çevre ve şehircilik dergisi
DESCRIPTION
çevre ve şehircilik dergisiTRANSCRIPT
EYLÜL- EKİM 2011
ALAB
İLİRSİNİZ
1
2
10
18
68
60
Yıl:1 Sayı: 1 - Eylül-Ekim 2011
İmtiyaz sahibi
Mehmet GÖKARSLAN / İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürü
Genel Yayın Yönetmeni
Erkan YAŞACAN / Şehir Plancısı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Zühre ÇAM / Dr. Şehir plancısı
Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.
RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti.1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİRTel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr [email protected]
Ajans BaşkanıÖzer KESTANE
Yayın KoordinatörüSibel HEKİMOĞLU
MuhabirSüleyman DUMANCeyda ADARDerya ŞAHİNFerzan YAPKUÖZ Grafik TasarımYeşim AYANRahşan AKSOYSırma AYDIN
E-dergi Uygulaması Gökhan AKSAKAL
REKLAM Reklam Direktörü Güliz İLGEN
Reklam Koordinatörü Dilem G. ŞANLI
Müşteri Temsilcileri İrfan IŞIKHakan KÜL Rasim MUTLU
FinansDila Emral AYDIN
Baskı Yeri: Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic.Ltd.Şti Tel: 0232 433 33 55Baskı Tarihi:
3
10 Kemeraltı eski günlerine göz kırpıyor
16 Yatçıların Ege’deki buluşma noktası: Çeşme Marina
18 İzmir’in anayasası yapılsın “ Necip Nasır ”
26 Alaçatı’nın tarihi dokusu: Taş evler
32 Mavi gözler Nazarköy’de hayat buluyor
38 Geçmişten bugüne İzmir Şehir Planı “ Çınar Atay”
42 Ege’nin ışıldayan elması: Mordoğan
52 Kemeraltı’nda dünya birincisi taş işlemecisi
56 İzmir Enternasyonal Fuarı, çevre temasıyla açıldı
60 İzmir’in Kültür ve Sanat Hafızasında Bir Gezinti
68 Denizlere “Yelken” açmak…
72 İzmir mutfağının vazgeçilmezi: Ot yemekleri
32
26
içindekiler
4
5
Kentler; çevresel, sosyal, ekonomik, kültürel ve mekânsal bileşenleri olan kar-
maşık bir organizmadır.
Kent ve insan arasında var oluştan itibaren bir etkileşim vardır, nasıl insanlar
şehri şekillendiriyorsa, şehirler de zamanla insanları şekillendirir.
Bazı yönleriyle de şehirleri, insan vücuduna benzetebiliriz; hücreleri insan, da-
marları yollar ve altyapılar, ciğerleri yeşil alanlar, kemikleri binalar gibidir.
Kent gelişimine etkisi olan, yön veren ve karar mercileri konumundaki kamu
kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri gibi kurum ve kuruluşları da,
şehirlerimizin beyni yerine işlevlendirebiliriz.
Bu anlamda Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü olarak İzmirimizi daha yaşanılır hale
getirmek için kurumumuz bünyesinde yer alan İmar, Yapı Denetim, Kooperatif,
İskan, Yapı Malzemeleri, Proje, Yapım, Çevre Denetimi, Çevre Yönetimi, Çevre
İzinleri, Çevresel Etki Değerlendirme ve Özel Çevre Koruma birimlerimiz ile el-
birliğiyle çalışmak üzere görev yapacağız.
Kentler, toplumsal gelişmenin önemli bir göstergesidir. Toplumların kültürel ve
ekonomik değişimlerinden etkilenmektedir. Kentlerin görüntüsü hızlı bir deği-
şiklik geçirmektedir ve ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu nedenle ortak gö-
rüşlerin ve eylemlerin geliştirilebilmesi için, yıllar itibariyle kentleşme, kentlileş-
me, kent kültürü, kentlilik ve çevre bilinci, çok kültürlülük gibi kente yönelik çok
yönlü değerlerin ortaya konulduğu yayınların, önemli bir işleve sahip olduğu
düşüncesi ile dergimiz, yayın hayatına adım atmıştır.
İzmir Çevre ve Şehir Dergimizin yayın hayatına geçmesinde desteğini esirge-
meyen başta Sayın Valimiz Mustafa Cahit Kıraç olmak üzere tüm kuruluşlara
teşekkür ederim.
Mehmet GÖKARSLANÇevre ve Şehircilik İl Müdürü
Kentler, toplumsal gelişmenin önemli bir göstergesidir
6
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar, bakanlığı tarafından deği-
şik il ve ilçelerdeki belediyelere hibe
edilen 53 katı atık toplama aracın-
dan 4’ünün, Başbakan Recep Ta-
yip Erdoğan’ın talimatıyla Somali’ye
gönderileceğini bildirdi.
İstanbul Avrupa Yakası Posta İşle-
me Merkezinin açılışı ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığınca belediyelere
hibe edilen çöp toplama araçlarının
anahtar teslim töreninde konuşan
Bayraktar, 49 belediyeye modern
çöp toplama araçlarının teslim edi-
leceğini belirterek, bugüne kadar bu
şekilde 2 binin üzerinde aracın tes-
liminin gerçekleştirildiğini kaydetti.
Bakan Bayraktar, ‘’Teslimi yapılacak
araçların adedi 53’tü. Bunların 4 ta-
nesini Başbakanımızın talimatıyla
Somali’ye gönderiyoruz. Eksik kalan
araçlarımızı da en kısa sürede teslim
edeceğiz. Parti ayrımı gözetmeksi-
zin tüm siyasi partilerin belediyele-
rine bu araçları veriyoruz” dedi.Tür-
kiye’deki şehirlerin nüfusunun yüzde
80’den fazlasında çöp toplama, katı
atık tesisleri ile arıtma tesislerinin bü-
yük bir bölümünün tamamlandığını
aktaran Bakan Bayraktar, ‘‘’Ustalık
kabinesinde de hem kalan katı atık
tesislerimizi, hem de arıtma tesis-
lerimizi modernize edeceğiz ve ta-
mamlayacağız. Katı atık toplama te-
sislerimizden enerji üretme ve rafine
ederek gübre üretme, bunları sera-
larda kullanma şeklinde çalışmaları-
mız devam ediyor’’ diye konuştu.
“AB kıstaslarına uymaya devam edeceğiz’’Bakanlıklarının, daha önce Bayın-
dırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve
Orman Bakanlığının çevre kanadı
olarak başta İstanbul olmak Türkiye
genelinde büyük hizmetler yaptığını
dile getiren Bayraktar, sözlerini şöyle
sürdürdü: ‘’Dünyada gelişen çevreci-
lik anlayışının Avrupa standartlarında
ülkemizde uygulanması noktasın-
da çok titiz bir gayret içerisindeyiz.
1930-1940’lardan itibaren sanayileş-
mesini ve gelişmesini tamamlayan
ülkelerin hoyrat bir şekilde çevreyi kir-
leterek medeni ülke, model ülke, kal-
kınmış ülke konumuna geldikten sonra
çevreciliğe bu kadar titiz bir yaklaşım
gösterdikleri 1970’li yıllardan sonra
Türkiye’de sanki kalkınmasını, geliş-
mesini tamamlamış, gelir seviyesini
30 bin doların üzerine çıkarmış ülke-
lerin uyguladığı kıstasları uygulayarak
çevreciliğe dikkat etmektedir. Ancak
bugün gerek ABD, gerekse Çin, çevre
konusuna en çok dikkat etmesi gere-
ken Hindistan, bizim dikkat ettiğimiz
gibi çevreciliğe dikkat etmemektedir.
Biz hem sanayileşmeyi, hem kalkın-
mayı, hem de istihdamı artırmak sure-
tiyle çevreciliğe de dikkat ederek bu
hususları geliştirmeye, AB kıstaslarına
uymaya gayret edeceğiz.’’
Bakan Bayraktar, çevrecilik ve şehir-
leşme konusunda, şehirlerin marka
değerlerini artırmak ve kentsel dö-
nüşümlerini sağlamak, tüm katı atık-
ların modern bir şekilde bertarafını
yapmak, şehirlerin meydan ve çevre
düzenlemelerini artırmak için hükü-
metin kararlı olduğunu ifade ederek,
‘’İstanbul’da 2 önemli büyük yeni şehir
ve kanal yapılacak. Ulaştırma Bakan-
lığımız bu kanalı açacak, çevresinde-
ki şehirleşmede bizim de katkılarımız
olacak.
Somali’ye katı atık toplama aracıÇevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar: ‘’Değişik il ve ilçelerdeki belediyelere hibe edilen 53 katı atık toplama aracından 4’ü Başbakanımızın talimatıyla Somali’ye gönderilecek’’
7
Petkim’dençevre yatırımlarına kaynakSon 10 yılda çevre ve enerji yatırımlarına 210 milyon dolar kaynak aktaran Petkim, bütün yatırımlarında dünyanın en çevreci teknolojilerini Türkiye ile tanıştırmayı sürdürecek.
Çevre duyarlılığında Türkiye’nin örnek
şirketlerinin başında yer alan Petkim,
çevre ve enerji tasarrufu yatırımlarına
son 10 yılda 210 milyon dolar kaynak
aktararak, bu duyarlılığı bir maliyet un-
suru olarak görmediğini kanıtladı.
Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk,
Çevre ve Şehircilik Dergisi’ne yaptığı
açıklamada, “çevre” hassasiyetini,
“sürdürülebilir rekabetçi üretim anla-
yışın” vazgeçilmez unsuru olarak gör-
düklerini belirtti. Öztürk, “Global bir
oyuncu olmayı hedefleyen şirketimiz,
çevresel sürdürülebilirlik yaklaşımının
gereği olarak 2010 yılında Uluslarara-
sı Karbon Saydamlık Projesi’ne (Car-
bon Disclosure Project-CDP) gönüllü
olarak katılımla yeni bir ivme kazandı.
Sera gazı emisyon hesabını ve yöneti-
mini, çevresel sürdürülebilirlik için ge-
liştirilen politikaların önemli bir parçası
olarak görüyor ve benimsiyoruz’’ dedi.
Petkim’in üretim proseslerinin her aşa-
masında çevre duyarlılığını samimi
çabalarıyla ortaya koyduğuna dikkat
çeken Öztürk, bu noktada enerji kay-
naklarının çeşitlendirilmesi ve yeni-
lenebilir enerji kaynaklarına yatırıma
büyük önem verdiklerini anımsattı. Ali-
ağa Kompleksi’nde kurulacak Rüzgar
Enerji Santrali için bu yılın ocak ayında
otoprodüktör lisansını aldıklarını, 25
MW gücündeki RES’in yatırımına bu
yıl içinde başlamayı ve bir yıl içinde
devreye almayı planladıklarını kay-
deden Öztürk, “Petkim bugün yaptığı
ve gelecekte yapmayı planladığı tüm
yatırımlarında dünyanın en çevreci
teknolojilerini Türkiye ile tanıştırmayı
sürdürmeyi amaçlıyor” dedi. 2011
yılında çevre ve enerji verimliği proje-
lerine toplam 17 milyon dolar yatırım
yapılacağını anımsatan Genel Müdür
Öztürk, Aliağa Kompleksi’ndeki ısıl
gücü yüksek 11 bacada “7 gün 24
saat emisyon ölçümü yapıldığını”, bu
sayede şeffaf bir izleme sistemi kur-
duklarını ifade etti. Bu arada Petkim’in
Ege Orman Vakfı ile el ele vererek,
Çağdaş Azerbaycan’ın kurucusu
ve merhum Cumhurbaşkanı Haydar
Aliyev’in adına oluşturduğu “Dostluk
ve Hatıra Ormanı”na iki yılda toplam
22 bin 300 fidan dikildi.AD
VERT
ORI
AL
8
“Çevre konusu her millet için bir vatan savunmasıdır’’İzmir Valisi Cahit Kıraç, çevresel bazda önemli sorunların bulunduğunu, ancak konuyu bir bütünlük içinde ele alarak, öncelikli olarak kirlilik önleme, ikincil olarak da atık ve emisyon kontrolü yaklaşımlarının esas alınması gerektiğini belirtiyor.
Doğayı tahrip etmeden, kirlet-
meden ondan yararlanmanın
en kolay yolunun çevrenin
muhafaza edilmesinden geçtiğini
belirten İzmir Valisi Cahit Kıraç’a
göre, politikalardan öte çevre konu-
su, her millet için bir vatan savun-
ması, bir insanlık görevi haline geldi.
Vali Kıraç, çevresel bazda önemli
sorunların bulunduğunu, ancak ko-
nuyu bir bütünlük içinde alarak, ön-
celikli olarak kirlilik önleme, ikincil
olarak da atık ve emisyon kontrolü
yaklaşımlarının esas alınması gerek-
tiğini ifade ediyor.
İzmir Çevre ve Şehircilik Dergisi’nin
sorularını yanıtlayan Cahit Kıraç,
kenti genel anlamda değerlendirir-
ken, sorunlara ve bunların çözüm
yollarına ışık tuttu.
Çevre düzenlemelerinin turizm sektörüne katkılarını yeterli düzeyde buluyor musunuz?KIRAÇ: Bildiğiniz gibi, günümüzde
her şehir, her bölge veya ülke, dün-
yada hızlı gelişen, hızlı büyüyen sek-
törlerin başında yer alan ve büyük
bir ekonomik güç teşkil eden turizm
pastasından ve dolayısıyla dünya
refahından pay alabilmek için büyük
bir gayret ve yarış içine girmiş bu-
lunmaktadır.
Bu nedenle ülke olarak, Cumhuriye-
tin 100. yılı olan 2023 yılında en çok
turist çeken ve en fazla turizm geliri
elde eden 5 ülkeden biri olma hede-
fini ortaya koyduk. Türkiye’ye gele-
cek turist sayısının en az 50 milyon,
turizm gelirinin ise 50 milyar dolar
olmasına yönelik planlamalar ve ça-
lışmalar yürütüyoruz.
Biz de, İzmir olarak Türkiye’nin bu
hedefine paralel olarak turizm pas-
tasından daha fazla pay almak is-
tiyoruz. Biliyoruz ki, Türkiye’nin tu-
rizmde 2023 yılı için ortaya koyduğu
hedeflerine ulaşabilmesi, İzmir ve
hinterlandındaki bölgenin mevcut
potansiyelinin değerlendirilebilmesi
ile ancak mümkün olabilecektir.Bu-
nun için kamu kesimi olarak, meslek
örgütleri olarak, sektör temsilcileri
olarak artılarımızı ve eksilerimizi göz
önünde bulundurarak, çeşitli faali-
yetlerde bulunuyoruz. Kültürel varlık-
larımızın korunmasına büyük önem
veriyoruz. Tanıtıma ağırlık veriyoruz.
Yatırımcıların ilimizde yatırım yapma-
larına yönelik gayret sarf ediyoruz.
Bunu yaparken de çevrenin korun-
ması, sürdürülebilirliğinin sağlanma-
sı konularına büyük önem veriyoruz.
İzmir’in ekonomisi tarım, sanayi, ti-
caret ve turizme dayanmaktadır.
Bu sektörlerin gelişmesini çevresel
sürdürülebilirlik ilkeleri kapsamında
değerlendiriyoruz.
Kent insanın çevreye karşı duyar-lılığını yeterli buluyor musunuz? Bu konuda yürütülen çalışmalar var mı?KIRAÇ: Bildiğiniz gibi dünyada hızla
artan insan nüfusu, üretim ve tüke-
tim hızı, tükenebilir kaynakların sı-
9
nırsızca kullanımı, teknolojideki hızlı
gelişim, bunun paralelinde artan sa-
nayileşme ve bunların sonucu ola-
rak doğal dengenin tahrip edilmesi,
çevre ve çevrenin korunmasını gün-
deme getirmiştir.
Tehdit boyutu arttıkça, insan sağlı-
ğı ve yaşamını olumsuz etkilemeye
başladıkça bu konuda alınması ge-
reken önlemlerin bir takım ortak po-
litikalara dönüştürülmesi gerekliliği
ortaya çıkmıştır.
Politikalardan öte çevre konusu,
her millet için bir vatan savunması,
bir insanlık görevi haline gelmiştir.
Ülkemiz ve özellikle bölgemiz, dün-
yanın en nadide bölgesidir. Doğal
kaynaklar, yenilenebilir enerji kay-
nakları, biyolojik çeşitlilik, toprak
verimliliği, su kaynakları ve mineral
kaynaklar açısından oldukça zen-
gindir. Bu potansiyel bölgemizin ve
ilimizin çevresel sürdürülebilirliğinin
önemini artırmaktadır. Dolayısıyla,
çevre konusunu, çevrenin korunma-
sı konusunu bir nimet olarak görüyo-
ruz.
Doğayı tahrip etmeden, çevreyi kir-
letmeden ondan yararlanmanın en
kolay yolu, çevrenin muhafaza edil-
mesidir. Bu nedenle, bir yandan ili-
mizin ve ülkemizin sosyo-ekonomik
kalkınmasını sağlarken diğer yandan
da ekonomik faaliyetleri aksatmadan
çevrenin korunmasına ve yaşadığı-
mız çevrenin sürdürülebilirliğine bü-
yük önem veriyoruz. Çevresel bazda
önemli sorunlarımızın olduğunu he-
pimiz biliyoruz. Konuyu bir bütünlük
içerisinde ele alarak, öncelikli olarak
kirlilik önleme, ikincil olarak atık ve
emisyon kontrolü yaklaşımlarını esas
almamız gerekmektedir.
İyileşmenin önünü açacakBununla birlikte arıtma, atık ve teh-
likeli atık bertarafı, geri dönüşüm,
temiz üretim ve benzeri çevresel
yatırımların desteklenmesine yöne-
lik girişimlerin oluşması, bu konu-
daki iyileşmelerin önünü açacağına
inanıyorum.Bu bağlamda İzmir’de,
özellikle son yıllarda çevre ile ilgili
bilincin ve hassasiyetin tüm kesim-
lerde giderek arttığını, memnuniyet-
‘’İzmir’in ekonomisi tarım, sanayi,
ticaret ve turizme dayanmaktadır. Bu sektörlerin
gelişmesini, çevresel sürdürülebilirlik
ilkeleri kapsamında değerlendiriyoruz.’’
10
le müşahede ediyoruz. Bu bilinç ve
hassasiyetin çevrenin korunması ile
ilgili iyileştirmelerin daha da artması-
nı sağlayacağına inanıyorum.
Kentsel dönüşüm projeleriyle bir-likte İzmir’de yaşanan değişimler nelerdir?KIRAÇ: TOKİ tarafından ilimizde 26
ayrı alanda yürütülmekte olan ve
ihale bedelleri 520 milyon TL olan
toplam 10.090 konut ile çok sayıda
muhtelif sosyal donatı alanlarının ya-
pımına başlanmıştır. Bunlardan; Ör-
nekköy, Asarlık 1. ve 2. etap, Aliağa,
Tire, Torbalı, Buca 1. ve 2. etap, Çiğ-
li, Urla, Seferihisar ve Uzundere’de
toplam 7302 konutun teslim işlemleri
tamamlanmıştır. Uzundere’de 3.080
konuttan kalan 1456 adet konutun,
İzmir Büyükşehir Belediyesine tes-
lim işlemleri de devam etmektedir.
Devam etmekte olan projeler kap-
samındaki 1.080 konut ile sosyal do-
natı inşaatında da çalışmalar devam
etmektedir. Tabii ki, bunlar yeterli
olmamaktadır. Zira bugün geldiği-
miz nokta, İzmir olarak en önemli so-
runlarımızdan birinin, kentin plansız
yapılaşması ve bu plansız yapılaşma
ve kentleşmenin sonucu yaşanan
ulaşım, trafik, otopark gibi sorunlar
olduğu bilinmektedir. Bunun dışın-
da, belki de en önemlisi, ülkemizin
büyük bölümü gibi İzmir de birinci
derecede deprem kuşağında yer
almaktadır. İzmir olarak mutlaka bu
sorunu tüm aktörleriyle birlikte ele
alarak ve İzmir’in jeolojik ve sismik
durumunu ve trafik altyapısını da
hesaba katarak, vatandaşlarımızın
daha sağlıklı, güvenli, kaliteli ve mo-
dern bir yaşam sürdürmelerine ola-
nak sağlayacak çözümleri mutlaka
önceliklerimiz arasına almamız ge-
rekmektedir.
İzmir’in EXPO sürecini ve hazırlık-larını değerlendirebilir misiniz?KIRAÇ: İzmir, uluslararası organi-
zasyonları düzenleme konusundaki
engin tecrübesini ve sahip olduğu
pek çok özelliğini de dikkate ala-
rak, EXPO 2020 gibi çok önemli bir
organizasyona aday olmuştur. Hem
ülke hem de bölgemizin kalkınması
için büyük bir fırsat olan EXPO orga-
nizasyonu, İzmir’in tarihinde dönüm
noktası oluşturacak, onu bir dünya
kenti haline getirecektir. EXPO 2015
sürecinde elde ettiğimiz tecrübe ve
birikim, İzmir olarak bizi avantajlı
kılmakta, kentimizin tüm kişi, kurum
ve kuruluşlarıyla EXPO için duyduğu
heyecan, onu diğer adayların önüne
geçirmektedir. EXPO Takip Kurulu
tarafından oluşturulan Teknik Komi-
te ile şu ana kadar birçok istişare
ve süreç değerlendirme toplantıları
gerçekleştirildi.
Mayıs ayı başında Sayın Başbaka-
nımız tarafından İzmir’in EXPO 2020
adaylığı için Uluslararası Sergiler
Bürosu’na (BIE) Niyet Mektubu gön-
derildi.
‘’EXPO için duyulan heyecan, İzmir’i diğer adayların önüne geçirmektedir.’’
11
Ardından, 17-19 Mayıs 2011 tarih-
leri arasında benim başkanlığımda
Paris’e giden İzmir heyeti, BIE Baş-
kanı Vicente Gonzales Loscertales’le
görüşmelerde bulundu. EXPO 2020
için İzmir’in Niyet Mektubu’nu bir kez
de elden ilettik.
Son olarak yine benim başkanlığım-
daki İzmir heyeti, Uluslararası Sergi-
ler Bürosu’nun (BIE) 14 Haziran’da
düzenlenen 149. Genel Kurul top-
lantısına katılarak, İzmir’in EXPO
2020 adaylığını tanıttı.
Bildiğiniz gibi, EXPO 2020 İzmir icra
organı resmen kuruluncaya kadar
sekretarya çalışmaları, İzmir Kalkın-
ma Ajansı tarafından yürütülmekte-
dir. Bu hizmetler kapsamında 19 Şu-
bat 2011 tarihinde yayına başlayan
EXPO 2020 İzmir internet sitesinde,
EXPO ile ilgili gelişmeler sürekli ta-
kip edilerek Türkçe, İngilizce ve
Fransızca dillerinde güncellemeler
yapılmaktadır.
Yerli ve yabancı turistlere kentin sahip olduğu kültürel değerler, yete-rince gösterilebiliyor mu?KIRAÇ: Dünya Turizm Örgütü’nün
verilerine göre, kültür turizmi, toplam
dünya turizminin % 37’sini oluştur-
makta ve bu oran da her yıl %15 nis-
petinde artmaktadır.
Dünya Turizm Örgütü’nün 2020 viz-
yonu, bu artışın önümüzdeki dönem-
de de devam edeceğini, özellikle
Avrupa, Ortadoğu ve Asya bölgele-
rinde bu alanda kayda değer bir bü-
yüme yaşanacağını öngörmektedir.
Türkiye’de turizmin çeşitlendirilmesi
konusunda yapılan çalışmalar içinde
Kültür Turizmi en önemli turizm çe-
şitlerinden biridir.
Bu yapı içerisinde ilimiz; tarih bo-
yunca gelmiş geçmiş, birbirleriyle
ve yaşadıkları çevreyle etkileşim
içerisinde bir hayat sürmüş, bu top-
raklardan etkilenmiş, bu topraklara
anlam kazandırmış sayısız medeni-
yet izleriyle doludur. Tepekule, Ka-
difekale, Efes, Bergama (Asklepion,
Akrepol, Kızılavlu), Phokaia (Foça),
Kyme (Aliağa) Klazomenai (Urla),
Teos (Sığacık), Erythrai (Çeşme),
Claros ve Notion (Ahmetbeyli) ve
devam edip giden birçok ören yeri,
tarihi zenginlik ilimizin sınırları dahi-
lindedir. İzmir’de gerçekleşen top-
lam kültür ziyareti sayıları, kentin
kültürel miras zenginliği ile hiçbir
şekilde oranlı değildir.
Özellikle Avrupa’nın benzer nitelik-
teki kentleri ile karşılaştırıldığında,
bu oranlar oldukça düşük değerler
olarak seyretmektedir. Bu eşsiz kül-
türel zenginliklere sahip topraklarda
yaşamak, her birimiz için hem gurur
kaynağı, hem de sorumluluk anlamı
taşımaktadır. Kültürel mirasımıza
sahip çıkmak, onu ortaya çıkarmak,
korumak, gelecek kuşaklara aktar-
mak yalnızca kurumların değil, birey
olarak hepimizin görevidir.
Kültürel miras alanında üreteceği-
miz kaliteli projeler, yalnızca kültürel
mirasımızın korunması ve gelecek
kuşaklara aktarılmasını sağlamakla
kalmayacak, bölgemizin ve sahip
olduğumuz zenginliklerin ulusal ve
uluslararası ölçekteki tanıtımına kat-
kı sağlayarak, bölgesel kalkınmaya
destek olacaktır. İzmir’in, kültür tu-
rizmi canlandırılarak, geliştirilerek
bir marka kültür kenti haline getiril-
mesini ve kültür turizmi açısından
bir çekim merkezi olmasını arzu
etmekteyiz.
12
Kemeraltı eski günlerinegöz kırpıyorBeş etaplık cephe düzenleme projesi ile Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi dokusu, yenilenen yüzüyle nostaljik görünümüne kavuşuyor.
Yazı :Süleyman Duman Fotoğraflar :İzmir Büyükşehir Belediyesi Arşivi
Birçok tarihi mekanı bünyesin-
de barındıran baharat kokan
sokakları, zamana meydan
okuyan hanları, asma altı bedes-
tenleri, şadırvanları, farklı din ve
mezheplerin buluşma noktası olan
camileri, havraları ile ticaret ve iba-
detin merkezi konumundadır tarihi
çarşılar. Bir kentin belleğidir aynı
zamanda.
Kuruluşu 1650-1670 yıllarına uzanan
Tarihi Kemeraltı Çarşısı da İzmir’in
belleğidir. Anafartalar Caddesi ve
Mezarlıkbaşı semtinden başlar, de-
nizin kıyısını da içine alır ve Konak
Meydanı’na kadar ulaşır. Çarşıdaki
ticarethanelerin başında 1744 yılın-
da yapılan Kızlarağası Hanı gelir,
daha sonra bunu diğerleri izler. Bir
de bedestenler…
İpek Yolu’nu takip eden deve ker-
vanlarıyla İzmir’e getirilen mallar, bu
hanlara indirilir, Cenevizli tüccarlar
aracılığıyla limandan gemilere yükle-
nerek, ihraç edilirdi.
İzmir ticaret hayatının uzun yıllar can
damarı olan Kemeraltı, ilk yapıldığı
yıllarda üzeri tonoz ve kiremit örtülü,
sokakları kapsayan bir kapalı çarşı
13
görünümündeydi. Bu özelliğini de
20. yüzyıl sonlarına kadar korudu.
Daha çok dar gelirliler ve yerli halkın
ihtiyaçlarını karşılayan çarşı, bugün
İzmir’in önemli bir alışveriş merkezi
haline geldi. Tonoz ve kubbeli bazı
dükkanlar özelliklerini korudu ama
modern iş merkezleri, kafeterya ve
sinemalar bile yine burada toplandı.
Demirciler, baharatçılar, saman pa-
zarı gibi ticarethaneleri kapsayan ve
her bir ticarethanenin gruplar halin-
de ayrı bölümleri oluşturduğu tarihi
çarşıda bugün, el sanatları örnekle-
rini yansıtan seramiklere, ağaç ve
madeni eserlere, dokuma eşyaları-
nın satışlarının yapıldığı dükkanlara
da rastlamak mümkün.
Yenilenen yüzüÇarşının tarihi dokusunu yenilemek
ve kentin belleğini canlandırmak
amacıyla bir süredir proje çalışma-
ları yürütülüyor.
Bu kapsamda İzmir Büyükşehir
Belediyesi tarafından hazırlanan
ve İzmir 1 Numaralı Kültür ve Ta-
14
biat Varlıkları Koruma Bölge Kuru-
lu tarafından onaylanan 4 etaplık
‘’Kemeraltı Anafartalar Caddesi
Cephe Düzenleme Projesi’’ adı al-
tında yürütülen çalışmalar tamam-
landı. Projenin yüzde 60 bedeli,
“Taşınmaz Kültür Varlıklarının Ko-
runmasına Ait Katkı Payı” kapsa-
mında İzmir Valiliği İl Özel İdaresi
tarafından karşılandı. Proje ile çok
sayıda işletme ve yapıların cephe-
leri, aslına uygun restorasyon ça-
lışmaları, tarihsel dokunun belirgin
hale getirilmesi ve cephe düzen-
lemeleri olarak hayata geçirildi.
Cumba, kepenk ve doğrama gibi
ahşap yüzeyler onarıldı, yapıların
orijinal hallerinde olan ama za-
manla yıpranmış veya yok olmuş
parçaları, benzer malzemeler kul-
lanılarak değiştirildi. Cephelerinde
görüntü kirliliği yapan tabela ve
ışıklı panolar kaldırılarak, yönet-
meliğe uygun reklam panolarının
asılması sağlandı. Bu çalışmalarla
beraber yapıların özgün hale geti-
rilmesi hedeflendi.
15
rinde yer alan 88 parselin yeniden
düzenlenmesi hedefleniyor.
Neler yapıldı?Eylül 2007’de başlayan projenin ilk
etabında, Kemeraltı’nın Konak gi-
rişinden itibaren 215 metrekarelik
mesafede toplam 49 parsel ve 72
işletmenin Anafartalar Caddesi’ne
bakan cepheleri ile köşe parselle-
ri ele alındı. 2. etapta ise Kemeraltı
Cami’nin kenarındaki sebilin bulun-
duğu 853 Sokak’tan başlayıp, Baş-
durak Cami’nden bir sonraki adayı
içine alarak, 250 metrelik mesafede
bulunan 93 parselde çalışma ger-
çekleştirildi. Bununla beraber Milli
Kütüphane Caddesi’ndeki Güzel İz-
mir Hanı ile 853 Sokak’ta yer alan 4
yapının cepheleri de düzenlendi.
3. etap kapsamında ise 875 sokak
ile 919 Sokak köşesinden Havra
Sokağı’na kadar olan 190 metre
uzunluğunda ve 101 parselden olu-
şan bölüm yenilendi. 4. etap çalışma-
larına gelindiğinde, Havra Sokak’tan
kuzeyde Şadırvanaltı Cami’ne kadar
olan yaklaşık 165 metre uzunluğun-
da bir bölüm düzenlenmiş oldu.
“Kemeraltı Anafartalar Caddesi
Cephe Düzenlemesi Projesi” kap-
samında tamamlanan 4. etap ça-
lışmalarının ardından 5. etaba ge-
çilmek üzere gün sayılıyor. Bunun
için Sit Kurulu’ndan onay alınacak,
ardından ihaleye çıkılacak. Bu etap-
ta Şadırvanaltı Cami ile Eşrefpaşa
Caddesi’ni bağlayan 912 sokak üze-
16
Yatçıların Ege’deki buluşma noktası Çeşme MarinaYemekten giyime, teknoloji marketten yelken okuluna, kültür ve eğlenceden konaklamaya kadar ihtiyaç duyulabilecek her şeye sahip Çeşme Marina, ayrıcalıklarıyla konuklarını bekliyor.
17
İzmir Yarımadası’nın batı ucunda,
tarihi Çeşme Kalesi’nin hemen
önünde yer alan Çeşme Marina,
yat sahiplerinin bütün ihtiyaçlarını
karşılayabilecek donanımıyla Ege
Denizi’ndeki buluşma noktasıdır.
Yap-İşlet-Devret modeliyle 25 yıl-
lığına kiralanan Çeşme Marina,
yatçıların ve gündelik konuklarının
gereksinimlerini karşılamanın yanın-
da, Çeşme ve çevresinin sosyal ve
ticari hayatına da canlılık getirmeyi
amaçlıyor.
Doğu Akdeniz’in en önemli yat li-
manlarından biri olmayı hedefleyen
Çeşme Marina, denizde 400, kara-
da ise 100 tekne kapasitesi ile 60
metre uzunluğuna kadar olan tekne-
lere hizmet verebiliyor. Konukları ev
konforunda ağırlayacak donanıma
sahip marinada, ihtiyaç duyulabi-
lecek bütün hizmetler, uluslar arası
kalitede sağlanıyor.
Minimum 3 metre derinliğe sahip
doğal bir liman içerisine konumlan-
mış Çeşme Marina, limanı çevrele-
yen kara parçası ve kuzeybatısın-
daki dalgakıran ile çok iyi bir şekilde
korunuyor. Önemli avantajları ara-
sında şehir içi marina olması çok
önem taşıyor. Bunun yanında İzmir
Adnan Menderes Havalimanı’na 45
dakika uzaklıkta bulunması, önemli
bir giriş çıkış limanı olması, Türk ve
Yunan adalarına yakınlığı, önemli
özelliklerini oluşturuyor. Kuzey gü-
ney yönünde seyir yapan tekneler
için önemli bir uğrak noktası konu-
mundaki marina, hem bir su sporları
merkezi, hem de doğal liman.
Çeşme Marina’nın toplam kara
alanı 34.500 metrekare. Marina
hizmetleri ve ticari alanlarla bir-
likte 7.500 metrekarelik bir yapı-
laşma mevcut. Çevresini saran
dükkan ve restoranlar, İzmir mima-
risine göre tasarlanmış. Yemekten
giyime, teknoloji marketten yelken
okuluna, kültür ve eğlenceden
konaklamaya kadar ihtiyaç duyu-
labilecek her şeye sahip Çeşme
Marina, ayrıcalıklarıyla konuklarını
bekliyor.
Hizmetler: • 6m’den 60m’ye kadar olan 400 tekneye bağlama hizmeti,
• 24 saat denizci ile palamar hizmeti
• 24 saat güvenlik ve kapalı devre güvenlik sistemi
• Tüm marinayı kapsayan Wi-Fi
• Teknik servisler
• Çekek hizmetleri
• 100 tekne kapasiteli çekek alanı
• 80 ton travel lift, 20 ton boat mover
• Sintine ve atık su arıtma istasyonu
• Atık alım istasyonu
• 16 Amp’den 400 Amp’e kadar elektrik çıkışı
• Her elektrik kutusunda 42 kanallı TV çıkışı
• Yat kulübü
• Duşlar ve tuvaletler
• Çamaşırhane ve bulaşıkhane
• Rent a car ofisi
• Akaryakıt
• Temiz su
• Otopark
• Yüzme havuzu
• Yat market ve süpermarket
• Golf arabaları ve bagaj taşıyıcılar
18
İzmir’inanayasası yapılsınKentin 50 yıllık master planının çıkarılması gerektiğini vurgulayan İzmir Ticaret Odası Meclis Üyesi Necip Nasır, kente özel yasa hazırlanması konusunda ısrarcı olacaklarını dile getirdi.
İnşaat sektörünün temsilcilerinden
İzmir Ticaret Odası Meclis Üyesi
ve İnşaat Sektörü Kurul Başkanı
Necip Nasır’a göre, ülkenin 3. büyük
kenti İzmir’in 50 yıllık master planı
hazırlanmalı ve kente özel yasa çı-
karılmalı. Müteahhitlerin tek çatı al-
tında toplanması için girişimlerinin
son aşamaya geldiğini de belirten
Nasır, inşaat sektörünün hak ettiği
yere gelebilmesi için çabalarının
sürdüğünü dile getiriyor.
İnşaat Mühendisi Necip Nasır’la
meslek yaşamını, sektörü ve İzmir’in
bir dünya kenti olması için yapılması
gerekenleri konuştuk.
Sektörle nasıl tanıştınız?NASIR: Çekirdekten, temelde şan-
tiye şefliği ile başlayan bir geçmi-
şim var. Teknikerlik dönemlerimde
inşaatın belirli alanlarında çalıştım.
İşin mutfağından yani çekirdeğin-Röportaj: Ferzan YapkuözFotoğraflar: Süleyman Duman
19
den geliyorum. Daha önceki süreçte
esnaflık kimliğimiz de var. Okurken
değişik sektörlerde çalıştım. İzmir’in
her noktasında değişik iş alanların-
da faaliyet gösterdim. 1992 yılında
fiili olarak şirketlerimizi kurarak, ça-
lışma hayatına başladım. Nasır Gru-
bu olarak inşaat sektörünün bütün
alanlarında faaliyet gösteriyoruz.
Geçtiğimiz dönemlerde, 2004-2009
yılları arasında İzmir Ticaret Odası
İnşaat Sektörü Meclis Üyesi ve aynı
zamanda İzmir Ticaret Odası Meclis
Başkan Vekilliği yaptım. 2009’dan
bu yana geçen süreç içerisinde de
İzmir Ticaret Odası İnşaat Sektörü
Kurul Başkanlığı görevinde bulun-
dum. Ayrıca İzmir’de 8 tane müte-
ahhit ve iş adamları derneğinin olu-
şumuna önderlik ettim.
Şu anda 10 sektör derneği ile fe-
derasyon çalışmalarımız var, Müte-
ahhitler Federasyonunu oluşturma
iç tüzüğü çalışmaları tamamlandı,
resmi müracaatlarımızı yapaca-
ğız. Müteahhitler Federasyonunu
oluşturmamızdaki düşünce ise in-
şaat sektörünün, Türkiye’deki sos-
yo- ekonomik yapısı içerisinde en
önemli sektörlerden biri olması. An-
cak bugüne kadar örgütsüz yapısı
nedeniyle hak ettiği ilgiyi göreme-
miş bir sektör. İnşaat sektörünün bu
örgütsüz yapısına karşın, sektörün
gelişmesi ve ülkeye katkı anlamın-
da artık globalleşmenin yaşandığı
bir süreçte, rüştünü ispatlamış Türk
müteahhitlerin bir araya gelmesi ge-
rekiyor. 2009 yılında dünyada Türk
müteahhitler, Çin’den sonra dünya-
da ikinci oldu. Dünya krizle boğuşur-
ken, 23.6 milyar döviz girdisi sağladı
bu sektör. Bu da demektir ki, örgütlü
bir yapıya kavuşturulduğu takdirde
hem içteki dinamikleri hem dıştaki
dinamikleri kazanımlarıyla ülkeye
büyük katma değer getirecektir. Bu
anlamda Türkiye’de Müteahhitler
Odasının yasal değişiminin yapıla-
rak oluşumunun sağlanmasına, böy-
le bir kitlesel örgüt ya da yapı oluş-
turmaya çalışıyoruz. Federasyonun
oluşmasındaki en büyük ana temel
bu. Türkiye Müteahhitler Odasının
kurulması ile ilgili kamuoyunu oluş-
turmaya çalışıyoruz. Bundan sonra
Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın
Erdoğan Bayraktar’dan da talebimiz
olacak bu konunun içinde. Sektö-
rün içinden gelen biri olarak konuya
Biz İzmir’i 5 yılda, 10 yılda dünya şehirleri
arasına sokarız. Sadece devletin yapacağı bir
planlama, fakat reel bir planlama istiyoruz.
20
olumlu ve ılımlı yaklaşacağını düşü-
nüyorum. Bu bizim için çok önemli.
İzmir’in makro vemikro sorunlarıÖrgütsüz yapılanma Türkiye’de
olduğu gibi İzmir’de de sektörün
sorununun çözümü noktasında,
problemlerin aşılmasını pek sağ-
layamadı. İzmir bulunduğu konum
itibariyle bir makro düzeydeki, bir
de mikro düzeydeki problemler ne-
deniyle Türkiye genelindeki illerden
çok daha geride kalan bir yapıya
sahip. Makro düzeydeki problem,
1985 yılında çıkan 3194 Sayılı İmar
Kanunu, mikro düzeyde ise bürok-
ratik problemlerin aşırı olması ve bu
anlamda yatırımcının İzmir’den kaç-
ması ve tercih etmemesinden kay-
naklanıyor. Yine bunun yanında ya-
tırımcının İzmir’de arsa bulamaması
nedeniyle yeni proje üretememesi
de en büyük problemlerden biri. Bu
da yatırımcının İzmir’e gelmeme-
sine veya İzmir’deki yatırımcıların
dahi dışarı gitmesine neden oluyor.
Bu anlamda bizim sektör temsilci-
leri olarak önerilerimiz oldu, sürekli
buradaki önerimiz, İzmir bürokratik
anlamda zor bir şehir, İzmir’in hızlı,
arzu edilen şekilde kazanması, hak
ettiği yere gelebilmesi için kente
özel bir kanun çıkarılmalı imar ile il-
gili. Yani İzmir’e özel kanun. Bakan
Binali Yıldırım Bey, seçim çalışma-
larında bu konuya olumlu baktığını
ifade etti.
İzmir’in yolunun açılabilmesi için
3194 Sayılı 1985 yılında çıkan ve
günümüz koşullarına uymayan imar
kanununun çok hızlı bir şekilde de-
ğişmesi ve yeni bir düzenlemeye
gidilmesi gerekiyor. Üçüncü tale-
bimiz, inşaat sektörünün organize
olarak örgütlenerek hem yurtiçinde-
ki hem yurtdışındaki katma değerin
artması için, müteahhitler odasının
kurulması anlamında bir yasa deği-
şikliğinin yapılması. İzmir için özel
bir kanun çıkarılması, bu özel ka-
nunda İzmir’de 50 yıllık bir master
planı yapılması gerekir. Bu master
plan, Ödemiş’ten Aliağa’ya kadar
İzmir’in yolunun açılabilmesi
için günümüz koşullarına uymayan
imar kanunlarının değişmesi gerekiyor.
21
vizyonu ve misyonu olan bütün sivil
toplum örgütleriyle, kurum ve kuru-
luşlarıyla bir konsensüs oluşturarak
ki, konsensüsün sağlanması zor İz-
mir de, o yüzden özel bir kanundan
bahsediyoruz
İzmir’de inşaat sektörünün başlıca sorunlarından bahseder misiniz?NASIR: İzmir’deki en büyük sorun,
bürokrasinin hantal ve ağır işlemesi
ve arsa yetersizliği. Üçüncüsü ise
bugüne kadar yapılması gereken
alt yapı yatırımlarının İzmir’e yapıl-
maması. Bunun çözümü ise çok
hızlı bir şekilde projelerin harekete
geçirilmesidir. O zaman İzmir bir
şantiyeye dönecektir ve hareketle-
necektir. İkincisi, İzmir için özel bir
kanun çıkartılarak, bu imar ile ilgili
özel sit alanları belirlenerek, ken-
tin master planının yapılması, arsa
yaratılarak kentsel dönüşümün
şehir merkezinden başlatılması.
İzmir önümüzdeki on yılda inşaat
sektöründe altın çağını yaşaya-
caktır. Bakanımızın söylediği 35
projenin başlatılmasıyla birlikte bir
canlılık olacaktır diye düşünüyo-
ruz. Biz çok umutluyuz. Bu süreç
içerisinde İzmirli müteahhitler arsa
bulamadıkları, yeni proje üreteme-
dikleri için yurt dışına gitmeyi dü-
şünüyorlardı. Ancak bu son geliş-
meler bizleri umutlandırdı. İzmir’de
istatistiklere bakarsanız İzmir
gerilerde kaldı. Hiçbir yeni proje
öneremedi. Üretilen projeler de yıl-
lardır hayata geçirilemedi. Boyuna
mahkeme süreçleri, bürokratik en-
geller, yatırım yeri sıkıntıları. Bunlar
yatırımcının hem İzmir’e güvenini
kaybettiriyor hem de şehrin gelişi-
mini etkiliyor. Ondan dolayı İzmir’e
özel kanun çıkarılması gerekiyor.
Özel kanundan kastınız nedir?NASIR: İzmir’de sahada gerçek
anlamda bir çalışma yapılması ge-
rekiyor. İzmir’in tarihsel dokusu,
sit alanları, mevcut yapılar ortaya
çıkarılarak, hangi alanların sanayi,
hangi alanların konut, hangi alan-
ların tarım alanları olarak ayrılacağı
belirlenecek. Teknik ekibin çalışa-
rak planlaması gerekir. Kamuoyu-
nun, sivil toplum örgütlerinin, kent
konseyinin ve belediyelerin görüş-
leri alınarak, bu planın alt yapısı
oluşturulacak. Bu alt yapı 50 yıllık
bir projeksiyon içinde oluşturu-
lacak ve tartışmaya açılacak. Bu
süreç 1 - 1.5 yıl sürer. Bu güne
kadar yapılan planlar, programlar
uzun vade için yapılmamış, artı si-
yasi kaygı ile siyasi rant nedeniyle
yıllarca her gelenin kendine göre
dizayn ettiği, plan tadilatlarıyla de-
ğiştirilen uygulamalarla gelinen
durum ortada. Biz diyoruz ki, şeh-
rin anayasası yapılsın, yani 50 yıllık
plan yapılsın, 50 yılı düşünülsün ve
bir hedef belirlensin. ‘İzmir Dubai
olsun’ denilsin, büyük hedefler ko-
nulsun. İzmir’i bu şekilde planlayın
ve bir daha da para harcamayın.
İzmir de dinamizm var, İzmir de ya-
tırımcı var, dışarıdan gelecek olan
yatırımcılar var. Biz İzmir’i 5 yılda,
10 yılda dünya şehirleri arasına so-
karız. Sadece devletin yapacağı bir
planlama, fakat reel bir planlama is-
tiyoruz. Vatandaşı mağdur etmeden
ne yapılması gerekiyorsa yaparız.
En basit örnek İzmir Fuarı’nın yakı-
nındaki yerlere bakın, 4 katlı,5 katlı
imarlı yerlere orada ada bazında bir
çalışma yapılsın, 5 bin metrekare-
lik 10 bin metrekarelik imar adaları
oluşturulsun. Tabandan kısın 1000
metrekare verin, yüksekliği serbest
bırakın Manhatton gibi yapın. Hem
arsa sahibi, hem müteahhit mut-
lu olsun. Bir anayasa belirlenirse,
oradaki plan alışveriş merkezi ise
alışveriş merkezi olacaktır. Sağlık
tesisi ise, sağlık tesisi alanında ola-
cak. Sanayi aynı şekilde. 50 yıllık
planları çıkarılırsa çok daha kolay
bir planlama yapılır. Müteahhitlerin
imkanları ve mali güçleri bunları ya-
pabilecek durumda, yeter ki önleri
açılsın, planlar yapılsın ve İzmir’e
özel anayasa çıksın.
Belediyelerin oluşturduğu bir şehir planı yok mu?NASIR: Belediyelerin kendilerine
göre çalışmaları var. Taleplerin de-
ğişmesi için imar kanununun net ve
yoruma açık olmaması gerekiyor.
İmar kanununu çıkardıktan sonra
yetkiyi ilgili belediyelerin yorumu-
na bırakırsanız, onların yönetmelik
çıkarması ve yorumu doğrultusun-
da herkes kendine göre yapar ve
22
bunda da şehircilik anlamında bir
sonuca varılmaz. Bir örnek vermek
gerekirse, dünyanın her yerinde
son katın üzerini, yani çatı katını da
kullanılır hale getirebiliyorsunuz.
Aynı şey Paris’te de var, Londra’da
da var. Aynı uygulama İzmir’de
Rahmetli Ahmet Piriştina dönemin-
de kaldırıldı. Belediyenin inisiyati-
fine bırakıldı. Yani çatı yapılıyor, o
çatının yüzde 50’sini kullanarak bir
alt katla ilişkilendirdiğinizde dublex
gibi kullanabiliyorsunuz. İzmir’de
yapamıyorsunuz. Bu neden kay-
naklanıyor, imar kanununda bu bü-
yükşehir belediyelerine bırakılıyor.
Bu kanunun değişmesi gerekiyor.
Sığınak yönetmeliği ile ilgili çalış-malarınız var?NASIR: Sığınakla ilgili 3194 Sayılı
İmar Kanununa bağlı yönetmelik-
lerden birinin getirdiği bir takım
sıkıntıları nispeten iyileştirdik. Ama
bu birinci raunduydu, ikinci raunda
devam edeceğiz. Sığınak, Avrupa
ve gelişmiş ülkelerde, savaşın ol-
madığı normal durumlarda yeraltla-
rı otopark ve sosyal aktivite alanları
olarak kullanılırken, bizde binaların
altına getirip hiçbir işe yaramayan,
statik anlamda deprem bölgesin-
deki ülkede sakıncalar yaratan
olumsuz yapılar haline dönüştü.
Nispeten iyileştirebildik, bundan
sonraki süreçte görüşlerimizi dile
getirip, taleplerimizi söyleyeceğiz.
Amacımız gelişmiş ülkelerde oldu-
ğu gibi sığınakların genel alanla-
rın altında yapılması olacak. İmar
Kanunu ile ilgili Milletvekili Hami
Duman Bey’in başlattığı bir çalış-
ma vardı. Fakat Torba Kanunu çık-
madan önce tamamlandı. Devrim
niteliğinde bir taslaktı, büyük bir
değişiklik içeriyordu. Bakan Bey
onayladı, Başbakan Sayın Tayip
Erdoğan’ın önündeydi, Torba Ya-
sası ile birlikte çıkacaktı, çıkmadı
kaldı. Yeniden gündeme gelmesi
gerekiyor. Hızlı bir şekilde hayata
geçirilmesini isteyeceğiz.
Son olarak buradan vermek iste-diğiniz bir mesaj var mı?NASIR: İnşaat sektörü Türkiye’nin
sosyo ekonomik yapısı içerisinde
en önemli sektörlerden biridir. Bu
sektör sadece ekonomik anlamda
değil, sosyal anlamda da ülkeye
katkıları olan bir sektör. Bu aşa-
mada vasıfsız, hiçbir iş tecrübesi
olmayan insanların ilk başvurduğu
yerler inşaatlardır. Biz bu insan-
ları amele olarak inşaatlara alırız.
Eğitiriz çırak, usta, kalfa olur, bu
anlamda sosyal olarak da bir reha-
bilitasyon ve eğitim okuludur inşaat
sektörü. Çok önemli bir yeri vardır.
23
İnşaat sektörünün örgütlü bir yapı-
ya kavuşması için hükümetin, ba-
kanlarımızın teveccüh göstermesini
istiyoruz. Türkiye Müteahhitler Oda-
sının kurulmasını talep ediyoruz. Ül-
kemize katacağı katma değerin de
büyük rakamlara ulaşacağına ina-
nıyorum bu büyük örgütlü yapının.
Bir de bu arada inşaat sektörünün
2012 yılında çıkacak olan sertifikalı
çalışma sistemiyle ilgili İzmir Çevre
ve Şehircilik Müdürü Mehmet Gö-
karslan Bey’in oluşturduğu sertifi-
kasyon eğitiminden dolayı sektör
adına teşekkür ediyoruz.
24
Dalyan’daki tekneler çevre dostu olacakMazot kirliliğine neden olan tekneler, geliştirilen projeyle çevre dostu teknelere dönüştürülüyor.
25
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ta-
rafından yürütülen “Yenilene-
bilir Kaynaklı Elektrik Motorlu
Tekne Sistemi Projesi’’ kapsa-
mında, Dalyan Kanalları üzerinde iç-
ten yanmalı, yüksek emisyon oranlı,
fosil yakıtla çalıştırılan gezi teknelerinin
motorları, çevre dostu elektrikli motorlu
sisteme dönüştürülüyor.
Eşsiz güzellikteki bölgenin ziyaretçile-
rinin çoğunluğu, kanallarda seyreden
ve yöre halkının da önemli bir gelir
kaynağı olan gezi teknelerini kullanı-
yor. Teknelerin bölgenin hassas eko-
lojik dengesine ve doğal güzelliğine
zarar vermemesi için gerçekleştirilen
çalışmalarda, öncelik çıkma motorlara
alternatif oluşturulmasına verildi. Tu-
ristlerin bölgede yapacağı gezilerin
sessiz teknelerle gerçekleştirilebilmesi
için özel bir akü firması tarafından pro-
je geliştirildi ve aküyle çalışan yeni bir
tekne imalatı gündeme geldi. Tetkikler
sonucunda göl ve kanal sisteminde;
359’u ticari, 34’ü balıkçı ve 98’i ise
özel olmak üzere toplam 491 kayıtlı
tekne bulunduğu belirlendi. Yaşanan
olumsuzluğun giderilmesi ve etkileri-
nin azaltılması amacıyla Çevre ve Şe-
hircilik Bakanlığınca; tekne turlarının,
sürdürülebilir bir turizm perspektifiyle
uyum içinde olması için “Dalyan Koru-
ma Alanı Sıfır Salınımlı Ulaşımı’’ proje-
sinin hayata geçirilmesi için çalışmalar
başlatıldı.
“Köyceğiz-Dalyan Özel Çevre Ko-
ruma Bölgesi” sınırları içerisinde yer
alan Köyceğiz Gölü ve Dalyan Ka-
nalları; zengin biyolojik çeşitliliği ve
hassas ekosisteme sahip kanal ve
lagünlerle, doğal olarak denizle bu-
luşan ve dünyada ender rastlanan 7
gölden biri olarak biliniyor. Söz konu-
su alan, İngiliz The Times Dergisi ta-
rafından 2008 yılında İztuzu Kumsalı,
Kaya Mezarları ve Kaunos Antik Kenti
ile birlikte “Avrupa’nın En İyi Korunan
Açık Alanı” olarak tescil edildi.
Geçen yıl 800 bin turisti ağırlayan
bölgeyi, bu yıl 1 milyon kişinin ziyaret
etmesi bekleniyor.
26
Alaçatı’nın tarihi dokusu:
Taş evlerPicasso gibi resim yapamazsınız. Onun kendine özgü bir dili vardır, anlatım şekli vardır, resimleri özgündür. Mimarinin de takliti olmaz, Alaçatı evlerinde olduğu gibi.
Yazı: Salih Seymen / Yüksek MimarFotoğraflar: Süleyman Duman
27
Erythrai Antik Kenti’nin tarihi
ile düşünülebilir Alaçatı’nın
tarihçesi. Kendine özgü gü-
neye bakan bir limanı olduğu için
tarihte büyük önem kazanmıştır. Ala-
çatı Limanı, Çeşme Yarımadası’nın
güneydeki en güvenli limanlardan
biridir. Tarihi M.Ö. 3000’lere kadar
uzanır. Ama Alaçatı’nın bugünkü
dokusuna sahip olması, 1800 yılla-
rın başına rastlar. Bunun nedeni ise
1800’lü yılların başında Alaçatı’da
ekonomik gelişmenin hız kazan-
masıdır. Peki bu gelişme nasıl baş-
lamıştır? 1800’lü yılların başında
Avrupa’da üzüm bağlarında görü-
len filoksera (üzüm bağlarının kö-
künde görülen kurtçuk) hastalığının,
bütün üzüm bağlarını verimsiz hale
getirmesi ile beraber, Avrupa’nın
üzüm ve şarap ihtiyacına cevap ve-
ren bütün limanlar değerlendirilir.
Bu limanlardan bir tanesi de, Alaçatı
Limanı’dır. 1830’lardan sonra böl-
genin verimli topraklarında yetişen
hastalıksız, kaliteli üzüm ve şaraplar,
Alaçatı Limanı’ndan dünyaya açılır.
Sonuç olarak o dönemde Alaçatı’nın
ekonomisinin gelişmesindeki en
önemli etken, bağcılık, buna bağlı
olarak şarap üretimi, aynı zaman-
da zeytincilik ve zeytin yağı üretimi
gösterilebilir. Bu etkenlerle paralel
olarak limanı dolayısıyla da ağırlıklı
ticaret, Alaçatı’nın ekonomik geliş-
mesine katkı getirir.
Alaçatı’daki artı değerlerin oluşması,
binaların güzelleşmesini, mobilya-
ların kaliteleşmesini sağlar. 1878-
1881 senesinde Alaçatı’da iki büyük
deprem yaşanır. Çeşme ve Alaçatı
evleri yüzde 80-90 hasar görür.
Şimdi Alaçatı’da gördüğümüz mev-
cut olan evlerin yapımı, bu deprem
sonrası döneme tekabül eder. Dep-
rem sonrası evler restore edilir, yeni
sokaklar açılır, kent tümüyle imar
görür.
Mübadele, üretimşeklini değiştirdiGeçmişte Alaçatı’daki baskın nüfu-
su Rumlar oluşturuyordu. 1800’lerin
sonuna kadar çok az olan Türkle-
Akdeniz mimarisinin
özgün bir üyesidir Alaçatı evleri. Yarımadanın
etkili rüzgarları da yapıları
biçimlendirmiştir.
28
rin nüfusu, 1922’den sonra müba-
dele ile ağırlık kazandı. 1920’lere
kadar olan üretim şekli ağırlıklı ola-
rak üzüm ve buna bağlı olarak şa-
rapken, İslamiyet’ten dolayı Türkler
tarafından şarap üretimi benimsen-
medi. Bağlar bozulup, üretim ima-
lathaneleri kapatıldı. Ekonominin,
üretim şeklinin mekana yansımasını
bu tarihlerde açıkça gözlemleyebili-
yoruz. Mübadeleden sonra az sayı-
da Türk’ün kasabaya yerleşmesinin
ardından 1970’lere kadar mimari
çok belirgin yapısal değişiklikleri
getirmedi.
Evlerin önü kente, arkası tarlaya bakarAlaçatı evlerini tarif ederken önce-
likle yaşam şeklinin, yapı içerisine,
mekana nasıl yansıdığını ve yapı
malzemelerinin nasıl kullanıldığını
belirtmemiz gerekiyor. Alaçatı’daki
dokunun oluşumu tamamen üretim
şeklinin kent yaşamına aktarılma-
sıyla oluşmuştur. Alaçatı’da ana
caddeler üzerinde evler, o evlerin
arkasında büyük bahçeler ve avlular
bulunmaktadır. Onların arkasında
ise tarlalar vardır. Evlerin ön cephesi
sokağa ve kente, arka tarafı bahçe-
lere ve tarlalara dönüktür.
Alaçatı bölgesinde bulunan taş
ocaklarından çıkartılan, bölgeye
dokusunu veren taşlar Alaçatı’nın
kendi yöresel taşıdır. Kolaylıkla elde
edilmesi ve nakliyesinin ucuz olması
nedeniyle Alaçatı’da ev ve mekan
yapımlarında bu taşlar kullanılmış-
tır. Hem volkanik hem de tortulu ve
gözenekli bir yapıya sahip olan taş,
kolay işlenebilir özelliğinden dola-
yı yapı işlerinde sıkça kullanılmış-
tır. Taşın bir diğer özelliği ise, nem
ayarlayıcı ve ısıyı tutma özelliğine
sahip olmasıdır. Bir nevi havadaki
nemin ayarını yapabilen taş, faz-
la olduğu zamanlarda nemi tutar,
kuru havalarda ise dışarıya salar.
50 veya 60 santimetre kalınlığında-
ki bir taş duvar, ciddi bir ısı yalıtımı
yapar. Bu tür taş yapılar kış ayla-
rında soğuk havayı içeri almazken,
yaz aylarında ise mekan içini serin
tutar. Bu nedenle taşın verdiği doku,
bölgenin geneline hakimdir. Sonraki
zamanlarda varlıklı ailelerin evlerinin
dışında sıva görülür. Genelde çatı
üstleri alaturka kiremitle örtülmüştür.
Pencere ve kapı etraflarına söveler
yapılmıştır. Az da olsa tavan ve du-
var süslemeleri görülür. Alçatı evle-
rinin taşıyıcı sistemlerinde kestane,
mazı ve selvi ağaçları tercih edilmiş-
tir. Pencere ve kapı doğramaların-
29
Bölgedeki taş ocaklarından çıkarılan
ve kolay işlenilebilir özelliği nedeniyle
yapı işlerinde sıkça kullanılan taşlar, nem ayarlayıcı ve
ısıyı tutma özelliğine sahiptir.
30
da ve kaplamalarında çam kereste
kullanılmıştır. Bunların içerisinde çok
detaylı işlemeler olduğu gibi; sade,
yalın ve gösterişli olmayan işlemeler
de kullanılmıştır. Alaçatı evlerini Ak-
deniz mimarisinin özgün bir birimi
olarak değerlendirebiliriz.
Dar sokaklar gölge sağlarAlaçatı’da gölge sağlama ve güven-
lik endişesi nedeniyle yapılmış dar
sokaklar, Arnavut kaldırımı dediği-
miz taş kaplamalıdır. Daha sonraki
dönemlerde sokaklarda yağmur
suyu çözümlemeleri yapılmıştır. So-
kaklarda yönlendirmelerden ziyade
yerleşim mahalleleri arasındaki iliş-
kilere göre düzenlemelere gidilmiş-
tir. İyi komşuluk ilişkileri özellikle dış
mekanlarda hissedilir.
Cumbalar Akdenizlidir Evlerin zemin katında tarımsal üre-
timin de getirdiği etkenlerle geniş
avlular, depolar ve hayvan damları
bulunur. Birinci katlarında ise baş
oda, yani misafir ağırlama odası
ve yatak odaları vardır. Mekan dı-
şında düşünülen tuvaletler, terasta
veya bahçelerde bulunur. Türklerin
Alaçatı’ya yerleşmesiyle beraber tu-
valetler tadilat yapılarak, mekan içe-
risine alınmıştır. Mutfak işliğinde ise
küçük teraslara sıkça rastlanmakta-
dır. Alaçatı evlerinin giriş bölümün-
de bulunan büyük kemerli kapılar, at
arabalarının ve hayvanların kolaylık-
la bahçeye girmesini sağlar. Hemen
çoğu binanın giriş duvarlarında bu
kemerleri görebiliriz. Alaçatı evlerin-
deki cumbalar, karakteristik Akde-
niz mimarisinde görmeye alıştığımız
cumbalardır. Binaların üzerindeki
taş tablet üzerine yazılmış yazılar, o
binanın hangi tarihte ve kim tarafın-
dan yapıldığını gösterir.
Rüzgar yapılarıbiçimlendirmişYarımadanın bütününde rüzgar
önemli bir etken olmuştur. Yapılar
da bu doğrultuda şekillenmiştir. Kı-
şın etkin olan lodosa karşı yapıların
mimarileri değişiklikler göstermiştir.
Lodos sert esen ve yağmur getiren
bir rüzgar olduğu için lodos cephe-
sinde açıklıklar, yağmura karşı alı-
nacak önlemler ve detaylar görülür.
Yani lodos cephesi korunması gere-
ken bir cephedir. Yazın ise imbat de-
diğimiz kuzeybatıdan esen meltem
rüzgarına yönelik bir yerleşme şekli
vardır. Yaz aylarında ise mekanlar,
imbat rüzgarının serinliğini alması
açısından bu doğrultuda düzen-
lenmiştir. Aynı zamanda sokaklarda
da bu rüzgara karşı düzenlemeye
gidilmiştir. Bu tür yapılarda coğrafik,
topoğrafik iklim şartları çok önem-
lidir ve yönlendiricidir. İnsanlar bu
şartlara göre yapılarını inşa ederler.
Bu durumu da Alaçatı’da net olarak
görmekteyiz.
Özgünlük bölgeseldirSon zamanlarda, özellikle 2000
senesinden sonra Alaçatı’ya ola-
ğanüstü bir rağbet başladı. Bu
durumla beraber turizm çerçevesi
içerisinde yapılaşma ihtiyacı doğdu.
Alaçatı’nın dış mahallelerinde Ala-
çatı evlerinden öykünerek yapılmış,
Alaçatı dokusu ve mimarisi ile çok
fazla örtüşmeyen yapılar inşa edildi.
Mimarinin de sanat yapıtındaki gibi
taklidi olmaz. Picasso gibi resim ya-
31
pamazsınız. Picasso’nun kendine
özgü bir dili vardır, anlatım şekli var-
dır, resimleri kendine özgüdür. Ala-
çatı evi, kendine özgüdür. Özgünlük
bölgeseldir. Her çağın, her yaşam
şeklinin, her üretim ilişkisinin meka-
na yansıması, malzemesiyle, tekno-
lojisiyle, estetiği ile farklı olması ge-
rekir. Öykünme ve taklitçilik olumsuz
durumlara sebebiyet verir.
Eskinin şirin köyü,gözde turizm merkezi olduEskinin şirin Ege köyü, bugün elit
turizm mekanına dönüştü. Bu dö-
nüşüm beraberinde hem olumlu
hem olumsuz etkileri getirdi. Bu
gelişmelerin olmasının faydalı yanı,
beraberinde bir çok yenileme, res-
torasyon, düzenleme gibi çalışma-
lara neden oldu. Turizmle beraber
yapılan yenilenmeler, mekanların
doğru kullanıldığı taktirde gelecek
nesillere aktarılmasını sağlayacak-
tır. Yerel halkın kentin içinde kalma-
sı, bulunduğu yerde yaşaması çok
önemli bir olgudur. Yerel halk orada
yaşadığı sürece doğal yapı ve Alça-
tı kültürü de canlı kalmaya devam
edecektir. Alaçatı’yı bugüne getiren
üretim ilişkilerinin, bundan sonra da
turizm ağırlıklı üretim şekli ile yeni
bir noktaya ulaştırması kaçınılmaz
bir gerçektir. Önemli olan bu duru-
mu olumlu bir hale dönüştürmektir.
Mevcut turizm yaz sezonundan 12
aya yayıldığında, bu durum mekana
da yansıyacaktır. İşletmelerin tiyatro
dekoru gibi geçici mimari eleman-
larla dokuya girmesi başka, 365 gün
sürekli yaşayan mimari detaylarla
kalıcı olması başkadır.
Özgün dokuya dikkat ediyoruzDeğişim mekansal, sosyal ve eko-
nomik açıdan pozitif kılınmazsa
kent üzerinde kontrol mekanizma-
ları azalır. Yerel yönetimler, meslek
adamları olarak Alaçatı halkı ve Ala-
çatı sevenler olarak hepimizin emek
vermesi gerekiyor.Bütün olarak bak-
tığımızda diğer tatil yörelerimize na-
zaran Alaçatı’nın dokusunun, doğal
yapısının çok fazla tahribata uğra-
madan kaldığını söyleyebiliriz. Bura-
da tabii ki, yerel yönetimlerin, yerel
halkın ve meslektaşlarımızın duyar-
lılığını da göz ardı etmemek gere-
kiyor. Alaçatı’yı tarif eden bir yapı
olan Pazaryeri Cami restorasyonu
projesi, son dönemlerde çalıştığımız
önemli projelerden bir tanesi olmuş-
tur. Yine Alçatı içerisinde restorasyon
çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz ev,
pansiyon ve butik oteller mevcuttur.
Bu sorumluluk altında Alaçatı’nın öz-
gün dokusuna ve orijinal halinin de-
vamına dikkat ediyoruz. Mümkün ol-
duğu kadar orijinal hali ile koruyarak,
önümüzdeki günlere taşınmasında
kendimizi sorumlu hissediyoruz.
32
Mavi gözlerNazarköy’dehayat buluyor
Mavi gözlerNazarköy’dehayat buluyor Nif dağının eteklerinde kurulu Kurudere’ye zamanın birinde Mısır’dan bir boncuk ustası göç etmiş. Kızılçam ağaçlarının ışık kattığı boncuk üretimi de köyde böyle başlamış ve adı, Nazarköy olmuş.
Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Duman
33
İzmir’in Kemalpaşa ilçesine 6 ki-
lometre mesafedeki Nazarköy’e
girdiğiniz andan itibaren sizi izle-
yen masmavi boncuk gözler, masal
diyarına girdiğiniz hissini uyandırır.
Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve
mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl önce-
sine kadar Kurudere adıyla bilinir.
Günün birinde Mısır’dan bir boncuk
ustasının gelip yerleşmesine, kızıl-
çam ağaçlarının da katkısı eklenir
ve yeni adıyla Nazarköy, bir boncuk
üretim merkezi haline gelir.
Yer gök nazar boncuğudur
Nazarköy’de. Ağaç dalından duvar
süslemesine hemen her yerde kar-
şınıza çıkar. Köy halkı, ziyaretçilerini
sıcak bir ilgiyle karşılar ve meraklı-
larına nazar boncuğu imalatıyla ilgili
her türlü bilgilendirmeyi de sağlar.
Her yıl mayıs ayının ilk haftasında
yapılan Nazarköy Boncuk Şenliği de
yörenin tanınırlığına katkı getirir. Köy
meydanının iki yanına kurulu stant-
larda nazar boncuğunun her türlü-
sünü bulmanız mümkün. Burada ye-
tiştirilen organik bitkiler ile Nif Dağı
eteklerinden toplanan şifalı otlar da
aynı stantlarda yerlerini alır.
Nazarköy Muhtarı Mehmet Yiğit,
Mısır’dan İzmir’e göç eden boncuk
ustasının, 1942 yılında bu köye yer-
leşmesiyle boncuk üretiminin başla-
dığını belirterek, şunları söylüyor:
“Köyün tarihi 200 yıla kadar uzanı-
yor ve nüfusun çoğunluğunu Yörük-
ler oluşturuyor. Boncuk üretimi için
o dönemlerde buranın tercih edil-
mesinin en büyük sebebi, bölgede
yetişen kızılçam ağaçları. Çünkü
boncuk ocağında kullanılan bu ağa-
cın bıraktığı is, boncukların daha iyi
parlamasını sağlıyor. 2000 yılından
sonra Kemalpaşa Kaymakamlığı ta-
rafından köyde takı tasarım kursları
da açıldı. Üretimi yapılan boncuklar,
süs eşyalarına dönüştürülerek kö-
yün içerisinde bulunan tezgahlarda
satışa sunulmaya başlandı. Bu du-
rum hem köy ekonomisine hem de
kültür ve turizmine katkıda bulundu”
Tanıtımının artmasıyla köyün daha
iyi yerlere gelebileceğini ve bu kül-
türün, sanatın sürdürülebileceğini
dile getiren Yiğit, 125 hanenin bu-
lunduğu köyün, kendine has sakin-
liği ve doğal atmosferi ile gezilmeye
ve görülmeye değer olduğunun da
altını çiziyor.
34
Bin yıllık geçmişi varBugün hala popülerliğini koruyan bir
kültürün ürünü olan nazar boncuğu-
nun bin yıllık bir geçmişi bulunuyor.
Kökü, İslamiyet öncesi Türk kültü-
rüne kadar gidiyor. Kötü gözlerden
korunmak amacıyla canlı veya can-
sız varlıkların üzerinde görmeye alı-
şık olduğumuz nazar boncuğu, ha-
len yaygın olarak kullanılıyor.
Nazar boncuğu, ilk üretim dönem-
lerinde hayvanlara takılan bir eşya
olarak kullanılıyormuş. Zamanla bu-
nun yerini göz boncuklarının alması
ve günümüzde süs eşyası olarak
kullanılması, dünyada da tanınma-
sına yol açmış. Hem inanış gereği
hem süs eşyası olarak kullanılan
nazar boncuğu, hayvan figürleri ve
farklı dekoratif motifler şeklinde gün-
lük yaşantımızda sıkça görülen bir
obje haline gelmiş. Türk kültürünün
bir motifi olan nazar boncuğu, he-
men her turistik hatıra dükkanlarının
da vazgeçilmezleri arasında yerini
almış.
Ancak üretimde ciddi bir azalma
var. Eskiden Nazarköy’de 13- 14
adet boncuk ocağı bulunurken, son
zamanlarda bu sayı 4’e inmiş. 2005
yılına kadar iyi giden nazar boncuğu
üretimi, Çin’den ithalatın başlama-
sıyla sekteye uğramış. Çin’den ge-
len boncukların plastikten yapıldığı
için sağlıksız olduğunu belirten bon-
cuk ustaları, gerçeğinin ise cam-
dan yapılması, kimyasal hiçbir katkı
maddesinin bulunmaması, sahte-
lerine nazaran daha ağır olması ve
parlaklığının öneminin altını çiziyor.
Meydan okuyorGit gide yok olmaya başlayan bu
mesleğin sürdürülebilmesi için in-
san faktörü de önemli. Çünkü usta-
lar, yetiştirecek eleman bulamıyor.
İlgisizliğin en büyük nedenleri ara-
sında sosyal güvencenin olmayı-
şı, imalatın eskisi kadar hak ettiği
değeri bulamayışı, yöre halkının
ve boncuk ustalarının dış pazara
açılmasında yaşadığı sıkıntılar yer
alıyor. Kısacası Nazarköy’e, nazar
değiyor. Bütün bunlara rağmen bin-
lerce yıllık geçmişi ile Nazarköy’de
halen yaşatılmakta olan bu sanat,
yok oluşa meydan okumaya devam
ediyor.
35
36
Boncuk üretimi, imalathanenin ortasında, kubbe
şeklinde kerpiç sıvadan oluşan, 1200 dereceye
kadar çıkabilen ocaklarda gerçekleştiriliyor. Özel
bir örme disiplinine göre dizayn edilen ocaklar,
ana iki bölmeden oluşuyor. Kristal camın eridiği
bölmede sıcaklık çok yüksek iken, soğutma de-
nilen ikinci bölmede ise 300 dereceye kadar dü-
şüyor. Bunun sebebi ise boncukların yavaş yavaş
soğutulması. Üretiminin bir hayli zahmetli olduğu
nazar boncuğu, opak karışımı olan yumuşatıcı
oranı yüksek kristal cam kullanılarak yapılıyor.
Cam bir saat süre ile yüksek sıcaklıktaki fırına
konuyor, ardından renkli erimiş camlar ekleni-
yor. Yumuşak hamur kıvamına gelen cam, kalın
demir çubuklarla karıştırılıyor. Sonraki aşamada
bir taraftan cam şekillendirilirken, aynı zamanda
kullanılacak olan renkler de ilave ediliyor. Mev-
sim yazsa sıcakların yanına 1200 derecelik ocak
ısısı eklenince, ustalar bir hayli zorlanıyor. Buna
rağmen yüksek sıcaklıkta erimiş camlar, ustala-
rın ellerinde oyun hamurlarından farksız bir hale
geliyor. Nazar boncukları geleneksel Türk mo-
tiflerinden hayvan figürlerine, anahtarlıktan süs
eşyasına kadar geniş bir yelpazede usta ellerde
şekil buluyor.
UNESCO listesine giriyorNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras çalışma-
larında, İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mi-
rasının Temsil ve Listesi için önerilen gelenekler
arasında İzmir’in nazar boncuğu da yer alıyor.
UNESCO’nun ilgili komitesinin 2011 Kasım ayında
Endonezya’da yapacağı toplantıda, Türkiye’nin
başvurusunun değerlendirilmesi bekleniyor.
“ Boncuk kolay üretilmiyor. Mevsim yazsa sıcağa, ocağın 1200 derecelik ısısı ekleniyor.
Yüksek sıcakta erimiş camlar, ustaların ellerinde oyun hamurundan farksız
şekilleniyor.”
37
38
Geçmişten bugüne
İzmir Şehir PlanıModern kentleşmede ilk adımlarını 1670’li yıllarda atan İzmir, büyük ölçekteki planların uygulamaya konulmasında zorluk yaşıyor.
Ege’nin parlayan yıldızı, in-
cisidir İzmir. Coğrafi konu-
munun güzelliğinin yanında,
tarihiyle kültürüyle göz kamaştırır.
Kentleşmeye bakıldığında ise ilk
güncel planlamaların 1600’lü yılla-
rın sonlarında yapılmaya başlandığı
İzmir, büyük ölçekli planların uygu-
lanmasında karşılaşılan zorluklarla
dikkat çeker. İzmir’in geçmişinden
bugüne kentleşmede geçirdiği sü-
reci, bir uzman ağızdan dinlemek
istedik ve şehir plancısı Prof. Dr.
Çınar Atayla, kapsamlı bir sohbet
yaptık.
Tarihte İzmir’in şehir planı nasıl ge-lişme göstermiştir? ATAY: İzmir’in ilk güncel planlama-
larının başlaması İzmir Rıhtımı’nın
yapılmasıyla oluyor. 1670 yılları di-
yebiliriz. Modern şehirleşme İzmir’de
ilk o zamanlar başlıyor. Bir takım yeni
yolların açılması isteniyor, fakat bun-
lar pek gerçekleşemiyor. Bunların
arasında ilk gerçekleşme eğilimi olan
bugünkü Fevzi Paşa Bulvarı dediği-
miz yol oluyor. 1880’li yıllarda o yolu
açmayı planlıyorlar, ancak bu yolun
açılması 1940 yıllarına tekabül edi-
yor. Yani böyle uzun bir süreç geçi-
yor. Daha sonra İzmir çeşitli badire-
ler atlatıyor. Ekonomik krizler, dünya
“Büyük ölçekte planlar yapılsın diye gerçekleştirilen
çalışmalar, uygulamaya geçmede güçlüklerle karşılaşıyor. Maliyeti
artırdığı için büyük, geniş caddeler yerine daha dar
ve küçük olanları yapılıyor. Bu zihniyet İzmir’de bugüne kadar devam edip duruyor. ‘’
Röportaj: Ferzan YapkuözFotoğraflar: Süleyman Duman
39
savaşları derken Cumhuriyetin ilanı
ile birlikte bir yenileme dönemine ge-
çiliyor. Yeni bir imar planı yapılmaya
çalışıyorlar. Şehrin bir kısmı da yan-
dığı için baştan bir imar planı yap-
mak gerekiyor. İmar planı, yaklaşık
40 sene önce düşünülen yeni yolların
açılması şeklinde oluyor. Bugünkü
Talatpaşa Bulvarı, Cumhuriyet Bul-
varı, Gazi Bulvarı, Fevzi Paşa Bulvarı
gibi bu geniş caddeler bu planda yer
alıyor. Yani 1925 civarında. 1930’lu
yıllara baktığımızda, bugün hala his-
sedilen ekonomik kriz ve biraz da
beceriksizlikle 1925 yılında yapılan
bu plan yarım yamalak uygulanıyor.
Bulvarlar daraltılıyor, bazı yollar iptal
ediliyor ve 2. Dünya Savaşı’na böyle
giriliyor.
Savaştan sonra yeni bir plan yapıl-
ması düşünülüyor. 1950’li yıllarda
uluslararası yarışmalar düzenleni-
yor. Yarışmayı kazanan bir Türk va-
tandaşın planını, dış ülkelerden de
danışmanlar getirilerek uygulamaya
çalışıyorlar. Onda da tam bir başarı
sağlanamıyor, yarım kalıyor.
İzmir’de gerçekçi bir planlama an-
layışı ortaya çıkamıyor. Daha sonra
metropolleşme sürecine giriyor İz-
mir. Metropolitan Nazım Plan Büro-
su kuruluyor. Büyük ölçekte planlar
yapılsın diye gerçekleştirilen bu
bütün planlar, uygulamaya geçme-
de büyük zorluklarla karşılaşıyor.
Biraz ekonomik güçlükler çekiliyor.
Büyük, geniş caddeler yerine daha
dar ve küçük olanları yapılıyor, çün-
kü büyük caddeler maliyeti artırıyor.
Bu zihniyet İzmir’de bu güne kadar
devam edip duruyor.
İzmir’in bugünkü şehir planına
baktığımızda, Kadifekale etekleri,
Kemeraltı, Alsancak olarak ele ala-
cak olursak, 1955 yılında yapılan
plandan bugüne kadar pek bir şey
yapıldığını göremezsiniz, hala 1955
yılı civarında yapılan planlar devam
etmekte. Gelişmeden bahsedecek
olursak, iki katlı binalar 8 kata çı-
kıyor, yeni alanlar imara açılıyor,
Karşıyaka genişliyor, Narlıdere geli-
şiyor; Buca, Bornova birleşiyor ama
bu birleşmeler bütüncülden ziyade
parçacı yaklaşımla oluyor.
Bunun nedenini anlatır mısınız?ATAY: İzmir’de yapılan planlama,
aldığı nüfus ve teknolojinin gelişme-
siyle, birbiriyle paralel gidemiyor.
İzmir’in gelişmesi, aldığı nüfus ve
gelişen teknolojinin hep arkasında
“ İzmir’in bir özelliği de, yapılan planlara dava açılması. Müthiş bir
süreç kaybı oluşuyor. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, Ege’nin yıldızı olan
kentte viyadükler, 10 yıldır orada duruyor.’’
40
kalıyor. Öngörüsüz bir planlama an-
layışıyla ilerleniyor. Plan yok değil.
Planlar var, güzel çalışmalar var, fa-
kat hayata geçiremiyorsunuz ve ha-
yata geçirirken çok gecikiyorsunuz.
Sizin planladığınız projeler, attığınız
adımlar dünyadaki ya da Türkiye’deki
gelişimlerle aynı tempoda gidemiyor.
Aynı tempoda gidemeyince sıkışıklık,
kaos, karmaşa ortaya çıkıyor. Bunun
en güzel örneği İzmir Limanı’dır. İz-
mir Limanı, 1880’li yıllarda bitiyor.
Şimdiki Konak Pier’in olduğu yerde.
1925’te İzmir Limanı’nı yapan kişiler
diyorlar ki, şehir artık büyüdü ve bu
liman burada olmaz, buradan kal-
dıralım, Alsancak’a taşıyalım. 1925
yılında düşünüyorlar, fakat Alsan-
cak Limanı’nın taşınması, işletme-
ye açılması 1955 senesini buluyor.
1925 yılında planı yapılan Alsancak
Limanı’nın çevresi ve arkası da bu
alana destek verecek şekilde planla-
nıyor. 40 sene sonra siz limanı yapar-
sanız tabii uyumsuz oluyor sonuçta.
Arka kesimi farklı bir gelişim içinde
oluyor. Şimdi limanı Çandarlı’ya ta-
şıyalım diyoruz. Limanın Çandarlı’ya
taşınması için ilk fikirler 1975 yılında
ortaya atılmış. 2011 yılındayız, hala
duruyor. Planlamadaki sorunlar, sı-
kıntılar bunlar, böylelikle bu sıkıntılar
şehrin üstüne biniyor.
Bu tür planlamaların dışında so-mut olarak İzmir’de verebileceğiniz başka örnekler var mı? ATAY: Fevzi Paşa Bulvarı’nın açılışı
var. 40-50 senede açılıyor.1920’li
yılların ikinci yarısında İzmir derli
toplu bir şehirdi. Büyük yangın so-
nucunda nüfus 300 binlerden 150
binlere inmiş, ortamda daha rahat
planlar yapılabiliyordu. O rahatlık
içinde plan yapılıyor ama 1930’lu
yıllara geldiğimizde, Kadifekale
sırtları görülüyor, imara açılıyor, ge-
niş caddeler, geniş bahçeli evler
düşünülüyor. Dönemin belediyesi
300-500 metrekarelik parseller ya-
pıp satıyor. Satılan bu parseller bu-
gün hala yaşıyor. Bunun sonucun-
da sıkışık şehir ortaya çıkıyor.
Planların gerçekleşmesi açısın-dan bundan sonrasını nasıl görü-yorsunuz?ATAY: Bundan sonrasını ben bulanık
görüyorum. Çok net görmüyorum.
Farklı ölçekli planlar yapılıyor. Gör-
düğümüz kadarıyla, uygulamaya
yönelik planların yapılması geç ka-
lıyor. İzmir’in bir diğer bir özelliği de
var. İş yaptırmama özelliği, yapılan
planlara dava açılıyor. Dava açılan
planlar da durduruluyor. Dolayısıy-
la müthiş bir süreç kaybı oluşuyor.
Gelişim yönünden de geç kalıyorsu-
nuz. Bence en büyük sıkıntılardan
birisi de budur. Viyadükler planla-
nıyor, sonra yapımına başlanılıyor,
ardından durduruluyor. Türkiye’nin
üçüncü büyük kenti, Ege’nin parla-
yan yıldızı olan kentte viyadükler, 10
yıldır orada duruyor.
41
Kentsel dönüşüm konusunda İzmir’de neler yapılabilir?ATAY: Kentsel dönüşüm son zaman-
ların modası. (Ankara Altındağ örne-
ği) Kentsel dönüşüm denildiğinde
bu sadece kentin çalışmayan, eski
gecekondu bölümünü alıp yenile-
mek değildir. Kentsel dönüşümü,
çalışmayan bölümü alıp, canlandır-
mak olarak görmek lazım. Kentsel
yenilemede, yenilediğiniz yeri ca-
zipleştirecek unsurlar getirmek la-
zım, fakat bunu enjekte etmeyecek-
siniz. Öyle bir unsur koyacaksınız ki
oraya, o unsur işlev görevi görüp, o
yöreyi kendi kendine yenileyecek,
temizleyecek. Parklar, bahçeler
yapalım, orayı yıkalım, yol yapalım
değil, öyle bir unsur getirilmeli ki, o
unsur o bölgeyi kendi kendine filtre-
lemeli.
İzmir’de bu anlamda kentsel dönü-şümün yakışacağı yer neresi?ATAY: Ben Kemeraltı’nı görüyorum,
fakat bu görüşle, bu zihniyetle ol-
maz. Cephe yenilemesi eski bir
ayakkabıya cila sürmek gibidir. 3
gün sonra tekrar dökülür. İşlevler
aynı, işlev içinde yapılan iş aynı, içi
delik deşik, fakat dışı boyalı. Öyle
bir şey getirilmeli ki, kendi kendini
temizlemeli. Bazı gereksiz işlevler
oradan gitmeli. Kemeraltı bitik bir
hale doğru gidiyor. Kızlar Ağası
Hanı’nda yapıldı, o da kendi kendi-
ne bir şeyler olmaya başladı, ama
cılız kaldı tek başına. Kentsel dönü-
şüm, bina yıkıp, yeni bina yapılması
değildir. Paris’te var
mesela, bir tane işlev konuluyor,
kendi kendine düzenleniyor bölge.
Bir de şehirlerde kontrol, disiplin
ve denetimin çok sıkı olması lazım.
Ben İzmir’de denetim göremiyorum.
Bir kere tolerans tanıdığınızda, ne
kaldırımında ne sokağında yürüye-
bilirsiniz. İnsan, her yerde insan.
Avrupa’da da insan, Türkiye’de de
insan. Bugün gidin İzmir ayarında
bir yerlere, Avrupa’da balkonlarda
asılmış çamaşır yok mesela.
‘’Kentsel dönüşümü, sadece kentin
çalışmayan, eski gecekondu bölümünü alıp yenilemek değil, burayı canlandırmak
olarak görmek lazım.’’
42
Yazı :Süleyman DumanFotoğraflar: Süleyman Duman,
Mordoğan Belediyesi arşivi
Ege’nin ışıldayan elması:
MordoğanYılın her günü eksik olmayan rüzgarını, denizin ve nergis çiçeklerinin büyüleyici kokusuyla harmanlar Mordoğan, bir de tarih öncesinden Narcissus ve Echo’dan aşkın kokusunu getirir.
43
Karaburun Yarımadası’nın ku-
zey-güney yönünde uzanan
dağların eteklerinden kıvrı-
larak giden yol, eşsiz bir manzara
ziyafetiyle çıkarır sizi gizli cennet
Mordoğan’a. Denizin tüm tonların-
dan, yeşilin huzur veren renkleri-
ne kadar bütün cömertliğini sunar
doğa bu topraklarda. Yılın her günü
eksik olmayan rüzgarını, denizin ve
nergis çiçeklerinin büyüleyici koku-
suyla harmanlayıp, tarih öncesin-
den Narcissus ve Echo’dan gelen
aşkın kokusunu getirir. Sırtını funda,
çam ve zeytin ağaçlarına yaslamış,
önünü ise Ege Denizi’nin göz alıcı
maviliğine dönmüş bu şirin belde,
ziyaretçilerine unutulmaz bir anı bı-
rakır. Kış ayından çıkarken, ilkbaha-
rın müjdecisi güzelliğin ve saflığın
simgesi çiçekler, Mordoğan’da bir
başka güzel açar. Bu şirin belde,
Mordoğan adını güneşin ilk ışıkla-
rıyla birlikte dağlarındaki kır çiçek-
lerine, sümbüllerine ve nergislerine
sinen morluktan alır.
Karaburun ilçesine bağlı Mordoğan
beldesi, İzmir il sınırları içinde İzmir-
Karaburun yolu üzerinde İzmir’e 80
kilometre mesafede yer alır. Doğu-
da Ege Denizi ile sınırlı, kuzey ve
batıda Karaburun, güneyde Balıko-
va ile komşudur. Akdeniz ikliminin
etkisi altındadır. Yaz aylarının sıca-
ğını Ege’den esen imbat rüzgarları
biraz olsun serinletir. Eğimli ve düz
alanlarda zeytinlikler, ovalarında ise
nergis bahçeleri ile tarım alanları yer
tutar. Toprak özelliklerine bağlı ola-
rak maki-funda ve çam ağaçları bu-
lunur. Bölgenin iklimi, aromalı bir ya-
pıya sahip olan defne yaprağı, kekik
gibi bitkilerin yetişmesine de olanak
verir. Kuzey ve batı yönünde uzanan
kıyıları ve göz alıcı koy manzaralarıy-
la izlemeye değer bir görsellik keyfi
yaşatır.
“Tarihte Mordoğan”Karaburun Yarımadası’nın ve
Mordoğan’ın tarihi, Prehistorik dö-
neme kadar uzanır. Bölgede yapılan
çalışmalarda M.Ö 4 bin (Kalkolitik
dönem) yıllarına ait olduğu sapta-
nan bir takım buluntular gün yüzü-
ne çıkarılmıştır. En bilinen yönüyle
asıl yerleşim M.Ö 12. ve 11. yüzyıl-
larda, Anadolu’da Hitit uygarlığının
sona ermesinin ardından Aka göç-
44
leri “Aiolya” ve “Ionia” bölgelerinin
kurulması ile daha da belirginleş-
mektedir. Bu dönem içerisinde çok
önemli 12 Ion kenti kurulmuştur. Ege
Denizi’nde bulunan Sakız (Khios) ve
Sisam (Samos) adaları ile Miletos,
Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos,
Lebodos, Erythrai (Ildırlı), Klazome-
nai, Phokaia (Foça), bu dönem için-
de kurulan kentlerdir.
Mordoğan M.Ö 4. yüzyılda, “Mimas”
ismi ile kurulmuştur. İdari bakımdan
Erythrai Krallığı’na bağlı olan Mimas,
ticari ilişkileri bakımından Klazome-
nai Kenti ile alışveriş içerisinde ol-
muştur. M.Ö 5. yüzyılın sonlarına
doğru Erythrai, Pers İmparatorlu-
ğunun egemenliği altına girmiş ve
M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in
Pers’leri yenmesiyle tekrar bağım-
sızlığına kavuşmuştur. Bergama
Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na
bağlanmasının ardından Erythrai’de
Roma topraklarına katılmış, daha
sonrada Doğu Roma kenti olmuştur.
Mimas ismi, eski haritalarda Romalı
şair Ovidişun’nun Truva Savaşlarını
anlatan dizelerinde geçmektedir.
O dönemlerde Erythrai Krallığı’nda
ölüme mahkum edilen tutuklular
45
son zamanlarını geçirmeleri için
Mimas’a (Karaburun Yarımadası)
gönderilirmiş. Akdağ civarında 4.
yüzyıldan kalma, siyah granitten
yapılmış Mimaslılara ait bir ma-
bet bulunmaktadır. Mimas halkı bu
mabette toplanır, ayinler düzenler,
bereket tanrısından yağmur ve bol
ürün vermesi için dua ederlermiş.
Yarımada, Doğu Roma’dan sonra
kurulan Bizans yönetimine geçmiş,
1086-1095 yılları arasındaki sürede
Çaka Bey tarafından Türklerin yöne-
timine alınmış, sonra tekrar Bizans
yönetimine girmiştir.
Bu bölgenin tamamen Türklerin eli-
ne geçmesi 14. ve 15. yüzyıllarda
Aydınoğlu Mehmet Bey’in bölgeyi
almasıyla başlamıştır. Cenevizli kor-
sanların saldırılarına zaman zaman
maruz kalan Mordoğan, yerleşim
yerlerini denizden görülemeyecek
kadar iç bölgelere yapmaya zorlan-
mıştır. Bugün dahi denizden bakıldı-
ğında yarımada bölgesindeki çoğu
köy görülememektedir. Mordoğan,
Cenevizliler, Selçuklular, Aydınoğul-
ları hakimiyetlerinin ardından, 1426
yılında Osmanlı topraklarına katıl-
mıştır. Birinci Dünya Savaşı zama-
nında Karaburun Yarımadası işgalci
güçlerin eline geçmiş ve işgal, Bü-
yük Zafer sonrasında 1922 tarihinde
sona ermiştir.
Mitolojide MordoğanMordoğan ve Karaburun, Yunan mi-
tolojisinde sıkça yer alır. Kendisi de
bu topraklarda doğan Homeros’un
ünlü eseri Oddysea’da Rüzgarlı
Mimas Dağı, bugün Bozdağ olarak
adlandırılan dağdır. Mitolojik tanrı-
larla savaşan ve Tanrı Zeus’u çok
zorlayan Mimas isimli devin, üzerine
erimiş demir, çelik ve bakır dökerek
öldürüldüğü ve bir daha uyanma-
mak üzere dağın altına gömüldüğü
hikayesi anlatılır. Hera’nın, çapkınlı-
ğı ile bilinen kocası Zeus’u izlemesi
için İris’i (tanrıların habercisi olan
tanrıça) yüksek tepelere yerleştirdi-
ği ve buradan izlettiği de efsaneler
arasında yer alır.
Belki de Mordoğan’a özgü en güzel
mitolojik öykülerden birisi, Narcis-
sus efsanesidir. Efsaneye göre, 78
çeşit mor çiçek bulunan, mitolojide
Çiçek Tanrıçası Flora’nın bahçesinin
de içinde olduğu yerde, Irmak Peri-
si Nana, pınarda yıkanıp, ağaçların
gölgesinde yatarmış. Her zaman
güzel bir oğlan çocuğu olmasını is-
teyen bakire Nana’nın bu isteği, bir
gün tanrılar tarafından kabul edilir
ve dünyalar güzeli bir erkek doğu-
46
rur. Adını, Narcissus koyar. Zaman
geçer, Narcissus büyür, yakışıklı
bir delikanlı olur. O zamanlar Echo
adında dünyalar güzeli orman perisi
vardır. O kadar güzeldir ki, görenler
dönüp bir daha bakar. Bu sırada
Zeus’un kendisini bir orman peri-
siyle aldattığını öğrenen Hera, çok
öfkelenir ve hışımla orman perileri-
nin yaşadığı koruluğa gider. Bunu
gören periler korkudan kaçarlar ve
sadece zavallı Echo kalır. Hera bu
güzel periyi görürü görmez, haksız
bir şekilde cezalandırır ve Echo,
derdini anlatamaz olur. Sadece
kendisinden önce kim konuştuysa,
son sözlerini tekrarlayacaktır. Bir
gün ormanda gezinirken, yakışık-
lı Narcissus’u görür ve aşık olur.
Onunla konuşmak ister ama üzerin-
deki lanet nedeniyle yapamaz. Bir
gün eline bir fırsat geçer. Echo’yu
gören Narcissus, “Kimse var mı
burada?” diye seslenir. Echo’da
“Burada, burada” diye tekrarlar.
Narcissus, çok şaşırarak, ormana
kaçıp gider. Bir gün yüreğinden ya-
raladığı kızlardan biri Narcissus’u
tanrılara şikayet eder ve cezalandı-
rılmasını ister. Tanrıların, ‘’Başkala-
rını sevmeyen, kendini sevsin’’ diye
cezalandırdığı Narcissus, bir gün
bir pınarın yansımasında gördüğü
siluetine aşık olur. ‘’Kendime olan
sevgimle yanıyorum, yalnız ölüm
kurtarır beni der”, pınarın başında
sürekli kendini seyrederek eriyip
gider ve sonunda ölür. Echo ise pı-
narın kenarına geldiğinde anlar ki,
Narcisus ölmüştür ve onun yerinde
güzeller güzeli bir çiçek kalmıştır.
Echo, en son çiçeğin başında ağ-
larken görülür. Acısını alıp mağara-
lara gizlenen Echo, efsane bu ya,
belki hala oradadır ve kim yüksek
sesle bir şey söylese tekrarlamak-
tadır. Mordoğan’ın kırlarında nergis
olarak yaşayan Narcissus, tıp bi-
liminde kendini beğenmişlik has-
talığı olarak adlandırılan narsizme
de ismini vermiştir. Mordoğan’da
doğup yetişmiş gazeteci yazar Ne-
şet Öztekin’in uğraşları ile Narkisos
pınarının gün yüzüne çıkartılması,
bölgeye tarihi ve kültürel bir değer
olarak kazandırılması çalışmaları
da sürdürülmektedir.
Zengin tarihi dokuTarihi ve doğal güzellikleri,
Mordoğan’ın artık yerli ve yabancı
turistler tarafından giderek tercih
edilmesiyle turizm sektörünün ge-
lişmesine de neden oldu. Konak-
lama tesislerinin sayı ve kalitesinin
artması bundan kaynaklanır. Belde-
deki iki büyük pansiyonun yanında,
onlarca irili ufaklı pansiyon, konuk-
larına kaliteli, temiz ve huzurlu bir
ortam sağlamaktadır. Bölge tarihi
doku olarak da zengin bir yapıya
sahiptir. Narkisos Pınarı, Ayşe Ha-
tun Camisi, Rum köyleri, çeşmeleri
ve yel değirmenleri, Mordoğan’ın
artı değerleridir. Bölgeye has “hur-
ma zeytin”, ”sümbül”, “nergis”, “en-
ginar” mevsimlerine göre yetiştiril-
mekte, ticareti yapılmaktadır.
“Hem zihinsel hem bedensel
açıdan dinlendirici, uygularken
eğlendirici, bir o kadar da faydalı bir spor dalı olan olta balıkçılığının
keyfi, Mordoğan’da tarif edilemez olur.”
47
48
Alternatif turizm olanaklarını bünye-
sinde barındıran sahilleri, yürüyüş
parkurları ve kırları, olta balıkçılığı,
av turizmi, arkeoparkı ile gelece-
ğin sağlık ve doğa turizminde Ege
Bölgesi’nin ışıldayan elması olma-
ya adaydır Mordoğan ve bir turizm
merkezi olmak üzere kararlı adım-
larla ilerlemektedir.
Olta BalıkçılığıZihinsel ve bedensel açıdan din-
lendirici, uygularken eğlendiri-
ci, bir o kadar da faydalı bir spor
dalı olan olta balıkçılığının keyfi,
Mordoğan’da tarif edilemez olur.
Olta balıkçılığına talebin artması, yö-
rede ayrı bir geçim kaynağını oluş-
turmuş. Su ürünleri kooperatifinden
veya şahıslar tarafından kiralanan
teknelerle, balık avına çıkabilmekte,
beldenin temiz sularında avcılığın
keyfi sürdürülebilmektedir. Oltanıza
takılan isparoz, mercan, çipura ya
da bir kalamar olabilmektedir. Av
dönüşünüzde sahildeki restoranlar-
da tuttuğunuz balıkları pişirtebilir ve
yöresel lezzetler eşliğinde taze balık
keyfini yaşayabilirsiniz.
“ Suyun altından yeni bir
pencere açan arkeopark, sualtı
tutkunlarını, batıkların
gizemini çözmeye bekliyor. ”
49
“Su altı tutkunlarınınyeni dünyası Arkeopark” Mordoğan Belediyesi, Ankara Üni-
versitesi Arkeoloji Anabilim Dalı
Sualtı Arkeolojisi Kürsüsü, İzmir Su-
altı Derneği (İZSAD) ve 360 Derece
Tarih Araştırmaları Derneği tarafın-
dan projelendirilen ve uygulamaya
sokulan Sualtı Arkeopark Projesi,
Mordoğan’da önemli atılımlardan
birisidir. Arkeopark’ta, M.Ö 600 yıl-
larına ait bir kargo gemisinin replika-
sı, bir savaş gemisinin burun kısmı
ve Kıbrıs Barış Harekatına katılan
C47 Dakota uçağı, su altına batırıl-
mış olarak bulunmaktadır. Bunlarla
beraber Ege’de kullanılan ve Kla-
zomenia kazı alanından çıkartılan
amforaların benzerleri tekrardan
üretilerek, batık gemi ile kazı alan-
larının karolajlarının içerisine yerleş-
tirildi. Projenin amaçları arasında,
deniz tarihi ve sualtı arkeolojisi üze-
rine ulusal ve uluslararası çapta dü-
zenlenmesi düşünülen sempozyum
ve atölye çalışmalarının organize
edilmesi, bölgenin bu anlamda bir
bilim merkezi haline getirilmesi, ayrı-
ca sualtında oluşturulan yapay batık
kazı alanında sualtı kazı eğitimlerinin
yapılmasını sağlamak bulunmakta-
dır. Sportif amaçlı sualtı dalışlarında
görsel zenginlik oluşturarak, dalış
alanında Mordoğan’ı dünya merkez-
leri arasında yerleştirmek de hedef-
ler arasında yer almaktadır. Suyun
altında yeni bir pencere açan arke-
opark, sualtı tutkunlarını batıkların
gizemini çözmeye beklemektedir.
Ayşe Hatun (Ayşe Kadın) CamisiEski Mordoğan köyünde bulunan
Ayşe Hatun Camisi, inşa edildiği 15.
yüzyıldan günümüze ulaşmış, bir ör-
neği daha olmayan, mütevazi ölçek-
te olan bir camidir. Restorasyonu
yapılan cami, ibadete açıktır. Köyde
yaşayan ve genç yaşta ölen Ayşe
Hatun’un vasiyeti üzerine annesi
tarafından çeyiz parası ile yaptırıl-
mış olan camiyi özel kılan ise, Ayşe
Hatun’un çeyizindeki motiflerin,
kubbeye tek tek işlenmiş olmasıdır.
Dönemin usta ressamının doğal ot
boyalar kullanarak yaptığı işlemeler,
500 yılı aşkın bir süre bile güzelliğini
korumaktadır. Ayşe Hatun’un çeyi-
zini işlerken kullandığı Mordoğan’a
özgü zeytin, nergis, karanfil, meyve,
gül, sümbül ve lale motiflerinin aynı-
sını camide de görebilirsiniz.
Plajlar Mordoğan’da bir tanesi şehir merke-
50
zinde olmak üzere Kocakum, Ardıç
ve Ayıbalığı plajları bulunmaktadır.
Ayrıca bölge içerisinde beş adet kü-
çük ölçekte plaj, halkın kullanımına
sunulmuştur. Ayıbalığı Plajı, Akdeniz
foklarının üreme alanı olduğundan
doğal sit alanı ilan edilmiştir. Gelen
ziyaretçilerin mutlaka burada denize
girmeleri ve doğal oluşum kayalıklar-
da güneşlenmeleri tavsiye edilir. Mor-
doğan Belediyesi tarafından sosyal ve
kültürel etkinlikleri artırmak amacıyla
yılın her mevsimine yayılmış festivaller
ve şenlikler düzenlenmektedir. Mayıs
ayında yapılan “Denizle Buluşma Şen-
likleri” sonrasında gece konserleri, ki-
tap okuma, sokak tiyatroları, paneller,
kongreler, sinema gösterimleri gibi bir
çok aktivite organize edilmektedir. Kış
aylarına denk gelen dönemlerde lev-
rek avı turnuvaları düzenlenmektedir.
Ne yenir?Mordoğan ve çevresinin balıkçı ka-
sabası olması nedeniyle hemen her
mevsim, her çeşit balığın bulunduğu
restoranlarda balık keyfini yaşayabilir-
siniz. Ege mutfağından zeytinyağlıla-
rın tadına bakabilir, mevsiminde gitti-
ğinizde sadece Mordoğan’da yetişen
hurma zeytini dalından koparıldığı gibi
yiyebilirsiniz. Bunların yanında Ege’ye
özgü ot yemekleri ve salataları, engi-
nar gibi lezzetleri tadabilirsiniz.
Nasıl gidilir?İzmir’e 80 kilometre mesafede bulu-
nan Mordoğan’a, İzmir-Çeşme otoyo-
lunun 45. kilometresinde Karaburun
yol ayrımından sapılarak ulaşılmakta-
dır. İzmir Üçkuyular semt garajından
minibüs seferleri düzenlenmektedir.
Yarımadaya girdiğinizden itibaren
size, mavi ve yeşilin kucaklaştığı doğa
ve birbirinden güzel koy manzaraları
eşlik edecektir.
51
Ayşe Hatun Cami
52
Kemeraltı’nda dünya birincisi
taş işlemecisiKızlarağası Hanı’nda küçük bir atölyede, taşları mücevhere dönüştürerek dünya birinciliğine uzanan Gülay Atıcı Ertan, doğal taşlarla bir tür satranç oynuyor…
Yazı ve fotoğraflar: Ceyda Adar
53
Kemeraltı Çarşısı’nda Kızla-
rağası Hanı içinde müte-
vazi bir atölyede doğal taş
işlemeciliği yapan Gülay Atıcı Ertan,
internetten öğrendiği sanatında, dünya
birinciliğine uzanmış. 2006 Nisan ayın-
da açtığı Nehir Taş Takı Atolyesi’nde
Türkiye’de ilk ve tek olarak kendisinin
uyguladığı “Meet point faceting” tekni-
ğini kullanan Ertan, doğal taşlarla bir
tür satranç oynuyor.
Selçuk Üniversitesi Rus Dili ve
Edebiyatı bölümünden mezun olan
E r t a n ’ ı n ,
2000 yılında hobi olarak başladığı
taşlara olan merakı mesleğe dönüş-
müş. Keyif alarak yaptığı mesleğin
yolculuğunu şöyle anlatıyor:
“Taşlarla 2000 yılında hobi olarak
ilgilenmeye başladım. O dönemler-
de mineral koleksiyonu yapıyordum.
Daha sonra bu taşların mücevhere
nasıl dönüştüğünü, nasıl kesildikle-
rini araştırmaya başladım. Ne yazık
ki, bu konuyla ilgili Türkçe kaynak
bulmak zor. Bu nedenle araştırma-
larımı internet üzerindeki yabancı
kaynaklardan yürüttüm. İler-
leyen dönemlerde
de dünyanın en iyi
kesimcileriyle ya-
zışmaya başla-
dım. Onlar, bu
işin nasıl yapı-
lacağını bana
öğrettiler. En son
aşamada da 2002
yılında Amerika’dan
bu iş için tasarlanmış en iyi makineyi
alarak çalışmaya başladım.”
Atölyesinde “Meet point faceting”
tekniği ile uniqe ve butik taşlar ke-
sen Gülay Atıcı Ertan, Türkiye’de bu
teknik ile taş kesen ilk kişi olma un-
vanını taşıyor. Uniqe ve butik, kesi-
len taşın tek olması ve başka
hiçbir yerde bulunmaması anlamına
geliyor. “Çünkü piyasada var olan
mücevher taşlarındaki kesim tekniği
maksimum ağırlığı elde etmek üzere
kesilmiş taşlardır. Dolayısıyla yüzey-
leri rastgele yüzeylerdir. O yüzden
de desenler standarttır. Desenin
ötesine çıkmazlar” diyor Gülay Er-
tan. Tekniği de kısaca “Desendeki
her bir noktanın üstündeki, altındaki,
sağındaki, solundaki ile nokta olarak
kavuşması esası” olarak tanımlıyor.
Ertan, işçiliğin önemine şöyle dikkat
çekiyor:
“ Meet point faceting tekniği, taşta
“Bu bir oyun, satranç… Bir
hamleyi o yapıyor, bir hamleyi siz yapıyorsunuz.
Sonuçta bitmek isteyen bir taş
bitiyor.”
54
nokta birleştirerek yüzey oluşturmak
demek. Dolayısıyla uzun bir işçilik
gerektirir. Hammadde kaybını göze
almanız gerekir. Ayrıca taşların her
birinin kritik açıları var. Bu taşların
her birinin kritik açısına uygun açı-
larla kesilmesi gerekir. Dolayısıyla
matematiksel bir işlem de gerektirir
aynı zamanda.”
Ertan’ın anlattıklarından, yaptığı işin
her aşamasının ciddi bir emek is-
tediğini görebiliyorsunuz. Her taşın
ayrı bir sertlik derecesi olduğundan
söz ediyor Güler Ertan ve ekliyor:
“Taşların mücevhere dönüşebilme-
leri için sertlik dereceleri önemlidir.
En sert taş, elmastır örneğin. 10’dur
elmasın sertliği. Ayrıca her bir ta-
şın farklı kesim tekniği var. Yumu-
şak taşlar bazen daha zor kesilir.
Ama benim işleme kriterlerimde en
önemlisi, şeffaf olmasıdır. Çünkü
maksimum yansımayı sağlamak
benim kesimdeki hedefim, amacım.
Dolayısıyla sadece şeffaf taş çalışı-
rım. Ben elmas kesmiyorum ama 9
sertliğe kadar renkli taş kesiyorum.
Elmas kesimciliği başka bir iştir.”
Her bir taşı, sabırla işliyor Ertan. En
basit bir taşın en az sekiz saatte çık-
tığını, bu işlemin taşına göre bir aya
da uzayabileceğini belirtiyor. Gülay
Ertan’a göre aslında taşlarla oyna-
nan bir oyun bu:
“Yani ben öyle bir oyun oynuyorum.
Taşla oynadığımız satranç. Bir ham-
leyi o yapıyor, bir hamleyi siz yapı-
yorsunuz. Sonuçta bitmek isteyen
bir taş bitiyor. Ben kabataslak üç
tane yüzeyi oluşturup, yüzeye otu-
rur da diyebilirim. Ve böylece seri
de çalışmış olurum en azından. En
basit ihtimalle saatte bir taş kesebili-
rim. Ama ben onu yapmıyorum. Ben
en iyisini yapmaya çalışıyorum ve en
iyisini yapıyorum.”
Sabırlı olmak şartBu sevimli atölyenin havasını solu-
duğunuzda ve baktığınızda her bir
taştaki ince işçiliğe ne kadar sabır
gerektiğini hissetmemek elde değil.
Yine de sormak gerekiyor; “Herkes
yapabilir mi bu işi?” diye. Gülay Ha-
“ Taş işlemenin inceliklerini
internet üzerinden
dünyanın en iyi kesimcileriyle
yazışarak öğrendim. “
55
nım tüm samimiyetiyle “İsteyen her-
kes yapabilir” diyor, sabırlı olmanın
önemine vurgu yaparak:
“Bu isteyen herkesin yapabileceği
bir iş, eğer kendilerinde çok sabır
olduğunu hissediyorlarsa. Mesela
15 gün bir taş için uğraşıp onu so-
nuçlandıramama riskini de göze alı-
yorlarsa bu yapılabilir bir şey elbet-
te. Yani her aşamada taşı kaybetme
riskiniz var. Taşı kaybettiğinizde de
hammaddeniz, dolayısıyla ona ayır-
dığınız ekstra bir bütçe kayboluyor.
Kestiğiniz ham taşın size bir maliyeti
var. Kaybettiğiniz zaman maliyetiniz
de kayboluyor.”
Sabır ve emeğin ortaya çıkardığı
sonucun en önemli göstergesi Gü-
lay Ertan’ın yaratıları… Her bir taşı
işledikten sonra duyduğu mutlulu-
ğu sözcüklere dökerek anlatmaya
çalışıyor. Aldığı hazla işlediği taş-
ların ona hediyesi de yurtdışında
üyesi olduğu United States Faceters
Guild’den (Amerikan Taş Kesimciler
Derneği) aldığı ödüller olmuş. Ala-
nında Türkiye’de tek olsa da bu işi
başkalarına da öğretmek istiyor:
“Çünkü bilginin paylaşılması gereki-
yor. Sonuçta ben birileri bana öğret-
tiği için buradayım. Çok isteyen ve
hevesli biri olursa seve seve öğre-
tirim. İstemeyen biri için tam bir Çin
işkencesi olur onu buraya oturtmak.
Amacım doğal değerli taş cenneti
olan bu güzel memleketimizde var
olan potansiyeli her tür lapideri tekni-
ği ile değerlendirmek, ulusal ve ulus-
lararası piyasaya kabul ettirmek.”
United States Faceters Guild
(USFG) 2008 Tek Taş Faset
Yarışması Pre-Master Kategori-
sinde Dünya Birinciliği
Harmony Akademi ve İzmir
Kuyumcular Odası’nın ortakla-
şa düzenlediği ve Dokuz Eylül
Üniversitesi’nin bilimsel destek
verdiği Renkli Taş Uzmanlığı
Sertifika Programı 2007 yılı
Birinciliği
USFG 2007 Tek Taş Faset
Kesim Yarışması Novice Katego-
risinde Dünya Altıncılığı
56
İzmir Enternasyonal Fuarı,
ÇEVRE temasıyla açıldıBu yıl 80. kez düzenlenen fuar, sürdürülebilir bir yaşam ve çevre için kentleri en az düzeyde kirletmenin yollarının arandığı, geri dönüşüm stratejilerinin ve politikalarının tartışıldığı ‘İEF Çevre Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.
57
Türkiye’nin en eski fuar orga-
nizasyonlarından olan İzmir
Enternasyonal Fuarı, 80.
yılında da kapılarını dünyaya açtı.
Çevre ve Çevre Teknolojileri ana
temasıyla gerçekleştirilen fuarda,
partner ülke Avusturya, onur konu-
ğu il ise Denizli oldu. 8- 18 Eylül
2011 tarihleri arasında düzenle-
nen fuara, bu yıl 50’den fazla ülke
ile 827’si yerli, 1083 firma katıldı.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlı-
ğı himayesinde düzenlenen fuarı,
yaklaşık 1.5 milyon kişinin ziyaret
etmesi bekleniyor.
Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nda
düzenlenen açılış törenine, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım, Kültür ve Turizm Baka-
nı Ertuğrul Günay ile CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu
da katıldı. Törende konuşan İzmir
Valisi Cahit Kıraç, küreselleşmenin
ve sonucunda uluslararası ilişki-
lerin arttığı günümüzde fuarların,
en iyi promosyon ve pazarlama
araçları olarak görüldüğünü, ayrı-
ca sosyal, kültürel, ticari ve politik
ilişkilerin gelişmesinde de önemli
rol oynadığını kaydetti. Fuarın ana
teması olan çevre konusunda ise,
özellikle son yıllarda çevre ile ilgi-
li bilincin ve hassasiyetin giderek Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu
58
arttığını belirten Kıraç, ‘’Çevresel
bazda bugün karşı karşıya kaldı-
ğımız durum, insan olarak hiç bi-
rimizin çevre sorunlarına duyarsız
kalmamamız gerektiğini ortaya
koymaktadır. Çevre konusu artık
her millet için bir vatan savun-
ması, bir insanlık görevi haline
gelmiştir, ‘Çevre ve Çevre Tekno-
lojileri’ olarak belirlenen fuarın te-
masına da yansıyan bu bilinç ve
hassasiyetin, çevrenin korunması
ile ilgili düzenlemelerin daha da
artırılmasını sağlayacağına inanı-
yorum’’ dedi.
Ana tema kapsamında katılımcı
olarak 50’nin üzerinde firma, fua-
rın içerisindeki yerlerini aldı. Çevre
ve Çevre Teknolojileri sektörüne
ait geri dönüşüm, iklimlendirme
ısıtma ve soğutma, güneş enerjisi
firmaları 2 No’lu hol ve açık alanda
tanıtımlarını gerçekleştirdi.
İEF Çevre ZirvesiBu yıl “Çevre ve Çevre Teknoloji-
leri” ana temasıyla gerçekleştirilen
80. İzmir Enternasyonal Fuarı, sür-
dürülebilir bir yaşam ve çevre için
kentleri en az düzeyde kirletmenin
yollarının arandığı, geri dönüşüm
stratejilerinin ve politikalarının tar-
tışıldığı ‘İEF Çevre Zirvesi’ne ev
sahipliği yaptı.
İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde
15-17 Eylül 2011 tarihleri arasın-
da gerçekleştirilen zirvenin açı-
lışında konuşan İzmir Vali Yar-
dımcısı Haluk Tunçsu, Türkiye
Cumhuriyeti’nin imza atarak dâhil
olduğu KYOTO sözleşmesinin,
dünyanın gelişmiş ülkeleri tarafın-
dan hala imzalanmamasının kaygı
verici olduğunu belirtti. Tunçsu,
İEF Çevre Zirvesi’nin çevresel
problemlere dikkat çekmesi açı-
sından iyi bir seçim olduğunu, Afire Sever
59
çevresel bir yaşantıyı hedef alan
İzmir’de, bu konuya hep birlik-
te sahip çıkılmasının son derece
önemi bulunduğunu kaydetti.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Aziz Kocaoğlu ise sanayileşmenin
mutlaka gerekli olduğunun, ancak
karı artırmak çabası ile çevresel
değerlerin hiçe sayılamayacağı-
nın vurgusunu yaptı. Büyükşehir
Belediyesi olarak yeşil alan faali-
yetlerinin çoğaltılması ve devam-
lılığının sürdürülmesinden, evsel
atıkların çözümlenmesine kadar
her alanda çalıştıklarını ifade eden
Kocaoğlu, yüzülebilir körfez proje-
sinde günde 600 ton atık çamurun
çürütme ve kurutulmasının yapıla-
rak, geri dönüşüme kazandırılma-
sı konusunda tesislerin çalıştığını
belirtti. Evsel atıkların ise son sis-
tem ayrıştırma tekniği ile geri dö-
nüşüme kazandırıldığını bildiren
Kocaoğlu, taş ocaklarında uygu-
lamaya sokulan kapalı alan içeri-
sine alınmış ve toz tutucu filtrelerle
donatılmış kırma ve eleme tesisle-
rinin faaliyete geçtiğini, Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğünün de bu
konuyu desteklediğini kaydetti.
“İEF Çevre Zirvesi”nin ikinci otu-
rumunda, “Gelecekte Neredeyiz”
ana başlığı altında, İzmir Büyük-
şehir Belediyesi Çevre Koruma
Kontrol Daire Başkanı Yıldız Sez-
gin ile Çevre ve Şehircilik Bakanlı-
ğı Çevre Yönetimi Genel Müdürlü-
ğü Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi
Başkanı Afire Sever, birer sunum
yaptı.
3 gün süren zirvede, yerel yöne-
timler ve çevre, su yönetimi, kıyı
yönetimi, atık ve kaynak, kardeş
deltalar Gediz- Camargue (Fran-
sa), organik tarım ve doğa kültürü
başlıkları altında gerçekleştirilen
panellerde, balıkçılıktan limanlara,
ekoverimlilikten alternatif su kay-
naklarına kadar bir çok konuda
çevreyi ilgilendiren sorunlar, sek-
tör temsilcileri, konularında uzman
kişiler ve akademisyenler tarafın-
dan tartışıldı. Çevre ve Şehircilik
İl Müdürlüğünden Şehir Plancısı
Erkan Yaşacan da, “Kıyı Yapıları”
konusunda sunum gerçekleştirdi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Do-
kuz Eylül Üniversitesi Çevre Mü-
hendisliği Bölümü, ÇEVMER,
TÜBİTAK-MAM, Çevre ve Şehir-
cilik Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü,
Orman ve Su İşleri Bakanlığı İl Mü-
dürlüğü, ÇEVKO, İZ-SU, TMMOB,
Çevre Mühendisleri Odası, Ege
Orman Vakfı, İZTO, Tema Vakfı,
Doğa Derneği ve İZKA’nın panel
ve sunumlarıyla gerçekleştirilen
İEF Çevre Zirvesi, 17 Eylül Cumar-
tesi günü sona erdi.
60
İzmir’in
Kültür ve SanatHafızasında Bir GezintiTürkiye’nin “batıya açılan penceresidir” İzmir. Eski çağlardan beri etkin bir liman kenti olması nedeniyle, ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel diyaloga destek veren bir sosyal yapıyı barındırır.
Yazı: Ayşegül KurtelFotoğraflar: Süleyman DumanK2 Güncel Sanatlar Arşivi
61
İzmir’de yakın tarih tanımlanması-
na ilişkin belge/bellek konusunda-
ki yetersizlik, esasen batılı tavırla
karşılaştırdığımızda Türkiye’ye, ya
da genel anlamda doğuya özgün
bir tavrın uzantısıdır. Bu bağlamda
İzmir’de gerçekleşmiş sanat ha-
reketlerine ilişkin bir yazı yazmam
istendiğinde, nereden başlayıp
nelerden söz etmem gerektiği ko-
nusunda, herhangi bir kaynaktan
yararlanmak yerine doğrudan ken-
di deneyimlerimi ve gözlemlerimi
düzenlemek, bir anlamda mütevazı
bir doküman oluşturmak ve belki
de İzmir güncel sanatı hakkında
yakın tarihin bir panoramasını oluş-
turmak uygun olur diye düşündüm.
Ben bu yazıda, İzmir’in kültür ve
sanat alanında, yakın zamana iliş-
kin gerçekleşen faaliyetlerden söz
ederken, kişisel gözlemlerimden
hareketle küçük hatırlatmalar yapa-
rak, bu alandaki hafızayı tazelemeye
çalışacağım. Bugün 4 milyon kişi-
ye ulaşan nüfusuyla Türkiye’nin en
büyük kentlerinden biri olan İzmir,
coğrafi konumunun da etkisiyle sa-
dece fiziksel değil, zihinsel olarak
da batıyla ilişki noktasıdır. Adeta
Türkiye’nin “batıya açılan penceresi”
olan İzmir’in, eski çağlardan beri et-
kin bir liman kenti olması nedeniyle
ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel
diyaloga destek olan bir sosyal yapı-
sı vardır. Çokuluslu sosyal yapısının
yanı sıra İzmir, Türkiye’de Levanten
nüfusunun en yoğun olduğu kenttir.
Bu, çok önemli bir kültürel zenginlik-
tir. Yaşamı renklendiren bu özellik,
İzmir’de adeta gelenekselleşmiş bir
hoşgörü ortamı yaratır. İstanbul’dan
sonra üzerinde en fazla konuşulan
ve özellikle kendine özgü sosyo-po-
litik duruşu ile ekonomik ve kültürel
potansiyeline karşın atıl durumu ile
de oldukça dikkati çeken bir kenttir
İzmir.
Halen sürmekte olan arkeolojik ka-
zılar ve yapılan araştırmalarla bu
bölgede 10.000 yıl öncesine ilişkin
yerleşime, dolayısıyla medeniyet
izlerine ulaşılmıştır. Bir yerleşimin
geçmişine ilişkin izleri, bugünün
göstergesi olabileceği gibi potan-
siyeline de işaret edebilir. Örneğin
Agora kazılarında tespit edilen du-
var resimleri ve yazılar, tarihin ilk
Agora kazılarında tespit edilen duvar resimleri
ve yazılar tarihin ilk grafitisi olarak kayda
geçmiştir. Özgür sanatın simgesi olan grafiti
belki de İzmir’in kendine özgü bir özgürlük ve
çağdaşlık anlayışının da simgesi sayılabilir.
62
grafitisi olarak kayda geçmiştir. 20.
yüzyılın sonlarında bir akım olarak
tanımlanan ve özgür sanatın simgesi
olan grafiti, belki de İzmir’in kendine
özgü bir özgürlük ve çağdaşlık anla-
yışının da simgesi sayılabilir.
Ancak İzmir’in bugün içinde bu-
lunduğu, farklı yorumlara yol açan
ve anlamlandırılmaya çalışılan dur-
gunluğu, işaret edilen zengin tarihi,
geçmişle uyumlu görünmemektedir.
Bu konuda birçok bilimsel çalış-
malar yapılırken ben kişisel olarak,
üzerinde yaşadığımız topraklarda
bunca güçlü medeniyetlerin yeşer-
diğinden hareketle, günümüzde
yaşanan durgunluğun ancak önemli
bir potansiyele işaret edebileceğini
düşünüyorum. Bu yüzden İzmir’de
öncü bir hareketin her an gelişebile-
ceğinin beklentisi içindeyim. Nitekim
son dönemde çeşitli disiplinlerde,
Türkiye’yi uluslararası ortamda temsil
eden birçok sanatçı İzmir kökenlidir.
İzmir çıkışlı sanatçıların başarısıİzmir çıkışlı sanatçıların başarısında-
ki en önemli etkenlerden biri, sanat
eğitimi konusunda giderek güçle-
nen ve sayısı artan eğitim kurum-
larıdır. Halen sanat alanında farklı
disiplinlerde eğitim veren vakıf ve
devlet kurumları, son yıllarda İzmir’i
genç nüfus açısından bir çekim ala-
nına dönüştürmüş ve çok sayıda
gencin üniversite yaşına geldiğinde
İzmir’den uzaklaşmasına da engel
olmuştur. Böylece, ne yazık ki uzun
vadede yurtdışına ya da İstanbul’a
yönelmeleri kaçınılmaz olsa da, genç
sanatçıların bir süre için İzmir’de ka-
lıp, sanat üretmek konusunda çeşitli
seçenekler yaratmaya çalışmaları
zaman içinde İzmir’de bazı dinamik-
lerin gelişmesinde etkili olacaktır.
Özellikle, zengin ve güçlü eğitim
kadrosu ve yetenekli öğrenci po-
tansiyeli ile Dokuz Eylül Üniversite-
si Güzel Sanatlar Fakültesi’nin, son
dönemde uluslararası güncel sanat
ortamında Türkiye’nin güncel sa-
nat potansiyelinden söz edilir hale
gelmesinde çok önemli bir payı ol-
muştur. Aynı üniversitenin Eğitim
Fakültesi ise sadece sanat eğitmen-
leri yetiştirmekle kalmamış, İzmir’de-
ki sanatsal zenginliğe çok önemli
‘’Bence İzmir için en önemli proje, burada
yetişen genç sanatçıların İzmir’de kalıp çalışmalarını
sürdürebilecekleri ve üretimlerini gerçekleştirerek ilgili bağlantıları doğrudan yapabilecekleri ortamların
yaratılmasıdır.’’
63
katkılar sağlamıştır. Özel bir statüde
eğitim veren vakıf üniversiteleri ara-
sında ise kısa zamanda oluşturduğu
zengin kadrosuyla özellikle tasarım
ve medya iletişimi alanında oldukça
etkin bir eğitim veren İzmir Ekonomi
Üniversitesi ile Yaşar Üniversitesinin
de bu gelişmede payı büyüktür.
Ege Üniversitesi ise, İzmir’in en eski
üniversitesidir ve özellikle Edebiyat,
ve İletişim fakülteleri ile Sanat Tarihi,
Felsefe ve Arkeoloji bölümleri, kendi
alanlarında çok değerli sanatçı, aka-
demisyen ve düşünce insanlarının
yetişmesini sağlamış, böylece ilgi-
li alanlarda sadece İzmir’de değil,
uluslararası ortamda da etkili olan
gelişmelere olanak sağlamıştır.
Diğer yandan bir kentin sanat dina-
miklerini oluşturan, bir anlamda da
görünür kılan, sanat mekanları ve
üretilen projelerdir. Devlet kuruluş-
larının ve yerel yönetimlerin sanat/
kültür politikaları çerçevesinde oluş-
turdukları projelerin yanı sıra, sosyal
sorumluluk bilinciyle, çeşitli bankalar
ve özel şirketler, diğer büyük kent-
lerde olduğu gibi İzmir’de de sanata
destek olacak projeler gerçekleştir-
mişlerdir. Bütün bunların yanı sıra,
belki de daha önemlisi İzmir’in kendi
dinamiklerinden gelişen, sanatçıla-
rın ya da sanatseverlerin çabalarıy-
la gerçekleşmiş bazı faaliyetlerden
söz edilebilir. Bunların bazıları çok
kısa soluklu olmasına karşın uzun
süren ve etkili olan bazı çalışmalar
olmuştur.
İzmir kültür-sanat alanındaki üretim-
tüketim sorunları üzerinde sürekli
tartışılıyor ve düşünce üretiliyor. Ör-
neğin İzmir Büyük Şehir Belediyesi
tarafından düzenlenmiş olan İzmir
Sanat Çalıştayı gerçekten de son
derece iyi niyetle projelendirilmiş
ve İzmir sanat-kültür politikaları ko-
nusunda yapıcı çözümler üretmeyi
hedeflemişti.
Yakın döneme ilişkin çalışmaları
gözden geçirdiğimizde öncelikle
devlet kurumlarının temsil edildiği
mekanlardan söz edecek olursak,
kentin merkezinde yer alan ve Ege
Üniversitesinin yönetiminde faaliyet-
lerini sürdüren Atatürk Kültür Mer-
kezi ile Dokuz Eylül Üniversitesine
bağlı Sabancı Kültür Merkezi ile İz-
mir Devlet Resim Heykel Müzesi’ni
de içine alan bölge, merkezi konu-
mu ve gösterişli binaları ile görünüş-
te kentin kültür / sanat yaşamının en
belirleyici faaliyetlerine ev sahipliği
64
yaptığı düşünülebilir. Oysa maddi
olanaksızlıklarla, özverili kurumsal
çalışmaların ötesinde, bu nitelikli
mekanlarda uzman profesyoneller
tarafından, cömert bütçelerle des-
teklenen uzun soluklu programlar
uygulanmalıdır. Bu tür politikalar
uzun vadede İzmir’li izleyicinin hem
nitelik hem nicelik açısından zengin-
leşmesini sağlayacaktır.
Son dönemde İzmir’de yerel yöne-
tim nitelikli sanat mekanları oluştur-
ma konusunda çok önemli çalışma-
lar yapmıştır. 2010 yılında faaliyete
geçen Ahmed Adnan Saygun Sanat
Merkezi ve Tarihi Havagazı Fab-
rikası İzmir Büyükşehir Belediyesi
tarafından büyük bütçelerle gerçek-
leştirilmiş, büyük özlemle beklenen
mekanlarıdır ve ne yazık ki program-
ları önceden belirlenmemiş olduğun-
dan, aradan geçen zamana karşın
henüz beklentiyi karşılayamamakta-
dır. Oysa her iki mekan da dünya-
daki benzerleriyle boy ölçüşebilecek
niteliktedir ve özellikle Ahmet Adnan
Saygun Sanat Merkezi başta akustik
olmak üzere, teknik özellikleri ile he-
men başlangıçtan itibaren dünyanın
en prestijli konser salonları arasında
yerini almıştır.
Diğer yandan, İzmir’in çeşitli ilçele-
rinde kurulan ve yerel yönetimlerin
yönetiminde olan çok amaçlı kül-
tür merkezleri, kurumsal yapıları ile
yapıcı ve yönlendirici olmak yerine
mevcut durumun ihtiyaçlarını yanıt-
lamak üzerine biçimlendirilmişler-
dir. Bu tür mekanlar arasında İzmir
Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç
Sanat Galerisi, Konak Belediyesi’ne
ait Güzelyalı Sanat Merkezi, Türkan
Saylan Sanat Merkezi ve Dr. Sela-
hattin Akçiçek Kültür Merkezi sayıla-
bilir. Bu mekanlar gerek konumları
gerekse nitelikleri açısından, ortak
projeler geliştirildiğinde sadece ye-
rel gereksinimleri karşılamak yerine
İzmir’in kültür politikalarını olumlu
yönde geliştirebilecek belirleyici un-
surlara dönüştürülebilirler.
Sanat mekanı oluşturma konusunda
bireysel çalışmalardan söz edecek
olursak, İzmir’in öncü sanat galerisi,
benim bildiğim kadarıyla belki de ilk
profesyonel Sanat Galerisi olan Fü-
zen, 80’li yıllarda sanatçıların ve sa-
natseverlerin buluşma yeri olmuştu.
90’lı yıllarda ise Mask Sanat Galerisi
ile Tuval Sanat Galerisi, kısa süreli de
olsa önemli örneklerdir. Genel ola-
rak yaşamını İstanbul’da sürdüren
sanatçılar ile İzmir’de üreten belli
başlı sanatçıların çalışmalarından
oluşan sergilerle İzmir’li resim/hey-
kel alıcılarına çok önemli bir olanak
sağlamışlar ancak ne yazık ki, ticari
anlamda tatmin edici bir süreklilik
olmadığından kapanmak zorunda
kalmışlardır. İzmir’de profesyonel
sanat galerisi olarak uzun süre ça-
lışmaklarını sürdürmüş ve iz bırak-
mış olan Leonardo Sanat Galerisi
ise bu alanda önemli örneklerden-
dir ancak ne yazık ki, 2000’li yılların
başlarında çalışmalarını İstanbul’a
taşımıştır.
Şantiye Sanat Galerisi ise 1995-96
yılları arasında faaliyet göstermiş ve
kentin güncel sanat alanında alter-
natif kurumsal bir yapıyı işaret et-
miştir. Bu alanda öncü kabul edebi-
leceğimiz bu proje, geçici olmasının
gerçekliğinde çok yüksek bütçeli
olmayan kişisel sergiler yaptı ve so-
nucunda da özel tasarımlı bir kitap
ile kayda geçti. Böylece İzmir’de
bellek oluş(ma)masına ilişkin alış-
kanlıkta da bir değişiklik yarattı.
65
Bugünlere geldiğimizde ne yazık ki,
çok az sayıda galeri halen çalışma-
larını sürdürebilmektedir. İrili ufaklı
birkaç sanat galerisinin dışında Art
Shop ve Adnan Franco Sanat Ga-
lerileri İzmir’de halen faaliyetlerini
sürdüren ve en uzun soluklu galeri-
lerdendirler. 2002 yılında kurulan
Akademist Sanat Galerisi ise 2010
yılında A Sanat Galerisi’ne dönüşe-
rek çalışmalarına devam etmektedir.
Farklı alanlarda sanatın üretildiği ve
izleyiciyle buluştuğu Soyer Kültür
ve Sanat Fabrikası ile Kedi Sanat
Merkezi ile Çizgeli Kedi ise İzmir’de
sürdürülen özverili çalışmalardandır.
İzmir gibi büyük bir kentte bu kadar
az sayıda sanat galerisinin ancak fa-
aliyetini sürdürebiliyor olması ne ya-
zık ki, sanat tüketiminin çok minimal
düzeyde olduğunun göstergesidir.
Son senelerde, doğrudan sanatçı-
ların girişimleri ve yerel yönetimlerin
de desteğiyle Karaburun, Seferihi-
sar, Urla, Foça, Alaçatı gibi çevre
ilçelerde gerçekleşen uluslararası
nitelikli sempozyumlar ve sanat et-
kinlikleri, mütevazı ancak son dere-
ce etkili çalışmalardır. Söz konusu
etkinlikler arasında en dikkati çeken
çalışmalardan biri Urla’da sürdürül-
mekte. Büyük bir özenle yapılmış
restorasyonu ile ödül almış olan eski
bir taş evde konuklarını ağırlayan
UMA (Urla Müzik Akademisi) 2009
yılında başlayan çalışmalarında bel-
li bir program çerçevesinde kendi
alanında ünlü bir müzisyenle ustalık
sınıfı düzenliyor.
Fuar, İzmir’in dinamik yüzüİzmir’in kültür /sanat belleğinden söz
ederken, bu yıl 80. kez açılan İzmir
Enternasyonal Fuarı’na değinmeden
geçemeyiz elbette. Yıllarca bir fes-
tival havasında gerçekleşen Fuar,
İzmir’in dinamik yüzünü simgelemiş
ve çok farklı kesimlerden birçok kişi-
ye ve kuruluşa ev sahipliği yapmış-
tır. Günümüzde artık süresi kısalmış
ve ağırlıklı olarak sanayi ürünlerinin
sergilendiği bir tanıtım fuarı niteliği-
ne dönüşmüş olsa da 70’li 80’li yıl-
lardaki “gazino sahneleri” ile halk tipi
eğlence kültürünün simgesi haline
gelmiştir.
İzmir’in merkezinde, kolay ulaşılabi-
len konumuyla uzun yıllar İzmirlinin
ve İzmir dışından gelen ziyaretçilerin
ilgi odağında olmuştur. Yenilikle-
re açık niteliği ile her yıl heyecanla
beklenen ve birçok konuda ilklerin
yaşandığı fuar gerçekten de birçok
konuda öncü olmuştur.
Örneğin Türkiye’nin ilk film festivalle-
rinden olan 1. Sanat Festivali, İzmir
Enternasyonal Fuarı kapsamında
1961’de İzmir’de yapılmıştır. Daha
sonra Dokuz Eylül Üniversitesi ve
Güzel Sanatlar Eğitim Kültür Vakfı
(GÜSEV) tarafından önce “Sinema
Günleri” olarak düzenlenen, daha
sonra 1992’de Uluslararası İzmir
66
Film Festivali’ne dönüşerek İzmir’e
çok yakışan bir festivalin tohumları
da böylece atılmıştır.
Büyük özverilerle 2001 yılına kadar
devam eden Film Festivali, ne yazık
ki başka birçok alanda olduğu gibi
sürdürülmesi mümkün olamamıştır.
Neyse ki, 2012 yılında bu kez Dokuz
Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Sine-
ma Bölümü’nün öncülüğünde yeni-
den hayata geçirilmesi planlanıyor.
Bu sevindirici gelişme, İzmir’de uzun
zamandır eksikliğini hissettiğimiz sa-
natsal hareketliliğe, hiç kuşkusuz
önemli bir katkı getirecektir.
Nitelikli etkinliklerin gerçekleşmesi
uzun süreli ve düzenli çalışma, do-
layısıyla kurumsallaşma gerektiriyor.
Örneğin İzmir Kültür Sanat Eğitim
Vakfı İKSEV’in çalışmaları artık tar-
tışmasız büyük bir başarıyı simge-
ler. Bu yıl 25’incisi gerçekleştirilen
Uluslararası İzmir Müzik Festivali,
Türkiye’nin en önemli sanat etkinlik-
leri arasındadır. Son derece nitelikli
programlarıyla İzmirli izleyicinin bek-
lentilerini karşılaması beklenirken,
bunca özverili çabalara karşın fes-
tival henüz hak ettiği izleyici potan-
siyeline ulaşamamıştır. Bu olgu da
ne yazık ki, İzmir’de yüksek ölçekli
projeler üretmek konusunda caydırı-
cı unsurlardandır.
İzmir’de çeşitli kurumlar hem ken-
di bünyelerinde hem de İzmir’de
önemli sanatsal etkinlikler gerçek-
leştiriyorlar. Örneğin Ege Üniversi-
tesinde iki yılda bir olmak üzere üç
kez tekrarlanan ve bu yıl dördün-
cüsü planlanan “EgeArt” sanat et-
kinliği de giderek kalıcı bir nitelik
kazanmaktadır. Diğer yandan, Buca
Eğitim Fakültesi’nin gerçekleştirdiği
ve 2005 ile 2007 yıllarında iki kez
tekrarlanmış olan “Görsel Sanatlar
Buluşması” ise İzmir’de güncel sa-
natlara ilişkin çok önemli bir etkinlik
olmasına karşın gerçekten zor şart-
larda yapıldığından ve yeterli des-
teği göremediğinden ne yazık ki,
sürekliliği olamadı. Diğer yandan ilki
2010 yılında gerçekleştirilen “Bienal
İzmir” ise ticari niteliği ile daha çok
bir fuar niteliğinde bulunmasına ve
sürekliliği kesinleşmiş olmamasına
karşın İzmir Bienali olarak anılma-
sından kaynaklanan tartışmalara yol
açmıştır.
K2 Güncel Sanat Merkezi ile Fran-
sız Kültür Merkezi’nin düzenlediği,
ilki 2007 yılında, ikincisi 2010 yılın-
da gerçekleşmiş olan PORTİZMİR
projesi ise plastik sanatlar alanında
farklı yaklaşımların hedeflendiği bir
projedir. Güncel sanatların yaşamın
içine girmesi düşüncesinden hare-
ketle gelişen bu uluslararası projenin
ilkinde davet edilen sanatçılardan,
67
eserlerini kentin çeşitli yerlerinde uy-
gulamaları istenmiş, böylece izleyi-
cinin güncel sanatla buluşması farklı
platformlarda gerçekleşmiştir. 2010
yılında ikinci kez gerçekleşmiş olma-
sı, projenin sürekliliğine işaret etmesi
açısından çok önemlidir. Bu kez ana
mekan olarak uzun zamandır kulla-
nılmayan eski bir tütün deposunun
seçilmesinde, İzmir’in atıl duruşuna
dikkati çekmek hedeflenmiştir. Pro-
jenin yan etkinlikleri ise bu kez İzmir-
liyi, izleyici rolünden katılımcı rolüne
taşımıştır. 2013 yılında üçüncüsü
hedeflenen bu projenin sürekliliği
de İzmir’in uluslararası güncel sanat
ortamı ile iletişim içinde olabilmesi
açısından gereklidir.
İzmir’de kültür ve sanat ortamına
önemli bir katkı da bazı ülkelerin
İzmir’de faaliyet gösteren kültür mer-
kezleridir. Örneğin Türk Amerikan
Derneği, İtalyan Kültür Merkezi, İz-
mir Goethe Enstitüsü ve İzmir Fran-
sız Kültür Merkezi bir yandan kendi
ülkelerinin kültürünü tanıtmaya çalı-
şırken destekledikleri ortak projeler-
le kültürlerarası diyalogun gelişme-
sine de önemli katkılarda bulunurlar.
Özellikle Fransız Kültür Merkezi,
2006-2011 yılları arasında özellikle
mekanlarının yenilenmesi ve başta
Louvre Müzesi ile ortak sergiler ol-
mak üzere yüksek bütçeli çok önemli
projeler ile iz bırakmıştır. 2009 yılın-
da Fransa’da Türk Mevsimi çerçeve-
sinde geniş bütçeli önemli etkinlikler
gerçekleştirmiştir. Bunlar arasında
FKM’nin desteğiyle 360 Derece Ta-
rih Vakfı’nın Foça-Marsilya arasında
gerçekleştirdiği “Mare Nostrum - İz-
mir-Foça-Marsilya Doğu’dan Batı’ya
Tarihe Yolculuk Projesi” de dikkati
çeken projelerdendir. 2010 yılın-
da ilk kez dünyanın en önemli sa-
nat kurumlarından olan Pompidou
Müzesi’nin video koleksiyonun ser-
gilenmesi, İzmir’de kent belleğinde
yerini almış çok önemli etkinliklerdir.
İzmir’de sürdürülen çalışmaların kısa
zamanda çok önemli dönüşümler
yaratacağına inanıyorum. İleriye dö-
nük uzun vadeli ve bilinçli projelerle
İzmir çok kısa zamanda bir kültür
ve sanat metropolü haline gelebilir.
Bence İzmir için en önemli proje,
burada yetişen genç sanatçıların
İzmir’de kalıp çalışmalarını sürdü-
rebilecekleri ve üretimlerini gerçek-
leştirerek ilgili bağlantıları doğrudan
gerçekleştirebilecekleri ortamların
yaratılmasıdır.
“Son dönemde çeşitli disiplinlerde,
Türkiye’yi uluslar arası ortamda temsil eden birçok sanatçı
İzmir kökenlidir.’’
68
Denizlere“Yelken” açmak… Sabrın, gücün ve sevginin birleşiminden aldığı güçle dalgalara karşı yol alır bembeyaz yelkenler. Deniz ve rüzgarın amansız mücadelesine karşı, tarifi imkansız bir duygu haline gelir masmavi sularda ilerlemek. İşte bu duyguyu yaşayabileceğiniz nadir yerlerden biridir İzmir…
Yazı: Süleyman DumanFotoğraflar: Karşıyaka Yelken Kulübü arşivi,
Ebru Duygu ve Süleyman Duman
69
Adrenalin, güç, akıl ve bilgi ile
yoğrulmuş bir spor dalıdır
yelkencilik. Denizlere açı-
lırken, sabır, güç ve mutlaka sevgi
gerektirir. Masmavi sularda rüzgarın
kimi zaman amansız mücadelesine
karşı yol almak, tarifi zor ama mü-
kemmel bir duygudur.
Ege Denizi’nin sularında yıllardır yel-
ken açan bir kulüp var, Türkiye’nin en
köklü ve eskilerinden. Karşıyaka Spor
Kulübü’nden söz ediyoruz. Kuruluşu,
1936 yılına uzanıyor. Yelken, Kürek
ve Yüzme Deniz Şubesi olarak kuru-
lan kulüp, sonraki yıllarda Yelken
Şubesi olarak yoluna devam et-
miş. Faaliyet hayatında sayısız
başarılar ve ödüller kazanmış
olan kulüp, kurulduğu günden
bu güne yetiştirdiği milli sporcu-
larla, Türkiye’yi dünyada temsili-
ni sürdürüyor. Bu nedenledir ki,
Türkiye’de yelken sporuna kattığı
hizmetler, yetiştirdiği sporcular, sa-
yısız başarılar sağlayan Karşıyaka
Yelken Kulübü, kendi branşında artık
en üst sıralarda. İlk günlerden günü-
müze aynı güç ve özveriyle masmavi
İzmir Körfezi’ni bembeyaz tekneleriy-
le süsleyerek…
Karşıyaka Yelken Kulübü’nün yöneti-
minde yer alan Hüsnü Levent, İzmir’in
yetiştirdiği deneyimli sporculardan.
72 yaşında olan Levent, 58 senedir
hem yelken sporunun içinde hem de
hiç bırakamadığı Karşıyaka Yelken
Kulübü’nün yönetiminde. Sporculuk,
hakemlik, antrenörlük yapan Levent,
26 senedir uluslararası hakem unva-
nına da sahip. Bununla birlikte 2008
yılında Uluslararası Yelken Federas-
yonu tarafından dünya yelken spo-
runa yapmış olduğu hizmetlerinden
dolayı gümüş madalya ödülüne de
layık görülmüş. Deneyimli yelken-
ci Hüsnü Levent, Türkiye’de yelken
sporunu ve İzmir’in bu spordaki ye-
rini şöyle anlatıyor:
“Günümüzde hızlı
bir şekilde yayılan ve
popüler bir spor haline
gelen yelkencilik;
adrenalin, güç, akıl ve
bilgi ile yoğrulmuş spor
dalı olarak İzmir’de
rağbet görmeye devam
ediyor.”
70
“1968 yılında Ulvi Yenal’ın Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü zamanın-
da 500 adet kontrplak malzemeden
optimist tekne yapıldı. Bu optimist-
ler, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki
kulüplere dağıtıldı. 1969’da ise Okul
İçi Spor Faaliyetleri Genel Müdür-
lüğü 500 adet daha yaptırdı. Yine
bu tekneler yurt geneline dağıtıldı.
1974 senesine gelindiğinde eskiyen
teknelerin yerine yenilerinin yapılma-
sı gerekiyordu. O tarihte şimdi için-
de bulunduğumuz Karşıyaka Yelken
Kulübü tesislerinde kendi kurdu-
ğumuz atölyede iki kişilik “Cadet”
tipi tekneler yaptık. 1980’de Cadet
Dünya Şampiyonası’nı Çeşme’de
gerçekleştirdik. Bu arada “470 sı-
nıf tipi” teknelerin ithalatı, İzmir ve
İstanbul’da büyük patlamaya sebep
oldu. 1981’de Macit Bulut’un Türki-
ye Yelken Federasyonu olduğu dö-
nemde ben de yönetimdeydim.1981
yılından sonra Türkiye’de yelkenci-
likte büyük bir atılım oldu.1983 yılı-
na gelindiğinde “Optimist Laser” ve
“Laser Radial” sınıfında 137 adet
tekne ithalatı yaptık. Yine aynı şekil-
de tüm Türkiye’ye dağıtıldı.”
Türkiye’de tesis bakımından iki güç-
lü kuruluşun İstanbul ve Karşıyaka
Yelken kulüpleri olduğunu belirten
Hüsnü Levent; İzmir’in ve Ege’nin,
bu sporu yapmak için bulunmaz de-
ğer taşıdığını ifade ediyor.
Yatçılığın bir ekip çalışması olduğu-
nun altını çizen Hüsnü Levent; “Bir
yatta 6 ila 10 kişi olabiliyor. Dolayı-
sıyla her kişinin farklı görevleri var.
Bu durum beraberinde grup moti-
vasyonunun ve ekip çalışmasını be-
raberinde getiriyor” diyor.
Hüsnü Levent’in, bu spora başla-
mak isteyenlere ve yeni başlayanla-
ra telkinleri ise şöyle:
“Yelken sporunda en önemli şey,
bireyin kendi kendine karar verme-
sidir. Bir kişinin bu sporu yapabil-
mesi için denizi, rüzgarı ve yelkeni
sevmesi lazım. Sevmediğiniz zaman
kimse bu işi size yaptıramaz. Hem
denizin hem yelkenin kendi kuralları
var. Yarışlara katılabilmek için önce
güç, zeka ve bilgi etaplarını geç-
meleri gerekiyor Mesela denizde
bir çocuk kendi benliğini kazanıyor,
karar verebilme mekanizması geli-
şiyor, düşünce gücü artıyor. Aileler
bu durumdan çok memnun, tabii ki
bizde memnunuz”
71
“Yelken sporunda en önemli şey, bireyin kendi kendine karar vermesidir.”
Karşıyaka Yelken Kulübü’nde, okul-
lar kapandıktan sonra 7 ila 12 yaş
arası çocuklara yönelik kurslar baş-
lıyor. Çocuklar için eğitim haftada
beş gün ve dokuz hafta boyunca sü-
rüyor. Okullar açıldıktan sonra hafta
sonları da devam ediyor. Kulüp bu
dönemde 40 kişilik çocuk grubu ile
eğitimlerini sürdürüyor. Bu spora
yeni başlayan bir çocuğun yarışla-
ra katılabilmesi için en az 3 yıllık bir
hazırlık dönemini geride bırakması
gerekiyor. Kulübün yetişkinlere yö-
nelik eğitimleri ise yaz dönemlerin-
de Çeşme’de, kış dönemlerinde ise
Karşıyaka Yelken Kulübü tesislerin-
de devam ediyor. Yetişkinlere top-
lamda 18 saatlik bir eğitim veriliyor.
Bu eğitimler belirli bir günde olmu-
yor. Katılımcının boş zamanlarına
göre kulüpte eğitim saatleri düzen-
leniyor. Kulübün toplamda yarışa
giren 137 sporcusu var. Sporcular,
iki antrenör ve üç yardımcı antre-
nör denetiminde çalışıyor. Bunların
yanında şirketler ve kurumlardan
gelen gruplara da yatçılık eğitimle-
ri veriliyor. Tesis bakımından güçlü
bir alt yapıya sahip olan Karşıyaka
Yelken Kulübü tesisleri; tekne parkı,
yarış ofisi, 2,5 tonluk vinç, iki adet
beton kızak, soyunma odaları, eği-
tim salonu, antrenör odası, bakım
onarım atölyesi, depo ve 420 met-
rekare sundurma ile toplamda 3.300
metrekarelik bir alanı kapsıyor. Sos-
yal lokali de içinde bulunduran ku-
lüp binasının içinde toplantı salonu,
yönetim odaları ve kantin mevcut.
Günümüzde hızlı bir şekilde yayı-
lan ve popüler bir spor haline gelen
yelkencilik; adrenalin, güç, akıl ve
bilgi ile yoğrulmuş spor dalı olarak
İzmir’de rağbet görmeye devam
ediyor.
İletişim:Adres: Cemal Gürsel Cad.
No: 396/C Karşıyaka, İzmir
Telefon: (0232) 368 14 72
72
İzmir mutfağının vazgeçilmezi
Ot yemekleriİklimi ve toprağının kattığı lezzetle yetişen otlar, vitamin ve minaral deposu yeşilliğini doğadan binbir zenginlikle sunar İzmir mutfağına. Ve yabani otlar, bu kentte 2500 yıldır kullanılan zeytinyağı ile buluşur.
73
Sağlıklı ve doğru beslenme-
nin adresinin, Akdeniz ve
Ege mutfağı olduğu, dünya
çapında yapılan birçok araştırmayla
tescilli. Topraklarının kattığı lezzete
ikliminin de katkısıyla Ege’de yeti-
şen yabani otlar, vitamin ve mineral
deposu yeşilliğini, birbir zenginlik-
te İzmir mutfağına sunar. Bu kent,
topraklarının armağanı yabani otları,
kullanımı 2500 yıl öncesine daya-
nan zeytinyağı ile harmanlar ve or-
taya lezzetinin yanında binbir derde
deva yemek tarifleri çıkar.
Sarmaşık, ebegümeci, ısırgan, ci-
bez, turpotu, ısırgan, hendibağ, şev-
keti bostan, radika, deniz börülcesi,
hardal otu, eşek dikeni, kenger,
kuzu kulağı, enginar, kuşkonmaz,
yaban enginarı, arapsaçı, İzmir ve
Ege kıyılarının en çok tüketilen ot-
larından bir kısmını oluşturur. Otlar
çok fazla haşlanmaz, böyle olunca
yeşil rengini korur. Bir de zeytinya-
ğı ve limon, lezzetin sırrını oluşturur.
İzmir sofralarından eksilmeyen ot
çeşitleri, yemeğin yanında salata
olarak da tüketilir.
Ot yemeklerinde, baharat ve katkı
maddesi kullanılmaz. Saf ve doğal
halleriyle pişirilir. Kabak çiçeği dol-
ması, ocı ot kavurması, ısırgan sa-
latası, enginar, domatesli börülce,
sütlü ebegümeci, silkme, kuzu etli
şevket-i bostan, zeytinyağlı turp otu
Ege’nin öncelikli lezzetleri arasında
yerini alır. Her birinin sağlığa fayda-
ları ise anlatmakla bitmez. Bunun
74
içindir ki, en sağlıklı ve doğru beslenmenin Akdeniz ve
Ege kıyıları ile Girit’te olduğu, Dünya Gıda Örgütü ve
Dünya Sağlık Örgütü verileriyle de saptanmış. Otlarla
beslenmede radika, hindibağı, hardal otu gibi özellikle
antioksidan değeri taşıyanların sağlık anlamında bü-
yük önem taşıdığı belirtiliyor.
Bunun yanında vücutta ürik asit toplanmasını engelle-
yen otlar da var. Eşek helvası, yabani kuşkonmaz bu
tür otlara örnek. Özellikle enginar va bakla beraber
tüketildiğinde tam bir karaciğer dostu oluyor. Kapari
iştah açıcı ve kuvvet verici özelliğe sahipken, ebe gü-
meci idrar söktürüyor ve kanı temizliyor. Yani Ege’de
yetişen otların faydaları saymakla bitmiyor. Vitamin ve
mineral deposu otlar, yeşil yapraklarını cömertce do-
ğadan İzmir mutfağına sunuyor. Doğanın sunduğu
bu nimetleri değerlendirmekse İzmir’li maharetli ellere
düşüyor.
Aslında topraklarında çeşitli medeniyet ve kültürlerin
de katkısıyla zenginleşen ot yemekleri, bugün artık bu
coğrafyayla da sınırlı kalmıyor, dünya mutfağını renk-
lendiriyor. Bu kültüre Türklerin yanı sıra Girit ve Rumeli-
li göçmenlerin de katkılarını unutmamak gerekiyor.
75
Doğadan sofrayaşifa niyetine
Karahindiba (Radika): Karaciğer
ve safra kesesi hastalıklarına iyi
gelir.
Arapsaçı: Yapraklarında bulunan
ve uçucu bir yağ olan rezene
sayesinde anasona benzer etkili ve
güçlü bir kokuya sahiptir. Gaz sök-
türücü ve süt artırıcı etkileri vardır.
Kökü idrar artırıcı olarak kullanılır.
Soğuk algınlığına iyi gelir.
Acı Soğan: Yaban sümbülünün
soğanıdır. İzmir Alaçatı civarında
yetişir. Acı olduğu için iki kere haş-
lanır; üzerine zeytinyağı ve limon
dökülerek yenir.
Ebegümeci: Zeytinyağlı yeme-
ği yapılan bu bitki yurdumuzun
değişik yörelerinde yetişir. Kol ve
bacak çürüklerinde, ciltteki şişlik
ve çıbanlara losyon şeklinde tatbik
edilen bitkinin yaprakları kaynatılıp
içildiğinde sinirleri kuvvetlendirir.
Turp Otu: Haşlanıp salata olarak
yenildiği gibi kavrulup üzerine yu-
murta kırılarak da tüketilir. İçerdiği
uçucu yağlardan dolayı canlandırı-
cı, sinirleri teskin edici, ağrı dindirici
özellikleri vardır.
Denizbörülcesi: Deniz kıyılarında
suyun gel git yaptığı yerlerde sular
çekildikten sonra yetişen bu bitki,
tuzlu, ekşi ama çok lezzetlidir. Daha
çok ilkbaharda tüketilir; çünkü son-
bahara doğru deniz tuzunu iyice
içine çeker. Haşlanarak salatası
yapılır. İyotlu topraklarda yetişti-
ğinden iyot eksikliğine bağlı guatr
hastalığına iyi gelir. İdrar artırıcı ve
kuvvet vericidir. Çiğ tüketildiğinde
mutlaka sirke kullanmak gerekir.
Şevket-i bostan: Süt dikeni olarak
da bilinir. Kuzu etiyle yemeği yapıl-
dığı gibi haşlanıp salata olarak da
yenir. Haşlama suyu sabahları aç
karnına içildiğinde böbrek taşı ve
kumu için iyi gelir. Yaşlanmayı ge-
ciktirici etkisi vardır.
Cibez: Türklerin ‘cücük’ dedikleri
yabani lahanadır. Yumuşak ve
lezzetli olan bu bitki haşlandıktan
sonra zeytinyağı ve limonla tatlan-
dırılır.
Kuşkonmaz: Karaciğer için yararlı
olup A, C, B1 ve B2 vitaminleri
bulunur, böbrekleri çalıştırıcı özelliği
vardır.
76
Koruma alanlarına yeni sistem17 Ağustos 2011 Salı günü yayımla-
nan Kanun Hükmünde Kararname
ile Özel Çevre Koruma Kurumu ka-
patıldı, görevleri Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bünyesinde kurulan Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdür-
lüğüne devredildi. Değişiklikle milli
parklar, tabiat koruma alanları, tabiat
anıtları, tabiat varlıkları, doğal sitler,
sulak alanlar ve özel çevre koruma
bölgelerinin tespit, tescil ve ilanının
tek elden yürütülmesinin önü açıldı.
Buna göre, bir alanda mevcut bir-
den çok statü olsa da tek idareye
yetki verilecek, planları tek elden
yapılacak ve onaylanacak. Ayrıca
doğal sitler, tabiat varlıkları ve özel
çevre koruma bölgelerinin tek elden
etkin yönetilmesi sağlanacak. Daha
önce Kültür ve Turizm Bakanlığının
sorumluluğunda olan tabiat varlıkları
ve doğal sitler, 6 ay içerisinde Çevre
ve Şehircilik Bakanlığına devredi-
lecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
bünyesinde Kültür ve Tabiat Varlık-
ları Yüksek Kuruluna karşılık Tabiat
Varlıklarını Koruma Merkez Komis-
yonu, Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge
Kurullarına karşılık da Tabiat Varlıkları-
nı Koruma Bölge Komisyonları görev
yapacak.
Doğal sitlerin korunması ile ilgili olarak
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yasası geçerli olacak. Bakan-
lıkça ilk olarak doğal sitlerin biyolojik
çeşitlilik ve peyzaj değerleri açısından
envanteri oluşturulacak. Bu amaçla
ülke genelindeki doğal sitlere yönelik
temel araştırmalar yapılacak. Bunun
için kapatılan Özel Çevre Koruma Ku-
rumunun alt yapısı ve koruma metodo-
lojisi esas alınacak. Özel çevre koru-
ma bölgelerinde, BM biyolojik çeşitlilik
sözleşmesinin ön gördüğü gibi etkin
koruma sistemleri uygulanıyor.
Yeni oluşturulan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının vizyonunu yansıtacak
yeni logo belli oldu. Bakanlığın aç-
tığı ödüllü logo yarışmasına, Türki-
ye genelinden 859 başvuru geldi.
Rize’nin Ardeşen ilçesinde Teknolo-
ji-Tasarım öğretmenliği yapan Mus-
tafa Topaloğlu’nun tasarladığı logo,
birinci seçildi. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Anka kuşunu andıran
logosu, 3 renkli 3 objeden oluşu-
yor. Logodaki turuncu renk şehirle-
ri, yeşil renk çevreyi, mavi renk ise
gökyüzünü ve denizi temsil ediyor.
Bu arada bakanlığa bağlı dört genel
müdürlüğün logoları da belli olurken,
diğer üç genel müdürlük için ödüle
layık bir eser bulunamadı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı logosunu buldu
77
Pasaport 484 22 56
Göztepe 224 20 22
Üçkuyular 259 40 13
TÜRK TELEKOM
Arıza 121
Bilinmeyen Numara 11811
Danışma 161
Uyandırma 135
Fono Tel 141
TİYATROLAR
Devlet Tiyatroları
Bornova Sahnesi 343 04 33
Karşıyaka Sahnesi 369 64 87
Konak Sahnesi 483 50 35
Özel Tiyatrolar
Ege Sanat Merkezi 381 64 06
Hamle Tiyatrosu 446 70 18
Konak Belediye Tiyatrosu246 63 93
Pınar Çocuk Tiyatrosu 463 15 15
Tansaş Çocuk Tiyatrosu 483 48 28
SANAT GALERİLERİ
Adnan Franko Sanat Galerisi 464 41 86
Akbank Sanat Galerisi 484 16 66
Aphrodite Sanat Galerisi 482 33 02
Çetin Emeç Sanat Galerisi 293 35 22
GF Sanat Galerisi 421 29 95
İzmir Resim Heykel Müzesi 441 41 92
İzmir Sanat Merkezi 483 63 34
İZFAŞ Sanat Galerisi 482 12 70
İzmir Türk Amerikan Derneği Sergi Salonu
Kedi Kültür Sanat Merkezi 464 99 35
Leonardo Sanat Galerisi 422 13 95
Rotary Sanat Galerisi 421 56 61
Selçuk Yaşar Sanat Galerisi 422 65 32
TCDD Sanat Galerisi 433 58 97
Turkish American Association Art Gallery 464 20 95
İtfaiye 110
AKS 110
Hızır Acil 112
Polis İmdat 155
Cenaze Hizmetleri 188
Sahil Güvenlik 158
Orman Yangınları 177
Hava Ambulans 463 33 22
HASTANELER
Üniversite Hastaneleri
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 343 43 43
9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 412 22 22
Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma 412 39 39
Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği 369 30 40
Doğumevleri
Ege Doğumevi 449 49 49
Ege Ü. Kadın Doğum 388 19 63
Kan Merkezleri
Türk Kızılayı 421 47 89
Çocuk Has. Kan Bankası 483 61 33
Ege Ü. Has. Kan Bankas 388 28 61
Tepecik 433 38 74
ULAŞIM
Denizyolları 464 88 64
THY Rezervasyon 444 08 49
Basmane Rezervasyon 484 86 38
TCDD Santral 464 31 31
Alsancak Gar 464 77 95
Otogar 472 10 10
İskeleler
Konak 484 98 56
Karşıyaka 368 00 42
Alsancak 464 78 31
Bostanlı 330 50 71
Bayraklı 345 77 53
ACİL TELEFONLAR
78
Vakıfbank Sanat Galerisi 441 59 00
Yapı Kredi Sanat Galerisi 463 56 28
Fransız Kültür Merkezi 463 61 42
İngiliz Kültür Merkezi 446 01 31
İtalyan Kültür Merkezi 421 52 42
İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark 482 12 70
İzmir Türk Amerikan Derneği 464 20 95Kıbrıs
Türk Kültür Derneği 421 13 40
Sabancı Kültür Merkezi 441 90 09
TURİZM BÜROLARI
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 483 62 16
Turizm Danışma 445 73 90
Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. 274 22 14
Bergama Turizm Danışma 633 18 62
Çeşme Turizm Danışma 712 66 53
Foça Turizm Danışma 812 12 22
Selçuk Turizm Danışma 892 63 28
Tire Turizm İrtibat Bürosu 512 66 14
BAŞKONSOLOSLAR
Almanya 488 88 88
Romanya 465 04 63
Yunanistan 421 69 92
FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR
Bangladeş 421 23 32
Endonezya 421 81 77
Güney Afrika 376 84 45
Hindistan 461 46 60
Makedonya 421 41 92
Malezya 445 05 46
KONSOLOSLAR
İngiltere 463 51 51
İtalya 463 66 76
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 489 77 89
ABD 464 87 55
Arnavutluk 483 33 76
Avusturya 347 66 76
Belarus 482 31 82
Belçika 463 47 69
Bosna Hersek 328 18 90
Brezilya / Brazil 463 86 07
Çek Cumhuriyeti 422 10 80
Danimarka 489 54 01
Estonya 469 79 69
Etiyopya 388 25 57
Fas 421 23 32
Fildişi Sahili Cumhuriyeti 479 07 09
Filipinler 472 13 75
Finlandiya 877 02 35
Fransa 421 42 34
Gürcistan 425 93 53
Hırvatistan 446 28 70
Hollanda 464 02 01
İspanya 441 66 99
İsveç 422 01 38
İsviçre 421 42 39
İzlanda
Kazakistan 482 22 11
Kore 479 04 04
Litvanya 371 51 50
Lüksemburg 421 48 82
Macaristan 421 28 61
Malta 422 31 38
Meksika 327 32 63
Moğolistan 478 50 15
Moldova 472 18 13
Norveç 421 92 80
Pakistan 459 16 16
Portekiz 483 80 31
Rusya Federasyonu 461 51 86
Sırbistan 441 91 81
Slovakya 486 11 75
Slovenya 425 99 83
Şili 446 93 01
Türkmenistan 484 77 75
Ukrayna 421 21 41
Ürdün 482 24 45
79
ENBA ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ1456 Sok. No:83 D:302 Alsancak-İZMİRTel: +90 232 421 50 12Faks: +90 232 465 09 [email protected]
EGE GÜBRE25. Cad. No: 2 Çakmaklı-Aliağa-İZMİR Tel: +90 232 625 12 50Faks: +90 232 425 12 45
ATAYOL YAPI DENETİMÇağdaş Cad. No:2/1 Termal Sitesi A Blok Balçova-İzmirTel: +90 232 277 33 60Faks: +90 232 278 80 23
İZMİR DEMİR ÇELİKŞair Eşref Bul. No:23 Çankaya-İZMİRTel: +90 232 441 50 50Faks: +90 232 441 56 [email protected]
ATAYOL
İZMİR’DE HAVA DURUMUAkdeniz iklim kuşağında kalan İzmir’de yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı
geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların İç Batı Anadolu eşiğine kadar
sokulması, denizel etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, İl
bütününde yükseklik, batı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağış, sıcaklık ve güneş açısından önemli sayılabilecek iklim
farklılıklarına da yol açmaktadır.
Yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14-18 ºC arasında değişmektedir. En sıcak aylar
Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve Şubat (9.6 ºC)’tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz
melteminin (İmbat) etkisiyle iç kesimlere göre 1-2 ºC daha düşük olmaktadır. Kış mevsim-
inde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava
kütlesi nedeniyle düşmektedir.
İzmir’de yağışın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. İzmir’de yıllık ortalama yağış miktarı 700 mm. olup
yıllık yağışın yüzde 50’den fazlası kış mevsim-inde yüzde 40- 45’i ilkbahar ve sonbaharda, yüzde 2-4’ü ise yaz aylarında düşmektedir.
Kar yağışlı günler sayısı, alçak kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek
kar yağışlı günler sayısı, gerekse karın yerde
kalma süresi artmaktadır.
80
Bulmacanın çözümü 79. sayfada