bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/files/...yatirim-tesvik-politikalari... ·...

24
Konferans Yabancı Yatırım Teşvik Politikaları: İsviçre Tecrübesi ve Türkiye İçin Dersler Alpaslan KORKMAZ 20 Aral ık 2005 Şirketlerin globalleşmeleri konusunda uzman olan Alpaslan Korkmaz' ın ülkelerin yabancı yatırım çekmesi konusunda Şirketler ve devletler arasında müzakere süreçleri” başl ıkl ı doktora tezi çal ışması devam etmektedir. Korkmaz, halen İsviçre'nin en fazla yabancı yatırım çeken kantonlarından biri olan Neuchatel'in Ekonomik Kalkınma Ajansı Direktörüdür. Korkmaz, bugüne kadar 200'ün üzerinde şirketin uluslar arası yapılarını kurmuştur. Alpaslan Korkmaz SETA Konferans Salonunda İsviçre’deki yabancı sermayeyi teşvik tecrübesini anlattı ve daha sonra Türkiye’de yabancı sermayeyi teşvik konusunda neler yapılabileceğine ilişkin değerlendirmelerini sundu. Alpaslan Korkmaz ilk olarak İsviçre’de 25 sene önce saatçilik sektöründe yaşanan bir kriz sonucunda al ınan kararlarla yabancı sermaye çekme ajansının kurulmasından bahsetti. 25 sene önce Neuchatel’de bu sistemi kuran Sayın Francis Sermet ve ekibi de aramızdaydı. 1

Upload: others

Post on 16-Aug-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Konferans

Yabancı Yatırım Teşvik Politikaları: İsviçre Tecrübesi

ve Türkiye İçin Dersler

Alpaslan KORKMAZ

20 Aralık 2005

Şirketlerin globalleşmeleri konusunda uzman

olan Alpaslan Korkmaz'ın ülkelerin yabancı

yatırım çekmesi konusunda “Şirketler ve

devletler arasında müzakere süreçleri” başlıklı

doktora tezi çalışması devam etmektedir.

Korkmaz, halen İsviçre'nin en fazla yabancı

yatırım çeken kantonlarından biri olan

Neuchatel'in Ekonomik Kalkınma Ajansı

Direktörüdür. Korkmaz, bugüne kadar 200'ün

üzerinde şirketin uluslar arası yapılarını

kurmuştur.

Alpaslan Korkmaz SETA Konferans

Salonunda İsviçre’deki yabancı sermayeyi

teşvik tecrübesini anlattı ve daha sonra

Türkiye’de yabancı sermayeyi teşvik

konusunda neler yapılabileceğine ilişkin

değerlendirmelerini sundu.

Alpaslan Korkmaz ilk olarak İsviçre’de 25 sene

önce saatçilik sektöründe yaşanan bir kriz

sonucunda alınan kararlarla yabancı sermaye

çekme ajansının kurulmasından bahsetti. 25

sene önce Neuchatel’de bu sistemi kuran

Sayın Francis Sermet ve ekibi de

aramızdaydı.

1

Page 2: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

İsviçre Neuchatel  Ekonomik Kalkınma Ajansı 

Nedir? 

İlk  5  yıl  hiçbir  yabancı  yatırımcıyı  İsviçre’ye 

getiremeyen Neuchatel kalkınma ajansı zamanla 

büyüdü.  Çok  sağlam  bilgili,  müteşebbis 

dilinden  anlayabilecek  özel  sektörden  insanlar 

çekildi.  Dünya  çapında  da  İsviçre’yi  iyi  bilen 

insanlar  seçildi  ve  bu  insanların  hepsi  kendi 

ülkelerinde, kendi bölgelerinde her  şeyden önce 

lokal  lisanları konuşan ekonomide  faal  insanlar. 

Örnek  vereceğim  size,  şu  andaki  dünya 

çapındaki  şebekemiz,  tabiri  caizse,  çünkü bizim 

şebekemiz, ben onların adına konuşuyorum, öyle 

söyleyeyim. Neticede kalbimiz Türk, ama İsviçre 

vatandaşıyım,  orada  doğma  büyümeyim, 

dolayısıyla  bunu  anlamanız  açısından  bir 

açıklama  getirdim.    Şu  anda  dünya  çapındaki 

şebekemizde  24  kişi,  örneğin  Kanada’da, 

Amerika  Birleşik  Devletleri’nde,  İskandinav 

ülkelerinde,  İsveç’te  mesela,  Hollanda’da, 

Belçika’da,  Fransa’da,  İngiltere’de,  İtalya’da, 

Yakındoğu’da  İsrail’de,  Birleşik  Arap 

Emirlikleri’nde,  daha  doğuda  Hindistan’da, 

Çin’de,  Japonya’da  temsilcimiz  olarak  görev 

yapmakta.  Bu  insanlar  sistematik  şekilde 

şirketlerle irtibata geçiyorlar.  

One‐Stop‐Shop Sistemi 

Hangi  şirketlerle?  Tabii  bunun  misyonu, 

objektifleri  hükümetimiz  tarafından  baştan 

tanımlanıyor, deniliyor ki, biz  şu  sektördeki,  şu 

kapasitedeki  şirketleri  çekmek  istiyoruz,  yani 

bunlar  baştan  tanımlanıyor.  Ve  bu  insanlar 

sistematik, tabiri caizse “satış” yapıyorlar. Temas 

kurmaları  gerekiyor,  ikna  etmeleri  gerekiyor.  

Ardından  bu  şirketler  bizim  bölgeye  geliyorlar. 

Bizim  bölgeye  geldikleri  zaman,  biz  bu  sefer 

lokal  takım  olarak,  onları  ağırlıyoruz  ve  bu 

şirketlere  a’dan  z’ye,  one  stop  shop  dediğimiz 

tek  noktadan  hizmet  sunuyoruz.  Tek  ofiste,  bir 

insanla  görüşüyorlar  ve  bu  insanın  bütün 

dertlerini,  problemlerini  çözmesi  lazım. 

İtalya’yla,  Fransa’yla  kıyasladığınız  zaman  çok 

daha az da olsa neticede  İsviçre’de de bürokrasi 

var.  Bu  bürokrasiyi  nasıl  azaltabiliriz.  Şirket 

İsviçre’ye  geldiği  zaman  nasıl  hemen  karar 

alabilir, biz bunları düşünüyoruz.  

 

 

 

 

 

Ö

d

ö

m

i

a

t

s

Ş

b

p

m

d

a

T

a

g

y

Hangi şirketlerle? Tabii bunun misyonu,

objektifleri hükümetimiz tarafından baştan

tanımlanıyor, deniliyor ki, biz şu sektördeki, şu

kapasitedeki şirketleri çekmek istiyoruz, yani

bunlar baştan tanımlanıyor.

nceden,  mesela  Çin’deki  temsilcimiz,  bize 

iyor  ki,  dikkat  edin  bu  hususlar  onlar  için 

nemli,  İsviçre’yi  bunun  için  tercih  edebilirler: 

erkez kuracaklar, Avrupa’ya daha yakın olmak 

çin  vs.  Dolayısıyla  biz  önceden  bir  teşhis 

lıyoruz  temsilcilerimizden.  Temsilcilerimizin 

eşhisine  göre  de  bir  program  hazırlıyoruz.  24 

aat,  48  saat  maksimum,  şirketler  geliyorlar. 

irketler  geldikten  sonra,  biz  onlara  çok  yoğun 

ir  program  hazırlıyoruz,  bayağı  yoğun  bir 

rogram  oluyor  genelde.  İyi  yoruyoruz 

üteşebbisleri  ve  ardından  tekrar  ülkelerine 

önüyorlar.  Dolayısıyla  şirket  geldiği  zaman 

’dan z’ye ona iyi bir hizmet veriliyor.  

abi  bu  şebekeyi,  nasıl  işlediğini  anlatıyorum 

ma bunu kurmak için alt yapıda sağlam veriler 

erekiyor.  Malumunuz  bir  atasözümüz  var, 

alancının mumu yatsıya kadar yanar. Şimdi biz 

2

Page 3: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

aslen  Kayseriliyiz,  biliyorsunuz  bazı  deyimler 

var bizim bölgemizde de, merkebine yeşil gözlük 

takıp  saray  otu  yedirdi  vs.  Böyle  güzel  güzel 

atasözlerimiz  var  ve  bize  aynı  zamanda  bazı 

güzel  mesajlar  veriyor.  Ne  demek  istiyorum? 

Her  şeyden  önce  ürününüz  sağlam  değilse,  siz 

ne kadar  iyi  satış yaparsanız yapın, getirirsiniz, 

ikna edemezsiniz veya edersiniz yerleşir, ondan 

sonra  çok  tatsız  olaylar  olabilir  ve malumunuz 

bir memnun müşteri  üç  kişiye  söylüyor,  bir  na 

memnun müşteri, bir memnun olmayan müşteri 

10 kişiye söylüyor. Dolayısıyla “İsviçre’ye gittim 

rezalet  hiç  gitmeyin  arkadaşlar”  derse,  biz 

İsviçre  olarak  bunu  taşıyamayız,  böyle  bir 

lüksümüz  yok.  Ki  bunu  İsviçre  söylüyor. 

Getirdiğiniz  şirketleri  iyi  takip  etmeniz  lazım. 

Tabi bunlar önceden alınan stratejik kararlardır. 

 

 

 

 

 

 

Sektörel Değişimde Esneklik 

 Örnek veriyorum, biz bölgede saat teknolojisine 

yoğunlaşmıştık,  yan  sektörlere  sıçramaya  karar 

verdik.  Mikro  teknolojidir  saat  sektörü,  yani 

mikro mekanik  vs.  ve mikro  elektroniğe  doğru 

yöneldi.  Ve  tıbbi  teknolojilere  doğru  yönelelim 

dedik.  Mikro  tıbbi  teknolojiler.  Ve  bugün 

bölgemizde  Johnson  &  Johnson,  800  istihdam; 

Medtronic,  450  istihdam;  Stryker,  300  istihdam 

gibi  dünya  çapındaki  şirketler  gelmiştir. 

İstihdamlardan  bahsettim  ve  yan  etkilerinden 

bahsedeceğim. Bir şirket geliyor, sadece istihdam 

yaratmıyor,  istihdamın  yanı  sıra  fasonculuk 

hizmeti  veriyor  ve  biz  bunun  hesaplarını 

yapıyoruz  tabi.  Şirketlere  her  sene  sonu  çok 

küçük, bir A4 sayfaya sığabilecek bir soru sayfası 

gönderiyoruz ve şirket diyor ki, bu sene şu kadar 

kontrat  imzaladım,  şu  kadar  fasonculuk  işlem 

verdim, bu sene 5 milyon dolarlık otel masrafım 

oldu.  Çünkü  dünya  çapından  misafir 

getiriyorlar,  misafirleri  bölgedeki  otellerde 

ağırlıyorlar.  Siz  burada  sadece  istihdam 

yaratmadınız,  sadece  bölgesel  ekonomiye 

katkıda bulunmadınız, aynı zamanda bölgenizin 

imajını  dünya  çapında  en  iyi  şekilde 

pazarladınız.  Çünkü  dünya  çapından  gelen 

insanlar üç gün kalıp geri dönüyorlar. Çok güzel 

anılarla  ayrılıyorlar. Çünkü  çok  güzel  bir  şirket 

gördüler,  çok  güzel  bir mekan  gördüler,  güzel 

otellerde kaldılar vs. Dolayısıyla aslında yabancı 

sermayeyi  çekme  sistemi,  bir  taşla  birkaç  kuş 

vurma  stratejisidir.  Bir  ülkenin  imajını 

değiştirmesinde de  çok önemli katkıda bulunan 

bir strateji.  

Bizim bölgeye geldikleri zaman, biz bu sefer

lokal takım olarak, onları ağırlıyoruz ve bu

şirketlere a’dan z’ye, one stop shop dediğimiz

tek noktadan hizmet sunuyoruz. Tek ofiste,

bir insanla görüşüyorlar ve bu insanın bütün

dertlerini, problemlerini çözmesi lazım.

Eğitim Sisteminin Önemi 

Tabi eğitim sistemi dedim, ne demek  istiyorum. 

Belki  eğitim  sistemi  şu  anda  hedeflediğiniz 

sektörlerle tam manasıyla uyuşmayabilir. Eğitim 

sisteminin  dinamik  olması  gerekiyor.  Şimdi 

İsviçre’nin belki bir avantajı,  İsviçre merkezi bir 

sistem değil malum. Eyaletler, kantonlar var ve 

kantonlar  çok  özerk  davranıyorlar.  Eğitim 

tamamen kantona bağlı. Federal hükümete veya 

merkezi  hükümete  bağlı  değil,  dolayısıyla  çok 

özerk  davranabiliyoruz.  Bakıyoruz  ki  mesela 

3

Page 4: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

tıbbi mühendisliğe  ağırlık  vermemiz  gerekiyor. 

Tatbiki  bilimler  üniversitelerine  gidiyoruz, 

diyoruz  ki  gelecek  sene  şu  programa  ağırlık 

verebilirsek  iyi  olur.  Hatta  sizinle  hemen 

şirketleri  görüştürelim.  Şirketlerin  müdürlerini 

getiriyoruz,  Ar‐Ge  başkanlarını  getiriyoruz. 

Üniversitelerle  görüşme  yapıyoruz  ve  onlar 

diyorlar  ki  biz  size  finansman  da  verebiliriz, 

bakın buraya kadar gidiyoruz.  Şirket  finansman 

veriyor  üniversiteye,  diyor  ki  biz  sektörü 

geliştirelim,  para  verelim,  sizinle  beraber  bu 

üniversiteyi  bu  fakülteyi  geliştirelim. Hatta  ben 

mühendislik  seviyesinde  son  senede  kaç  tane 

öğrenci  varsa,  bunun  yüzde  otuzunu  derhal 

stajyer olarak bünyeme alacağım. Şimdi bu şirket 

için de bir kazanç, üniversite  için de bir kazanç. 

Çünkü  bir  fakülte  açıyoruz,  yeni  eğitim  sistemi 

getiriyoruz  veya  yeni  istikamette  eğitim 

verebiliyoruz.  Ve  bunlar  dinamik  bir  seyir. 

Nitekim  halen  bölgemizde  olan  şeyleri 

anlatıyorum.  

Eğitim ile Reel Sektörün İnsicamı 

Ve  tabi  bölgeye  katma  değer  katıyor,  verdiğim 

bir  örneği  tekrar  vereceğim,  çok  enteresan.  10 

sene önce  tıbbi  teknolojiye biz saat sektöründen 

geçtik.  Bugün  tıbbi  teknolojilerden  biyo 

teknolojiye  geçiyoruz  ve  tıbbi  teknolojilerde 

mesela  Johnson  &  Johnson,  vücuda  girecek 

parçalar  üretiyorlar.  Bu  parçaların  vücut 

tarafından  geri  atılmaması  için  bu  parçaların 

üzerine mikro tabaka daha doğrusu nano tabaka 

kendi  hücrelerinizi  yerleştiriyorlar.  Kan 

grubunuzu öğreniyorlar. Çok basit bir biyopsi ile 

sizin  hücrelerinizden  birkaç  hücre  alıyorlar.  Bu 

hücreler  geliştiriliyor  ve mekanik parça üzerine 

nano  teknolojik  seviyede  bir  tabaka  hücre 

yerleştiriliyor.  Ki  vücudunuza,  dizinize,  bel 

kemiğinize  bu  parçalar  yerleştirildiği  zaman 

vücudunuz  bu  parçayı  geri  itmesin.  Şimdi 

enteresan,  bakın  nerden  nereye  geçtik.  Bunlar 

gelişmekte olan alanlar olduğu için, bize diyorlar 

ki,  önümüzdeki  beş  on  sene  içinde  büyük 

ihtimalle biyo‐mühendis daha fazla lazım olacak. 

Biz  bunları  dinliyoruz,  piyasayı  dinliyoruz, 

ondan  sonra  gidiyoruz,  eğitimle  görüşüyoruz. 

Diyoruz ki duydunuz mu böyle şeyler gelişiyor, 

ne  yapalım.  Şirketlerle  görüştürelim.  Şirketlerle 

görüştürüyoruz.  Beş  on  senelik  programlar 

ortaya  koyuyoruz.  Ve  çoğu  şirketler  katkıda 

bulunmaya hazırlar. Çünkü onlar için de Türkçe 

tabirle  “win‐win”.  Artık  evrensel  lisan  oldu 

İngilizce. Dolayısıyla  herkeste  bunun  beklentisi 

var.  Ama  burada  önemli  olan  unsur  nedir? 

Enteresan bir boyut var. Bunların hepsi dinamik. 

Ve  sizin  hedeflediğiniz  nedir?  Eğer  yüksek 

teknoloji çekmek  istiyorsanız yüksek  teknolojiye 

ayak  uyduracak  eğitim  sistemine  de  sahip 

olmanız  lazım. Ar‐Ge merkezleri, bilim parkları, 

scientific  park  dediğimiz  parklar  kurulması 

lazım.  Bu  olmazsa  nitekim 

çekeceksiniz,çekeceksiniz,  bir  yerde 

tıkanacaksınız, bu devam edemeyecek. Şu mesajı 

vermek  istiyorum  aslında.  Yabancı  sermaye 

çekmek  sadece  gidip  şirketi  getirmek  değil. 

Stratejik  düşünmektir.  Ülke  babında  stratejik 

düşünmek, uzun vadeli düşünmek. Tabi  İsviçre 

küçük, dolayısıyla bu bir avantaj, çok daha hızlı 

hareket  edebiliyoruz  ve  burada  sadece  mesaj 

veriyorum,  inşallah  ülkemiz  bazı  konularda 

faydalanabilirse, neticede ülke açısından  faydalı 

olabilecek. Bir  şey  söylemek  istiyorum. Kilit  bir 

4

Page 5: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

rakam. İsviçre’de, İsviçre genelinde bugün direkt 

istihdamın  yüzde  15’i  yabancı  sermayenin 

kurduğu  şirketlerin  istihdamıdır.  Yani  10  kişi 

çalışıyorsa  1.5  kişi  direkt  doğrudan  yabancı 

şirketlerle  çalışıyor.  Neyi  saymıyorum? 

Fasonculuğu,  yan  hizmetleri,  avukatlar, 

bankalar,  noterler,  danışmanlar  bunları 

saymıyorum  bile.  Bu  dehşet  büyük  bir  rakam. 

Bugün  İsviçre’de  400,000  kişi  yabancı 

sermayenin  kurduğu  şirketlerde  çalışıyor. 

Saatçilik  sektörü  şu  anda  İsviçre’de  40,000  kişi 

istihdam  ediyor.  Saatçilik  İsviçre’de  büyük  bir 

sanayi gibi algılanıyor, ama yabancı sermayenin 

% 10’unu ancak teşkil ediyor istihdam açısından. 

Dolayısıyla  İsviçre  bu  konuda  çok  stratejik  bir 

konuma  geçti  ve  İsviçre  bu  stratejiyi  uzun 

vadede  devam  ettirecek.  Şu  anda  ‘artık 

bırakıyorum’ deme lüksü yok İsviçre’nin.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yabancı Sermayenin Ekonomiye Etkileri 

Her  şeyden  önce  istihdam,  biraz  önce 

bahsettiğimiz  gibi.  İstihdam  geliştiriyoruz, 

dolayısıyla  işsiz  olan  insanlar  birden  işli 

oluyorlar.  İşsiz  olan  insan  devlete  maliyet, 

İsviçre’de  böyle,  işsizlik  sigortası  var,  maaş 

alıyor,  neticede  bir maliyet.  İşçi  veya  iş  sahibi 

olan  insan,  bırakın  maliyet  olmasını,  vergi 

ödüyor  devlete.  Bu  mantaliteden  yola  çıkarak 

birçok  şirketlere  vergi  muafiyetleri  bile 

verilebiliyor.  Ve  her  sene  hesap  yapıyoruz, 

çünkü  özel  sektör  gibi  çalışıyoruz.  Şu  kadar 

şirket gelmiştir. Şu kadar istihdam geliştirmiştir. 

Şu  kadar  vergi  ödemiştir.  Bir  önceki  sene 

yerleşen  şirketler  ve  bir  önceki  sene  yerleşen 

şirketler  ve  bir  önceki  sene  yerleşen  şirketlerin 

hepsinin  her  sene  sonunda  toplamı  vardır.  Ve 

meclis bana bütçe veriyor, diyor ki, bu sene sizin 

bütçeniz  şu  kadar  Sayın Korkmaz.  Ben  bütçeye 

sene  sonu  hesabımı  veriyorum.  Meclisin 

karşısına  çıkıyorum,  diyorum  ki,  sayın  meclis 

bana şu kadar bütçe verdiniz, ben bu kadar para 

getirdim, kantonumuza, bölgemize, vergi olarak. 

Şu  kadar  şirket  getirdim,  bu  şirketlerin  şu  anki 

potansiyelleri bu, üç sene sonraki potansiyeli bu, 

beş  sene  sonraki  potansiyeli  bu.  Tabi  bir  sene 

sonra  bir  önceki  vaat  ettiğim  potansiyeli  de 

kontrol  ediyorlar.  Hakikaten  böyle  oldu  mu 

olmadı mı? Olmadıysa soruluyor, neden olmadı? 

Çünkü bu da olabiliyor neticede  ekonomi polit‐

büro  tarzında yönetilen bir unsur değil malum, 

eskiden  veya  bazı  ülkelerde  böyleydi.  Ama 

liberal  ekonomide  bu  böyle  değil,  dolayısıyla 

belki  bir  sene  hakikaten  şirketin  işleri  iyi 

gitmemiştir.  

Önümüzdeki beş on sene içinde büyük ihtimalle

biyo-mühendis daha fazla lazım olacak. Biz bunları

dinliyoruz, piyasayı dinliyoruz, ondan sonra

gidiyoruz, eğitimle görüşüyoruz. Diyoruz ki

duydunuz mu böyle şeyler gelişiyor, ne yapalım.

Şirketlerle görüştürelim. Şirketlerle görüştürüyoruz.

Beş on senelik programlar ortaya koyuyoruz.

Bunların hepsi dinamik. Ve sizin hedeflediğiniz

nedir? Eğer yüksek teknoloji çekmek istiyorsanız

yüksek teknolojiye ayak uyduracak eğitim sistemine

de sahip olmanız lazım.

Gelen Yatırım Takibi 

Biz  kurduğumuz  şirketlerin  hepsiyle  daimi 

şekilde  temasta  kalıyoruz.  Hiçbir  tanesini 

bırakmıyoruz,  daimi  şekilde.  Bu  temaslar  bize 

5

Page 6: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

birkaç  imkanı  veriyor,  her  şeyden  önce  bilgi 

alma  imkanı.  Şirket  nasıl  gelişiyor,  iyi  gelişiyor 

mu,  iyi  gelişmiyor  mu?  Neden  iyi  gelişmiyor, 

eğer iyi gelişmiyorsa? Problemle karşılaştı mı, bir 

bürokratik  engelle  karşılaştı  mı?  Bunu  takip 

ediyoruz, bu bir.  İkincisi, o  şirketlere  iyi hizmet 

verdiğiniz  zaman,  çok  basit  satış  tekniği 

anlatıyorum  size,  sizden  memnun  olan  bir 

müşteri  sağa  sola  sizden  bahsediyor.  Diyor  ki, 

ben  bir  ürün  aldım  çok  güzel.  Bir  elma  yedim 

mükemmeldi.  Sana  da  tavsiye  edebilirim.  Çok 

basit  bir  şey.  Dolayısıyla  biz  onlarla  irtibatta 

kalıyoruz.  Neden?  Bu  irtibat  onlarla  diyaloğu 

geliştirmemizi  sağlıyor ve  ara  sıra bize diyorlar 

ki,  duydunuz  mu  falanca  şirketin  şu  anda  bir 

delokalizasyon  planı  var  veya  bir  büyüme 

programı  var.  Şirketler  vasıtasıyla  bunu 

anlayabiliyoruz.  Bazen  şirket  bize  şirket 

getiriyor.  Dolayısıyla  ne  kadar  iyi  diyalog 

kurarsanız  ne  kadar  iyi  hizmet  verirseniz  o 

şirketler size şirket getiriyorlar.  

Gelen Dünya Markaları Bize Referans Oluyor. 

Bugün  dünya  çapında  diyebiliyorsam  ki, 

BVLGARI  dünya  genel  merkezini  500  kişiyle 

bölgemize getirdi, Gucci aynı şekilde, Honeywell 

Avrupa genel merkezini bizim bölgemize getirdi. 

Philip  Morris  dünya  genel  merkezini  New 

York’tan  bölgemize  taşıdı,  bunu  diyebiliyorsam 

bunu  tabi  diğer  şirketler  dinlediği  zaman,  niye 

getirdiler, bu markalar oradaysa, büyük şirketler 

buraya  gittiyse  büyük  bir  ihtimalle  bir  şey  var, 

diye  düşünüyorlar.  Dolayısıyla  sükse  veya 

başarı,  başarıyı  çağırıyor. Ama  büyük  şirketleri 

getirebilmek  tabi  olayın,  aysbergin  zirvesi. 

Aysbergin  tabi  temeli de  var. Birçok  kobiler de 

geliyor.  Tabi  isimleri  belki  bu  kadar  dünya 

çapında tanınmış isimler değil. Ama malumunuz 

ekonominin  yüzde  98’i  kobilerden  oluşur.  Biz 

bunu da bildiğimiz için kobileri de çekiyoruz. Ve 

bizim  için  her  proje,  Fransızcadan  doğrudan 

tercüme  edeceğim,  “kırmızı  halılık  proje”.  Her 

projeye  kırmızı  halı  seriyoruz  biz.  Her  proje 

geldiği  zaman  zannediyor  ki Bill Gates kendisi. 

Ağırlandım ama nasıl ağırlandım. Adamlar beni 

havaalanından aldılar, otelime kadar götürdüler, 

sabah geldiler otelden aldılar, toplantılar yaptık, 

gittik  vergi  daire  başkanıyla  görüştük,  imza 

atanlarla  görüştük.  Hatta  büyük  şirketleri, 

bakanla bile görüştürüyoruz. On beş dakika bile 

el sıkışması yeterli. Bakan bile beni ağırladı. Ne 

mesajı  veriyorsunuz  siz:  hoş  geldiniz  mesajı 

veriyorsunuz.  Ve  havaalanına  kadar  tekrar 

götürüyoruz.  Bye‐bye  diyoruz.  Havaalanından 

uçağa  bindiği  an,  biz  hemen  bölgesel 

temsilcimize  e‐mail  geçiyoruz,    Amerika’da, 

Hindistan’da, neredeyse.  Şöyle geçti  şöyle geçti, 

bu  konuda  bir  zafiyetimiz  vardı,  belki  bunu 

şöyle  telafi  edebiliriz,  sorduğunuz  şu  sorunun 

yanıtı  şudur.  Lokal  temsilcimiz  şirket  varır 

varmaz,  iki  üç  gün  sonra  arıyor,  nasıl  geçti 

efendim  ziyaretiniz,  böyle  sorularınız  vardı 

bunların da yanıtları  bunlardır. Adam diyor  ki, 

mükemmel. Bir  takım, bir  insanla görüştüm her 

şeyimi  çözdü.  Ve  bunlar  hakikaten  beni 

istiyorlar.  Bu  mesajı  vermeniz  lazım.  Siz  bu 

mesajı  veremezseniz,  siz  bir  yerde  satış 

yapıyorsunuz,  bir  yerden  birisi  size  kuyu 

kazıyor, tatsız oluyor. Yani bir şekilde tam mesaj 

veremiyorsunuz.  

 

6

Page 7: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dolayısıyla  istihdam ve yeni  teknolojiler. Geçen 

sene  bir  etüt  yaptık. Bölgemiz  1.2 milyon  insan 

içeriyor  ve  bu  küçük  bir  ülke  olan  İsviçre’nin 

aşağı  yukarı  yüzde  belki  20’sini  oluşturuyor. 

İsviçre  nüfusunun  yüzde  20’sine  sahip  bir 

bölge  olarak  biz,  geçen  sene  İsviçre’ye  gelen 

projelerin yüzde aşağı yukarı 40’ını bölgemize 

çektik.  Yani  İsviçre’ye  10  proje  geldiyse  4  tane 

bizim  bölgeye  geldi.  Çünkü  aktif  bir  faaliyet 

sergiliyoruz.  

İyi Pazarlama, Kaliteli Hizmet Yatırım Çeker 

Mesela  Zürih  İsviçre’nin  kalbidir.  Zürih  bizim 

bölge  kadar  proje  çekmedi.  Bu  şunu 

gösterebiliyor.  Belki  ilk  hamlede,  ilk  bakışta 

ürününüz en parlak ürün olmayabilir. Ancak siz 

bunu iyi bir şekilde pazarlayabilirseniz, bunu iyi 

bir hizmet etrafına koyabilirseniz, yeni bir şeyler 

yapabiliyorsunuz.  Yeni  teknolojilere  milyarlar 

dolar  yatırım  yapılmış  bölgemizde.  1.2  milyon 

insanın  yaşadığı  bir  bölgeden  bahsediyorum. 

Milyarlarca  dolar  teknoloji  yatırımı.  Bu 

teknolojiden  kim  istifade  etti.  Bizim  bölge 

istifade  etti. Yeni  istihdam  geliştirdi. Yani  belki 

yeni patentler geliştirdi ve yeni teknolojiler. Yeni 

şirketler doğdu.  

Bizim için her proje, Fransızcadan doğrudan

tercüme edeceğim, “kırmızı halılık proje”. Her

projeye kırmızı halı seriyoruz biz. Her proje

geldiği zaman zannediyor ki Bill Gates kendisi.

Ağırlandım ama nasıl ağırlandım. Adamlar beni

havaalanından aldılar, otelime kadar götürdüler,

sabah geldiler otelden aldılar, toplantılar yaptık,

gittik vergi daire başkanıyla görüştük, imza

atanlarla görüştük. Hatta büyük şirketleri,

bakanla bile görüştürüyoruz. On beş dakika bile

el sıkışması yeterli.

Çok  enteresandır  bir  örnek  vereceğim, 

bölgemizde hiçbir yazılım  şirketi yoktu. Uluslar 

arası  planda  bahsediyorum.  15  sene  evvel  ilk 

defa  Silikon  Vadiden  bir  şirket  çekilebildi,  17 

sene  evvel.  Bu  şirket  iki  kişiyle  başladı.  Bugün 

250  kişi  var. Bu  şirket  bugün dünyanın  yedinci 

en  büyük  yazılım  şirketi.  İsmi Autodesk.  Auto 

Cad  programını  çiziyorlardı.  Bugün  dünya 

çapında  film  sanayinde  Titanic  gibi  filmlerdeki 

özel  efektlerin %80’ini  bunlar  yapıyorlar,  şimdi 

çok  başka  yazılımlara  da  geçtiler.  Bu  şirketin 

Avrupa,  Orta  Doğu  ve  Afrika  genel  merkezi 

Neuchatel’de.  Tabi  ilk  zamanlarda  yazılımcı 

bulmaya  zorlandık,  ama  şimdi  bölgemizde 

yazılımcı  yetiştiren  iki  tane  fakülte  var,  bu  bir. 

İkincisi  işin  enteresan  tarafı,  bu  şirket  o  kadar 

büyük  bir  referans  oldu  ki,  dünya  çapında  biz 

diğer  şirketlere gittik ve dedik ki bizim bölgede 

Autodesk  var.  Autodesk  ne  yapıyor.  İsterseniz 

gezebilirsiniz. Çok  iyi diyaloğumuz olduğu  için 

bütün  gelen  şirketlere  diğer  şirketleri  ziyaret 

ettirebiliyoruz.  45  dakika  1  saat  bir  mülakat, 

konuşma  imkanı  var. Bunlar  hep  püf  noktaları. 

Geliyor Quark, dünya çapında basın sektörün en 

büyük  yatırım  şirketi.  Geliyor  Autodesk  ile 

konuşuyor,  niye  geldiniz?  Diyor  ki  burası 

mükemmel.  Aslında  biz  Zürih’e  gidebilirdik, 

ama  burası  daha  ucuz,  hizmet muhteşem,  aynı 

şartları aldım, hatta daha  iyi cazip  şartlar aldım 

vs.  vs.  ve  çok  iyi  geliştim  diyor  ve  Quark 

yerleşiyor.  Bunlar  reel  vakalar.  Ondan  sonra 

Kanada’nın  en  büyük  yazılım  şirketine 

7

Page 8: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

gidiyoruz.  Tamam  diyor,  biz  de  Avrupa’da 

yerleşecektik  ama  bir  yer  arıyorduk. Geliyorlar 

Autodesk’le  de  görüşüyor  Quark’la  da 

görüşüyor.  

Uzun  lafın  kısası  şu  anda  120  tane,  bölgeden 

bahsediyorum,  uluslar  arası  arenada  faaliyet 

gösteren  büyük  yazılım  şirketi  yerleşti 

bölgemize.  Bu  şirketler  niye  geldiler?  Çünkü 

uygun  bir  ortam  gördüler.  Ama  bir  tanesini 

bayağı uğraştık yerleştirmek için ve diğerlerini 

çekmeye  başladık.  Dolayısıyla  ekonomi 

dokusunu  da  diversifiye  ettik.  Biz  saatçilikten 

bir  darbe  almıştık,  bugün  yazılımcılar  var.  

Bugün  tıbbi  teknoloji üreticileri var. Bugün biyo 

teknoloji üreticileri var. Ve bununla da kalmadık 

biz.  Dünya  genel  merkezleri  ve  Avrupa  genel 

merkezlerini  nasıl  çekebiliriz  stratejisini 

düşündük  4  sene  evvel,  faaliyete  geçirdik  ve 

bugün  birçok  dünya  çapındaki  şirketlerin 

merkezlerini çektik.  

Yabancı Yatırımın Diğer Pozitif Etkileri 

Tabi yan etkileri de var bunların, çok pozitif yan 

etkileri  var. Az  önce  biraz  bahsettim. En  basiti, 

insanlar geliyor bölgemizde otellerde kalıyorlar. 

En  basiti.  Otellerle  görüşüp  bilgi  ediniyoruz. 

Geçen  sene  oranınız  ne  kadardı,  bu  sene  ne 

kadar  diyoruz.  Çünkü  baktık  yeni  şirketler 

yerleşti, vs. Bakıyoruz direkt etkisi var mı? Evet, 

hakikaten  oranım  yüzde  7  yükseldi  bu  sene. 

BVLGARI  bütün  oteli  kapattı.  Üç  hafta  içinde 

seminer yaptı, Richmond şunları aldı vs. Bu, yan 

etkenleri.  Biz  başlangıçta  bunu  yaptığımız 

zaman  otellerimiz  dolsun  diye  yapmadık. Ama 

şimdi  bunlar  da  oluyor.  Ve  ondan  sonra  tabi 

inşaatçılık. Fabrika inşa edilmesi lazım veya bina 

inşa  edilmesi  lazım.  İnşaatçılık  sektörünü  lanse 

ediyor.  Birçok  yan  etkileri  var  bunun.  Tabi 

İsviçre’nin  doğal  avantajları  var.  Nasıl  İsviçre 

bunları  çekebiliyor,  şimdi  bunları  kısaca  bir 

sayacağım.  Türkiye  açısından  hangilerinden 

belki  tam  esinlenebiliriz,  hangileri  belki  tam 

bizim  gücümüz  değil.  Neticede  burada  güçlü 

noktalarımızı  zayıf  noktalarımızı  tespit  etmek, 

ona göre bir strateji belirlemek lazım. İsviçre’nin 

imajı, mesela “Made in Switzerland” veya “Swiss 

Made”.  Veya  bir  sene  önce  Dubai’de  Sayın 

Sermet  ile  beraber  ziyaret  esnasında  Emirates 

Airlines’ın  yönetim  kurulu  başkanıyla  bir 

görüşmemiz vardı. Tabi önce beyefendi bize  iyi 

bir ders verdi Swiss havayollarıyla alakalı. Tabi o 

zaman  fazla  kendimizi  ön  plana  koymadık. 

İsviçre  havayolları  tatsız  bir  vakıa  yaşadılar. 

Neyse  onu  toparladıktan  sonra  şu  kadar 

uçağımız  var,  vs.  bunları  hep  anlattı.  Bunların 

hepsi  çok  güzel.  Neticede  biz  nezaketen  de 

dinledik.  Hakikaten  başarılı  bir  seyir  Emirates 

Airlines.  Ama  ondan  sonra  kartını  çıkarttı.  Biz 

kartlarımızı  vermiştik.  Biliyorsunuz,  kralın 

kardeşi.  Bizim  kartvizitimiz  elindeydi.  İsviçre 

bayrağı var kartımızda. Ama, dedi, bir şey bizde 

eksik,  dedi.  Kartımı  çevirdi.  Bu,  dedi  bayrağı 

göstererek,  sizin  en  büyük  assetiniz,  en  büyük 

varlığınız, en büyük sahip olduğunuz unsur. Ve 

bu  benim  için  büyük  bir  flash  gibiydi.  Şimdi 

Emirates Airlines’ın  yönetim  kurulu  başkanı  ne 

demek istiyor. İsviçre olarak diyor, çok güzel bir 

imajınız var.  

Türkiye’nin Fasonculuk  İmajından Kurtulması 

Lazım 

8

Page 9: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Şimdi  niye  bunu  söylüyorum.  Biz  Türkiye 

olarak, uluslar arası arenada, bir zayıf noktamız 

var, bir  imaj meselesi. Gerçi  inşallah çalışıyoruz, 

bir  şeyler  yapılıyor  ve  hakikaten  günden  güne 

iyiye  gidiyor,  ama  neticede  belki  biraz  zaman 

alacak.  Demek  istediğim  unsur,  Türkiye’nin 

fasonculuk  imajından,  ucuz  ülke  imajından 

kurtulması  lazım.  Türkiye’nin  katma  değer 

ülkesi  imajına  bürünmesi  lazım.  Kaldı  ki 

fasonculuk  için  daha  ucuz  mekanlar  çıkıyor 

dünyada bugün. Dolayısıyla biz  ilelebet  fasoncu 

kalamayacağız.  Pozitif  bir  noktaya  değinmek 

istiyorum.  Birçok  Avrupalı  şirketlere 

danışmanlık yapmıştım, Çin’e gitmişlerdi bir ara 

veya  Bangladeş’e  gittiler.  Bazıları  geri  geldiler, 

olmadı,  niye  olmadı. Mantalite.  Genel  manada 

Avrupa  mantalitesini  taşıyan  bir  ülkeyiz  biz. 

Dolayısıyla  bir  Avrupalı  buraya  geldiği  zaman 

çok fazla egzotik bir ülkeye gelmiyor, ama Çin’e 

gittiği  zaman,  adam  ‘evet’  diyor,  ama  aslında 

‘hayır’ dedi. Hiçbir  şey  anlamadınız  siz. Çünkü 

hep  ‘evet’  diyorlar,  çünkü  Asyalılar  çok  nazik 

insanlar,  ‘evet’  ‘evet’ diyor, aslında  ‘hayır’ dedi, 

anlamadınız,  siz  zannettiniz  ki  işiniz oldu,  ama 

hiçbir  şey  olmadı.  Bunları  anlayana  kadar, 

bunları  aşana  kadar  insanlar  düşünüyor  biz 

aslında Türkiye’ye geri gelsek  iyi olur mu diye. 

Yani  Türkiye’nin  bazı  avantajları  var. Konumu, 

Avrupa’ya  yakınlığı,  sadece  coğrafi  manada 

demiyorum, aynı zamanda mantalite açısından.  

Tabi bir ülkenin alt yapısı çok önemli burada. En 

basit  şeyler, Telekom, otoban,  tren, uçak,  çünkü 

her şirketin neticede bunlara ihtiyacı var. Bunları 

sağlam bir şekilde sunamazsak, yabancı sermaye 

çekmekte  zorluk  çekebiliriz.  İş  ortamı,  özellikle 

istikrar  çok  önemli  bir  şey.  Şimdi  bir  örnek 

vermek  istiyorum.  İsviçre’nin  en  son  uluslar 

arası  savaşı 1515  senesinde yapılmış.  Şimdi  tabi 

bu  bir  avantaj.  Avrupa’da  hep  kendisini  nötr 

olarak  lanse  etmiş,  hiçbir  şeye  bulaşmamış,  her 

şeyden uzak kalmış bir ülke. Aynı zamanda nötr 

olduğu  için  istikrar  sağlamış.  İsviçre’de  vergi 

kanununun son 25 senede bir virgülü değişmedi. 

Üç kere vergi oranları aşağı çekildi. Yani üç kere 

vergi  azaltıldı  İsviçre’de.  Ama  kanunda  bir 

virgül  değişmedi.  Müteşebbis  için  25  seneden 

beri  aynı  vergi  kanunuyla  çalışıyor  olmak,  tabi 

aynı  zamanda  bir  istikrar  belirtisi.  Eskiden 

Avrupa  birliğine  girmeden  önce  İtalya’da  her 

sene  vergi  kanunu  değişirdi  ve  büyük  bir 

ihtimalle avukatların ve müşavirlerin çok  iyi bir 

lobisi  vardı  içeride,  çünkü  her  sene  yeni  iş 

çıkıyordu onlara. Şimdi enteresan. Böyle vakalar 

vardır,  tabi  İsviçre’de  anladığım  kadarıyla 

avukatların lobisi çok kuvvetli değil. 

Tabi  aynı  zamanda  iş  istihdam  kanununun 

işverene  sempatik  gözükmesi  lazım,  şu  anda 

İsviçre’ye  gelen  şirketlerin  %60’ı  Avrupa 

Birliğinden  kaçıyor.  Yani  Almanya’dan 

İtalya’dan  Fransa’dan  kaçan  şirketler  var. 

Kaçıyorlar  resmen.  Her  sene  Almanya’dan 

90,000  müteşebbis  çıkıyor,  her  sene,  son  beş 

seneden beri, dehşet bir rakam. Neden? Vergiler, 

bürokrasi,  hantallaşma  vs.  birden  devasa  bir 

yapılanma  çıktı  karşılarına,  adamlar  sıkılmaya 

başladılar,  iş  yapamıyorlar.  İsviçre’de  en  basit 

örnek, kıdem tazminatı diye bir anlayış yok, ama 

sosyal kanunlar var, ama aynı zamanda biraz da 

liberal  yaklaşım  var.  Bunun  bir  dengesini 

bulmuş.  İnsanlar  geliyor,  oldu  işten  eleman 

çıkarıyor,  olmadı  yeni  eleman  alıyor  vs.  Biraz 

daha liberal bir ortam var. Bunlar önemli şeyler. 

9

Page 10: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

 

 

 

 

 

 

 

 

Hizmet,  yani  hükümetin  verdiği  destek  çok 

önemli  ve  müteşebbisin  her  kademede  hoş 

geldiniz  anlayışını  sezinlemesi  lazım.  Bakın 

İsviçre’de  bir  şirket  var.  Dünya  çapında 

biliniyor,  herkes  tanıyor. Nestle  diye  bir  şirket. 

Nestle’nin  kurucusu  Alman.  İsviçre’li  değil. 

İsviçre’de  bir  şirket  var.  Herkes  tanıyor,  ABB. 

ABB’nin  kurucusu  aslen  Alman.  İsviçre’de  çok 

büyük  bir  gıda  şirketi  var,  Nestle  oʹnu  birkaç 

sene  evvel  satın  aldı.  Maggi,  sos,  çorba  vs. 

yapan.  Kurucusu  İtalyan.  İsviçre’de  çok  büyük 

bir  biyoteknoloji  şirketi  var,  dünya  çapında, 

dünyanın  en  büyük  şirketlerinden  bir  tanesi. 

Serono,  kurucusu  İtalyan.  Bunlar  hepimizin 

tanıdığı  isimler,  şirketler.  İsviçre’nin  bankacılık 

sisteminin  kurucusu  Fransa’dan  kaçan 

Protestanlardır.  Fransa’da  Katolikler, 

Protestanlara  büyük  katliam  yaptılar  16.  asırda. 

Ve  bu  16.  asırda  bu  insanlar  Fransa’dan 

İsviçre’ye geçtiler.  İsviçre de o zaman Katolik’ti, 

henüz  Protestan  değildi.  Katoliklikte  faiz 

günahtır.  Yani  bu  dini  bir  anlayıştır. 

Protestanlarda  faiz  günah  diye  bir  unsur  yok. 

Dolayısıyla  Protestanlar  parayı  çalıştılar 

Katolikler araziyi çalıştılar.  Şimdi hemen bunun 

bugünkü  fotoğrafını  vereyim.  İsviçre’de Katolik 

kantonlar,  fakir  kantonlardır;  Protestan 

kantonlar, zengin kantonlardır; bütün bankaların 

bulunduğu kantonların hepsi Protestan’dır. Ama 

bu  bankaların  kurucusu  ilk  büyük  hamle 

Protestanlardır,  ikinci  büyük  hamle  18.  asırda 

Avrupa’daki baskılardan, özellikle Fransa’da ve 

Almanya’daki  baskıdan  kaçan Musevilerdir.  Bu 

da enteresan. Şimdi ne demek  istiyorum. Katma 

değerin  varsa  toplumuma,  gel.  Kanunlarımı 

kaidemi  bozarsan  dur  derim.  Bir  iki  cümlede 

toparlamam  gerekiyorsa  genel  mantaliteyi, 

demek  istediğim  yabancı  yatırımı  çekmek 

İsviçre’de  bir  gelenek.  Ama  tabi  bugün  bu 

sistematik bir şekle oturdu, bir ajans kuruldu ve 

yabancı  yatırım  çekiyor  ve  bugün  istihdamın 

%15’ini  kuvvetli  bir  yabancı  sermaye  çekme 

ajansıyla  gerçekleştiriyor.  İnşallah  karşılıklı  bir 

konuşma ile devam edebiliriz. Teşekkür ederim. 

Şimdi niye bunu söylüyorum. Biz Türkiye olarak,

uluslar arası arenada, bir zayıf noktamız var, bir

imaj meselesi. Türkiye’nin fasonculuk

imajından, ucuz ülke imajından kurtulması

lazım. Türkiye’nin katma değer ülkesi imajına

bürünmesi lazım. Kaldı ki fasonculuk için daha

ucuz mekanlar çıkıyor dünyada bugün.

Dolayısıyla biz ilelebet fasoncu kalamayacağız.

 

İbrahim Kalın:   Alpaslan  Beye  bu 

aydınlatıcı  konuşmasından  dolayı  çok  teşekkür 

ediyoruz. Hakikaten İsviçre’deki tecrübeyle ilgili 

önemli bilgiler aktardı. Ve çok pozitif bir başarı 

resmi  çizdi.  Şimdi  biz  tabi  burada,  bu  acaba 

Türkiye’ye  ne  kadar  uygulanabilir,  Türkiye 

örneğinde  bunun  sonuçlarını  nasıl  görebiliriz, 

bunu  da  açıkçası  çok  merak  ediyoruz.  Sizin 

İsviçre’deki tecrübelerinizden hareketle de, böyle 

bir  tecrübe  aktarımı  ne  kadar  gerçekleşebilir? 

Bunun  üzerinde  de  zannediyorum  soru‐cevap 

kısmında derinlemesine duracağız.     

Talip Küçükcan:  Teşekkür  ederim.  Çok 

büyük  bir  keyifle  dinledim.  Ekonomiye  çok 

fazla  ilgi  duyan  bir  isim  olmasam  da. 

10

Page 11: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Anladığım  kadarıyla  sizin  kurduğunuz  ağ  ya 

da  şebeke  çok  profesyonelce  organize  edilmiş 

bir birim, bulunduğunuz bölgede. Acaba diğer 

Avrupa ülkelerinde bürokrasi içerisinde benzer 

bir birim var mı? 

 

Alpaslan Korkmaz:  Kesinlikle  var.  Şu  anda 

devlet  bazında,  bölgesel bazda konuşmuyorum. 

Çünkü  bölgelerin  bile  var.  Yani  bir  devlette 

mesela  İtalya’nın yatırım çekme ajansı var. Ama 

İtalya’nın  içinde  bazı  bölgelerin  özerk  ajansları 

da var. İrlanda’nın ajansı var mesela. Çok faaldir. 

Çok  büyük  yatırım  çekmiş  olan  bir  ajanstır. 

Avrupa’da çok başarılı ajanslardan bir tanesidir. 

Ama  İrlanda’nın  içinde  de  bölgesel  ajanslar 

vardır. Tabi bir genel koordinasyona  tabidir vs. 

Devlet bazında bugün 50  tane ülke aşağı yukarı 

bu ajansı kurmuştur ve bu  sene  sonunda anons 

edildi, gelecek sene 2006’da bu 50 tane ajansa 27 

tane  yeni  ülkenin  ajansları  ekleniyor.  Şimdi, 

bakın çok enteresan, ben birkaç seneden beri bu 

işin  içindeyim.  Birkaç  sene  evvel  hiçbir  zaman 

karşıma  Macaristan  çıkmamıştı.  Hiçbir  zaman 

karşıma yeni Zelanda çıkmamıştı. Ama Singapur 

çıkıyordu,  Dubai  çıkıyordu  veya  İrlanda 

çıkıyordu.  Ama  Macaristan,  Çek  Cumhuriyeti 

veyahut  böyle  ülkeler  şimdi  ajans  kurdular  ve 

çok  faal  şekilde,  sistematik  şekilde  rekabeti 

artırdılar. Yani elbette var. 

Talip Küçükcan:  Evet  Türkiye’de  de 

özelleştirme diye bir şey var ama, biliyorsunuz 

Türkiye daha özelleştirmeyi bile halledemiyor. 

Telekom  vs.  gibi  büyük,  özellikle  hantal 

şirketler daha  yeni  yeni  özelleştiriliyor. Takip 

ediyorsanız Türkiye’de büyük bir rezistans var 

özelleştirmeye  yönelik.  Filan  sermaye  geliyor, 

falan  sermaye  geliyor  diye.  Türkiye’nin  böyle 

bir de handikabı var. Yani içeriden bir rezistans 

var ayrıca.  

Alpaslan Korkmaz:  Aslında  enteresan  bir 

nokta.  Şöyle  söyleyeyim.  Fransızcada  bir  tabir 

var “paranın kokusu yoktur” diye. İsviçre’de etik 

bazı kaideler var elbette. Dolayısıyla bu kaideler 

yerine  getirildiği  takdirde  sermaye  gelsin, 

hepimizin  refahı  genişlesin  bu  bir.  İkincisi 

globalleşen ekonomiyle bugün bir şirketin sahibi 

hakikaten  kim?  Yani  elbette  bazı  konservatif 

ülkelerde, bazen Fransa’da böyle çıkışlar oluyor, 

bizim  şirketlerimizi  koruyacağız  diye.  Bazı 

şirketlerin  sahipleri  aslında  el  değiştirdi.  Yani 

bugün  IBM  gibi  bir  marka,  Çinlilerin  elinde. 

IBM,  dehşet  bir  Amerikan  markası  diye 

düşünürsek  bugün.  Çin  sermayesi  bunu  elinde 

tuttu ve  bu  sermayeler dünyada geziyor.  Şimdi 

biz bu sermayelerden fayda alacak mıyız? Almak 

istiyor muyuz? Almak  istemiyor muyuz? Almak 

istemiyorsak,  o  zaman  evet,  durun  diyeceğiz, 

istemiyoruz  diyeceğiz.  İstiyorsak,  o  zaman  biz 

mecburuz. Yani bu  iş öyle gidiyor. Ama  tabi ki 

neticede  bazı  etik  kaideler  veya  belki  bazı  öz 

değerlerimizden  taviz  vermek  mecburiyetinde 

değiliz.  Ama  neticede  ekonomi  gelişiyor.  Biz 

buna  karşı mıyız  değil miyiz?  Bazen  İsviçre’de 

üniversitede  ders  veriyorum.  Öğrenciler  bazen 

karşı  çıkıyorlar.  Diyorum  ki,  ben  de  yağmuru 

sevmiyorum. Ama  çıktığım  zaman  yağıyor. Ne 

yapacağım?  Yağmuru  sevmiyorum  diyeceğim, 

yağmurun  altında,  yağmur  üzerime  yağacak. 

Yani  bu  globalleşme.  Dolayısıyla  şemsiye 

alabilirim,  globalleşmeyi  belki  bir  şekilde  hafif 

etrafımda  etkileyebilirim,  ama  bunun  dışında 

olmak  artık mümkün  değil.  Bu  ekonomi  böyle. 

11

Page 12: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Dünya  çapında  böyle. Türkiye Cumhuriyeti’nin 

de  aslında  çok  büyük  bir  konumu  var, 

fonksiyonu    olabilir.  Konumuna  göre  ve  alt 

yapısına göre Türkiye’nin yabancı sermaye çekişi 

su  son  senelere  kadar  çok  zayıftı.  Şu  anda  bir 

kıpırdama  var.  Çok  güzel.  Bence  bu  dalgayı 

devam  ettirmek  lazım.  Yani  bu  kıpırdamayı 

büyük  bir  fırtınaya  çevirmek  lazım.  Aslında 

jeostratejik  konumuna  bakın,  piyasalara  açılma 

imkanına  bakın,  birçok  şeylere  göre 

kıyasladığınız  zaman  Türkiye’de  aslında  büyük 

potansiyel  var,  ama  doğru  dürüst  işlenmemişti 

yabancı  sermayede.  Tabi  biz  aramızda  bayağı 

istişare  ettik,  buraya  gelirken,  Türkiye’ye  bunu 

nasıl yapabiliriz diye ve aramızda bir şema çıktı. 

Çok basitçe tanımlamak istiyorum.  

Her  şeyden  önce  çok  kuvvetli  bir  siyasi  destek 

lazım.  Bunu  yaptığınız  zaman.  Yani  bu  siyasi 

desteksiz  olmaz.  Ve  siyasetin  her  kademesinin 

bunu  benimsemiş  olması  lazım,  bu  bir.  Aynı 

zamanda  Türkiye’de  bu  ajansın  kesinlikle 

başbakanlığa  bağlı  olması  lazım.  Biz  İsviçre’de 

ekonomi  bakanlarına  bağlıyız  birkaç  eyalette. 

Ama  bizim  yapılanmamız  özel  sektöre  has  bir 

yapılanmadır.  Çünkü  kamu  hukukuna  tabi 

değiliz, hiç birimiz memur değiliz, hepimiz özel 

sektörden  gelmeyiz.  Bunun  bazı  sebepleri  var. 

Ben  espriyle  söylüyorum,  bazen  iyi  maaş 

ödemek  için  diyorum.  Çünkü  memurların 

maaşları  sınırlı  oluyor, malum.  Bu  işin  esprisi. 

Özel sektöre kim alınabilir? 25 sene evvel. Bunu 

ben  söylemedim,  sosyal  demokrat  bakanlar 

söylediler, zamanında bunu karar kılan bakanlar 

sosyal  demokrat,  devletçi  bakanlar.  Bugün  de 

halen başımızdaki bakan  sosyal demokrat. Ama 

yok  bunu  yıkalım  devlet  bünyesine  alalım 

dediğiniz  takdirde  bakan  hemen  karşı  çıkıyor. 

Çünkü  en  etken  şekli  bu  diyor.  Doğrudan  da 

bakana  bağlıyız.  Başka  bir  birime  bağlı  değiliz. 

Direkt  kendisiyle  her  şeyi  istişare  edebiliyoruz 

ve çok hızlı karar alabiliyoruz. Her merciye girip 

çıkabiliyoruz.  Matrisyel  bir  yapı.  Yani  ben 

müşteriyi  aldığım  zaman,  bir  şirketi,  müşteri 

olarak  tanımlıyoruz, hiçbir  fatura kesmememize 

rağmen.  Biz  onlardan  para  almıyoruz,  devlet 

olarak  hizmet  veriyoruz. Ama, müşteri  gözüyle 

bakıyoruz. Bu da tabi zihniyet açısından bir fikir 

veriyor.  Ve  diyoruz  ki  bunu  aldığınız  zaman 

bütün bir bürokratik engel,  işlem ne varsa bunu 

bizim  yapmamız  lazım,  müteşebbisin 

yapmaması  lazım.  Yaparsa  sıkılır.  Çok  fazla 

engel görürse gider. Dolayısıyla biz bunları onun 

yerine  yapıyoruz.  Bütün  gereken  ofislere  girip 

çıkabiliyoruz. Böyle bir enteresan pozisyonumuz 

var. Ve üzerimizdeki bakan. Yani direk sorumlu 

olan  bakan.  Bir  yerde  sıkıldığım  zaman  hemen 

bakanı  arıyorum,  diyorum  ki  bakanım  burada 

bir  sıkıntı  var.  Beş  dakikada  çözülüyor. Çünkü 

önemli.  İstihdam  getiriyoruz,  yatırım 

getiriyoruz.  

Başbakana bağlı olması gerekiyor ve bir stratejik 

komite  olması  gerektiğini  düşündük  ve  bu 

stratejik komitede aslında uluslar arası arenadan 

bu işi başarılı şekilde yapan veya çok bilinen, iyi 

bilinen CEO’ların yer alması lazım. Bunun altına 

bir  operasyonel  genel  müdürlük.  Yani 

Türkiye’ye yabancı yatırım promosyon ajansının 

bir  CEO’su  lazım.  Bu  insanın  özel  sektörden 

gelmesi  lazım  ve  çok  iyi  uluslar  arası  tecrübesi 

olan  bir  insan  olması  lazım.  Ve  buna  bağlı 

operasyonel  seviyede  uluslar  arası  bir  şebeke 

kurmamız  şart.  Özellikle  Türkiye  gibi  bir 

12

Page 13: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

ülkenin.  Şimdi  düşünün  ben  Türküm,  yani 

Avrupa’nın  göbeğinde doğma  büyümeyim. Ben 

her  sınıfta  gittiğimde,  kaşım  kara  saçım  kara, 

bulunduğum  bölgede  fazla  da  Türk  yoktu. 

Dolayısıyla  herkes  Türksün  Türksün  dedi,  yani 

ben  bunu  çok  duydum.  Dolayısıyla  Türk 

olduğumu  ben  istemesem  bile  onlar  bana 

söylediler.  Yani  mecburdum.  Demek  istediğim 

Türkün  imajı uluslar arası arenada dünyanın en 

zengin, en kuvvetli, en büyük ülkesi değil, yani 

bunu  gerçek  olarak  aramızda  söylüyorum. 

Elbette  bir Türk  cihana  bedel,  ama  realiteler de 

var.  Dolayısıyla  biz  bir  Türk  cihana  bedele 

dayanarak  çektik  kılıcı Allah Allah  dedik  ama, 

yalnızsınız,  demek  istediğim  bu,    bu  imajı 

değiştirmek  lazım.  Uluslar  arası  arenadaki 

şebekemiz kesinlikle hem müteşebbislerle  irtibat 

kuracak hem Türkiye’yi bir  şekilde anlatacak ve 

bu  sadece  turizm  alanında  değil,  yani  Türkiye 

elbette bir  turizm ülkesi ama, müteşebbislere de 

Türkiye’nin  kim  olduğunu  anlatmamız  lazım. 

Anlatmazsak  milletin  aklında  Antalya’ya 

gelmiştim çok güzel bir tatil geçirmiştim, herkes 

böyle algılar, bu da çok güzel ama yetersiz. Veya 

eğer  bir  tecrübesi  olmuş  olsa,  evet  bir  fasoncu 

bulmuştum bir  şey yapmıştım, gerçi  ikinci sefer 

malı  çok  kötü  gönderdi  bu  yüzden  değiştirdim 

Çek  Cumhuriyetine  geçtim,  bu  da  yetersiz. 

Olmaz.  Biz  Türkiye’yi  farklı  bir  şekilde 

tanıtmamız  lazım.  Ve  bu  şebekenin  işi.  Yani 

sadece  şirket  bulup  getirmek  değil,  aynı 

zamanda  bir  Türk  imajı  yansıtacak  dünya 

çapında.  Ve  düşünün  bir  Japon,  bizim 

Japonya’daki temsilcimiz uluslar arası büyük bir 

danışman  kuruluşu  olan  KPMG’nin  Japonya 

yönetim kurulu başkanı  idi. Ayrıldı görevinden 

ve  İsviçre’yi  temsil  ediyor  düşünün,  yani  bu 

adam  credible  yani  inandırıcılığı  var  mı,  var. 

Şimdi  düşünün  bu  insanın  Türkiye’yi  temsil 

ettiğini.  Japonya’da  Japonlarla konuştuğunu. Bu 

kesinlikle şart ve bu dünya çapındaki şebekenin, 

direkt ajansın CEO’suna bağlı olması lazım. Yani 

stratejik komiteye değil. Stratejik komite, ara sıra 

istikamet  belirtecek,  tabi  başbakanlıkla  beraber. 

Ve  ondan  sonra  tabi  Türkiye  çok  geniş,  bir 

merkez  ajans  büyük  ihtimalle  bizim 

düşüncemize  göre  İstanbul’da  olması  lazım, 

çünkü  ekonominin  kalbi  İstanbul,  ama 

bölgelerde lokal ajanslar olması lazım. Ve çok iyi 

bir  koordinasyon  lazım.  Bir  müteşebbis 

Türkiye’ye geldiği zaman bir  insanla a’dan z’ye 

bütün  işini  çözebilmesi  lazım.  Çünkü  ancak 

böyle  çok  iyi  başarı  elde  ediyorsunuz. Olmazsa 

zorlanabiliyoruz.  Bu  bizim  kafamızda 

tasarladığımız  bir  sistem.  Şöyle  söyleyeyim, 

Allah  razı  olsun  bazı  ağabeyler  bize  dediler  ki 

gelin  anlatın. Biz de  geldik  anlattık. Bir  şekilde 

paylaşabilirsek hiç problem değil. Yani Nasrettin 

hoca  hesabı,  ya  tutarsa.  Biz  de  geldik, 

anlatıyoruz. Belki tutar, inşallah da tutar. 

Soru:  İsmim  Ferhat  Buhari.  İktisatla  ilgili 

değilim  ama  konuşmalarınızı  büyük  zevkle 

dinledim.  İlk olarak, son dönemlerde Hyundai 

Türkiye’ye  geldi.  Yer  beğeniyor.  Hükümet 

doğrudan Trakya bölgesini gösterdi. Ama onlar 

daha  işlevsel  olarak  Gediz  ve  Bursa’ya 

yerleşmek  istiyorlar.  Görüşmeler  hala  devam 

ediyor. Böyle bir sıkıntı var. Hükümetin olaya 

çok  fazla  sizin  perspektifinizden  bakmadığı 

anlaşılıyor.  İkincisi,  herhalde  dünyanın  hiçbir 

yerinde  üniversiteler  Türkiye’deki  gibi  iş 

dünyasından  uzak  değildir. Hatta  öyle  ki  biz 

13

Page 14: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

üniversitelerimizi  şehrin  dışına  kurarız. 

Dolayısıyla  soyut  bir  eğitim  anlayışı  var.  Bu 

hususlardaki düşünceleriniz nedir? 

Alpaslan Korkmaz:  Çok  enteresan  bir 

noktaya  değindi  misafirimiz.  Çünkü  hakikaten 

otomotiv  sektöründe  bence  dünya  çapında  çok 

iyi bir konuma  sahip olan bir ülke.  Şimdi bizde 

de bazen oluyor. Bir şirket geliyor, biz aklımızda 

diyoruz ki, aslında şu bölgeye gelse çok iyi olur. 

Ama şirket farklı bir bölgeyi tercih ediyor.  Bizim 

aramızda  bir  söz  var,  İsviçre’deki  elemanlar 

arasında:  “nihai  karar  şirketindir.”    Ama  tabi 

bunu da kolaylaştırmak  için stratejik düşünceler 

var.  Düşünün,  bakanımla  bazen  oturuyoruz. 

Mesela diyor ki, beyler 10  sene  sonra nerdeyiz? 

Bunu düşünelim  şimdi. 10 sene sonra nerdeyiz? 

10  sene  sonra  nerede  teknopol  geliştireceğiz? 

Nerede  arazileri  sanayiye  çevirebileceğiz?  Ve 

altyapısı  sağlam,  üniversitelere  yakın  vs.  neresi 

olabilir?  Bunları  düşünüyoruz.  Bunları 

hazırladığınız zaman şirketler geliyor, elbette alt 

yapısı  sağlam, Ar‐Ge merkezlerine  belki  yakın, 

belki istihdam potansiyelinin daha güçlü olduğu 

noktaları  tercih  edecek,  ama  bunları  10  sene  20 

sene önceden düşünmek lazım. Demek istediğim 

şimdiden düşünmemiz lazım, nerede geliştirmek 

istiyoruz. Ve geliştirmek  istediğimiz mekanların 

da alt yapılarını kuvvetlendirmemiz lazım.  

Ve  çok  güzel  bir  örneğe  değindiniz. 

Üniversiteler.  Ben  yine  İsviçre  babından 

konuşayım.  Ben  İsviçre’de  doğma  büyüme 

olduğum için Türkiye’yi çok seviyorum. Fazla da 

kaldığım  zaman  biraz  sıkılıyorum,  geri 

gidiyorum bu yüzden. Ara sıra gidip geliyorum. 

Uzaktan  sevmek  çok  daha  kolay  galiba.  Ama 

galiba  her  şeyde  böyle.  Ama  Türkiye’yi  çok 

seviyorum,  onu  da  söyleyeyim.  Demek 

istediğim,  tabi  bunlar  uzun  vadeli  stratejik 

düşünceler.  Üniversiteler,  teknopolların  içinde, 

şimdi  biz  böyle  bir  stratejiye  doğru  yöneldik. 

Yani  her  zaman  böyle  değildi  İsviçre’de  de. Ve 

teknopollarda  sanayi  arazilerinin  etrafında  ve 

özellikle mesela biyoteknoloji ağırlıklı üniversite 

varsa  biyoteknoloji  teknopolların  yanına  ağırlık 

veriyoruz ki alışveriş olsun. Hatta üniversitelerin 

içinde  teknoparklar  kuruluyor.  Galiba 

Türkiye’de de böyle düşünceler var. Takip ettim 

basından.  Bunlar  çok  güzel  şeyler.  Ve  bunlar 

aslında  stratejik  noktalar.  Ve  bu  stratejik 

noktaları  bugün  atmazsak  beş  sene  sonra  yine 

oturup  aynı  şeyi  konuşacağız.  Bir  kere  atmak 

lazım.  Atılmamışsa  da  geçmişte  demek  ki 

atılmamış.  Hiç  unutmam  Hindistan’da  bir 

konferans  verdim.  70  tane  saygın  işadamlarına. 

Gelin  İsviçre’ye  yatırım  yapın  falan.  Ondan 

sonra bir Hintli beyefendi bana geldi dedi ki, hiç 

alakasız bir soru sordu. Bir ağacı dikmenin, dedi, 

en  uygun  zamanı  ne  zamandır?  Bilmiyorum, 

dedim. Otuz sene evveldi, dedi. Otuz sene evvel 

dikmiş  olsaydık  bugün  gövdesi  sağlam  devasa 

bir  ağaç,  çınar  olurdu  belki.  Dikmiş  olsaydık, 

ama  dikmemişiz.  Peki  bir  şans  daha,  dedi. 

Buyurun,  dedim.  İkinci  bir  en  uygun  zamanı 

daha  var,  dedi.  Ne  zaman,  dedi.  Bilmiyorum, 

dedim.  Şimdi,  dedi.  Anlıyor  musunuz  demek 

istediğimi.  Yani  elbette  her  şeyin  konuşulması 

lazım,  her  şeyin  tartışılması  lazım. Ama  pozitif 

olmak  lazım.  Realist  bakabilmek  lazım. 

Yapılmamışsa da şimdi yapılabilir ama. İnşallah.  

Soru:   Bahsettiğiniz  tecrübeler  çok  önemli. 

Ben  önce  kendimi  tanıtayım.  İsmim  Ahmet 

14

Page 15: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Yaman.  DPT  Bölgesel  Gelişme  Genel 

Müdürüyüm.  Türkiye’de  de  bahsettiğiniz, 

biraz önce sözünü ettiğiniz modelin aslında biz 

temellerini  atıyoruz  şu  anda.  Ama  biraz 

dağınık  gidiyor.  Yani  bir  yatırım  promosyon 

ajansı  projesi  var.  Hazine  bünyesinde  devam 

ediyor. Bu bahsettiğimiz devlet çapında. Bizim 

uğraştığımız da bölgesel kalkınma ajansları. 26 

ayrı  bölge  itibariyle  çalışacak.  Sizin 

söylediğiniz  modele  yaklaşmaya  çalışıyoruz. 

Daha doğrusu bu  ikisinin  arasındaki  ilişkileri 

organik  hale  getirmeye  çalışıyoruz.  Şimdilik 

biraz  ayrı  gibi  gidiyor  ama,  tabi  kalkınma 

ajanslarının  aslında  en  önemli 

fonksiyonlarından  birisi  olacak  bu.  Yani 

yabancı  kaynak  çekebilmek.  Sadece  sermaye 

olarak da algılamamak  lazım.  İş gücü de dahil 

buna,  nitelikli  iş  gücü. Uluslar  arası  piyasada 

bizim  de,  çünkü,  sizin  biraz  önce  sözünü 

ettiğiniz  gibi  CEO  dediğimiz  insanlara  da 

ihtiyacımız var. Dünya çapında araştırmacılara 

da  ihtiyacımız  var.  Mühendislere  de 

ihtiyacımız var, yazılımcıya da  ihtiyacımız var. 

Yani bunları da çekebilmek gerekiyor.  

Buna  ilaveten kalkınma dediğimiz zaman aynı 

zamanda  sürdürülebilir  olması  lazım.  Yani 

söylediğiniz  şeyi  ben  de  aynen  tekrar  etmek 

istiyorum.    Çektiğiniz  firmayı  orda 

tutabilmeniz  lazım.  En  azından  mevcut 

istihdam seviyesinde, katma değer seviyesinde 

tutabilmeniz  lazım.  Bu  zinciri  güçlendirecek 

yeni  firmaların  da  bu  bölgeye  çekilmesini 

sağlayabilmek  lazım.  Tabi  Türkiye’nin 

bölgesel  nitelikleri  çok  farklı.  Potansiyelleri 

çok  farklı.  Dolayısıyla  aslında  bu  bir  ekip 

çalışması.  Çok  organize  bir  faaliyet  ve 

merkezde  de  çok  iyi  koordine  etmemiz 

gerekiyor. Ama bizim en büyük zafiyetimiz de 

bir  arada  iş  yapamamamız.  Belli  bir  amaç 

etrafında  bir  araya  gelemememiz.  Böyle  bir 

zafiyetimiz var. Bir de Türkiye’nin yapısal bir 

sorunu  var,  benim  gördüğüm  kadarıyla.  Bu 

genelleşme  olayını  başaramazsak,  biz 

merkezden  ne  yaparsak  yapalım,  ajansı  da 

kurmuş  olursak  olalım,  bu  pek  mümkün 

görünmüyor. Yani siz bence Türkiye açısından 

çok  ekstrem  bir  örnek  verdiniz.  Üniversite 

programlarını  yerelde  değiştirebilen,  içeriğini 

istediği  gibi  şekillendirebilen  bir  yerelleşme 

olgusu  var.  Bu  bizim  için  şu  anda  bir  hayal. 

Mevcut  şartlar  altında  bir  hayal.  Bırakın 

yerelde  bunu  gerçekleştirmeyi,  merkezi 

hükümet  bile  buralara  çok  dokunamıyor. 

Orada bir hegemonya var. Fakat her halükarda 

bu  adımların  çok  olumlu  olacağını 

düşünüyorum.  Kalkınma  ajansları  kanunu  şu 

anda mecliste,  dört  beş maddesi  kaldı.  Sayın 

Bakan  en  son  yine  mecliste  açıkladı,  bütçe 

kanunundan  sonra  bu Ocak’ta  geçmiş  olacak. 

Yatırım  promosyonuyla  ilgili  olarak  da 

çalışmalar çok yoğun bir şekilde devam ediyor. 

Ama  mutlaka  sizin  tecrübelerinizden,  bu 

anlattığınız  pratik,  yaşanmış  hayat 

tecrübelerinden de  istifade  etmemiz  gerekiyor 

diye düşünüyorum. 

Alpaslan Korkmaz:  Çok teşekkür ederim, çok 

güzel  bir  iki  noktaya  değindiniz.    Bölgesel 

ajansların  bu  programın  içinde  olmaları  ve 

kesinlikle  dahil  olduklarını  düşünmeleri  lazım. 

Yani  her  tabaka  buna  inanması  lazım  ve  aynı 

objektife koşması  lazım, yoksa olmaz.  İsviçre’de 

de  yöresel,  bölgesel  ajanslar  var,  bizde  de  var. 

15

Page 16: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Biz  onları  programlara  dahil  ediyoruz.  Tabi 

uluslar  arası  temasları  biz  kuruyoruz.  Şirketle 

biz  görüşüyoruz,  ama  bölgesel  desteğe 

ihtiyacımız  var.  Çünkü  her  tarafı  yüzde  yüz 

bilmiyoruz.  Dolayısıyla  o  ajanslarla  beraber 

çalışıyoruz.  Bu  önemli.  Yani  bir  koordinasyon 

gerekiyor  kesinlikle.  İkincisi  Türkiye’nin 

enteresan  avantajları  var.  Bir  örnek  vereyim. 

Geçen  sene  İsrail’de  bir  seyahat  esnasında  bir 

Türkiye  kökenli  Musevi  ile  bir  söyleşim  oldu.  

Türk  müsün  dedi,  Türküm  dedim,  Türkçe 

konuştuk. Ben  de dedi,  Türkiye’den  geliyorum. 

Bana  dedi  ki,  bir  nesil,  dedi.  Hiç  unutmam, 

benim  için  çok  büyük  bir  dersti.  Ne  demek 

istiyorsunuz,  dedim.  Bir  nesil  sonra  bizim 

gibisiniz,  dedi. Ne  demek  istiyorsunuz,  dedim. 

Ben, dedi, dünyanın neresine gidersem gideyim, 

tık buluyorum insanlarımı. Bir nesil sonra siz de 

buna  ulaşırsınız,  dedi.  Nasıl,  dedim.  Türkler, 

dedi,  her  tarafa  yayıldı.  Ve  şimdi  iyi  eğitimli 

insanlar  çıkıyor.  Birinci  ikinci  nesil  bazen 

kendisini  reddediyor,  ama  üçüncü  dördüncü 

nesil  tekrar  köke  dönüyor,  ya  ben  kimdim 

aslında  vs.  bir  araştırmaya  giriyor,  dedi.  Hiç 

korkmayın,  bir  dönem  kaybedeceksiniz  geri 

gelecek,  dedi.  Çok  enteresan.  Ve  ondan  sonra, 

dedi.  New  York’a  gideceksin  bakacaksın  bir 

Ahmet orda var.  İşte Pekin Beijing’e gideceksin. 

Belki  orda  bir  Mehmet  bulacaksın  vs.  çok 

hoşuma  gitti. Ne demek  istiyorum? Biz Türkler 

olarak  dünyada  hakikaten  enteresan  bir 

diasporaya  da  sahibiz.  Belki  bu  neticede  süper 

bir  şekilde  henüz  değerlendirilememiş  olabilir, 

ama  bu  enteresan  bir  cevher.  Yabancı  sermaye 

diyoruz.  Yabancı  sermayenin  içinde  çok  fazla 

yabancı olmayan da sermayeyi çekebiliriz, bunu 

değerlendirmek lazım. Bu da önemli noktalardan 

bir  tanesi.  Sadece  sermaye  çekmek  değil.  Aynı 

zamanda  bizim  imajımızı  da  dünya  çapında 

belki en iyi şekilde temsil etmek. Ve tabi aslında 

birbirleriyle bağlantılı.  

Ve  bir  şey  söylediniz.  Şirketler  bir  şekilde  kök 

salması lazım. Bulunduğu bölgede. Tabi şunu da 

hiçbir zaman unutmayalım. Dünya globalleşiyor 

ve  bu  hız  gitgide  hızlanıyor.  Dolayısıyla  bu 

kökler gitgide azalıyor. Bu bir veri, bu bir gerçek, 

bu  böyle.  Ama  buna  rağmen  bizim  de 

yapabileceğimiz  aktif kalabileceğimiz bir bölüm 

var.  Bugün  şirketlere  kök  saldırmak.  Nasıl? 

Samimi  söylüyorum.  Ben  bazen  kendimi  bir 

psikolog,  bazen  bir  aile  doktoru,  her  şey 

görebiliyorum.  Çünkü  birden,  çok  büyük  bir 

şirketin CEO’su  arıyor,  ya  böyle  bir problemim 

var.  Çocuğumun  okulunda  bir  problem  olmuş. 

Lütfen  gelebilir  misiniz?  Derhal  diyorum.  Hiç 

problem  değil,  gece  gündüz  fark  etmez.  Şimdi 

insanlarla öyle bir diyalog kuruyorsunuz ki, bir 

insani  ilişki  de  gelişiyor.  Tabi  ki  profesyonel 

zeminde her şeyin sağlam olması lazım. Buna bir 

de insani ilişkiyi ekleyebilirseniz o insanlar kolay 

ayrılmıyorlar.  Samimiyet  vs.  bu  aslında  bir 

hizmet. Ve bunu eğer karşı taraf anlayabiliyorsa, 

diyor ki, bu insanlar dehşet. Çok basit bir örnek. 

Çok  büyük  bir  şirket  getiriyoruz.  Emin  değil, 

hatta  bize  diyor  ki  ben  İrlanda’yla  İsviçre 

arasında  düşünüyorum.  Problem  değil  bu 

normal.  Herkes  böyle  söyler.  Neticede  bu 

pazarlık. Bunlar klasik  şeyler. Ama öyle vakalar 

da oldu ki, 1 milyar dolar  ciro yapan bir Hintli 

büyük  biyoteknoloji  şirketi  karşımda 

oturuyordu.  Bakın  program  hazırladık  bu 

insanlara ve ziyaretler yapıyoruz. Hedefim  ikna 

16

Page 17: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

etmek.  Bize  gelin,  bize  yatırım  yapın.  Sabahtan 

beri  program  yaptık.  Hindistan’dan  geldiler. 

Düşündüm,  ya  bu  Hindu  olabilir  dedim. 

Hinduların  çoğu  vejetaryen  mesela.  Belki  katı 

vejetaryen,  belki  değil  bilmiyorum.    Ama  ben 

katı  vejetaryenmiş  gibi  hareket  ettim  ve  öğle 

yemeğinde  İtalyan  restoranındaki  makarnayı 

yumurtasız  makarna  yaptırdım.  Aradım, 

restorana  dedim  ki,  çünkü  taze  makarna 

yapıyorlar,  yumurta  eklemeyin.  Katı 

vejetaryense  yumurta  yemiyorlar.  Düşünün. 

Sabah  görüştük.  Programı  anlattım.  Bugün 

dedim  programımız  bu,  bunu  bunu  ziyaret 

edeceğiz,  ondan  sonra  şu  Ar‐Ge  merkezine 

gideceğiz,  ondan  sonra  şu  çalışma  seansımız 

olacak, tabi, öğle yemeğimiz var, merak etmeyin 

dedim, öğle yemeğinde hiçbir etli malzeme yok, 

hatta  makarnalar  yumurtasız  dedim,  ama  çok 

fazla önemsemeden tabi. Hizmet veriyorum ama 

fazla  da,  bak  nasıl  hizmet  veriyorum  havasına 

girmiyorum  tabi.  Ondan  sonra  baktım 

dikkatlerini  çekti,  bir  şey  demediler.  Akşam 

oldu, bütün gezimiz bitti. Çok güzel geçti. Ama 

şimdi konuşuyoruz. Geldik  işin saadetine,  tabiri 

caizse.  Şimdi,  dedi,  Alpaslan  Bey,  biliyor 

musunuz  ki  İrlanda  bize  şu  avantajları  veriyor, 

falan  filan.  Dedim  ki,  bak  iki  tane  elma  var 

karşında.  İkisi  de  aşağı  yukarı  eşdeğerde  elma. 

Hangisini  ısıracaksın,  dedim.  Dedim  ki,  ikisi 

aynı  değerde  elmaysa  aşağı  yukarı,  etrafında 

dostluk,  kardeşlik  ve  sempati  olan  elmayı 

ısırırsın.  Anladın  mı,  dedim.  Yumurtasız 

makarna  aklına  geldi  tabi.  Yani  o  inceliği 

gösterebildik. Dolayısıyla  adam ne yaptı biliyor 

musunuz, ayağa kalktı. Geldi bana  sarıldı. Ve o 

şekilde  biz  İsviçre’ye yerleştirdik.  Şu  anda  otuz 

bin metre kare araziyi de satın aldık. On beş bin 

metrekarede  ilaç  sanayi  şirketi  kuruyoruz.  Yüz 

istihdam. Çok  basit  bir  jestle. Elbette  eşdeğerde 

hizmet  ve  insani  ilişkiler  her  şeyi 

değiştirebiliyor.  

Şunu söylemek  istiyorum. Bu  işi yapan  insanlar 

hakikaten bu işi bilen profesyonel insanlar. Bu işi 

ehil  insanın yapması  lazım. Bu  iş çok önemli bir 

iş.  Samimi  söylüyorum.  Yani  bu  işi  İsviçre’de 

kuran  insan,  eski  dışişleri  görevlisi,  İsviçre  için 

dünya  çapında  konsolosluk  görevi  yapmış, 

diplomat,  ama  ekonomiden  de  anlayan  bir 

diplomat. Bu işi icra eden insan, hem ekonomist, 

hem  hukukçu,  hem  diplomat,  hem  ara  sıra 

psikolog,  biraz  önce  ifade  ettiğim  gibi.  Bunları 

içermesi lazım.  

İbrahim Kalın:    Ben  bir  soru  sormak 

istiyorum, belki Sermet Bey de bu konuda bize 

yardımcı olur. İlk kuruluş aşamasında bu ajans 

ne  tür  zorluklar  yaşadı?  Yabancı  sermayenin 

çekilmesi sürecinde. Özellikle yerel ekonomiye 

ne  tür  yükleri  oldu,  olduysa?  Yani  ne  tür 

zorluklarla  karşılaşıldı?  Yani  bunun  istihdam 

açısından,  oradaki  üretim  biçimleri  açısından, 

ilişkileri  açısından  bir  takım  olumsuz  etkileri 

oldu mu ve bunları nasıl  aştılar? Bu  sorunları 

aşmış  olmaları  gerekiyor  ki  bugün  hakikaten 

çok  başarılı  bir modelden  bahsediyoruz. Ama 

bu süreçte ne tür sıkıntılar yaşandı?  

Alpaslan Korkmaz:  Çok  basit  bir  şey 

söyleyeyim. İlk beş sene çekilen şirket sayısı sıfır. 

Hiçbir  şey  gelmedi  ve  hatta  siyasi  bir  problem 

bile  gerçekleştirdi  mecliste.  Ama  insanlar  gece 

gündüz  çalıştılar.  Beş  sene  sıfır,  düşünün.  Bu 

İsviçre. Çok zor bir başlangıç. Ama ondan sonra 

17

Page 18: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

bir yerden  bir  tane,  bir  yerden  bir  tane derken, 

son  4  sene  içinde  400  tane  yabancı  şirket 

yerleştirdik  bizim  bölgemize  sadece.  Yani  1.2 

milyon  insandan bahsediyorum. Bunların  içinde 

dünya  çapında  şirketler var. Honeywell’ler  var, 

bunun  içinde  J&Jʹler  var. Devasa  kuruluşlar  ve 

tabi  orta  ölçekli  kobiler  de  var.  Bu  şirketler  4 

sene  içinde  6000  istihdam  yaratıyorlar 

bölgemizde. Ama  ilk  beş  sene  sıfır.  Bu  iş  uzun 

vadeli  bir  iş.  Ve  bu  iş,  bir  sene  içinde  bir  şey 

yapamadık  bu  işi  bırakıyoruz,  denilecek  bir  iş 

değil. Mümkün değil, bunu söyleyemezsiniz. Bu 

beş  sene,  on  sene,  on  beş  sene  sürebilir. 

Yerleşmemiz  lazım,  mesaj  vermemiz  lazım. 

İstikrarımızı  ispatlamamız  lazım.  Ve  hep  aynı 

insanlar  bu  işin  peşindeler.  Bu  imajı  verene 

kadar, düşünebiliyor musunuz  beş  sene  geçmiş 

hiçbir  şirket  çekmeden.  Sayın  Sermet  bunun 

başındaydı.  Kendisiyle  bunları  sık  sık 

paylaşıyoruz.  Biz  böyle  zorluklarla  başladık. O 

zaman belki daha dünya çapında çok fazla ajans 

da yoktu.  

Soru:  Burada iki parametre ortaya çıkıyor. Bir, 

sistemin sağlıklı  işlemesi,  iki kişisel başarıları 

olan  insanların  tespit  edilmesi.  Buradan 

hareketle Türkiye örneğini  alırsak bir  taraftan 

başbakanlığımız  bünyesinde  buna  benzer  bir 

çalışma  başlayacak.  Tabi  burada  kalmayacak. 

Türkiye hem geniş bir ülke. Türkiye’de merkez 

hükümet,  ajans  kurumuyla  ilgili  başarıyı 

sağladıktan  sonra,  Anadolu’ya  gidildiğinde, 

illere  gidildiğinde,  neler  yapılabileceği 

noktasında  ortaya  soruların  atılması  lazım. 

Yani  81  vilayette  ticaret  odalarımız  var, 

kendilerini  ispat etmiş belli bir kültür geçmişi 

olan  belediye  başkanlarımız  var, 

müteşebbislerimiz    var,  canlanan bir  ekonomi 

var. Yabancı  sermaye yoklaya yoklaya geliyor. 

Kendi  sermayemiz  daha  yeni  yeni  açılım 

sağlıyor.  Dağılım  oluşuyor.  Para  kazanmasını 

bilen  insanların  sayısı  yavaş  yavaş  artıyor. 

Şimdi bunlar tabi en önemli parametreler.  

İsviçre’ye  gelen  firmalara  orada  sağlamış 

olduğunuz alt yapının haricinde para kazanma 

sanatını da  öğretiyorsunuz. Paranın kokusunu 

almayı, nerelerde nasıl iş yapılabileceğini. Ama  

bakıyorsunuz Karaman’da bir bisküvi fabrikası 

açılıyor,  ardından  onlarca  bisküvi  fabrikası 

açılıyor.  Kayseri’de  İstikbal  fabrikası  kanepe 

üretiyor. Bir anda bakıyorsunuz onlarca kanepe 

fabrikası  açılmış  ortaya.  Yani  tam  anlamıyla 

hesap  kitaptan  uzak.  Biraz  küçük  hesaplarla 

kıskançlık. Şimdi çok şükür istikrarlı, geleceğe 

güvenle bakan ve inşallah eğer bu süreç devam 

ederse, ticaret yapmak isteyen herkesin önünün 

açık olduğu bir döneme giriyoruz. Milyarlarca 

dolar  Türkiye’ye  akacak.  Yurt  düzeyinde 

inşallah  herkes  görevini  en  iyi  şekilde  yapar. 

Önemli olan bu akışla birlikte, bu sermayenin 

sağlıklı  bir  şekilde  yayılabilmesi.  Dolayısıyla 

merkezi  ajansın  benzer  şekilde  kurulması, 

entegre edilmesi ve bu başarıya Türkiye’nin de 

ortak olması arzu ediliyor. 81 vilayette oraların 

Sermet’lerini,  Korkmaz’larını  bulabilecek  bir 

çalışmanın  başlatılması  lazım.  Oranın 

eşrafından,  ticaret  odasından  bu  işi 

yapabilecek, ön plana çıkabilecek, uluslar arası 

sermayeyle  entegre  olabilecek  insanların 

çıkarılması lazım. Sadece Ankara hükümetinin 

veya  siyasetin  verdiği  destek, mutlaka  yararlı 

olacaktır.  

18

Page 19: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Buradan  hareketle  bu  sisteminizin  Türkiye’ye 

adapte  edilmesinde  ajans  gibi  bir  kurum 

kurulması  haricinde,  insan  kaynaklarından 

nasıl  istifade  edilebilir,  profesyonel 

yöneticilerin  mi  dışarıdan  getirilmesi 

gerekiyor,  yoksa  yerel  insanlarımızın  özel  bir 

eğitime,  özel  bir  gözlem  çalışması,  staj 

çalışmasına  mı  tabi  tutulması  gerekir?  Bütün 

Türkiye için, İstanbul için ayrı, Şırnak için ayrı, 

Hakkari  için  ayrı  şeklinde  bir  bakış  açısıyla 

bakarsak. 

 

Alpaslan Korkmaz:  Çok  teşekkür  ederim. 

Aslında  çok  derine  indik.  Operasyonel  olarak. 

Aslında  çok  doğru  bir  teşhis.  Siz  uluslar  arası 

arenada  çok  iyi  bir  iş  yaptınız,  şirketi  çektiniz, 

yabancı  sermayeden  bahsediyorum.  Çok  iyi 

ağırlandı.  Niğde’ye  yerleşti,  ama  Niğde’deki 

bölgesel  belediye  başkanı,  ticaret  odası 

mensupları  vs.  bu  mesaja,  bu  misyona 

inanmadılar  ise,  neticede  olmaz  bu  iş. Yani  her 

tabaka,  herkes,  her  şeyden  önce  bu  misyona 

inanması ve bu misyonu  takip  etmesi  lazım, bu 

bir.  İkincisi  yöresel,  bölgede  eğitilmiş,  lokal 

insanlar  lazım.  Ama  uluslar  arası  bir  vizyona 

sahip,  ama  lokal  insanlar.  Çok  önemli  şeyler 

bunlar.  Belki  Levent  Bey’in  eklemek  isteyeceği 

şeyler olabilir. 

Can Levent Seçkin:  Türkiye’de  10  yıldır  bu 

konularda  çalışan  bir  insan  olarak  birkaç 

noktada da ben yorum yapmak  istiyorum.   Tabi 

ki  İsviçre’deki  yatırım  promosyon  ajansıyla 

Türkiye’de  kurulacak  promosyon  ajansının 

çalışma  düzenleri  ve  şekli  tamamıyla  farklı 

olacak.  Çünkü  ülkelerin  yatırım  promosyon 

ajanslarının  stratejileri  ülkeden  ülkeye  değiştiği 

gibi,  yapıları  da  değişiklik  gösteriyor. 

Türkiye’nin  coğrafyasıyla  İsviçre’nin 

coğrafyasını bir tutmamız mümkün değil. Bunun 

yanında  Türkiye’de  bu  konuda  bilinçli  olan  ve 

bu konuda bizden bilgi talep eden kurumlar var. 

Bu  memnuniyet  verici  bir  gelişme  esasında. 

Burada  81  ilin  hep  birden  aynı  anda  böyle  bir 

şekle  adapte  olması,  ilk  başlarda  kolay  bir  şey 

değil. Ama burada bir noktayı açıklamak  lazım. 

Bu bir kültür meselesi. Bu kültürü oluşturmamız 

lazım.  Yabancı  sermaye,  yabancı  yatırımcı 

kültürünü  oluşturmamız  lazım.  Defansın 

mümkün olduğunca azalması gerekiyor. Gelecek 

yabancı  yatırımcının  Türkiye’de  yaptığı 

yatırımın  sonuçta  kime  faydası  dokunacaktır? 

Ona  mutlaka  faydası  dokunacaktır  ama  bize 

etkisi ne olacaktır?  İyi  anlatmamız gerekiyor ve 

biliyor  musunuz  ki,  İsviçre’yi  ziyaret  eden  bir 

firmanın,  az önce Alpaslan Beyin verdiği  örnek 

çok güzeldi, iki günlük İsviçre ziyareti esnasında 

iki  gün  boyunca  devletle,  resmi  otoritelerle, 

bölgede  faaliyet  gösteren  kuruluşlarla  yaptığı 

toplantılar,  o  şirketin  kararını  bana  sorarsanız 

%50  etkiliyor.  Döndükten  sonra  masa  başında 

şirket  temsilcileri  oturduklarında,  elde  ettikleri 

bilgileri  masa  üzerine  koyduklarında, 

inanıyorum ki  rakip  İrlanda  ise,  rakip Hollanda 

ise,  rakip Singapur, Hong Kong  ise,  İsviçre hep 

bir  artı  puan  önde  olacaktır.  Çünkü  yabancı 

yatırımcı  havalimanına  geldiği  andan  itibaren 

gece  geç  saatlere  kadar,  yatırım  promosyon 

ajansının  proje  lideri  ile  beraber  vakit 

geçirecektir.  Yatırım  promosyon  ajansının  proje 

lideri  ona,  gerektiğinde  yumurtasız  makarna 

hazırlattıracaktır.  Yani  çok  hassas  düşünülmesi 

19

Page 20: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

gerekiyor  ve  gerçekten  de  Türkiye’de  bu  işle 

ilgilenecek  olan  bölgesel  kalkındırma 

ajanslarında  çalışacak  arkadaşların  uzun  süreli 

bir  tecrübe  kazanması  gerekiyor.  Hemen 

başarılacak bir  iş değil. Bu kültürü almak  lazım. 

Çünkü bu bir  süreç. Bu konuda deneyim  sahibi 

olunması lazım.  

Ve İsviçre’de bu düzenin ilk kurulduğu zamanla 

Türkiye’nin  bugün  başlaması  arasında  fark var. 

Türkiye  şu anda cazip.  İsviçre o zaman o kadar 

cazip  değildi.  Ekonomik  kriz  vardı.  Yapılan 

araştırmalar  şunu gösteriyor: Bir ülkeye yabancı 

yatırımcının  gelmesi  için  gerekli  kriterler, 

öncelikler  sıralandığında biliyor musunuz ki  ilk 

öncelikler,  vergi  indirimleri  ya  da  yatırım 

teşvikleri değil. İlk önce bunlara bakmıyorlar. İlk 

önce  bu ülkede  bir  istikrar  var mı  yok mu  ona 

bakılıyor. Hiç  unutmuyorum.  Johnson&Johnson 

firmasının üst düzey bir yöneticisi şöyle bir bilgi 

vermişti bana:  İsviçre’ye geldik.  İsviçre’de vücut 

içine  ameliyatla  yerleştirilen  malzemeler 

üretiyoruz. Bu işi  İsviçre’de yapıyoruz. Dominik 

bize  bedava  arsa  verdi.  Ama  biz  bu  işi 

Dominik’te  yapsaydık,  bir  tane  beynin  içine 

yerleştirilen çipin arkasına Made  in Dominicana 

yazsaydık,  biz  hiçbir mal  satamazdık  dünyaya. 

Bunu  İsviçre’de  yapmak  zorundaydık.  Belki 

biraz  maliyeti  fazlaydı  ama  sonuçta  mal 

satabiliriz. Dolayısıyla istikrarsız bir ülke istediği 

kadar  vergileri  indirsin,  yabancı  yatırım  çekme 

potansiyeli  olmaz.  Yabancı  yatırım  çekmek  için 

istikrarı  yakalamak  lazım.  Türkiye  şu  anda 

ekonomik  ve  politik  istikrarı  yakaladığı  bir 

dönemde  olduğu  için,  İsviçre’nin  belki  o  beş 

yıllık  ilk  dönemini  bir  yılda  bir  buçuk  yılda 

kapatabilecek  potansiyele  sahip. Onun  için  tabi 

ki biz bu konularda tecrübelerimizi, bilgilerimizi 

paylaşıyoruz. Alpaslan Beyin uzun dönemdir bu 

konudaki çalışmalarıyla beraber nasıl bir strateji 

geliştiririz,  bunu  konuşuyoruz.  Ama  şunu 

bilmemiz  lazım  ki  bu  kültürü  hep  beraber 

oluşturmalıyız,  her  şeyi  yatırım  promosyon 

ajansından  beklemek  de  biraz  hayalperestlik 

olur.  Türkiye  için  yatırım  promosyon  ajansında 

one‐stop‐shop,  tek noktadan hizmet şart. Çünkü 

bürokrasisi  ağır  olan  ülkelerde,  eğer  siz 

müteşebbisi  Üsküdar  tapu  kadastroya 

yollarsanız, Beykoz vergi dairesine yollarsanız, o 

müteşebbis  Türkiye’ye  gelmek  ister mi  istemez 

mi? Bugün  itibariyle one‐stop‐shop’larda çalışan 

proje  liderleri  müteşebbisi  bu  noktalara 

değdirmeden bütün işi kendisi çözmek zorunda. 

Baştan  sona  one‐stop‐shop  olmalı.  İsviçre’den 

çok  daha  fazla  Türkiye’nin  one‐stop‐shop’a 

ihtiyacı  var.  Zaman  içerisinde  inşallah  bunlar 

gelişir, bürokrasi azalır. Yabancı müteşebbis çok 

güzel  bir  şekilde  ağırlanır,  bu  tip  resmi 

idarelerde  o  ayrı  bir  konu.  Bakın  Türkiye’de 

kurulmuş olan bir yabancı ortaklık şirketinin 1.5 

yıldır  oturma  ve  çalışma  izni  verilmedi.  4  defa 

dosya  geri  yollandı  İstanbul’a.  Ve 

anlayamıyorlar,  bana  soruyorlar.  Ben  bir 

bakayım  dedim.  Çünkü  yabancı  bunlar, 

anlaşamıyorlar  bile.  Aradık,  sorduk,  öğrendik. 

Dediler  ki  bir  taahhütname  verilmesi  lazım. 

Gelsin, yabancı, burada  taahhütmname verecek. 

Yabancı  çağrıldı. Taahhütname  yazdırıldı, dikte 

ettirildi.  Başımıza  gelen  olayı  söylüyorum, 

örnek.  Taahhütname  yazıldı,  önce  notere  gidip 

tasdik  ettirildi, Ankara’ya gönderildi ve döndü. 

Ankara  dedi  ki,  yanlış  bir  taahhütname 

yazmışsınız.  Ama  siz  yazdırdınız,  dedik. 

20

Page 21: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Telefondaki  arkadaş  yanlış  yazdırmış,  yeniden 

dikte  ettirelim,  dediler.  Peki,  ne  yapacağız? 

Tekrar  gelecek.  Yok  ki  burada.  Çağırdık,  bir 

daha geldi. One‐stop‐shop bunun için şart. Proje 

lideri bu  işte koşturmak zorunda. Her  seferinde 

buraya  gelip  gitmesine  gerek  yok.  Şu  anda  bu 

konuda  yapılan  çalışmalar  ümit  ediyorum  ki 

neticeye  ulaşır  ve  Türkiye  şu  cazip  ortamın  da 

artık  meyvelerini  yemeye  başlar,  meyve  yeme 

zamanıdır.  Gelsinler  ve  bu  işte  çalışmaları  hep 

beraber  yapalım  diye  düşünüyorum.  Teşekkür 

ederim. 

Taha Özhan:    Alpaslan  Bey,  ben  kısa 

bir soru  soracağım. OPEC ve OPEC dışı petrol 

üreticisi  ülkelerden  son  iki  sene  içinde 

herhangi  bir  yatırım  aldınız  mı,  aldıysanız 

hangi sektörlerden aldınız? 

Alpaslan Korkmaz:  Şu  anda  Güney 

Amerika’dan  Brezilya’dan,  Arjantin’den 

yatırımlar  var.  Yatırım  olarak  var.  Ticari  şirket 

olarak yok. Büyük ihtimal fazla yok. 

Soru:    Benim sorum Türkiye  için Arap 

sermayesi  daha  çok  ifade  ediliyor  ve 

Avrupa’dan  Amerika’dan  çekilen  ve  oradan 

daha  rahat,  emin  limanlar  arayan  bir  Arap 

sermayesi var. Bu Arap sermayesinin yapısı, bir 

İsviçre’nin  şartlarından  daha  farklı. 

Türkiye’nin  onlara  sıcak  gelen  daha  farklı 

tarafları  var.  Onlar  yeni  bir  teknoloji 

getirmiyorlar. Belki Türkiye’ye gelecek olan bu 

tür  çalışmalarda  daha  farklı  açılımlar  da 

olabilir.  Yani  Türkiye’nin  potansiyelini 

değerlendirirken  sırf  teknolojiyi  getirmek 

değil.  Ve  o  kadar  ince  servisler  veren  dahi, 

Türkiye’de  çok  rahat  sahalar  açabileceğiniz, 

joint  venturelar  yapabileceğiniz  bir  zemin  de 

var. Bu husustaki düşüncelerinizi açıklayabilir 

misiniz?  

Alpaslan Korkmaz:  Çok  güzel  bir  noktaya 

değindiniz. Uzun zaman biraz geriye bırakılmış 

bir  alan  Türkiye  açısından.  Ve  onlar  için  de 

Türkiye  açısından  belki.  Ama  şunu  söylemek 

istiyorum.  11  Eylül’den  sonra  İsviçre’ye  gelen 

Arap  sermayesinde dehşet bir yükseliş  oldu.  11 

Eylül’den  sonra  hemen  gittik,  Dubai’de  bir 

temsilci bulduk ve Dubai’deki  temsilciler Suriye 

kökenli.  Ürdün’deler,  Mısır’dalar,  Suudi 

Arabistan’dalar, her  taraftalar. Çünkü büyük bir 

sermaye  akışı  oldu  ve  sadece  sermaye  değil 

yatırım  da  arıyorlar.  Genelde  gayrimenkul 

yatırımı  arıyorlar.  Ve  İsviçre’nin  biraz  katı 

kanunları  var  bu  meselede.  Dolayısıyla 

gayrimenkul,  konut  meselesine  giremiyorlar. 

Ama  sanayi,  ticaret  vs.  binalara. Dolayısıyla  bu 

bir.  Evet,  Kuzey  Amerika’dan  çekilen  bir 

sermaye  var.  Bunu  belki  kapmakta  fayda  var. 

Ben de Türkiye olsam hemen giderim. Tabi yakın 

ilişkiler olabilir. Fazla olmadı bu son dönemlerde 

ama  olabilir,  neticede  bazı  ortak  noktalar  da 

bulunabilir. Bence çok fazla uzağa gitmeye gerek 

yok. Aramızda  istişare  ederken  baktığımız  bazı 

unsurlar  vardı.  Şu  anda  İtalyan  müteşebbisleri 

için Türkiye bir numaralı ülke, yabancı sermaye, 

yatırım  meselesinde.  Şimdi  hemen  Türkiye’nin 

etrafına  bir  çember  çizelim.  Bir  taraftan  İtalya, 

Yunanistan’dan  sonra.  Güneydoğu’da  Körfez. 

Dolayısıyla  yakın  yerlerden  de  bir  şeyler 

çekebiliriz. Çünkü Dubai aslında muhteşem, sıfır 

vergi,  hiç  kimse  vergi  ödemiyor.  Ne  şahıslar 

vergi  ödüyor,  ne  kurumlar  vergi  ödüyor.  Eğer 

vergi  ise,  Dubai’de  kalırlardı.  Ama  Dubai’deki 

21

Page 22: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

birçok müteşebbisle konuştuğumuzda, bunu çok 

aleni  bir  şekilde  söylemiyorlar,  çünkü  onlar  da 

ülkelerini  seviyorlar,  ama  onlara  ima  ediyoruz 

diyoruz  ki,  siz  aslında  Dubai  Emirates  olarak 

Orta  Doğu’nun  İsviçre’sisiniz.  Tabi  bu  çok 

hoşlarına  gidiyor.  Diyoruz  ki  istikrarlı  bir 

ülkesiniz.  Ondan  sonra  soru  işaretleri  geliyor. 

Hayır,  o  kadar  istikrarlı  değil.  Çünkü  kraliyet 

sistemi var. Tabi, diyor, çok  istikrarlıyız; doğru, 

istikrarlılar, izafi manada, bölgeye nazaran. Ama 

neticede demokratik bir sistem değil. Her an her 

şey  olabilir.  Başka  bir  kral  gelir  farklı  bir  şey 

düşünür vs. Dolayısıyla bunları düşünüyorlar ve 

hemen bir risk dağıtma stratejisine yol açıyorlar. 

Daha  fazla  vergi  ödemelerine  rağmen  vs.  Ki 

Türkiye onlara daha yakın. 

Soru:  11  Eylül’den  sonra  Arap  sermayesi 

büyük bir oranda Amerika’dan çıktı. 17 milyar 

dolar şu anda başıboş dolaşıyor dünyada. Gayri 

menkul  veya  portföy  yatırımı  dışında 

İsviçre’de  yatırıma  girmiyorlar.  Peki,  dünyada 

var  mı  önekleri,  Arap  sermayesinin  sanayiye 

girdikleri oluyor mu? 

Alpaslan Korkmaz:  Ben  Dubai’yi  biraz  iyi 

biliyorum. Diğer mekanları iyi bilmiyorum. Yurt 

dışında  yani  kendi  mekanlarının  dışında 

teknoloji  vs.  yatırımlara  girdiklerini  ben  fazla 

görmedim.  Fon  yatırımları.  Tabi  onlar  için 

İsviçreliler  özel  bir  sistem  geliştiriyorlar. 

İsviçre’de,  İsviçre  bankacısını,  bir  Körfez 

ülkesinden  gelen  insana  nasıl  davranması 

gerektiği,  onun  etik  değerlerine  göre  nasıl  bir 

tavır  geliştirmesi  gerektiği  konusunda  eğiten 

uzmanlar var. Dubai’de veya güneydeki emirlik 

Ras  Al  Khaimah’da  mesela  şunu  yaptılar. 

İsviçre’nin  en  gelişmiş  Ar‐Ge  merkezi  vardır, 

elektronik  ve  mikro  teknolojide.  O  Ar‐Ge 

merkezine  dediler  ki,  gelin  bölgemize,  bütün 

masraflar bizden, her  şeyi ödeyeceğiz, bizde bu 

Ar‐Ge merkezini  kurun  ve  bizimle  beraber Ar‐

Ge yapın, bizi de eğitin. Ve, CSEM İsviçre’nin en 

büyük ve kuvvetli elektronik ve mikro  teknoloji 

Ar‐Ge  merkezi  iki  ay  evvel  açılışını  yaptı. 

İkincisi,  aynı  şekilde  mesela  turizmde,  Ras  Al 

Khaimah’daki  şeyhʹle  de  bir  görüşmem  oldu, 

Sayın  Sermet’le  beraberdik.  Turizm  ve  adam 

diyor  ki:  biz  yedi  yıldızlı  turizme  yöneleceğiz. 

Biz ucuz  turist  istemiyoruz. Bir sahili var. Sahili 

10 km sürüyor. Arkada 2000 metrelik dağlar var. 

Dağların  tepesine  İsviçre  köyü  inşa  etti.  Bunu 

nasıl  yaptı:  İsviçre’ye  geldi.  İsviçre’nin  iki  tane 

en  lüks  beş  yıldızlı  otelinden  iki  tane  genel 

müdürü aldı götürdü. Buraya, dedi, dünyanın en 

güzel  beş  yıldızlı  10  km  boyunca  tesisini 

kuracağım  ve  her  kilometrede  farklı  bir  alana 

geçilecek.  Günde  500  dolar,  1000  dolar 

harcayacak  buraya  gelen  turist,  diyor.  Onun 

dışında  turizme  ilgi  duymuyorum.  Gelip  de 

çantası belinde sokaklarda ağzı açık gezen turist 

istemiyorum diyor. Böyle bir düşüncesi var. Bu 

da bir diversifikasyon. Yatırımı kendi bölgesine 

yapıyor.  Tekrar  sorunuza  geliyorum.  Ben 

gayrimenkul  alanları  gördüm.  Ama  fabrika, 

teknoloji  kendi  diyarları  dışında  yatırımı  fazla 

görmedim.  Avrupa’da  en  azından  görmedim. 

Başka yerlerde yapıyorlarsa bilmiyorum. Ama ne 

yapıyorlar. Daha çok finansal ürünlere geliyorlar 

veya gayrimenkul alıyorlar.    

Soru:   Uluslar arası kurumlarda sermaye değil 

yatırım  ajanslarının  olduğunu  görüyoruz,  bu 

ayrım  önemli.  Üretimin  küreselleşmesiyle 

22

Page 23: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

birlikte  yatırım  promosyon  ajanslarına  ihtiyaç 

duyuluyor ve  tüm ülkeler buna doğru gidiyor. 

Bunun  yanı  sıra  yerel  yatırımcıya  da  hizmet 

vermek  gerektiğini  düşünüyorum.  Çünkü 

Türkiye’de  yeterli  sermayesi  olup  da  yanlış 

yatırım  yapan  birçok  iş  adamı  var.  Firmalara 

yeterli  pazar  istihbaratı  vermiş  olabilseydik, 

birçok  firmamız  katma  değeri  yüksek 

sektörlere  yatırım  yapabilirdi.  Bir  de  ihracat 

konusu  var.  Yabancı  yatırımı  bir  ülkeye 

çektiğinizde,  sadece  yerel  pazar  için 

gelmiyordur, mutlaka ihracatı da düşünecektir. 

Yani o firmaya yabancı pazarlar konusunda da 

hizmet  verilmesi  gerekli.  Yerel  yatırımcı  ve 

ihracat  konularındaki  düşüncelerinizi 

öğrenebilir miyim? 

Alpaslan Korkmaz:   Birkaç  kritik  noktaya 

değindiniz.  Her  şeyden  önce,  evet,  yabancı 

yatırım  ajansı  olmalı  elbette,  yabancı  sermaye 

ajansı değil. Çünkü sermaye ile yatırım çok farklı 

şeyler. Bu birincisi.  İkincisi, market  intelligence. 

Ben İsviçre’deki tatbikatımızı dilerseniz size izah 

edeyim.  Biz  kesinlikle  market  intelligence 

veriyoruz, bu çok önemli. Bütün gelen şirketlere, 

İsviçre’yle  alakalı  elbette,  piyasa  alt  yapısını 

sunuyoruz  ve  anlatıyoruz  ve  bunun  arkasında 

bir  hedefimiz  var.  Bizim  hedefimiz,  İsviçre’ye 

yerleşen şirket çok fazla İsviçre’ye mal satmasın. 

Bu  enteresan  tabi.  Çünkü  çok  fazla  rekabet 

etmesin. Zaten kaldı ki  İsviçre  toplam  7 milyon 

insan.  Büyük  bir  piyasa  değil.  Bize  gelen 

şirketlerin  %98’i  zaten,  ihracat  platformu  için 

geliyorlar  İsviçre’ye.  Dolayısıyla  ihracat,  o  da 

diğer  bir  sorunuzdu.  İhracat  meselesinde  her 

şeyden  önce,  bütün  intelligence  yani  bilgi 

açısından  kendilerini  destekliyoruz.  İkincisi 

dünya  çapındaki  şebekemizi  şirkete  sunuyoruz. 

Diyoruz ki, bakın Hindistan’da bizi  temsil eden 

bir grup var. Arkadaşlar var. Bunların elbette asıl 

görevi  Hindistan’dan  bize  yatırım  çekmeleri. 

Ama  ikinci  görevi,  ben  Amerika’dan  bir  şirket 

yerleştiriyorum  İsviçre’ye  ve  bu  İsviçre’deki 

şirket,  benim  bölgeme  yerleşmiş,  ne  kadar 

genişlerse  o  kadar  benim  için  iyi.  Hindistan’a 

açılmak  istiyor,  İsrail’e açılmak  istiyor, Dubai’ye 

açılmak istiyor. Diyoruz ki, bizim temsilcilerimiz 

var,  size  yardımcı  olabiliriz.  Gelip  temasları 

kurabiliyorlar  en  azından.  Yani  gittikleri 

mekanlarda  yabancı  bir  mekanda  değiller.  En 

azından  aynı  takıma  dahil  olan  insanlarla 

diyalog  kurabiliyorlar.  Dolayısıyla  aslında  çok 

doğru  birkaç  noktaya  değindiniz.  İhracat 

mevzuatı  önemli,  özellikle  İsviçre  açısından. 

Çünkü Türkiye büyük piyasa.  İsviçre çok küçük 

piyasa.  

İkincisi  market  intelligence  biz  her  halükarda 

veriyoruz.  Ve  bu  bizim  görevimiz.  Bizim 

görevlerimizin  ilk  kademelerinde  information 

yani  bilgi  vermek  ve  her  açıdan  ve  bilgiler  çok 

farklı spektrumda olabiliyor, çok stratejik bilgiler 

olabiliyor,  çok  basit  bilgiler  de  olabiliyor.  Bir 

şeye  daha  değindiniz.  Lokal  yatırım  dediniz. 

Bizim yapımız  İsviçre’de  şöyle: biz uluslar arası 

yani  yabancı  yatırıma  uzmanlaştık.  Ama  biz 

aynen şunu ifade ediyoruz: İki kanatlı bir kuşuz. 

Diğer  bir  kanadımız  daha  var.  Aşağı  yukarı 

bizim gibi işliyorlar. Örneğin her pazartesi sabah 

berber  toplantılarımız  var,  çünkü  lokal  yatırımı 

teşvik  eden  diğer  bir  ajansımız  var.  O  da 

lokaldir.  Ama  ondan  sonra  bu  iş  biraz  farklı. 

Yani  Türkiye’ye  hitap  etmek,  Türk 

müteşebbisine  hitap  etmek  farklı.  Hintli  veya 

23

Page 24: Bu dört eyalet aşağı yukarıfile.setav.org/Files/...yatirim-tesvik-politikalari... · şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İskandinav

Amerikalı müteşebbise  hitap  etmek  farklı. Ama 

birçok  aletler  ortak. Dolayısıyla  bunları da  çifte 

geliştirmek,  çifte  yaratmak  gerekmiyor.  Bunları 

beraber  kullanıyoruz.  Ama  biz  şuna  karar 

verdik: Uluslar  arası  yatırımı  çekmek  başka  bir 

iş. Lokal  yatırımı  geliştirmek  başka  bir  iş. Ama 

ortak  noktaları  da  var.  Ve  ortak  kullandığımız 

mesela  teşvikler  var,  ekonomik  aletler  var. 

Bunları  iki  sefer  idare  etmek  fazla  istihdam 

gerektirecek,  dolayısıyla  bunları  beraber  idare 

edebiliyoruz. Ama şirketler açısından biz sadece 

international  image,  uluslar  arası  bir  imaj 

veriyoruz. Diğer taraf da lokal imaj veriyor. Ama 

eğer  bunu  yapmazsanız  o  zaman  başka  bir 

problemle  de,  sosyal  ve  politik  bir  problemle 

karşılaşabilirsiniz.  Çünkü  eğer  siz,  lokal 

müteşebbise  destek  vermezseniz,  lokal 

müteşebbis, Amerikalılar  geliyor  kırmızı  halılar 

seriyorlar, biz buradayız,  lokaliz, bize hiçbir  şey 

olmuyor, der. Yani böyle bir şey olmaması lazım.  

Soru:   Özel  sektör  advisordır.  Karar  alıcılar 

kamudur.  Çünkü  hem  kamunun  kaynaklarını 

kullanıyorlar,  hem  de  kamunun  önceliklerine 

göre  strateji  belirliyorlar.  Sizin  bahsettiğiniz 

strateji kuruluna da ben kesinlikle katılıyorum. 

Öyle bir yapının da kurulması gerekiyor. Özel 

sektörün orada yer alması gerekiyor ama benim 

şahsi  görüşüm  burada  özel  sektörün  advisor 

olmasıdır.  Yani  karar  alıcı  pozisyonda 

olmamasıdır.   

Alpaslan Korkmaz:  Kesinlikle.  Bizde  de 

aynıdır zaten, bizde de advisory board var, ama 

bütün  kararlar  ve  stratejik  istikametler,  nihai 

kararlar  siyasilerden  çıkar.  Ama  siyasiler  bu 

kararları almadan önce advisory boarda danışır. 

Çünkü  çok  açık  konuşayım,  bizim  birçok 

bakanımız Dubai’nin nerede olduğunu bilmiyor. 

Ekonomiyle  de  fazla  alakası  yok.  Ama  adam 

bakan. Bilgi vermek lazım. Bizden bilgi alıyorlar, 

ama nihai karar  elbette kamudan  çıkıyor. Bizde 

de böyledir kesinlikle.    

24