bultÜrk gazetesi 59.sayı

16
Yıl: 8 Sayı: 59 Nisan 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz. Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bulgaristan Başbakanı Boyko Borissov bir çok konuda anlaştılar. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ile Bulgaristan Cum- huriyeti Başbakanı Sn. Boyko Borissov Başkanlığında Türkiye ve Bulgaristan heyetleri ara- sında yapılan görüşmelerin so- nunda iki ülke arasında çeşitli alanlarda 17 belgeye imza atıldı. İki ülke Başbakanlarının or - tak basın toplantısı öncesinde imzalanan belgeler şu şekilde: Devamı Sayfa 12’de Kardeşliği yeniden inşa etmeliyiz Prof. Dr. Mehmet Görmez Kardeşliği yeni - den inşa etmeliyiz Kutlu Doğum Haftası kapsamında Kamil Ocak Stadı’nda düzenle - nen program, İstiklal Marşı’nın okunması ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Prof. Dr. Görmez, etkinlikteki konuşma - sında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kutlu Do - ğum Haftası’nı çeyrek asırdır, Sevgili Pey- gamberi anmak ve anlamak, yüreklerde var olan sevgiyi, Hazreti Peygamberi bilmeye, anlamaya dönüştürmek için hem Türkiye’de hem de yurt dışında, güzel bir gelenek olarak başlattığını söyledi. Kutlu Doğum Haftası’nın bütün dünyayı kucaklayan bir haftaya dönüştüğünü, buna herkesin, bütün insanlığın ihtiyacı olduğunu dile getiren Görmez, şöyle konuştu: ‘’Çünkü insana olan bakışımız değişti. Peygamberimizin insanı kucaklayan o rah - metli, merhametli bakışına hepimizin ve bü- tün insanlığın ihtiyacı vardı. Tabiatı hoyratça kullanıyoruz. Sevgili Peygamberimizin bütün kainatı, bütün tabiatı Müslüman kabul eden, bütün kainatı Allah’ın ayetleri kabul eden o rahmet yüklü mesajlarına bütün insanlığın ih - tiyacı vardı. Devamı 2’d Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soydaşlarımızın sosyal hak- ları ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümet- lerimizce ciddi adımlar atılmış olmakla bir - likte yeterli bir sonuca ulaşılamamıştır. Bulgaristan’dan Türkiye’ye sosyal sigorta prim- lerinin aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda tanınan haklar 1991 yılına kadar Türkiye’ye göç eden ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan soydaşlarımızdan sadece (Muhacir kâğıdı olan - ları) kapsamaktadır. Böylece kanunla az sa- yıda soydaşımız bu hakktan yararlanabilmiştir. Hâlbuki 1991 yılından sonra ülkemize gele- rek yerleşen ve Türkiye Cumhuriyeti tabiiye- tine geçen 300.000 civarında soydaşımız bu- lunmaktadır. Bu nedenle çıkarılan bu kanunun Türkiye’ye gelmiş hatta yeni vatandaş olacak olanları da kapsamasını yani tüm Çifte (TC-BG) vatandaşlıklarını kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi için kampanya başlatılmıştır. Bilgilerinize arz ederiz TÜRKİYE’DE YAŞAYAN BULGARİSTAN TÜRKLERİ’NİN SOSYAL HAKLARI İLE İLGİLİ SORUNLARI Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışma stajlarının aktarılması konusunda imza kampanyasına katılın. www.bulturk.org.tr Bulgaristan Türkleri Platformu - Genel Baskanı Prof. Dr. Pelin GÜNDEŞ BAKIR İ.T.Ü. İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi 24.DönemAk Parti Kayseri Milletvekili Bulgaristan-1951 Filibe göçmeni Gönül ister ki, Bulgaristan vatandaş - ları arasında birlik ve barış sağlansın. Unutmasınlar ki, onların arkasından Av - rupa Birliği yolunda yol katletmeye ha - zırlanan 80 milyonluk gecikmiş bir “Oriyent Ekspres”i geliyor… Bulgaristan Öğrenciler, Edirne’de Özkan, ziyarette yaptığı konuşmada, Bulgaristan’dan gelen lise öğrencilerinin, Avrupa Birliği’nin “Leonardo da Vinci” projesi kapsa- mında Edirne’de staj gördüklerini söyledi. Özkan, Türkiye’ye gelen öğrencilerin aynı zamanda birer kültür elçisi olarak ülkelerine döneceklerini ifade ederek, şunları kaydetti: “Kurumovgrad kentinden gelen 11 ve 12. sı - nıf öğrencileri, 20 gün kadar ülkemizde ağırlayaca - ğız. Türkiye’de otomotiv sektörü hem satış hem de servis anlamında önde gelen sektörlerimiz arasında. Bulgaristan gelen öğrenciler ileri teknolojiyi öğrene - rek, ülkelerinde yaşama geçirmeye çalışacaklar.” Edirne Vali Yardımcısı Dr. Ayhan Özkan, Av- rupa Birliği projesi kapsamında ilde bulunan Bulgar öğrencilere ziyarette bulundu. Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Aleksandır Velev Bulgaristan’ın İstanbul Başkon - solosu Aleksandır Velev, Gebze Bele- diye Başkanı Adnan Köşker’e konuk oldu Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker’e konuk olan Bulgaristan’ ın İstanbul Başkon- solosu Aleksandır Velev, “Şehrin pozitif yön- deki gelişmişliği, sayın başkanın ve ekibinin azmini kanıtlıyor” dedi. Velev’e Gebze’nin ta- nınmasına katkı sağladığı ziyaret için teşekkür eden Köşker ise, “Burası sizin de eviniz” dedi. Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Alek- sandır Velev, Gebze Belediye Başkanı Ad- nan Köşker’e konuk oldu. Devamı 14’te Eurovision’dan değil Karabağ’dan çekilin! Elçi Bagirov’dan Ermeniye çağrı… Azerbaycan’ın Ankara Büyükel - çisi Faik Bagirov, yanlış yolda ilerle- yen ve giderek yal- nızlaşan Ermenistan’a çağrıda bulundu: Si - yasette, kültürde, eko- nomide Azerbaycan’ın gerisinde kal - dınız. Eurovision’dan çekileceğinize iş- gal ettiğiniz topraklarımızdan geri çekilin. Bagirov’dan Ermeni - lere: Karabağ’dan çekilin Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Faik Bagirov, dünya kamuoyunda Ermenilerin son yıllarda eski desteği bulamadığını, adeta tek başlarına kaldıklarını söyledi. Ermenile - rin giderek yalnızlaştıklarını belirten Bagi - rov “Yanlış yoldalar” dedi. Türk Milleti’nin Nevruz Bayramı’nı kutlayan Faik Bagi - rov, Nevruz’un tüm Türk dünyasının or - tak bayramı olduğunu hatırlatarak “Nev- ruz Bayramı, en güzel bayramımızdır” dedi. Bulgaristan ve Türkiye arasında çeşitli alanlarda 17 belgeye imza atıldı Üzülüyorsun, takma, diyorlar. Kızıyorsun, değmez, diyorlar. Boşveriyorsun; gamsız, diyorlar. Susuyorsun, iki çift laf et, diyorlar. Konuşuyorsun, muhatap olma, diyorlar. Çekip gidiyorsun, mücadele et, diyorlar. Alttan alıyorsun, tepene çıkardın, diyorlar. Bağırıyorsun, sakin ol, diyorlar. Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz, diyorlar. Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz, diyorlar. Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen; Ölüm sana yakışmadı. diyecekler... Yalnızkurt Çelebi Prof.Dr.Murat Tuzcu, Türkiye’de kalp hasta- lıklarını verem ve sıtmanın yerini aldığını söyledi. Tuzcu Türk halkının derhal önlem almaya çağırdı. ABD’de Cleveland’de çalışan Tuzcu, Türkiye’de enfraktus geçirme yaşının 30’a kadar indiğine dik - kat çekerek, kalp hastalıklarının Milli bir mesele olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Kalp ve da - mar hastalıklarının kötü ve bilinçsiz beslenme ne - deniyle MİLLİ FELAKETE DÖNÜŞMÜŞTÜR: Nasıl ki, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde ve - rem ve sıtmayla topyekün bir mücadele başlatıl - mışsa, kalp hastalıkları konusunda da aynı yöntem izlenmelidirir dedi. Kalp Milli Felaket Dünyaca Ünlü Türk Kardiyaloğu Prof..Tuzcu Türk Halkını derhal Önlem Almaya çağırdı

Upload: bulturk-gazetesi

Post on 24-Mar-2016

284 views

Category:

Documents


25 download

DESCRIPTION

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 59.Sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Yıl: 8 Sayı: 59 Nisan 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz. Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bulgaristan Başbakanı Boyko Borissov bir çok konuda anlaştılar.Türk iye Cumhur iye t i Başbakanı Sn. Recep Tayyip

Erdoğan ile Bulgaristan Cum-huriyeti Başbakanı Sn. Boyko Borissov Başkanlığında Türkiye ve Bulgaristan heyetleri ara-sında yapılan görüşmelerin so-nunda iki ülke arasında çeşitli alanlarda 17 belgeye imza atıldı.İki ülke Başbakanlarının or-

tak basın toplantısı öncesinde imzalanan belgeler şu şekilde:

Devamı Sayfa 12’de

Kardeşliği yeniden inşa etmeliyizProf. Dr. Mehmet Görmez Kardeşliği yeni-

den inşa etmeliyiz Kutlu Doğum Haftası kapsamında Kamil Ocak Stadı’nda düzenle-nen program, İstiklal Marşı’nın okunması ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Prof. Dr. Görmez, etkinlikteki konuşma-sında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kutlu Do-ğum Haftası’nı çeyrek asırdır, Sevgili Pey-gamberi anmak ve anlamak, yüreklerde var olan sevgiyi, Hazreti Peygamberi bilmeye, anlamaya dönüştürmek için hem Türkiye’de hem de yurt dışında, güzel bir gelenek olarak başlattığını söyledi.

Kutlu Doğum Haftası’nın bütün dünyayı kucaklayan bir haftaya dönüştüğünü, buna herkesin, bütün insanlığın ihtiyacı olduğunu dile getiren Görmez, şöyle konuştu:

‘’Çünkü insana olan bakışımız değişti. Peygamberimizin insanı kucaklayan o rah-

metli, merhametli bakışına hepimizin ve bü-tün insanlığın ihtiyacı vardı. Tabiatı hoyratça kullanıyoruz. Sevgili Peygamberimizin bütün kainatı, bütün tabiatı Müslüman kabul eden, bütün kainatı Allah’ın ayetleri kabul eden o rahmet yüklü mesajlarına bütün insanlığın ih-tiyacı vardı.

Devamı 2’d

Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soydaşlarımızın sosyal hak-ları ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümet-lerimizce ciddi adımlar atılmış olmakla bir-likte yeterli bir sonuca ulaşılamamıştır.

Bulgaristan’dan Türkiye’ye sosyal sigorta prim-lerinin aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda tanınan haklar 1991 yılına kadar Türkiye’ye göç eden ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan soydaşlarımızdan sadece (Muhacir kâğıdı olan-ları) kapsamaktadır. Böylece kanunla az sa-yıda soydaşımız bu hakktan yararlanabilmiştir.

Hâlbuki 1991 yılından sonra ülkemize gele-rek yerleşen ve Türkiye Cumhuriyeti tabiiye-tine geçen 300.000 civarında soydaşımız bu-lunmaktadır. Bu nedenle çıkarılan bu kanunun Türkiye’ye gelmiş hatta yeni vatandaş olacak olanları da kapsamasını yani tüm Çifte (TC-BG) vatandaşlıklarını kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi için kampanya başlatılmıştır.

Bilgilerinize arz ederiz

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN BULGARİSTAN TÜRKLERİ’NİNSOSYAL HAKLARI İLE İLGİLİ SORUNLARI

Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışma

stajlarının aktarılması konusunda

imza kampanyasına katılın.www.bulturk.org.tr

Bulgaristan Türkleri Platformu - Genel Baskanı

Prof. Dr. Pelin GÜNDEŞ BAKIRİ.T.Ü. İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi24.DönemAk Parti Kayseri Milletvekili Bulgaristan-1951 Filibe göçmeni

Gönül ister ki, Bulgaristan vatandaş-ları arasında birlik ve barış sağlansın.

Unutmasınlar ki, onların arkasından Av-rupa Birliği yolunda yol katletmeye ha-

zırlanan 80 milyonluk gecikmiş bir “Oriyent Ekspres”i geliyor…

Bulgaristan Öğrenciler, Edirne’de

Özkan, ziyarette yaptığı konuşmada, Bulgaristan’dan gelen lise öğrencilerinin, Avrupa Birliği’nin “Leonardo da Vinci” projesi kapsa-mında Edirne’de staj gördüklerini söyledi. Özkan, Türkiye’ye gelen öğrencilerin aynı zamanda birer kültür elçisi olarak ülkelerine döneceklerini ifade ederek, şunları kaydetti:

“Kurumovgrad kentinden gelen 11 ve 12. sı-nıf öğrencileri, 20 gün kadar ülkemizde ağırlayaca-ğız. Türkiye’de otomotiv sektörü hem satış hem de servis anlamında önde gelen sektörlerimiz arasında. Bulgaristan gelen öğrenciler ileri teknolojiyi öğrene-rek, ülkelerinde yaşama geçirmeye çalışacaklar.”

Edirne Vali Yardımcısı Dr. Ayhan Özkan, Av-rupa Birliği projesi kapsamında ilde bulunan Bulgar

öğrencilere ziyarette bulundu.

Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Aleksandır Velev

Bulgaristan’ın İstanbul Başkon-solosu Aleksandır Velev, Gebze Bele-diye Başkanı Adnan Köşker’e konuk oldu

Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker’e konuk olan Bulgaristan’ ın İstanbul Başkon-solosu Aleksandır Velev, “Şehrin pozitif yön-deki gelişmişliği, sayın başkanın ve ekibinin azmini kanıtlıyor” dedi. Velev’e Gebze’nin ta-nınmasına katkı sağladığı ziyaret için teşekkür eden Köşker ise, “Burası sizin de eviniz” dedi.

Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Alek-sandır Velev, Gebze Belediye Başkanı Ad-nan Köşker’e konuk oldu. Devamı 14’te

Eurovision’dan değil Karabağ’dan çekilin!

Elçi Bagirov’dan Ermeniye çağrı…

Azerbaycan’ın Ankara Büyükel-çisi Faik Bagirov, yanlış yolda ilerle-yen ve giderek yal-nızlaşan Ermenistan’a çağrıda bulundu: Si-yasette, kültürde, eko-nomide Azerbaycan’ın g e r i s i n d e k a l -dınız. Eurovision’dan çekileceğinize iş-gal ettiğiniz topraklarımızdan geri çekilin.

B a g i r o v ’ d a n E r m e n i -l e r e : K a r a b a ğ ’ d a n ç e k i l i n

Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Faik Bagirov, dünya kamuoyunda Ermenilerin son yıllarda eski desteği bulamadığını, adeta tek başlarına kaldıklarını söyledi. Ermenile-rin giderek yalnızlaştıklarını belirten Bagi-rov “Yanlış yoldalar” dedi. Türk Milleti’nin Nevruz Bayramı’nı kutlayan Faik Bagi-rov, Nevruz’un tüm Türk dünyasının or-tak bayramı olduğunu hatırlatarak “Nev-ruz Bayramı, en güzel bayramımızdır” dedi.

Bulgaristan ve Türkiye arasında çeşitli alanlarda 17 belgeye imza atıldı

Üzülüyorsun, takma, diyorlar.Kızıyorsun, değmez, diyorlar.Boşveriyorsun; gamsız, diyorlar.Susuyorsun, iki çift laf et, diyorlar.Konuşuyorsun, muhatap olma, diyorlar.Çekip gidiyorsun, mücadele et, diyorlar.Alttan alıyorsun, tepene çıkardın, diyorlar.Bağırıyorsun, sakin ol, diyorlar.Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz, diyorlar.Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz, diyorlar.

Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen;

Ölüm sana yakışmadı.diyecekler... Yalnızkurt Çelebi

Prof.Dr.Murat Tuzcu, Türkiye’de kalp hasta-lıklarını verem ve sıtmanın yerini aldığını söyledi. Tuzcu Türk halkının derhal önlem almaya çağırdı. ABD’de Cleveland’de çalışan Tuzcu, Türkiye’de enfraktus geçirme yaşının 30’a kadar indiğine dik-kat çekerek, kalp hastalıklarının Milli bir mesele olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Kalp ve da-mar hastalıklarının kötü ve bilinçsiz beslenme ne-deniyle MİLLİ FELAKETE DÖNÜŞMÜŞTÜR: Nasıl ki, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde ve-rem ve sıtmayla topyekün bir mücadele başlatıl-mışsa, kalp hastalıkları konusunda da aynı yöntem izlenmelidirir dedi.

Kalp Milli FelaketDünyaca Ünlü Türk Kardiyaloğu Prof..Tuzcu Türk Halkını derhal Önlem Almaya çağırdı

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Artık 3 bin 500 kişiye bir eczane açılabilecek. Hiç eczanesi olmayan yerleşim birimlerinde nüfus kriterine bakılmaksızın bir eczane açılmasına izin verilecek. Eczane açma ruhsatını da artık valilikler verecek.

Kiralık diplomayla eczacılığa cezaMeclis’e sunulan yeni yasa teklifiyle eczane

sayısına sınırlama geliyor. Yeni düzenlemeyle ec-zacılık mezunlarından diploma alarak eczane açanlara 5 yıl meslekten men cezası verilecek.

Meclis’e verilen kanun teklifi ile Türkiye ge-nelindeki serbest eczanelerin açılış ve çalışma usul-leri yeniden düzenleniyor. Kanun teklifi, halk sağ-lığı açısından önemli bir sorun olan muvazaanın (danışıklı) önlenmesi amacıyla da yeni bir caydı-rıcılık unsuru getiriyor. Buna göre, diploma kirala-yarak eczane açanların ruhsatı iptal edilecek. Danı-şıklı olarak eczane açmaktan dolayı ruhsatnamesi iptal edilenlere 5 yıl süreyle eczane açma yasağı getirilecek.

Yeni düzenlemeyle ülke genelindeki eczane-lerin eşitsiz dağılımını ve yeterinden fazla eczane açılmasının ortaya çıkardığı milli gelir israfını önle-mek amacıyla Avrupa Birliği ülkelerine benzer şe-kilde nüfus kriteri getirilecek. Artık 3 bin 500 kişiye bir eczane açılabilecek. Hiç eczanesi olmayan yer-leşim birimlerinde nüfus kriterine bakılmaksızın bir

eczane açılmasına izin verilecek. Eczane açma ruh-satını da artık valilikler verecek.

Kanun teklifiyle eczane tanımı yeniden yapılır-ken, eczacı istihdamını artırmak ve yeni mezunla-rın işletme açmadan önce eczane hakkında bilgi ve

mesleki deneyim edinmelerini sağlamak amacıyla yardımcı eczacı, reçete ve ciroya göre de ikinci ec-zacı çalıştırılması zorunlu olacak. Serbest eczane açmak veya eczanelerde mesul müdür olarak çalış-mak isteyen bir eczacı, en az bir yıl süreyle hizmet sözleşmesine bağlı olarak mesul müdür eczacı ile birlikte serbest eczanelerde ’yardımcı eczacı’ ola-rak çalışmak zorunda olacak. Yardımcı eczacılara asgari ücretin bir buçuk katından, ikinci eczacılarda asgari ücretin 3 katından aşağı olmamak üzere üc-ret ödenecek. Bu kanundan önce eczacılık yapma hakkını kazanmış veya eczacılık fakültesini kazan-mış, okuyan kişilerin hakları saklı tutuluyor.

Kanun teklifinin yasalaşması halinde eczane-lerde, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almış ilaçlar, geleneksel tıbbi ürünler, Sağlık Bakanlığı’nın iz-nine tabi homeopatik (alternatif tedavi yöntemi) tıbbi ürünler ve enteral (alternatif beslenme yön-temi) beslenme ürünleri dahil, özel tıbbi amaçlı di-yet gıdalar, özel tıbbi amaçlı bebek mamaları satıla-bilecek. Ayhan Boyacıoğlu

Avrupa intihar ediyorNobelli ekonomist Paul

Krugman, Avrupa’daki politikaların bölgeyi in-tihara sürüklediğini söy-ledi.New York Times gaze-

tesinde bir makale ka-leme alan Nobelli eko-nomist Paul Krugman, Avrupa’nın, ekonomik nedenlerden kaynaklanan intiharlarla karşı kar-şıya olduğunu, insanların finansal sıkıntıları ve işlerindeki başarısızlıklarından ötürü intihar etti-ğini söyledi. Büyük tablonun bireylerden ibaret olmadığını ifade eden Krugman, Avrupalı lider-lerin “ekonomik intihara” karar verip vermedi-ğini merak ediyor.Avrupa Merkez Bankası’nın, bankalara, hazine

tahvillerinin teminat gösterilmesi karşılığında ucu açık kredi hatları sunmasının, bölgenin kur-tarıcısı haline geldiğine dikkat çeken Krugman, liderlerin bu şekilde soluklanma fırsatı buldu-ğunu belirtti.Avrupalı liderlerin aynı hataları yapmayı sür-

dürdüğünü yazan Krugman, kemer sıkma prog-ramlarının ve İspanya’da uygulanan politikaların sorgulanmasının gerektiğini söyledi. Kamu borç-larının İspanya için Yunanistan’da olduğu gibi bir sorun teşkil etmediğine dikkat çeken Krugman, İspanya’nın sıkıntılarının yüksek işsizlik ve özel sektör borcu olduğunu anlattı.Krugman, Avrupa Birliği’nin, yardım etmeden

kemer sıkılması isteğini hatalı olduğunu, bölge liderlerinin ekonomilerini ve toplumlarını, uçuru-mun eşiğine getirdiklerini yazdı.

Merhaba, sayın dinleyiciler, önümüzdeki hafta Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinde bir ilk olacak. Boyko Borisov baş-kanlığında Bulgar hükümeti Ankara’ya, burada başbakan R.T.Erdoğan ve T.C.hükümeti bakanlarıyla toplantıya geli-yor. Siyaset, ekonomi, enerji, ticaret, sosyal konular, kültür gibi konuların görüşüleceği toplantıda,önemli kararların alın-ması bekleniyor. Bulgaristan göçmenlerinden oluşan Bultürk Derneği ise önemli bir konuya dikkatleri çekiyor.1991 y.sonra Türkiye’ye göç etmiş olan ve hala sosyal hakları çözümlenmemiş olan Bulgaristan göçmenlerinin bu sorunun halledilmesi için bir imza kampanyası başlattı. Bultürk’ten yapılan yazılı açıklamada, sadece 1989-1991 y.zorunlu göçe tabi tutulan göçmenlerin sigorta primlerinin ak-tarılması ve emeklilik hakları tanınmıştır, deniyor. Oysa,1991 y.sonra yaklaşık 300 bin kadar, hem Türkiye, hem Bulga-ristan vatandaşı olan göçmen halen Türkiye’de yaşamakta. Dolayısıyla, imza kampanyası ile yeni bir yasa çıkarılarak, bu tarihten sonra da Türkiye’ye yerleşmiş olan göçmenlerin Bulgaristan’dan sigorta primlerinin aktarılmasını ve emeklilik haklarının tanınması isteniyor. Bultürk derneği yöneticileri, başlattıkları imza kampanya-sının ses getireceğini ümit ediyor ve haksız yere mağdur edi-len göçmenlerin bu sorunun da bir an önce çözülmesini isti-yoruz, diyorlar. Bulgaristan göçmenlerinin sosyal haklarının iadesi sorununu birçok kez konuştuk, Bulgaristan şu ana kadar bu konuya yak-laşmadığı için de hala ciddi-ciddi ortada duruyor…Bulgaristan bu sorunu 100 sene önce, Balkan harbinde Trakya’dan Bulgaristan’a göç etmiş Bulgarlar’ın taşın-maz malvarıklarına karşılık tazminat meselesi ile bağlıyor, oysa iki konu tamamen farklı,tıkanma buradan geliyor…1991 y.sonra göç eden göçmenler sigorta primlerini Bulgar devletine ödemişler,devlet te bunlardan faydalanmış,sonra Türkiye’ye geliyorlar ve yine sıfırdan başlıyorlar,hatta bu in-sanlardan bazıları artık hayatta bile değil…Yine duyumlara göre,T.C.hükümeti,1991 y.sonra göç eden ve t.c.vatandaşlığına geçmiş olan göçmenlerimiz için borçlanma usulü ile emekli olmak için yasa tasarısı hazırlıyor. Buarada,geçen sene T.C.hükümeti tarafından kabul edilen istisnai af ile turist vizesi ile gelmiş olan birçok Bulgaristan göçmeni T.C.vatandaşlığı kimliklerini artık alıyorlar. Af kapsamına alınan yaklaşık 5 bin Bulgaristan göçmeni yeni kimliklerine kavuşması bek-leniyor… Sayın dinleyiciler,göçmen konusunu açmışken,bir başka açıdan da dikkatinizi çekmek istiyorum…Dünya ekonomik krizle boğuşurken,göç dalgaları da artıyor. Halen dünyada toplam 214 milyon kişi göçmen yaşıyor.Bu oldukça ciddi bir sayı.Çünkü eğer bu göçmenler bir ülke oluştursaydı,dünyadaki en kalabalık 5.ci ülke nüfusuna sahip olacaklardı. Dinler arasında en fazla hareketliliğin ise Hıristiyan nüfus ara-sında görülüyor,yani göçmenlerin yüzde 49’u Hıristiyan,yüzde 27’si Müslüman,yüzde 9’u ise herhangi bir dine sahip değil…Dünya’da en fazla Hıristiyan göçü veren ülke Meksika,en fazla Müslüman göçü veren ülke ise Filistin…Avrupa’da da durum vahim.Kriz yüzünden ülkesine veda etmek zorunda kalanlar en çok Yunan,İspanyol ve Portekizliler.Krize kurban giden bu Avrupalıların seçtikleri rotalar arasında en popüler olanlar ise Almanya,Hollanda,Avustralya ve Brezilya… Gelelim Türkiye’ye…2010 yılı itibarıyle Türkiye’den yurt-dışına göç edenlerin sayısı 3 milyon 11 bin,74 milyon nüfuslu Türkiye için bu oldukça küçük rakam,Türkiye göç veren ülke-ler arasında 14.yer alıyor,göç alan ülkeler arasında ise 32.ci sı-rada.Türkiye’ye göç edenlerin sayısı 1 milyon 410 bin,en fazla göç Bulgaristan’dan gerçekleşmiş,540 bin ile,Bulgaristan’ı 310 bin ile Alnamya ve 70 bin ile Yunanistan takip ediyor…Türkiye’ye göç edenlerin yüzde 74’ü Müslüman,yüzde 27’si ise Hıristiyan… Ayrıca inanılmaz bir hızla gelişen Türk Tv ve sinema sek-törü bundan 10 yıl önce akla gelmeyecek bile epik ve hatta tartışmalı konuları ekranlara getirerek,tarihin derinliklerine bizi götürüyor ve tarihe ilgiyi arttırıyor…Mesela,son zaman-larda Türkiye’de tarihi romanlar ve tarihi kişiler için yazılmış olan kitaplara müthiş bir ilgi var ve çok satıyorlar,yeni yayınlar çıkıyor,yani popüler kültür dediğimiz televizyonun bu da türk toplumun hayatına olumlu bir yansıması… Bir sonraki programda görüşünceye dek,

Şen ve esen kalın,sevgiyle kalın,

Hazırlayan ve sunan: Nahide Deniz

Türkiye, Bulgaristan, Balkanlar programı

Sofya Radyosu, Türkçe yayınlar

-’’Aynı mayadan, hamurdan, çamurdan...’’Prof. Dr. Görmez, bu yıl ki konularının ‘kardeşlik’,

‘kardeşlik ahlakı’ ve ‘kardeşlik hukuku’ olduğunu, çünkü insanların küresel ölçekte ‘’aynı topraktan, mayadan, hamurdan, çamurdan’’ yaratıldığını unuttuğunu vurguladı.

İnsanların birbirlerine tepeden bakmaya, üstünlük taslamaya devam ettiğini dile getiren Görmez, Hazreti Muhammed’in veda hutbesinde, ‘’Hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır’’, ‘’Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, rengi siyah olanın, rengi beyaz olanın, rengi kırmızı olanın rengi siyah olana hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece Allah’a yakın olmaktadır’’ dediği halde, 14 asır önce bütün insanlığa en yüksek sesle ilan ettiği halde insanlığın yürekliğinde var olan ‘’kara delik’’lerin insanlığın bütün ilişkilerini zedelemeye, kardeşlik duygularını talan etmeye devam ettiğini ifade etti.

Görmez, ‘’İşte bunun için onu yeniden anlamaya, onun getirdiği rahmet yüklü mesajlarla yeniden tanışmaya sadece bizim değil sadece biz Müslümanların değil bütün insanlığın ihtiyacı vardır’’ diye konuştu. Prof. Dr. Görmez, Hazreti Peygamber’in insanın kalbinin ve yüreğinin Allah’ın evi olduğunu, insanın ‘’rahmanın hanesi’’ olduğunu öğrettiğini ve ‘’Rahmanın hanesini incitirseniz, Allah’ı da incitirsiniz. Rahmanın hanesini incitirseniz beni de incitirsiniz’’ dediğini fakat insanlığın bunu unuttuğunu kaydetti.

-’’Kardeşliği yeniden inşa etmeliyiz’’ Prof. Dr. Görmez, Hazreti Muhammed’in öğrettiği kardeşliğin bugünkü kardeşlik olmadığına dikkati çekti. Hazreti Peygamber’in insanlara öğrettiği kardeşliğin soy sop temelli bir kardeşlik, makam mevki ve menfaat temelli

bir kardeşlik olmadığını bildiren Görmez, şunları anlattı: ‘’Onun bize öğrettiği kardeşlik, sadece Allah rızası için olan bir kardeşlik. Biyolojik kardeşliğin çok fevkinde bir kardeşlik. Kan ve kafatası kardeşlik ölçüleri içinde asla değerlendirilmemiştir. Ancak aynı yüce değerler etrafında, aynı Allah’a iman eden, aynı Peygambere iman eden, aynı kitaba iman eden, aynı dualarla güne başlayan, aynı dualarla yatağa yatan Müminler topluluğu olarak, yaratıcının huzurunda aynı kıyama duran, aynı secdeye varan, aynı rükuya varan kardeşler topluluğu arasında daha farklı bir kardeşlik gerekiyor. İşte bu kardeşliği yeniden inşa etmeye ihtiyacımız var. -Suriye’deki olaylar- Görmez, tarihte yaşanılan çok büyük acılar olabileceğini, bunları bu çağa taşıyarak daima insanların birbirini sorguya çekmemesi gerektiğini dile getirdi. Hazreti Peygamber’in insanlara öğrettiği çok daha yüce bir değer olduğunu bildiren Görmez, şöyle devam etti: ‘’Birbirimizi affetmek, birbirimizi bağışlamak. Biz hiçbirimiz ne Kerbela’da vardık, ne Sıffin’de vardık, ne Çaldıran’da vardık ne de Dersim’de vardık. Ama getiriyoruz bugüne tarihte yaşanmış bu hadiselerin hesabını birbirimize soruyoruz’’ dedi.

Prof. Dr. Görmez, Türkiye’nin yanı başında Suriyelilerin içine düştüğü acıyı hep birlikte yeniden hatırlamak gerektiğini ifade etti. Çanakkale Savaşı’nda en çok şehit düşen insanların Halep’ten oraya gidenler olduğunu bildiren Görmez, şöyle devam etti: ‘’Beraber aynı tarihi yaşadık ancak yanı başımızda siyasi güç ve ihtirasların mezhep rengine dönerek insanları ne hale soktuğunu hepimiz seyrediyoruz. Aynı Allah’a iman eden, Resul’u Ekrem’in kan kardeşliğinin fevkinde olduğunu ilan ettiği Mümin ve Müslüman kardeşlerin farklı düşüncelerden, farklı anlayışlardan oldukları için birbirlerine tanklarla, tüfeklerle nasıl saldırdığını hepimiz ibretle izliyoruz.

Öncelikle, yüce Rabbimiz yanı başımızda bu ızdırabı yaşayan kardeşlerimizi bir an önce huzur ve barışa kavuştursun. Nasıl ki, Somali’de, açlık ve kıtlık çeken kardeşlerinize ellerinizi uzattınız, Van ve Erciş’te deprem olduğunda yüreklerinizde deprem olmuş gibi harekete geçtiniz. Şimdi de aynı şekilde Gaziantepli kardeşlerimiz Suriye’den size sığınan muhacir kardeşlerinize de aynı şekilde el uzatacağınızdan hiçbir endişem yok.’’

Kardeşliği yeniden inşa etmeliyiz

İngiliz yetkililerin e-posta bilgilerine ulaşıldı

“Bilgisayar korsanları, üst düzey İngiliz yetki-lilerin e-posta bilgilerini ifşa etti.” Guardian ga-zetesi, İngiltere’de savunma bakanlığından polis yetkililerine dek kimileri üst düzey mevkilerde bulunan binlerce kişiye ait e-posta adresi ve krip-tolanmış şifrelerin, güvenlik açığı bulan hacker-lar tarafından internette yayınlandığını yazıyor. E-posta bilgileri yayınlanan kişilerden kimi-leri istihbarat birimlerinde çalışıyor. Aralarında NATO’ya danışmanlık yapan yetkililer de bulu-nuyor. Guardian’ın edindiği bilgiye göre 221 İn-giliz askeri yetkilinin ve 242 Nato çalışanının bil-gileri ifşa edildi.Hacklenen hesaplardan 23’ü de İngiltere parla-

mentosunda görev yapan kişilere ait. Lady Nic-holson, Lord Roper gibi hesap bilgilerinin ifşa edildiğini öğrenen İşçi Partili Milletvekili Je-remy Corbyn ise Guardian’a yaptığı açıklamada eposta adresinin gizli olmadığını, ancak şifresinin kolayca kırılabilecek olması fikrinin kendisini ra-hatsız ettiğini söyledi. Guardian’ın aktardığına göre eylemin ardında dünyanın bir çok ülkesin-den internet korsanlarının dahil olduğu Anony-mous grubunun olduğu düşünülüyor.Habere göre grup e-posta bilgileri ve şifre-

leri Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas eya-leti merkezli, dış ilişkiler ve güvenlik konula-rında uzmanlaşmış bir danışmanlık şirketi olan Stratfor’daki hesap bilgileri üzerinden elde etti. Şirket olayın ardından internet sitesine erişimi ka-pattı. Guardian, Amerika Birleşik Devletleri’nde internete konan dosyada ise eski başkan yardım-cısı Dan Quayle ve eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’in kişisel verilerinin de bulunduğunu belirtiyor. Sabahattin Ayyıldızİstanbul’da NEVRUZ Kutlamalarından İstanbul’da NEVRUZ Kutlamalarından

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Selçuklu Türkleri’nde, dinî ve millî birliğin muhafazasında, Os-manlı Devleti’nin kuruluşunda ve Osmanlı insanının yetişmesi ve terbiyesinde büyük hizmetler gören içtimaî (sosyal) bir teşki-lat. Arapça “kardeşim” manâsına gelen ahî ile Türkçe “cömert, eli açık” manâsında olan akı kelimeleri ile yakınlık göstermekte ise de, hangisinden geldiği belli değildir. Her iki kelimeden de gel-mesi ihtimal dahilindedir. Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu’da ya-şayan Türklerin, esnaf ve sanatkârlarının birliğini, çalışma esas ve usullerini teşkil eden, sosyo-ekonomik bir Türk kurumudur.

Ahilik, ihtiva ettiği hizmetler bakımından cömertlik, mert-lik ve mürüvvet manâlarına gelen fütüvvet teşkilatının daha da gelişmiş bir şekli olarak görülmektedir. Sonraları esnaf ve sanatkârlar birliğine unvan olarak verilmiştir. On birinci asrın ikinci yarısından itibaren Anadolu’ya girmeye başlayan Müslü-man Türkler (Selçuklular), Türkistan’da ticaret ve sanayi mer-kezlerinde yaygın fütüvvet ilkelerini de beraberlerinde getirdiler.

Bu ilkeler arasında bilhassa; Müslüman kardeşinin işini gör-mek, onun yardımında bulunmak, hatâ ve kusurlarını affe-dip, husumet ve düşmanlık beslememek, ayıp ve kusurla-rını örtmek, kendisini başkasından üstün görmemek, musibete uğrayan düşman bile olsa sevinmemek, başta gelmektedir.

Diğer taraftan Horasan ve Mâverâünnehir’deyken Fahreddin-i Razî, Ahmed Yesevî ve Şihabüddin Sühreverdî gibi büyük âlimlerden ders alan Ahi Evren (1171-1262), daha sonra Anadolu’ya gelerek, Kayseri’de yerleşmiş ve halkı irşad vazifesine başlamıştı. Kayseri’de debbağlık yapıp, elinin emeği ile geçinen Ahi Evren, Türkistan’dan ge-len bilhassa esnaf teşekküllerini bir çatı altında toplayıp teşkilatlandırdı.

Fütüvvetnamelerden faydalanarak, teşkilatın bir nevi yönetme-liğini yazdı. İslam ahlâkını esas alan bu yönetmeliği, esnaf ve sanatkârlar arasında tatbik etti. Onlar arasında İslam ahlâkına da-yalı bir birlik ve kardeşlik kurdu. Böylece “ahilik teşkilatı” ortaya çıktı. Diğer taraftan, hocası Evhadüddin Kirmanî’nin kızı olan ha-nımı Fatma Bacı da kadınları yetiştirip “Baciyan” grubunu teşkil etti.

Ahilik teşkilatı sayesinde, Anadolu’da Rumlar ile Ermenile-rin elinde olan sanat ve ticaret hayatına, zamanla Türkler de ka-tılıp, söz sahibi olmaya başladılar. Ayrıca ahiler, yaptıkları za-viyelerde, Müslüman tüccar ve esnafın ahlaki terbiyesi ile de uğraştılar. Ahi zaviyeleri zamanla memleketin her tarafına yayıldı.

Ahiler, içtimaî hayattaki bu hizmetleri yanında ihtiyaç halinde ga-zalara ve memleket savunmasına da katıldılar. On üçüncü asrın ilk yıllarında Çin’in kuzey-batısında katliamlara başlayan, kısa bir müd-det içerisinde dünyanın siyasî haritasını alt üst eden ve Anadolu’ya doğru yaklaşan Moğol tehlikesine karşı tedbir aldılar. Moğolların ön-lerinden kaçıp gelenlere kucak açarak, Anadolu insanını, Moğollara karşı gaza aşkı ile doldurarak; cihad yolunda Allahü tealanın rızasın-dan başka bir şey düşünmeyen kimseler olarak yetiştirmeye çalıştı-lar ve bu insafsız düşman karşısında kahramanca mücadele ettiler.

Nihayet Moğollar, 1243 yılında Kayseri’yi muha-sara edip, çetin bir muharebe sonunda şehri ele geçirince, bin-lerce ahiyi şehid ettiler. Anadolu’nun karışıklıklar içeri-sinde olduğu bu sırada, Ahi Evren’i de Kırşehir’de öldürdüler.

Kısaca “sulhta muallim, muharebede asker” olan ve Anadolu’nun her tarafına yayılmış bulunan ahiler, gerek Moğol zulmü ve ge-rekse başka karışıklıklarla sıkılan ve bunalan insanlara, maddî ve manevî güç ve moral vererek Osmanlı Devletinin kuruluşuna ka-dar Anadolu’yu dinî ve millî birlik içinde tutmaya muvaffak oldular.

Bu sırada Söğüt civarında gelişmekte olan Osmanlı Beyli-ğinin emrine koşan ahilerin bir kısmı, uçlara yerleşip zaviye-ler kurdular. Doğudan bu mıntıkaya gelen Türkmenlerin erkek-lerini, ahi erkekleri, kadınlarını da Fatıma Bacının yetiştirdiği bacıyan grubu terbiye etti. Böylece, üç kıtada altı asır at koş-turacak olan, istikbaldeki Osmanlı neslinin temelini attılar.

Bu esnada itibarlı bir ahi olan Şeyh Edebali, Osman Gazi ile ya-kın münasebetler kurup, kızını ona verdi. Orhan Gazi ve Murad-ı Hüdavendigâr, ahilerden olup, vezirleri Alâeddin ve Çandarlı Kara Halil de ahi idiler. Böylece ahilerden bir kısmı âlim, kadı olarak ilim sahasında, bir kısmı vali ve komutan olarak idarî ve askerî alanda, bir kısmı da ticaret ve sanat alanında hizmet vermeye baş-ladılar. Ahilerin; İslam’ın emri olan, zamanın kıymetini bilmek, disiplinli bir hayata sahip olmak, istişare etmek (karşılıklı danış-mak, tartışmak), adil olmak ve adalet esaslarını aşıladıkları kü-çücük bir aşiret, kısa zamanda büyük bir devlet olmaya başladı.

Zaman zaman devletin yükünü hafifletici hizmet-lerde de bulunan ahiler, Bursa’yı Düzmece Mustafa’nın hücumundan korudukları gibi, 1360 yılında idare-leri altındaki Ankara’yı Sultan Birinci Murad’a teslim ettiler.

Bu hizmetlerine karşılık Osmanlılar, ahilere yardımcı olup hürmet göstererek halkı yetiştirmeleri için teşvikte bulundular. Bu yüzden, daha sonra Birinci Murad’ın ahilerin başı olduğu ve kendisinden Ahi Murad diye bahsedildiği de bilinmektedir. Osmanlı Devleti kuvvetle-nip Anadolu’ya hakim olduktan sonra, ahiler daha ziyade hayırsever bir cemiyet, bir esnaf teşkilatı şeklinde faaliyetlerini devam ettirdiler.

Ahiler arasında, sanatın okumakla değil, ahinin yetişmesi için, üstattan öğrenmesi şartı getirilip; yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, yiğitbaşı-lık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarından geçmesi şartı vardı. Gün-düz işinde çalışan ahiler, akşamları kendilerine mahsus binalarda soh-betlere katılırlardı. Böylece ahilerin ahlaki terbiyesi, ihmal edilmezdi.

Ahilerin kendilerine mahsus kıyafetleri vardı. On dördüncü asır seyyahlarından İbn-i Battuta, üstlerine hırka, başlarına sarık sarılı beyaz yünden bir külah ve ayaklarına mest gibi ayakkabı giydikle-rini bildirmektedir. Ahiliğe kabul edilen namzede (adaya), şeyh ta-rafından şedd-i bend denilen ve ahiliğin nişanı kabul edilen bir ku-şak kuşatılırdı. Ahiler kuşaklarında, büyükçe bir bıçak taşırlardı.

Balkan Senfoni Orkestrası Plovdiv’de muhteşem konser verdi

T.C. Filibe Başkonsolosluğunun himayesinde Trakya Üniversitesi Balkan Senfoni Orkestrası 17 Nisan 2012 Salı günü saat 19.00’da Plovdiv Drama Tiyatro Salonunda konser verdi.

500 kişi tarafından izlenen konser katılımcıların büyük ilgi ve beğenisini topladı. Seyirciler konser sonunda 60 sanatçının görev aldığı Balkan Senfoni Orkestrasını dakikalarca ayakta alkışladı.

Konsere Plovdiv Vali Yardımcısı Hristo Grudev ve Plovdiv Belediye Başkan Yardımcısı Rozalin Petkov başta olmak üzere Plovdiv’nin önde gelen siyaset, sanat, iş dünyası, akademisyen, sivil toplum kuruluşları ve basından önemli isimler katıldı. Konsere Edirne’den ise Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Kemal Kutlu başkanlığında bir heyet iştirak

etti. Plovdiv Büyükşehir Belediye Başkanı İvan Totev, Plovdiv Valisi Zdravko Dimitrov, BULTİŞ Derneği ve Mustafa Kemal Atatürk Kütüphanesi ve birçok sanatsever orkestraya özel sepet çiçekler göndererek sahneye bahar esintileri getirdi.

Rafet ULUTÜRKBir simit parasıyla Cennet...

Türk çocukları için kitap kampanyasıTrakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma

Derneği, Bulgaristan’daki Türk çocukları için kitap kampanyası başlattı.

Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Esma Gündoğdu ve der-nek başkan yardımcısı Hikmet Çavuşoğlu, AA Edirne Bölge Müdürlüğünü ziyaret etti.

Dr. Gündoğdu, yaptığı açıklamada, Türkçe ki-tap bulmakta sıkıntı çeken Bulgaristan’da yaşa-yan ilköğretim çağındaki öğrenciler için kitap kampanyası başlattıklarını söyledi.

Toplanan kitapların Bulgaristan’ın her köşe-sinde ihtiyacı olanlara ulaştırılacağını ifade eden Dr. Gündoğdu, kampanyaya destek vermek is-teyenlerin derneklerine ait 0543 930 67 23 nu-maralı telefonu aramalarını istedi.

Dr.Nedim BİRİNCİ AHİLİK ve

AHİLİK TEŞKİLATI

Tarihi Bilgi

“Eğer sol pançan kaşınırsa-eline para geçecek. Sağ elin kaşınırsa-para vereceksin. Evden çıkarken sağ ayakla çık, işin hayıra gitsin diye. Hapşırdın mı- bi-risi seni anıyor. Kötülüğü önlemek için ağaca vur. Sol gözün oynarsa- iyi haber gelecek. Sağ kula-ğın kırmızı ise- senin için güzel şeyler konuşuluyor.” Buna benzer batıl inançlar, günlük hayatımızda yer alıyor. Birçoğunun anlamı vardır. Diğerleri ise halk arasındaki söylentilere ve inançlara dayanır. Günümüzde batıl inançlara inanan ve uygulayan birçok insana rastlıyoruz. Zdravets-Turnagagası çi-çeği, birçok halk şarkısında yer alıyor. İnançlara göre, turnagagası kokusu, nazardan koruyor, kö-tülükleri önlüyor, sağlık ve güç verirken, aşk işa-retidir aynı zamanda. Erkekler gurbete giderken, anne ve eşleri muhakkak kırmızı iplikle bağlı bir demet turnagagası verirmiş. Bugün de bunu ya-panlar var. Kırmızı renginin de büyülü gücü sa-hip olduğuna, kötülüklerden ve uğursuzluktan koruduğuna inanılır. Bugün de Gergövden, Hıdre-lez bayramında kurbanlık kuzunun başı turnaga-gası demetiyle süslenir. Büyük kilise bayramlarında din adamları, turnagagası çiçeğiyle, kutsal suyla dolu bakıra bandırdıktan sonra oradakiler kutsar.“Bir gün sabahından belli olur” demişler. “Bugün en yaygın batıl inançlara göre ”Eğer rastladığın ilk kişi-nin elleri dolu ise, gün boyunca işin hayrına gidecek.”

türündendir. Bundan dolayı belki de, birçok halk geleneğinde zengin sofra, bereketi simgeliyor. Fok-lorda “kutsuzlar” hakkında birçok hikâye vardır. Bu kişilerin işi gitmez ve onlar batıl inançlara inanırlar. Başka bir inanca göre, insan bir kez evden çıktı mı, bir şey unutup da geri dönmemelidir. “Kısmeti ka-çar” derler. En iyisi de sağ ayakla evden çıkmaktır. En mükemmeli de, önüne bir bardak su serpmek. Gerek ciddi gerekse biraz gülerek günümüzde birçok insan bunu uygulamaya devam ediyor.Biraz unutulmuş olsa da, birçok yerde evin eşi-ğinde selam için el verilmez. İnançlara göre, “Eve gelen misafir varsa, onları içeri giymesini bekle. O zaman onları selamla, kucakla ve “hoş geldi-niz” sözleriyle ağırla. Eğer bunu eşikte yaparsan, uğursuzluk getirir” derler. Aynı şey eşikten yiyecek veya eşya da uzatılmaz sözleri için de geçerlidir. Burada eşiğin, bir aile için kutsal bir yer oldu-ğuna dikkat çekiliyor. Halk inançlarına göre, yeni gelin, eve girerken eşiğe ve kapıya bal ve yağı sürer-ailede bereket, refah ve huzur olsun diye. Bugün de birçok batıl inanç yaygındır. Mesela , kırık ayna uğursuzluk getirir derler. Veya, uçan kuş omuzunu pislerse, kısmetin olur derler. Bu şekilde sıralamaya devam edebiliriz: Bazıları,” masanın köşesine oturma, evlenemezsin” der-ken diğerleri- “iki taraftan da istenir” diye ekler...

En yaygın batıl inançlar

Türkiye’de 13 il büyükşehir olacak İçişleri ve Maliye Bakanlığı’nın ortak-

laşa hazırladığı tasarıya göre, daha önce açıklanan Aydın, Denizli, Muğla, Te-kirdağ, Trabzon, Şanlıurfa, Kahraman-maraş, Balıkesir, Van, Manisa, Hatay, Malatya ve Mardin büyükşehir ilan edi-lecek. Böylece 29 il büyükşehir statü-sünde olacak.

Nüfusu 750 bini aşan şehirlerin büyük-şehir yapılmasına ilişkin yasa tasarısıyla ilgili çalışmalar tamamlandı. Geçtiği-miz pazartesi günü yapılan MYK top-lantısında başbakana ayrıntılarıyla su-nulan tasarıda, il sınırlarının büyükşehir belediye sınırı olarak esas alınması plan-landı. Buna göre, şehirlerde gecekondu-laşma ve afet riskine karşı makro plan-ları uygulamak amacıyla yetki reformu

yapılacak. İstanbul ve İzmit örneğinde olduğu gibi Türkiye genelinde illerin coğrafi sınırları, belediye sınırı kabul edilecek. Böylece büyük ölçekli imar planlarında il belediye meclislerinin ka-rarları esas olacak. İlçe ve ilk kademe belediyeleri daha çok belirlenen makro plan içinde çalışacak.

Bir Öğretmenin Günlüğünden Günün son dersiydi; Öğrenciler çıkmak için sabırsızla-nıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil ça-lar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazır-lanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, ye-rinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu halini fark etti: — Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin? Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi: Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim. — Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım? —Ahmet a rkadaş ımız var ya… E v e t , n e o l m u ş A h m e t ’ e ? — Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, bes-lenme çantasına pek iyi şeyler koymuyor. Eee? — Ona yârdim etmek istiyorum. Ama benim yârdım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit pa-rası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masası-nın üzerine koydu. Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalye-sine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bil-diği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zen-gin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yârdım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Öğretmen: Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum? — Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum. Nerede çalışıyorsun? —Simit satıyorum. Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kada-rına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu. Öğretmen, Ali’ye dondu: Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu. —Çok zengin bir işadamı… Niçin? — İnsanlara daha çok yardım etmek için… Güzel, dedi Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesi-nin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bun-dan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin ol-duğun zaman insanlara yârdim edersin. Olmaz mı? — Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım. Neden olmaz? —Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Al-lah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Ha-san Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi: ‘Ağaç yas iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyi-lik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapa-mam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik gün-lerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm za-man çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zama-nında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu: Bu sonuncusunu pe-k i y i a n l a y a m a d ı m - Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zen-gin olmadığım için, ancak günde bir simit parası ka-dar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu? Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı. Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyala-rını toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bı-raktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. San-dalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.Hiç bir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, ya-kutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu para-lar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını. Oturduğu yerden kalkamadı Öğretmen. İçinin dol-duğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğuldu-ğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmur-lar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.

D e r s A l m a k İ s t e y e n l e r e

Dünyanın en kıymetli incile-riyle bile satın alamadığını,Bir simit parasıyla alına-bileyeceğini bilmeyenlere.

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgar Türkü ve Bulgaristan Türkü ifadeleri, Bulgaristan ve Bulgaris-tan Türkleri ile ilgili haber, yorum ve yazılarda sürekli karşılaştığımız ifa-delerdir. Kullanılan bu iki kavramın da gerçekliği ve kullanılırlığı var-dır. Ancak günümüzde yazıldığının aksine bu iki farklı kavram aynı topluluğu değil birbirinden farklı toplulukları ve farklı olguları ifade et-mektedir. İlk olarak, Bulgar Türkleri tarihsel süreç içerisinde yaşamış-lar ve zaman içerisinde tıpkı, Sümerler, İnkalar, Hazarlar ve birçok top-luluk gibi misyonlarını tamamlayarak tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerlerini almışlardır. Bulgaristan Türkleri tabiri ise bundan yüzyıllar sonra 19.y.y’da Berlin Antlaşması (1878) literatürlere girmiş bir kavramdır. Biz bu çalışmamızda bu iki kavramı biraz açarak ülkemizin güzide ba-sın mensuplarına ve aydınlarına! bu konuda yardımcı olmaya çalışacağız.

Bulgar Türkleri Orta Asya Türklerinin bir kolu olan Ogur Türkleridir. Türk Dünyasının en geniş kitlesini Oğuz Türkleri oluştur-maktadır. Türkçede doğu batı lehçeleri arasında z – r ses değişimi neti-cesinde doğuda Oğuzlar olarak adlandırılan Türkler batıda Ogurlar ola-rak adlandırılmıştır. Bulgar Türklerinin esas nüvesini teşkil eden Ogur Türkleri tarihte üç büyük devlet kurmuşlardır. Ogur Türklerinin kur-duğu ilk devlet olan Büyük Bulgar Devleti maalesef uzun ömürlü ola-mamış ve ve bu devletin bünyesinden Volga Bulgar Devleti ve Tuna Bulgar Devleti olmak üzere iki farklı siyasi teşekkül ortya çıkmıştır. Ya-pılan son araştırmalardan da anlaşıldığına göre Volga Bulgar Devleti İslamiyet’i ilk kabul eden Türk devletlerinden birisi olmuştur. Tuna Bul-gar Devleti yöneticileri Abbasi Halifeleri ile bağlantılar kurarak, Başkent-leri Bulgar şehrinde, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar inşa ederek Bulgar şehrini bir ilim, irfan kültür ve ticaret merkezi haline getirmişlerdir.

Balkanlarda kurulan Tuna Bulgar Devleti ise gerek doğudan ge-len Türk göçlerinin yavaşlaması ve Slav nüfusun fazlalığı nede-niyle, gerekse Bizans İmparatorluğunun etkisi Hıristiyanlığı kabul et-mişleridir. Söz konusu bu gelişmelerin etkisi ile Balkanlardaki Bulgar Türkleri kısa süre içerisinde milli kimlik ve kültürlerini kaybederek Slav-laşmışlardır. Ancak yeni yapılan araştırmalar göstermektedir ki devle-tin yönetimi yıkılışına kadar Türk kökenli ailelerin denetiminde kalmıştır.

Bulgaristan Türkleri kavramı ise daha önce belirttiğimiz gibi Osmanlı Devletinin yıkılışının ve parçalanmasının önemli dönüm nokta-larından birisi olan Berlin antlaşması ile literatürlere girmiş bir kavramdır. Osmanlı Devleti Balkanlarda ilerlemeye başlaması ile birlikte fethettiği böl-gelere Anadolu’dan getirdiği Türkmen (Oğuz Türkleri) kitlelerini yerleş-tirmiştir. Bu iskân faaliyetleri sürecinde genellikle Karamanoğulları ve Sa-ruhanoğulları beylikleri ahalisi bu günkü Bulgaristan coğrafyasında iskân ettirilmiştir. Osmanlı Devletinin Balkanlarda ilerlemesi boyunca iskân fa-aliyetleri devam etmiştir. Evald-ı fatihan ve Rumeli ahalisi olarak adlandı-rılan Balkan Türkleri ve dolayısı ile Bulgaristan Türkleri, Devletin zayıfla-maya başlaması ve geri çekilme süreci boyunca Balkanlarda yeni bir takım devletler kurulmaya başlaması sonucu sınırları içerisinde kaldıkları ülkele-rin isimleri ile birlikte Bulgaristan Türkleri, Romanya Türkleri gibi ifadeler ile adlandırılmaya başlanmıştır. Bulgaristan coğrafyasında yaşayan Türk-ler 19.y.y’ın sonarından itibaren Berlin Antlaşması ortaya çıkan Bulgaris-tan Devletinin adıyla anılmaya başlanmışlar ve günümüze kadar bu şekilde devam etmiştir. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, günümüz Bulgarları ile tek ortak noktası aynı coğrafyayı paylaşmalarıdır. Bunun dışında hiçbir or-tak noktaları bulunmamaktadır. Bulgaristan Türkleri Yüz yılı zaman bir aş-kın zaman boyunca kendilerini Bulgarlara benzetmeye çalışan, kendile-rini Bulgar olarak adlandırmaya çalışan yönetimler ile mücadele etmişler bu durumu kabul etmemek ve Türk kalabilmek Türk olarak anılabilmek için, için gerektiğinde uğuruna kanarlını akıttıkları yüzlerce yıllık vatanla-rını terk etmekten tereddüt etmemişlerdir. Bulgaristan Türklerinin Bulgar-lar ile hiçbir ortak noktasının bulunmadığı gibi Anadolu Türkleri ile de kü-çük bir detay dışında hiçbir farklılıkları yoktur. Söz konusu küçük detay da Orta Asya’dan başlayan ve Anadolu dâhil birçok yeri Türk yurdu ha-line getiren göç hareketini Anadolu Türklüğünden bir adım daha batıya ta-şımış olmaları ve günümüz Türk dünyasının Adalar denizinden değil de Tuna Nehrinden Adriyatik Denizinden başlamasını sağlamış olmalarıdır.

Terimler ile ilgili yaptığımız bu kısa açıklamalar göster-mektedir ki Bulgar Türkleri ile Bulgaristan Türkleri bir-birlerinden çok farklı kavramlardır. Öncelikle Bulgar Türkleri günü-müz için tarihte yaşanmış bir nostalji, bir ansiklopedik bilgidir. Bulgaristan Türkleri ise en az Anadolu Türklüğü kadar gerçek bir olgudur.

Bulgaristan Türklerinin her gündeme geldiğinde bu konu ile yazı ya-zan yorum yapan yazarlar gazeteciler aydınlar! Bu iki kavramı aynı ol-guyu ifade etmek için kullanmaktadırlar. Bunun iki nedeni olabilir; birin-cisi Bu günkü Bulgaristan Devletine adını veren Bulgar Türkleri Nostaljisini yaşatmak veya Bulgaristan Türklerini bununla özdeşleştirmek, bu bizim iyimser tahminimiz ve sayın aydınlarımızın yanlışlığının altındaki nedeni aramak için iyimser bir yaklaşımımız. İkinci neden ise aydınlarımıza! ya-kıştıramadığımız ve söylemeye dilimizin varamadığı ancak söylemek zo-runda olduğumuz ülkemize has bir durum olan sözde aydınlarımızın Aydın cehaletidir. Bulgar ile Türk’ü ayırmayan Bulgaristan’da kendilerine Bul-gar denilmemsi için adı Türk milleti Türk kardeşlerinin ülkesine sığınan ve bu ülke için bu sözde aydınlarımızdan çok daha fazlasını yapan ve yapa-cağından şüphe duyulmayan yüz binlerce Bulgaristan Türkünün gözünde daha fazla küçülmeleri için ve bu konudaki karanlıklarına bir mum ışığı ol-ması amacı ile yüzlerce kitaptan sadece üç tanesini okumalarını en azın-dan göz gezdirmelerini tavsiye ediyorum. Böylece insanları aydınlatmaya çalışmaktan önce kendi karanlıklarına bir kibrit yakaralar. Böylece hem bizi rencide etmekten vazgeçerler hem de kendilerini küçük düşürmezler.

Dr.Müjgan DENİZ

Bulgar Türkü ve Bulga-ristan Türkü Kavramları

BULTÜRK‘YönetimindenBelene’deki işkencelere nasıl paha biçecekler!’

Bulgar parlamentosunun Türklere ya-pılan asimilasyonu kabul etmesini, Belene Kampı’nda kalan Türkler memnuniyetle kar-şıladı: ‘Herkes hakkını arasın’ Bultürk Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk: “Geç kalınmış bir karardır. 1970’ten beri bu olaylar vardı. Sadece Belene olarak görmemek lazım. Birçok in-sanımız hayatını kaybetti. Psikolojiler bozuldu. Bulgaristan bu tazminatları ödeyebilecek mi? Mağduriyetler gi-derilecek mi? Son cumhurbaşkanlığı seçiminde Hak ve Özgürlükler Par-tisi komünistleri, dün babalarının de-desinin mezar taşlarını kıranları desteklediler. 1989’dan sonra 500 bin kişi geldi. Daha önceki dönemlerde göçlerle beraber 5 milyona yakın Bulgaristan muhaciri vardır. Tazminat talep edeceğiz. Zarar gören herkes başvurusunu yapmalı. O dönemi yaşayanlarda psi-kolojik travmalar oluştu. Polis gözaltıları, aylarca hücre hapisleri, ailesinden ayrılanlar, Bulgar bölgelerine sürgün edilenler... Tüm bu yaşananlar büyük travmadır. Ayrıca insanlar maddi olarak büyük zararlara uğradı. Bu nedenle haklarımızı sonuna kadar arayacağız. Bu tek Belene değildir. 1970’ten sonra yaşanan tüm olayların üze-rine gideceğiz. Herkes gitsin, hakkını alsın.”

DüşüncelerOfis Çalışmalarını Bekleyen Ölüm Riski

Tüm gün kapalı alanda, bilgisayar başında oturanlar dikkat! Tüm gün kapalı bir kübün içerisinde, bir koltuk tepesinde, bilgisa-yar ekranına kitlenmiş bir şekilde oturuyorsunuz. Avusturalya’da yapılan bir araştırma ise, çok fazla oturmanın ölüm riskini artırdığı sonucunu ortaya çıkardı.

Sax Entitüsünde yapılan araştırmaya göre, 45 yaş ve üstü in-sanların 11 saat veya daha fazla oturması, ölüm risklerini nedeni ne olursa olsun%40 artırdığı ortaya çıktı.

Günde 8 ve 11 saat arası oturanlarda ise bu riskin%15 olduğu söyleniyor. Uzmanlar uzun süreli oturmanın metabolizmayı dola-yısıyla da damar sağlığını olumsuz yönde etkilediğini söylüyorlar.

Archives of Internal Medicine yazarlarına göre “Fiziksel ak-tivitesiz, uzun süreli oturma, tüm ölüm nedenleri riskini artırıyor” diyorlar. Sydney Üniversitesi’nden doktor Dr. Hidde van der Ploeg “Sabah işe gitmeden kesinlikle yürüyüş ya da koşu yapılmalı ve gün içerisinde uzun süreli oturmadan kaçınmalı.”

“Fiziksel olarak aktif olmayan insanların, aktif olan insanlara oranla 2 kat daha fazla ölüm tehdidi altındalar.”

“Bu nedenle günde yetişkinler en az 30, çocuklar ise 60 da-kika fiziksel egzersiz yapmalılar” diyor.

Avusturalyada 222,497 insanın cevapladığı sorular, 2006 ve

2010 yıllarında her gün ne kadar oturdukları kaydedilerek ger-çekleştirilmiş ve daha sonra bu adaylar arasındaki ölüm oranları araştırılmış. Sydney Üniversitesine bağlı, Sydney Halk Sağlığı Okulu’ndan yapılan açıklamaya göre, gün içerisinde uzun süreli oturmak katılımcılardaki ölüm oranının% 6.9 olduğu saptanmış. Bir diğer araştırma sonucu ise, uzun süreli oturmanın kalp krizi, di-yabet ve diğer hastalık risklerini artırdığı yönünde. Uzmanlar uzun süre masa başında oturmak yerine gün içerisinde elinizden geldi-ğince yürümeye çalışmanızı, mesela iş arkadaşınıza telefon ya da e-posta atmak yerine yanına gitmenizi, asansör yerine merdiven kullanımasnızı tavsiye ediyorlar.

Dr. van der Ploeg “Bir yetişkin boş zamanının%90’nını otu-rarak geçiriyor. Tabii ki boş zamanınızın%100’ünü koşarak ya da yürüyerek geçirmeyin ama yarısında hareket edin. Yani oturmak ve fiziksel hareketler arasında bir denge kurmaya çalışın” diyor.

İşte masa başında sağlıklı kalmanın 10 yolu:1- Bilgisayar ekranı göz hizanızda olsun.2- Mouse’u çok sıkmayın. Klavye kullanırken çok az güç

sarf edin.3- El bileğinizin düz olmasına dikkat edin. Bu sinir sıkış-

ması riskini azaltır.4- Dirsek, ön kol ve bilekleri sert yüzeylere dayamayın.5- Çalışırken uzun süre oturmayın. Bu omurga üzerine

fazla baskıya neden olur.6- Dik oturmaya özen gösterin. Bel-kalça açısı 90 derece

olmalı, ayaklar yere değmeli. Gerekirse ayağınızın altına des-tek koyabilirsiniz.

7- Gün içinde kısa molalar verin. Böylece kas ve eklemle-rinizi dinlendirebilirsiniz.

8- Zaman zaman mouse’un bulunduğu yeri değiştirin. Farklı elleri kullanmak ve farklı kasları çalıştırmak sakat-lanma riskini azaltır.

9- Düzenli biçimde farklı duruşlar deneyin. Aynı pozis-yonda uzun süre kalmayın.

10- Gün boyunca 2 saatte bir 30-60 saniye süreli yapaca-ğınız germe egzersizleriyle kendinizi daha rahat hissedebilir, boyun, omuz, sırt ve bel ağrılarından kurtulabilirsiniz.

FBI da Müslümanları FişlemişAmerikan Federal Soruşturma Bürosu’nun da (FBI)

New York Polisi gibi Müslümanları fişlediği ortaya çıktı. Amerikan Sivil Haklar Birliği (The American Civil Liber-ties Union-ACLU) tarafından kamuoyuna açıklanan ra-pora göre FBI, 2004 ila 2008 yıllarında San Francisco’da yaşayan Müslümanları izleyip haklarında rapor tuttu..

ACLU, FBI’ın 1974 yılında çıkarılan ‘‘Amerikan Özel Haklar’’ (U.S. Privacy Act) kanuna muhalif davrandığını belirterek, kişilerin dini özgürlüklerinin ayrıca anayasa ile koruma altında olduğunu hatırlattı. ACLU’dan yapılan açıklamada, FBI’nın açıkca kanun çiğnediği dile getirildi.

ACLU’nun kamuoyuna fişleme olarak duyurduğu ra-poru için FBI, bunun Müslüman toplumun önde gelen-leri ile yapılan toplantılarda tutukları notlar olduğu sa-vunmasını yaptı. FBI Sözcüsü Michael Kortan, kurumun 2004-2008 yılları arasında toplum ile ilişkileri artırılması yönündeki bir programın hayata geçirilme çabası olarak açıklamaya çalıştı.

ACLU avukatlarından Hina Shamsi ise yaptığı basın açıklamasında, ‘‘Hepimiz FBI’nin işini yapmasını anlıyo-ruz ancak bu yaptıkları yanlış. Milli güvelik adına bu tür yöntemler ters tepebilir’.’ uyarısında buldu.

Daha önce New York Polis Departmanı’nın (NYPD) ku-zeydoğu eyaletlerinde yaşayan Müslümanları takip edip, camilere ajanlar gönderdiği ortaya çıkmıştı. İlk defa ge-çen yıl yayınlanan ancak NYPD tarafından yalanlanan bir skandal da Ocak ayında New York Times gazetesinde çık-mıştı. Haberde NYPD’nin işe aldığı memurları ile üst düzey yöneticilerini Müslümanları karalayan, onları adeta cana-var gösteren videoyu izleterek eğittiği kaleme alınmıştı.

Bankalarla Anlaşmalıyız

H a l i d e Ü M İ T F E R

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

- İmplant- Ortodonti- Cerrahi

D i ş H e k i m i

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Osmanlı Hâkimiyeti Döneminde İnşa Edilen Türk eserleriTürkler Osmanlı Devleti sayesinde, XIV. yüz-yılın ortalarından, XX. yüzyılın başına kadar hüküm sürdükleri Bulgaristan’da büyük bir uygarlık kurmuş-tur. Bulgaristan en huzurlu yıllarını Osmanlı döne-minde geçirmiştir.

Bulgaristan’da Osmanlı Devleti’nin bıraktığı eser-lerin sayısı pek çoktur.

Gerçekten de Osmanlılar Bulgaristan’a hâkim ol-dukları dönem içinde, burada birçok cami, han, ha-mam, köprü, türbe gibi tarihî eser niteliğinde yapılar inşa etmişler ve bu yapıları idame ettirebilmek için de vakıflar kurmuşlardır. Osmanlı döneminde yapılan ca-miler, kervansaraylar, konaklar, hamamlar, çeşmeler, köprüler vb. bir kısmı günümüze de gelmiştir. Bu Os-manlı kültür miraslarında Osmanlı mimarisi vardır.

TÜRK-BULGAR ORTAK KÜLTÜRÜ Bulgaristan’daki Osmanlı mimarî eserleri, Os-

manlı Devleti’nin kurduğu büyük ve hümanist me-deniyetin güzel birer yansımasıdır. Bu değerli eserler, döneminde Bulgaristan’ın mimaride ne kadar ileri bir durumda olduğunu göstermektedir. Çoğu vakıf eseri olan bu tarihî yapılar, Osmanlı medeniyetinin sosyal ve insancıl yönünü en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır. Çeşmeler, köprüler, medreseler, kütüphaneler, cami-ler, türbeler, tekkeler ve çarşılar bu büyük medeniye-tin insana ve hayata bakışını gözler önüne sermekte-dir. Aşevleri ve imaretler Osmanlı kültürünün sosyal yönünü; yapılardaki emsalsiz süslemeler yüksek este-tik seviyeyi; kuş evleri, hayvanlara verilen değeri gös-termektedir.

Balkanlarda en fazla Türk eseri Bulgaristan’da inşa edilmiştir. Ekrem Hakkı Ayverdi’ye göre, Bulgaristan’da beş asırdan fazla süren Türk hâkimiyeti döneminde 3339 Türk eseri inşa edilmiştir.22 Bulgaristan’da Osmanlı hâkimiyeti döneminde inşa edilen Türk eserlerinin kullanım amaçlarına göre da-ğılımı:

Dinî: Cami - mescit (2353),tekke(174),türbe(27)toplam: 2554

Eğitim: Medrese (142), mektep (273), darülkurra (2), kütüphane (6) toplam: 423

Ticari: Han (116), kervansaray (16), bedesten (3), toplam: 135

Askerî: Kale (5), kule (1) toplam: 6Sosyal: İmaret(42)hamam(113)saat kulesi(2)

çeşme(36)hastane(1), saray (3) köprü (24) Toplam: 221.Bulgaristan’da yer alan toplam 3339 eserden bü-

yük bir bölümü yıllarca süren savaşlar (Balkan Sa-vaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları vb.), doğal afetler (deprem, yangın, sel vb.) ve diğer sebeplerden dolayı günümüze kadar gelememiştir. Bu eserlerden günümüze kadar ayakta kalabilenlerin sayısı ancak 150 civarındadır. Bu eserler bilhassa Filibe, Şumnu, Vidin, Eski Zağra, Pazarcık, Sofya, Razgrad ve Kös-tendil şehirlerinde bulunmaktadır.23 Söz konusu eser-lerden bazıları şunlardır:

(1)Camiler ve Türbeler(a) Sofya Banyabaşı Camii-Molla Efendi Kadı

Seyfullah isimli bir hayırsever tarafından 1566’da yaptırılan cami, Seyfullah Efendi Camii olarak da anılır. Şehrin en büyük caddesi olan Maria Lousia Caddesi’nde, Sofya merkez hamamı ile hali arasında, Tsum diye bilinen en büyük ticaret mağazasının alt ta-rafındadır.

(b) Sofya Siyavuş Camii-VI. yüzyılda kilise ola-rak inşa edilmiş olan yapı, XIV. yüzyılda Sofya şeh-rine adını vermiş ve aynı yüzyıl ortalarında camiye dö-nüştürülmüştür.

1818 depreminde minaresi yıkılan Siyavuş Camisi, 1838 depreminde büyük zarar görmüştür. 1910’da cami olmaktan çıkarılan yapı 1980’den bu yana res-tore edilmektedir.

(c) Bosnalı Sofu Mehmet Paşa Camii (Kara Cami) -1548’de Sofya’da Sofu Mehmet Paşa tarafından yap-tırılan cami, siyaha yakın renkli granit taştan yapıldığı için “Kara Cami” adıyla da anılmaktadır.

Kara Cami, Mimar Sinan’ın Sofya’daki en güzel eseridir.26 İmaret Camisi ya da Cuma Camisi adla-rıyla da anılan Kara Cami, Osmanlının Sofya’da cami külliyesi olarak kurduğu üçüncü büyük yapıdır. O dö-nemde, cami, medrese, kütüphane, imaret, hastane, ha-mam ve kervansaraylardan oluşan bu büyük külliye-nin, bugüne kalmış tek binası olan cami, Bulgaristan İçişleri Bakanlığı’nın yanındaki küçük bahçede bulun-maktadır. Bakanlık binası da yıllarca hapishane ola-rak kullanılıp 1928’de yıkılan medrese binasının ye-rine yapılmıştır.

(d) Razgrad Maktul İbrahim Paşa Camii ve Kız Çeşmesi -Cami, Veziriazam Maktul İbrahim Paşa ta-rafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi bu cami hakkında “Rumeli’nde bu kadar sanatlı cami yoktur.”

demektedir.28 Duvarları kum taşı ve kesme taşla düzenli bir şekilde işlenmiştir. Cami sıra sıra pencere-lerle aydınlanmaktadır. Kubbe kasnağı on altı köşelidir ve her yüzünde pencere vardır. Kasnağın önüne dört köşeye sivri külâhlı, yuvarlak fakat ince kuleler oluş-turulmuştur.

Seyhan ÖZGÜRİsmail ERDEM

DüşüncelerTürkiye’deki yüzen adalar Solhan ilçesi Hanzarşah Köyü Aksakal

Gölü ortasında, hareket eden üç ada vardır. Ada-lar göl içinde bağımsızdır. Üstüne binildiği za-man sal gibi her tarafa ağır ağır hareket etmek-tedir. Adanın üzerinde 4-5 tane bodur ve dış budak ağacı mevcuttur. Çevredeki bitkiler gölün mevcut suyu ile beslenmektedir. Ada üzerinde bulunan ot kökleri sarılıcı olması nedeniyle top-rak tamamen bitki kökleri ile kaynamış ve ya-pışmış durumdadır. Ayrıca Göl’ün ortasında bu-lunan adanın yapısı incelendiğinde çayır, ayrık ot ve suda yetişen çeşitli bitkilerin ada üzerinde mevcut olduğu görülmektedir.

Erzurum - Olur İlçesi Ormanağazı Köyü Sülük Gölü’nde bir tane yüzen ada bulunmakta-dır. Adıyaman - Çat Baraj Gölü’nde sular kaba-rınca yüzenadalar ortaya çıkmaktadır. Kayseri - Sultansazlığı’ndaki gölcüklerde yüzen sazadaları ortaya oluşmuştur. Denizli - Işııklı Gölü’nün de-ğişik kesimlerinde “hopa” denilen adalar. İçel - Gülnar İlçesi Demirözü Köyü Adalıgöl’e ismini veren ada. Afyon - Eber Gölü’ndeki, Konya - Akşehir Gölü’ndeki birer ada bilinen yüzen adalardır. Erzincan’a bağlı Ahmetli Köyü’nün gü-neydoğusunda, Ahmetiye Gölündeki , Ahmediye yüzen adasının boyu 48 metre, eni ise 1.5 metre ile 5 metre arasında değişmekte, kalınlığı 30 ile 60 santimetre arasındadır. Yüzenadanın yüzülçömü yaklaşık 105 metrekaredir. Ada tamamen bitkisel kökenli organik artıkların uygun şartlarda birikme-siyle oluşmuştur. Ayrıca Kızılırmak Kanyonu üze-rinde de yüzen adalar vardır.

TİKA Yaptığı Çalışmalarla Tarihin İzlerini Sürüyor

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkan-lığı (TİKA), Balkan ülkelerindeki çalışmalarına tüm hızıyla devam ediyor. Bugüne kadar başarıyla tamamladığı projelerden ve faaliyette bulunduğu ülkelerdeki gönül dolusu teşekkürden hareketle yola çıkan TİKA, Rumeli topraklarında bulunan Osmanlı mezarlarına sahip çıkıyor.

Yunus Emre Enstitüsü, Bükreş ve Köstence Türk Kültür Merkezlerini Hizmete AçtıTürkiye’yi, Türk dilini, kültürünü,

sanatını ve tarihini tanıtmak ve yaygın-laştırmak amacıyla faaliyetlerde bulunan Yunus Emre Enstitüsü on yedinci Kül-tür Merkezini Bükreş’te, on sekizincisini Köstence’de açtı.

Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’ın teşrifleriyle açılan Kös-tence Yunus Emre Türk Kültür Merkezi, Türkçe öğrenmek isteyenlere yönelik dil kursları düzenlemenin yanı sıra, çeşitli uluslararası sanatsal, kültürel ve bilimsel faaliyetlere de ev sahipliği yapacak.

Bükreş Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin açılışını Sayın Ertuğrul Günay ve Romanya Kültür Bakanı Sayın Kele-men Hunor’un yanı sıra Yunus Emre Ens-titüsü Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan ve Türkiye’nin Romanya Büyükelçisi Ömür Şölendil yaptı. Köstence Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin açılışında ise ayrıca Köstence Valisi Claudiu-lorya Palaz yer aldı.

Köstence ve Bükreş’te açılan yeni merkez-lerle sayısı on sekizi bulan bu merkezlerin, 2012 yılının sonuna kadar yirmi beşi bulmasını hedefle-diklerini söyleyen Günay; bu merkezlerin yalnızca dil eğitim merkezleri olmadığını, bunun yanı sıra geleneksel sanatlarımızı ve Türkiye’nin çağdaş gelişmelerini anlatacak gerçek bir “Kültür ve Sa-nat” merkezi olacağını belirtti. Bakan Günay, Yu-

nus Emre Türk Kültür Merkezlerinin Türkiye’nin tarihinin, güncel gelişmelerinin ve geleceğe bakan çağdaş yüzünün görülebileceği merkezler haline geleceğini söyledi.

Bükreş Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin ilk faaliyeti açılışın ardından ziyarete açılan “Ev-liya Çelebi’nin İzinde” sergisi, Köstence Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin ilk faaliyeti ise “Bir Demet Balkan” fotoğraf sergisi oldu.

G ö k y ü z ü N e d e n M a v i ?Gökyüzünün mavi görünmesinin (dik-

kat! olmasının değil görünmesinin! çünkü normalde atmosferimiz daha doğrusu hava renksiz bir gazdır!) tek sebebi kırılma hadi-sesidir.

Güneş ışınları atmosfere girdiğinde at-mosferdeki gaz moleküllerine ve toz parça-cıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst taba-kalarındaki küçük parçacılar tarafından he-men saçılırlar. Fakat kırmız ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha bü-yük parçacıklara çarpmak zorundadır.

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık di-ğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.

Gün batımında veya doğumunda ise güneş ışınları atmosfere eğik girdikleri için daha fazla yol katetmek zorunda kalırlar. Bu yüzden daha çok ışın ve renk saçılır ve o posterlere konu olan, şahane gün doğumu ve batımını gözlemleyebiliriz. Çok az saçıl-mış olan kırmızı ışık ise güneşe ve ufuğa kı-zıl veya portakal görüntü verir.

A ş ı r ı Y e m e kH a f ı z a y ı K a y b e t t i r i y o r

Aşırı yemek hafızayı kaybettiriyorTEH-Fazla yemek yemenin, yaşlılıkta

hafıza kaybı ve bunama riskini iki katına çı-kardığı ortaya çıkarıldı.

ABD’nin Arizona eyaletindeki Mayo Clinic araştırmacıları, 70 ila 89 yaşlarındaki 1250 kişiyi yeme ve içme alışkanlıklarına göre çeşitli testlerden geçirdi.

Araştırmacılar, katılımcıları günlük ka-lori alımı 600-1500, 1500-2100 ve 2100-6000 arasında değişen üç gruba ayırdı.

Günlük 2100-6000 kalori alan grupta ileri yaşlarda bunamaya neden olan hafif bi-lişsel bozukluk görülen kişilerin sayısının ilk iki gruptakilere oranla iki katı olduğu or-taya çıktı.

Araştırmayı yöneten Yonas Geda, düşük kalorili beslenmenin hafıza kaybını azalttı-ğını ve hatta Alzheimer başlangıcını engel-lediğini açıkladı.

Bulgaristan’dakiTürk Kültür izleri

TÜRK-BULGAR ORTAK KÜLTÜRÜ Öteden beri ilk Türk İslam Devletinin Kara-

han Devleti olduğu görüşü yaygındır. Son yıllarda ilk Türk İslam Devletinin İdil (İtil)- Sibirya’da ku-rulan Bulgar Devletinin olduğu görüşü ortaya çıktı. İlk Türk İslam Devletinin Bulgar Devleti ikincisi-nin Karahanlılar Devleti olduğuna kesin olarak bel-gelendi.

Rusya Federasyonu Müslümanlarının Şeyhü-lislamı Taceddinov Talga’nın bu konuda belgelere dayalı açıklaması şöyledir: “Bulgarlar ilk Müslü-man Türk Devletini kurdular diye biliriz biz. Bu doğrudur. Hicrî 9. yılda Hazreti Muhammed (Sal-lallahü aleyhi ve sellem)in Medine’den Sibirya Bulgar Türklerine gönderdiği 3 sahabe bize İslamı öğretmiş. Abdurrahman bin Zübeyr, Zübeyr bin Ca’deh ile Talha bin Osman (Radıyallahü anhüm ecmain) Hicrî 10. yılda vardıkları bu coğrafyada İslâm Dinîni 33 tabiînle birlikte anlatmışlar. Hicrî 310 / 922 Mîlâdî yılında ise Bağdat’ta Halîfe El Muktedir’in elçisi olan İbni Fadlan’ın heyeti Bul-gar İlteberi Almuş Han’la târihi bir buluşma ger-çekleştirmişti. Almuş Han bu görüşmeden sonra hi-dayete ermiş ve milletiyle birlikte kabul ettiği İslâm Dinîni Bulgar’da resmî din olarak ilan etmişti. Ata-larımız Bulgarlar, İslâm Dinînin Avrupa’nın kuzey doğusunda ve Sibirya’da yayılmasında büyük rol oynamışlardır. Yani biz Hazreti Peygamber döne-minde Müslüman olduk. İlk Müslüman Türk Dev-letinin torunları olmaktan da onur duyuyoruz. El-bette. Bu tarihî vakıanın 1100. yılı Moskova, Ufa ve Bulgar Şehrinde ilk dinî amaçlı topluca ziyâretle 25.08.1989 yılında Sovyetler Birliği’nde kutlan-mıştı. Kutlama törenlerine yirmiden fazla ülkeden; Afganistan, Avustralya, Cezayir, Bangladeş, Bulga-ristan, Japonya, Pakistan, Yemen, Kuveyt, Türkiye, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Lübnan ve İran’dan gelen birçok misafir katılmıştı.

O tarihten itibaren her yıl Haziran ayının ikinci haftasında Bulgar şehrindeki ayakta kalmış en ka-dim İslâm mabedinde okunan ezan, kılınan top-luca namaz ve yapılan tövbe ile bu mutlu gün anıl-maktadır. Bugün Rusya Müslümanlarının dinî ve mahallî bir bayram günü olarak kutlanılmaktadır. Çeşitli hayır-hasenat hizmetlerinde bulunuyoruz. Maddi yardım, hastanelere ilaç yardımı, Çocuk yu-valarına, Huzurevlerine ve Okullara eşya yardım-ları yapıyoruz. Dinî ve resmî bayramlarda ziyaretler ve kutlamalar yapıyoruz. Ayrıca Rusya Müslüman-ları olarak Mekke-i Mükerreme’ye Hacc ziyaretle-rimizi de yapıyoruz. Bu faaliyetlerin en zirve nok-tası ise her sene Rusya Müslümanlarının bir araya gelerek ecdadımızın başkenti olan Tataristan’daki Büyük Bulgar şehrinde yapılmakta olan topluca namaz ve duadır.

İlk Türk İslam Devleti Kim?

Aklınızdan bir şey geçirdiğinizde bir başkası-nın bunu duymasını sağlama fikri, inanılmaz gelebilir.Ancak ABD’de bir grup bilim insanı beyindeki elektrik dal-galarına dayanarak bu ‘iç sesi’ yeniden oluşturmayı başardı.Bu yöntem ileride komada olan ya da iletişim ku-ramayan hastalarla iletişim kurulmasını sağlayabilir.Beyindeki elektrik iletişimine dayanarak düşünceleri deşifre edebilme konusunda son yıllarda pek çok araştırma yapıldı.Geçen yıl yapılan bir çalışmada beyinle-rine elektrotlar bağlanan katılımcıların sesli harf-leri düşünerek imleci üzerine getirebildiği görüldü.Bu verilerden hareket eden California Üniversitesi’nden Brian Pasley ve ekibi de “uyaranın yeniden can-landırılması” yönteminde bir adım daha ileri gitti.Public Library of Sciences Biology dergisinde ya-yınlanan araştırma için bireylerin konuşma-ları dinlerken beyninde oluşan sinyaller kaydedildi.Ekip beynin yan tarafında, kulak hizasında bulunan super-yor temporal gyrus (STG) denilen bir bölümüne odaklandı.Bu bölge, hem duyma becerisi ile, hem yüzdeki ifadeleri yo-rumlama becerisi ile, hem de dil ile ilgili faaliyetlerle bağlantılı.Ekip, epilepsi ya da tümör için ameliyata alınan 15 has-tanın beyin dalgalarını inceledi. Varolan teknikler beyin sinyallerini kafatasının dışından incelemeye yetmiyor.Doğrudan beyinlerine elektrotlar yerleştiri-len hastalara ameliyat sırasında çeşitli kişile-rin kaydettiği belirli sözcük ve cümleler dinletildi.Sonra bir bilgisayar sistemi yardımıyla farklı fre-kanslardaki sözcüklerin dinlenmesi sıra-sında STG bölgesinde oluşan sinyaller incelendi.Ortaya çıkarılan model doğrultusunda, hastalardan be-lirli sözcükleri düşünmeleri istendi. Ekip, beyin dalgala-rına bakarak bu sözcüğün hangisi olduğunu tespit etti.Hatta bu sözcüklerin bazıları söylendiği şekilde ye-niden canlandırılabildi. Birebir olmasa da, söz-cük boğuk ve ekolu bir şekilde duyulabiliyor. Uzmanlar yine de düşüncelerin sese dönüşmesini sağla-yacak protezler geliştirebilecek noktaya gelebilmek için daha pek çok çalışma yapılması gerektiğini belirtiyor.Bu gibi bir cihaz geliştirilmesi, derdini anlata-mayacak durumdaki pek çok hastanın haya-tını değiştirecek nitelikte bir gelişme olacak.

Düşüncelere Tercüman

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Zebra’ların çizgilerinin sırrı çözüldü mü? Bilimadamları, zebraların neden çizgili

oldukları konusunda uzun yıllardır devam eden sırrı çözdüklerini iddia ediyor.

Deneysel Biyoloji Dergisi’nde yayımla-nan araştırma sonuçları, zebraların çizgileri-nin, at sineklerini uzak tuttuğunu, evrim süre-cinde zebraların kan emen ve hastalık taşıyan bu hayvanlardan korunmak için çizgiler geliş-tirdiklerini belirtiyor.

Zebraların neden çizgili oldukları konu-sunda pek çok teori var. Kimi bilimadamları her zebranın çizgilerinin diğerlerinden farklı olduğunu, bunun kalabalık sürüler içinde hay-vanların birbirlerini tanımasını sağladığını sa-vunuyor. Ayrıca bu çizgilerin kalabalık bir zebra sürüsünde kamuflaj sağladığı ve düş-manlarını uzak tutmaya yaradığı belirtiliyor.

Yapılan son araştırmada, bilimadamları, bir tarlaya üzeri yapışkanlı farklı renklerde modeller yerleştirerek, at sineklerinin hangi modele daha fazla ilgi gösterdiğini belirledi.

Beyaz, siyah ve çizgili modeller üze-rinde yapılan incelemede at sineklerinin çiz-gili modele daha az rağbet gösterdikleri or-taya çıktı. Uzmanlar bunun nedeninin, farklı renklerin ışığı yansıtma şekliyle ilgili oldu-

ğunu düşünüyor. Siyah renkten yansıyan ışık yatay bir düzlemde hareket ediyor ve at sinek-leri bu tür ışığa daha büyük ilgi gösteriyor. Bu nedenle koyu renkteki hayvanlar at sinekle-rine daha fazla hedef oluyor.

Araştırmayı yapan bilimadamları, zeb-raların atalarının koyu renkte olduklarını, ev-rim süreci boyunca, kanlarını emen ve hasta-lıklara neden olan at sineklerinden korunma taktiği olarak çizgileri geliştirdiklerini düşü-nüyor. İbrahim SOYTÜRK

Brüksel’de cami imamı molotoflu saldırıda öldü

Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir camiye dün akşam (TSİ) 20.00 sularında molotof kok-teylli bir saldırı düzenlendi. Yatsı namazı öncesi meydana gelen olayda, yangını önlemeye çalışan 47 yaşındaki cami imamı hayatını kaybederken bir kişi de yaralandı.

Savcılık, camide bulunan cemaatin girişi-miyle saldırganın gözaltına alındığını bildirdi. Belediye Başkanı Gaetan Van Goidsenhove ise sükunet çağrısı yaptı: “Bu saldırıyı şiddetle kını-yorum. Hiç şüphe yok ki; bu haksız ve yersiz şid-det eylemi aynı şekilde cezalandırılacaktır.”

Anderlecht semtindeki Şii camisine düzen-lenen saldırı sonrası çıkan yangın,itfaiyenin mü-dahalesiyle kısa sürede söndürüldü. Çevrede ge-niş güvenlik çemberi oluşturuldu. Olay yerinde bulunan muhabirimiz Isabel Marques da Silva, saldırıya ilişkin soruşturma başlatıldığını aktarı-yor: “Saldırının yatsı namazının birkaç dakika öncesine denk gelmesi, belki de yaralı sayısı-nın artmasını önledi. Bununla birlikte, hem çev-rede yaşayanlar hem de yetkili makamlar saldı-rının sebeplerinin bir an önce aydınlatılmasını umuyor.”

Dünya’nın en zengini: KatarKörfez ülkelerinden Katar’ın

geçen yıl Lüksemburg’u da geçe-rek dünyanın en zengin ülkesi ha-line geldiği bildirildi..

Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yayınlanan ve-rilere göre Katar’ın kişi başına düşen gayri safi milli hasılası ge-çen yıl 88 bin 221 dolara ulaştı.

Bu rakamın 2016’da 111 bin 963 doları bulabile-ceği tahmin ediliyor. Beş yıl sonraki tahminlere göre Lüksemburg’un kişi başına düşen gayri safi milli hası-lası 94 bin 621 dolar, Singapur’un 70 bin 992 dolar ve ABD’nin ise 55 bin 622 dolar olacak. Milliyet’te de yer alan habere göre, IMF, Katar’ın iki yıl üstüste dünya-nın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olacağını be-lirtti. Nüfusu ancak 850 bini bulan Katar, dünyanın ha-len en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatçısı konumunda ve yakın zamanda yıllık 77 milyon ton he-define ulaştığını açıkladı. 2022 Dünya Kupası’na evsa-hipliği yapmaya hazırlanan ve milyar dolarlık altyapı projelerini hayata geçiren Katar’ın ekonomisinin bu yıl yüzde 16 büyümesi ve bütçesinin 6.1 milyar dolar faz-lalık vermesi bekleniyor. Kaynaklara göre dünyadaki en büyük servet fonlarından birine sahip Katar, önü-müzdeki beş yıl boyunca inşaat ve enerji projelerine 125 milyar doların üzerine harcama yapacak.

Ahmet Ertegün’ün eşinden Oxford Üniversitesi’ne rekor bağışİngiltere’nin dün-

yaca ünlü Oxford Üniversitesi, 900 yıl-lık tarihinin en bü-yük bağışlarından birini Ertegün aile-sinden aldı. 2006′da hayatını kaybeden müzik yapımcısı Ah-met Ertegün’ün eşi Mica Ertegün, üni-versiteye 41 milyon dolar bağışladı.

O x f o r d Üniversitesi’nden yapılan açıklamaya göre, bağışlanan pa-rayla yüksek lisans öğrencilerine burs verilecek

Eşinin, sanata ve beşeri bilimlere de-ğer verdiğini vurgulayan Mica Ertegün, dünyada bu kadar fazla çatışma varken, bu bilimlerin potansiyelini zenginleştir-menin önemli olduğunu vurguladı.

Mica ve Ahmet Ertegün Yüksel Li-san Burs Programı kapsamında edebiyat, tarih, müzik, sanat tarihi, Asya çalışma-ları, Ortadoğu çalışmaları ve arkeoloji ala-nında yüksek lisans yapacak öğrencilere destek verilecek.

Türk tarihi Türk tarihi, günümüzdeki Türkî halklar’ın ve ya-bancı halkların arasında zamanla erimeden önce Türk dilini konuşmuş olan Türk topluluklarının ortak tari-hidir. Göktürklerden önce varolmuş Türk dili konuşan topluluklar bazı tarihçiler tarafından, Türk tabiri yerine Ön Türk tabiri ile anılır. Türkîler’in siyasi bir topluluk olarak ilk tarih sahne-sine çıkmalarının Hun (Hiung-nu’lar veya Şiongnu’lar) hükümdarlığı ile olduğuna dair iddialar vardır. Baş-langıcı hususunda tartışmalar olsa da Türklerin tarihi, dünya tarihinin önemli bir parçasıdır. Avrasya ve Ku-zey Afrika’da ortaya çıkan her halkın tarihi uzaktan veya yakından Türklerin hareketlerinden etkilenmiş-tir. Türkler doğu kültürlerini batıya ve batı kültürle-rini doğuya taşımakla da önemli bir rol oynamışlardır. Kendi dinleri Tengricilik’ten sonra benimsedikleri ya-bancı dinlerinde çok kez öncüsü ve savunucusu olmuş ve yayılmalarını ve gelişmelerini sağlamışlardır (Mani dini, Musevilik, Budizm, Ortodoks ve Nasturi Hristi-yanlığı, İslam). Türk Tarihinin Başlangıcı Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının mil-letleşme süreci onların avcı-toplayıclıktan çiftçi-çobancılığa geçimesi ile başlar.[3]. Türkleri oluşturacak insan topluluklarının m.ö 6000 lerde koyun yetiştirici-liğine başladığı düşünülmektedir. [4] Bu tarih atlı gö-çebe Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edile-bilir. Bu değişiklikler ile ilk Türk kültürü olan anav kültürü ortaya çıkmıştır. Türklerin atalarının MÖ 2500 ile M.Ö. 1700 yılları arasındaki Afanasiyevo kültürü ile başlayan ve MÖ 1700 ile MÖ 1200 yılları arasındaki Andronovo Kültürü ile devam eden dolikosefal mon-golitlerle ortak yönleri bulunmayan Brakifesal ırka da-yandıığını savunurlar. Bu ırkın savaşçı ve göçebe kül-türe sahip olduğu, MÖ 1700 yılları sonrasında kitleler halinde Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasındaki böl-geye yayıldığı bilinmektedir.

Bilinen ilk Türk devleti İskitlerdir.M.Ö. 3`üncü yüzyıl•M.Ö.312: Büyük Hun Devleti’nin (Huing nu) kuru-luşu ve Çin/Hiung nu arasında Kuzey Şansi Savaşı •M.Ö.240: Bozkır halklarına karşı Çin’in duvar in-şası: Çin Seddi •M.Ö.209: Hiung nu lideri Teoman’ın ölümü ve Mete’nin Hiung-nu’ların (Hunların) lideri olması •M.Ö.201: Kırgız halkından ilk kez söz edilmesi M.Ö. 2`nci yüzyıl•MÖ.187:Çin’in Hiung nu üzerine Pa-i-Teng seferi •M.Ö.177-M.Ö.165: Yue-çilerin Hiung nu’lar tarafın-dan Kansu’dan Baktriane’ye sürülmeleri ve oradaki Helen krallığını ortadan kaldırmaları •M.Ö.177-M.Ö.165: Hiung nu’ların Çin’e akınları •MÖ.138-M.Ö.126:Baktria’da Çang Kien elçiliği. Çin-İran ilişkileri •M.Ö.2 yüzyılda:Asya Hun Devleti(Büyük Hun Dev-leti) yıkıldı M.Ö. 1`nci yüzyıl•M.Ö.49-M.Ö.36:Çiçi’nin Talas’a göçü (Batı Hiung-nu) 1`nci yüzyıl -•48: Hiung nu’ların ikiye bölünmeleri (Kuzey Hiung-nu ve Güney Hiung-nu) •93: Hiung nu’ların Sien Pi’ler tarafından mağlup edilmeleri 2`nci yüzyıl -•Aşağı İtil’de (Hazar denizi’nin kuzeyi) Hun varlığı 3`ncü yüzyıl -•260: Şan-şi’nin kuzeyinde Tabgaçlar 4`ncü yüzyıl -•304-351:Çin’in kuzeyinde Hiung-nu krallıkları (Han Zhao, Hou Zhao) •388-392: Çin’in kuzeyinde Ding ling krallığı (Wei) •374-375: Avrupa Hunlarının Don Nehri’ni geçişi •386-409: Tabgaçlar Kuzey Çin’de (Kuzey Vey) 5`nci yüzyıl - •402: Rouran’ın kuruluşu (Yüan Yüan/Avarlar?) •407-431: Çin’in kuzeyinde Hiung-nu krallığı (Xia) •422: Lo-yang’ın Tabgaçlar tarafından alınışı •427: Romalılar ve Hunların ittifakı •434: Bizans ile Hunlar arasında Margos Antlaşması •440: Ak Hun (Eftalit) istilalarının başlaması •451: Attila Galya’da (bugün Fransa) •452: Attila’nın Roma seferi ve Papa I. Leo ile görüş-mesi •480: Hazar denizi ile Tuna nehri arasında Ön Bul-garlar •480:Mazdek İsyanları’nda Sasaniler’e Ak Hunların yardım etmesi Orta Çağ/Türkler 6`ncı yüzyıl - Gelecek sayıda devam edecek•531-578: Kafkas Surları’nın İranlı Hüsrev tarafın-dan dikilmesi •534: Tabgaçların (Vey Hanedanlığı) dağılması •552: Tu-kiu’lerin (Türküt’ler/Göktürkler) Rou-ran egemenliğe karşı ayaklanması. Birinci Göktürk Kağanlığı’nın kuruluşu. •565: Ak Hunların (Eftalitler) Göktürkler tarafından ortadan kaldırılmaları •582: Birinci Göktürk Kağanlığının bölünmesi 7`nci yüzyıl -•619: Avarların İstanbul’u I. kuşatması. •626: Avarların İstanbul’u II. kuşatması. •626-627:Doğu Roma İmparatoru Herakleios’un Hazarlar’dan yardım istemesi •639: Göktürk prensi Kürşad’ın ihtilal denemesi. •642: Güneydoğu Avrupa’da (Karadeniz’in kuzeyi’nde) Büyük Bulgarya Hanlığı’nın bölünmesi •673-674: Arapların Maveraünnehir’e ulaşması ve Göktürk şehri Buhara’yı kuşatması. •674: Paralı Türk askerlerinin İslam topraklarında varlığı •680: Ön Bulgarlar Balkanlar’da •681-744: İkinci Göktürk Kağanlığı’nın kuruluşu

Devamı gelecek sayıda

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin F a a l i y e t l e r i n d e n G ö r ü n t ü l e r

Karabağı Mitingten görüntüler Derneğimizi ziyaret eden Sebahatin Bey-Belene’de bedel ödeyenlerden Trakya gecesine katılımdan

Sultanahmet meydanında BULTÜRK Standından Blagoevrad’da eski Türk mezar taşlarının tesbit ve okunması Balkan Romanın yazarı Halide Alptekin Hanım

Mesut UĞURLU

BULTÜRK Nuri Adalı Konferans salonu

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Uzunköprü Ticaret ve Sanayi Odası Yöne-tim Kurulu Başkanı İbrahim Akalın, Uzunköprü-Haskova arası ticari kapasite artırması projesinde sona yaklaşıldığını belirterek, ‘Proje kapsamında Uzunköprü ile Haskova arasında ekonomik ve ti-cari ilişkileri geliştirecek çok anlamlı çalışmalar yapılmıştır’ dedi.

Akalın, yaptığı yazılı açıklamada, Sınır Ötesi İşbirliği kapsamında yürütülen ve AB tarafından desteklenen Uzunköprü-Haskova arsı ticari kapa-site artırma projesinin 31 Mart 2012 tarihinde sona ereceğini bildirdi.

Proje kapsamında bugüne kadar birçok faali-yet ve etkinlikler gerçekleştirdiklerini ifade eden Akalın, şunları kaydetti: ‘’Projemiz, Uzunköprü ile Haskova arasında ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirecek çok anlamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu anlamda çalışma ziyaretleri gerçekleştirilmiş, iş görüşmeleri yapılmış, yatırım ve teşvikler ile ilgili

alt yapı çalışmaları paylaşımları sağlanmış, ortak işbirliği programları geliştirilmiştir. İthalat ve ih-racat bağlamında iki ülke arasında dış ticareti ar-tıracak kurumsal, sektörel ve bilimsel araştırmalar gerçekleştirilmiş, süreçleri ve sonuçları kamuoyu ve hedef kitlelerle paylaşılmıştır.

AB’nin farkındalığı ve tanınırlığı çalışmaları kapsamında ticari ve ekonomik konferanslar ve toplantılar yapılmış, projenin tanıtımı için bilimsel ve sektörel çalışmalar ile kitle iletişim araçlarından yararlanılmıştır. Projede yapılan bilimsel ve sek-törel araştırmalarda sahaya inilmiş, Kırsal kesim-lere ulaşılmış ticaret, sektöründeki Uzunköprü ve Haskova da bölge sektörlerine ulaşılarak gereken yarar sağlanmıştır. Seçilmiş ve atanmış yerel yö-netimlere ulaşılarak birlikte bir çok faaliyet ve et-kinlikler gerçekleştirilmiştir.

Proje kapsamında iştirakçi ve ortaklarla iş-birliği yapılmış ve bu çalışmalar sınırın her iki yakasındaki bölgelerdeki sektörlerde çarpan et-kisi yaratmıştır. Uzunköprü-Haskova, Edirne ve Trakya’da yürütülen AB projeleri ile işbirliği sağ-lanmış, deneyim, bilgi, iletişim ve süreçlerde bir-likte çalışmanın yolları araştırılmıştır.’’

Proje Koordinatörü Doç. Dr. Sefer Gümüş de projenin yüzde 87 oranında gerçekleştiğini ifade ederek, ‘’Projede bu zamana kadar yapılan faali-yet ve etkinlikler ile araştırma ve eylemler kapsa-mında yüzde 87 oranında hedeflerine ulaşmış ve başarı sağlamıştır’’ dedi.

Sefer Gümüş, proje kapsamında yarın Uzunköprü’de seminer düzenleneceğini kaydetti.

Haskovo ile anlamlı çalışmalar yapılmıştırEl Sanatları Yaşatılacak

Edirne’de kaybolmaya yüz tutan el sa-natlarını yaşatmak, tanıtmak, tahribini ve yok olmasını önlemek amacıyla Misk Sabunu, Edirnekari, Edirne Çinisi ile Ebru kursları açı-lacak.

Edirne Kültür ve Turizm İl Müdürlüğün-den yapılan yazılı açıklamada, Kültür ve Tu-rizm Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünce kaybolmaya yüz tutan gele-neksel el sanatlarımızı yaşatmak, tanıtmak, tahribini ve yok olmasını önlemek, kültür ve sanat sevgisinin yayılmasını temin etmek, bu sanatları aslına uygun öğretip eğitilmiş ele-manlar ve ustalar yetiştirerek gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla 2012 Yılı Yaygın Kültür Eğitim Faaliyetleri Planı çerçe-vesinde Edirne’de geleneksel el sanatlarından Misk Sabunu, Edirnekari, Edirne Çinisi, Ebru kurslarının açılacağı bildirildi. Esasına uygun olarak yürütülen kurslarda başarılı olan kursi-yerlere Kurs Bitirme Belgesi verileceği bildiri-len açıklamada, kurs başvurularının 26 Aralık 2011 tarihinde başladığı, 31 Ocak 2012 tari-hine kadar devam edeceği belirtildi. Ücretsiz olarak düzenlenecek olan kurslara katılmak is-teyenler, 1 adet nüfus cüzdan sureti, 1 adet fo-toğraf ve dilekçeleriyle birlikte İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne şahsen başvuru yap-ması gerekiyor.

“Bulgar” ismini taşıyan ilk devletle-rini “Büyük Bulgaria Devleti” adıyla

635 yılında kuran ve 864 yılında da Bo-ris Han döneminde resmen Hristiyanolan Bulgarlar; Büyük Bulgaria

Devleti’nin parçalanmasından sonra İdil veTuna Bulgarları olarak bölgede var-

lıklarını sürdürmüşlerdir. OsmanlıDevleti’nin Bulgarlarla ilk teması, Or-

han Bey döneminde olmuştur. OrhanBey döneminde başlayan bu ilk te-

mas Orhan Bey’den sonraki dönemlerdehızla gelişmiştir. Orhan Gazi’nin bü-

yük oğlu ve Rumeli Fatihi olarak daanılan Süleyman Paşa’nın 1354 yı-

lında Çanakkale Boğazı’nı geçerekG e l i b o l u ’ y a a d ı m a t m a -

sıyla fetih hareketi başlamıştır.1 . T ü r k l e r 1 3 5 4 y ı l ı n d aGelibolu üzerinden Balkan Yarımadası’na

geçerek 1361 yılında Edirne’yifethettikten sonra başta üç kü-

çük Bulgar krallığı olmak üzere feodaldevletleri yıkıp Balkanları ele geçir-

mişlerdir. Diğer taraftan XIII. yüzyılortalarında Moğol istilasından ka-

çan Horasan erenlerinden Sarı Saltuk ilesonradan onun adıyla anılan Türk-

men aşireti Balkanlara geçerek Dobrucadolaylarında 10 - 12 bin kişilik bir

İslâm topluluğu oluşturmuştur. BalkanYarımadası’nın Osmanlı hâkimiyetine

bu kadar çabuk girmesi vehâkimiyetin yıllarca ciddi bir muha-

lefetle karşılaşmadan devam etmesis i y a s î , s o s y a l v e k ü l t ü -

r e l n e d e n l e r e d a y a n m ı ş t ı r.2 . B u l g a r i s t a n , B a l k a n l a r d aTürk hâkimiyetini ilk önce gören ve

Türk hâkimiyetinde en çok kalan birbölgedir.Bulgaristan, İstanbul’a yakın-

lığı, Avrupa yolu üzerinde bulunması,stratejik konumu, tarımsal üre-

tim kapasitesi gibi özellikleriyle Osmanlı3.Devleti’nin yönetiminde hassasi-

yet gösterdiği bir coğrafya olmuştur. Bunedenle, Osmanlı Devleti, bölgedeki

Senyörler İdaresini kaldırarak köylüyürahatlatmış, hangi dinden olursa ol-

sun Bulgar halkını “reaya” olaraktanımlamış ve Bulgaristan Yeniçeri

Ocağı için asker alınan bölgelerden biriolmuştur. Böylece ticari ayrıcalık-

lara sahip bir bölge olması ve istilalardanuzak kalması sebebiyle Bulgaris-

tan Osmanlı idaresinde ciddi gelişmelergöstermiştir.4.XIV. yüzyılda Bulgaristan’da ku-

rulan Türk egemenliği XIX. yüzyılsonlarına kadar pek az farkla beş

yüz yıl devam etmiştir. Bu uzun müddetzarfında bölge binlerce sosyal ve kültü-

rel yapı ile donatılmış; ırk, dil ve dinayrımı yapılmaksızın insanla-

rın yaşama şartları kolaylaştırılmıştır.5.Türkler, Bulgaristan’da kurdukları ege-

menliğe paralel olarak yeni yeni yerleşmemerkezleri kurdukları gibi, geldikle-

rinde mevcut olan şehirleri ve kasabalarıda eserlerle süslemişler ve ekono-

mik olanakları zenginleştirmişlerdir.6.Bulgar halkı, güçlü ve adil Os-

manlı idaresi altında, eskisinden veAv r u p a ’ d a k i e m s a l l e r i n d e n

çok daha iyi şartlarda hayatlarınısürdürmüşlerdir. Osmanlı yöneti-

minde, güvenlik sağlanmış, angaryakalkmış, ağır vergiler azaltıl-

mış, keyfîliğin yerini kanun almıştır.7.Bulgaristan’da Osmanlı Devleti’nin

siyasî bakımdan gelişmesinden birsüre sonra kültürel gelişmeler başla-

mıştır. Gerçekte de kültürel gelişmelersiyasî gelişmeleri belli uzaklıklarla iz-

ler. Bir şehir siyasî anlamda ne kadargelişirse kültürel gelişme de bunun do-

ğal sonucu olarak kendini gösterir.8Osmanlı döneminde Bulgaristan’da yo-

ğun bir imar faaliyetine girişilmiştir.Mevcut şehirler yeni bir anlayışla

imar ve ihya edilirken yeni şehirler veyerleşim merkezleri kurulmuştur.

Devamı Gelecek Sayıda

Nafiye YILMAZ

OSMANLI DEV-LETİ DÖNEMİNDE BULGARİSTAN

Kaybolmaya yüz tutan el sanatları yaşatılacak

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin faaliyetlerinden

Tarihten bir Yaprak

Edirne’de, Osmanlı Dönemi’nde de-ğerli hediyelik eşyalar arasında yer alan, sa-buna meyve şekli verilmesi ile yapılan ‘mis sabunu’ kadınların geçim kaynağı haline geldi.

Edirne Halk Eğitimi Merkezi tarafından açılan kurslara katılarak ‘mis sabunu’ yap-mayı öğrenen birçok kadın, ürettiği sabunları satarak aile bütçesine katkıda bulunuyor.

Osmanlı Dönemi’nde misk, amber ve gül esansı karıştırılarak hamur kıvamına ge-tirilen sabunların meyve boyutlarında şe-killendirilmesi ve boyanmasıyla imal edi-len 500 yıllık hediyelik eşya ‘mis sabunu’, Edirne’de kadınların geçim kaynağı haline geldi. Padişahların, yabancı devlet adamla-

rına hediye olarak gönderdiği, genç kız-ların çeyizlerinde yer alan meyve şek-lindeki hoş kokulu sabunların imalatı, Edirne Halk Eğitimi Merkezi tarafından açılan kursta kadınlara öğretiliyor.

Kursların 12 yıldan bu yana devam ettiğini belirten usta öğretici Sibel Za-ralı, kurslar aracılığıyla geleneğin tek-rar canlandığını söyledi. Her türlü mey-venin sabununu yapabildiklerini ifade eden Zaralı, “Banyolarımızda kullandı-ğımız kalıp sabunu rendeliyoruz. Ren-delenmiş sabunlara gıda boyası ekleyip yoğuruyoruz. Hamur haline gelen karı-şıma istenilen meyvenin şekli veriliyor. Şekillendirilen sabunlar 2 hafta kurutul-

duktan sonra gıda boyasıyla boyanıyor ve cilalanıp hazır hale getiriliyor. Kaliteli mal-zeme kullanılarak yapılan mis sabunu, koku-sunu ve rengini uzun yıllar koruyor. Kadınlar üretip satış yapabiliyor. Ürettiği sabunları sa-tıp aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen kadınlar da var” dedi.

Mis sabunu kursuna 4 aydır geldiğini söyleyen ev hanımı 30 yaşındaki Özlem Uluşan, hobi amacıyla katıldığı kursun eğ-lenceli olduğunu, kursu tamamladıktan sonra öğretici olmak istediğini belirtti. Kur-siyerlerden 37 yaşındaki Fatma Erkaraman ise “Çevremde bu işi yapıp para kazananları gördüm. Öğrenirsem ben de para kazanmak istiyorum” diye konuştu.

Mis Sabunu Kadınların Geçim Kaynağı

Balkan Savaşı’nın ardından bölgeden çe-kilen Osmanlı Devleti’nin son nişaneleri olan mezarlar, Türk kültürüne ve medeniyetine ait eserlerin neredeyse yok olduğu bir dönemde il-gisizlikten ve bakımsızlıktan kurtarılıyor. Özel-likle Sırbistan, Karadağ ve Bosna-Hersek’te sık görülen bu mezarlar kaybolma tehlikesi yaşar-ken; TİKA’nın tarihe saygı vurgusuyla yürüt-tüğü çalışmalarda hayat buluyor. Zamanın ve çevresel etkenlerin aşımına uğrayan Tuzi Şe-hitliği TİKA’nın iki yıl süren çalışmaları netice-sinde ‘harabeden’, ‘anıta’ dönüşüyor.

Fatih’in Askerleri Tuzi Şehitliğinde Ra-hat Uyuyor.

İçinde Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinin de bulunduğu pek çok mezarlık tarihin son tanığı olarak Karadağ’ın başkenti Podgoritsa’da varlı-ğını sürdürüyor. İlk olarak Fatih’in Karadağ’ı fethi sırasında şehit düşen askerlerin defnedil-diği mezarlık, yıllar içinde o bölgede hayatını yitiren Osmanlı askerlerine ve Balkan Sava-şında salgın hastalık yüzünden şehit olan tam 400 askerimize edebi istiratgah olma vazifesini yerine getiriyor. Kaynak: TIKA

Fatih’in Askerleri Tuzi Şehitliğinde Rahat Uyuyor

BULTÜRK Platformu Genel Başkanı Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR

BULTÜRK Nuri Adalı Konferans Salonunda Toplanı halinden bir görüntü

Sultanahmet camisinde Bulgaristan Cumhurbaşkanı Adayına İstanbul’da Müslümanlar sahip çıktı

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Eski Arap inancında, bulutları yöneten me-lek Kuzah’la, Fırtına Tanrısı Şeytan Kuzah’ın alâmetleri; Yunan mitinde Zeus’un, Hera’nın ha-bercisi, yerle göğü birleştiren Yağmur Kuşağı Tanrıçası İris; altından geçen erkeği kadın, ka-dını erkek yapan, üstünden atlamayı kimsenin düşünmediği tılsımlı köprü; yağmur damlaları-nın Güneş’i optik ve matematikle yontarak yara-tıp sundukları renk şöleni.

Neden gökkuşağı olur, bilir misiniz? Bilse-niz bile, yanılıp yanılmadığınızı anlamaya çalı-şın. Kağıdı, kalemi alıp, kırılma, yansıma, tam yansıma, renklere ayrışma gibi optik kurallarını kullanarak kendinizi bir kere sınayın. Çok küçük olduğu için küresel bir şekil alan yağmur dam-lacığını çizin; Güneş’ten gelip damlacık içine giren-çıkan değişik ışınları dikkatle belirtin; şun-ları göreceksiniz: Damlacık yüzeyine 0-90° ara-sındaki her açıyla düşen sayısız Güneş ışını var-dır. Bunların hepsi kısmen yansır, kısmen de kırılarak damlacık içine girer; yani her ışın, dam-lacık yüzeyinde iki çatala bölünür.

Damlacık içine giren her ışın, onun yüze-yinde başka bir noktada yine kısmen yansıyarak damla içinde kalır, kısmen kırılarak dışarı çıkar. Tam yansıma dediğimiz, ışının tümüyle yansı-yarak içeride kaldığı durum hemen hemen hiç olmaz. Işının damlacık içinde kalan kolu, tekrar tekrar yukarıda sözü edilen yansıma-kırılma de-ğişikliğine uğrayarak çatallaşır; fakat her sefe-rinde kırılarak dışarı kaçan kayıp ışın yüzünden, gittikçe zayıflar.

Güneş ışığının saf renkte bileşenlerine ayrış-ması, girişteki ilk kırılma ile, sıfır, bir ya da daha çok sayıdaki iç yansımadan sonra, son çıkıştaki kırılma sırasında iki kez olur. Ama pek çok ışın ve pek çok yansıma olduğu için, damlacığın her tarafından adeta dışarı fışkıran, pek çok da basit renkte ışın vardır.

Buraya kadar iyi. Ama saf renklerin iç içe na-sıl düzgün daire şeklinde sıralanarak oluşabildi-ğini açıklayamadık henüz. Göğün bakmakta ol-duğumuz kısmında, etrafa her yönde, her renkte ışınlar saçan sayısız damlacık varken, nasıl olu-yor da bazı “özel” damlacıklar sıralanarak, gök-kuşağı görüntüsü vermek üzere “bizi” seçiyor? Cevap basit, ama açıklanması biraz karışık.

Kırılma sonucunda bileşik bir ışık ışını saf renk bileşenlerine ayrışır. Bu, kırılma indeksinin ışığın dalga boyuna bağlı olmasından ileri gelir. Bir saydam ortamdan diğerine geçen ışının yönü, kısa dalga boyunda uzun dalga boyunda oldu-ğundan daha fazla sapar. Böylece, kırmızıdan mora bütün bileşenler dar bir yelpaze oluşturur; prizmada olduğu gibi.

Damlacığa giren ışınla, belirli bir sayıda iç yansımadan sonra dışarı çıkan, renklerine ayrış-mış fakat zayıflamış ışın genellikle aynı yönde olmaz; bunların arasındaki, “sapma açısı” diyebi-leceğimiz yön değişikliğini ele alalım. Damlaya giren ışının geliş açısı (ışının damlacık yüzeyine dik yönle yaptığı açı) 90° den başlayarak azal-dıkça, sapma açısı da önce azalıyor; en düşük bir değere eriştikten sonra tekrar artmaya başlıyor.

İşte bu kritik dönüş noktasında, oldukça ge-niş bir açısal yelpaze içinden gelerek damlacık üzerine düşen fazla miktarda Güneş ışını, he-men hemen aynı (en düşük) sapmayı gerçekleş-tirdikleri için, birbirlerini destekleyerek kuvvetli bir huzme oluşturabiliyorlar. Bu huzmeleri gözü-müze erişen bütün damlacıklar ise, Güneş’le gö-zümüzü birleştiren eksen etrafında, tepe yarı açısı en küçük sapma açısı olan bir koni üzerinde bu-lunuyor.

Böylece renkli huzme, sanki tam tepe nok-tasından seyredilen bir koni yüzeyi gibi, yani bir daire yayı şeklinde görünüyor; bu yüzden belki de gökkuşağına “renk konisi” demek daha doğru olurdu. Görüldüğü sanılan dairenin tam merke-zinde de başımızın Güneş ışığı altındaki gölgesi bulunur (tabii bir yere gölgesi düşüyorsa).

Şimdi, havadaki kırılma indeksi 1.33 olan bir su damlacığını daha yakından ele alabiliriz. Dam-lacık içinde sadece bir defa yansıdıktan sonra dı-şarı çıkan ışınlar, yaklaşık 42° lik bir koni ile ilk gökkuşağını; iki defa yansıdıktan sonra çıkanlar ise 52° lik bir koni olarak daha dıştaki ikinci gök-kuşağını verir.

Biraz dikkatli bir inceleme, renk sıralama-sının ilk kuşakta içte mor dışta kırmızı; ikincide içte kırmızı dışta mor olacağını gösterir. Damla-cık içindeki yansıma sayısı arttıkça, oluşacak her yeni kuşağın eni daha genişlerken, renkleri git-tikçe zayıflar. Üçüncü ve dördüncü kuşaklar, sa-dece daha zayıf olmakla kalmayıp ayrıca Güneş tarafında oluştukları için, daha sonrakiler ise gö-rülemeyecek kadar zayıf oldukları için, ikiden fazla gökkuşağı görmek herhalde kimseye na-sip olmamıştır.

Böylece, ikincisi biraz nazlı görünen iki ta-neyle sınırlı da olsa, herkesin tamamen kendine ait bir gökkuşağı takımı olduğu ortaya çıkıyor. İkimiz de aynı şekilde görsek, hatta birbirimize “göstersek” bile, benim gökkuşağımı sizin, si-zinkini benim görmemiz mümkün değil; çünkü iki ayrı gözün aynı anda aynı noktadan bakma-sına izin yok.

Sivri ucu daima gözümüzden başlayan ve bizden hiç ayrılmayan, kişisel renk konilerimiz, yani gökkuşaklarımız, daima bizimle birlikte ha-reket edecekler, açıları hep aynı kalacak; yani “gökkuşağı altından geçme” fantezisi hiçbir za-man gerçekleşemeyecek.

Gökkuşakları ne anlam ifade eder

Bulgaristan topraklarına varlığını taşımış ve bugüne dek sürdürebilmiş olan Türk kültürü, yüzyılları kapsayan bir süreçte doğal olarak yaşadığı bu coğrafyanın insanını, in-sanın ortaya koyduğu maddî ve manevî kültür ürünlerini etkilemiştir. Manevî etkiler, örf, âdet ve geleneklerin ya-şama geçirilmesinde kendini göstermiştir; dil, edebiyat ve sanat ürünleri manevî etkilenmenin dışa vurumu bi-çiminde değerlendirilebilecek maddî etkilenmeyi yansıt-mışlardır.

Türk kültürü yüzyıllar boyunca Bulgaristan kültü-rünü besleyen en önemli kaynaktır. Türk halk kültürü Bulgaristan’da Türk kimliğinin oluşmasını sağlayan en önemli alt yapı kurumu olmuştur.

Türkülerden atasözlerine, mani dörtlüklerinden tekerle-melere kadar Türk dünyasıyla benzerlik gösteren bu kül-tür hazineleri daha uzun yıllar Bulgaristan’daki Türklerin kimliklerinin belirlenmesinde büyük rol oynamaya devam edecektir. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen İslâmiyet’le Anadolu’da yeniden şekillenen ve oradan Avrupa ortala-rına giden Türk kültürü, Bulgaristan’da yerli halkın kül-türünü etkilemiş, onlardan da etkilenmiştir. Kültür, doğası gereği değişkendir. Gelenek zaman boyutunda başka bir geleneğe dönüşür.

Halk kültürü ögeleri bir milletin meydana getirdiği kül-türel değerlerin bütünüdür. Halk kültürü ürünleri yaşadığı toplumun dokusu, milletin söz sanatındaki sembolüdür. Bulgaristan’daki Türk kültürü, tarihsel açıdan bir gelene-ğin devamıdır.

Osmanlı Türklerinin, Bulgaristan’a egemen olmala-rıyla başlayan siyasal bütünleşme sonrası kültür kurum-larının işlemesiyle kültürel bütünleşme sağlamıştır. Kültür kaynaklarının Orta Asya’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Bulgaristan’a uzanan çağlar boyu devam eden süreçte Bulgaristan’ın Türk kültürünü şekillendirici bir etkisi var-dır. Bulgaristan Osmanlıların eline geçtikten sonra Bulgar halkının yaşama biçimleri, gelenek görenekleri, kültür-leri; Türk dilinin yaygınlaşması, cami, hamam, medrese, tekke, türbe, çeşme, köprü, kervansaray vb. Osmanlı eser-lerinin hızla inşa edilmesiyle değişime uğramıştır. Türk-lerle, Türk diliyle, Türk kültürüyle iç içe yaşayan Bulgar halkı Türk kültüründen etkilenmişlerdir.

Türkler doğal olarak Balkanlardaki ve bu kapsamda Bulgaristan’daki yerli topluluklardan etkilenmişlerdir. An-cak Türklerin yönetici kesim olarak kendi etkileri daha büyük olmuştur. Fransız Georges Castellan, XIV –XVIII. yüzyıllar arasında Balkan halklarının dil ve dinlerini değiş-tirmeden Türk usulü yaşadıklarını belirtmekle yetinmez, şunları da ekler: O dönemin Suphi Saatcı; “Kerkük İle Kıbrıs ve Balkanlarda yaşayan Türk Topluluklarının Ede-biyatları Arasında Var Olan Benzerlikleri”

İnş.Müh.Murat YILDIZ

BULGAR KÜLTÜRÜNE TÜRK ETKİLERİ

P E R S P E K T İ FİLK DENİZ TAŞITI NASIL YAPILDI?Kara taşıtların-

dan, henüz hiç sö-zünü etmediğimiz deniz ulaşımına ge-çelim. Daha önce an-latılmamasının ne-deni, Yunanlıların ve onlardan öncekilerin su üstü ulaşımında geri olmaları değildir; Cilâlı Taş Çağı’nda bile su üstü ulaşımı bilinmekte ve uygu-lanmaktaydı. Hatta geminin arabadan önce icat edilmiş olması da olağandır. Öyle ya, ağaç kütüğünü oyarak basit bir kayık yapmak, dingil ve tekerleği gerektiren arabanın icadından daha kolay değil midir? Hatta ge-miciliğin, suyollarının karayollarından daha kısa ve kul-lanışlı olduğunun fark edildiği günden başlayarak geliş-miş olduğunu kabul etmek, daha akla yakındır. Güzel bir yaz günü, körfezin karşı kıyısına geçmek için kes-tirmeden denizi aşmak varken, tepeleri ve koruları aşa-rak karayolundan gitmek zorunda kalırsak, buna hangi-miz üzülmeyiz?

Geminin icadını şu ya da bu halka mal etmek-ten kaçınmamız yerinde olur. Gemi yolculuğunun, ta ilk zamanlardan beri dünyanın her yanında uygulandı-ğını kesin olarak kabul etmeliyiz. Yunan gemiciliğine öteki ülkelerdekinden (sözgelişi, Çinlilerden ve İskan-dinavlardan) fazla önem verişimiz. Yunanlı gemiciler-den birinin adının “Ulysse” (Odusseus) oluşundan ve Homeros adlı ünlü şairin onu ölümsüzlüğe kavuştur-masındandır

Gerçektende, ilk klasik gemiciyi gözümüzde can-landırmamıza imkân veren Homeros’tur. Şair, kahra-manını: “Kabaca işlenmiş birkaç ağaç kütüğüne ha-yatını emanet etmiş ve dalgalara meydan okuyan bir yiğit,” diye tanımlar. Klasik bir tanım, ama onu ta tarih öncesine kadar, çok gerilere götürmemiz gerekir, işte o zaman, M.Ö. III.-II. binde bile nasıl olumlu bir geliş-meye ulaşıldığını anlarız. Daha iyisi, Louvre’a bir gide-lim ve Mısır kayıklarının resimlerini gözden geçirelim. Bunlar, birkaç çift kürekçinin çektiği uçları kıvrık gon-dollardır. Yön, dümenle belirlenmekte, dümenci pu-pada oturarak gondola belirli açılar vermektedir. Daha büyük hacimdeki gemilerde, dümen yerine çark ka-nadı kullanılmaktaydı. Çark kanadının görevi, artık tek-nenin ekseni üzerinde değişik eğriler vermek değil, bir bağlama sistemiyle dikey tutturulduğundan, mili çevre-sinde dönme hareketi sağlamaktı. Bu haliyle, gerçek bir dümenin ilkel şekline varmış oluyorlardı; ama daha da ileriye gidemeyeceklerdi. Çünkü dümen için menteşe şarttı ve henüz bilinmiyordu bu.

Fenikeliler, Mısır “Gondol”larını geliştirdiler, uzat-tılar. Bunların iki uçları, ön ve arka kasara (geminin baş ve kıç tarafında ,asıl güverteden yüksek olan kısa gü-verte.) biçimini aldı, boyu yirmi metreyi, su iç derinliği de iki metreyi buldu. Sanayici, tüccar, armatör ve kor-san bir halk olan Fenikeliler, Akdeniz’deki üstünlükle-rini bu gemiler sayesinde kurdular. Hatta Karadeniz’e ve Atlas okyanusuna çıktılar. Bu sürekli yolculuklar, onları mevsime göre değişen rüzgârları incelemeye ve -pusula bilinmediğinden- yıldızlara bakarak yön bulma yöntemini keşfetmeye götürdü. Gemiciliğin ilk kural-larını da belirleyerek edindikleri bilgileri derlediler. Bu kurallar, derme çatma sayılmasalar gerekti; çünkü Fi-ravun Nekao, M.Ö. 600 yılında bunlara dayanarak Afrika’nın çevresini dolaşmış ve Bartolomeo Diaz’dan yirmi yüzyıl önce Ümit burnunu aşmayı başarmıştı.

Şimdi bu dönemi geçip üç dört yüzyıl ileriye gi-derek Yunan tarihinin altın çağında Atina’nın limanı Pire’yi ziyaret edelim: Rıhtımına 40 metre uzunlu-ğunda 300-400 tonajlık gemiler yanaşmış. Bunlar, pu-padaki çift kat kürekle idare edilmekte ve yelkenle ha-reket etmekteler Donatımı, son derece basit: Hepsi de yatay birer serene bağlanmış tek kare yelken taşıyor. Kaldı ki, direk çarmıhlara dik tutulduğundan, kaptan sadece pupadan ya da gerektiğinde, yan-arkadan esen rüzgârla yol alabilir. Başka bir gidişin gemiyi alabora etmesi işten bile değildir. Ancak, savaş gemilerinin bu çeşit sınırlandırmalarla engellenmesine imkân yoktu el-bet. Bu nedenle, savaş donanması, su altı derinliği 3.50 metre olan üç sıra kürekli kadırgalardan meydana ge-tirilirdi. Yelkenden başka sayıları bazen üç yüze varan kürekçiler de bulunurdu: Sıkı bir disiplinle idare edilişi, ayrıca pruvaya (geminin ön tarafına) eklenen madeni mahmuz, bu gemileri korkunç savaş araçları haline ge-tirmekteydi. Buna son şeklini almış olan çapayı ve iste-nen yerde durmayı sağlayan dikey demiri, çipo’yu da eklemek gerekir.

Ancak bu tekneler, İskenderiye’nin sonraları de-nize indireceği kocaman gemilerin yanında neydi ki? Karınca yuvası gibi kaynayan Siraküza limanındaki şu göz kamaştırıcı gemiye bir bakın hele: II. Hieron’un komutasındaki bu gemi, Korintli Arşias’ın tersanele-rinde inşa edilmiş. 5.000 tonajlık hacmi var ve 3.900 ton tutarında mal taşıyabiliyor. Yolcular, özel kama-ralarında kalıyor ve lüks salonlarda vakit geçiriyorlar. İskenderiye-Siraküza yolunu, altı günde alabilen bu dev gemide 600 tayfa hizmet ediyor, 300 asker de on-lara eşlik ediyor.

Birkaç yüzyıl atlayarak. Roma egemenliğinin en parlak cağında 6 kilometrelik rıhtımı, 112 hektarlık ha-vuzlarıyla Akdeniz ticaretini Roma’ya bağlayan Ostia limanına gidelim. Kalyonları, Ben Hut’un ünlü üç sıra kadırgalarını ve Arşimet’ten bu yana pek önemli bir ge-lişme göstermemiş olmakla birlikte 200 yolcu ve 3.400 hektolitre buğday taşıyabilecek kapasitedeki kabotaj (bir ülkenin iskele ya da limanlan arasında işleyen ge-miler; bu gemileri işletme işi.) gemilerini selâmlayalım. Bunlar İskenderiye den Roma’ya sadece on günde gi-diyor… Romalılar, rüzgârları iyi tanıdıklarından, yolcu-luklarını Hint okyanusuna; oradan da kervanlarla Çin’e kadar uzatabiliyorlar.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

Azerbaycan Milletvekili Ganira PAŞAEVA Sultangazi Belediye Başkanı Cahit Altunay Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu

14.Türk Boyları Kültür Şoleninde-BULTÜRK Sultanahmet Cami İmamı ile birlikte, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Adayı ile birlikte

Kıpçak papazı ve Moldava milletvekili Oleg Harizan

Hüseyin YILDIRIM

Rafet ULUTURK, KKTC-Prof.Dr.Ata ATUN ve Mustafa K.MAHDUN-Afganistan

TRT İzmir Müdüründen Plaket taktimi ederken

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Tarihçesi İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, Ata-

türk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi ya-yımladı. Bildiride,”olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara’da toplanacağı, Meclis’e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçile-rin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ay-rıca, dağılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri Ankara’daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yö-netim yeri olarak pek çok tartışma ve millî ka-rarlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını ser-giliyor. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan’ın bir kısım üyeleri Ankara’ya gel-diler.

Ankara’nın o günkü şartları içinde Meclis’in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döne-minde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü ola-rak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan top-lanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı. Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan’da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis’in 23 Nisan günü toplanacağını ve açı-lış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saat-lerde, Ankara’da bulunan herkes Meclis Bi-nası çevresinde toplandı. Halk, kendi kade-rine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii’nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşar-tan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45’de, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.

Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuş-mayı yaparak Meclis’in ilk toplantısını açtı.

“Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar,İstanbul’un geçici kaydiyle yabancı kuvvet-

ler tarafından işgal olunduğu ve bütün temel-leri ile halifelik makamının ve hükümet mer-kezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, mille-timizin, teklif olunan yabancı köleliğini ka-bul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşa-mış olan milletimiz, kölelik durumunu son de-rece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekille-rini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla mil-letimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladı-ğını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Bu açılış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da “Bü-yük Millet Meclisi” olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk’ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Ka-rarnamesinde de yazılı olarak, “Türkiye Bü-yük Millet Meclisi” (TBMM) adı kalıcılık ka-zandı.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa’yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM’nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece ya-sama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışma-larına başladı.

Bu düzenlemeler, TBMM’nin tam bir güç-ler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs 1920’de Bakanlar Kurulunun se-çilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 Bakan-dan oluşan “Meclis Hükümeti”, 5 Mayıs’da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın baş-kanlığında ilk toplantısını yaptı. TBMM’nin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci TBMM’nin iki temel hedefi, kesin zaferi ka-zanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendir-mek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarıl-ması gerekiyordu.

3 Aralık 1920’de Ermenistan Cumhuri-yeti ile imzalanan Gümrü Barış Andlaşması, TBMM’nin yaptığı ilk uluslararası andlaş-maydı. Böylece Doğu cephesi kapandı. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Andlaş-ması ile Rusya, yeni Türk Devletini ve Misak-ı Millî ilkelerini tanıdı. 6-11 Ocak 1921’de Bi-rinci İnönü, 23-31 Mart 1921’de İkinci İnönü

ve 13 Eylül 1921’de Sakarya Zaferleri sonu-cunda, 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Andlaşması ile Fransızlar savaştan çekildi. Aynı yılın sonunda İtalyanlar da TBMM hü-kümetiyle işbirliğine giriştiler.1922 yılında, Yu-nanistan ve İngiltere dışında, TBMM, tüm ül-kelerle iyi ilişkiler içindeydi,TBMM Orduları, 26 Ağustos 1922’de Büyük Zaferi kazandılar. 9 Eylül’de İzmir kurtarıldı.

18 Eylül’de ise Anadolu’da hiçbir ya-bancı askerî güç kalmamıştı. Yeni Türk Devleti’nin bu başarıları karşısında İngiltere de dahil olmak üzere İtilaf Devletleri ile 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imza-landı. Doğu Trakya kurtuldu. İtilaf Devlet-leri, 27 Ekim’de Lozan’da barış görüşmele-rinin yapılmasını kararlaştırdılar. Uzun süren görüşmeler sonunda 24 Temmuz 1923’de im-zalanan Lozan Barış Andlaşması 24 Ağus-tos 1923’de TBMM’de onaylandı. Yeni Türk Devleti, askerî, siyasî ve ekonomik özgürlü-ğüne kavuştu.

Atatürk diyor ki: “Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.” 23 Nisan’ın “Ulusal Ege-menlik” ile ilişkisi

23 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisi’nin açılış günüdür. Her 23 Nisan günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bütün Dünya çocukları birlikte kutlarlar.

Egemenlik yönetme yetkisidir. Ulusal ege-menlik; yönetme yetkisinin ulusta olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde egemen-lik padişaha aitti.Bu sırada Birinci Dünya Sa-vaşı başladı. Savaş dört yıl sürdü. Osmanlı İmparatorluğu’nun de saflarına katılmış ol-duğu İttifak Devletleri savaşta yenildi. Savaş kurallarına göre Osmanlı İmparatorluğu da yenil¬miş sayıldı. Bütün ülke İngilizler, Fran-sızlar, Yunanlılar, İtalyanlar tarafından payla-şıldı.

Mustafa Kemal Paşa Ulusal Kurtu-luş Savaşı’nı başlatmak için İstanbul’dan Samsun’a 19 Mayıs 1919 günü geldi. Samsun’dan Amasya’ya, oradan Erzurum’a ve Sivas’a gitti. Sivas ve Erzurum’da kong-reler topladı. Mustafa Kemal Paşa egemen-liğin ulusta olduğuna inanıyordu. Bu inançla “Ulusu yine ulusun azim ve kararı kurtaracak-tır. Tek bir egemenlik vardır, o da ulusal ege-menliktir.” ilkesini öne sürdü. Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler - günümü-zün milletvekilleri - Ankara’da 23 Nisan 1920 günü toplandılar.

İlk Büyük Millet Meclisi’nin toplandığı yapı Ankara’da Ulus Meydanı’ndan istas-yona giden caddenin başındadır. Bugün Kur-tuluş Savaşı Müzesi olan bu yapı tek katlıdır. O yıllarda Türkiye yokluk içindeydi. Millet-vekillerinin oturduğu sıralar bir okuldan ge-tirildi. Meclis gaz lambası ile aydınlanıyor, soba ile ısınıyordu. Top seslerinin Ankara’da duyul¬duğu zamanlarda bile meclis düzenli toplandı. Ulusal Kurtuluş Savaşıyla ilgili bü-tün kararlar bu mecliste alındı. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Türk ulusu ulusal inan-cın nelere baş gelebileceğini gösterdi. Ezilen uluslara kurtuluş yolunu açtı. Bağımsızlık sa-vaşının öncüsü olan İstiklal Savaşı yeryüzünün öteki uluslarına örnek oldu.

23 Nisan’ın çocuklar açısından önemi 23 Nisan dünyada kutlanan ilk çocuk bayra-

mıdır. Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği bu bayram şenliklerine yabancı ulusların çocukları da katılır. Atatürk çocuklara çok de-ğer verir, gezilerinde okullara uğrar, ders din-ler, sorular sorardı. “Bugünün küçükleri ya-rının büyükleridir.” diyen Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması gele-neğini başlattı. 23 Nisan’da yönetim birimleri seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bıra-kılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir. Her 23 Nisan’da bütün Türkiye bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuşmalar yaparlar, şiir-ler okurlar.

Bulgarlara ibretlik olarak Ruslardan bırakılan Minare

Kubrat Han’ın kurduğu ilk Büyük Bul-garya Hanlığı’nın 640 yılında Hazarlar tarafın-dan mağlub edilmesi sonucu Ön bulgarlar iki büyük kola ayrılıp karadeniz’in kuzeyinde ki eski memleketlerini terk etmişlerdir. Kubrat’in oğlu Asparuh ile güneybatıya göç eden kol Balkanlar’da kurdukları Birinci Bulgar Devleti günümüzün Bulgaristan’ının temeli olurken, Kotrak Han ile kuzeye göç edenler İdil Nehri’ne bitişik bir hanlık kurarak İdil Bulgarlarını oluş-turmuşlardır. Ön bulgarların, Kubrat’ın diğer bir oğlu olan Batbayan’ın yanında kalan bölümü, Hazarların kontrölü altında yaşamayı kabul et-mişlerdir. Bu yüzden Hazar Kağanlığı’nda ka-lanlara “Kara bulgar”, ve İdil Bulgarlarına “Ak bul-gar” da denilir.

Büyük Bulgarya Hanlığı’nın parçalanması üzerine, İtil bölgesine göçen Bulgar kabile-leri, ilk zamanlar Hazarlarla dost geçindiler. Beş yüzyıllık tarihi ile sağlam siyasi ve askeri teşki-lata sahip oldukları anlaşılmaktadır. Yerleştik-leri toprakların verimli olması, ticareti iyi bilme-leri bu devlete güç kattı. Devletin başkenti olan “Bulgar” şehri, 11. ve 12. Yüzyılda Avrupanın en önemli ticaret şehirlerinden biriydi.

Bulgar tüccarlar Hazar ülkesinde, Müslü-man tüccarlarla karşılaş-maları, İtil Bulgarlarının 10. yüzyılda İslam dinini be-nimsemelerinde etkili ol-muştur. Bulgar Hakanı Al-muş; 920 yılında halife El-Muktedir’den ülkesine din adamları ile mescit in-şası için mimarlar gönder-mesini istedi. İtil Bulgarları, İslamiyeti kabul etmeye başladılar. Almış Han İs-lam dinini benimsedikten sonra Cäğfär bine Ğab-dulla (جعفر ابن عبداهلل, Ja’afar ibn Abdullah) ismini almış-tır.

İdil Bulgarları’nın bağımsız bir devlet kur-maları, Rus Çarı I. Svyatoslav 966 yılında Peçe-nekleri mağlup edip Hazar Kağanlığı’nı da da-ğıtmasına kadar beklemiştir. İdil Bulgarları 922 yılında, Alamuş Han’ın (Almuş, Almas, Almış) hükümdarlığı sırasında İslam’a geçmişlerdir.

Alamuş Han, bir kale yapımı içim Bağdat’taki El Muktedir halifesinden yardım istemiş, ve ha-life, kale mimarları ile birlikte din adamlarıda gönderip, İslama geçişini kale yapımı yardımı için şart kılmıştır. Böylece İdil Bulgarları, daha Karahanlılardan bile önce toplu halde İslama geçerek, ilk toplu İslama geçen Türk halkı ol-muşlardır.[kaynak belirtilmeli] İdil Bulgarlarının müslüman olmasından dolayı, daha güneyde bulunan islami halklarla iletişimleri ve alışveriş-

leri artmış, ve böylece arap ülkelerinden Rus-lara giden lüks malların ticaretini kontröl et-meye başlamışlardır. İdil Bulgarları başarılı bir tarımcılık geliştirip, Bolgar, Bilar (2’nci başkent-leri), Suar (Suvar), Kaşan, Çükätav (Juketav), Aşlı (Oshel), Tuxcın (Tukçın), İbrahim (Bryakhimov) ve Tavile gibi birçok kentler kurmuşlardır. Ayrıca birçok Camii’ler ve kervansaraylar inşa etmişler-dir. 10’ncu yüzyıla kadar hala, en azından yaz aylarında tahta evleri terk edip çadırlarda otur-muş oldukları bilinir.

İdil Bulgarları için en mühim komşuları, Ha-zar hanlığının 966 yılında yıkılmasından sonra Ruslar ve Peçenekler olmuşlardır. 11’nci yüz-yılın ortalarında İdil Nehrinin güneyinde ya-şamış olan Peçeneklerin yerini Kipçaklar (ya da Kumanlar) almıştır. 1006 yılında İdil Bulgar-ları, ticari amaçlardan dolayı ilk kez Ruslarla diplomatik bağlantılar kurmuşlardır. İbrahim Han döneminde (1006-1025) bu bağlantılar Horasan’a kadar uzanmışdır. 12’nci yüzyılda ama Rus prensleri Bulgar tüccarlarının yolunu kestirip onları soydurdukları ve hatta onlara iş-kence ettirdikleri için, Ruslar ile aralarında ciddi sorunlar yaşanmışdır. 1117 yılında Prens Yuri Dolgoruki (hükümdarlık süresi: 1125-1157) ve Kipçak Han’ı Ayepa arasında bir birleşme an-laşması gerçekleşmişdir. Bulgarlar ama Ayepa Han’ı ve diğer Prensleri zehirliyerek bu anlaş-mayı dağıtmayı başarmışlardır.

Andrei Bogoljubski (hük. 1157-1174) hü-kümdarlık zamanında İdil Bulgarlarına saldır-mış ve devletlerini tekrar tehtit etmişdir. Ruslara karşı sürdürülen bu savaşların birisi Gadbulla Çelbir Han (hük. 1178-1225) zamanında ger-çekleşmiş ve bundan kısa süre sonra Moğol-lar Kalka’yı yağmalamalarından dönüşlerinde İdil Bulgarları ülkesini basmışlardır. Moğolların gücü artması devam sürdükçe İdil Bulgarları devletinin sonu kaçınılmaz olmaya başlamışdır. 1236 yılının sonbaharında Batu Han gelmişdir; İdil Nehri’nin civarında Ruslara karşı saldırmak için toplanan dev ordusu Bolgar kentini talan etmişdir. Böylece büyük bir katliam ile İdil Bul-garları hanlığının sonu gelmişdir. Hayatta kalan İdil Bulgarları Moğol ordusuna katılmaya zo-runlu tutulmuşlardır. Cengiz Han’ın Altın Ordu döneminde İdil Bulgarları toprakları ve inşa et-tikleri kentler Cengiz Han’ın aristokratları için bir merkez haline gelmiş ve 14’ncü yüzyıla kadar bu önemini korumuşdur.

1237 yılında Moğol hükümdarı Batuhan tarafından ortadan kaldırdılar. Yüksek mede-niyete sahip olan Kazan Bulgarları, Moğolların ve Altınordu Devletinin Türkleşmesine neden oldu. 1399 yılında Rus istilasına uğrayan Bulgar Devleti, Altınordu Devleti yıkılınca 1437 yılın-dan itibaren “Kazan Hanlığı” bünyesinde varlık-larına devam ettiler.

Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn.Atila AYDINER ve İlçe Bşk.Cemil YILDIZDerneğimizi ziyaret ederek Bulgaristanlıların problemlerini ve

BULTÜRK faaliyetleri dinledi ve çözüm konusunda yardımcı olacağını söz verdi

BULTÜRK’te AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil YILDIZ Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER BULTÜRK’te

Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER BULTÜRK’te BULTÜRK’te AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil YILDIZ

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Asiad Üyeleri Bulgaristan’dan Eli Dolu Döndü Aydın Sanayici ve İşadamları Derneği

(ASİAD) üyelerinin gerçekleştirdiği Bulgaristan’ın Sofya ve Burgaz şehirlerine 20-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Türkiye-Bulgaristan Ticaret ve Yatırım Heyeti programına katılan 20 ASİAD üyesi İşadamı...Aydın Sanayici ve İşadamları Der-

neği (ASİAD) üyelerinin gerçekleştirdiği Bulgaristan’ın Sofya ve Burgaz şehirlerine 20-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Türkiye-Bulgaristan Ticaret ve Yatırım He-yeti programına katılan 20 ASİAD üyesi İşa-damı anlaşmalarla döndü.

Sofya Dedeman Otelde gerçekleştirilen ti-caret forumuna Avrupa Parlamentosu Millet-vekili Metin Kazak, Türk-Bulgar Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sto-yan Stalev, Bulgaristan Türkiye Ticari Ate-şesi Ertan Demiray ve 200 işadamı katıldı. ASİAD olarak Dünya’nın çok farklı coğraf-yalarına organizasyon gerçekleştirdiklerini ifade eden ASİAD Yönetim Kurulu Başkanı Semih Menzilci, “Dernek olarak yurt dışına götürdüğümüz heyetlerin organizasyonlarını çok önemsiyoruz. Avrupa Birliğinin en genç üyesi Bulgaristan’dayız. Türk Müteşebbisi olarak Dünyanın hangi ülkesinde ticaret var ise oraya gitmeyi ve ürünlerimizi pazarlamayı karşılıklı alışverişi geliştirmeyi hedefliyoruz. Ancak bu sayede 2023 yılı için konulan 500 Milyar Dolarlık ticaret hacmine ulaşabilece-ğimizi düşünüyorum. Bulgaristan’ın Sofya ve Burgaz şehirlerine gerçekleştirdiğimiz bu gezi ile de birçok işadamı arkadaşım anlaş-malar yaptı ve ön görüşmeler gerçekleştirdi. Bulgaristan’ın komşumuz olması lojistik an-lamında maliyet düşük olacaktır. Avrupa Bir-liği ülkelerine giriş noktasında olması ve gümrük birliği ile AB ülkelerine ihracat hac-mimizi artıracaktır. Makine imalatından, Ta-rım ekipmanları, gıda ürünleri, İnşaat ve yapı malzemeleri sektörlerinde katılan üyelerimiz olumlu görüşmeler yaptılar. Ülkenin büyük bir bölümün tarıma elverişli arazilerden olu-şuyor. Yağmurlu bir iklim kuşağında olması ürünlerin sulanmasını gerektirmiyor. Karade-

niz sahillerinin turizm açısından aranan me-kanlar arasındadır. Çok büyük sahillerin olması Avrupalılar için tercih edilen turizm mekanla-rındandır. Burgaz’daAlışveriş merkezleri

ve yeni otellere ihti-yaç olduğunu hissettik” dedi. Forumda ko-nuşma yapan AB Par-lamentosu Milletvekili Metin Kazak da, “Bul-garistan yakın coğrafya da bir pazar.AB Üyesi olduktan

sonra almış olduğu fon-larla ekonomik olarak yeni gelişmeye başlı-yor ve birçok fırsatı bünyesinde barındırıyor. Burada devlet ekonominin kalkınması ve ge-lişmesi için birçok kolaylık sağlıyor. Örneğin gelir vergisi oranı yüzde 10 olarak tutulup ti-caret cazip hale getiriliyor. İki ülke arasında gerçekleştirilecek ticaretin her geçen gün daha verimli ve Yükselen bir ivme ile devam edeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

Metin Kazak’ın ardından söz alan Türk-Bulgar Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Ku-rulu Başkanı Stoyan Stalev ise, şunları söy-ledi: “2007 yılından itibaren Bulgaristan’ın AB üyeliği ve Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliğine dahil olması, bu nedenle ikili ticarette gümrük vergilerinin sıfırlan-ması, Bulgaristan’da kurumlar ve gelir vergisi oranlarının yüzde 10’a düşmesi gibi geliş-meler nedeniyle Bulgaristan’ı Türk yatırım-cıları gözünde cazip kılan özellikler daha da artmıştır. Ben bu gelişinizi ekonomik olarak çok önemsiyor ve olumlu sonuçlar çıkaca-ğını ümit ediyorum. Bu geliş gidişlerin art-ması, beraberinde ticaret hacminin genişle-mesine neden olacaktır. Bu organizasyonu gerçekleştiren ASİAD heyetine çok teşekkür ediyorum”dedi.

SONUÇLANAN GÖRÜŞMELERDEN BAZILARI

Organizasyona Aydın dan katılanMesa Kazan Yönetim Kurulu Başkanı Salih

Özder yapmış olduğu görüşmeler neticesinde Bulgaristan da süt ve süt ürünleri üretimi ya-pan bir firmaya kazan konusunda prensip anlaşması yaptılar. Önümüzdeki günlerde gerçekleştirecekleri ziyaretler ile yapılacak kazanların özellikleri ile siparişlerini almayı hedefliyorlar. Bu sayede yeni kazanımlar ve kapılar açacaklarını hedefliyor. Organizas-yona Nazilli’den katılan Sare İncir İşletme-leri Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Pe-kel yanında götürdüğü numuneleri tadan gıda sektörü temsilcileri ile ön görüşme yaptı. Daha önceden yaptığı ihracata ilave olarak farklı gıda ürünlerinin de tedarik etmelerini is-tediler. İlerleyen günlerde birkaç firmayı Na-zilli de ağırlayacak ve anlaşma imzalayacak. İç mekan kapıları üretimi yapan ASDOR İç mekan kapıları Yönetim kurulu Başkanı Se-mih Menzilci yeni konut alanlarının oluştu-ğunu inşaat sektörünün açıldığını yeni kapı modellerini sunduğunu belitti. Burgaz’a Alış-veriş Merkezi İnşa Edecek olan Karakaşlar Group İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mus-tafa Kemal Karakaş Burgaz da 15 milyon do-larlık bir yatırım yaparak alışveriş merkezleri kuracak. Ön görüşmeleri yapılan ve fizibilite çalışmalarına başlanan yatırımın 1 yıl içeri-sinde başlaması planlanıyor.

İ s t a n b u l ’ u n A l ı n m a S e b e p l e r i1.Rumeli topraklarının güvenliğini sağlamak2.Rumeli fetihlerini kolaylaştırmak3.Bizans’ın Anadolu ve Rumeli ara-

sındaki bağlantıyı kesmesini önlemek4.Bizans’ın Avrupalıları , Anadolu Bey-

liklerini ve şehzadeleri kışkırtmasını önlemek5.Hz. Muhammed ‘in (sav) hadisi6 . B o ğ a z l a r d a n g e ç e n t i c a -

ret yollarının güvenliğini sağlamak7.Hıristiyan dünyasının doğudaki

en güçlü kalesini ortadan kaldırmak.İstanbul’un Alınmasını Geciktiren Sebepler1 . B i z a n s s i y a s e t i2 . R u m a t e ş i ( G r e j u v a )3 . A v r u p a ’ n ı n y a r d ı m ı4 . G ü ç l ü s u r l a rFe t ih İç in Yap ı lan Haz ı r l ık la r1.Kahraman oğulları etkisiz hale getirildi2.Y.Beyazıt’ın yaptırdığı Anadolu hi-

sarının karşısına Rumeli hisarını yaptırdı3 . A v r u p a ’ d a n g e l e b i l e -

cek tehditlere karşı tedbirler aldı4.Büyük toplar(şahi) ve havan topları yaptırdı.5.400 parçalık bir donanma oluşturduFethin Türk tarihi Açısından Önemi (Sonuçları)1.Osmanlı Devleti imparatorluk oldu2 . İ s t a n b u l b a ş k e n t o l d u3.Devletin gücü ve otoritesi arttı4.Türklerin, Balkanlarda ilerlemesi kolaylaştı5 . B o ğ a z d a n g e ç e n t i c a -

ret yolları Osmanlının eline geçti6 . A n a d o l u v e R u m e l i t o p -

r a k l a r ı n ı n g ü v e n l i ğ i s a ğ l a n d ı7 . D e n i z c i l i ğ e ö n e m v e r i l d i8.Osmanlı devlet yönetiminde değişiklikler oldu9.Boğazların savunulması kolaylaştıFethin Dünya Tarihi İçin Önemi1.Fetihte kullanılan topların ,Av-

rupa da örnek alınmasıyla Dere bey-lik (feodalite) yıkıldı. Krallıklar güçlendi

2.İpek yolunun ele geçmesiyle Avrupa yeni yollar aramaya başladı(coğrafi keşifler)

3.Bizans’tan kaçan bilim adamları İtalya’ ya gi-derek Eski yunan ve Roma kültürünü canlandı-rarak Rönesans’ın doğmasına ön ayak oldular.

4.Bizans(Doğu roma) sona erdi5.Orta çağ bitti, yeni çağ başladı6.Ortodokslar, Osmanlı himayesine alı-

narak Avrupa Hıristiyan birliği bozuldu.

Özkan HACIOĞLU

29 MAYIS 1453 İSTANBUL’UN FETHİ

S A Ğ L I K K Ö Ş E S İ

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi sizlere daha yakın; internet site-miz yardımıyla bizi daha yakından tanıyabilirsiniz. Ayak bakımıMerkezimizde nor-mal ayak bakımının ya-nında medikal ayak bakımı da yapılmak-tadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır:E.Posta:[email protected] Batık tırnak bakımı, Na-

sır bakımı, Medikal problemsiz ayak ba-kımı, Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamalarıAdres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat: 3 Daire: 21 34740 Şaşkınbakkal / İST.İ r t i b a t ; 0 2 1 6 3 6 3 - 4 7 - 0 1

Telefon: http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:[email protected]

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi

İnsanlık Hata YapıyorDoç. Dr. Çağatay Üstün:Günümüzde insan tarafından canlılara za-

rar verme eylemlerinin hâlâ sürdürülüyor olması onun düğalistik (ikicilik yanlısı) yönlerine işa-ret etmektedir. İnsan sadece kendi açısından mü-kemmeli oluşturma arzusu içinde bu gerçekle yalan arasındaki dünyada hedefini bencillikten yana belirlemiştir. Buna göre, önce kendisi var-dır sonra efendisi olduğunu iddia ettiği canlılar. Bu, çok yanlış ve yanlı bir bakış açısıdır. İnsan yaşamına olduğu kadar hayvanların ve doğadaki bitki örtüsünün yaşamına da saygı duyulmasının gerekliliği bile tartışılamaz. Zorla yada gelenek-sellikten geldiği iddia edilen bir tutumla dövüş-türülen hayvanlar ve bunu seyrederek eğlenen (!) insanlar, avlanmayı bir tür spor (!) gibi göste-rerek elinde silahla av hayvanlarının peşine düş-müş kişiler, hayvanat bahçelerinde sergilenmek için esir edilmiş hayvanlar, sirklerde varlıklarının dışında hareketler yapmaya zorlanmış, terbiye edilmiş hayvanlar, dolphinaryumlarda kendi do-ğal ortamlarından çok daha kötü bir ortamda ya-şatılan yunuslar ve balinalar, hatta gündelik apart-man yaşam tarzında yaşaması mümkün olmadığı halde hayvan sevgisi (!) yaklaşımına sığınılarak beslenmesi istenen canlılar… Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Canlıları rahat bırak-mayan insanoğlu kendisiyle de barışık olmadı-ğını fark etmeyecek midir?

İnsanın sadece kendi yaşama gereksinimle-rine odaklı bir düzenin ifade edebileceği ne ola-bilir ki?

İnsan olma saygınlığının yitirilmesinin arka-sında aslında büyük çelişkilerin bulunduğunu ka-bul etmeliyiz. Bugün için yaşanan doğa ve can-lıların sömürüsü, onlara uygulanan tek yönlü ve taraflı şiddet belki de hatanın en üzücü sonuçla-rını gösteriyor.

Immanuel Kant’ın Töreler Metafiziğinden alıntı buna değinmektedir: “Canlı, fakat aklı ol-mayan yaratıkların kesilişine bakıldığında, insa-nın kendine olan görevi, hayvanlara zorbalık ve

şiddetle davranmama görevine son derece karşı durmaktadır, çünkü bundan dolayı insanın on-lara acıma duyguları azalmakta, böylelikle başka insanlarla olan ilişkilerinde de çok önemli bir er-dem olan ahlak zayıflamakta, yavaş yavaş yok olmaktadır. Yaşlı bir at ya da köpeğin uzun yıllar verdiği hizmet karşılığında oluşan minnettarlık, dolaylı olarak, yani bu hayvanlara bakış açısı ola-rak, insanın görevleri içindedir, düz bakış açısıyla ise bu her zaman insanın insana karşı görevidir.” Kant, hayvanlara karşı insanlık dışı bir davranışın insanı hamlaştırdığı, sonunda da türdeşlerine uy-guladığı davranışı yansıttığı için, insanın hayvan-lara karşı insani bir davranışta bulunmasını ister. Hayvan haklarını savunan Arthur Schopenhauer ise insanı merkeze alan görüşünü şöyle açıklar: Tüm canlılara karşı sınırsız bir acıma duygusu, ahlaki içtenliğin en değişmez ve güvenilir garan-tisidir. Bu duyguyu içinde taşıyan, kesinlikle kim-seyi yaralamayacak, kimseyi sınırlandırmayacak, kimseyi incitmeyecek, aksine herkesi hoş ve ma-zur görecek, herkese elinden geldiği kadar yar-dım edecek ve tüm davranışları adaletin ve insan sevgisinin etkisini taşıyacaktır.”

Bilimsel anlamda hayvanların da belli bir zeka seviyesi olduğu, acı, korku, sevinç, keder, özlem ve samimi duygular beslediği; ağaçların da hayvanlardan farklılıkları olmasına rağmen birer canlı olduğu kanıtlanmışken, insanın özen-siz yaklaşım ve tutumlarının anlamı nedir? Neye karşıdır bu acımasızlık? Bunların sıklıkla irde-lenmesi gerekmektedir. İnsanlık bu konuda hata yaptığı gerçeğini itiraf edecektir hiç şüphesiz. An-cak ondan sonra doğrusunu gerçekleştirmek için büyük bir adım atmaya hazırlanacağız.

Her Şeye Rağmen Etik projesi doğal çevreye ve hayvanlara karşı tüm insanlığı duyarlı olmaya davet ediyor. Bunun için gerek yerel yönetim-ler anlamında gerekse de düzenlenecek düzenle-necek bilgilendirmek için hazır olduğumuzu bil-menizi isterim.

Almanya’da doktor hataları binlerce can aldı

Almanya’da 1 yılda doktor hataları ve tıbbî ürünlerde ye-tersizlik nedeniyle en az 1712 kişinin hayatını kaybettiği açık-landı. Alman televizyon kanalları verilerin Almanya Sağlık Bakanlığı tarafından Almanya Federal İstatistik Dairesi’nden alınan bilgilerle yayınlandığını aktardı. Almanya’da 2010 yı-lında doktor hatası ve tıbbî ürünlerdeki yetersizlikler nede-niyle ölenlerin sayısının yüzde 35 oranında arttığı belirlendi. Özellikle doktorların yaptığı hatalar nedeniyle kurtardılamayan hasta sayısı 2009’da 551 olduğu halde 2010’da 944’e yükseldi. Almanya’da sık görülen hasta ölüm nedenleri arasında, yeter-siz dezenfeksiyon, nakledilen organların hastanın vücudu tara-fından kabul edilmemesi ve protez takılması sırasındaki komp-likasyonlar olarak sıralandı. Açıklamayara göre hastane veya sağlık kuruluşlarındaki dezenfeksiyon sorunu nedeniyle ölenle-rin sayısı 410 olarak belirlendi. Ameliyat dikişlerinin gerektiği gibi yapılmaması nedeniyle de 61 hasta kurtarılamadı. Ameli-yatlarda yanlış kesim nedeniyle 47 veya endoskopi sırasındaki hatalar nedeniyle 33 hasta öldü.

Bonn’da bulunan Hasta Güvenliği Eylem Birliği isimli derneğin genel sekreteri Hardy Müller, Deutche Welle’de ‘Bu rakamlar buz dağının görünen bölümü’ derken resmî istatistik-lerde her ölümün kaydedilmediğini, yılda yaklaşık 17 bin ki-şinin doktor hatası nedeniyle yaşamını yitirdiğini tahmin et-tiklerini söyledi. Alman Tabipler Odası Başkanı Frank Ulrich Montgomery ise, ölüm nedenlerine ilişkin istatistiklerin dik-katle tutulmasını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Or-gan nakli sırasında görünebilecek sorunların hastaya önceden bildirildiğini belirten Montgomery, hastanelerdeki hijyenik ye-tersizliklerin alt yapıya ilişkin bir sorun olduğunu, doktor hatası olmadığını bildirdi. Öte yandan Almanya’da hastane koşulla-rından şikayetçi olan hastaların sayısının son dönemde önemli ölçüde arttığı vurgulandı.

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

19 Mayıs / Saray- Tekirdağ

Selanikli Mustafam,Kemalim, Mavi gözlü, Atam benim.Otuz yılı devirdik artık Anadolumun her yanında,Ata yurdum, Ana Vatanım, Türkiyemde.Rengini şehitlerimizin kanından almış olanAy yıldızlı bayrağın altında.Yürüyoruz yolunda… Balkanların, Türk’ün askeriSen bizleri yıllar önce tanıtmışsın dünyayaİnsanlığa, insanlara.Şöyle demişsin:“Muhacirler” Kaybedilmiş olan topraklarımızın birer eseridir!Atam,Bizler, insanlığın, şerefin, güzelliklerinOnurun, çalışkanlığın da eserleriyizSenden ilham alarak, katediyoruz yollarıBizler, Muhacirler… Yorulsada o yaşlanan beyinlerimiz, bedenlerimizYürüyoruz yolunda… Mustafam.Bizler hepimiz Şaman, Göktürk, Oğuz boyları Türkleriz, Ergenekon destanı yazarak,Tarihin çok derinliklerinden gelmişler atalarımDünyamız bizi böyle kabullenmiş… Ama. Haçlılar hala kabullenemiyorlar, Estergon Destanı ağır geliyor onlaraBizler hep geliyoruz akın akın, yıllar yorgun, bizler yorgun.Asparuh Han’ın destanlar yazdığı Tuna boylarından, Deliorman, Gerlova, Dob-

ruca, Trakya’dan, Güller diyarı Eski Zağara, Yeni Zağara, Kızanlık. Plevne, Kırcaali, Vidin, Silistra, Ziştovi, Niğbolu, Varna, Cebel, Ardino, Elena, Mestanlı, Nevrokop, Selanik, İşkodra, Gümülcine,

Bosna, Kosova, Mohaç, Ohri, Üsküp, Manastır.Srebrenitsa…Asparuh, İsperih, Kemaller’den.Yürüyoruz yolunda… Kemalim.Daha dün ziyaret ettim destanlar yazdığın

Gelibolu’yu orada şehit düşen Deliorman, Şaman köylü dedem Mehmet Efe’yiGazi mertebesine ulaşan merhum Podayvalı Alişağa ağababamıVe yine orada Gazi olanlar Deliormanlı Podayvalı merhumlarAkahmedoğlu Ahmet ağa, düşmana kök söktüren Kara Mehmet ağa…Bir zamanlar senin ve silah arkadaşlarının nefes alıp verdiğin havayı kokladıkEşim, ben, arkadaşlarım ve seni ziyarete gelen binler…Rehberimiz Edirneli, genç bir delikanlı gözleri parıldıyor şimşekler gibi çakıyor Kara gür kaşlarını çatarak anlatıyor yaşanan savaşları Gür sesi titriyor bir ara genç mihmandarın ve hüzün sarıyor etrafımızı.İçimiz kan ağlıyor, bir anda gözyaşları sel olup akıyor.Vadiler, dağlar, tepeler sessizliğe bürünmüşlerBülbüllerin, kuşların sesi yankılanıyor ovalarda, bayırda dağlardaOnlarda ayrı bir güzellik katıyor… Geliboluma, Gelibolu yarımadasınaSanki hala barut kokuyor kaynaklardan içtiğimiz sular, nefes aldığımız hava.Bolayır, Alçı tepe, Burhanlı, Kemalin yeriKanlı tepe, Conk bayırı, AnafartalarYürüyoruz yolunda… PaşamMekânında rahat uyu, emanet ettiğin Vatan emin ellerdeSen bir şeyler fısıldıyorsun sanki kulaklarımıza Yaşlanmış ulu ağaçlarda seni destekler gibiler.Hoş geldiniz, hoş geldiniz diye fısıltılar geliyor sanki o kara toprağın altından Kefensiz yatan, Ana kuzuları MehmetçiklerKucaklarını açıyorlar her gelene oradaki küçük, şirin Muhacir köyleriBurhanlı köyü, Kilitbahir köyü, Bigalı köyü, Seddülbahir köyü… Avustralyalı Anzaklara, İngilizlere, Fransızlara, Yunana ve dünyaya. Mutlu ediyorlar gülen yüzleri ile gelen misafirleri,Kin ve nefreti bilmeyen güzel insanlar.Yürüyoruz yolunda, yorulmadan…Gece gündüz demedenAtam. Mustafam. Kemalim.Gazi paşam, Atatürküm…Burhan Utku Alp 19 Mayıs 2010 / Saray- Tekirdağ /

Burhan Utkualp

YÜRÜYORUZ, YOLUNDAN ATAM

Türk mermeri, Milano’daİstanbul ve Ege İhracatçı Birlikleri

9 tasarımcı tarafından gerçekleştirilen eserlerle Milano Tasarım Haftası’na katıldı.

İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’nden (İMMİB) yapılan açıkla-maya göre, Türk mermeri, dünyanın moda ve tasarım başkenti Milano Ta-sarım Haftası’nda çok özel bir sergiye imza attı.

Milano Tasarım Haftası’nın kalbi Zona Tortona’da 17-22 Nisan tarih-leri arasında izleyiciyle buluşan ve “Ve mermer dedi ki: Yol seni değiştirir” adlı sergide, dünyaca ünlü Türk ve ya-bancı 9 tasarımcının Anadolu mermeri ile yaptıkları “yolculuk” temalı tasa-rımlar sergilendi.

Türkiye’den Emre Arolat, Can Yalman, Ayşe Birsel (BirselSeck) ve serginin küratörlüğünü de üstlenen Demirden Design’in tasarımlarının bulunduğu sergide, dünyanın önde ge-len tasarımcıları İspanyol ikili El Ul-timo Grito, Richard Hutten, Werner Aisslinger, Alfredo Häberli ve James Irvine de eserleriyle yer aldı.

Mermerin “hikaye anlatıcı” rolünü üstlendiği serginin mekan tasarımı, ku-rumsal kimlik ve küratörlüğünü İstan-bullu tasarım stüdyosu Demirden De-sign gerçekleştirdi.

Tasarım Haftası’nda etkinlikleri 6 gün boyunca şehir merkezindeki Zona Tortona’nın sokaklarında gerçekleşti-rildi. Thus Spoke the Marble Sergisi’nin mekanı ise Zona Tortona’nın tapınağı haline gelen Superstudio Piu binası oldu. Sergi, Superstudio Piu binasının Sanat Bahçesi’nde, 900 metrekarelik açık alandaki dokuz platform üzerinde yapılandırılmış büyüleyici bir alanda ziyaretçileri karşıladı.

Sergi kapsamında, her tasarımcı hayat yolculuğu boyunca insanları şe-killendiren duyguları, 12 metrekarelik platformlar üzerine işledi. Tasarımcı-lar, Anadolu mermerinin mimarideki özgün ve yaratıcı kullanımına yöne-

lik örnek mekanlar oluşturdu. Bu me-kanların her biri, ahşap yollarla bir-birine bağlanan dokuz adet platform üzerinde yer aldı. Mermer bu mekan-ların bazılarında metal, ahşap ve demir gibi destekleyici malzemelerle zengin-leştirildi.

Sergi Milano’dan sonra İstanbul’a ve oradan da diğer dünya şehirlerine taşınacak.

Açıklamada görüşlerine yer veri-len İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Üyesi Erdo-ğan Akbulak, İstanbul ve Ege Maden İhracatçıları Birlikleri’nin bu sergi ile Türkiye’nin mermer ve doğal taş ko-nusunda güçlü bir üretim merkezi ol-masının yanında, tasarım ve inovas-yona verdiği önemi vurgulamayı ve uluslararası pazarlardaki imajını daha da yukarıya taşımaya katkıda bulun-mayı hedeflediklerini kaydetti.

Türkiye’yi tasarım dünyasının en önemli etkinliği olan Milano Tasarım Haftası’nda en iyi şekilde temsil etmek için çok titiz bir çalışmaya imza attık-larını ifade eden Akbulak, sonuçtan ve sergiye gösterilen ilgiden mutlu olduk-larını açıkladı.

Akbulak, Türkiye’nin, dünya ma-denciliğinde 132’nci, ülkeler arasında üretim değeri itibariyle 28’inci, ma-den çeşitliliği itibariyle ise 10’uncu sı-rada yer aldığına dikkati çekerek, “Ül-kemizin 120 renk ve desendeki eşsiz mermer zenginliği ile bu alandaki ih-racatın da bir numaralı ülkesi konu-munda” dedi.

Güneş enerjisiyle çevre dostu denizcilik

Uzaktan bakıldığında rıhtıma yana-şan mavili yeşilli deniz taşıtı, Hong Kong ile çevresindeki adalar ve ya-rımada arasında mekik dokuyan çok sayıdaki taşıttan farksız görünüyor.

Ama yolcular inmeye başlarken yakından bakıldığında, motor, tekne, vapur ve feribotlarda duymaya alış-tığımız makine gürültüsünün olma-dığı farkediliyor ve sadece çok ha-fif bir vınlama duyuluyor. Tepedeyse parıldayan güneş enerjisi panelleri göze çarpıyor.

Solar Eagle ve benzeri üç deniz ta-şıtı, golf meraklılarını denizden, golf sahasının bulunduğu adaya taşıyor. Dünyadaki ilk hibrit deniz taşıtları fi-losunu oluşturan bu taşıtlar, gelecekte denizciliği ve deniz yoluyla ulaşımı değiştirebilecek teknolojinin ticari ka-nıtları...

Otomobillerde kullanılan türdeki bu teknoloji Avustralya şirketi Solar Sailor tarafından geliştirildi.

Güneş enerjisi panelleriyle üretilen ve bataryada toplanan elektrik, de-niz taşıtının limana girişi ve çıkışı sı-rasında motorun çalıştırılmasını sağ-lıyor. Deniz taşıtı okyanusa çıktığında ve motorun daha güçlü şekilde kul-lanılması gerektiğinde mazot dev-reye giriyor.

Robert Dane, Solar Sailor“Bence 50 ile 100 yıl içinde tüm

gemi ve teknelerde güneş enerjisiyle çalışan yelkenler olacak.”

Filodaki taşıtlardan Solar

Albatross’ta güneş enerjisi panellerle kaplı iki yelken bulunuyor. Bunlar, fosil yakıtlarına bağımlılığı azaltmak için hem güneş ışınlarının, hem de rüzgârın enerjiye dönüştürülmesinde kullanılabiliyor.

Solar Sailor’ın kurucusu Robert Dane, bu teknolojinin gemi ve tekne sahiplerine büyük yakıt tasarrufu sağ-layacağını ve sıradan vapurlardan lüks süper-yatlara, demir gibi ağır yük taşıyan gemilerden donanmaya ait devriye gemilerine kadar, her bo-yut ve türdeki deniz taşıtlarında kulla-nılabileceğini belirtiyor.

50 ile 100 yıl içinde tüm gemilerde güneş enerjisi panelli yelkenler bu-lunacağını söyleyen Robert Dane, “Aslında son derece akılcı birşey bu. Denizin ortasındasınız, her tarafınızda ışınlar yansıyor, rüzgâr esiyor.” diyor.

Hong Kong’daki filoda işletilen deniz taşıtlarından üçü 2010 yılında hizmete girmiş; Solar Albatross ise geçen yıl yolcu taşımaya başlamış. Şanghay ve Sidney’deki iki deniz ta-şıtında da güneş enerjisinden yarar-lanılıyor.

Gelecekte bu teknolojinin yaygınla-şacağından ve satışların artacağından umutlu olan Robert Dane, 1880 yı-lından bu yana Victoria Körfezi’nde mekik dokuyan, Hong Kong’un simgesi haline gelmiş vapurlardan birine, güneş enerjisi panelleri yerleş-tirilmesi için görüşmelere başlandı-ğını da ekliyor.

Bulgaristan’ın Mestanlı kentinden ge-len Mestanlı Belediye Başkanı Akif Akif, Bursa’nın Bulgaristan’daki soy-daşlara her zaman destek olduğunu ve iki kent arasındaki işbirliğinin gelişti-rilmesinden yana olduğunu söyledi.

Mestanlı Yöresi Kültür ve Dayanışma Der-neği tarafından gerçekleştirilen programa ka-tılmak üzere Bursa’ya gelen Mestanlı Be-lediye Başkanı Akif Akif ile Mestanlı eski Belediye Başkanı Erdinç Hayrulla, Mestanlı Belediye Başkan Yardımcısı Birol Köseö-mer, Mestanlı Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Öztürk, Mestanlı HÖH Gençlik Kolları Başkanı Ömer Hü-seyin ve meclis üyeleri ile Mestanlı Raven Köyü’nde yaşayan öğrenciler Büyükşehir Be-lediyesi Başkanvekili Abdullah Karadağ ile Acemler’deki başkanlık makamında görüştü.“Desteğimiz sözde kalmıyor”Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Ab-

dullah Karadağ, Bursa’nın Bulgaristan’daki soydaşların yanında olduğunu ve her sıkın-

tılarında az da olsa destek verdiklerini be-lirtti. Karadağ, “Sınırlar kardeşliğe engel de-

ğil. Bizim olaylara bakışımız gönül bağıyla, dostlukla bağlantılıdır. Dünya değişiyor. Biz-ler soydaşlarımızın dertleriyle dertleniyoruz. Desteğimiz sözde kalmıyor” diye konuştu.

“Kendimizi daha güvende hissediyoruz”Mestanlı Belediye Başkanı Akif Akif de

geçirdikleri zor günlerde Türkiye’nin des-teğini görmenin mutluluğunu yaşadıkla-rını söyledi. Akif, “Balkanlarda asırlar boyu kültürümüzü, dinimizi, şuurumuzu koruya-rak ayakta durmaya çalıştık. Çok zor gün-ler geçirdik. 100 yıldır Türkiye ile selamımız oldu, son 10 yıldır da Türkiye ile Bulgaris-tan arasındaki ilişkiler daha da yakınlaştı. Kendimizi daha güvende hissediyoruz” dedi.

Mestanlı Yöresi Kültür ve Dayanışma Der-neği Başkanı Hasan Öztürk de Bursa ile Bul-garistan arasındaki ilişkilerin devam etmesi-nin önemine işaret etti. Öğrencilerin Bursa’ya dair şiirler okudukları ziyarette, Başkanvekili Karadağ, konuklarına hediyeler verdi. Öte yandan Balkanlar Eurosport temsilcileri de Başkanvekili Karadağ ile bir araya gelerek, Karadağ’a çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi

MASTANLI’DAN DESTEK TEŞEKKÜRÜ

Türk Amerikan İşadamları Derneği Heyeti Bulgaristan’da Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA), Ame-rikan Ticaret Odası Türkiye Ofisi ve Bulgaris-tan Amerikan Ticaret Odası işbirliği ile Sofya’da düzenlenen konferansta Bulgaristan ile Türkiye ara-sındaki stratejik ekonomik ortaklık masaya yatırıldı.Sofia Sheraton otelinde düzenlenen ve açılışında konuşan Bulgaristan Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov, ‘’Askeri sa-nayi alanında Türkiye ile çok başarılı işbirliği yapabiliriz’’ dedi. -Askeri işbirliği Türkiye ile Bulgaristan’ın savunma ve dışişleri bakanla-rının yaptığı son ortak toplantıdan ‘’çok verilimli sonuç alındığını’’ ifade eden Mladenov, ‘’Askeri sanayi alanında Türkiye ile çok başarılı işbirliği yapabiliriz’’ diye konuştu. Bu alandaki işbirliğin önünü açacak, tasnifli bilgi mübadele alanında bir anlaşma imzalandı-ğını kaydeden Mladenov, askeri optik sanayi, ma-yın kontrol ve Rus yapımı helikopter onarımı ko-nularında işbirliği potansiyelinin bulunduğunu söyledi. Bakan Mladenov, Türkiye ile Bulgaristan ara-sında enerji alanında yapılabilecek işbirliği-nin de Avrupa’nın enerji kaynaklarının çeşitlen-dirilmesine önemli katkıda bulanabileceğini belirtti. - Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz- Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz da Bulga-ristan ile Türkiye ilişkilerinin olumlu gidişatından duyduğu memnuniyetini dile getirerek, ‘’Altyapı projelerinin gelişti-rilmesi ikili ilişkilere daha da ivme kazandıracaktır’’ dedi. Bu alanda iki ülke arasında büyük bir potansiye-lin bulunduğunu ifade eden Aramaz, mayıs ya da ha-ziran ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Bulgaristan’ı ziyaret etmesinin planlandığını duyurdu. Büyükelçi Aramaz, Bulgaristan’ın Karadeniz sahilin-deki Varna kentine yapılması planlanan ziyaret sı-rasındaki görüşmelerin ikili ilişkilerde kilit önem taşı-yan bazı altyapı projelerine odaklanacağını kaydetti. Türkiye’nin hızlı tren projesi konusunda da bilgi ve-ren Aramaz, saatte 310 kilometre sürat yapacak de-miryolu hattının 2018 yılında Türkiye’nin Avrupa sı-nırından Suriye sınırına kadar uzanacağını açıkladı. Büyükelçi Aramaz, ‘’Biz dostlarımızı seçeriz, kom-şularımızı seçemeyiz. Bulgaristan ile hem komşu hem de dost olmak istiyoruz’’ ifadesini kullandı.

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kırcaali’nin en muhteşem yapılarından biri olan Bulgaristan Türklerinin gururu Kırca-ali Medresesi 20. yüzyılın 20.li yıllarında St. Petersburg’da Güzel sanatlar Akademisi pro-fesörleriğnden Rus mimar Pomerantsev’in projesi üzerine inşa edilmiştir. Medrese binası olarak planlanan bina Orta Asya türk mimari tarzında olup, hiçbir zaman kuruluş amacına uygun kullanılamamıştır. Kırcaali Medre-sesi komünist idare ile birlikte Türklerin elin-den tamamen alınarak müzeye çevrilmiştir. 1.300 metre kare sergi alanıyla Bulgarista-nın en güzel müzelerinden birisidir. Bulga-ristan Türkleri kendi geçimlerini sağlamakta güçlük çektikleri yıllarda, lokmalarını ayıra-rak, çocuklarının eğitimi için alın teri ile in-şaa edilen Medrese gerçek maksadına uy-gun işlevini yapacağı günleri beklemektedir. Kırcaali halkı kimi para, kimi bedava çalışa-rak, en çok ise kurban derileri toplanarak bu medreseyi halk kendi imkânları ile bitirebil-mişlerdir.

1990 yılından sonra Bulgaristanda yeni bir döneme geçilerek, Jivkov idaresinin devril-mesiyle birlikte demokratik bir düzen kurma çabaları da filizlenerek gelişti. Ancak rejim ne olursa olsun Türklerin kaderi değişmedi. Bulgar vakıfları en kısa yoldan gayrımenkü-lerini elde ederken Türk-İslam vakıf malları için her türlü engelleme yöntemleri devreye sokuldu. Bazı vakıf mallları ve camiler yağ-malanarak meyhanelere, kumarhanelere çev-rilerek, Bulgar devletinin Bulgaristan’da bu-lunan Türk tarihi eserlerine karşı tutumunu da ortaya koymuş oldu.

Bir seçim propagandası sırasında S. Kobur-gotski Kırcaali ziyaretinde Medresenin Türk-lere verileceğine dair söz verdi, ancak seçim-den sonra bu sözler unutuldu. Ne tuhaftır ki, HÖH’ün de bu konuda herhangi bir çaba-sını göremedik. HÖH 17, kesintisiz 8 yıl ik-tidar döneminde Bulgaristan Türklerinin ma-nevi feyz kaynağı olan tarihi eserlerin, vakıf mallarının elde edilmesi konusunda ciddi ba-şarılar elde edebilirdi, fakat belirtiğimiz konu-lar üzerine sadece seçimler öncesi gidilerek her seçim öncesinde seçim malzemesi olarak kullanılması ile yetindi. Hatta çok yerde za-rarları dahi oldu.

Diğer yandan vakıf malları belirli güçlerin elinde veya ne idüğü belirsiz kimselere peş-keş çekilmiş, büyük bir kısmı da satılmıştır. Vakıf mallarının bir kısmını elde etmek için açılan davalar ise yıllardan beri sürmektedir ve yakın bir gelecekte sonuçlanma ihtimali de pek görünmemektedir.

Geçmişte Cumhurbaşkanımız Sayın Abdul-lah Gül’ün (o zaman Dışişleri Bakanı) eski Osmanlı topraklarında bulunan Türk Kültü-rel ve tarihi eserlerine Türkiyenin sahip çı-karak gerekli onarım ve bakım çalışmalarını başlatacağını söylemesi Bulgaristanda tepki-lere neden oldu. Prof. Dimitrof Bulgaristanda Osmanlıdan kalma eserlerinin bulunduğu an-cak Osmanlı devletinin Türk devleti olma-dığını dolayısıyla Bulgaristandaki eserlerin Türk değil, islam eserleri oluğunu belirte-rek Türkiyenin de bunlara sahip çıkamayaca-ğını öne sürmüştü. Türkiyenin para vermesi durumunda ise geri çevirmeyeceklerini söy-lemişti. Gerçek ise şudur. Şu anda Bulga-ristanda bulunan Türk-İslam eserlerinin asıl sahipleri Bulgaristan Türkleridir. Atalarımı-zın özene, bezene meydana getirdiği bu eser-lerin sahipleri olduğumuza göre bunlara ön-celikle bizim sahip çıkmamız gerekirdi.

Bu durumu yeni seçilen Kültür Bakanı-mız ele alacağı kanatindeyiz, bunu zamanla hep birlikte göreceğiz. Bir diktatör rejimin-den çıkıp, demokratik sürece giren ve AB üyesi olan Bulgaristan devleti kendi vatan-daşı - Bulgaristan Türklerini 20 yıdır içine sindirememiş bir görüntü sergilemiştir. Kendi vatandaşlarının hakkı olan mallarını elde edememeleri için her türlü yollara başvur-muştur. Ancak bu tutumunu değiştirmesini bizler GERB hükümettini 2012 yılı sonuna kadar beklemek hakkımızdır. Sayın Başbakanımıza Kırcaali Medresesi

iTürk Milletine geri verilmesini cani gönül-den arzu eder ve çalışmalarında başarılar di-leriz..

AB üyesi olan ülkemizde artık gerçek demok-rasi kurallarının işlediğini görmek isteriz.

Filiz SOYTÜRK

20 yıldır medreselerimiz

sahiplerini bekliyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bulgaristan Başbakanı Boyko Borissov çeşitli alanlarda anlaşdılar.Başbakan Recep Tayyip Er-

doğan ile Bulgaristan Başbakanı Boyko Borissov başkanlığında Türk ve Bulgar heyetleri arasında yapılan görüşmelerin sonunda iki ülke arasında çeşitli alanlarda 17 belgeye imza atıldı.

İki ülke başbakanlarının ortak basın toplantısı öncesinde imzala-nan belgeler şu şekilde:

‘-Anadolu Ajansı ile Bulgar Haber Ajansı arasında iş birliği anlaşması. Anlaşmaya Anadolu Ajansı adına, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk imza attı.

-TRT ile Bulgaristan Ulusal Televizyonu ara-sında İkili İşbirliği Anlaşması. Anlaşmayı TRT adına, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin imza-ladı.

-TRT ile Bulgaristan Ulusal Radyosu ara-sında İkili İş birliği Anlaşması. Anlaşmaya TRT adına, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin imza attı.

-Türkiye ile Bulgaristan arasında Savunma Sanayi Güvenliği Anlaşması.

-Türkiye ile Bulgaristan hükümetleri arasında İki Ülke Limanları Arasındaki Uluslararası De-miryolu Feribot Hattının Organizasyonuyla ilgili anlaşma. Anlaşmayı Türkiye adına Ulaştırma Ba-kanı Binali Yıldırım imzaladı.

-Türkiye ile Bulgaristan hükümetleri arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri ve E-devlet Ala-nında İşbirliği İçin Mutabakat Zaptı. Bu anlaş-maya da Bakan Binali Yıldırım imza attı.

-Orman ve Su İşleri Bakanı ile Bulgaristan Çevre ve Su Bakanı arasında Su Kaynakları Ala-nında İşbirliği Ortak Bildirisi. Anlaşmayı Türkiye adına Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu imzaladı.

-Türkiye ile Bulgaristan hükümetleri arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Açılmasına İliş-kin Mutabakat Muhtırası. Anlaşmayı Türkiye adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay imzaladı.

-Kültür ve Turizm Bakan-lığı ile Bulgaristan Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanlığı arasında Turizm Alanında İş-birliği Programı. Anlaşmaya Türkiye adına Kültür ve Tu-rizm Bakanı Ertuğrul Günay imza attı.

-Kültür ve Turizm Bakan-lığı ile Bulgaristan Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanlığı arasında Taşınmaz Kültürel Mirasın Korunması Alanında 2012-2016 Dönemi İşbirliği

Programı. Anlaşmayı Türkiye adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay imzaladı.

-Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Bul-garistan Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanlığı arasında Enerji İşbirliği Ortak Bildirisi. Anlaş-maya Türkiye adına Enerji ve Tabi kaynaklar Ba-kanı Taner Yıldız imza attı.

-Türkiye ile Bulgaristan arasında Ekonomi İşbirliği Anlaşması. Anlaşmayı Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan imzaladı.

-Ekonomi Bakanı ile Bulgaristan Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanı arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildiri. Bu anlaşmaya da Bakan Zafer Çağlayan imza attı.

-Türkiye ile Bulgaristan arasında Acil Du-rumlarda İşbirliği Anlaşması. Anlaşmayı Tür-kiye adına Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ imzaladı.

-Türkiye Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Aka-demisi ile Bulgaristan Diplomatik Enstitüsü ara-sında İşbirliği Mutabakat Muhtırası. Muhtırayı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzaladı.

-Türkiye ve Bulgaristan dışişleri bakanlıkları arasında ortak açıklama. Açıklamayı Bakan Da-vutoğlu imzaladı.

- ve son olarak da Türkiye ve Bulgaristan hü-kümetleri arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İş-birliği Konseyi Kurulması Hakkında Ortak Siyasi Bildiri, Başbakan Erdoğan ve Konuk Başbakan Borissov tarafından imzalandı.

Bulgaristanın Ünlü Karikaturisti

Kaşıkla, mama yedirilerek beslenen çocukla-rın, kendi başlarına beslenen çocuklara göre daha kilolu oldukları iddia edildi. İngiltere’nin Not-tingham Üniversitesi’nde yapılan araştırmada 155 çocuğun beslenme alışkanlıkları incelendi. Sonuçlar, ebeveynleri tarafından püre haline ge-tirilmiş meyve ve sebzelerden oluşan mama-larla beslenen çocukların obeziteye, yeme ter-cihlerini kendi başına oluşturan çocuklara göre daha yakın olduklarını ortaya koydu. 20 aylık-tan 6 yaşına kadar farklı yaş gruplarından çocuk-lar üzerinde yapılan araştırmada çocuklara kendi başlarına yiyebilecekleri farklı gıdaların sunul-ması ve seçimlerini kendilerinin yapmasının daha az kilo problemi doğurduğu tespit edildi. Araştırma ekibinden Doktor Ellen Townsend, çocukların kendilerini beslemelerine erken yaş-larda müsaade edilmesinin sağlıklı beslenme için gerekli zemini oluşturduğunu düşünüyor. Kendi başlarına bırakılan çocukların karbonhidratlı be-sinlere yöneldikleri ve tatlandırıcılı ya da şekerli gıdaları tercih etmedikleri gözlemlendi.

Doktor Townsend karbonhidratlı ürünle-

rin çocukların elle beslenmesi için daha uygun oldu-ğunu fakat aynı za-manda çocuğa karar verme şansı tanın-masının önemli ol-duğunu belirtiyor. “Mamayla beslenen çocuklar ise ebe-veynler tarafından tabakta ne varsa ye-meye mecbur bırakılıyor” diyen Townsend araş-tırmanın uzun vadeli sonuçlarının incelenmesi gerektiğine dikkat çekti. Araştırma hakkında de-ğerlendirmede bulunan çocuk sağlığı uzmanı Doktor Colin Michie az sayıda denek üzerinde yapılmış olsa da bulguların değerli olduğunu dü-şünüyor. Sonuçların aynı zamanda, çocukları besleme biçimlerinin ilerideki besin tercihlerine etkisi olduğu anlamına geldiğini söyleyen Dr. Michie “bu obeziteyle mücadele konusunda yeni bir strateji anlamına gelebilir” diye konuştu.

1943 ‘te Kırcaalide doğdu. Öğrenimini Bulgaris-tanda yaptı. 1989’dan beri Türkiyede olan Ardagil uluslar arası ve ulusal karikatür yarışmalarına ka-tıldı. Yurt dışı ve yurt içinde kişisel karikatür ser-gileri açtı.ÖDÜLLERİ1985 – Uluslararası Karikatür Yarışması TÜR-KİYE Büyük Ödül1992 – Uluslararası Karikatür Yrşm TÜRKİYE Özel Ödül1992 – Ulusal Karikatür Yarşm. TR’ye Özel Ödül1993 – Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Başarı Ödülü1993 – Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Jüri Özel Ödülü1995 – Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye İkincilik Ödülü1996 – Türkiye Olimpiyat Komitesi Başarı Ödülü1996 – Ulusal Karikatür Yarışması TR’ye Özel Ödül1996 – Ulusal Karikatür Yarışması TR’ye Özel Ödül1996 – Ulusal Karikatür Yarışması TÜRKİYE Özel Ödül1996 – Uluslararası Karikatür Yarışması TR’ye Özel Ödül1997 - Türk Hava Kurumu Üçüncülük Ödülü1998 – Uluslararası Karikatür Yarışması TR’ye Birincilik Ödülü1998 – Uluslararası Karikatür Yarışması MAKE-DONYA Dördüncülük Ödülü1998 – Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Özel Ödülü1998 – Ulusal Karikatür Yarışması TR’ye Gaze-teciler Cemiyeti Özel Ödülü1999 – Ulusal Karikatür Yarışması TÜRKİYE Özel Ödül2000 - Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Özel Ödül2001- Ulusal Karikatür Yarışması TÜRKİYE Özel Ödül2001 – Uluslararası Karikatür Yarışması HOL-LANDA FECO Özel Ödülü2002 - Ulusal Karikatür Yarışm. TR’ye Özel Ödülü2002 - Ulusal Karikatür Yarış. TÜRKİYE Özel Ödülü2002 - Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye T.S.E. İkin-cilik Ödülü2002 - Ulusal Karikatür Yarış. TÜRKİYE Özel Ödülü2003 - Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Onur Ödülü2003 – Uluslararası Karikatür Yarış. TÜRKİYE Cumhuriyet Gazetesi Özel Ödülü2003 – Uluslararası Karikatür Yarış. TR’ye Ba-şarı Ödülü2004 - Ulusal Karikatür Yarış. TR’ye Özel Ödülü2004 – Uluslararası Karikatür Yarışması TÜR-KİYE Başarı Ödülü2004 – Uluslararası Karikatür Yarışması RODOS-YUNANİSTAN İkincilik Ödülü2004 – Uluslararası Karikatür Yarış. G. KORE Be-şincilik Ödülü2005 – Uluslararası Karikatür Yarış. MAKE-DONYA Vreme Gazetesi Özel Ödülü2005 – Uluslararası Karikatür Yarış. G. KORE Be-şincilik Ödülü2006 – Uluslararası Karikatür Yarış. G. KORE Be-şincilik Ödülü2006 – Ulusal KAPADOKYA Karikatür Yarış. Özel Ödülü2008 - Ulusal İZMİR Karikatür Yarışm. Özel Ödülü

‘Mamayla beslenen çocuklar daha şişman oluyor’

Uzun uyuma, beslenme kadar önemliBilim adamlarının uzun ve düzenli uykunun faydalarını yeni bir

çalışmayla tekrar ortaya koydu.Sleep (Uyku) adlı dergide yayımlanan araştırmada uzun uyu-

manın fiziksel performansı artırmada ciddi bir etkisi olduğu savu-nuluyor. Araştırmada, Stanford Üniversitesi’nin erkek basketbol takımından, altı hafta boyunca günde 10 saat uyumaları istendi.

Bu sürenin sonunda basketbolcuların isabet oranının yüzde 9 oranında yükseldiği kaydedildi. ABD üniversitesinde düzenlenen araştırmada uykunun başarıdaki oranının antrenman ve beslenme kadar önemli olduğu sonucuna varıldı. Stanford Uyku Düzensiz-likleri Kliniği’nden araştırmacı Cheri Mah, uykunun öneminin çoğu zaman yeterince fark edilemediğini söylüyor.

Araştırmayı yürüten ekipten Mah, “Koçlar ve oyuncular uyku-nun önemli olduğunu bilseler de, herhangi bir durumda ilk kısıla-cak şey uykuda geçirilecek saatler olarak görülüyor.” diyor. Araş-tırmaya katılan atletlerden, önce iki ila dört hafta arasında normal düzenlerine göre uyumaları (6-9 saat arası) ardından da beş ila yedi hafta arasında 10 saat uyumayı hedeflemeleri istendi. Bu süre içinde, seyahat nedeniyle 10 saat uyuyamadıkları durumlarda ise, gün içinde uyumaya çalışarak uyku saatlerini 10 saate tamamla-maları da tavsiye edildi.Basketbolcular, araştırma süresi boyunca kahve ve alkol tüketmeyi de bıraktılar.

Mah, uzun uyumanın fayda getirmesi için, belirli bir süre bo-yunca devam ettirilmesi gerektiğini, maçtan önce uzun uyumuş olmanın performansı çok artırmayacağını da belirtti.

TÜRKÇE ‘MERHABA ASKER’ KRİZ YARATTITürkiye ziyareti sırasında karşılama tö-

reni kıtasını Türkçe olarak ‘merhaba as-ker’ diye selamlayan Borisov, ülkesinde aşırı milliyetçi siyasetçilerin eleştirisine ma-ruz kaldı.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un Türkiye ziyareti sırasında karşılama kıtasını Türkçe olarak ‘Merhaba asker’ diye selam-laması ülkesinde kriz yarattı.

Bulgaristan parlamentosunun bugünkü toplantısında söz alan ırkçı ve aşırı milli-yetçi Ataka partisinin lideri Volen Siderov, Borisov’un tören kıtasını Türkçe selamlama-sını ve Türkiye ile ortak bakanlar kurulu top-lantısı yapmasını eleştirdi.

Diğer milletvekillerinin de şaşkınlıkla karşıladığı eleştitiler üzerine söz alan Bo-risov, Bulgaristan–Türkiye ilişkilerini her alanda geliştiğini belirterek, Türkiye ziyare-tinin son derece olumlu ve iyi geçtiğini söy-ledi.

Borisov sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben

2010 yılında Türkiye’ye yaptığım ilk ziyaret sırasında da kıtayı Türkçe ‘Merhaba asker’ diye selamladım. Gerek Bulgaristan’da ge-rek başka ülkelerde konuğun tören kıtasını o ülkenin resmi dilinde selamlaması gelenek-sel bir uygulamadır” sözleriyle yanıtladı.

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

İ n s a n H a k l a r ı E v r e n s e l B e y a n -n a m e s i n d e i l a n e d i l d i ğ i ü z e r e , B ü t ü n i n s a n l a r h ü r , h a y s i -yet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya di-ğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetil-meksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil hak-lar ve hürriyetlerden istifade etme, hakkına sahiptir. Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır. Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurula-maz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır. Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayri insani, haysi-yet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz. Herkes her nerede olursa olsun hu-kuk kişiliğinin tanınması hakkını haizdir. K a n u n ö n ü n d e h e r k e s e ş i t t i r . Her şahsın kendine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı muamelelere karşı fiilli netice vere-cek şekilde milli mahkemelere müracaat hakkı vardır. Hiç kimse keyfi olarak tutuklana-maz, alıkonulamaz veya sürülemez. Herkes, haklarının, vecibelerinin veya kendi-sine karşı cezai mahiyette herhangi bir isna-dın tespitinde, tam bir eşitlikle, davasının ba-ğımız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir. Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlan-mış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır. Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya mil-letlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiiller-den veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır. Herkes, herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme, kendi memle-keti de dahil, herhangi bir memleketi terk et-mek ve memleketine dönmek hakkına haizdir. Herkesin zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler ta-rafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir. Her ferdin bir uyrukluk hakkı vardır, hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve uyruklu-ğunu değiştirmek hakkından mahrum edilemez. Irk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıt-lamaya tabi olmaksızın her erkek ve kadın ev-lenme konusunda, evlilik süresince ve evli-liğin sona ermesinde eşit hakları haizdir. Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olmak hakkını haizdir ve hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez. Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hür-riyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya top-luca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbi-kat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir. H e r f e r d i n f i k i r v e f i k i r l e -rini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine malik olup, hiç kimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz. Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe se-çilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını ve kamu hiz-metlerine eşitlikle girme hakkını haizdir. Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korun-maya, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücret hakkına ve menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır. H e r ş a h s ı n d i n l e n m e y e , e ğ l e n -meye, ücretli tatillere hakkı vardır. Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yi-yecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, ge-rekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağ-lığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihti-yarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mah-rum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır. Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkına, bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanma hakkına sahiptir. Her şahs ın öğren im hakkı var-dır. Ana baba, çocuklarına verilecek eği-tim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler. Herkes, topluluğun kültürel faaliyetine serbestçe katıl-mak, güzel sanatları tatmak, ilim sahasındaki ilerleyişe iştirak etmek ve bundan faydalanmak hakkını haizdir. Herkesin, işbu Beyannamede derpiş edi-len hak ve hürriyetlerin tam tatbikini sağlayacak bir sosyal ve milletlerarası nizama hakkı vardır.

Mahmut ORALHaklarınız Nelerdir?

‘250 Milyon Tavuk, Atatürk Ba-rajı Kadar Elektrik Üretebilir’

Mimsan Grup’un İcra Kurulu Başkanı Enver İlhan, Türkiye’deki tavukların tümünden Atatürk Barajı kadar elektrik üretimi gerçekleştirilebileceğini belirtiyor.

Bugüne kadar bitkisel atıklardan elde ettiği enerji ya-tırımları ile birçok ödül alan Malatyalı KOBİ Mimsan, şimdi de tavuk gübresinden elektrik üretmeyi başardı.

Hedefte Türkiye’deki 250 milyon tavuktan yılda Atatürk Barajı kadar elektrik üretmek var.

Mimsan Grup İcra Kurulu Başkanı Enver İlhan, ta-vuk gübresinden elektrik üretmek için tesislerde çalışma-ların sürdüğünü, 4-5 üreticiden de talep geldiğini söyledi.

TÜBİTAK İLE ÇALIŞIYORIsı teknolojisi alanında faaliyet gösteren Mimsan

Grup, teknolojik alanda yaptığı yatırım projeleriyle son dönemde dikkat çekiyor.

Mimsan Grubu’nun, TÜBİTAK Teknoloji ve Yeni-lik Destek Programları Başkanlığı’nın (TEYDEB) Ar-Ge desteğiyle hayata geçirdiği projelerin en büyük özelliği, enerji tasarrufu, maliyetlerin düşürülmesi, daha fazla ve-rimlilik ve çevre dostu olması.

Bugüne kadar pamuk şifti, ağaç ve ayçiçeği kabuğu, çeltik, çay çöpü gibi bitkisel atıkları enerjiye çeviren şirket şimdi de tavuk gübresinden elektrik üretecek.

Mimsan Grup İcra Kurulu Başkanı Enver İlhan, ta-vuk gübresinden elektrik üretilebilmek için uzun süredir çalıştıklarını ifade etti.

“Prototip olarak çalışmalara başladık. Şimdi Ar-Ge yatırımına devam ediyoruz” diyen İlhan, “Şu anda tavuk gübresinden buhar üretiyoruz.

Bir özel sektör kesimhanemizin buhar ihtiyacını kar-şılıyoruz. Deneme maksadıyla yapılmış çalışmalarımız başarıya ulaştı.

Yani prototip projede başarıya ulaştık. Bunu başar-dığımızdan dolayı şimdi santralın daha büyük kapasitede kurulması için uğraşıyoruz” dedi.

Akıllı bisikletler geliyorKocaeli Büyükşehir Belediyesi ve İzmit Be-

lediyesi ortaklığında, ‘Kocaeli Akıllı Payla-şımlı Bisiklet Sistemi ̀projesi hizmete giriyor.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı Avrupa Birliği Şube Müdürlüğü, Ulaşım Dairesi Başkanlığı ve İz-mit Belediyesi Ulaşım Şube Müdürlüğü`nün bir-likte hazırladığı proje kapsamında 106 akıllı bisik-let, Kocaeli ulaşımına ve turizmine hizmet edecek.

106 BİSİKLET, 7 İSTASYONProje kapsamında gerçekleştirilecek bir dizi ça-

lıştay ve teknik toplantı neticesinde, İzmit̀ e 7 adet istasyon için 106 adet bisikletin çeşitli noktalara konumlandırılması planlanıyor. Park istasyonları Bü-yükşehir Belediyesi, İzmit Belediyesi ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak çalıştay sonrasında belirle-necek. Çalıştayda bisikletlerin rotaları da belirlene-cek. Bisikletler güzergah dışında kullanılamayacak.

KİMİN KULLANDIĞI GÖRÜLECEKSistem sayesinde, bireyin istediği istasyondan al-

dığı bisikleti rotanın üzerindeki herhangi bir istas-yona bırakabilmesine olanak sağlanılacak. Verita-banından bisikletlerin konumu ve kullanıcı profili görülebilecek. Sistem, Kent Kart̀ a entegre edilecek. Bisikletleri kullanacak kişilerden belirli bir zaman dilimine kadar herhangi bir ücret talep edilmeye-cek. Projeyi yürütecek firmanın belirlenmesi için 4 Nisan Çarşamba günü saat 15.30`da ihale yapılacak

BULTÜRK - Anadolu TemsilcisiSözde “Soya dönüş” asimilasyon sürecinde il şehidimizSilahlılar kapının önüne dayandı. Kapıyı içerden açmadılar. Maalesef, kapı dayanamadı.

Kap karanlıktı o günler, zifiri karanlıktı. İsimlerin zorunlu alın-masıyla beraber ardı ar-dına soylar yeryüzün-den siliniyordu. Neden, tüm bunlar ne içindi? İstedikleri zaman ra-hat bir şekilde ellerin-deki silahlarıyla evlere baskın düzenliyorlardı. Zamanında yuvalarını terk edebilenler, hafta-larca ormanlarda, mağa-ralarda ve kulübelerde saklanıyorlardı. Orman-lar ordu yardımıyla ara-nıyordu, yakalanın anası alıyordu... İlkbaharın başı, Nisan ayıydı. Diamandovo(Hüsemler) köyü orduca kuşatılmıştı. Uçan kuş bile güvensizlik uyandırıyor ve hedefe alınıyordu. Aynı gün okul da kapalıydı. Evlere bir huzursuzluk hâkimdi, kalpler kuşku dolu atıyordu. Dere mahallesinin kenar evlerinin birinde ev sahip-leri en ağır günlerden birini yaşamaktaydı. Ailenin re-isi başka yerde çalışmaktaydı, ancak önemli bir konu için evine sapmak zorundaydı. Keşke dönmemiş ol-saydı! Kokusunu almışlardı. Çıkış yolu araması ge-rekiyordu. Hanımıyla beraber iki çocuğunu evinin bi-rinci katına bıraktı ve hala inşaat aşamasında olan evin en üst katına çıkıp, samanların arasında gizlenmişti. Sabahın erken saatleriydi. Saat 4 civarındaydı. Silahlı-lar kapının önüne dayandı. Kapıyı içerden açmadılar.

Maalesef, kapı dayanamadı. Cam-lar kırılıp tuz gibi etrafa saçılmıştı. Kapıdan içeri girdiler çocuklar kor-kudan titriyordu, anneleriyse deh-şet içinde olup davetiyesiz gelen as-kerlere anlam veremeden o büyük ve geniş olan gözleriyle bakıyordu. Onlar Kazımı arıyorlardı. Şimdi ar-tık ikinci katın kapısına doğru iler-liyorlardı. Ayaklarıyla tekme ata-rak ve kırarak indirdiler kapıyı yere. Ardı ardına göz yaşartıcı gaz atıyor-lardı. Onlar atıyor Kazım de hemen onları yakalayıp geri atıyordu. An-cak bu bir çıkış değildi. Kurtuluşu için değişik yollara başvurmalıydı. Yüksekti ve yaralanabilirdi ama ri-

ziko etmeye karar verdi. O bunların tümünü sadece ve sadece ismini ve soyunu korumak için yapıyordu. Küçük nehri geçmişti ve nefesi kesilmiş bir biçimde tarla üzerinden doğrudan ormana. Az daha kaldı, az daha kaldı… Ama kulağının yanında kurşun öttü, ar-dından bir tane daha ve bir tane daha…

Yere yığıldı. Yaralanmıştı. Son gücünü kullanıp tekrar denemeliydi. Kalktı ve devam etti. İşte o an onu diğer bir kurşun yakaladı ve yeri yıktı. Ardino (Eğri-dere) hastanesinde kendine geldi. Beyaz odanın beyaz yatağı üzerinde yatıyordu. Kendisiyle baş başaydı. Ai-lesini düşünüyordu, gözlerinin önünden sırasıyla ha-nımı ve çocukları geçiyordu. Ziyaretleri yasaklamış-lardı. 9 gün sonra yaşaması gereken bu dünyadan ayrıldı… Abidin KARASU

Sofya’da Bulgaristan Ordusu’nun komutanlığının yüksek temsilcileri ve Sa-vunma Bakanlığı müdür-lüklerinin başkanlarının ka-tılımıyla Bulgaristan Ordusu Genelkurmay Başkanı Orge-neral Simeon Simeonov’un yıllık konferansı yapıldı. Forumda Bulgaristan Ordusu’nun 2012 yılında ülkemizde, Avrupa’da ve dünya genelindeki kriz bağlamında öncelikleri, çalışmaları ve meydan okumaları belirtildi. Sa-vunma Konseyi toplantısına 22 Ocak 2012 tari-hinde görevine başlayan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliyev de ilk defa katıldı.

Forumda ordunun ülkenin savunulması, ulus-lararası barış ve güvenliğin desteklenmesi ve nüfusun doğa afetlerinden korunması olmak üzere üç misyonunun yerine getirilmesi ele alındı. Devlet Başkanının sözlerine göre Bul-garistan Ordusu’nun NATO’daki imajı çok iyi. “Bulgaristan aktiftir, ülkemizin konumu var ve bu önümüzdeki yıllarda da devam etmeli-dir. Bulgaristan Ordusu ve Savunma Bakanlığı, 2014 yılına kadar silahlı kuvvetlerinin gelişim planını ve 2020 yılına kadar uzun vadeli strateji-sini hazırlayan ve bunları takip eden ilk kurum-lardan bazılarıydı” diyen Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliyev, Bulgaristan Radyosu’nun mikrofo-nuna şunları söyledi: “Cumhurbaşkanlığı ve Sa-vunma Bakanlığı, beraber çalışacak, öncelik ve konumlarını öyle bir şekilde denkleştirecek ki generaller ve Milli Savunma Konseyi’nin men-supları bir araya gelince 2012 yılında neler yapı-lacak konusunda netlik olacak. Amaçlar net bir şekilde betimlenmiştir, reformlar da belirlenmiş-tir. Bunlar, 2014 yılına kadarki programın bir parçasıdır. Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaş-kanlığı, Halk Meclisi tarafından kabul edilen Si-lahlı Kuvvetlerinin Gelişimi Planı’nda belirtilen amaçları yerine getirmek üzere durmadan çaba sarfediyor. Reform devam ediyor. Reform bü-tün silahlı kuvvetleri türlerinde yapılacaktır. So-mut amaçlarımız var.”

Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliyev, krize rağ-men Milli Savunma Stratejisi’nin ve 2014 yılına kadarki Gelişim Planı’nın yerine getirilmesinin

tehlikede olmadığını açıkladı. Bulgaristan Ordusu’nun moder-nizasyonu sürüyor.

Cumhurbaşkanı Plevneli-yev, 2012 yılında savunma için azaltılan bütçe ile ilgili ola-rak şunları da söyledi: “Dev-let, Savunma Bakanlığı’na karşı borçlanmış durumda. NATO ve AB üye ülkeleri, savunma için Gayri Safi Milli Hasıla’nın or-talama yüzde 1.5’ini veriyor.

Bulgaristan’da bu oran daha düşük. Ancak mali-ekonomik kriz, savunma ve güvenlikte de krize yol açmamalıdır.”

Bulgaristan Ordusu’nun Savunma Kurmayı Komutanının yıllık konferansı gelenek üzerine Bulgaristan Ordusu’ndaki son yıldaki disipli-nin değerlendirilmesiyle sona eriyor. General Si-meon Simeonov’a göre Bulgaristan Ordusu’nun üç ödevinin yerine getirilmesi açısından 2011 yılı başarılı sayılabiliyor. “Kısıtlı bütçeye rağ-men ordu, var olan kaynaklardan en iyi şekilde faydalanmayı başardı. 2012 yılındaki meydan okumalar yine ordunun kısıtlı bütçesiyle ilgili kalıyor” diyen Simeon Simeonov, şunları açık-ladı: “Bu yılki konferansın konusu, tesadüfen seçilmedi. Bu yılki konferansın başlığı “Bul-garistan Ordusu önünde 2012 yılındaki mey-dan okumalar” idi. Bilindiği gibi Savunma Ba-kanlığı da dahil olmak üzere bazı bakanlıkların bütçeleri kısıtlandı. Konferansın ana amacı, bu şartlardaki çalışmaların, eylemlerin ne gibi ola-cağını görüşmekti. Bu yıl uluslararası ve milli talimler düzenlemek için bir program hazırla-dık. Kara, deniz ve hava kuvvetlerinin programı çok yoğun olacak. Bunun amacı da Bulgaris-tan Ordusu’nun operasyonel imkanlarının artı-rılmasıdır.”

General Simeon Simeonov, mali zorluklara rağmen Bulgaristan Ordusu’nun kurmayları ile yapılan talimlerin 2011 yılında 2010 yılına na-zaran yüzde 30 arttığına işaret etti. Simeonov’un sözlerine göre Bulgaristan Ordusu’nun 2012 yı-lındaki görevlerinden biri kabul edilen planın bir numaralı önceliği kalıyor. Bu da, NATO ve AB’nin eylemlerine katılan bütün Bulgar müret-tebat ve askerlerinin hazırlanması.

Tatyana Obretenova

Bulgaristan Ordusu 2012 yılında

Ergenekondan Çıkışımızın 464.yılında Prof.Dr. Pelin G.Bakır SultanahmetBulgaristan Türklerinin Standında

BULTÜRK Nuri Adalı Konferans salonundan

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünyanın en yüksek şelalesi: Angel-Venezuela–1.000 m.

Dünyanın en büyük nehri: Nil-AfrikaDünyanın en yüksek dağı: Everest-Asya–8.848 m.Dünyanın en büyük çölü: Büyük Sahra Çölü-

Orta/Kuzey AfrikaDünyanın en büyük yanardağı: Tambora-

EndonezyaDünyanın en büyük mağarası: Carlsbad Mağarası-

New Mexico, ABDDünyanın en büyük gölü: Hazar Denizi-Orta

Asya–394.299 km²Dünyanın en büyük adası: Grönland-Kuzey

Atlantik–2.175.597 km²Dünyanın en sıcak yeri: Al’Aziziyah-Libya–57,7 CDünyanın en soğuk yeri: Vostock II- -89,2 CDünyanın en kalabalık ülkesi: Çin–1.237.000.000 kişiDünyanın en geniş ülkesi: Rusya–10.610.083 km²Dünyanın en küçük ülkesi: Vatikan–0.272 km².Dünyanın en kalabalık şehri: Tokyo-Japonya–

26.500.000 kişiDünyanın en uzun binası: Suyong Bay Tower-

Pusan(Güney Kore): 88 kat 462 m.Dünyanın en uzun demiryolu tüneli: Seikan-

Japonya–53,9 km.Dünyanın en uzun karayolu tüneli: St.Gotthard-

İsviçre-16.4 km.Dünyanın en uzun kanalı: Panama kanalı-

Panama–81,5 km.Dünyanın en uzun köprüsü: Akashi-Japonya–

1.990 m.Dünyada en çok konuşulan dil: Çince (mandarin)-

885.000.000 kişiDünyanın en çok ülke ile sınırı olan ülke: Çin (15

ülke ile sınırı var)Dünyanın en alçak yerleşim yeri: Calipatria, Kali-

forniya, ABD -deniz seviyesinin 54 mt. AltındaDünyanın en uzun kesintisiz sınırı: ABD-Kanada

sınırı.En geniş ülke Rusya - 17.610.083 km²En küçük ülke Vatikan - 0.272 km²En çok ülke ile sınır komşusu olan ülke Çin - 15En uzun kesintisiz sınır ABD - KanadaEn kalabalık şehir merkezi Tokyo - 26.5 milyonEn geniş alana yayılmış şehir Mt. Isa, Queens-

land, Avustralya - 25.427 km²En yüksek yerleşim birimi Webzhuan, Çin - deniz

seviyesinden 5.090 metre yukarıdaEn alçak Calipatria, Kaliforniya, ABD - deniz sevi-

yesinin 54 metre altındaEn kuzeydeki yerleşim birimi Ny Alesond, Norveç

- 78.5 derece kuzeyEn güneydeki yerleşim birimi Puerto Williams, Şili

- 55.1 derece güneyEn ıssız, yerleşim olmayan ada Tristan da Cunha

- Güney AtlantikEn çok dil konuşulan ülke Papua Yeni Gine - 869En kuzeydeki kara parçası Islet of Odaaq, Grön-

land açıklarındaEn güneydeki kara parçası Güney Kutbu, An-

tarktika.

Araştırmalar

Muhammet ULUTÜRK

DÜNYANIN ENLERİ...İki ülke arasındaki

değişen ve gelişen iliş-kilerin konuşulduğu ziyarette Başkan Köş-ker, Gebze’de yürütü-len belediye hizmet-leri hakkında Velev’e bilgi verdi. Gebze gibi sanayi kentine sanayici kökenli be-lediye başkanının bir şans olduğunu belir-ten İstanbul Başkon-solosu Aleksandır Ve-lev, “Şehrin pozitif yöndeki gelişmişliği, sayın başkanın ve ekibinin azmini kanıtlıyor” dedi. Velev, Başkan Köşker’i Avrupa Birliği’nden alınan 12 Yıldızlı Kent ödülü nedeniyle de kutladı.

Bulgaristan İstanbul Başkonsolosu Alek-sandır Velev’in Gebze ziyaretinden duyduğu

memnuniyeti ifade eden Bele-diye Başkanı Adnan Köşker, iki ülke arasındaki var olan ikili ilişkilerin her geçen gün daha da güçlenmesinin kendilerini sevindirdiğini söyledi. Bulga-ristan hükümetinin yeşil pasa-portlu vatandaşlara vize uygu-lamasını kaldırmasının önemli bir adım olduğunu da sözlerine ekleyen Başkan Köşker, “Ta-rihi ve kültürel bağlarımızın ol-duğu komşumuz Bulgaristan’la bağlarımızı bir kat daha arttıra-

cak bu tür ziyaretleri önemsiyoruz. Sanayi kenti Gebze’mizi tanınması açısından katkı sağlayacak bu ziyaretten ötürü Sayın Velev’e bir kez daha teşekkür ederiz. Burası sizin de eviniz” dedi. Başkonsolos Velev, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin bölgeye örnek oldu-ğunu da sözlerine ekledi. Mesut UĞURLU

TÜRKİYE SU KONUSUNDA NE YAPMALI? Türkiye, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını

çok iyi değerlendirmek ve korumak zorundadır. GAP Projesi’nin başarısını artırmak ve kay-

nağı verimli olarak kullanmak için gerekli ön-lemler alınmalıdır. Su kaynaklarının korunması ve kullanımında disiplinler arasında sıkı bir işbir-liği sağlanmalıdır.

Bölgede su nedeniyle yaşanma ihtimali bulu-nan savaşı önlemek için Türkiye’nin başını çeke-ceği bir organizasyona ihtiyaç vardır.

Türkiye, su konusunda bölgesinin özellikle-rini ve kendi ihtiyaçlarını da dikkate alacak çö-züm önerileri hazırlayarak bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır. Aksi takdirde bölge-nin su sorununa çözüm adı altında dayatmacı po-litikalara maruz kalması kaçınılmazdır. Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde çö-zümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan

zirve ve konferansların düzenlenmesinde inisiya-tifi elinde bulundurmalıdır. Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek, uluslararası platformda ve BM çerçevesinde kendi lehine uluslararası ka-muoyu yaratmalıdır.

HALİÇ’TEKİ DEMİR KİLİSE’NİN ve BULGAR CEMAATİ’NİN TARİHİ

(1.Bölüm)Bojidar Çipof - 21 Nisan 2012

İstanbul’da, Haliç’te bir “Demir Kilise” var-dır. Herkes önünden geçtiğinde merakla bakar. Bu aslında çok önemli bir yapıdır. Çünkü Os-manlı Dönemi’nde, Türkiye’de inşa edilen ilk “prefabrik” yapıdır. Bu gün Türkiye’deki Bulgar Ortodoks Cemaati 400 kişi civarındadır ve bunla-rın büyük bölümü de kiliseye düzenli gitmez.

Bulgarların “Bulgar Paskalyası”, Bulgarca söylemi ile “Çarigradski Viligden” 1 Nisan 1860’ta Haliç’te yaşanmıştır. Bu tarih Bulgar Ki-lise hareketinin başlangıcı kabul edilir ve daha sonraki 10 yılda yaşananlar sonucunda; 27 Şubat 1870 Cuma günü, Sultan Abdülaziz’in verdiği fermanla Bulgar Eksarhlığı resmen kurulmuştur. Ne yazıktır ki süreç içinde, Rum Patrikhanesi’ne karşı sürdürülen mücadele ve bu mücadeleyi sür-dürenler unutulmuştur.

Bulgaristan; 2. Meşrutiyet’in (1908) karışık ortamında bağımsızlığını ilan ederek ortaya çıkan bir ülkedir. 3. Çarlık Dönemi olarak da bilinen süreç; 1908’den, ülkenin komünist rejime dön-düğü 1944’e kadar sadece 36 yıl sürdü. 1944’ten, Todor Jifkov yönetiminin yıkılarak yerine cum-huriyet rejiminin geldiği 1991’e kadar da 47 yıl sosyalist cumhuriyet dönemi oldu. Halen devam eden demokratik cumhuriyet ise 17 seneden beri süregelmektedir. 100 yaşında olan ve bu yüz yıl içinde 3 farklı yönetimle idare edilmiş Bulgaris-tan; bu mevcudiyetini, 1293 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nin getirisi olan Aya Stefanos Antlaşması’na bağlar ve ona şükran duymaktan geri kalmaz.

1870’te, Sultan Fermanı ile kurulan Eksarhlık’tan doğan şükran, 1878’de Rusya’ya şükrana olarak saf değiştirir. Bu zaman diliminde Bulgarlar ile Rum Patrikhanesi birbirlerini tanı-mamaktadırlar. Zaten 1870’ten itibaren (Rum Patrikhanesi tarafından) aforozludurlar. Nasıl ol-duysa ülkenin komünist rejime geçmesinden sonra birbirlerini tanıdıkları 1945 yılından itiba-ren, Bulgarlar tamamen başka yöne döndüler. Bundan sonra, Rum Patrikhanesi, İstanbul Bul-gar Cemaati’nin yönetimini ele geçirmeye kalktı. Bulgar siyasiler, görevliler ve din adamları da buna yardımcı oldular.

Bu suretle, Sultan Fermanı ile kazanılan ki-lisenin yönü; Rum Patrikhanesine döner ve ona olan bağlılık adına yapılmadık entrika kalmaz. 1860’larda henüz bir Bulgaristan yoktur. Bu ne-denle de dini bağımsızlık mücadelesi ruhani ki-şilerce sürdürülmüştür. 1945’te yapılan bir pro-tokol İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni allak bullak etti. Aslında yapılan Anayasamıza da ay-kırıydı. Çünkü bahsi geçen cemaatin neredeyse tamamı Türk vatandaşlarından oluşmaktaydı ve halen de öyledir. Bu cemaat üzerinde 1945 yılın-dan bu yana çokça oyunlar oynanmakta ve Rum Patrikhanesi tarafından asimile edilmeye çalışıl-maktadır.

Bulgar Ortodoks Cemaati’nin ve Kilisesi’nin kimliğini bulması, hatta Bulgaristan Devleti’nin temelleri dahi üzerinde bulunduğumuz bu coğraf-yada, İstanbul’da ortaya çıkmıştır. Bulgar Kilise tarihinin, ilk papaz evi, ilk matbaası, ilk kilisesi, Eksarhlığın kurulması için ilk mücadele, kilisenin örgütlenmesi İstanbul’da başlar. Bulgar Ortodoks Cemaati’nin ve hatta Bulgaristan Devleti’nin ta-rihsel başlangıcı da buradadır..

Devamı Gelecek Sayıda

Sadece Ortadoğu değil tüm dünyada su sı-kıntısı yaşanıyor. Dünyadaki su stoku 1.386 mil-yon kilometreküp olarak hesaplanıyor. Bu sula-rın yüzde 97.5’si tuzlu su, yüzde 2.5’i ise tatlı su… Tatlı su kaynaklarının da yüzde 90’ı kutuplarda ve yeraltında bulunuyor. İçme suyu miktarı sadece yüzde 1’lik seviyede.

Dünyada, 400 milyonu çocuk olmak üzere 1.5 milyar insan, bir başka deyişle dünya nüfusu-nun dörtte biri yeterli ve sağlıklı içme suyuna sa-hip değil. Dünyadaki hastalıkların yüzde 80’i su-suzluktan kaynaklanıyor ve her yıl 25 milyon insan temiz sudan mahrum kaldığı için hastalana-rak ölüyor. Gelecek 20 yıl içerisinde tüm dünyada 180 milyar dolarlık altyapı yatırımının yapılma-ması durumunda yeterli ve sağlıklı su hizmeti ala-mayan insan sayısı 3.3 milyar kişiye ulaşacak.

Dünyada su sorununun 2000’li yılların ilk

çeyreğinde daha da tırmanacağına dikkat çekili-yor. Su sorunu yaşayacak bölgelerin başında Af-rika, Ortadoğu, Hindistan, Çin’in bir kısmı, İngil-tere, Polonya ve Peru’nun geleceği belirtiliyor.

Dünyada toplam 145 ülkenin sınır aşan su havzalarına sınırı bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 40’ı birden çok ülkenin sınırlarını kaplayan 263 su havzasını paylaşmak durumunda.

Dünya genelinde, bir ülkenin su zenginliği-nin ölçütü olarak kişi başına düşen yıllık su mik-tarı baz alınıyor. Buna göre, “su zengini ülkeler”de kişi başına düşen yıllık su miktarı 8-10 bin metre-küp iken, kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.000 metreküp ile 2.000 metreküp arasındaki ülkeler “su azlığı yaşayan ülkeler”, kişi başına düşen su miktarı yıllık 1000 metreküpün altında olan ülke-ler ise “su fakiri ülkeler” olarak sınıflandırılıyor.

Zeki BEKİR

Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Aleksandır Velev

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DAL

Amerika-New York: Terken HACALOĞLU

Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH

İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)

Kazakistan- Türkistan: Erkan

Bulgaristan TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEV

Blagoevrad: Bülent MURADOV

Smolyan: Rufat FELETİ

Kırcaali: Emel BALIKÇI

Momçilgrad: Akif MEHMET

Ardino: Aziz ŞAKİR

Cebel: Erdal H. AHMET

Plovdiv: Fikret SEPETÇİ

Stara Zagora: Mehmet KRAL

Loveç: Emine BAYRAKTAROVA

Troyan: Ergül BAYRAKTAR

Pleven: Rafet RODOP

Şumen: Nurten RECEP

Razgrad: Aydoan ALİ

Haskovo: Güner SERBES

Silistra: Tijen GÜLER

Varna: Salih POMAK

Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Suzan YAMAÇ

ist. 500 Evler: Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ

Bursa- Ridvan TÜMENOĞLU

Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 63 47İmtiyaz Sahibi-BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Bülent MAŞAOĞLUSemiha AHMET

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüRıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR

Diş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Hayati DURMAZ

Prof. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKYavuz GÖKALP YILDIZY.D.Dr.Müjgan DENİZ

Doç. Dr. Emine İNANIRDoc. Dr. Hasine ŞEN

Dr. Mustafa KAHRAMANK.Muh.Erdoğan YURDAKUL

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzes YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Mahmut ORALReklam Müdürü: Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST.Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

DÜNYA NÜFUSUNUN DÖRTTE BİRİNİN SORUNU SU

İslam Dünyasından Haberler

İslam dünyasını şok edecek projeler için çalışma-lar sessiz sedasız devam ederken, Suudi hükü-meti tüm islam eserlerini yıkmaya başladı bile. 10 yıl içinde Mekke tamamen tanınmaz hale gelecek. İşte Mekke İçin düşünülen projelerden birkaçı...

.Müslümanların kutsal mekanı Mekke’de Kabe çevresi 10 yıl içinde tamamlanması öngörülen pro-jelerle yepyeni bir çehreye kavuşacak. 14 milyar-lık 6 proje için 7 bine yakın bina yıkılıyor. Üç yıl-dır devam eden çalışmalardan Ömer Tepesi projesi çerçevesinde tepe, iş makineleriyle düzleştiriliyor.

Bu alana 30’ar katlı 60 gökdelen inşa edilecek. 230 bin metrekarelik alanda oteller, yerleşim birim-leri, alışveriş merkezleri ve sosyal tesisler yer alacak. Burada en az 100 bin kişinin ikamet etmesi bekleni-yor. Proje tamamlandığında 100 bin kişi aynı anda havalandırmalı özel alanlarda namaz kılabilecek.

“Yeni Mekke Projesi’ni, Mekke’yi yok etme planıdır” diye tanımlayan ta-rihçiler ise tehlikenin boyutunu paylaştık-ları fotoğraflarla gözler önüne sermeye çalıştı.

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Bu kuzeye çekilenlerde Otuz-Ogurlar ço-ğunlukta idi. Fakat bu hareketin tarihini tam ola-rak tespit edilememiştir. Bunun en erken VI. yüzyılda en geç ise VIII. yüzyılda olmuş ol-ması muhtemel gözükmektedir. İtil Bulgarları’nı oluşturan kütle yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Büyük Bulgar Devleti’nin dağılması sonucu ül-kede çıkan karışık ortamdan yararlanan Hazar Kağanlığı’nın sıkıştırması neticesinde kuzeye çekilmiştir. Çekildikleri bu bölge büyük olasılık ile İtil ve Kama Nehirleri’nin birleştikleri yer idi. Bu kuzeye çekilme olayı hakkında çeşitli görüş-ler bulunmaktadır . Tarihçiler bu konu üzerinde çeşitli görüşlere sahiptirler. Bazıları bunu VII. yüzyıl ortasına, diğerleri VIII. yüzyıl ortasına veya IX. yüzyılın başına koyarlar . İtil Bulgar-ları, burada bölgenin yerli halkı Fin-Ugorları ve öteki Türk topluluklarını da idareleri altına ala-rak bir devlet kurdular. Bu devletin ilk devirleri hakkında, kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur .

II. İtil (Volga) Bulgar Devleti’nin Siyasi Ta-rihi. Devlet’in sınırları; adını aldığı İtil Nehri’nin kolları ile sınırlıydı. Doğuda Çİrmişen, Şuşma ve Zey sularının başlangıç noktaları sınır iken; kuzeyde Kazan Irmağı ile Vyatka Suyu; batıda Sura Suyu’na kadar Züye Suyu; güneyde ise Çirmişen ile Samar Suları’na kadar olan bölge devletin sınırları idi. Doğuda Ural Dağları’nın güney kısmında ve Ak-İdil kolunda yaşayan Başkırtlar, batıda Burtaslar, güneyde Hazar Ha-kanlığı ve kuzeyde ise Slavlar Bulgarlar’ın sınır komşuları idiler. Bölgenin yerli halkı olan Fin-Ugorlar kısa zamanda Bulgar Türkleri’nin etki-sine girerek Türkleştiler. Bölgede eskiden beri bir Türk varlığı bulunmaktaydı. Bölgenin Türk-leşmesi VIII. yüzyıl başlarında Bulgarlar’ın gel-mesi ile tamamlanmış oldu. İtil Bulgarları ba-ğımsız olmadan önce, Hazar Hakanlığı’na bağlı idi. Bu bağlılık Hazar Hakanlığı’nın 965 yı-lındaki yıkılışına kadar devam edecektir. Ay-rıca Bulgarlar, Hazarlara hane başına bir samur kürkü vergi veriyordu . Bulgarlar, Hazar haki-miyetinden çıkmak için 920 tarihinde Abbasi Halifesi’ne bir elçi göndermişlerdir. Halifenin de 922 yılında bir elçilik heyeti yollaması ile Bul-garlar resmen İslam dinine girmiş oldular . Fa-kat bağımsızlıkları için bir süre daha beklemek zorundaydılar.

Bulgarlar ancak, Hazarlar’ın yıkılmasın-dan sonra, müstakil bir devlet durumuna geldi-ler. 985 senesinde Kiev Knezliği, Bulgar toprak-larını işgal ettiyse de, bir süre sonra geri çekildi . Daha sonra Bulgarlar ve Ruslar arasında mü-nasebetler gelişti ve 1006 senesinde, iki dev-let arasında bir ticaret anlaşması yapıldı. Fakat, XI. yüzyılın sonlarına doğru, kuzeydeki kürk ticareti yüzünden, iki devlet arasında bitme-yen savaşlar başladı. Bu savaşlar, XIII. yüzyıla ve Moğollar’ın ortaya çıkışına kadar aralıklarla devam etti . Moğollar, Kalka Nehri kıyısında Ruslar’ı yendikten sonra (1223), doğuya dö-nerken, Bulgarlar’ın tuzağına düşerek ağır ka-yıplar verdiler Bunun intikamını almak isteyen Batu Han, ordusuyla Bulgarlar üzerine yürüdü. Moğol ordusu, 1236’da Bulgar topraklarına girdi, köyleri ve şehirleri yıktığı gibi, 50.000 nü-fuslu başşehirlerini de darmadağın etti . Batu Han’ın, Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurduğu Al-tınordu Devleti zamanında Bulgarlar, bir dere-ceye kadar bağımsızlıklarını muhafaza ettiler. Bu arada başşehirleri olan Bulgar şehri, kısa za-manda eski haline kavuşturuldu. Bulgarlar, za-man zaman Altınordu Devleti’ne baş kaldırıyor-lardı. Altınordu Hanı Pulat Timur, 1361 yılında Bulgarlar’ı cezalandırmak için, ülke topraklarına girip çeşitli tahribatlar yaparak geri çekildi. Ti-mur Han’ın, 1391 ve 1395 yıllarında Altınordu Devleti’ne karşı yaptığı seferlerden Bulgarlar da etkilendi. İtil Bulgarları, 1399 yılında Ruslar ile yaptıkları savaşı kaybedince dağıldılar. Halkın büyük kısmı Kama Irmağı’nın kuzeyindeki Ka-zan Irmağı boyunca göç ederek buralara yerleş-tiler ve bölgeyi tamamıyla Türkleştirdiler. 1437 senesinde kurulan Kazan Hanlığı’nın esas nüfu-sunu, Bulgar-Kıpçak karışımı Müslüman halk meydana getirmekteydi. Bugün de, bu müslü-man Bulgarlar, ‘Kazan Türkleri’ veya ‘Kuzey Türkleri’ diye anılmaktadır .

III. İtil (Volga) Bulgarları’nda İslamiyetİslamiyet’in yerleşmesinden önce İtil Bul-

garları arasında Eski Türk inançları yaşamak-taydı. IX yüzyılın başlarında, Bulgar tüccarları-nın, Harezm’de ve Sâmânî ülkesinde müslüman tüccarlarla temasları, Harezmliler’in de onların ülkelerine gitmeleri neticesinde, ülke toprakla-rında İslamiyet ve İslam kültürü yayılmaya baş-ladı. Şeykel’in oğlu İlteber Almış’ın, başa geç-tikten sonra İslamiyet’i kabul etmesiyle, İtil Bulgar Devleti’nin resmi dini İslamiyet oldu .

Devamı Gelecek Sayıda

Bulgarlar’ın İtil Boyları’na Gelişi

Mak.Müh.Mehmet ÇAKIR

İtil Bulgarları

İLLERİMİZ NELERİ İLE MEŞHUR?ADANA-Pamuk ( Beyaz altın ), Adana Ke-

babı, Çukurova, Anavarza Kalesi, Misis An-tik Kenti, Tekir Yaylası, Yaşar Kemal, Sakıp Sa-bancı

ADIYAMAN-Nemrut Dağı, Besni Üzümü, Pirin-Gümüşkaya Mağaraları, Kahta Çayı

AFYONKARAHİSARHaşhaş, Kaymak, Afyon Sucuğu, Afyon

Mermeri, Çağlayan Mesire Yeri, İscehisar Kaya-lıkları, Bayat Kilimleri, Hüdai, Gazlıgöl, Dinar ve Sandıklı Kaplıcaları

AĞRI-Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, Balık Gölü, Göktaşı Çukuru, Gürbulak Sınır Kapısı, Günbuldu Mağaraları

AKSARAYIhlara Vadisi, Eğri Minare, Yılanlı Kilise,

Sultanhanı ve Ağzıkarahan Kervansarayları, Acemhöyük, Manastır Vadisi, Antik Nora Şehri

AMASYAAmasya Elması, Borabay Gölü, Amasya Ka-

lesi, Kral Kaya Mezarları, Ahşap Amasya Evleri, Darüşşifa ( Akıl hastalarının müzik ve su sesiyle tedavi edildiği ilk yer ), Şehzadeler Şehri

ANKARAAnkara Kalesi, Anıtkabir, Tiftik Keçisi ( An-

kara Keçisi ), Hacı Bayram Veli Türbesi, Au-gust Tapınağı, Roma Hamamı, Gordion ( Frig-yanın Başkenti ), Atakule, Karum İş Merkezi, Kızılcahamam-Ayaş Kaplıcaları, Beypazarı Ev-leri

ANTALYA-Düden-Kurşunlu-Manavgat Şelaleleri, Dim-Damlataş-Karain Mağaraları, Olimpos-Beydağları-Köprülü Kanyon Milli Parkları, Konyaaltı-Lara-Patara Plajları, Turunç-gil ve Seracılık Üretimi ile Alanya, Side, Ma-navgat, Kemer, Kalkan, Kaş Gibi Turizm Mer-kezleri, Tarihi Kaleiçi Evleri, Altın Portakal Film Yarışması, Kesme Çiçek Üretimi, Aspen-dos, Perge, Phaselis, Termessos, Olympos An-tik Kentleri

ARDAHAN-Kaşar Peyniri, Çıldır GölüARTVİN-Boğa Güreşleri, Barhal Kilisesi,

Sarp Sınır Kapısı, Çoruh Nehri, Karagöl - Sahara ve Hatilla Vadisi Milli Parkları

AYDIN-Deve Güreşleri, Büyük Mende-res Nehri, Afrodisias-Milet-Didim-Priene Antik Kentleri ile Kuşadası, Aydın İnciri, Dilek Yarı-madası Milli Parkı

BALIKESİR-Susurluk Ayranı ve Tostu, Manyas Gölü ve Manyas Yoğurdu, Ayvalık ve Edremit Zeytini, Kaz Dağları Milli Parkı, Bor mineralleri, Gönen-Manyas-Burhaniye Kaplıca-ları, Kaz Dağları Sarıkız Şenlikleri, Şahin Deresi Kanyonu, Sütüven Şelalesi, Ayvalık-Altınoluk-Akçay-Ören Turizm Merkezleri, Hasanboğuldu, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Balıkesir Ko-lonyası

BARTIN-Amasra Kalesi, İnkum Plajı, Bar-tın Çayı

BATMAN-Hasankeyf Türbesi ve Kalesi, Petrol Rafinerisi

BAYBURT-Bayburt Kalesi, Şehit Osman Türbesi, Aydıntepe Yeraltı Şehri, Sırakayalar Şe-lalesi

BİLECİK-Şeyh Edebali ve Ertuğrul Gazi Türbeleri, Saat Kulesi, Türk Büyükleri Plat-formu, Osmanlının Kuruluş Yeri Söğüt İlçesi, Mermer Üretimi ve Bozöyük Seramiği

BİNGÖL-Kös Kaplıcası, Soğuksu Mesiresi, Buzul Gölleri, Kiğı Kalesi, Yüzen Ada ( Turnalar Gölü ), Kartal ( Karakuş ) Halkoyunu

BİTLİSNemrut Dağı, Nemrut Krater Gölü, Ahlat

Kümbetleri, Tütün Üretimi, Süphan Dağı, Adil-cevaz Kalesi, İhlasiye Medresesi, El-Aman Ker-vansarayı, Ahlat Selçuklu Mezarlığı, Beş Minare ( Şerefiye, Kalealtı, Ulu, Meydan ve Gökmey-dan Camileri )

BOLU-Yedi Göller, Abant, Gölcük, Sün-net Gölleri, Mudurnu ve Göynük’ün Tarihi Ah-şap Evleri, Kartalkaya Kış Sporları Merkezi, Mengen’in Aşçıları, Akkaya Travertenleri, Seben Kaya Evleri, Seben Elması, Aladağ Yaylaları, Mudurnunun Sarot ve Babas Kaplıcaları

BURDUR-Sagalassos Antik Kenti, İnsuyu Mağarası, Burdur ve Salda Gölleri

BURSA-Yeşil Türbe, Ulu Cami, Kozahan, İznik Çinileri, Cumalıkızık Köyü ve Evleri, Ulu-dağ Milli Parkı, Kestane Şekeri, Şeftali, Bıçak, Havlu, Gemlik ve Mudanya’nın Zeytini, İnegöl Köftesi, Çekirge-Oylat Kaplıcaları, İskender Ke-babı, İnkaya Çınarı, Mihaliç Peyniri, İznik Gölü

ÇANAKKALEGökçeada ve Bozcaada, Truva ve Assos An-

tik Kentleri, Gelibolu Şehitler Milli Parkı, Ada-tepe ve Çetmi (Yeşilyurt ) Köyleri, Dardanel Ba-lık Konservesi, Domates ve Seramik Üretimi, Höşmerim ( peynir tatlısı )

ÇANKIRI-Çankırı Kalesi, Taşmescit, Bülbül Pınarı Dinlenme Yeri, Kayatuzu Üretimi

ÇORUM-Yazılıkaya, Hattusaş, Alacahöyük Ören Yeri, Çorum Leblebisi ve Saat Kulesi

DENİZLİ-Pamukkale Travertenleri, Hiera-polis Antik Kenti, Buldan Bezi, Havlu ve Bornoz Üretimi, Güney Şelalesi, Karahayıt Kaplıcaları, Kızıldere Jeotermal Kaynağı , Denizli Horozu

DİYARBAKIRDiyarbakır Karpuzu, Malabadi Köprüsü, Di-

yarbakır Surları, Ergani Bakırı, Behrampaşa Ca-mii, Delilo Halkoyunu, Deliller Hanı, Diyarbakır Sokakları, ( Küçeler ) Hilar Kayalıkları, Çer-mik Kaplıcası, Meryem Ana Kilisesi, Sarı Sal-tık Türbesi

DÜZCE-Samandere, Güzeldere, Aydınpınar,

Sarıyayla, Saklıkent ve Aktaş Şelaleleri,Fakıllı, Sarıkaya ve Aksu Mağaraları, Akçakoca Tu-rizm Merkezi, Efteni Gölü ve Kaplıcası, Konu-ralp Müzesi, Sakarca, Topuk, Kardüz, Odayeri , Torkul Yaylaları

EDİRNE-Selimiye Camii, Rüstempaşa Ker-vansarayı, Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Ayçiçeği-Pirinç ve Beyaz Peynir Üretimi, Uzunköprü.

ELAZIĞ-Harput Kalesi ve Şehri, Keban Ba-raj Gölü, Hazar Gölü, Buzluk Mağarası, Çayda-çıra Halkoyunu, Ağın Kaplıcası

ERZİNCAN-Girlevik Şelalesi, Ekşisu Kap-lıcası, Tulum Peyniri, Bakır İşlemeciliği, Ay-gır Gölü, Buz Mağaraları, Eğinin ( Kemaliye ) folklörü

ERZURUM-Palandöken Kayak Merkezi, Çifte Minareli Medrese, Tortum Şelalesi, Oltu Taşı, Aziziye Tabyaları, Üç Kümbetler, Çağ Ke-babı, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Erzurum Ka-lesi, Rüstem Paşa Bedesteni, Erzurum Kongresi Binası, Çobandede Köprüsü, Narman Periba-caları

ESKİŞEHİR-Lületaşı, Porsuk Çayı, Mi-das Tapınağı, Anadolu Üniversitesi, Yunus Emre Türbesi, Tarihi Odun Pazarı Evleri, Yazılıkaya Frig Vadisi ( Midas Kenti ), Uyuz, Çifteler ve Ya-rıkçı Hamamları, Çatacık Ormanları ve Mesire Yeri, Eti Bisküvileri, İnönü Planör Kampı, Sivri-hisar Ermeni Kilisesi

GAZİANTEP-Antepfıstığı, Antep Bakla-vası, Zeugma-Karkamış-Yesemek Antik Kent-leri, İplik Sanayi, Karpuzatan ve Dülükbaba Me-sire Yerleri, Antep Mutfağı

GİRESUN-Giresun Kalesi, Fındık Üretimi, Hayırsız Ada, Şebinkarahisar Kalesi, Kümbet, Bektaş, Gölyanı, Kulakkaya ve Sisdağı Yaylaları, Aksu Şenlikleri, Pınarlar Şelalesi Aygır Gölü, Gi-resun Kalesi, Gedikkaya

GÜMÜŞHANE-Tomara ve Torul Şela-leleri, Satara Antik Kenti, Kuşburnu Çayı ve Marmelâdı, İmera Manastırı ve Gümüşhane Ev-leri

HAKKARİ-Cilo ve Sat Dağları, Buzul Göl-leri, Zap Suyu, Ters Lale ( Ağlayan Lale ), Şem-dinli Balı, Sümbül Dağı, Hakkari Kilimleri

HATAY-Antakya Mozaik Müzesi, Harbiye Mesire Yeri, Arsuz Plajları, İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları, Soğukoluk Mesire Yeri, Kü-nefe Tatlısı, Sen Piyer Kilisesi, Erzin Kaplıcaları

IĞDIR-Pamuk ÜretimiISPARTA-Kovada Gölü Milli Parkı, Isparta

Gülü, El Dokuması Isparta Halıları, Eğirdir ve Gölcük Gölleri, Isparta Elması, Yazılı Kanyon Milli Parkı, Pınargözü Mağarası, Davraz Dağı Kayak Merkezi

İSTANBUL-Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Süleymaniye Camileri, Yerebatan Sarnıcı, Ka-palıçarşı, Mısır çarşısı, İstiklal Caddesi, Dolma-bahçe ve Çırağan Sarayları, Yıldız-Gülhane - Emirgan Parkları, Çamlıca Tepesi, Prens Adaları, Rumeli Hisarı, Haliç Piyerloti, Kız Kulesi, İstan-bul Boğazı, Minyatürk, İstanbul Surları, Galata Kulesi, Sultanahmet Meydanı, Aya İrini Müzesi, Eyüp Sultan Camii, Boğaz Köprüleri, Bozdoğan Kemeri, Fener Rum Patrikhanesi

İZMİR-İzmir Saat Kulesi, Kadife Kale, Mer-yem Ana Evi, Kültürpark, Efes-Bergama Antik Kentleri, Balçova Kaplıcaları, Kemeraltı Çarşısı, Çamaltı Tuzlası ve Kuş Cenneti, Çeşme Kalesi, Kordon Boyu, Asansör, Kızlar Ağası Hanı, Birgi Çakırağa Konağı, İzmir Köfte, Lokma ve Ke-malpaşa Tatlıları, Foça, Çeşme, Seferihisar, Sel-çuk, Alaçatı Turizm Merkezleri

KAHRAMANMARAŞ-Maraş Dondur-ması, Döngel Mağaraları, Afşin-Elbistan Termik Santrali, Maraş Kalesi

KARABÜK-Safranbolu Evleri, Safranbolu Lokumu, Demir-Çelik Fabrikası

KARAMAN-Hatuniye Medresesi, Yerköprü Şelalesi, Karaman Koyunu, Türkiyenin Bisküvi Üretim Merkezi, Karaman Elması

KARS-Kars Kalesi, Ani Harabeleri, Sarıka-mış Kayak Merkezi, Kaşar Peyniri

KASTAMONU-Cehennem Deresi Kan-yonu, Ilgarini Mağarası, Tosya Pirinci, Taşköprü Sarımsağı, Ilgaz Dağı Milli Parkı, Kır Pidesi, Kü-renin bakırı

KAYSERİ-Erciyes Dağı Kayak Merkezi, Kayseri Pastırması, Bünyan Halısı, Sultansazlığı Kuş Cenneti, Kapuzbaşı Şelaleleri, Gesi Bağları, Talas Kenti, Gevher Nesibe Tıp Merkezi

KIRIKKALE-Silah Fabrikaları, Petrol Ra-finerisi

KIRKLARELİ-Dupnisa Mağarası, Alpullu Şeker Fabrikası, Hamitabat Doğalgaz Santrali, Dereköy-İğneada-Kıyıköy-Kastro gibi Sayfiye Yerleri

KIRŞEHİR-Ahi Evran Türbesi, Hirfanlı Ba-raj Gölü, Seyfe Gölü, Petlas Lastik Fabrikası, Ca-cabey Medresesi, Mucur Yeraltı Şehri

KİLS-Kilis Yorganları

Bulgarlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde nasıl yaşadı

Bulgaristan Bilimler Akademisi Tarih De-mografisi Profesörü Şelian Şerianov’un Os-manlı İmparatorluğu’nun demografik politikası ile ilgili yeni araştırmasına göre 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Bulgaristan toprakla-rındaki hayat şartlarını iyileştirdi. Bunun sonu-cunda Bulgaristan’da açlık yaşanmadı ve ölüm oranı azaldı. Dahası da var: Bulgar toprakları Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik açıdan en gelişmiş bölgesi konumundaydı.

19. Yüzyılda Avrupa’da know how (tek-nik bilgi) arayan Osmanlı İmparatorluğu yöne-ticileri, demografik politikayı da şeffaflaştırıyor. Bu politika tutarsız ve zamansızdı. Şerianov’a göre söz konusu politikanın esas amacı sultan taraftarlarının çoğalmasını sağlamak. Osmanlı arşivleri ve İstanbul’da çıkan gazeteler Profesö-rün tezini doğrulamaktadır. Araştırmada, Bul-garistan Tıp Tarihi Akademisi uzmanlarının çalışmalarının yanı sıra o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret eden İngiliz ve Fran-sız gezginlerin makalelerine yer veriliyor.

--Bulgar Buğdayı İstanbul’a Gönderili-yordu. 18. ve 19. Yüzyılda savaşlar, açlık ve ölümcül salgın hastalıklar dünya halklarını teh-dit ediyordu. Örneğin İrlanda’da patatesteki hastalık bu ülkedeki insanların yarısının açlık-tan ölmesine neden oldu. Hayatta kalanlar ise Amerika ve Avustralya’ya göç etti. Büyük aç-lık diğer ülkeleri de tehdit ediyordu, örneğin Rusya İmparatorluğu’nu. Ayrıca açlık 18. Yüz-yılın sonunda Fransız İhtilali’nin nedenlerinden biri oldu. Şerianov’a göre 19. Yüzyılda Bal-kanlar ve Bulgaristan ile ilgili kaynaklarda halk arasında hiçbir açlık ve ölüm vakasına rast-lanmadığı belirtiliyor. Bu alandaki sorunların, bazı gıdaların kötü kalitesinden ve yanlış bes-lenmeden kaynaklandığı belirtiliyor. Kurtulu-şundan onlarca yıl önce Bulgaristan toprakları İmparatorluğun ekonomik açıdan en gelişmiş toprakları arasındaydı. O zamanki başkent İs-tanbul, Osmanlı Türkiye’sinin en önemli ih-raç kalemlerinden biri olan Bulgar buğdayı ile besleniyordu.

--Tarihî Gerçek. Bulgaristan’ın en mo-dern ilk hastanesi 1837 yılında Şumnu ken-tinde açıldı. Hastane, özellikle şehirde bu-lunan askerî birliğe hizmet veriyordu. Daha sonra liman kentlerde ve büyük illerde kade-meli olarak yeni hastaneler açılmaya başlandı. İstanbul’dan gelen talimatlar çerçevesinde, sal-gın hastalıkların önlenmesi için Bulgar toprak-larında ve İmparatorluğun birçok liman ken-tinde, büyük şehirlerde ve sınır noktalarında karantina merkezleri kuruldu. Bulgaristan’ın kurtuluşuna kadar ülkede 32 eczane ve 15 has-tane kuruldu, büyük şehirlerde de sayıları 120-150 arasında olan diplomalı doktor, hastalara hizmet veriyordu.

Şerianov’a göre “bu tarihî bir gerçektir. Bu-nun Bulgarların Osmanlı İmparatorluğu ko-nusundaki görüşleriyle ne kadar örtüştüğü ise başka bir konu. Özellikle bu görüşün artık de-ğişmesi gerekiyor”. Araştırmaya göre Osmanlı hükûmetlerinin bu çabaları olumlu somut so-nuçlar verdi. Osmanlı hükûmeti, doğum ora-nının artması için de çalışmalar yürütüyordu. Yerel yönetimler, doğumdan sonra istenmeyen cinsiyetten olan çocukları öldürenlere karşı ka-nuni takip başlatıyordu.

--Bulgar Topraklarının “Doldurulması” Bulgar tarihinde Osmanlı dönemi ile ilgili farklı klişeleşmiş görüşler ve üst düzey ma-kamların göç politikası ile çatışması ilginçtir. Bu politika da Bulgar topraklarındaki nüfusun artmasına yönelikti. 1829 yılındaki Rus-Türk savaşından sonra birçok Bulgar yaşadıkları yer-leri terk etti. Aynı zamanda da Ruslar tarafın-dan kuzey Karadeniz ve Kafkaslar’dan sürü-len Müslüman halklar Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yerleştirildi. Osmanlı makamları, bu göçmenleri, İmparatorluk açısından stratejik öneme sahip Bulgaristan’ın kuzey bölgelerine gönderiyordu. Fakat eşkıyalıklarıyla bilinen Kafkasyalılar bölgelerini yağmaladıktan sonra Bulgaristan’ın diğer bölgelerine yöneldi.

Osmanlı İmparatorluğu, Bulgaristan top-raklarının ekonomik açıdan gelişmesi için Hristiyanları da teşvik etmeye çalışıyordu. Bu amaçla Osmanlı yöneticileri, ekonomik kolay-lıklar sağlanarak Transilvanya bölgesinden in-sanların göç etmesi için Avusturya ile anlaşma imzaladı. Vesti-27 Mart 2012

Şelian Şerianov

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 59.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Türkiye’nin ilk Mübadele Müzesi SAMSUN MÜBADELE VE BALKAN KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ

BAŞKANI VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ SAYIN VALİMİZİ ZİYARET ETTİValimiz Sayın Hüseyin AKSOY 16.04.2012 saat

14.30’da Samsun Mübadele ve Balkan Kültürü Araştır-maları Derneği Başkanı Salih MERİÇ ve yönetim kurulu üyelerini makamında kabul etti.

Ziyarette bir konuşma yapan Samsun Mübadele ve Balkan Kültürü Araştırmaları Derneği Başkanı Salih ME-RİÇ,” Derneğimizin amacı; TBMM hükümeti ile Yunan hükümeti arasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan “Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi” kapsamında Samsun’a yerleşen mübadillerin ve çeşitli sebeplerle Balkanlar’dan Samsun’a göç eden hemşerilerimizin; kültür, sanat, folk-lorik değerlerini, korumak ve yaşatmaktır. Yeni Yönetim Kurulumuz oldukça genç arkadaşlarımızdan oluştu. Genç ve dinamik bir ekibimiz var. Herkesi kucaklamak ve mis-yonumuzu yerine getirmek istiyoruz. Bugün de Sayın Valimizi ziyarete geldik . Bizleri kabul ettiği için kendi-lerine çok teşekkür ediyoruz.” dedi. Valimiz Sayın Hü-seyin AKSOY ziyarette yaptığı konuşmasında,” Samsun ili Mübadele kültürünün yoğun olarak yaşandığı bir il-dir. İl Özel İdaresi olarak Alaçam ilçemizde restore edil-

miş ve mülkiyeti Özel İdare’ye ait olan tarihi yapı, “Mü-badele Müzesi” olarak değerlendirilmiştir. Resmi açılışı Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul GÜNAY ta-rafından 19 Nisan’da gerçekleşecek olan ‘Mübadele Mü-zesi’ Türkiye’nin ilk Mübadele Müzesi olma özelliğine sahiptir. Samsun Mübadele ve Balkan Kültürü Araştırma-ları Derneği yönetim kurulunda bulunan arkadaşlarımızın ziyaretlerine teşekkür ediyorum. Dernek olarak yaptığınız çalışmalarda sizlere başarılar diliyorum.” dedi.

Türk- Bulgar Ticaret ve Sanayi Odası, Haskovo şubesini açtıTürk-Bulgar Ticaret ve Sanayi Odası

(TBSTO) dördüncü bölge ofisini Haskovo’da açtı. Böylece, Kırcali, Stara Zagora ve Burgas ofislerinden sonra Haskovo ofisi de hizmet ver-meye başladı. Açılış töreninde Türkiye’nin Plov-div Başkonsolosu Ramis Şen, Haskovo Belediye Başkanı Georgi İvanov, Belediye Başkan Yardım-cısı Minko Angelov, Haskovo Sanayi ve Tica-ret Odası Başkanı Yanço Yanev, Belediye Meclis Başkanı İvan İvanov, milletvekili Güner Serbest, Türk ve Bulgar iş adamları ve medya mensupları hazır bulundu.

TBSTO Başkanı Zeki Bayram, açılış ön-cesi yaptığı konuşmada Haskovo’da açılan ofi-sin Bulgar ve Türk firmalara faydalı olacağından ümitli olduğunu söyledi. Devlet makamlarının sa-nayi odasının önemini anlayamadıklarını ifade eden Zeki Bayram, buna rağmen yerel yöntim-lerden çok büyük destek aldıklarını belirtti. Bay-ram, buna örnek olarak da Haskovo Belediye Başkanı’nın açılışa katılmasını gösterdi. İki ülke arsındaki işbirliğin her geçen gün arttığına deği-

nen Bayram, hükümetin gösterdiği vize kolaylığı sayesinde Bulgaristan’a birçok Türk vatandaşı-nın daha kolay geleceğini aktardı. Yaklaşık iki ay içinde Türkiye’den 150 bin kişinin Bulgaristan’a geldiğini belirten Zeki Bayram, yıl sonuna ka-dar bu rakamın bir milyon kişi olabileceği tahmi-ninde bulundu.

Türkler Çıldırmış Olmalı

Bulgaristan Türkleri’nin Acı KaybıYönetim Kurulu Üyelerimizden

Sn.Seyhan ÖZGÜR’ün Baba Annesi Vefat ettti

Sn. Güzade HALİL’inVefatını büyük bir üzüntü ile

öğrenmiş bulunuyoruz. Merhum’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve

Bulgaristan Türklerinebaşsağlığı diliyoruz.

Prof. Dr. Pelin Gündeş BAKIREvlad-ı Fatihan Platformu

Genel Başkanı

Türk Dünyası Belediyeler Birliği TBMM’deTürk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) Baş-

kanı İbrahim Karaosmanoğlu ile birlik yönetimi, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e konuk oldu. Başkan Karaosmanoğlu, TDBB’nin çalışmalarıyla ilgili bilgi aktarırken, TBMM Başkanı Çiçek ise birliğin Türk dünyası için önemine değindi.

TDBB Başkanı Karaosmanoğlu ile birlik yöne-timinde yer alan Zeytinburnu Belediye Başkanı Mu-rat Aydın, Kartal Belediye Başkanı Opr. Dr. Altı-nok Öz, Sakarya Hendek Belediye Başkanı Ali İnci, Adana Seyhan Belediye Başkanı Prof. Dr. Azim Öz-türk, Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, Ankara Ke-çiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, Ankara’da Türkiye Büyük Mil-let Meclisi’ne konuk oldu. Başkan Danışmanı Ömer Polat ile birlik genel sekreteri Mustafa Başkurt’un da eşlik ettiği TDBB heyeti, Meclis Başkanı Çiçek’i zi-yaret etti.

TBMM Meclis Başkanlığı salonunda gerçekleşen ziyarette TDBB Başkanı Karaosmanoğlu ile birlik yö-netim kurulu üyeleri, Meclis Başkanı Çiçek’e birliğin çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi. Kısa süre önce TDBB Başkanlığı’na seçilen Karaosmanoğlu’nu ve yöne-tim kurulundaki belediye başkanlarını kutlayan Mec-lis Başkanı Çiçek, birliğin Türk dünyasındaki önemine

değindi. Toplantıda yeni anayasa çalışmaları, yerel yö-netimlerin yetki ve sorumlulukları da ele alındı.

Görüşmenin sonunda Başkan Karaosmanoğlu ta-rafından Meclis Başkanı Çiçek’e birliğin hediyesi ile İz-mit pişmaniyesi ve Eşme ayva cezeryesi takdim edildi. Meclis Başkanı Çiçek de, Başkan Karaosmanoğlu’na da TBMM logolu bir tabak hediye etti. Meclis ziya-reti öncesinde Ankara Keçiören Belediyesi’nde bir araya gelen Başkan Karaosmanoğlu ile birlik yöne-tim kurulu üyeleri ise, çalışmalarla ilgili görüş alışve-rişinde bulundu.

İstanbul’dan Sofya’ya iki altyapı projesiSofya Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti tecrübesinden de yararlanmak istiyor.

İstanbul’un trafik sorununu gerçekleştirilen projelerle rahatlatma çalışmaları, Sofya’ya da örnek olacak. İs-tanbul Büyükşehir Belediyesi, Sofya’daki trafik soru-nunun çözümü için Sofya Belediyesi’ne iki proje he-diye etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile Sofya Büyükşehir Belediye Başkanı Yor-danka Fındıkova, Sofya’da bir araya geldi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Sofya’ya trafik sorununu hafifletecek iki proje hediye etti.

Yordanka Fındıkova ile yaptığı görüşme sonrası ba-sın toplantısında açıklamalarda bulunan Kadir Topbaş, İstanbul’daki Bulgar Kilisesi Sveta Stefan’nın rehabili-tasyonu için belediyenin 2 milyon Euro ayırdığını ve onarımın bu yılın sonuna kadar tamamlanmasının bek-lendiğini kaydetti. İki şehir arasındaki işbirliğinin daha da aktif olması gerektiğini kaydeden Topbaş, iki şe-hir arasındaki mesafenin uçakla bir saat olduğuna dik-kat çekti.

Sofya Büyükşehir Belediye Başkanı Yordanka Fın-dıkova, hediye edilen iki proje ile şehir merkezinden

çevreyoluna sorunsuz bir şekilde ulaşılabileceğini söy-ledi. Alınan projelerin değerlendirileceğini belirten Fın-dıkova, bu projelerin daha fazla alana ihtiyaç duydu-ğunu aktardı.

İki yıl önce İstanbul’a yaptığı ziyarette, toplu taşıma altyapısında birlikte çalışma kararı aldıklarını hatıla-tan Fındıkova, Topbaş yönetiminde İstanbul’un özel-likle caddeler, sokaklar ve toplu taşıma altyapısı olmak üzere kısa süre içinde değiştiğini söyledi. İstanbul’dan döndükten hemen sonra İstanbul Belediyesi’nden ekiplerin, Sofya’ya gelerek toplu taşıma altyapısını çözmek için imkanlar araştırdığını kaydeden Fındı-kova, son yapılan görüşme sonrası, Sofya Büyükşe-hir Belediyesi’nden uzmanların, tecrübe paylaşımı için İstanbul’a gideceklerini ifade etti. Avrupa Kül-tür Başkenti adayı olan Sofya Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti tecrübesinden de yararlanmak istiyor. Fındıkova, iyi olan her tecrübeyi almaya hazır olduklarını söyledi.

Bulgaristan Türklerinin problemlerı - TV - 5’te

Avustralyalı tarihçi Bulgar milliyetçileri çıldırttı

Bulgaristan’ın Osmanlı egemenliğinde bu-lunduğu sıralarda ülkenin Batak köyünde, 131 yıl önce yaşanan ve ‘Batak Katliamı’ olarak ad-landırılan olayı inceleyen Avusturyalı tarih pro-fesörünün ‘soykırım iddiası tam bir uydurma’ sonucuna varması ülkedeki aşırı milliyetçileri çıl-dırttı. Berlin’deki Doğu Avrupa Enstitüsü üyesi tarih profesörü Ulf Brunbauer Bulgar tarihçile-rin, ‘Osmanlı yönetimine karşı 21 Nisan 1876’da başlatılan Batak isyanı sırasında, çoğu kadın ve çocuk 5000 kişinin Batak’taki Sveta Nedelya ki-lisesinde Osmanlılar tarafından kılıçtan geçiril-diği’ şeklindeki iddialarını çürüttü. Ulf Brunbauer bununla da kalmadı, ‘Osmanlı yönetimi altın-daki Bulgaristan’ın tarih kitaplarında yazan hali uydurmadır’ diyerek Bulgar tarihçilere yüklendi.

Sofya’da bir konferansa katılan Avusturyalı profe-sörün bu görüşleri ülkedeki aşırı milliyetçileri ha-rekete geçirdi.

Avusturyalı tarihçi Ulf Brunbauer, ‘Osmanlı yönetimi altındaki Bulgaristan’ın tarih kitaplarında yazan hali uydur-madır. Bulgar isyanı sırasında Batak’ta soykırım olduğu iddiaları da asılsızdır’ deyince Bulgar ırkçılar çıldırdı

TV -5 Sınır Ötesi program yapımcısı ve sunucusu Sn.Mustafa KAYA’nın Bulgaristan Türklerinin problemlerini Canlı yayında ifade etme fırsatı ver-diklerinden dolayı kendisine teşekkür ederiz. Sınır Ötesi programı her cuma saat 22.00’da TV-5’te tüm okuyucularımıza izlemelerini tavsiye ederiz.