çevre ve şehircilik dergisi

84
EYLÜL- EKİM 2011 ALABİLİRSİNİZ

Upload: rkrenklikalem-medyagrubu

Post on 23-Feb-2016

272 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

çevre ve şehircilik dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: çevre ve şehircilik dergisi

EYLÜL- EKİM 2011

ALAB

İLİRSİNİZ

Page 2: çevre ve şehircilik dergisi
Page 3: çevre ve şehircilik dergisi

1

Page 4: çevre ve şehircilik dergisi

2

10

18

68

60

Yıl:1 Sayı: 1 - Eylül-Ekim 2011

İmtiyaz sahibi

Mehmet GÖKARSLAN / İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürü

Genel Yayın Yönetmeni

Erkan YAŞACAN / Şehir Plancısı

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Zühre ÇAM / Dr. Şehir plancısı

Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.

RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti.1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİRTel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr [email protected]

Ajans BaşkanıÖzer KESTANE

Yayın KoordinatörüSibel HEKİMOĞLU

MuhabirSüleyman DUMANCeyda ADARDerya ŞAHİNFerzan YAPKUÖZ Grafik TasarımYeşim AYANRahşan AKSOYSırma AYDIN

E-dergi Uygulaması Gökhan AKSAKAL

REKLAM Reklam Direktörü Güliz İLGEN

Reklam Koordinatörü Dilem G. ŞANLI

Müşteri Temsilcileri İrfan IŞIKHakan KÜL Rasim MUTLU

FinansDila Emral AYDIN

Baskı Yeri: Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic.Ltd.Şti Tel: 0232 433 33 55Baskı Tarihi:

Page 5: çevre ve şehircilik dergisi

3

10 Kemeraltı eski günlerine göz kırpıyor

16 Yatçıların Ege’deki buluşma noktası: Çeşme Marina

18 İzmir’in anayasası yapılsın “ Necip Nasır ”

26 Alaçatı’nın tarihi dokusu: Taş evler

32 Mavi gözler Nazarköy’de hayat buluyor

38 Geçmişten bugüne İzmir Şehir Planı “ Çınar Atay”

42 Ege’nin ışıldayan elması: Mordoğan

52 Kemeraltı’nda dünya birincisi taş işlemecisi

56 İzmir Enternasyonal Fuarı, çevre temasıyla açıldı

60 İzmir’in Kültür ve Sanat Hafızasında Bir Gezinti

68 Denizlere “Yelken” açmak…

72 İzmir mutfağının vazgeçilmezi: Ot yemekleri

32

26

içindekiler

Page 6: çevre ve şehircilik dergisi

4

Page 7: çevre ve şehircilik dergisi

5

Kentler; çevresel, sosyal, ekonomik, kültürel ve mekânsal bileşenleri olan kar-

maşık bir organizmadır.

Kent ve insan arasında var oluştan itibaren bir etkileşim vardır, nasıl insanlar

şehri şekillendiriyorsa, şehirler de zamanla insanları şekillendirir.

Bazı yönleriyle de şehirleri, insan vücuduna benzetebiliriz; hücreleri insan, da-

marları yollar ve altyapılar, ciğerleri yeşil alanlar, kemikleri binalar gibidir.

Kent gelişimine etkisi olan, yön veren ve karar mercileri konumundaki kamu

kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri gibi kurum ve kuruluşları da,

şehirlerimizin beyni yerine işlevlendirebiliriz.

Bu anlamda Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü olarak İzmirimizi daha yaşanılır hale

getirmek için kurumumuz bünyesinde yer alan İmar, Yapı Denetim, Kooperatif,

İskan, Yapı Malzemeleri, Proje, Yapım, Çevre Denetimi, Çevre Yönetimi, Çevre

İzinleri, Çevresel Etki Değerlendirme ve Özel Çevre Koruma birimlerimiz ile el-

birliğiyle çalışmak üzere görev yapacağız.

Kentler, toplumsal gelişmenin önemli bir göstergesidir. Toplumların kültürel ve

ekonomik değişimlerinden etkilenmektedir. Kentlerin görüntüsü hızlı bir deği-

şiklik geçirmektedir ve ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu nedenle ortak gö-

rüşlerin ve eylemlerin geliştirilebilmesi için, yıllar itibariyle kentleşme, kentlileş-

me, kent kültürü, kentlilik ve çevre bilinci, çok kültürlülük gibi kente yönelik çok

yönlü değerlerin ortaya konulduğu yayınların, önemli bir işleve sahip olduğu

düşüncesi ile dergimiz, yayın hayatına adım atmıştır.

İzmir Çevre ve Şehir Dergimizin yayın hayatına geçmesinde desteğini esirge-

meyen başta Sayın Valimiz Mustafa Cahit Kıraç olmak üzere tüm kuruluşlara

teşekkür ederim.

Mehmet GÖKARSLANÇevre ve Şehircilik İl Müdürü

Kentler, toplumsal gelişmenin önemli bir göstergesidir

Page 8: çevre ve şehircilik dergisi

6

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan

Bayraktar, bakanlığı tarafından deği-

şik il ve ilçelerdeki belediyelere hibe

edilen 53 katı atık toplama aracın-

dan 4’ünün, Başbakan Recep Ta-

yip Erdoğan’ın talimatıyla Somali’ye

gönderileceğini bildirdi.

İstanbul Avrupa Yakası Posta İşle-

me Merkezinin açılışı ile Çevre ve

Şehircilik Bakanlığınca belediyelere

hibe edilen çöp toplama araçlarının

anahtar teslim töreninde konuşan

Bayraktar, 49 belediyeye modern

çöp toplama araçlarının teslim edi-

leceğini belirterek, bugüne kadar bu

şekilde 2 binin üzerinde aracın tes-

liminin gerçekleştirildiğini kaydetti.

Bakan Bayraktar, ‘’Teslimi yapılacak

araçların adedi 53’tü. Bunların 4 ta-

nesini Başbakanımızın talimatıyla

Somali’ye gönderiyoruz. Eksik kalan

araçlarımızı da en kısa sürede teslim

edeceğiz. Parti ayrımı gözetmeksi-

zin tüm siyasi partilerin belediyele-

rine bu araçları veriyoruz” dedi.Tür-

kiye’deki şehirlerin nüfusunun yüzde

80’den fazlasında çöp toplama, katı

atık tesisleri ile arıtma tesislerinin bü-

yük bir bölümünün tamamlandığını

aktaran Bakan Bayraktar, ‘‘’Ustalık

kabinesinde de hem kalan katı atık

tesislerimizi, hem de arıtma tesis-

lerimizi modernize edeceğiz ve ta-

mamlayacağız. Katı atık toplama te-

sislerimizden enerji üretme ve rafine

ederek gübre üretme, bunları sera-

larda kullanma şeklinde çalışmaları-

mız devam ediyor’’ diye konuştu.

“AB kıstaslarına uymaya devam edeceğiz’’Bakanlıklarının, daha önce Bayın-

dırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve

Orman Bakanlığının çevre kanadı

olarak başta İstanbul olmak Türkiye

genelinde büyük hizmetler yaptığını

dile getiren Bayraktar, sözlerini şöyle

sürdürdü: ‘’Dünyada gelişen çevreci-

lik anlayışının Avrupa standartlarında

ülkemizde uygulanması noktasın-

da çok titiz bir gayret içerisindeyiz.

1930-1940’lardan itibaren sanayileş-

mesini ve gelişmesini tamamlayan

ülkelerin hoyrat bir şekilde çevreyi kir-

leterek medeni ülke, model ülke, kal-

kınmış ülke konumuna geldikten sonra

çevreciliğe bu kadar titiz bir yaklaşım

gösterdikleri 1970’li yıllardan sonra

Türkiye’de sanki kalkınmasını, geliş-

mesini tamamlamış, gelir seviyesini

30 bin doların üzerine çıkarmış ülke-

lerin uyguladığı kıstasları uygulayarak

çevreciliğe dikkat etmektedir. Ancak

bugün gerek ABD, gerekse Çin, çevre

konusuna en çok dikkat etmesi gere-

ken Hindistan, bizim dikkat ettiğimiz

gibi çevreciliğe dikkat etmemektedir.

Biz hem sanayileşmeyi, hem kalkın-

mayı, hem de istihdamı artırmak sure-

tiyle çevreciliğe de dikkat ederek bu

hususları geliştirmeye, AB kıstaslarına

uymaya gayret edeceğiz.’’

Bakan Bayraktar, çevrecilik ve şehir-

leşme konusunda, şehirlerin marka

değerlerini artırmak ve kentsel dö-

nüşümlerini sağlamak, tüm katı atık-

ların modern bir şekilde bertarafını

yapmak, şehirlerin meydan ve çevre

düzenlemelerini artırmak için hükü-

metin kararlı olduğunu ifade ederek,

‘’İstanbul’da 2 önemli büyük yeni şehir

ve kanal yapılacak. Ulaştırma Bakan-

lığımız bu kanalı açacak, çevresinde-

ki şehirleşmede bizim de katkılarımız

olacak.

Somali’ye katı atık toplama aracıÇevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar: ‘’Değişik il ve ilçelerdeki belediyelere hibe edilen 53 katı atık toplama aracından 4’ü Başbakanımızın talimatıyla Somali’ye gönderilecek’’

Page 9: çevre ve şehircilik dergisi

7

Petkim’dençevre yatırımlarına kaynakSon 10 yılda çevre ve enerji yatırımlarına 210 milyon dolar kaynak aktaran Petkim, bütün yatırımlarında dünyanın en çevreci teknolojilerini Türkiye ile tanıştırmayı sürdürecek.

Çevre duyarlılığında Türkiye’nin örnek

şirketlerinin başında yer alan Petkim,

çevre ve enerji tasarrufu yatırımlarına

son 10 yılda 210 milyon dolar kaynak

aktararak, bu duyarlılığı bir maliyet un-

suru olarak görmediğini kanıtladı.

Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk,

Çevre ve Şehircilik Dergisi’ne yaptığı

açıklamada, “çevre” hassasiyetini,

“sürdürülebilir rekabetçi üretim anla-

yışın” vazgeçilmez unsuru olarak gör-

düklerini belirtti. Öztürk, “Global bir

oyuncu olmayı hedefleyen şirketimiz,

çevresel sürdürülebilirlik yaklaşımının

gereği olarak 2010 yılında Uluslarara-

sı Karbon Saydamlık Projesi’ne (Car-

bon Disclosure Project-CDP) gönüllü

olarak katılımla yeni bir ivme kazandı.

Sera gazı emisyon hesabını ve yöneti-

mini, çevresel sürdürülebilirlik için ge-

liştirilen politikaların önemli bir parçası

olarak görüyor ve benimsiyoruz’’ dedi.

Petkim’in üretim proseslerinin her aşa-

masında çevre duyarlılığını samimi

çabalarıyla ortaya koyduğuna dikkat

çeken Öztürk, bu noktada enerji kay-

naklarının çeşitlendirilmesi ve yeni-

lenebilir enerji kaynaklarına yatırıma

büyük önem verdiklerini anımsattı. Ali-

ağa Kompleksi’nde kurulacak Rüzgar

Enerji Santrali için bu yılın ocak ayında

otoprodüktör lisansını aldıklarını, 25

MW gücündeki RES’in yatırımına bu

yıl içinde başlamayı ve bir yıl içinde

devreye almayı planladıklarını kay-

deden Öztürk, “Petkim bugün yaptığı

ve gelecekte yapmayı planladığı tüm

yatırımlarında dünyanın en çevreci

teknolojilerini Türkiye ile tanıştırmayı

sürdürmeyi amaçlıyor” dedi. 2011

yılında çevre ve enerji verimliği proje-

lerine toplam 17 milyon dolar yatırım

yapılacağını anımsatan Genel Müdür

Öztürk, Aliağa Kompleksi’ndeki ısıl

gücü yüksek 11 bacada “7 gün 24

saat emisyon ölçümü yapıldığını”, bu

sayede şeffaf bir izleme sistemi kur-

duklarını ifade etti. Bu arada Petkim’in

Ege Orman Vakfı ile el ele vererek,

Çağdaş Azerbaycan’ın kurucusu

ve merhum Cumhurbaşkanı Haydar

Aliyev’in adına oluşturduğu “Dostluk

ve Hatıra Ormanı”na iki yılda toplam

22 bin 300 fidan dikildi.AD

VERT

ORI

AL

Page 10: çevre ve şehircilik dergisi

8

“Çevre konusu her millet için bir vatan savunmasıdır’’İzmir Valisi Cahit Kıraç, çevresel bazda önemli sorunların bulunduğunu, ancak konuyu bir bütünlük içinde ele alarak, öncelikli olarak kirlilik önleme, ikincil olarak da atık ve emisyon kontrolü yaklaşımlarının esas alınması gerektiğini belirtiyor.

Doğayı tahrip etmeden, kirlet-

meden ondan yararlanmanın

en kolay yolunun çevrenin

muhafaza edilmesinden geçtiğini

belirten İzmir Valisi Cahit Kıraç’a

göre, politikalardan öte çevre konu-

su, her millet için bir vatan savun-

ması, bir insanlık görevi haline geldi.

Vali Kıraç, çevresel bazda önemli

sorunların bulunduğunu, ancak ko-

nuyu bir bütünlük içinde alarak, ön-

celikli olarak kirlilik önleme, ikincil

olarak da atık ve emisyon kontrolü

yaklaşımlarının esas alınması gerek-

tiğini ifade ediyor.

İzmir Çevre ve Şehircilik Dergisi’nin

sorularını yanıtlayan Cahit Kıraç,

kenti genel anlamda değerlendirir-

ken, sorunlara ve bunların çözüm

yollarına ışık tuttu.

Çevre düzenlemelerinin turizm sektörüne katkılarını yeterli düzeyde buluyor musunuz?KIRAÇ: Bildiğiniz gibi, günümüzde

her şehir, her bölge veya ülke, dün-

yada hızlı gelişen, hızlı büyüyen sek-

törlerin başında yer alan ve büyük

bir ekonomik güç teşkil eden turizm

pastasından ve dolayısıyla dünya

refahından pay alabilmek için büyük

bir gayret ve yarış içine girmiş bu-

lunmaktadır.

Bu nedenle ülke olarak, Cumhuriye-

tin 100. yılı olan 2023 yılında en çok

turist çeken ve en fazla turizm geliri

elde eden 5 ülkeden biri olma hede-

fini ortaya koyduk. Türkiye’ye gele-

cek turist sayısının en az 50 milyon,

turizm gelirinin ise 50 milyar dolar

olmasına yönelik planlamalar ve ça-

lışmalar yürütüyoruz.

Biz de, İzmir olarak Türkiye’nin bu

hedefine paralel olarak turizm pas-

tasından daha fazla pay almak is-

tiyoruz. Biliyoruz ki, Türkiye’nin tu-

rizmde 2023 yılı için ortaya koyduğu

hedeflerine ulaşabilmesi, İzmir ve

hinterlandındaki bölgenin mevcut

potansiyelinin değerlendirilebilmesi

ile ancak mümkün olabilecektir.Bu-

nun için kamu kesimi olarak, meslek

örgütleri olarak, sektör temsilcileri

olarak artılarımızı ve eksilerimizi göz

önünde bulundurarak, çeşitli faali-

yetlerde bulunuyoruz. Kültürel varlık-

larımızın korunmasına büyük önem

veriyoruz. Tanıtıma ağırlık veriyoruz.

Yatırımcıların ilimizde yatırım yapma-

larına yönelik gayret sarf ediyoruz.

Bunu yaparken de çevrenin korun-

ması, sürdürülebilirliğinin sağlanma-

sı konularına büyük önem veriyoruz.

İzmir’in ekonomisi tarım, sanayi, ti-

caret ve turizme dayanmaktadır.

Bu sektörlerin gelişmesini çevresel

sürdürülebilirlik ilkeleri kapsamında

değerlendiriyoruz.

Kent insanın çevreye karşı duyar-lılığını yeterli buluyor musunuz? Bu konuda yürütülen çalışmalar var mı?KIRAÇ: Bildiğiniz gibi dünyada hızla

artan insan nüfusu, üretim ve tüke-

tim hızı, tükenebilir kaynakların sı-

Page 11: çevre ve şehircilik dergisi

9

nırsızca kullanımı, teknolojideki hızlı

gelişim, bunun paralelinde artan sa-

nayileşme ve bunların sonucu ola-

rak doğal dengenin tahrip edilmesi,

çevre ve çevrenin korunmasını gün-

deme getirmiştir.

Tehdit boyutu arttıkça, insan sağlı-

ğı ve yaşamını olumsuz etkilemeye

başladıkça bu konuda alınması ge-

reken önlemlerin bir takım ortak po-

litikalara dönüştürülmesi gerekliliği

ortaya çıkmıştır.

Politikalardan öte çevre konusu,

her millet için bir vatan savunması,

bir insanlık görevi haline gelmiştir.

Ülkemiz ve özellikle bölgemiz, dün-

yanın en nadide bölgesidir. Doğal

kaynaklar, yenilenebilir enerji kay-

nakları, biyolojik çeşitlilik, toprak

verimliliği, su kaynakları ve mineral

kaynaklar açısından oldukça zen-

gindir. Bu potansiyel bölgemizin ve

ilimizin çevresel sürdürülebilirliğinin

önemini artırmaktadır. Dolayısıyla,

çevre konusunu, çevrenin korunma-

sı konusunu bir nimet olarak görüyo-

ruz.

Doğayı tahrip etmeden, çevreyi kir-

letmeden ondan yararlanmanın en

kolay yolu, çevrenin muhafaza edil-

mesidir. Bu nedenle, bir yandan ili-

mizin ve ülkemizin sosyo-ekonomik

kalkınmasını sağlarken diğer yandan

da ekonomik faaliyetleri aksatmadan

çevrenin korunmasına ve yaşadığı-

mız çevrenin sürdürülebilirliğine bü-

yük önem veriyoruz. Çevresel bazda

önemli sorunlarımızın olduğunu he-

pimiz biliyoruz. Konuyu bir bütünlük

içerisinde ele alarak, öncelikli olarak

kirlilik önleme, ikincil olarak atık ve

emisyon kontrolü yaklaşımlarını esas

almamız gerekmektedir.

İyileşmenin önünü açacakBununla birlikte arıtma, atık ve teh-

likeli atık bertarafı, geri dönüşüm,

temiz üretim ve benzeri çevresel

yatırımların desteklenmesine yöne-

lik girişimlerin oluşması, bu konu-

daki iyileşmelerin önünü açacağına

inanıyorum.Bu bağlamda İzmir’de,

özellikle son yıllarda çevre ile ilgili

bilincin ve hassasiyetin tüm kesim-

lerde giderek arttığını, memnuniyet-

‘’İzmir’in ekonomisi tarım, sanayi,

ticaret ve turizme dayanmaktadır. Bu sektörlerin

gelişmesini, çevresel sürdürülebilirlik

ilkeleri kapsamında değerlendiriyoruz.’’

Page 12: çevre ve şehircilik dergisi

10

le müşahede ediyoruz. Bu bilinç ve

hassasiyetin çevrenin korunması ile

ilgili iyileştirmelerin daha da artması-

nı sağlayacağına inanıyorum.

Kentsel dönüşüm projeleriyle bir-likte İzmir’de yaşanan değişimler nelerdir?KIRAÇ: TOKİ tarafından ilimizde 26

ayrı alanda yürütülmekte olan ve

ihale bedelleri 520 milyon TL olan

toplam 10.090 konut ile çok sayıda

muhtelif sosyal donatı alanlarının ya-

pımına başlanmıştır. Bunlardan; Ör-

nekköy, Asarlık 1. ve 2. etap, Aliağa,

Tire, Torbalı, Buca 1. ve 2. etap, Çiğ-

li, Urla, Seferihisar ve Uzundere’de

toplam 7302 konutun teslim işlemleri

tamamlanmıştır. Uzundere’de 3.080

konuttan kalan 1456 adet konutun,

İzmir Büyükşehir Belediyesine tes-

lim işlemleri de devam etmektedir.

Devam etmekte olan projeler kap-

samındaki 1.080 konut ile sosyal do-

natı inşaatında da çalışmalar devam

etmektedir. Tabii ki, bunlar yeterli

olmamaktadır. Zira bugün geldiği-

miz nokta, İzmir olarak en önemli so-

runlarımızdan birinin, kentin plansız

yapılaşması ve bu plansız yapılaşma

ve kentleşmenin sonucu yaşanan

ulaşım, trafik, otopark gibi sorunlar

olduğu bilinmektedir. Bunun dışın-

da, belki de en önemlisi, ülkemizin

büyük bölümü gibi İzmir de birinci

derecede deprem kuşağında yer

almaktadır. İzmir olarak mutlaka bu

sorunu tüm aktörleriyle birlikte ele

alarak ve İzmir’in jeolojik ve sismik

durumunu ve trafik altyapısını da

hesaba katarak, vatandaşlarımızın

daha sağlıklı, güvenli, kaliteli ve mo-

dern bir yaşam sürdürmelerine ola-

nak sağlayacak çözümleri mutlaka

önceliklerimiz arasına almamız ge-

rekmektedir.

İzmir’in EXPO sürecini ve hazırlık-larını değerlendirebilir misiniz?KIRAÇ: İzmir, uluslararası organi-

zasyonları düzenleme konusundaki

engin tecrübesini ve sahip olduğu

pek çok özelliğini de dikkate ala-

rak, EXPO 2020 gibi çok önemli bir

organizasyona aday olmuştur. Hem

ülke hem de bölgemizin kalkınması

için büyük bir fırsat olan EXPO orga-

nizasyonu, İzmir’in tarihinde dönüm

noktası oluşturacak, onu bir dünya

kenti haline getirecektir. EXPO 2015

sürecinde elde ettiğimiz tecrübe ve

birikim, İzmir olarak bizi avantajlı

kılmakta, kentimizin tüm kişi, kurum

ve kuruluşlarıyla EXPO için duyduğu

heyecan, onu diğer adayların önüne

geçirmektedir. EXPO Takip Kurulu

tarafından oluşturulan Teknik Komi-

te ile şu ana kadar birçok istişare

ve süreç değerlendirme toplantıları

gerçekleştirildi.

Mayıs ayı başında Sayın Başbaka-

nımız tarafından İzmir’in EXPO 2020

adaylığı için Uluslararası Sergiler

Bürosu’na (BIE) Niyet Mektubu gön-

derildi.

‘’EXPO için duyulan heyecan, İzmir’i diğer adayların önüne geçirmektedir.’’

Page 13: çevre ve şehircilik dergisi

11

Ardından, 17-19 Mayıs 2011 tarih-

leri arasında benim başkanlığımda

Paris’e giden İzmir heyeti, BIE Baş-

kanı Vicente Gonzales Loscertales’le

görüşmelerde bulundu. EXPO 2020

için İzmir’in Niyet Mektubu’nu bir kez

de elden ilettik.

Son olarak yine benim başkanlığım-

daki İzmir heyeti, Uluslararası Sergi-

ler Bürosu’nun (BIE) 14 Haziran’da

düzenlenen 149. Genel Kurul top-

lantısına katılarak, İzmir’in EXPO

2020 adaylığını tanıttı.

Bildiğiniz gibi, EXPO 2020 İzmir icra

organı resmen kuruluncaya kadar

sekretarya çalışmaları, İzmir Kalkın-

ma Ajansı tarafından yürütülmekte-

dir. Bu hizmetler kapsamında 19 Şu-

bat 2011 tarihinde yayına başlayan

EXPO 2020 İzmir internet sitesinde,

EXPO ile ilgili gelişmeler sürekli ta-

kip edilerek Türkçe, İngilizce ve

Fransızca dillerinde güncellemeler

yapılmaktadır.

Yerli ve yabancı turistlere kentin sahip olduğu kültürel değerler, yete-rince gösterilebiliyor mu?KIRAÇ: Dünya Turizm Örgütü’nün

verilerine göre, kültür turizmi, toplam

dünya turizminin % 37’sini oluştur-

makta ve bu oran da her yıl %15 nis-

petinde artmaktadır.

Dünya Turizm Örgütü’nün 2020 viz-

yonu, bu artışın önümüzdeki dönem-

de de devam edeceğini, özellikle

Avrupa, Ortadoğu ve Asya bölgele-

rinde bu alanda kayda değer bir bü-

yüme yaşanacağını öngörmektedir.

Türkiye’de turizmin çeşitlendirilmesi

konusunda yapılan çalışmalar içinde

Kültür Turizmi en önemli turizm çe-

şitlerinden biridir.

Bu yapı içerisinde ilimiz; tarih bo-

yunca gelmiş geçmiş, birbirleriyle

ve yaşadıkları çevreyle etkileşim

içerisinde bir hayat sürmüş, bu top-

raklardan etkilenmiş, bu topraklara

anlam kazandırmış sayısız medeni-

yet izleriyle doludur. Tepekule, Ka-

difekale, Efes, Bergama (Asklepion,

Akrepol, Kızılavlu), Phokaia (Foça),

Kyme (Aliağa) Klazomenai (Urla),

Teos (Sığacık), Erythrai (Çeşme),

Claros ve Notion (Ahmetbeyli) ve

devam edip giden birçok ören yeri,

tarihi zenginlik ilimizin sınırları dahi-

lindedir. İzmir’de gerçekleşen top-

lam kültür ziyareti sayıları, kentin

kültürel miras zenginliği ile hiçbir

şekilde oranlı değildir.

Özellikle Avrupa’nın benzer nitelik-

teki kentleri ile karşılaştırıldığında,

bu oranlar oldukça düşük değerler

olarak seyretmektedir. Bu eşsiz kül-

türel zenginliklere sahip topraklarda

yaşamak, her birimiz için hem gurur

kaynağı, hem de sorumluluk anlamı

taşımaktadır. Kültürel mirasımıza

sahip çıkmak, onu ortaya çıkarmak,

korumak, gelecek kuşaklara aktar-

mak yalnızca kurumların değil, birey

olarak hepimizin görevidir.

Kültürel miras alanında üreteceği-

miz kaliteli projeler, yalnızca kültürel

mirasımızın korunması ve gelecek

kuşaklara aktarılmasını sağlamakla

kalmayacak, bölgemizin ve sahip

olduğumuz zenginliklerin ulusal ve

uluslararası ölçekteki tanıtımına kat-

kı sağlayarak, bölgesel kalkınmaya

destek olacaktır. İzmir’in, kültür tu-

rizmi canlandırılarak, geliştirilerek

bir marka kültür kenti haline getiril-

mesini ve kültür turizmi açısından

bir çekim merkezi olmasını arzu

etmekteyiz.

Page 14: çevre ve şehircilik dergisi

12

Kemeraltı eski günlerinegöz kırpıyorBeş etaplık cephe düzenleme projesi ile Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi dokusu, yenilenen yüzüyle nostaljik görünümüne kavuşuyor.

Yazı :Süleyman Duman Fotoğraflar :İzmir Büyükşehir Belediyesi Arşivi

Birçok tarihi mekanı bünyesin-

de barındıran baharat kokan

sokakları, zamana meydan

okuyan hanları, asma altı bedes-

tenleri, şadırvanları, farklı din ve

mezheplerin buluşma noktası olan

camileri, havraları ile ticaret ve iba-

detin merkezi konumundadır tarihi

çarşılar. Bir kentin belleğidir aynı

zamanda.

Kuruluşu 1650-1670 yıllarına uzanan

Tarihi Kemeraltı Çarşısı da İzmir’in

belleğidir. Anafartalar Caddesi ve

Mezarlıkbaşı semtinden başlar, de-

nizin kıyısını da içine alır ve Konak

Meydanı’na kadar ulaşır. Çarşıdaki

ticarethanelerin başında 1744 yılın-

da yapılan Kızlarağası Hanı gelir,

daha sonra bunu diğerleri izler. Bir

de bedestenler…

İpek Yolu’nu takip eden deve ker-

vanlarıyla İzmir’e getirilen mallar, bu

hanlara indirilir, Cenevizli tüccarlar

aracılığıyla limandan gemilere yükle-

nerek, ihraç edilirdi.

İzmir ticaret hayatının uzun yıllar can

damarı olan Kemeraltı, ilk yapıldığı

yıllarda üzeri tonoz ve kiremit örtülü,

sokakları kapsayan bir kapalı çarşı

Page 15: çevre ve şehircilik dergisi

13

görünümündeydi. Bu özelliğini de

20. yüzyıl sonlarına kadar korudu.

Daha çok dar gelirliler ve yerli halkın

ihtiyaçlarını karşılayan çarşı, bugün

İzmir’in önemli bir alışveriş merkezi

haline geldi. Tonoz ve kubbeli bazı

dükkanlar özelliklerini korudu ama

modern iş merkezleri, kafeterya ve

sinemalar bile yine burada toplandı.

Demirciler, baharatçılar, saman pa-

zarı gibi ticarethaneleri kapsayan ve

her bir ticarethanenin gruplar halin-

de ayrı bölümleri oluşturduğu tarihi

çarşıda bugün, el sanatları örnekle-

rini yansıtan seramiklere, ağaç ve

madeni eserlere, dokuma eşyaları-

nın satışlarının yapıldığı dükkanlara

da rastlamak mümkün.

Yenilenen yüzüÇarşının tarihi dokusunu yenilemek

ve kentin belleğini canlandırmak

amacıyla bir süredir proje çalışma-

ları yürütülüyor.

Bu kapsamda İzmir Büyükşehir

Belediyesi tarafından hazırlanan

ve İzmir 1 Numaralı Kültür ve Ta-

Page 16: çevre ve şehircilik dergisi

14

biat Varlıkları Koruma Bölge Kuru-

lu tarafından onaylanan 4 etaplık

‘’Kemeraltı Anafartalar Caddesi

Cephe Düzenleme Projesi’’ adı al-

tında yürütülen çalışmalar tamam-

landı. Projenin yüzde 60 bedeli,

“Taşınmaz Kültür Varlıklarının Ko-

runmasına Ait Katkı Payı” kapsa-

mında İzmir Valiliği İl Özel İdaresi

tarafından karşılandı. Proje ile çok

sayıda işletme ve yapıların cephe-

leri, aslına uygun restorasyon ça-

lışmaları, tarihsel dokunun belirgin

hale getirilmesi ve cephe düzen-

lemeleri olarak hayata geçirildi.

Cumba, kepenk ve doğrama gibi

ahşap yüzeyler onarıldı, yapıların

orijinal hallerinde olan ama za-

manla yıpranmış veya yok olmuş

parçaları, benzer malzemeler kul-

lanılarak değiştirildi. Cephelerinde

görüntü kirliliği yapan tabela ve

ışıklı panolar kaldırılarak, yönet-

meliğe uygun reklam panolarının

asılması sağlandı. Bu çalışmalarla

beraber yapıların özgün hale geti-

rilmesi hedeflendi.

Page 17: çevre ve şehircilik dergisi

15

rinde yer alan 88 parselin yeniden

düzenlenmesi hedefleniyor.

Neler yapıldı?Eylül 2007’de başlayan projenin ilk

etabında, Kemeraltı’nın Konak gi-

rişinden itibaren 215 metrekarelik

mesafede toplam 49 parsel ve 72

işletmenin Anafartalar Caddesi’ne

bakan cepheleri ile köşe parselle-

ri ele alındı. 2. etapta ise Kemeraltı

Cami’nin kenarındaki sebilin bulun-

duğu 853 Sokak’tan başlayıp, Baş-

durak Cami’nden bir sonraki adayı

içine alarak, 250 metrelik mesafede

bulunan 93 parselde çalışma ger-

çekleştirildi. Bununla beraber Milli

Kütüphane Caddesi’ndeki Güzel İz-

mir Hanı ile 853 Sokak’ta yer alan 4

yapının cepheleri de düzenlendi.

3. etap kapsamında ise 875 sokak

ile 919 Sokak köşesinden Havra

Sokağı’na kadar olan 190 metre

uzunluğunda ve 101 parselden olu-

şan bölüm yenilendi. 4. etap çalışma-

larına gelindiğinde, Havra Sokak’tan

kuzeyde Şadırvanaltı Cami’ne kadar

olan yaklaşık 165 metre uzunluğun-

da bir bölüm düzenlenmiş oldu.

“Kemeraltı Anafartalar Caddesi

Cephe Düzenlemesi Projesi” kap-

samında tamamlanan 4. etap ça-

lışmalarının ardından 5. etaba ge-

çilmek üzere gün sayılıyor. Bunun

için Sit Kurulu’ndan onay alınacak,

ardından ihaleye çıkılacak. Bu etap-

ta Şadırvanaltı Cami ile Eşrefpaşa

Caddesi’ni bağlayan 912 sokak üze-

Page 18: çevre ve şehircilik dergisi

16

Yatçıların Ege’deki buluşma noktası Çeşme MarinaYemekten giyime, teknoloji marketten yelken okuluna, kültür ve eğlenceden konaklamaya kadar ihtiyaç duyulabilecek her şeye sahip Çeşme Marina, ayrıcalıklarıyla konuklarını bekliyor.

Page 19: çevre ve şehircilik dergisi

17

İzmir Yarımadası’nın batı ucunda,

tarihi Çeşme Kalesi’nin hemen

önünde yer alan Çeşme Marina,

yat sahiplerinin bütün ihtiyaçlarını

karşılayabilecek donanımıyla Ege

Denizi’ndeki buluşma noktasıdır.

Yap-İşlet-Devret modeliyle 25 yıl-

lığına kiralanan Çeşme Marina,

yatçıların ve gündelik konuklarının

gereksinimlerini karşılamanın yanın-

da, Çeşme ve çevresinin sosyal ve

ticari hayatına da canlılık getirmeyi

amaçlıyor.

Doğu Akdeniz’in en önemli yat li-

manlarından biri olmayı hedefleyen

Çeşme Marina, denizde 400, kara-

da ise 100 tekne kapasitesi ile 60

metre uzunluğuna kadar olan tekne-

lere hizmet verebiliyor. Konukları ev

konforunda ağırlayacak donanıma

sahip marinada, ihtiyaç duyulabi-

lecek bütün hizmetler, uluslar arası

kalitede sağlanıyor.

Minimum 3 metre derinliğe sahip

doğal bir liman içerisine konumlan-

mış Çeşme Marina, limanı çevrele-

yen kara parçası ve kuzeybatısın-

daki dalgakıran ile çok iyi bir şekilde

korunuyor. Önemli avantajları ara-

sında şehir içi marina olması çok

önem taşıyor. Bunun yanında İzmir

Adnan Menderes Havalimanı’na 45

dakika uzaklıkta bulunması, önemli

bir giriş çıkış limanı olması, Türk ve

Yunan adalarına yakınlığı, önemli

özelliklerini oluşturuyor. Kuzey gü-

ney yönünde seyir yapan tekneler

için önemli bir uğrak noktası konu-

mundaki marina, hem bir su sporları

merkezi, hem de doğal liman.

Çeşme Marina’nın toplam kara

alanı 34.500 metrekare. Marina

hizmetleri ve ticari alanlarla bir-

likte 7.500 metrekarelik bir yapı-

laşma mevcut. Çevresini saran

dükkan ve restoranlar, İzmir mima-

risine göre tasarlanmış. Yemekten

giyime, teknoloji marketten yelken

okuluna, kültür ve eğlenceden

konaklamaya kadar ihtiyaç duyu-

labilecek her şeye sahip Çeşme

Marina, ayrıcalıklarıyla konuklarını

bekliyor.

Hizmetler: • 6m’den 60m’ye kadar olan 400 tekneye bağlama hizmeti,

• 24 saat denizci ile palamar hizmeti

• 24 saat güvenlik ve kapalı devre güvenlik sistemi

• Tüm marinayı kapsayan Wi-Fi

• Teknik servisler

• Çekek hizmetleri

• 100 tekne kapasiteli çekek alanı

• 80 ton travel lift, 20 ton boat mover

• Sintine ve atık su arıtma istasyonu

• Atık alım istasyonu

• 16 Amp’den 400 Amp’e kadar elektrik çıkışı

• Her elektrik kutusunda 42 kanallı TV çıkışı

• Yat kulübü

• Duşlar ve tuvaletler

• Çamaşırhane ve bulaşıkhane

• Rent a car ofisi

• Akaryakıt

• Temiz su

• Otopark

• Yüzme havuzu

• Yat market ve süpermarket

• Golf arabaları ve bagaj taşıyıcılar

Page 20: çevre ve şehircilik dergisi

18

İzmir’inanayasası yapılsınKentin 50 yıllık master planının çıkarılması gerektiğini vurgulayan İzmir Ticaret Odası Meclis Üyesi Necip Nasır, kente özel yasa hazırlanması konusunda ısrarcı olacaklarını dile getirdi.

İnşaat sektörünün temsilcilerinden

İzmir Ticaret Odası Meclis Üyesi

ve İnşaat Sektörü Kurul Başkanı

Necip Nasır’a göre, ülkenin 3. büyük

kenti İzmir’in 50 yıllık master planı

hazırlanmalı ve kente özel yasa çı-

karılmalı. Müteahhitlerin tek çatı al-

tında toplanması için girişimlerinin

son aşamaya geldiğini de belirten

Nasır, inşaat sektörünün hak ettiği

yere gelebilmesi için çabalarının

sürdüğünü dile getiriyor.

İnşaat Mühendisi Necip Nasır’la

meslek yaşamını, sektörü ve İzmir’in

bir dünya kenti olması için yapılması

gerekenleri konuştuk.

Sektörle nasıl tanıştınız?NASIR: Çekirdekten, temelde şan-

tiye şefliği ile başlayan bir geçmi-

şim var. Teknikerlik dönemlerimde

inşaatın belirli alanlarında çalıştım.

İşin mutfağından yani çekirdeğin-Röportaj: Ferzan YapkuözFotoğraflar: Süleyman Duman

Page 21: çevre ve şehircilik dergisi

19

den geliyorum. Daha önceki süreçte

esnaflık kimliğimiz de var. Okurken

değişik sektörlerde çalıştım. İzmir’in

her noktasında değişik iş alanların-

da faaliyet gösterdim. 1992 yılında

fiili olarak şirketlerimizi kurarak, ça-

lışma hayatına başladım. Nasır Gru-

bu olarak inşaat sektörünün bütün

alanlarında faaliyet gösteriyoruz.

Geçtiğimiz dönemlerde, 2004-2009

yılları arasında İzmir Ticaret Odası

İnşaat Sektörü Meclis Üyesi ve aynı

zamanda İzmir Ticaret Odası Meclis

Başkan Vekilliği yaptım. 2009’dan

bu yana geçen süreç içerisinde de

İzmir Ticaret Odası İnşaat Sektörü

Kurul Başkanlığı görevinde bulun-

dum. Ayrıca İzmir’de 8 tane müte-

ahhit ve iş adamları derneğinin olu-

şumuna önderlik ettim.

Şu anda 10 sektör derneği ile fe-

derasyon çalışmalarımız var, Müte-

ahhitler Federasyonunu oluşturma

iç tüzüğü çalışmaları tamamlandı,

resmi müracaatlarımızı yapaca-

ğız. Müteahhitler Federasyonunu

oluşturmamızdaki düşünce ise in-

şaat sektörünün, Türkiye’deki sos-

yo- ekonomik yapısı içerisinde en

önemli sektörlerden biri olması. An-

cak bugüne kadar örgütsüz yapısı

nedeniyle hak ettiği ilgiyi göreme-

miş bir sektör. İnşaat sektörünün bu

örgütsüz yapısına karşın, sektörün

gelişmesi ve ülkeye katkı anlamın-

da artık globalleşmenin yaşandığı

bir süreçte, rüştünü ispatlamış Türk

müteahhitlerin bir araya gelmesi ge-

rekiyor. 2009 yılında dünyada Türk

müteahhitler, Çin’den sonra dünya-

da ikinci oldu. Dünya krizle boğuşur-

ken, 23.6 milyar döviz girdisi sağladı

bu sektör. Bu da demektir ki, örgütlü

bir yapıya kavuşturulduğu takdirde

hem içteki dinamikleri hem dıştaki

dinamikleri kazanımlarıyla ülkeye

büyük katma değer getirecektir. Bu

anlamda Türkiye’de Müteahhitler

Odasının yasal değişiminin yapıla-

rak oluşumunun sağlanmasına, böy-

le bir kitlesel örgüt ya da yapı oluş-

turmaya çalışıyoruz. Federasyonun

oluşmasındaki en büyük ana temel

bu. Türkiye Müteahhitler Odasının

kurulması ile ilgili kamuoyunu oluş-

turmaya çalışıyoruz. Bundan sonra

Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın

Erdoğan Bayraktar’dan da talebimiz

olacak bu konunun içinde. Sektö-

rün içinden gelen biri olarak konuya

Biz İzmir’i 5 yılda, 10 yılda dünya şehirleri

arasına sokarız. Sadece devletin yapacağı bir

planlama, fakat reel bir planlama istiyoruz.

Page 22: çevre ve şehircilik dergisi

20

olumlu ve ılımlı yaklaşacağını düşü-

nüyorum. Bu bizim için çok önemli.

İzmir’in makro vemikro sorunlarıÖrgütsüz yapılanma Türkiye’de

olduğu gibi İzmir’de de sektörün

sorununun çözümü noktasında,

problemlerin aşılmasını pek sağ-

layamadı. İzmir bulunduğu konum

itibariyle bir makro düzeydeki, bir

de mikro düzeydeki problemler ne-

deniyle Türkiye genelindeki illerden

çok daha geride kalan bir yapıya

sahip. Makro düzeydeki problem,

1985 yılında çıkan 3194 Sayılı İmar

Kanunu, mikro düzeyde ise bürok-

ratik problemlerin aşırı olması ve bu

anlamda yatırımcının İzmir’den kaç-

ması ve tercih etmemesinden kay-

naklanıyor. Yine bunun yanında ya-

tırımcının İzmir’de arsa bulamaması

nedeniyle yeni proje üretememesi

de en büyük problemlerden biri. Bu

da yatırımcının İzmir’e gelmeme-

sine veya İzmir’deki yatırımcıların

dahi dışarı gitmesine neden oluyor.

Bu anlamda bizim sektör temsilci-

leri olarak önerilerimiz oldu, sürekli

buradaki önerimiz, İzmir bürokratik

anlamda zor bir şehir, İzmir’in hızlı,

arzu edilen şekilde kazanması, hak

ettiği yere gelebilmesi için kente

özel bir kanun çıkarılmalı imar ile il-

gili. Yani İzmir’e özel kanun. Bakan

Binali Yıldırım Bey, seçim çalışma-

larında bu konuya olumlu baktığını

ifade etti.

İzmir’in yolunun açılabilmesi için

3194 Sayılı 1985 yılında çıkan ve

günümüz koşullarına uymayan imar

kanununun çok hızlı bir şekilde de-

ğişmesi ve yeni bir düzenlemeye

gidilmesi gerekiyor. Üçüncü tale-

bimiz, inşaat sektörünün organize

olarak örgütlenerek hem yurtiçinde-

ki hem yurtdışındaki katma değerin

artması için, müteahhitler odasının

kurulması anlamında bir yasa deği-

şikliğinin yapılması. İzmir için özel

bir kanun çıkarılması, bu özel ka-

nunda İzmir’de 50 yıllık bir master

planı yapılması gerekir. Bu master

plan, Ödemiş’ten Aliağa’ya kadar

İzmir’in yolunun açılabilmesi

için günümüz koşullarına uymayan

imar kanunlarının değişmesi gerekiyor.

Page 23: çevre ve şehircilik dergisi

21

vizyonu ve misyonu olan bütün sivil

toplum örgütleriyle, kurum ve kuru-

luşlarıyla bir konsensüs oluşturarak

ki, konsensüsün sağlanması zor İz-

mir de, o yüzden özel bir kanundan

bahsediyoruz

İzmir’de inşaat sektörünün başlıca sorunlarından bahseder misiniz?NASIR: İzmir’deki en büyük sorun,

bürokrasinin hantal ve ağır işlemesi

ve arsa yetersizliği. Üçüncüsü ise

bugüne kadar yapılması gereken

alt yapı yatırımlarının İzmir’e yapıl-

maması. Bunun çözümü ise çok

hızlı bir şekilde projelerin harekete

geçirilmesidir. O zaman İzmir bir

şantiyeye dönecektir ve hareketle-

necektir. İkincisi, İzmir için özel bir

kanun çıkartılarak, bu imar ile ilgili

özel sit alanları belirlenerek, ken-

tin master planının yapılması, arsa

yaratılarak kentsel dönüşümün

şehir merkezinden başlatılması.

İzmir önümüzdeki on yılda inşaat

sektöründe altın çağını yaşaya-

caktır. Bakanımızın söylediği 35

projenin başlatılmasıyla birlikte bir

canlılık olacaktır diye düşünüyo-

ruz. Biz çok umutluyuz. Bu süreç

içerisinde İzmirli müteahhitler arsa

bulamadıkları, yeni proje üreteme-

dikleri için yurt dışına gitmeyi dü-

şünüyorlardı. Ancak bu son geliş-

meler bizleri umutlandırdı. İzmir’de

istatistiklere bakarsanız İzmir

gerilerde kaldı. Hiçbir yeni proje

öneremedi. Üretilen projeler de yıl-

lardır hayata geçirilemedi. Boyuna

mahkeme süreçleri, bürokratik en-

geller, yatırım yeri sıkıntıları. Bunlar

yatırımcının hem İzmir’e güvenini

kaybettiriyor hem de şehrin gelişi-

mini etkiliyor. Ondan dolayı İzmir’e

özel kanun çıkarılması gerekiyor.

Özel kanundan kastınız nedir?NASIR: İzmir’de sahada gerçek

anlamda bir çalışma yapılması ge-

rekiyor. İzmir’in tarihsel dokusu,

sit alanları, mevcut yapılar ortaya

çıkarılarak, hangi alanların sanayi,

hangi alanların konut, hangi alan-

ların tarım alanları olarak ayrılacağı

belirlenecek. Teknik ekibin çalışa-

rak planlaması gerekir. Kamuoyu-

nun, sivil toplum örgütlerinin, kent

konseyinin ve belediyelerin görüş-

leri alınarak, bu planın alt yapısı

oluşturulacak. Bu alt yapı 50 yıllık

bir projeksiyon içinde oluşturu-

lacak ve tartışmaya açılacak. Bu

süreç 1 - 1.5 yıl sürer. Bu güne

kadar yapılan planlar, programlar

uzun vade için yapılmamış, artı si-

yasi kaygı ile siyasi rant nedeniyle

yıllarca her gelenin kendine göre

dizayn ettiği, plan tadilatlarıyla de-

ğiştirilen uygulamalarla gelinen

durum ortada. Biz diyoruz ki, şeh-

rin anayasası yapılsın, yani 50 yıllık

plan yapılsın, 50 yılı düşünülsün ve

bir hedef belirlensin. ‘İzmir Dubai

olsun’ denilsin, büyük hedefler ko-

nulsun. İzmir’i bu şekilde planlayın

ve bir daha da para harcamayın.

İzmir de dinamizm var, İzmir de ya-

tırımcı var, dışarıdan gelecek olan

yatırımcılar var. Biz İzmir’i 5 yılda,

10 yılda dünya şehirleri arasına so-

karız. Sadece devletin yapacağı bir

planlama, fakat reel bir planlama is-

tiyoruz. Vatandaşı mağdur etmeden

ne yapılması gerekiyorsa yaparız.

En basit örnek İzmir Fuarı’nın yakı-

nındaki yerlere bakın, 4 katlı,5 katlı

imarlı yerlere orada ada bazında bir

çalışma yapılsın, 5 bin metrekare-

lik 10 bin metrekarelik imar adaları

oluşturulsun. Tabandan kısın 1000

metrekare verin, yüksekliği serbest

bırakın Manhatton gibi yapın. Hem

arsa sahibi, hem müteahhit mut-

lu olsun. Bir anayasa belirlenirse,

oradaki plan alışveriş merkezi ise

alışveriş merkezi olacaktır. Sağlık

tesisi ise, sağlık tesisi alanında ola-

cak. Sanayi aynı şekilde. 50 yıllık

planları çıkarılırsa çok daha kolay

bir planlama yapılır. Müteahhitlerin

imkanları ve mali güçleri bunları ya-

pabilecek durumda, yeter ki önleri

açılsın, planlar yapılsın ve İzmir’e

özel anayasa çıksın.

Belediyelerin oluşturduğu bir şehir planı yok mu?NASIR: Belediyelerin kendilerine

göre çalışmaları var. Taleplerin de-

ğişmesi için imar kanununun net ve

yoruma açık olmaması gerekiyor.

İmar kanununu çıkardıktan sonra

yetkiyi ilgili belediyelerin yorumu-

na bırakırsanız, onların yönetmelik

çıkarması ve yorumu doğrultusun-

da herkes kendine göre yapar ve

Page 24: çevre ve şehircilik dergisi

22

bunda da şehircilik anlamında bir

sonuca varılmaz. Bir örnek vermek

gerekirse, dünyanın her yerinde

son katın üzerini, yani çatı katını da

kullanılır hale getirebiliyorsunuz.

Aynı şey Paris’te de var, Londra’da

da var. Aynı uygulama İzmir’de

Rahmetli Ahmet Piriştina dönemin-

de kaldırıldı. Belediyenin inisiyati-

fine bırakıldı. Yani çatı yapılıyor, o

çatının yüzde 50’sini kullanarak bir

alt katla ilişkilendirdiğinizde dublex

gibi kullanabiliyorsunuz. İzmir’de

yapamıyorsunuz. Bu neden kay-

naklanıyor, imar kanununda bu bü-

yükşehir belediyelerine bırakılıyor.

Bu kanunun değişmesi gerekiyor.

Sığınak yönetmeliği ile ilgili çalış-malarınız var?NASIR: Sığınakla ilgili 3194 Sayılı

İmar Kanununa bağlı yönetmelik-

lerden birinin getirdiği bir takım

sıkıntıları nispeten iyileştirdik. Ama

bu birinci raunduydu, ikinci raunda

devam edeceğiz. Sığınak, Avrupa

ve gelişmiş ülkelerde, savaşın ol-

madığı normal durumlarda yeraltla-

rı otopark ve sosyal aktivite alanları

olarak kullanılırken, bizde binaların

altına getirip hiçbir işe yaramayan,

statik anlamda deprem bölgesin-

deki ülkede sakıncalar yaratan

olumsuz yapılar haline dönüştü.

Nispeten iyileştirebildik, bundan

sonraki süreçte görüşlerimizi dile

getirip, taleplerimizi söyleyeceğiz.

Amacımız gelişmiş ülkelerde oldu-

ğu gibi sığınakların genel alanla-

rın altında yapılması olacak. İmar

Kanunu ile ilgili Milletvekili Hami

Duman Bey’in başlattığı bir çalış-

ma vardı. Fakat Torba Kanunu çık-

madan önce tamamlandı. Devrim

niteliğinde bir taslaktı, büyük bir

değişiklik içeriyordu. Bakan Bey

onayladı, Başbakan Sayın Tayip

Erdoğan’ın önündeydi, Torba Ya-

sası ile birlikte çıkacaktı, çıkmadı

kaldı. Yeniden gündeme gelmesi

gerekiyor. Hızlı bir şekilde hayata

geçirilmesini isteyeceğiz.

Son olarak buradan vermek iste-diğiniz bir mesaj var mı?NASIR: İnşaat sektörü Türkiye’nin

sosyo ekonomik yapısı içerisinde

en önemli sektörlerden biridir. Bu

sektör sadece ekonomik anlamda

değil, sosyal anlamda da ülkeye

katkıları olan bir sektör. Bu aşa-

mada vasıfsız, hiçbir iş tecrübesi

olmayan insanların ilk başvurduğu

yerler inşaatlardır. Biz bu insan-

ları amele olarak inşaatlara alırız.

Eğitiriz çırak, usta, kalfa olur, bu

anlamda sosyal olarak da bir reha-

bilitasyon ve eğitim okuludur inşaat

sektörü. Çok önemli bir yeri vardır.

Page 25: çevre ve şehircilik dergisi

23

İnşaat sektörünün örgütlü bir yapı-

ya kavuşması için hükümetin, ba-

kanlarımızın teveccüh göstermesini

istiyoruz. Türkiye Müteahhitler Oda-

sının kurulmasını talep ediyoruz. Ül-

kemize katacağı katma değerin de

büyük rakamlara ulaşacağına ina-

nıyorum bu büyük örgütlü yapının.

Bir de bu arada inşaat sektörünün

2012 yılında çıkacak olan sertifikalı

çalışma sistemiyle ilgili İzmir Çevre

ve Şehircilik Müdürü Mehmet Gö-

karslan Bey’in oluşturduğu sertifi-

kasyon eğitiminden dolayı sektör

adına teşekkür ediyoruz.

Page 26: çevre ve şehircilik dergisi

24

Dalyan’daki tekneler çevre dostu olacakMazot kirliliğine neden olan tekneler, geliştirilen projeyle çevre dostu teknelere dönüştürülüyor.

Page 27: çevre ve şehircilik dergisi

25

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ta-

rafından yürütülen “Yenilene-

bilir Kaynaklı Elektrik Motorlu

Tekne Sistemi Projesi’’ kapsa-

mında, Dalyan Kanalları üzerinde iç-

ten yanmalı, yüksek emisyon oranlı,

fosil yakıtla çalıştırılan gezi teknelerinin

motorları, çevre dostu elektrikli motorlu

sisteme dönüştürülüyor.

Eşsiz güzellikteki bölgenin ziyaretçile-

rinin çoğunluğu, kanallarda seyreden

ve yöre halkının da önemli bir gelir

kaynağı olan gezi teknelerini kullanı-

yor. Teknelerin bölgenin hassas eko-

lojik dengesine ve doğal güzelliğine

zarar vermemesi için gerçekleştirilen

çalışmalarda, öncelik çıkma motorlara

alternatif oluşturulmasına verildi. Tu-

ristlerin bölgede yapacağı gezilerin

sessiz teknelerle gerçekleştirilebilmesi

için özel bir akü firması tarafından pro-

je geliştirildi ve aküyle çalışan yeni bir

tekne imalatı gündeme geldi. Tetkikler

sonucunda göl ve kanal sisteminde;

359’u ticari, 34’ü balıkçı ve 98’i ise

özel olmak üzere toplam 491 kayıtlı

tekne bulunduğu belirlendi. Yaşanan

olumsuzluğun giderilmesi ve etkileri-

nin azaltılması amacıyla Çevre ve Şe-

hircilik Bakanlığınca; tekne turlarının,

sürdürülebilir bir turizm perspektifiyle

uyum içinde olması için “Dalyan Koru-

ma Alanı Sıfır Salınımlı Ulaşımı’’ proje-

sinin hayata geçirilmesi için çalışmalar

başlatıldı.

“Köyceğiz-Dalyan Özel Çevre Ko-

ruma Bölgesi” sınırları içerisinde yer

alan Köyceğiz Gölü ve Dalyan Ka-

nalları; zengin biyolojik çeşitliliği ve

hassas ekosisteme sahip kanal ve

lagünlerle, doğal olarak denizle bu-

luşan ve dünyada ender rastlanan 7

gölden biri olarak biliniyor. Söz konu-

su alan, İngiliz The Times Dergisi ta-

rafından 2008 yılında İztuzu Kumsalı,

Kaya Mezarları ve Kaunos Antik Kenti

ile birlikte “Avrupa’nın En İyi Korunan

Açık Alanı” olarak tescil edildi.

Geçen yıl 800 bin turisti ağırlayan

bölgeyi, bu yıl 1 milyon kişinin ziyaret

etmesi bekleniyor.

Page 28: çevre ve şehircilik dergisi

26

Alaçatı’nın tarihi dokusu:

Taş evlerPicasso gibi resim yapamazsınız. Onun kendine özgü bir dili vardır, anlatım şekli vardır, resimleri özgündür. Mimarinin de takliti olmaz, Alaçatı evlerinde olduğu gibi.

Yazı: Salih Seymen / Yüksek MimarFotoğraflar: Süleyman Duman

Page 29: çevre ve şehircilik dergisi

27

Erythrai Antik Kenti’nin tarihi

ile düşünülebilir Alaçatı’nın

tarihçesi. Kendine özgü gü-

neye bakan bir limanı olduğu için

tarihte büyük önem kazanmıştır. Ala-

çatı Limanı, Çeşme Yarımadası’nın

güneydeki en güvenli limanlardan

biridir. Tarihi M.Ö. 3000’lere kadar

uzanır. Ama Alaçatı’nın bugünkü

dokusuna sahip olması, 1800 yılla-

rın başına rastlar. Bunun nedeni ise

1800’lü yılların başında Alaçatı’da

ekonomik gelişmenin hız kazan-

masıdır. Peki bu gelişme nasıl baş-

lamıştır? 1800’lü yılların başında

Avrupa’da üzüm bağlarında görü-

len filoksera (üzüm bağlarının kö-

künde görülen kurtçuk) hastalığının,

bütün üzüm bağlarını verimsiz hale

getirmesi ile beraber, Avrupa’nın

üzüm ve şarap ihtiyacına cevap ve-

ren bütün limanlar değerlendirilir.

Bu limanlardan bir tanesi de, Alaçatı

Limanı’dır. 1830’lardan sonra böl-

genin verimli topraklarında yetişen

hastalıksız, kaliteli üzüm ve şaraplar,

Alaçatı Limanı’ndan dünyaya açılır.

Sonuç olarak o dönemde Alaçatı’nın

ekonomisinin gelişmesindeki en

önemli etken, bağcılık, buna bağlı

olarak şarap üretimi, aynı zaman-

da zeytincilik ve zeytin yağı üretimi

gösterilebilir. Bu etkenlerle paralel

olarak limanı dolayısıyla da ağırlıklı

ticaret, Alaçatı’nın ekonomik geliş-

mesine katkı getirir.

Alaçatı’daki artı değerlerin oluşması,

binaların güzelleşmesini, mobilya-

ların kaliteleşmesini sağlar. 1878-

1881 senesinde Alaçatı’da iki büyük

deprem yaşanır. Çeşme ve Alaçatı

evleri yüzde 80-90 hasar görür.

Şimdi Alaçatı’da gördüğümüz mev-

cut olan evlerin yapımı, bu deprem

sonrası döneme tekabül eder. Dep-

rem sonrası evler restore edilir, yeni

sokaklar açılır, kent tümüyle imar

görür.

Mübadele, üretimşeklini değiştirdiGeçmişte Alaçatı’daki baskın nüfu-

su Rumlar oluşturuyordu. 1800’lerin

sonuna kadar çok az olan Türkle-

Akdeniz mimarisinin

özgün bir üyesidir Alaçatı evleri. Yarımadanın

etkili rüzgarları da yapıları

biçimlendirmiştir.

Page 30: çevre ve şehircilik dergisi

28

rin nüfusu, 1922’den sonra müba-

dele ile ağırlık kazandı. 1920’lere

kadar olan üretim şekli ağırlıklı ola-

rak üzüm ve buna bağlı olarak şa-

rapken, İslamiyet’ten dolayı Türkler

tarafından şarap üretimi benimsen-

medi. Bağlar bozulup, üretim ima-

lathaneleri kapatıldı. Ekonominin,

üretim şeklinin mekana yansımasını

bu tarihlerde açıkça gözlemleyebili-

yoruz. Mübadeleden sonra az sayı-

da Türk’ün kasabaya yerleşmesinin

ardından 1970’lere kadar mimari

çok belirgin yapısal değişiklikleri

getirmedi.

Evlerin önü kente, arkası tarlaya bakarAlaçatı evlerini tarif ederken önce-

likle yaşam şeklinin, yapı içerisine,

mekana nasıl yansıdığını ve yapı

malzemelerinin nasıl kullanıldığını

belirtmemiz gerekiyor. Alaçatı’daki

dokunun oluşumu tamamen üretim

şeklinin kent yaşamına aktarılma-

sıyla oluşmuştur. Alaçatı’da ana

caddeler üzerinde evler, o evlerin

arkasında büyük bahçeler ve avlular

bulunmaktadır. Onların arkasında

ise tarlalar vardır. Evlerin ön cephesi

sokağa ve kente, arka tarafı bahçe-

lere ve tarlalara dönüktür.

Alaçatı bölgesinde bulunan taş

ocaklarından çıkartılan, bölgeye

dokusunu veren taşlar Alaçatı’nın

kendi yöresel taşıdır. Kolaylıkla elde

edilmesi ve nakliyesinin ucuz olması

nedeniyle Alaçatı’da ev ve mekan

yapımlarında bu taşlar kullanılmış-

tır. Hem volkanik hem de tortulu ve

gözenekli bir yapıya sahip olan taş,

kolay işlenebilir özelliğinden dola-

yı yapı işlerinde sıkça kullanılmış-

tır. Taşın bir diğer özelliği ise, nem

ayarlayıcı ve ısıyı tutma özelliğine

sahip olmasıdır. Bir nevi havadaki

nemin ayarını yapabilen taş, faz-

la olduğu zamanlarda nemi tutar,

kuru havalarda ise dışarıya salar.

50 veya 60 santimetre kalınlığında-

ki bir taş duvar, ciddi bir ısı yalıtımı

yapar. Bu tür taş yapılar kış ayla-

rında soğuk havayı içeri almazken,

yaz aylarında ise mekan içini serin

tutar. Bu nedenle taşın verdiği doku,

bölgenin geneline hakimdir. Sonraki

zamanlarda varlıklı ailelerin evlerinin

dışında sıva görülür. Genelde çatı

üstleri alaturka kiremitle örtülmüştür.

Pencere ve kapı etraflarına söveler

yapılmıştır. Az da olsa tavan ve du-

var süslemeleri görülür. Alçatı evle-

rinin taşıyıcı sistemlerinde kestane,

mazı ve selvi ağaçları tercih edilmiş-

tir. Pencere ve kapı doğramaların-

Page 31: çevre ve şehircilik dergisi

29

Bölgedeki taş ocaklarından çıkarılan

ve kolay işlenilebilir özelliği nedeniyle

yapı işlerinde sıkça kullanılan taşlar, nem ayarlayıcı ve

ısıyı tutma özelliğine sahiptir.

Page 32: çevre ve şehircilik dergisi

30

da ve kaplamalarında çam kereste

kullanılmıştır. Bunların içerisinde çok

detaylı işlemeler olduğu gibi; sade,

yalın ve gösterişli olmayan işlemeler

de kullanılmıştır. Alaçatı evlerini Ak-

deniz mimarisinin özgün bir birimi

olarak değerlendirebiliriz.

Dar sokaklar gölge sağlarAlaçatı’da gölge sağlama ve güven-

lik endişesi nedeniyle yapılmış dar

sokaklar, Arnavut kaldırımı dediği-

miz taş kaplamalıdır. Daha sonraki

dönemlerde sokaklarda yağmur

suyu çözümlemeleri yapılmıştır. So-

kaklarda yönlendirmelerden ziyade

yerleşim mahalleleri arasındaki iliş-

kilere göre düzenlemelere gidilmiş-

tir. İyi komşuluk ilişkileri özellikle dış

mekanlarda hissedilir.

Cumbalar Akdenizlidir Evlerin zemin katında tarımsal üre-

timin de getirdiği etkenlerle geniş

avlular, depolar ve hayvan damları

bulunur. Birinci katlarında ise baş

oda, yani misafir ağırlama odası

ve yatak odaları vardır. Mekan dı-

şında düşünülen tuvaletler, terasta

veya bahçelerde bulunur. Türklerin

Alaçatı’ya yerleşmesiyle beraber tu-

valetler tadilat yapılarak, mekan içe-

risine alınmıştır. Mutfak işliğinde ise

küçük teraslara sıkça rastlanmakta-

dır. Alaçatı evlerinin giriş bölümün-

de bulunan büyük kemerli kapılar, at

arabalarının ve hayvanların kolaylık-

la bahçeye girmesini sağlar. Hemen

çoğu binanın giriş duvarlarında bu

kemerleri görebiliriz. Alaçatı evlerin-

deki cumbalar, karakteristik Akde-

niz mimarisinde görmeye alıştığımız

cumbalardır. Binaların üzerindeki

taş tablet üzerine yazılmış yazılar, o

binanın hangi tarihte ve kim tarafın-

dan yapıldığını gösterir.

Rüzgar yapılarıbiçimlendirmişYarımadanın bütününde rüzgar

önemli bir etken olmuştur. Yapılar

da bu doğrultuda şekillenmiştir. Kı-

şın etkin olan lodosa karşı yapıların

mimarileri değişiklikler göstermiştir.

Lodos sert esen ve yağmur getiren

bir rüzgar olduğu için lodos cephe-

sinde açıklıklar, yağmura karşı alı-

nacak önlemler ve detaylar görülür.

Yani lodos cephesi korunması gere-

ken bir cephedir. Yazın ise imbat de-

diğimiz kuzeybatıdan esen meltem

rüzgarına yönelik bir yerleşme şekli

vardır. Yaz aylarında ise mekanlar,

imbat rüzgarının serinliğini alması

açısından bu doğrultuda düzen-

lenmiştir. Aynı zamanda sokaklarda

da bu rüzgara karşı düzenlemeye

gidilmiştir. Bu tür yapılarda coğrafik,

topoğrafik iklim şartları çok önem-

lidir ve yönlendiricidir. İnsanlar bu

şartlara göre yapılarını inşa ederler.

Bu durumu da Alaçatı’da net olarak

görmekteyiz.

Özgünlük bölgeseldirSon zamanlarda, özellikle 2000

senesinden sonra Alaçatı’ya ola-

ğanüstü bir rağbet başladı. Bu

durumla beraber turizm çerçevesi

içerisinde yapılaşma ihtiyacı doğdu.

Alaçatı’nın dış mahallelerinde Ala-

çatı evlerinden öykünerek yapılmış,

Alaçatı dokusu ve mimarisi ile çok

fazla örtüşmeyen yapılar inşa edildi.

Mimarinin de sanat yapıtındaki gibi

taklidi olmaz. Picasso gibi resim ya-

Page 33: çevre ve şehircilik dergisi

31

pamazsınız. Picasso’nun kendine

özgü bir dili vardır, anlatım şekli var-

dır, resimleri kendine özgüdür. Ala-

çatı evi, kendine özgüdür. Özgünlük

bölgeseldir. Her çağın, her yaşam

şeklinin, her üretim ilişkisinin meka-

na yansıması, malzemesiyle, tekno-

lojisiyle, estetiği ile farklı olması ge-

rekir. Öykünme ve taklitçilik olumsuz

durumlara sebebiyet verir.

Eskinin şirin köyü,gözde turizm merkezi olduEskinin şirin Ege köyü, bugün elit

turizm mekanına dönüştü. Bu dö-

nüşüm beraberinde hem olumlu

hem olumsuz etkileri getirdi. Bu

gelişmelerin olmasının faydalı yanı,

beraberinde bir çok yenileme, res-

torasyon, düzenleme gibi çalışma-

lara neden oldu. Turizmle beraber

yapılan yenilenmeler, mekanların

doğru kullanıldığı taktirde gelecek

nesillere aktarılmasını sağlayacak-

tır. Yerel halkın kentin içinde kalma-

sı, bulunduğu yerde yaşaması çok

önemli bir olgudur. Yerel halk orada

yaşadığı sürece doğal yapı ve Alça-

tı kültürü de canlı kalmaya devam

edecektir. Alaçatı’yı bugüne getiren

üretim ilişkilerinin, bundan sonra da

turizm ağırlıklı üretim şekli ile yeni

bir noktaya ulaştırması kaçınılmaz

bir gerçektir. Önemli olan bu duru-

mu olumlu bir hale dönüştürmektir.

Mevcut turizm yaz sezonundan 12

aya yayıldığında, bu durum mekana

da yansıyacaktır. İşletmelerin tiyatro

dekoru gibi geçici mimari eleman-

larla dokuya girmesi başka, 365 gün

sürekli yaşayan mimari detaylarla

kalıcı olması başkadır.

Özgün dokuya dikkat ediyoruzDeğişim mekansal, sosyal ve eko-

nomik açıdan pozitif kılınmazsa

kent üzerinde kontrol mekanizma-

ları azalır. Yerel yönetimler, meslek

adamları olarak Alaçatı halkı ve Ala-

çatı sevenler olarak hepimizin emek

vermesi gerekiyor.Bütün olarak bak-

tığımızda diğer tatil yörelerimize na-

zaran Alaçatı’nın dokusunun, doğal

yapısının çok fazla tahribata uğra-

madan kaldığını söyleyebiliriz. Bura-

da tabii ki, yerel yönetimlerin, yerel

halkın ve meslektaşlarımızın duyar-

lılığını da göz ardı etmemek gere-

kiyor. Alaçatı’yı tarif eden bir yapı

olan Pazaryeri Cami restorasyonu

projesi, son dönemlerde çalıştığımız

önemli projelerden bir tanesi olmuş-

tur. Yine Alçatı içerisinde restorasyon

çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz ev,

pansiyon ve butik oteller mevcuttur.

Bu sorumluluk altında Alaçatı’nın öz-

gün dokusuna ve orijinal halinin de-

vamına dikkat ediyoruz. Mümkün ol-

duğu kadar orijinal hali ile koruyarak,

önümüzdeki günlere taşınmasında

kendimizi sorumlu hissediyoruz.

Page 34: çevre ve şehircilik dergisi

32

Mavi gözlerNazarköy’dehayat buluyor

Mavi gözlerNazarköy’dehayat buluyor Nif dağının eteklerinde kurulu Kurudere’ye zamanın birinde Mısır’dan bir boncuk ustası göç etmiş. Kızılçam ağaçlarının ışık kattığı boncuk üretimi de köyde böyle başlamış ve adı, Nazarköy olmuş.

Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Duman

Page 35: çevre ve şehircilik dergisi

33

İzmir’in Kemalpaşa ilçesine 6 ki-

lometre mesafedeki Nazarköy’e

girdiğiniz andan itibaren sizi izle-

yen masmavi boncuk gözler, masal

diyarına girdiğiniz hissini uyandırır.

Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve

mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl önce-

sine kadar Kurudere adıyla bilinir.

Günün birinde Mısır’dan bir boncuk

ustasının gelip yerleşmesine, kızıl-

çam ağaçlarının da katkısı eklenir

ve yeni adıyla Nazarköy, bir boncuk

üretim merkezi haline gelir.

Yer gök nazar boncuğudur

Nazarköy’de. Ağaç dalından duvar

süslemesine hemen her yerde kar-

şınıza çıkar. Köy halkı, ziyaretçilerini

sıcak bir ilgiyle karşılar ve meraklı-

larına nazar boncuğu imalatıyla ilgili

her türlü bilgilendirmeyi de sağlar.

Her yıl mayıs ayının ilk haftasında

yapılan Nazarköy Boncuk Şenliği de

yörenin tanınırlığına katkı getirir. Köy

meydanının iki yanına kurulu stant-

larda nazar boncuğunun her türlü-

sünü bulmanız mümkün. Burada ye-

tiştirilen organik bitkiler ile Nif Dağı

eteklerinden toplanan şifalı otlar da

aynı stantlarda yerlerini alır.

Nazarköy Muhtarı Mehmet Yiğit,

Mısır’dan İzmir’e göç eden boncuk

ustasının, 1942 yılında bu köye yer-

leşmesiyle boncuk üretiminin başla-

dığını belirterek, şunları söylüyor:

“Köyün tarihi 200 yıla kadar uzanı-

yor ve nüfusun çoğunluğunu Yörük-

ler oluşturuyor. Boncuk üretimi için

o dönemlerde buranın tercih edil-

mesinin en büyük sebebi, bölgede

yetişen kızılçam ağaçları. Çünkü

boncuk ocağında kullanılan bu ağa-

cın bıraktığı is, boncukların daha iyi

parlamasını sağlıyor. 2000 yılından

sonra Kemalpaşa Kaymakamlığı ta-

rafından köyde takı tasarım kursları

da açıldı. Üretimi yapılan boncuklar,

süs eşyalarına dönüştürülerek kö-

yün içerisinde bulunan tezgahlarda

satışa sunulmaya başlandı. Bu du-

rum hem köy ekonomisine hem de

kültür ve turizmine katkıda bulundu”

Tanıtımının artmasıyla köyün daha

iyi yerlere gelebileceğini ve bu kül-

türün, sanatın sürdürülebileceğini

dile getiren Yiğit, 125 hanenin bu-

lunduğu köyün, kendine has sakin-

liği ve doğal atmosferi ile gezilmeye

ve görülmeye değer olduğunun da

altını çiziyor.

Page 36: çevre ve şehircilik dergisi

34

Bin yıllık geçmişi varBugün hala popülerliğini koruyan bir

kültürün ürünü olan nazar boncuğu-

nun bin yıllık bir geçmişi bulunuyor.

Kökü, İslamiyet öncesi Türk kültü-

rüne kadar gidiyor. Kötü gözlerden

korunmak amacıyla canlı veya can-

sız varlıkların üzerinde görmeye alı-

şık olduğumuz nazar boncuğu, ha-

len yaygın olarak kullanılıyor.

Nazar boncuğu, ilk üretim dönem-

lerinde hayvanlara takılan bir eşya

olarak kullanılıyormuş. Zamanla bu-

nun yerini göz boncuklarının alması

ve günümüzde süs eşyası olarak

kullanılması, dünyada da tanınma-

sına yol açmış. Hem inanış gereği

hem süs eşyası olarak kullanılan

nazar boncuğu, hayvan figürleri ve

farklı dekoratif motifler şeklinde gün-

lük yaşantımızda sıkça görülen bir

obje haline gelmiş. Türk kültürünün

bir motifi olan nazar boncuğu, he-

men her turistik hatıra dükkanlarının

da vazgeçilmezleri arasında yerini

almış.

Ancak üretimde ciddi bir azalma

var. Eskiden Nazarköy’de 13- 14

adet boncuk ocağı bulunurken, son

zamanlarda bu sayı 4’e inmiş. 2005

yılına kadar iyi giden nazar boncuğu

üretimi, Çin’den ithalatın başlama-

sıyla sekteye uğramış. Çin’den ge-

len boncukların plastikten yapıldığı

için sağlıksız olduğunu belirten bon-

cuk ustaları, gerçeğinin ise cam-

dan yapılması, kimyasal hiçbir katkı

maddesinin bulunmaması, sahte-

lerine nazaran daha ağır olması ve

parlaklığının öneminin altını çiziyor.

Meydan okuyorGit gide yok olmaya başlayan bu

mesleğin sürdürülebilmesi için in-

san faktörü de önemli. Çünkü usta-

lar, yetiştirecek eleman bulamıyor.

İlgisizliğin en büyük nedenleri ara-

sında sosyal güvencenin olmayı-

şı, imalatın eskisi kadar hak ettiği

değeri bulamayışı, yöre halkının

ve boncuk ustalarının dış pazara

açılmasında yaşadığı sıkıntılar yer

alıyor. Kısacası Nazarköy’e, nazar

değiyor. Bütün bunlara rağmen bin-

lerce yıllık geçmişi ile Nazarköy’de

halen yaşatılmakta olan bu sanat,

yok oluşa meydan okumaya devam

ediyor.

Page 37: çevre ve şehircilik dergisi

35

Page 38: çevre ve şehircilik dergisi

36

Boncuk üretimi, imalathanenin ortasında, kubbe

şeklinde kerpiç sıvadan oluşan, 1200 dereceye

kadar çıkabilen ocaklarda gerçekleştiriliyor. Özel

bir örme disiplinine göre dizayn edilen ocaklar,

ana iki bölmeden oluşuyor. Kristal camın eridiği

bölmede sıcaklık çok yüksek iken, soğutma de-

nilen ikinci bölmede ise 300 dereceye kadar dü-

şüyor. Bunun sebebi ise boncukların yavaş yavaş

soğutulması. Üretiminin bir hayli zahmetli olduğu

nazar boncuğu, opak karışımı olan yumuşatıcı

oranı yüksek kristal cam kullanılarak yapılıyor.

Cam bir saat süre ile yüksek sıcaklıktaki fırına

konuyor, ardından renkli erimiş camlar ekleni-

yor. Yumuşak hamur kıvamına gelen cam, kalın

demir çubuklarla karıştırılıyor. Sonraki aşamada

bir taraftan cam şekillendirilirken, aynı zamanda

kullanılacak olan renkler de ilave ediliyor. Mev-

sim yazsa sıcakların yanına 1200 derecelik ocak

ısısı eklenince, ustalar bir hayli zorlanıyor. Buna

rağmen yüksek sıcaklıkta erimiş camlar, ustala-

rın ellerinde oyun hamurlarından farksız bir hale

geliyor. Nazar boncukları geleneksel Türk mo-

tiflerinden hayvan figürlerine, anahtarlıktan süs

eşyasına kadar geniş bir yelpazede usta ellerde

şekil buluyor.

UNESCO listesine giriyorNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras çalışma-

larında, İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mi-

rasının Temsil ve Listesi için önerilen gelenekler

arasında İzmir’in nazar boncuğu da yer alıyor.

UNESCO’nun ilgili komitesinin 2011 Kasım ayında

Endonezya’da yapacağı toplantıda, Türkiye’nin

başvurusunun değerlendirilmesi bekleniyor.

“ Boncuk kolay üretilmiyor. Mevsim yazsa sıcağa, ocağın 1200 derecelik ısısı ekleniyor.

Yüksek sıcakta erimiş camlar, ustaların ellerinde oyun hamurundan farksız

şekilleniyor.”

Page 39: çevre ve şehircilik dergisi

37

Page 40: çevre ve şehircilik dergisi

38

Geçmişten bugüne

İzmir Şehir PlanıModern kentleşmede ilk adımlarını 1670’li yıllarda atan İzmir, büyük ölçekteki planların uygulamaya konulmasında zorluk yaşıyor.

Ege’nin parlayan yıldızı, in-

cisidir İzmir. Coğrafi konu-

munun güzelliğinin yanında,

tarihiyle kültürüyle göz kamaştırır.

Kentleşmeye bakıldığında ise ilk

güncel planlamaların 1600’lü yılla-

rın sonlarında yapılmaya başlandığı

İzmir, büyük ölçekli planların uygu-

lanmasında karşılaşılan zorluklarla

dikkat çeker. İzmir’in geçmişinden

bugüne kentleşmede geçirdiği sü-

reci, bir uzman ağızdan dinlemek

istedik ve şehir plancısı Prof. Dr.

Çınar Atayla, kapsamlı bir sohbet

yaptık.

Tarihte İzmir’in şehir planı nasıl ge-lişme göstermiştir? ATAY: İzmir’in ilk güncel planlama-

larının başlaması İzmir Rıhtımı’nın

yapılmasıyla oluyor. 1670 yılları di-

yebiliriz. Modern şehirleşme İzmir’de

ilk o zamanlar başlıyor. Bir takım yeni

yolların açılması isteniyor, fakat bun-

lar pek gerçekleşemiyor. Bunların

arasında ilk gerçekleşme eğilimi olan

bugünkü Fevzi Paşa Bulvarı dediği-

miz yol oluyor. 1880’li yıllarda o yolu

açmayı planlıyorlar, ancak bu yolun

açılması 1940 yıllarına tekabül edi-

yor. Yani böyle uzun bir süreç geçi-

yor. Daha sonra İzmir çeşitli badire-

ler atlatıyor. Ekonomik krizler, dünya

“Büyük ölçekte planlar yapılsın diye gerçekleştirilen

çalışmalar, uygulamaya geçmede güçlüklerle karşılaşıyor. Maliyeti

artırdığı için büyük, geniş caddeler yerine daha dar

ve küçük olanları yapılıyor. Bu zihniyet İzmir’de bugüne kadar devam edip duruyor. ‘’

Röportaj: Ferzan YapkuözFotoğraflar: Süleyman Duman

Page 41: çevre ve şehircilik dergisi

39

savaşları derken Cumhuriyetin ilanı

ile birlikte bir yenileme dönemine ge-

çiliyor. Yeni bir imar planı yapılmaya

çalışıyorlar. Şehrin bir kısmı da yan-

dığı için baştan bir imar planı yap-

mak gerekiyor. İmar planı, yaklaşık

40 sene önce düşünülen yeni yolların

açılması şeklinde oluyor. Bugünkü

Talatpaşa Bulvarı, Cumhuriyet Bul-

varı, Gazi Bulvarı, Fevzi Paşa Bulvarı

gibi bu geniş caddeler bu planda yer

alıyor. Yani 1925 civarında. 1930’lu

yıllara baktığımızda, bugün hala his-

sedilen ekonomik kriz ve biraz da

beceriksizlikle 1925 yılında yapılan

bu plan yarım yamalak uygulanıyor.

Bulvarlar daraltılıyor, bazı yollar iptal

ediliyor ve 2. Dünya Savaşı’na böyle

giriliyor.

Savaştan sonra yeni bir plan yapıl-

ması düşünülüyor. 1950’li yıllarda

uluslararası yarışmalar düzenleni-

yor. Yarışmayı kazanan bir Türk va-

tandaşın planını, dış ülkelerden de

danışmanlar getirilerek uygulamaya

çalışıyorlar. Onda da tam bir başarı

sağlanamıyor, yarım kalıyor.

İzmir’de gerçekçi bir planlama an-

layışı ortaya çıkamıyor. Daha sonra

metropolleşme sürecine giriyor İz-

mir. Metropolitan Nazım Plan Büro-

su kuruluyor. Büyük ölçekte planlar

yapılsın diye gerçekleştirilen bu

bütün planlar, uygulamaya geçme-

de büyük zorluklarla karşılaşıyor.

Biraz ekonomik güçlükler çekiliyor.

Büyük, geniş caddeler yerine daha

dar ve küçük olanları yapılıyor, çün-

kü büyük caddeler maliyeti artırıyor.

Bu zihniyet İzmir’de bu güne kadar

devam edip duruyor.

İzmir’in bugünkü şehir planına

baktığımızda, Kadifekale etekleri,

Kemeraltı, Alsancak olarak ele ala-

cak olursak, 1955 yılında yapılan

plandan bugüne kadar pek bir şey

yapıldığını göremezsiniz, hala 1955

yılı civarında yapılan planlar devam

etmekte. Gelişmeden bahsedecek

olursak, iki katlı binalar 8 kata çı-

kıyor, yeni alanlar imara açılıyor,

Karşıyaka genişliyor, Narlıdere geli-

şiyor; Buca, Bornova birleşiyor ama

bu birleşmeler bütüncülden ziyade

parçacı yaklaşımla oluyor.

Bunun nedenini anlatır mısınız?ATAY: İzmir’de yapılan planlama,

aldığı nüfus ve teknolojinin gelişme-

siyle, birbiriyle paralel gidemiyor.

İzmir’in gelişmesi, aldığı nüfus ve

gelişen teknolojinin hep arkasında

“ İzmir’in bir özelliği de, yapılan planlara dava açılması. Müthiş bir

süreç kaybı oluşuyor. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, Ege’nin yıldızı olan

kentte viyadükler, 10 yıldır orada duruyor.’’

Page 42: çevre ve şehircilik dergisi

40

kalıyor. Öngörüsüz bir planlama an-

layışıyla ilerleniyor. Plan yok değil.

Planlar var, güzel çalışmalar var, fa-

kat hayata geçiremiyorsunuz ve ha-

yata geçirirken çok gecikiyorsunuz.

Sizin planladığınız projeler, attığınız

adımlar dünyadaki ya da Türkiye’deki

gelişimlerle aynı tempoda gidemiyor.

Aynı tempoda gidemeyince sıkışıklık,

kaos, karmaşa ortaya çıkıyor. Bunun

en güzel örneği İzmir Limanı’dır. İz-

mir Limanı, 1880’li yıllarda bitiyor.

Şimdiki Konak Pier’in olduğu yerde.

1925’te İzmir Limanı’nı yapan kişiler

diyorlar ki, şehir artık büyüdü ve bu

liman burada olmaz, buradan kal-

dıralım, Alsancak’a taşıyalım. 1925

yılında düşünüyorlar, fakat Alsan-

cak Limanı’nın taşınması, işletme-

ye açılması 1955 senesini buluyor.

1925 yılında planı yapılan Alsancak

Limanı’nın çevresi ve arkası da bu

alana destek verecek şekilde planla-

nıyor. 40 sene sonra siz limanı yapar-

sanız tabii uyumsuz oluyor sonuçta.

Arka kesimi farklı bir gelişim içinde

oluyor. Şimdi limanı Çandarlı’ya ta-

şıyalım diyoruz. Limanın Çandarlı’ya

taşınması için ilk fikirler 1975 yılında

ortaya atılmış. 2011 yılındayız, hala

duruyor. Planlamadaki sorunlar, sı-

kıntılar bunlar, böylelikle bu sıkıntılar

şehrin üstüne biniyor.

Bu tür planlamaların dışında so-mut olarak İzmir’de verebileceğiniz başka örnekler var mı? ATAY: Fevzi Paşa Bulvarı’nın açılışı

var. 40-50 senede açılıyor.1920’li

yılların ikinci yarısında İzmir derli

toplu bir şehirdi. Büyük yangın so-

nucunda nüfus 300 binlerden 150

binlere inmiş, ortamda daha rahat

planlar yapılabiliyordu. O rahatlık

içinde plan yapılıyor ama 1930’lu

yıllara geldiğimizde, Kadifekale

sırtları görülüyor, imara açılıyor, ge-

niş caddeler, geniş bahçeli evler

düşünülüyor. Dönemin belediyesi

300-500 metrekarelik parseller ya-

pıp satıyor. Satılan bu parseller bu-

gün hala yaşıyor. Bunun sonucun-

da sıkışık şehir ortaya çıkıyor.

Planların gerçekleşmesi açısın-dan bundan sonrasını nasıl görü-yorsunuz?ATAY: Bundan sonrasını ben bulanık

görüyorum. Çok net görmüyorum.

Farklı ölçekli planlar yapılıyor. Gör-

düğümüz kadarıyla, uygulamaya

yönelik planların yapılması geç ka-

lıyor. İzmir’in bir diğer bir özelliği de

var. İş yaptırmama özelliği, yapılan

planlara dava açılıyor. Dava açılan

planlar da durduruluyor. Dolayısıy-

la müthiş bir süreç kaybı oluşuyor.

Gelişim yönünden de geç kalıyorsu-

nuz. Bence en büyük sıkıntılardan

birisi de budur. Viyadükler planla-

nıyor, sonra yapımına başlanılıyor,

ardından durduruluyor. Türkiye’nin

üçüncü büyük kenti, Ege’nin parla-

yan yıldızı olan kentte viyadükler, 10

yıldır orada duruyor.

Page 43: çevre ve şehircilik dergisi

41

Kentsel dönüşüm konusunda İzmir’de neler yapılabilir?ATAY: Kentsel dönüşüm son zaman-

ların modası. (Ankara Altındağ örne-

ği) Kentsel dönüşüm denildiğinde

bu sadece kentin çalışmayan, eski

gecekondu bölümünü alıp yenile-

mek değildir. Kentsel dönüşümü,

çalışmayan bölümü alıp, canlandır-

mak olarak görmek lazım. Kentsel

yenilemede, yenilediğiniz yeri ca-

zipleştirecek unsurlar getirmek la-

zım, fakat bunu enjekte etmeyecek-

siniz. Öyle bir unsur koyacaksınız ki

oraya, o unsur işlev görevi görüp, o

yöreyi kendi kendine yenileyecek,

temizleyecek. Parklar, bahçeler

yapalım, orayı yıkalım, yol yapalım

değil, öyle bir unsur getirilmeli ki, o

unsur o bölgeyi kendi kendine filtre-

lemeli.

İzmir’de bu anlamda kentsel dönü-şümün yakışacağı yer neresi?ATAY: Ben Kemeraltı’nı görüyorum,

fakat bu görüşle, bu zihniyetle ol-

maz. Cephe yenilemesi eski bir

ayakkabıya cila sürmek gibidir. 3

gün sonra tekrar dökülür. İşlevler

aynı, işlev içinde yapılan iş aynı, içi

delik deşik, fakat dışı boyalı. Öyle

bir şey getirilmeli ki, kendi kendini

temizlemeli. Bazı gereksiz işlevler

oradan gitmeli. Kemeraltı bitik bir

hale doğru gidiyor. Kızlar Ağası

Hanı’nda yapıldı, o da kendi kendi-

ne bir şeyler olmaya başladı, ama

cılız kaldı tek başına. Kentsel dönü-

şüm, bina yıkıp, yeni bina yapılması

değildir. Paris’te var

mesela, bir tane işlev konuluyor,

kendi kendine düzenleniyor bölge.

Bir de şehirlerde kontrol, disiplin

ve denetimin çok sıkı olması lazım.

Ben İzmir’de denetim göremiyorum.

Bir kere tolerans tanıdığınızda, ne

kaldırımında ne sokağında yürüye-

bilirsiniz. İnsan, her yerde insan.

Avrupa’da da insan, Türkiye’de de

insan. Bugün gidin İzmir ayarında

bir yerlere, Avrupa’da balkonlarda

asılmış çamaşır yok mesela.

‘’Kentsel dönüşümü, sadece kentin

çalışmayan, eski gecekondu bölümünü alıp yenilemek değil, burayı canlandırmak

olarak görmek lazım.’’

Page 44: çevre ve şehircilik dergisi

42

Yazı :Süleyman DumanFotoğraflar: Süleyman Duman,

Mordoğan Belediyesi arşivi

Ege’nin ışıldayan elması:

MordoğanYılın her günü eksik olmayan rüzgarını, denizin ve nergis çiçeklerinin büyüleyici kokusuyla harmanlar Mordoğan, bir de tarih öncesinden Narcissus ve Echo’dan aşkın kokusunu getirir.

Page 45: çevre ve şehircilik dergisi

43

Karaburun Yarımadası’nın ku-

zey-güney yönünde uzanan

dağların eteklerinden kıvrı-

larak giden yol, eşsiz bir manzara

ziyafetiyle çıkarır sizi gizli cennet

Mordoğan’a. Denizin tüm tonların-

dan, yeşilin huzur veren renkleri-

ne kadar bütün cömertliğini sunar

doğa bu topraklarda. Yılın her günü

eksik olmayan rüzgarını, denizin ve

nergis çiçeklerinin büyüleyici koku-

suyla harmanlayıp, tarih öncesin-

den Narcissus ve Echo’dan gelen

aşkın kokusunu getirir. Sırtını funda,

çam ve zeytin ağaçlarına yaslamış,

önünü ise Ege Denizi’nin göz alıcı

maviliğine dönmüş bu şirin belde,

ziyaretçilerine unutulmaz bir anı bı-

rakır. Kış ayından çıkarken, ilkbaha-

rın müjdecisi güzelliğin ve saflığın

simgesi çiçekler, Mordoğan’da bir

başka güzel açar. Bu şirin belde,

Mordoğan adını güneşin ilk ışıkla-

rıyla birlikte dağlarındaki kır çiçek-

lerine, sümbüllerine ve nergislerine

sinen morluktan alır.

Karaburun ilçesine bağlı Mordoğan

beldesi, İzmir il sınırları içinde İzmir-

Karaburun yolu üzerinde İzmir’e 80

kilometre mesafede yer alır. Doğu-

da Ege Denizi ile sınırlı, kuzey ve

batıda Karaburun, güneyde Balıko-

va ile komşudur. Akdeniz ikliminin

etkisi altındadır. Yaz aylarının sıca-

ğını Ege’den esen imbat rüzgarları

biraz olsun serinletir. Eğimli ve düz

alanlarda zeytinlikler, ovalarında ise

nergis bahçeleri ile tarım alanları yer

tutar. Toprak özelliklerine bağlı ola-

rak maki-funda ve çam ağaçları bu-

lunur. Bölgenin iklimi, aromalı bir ya-

pıya sahip olan defne yaprağı, kekik

gibi bitkilerin yetişmesine de olanak

verir. Kuzey ve batı yönünde uzanan

kıyıları ve göz alıcı koy manzaralarıy-

la izlemeye değer bir görsellik keyfi

yaşatır.

“Tarihte Mordoğan”Karaburun Yarımadası’nın ve

Mordoğan’ın tarihi, Prehistorik dö-

neme kadar uzanır. Bölgede yapılan

çalışmalarda M.Ö 4 bin (Kalkolitik

dönem) yıllarına ait olduğu sapta-

nan bir takım buluntular gün yüzü-

ne çıkarılmıştır. En bilinen yönüyle

asıl yerleşim M.Ö 12. ve 11. yüzyıl-

larda, Anadolu’da Hitit uygarlığının

sona ermesinin ardından Aka göç-

Page 46: çevre ve şehircilik dergisi

44

leri “Aiolya” ve “Ionia” bölgelerinin

kurulması ile daha da belirginleş-

mektedir. Bu dönem içerisinde çok

önemli 12 Ion kenti kurulmuştur. Ege

Denizi’nde bulunan Sakız (Khios) ve

Sisam (Samos) adaları ile Miletos,

Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos,

Lebodos, Erythrai (Ildırlı), Klazome-

nai, Phokaia (Foça), bu dönem için-

de kurulan kentlerdir.

Mordoğan M.Ö 4. yüzyılda, “Mimas”

ismi ile kurulmuştur. İdari bakımdan

Erythrai Krallığı’na bağlı olan Mimas,

ticari ilişkileri bakımından Klazome-

nai Kenti ile alışveriş içerisinde ol-

muştur. M.Ö 5. yüzyılın sonlarına

doğru Erythrai, Pers İmparatorlu-

ğunun egemenliği altına girmiş ve

M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in

Pers’leri yenmesiyle tekrar bağım-

sızlığına kavuşmuştur. Bergama

Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na

bağlanmasının ardından Erythrai’de

Roma topraklarına katılmış, daha

sonrada Doğu Roma kenti olmuştur.

Mimas ismi, eski haritalarda Romalı

şair Ovidişun’nun Truva Savaşlarını

anlatan dizelerinde geçmektedir.

O dönemlerde Erythrai Krallığı’nda

ölüme mahkum edilen tutuklular

Page 47: çevre ve şehircilik dergisi

45

son zamanlarını geçirmeleri için

Mimas’a (Karaburun Yarımadası)

gönderilirmiş. Akdağ civarında 4.

yüzyıldan kalma, siyah granitten

yapılmış Mimaslılara ait bir ma-

bet bulunmaktadır. Mimas halkı bu

mabette toplanır, ayinler düzenler,

bereket tanrısından yağmur ve bol

ürün vermesi için dua ederlermiş.

Yarımada, Doğu Roma’dan sonra

kurulan Bizans yönetimine geçmiş,

1086-1095 yılları arasındaki sürede

Çaka Bey tarafından Türklerin yöne-

timine alınmış, sonra tekrar Bizans

yönetimine girmiştir.

Bu bölgenin tamamen Türklerin eli-

ne geçmesi 14. ve 15. yüzyıllarda

Aydınoğlu Mehmet Bey’in bölgeyi

almasıyla başlamıştır. Cenevizli kor-

sanların saldırılarına zaman zaman

maruz kalan Mordoğan, yerleşim

yerlerini denizden görülemeyecek

kadar iç bölgelere yapmaya zorlan-

mıştır. Bugün dahi denizden bakıldı-

ğında yarımada bölgesindeki çoğu

köy görülememektedir. Mordoğan,

Cenevizliler, Selçuklular, Aydınoğul-

ları hakimiyetlerinin ardından, 1426

yılında Osmanlı topraklarına katıl-

mıştır. Birinci Dünya Savaşı zama-

nında Karaburun Yarımadası işgalci

güçlerin eline geçmiş ve işgal, Bü-

yük Zafer sonrasında 1922 tarihinde

sona ermiştir.

Mitolojide MordoğanMordoğan ve Karaburun, Yunan mi-

tolojisinde sıkça yer alır. Kendisi de

bu topraklarda doğan Homeros’un

ünlü eseri Oddysea’da Rüzgarlı

Mimas Dağı, bugün Bozdağ olarak

adlandırılan dağdır. Mitolojik tanrı-

larla savaşan ve Tanrı Zeus’u çok

zorlayan Mimas isimli devin, üzerine

erimiş demir, çelik ve bakır dökerek

öldürüldüğü ve bir daha uyanma-

mak üzere dağın altına gömüldüğü

hikayesi anlatılır. Hera’nın, çapkınlı-

ğı ile bilinen kocası Zeus’u izlemesi

için İris’i (tanrıların habercisi olan

tanrıça) yüksek tepelere yerleştirdi-

ği ve buradan izlettiği de efsaneler

arasında yer alır.

Belki de Mordoğan’a özgü en güzel

mitolojik öykülerden birisi, Narcis-

sus efsanesidir. Efsaneye göre, 78

çeşit mor çiçek bulunan, mitolojide

Çiçek Tanrıçası Flora’nın bahçesinin

de içinde olduğu yerde, Irmak Peri-

si Nana, pınarda yıkanıp, ağaçların

gölgesinde yatarmış. Her zaman

güzel bir oğlan çocuğu olmasını is-

teyen bakire Nana’nın bu isteği, bir

gün tanrılar tarafından kabul edilir

ve dünyalar güzeli bir erkek doğu-

Page 48: çevre ve şehircilik dergisi

46

rur. Adını, Narcissus koyar. Zaman

geçer, Narcissus büyür, yakışıklı

bir delikanlı olur. O zamanlar Echo

adında dünyalar güzeli orman perisi

vardır. O kadar güzeldir ki, görenler

dönüp bir daha bakar. Bu sırada

Zeus’un kendisini bir orman peri-

siyle aldattığını öğrenen Hera, çok

öfkelenir ve hışımla orman perileri-

nin yaşadığı koruluğa gider. Bunu

gören periler korkudan kaçarlar ve

sadece zavallı Echo kalır. Hera bu

güzel periyi görürü görmez, haksız

bir şekilde cezalandırır ve Echo,

derdini anlatamaz olur. Sadece

kendisinden önce kim konuştuysa,

son sözlerini tekrarlayacaktır. Bir

gün ormanda gezinirken, yakışık-

lı Narcissus’u görür ve aşık olur.

Onunla konuşmak ister ama üzerin-

deki lanet nedeniyle yapamaz. Bir

gün eline bir fırsat geçer. Echo’yu

gören Narcissus, “Kimse var mı

burada?” diye seslenir. Echo’da

“Burada, burada” diye tekrarlar.

Narcissus, çok şaşırarak, ormana

kaçıp gider. Bir gün yüreğinden ya-

raladığı kızlardan biri Narcissus’u

tanrılara şikayet eder ve cezalandı-

rılmasını ister. Tanrıların, ‘’Başkala-

rını sevmeyen, kendini sevsin’’ diye

cezalandırdığı Narcissus, bir gün

bir pınarın yansımasında gördüğü

siluetine aşık olur. ‘’Kendime olan

sevgimle yanıyorum, yalnız ölüm

kurtarır beni der”, pınarın başında

sürekli kendini seyrederek eriyip

gider ve sonunda ölür. Echo ise pı-

narın kenarına geldiğinde anlar ki,

Narcisus ölmüştür ve onun yerinde

güzeller güzeli bir çiçek kalmıştır.

Echo, en son çiçeğin başında ağ-

larken görülür. Acısını alıp mağara-

lara gizlenen Echo, efsane bu ya,

belki hala oradadır ve kim yüksek

sesle bir şey söylese tekrarlamak-

tadır. Mordoğan’ın kırlarında nergis

olarak yaşayan Narcissus, tıp bi-

liminde kendini beğenmişlik has-

talığı olarak adlandırılan narsizme

de ismini vermiştir. Mordoğan’da

doğup yetişmiş gazeteci yazar Ne-

şet Öztekin’in uğraşları ile Narkisos

pınarının gün yüzüne çıkartılması,

bölgeye tarihi ve kültürel bir değer

olarak kazandırılması çalışmaları

da sürdürülmektedir.

Zengin tarihi dokuTarihi ve doğal güzellikleri,

Mordoğan’ın artık yerli ve yabancı

turistler tarafından giderek tercih

edilmesiyle turizm sektörünün ge-

lişmesine de neden oldu. Konak-

lama tesislerinin sayı ve kalitesinin

artması bundan kaynaklanır. Belde-

deki iki büyük pansiyonun yanında,

onlarca irili ufaklı pansiyon, konuk-

larına kaliteli, temiz ve huzurlu bir

ortam sağlamaktadır. Bölge tarihi

doku olarak da zengin bir yapıya

sahiptir. Narkisos Pınarı, Ayşe Ha-

tun Camisi, Rum köyleri, çeşmeleri

ve yel değirmenleri, Mordoğan’ın

artı değerleridir. Bölgeye has “hur-

ma zeytin”, ”sümbül”, “nergis”, “en-

ginar” mevsimlerine göre yetiştiril-

mekte, ticareti yapılmaktadır.

“Hem zihinsel hem bedensel

açıdan dinlendirici, uygularken

eğlendirici, bir o kadar da faydalı bir spor dalı olan olta balıkçılığının

keyfi, Mordoğan’da tarif edilemez olur.”

Page 49: çevre ve şehircilik dergisi

47

Page 50: çevre ve şehircilik dergisi

48

Alternatif turizm olanaklarını bünye-

sinde barındıran sahilleri, yürüyüş

parkurları ve kırları, olta balıkçılığı,

av turizmi, arkeoparkı ile gelece-

ğin sağlık ve doğa turizminde Ege

Bölgesi’nin ışıldayan elması olma-

ya adaydır Mordoğan ve bir turizm

merkezi olmak üzere kararlı adım-

larla ilerlemektedir.

Olta BalıkçılığıZihinsel ve bedensel açıdan din-

lendirici, uygularken eğlendiri-

ci, bir o kadar da faydalı bir spor

dalı olan olta balıkçılığının keyfi,

Mordoğan’da tarif edilemez olur.

Olta balıkçılığına talebin artması, yö-

rede ayrı bir geçim kaynağını oluş-

turmuş. Su ürünleri kooperatifinden

veya şahıslar tarafından kiralanan

teknelerle, balık avına çıkabilmekte,

beldenin temiz sularında avcılığın

keyfi sürdürülebilmektedir. Oltanıza

takılan isparoz, mercan, çipura ya

da bir kalamar olabilmektedir. Av

dönüşünüzde sahildeki restoranlar-

da tuttuğunuz balıkları pişirtebilir ve

yöresel lezzetler eşliğinde taze balık

keyfini yaşayabilirsiniz.

“ Suyun altından yeni bir

pencere açan arkeopark, sualtı

tutkunlarını, batıkların

gizemini çözmeye bekliyor. ”

Page 51: çevre ve şehircilik dergisi

49

“Su altı tutkunlarınınyeni dünyası Arkeopark” Mordoğan Belediyesi, Ankara Üni-

versitesi Arkeoloji Anabilim Dalı

Sualtı Arkeolojisi Kürsüsü, İzmir Su-

altı Derneği (İZSAD) ve 360 Derece

Tarih Araştırmaları Derneği tarafın-

dan projelendirilen ve uygulamaya

sokulan Sualtı Arkeopark Projesi,

Mordoğan’da önemli atılımlardan

birisidir. Arkeopark’ta, M.Ö 600 yıl-

larına ait bir kargo gemisinin replika-

sı, bir savaş gemisinin burun kısmı

ve Kıbrıs Barış Harekatına katılan

C47 Dakota uçağı, su altına batırıl-

mış olarak bulunmaktadır. Bunlarla

beraber Ege’de kullanılan ve Kla-

zomenia kazı alanından çıkartılan

amforaların benzerleri tekrardan

üretilerek, batık gemi ile kazı alan-

larının karolajlarının içerisine yerleş-

tirildi. Projenin amaçları arasında,

deniz tarihi ve sualtı arkeolojisi üze-

rine ulusal ve uluslararası çapta dü-

zenlenmesi düşünülen sempozyum

ve atölye çalışmalarının organize

edilmesi, bölgenin bu anlamda bir

bilim merkezi haline getirilmesi, ayrı-

ca sualtında oluşturulan yapay batık

kazı alanında sualtı kazı eğitimlerinin

yapılmasını sağlamak bulunmakta-

dır. Sportif amaçlı sualtı dalışlarında

görsel zenginlik oluşturarak, dalış

alanında Mordoğan’ı dünya merkez-

leri arasında yerleştirmek de hedef-

ler arasında yer almaktadır. Suyun

altında yeni bir pencere açan arke-

opark, sualtı tutkunlarını batıkların

gizemini çözmeye beklemektedir.

Ayşe Hatun (Ayşe Kadın) CamisiEski Mordoğan köyünde bulunan

Ayşe Hatun Camisi, inşa edildiği 15.

yüzyıldan günümüze ulaşmış, bir ör-

neği daha olmayan, mütevazi ölçek-

te olan bir camidir. Restorasyonu

yapılan cami, ibadete açıktır. Köyde

yaşayan ve genç yaşta ölen Ayşe

Hatun’un vasiyeti üzerine annesi

tarafından çeyiz parası ile yaptırıl-

mış olan camiyi özel kılan ise, Ayşe

Hatun’un çeyizindeki motiflerin,

kubbeye tek tek işlenmiş olmasıdır.

Dönemin usta ressamının doğal ot

boyalar kullanarak yaptığı işlemeler,

500 yılı aşkın bir süre bile güzelliğini

korumaktadır. Ayşe Hatun’un çeyi-

zini işlerken kullandığı Mordoğan’a

özgü zeytin, nergis, karanfil, meyve,

gül, sümbül ve lale motiflerinin aynı-

sını camide de görebilirsiniz.

Plajlar Mordoğan’da bir tanesi şehir merke-

Page 52: çevre ve şehircilik dergisi

50

zinde olmak üzere Kocakum, Ardıç

ve Ayıbalığı plajları bulunmaktadır.

Ayrıca bölge içerisinde beş adet kü-

çük ölçekte plaj, halkın kullanımına

sunulmuştur. Ayıbalığı Plajı, Akdeniz

foklarının üreme alanı olduğundan

doğal sit alanı ilan edilmiştir. Gelen

ziyaretçilerin mutlaka burada denize

girmeleri ve doğal oluşum kayalıklar-

da güneşlenmeleri tavsiye edilir. Mor-

doğan Belediyesi tarafından sosyal ve

kültürel etkinlikleri artırmak amacıyla

yılın her mevsimine yayılmış festivaller

ve şenlikler düzenlenmektedir. Mayıs

ayında yapılan “Denizle Buluşma Şen-

likleri” sonrasında gece konserleri, ki-

tap okuma, sokak tiyatroları, paneller,

kongreler, sinema gösterimleri gibi bir

çok aktivite organize edilmektedir. Kış

aylarına denk gelen dönemlerde lev-

rek avı turnuvaları düzenlenmektedir.

Ne yenir?Mordoğan ve çevresinin balıkçı ka-

sabası olması nedeniyle hemen her

mevsim, her çeşit balığın bulunduğu

restoranlarda balık keyfini yaşayabilir-

siniz. Ege mutfağından zeytinyağlıla-

rın tadına bakabilir, mevsiminde gitti-

ğinizde sadece Mordoğan’da yetişen

hurma zeytini dalından koparıldığı gibi

yiyebilirsiniz. Bunların yanında Ege’ye

özgü ot yemekleri ve salataları, engi-

nar gibi lezzetleri tadabilirsiniz.

Nasıl gidilir?İzmir’e 80 kilometre mesafede bulu-

nan Mordoğan’a, İzmir-Çeşme otoyo-

lunun 45. kilometresinde Karaburun

yol ayrımından sapılarak ulaşılmakta-

dır. İzmir Üçkuyular semt garajından

minibüs seferleri düzenlenmektedir.

Yarımadaya girdiğinizden itibaren

size, mavi ve yeşilin kucaklaştığı doğa

ve birbirinden güzel koy manzaraları

eşlik edecektir.

Page 53: çevre ve şehircilik dergisi

51

Ayşe Hatun Cami

Page 54: çevre ve şehircilik dergisi

52

Kemeraltı’nda dünya birincisi

taş işlemecisiKızlarağası Hanı’nda küçük bir atölyede, taşları mücevhere dönüştürerek dünya birinciliğine uzanan Gülay Atıcı Ertan, doğal taşlarla bir tür satranç oynuyor…

Yazı ve fotoğraflar: Ceyda Adar

Page 55: çevre ve şehircilik dergisi

53

Kemeraltı Çarşısı’nda Kızla-

rağası Hanı içinde müte-

vazi bir atölyede doğal taş

işlemeciliği yapan Gülay Atıcı Ertan,

internetten öğrendiği sanatında, dünya

birinciliğine uzanmış. 2006 Nisan ayın-

da açtığı Nehir Taş Takı Atolyesi’nde

Türkiye’de ilk ve tek olarak kendisinin

uyguladığı “Meet point faceting” tekni-

ğini kullanan Ertan, doğal taşlarla bir

tür satranç oynuyor.

Selçuk Üniversitesi Rus Dili ve

Edebiyatı bölümünden mezun olan

E r t a n ’ ı n ,

2000 yılında hobi olarak başladığı

taşlara olan merakı mesleğe dönüş-

müş. Keyif alarak yaptığı mesleğin

yolculuğunu şöyle anlatıyor:

“Taşlarla 2000 yılında hobi olarak

ilgilenmeye başladım. O dönemler-

de mineral koleksiyonu yapıyordum.

Daha sonra bu taşların mücevhere

nasıl dönüştüğünü, nasıl kesildikle-

rini araştırmaya başladım. Ne yazık

ki, bu konuyla ilgili Türkçe kaynak

bulmak zor. Bu nedenle araştırma-

larımı internet üzerindeki yabancı

kaynaklardan yürüttüm. İler-

leyen dönemlerde

de dünyanın en iyi

kesimcileriyle ya-

zışmaya başla-

dım. Onlar, bu

işin nasıl yapı-

lacağını bana

öğrettiler. En son

aşamada da 2002

yılında Amerika’dan

bu iş için tasarlanmış en iyi makineyi

alarak çalışmaya başladım.”

Atölyesinde “Meet point faceting”

tekniği ile uniqe ve butik taşlar ke-

sen Gülay Atıcı Ertan, Türkiye’de bu

teknik ile taş kesen ilk kişi olma un-

vanını taşıyor. Uniqe ve butik, kesi-

len taşın tek olması ve başka

hiçbir yerde bulunmaması anlamına

geliyor. “Çünkü piyasada var olan

mücevher taşlarındaki kesim tekniği

maksimum ağırlığı elde etmek üzere

kesilmiş taşlardır. Dolayısıyla yüzey-

leri rastgele yüzeylerdir. O yüzden

de desenler standarttır. Desenin

ötesine çıkmazlar” diyor Gülay Er-

tan. Tekniği de kısaca “Desendeki

her bir noktanın üstündeki, altındaki,

sağındaki, solundaki ile nokta olarak

kavuşması esası” olarak tanımlıyor.

Ertan, işçiliğin önemine şöyle dikkat

çekiyor:

“ Meet point faceting tekniği, taşta

“Bu bir oyun, satranç… Bir

hamleyi o yapıyor, bir hamleyi siz yapıyorsunuz.

Sonuçta bitmek isteyen bir taş

bitiyor.”

Page 56: çevre ve şehircilik dergisi

54

nokta birleştirerek yüzey oluşturmak

demek. Dolayısıyla uzun bir işçilik

gerektirir. Hammadde kaybını göze

almanız gerekir. Ayrıca taşların her

birinin kritik açıları var. Bu taşların

her birinin kritik açısına uygun açı-

larla kesilmesi gerekir. Dolayısıyla

matematiksel bir işlem de gerektirir

aynı zamanda.”

Ertan’ın anlattıklarından, yaptığı işin

her aşamasının ciddi bir emek is-

tediğini görebiliyorsunuz. Her taşın

ayrı bir sertlik derecesi olduğundan

söz ediyor Güler Ertan ve ekliyor:

“Taşların mücevhere dönüşebilme-

leri için sertlik dereceleri önemlidir.

En sert taş, elmastır örneğin. 10’dur

elmasın sertliği. Ayrıca her bir ta-

şın farklı kesim tekniği var. Yumu-

şak taşlar bazen daha zor kesilir.

Ama benim işleme kriterlerimde en

önemlisi, şeffaf olmasıdır. Çünkü

maksimum yansımayı sağlamak

benim kesimdeki hedefim, amacım.

Dolayısıyla sadece şeffaf taş çalışı-

rım. Ben elmas kesmiyorum ama 9

sertliğe kadar renkli taş kesiyorum.

Elmas kesimciliği başka bir iştir.”

Her bir taşı, sabırla işliyor Ertan. En

basit bir taşın en az sekiz saatte çık-

tığını, bu işlemin taşına göre bir aya

da uzayabileceğini belirtiyor. Gülay

Ertan’a göre aslında taşlarla oyna-

nan bir oyun bu:

“Yani ben öyle bir oyun oynuyorum.

Taşla oynadığımız satranç. Bir ham-

leyi o yapıyor, bir hamleyi siz yapı-

yorsunuz. Sonuçta bitmek isteyen

bir taş bitiyor. Ben kabataslak üç

tane yüzeyi oluşturup, yüzeye otu-

rur da diyebilirim. Ve böylece seri

de çalışmış olurum en azından. En

basit ihtimalle saatte bir taş kesebili-

rim. Ama ben onu yapmıyorum. Ben

en iyisini yapmaya çalışıyorum ve en

iyisini yapıyorum.”

Sabırlı olmak şartBu sevimli atölyenin havasını solu-

duğunuzda ve baktığınızda her bir

taştaki ince işçiliğe ne kadar sabır

gerektiğini hissetmemek elde değil.

Yine de sormak gerekiyor; “Herkes

yapabilir mi bu işi?” diye. Gülay Ha-

“ Taş işlemenin inceliklerini

internet üzerinden

dünyanın en iyi kesimcileriyle

yazışarak öğrendim. “

Page 57: çevre ve şehircilik dergisi

55

nım tüm samimiyetiyle “İsteyen her-

kes yapabilir” diyor, sabırlı olmanın

önemine vurgu yaparak:

“Bu isteyen herkesin yapabileceği

bir iş, eğer kendilerinde çok sabır

olduğunu hissediyorlarsa. Mesela

15 gün bir taş için uğraşıp onu so-

nuçlandıramama riskini de göze alı-

yorlarsa bu yapılabilir bir şey elbet-

te. Yani her aşamada taşı kaybetme

riskiniz var. Taşı kaybettiğinizde de

hammaddeniz, dolayısıyla ona ayır-

dığınız ekstra bir bütçe kayboluyor.

Kestiğiniz ham taşın size bir maliyeti

var. Kaybettiğiniz zaman maliyetiniz

de kayboluyor.”

Sabır ve emeğin ortaya çıkardığı

sonucun en önemli göstergesi Gü-

lay Ertan’ın yaratıları… Her bir taşı

işledikten sonra duyduğu mutlulu-

ğu sözcüklere dökerek anlatmaya

çalışıyor. Aldığı hazla işlediği taş-

ların ona hediyesi de yurtdışında

üyesi olduğu United States Faceters

Guild’den (Amerikan Taş Kesimciler

Derneği) aldığı ödüller olmuş. Ala-

nında Türkiye’de tek olsa da bu işi

başkalarına da öğretmek istiyor:

“Çünkü bilginin paylaşılması gereki-

yor. Sonuçta ben birileri bana öğret-

tiği için buradayım. Çok isteyen ve

hevesli biri olursa seve seve öğre-

tirim. İstemeyen biri için tam bir Çin

işkencesi olur onu buraya oturtmak.

Amacım doğal değerli taş cenneti

olan bu güzel memleketimizde var

olan potansiyeli her tür lapideri tekni-

ği ile değerlendirmek, ulusal ve ulus-

lararası piyasaya kabul ettirmek.”

United States Faceters Guild

(USFG) 2008 Tek Taş Faset

Yarışması Pre-Master Kategori-

sinde Dünya Birinciliği

Harmony Akademi ve İzmir

Kuyumcular Odası’nın ortakla-

şa düzenlediği ve Dokuz Eylül

Üniversitesi’nin bilimsel destek

verdiği Renkli Taş Uzmanlığı

Sertifika Programı 2007 yılı

Birinciliği

USFG 2007 Tek Taş Faset

Kesim Yarışması Novice Katego-

risinde Dünya Altıncılığı

Page 58: çevre ve şehircilik dergisi

56

İzmir Enternasyonal Fuarı,

ÇEVRE temasıyla açıldıBu yıl 80. kez düzenlenen fuar, sürdürülebilir bir yaşam ve çevre için kentleri en az düzeyde kirletmenin yollarının arandığı, geri dönüşüm stratejilerinin ve politikalarının tartışıldığı ‘İEF Çevre Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.

Page 59: çevre ve şehircilik dergisi

57

Türkiye’nin en eski fuar orga-

nizasyonlarından olan İzmir

Enternasyonal Fuarı, 80.

yılında da kapılarını dünyaya açtı.

Çevre ve Çevre Teknolojileri ana

temasıyla gerçekleştirilen fuarda,

partner ülke Avusturya, onur konu-

ğu il ise Denizli oldu. 8- 18 Eylül

2011 tarihleri arasında düzenle-

nen fuara, bu yıl 50’den fazla ülke

ile 827’si yerli, 1083 firma katıldı.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlı-

ğı himayesinde düzenlenen fuarı,

yaklaşık 1.5 milyon kişinin ziyaret

etmesi bekleniyor.

Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nda

düzenlenen açılış törenine, Bilim,

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat

Ergün, Ulaştırma Bakanı Binali

Yıldırım, Kültür ve Turizm Baka-

nı Ertuğrul Günay ile CHP Genel

Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu

da katıldı. Törende konuşan İzmir

Valisi Cahit Kıraç, küreselleşmenin

ve sonucunda uluslararası ilişki-

lerin arttığı günümüzde fuarların,

en iyi promosyon ve pazarlama

araçları olarak görüldüğünü, ayrı-

ca sosyal, kültürel, ticari ve politik

ilişkilerin gelişmesinde de önemli

rol oynadığını kaydetti. Fuarın ana

teması olan çevre konusunda ise,

özellikle son yıllarda çevre ile ilgi-

li bilincin ve hassasiyetin giderek Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu

Page 60: çevre ve şehircilik dergisi

58

arttığını belirten Kıraç, ‘’Çevresel

bazda bugün karşı karşıya kaldı-

ğımız durum, insan olarak hiç bi-

rimizin çevre sorunlarına duyarsız

kalmamamız gerektiğini ortaya

koymaktadır. Çevre konusu artık

her millet için bir vatan savun-

ması, bir insanlık görevi haline

gelmiştir, ‘Çevre ve Çevre Tekno-

lojileri’ olarak belirlenen fuarın te-

masına da yansıyan bu bilinç ve

hassasiyetin, çevrenin korunması

ile ilgili düzenlemelerin daha da

artırılmasını sağlayacağına inanı-

yorum’’ dedi.

Ana tema kapsamında katılımcı

olarak 50’nin üzerinde firma, fua-

rın içerisindeki yerlerini aldı. Çevre

ve Çevre Teknolojileri sektörüne

ait geri dönüşüm, iklimlendirme

ısıtma ve soğutma, güneş enerjisi

firmaları 2 No’lu hol ve açık alanda

tanıtımlarını gerçekleştirdi.

İEF Çevre ZirvesiBu yıl “Çevre ve Çevre Teknoloji-

leri” ana temasıyla gerçekleştirilen

80. İzmir Enternasyonal Fuarı, sür-

dürülebilir bir yaşam ve çevre için

kentleri en az düzeyde kirletmenin

yollarının arandığı, geri dönüşüm

stratejilerinin ve politikalarının tar-

tışıldığı ‘İEF Çevre Zirvesi’ne ev

sahipliği yaptı.

İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde

15-17 Eylül 2011 tarihleri arasın-

da gerçekleştirilen zirvenin açı-

lışında konuşan İzmir Vali Yar-

dımcısı Haluk Tunçsu, Türkiye

Cumhuriyeti’nin imza atarak dâhil

olduğu KYOTO sözleşmesinin,

dünyanın gelişmiş ülkeleri tarafın-

dan hala imzalanmamasının kaygı

verici olduğunu belirtti. Tunçsu,

İEF Çevre Zirvesi’nin çevresel

problemlere dikkat çekmesi açı-

sından iyi bir seçim olduğunu, Afire Sever

Page 61: çevre ve şehircilik dergisi

59

çevresel bir yaşantıyı hedef alan

İzmir’de, bu konuya hep birlik-

te sahip çıkılmasının son derece

önemi bulunduğunu kaydetti.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı

Aziz Kocaoğlu ise sanayileşmenin

mutlaka gerekli olduğunun, ancak

karı artırmak çabası ile çevresel

değerlerin hiçe sayılamayacağı-

nın vurgusunu yaptı. Büyükşehir

Belediyesi olarak yeşil alan faali-

yetlerinin çoğaltılması ve devam-

lılığının sürdürülmesinden, evsel

atıkların çözümlenmesine kadar

her alanda çalıştıklarını ifade eden

Kocaoğlu, yüzülebilir körfez proje-

sinde günde 600 ton atık çamurun

çürütme ve kurutulmasının yapıla-

rak, geri dönüşüme kazandırılma-

sı konusunda tesislerin çalıştığını

belirtti. Evsel atıkların ise son sis-

tem ayrıştırma tekniği ile geri dö-

nüşüme kazandırıldığını bildiren

Kocaoğlu, taş ocaklarında uygu-

lamaya sokulan kapalı alan içeri-

sine alınmış ve toz tutucu filtrelerle

donatılmış kırma ve eleme tesisle-

rinin faaliyete geçtiğini, Çevre ve

Şehircilik İl Müdürlüğünün de bu

konuyu desteklediğini kaydetti.

“İEF Çevre Zirvesi”nin ikinci otu-

rumunda, “Gelecekte Neredeyiz”

ana başlığı altında, İzmir Büyük-

şehir Belediyesi Çevre Koruma

Kontrol Daire Başkanı Yıldız Sez-

gin ile Çevre ve Şehircilik Bakanlı-

ğı Çevre Yönetimi Genel Müdürlü-

ğü Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi

Başkanı Afire Sever, birer sunum

yaptı.

3 gün süren zirvede, yerel yöne-

timler ve çevre, su yönetimi, kıyı

yönetimi, atık ve kaynak, kardeş

deltalar Gediz- Camargue (Fran-

sa), organik tarım ve doğa kültürü

başlıkları altında gerçekleştirilen

panellerde, balıkçılıktan limanlara,

ekoverimlilikten alternatif su kay-

naklarına kadar bir çok konuda

çevreyi ilgilendiren sorunlar, sek-

tör temsilcileri, konularında uzman

kişiler ve akademisyenler tarafın-

dan tartışıldı. Çevre ve Şehircilik

İl Müdürlüğünden Şehir Plancısı

Erkan Yaşacan da, “Kıyı Yapıları”

konusunda sunum gerçekleştirdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Do-

kuz Eylül Üniversitesi Çevre Mü-

hendisliği Bölümü, ÇEVMER,

TÜBİTAK-MAM, Çevre ve Şehir-

cilik Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü,

Orman ve Su İşleri Bakanlığı İl Mü-

dürlüğü, ÇEVKO, İZ-SU, TMMOB,

Çevre Mühendisleri Odası, Ege

Orman Vakfı, İZTO, Tema Vakfı,

Doğa Derneği ve İZKA’nın panel

ve sunumlarıyla gerçekleştirilen

İEF Çevre Zirvesi, 17 Eylül Cumar-

tesi günü sona erdi.

Page 62: çevre ve şehircilik dergisi

60

İzmir’in

Kültür ve SanatHafızasında Bir GezintiTürkiye’nin “batıya açılan penceresidir” İzmir. Eski çağlardan beri etkin bir liman kenti olması nedeniyle, ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel diyaloga destek veren bir sosyal yapıyı barındırır.

Yazı: Ayşegül KurtelFotoğraflar: Süleyman DumanK2 Güncel Sanatlar Arşivi

Page 63: çevre ve şehircilik dergisi

61

İzmir’de yakın tarih tanımlanması-

na ilişkin belge/bellek konusunda-

ki yetersizlik, esasen batılı tavırla

karşılaştırdığımızda Türkiye’ye, ya

da genel anlamda doğuya özgün

bir tavrın uzantısıdır. Bu bağlamda

İzmir’de gerçekleşmiş sanat ha-

reketlerine ilişkin bir yazı yazmam

istendiğinde, nereden başlayıp

nelerden söz etmem gerektiği ko-

nusunda, herhangi bir kaynaktan

yararlanmak yerine doğrudan ken-

di deneyimlerimi ve gözlemlerimi

düzenlemek, bir anlamda mütevazı

bir doküman oluşturmak ve belki

de İzmir güncel sanatı hakkında

yakın tarihin bir panoramasını oluş-

turmak uygun olur diye düşündüm.

Ben bu yazıda, İzmir’in kültür ve

sanat alanında, yakın zamana iliş-

kin gerçekleşen faaliyetlerden söz

ederken, kişisel gözlemlerimden

hareketle küçük hatırlatmalar yapa-

rak, bu alandaki hafızayı tazelemeye

çalışacağım. Bugün 4 milyon kişi-

ye ulaşan nüfusuyla Türkiye’nin en

büyük kentlerinden biri olan İzmir,

coğrafi konumunun da etkisiyle sa-

dece fiziksel değil, zihinsel olarak

da batıyla ilişki noktasıdır. Adeta

Türkiye’nin “batıya açılan penceresi”

olan İzmir’in, eski çağlardan beri et-

kin bir liman kenti olması nedeniyle

ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel

diyaloga destek olan bir sosyal yapı-

sı vardır. Çokuluslu sosyal yapısının

yanı sıra İzmir, Türkiye’de Levanten

nüfusunun en yoğun olduğu kenttir.

Bu, çok önemli bir kültürel zenginlik-

tir. Yaşamı renklendiren bu özellik,

İzmir’de adeta gelenekselleşmiş bir

hoşgörü ortamı yaratır. İstanbul’dan

sonra üzerinde en fazla konuşulan

ve özellikle kendine özgü sosyo-po-

litik duruşu ile ekonomik ve kültürel

potansiyeline karşın atıl durumu ile

de oldukça dikkati çeken bir kenttir

İzmir.

Halen sürmekte olan arkeolojik ka-

zılar ve yapılan araştırmalarla bu

bölgede 10.000 yıl öncesine ilişkin

yerleşime, dolayısıyla medeniyet

izlerine ulaşılmıştır. Bir yerleşimin

geçmişine ilişkin izleri, bugünün

göstergesi olabileceği gibi potan-

siyeline de işaret edebilir. Örneğin

Agora kazılarında tespit edilen du-

var resimleri ve yazılar, tarihin ilk

Agora kazılarında tespit edilen duvar resimleri

ve yazılar tarihin ilk grafitisi olarak kayda

geçmiştir. Özgür sanatın simgesi olan grafiti

belki de İzmir’in kendine özgü bir özgürlük ve

çağdaşlık anlayışının da simgesi sayılabilir.

Page 64: çevre ve şehircilik dergisi

62

grafitisi olarak kayda geçmiştir. 20.

yüzyılın sonlarında bir akım olarak

tanımlanan ve özgür sanatın simgesi

olan grafiti, belki de İzmir’in kendine

özgü bir özgürlük ve çağdaşlık anla-

yışının da simgesi sayılabilir.

Ancak İzmir’in bugün içinde bu-

lunduğu, farklı yorumlara yol açan

ve anlamlandırılmaya çalışılan dur-

gunluğu, işaret edilen zengin tarihi,

geçmişle uyumlu görünmemektedir.

Bu konuda birçok bilimsel çalış-

malar yapılırken ben kişisel olarak,

üzerinde yaşadığımız topraklarda

bunca güçlü medeniyetlerin yeşer-

diğinden hareketle, günümüzde

yaşanan durgunluğun ancak önemli

bir potansiyele işaret edebileceğini

düşünüyorum. Bu yüzden İzmir’de

öncü bir hareketin her an gelişebile-

ceğinin beklentisi içindeyim. Nitekim

son dönemde çeşitli disiplinlerde,

Türkiye’yi uluslararası ortamda temsil

eden birçok sanatçı İzmir kökenlidir.

İzmir çıkışlı sanatçıların başarısıİzmir çıkışlı sanatçıların başarısında-

ki en önemli etkenlerden biri, sanat

eğitimi konusunda giderek güçle-

nen ve sayısı artan eğitim kurum-

larıdır. Halen sanat alanında farklı

disiplinlerde eğitim veren vakıf ve

devlet kurumları, son yıllarda İzmir’i

genç nüfus açısından bir çekim ala-

nına dönüştürmüş ve çok sayıda

gencin üniversite yaşına geldiğinde

İzmir’den uzaklaşmasına da engel

olmuştur. Böylece, ne yazık ki uzun

vadede yurtdışına ya da İstanbul’a

yönelmeleri kaçınılmaz olsa da, genç

sanatçıların bir süre için İzmir’de ka-

lıp, sanat üretmek konusunda çeşitli

seçenekler yaratmaya çalışmaları

zaman içinde İzmir’de bazı dinamik-

lerin gelişmesinde etkili olacaktır.

Özellikle, zengin ve güçlü eğitim

kadrosu ve yetenekli öğrenci po-

tansiyeli ile Dokuz Eylül Üniversite-

si Güzel Sanatlar Fakültesi’nin, son

dönemde uluslararası güncel sanat

ortamında Türkiye’nin güncel sa-

nat potansiyelinden söz edilir hale

gelmesinde çok önemli bir payı ol-

muştur. Aynı üniversitenin Eğitim

Fakültesi ise sadece sanat eğitmen-

leri yetiştirmekle kalmamış, İzmir’de-

ki sanatsal zenginliğe çok önemli

‘’Bence İzmir için en önemli proje, burada

yetişen genç sanatçıların İzmir’de kalıp çalışmalarını

sürdürebilecekleri ve üretimlerini gerçekleştirerek ilgili bağlantıları doğrudan yapabilecekleri ortamların

yaratılmasıdır.’’

Page 65: çevre ve şehircilik dergisi

63

katkılar sağlamıştır. Özel bir statüde

eğitim veren vakıf üniversiteleri ara-

sında ise kısa zamanda oluşturduğu

zengin kadrosuyla özellikle tasarım

ve medya iletişimi alanında oldukça

etkin bir eğitim veren İzmir Ekonomi

Üniversitesi ile Yaşar Üniversitesinin

de bu gelişmede payı büyüktür.

Ege Üniversitesi ise, İzmir’in en eski

üniversitesidir ve özellikle Edebiyat,

ve İletişim fakülteleri ile Sanat Tarihi,

Felsefe ve Arkeoloji bölümleri, kendi

alanlarında çok değerli sanatçı, aka-

demisyen ve düşünce insanlarının

yetişmesini sağlamış, böylece ilgi-

li alanlarda sadece İzmir’de değil,

uluslararası ortamda da etkili olan

gelişmelere olanak sağlamıştır.

Diğer yandan bir kentin sanat dina-

miklerini oluşturan, bir anlamda da

görünür kılan, sanat mekanları ve

üretilen projelerdir. Devlet kuruluş-

larının ve yerel yönetimlerin sanat/

kültür politikaları çerçevesinde oluş-

turdukları projelerin yanı sıra, sosyal

sorumluluk bilinciyle, çeşitli bankalar

ve özel şirketler, diğer büyük kent-

lerde olduğu gibi İzmir’de de sanata

destek olacak projeler gerçekleştir-

mişlerdir. Bütün bunların yanı sıra,

belki de daha önemlisi İzmir’in kendi

dinamiklerinden gelişen, sanatçıla-

rın ya da sanatseverlerin çabalarıy-

la gerçekleşmiş bazı faaliyetlerden

söz edilebilir. Bunların bazıları çok

kısa soluklu olmasına karşın uzun

süren ve etkili olan bazı çalışmalar

olmuştur.

İzmir kültür-sanat alanındaki üretim-

tüketim sorunları üzerinde sürekli

tartışılıyor ve düşünce üretiliyor. Ör-

neğin İzmir Büyük Şehir Belediyesi

tarafından düzenlenmiş olan İzmir

Sanat Çalıştayı gerçekten de son

derece iyi niyetle projelendirilmiş

ve İzmir sanat-kültür politikaları ko-

nusunda yapıcı çözümler üretmeyi

hedeflemişti.

Yakın döneme ilişkin çalışmaları

gözden geçirdiğimizde öncelikle

devlet kurumlarının temsil edildiği

mekanlardan söz edecek olursak,

kentin merkezinde yer alan ve Ege

Üniversitesinin yönetiminde faaliyet-

lerini sürdüren Atatürk Kültür Mer-

kezi ile Dokuz Eylül Üniversitesine

bağlı Sabancı Kültür Merkezi ile İz-

mir Devlet Resim Heykel Müzesi’ni

de içine alan bölge, merkezi konu-

mu ve gösterişli binaları ile görünüş-

te kentin kültür / sanat yaşamının en

belirleyici faaliyetlerine ev sahipliği

Page 66: çevre ve şehircilik dergisi

64

yaptığı düşünülebilir. Oysa maddi

olanaksızlıklarla, özverili kurumsal

çalışmaların ötesinde, bu nitelikli

mekanlarda uzman profesyoneller

tarafından, cömert bütçelerle des-

teklenen uzun soluklu programlar

uygulanmalıdır. Bu tür politikalar

uzun vadede İzmir’li izleyicinin hem

nitelik hem nicelik açısından zengin-

leşmesini sağlayacaktır.

Son dönemde İzmir’de yerel yöne-

tim nitelikli sanat mekanları oluştur-

ma konusunda çok önemli çalışma-

lar yapmıştır. 2010 yılında faaliyete

geçen Ahmed Adnan Saygun Sanat

Merkezi ve Tarihi Havagazı Fab-

rikası İzmir Büyükşehir Belediyesi

tarafından büyük bütçelerle gerçek-

leştirilmiş, büyük özlemle beklenen

mekanlarıdır ve ne yazık ki program-

ları önceden belirlenmemiş olduğun-

dan, aradan geçen zamana karşın

henüz beklentiyi karşılayamamakta-

dır. Oysa her iki mekan da dünya-

daki benzerleriyle boy ölçüşebilecek

niteliktedir ve özellikle Ahmet Adnan

Saygun Sanat Merkezi başta akustik

olmak üzere, teknik özellikleri ile he-

men başlangıçtan itibaren dünyanın

en prestijli konser salonları arasında

yerini almıştır.

Diğer yandan, İzmir’in çeşitli ilçele-

rinde kurulan ve yerel yönetimlerin

yönetiminde olan çok amaçlı kül-

tür merkezleri, kurumsal yapıları ile

yapıcı ve yönlendirici olmak yerine

mevcut durumun ihtiyaçlarını yanıt-

lamak üzerine biçimlendirilmişler-

dir. Bu tür mekanlar arasında İzmir

Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç

Sanat Galerisi, Konak Belediyesi’ne

ait Güzelyalı Sanat Merkezi, Türkan

Saylan Sanat Merkezi ve Dr. Sela-

hattin Akçiçek Kültür Merkezi sayıla-

bilir. Bu mekanlar gerek konumları

gerekse nitelikleri açısından, ortak

projeler geliştirildiğinde sadece ye-

rel gereksinimleri karşılamak yerine

İzmir’in kültür politikalarını olumlu

yönde geliştirebilecek belirleyici un-

surlara dönüştürülebilirler.

Sanat mekanı oluşturma konusunda

bireysel çalışmalardan söz edecek

olursak, İzmir’in öncü sanat galerisi,

benim bildiğim kadarıyla belki de ilk

profesyonel Sanat Galerisi olan Fü-

zen, 80’li yıllarda sanatçıların ve sa-

natseverlerin buluşma yeri olmuştu.

90’lı yıllarda ise Mask Sanat Galerisi

ile Tuval Sanat Galerisi, kısa süreli de

olsa önemli örneklerdir. Genel ola-

rak yaşamını İstanbul’da sürdüren

sanatçılar ile İzmir’de üreten belli

başlı sanatçıların çalışmalarından

oluşan sergilerle İzmir’li resim/hey-

kel alıcılarına çok önemli bir olanak

sağlamışlar ancak ne yazık ki, ticari

anlamda tatmin edici bir süreklilik

olmadığından kapanmak zorunda

kalmışlardır. İzmir’de profesyonel

sanat galerisi olarak uzun süre ça-

lışmaklarını sürdürmüş ve iz bırak-

mış olan Leonardo Sanat Galerisi

ise bu alanda önemli örneklerden-

dir ancak ne yazık ki, 2000’li yılların

başlarında çalışmalarını İstanbul’a

taşımıştır.

Şantiye Sanat Galerisi ise 1995-96

yılları arasında faaliyet göstermiş ve

kentin güncel sanat alanında alter-

natif kurumsal bir yapıyı işaret et-

miştir. Bu alanda öncü kabul edebi-

leceğimiz bu proje, geçici olmasının

gerçekliğinde çok yüksek bütçeli

olmayan kişisel sergiler yaptı ve so-

nucunda da özel tasarımlı bir kitap

ile kayda geçti. Böylece İzmir’de

bellek oluş(ma)masına ilişkin alış-

kanlıkta da bir değişiklik yarattı.

Page 67: çevre ve şehircilik dergisi

65

Bugünlere geldiğimizde ne yazık ki,

çok az sayıda galeri halen çalışma-

larını sürdürebilmektedir. İrili ufaklı

birkaç sanat galerisinin dışında Art

Shop ve Adnan Franco Sanat Ga-

lerileri İzmir’de halen faaliyetlerini

sürdüren ve en uzun soluklu galeri-

lerdendirler. 2002 yılında kurulan

Akademist Sanat Galerisi ise 2010

yılında A Sanat Galerisi’ne dönüşe-

rek çalışmalarına devam etmektedir.

Farklı alanlarda sanatın üretildiği ve

izleyiciyle buluştuğu Soyer Kültür

ve Sanat Fabrikası ile Kedi Sanat

Merkezi ile Çizgeli Kedi ise İzmir’de

sürdürülen özverili çalışmalardandır.

İzmir gibi büyük bir kentte bu kadar

az sayıda sanat galerisinin ancak fa-

aliyetini sürdürebiliyor olması ne ya-

zık ki, sanat tüketiminin çok minimal

düzeyde olduğunun göstergesidir.

Son senelerde, doğrudan sanatçı-

ların girişimleri ve yerel yönetimlerin

de desteğiyle Karaburun, Seferihi-

sar, Urla, Foça, Alaçatı gibi çevre

ilçelerde gerçekleşen uluslararası

nitelikli sempozyumlar ve sanat et-

kinlikleri, mütevazı ancak son dere-

ce etkili çalışmalardır. Söz konusu

etkinlikler arasında en dikkati çeken

çalışmalardan biri Urla’da sürdürül-

mekte. Büyük bir özenle yapılmış

restorasyonu ile ödül almış olan eski

bir taş evde konuklarını ağırlayan

UMA (Urla Müzik Akademisi) 2009

yılında başlayan çalışmalarında bel-

li bir program çerçevesinde kendi

alanında ünlü bir müzisyenle ustalık

sınıfı düzenliyor.

Fuar, İzmir’in dinamik yüzüİzmir’in kültür /sanat belleğinden söz

ederken, bu yıl 80. kez açılan İzmir

Enternasyonal Fuarı’na değinmeden

geçemeyiz elbette. Yıllarca bir fes-

tival havasında gerçekleşen Fuar,

İzmir’in dinamik yüzünü simgelemiş

ve çok farklı kesimlerden birçok kişi-

ye ve kuruluşa ev sahipliği yapmış-

tır. Günümüzde artık süresi kısalmış

ve ağırlıklı olarak sanayi ürünlerinin

sergilendiği bir tanıtım fuarı niteliği-

ne dönüşmüş olsa da 70’li 80’li yıl-

lardaki “gazino sahneleri” ile halk tipi

eğlence kültürünün simgesi haline

gelmiştir.

İzmir’in merkezinde, kolay ulaşılabi-

len konumuyla uzun yıllar İzmirlinin

ve İzmir dışından gelen ziyaretçilerin

ilgi odağında olmuştur. Yenilikle-

re açık niteliği ile her yıl heyecanla

beklenen ve birçok konuda ilklerin

yaşandığı fuar gerçekten de birçok

konuda öncü olmuştur.

Örneğin Türkiye’nin ilk film festivalle-

rinden olan 1. Sanat Festivali, İzmir

Enternasyonal Fuarı kapsamında

1961’de İzmir’de yapılmıştır. Daha

sonra Dokuz Eylül Üniversitesi ve

Güzel Sanatlar Eğitim Kültür Vakfı

(GÜSEV) tarafından önce “Sinema

Günleri” olarak düzenlenen, daha

sonra 1992’de Uluslararası İzmir

Page 68: çevre ve şehircilik dergisi

66

Film Festivali’ne dönüşerek İzmir’e

çok yakışan bir festivalin tohumları

da böylece atılmıştır.

Büyük özverilerle 2001 yılına kadar

devam eden Film Festivali, ne yazık

ki başka birçok alanda olduğu gibi

sürdürülmesi mümkün olamamıştır.

Neyse ki, 2012 yılında bu kez Dokuz

Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Sine-

ma Bölümü’nün öncülüğünde yeni-

den hayata geçirilmesi planlanıyor.

Bu sevindirici gelişme, İzmir’de uzun

zamandır eksikliğini hissettiğimiz sa-

natsal hareketliliğe, hiç kuşkusuz

önemli bir katkı getirecektir.

Nitelikli etkinliklerin gerçekleşmesi

uzun süreli ve düzenli çalışma, do-

layısıyla kurumsallaşma gerektiriyor.

Örneğin İzmir Kültür Sanat Eğitim

Vakfı İKSEV’in çalışmaları artık tar-

tışmasız büyük bir başarıyı simge-

ler. Bu yıl 25’incisi gerçekleştirilen

Uluslararası İzmir Müzik Festivali,

Türkiye’nin en önemli sanat etkinlik-

leri arasındadır. Son derece nitelikli

programlarıyla İzmirli izleyicinin bek-

lentilerini karşılaması beklenirken,

bunca özverili çabalara karşın fes-

tival henüz hak ettiği izleyici potan-

siyeline ulaşamamıştır. Bu olgu da

ne yazık ki, İzmir’de yüksek ölçekli

projeler üretmek konusunda caydırı-

cı unsurlardandır.

İzmir’de çeşitli kurumlar hem ken-

di bünyelerinde hem de İzmir’de

önemli sanatsal etkinlikler gerçek-

leştiriyorlar. Örneğin Ege Üniversi-

tesinde iki yılda bir olmak üzere üç

kez tekrarlanan ve bu yıl dördün-

cüsü planlanan “EgeArt” sanat et-

kinliği de giderek kalıcı bir nitelik

kazanmaktadır. Diğer yandan, Buca

Eğitim Fakültesi’nin gerçekleştirdiği

ve 2005 ile 2007 yıllarında iki kez

tekrarlanmış olan “Görsel Sanatlar

Buluşması” ise İzmir’de güncel sa-

natlara ilişkin çok önemli bir etkinlik

olmasına karşın gerçekten zor şart-

larda yapıldığından ve yeterli des-

teği göremediğinden ne yazık ki,

sürekliliği olamadı. Diğer yandan ilki

2010 yılında gerçekleştirilen “Bienal

İzmir” ise ticari niteliği ile daha çok

bir fuar niteliğinde bulunmasına ve

sürekliliği kesinleşmiş olmamasına

karşın İzmir Bienali olarak anılma-

sından kaynaklanan tartışmalara yol

açmıştır.

K2 Güncel Sanat Merkezi ile Fran-

sız Kültür Merkezi’nin düzenlediği,

ilki 2007 yılında, ikincisi 2010 yılın-

da gerçekleşmiş olan PORTİZMİR

projesi ise plastik sanatlar alanında

farklı yaklaşımların hedeflendiği bir

projedir. Güncel sanatların yaşamın

içine girmesi düşüncesinden hare-

ketle gelişen bu uluslararası projenin

ilkinde davet edilen sanatçılardan,

Page 69: çevre ve şehircilik dergisi

67

eserlerini kentin çeşitli yerlerinde uy-

gulamaları istenmiş, böylece izleyi-

cinin güncel sanatla buluşması farklı

platformlarda gerçekleşmiştir. 2010

yılında ikinci kez gerçekleşmiş olma-

sı, projenin sürekliliğine işaret etmesi

açısından çok önemlidir. Bu kez ana

mekan olarak uzun zamandır kulla-

nılmayan eski bir tütün deposunun

seçilmesinde, İzmir’in atıl duruşuna

dikkati çekmek hedeflenmiştir. Pro-

jenin yan etkinlikleri ise bu kez İzmir-

liyi, izleyici rolünden katılımcı rolüne

taşımıştır. 2013 yılında üçüncüsü

hedeflenen bu projenin sürekliliği

de İzmir’in uluslararası güncel sanat

ortamı ile iletişim içinde olabilmesi

açısından gereklidir.

İzmir’de kültür ve sanat ortamına

önemli bir katkı da bazı ülkelerin

İzmir’de faaliyet gösteren kültür mer-

kezleridir. Örneğin Türk Amerikan

Derneği, İtalyan Kültür Merkezi, İz-

mir Goethe Enstitüsü ve İzmir Fran-

sız Kültür Merkezi bir yandan kendi

ülkelerinin kültürünü tanıtmaya çalı-

şırken destekledikleri ortak projeler-

le kültürlerarası diyalogun gelişme-

sine de önemli katkılarda bulunurlar.

Özellikle Fransız Kültür Merkezi,

2006-2011 yılları arasında özellikle

mekanlarının yenilenmesi ve başta

Louvre Müzesi ile ortak sergiler ol-

mak üzere yüksek bütçeli çok önemli

projeler ile iz bırakmıştır. 2009 yılın-

da Fransa’da Türk Mevsimi çerçeve-

sinde geniş bütçeli önemli etkinlikler

gerçekleştirmiştir. Bunlar arasında

FKM’nin desteğiyle 360 Derece Ta-

rih Vakfı’nın Foça-Marsilya arasında

gerçekleştirdiği “Mare Nostrum - İz-

mir-Foça-Marsilya Doğu’dan Batı’ya

Tarihe Yolculuk Projesi” de dikkati

çeken projelerdendir. 2010 yılın-

da ilk kez dünyanın en önemli sa-

nat kurumlarından olan Pompidou

Müzesi’nin video koleksiyonun ser-

gilenmesi, İzmir’de kent belleğinde

yerini almış çok önemli etkinliklerdir.

İzmir’de sürdürülen çalışmaların kısa

zamanda çok önemli dönüşümler

yaratacağına inanıyorum. İleriye dö-

nük uzun vadeli ve bilinçli projelerle

İzmir çok kısa zamanda bir kültür

ve sanat metropolü haline gelebilir.

Bence İzmir için en önemli proje,

burada yetişen genç sanatçıların

İzmir’de kalıp çalışmalarını sürdü-

rebilecekleri ve üretimlerini gerçek-

leştirerek ilgili bağlantıları doğrudan

gerçekleştirebilecekleri ortamların

yaratılmasıdır.

“Son dönemde çeşitli disiplinlerde,

Türkiye’yi uluslar arası ortamda temsil eden birçok sanatçı

İzmir kökenlidir.’’

Page 70: çevre ve şehircilik dergisi

68

Denizlere“Yelken” açmak… Sabrın, gücün ve sevginin birleşiminden aldığı güçle dalgalara karşı yol alır bembeyaz yelkenler. Deniz ve rüzgarın amansız mücadelesine karşı, tarifi imkansız bir duygu haline gelir masmavi sularda ilerlemek. İşte bu duyguyu yaşayabileceğiniz nadir yerlerden biridir İzmir…

Yazı: Süleyman DumanFotoğraflar: Karşıyaka Yelken Kulübü arşivi,

Ebru Duygu ve Süleyman Duman

Page 71: çevre ve şehircilik dergisi

69

Adrenalin, güç, akıl ve bilgi ile

yoğrulmuş bir spor dalıdır

yelkencilik. Denizlere açı-

lırken, sabır, güç ve mutlaka sevgi

gerektirir. Masmavi sularda rüzgarın

kimi zaman amansız mücadelesine

karşı yol almak, tarifi zor ama mü-

kemmel bir duygudur.

Ege Denizi’nin sularında yıllardır yel-

ken açan bir kulüp var, Türkiye’nin en

köklü ve eskilerinden. Karşıyaka Spor

Kulübü’nden söz ediyoruz. Kuruluşu,

1936 yılına uzanıyor. Yelken, Kürek

ve Yüzme Deniz Şubesi olarak kuru-

lan kulüp, sonraki yıllarda Yelken

Şubesi olarak yoluna devam et-

miş. Faaliyet hayatında sayısız

başarılar ve ödüller kazanmış

olan kulüp, kurulduğu günden

bu güne yetiştirdiği milli sporcu-

larla, Türkiye’yi dünyada temsili-

ni sürdürüyor. Bu nedenledir ki,

Türkiye’de yelken sporuna kattığı

hizmetler, yetiştirdiği sporcular, sa-

yısız başarılar sağlayan Karşıyaka

Yelken Kulübü, kendi branşında artık

en üst sıralarda. İlk günlerden günü-

müze aynı güç ve özveriyle masmavi

İzmir Körfezi’ni bembeyaz tekneleriy-

le süsleyerek…

Karşıyaka Yelken Kulübü’nün yöneti-

minde yer alan Hüsnü Levent, İzmir’in

yetiştirdiği deneyimli sporculardan.

72 yaşında olan Levent, 58 senedir

hem yelken sporunun içinde hem de

hiç bırakamadığı Karşıyaka Yelken

Kulübü’nün yönetiminde. Sporculuk,

hakemlik, antrenörlük yapan Levent,

26 senedir uluslararası hakem unva-

nına da sahip. Bununla birlikte 2008

yılında Uluslararası Yelken Federas-

yonu tarafından dünya yelken spo-

runa yapmış olduğu hizmetlerinden

dolayı gümüş madalya ödülüne de

layık görülmüş. Deneyimli yelken-

ci Hüsnü Levent, Türkiye’de yelken

sporunu ve İzmir’in bu spordaki ye-

rini şöyle anlatıyor:

“Günümüzde hızlı

bir şekilde yayılan ve

popüler bir spor haline

gelen yelkencilik;

adrenalin, güç, akıl ve

bilgi ile yoğrulmuş spor

dalı olarak İzmir’de

rağbet görmeye devam

ediyor.”

Page 72: çevre ve şehircilik dergisi

70

“1968 yılında Ulvi Yenal’ın Gençlik

ve Spor Genel Müdürlüğü zamanın-

da 500 adet kontrplak malzemeden

optimist tekne yapıldı. Bu optimist-

ler, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki

kulüplere dağıtıldı. 1969’da ise Okul

İçi Spor Faaliyetleri Genel Müdür-

lüğü 500 adet daha yaptırdı. Yine

bu tekneler yurt geneline dağıtıldı.

1974 senesine gelindiğinde eskiyen

teknelerin yerine yenilerinin yapılma-

sı gerekiyordu. O tarihte şimdi için-

de bulunduğumuz Karşıyaka Yelken

Kulübü tesislerinde kendi kurdu-

ğumuz atölyede iki kişilik “Cadet”

tipi tekneler yaptık. 1980’de Cadet

Dünya Şampiyonası’nı Çeşme’de

gerçekleştirdik. Bu arada “470 sı-

nıf tipi” teknelerin ithalatı, İzmir ve

İstanbul’da büyük patlamaya sebep

oldu. 1981’de Macit Bulut’un Türki-

ye Yelken Federasyonu olduğu dö-

nemde ben de yönetimdeydim.1981

yılından sonra Türkiye’de yelkenci-

likte büyük bir atılım oldu.1983 yılı-

na gelindiğinde “Optimist Laser” ve

“Laser Radial” sınıfında 137 adet

tekne ithalatı yaptık. Yine aynı şekil-

de tüm Türkiye’ye dağıtıldı.”

Türkiye’de tesis bakımından iki güç-

lü kuruluşun İstanbul ve Karşıyaka

Yelken kulüpleri olduğunu belirten

Hüsnü Levent; İzmir’in ve Ege’nin,

bu sporu yapmak için bulunmaz de-

ğer taşıdığını ifade ediyor.

Yatçılığın bir ekip çalışması olduğu-

nun altını çizen Hüsnü Levent; “Bir

yatta 6 ila 10 kişi olabiliyor. Dolayı-

sıyla her kişinin farklı görevleri var.

Bu durum beraberinde grup moti-

vasyonunun ve ekip çalışmasını be-

raberinde getiriyor” diyor.

Hüsnü Levent’in, bu spora başla-

mak isteyenlere ve yeni başlayanla-

ra telkinleri ise şöyle:

“Yelken sporunda en önemli şey,

bireyin kendi kendine karar verme-

sidir. Bir kişinin bu sporu yapabil-

mesi için denizi, rüzgarı ve yelkeni

sevmesi lazım. Sevmediğiniz zaman

kimse bu işi size yaptıramaz. Hem

denizin hem yelkenin kendi kuralları

var. Yarışlara katılabilmek için önce

güç, zeka ve bilgi etaplarını geç-

meleri gerekiyor Mesela denizde

bir çocuk kendi benliğini kazanıyor,

karar verebilme mekanizması geli-

şiyor, düşünce gücü artıyor. Aileler

bu durumdan çok memnun, tabii ki

bizde memnunuz”

Page 73: çevre ve şehircilik dergisi

71

“Yelken sporunda en önemli şey, bireyin kendi kendine karar vermesidir.”

Karşıyaka Yelken Kulübü’nde, okul-

lar kapandıktan sonra 7 ila 12 yaş

arası çocuklara yönelik kurslar baş-

lıyor. Çocuklar için eğitim haftada

beş gün ve dokuz hafta boyunca sü-

rüyor. Okullar açıldıktan sonra hafta

sonları da devam ediyor. Kulüp bu

dönemde 40 kişilik çocuk grubu ile

eğitimlerini sürdürüyor. Bu spora

yeni başlayan bir çocuğun yarışla-

ra katılabilmesi için en az 3 yıllık bir

hazırlık dönemini geride bırakması

gerekiyor. Kulübün yetişkinlere yö-

nelik eğitimleri ise yaz dönemlerin-

de Çeşme’de, kış dönemlerinde ise

Karşıyaka Yelken Kulübü tesislerin-

de devam ediyor. Yetişkinlere top-

lamda 18 saatlik bir eğitim veriliyor.

Bu eğitimler belirli bir günde olmu-

yor. Katılımcının boş zamanlarına

göre kulüpte eğitim saatleri düzen-

leniyor. Kulübün toplamda yarışa

giren 137 sporcusu var. Sporcular,

iki antrenör ve üç yardımcı antre-

nör denetiminde çalışıyor. Bunların

yanında şirketler ve kurumlardan

gelen gruplara da yatçılık eğitimle-

ri veriliyor. Tesis bakımından güçlü

bir alt yapıya sahip olan Karşıyaka

Yelken Kulübü tesisleri; tekne parkı,

yarış ofisi, 2,5 tonluk vinç, iki adet

beton kızak, soyunma odaları, eği-

tim salonu, antrenör odası, bakım

onarım atölyesi, depo ve 420 met-

rekare sundurma ile toplamda 3.300

metrekarelik bir alanı kapsıyor. Sos-

yal lokali de içinde bulunduran ku-

lüp binasının içinde toplantı salonu,

yönetim odaları ve kantin mevcut.

Günümüzde hızlı bir şekilde yayı-

lan ve popüler bir spor haline gelen

yelkencilik; adrenalin, güç, akıl ve

bilgi ile yoğrulmuş spor dalı olarak

İzmir’de rağbet görmeye devam

ediyor.

İletişim:Adres: Cemal Gürsel Cad.

No: 396/C Karşıyaka, İzmir

Telefon: (0232) 368 14 72

[email protected]

Page 74: çevre ve şehircilik dergisi

72

İzmir mutfağının vazgeçilmezi

Ot yemekleriİklimi ve toprağının kattığı lezzetle yetişen otlar, vitamin ve minaral deposu yeşilliğini doğadan binbir zenginlikle sunar İzmir mutfağına. Ve yabani otlar, bu kentte 2500 yıldır kullanılan zeytinyağı ile buluşur.

Page 75: çevre ve şehircilik dergisi

73

Sağlıklı ve doğru beslenme-

nin adresinin, Akdeniz ve

Ege mutfağı olduğu, dünya

çapında yapılan birçok araştırmayla

tescilli. Topraklarının kattığı lezzete

ikliminin de katkısıyla Ege’de yeti-

şen yabani otlar, vitamin ve mineral

deposu yeşilliğini, birbir zenginlik-

te İzmir mutfağına sunar. Bu kent,

topraklarının armağanı yabani otları,

kullanımı 2500 yıl öncesine daya-

nan zeytinyağı ile harmanlar ve or-

taya lezzetinin yanında binbir derde

deva yemek tarifleri çıkar.

Sarmaşık, ebegümeci, ısırgan, ci-

bez, turpotu, ısırgan, hendibağ, şev-

keti bostan, radika, deniz börülcesi,

hardal otu, eşek dikeni, kenger,

kuzu kulağı, enginar, kuşkonmaz,

yaban enginarı, arapsaçı, İzmir ve

Ege kıyılarının en çok tüketilen ot-

larından bir kısmını oluşturur. Otlar

çok fazla haşlanmaz, böyle olunca

yeşil rengini korur. Bir de zeytinya-

ğı ve limon, lezzetin sırrını oluşturur.

İzmir sofralarından eksilmeyen ot

çeşitleri, yemeğin yanında salata

olarak da tüketilir.

Ot yemeklerinde, baharat ve katkı

maddesi kullanılmaz. Saf ve doğal

halleriyle pişirilir. Kabak çiçeği dol-

ması, ocı ot kavurması, ısırgan sa-

latası, enginar, domatesli börülce,

sütlü ebegümeci, silkme, kuzu etli

şevket-i bostan, zeytinyağlı turp otu

Ege’nin öncelikli lezzetleri arasında

yerini alır. Her birinin sağlığa fayda-

ları ise anlatmakla bitmez. Bunun

Page 76: çevre ve şehircilik dergisi

74

içindir ki, en sağlıklı ve doğru beslenmenin Akdeniz ve

Ege kıyıları ile Girit’te olduğu, Dünya Gıda Örgütü ve

Dünya Sağlık Örgütü verileriyle de saptanmış. Otlarla

beslenmede radika, hindibağı, hardal otu gibi özellikle

antioksidan değeri taşıyanların sağlık anlamında bü-

yük önem taşıdığı belirtiliyor.

Bunun yanında vücutta ürik asit toplanmasını engelle-

yen otlar da var. Eşek helvası, yabani kuşkonmaz bu

tür otlara örnek. Özellikle enginar va bakla beraber

tüketildiğinde tam bir karaciğer dostu oluyor. Kapari

iştah açıcı ve kuvvet verici özelliğe sahipken, ebe gü-

meci idrar söktürüyor ve kanı temizliyor. Yani Ege’de

yetişen otların faydaları saymakla bitmiyor. Vitamin ve

mineral deposu otlar, yeşil yapraklarını cömertce do-

ğadan İzmir mutfağına sunuyor. Doğanın sunduğu

bu nimetleri değerlendirmekse İzmir’li maharetli ellere

düşüyor.

Aslında topraklarında çeşitli medeniyet ve kültürlerin

de katkısıyla zenginleşen ot yemekleri, bugün artık bu

coğrafyayla da sınırlı kalmıyor, dünya mutfağını renk-

lendiriyor. Bu kültüre Türklerin yanı sıra Girit ve Rumeli-

li göçmenlerin de katkılarını unutmamak gerekiyor.

Page 77: çevre ve şehircilik dergisi

75

Doğadan sofrayaşifa niyetine

Karahindiba (Radika): Karaciğer

ve safra kesesi hastalıklarına iyi

gelir.

Arapsaçı: Yapraklarında bulunan

ve uçucu bir yağ olan rezene

sayesinde anasona benzer etkili ve

güçlü bir kokuya sahiptir. Gaz sök-

türücü ve süt artırıcı etkileri vardır.

Kökü idrar artırıcı olarak kullanılır.

Soğuk algınlığına iyi gelir.

Acı Soğan: Yaban sümbülünün

soğanıdır. İzmir Alaçatı civarında

yetişir. Acı olduğu için iki kere haş-

lanır; üzerine zeytinyağı ve limon

dökülerek yenir.

Ebegümeci: Zeytinyağlı yeme-

ği yapılan bu bitki yurdumuzun

değişik yörelerinde yetişir. Kol ve

bacak çürüklerinde, ciltteki şişlik

ve çıbanlara losyon şeklinde tatbik

edilen bitkinin yaprakları kaynatılıp

içildiğinde sinirleri kuvvetlendirir.

Turp Otu: Haşlanıp salata olarak

yenildiği gibi kavrulup üzerine yu-

murta kırılarak da tüketilir. İçerdiği

uçucu yağlardan dolayı canlandırı-

cı, sinirleri teskin edici, ağrı dindirici

özellikleri vardır.

Denizbörülcesi: Deniz kıyılarında

suyun gel git yaptığı yerlerde sular

çekildikten sonra yetişen bu bitki,

tuzlu, ekşi ama çok lezzetlidir. Daha

çok ilkbaharda tüketilir; çünkü son-

bahara doğru deniz tuzunu iyice

içine çeker. Haşlanarak salatası

yapılır. İyotlu topraklarda yetişti-

ğinden iyot eksikliğine bağlı guatr

hastalığına iyi gelir. İdrar artırıcı ve

kuvvet vericidir. Çiğ tüketildiğinde

mutlaka sirke kullanmak gerekir.

Şevket-i bostan: Süt dikeni olarak

da bilinir. Kuzu etiyle yemeği yapıl-

dığı gibi haşlanıp salata olarak da

yenir. Haşlama suyu sabahları aç

karnına içildiğinde böbrek taşı ve

kumu için iyi gelir. Yaşlanmayı ge-

ciktirici etkisi vardır.

Cibez: Türklerin ‘cücük’ dedikleri

yabani lahanadır. Yumuşak ve

lezzetli olan bu bitki haşlandıktan

sonra zeytinyağı ve limonla tatlan-

dırılır.

Kuşkonmaz: Karaciğer için yararlı

olup A, C, B1 ve B2 vitaminleri

bulunur, böbrekleri çalıştırıcı özelliği

vardır.

Page 78: çevre ve şehircilik dergisi

76

Koruma alanlarına yeni sistem17 Ağustos 2011 Salı günü yayımla-

nan Kanun Hükmünde Kararname

ile Özel Çevre Koruma Kurumu ka-

patıldı, görevleri Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı bünyesinde kurulan Tabiat

Varlıklarını Koruma Genel Müdür-

lüğüne devredildi. Değişiklikle milli

parklar, tabiat koruma alanları, tabiat

anıtları, tabiat varlıkları, doğal sitler,

sulak alanlar ve özel çevre koruma

bölgelerinin tespit, tescil ve ilanının

tek elden yürütülmesinin önü açıldı.

Buna göre, bir alanda mevcut bir-

den çok statü olsa da tek idareye

yetki verilecek, planları tek elden

yapılacak ve onaylanacak. Ayrıca

doğal sitler, tabiat varlıkları ve özel

çevre koruma bölgelerinin tek elden

etkin yönetilmesi sağlanacak. Daha

önce Kültür ve Turizm Bakanlığının

sorumluluğunda olan tabiat varlıkları

ve doğal sitler, 6 ay içerisinde Çevre

ve Şehircilik Bakanlığına devredi-

lecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

bünyesinde Kültür ve Tabiat Varlık-

ları Yüksek Kuruluna karşılık Tabiat

Varlıklarını Koruma Merkez Komis-

yonu, Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge

Kurullarına karşılık da Tabiat Varlıkları-

nı Koruma Bölge Komisyonları görev

yapacak.

Doğal sitlerin korunması ile ilgili olarak

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını

Koruma Yasası geçerli olacak. Bakan-

lıkça ilk olarak doğal sitlerin biyolojik

çeşitlilik ve peyzaj değerleri açısından

envanteri oluşturulacak. Bu amaçla

ülke genelindeki doğal sitlere yönelik

temel araştırmalar yapılacak. Bunun

için kapatılan Özel Çevre Koruma Ku-

rumunun alt yapısı ve koruma metodo-

lojisi esas alınacak. Özel çevre koru-

ma bölgelerinde, BM biyolojik çeşitlilik

sözleşmesinin ön gördüğü gibi etkin

koruma sistemleri uygulanıyor.

Yeni oluşturulan Çevre ve Şehircilik

Bakanlığının vizyonunu yansıtacak

yeni logo belli oldu. Bakanlığın aç-

tığı ödüllü logo yarışmasına, Türki-

ye genelinden 859 başvuru geldi.

Rize’nin Ardeşen ilçesinde Teknolo-

ji-Tasarım öğretmenliği yapan Mus-

tafa Topaloğlu’nun tasarladığı logo,

birinci seçildi. Çevre ve Şehircilik

Bakanlığının Anka kuşunu andıran

logosu, 3 renkli 3 objeden oluşu-

yor. Logodaki turuncu renk şehirle-

ri, yeşil renk çevreyi, mavi renk ise

gökyüzünü ve denizi temsil ediyor.

Bu arada bakanlığa bağlı dört genel

müdürlüğün logoları da belli olurken,

diğer üç genel müdürlük için ödüle

layık bir eser bulunamadı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı logosunu buldu

Page 79: çevre ve şehircilik dergisi

77

Pasaport 484 22 56

Göztepe 224 20 22

Üçkuyular 259 40 13

TÜRK TELEKOM

Arıza 121

Bilinmeyen Numara 11811

Danışma 161

Uyandırma 135

Fono Tel 141

TİYATROLAR

Devlet Tiyatroları

Bornova Sahnesi 343 04 33

Karşıyaka Sahnesi 369 64 87

Konak Sahnesi 483 50 35

Özel Tiyatrolar

Ege Sanat Merkezi 381 64 06

Hamle Tiyatrosu 446 70 18

Konak Belediye Tiyatrosu246 63 93

Pınar Çocuk Tiyatrosu 463 15 15

Tansaş Çocuk Tiyatrosu 483 48 28

SANAT GALERİLERİ

Adnan Franko Sanat Galerisi 464 41 86

Akbank Sanat Galerisi 484 16 66

Aphrodite Sanat Galerisi 482 33 02

Çetin Emeç Sanat Galerisi 293 35 22

GF Sanat Galerisi 421 29 95

İzmir Resim Heykel Müzesi 441 41 92

İzmir Sanat Merkezi 483 63 34

İZFAŞ Sanat Galerisi 482 12 70

İzmir Türk Amerikan Derneği Sergi Salonu

Kedi Kültür Sanat Merkezi 464 99 35

Leonardo Sanat Galerisi 422 13 95

Rotary Sanat Galerisi 421 56 61

Selçuk Yaşar Sanat Galerisi 422 65 32

TCDD Sanat Galerisi 433 58 97

Turkish American Association Art Gallery 464 20 95

İtfaiye 110

AKS 110

Hızır Acil 112

Polis İmdat 155

Cenaze Hizmetleri 188

Sahil Güvenlik 158

Orman Yangınları 177

Hava Ambulans 463 33 22

HASTANELER

Üniversite Hastaneleri

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 343 43 43

9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 412 22 22

Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma 412 39 39

Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği 369 30 40

Doğumevleri

Ege Doğumevi 449 49 49

Ege Ü. Kadın Doğum 388 19 63

Kan Merkezleri

Türk Kızılayı 421 47 89

Çocuk Has. Kan Bankası 483 61 33

Ege Ü. Has. Kan Bankas 388 28 61

Tepecik 433 38 74

ULAŞIM

Denizyolları 464 88 64

THY Rezervasyon 444 08 49

Basmane Rezervasyon 484 86 38

TCDD Santral 464 31 31

Alsancak Gar 464 77 95

Otogar 472 10 10

İskeleler

Konak 484 98 56

Karşıyaka 368 00 42

Alsancak 464 78 31

Bostanlı 330 50 71

Bayraklı 345 77 53

ACİL TELEFONLAR

Page 80: çevre ve şehircilik dergisi

78

Vakıfbank Sanat Galerisi 441 59 00

Yapı Kredi Sanat Galerisi 463 56 28

Fransız Kültür Merkezi 463 61 42

İngiliz Kültür Merkezi 446 01 31

İtalyan Kültür Merkezi 421 52 42

İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark 482 12 70

İzmir Türk Amerikan Derneği 464 20 95Kıbrıs

Türk Kültür Derneği 421 13 40

Sabancı Kültür Merkezi 441 90 09

TURİZM BÜROLARI

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 483 62 16

Turizm Danışma 445 73 90

Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. 274 22 14

Bergama Turizm Danışma 633 18 62

Çeşme Turizm Danışma 712 66 53

Foça Turizm Danışma 812 12 22

Selçuk Turizm Danışma 892 63 28

Tire Turizm İrtibat Bürosu 512 66 14

BAŞKONSOLOSLAR

Almanya 488 88 88

Romanya 465 04 63

Yunanistan 421 69 92

FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR

Bangladeş 421 23 32

Endonezya 421 81 77

Güney Afrika 376 84 45

Hindistan 461 46 60

Makedonya 421 41 92

Malezya 445 05 46

KONSOLOSLAR

İngiltere 463 51 51

İtalya 463 66 76

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 489 77 89

ABD 464 87 55

Arnavutluk 483 33 76

Avusturya 347 66 76

Belarus 482 31 82

Belçika 463 47 69

Bosna Hersek 328 18 90

Brezilya / Brazil 463 86 07

Çek Cumhuriyeti 422 10 80

Danimarka 489 54 01

Estonya 469 79 69

Etiyopya 388 25 57

Fas 421 23 32

Fildişi Sahili Cumhuriyeti 479 07 09

Filipinler 472 13 75

Finlandiya 877 02 35

Fransa 421 42 34

Gürcistan 425 93 53

Hırvatistan 446 28 70

Hollanda 464 02 01

İspanya 441 66 99

İsveç 422 01 38

İsviçre 421 42 39

İzlanda

Kazakistan 482 22 11

Kore 479 04 04

Litvanya 371 51 50

Lüksemburg 421 48 82

Macaristan 421 28 61

Malta 422 31 38

Meksika 327 32 63

Moğolistan 478 50 15

Moldova 472 18 13

Norveç 421 92 80

Pakistan 459 16 16

Portekiz 483 80 31

Rusya Federasyonu 461 51 86

Sırbistan 441 91 81

Slovakya 486 11 75

Slovenya 425 99 83

Şili 446 93 01

Türkmenistan 484 77 75

Ukrayna 421 21 41

Ürdün 482 24 45

Page 81: çevre ve şehircilik dergisi

79

ENBA ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ1456 Sok. No:83 D:302 Alsancak-İZMİRTel: +90 232 421 50 12Faks: +90 232 465 09 [email protected]

EGE GÜBRE25. Cad. No: 2 Çakmaklı-Aliağa-İZMİR Tel: +90 232 625 12 50Faks: +90 232 425 12 45

ATAYOL YAPI DENETİMÇağdaş Cad. No:2/1 Termal Sitesi A Blok Balçova-İzmirTel: +90 232 277 33 60Faks: +90 232 278 80 23

İZMİR DEMİR ÇELİKŞair Eşref Bul. No:23 Çankaya-İZMİRTel: +90 232 441 50 50Faks: +90 232 441 56 [email protected]

ATAYOL

İZMİR’DE HAVA DURUMUAkdeniz iklim kuşağında kalan İzmir’de yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı

geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların İç Batı Anadolu eşiğine kadar

sokulması, denizel etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, İl

bütününde yükseklik, batı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağış, sıcaklık ve güneş açısından önemli sayılabilecek iklim

farklılıklarına da yol açmaktadır.

Yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14-18 ºC arasında değişmektedir. En sıcak aylar

Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve Şubat (9.6 ºC)’tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz

melteminin (İmbat) etkisiyle iç kesimlere göre 1-2 ºC daha düşük olmaktadır. Kış mevsim-

inde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava

kütlesi nedeniyle düşmektedir.

İzmir’de yağışın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. İzmir’de yıllık ortalama yağış miktarı 700 mm. olup

yıllık yağışın yüzde 50’den fazlası kış mevsim-inde yüzde 40- 45’i ilkbahar ve sonbaharda, yüzde 2-4’ü ise yaz aylarında düşmektedir.

Kar yağışlı günler sayısı, alçak kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek

kar yağışlı günler sayısı, gerekse karın yerde

kalma süresi artmaktadır.

Page 82: çevre ve şehircilik dergisi

80

Bulmacanın çözümü 79. sayfada

Page 83: çevre ve şehircilik dergisi
Page 84: çevre ve şehircilik dergisi