yönettiği ve varoluşunun temelini dayandırdığı topraklara pek çok

açıdan silinmesi kolay olmayan izler bırakmış olmaması, ardında zengin bir miras

bırakmamış olması mümkün müdür?

Farklı tarihçi ve araştırmacıların yazılarını derleyen ve Osmanlı’nın

hinterlandında bıraktığı izleri süren çalışması Osmanlı Mirası’nda, L. Carl Brown,

Osmanlı mirasının şimdiye kadar tarih disiplini tarafından ihmal edilmiş, eski

Osmanlı topraklarında yaşayan insanlar tarafından dahi reddedilmiş, ya da

istenmeyen yabancı bir hâkimiyet olarak temsil edilmiş olduğunu söyler. “Doğrusu,

böylesine ısrarlı bir biçimde görmezden gelinen ya da yanlış temsil edilen önemli bir

siyasal yapı bulmak zordur. Bu tavır yalnız Batı’da değil, Osmanlı mirasçısı

devletlerde de görülür”. ( Brown,2010, s.17)

Brown’a göre, bugün genellikle ya silinip atılması gereken kötü bir miras, ya

da olayların gerisinde kalan ve bugünün gerçekliğinden kopuk, geçmiş bir çağa ait

bir olgu olarak kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu, yönettiği bölgelerde insanların

davranış kalıplarını ve algılarını bile şekillendiren, politikadan, diplomasiye,

ekonomiden bürokrasiye, eğitimden dile ve dine kadar pek çok alanda derin bir miras

bırakmıştır. (Brown:2010, 18)

Todorova, Osmanlı’nın Balkan topraklarına miras olarak bıraktıklarından söz

ederken, günümüz Balkanlar stereotipinde hemen hemen her zaman bahsi geçenlerin

Osmanlı unsurları ya da Osmanlı olarak algılanan unsurlar olmasından yola çıkar. Bu

mirası sözde kurucu unsurlarına- dil, müzik, yemek, mimari, sanat, giysiler, idare

gelenekleri, siyasal kurumlar- bölmeye çalışan ve bunları genellikle “Doğu

unsurları” başlığıyla sınıflandırmaya çalışan yorumlara yazar pek itibar etmez.

(Todorova’ya göre bu yaklaşım, Osmanlı’yı, Hıristiyan Ortaçağ toplumlarına

Page 17: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

7

(Bizanslı, Bulgar, Sırp, vs.) dayatılan, dinsel, toplumsal ve kurumsal açıdan yabancı

bir unsur olarak tanımlar.) Bu tür çabalarla Balkanlarda Osmanlı mirasını aramayı

anlamsız bulan Todorova’ya göre, Balkanların kendisi bir Osmanlı mirasıdır.

(Todorova; 2010, 324)

Osmanlı’yı Balkan toplulukları için yabancı bir unsur olarak tanımlayan

yaklaşımın temel argümanlarından biri, imparatorlukta hiç bir zaman toplumsal bir

bütünleşmenin görülmemesi gerçeğidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun her şeyden önce

gayri müslimlerin tartışmasız biçimde geri planda kaldığı, katı bir dinsel hiyerarşiye

sahip bir İslam devleti olduğu tespitiyle, Todorova, bu argümana karşı çıkar. Evet,

imparatorlukta ortak bir Osmanlı toplumuna aidiyet duygusu bulunmadığı gibi,

kaynaşması asla mümkün olmayan ayrı gruplara aidiyet hissediliyordu. Yazara göre

bunun nedeni, Osmanlı’nın böyle bir bütünleşmeyi yaratma konusundaki

başarısızlığı değildi, XIX. yüzyıla kadar temelde milletler-üstü bir yapılanma olan

imparatorluğun böyle bir bütünleşmeyi zaten hedeflememiş olmasıydı. Güçlü

Ortaçağ unsurlara sahip bu imparatorlukta tek ortak kurum, bütün unsurları birbirine

bağlayan, ama bütünleştirmeyen güçlü bir bürokrasiydi. (Todorova; 2010, s.325)

Osmanlı mirasıyla yalnızca Türkiye Cumhuriyeti arasında organik bir bağ

kuran ve Balkan halklarıyla olan ilişkileri ayrı alanlar bakışaçısıyla açıklayan bu

miras yorumunun aksine, Osmanlı mirasını, Türk, İslam ve Bizans\Balkan

geleneklerinin karmaşık bir birleşimi olarak gören ikinci yorum ise organik bir

mirastan ve süreklilikten söz eder. Todorova, her iki yaklaşımın da açıklayabileceği

alanlardan söz ederek, her iki yorumun da Osmanlı dönemlerinden günümüze yan

yana var olmuş olduğunu söyler.

Osmanlı’nın Balkanlara bıraktığı mirası iki kategoriye ayırarak incelemeyi

tercih eden yazar, Osmanlı mirasını Balkan devletlerinin Osmanlı

İmparatorluğu’ndan resmen kopmasının ardından yaşanan tarihsel devamlılıkların

toplamı olarak inceleyen yaklaşımı benimser. Osmanlı mirasıyla ilgili temel sorunun,

süreklilik mi, kopuş mu olduğunu düşünen Todorova, eğer bir süreklilikse, olası

“nüfuz” alanları ya da süreklilikler nelerdir, diye sorar. (Todorova: 2010, 337)

Page 18: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

8

Süreklilik avına siyasal alanla başlayan tarihçi, Osmanlı Devleti’nin vilayet

sınırlarının XIV. ve XV. yüzyıldaki çeşitli Balkan prensliklerinin sınırlarına çok

benzer şekilde çizilmiş olduğunu ve yer adlarının korunmasıyla beraber bu durumun

Osmanlı öncesi dönemden belirgin ama değişmez olmayan bir sürekliliği devam

ettirdiğini söyler. Todorovo’ya göre, bu, yerel Balkan, İslam ve Türk bileşenlerinin

karmaşık ürünü olarak Osmanlı mirasının mükemmel bir örneğidir. Bazı yerlerde

Osmanlı vilayet sınırlarının daha sonra devlet sınırlarına dönüşmesinin örneği olarak

Belgrad Paşalığı’nın Sırp ulus-devletinin çekirdeğini oluşturmasını gösterir.

(Todorova: 2010, 338) Osmanlı’nın sınırlar anlamında Balkanlara bıraktığı bu

siyasal miras, bazı ülkelerde on yıllarca devam ederken, bazılarında yüzyıla yakın bir

süre etkili olmuştur. Bu konuda Halil İnalcık’ın, Osmanlı döneminde paşalık olan

şehirlerin daha sonra kurulan Balkan ulus devletlerinin başkentleri olduğu şeklinde

bir tespiti vardır. (Brown; 2010, 35)

Osmanlı’yla Balkan ülkelerinin en erken ve en derin kopuş alanlarından biri

olan kültürel alandaki kopuş elit kültüründe yaşanmış, bölgenin toplumsal

hiyerarşisindeki en üst düzeyleri işgal eden Bosnalı Müslümanlar ve popüler kültür

ve gündelik yaşam alanları hariç, Osmanlı kültürü mimari eserlerini bölgede

bırakarak kısa bir süre içinde tamamen yokolmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki en somut mirası ekonomik ve

toplumsal alanda olmuştur. Balkan toplumlarının hemen hepsinde doğrudan Osmanlı

mirası sayılabilecek üç temel ortak noktaya dikkat çeken Todorova, bunlardan

ilkinin, “merkeziyetçi devletten bağımsız bir biçimde gelişebilecek toprak sahibi bir

sınıfın engellenmesi nedeniyle “toprak sahipliğine dayanan bir soyluluğun

olmaması” olduğunu söyler. (Todorova; 2010, 342) İkinci karakteristik özellik ise

görece özgür bir köylülüğün varlığıdır ve bu durum, Todorova’ya göre, Balkanları

serfliğin ikinci doğuşu denen şeyden kurtarmıştır. (Todorova: 2010, 344) Todorova,

burada, daha sonra inceleyeceğimiz tarih ders kitaplarının Osmanlı’yla ilgili olumsuz

algılamalarının temel argümanlarından biri olan, köylülüğe dayanan tarımsal

ekonomi nedeniyle, Balkan ülkelerinin Avrupa’nın geçirdiği ekonomik gelişimi

yakalayamadıkları yönlü savların yanlışlığını ortaya koyar. Balkanlardaki tek istisna

Page 19: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

9

olan ve köylülerini ikinci serflikten korumayıp, güçlü bir toprak soyluluğunu

alıkoymuş, hatta kentleri belirli bir ölçüde idari ve siyasi otonomiye ulaşmış olan

Romanya’nın Avrupa kapitalist gelişmesinin periferisinde aynı şekilde geri kalmış

olmasını örnek olarak verir. (Todorova: 2010, 345) Balkan devletlerinde ortak olan

Osmanlı mirasının diğer unsurları olarak ise Todorova, aristokrasinin olmayışı,

burjuvazinin zayıf oluşu ve güçlü bir merkeziyetçi devletin varlığını gösterir. Bu

özellikler, bugün de Balkan ülkelerinin temel niteliklerini kazandıran miraslardır.

Halil İnalcık, Carl Brown’ın çalışması Osmanlı Mirası’na yaptığı katkıda,

Todorova’nın değinmiş olduğu küçük çiftçiye dayanan (çift-hane sistemi) özgül

tarımsal-toplumsal yapının bütün Osmanlı toplumsal-siyasal yapısı için hayati

önemine değinir. (Brown; 2010, 36) Bu sistemin, yeni uluslar döneminde yapılan

toprak reformu sırasında devrimci değişiklikler yapılmasına gerek bırakmadığının

altını çizer.

İnalcık’a göre de, Osmanlı hinterlandındaki diğer bölgelerde olduğu gibi,

Balkanlara dair bir tarih çalışmasının Osmanlılara gönderme yapmadan yapılması

doyurucu olamaz. (Brown; 2010, 33) Osmanlı’nın dağılmasıyla ortaya çıkan

devletlerin hepsi Osmanlı geçmişinin etkisini taşır: Bu ülkelerin başkentleri Osmanlı

mimarisinin ve şehirciliğinin sayısız örneğini sunar. Dilleri Türk dilinden alınmış

binlerce sözcük ve deyimi barındırır. Popüler kültürleri, mutfakları ve yaşam

tarzlarının yanı sıra halklarının genel davranış tarzı da, geçmişlerindeki Osmanlı

yüzyıllarının ipuçlarını verir.

Osmanlı’nın Balkanlara bıraktığı en büyük miraslardan biri Castellan’a göre,

bir eksikle cemaatçiliktir. Bu eksiklik, Osmanlı’nın bu cemaatçiliğin siyaset dışı ve

zararsız olmasını sağlayan koruyuculuğudur. Castellan, cemaatçilik-milliyetçilik

ortak yaşamının bir parçası olan etnik akrabalık unsurunun Osmanlı yönetimi

sırasında gelişip güçlendiğini söyler.

Hatta Ortodoks Hıristiyanlık dinsel bağları, halkın rejime karşı duyduğu ortak sürekli bir

tatminsizlik duygusu ile birbirine bağlanmış olmaları nedeniyle değil, aksine Osmanlıların

halk arasındaki dinsel bağları en önemli ayırım olarak düşünmesi ve yönetsel sistemi

Hıristiyan ya da Müslüman dinsel cemaatçiliğinin serbestçe gelişmesini sağlamak üzere

Page 20: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

10

oluşturması nedeniyle bölge Müslümanlarca yönetilirken güçlendi. Bu güçlü popüler

cemaatçilik günümüz Balkan yönetici gruplarının meşruiyet ve iktidarları için yaslandıkları

bir Osmanlı mirası olarak devam eder. (Castellan: 1995, 20-21)

Osmanlı mirasının toplumsal alanda en önemli etkisi olan demografi

konusuna gelecek olursak; yüzyıllarca süren uzun dönemli bir gelişme olmakla

kalmayıp etkileri bugün de sürmekte olan bu önemli miras, Balkan tarih yazımında

sıkça başvurulan “zorla İslamlaştırma” izahına karşı tarihsel gerçekleri ortaya koyma

bakımından elverişli bir geçiş imkânı sağlayacaktır.

Çoğu tarihçi, Balkanlardaki toplumların İslam’la ilk temasını Osmanlı

İmparatorluğu’nun bu bölgeleri ele geçirmesinden yaklaşık 3–4 asır önceye kadar

götürür. Araplar ve güney Slavlar ilk defa sekizinci yüzyılda karşı karşıya

gelmişlerdir. İlk tanışmanın ardından gerçek anlamda İslam’ın Balkanlarda

duyulmasını Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeye yönelik askeri seferleriyle

başlatırlar. Bu topraklarda yaşayan kavimlerin, özellikle Slavların, Osmanlı

Türklerinin gelişinden çok önce bu dinden haberdar oldukları, etkilendikleri ve

bazılarının bu dini kabul ettikleri söylenir.

Noel Malcolm da, Bosna’nın İslam’la tanışmasının XV. yüzyılda Türklerin

bölgeye girişinden önce olduğunu söyler. “IX. yüzyılda Girit, Sicilya, İtalya ve

İspanya’da Arapların İslami bir yönetim kurması sonucu Müslüman tüccar ve

denizciler Dalmaçya kıyılarına inmiş olmalı.” (Malcolm: 2002, 51)

Yazar, 1468 tarihli Osmanlı defterlerinden Bosna’da İslam’a geçişleri takip

eder: Defter kayıtları, İslamlaşma sürecinin Osmanlı işgalinden sonraki bir kaç yıl

içinde doğu ve orta Bosna bölgesinde 37.125 kişinin Hıristiyan, 332 kişinin ise

Müslüman olduğunu yazar. Defterleri ilk inceleyen Nedim Filipoviç, İslamlaşma’nın

Hersek bölgesinde, 1440’lardan beri Türklerin elinde olan Saraybosna civarından

daha yavaş yürüdüğünü tespit eder. 1485 yılına ait bir defterin incelenmesi sürecin

dikkate değer ölçüde hızlandığını gösterir. 30.552 Hıristiyan aile, 2491 Hıristiyan

bekâr veya dul ve 4134 Müslüman aile ve 1064 Müslüman bekâr. 1520 yılına ait bir

defterde ise rakamlar şöyledir: 98.095 Hıristiyan, 84.675 Müslüman. Bu dönemde

Page 21: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

11

ülkeye dışarıdan Müslüman nüfus akışı olmadığı bilindiğine göre, bu rakam

tamamen Bosnalı Hıristiyanların İslam’a dönüşünü ifade eder. (Malcolm: 2002, 53)

İslamlaşma süreci Hersek bölgesinde daha yavaş ilerler. 1509 yılında

Hersek’te yaşayan bir Ortodoks keşiş pek çok Ortodoks’un gönüllü olarak İslam’ı

kabul ettiğini yazar. Kuzey ve kuzeydoğu Bosna bölgeleri Macaristan tarafından

işgal edildikçe İslamlaşma süreci yavaşlar. 1520’de fetih tamamlanınca İslamlaşma

süreci biraz daha hızlanır. Fransisken tarihçi Baba Mandiç, 1516-24 tarihleri arasında

ilk defa İslam’ı kabul etmeleri için Katoliklere baskı uygulandığını yazarken, Adem

Hanziç, bu iddiaya katılmaz ve bu tarihlerde bölgeden bir Katolik göçü olduğunu ve

Katolik Kiliselerine uzak yerleşim yerlerindeki Katoliklerin İslam’ı daha kolay kabul

ettiklerini ifade eder. (Malcolm: 2002, 53) İslam’ı kabul konusunda en çok direnen

yerlerden biri nüfusun çoğunluğunu Katolik Almanların ve Ragusanların oluşturduğu

Srebrenica’dır. Şehirler kırsal bölgelerden daha kolay ve çabuk İslam’a geçiş yapar.

XVI. yüzyıl sonları ve XVII. yüzyıl başlarında Bosna nüfusunun büyük bir

çoğunluğu Müslüman olmuştur. Malcolm, 150 yıl süren bu sürece bakılarak ve tüm

bu verilerden yola çıkılarak Bosna’nın Müslümanlaştırılmasıyla ilgili üretilen

mitlerin reddedilmesi gerektiğini söyler. Çünkü süreç çok yavaş ilerlemiş ve bir kaç

nesil gerektirmiştir. Diğer taraftan, Bosna’ya dışarıdan Müslüman nüfus getirildiğine

dair yazılanların da gözardı edilmemesi gerektiğini de ekler. (Malcolm: 2002, 54)

Malcolm, son derece haklı olarak, “Neden İslam’ı kabul ettiğini

sorabileceğimiz birileri olmadığına göre, Katolik keşişin insanların gönüllü bir

şekilde İslam’a geçtikleri şeklindeki ifadesinden yola çıkarak yorumlar yapmak

zorundayız.” der. Diğer taraftan, defterler, İslam’ı kabul etmeyen Hıristiyanlarla ilgili

hiç de rahatsız olmayan bir muamelenin olduğunu gösterir. İnsanlar Müslüman olup

İslami isimler aldıktan sonra bile Hıristiyan aileleriyle beraber yaşamaları normal

karşılanır. İlk defterlerde “Ferhad, Ivan’ın oğlu, Hasan, Mihailo’nun oğlu” şeklinde

pek çok ibare bulunduğunu belirten Malcolm, daha sonra bu isimlerin soyisim olarak

devam ettirildiğini belirtir. Baba Müslüman olsa dahi kendi yerel dillerindeki isimler

soyisim olarak alınır: “Hasanoviç, Sulejmanoviç gibi” (Malcolm: 2002, 55)

Page 22: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

12

Osmanlı, Bosna’yı fethettiği sırada ülke topraklarında var olan iki ayrı

kiliseden Ortodoks Kilisesi’ni Avusturya ordusunun kilisesi olan Katolik Kilisesi’ne

tercih eder. Osmanlı fetihleri sırasında tüm Bosna bölgesinde Osmanlı’ya direnecek

bir Ortodoks nüfusun olmaması bu tercihin bir nedeni olabilir. “Esasında Osmanlı,

Ortodoks Kilisesi’ni bir kurum olarak kabul eder ve Ortodoks nüfusun tüm Bosna’ya

yayılması Osmanlı politikalarının bir sonucudur. Diğer taraftan, faaliyetlerine devam

etmesine izin verilmesine rağmen, Osmanlı, Katolik Kilisesi’ne şüpheyle

bakmaktadır.” (Malcolm: 2002, 55)

Malcolm, Bosna’daki İslamlaşma süreciyle ilgili, Bogomil olarak kabul

edilen Bosna Kilisesi’nin tüm üyelerinin, İslam’ın özellikle tasavvuf yorumunu kendi

inançlarına çok yakın bularak toplu halde İslam’a geçtikleri şeklindeki teoriyi fazla

popüler bulur. O’na göre, Bogomil Kilisesi daha Türk fetihleri başlamadan önce

geçersiz hale gelmiştir. Dolayısıyla, özellikle Müslüman tarihçilerin çok itibar

ettikleri bu teori geçerli gibi görünmmektedir. (Malcolm: 1995, 57) Castellan da aynı

fikirdedir; Bogomillerin Bosna’daki İslamlaşmaya katkılarıyla ilgili tarihçiler

arasında sert tartışmalar yaşandığını ifade eden tarihçi, erken dönemlerden birincil

kaynak niteliğinde yeterince belge olmadığı için birçok şeyin modern tarihçilerin

hayal güçlerine kaldığını söyler. (Castellan; 2002, 285)

Osmanlı fetihleri başladığı sırada Bosna’nın bazı bölgelerinde (Hersek’te ve

Doğu Bosna’nın Sırbistan sınırlarında) rekabet içinde olan ve hiç bir zaman devlet

tarafından desteklenmeyen çoğu yerleşim yerlerinden bir hayli uzakta bulunan farklı

kiliseler (Bosna’da Bosna Kilisesi ve Katolik Kilisesi bulunuyordu.) Bosna’da

İslam’ın başarılı olmasını yeterince açıklamaktadır:

Hıristiyanlığın, Bosna’nın birçok bölgesinde Kilise örgütlenmesine sahip olmadığını

düşünürsek, İslam’a geçiş psikolojisini daha iyi bir şekilde anlayabiliriz. Kaldı ki, halk

Hıristiyanlığından halk İslamına geçmek gündelik hayat pratiklerinde ve alışkanlıklarda çok

fazla bir değişiklik gerektirmiyor ve geçişler yumuşak bir biçimde yaşanıyordu. Öte yandan,

muska taşımak, nazar boncuğu takmak gibi çok benzer pagan uygulamaların olması da bu

geçişi kolaylaştıran unsurlardan bazıları olmuştur. (Malcolm: 2002, 59)

Page 23: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

13

Bosna’da İslamlaşma süreciyle ilgili hala inanılan ve 1930’lu yıllarda

tarihçiler tarafından çürütülen yanlış teorilerden biri de, Türklerin Bosna’yı

fethettikleri zaman, Hıristiyan soylularının tamamının, mülklerini koruyabilmek

amacıyla İslam’a geçtikleri şeklindedir. Bu teoriye göre, Hıristiyan soyluları

topraklarını başka türlü koruyamayacakları için İslam’ı kabul etmişlerdi. Mülklerini

ve zenginliklerini garanti altına alan bu yeni inanç, onları her türlü vergiden

kurtarıyor, çalışmadan ve çaba harcamadan büyük lordlar gibi yaşama uğruna her

türlü “kötülük ve ahlaksızlığa bulaşma” yetkisi veriyordu. 1851 yılında Slav

milliyetçisi Ivan Franjo Jukiç tarafından “Slavoljub Boşnjak” takma adıyla yazılan

Bosna tarihi kitabında ileri sürülen bu teoriyi 1930’larda tarihçi Vaso Çubriloviç,

Bosnalı toprak sahiplerinin az bir kısmının sipahi olarak mülklerini elinde tuttuğunu,

ama aslında böyle yapmak için Müslüman olmak zorunda olmadıklarını yazarak

çürütmüştür. (Malcolm: 2002,63) Kaldı ki, tımar mülküne dönüştürülmüş toprağın

sahibi bir soylu, Osmanlı tımar sistemine göre yılın büyük bir kısmını asker olarak

aktif hizmetlerde geçirmek zorundaydı. Ancak, ne yazık ki, hiç bir sosyal gerçekliğe

sahip olmayan bu teori de, İslamlaşma süreciyle ilgili benzer birçok teoriyle beraber

Balkanlar tarih yazımında ve okullarda okutulan ders kitaplarında başköşeyi

almaktadır.

Malcolm, Bosna halkının ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirmek için

İslam’ı kabul ettikleri şeklindeki genel düşünceyi, fazlasıyla genel bularak

reddetmenin güç olduğunu söyler. Fakat bu ekonomik motivasyonun

gayrimüslimlere uygulanan vergiler olan cizye ve haraçtan kaçmak gibi tek bir

konuya indirgenemeyeceğini ifade eder. Devamında şunlar belirtmektedir:

Özellikle savaş zamanlarında vergi yükünün Müslümanlara kadar genişletilebildiğini

düşünülürse, vergiden kaçmak için İslam’ı kabul etmek gibi bir açıklama kabul edilemez

görünüyor. Kaldı ki, Müslümanların da ödemesi gereken zekâtları vardı. Üstelik Müslümanlar

savaş zamanında ya şehir milislerine ya da sipahilere katılmak üzere askere

çağrılabiliyorlardı, ama Hıristiyanların böyle bir zorunluluğu yoktu.(Malcolm: 2002, 65)

Halkın zengin olmak için İslam’ı kabul ettiği teorisini de eleştiren Malcolm,

Hıristiyanlığı hiç bir zaman terketmemiş çok sayıda Yunanlı, Ulah ve Ermeni

tüccarları örnek gösterir. (Malcolm: 2002, 66)

Page 24: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

14

Kölelik ve Müslüman şehirlerin büyüklüğü gibi faktörler de İslam’ın

Bosna’da hızla yayılmasını etkileyen faktörlerden ikisi olmuştur. Savaş

meydanlarında ele geçirilen ve sadece düşman askerlerinden oluşmayıp, yerel halkın

da içinde bulunduğu köleler arasında Müslüman olanların özgür bırakılması da

Bosna’da İslamlaşma sürecine önemli bir sayı sağlamıştır. “Örneğin, 1494’te

Hırvatistan’dan 7000, 1526 yılında ise Macaristan ve Slovenya’dan 200.000 köle

getirilmişti. 1528’de bu şekilde Müslüman olup özgürleşen köleler Saraybosna

nüfusunun %8’ini oluşturuyordu.”(Malcolm: 2002, 66)

Bosna’nın İslamlaşmasında rol oynayan faktörlerden biri de, Bosna sınırları

dışında yaşayan önceden Müslüman olmuş Slavların ülkeye yerleşmesi oldu. İlk

yıllarda Sırbistan, Makedonya ve Bulgaristan’dan Müslüman olmuş Slav sipahiler

Bosna’ya yerleştikleri gibi, XVII. yüzyılın sonlarında Osmanlı’nın Dalmaçya,

Hırvatistan, Slovenya ve Macaristan’dan çekilmesiyle beraber, bu ülkelerden

Bosna’ya çok sayıda Müslüman göçü yaşanmıştır. (Malcolm: 2002, 69)

Kitleler halinde din değiştirme olgusunun tarihçilerin muhayyilelerinin bir

ürünü olduğuna inanan tarihçilerden biri olan Castellan, dini ideolojiler üzerine

kurulmuş da olsa Osmanlı istilalarının din değişikliğini beraberinde getirmediğini,

“mezhep sapkınlığıyla kemirilmiş” Bosna dışında böyle bir olguya rastlanmadığını

ifade eder. “Ancak çok sonraları, XVII. yüzyılda Arnavutluk, Makedonya ve

Bulgaristan’da birçok karmaşık değişimler sonucunda Müslüman toplumların

geliştiği gözlemlenmektedir. Dobruca, Makedonya ve Kuzey Bulgaristan’a

yerleştrilen Doğu Trakya’nın eski çekirdek yapısını oluşturmuş Anadolu kolonileri

olan bu Türkler, Müslümandılar.” Ancak, aynı zamanda, şu ya da bu nedenle,

gönüllü din değiştirmeler de oluyordu; örneğin, Rodoplu Pomaklar, Makedonyalı

Slavlar, Kosovalı Arnavutlar, gezginler tarafından Türk olarak kabul edilmişti ve

“bağımsızlık savaşları” zamanında Hıristiyan halk bu Türk denilen nüfusu katliamlar

ve zorunlu göçlerle yok etmeye çalışmış, onlara karşı acımasız davranmışlardı.

(Castellan: 1995, 57-58). Bütün Müslümanların XIX. yüzyılda Türk olarak

tanımlanmasının yanı sıra, bölge Müslümanları söz konusu olduğu zaman etnik

Page 25: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

15

kimlikle dini kimliğin iç içe geçtiği, birbirinin yerine kullanılabildiği ve bu

kullanımın günümüzde hala devam ettiği bilinen bir gerçektir.

Fikret Adanır ve Suraiya Faroqhi, Osmanlı tarihyazımı çalışmalarıyla ilgili

derleme kitapları Osmanlı ve Balkanlar, Bir tarihyazımı tartışmasında, Bosna’daki

en erken dönem Müslüman varlığının askeri nitelikte olduğunu söylerler. Miloko

Filipovic’in, Fatih Sultan Mehmet’in Bosna’da 12.000 asker bıraktığına dair, Visoko

yakınlarından kaydettiği bir halk efsanesini aktarırlar. Askeri nitelikte bir İslam’ın

bölgede varlığı, Osmanlılar Bosna Seferleri’ni gerçekleştirdiklerinde, Balkan halkları

için İslam’ın tamamen yabancı bir öge olmamasına ve kabulünün de aynı nispette

kolaylaşmasına katkı sunması bakımından önemlidir. (Adanır, Faroqhi: 2011, 285)

Müslümanlığı seçenlerin aileleriyle birlikte yaşamaya devam ederken bazı

Müslüman erkeklerin eşlerinin Hıristiyan inançlarına sadık kalabilmesi gibi

esneklikler bu kabulü kolaylaştıran etkenler olmuştur. (Adanır, Faroqhi: 2011, 336)

Adanır ve Faroqhi de özellikle Boşnakların İslamlaşmasının nedenleri üzerine

dururlar ve Müslüman tarihçilerin memnuniyetle karşıladıkları argüman olan

Bogomilizmle İslam arasında geçişleri kolaylaştıracak yakınlık ve benzerliklerin

bulunduğu tezini incelemeye koyulurlar. 1940’lı yılların sonlarında Aleksander

Solovjev’in, birincil kaynaklardan yaptığı incelemelerle, XIII. ve XVI. yüzyıllar

arasında Bosna Kilisesi’nin Bogomil olduğu ve böylece Katolik ve Ortodoks

teolojisinin söz konusu olduğu yerde heretik olduğu ve bu heretizmin İslam’a geçişi

kolaylaştırdığı şeklindeki açıklamaları Müslümanların hoşlarına gider. Ancak çok

sayıda Balkan tarihçisi bu teze şiddetle karşı çıkan argümanlar ileri sürmüş ve

sonunda tarihçiler Bogomilizm kuramını büyük ölçüde terketmiştir. (Adanır,

Faroqhi: 2011, 335)

XIII. yüzyılın ikinci yarısında İslam’ı Balkanlara yaymak için çıkan Sarı

Saltuk gibi kolonizatör Türk derviş tarikatlarının bölgenin İslamlaşmasında oynadığı

rol konusunda önemli kanıtlar olduğunu söyleyen yazarlar, İslamlaşma sürecinde

derviş Şeyh Bedreddin’in hümanizmini yorumlayan Nedim Filipoviç’in, tüm dinlerin

eşit olduğunu savunan İslam mistisizminin, çeşitli inançlar ve kiliseler arasında

oturmuş sınırları sarsmasına yaptığı vurguyu aktarırlar. (Adanır, Faroqhi: 2011, 338)

Page 26: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

16

Osmanlı mirası üzerine yazan tarihçilerin birbiriyle çatışır nitelikte hem fikir

oldukları konu olan Osmanlı’nın Balkanlardaki demografi mirası, hem XIX. yüzyılın

siyasi ve toplumsal hareketlenmelerinde, hem de bölgede yaşanan son savaşlarda

sıkça gündeme gelen bir konu oldu. Bu demografik değişimde, Türk tarihçilerinin

iddia ettiği gibi, bölgeye Anadolu’dan yerleştirilen Müslümanların mı, yoksa Balkan

tarihçilerinin savunduğu gibi bölge halkının “zorla” Müslümanlaştırılmasının mı

daha büyük payı olduğu tartışmaları günümüzde de devam etmektedir. Todorova gibi

tarihçiler, Osmanlı’nın uyruğundaki gayri Müslim halkları, İslamı kabul etmeye

zorlamadığına inanır:

...İhtidalar Osmanlı fetihlerinin hemen ardından başlamış, XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir,

ama kritik dönem XVII. yüzyılda yaşanmıştır. Zorla din değiştirme örnekleri olmakla birlikte,

çoğunluk, hüsn-i tabirle gönüllü denen, zora dayalı olmayan din değiştirmeler kategorisine

girmektedir: Bu din değiştirmeler idari baskının değil, dolaylı ekonomik ve sosyal baskıların

sonucudur. Esas olarak ayrı bir sosyal yeniden kategorizasyona kavuşma arzusuyla yapılan

ihtidalar, sonunda bir tür bütünleşme olanağı yaratmıştır. (Todorova: 2010, 330)

Osmanlılarıın oluşturduğu siyasal sistemlerin dinsel azınlıkları Avrupa’ya

kıyasla çok daha fazla kabul ettiklerini ve onlara devlet içinde yükselme olanağı

tanıdığını söyleyen Todorova gibi tarihçiler, bu imparatorluğun Müslüman ve Türk

olmayan uyruklarının kültürel bütünlüğünü tehdit ettiğini söylemenin zorlama bir

yorum olacağını düşünür. Todorova’ya göre, Osmanlı millet sistemi sonraları ulus-

devletlere dönüşecek olan bu ön-ulusların varlıklarını sürdürmesini sağlamıştır.

Todorova’nın “devamlılık olarak Osmanlı mirası” adını verdiği sosyal,

kültürel, siyasal ve demografi alanındaki Osmanlı etkilerinin yanı sıra, geçmişe

yönelik algılamalarla geçmişin bilinçli veya bilinçsiz olarak yeniden kurulduğu,

devleti meşrulaştırma ve geçerli kimlik arayışlarının merkezinde duran “algılama

olarak Osmanlı mirası” dediği şey, muhtemelen farklı Balkan ülkelerinin egemen

söylemlerindeki en ortak ve benzer nitelik olarak ortaya çıkar. Bu nitelikteki bir

“Osmanlı mirası algılamaları, kuşaklar boyu, politikacıların yanı sıra tarihçiler,

yazarlar, şairler, gazeteciler ve öteki entelektüeller tarafından da biçimlendirilir ve

yeniden üretilir. (Todorova: 2010, 361)

Page 27: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

17

Aşağıdaki bölümde genel çerçevesi çizilen Eski Yugoslavya’dan ayrılan

devletlerin tarih ders kitaplarında Osmanlı/Türk/Müslüman algısı, Balkanlardaki bu

Osmanlı siyasi, iktisadi, dini ve kültürel miras üzerine inşa edilmiştir.

Page 28: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

18

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İMAJLAR VE DERS KİTAPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN

İNCELENMESİ

Tarihin kendisi ve tarih yazımı bir “inanç” alanıdır. Hele de birincil

kaynaklara ulaşamadığınız tarihsel dönemler hakkında yazıyorsanız, hayal gücünüzü

kullanmaya çok ihtiyacınız var demektir. Geçmişe atfedilen herhangi bir olayın öyle

olduğuna veya olmadığına inanmak veya inanmamak gibi bir serbestiye sahip

olursunuz ve hangisini kanıtlamaya karar verirseniz, onu kanıtlayacak yeterli belgeye

ulaşmanız hiç zor olmayacaktır. Aslında yapılan şey, geçmişi anlatmaktan çok,

geleceği kurgulamaktır. Bunu yapmak içinde tarihî bazı olaylar duruma göre

istenildiği gibi manipüle edilebilmekte; duruma göre farklı bir şekilde kurgulana

bilmektedir.

Halil İnalcık tarihyazımıyla ilgili bu olguya işaret ederek, tarih yazmanın

kaçınılmaz kaderini şöyle dile getirmektedir:

“Bir milletin veya devletin tarihi yazılırken dünya kamuoyunda yerleşmiş belli bir imaj,

dostluk ve düşmanlık, siyasi ideolojiler yeni kültür yönelişleri gerçeği saptırır, abartır veya

karalar. Bu kaçınılmaz bir alınyazısıdır. Osmanlı tarihi bu bakımdan en çok saptırılmış, tek

yanlı yazılmış bir tarihtir.” (İnalcık: 1999, 36)

Tek başına böylesine yanlış anlama ve algılamaların, saptırmaların, karalama

ve abartmaların “kaçınılmaz” alanı olan tarih yazımı, Balkanlar’ı ve Osmanlı’yı, hele

de “ Balkan bağlamında İslam’ı ele alma” söz konusu olduğu zaman, Adanır ve

Faroqhi’nin deyimiyle, “patlayıcı bir maddeyi, XX. yüzyılın sonunda Güneydoğu

Avrupa’yı şiddetli çatışmalara sürükleyen bir konuyu ele almak” anlamına gelir.

Adanır ve Faroqhi’nin Osmanlı tarih yazımı çalışmalarıyla ilgili derleme

kitapları Osmanlı ve Balkanlar: Bir Tarihyazımı Tartışması’nda, bu konunun

zorluğuyla ilgili şunları söyler:

Hem göç yoluyla hem de yerel halkın bir kesiminin din değiştirmesi yoluyla İslam’ın

Balkanlarda yayılmasını Balkan tarihçilerinin çoğu sakince kabul edip tarafsızca incelemeyi

Page 29: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

19

başaramadı. Balkanlardaki Müslüman topluluklar hakkında negatif stereotipler oluştu ve ders

kitapları-ama aynı zamanda akademik araştırmalar- yoluyla bu basitleştirici nosyonlar

kuşaktan kuşağa geçti. Bunun da ötesinde, bu stereotipler o kadar yaygındı ki, Hıristiyan veya

Hıristiyan sonrası Balkan nüfusunun çoğunun Müslüman komşularına karşı eylemde

bulunmaları için harekete geçmelerini kolaylaştırdılar. Bulgar bağlamında ilk olarak, 1985-89

yılları arasındaki utanç verici yeniden canlandırma hareketi akla gelir ve daha da yeni tarihli

olarak Bosna’daki savaşın dehşeti. “(Adanır, Faroqhi: 2011, 305-308)

Bununla alakalı ilginç bir anekdotu Halil İnalcık zikretmektedir. İnalcık, bir

Balkan tarihçisine “Siz Osmanlı hakkında olumlu hiçbir şey yazamazsınız, çünkü o

zaman devlete ve millete hıyanet sayılır.” dediği zaman aldığı karşılığın “Ama

gerçek o değil midir?” olduğunu- muhtemelen hayretler içinde- aktarır. (İnalcık;

1999, 36)

Todorova’ya ait “devamlılık olarak Osmanlı mirası” unsurlarından yukarıda

bahsedilmişti. Ona göre, demografi ve popüler kültür hariç, Balkan ülkelerinin

siyasal bağımsızlıklarının ardından neredeyse bütün alanlarda bu miras unsurlarından

kopuş gerçekleştirilmiş ve daha sonraki dönemlerde bu miras algılama alanına

geçmiştir. Tarih yazımı eserleri, ders kitapları, edebiyat ürünleri, gazetecilerin

yazdıkları ve sanat eserleri aracılığıyla tabi tutulan inşa eyleminin sonucunda

yaratılan algı ve stereotipler, bugünkü toplumsal düzenlemelerin yapılmasında

merkezi bir rol oynar, devletin meşrulaştırılmasında ve ulusal bir kimlik arayışında

son derece elverişli ve kullanışlı bir zemin sağlar. (Todorova: 2010, 361)

Osmanlı’ya dair algılama alanına geçen bu miras nedir? Nasıl ve kimler

tarafından üretilmiştir? Ne tür stereotipler ve “öteki” algısı yaratmıştır ve

yaratmaktadır? Çalışmamızın ağırlığını teşkil eden bu soruların cevapları öncelikle

genel olarak Balkan örneğinde özel olarak ise Bosna-Hersek örneğinde aranacaktır.

Page 30: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

20

3.1 Algılama, Stereotipleştirme ve Balkanların Ötekisi

İnsanoğlunu ‘etrafındaki dünyayı etiketlemeden ve bildik kalıplar içine sokup

kategorize etmeden” neden rahat edemediğinin cevabı henüz bulunamadı ve

mütevazı amacı genelde Balkanlarda, özelde de Bosna-Hersek’te Osmanlı’ya dair

stereotiplerin, imge ve algıların bu ülkelerde okutulan tarih ders kitaplarında izini

sürmek olan bu araştırmanın kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak, adlandırarak

kendine güvenli bir varoluş alanı oluşturma ve kendini dolayısıyla tanımlayabileceği

bir “öteki “ yaratma gibi köklü bir arzunun, bu çalışmanın açığa çıkarmayı

hedeflediği anlama ve adlandırma, tanıma ve tanımlama, kimlik oluşturma ve

“öteki”ni yaratma eylemlerinin en derininde yatan psikolojik süreçler olması

bakımından değinilmeyi hak etmektedir. Bu kapsamda, bu çalışma boyunca bize

eşlik edecek olan imge, imaj, algı ve stereotip kavramlarının ne anlama geldiklerine

kısaca değinmek faydalı olacaktır.

Latince imago kelimesinden türemiş olan imaj kavramı, etimolojik açıdan

görüntü, resim, inşa/kurgu ya da tasavvur anlamlarına gelir. İmaj kelimesinin

karşılığını imge olarak veren Türk Dil Kurumu Sözlüğü (TDKS), İmgeyi şöyle

tanımlamaktadır: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal, hülya,

genel görünüş, izlenim, imaj, duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince

yansıyan benzeri, hayal, duyularla algılanan, bir uyaran söz konusu olmaksızın

bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj. Sözlük, imge ile imajı eşanlamlı

sözcükler olarak vermektedir.

Bu çalışmada da imge eşittir imaj olarak kullanılmakta ve John Berger’in

Görme Biçimleri adlı kitabındaki imge tanımlamasına yakın bir anlam

kastedilmektedir. Berger’e göre, tüm imgeler insan yapısıdır ve “yeniden yaratılmış,

yeniden üretilmiş görünümlerdir.” İlk kez ortaya çıktığı yerden ve zamandan kopmuş

ve saklanmış bir görünüm ya da görünümler düzenidir. Her imgede bir görme biçimi

yatar. Sınırsız seçenekler arasından belli bir görünümü seçer ve saklarız. Her imgede

bir görme biçimi yatsa da bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz görme

biçimimize yakından bağlıdır. TDKS’nün tanımına geri dönersek; nesne ve olayların

bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte belirmesi, imgenin canlandırdığı şeyden

Page 31: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

21

daha kalıcı olduğu anlamına gelir. Berger’in deyimiyle, başlangıçta orada

bulunmayan şeyleri gözde canlandırmak amacıyla yapılan imgeler, zamanla o şeyin

yerine geçer. Zihinde canlandırma eylemi ise, aslında bir yeniden inşa eylemidir.

(Berger: 1988, 10)

Tek bir cümleyle ifade edecek olursak imaj kavramı, “belirli bir olaya,

olguya, bölgeye ilişkin yapılandırılmış ve genelleştirilmiş tasavvurlar, zihinsel

imgelerdir.” (Gökçe: 2011, 44)

Algı ise TDKS tarafından bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma,

idrak olarak tanımlanır. Kelimenin(Perception) İngilizce sözlüklerdeki karşılığı

anlama, anlayış, duyumsama, duyuş, farketme, feraset, his, idraktir. Bir çeşit zihinsel

yeti olarak tanımlanan algı kavramı, görme, duyma, dokunma gibi fizyolojik yetilerle

aynı anlamda kullanılır. Anlamlandırma veya inşa gibi zihinsel ve psikolojik yan

süreçler hesaba katılmaz. Bu çalışma ise, Berger’in sınırsız seçenekler arasından belli

bir görünümü seçip sakladığımız tespitinden hareketle, algı eylemlerimizin de şu ya

da bu biçimde tasarım ve inşa eylemiyle ilişki içinde bilinçli bir süreç olduğunu

varsaymaktadır.

Genelde olumsuz çağrışımlara sahip stereotip kavramına gelince; kelime,

katı, sıkı, sert anlamına gelen Yunanca stereos ve biçim, şekil, nitelik, model

anlamına gelen typos kelimelerinin birleşiminden oluşur. Teknik anlamını

basımcılıkta, matris kâğıdı kullanarak formaları, klişeleri ve metinleri çoğaltmaya

yarayan yöntem olarak veren TDKS, stereotip kavramını sosyal bir grubun içinde

olan ve içinde bulunduğu grubu en iyi temsil eden özellikleri taşıyan, örnek

gösterilebilecek kişi şeklinde tanımlamakta. Sıfat olarak ise basmakalıp düşünce

şeklinde bir tanımlama getirilir. Tureng’e göre stereotype fiili basmakalıp bir

kategoriye sokmak, kalıba sokmak, saptamak, tutturmak. İsim anlamı ise; şablon,

klişe, basmakalıp örnek.

Stereotip kavramını bilimsel literatüre kazandıran kişi olan Walter Lippman,

kelimeye, sözlüklerin verdiği olumlu anlamı atfetmez. Lippmann’a göre stereotipler,

tek taraflı, şematik, zihinlerdeki resimlerdir. (Gökçe: 2011, 47) Lippmann’ın

Page 32: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

22

tanımlamasındaki ‘tek taraflı’ ifadesi kavrama atfettiği olumsuz anlama dair yeterli

ipucu vermektedir.

Değişik sosyalbilimciler ve dilbilimciler tarafından tanımlanırken anlamsal

açıdan yeni boyutlar kazanan stereotip kavramının öne çıkan niteliklerinden biri,

gruplara yönelik değerlendirme ve yargılar olmasıdır. Toplumsal hafızada yerleşmiş,

basitleştirici, genelleştirici, değerlendirici nitelikteki hatalı düşüncelerdir. Genelde

deneyime dayanarak oluşmadığı ve dolayısıyla mantıklı bir çıkarıma dayanmadığı

düşünülmektedir. Normale ve beklentiye aykırı düşen tipik özellikler ile

ilişkilendirilir. Aşırı değer ve duygu yüklü tasavvurun sözlü ifadesidir. Öznel bir

düşünce biçimi olan stereotipik düşünce, genelde duygusal süreçlere dayanan

olumsuz düşüncedir. Bu nedenle de, sabit, katı ve değişime dirençlidir. Kişisel

deneyimden bağımsız olarak sosyal ortamlarda oluşan stereotipler, ağitim, aile,

medya aracılığıyla nesilden nesile aktarılırlar. (Gökçe: 2011, 48) Gerçeklerle çok az

örtüşürler veya hiç örtüşmezler. Abartı ve karikatürleştiricidirler. Bireysellikleri yok

sayar, genelleştirirler. (Türkler, Osmanlılar, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Zenciler,

Almanlar gibi.)

Genelde olumsuz değer yargıları içeren stereotiplerin yaygın kullanımda

olması, kavramın kendisine de olumsuz bir görünüm kazandırmaktadır. Halbuki

İskandinav kızları güzeldir yargısı bir stereotiptir ve olumlu bir anlama sahiptir. Bu

anlamda, bütün stereotiplerin olumsuz anlama sahip olduğunu söylemek, bir başka

stereotip oluşturmaktır.

Stereotip kavramının tüm anlamlarını süzgeçten geçiren Quasthoff, 1973

yılında şöyle bir tanım yapmıştır:

Stereotip, bir sosyal gruba ya da onun bir üyesine yönelik yaygın bir inancın sözel ifadesidir.

Mantıksal açıdan bir yargı niteliği taşıyan stereotip haksız, basitleştirilmiş ve genelleştirilmiş

şekilde duygusal değerlendirici eğilimle bir sosyal gruba ya da onun üyesi bireylere belirli

nitelikler atfetmektedir. (Gökçe: 2011, 49)

Basitleştirici, genelleştirici ve ötekileştirici doğasıyla stereotip,

ideolojik söylemlere eşi bulunmaz bir malzeme bunar. 1996 yılında yazdığı İdeoloji

Page 33: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

23

adlı kitabında Terry Eagleton, “İnsanların, birbirlerini, zaman zaman, tanrı ya da

böcek katına koymalarına yol açan şey ideolojidir.” der. Her iki durumda da,

kendimizin dışındaki varlık “ötekidir” (Eagleton: 1996, 14)

Avrupa’nın, XV. yüzyıldan itibaren gezginleri aracılığıyla Balkanları keşfini,

ardından icadını sonra da sınıflandırmasını anlatırken Todorova, haklı olarak,

“Etrafımızdaki dünyayı gruplandırdığımız kategorilerin inşa veya icat edilmiş” bir

nitelik taşıdığı “çevrede mevcut olmadıkları” açıktır.” der. (Todorova: 2010, 238)

Algılarken açıklık ve kesinliğe duyduğumuz ihtiyaçla, Bartlett’in deyimiyle

“şemalar”, Schutz’un “reçeteler”, Marleau-Ponty’nin “formlar” dediği örüntülere

başvururuz. Bu örüntüler, Eagleton’ın “ideoloji” olarak tanımladığı ve insanları

böcek ya da Tanrı katına koymamıza neden olan kendi “icat”larımızdır. Asla,

“kendisi” değildir, bir şeyin ya da kişinin zihinlerimizdeki tasvirleridir.

Keşif ve icat süreçlerinin birbirinden ayrılmaz niteliğine vurgu yapan

Todorova, önyargı ve kurgulardan bağımsız bir tasvir kategorisinin olmadığını şu

sözlerle dile getirir: “Özü itibariyle tasvir edici” hiç bir kategori olmadığını, tasvir

etmenin “bir anlam gezeneği (“locus”) belirlemek, bir bilgi nesnesi inşa etmek, tasvir

edici inşa edimiyle sınırlanacak bir bilgi üretmek” olduğunu hepimiz biliyoruz.”

(Todorova: 2010, 238)

Balkan halklarının hem kendilerine, hem 500 yıl birlikte yaşadıkları

Osmanlılara ve Türklere dair sahip oldukları algı, imaj ve stereotiplerin yaratım

sürecinde neler etkili olmuştur? “Avrupa, Balkanlar’ı ilk defa keşfederken, daha

doğrusu “inşa” ederken, bilgi üretme sürecinin dinamik akışkanlığından yararlanır;

daha sonra da biriktirdiği bu bilgileri kategorize edip etiketleyerek donuklaştırır.” Bu

katılık özlemi, “insanlık durumunun bir parçası”dır ve kesin çizgilere ve berrak

kavramlara kavuşma isteği” zamanla bize güven veren bir “muhafazakâr önyargılar

oluşturur.” (Todorova: 2010, 238) Bu muhafazakâr önyargılar, hem

adlandırmalarımızla kendimizi, hem de nihai amacı kendi kimlik inşamıza hizmet

etmek olan bilinçli ve bilinçsiz bir inşa süreci sonucu ürettiğimiz “öteki”ni

donuklaştırır. Bu süreçte işimizi en çok kolaylaştıran unsurlarsa “hazır” olarak

bulduğumuz stereotipler ve imajlarken, bizimle ilgili dolaşımda olan olumsuz

Page 34: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

24

imajları en yakınımızdaki komşumuza yansıtırız ve böylelikle onlardan sonsuza dek

kurtulduğumuza inanırız. Biz “onlar”dan farklıyızdır.

Sofya Üniversitesi akademisyenlerinden Maya Tzenova, Balkan halklarının

temel karakteristiklerini belirleme üzerine yaptığı çalışmasında, Balkanların

paradoksal genel niteliklerinden birinin, Balkan halkları arasındaki temel benzerliğin

onların “farklılığı” olduğunu söyler. Devamında; “Her bir millet kendini bu farklılığa

adamıştır, onu savunmanın bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırdır, bu bedel

yalnızca komşularına değil, müttefiklerine karşı savaş ilan etmek olsa da!” tespitinin

altını çizer.

Son dönemlerin müttefiklerinin silahlarını ortak düşmanlarından birbirlerine

çevirdikleri 1991-1995 Balkan savaşlarının bunun en iyi örneği olduğunu söyleyen

Tzenova, İkinci Balkan Savaşı olarak adlandırılan bu iç savaşların Batı literatürüne

balkanizasyon olarak girdiğini ve bu kavramın Balkan yarımadasının özel statüsünün

temellerinde yattığını tespit eder.

Tzenova’ya göre Bulgarlar, zihinlerinin derinlerinde kök salmış bir “kölelik”

nosyonuna sahiptir; Kölelik, köleleştirme ve köleler kavramları Bulgar tarih

kitaplarının hâlâ baş kavramlarıdır. Ta Ortaçağ’dan günümüze kadar kölelik,

köleleştirme ve kölelerle ilgili tasvirler canlılığını ve zenginliğini hep korumuştur.

Tzenova, buna örrnek olarak Ortaçağ Bulgar yazarı Gregory Tsamblak’a ait şu

cümleleri zikreder:

Kana susamış canavar onları ellerinden yakaladı ve kilisenin ortasında biçti, daha doğrusu,

günahlarından arındırdı, beyaz saçlı utanmaz, çocuklara bile acımayan canavar onların

boyunlarını bıçağının ucuna oyuncak yaptı. İşkenceci daha sonra onların ölü bedenlerini

gökyüzünün kuşlarına yiyecek olarak bıraktı. (http://www.de-

zorata.de/forum/index.php?topic=554.0)

Belki de bu cümlelerin yerine kullanılacak bir resim veya fotoğraf aynı etkiyi

yaratmayacak kadar silik kalabilir.

Balkan insanının psikopatolojisini anlamaya çalışan Tzenova, Âdela

Peeva’nın Bulgaristan’da yaptığı “Bu Şarkı Kimin” isimli bir belgesel çalışmadan

Page 35: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

25

bahseder. Çalışmaya konu olan şarkı, Bulgaristan’da Osmanlı’ya karşı Ilinden–

Preobrazhenie Ayaklanmasının marşı olarak bilinen bir Osmanlı aşk şarkısıdır:

Kâtibim. (“Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur”) Araştırmacı şaşırtıcı biçimde

şunu tespit eder; bu şarkı her bir Balkan ülkesinin yerel dilinde bulunmaktadır.

Böyle bir çalışmayı yürütmesinin arkasındaki güdü olarak her bir Balkan

halkının bu şarkıyı sahiplenirken başkalarının da olabileceğinin kabullenmekte

neden zorlandığını anlamak isteği olduğunu ifade eden Adela Peeva şunları söyler:

Bir şarkının halkları birleştirdiğini veya en azından nefreti körelttiğini görmeyi

arzulamıştım. Emindim ki, bizler, Balkan insanları son derece sevecen insanlarız, ancak

birbirinin haklarını tanımaya sıra geldiğinde tahminedilemez oluyoruz. Şunu farkettim ki,

nefretin kıvılcımları çok kolay parlatılabilir. Balkanlarda yaralar henüz iyileşmedi.

(http://www.de-zorata.de/forum/index.php?topic=554.0)

Tzenova’nın vurguladığı ve Balkan halklarının ortak karakteristiğini

oluşturan bu “biz farklıyız” algısı Balkan kimliğinin ayrılmaz bir unsuru

olarak neredeyse tüm Balkan ülkelerinde kendine özgü söylem ve pratikler

üretir. Todorova çalışmasında, Balkan halklarındaki bu ortak temayülü

vurgular: Balkanlı ve Ortodoks tek AB üyesi Yunanistan, batının Balkan

kavramına atfettiği olumsuz anlamları edilgin bir biçimde kabullenirken,

kendisinin Avrupalılığını saplantılı bir biçimde vurgular. Arnavutluk, Balkan

yarımadasının en eski ve en güzel ırkı olmakla, Ortaçağ’a kadar tüm Balkan

ülkelerini ele geçirmekle, milli bilinçlerinin komşularınınkinden çok daha

güçlü olmasıyla övünürken, Romanya kendine Orta Avrupa’yı bile değil, Batı

Avrupa’yı coğrafi tanımlama olarak yakıştırır. Bölgenin tek Latin halkları

olarak “öteki”lerden, “eşkıya, kaba, gaddar, kurnaz, acımasız, kara sakallı”

Balkanlılardan farklıdır. Yugoslavlar, soğuk savaş dönemi boyunca Doğu

Avrupa’yla özdeşleşmeyi gururlu bir tavırla reddederler ve ona tepeden

bakarlar. “Biz onlar gibi değiliz, biz başkayız.” Todorova, Yugoslavların

Balkanlara aidiyetlerini tamamen reddettiklerini, kendilerini bir Tuna veya

Adriyatik ülkesi olarak tanımladıklarını yazar. (Todorova: 2010, 115) Balkanlı

olmak varoluşlarının, öz-kimliklerinin karanlık yanıyken, Balkanlı olan hep

“öteki”lerdir.

Page 36: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

26

Avrupa’nın, Birinci Dünya Savaşı sonrası Balkan coğrafyasında

meydana gelen hareketlenmeleri ve küçük küçük devletçiklerin ortaya çıkışını

“balkanizasyon” olarak tanımladıktan ve sonra kavramın giderek daha da

olumsuz bir anlam kazanarak literatüre girmesinden edilgin bir şekilde

etkilenen Balkan halkları bu kavramın ima ettiği tüm anlamları üstüne giyer.

Hatta Balkanizasyon kavramını olumsuz bir anlam yükleyerek literatüre sokan

Batılı yazarların bile acımasızlıkla niteleyebileceği bir duyguyla Balkanlı

olmayı aşağılar. Romanya’lı yazar Eugene Ionesco, Balkanlı olmayı şu

sözlerle tanımlar:

Orijinal ve otantik bir Balkan kültürü gerçekten Avrupalı olamaz. Balkan ruhu ne

Avrupalıdır, ne de Asya’lı. Batı hümanizmiyle hiç bir ilişkisi yoktur. Orada tutkular

varlık gösterebilir, ama sevgi hayat bulamaz. İsimsiz bir nostalji kendini gösterebilir,

ama belli bir yüz kazanamaz, bireyselleşemez. İnce alay yoktur, hatta ironi yoktur,

yalnızca acımasız, kaba köylü şakaları vardır. Hepsinden önemlisi, Balkanlılar (les

Balkaniques) hayırseverlik nedir bilmezler. Dinleri, Katoliklerin ve Protestanların

duygusal, psikolojik ve entelektüel dininden o kadar köklü bir farklılık taşır ki, din

bile sayılamaz. Papazlar materyalist, pratik, sözcüğün Batılı anlamıyla ateisttir;

eşkiyadır onlar, satraptır, kara sakallı, kurnaz, acımasız, dünyevi yaratıklardır: Gerçek

“Traklar”...Demir Muhafızlar fenomeni geçici bir şey değildir, derinden derine

Balkan niteliği taşır, incelmemiş Balkan ruhunun zalimliğinin gerçek bir ifadesidir.

(Todorova: 2010, 105)

Todorova bu satırları, birçok şeyin yanısıra, “kötülüğün soyut bir

Balkanlılık’a yüklenerek dışsallaştırılması, içerdeki karanlık yan” olarak

yorumlar. (Todorova: 2010, 105)

Balkan halklarının kimliklerindeki “belirsizlik, muğlaklık”, ne doğulu,

ne batılı ya da hem doğulu, hem batılı olma karmaşası, gözlem noktasına göre

ilişkisel bir şekilde durmaksızın halklar tarafından birbirlerine mal edilir. Bir

Sloven için Sırp doğuludur, coğrafi açıdan Bosna batıda yer alsa da, Sırp için

Bosnalı bir doğuludur. Arnavutluk, Balkanların batısında yer almasına rağmen,

diğer Balkan halkları için Arnavutluk en doğulu ülkedir. Yunanistan, AB

içinde yer aldığı için Balkanlardaki komşuları için doğulu olmasa da Avrupa

Birliği doğulu bir ülkedir. Bütün Balkan halkları için ortak doğulu Türk’tür.

Page 37: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

27

Bu tür damgalamalar ve etiketlemeler, kimlik edinme çabası içindeki Balkan

halkları için hayati önemdedir. (Todorova: 2010, 126)

Bütün Balkan ülkeleri Doğulu olarak algılanmayı kesinlikle reddeder

ve kendilerini Batılı olmasa bile Doğulu olmayan ülkeler olarak kabul ederler.

Bu anlamda, Osmanlı doğudadır ve tamamyle doğuludur. Dolayısıyla, doğulu

Osmanlı kendilerine de Doğu’nun izlerini bir leke gibi bırakmıştır; bu leke

bazen bir tarihi eser, bazen bir kelime, bazen de bir insandır: Bu her ne olursa

olsun doğuya aittir, “öteki”dir ve yok edilmelidir.

Balkanlar’la ilgili yazan hemen herkesin vurgu yaptığı ortak Balkan

niteliklerinden olan geçiş, karmaşıklık, karışıklık ve müphemiyet durumu

neredeyse tüm Balkan halkları tarafından olumsuz olarak algılanır. (Tıpkı

Drina Köprüsü gibi, orada öylece durup edilgen bir şekilde yalnızca gelip

geçeni seyretmek ve onun kadar Osmanlı olmak.) Balkan halklarına göre,

“Köprüde olmak iyi bir durum değildir, kavşakta yaşanmayacağını herkes bilir,

bu geçici, belirsiz bir varoluş halidir, mekânsızlıktır.”

Balkan halklarını rahatsız eden bu “geçiş, köprü” olma tanımlaması da

Avrupalı seyyahların bölgeye bir hediyesidir. XIX. yüzyıl Balkanları üzerine

literatürün önemli kaynaklarından Cyprien Robert, başlangıçta büyük bir önem

atfettiği Slavlık rolünü, Asya ile Avrupa, hareketsizlik ile ilerleme, geçmiş ile

gelecek, var olanı koruma ile devrim arasında sürekli bir aracı olarak

yüceltirken, çok geçmeden, Balkanların arada kalmışlığına dair pek de olumlu

sayılmayacak değerlendirmeler yapmıştır. (Todorova: 2010, 173)

Balkan halklarının tamamında bulunan bu “Doğulu” olmayı kesinlikle

reddetme ve kendini ısrarla Avrupa coğrafi ve kültür havzasına ait olmakla

tanımlama psikopatolojisi, tamamıyle olmasa da, büyük ölçüde kökenlerini

Avrupalı bakış açısından alır. XVIII. yüzyıla kadar Balkanlılar, Avrupalılar

tarafından sosyal, siyasal, kültürel ve bireysel bir kendilik olarak görülmezler.

Batı Avrupalı gezginlerin gözünde Balkanlar sadece Osmanlı’ya giderken

geçilen topraklardır. Söz konusu dönemde Balkan halklarını ciddiye alan tek

Page 38: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

28

Avrupa ülkesi, muhtemelen coğrafi yakınlık ve “uygarlaştırma misyonunu

kendine biçmesi” gibi nedenlerle Balkan ülkelerini soyut değil somut birer

varlık olarak algılayan İtalya’dır. (Todorova: 2010, 145)

Gezgin edebiyatı sayesinde Balkanlar bölgesini, Balkan insanını,

Osmanlı’yı ve İslam’ı keşfeden Batı Avrupa, başlangıçta hayranlıkla

bahsettikleri ve iktidarı karşısında öykündükleri Osmanlı ve dolayısıyla

İslam’la ilgili, zamanla ve İslam-Hıristiyanlık karşıtlığını anladıkça olumsuz

imajlar üretmeye başlarlar.

Todorova bu süreci ve süreçte üretilen olumsuz imajları şöyle anlatır:

Türk aleyhtarı propaganda içeren muazzam miktardaki ürün, Osmanlı’ya ilişkin

vahşi, kanlı ve gayri insani olarak stereotip bir imaj yaratmış ve Hıristiyanlığın kadim

düşmanını temsil eden şeytanlaştırılmış bir antagonist üretmişti.” Çok sayıda halk

şarkısının, vaazın, belirli geleneklerin kanıtladığı üzere, popüler zihniyette, Türk

belası ve Türk korkusu diye bilinen duygular derin izler bırakmıştır. (Todorova:

2010, 144)

Balkan halklarında Osmanlı’ya ve genel olarak Balkanlı olmaya dair bugün

bile kullanımda olan donmuş olumsuz imajlar ve stereotiplerin üretilmesinde

Batı’nın bu üretiminin payının büyük olduğuna inanan Todorova, bu coğrafyayla

ilgili gözlemlerini daha sonra Balkanlara yapışıp kalacak imajlara dönüştüren Batılı

seyyahların kitaplarında donup kalmış olan imajların resmini çıkarmaya çalışır.

“Nasıl olmuştur da coğrafi bir tanım tarihte, uluslararası ilişkilerde, siyaset biliminde

ve şimdilerde genel entelektüel söylemde en alçaltıcı sıfatlardan birine dönüşmüştür?

Sonradan siyasal, toplumsal, kültürel ve ideolojik yan anlamlarla tıka basa

doldurulmuş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında alçaltıcı bir anlamda kullanılmaya

başlanmış olan “Balkan” sözcüğü adını verdiği nesneden nasıl tamamen kopmuştur?

(Todorova: 2010, 24-25)

Batılı gezginlerin eserlerinde, Doğu tamamen egzotik ve hayali bir dünya,

söylencelerin, peri masallarının ve gizemli olayların yaşandığı bir yer, Balkanlar ise

doğulu gaddarlığın mekânı, “gerçek serüvenciliğin özü olan entrikacılık, dolap

Page 39: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

29

çevirme, gizem, gözü pek ve gözü kara davranmayla tanımlanır... Balkan erkeği

uygarlık dışı, ilkel, kaba, gaddardır, saçı başı darmadağınıktır. (Todorova: 2010, 40)

Böylesine gaddar, ilkel, kaba ve uygarlık dışı “halk salatası” nasıl olur da

yüzyıllardır bir arada hiç sorunsuz var olur sorusu Batılı araştırmacıların cevabını

asla bulamadıkları bir sorudur. Burada, yine bir anlamlandırma örüntüsü devreye

girer ve Balkan ülkeleri “çelişkiler ülkesi” olarak tanımlanır. Çünkü her şey mantık

açısından beklenebilecek olanın tam tersidir. Ve böylece, Balkanlar eksik bir öteki

haline getirilir ve “eksik bir benlik” olarak inşa edilir. (Todorova: 2010, 46)

Bu “eksik benlik” kendini ve dolayısıyla tanımlandığı Osmanlı’yı, Fransız

gezi notları literatürü, Balkanlar bölgesinde Bulgarların hamiliğine soyunan Rus

gezginlerin notları ve yüzyıllar İngiltere’de boyunca romanlardan sonra en çok

okunan İngiliz gezi eserlerinin “Balkan halkları ve Osmanlı” tanımlamalarıyla

tanımlayarak “tamamlamaya” çalışır.

Özellikle Bulgarların kendilerine ve Osmanlı’ya dair imajlarının oluşumunda

büyük paya sahip olan Rus gezginlerinden Yuri İvanoviç Yenelin’in 1830’da

yayınlanan gezi notlarında Bulgar halkına dair Bulgarların kendilerini

algılamalarında ağırlıklı bir yer tutan tespitleri oldukça çarpıcıdır:

Türkler için bu bahtsız halk koyun gibidir, insana en yararlı ve gerekli hayvan gibidir. Ondan

süt, yağ, peynir, post, yün, yani yiyecek ve giyecek sağlarlar… Bunların Türkiye’deki en iyi

inşaat ustaları ve zanaatkârlar olması kendi zararlarına olmuştur. Avrupa’da Türk hâkimiyeti

ve varlığı esas olarak, belki de yalnızca Bulgarlar’a dayanmaktadır. Boğdanlılar ve Eflaklılar

her zaman yarı özgür olmuşlardır. Sırpların bir kısmı Türklerle karışmış, bir kısmı din

değiştirmiş, bir kısmı da bağımsızlıklarını korumuştur, hepsi dağlık bölgenin korumasından

yararlanmışlardır. Arnavutlar da her zaman yarı-bağımsız kalmışlardır, doğaları gereği

gururlu savaşçılar olduklarından, Türklere yalnızca çıkarları uğruna ve para için hizmet

etmişlerdir. Yüksek dağlar, yaşadıkları küçük ülkede kendilerini korumuştur. Aynı şey,

Mora’daki dağlı Yunanlılar için de söylenebilir. Adalarda yaşayan Yunanlıların daha başka

avantajları vardır ve daha özgür bir havada yaşamaktadırlar... Slavlar arasında en büyük

sıkıntıyı çeken Bulgarlardır. (Todorova: 2010, 176)

Rusların Bulgarlar karşısındaki tavrı Avrupa’nın filhelenik tavrını hatırlatır.

“Avrupalılar nasıl uygarlıklarının kaynağı olan kendi Yunanlılarını keşfettilerse,

Page 40: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

30

Ruslar da Slav kültürünün kökleri olarak kendi Bulgarlarını keşfediyorlardı.”

(Todorova: 2010, 178) Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Garşin ve Dançenko gibi

pek çok Rus entelektüel Balkan Slavlarının ezilmesine ateşli bir şekilde karşı çıkar.

(Todorova: 2010, 178)

Ljubljana Üniversitesi’nde kültürel antropoloji dersleri veren Jezernik’in

çalışması da Todorova’nınki ile aynı temaları paylaşır. Jezernik, Batıdaki Balkan

imajlarını anlattığı kitabında Todorova gibi, XV. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına

kadar Batı Avrupalı seyyahların yanı sıra Türk, Rus ve eski Yugoslavya’dan bazı

yazarların eserlerindeki “Türk, Osmanlı, Balkanlı, Doğulu” imajlarının analizini

yapar. Balkanlar’ı ziyaret eden çoğu Batı Avrupalı seyyahın, “coğrafi olarak yakın

fakat kavramsal olarak uzak” olan Balkanlarda ötekiliğe dair değişen imajları nasıl

inşa ettiklerini tespit eder. Coğrafi yakınlığa rağmen kavramsal uzaklık, Avrupalının

Osmanlı ve Türklere olan bakışıyla yakından ilgilidir. Avrupa’nın kıyısında olmasına

rağmen, “Doğulu ve kâfir” Osmanlı yönetimi altında olan bu bölge, Türklere

yakıştırılan bütün olumsuz anlam ve klişelerden payını almıştır. Bu klişeler

Osmanlı’nın gücüne ve Avrupa’nın politikalarına göre biçim değiştirir.

Avrupalı’nın Osmanlı’ya ve Balkanlara dair bu değişken ve karmaşık

bakışına örnek olarak, Jezernik, Batılı’nın Mostar’daki taş köprüyle ilgili yazdıklarını

gösterir. Mimar Sinan’nın talebesi Mimar Hayreddin’in planlarına göre 1566’da inşa

edilmiş olan bu muhteşem köprü, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Sultan Süleyman

Köprüsü olarak bilinirken, XIX. yüzyılda Osmanlı’nın gücü hissedilir derecede

azaldığında, köprü artık Türklere değil, klasik dönemlere atfedilmeye başlanır. Bir

zamanlar, sınırsız güce sahip bir imparatorluğun “mucize” eseri olarak tanımlanan

Mostar Köprüsü’nün hangi döneme ait olduğunu tespite dair Avrupa’da sayısız

tartışmalar yapılır. Böyle bir şaheser, “Avrupa”daki Asyalı barbarlara” ait olamaz.

(Jazernik:2006, 253)

Bu dönemde Avrupa yazınında “bir zamanlar dünyayı titreten can çekişen

aslan”a dair çok sayıda efsaneler üretilir. Onlardan bir tanesi, Niş’teki Kafatası

Kulesi’dir. Fransız şairi, diplomatı ve politikacısı Alphonse-Marie-Louis de

Lamartine’in 1830’ların başlarında Doğu Akdeniz’e gerçekleştirdiği seyahatin

Page 41: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

31

sonrasında inanılmaz zengin muhayyilesiyle yarattığı bu kafatası kulesi, birçok Batılı

seyyahı Niş’e yöneltir. Bazılarının ‘bir kuş yuvası kadar’ bularak şaşırdığı katledilen

‘Sırp kafalarından yapılmış bu kule’, Osmanlı’nın kendilerine yaptığı zulüm ve

şiddetin en canlı örneklerinden biri olarak bugün hala Sırpların kollektif hafızalarının

en tepe noktasında durmaktadır. Mimar Lamartine, Kafatası Kulesi’ni Sırp halkına

hediye etmiştir

XVI. yüzyılın tamamında ve XVII. yüzyılın büyük bir kısmında İngilizlerin

kafaları “zalim, keyfi, haraç kesen, korsan, köleleştiren, vahşice cezalandıran,

Hıristiyan kıyımı yapan Türk” imgeleriyle doluyken, XVII. yüzyılın sonlarına doğru,

İngilizlerin doğrudan ampirik gözlemlere dayanarak fikir oluşturma merakları

nedeniyle, önyargılardan arınmış bir biçimde Osmanlı ve Türkleri gözlemlemeleri

sonucunda bu hava yavaş yavaş değişmeye başlar. Nesnel bir yargıya varma

amacıyla yapılan bilinçli gözlemler sonucunda yazılan gezi yazılarında Osmanlı ve

Türklerden artık eski olumsuz stereotipler çerçevesinde değerlendirmeler yapılmaz.

Oxford Trinity College’ın kurucularından birinin oğlu ve saygın bir avukat olan

Henry Blount, Osmanlı topraklarına yaptığı yolculuk sonrası kaleme aldığı anılarında

şunları yazar:

Eğer dünyayı önünde diz çöktürecek bir ruhla doğan bir ırk varsa., bence o ırk Türkler’dir...

Alicenap olanlar ister istemez kibire kapılabilirler, yine de asil tabiatlarını büsbütün

kaybetmezler: İşte Türklerin tarzı da budur. Kendilerine başkaldıranlara karşı acımasız

olurlar, bu yüzden gaddar sanılırlar, aslında değildirler. Çünkü devamlı olarak tevazuya

dönerler. Her zaman, onların lehine olarak memnuniyetle gördüğüm nokta

buydu…Türkleri’in tabiatı cömert, şefkatli ve dürüsttür. Bir Türk sözünü tutmamayı aklına

bile getirmez; elini göğsüne, sakalına veya başına götürüp selam verdikten, ekmeğini benimle

bölüştükten sonra, yüz canım olsa, yüzünü de onun bir tek sözüne güvenip tehlikeye atardım.

Hele Mağripli, Arap veya Mısırlı değil de, gerçek bir Türk’se... (Todorova: 2010, 190)

Özellikle İngiliz gezginlerin eserlerinde görülen bu Türk’e övgü havasının

arkasında, Rus ilerlemesine karşı Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü

kendi çıkarına gören İngiliz dış politikasının olduğu kadar, İngilizlerin klasik çağlara

duydukları özlem ve ilgiyle Yunanistan’a yaptıkları geziler sonucu aradıklarını

bulamamanın onlarda yarattığı hayal kırıklığı da vardır. Todorova buna “Filhelen

hayalkırıklığı” der. Filhelen hayalkırıklığı Yunanlılar hakkında son derece acımasız

Page 42: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

32

yargılamalar yazılmasına neden olur. Yunanlılardan “daima üçkâğıtçı ve dolandırıcı,

soyluluktan mahrum, nezaketadına yaltaklanan, fesat, soğuk, dalkavuk, cahil, batıl

inançlı, tembel, açgözlü, rüşvetçi, entrikacı, pis, nankör ve yalancı insanlar” olarak

bahsedilir. (Todorova: 2010, 194)

1830’lara kadar Osmanlı İmparatorluğu ile net olmayan dış politikasını,

Rusya’nın güçlenmesi ve Osmanlı’dan toprak koparması üzerine netleştirmeye

çalışan İngiltere gezginleri, bu tarihlerden itibaren, bir zamanlar ateşli

savunuculuğunu yaptıkları Filhelenizmi terk ederek, Osmanlı yöneticilerini göklere

çıkaran yazılarıyla, Osmanlı tebaası halkları adeta görmezden gelerek veya yazı ve

resimlerine egzotik ve moda deyimle pitoresk dekorlar olarak kullanırlar. Bir İngiliz

gezgin şunları bile yazar: “Yunanlıların köle ruhunu yaratan Türklerin zalim idaresi

değildi, tersine Türklerin pastoral alışkanlıklarını Yunanlıların köle ruhu bozmuştu:”

(Todorova: 2010, 200)

XIX. yüzyıla kadar çok gelişkin olmayan Amerikan gezi edebiyatı, XIX

yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı topraklarına gönderilmeye başlanan misyonerler,

başka din görevlileri, eğitimciler, diplomatlar ve gazetecilerin yazdıkları gezi

raporlarıyla parlamaya başlar. Balkanlar’la ilgili ilk gezi yazısını kaleme alan 1806

ilkbaharında ülkeyi ziyaret eden Amerikalı Nicholas Biddle’dır. Biddle’ın

kaleminden çıkan Yunanlı tasvirleri acıma, hayal kırıklığı ve aşağılama arasında

gidip gelir, en net hissettiği duygu “barbarların etrafını” doldurduğudur. Yunanlıların

acınası durumlarının altında yatan nedenin, köle olmaları olduğunu yazan Biddle’a

göre, öteki köleler gibi boyun eğerken alçak ve sefil, fırsat bulduklarında da acımasız

ve kibirlidirler. “Bir eylemde bulunmaktan aciz oldukları için, özgürce düşünmeye

kolay kolay cüret edemezler; her şeyleri, hatta müzikleri, yüksek sesle konuşmaya

korkan kölelerde görülen o genizsil sesleri, bize bir efendileri bulunduğunu

hatırlatır.” (Todorova: 2010, 214)

Bu barbar kölelerin efendilerini ziyaret eden Biddle, Mistra Ağasının “genel

olarak çok medeni ve yaşlı bir beyefendi olduğunu” yazar. Osmanlı’da davaların kısa

sürede etkili çözümler sağlamasından çok etkilenen Biddle, Türk adalet sisteminin

Avrupa ve Amerika’daki hukuka tercih edilip edilemeyeceğini bile kendi kendine

Page 43: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

33

sorgular. Türklerin başka dinlere ve hayvanlara karşı hoşgörüsünden de çok etkilenen

Biddle, büyük bir hayranlık ve sempatiyle kucaklaşmaya gittiği başta Yunanlılar

olmak üzere neredeyse tüm Osmanlı tebaasına ait olan ne varsa “her bakımdan daha

bayağı” bulur. (Todorova: 2010, 216)

XV. yüzyılda Venedikli, XVI. yüzyılda Venedikli ve Habsburglu, XVI. ve

XVII. yüzyıllarda Alman, sonraki iki yüzyılda ise Fransız gezginlerin izlenimlerinin

oluşturduğu zengin, çeşitlilik dolu ve her zaman uyumlu olmayan Balkan halkları

külliyatında, Todorova iki temel algılama örüntüsü tespit eder: Aristokrat ve burjuva.

XIX. yüzyılın ortalarına kadar gezi yazılarına hakim olan aristokrat söylem

için, “Genel İslam karşıtı, çoğu zaman düpedüz köktendinci Hıristiyan” retoriğe

rağmen, “Balkanlı türediler yerine Osmanlı yöneticileriyle özdeşleşmek” daha kolay

gelir ve zaten de öyle yaparlar. (Todorova: 2010, 226) Todorova, köylüye karşı esas

olarak önyargılı, ama koruyucu bir tavır sergileyen aristokrat söylemle, Osmanlı

yönetiminin köylülüğe yönelik genel tutumu arasında büyük bir benzerlik kurar.

Osmanlı yönetimi de köylüyü toplumun temel direği görerek, koruyup kollamıştır.

İkinci örüntü ise, “Aydınlanmanın düzçizgisel evrim düşüncesine ve ilerici-

gerici, ileri-geri, sanayileşmiş-tarımsal, kentsel-kırsal, rasyonel-irrasyonel, tarihsel-

tarihsel olmayan gibi karşıtlıklara” dayanır. (Todorova: 2010, 226) Bu yaklaşım,

Osmanlı’nın, Balkan halklarının ilerlemesinin önünde engel teşkil ettiği savına

dayanır. (Bu sav, sonradan Balkan ülkelerinin ulusal kimliklerini kurarken tarih

yazımı ve ders kitaplarında en çok başvurdukları stereotip halini alır.) Ancak, kendi

kendini idare etmeyi bu genç uluslara henüz fazlasıyla bol bulan bu bakış açısı,

onlara en uyun yönetim tarzı olarak otokrasiyi görür: “Bütün politik düzenbazlıklar

içinde en kötüsü, bir Doğu ulusuna kamu işlerini öğrenme fırsatı sağlanmadan,

eksiksiz temsili yönetimin bahşedilmesidir.” (Todorova: 2010, 227)

XX. yüzyıla gelindiğinde, Balkanlarda Avrupa literatüründe şekillenmiş olan

Balkanlar imgesini bozan bazı olumsuz gelişmeler yaşanır. Yunanistan’da 1870’de

İngiliz turistlerin öldürülmesi Filhelenizmin sonunu getirirken, 1878 Berlin

Antlaşması’yla Makedonya’nın tekrar Osmanlı hâkimiyetine girmesi üzerine

Page 44: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

34

Makedonya’nın “dehşet, ateş ve kılıç ülkesi” olarak tanımlanmasına neden olacak

kanlı direniş hareketleri, “medeni” Avrupalıları rahatsız ederken Avrupa’nın

Balkanlara dair yüzyılların ürünü örüntülerinde kaymalara neden olur. “Adriyatik ile

Karadeniz arasındaki yaban ve kanunsuz ülkeler”de bu hiç bitmeyen sorunlar,

rahatına düşkün Avrupalı’yı huzursuz eder. Makedonya köylüleriyle ilgili

“olgunlaşmamış, aydınlanmamış zihinler” tanımlaması yapılır. (Todorova: 2010,

239)

Kral Aleksander ve eşi Draga Belgrad’da öldürülüp cesetleri sarayın

penceresinden atılınca, Avrupalı dehşete kapılır. Makedonya’daki 1903 isyanının

bastırılmasının ardından, ülkede bulunan bir İngiliz, Londra ile Paris’in ahlak

standartları ile Balkanların ahlak standartlarını karşılaştırdığı bir yazı kaleme alır:

Balkanların standartları ile Avrupa’nın standartları arasındaki farkı göz önünde bulundurarak,

gerek Hıristiyanları, gerek Türkleri olabildiğince-bir Avrupalının elinden geldiğince-

yargılamaya çalıştım. Köylünün sırtında tüfek saban sürdüğü, hükümdarların fırsat çıktığında

katliamlara girişme becerileri sayesinde tahtta oturdukları, Hıristiyan rahiplerin siyasal

cinayetler düzenlediğine herkesin inandığı bir bölgede, hayatın olsa olsa nisbi değeri vardır,

cinayet de sıradan bir suç olmaktan öte bir anlam taşımaz. Hunharlık ve kan dökücülük

açısından Balkan ırklarının arasında pek bir fark yoktur-hepsi asırlardır süren Asyatik idarenin

ürünleridir. (Todorova: 2010, 241)

Balkan gaddarlığını daima Doğu referansıyla açıklamaya çalışan Batı Avrupa,

Saraybosna’da Gavrilo Princip’in düzenlediği suikastın Birinci Dünya Savaşı’nın

ateşleyici olmasıyla, Balkanlara dair bütün iyiniyetli değerlendirmelerini bir kenara

bırakır. “Balkan Yarımadası’ndaki bu zavallı, sefil, küçük ülkelerin dünya

savaşlarına yol açacak çatışmalara girişebilmesi, insanın ve siyasetin doğasına ağır

bir saldırı” olarak nitelenir. (Todorova: 2010, 242) 1914’ün “kerpiç evlerle dolu ilkel

köyü Saraybosna’da” vuku bulan bu olay, bir Batılının kolay kolay anlayamayacağı

iğrenç, mide bulandırıcı, karışık hesaplar ve oyunlar” içerir. Avrupa basını, olan

biten karşısında yaşadığı şok, mide bulantısı ve tiksintiyle, Doğu ve Batı’ya dair

bilinçaltının bir yerlerinde her zaman bekleyen klişeleri adeta kusar: “Doğu: Pislik,

edilgenlik, güvenilmezlik, kadın düşmanlığı, entrikacılık, samimiyetsizlik,

oportünizm, tembellik, batıl inançlılık, uyuşukluk, hareketsizlik, verimsizlik,

beceriksizlik. ”Doğulu ile kısmen örtüşen Balkan: Doğu’ya ait niteliklere ek olarak

Page 45: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

35

“acımasızlık, hoyratlık, istikrarsızlık, ve kestirilemezlik” Ama, Avrupa: Temizlik;

düzen, özdenetim, karakter gücü, hukuk anlayışı, adalet, etnik idare, vs.” (Todorova:

2010, 244)

Batılının gözünde her bakımdan olumsuz bir değer yüklenen “Balkanlaşma”

terimi de Paul Scott Mowrer tarafından bu dönemde icat edilir. (Balkanized Europe).

Balkanları anlatmak için merkezi bir motif olarak kullanılmaya başlanan “şiddet”

terimi, Balkan Savaşları’nın başlamasıyla artık silinemez bir leke gibi Balkanlara

yapışır ve Balkanlar’la özdeşleşir.

XIX. yüzyıl Avrupa düşüncesinin ayrılmaz bir parçası olan ırkçılık görüşü

Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde antropolojiye duyulan merakın bir yan ürünü

olarak gelişmeye başladığında, kendini “saf ırk” olarak tanımlayan Avrupa, Doğu ve

Balkanlara dair etiketlemelerine ırksal bir takım çözümlemeler, nitelemeler ve

etiketlemeler ekleyerek yeniden tanımlar üretir: Slav tipi, “ırk saflığından yoksun” ve

karışıktır, bu durumsa “aydınlanmamış bir zekâ, kurnazlık ve vahşiliğe yönelik doğal

bir eğilimi beraberinde getirir.” (Todorova: 2010, 252) Balkanları’ın ruhu çatışma

ruhudur ve ilkel ırkların yaşadığı bir coğrafyadır. Bazı gezginlere göreyse,

“Doğu’nun ruhsuz bedeni, harap olmuş bir Doğu, kendisinden kaçan fessiz, peçesiz,

Kur’an’sız bir kaçak, geçmişiyle bilinçli olarak bağını koparmış, kadim mirasını

reddetmiş, yapay, sahte bir yeni Doğu.” (Todorova: 2010, 252)

Yunanlılarla yaşanan ve aslında bir anlamda ırkçı nitelikler barındıran kısa

flört dönemini çoktan unutan Avrupalı yazar, bu ırksal ve kültürel olarak

melezleşmiş Balkanlı ırkı saf “Doğulu Öteki”den daha kötü bulur. Yukarıda anılan

kitabın yazarı Balkanlar ahalisini şöyle tasvir eder:

Davranışlarında garip bir yön var, çok bağırıyor, çok ani, çok istekli hareket ediyorlar... Dört

bir yanda acayip, inanılmaz kişiler görünüyor-daracık alınlar, donuk, anlamsız gözler,

kocaman kulaklar, kalın alt dudaklar... Balkanlar ile Akdeniz arasındaki bölgede bulunan

Levanten tipi, psikolojik ve sosyal olarak tam anlamıyla bir “ara biçim”dir. Doğulu ile

Batılının bir karışımı, çok dilli, kurnaz, yüzeysel, güvenilmez, materyalist ve hepsinden

önemlisi geleneksiz... Ruhsal anlamda bu yaratıklar evsizdir; artık Doğulu değiller, ama henüz

Avrupalı da değiller. Doğu’nun kötülüklerinden kurtulmuş değiller, Batı’nın erdemlerinden

hiç birini edinmiş değiller.” (Todorova: 2010, 254)

Page 46: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

36

Mide bulandırıcı bir “egzotik böceği” tanımlıyor izlenimi veren yazarın yüz

ifadesini satırların arkasından görür gibi oluyor okuyucu.

Balkanların, “kolay kategorizasyonlar yapılmasını engelleyen ve düzenli

reçetelere aykırı düşen bu karmaşıklık”ı ve etnik karışıklığı, Todorova’ya göre etnik

çatışmalara tek başına yol açan temel neden değildi. O’nu haklı olarak isyan ettiren

neden, “etnik homojenlik temelinde idealleştirilmiş ulus-devlet çerçevesindeki etnik

karmaşıklık”ın bu etnik çatışmaların nedeni olduğunu hiç kimsenin düşünmemesidir.

(Todorova: 2010, 261) Hatta tersine, Balkanlarda medeniyetin başlamasını milli

bilincin uyanmasıyla eşzamanlı gören kimi Avrupalı düşünürler, “Balkanlarda nerede

ve ne zaman milli duygu bilinçli hale geldiyse, o zaman ve o ölçüde medeniyet

başlamıştır; böyle bir bilinç, en iyi şekilde savaş yoluyla uyanabiliyordu, Balkanlarda

savaş barışa giden bir yoldu.” bile diyecektir. (Todorova: 2010, 268)

XVII. yüzyılda doğarak XVIII. yüzyılda olgunlaşan “evrimcilik” hareketi

XX. yüzyılda doruk noktasına ulaşan bir ilerlemecilik teorisine dönüşür. Bu teoriden

fazlasıyla etkilenen XIX. yüzyıl Balkan araştırmaları, Balkanlar’ı insanlığın ilk

dönemine yerleştirir. Kapsamlı bir tarihsel araştırmayı hak etmeyen Balkan Slav

kökenli milletleri bir “folklorik araştırma nesnesi”ne dönüştürülerek incelenir ve

Avrupa’nın Volksmuseum”u niteliği kazanır. (Todorova: 2010, 263) Barbarlık ve

medeniyet arasında bir ara durumda bulunan Balkanlar, Avrupa siyasetçileri ve

diplomatları için bir “sınama yeri” olarak görülür. Asya ve Afrika ülkelerine göreve

gitmeden önce Avrupalı siyasetçi ve diplomatlar “Balkan okulu”nda staj yapar.

Batı’daki bu olumsuz Balkanlar imgesine İkinci Dünya Savaşı sonrasında

yeni bir boyut daha eklenir: Komünizm. Rus komünizmi bölgede varlığını

sürdürdüğü sürece artık Balkanlar Avrupa’nın elinden çıkmıştır. Komünizm

belasından uzak duran Türkiye ve Yunanistan, Balkanlar bölgesinden çıkarılarak,

Akdeniz medeniyetinin bir parçası ilan edilirler. Gerçi hiç bir zaman tam anlamıyla

bir Balkan ülkesi sayılmayan Türkiye, savaş sonrası dönemde, çok daha eski bir

niteleme olan Doğulu olmaktan kurtulmaya başlar. Aynı kurtuluşu, Tito’nun

Moskova’yla girdiği çatışmadan sonra, iplerini Rusya’nın elinden kurtarmasından

sonra Yugoslavya, ardından Romanya ve Arnavutluk da yaşar.

Page 47: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

37

Gerçi bu dönemde aşağılayıcı bir tanımlama olarak “Balkanlar” sözcüğünün

yerini, Soğuk Savaş’ın bitmesi, Doğu Avrupa’da devlet komünizminin çökmesi ve

Yugoslavya’nın parçalanmasının ardından yaşanan Bosna Savaşı’na kadar “Doğu

Avrupa” almıştır. Todorova, bu dönemde aşağılayıcı Balkan tanımlamasının tekrar

geri gelmesinin nedeni-öyle ki Yunanistan bile bundan kurtulamamıştır- ise artık

Sovyet tehdidin ortadan kalkmasıyla Balkanların stratejik değer kaybı yaşamasına

bağlar. (Todorova: 2010, 275) Kadim “barbar, vahşi halklar” stereotipleri tekrar

kullanıma sokulur.

Todorova burada, Batı dünyasının Holokost’a karşı açıkçı ifade edilen ve

içtenlikle duyulan nefrete rağmen, yaşanan kıyımları, Batı dünyasındaki siyasetin

tipik sonuçları değil de aşırı sapmalar olarak görürken, Balkanlarda yaşanan şiddeti

“daha şiddetli”, “arkaik” ve “klan toplumlarının bir ürünü” olarak görmelerini

yerinde bir şekilde eleştirir. Dahası, XVII. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı

İmparatorluğu’ndan gelen, klan ve aşiretler halinde örgütlenen ele avuca sığmaz Sırp

göçmenleri Habsburgların sınır bölgelere yerleştirerek askeri açıdan

güçlendirmelerini savaşın ve kıyımın gerçek bir nedeni olarak örtülü bir biçimde ima

eder. (Todorova: 2010, 276) Belki de Batılıların kızdıkları asıl şey, kamusal bir öfke

dalgası yaratmadan sistematik katliamlar düzenleyebilirken, Sırpların bunu

beceremeyerek bütün dünyanın öfkesini üzerlerine çekmesidir.

Balkanların birlikte 500 yıl yaşadığı ve kendilerini feodal beylerin baskı ve

zulmünden kurtardığı için memnuniyetle değilse bile çok çabuk kabullendiği; etnik

farklılıkları vurgulamayan, aksine “millet sistemi” kapsamında dinsel bir birliktelik

nosyonu içinde eriterek etnisiteler arası “çatışma” potansiyelini yok eden Osmanlı

İmparatorluğu ile ilgili Balkanlı halkların algı alanlarına yerleşen olumsuz “imge”,

“klişe” ve “stereotipler”in, Avrupa tarafından “inşa” edildiği, XIX. yüzyılda

doruğuna ulaşan ulusalcı fikirler aracılığıyla bu devletlerin “koruyuculuğuna ve

özgürleştiriciliğine” soyunan Avrupa tarafından Balkan halklarına ihraç edildiği

şüpheye yer bırakmayan bir gerçeklik içerir.

İslam ile Hıristiyanlık arasındaki kritik bölünmeden dolayı, Balkanlara

fikirler neredeyse yalnızca Hıristiyan Batı ve Rusya’dan gelmiştir. Balkanların uzun

Page 48: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

38

Osmanlı idaresi ve Bizans mirası yüzünden Avrupa ana çizgisinden kültürel olarak

yalıtıldığı nosyonu ve Avrupa\Batı medeniyetinin kritik oluşum aşamalarını atlayan

Balkanlar şeklindeki yaygın stereotip-bu nosyon sonradan ciddi bir biçimde sarsılmış

ve Balkanlarda milliyetçilikle beraber büyük bir kurucu etkide bulunan

Aydınlanma’dan bu yana, bölgenin, Avrupa’daki her kültürel ve ideolojik akıma

aktif bir şekilde katıldığı ortaya konmuştur- sürekli olarak Avrupa’dan Balkanlara

empoze edilmiştir.” (Todorova: 2010, 356)

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanları Avrupa’nın ana gelişim çizgisinden

mutlak olarak kopardıkları yolundaki iddialarla beslenen Balkan ulusal hareketleri,

XIX. yüzyıldan günümüze dek sürekli olarak popüler inançlar, adetler, tutumlar,

değer sistemleri alanındaki Osmanlı izlerini silme çabası içinde oldu. Son yirmi yıl

içinde bile Balkanlarda, özellikle Bosna’da yaşananlar, Osmanlı mimari ve kültür

eserlerinin yokedilmesi, onun mirası olan Müslüman halklara yönelik toplu

katliamlar, tecavüzler ve yerlerinden etmeler bu algı ve stereotiplerin ürettiği

çabalardı. “Osmanlı izlerini silme, Osmanlı (ya da Doğulu) olmanın tam zıddı olan,

çok imrenilen, ideale, yani toplumun Avrupalılaşması, Batılılaşması veya

modernleşmesi idealine ulaştıracak süreç olarak görülüyordu. Osmanlı izlerini silme,

“Doğululuk’tan çıkarma”, “Balkanlılık’tan çıkarma” ve “patriyarkal düzeni

yıkma”yla eşanlamlıydı. (Todorova: 2010, 358)

İnalcık bu çabayı ve arkasında yatan temel güdüyü şu şekilde ortaya koyar:

“Ortaçağa ait Respublica Christiana ideolojisine sadık haçlı Avrupa, Avrupa

topraklarında bir İslam devletinin varlığını hiç bir zaman tam olarak benimsemedi.

Yüzbinlerce Müslüman, Türk, Çerkez, Tatar, Boşnak ve Arnavut, XIX. yüzyılda

Balkanlar, Kırım ve Kafkaslar’dan göç etmeye zorlandığı zaman Batı buna göz

yumdu. Türkleri Avrupa’dan çıkarmak için kutsal birlikler, haçlı seferleri yönünde

yapılan yoğun bir propaganda, Batı’daki yığınlar arasında bir Deccal Türk imgesi

yaratmıştı.”(C. Brown: 2010, s. 41)

Batı’nın inşa ederek Balkanlara ihraç ettiği Balkanlı-olma-öz-kimliğinin

hangi temel algı, yargı, imge ve stereotiplerden oluştuğu, Avrupalı gezginlerin

yazdıklarından yapılan alıntılarla yukarıda gösterilmişti: Entrikacı, uygarlık dışı,

Page 49: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

39

ilkel, kaba, gaddar, üçkağıtçı, dolandırıcı, soyluluktan mahrum, nezaket adına

yaltaklanan, fesat, soğuk, dalkavuk, cahil, batıl inançlı, tembel, aç gözlü, rüşvetçi,

nankör, yalancı, güvenilmez, samimiyetsiz, oportünist ve Doğulu. Kendi

kimliklerinin derinine işlemiş olduğunu hissettikleri bu imge ve stereotipleri, yakın

coğrafyadan farklı din veya etnisiteden komşularına veya uzak coğrafyadan Osmanlı,

Osmanlı mirası veya Türklere yansıtarak kurtulmaya çalışırlar. “Doğulu” olan hep

“öteki”dir. “Daima ‘doğulu’ bir öteki karşısında kurulan Öteki, coğrafi bir komşu ve

hasımdan (çoğunlukla Osmanlı imparatorluğu ve Türkiye, ama aynı zamanda eski

Yugoslavya’da oryantalizmlerin gelişmesinde görüldüğü gibi bölge içindeki

hasımlar) kendi tarihsel geçmişinin bir bölümünün (genellikle Osmanlı dönemi ve

Osmanlı mirası) ‘doğululaştırılmasına’ dek uzanan geniş bir yelpazede yer

alır.”(Todorova: 2010, 51) Batıda bile kamuoyu ekseriyetinin İslam’ı demokrasi ve

refaha engel olarak gördüğü bir dönemde, Balkanlardaki birçok insanın ülkelerinin

günümüzdeki kötü durumunun sorumluluğunu geçmişteki Osmanlı-İslam

egemenliğine bağlamaları anlaşılır bir tutumdur. (Todorova: 2010, 45-47)

Balkan ülkelerinin tamamında hâkim olan ve şaşırtıcı derecede benzerlikler

ve süreklilikler içeren “Yarımadanın her anlamda gelişimini engelleyen ve onu ilkel

tarım ekonomisine mahkûm eden Osmanlı’ argümanını şöyledir:

Osmanlı fethinin arifesinde, Balkanların Ortaçağ toplumları, Batı Avrupa’daki gelişmelerin

ilerisinde değilse bile, o gelişmelere denk, yüksek bir sofistikasyon düzeyine ulaşmıştı.

Yarımadada, Avrupa Feodal Ortaçağ toplumlarının en ileri gelişim aşamaları için tipik olan

siyasal parçalanmışlığı sergilemesine rağmen, Ortaçağ uluslarının (ön-uluslar olarak algılanır)

oluşumu, hümanizm ve ulusal kültürler yönünde olası gelişmelere işaret eden belirtiler de

vardı. Bu açıdan, Osmanlılar’ın gelişi benzersiz sonuçlar doğuran bir felaket oldu, Avrupa

hümanizmi ve Rönesans genel sürecinin önemli ve yaratıcı bir parçası olan güneydoğu

Avrupa toplumlarının doğal gelişimini kesintiye uğrattı. Balkanlarda Osmanlı idaresinin

sağlamlaşması, yarımadayı Avrupa’daki gelişmelerden kesin olarak kopardı, Rönesans ile

Reform’un büyük fikirlerinin ve dönüşümlerinin etkisinden yoksun bıraktı. Ayrıca, derin bir

kültürel gerileme, barbarlaşma ve toplumun aynı potada erimesi sonucunu doğurmuştu.

Fatihler, Balkanların siyasal entelektüel elitlerinin varlığına son verdiler. Aristokrasi ve din

adamlarının büyük bir kısmı ortadan kaldırılmış, bir kısmı sürgüne gönderilmiş nihayet bir

kısmı da siyasal yapıya entegre edilmiş yani fiilen milliyetini kaybetmiştir. Dinsel ve etnik

bilinci canlı tutan kurumlar yalnızca Ortodoks Kilisesi ve başta köy komünü olmak üzere

özyönetim organlarıydı. (Todorova: 2010, 362)

Page 50: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

40

Balkan tarihinin bu en hazin ve karanlık döneminin, Osmanlı döneminin,

Güneydoğu Avrupa’yı Avrupa’daki gelişmelerden koparmakla kalmayıp, bölgeyi

yalnızca hayvancılık ve tarım yapmaya mahkûm ettiği şeklindeki söylem,

Todorova’nın algılama olarak Osmanlı mirası dediği şey, her zaman Balkan

milliyetçi söyleminin en temel direklerinden biri oluşturmuştur. Bu argüman,

Osmanlı’nın XVIII. yüzyıldaki gerileme döneminde ardı ardına patlak veren Balkan

ulusal kurtuluş mücadelelerinin arkasındaki en sağlam argümanlardan biri olmuştur.

3.1.2. Balkanların Dinsel Ötekisi

İmparatorluk Mirası kitabının “Algılamalar Sorunu” bölümünün yazarı

Norman Itzkowitz, Türklerin tarihini öğrettiği ve kendisinin Ermeni karşıtı olarak

gördüğü kitapları okuma listesine aldığı için onu kınayan bir Ermeni öğrencisinden

söz eder. Itzkowitz, bir gün ona bütün bu fikirleri nereden edindiğini sorar. Bu

bağlamda iki soru tevdi eder: Bir Türk’le tanışmış mıdır ve Türkler ona kötü bir şey

yapmışlar mıdır? Her iki sorunun cevabı da “Hayır”dır. Peki, bu bilgileri nereden

almıştır? Bir an düşünen öğrenci, sonunda “Büyükannemden” cevabını verir.

(Brown: 2010, 58)

Itzkowitz’in öğrencisi, hakkında doğrudan hiç bir şey bilmediği Türklerle

ilgili öylesine derin bir öfkeli algıya sahiptir ki, bir profesörün bu insanların tarihini

öğretmesini, üstelik de Ermeni karşıtı olarak gördüğü kitapları okuma listesine

koymasını anlayamaz. Büyükannesinin anlattıklarından yola çıkarak zihin

dünyasında olumsuz stereotipler inşa ettiği Türklerle en ufak bir yakın teması

olmadığı gibi, bir kötülük de görmemiştir. Onlara ait bu derece katılaşmış

önyargısının şekillendiği yer yalnızca ailesidir.

“Öteki” algımızın ilk ve en doğrudan şekillendiği yer olan aileler, ister

tarihsel bir miras olarak alsınlar, ister bireylerin kendi tercihleri olsun, yalnızca

sosyal ve kültürel değerlerin bir taşıyıcısıdırlar ve bu değerleri kendi kendilerine

üretmezler. Resmi ve gayri resmi dini kuruluşlar, medya, sanat eserleri, akademik

çevreler, eğitim kurumları vs. bu algıların üretilip kuşaktan kuşağa aktarıldığı

ideolojik aygıtlar olarak işlev görürler. Milli kimliğin inşasında dinin belirleyici

Page 51: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

41

önem taşıdığı Balkanlar söz konusu olduğunda, dinsel alanda inşa edilmiş algı ve

stereotiplerin ve “ötekiler”in incelenmesi, toplumların sosyolojik ve psikolojik

örüntülerini anlamada çok daha önemli bir hale gelir.

Bu nedenle, Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarında kullanılan

Osmanlı, Türk ve Müslüman imge ve stereotiplerini belirlemeye yönelik bir

çalışmaya girişmeden önce, bu ülkedeki Sırp entitesi ve etnisitesi üzerinde doğrudan

etkiye sahip olan Sırp Ortodoks Kilisesi’nin resmi yayınlarına ve Sırp Hırvat ve

Boşnak okullarında okutulan din öğretimi ders kitaplarının incelenmesi ve orada

üretilen algı ve klişelerin anlaşılması ders kitaplarının incelenmesi temel çalışmasına

büyük bir katkı sağlayacaktır.

Özellikle Sırp dini kimliği, Balkanlarda yüzyıllar süren güçlü Türk

hâkimiyetine muhalefetle oluşturulmuştur. Dinsel ötekinin imajlarını, dini cemaat

temsilcilerinin sözlerinden çok yazılarından ayırt edebileceğimiz gerçeğinin en iyi

örneğini 1987 yılında yazdığı “Nasıl Hayatta Kaldık?” adlı kitabında Sırp Ortodoks

PiskoposVelimirović gösterir.

Türk şeytanına karşı, dini liderler sık sık şövalyeleri görev başına çağırdılar. Bu teori,

kiliselerde Haç ve İncil eşliğinde, toplantılarda ilahi ve şarkılarla, yaşlılar ve gençler tarafından,

erkek ve kadınlar tarafından söylenip durdu. Ve sonunda bu dualar, küçük Karadağlı kabilesinin

ruhunu ateşledi ve ayağa kaldırdı. Böylece, Aryan Avrupa ırkının karşılaştığı en büyük şeytana

(Osmanlı) karşı başkaldırı başladı. ( Moe: 2008, 128)

Sırbistan Ortodoks Kilisesi (SOK) Teoloji Fakültesi eski dekanı Radovan

Bigovic, yazdığı Crkva i društvo (Kilise ve Toplum) adlı kitapta ötekini şöyle

tanımlar: “Öteki, onsuz olamayacağımız şeydir. Bizim kişliğimiz ve varoluşumuz

için bir şarttır. Ötekisiz tam bir varoluş ve kişisel kimlik edinemeyiz. Her insani

günahın özü ve trajedisi, ahlaki değerlerin ve geleneğin ihlalinde değil, tam olarak

ötekiyle olan ilişkinin ayrımında yatar. (Moe: 2008, 173)

Zlatiborka Popov-Momčinović, Sırbistan Ortodoks Kilisesi’nin 1967 yılında

yayına başlayan ve ayda iki kez yayınlanan Pravoslavlje (Ortodoksi) dergisini (2005

yılına ait sayılarını) inceler. SOK’nin resmi yayını olan ve basit dili sayesinde geniş

Page 52: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

42

kitlelere ulaşabilen ve yalnızca dini alanda değil, siyasi alanda da etkili olan

Pravoslavlje dini elitlerin görüşlerini yansıtması bakımından da önemli. Dergi, hem

Sırbistan, hem de Bosna-Hersek içinde ayrı bir Sırp entitesi olan Sırp

Cumhuriyeti’nde en çok okunan Ortodoks yayını.

Derginin ele aldığı temel konular şöyle: Önemli Ortodoks tatiller, popüler bir

yaklaşımla ele alınan dini konular, SOK kurucuları, hayatları ve eserleri, kilisenin

bakış açısından sosyal olaylar, kitap tanıtımları. Dergi aynı zamanda aile içi şiddet,

yoksulluk, tüketim toplumu, medyanın ticarileşmesi, modern dünyada teknolojinin

etkileri gibi konuları sıkça işlemekte. Konunun araştırmacısı, Eski Yugoslavya’da

yaşanan ve muhtemel çatışmaların dinin kullanılarak nasıl meşru gösterildiğini

göstermesi açısından son derece önemli olduğunu ifade etmektedir.

Pravoslavlje dergisinde din ve kimlik üzerine oluşturulan temel tezler şöyle

sıralanabilir:

- Sırp kimliği tarihle tanımlanır ve sürekli tehlikede olmuştur, kimliğin

oluşmasında SOK’nin katkıları muazzamdır.

- SOK’nin, özellikle Sırpların çoğunlukta oldukları ve ulusal devlet

oluşturdukları yerlerde (Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti) hakimiyeti tekrar

kurulmalıdır.

- Sırpların, devletlerini kaybettikleri Osmanlı egemenliği altında bile din ve

siyaset arasındaki bağlantı asla kopmamıştır. Bu dönemde Sırp milli

kimliğinin gelişmesinde en büyük pay SOK’nindir. Türklerin kölelik

döneminde Sırpların ayakta kalmasını sağlayan en önemli kişi Ortoçağ’da St.

Sava, modern zamanlarda ise Bishop Nikolaj Velimirović’dir. (Devletle

SOK’nin birbirini desteklediği Ortaçağ özlemle anılır.)

- İlerleme sadece geçmişi bilmek ve ona saygı göstermekle mümkündür.

- “Kosova Etiği” Sırp ruhsal varlığının bir parçasıdır. Atalarımız sayıca

Türkler’den daha az olduklarını bilmelerine rağmen savaşmayı seçerek

cennetin krallığına hizmet ettiler. Kosova Etiği, Sırp kimliğinin oluşumuna ve

Sırpların bütün tehlikelerle baş etmelerine en büyük katkıyı sağlamıştır.”

(Moe:2008, 130)

Page 53: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

43

Sırp Cumhuriyeti’ndeki etkisi Sırbistan’dakinden daha geniş olan dergi,

kendisiyle belli bir mesafeyi koruyan siyasetçi ve STK’lara nefret dolu söylemlerle

yaklaşır. “Kiliseye saldırı, halka saldırıdır. Dini toplumsal ve siyasal hayattan

dışlayarak yalnızca özel alana hapsetmek şizofreniye neden olur.” söylemi en sık

tekrarlanan söylemlerdendir.

Pravoslavlje dergisinin “öteki”lerinin kimler olduğuna bakalım:

- Modern dünya krizlerle dolu bir yerdir, ekonomik, siyasi ve

her şeyden önce ve en önemlisi manevi bir kriz vardır. Her şey satılıktır.

(Moe: 2008, 131)

Öteki, modern dünyanın tüketim toplumudur. Bu ortamda kültürel kimliğin

korunması son derece zordur. Kimliğin kaybı hem bireysel hem toplumsal çöküntü

ve çözülüşe neden olur, bu yüzden kimlik korunmalıdır. Çözüm, SOK’dir:

- Modern dünyanın ahlak krizine çözümün olduğu tek din

Hıristiyanlıktır, tıpkı Roma döneminde olduğu gibi.

- Sırp milleti dört tarafı düşmanlarla çevrelenmiş bir millettir.

Örneğin, son savaşta, Hırvatlar ve Müslüman Boşnak ve Arnavutlar

Avrupalı-Amerikalı faşistlerin yardımıyla Sırpları yoketmeyi denemişlerdir.

(Moe: 2008, 132)

Yazar burada şu yorumu yapar:

Balkanlarda ulus fikri hiçbir zaman siyasi ve milli topluluklar oluşturan özgür bireyler

nosyonu üzerine kurulmadı, daha çok etnisite, birbirinden farklı kültürel gruplar düşüncesi

üzerine kuruldu. Bu Balkanların karakteristiğini oluşturdu ve devam ettirdi, bu nedenle dinsel

ötekinin tanımlanması da tarihsel perspektifin izlerini yansıtır. Tarih kullanılarak, kendi dinsel

topluluklarının tarih boyunca nasıl tehlikede olduklarını göstermeye çalışırlar. İnsanların

kurtuluşu için kendini kurban eden bir Tanrı, korkunç işkenceler altında bile inançlarını

terketmeyerek şehit olan takipçileri, ötekinin imajının oluşturulmasında ve ötekiyle olan

ilişkinin belirlenmesinde sürekli olarak kullanılır ve üretilir. (Moe: 2008, 174)

Kosova, Sırbistan’ın Kudüsü olarak tanımlanır, Sırp halkının kendini

Hırıstiyanlığa adamasının bir sembolüdür. Ancak, Türkler, Arnavutlar ve NATO

Page 54: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

44

yüzünden devamlı olarak Sırp milletine acı vermektedir. “Bu kutsal toprağı,

kimliğimizin sembolü olan bu toprağı asla bırakamayız.”

Bu adanmışlığı ifade eden ve çok kullanılan şu deyime yer verilir: “Bir Sırp

İsa’ya aittir, o ölürken neşeliydi. Hıristiyanlıktan daha güzel bir inanç yoktur.”

Popov-Momčinović, dini inancı için kendini kurban etme motifinin, yani

teolojik olanın pratik hayata bu transferinin, Balkanlara son derece hoşgörüsüz bir

atmosfer kattığını ve böyle bir pratik bir teoloji formunun, dinsel öteki algımızı

gerçeklikler üzerine değil, çatışmalar ve düşmanlıklar üzerine kurmamıza yardımcı

olduğunu söyler. (Moe: 2008, 133)

Pravoslavlje’nin Batı kültürü ve Batı Hıristiyanlığına bakışı Marksist

geleneğin modernite eleştirisini andırır. Roman Katolisizmi ve Protestanlık çok

biçimselleşmiş ve sekülerleşmiş bulunur. “Batı dinselliği antroposentrik ve insanla

Tanrı arasında doğru ilişkiyi sağlayamayan durmadan genişleyen seküler anlayışa

alan açan bir dinselliktir.” (Moe: 2008, 133) Hıristiyan ruhun yok sayılarak dinin

aklileştirilmesi ruhsallığı ve hayal gücünü yok eder ve modern pazar ekonomisine

hakikatin ticarileştirilmesi için verimli topraklar sağlar. Modern dünyadaki pek çok

olumsuz olgunun nedeni, hakiki Hıristiyan mesajların Batıda sürekli olarak

bozulmasıdır.

Katoliklerin imajı yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildir; Ortodoks ve Katolik

nüfusların yoğunlukta olduğu ülkeler arasındaki çatışma ve tarihi karşılaşmalar

sürekli hatırlatılır. Haçlı seferleri sırasında Latinlerin İstanbul’u nasıl yerle bir

ettikleri ve Müslüman Türklere karşı Batı’nın Ortodoks Bizans’a yardım etmeyişi

devamlı olarak hatırlatılır. Kosova’nın bugün ki durumuyla, bu olay arasında

benzerlikler kurulur ve Batılı ülkelerin, Arnavutların Kosova’yı işgal etmelerine izin

verdikleri ve Bosna ve Kosova’daki İslamlaşma süreçlerine göz yumdukları ifade

edilir.

Hemen her sayıda Ortodoks Sırp ve Katolik Hırvatlar arasındaki sorunlar dile

getirilir. En çok yer, İkinci Dünya Savaşı’nda Faşist Ustaşaların Sırplara

Page 55: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

45

uyguladıkları soykırıma ayrılır ve Ustaşalara ait toplama kamplarının resimleri

yayınlanır. Papa II. John Pole’ün, 700.000 Sırp’ın işkence edilerek öldürüldüğü

Jasenovac toplama kampını hiç bir zaman ziyaret etmediği söylenir. Hırvatistan’da

yaşayan Sırpların hala aynı durumda olduğu, çok sayıda Ortodoks Kilisesi’nin yok

edildiği ve pek çok Sırp’ın hala tehlike altında olduğu anlatılır. Derginin her sayısı,

bugünün Hırvatistan’ında yaşayan Sırpların ve Ortodoks Kilisesi’nin karşılaştığı

sorunlarla biter. Birçok kiliseye saldırılar düzenlenmekte, kiliselerin duvarlarına

Sırplara karşı nefret dolu ifadeler içeren faşist sembollerle dolu grafittiler

yazılmaktadır.

En olumlu imaja sahip dinsel ötekiler Yahudilerdir. Kendilerinden çok fazla

söz edilmese de dinleriyle ilgili olumlu ifadeler kullanılır. Sık sık Tanrı’nın insanları

veya seçilmiş insanlar olarak söz edilir. Dergiye göre, Yahudilik, Hıristiyanlığın

köklerini oluşturur ve köklerimizi inkâr etmek “kan ve toprak” ideolojisini kabul

ettiğimiz anlamına gelir. “Gerçek topluluğun yalnızca Tanrı ile gerçek bir iletişim

kurarak mümkün olduğunu anlayan ilk halk Yahudilerdir.” (Moe: 2008, 137)

Pravoslavlje İslam’dan bir din olarak bahsetmezken, İslam’ın imajları,

Türkler, Arnavutlar ve Boşnaklar gibi ulusal grupların imajları aracılığıyla

şekillendirilir. Türklerden genellikle, “Hıristiyan olmayanlar, işgalciler, Sırbistan’ın

Ortaçağ devletinin kültürel, ekonomik ve siyasi gelişmesine engel olan vahşi sürüler”

olarak bahsedilir. Türk işgali, “kölelik, zulüm ve işkence dönemi” olarak anılır. Bu

dönemde pek çok Ortodoks Kilisesi yıkılmış veya üstüne minareler eklenerek camiye

dönüştürülmüştür. Kalan kiliselere ise çan takılmasına izin verilmemiştir. Pek çoğu

çok kötü durumdadır, ikonalar ve diğer dinsel resimler kazınmış veya tahrip

edilmiştir. Hıristiyanlar, kiliselerini korumak için yollardan uzak yerlere veya yüksek

dağlara inşa etmeye zorlanmışlardır. Sataşma ve tacizlerden korunmak için Ortodoks

rahipler çok ender kasabaya inmiş, Sırp kadınlar Türk kadınları gibi başlarını örtmek

zorunda kalmışlardır. Derginin neredeyse her sayısında “sözde seküler” Türk

Devleti’nden kaynaklanan sorunlardan bahsedilir: “Türkiye’deki Hıristiyan kültürel

miras devletin koruması altında değildir; hükümet Ortodoks din okullarının

açılmasına izin vermemektedir; kiliselerin arsa sahipliğine izin verilmemektedir;

Page 56: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

46

hükümet bazı İslami kuruluşlara ayrıcalık tanırken, Hıristiyanlara tanımamaktadır;

Türkiye, doksan yıl önce Ermenilere uyguladığı soykırımı hâlâ tanımamaktadır.

Türkiye’de yaşayan gizli-Hıristiyanar vardır ve kendilerini Müslüman olarak

tanıtmaları için zorlanmalarına rağmen, Hıristiyan inançlarını kahramanca

savunmakta ve gizlice yaşamaktadır.” (Moe: 2008, 139)

Dergide sık sık tekrarlanan temalardan biri de, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne

üyeliği konusudur. Avrupa Hıristiyan toplulukların, “farklı medeniyet” olması

nedeniyle Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olduğu ve Türkiye eğer Avrupa’ya

yakın olmak istiyorsa Hıristiyanlar üzerinde ayrımcılık yapmaktan vazgeçmesi

gerektiği sık sık tekrarlanmaktadır. Kosova Etiği” denen imge, hem SOK’nin dergisi

Pravoslavlje, hem başka dini yayınlar ve okullarda okutulan din dersi ve tarih

derskitaplarının temel imgelerinden biridir. “Sırp manevi varoluşunun” temel parçası

olan “Kosova etik formlarından” derginin hemen her sayısında bahsedilirken,

Kilise’ye ait diğer yayın, beyanat ve tartışmalarda en çok başvurulan imge olduğunu

bölümün yazarından öğreniyoruz. Kosova etiğinin söz konusu olduğu her cümlenin

arkasından, halen çatışma içinde olunan Arnavutlar’dan bahsedilir. “Sırp Ortaçağ

devletinin kalbi durumundaki Kosova’da Sırpların azınlık durumuna düşmelerinden

Türk yönetimi, İkinci Dünya Savaşı, Komunist diktatörlük ve NATO müdahalesi

sorumludur. (Moe: 2008, 139)

Mart 2004’teki Arnavut ayaklanmasına ve yıkılan 24 manastıra özel önem

verilir. Arnavutlardan bahsedilirken kullanılan ifadeler genelde; “saldırganlık,

ekstremizm, şiddet, radikalizm, suç, barbarlık, vs.”dir. Her sayıda yıkılan kiliselerin

fotoğrafı yer alır. Tel örgülerle çevrelenmiş Gračanica Manastırı’nın fotoğrafları

Kosova’daki Sırpların durumunu sembolize eder; gettolara sıkıştırılmış ve Arnavut

tehdidi altında yaşayan Sırplar. Kosova’nın statüsü tartışılamaz. Arnavutlar birinci

ötekidir.

Genel olarak değerlendirildiğinde diyebiliriz ki, Türkler (Müslümanlar) ve

Arnavutlar, SOK’nin “en ötekileri”dir. 1990’lardaki çatışmalar, özellikle BiH’de

Müslüman Boşnaklara uygulanan soykırımlardan hiç bahsedilmez, sadece Dayton

Barış Antlaşması’ndan sonra ülkede ciddi şiddet olayları olmadığı söylenir. Ancak,

Page 57: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

47

BiH’deki birliktelik problemlerinden bahsedilirken, özellikle Saraybosna’nın

Ortodoks Hıristiyan nüfustan arındırıldığı söylenir. Ayrıca, Sırpların azınlıkta olduğu

BH bölgelerinde (Federasyon mesela) yıkılan Ortodoks kiliselerinin asla tamir

edilmediği ve savaş sonrası BiH’teki ekonomik sıkıntıların Sırp nüfusun geri

dönüşünü engellediği söylenir.(Moe: 2008, 140)

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Sırp Ortodoks Kilisesi’nin resmi

yayın organı gibi işlev gören Pravoslavlje dergisi, İslamla ilgili net bir değerlendirme

yapmaz ve bu dinin öğretilerine dair hiç bir bilgiye yer vermez. Belli Müslüman

gruplarla tarihte ve günümüzde yaşanan sorunlar vurgulanarak İslam’la ilgili son

derece çatışmacı ve olumsuz bir imaj çizilir. İslam hâkimiyeti sırasında (Osmanlı

İmparatorluğu dönemindeki 500 yıllık köleliğin ve şu an Kosova’daki köleliğin) Sırp

milli kimliğinin ve Sırpların öz-imajlarının oluşmasındaki katkıları özellikle

vurgulanırken “şehitlerle” gurur duyulur. (Moe: 2008, 140)

Farklı ötekilerle karşılaşmalar ve onların imajlarının Sırplığın oluşumundaki

etkileri vurgulanırken, Müslüman yönetici Sinan Paşa’nın 1594’te St. Sava’ya ait

kutsal emanetlerin yakılmasını ve küllerin tüm Sırbistan’a serpilmesini emretmesi

sürekli hatırlatılır. Bu Ortodoks Sırp kimliği hakikatininen sağlam temelini oluşturur.

(Moe: 2008, 141)

Pravoslavlje’nin (SOK’nin), Zlatiborka Popov-Momčinović’in tanımlamasını

kullanırsak, “en öteki ötekileri” ateistlerdir. Ateizme duyulan tepki ve

hoşgörüsüzlük, İslam’a duyulandan çok daha ileridedir. Ateizm, komünizmle eşdeğer

bir anlamda kullanılır. Bazı medya organlarının hâlâ, neo-liberallere dönüşen

komünistler ve onların çocukları tarafından yönetildiği ve SOK’ne düzenli saldırılar

gerçekleştiren bu medyanın Sırp milli ve dini kimliğinin altını oymaya çalıştığı sıkça

konu edilir. Komünistler aynı zamanda Makedonlar ve Müslümanlar gibi yeni

milletler yaratarak bölgede çatışma potansiyeli yaratmışlardır. (Moe: 2008, 142)

Kimliğin korunmasında ve Sırp gençliğinin toplumsallaştırılmasında tek doğru merci

ise SOK’dir.

Page 58: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

48

SOK, “Asırlar Boyunca Sırbofobia” isimli bir kitap yayınlayarak, Sırpların

öteki tarafından nasıl algılandığına dair değerlendirmeleri toparlar. Kitabın yazarları,

Sırbofobianın ‘Latin’ siyasetinin bir parçası olduğu anlatarak, Sırplarla ilgili olumsuz

imajların, 1054’deki büyük bölünme, 1878 Berlin Kongresi, Bosna-Hersek’in

Avusturya-Macaristan tarafından ilhakı, İkinci Dünya Savaşı ve son Balkan savaşına

kadar devam eden uzun tarihinden bahsedilir.

Ötekilerin Sırpları ve SOK’ni hoşgörüsüzlük, soykırım ve bölgesel

huzursuzluklardan dolayı suçladığı ifade edilir. Batılı düşünürlerin Sırplar ve SOK

hakkında hala çok önyargılı oldukları zikredilir. Örneğin, Fransız düşünür Gustave

Le Bon (1841-1931)’a ait şu ifadelere yer verilir: “Balkanların ilkel mentalitelerine

en uygun siyasi rejim, Türk yönetimi sırasındaki kölelik rejimidir.” (Moe: 2008, 143)

Hırvatlar tarafından Sırpları karalamak için sayısız yayınlar yapıldığı, XIX.

Yüzyıldan beri bazı Hırvat dini figürlerin, tarihçilerin ve toplumda etkili kişilerin

yanlış Ortodoks imajı yaydığı söylenir. Sırplarla ilgili olumsuz imaj oluşturulmasının

altında “yenidünya düzeninde” tamamen Katoliklerden oluşan bir Hırvatistan

yaratmak olduğu ifade edilir. (Moe: 2008, 143)

Genelde tüm Balkan ülkelerinde ve özellikle Sırbistan’da dinin milliyetin

psikolojik temeli olarak kullanıldığı, Sırp milli kimliğinin oluşturulmasında SOK’nin

rolüne daha önce değinilmişti. Burada özellikle dikkati çeken, “Kosova Sendromu”

olarak adlandırılan Kosova Savaşı’nın efsaneleştirilerek bir mite dönüştürülmüş

olmasıdır. Sırp devletinin yayılmacı politikalarını meşrulaştırmak IX. yüzyılda

canlandırılan bu efsanenin Sırp milli kimliğinin en ayrılmaz parçası olarak nasıl

kutsallaştırıldığı incelenen ve geniş kitlelerce takip edilen Pravoslavlje dergisince

gözler önüne serilmektedir. Bu efsane, daha sonra görüleceği gibi, Sırbistan ve

Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarının Osmanlı tarihi ile ilgili bölümlerinin

temel motifini oluşturmaktadır.

Sırp ulusal kimliğinin ve “öteki” algılarının oluşturulmasında SOK’nin bu

denli etkin bir rol oynaması, gerek Sırbistan, gerekse siyasetin Sırbistan’dakinden

çok daha güçlü bağlarla bağlı olduğu ve doğal müttefik olarak SOK’ni kabul ettiği

Page 59: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

49

Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyetindeki toplumsal bütünleşme ve barış adına

endişelenmemiz için yeterli neden olabilir. Özellikle “Müslüman Öteki” üzerinden

inşa edilen Sırp milli kimliğinin nesiller değiştikçe yeniden ve sürekli aynı motifler

ve donup kalmış yüzyıllık stereotipler (Kosova Sendromu gibi) üzerine inşa edileceği

aşikârdır. Siyasete olan büyük merakıyla sahip olduğu toplumsal desteği ve

hâkimiyeti kaybetmemek adına SOK, Sırbistan devletinin bekası ve Sırp milli

kimliğinin garantisi için ne kadar önemli bir kurum olduğunu durmadan aynı motifler

etrafında tekrar tekrar hatırlatıp duracaktır. Zira ötekinin kim olacağına ve nasıl

temsil edileceğine güçlü olan karar verecektir.

Bosna’daki üç etnik grubun, Boşnak, Sırp ve Hırvat, 1992-1995 yılları

arasında süren ve pek çok kişinin esasında “din savaşı” olarak nitelediği Bosna

Savaşı’nı bitiren 1995 tarihli Dayton Barış Antlaşması’nın Bosna-Hersek içerisinde

yarattığı bir Sırp entite olan Sırp Cumhuriyeti’nin, Sırbistan’daki SOK ile göbek

bağına yukarıda değinilmişti. Cumhuriyet içindeki siyasilerin SOK ile olan organik

ilişkileri ve dini otorite olarak SOK’ni tanımasının yanı sıra, bu cumhuriyetin

okullarında okutulan eğitim müfredatı ve içerikleri ve ders kitapları çok büyük

ölçüde anavatan olarak görülen Sırbistan’ı takip etmekte, hatta çoğu durumda,

okullarda, Sırbistan’da basılan ders kitapları okutulmaktadır. Aynı durum, Bosna-

Hersek Federasyonu içindeki Hırvat etnik grup için de geçerlidir; Bosna Hırvatları,

eğitim müfredatları ve ders kitapları konusunda Hırvatistan’ı takip etmekte ve tıpkı

SC gibi, Hırvatistan’da basılmış ders kitaplarının okullarda okutmaktadır.

Bosna-Hersek (BH) içerisinde ayrı bir devlet gibi davranan Sırp Cumhuriyeti

(SC) ve Boşnak-Hırvat federasyonu olan Bosna-Hersek Federasyonu (BHF) farklı

müfredat ve ders kitaplarıyla, farklı okullarda eğitim vermektedir. BHF içinde bile 11

farklı eğitim sistemi kullanılmaktadır (Federasyon ve 10 kanton). Okullardaki din

eğitimi dersleri bazı kantonlarda zorunlu, bazılarında ise seçimlik olarak

okutulmaktayken, SC’de din dersi yalnızca ilkokullarda okutulmakta ve dersin

zorunlu olabilmesi için 30 kişinin talepte bulunması gerekmektedir.

BH Anayasası ve eğitim sisteminin karmaşıklığı kadar, yakın zamanda savaş

yaşamış bir ülkenin çocuklarına farklı dinlerde eğitim vermeye çalışmanın zorlukları

Page 60: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

50

ortadadır. Hele hele, etno-dini düşmanlığı üreten olguların en başında gelmesi

hasebiyle, birbirine düşman üç halk için eğitim programları geliştirmek ve dini

eğitim yapmak son derece zor bir çabadır.

Christian Moe’nun editörlüğünü yaptığı yukarıda değinilen çalışmaya Bosna-

Hersek İlköğretim Okullarında Okutulan Din Eğitimi, Ders Kitaplarında Dinsel

Öteki İmajı başlığıyla katkı veren Aid Smajić, BH’teki üç farklı etnik grubun

okullarında okutulan din eğitimi kitaplarındaki “dinsel öteki”nin kim olduğunu ve

nasıl tanamlandığını göstermektedir.

1990’lı yıllarda Yugoslavya’da komünist rejimin çöküşü, diğer birçok

komünizm-sonrası ülkelerinde olduğu gibi BH’te de dinin kamusal alana geri

dönmesi ve dini özgürlüklerin yaşanması anlamında bir dönüm noktası oldu. Daha

önce dini özgürlükten mahrum farklı etnik ve dini geleneğe sahip halklar dinlerini

açıkça ifade etme özgürlüğünü yeniden kazandılar. 1994 yılında BH Eğitim

Bakanlığı, ilköğretim okullarında din dersinin okutulması yönünde kararlar alarak

“İslam, Katolik, Ortodoks, Yahudi ve Adventist Dinler için Dini Eğitim Plan ve

Programı” geliştirerek 1996 yılında uygulamaya geçirdi.

2002 yılında Katolik, Ortodoks ve İslam cemaatlerinin temsilcileri ve AGİT

tarafından BiH’teki din öğretimi kitaplarının ilk ve son resmi revizyonu yapıldı.

Revizyonun amacı, diğer dinlere mensup insanları rahatsız edecek ve incitecek

ifadelerin ders kitaplarından ayıklanmasıydı. Yapılan bu revizyon sonrasında

ayıklanan “incitici, ötekileştirici ve düşmanlık üretici” ifadelerin her iki entitede de

din öğretimi ders kitaplarına nasıl yansıtıldığını inceleyen Smajić, bu yöndeki

çalışmanın BHF’de SC’ye göre daha başarılı bir biçimde kotarıldığı tespit eder.

(Moe: 2008, 102)

Katoliklere ait okullarda okutulan din öğretimi ders kitaplarında “dinsel

öteki”ye yeterince yer verildiğini tespit eden Smajić, çalışmasında, söz konusu

kitapların “dinsel öteki”den bahsederken kullandığı dil, söylem ve sınıflandırmaları

şöyle belirler:

Page 61: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

51

“Katolik din eğitimi ders kitapları (KDEDK), farklı dinsel öteki

kategorilerinden bahseder ve bu kategorileri aşağıdaki gibi tanımlar: Diğer Hıristiyan

inananlar, Hıristiyan Olmayan İnananlar, Yeni Dini Hareketler, Din Dışı Halklar

veya Ateistler” (Moe: 2008, 144)

Diğer Hıristiyan inananlar olarak tanımlanan Yunan-Katolikler, Ortodoks

Kilisesi, Protestanlık ve üç farlı kolu olan Lutheryanizm, Kalvenizm ve

Anglikanizm, “Hıristiyan bölünmüşlüğü” bağlamında ele alınır, bu bölünmüşlüğün

nedenleri, her bir fraksiyonun öğretileri, inananlarının sayıları ve çoğunlukla

yaşadıkları yerlerle ilgili bilgiler verilir. Luteryan Kilisesi’nin kurucusu Martin

Luther’den “çok radikal ve katı” olarak bahsedilir. Hıristiyanlar arasındaki

bölünmelerden bahseden bölümler ekümenik hareketin öneminden ve barış

çabalarından, Hıristiyan Kiliseleri arasında birleşme çalışmalarından vurguyla söz

eder.

Hıristiyan Olmayan inananlar başlığı altında Yahudilik ve İslam

incelenmektedir. Yahudilik’ten hemen her sınıfın ders kitabında bahsedilirken,

İslam’dan yalnızca beşinci sınıf ders kitabında bahsedilir. Yahudi imajı son derece

olumludur; Yahudi halkının ne kadar çalışkan olduğu, Firavun’un bu halka

uyguladığı baskı ve terör ve nihayet Tanrı’nın onlara nasıl yardım ettiği anlatılır.

Ancak, İsa’nın çarmıha gerilişiyle ilgili bölümlerde Yahudi imajı yavaş yavaş değişir

ve çarmıha gerilişten açıkça yoldan çıkmış Yahudi dini liderler suçlanır. Holokost

suçlarına doğrudan gönderme yapılmadan, dini ayrımcılık, anti-Semitizm ve

Yahudilerin zaman zaman maruz kaldıkları kötü muamelelerden söz edilir ve

öğrenciye sık sık İsa’nın kendisinin de bir Yahudi olduğu hatırlatılır.

İslam’ın öğretileri ve kökenleri yalnızca tek bir sayfada bir kaç cümleyle

anlatıldıktan sonra Türk ve Hırvatlar arasındaki savaştan söz edilir. Kitabın Dinler

Tarihi bölümünde İslam ile ilgili tarafsız bir anlatımla betimleyici bilgiler verilir ve

İslami kaynaklar ve öğretilerden bahsedilir. Müslümanların diğer dinlere inananlarla

aynı değerleri, kökenleri ve yaşam alanlarının paylaştıkları vurgulandıktan sonra

İbrahim Peygamber’in sadece Yahudi ve Hıristiyanların değil, Müslümanların da

“babası” olduğu söylenir. Ders kitabı, Kur’an’ın Müslümanların kutsal kitabı

Page 62: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

52

olduğunu ve ayetlerinin gerçek takvayı ve evrensel değerleri teşvik ettiğini belirtir.

“Müslümanlar toplumun gelecek refahı için aynı ölçüde katkı sağlayan ahlak

komşularıdır.”(Moe: 2008, 105)

Hırvatların ulusal tarihinin anlatıldığı bölümde, Hırvatistan ve Bosna’da 500

yıla yakın kalan Müslümanlardan, Türk-Hırvat savaşlarından ve Osmanlı

idaresindeki Katoliklerin durumundan bahsedilir. “Katolik Kilisesi ve Hırvatlar

Arasındaki Hıristiyanlık” bölümünde Türkler şöyle anlatılır:

Bazı İslami yasalar genel olarak Hıristiyanlık inancına karşı hoşgörülü olsa da, Hıristiyanlar,

Osmanlı İmparatorluğu’nda ikinci sınıf vatandaşlardı. Hiç bir devlet görevinde bulunamaz,

silah taşıyamaz ve ata binemezlerdi. Birçok Hıristiyan kilisesi yıkıldı. Yüksek ve adaletsiz

vergiler ödediler... Türkler, Papa’nın Hıristiyan dünyasını birleştirerek Hıristiyan ülkelerinin

özgürlüğü için savaş başlatmasından korktukları için Katolikleri ağır vergiler altında ezdiler.

Srijem ve Doğu Bosna-Hersek’teki Katolikler, çareyi kendilerine göre daha ayrıcalıklı

muamele gören Ortodoks Hıristiyanlığına geçmekte buldular. XVII. yüzyılın başlarında

Bosna, Slovenya ve Srijem’de zorla İslamlaştırma başlattılar. Bunun sonucunda, çok sayıda

Katolik İslam’a geçti ve Katolik nüfusun yüzdesi aniden düştü... Türk işgali sırasında Katolik

inancı baskı gördü ve Katoliklerin yaşamları giderek zorlaştı. (Moe: 2008, 106)

Budizm, Hinduizm ve Konfuçyüsçü gelenek betimleyici ve tarafsız bir

yaklaşımla sunulur. KDEK’nın ateistler ve “Yeni Dini Hareketler” olarak tanımlanan

son yirmi yılda özellikle Hinduizm ve Budizm’den kaynaklanan yeni dinsel

öğretilerle ilgili tavrı, Sırp Ortodoks Kilisesi’ni yaklaşımını hatırlatır. (Moe: 2008,

105-106)

“Öteki” dinler ve inanç sistemleri anlatılırken KDEK’nın Vatikan Kilisesi’nin

nihai gerçekliğin tek sahibi olduğu yönündeki sürekli vurgu ve imaları özellikle

dikkati çeker.

Bosna-Hersek’teki Sırp okullarında okutulan Ortodoks din öğretim ders

kitaplarında (ODEDK), temel amaç olarak ‘komşu ülkelerin dini gelenekleriyle ilgili

öğrencileri bilgilendirmek’ belirlenir.

Page 63: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

53

Hıristiyan inançlar olarak bir yandan Batı Kilisesi veya Roman-Katolik

Kilisesi, Protestanlık, ve Eski Katolik Kilisesi, diğer yandan diğer Ortodoks

Kiliselerinden bahsedilir ve bilgilendirici bir nitelik taşır.

Diğer Hıristiyan inançlar başlığı altında betimleyici bir biçimde ve çoğunlukla bu

dinlere inananlar arasında yaşanan ihtilaflar ve savaşlardan bahsedilirken, bu dinlere

inananlar hakkında bilgi verilmez. Böylece, öğrenci anlatılan dinlere inananlarla

ilgili her hangi bir imaj geliştiremez.

Katolik Kilisesi’nden bahsedilirken, daha çok Doğu ve Batı Kilisesi arasında

1054’de gerçekleşen bölünmeden söz edilir. Katolik Kilisesi’nin dini otoriteleri,

‘Kilise’nin ilk geleneklerine saygı göstermemek ve kendi amaçları doğrultusunda

yeni bir Kilise kurmakla’ suçlanır.

Ortodoks Kilisesi’nin Katolik ve Protestan Kiliseleriyle bir araya gelme

olasılığı kesinlikle yadsınır ve gerekçe olarak aynı dini paylaşmadıkları, ikincilerin

yanlış düşüncelerinin inanç sistemlerini özünden saptırdığıı gösterilir. Kiliseler

Dünya Konseyi’nin Hıristiyanlık dışı dinlere inananların dine davetiyle ilgili

inisiyatifi konusunda da olumsuzdur, bu tür çabalar, her dini inançtan insanı bir araya

getirerek bütün dinlerden aldıkları şeylerle evrensel ‘derleme’ bir din oluşturmaya

çalışan ‘Masonluğa’ benzetilir. Bu yüzden, tüm Ortodoks kiliseler, Kiliseler Dünya

Konseyi’ni derhal terk etmelidir.

Hıristiyanlık Dışı İnançlar kategorisinde Yahudilik ve İslam tartışılır.

Yahudilik’in ortaya çıkış süreci anlatıldıktan sonra, Tanrı’nın vahyine, ilk

Hıristiyanlara ve İsa’ya karşı Yahudilerin tutumları eleştirilir. Günümüz

Yahudiliğine ve Yahudilerine, İkinci Dünya Savaşı’na ve Yahudi Soykırımına hiç

değinilmez. Yahudilerden, Hıristiyanlığın ilk üç yüzyılıyla ilgili bir bağlamda ve

genellikle Tanrı vahyini yalanlayan veya uymayanlar, ‘hırsızlar’ ve İsa’nın çarmıha

gerilişinden sorumlu insanlar olarak bahsedilir. Kötü davranışları ve İsa’ya

yaptıklarından dolayı, Çingenelerle birlikte sonunda Tanrı tarafından

cezalandırıldıkları ifade edilir.

Page 64: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

54

İslam’ın öğretilerinin menşeine 5. sınıf kitaplarında iki tam sayfa ayrılır,

betimleyici ve bilgilendirici bir üslupla anlatılır. Bir kaç yerde, bazı temel İslami

kavram yanlış biçimde yazılır veya orijinal kavramlar kullanılmaz. Bazı İslami

öğretiler aşırı basitleştirilerek veya yanlış bir biçimde öğretilir; örneğin,

Müslümanların oruç tuttukları dönem ‘bajram’ olarak tanımlanır. Hıristiyan

ahlakının temelini oluşturan ‘ hakikatin erdemi, umut ve aşkın’ yerine İslam’ın

‘Tanrı korkusu’ koyduğu söylenir. Hazreti Muhammed ‘Hıristiyanlık ve

Yahudilikten istediği öğretileri alarak canının istediği biçimde birleştiren’ biri olarak

anlatılır. Bu algılamanın, Müslüman bakış açısını değil, sadece Hıristiyan bakış

açısını yansıttığı söylenmez, evrensel olarak kabul görmüş bir doğru olarak anlatılır.

Sırbistan devletini kurmak için Osmanlı’ya karşı Sırp Ortodoks Kilisesi’nce

düzenlenen Sırp ayaklanmalarından bahsederken, Türklerden (Müslüman=Türk)

oldukça incitici bir üslupla bahsedilir. Katolik ders kitaplarında olduğu gibi,

Ortodokslarınkinde de Balkanlardaki Müslüman unsurlar doğrudan Osmanlı

Türkleriyle ilişkilendirilir. Örneğin; Sokullu Mehmet Paşa’dan bahsederken, “Aslen

Vişegrad yakınlarındaki Sokolovići köyünden olan Türk Paşa” ifadesi kullanılır ve

“poturčenjak” (Türk dinine geçmiş) olarak tanımlanır. (Moe: 2008, 113)

Kitapta Türkler, “Masum insanları ve Ortodoks din adamlarını öldüren,

Ortodoks mabedleri yerle bir eden veya camiye dönüştüren ve Sırplara eziyet eden

cani insanlar” olarak tasvir edilir. (Moe: 2008, 113)

Bosna-Hersek’teki savaştan hiç bahsedilmezken, Kosova’nın yeniden

başkalarının eline geçtiği ve Kosova ve Sırbistan’da Türklere karşı verilen

mücadelelerle ilgili nasihatlerin ciddiye alınması gerektiği söylenir. (Bu ifadelerin

tamamı kitapların 2002 ve 2007 baskılarında vardır.)

Yeni Dini Hareketlerden uzun uzun bahsedilir ve okuyucu bu hareketlere

karşı uyarılır. Ateizm kısaca tanımlanır ve öğrenci, inanmayan insanlara karşı

merhametli olmaya davet edilir; çünkü inanmasalar da onlar da Tanrı’nın suretinde

yaratılmışlardır. (Moe: 2008, 114)

Page 65: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

55

İslam Din Eğitimi Ders kitapları (İDEDK),diğer dini gelenekler hakkında

özet bilgi sunarken, üç kategoride dinsel öteki tanımı yapar: Müslüman Gruplar (ve

mezhepler), Ehli Kitap ve Ateistler.

Müslüman Gruplar başlığı altında, Sünniler, Şiiler, Hanefiler, Malikiler,

Şafiler, Hanbeliler, Sufiler gibi İslam’ın farklı gruplarından bahsedilir. Vahabiler,

Ahmediler, Kadianiler ve Bahailer “mezhep” kategorisindedir. Ehli Kitap

kategorisinde Yahudiler, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlardan bahsedilir. Ateizm ve

ateistlerden altıncı sınıf kitabında “Küfür” başlığı altında söz edilir.

Müslüman gruplar ve “mezhepler” konusunda, 8. sınıf kitabında bu İslami

grupların tarihi kökenleri, bugünkü coğrafi dağılımları ve öğretileri hakkında bilgiler

verilir. Sufilik ve sufilere de aynı tanımlayıcı tarzda yaklaşılır. Sufizm’in ortaya

çıkışı ve tarihi önemi, temel terminolojisi, ibadetleri, farklı dini grupları ve BiH’deki

temsilcileri anlatılır.

Bahailer ve Ahmediler, bozulmuş öğretilerin takipçileri ve diğer dinlerden

alınan ögelerle oluşturulmuş, İslam’ın ilkeleriyle çatışan mezhepler olarak

tanımlanırlar. Vahabizm’in açık bir tanımı yapılmaz. Yazara göre, Vahabizm

yanlışlıkla Ahmedilik, Bahailik ve Kadiyanilik’le aynı kategori altına konmuştur.

Vahabilik, İslam’ın son derece tutucu, temel İslami ilkelerin dışına çıkmayan bir

yorumu olarak vasıflandırılır. (Moe: 2008, 117)

Ehli Kitap olarak tanımlanan Hıristiyan ve Yahudilerden çok farklı

bağlamlarda bahsedilir. İlk Müslümanların Mekke’deki zulümden kaçarak

sığındıkları Habeşistan Kralı Necaşi’den, onun adil ve kibar yönetici oluşundan,

Müslümanlara “değerli misafirler” muamelesi yapışından söz edilir.

Ehli Kitap’tan bahsedilirken, İslam imanının altı temel ilkesinden ikisinin

Allah’ın peygamberlerine ve kitaplarına inanmak olduğu söylenir. Sık sık önceki

peygamberler (Hz. Musa ve Hz. İsa dâhil olmak üzere) konusunda İslam’ın duruşu

hatırlatılır. Öğrencilere Hz. İsa ve Hz. Musa ve onların kutsal kitapları hakkında

bilgiler verilir ve saygı göstermeye davet edilirler. Ancak, sekizinci sınıf kitabında,

Page 66: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

56

Tevrat’ın orijinal versiyonunun var olmadığı, çünkü Yahudilerin onu

koruyamadıkları söylenir. Kur’an’dan alıntı yapılır; “Çünkü onlar Tevrat’ın bir

kısmına inandılar, ikinci kısmını inkâr ettiler, üçüncü kısmını ise unuttular.”

Böylece, bu konudaki resmi İslam duruşu ortaya konur. Yazarlar daha sonra,

Kur’an’da tanımlandığı biçimiyle Tevrat’ın ilkelerini anlatır. Dört İncil, İsa ve annesi

Meryem ile ilgili mevcut Hıristiyan öğreti anlatıldıktan sonra, bu anlatımları

olumsuzlayan Kur’an ayetleri ve konuyla ilgili İslami bakıştan bahsedilir.

İDEDK’nın 2005 revizyonundan önceki baskılarının Ortodoks ve

Katoliklerden bahseden bölümlerinde Bosna Savaşı sırasında yıkılan camilerin

resimlerine yer verilmekte ve bu resimlerin altında “Hırvatlar tarafından yıkıldı”,

“Sırplar tarafından yıkıldı” gibi yazılar bulunmaktayken, bu revizyonla bu tür

resimler kaldırılmıştır.

Aid Smajić’in bütün bu incelemelerinden sonra şu sonuçlara ulaşılabilir:

- Hem nicelik hem de farklılık anlamlarında dinsel ötekine en çok KDEDK’da

yer verilir. Ancak, dinsel ötekilere verilen yer bakımından adil değildir,

- İDEDK’da ise dinsel ötekine verilen yer, ODEDK’yla karşılaştırıldığında

bile, hem daha parçalı hem de daha azdır,

- 2002 yılında yapılan revizyonlarla Müslüman ve Katoliklerin ders kitapları

dikkate değer ölçüde değişmiştir, ancak ne yazık ki, Ortodoks ders

kitaplarında fazla bir değişiklik olmamıştır,

- Yeni dini hareketler her üç dinin ders kitaplarında da son derece olumsuz

ifade ve tanımlarla anlatılırken, ateistlerle ilgili ortak yaklaşım, kendilerine

merhamet edilmesi şeklindedir,

- Özellikle ODEK’nda Türk ve Müslümanlar’a karşı çok olumsuz ifadeler yer

almaktadır. (Moe: 2008, 115)

Dinsel öteki ile ilgili yukarıdaki tespitlere, gene Moe’nun editörlüğünü

yaptığı kitaba ‘Hırvatistan’da Dinsel Mesafe” isimli sosyolojik inceleme çalışmasıyla

katkı veren Dinka Marinović Jerolimov’un tespitlerini eklemek, Hırvatistan’da

hâkim durumda bulunan Katolik nüfusun farklı meslek, din, sosyo-demografik ve

Page 67: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

57

sosyo-kültürel yapı mensuplarının dinsel öteki ve aynı dinin farklı mezheplerinin

üyelerine (Katolik, Protestan, Ortodoks), farklı dinlere (İslam, Yahudilik gibi), yeni

dini hareketler ve ateistlere karşı olan tutumlarını anlamamız bakımından faydalı

olacaktır:

Jerolimov’un çalışmasından çıkan sonuçlar şöyle:

- Hırvat halkı kendilerini Avrupa’nın en dindar halkı, ülkelerini ise en dindar

ülkesi olarak tanımlamakta,

- Dinsel ötekine karşı en büyük önyargı kendini dinsel olarak tanımlayan

kişilerden, en az eğitimliler, çiftçiler, işçiler ve küçük kasaba sakinlerine

doğru ilerlemekte,

- Kendini dindar olarak tanımlamayanlara karşı konan mesafe, Katolikler

haricindeki diğer dini gruplara duyulan mesafeden daha az,

- En çok mesafe % 4.31’le Yahova Şahitlerine, %25 ile Hare Krishna’ya iken

Müslümanlar %3.76 ile Yahudi ve Adventistlerden sonra gelmekte. Ancak,

“ülke dışına atılması gereken gruplar” listesinde Yahova Şahitlerinden sonra

Müslümanlar gelmekte,

- En çok mesafe konan gruplar olan Hamsinciler, (Pentecostals),

Scientologistler, Mormonlar, Hare Krishna ve Yahova Şahitleri ile ilgili

“Bilmiyorum” cevabı en fazla çıkmış,

- En az mesafe, sırasıyla Ortodokslar, Yahudiler ve Müslümanlara karşı

konmakta.

- Öteki dinlere karşı konan mesafe kendini dindar olarak tanımlayan kişilerde,

kendini din dışı olarak tanımlayanlardan çok daha fazla,

- Kadınların din dışı insanlara karşı mesafeleri, erkeklerinkinden daha büyük,

- Budistler söz konusu olunca gençler ve yetişkinler arasındaki farklılaşma

başlamakta, 18-29 yaş arası gençler Budistlere, yetişkenlerden daha az

mesafe koymakta,

- Üniversite mezunları en az mesafe koyan, iİlkokul mezunları ise en çok

mesafe koyan gruplar olmakta,

Page 68: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

58

- Büyük şehirlerde yaşayanlarda mesafe, küçük kasaba ve köylerde

yaşayanyardan daha küçük,(Bunun nedeni, kasaba ve köylerde azınlık dinlere

mensup olanların yaşamaması ve buralarda yaşayanların daha dindar

olmaları)

- İnsanların daha az dindar olduğu bölgelerde (Istra, Primorje ve Zagreb)

dinsel mesafe daha azken, Dalmaçya, Lika ve Banovina gibi halkın daha

dindar olduğu yerlerde mesafe daha büyük,

- Katolikler dışındaki tüm dinsel ötekilere karşı genel bir mesafe bulunmakta,

- Dinsel ötekine konan dinsel mesafe, inanmayanlara karşı olandan daha fazla.

(Moe: 2008, 116-117)

3.1.2.Tarih Ders Kitaplarının Ötekisi: Osmanlı, Müslüman ve Türk Algıları

Bosna-Hersek’te okutulmakta olan din eğitimi ders kitaplarıyla ilgili yukarıda

yapılan değerlendirmeler ülkedeki üç farklı dini cemaatin birbirlerine karşı olan algı

ve mesafelerini gözler önüne sermektedir. Ülkedeki ilköğretim okullarında okutulan

tarih ders kitaplarıyla ilgili benzer bir çözümleme ise, sadece dini cemaatlerin değil,

aynı zamanda ülke halkının genelinin olmasa bile büyük çoğunluğunun kafasındaki

“öteki” algı ve stereotipleri belirleme açısından dikkate değer veriler sunacaktır.

Balkanlarda yükselen milliyetçi söylemlerin silahlı çatışmalara dönüşmesinde

tarih ders kitaplarının etkisi olduğu saptamasından yola çıkılarak, tüm Balkan

ülkeleri ilk ve ortaöğretiminde okutulan tarih ders kitaplarının incelenmesi

konusunda bir takım çalışmalar yürütülmüş ve yürütülmektedir. Bu çalışmaların

temel düşüncesi, tarih öğretiminde kullanılan metodların değiştirilmesiyle komşu

halkların birbiriyle ilgili algılamalarının uzun vadede değiştirilebileceği olmuştur.

Bu çalışmalar sonucunda gerçekleştirilen faaliyetlerden bir tanesi, Balkanlar

bölgesinin tarihini yeniden yazma çabalarının çerçevesinde oluşturulan “Yeni Balkan

topluluğu” konsepti oldu. Bu kapsamda Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Barış

Merkezi kuruldu. Merkez’in kurulmasından önce, bir Yunan kuruluşu olan

Balkanlarda Birlik ve Demokrasi Derneği’nin, 1997 yılında “Güneydoğu Avrupa’da

Kültür ve Barış” başlığıyla bir konferans düzenledi. Bu konferansın oturumlarından

Page 69: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

59

biri Balkanlarda okutulan ders kitaplarıyla ilgiliydi. Merkezin ilk programı

“Güneydoğu Avrupa Ortak Tarih Projesi” başlatmaktı ve projenin yürütücülüğünü

Bulgar tarihçi Maria Todorova üstlendi.

Proje kapsamında, 2001 yılında Tarih Eğitim Komitesi oluşturuldu ve tarih

ders kitapları üzerine tüm bölgeyi kapsayan bir çalışma yürütüldü. Beşinci Ders

Kitapları Çalıştayı İstanbul’da gerçekleştirildi. Çok sayıda çalıştaylar, raporlar,

öğretmen eğitimleri, bölgesel tarih için önemli gelişmeler üzerine materyaller

üretildi. İncelemeler, Balkan ülkelerinin eğitim sistemleriyle ilgili genel bilgiler,

zorunlu ve seçmeli ders kitabı yazma sistemi, müfredatta tarihin pozisyonu, ders

saatleri, öğretilen konular, ulusal, bölgesel, Avrupa ve uluslararası tarih anlatımının

oranları gibi başlıklara başlıklara odaklandı.

Araştırma kapsamında elde edilen bulgular, Christina Koulouri tarafından

edite edilen “Clio In The Balkans: The Politics of History Education” kitabında bir

araya getirildi. Birbirinden değerli rapor ve makalelerin derlenerek, Balkan tarihinin

düşmanlık yerine “ortaklık ve barış” üretecek yeni bir bakış açısıyla yeniden ele

alınıp inşa edilmesi çabalarına önemli bir veri olarak tüm bölge araştırmacı ve

akademisyenlerinin hizmetine sunuldu.

Bu çalışmanın temel inceleme alanı olan Bosna-Hersek okullarında okutulan

tarih ders kitaplarındaki Osmanlı, Türk ve Müslüman imajlarını incelemeden önce,

yukarıda bahsedilen araştırma ve incelemeler sonucunda bütün Balkan ülkeleri için

ulaşılan bazı tespitlere değinmek, resmin tamamını görebilmek açısından değerli

olabilir.

Çalışma, iki Balkan İmparatorluğu olan Bizans ve Osmanlı’nın bıraktığı

miraslar çerçevesinde temel düşmanlığın Yunanlılar ve Türkler arasında üretilen

tarihi gerginlikte bulunduğu tespitiyle başlar. Bu iki ülkede ortak tarih karşıt mitler

üzerine kurulur, her iki ulusal tarih de aynı olaylar üzerine kendi ve birbirinin

tamamıyla zıddı gerçeklerini giydirirler. (Koulouri: 2002, 36)

Page 70: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

60

Yugoslavya döneminde Makedonya’da okutulan tarih kitaplarında Osmanlı

bağımsızlık için mücadele eden ulusal hareketlerle durmaksızın savaşan bir güç

olarak sunulur. Bu imaj Balkan halklarının hemen hepsinde görülür.

Her bir Balkan ülkesinin Osmanlı’yı ele alış tarzı kendi tarih yazımı

geleneklerini takip eder ve genellikle siyasi koşullarla bağlantılı olarak ele alınırlar.

1960 ve 1970’li yılların aşırı politize olmuş atmosferinde, Balkan tarihçileri Osmanlı

üzerine çalışmalarını birer kaçış olarak yoğunlaştırırlar.

Bulgar ders kitaplarında ekonomik ve kültürel tarihe doğru atılan yavaş

adımların yanı sıra Osmanlı’dan milli “mega-anlatı” çerçevesinde bahsedilir. Bulgar

milli kimliğinin temel yapıtaşının Ortodoksi olduğu kabulünden yola çıkılarak,

Osmanlı Avrupa dışı ve “doğulu” olarak resmedilir.

Romanya’da da benzer durumlar söz konusudur. Osmanlı mirası, Romanya

kültürünün çok önemli bir parçasının oluşturmasına rağmen yabancı bir unsur olarak

ele alınır. Romenlerin Osmanlı’ya direnişine özel bir önem verilir. Romanya

prensliklerinin Osmanlı ile ilişkilerine ekstra bir vurgu konurken, bu prensliklerin

özel statülerinden, Osmanlılara karşı Romanya direnişinden özellikle bahsedilir.

Diğer taraftan, Romanyalı öğrencilerin zihinlerinde ders kitaplarında olmayan

Osmanlı stereotiplerinin varlığı tespit edilir.

Balkan ülkelerinde okutulan tarih ders kitapları genellikle batı yönelimlidir ve

komşu ülkelerle ilişkiler bir bütün olarak değil, çift taraflı ele alınır. Avusturya-

Macaristan’la karşılıklı ilişkilerin yoğunluğu nedeniyle Romanya, Sırbistan,

Hırvatistan ve Slovenya ders kitaplarında diğer Balkan ülkelerindekinden daha çok

yer alır. Her bir toplum, bu konuya kendi milli tarihi prizmasından yer verir.

Paradoksal bir şekilde, Osmanlının çöküşü ve yeni ulus devletlerin ortaya

çıkmasıyla, Türkiye’nin kendisi bile, Osmanlının tarihi mirasını ve onunla olan

sürekliliğini reddeder ve “geri kalmışlığının” nedeni olarak Osmanlı’yı ilan eder.

Eski Yugoslavya’nın tarih yazımına damgasını vuran “İdeolojiden”

arındırma, yani Marksist ideolojinin tasfiyesi bütün ülkelerde eşit hızda ilerlemez,

Page 71: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

61

niteliksel gelişmelere rağmen, içerikte ciddi problemler gözlemlenir. Ortak tarihin

büyük bir kısmı ders kitaplarından çıkarılmıştır ve olumsuz biçimde değerlendirilir.

İlk Yugoslavya (1918) “halkların hapishanesi” olarak tanımlanır. Daha olumlu bir

bakış açısıyla sunulmuş olmasına rağmen, ikinci Yugoslavya, demokrasilerle

karşılaştırılır ve “adaletsiz” olarak tanımlanır.

Slovenya ders kitapları en “tarafsız” tarih anlatımını sunarken, Hırvatistan ve

Sırbistan ders kitaplarında milliyetçi ve etnosentrik yaklaşım hakimdir. Sırbistan ders

kitapları, faşizmle savaşta en amansız savaşçı olarak Sırpları gösterirken, Hırvatistan

ders kitaplarında tam tersi söylenir. Sırp ve Hırvat ders kitaplarının en tartışmalı

yorumlarının yapıldığı faktörler Sırp Çetnikleri ve Hırvat Ustaşaları’dır. Hem Hırvat

hem Sırp ders kitapları dini farklılıklara vurgu yaparlar, ikincisi bu farklılıkları

savaşın temel nedeni olarak gösterir ve bu farlılıkları gelişmelerin aşırı

basitleştirilmiş ve yorumlanmış tüm tarihi gelişmelerin anahtarı olarak kullanır.

Batı’yla ilişkiler ülkeden ülkeye değişen karmaşık bir seyir gösterir.

“Avrupa’ya dönüş” sloganı ve serbest ekonominin tek model ve norm olarak

benimsenmiş olması “medenileşememiş Balkanlar” ve “suçlu Avrupa süpergüçleri”

stereotipleriyle birlikte var olur.

Milliyetçilik dini kullandığı zaman bölgedeki milliyetçi çatışmaları dine

atfetmenin tehlikeleri, Türk ders kitaplarının analizinde irdelenir. Devletin tüm laik

kimliğine rağmen, Türkler Müslüman olarak nitelendirilir ve Türklük kimliği İslam

diniyle bağlantılandırılır. Türk tarih anlatımında Hıristiyanlardan düşman olarak söz

edilir, bu düşmanlık Haçlı Seferleri sırasında doruğa ulaşır. Türkiye’de İslam

tarihinin anlatımı son derece karmaşıktır: Arap olmayan bir ülke olarak, Müslüman

kimliği ile Arap “ötekilik” arasında hassas bir denge oluşturmak için çabalar.

Bazı Marksist sterotiplerin varlığını sürdürmesine rağmen, Romanya’da dinin

tekrar devreye sokulması süreci son derece dinamik bir şekilde işler. Romanya milli

kimliğinin oluşumunda Hıristiyanlığın rolü çok önemlidir ve düşman komşularına

(Katolikler, Macarlar ve Polonyalılar ve Müslümanlar, Osmanlılar) karşı milli

kimliğin korunmasında Hıristiyanlığa ve Ortodoks Kilisesi’ne özel önem atfedilir.

Page 72: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

62

3.2. Bosna-Hersek Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı, Türk ve

Müslüman Algı ve Stereotipleri

Balkan ülkelerindeki tarih anlatımlarının genel karakteristiklerinin bu kısa

analizinden sonra Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarının ayrıntılı bir

analizine geçebiliriz. Ama önce, son derece karmaşık bir dini, etnik ve yönetsel

yapıya sahip olan ülkedeki eğitim sistemi ile ilgili kısa bilgi sunmak yararlı olacaktır.

Bosna-Hersek’teki mevcut eğitim sistemi de, ülkenin her anlamdaki

karmaşıklığını yansıtmaktadır. Şöyle ki: Bosna-Hersek'in önemli kısmında Boşnak,

Sırp ve Hırvat çocuklar aynı okullara gitmekte, ancak farklı sınıflarda ders

görmektedir. Her etnik gruba ise ayrı müfredat program uygulanmakta, yine her etnik

grubun derslerine kendi etnik kökeninden öğretmenler girmektedir. Okullardaki

öğretmen odaları dahi etnik gruplara göre ayrılmış durumdadır. UNICEF, Bosna-

Hersek'te "Tek Çatı Altında İki Okul" olarak adlandırılan bu sistemi kaldırmak ve

çocukların karma eğitim almalarını sağlamak için çalışma yürütmektedir. (Bosna-

Hersek'te yaklaşık faaliyet gösteren Türk okullarında ise Boşnak, Sırp ve Hırvat

öğrenciler tek çatı altında aynı müfredattan eğitim görmektedir. Birçok Bosnalı

yetkili de Türk okullarının uyguladığı müfredatı diğer okullarda uygulamaya

çalışmaktadır)

Bosna-Hersek’in farklı bölgelerinde farklı müfredat uygulaması, yakın

geçmişteki sıcak çatışmanın etkisini tüm açıklığıyla yansıtmaktadır. Okullarda

okutulan ders kitaplarının ağırlığı ve içeriği hem okulların niteliğine (yani teknik

eğitim, fen eğitimi ve sosyal eğitim odaklı olup olmamalarına) ve derecesine göre

(lise, ortaokul, ilkokul), hem de içinde bulundukları federe birimin niteliğine göre

(kantonlar veya SC) farklılık göstermektedir. Öte yandan SC’de ve Hırvat

kantonlarında okutulan kitapların hazırlanması ve yayınlanması için doğrudan Eğitim

Bakanlığı görevlendirilmişken, Boşnak kantonlarında 2005 yılından bu yana farklı

yazarlar tarafından hazırlanıp farklı yayınevleri tarafından yayınlanan ders kitapları

arasında Eğitim Bakanlığı’nın bir seçme yapması usulü izlenmektedir.

Page 73: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

63

Bosna-Hersek eğitim sistemindeki ve ders kitaplarındaki bu karışık durumla

ilgilenen uluslararası toplum, Dünya Bankası Yönetim Kurulu, OSCE, Avrupa

Konseyi ve UNESCO, 1998’de Saraybosna Kantonu’ndan başlayarak, BH’de okul

kitaplarının yeniden gözden geçirilme sürecinde rol almıştır. Daha sonra bu süreç

tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 18 Mayıs 1998’de, BH Federasyonu

ve Sırp Cumhuriyetinin eğitim yetkilileri “Ders Kitaplarının İncelenmesi ve

Saldırgan Maddelerin Kaldırılması Anlaşmasını” imzalamıştır. Bu anlaşmanın

taahhütleri aynı yılın Haziran ayında tekrar gözden geçirilmiştir. Bu anlaşmaya göre

daha genel görünümde olan “1999-2000 okul döneminde BH’de kullanılacak Okul

Kitaplarından Uygunsuz Maddelerin Çıkarılması Anlaşması” 19.7.1999’da

Mostar’da imzalanmıştır. Aynı yıl BH’in Avrupa Birliği üyeliği için başvurması

üzerine kitaplarından potansiyel saldırgan maddelerin çıkarılması talep edilmiştir. Bu

konuyla ilgili değişik tarihlerde benzer nitelikli anlaşmalar imzalanmış ve bazı

maddelerin ders kitaplarından çıkarılması konusunda bir deklarasyon yayınlanmıştır.

Okul çağındaki neslin ortak kimlik ve BH vatandaşlığı duygularıyla yetişebilmesi

için tüm ders yayınlarında “paylaşılmış, temel unsurların” inşası süreci başlatılmış,

BH’e atıfta bulunmayan ulusal konulardaki ders kitaplarının BH’de kullanılmasının

uygun olmadığı yönünde görüş birliğine varılmıştır.

Böylece, birinci safhada uygunsuz maddeler ders kitaplarından çıkarıldıktan

sonra, yeni ders kitaplarının basımı olan ikinci safhaya geçilmiştir.

Bu süreçte iki tür metinle ilgilenilmiştir; kitapların yeni baskıları yayınlanana

kadar üzeri karalanarak ortadan kaldırılanlar ve dipnot olarak “Bu bölümde

doğruluğu henüz ortaya konmayan ya da saldırgan maddelerin hali hazırda incelenen

maddeler vardır” ibaresi bulunanlar. İlk başlarda, bu sürecin uygulanmaması için bir

çok teşebbüs olmuş ve 2002 ile 2003 yıllarında bir çok okul eski ders kitaplarını

kullanmıştır. Hatta bazı okullar değişen sayfaları okul panolarına asmış, bazıları ise

öğrencilerine üzeri karalanan paragrafların nasıl okunacağını öğretmiştir. Bu

anlaşmalar ilk ve ortaokullardaki coğrafya, anadil, görsel kültür, müzik kültürü,

müzik, ekonomi ve toplum ve hayat bilgisi kitaplarını kapsamaktaydı.

Page 74: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

64

Ülkedeki Eğitim Bakanları BH’de ders kitaplarında tarih ve coğrafya

konularının yazılması üzerine rehberin geliştirilmesi için komisyonların kurulmasına

karar verdikten sonra, tarih öğretiminin geliştirilmesi yönündeki sonraki adım Mayıs

2004’de atılmıştır. Nisan 2005’te komisyon, ülkedeki her düzeyde eğitimden

sorumlu olan tüm bakanların kabul ettiği, “BH’deki İlk ve Orta Okullar için Tarih

Ders Kitaplarının Yazılması ve Değerlendirilmesi için Rehber” hazırlamıştır.

Rehberin amacı şu şekilde ortaya konmuştur: Öğrencilerin ülkedeki üç halkın ve

ulusal azınlıkların tarihini ve coğrafyasını temel olarak anlayacağı, BH’in temel

referans noktası olarak alınacağı, ülkedeki üç halkın ve ulusal azınlıkların kötü

olarak anılmayacağı bir şekilde ders kitaplarının geliştirilmesine bir zemin

hazırlamak.

Komisyon, bu temel hedeflere ulaşabilmek için bazı tavsiyelerde

bulunmuştur:

- Siyasi tarihle ilgili bilgiler azaltılmalıdır,

- BH de karşılıklı anlayış, barış ve uzlaşma oluşturulmalıdır,

- Öğrencilerin toleransı öğrenmesini sağlamak için geniş bakış açısı prensibi

benimsenmelidir,

- Ulusal tarih, BH’den örnekler alarak BH ve komşu ülkelerin bölgesel

bağlamında anlatılmalıdır,

- Genel olarak, ders kitaplarında kullanılan dil, özellikle komşu ülkelerden

bahsedildiğinde, nefreti meydana getirecek ve düşmanlığı körükleyecek tanım

ve ifadelerden uzak olmalıdır,

- Genel ve ulusal tarih, belirli zamanlardaki tarihsel kişiliklerden eşit olarak

bahsetmelidir.

Bu tavsiyelere uygun olarak yazılmış ders kitaplarının 2006 Eylülünden sonra

kullanılması öngörüldüğü halde, ne yazık ki, bu gerçekleşememiştir. (Moe: 2008, 43)

Yukarıda zikredilen “incitici imaj ve stereotiplerden arındırma” çaba ve

çalışmalarının BH’te okutulan tarih ders kitaplarına nasıl yansıdığını görmek

amacıyla ders kitaplarının analizine geçebiliriz.

Page 75: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

65

Ülkede bu konuyla ilgilenen birçok tarihçi ve akademisyen, ders kitaplarıyla

ilgili bu çalışmaların sonuçlarını incelemek amacıyla son derece kapsamlı analizler

yapmıştır. 2001 ve 2005 yıllarına ait Sırp, Hırvat ve Boşnak tarih ders kitaplarıyla

ilgili Boşnak akademisyen Ahmet Alibašić’in yaptığı analiz çalışmasından

yararlanılmış, 2007, 2010 ve 2011 yıllarında basımı yapılan Sırp tarih ders kitapları

ise bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Kitapların çevirisi konusunda yardım

alınmıştır. Yalnızca Sırp tarih ders kitapları incelenmiştir çünkü kitaplardaki olumsuz

ifadelerin ayıklanmasıyla ilgili süreç Boşnak ve Hırvat kitaplarında başarıyla

yürütülürken, Sırp ders kitaplarında böyle olmadığı yukarıda belirtilmiş, bu kitapların

yazar ve yayınevlerinin istenen değişikliklere uyma konusunda direnç gösterdiği

ifade edilmişti. Bu nedenlerden dolayı, hala devam eden ayıklama sürecinin yukarıda

zikredilen tarihlere ait Sırp tarih ders kitaplarında değişimlere neden olup olmadığını

görmek amacıyla, sadece Sırp okullarında okutulan tarih ders kitapları incelenmiştir.

Ahmet Alibašić’in incelediği kitaplar şöyledir:

Sırp okullarında okutulan kitaplar: Rade Mihalsic, Tarih 7, 2005

Rade Mihalsic, 6. sınıflar için Tarih Okuma Kitabı

Milutin Perovic, Borislav Stanojlovic ve Milo Strugar Tarih 8, 2005

Ranko Pejic, Tarih 9, 2005.

Hırvat okullarında okutulan kitaplar: Ivo Makek ve Andrija Nikic Tarih 6,

2001 (P6), Ivan Dukic, Kresimir Erdelja, Andria Nikic ve Igor Stojakovic Tarih 7,

2001 (P7)

Boşnak okullarında okutulan kitaplar: Enes Pelidija ve Fahreddin Isakovic

Tarih 6 Saraybosna 2001 (H6-Pelidija), Fahreddin Isakovic ve Enes Pelidija Tarih 7

Saraybosna 2001 (H7-Isakovic), Edin Radusic, Alattin Husic ve Vahid Smriko Tarih

7 Saraybosna, Saraybosna Yayınları, 2003 (H7-Radusic), Hatice Hadziabdic ve Edis

Dervisagic Tarih 7, Saraybosna: Saraybosna Yayınları 2005 ( b.s. H7-Hadziabdic )

Bu çalışma kapsamında incelenen kitaplar ise şu şekildedir:

Page 76: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

66

Slobodanka Smaniç ve Draga Mastiloviç’e ait 1. Sınıf Ortaöğretim Tarih

Ders Kitabı (2007), Dobrila Bukanoviç ve Milija Merjanoviç’e ait 2. Sınıf

Ortaöğretim Tarih Ders Kitabı (2007), Rade Mihajiliç ve Borce Mikiç’e ait

Gimnazya 2. Sınıf Tarih Ders Kitabı (2003), Rade Mihajiliç’e ait Genel Ortaöğretim

2. Sınıf Tarih Ders Kitabı (2010), Borce Mikiç ve Darko Gavriloviç’e ait Gimnazja

3. Sınıf Tarih Ders Kitabı (2010), Prof. Dr. Rade Mihajliç’e ait Gimnazya 7. Sınıf

Tarih Ders Kitabı (2011) ve Zeliko Vladinoviç, Slaviça Kupreşaniç ve Gordana

Nagradiç’e ait Gimnazya 8. Sınıf Tarih Ders Kitabı (2011).

Öncelikle Alibašić’in incelediği ders kitaplarıyla ilgili genel

değerlendirmeleri zikredecek olursak: Sırp kitapları referans olarak BH’yi değil de

Sırp ulusunu ve devletini almaktadır. Özellikle, ders kitaplarında Hırvatlar kenarda

tutulurken, Boşnaklar Sultanın kendisinden daha kötü olarak, Hıristiyanlara karşı

eziyet eden ya da işbirlikçi olarak gösterilir. Bu ders kitaplarına göre, XIX. yüzyılda

Sultan tebaasına eşit haklar vermek istediğinde Boşnaklar bu uygulamaya karşı

çıkmışlardır.

Bosna tarihi dışında en çok Sırp tarihine yer verilir. Böylece Sırp tarih ders

kitaplarında ortaçağlardaki Sırp kralı Stefan Lazarevic’e iki sayfa, Kosova Savaşı’na

üç sayfa, Sırp göçlerine 14 sayfa, Sırbistan’daki ayaklanmalara 25 sayfa,

Avusturya’daki Sırplara ise önemli bir bölüm ayrılır. Öte yandan tüm Bosna

krallarına, Bosna’ya ve Osmanlı’nın yıkılışına sadece yarım sayfa, Boşnak göçlerine

(sadece altı kelime), Hırvat göçlerine ve Sırpların Bosna’ya yerleşmesine (özet

olarak bahsedilmiştir), ya da Bosna’daki Boşnaklara çok az yer verilir. Sırp ders

kitabı Tarih 7, Sırp krallığının çöküşüne 15 sayfa ayırırken Bosna krallığının

çöküşüne sadece 4 sayfa ayırır.

Aynı yaklaşım, 2007 yılından sonra yayınlanmış olan Sırp ders kitaplarında

da devam ettirilir, ülkedeki gelişmeler ve tarihi olaylar Sırplar merkeze konarak

anlatılır. Anlatılan tarih, hem askeri ve politik hem de Sırp ağırlıklıdır.

Hırvat ders kitapları da Osmanlı tarihine çok az yer ayırır (158 sayfanın 19

sayfası).

Page 77: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

67

Bu ders kitaplarında askeri ve siyasi tarih ile diğer olaylar arasında çok az

denge varken, askeri gelişmelere daha çok vurgu yapılır. Türk ordusu için her

savaşın kâfirlere karşı kutsal savaş –cihad – olarak algılandığını belirtilir. Buna ek

olarak, ganimetlerle motive olan Türk ordusu korku veren bir güçtür. Ama Türk

ordusunu dini mi yoksa dünyevi mi nedenlerin motive ettiği belli değildir.

Özel kuvvetler olarak bahsedilen Akıncılar, sınır boyunca her yeri yakan,

Hırvat ve Slav topraklarını yağmalayan, köylere saldırıp terör estiren birlikler olarak

kitaplarda dört kez yer alır. Split Piskoposu, Vatikan’da ; “Onlar çocukları analarının

kucaklarından çekip aldı, kocalarının önünde kadınlara tecavüz etti, çocuklarının

önünde yaşlı ana babalarına katliam yaptılar” diye ağlayan bir kişi olarak tasvir

edilir.

Ahmet Alibašić, özellikle 2003 ve 2005’de basılan Boşnak ders kitaplarının

“Rehber”e uygunluk içinde olduğunu söyler. Bu kitapların her ikisi de, Osmanlı

tarihinin ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve askeri yönlerinden bahseder. Hatta bu

konuları her yönden ele aldıkları için oldukça başarılı bulunurlar. Bu kitaplar

komitelerin incelemelerinden olumlu not almıştır.

1994 yılında yazılan kitaplar bile Bosna’daki üç halktan bahseder. Osmanlı

yönetimindeki Sırplardan ise çok az bahsedilir. Kosova Savaşı, örneğin, sadece

birkaç satırda yer alır. Sırbistan, Balkanlar ve Güney Slav ülkelerindeki gelişmelere

daha çok yer ayrılır. Bazı kitaplar kısmen Latin ve kısmen Kiril alfabesiyle

yazılmıştır. Bu kitaplar, Boşnaklar tarafından yazılmasına ve kullanılmasına rağmen,

en azından olaylara BH perspektifinden bakabilmektedir.

Bu kitaplarda Osmanlı Tarihi’nin anahtar konularına ders kitaplarının

yaklaşımları ise şöyledir:

3.2.1. 1389 Kosova Savaşı

1389 Kosova Savaşı Boşnak ders kitaplarında farklı yerlerde yer alır. Pelidija

ve Isakovic bu konuda oldukça tutumludurlar ve sadece beş satırda, 28 Haziran

1389’da Kosova’da Osmanlı ordusunun Sırp güçleri ve diğer Balkan lortları

Page 78: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

68

karşısındaki zaferinin Osmanlı yayılmacılığını kolaylaştırdığından bahsederler.

“Savaştan sonra yenik beyler, yeni kurulan Sırp despotluğunda birer Osmanlı vasalı

olmuştur.”

Hırvat tarih ders kitapları XIV. yüzyıl tarihiyle ilgilenmez ve böylece Kosova

Savaşından bahsetmez. Sadece “Osmanlılar 1389’da Sırp Prensi Lazar’ı Kosova

meydanında yenilgiye uğrattı” denir.

Sırp ders kitabı Tarih 6 ise Kosova savaşına 3 tam sayfa ayırır ve öğrencilere

bu konuyla ilgili dört sayfanın bulunduğu Okuyucu Tarihi kitabına bakmayı önerir.

Her iki yazının yaklaşık üçte ikisi Kosova efsanesinden bahseder. Sırbistan, Türkleri

yenebilen öncü ülke olarak tanıtılır. Devamında şöyle denilmektedir:

Kosova Savaşı’ndan önce, Osmanlı iki kıtaya yayılan bir dünya gücüydü. Sultan Murat

kuvvetlerini her iki kıtadan topladı. Deneyimli komutanlarının yanı sıra, çocuklarını da savaş

meydanına getirmesi, Kosova’nın Sultan için küçük bir mesele olmadığını gösterir. Sultan

ayrıca bazıları Hıristiyan olan vasalları tarafından da destekleniyordu. O zamanlarda Sırbistan

çok küçüktü ve “detayları ve sonuçları bilinmeyen” (vurgu eklenmiştir) bir savaşa Sırp

liderinin tüm akrabaları ve arkadaşları askerlerini göndermemiştir. Sırp ve Türk yöneticileri

savaşta ölmüştür. Sultan Murat bir Sırp savaşçısı olan Miloş Obilic tarafından öldürülmüştür.

Murad’ın küçük oğlu Yakup, yeni Sultan olan abisi Beyazıt tarafından öldürülmüştür. (Moe:

2008, 47)

Ders kitabına göre, bazı Sırpların ihaneti ve bazılarının kahramanlığı kararsız

ve inançsız Sırplar için bir uyarı olmuş ve bu onların cesaretini artırmıştır. “Böylece

Osmanlı Sultanı, muhteşem ve ürkütücü bir düşman olmasına rağmen, Sırp

kahramanları ondan korkmadı.” Kitabın ilerleyen bölümlerinde, Floransa

Belediyesinin Bosna Kralı Tvrtko’yı “Hıristiyanlığın ismini dünya üzerinden

kazımak isteyen” vahşi düşmanı yendiği için tebrik ettiği belirtilir. “Sultan Murat

tiran ve barbardır ama gururlu ve muhteşem bir düşmandır. Adamları çok kurnazdır

ve savaşın tamamı adil olmamıştır ve trajiktir.” Miloş’un Sultana suikastı detaylı

olarak anlatılır. Bunun tersine, Okuma Tarihi 6 ise savaşın Aziz Vid gününde

olduğunu yazar. Kitapta ayrıca savaş kıyafetleri içinde Miloş’un bir resmi vardır.

Page 79: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

69

2007 sonrası Sırp ders kitaplarında Kosova Savaşı ile ilgili anlatım aynen

devam ettirilir. Kosova Savaşı’nın bölge halkları için çok önemli bir savaş olduğu,

halklarda çok derin izler bıraktığı fakat savaşla ilgili çok fazla belge ve bilgi

olmadığı için bir efsaneye dönüştüğü söylenir. Sultan Murat’ın ölümünün iki kıtanın

hâkimi olan Osmanlı’nın yenilemez olduğu düşüncesinin yıktığı, Sırbistan’daki

istikrarsız durumun savaşı kaybetmeye neden olduğu belirtilir. Ders kitabına göre bu

savaş o gün dünyada yaşayan herkes üzerinde derin bir etki bırakmıştır. “Herkes

Osmanlılar’ın gücünü biliyordu. Kosova kahramanlarının başarısı Hıristiyan

dünyasında ve en ücra köşelerde bile çok büyük etki bıraktı. Sultanın ölümü,

birçoklarını Türklerin yenilebilir olduğuna inandırdı. Mamafih, her iki taraftan

verilen büyük kayıplar, sadece askersiz kalan Sırp devletlerini etkiledi ve Sırp lideri

Sultanın hâkimiyetini kabul etti. Savaştan geriye çok az güvenilir şahit kalınca, çok

kısa sürede bir efsane haline geldi. Tabi bu sıradan bir hikâye değildi. Gerçek bir

çarpışmaya dayanıyordu ve efsane tarihsel şuurun ortaya çıkmasına neden oldu.”

(Gimnazja 2 drustvenog smijera, s.221), Rade Mihajlović’in Gimnazya 7 kitabı,

Savaş sonrasında Prens Lazar’ın varislerinin bağışlandığını, ama Sultan’ın

hâkimiyetini kabul etmeyen Vuk Brankovic’in hayatının geri kalan kısmını hapiste

geçirdiğini ve bir kahraman ilan edildiğini yazar (Istorija 7, s. 8) Ortaöğretim 1. Sınıf

ders kitabı ise Kosova Savaşı’nın galibinin belli olmadığını söyler. (Srednje Strucne

Skole 1, s.115)

3.2.2. BH’de İslamlaştırma

BH’in Müslümanlaştırılması, Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili en tartışmalı

konulardan biridir ve siyasi anlamlar yüklenerek ele alınır. İslamlaşma’nın gönüllü

olarak yapılmasının inkârı, Sırp ve bazı Hırvat tarihçileri için ortak bir uygulamadır.

Hırvat ders kitabı P6, Türklerin Hıristiyanları İslam’ı kabul etmeleri için

zorlamadıklarını teyit eder. Buna göre:

Hıristiyanlar Sultan’ın koruması altında yaşıyordu ama buna karşılık yüksek miktarlarda

haraç ödüyorlardı. Bu yüksek haracı ödemekten kaçmanın bir yolu olmasından dolayı, birçok

Hıristiyan gönüllü olarak İslam’ı kabul etti. Bunun yanı sıra, İslam’ı kabul ettiklerinde, gözde

sınıfa tabi oluyorlar ve kazançlı hizmetlere giriyorlardı. İslam’ı seçen aristokrasi haklarını ve

Page 80: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

70

kölelerini koruyordu. Evet, Türkler bazı sağlıklı ve kuvvetli oğlanları ve genç delikanlıları

“kan vergisi” adı altında Yeniçeri ocağına alarak, zorla İslamlaştırmıştır.”

Hırvat ders kitabı P7, küçük bir bölümde, “Bosna Paşalığı’nda İslam inancına

sahip çok sayıda insanın yaşadığından” bahseder.

Sırp ders kitapları ise, Türk fethinin genel sonuçları alt başlığında “mağlup

olanların bir kısmının İslam’ı – fethedenin dini (vurgu vardır) kabul ettiğini” belirtir.

Osmanlı devletinin, Hıristiyan komşularıyla olan savaşlarında sayıları

Balkanlardakilere kıyasla çok fazla olan yerel Müslümanlardan faydalandıkları yer

alır. “Hayatlarını kolaylaştırmak için Hıristiyanların önemli bir bölümünün İslam’ı”

seçtiğinden bahsedilir. Başka bir örnekte ise, Kosova’daki Cezzar Paşanın İslam’ı

seçmeleri için Sırpları zorladığı yer alır.

Boşnak ders kitabı Tarih 7, İslamlaştırma sürecine çok az yer ayırırken, daha

karmaşık süreçlerden bahseder. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin çok daha önceden

kurulduğu yerler dışında, Arnavutluk dışındaki Balkan ülkelerine göre BH’de yoğun

bir şekilde İslamlaştırma’nın belirleyici bir faktör olduğu söylenir. Sıradan

Hıristiyanların yanı sıra, birçok ünlü feodal ailelerin üyeleri de İslam’a geçmiştir.

XIV. yüzyılın ikinci yarısında, köylerin ve bölgelerin tamamı geçiş yapmıştır.

Şehirlerde, önce tacirler ve zanaatkârlar İslam’a geçmiştir. Öte yandan, İslam’a

geçmeyenler de kararlarından dolayı herhangi bir zorlukla karşılaşmamıştır.

İslamileştirme sürecindeki devşirme olayı ise şöyle tanımlanır:

İslam’ın yayılması Osmanlı devletindeki üst düzey yöneticilerden, özellikle Yeniçeri

hizmetindekilerden etkilenmiştir. Bunlar önemli mülkler ve aileleri için güvenli tımarlar

edinmişlerdir. Kur’an’da belirtildiği gibi, İslam’a geçişte zorlama olmasa da, geçenler bunu

askeri ve siyasi bir kariyer için yapmıştır. Yeniçeri ocağına alınmayla (devşirme), İslam’a

geçiş dairesi çok yaygınlaşmıştır. (H6-Pelidja: 110-111). (H6-Pledija-111)

Radusic’in yazdığı Boşnak ders kitabı İslamlaştırma sürecini Osmanlı

yönetimi sırasında bu bölgedeki en önemli değişim olarak dikkate alır. Bu süreç

tedrici ve tamamen gönüllüdür. Devşirme yoluyla geçen küçük Hıristiyan

çocuklardan bahsedilmez. İslamlaştırma bilhassa XVI. yüzyılın ilk yarısında

Page 81: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

71

yoğundur. Bu daha çok birlikte yaşayan bir ailedeki Müslüman olan ve olmayanlarda

görülmüştür. Bu ise Bosna’daki kuvvetli bir kilise organizasyonunun eksikliğiyle

açıklanabilir. Sürecin sonunda, Bosna’daki din üçgeni – Bosna, Katolik ve Ortodoks

Kiliseleri- İslam’ın Bosna Kilisesi’nin yerini almasıyla yerlerini yeni bir dini

mozaiğe bırakmıştır. (H7-Radusic:65-66) Hacıabdic ve Dervişagic Tarih 7’de bu

görüşü tamamen paylaşır. İslam’ı seçmekle Müslüman nüfus, ülke yönetiminde yer

alarak siyasi konularda bir ayrıcalık elde etmiştir. Bunun yanı sıra İmparatorluğun

savunmasını da üstlenmişlerdir. (H7-Hacıabdic: 48-49) Alibašić, Boşnak ders

kitaplarında İslamileştirme sürecinin çok az ve gereksizce yer aldığını düşünür.

2010 yılına ait Sırp ders kitabı, BH’teki İslamlaşma’yı anlatırken, Osmanlı

İmparatorluğu’nun başlangıçta din değiştirme konusunda baskı uygulamadığını,

ancak, Müslüman olanların ayrıcalıklı durumundan faydalanmak isteyen halkın din

değiştirdiğini yazar (Gimnazya 2, s. 223). Gene 2010 basımı Gimnazya 3, Bosna’nın

hiç direnmeden Osmanlı’ya teslim oluşunu ve çok hızlı bir biçimde gerçekleşen

İslamlaşma’nın nedenlerini şu şekilde anlatır: Bogomil dinine mensup olanların

güçlü bir kilise örgütlenmesinden yoksun oluşu ve sürekli Macar saldırılarının neden

olduğu güçsüz bir devlet. (Gimnazya 3, s. 47) Osmanlı devletinin, bölgedeki

savaşlarda yerel Müslümanlar’dan faydalandığı cümlelerine artık yer verilmezken,

Hıristiyanların Müslüman olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip olmayı seçtikleri

birkaç kez tekrarlanır. Cezzar Paşa’nın Sırpları zorla İslamlaştırdığı gibi ifadelere ise

artık yer verilmez.

3.2.3. Diğer Cemaatlerin Statüsü ve Dini Tolerans

Boşnak ders kitapları Osmanlıların Hıristiyan ve Yahudi tebaalarına karşı

toleranslı davrandıklarını yazarlar. Hacıabdic ve Dervişagic Osmanlı Devleti’nin

diğer din taraftarlarına karşı hoşgörülü olduğunu belirtir. “Ortodoks Sırplar XVI.

yüzyılda Pec Patrikliğine bağlandılar. Fatih Sultan Mehmet’in 1463’teki Ahidnamesi

ile Katolik Kilisesi’nin faaliyetleri meşrulaştırıldı.” ( H7-Hacıabdic: 49). Ders

kitabında bu Ahidname’nin bir resmi vardır. Ayrı bir derste ise, daha çok askerlik,

vergiler ve Osmanlı yönetiminde yer alma haklarıyla ilgili olarak insanların hakları

ve sorumlulukları işlenmektedir. Devamında şunlar yazılmaktadır:

Page 82: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

72

Müslümanlar tüm haklara sahipti ve haraç ödemiyordu ama devleti savunmak için ön

cephelerde hayatlarını ortaya koyuyorlardı. Ama herkes dini haklarını uygulama ve

özgürlükler konusunda eşitti. Ahdname’ nin güvencesiyle, çok küçük bir bölge olan

Saraybosna’da birçok dini yapı inşa edildi. Pec Patrikliği yeniden haklarına kavuştu ve

Yahudiler göç edebildi. Dernek üyeliklerinde her dine mensup kişiler vardı ve dernekteki

faaliyetler ve uygulamalar ilgili üyelerin bağlı olduğu dinin gereklerine göre yapılıyordu. Bu

ise Bosna’daki gibi, o dönemin Osmanlı dini çevresinin çok kuvvetli bir karşılıklı saygı ve

tanıma içinde var olduğunun bir göstergesidir. (H7-Hacıabdic: 61-62).

Bu konu anlatılırken “millet sistemine” ait bir referans bulunmaz. Ders kitabı

devam eder: “Bosna’daki Müslüman ve Hıristiyan ayrılığı 18. yüzyılda bir takım

savaşları beraberinde getirmiştir. İlave vergilerin getirilmesi yüzünden,

Hıristiyanların statüsü hızla bozulmuştur. Sonuç olarak bunlar, Osmanlıların düşmanı

olan Hıristiyan devletlere meyletmeye başladılar. Hâlbuki Müslümanlar ise bu

devletlerle yapılan savaşlarda ön cephelerde ölüyorlardı. Sonuç olarak, Bosna’daki

Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki ayrılık daha fazla konuşulur hale geldi. (H7-

Hacıabdic: 135)

Daha sonraki sayfalarda “Osmanlı Devleti’nin farklı dinlerdeki tebaasına çok

toleranslı davrandığı” tekrar edilir. Sonuç, devletin zor kullanmadığı İslamlaşma

sürecine rağmen, İspanya’dan kovulan Yahudilerin kabul edilmesinde olduğu gibi

Ortodoks ve Katolik toplumların korunması olmuştur. Ahidname’nin bir resmi bu

ders kitabında da yer almıştır. Katolik papazların düşmanın bir casusu oldukları

şüphesiyle kontrol edildikleri de belirtilmiştir. Yazarlar ayrıca, dernek ve lonca

üyelerinin kendi inanışlarına göre yaşadıklarını da belirtmiştir.

Boşnak yazarlar İsakoviç ve Pelidija Tarih 7’de, Osmanlı politikalarına karşı

Müslüman ve Hıristiyanların isyanlarında Hüseyin-kapetan Gradascevic’in

gayrimüslimlerle yaptığı ittifaktan bahseder. Aynı yazarlar Tarih 6’da, Sultan’ın

yönetimi altında dini toleransın çok fazla olduğunu belirtirler, fakat bunun Osmanlı

İmparatorluğu’ndaki kriz zamanında hızla değiştiğini iddia ederler: .

Zaman içinde karşılıklı saygı ve tanıma şuuru gelişmiştir. Bu daha çok aynı ailedeki farklı

dinlere sahip kişilerde olmuştur. Müslümanlar ve Hıristiyanlar kutsal mekânları ziyaret

etmişlerdir ve bazı Müslüman yazarlar birbirlerinin mekânlarını da ziyaret etmelerini talep

etmiştir. Yüzyıllarca süren Osmanlı yönetimine rağmen, BH halkı Bosna dilini korumuştur.

Page 83: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

73

Farklılıkların üstesinden iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesiyle gelinmiştir. Boşnaklar,

Hırvatlar, Sırplar ve Yahudiler “komşuluk kültürünü tesis etmiştir. Komşuluk hakkının

akrabalık hakkından daha kuvvetli olduğu inancı çok yaygın bir halk inanışı olmuştur.

(B6:114)

Hırvat ders kitabı P6’da, dini toleransı sayesinde “Türkiye’nin” ilk

dönemlerinde dini inanışlarından dolayı zulüm görenler için bir sığınak olduğunu

belirtilir. Buna rağmen Hırvat Katolikler Osmanlı yönetiminde acı çekmişlerdir.

Sayıları köylerde ve şehir merkezlerinde dramatik olarak düşmüştür. Ortodoks

ruhban sınıfı ayrıcalıklı bir statü elde edip, işlerini problemsiz bir şekilde görürken,

Türkler Katolik ruhban sınıfına düşmanlık göstermiştir. Fransiskenler de Katoliklere

göre daha iyi bir konumdadır. P7 de aynı şekilde, İstanbul ve Vatikan arasındaki

sürekli düşmanlıktan dolayı XIX. yüzyılda en kötü konumda olanların Katolikler

olduğunu belirtir. Fransiskenler Bosna’nın fethinden itibaren kendi kurallarına göre

yaşamışlardır. Ahidnameden ise bahsedilmemiştir.

Sırp ders kitabı Tarih 8, Osmanlı’nın dini politikalarından olumlu olarak

bahsetmez. Pec Patrikliği’nin yeniden tesisi İslamlaşmış Sokollu Mehmet Paşanın ve

Sırpların Türk fetihlerinde oynadığı rolün bir sonucudur. Kiliselerin ve Manastırların

yeniden inşasından iki kez bahsedilse de, bu Osmanlının dini politikalarının bir

sonucu değildir. 1594’de, Türkler St. Sava’nın kalıntılarını Sırpları korkutmak için

yakmıştır. Tarih 6, sadece Türklerin Smederevo’yu fethinden sonra kilise çanlarını

kaldırdığını ve kiliseleri camiye dönüştürdüğünü belirtir.

Burada yorum yapan Alibašić, Boşnak dilindeki ders kitaplarının yazarlarının

Osmanlı Bosna’sı için pembe bir tablo çizdiklerini söyler. Öte yandan, Hırvat ve Sırp

yazarların Osmanlı dini politikalarının kurbanlarından bahsettiklerini ve Hırvat

yazarların bunu daha adilane ve tarihi gerçeklere uygun olarak yaptığını belirtir.

Osmanlı uygulamalarını yüceltmeden, dini politikalarının pozitif yönlerini, şeriatın

rolünü de belirterek, ortaya koymuşlardır.

Son dönem Sırp tarih ders kitaplarında da konuyla ilgili anlatımlar aynen

korunmuştur. Gene Kilise ve Manastırların yeniden inşasından bahsedilir, ama

camilerin kiliseye dönüştürüldüğü Aya Sofya örneği verilerek anlatılır (Aya

Page 84: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

74

Sofya’dan bahsedilen bölüme Sultan Ahmet Camii’nin resmi eşlik eder.), bazı

kiliselerin ise tamamen yerle bir edildiği söylenir (Gimnazya 8, s. 108). Gimnazya 3.

Sınıf tarih ders kitabı, Osmanlı yönetimi sırasında Sırpların en kötü durumda

olduğunu, ağır vergiler altında ezildiklerini ve bu kötü durumdan kurtulmak isteyen

Hıristiyanların İslam’ı seçtikleri anlatılır (s. 47). Reformlardan bahseden Gimnazya

8, Hıristiyanlar’ın durumunun düzelmesinden rahatsızlık duyan yerel

Müslümanlar’ın bu konudaki olumsuz çabalarına değinir (s. 105-107)

3.2.4.Devşirme

Devşirme konusu da İslamlaşma gibi, en çok tartışılan ve efsane üretilen

konudur.

Sırp ders kitaplarının yazarları bu dönemle ilgili olmayan konularda bile genç

okuyucularına bu kötü uygulamadan bahsederler. Tarih 7, bu uygulama için ünlü

deyimi “danak u krvi” (kanlı vergi) kullanır. Tarih 8 de aynı deyimi kullanır. Bu

konunun anlatımına atların üstünde ağlayan çocuk çizimleri eşlik eder. Osmanlı

askerleri zavallı ailelerini kamçılamaktadır ve arkada yanan evler vardır. ( Alibašić’e

göre, bu resim Türklere karşı beslenen duyguları göstermek için yeterlidir.)

Yazara göre, devşirme konusu, Boşnak ders kitabı yazarlarının anlatmakta en

çok zorlandıkları konudur ve dürüstlük konusunda yetersiz kalmışlardır. Radusic ana

konunun dışında, “Devşirme yoluyla Hıristiyan çocukların Anadolu’daki ailelerin

yanında ikamet etmek üzere toplandığını” belirtir. Burada Türkçe öğrenmiş ve

İslamlaşmışlardır. Çocuklar İstanbul ve Edirne’de özel eğitim almıştır. Bunlardan

başarılı olanlar, İmparatorlukta en yüksek siyasi ve askeri makamlara gelmiştir. Ama

bunların çoğunluğu yeniçeri olarak hizmet etmiştir. Hacıabdic ve Dervisagic bunu

“sağlıklı çocukların askeri hizmetler ve idari görevler için” askere alınması olarak

tanımlar. Bunun “kan içindeki vergi” olarak bahsedildiğini de belirtirler.

Pelidija ve Isakoviç’in kitapları “Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra

Bosna halkına yeniçeri sistemi altında Sultan’a hizmet etmeleri için (acemi oğlan)

çocuklarını gönderme ayrıcalığı verildiğini söyler. Bu uygulama sonucu birçok kişi

yüksek öğretim görmüş ve askeri ve idari olarak önemli görevler üstlenmiştir. Bir

Page 85: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

75

kısmı ise Ulemaya katılmıştır. Bazıları ülkeleriyle ilişkisini kesmemiş bazıları da

Bosna’ya dönerek orada çalışmıştır. Bosnalı Müslümanlar Sultan’dan çocuklarını bu

uygulamaya dâhil etmelerini isterlerken, Hıristiyan ailelerden çocuklarının zorla

alınması hem aileler hem de çocuklar için çok zor bir deneyim olmuştur. Bu

çocukların geleceği konusundaki belirsizlik aileleri için teselli olamamıştır.”

2010 basımı Gimnazya 3. Sınıf tarih ders kitabı, ülkenin İslamlaştırılması

bağlamında devşirmeden bahsederken, küçük erkek çocuklarının ailelerinden zorla

alınıp götürüldüğünü ve evlenme ve aile kurmanın yasak olduğu yeniçeri ocağında

eğitildiklerini, dinlerinin değiştirildiğini, Türk dili ve kültürü öğretildiğini söyler.

Yalnız, önceki Sırp ders kitaplarındaki yakılmış evler, dövülmüş ebeveyn, at

üstündeki kaçırılan Hıristiyan çocuk görseli artık metne eşlik etmez. Onun yerine

yeniçeri askerlerinin çizimleri vardır. (Gimnazja 3, s. 47-48)

3.2.5. 1683 Büyük Viyana Savaşından Önce Ve Sonra Osmanlı Devleti

Hırvat ders kitabı P6 bu süreci şöyle gösterir: “Türkiye tarihinin ilk

dönemlerinde, güçlülüğü ve sosyal sisteminin çekiciliği nedeniyle Avrupa tarafından

kıskanılıyordu.” P7, XVIII. yüzyıldan bahsederken, yerel elitlerin ne isterlerse

yaptığı başıbozuk bir devletten bahseder. Sırp ders kitabı Tarih 8, reayanın her

zaman bunaltıldığına dair bir paragraf ayırır. “Daha sonraki dönemlerde, sultanlar

serflerin durumunu iyileştirecek bir takım reformlar ve kanunlar uygulamıştır.

Ancak, bu önlemler durumu daha da kötüleştirmiştir.

Radusic, durumun giderek kötüleştiğini örneklerle anlatır. Yazar, Osmanlı

tarihini üç bölüme ayırır: Yükselme, kriz ve çöküş. Birinci dönem belirginlik ve

askeri başarılar, diğer dönemler ise kötüden daha da kötüye geçiş olarak tanımlanır.

XVI. yüzyıldaki Osmanlı ve Avrupa feodal sistemlerinin karşılaştırılmasında,

Osmanlılar tebaalarına karşı daha hoşgörülü tanımlanır. Devamında şu tespitler

yapılmaktadır:

XVIII. yüzyılda savaşlar kaybedildiğinde bu durum değişmiş ve açlıklar, istilalar, isyanlar baş

gösterdiğinde Hıristiyan tebaanın durumu kötüleşmiştir. Bu zor şartlar, sadece Müslümanlar

ve Hıristiyanlar arasında değil, aynı zamanda yerel Müslüman nüfus ile İstanbul’daki merkezi

Page 86: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

76

hükümet arasında da kutuplaşmaya yol açmıştır. Çiftçilik vergisi olan çiftliğin uygulamasının

başlaması toplum ve devlet arasında öldürücü bir etki bırakmıştır. Sonraki reformlar

Hıristiyanların şartlarını iyileştirse de bu hem çok az hem de çok geç olmuştur. (Moe: 2008,

55)

Hacıabdic ve Dervisagic çiftlik vergisinin uygulanmasını, Osmanlı

Devleti’nin çöküş ve parçalanmasındaki en önemli konu olarak değerlendirir. Diğer

bölgelerde bu uygulama BH nüfusunun İstanbul’a direnmesine yol açmıştır. Pelidija

ve Isakoviç Tarih 6’da tebaanın durumunun bozulmasını XVII. ve XVIII.

yüzyıllardaki krize bağlar. “Bu yeni zor şartlar hem Müslümanlar hem de

Hıristiyanlar arasında direnme ve isyanlara yol açtı.”

Boşnak yazarlara göre Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyıl sonlarındaki gözle

görülür değişmeler Boşnakları Osmanlılardan ayırmaya başlamış, Hüseyin Kaptan

Gradascevic’in isyanıyla sonuçlanan bağımsız Bosna tarihine zemin hazırlamıştır.

3.2.6. Sultan ve Yerel Elitler

Yazar, bu başlık altında Sultanı temsil eden merkezi Osmanlı yetkililer ile

yerel Müslüman elit arasındaki göreli imajı inceler. Osmanlı tarihinin, sadece

Türkiye’den dolayı değil, Sırplar ve Hırvatlar tarafından Osmanlıların torunları

olarak görülen yerel Müslüman nüfusundan dolayı BH halkının zihninde özel bir yer

tuttuğunu, ama yine de bunların Osmanlılarla bir tutulmadığını ifade eder.

Radusic’in Boşnak derskitabı Bosna’nın Osmanlı Devleti’nde özel ve

ayrıcalıklı bir yer almaktan hoşnut olmadığını iddia eder. “Tımar sistemi yabancılar

ve merkez tarafından yanlış bir şekilde uygulanırken, yerel sipahiler o topraklardan

sorumluydu.” Birkaç sayfa sonra ise yerel yetkililerin vergileri toplarken yetkilerini

yanlış kullandıklarından bahsedilir. “Reformlar merkezi hükümet ve Sultan’ın artık

kendilerini düşünmediğini sanan Boşnaklar arasında bir güvensizlik uçurumu

meydana getirdi”. Hacıabdic ve Dervisagic de Boşnakların XVIII. yüzyıl başlarında

Bab-ı Aliye olan güvenlerini kaybettiklerinden bahseder. “Ancak, Osmanlı Devleti

içinde Bosna’yı savunma ve koruma fikriyle birleşen Boşnaklar Sultan’a karşı

çelişkili duygular içindeydi.” .” Hayatlarını sultan için ortaya koyan genç

Page 87: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

77

Boşnakların sayısının artmasından hoşnut değillerdi ama kendi ülkeleri olan

Bosna’yı da Sultan olmadan koruyamıyorlardı.”

Benzer şekilde, Pelidija ve Isakoviç Tarih 7’de, XVIII. yüzyıl sonları ve XIX.

yüzyıl başlarında Boşnakların merkezi hükümete karşı olan tutumlarına bir bölüm

ayırır. Bunlara göre, Osmanlı hükümetinin temsilcileri yerel nüfusun gözünde her

hangi bir saygıya sahip olmamışlardır. Boşnaklar kendilerini sürekli yalnız

hissetmeye başlamışlardır. Reformlar boyunca, bu his sipahi-tımar sisteminde oluşan

otantik Bosna kurumlarının (Yeniçeri, Kaptan, Sipahi, Ayan ve Esnaf gibi) yerel

yöneticiler tarafından ortadan kaldırılması teşebbüsüne karşı açık bir isyana

dönüşmüştür. Boşnaklar Sırplarla olan yakın ilişkilerinden ve aşırı vergilerden dolayı

Bâb-ı Âlî’yi eleştirmişlerdir. XVIII. yüzyıldan itibaren Boşnaklar Osmanlıları BH

topraklarına gelip zenginleşen ve Hıristiyanların ekonomik ve siyasi kontrolü ele

geçirmelerine neden olan yabancılar olarak algılamaya başlamışlardır. Nihayet,

Sultan’ın Bosna’yı Avusturyalılara sattığına dair 1878’de kuvvetli bir inanış

oluşmuştur. Pelidija ve Isakoviç Tarih 6’da, çoğunlukla Boşnakların Bâb-ı Âlî’nin

politikalarından ve Bosna’yı savunmadaki rollerinden bahseder.

Hırvat ders kitabı P6, Sultan’ı reayanın koruyucusu olarak gösterirken. P7

Sultanın kontrol edemediği yerel “Türklerin” saldırgan tutumu karşısında, Sultan’ın

reayanın koruduğundan bahsetmez. Sırp ders kitabı Tarih 8, Sultan’ın reformlarından

olumlu larak bahseder.

Boşnak ders kitapları, Boşnakları Osmanlılardan ayırmaya çalışır ve Osmanlı

dönemindeki sıkıntılardan, Sırp ve Hırvatlarla olan kötü hatıralardan kaçınarak daha

milliyetçi bir tutumu benimserler. Öte yandan Hırvat ve Sırp yazarlar aşağılayıcı bir

deyim olan “poturica gori od Turčina” (İslamlaşma Türklerin kendisinden daha

kötüdür) ile tutarlı olarak, bugün Boşnakların ataları olan yerel Müslümanları

İstanbul’daki Osmanlılardan daha kötü göstermek için ellerinden geleni yapmışlardır.

2011 basımı Gimnazya 8 Sırp tarih ders kitabı reformlara 3 tam sayfa ayırır

ve reform çabalarından olumlu bir söylemle bahseder. Metne Sultan Selim ve Sultan

Mahmut’un resimleri eşlik eder. Hıristiyan tebanın haklarının iyileştirilmesine

Page 88: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

78

yönelik bu çabanın yerel Müslümanlar’ca iyi karşılanmadığı bir kez daha ifade edilir.

Yani, daha önceki yıllara ait anlatımlar aynen korunur ve Osmanlı yöneticilerinin

yerel Müslümanlar’dan daha iyi oldukları ima edilir (Gimnazya 8, s. 105-107).

3.2.7. Müslümanların ve Hıristiyanların Durumları ve Rolleri

Hırvat ders kitapları P6 ve P7, birçok yerde Osmanlı yönetimi altında

kaybedenlerin hep Katolikler olduğunu vurgular. Müslümanların da aynı şekilde

reaya olduğu belirtilir. Sırp ders kitabı Tarih 7 ise, birçok bölümde kısaca Hıristiyan

beylerden ve Sırp vassallardan bahseder. Tarih 8, Sırpların dost ya da düşman olarak

Osmanlı fetihleri için önemli olduğunu söyler. “Ancak, Hıristiyan ülkelerine karşı

Osmanlıları savaşlarda destekleyenler yerel Müslümanlardı. Sırplar reaya sınıfının

çoğunluğunu oluşturuyordu. Reaya sınıfında Müslümanlar da vardı ama onlar

yönetici dinine mensup olduklarından ayrıcalıklı bir konuma sahiptiler, Hersek’in

batı bölümlerinde ve Bosna’da yaşayan Katolik azınlık Ortodoks Hıristiyanlarla aynı

şartlarda yaşıyordu. Sürekli savaşlar, Sırpların göçleri ve Sırpların “İslam dini

taraftarlarıyla olan savaşları” Osmanlı yönetiminin sonuna kadar Bosna’daki dini ve

sosyal ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır. Bazı Hıristiyanlar yönetici sınıfla işbirliği

yapmış ve İslam’a girmiştir. Sultanlar reform yapmaya çalıştıklarında, yerel

muhafazakâr Müslümanlar reformlara karşı çıkmış ve sultana isyan etmişlerdir.”

Boşnak ders kitapları Müslümanların ayrıcalığını önemsemezken, Osmanlı

hükümetinin bölgedeki ağır politikalarına karşı Müslümanların ve Hıristiyanların

işbirliğine önem verir. Pelidija ve Isakoviç Tarih 6’da, Müslümanların çoğunluğunun

yönetici sınıfa değil de reaya sınıfına bağlı olduğunu söyler. Statülerinin Hıristiyan

reaya sınıfıyla hemen hemen benzer olduğunu belirtir. “Müslüman reaya haraç

ödemezdi ama sultanın savaş çağrısına cevap vermek zorundaydı. Sonuç olarak, on

yedinci yüzyıldan itibaren hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar Osmanlı

politikalarına direnmiştir.”

Radusic Tarih 7’de, XVI. yüzyılda Bosna’daki reaya sınıfının çoğunluğunu

Müslümanların oluşturduğunu belirterek şunları yazmaktadır: “Onlar (Müslümanlar)

Hıristiyan reaya ile “tamamen aynı durumdaydılar. Her ikisi de boyun eğdirilmişti.

Page 89: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

79

Ödenen vergiler de hemen hemen benzerdi. Hıristiyanlar haraç ödüyor, Müslümanlar

da savaşa gidiyordu. Hor görülen çiftlik sahipleri hem zengin Müslümanlar hem de

gayrimüslimlerdi. 1820’lerdeki büyük Boşnak isyanının lideri Hüseyin-Kapetan

Gradascevic’in Hıristiyanlarla iyi ilişkileri vardı ve her iki toplumun da desteğini

almıştı. Kendi başına Sultan’ın iznini almadan bir kilise, manastır ve okul inşa

edilmesine müsaade etti.” (Radusic: 36, 43, 66)

Boşnak dilindeki ders kitapları bugünün kaderine temel olması hasebiyle

Osmanlı yönetimi altında üç toplumun ortak yönlerini ortaya çıkarırken, özellikle

Sırp ders kitapları –kurbanların (Sırplar) ve zorbaların (Boşnaklar) bir arada

yaşayamayacağının bir başka ispatı olarak - Bosnalı Müslümanları Osmanlı

işgalcilerin işbirlikçisi olarak betimlemeye çalışır.

2010 basımı Gimnazya 3. Sınıf Sırp ders kitabı, Sırpların reaya sınıfının

çoğunluğunu oluşturduğunu söylemeye devam eder. Sırp halkının ağır vergiler

altında ezildiği vurgulanır, bu durumdan kaçmak isteyen Hıristiyanların İslam’a

geçtikleri bir kez daha vurgulanır (Gimnazja 3: s. 45-48). Daha eski yıllara ait

kitaplardaki anlatımlar aynen korunmuştur.

3.2.8. Göçler ve Demografik Değişimler

Boşnak yazar Radusic Tarih 7’de, göç eden nüfusun dini ve etnik arka planına

bakmadan, sadece BH bağlamında bu konuyu ele alır. Yazarın ifadesine göre,

“Bosna’nın fethi Hersek’te ve Macaristan’ın sınırlarında çok sık göçlere neden

olmuştur. Terkedilmiş topraklar, özellikle Vrbas nehrinin batısında demografik ve

etnik değişimlere yol açarak, komşu bölgelerdeki nüfusla dolduruldu. Düşük

vergiler ve daha fazla dini özgürlüklerden dolayı, Ortodoks nüfus Katolik

yönetimindeki bölgeleri terk ederek Osmanlı Bosna’sına yerleşmiştir. XIX.

yüzyıldan bahsedilirken üç tür göç ele alınır. Birinci tür, savaşlardan dolayı

Bosna’dan yapılan göçlerdir. Bosna’dan hangi etnik ya da dini nüfusun ayrıldığından

bahsedilmez. İkinci tür, Ortodoks nüfusun Karadağ, Batı Hersek ve Dalmaçya’dan

Bosna’nın doğu ve batı kısımlarına yerleşmesidir. Bu daha ziyade XVIII. yüzyıl

sonlarında ve XIX. yüzyıl başlarında gerçekleşmiştir. Bunlar daha ziyade önceden

Page 90: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

80

Müslüman toprakları olan bölgelerdeki istilaların neden olduğu boşlukları

doldurmuşlardı. Sırbistan’dan kovulan Müslümanlar ise Bosna’ya yerleşmiştir.

Hacıabdic ve Dervisagic Tarih 7’de savaşların göçlerin asıl nedeni olduğunu

ve bundan en çok Hersek’in ve buna sınır olan Macaristan topraklarının etkilendiğini

belirtir. Bunlara göre Bosna’ya yerleşenlerin çoğunluğu Ulah’lardı.

Pelidija ve Isakoviç’in Tarih 6’sına göre, XVI. yüzyılda Osmanlı fetihleri

Macaristan’ın güneyi ve bugünkü Sırbistan’daki Voyvodina yönünde, güneyden

kuzeye göçlere neden olmuştur. Fethedilen topraklardaki ekonomik hayatı

canlandırmak amacıyla, Osmanlılar insanları nüfusu az olan ya da terkedilmiş

bölgelere yerleştirmişlerdir. “Bu süreçte sığır yetiştiricileri olan Ulahları Bosna’ya

getirdiler. Bosna’daki çiftçileri de Slovenya ve Dalmaçya’da iskân etmişlerdir.”

Bütün bu göçlerin sonucunda Balkanların merkezinde ve güneybatısında güney

Slavların etnik üstünlüğünün oluştuğunu ve ortak değerler, hayat tarzı, giyim kuşam,

vs.nin bölge boyunca yayıldığı söylenir. Bu kitaplara göre, XVIII. yüzyılda Büyük

Viyana Savaşı’ndan (1683-99) sonra Osmanlıların kaybettiği topraklarda kalan

Müslümanları bekleyen kader, Boşnaklar için İstanbul’dan fazla yardım beklemeden

kendi toprakları için savaşma konusunda ana güdü olmuştur. “Osmanlılar bu

bölgeleri terk ettikten sonra kalanların başlarına soykırım gelmiştir. Gerçekten bu,

dini inanışları yüzünden modern tarihte Boşnakların başına gelen soykırımların

ilkidir.” (Pelidija, Isakovic, B6, 124)

Yazarlar bu bölgelerde İslam’ın kalıntılarının kaldırılmasına ve Boşnakların

kaderine bir sayfa ayırırlar. Buna göre; “XVIII. yüzyıl boyunca Boşnaklar’ın

Karadağ’dan kovulması “istraga poturica” (Türk dinini seçenlerin kökünün

kazınması) şeklinde devam etmiştir.” Aynı yazarlar, Tarih 7’de, XVIII. yüzyıl sonları

ve XIX. yüzyıl başlarındaki ayaklanmalardan sonra Sırbistan’daki Müslümanların

akıbetlerine vurgu yapar.

Hırvat ders kitabı P6 Osmanlı ülkesinden Macaristan’a göçeden Sırplar

hakkında bilgiler vermektedir. Buna göre Savoy’lu Eugene’nin başarısız isyanından

sonra Osmanlıların tepkisinden korkan 30.000 Sırp Sırbistan’dan Macaristan’a

Page 91: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

81

gitmek zorunda kalmıştır. Ortodoks nüfus ise, daha önce Katoliklerin yaşadığı

bölgelere yerleştirilmiştir. Bunun yanı sıra, Slovenya’daki Ulah Sırpları topraklarını

kaybeden Osmanlıları takip etmiştir.

Hırvat ve Boşnak ders kitapları diğer iki BH ulusunun kaderiyle ilgili en

azından parça parça bilgi verirken, Sırp ders kitapları göçlerini tamamen inkâr

ederler. Dalmaçya’daki Katolik kilise ve manastırlarının Ortodoks kiliselerine

çevrilmesi konusu da işlenmez. Tarih 7, XIV. ve XV. yüzyılda Macaristan’a olan

Sırp göçlerine üç sayfa ayırır. Tarih 6 ise bu konuya iki sayfa ayırır. Bu kitaplara

göre, “Sadece 1480 yılının sonbaharında 60.000 Sırp Sava nehrini geçmiştir.” Ders

kitapları sınır savaşlarında öldürülen 300 Türk’ün kesik başının nasıl Sırp liderlerin

önüne getirildiğini anlatır. Tarih 8, Osmanlıların Sırpları Macaristan sınırına

yerleştirilme hikâyesini ve bu toprakların XVI. yüzyıl sonlarından itibaren nasıl

“Sırbistan” adını aldığını anlatır. Ayrıca diğer Sırplarında sınırın diğer tarafına

yerleştirilmesi ayrıntılı olarak anlatılır. Tam bir bölüm, binlerce Sırp ailesinin zorla

1683’de güney Macaristan’a göç ettirilmesine ayrılmıştır. Müslüman göçüne ait tek

bilgi, Tarih 9’da, 1852 yılında Novi Pazar sancağının kurulmasından sonra birçok

Arnavut, Türk ve Müslüman’ın özgür Sırp topraklarını terk ederek buraya

yerleşmesiyle ilgili verilir.

Göçlerle ilgili son dönem Sırp ders kitaplarının yaklaşımı değişmemiştir.

Gimnazya 8’de iki tam sayfa göçlere ayrılır ve sadece Sırp göçlerinden bahsedilir.

Hem XIV ve XV. Yüzyıllarda Macarlar’ın neden olduğu, hem Osmanlı Devleti hem

de Avusturya Macaristan dönemindeki Sırp göçleri ayrıntılı olarak anlatılır. Metne,

bir Sırp görüntüsü eşlik eder; at üstünde kucağında bebeğiyle bir kadın, yanında genç

bir erkek çocuğu, arkada Ortodoks rahipler, yanlarında sürüleriyle beraber Sırp

askerlerinin eşliğinde göç etmektedir (Gimnazja 8, s.57). Resimde Ortodoks din

adamlarının belirgin varlığı anlamlıdır.

3.2.9. İsyanlar ve Ayaklanmalar

Hırvat ders kitabı P7’ye göre, “Türkler” yani yerel Müslümanlar Osmanlılara

değil de onların ayrıcalıklarını tehdit eden reformlara karşı isyan etmiştir. Boşnak

Page 92: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

82

ders kitapları ayaklanma ve isyanların çokluğundan bahseder. Buna göre, “Hem

Müslümanlar hem de Hıristiyanlar Osmanlılara karşı ayaklanmıştır. Ayaklanmalara,

Boşnakların otonomi istemesi ve Boşnaklara göre İslam-karşıtı olarak görülen

Osmanlıların zulmü, aşırı vergiler ve reformlar neden olmuştur.” Radusic’e göre,

1875’deki isyanlara zor şartlar ve kötü politikalar neden olmuş ve yönetim şeklinin

yanlışlığı bunu “provoke” etmiştir. “İsyanlara rahipler ve yabancılar liderlik

etmiştir.”

Hacıabdic ve Dervisagic, Boşnakların XIX. yüzyılda Osmanlılara karşı

isyanlarını ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra şu tespiti yapmaktadır: “Bosna’da

Osmanlı yönetimine karşı Ortodoks ve Katolik nüfusunun son ayaklanmasına

ekonomik durumları neden olmuştur.” Devamında bu konuda şunları yazmaktadırlar:

“Bu ayaklanmaya Müslümanların da katılmasına yönelik teşebbüsler boşa çıkmıştır.

Bütün ayaklanmalar kanlı bitmiştir. Bosna’da üç yıllık karmaşa döneminde yaklaşık

150.000 kişi ölmüştür.”

Sırp ders kitabı Tarih 8, Osmanlılara karşı olan ilk ayaklanmalardan övgüyle

söz eder ve isyancıların yakalanmaları halinde cezalarının ölüm olacağını belirterek

şu iddialara yer verir: “Kiliselerinin yönlendirdiği Ortodoks Hıristiyanlar XVI.

yüzyıldan itibaren başarısızca ama hemen hemen sürekli olarak isyan etmiştir.”

Sadece yarım sayfa ayrılan Hüseyin-Kapetan Gradascevic’in isyanından farklı

olarak, Sırbistan’daki 1804 ve 1815 Sırp ayaklanmalarına özel bir yer ayrılmıştır.

Her iki ayaklanmanın tüm süreçleri ve “Türklerin” isyanları bastırma çabaları detaylı

olarak verilmektedir. Ayrıca bu isyanlar hakkında yapılan diğer bir tespite göre,

“Bosna’da Sırpların ayaklanmaları, artan vergiler ve serflerin durumlarının

kötüleşmesinden dolayı XIX. yüzyılın ilk yıllarından itibaren yoğunlaşmıştır.” Bu

isyanlar “tarımsal konu”ların ya da toprak sahipliğinin çözümlenmemesinin neden

olduğu 1875 isyanıyla doruğa ulaşmıştır. Müslümanların katılmaları için sürekli

davet edildiği bu isyan detaylı olarak anlatılır ve odak noktasına Bosna Sırpları

konur.

Boşnak ders kitapları, Boşnakları Osmanlılardan mesafeli tutmaya çalışır ve

Osmanlıların yardımı olmadan Bosna için savaşta Boşnakların rolünü ortaya

Page 93: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

83

koymaya çalışır. Sırp ders kitapları ise yerel Müslümanlara rağmen Bosna’daki

nüfusu Sırpların özgürlüğe kavuşturduğunu göstermeye çalışır.

2011 basımı Gimnazya 8, Osmanlılara karşı olan ilk ayaklanmalardan

övgüyle söz etmeye devam eder. Alibasic’in incelediği Sırp kitabındaki metin aynen

devam ettirilir. Yakalanan isyancıların cezalarının ölüm olduğu, hatta kafalarının

kesilerek bir kule yapıldığı anlatılır ve Niş’teki “Kelle Kule”sinin resmine yer verilir.

Hüseyin-Kapetan Gradascevic’in isyanından övgüyle bahsedilir, metne onun bir

resmi eşlik eder (Gimnazya 8, s. 131, 165).

3.2.10. Yerel Kültüre Osmanlıların Katkısı

Boşnak ders kitapları genellikle Osmanlı toplumu ekonomisinin tarıma dayalı

olduğuna işaret eder. Diğer önemli sektörler madencilik, ticaret ve zanaatkârlıktır. İlk

endüstriyel gelişmeler XIX. yüzyıl ortalarında olmuştur. XIX. yüzyılın ilk yıllarında

endüstri ve altyapının niçin azgelişmiş olduğuna dair çok fazla bir analiz yoktur.

Kültürel düzey hakkında şunlara yer verilmektedir: “Oryantal-İslami kültür yerel

kültürü zenginleştirmiştir ve Osmanlı döneminde insanların ve kültürlerin kaynaşımı

günümüz BH toplumunun “etnik temelini” oluşturmaktadır”. Pelidija ve Isakoviç

dört ana dini toplumdaki kültürel gelişimlere epey yer ayırır.

Osmanlı ekonomisinin dönemin Avrupa’sıyla karşılaştırılmasında, Hırvat

ders kitabı P6’ya göre, “Osmanlı ekonomisi ilk dönem ortaçağ seviyesindeki kırsal

ekonomiye dayanırken, Avrupa devletleri pazar ekonomisini geliştiriyor ve

ordularını modernize ediyordu. İslami kültürün etkisi pozitif yönde verilmiştir. Bu

dönemde birçok Müslüman ve Fransisken, edebiyat ve bilimde etkindi. İslami kültür

Hıristiyan nüfusun adetlerini bile etkilemiştir. Dini mimarinin bir örneği Mimar

Sinan tarafından inşa edildiği öne sürülen ve bitişiğindeki bina ile neredeyse tıpa tıp

aynı olan Bosna’daki Hüsrev-Begova camisidir. Altyapılar ticareti desteklemek, dini

binalar ise nüfusun sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmiştir. Dini

toleransları, gücü ve cazibesi nedeniyle, Osmanlı devleti ilk dönemlerinde

kendilerinden epey şey alan Avrupalılar tarafından gıpta edilmiştir.”

Page 94: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

84

Sırp ders kitabı Tarih 7’ ye göre, “İlkel Türk feodal sistemi tebaanın

ekonomik ve sosyal gelişimini yavaşlatmıştır. Özellikle madencilikte genel üretim

azalmıştır. Ticaret ölmüş, parasal ekonominin yerine takas sistemi canlanmıştır.”

Tarih 8, XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar, bütün dinlerdeki insanların yer aldığı

ticaret ve zanaatkârlığın gelişiminden olumlu olarak söz eder. Ancak, Sırpların dini

özgürlüklerinde karşılaştığı zorluklardan da bahseder. Devamında ise, XIX. yüzyılda

Osmanlı hükümeti Sırp ulusal şuurunun ortaya konmasına karşı oldukça katı olduğu

ve kamusal alanda Sırp ismininin söylenmesinin, Sırp dilinin ve yazısının

yasaklandığı iddia edilmektedir. “Sırbistan’dan kitap getirmek, ya yasaklanmış ya da

çok sıkı kontrol altına alınmıştı. Hükümet “Boşnak” dilinin yayılmasını

körüklüyordu.” Tarih 9, XIX. yüzyıldan bahsederken, “Türk feodal sisteminin ve

yozlaşmış idarenin ekonomik ve kültürel olarak bu bölgeleri az gelişmişliğe ittiği”

sonucuna varır. “Kapitalizmin ve yerel orta sınıfın gelişmesini yavaşlatmıştır.

Sultanın reformları her şeyi sadece daha da kötüleştirmiştir.” Yerel kültürler

üzerindeki Osmanlı etkisinin değerini dürüstçe ortaya koyan Hırvat ve Bosna ders

kitaplarının aksine, Sırp ders kitapları, Osmanlıların kültürlerine olan her hangi bir

katkısını inkâr eder. Benzer sessizlik 2010 ve 2011 yıllarında basılan Sırp tarih ders

kitaplarında da devam eder. Bu nitelikte herhangi bir açıklama yapılmaksızın

Gimnazja 8’de Mostar Köprüsü’nün bir resmine yer verilir. Köprünün, XVI. ve

XVII. Yüzyıllarda “Sultan Süleyman”, XVIII. Yüzyılda “Büyük Köprü”, daha

sonraki dönemlerde ise “Eski Köprü” adını aldığı söylenir. Mimar Hayreddin

tarafından yapıldığı belirtilen köprü kısaca tasvir edilir (Gimnazja 8, s.50). Aynı

kitabın 53. sayfasında Drina Köprüsü’nün bir resmi vardır. 1571-1577 yılları

arasında yapılan köprünün mimarının kim olduğu yazılı değildir. “Na Drini Çuprija”

koyu yazılmış ve muhtemelen Ivo Andric’in aynı adlı romanına ustaca bir

göndermede bulunulmuştur.

3.2.11.Osmanlıların Ahlaki Niteliği

Hırvat ders kitabı P6, ender olarak akıncılara, cihada ve ganimetlere

odaklanır. Ders kitapları, Split Piskoposu’nun, Vatikan’da; “Onlar çocukları

analarının kucaklarından çekip aldı, kocalarının önünde kadınlara tecavüz etti,

çocuklarının önünde yaşlı ana babalarına katliam yaptılar” (‘Dječicu trgaju s

Page 95: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

85

majčinih prsa, žene pred očimamuževa oskvrnjuju, djevojke grabe iz majčina

zagrljaja, stare roditelje na očigled sinova sijeku…’) diye ağlar. Bunun sonucu olarak

Osmanlı imajı, vahşi ve barbardır. Aynı ders kitabı, “Balkan devletlerini

yağmalayan” Türkleri ve “parlak Haçlı ordusunu” (sjajna križarska vojska), “parıltılı

Haçlı süvari birliğinin” (blistave križarske viteške čete konjanika, ve “parlak

Avrupalı şövalyelerin Haçlı ordusunu” resmeder. Bu kitaba göre, Osmanlılar

ahlaktan yoksundurlar ve onlara güvenilmez. Buna kanıt olarak ise, Fatih Sultan

Mehmet’in verdiği söze rağmen son Bosna kralını öldürttüğü gösterilmektedir.

Hırvat ders kitaplarında Ali Paşa Rizvanbegoviç’ten bahsederken epik bir dil

kullanır: “Haraç isteyen ve altı yıldır ölü olanlardan bile vergi toplayan Ali Paşa’nın

çocuklarının ve vergi tahsildarlarının zorbalığından “reaya” son nefeslerini

veriyordu. Türkler, Mostar’dan Hıristiyanların kökünü kazımak için yemin etmişti.

1840’ta, Osmanlılar Katolikleri şehirden ve civar köylerden kovmuştu. Bu şekilde

yaklaşık 320 aile sürgün edilmişti.” Kitap, Osmanlı yönetiminde Balkanlardaki

yüzlerce göç hareketinden sadece bu göç hareketine dramatik ve detaylı olarak bir

bölüm ayırır ve 1990’larda Hersek’teki Hırvat güçlerinin yaptığı etnik temizlikten

hiç bahsetmez.

Boşnak ders kitaplarına göre, Osmanlıların yönetimlerinin ikinci dönemi

“acımasızlık ve yozlaşma” dönemidir. Sırp ders kitaplarına göre, bu dönemin

Osmanlıları “kanlı işgalciler ve zalim yöneticiler”di. “Balkanları işgal ederken

yaptıkları; yağmalama, yakıp yıkma, köleleştirme ve korkudur. Ahlaksızlık,

karışıklık, yağmalama ve asalaklık, yönetim biçimlerinin ana hatlarıdır. Karışıklık ve

zulmün her türlüsünü uygulamışlardır.” Tarih 6’da, Novo Brdo’nun Osmanlılar

tarafından fethini ve işgal edilen yerdeki nüfusa nasıl davrandıklarını anlatan bir

yeniçeri günlüğünden alıntı yapılır. “Osmanlılar küçük erkek çocukları diğer erkek

ve kadınlardan ayırmıştır. Erkeklerden en önemlileri öldürülmüş ve geriye kalanlar

kendilerine dokunulmadan evlerine gönderilmiştir. Sultan 320 erkek çocuğu ve 700

kadını tebaasına dağıtmış ve sayısı belirlenemeyen gençler yeniçeri birimlerine

götürülmüştür.” Bu hikâye ile 1992-1995 arası Bosna’da olanlar arasındaki

benzerlik dikkat çekicidir.

Page 96: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

86

Son dönem Sırp ders kitapları, “kanlı işgalciler ve zalim yöneticiler”

tanımlamalarına fırsat buldukça yer verirken, Türklerin neden olduğu terör ve

korkuyu halk şarkılarına dönüştüren Sırp ozanlardan bahsedilir. Ozanlar, Türklerin

zulmü altında ezilen Sırp halkına ağıtlar yakar, onların barbarlıklarını lanetler

(Gimnazya 8, s. 131). St. Sava’nın kalıntılarını yakmaktan, hatta Bizans krallarını

bile köleleştirmekten geri durmayan Türkler barbar ve güvenilmezdir; Osmanlı

Sultanı söz verdiği halde, Sırp Kralını öldürmüştür (Gimnazya 2, s.8)

3.2.12. Görseller

Hırvat ders kitaplarında bulunan görseller: Sipahi, yeniçeri, Sultan Beyazıd,

Fatih Sultan Mehmet, Türklerle bir savaş, Kanuni Sultan Süleyman, Vezir Kara

Mustafa, Osmanlılara karşı ayaklanmanın liderlerinin resimleri, rahip Makro Mesic,

1606-1791 yıllarındaki Türklerle savaştan sonraki “Hırvat” haritası, Saraybosna’daki

“Hüsrevbey Camisi” görselleri yer alır. “Feodal vergileri” betimleyen bir dizi küçük

resimler vardır. (Tarlada çalışan köylüler, at üstünde bir sipahi, sultana altı çocuk

götüren at üstündeki bir asker, ve elleri ve ayakları kavuşmuş bir şekilde sofada

oturan bir Osmanlı memuruna vergisini ödeyen bir zavallı tebaa). Resimlerin en

üstünde elleri karnı üzerinde kavuşmuş olarak ayakta duran Sultan ve arka planda

Aya Sofya’nın olduğu bir resim yer alır.

Boşnak ders kitaplarında bulunan görseller: Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı

Devleti’nin XIV. ve XVI. yüzyıllardaki genişlemesini gösteren bir harita, Sokollu

Mehmet Paşa, Bosna Eyaleti’nin haritası, XX. yüzyıla ait, sokaktaki Müslüman ve

gayri müslimlerin geleneksel kıyafetleri içindeki resimleri, Başçarşı içindeki örtülü

Müslüman kadın ve fes giymiş Müslüman bir adam ve çocuklarının resmi, tarihi

Mostar Köprüsü, Sefarad Sinagogu, Pocitelj şehrinin resmi, Zitomislici Manastırı ve

Kilisesi, Ferhat Paşa camisi, Hüseyin-kapetan Gradascevic, Sultan Abdülmecit,

Ömer Paşa Latas, Başçarşı’da bir tekstil dükkânı önünde oturan üç Müslüman erkek,

Başçarşı’da Kazandiç sokağı, 1875 BH ayaklanmasına ait bir harita, Berlin

Kongresi’nden sonraki Balkan haritası, Berlin Kongresi’ndeki devlet adamlarının

resmi, Ahidname, Sokollu Mehmet Paşa, Sultan III. Selim, Sultan II. Mahmut.

Page 97: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

87

Sırp ders kitaplarında bulunan görseller: XVI. ve XVII. yüzyıllardaki güney

Slav ülkeleri haritası, Sultan Süleyman’ın resmi, devşirme resimleri, isyancıların

lideri Stanoje Glavas ve Stojan Yankovic, Pec Patrikliğinin yayılmasının ve İslam’ın

Balkanlarda genişlemesinin haritaları, Sokollu Mehmet Paşa, Pec Patrikliği, patrik

Makarije Sokolovic, bir dizi manastır, XVIII. yüzyıl sonundaki güney Slav ülkeleri

haritası, 1802’de Mustafa Paşa’nın idamı, Karadorde ve çok sayıda Sırp milli

kahraman, 1805-13’de ayaklanan Sırpların bayrağı, Sırp ayaklanmalarına ait

haritalar, Karadorde kalesi, Karadağ’daki askerlerin elbisesi, XIX. yüzyılın ilk

yarısında BH, XIX. yüzyılda Bosna’da vergi uygulaması, 1876’da Sırp kurmay

heyeti, 1875-78’de Hersekli asiler ve mülteciler (muhtemelen Sırplar) gibi

gösterimler vardır. Bu kitaplarda Sırp olmayan pek fazla bir şey bulunmaz.

2007 sonrası basılan Sırp tarih ders kitapları, bir iki eksikle yukarıda anılan

görselleri kullanırlar. En belirgin eksiklik, daha önce de değinildiği gibi,

devşirmeden bahsedilirken kullanılan dramatik resmin artık ders kitaplarından

çıkarılmış olmasıdır. Diğer görseller ve eşlik eden metinler aynen korunsa da, Sırp

bilinçaltında önemli bir yer işgal eden söz konusu resmin kitaplardan çıkarılmış

olması bile önemli bir gelişme olarak nitelenebilir. Çalışmanın sonuna bu

görsellerden örnekler ekleneceği için burada tekrar bahsedilmemiştir.

Eğer “Ders kitapları geçmişi olan bir insan toplumunun imajını ve dolaylı

olarak geleceğini yansıtır” şeklindeki değerlendirme doğruysa, Ahmet Alibašić’in

yukarıdaki manzara karşısında duyduğu endişeyi paylaşıyor ve Bosna-Hersek’te

okutulan ders kitaplarının, bu topraklarda meskun insanlar ve genel olarak insanlığın

geleceği adına, acilen yeniden yazılması gerektiğini vurgulayarak bu çalışmayı

bitiriyoruz.

Page 98: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

88

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SONUÇ, DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER

Balkanlardan bahsederken Osmanlı, Türk, Müslüman kelimelerine atıfta

bulunmadan konuşmak ne kadar zorsa, ders kitaplarının yukarıdaki analizinden

görüldüğü üzere, Balkan ülkelerinin herhangi birinin tarihini Osmanlı’dan ve onun

unsurlarından bahsetmeden yazmak o kadar zordur. Hele de söz konusu olan ülke,

“en Osmanlı” izler taşıyan Bosna-Hersek ise, en uç noktalarda Osmanlı atıflarıyla

karşılaşmamak imkânsız gibidir. Boşnak tarih ders kitapları Osmanlı geçmişlerini

aklamak, herşeyin tozpembe olduğu göstermek çabası ile söz konusu dönemde

Boşnaklar’ın sahip olduğu ayrıcalığı umursamamak gibi kafa ve duygu karmaşası

arasında gidip gelirler. Zaman zaman en ihtişamlı dönemlerinde Avrupa’nın gıpta ile

baktığı bir imparatorluğun yaşayan mirası olmaktan duyulan memnuniyet sezilirken,

zaman zaman da ülkenin diğer iki meskûnu olan Hırvat ve Sırplar’la birlik olup

Osmanlı’ya isyan etmekten duyulan gizli gurur, Osmanlı ve Türkler’le araya mesafe

koyma çabası hissedilir. Her ne kadar, Osmanlı yönetimi altında ezilenlerin hep

kendileri olduğunu durmadan vurgulasalar da, Hırvatlara ait tarih ders kitapları

Osmanlı tarihine daha dengeli bir yaklaşım sergilerler. En azından, Osmanlı’nın

yerel kültüre olan katkıları konusunda olumlu birkaç cümle etme fırsatını

kaçırmazlar. Osmanlı ve Türkler ile ilgili tarihsel anlatımların en sorunlu ve olumsuz

olduğu yerler Sırp tarih ders kitaplarıdır. Bu iki unsurla ilgili tek bir olumlu ifadeye

rastlanmaz. Bütün Sırp tarih ders kitaplarında söylenenler aynı stereotip ve imajların

etrafında oluşturulur: Gaddar, barbar, zalim, kandökücü, haraç kesen, tecavüz eden,

çocuklarını zorla kaçıran, yağmalayan, yakıp yıkan, köleleştiren vs. Aynı

stereotipler, Ortodoks din eğitimi ders kitaplarının da temel malzemeleridir. İslam

tek başına bir din değildir; yukarıdaki niteliklere sahip olan Osmanlı, Türk, Arnavut,

Boşnak Müslümanlar’ın dinidir.

Page 99: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

89

Özellikle Osmanlı’ya muhalefetle oluşturulan Sırp kimliği ve genellikle tüm

Balkan ülkeleri tarihyazımları için Osmanlı, Müslüman ve Türk olmazsa olmazdır.

Tarih ve ders kitabı yazımlarından Osmanlı sahnesinin çıkarılması ontolojik bir

boşluk yaratır. Bu, çalışma boyunca anlatılmaya çalışılan Osmanlı mirasının ta

kendisidir: Algılama olarak Osmanlı mirasının.

Bu mirasın ne tür imaj ve stereotiplerle Bosna-Hersek tarih ders kitaplarında

kullanıma sokulduğu önceki bölümde ayrıntılı olarak gösterilmeye çalışıldı. Ülkede,

1992-1995 yılları arasında yaşanan her anlamda büyük kayıpların verildiği savaşa ait

değişik sahnelerde bu algı ve stereotipleri okumak acı ama öğretici bir çalışma

olurdu.

Bosna-Hersek’te okutulmakta olan tarih ders kitaplarındaki “ötekileştirici” ve

düşmanlık üretici söylem ve stereotipleri tespit etmeyi başlangıç noktası olarak

belirleyen, fakat yol boyunca karşılaştığı bütün ilgili unsurları bünyesine katmaktan

kendini alamayan elinizdeki bu çalışma bir hayli dağınık gibi dursa da, meramını

anlatacak ve belli argümanlar çerçevesinde yeterli resmi oluşturacak bir bütünlüğün

çok uzağında görünmüyor.

O zaman, bu çalışmanın nihai hedefine geçebiliriz ve ders kitaplarının

sunduğu bu manzara karşısında genelde insanlık, özelde de ülkede yaşayan

Müslümanlar adına atmamız gereken adımların neler olabileceğini maddeler halinde

önerilere dönüştürebiliriz:

1. Bosna-Hersek’te okutulan tarih ders kitaplarındaki olumsuz ve incitici

maddelerin ayıklanması çalışmalarını yakından takip edip, tarihçiler, bilim

adamları, akademisyenler arası yoğun işbirliği çalışmaları geliştirebiliriz.

2. Özellikle Sırp Ortodoks Kilisesi’nin düşmanlık ve ötekilik üretme

sürecindeki rolünü hatırlarsak, farklı dinler arasında karşılıklı anlayış ve

hoşgörüyü geliştirme adına yapılacak işbirliği ve ülkede zaten başlatılmış

olan “dinlerarası diyalog” çalışmalarını yaygınlaştırıp derinleştirebiliriz.

Başta dini cemaat temsilcileri ve bu cemaatlere mensup inananlar arasında

Page 100: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

90

geliştirilip derinleştirilecek, farklılıkları değil benzerlikleri vurgulayan

diyalog ve işbirliklerinin bu çabalara vereceği destek bir çok değişimi

başlatabilir.

3. Tüm Balkanlar bölgesinde yürütülen algı ve imaj çalışmaları,

öğrencilerin zihinlerinde, ders kitaplarında olmayan Osmanlı stereotiplerinin

varlığını tespit ettiğine göre, yalnızca ders kitapları üzerine yoğunlaşmış bir

çalışma yeterli olmayacaktır. Tarihsel bilincin oluşturulduğu diğer

kaynakların tespit edilip, o alanlarda da çalışmalar yapmaya ihtiyaç

duyulacaktır.

4. Bu alanlardan biri üniversitelerde ve araştırma merkezlerinde üretilen

akademik bilgidir. Akademik ve okul tarihleri arasındaki ilişkiler yakın ya da

uzak olabilir ancak varlığı şüphesizdir. Akademik bilgi, bir taraftan ders

kitaplarında anlatılan tarihe ham bir malzeme sunarken, diğer taraftan pek

çok akademisyen okullarda okutulan ders kitaplarının ya doğrudan yazarı, ya

da kitap yazım komisyonlarının üyeleridirler. O halde, ülke tarihçilerine,

akademisyenlerine, araştırmacılarına, ders kitabı yazarlarına büyük bir rol ve

sorumluluk düşmektedir. Akademik çalışmanın, yalnızca akademik bir

çalışma olmadığı gerçeğini de zihnimizin bir tarafında hep canlı tutarak,

Türkiye-Bobna-Hersek tarihçileri arasında bu konuda yapılacak yakın

işbirliği ve çalışmalar için gerekli sürdürülebilir bir zeminin oluşturulması

için çaba gösterebiliriz.

5. “Öteki”ne dair algı ve stereotiplerin biçimlendirildiği en önemli alan

şüphesiz ailedir. Aileye ulaşmanın en kestirme iki aracının ise din ve medya

olduğunu düşünürsek; Ders kitaplarıyla ilgili yürütülen algı tespiti

çalışmalarını Bosna-Hersek medyası konusunda da yürütebiliriz. Belki biraz

naiv bir öneri olabilir ama teklifmiz şu: Beğenelim ya da beğenmeyelim,

hepimiz biliyoruz ki, Türk dizileri Ortadoğu ve Arap ülkelerinden sonra,

şimdi de Balkanlardaki neredeyse bütün “liberal” nitelikteki televizyonları ele

geçirmiş durumda ve Balkan insanı çok yoğun bir ilgiyle izlediği bu diziler

sayesinde Türkçe konuşabilecek düzeye neredeyse gelmiş durumda. Bu

Page 101: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

91

durum, bizim için kolay ele geçmez bir fırsat olarak görünmekte: Medya

incelemeleri sonucu tespit ettiğimiz Osmanlı, Türk ve Müslüman algı ve

stereotiplerini düzeltmek için Türk dizilerini neden kullanmamalıyız?

Örneğin, özellikle Sırp milliyetçi söylemin bolca kullandığı “devşirme”

sisteminin tarihi gerçekliğinin de vurgusunu içeren bir Osmanlı dönemi

dizisi, bilinçaltlarına kazınmış imajların bir nebze de olsa sarsılması adına iyi

iş çıkarabilir.Diğer taraftan, bölge aydınlarıyla geliştirilecek diyalog ve ortak

çalışma kültürü, birer kanaat önderi durumundaki aydınların kamuoyu

oluşturma yeteneğine sahip medyayı yönlendirmesi adına bir fırsata

dönüştürülebilir.

6. Balkanlardaki ders kitaplarının gözden geçirilip, ayıklama

çalışmalarının organizasyonunu yapan CDRSEE ve Georg Eckert

Enstitüsü’nün ki elinizdeki bu çalışmaya büyük oranda dayanak

oluşturmaktadır, başlattığı “Güneydoğu Avrupa Tarih Öğretmenleri Eğitim

Projesi”, bir taraftan ders kitaplarını ve müfredatı değiştirirken, diğer taraftan

tarih öğretmenlerinin eğitiminin kaçınılmazlığının fark edilmesiyle yürütülen

yararlı bir çalışma gibi görünmekte. Hem lisans öğrenimi, hem de hizmet içi

eğitimler yoluyla tarih öğretmenlerine belli bir perspektifin kazandırılması

orta vadede istenen sonuçlara ulaşmak açısından önemli. Yukarıdaki

kuruluşların yürüttüğü çalışmaya benzer bir çalışma başlatarak Bosna-Hersek

ve Türkiye üniversitelerinin ilgili bölümleri arasında bu türden bir ortaklık

oluşturulması yönünde girişimde bulunabiliriz.

7. Peki, öğretmenlere tarih öğretimiyle ilgili kazandırılabilecek yeni

perspektif hangi unsurları içermelidir? Bu soruya verilecek cevap, ders

kitaplarının yeni içeriklerinin hangi perspektifle hazırlanması gerektiği

sorusuna verilecek cevapla aynı olacaktır: Her şeyden önce, askeri ve siyasi

tarih anlayışından ekonomik, kültürel ve sosyal tarihe doğru geçiş,

öğrencilere daha tanıdık gelen ve ilginç olguların vurgulanması ve tarihsel

ilerlemenin bir unsuru olarak özellikle ülkedeki etnik gruplar, komşu ülkeler

ve Osmanlı ile yaşanan savaşların vurgulanmaması ana perspektif olarak

Page 102: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

92

geliştirilebilir. Öğrencilerin analiz ve yorum yeteneklerinin geliştirilmesi

yoluyla aldıkları bilgileri yorumlama alışkanlığının kazandırılması bu yeni

perspektifin bir başka unsuru olabilir. Veya bölgede yaşanan çatışmaların

bambaşka bir perspektiften anlatılması ve eleştirel düşüncenin

kazandırılması.

Burada aklımıza şu soru gelebilir: Bosna-Hersek’te 17 yıl önce üç

etnik grup arasında yaşanan Savaş, tarih ders kitaplarında ne kadar

anlatılmalı? Eğer anlatılacaksa, nasıl anlatılmalı; nasıl bir perspektifle, hangi

terminolojiyle? Savaşla ilgili duygular henüz bu kadar tazeyken ve tanıkları

hayattayken-bu bir öğretmen de olabilir veya savaşta bir yakınını kaybetmiş

bir öğrenci de olabilir- -soykırımların, tecavüzlerin, göç ettirmelerin olduğu

böylesine yıkıcı bir savaş, bir arada yaşamaya çalışan üç ayrı etnik grubun

çocuklarına nasıl anlatılabilir? Bir süre sessiz mi kalınmalı? Ama öğrenciler,

aileleri, arkadaşları, medya veya sözlü anlatım aracılığıyla zaten

bilgilenmekte ve kanaat oluşturmaktadır. Bu konu, Bosna-Hersek’teki her

konu gibi zor ve çözümsüz gibi görünmekte. Ancak, üzerinde kafa yormayı

hak edecek kadar da hayati bir konu.

8. Siyasi ve askeri tarih ve savaşlar ders kitaplarından çıkarılıp kültürel

tarih vurgulanırsa ne olur? Ders kitaplarında siyasi ve askeri tarihten

tamamıyla kaçınmak mümkün müdür? Aynı fikirde olunmasa bile ders

kitaplarında “öteki”nin algılayış ve bakış açısının da yer alması diğerlerini

tanımak için ilk adım olabilir mi? Belki de sormamız ve cevaplamamız

gereken soru şu: Tarihi niçin öğretiyoruz? Vereceğimiz cevap, sorun mu,

yoksa çözüm mü üretmeye daha yakın durduğumuzu da belirleyecektir.

9. Modern hayatın doğrudan ve aracısız iletişim konusunda sunduğu

geniş olanakların kullanılması konusunda daha fazla harekete ihtiyacımız var

gibi görünüyor. Birebir insani bağlantı ve iletişimin dinamiğinden

faydalanma noktasında, ülkemizde üniversite eğitimi alacak uluslararası

öğrencilerle ilgili süreci yürüten bir kurum olarak sonsuz fırsatlara sahibiz.

Daha sık ve yakın öğrenci etkileşimleri, sistemli ve programlı eğitim

Page 103: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

93

programları ve seminerler, ilköğretim düzeyinden başlanarak öğrenci

buluşmaları, ortaöğretim ve üniversite düzeyinde öğrenci ve öğretim elemanı

değişimleri, yaz kursları ve kampları, kültür gezileri, vs. Belki de en önemlisi,

kreş ve okulöncesi kurumları.

10. Son olarak, yukarıdakilerden tamamen farklı bir alanda, gündelik

hayat alanında zaten var olan ortaklıklarımız üzerine ortak bir tarihin

kurulması mümkün görünmektedir: “Yemek ve dildeki ortak Osmanlı

unsurlar”. Bu unsurlar üzerinden özel bir iletişim alanı üretmek neden

mümkün olmasın?

Page 104: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

94

KAYNAKÇA

Kitaplar

1. Adanır, Fikret ve Suraiya Faroqhi (Der.), 2011. Osmanlı ve Balkanlar: Bir

Tarihyazımı Tartışması (1. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

2. Alparslan, Şenol, 2008. Bosna’da Türk Kültürünün İzleri. İstanbul: IQ

3. Altınay, Ahmet R., 2001. Sokollu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları

4. Anderson, Benedict, 2011. Hayali Cemaatler (6. Baskı). İstanbul: Metis

Yayıncılık.

5. Andriç, Ivo, 2012. Drina Köprüsü (15. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

6. Andjelic, Neven, 2003. Bosnia-Herzegovina: the end of a legacy. London:

Frank Cass.

7. Arman, Murat Necip, 2012. Çağdaş Balkan siyaseti. Ankara: Gazi Kitabevi.

8. Atabay, Mithat, 2012. 20. yüzyılda Türkiye ve Balkanlar: (savaş, barış, göç

ve dramın tarihi). İstanbul: Kriter Yayınları.

9. Bahadır, Gürbüz, 2002. Batı’dan Doğu’ya Uzanan Çizgide Balkanlar ve

Türkler. Konya: Çizgi Yayınevi.

10. Berger, John, 1988. Görme Biçimleri (3. Baskı). İstanbul: Metis

Yayınları. (Çev: Yurdanur Salman)

11. Belloni, Roberto, 2007. State building and international intervention in

Bosnia. Milton Park, Abingdon, Oxon; Routledge.

12. Bilgin, İsmail, 2011. Elveda Balkanlar: unutulan vatan. İstanbul: Timaş

Yayınları.

13. Bosnavi, Ömer, 1979. Bosna Tarihi. Ankara: Kültür Bakanlığı

Yayınları

14. Brown, L. Carl, 2010. İmparatorluk Mirası: Balkanlarda ve

Ortadoğu’da Osmanlı Damgası (5. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

15. Castellan, Georges, 1995. Balkanların Tarihi (2.Baskı). İstanbul:

Doğan Yayın Holding

16. Çalış, Şaban H., 2010. Hayaletbilimi ve Hayali Kimlikler (4. Baskı). Konya:

Çizgi Kitabevi.

17. Davutoğlu, Ahmet, 2011. Geleceğe dönük bir Balkan vizyonu. Ankara: SAM.

Page 105: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

95

18. Eagleton, Terry, 1996. İdeoloji, (1. Baskı). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. (Çev:

Muttalip Özcan)

19. Economopoulos, Nikos, 2007. Balkanlarda: In the Balkans. İstanbul:

Fotoğrafevi Yayınları.

20. Emgili, Fahriye, 2012. Sırbistan'ın Osmanlı topraklarındaki istihbarat ve

teşkilatlanma çalışmaları (1898-1912): Balkan faciasının 100. yılı

münasebetiyle. Ankara: Cedit Neşriyat.

21. Eralp, Doğa Ulaş, 2012. Politics of the European Union in Bosnia-

Herzegovina: between conflict and democracy. UK: Lexington Books.

22. Ercan, Yavuz, 1986. Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlarda

Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi. Belleten, TTK Yayını, Cilt 1, sayı 198,

Aralık

23. Friedman, Francine, 2004. Bosnia and Herzegovina: a polity on the brink.

New York: Routledge.

24. Gökçe, Gülise ve Orhan Gökçe, 2011. Avrupa’da İslam ve Türk İmajı.

Ankara: Birleşik Yayınevi

25. Göle, Nilüfer, 2009. İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa. İstanbul: Metis

Yayınları

26. Gündüz, Tufan, 2012. Alahimanet Bosna. İstanbul: Yeditepe Yayıncılık.

27. Halaçoğlu, Ahmet, 1994. Balkan harbi sırasında Rumeli'den Türk göçleri,

1912-1913. Ankara :Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk

Tarih Kurumu Yayınları.

28. Hamzaoğlu, Yusuf, 2010. Balkan Türklüğü: (Osmanlı öncesi, Osmanlı

dönemi ve Osmanlı sonrası Sırbistan Türklüğü), 3. cilt Üsküp: Logos A.

29. Jelavich, Barbara, 2009. Balkan Tarihi, (2. Baskı). İstanbul: Küre Yayınları.

30. Jezernik, Božidar, 2006. Vahşi Avrupa: Batı’da Balkan İmajı, (1. Baskı).

İstanbul: Küre Yayınları.

31. Karpat, Kemal H. (ed.), 1974. The Ottoman Empire and Its Place in World

History. Leiden: Brill.

32. Karpat, Kemal H., Yetkin Yıldırım (ed), 2012. Osmanlı Hoşgörüsü. İstanbul:

Timaş Yayıncılık.

Page 106: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

96

33. Lowry, Heath W., 2008. Osmanlı döneminde Balkanların şekillenmesi 1350-

1500: The shaping of the Ottoman Balkans 1350-1500. İstanbul: Bahçeşehir

Üniversitesi.

34. Malcolm, Noel, 2002. Bosnia: A Short History (2. Baskı). Londra: Pan

Books.

35. Nettelfield, Lara J. 2010, Courting democracy in Bosnia and Herzegovina:

The Hague tribunal's impact in a postwar state. USA: Cambridge

University Press.

36. Okey, Robin, 2009. Taming Balkan nationalism: The Habsburg 'civilizing

mission' in Bosnia 1878-1914. New York: Oxford University Press.

37. Ortaylı, İlber, 2011. Avrupa ve Biz, (8. Baskı). İstanbul: Yaylacık

Matbaacılık.

38. Pasic, Amir, 1994: Islamic architecture in Bosnia and Hercegovina. İstanbul:

Organisation of the Islamic Conference, Research Centre for Islamic History,

Art, and Culture.

39. Sakin, Serdar, 2012. Balkanlar'da güvenlik arzusu Türkiye-Yunanistan-

Yugoslavya ilişkileri ve Balkan paktı. Ankara: Berikan Yayınevi.

40. Seyfettin, Ömer, 2011. Balkan Harbi hatıraları. İstanbul: Dün Bugün Yarın

Yayınları.

41. Simic, Olivera, 2012. Peace Psychology in the Balkans: Dealing with a

Violent Past while Building Peace. Boston, MA: Springer US.

42. Todorova, Maria Nikolaeva, 2009. Imagining the Balkans. New York:

Oxford University Press

43. Todorova, Maria, 2010. Balkanları Tahayyül Etmek (3. Baskı). İstanbul:

İletişim Yayınları.

44. Wachtel Andrew Baruch,2009. Dünya tarihinde Balkanlar. İstanbul: Doğan

Kitap.

45. 1995. Balkans: a mirror of the new international order. İstanbul: Eren.

46. 2007. Evaluating the EU's crisis missions in the Balkans. Brussels, Belgium:

Centre for European Policy Studies.

47. 2012. The balkans and Caucasus: parallel processes on the opposite sides of

black sea. UK Cambridge Scholar Publishings

Page 107: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

97

48. 1993. Bosna-Hersek bibliyografyası: Bosnia-Herzegovina bibliography.

Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Gn. Md.

49. 1995. Bosna - Hersek bibliyografyası I: A bibliography of Bosnia –

Herzegovina. Ankara :Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü.

50. 1995. Bosna-Hersek bibliyografyası II: A bibliography of Bosnia –

Herzegovina. Ankara Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü.

51. 1997. Yeni Balkanlar, eski sorunlar. İstanbul: Bağlam yayınları

52. 2007. Balkanlar'da Türk Kültürü. Bursa: Kare tanıtım

Makaleler

1. Alibašić, Ahmet, 2008. “Images of the Ottomans in History Textbooks in

Bosnia and Hrcegovina,” Christian Moe (Derl.), Images of the Religious

Other: Discourse and Distance in the Western Balkans içinde, Novi Sad:

CEIR, 39-71.

2. Alkan, Necmettin. 2010. “Alman Kaynaklarında Değişen\Dönüşen Türk

Tarihi Tasviri ve Algısı” (1745-1846), Osmanlı Araştırmaları, (35): 181-209

3. İnalcık, Halil, 1999. “Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı

Yorumlanmış Tarihtir,” Cogito Osmanlılar Özel Sayısı 19: ?

4. Jerolimov, Dinka Marinović, 2008. “Religious Distance in Croatia,” Christian

Moe (Derl.), Images of the Religious Other: Discourse and Distance in the

Western Balkans içinde, Novi Sad: CEIR, 201-231.

5. Koren, Snježana, 2002. Yugoslavia: a Look in the Broken Mirror. Who is the

Other?,” Christina Koulouri (Derl.), Clio In The Balkans: The Politics of

History Education içinde, Selanik: Petros Th. Ballidis and Co, 193-202.

6. Koulouri, Christina, 2002. “Introduction,” Christina Koulouri (Derl.), Clio In

The Balkans: The Politics of History Education içinde, Selanik: Petros Th.

Ballidis and Co, 15-48.

7. Kuburić, Zorica, 2008. “Images of the Religious Other in Serbia,” Christian

Moe (Derl.), Images of the Religious Other: Discourse and Distance in the

Western Balkans içinde, Novi Sad: CEIR, 167-198.

Page 108: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

98

8. Marinović, Ankica, 2008. “Images of the Religious Other in Religious

Instruction Textbooks in Croatia,” Christian Moe (Derl.), Images of the

Religious Other: Discourse and Distance in the Western Balkans içinde, Novi

Sad: CEIR, 75-95.

9. Moe, Christian, 2008. “Images of the Religious Other: Discourse and

Distance in the Western Balkans,” Christian Moe (Derl.), Images of the

Religious Other: Discourse and Distance in the Western Balkans içinde, Novi

Sad: CEIR, 9-17.

10. Momčinović, Zlatiborka Popov, 2008. The Serbian Orthodokx Church’s

Images of Religious Others,” Christian Moe (Derl.), Images of the Religious

Other: Discourse and Distance in the Western Balkans içinde, Novi Sad:

CEIR, 125-165.

11. Smajic, Aid, 2008. “Images of Religious Others in Religious Education

Textbooks for Primary Schools in Bosnia-Hercegovina,” Christian Moe

(Derl.), Images of the Religious Other: Discourse and Distance in the

Western Balkans içinde, Novi Sad: CEIR, 97-122

İnternet

1. http://www.de-zorata.de/forum/index.php?topic=554.0 (Interview with Adela

Peeva) (Erişim Tarihi: 15.05.2012)

2. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.G

TS.506341377b0493.17625149 (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

3. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.G

TS.506344f261b754.85188510 (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

4. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.G

TS.50634525d6bc66.56530135 (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

5. http://tureng.com/search/stereotype (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

6. http://tureng.com/search/image (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

7. http://tureng.com/search/perception (Erişim Tarihi: 25.09.2012)

Page 109: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

99

Tarih Ders Kitapları

1. Bukanoviç, Dobrila, Milija Merjanoviç. 2007. Za 2. Razred Sredinje Strucne

Skola. Sarajevo: Istocno.

2. Mihajiliç, Rade. 2010. Istorija 2 Gimnazja Drustvenog Smijera. Sarajevo:

Istocno.

3. Mihajliç, Rade. 2011. Za 7. Razred Osnovne Skole. Sarajevo: Istocno.

4. Mihajiliç, Rade, Borce Mikiç. 2003. Istorija 2 Gimnazja. Sarajevo: Sırpsko.

5. Mikiç, Borce, Darko Gavriloviç. 2010. Za Treci Razred Gimnazije. Sarajevo:

Istocno.

6. Smaniç Slobodanka, Draga Mastiloviç. 2007. Istorija Za 1. Razred Sredinje

Strucne Skola. Sarajevo: Istocno.

7. Vladinoviç, Zeliko, Slaviça Kupreşaniç, Gordana Nagradiç. 2011. Za 8.

Razred Osnovne Skole. Sarajevo: Istocno.

Page 110: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

100

EKLER

Boşnak Tarih Ders Kitabı 2’nin iç kapağından: Osmanlı Ordusu

Page 111: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

101

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 1’den: “Yeniçeriler”

Page 112: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

102

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 2’den: “Türk atlıları çok başarılı binici ve

okçuydu.”

Page 113: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

103

Sırp Ders Kitabı Istorija 2’den: “Sipahiler”

Page 114: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

104

Sırp Ders Kitabı Istorija 2’den: Köylüden Haraç Toplayan Bir Osmanlı

Askeri: “Ilija Bircanin haraç ödüyor.”

Page 115: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

105

Sırp Ders Kitabı Istorija 2’den: Niş’teki Kelle Kulesi: “Cegri’de Osmanlı’nın

galibiyetinden sonra hayatını kaybedenlerin kafataslarından kule inşa edildi.”

Page 116: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

106

Sırp Ders Kitabı Istorija 2 Srednje strucne skoladan: Sırp milli

kahramanlarından “Takov’un konuşması”

Page 117: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

107

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 2 Srednje strucne skoladan: “Prens

Mihajilovic’in Sırp düşüncesinin konuşulduğu gece yaptığı konuşma.”

Page 118: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

108

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: “Sipahi”

Page 119: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

109

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: “Türk hakimiyeti döneminde çok sık

göçler yaşandı ve çok Sırp kaybına neden oldu.”

Page 120: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

110

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Osmanlı Arması ve Ayasofya Camii

(Aya Sofya Kilisesi’nin camiye dönüştürüldüğü bilgisi verilir.)

Page 121: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

111

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Karacorcevo

Page 122: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

112

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Sırp milli kahramanları Karacorcevo

Petrovic ve Jelena Jovanovic ile ilgili bilgi. Sol taraftaki arma ve bayraklar

Karacorcevo’nun ordusuna ait.

Page 123: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

113

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Stefan Sincelic’in katıldığı savaşlardan

biri resmedilmiş.

Page 124: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

114

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Bosna’nın otonomisi için Osmanlı’ya

karşı savaşan son direnişçilerden biri olan Husejin-kapetan Gradascevic’in

yenilgiden sonra Avusturya’ya kaçtığı anlatılmakta. Osmanlı’ya isyan eden bu

Boşnak’tan övgüyle söz edilmekte.

Page 125: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

115

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Mostar’daki Mostar Köprüsünün resmi,

resim altında köprüyle ilgili kısa bir açıklama.

Page 126: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

116

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: Vişegrad’daki Drina Köprüsü’nün bir

resmi.

Page 127: BOSNA-HERSEK TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANLI TARİHİ VE · 2019-01-31 · “İmajlar ve ders kitapları arasındaki ilikinin incelenmesi” balığı altındaki üçüncü bölümde,

117

Sırp Tarih Ders Kitabı Istorija 8’den: III. Selim zamanının Türk Ordusu