chopin competition 2015

9
www.andante.com.tr / Aralık 2015 Andante 56 YARIŞMALARIN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ Kısaca “Chopin Yarışması” olarak bilinen ve adeta bir festival havasında, her beş yılda bir Ekim ayında gerçekleştirilen bu önemli olay, Chopin’in 200. doğum yılı olan 2010 yılının ertesinde 17. kez, 3 - 20 Ekim 2015 tarihleri arasında yapıldı. Bir kez daha yeni isimleri ön plana çıkartan ama beraberinde tartışmalar ve hayal kırıklıklarına da yol açan bu yarışmayı, Feyzi Erçin, önce internette daha sonra da Varşova’da takip etti. Feyzi Erçin [email protected] U luslararası Chopin Piyano Yarışması, müzik dün- yasının en saygın yarışmalarından birisi. Piyano yarışmaları içerisinde benim fikrimce en önemlisi. İlk kez 1927 yılında düzenlenen yarışma, 1955 yılından beri beş senede bir yapılıyor. En başından beri, sadece Chopin’in eserlerinin seslendirildiği bir yarışma olmuş –ki yarışmalar arasında ender bulunan bu özellik etkinliği de müstesna kılıyor. Özellikle 1980’lere kadar yarışmayı kazanan piyanistlerin, hattâ derece alanların, kariyerlerinin ciddi seyir değiştirdiğini ve daha sonra dünyanın en büyük piyanistleri olarak kendilerini kabul ettirdiklerini görmek mümkün. Önceki seneler yarışmayı kazanan piyanistler arasında Lev Oborin, Bella Davidovich, Adam Harasiewicz, Maurizio Pollini, Martha Argerich, Krystian Zimmermann gibi isimler var ki bunlar gelmiş geçmiş en büyük piyanistlerden. Şüphe yok ki, bir yarışmanın prestijini yaratan ve koruyan en baş unsur jüri üyelerinin kalitesi ve saygınlığı. Bu kişiler yarışmanın eski birincileri ünlü piyanistler Adam Harasiewicz, Martha Argerich, Garrick Ohlsson, Thai Son Dang ve Yundi Li başta olmak üzere, zamanında derece almış piyanistler Dmitri Alexeev, Akiko Ebi, Nelson Goerner, Janusz Olejniczak ve Dina Yoffe idi. Yarışmaya yapılan başvuruları değerlendiren, katılımcı adaylarının yolladığı 450’den fazla CD’yi dinleyen ön jürinin elemesinin ardından 152 aday ön elemeye katılmaya hak kazan- mıştı. Nisan ayında yapılmış seçmelerin sonunda finallere katıl- ması uygun görülen 84 piyanist belirlenmişti. Bu piyanistler üç tur boyunca, kısmen zorunlu eserleri, kısmen zorunlu bir grup- tan seçtikleri diğer yapıtları ve bazen de kendi özgür tercihlerini seslendirdi. 3 Ekim’den 20 Ekim’e kadar yapılan elemeler so- nunda 10 finalist belirlendi. Bu noktada belirtmeden geçemeyeceğim ki, öğrenebildiğim kadarıyla, bu yarışmaya başvurmuş, en azından başvurusu sonucunda seçmelere kabul edilmiş tek bir Türk yok. Hiçbir genç piyanistimizin kendisine böyle bir hedef dahi koymaması çok hazin. Buna karşılık yarışmanın 84 adayının performanslarını dinleyince insan hemen net olarak bir şey fark ediyor. Dünyada piyanistliğin ve tekniğin geldiği nokta çok üst seviyede. Tek bir kişinin takılmadığı, çok az kişinin belirgin ve rahatsız edici hata- lar yaptığı 3 haftalık bir sürecin var olabilmesi, hem piyanistlik- te hem de yarışmacı dünyada gelinen nihai nokta olmalı. Son olarak, şunu da belirtmeli. 2010 yılında olduğu gibi bu sene de, her bir eleme turu ve tüm yarışmayı, internetten hem canlı hem de banttan (dolayısıyla hâlâ dahi) izlemek mümkündü. Bunun da ötesinde, bu sefer, Nisan ayındaki ön eleme turları da yayınlandı ve bunlara da ulaşmak mümkün. Dolayısıyla Chopin Yarışması, haklı olarak övündüğü şeffaflığı son noktaya taşırken, günümüz teknolojisini de kusursuz kul- landı. Natalie Schwamova Fotoğraf: Chopin Enstitüsü

Upload: feyzi-ercin

Post on 11-Apr-2016

55 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Report and coverage of the International Chopin Competition 2015, including interviews with Georgijs Osokins, Arseny Tarasevich-Nikolaev, Dmitriy Shishkin, Luigi Carroccia, Natalie Gabrielli, Aljosa Jurinic, Kate Liu, Szymon Nehring, Charles Richard-Hamelin

TRANSCRIPT

Page 1: Chopin Competition 2015

www.andante.com.tr / Aralık 2015Andante 56

YARIŞMALARIN BÜYÜK ÇARESİZLİĞİ Kısaca “Chopin Yarışması” olarak bilinen ve adeta bir festival havasında, her beş yılda bir Ekim ayında gerçekleştirilen bu önemli olay, Chopin’in 200. doğum yılı olan 2010 yılının ertesinde 17. kez, 3 - 20 Ekim 2015 tarihleri arasında yapıldı. Bir

kez daha yeni isimleri ön plana çıkartan ama beraberinde tartışmalar ve hayal kırıklıklarına da yol açan bu yarışmayı, Feyzi Erçin, önce internette daha sonra da

Varşova’da takip etti.

Feyzi Erç[email protected]

U luslararası Chopin Piyano Yarışması, müzik dün-

yasının en saygın yarışmalarından birisi. Piyano

yarışmaları içerisinde benim fikrimce en önemlisi.

İlk kez 1927 yılında düzenlenen yarışma, 1955 yılından beri

beş senede bir yapılıyor. En başından beri, sadece Chopin’in

eserlerinin seslendirildiği bir yarışma olmuş –ki yarışmalar

arasında ender bulunan bu özellik etkinliği de müstesna kılıyor.

Özellikle 1980’lere kadar yarışmayı kazanan piyanistlerin, hattâ

derece alanların, kariyerlerinin ciddi seyir değiştirdiğini ve

daha sonra dünyanın en büyük piyanistleri olarak kendilerini

kabul ettirdiklerini görmek mümkün. Önceki seneler yarışmayı

kazanan piyanistler arasında Lev Oborin, Bella Davidovich,

Adam Harasiewicz, Maurizio Pollini, Martha Argerich, Krystian

Zimmermann gibi isimler var ki bunlar gelmiş geçmiş en büyük

piyanistlerden.

Şüphe yok ki, bir yarışmanın prestijini yaratan ve koruyan

en baş unsur jüri üyelerinin kalitesi ve saygınlığı. Bu kişiler

yarışmanın eski birincileri ünlü piyanistler Adam Harasiewicz,

Martha Argerich, Garrick Ohlsson, Thai Son Dang ve Yundi Li

başta olmak üzere, zamanında derece almış piyanistler Dmitri

Alexeev, Akiko Ebi, Nelson Goerner, Janusz Olejniczak ve Dina

Yoffe idi.

Yarışmaya yapılan başvuruları değerlendiren, katılımcı

adaylarının yolladığı 450’den fazla CD’yi dinleyen ön jürinin

elemesinin ardından 152 aday ön elemeye katılmaya hak kazan-

mıştı. Nisan ayında yapılmış seçmelerin sonunda finallere katıl-

ması uygun görülen 84 piyanist belirlenmişti. Bu piyanistler üç

tur boyunca, kısmen zorunlu eserleri, kısmen zorunlu bir grup-

tan seçtikleri diğer yapıtları ve bazen de kendi özgür tercihlerini

seslendirdi. 3 Ekim’den 20 Ekim’e kadar yapılan elemeler so-

nunda 10 finalist belirlendi.

Bu noktada belirtmeden geçemeyeceğim ki, öğrenebildiğim

kadarıyla, bu yarışmaya başvurmuş, en azından başvurusu

sonucunda seçmelere kabul edilmiş tek bir Türk yok. Hiçbir

genç piyanistimizin kendisine böyle bir hedef dahi koymaması

çok hazin.

Buna karşılık yarışmanın 84 adayının performanslarını

dinleyince insan hemen net olarak bir şey fark ediyor. Dünyada

piyanistliğin ve tekniğin geldiği nokta çok üst seviyede. Tek bir

kişinin takılmadığı, çok az kişinin belirgin ve rahatsız edici hata-

lar yaptığı 3 haftalık bir sürecin var olabilmesi, hem piyanistlik-

te hem de yarışmacı dünyada gelinen nihai nokta olmalı.

Son olarak, şunu da belirtmeli. 2010 yılında olduğu gibi

bu sene de, her bir eleme turu ve tüm yarışmayı, internetten

hem canlı hem de banttan (dolayısıyla hâlâ dahi) izlemek

mümkündü. Bunun da ötesinde, bu sefer, Nisan ayındaki ön

eleme turları da yayınlandı ve bunlara da ulaşmak mümkün.

Dolayısıyla Chopin Yarışması, haklı olarak övündüğü şeffaflığı

son noktaya taşırken, günümüz teknolojisini de kusursuz kul-

landı.

Natalie Schwamova

Foto

ğra

f: C

hop

in E

nst

itü

Page 2: Chopin Competition 2015

57

İLK TUR Etüdler ve Noktürnler’in zorunlu eser olduğu ilk tur, genç piyanistlerin daha fazla elendiği, teknik ve zarafetin test edildiği bir aşamaydı.

Yarışmanın ilk turu 3 Ekim 2015 tari-

hinde başladı ve 7 Ekim 2015 gece yarısı

sonuçlar ilan edildi. İlk turun dikkat

çeken özelliği milliyetlerin dağılımıydı.

84 yarışmacının 33 tanesi “Uzakdoğu

Asya”lı, yani Çinli, Japon ve Güney

Koreli’ydi, 14 tanesiyse Polonyalı. Uzak-

doğu Asya’lı piyanistler artık geldikleri

noktada (benimki hariç) tüm önyargıları

kırmışlar. Kimse onlara Chopin’in müzi-

ğindeki inceliklere uzak olmaları norm

imiş düşüncesiyle yaklaşmıyor.

İlk turda ön plana çıkan piyanistlerin

en başında, yarışmanın en genç ikinci

katılımcısı, Natalie Schwamova vardı. Ol-

gun ve sofistike olmaktan uzak olmasının

bir önemi yok. Schwamova’nın piyano

çalışındaki kolaylık, doğallık ve bundan

aldığı keyfin yüzüne yansıması, bu genç

kızın önünde bir kariyer olduğunun net

habercisi.

Schwamova dışında ilk turda dikka-

timi çeken piyanistler Luigi Carroccia,

Seong-Jin Cho, Alexeia Mouza, Charles

Richard-Hamelin, Gweorgijs Oso-

kins, Michal Szymanowski ve Arseny

Tarasevich-Nikolaev’di. Bunların içinde

Cho kusursuz bir teknik ve bunun ge-

tirdiği artikülasyonun yanı sıra, klavye

kontrolü, güçlü tuşesi ve rafine çalışıyla

yarışmanın en büyük favorilerinden

birisi olduğunu belli ediyordu. Carroccia

ve Richard-Hamelin ise, Cho’nun antitezi

gibiydiler; alabildiğine müzikal, yaratıcı

ve hayal gücüne dayanan bir performans

sergilerdiler.

Jüri puanlamasına göre ilk beşteki

yorumcuların ilk turda seslendirdikleri

eserlere bakınca, Cho’nun seçtiği üç

etütteki mükemmeliyetçilik ve buna

karşılık Op. 48, No. 1 Noktürn’ün samimi

duygulardan yoksunluğu ve ezberlenmiş

bir tuşeyle oktavlardaki milimetrik hesap

ve forte illüzyonuna dayandığına dair fik-

rimi görebileceksiniz belki de. Carroccia,

Osokins ve Szymanowski’nin aynı tur-

daki Op. 62, No. 1 Noktürn yorumuysa,

her biri farklı tarzda da olsalar, yoğun bir

şiirsellik ve taze fikirler barındırıyorlardı.

İlk turdan itibaren, Cho ve

Schwamowa kadar dikkat çeken bir

üçüncü yarışmacı Georgijs Osokins idi.

Fark edileceği üzere, en dikkat çekici

yarışmacılar dört dörtlük müzisyenler-

den değil, diğer kimsede olmayan yönleri

ön planda müzisyenler oluyor. Osokins,

özellikle yarışmayı düzenli ve günü gü-

nüne takip eden izleyiciler tarafından

hemen “yeni Pogorelich” olarak adlandı-

rılıyordu. Osokins’in stili bir çoğumuzun

zevkine hitap etmeyecektir. Osokins

kimsenin cesaret edemediği riskler alı-

yor, rubatolar deniyor ve aslında tüm

yarışmada farklılık peşinde koşan az kişi-

den birisi oluyordu. Osokins’le, finaldeki

performansı sonrası, sonuçlar açıklanma-

dan önce röportaj yapabildik.

Amacım mükemmel çalmak değil, sanat yapmak FE: Nasıl hissediyorsun? GO: Müthiş bitkin. Herkes bu yarışma-

yı 3 hafta olarak düşünüyor ama aslında 1 seneden uzun süren bir yarışma bu. Sadece şu fark var ki, son 3 haftası artık delilik boyutunda. Şunu da unutmamalı ki bu yarışmaya katılan birçok kişi, kendimi de bunlara dahil ediyorum, tecrübesiz ve genç. Sonuçta yaşımız kaç ki? Dün mesela, formumda değildim finalde, ama bunlar normal durumlar.

FE: Peki bu yükle nasıl başa çıkabildin? GO: “Yarışma” kelimesini lügatimden

Georgijs Osokins

Foto

ğra

f: F

eyzi

Erç

in

Page 3: Chopin Competition 2015

www.andante.com.tr / Aralık 2015Andante 58

çıkartarak, dört resital verdiğimi hayal ettim. Her bir resitali de kendi içinde tutarlı birer program olarak tasarladım. Oldu-ğum gibi, bir jürinin önünde olduğumu unutarak, kendim gibi çalmaya gayret ettim. Tanınmış üyelerden oluşan jüriler tarafından da olsa, sanatın, niteliği gereği, kısıtlanmaması, bir performansa yukarı-dan, hor bakılmaması gerektiğine inanıyo-rum. Müzik yapmak özgürce kendini ifade etmek olmalı, her ortamda, yarışmada bile.

FE: Sen çok risk alarak, nota hatası yaparak ve ısrarla yapmaktan korkmadan çalıyor, diğer tüm yarışmacılara göre daha uçlara gitmekten kaçınmıyorsun.

GO: Eğer başka birisinin zevki için kendinize ait bir yaratıcı duygudan fedakârlık ediyorsanız, bu net kötü bir şeydir. Tabii ki farkındayım; yaptığım tehlikeli. Yarışmanın başından beri biliyorum ki, her an elenebilirdim. Fa-kat mümkün değil, Chopin’in müziğine muhafazakâr bir tavırla yaklaşamıyorum.

FE: Peki jürinin varlığı ve bir yargıya varması zorunluluğu sana ne hissettiriyor?

GO: Yarışmanın ruhunda tartış-ma ve polemik vardır. “En iyi Chopin yorumcusu”nu bulmak amaç olamaz, bu teorik olarak mümkün değil ki. 17 jüri üyesi var ve her birisi birbirinden önemli piya-nistler. Dahası, her biri kendi fikrinin en iyi olduğunu düşünüyor. Bu görecelilik dün-yasının merkezi gibi. Bu yönüyle hem saygı duyuyorum hem de sonuçlarla çok ilgilen-miyorum. Finalistlerin açıklandığı an otelde odamdaydım. Kendimi bir yarışmada gibi hissedip, sonuçların anons edilmesini din-lemek istemedim. Sonuçları duydum ve bir sonraki aşamada, önceki turlardaki gibi, sahneye çıkıp, kendi müziğimi yapmak is-tedim. Sahnedeyken zevk alıyorum ve hem kendim, hem izleyenler, hem de jüri üyeleri için müzik yapmayı amaçlıyorum.

FE: Çalışında doğaçlamaya çok yer veriyorsun gibi duyuluyor. Bu yargıya katı-lır mıydın, yoksa performansının büyük bir kısmı önceden planladığın tasarım çerçeve-sinde mi gerçekleşiyor, az önce ana fikirle ilgili söylediklerini hatırlarsak?

GO: Her performans kısmen doğaçla-madır ve olmak zorundadır. Doğaçlama yapabilmek bence, hattâ, büyüleyici bir şey. Fakat bir yandan kendi kurgumu oluştu-rurken o parçanın en ince detayına kadar ne yapacağım da bellidir. Bu konuda bir orta yol bulmak lazım. Ben bunu kendimce şöyle buldum. Çok konser veriyorum. Bazı konserlerde daha özgür ve doğaçlama ağırlıklı, bazılarında ise katı bir şekilde plan-lı çalıyorum. Resital programı oturduktan sonra orta bir yol kendiliğinden ortaya çıkıyor. Fakat her halükârda doğaçlama kelimesini çok da benimseyemiyorum bel-ki. “Spontan”, daha iyi ifade ediyor benim durumumu.

FE: Bu konuda oldukça düşünmüş gibisin ve fikirlerin net.

GO: Evet, çünkü bu dediklerim Chopin’in ruhuna ve tarihsel bilgilerimize uygun. Bakın, Chopin’in nasıl çaldığını tam olarak bilemiyoruz. Tüm yazılıp çizilenler ve tariflere rağmen yüzde yüz emin olamı-yoruz. Fakat kaynakları iyice tararsanız, bir şeyden çok eminiz. O da şu ki Chopin kendi eserlerini her seslendirdiğinde farklı bir şekilde seslendiriyordu. Bu yüzden Cho-pin yorumunda daha özgür olabiliriz diye düşünüyorum. Zira amacım mükemmel çalmak değil sanat yapmak.

FE: Son sorum şu. Senin için “yorum” ne demektir?

GO: Yorum, benim için, kendi dünyanı yaratmak, aslında neredeyse bir kitap yaz-maktır. Şöyle düşünün, edebiyatta, yorum-cu okuyucudur, kelimelere bakar ve kendi yorumunu yapar, yazardan başka bir aracı olmaksızın. Müzikteyse durum farklı. Bizler besteciyle dinleyici arasındaki rehberleriz. Bizim iletmemiz gereken bir mesaj var ve bu ancak kendi prizmamızdan geçirerek iletebileceğimiz bir mesaj. Bir eser ne zaman var olmuş sayılır? Notadaki basılı haliyle mi? Belki ancak bir müzisyen için bu durumda mevcut bir eser vardır. Dinleme-dikçe izleyici için “var” denemez. Peki ya bir eserin kötü seslendirilmesine ne diyelim? O noktada bir eser var olmuş sayılır mı? Ben-ce yine hayır. Bu sebepledir ki eser ancak iyi ve dürüst yorumcular sayesinde hayata geçer.

Osokins’in röpörtajı ve samimi fikir-

leri, bir yandan da aldığı sonuç, şunu

gösterdi. Özgün ve kendi gibi olarak

çalabilen piyanistler, hem ilgi çekiyor,

hem de beğeni topluyorlar. Ama bir yere

kadar. Osokins hep iyi puan alsa da, her

turda bir öncekine göre biraz daha geriye

düştü. Finale yükseldiğinde artık jürinin

genel kanısı, bu derece “kendi gibi” çalan

birisinin derece almaması gerektiği ola-

rak ortaya çıktı.

İKİNCİ TUR Zorunlu vals ve polonezlerle ikinci

turda piyanistlerin stile yaklaşımları test edilirken, bir finalist adayı da eleniyordu. İkinci turun kendi açımdan en bü-

yük hayal kırıklığı, Rus piyanist Arseny

Tarasevich-Nikolaev’in elenmesiydi.

Yarışmanın favorilerinden birisi olarak

gördüğüm Tarasevich-Nikolaev, bu turda

önce Op. 26 iki polonezi çalarken, beste-

cinin ancak daha sonraki polonezlerinde

bulunan bir ritmik kararlılık ve ihtişam

ortaya koyuyordu. Op. 39 Scherzo’da da

dinamiklerdeki kontrastları kusursuz

yakalamış, güler yüzlü denilebilecek tek

scherzo’nun bu yönünü de atlamamıştı.

Arseny ile yarışmadan elenmesinin üze-

rinden bir ay geçince konuşabildik, zira

beklemediği bu sonuç onu epey hırpala-

mıştı.

Jürinin kararı müziğe bakışımı değiştirmeyecek FE: İkinci turda neyin ters gittiğini

bulabildin mi? ATN: Açıkçası hayır. İtiraf edeyim ki

ben kendi ikinci tur performansımı ilk turdakinden daha fazla beğeniyorum. Bu yüzden de jürinin tercihinden uzak durmaya ve düşünmemeye çalışıyorum. Biliyorsunuz ki bazen tercihler oldukça muğlak kriterlere dayanabiliyor. Tabii belirtmeliyim ki bir insanın kendi çalışın-dan tatmin olması imkânsız, her zaman bir eksiklik hissi olur, ama ne ters gitti diye sorulunca, hayır, bulamıyorum. Ben kendi yaptığımdan eminim. Ama yarışma yarışmadır; jüri kendi görevini yapar ben kendiminkini.

FE: Peki bu yarışma seni insan ve mü-zisyen olarak değiştirdi mi?

ATN: Varşova’da çalmak çok güzeldi. Özellikle seyirci çok sıcak ve insana kendini iyi hissettiriyor. Bunun dışında, aldığım sonuç beni yıkmadı ve yarışma öncesinde ve yarışma için başlayan, kendimi dönüş-

Arseny Tarasevich-Nikolaev

Foto

ğra

f: C

hop

in E

nst

itü

Page 4: Chopin Competition 2015

59

türme sürecime devam ediyor olacağım. Umarım bu sonuç beni daha güçlü kılar. Ama kesin olan şu ki, jürinin yargısı müziğe bakışımı değiştirmeyecek.

Bu turda jürinin tercihlerine gelecek

olursak… Seong-Jin Cho yine listenin en

başında, en yüksek notları almıştı. Bu

sefer ilk turda olmayan sürpriz bir isim,

Kate Liu da ekleniyordu sıralamaya. Bu

ikisi dışında Georgijs Osokins, Charles

Richard Hamelin, Dmitriy Shishkin ve

Yike (Tony) Young, ikinci turun en yük-

sek puan alan piyanistleriydi.

İkinci turun en başarılı

performanslarından birisi, finale çıkacak

olan ama yarışmayı 6.’lıkla bitirecek olan

Dmitriy Shishkin’den geldi. Bu turda en

yüksek puanlardan birisini alan Shishkin,

aynı başarıyı ilerideki iki turda göster-

meyecekti. Oysa bence en güzel sonat

performansı kendisinden gelmişti. Ken-

disinin üçüncü turda seslendirdiği, “Ce-

naze Marşı” sonatının son bölümündeki

temposuna ve artikülasyonuna dikkat

ederek, internetten bulmanız mümkün.

Kendisiyle finalde Mi minör Konçertoyu

seslendirmeden bir gün önce konuştuk.

FE: Finalde çalacağını düşünüyor muy-dun ve burada olmakla ilgili duygun nedir?

DS: Doğrusu yarışmanın başında dü-şünmüyordum. Fakat önceki tüm turlarda güzel çaldığıma inanıyorum. O yüzden de şu anda şahane hissediyorum. Bir de belirtmeliyim ki buradaki seyirci muhteşem bir duygu geçiriyor. O yüzden de çok mut-luyum.

FE: Kendi Chopin karakterini nasıl tanımlıyorsun?

DS: Chopin’in en güzel yanlarının başında, çok farklı karakterde müzikleri olması. Dolayısıyla sorunun cevabı, tek bir karakterim yok ve karakterim çaldığım müziğe dayanıyor. Genelde çok yumuşak ve zarif, ama birçok kez de oldukça güçlü diye nitelerdim.

FE: Rus olmanın Chopin’in müziğini

anlamaya olumlu bir katkısı olduğunu düşünüyor musun?

DS: Bence müzik demek matematik demek, en azından bir yere kadar. Ki-şinin milliyetinin bir önemi olmadığını düşünenlerdenim. Notalarda yazıyor müzik.

FE: Evet, genelde metne sadık bir tarzın var, ama özgün yorumlar da çıkartıyorsun, özellikle yarı finaldeki “Cenaze Marşı” sona-tı yorumun etkileyiciydi. Bu sonatın bölüm-leri birbirinden o kadar farklı ki, bir bütün olarak ortaya çıkartmak oldukça güç. Bunu nasıl başardın?

DS: Benim yorumumu anlamak ko-laydır diye düşünüyorum, çünkü notada yazmayan bir şey yapmamaya çalışıyorum. Bahsettiğiniz sonatın ilk bölümü, tüm çatış-malarıyla birlikte, çok yaşam dolu geliyor bana. İkinci bölümde, yani Scherzo’da, her şeyin dengesi alt üst oluyor. Artık bir şeyler bozuk. Sonrası zaten malum, ölüm. Son bölümünse ölmüşlerin ruhları olduğuna inanıyor ve orayı mistik bir tarzda yorumla-maya gayret gösteriyorum.

FE: Evet, genelde herkesin hızlı çalma-ya gayret ettiği bir bölüm.

DS: Hızlı çalabildiğimi ilk turda göstermiştim. Bunu tekrar göstermeye ihtiyacım yoktu. Bu son bölümde akıl almaz güzellikte modülasyonlar ve detaylar var. Onları seyirciye duyurmaktan başka amacım yoktu. Bence o müziği hızlı düşünmek imkânsız ve haksızlık.

ÜÇÜNCÜ TUR Sonatlar ve sadece güçlünün ayakta kalabilmesi Luigi Carroccia ilk turda tutkulu ve

her ölçüsüne hâkim olduğu bir Barcarolle

yorumuyla göz doldurmuştu. Duyarlı ve

müzikal bir müzisyen olduğunu ikinci

turdaki Polonez-Fantazi yorumuyla da

gösterdi. Hem ayakları yere basan, hem

de “fantazi” kelimesinin çağrıştırdığı öz-

gürlüğü, hayal gücünde arayan yorumu

dikkat çekti. İkinci tur sonunda finalin en

Dmitriy Shishkin

Foto

ğra

f: C

hop

in E

nst

itü

Page 5: Chopin Competition 2015

www.andante.com.tr / Aralık 2015Andante 60

güçlü adaylarından olan Carroccia’nın

planlarını, her müzisyenin korkulu

rüyası olan bir sakatlık bozdu. İkinci

tur performansının sonunda sol ön kol

kaslarında enflamasyon meydana gelen

Carroccia, bu tur biter bitmez, zorlukla

ulaşabildiği bir doktora gitti. Doktorun

ona söylediği, bir hafta boyunca piyano

çalmamasıydı. Oysa 2 gün sonra yarı final

konseri vardı. Carroccia doktor raporu

alarak performans tarihini üçüncü tur

dinletilerinin en sonuna çekebildi ancak.

Kazanacağı 3 ekstra günün kolunun iyi-

leşmesini sağlayacağını umuyordu. Bu

turdaki performansını youtube’dan ara-

manız ve baştan sona dinlemenizi tavsiye

ediyorum. Çektiği ıstırap yüzünden

okunan, seslendirmeyi tercih ettiği Op.

28 Prelüdler’in aralarında sol kolunu

silkeleyerek acıyı azaltmaya çalışan Car-

roccia, “galip sayılır bu yolda mağlup”

oldu. Bu haline rağmen iki jüri üyesinden

“evet” oyu ve finale katılma onayı alabi-

len Carroccia, elendi. Luigi Carroccia ve

tüm yarışma boyunca en büyük desteği

olan, kendisi gibi piyanist kız arkadaşı

Natalie Gabrielli’yle final serisi esnasında

konuştuk.

FE: Bu sakatlık neden başına geldi sence?

LC: Aslında sebep Ağustos sonundaki Busoni Yarışması’na da katılmam ve iki yarışmanın çok kısa aralıklarla olmasıydı. Busoni Yarışması’na hazırlanmam sebebiy-le Chopin Yarışması’na istediğim kadar çok çalışamamıştım. Busoni’de orkestra finali öncesindeki son turda, yani solo finaller-de elendim ve finale kalamadım. Chopin Yarışması’na ancak o zaman tam konsantre olabildim. Önümde bir buçuk ay vardı. Bu zamanı iyi değerlendirmek için oldukça fazla çalıştım, normalde alıştığımdan kesinlikle daha fazla. İki yarışma arasında da hiç dinlenmedim.

FE: Yarışmaya nasıl başlamıştın ve performansından memnun muydun?

LC: Sadece kendim olmak istedim. Sonucu hiç düşünmedim ve güzel çalmaya yoğunlaştım. İlk tur çok güzel gitti zaten. Barcarolle en sevdiğim eserlerden birisi ve tam aklımdaki gibi çalabildim.

FE: Problem olduğunu ne zaman his-settin?

LC: İkinci tur esnasında. Zaten sakatlığa sebep olan çalışma tempom da biraz bu tura ilişkindi. Buradaki eserler kısmen bu yarışma için öğrendiğim yeni eserlerdi. Bu sebepten ki, bunlara daha çok çalışmam gerekmişti. Bu turdaki performansım esna-sında hissettim bir şeylerin yanlış olduğunu ve sonrasında da doktora gittim hemen, zira tahammül edilmez bir ağrım oluyordu piyano çalarken.

FE: Üçüncü turdaki performansına kadarki süreç nasıl geçti?

LC: Bir kere hiç piyano çalışamadım, çalmadım dahi. Basitçe, yasaklamıştı dok-tor. Kolumu hiç kullanmazsam ancak, bir haftada geçeceğini söylemişti. Önümde üç gün vardı. Tek iyileşme yoluysa kortizon iğnesi ve dinlendirmekti. Ben de her gün kortizon iğnesi oldum ve sadece dinlen-dim. Bu sebeple de üçüncü tura çıkarken, burada çaldığım parçaların hiçbirisini tek-rar çalışmamış oldum.

FE: Sahneye hangi duygularla çıktın ve bitirdiğinde neler hissettin?

LC: Turu geçmeyeceğimi tahmin edi-yordum, fakat yarışmadan çekilmeyi hiç istemedim. Çok destekleyen insan vardı ve içimden de çalmak, çalarak veda etmek geliyordu. Konser öncesinde tüm bu bilin-mezler sebebiyle çok gergindim. Fakat bu gerginlik sahneye adım attığı anda bitti. Kendimde büyük bir güç hissettim. Çala-cağım için mutluydum. Fiziksel olarak çok zorlandım o bir saat boyunca, ama mutlu hislerle indim bittiğinde. Hiçbir aşamasında o 24 prelüdü yarım bırakmayı düşünme-dim. Dua ettim, sahneye adım attım ve yaşamam gerekeni yaşadım. Bu yaşadığı-mı, kişisel ve sanatsal gelişimimde önemli bir adım olarak görüyorum. Tamamen kendim olmaktı hedefim ve yarışmanın en başından, benim için, sonuna kadar bunu başardığım için mutluyum. Hayatımın şu ana kadarki en önemli dönemiydi ve bir daha yaşasam da mutsuz olmazdım.

FE: Bundan sonra seni neler bekliyor? LC: Öncelikle dinlenmek. Çaldıktan

sonra tekrar bir hafta katıksız dinlenmem gereken bir süre başladı. Ben de Natalie’yle birlikte Varşova’dan ayrılmamaya karar verdim. Finalleri izleyecek gücüm yok ama zaten piyano çalmam yasak olduğu için dinlenmeme Varşova’da devam edeceğim.

Luigi Carroccia 8 Mart 2016’da,

İtalyan Kültür Merkezi’nde bir konser

vermek üzere İstanbul’da olacak. Luigi ve

Natalie ile sohbetimiz uzarken, her ikisi

de İtalya’da konser bulmanın zorlukları,

konserlerin elit bir zümrenin tekelinde

olması ve “doğru” ilişkiler kurmadan

bu zümreye girmenin zorlukları, konser

kaşelerinin ne kadar az olduğuna dair ko-

nuşma fırsatı bulduk. Bu üzücü durum,

dışarıdan bakınca heyecanlı birer hayatı

olduğunu sandığımız genç yarışmacıların

aslında nasıl da bu yarışmalara mecbur

oldukları, nelerle mücadele ettikleri ve

başarılı olmanın nelere bedel olduğunu

hatırlatıyordu…

Bunun dışında üçüncü tura girerken-

ki puanlara baktığımızda Szymon Neh-

ring ve Dmitry Shishkin’in, yarışmanın

kadın çeyrek finalistleri Dinara Klinton ve

Galina Chistiakova’nın arkasında olduğu-

nu görüyorduk. Klinton tuşesi ve pastel

tonu, Chistiakova ise legatosu ve cümle-

lemedeki müzikalitesiyle oldukça dikkat

çekiyorlardı, ancak her ikisinde de pek

öyle finalde ödül alacak bir hava yoktu.

Üçüncü turdaki performanslarıyla Neh-

ring ve Shishkin bu iki piyanisti geçerek

finale ulaştılar.

Yarışmada derece alamayan Hır-

vat Aljosa Jurinic , finale çıkması ilginç

isimlerden biriydi. Daha ilk turdaki

etütlerinden başlayarak kusursuz bir

teknikten uzak olduğu hissini veren

Jurinic’in çalışında bir yontulmamışlık,

doğallık, serbesti vardı ki, yerine göre

seveni olacaktı, ancak bir yarışmaya tam

uymuyordu sanki. İlk turdaki Op. 27,

No. 2’deki rafine yorumu hariç, Balad

gibi büyük formlarda gösterişli, anıtsal

jestleri ve hareketleri tercih eden tarzı,

daha geleneksel yorum tercih eden izle-

yicilere yadırgatıcı gelebilir. Yarışma ve

değerlendirme kaygılarından arınmış bir

şekilde dinleyince, Hırvat piyanistin mü-

zikalitesi ve Chopin’e yaklaşımında sıcak,

heyecanlı ve sevilesi yanlar var. Jurinic

ile, müzikolog kız arkadaşı Marija Pranjic

ile birlikte röportaj yaptığımızda, final

provası henüz bitmiş ve akşam sahneye

çıkmaya hazırlanacaktı.

FE: Burada, yani finalde olmayı bekli-yor muydun?

AJ: Sadece umuyordum diyebilirim. Yarı finale çıkana kadar pek ihtimal ver-miyordum. O yüzden hâlâ biraz şaşkınım. Fakat yarı finale çıkabildiğimi görünce, finale de çıkabileceğimi hissettim.

FE: Yarışmalarla ilgili ne düşünüyorsun,

Luigi Carroccia ile kız arkadaşı Natalie Gabrielli

Foto

ğra

flar

: Fey

zi E

rçin

Page 6: Chopin Competition 2015

61

sana özellikle sormak istiyorum, zira sayıca çok kazandığın yarışma var.

AJ: Bazılarımız için bir kariyer yapma zorunluluğu olduğunu düşünüyorum. Ben bir “çocuk dahi” değildim. Kendimi ispat-lamamın tek yolu yarışmalardı. Çok küçük yaşta başladım yarışmalara katılmaya. O yüzden de artık bir konserden farklı bir heyecan taşımıyorum, endişe duymuyorum yarışırken. Giderek, yarışmada dahi, nasıl çalınması gerektiğine değil, nasıl çalmak istediğime yönelik çalabiliyorum eserleri ve kişisel gerçekliğimi arıyorum. Bana olumlu katkıları oldu yarışmaların, ama başkasına olumsuz etkileri daha fazla olabilir. Bence yarışmalarla ilgili genel bir yargıya varmak, bu sebepten, mümkün değil, herkes için anlamı ve zorluğu farklıdır.

FE: Birçok yarışmada, ama özellikle bunda, kişilik çok önemli. Yarışmayı kaza-nanların belirli bir kişiliği olan ve yorum-larının tarzı tarif edilebilecek piyanistler olduğunu görüyoruz. Sen kendi kişiliğini nasıl tarif ediyorsun?

AJ: Notada yazan her şeyi yapıyorum. Ben çalarken orada yazmayan bir nüans bulamazsınız, iddia ediyorum. Ve notada yazanın çok ötesinde şeyler yapan piya-nistleri sevemiyorum. Sadece yazanı ya-parsanız, ama güzel yaparsanız, çok daha fazlasına ulaşıyorsunuz.

FE: Peki Hırvat olman sence Chopin’in müziğini daha iyi anlamanı sağlıyor mu?

AJ: Harika bir soru bu, çok sevdim, ve sorunun cevabı bence kesinlikle “evet”. Özellikle belirtmek isterim ki daha dün bir gazeteci bu sorunun tersini sordu ve Hırvat olduğum için Chopin müziğini daha zor anlamam gerektiğini bekliyordu. Ne saçma! Bilakis! Bakın Benim çocukluğum, bombalanmakta olan bir şehirde geçti, ölüm korkusunu hissederek. 2. Dünya Savaşı’nda Varşova Direnişi’nin ne olduğu-nu hissedebiliyorum. Daha da geriye gidip Chopin’in zamanındaki direnişle de ruhsal bir yakınlığım olduğunu hissediyorum. Tu-haf gelebilir belki ama bu biraz şuna ben-ziyor. Chopin’in piyano konçertolarını âşık olduğu birisine ithaf ettiğini bilmek bizim için yeterlidir. O kadının kim olduğunu

bilmemize gerek yoktur. Çünkü hepimiz aşkı biliriz. Fakat herkes direniş ve bom-balanmanın ne demek olduğunu bilmez. Ben de Chopin’in dünyasına ve Polonya’ya böyle bir tarihsel yakınlık hissediyorum. O yüzden de sorunun cevabı kesinlikle “evet”.

FE: Yarışma performanslarını tekrar dinleyecek olursak, özellikle iyi veya kötü çaldığını düşündüğün parçalar veya anlar var mı?

AJ: Ne çok iyi ne çok kötü çaldığım bir an olmadı. Esasen buraya gelirken amacım en güzel performansıma ulaşmak da değil-di. Amacım, aslında, ortalama bile çalsam memnun olabileceğim kadar yüksek bir seviyeye ulaşmış olmaktı yarışmanın ilk günü itibariyle. Bunu da başardığımı dü-şünüyorum. Bundan sonra da bu seviyeyi tutturmayı hedefliyorum. Mesela zaaflarım var, biliyorum ve bunları saklamaya gayret etmiyorum. Yapay bir başarı istemiyorum. Ruhen en çıplak halimle burada olmak istiyorum.

Jurinic, sahnedeki samimiyetini rö-

portaja da taşırken, sadece kendi yolunda

gideceğinden ötürü dahi olsa, takdiri hak

ediyordu. Böyle müzisyenlerin varlığın-

dan haberdar olmak, belki de yarışmala-

rın en güzel yanlarından biri.

VE FİNAL Şaşırtmayan, heyecanlandırmayan sonuç: Cho birinci, Richard-Hamelin ikinci.

İLK GÜNYarışmanın finalleri 18 Ekim 2015 Pa-

zar günü başladı. O gün üst üste dört kez

çalınacak olan Mi minör Konçerto’nun

ilk seslendirisi için sahneye Cho çıktı.

Karizmatik piyanist teknik olarak sağlam,

kusursuz bir performans sergiledi. Lakin

ben hızlı tempolarıyla, müziği gergin

sunduğunu düşündüm ve müzikal

Aljosa Jurinic

Foto

ğra

f: C

hop

in E

nst

itü

Page 7: Chopin Competition 2015

www.andante.com.tr / Aralık 2015Andante 62

jestlerini samimi bulmadım dinlerken.

Cho’nun legatosu teknik olarak iyiydi

ama söylediği şarkı bana ulaşmıyordu.

Birinci olması kimseyi şaşırtmadı, ama

belki de bu şaşırtmaması sebebiyle, heye-

canlandırmadı da.

Finalin ilk günü Kate Liu ile bitti.

Liu konçertoya çok çalışmıştı, belliydi.

Fakat tuşesi renksiz ve sıkıcı geliyordu

bana, yeterince fikri de yoktu. Dereceye

girmemeliydi. Liu’nun bir diğer özelliği

de şuydu ki, finale kadar Yamaha tercih

etmiş, finalde ilk kez Steinway istemişti.

Liu ile ertesi gün konuştuk.

FE: Dün finalde çaldın ve yarışma bitti senin için; nasıl hissediyorsun?

KL: Değişik. Dün müthiş hissediyor-dum. Bitmişti ve harika bitirdiğimi düşün-düm. Bugün kalkıp dünkü çalışımı dinle-dim. Doğrusu hayal ettiğimden biraz farklı çıktı. Kötü değil kesinlikle ama değiştirmek istediğim yerler var gibi hissettim.

FE: Sen tüm yarışma Yamaha’da çaldıktan sonra finalde Steinway’e döndün. Bu değişikliği tercih etme sebebin neydi?

KL: Yamaha daha az gürlüyor, daha samimi, fakat Mi minör konçertoda, Steinway’in daha güzel tınlayacağını ve duyulacağını, yani daha uygun olduğunu düşünüyordum.

FE: Bu yorumunda veya çalışında bir değişikliğe gitmeni gerektirip senin işini daha zorlaştırdı mı?

KL: Aslında tahmin ettiğime göre daha fazla, evet. Tüm gücümü kullanmamaya özen göstermem gerekiyordu. Fakat provada fark ettim ki beklediğimden daha fazla dikkat etmem gerekiyor ve rahat de-ğilim. O biraz zorladı, beklediğimden daha çok zorladı diyebilirim.

FE: Çalarken çok mutlu gözüküyor-sun ama özellikle de sürekli gökyüzüne bakıyorsun, dudakların biraz ayrık. Bu çok tipik bir an senin için. Eminim farkında bile değilsin ama çalarken ne hissediyorsun söyler misin?

KL: Evet herkes bunu soruyor, ama inanın farkında değilim. Başka bir dünyada oluyorum çalarken, bir nevi trans hali, tam olarak değilse de biraz kendimi kaybediyo-rum diyebilirim. Bir de kendimi dinlemek istiyorum ve bunu en rahat gözlerimi klavyeden alabildiğine uzaklaştırınca ya-pabiliyorum. Yoksa müzik gökyüzünde bir yerden geliyormuş falan gibi bir düşüncem yok. Fakat etrafımdan uzaklaşmam en kolay böyle mümkün oluyor galiba. Aslında tek yaptığım da değil yukarı bakmak, bir yandan kendi kendime mırıldandığım ya da bir melodi fısıldadığım da oluyor.

FE: Curtis Enstitüsü’nde devam ediyor-sun çalışmalarına ve finaldeki 10 yarışmacı-dan 3 tanesi Curtis’li! Okulunuzun bundan daha güzel reklamını yapamazdınız! Nedir Curtis’in bu başarısının sırrı?

KL: Çok doğru, biz de hem şaşırdık hem sevindik arkadaşlarımla! Galiba performans odaklı olması ve akademik çalışmaya ağırlık vermemesi sebeplerden birisi. Esas olarak, karakteri ve ruhuyla da bir performans okulu burası. Hem çalacak ve çalışacak çok vaktimiz var, hem de imkânımız. Bunun ötesinde çok disiplinli bir okul olması da bir sebep bence; yarışma gibi zorlayıcı şartlara hazırlıyor. Hocaları-mızdan da hepimiz çok memnunuz. Benim-ki ne zaman bir problem olduğunu anında fark ediyor ve beni kendi yoluma bırakarak müzikalitemi geliştirmeye çalışıyor.

İKİNCİ GÜN İkinci gün, diğer bir Curtis mezunu

Eric Lu’nun, adeta Pollini’vari başlayıp

biten, ama genelinde son derece istikrar-

sız yorumuyla başladı.

Finalde derece alamayan isimler için-

de Dmitry Shishkin Rus tarzıyla kendime

en yakın bulduğum, ikinci günün ikinci

yarışmacısı Szymon Nehring ise genç yaşı

ve stile uygunluğuyla en dikkat çeken

ve heyecan vereni olarak gördüğüm ya-

rışmacılardandı. Nehring ile konuştuğu-

muzda, sonuçların açıklanmasına saatler

kalmıştı sadece.

Stresle baş etme yolum mantar toplamak FE: Dün çaldığın konçertoyla yarışma

bitti senin için. Neler hissediyorsun, yarış-ma boyunca ne hissettin ve burada olacağı-nı düşünüyor muydun?

SN: Dün, sanırım, tüm yarışma boyun-ca en başarılı performansımı gösterdim konçertoda. Tüm süreç boyunca aslında yarışmadaymış gibi hissetmemeye gay-ret gösterdim ve finale de çıkacağımı düşünerek çalmadım. Konçerto tüm diğerleri arasında sahnede en çok çalmış olduğum yapıttı; bugüne kadar 9 kez ses-lendirdim. Gerçi 1 aydır hiç çalmamıştım ve yarı finalden sonra 2 gün içinde hatırla-mam gerekti.

FE: Özellikle son bölüm, bence tüm yarışmacılar içinde en güzel sende tınladı, hem oyuncu, hem nevrotik, hem esprili.

SN: Bu bölüm aslında bir Krakowiak dansı; Krakow şehrinden çıkan bir dans bu. Ben de Krakow’luyum!

FE: En zor aşaması hangisi idi?SN: Şüphesiz üçüncü tur, yani yarı fi-

nal. Burada hem mazurkalar çaldım, hem 9 etüt, hem de sonat. Hem kondisyon istiyor, hem de programı bir bütün olarak ortaya çıkartmak gerek. Sabah kalktığımda has-taydım ve ateşim vardı. Müthiş bir gerginlik hissettim. Fakat çıktım çaldım ve bittiğinde kendimi gayet iyi hissediyordum.

FE: Bu 3 hafta boyunca stresle baş etmek için neler yaptın?

SN: Ormana gidip mantar topladım. Şaka değil bu. Gerçekten. Krakow daha kırsal bir yer. Bizim böyle bir geleneğimiz var. Dinlenmek ve kafa dağıtmak için yapa-rız bunu. Ben de provalar ve performansım arasında fırsat buldukça Varşova yakın-larındaki bir ormana gidiyor ve mantar topluyordum. Günde 3-4 saat çalıştım final-ler esnasında, fazlasının zarar vereceğini düşündüm. Şu anda da hattâ, sonuçların açıklanmasına saatler kala, ormanda yürü-yüş yapıp da geldim bu röportaja.

FE: Chopin’de en zor yan nedir? SN: Rubato, hiç şüphesiz. Az piyanist

yapabiliyor. Ben de henüz tam keşfedeme-dim rubatoyu. Tabii bir de ton ve legato gibi konular var. Hiçbirinin sonu yok, hep daha iyisi mümkün, ama bu özellikler Chopin’in karakterinde daha çok belirle-yici, diğer bestecilere göre. Yaptığınızın doğal duyulması için, size ait bir tonun kendiliğinden gelmesi için çok zaman geçmesi gerek.

FE: Mazurka bu yarışmanın en sert testlerinden birisi karakterini vermek açı-sından. Nasıl yaklaştın mazurkalara?

SN: Çok zorlandım mazurkalarda. Bence mazurkalar, salon müziği, resital eseri değil. Evde, az kişiye çalınca ortaya çıkıyorlar. Folk ve köy karakteri var, zarif değil, zarafet dolu çalmamak lazım. Çok rahat olmalı ve çalmaya başlarken gergin olmaktan çekiniyordum, o yüzden de so-natla başladım o tura.

FE: Peki ya seslendirdiğin cenaze marşı sonatı?

SN: Beni çok duygulandıran eserlerden birisi. Üçüncü bölümde tabii ki mezarlığı düşünüyorum. Çok ciddi ve ağır bir kayıp ve üzüntü var. Son bölümsse beni çok heyecanlandırıyor. Birinin ruhu gibi. Delice. Chopin’in pek öyle deli bölümleri ve eserle-ri yok ama istisnaen bu öyle, o yüzden de bayılıyorum bu bölüme.

Nehring’den sonra sahneye çıkan

Osokins, daha önce olduğu gibi, risk

alarak, nota hataları yaparak çaldı.

Osokins’in bütünlük arayışının devam

etmesi lazım, zira bazı tercihleri yapının

içerisinde kendine tam yer bulamıyor

gibi. Bunun yanında en cesur rubato ara-

yışları kendisinde ve finalde, konçertoda

dahi bunu göstermekten çekinmedi.

ÜÇÜNCÜ GÜN Yarışmanın son günü Charles

Richard-Hamelin’in Fa minör Konçertoya

başlamasıyla start aldı. Kemanların gir-

mesiyle birlikte tüm salondaki mutluluk

havası görülmeye değerdi. 7 kez dinleni-

len, ve 2 kez daha duyacağımız Mi minör

konçertodan sonra güne ilk ve tek farklı

Page 8: Chopin Competition 2015

63

Page 9: Chopin Competition 2015

www.andante.com.tr / Aralık 2015Andante 64

konçerto tercihiyle başlamış olmak her-

kese iyi gelmişti.

Shishkin’in bence son derece karak-

terli, virtüozite içeren, kontrolü yüksek

ve çok çalışıldığı belli konçerto yorumu,

ona daha iyi bir derece getirebilirdi.

Maraton Yike (Tony) Yang ile bit-

ti. Yang finalistlerin içinde en değişik

piyanist belki de. Anlaması ve bir yere

oturtması çok güç. Konçertoyu etkileyici

bir şekilde çaldığı doğru. Jüri üyelerin-

den Dong Thai Son ile çalışan Yang’ı

güzel bir gelecek bekliyor olabilir. Fakat

henüz çalışında olgunluk ve oturmuşluk

olmadığı gibi, doğal bir kolaylık ve akış

da göremedim.

Yarışmanın galibi Cho, sağlam tek-

niğiyle, hemen Çinli iki ünlü piyanistle

kıyas çağrıştırıyor. Lang Lang ve Yuja

Wang’ın her ikisi de tam çağımızın

insanları. Görünümden pazarlamaya

kadar her şeyi doğru yapan, yetenek-

lerine müthiş bir çalışma temposu ek-

leyerek inanılmaz bir şöhret kazanan

iki “süperstar”. Fakat müzikal olarak

içleri boş, stil anlayışları zayıf ve bugün

“körleme” dinlenseler yaptıkları müzik,

teknik bir hayranlığın ötesinde çok az

kişiye bir duygu verir. Cho bu ikisine

göre daha iyi bir piyanist olmakla birlik-

te, kariyerinin her ikisine de ulaşacağını

düşünmüyorum. Dolayısıyla karşımızda,

günümüz müzik piyasasının en güçlü ve

antipatik güçlerinden birisi olan, Putin-

dostu Valery Gergiev destekli, Çaykovski

ve Chopin yarışması ödüllü, genç bir

yıldız adayı var. Daha ne olsun ki?

Sanırım sadece yüreğine dokunamıyor

çalarken karşısındakinin. Eğer ilk turda

seslendirdiği kusursuz Op. 34, No. 3 vals

sizin yüreğinize dokunuyorsa, belki de

ben yanılıyorum.

2010 yılının Chopin Yarışması, 10

tane finalistinden, 2 tane kariyerli yıldız

yaratmayı başardı. Bunlar Ingolf Wunder

ile Daniil Trifonov’du ve her ikisi de ya-

rışmanın galibi değildi. Bunlara kıyasla

Cho’nun şansı pek yok. Trifonov hem

geniş repertuvarı hem de üstün tekniğiy-

le çok cazip bir isim, Wunder ise müzikal

ve entelektüel bakışıyla ön sıraları haklı

olarak kaptı. Cho’nun müzikalitesi bu iki

piyanist seviyesinde değil.

Chopin Yarışması analizimizi, yarış-

manın ikinciliğini almış, fakat bundan

son derece memnun olan, müzikalitesiyle

de tüm okurlarımıza dinlemelerini önere-

bileceğimiz, Charles-Richard Hamelin ile

röportajımızla sona erdirelim.

FE: Chopin’in müziğine nasıl yaklaşı-yorsun? Zira finalistlerin içerisinde, aslında belki de yaşının doğal bir sonucu olarak, en olgun ve en müzikal olanıydın.

CRH: Chopin’in dehasının en büyük göstergelerinden birisi, müziğine çok de-ğişik yaklaşımların mümkün olması. Kendi bakışımı kelimelerle ifade etmem güç ola-bilir ama sanırım “denge” diye özetlerdim. Chopin’in yazdığı metinle kendi kişiliğim arasındaki dengeden, ya da entelektüel olanla duygusal olan arasındaki, yapısal düşüncelerle emprovize ve anlık ilham arasındakinden bahsediyorum.

FE: Yarışmayı kazanan Cho bence teknik olarak mükemmel ve çok kariz-matik, fakat müziği bana ulaşmıyor ve bir duygu vermiyor. Sen ise çok müzikalsin ve stile uygun çalıyorsun. Aslında ilk turdan itibaren ikinizin de puanları hem birbirine çok yakın hem de diğer herkesten net daha

önde. Sence yarışmayı neden Cho kazandı ve ikiniz arasındaki farkı nasıl özetlersin?

CRH: Bence almış olduğum sonuç, sonat ödülüyle birlikte, alabileceğim en iyi sonuçtu ve hâlâ inanamadığımı itiraf etmeliyim. Bence Cho, tüm yarışmacılar içerisinde, birincilik ödülünü taşıyabilecek tek piyanistti; onu dünya çapında çok yo-ğun bir konser kariyeri bekliyor. Benden 5 yaş daha genç olmasına rağmen yarışma tecrübesi de daha fazla ve bence onu bekleyen hayata da hazır. Bence ben öyle bir hayata dayanamazdım. Bu yarışma öncesinde Montreal’de yaşadığım hayattan memnundum ve bundan sonraki konser hayatımla Kanada’da sürdüreceğim yaşantı arasında bir denge olmasını istiyorum. İkincilik ödülü bu denge için ideal bir ödül ve hem Avrupa ve Asya’da yeni konser imkânları, hem de nefes alıp yeni repertu-var üzerine çalışabileceğim bir ev hayatını mümkün kılıyor. Bence de, dediğiniz gibi, Cho ve ben oldukça farklı müzisyenleriz. Bu bağlamda, Cho ve bana jürinin neredey-se aynı beğeniyi göstermesi de, Chopin’in müziğinin ne kadar farklı yorumlanabilece-ğinin göstergesi.

FE: Bu yarışma seni nasıl değiştirdi ve ileride seni neler bekliyor?

CRH: Bugüne kadar hayatımı değişti-ren bir olay yaşamadım. İlk kez bu yarışma-nın öyle bir yanı var. Bu yarışmadan önce Avrupa’da da hiç profesyonel bir konser vermemiştim. Şu andan itibaren yeni bir hayatım olacak ve bunu heyecanlı buluyo-rum. Eğer arkanızda büyük güçler yoksa, yarışmaların elzem olduğunu düşünüyo-rum, müzisyenler için. Ben oldukça müte-vazı bir aileden geliyorum ve oldukça mü-tevazı yarışmalarla başladım kariyerime. Sonra giderek bu yarışmaların ismi büyü-dü, önemi arttı. Hep, bir önceki yarışmada-ki başarım sayesinde. Yarışmalar olmasa ismimi duyurma ihtimalim yoktu. Bunun yanı sıra yarışmalardan memnun olan hiçbir yarışmacıyla tanıştığımı da hatırlamı-yorum. Sanırım bu ödülün en iyi yanı şu olacak; artık yarışmaya katılmama gerek kalmadı ve hayatımın kalanında sadece konserler olacak.

Richard HamelinFotoğraf: Chopin Enstitüsü

Yarışma birincisi Seong-Jin Cho Foto

ğra

f: F

eyzi

Erç

in