bosna- hersek’ İn İslamla Şma sÜrec İ (xv. ve xvi....
TRANSCRIPT
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı
BOSNA- HERSEK’İN İSLAMLAŞMA SÜRECİ (XV. Ve XVI.
YY)
Hazırlayan
Kemal Nurkiç
Danışman
Yrd. Doç. Dr. İsrafil Balcı
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2007
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı
BOSNA- HERSEK’İN İSLAMLAŞMA SÜRECİ (XV. Ve XVI. YY)
Hazırlayan
Kemal Nurkiç
Danışman
Yrd. Doç. Dr. İsrafil Balcı
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2007
KABUL VE ONAY
Kemal Nurkiç tarafından hazırlanan “Bosna-Hersek’in İslamlaşma Süreci (XV. ve
XVI. YY)” başlıklı bu çalışma, 28 /02 /2007 tarihinde yapılan savunma sınavı
sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul
edilmiştir.
Başkan:
Prof. Dr. Osman ZÜMRÜT _________________________
Üye:
Doç. Dr. Metin YASA _________________________
Üye:
Yrd. Doç. Dr. İsrafil BALCI (Danışman) _________________________
Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
__ /__ /__
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya, kullandığım
başka yazarlara ait her özgün fikre kaynak gösterdiğimi bildiririm.
__ /__ /__
Kemal NURKİÇ
i
ÖNSÖZ
Coğrafi açıdan Doğu ile Batı’nın kesişme noktasında yer alan, tarihi açıdan büyük
önem taşıyan ve kelime olarak ‘dağlık bölge’ anlamına gelen Balkanlar, bu
özellikleriyle tarih boyunca çeşitli milletlerin mücadelelerine sahne olmuştur. Bu
bölgede adı geçen ilk halk İlirlerdir. Fakat doğudan ve batıdan birçok millet bu
bölgelere ya kendi istekleri ya da zorunlu olarak göç etmiş ve çok zengin demografik
bir yapı ortaya çıkmıştır.
Balkanlarda yer alan bir ülke olan Bosna Hersek, doğu ve güneydoğuda Sırbistan ve
Karadağ, kuzey ve batıda ise Hırvatistan Cumhuriyetleriyle çevrilidir. Adından
anlaşılacağı üzere iki isimden oluşmaktadır. Bu iki bölgeye günümüzdeki adlarının ne
zaman ve ne şekilde verildiğine dair pek çok görüş ileri sürülmektedir. (İllyia)
menşeli Bosna ismi, aynı adı taşıyan ırmaktan kaynaklanmış ve ülkenin daha geniş
olan kuzey kısmının adı olmuştur. Büyük ülkelerin bazı şehirlerinden çok daha az bir
yüz ölçümüne sahip olan Bosna Hersek, sahip olduğu tarihsel, dinsel, etnik ve
kültürel doku açısından ise, çoğu ülkeden daha zengin bir mirasa sahiptir. Bu nedenle
küçük bir ülke olmasına rağmen tarihi açıdan önemli bir ülke olduğu söylenebilir.
Bosna Hersek, ifade ettiğimiz öneminden dolayı tarih boyunca birçok milletin
mücadelesine sahne olmuştur. Bosna, aynı zamanda eski pagan inanç ve gelenekleri
ile Hıristiyanlık ve İslam gibi büyük dinlerin mücadelesine de sahne olmuştur.
Bu araştırma XV. ve XVI. yüzyıllarda Bosna-Hersek’in İslamlaşma sürecini konu
edinmektedir. Çalışmamız başlıca iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
Balkanların tarihi, İslam’dan önce Balkanların dini durumu, Balkanlarda ihtida
hareketleri, Bosna tarihi ve Bosna’nın İslam’la tanışmasını hususlarını ortaya
koymaya çalıştık. İkinci bölümde Bosna’da İslam’ın yayılması ve İslamlaşma süreci
ele almaya çalıştık.
ii
Çalışmam esnasında yardım ve desteklerini esirgemeyen başta danışman hocam Yrd.
Doç. Dr. İsrafil BALCI olmak üzere yardımlarını gördüğüm tüm hocalarıma
teşekkürlerimi arz ederim.
iii
ÖZ
[NURKİÇ, Kemal]. [Bosna-Hersek’in İslamlaşma Süreci (XV. ve XVI. YY)], [Yüksek
Lisans], Samsun, [2007].
Balkanlarda üzün süre devam eden Osmanlı hâkimiyeti, Balkan tarihinin seyrinde ve
bu topraklarda yaşayan halkın dini, siyasi ve kültürel alanlardaki gelişiminde önemli
tesirler bırakmıştır. Bu çalışma, bir Balkan ülkesi olan Bosna-Hersek’in Osmanlı
dönemiyle birlikte başlanan İslamlaşma sürecini konu edinmektedir. Çalışma iki
bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde kısaca Balkan tarihi, İslam öncesi ve İslam’ın bu bölgelere ilk geliş
süreci, Balkanlarda ihtida hareketleri, Bosna’da İslam’ın yayılması, İslam’dan önce
buradaki dini gruplar ve Osmanlı döneminde Bosna gibi konular ele alınmıştır.
İkinci bölümde Bosna-Hersek’in İslamlaşma süreci, İslamlaşmayı etkileyen faktörler,
ihtida hareketlerinin amilleri, İslamlaşma sürecinde Osmanlı yönetiminin olumlu ve
olumsuz rolü, XV. ve XVI. yüzyılda Bosna’daki nüfus oraları gibi konular ele
alınmıştır.
Anahtar Sözcükler : Balkanlar, Bosna-Hersek, İslam, Osmanlı İmparatorluğu, İslam
Tarihi
iv
ABSTRACT
[NURKİÇ, Kemal]. [The Process of Islamization of Bosnia and Herzegovinia (XV. ve
XVI. YY)], [Master’s Thesis], Samsun, [2007].
Ottomon domination, which have carried in Balkans for along time had effect on
religious, political, and socio-cultural development of people who have been living in
this areas. Our study dealt with process of Islamization of Bosnia and Herzegovinia
as a Balkan country which has begun in Ottomon period. Our study mainly composed
of two chapters.
In the first chapter, we tried to explain the topics such as history of Balkans, situation
before and after Islam, spreading of Islam in Bosnia, religious communities in Bosnia
before Islam, and Bosnia in Ottomon period.
In the second chapter, we dealt with process of Islamization in Bosnia-Herzegovinia,
some factors having influence on Islamization, some conversion movements between
faiths, pozitive and negative role of Ottoman administration in process of
Islamization in Bosnia, and some population rates in Bosnia and Herzegovinia in XV.
and XVI. century.
Key Words: Balkans, Bosnia and Herzegovinia, Islam, Ottomon Empire, History of
Islam
v
KISALTMALAR
a.g.e : Adı Geçen Eser
a.g.mk : Adı Geçen Makale
ANUBİH: Akademija Nauka i Umjetnosti Bosne i Hercegovine
AÜİFD: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
c. : Cilt
çev : Çeviren
EÜFEFTBSBED: Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Sosyal Bilimleri Enstitüsü Dergisi
G. : Godisnjak
GİDBİH: Godisnjak İstorijskog Drustva Bosne i Hercegovine
haz. : Hazırlayan
JAZU : Jugoslovenska Akademija Znanosti i Umjetnosti
JİC : Jugoslovenski İstorijski Casopis
MEBY : Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
POF. : Prilozi za Orentalnu Filologiju
s. : Sayfa
ss. : Sayfalar
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi
TTD. : Tapu Tahrir Defterleri
vi
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ................................................................................................................................................. I
ÖZ........................................................................................................................................................III
ABSTRACT ....................................................................................................................................IV
KISALTMALAR ........................................................................................................................... V
İÇİNDEKİLER ..............................................................................................................................VI
GİRİŞ ................................................................................................................................................... 1
BÖLÜM I. BALKANLAR VE BOSNA TARİHİ
1. Balkan Tarihi......................................................................................................... 4
a) Balkan Tarihine Kısa Bir Bakış ........................................................................ 6
b) Balkanlar'da İslam'dan Önce Durum ................................................................ 8
c) Balkanlar’ın İslam’la İlk Teması ...................................................................... 9
d) Balkanlar'da İhtida (Din Değiştirme) Hareketleri........................................... 12
2. Bosna Tarihi ........................................................................................................ 15
a) İslam’dan Önce Bosna-Hersek Tarihi............................................................. 18
b) İslam Öncesi Bosna’daki Dini Gruplar........................................................... 22
1) Bogomiller .................................................................................................. 22
2) Ortodokslar ................................................................................................. 24
3) Vlahlar ........................................................................................................ 26
c) İslam'la İlk Tanışma........................................................................................ 28
d) Osmanlıların Bosna-Hersek Fethi................................................................... 31
e) Osmanlı Döneminde Bosna-Hersek................................................................ 35
BÖLÜM II. BOSNA-HERSEK’İN İSLAMLAŞMA SÜRECİ
A) İslam'ın Yayılması ............................................................................................. 40
B) İslamlaşmayı Etkileyen Faktörler ...................................................................... 45
vii
C) İslamlaşmanın Hızı............................................................................................. 53
D) Bosna-Hersek'te İslam'ın Kabulü....................................................................... 58
E) İslamlaşma Sürecinde Osmanlıların Siyasi Rolü ............................................... 61
F) XV. Ve XVI. Yy’da Bosna-Hersek’in Nüfus Yapısı ......................................... 67
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME..........................................................................................71
BİBLİYOGRAFYA......................................................................................................................74
EKLER..............................................................................................................................................79
Ek 1: İslamlaşmayla İlgili Bir Yazı......................................................................... 79
Ek 2: XV. Yüzyıla Ait Bosna Haritası .................................................................... 80
Ek 3: XVI. Yüzyıla Ait Bosna Haritası................................................................... 81
Ek 4: Sarajevo’daki Osmanlı Döneminden Kalan Bir Cami .................................. 82
Ek 5: Mostar Köprüsü ............................................................................................. 83
1
GİRİŞ
A. Konunun Amacı Osmanlı Devleti içerisinde önemli bir eyalet olan Bosna-Hersek, tarihsel süreçte
çeşitli medeniyetlere durak olmuş, hemen her dönemde önemini korumuş önemli
merkezlerden biridir.
Bu çalışmadaki hedefimiz, Bosna-Hersek’in XV. ve XVI. Yüzyıllardaki İslamlaşma
sürecinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktır. Bosna-Hersek’in İslamlaşma
sürecinde Bosna ve Balkan tarihine kısaca değinmek de gerekmektedir.
Özellikle son dönemlerde Sırbistan ve Hırvatistanlı bilim adamları tarafından
Bosna’daki Müslümanların Sırp veya Hırvat olduğu yönünde iddialar bağlamında
Bosna’nın siyasi yapısıyla ilgili taraflı yayınlar ve propagandalar yapılmaya başladığı
aşikârdır. Bu çalışmalar günümüzde de bütün hızıyla devam etmektedir. Biz de bu ve
benzeri iddiaların ne derece doğru olup olmadığını, özellikle adı geçen dönemdeki
tarihsel belgeler ışığında değerlendirerek, bilimsel esaslar çerçevesinde tarihi
gerçekleri ortaya koymaya çalışacağız.
B. Konunun Önemi Bir milletin kültür ve medeniyetini tüm ayrıntılarıyla ortaya koyabilmenin yegane
yolu, tarihsel süreçte yaşanan gelişmeleri belgelerle ispatlamakta yatmaktadır.
Belgelere dayanmayan tarihi bilgiler inandırıcılıktan uzak olmakla birlikte, bu tür
çalışmalar bilimsel bir değer de taşımazlar.
Araştırma konumuz olan Bosna-Hersek İslamlaşma Süreci XV. ve XVI. yüzyıllarda
ilgili yapılmış olan özel çalışmaların bir kısmı belgelerle delillendirilmemiş
çalışmalar olduğu için bilimsel bir nitelik taşımamaktadırlar. Bosna-Hersek’in
İslamlaşma Süreci ile ilgili, son dönemlerde genellikle eski Yugoslav araştırmacılar
2
tarafından yapılan değerlendirmelerle buradaki İslamlaşma sürecine Bosna Kilisesi ve
Bogomillerin önemli etkisinin olduğu dile getirilmektedir. Bu durum yakın ve uzak
tarihimizin bilimsel gerçeklerle ortaya konması bakımında ayrı bir önem sahiptir.
Bosna-Hersek’in İslamlaşma Sürecini, bilimsel vesilerle ortaya koymadan, bu ülkenin
tarihinin doğru ve kapsamlı bir şekilde ele alınamayacağı ortadadır. Bu araştırmanın
amaçlarından biri de söz konusu boşluğu doldurmaktır.
Öte yandan Osmanlı Devletinden günümüze kadar ulaşan binlerce tarihsel belge,
araştırmacıların ilgisini beklemektedir.
Bosna-Hersek’in İslamlaşma sürecini ele almanın yanı sıra, Bosna’nın tarihi de önem
arz etmektedir. Bu nedenle kısaca Bosna tarihine de vurgu yapılmıştır.
C. Kaynaklar ve Araştırma Metodu Ülkemizde İslamlaşma Süreci ile ilgili olarak son zamanlardan yapılan çalışmaların
sayısı ve niteliği eskiye oranla daha iyi bir durumdadır. Ancak çalışmaların
ekseriyetini sınırlı konularla ilgili olan makaleler oluşturmaktadır. Bütünün
parçalarını oluşturan İslamlaşma süreci geniş boyutlarıyla ve bilimsel yöntemler
uygulanarak incelenmediği sürece gerçek anlamda bu tür tarihi yazmak mümkün
değildir. Bosna ve Balkan tarihini inceleyerek bu süreci bir nebze açıklık getirmeye
çalıştık.
Tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu bu coğrafyayla ilgili Türkiye’de yeterli
derecede bu konu üzerinde çalışma yapılmamıştır. Konuyla ilgili Slavca yazılan
kaynaklardan hareket etmeye çalıştık. Bu kaynakların en önemlilerden sayılan Nedim
Filipoviç’in İslamizacija u Bosni i Hercegovini, Adem Handziç’in Studije o Bosni
ve Mehmedalija Bojic’in Historija Bosne i Bosnjaka isimli eserlerine sıkça atıf
yapılmıştır. Bunların yanı sıra Bosna-Hersek’in İslamlaşmasıyla ilgili ikincil
3
kaynaklar olarak nitelendirilebilecek çeşitli kitap ve makaleler ile bazı noktalarda
önemli gördüğümüz internet sitelerinden de yararlandık.
4
BÖLÜM I. BALKANLAR VE BOSNA TARİHİ
1. Balkan Tarihi Bir coğrafi terim olarak Balkan "sıradağ" ya da "dağlık" anlamındadır. Halen, tarihi,
coğrafya, siyasi ve kültürel coğrafya deyimi olarak kullanılmaktadır. Balkan terimi,
ağaçlarla kapalı dağlar silsilesi anlamına gelen Türkçe bir terimdir. Balkan
yarımadası ile kuzeydeki Karpatlar’ı birbirinden ayıran dağ silsileleri, Balkan halkları
arasında sınır oluşturucu niteliktedir. Bölgenin doğal bir merkezi yok gibidir.1
Adını batıdan doğuya uzanan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden alan
Balkan yarımadasının doğu, güney ve batı sınırları hakkında mevcut görüş birliğine
rağmen kuzey sınırları tartışmalıdır. Bazı coğrafyacıların bölgenin kuzey sınırını
Tuna ve Drava nehirleri olarak kabul etmeleri yanında bu sınırı Karpat dağlarının
doğusundan başladığını kabul edenler de vardır. Böylece bu ikinci sınırlamaya göre
Balkan yarımadası 1.000.000 km2 kadar bir yüzölçümü kaplamakta ve içine aşağıda
adları gösterilen ülkeleri girmektedir. 1989 yılına ait Balkan devletlerin nüfusu
(Karpat 1992: 25).
Balkan ülkeleri Nüfus
Arnavutluk ------------------------------------------------------------ 3.197.000
Bosna-Hersek (1991) -------------------------------------------------- 4.500.000
Bulgaristan ------------------------------------------------------------ 9.007.000
Hırvatistan ---------------------------------------------------------- 4.700.000
Karadağ ---------------------------------------------------------- 600.000
Romanya ------------------------------------------------------------ 23.168.000
Sırbistan --------------------------------------------------------- 9.000.000
Türkiye (Trakya) (1990) ---------------------------------------------- 6.013.000
Makedonya ---------------------------------------------------------- 3.000.000 1 http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
5
Yarımadanın ilk dikkati çeken coğrafi özelliği dağlık oluşudur. Zor geçit veren dağlar
çeşitli bölgeler arasında, bilhassa batıda irtibatı güçleştirerek kültür, dil ve
geleneklerin çok farklı biçimde gelişmesine sebep olmuştur (Karpat 1992: 25–26).
Balkanlar’ın büyük nehirleri arasında yer alan Sava, Drava, Morava ve Drina eski
kuzey Yugoslavya’dadır ve hepsi Tuna’ya katılır. Olt ile Prut ve kısmen de Tiza ise
kuzeyden eklenerek Tuna’yı dünyanın sayılı suyu bol nehirlerinden biri haline
getirirler. Bu bölgelerde nehir saniyede 200.000 m3 su taşır. Güneyde Ege denizine
dökülen nehirlerin en önemlilerin Vardar, Struma-Karasu, Mesta-Karasu ve Meriç’tir
(Jelavich 2006: 30).
Balkanlar’ın kuzeyinin her çeşit ulaşıma uygun olmasına karşılık orta ve güney
bölgeleri kolay geçit vermez. Böylece eski tarihlerinden beri doğuya doğru geçit
arayan kimseler iki ana yolu takip etmek zorunda kalmışlardır. Bunlardan biri
Belgrat-Niş-Filibe-Edirne-İstanbul yolu, diğeri ise Belgrat-Niş-Selanik-Kavala-
Keşan-İstanbul yoludur. Ayrıca Arnavutluk’un Draç (Durres/Durrazo) Limanı’ndan
Selanik’e ve oradan İstanbul’a giden bir yol daha vardır ki, Romalılar zamanında bu
yol Roma lejyonları tarafından Orta doğuya ulaşmak için kullanılmıştır.
Osmanlı Türklerde aksi istikamette doğudan batıya doğru ilerlerken yine bu yolları
takip etmişlerdir. Bugün dahi ana demiryolu ve karayolu şebekeleri yukarıda
belirtilen güzergâhları takip etmektedir (Karpat 1992: 27).
Balkanlar’ın beşeri coğrafyası her bakımdan kendine mahsus özellikler gösterir. Batı
ve güneye hakim sarp dağlar toplumlar arası irtibatı güçleştirdiği için her bölge
kendine has kültür, din ve dil gruplarının gelişmesine sahne olmuştur. Her nekadar
bugün Balkanlar’da mevcut her ülke tek dil, din ve kültüre sahip olduğunu iddia
ediyorsa da bunların hepsinde çeşitli dil ve din ayrılıkları ve onların sebep olduğu
gerginlikler hüküm sürmektedir.
6
Balkan dilleri beş ayrı gruba ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi Slav dilleri
topluluğudur. Bu dil, Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’te
konuşulmaktadır ve yaklaşık 20 milyon kişi tarafından kullanılmaktadır. İkinci gruba
Latin kökenli Romence ile Ulahça dil girer. Üçüncü dil grubunu Rumca oluşturur. Bu
dil yaklaşık 9.5 milyon kişi tarafından kullanılmaktadır. Dördüncü dil grubu
Arnavutça’dır. Bu dil yaklaşık 5 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. Beşinci dil
grubunu Türkçe oluşturan dil Türkçe’dir. Yaklaşık 9 milyona kişi Türkçe
konuşmaktadır.
XIX. yüzyılda milliyetçilik hareketi din alanında tesirini hemen göstermiştir.
İstiklalini elde eden her Balkan ülkesi kendi milli Ortodoks kilisesini kurmuştur.
Balkanlarda ikinci büyük din grubunu Müslümanlardan oluşmaktadır. Burada halkın
%15 Müslüman olup toplam sayıları dokuz milyon civarındadır (Karpat 1992: 27).
a) Balkan Tarihine Kısa Bir Bakış
Balkanların en eski sakinleri olan İlaryalılar Avusturya’da bulunan Hallstatt kültürüne
dayanır. Arnavutların İlaryalıların neslinden geldikleri genellikle kabul edilmekle
beraber bugün bazı Sırp yazarları daha çok siyasi sebeplerle bu teoriyi kabul
etmemektedirler. Balkanlar’ı M.Ö. III-II. yüzyıllarda Romalılar ele geçirmişlerdir.
İmparator I. Theodosius’un (346-395) ölümünden önce devletin topraklarını iki oğlu
arasında paylaştırması üzerine bu bölge ikiye bölünmüş ve kuzeybatı kısmı, yanı
bugünkü Hırvatistan bölümü Batı Roma, gerisi ise Doğu Roma İmparatorluğu’nda
(Bizans) kalmıştır. Siyasi ayrılığını 1054 yılında dini ayrılık şeklinde de ortaya
çıkarak Hıristiyanlığın Katolik ve Ortodoks mezheplerine ayrılması üzerine her iki
mezhep de Balkanlar’da kendi hâkimiyetini sağlamak için diğeriyle amansız bir
çatışmaya girmiştir (Karpat 1992: 28).
Bizanslıların Balkanlar’daki hâkimiyetleri aşağı yukarı 900’den 1204’e kadar devam
etmiş. IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’u işgal eden (1204-1261) Latinler bu
7
hakimiyetin son bulmasına sebep olmuşlardır. Her ne kadar yarım asırdan uzun süre
İznik’te (Nicea) oturan Bizans imparatorlarından VIII. Michael Paleologos (1259-
1282) 1261’de İstanbul’u tekrar ele geçirmişse de Balkanlar’da Haçlı kumandaları
tarafından kurulmuş olan çeşitli feodal devletlere karşı bir şey yapamamış ve böylece
Frank, Katalan, ve Germen unsurları buralarda yerleşip kalmışlardır. Çoğunluğu Slav
ve Yunan kökenli olan yerli halkın büyük bir kısmı bu feodal devletler arasında
paylaşılmış ve Osmanlıların Balkanlar’a gelmesine kadar hâkimiyetinde kalmıştır
(Jelavich 2006: 30).
Türkler 1354 yılında Gelibolu üzerinden Balkan yarımadasına geçerek 1361
senesinde Edirne’yi fethettikten sonra, başta üç küçük Bulgar krallığı olmak üzere
feodal devletleri yıkıp Balkanlar’ı süratle ele geçirmeye başlamışlardır. 1389 yılında
Kosova Meydan Savaşıyla Sırbistan Türk hakimiyetine geçmiş, 1396 yılında Yıldırım
Beyazit’ın Niğbolu önlerinde Haçlı ordusunu hezimete uğratması ise Türklerin
Balkan hakimiyetini perçinlemiştir (Karpat 1992: 28-29).
Daha sonra Fatih Sultan Mehmet 1463 yılında Bosna’nın fethi ile Osmanlı idaresini
Dalmaçya sahillerine kadar taşımış ve İtalya’yı hedef alarak akıncıları Trieste üzerine
sevk etmiştir (Jelavich 2006: 29).
Balkanlarda yerel düzeyde birçok yönetici bulunurken, etnik açıdan ‘saf’ bir halk da
yoktu. Her bölgenin nüfuzu, özgün sakinler ile birbirini izleyen istilacıların bir
karışımını temsil etmekteydi. Daha güçlü bir grup tarafından gerçekleştirilen askerî
seferleri neticesinde, bir halkın sayı üstünlüğüne sahip bir başka halk tarafından zapt
edilmesi ya da daha ileri bir medeniyetin kültürel cazibesi yüzünden bir diğer dilin
benimsenmesi vasıtasıyla karma bir nüfus ortaya çıkmıştır (Jelavich 2006: 29-30).
Balkan yarımadasının Osmanlı hâkimiyetine bu kadar çabuk girmesi ve bu
hâkimiyetin yıllarca ciddi bir muhalefetle karşılaşılmadan devam etmesi siyasi, sosyal
ve kültürel sebeplere dayanmaktadır. Zira Osmanlı idaresi Bizans ve Haçlıların
8
getirdiği feodal toprak rejimini ortadan kaldırarak araziyi miri esaslar dâhilinde
işletmeye koymuştur. Osmanlı idaresinin Balkanlar’a yerleşmesi gerçek bir sosyal
inkılâp meydana getirmiş ve Ortodoks Hıristiyanlar, Katoliklerle eşit gördükleri
feodalizmden Osmanlı idaresi sayesinde kurtulabilmişlerdir. Osmanlı idaresi tüm
Balkan yarımadasına siyasi ve ticari bir bütünlük kazandırmış ve ayrıca bölgeye ‘Pax
Ottomanica’ (Osmanlı barışı) olarak bilinen 200 yıllık bir barış getirmiştir
(Selmanovic 1991: 82–83).
b) Balkanlar'da İslam'dan Önce Durum Üçüncü yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar Balkanlar sürekli bir demografik
karmaşa içindeydi. Nüfus, büyük ölçüde çobanlıkla geçinenlerden ve göçebelerden
oluşurken, Hunlar, Slavlar, Peçenekler, Kumanlar, Guzlar ve diğerleri Doğu Roma
yönetimine meydan okumak, yenmek ve kendi küçük devletçiliklerini kurmak
amacıyla dalgalar halinde geliyorlardı. Bölgenin pek çok yerinde nüfus hayli karışık
soya sahipti. Yalnızca Balkanlar’da ve Karadeniz’in kuzeyinde birkaç yerde Slav
istilasından kurtulan kimi topluluklar karışmadan ayakta kalmayı başarmışlardı
(Karpat 2004: 20-21).
XII. yüzyılın sonunda savaşçı bir Türk topluluğu, Anadolu’nun kuzeybatısında
Marmara Denizi’ne yakın bir yerde yerleşti. Bu halka verilen Osmanlı ismi, meşhur
lideri Osman’ın (1290–1326) adından mülhemdir. İlk büyük fetihleri Balkanlar’da
gerçekleştiren bu topluluğun toprakları hızla genişledi. 1354 yılında ele geçirdikleri
Gelibolu, Osmanlıların Avrupa’da sahip oldukları ilk şehir merkezi oldu. O sıralarda
Avrupa’da yayılmış olan veba, nüfusun büyük bir kesimini kırıp geçirdi ve insanlar
arasında korku ve telaşa yol açtı (Jelavich 2006: 33).
1338 yılında 1453 yılına kadar süren Yüzyıl Savaşları’ndan İngilizler ve Fransızlar
büyük ölçüde güç kaybetti. Roma’daki kilise, iç çatışmalar yüzünden zayıfladı. Bu
koşullar altında Batı’nın, Hıristiyan Doğu’ya yardım etmek üzere büyük bir haçlı
seferi tertip etmesi pek imkân dâhilinde değildi. Batı’daki bölünmüşlük ve zayıflık
9
Balkanlar’da yansımasını buldu. Her biri kendi iç örgütlenmesi içerisinde büyük
sorunlarla karşı karşıya bulunan feodal devletler, çekemezlik ve husumetler yüzünden
birbirlerinden uzaklaşmıştı (Jelavich 2006: 33-34).
Osmanlı ilerleyişinde, her biri devlete yeni topraklar katan son derece kudretli bir dizi
sultanın liderliği de muazzam ölçüde etkili oldu. I. Murat önce Edirne’yi aldı, daha
sonra ise, Meriç Nehri üzerinde 1371 yılında elde ettiği zaferin ardından Bulgaristan,
Makedonya ve güney Sırbistan topraklarını hakimiyeti altına almaya başardı.
Osmanlılar, aynı zamanda yeni fethettikleri yerlerde, geçerli din olan Hıristiyanlık’tan
sapmalarla karşılaştılar ve böylece halkın belli bir kesimi resmî Hıristiyan
doktrininden zaten uzaklaşmıştı (Filipovic 2005: 60).
c) Balkanlar’ın İslam’la İlk Teması Balkanlar’daki toplumların İslam’la ilk teması Osmanlı devletinin bu bölgeleri ele
geçirmesinden yaklaşık 3–4 asır önceye kadar götürülebilir. Araplar ve güney Slavlar
ilk defa VIII. yüzyılda bir karşı karşıya gelmişlerdir (Bojic 2001: 12-13).
İlk tanışmanın ardından gerçek anlamla İslam’ın Balkanlar’da duyulması Osmanlı
Devletinin bölgeye yönelik askeri seferleriyle başladı. Bu topraklarda yaşayan
kavimlerin, özellikle Slavların, Osmanlı Türklerinin gelişinden çok önce bu dinden
haberdar oldukları, etkilendikleri ve bazılarının bu dini kabul ettikleri bilinmektedir
(Albayrak 2004: 2000; Hamzaoğlu 2000: 449).
Balkanlar’da Osmanlı öncesi dönemde Bizans hakimiyetinin zayıflamasıyla doğan
siyasî boşluk, beraberinde dinî, sosyal ve kültürel çatışmaları getirmiştir. Batıdan
gelen Katolik baskılara karşı Ortodoks Slavların direnişi, özellikle dağlık arazide
yaşayan ve eski pagan inançlarını devam ettirenler ile Bogomilizm mezhebine
mensup olanlara karşı Hıristiyanların sert tavrı, Slavların Slav olmayanlara karşı
siyasî üstünlük kurma çabaları gibi hadiseler, XIII. yüzyılda Balkanlar’da yaşanan
10
millî, dinî ve kültürel çatışmalar burada sayabildiklerimizin sadece birkaçıdır.
Balkanlar’da, farklı dönemlerdeki her iktidar zayıflığında bu gibi çatışmaların
çıkması kaçınılmaz hale gelmiştir. Günümüzde zafiyet olarak görülen bu çok uluslu,
çok kültürlü ve çok dinli yapının, aslında bir zenginlik olarak görülmesi
gerekmektedir. Herkesin birbirinden alacağı ve öğreneceği pek çok şey vardır.
XIII. yüzyılda iç ve dış çekişmelerden dolayı çaresizlik içinde kalan yerli halk, yeni
siyasî ve dinî arayışlara koyulmuştur. Eski pagan inançlarını devam ettirenlerin,
baskılardan dolayı sadece görünürde Hıristiyanlığı kabul etmiş olanların ve
Bogomilizm mezhebindekilerin İslâm dinine, Slav olmayanların Slavların siyasî
baskısından dolayı Osmanlıya sempati duymaları hep bu dönemde olmuştur (Bojic
2001: 19).
Osmanlılar Balkanları bu ortam içerisinde halkın can ve mal güvenliğini verdikleri
ahitnamelerle garanti altına almışlardı. Hatta yerli küçük hanedanlar, Bizans
İmparatorları dahi benzeri ahitnamelerle Osmanlı Devleti’nin vasalı konumuna
gelmişlerdi. Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan ve Yunanistan da askeri
sınıftan Osmanlıya sadık kalmış unsurlar Osmanlı idaresinde kendilerine tımar olarak
verilirdi. Osmanlı idaresi, hakimiyet kurduğu topraklarda Sultan’ın yüksek siyasi
otoritesinin tanınması ve belli kanunlarla saptanmış vergilerin ödenmesi ötesinde
milli ve dini amaç gütmüyordu (Selçuk 2002: 89-104).
XIII. yüzyılın ikinci yarısında İslâm’ı Balkanlar’a yaymak için çıkan kolonizatör
Türk dervişleri, burada bu amaçlarına uygun bir zemin bulmuşlardır. Bu misyoner
Türk dervişlerin başında da Sarı Saltuk gelmektedir (Okiç 1952: 51). Balkanlarda
Osmanlı Devletinin kuruluşunda Bosna-Hersek ve Arnavutluk dışında toplu ihtida
hareketlerinin pek olmadığını çoğunlukla münferit ihtida hareketlerinin olduğunu
görmekteyiz (Selçuk 2002: 91).
11
XIII. yüzyıl ortalarında aşireti Moğol istilasından kaçan Horasan erenlerinden Sarı
Saltık ile sonradan onun adıyla anılan Türkmenler Balkanlara geçerek Dobruca
dolaylarında 10-12 bin kişilik bir İslam topluluğu oluşturmuştur. Osmanlı halk
kültürü çok zengin bir yapıya sahiptir. Bu zenginlik köklerini tarihin derinliğinden
almaktadır. Osmanlılar, Sibirya'dan, Balkanlar'a, Yemen'den Hindistan'a, Çin'e kadar
çok geniş coğrafyaya yayılmış, bu coğrafyalarda devletler kurmuş, birçok uygarlığa
etki etmiş çeşitli uygarlıklardan aldığı kültür öğelerini de Osmanlı kültürüyle
yoğurmuştur (Okiç 1952: 52).
Bu hareketlilik Osmanlı kültürünü sürekli ve dinamik kılmıştır. Balkanlar Osmanlı
kültürü, tarihsel açıdan bir geleneğin devamıdır. Osmanlıların Balkanlara egemen
olmalarıyla başlayan siyasal bütünleşme sonrası, kültür kurumlarının işlemesiyle
kültürel bütünleşme sağlamıştır. Orta Asya'dan Anadolu'ya Anadolu'dan Balkanlara
uzanan kültürel kaynaklar çağlar boyu devam eden süreçti. Balkanlardaki Osmanlı
halk kültürü ürünlerinin Türklerin ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmesi
bakımından ve kültürün korunmasında, yaşatılmasında önemli işlevi vardır. Bu halk
kültürü ürünlerinden Balkanlarda yaşayan Türk halkının estetik modelini, beğenisini,
sosyal tarihini, toplumun ahlâk anlayışını ve örnek değerlerini öğrenebiliriz (Selçuk
2002: 91-94).
Balkanların Osmanlı tarihinde çok önemli bir yeri ve konumu vardır. Osmanlı
Balkanlarda büyük bir uygarlık kurmuştur. Balkanların bu günkü yapılanmasında
Osmanlının payı büyüktür. Balkanlar en huzurlu dönemini Osmanlı idaresindeyken
geçirmiştir. Balkan yüzyıllarca Osmanlı idaresinde kaldı. Osmanlı Devletinin
bıraktığı eserlerin sayısı çoktur. Balkanlardaki birçok şehir Osmanlı döneminde
şehirleşmiştir. Osmanlı döneminde yapılan camiler, kervansaraylar, konaklar,
hamamlar, çeşmeler, köprüler vb. bir kısmı günümüze de gelmiştir. Bu Osmanlı
kültür miraslarında Osmanlı mimarisi vardır. 14. - 18. yüzyıllar arasında Balkan
halkları dil ve dinlerini değiştirmenden Türk usulü yaşamışlardır. Arnavutluk’ta ve
Bosna’da Hıristiyan halkı, kitleler halinde İslam dinine geçmişlerdir.
12
Balkan yarımadasının Osmanlıların eline geçtikten sonra Balkanlar’daki halkların
yaşama biçimleri, gelenek ve görenekleri, kültürleri Türk dilinin yaygınlaşması cami,
hamam, medrese, tekke, türbe, vb. Osmanlı eserlerinin hızla inşa edilmesiyle değişme
uğramıştır. Bugün Balkanlarda tekerlemeler, masallar, halk hikâyeleri, bilmeceler,
atasözü ve deyimler türküler, maniler (martifal) ninniler, ağıtlar vb. yaşamaktadır.
Birçok Türk atasözü Balkan dillerine çevrilmiş ve kullanılmaktadır. Birçok Türk
ezgisini Balkan şarkılarında görüyoruz. Balkanlarda Türk kültürünün yöre halkına ne
denli etki ettiğinin en açık göstergesi ise onların dillerine girmiş Türkçe kelimelerdir.
Sırpça, Hırvatça, Boşnakça’ya yedi bin, Arnavutça’ya sekiz bin, Macarca ve
Romence’ye de çok sayıda Türkçe kelime girmiştir (Slavolyup 1976: 34).
Osmanlı toplumunda yaygın olarak benimsenen Sünnî İslam anlayışı Balkanlarda
idarî görevliler ve din adamları tarafından temsil edildi ve daha çok kasabalarda
benimsendi. Balkan Hıristiyanları arasında İslam’ın yayılmasının daha önemli bir
faktörü ise İslami tarikatlardır. Dini törenleri ve insan merkezli sistemleri yerli
(özellikle köylü) Hıristiyan ahali tarafından hemen benimsendi. Dervişler, ayrıca
günlük Hıristiyan yaşantısının göstergesi olan azizlerin yerel inançlarını ve belli
ayinleri asimile ve adapte etmek için uygun Hıristiyan ibadet binalarını ve ayin
yerlerini tekke, zaviye ve mescide dönüştürüverdiler. Yerel inançlardan İslam’a geçiş
daha kolay sağlandı. Müslümanların dinî propaganda ve kültürel bağlantı kurma
merkezleri tekkeler ve diğer ayin yerleri idi. Bu yerler genellikle bazı Hıristiyan
azizlere adanmıştı ve fetihten sonra ilgili mezhep üyesi dervişin ve azizin adını
almıştı. Özel günlerde değişik dinden olan insanlar ibadet törenleri için kutsal
yerlerde bir araya gelebilmekteydi (Filipoviç 2005: 6).
d) Balkanlar'da İhtida (Din Değiştirme) Hareketleri Balkanlarda ihtida hareketleri ilk iki yüzyılda oldukça az miktarda gerçekleşmişti.
Balkanlarda Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Bosna-Hersek ve Arnavutluk dışında
toplu ihtida hareketlerinin olmadığını, çoğunlukla münferit ihtida hareketlerinin
yoğunluk kazandığını görmekteyiz. Bunun nedenlerini ise şu şekilde izah edebiliriz.
13
Her şeyden önce, Osmanlılar bu bölgeye geldiklerinde yerli halk sosyo-ekonomik
açıdan kötü bir durumda ve feodal beylerin kati idareleri altında idiler. Osmanlılar
Balkanları bu ortam içerisinde halkın can ve mal güvenliğini verdikleri ahitnamelerle
garanti altına almışlardı. Hatta yerli küçük hanedanlar ve senyörler (Doğan 2003:
1143). Bizans imparatorları dahi benzeri ahitnamelerle Osmanlı Devleti’nin vasalı
konumuna gelmişlerdi. Bazı Balkan ülkelerinde askerî sınıftan Osmanlıya sadık
kalmış unsurlar Osmanlı askeri kadrolarına alınır, onların fetih öncesi dönemde
tasarruf ettikleri arazileri Osmanlı idaresinde kendilerine tımar olarak verilirdi.
Osmanlı egemenliği, hâkimiyet kurduğu topraklarda Sultan’ın yüksek siyasi
otoritesinin tanınması ve belli kanunlarla saptanmış vergilerin ödenmesi ötesinde
millî ve dinî bir amaç gütmüyordu. Osmanlı kanunlarının temel prensibi köylü
üzerindeki angaryaların kaldırılması idi. Osmanlı devleti, devlet olarak bir
İslamlaştırma politikası gütmemişti (Selçuk 2002: 89–104).
Arnavutluk, daha I. Murat döneminde fethedilmeye başlanmış ve Arnavutlar ile
Türkler bu yıllardan itibaren temas kurmuşlardır. Osmanlı fethinden önce Arnavutluk
dinî bakımdan İstanbul patrikhanesi yönetimine verilmişti. İstanbul’un fethinden
sonra İstanbul Kilisesi ile Roma Kilisesinin birbirinden ayrılması üzerine, Kuzey
Arnavutluk Roma’nın etkisi altına girerek buralarda Katoliklik yayılmıştı. Ortodoks
Arnavutluk ise başlangıçta Ohri’deki Bulgar Başpiskoposluğuna bağlanmıştı.
Arnavut Hıristiyanları Katolik Kilisesi ile Ortodoks Kilisesi arasında duruma göre yer
değiştirmişler ve bu da Arnavutlar arasında Hıristiyan dini bakımından manevi bir
çöküntü yaratmıştı (Filipoviç 2005: 67-68).
Balkanları fethedilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti’nin sağladığı dinî hoş görü
çerçevesinde Balkanlardaki Katolikliğin Ortodokslar üzerindeki baskısı azalmış ve
Ortodoksluk serbestiyete kavuşmuştur. Balkanlar’da İslamiyet’i kabul etmiş olan
ikinci büyük grup Bosnalılardır (Boşnaklar). Bosnalıların bir kısmı Bogomil
mezhebinden olup, Osmanlıların Balkanlara geçmesinden çok daha önce bu mezhebe
girmişlerdi. Pavlikanların Balkanlardaki yerleşiminden sonra onlara Bogomil adi
14
verilmişti. Bogomilizm’in kurucusu olan Bogomil’in öğretisi, Messelianlar ile Bizans
idaresi tarafından büyük kitleler halinde Trakya’ya göç ettirilerek uzun bir süreden
beri Bulgaristan ve Makedonya’nın Slav halkı ile yan yana yaşamakta bulunana
Pavlikanların doktrininden doğmuştur. Aslında Manihaizm’e irca edilmesi gereken
Pavlikanlık gibi Bogomillik de dünyaya iki prensibin; iyilik ve kötülük tarafından
hükmedildiğini ve birbirine zıt bu iki kudret arasında mücadelenin bütün dünya
olaylarını ve her insanın hayatını tanzim ettiğini kabul eden düalist bir doktrindir
(Selçuk 2002: 97).
Bogomil mezhebi Balkanlarda en çok Bosnalılar, Bulgarlar ve Sırplar arasında
yayıldı ve Anadolu’daki döneme göre inançları oldukça değişti. Bogomil mezhebi
Bosna’da XII. yüzyılda gelişmeye başlayınca, Roma buna karşı şiddetli önlemler aldı.
Hatta çevresinde Katolik rahipleri bulunmasına rağmen Sırp Kralı Kotroman bile
Bogomil idi. Bütün baskılara rağmen Bogomilliğin Balkanlarda yayılması
önlenemedi. Bogomiller uzun yıllar Katolik Kilisesi ile Ortodoks Rum kilisesi
arasında ezildiler. İslamlıkla Bogomilliğin karşılaşması bu ortam içinde oldu.
Osmanlılar Balkanlara geçip, özellikle ilk dönemlerde, yerli halka geniş din
özgürlüğü tanıyınca, Bogomillerin önemli bir kısmı ihtida etti. Ciro Truhelka
‘Bogomillerin, emlakini kaybetmek istemedikleri için kütleler halinde İslamiyet’i
kabul ettikleri keyfiyetinin bir efsaneden ibaret’ (Truhelka 1931: 57) olduğunu
söylemektedir ki nitekim H.835 tarihli Arnavut ili defteri de bu sonucu bu doğrular
niteliktedir. Osmanlılar memleket dahilinde buldukları zadegânın imtiyazlarını
tereddütsüz tasdik ederek onları murislerinin varisleri olarak bıraktılar ve bunun için
İslamiyet’i kabul edip etmemelerini katiyen düşünmediler (Jalimam 1997: 105-107).
Osmanlıların Balkan halkının etnik kimliklerini zayıflattığı ya da yıkıp ortadan
kaldırdığı iddiası yanlıştır. Osmanlılar için etnik kimlik önemli değildi. Osmanlılar
XIX. Yüzyılın son dönemlerinde etnik bir kimlik geliştirene kadar ne ‘etnik bir
siyasete’ sahip oldular ne de Türklük düşüncesi Osmanlı düşüncesinde bu zamana
kadar herhangi bir önem taşıdı. Balkan halklarında Osmanlıların bölgeyi fethettikleri
15
dönemde hiçbir şekilde güçlü bir etnik bilinç ya da herhangi bir siyasal ve dinsel
kimlik bilinci bile var olmadı. Farklı gruplar faklı diller konuşuyorlardı, kendi
adetleri vardı ve Osmanlılar bunları değiştirmek için herhangi bir çaba sarf etmedi
(Karpat 2004: 7).
Bosna’daki Türk sancakları ile bilhassa Raguza, Bosna zadegân ahfadının taleplerini
karşılayabilmek için vakıf tahsis edilmiştir. Bosna voyvoda ailelerinin ahfadı da Türk
istilasından sonra yalnız voyvoda unvanını muhafaza etmekle kalmamışlar, buna ait
vazife ve imtiyazları da devam ettirmişlerdir. Fethi takip eden ilk on sene zarfında
Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki ilişki samimi idi ve başka türlü olmasına da
imkân yoktu. Zira iki biraderden birinin İslamiyet’i kabul ettiği ve diğerinin ise eski
dinine sadık kaldığı sıkça rastlanan bir durumdu. Bosna Sarayındaki İsa Bey
hamamının banisi Gazi İsa Bey bir mektubunun haşiyesinde Dük Stephan’ı biraderi
olarak ve Voyvoda Pavlovic’i ise yeğeni olarak zikretmektedir. Sultan Beyazıt’ın
damadı ve çok defa veziri olan Hersekli Ahmet Paşa Hıristiyanlığa sadık kalan
biraderiyle katiyen münasebeti kesmemişti (Truhelka 1931: 58-59).
Müslümanların bunlara benzer dinî propaganda ve iletişim merkezleri hemen hemen
Balkanların her yerinde bulunmaktaydı. Yalnızca Arnavutluk’ta 40’dan fazla Bektaşî
tekkesi vardı. Bektaşîlik Arnavutluk, Kuzeydoğu Bulgaristan ve Makedonya’da
İslam’ın revaçta olan yayılma şekillerinden biriydi. Bosna’da ise Halveti ve Mevlevî
tarikatı aynı dönemde revaçta ve etkiliydi (Selçuk 2002: 101–103).
2. Bosna Tarihi Günümüzde 51.129 km2 yüz ölçünme sahip olan Bosna Hersek, doğu ve
güneydoğuda Sırbistan ve Karadağ, kuzey ve batıda ise Hırvatistan cumhuriyetleriyle
çevrilidir. Adından anlaşılacağı üzere iki isimden oluşmaktadır. Bu iki bölgeye
günümüzdeki adlarının ne zaman ve ne şekilde verildiğine dair pek çok görüş ileri
sürülmektedir. (İllyia) menşeli Bosna ismi, aynı adı taşıyan ırmaktan kaynaklanmış
ve ülkenin daha geniş olan kuzey kısmının adı olmuştur (Branislav 1992: 297).
16
Tarihçi Dubravko Lovrenoviç ‘Od Slavenskog Naseljavanja do Bana Kulina (VII-
XIIstç) (Dubravko 1998: 47) adlı makalesinde, ‘Bosna’ isminin, muhtemelen İlirlerin
‘Bathinus’ (Bosanius) kelimesinden türemiş olduğunu söylemektedir. Bazı
kaynaklarda da ‘Bosna’ kelimesinin, İlir ‘Bosona’ kelimesinden türediği ifade
edilmektedir.2
Diğer bazı tarihçiler ise, ‘Bosna’ isminin kaynak yetersizliğinden ve etimolojik
benzerlikten dolayı, ‘Bathinus’, ‘Bosthicus’, ‘Bostoensis’, ‘Bossona’, ‘Bissena’,
‘Bessena’, ‘Bosonium’, ‘Bosnae’ ve ‘Bosnia’ gibi kelimelerinden, türemiş olabileceği
görüşünü ileri sürmektedirler (Džemaludin 1989: 15). Etimolojik olarak, hangi
kelimeden türediği kesin olmamakla birlikte kesin olan, tarihçiler ve etimologların bu
adın İlir kökenli oluşunda hem fikir olmalarıdır. ‘Bosna’ ismi, yazılı kaynaklarda ilk
defa 958 senesinde Bizans hükümdarı Konstantin Porfirogent’in kendi eseri olan De
administrando imperio adlı kitapta ‘Horio Bosna’ şeklinde geçmektedir.
‘Hersek’ adı ise ilk defa 1 Şubat 1454 tarihinde, dönemin Üsküp komutanı Esat
Aliya’nın mektubunda geçmektedir. ‘Hersek’ ismini, Güney Bosna’nın o dönemde
hükümdarı olan ‘Herceg’(dük) Stjepan Vukosic Kosaca’dan almıştır. Nitekim o
dönemde ‘Herceg’ bir unvandır (Hadzijahic 2004: 151).
Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde Bosna ve Hersek iki sancaktan oluşuyordu. Bosna
beylerbeylik olduktan sonra Hersek sancağı Bosna beylerbeyliğine bağlanmıştı.
Resmi adının Bosna-Hersek olması sık sık bilerek veya bilmeyerek yanlış
anlaşılmalara ve sanki iki devletin veya iki milletin birleşmesiyle oluşmuş bir
devletmiş gibi bir izlenime sebep olmuştur. Hâlbuki Bosna-Hersek tarihte hiçbir
zaman iki ayrı devlet veya iki ayrı milletten dolayı bu adı almamıştır. Tam tersine
Bosna-Hersek gerek devlet gerekse millet olarak aynı köklere dayanmaktadır. 1878
Berlin kongresinde, Bosna, Osmanlılardan alınarak, Avusturya-Macaristan krallığına
bağlanmıştır. Bu ülkeye, o tarihten itibaren, Avusturya-Macaristan krallığının siyasi
2 www.zemljabosna.com
17
dayatması olarak, topraklarından bir kısmını alınarak Sırbistan’a vermek suretiyle
(bugünkü Sırbistan Karadağ sınırları içerisinde kalan Sancak bölgesi), Bosna-Hersek
adı verilmiştir. O tarihten itibaren, Krallık ve daha sonra da Sosyalist Yugoslavya
yönetimi altında bugünkü ismi ve sınırıyla varlığını korumuştur (Bojic 2001: 165).
Bosna ve Hersek Avrupa kıtasının güneybatıda, Balkan yarımadasının ise kuzeybatı
köşesinde yer almaktadır. Neretva nehrinin denize döküldüğü mevkide 20 km’lik bir
toprak parçası ile denize ulaşır, ancak limanı yoktur. Kuzey ve batıda Hırvatistan,
doğuda Sırbistan, güneydoğuda Karadağ tarafından çevrelenmiştir.
Bosna ve Hersek yüzölçümü 51.129 km’dir. Eski Bosna ilinin kabaca Sava, Drina ve
Una nehirleri ile sınırlandığı söylenebilir. Kuzey sınırını biçimlendiren Sava ırmağı
boyunca bereketli ovalar bulunmaktadır. Başkent Sarayevo (Saraybosna) ülkenin
güneyinde yer alır ve Bosna suyunun kaynak yerleri yakınındadır. Hersek ise ortaçağ
sonlarında burada kurulan ‘Hercegovina’ dukanlığından adını almıştır. Daha küçük
olan Hersek ile toplam alanın %18’ini oluşturur ve güneybatıda Dalmaçya sahil şeridi
(Hırvatistan) ve güneydoğuda Karadağ ile komşudur. En önemli kenti Mostar olan
Hersek’de dağlık ve çoraktır. Fakat bereketli vadilere sahiptir. Batı Balkanlara
dalgalar halinde akın eden halkların izledikleri iki ana yolun ortasında yer alır:
Dalmaçya kıyı şeridi ve Belgrat’tan aşağıya Sırbistan üzerinden Makedonya ile
Bulgaristan’a kadar uzanan ovalarla kaplı bölge. Bu nedenle, bu istilaların Bosna
üzerindeki doğrudan etkisi, Sırbistan’ın verimli ovaları ya da Dalmaçya’nın
yağmalanmaya son derece müsait açık kıyı kasabaları üzerindeki etkisinden büyük
olasılıkla çok daha azdı (Djurdev 1992: 297).
Osmanlı hâkimiyet sırasında, Bosna ve Hersek, her ikisi de birer sancak olmuş ve
sınırları bugünküden daha geniş bir sahayı kaplamıştır. 1580’de Bosna’nın
Beylerbeyilik (eyalet) statüsü kazanmasından sonra Hersek, Hersek Sancağı veya
Hersek-İli adı altında bu Beylerbeyiliğe bağlanmıştır.
18
Bugünkü Bosna-Hersek Devleti toprakları ise Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunduğu sırada (1878–1918) Bosna-Hersek
vilayetini oluşturan ve 1918’den sonra Sırp-Hırvat ve Sloven Krallığı’nın bir parçası
sayılan alanı içine almaktadır. 1929’da Yugoslav Krallığı, ’Banovina’ denilen dokuz
büyük idari bölüm teşkil edilince Bosna-Hersek’in sınırlarında bazı değişiklikler
olmuştur (Djurdev 1992: 298).
Mart 1992 başında bağımsızlığını güçlendirmek için yapılan referanduma katılanların
%99.43’ü bağımsızlık lehine oy kullanırken Sırplar oylamaya katılmadı ve federal
ordunun desteğinde Müslümanların yerleşim bölgelerine saldırıları yoğunlaştırarak
katliama başladılar.
1991 Mart ayında yapılan nüfus sayımına göre Bosna-Hersek’in nüfusu 4.5 milyona
yaklaşmıştı. Sayım sonuçlarına göre Bosna-Hersek’te, 1.905.000 Müslüman (%
43.7), 1.364.363 Sırp (%31.3), 752.068 Hırvat (%17.3), 293.477 Yugoslav (%5.5) ve
93.685 de diğer unsurlar (2.2) bulunmaktaydı.
a) İslam’dan Önce Bosna-Hersek Tarihi Hakkında ayrıntılı tarihsel bilgiye sahip olduğumuz en eski Bosna halkı,
günümüzdeki Bosna’yı, Sırbistan’ı, Makedonya’yı, Hırvatistan’ı ve Arnavutluk’un
büyük bölümünü kaplayan ve bugünkü Arnavutça ile bağlantısı olan bir Hint-Avrupa
dili konuşan kavimler topluluğu olan İliryalılardır (Noel 1999: 30). Iliryalı
Kavimlerin özellikle koyun, domuz ve keçi türleri başta olmak üzere hayvancılıkla
uğraştıklarını göstermektedir. Diğer kavimler M.Ö. II. ve I. Yüzyıllarda ülkenin daha
içlerine doğru güç alanlarını genişlettikçe Romalılar ile karşılaşmışlardı. Bu kavimler
arasında, Bosna’nın kuzeydoğu kananındaki Scordisci adı verilen karma bir İliryalı-
Kelt grubu ile Bosna merkezinde yer alan ve Roma İmparatorluğu’na karşı yaptıkları
son ayaklanma M.S. IX. Yüzyılda bastırılmış olan Daesitates adlı savaşçı bir kavim
de bulunmaktaydı. Bu tarihten sonra İlirya topraklarının tümü tamamen Romalıların
egemenliği altına girdi.
19
Bosna’nın büyük bölümü, bir Roma eyaleti olan Dalmaçya sınırları dâhilindeydi.
Fakat kuzey Bosna’nın bir bölümü, günümüzde kuzeydoğu Hırvatistan ve güney
Macaristan’ı kapsayan Pannonia eyaleti içinde yer almaktaydı. Hıristiyanlık, Roma
kentlerine çabuk ulaştı. İlk piskoposların I. Yüzyılın sonları gibi oldukça erken bir
tarihte Pannonia’daki Sirmium (günümüzde Bosna’nın kuzeydoğu köşesinde bir kaç
kilometre ötede yer alan Sremska Mitrovica) kentinde bulunduklarından söz edilmiş,
bugünkü Bosna’nın sınırları içinde yapılan kazılardaysa en az yirmi adet bazilika gün
ışığına çıkarılmıştır (Noel 1999: 31).
Akdeniz kıyısındaki diğer şehirler gibi Bosna'da tarih sahnesindeki yerini Roma
İmparatorluğu içerisinde almıştır. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra
Bosna’nın yönetimi 1200’lü yıllarda bağımsızlığını elde edene kadar çeşitli kereler
el değiştirmiştir. Bağımsızlığını 260 yılı aşkın bir süre koruyan Bosna Krallığı bu
süre boyunca Macarlar ve Sırplara karşı topraklarını savunmak zorunda kalmıştır.3
Türk ve Slav kavimlerinin (Avarlar ve Slavlar) VII. Yüzyılda meydana gelen istilası
Roma medeniyetinin son kırıntılarını da ortadan kaldırarak, Bosna ile Hum•
ismini
almıştır. Hırvat kavmini daha sonra Roma Katolikliğini seçti, hâlbuki Sırplar daha
başlangıçta Rum Ortodoks dinini tanımışlardı. Ortaçağ tarihi boyunca ne Katoliklik
ve ne de Ortodoksluk Bosna’da tam bir zafer kazanamadı. Dinara dağlarının yeni
Slav sakinleri daha uzun bir süre putperest kaldılar ve sonraları da din konusunda
tarafsız davrandılar. İki mezhebin arasında kalan bir kavmin bu durumu
Bogomilizm denilen yeni bir mezhebin doğuşuna zemin hazırlıyordu. Binlerce
mezar, ülkenin her tarafında bugün dahi bu mezhebin eski gücüne delalet
etmektedir. Bosna ve Hersek’in eşrafı Bogomil mezhebine girdiler ve hatta ülkenin
başkanı olan Ban bile bir süre bu mezhebe taraftar olduğunu ilan etmişti (Kresmarik
3 http://www.sevdalinka.net/tarih.html • Günümüzde ‘Hersek’ olarak bilinen coğrafi bölge.
20
1993: 729–730). Bu açıdan bakıldığında İslamiyet Bosna’ya girmeden önce
Bosnalıların kendi milli ve dini kimliklerini Bogomillik’le izhar ettikleri açıkça
anlaşılmaktadır (Hadzijahic 2004: 115).
Balkanlar’da Osmanlı öncesi dönemde Bizans hâkimiyetinin zayıflamasıyla doğan
siyasi boşluk, beraberinde dini, sosyal ve kültürel çatışmaları getirmiştir. Batıdan
gelen Katolik baskılara karşı Ortodoks Slavların direnişi, özellikle dağlık arazide
yaşayan ve eski pagan inançlarını devam ettirenler ile Bogomilizm mezhebine
mensup kültürel çatışmalar burada sayabildiklerimiz bir kaçıdır. Balkanlar’da, farklı
dönemlerdeki her iktidar zayıflığında bu gibi çatışmaların çıkması kaçınılmaz hale
gelmiştir. Günümüzde zafiyet olarak görülen bu çok uluslu, çok kültürlü ve çok dinli
yapının, aslında bir zenginlik olarak görülmesi gerekmektedir. Herkesin birbirinden
alacağı ve öğreneceği pek çok şey vardır. 13. yüzyılda bu iç ve dış çekişmelerden
dolayı çaresizlik içinde kalan yerli halk, yeni siyasi ve dini arayışlara koyulmuştur.
Eski pagan inançlarını devam ettirenlerin, baskılardan dolayı sadece görünürde
Hıristiyanlığı kabul etmiş olanların ve Bogomilizm mezhebindekilerin İslam dinine,
Slav olmayanların siyasi baskısından dolayı Osmanlıya sempati duymaları hep bu
dönemde olmuştur.4
İslam öncesi Bosna tarihinde üç güçlü hükümdar hemen göze çarpmaktadır: 1180-
1204 arası hüküm sürmüş olan Ban Kulin, Ban Stephan Kotromaniç 1322-1353) ve
Kral Stephan Tvrtko 1353-1391. Bu dönemler, ortaçağ Bosna’sının iktidar ve
bağımsızlığının en önemli noktalarını oluşturuyordu. Bosna’daki toplumsal ve siyasi
sistem, temelde feodal bir yapıda olmasına karşın, askeri yükümlülüklerini yerine
getirmezlerse, soyluların arazilerinin krallığa iade edilmesini gerektiren katı bir
feodalizm anlayışı da yoktu. Soylular, bağımsız toprak sahipleriydi ve bölgesel güç
konumlarını kullanarak Bosna tacını kimin giyeceğini belirleyebiliyorlardı (Noel
1999: 45-46).
4 http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm.
21
Ban Kulin, Bosna tarihinde efsanevi bir yer edinmiştir. Tarihçi William Miller,
1921’de şöyle yazmıştı: ‘Bugün bile, insanlar onu en sevilen kurtarıcı, hüküm
sürdüğü yılları da altın çağ olarak anıyorlar. Bosna’daki armut ağaçlarının her an
meyveyle dolup taştığı, altın sarısı mısır tarlalarının bereketli ovalarda rüzgarla
birlikte dalgalandığı geçmiş zamanlardan bahsederken, ‘Ban Kulin’in adını anmak’
herkes için yaygın bir adet’ idi (Noel 1999: 47). Kulin’in ölümünü izleyen yarım asır
boyunca, Bosna, kendisinden daha güçlü olan komşusu Macaristan’ın sürekli baskısı
altında kaldı.
Ban Stephan Kotromaniç döneminde, kendisi yabancı güçlerle dostça ilişkiler
geliştirmeye büyük özen gösterdi. 1334 yılında Ragusa’yla, 1335 yılındaysa
Venedik’le antlaşmalar imzalayan Kotromaniç, Hırvatistan’da sorun çıkaran
asilzadelere karşı Macaristan’ın düzenlediği seferlere katkıda bulunmak için, Bosna
ordularını göndererek, Macar Kralı ile işbirliği yaptı. Ne var ki, Kotromaniç ayrılıkçı
Bosna Kilisesi’ni tanıyıp desteklediği sürece, Papalık ile olan ilişkileri de elbette
hassas olacaktı. Kotromaniç’in yerine geçen yeğeni Stephan Tvrtko, henüz on beş
yaşındaydı. Bütün bu kuvvetleri bir arada tutmak için gerekli olan otoriteye ve güçe
sahip değildi. Öte yandan Macar Kralı bazı kesimleri yeniden kandi sınırları içine
katabilmek amacıyla, Bosna’daki bölünmelerden yararlanmaya istekliydi. Tvrtko’nun
1391’deki ölümünden sonra, Bosna, uzun bir idari zayıflık ve siyasi karışıklık
dönemine girdi (Cirkovic 1964: 130–140).
XII asrın sonuna doğru, özellikle 1199 tarihinden itibaren Doğu ve Batı kiliselerinde
o döneme ait vesikalarda (belgelerde) Bosna hakkında bir heretik ülkesi olarak
bahsedilmektedir. O tarihten itibaren ortaçağ Bosna devletinin çöküşüne, yani
Osmanlıların Bosna’yı fethetmesine (1463) kadar, heretik olarak sayılan öğreti
(Bogomilizm), bu ülkede, üç asra yakın bir zaman diliminde aktif olarak
rastlanılmaktadır. Tabiî ki Bogomilizm’in bu kadar kısa bir zaman dilimi Bosna
topraklarında varlığını sürdürdüğü anlamına gelmez. Elbette Bogomillizm 1199’dan
22
önce Bosna’da vardı, ancak kronolojik olarak bilgi veren ilk yazılı ve resmi kaynak
bu tarihe dayanmaktadır. Duka5 knezi6 Vukan 22. Şubat 1199 ile 21. Şubat 1200
tarihi arasında, Bosna Bani7 olan Kulin’i, papa İnnocente III.’ye bir mektup yazarak
şikâyet etmiştir. Vukan’ın mektubunda Ban Kulin’in ailesi, kız kardeşi ve 10.000
vatandaşı Bogomilliğe geçtiği ifade edilmektedir. Bu tarih Bogomilizm’in ortaya
çıktığı veya kurulduğu tarih değildir. Dolayısıyla bir inancın ortaya çıkışından (ve
çıktığı bölgeyi göz önüne alınırsa) itibaren bir başka inancı ve bir başka devleti tehdit
edecek güce ulaşmasına ne kadar zamana ihtiyacı olduğu bilindiğine göre,
Bogomilizm bu tarihten çok daha önce Bosna topraklarına gelmiş olmalıdır (Babic
1963: 70).
Avrupalı ve Bosnalı tarihçilerin büyük bölümü, Bosnalıların dini kimliğinin
kökeninin Bogomil inanışı olduğunda hemfikirdir.
b) İslam Öncesi Bosna’daki Dini Gruplar 1) Bogomiller Bulgar kökenli mezhep olan Bogomil, 10. yüzyılda kendisine "Bogomil" (Allah
tarafından sevilen) adı verilen bir rahip tarafından kurulmuştu. Sırbistan'dan
İstanbul'a uzanan Ortodoks coğrafyası içinde gelişen mezhep, geleneksel Hıristiyan
öğretisiyle arasındaki büyük fark nedeniyle, "sapkın" (heretik) bir akım olarak
görülüyordu. Bogomillerin inançları arasında Hz. İsa'nın çarmıha gerilmediği, bunun
bir ilüzyon olduğu düşüncesi vardı. Dolayısıyla Bogomiller Haç kültüne itibar
etmiyorlar, hatta yanlış inancın bir ifadesi olduğu için Haç'a tepki duyuyorlardı.
Vaftize ve Hıristiyanlığın en temel ritüellerinden biri olan ekmek-şarap ayinine de
5 Bugünkü Karadağ. Tarihi kaynaklarda bazen Duka (Duklja) bazen ise Zeta olarak geçmektedir.
Tarih kaynaklarında Sırbistan, Raşka, Karadağ ise bazen Duka bazen de Zeta olarak geçmektedir. 6 Sırpça ve Hırvatça’da KNEZ şeklinde yazılan terim Bulgarca’da KNJAZ olarak ifade edilir ve
prens anlamına gelir (Slavoljub 1997: 800). 7 Bey, küçük bey, voyvoda, prens anlamına gelir. Osmanlı Devleti’nde Macaristan tarafındaki
beylere bu unvan verilmiştir. Ayrıca Ban, büyük bir eyaletin idarecisi veya valisi konumunda olan kişidir. Kralın yardımcısı/vekili durumundakiler için kullanılan bu unvan balkanların doğusunda, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya’da yaygındır. Banlıklar yarı otonom bir idare tarzına sahiptirler (Albayrak 2004: 27).
23
karşıydılar. Ayrıca, Katolik ve Ortodoksların aksine, Eski Ahit'i kutsal bir kaynak
olarak tanımıyorlar, yalnızca Yeni Ahit'i (İncil) benimsiyorlardı.8
Bosna’daki Bogomillerle ilgili en eski tarih onlar hakkında yayılmış olan bir
mektuptur. Bu mektubu 1199 yılında kıral Styepan Nemanya, Papa İnoçenti II.’ye
yazmış ve ondan yardım istemiştir. Bu yardımla hem Kilise hem de devlet işlerini
güçlendirmek istemiştir (Strasevic 1940: 6). Bogomil mezhebi, Bosna Hersek’te XII.
asırda gelişmiş ve Papalık buna karşı şiddetli tedbirler almıştır. Bosnalılar, mezhep
farkıyla birbirinden ayrılan Sırp ve Hırvat milletleri arasında, dili aynı, fakat dini
farklı bir unsur olarak ortaya çıkmıştır.
Bosna, Bogomil mezhebinin etkisine 12. yüzyılın sonlarında Bosna’nın hâkimi olan
Ban Kulin, bağımsız Bosna Kilisesini kurarak Bogomilliği resmi din olarak
kurumlaştırdı. Bu, ülkeyi çevreleyen Katolik ve Ortodoks krallıkların baskısına
direnme çabasının da bir boyutuydu (Bora 1994: 18).
Bogomil mezhebine bağlı Boşnaklar, savaş kabiliyetleri, Macarları iyi tanımaları ve
Papalığa karşı derin bir kin beslemeleri sebebiyle Macaristan ile yapılan savaşlarda
etkin bir rol oynamışlardır.
X. yüzyıl sonlarına doğru Bogomil toplulukları içinde hiyerarşik bir yapı gelişmeye
başladı. Rahipler ve inananlar birbirinden ayrıldı. Dua ve oruç, kesinlikle uyulması
zorunlu uygulamalar haline geldi. Törenlerin sayısı ve ayrıntısı arttı. Bir köylü
hareketi olarak başlayan akım, XII. yüzyıl sonlarında, ayrıntılı törenleri ve
Hıristiyanlıktan giderek uzaklaşan düalist eğilimleri olan bir manastır tarikatı
biçimine dönüştü (Eliade 2000: 208).
Ortodoks inançlarına bu denli karşı çıkan bir öğretinin, ister istemez bölgenin sosyal
yaşamının tüm öğeleri üzerinde önemli yankıları olmuştu. Özellikle Kilise ile Devlet
8 http://www.harunyahya.org/kitap/bosna/bosna2.html
24
çıkarlarının böylesine iç içe olduğu bir dönemde Ortodoks inancının reddi,
kaçınılmaz olarak yasalara bir başkaldırı ve toplumsal düzenin tümüne yöneltilmiş bir
meydan okumaydı. Bogomiller halkı sivil itaatsizliğe çağırıyorlardı. Efendilerine itaat
etmemeyi, zenginleri hor görmeyi, Çar’dan nefret etmeyi, Çar’a hizmet edenleri alçak
olarak değerlendirmeyi, soyluları gülünç duruma düşürmeyi, her ırgata ağası için
çalışmayı reddetmeyi öğütlüyorlardı. Bu sosyal anarşizme karşı Kilise, siyasi
yetkenin kutsallığını ileri sürerek karşı çıkmaya çabalıyor, Çar ve soyluların Tanrı
tarafından görevlendirildiklerini ileri sürüyordu. XIV. Yüz yılda Bogomilizm giderek
etkisini yitirdi ve Osmanlıların Bulgaristan’ı (1393) ve Bosna’yı fethetmelerinden
sonra (1463) Bogomillerin büyük çoğunluğu İslam dinine geçti (Babic 1963: 72).
Balkan yarımadasında kurulan Osmanlı hâkimiyeti sırasında İslam dininin gönüllü
olarak Balkan Hıristiyanları, bilhassa Bogomiller tarafından kabul edilmesinin
sonucunda Bogomillik zayıfladı. Bu dönemde Bogomillerin bir kısmı Hıristiyanlığı,
bir kısmı ise Müslümanlığı tercih etti. Böylece zamanla bu hareketin Balkan
Yarımadası’nda etkisi iyice azaldı (Albayrak 2004: 215).
Osmanlı devletinin Bosna’yı fethi ile Bogomiller ve diğer inanç mensupları rahat bir
nefes almış oldular. 1463 yılında Papa, Prens Stephan Tomas’ı Roma Katolik Kralı
ilan edince o, derhal Sultan’a ödenen vergiyi durdurdu. Binlerce Bogomil mezhebinin
mensubu, onun bu idaresinden kaçarak Türk illerine sığınmak zorunda kaldı.
Başvezir Mahmut Paşa da, askerlerini Bobovac kalesine ve Stephan’ın üzerine
göndererek Bosna’yı kuşattı. Bu kuşatma sırasında Yayçe’de, bir gün içerisinde
36.000’den fazla Bogomil mezhebi taraftarı İslam’ı benimsedi (Albayrak 2004: 203).
2) Ortodokslar Osmanlı dönemine kadar, Ortodoks kilisesi’nin asıl Bosna sınırları içinde nüfuzu pek
azdı. Yalnızca Hersek bölgesinde varlığı önem taşımaktaydı. Hersek (Hum) bölgesi,
ortaçağ tarihinin ilk dönemlerinde, Zeta (Karadağ) ve Raşka (güneybatı Sırbistan) ile
25
birlikte, Sırp zupalarının• ve prensliklerinin kültürel ve siyasal dünyasının bir parçası
olmuştu. XIV. ve XV. yüzyıllar boyunca, Hersek soylularının büyük bölümü ve aynı
şekilde muhtemelen nüfusunun çoğunluğu da Ortodoks’tu (Handzic 1975: 94).
Ortodoks Kilisesi’ne mensup kişilerin Bosna’ya yerleşmiş olması mümkündü. Soylu
sınıfa mensup bazı kişiler de Ortodoks asilzadelerinden kadınlarla evlenmişti, hatta
1420’lerde (bugünkü Sarayevo yakınlarında) Bosna bölgesinde yaşayan bir Ortodoks
ailesinden söz edilmektedir (Mandic 1967: 456).
Ortodoks mezhebine mensup insanların, kademeli olarak Hersek’ten Bosna’nın
komşu bölgelerine sızmış oldukları şüphesiz doğrudur. 1450’li yıllara ait bazı Katolik
raporları, iki kilise arasında daha fazla mümin kazanmak amacıyla doğrudan bir
çekişme yaşandığını göstermekteydi. Fakat bu, iki farklı olguyu yansıtmaktaydı.
Frensiskenlerin Hersek içlerine doğru yaptıkları ilerlemeler ile Bosna Kilisesi’nden
geriye kalanları silip süpürmek için birbiriyle kıyasıya bir çekişme içinde olan
girişimler. Kilise örgütlenmesi açısından, Osmanlı öncesi döneminde, günümüz
Bosna sınırları içinde, Sırp Ortodoks Kilisesi’nin varlığı uygulamada pek
görünmüyordu (Skaric 1937: 56).
Osmanlıların bu topraklara gelişinden sonra, bu tablo bir hayli hızlı şekilde
değişmeye başladı. 1480’lerden sonra, Ortodoks rahiplerinin ve müminlerin
adlarından, daha önce hiç bahsedilmemiş olduğu Bosna’nın birçok kesiminde, artık
söz edilmeye başlamıştır. XVI. yüzyılda birkaç Ortodoks manastırının inşa edilmiş
olduğu bilinmektedir ve büyük önem taşıyan kuzeybatı Bosna’daki Rmanj
manastırından ilk kez 1515 yılında söz edilmektedir (İmamovic 1998: 76).
Yeni kilise binaları inşa edilmesinin, kanun-i reaya tarafından yasaklanmış olduğu
göz önünde bulundurulacak olursa, bu yeni binalar bilhassa göze çapraktadır. Belli ki,
her yeni bina için Osmanlı yetkililerden özel izin alınmaktaydı. Ortodoksların,
eziyetlerden ve aşağılanmalardan üzerine düşen payı fazlasıyla almış olmasına karşın, • Vilayet
26
Ortodoks kilisesi’ne Osmanlı yönetimi tarafından iltimas yapılmış olduğunu
söylemek hiç de abartı sayılmaz (Handzic 1975: 35).
Ortodokslar, dinsel yetki kaynaklarını Osmanlı imparatorluğu’nun sınırları içinde
ararlarken, Katolikler onu İmparatorluk sınırları dışında arıyorlardı bu kaynakları,
ayrıca Bosna’nın bir Katolik kuvvet tarafından yeniden ele geçirilmesini kurtuluş
olarak görme eğilimindeydiler. Bu Bosna Metropolitinin (Ortodoks piskoposu)
varlığından ilk kez 1532 yılında söz edilmektedir. Sarayevo’daki ilk Ortodoks
Kilisesi ise büyük olasılıkla XVI. yüzyıl ortalarında inşa edilmiştir (Skaric 1928: 10).
Ortodoksluğun en kayda değer ilerlemeleri kaydettiği bölgelerde, özellikle de kuzey
Bosna’da, aynı dönem, Ortodoks topraklarından gelen büyük bir göçmen akışına
tanık oldu.
3) Vlahlar Vlahlar’ın• kökeni ve asıl vatandaşının neresi olduğu sorunu, Balkan tarihi açısından
cevaplanması zor olan bir sorundur.
Günümüzde Vlahların, Balkanların birçok bölgesine dağılmış olarak yaşadıkları
görülmektedir. Vlah nüfusunun en yoğun olduğu yer, kuzey Yunanistan’daki Pindus
dağları olsa da, Bulgaristan’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta ve Sırbistan’da da
Vlahlar yaşamaktadır. Geleneksel olarak, sürülerin yazları düzenli olarak çıkarıldığı
dağlardaki otlaklar ile kışları düzenli olarak götürüldüğü alçak arazilerdeki otlaklar
arasında, kimi zaman uzun mesafeler kat edilmesini gerektiren ve yaylacılık olarak
bilinen bir tür konargöçer hayatı süren çobanlardı. Bu meslekler, yüzyıllar boyunca
pek az değişikliğe uğramıştı (Noel 1999: 134).
İlk dönemlere ait kayıtlarda, Vlahların varlığı genellikle biraz belirsiz ve gelip geçici
görünmektedir. Bir bölgeden diğerine sürekli göç etmişler, gittikleri bölgenin yerel
dilini öğrenerek yerel nüfusa karışıp, oranın bir parçası olmuşlardır (Noel 1999: 134). • Göçebe Halkı
27
Savaş ya da veba nedeniyle nüfusun boşalmış bölgeleri doldurmak, besbelli ki
Osmanlılar için planlı bir politikaydı. Vlah oldukları tespit edilen Hıristiyan çoban
gruplarının, doğu Hersek’in yakılıp yıkılmış kesimlerine yerleştirilmiş olduklarına
ilişkin, ilk döneme ait defterlerde bulgular mevcuttur. 1470’li ve 1480’lı yıllara ait
defterlerde, bu insanların, orta ve orta-kuzey Bosna’ya doğru Visoko ve Maglay
civarındaki bölgelere yayılmakta olduğu görülebilir. Bunu izleyen elli yıl zarfında,
orta kuzey ve kuzeydoğu Bosna’daki Vlahların sayısı artmaya devam etti ve
kuzeybatı Bosna’ya doğru da yayılmaya başladı. XVI. yüzyıl başlarında yapılan
savaşlar sırasında, Katoliklerin Habsburg topraklarına kaçması nedeniyle, kuzey
Bosna’da daha fazla bölgenin nüfusu boşalmıştı. Askeri sınırlara yakın bölgeleri boş
bırakmamak, Osmanlılar için bilhassa önemli olduğunda, büyük sayıda Vlah göçmeni
Hersek ve Sırbistan’dan buralara akın etmişti. XVI. yüzyıl boyunca, bu bölgede daha
birçok nüfus akışı meydana gelmişti, savaş kadar veba salgını da doldurulması
gereken nüfus boşlukları bırakmıştı (Vasic 1960: 233–249).
Bosna içinde, Osmanlı yönetimindeki sınır bölgelerini doldurmak amacıyla oralara
gönderilen millet Vlahlar idiler. Osmanlılar da askeri hizmetleri karşılığında Vlahlara
özel vergi ayrıcılıkları tanımışlardı. Vlahların önderlerine tımar arazileri verilerek,
sipahi muamelesi yapılmıştı. Vlah halkı da gayrimüslimlere uygulanan temel vergi
olan haraçtan muaf tutulmuştu. Buna karşın, Vlahlar, her sene hane başına genellikle
bir koyun ve bir kuzudan oluşan özel bir ‘Vlah vergisi’ ödemekle yükümlüydü. Farklı
şekilde vergi ödedikleri için, Osmanlı defterlere de farklı şekilde kaydedilmişlerdi.
XV. yüzyıl sonlarında Hersek’te yaşayan en az 35.000 Vlah vardı (Hadzijahic 2004:
137).
Vlahların İslamlaşması, XV. ve XVI. yüzyılda, sadece dini bir sorun değildir. Bu aynı
zamanda demografik, etnolojik, sosyal-ekonomik ve siyasal sorundur. Vlahların
İslamlaşması bu dönemlerde düşünüldüğünden daha geniş bir boyut almaktaydı. Söz
konusu olan Vlahlar, göçebe halk olduğunda, büyük bir bölüm Ortodoks ve küçük
28
bölüm Katoliklerden oluşan gruplar, İslamlaşma konusunda sadece Bogomillerden
olmadığını görüyoruz. Vlahların İslamlaşması aynı zamanda başka bir sorunu da
ortaya çıksa da Bogomiller İslam’a geçmiyorlar, onları da Katolik ve Ortodokslar
takip ediyorlar (Filipovic 2005: 110).
Vlahların İslamlaşma süreci en fazla XVI. yüzyıl sonlarında oldu. 1528 yılına ait bir
defterde, bütün yerlerde, daha önce Vlahların çoğunlukta olduğu yerler, sayımda baba
adı ‘Abdullah’ (Allah’ın kulu) olarak geçiyor. Bu isim genellikle Hıristiyan babasının
ismini gizliyordu. Mesela, Spreça haniyesinde 125 Müslüman ailesinden 80 aile
reisinin ismi ‘Abdullah’tır’. Bazı köylülerin reisleri İslam’a geçtikleri yerlerde
İslamlaşma süreci de daha hızlı idi (Handzic 1994: 49).
Müslümanların sayısını hızla artması, Mohaç savaşından sonra özgür Vlahlar’ın
göçebe reayaya dönüştürme sürecidir. Bunu yapmak istemeyen İslam’a geçerdi. XVI.
yüzyılda büyük ölçüde Vlahlar İslam’ı benimsemiştir. İslamlaşma genellikle Hersek
sancağında ağırlıklıydı zira sancakta Vlahlar çoğunluktadırlar (Bojic 2001: 59).
Osmanlıların Bosna’ya gelmesinden önce bazı yerlerde Vlah grupları vardı. Bu
gruplar ağırlıklı Hersek bölgelerde yerleşti (Filipovic 2005: 110).
Bosna sancağının ilk defterlerden XVI. yüzyıla kadar, Eflakan ismi devamlı başlık
olarak Vlahlar önünde kullanılmıştır. XVI. yüzyılın sonunda Vlah ismi defterlerden
kaybolarak, ancak Bosna sınırında ve Bosna merkez bölgelerde Vlah statülü gruplar
bulunmaktaydı (Filipovic 2005: 50).
c) İslam'la İlk Tanışma Osmanlıların, XV. Yüzyılda Bosna topraklarına gelmesi, Bosna ile İslamiyet arasında
ilk teması değildi. IX. Yüzyıla geldiğinde, Girit, Sicilya, güney İtalya ve İspanya'da
Müslümanların egemenliğini kuran, Akdeniz'deki ilk Arap istilası, Müslüman
tüccarların ve akıncıların Dalmaçya kıyılarına sıkça gelmesini sağlamış olmalıdır.
29
Daha sonraki ortaçağ yılları boyunca Bosnalı kölelerin batı Akdeniz'e doğru
yayılmasına neden olan, söz konusu kıyı şeridinden yapılan köle ticareti, bu erken
dönemlerde de kesinlikle faaliyetteydi. Erken dönem Müslüman İspanya'da, Akdeniz
bölgesinden esir olarak getirilen Slavlar mevcuttu. X. Yüzyılda Endülüs'teki
Müslüman Arap hükümdarların da, 13.750 kişilik bir Slav ordusuna sahip olduğu
bilinmektedir (Bojic 2001: 12–13).
İslam, en erken Hıristiyan gelişiyle beraber, Güney Slavlar tarihinde bir yön idi.
Önemli olan, Slavlar ile Araplar ilk temaslarda dostça bir ilişki içindeydiler. Arap
Bizans savaşlarında, Slavlar zaman zaman Arapların yanında yer almışlardı.
Araplarla beraber binlerce Slav asker Bizans ordusundan ayrılıp Arapların safına
geçmiştir. Arapların Adriyatik kıyılarına gelişiyle, 840–841, bazı Dalmaçya şehirleri
bağımsızlığına kavuştu Bizans hâkimiyetinden kurtarıldılar. Araplar daha sonra da
Adriyatik kıyılarına geliyorlardı. Güney Slavlar tarih kaynaklarında “Sakalib” olarak
bilinmektedirler. Bu sakalibler Sicilya’da Halifenin koruması olarak yer alıyorlardı
(Hadzijahic 1994: 20).
İslam’la ilk tanışma Arap Müslümanlarla başlamasının yanı sıra, Türkmenlerle de
ticari ve siyasi ilişkiler nedeniyle bir takım temaslar kurulmuşlar.
Araştırmış olan kitaplarda, bazı Bosnalıların İslam dinini kabul edip özgürlüklerini
kazandıktan sonra, yurtlarına dönüp dönmedikleri konusunda ancak tahminlerde
bulunabiliriz.
Araplar ve Güney Slavlar ilk defa VIII. Yüzyılda tanıştı. O zamanda Halife Melik
Mervan kendi tarafına yirmi bin Slav (Sakalab) askeri aldı. Bu askerleri Bizans
ordularından kendisine aldı. İslam dini çok erken, IX. ve X. yüzyılda Bulgaristan
tarafından çeşitli mezheplerden, yayılmaya başladı. Oradan X. yüzyılın sonunda
30
büyük Müslüman grupları bugünkü Macaristan’a gelmeye başladılar. Onları,
Hıristiyan kaynaklara göre, İsmailiti olarak adlandırmışlar (Bojic 2001: 11).
Bosna-Hersek’in İslamlaşmasıyla ilgili gelişmeler, Bosna kilisesinden ayrı
düşünürlerin zira İslamlaşma Kiliseyle içi içe başlar. Safvet Beg Başagiç’e göre, Fatih
Sultan Mehmet Bosna’yı fethettiği zamanda, Bosna Kilisesi mensupları büyük bir
grupla gelip İslam’ı kabul ettiler. Ayı zamanda Sultan’dan çocuklarının acemi
oğlanlar (devşirme) ocağına alınmasını istedikler (Basagic 1900: 16).
Kosova savaşından beş sene önce, Osmanlı ordusu Bosna’ya kadar ilerlemişti. 1384
yılında Timurtaş Paşa doğu Bosna’ya girdi. Kosova savaşından sonra, 1390 yılında
Sultan Bayazıt, Bosna’ya Yiğit Paşa’yı gönderdi. Bayazıt öldükten sonra yine
Bosna’ya akımlar devam etti ve 1414 yılında Osmanlı ordusu Vrbas’a kadar
ilerlediler (Filipovic 1968: 31). Ordu Bosna Skoplyesinde durdu. (Donyi Vakuf
çıvarında bir yer). 1415 yılında Laşva, 1416 yılında ise Hum yakınlarında Osmanlı
akımları sürdü. Bu yıllardan itibaren Osmanlılar devamlı olarak Bosna’da kalmaya
başladılar. O yıllarda, Foça, Plevlye, Çayniçe ve Nevesinye ele geçirildi. 1418 yılında
İshak Bey Vişegrad ve Sokol’u aldı. Murat II. zamanında 1424 ve 1425 yıllarında,
Osmanlı Ordusu Bosna’da bulunuyordu. 1428 yılında Osmanlılar, Hodidyed ve
Vrhbosna’yı ele geçirildi. 1436 Srebrenica ve Zvornik alındı. Böylece, Bosna’yı
resmen fethetmeden önce, Osmanlıların elinde Nevesinye, Gacko, Zagorye, Foça,
Ustoklina, Podrinye, Plevlye, Çayniçe, Vişegrad, Sokol, Srebrenica, Zvornik ve
Vrhbosna (Sarayevo ile beraber), gibi yerler Osmanlı denetimine girmişti (Handzic
1940: 18).
Bosna’nın fethinden önceki yıllarda Bogomillere karşı gerçekleştirilen şiddetli
zulümler ve onları kuvvet kullanarak Katolik ya da Ortodoks inancına döndürme
girişimleri, kırsal kesime karşı kitlesel bir şiddeti, anarşiyi ve tam bir emniyetsizliği
beraberinde getirdi. Bu durum Osmanlı fatihlerinin işine yaradı. Köylüler onların
kişiliğinde bir korunma şansı buldular. Papa II. Pius’a gönderdiği bir mektupta Kral
31
Stefan Tomashevic (1461–1463) şunları yazmaktaydı: “Türkler benim krallığımda
birkaç kale inşa ettiler ve köylülere dostça davrandılar. Onlara katılan her köylünün
özgür olacağına dair söz verdiler... Ve köylüler tarafından terk edilen feodal lordlar
kalelerinde uzun süre kalamadılar.” Köylülerin, özellikle Bogomil toplumlarından
olanların, çağlardır çektikleri acılardan sonra kaybedecek bir şeyleri yoktu, bundan
dolayı fatihlerin işgalini ve dinî propagandalarının girişini kolaylaştırdılar. Böylece
Mevlevîlerin ve Halvetîlerin mistik kardeşliği ülkeye yerleşti. Müslümanlar fikirlerini
ve âyinlerini yaymaya başladılar ve özellikle daha yeni Katolik ya da Ortodoks
inancını kabul etmeye zorlanmış olan insanlar arasında başarılı oldular (İmamovic
1998: 127).
Müslüman Boşnaklar her zaman Osmanlı Devleti'nin kuzeybatı hududunu yalnız
başlarına müdafaa etmişlerdir. Serdarların kumandasındaki sipahilik teşkilâtına bağlı
bulunan kıtalar, Türk hâkimiyeti devam ettiği müddetçe sadakat ve fedakârlıkla
vilâyet makamına tâbi kalmış ve Bosna, Osmanlı Devleti'nin bir kalesi olmuştur.9
d) Osmanlıların Bosna-Hersek Fethi Bosna Hersek’in Osmanlı Devleti Tarafından Fethi ve Bosna üzerine ilk Osmanlı
akını 1386’da olmuştur. 1389’da Sırp Knezi Lazarın komutasındaki Bosna askerleri
Kosova Savaşına katılmışlardı. Savaşı Osmanlıların kazanmasıyla Sırp Knezliği,
Osmanlı hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. 1392’de Üsküp’ün fethi
Sırbistan ve Bosna’nın durumunda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bölgede bir
hareket üssü meydana getiren Paşa Yiğit Bey zamanında Bosna’ya önemli akınlar
gerçekleştirilmiştir, 1428-1429 yılları arasında Osmanlılar tarafından haraca
bağlanmıştır.
Bosna’nın fethi daha sonra yapılacak Venedik seferleri açısından da önemliydi.
Çünkü Venedik üzerine yapılacak seferlerde Bosna stratejik bir önem arz ediyordu.
Nihayet 1463 yılında açılan sefere Fatih Sultan Mehmet bizzat kumanda etmiştir.
9 http://www.sevdalinka.net/tarih.html
32
Bosna Kralı, savunma amacıyla önce Yaytse Kalesi'ne, daha sonra burada
tutunamadığından Klyuç Kalesi'ne çekilmiş, fakat kaleler fethedildikten sonra teslim
olmak zorunda kalmış ve buna rağmen idam edilmiştir. Stephan Tomaseviç'in teslim
olduğu halde idam edilmesindeki en önemli sebepler, Osmanlı Devleti'ne verdiği
haracı kesip, gönderilen elçileri hapse attırması ve haçlı seferlerinin hazırlıkları
sırasında Macaristan'ı, Venedik'i ve Arnavut Kralı İskender'i Türkler aleyhinde
kışkırtması ile Türk düşmanlığını ön plana çıkarmış olmasıdır. Stephan Tomaseviç'in
"kraldan fazla kralcı" bir tavır içine girmesi akıbetini hızlandırmıştır (Bojic 2001: 33).
Bosna-Hersek’in fethi bölgenin sosyal yapısında önemli gelişmelere sebep olmuştur.
Tımar sisteminin uygulanıp yerli beylerin güçlerinin kırılmasıyla köylülerin
üzerindeki baskılar azalmış, hayvancılık ve madencilik gelişmiştir. Hersek bölgesinde
ise hayvancılıkla uğraşanların boş ziraat alanlarına yerleştirilmeleriyle, harap
bölgelerin düzeltme ve ziraatın gelişmesi için yeterince insan gücü sağlanmış
oluyordu. Bölge fethedildikten sonra sipahilere tımarlar tahsis edilmiştir. Bu
sipahilerin çoğu Müslüman, az bir kısmı ise Hıristiyan idi. Hıristiyan sipahilerin
Müslüman olan torunları daha sonra sipahi, zaim, kale dizdarı hatta vezir ve
sadrazam bile olmuşlardır. Fethedilen şehir ve kasabalarda klasik Türk el sanatları,
dericilik ve kuyumculuk oldukça gelişmişti. Osmanlı’nın esnaf teşkilâtı ve lonca
sistemi de bölgenin ticari yapısına büyük katkılar sağlamıştır (Mandic 1982: 211).
Bosna’nın Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle, Venedik, denizden ve karadan
tehdit edilir hale gelmiştir. Venedikliler bundan dolayı aynı tehlikeyi yaşamaya
başlayan Macarlar ile bir ittifak yaparak 1463 senesinde Bosna üzerine taarruza
geçmişlerdir. Taarruzun kış mevsiminde yapılması ve Osmanlı kuvvetlerinin yeterli
yardım alamamasından dolayı Bosna'nın merkezi Yaytse ile Srebrenice Macarlar
tarafından ele geçirilmiş, İzvornik ise kuşatılmış fakat alınamamıştır. 1464
ilkbaharında Fatih Sultan Mehmed ikinci defa Bosna’ya sefer düzenlemiştir. Yaytse
33
geri alınamamış, fakat diğer kalelerin bir kısmı yıkılmış, lüzumlu olanlarına ise asker
ve mühimmat konmuştur. (Yaytse ancak 1528 de geri alınabilmiştir).10
Hersek Dukalığı 1467 yılında Vezir-i Azam Mahmut Paşa tarafından ele
geçirilmiştir. Düka Stephan Kassariç bağlılık bildirdiğinden dolayı yerinde
bırakılmıştır. Osmanlı tarihinde vezir-i azamlığa kadar yükselen Hersekzade Ahmet
Paşa, Stephan Kassariç'in oğludur. Stephan Kassariç'in ölümünden sonra dukalık
ikiye ayrılmış ve Kassariç'in diğer iki oğlunun Hersek'i ele geçirmeye kalkışmaları
üzerine 1480'de tamamen ortadan kaldırılmıştır (Cirkovic 1964: 376).
Osmanlı Devleti, Bosna’da, Kıla-i Hakaniye Kaptanları adı verilen idarî bir sistem
kurmuştu. İlk kaptanlık 1558'de Gradişka’da en son kaptanlık da 1802'de Hutovo’da
kurulmuş ve toplam kaptanlık sayısı otuz dokuzu bulmuştu. Her kaptanlık belirli bir
araziye sahipti ve arazi, dâhilinde bulunduğu en büyük kale adına göre adlandırılırdı.
Kaptanların vazifeleri arasında, hudutları muhafaza etmek, bölge çevresindeki yolları
emniyet altında bulundurmak, kalelere silâh ve cephane temin etmek sayılabilir. II.
Mahmut zamanında kaptanlıkların askerî kuvveti 24.000 kişi kadardı. Bosna’da
görülen diğer bir özellik tımar ve zeamet usulünün veraset yoluyla intikali idi.
Bosna’nın ticareti gelişmiş olsa da iktisadî yönden ziraatın önemi daha büyüktü.
Kaptan, ağa ve beylerin elinde bulunan çiftliklerde kiralama usulü vardı. Toprağı
işleyen bu kiracılara kmet denilirdi. Bunlar elde ettikleri mahsullerden yarımcılık,
üçleme, dörtleme ve beşleme usullerine göre arazi sahiplerine ücret öderlerdi.11
Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı aldığı zaman sadece Katoliklere değil Bogomil
mezhebindeki Bosna Hıristiyanlarına da çok müsamaha göstermiş ve onların devlet
hizmetinde yetişmelerini sağlamıştır. Hz. İsa'yı Allah'ın kulu olarak kabul etmeleri ve
Hz. Muhammed’i tanımalarından dolayı Bogomiller Müslümanlara daha yakın
görülüyorlardı. Türklerin vicdan hürriyetine hürmet göstermeleri, bir kaç asır Katolik
10 www.zemljabosna.com. 11 www.zemljabosna.com.
34
kilisesi ile bu mezhepteki kralların ve Macarların zulmüne uğrayan Bogomillerin
toplu olarak İslâmiyet’i kabul etmesine sebep olmuştur. Hatta tarihî bir rivayete göre,
Fatih Sultan Mehmet bunlara dileklerinin ne olduğunu sorduğunda, devlet
hizmetlerinde görev almak istediklerini öğrenmiştir. Bu suretle Osmanlı Devleti’nin
saraylarında ve ordusunda namuslu ve sadakatli olarak görevlerini yapmışlardır
(Handzic 1940: 20).
Bogomil mezhebine bağlı Boşnaklar, savaş kabiliyetleri, Macarları iyi tanımaları ve
Papalığa karşı derin bir kin beslemeleri sebebiyle Macaristan ile yapılan savaşlarda
etkin bir rol oynamışlardır. Müslüman Boşnaklar her zaman Osmanlı Devleti'nin
kuzeybatı hududunu yalnız başlarına müdafaa etmişlerdir. Serdarların
kumandasındaki sipahilik teşkilâtına bağlı bulunan kıtalar, Türk hâkimiyeti devam
ettiği müddetçe sadakat ve fedakârlıkla vilâyet makamına tâbi kalmış ve Bosna,
Osmanlı Devleti'nin bir kalesi olmuştur (Strasevic 1999: 80).
Son Bosna kralının babası kral Styepan Tomaş, papanın tazyiki altında Bogomilliği
terk etmiş, müntesiplerine karşı zecri tedbirler almıştı. Onlar da (kırk bin kadar tutan
taraftarlarıyla) Hersek’e sığınmak zorunda kaldılar. Katolik kral Styepan Tomaş,
1459’da Dominiken Barbuççi’ye, Katoliklerin bütün tazyiklerine rağmen,
Osmanlılara karşı savaşa cesaret edemediğinden şikâyet etmekte, buna sebep olarak
da, tebaasının ekseriyetinin teşkil eden Bogomillerin, Osmanlılara Katoliklerden daha
fazla sempati beslemekte oluşlarını göstermektedir. Son Bosna kralı Styepan
Tomaşeviç, papaya sadık kalmanın cezasını kısa zamanda görmüştür. Boşnakların
ekseriyetini teşkil eden Bogomillerin krallık uğruna savaşmayı reddetmeleri sonunda,
Osmanlılar, memleketi kolayca fethetmişlerdi (Strasevic 1999: 51-52).
“Ben Fatih Sultan Mehmet Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki, kendilerine bu
padişah fermanı verilen Bosnalı rahipler ve kiliseleri ve her din ve milletten herkes
himayem altındadır ve emrediyorum ki, ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya
35
memurlardan, ne hizmetkârlardan, ne de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu
insanların özgürlüklerini sınırlamayacak ve onlara zarar vermeyecektir!”
Yukarıda sunduğumuz metin, Bosna’da, Foynica Kenti’ndeki Fransisken Kilisesi’nin
duvarında tam 526 yıldır asılı duran, 1478 tarihli Fatih Sultan Mehmet Han
Fermanı’nın özetlenmiş olmuştur.
e) Osmanlı Döneminde Bosna-Hersek Bosna Osmanlıların 1386’daki ilk akınları sırasında Kral Tvrtko’nun hâkimiyeti
altında bulunuyordu. 1391’de müstakil bir krallık haline gelen Bosna’ya ilk ciddi
Osmanlı hücumları, 1392’de Paşa Yiğit Bey tarafından Üsküp’ün alınmasından sonra
başladı. Yapılan birçok savaştan sonra 1463’te Fatih Sultan Mehmet tarafından Bosna
fethedildi. İlk önce Bosna’nın kırsal kesim halkının büyük çoğunluğunu oluşturan
Bogomiller Osmanlı egemenliğini büyük bir sevinçle karşıladılar. Süreç içerisinde
çok sayıda soylu ve köylü kendi istekleriyle ve kısa sürede İslamiyet’i benimsedi
(Albayrak 2004: 2002; Koloğlu 1992: 107). Yeni fethedilen bu bölgede bir sancak
kuruldu ve sancak beyliği Minnetoğlu Mehmet Bey’e verildi. Bu tarihten sonra da,
Türklerin temel askeri güçlerini sonbaharda geri çekmelerine karşın, eski Bosna
Banlığı’nın merkezi, Türklerin Sarayevo bölgesinde önceden kurmuş olduğu ilk
durakla birlikte, sürekli Türk egemenliği altında kaldı (Emecen 1992: 296).
XVII. yüzyıl ortalarına ait kaynaklarda Bosna eyaleti Bosna, Hersek, Klis, İzvornik,
Kırka, Zacesne ve Bihke sancaklarından ibaret gösterilir. Osmanlı fethi Bosna-
Hersek’in sosyal yapısında önemli gelişmelere sebep oldu.
Sıkı bir merkezi idare altında tımar sisteminin tatbiki, sosyal yönden olduğu kadar
iktisadi yönden de büyük değişikliklere yol açtı. Tımar sisteminin uygulamasıyla
yerli beylerin güçleri kırıldı, köylü üzerindeki baskılar azaldı, hayvancılık ve özellikle
koyun besiciliği gelişti. Ekonomik faaliyeti en önemli kolu olan madencilik yeni
idareciler tarafından devralındı. Ayrıca nüfusun tamamını etkileyen büyük bir dini ve
36
etnik hareketlilik meydana geldi. Hersek bölgesinde koyun yetiştiricileri boş ziraat
alanlarına yerleştirildi. Böylece binlerce koyun besicisi çiftçiliğe yöneldi ve harap
yerlerin ihyası, ziraatın gelişmesi için yeterli insan gücü kaynağı sağlanmış oldu. Bu
yerleşenlerin çoğu Ortodoks Sırp olduğundan yerleşme sahaları giderek Sırpların
önceden bulunmadığı bölgelere doğru genişledi (Djurdev 1992: 298).
Bosna Osmanlı idaresine geçince bir sancak haline getirilmiştir. İlk sancak beyi de,
bahsettiğimiz gibi, Minnet oğlu Mehmet Bey idi. Hersek sancağı 1470’te teşkil
edilmiş, buranın diğer bir kısım toprakları ise 1482 başlarında fethedilerek sancağa
katılmıştı.
XVI. yüzyılın ikinci yarısında bazı Bosna şehirlerinde hızlı bir kalkınma dönemi
başladı. Bunu, yerli tüccarın ve Dubrovnik (Ragusa) tüccarının faaliyetleri sayesinde
İtalyan şehirleriyle yapılmakta olan ticaretin hacmindeki artış takip etti. Şehirlerin
Müslüman sakinleri Hıristiyan gruplardan ayrı mahallelerde oturuyorlardı. Yeni gelen
göçmenlerin içeriye akını sebebiyle bazı sanayi kolları kapandı, Müslüman nüfus
Sava’nın ötesindeki yerlere ve şehirlere göç etmeye başladı. Yüzyılın ikinci yarısında
genel olarak Osmanlı idaresinde görülen bunalım iktisadi durumda da kendini
gösterdi ve bölgedeki Türk askeri gücü zayıfladı. Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa’nın
faaliyetleri Bihaç’ın fethiyle neticelendiyse de bir yıl sonra Hasan Paşa idaresindeki
kuvvetler sınır boyunda ağır bir yenilgiye uğradılar. Bu da Osmanlı-Habsburg
savaşının sebebini teşkil etti (Djurdev 1992: 300).
Osmanlı fethinin bir sonucu olarak Bosna-Hersek nüfusunun İslamlaşmaya
başlaması, halkın hayat tarzında ve kültüründe önemli etkiler yaptı. İslam kültürü
özellikle şehirli karakteri ağır basan bir niteliğe sahipti. Bu özellik bugün bile doğu
kültürünün karakteristik unsurlarının sadece Müslümanlar arasında da yaşamasını
sağladı. Hayat tarzı, yeme içme alışkanlıkları, ev tezyinatı, kuyumculuk, halı
dokumacılığı ve bazı küçük el sanatlarında bu etki hala görülmektedir. İslam
37
kültürünün en belirgin izleri mimarlık ve şehir planlamasında kendini gösterdi
(Handzic 1940: 22).
XVII. yüzyılın ortalarına ait kaynaklarda Bosna eyaleti Bosna, Hersek, Klis, İzvornik,
Kırka (Lika), Zacesne ve Bihke (Bihaç) sancaklarından oluşuyordu ve 2280 kılıç
tımar ve cebelileriyle birlikte 8000 askere sahip bulunduğu belirtilir. Böylece Bosna
eyaletinin sınırları en geniş şekli ile kuzeyde Drava nehri, güneyde bazı Dalmaçya
şehirleri hariç Adriyatik denizi, doğuda Drina nehri, güneydoğuda İbre nehri ve
batıda Lika'nın biraz ilerisine kadar uzanıyordu.1639'da Banya Luka'dan Sarayevo'ya
taşınan eyalet merkezi Travnik'e nakledildi ve 1851'e kadar Bosna valileri burada
oturdular (Emecen 1992: 297).
Osmanlıların Bosna’yı fethetmesiyle iki önemli değişiklik getirdi. Birincisi yeni din
olarak İslam’ın benimsenmesi, diğeri de hayvancılık/çiftçilikle uğraşan doğu kökenli
göçmenlerin (Vlahların) Bosna’ya gelmesidir. Osmanlıların 1463’te Bosna’yı
fethetmesiyle birlikte dağınık halde bulunan küçük köyler, yeni kurulan Sarayevo,
Mostar ve Travnik gibi Osmanlı tarzı şehirlerde bir araya getirildi (Albayrak 2004:
202-203).
Osmanlı-Avusturya savaşı (1788–1791) Bosna sınır bölgesinde pek büyük bir
değişikliğe yol açmamakla birlikte III. Selim zamanında yeniçerilerin nüfuzlarını
sınırlamaya yönelik tedbirler, Bosna’daki yerli Müslüman âyanın imtiyazlı durumuna
ters düşmüş ve birçok karışıklığa zemin hazırlamıştı. Sırbistan’da çıkan
ayaklanmaların ardından Bosna’da Sırp köylüleri isyanı patlak verdi, ancak bunlar
kolayca bastırıldı. Ayrıca, Bosna Müslümanların 1813’te Sırbistan’daki
ayaklanmanın bastırılmasında önemli rol oynadılar (Djurdev 1992: 301).
Osmanlı döneminde Bosna’daki bütün şehirler birbirine yollarıyla ve köprülerle bağlı
idiler. XVI. yüzyılında Osmanlıların en büyük mimarisi Mimar Sinan, Drina nehri
üzerinde Vişegrad köprüsü yaptı. Onun öğrencisi Hayrettin ise 1566 yılında
38
Mostar’daki Mostar köprüsünün mimari idi. Bosna’da İslam kültürü dolaylı veya
dolaysız, XV. yüzyılın ortasında, sanatı da etkilemeye başladı.
Ülkeyi kuşatan Katolik ve Ortodoks etki alanlarına girmeyip Bogomilliği
benimsediği Bosna’da dinsel gelişmenin özgünlüğü, Osmanlı egemenliği altında da
sürdü. Toprak sahiplerinin çoğu ve köylülüğün önemli bir kısmı İslam’a geçti. XVI.
yüzyılın ortalarında Bosna nüfusunun yaklaşık %40’ı Müslüman olmuştu. Bosna
Kilisesi, Osmanlı egemenliğinin başlamasından sonra birkaç on yıl varlığını
koruduktan sonra çözüldü. Bogomillerin Müslüman olmayanlarının çoğu Katolik, bir
kısmı da Ortodoks oldu. Böylelikle Bosna, büyük çoğunluğu Hıristiyanların
oluşturduğu Osmanlı Balkanlar’ında bir Müslüman köprübaşı haline geldi (Bora
1994: 18).
Büyük savaşlar, en azında iki kuşakta bir yaşanmaktaydı. 1593-1606 yılları arasında
süren ve Bosna’yı mali açıdan tüketip, askeri açıdan bitkin düşüren Habsburg
savaşının ardından gelen toparlanma süresi, yalnızca 1615-1625 yılları arasında
Osmanlı imparatorluğunu pençesine alan, para devalüasyonu ve enflasyon devresi
yüzünde sekteye uğramıştı. Gereksiz yere uzatılan bu savaş, koca imparatorluk
çapında neden olduğu yeni vergi artışlarına ve enflasyona ek olarak, Bosna üzerinde
de ağır bir yük olmuştu. Katolik Piskopos Marijan Marevic’in 1655 yılında aktardığı
bilgilere göre, 2000’den fazla Katolik aile mevcut savaş boyunca Bosna’dan
kaçmıştır (Noel 1999: 148).
Sonuç
Görebileceğimiz kadarıyla kargaşa ve düzensizliğin her yönde hüküm sürdüğü bu
topraklarda, halkların tarihte aldıkları seyir, içinde bulundukları şartlara göre
değişiklik göstermiştir. Arnavutluk ve Bosna halkları VIII. yüzyılda İslam’la
tanıştılar. Osmanlıların bölgeyi fethetmesiyle birlikte birtakım teşkilatlar İslam’ın bu
bölgede yayılmasını hızlandırdı. Özellikle Bogomillerin İslam inancına yakın
inançları İslamlaşmanın hızlı bir ivme kazanmasında önemli bir rol oynamıştır.
39
Uzun süre Osmanlı hâkimiyeti dönemi, beklenebileceği gibi, balkan tarihinin
müstakbel seyrinde ve Balkan toplumunun gelişiminde belirleyici tesirde bulundu.
Habsburg yönetimi altındaki azınlığı bir yana bırakacak olursak, Balkan halkının
tamamı Osmanlı idaresine bağlı bulunuyordu. Ortodoks Hıristiyanlar arasında sadece
Ruslar bağımsızdı. İzleyen yüzyıllarda Balkan halkı, batı Avrupa’da uygulanandan
hayli farklı bir sistem olan ama kendilerine büyük ölçüde yerel kendi kendine
yönetim imkânı tanıyan Osmanlı yönetim sistemine göre yönetildi.
Osmanlı fetihlerinin siyasi yaşamdaki görünür en bariz etkisi, eski yöneticilerin,
Balkan krallarının ve Hıristiyan feodal asilzadelerden çoğunun ortadan kalkmasıydı.
Eski yönetici sınıfın üyeleri mülklerini ve ayrıcalıklarını ancak yerel eşrafın ihtida
edip İslam’ı benimsenmesiyle muhafaza edebildi. Bu suretle seküler liderlikler
ortadan kalkmakla birlikte, Ortodoks kilisesinin ve onun idari hiyerarşisinin varlığını
sürdürdüğünü vurgulamak gerekir.
40
BÖLÜM II. BOSNA-HERSEK’İN İSLAMLAŞMA SÜRECİ
a) İslam'ın Yayılması
Bosna ve Hersek'te İslamiyet’in yayılmasıyla ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. I.
Dünya savaşından önce genel olarak kabul gören ve bugün de pek çok ilim adamı
tarafından paylaşılan görüş, heretik kilise taraftarlarının yani Bogomillerin Katolik
kilisesinin baskısı sonucu ve ahlaki esaslardaki görüş benzerliği dolaysıyla kolay bir
şekilde bir bütün olarak İslam’ı kabul ettikleri idi (Solovjev 1949: 50). Bunlara göre
İslam’ı seçen yerli Bosna beyleri kendi toprakları üzerindeki imtiyazlarını korumuşlar
ve bu durumlarını XIX. Yüzyıla kadar sürdürmüşlerdi. Tımar sistemi ise sadece bir
üst yapı olarak kalmıştı (Filipovic 2005: 86).
Bosna’da İslam dininin yayılmasına yol açan bir çok etken vardı; Bosna Kilisesi’nin
farklı tutumu bu etkenlerden biri olmakla birlikte, en önemli etkenlerden biri değildi
(Okic 1989: 235-239).
Halkının tamamına yakını Slav kökenli olan Bosna-Hersek'in İslam'la daha iyi
tanışması Osmanlıların bu toprakları fethetmesi ile gerçekleşti (Alibasic 1995: 63).
Bugün nüfusunun yarısından fazlası Müslüman olan Bosna-Hersek, Osmanlıların bu
beldeyi fethetmelerinden önce bir Hıristiyan yurduydu (Filipovic 1968: 27-29).
Osmanlı Devleti'nin bölgeyi fethetmesinden önce Bosna, Bizanslıların ve yerli
hanedanların yönetiminde kaldı (Hadzijahic 1990: 37-45).
Bosna-Hersek'te İslam'ın yayılması Sultan I. Murat zamanında başladı. Sultan I.
Murat ile Bosna kralı arasında bir anlaşma gerçekleştirilmişti ve bu anlaşma
gereğince Bosna kralı Osmanlılara haraç ödüyordu (Handzic 1940: 18-19). Fatih
Sultan Mehmet’in Osmanlı yönetimini ele almasından sonra Bosna kralı daha önce
vermekte olduğu haracı kesti. Bunun üzerine Fatih Bosna kralına karşı savaş açtı. Bu
savaşta Bosna kralı yakalanarak öldürüldü. Sonra da 1463 yılında bütün Bosna
41
Osmanlı topraklarına katıldı. Bosna'da İslami bir etnik oluşumun ortaya çıkması da
bu olay ile başladı. Bu olayın ardından 1483 yılında Hersek dukalığının Osmanlılara
katılması ile bu bölgede İslamiyet daha da güçlendi ve Müslümanların sayısı artmaya
başladı (Alibasic 1995: 68).
Osmanlıların bu bölgeyi idare ettikleri dönemde halkın üzerinde en ufak bir baskı ve
zorlama olmadığı halde İslamiyet bölgede hızlı bir şekilde yayıldı (Alicic 1996: 43).
Bosna-Hersek'te, Osmanlıların yönetimi altındaki Avrupa topraklarının hiç bir
yerinde görülmemiş şekilde toplu ihtidalar. Halk kalabalık kitleler halinde İslamiyet'e
girdi. Özellikle de halkın seçkin tabakası, İslam'ı seçti (Handzic 1940: 19-20).
Avrupalı tarihçiler bu insanların herhangi bir baskı ile karşılaşmadan toplu halde
Müslüman olmalarını izah edebilmek için, ‘Ortaçağ Bosna-Hersek’inde aristokrasi
sınıfından olanlar ekonomik ve siyasal üstünlüklerini yeni rejimde de sürdürebilmek
için dönüş yaptılar’ görüşünü savunmuşlar. Ancak Müslüman toplumda Ortaçağ
Avrupa’sındaki gibi bir aristokrasi sınıfı veya bir üst tabaka bulunmadığından dolayı
bu izah pek tutarlı gözükmemektedir (Sukric 1987: 101).
Avrupa’nın bazı tarihçileri de Bosna-Hersek'teki toplu ihtida hareketlerinde
Osmanlıların Müslümanlara sağlamış oldukları geniş imkânların rol oynadığını ileri
sürmektedirler. Osmanlıların fethetmiş oldukları diğer Avrupa topraklarında da
Müslümanlara aynı imkânları sağladıklarını düşünürsek Bosna-Hersek halkının
İslam'ı bu derece hızlı kabul etmesine, İslam'ın onların gönüllerini fethetmesi dışında
bir izah bulamayız.12
Her ne kadar Bogomiller İslam’ı benimsemişlerse de bu, onların tamamının
Müslüman oldukları anlamına gelmiyor. Nitekim XV. ve XVI yüzyıllarda ait
defterlerde onların Hıristiyan olduklarından söz edilmektedir (Hadzijahic 1990: 38).
12 http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
42
1483'te Hersek dukalığının Osmanlılara katılmasıyla bu bölgede İslamiyet daha da
güçlendi ve Müslümanların sayısı artmaya başladı (Handzic 1975: 118-122).
Osmanlıların bu bölgeyi idare ettikleri dönemde halk en ufak bir baskı ve zorlama
olmadığı halde İslamiyet bölgede hızlı bir şekilde yayıldı. Bosna-Hersek'te,
Osmanlıların yönetimi altındaki Avrupa topraklarının hiçbir yerinde görülmemiş
şekilde toplu ihtidalar oldu yani halk kalabalık kitleler halinde İslam'a girdi (Noel
1999: 104-106).
1477–1478 Tarihli Sancak-i vilayet-i Hersek defterinde Vuçka, 5956 akçe tımara
sahipti ki bu diğer bazı Müslüman tımarlarından da oldukça fazla idi. Bunun yanında
yerli beylerden İslamiyet’i seçenleri beylerin sahip oldukları toprakların kendilerine
veriliyor olması ve bir takım imtiyazlar sağlanması İslamiyet’i seçmeyi cazip hale
getiriyordu. Sahip oldukları statülerini ve maddi imtiyazlarını korumak isteyenler
böylece Müslüman olmaya ve yeni hâkim saflarına geçmelerinde etkili oluyordu
(Selçuk 2002: 95-102).
İslam literatüründe, bir başka dine mensup şahsın, putperest veya dinsiz, bir insanın
Müslümanlığı seçmesine ve hayatını ona uydurmasına ‘ihtida’ denilmektedir.
Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında Marmara Havzasındaki ihtida hareketlerinin,
Rumeli’deki ihtida olayındaki daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunu Müslüman
olmayan halkın Anadolu’ya göre Balkanlar’da daha fazla sayıda olmasıyla
açıklayabiliriz. Osmanlı devleti prensipte, gerek Balkanlarda ve gerekse Anadolu’da
ihtidayı teşvik etmiş ve ihtida edenleri ödüllendirmiştir. Osmanlı devleti zorla ihtida
ettirme yoluna kesinlikle gitmemişti. Çünkü böyle bir davranış hem İslam hukukuna
hem de devletin maddi çıkarlarına aykırı idi (Filipovic 1968: 30-34). Bununla birlikte
Müslüman olmayan halk askeri hizmetten muaf olmak şartıyla cizye ödüyor bu da
oldukça önemli bir yekün tutuyordu. Osmanlı devleti dinsel bir hoş görü politikasının
takipçisi olmuştur. Balkanlarda Osmanlı Devletinin kuruluşunda Bosna-Hersek ve
43
Arnavutluk dışında toplu ihtida hareketlerinin pek olmadığını çoğunlukla münferit
ihtida hareketlerinin olduğunu görmekteyiz (Selçuk 2002: 101-104).
Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılda dünya politikası üzerindeki güç ve etkinliğinin
zirvesine ulaştı. Bu gücü ve etkinliği büyük ölçüde XVII. yüzyılda ve kısmen XVIII.
yüzyılda sürdürdü. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti için dağılmakta olan devleti
toparlamaya çalışmakla geçti. Bu çabalar sonuç vermedi ve XX. yüzyılın başında
devlet tarihe karıştı. 600 yıllık uzun tarihi boyunca Osmanlı topraklarında
Müslümanlarla Müslüman olmayan topluluklar birlikte yaşadı. Özellikle klâsik
dönemde bu birlikte yaşayış barış ve huzur içinde geçti. O kadar ki Osmanlı
Devletine karşı zaman zaman haksız iddialar ileri süren Batı’da bile bu dönem için
“Osmanlı Barışı” "Pax Ottomana" veya “Türk Barışı” “Pax Turcica” deyimi
kullanıldı (Filipovic 2005: 73).
Büyük bir çoğunlukta Bosna’nın İslam’a geçmesi, daha sonra köylülere bir örnek
oldu. Bu, köylüler için hem o döneme kadar kötü yöneticilere bir öfkeydi hem de
ekonomi durumun düzeleceğine yönelik bir ümit söz konusuydu. Köylü zaten
ekonomi açıdan kaybedecek bir şey yoktu. Onların durumu zaten zor idi (Handzic
1980: 251).
Kmet• kaldırmasıyla İslamlaşma sürecinde bir rol oynadı. Mesela Slavonya’da 1536
yılın sonuna kadar birçok köylü İslam’a geçti (Handzic 1994: 43). Zagreb piskoposu
Şimun Erdedi, Hırvatistan Ban Franyo Bacan’a şöyle yazıyordu; ‘Bosna sancağında,
kim yeni hükümdarı Osmanlı egemenliği kabul ederse huzur ve barışa kavuşur, ve
yemin ederim ki, Brod şehrinin düşmesiyle kırk bin kişiden fazla Hıristiyanlığı
bırakıp İslam’a geçtiler’. On gün sonra piskopos Erdedi benzer bir şekilde Kral
Ferdinand’a, 3 Aralık 1536 yılında şöyle yazar; ‘Maalesef insanlar Muhammed’in
dini seçiyorlar ve Hıristiyanlığı bırakıyorlar. Bu o kadar oldu ki, benim kmetler bile
oraya geçiyorlar ve Türk hâkimiyetini kabul ediyorlar (Handzic 1994: 43-44). • Toprağa bağlı köle
44
Osmanlıların Bosna’ya hâkim olmalarından sonra İslamlaşma hızlı bir ivme kazandı.
Osmanlı Balkanlar’ında gelişen büyük kasabaların çoğu, ağırlıklı olarak Müslüman
nüfusuna sahipti. Bu kasabalar, Müslüman kurumları ve Müslüman binalarıyla dolup
taşımaktaydı (Handzic 1974: 60-69). Srebrenica, Foynica ve Olovo gibi Bosna’da
bulunan eski Katolik kasabaları, Ragusalı tüccarlar ve Alman madencilerden oluşan
nüfuslarıyla İslamlaşmaya karşı uzun süre direndiler, fakat sonunda onlar bile
çoğunlukla İslamlaştı. Banya Luka, Travnik ve Livno gibi sancak-beylerin merkezi
haline gelen kasabalar, hızla Müslüman kimlik kazandılar (Bojic 2001: 57).
Mostar ve Sarayevo gibi, ancak XV. yüzyıl ortalarında düzgün bir şekilde gelişmeye
başlamış olan kentlerde, Osmanlıların geldiği andan itibaren, İslam dininin hakim
ağırlığı vardı. 1463’ten önce Sarayevo’nun Osmanlı denetiminde kaldığı 15 yıl
boyunca, şehir yeniden imar edildi. Bir cami, bir tekke, bir misafirhane, bir hamam,
Milyacka nehri üzerinde bir köprü, bir su borusu hattı ile valinin konağı olarak kente
ismini veren bir saray inşa edildi (Noel 1999: 125).
En fazla ve en hızlı İslamlaşma süreci Sarayevo civarı ve merkezinde yaşandı. 1600–
1604 yılından kalan defterden anlaşılacağına göre, XVI. yy.ın sonunda, bu bölgenin
%90 Müslüman idi (Alibasic 1995: 69). Bosna’nın batı bölgesinde İslamlaşma ilginç
bir boyuttadır. İki önemli husus dikkat çeker. Birincisi, Yayce Banovina (Macaristan
hâkimiyet altında, 1528 Osmanlılar tarafından fethedildi), sınır bölgesi olduğundan
düşman sınırına yakın bölgelerde İslamlaşmaya fazla bir önem verilmiyordu. Yayce
Banovina’da da bu anlayış vardı. İkincisi, bu bölgeye Vlahların yerleşmesiydi.
Onlardan beklenen rol daha çok sınır muhafızlığıydı (Filipovic 2005: 51).
Bosna İslamlaşmasında şehirlerin büyük rolü vardı (Handzic 1980: 247-248). Bu
şehirler aynı zamanda İslam medeniyetinin ve kültürünün merkezleri idiler.
Osmanlıların Balkanlara girmesiyle şehirlerin rolleri değişti. Bütün Bosna içerisinde
yeni şehir oluşturdu veya eskiler yeniden düzenlendi. Şehirler İslami- oryantal boyut
45
kazanmaya başladı. İslami şehirleşme Avrupa şehirlerden farklı bir görünüm arz
etmeye başladı (Bojic 2001: 56).
Sahih kaynaklara göre Müslüman şehir nüfusu, yerli olan ve etrafındaki köylerden
veya komşu şehirlerden yerleşenlerden oluşuyordu. Osmanlıların verdikleri bazı
muafiyetler bu nüfusu şehirlere çekiyordu. Bu nüfus reayayı bütün vergilerden muaf
oldular. Nüfusunun İslamlaşması ve şehirlerin oluşması arsında dar bir bağlantı vardı
(Handzic 1974: 63). Yeni din yanında Osmanlılarla birlikte yeni medeniyet de
gelmiştir. Bu medeniyetin niteliklerinden biri, toplumun oluşmasındaki dinin büyük
rol oynamasıdır (Zlatar 1998: 120).
b) İslamlaşmayı Etkileyen Faktörler Tarih boyunca dünyanın her yerinde ve her dininde olduğuna benzer tarzda Bosna’da
da bireysel ve toplumsal din değiştirmelerde değişik faktörler rol oynamıştır. O
zaman Müslümanların yüksek ve gelişmiş bir medeniyet temsil etmeleri, bu din
mensuplarının siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel alanlarda avantajlı olmaları
Bosnalıların din değiştirmesinde etkili olduğu görülmektedir (Zlatar 1998: 111).
Osmanlı toplum yapısının en mükemmel özelliklerden birisi kölelerin Sultanlık
dışında her türlü üst kademelere kadar yükselebilmeleri idi. İhtida olaylarının çoğu
Osmanlı yönetiminin yoğun olarak etkin olduğu kasabalarda ve şehirlerde vuku
bulmuştur. Bosnalıların İslamlaşmasında XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı
ordusunun da büyük ölçüde etkili olduğu bilinmektedir (Strasevic 1999: 85).
Köydeki insanlar İslam’a geçmesiyle ekonomi açıdan kazançlı olurdu. İlk önce
Müslüman olmayanlara uygulanan vergi kaldırılıyordu. Bu vergi Müslüman
olmayanlara 25 akça iken, Müslümanlara 22 akçe idi. Aynı zamanda sosyal hayatta
da uygun bir yere gelirlerdi (Handzic 1994: 40).
46
Özellikle kırsal nüfusun İslam’a geçişinde etkin olan bu dinsel faktörlerin yanı sıra
elbette, bilhassa toprak sahiplerinin ve kentli nüfusun İslamlaşmasının pratik
faydalarının da etkisi olmuştu (Handzic 1980: 247-248).
Söz konusu topluluk için İslamlaşmanın ödülü başlangıçta sahip oldukları topraklar
üzerinde tasarruflarına dokunulmaması ve çeşitli vergilerden muaf olmaları gibi
pratik kazanımlar iken bunu devlet kademelerine giden yolun açılması izleyecekti.
Nitekim 1580 yılında beylerbeylik statüsünü kazanan Bosna-Hersek Babıâli’ye yirmi
vezir yetiştirecektir. Örneğin tam da Balkan fetihlerinin zirvesinde olduğu dönemde,
1544-1612 yılları arasında baş vezirlerin tamamı Boşnak olmuştu (Handzic 1974:
60).
Bogomillikten miras olarak değerlendirilebilecek, katı bir dini inanıştan uzak olan
Bosna halkı İslam’ı da bu çerçevede pratiğe aktaracaktır. Bu nedenledir ki, bilhassa
kırsal kesimde İslamlaşan Slavlar ile Hıristiyan nüfus arasında çok büyük bir ayrışma
yaşanmamış, bu bölgede yerleşen Sufi İslam da bu pratiği devam ettirmiştir
(Hadziahic 1975: 1309). Bosna İslam’ının daha katı formları kırsaldan ziyade kentte
işlenecektir. Nitekim kimi Batılı seyyahların “Türk’ten çok Türk” ifadesini
kullanacağı bu sahiplenme 1831 yılında Babıali’ye karşı ayaklanmaya kadar
gidecektir (Çetin 2004: 2-3).
İslamlaşma sürecindeki, toplu halde ihtidaların en önemli amillerin biri Macaristan
Krallığının 1526 yılında ortadan kaybolması idi (Handzic 1998: 49). Bu gelişme aynı
zamanda Bosna sınırının Sava nehrine kadar uzanması anlamına geliyordu.
Macaristan krallığının düşmesiyle Osmanlı prestiji giderek yükselmeye başladı. Bu
gelişme aynı zaman Bosna içerisinde bir Hıristiyan hükümdarlığının geleceğinin
önünü kesti (Handzic 1994: 40-41).
Bütün bu İslamlaşma sürecinde hangi sebepler ne derece etkili olduğunu tam
bilemiyoruz. Ancak görünüşte en önemli üç nedenden söz edilebilir. Bunlardan
47
birincisi, Osmanlıların Bosna’da buldukları siyasi ve sosyal durumu, ikincisi,
Müslümanlara olan vergi kolaylığı, üçüncüsü ise ‘Bosna Kilisesi’ mensuplarının
Katoliklere karşı bir öfke ve direniş idi. Bazı Bogomiller Katolik din adamlara
intikam olarak İslam’a geçtiler. Nasıl ve hangi millet arasında en fazla İslam yayıldı,
nasıl Bosna kilisesi ortadan kayboldu, halen araştırmacıların konulardandır (Handzic
1994: 80).
İslam’ın, dinsel kültür itibarıyla Bosnalı Bogomillerin geleneksel inançlarından ve
pratiklerinden köklü bir kopuşu ifade etmemesi, daha doğrusu özellikle kırlarda
İslam’ın bir yumuşak geçişle, esnetilip geleneksel kültüre uyarlanarak benimsenmesi,
kuşkusuz Bosna’daki kitlesel İslamlaşmasında önemli bir etken oldu. Macar
krallarının ve Papalığın sapkın saydıkları Bogomilliğe karşı düzenlediği tenkil ve
tedip seferleri, Bosna’da Hıristiyan dünyasına karşı epey tepki biriktirmişti. Bu tepki
yine özellikle köylülükte Bogomil Bosnalıların Müslümanlığa geçişinde pay
sahibiydi (Hadzijahic 1990: 70-71).
İki kiliseden Ortodoks ve Katolikler, XVII ve XVIII. yüzyılda Bosnalılar zorunlu
Müslümanlar oldular diye, bir takım tezler ortaya attılar. Bu kilise tezini bazı yazarlar
ısrarla dile getirdi. Onların arasında ilk önce tarihçi Jovan Rajic (1726–1801) bu tezi
savundu. Daha sonra onun araştırmaları Bosnalılara büyük bir zarar verecektir. Son
zamanda bu tezi kendi araştırmalarında fra (Rahip) Dominik Mandic de savunuyor
(Mandic 1982: 456). Bilindiği gibi, İslam yayılmasında, Osmanlılar fazla hız
vermediler. Daha doğrusu özellikle ilk dönemlerde Osmanlılar bu konuya fazla önem
vermemiş gözüküyor. Çünkü bunun için hem zamanı hem de gücü fazlasıyla vardı
(Bojic 2001: 38).
Grafik olarak, İslamlaşmayı birkaç şekilden gösterebiliriz. Birinci şekil, şehir
camiyle, mekteple, medreseyle, tekkeyle v.s. olurdu. İkincisi, şehre yakın olan
yerlerdir. Boşnaklarda İslamlaşma şehirden daha etkili yayılma zemini bulmuşken
üçüncüsü, iletişim için olan uygun yerlerdir (Hadzijahic 1994: 109).
48
İslam’ın yayılmasıyla, Katolik kiliseleri de yavaş yavaş ortadan kayboldu. Mesela
Zvornik’te İslam’ın yayılmasından dolayı Katolik din adamları mensupsuz kalmışlar.
Daha sonra bütün malları satıp bu bölgeden göç ettiler. Terk edilen ‘Aziz Mariya’
kilisesi Osmanlılar mescide çevirmişler ve ona ‘kilise mescidi’ isim vermişler
(Handzic 1994: 85).
İslamlaşma büyük bir tarihi ilerleme anlamındaydı. O baskısız bir şekilde yapıldı. Bu
İslamlaşma halk için Allah’ın bir lütfu olarak görülür. Diğer taraftan, bu konuda,
Hıristiyan yazarları, İslamlaşmayı sadece Türkler değil, İslam dinini de tamamen,
Avrupa normlarının saymışlardır (Filipovic 2005: 32).
Osmanlılar memleket dâhilinde buldukları zadegânın imtiyazlarını tereddütsüz tasdik
ederek onları murislerinin varisleri olarak bıraktılar ve bunun için Islamiyet’i kabul
edip etmemelerini katiyen düşünmediler. Örneğin MS 1454-1455 Tarihli Tirhala
Livasına ait bir defterde görmekteyiz: “Timar-i Pavlo, Mikra’nin oğluymuş, kardeşi
Paşayiğit gözün çıkarmış, gözsüzdür” kaydından Kardeşi Paşa-Yiğit’in Müslüman
olmuş fakat Pavlo eski dininde kaldığı anlaşılmaktadır (Truhelka 1931: 58-59).
İslamlaşmada özel durum şehirlerde vardı. Zaten o zamanda fazla önemli şehirler
yoktu. Birkaç tane kral bölgesinde, Üst Podrinye’de, Olovo ve Srebrenica vardı.
Olovo ve Srebrenica zaten yeraltı madenlerinden zengin olduğu için önemli idiler
(Filipovic 2005: 47).
Bosna-Hersek’teki İslamlaşma sürecinde önemli bir rol da Osmanlıların politikası
oynadı. Ortodoks İslam’ı, din olarak, aynı zamanda iktisadi zenginliği toplumsal
alanda iyi değerlendirdi. Zamanla bu anlayış, Osmanlıların en büyük yardımcısı olan
feodal ideoloji halini aldı. İslam’a geçmekle, iktisadi zenginlik, anlayışı değişmedi
(Filipovic 2005: 106).
49
Bizim bilgilerimize göre, Osmanlı fetihleri sırasında en fazla şehir tahribatı Hersek
bölgesinde olmuştur. Bu da Osmanlılara karşı Herceg Stjepan adıyla bir şahsın
başlattığı ciddi direniş nedeniyle yapılan şiddetli çarpışmalar sonucu meydana geldi
(Alicic 1991: 68).
Bosna-Hersek’te ilk sayımlara göre şunu fark ediyoruz; Hersek bölgesinde bütün
bölgelerden seyrek nüfusa sahipti (Zlatar 1998: 117). Nüfus genellikle Adriyatik
deniz kıyalarına doğru kaymıştı. Fakat bu bölgeler çabukça yeni nüfusla doldurulmuş
(Alicic 1991: 67). Buna göre, kuzey-doğu bölgesindeki, Milişeva (Priyepoyle) ve
ona yakın yerler, Ortodoks kilisenin hâkimiyeti altında kalmıştır. Kuzey ve merkez
bölgelerinde, daha dorusu nahiyeler Sokol, Bistrica, Dubştica, Osanica, Zagorje,
Gorazde, Pribud, Nevesinye, Konac Polye, Neretva, Blagay, Vidoşka, Lyubinye,
Mostar ve Kakany, büyük bir ölçüde Bogomillik ve kriptobogumillik altında
kalmıştır. Batı bölgesi genellikle Katolik ve Bogomillik etkisi altında kalmıştır,
buradaki nahiyeler Bosna Neretva, Rama, Duvno, Lyubuşki, İmotski ve Primorje
(Makarska; bugün Hırvatistan içerisinde bir şehir) söz konusu nüfusun hakim olduğu
yerlerdir (Alicic 1991: 69).
Bosna Hersek’in İslamlaşması genel olarak iki şekilde açıklanabilir (Filipovic 2005:
30);
a) İslam’la ilk tanışma IX. yüzyılın başlangıcında Arapların Ak Denize geçmesiyle
olmuştur. İlk temaslar Bizans ile savaş sırasında Ban Boriç’in Macaristan’a yardım
etmesiyle çıkmıştır. O dönmede Bosna’nın kuzey doğusunda, Macaristan’dan gelen
ilk Müslümanlar Peçenez ve Kalisler yerleşmişti. Ancak, bu Müslümanlar ile
Osmanlılardan sonra İslam’ı kabul edenler arsında her hangi bir bağ yoktur.
b) Osmanlıların Bosna’ya ilk girişi 1386 yılından başlamış ve Bosna’nın 1463 yılında
fethedilmesine kadar devam etmiştir. Bu dönemlerde ilk Müslümanlar ve onların
ibadethanelerine rastlanmaktadır. Bosna’daki ilk cami XV. yüzyılın başlarında
50
Ustoklina’da inşa edilmiştir. Ancak, sahih kaynaklara göre 1457 yılında Sarayevo’da
ilk cami Sultan Fatih Mehmet adına İsa Bey İshakoviç tarafından inşa edilmiştir. Bu
ibadethane Selatin Camisi olarak adlandırdı (Strasevic 1999: 82).
Kanun-i kadim üzere bir gayri Müslim Müslüman olacak olursa divan-i hümayuna
gelip ona Müslüman alameti olan bir destar ve bir mintan ile sünnet ve merhem
akçası olarak elli akçe (on altıncı asrin sonları) verilirdi. Kanunnamelerde Kanun-i
nev-Müslim ismi altında bir madde vardır ki o da divanda Müslüman olanlar
hakkındadır (Filipovic 2005: 90).
Bu kanuna göre Divan-i Hümayunda vezir-i azam huzurunda bir gayri Müslim,
Müslüman olmak isterse derhal şehadet telkin olunup bir avuç akçe ihsan olunarak
elbisesi için defterdara emir olunur ve hemen kendisini divan çavuşlarından biri alıp
cerrahlardan o gün divanda nöbetçi olan cerraha götürüp oradaki muayyen bir yerde
sünnet edilirdi. 1735 tarihli bir vesikada yeni Müslüman olan bir kişi ile ilgili olarak
şu kayıt mevcuttur; “Seref-i Islam ile müşerref olana kadimden her ne verile gelmişse
ona göre verilsin” şeklindeki ifadeden de uygulamanın daha önceki devrilere
atfedildiği görülmektedir. XVIII. yüzyıldan itibaren bütün bir takım elbise veya
bedeli verilmek adet olmuştur (Uzunçarşılı 1988: 28-29).
Netice itibariyle Osmanlı devleti idari teşkilatını tam manasıyla kurduktan sonra yeni
Müslüman olanlarla ilgili ve onlara ne uygulandığı konusunda daha sonraki
dönemlerde belli bir kanun uygulanmaktaydı (Basagic 1931: 30). Bilindiği gibi
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları, döneme ait veya günümüze intikal eden
kaynakların yetersizliği bu konuda kesin hükümler vermeyi zorlaştırmaktadır. Yeni
Müslümanlara verilen nev-Müslim akçe’sinin 1432 yılında da mevcut olduğu Bursa
Kadı Sicillerinde kayıtlardan hareketle ortaya konulmaktadır (Filipovic 2005: 85-86).
İslamlaşmayı etkileyen faktörlerden biri de şehirlerin oluşmasıdır (Handzic 1991:
135). İlk önce bu şehirlere, Osmanlı İmparatorluğundan, Müslümanlar
51
yerleştiriliyordu. Daha sonra ise, İslamlaşmış yerli insanlar buralara akım ediyordu.
Şehirler artık XV. yüzyılda tamamen İslam-oryantal biçim almış ve genelde yerli
İslamlaşmış olan insanlarla doluydu. Bu şehirlere eğitim görmüş insanlar gelince,
artık bütün görevleri onlar aldı. Camiler, okullar ve adliyelerde yerli Müslüman
görevlendirildi. Bu şehirlere farklı İslamî mezheplere bağlı insanlar gelip İslamlaşma
sürecinde büyük rol oynadılar (Bojic 2001: 55). XV. yüzyılın ikinci yarısında
Sarayevo, Neretva, Blagaj ve Drina kadılıklar kuruldu. Bu dönemde Novi Pazar,
Dimitrovica, Sarayevo, Blazuj ve Trnovo çoktan İslamlaşmış şehirler idiler. Bu
dönemlerde İslamlaşma köylerde de başladı İlk önce Sarayevo civarında daha sonra
ise diğer Bosna topraklarında ihtida hareketleri ivme kazandı (Bojic 2001: 56).
Kasabaların oluşturmasıyla ilk önce camiler, onların yanında ise mektepler, daha
sonra evler yapılırdı. Büyük şehirlerde ise, dükkânlar, medreseler, bezistanlar,
hamamlar ve diğer binalar, yakın ve uzak çevresinde bahçeli evler ve nehirler
üzerinde köprüler inşa edilirdi (Bojic 2001: 57-58).
Osmanlı döneminde Bosna’daki bütün şehirler birbirine yollarıyla ve köprülerle bağlı
idiler. XVI. yüzyılında Osmanlıların en büyük mimari Mimar Sinan, Drina nehri
üzerinde Vişegrad Köprüsü yaptı. Onun öğrencisi Hayrettin ise, 1566 yılında,
Mostar’daki Mostar köprüsünün mimari idi. Bosna’da İslam kültürü, dolaylı veya
dolaysız, XV. yüzyılın ortasında, sanatı da etkilemeye başladı (Handzic 1975: 130).
Bosna krallığının düşmesinden sonraki iki yüzyıllık dönemde İslamlaşma süreci
hızlandı. XVII. Yüzyılın ikinci yarısında Müslümanlar Bosna-Hersek’te büyük
çoğunluk oluşturdular (Hadzijahic 1990: 165). İslamlaşmanın son örnekleri
Avusturya-Macaristan dönemden biraz önceye rastlar. Osmanlı sisteminde temel
İslam anlayışı tımar sistemi ve yeni şehir planlaması şeklinde tesis edilmiştir (Jeremic
1922: 141).
52
İslamlaşmayı etkileyen önemli faktörlerden birisi dervişlerdir. Dervişler, Rumeli
eyaletinin, doğu bölgesinde, XV. yüzyılın başlangıçla birlikte, yerleşim bölgeleri
oluşturdular. Uygun bölgelerde zaviyeler kurdular. Bu zaviyeler başlangıçta,
yolculuların emniyet için bir misafirhane veya konak yeri amacıyla kullanılıyordu
(Handzic 1940: 30). Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk dönemlerde bu zaviyelerin belirli
yerlerde inşa etmesiyle, iletişimde tam bir sistem güvenliği oldu. Bu bölgelerde
insanlar vergiden muaf oldukları için, yeni Müslümanların akımına uğradı (Handzic
1994: 91). Bosna’daki kasaba kuruluşuyla dervişlerin rolü büyüktür. Kasaba
kurulmasına mescitle başlanırdı. Onun yanında çok çabuk hamamlar ve diğer binalar
yer alırdı. Böylece bu kasabalar tam bir İslami şehir olarak ortaya çıkıyorlar (Bojic
2001: 59).
Dervişler Makedonya’dan İshak Bey İshakoviç tarafından Bosna’ya getirildi. Onlar
Slav kökenli oldukları için onların dili Bosna diline yakındı ve pek fazla zorlanmadan
insanlarla temas kurabilirlerdi. Bir halk hikâyesine göre, Fatih sultan Mehmet Bosna
üzerine geldiğinde kırk tane şeyh de getirmişti. Bu dervişlerin arasında, halk
tarafından bilinen, Ayvaz Dede de vardı. Onun mezarı ve yaptırdığı camisi Bosna-
Hersek Müslümanlarının en büyük ibadethanelerden biridir (Bojic 2001: 48).
İslam’a geçmekle birlikte Bosna’da yerli adetler terk edilmemişti. Sadece domuz eti
ve şarap yasaklandı. Erkekler de hanımlar da XVI. yüzyıla sonuna kadar Hıristiyanlar
gibi giyiyorlardı. Daha sonra hanımlar sadece şehirlerde başörtü takmışlar (Handzic
1994: 58).
Bosna’nın Osmanlı yönetimine geçmesinden çok önceleri buralara gelen Tarikat
(Özellikle Halveti tarikatı dervişleri) mensupları, Binlerce Alp Eren, Gazi Eren, Şeyh,
Derviş, Sarı Saltuklar, Seyid Ali Sultanlar, Kâmil Babalar ilk diyaloglarını
Bogomiller’le kurmuşlardı (Handzic 1940: 18). Doğudan gelen bu ışık toplumsal
aydınlanmayı da gerçekleştirmişti. Hatta tarihî bir rivayete göre, Fatih Sultan Mehmet
bunlara dileklerinin ne olduğunu sorduğunda, devlet hizmetlerinde görev almak
53
istediklerini öğrenmiş, Devlet kadrolarına alınan Bogomiller Osmanlı Devleti'nin
saraylarında ve ordusunda namus ve sadakatle görev yapmışlardır (Handzic 1994:
94).
Osmanlı toplumunda yaygın din anlayışına sahip olan görüş (Sünnîlik) Balkanlarda
idarî görevliler ve din adamları tarafından temsil edildi ve daha çok kasabalarda revaç
buldu. İslami tarikatlar dini törenleri ve insan merkezli sistemleri yerli (özellikle
köylü) Hıristiyan ahali tarafından hemen benimsendi (Handzic 1994: 95). Dervişler,
ayrıca günlük Hıristiyan yaşantısının göstergesi olan azizlerin yerel inançlarını ve
belli âyinleri asimile ve adapte etmek için uygun Hıristiyan ibadet binalarını ve âyin
yerlerini Tekke, zaviye ve mescide dönüştürdüler. Bu, yerel inançlardan İslam’a
geçişi kolaylaştırdı. Müslümanların dinî propaganda ve kültürel bağlantı kurma
merkezleri tekkeler ve diğer ayin yerleri idi (Handzic 1977: 133-134).
Osmanlıların Balkanlara yerleşmeleri üç şekilde olmuştur. 1. İlk fetihler sırasında
Anadolu'daki yakın bölgelerden yeni alınan yerlere devlet eliyle göçmen
nakledilmesi. 2. Fetihlere gönüllü olarak katılan gazi-alperenler ve gaza için gelen
aşiret mensuplarının bir bölümünün fethedilen kalelerde muhafız olarak bırakıp bir
bölümünün de istedikleri yerlere yerleştirilmesi. 3. Kolonizatör Türk dervişlerinin
stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin faaliyetleri ve çevrelerinde
yerleşim merkezleri kurulması. Balkanlarda tekke ve zaviyeler yalnızca dini-tasavvufi
kurumlar olmayıp birer sosyal, siyasi, iktisadi, askeri, ilmi ve kültürel kurumlardır.
Osmanlı-Türk kültürü Balkanlara gelince Balkan kültürüyle karşılaştığı yerler
kültürel canlanma yaşamıştır. Bu yerlerde ortak Balkan kültürünün temelleri
atılmıştır.13
c) İslamlaşmanın Hızı Bosna-Hersek’in İslamlaşması, diğer Balkan bölgelerinden daha hızlı gerçekleşmiştir.
İslamlaşma köy hem de şehirlerde aynı hızla devam etmektedir. Sırbistan’da
13 http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
54
İslamlaşma süreci çok yavaş ve sınırlı idi (Selmanovic 1991: 85). Srem ve
Slavonya’da birçok Müslüman şehri oluşmuş ve aynı zamanda köylerde de bu süreç
kısmen devam etmiştir. Aynı idari sistem altında İslamlaşmanın farklı bölgelerde
farklı hızlarda ve mahiyette olması dikkat çeker (Handzic 1998: 41). Bosna’daki ve
şehirli olan insanlar toplu olarak İslam’a geçmesi, ancak diğer bölgelerden farklı
olarak Osmanlı idaresini benimsemeleri ve onlara karşı direniş göstermemeleri
İslam’ın burada daha kolay yayılmasında etkili oldu (Handzic 1994: 35).
Ayrıca, Osmanlılar Bosna’ya gelmeden önce, buradaki ekonomik, siyasî ve sosyal
nedenlerden de İslam’ın yayılması olumlu veya olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle
küçük Hıristiyan sipahilerde bu durum daha belirgin şekilde görülür (Handzic 1975:
122).
Osmanlı egemenliği altındayken nüfusun çoğunluğunun İslamlaşması çağdaş Bosna
tarihinin en ayırt edici ve en önemli özelliğidir. Bunun nasıl ve neden gerçekleşmiş
olduğuna ilişkin birçok efsane ortaya çıkmıştı (Filipovic 2005: 85). Osmanlılara ait
idari kayıtları ciddi olarak incelemeye başlandığı 1940’lı yıllara kadar, en önemli
bulgular henüz ulaşılabilir durumunda değildi. Fakat son 20–30 yıl zarfında, tablonun
eski kalan parçaları da büyük ölçüde yerine kondu ve böylece Bosna’daki
İslamlaşmayla ilişkin en yaygın rivayetlerin ve efsanelerin bazısı da toprağa
gömülmüştür (Filipovic 2005: 86).
En sağlam bilgi kaynağı, toprak mülkiyetinin kayıtlarını içeren ve insanları dinlerine
göre sınıflara ayıran Osmanlı vergi sicilleri, yani ‘defterler’dir. Bu defterlerden
toplanan bilgiyle, Bosna’da İslam’ın yayılışının oldukça ayrıntılı bir tablosu
çizilebilir. 1468–69 tarihli en eski defterler, fetihten sonraki ilk birkaç yılda İslam’ın
bu toprakların yalnızca eşiğine adım atabilmiş olduğunu göstermektedir (Filipovic
2005: 91). Denetimleri altında bulunan orta ve doğu Bosna’yı kaplayan alanlarda,
37.125 hane Hıristiyan’dı, yalnızca 332 hane Müslüman’dı. Hane başına ortalama beş
kişinin düştüğü varsayılacak olursa, Hıristiyanların sayısı 185.625 idi, listeye ayrıca
55
yazılmış olan, Hıristiyan dullardan ve bekârlardan oluşan yaklaşık 9000 kişi de
mevcuttu (Maric 1998: 10–13). Hıristiyan hanelerinin yarısıyla, Müslüman
hanelerinin üçte ikisi, sıradan tımar toprakları üzerinde yaşamakta olan sıradan
reayaydı. Geriye kalanlar, daha büyük olan has arazilerinde, kentlerde veya kendi
arazilerinde yaşıyorlardı (Hadzijahic 1990: 165).
Bu belgeleri inceleyen ilk bilim adamı olan Nedim Filipoviç, İslamlaşma sürecinin
Hersek bölgesinde pek zayıf kaldığını, 1440’lardan beri Osmanlıların elinde olan
Sarayevo civarındaki dar alandaysa, hiç şaşırtıcı olmayan bir biçimde İslamlaşma
olgusunun en gelişmiş durumda olduğunu ifade etmişti (Filipovic 2005: 106). Tımar
sahiplerinin bazıları bu ilk defterlerde özellikle ‘yeni Müslüman’ olarak
adlandırılmış, diğerleri ise bir Müslüman adıyla belirtilmiş ve bir Hıristiyan adı
taşıyan babasının ardından ‘…nin oğlu’ olarak kayıtlara geçirilmişti (Filipovic 2005:
93-94).
Bütünüyle incelenmiş olan bir sonraki defter, Bosna sancağının 1485 yılına ait
kayıtlarını içermektedir. Bu defter İslam’ın söz konusu tarihte artık önemli bir
ilerleme kaydetmeye başladığını göstermektedir. Bu tarihte, 30.552 Hıristiyan hanesi
ile 2491 bekâr ve dul bireye karşılık, 4134 Müslüman hanesi ile 1064 bekar
Müslüman birey bulunmaktaydı. Yine hane başına beş kişi olduğunu varsayarsak,
sonuç, toplam 155.251 Hıristiyan ve 21.734 Müslüman olmaktadır (Hadzijahic 1990:
164). 1468–49 kayıtlarındaki rakamlara kıyasla toplam sayılardaki düşüş dikkat
çekicidir. Bu dönem boyunca, Bosna dışına düzenli bir nüfus akışı vardı. Hatta çok
sayıda terk edilmiş köyün olduğu defterlerde belirtilmiştir. Doğal olarak, terk edenler
İslamlaşmamış olanlar, geride kalanlarsa İslam’ı benimseyenlerdir. Ancak bunu
izleyen kırk yıl zarfında toplam nüfus sabit kalırken Müslümanların oranı daha da
artmıştı. 1520’lere ait defterler Bosna sancağı için 98.095 Hıristiyan ve 84.675
Müslüman rakamını vermektedir Hadzijahic 1990: 167). Bu dönemde Bosna’ya geniş
çaplı bir Müslüman göçü olmadığını bildiğimize göre, kayıtlardaki bu sayı, İslam’ı
seçen Bosnalı Hıristiyanları temsil ediyor olmalıdır (Filipovic 2005: 95).
56
Bosna köylüleri, son Bosna kralı ve Bosna kilisesi mensuplar arasında çekişmelerden
dolayı, ciddi sıkıntılar yaşadı. Köylüler Katolik inancını kabule zorlandılar.
Ekonomik yönden de köylülerin durumu iyi değildi (Handzic 1980: 253). Osmanlı
hâkimiyetindeki sıradan reayadan daha kötüydü. Daha sonra, Osmanlılara karşı silahlı
bir harekete girmeyen insanlar onları sadece efendisi olarak kabul etmiş, aynı
zamanda onların dini de seçiyorlar (Handzic 1994: 111).
Osmanlılar, Bosna’da XV. yüzyılın sonuna kadar, herhangi bir İslamlaşma politikası
gütmediler. Bu sadece Bosna’da değil, Avrupa’da hâkim olunan diğer bölgeler içinde
geçerlidir (Filipovic 2005: 102).
Bosna-Hersek fetih edildiğinde onların İslam’a döndürülmeleri gibi bir hedef değildi.
Osmanlı Devleti buralarda daha çok askeri ve siyasi hâkimiyetin güçlendirmeye
çalışmıştır (Handzic 1994: 37-38). Bosna’daki hâkimiyet kuvvetlendirilerek
Balkanlardaki diğer yerlerin fethi için sıçrama noktası olarak kullanıldı. Bu
bölgelerde İslamlaşma daha sonra başladı ve ilginç olan genellikle yerli insanlardan
iki yüzyıl içinde çoğunluğu İslam’ı kabul etti. En hızlı İslamlaşma Macar krallığı
çöktükten sonra yaşandı. Bu dönemden sonra Hıristiyanların halkı da çağına dair
beklenti tamamen kayboldu (Handzic 1994: 39).
Bosna içerisinde İslamlaşmış olan insanlar, fukara olan köylülere bir örnek idiler.
İslam’ı kabul eden insanlar, sadece bir probleme karşı bir şey söylemesi değil, aynı
zamanda ekonomi durumu da sağlaması şansı vardı (Zlatar 1998: 121).
Bu süreçte birçok bireysel anları da rol oynadı. Köylülerin zaten kaybedecek bir şey
yoktu, aslında, Osmanlıların Bosna’ya gelmesiyle bütün kmetleri reaya ilan etiler.
Kmetlerin kaldırmasıyla, genellikle feodallerin çok olduğu bölgelerde, Slavonya’daki
gibi, Osmanlılar köylüye özgürlük getirmesi neticesinde, piskopos Şimun’a göre,
1536. yılında birçok Slavonya köylü İslam’a geçti (Handzic 1994: 56).
57
İslam’ı tercih edenler toplumsal statü yönünde önemli kazanımlar elde ediyordu. Her
şeyden önce Müslüman olmayanlara uygulanan vergilerden muaf olması imkânına
sahip olunuyordu ve Müslüman olarak toplumsal hayatta da bir gelişme şansı
bulunabilmekteydi (Handzic 1974: 64).
İslamlaşma süreciyle birçok motif ilgili bir takım sebepler ileri sunulabilir. Üç ana
başlık altında toplayabileceğimiz sebepler şöyle sıralanabilir: a) bölgedeki siyasal
boşluk ve toplumsal ayrışmalar, b) Müslüman olanlar tanınan kolaylıklar, c) Bosna
kilise mensupları Katolik dinine karşı olan memnuniyetsizliği. Osmanlıların
gelmesiyle Bosna kilise mensupları bazıları Bogomilliğe yine döndüler bazıları ise
İslam’a geçti (Filipovic 2005: 93). Sıradan reaya daha sonra İslam’ı seçmeye başladı.
Bunun tanığı 1455.yılında olan sayım bunu göstermektedir.14
Hızlı İslamlaşması, Bosna’da feodal sınıfının büyük bir ihtimalde o sınıfın kötü
durumda olduğundan dolayıdır. Büyük bir çoğunluk o sınıftan İslamlaştırıldı
(Filipovic 2005: 80). Bununla beraber Müslüman olanlar kendi statülerini de koruyor
ve daha önce sahip olduklarını kolaylıklara edebiliyordu. İslamlaşmış olan bu sınıf
Osmanlı idarecilerle iç içeydi. Bu sistem onlara önemli hassa toprağı sağlıyor ve
onlar arasında ileri gelenlere büyük çiftlikler veriliyordu. Osmanlı idareciler İslam’ı
seçen Bosna köylülerinden fukara ve genç, bekâr olanlara akıncı sınıfa kabul
ediyordu. İslamlaşmış olan köylülere köyden şehre geçme kolaylığı sağlanıyordu
(Filipovic 2005: 81).
İslam'a giren Bosna-Herseklilerin Osmanlılar döneminde yürütülen ilmi ve kültürel
çalışmalara gösterdikleri büyük ilgi dolayısıyla İslam kültürü bu bölgede hızlı bir
şekilde yayıldı (Handzic 1980: 248). Bunun yanı sıra Bosna-Hersek halkı Türk
geleneklerine de yakın ilgi göstererek bu geleneklerin önemli bir kısmını aldılar.
14 İstanbul Başbakanlık Arşivleri. TTD. No-24.
58
Dolayısıyla Bosna-Herseklilerin yaşayış tarzları Türklerinkine çok yakındır (Zlatar
1998: 119–120).
En hızlı İslamlaşma etabı XV. ve XVI. yüzyıllarda olurken, XVII. yüzyılda da devam
etmiş fakat hızını kaybetmiştir. Özellikle yılın ikinci yarısında (Filipovic 2005: 82).
d) Bosna-Hersek'te İslam'ın Kabulü Balkanlar’da İslamiyet’i kabul etmiş olan büyük grup Bosnalılardır (Boşnaklar).
Bosnalıların bir kısmı Bogomil mezhebinden olup, Osmanlıların Balkanlara
geçmesinden çok daha önce bu mezhebe girmişlerdi (Babic 1963: 73).
Boşnaklar, Müslüman olmaları, devlete bağlılık ve güvenilirliklerini ispat etmeleri
sayesinde Osmanlı Devleti'nin çeşitli kademelerinde görev yapmışlardır. Bunlardan;
beş kez sadrâzamlığa getirilen Hersekzade Ahmed Paşa (1497-1516 ), yine üç kez
sadrazâmlık yapan Damad İbrahim Paşa (1596-1601 ) ve bir devre imzasını atmış
Sokullu Mehmed Paşa Boşnak asıllıdır.. Diğer bazı Boşnak asıllı sadrazamlar
şunlardır; Lala Mustafa Paşa (1580–1580), Malkoç Ali Paşa (1603-1604), Lala
Mehmed Paşa (1604-1606), Derviş Mehmed Paşa (1606-1606), Kara Davud Paşa
(1622-1622), Hüsrev Paşa (1628-1631), Topal Recep Paşa (1632-1632), Salih Paşa
(1645-1647), Sarı Süleyman Paşa (1685-1687), Damad Melek Mehmed Paşa (1792-
1794).15
Osmanlı devletin resmi bir İslamlaştırma politikası yoktu. Bir yerde millet kendini
Müslüman olarak görüldüğü zaman, Osmanlılar o zamanda faaliyete geçerlerdi
(Handzic 1975: 118). İsteyen zorlanmadan İslam’ı kabul edebilirdi. İstenmeyen kendi
dinde kalırdı ve huzur içinde yaşadılar. Bunun tanığı Fatih Sultan Mehmet’in Bosna
rahiplerine verdiği ahitnamesidir (Strasevic 1999: 61-62):
15 http://www.madalyon.gen.tr/fatih_sultan_mehmetin_526_yillik_bosna_ozgurluk_bildirgesi
59
“Ben Fatih Sultan Mehmet Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki, kendilerine bu
padişah fermanı verilen Bosnalı rahipler ve kiliseleri ve her din ve milletten herkes
himayem altındadır ve emrediyorum ki, ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya
memurlardan, ne hizmetkarlardan, ne de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse
bu insanların özgürlüklerini sınırlamayacak ve onlara zarar vermeyecektir!”
Osmanlıların Bosna’ya gelmeden önce burada Franseskanlarının manastırların sayısı
39 idi. Fakat, İslamlaşma süreci olduğundan ve yeni şehirlerin oluşturmasında, Adem
Handzic’in (Handzic 1975: 119) görüşüne göre bu manastırların bir çok terk edildi.
Bunu için bir Katolik din adamı 1508 yılında bu sayının 10 olduğunda söz ediyor.
Behiya Zlatar bir araştırmasında şu görüşleri dile getirmiştir: İslam en fazla verimli
olan yerlerde kabul ediliyordu, onda sonra yollara yakın olan yerlerde. Kiliseler ve
manastırlar olduğu yerlerde İslam çok yavaş kabul ediliyordu (Zlatar 1998: 120).
XVI. yüzyılın başında Müslümanların dinî hayatlarının ihtiyaçlarını karşılamak,
İslamî kültürün gelişmesini sağlamak ve kasabaları İslamî yönelimli merkezler hâline
dönüştürmek için Anadolu’dan ve Yavuz Sultan Selim tarafından fethedildikten sonra
Ortadoğu vilâyetlerinden belli sayıda din ve bilim adamı bu bölgeye göç etmiştir.
Bosna kasabalarına ve kalelerine ilk yerleşenlerin büyük kısmı İslamlaşmış Balkan
yerlileri ve değişik etnik kökene sahip köylülerdi (Filipovic 2005: 82).
Bosna-Hersek’te Osmanlı döneminin en erken tarihinde, orta çağadaki idari kadronun
ekseriyeti İslam’ı kabul ediyordu. Onlardan beylerbey, vezir, amiral, kaptan, serasker
ve kadılar görevlendirilmiştir. Bunlar Bosna-Hersek’te Osmanlı idaresini en güçlü
temsilcileriydi (Basagic 1900: 16). Fatih Sultan Mehmet döneminde bir takım Bosna
kökenli devlet adamlarından söz edilmekteydi. Ali- Bey, ‘Pavlovic topraklarının
efendisi’, Sinan Paşa Borovinic, Ali- Bey Vlahovic ve onun kardeşi İsmail Vlahovic
ve diğerleri bu isimlerden bir kaçıdır. En erken defterlere göre bu şahısların Hıristiyan
kökenli oldukları anlaşılmaktadır (Radivoy ve Milovac Ali Beyin akrabası, Yakup
Bey Radosavın kardeşi, Sinan Bey Dragala’nın oğlu, Hazma Bey Obren’in oğlu ve
diğerleri) (Zlatar 1998: 119).
60
Bosna-Hersek İslamlaşması sadece Bosna tarihinin sorunu değildir. Bu aynı zamanda
Osmanlı devletinin tarihsel gelişme sorunudur. Bosna-Hersek İslamlaşmasının
bireysel Osmanlı devletinin askeri, kültürel, idari ve dini öğeleri sistemidir (Filipovic
2005: 86). İslamlaştıran çoğunluk Bosna-Hersek’te var olan millettir. Başka bir
deyişle, Bosna-Hersek’teki İslamlaşma bir taraftan Osmanlının dini, askeri, sosyo-
ekonomik ve idari sistemlerinin sonucuyken, diğer taraftan Bosna’daki halk bunu
kabul edip tanıtmasına bir neticesidir (Noel 1999: 123-125). Bu bölgelerde İslam’ın
kabulünde Osmanlı devleti büyük rol oynadı. Bu rolü kendi sosyal, kültürel ve dini
bir birlik içinde yeni bir medeniyetle Bosna halkı tanıştı. Bosna-Hersek ve
Arnavutlukta olan İslamlaşma sadece din değiştirme temsil etmiyor, bununla paralel
olarak Avrupa’nın bu bölümü yeni bir medeniyetle de tanışıyordu (Filipovic 2005:
86).
XVI. Yüzyılı sonlarına doğru Müslümanlar çoğunluktadırlar. Bazı köylerde %90
üzerinde Müslüman vardı. Bu dönemlerde Sarajevo inanılmaz bir artış kaydediyordu.
Diğer şehirlerin de artış oluyordu (Filipovic 2005: 50).
Bosna’da Müslümanların, nüfus çoğunluğuna ulaşmaları yaklaşık 150 yıllık bir süreci
kapsar. Günümüze kadar birikmiş olan bulguların ışığında, Bosna’nın İslamlaşmasına
ilişkin en eski söylencelerden bazıları bir kenara bırakılmalıdır (Hadzijahic 1990:
140). Osmanlıların, Balkanların diğer bölgelerine bazı Türk kökenli nüfusu
yerleştirmiş olmasına karşın, defterler, Bosna üzerinde böyle bir politikanın asla
uygulanmamış olduğunu doğrulamaktadır. Müslüman kişiler, yani tüccarlar,
zanaatkârlar ve sipahiler de İmparatorluğun diğer kesimlerinden Bosna’ya yerleşmek
üzere gelmişlerdi elbette. Bunlardan kimisi, XV. yüzyıl sonları ve XVI. yüzyıl
başlarında muhtemelen büyük sayıda diğer Slav topraklarından gelen Müslüman
Slavlardı. XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Bosna kuvvetlerinde hizmet veren Slav
olmayan kişilerden pek azı Bosna topraklarına yerleşmişti (Hadzijahic 1990: 141).
61
Bosna ve Hersek sancakları tahriri defterleri, toplu halde İslamlaşmanın şehirlerde ve
onu çevreleyen köylerde vuku bulduğunu desteklemektedir (Strasevic 1999: 61).
e) İslamlaşma Sürecinde Osmanlıların Siyasi Rolü Osmanlı devleti seri hükümlerle idari ediliyordu. Balkanlar'da İslam dinini kabul
edenleri önemli mevkilere getirerek Müslüman olmayanları din değiştirmeye adeta
teşvik ediyordu. Bunu din değiştirmede bir baskı olarak görmek mümkün değildir.
İnsanlar bunu bir anlamda gönüllü olarak yapıyorlardı (Handzic 1940: 41–42). Din
değiştirmeye kolaylaştıran etkenlerden birisi de kendi geleneksel dinleriydi.
Bogomillerin var olması, toplumun kültürel yapısı insanların İslamlaşmalarını
kolaylaştırmıştır (Strasevic 1999: 75).
Osmanlı idaresine geçen bölgeler, bu idarenin gerektirdiği nizam ve teşkilat içerisinde
tımar sisteminin gereği olarak, gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla tahrire tabi
tutulur; yerleşme merkezleri (yani şehir, kasaba, köy, mezra) ve burada oturan vergi
vermekle mükellef evli veya bekâr şahısların tek tek isimlerini, ziraat sahalarını,
yetiştirilen mahsuller ve bunlardan alınan vergiler, belirlenerek “istatistikî kütük
defteri” olarak da vasıflandırılan tahrir defteri hazırlanırdı.16
Osmanlı Devleti’nin bu yıllarına ait maliyeden müdevver ismi ile zikredilen
defterlerde tapu tahrir defterinin özelliklerini taşımaktadır. Bu defterlerde Hıristiyan
tımar sahiplerinden İslamiyet’i seçen kişiler nev-müslim adıyla kaydedilmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin XV. yüzyıldaki Rumeli’ye yönelik iskân siyaseti ile daha
sonraki dönemlerdeki siyaseti derin çizgilerle birbirinden ayrıldığı, müesseselerinin
tamamen farklılık gösterdiği bilinmektedir (Selçuk 2002: 101). Osmanlı Devleti
Rumeli topraklarını elde etmeye başladıktan hemen sonra bu bölgelere Anadolu’dan
getirdiği Türk ve Müslüman halkı iskâna tabi tutmuştu. Anadolu’nun çeşitli
şehirlerinden gelen insanlara hem Sultan tarafından hem de yanlarında gittikleri
kişiler (Evrenos Gazi, Turhan Bey gibi sultana tabi komutanlar) tarafından tımar
16 Başbakanlık Arşiv Defterleri, TTD. No-24.
62
tevcihleri yapılmıştı. Bunun yanı sıra burada mevcut bulunan Hıristiyan halktan bazı
kişilere de bizzat hükümdar, beylerbeyi veya sancak beyi tarafından tımar tevcihi
yapılmıştı (Selçuk 2002: 102).
Arşiv malzemelerinin verdiği bilgiler doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin Rumeli
bölgesinde tımar tevcihinde bölge halkına yönelik her hangi bir belirleyici siyasetinin
olup olmadığı ortaya konulmaya çalışılacaktır (Filipovic 2005: 86).
Osmanlı devletindeki herkes için, Müslüman olmak bir üstünlüktü. Eğer, geçerli
sayılan birçok çalışmanın hala yapmakta olduğu gibi, Osmanlı devletinin, bir kanadın
Müslüman egemen sınıfın, diğerini ise ait oldukları millete göre kategorilere ayrılmış
olan imansızlardan oluşan tebaanın neden olduğu ve toplumsal yapıyı kesin bir
çizgiyle birbirinden ayıran dinsel politikalara göre örgütlenmiş olduğunu varsayacak
olursak, söz konusu dönemin Osmanlı imparatorluğu’nu yanlış algılamış oluruz
(Handzic 1994: 34). İmparatorluk, yukarıda söz edilen bu duruma daha sonraki
yüzyıllarda gelmiştir. Ancak, balkanlardaki hâkimiyetinin ilk döneminde, vaziyet
henüz yerli yerine oturmamıştı. İlk başta yapılan ayrım, Müslümanlar ile imansızlar
arasında değil, Osmanlılar ile reaya arasındaydı (Selçuk 2002: 102-103).
Osmanlı Devleti’nin Rumeli bölgesinde uyguladığı siyaset doğrultusunda orada
yaşayan Hıristiyan dinine mensup insanlar arasında zorla İslamlaştırma politikası
uygulamadığı, insanları dinî yaşantılarında serbest bıraktığı, bununla birlikte ihtida
eden kişileri ödüllendirdiği hadiseleri incelenmiştir. Osmanlı askerî teşkilatının en
önemli unsuru olan tımar sistemi uygulanırken, insanların din ve milliyetleri göz
önüne alınmaksızın liyakati olan herkese tımar tevcihi yapılmıştı. Hıristiyan timar
sahiplerinden bazılarının zamanla İslamiyet’i seçerek nev-Müslim adıyla defterlere
kayıt edildiği görülmüştür. Bunların sayılarının fazla olmadığını çünkü insanların
dinine göre tımar tevcihi yapılmadığını, Hıristiyan tımar sahiplerinin bazen bir
Müslüman tımar sahibinden daha geniş topraklar üzerinde yaşadığını dolaysıyla
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de din ayırt etmeksizin herkese tımar tevcih ettiğini
63
görmekteyiz. Zaten Osmanlı Devleti’nin zorla İslamlaştırma politikası olsaydı bugün
Rumeli’nin tamamı Müslüman olurdu (Selçuk 2002: 103).
Osmanlılar Bosna’yı fethettiği zaman, hatta bu tarihten sonraki birkaç kuşak boyunca,
bir Hıristiyan’ın sipahi olması ve Hıristiyanlığından vazgeçmeden kendisine bir tımar
arazisi bahşedilmesi mümkündü. Karşılığında beklenen tek temel yükümlülük,
Osmanlı devletine bağlılığını ispatlamak ve devletin ilkelerini benimsemekti
(Selmanovic 1991: 83).
Bosna’nın Müslümanlar tarafından yönetilmiş olmasına karşın, Bosna’yı bir İslam
devleti olarak tanımlamak pek mümkün değildi. İnsanların İslam dininin seçmesini
sağlamak veya Müslümanlar gibi davranmaya zorlamak, devlet politikasını
oluşturmuyordu (Sabanovic 1959: 44–48). Tek devlet politikası, ülkeyi denetim
altında tutmak ve daha uzaklardaki imparatorluk topraklarının gereksinimlerini
karşılamak için bu topraklardan para, adam ve feodal gelir toplamaktı (Noel 1999:
97).
Bilindiği gibi, Osmanlı devletinin diğer din mensuplara karşı bakışı İslam
kanunlarıyla belirlenmiştir. Dinî özgürlükleri yazılı olarak belirlenmiştir. Katolik
kilisesiyle Osmanlılar yoğun şekilde Bosna’da tanıştılar. Bosna’daki İslamlaşma,
Osmanlı devlet tarafından zorlayarak olmadı (Handzic 1994: 33).
Konstantin Mihayloviç (XV. yy’ın sonunda), bir yerde şöyle yazıyor: ‘… her şeye
rağmen her yılda kendi isteğiyle Türkleşen insanlarımızın sayısı artıyor…’ (Handzic
1994: 38; Mihaylovic 1959: 69). Bir kiril yazıda 1509. ve 1516. yılında aynen şöyle
yazılıyor: …’ ve onlardan çok Ortodoks’tan çıkıp onlarını dine giriyorlar…’ (Handzic
1994: 38-39). Ondan sonra Benedikt Kuripeşiç Bosna ile ilgili seyahatnamesinde
1530 yılından şöyle devam ediyor: ‘… Türkler onlara din bıraktı, gençler Türkleşti,
diğer din adamları özgür bırakıyorlar ve onların kiliseleri ve adetleri…’ (Matkovic
1895: 162).
64
Osmanlılar XV. yüzyılda büyük sayıda küçük Hıristiyan sipahileri kendine aldığına
rağmen, sadece sultana sadık kaldıklarına ve sipahi aileden geldiklerine göre tımarları
dağıtıldı. Burada Müslüman olanlara daha büyük bir güven vardı. Bu güven daha
sonra İslamlaşmaya da etkili olacaktı (Handzic 1994: 41-42).
Bosna-Hersek topraklarını 400 yıl kadar yönetimlerinde tutan Osmanlılar bu bölgeye
büyük hizmetler götürmüşlerdir. Bölgede büyük camiler, medreseler, ilim merkezleri
vs. inşa etmişlerdir. Bosna-Hersek'in bugünkü başkenti Saraybosna (Sarajevo)
Osmanlı döneminde Avrupa'nın en önemli ilim merkezlerindendi (Zlatar 1998: 121).
Bu şehir bugün hala Osmanlı döneminden kalma cami ve medreselerle doludur.
Ancak Saraybosna Osmanlılardan sonra bir ilim merkezinden bir turizm merkezine
dönüştürülmüştür. Osmanlılar taşradaki küçük şehir ve kasabalara da önemli
hizmetler götürdüler. Bu dönemde şehir ve kasaba halkının büyük çoğunluğunu
Müslümanlar oluşturuyordu. Köyler ise bölge bölge ayrılıyordu. Bazı bölgelerin tüm
köylerinin ahalileri Müslümanlardan oluşurken, diğer bazı bölgelerdeki köylerin
ahalileri Hıristiyan Katolikler ve Ortodokslardan oluşuyordu (Zlatar 1998: 118). Bu
etnik yapı Osmanlılardan sonra kısmen değişti. Özellikle şehir ve kasabalara
Hıristiyan Hırvatlarla Sırpların yerleştirilmeleriyle Müslümanların buralardaki
oranları kısmen azaldı.17
Eğer Osmanlı Devleti zorla İslamlaştırma gibi bir politika takip etseydi Rumeli
bölgesinde Hıristiyan tımar sahiplerine rastlamamamız gerekirdi. Hıristiyan dinine
mensup bir kişi tıpkı bir Müslüman kişi gibi aynı haklara sahip idi. Kendisine tımar
tevcihi yapılıyor, toprağı ekip dikebiliyordu (Skaric 1940: 29-30). Osmanlı
Devleti’nin Rumeli bölgesindeki Hıristiyan tımar sahipleri üzerinde onların illaki
Müslüman olması konusunda bir baskıya maruz bırakmadığını bunun neticesi olarak
Hıristiyan tımar sahiplerinden çok az kişinin ihtida ederek Müslüman olduğunu
ortaya koymuştur. Rumeli de Türkler, Hıristiyan mahallelerden ve köylerden ayrı
17 www. zemljabosna.com
65
yerlerde yerleşim birimleri oluşturmuşlardı. Eğer Osmanlı Devleti’nin halkı zorla
İslamlaştırma gibi kesin bir politikası olsaydı Anadolu’dan götürdüğü Müslüman
Türk halkı Hıristiyan köy ve mahallelere yerleştirirdi (İmamovic 1998: 53).
Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarında bir İslamlaştırma sürecine girişmediğini,
bununla birlikte ihtida eden kişileri desteklediği ve bir takım imtiyazlar verdiğini
görmekteyiz. Bu demek değildir ki İslamiyet’i seçmeyen kişiler hak ve özgürlükten
yoksun olacaktı, aksine herkesin dinini istediği gibi yaşaması, ibadetlerini yerine
getirebilmesi için geniş imtiyazlar bahsetmişlerdir. Hiçbir kimse rızası olmadan
Müslüman edilmemiştir (Sabanovic 1955: 37).
Çoğu maden ocakları yanında kurulmuş eski Bosna şehir ve kasabalarında Osmanlı
fethinden sonra büyük bir gelişme meydana geldi. Klasik Osmanlı el sanatları ziraata
nisbetle çok daha fazla ilerleme gösterdi. Osmanlı esnaf teşkilatı, lonca sistemi,
kendine has özellikleriyle birlikte ilk iki yüzyıl boyunca büyük ölçüde gelişti. Bundan
dolayı Bosna-Hersek’teki şehirlerin gelişmesinde askeri maksatlar hariç
madencilikten ziyade küçük sanayi ve iş kolları ile ticaret rol oynamıştı (Noel 1995:
56).
Osmanlı tarafından kurulan şehirlerin hepsi, haberleşmeyi ve nakliyatı kolaylaştıracak
stratejik bakımdan uygun yerlerde bulunuyordu. Eski bir pazar yerinde kurulan bir
askeri birlik yerleştirilen ve idare merkezi olarak büyüyüp birer sanayi ve ticaret
merkezi halinde gelişme gösteren Sarayevo ve Banya Luka bu duruma iyi birer örnek
teşkil eder (Handzic 1980: 247-248). İdari ve askeri grupların dışında diğer yerlerden
gelen Müslüman göçmenler vasıtasıyla bu şehirlerde Osmanlı ve İslam menşeli
geleneklerle hayat tarzı hâkim oldu, nüfusta hızlı artışlar görüldü (Handzic 1980:
249). Bosna-Hersek’te şehirlerin kuruluşunda veya fiziki olarak genişlemesinde bazı
idarecilerin şahsi teşebbüsleri de önemli rol oynamıştı. Bunlar cami, medrese, han,
hamam, mektep, kütüphane, dükkânlar yaptırarak zengin vakıflar tahsis ettiler
(Handzic 1974: 63).
66
Dervişler de tekkelerde şehir halkının manevi dünyasına hitap ederek dini kültürün
gelişmesine yardımcı oldular. Böylece Bosna şehirleri Osmanlı gücünün kuvvetli bir
kalesi, İslam kültürünün de direği oldu. Ayrıca çevreden çok sayıda köylü şehirlere
gelip yerleşti. Bunların çoğu İslam’ı kabul etmiş gruplardı. Şehre gelen gayri
Müslimler de bir süre sonra İslam’ı seçtiler. Dolaysıyla İslamlaşmada şehirler yakın
çevreyi etkileyen önemli bir rol oynamıştı (Noel 1995: 66).
Osmanlı devletinin zayıflaması üzerine 1878 yılında Bosna-Hersek toprakları
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Daha sonra Berlin
Anlaşması gereğince bu topraklar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na verildi. Bu
işgalden sonra çok sayıda Bosna-Hersekli Müslüman Anadolu'ya veya henüz
Osmanlı İmparatorluğu'nun elinde olan Avrupa topraklarına göç etti (İmamovic 1998:
224-225). Yurtlarını terk etmeyen Bosna-Hersekli Müslümanlar ise kendi aralarında
birlik oluşturarak 1900 yılında Ali Fehmi Cayiç'in liderliğinde işgal yönetimine karşı
bir mücadele başlattılar (İmamovic 1991: 34). Bu mücadele sonunda Bosna-Hersek
Müslümanları özerk bir yönetime kavuştular. Ancak 1912 yılında Osmanlıların
Balkanlardan tamamen çekilmek zorunda kalması ve bunun ardından I. Dünya
Savaşı'nın patlak vermesi üzerine Balkanlarda bir idari boşluk ortaya çıktı. Bunun
sonucunda da bölgede çok sayıda küçük devletçik kuruldu (İmamovic 1991: 33-36).
I. Dünya Savaşı'nın ardından 1918 yılında Sırbistan ve Karadağ ile yıkılan
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Slav kökenli bölgelerinin birleşmesi sonucu
bölgedeki Slav kökenli toplumları bir araya getiren bir devlet kuruldu. Bosna-Hersek
toprakları da bu devletin sınırları içine girdi. Sırbistan kralı kurulan bu yeni devletin
krallığına getirildi. Bu devletin adı 1929 yılında Yugoslavya krallığı oldu (Noel 1995:
185).
Bosna’nın Müslüman olması, devlet baskısı ile değil, gönüllü olarak gerçekleşti.
Osmanlı yönetiminin vergi toplamak için tuttuğu defterlere bakıldığında, Bosnalıların
İslam’ı uzun bir süreç sonucunda benimsedikleri görülür (Filipovic 2005: 82). 1468-
67
69 yıllarında tutulan defterler, henüz oldukça az sayıda Bosnalı'nın Müslüman
olduğunu göstermektedir; orta Bosna’daki 37.125 Hıristiyan haneye karşılık, yalnızca
332 Müslüman hane vardır. 1485'te Sancak’ta tutulan bir defter ise, Müslümanlığın
yayılmaya başladığını göstermektedir: Hıristiyan 30.552 haneye karşı, Müslüman
4.134 hane vardır. Bunu izleyen dört on yıl boyunca, Müslüman olanların sayısı
gittikçe artmıştır. 1520'deki defterler, Sancak ve Bosna'da toplam 98.095 Hıristiyan
haneye karşı 84.675 Müslüman hanenin varlığını göstermektedir (Hadzijahic 1990:
164). Balkan uzmanı Noel Malcolm’un vurguladığı gibi, Bosna’ya dışardan ciddi bir
Müslüman göçü yaşanmadığına göre, bu rakamlar din değiştiren Bosnalıları
göstermektedir. 1509 yılında Hersek'teki bir Ortodoks rahibin tuttuğu notlarda, ‘çok
sayıda Ortodoks’un gönüllü olarak İslam'ı kabullendiği’ belirtilmektedir (Noel 1994:
138).
f) XV. ve XVI. yy’da Bosna-Hersek’in Nüfus Yapısı Bosna’da Türklerin gelmesinden önce bir toplum karışığı vardı. Bogomillerin
çoğunluğun yanında Ortodoks ve Katolikler de vardı. XV. yüzyılın ortasında bütün
Bosna büyükleri kendilerini Katolik olarak ilan ettiler. Bosna feodalleri siyasi duruma
göre bazen iki bazen ise üç dini benimsiyorlardı. Mesela voyvoda Sandaly Hraniç
hem Ortodoks hem de Bogomil idi (Nivelic 1991: 336-337).
Bosna-Hersek’in fethiyle 1469 yılına ait bir deftere göre Bosna sancağı şu
vilayetlerden oluşuyordu: Vilayeti Yeleç bu vilayet şu nahiyelerden oluşuyordu;
Yeleç, Vraçe, Zveçan, Ras veya Yeni Pazar, Syenica, Barçe, Moravica ve Nikşiç.
Pavloviç toprağı, Vilayeti Pavli ve şu nahiyelerden oluşuyordu; Boraç, Olovci,
Dobrun, Voluyak, Çatalca (Praça), Vişegrad, Studena, Brodar, Glasinac, Boğazi
Yumru (Pale) ve Hırtar. Kovaçeviç toprağı Vilayeti Kovaç, nahiye Vratar, Trebotiç,
Biraç ve Osat. Vilayeti Kıral, nahiye Bobovac, Dubrovnik, Visoko, Foynica,
Lepenica, Kreşevo, Laşva, Brod, Pribiç veya Kamenica, Kladany, Neretva, Rama,
gradçac ve Uskoplye. Hersek vilayeti, nahiye Sokol, Kukany, Mileşevo, Samabor,
Dubştica, Bohoriç, Kava, Gorajde, Zagorye, Bistrica, Osanica, Tocevaç, Vişeva,
68
Kom, Neretva, Nevesinye, Blagay, Trbinye, Popovo, Viduşka, Dabri, Konac Polye,
Onogoşt, Hvatnica, Gacko, mostar, Podblatye, Drejnica (Filipovic 1991: 54-55).
Vilayet Yeleç’te yeni Pazar nahiyesinde 175 Müslüman ev vardı. Zveçan, Vraçe,
Syenica, Moravica ve Nikşiç nahiyelerde bu yıllarda Müslüman yoktu. Vilayeti Pavli
beş nahiyede Müslüman’dan söz ediliyor. Bu nahiyeler Vişegrad 2, Boraç 9, Çatalca
3, ve Olovci’de 8 Müslüman evi bulunmaktadır. Nahiyelerde voluyak, Studena,
Brodar, glasinac, Boğazı Yumru ve Hıtar’da Müslüman evi yoktu. Vilayeti Kovaç’ta
sadece bir Müslüman vardı, o da nahiye Vratar’da idi (Filipovic 1991: 56). Bu deftere
göre 1468 ile 1478 yıllar arasında Bosna sancağında 468 İslamlaştırılan reaya evi
vardı veya 2345 Müslüman. Muaf olan reaya 23 ev vardı veya 115 Müslüman.
İslamlaştırılan sipahi 97 ev vardı veya 485 Müslüman. Bu bilgilere göre, 1468 ile
1478 yıllar arasında Bosna sancağında 2990 İslamlaştırılan Müslüman vardı
(Filipovic 1991: 59-60).
1485 yılında Sarayevo’da ve onun etrafında %33,17 Müslüman ve %66,83 Hıristiyan
vardı. Sadece dört sene sonra veya 1489 yılında %59,92 Hıristiyan ve %40,08
Müslüman vardı. Bütün Müslümanlar bu deftere göre Hıristiyan nesildendirler. Yirmi
beş sene sonra veya 1516 yılına ait bir deftere göre Sarayevo çok genişletti ve %85,59
Müslüman ve %14,41 Hıristiyan vardı. 1530 yılında Sarayevo’daki 60 köy %100
Müslümanlardan oluşuyordu (Zlatar 1998: 114-116).
Franyo Mariç’in (Mariç 1998: 8) verdiği bilgilere göre 1528/29 yılında bazı
sancaklardaki durum şöyledir:
Sancak Müslüman ailelerin sayısı
Hıristiyan ailelerin sayısı
Toplam
Bosna 16.935 19.619 36.554
Zvornik 2.654 13.112 15.766
Hercegovina(Hersek) 7.077 9.588 16.665 Toplam 26.666 42.319 68.985
69
Osmanlı kaynaklara göre 1528/30 senelerde bugünkü Bosna’da 220.000 Müslüman
veya %34, 360.000 civarında Katolik veya %57, Ortodoks ise 55.000 veya %9 vardı.
1624 yılında Müslümanların sayı 450.000 veya %67 varken, Katoliklerin sayı
150.000 veya %22, Ortodoksların sayı ise 75.000 veya %11 idi (Hadzijahic 1990:
164).
Bosna-Hersek’in İslamlaşmasıyla ilgili yapılan araştırmalarda, 1448–1535 yılları
arasındaki durum şu şekilde özetlenmektedir Hadzijahic 1990: 165).
Bosna Sancağı
Yıl Hıristiyan ailelerin sayısı
Müslüman ailelerin sayısı
Toplam
1468. 37.457 (99,10%) 332 (0,90%) 37.457
1485. 30.552(88,10%) 4.134(11,90%) 34.686
1489. 25.068 (85,48%) 4.485(14,52%) 29.553 520.-1535. 19.619(53,67%) 16.935 (46,33%) 36.554
Hersek Sancağı
Yıl Hıristiyan ailelerin sayısı
Müslüman ailelerin sayısı
Toplam
1520.-1535. 9.588 (57,53%) 7.077 (42,47%) 16.665
Zvornik( izvornik) Sancağı
Yıl Hıristiyan ailelerin sayısı
Müslüman ailelerin sayısı
Toplam
1520.-1535. 13.112(83,17%) 2.654(16,83%) 15.766
Osmanlı Devleti'nin idaresi altında bulunduğu devrin sonunda (1875) yapılan bir
sayımda Bosna-Hersek'in nüfusu 1.051.000 olarak tespit edilmiştir. Avusturya-
Macaristan Devleti'nin idaresi altında iken yapılan 1895 sayımında nüfusun
1.591.036 ve 1910 sayımında ise 1.898.044 kişiye ulaştığı ve aynı sayımda
Müslümanların nüfusunun 612.090 olduğu görülmektedir ki bu da genel nüfusun %
70
32.24'dür. Aynı sayım bu nüfustan 1.668.587 kiţinin ziraat ile geçindiğini, geri
kalanların ise ticaret ve sanayi ile meşgul olduklarını tespit ediyordu (Djurdev 1992:
300).
71
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Balkan coğrafyası, tarih boyunca birçok milletin sahiplenmek istediği bir bölge
olmuştur. Birçok millet, kültür ve inancın geldiği bu coğrafyada bu olguların
karşılaşmaları Balkanların ortaçağdaki kendine özgün şartları da düşünüldüğünde
toplumun dünyevi veya uhrevi ihtiyaçları ve problemlerine çözüm bulma iddiasında
olan yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Bosna’da İllirlerle başlayan tarih sürecinde bu ülkede devam ederek birçok milletin
ve kültürün birbirine karışması, feodal dönemi, siyasi istikrarsızlık, netice olarak bu
topraklarda Bogomillizm’in yerleşmesiyle netleşmişti. Bosna tarihini inceleyerek bu
süreci kısmen açıklamaya çalıştık. Ortodoksluk ve Katoliklik arasında sıkışan
Bogomillerin ülkelerinde Haçlı ordularına varana kadar birçok tehlikeyle baş etmeleri
dikkat çekmektedir.
Bosna’nın ortaçağ tarihi, milliyetçi akımlara sahne olmuştur. Bu çekişmeler
günümüze kadar devam etmiştir. Bosna-Hersek, Avrupa’daki diğer ülkelerin sahip
olmadığı bir siyasi ve kültürel sahipti. Avrupa tarihinin büyük dinleri ve büyük
güçleri bu topraklarda birbiriyle iç içe geçmiş ve kaynaşmıştı, Batı Hıristiyanlığı,
Doğu Hıristiyanlığı, Musevilik ve İslam dinine mensup halk burada buluşabilmişti.
X. yüzyılda Balkanlarda Bogomilizm’in ortaya çıktı ve XII. yüzyılda, Bosna
yaygınlaştı. Bazı Bosna hükümdarlarının bu mezhebe girmeleri Papalıkla iyi
ilişkilerini bozulmasını beraberinde getirdi. Bogomiller ortaçağ boyunca yoğun baskı
ve zulümler sonucu büyük sıkıntı yaşamış, ancak inanç doktrinleri İslam’la örtüştüğü
için kolayca Müslüman olmuşlardır.
Bogomillik X. yüzyılda ortaya çıkmış ve Osmanlıların Bosna’ya fetihleriyle birlikte
tarih sahnesinden çekilmiş olan ve heretik sayılan dini bir akımdır.
72
İslam’ın Bosna’yla tanışmasından sonra dini, kültürel ve tarihi yönden birçok yenliği
ve değişikliğin yaşanmasını beraberinde getirmişti.
Bosna-Hersek’in, Osmanlı idaresine girmesiyle, iki yüzyıl içerisinde buradaki dini
kimlik tamamen değişti. Osmanlıların getirdiği yeni sistem, Bosna Hersekliler için bir
kolaylık idi. Daha sonra bu sistem İslamlaşma sürecinde büyük bir rol oynamıştı.
İslamlaşmayı hızlandıran önemli faktörlerden birisi uygulanan sistemidir. Özellikle
kırsal nüfusun İslam’a geçişinde etkin olan dinsel faktörlerin yanı sıra elbette,
bilhassa toprak sahiplerinin ve kentli nüfusun İslamlaşmasının pratik faydalarının da
etkisi olmuştu.
Macaristan Krallığı’nın düşmesiyle Osmanlı Devleti’nin prestiji yükselmeye başladı.
Bu da artık Bosna içerisinde bir Hıristiyan hükümdarlığının geleceği ümidini bitirdi.
Bosna-Hersek’teki İslamlaşma sürecinde önemli bir rol da Osmanlıların politikasıydı.
Kaosun hüküm sürdüğü bu topraklara Osmanlı’yla gelen dönemi ve İslam’ın
öngördüğü şehir kültürünün neticesi olarak şehirleşmenin ve medeniyetin gelişi eş
zamanlıdır.
Bosna krallığı düşmesinden sonraki iki yüzyıllık dönemde İslamlaşma süreci
gerçekleşmiştir. XVII. Yüzyılın ikinci yarısında Müslümanlar Bosna-Hersek’te
büyük çoğunluk oluşuyorlardı. Son İslamlaşma örneği Avusturya-Macaristan
dönemden biraz önce görülmektedir. Müslüman bir ülkede Müslüman olmak elbette
bir üstünlüktür. Bosna İslamlaşmasında da bu anlayış İslamlaşmayı kolaylaştırılan bir
husustur.
Son dönemlerde bazı Sırp ve Hırvat yazarların, Bosna’nın İslamlaşmasıyla ilgili
ortaya atıkları tezler, Bosna’da zorunlu ihtida hareketlerinin olduğu zeminine
73
oturtulmak istenmiştir. XX. yüzyılın sonunda bu tezlere dayanarak bazı Sırp ve
Hırvat yöneticiler, Bosna halkın Sırp veya Hırvat olarak nitelemek istemişler.
XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Bosna-Hersek’te % 70 üzerinde Müslüman topluluk
varken, bugünlerde bu sayı % 43’e düşmüştür.
Bosna-Hersek’te şu an Katolik olan Hırvatlar, Ortodoks olan Sırplar ve Müslüman
olan Boşnaklar olmak üzere üç toplum yaşamaktadır.
74
BİBLİYOGRAFYA
Kitaplar
ALBAYRAK, Kadir. 2004. Bogomilizm ve Bosna Kilisesi. Adana: Baki Kitabevi
ALİBASİC, Avdija, 1995. Trajanje Bosne. Zenica: KDM Preporod.
ALIĆ, Džemaludin. 1989. Devetnaest Stolječa Bosne. Njemačka.
BABIĆ, Ante. 1963. Bosanski Heretici. Sarajevo: Svjetlost.
BAŠAGIĆ, Safvet. 1912. “Bosnjaci i Hercegovci u İslamskoj Knjizevnosti”.
Sarajevo.
__________. 1900. Kratka Uputa u Prošlost Bosne i Hercegovine. Sarajevo:
Vlastita Naklada.
__________. 1931. Znameniti Hrvati, Bosnjaci i Hercegovci u Turskoj Carevini.
Zagreb.
BOJIĆ, Mehmedalija. 2001. Historija Bosne i Bošnjaka. Sarajevo: TKD Šahinpašić.
BORA, Tanıl. 1994. Yeni Dünya Düzen’in Av Sahası. İstanbul: Birikim Yayınları.
CİRKOVİ, Sima.1964. İstorija Bosanske Drzave, Belgrad.
DOĞAN, Mehmet. 2003. Büyük Türkçe Sözlük. İstanbul: Vadi Yayınları.
ELIADE, Mircea. 2000. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. İstanbul: Kabalcı
Yayınevi.
FILIPOVIĆ, Nedim. 2005. İslamizacija u Bosni i Hecegovini. Tešanj: Centar za
Kulturu i Obrazovanje Tešanj.
HADŽIJAHIĆ, Muhamed. 1994. Islam i Muslimani u Bosni i Hercegovini.
İstanbul.
_________. 1990. Porijeklo Bosanskih Muslimana. Sarajevo: BZK Preporod.
_________. 2004. Povijest Bosne u IX. i X. Stoljecu. Sarajevo: BZK Preporod.
HAMZAOĞLU, Yusuf. 2000. Balkan Türklüğü. Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
HANDŽIĆ, Adem. 1994. Studije o Bosni. İstanbul: İrcica Yayınları.
75
__________. 1975. Tuzla i njena okolina u XVI Vijeku. Sarajevo: Svjetlost.
__________. 1940. İslamizacija Bosne i Hercegovine i Porijeklo Bosansko-
Hercegovackih Muslimana. Sarajevo: İslamska Dioničarska
Štamparija.
İMAMOVİC, Enver. 1998. Porijeklo i Pripadnost Stanovnistva Bosne i
Hercegovine. Sarajevo: ART 7.
İMAMOVİC, Mustafa. 1991. O Historiji Bsnjackog Pokusaja. Sarajevo.
JELAVICH, Barbara. 2006. Balkan Tarihi. İstanbul: Küre Yayınları.
JEREMİC, Risto. 1922. O Poreklu Stanovniştva Tuzlanske Oblasti. Beograd.
KARPAT, Kemal. 2004. Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, Çev. Recep
Boztemur. İstanbul: İmge Kitapevi.
KOLOĞLU, Orhan. 1992. Boşnaklar’da Müslümanlık Üzerine İki Mektup.
İstanbul: Tarih ve Toplum.
MALCOLM, Noel. 1999. Bosna’nın Kısa Tarihi. Çev. Aşkım Karadağlı. İstanbul:
Om Yayınevi.
___________. 1995. Povjest Bosne- kratki pregled. Sarajevo: Dani.
MANDİĆ, Dominik. 1982. Etnicka Povijest BiH. Rim.
MARIĆ, Franjo. 1998. Hrvati-katolici u Bosni i Hercegovini izmadju 1463 i 1995,
Zagreb: Katehetski Salizijanski Centar.
NOEL, Malcolm. 1999. Bosna'nın Kısa Tarihi, Çev. Aşkım Karadağlı. İstanbul: Om
Yayınevi.
___________. 1995. Povijest Bosne-Kratki pregled. Sarajevo: Dani.
SABANOVİC, Hazim. 1959. Bosanski Pasaluk. Sarajevo: Naucno Drustvo SR
Bosne i Hercegovine.
___________. 1955. Pitanje Turske Vlasti U Bosni do Pohoda Mehmeda II. 1463.
G. Sarajevo.
SERTOĞLU, Mithat. 1986. Osmanlı Tarih Lugati. İstanbul.
SKARİC, Vlad. 1928. Srpski Pravoslavni Narod i Crkva u Sarajevu u 17 i 18
Stoljecu. Sarajevo.
76
STRAŠEVIĆ, Suadin. 1999. Verske Prilike u Srednjovjekovnoj Bosni i
Prihvatanje Islama na Njenom Tlu. Banovići: DJL Europrint.
TRUHELKA, Ćiro. 1931. Bosna’da Arazi Meselesinin Tarihi ve Esaslari. Çev.
Ahmet Celal Köprülüzade. İstanbul: Türk Hukuk ve İktisat Tarihi
Mecmuası.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı. 1988. Osmanli Devleti’nin Merkez ve Bahriye
Teskilatı. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Makaleler
ALIČIĆ, S. Ahmed. 1991. “Şirenje İslama u Hercegovini”. POF. Sarajevo. ss. 68-
69.
CİRKOVİC, Sima. 1964. ‘Herceg Stefan Vukcic-Kosaca i Njegovo Doba’. Srpska
Akademija Nauka İ Umjetnosti, Posebna İzdanja. Belgrad. ss. 375-
377.
DJURDEV, Branislav. 1992. “Bosna Hersek”. Diyanet İslam Ansiklopedisi.
İstanbul: TDV. c. VI. ss. 297-298.
DŽINDŽIĆ, Slavolyup. 1976. “Poeskija Turske Narodnosti u Jugoslaviji”.
Sterljesenga. II. Priština. ss. 32-38.
EMECEN, Feridun. 1992. “Bosna Eyaleti”. Diyanet İslam Ansiklopedisi. İstanbul:
TDV. c. VI. ss. 296-297.
FİLİPOVİC, Nedim. 1968. ‘Specificnosti İslamizacije u Bosni’. Casopis. Sarajevo.
ss. 27-38.
FILIPOVIĆ, Nenand. 1991. “İslamizacija Bosne u Prva Dva Desetljeća Osmanske
Vlasti”. POF. Sarajevo. ss. 54-55.
HADZİJAHİC, Muhamed. 1975. ‘O Nestajanju Crkve Bosanske’. Pregled. c. LXV.
ss. 11-12.
HANDZİC, Mehmed. 1991. ‘O Formiranju Nekih Gradskih Naselja u Bosni u XVI
Stoljecu’. POF. Sarajevo. ss. 135-138.
77
_________. 1980. ‘O Gradskom Stanovnistvu u Bosni u XVI Stoljecu’. POF
Sarajevo. ss. 247-250.
_________. 1974. ‘Znacaj Muafijeta u Razvitku Gradskih Naselja u Bosni u XVI
Vijeku’. JİC. Beograd. ss. 60-69.
KARPAT, H. Kemal. 1992. “Balkan Bölümü”. Diyanet İslam Ansiklopedisi.
İstanbul: TDV. c. II. s. 25-28.
LOVRENOVIĆ, Dubravko. 1998. “Od Slavenskog Naseljavanja Do Bana Kulina
(VII-XII ST.)”. Bosna i Hercegovina-od najstarijih vremena do
drugog svjetskog rata. Sarajevo: Bosanski Kulturni Centar. ss. 41-49.
MATKOVİĆ, P. 1895. “Putovanja po Balkanskom poluostrvu XVI Vijeka”. RAD
JAZU. c. LVI. Zagreb. ss. 159-167.
MIHAJLOVIC, Konstantin. 1959. ‘Janicareve uspomene ili turska kronika’. SAN.
Beograd. ss. 61-73.
NIVELIĆ, Boris. 1991. “Slika religioznosti Srednjovjekovne Bosne Pred Osmanski
Dolazak”. POF. Sarajevo. ss. 328-337.
OKİÇ, Tayyib. 1989. “Neşredilmemiş Bazı Türk Kaynaklara Göre Bosna
Hıristiyanları (Bogomilleri)”. Çev. Salih Akdemir-Recep Duran. İslami
Araştırmalar. 6/4. ss. 235-239.
SABANOVIC, Hazim. 1955. ‘Pitanje Turske Vlasti U Bosni do Pohoda Mehmeda II.
1463’. G. Sarajevo. ss. 37-48.
SELÇUK, Hava. 2002. “Tapu Tahrir ve Maliyeden Müdevver Defterlere Göre
Rumeli’de İhtida Hareketleri (1432-1482)” EÜFEFTBSBED. XII.
Kayseri. ss. 89-104.
SELMANOVIĆ, Medžida. 1991. “Uticaj tursko-osmanske politike na islamizaciju u
Bosni”. POF. Sarajevo. ss. 85-89.
SOLOVJEV, Aleksandar. 1949. “Nesranak Bogomilstva i İslamizacija Bosne”. GID
BiH. I. Sarajevo. ss. 48-63.
SUKRİC, Nijaz. 1987. ‘neki Aspekti Sirenja İslama i Njegove Kulture u Nasim
Krajevima’ Takvim. Sarajevo. ss. 101-102.
78
ZLATAR, Behija. 1998. “Proces Prelaska na İslam”. Bosna i Hercegovina Od
Najstarijih Vremena Do Kraja Drugog Svjetskog Rata. Sarajevo:
Bosanskć Kulturni Centar. ss. 111-124.
Web Kaynakları
http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
http://www.harunyahya.org/kitap/bosna/bosna2.html
http://www.sevdalinka.net/tarih.html
www.zemljabosna.com,”Zemlja Bosna u Periodu 1000. god.”
http//sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_12/
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/6.php
www.madalyon.gen.tr/fatih_sultan_mehmetin_526_yillik_bosna_ozgurluk_bildirgesi
www.zemljabosna.com
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı : Kemal NURKİÇ
Doğum Yeri ve Tarihi : Bosna Hersek / 01.05.1976
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi : OMÜ İlahiyat Fakültesi
Yüksek Lisans Öğrenimi : OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiği Yabancı Diller : Boşnakça
Bilimsel Etkinlikleri : --
İş Deneyimi
Uygulamalar : --
Projeler: --
Çalıştığı Kurumlar: --
İletişim
E-Posta Adresi : [email protected]
Telefon:
İş:
Ev:
Cep:
--
--
--
05365843110
Tarih: 12.03.2007