cĠlt 1 Ġlk ÇaĞdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · en eski Ģekli olduğu...

762
1 CĠLT 1 ĠLK ÇAĞ Editörler Hasan Celal GÜZEL Prof.Dr.Ali BĠRĠNCĠ YENĠ TÜRKĠYE YAYINLARI 2002 ANKARA

Upload: others

Post on 26-Jan-2020

19 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    CĠLT 1

    ĠLK ÇAĞ

    Editörler Hasan Celal GÜZEL Prof.Dr.Ali BĠRĠNCĠ

    YENĠ TÜRKĠYE YAYINLARI

    2002

    ANKARA

  • 2

    YAYIN KURULU

  • 3

    DANIġMA KURULU

  • 4

    KISALTMALAR

  • 5

    ĠÇĠNDEKĠLER (LĠNKLENDĠRĠLMĠġ)

    YAYIN KURULU DANIġMA KURULU KISALTMALAR BĠRĠNCĠ BÖLÜM: TÜRKLER VE TÜRK TARĠHĠ HAKKINDA GENEL DEĞERLENDĠRME Türk Tarihi Üzerine ÇalıĢmalar / Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu [s.29-37] ................................ 6 Türk Tarihi Kronolojisi / ġevket Koçsoy [s.39-232] ........................................................... 14 Türklerin Demografisi / Doç. Dr. Zakir B. AvĢar - Ferruh Solak - Selma Tosun [s.233-289]...................................................................................................................................... 205 Türk Dünyası'nın Coğrafyası / Prof. Dr. Ġbrahim Atalay [s.291-320] .............................. 249 Türklerin Soy Kütüğü / Prof. Dr. Salim Koca [s.321-326] ................................................ 275 Tarihte Türk Devletleri Ve Hâkimiyet Alanları / Prof. Dr. Ramazan Özey [s.327-344] ... 276 Türklüğün En Eski Zamanları / Prof. Dr. Tuncer Baykara [s.345-396] ........................... 293 Türk Tarih Tezleri / Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan [s.397-422] ............................... 340 Orta Asya'nın En Eski Kültürleri Ve Çin Medeniyeti Ġle ĠliĢkiler / Prof. Dr. Özkan Ġzgi [s.423-448] .......................................................................................................................... 365 ĠKĠNCĠ BÖLÜM: ESKĠ TÜRKLER ESKĠ TÜRKLER Türklerin Göçleri Ve Yayılmaları / Prof. Dr. Salim Koca [s.453-474] .............................. 388 Ġskitler / Prof. Dr. Abdülhaluk Çay - Doç. Dr. Ġlhami DurmuĢ [s.475-510] ...................... 408 Ön Asya Dünyasında Ġlk Türkler: Kimmerler Ve Ġskitler / Prof. Dr. M. Taner Tarhan [s.511-532] .......................................................................................................................... 445 Büyük Hun Devleti / Prof. Dr. Salim Koca [s.533-568] .................................................... 461 Hindistan'da Ġlk Türk Hakimiyeti: KuĢanlar Ve Akhunlar / Prof. Dr. Salim Cöhce [s.569-579]...................................................................................................................................... 493 Akhunlar / Prof. Dr. Enver Konukçu [s.581-587] ............................................................. 505 Akhunların Kalıntısı Olarak Kalaçlar (Halaçlar) / Prof. Dr. Enver Konukçu [s.589-595]512 Avrupa Hunları / Prof. Dr. ġerif BaĢtav [s.597-652] ......................................................... 519 Göktürkler / Prof. Dr. Ahmet TaĢağıl [s.653-710] ............................................................. 563 Uygurlar / Prof. Dr. Ahmet TaĢağıl [s.711-726] ................................................................ 621 ĠNDEKS

  • 6

    BĠRĠNCĠ BÖLÜM: TÜRKLER VE TÜRK TARĠHĠ HAKKINDA GENEL DEĞERLENDĠRME

    Türk Tarihi Üzerine ÇalıĢmalar / Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu [s.29-37]

    Türk Tarih Kurumu BaĢkanı / Türkiye

    GiriĢ

    Türklerin dörtbin yıllık bilinen tarihlerinde, baĢta Asya, daha sonra da Avrupa ve Afrika

    kıt‟alarında çok değiĢik coğrafyalarda devlet kurmaları ve yaĢamaları, her zaman dünyanın ilgisi

    çekmiĢtir. Zira dörtbin yıllık bu uzun dönemde, Çin, Hint, Fars, Bizans, Arap ve nihayet Batı kültürü ile

    karĢı karĢıya gelen ve iç içe yaĢayan Türklerin, benliklerini kaybetmemeleri, sahip oldukları öz

    kültürlerini devam ettirmeleri, kendilerinin de ne denli sağlam bir kültüre sahip olduklarını ispat

    ederken bu medeniyetler arasında etkileĢimin ölçüsü hep merak edilmiĢtir. Bilhassa Karadeniz‟in

    Kuzeyinden Doğu Avrupa‟ya, oradan da Ġtalya ve Fransa içlerine kadar ilerleyen çeĢitli Türk

    kavimlerinin bıraktıkları etkiler ve daha sonra Balkanlarda oluĢan Türk asıllı devletler bu ilgiyi daha da

    artırmıĢtır. Nihayet doğu-batı ticareti ve Ġslâm dünyasına hakim olan Türklerin ulaĢtıkları medeniyetin

    Batı üzerindeki tesiri, Batılı müsteĢriklerin ve seyyahların eserlerine konu olmuĢtur.

    Genel olarak Türk tarihinin temel kaynakları arasında Çin Ġmparator günlükleri, Arap ve Fars

    kaynakları, resim, Ģekil ve damgalar, yazıtlar ve arkeolojik buluntular en önemlileri olarak yer

    almaktadır. ĠĢte Türk tarihine ait çalıĢmalar da bu kaynaklara dayanmıĢtır. Özellikle Çin Ġmparator

    günlükleri Ġngilizceye çevrilirken, ağırlıklı olarak Ruslar tarafından gerçekleĢtirilen arkeolojik kazılarda

    elde edilen değerli buluntular, Türk tarihinin sağlam kaynaklarını oluĢturmuĢtur. Daha 1675 yılında

    Çin‟e gönderilen Rus elçisi Nicolaie Milescu tarafından Yenisey‟de görülen yazıtlar, Ġsveçli YüzbaĢı

    Johann Philipp Tabbert‟in Das nord-und östliche Teil von Europa und Asia (Avrupa ve Asya‟nın Kuzey

    ve Doğu Bölümü) adıyla Stockholm‟de 1730 yılında yayımladığı kitabıyla ilim âlemine tanıtılmıĢtı.

    Buna karĢılık Orhun yazıtları, Nikolay Mihayloviç Yadrintsev‟in baĢkanlığındaki Rus heyeti tarafından

    18 Temmuz 1889

    tarihinde bulunmuĢtur. Ġlk tanıtım Ruslar tarafından yapılmıĢsa da, bilim dünyasına geniĢ

    Ģekilde duyurulması Fin Arkeoloji cemiyetince gerçekleĢtirilmiĢtir.1 Buna karĢılık yazıtlar Rus bilim

    adamı Wilhelm Radloff tarafından okunmaya çalıĢılmıĢtır.2 Radloff‟a gelinceye kadar eski Türk Tarihi

    ve diliyle ilgili çalıĢmalar neredeyse yok denecek sayıda olması sebebiyle daha çok nazariyata bağlı

    kalmıĢ, Finlandiyalı M.A.Castrén‟in ve Macar H. Vámbéry‟nin araĢtırmaları ıĢığında yürütülmüĢtür.

    Radloff tarafından doldurulan bu boĢluk, haklı olarak Onun Türkolojinin kurucusu ünvanını

    kazanmasına yol açmıĢ, Türkoloji bir ilim dalı olarak Onunla bugünkü ilerlemesine ulaĢabilmiĢtir.

    Radloff‟un okumaya çalıĢtığı Orhun kitabelerini okumak, Onun çağdaĢı ve arkadaĢı olan

    Danimarkalı Vilhelm Thomsen‟e nasip oldu.3 Thomsen, Radloff‟un tesbit ettiği yazıtları okumak

    suretiyle, Türk dili ve tarihine paha biçilmez bir hizmette bulunmuĢtur. Orhun yazıtlarının okunması,

    Türk tarih araĢtırmalarında milat olarak değerlendirilebilir. Esasen bütün ömrünü buna veren

    Radloff‟un, Türkolojiyi, yani Türklerin manevî ve maddî kültürünü Dünyada tanıtması, Batılı ilim

    dünyasının ilgisini Türk dili ve tarihine yöneltmiĢtir.4 Nitekim 1889‟da Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü

    taĢlarının bulunmasından hemen sonra 1893‟te Göktürk yazısının çözülmesi, 1897‟de Tonyukuk

    anıtının keĢfi, aynı yıl Kutadgu Bilig‟in Mısır nüshasının bulunması, 1898-1914 arasında Doğu

    Türkistan‟da pek çok Eski Uygur Türkçesi metin ve kitapların ortaya çıkarılması,5 1906‟da Atabetü‟l-

    Hakayık‟ın, 1915‟te Dîvânı Lügati‟t-Türk‟ün keĢfi bunun bir sonucudur.

  • 7

    Asya ve Moğolistan‟da gerçekleĢtirilen keĢifler sonucu ortaya çıkan olağanüstü medeniyet

    kalıntıları, Orta Asya‟da arkeolojik çalıĢmaları hızlandırmıĢtır. Özellikle Rus arkeologlarından M.A.

    Masson, M. Voronets, G.V. Grigoryev, V.A. ġiĢkin, A.A. Freiman, A.Ġ. Vasilyev, V. A. Vorobyev ve

    A.N. Bernstam gibi arkeologlar önemli buluntular elde etmiĢlerdir.6 Bu buluntular arasında Ġskit tipinde

    oklar, ok ve kamçı sapları, silahlar, altın küpe, gerdanlık, yüzük, toka gibi süs eĢyaları, madenî

    aynalar, çeĢitli hayvan tasvirleri v.s. sayılabilir. Özellikle Rudenko asistanı Griaznov‟la birlikte Altay

    dağlarında ÇulımanıĢ sıradağlarının Pazırık vâdisindeki Hun kurganlarında gerçekleĢtirdikleri

    kazılarda, M.Ö. V ilâ III. yüzyıl arasına ait araba parçaları, at kadavrası, keçe yaygı-duvar örtüsü,

    çadır direkleri merdiven, masa ayakları, kadın baĢ takısı ve halı bulunmuĢtur.7 Dünyanın ilk düğümlü

    halısı olarak bilinen Pazırık halısı, gerek motifleri, gerekse ince sanat uslûbu bakımından dikkate

    Ģayan bir özellik göstermektedir.

    Keza Kazakistan‟da bulunan Alma-atı Ģehrinin 50 km. doğusunda Yesik=EĢik Kurgan‟da yapılan

    kazılarda da, M.Ö. V-IV. yüzyıldan kaldığı sanılan mezarda dört bine yakın altın eĢya gün yüzüne

    çıktığı gibi, üzeri baĢtan baĢa altın plâkalar ve aplikasyonla kaplanmıĢ genç bir adamın cesedi de

    bulunmuĢtur. Bu Altın Elbiseli Adam‟ın baĢındaki börkün ve elbiselerinin baĢtanbaĢa altınla

    donatılması ve bu altın plâkalar üzerinde pars, at, dağ koyunu, dağ keçisi, sığır figürlerinin iĢlenmesi,

    Hunların faunasında bulunan ve plâstik sanatlarında uyguladıkları aynı hayvan cinslerini

    hatırlatmaktadır8 Ayrıca bu kazıda Altın Elbi

    seli Adam‟la birlikte Göktürk harflerinin en eski Ģekli olduğu sanılan bir yazıya da rastlanmıĢtır.

    Bu buluĢ Türk yazısının Milattan önce teĢekkül etmiĢ olabileceğini gösterdiği gibi, bulunan altın

    eĢyalardaki yüksek sanat uslûbu Türklerin sanat seviyesini ortaya koymaktadır.

    Bunun yanısıra A.Y. Yakuboskiy9 ve Wilhelm Bartold10 gibi bazı araĢtırıcılar, Orta Asya‟nın bu

    en bilinmez tarihinin Avrupa‟da tanınmasında birinci derecede rol oynamıĢlardır. Eserini daha 1826

    yılında yayımlayan Alman Heinrich Julius von Klaproth, Türklerin anayurdunun Altay çevresinde

    olduğunu yazmıĢtı.11 Onu Hermann Vámbéry,12 D. Rasovskiy, György Almássy, M.A. Czaplicka, G.

    J. Ramstedt, A. Zeki Velidî Togan ve ünlü Macar Türkoloğu Gyula Németh13 takip etmiĢtir. 1799‟dan

    1806 yılına kadar Ġstanbul‟da yaĢayan Avusturyalı Ģarkıyatçı J. Freiherr von Hammer14 ise Osmanlı

    tarihi hakkında eser verenlerin en önünde gelmektedir.15

    Yeni kuĢak Türk tarihçiliğinin önde gelen simaları içerisinde ise Bernard Lewis,16 Alman

    Ģarkıyatçısı ve Türkolog Carl Brockelmann,17 Fransız tarihçi Fernand Braudel,18 Geza Feher,19

    Réné Grousset,20 Claude Cahen,21 Robert Mantran,22 Gyula Kaldy-Nagy,23 Stanford Show‟un24

    yanısıra Ziya Gökalp,25 Fuad Köprülü,26 Ö. Lutfi Barkan, Yusuf Akçura,27 Zeki Velidî Togan,28 Halil

    Ġnalcık,29 Kemal Karpat,30 Osman Turan,31 Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı,32 Cengiz Orhonlu,33 Akdes

    Nimet Kurat,34 E. Ziya Karal,35 Mehmet A. Köymen3,6 Bahaeddin Ögel,37 Ġbrahim Kafesoğlu,38

    Mükrimin Halil Yinanç,39 Emel Esin,40 Aydın Sayılı,41 Ahmet Temir,42 Oktay Aslanapa43 gibi Türk

    âlimleri, Türk tarihini yeni bir anlayıĢla ele almıĢladır.

    Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulmasından sonra Türk tarihçiliği ve Türkoloji alanında önemli

    geliĢmeler olmuĢtur. 1931 yılında Atatürk tarafından Türk Tarih Kurumu‟nun kurulması, bu hususta

    atılan en önemli adımdır. Bundan önceki dönemlerde Türkler tarafından Türk tarihi, hanedanlara

    dayalı bir anlayıĢla ele alınır ve yazılırken, bu tarihten sonra, tarihi bir bütün olarak değerlendiren yeni

    bir yaklaĢım ağırlık kazanmıĢtır. Zira Türk tarihi binlerce yıl geriye giden engin ve bir büyük kültürün

    eseriydi. Bu kültürün ve tarihin araĢtırılması, milleti millet yapan ortak değerleri ortaya çıkaracak ve

    millî birliğin temeli atılacaktı. Nitekim Atatürk‟ün bu konudaki görüĢü, Türk tarih tezini teĢkil etmiĢtir.

    Atatürk: “Büyük ve haysiyetli bir millet olan Türklerin tarihi insanlık kadar eskidir. Osmanlılar ve

    Selçuklulardan önce de Türkler, dünyanın dört bucağında devletler, imparatorluklar vücuda

  • 8

    getirmiĢlerdir. Nerede bir Türk devleti batmıĢ ise, bunun yıkıntıları üzerinde daima yeni yeni devletler

    kurmuĢlardır. ġimdi de böyle bir tarihî an gelmiĢ çatmıĢtır. Osmanlı Devleti çökmüĢtür, fakat tarihî

    zincir kopmayacaktır”44 sözüyle bu konuda çalıĢanları yönlendirmiĢtir.

    Nitekim Türk Tarih Kurumu‟nun ilk yayınladığı eser Türk Tarihinin Ana Hatları ile Türklerin

    Medeniyete Hizmetleri, ikincisi ise Pirî Reis Haritası olmuĢtur. Bu akım, uzun müddet Türk Tarih

    Kurumu‟nun öncülüğünde yürütülmüĢ, gerek ders kitaplarının hazırlanması, gerekse bini geçen ilmî

    yayın bu Ģekilde tarih ilmine kazandırılmıĢtır. Nitekim uluslararası olarak düzenlenen ve 1999 yılında

    Osmanlı Devleti‟nin 700. kuruluĢ yılı münâsebetiyle XIII. sü gerçekleĢtirilen kongreler, dünyanın çeĢitli

    ülkelerindeki Türk tarihinin tanınmıĢ ilim adamlarını misafir etmiĢtir. Kongreler sonucu basılan bildiriler

    ise otuzbeĢ cilde ulaĢmıĢtır.

    Türk Tarih Kurumu tarafından daha sonraki yıllarda da Türk tarihi ile ilgili pek çok kaynak ve

    araĢtırma yayımlanmıĢtır. Ayrıca 1991‟den sonra Sovyetler Birliği‟nin dağılmasıyla, 1995 yılından

    itibaren Tanrı dağlarında ve Kırım taraflarında arkeolojik kazılar baĢlatılmıĢtır.45 Keza Türk ĠĢbirliği ve

    Kalkınma Ajansı‟nın (TĠKA) yürütücülüğünde Moğolistan‟da Orhun yazıtlarının bulunduğu alanda

    baĢlatılan kazılar ve âbidelerin kurtarılması ve eski haline getirilmesi çalıĢmaları da dikkate değer

    niteliktedir.46

    Türk Tarihinin

    Genel Değerlendirmesi

    Çin kaynaklarına göre Türklerin tarih sahnesine ilk çıkıĢları Asya‟da Köğmen Dağları‟nda idi.

    Modern tarihçilerin araĢtırmaları da bu efsaneyi doğrulamaktadır. Nitekim en eski kalıntılara Köğmen

    dağlarında rastlanmıĢtır. Köğmen dağlarının kuzey eteklerinde Türkçe adı Kem olan Yenisey

    ırmağındaki Tagar Adası‟nda kalıntıları ilk defa bulunan ve M.Ö. VII. yüzyılda baĢlayan Tagar adını

    alan kültür en eski Türklere atf edilmektedir. Tagar kültürü Karasuk kültürü denilen ve M.Ö. II. bine

    kadar uzanan aynı kıyılarda geliĢmiĢ eski bir kültüre dayanmaktaydı.

    Tagar kültürünün verdiği tesirler, doğuya, Göktürk kitabelerinin Ötüken YıĢ dediği Hangay

    dağları silsilesi ve Orkun ırmağı kıyılarında “Yassı TaĢlar” kültürüne ve Çin‟in kuzey sınırına, Ordos,

    yani “Ordular” denen bölgeye, Türkçe YaĢıl Ögüz denen Hoang-ho (Sarı Su) nehrine varmakta idi.

    Doğu‟da Türklerin yoğun yaĢadıkları sahaların sonunda, Sarı Deniz‟e doğru Tunguzlar, onların

    güneyinde Mongoloid ırklardan Çinliler ve Tibetliler ile karıĢık olarak, yine proto-Türkler ve Türkler

    yaĢıyordu. Çinlilerin “Chou” adını verdiği, Türk olması muhtemel bir boy, bugünkü Çin‟in kuzeyinde bir

    devlet kurmuĢtu (M.Ö. 1050-249).

    Batı‟da ise Tagar kültürünün iliĢkileri, Türkçe adı Altın YıĢ olan Altay bölgesi ve Altay‟ın Mayemir

    kültürü bölgesi ile baĢlıyordu. Oradan da Kama ve Ġtil ırmakları kıyılarına ve Hazar Denizi‟ne

    uzanıyordu. Türk boylarının yayılma bölgesinin batısında, Ġranlılarla karıĢık, fakat Türkler ve Doğu ile

    de ilgileri olan Saka (Ġskit) göçebeleri bulunuyordu.

    Tagar kültürünün yayıldığı geniĢ bölgelerde, Çin tarihlerinde adı Tegreg veya Tölis olan Kagnılı

    Türkleri yaĢadığı için Tagar kültürü onlara atf edilmektedir. Tegreg sözü (tekerlek mânâsına) bugün

    “kağnı” dediğimiz büyük tekerlekli arabaların adı sanılmaktadır. Tegreg Türkleri, kubbeli ve künbed

    biçiminde olan çadırlarını kağnı üzerine kurar ve öyle göç ederlerdi.

  • 9

    Bugünkü Kazakistan‟da bulunan Alma-atı Ģehrinin 50 km. doğusunda Yesik Kurgan‟da yapılan

    kazılarda, M.Ö. V. veya IV. yüzyıldan kaldığı sanılan mezarda ortaya çıkarılan ve Göktürk harflerinin

    en eski Ģekli olduğu sanılan bir yazı bulunmuĢtur. Bu buluĢ Türk yazısının Milattan önce teĢekkül

    etmiĢ olabileceğini gösterdiği gibi, bulunan altın eĢyalardaki yüksek sanat uslûbu Türklerin sanat

    seviyesini ortaya koymaktadır. Buna benzer olarak Altay dağlarında (Altın YıĢ), en eski mezarlardan

    olan Pazırık‟ta çıkan ünlü sanat eserleri, tunç ve altın levhalar, tokalar, tahta oymaları, at koĢumları,

    geyik maskeleri, renkli keçelerdeki resimli örtüler, kağnı üzerine oturtulmuĢ çadırlar ve dünyanın en

    eski düğümlü halısı, yine Türk medeniyetinin ve sanatının seviyesini ortaya koymaktadır.

    Orta Asya‟dan göç eden Türk kavimleri hariç diğer Türk topluluklarında kültür ve medeniyet

    geliĢerek, fakat bir bütünlük içinde Ġslâmî döneme kadar birbirinin devamı niteliğinde gelmiĢtir. Nitekim

    Doğu‟ya Mançurya ve Kore‟ye giden Türk kavimleri kültür ve sanat tarihine yenilikler getirdiler. Burada

    maden iĢleri ve duvar resimleri ile kendini gösteren bir sanat ortaya çıktı. Avrupa yönüne gidenler ise,

    gerek diğer Türk kavimleriyle birleĢmeleri ve gerekse gittikleri yörelerdeki Sarmat ve Goth gibi boylarla

    karıĢmaları ve Bizans‟ın etkisiyle bazı ayrı tarzlara da sahip oldular. Buna bağlı olarak Türkler,

    temasta bulundukları değiĢik din mensuplarının etkisiyle ġamanizm, Budizm, Maniheizm, Yahudilik,

    Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi farklı dinlere girdiler. Bu suretle de farklı kültür yapıları olarak

    tapınaklar, mezarlar, balballar ve âbideler ortaya koydular. Bu farklı dinî yapılanma, Türk medeniyet

    ve sanatının iki ayrı yönünü ortaya çıkardı Bunlardan biri, yukarıda belirtilen Müslüman olmayan

    Türklerin sanatı, diğeri de aĢağıda anlatılacak olan Müslüman Türklerin sanatı.

    Ġslâmiyetin Türkler arasında yayılmasıyla Türk kültür ve medeniyetinde de değiĢiklikler meydana

    gelmiĢtir. Özellikle IX. yüzyılda ilk Ġslâmî Türk eserlerinin belirmesi ile sanat tarihimizde bir dönüm

    noktasına varılmıĢtır. Özellikle dinî âbidelerde Müslümanlık öncesiyle aĢılmaz ifade farkları ortaya

    çıkmıĢtır. Ġslâmî olmayan tapınaklarda mâbud heykelleri ve resimleri bulunuyordu. Ġslâmda ise dînî

    sanat, maddeden arınmıĢ, manevî anlayıĢı ortaya koyan timsaller ve yazı ile ifade ediliyordu.

    IX-X. yüzyıllarda Ġslâmiyete girmiĢ illerden Yinçü-ögüz kıyılarında Sütkent ile Buhara yakınında

    “Türk Melikinin ġehri” KökĢibagan‟daki ribat, mescid ve mezarlık kalıntıları muhafaza edilmiĢ en eski

    Ġslâmî Türk âbidelerindendir.

    926 yılı civarında KâĢgar Türk hakanları sülâlesinden Satuk Buğra Han‟ın Ġslâmiyeti kabulü ile

    burada Müslüman Türk sanatı baĢlamıĢ oldu. KâĢgar‟da X. yüzyılda Budist âbidelerin Ġslâmiyete vakf

    edildiği ve böylece Budist Türk sanatının, baĢlangıçtan beri Ġslâm sanatına tesir ettiği muhakkaktır.

    Nitekim X. ilâ XIII. yüzyılların ilk devre Müslüman Türk sanatının özellikleri, aynı devirdeki Türk

    Budist sanatı ile büyük yakınlık göstermektedir. Eski “Buyan” yapısı tekke, han, medrese,

    mescid ve külliyeye; “stûpa”lar türbeye; “ediz ev”ler minâreye çevrilmiĢti. Keza Müslüman olmayan

    Türk hakanlarının ongunlarından kartal ve arslan, Karahanlı devrinde Ġslâmî sanata girmiĢti. Bu

    motifler Arapça ibareler ile birlikte karıĢtırılarak, Ġslâm sanatı içinde yer aldı; hayvan Ģekilleri gittikçe

    geometrik veya bitki türü motiflere benzetildi. Bu suretle Karahanlı sanatı, geçmiĢ Türk medeniyetinin

    temellerine dayanarak, kendine has bir Ġslâmî üsluba varıp, yüksek bir noktaya ulaĢtığı için, daha

    sonraki Müslüman Türk sanatının üslubunu tayin etmiĢtir. Gerçekten de daha sonraki geliĢmiĢ

    Selçuklu ve HarezmĢahlar gibi Müslüman Türk devletlerine bakıldığında, bu devir sanatına kadar

    uzanan kökleri olduğu görülmektedir.

    Ġslâmın kültür ve sanata getirdiği en önemli yenilik, dinî binalardan maddî dünyayı hatırlatan

    Ģekillerin silinmesiydi. Ġslâm Allah‟ı her türlü Ģekil ve tasavvurdan öte ve her Ģeyden arındırılmıĢ bildiği

    için heykellere ve resimlere tapmayı putperestlik saymıĢtır. Bu nedenle heykel ve resimlerin dinî

    binalardan yok olması neticesinde, geometrik ve tabiî dekor ve bilhassa Kur„ân yazısı ile olan yazı

  • 10

    sanatı geliĢmiĢtir. Bununla beraber Akkoyunlu Devleti gibi bazı devletlerde mezar taĢlarının koyun

    suretinde bulunduğu, Selçuklularda bir kısım hayvan resimlerinin taĢ oymacılığında kullanıldığı

    görülmektedir. Kervansaraylardaki ve medreselerdeki mimarî üslup ise Selçuklu sanatının zirvesini

    teĢkil eder.

    Ġslâmî Türk sanatın en geliĢmiĢ olduğu dönem ise, bütün Ġslâm ve büyük çapta Türk dünyasını

    birleĢtiren Osmanlı Devleti zamanında olmuĢtur. Özellikle mâbedler, zamanlarının en mükemmel

    mimarisini yatsıtmıĢtır. Bilhassa dinî yapıların üzerindeki Osmanlı hat sanatı, Ġslâm Türk sanatının

    Ģâheserleri olarak görülürler. Selçuklularda olduğu gibi, Osmanlılarda da eski Türk mezar geleneği

    olan türbe mimarîsi önemli yer tutmuĢtur. Keza cilt, çini, müzehhiblik gibi geleneksel sanat dallarında

    da paha biçilmez derecede eserler ortaya konulmuĢtur.

    Asya‟da kurulan Hun, Göktürk, Sarı TürgiĢ ve Uygur devletlerinden ayrı olarak Batı Türkleri

    olarak niteleyebileceğimiz Avrupa Hunları, Bulgarlar, Avarlar, Hazarlar, Peçenekler ve Kumanlar

    Kafkasya, Karadeniz‟in kuzey kısımları, Balkanlar ve Doğu Avrupa‟da V. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar

    varlık göstermiĢlerdi. Asya‟nın daha güneyinde Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu devletleri ile Mısır‟daki

    Tolunoğulları ve IhĢidliler Ġslâmî dönem Türk devletleri olarak IX. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar

    varlıklarını devam ettirmiĢlerdi. ĠĢte, Türklerin Ġran ve Ortadoğu topraklarına geliĢleri, gerek Türk

    tarihinde, gerekse Ġslâm ve Avrupa tarihinde ilginç oluĢumların baĢlangıcı olacaktır. Zira Hıristiyan

    dünyasının Haçlı seferleri düzenlemek suretiyle baĢlattığı hilâl-haç çatıĢmasında Ġslâmın

    koruyuculuğunu da üstlenen Türklerin, Anadolu ve Rumeli‟ye bir daha ayrılmamak üzere girmeleri ve

    bu toprakları vatan haline getirmeleri, bu tarihten sonra hız kazanacaktır.

    Tarih kaynaklarına göre, Türklerin Anadolu topraklarına ilk geliĢleri V. yüzyıllara kadar

    uzanmaktadır. Ancak, köklü ve devamlı kalmak için gelmeleri XI. yüzyıldır. Önce Selçuklular, ardından

    da Osmanlı Devleti‟nin kurulmasıyla sonuçlanan bu siyasî oluĢum, dünya tarihini etkileyen en önemli

    olaylardan biri olmuĢtur. GeniĢ bir pencereden bakıldığında, Türkiye Selçuklularının Osmanlı

    Devleti‟nin kuruluĢunu hızlandıran ve ona sağlam bir zemin hazırlayan bir görevi yerine getirdiği

    görülür. Öte yandan Osmanlı Devleti‟nin kurulmasıyla, bir

    yerde Avrupa tarihinin de yeni bir mecraya girmesine ve hattâ bugünkü Avrupa‟nın

    Ģekillenmesine yol açtığı söylenebilir. Zira Osmanlı Türklerinin Rumeli‟ye geçiĢleri, Ġstanbul‟u alarak

    Doğu Roma‟ya son vermeleri, Hıristiyan dünyasının yeni bir biçim ve anlam kazanmasına, kendilerine

    rakip ve en büyük düĢmanları olan bu devletin, ticarî yollara sahip olmak suretiyle ekonomik üstünlük

    kurması, coğrafî keĢiflerin gerçekleĢmesine ve Avrupa‟nın Türklerle olan mücadelesinin farklı bir

    boyut kazanmasına yol açmıĢtır. Diğer bir deyimle Avrupa, bu sayede Avrupa olmuĢtur.

    Türkiye Selçuklu Devleti‟nin zayıflamasından sonra Anadolu‟da çeĢitli Türk boylarına mensup

    pek çok beylik ortaya çıkmıĢtı. Bu beylikler içerisinde Kayı boyuna mensup olup Söğüt-YeniĢehir-

    Bilecik bölgesinde Osmanlı Beyliği teĢekkül etmiĢti. Bu beylik kısa zamanda Anadolu‟daki beylikleri

    birleĢtirerek Türk birliğini kurmuĢtu. Osmanlıların Türkleri birleĢtirmelerinin yanında, komĢuları

    Bizans‟la da mücadele ettikleri görülmüĢtür. Nitekim, Ġstanbul ve civarına sıkıĢıp kalan Bizans, bu

    küçük Türk beyliğiyle mücadelede âciz kalmıĢtır. Bu sebeple Osmanlılar önce Rumeli‟ye geçmiĢler,

    daha sonra da Ġstanbul‟u alarak, Anadolu ve Rumeli‟de geniĢ topraklara sahip bir devlet haline

    gelmiĢlerdir. Osmanlı Devleti, Rumeli‟ye geçince Sırplar, Bulgarlar, Macarlar, Venedikliler, Avusturya-

    Alman Ġmparatorluğu, Ġngiltere, Papalık, Ġspanyollar, zaman zaman Fransa ve Rusya‟yla mücadele

    etmiĢtir. Doğu ve Güney‟de ise her biri birer Türk devleti olan Akkoyunlular, Timurlular, Memlükler,

    Safevîler ve Karamanoğulları devletleriyle rekabete girmiĢtir. Sistemli bir devlet teĢkilâtına, kuvvetli bir

    orduya ve maliyeye sahip Osmanlı Devleti, Doğu‟da, Batı‟da, Kuzey‟de ve Güney‟de önemli topraklar

    elde etmiĢ, devletin sınırları Kuzey‟de Kırım‟dan Güney‟de Sudan ve Yemen‟e, Doğu‟da Ġran

  • 11

    içlerinden ve Hazar Denizi‟nden Batı‟da Viyana ve Fas‟a kadar uzanmıĢtır. Ancak XVI. yüzyıldan

    itibaren coğrafî keĢiflerle geliĢen Avrupa‟ya karĢı teknik, malî ve askerî üstünlüğünü kaybeden

    Osmanlı Devleti, yeni geliĢmelere ayak uyduramamıĢ ve bu yüzyıldan itibaren dengeler Avrupa

    devletleri lehine geliĢmiĢtir. XIX. yüzyılda baĢlayan milliyetçilik akımları ve Rusya ile Avrupa

    devletlerinin Balkanlardaki milletleri teĢkilâtlandırmaları, Osmanlı Devleti‟nin büyük topraklar

    kaybetmesine ve Osmanlı topraklarında bağımsız devletler oluĢmasına sebep oldu. Devletin

    yıkılıĢında, ötedenberi bir haçlı anlayıĢıyla hareket eden Batılı devletlerin Osmanlı Devleti‟nin

    paylaĢılması demek olan ġark meselesini yürürlüğe koymalarının rolü büyüktür. Birinci Dünya

    SavaĢı‟nda Almanların yanında yer alan Osmanlı Devleti‟nin toprakları, bu devletin yenilmesi üzerine

    Ġngiltere, Fransa, Ġtalya, Rusya ve Yunanistan‟ın iĢgaline uğradı. Ancak Türk milleti bütün olumsuz

    Ģartlara ve yokluğa rağmen düĢmanı topraklarından attı. Osmanlı Devleti‟nin yerine, Türk kurtuluĢ

    mücadelesinin lideri ve seçkin siması Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

    Osmanlı Devleti, Ortaçağ ve Yeniçağ boyunca devrinin en hoĢgörülü yönetimini sağlayan bir

    devlet hüviyeti taĢımaktadır. Gerçekten de beĢyüz yıl idaresinde bulunan farklı dinlerden ve ırklardan

    insanları bir arada tutabilmiĢ, din ve vicdan hürriyeti sağlamak suretiyle, bünyesindeki milletlerin kültür

    ve dillerinin muhafazasında önemli bir rolü üslenmiĢtir. Bunda, bir hukuk devleti olması ve yönetimde

    katı bir mutlakiyet idaresi yerine, yasama ve yürütmenin meclise dayalı bir hüviyet taĢıması önemlidir.

    Osmanlı Devleti, kendisinden önce yaĢamıĢ bütün Türk devletlerinin kültür, bilim, sanat ve

    devlet yönetimi birikimine sahip bir devlet olarak, dünya insanlık tarihine bilimsel yönden olduğu gibi,

    kültür eserleriyle de önemli katkılarda bulunmuĢtur. Kendisine has mimarîsi, hat sanatı, ciltcilik, taĢ

    oymacılığı, çinicilik, süsleme, minyatür gibi sanat alanlarında nadide eserler vücuda getirmiĢ, öte

    yandan dünya siyasetinde yüzyıllarca etkili olmuĢtur.

    ĠĢte yakın tarihimiz olan Osmanlı tarihi, bugün Türkiye‟de Türk halkının en çok öğrendiği ve

    onunla millet Ģuuruna ulaĢtığı bir tarihtir. Aslında Türk tarihi sadece Osmanlı tarihi olmamakla

    beraber, Batı Türklerinin, Avrupa ile gizliden gizliye olan rekabetinde Osmanlı tarihinin ön plâna çıktığı

    bir anlayıĢı sergilemektedir. Buna karĢılık Avrupa da, Türk tarihinin, Viyana önlerine kadar gelen ve

    belki de Avrupa‟da en büyük istilâyı gerçekleĢtiren Osmanlı bölümüyle bu sebeple yakından

    ilgilenmektedir ve Türk imajını Osmanlı ile ifade etmektedir. Nitekim bugün, Avrupa devletlerinin

    Türkiye Cumhuriyeti‟ne karĢı yürüttükleri politikalar da büyük çapta buna bağlı olarak tayin

    edilmektedir. Ancak 1990‟lı yılların baĢı, Türk tarihi açısından yeni bir dönüm noktası olarak tarihe

    geçmiĢtir. Zira, Sovyetler Birliği‟nin çöküĢüyle, eski Türk coğrafyası yeniden ĢekillenmiĢ, dünya

    siyasetine yeni Türk devletleri dahil olmuĢtur.

    1 Inscriptions de l‟Orkhon recuellies par l‟expédition Finnoise 1890 et publiées par la

    Société Finno-Ougrienne, Helsingfors 1892.

    2 F. Wilhelm Radloff, Atlas der Alterthümer der Mongolei, St. Petersburg 1892.

    3 Inscriptions de l‟Orkhon déchiffrées, Helsingfors 1894-96; Dechiffrement des Inscriptions

    oe l‟Orkhon et de l‟Ienissei, Kopenhag 1894.

    4 Bkz. Sibirya‟dan Seçmeler, trc. Ahmet Temir, Ankara 1986 (Aus Sibirien adlı eserinden).

  • 12

    5 1933 yılında Tacikistan‟da Hayrâbâd köyünden 3 km. mesafede ZerefĢan Irmağı‟nın sol

    kıyısında, Mug dağında A. A. Freiman, A. I. Vasilyev ve V. A. Vorobyev tarafından yapılan kazıda, 81

    adet yazılı vesika bulunmuĢtur (V. I. Avdiyev, Orta Asya‟da Tarih ve Arkeoloji Tetkikleri, trc.

    Abdülkadir Ġnan, TTK, tercüme eserler, nr. 40/102, s. 23).

    6 V. I. Avdiyev, Orta Asya‟da Tarih ve Arkeoloji Tetkikleri, çev. Abdülkadir Ġnan, TTK,

    tercüme eserler, nr. 40/102.

    7 E. Fuat Tekçe, Pazırık, Altaylardan bir Halının Öyküsü, Ankara 1993.

    8 Bkz. Nejat Diyarbekirli, Hun Sanatı, Ġstanbul 1972; Ayr. Hasan Oraltay, “Altın Elbiseli

    Adam”, Türk Kültürü, Sayı 100 (Ankara 1971), 303-305.

    9 Razvalini Urgenca (Ürgenç Harabeleri), Leningrad 1930.

    10 Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ġstanbul 1927.

    11 Tableaux historiques de l‟Asie, I-II, Paris 1826.

    12 Das Türkenvolkin Seinen Ethnologishen und Etnographischen, Leipzig 1885.

    13 Attila ve Hunları, çev. ġerif BaĢtav, Ankara 1982.

    14 Hammer hakkında daha geniĢ bilgi için bkz. Ġlber Ortaylı, “Hammer-Purgstall”, Türkiye

    Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi, C. XV (Ġstanbul 1997), 491-494.

    15 Geschichte der Osmanischen Reiches (trc. Mehmed Atâ, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, ı-X,

    Ġstanbul 1329-1337), ı-X, Pesth 1827-1835.

    16 Modern Türkiye‟nin DoğuĢu, çev. Metin Kıratlı, Ankara 1970.

    17 Hayatı ve eserleri hakkında bkz. Nuri Yüce, “Brockelmann, Carl”, Türkiye Diyanet Vakfı

    Ġslâm Ansiklopedisi, VI (Ġstanbul 1992), 335-336.

    18 La Méditerranée et le mond méditerranén à l‟époque de Philippe II., Paris 1949 (Eserin

    Türkçe çev. Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, I-II, Ġstanbul 1989-1990).

    19 Bulgarların Tarihi, Ankara 1984.

    20 Histoire de l‟Asie, Paris 1966.

    21 l‟Islam des origines au début de l‟empire Dttoman, Paris 1970.

    22 Histoire de la Turquie, Paris 1961.

    23 Budai Török Szamadaskönyvek 1550-1580, Budapest 1962.

    24 The Turkish War of National Liberation (1918-1923, I-VI, Ankara 2000-2001.

    25 Türk Medeniyeti Tarihi, Ġstanbul 1926.

  • 13

    26 Türk Edebiyatı Tarihi, Ġstanbul 1928.

    27 Türk, Cermen ve Islavların Münesabât-ı Tarihiyeleri, Ġstanbul 1330.

    28 Umumî Türk Tarihine GiriĢ, Ġstanbul 1970.

    29 Studies in Ottoman Social and Economic History, London 1985.

    30 Ottoman Population 1830-1914. Demographic and Social Character, London 1985.

    31 Selçuklu Tarihi ve Türk-Ġslâm Medeniyeti, Ġstanbul 1966.

    32 Osmanlı Tarihi, I-IV, Ankara 1995.

    33 Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun Güney Siyaseti, HabeĢ Eyâleti, Ankara 1996.

    34 Rusya Tarihi, BaĢlangıcından 1917‟ye kadar, Ankara 1993.

    35 Osmanlı Tarihi, V-IX, Ankara 1994-1996.

    36 Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi, I, III, V, Ankara 1991-1993.

    37 Ġslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, Ankara

    1991.

    38 Türk Millî Kültürü, Ġstanbul 1984; HarezmĢahlar Devleti, Ankara 1992.

    39 Türkiye Tarihi. Selçuklular Devri, Anadolu‟nun Fethi, Ġstanbul 1944.

    40 Ġslâmiyetten Önce ki Türk Kültür Tarihi ve Ġslâma GiriĢ, Ġstanbul 1978.

    41 The Observatory in Islam and It‟s Place in the General History, Ankara 1960.

    42 Türk-Moğol Ġmparatorlukları ve devamı, Ġstanbul 1976; ayr. Moğolların Gizli Tarihi, Ankara

    1948.

    43 Türk Sanatı, I-II, Ankara 1972-1973.

    44 Bekir Sıtkı Baykal, “Atatürk ve Tarih”, Belleten, XXXV/140 (Ankara 1971), 539.

    45 Kırgız arkeoloji uzmanlarından Doç. Dr. Kubat Tabaldiyev ile Türk uzmanı Yrd. Doç. Dr.

    Rüstem Bozer baĢkanlığında ilk olarak Tanrı dağlarının Son-Köl bölgesinde açılan kurganlarda baĢta

    Ġskit dönemi olmak üzere Hun ve Göktürkler‟e ait iskelet, seramik ve at iskeletleriyle koĢumlarına ait

    buluntular elde edilmiĢtir. Prof. Dr. Bozkurt Ersoy baĢkanlığında, Ukrayna‟nın Özi ve Akkerman

    yöresinde yapılan kazılarda da çiniler, lüleler, seramikler v. s. buluntular elde edilmiĢ olup, Türk Tarih

    Kurumu‟nca yayınlanmak üzere hazırlanmaktadır.

    46 1999 yılından itibaren sürdürülen çalıĢmalarda, özellikle 2000 ve 2001 yıllarında önemli

    buluntular elde edilmiĢtir ki, bunlardan Bilge Kağan hazinesi birinci derecede önem taĢımaktadır.

  • 14

    Türk Tarihi Kronolojisi / ġevket Koçsoy [s.39-232]

    Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

    Milattan Önce

    20000-10000 Yakutistan arazisinde en eski insan izlerinin ait olduğu dönem.

    4000-1000 Anav Kültürü: Türkmenistan‟da AĢkabat yakınlarındaki Anav‟da bulunmuĢtur. Anav

    yakınlarında buna benzer ve daha sonraki (m.ö. 2500) yıllara ait bir baĢka kültür çevresi ve ürünlerine

    ise Namazgâh-tepe‟de rastlanmıĢtır (dibekler ve bakırdan süs eĢyaları). Anav kültürünü yaratanların

    milliyetleri kesin olarak tesbit edilememiĢ olmakla birlikte, bu kültürü yaratanların proto-Türkler olma

    ihtimali yüksektir. Bunun önemli bir göstergesi Türk kültürünün önemli bir unsuru olan At‟ın ilk defa

    Anav kültüründe görülmüĢ olmasıdır. Anav ürünlerinden bazı örnekler: GüneĢte kurutulmuĢ tuğla

    evler; at, koyun, sığır besiciliği; çiftçilk.

    3000 Kelteminar Kültürü: Aral gölü çevresinde aynı adlı yerde tesbit edilmiĢtir. Ürünlerinden

    bazı örnekler: GeniĢ ağızlı, düz tabanlı, kulpsuz, ince çizgili ve desenli çömlekler.

    2500-1700 Afanasyevo Kültürü: Türk ana yurdunda görülen en eski kültür çevresi. Abakan

    bozkırlarında görüldüğü için Abakan veya buluntu yerine izafeten Afanesyevo adıyla tanınan bu kültür

    burasıyla sınırlı kalmayıp Altay dağlarından Ġdil/Volga nehrine kadar uzanan geniĢ bozkırda tesirli

    olmuĢtur. Ürünlerinden bazı örnekler: Kemik iğneler; çakmak taĢından ok uçları; bakırdan bıçak ve

    küpeler; basit çömlekler; çeĢitli madenî iĢlemeli aletler yapıp kullanmıĢlar; at ve koyun beslemeye de

    baĢlamıĢlardır.

    1700-1200 Afanasyevo Kültürü‟nün devamı ve daha geliĢmiĢ Ģekli olan Andronovo kültürü:

    Altay ve Tanrı dağları ile Yayık nehri arasındaki bütün bozkır sahayı tamamen içine almıĢtır (Doğuda

    Baykal gölü ve Selenga kıyılarına; güneyde Tanrı dağlarına; güneybatı

    da Kazakistan‟a ve Harezm‟in güneyine; batıda Sibirya üzerinden Don nehrine kadar yayılmıĢ).

    Her iki kültür çevresi de Türk soyunun proto tipi “brakisefal atlı savaĢçı beyaz ırk”, yani Türkler‟in

    ataları tarfından meydana getirilmiĢtir. Ürünlerinden bazı örnekler: Çömlekler, üç köĢe veya

    “meander” Ģekilindeki basma desenlerle süslenmiĢ keramikler, taĢ kaĢıklar; kemikten iğne, ok uçları,

    baltalar, hançerler; inci küpe ve süs eĢyaları; tunç ve altından eĢyalar. At ve koyun dıĢında deve ve

    sığır da beslemeye baĢlamıĢlardır.

    1200-700 Karasuk Kültürü: Yenisey‟in kollarından Karasuk ırmağı civarında raslanmıĢtır (güney

    Sibirya, Baykal bölgesi, Moğolistan, Yedisu havzası etki sahasıdır). Andronovo‟nıun devamı olmakla

    birlikte demir madeninin bulunması ve iĢlenmesi ayırt edici özelliğidir. Ürünlerinden bazı örnekler: Dört

    tekerlekli araba, keçe çadır, koyun yününden kumaĢ ve elbise.

    1200 Kimmerler, Güney Rus Steplerini iĢgale baĢladılar.

    1050-256 Chou devleti: Türkler‟in ve Türk kültürünün tesiriyle meydana gelmiĢ olan “Yang-

    shao/yeni kültür” ve bunun siyâsî görüntüsü olan Chou devleti. at besleme, gök kültü, geliĢmiĢ askerî

    karakter, hayvan üslûbu vb. gibi aslî Türk unsurlarını taĢıyan Chou devleti, sonraki Çin kayıtlarında

    “Hiung-nu” adı ile gösterilen Asya Hun (Türk) kütlesinin çekirdeği, öncülü durumundadır.

    1000 Hz. Davud, Filistin‟de BirleĢik Ġsrail Krallığı‟nı kurdu.

  • 15

    922 Kral Hz. Süleyman‟dan sonra Ġsrail Krallığı ikiye bölündü. Kuzeyde Ġsrail Krallığı ve

    Güneyde Judah Krallığı.

    VIII - II. Ġskitler/Sakalar: Bulundukları Orta Asya (XI.-IX. asırlar) coğrafyasından VIII. yüzyılda

    Karadenizin kuzeyine yönelen Saka Türkleri, buradaki Kimmerleri güneye, Anadolu‟ya sürerek

    yerlerini aldılar. VIII.-II. yüzyılda Tanrı dağlarından Tuna nehrine, Ġran‟ın batı sınırlarından baĢlayıp

    Suriye ve Filistin‟i de içine alarak Mısır‟a kadar uzanan bir kabile birliği kurdular. Ġran‟a egemen olan

    Med saldırıları karĢısında Anadolu‟yu bırakarak Ġran sınırından baĢlayıp kuzeyde Kuban‟ı içine alan

    ve Rusya‟nın güneyine uzanan bölgeye çekildiler. IV.-II. yüzyıllarda Sarmatların hakimiyeti altına

    girdiler. Sarmatlar ve Gotlar tarafından ortadan kaldırıldılar. i.ö. 2. yüzyılda Ġskitler dağıldığında son

    hükümdar Palakus‟un ardından, Kırım‟da bulunan Ġskit/Saka Türkleri m.s. 200‟e kadar varlıklarını

    devam ettirmiĢlerdir.

    700-100 Tagar ve TaĢtık Kültürü: Abakan ve yukarı Yenisey Minusinsk bölgesinde Karasuk

    kültürünün takipçisi Tagar ve TaĢtık kültürüdür. Bir birinin ardılı olan Türk kültürlerinin gelinen tarihte

    en geliĢmiĢ Ģekli bu Tagar ve TaĢtık kültürüdür. Ürünlerinden bazı örnekler: Tunç bıçak, hançer, ok

    uçları; otağ Ģeklinde ağaç evler; tunçtan küçük hayvan heykelleri ve çeĢitli hayvan tasvirleri Türk

    kültürünün bütün özelliklerini yansıtır.

    700 Saka Türkleri/Ġskitler, Step Bölgesinde Kimmerler‟in yerini aldılar.

    700-330 Persler: Bir grup Ġranlı halk, batıdan gelip Basra Körfezi‟nin kuzeyine yerleĢtiler

    imparatorluğun temellerini attılar, Ġran ulusunu oluĢturdular ve o güne kadar ayrı olan halkları

    birleĢtirdiler. En son Pers krallar kralı III. Darius Kondoman, Ġskender‟e üç kere, Issos, Gaugamela ve

    Heme

    dan‟da yenilmiĢ olmasından dolayı onu affedemeyenlerce öldürüldü (330).

    624-543 Buda. din ve felsefi sistem kurucusu. Budizim‟in kurucusu.

    6. yüzyıl Maveraünnehir‟in Darius I ve Sirus zamanında Ġranlı Açamenidler tarafından istilası.

    586 Babilliler, Judah‟ı iĢgal etti. Kudüs harab edildi, pek çok yahudi de Babil‟e esir/sürgün

    olarak götürüldü.

    539 Filistin, Pers Ġmparatorluğu‟nun bir parçası oldu.

    4. yüzyıl Sarmatlar, Ġskitler‟i hakimiyetleri altına almaya baĢladılar.

    332 Büyük Ġskender Kudüs‟ü aldı.

    329-328 Büyük Ġskender “zamanında Maveraünnehir‟in istilası ve Semerkant‟ın zaptı. Bu

    geliĢme Baktria ve Sogd‟un Yunanlı Selusidler‟in hakimiyeti altına girmesi ile sonuçlandı.

    325-297 Hindistan‟da Mauryan imparatorluğunun kurucusu Chandragupta Maurya‟nın saltanatı.

    325-187/185 Hindistan‟da Maurya Ġmparatorluğu‟nün kuruluĢu. Kurucusu Çandragupta.

    318 M.Ö. - 216 M.S. Hiyong-nular/Asya Hunları.

    305 Seleukos hanedanının kurucusu 305‟te kendini kral ilan eder ve baĢkent olarak Antakya‟yı

    seçer.

  • 16

    3. M.Ö.-7. M.S. Ogurlar/Bulgarlar: Bulgarlar‟ın ataları olan Ogurlar, Oğuzlarla kardeĢ olup, çok

    erken dönemde ayrılmıĢ olduklarından, dillerinde de bazı fonotik değiĢiklikler olmuĢtur; Oğuz=Ogur z,r

    değiĢmesi ve Yılan=Dilom y,d değiĢmesi gibi. Belgelerden m.s. 2. y.yıl‟da Batı Sibirya‟da Ġdil (Volga)‟e

    doğru uzanan bozkırlarda yaĢadıkları anlaĢılmaktadır.

    250 Partlar, Sogd Ülkesi‟ni Yunanlılardan aldılar. Grekler‟in elinde sadece Baktria bölgesinin

    yönetimi kaldı.

    221-210 Çin Si Huang Ti (Çe Huang Ti): Çin Seddini yaptırmıĢtır. Çin‟in gerçek gücünü

    oluĢturan, hatta tarihi Çin‟i yaratan kiĢi

    210-174 Hunlar (Hunlar)‟ın Çin‟in batı sınırlarında belirmesi. Hun siyasi birliğinin kuruluĢu ilk ve

    en büyük hakanı: Teoman ve oğlu Mete, kendilerine katılan kavimleri örgütler. Daha sonra âdet

    olduğu üzere bunları ikiye ayırırlar: Doğu kanadının yönetimi “Solun Bilge Kralı”na, yani doğunun

    kralına, veliahta verilir. Zira güneĢ ülkeye doğudan doğar, doğunun güneĢin battığı batı üzerinde

    hükmü vardır. Doğu bölgeleri yaklaĢık olarak yukarı Kerülen bölgeleridir. Batı kavimlerinin, yani

    Kangay ülkelerinin yönetimi “Sağın Bilge Kralına, yani batının kralına verilir. Ordularını binlik, yüzlük

    ve onluk bölüklere ayırırlar, daha sonra ardılları da aynı düzeni uygulayacaktır. Artık Çinlilere karĢı

    büyük bir saldırı baĢlatmak için her yönden hazırdırlar.

    206 Çin‟de Han Hânedanlığı kuruldu. Mete‟nin Hun tahtına çıktığı tarihlerde Çin‟de de

    Ts‟inlerin (Kinler) kısa süreli hanedanlığı son bulmuĢ ve Hanlar (m.ö. 206-m.s. 230) egemenliklerini

    henüz yeni kurmuĢlardır.

    201-199 Mete‟nin Bozkır bölgelerinde Çin hakimiyetine son veriĢi: Çin‟e yönelen Mete, ġansi‟ye

    (Shanxi) girer, üç yıl içinde, Ma-i, Tai-yuan bölgelerini zapt ile Han sülalesinden Kao-ti‟yi bozguna

    uğratıp yapılan bir andlaĢma (m.ö. 201) ile Bozkır bölgelerinde Çin hâkimiyetine son verdi. Devamla

    Baykal‟dan baĢlayarak ĠrtiĢ yatağına kadar olan bozkırları, daha batıdaki Ting-lingler‟i, bazı Ogur

    kollarının bulunduğu arazileri, kuzey Türkistan‟ı ve oradaki Vu-sunlar‟ı zapt ile himayasine aldı. Büyük

    Hun (Türk) hükümdarı, sağlığında Asya kıtasında yaĢıyan Türk soyundan hemen bütün toplulukları

    kendi idaresinde tek bayrak altında topladı. Ġmparatorluk sınırlarının doğuda Kore‟ye, kuzeyde Baykal

    gölü ve Obi, ĠrtiĢ, ĠĢim nehirlerine, batıda Aral gölüne, güneyde Çin‟de Wei ırmağı-Tibet yaylası-

    Karakurum dağları hattına ulaĢtığı bu tarihlerde Hunlar‟a tâbî olanlar arasında Moğollar, Tibetliler,

    Tunguzlar ve Çinliler de vardı. Mo-tun tarafından Çin hükûmetine gönderilen m.ö. 176 tarihli

    mektuptan anlaĢıldığına göre, yalnız iç Asya‟da Türk devletine bağlı kavim ve Ģehir-devletçiklerinin

    sayısı 26 idi ve hepsi, Tanhu‟nun ifadesi ile “yay geren”lerle “tek bir âile” hâlinde birleĢmiĢlerdi. Mete

    zamanında kesin Ģeklini almıĢ olan Büyük Hun devleti, etnik yönden ve hâkimiyet anlayıĢı, sosyal

    yapısı, idarî ve askerî kuruluĢları (sosyo-politik üniteler, devlet meclisi=toy, sağ-sol teĢkilâtı, bilge

    eligler vb.), dini ve dünya görüĢü ile, Türk milletinin tarih ve kültüründe feyizli etkilerini iki bin yıl

    sürdüren bir ana kaynak durumundadır. Bu itibarla, Türk ve dünya tarihinde çok büyük önem taĢır.

    187-185 Son Mauryan imparatoru Brihadratha‟nın saltanatı ve ölümü.

    177-176 Hunlar, Kansu‟da (Gansu), Çin sınırında, Çinlilerin ve Batılıların daha sonra belirsiz bir

    tanımla Hint-Ġskitler (veya Toharistanlılar) olarak adlandırdıkları oldukça gizemli bir halk olan Yue-

    çi‟lere (Yuezhi) saldırısı ve onları Kansu‟dan çıkarmaları/sürmeleri. Yüeçi‟lerin egemenliğinden

    kurtulan Kansu, Hun‟ların egemenliğine girer ve Hun‟lar Kansu‟yla birlikte daha batıda bulunan

    toprakların bir kısmının, BalkaĢ Gölü‟ne, belki de Aral Gölü‟nün kuzeyine kadar uzanan tüm

  • 17

    bozkırların, hakimi olurlar. Böylece Hun‟lar Tarım Havzası, hatta Sogdiyana‟ın kuzeyindeki büyük

    vahaların sınırlarına dayanmıĢlardır ve bu topraklara girme isteğine daha fazla karĢı koyamazlar.

    Askerlerini bu topraklara sürerken hiçbir yardıma ihtiyaç duymazlar. Yalnızca varlıkları korku salmaya

    yeter ve Turfanlılar ve Kuçanlar boyundurukları altına girer. Böylece Hun‟ların saygınlıkları artar, hatta

    bu durumdan yararlanırlar. Bu topraklarda refahlarının gerçek kaynaklarını buldukları açıktır ve Çin

    bunu fark etmekte gecikmez.

    174-161/160 Mete‟nin oğlu ve ardılı Ki-ok (Lao-çang) dönemi.

    167-105 Hunlar‟ın Yüeçileri bertarafı ve ardından geniĢlemeleri Çin‟i tedirgin etmiĢ ve artık barıĢ

    dönemi geride kalmıĢtır. Yeniden savaĢ baĢlar. II. yüzyılın ortalarından I. yüzyılın baĢlarına kadar

    sürekli savaĢılır. Hun‟lar önceleri saldıran taraftır. 167‟de ġansi‟ye (Shaarud) girerler; 158‟de

    ġang‟an‟a (Tch‟ang-ngan, Singan, Xian) saldırırlar; 144‟le 142‟de Ta-t‟ong (Datong) yakınlarında Çin

    Seddi‟ne saldırırlar; 129‟da Pekin‟in kuzeyindeki bölgeye girerler. Bu son büyük zaferleri olur. 129

    yılında Hunlar son seferlerini yaparlar ve Çinliler savaĢta üstün duruma geçmeye baĢlarlar. Vu-ti

    (Vudi)

    (140-87) Hunların yenilmez rakibi olacaktır. Vuti, büyük bir sefer düzenleyerek Gobi‟yi geçer,

    Orhon‟a varır ve jan-jyu‟nun ülkesinin kalbine iner. On yıl sonra bu kez iki orduyla yola çıkar. Bir tanesi

    ġan-si‟nin kuzeyinden yola çıkar ve Ongin‟e varır; öteki Pekin‟den yola çıkar, Orhon ve Selenga

    ırmaklarına varır. Kıskaca alınan Hun‟lar büyük bir yenilgiye uğrar ve savaĢ alanında ordu

    komutanlarından pek çoğunu bırakarak geri çekilirler. Kansu‟yu terk etmek zorunda kalırlar. Dertler

    hep üst üste geldiğinden savaĢlar sırasında zaten çok yıpranan sürüleri, doğal afetler ya da salgın

    hastalıklar sonucunda telef olur (105).

    160-126 Ki-ok‟un oğlu Kün-çin dönemi. Bunların Çinli prenseslerle evlenmeleri ve Çin hediyeleri

    ile kandırılmaları vb. sebeplerle Çin hileleri neticesi Hun devleti gittikçe güçten düĢmeye baĢladı.

    141-128 Hunlar‟dan kaçan Yüeçiler‟in Grek-Baktria Krallığı‟nı istilası ve buraya Toharistan

    adının verilmesi.

    138 Chang Chien baĢkanlığındaki ilk Çin Diplomatik heyeti, Fergana Vadisi‟ne gitti.

    126 Vu-ti (141-87), Hun merkezi Kansu‟yu iĢgal etti ve pek çok Ģehre garnizon kurdu. Artık

    buradan çok büyük kayıplar vermeden Tarım‟ı iĢgal edip Pamir‟e geçebilir ve Fergana‟ya girebilir. Hun

    hakimiyetini yıkmak, Ġpek yolu‟nu ele geçirmek için propaganda ve çeĢitli planları tatbike baĢladı. Bu

    amaçla bir elçi/casus heyetine hazırlattırılan rapor, daha sonraki Çin siyasetine temel rehber vazifesi

    gördü. Sin-kiang, Yeni ülke adı verilen Doğu Türkistan topraklarının iĢgali ve Hun‟larla aralarındaki

    savaĢ iki yüzyıl boyunca Çin dıĢ politikasının en önemli konusu olur. Fakat bu iĢgal ağır bedeller

    sonucunda, uzun ve zorlu bir süreçten sonra gerçekleĢir. Kahramanlıklar ve ender görülen bir direniĢ

    gerektirir, çünkü her Ģey yolunda gitmez ve iĢgal popüler olmaz. Bilinen idealist barıĢçı yaklaĢımlarıyla

    pek çok Çinli aydın, entelektüel bu iĢgale karĢı düĢmanca tavır sergiler. Bu iĢgalin para ve insan

    hayatı açısından pahalıya patlayacağını boĢuna anlatmaya çalıĢırlar. Ama Çin‟in yayılmacı

    politikasının gerçek zanaatkarları askerlerin iradelerini sarsmayı baĢaramaz; askerler büyük

    imparatorluk idealini düĢünmektedir, zararlı bulduklarında ve eserlerini tehlikeye düĢüreceğini

    düĢündüklerinde emirlere karĢı gelmekten çekinmezler. Çin ordusunda aynı zamanda çok iyi

    politikacılar olan büyük komutanlar, Çin‟in daha önce hiç görmediği yetenekte askerler vardır.

  • 18

    126-117 Ordularını da Türk usulüne göre yeniden düzenleyen Çinliler karĢısında baĢarısız olan

    Hunlar, Kansu‟u kaybedince ağırlık merkezlerini Göbi‟den, Orhun nehri bölgesine kaydırdılar (m.ö.

    126-117). Artık Çinliler karĢısında gerileyiĢ ve iç huzursuzluk giderek artmaya baĢlamıĢtır.

    121 General Ho Chu-ping komutasındaki Çinliler, Hunları yendi.

    119 201‟de Mete tarafından yenilgiye uğratılan Tang-hu‟nun soyundan gelen Vuhuanlar, Vu-

    ti‟nin kazandığı büyük zaferlerden sonra Hun‟ların egemenliğinden Çin egemenliğine geçtiler. Yeni

    efendileri tarafından yerleri değiĢtirilir ve Hun‟ları kollamakla görevlendirirler. Hükümdarları yılda bir

    kere Çin sarayına rapor verir. Göğün Oğlu‟nun emirlerine hiç olmadıkları kadar saygılı olan Vuhuanlar

    bu sıralarda yönetimlerinde neredeyse tamamen bağımsızdırlar; belki Siuan-ti (Xuandi, 73-49)

    dönemini bunun dıĢında tutmak gerekir, çünkü bu dönemde hareketleri kısıtlanır. Yıllıklar, daha sonra

    olduğu gibi bu dönemde de, Vuhuanlardan sadık halklar ve sınırların fedakâr koruyucuları olarak söz

    ederler.

    106 Çinliler ve Ġranlılar arasında diplomatik iliĢkilerin kurulması.

    102 Çinliler‟in Hokand‟ı zaptı.

    2. yüzyıl sonu Saka Türkleri/Doğulu Ġskitler‟nin Baktra‟ya geliĢi (2. yüzyıl sonu): Seleukosların

    iĢgali karĢısında Part kralı II. Phrato‟nun (137-128) Sakalardan yardım isteği üzerine Baktra‟ya gelen

    Sakalar, tüm Ġran Platosu‟nu iĢgal ederler. Fakat tüm siperlerinde saldırıya uğrayan Sakalar geri

    çekilmek zorunda kalır. Hilment Nehri boyunca inip Afganistan‟ın güneyine, antik Dran-jiyana‟ya

    sığınırlar. Bu toprakları o kadar benimserler ki bu tarihten sonra buraları Sakaların yurdu anlamında

    Sakaistan olarak adlandırılır, bu ad daha sonra değiĢime uğrayarak Seistan ya da Sistan olacaktır.

    Mithridate‟e yenilen Sakalar güçlerinden ve saldırganlıklarından bir Ģey kaybetmezler. Yeni yurtlarına

    henüz alıĢmıĢken tekrar macera aramaya çıkarlar. 110‟lara doğru Arahosya ve Sind‟in efendisi olurlar.

    Maues‟in hükümranlığında (90-53) Pencap, Kandehar ve bir olasılıkla Kapisa‟yı iĢgal ederler, sonra

    Azes‟in hükümranlığında (30-10) Matu-ra‟ya kadar yayılırlar. Hindistan kralları olan Sakalar, Ġran

    prensleri, hatta Helen uygarlığıyla bütünleĢmiĢ Ġran prensleri olarak kalmayı sürdürmüĢlerdir. Ġran ve

    Yunan kültüründen etkilenirler ve paralarının üzerine Yunan tanrı ve tanrıçalarının tasvirlerini

    bastırırlar. Genel inanıĢa göre Aziz Thomas, Gondophares‟in sarayında (19-45) yaĢar ve onu

    Hıristiyan olmaya ikna eder.

    63 Filistin Roma Ġmparatorluğu‟nun eline geçti.

    55-48 Hun (Hiyongnu) Tahtında kriz ve Hunlar‟ın ikiye bölünüĢü: Hu-han-ye ve Çi-çi, ölen

    ġanyü‟nun yerini almak için kıyasıya mücadeleye giriĢirler. Çi-çi‟nin daha fazla Ģansı olduğu

    düĢünüldüğünden, Hu-han-ye Çinlilerin desteğini alır ve saraya gider. 48‟de rakibini saf dıĢı edip

    kendini Çin desteğinde resmi olarak hükümdar ilan eder. Çin‟e tabi olarak 43‟te Tola, Ping-çu ve

    Orhon bölgelerine yerleĢir. Doğu Hunları, Hu-han-ye‟nin 31 yılında ölümünden sonra da Çin‟e

    tabiiyetini sürdürdü. Taki Yu Tanhu (m.s. 18-46) zamanında Çin‟e karĢı istiklâlini yeniden kazanana

    dek.

    46 (51) Çin saldırı ve istilaları sonucu Hunlar zayıflayınca Vuhuanlar, eski düĢmanlıklarını

    yeniden hatırladılar ve onlara saldırırlar. m.ö. 46‟da Hunlara korkunç bir darbe vurarak en büyük

    baĢarılarını kazandılar. Çin sarayına, düĢmanlarından edindikleri ganimetleri, kızları, sığırları, atları,

    kaplan, leopar ve samur kürklerini sunmaktan da büyük bir onur duyarlar. Bu darbenin ardından

    Hunlar iki Ordu‟ya bölündü. Doğu‟dakiler Çin‟e tabi oldular.

  • 19

    36 Batı Hun lideri Çi-çi‟nin ölümü: Çi-çi, hükümranlığını tanıyan ve kendisine sadık kalanlarla

    batıya çekilir. Yolda Vusunları yener, Çu ve Talas bölgelerine yerleĢir (41). Bölge krallarına karĢı

    parlak zaferler kazanır, Sogdiyana‟ya girer ve Fergane, Baktria (Belh) havalisini kendine bağladıktan

    sonra, Çin kaynaklarına göre, An-si bölgesini yâni güney-batı sınırları tâ Anadolu‟ya kadar uzanan

    Part imparatorluğu‟nun kuzey-doğu kısmını zapt etmek için plânlara baĢladı. Fakat Çi-çi bunu

    gerçekleĢtiremedi, zira Vu-sun ve Kang-kü devletinin desteğindeki Çin ordusu Hun merkezine

    saldırarak, baĢkenti tamamen tahrip etti (m.ö. 36) Çi-çi‟nin batıda büyük bir Hun imparatorluğu kurma

    düĢüncesi 36‟da Çinlilerin eline düĢep, hapis ve arkasından da idam edilmesiyle suya düĢtü. Çi-çi

    ulusu buradan hareketle sürekli kuzeye ve oradan da batıya giderek dörtyüz yıl sonra, m.s. 374‟te

    Balamir Han komutasında tarih sahnesine yeniden çıkacaklardır (Avrupa Hunları). Don ve Tuna

    ırmağı‟nı geçecekler, Gotları ve Alanları sıkıĢtırarak Batıda büyük Kavimler Göçü‟ne neden

    olacaklardır.

    Milattan Sonra

    I. yüzyıl

    I-XI. Asırlar Miladdan sonraki dönemde Türk Göçleri: Türk göçlerine katılan boylar ve göç

    zamanları Ģu Ģekildedir: ®Hunlar, Orhun bölgesinden güney Kazakistan bozkırlarına, Türkistan‟a (1.

    yüzyıl sonları, 2. yüzyıl ortaları) ve Avrupa‟ya (375 ve müteakip yıllarda); ®Uar-hunlar, 350‟lerde,

    Afganistan ve kuzey Hindistan‟a (Ak-Hun Eftâlitler); ®Ogurlar, güneybatı Sibirya‟dan güney Rusya‟ya

    (461-465 yılları); ®Oğuzlar, Orhun bölgesinden Seyhun nehri kenarlarına (10. asır), ve sonra

    Maveraünnehir üzerinden Ġran‟a ve Anadolu‟ya (11. asır); ®Avarlar, batı Türkistan‟dan Orta Avrupa‟ya

    (6. yüzyıl ortası); ®Bulgarlar, Karadeniz kuzeyi üzerinden Balkanlar‟a ve Volga nehri kıyılarına

    (668‟den sonraki yıllarda); ®Macarlar‟la birlikte bazı Türk boyları, Kafkaslar‟ın kuzeyinden Orta

    Avrupa‟ya (830‟dan sonra); ®Sabarlar, Aral‟ın kuzeyinden Kafkaslar‟a (5. asrın ikinci yarısı);

    ®Uygurlar, Orhun nehri bölgesinden Ġç Asya‟ya (840‟ı tâkip eden yıllarda); ®Peçenek, Kuman

    (Kıpçak) ve ®Uzlar (Oğuzlar‟dan bir kol), Hazar denizi kuzeyinden Doğu Avrupa ve Balkanlar‟a (9.-11.

    asır) göç etmiĢlerdir. Bunlardan özellikle Hun ve Oğuz göçleri, hem uzun mesafeler katetmek suretiyle

    yapılmıĢ, hem de çok önemli tarihî sonuçlar vermiĢtir.

    18-46 Orhun bölgesindeki Doğu Hunları Yu Tanhu (18-46) zamanında Çin‟e karĢı istiklâlini

    yeniden kazandı. Yu‟nun önderliğinde doğuda Mançurya‟ya, batıda da KaĢgar‟a kadar olan bölgeyi

    tekrar idareleri altına alan Hunlar, onun ölümüyle tekrar iç karıĢıklıklara sürüklendiler. Yu‟nun oğlu

    olan Tanhu P‟u-nu‟ya karĢı mücadele baĢlatarak kuzeydeki Hun kabileleri arasına çekilen Pi‟nin

    kendini Tanhu ilân etmesi, Hunları yeniden ve bu kez

    bir daha birleĢmemeksizin kesin olarak ikiye böldü (48); DıĢ Moğolistan‟da Kuzey ve Ġç

    Moğolistan‟da Güney Hun devletleri.

    48-155 Kuzey Hunları: Kuzey/DıĢ Moğolistan‟da. YıkılıĢına kadar istiklâlini daima korumuĢtur.

    Güney Sibirya, Cungarya ötesine kadar Batı ve Ġç Asya‟daki önemli Ģehir devletleri Kuzey Hun

    Devleti‟nin elinde olduğundan buraları Çin hücumlarının hedefini teĢkil etmekteydi. Bu bölünüĢten

    itibaren Çinliler iç karıĢıklıklar çıkararak ve saldırılar ile Ġç Asya‟da Kuzey Hun hâkimiyetine son

    verdiler (91). Doğu‟da da, Çinlilerin de destek verdiği Sien-pi hücumlarına maruz kalındı.

    Hakimiyetlerini Cungarya ve Güney Sibirya‟ya kadar geniĢleten Sien-piler son darbeyi hükümdarları

  • 20

    Tan-shih-huai (147-156) zamanında vurdular ve Kuzey Hun toprakları düĢman kabilelerin istilasına

    uğradı. Hunlar 91‟de büyük kütleler halinde baĢlayan göçlerine 155 yılında da devam ederek Ģimdiki

    Kazakistan bölgesinde bulunan Çi-çi döneminden kalan soydaĢlarına katıldılar.

    48-216 Güney Hunları: Güney/Ġç Moğolistan‟da. YıkılıĢına kadar daima Çin tâbiiyetinde

    kalmıĢtır. Çin‟in kuklası durumundaki bu Güney Hun Devleti de 177 yılından itibaren Sien-piler‟in

    tehdid alanına girmeye baĢladı. 188 yılında Çin‟in atadığı Tanhu‟nun Çin‟e tam teslimiyet politikasına

    karĢı çıkan Hun kabileleri, Tanhu‟yu öldürerek, tamamen basĢsız Ģekilde ayrı kabile hayatı yaĢamaya

    baĢladılar. Otoritesiz son Tanhu‟nun hapsedilmesi ve ülkenin 5 eyalete bölünerek (216) Çinli askerî

    valilerle yönetilmeye baĢlanmasıyla Güney Hun Devleti de sona erdi.

    50 Kujula Kadphises, Ġran‟dan Maveraünnehir ve Yukarı Ġndus‟a kadar yayılan KuĢan

    (Kuçan) Ġmparatorluğu‟nu (Afganistan, Kuzey Hindistan‟da) kurdu. Hunlardan kaçarak bölgeye gelen

    Yüeh-chiler de KuĢan Ġmparatorluğunun hakimiyeti altına girdiler. Kujula Kadfises, HindukuĢ

    Dağları‟nı aĢar ve bir kez Kapisa‟ya yerleĢince (50‟ye doğru Kabil‟i alır) Hindistan‟a doğru inmeye

    baĢlar. 60‟a doğru Pencap‟ı ve pek çok kez el değiĢtirmiĢ ve çok acı çekmiĢ baĢkent Taksila‟yı iĢgal

    eder. Krallığı böylece Merv‟den Indüs‟e kadar uzanır. Kujula‟nın oğlu Oğlu Vima da fetihlere devam

    eder (3-176/50-4. yüzyıl baĢı).

    70 Romalılar Kudüs‟ü yağmalayıp yıktılar, harap ettiler.

    78-144 Vima‟dan sonra KuĢan tahtına büyük bir prens çıkar KaniĢka: O, tarihe mal olduğu

    kadar destanlara da geçmiĢtir. Özellikle Budizm geleneğinde, KaniĢka yasanın koruyucularındandır

    ve tahta geçiĢ tarihinde yarım yüzyıllık bir belirsizlik vardır. Uzmanların çoğu tahta geçiĢ tarihi olarak

    78‟i vermektedir, bunun nedeni Hint tarihyazımında bu yılın Saka döneminin baĢlangıcı olarak

    seçilmiĢ olmasıdır. (Tarım Havzası‟nı da içeren geniĢ bir coğrafyaya sahip) KuĢan Devleti‟nde Kral

    KaniĢka saltanatla birlikte, Budizm‟i de hakim din olarak benimser. KaniĢka döneminde Kuçan

    imparatorluğu doruğa ulaĢır. Merv‟den Hoten ve Sarnath‟a, Sirderya‟dan Sogdiyana ve KeĢmir de

    dahil olmak üzere Umman Denizi‟ne kadar uzanır. Ondan sonra HuviĢka gibi iki üç prens

    imparatorluğu geniĢletir, ama bu devirde Budizm çok etkilidir, Sasanilerin yönetimindeki Ġran‟ın baskısı

    giderek artmaktadır. Kuçan Krallığı büyük bir kargaĢanın içine düĢer. IV. yüzyıl baĢlarında, giderek

    parçalanan devletin son hükümdarları batıda Ġran

    Ģahlarını, doğuda Hindistan‟da Gupta hanedanı krallarını tanımak zorunda kalmıĢlardır. Kuçan

    imparatorluğu, tarihte yerini siyasal gücüyle değil, doruğa varan refah dönemine bağlı entelektüel

    geliĢimiyle alır. Krallıklarının nüfuzu Tarım Havzası‟ndan Gücerat ve MaharaĢan‟a kadar uzanır. Bu

    dönem, Çinlilerin ve Yunan-Roma kültürlerinin giriĢimlerinin de katkılarıyla, Batı, Hindistan ve Çin

    arasındaki ticaretin en yoğun olduğu dönemdir. Yılda iki kez göç etme alıĢkanlığını kaybetmeyen

    Kuçanların yazlık ve kıĢlık olmak üzere iki baĢkenti vardı: Ġlki Kabil‟in kuzeyine 60 km uzaklıktaki,

    daha çok Begram adıyla tanınan Kapisa. Ġkincisi ise Hayber Geçiti‟nin Hint çıkıĢında bulunan

    PeĢaver.

    97 Çin ordusu, Hazar Denizi‟ne kadar ulaĢtı.

    II. yüzyıl

    180-589 Çin Birliği‟nin ParçalanıĢı ve Çin‟de Türk devletlerinin hakimiyetleri dönemi. Sien-pi

    baskısından kaçan ve Çin‟in iç bölgelerine doğru çekilen Güney Hun Devleti dahilindeki, benliklerini

    koruyan Hun kabileleri, m.s. 180‟den itibaren baĢlayan Çinli generallerin mücadeleleri sonunda Han

    sülalesinin zayıflaması (yıkılıĢı 220) ve arkasından Çin Devleti‟nin 16 devlet‟e bölünmesi üzerine, Sui

  • 21

    hânedanının tekrar Çin birliğini sağladığı 589 yılına kadar çeĢitli müstakil devletler kurmayı

    baĢarmıĢlardır. Çin‟de devlet kuran bu Türk kabileleri Ģunlardır: Tabgaçlar (Tabgaç/T‟o-pa/Wei

    sülalesi) (386-556); Tu-kular (1. Chao: 304-329, Tu-ku, T‟u-ko sülalesi). Kurucusu Tu-ku baĢbuğu Liu

    Yüan olan devletin merkezi Çin bölgesindeki P‟ing ç‟eng idi. Ġdare diğer baĢbuğ sülaleleri/aileleri

    arasında el değiĢtirmiĢse de, geliĢen siyasî hâkimiyet Ģuuru devam etmiĢtir. 2. Chao (329-351)

    sülalesi; Hsia (407-431); Kuzey Liang kırallığı (401-439); Lou-lan kırallığı (442-460); Kuzey Li-ang

    kırallığı (Tsü-kü/Chu-ch‟ü Mengsün tarafından kurulmuĢ, Tabgaçlar tarafından baĢkent Gu-tsang‟ın

    iĢgali ile 439 yılında yıkılmıĢtır). Bu son Hun Devleti‟nin Tabgaçlar tarafından yıkılması üzerine

    buradan kaçan Türk AĢina âilesince temsil edilen, aynı Türk siyâsî hâkimiyet Ģuuru, Göktürk

    hâkanlığına kadar ulaĢmıĢtır.

    III. yüzyıl

    3. yüzyıl KuĢan imparatorluğu ve Part imparatorluğunun çöküĢü ardından Sogd ile Baktria‟nın

    birleĢtirilerek Sasani Hanedanı yönetimindeki Ġran‟a dahil ediliĢi.

    3-17. yüzyıl arası Futhark veya Rünik alfabesi: Kuzey Avrupa Germen halkları arasında (Ġsveç,

    Norveç, Danimarka) kullanılan bir alfabedir.Yoğunluğu Ġsveç ve Norveç‟de olmak üzere Avrupa da

    3500 kaya yazıtının, bu alfabe ile yazıldığı kabul edilmiĢtir. Gerek Göktürk diye anılan Türk kavmi,

    gerekse de Kuzey Avrupa Germen kavimleri bu temel alfabeden yararlanarak kendi yazı sistemlerini

    kurmuĢlardır. Bu alfabenin Göktürk alfabesi ile aynı temelden kaynaklandığı ispat edilmiĢtir (3.-17.

    yüzyıl arası).

    220 Çin‟de Han Hânedanlığı‟nın sona eriĢi.

    224-642 Ġran‟da Sasani egemenliği: I. ArdeĢir (224-241) Sasani Ġmparatorluğu‟nu kurudu.

    226 Sasaniler‟in Ġran‟da Partları devirmesi.

    IV. yüzyıl

    4. yüzyıl Moğol Yuan-yuan Devleti‟nin Moğolistan‟da kuruluĢu.

    304-351 Tu-kular (1. Chao: 304-329, Tu-ku, T‟u-ko sülalesi). Kurucusu Tu-ku baĢbuğu Liu Yüan

    olan devletin merkezi Çin bölgesindeki P‟ing ç‟eng idi. Ġdare diğer baĢbuğ sülaleleri/aileleri arasında el

    değiĢtirmiĢse de, geliĢen siyasî hâkimiyet Ģuuru devam etmiĢtir. 2. Chao: (329-351/2) sülalesi.

    304-329 Han Krallığı: Pinyang (Çin)‟da kurulmuĢtur.

    315-557/386-534 Tabgaçlar ve Tabgaç/Topa Devleti: Tabgaçlar (Tabgaç/T‟o-pa/Wei sülalesi).

    Kuzey ġansi (Kuzey Çin)‟de, ġa-mo han tarafından kurulmuĢ bir Türk devletidir. 4. yüzyıl sonlarına

    doğru Kuzey Çin (ġan-si‟nin kuzeyi)‟de kudretli bir siyasî teĢekkül meydana getiren, Çinliler‟in To-ba

    (T‟o-pa) dedikleri topluluğu Türkler “Tabgaç=ulu, muhterem, saygıdeğer” diye anmıĢlardır. Bilindiği

    gibi, sonra bâzı Kara-Hanlı hükümdarları tarafından unvan olarak (Tafgaç, Tamgaç) kullanılmıĢtır.

    KaĢgarlı Mahmud‟un, Türkler‟den bir bölük olduğunu naklettiği Tabgaçlar, Çin yıllıklarına göre Asya

    Hunları‟ndan bir kısımdır ve sülâlenin resmî tarihinde (Wei-shu) Mo-tun, eski To-pa (Tabgaç)

    hükümdarı olarak gösterilmiĢtir. Önce Kuzey ġan-si‟de Tai baĢkent olmak üzere küçük “Tai veya I.

    T‟o-pa devleti”„ni (315-376) kuran Tabgaçlar, daha ilk baĢbuğları olarak bilinen ġa-mo-han (ölm.

    277)‟dan itibaren diğer küçük Hun devletleri ve Sien-pi kütleleri ile mücadeleye giriĢtiler ve nihayet

  • 22

    Ch‟in devleti baĢındaki, Tibet menĢeli Fu-Chien iktidarının çökmesi (384) üzerine etraftaki (16 kadar)

    mahallî hükûmetçikleri idareleri altına alarak büyük bir devlet hâline geldiler. BaĢkenti P‟ing-ç‟eng

    (Tai/Ping-loy) Ģehri idi. Az sonra devletin nüfuzu, bir yandan Pekin yakınlarına, bir yandan Huang-ho

    Ģehri dirseğine kadar uzanmıĢtı. Budizim‟in de tesiriyle zamanla ÇinlileĢmiĢler ve Wei adını

    almıĢlardır.

    320-350 Hindistan‟da Gupta imparatorluğunun kurucusu I. Chandragupta‟nın saltanatı.

    320-550 Hindistan‟da Gupta Ġmparatorluğu.

    329-352 Chao Hun Devleti: Orta Asya‟da kurulmuĢtur.

    329-352 Yeni Chao Krallığı: Peçeli (Çin)‟de kurulmuĢtur.

    337-370 Eski Yen Krallığı: Güney Mançurya‟da kurulmuĢtur.

    350/457-557 Ak Hun/Eftalitler‟in bir güç olarak belirmesi: Tarihi kayıtlarda Uar-Hunlar/Ak

    Hunlar/Eftalitler olarak yer alan bu Hun zümresi 350 yıllarında Altaylar havalisinden batıya doğru

    cereyan eden büyük göç hareketi ile ilgilidir. Ġç Asya‟da Hun idaresinden iktidara gelen Sien-piler‟in

    yerine kurulan büyük Juan-juan Devleti‟nde Uar ve Hun adlarında iki kabile grubu

    350‟lerde bilinmeyen bir sebeple o devletten ayrılarak bugünkü Güney Kazakistan bozkırına

    gelmiĢ, buranın eski Hun halkını Volga‟ya doğru ittikten (Avrupa Hunları) az sonra güneye yönelerek

    Afganistan‟ın Toharistan bölgesine inmiĢti. 367‟ye doğru, buradaki eski KuĢan (Büyük Yüe-çi)

    ülkesine hükmeden “Kidarita hânedanı”„nı da Baktria (Belh havalisi)‟ya süren bu Ġç Asyalı kütle,

    söylendiği gibi Uar (Avar) ve Hun kabileler birliği idi. Bu birlik daha sonra Kang-kü (Çu-

    Maveraünnehir) ve Sogd (Semerkant ve havalisi)‟un hâkimleri olarak (Çince‟deki Hiung-nu ve Avrupa

    dillerindeki Hun Ģekilleri arasında mahallî söyleniĢlere göre bazı ufak değiĢiklikler gösteren) yukarıda

    sıraladığımız [Ak-Hun/Eftalit] adlar altında anılmıĢtır. Hâkimiyetini batıda Hirkania (Gurgan. Hazar

    denizi‟nin güneyi)‟ya kadar geniĢleten bu devlet 5. asır ortalarından itibaren Heftal adında yeni bir

    hükümdar âilesine sâhip olmuĢ (bu ad ilk defa 457‟de görülüyor) ve yıkıldığı 557 yılına kadar hem

    sülâle, hem kavim olarak (öteki adlar ve Ak Hun adı ile birlikte) bu adı taĢımıĢtır. Ak Hun/Eftalit

    Devleti‟nin hakimiyet sahası Hazar kıyılarından Kuzey Hindistan‟a, Afganistan‟a, Ġç Asya‟ya kadar

    uzanmıĢtır (a.bkz.: 420-562).

    370 Batı (Avrupa) Hunları (370-469)‟nın siyasi bir güç olarak belirmeleri: Orta Asya

    steplerinden gelen Hunlar, kurucu baĢbuğ Balamir önderliğinde Doğu Avrupa‟yı ve Batı Avrupa‟nın

    büyük bir kısmını ele geçirdiler. Avrupa Hunları‟nın kimlikleri hakkında ileri sürülen -Moğol, Ġslâv,

    Germen menĢeli veya Türk-Moğol, Türk-Moğol-Mançu, Fin-Ugor karıĢımı yada Kafkas kavimlerinden

    bir kol- Ģeklindeki iddialar, son dönemde yapılmıĢ araĢtırmalarla daha da netleĢerek onların Asya

    Hunları‟na dayandığı anlaĢılmıĢtır. Çin sahasında Hun adı altındaki siyasî hayatları (Hiung-nu/Asya

    Hunları) tarihe kavuĢmakla beraber, m.ö. 1. asırda Çi-çi iktidarının yıkılması neticesinde, etrafa

    dağılmıĢ olarak Sogdiyana (Seyhun-ötesi)‟nın doğusunda, Kafkaslar‟ın kuzeyinde, hattâ Dinyeper

    nehri civarında ve bilhassa Aral gölünün doğu bozkırlarında varlıklarını devam ettiren Türk kütleleri,

    oradaki diğer Türk zümreleri ve 1. asır sonlarından 2. asrın 2. yarısına kadar doğudan gelen Hun

    kalıntıları ile çoğalmıĢlar ve uzunca bir müddet sâkin bir hayat yaĢamak suretiyle güçlerini

    artırmıĢlardır. Bunların, büyük ihtimalle iklim değiĢikliği yüzünden veya son yıllarda geliĢen yeni bir

    görüĢe göre, 350 yıllarında doğudan gelen Uar-hun baskısı karĢısında batıya yöneldikleri ve sonra

    Avrupa Hun imparatorluğunu kurdukları anlaĢılmıĢtır. Attilâ zamanında bütün Avrupa‟da Türk

  • 23

    hâkimiyetini gerçekleĢtirenlerin bu Asya Hunları neslinden oldukları çeĢitli vesikalarla

    belgelenmektedir.

    370-378 Hun baĢbuğu Balamir ve Tarihi Kavimler Göçü‟nün baĢlaması: 4. asır ortalarından

    itibaren ilk olarak Volga ve Don ırmaklan arasındaki ovalarda yaĢayan Alan ülkesini ele geçiren

    Hunlar, kısa sürede Volga kıyılarında görünmeye baĢladılar. Bu sırada Gotlar‟ın iĢgali altındaki

    Karadenizin kuzeyinde; Don-Dinyeper arası Doğu Gotlar (Ostrogot) bunun batısı ise Ba

    tı Gotları (Vizigot) hüküm sürmekte idi. Daha batıda ise Transilvanya ve Galiçya‟da Gepidler,

    günümüzdeki Macaristan coğrafyasındaki Tisza nehri havalisinde Vandallar vardı. Bu Germen

    kavimleri yanında bölgede daha küçük Germen kavimleri ve Ġrânî, Ġslâv toplulukları da bulunmakta idi.

    Hun baĢbuğu Balamir, önce kısa süren çarpıĢmaların ardından Don ve Dinyester ırmakları arasındaki

    Ostrogot Devleti‟ni yıktı. Hun taarruzunun Ģiddeti yaklaĢık bugünkü Romanya topraklarının bir

    bölümünde yaĢayan Vizigotlar (Batı Gotları) üzerinde de etkili oldu ve kral Atanarikh, kalabalık Got

    kütlesiyle batıya doğru kaçtı (375/376). Doğu ve Batı Gotlar‟ı bertaraf eden Hunlar kısa sürede Roma

    Imparatorluğu‟nun Tuna sınırına ulaĢtılar. Üstün Hun askerî gücünün tazyiki ile baĢlayan ve

    kavimlerin birbirlerini yurtlarından sürmesi ile devam eden bu göç dalgası, Roma imparatorluğunun

    kuzey eyaletlerini alt-üst ederek tâ Ġspanya‟ya kadar uzandı, Avrupa‟nın etnik çehresini değiĢtiren

    tarihî “Kavimler Göçü”nü baĢlatmıĢ oldu. Got, Alan ve Germenlerden de yardımcı kuvvetler teĢkil

    eden Hunlar, ilk defa 378 yılı baharında Tuna‟yı geçerek öncü kuvvet mahiyetinde Trakya‟ya kadar

    ilerlediler.

    376-431 Batı Tsin Devleti: Doğu Kansu (Çin)‟da kurulmuĢtur.

    384-409 Yeni Yen Krallığı: Hopei (Çin)‟de kurulmuĢtur.

    385-394 Batı Yen Devleti: Çanggan (Çin)‟da kurulmuĢtur.

    385-403 Yeni Leang Devleti: Doğu Türkistan‟da kurulmuĢtur.

    386-556 Tabgaçlar (Tabgaç/T‟o-pa/Wei sülalesi) ve Tabgaç Devleti: Kuzey Çin‟de, ġa-mo han

    tarafından kurulmuĢ bir Türk devletidir (a.bkz.: 315-557).

    394-414 Güney Leang Devleti: Doğu Kansu (Çin)‟da kurulmuĢtur.

    395-396 Hunlar‟ın Anadolu‟ya akınları: Roma imparatoru Theodosios‟un ölümü (395) üzerine

    yeniden harekete geçen Hunlar iki koldan Roma topraklarında ilerlemeye baĢladılar. Bir kol

    Balkanlardan Trakya istikametine ilerlerken diğer bir kol da Kafkaslar‟dan Anadolu istikâmetine

    yöneldi. Hunların Don havalisindeki doğu kanadı tarafından yürütülen Anadolu akını Kafkasları

    geçerek Erzurum, Karasu, Fırat vadileri, Melitene/Malatya, Kilikia/Çukurova, Edessa/Urfa ve Antakya

    üzerinden Suriye‟ye inerek Kudüs‟e yönelmiĢ, sonbahara doğru ise dönerek Orta Anadolu‟ya,

    Kappadokia-Galatia (Kayseri-Ankara havalisi)‟ya ulaĢmıĢ, oradan da Azerbaycan-Baku üzerinden

    merkeze dönüĢle sona ermiĢtir.

    395-410 Hunlar‟ın Trakya‟ya akınları ve Kavimler Göçünün Ġkinci büyük dalgası: Batıya,

    Balkanlar üzerinden Trakya istikâmetine yapılan Hun akınları ise, 400 yılına doğru artık iyice

    hissedilmeye baĢlandı ki, bu akınların baĢında, aynı zamanda Attilâ‟ya kadar devam edecek Hun dıĢ

    siyasetinin esaslarını tesbit eden Uldız bulunmaktaydı. Bu siyasetin temeli; Doğu Roma/Bizans‟nın

    daima baskı altında tutulması ve Batı Roma ile iyi münasebetlerin devam ettirilmisi idi. Ġlk nüfuz

    sahası olarak Bizans‟ın seçilmesi, buna karĢın Batı Roma ile iyi iliĢkilerin devam ettirilmesinin sebebi;

    “Barbar” kavimlerin Batı Romalılar için olduğu kadar Hunlar için de düĢman

  • 24

    olması ve onlara karĢı müĢterek hareket etme mecburiyetidir. Uldız‟ın bu siyasetini icraya

    baĢlaması ve Tuna‟da görünmesi ile Kavimler Göçü‟nün ikinci büyük dalgası baĢlamıĢ oldu. Uldız‟ın

    önündan kaçan Asding Vandalları ve Alarikh idaresindeki Vizigotlar Ġtalya topraklarına doğru çekildi.

    Romalılar bu ilk dalgayı Nisan 402‟de durdurabildiyse de, arkasından gelen daha büyük Barbar akını

    karĢısında Hunlar‟dan yardım istemek zorunda kaldı. Vandal, Sueb, Kuad, Burgond, Sakson, Alaman

    vb. barbar kavimlerinin desteğinde Roma üzerine yürüyen Radagais, bölgede büyük tahribat yaptı.

    Büyük Feasulae/Fiesole (Floransa‟nın güneyinde) muharebesinde, Uldız komutasındaki Romalı

    kuvvetlerle takviyeli Hun ordusu, barbar ordusunu mağlup etti, Radagais yakalandı ve idam edildi

    (Ağustos 406). Bu savaĢla çaresiz kalan Roma kurtarılırken, Hunlar için Batı istikametinde birer engel

    olarak görülen Vandal, Alan, Süeb, Sarmat, Kelt vb. barbar kütleleri Ren‟in ötesine, Galya‟ya atıldı.

    Hunlar için bölgede rahat hareket imkanı doğdu.

    397-439 Kuzey Leang Devleti: Doğu Türkistan‟da kurulmuĢtur.

    V. yüzyıl

    401-439 Kuzey Liang: Çin‟de kurulmuĢ Hun bakiyyesi bir Türk devletidir.

    407-431 Hsia/Hia Hun Devleti: ġansi (Çin)‟de kurulmuĢ Hun bakiyyesi bir Türk devletidir.

    410 404-409 arasında Tuna‟yı geçerek Bizans‟a ait bazı köprü baĢlarını zapt edip, Bizansı

    tehdit ile barıĢa zorlamıĢ olan Hun baĢbuğu ve kumandanı Uldız öldü.

    410-422 Uldız‟ın ardından Batı Avrupa Hunları‟nın baĢına Karaton geçti.

    420-562 Ak Hunlar/Eftâlitler (Orta Doğu Hunları) devleti (a.bkz.: 350/457-557).

    422-434 Hun imparatorluğunun baĢına geçen Rua, bölgede Bizans entrikalarını bertaraf için

    çıktığı Balkan seferi sonunda Bizans‟ı yıllık vergiye bağlamıĢtır (422). Batı Roma tahtına henüz 4

    yaĢındaki Valentinianus III‟ün getirilmesini kabul etmeyen Bizans imparatoru Theodosios II‟nin 423

    yılında Ġtalya üzerine ordu ve donanmasını sevketmesi Hun-Roma yakınlaĢmasını daha da arttırdı. 60

    bin kiĢilik Hun süvarisinin Ġtalya‟ya yardım için yönelmesi, Bizans‟ın derhal savaĢmadan çekilmesi ile

    neticelendi. Üstelik Hunlar‟a ağırca bir harp tazminatı da ödemek zorunda kaldılar. Görüldüğü üzere

    Rua‟nın kuvvetli Ģahsiyeti ile bölgede kısa sürede belirleyici güç durumuna yükselen Hunlar, Her iki

    Roma Devleti‟nin iç ve dıĢ siyasetine yön vermeye baĢladılar. Yine Hunlara tâbî barbar kavimleri de

    ne Roma, ne de Bizans‟a güvenerek kalkıĢma gücünden mahrum kaldılar. Hunlar, Vizigotların

    yenilgisinden sonraki yarım yüzyıl içinde Orta Avrupa‟daki Germen kökenli halklann çoğunu

    egemenlik altına alarak Romalılar adına savaĢmaya baĢladılar. 432‟ye gelindiğinde çeĢitli Hun

    gruplarının

    önderleri, Rua (Rugila) adlı tek bir hükümdarın yönetiminde birleĢmiĢ bulunuyordu.

    424-452 Ġmparator T‟ai-wu ve Türk Tabgaç Devleti‟nin altın yılları: Çin‟in önemli baĢkentlerini ele

    geçirerek hâkimiyetini Sarı-nehir bölgelerine yayan ve bütün Kuzey Çin‟i tek idarede birleĢtiren büyük

    imparator T‟ai-wu devrinde (424-452) Tabgaç devleti en parlak çağını yaĢadı. Sırasıyla önce 2. Ts‟in,

    Hun Hsia, Moğolistan‟daki Juan-juan, Ġç Asya‟daki Vu-sun, Yue-pan devletlerini ve Kuça, KâĢgar,

    KaraĢar, Turfan baĢta olmak üzere 30 kadar Ģehir-devletçik-leri idaresine bağlayan T‟ai-wu, 439‟da da

    Kansu‟daki Kuzey-Liang Hun devleti‟ni ortadan kaldırmıĢ, böylece de ünlü Ġpek Yolu güzergahını

    tekrar Türk hâkimiyet sahasına dahil etmiĢtir…. Ġmparatorluk merkezini bozkır bölgesinde (Kuzey

    ġan-si) tutan T‟ai-wu, o sıralarda Çin‟de yayılmakta olan Budizm‟in Türkler arasına nüfuzunu

    önlemeğe çalıĢıyor, idaresi altındaki Çin topraklarında bile Budistler‟in faaliyetlerini kontrol ediyordu.

  • 25

    Tapınaklarda âyinler dıĢında din propagandasını yasaklayan bir emirnâme çıkarmıĢ (438) ve 446‟da

    emre riâyet etmeyenlerin Ģiddetle takibini emretmiĢti. T‟ai-wu‟nun, Türk bünyesi ve seciyesini

    Budizm‟in bozucu tesirinden korumak maksadını güden bu tutumunun mâna ve değeri çok sonra

    anlaĢılmıĢtır. Tedbirlerin ehemmiyetini farkedemeyen halefleri zamanında gittikçe geliĢen Budizm‟in

    yayılıĢı, sonra büsbütün hızlanarak, Tabgaç topluluğunun ÇinlileĢmesine zemin hazırladı.

    434-445 Attilâ‟nın Bleda ile ortaklaĢa Hun tahtına oturması (tek baĢına hakimiyeti ise 445-453

    yılları arasındadır): Atilla ile ağabeyi Bleda‟nın devraldığı imparatorluğun sınırlan, batıda Alp Dağları

    ve Baltık Denizi‟nden doğuda Hazar Denizi yakınlarına kadar uzanıyordu. Taht ortağı kardeĢi

    Bleda/Buda eğlenceye düĢkün ve yönetim kaabiliyeti olmadığından 445‟de eceli ile ölene kadar

    devleti neredeyse Attilâ tek baĢına idare etti.

    434 Margos BarıĢı: Ġki kardeĢin hükümdarlığı ortaklaĢa üstlendikten sonra yaptıklarıyla ilgili

    olarak bilinen ilk olay, Margus (Pozarevac) kentinde Bizans Ġmparatorluğu ile imzaladıktarı banĢ

    antlaĢmasıdır. Attilâ‟nın barıĢ Ģartlarını adetâ dikte ettirdiği bu antlaĢmayla Romalılar, Hunlara

    verdikleri vergi/haracı iki katına çıkaracak ve ileride her yıl 300 kg altın ödeyecekler, bundan böyle

    Hunlar‟a bağlı kavimlerle müzakere edemeyecek, ittifaklara giremeyecek, Hunlar‟dan kaçanlara

    (bunlar bizans tebası olsa da) sığınma hakkı tanımayacaklardır.

    435 Margus barıĢı ile batıda hâkimiyeti pekiĢtiren ve doğuya yönelen Attilâ, Ġdil/Volga

    kıyılarındaki ġaragur (Ak-Ogur) lar‟ın ayaklanma teĢebbüsünü bastırdı.

    439 Kuzey Li-ang (Pei-Liang) kırallığı‟nın yıkılıĢı: (Tsü-kü/Chu-ch‟ü Mengsün tarafından

    Kansu‟da kurulmuĢ, Tabgaçlar tarafından baĢkent Gu-tsang‟ın iĢgali ile 439 yılında yıkılmıĢtır). Bu

    Hun Devleti‟nin Tabgaçlar tarafından yıkılması üzerine buradan kaçan Türk AĢina âilesince temsil

    edilen, Türk siyâsî hâkimiyet Ģuuru, Göktürk hâkanlığına kadar ulaĢmıĢtır.

    440 Eftalitler (sonraları Batı‟da Avarlar olarak bilinecek olan Ak Hunlar), Maveraünnehir,

    Baktria, Horasan ve Doğu Ġran‟ı iĢgal için, Altay bölgesinden güneye indiler.

    441-442 Atilla‟nın Birinci Balkan Seferi: Bizans‟ın 434 tarihli anlaĢma Ģartlarını yerine getirmede

    gevĢek davranması, Attilâ‟nın 440‟dan itibaren Bizans‟a yönelmesini gerektirdi. Düzenlenen Birinci

    Balkan seferi (441-442) Tuna boylarındaki müstahkem mevki ve kalelerin ele geçiĢiyle Trakya

    istikametinde ilerledi. Bizans‟ın, Batı Romanın aracılığıyla barıĢ Ģartlarına riayeti garanti etmesi

    üzerine sefer sona erdi. Artık Balkanlar bölgesinde Hunlar‟a karĢı durabilecek bir kuvvet kalmamıĢ

    oluyordu.

    442-460 Lou-Lan Hun krallığı/devleti: Çin/Orta Asya‟da kurulmuĢ Hun bakiyyesi bir Türk

    devletidir.

    445-453 Attilâ tek baĢına Hun tahtının temsilcisi. KardeĢi Bleda‟nın 445‟te ölümü ardından Atilla,

    453 yılında ölene kadar tek baĢına devleti idare edecek ve Avrupa‟da tam bir Hun üstünlüğü

    yaĢanacaktır.

    447 Atilla‟nın Ġkinci Balkan Seferi: 445‟de kardeĢi Bleda‟nın ölümüyle devlete tek baĢına hâkim

    olan Attilâ gücünün zirvesine ulaĢmıĢtı. Avrupa‟da: “SavaĢ tanrısı Ares‟in kılıcının Attilânın eline

    verildiği, dolayısıyla da yeryüzüne hükmetme yetkisinin tanrı tarafından Attiâ‟ya verildiği inancı” dalga

    dalga yayıldı. Bizans‟ın yine barıĢ Ģartlarını uygulamadaki isteksiz tutumu Ġkinci Balkan Seferi (447)‟ne

    sebeb oldu. Bizans baĢkentini kuĢatmak üzere Büyük Çekmece‟ye kadar gelen Hun kuvvetleri

  • 26

    karĢısında aman dileyen Ġmparaor Theosios‟la Ģartları daha da ağırlaĢtırılan yeni bir andlaĢma yapıldı

    (Anatolios BarıĢı). Fakat halâ uslanmayan Bizans imparatoru, elçilik heyeti kılıfında Attilâ‟ya karĢı bir

    suikast teĢebbüsünde bulundu. Fakat bu teĢebbüsten haberdar alan Attilâ, suikastçıların da arasında

    bulunduğu Bizans heyetine dokunmadı. Onu teskin için gönderilen yeni elçilik heyeti de Attilâyı sâkin

    ve yumuĢak buldu. Zira Attilâ artık dıĢ siyasetini değiĢtirmiĢ, Batı Roma‟ya yönelme zamanının

    geldiğine karar vermiĢti.

    448-451 Atilla‟nın Batı Roma Seferi: Atilla‟ya verdisini vermeye devam eden ve bu sırada köylü

    isyanlarıyla uğraĢan Batı roma, aynı zamanda muhtemel bir karĢılaĢma için askeri hazırlıklar

    yapmaktaydı. Bu faaliyetlerden haberdar olan Atilla da 448‟den itibaren iki yıl siyasî ve askerî

    hazırlıkların ardından diplomatik taarruza karar verdi. Daha önce evlenme teklifinde bulunan,

    Ġmparator Valentinianus III‟ün kız kardeĢi Honoria‟nın teklifini kabul ettiğini ve de çeyiz olarak

    Honorianın hissesine düĢen Roma imp.nun yönetimine iĢtirak hakkının tanınması isteğini bildirdi.

    Teklifinin reddi üzerine Attilâ, yarıya yakını Türklerden oluĢan Germen ve Ġslâv yardımcı kuvvetlerinin

    bulunduğu 200 bin kiĢilik ordusuyla, Orta Macaristan‟dan hareketle Roma üzerine yürüdü (451). 20

    Haziran 451 tarihinde Katalaunum (Troyes Ģehrinin batısındaki Champagne ovasına doğru)‟da iki

    ordu karĢılaĢtı (Catalauni Ovası ÇarpıĢması). 24 saat süren savaĢ sonunda Attilâ, Roma ordusunu

    tam bir imha ile yok etmeden ordusunu sa

    vaĢ meydanından çekti. Roma ordusu dağılmıĢ, Batı Gotlar ve Frank kuvvetleri de savaĢ

    meydanından çekilmiĢlerdi. Üstelik Roma baĢkumandanı Aetius bir ara yanlıĢlıkla Hun kuvvetleri

    arasına düĢmüĢ, daha sonra kurtulmuĢtu. Attilâ‟nın çekilmesinin sebebi; Roma‟nın insan ve asker

    deposu olan Galya barbarlarını safdıĢı bıraktığı ve Roma müttefiklerinin savaĢ gücünü kırdığı

    düĢüncesi olsa gerektir. Gerçekten de Roma desteksiz bırakılmıĢ, Aetius da gözden düĢmüĢtür.

    452 Atilla‟nın Ġkinci Batı Roma Seferi: 451‟de Galya‟daki Catalauni Ovası ÇarpıĢması‟nda

    Roma ve Vizigot kuvvetleri karĢısında neticesiz savaĢın ardından Attilâ, 452 baharında 100 bin kiĢilik

    bir ordu ile yeniden Ġtalya seferine çıktığında, Roma‟nın Hunlar‟a karĢı çıkaracak kuvveti kalmadığı

    ortaya çıktı. Attilâ, Julia Alpleri‟nden inip Po ovasına girdi. Amelia bölgesini iĢgale baĢlamasıyla

    Ġmparatorluğun o sıradaki baĢkenti olan Ravenna‟nın Hun tehdidi ile karĢı karĢıya kalması, Roma

    sarayını, halkını ve barıĢ yapma taraftarı olan Senato‟yu endiĢe ve korkuya gark etti. Kilise de

    barıĢtan yana idi. Papa Leo I. baĢkanlığındaki Roma barıĢ heyeti, Attilâ‟dan Roma‟yı esirgemesi

    ricasında bulundu (Temmuz ortası 452). Kıtlık ve salgın hastalıkların da zorlamasıyla bu emânı kabul

    eden Attilâ, büyük bir yanılgıyla Bizans gibi Batı Roma‟nın da kendi irâdesine bağlandığı inancıyla

    merkeze döndü.

    453 Atilla öldü: Ġkinci Batı Roma/Ġtalya seferinin ardından Atilla, Ģimdi sıranın “Dünya

    hâkimiyeti”„nin gerçekleĢebilmesi için, Orta Doğu‟daki Sasaniler‟in itaat altına alınmasında olduğu

    inancında idi. Fakat O, Ġtalya seferinden dönüĢte, zifaf gecesinde kan kusarak, 60 yaĢında öldü (453).

    453-469 Avrupa/Batı Hunlarının siyasi tarihinin sona ermesi: Yerine Hun tahtına geçen oğulları

    (sırasıyla; Ġlek (453-454), Dengizik (454-469), Ġrnek (469) babalarının yerini tutamadılar. Germen

    kavimlerine karĢı yaptığı savaĢta Ġlek‟in ölümü ardından, Dengizik de yeniden hakimiyet ve birlik

    uğrunda Bizans karĢısında can verdi. Ardından Hun tahtına oturan Ġrnek (469)‟in ise artık Orta

    Avrupa‟da tutunamayacağı inancıyla, kendisine bağlı Hun kütleleriyle Karadeniz‟in batı kıyılarına

    dönüĢü Avrupa Hun Ġmparatorluğu‟nun tarihe intikali anlamına gelmekteydi. Batı kanadının merkezi

    Tuna, doğu kanadının ise Dinyeper havalisi olan Hun imparatorluğunun hâkimiyet sahası içinde (370-

    453 tarihleri arasında Doğu Avrupa, Batı Avrupa ve diğer coğrafyalarda yapılan akınlar, savaĢlar

    neticesinde) baĢlıca Ģu topluluklar/kavimler bulunmaktaydı: Germenler (doğudan batıya): Doğu Got,

    Gepid, Turciling, Sueb, Markoman, Kuad, Herul