dd aaa nnnii mmmaannllliiikkk tta aarr iiimmm a aall ... · fazla yenilenebilir enerji...
TRANSCRIPT
Bulgaria-Turkey IPA Cross-Border Programme CCI 2007CB16IPO008
DDDAAANNNIIIŞŞŞMMMAAANNNLLLIIIKKK RRREEEHHHBBBEEERRRİİİ
TTTAAARRRIIIMMM AAALLLAAANNNIIINNNDDDAAA
LLLAAABBBOOORRRAAATTTUUUVVVAAARRR
AAARRRAAAŞŞŞTTTIIIRRRMMMAAALLLAAARRRIII
VVVEEE HHHAAAYYYAAATTT BBBOOOYYYUUU ÖÖÖĞĞĞRRREEENNNMMMEEE
Proje № 2007CB16IPO008-2011-2-038
„BAŞARILI BİR TARIM İŞİ İÇİN ORTAK SINIR ÖTESİ MOBİL TARIM
LABORATUVARI VE EĞİTİM MERKEZİ ”
YAMBOL, 2014
PROJE WEB SİTESİ: HTTP://WWW.YAMBIZ.COM/MOBILAB
Bu yayın IPA Bulgaristan – Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programıyla Avrupa
Birliği'nin desteğiyle hazırlanmıştır. Bu yayının içeriği tamamen „Yambol Ticaret ve
Sanayi Odası„’nın sorumluluğundadır ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği veya
Programın Yönetim Otoritesi’nin görüşlerini yansıtmamaktadır
YAMBOL TİCARET VE SANAYİ ODASI,
YAMBOL, BULGARİSTAN
YAMBOL 8600, „RAKOVSKİ №1” SK, P.К . 291
E-mail: [email protected]
Tel.: 00359/46/662939
Faks: 0035/46/665011
Web sitesi: www.yambiz.com
BABAESKİ TİCARET BORSASI, TÜRKİYE
БАБАЕСКИ 39200, CUMHURIYET MAH. ESKI EDIRNE ASFALTI
CAD. № 24
E-mail: [email protected]
Tel.: 0090/2885121756
Faks: 0090/2885125739
Web sitesi: www.babaeskitb.org.tr/
İİİÇÇÇEEERRRİİİKKK
11.. SSÜÜRRDDÜÜRRÜÜLLEEBBİİLLİİRR TTAARRIIMM ………………................………………………………………………....…………11
22.. DDOOĞĞAALL BBİİLLEEŞŞEENN VVEE KKAAYYNNAAKK OOLLAARRAAKK TTOOPPRRAAĞĞIINN
ÖÖNNEEMMİİ VVEE ÖÖZZÜÜ..………………………………............................…………………………………………………………..……......77
22..11 TTOORRAAĞĞIINN OOLLUUŞŞUUMM FFAAKKTTÖÖRRLLEERRİİ…………………………………………………………..................................…….... 1122
22..22 BBİİTTKKİİLLEERR BBEELLİİRRLLİİ TTOOPPRRAAKK TTÜÜRRLLEERRİİNNEE İİHHTTİİYYAAÇÇ DDUUYYAARR……………………..........………….. 1133
33.. TTOOPPRRAAKK KKAAYYNNAAĞĞIINNIINN SSÜÜRRDDÜÜRRÜÜLLEEBBİİLLİİRR YYÖÖNNEETTİİMMİİ....………….... 1177
44.. AANNAALLİİZZ İİÇÇİİNN TTOOPPRRAAKK ÖÖRRNNEEKKLLEERRİİ....………………………………………………………….... 1188
55.. YYAAĞĞLLII TTOOHHUUMMLLAARRIINN AANNAALLİİZZİİ .......................................................................................... 2222
66.. TTAARRIIMMDDAA YYÖÖNNEETTİİMM........................................................................……………………………………...... 3311
77.. EETTKKİİLLİİ TTAARRIIMM İİÇÇİİNN YYEENNİİLLİİKKÇÇİİ TTEEKKNNOOLLOOJJİİLLEERR
(( SSMMAARRTT TTAARRIIMM)) …………..................…………………………………………………………………………………….. 3355
88.. YAŞAM BBOOYYUU EEĞĞİİTTİİMM……..........................…………………………………………………………………….. 3399
99.. BBİİLLGGİİ EEKKOONNOOMMİİSSİİ -- BBAAŞŞAARRIINNIINN YYEENNİİ
ÖÖLLÇÇÜÜSSÜÜ …………………………………………………………………………………………………………………………………………...... 4466
1100.. İİŞŞVVEERREENNLLEERR ÇÇAALLIIŞŞAANNLLAARRII İİÇÇİİNN YYAAŞŞAAMM BBOOYYUU EEĞĞİİTTİİMMEE
YYAATTIIRRIIMM YYAAPPIIYYOORRLLAARR …………..............................…………………………………………………………………… 5511
1
1. SSÜÜRRDDÜÜRRÜÜLLEEBBİİLLİİRR TTAARRIIMM
Toprak kaynaklarının sürdürülebilir bir
çekilde kullanılması Yambol – Babaeski
sınır ötesi bölgesinin sürdürülebilir
kalkınması için çok önemlidir. Tarım
insanlar ve çevre arasında temel bir
bağdır ve ğyle de kalması gerekir. Kırsal
alanlardaki gelişimde sürdürülebilirlik
olması için mevcut nesillerin ihtiyaçlarını
karşılamak üzere iyi çevresel
uygulamalara uygun olarak yapılmalıdı,
öyle ki kendi ihtiyaçlarını karşılamak için
gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayacak
imkanları tehlikeye atmadan. Her insani ve ekonomik faaliyet gibi tarım faaliyetleri de çevre ve
onun bileşenleri üzerinde etkisi olmaktadrı.
Tarımın toprak kalitesi üzerindeki etkileri
Tarım faaliyetleri yanlış yapılan ya da tarımsal teknik faaliyetlerin eksikliğinden dolayı toprak
kalitesi üzerinde etki etmektedir. Son yıllarda mineral gübre ve bitki koruma ürünlerinin kullanım
miktarları 1990 yılından önceki yıllara kıyasla büyük ölçüde azaltılmıştır, bu nedenle asitleşme ve
kirlilik olma ihtimalleri büyük ölçüde azalmıştır. Her yıl, tarımsal alanlarda üretilen ürünler ile
birlikte, yüzlerce ton geri dönüşümü olmayan besin maddesi de ihraç edilmektedir.
Hayvan yetiştiriciliğin de toprak üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmektedir. Hayvansal
gübrenin doğru muhafaza edilmemesi, depolamak için özel bölgelerin olmaması, toprak ve su
kirliliği bakımından çok ciddi tehditler yaratmaktadır. Bir erozyon kaynağı ve kirlilik olarak sulama
güçlü bir etkiye sahip değildir, nedeni son yıllarda sulanan alanların ciddi bir şekilde azalmasıdır.
Sürdürülebilir tarım üç hedef belirlemektedir – çevrenin korunması, ekonomik kârlılık ve
sosyal destek. Sürdürülebilirlik, tarım kendi ihtiyaçlarını karşılamak için gelecek nesillerin
ihtiyaçlarını karşılayacak imkanları tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılamak gerektiği
ilkesine dayanmaktadır. Bu nedenle doğal ve insan kaynaklarının korunması önem açısından ilk
sırada yer almaktadır. İnsan kaynaklarının korunması, sosyal sorumlulukların gözden geçirilmesi,
örneğin, çalışanların yaşam ve çalışma şartları, kırsal toplulukların ihtiyaçları, günümüzde olduğu
gibi geleceğimizde de tüketicilerin sağlığı ve güvenliği gibi önemli faktörleri içermektedir.
Toprağın ve diğer doğal kaynakların korunması ise uzun vadede iyi durumda korunmalarını
içermektedir.
2
Sistematik yaklaşım
sürdürülebilirliği anlamak için
önemlidir. Sistem
algılanabilecek en geniş
anlamıyla kabul edilmelidir,
yani yerel, bölgesel ve
küresel düzeyde bu
sistemden etkilen bireysel
çiftlik ve yerel
ekosistemlerden topluluklara
kadar. Sistemi üzerinde
vurgu, toplum ve çevre
üzerindeki tarımsal uygulamaların etkilerinin derinlemesine analiz edilmesini sağlar. Sistematik
bir yaklaşım, tarım, hayvancılık ve çevrenin çeşitli yönleri arasındaki ilişkilerin araştırılması için
araçları sağlamaktadrı.
Tarımın sürdürülebilir bir gelişime geçişi uzun vadeli bir süreçtir. Tarım üreticileri için bir dizi
aşamadan geçilmesini gerektirir. Tarımın sürdürülebilir gelişimi sistemde yer alan herkesin
sorumluluğudur - Устойчивото развитие на селското стопанство е отговорност на всички
участници в системата – çiftçiler ve tarım işçileri, politikacılar, araştırmacılar, tüccarlar ve
tüketiciler.
Sürdürülebilir bir kalkınma için tarım makinaları ve uygulamalar
Geleneksel tarımın gelecekte gıda ve kaynak sağlama yeteneği sınırlıdır. Gıda ve diğer tarım
ürünlerinin rekabetçi ve sürdürülebilir bir üretimi olması için farklı bir büyüme şekline yönelmek
gerekmektedir. Buna ulaşmak için, etkin bir arz, üretim sırasında ve hasattan sonra önemli
kayıpları azaltmak ile birleştirilmelidir. Bu, iklim değişikliğine adaptasyon ve biyolojik çeşitliliğin
akılcı kullanımı, aynı
zamanda
ekosistemlerin
restorasyonunu da
tedbirleri içine
almalıdır. Yüksek
verimlilik ve tarımın
rekabet edebilme
gücünün artması için
kaynaklarının, yani
su, enerji, gübre
(özellikle fosfor ve
azot) ve böcek ilaçların daha az kullanımı ile daha etkin kullanım gerekir. Aynı zamanda daha
fazla yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji kullanılmalı ve atıkların azaltılması
gerekmektedir.
3
Üretimin büyümesi, gıda zincirinde katma değer içindeki payı son on yılda küçülmüş olan birincil
üreticiler için geliştirilmiş ekonomik kârlılık ile kombine edilmelidir. İşletmelerin kârlılık oranı
artmadan çevresel
sürdürülebilirliği sağlamak
daha zor olacaktır. Daha
fazla ve dayanıklı tarım
üretimi ancak yeniliğin her
düzeyde belirli çabalar
doğrultusunda olması
durumunda elde edilecektir.
Kararlar, tek bir çiftlik
kapsamı dışında olmalıdır ve
ormanlar ve doğal koruma
alanları dahil olmak üzere
daha geniş coğrafi koşullarını dikkate almalıdırlar. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve daha doğrusu
Coğrafi bilgi sistemleri (GIS) uydu navigasyon (GPS) ve yeni yönetim enstrumanları yardımıyla
gelişimi için önemli bir potansiyel teşkil etmektedir.
RTK (Real Time Kinematic - Gerçek
Zamanlı Kinematik) ile uydu navigasyonu
tarımda otomatik kontrol doğruluğunu
artırmak için ve GPS sinyallerinin faz
ölçümlerine dayanan bir yenilikçi tekniktir.
Bir baz istasyonu, tarımsal makinenin
hareket halinin bir santimetre doğruluk
düzeyine göre gerçek zamanlı hesaplama
ve düzeltme sağlar. Makine, RTK alıcıyı kullanarak radyo sistemi yoluyla bilgi alır ve yüksek
doğruluk ile konumlandırmayı hesaplar. Sabit GPS alıcıları ve mobil istasyon ile bilgi almanın yanı
sıra mobil ve tarım aletleri sistemleri olasılıkları da bulunmaktadır, bunlar alıcılar ile global
navigasyon uydu sisteminden bilgi almaktadır ve hassas tarımın unsurlarındandırlar.
4
Birçok kişi, hassat tarımın
faydaları sadece büyük sermaye
yatırımları ve bilgi teknolojileri
donanımına sahip büyük
çiftliklerde gerçekleştirilebileceğine
inamaktadırlar. Ancak
uygulamalar bunun öyle
olmadığını göstermektedir.
Piyasada uygun fiyatta olan ve
kolayca çalışılabilen bir çok teklif
bulunmaktadır. Onlar tüm tarım
üreticilerin kullanabileceği şekilde
geliştirilebilirler. GPS, GIS ve
uzaktan araştırma kullanılarak,
toprağın işlenmesi süreçlerinin
yönetimini geliştirmek için gerekli olan bilgi toplanabilir. Böylelikle, gübrelerin daha etkili
kullanımı ile, daha zayıf toprak değişiklikleri ile sonuçlanan, ve zararlı ve yabancı otlar ile
mücadele etmede kesin ekonomik eşiğin belirlenmesi için, öyle ki, ileride kullanmak üzere doğal
kaynakların ve insan sağlığının korunması konusunda tarım üreticileri ek ekonomik ve çevresel
faydalar elde edebilirler.
İklimin değişmesiyle toprak özellikle savunmasız bir kaynak olarak ortaya çıkmaktadır.
Toprak işlevleri, onun istikrarı, su döngüsü, besin tampon kapasitesi ve biyotik bütünlüğü dahil
olmak üzere, toprak verimliliğinin temel parametreleridir. Karbon absorbe etme işlevi, toprağa,
iklim değişikliğini azaltmaya yönelik önemli bir rol vermektedir. Arazilerin doğru yönetimi
aslında toprak kalitesinin bozulmasını ve erozyonu önlemelidir, işlevlerinin güçlendimeli ve iklim
değişikliğine adaptasyonuna katkıda bulunmalı ve etkilerini azaltmalıdır. Toprağın korunması ve
üretimini arttırma metodları, bitkileri uygun bir şekilde seçimini, üygun gübreleme, sulama ve
spesifik toprakların kullanım için müsait ekipman kullanımını gerektirir. Burada kompostlama,
tarım veya hayvancılık atıkların azaltılması için ve toprak için biyolojik bir katkı (kompost)
sağlanması için gerçekten iyi bir fırsattır. Bu özel kompost tesislerinde (açık veya kapalı
reaktörler) üretilir ve burada aktif bir olgunlaşma olması için koşullar sağlanır.
Suların kalitesi, tarım alanı tarafından etkilenen diğer bir sorundur. Su kalitesi ile ilgili en önemli
konular, pestisit, nitrat ve selenyum tarafından yeraltı ve yüzey sularının tuzlanması ve
kirlenmesinin içermektedir. Tuzluluk, nispeten düşük tuz içeriği olan suların kuru alanlarda
bulunan sığ topraklarda kullanıldığında veya yeraltı suyu seviyesi bitkilerin kök bölgesine yakın
olduğunda sorun teşkil etmektedir.
5
Toprağın su baskınına uğramaması, kirlilik ve tuzlanmanın önlenmesi için çözümler, düzgün
drenaj düzenlemek, uygun bir sulama sistemi seçmek ve hayvan çiftliklerinde gerekli olan
yerlere arıtma tesisi yapılmasını içermektedir. Verimli sulama uygulamaları ve su yönetimi,
zaman içinde daha sınırlı ve daha pahalı sulama şartalının oluşumunda çiftlik karlılığını korumak
için önemli ölçüde yardımcı olabilir.
Modern tarım üreticiliği yenilenmeyen enerji
kaynaklarına, özellikle de petrol ürünlerine
büyük ölçüde bağımlı olduğundan dolayı
sürdürülebilir yönetimin bir özelliği bu
bağımlılığı ortadan kaldırmak için yollar
bulmaktır. Yenilenmeyen enerji kaynaklarının
kullanımı sonsuza kadar sürdürülemez, ancak
onlardan aniden vazgeçersek de bu ekonomik
bir felakete yol açar. Aynı şekilde, enerji
kaynaklarının tükenmesi sonucu aniden
kesilmesi de yıkıcı olacaktır. Bu nedenle,
sürdürülebilir tarımsal üretimde yenilenmeyen
enerji kaynaklarına olan bağımlılığın azaltılması
ve daha fazla yenilenebilir enerji kaynakların ve
ekonomik açıdan daha uygun olan emeğin
kullanılması gerekmektedir.
Bu bağlamda, tarım alanlarından olan tarımsal atıklatrın (bitki ve hayvansal) biyogaz üretimi için
biyogaz tesisleri tarafından kullanılması enerji bağımsızlığı ve çevrenin korunması açısından pek
çok avantajı vardır. Bunların arasında: atık miktarının azaltılması ve yakıt haline dönüştürülmesi,
metan ve CO2 emisyonlarının azaltılması, partikül madde emisyonu ve nitrojen oksitlerin
indirgenmesi, daha az kötü koku, sıvı gübrenin daha hijyenik kullanımı ve işlenmiş olan
hayvansal gübredeki azotun daha iyi gübreleme kapasitesine sahip olması, bu da, aynı besin
etkisini elde etmek için daha az azot miktarına ihtiyaç olduğu anlamına gelmektedir. Çevrenin
korunması alanında, atıkların azaltılması konusu AB ve üye devletlerin politikalrında öncelik
olmaya devam etmektedir. Biyogaz kaynağı olarak gübrenin daha fazla kullanılmasına yönelik
olan çağrılar bulunmaktadır, bunun nedeni bu alanda biyogaz kullanımı için büyük bir potansiyel
olmasıdır ve enerji üretimi için kurulan biyogaz tesislerinin ademi merkeziyetinin teşvik
edilmesidir. Sıvı gübrenin bu amaç doğrultusunda daha fazla kullanımı, sıvı gübrenin
depolanması esnasında metan salınımı açısından önemli bir azalmaya yol açabilir. Bunun
dışında hayvansal gübre, belediye kanalizasyon atıkları ve tarımsal sanayi atıkları, kamu sağlığı
veya çevre için potansiyel bir tehdit oluşturabilecek maddeler (bakteriler, virüsler, parazitler, ağır
metaller, zararlı organik maddeler) içermektedir. Bu nedenle, kirliliğe ve hasatlıklara neden olan
bu maddelerin yayılmasını önlemek amacıyla ve biyogaz tesislerini uygun bir fırsat olarak
6
göstererek, Avrupa Komisyonu uygun önlemler alınması için çağrı yapmaktadır.
Tarımsal atıkların biyogaz üretimi için işlenmesinin yararları bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Tortu,
hayvansal ve bitkisel atıkların biyogaz tesislerinde kullanımı verimliliği arttırdığını göstermiştir.
Yakın gelecekte, makina ve yönetim açısından gelişmeler olması beklenmektedir, bu gelişmeler
enerji arzı, çevre, hayvansal gübre, tortu ve tarım organik atıkları kullanan biyogaz tesislerinin
sağlığını ve dayanıklılığını arttıracağı yönünde, yararlar sağlamaları beklentiler arasındadır.
Biyogaz tesisleri, pek çok sorun ile karşı karşıya kalan, özellikle de komşular ve halktan gelen
şikayet sayısında artış olması nedeniyle, hayvan yetiştiriciliği yapan çiftliklerin daha büyük kabul
görmesini sağlayabilir.
Sürdürülebilir tarım için AB girişimleri ve politikası
Tarımda sürdürülebilir kalkınma
için yeni uygulamaların devreye
alınmasının bir ihtiyaç olduğunu
kabul ederek, Avrupa
Komisyonu yenilik alanında
işbirliği için önlemler
başlatmıştır. Tarımsal verimliliği
artırmak ve kaynakların daha
verimli kullanılması konusu
yenilik için öncelikli
başlıklarından biridir. Burada,
tarımsal üretimin hacminin
artırılması ve aynı zamanda
kaynakların verimli ve
sürdürülebilir kullanımının
sağlanması hedefleniyor. Düşük kaynak tüketimine sahip üretim sistemleri, (fosfor ve azot dahil)
besin ve pestisitlerin sürdürülebilir kullanımı, enerji, su ve genetik kaynakların optimum düzeyde
kullanımına ve dış kaynaklarına olan bağımlılıklarını azaltmaya yönelebilirler. Haşere
kontrolünün entregre edilmesi, bitkilerin hastalık ve zararlılarının biyolojik kontrolü, geliştirilmiş
bitki koruma ürünlerinin kullanımı ve hayvan yetiştiriciliği yapan çiftliklerden kaynaklanan ve
topraktan olan sera gazı emisyonlarının azaltılması alanlarında gelişim olması gereklidir.
Yeniden kullanmak ve hasat sonrası kayıpların azaltılması doğrultusunda çözümler bulmak doğal
kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Bunun dışında Avrupa Komisyonu, çevre teknolojileri,
hassas tarım ve zararlıların ortaya çıkmasını bildirmek için sistemlerin potansiyelinin artmasının
gerekli olduğunu tespit etmiştir.
7
AB’nin yenilikçi girişim eylemi için diğer öncelikli alan biyolojik ekonomiye destektir.
Yanilikçi çözümler tüm tedarik zincirine, aynı zamanda büyüyen yeşil ekonomiye de adapte
olmalıdır. Biyorafineri ve yeniden kullanma için, aynı zamanda toprağın organik içeriği ve
değerlerini düşürmeden önemli bir potansiyel olan bitkiler, orman ürünleri ve gıda atıkları
biyokütlenin akıllı kullanımı için çözüm aranması gerekmektedri. Ekolojik tarım sistemlerin
entegre edilmesine odaklanarak, biyolojik çeşitliliğin korunması ve toprağın işlevselliği ile ilgili
yenilikler üzerinde durulmaktadır. Amaç, topraktan artan karbon alımı, su tutma, ekosistemlerde
esneklik ve istikrar elde etmektir. Kararlar, daha iyi arazi yönetimine, yeni tarım sistemlerinin
mekansal planlamaya entegre edilmesine ve doğal ekosistemlerin korunması yöntemlerine
odaklıdır.
2. DDOOĞĞAALL BBİİLLEEŞŞEENN VVEE KKAAYYNNAAKK OOLLAARRAAKK TTOOPPRRAAĞĞIINN
ÖÖNNEEMMİİ VVEE ÖÖZZÜÜ
Toprak, mineral parçacıkları, organik
madde, su, gaz, ve makro
organizmalardan oluşan karmaşık bir
doğal sistemdir.
Mineral parçacıkları toprağın temel
kısmını oluşturmaktadır, organik
maddeler ise toprağın kimyasal
bileşiminin % 10-20 oluşturmaktadır.
Bunlar, bitki ve hayvan türlerinin
yaşamsal aktivitesi sonucu
oluşmaktadırlar. Toprakta torf /bitki
artıkları/ şeklinde ve humus /çürümüş
organik madde/ şeklinde
dağılmışlardır. Humus, su ve gazların
varlığı ile birlikte toprağın verimliliğini
belirlemektedir. Bazı topraklarda humus içeriği, organik madde toplam içeriğinin % 90 oranına
kadar ulaşabilir. Özelliği, mikroorganizmalar tarafından yavaş ayrışma olmasıdır ve böylelikle
toprakta önemli miktarlarda birikimi sağlanmaktadrı. Bitkiler için bir besin kaynağıdır, ayrışma
zamanında karbon dioksit, nitratlar, fosfatlar serbest kalmaktadır. Bu bileşenler bitkiler
tarafından kolayca emilir. Toprağın üst kısmında oluşan humus toprağın su sızıntıları ile daha alt
kesimlere gitmektedir. Toprağın işlenmesi ile humus ve çözünmüş olan kimyasallar tekrar
yüzeye çıkartılmaktadırlar.
8
Toprak örtüsü, doğal çevrenin önemli bir bileşenidir. Milyonlarca yıl boyunca oluşmuştur ve
manzara durumunun bir aynası görünümündedir ve doğal çevrenin diğer bileşenleri /kayalar, su,
iklim, bitki örtüsü, insan aktivitesi/ arasında bir yansıma ve kırılma ilişkisi bulunmaktadır.
Toprak örtüsü olmadan,
doğal ve kültürel bitki
örtüsünün varlığı ve
gelişimi imkansızdır ve
çevremiz büyük bir çoraklık
görünümünde olacaktı.
Toprak örtüsü, jeolojik ve
jeomorfolojik temeli, hava
koşulları, su ve bitki
örtüsünün dinamikleri
arasında ara kaynak
bağlantısıdır. Verimliliği
sayesinde, toprak örtüsü
çok önemli bir doğal
kaynaktır da aynı zamanda.
Tarım alanında emek için araç ve nesnedir. İnsan faaliyetleri doğrultusunda toprağın verimliliği
değişebilir /artabilir veya azalabilir/ veya aynı kalır. Verimliliğinin üç tipi vardır - doğal,
potansiyel ve ekonomik. İlki, toprağın doğal gelişimi sürecinde uzun bir süre boyunca oluşan
topraktaki humusun ve diğer besin bileşenlerinin varlığı ile ilgilidir. Potansiyel verimlilik, toprağa
doğal ya da yapay kökenli gübre ekleyerek topraktaki besin oranının yapay artış yeteneği ile
ilişkilidir. Ekonomik verimlilik, belirli bir toprak türüne bağlı birim alan başına üretilen tarım
ürünlerinin değeri ile ifade edilir. Üretilen tarım ürünlerinin artmasının sağlanması ancak toprak
verimliliği arttırılırsa mümkün olur. Toprak verimliliği, toprak üzerinde sadece belirli faaliyetler
uygulandığı zaman artabilir. Farklı şartlar ve farklı toprak türlerinde uygulanacak faaliyetler farklı
olmalıdır. Bu, toprağı bir doğal varlık olarak ve üretimin temel aracı olarak çok iyi tanınmasını
gerektirir.
Toprak verimliliği, toprağın bitkilere yeterli miktarda sindirilebilir besin ve su tedarik eden
karmaşık ve dinamik bir özelliğidir. Verimlilik, toprakta su, hava, ısı ve besin rejimini oluşturan
fiziksel, kimyasal, biyolojik gibi toprağın tüm bileşenleri ve özellikleri arasındaki etkileşimin bir
sonucudur. Toprak verimliliği aynı zamanda, humusun derinliği tarafından, miktarı ve humus
bileşimi olup olmadığından, mekanik ve mineral bileşimi, emicilik ve değişim bazların bileşiminin
9
yeteneği, toprak çözeltisi reaksiyonu, yapısal durumu, toprakta bulunan mikroorganizmaların
aktivitesi ve benzer göstergeler tarafından belirlenmektedir. Toprak verimliliği, üretilen ürün
miktarı ve kalitesine göre değişmektedir. Maksimum bir hasat elde etmek için bitkilere tüm
büyüme süreci boyunca sürekli olarak su ve besin takviyesi yapılması gerkmektedir. Bu
nedenle toprağın sahip olması gereken nitelikler aşağdaki gibidir:
büyüme süreci boyunca emilebilir şekilde yeterli miktarda besin bileşenlerin olması;
kullanılabilir fizyolojik su için tam yedeklilik olması;
mikroorganizmaların büyümesi ve köklerin solunumunu sürdürebilmeleri için sabit oksijen
akışı olması;
Toprak, hayat için
önemli ve temel bir
ortamdır ve hayatın
bir öğesidir. Toprağın
oluşum temeli
materin kayasına
dayanmaktadır.
Kayalar farklı
kimyasal yapıya sahip
olduklarından dolayı
gelecekte toprağın
özelliklerinin nasıl
olacağını da büyük
ölçüde bunlar
belirlemektedir.
Toprakta yaşayan ilk
organizmalar basit
bitkiler ve mikroorganizmalardır. Kendi hayati faaliyetleri ile kayalıklarda birtakim kimyasal
değişimlere sebep olmaktadırlar. Ölümlerinden sonra diğer mikroorganizmalar için bir besin
ortamı oluşmuş olur ve basit organik ve inorganik bileşiklere dönüşürler. İnorganik bileşikler,
kaya yapısının bileşimine dahil edilirler. Organik madde, mineral öğeleri ve organik bileşiklerin
mineralleşmesini devam ettiren mikroorganizmaların karışımı da bulunan bu kaya temeli üzerine
daha gelişmiş bitkiler ve daha basit hayvanlar, tek hücreler ve küçük omurgasızlar yerleşmeye
başlamışlardır. Toprağın oluşum süreci dinamik bir dengeye ulaşana kadar devam etmiştir, ve
zamanla toprak yavaş yavaş kalitesini değiştirerek daha fazla miktarını arttırır ve daha fazla
organizmanın yerleşmesine uygun olur. Her toprak bir dizi kimyasal ve fiziksel özellik ile
karakterize olur:
Toprağın fiziksel özellikleri: mekanik bileşimi, yapısı, su tutma ve iletim imkanı,
havalandırma ve diğer
Kimyasal özellikler: Organik ve inorganik maddelerin kimyasal yapısı. Toprağın türüne
bağlı olarak mineral oranı % 50- 90 oranında değişmektedir. Parçacıkların büyüklüğü 1-2
mikrondan birkaç santimetreye kadar değişmektedir. Parçacıkların büyüklüğüne göre
10
birkaç toprak çeşitleri bulunmaktadır, bunlar killi topraklar – 1-20 mikron; kumlu
topraklar - 20 mikron - 0.2 mm; iri taneli topraklar - 0.2 mm’den daha büyük olanlar
Organik maddeler
topraktaki mineral
parçacıkları ile karışım
halindedirler. Her toprak
türü, kalınlık, yoğunluk, su,
gaz, tuz ve ışık nüfuz etme
yeteneği ile karakterize
olur. Toprak çeşitleri, bir
dizi farklı canlı
organizmaları ile
karakterize edilir. Her
toprak, dünyadaki en
büyük hem hayvan hem
de bitki bahçesi olarak tanımlanabilir. Toprakta yaşamını sürdüren temel canlı grupları şunlardır:
bakteriler, mantarlar, yosunlar, tek hücreliler, nematodlar, böcekler ve solucanlar – bu canlılar
toprağın geliştirilmesi ve işlenmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar.
Toprak, insanların kendi yararına kullandıkları çok önemli bir doğal kaynaktır. Onun varlığı
olmadan insan hayatı sürdürülemez. İnsan faaliyetleri, toprak üzerinde derin etkiler yaratmıştır
ve yaratmaya devam etmektedir. Ne yazık ki, insanlar toprağı her zaman hedefe yönelik ve
korunması yönünde kullanmamaktadırlar.
Sonuç olarak, toprakların büyük bir bölümü ya yoğun sürüm sonucu tahrip edilmişler ya da son
derece verimliliği olumsuz etkileyecek yönde değiştirilmişlerdir. Erozyon kelimesi, latince aşınım
anlamına gelmektedir. Bu yer kabuğunu üzerindeki toprakların, başta akarsular olmak üzere
türlü dış etkenlerle aşındırılıp, yerinden koparılması, bir yerden başka bir yere taşınması ve
biriktirilmesi olayıdır. Erozyona direk olarak sebep olanlar rüzgar, su, buzullar, heyelan, toprak
katmanları arasındaki kaymalar ve diğer. Bu doğal bir süreçtir – doğal faktörler sebebiyle ortaya
çıkan. Jeolojik olarak tanımlanmaktadır. Dünya'nın oluşumundan bugüne kadar son derece
yavaş bir şekilde gelişmektedir. Dağlar, ovalar, vadiler uzun yıllarca faaliyet gösteren su ve
rüzgar erozyonu tarafından oluşturulmuşlardır. Ancak doğal yolla gerçekleşen erozyon insanların
etkisiyle yapay erozyon ortaya çıkmaktadır ve çok büyük bir hızla ilerlemektedir.
Toprak üzerinde olumsuz etkisi olan bir diğer oluşum da tuzlanmadır. Buna sebebiyet veren ise
kolay çözünür tuzların varlığıdır, esas olarak Na -NaCl, Na2SO4 ve diğer. Ağırlıklı olarak kuru
iklime ve yetersiz atmosferik neme sahip olan bölgelerde gözlenmektedir. Bu tür topraklarda
zamanla su buharlaşır ve sulama suyunda bulunan düşük miktarlardaki tuzlar toprakta birikmeye
başlar, bu da yine toprakta tuzlanmaya yol açabilir. Bu nedenle, bu tür toprakların sürekli
11
sulanması toprakta bulunan bitki ve hayvanlar için oldukça zararlıdır. Tuzlanmış topraklar iki
temel gruba ayrılırlar:
Çok Tuzlaşma – bu topraklarda sodyum (Na) oranı genellikle çözünmüş katyonlar % 50
от aşmamaktadır, рН<8.
Daha az tuzlaşmış – sodyum fazlalığı içerir, рН 9’a kadardır.
Modern tarım
faaliyetlerinin bazıları
toprak üzerinde olumsuz
etki ve toprağın
yorulmasına yol
açmaktadır – uzun vadeli
çekirdeksiz bitki üretimi
yapıldığında verim
açısından büyük ölçüde
azalma hatta bitkilerin
zarar görmesine neden
olmaktadır. Bu tür
yetiştircilikte, toprağın yapısı ve besleyiciliği bozulur ve toprak organizmaların
metabolizmasından kaynaklanan toksik maddeler toprakta birikmektedir.
Pestisit kullanımı – kalıcı ve dayanıklı pestisit olarak tanımlanan pestisitler kumlu ve killi-kumlu
topraklarda en az 14 yıl kullanımından sonra bile yaklaşık % 40 oranında toprakta değişmeden
kalmaktadırlar. Organo-klor pestisitlerin kullanımı toprağın verimliliğini ciddi bir şekilde
azaltmaktadır – toprağın varlığı ve faaliyetleri için, N-sabitleme ve nitrifikasyon bakterileri için
ciddi bir dezavantajdır.
Toprağın vrimliliğini geri kazanmak için aşağdaki eylemler öngörülmektedir:
Organik gübre kullanımı – orman gübresi, yeşil gübreleme, baklagillerin ekimi.
Hayvansal gübre mineral ve organik besin bileşenlerinin miktarını arttırmaktadır,
topraktaki mantar ve bakteri gelişimini uyarır ve toprak yapısını iyileştirir.
Yeşil gübreleme – toprağın üzerinde büyüyen otlar ile birlikte bitkilerin toprağa
karıştırılması dır (devrilmesidir). Baklagiller – bir dönüm işlenen toprak ürün hasatı
nedeniyle ortalama 6-8 kilo azot kaybetmektedir, ve toprak erozyonu nedeniyle 9-11 kg.
Toprak 9-11 kg. / hektar başına bağlı azot verilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Bu miktar
baklagil ürünlerden elde edilebilir. Genellikle yonca, soya fasulyesi, burçak. Yumru kök
bakterileri tarafından sabitlenen azot toprak minerallerinin bir parçası haline gelir ve
diğer bitkiler için kullanılabilir haldedir. Baklagillerin her türüne has sadece bir tür bakteri
adapte olmaktadır.
Organik olmayan ve yapay gübre kullanımı. Uzun süre kullanımı toprağın yapısında
olumsuz değişimlerin oluşmasına neden olabilir.
12
Toprağın verimliliğini arttırmak ve erozyonu engellemek için dönüşümlü ekim yapılması
büyük önem taşımaktadır. Bu aynı toprak üzerinde bitkilerin sırayla ekilmesi demektir.
Doğrudan toprağı yok etmek – işlenen topraklar üzerine inşaat yapmak. Birçok toprak,
mineral ocakları, açık madenler, su depolama tesislerin inşaası, torf işleme bölgelerinde
taş ocakların kuruluşu gibi faaliyetler tarfından yok edilir.
2.1. Torağın oluşum faktörleri
Toprak oluşum sürecinin seyrini ve karakterini,
toprak tiplerini ve onların durumunu, ve
mekansal dağılımlarını belirleyen faktörler
abiyotik ve biyotik olmak üzere iki büyük gruba
ayrılmaktadrılar.
Abiyotik faktörler. Bunlar kayalar,
topografya, iklim ve sudur. Bunlar da kendi
içinde bölgesel (iklim ve su) ve bölgesel
olamayan (kaya ve çıkıntılar) olarak ikiye
ayrılırlar.
Kayalıklardan oluşan taban (toprağı oluşturan kayalar) ve üzerinde ayrışma sonucu oluşan
kabuk toprağın inorganik bileşenleri için yapı malzemesinin ana kaynağıdır. Kayalık tabanın
mekanik, mineral ve kimyasal yapısı aynı şekilde ayrışma sonucu oluşan ufak parçalar da
toprağın su, fiziksel ve kimyasal özelliklerini, topraktaki biyokimyasal süreçleri ve besin içeriğini
belirlemektedir. Bölgemizin çok renkli kayalıklara (petrografik ve litolojik) sahip olmasının nedeni
çok çeşitli topraklara sahip olmamızdır.
Herkes tarafından da bilindiği gibi, rakım esas alınarak kababartmalar iklim ve bitki örtüsü dikey
zonlanmasını etkiler ve böylece farklı toprak tiplerinin odağılımını da etkilemektedir. Diğer
elementleri dışında - yamaç ve şevlerin maruziyeti toprakların sığ veya derin olma gelişimini
belirlemektedir. Dik olan ve özellikle soyulma – erozyon süreçlerin yoğun olduğu nedeniyle
ormansızlaşmış olan yamaçlarda toprak örtüsü çok ince vaya hiç yoktur. Ve tam tersi – oldukça
derin olan topraklar kural olarak ovalar, düzlükler, vadiler ve dik olmayan yamaçlarda
gelişmişlerdir.
İklim, hava sıcaklığı ve yağış gibi esas olan öğeleri
aracılığı ile toprak oluşum sürecinin gidişatı,
özgünlüğü üzerinde doğruran etkisi vardır. Toprağın
fizikokimyasal ve biyokimyasal süreçlerinin yönü ve
hızı hava sıcaklığında bağlıdır. Kural olarak sıcaklık
yüksek olduğunda bu süreçler daha aktif
gelişmektedir, özellikle de mikroorganizmaların
faaliyetleri söz konusu olduğunda. Mineral
13
parçacıkların ve organik maddenin kimyasal ayrışması için nemin varlığı gerekli bir durumdur.
Toprakta fazla nem olduğunda ise bu süreçler yavaşlar ya da durma noktasına gelir. Sonuç
olarak, iklim, dölgesel bir doğal faktör olarak büyük ölçüde farklı toprak tiplerinin yatay ve dikey
dağılımını belirler.
Biyotik faktörler. Onlar bitkisel ve hayvansal organizmaları içermektedirler. Toprağın organik
yapısını belirleyenlerdir – toprağın verimliliğini belirleyen humus’tur. Bitki örtüsü topraktaki
organik maddenin ana kaynağıdır. Bunun dışında bitkilerin kök sistemi, doğrudan toprak yapısını
etkilemektedir. Genel olarak bitki örtüsü toprağın su ve ısı rejimini belirlemektedir ve en önemli
doğal bir anti-erozyon faktördür. Toprak türleri ve bitki örtüsü arasında doğrudan doğal bir ilişki
olduğu tespit edilmiştir. Örneğin, siyah topraklar step (otlak) bitki örtüsü olan yerlerde, gri
(ormanlaşmış) ve tarçınlaşmış orman toprakları orman bitki örtüsü olan yerlerde oluşmuşlardır.
Mikro ve makroorganizmaların faaliyetleri
özellikle bitkisel kökenli organik maddenin
ayrışma için en önemli faktörlerden biridir ve
böylelikle bitkilerin büyümesi için gerekli olan
besin maddeleri ile toprağı
zenginleştirmektedirler.
Ekonomik faaliyet (antropojenik-insan
faktörleri), toprak verimliliğini artırmak ya da
korumak için toprağın yapısı ve özelliklerinde
değişikliklere yol açar. Diğer taraftan, birçok durumda ve bir çok yerde insan faaliyetleri, ağır
metaller ile toprakların kirlenmesine, onlara bozulmasına ya da alanlarının azaltılmasına sebep
olmuştur.
2.2. Bitkiler belirli toprak türlerine ihtiyaç duyar
Toprak, bitkilerin büyüme, gelişim ve verimlilik için gerekli koşulları sağlayan belirli bir özelliğe
sahiptir. Bu onun niteliklerine bağlıdır – yani toprağın verimliliğini ve özelliklerini belirleyen yapısı,
mekanik yapısı, organik madde, humus, vb.
Toprağın yapısına göre su, hava ve ısı özellikleri belirlenir. En değerli olan kolay tava gelen taneli
ve tane-kırıklı olandır, en uygun olmayan ise topaklı ve topaklı-prizmatik olan toprak türüdür.
14
Mekanik (fizyolojik) yapısı farklı boyuttaki toprak parçacıklarının oranı ile belirlenir. Kumlu
topraklar gevşektir ve en fazla yüzde 20 oranında kil içerirler. Daha hafif olan topraklar yüzde 30
oranına kadar kil içerirler. Eğer nemli bir durumdayken kordon yapmaya denersek, onun zor
oluştuğunu ve sıktığımızda da dağıldığını görürüz. Orta ağır topraklar (% 35-40 oranında kil
içeren) koayca kordon oluşturabilirler, ancak onu daire şeklinde yapmak zordur ve kolayca
çatlayabiliyor. Ağır topraklar (% 45-60 oranında kil içeren) yapışkandır, kordon kolayca daire
şeklini alıyor, ancak üzerinde çatlaklar oluştuğu görülür. Çok ağır olan, killi topraklar (% 60
oranının üzerinde kil içerenler) plastiktirler, kolayca daire şeklini alır ve üzerinde çatlaklar
oluşmaz.
Yoğunluk açısından, eğer kolayca çapalanabiliyor ise ve bıçağın ucu çok az çaba ile derine
saplanıyor ise toprak gevşek bir topraktır. Hafif sıkı toprakta bıçağın ucu kuru haldeyken üçük bir
çaba ile 3-4 cm derine saplanmaktadır. Sıkı topraklar zor çapalanmaktadır ve bıçağın ucu bayağı
bir çaba ile ancak 1-2 sm derine girmektedir. Çok sıkı topraklarda bıçağın ucu ancak birkaç
milimetre girmektedir.
Gözeneklilik önemli bir kalitedir. Yapısal olmayan ve sıkı topraklarda gözenekler çok ince ve
önemsizdir, yapısal olanlarda ise ince olmayan gözeneklik hava ve suyun toprağa geçirgenliğini
belirlemektedir. Topraklarda başka oluşumlar da görülmektedir, nodül olarak adlandırılan sert ve
yumuşak oluşumlardır. Onlar büyüklük, şekil ve renk açısından farklı olmaktadırlar. Sarı-
kahverengi olanlar kalsiyumun karbonatlarıdır, siyah ve paslı siyah olanlar ise demir ve mangan’ın
oksitleridir. Toprağın bazı görünür işaretleri ve yapısal özellikleri çoğu fiziksel, kimyasal ve
biyolojik özelliklerini yansıtmaktadır. Böylece, toprağın siyah rengi tamamen humusa dönüşen
temel olarak organik maddelerin ayrıştırılmasından dolayıdır: kırmızı ve sarı toprak rengi demir
oksitleri sonucu ortaya çıkar, gri ve beyaz reng ise kireçtaşı, kuvars ve alüminyum malzemeleri
sonucu ortaya çıkmaktadır. Bazen toprak kuruduğunda üzerinde kabuklar vb birikmektedir,
bunlar da kimyasal bileşiklerdir – karbonatlar, klorürler, sülfatlar, vs
Toprak, doğal bir gövde olarak, zaman içerisinde sürekli değişimlere tabi olmaktadır. Topografya,
iklim, bitki örtüsü, toprak oluşturucu malzemeleri (kayalar) ve Yambol – Babaeski sınır ötesindeki
insan etkinliğine bağlı olarak aşağda toprak dağılımın en genel şekli sergilenmektedir.
15
Ovalar çernozyom (siyah) topraklar ile kaplıdır
Erozyona uğramamış, siyah renkte görülen ve humus tabakasının kalın oldup 50-60 sm kadar
ulaştığı toprak türüdür. Çernozyomlar Dünya’nın en verimli toprakları arasındadır, granüler
yapıya, iyi su geçirgenliği, olumlu zayıf asidik, nötr veya hafif alkali toprak reaksiyonuna sahiptir.
İçeriğinde bulunan kireçli malzemelerin oranına göre, yani bu malzemeler tüm içeriğine sızarak
heryerini kapladığında, toprağın orta ve alt katmanlarında kireçtaşı malzemesi biriktiğinde o
zaman kara topraklar kireçli olurlar.
Gri-kahverengi orman toprakları 800 m’ye kadar yerlerde bulunurlar
700-800 m yükseklikte olan dağ etekleri ve dağlık alanlarda gri-kahverengi orman toprakları
bulunmaktadır. Siyah topraklardan farklı olarak humus tabakası daha azdır – 30-35 sm ve daha
az humus bulunmaktadır. Gri-kahverengi orman topraklarının bulunduğu bölgelerde yani fazla
nem olma şartları olduğunda podzolik topraklar oluşmaktadır. Bunların sürüm tabakası hafif,
kumlu, tozludur ve çok ağır, yoğun, verimli kil tabakasına sahiptirler, ancak bitkilerin kökleri için
oldukça zararlı olan demir, manganez ve alüminyum bileşiklerinden zengindir. Gri-kahvereng ve
podzolik topraklar sınırlı toprak verimliliğine, asidik toprak reaksiyonuna ve kötü su ve hava
geçirgenliğine sahiptirler.
Kahverengi Orman Toprakları dağlık bölgelerde bulunur
800-900 m yükseklikte olan dağlık bölgelerde kahverengi orman toprakları yaygın olarak
bulunmaktadır. Onlar, sığ, kayalık, hafif asidik, bitkiler tarafından sindirilebilir organik madde
bakımından düşük ve verimliliği az olan topraklardır.
Humuslu-karbonatlı topraklar (Rendzinallar) yumuşak kireç taşları üzerinde oluşan ve sığ
profilleri (20-50 sm) olan topraklardır. Alt kesimlerinde kireç miktarı fazladır ve koyu renkli,
kayalıklı, yüksek humus içeriği olan ve alkalik toprak reaksiyonu gösteren topraklardır.
16
Alüvyal - çayır (birikintili) toprakları taşınmış topraklar grubundandır ve akarsuların geçtiği
yerlerde aşındırdıkları irili ufaklı çakıl, kum, mil ve topraktan oluşan malzemeleri eğimin azaldığı
yerlerde biriktirmesi sonucunda oluşmuşlardır. Profilleri, suyun yıllar boyunca taşıma faliyetleri
sonucu farklı derinliklere (güce) ve tabakalara sahip humus tabakasından oluşur. Bunlar,
birikintiler açısından yapı, mekanik yapısı ve yoğunluğu çok farklıdırlar. Nehirlerin üst
kesimlerinde bulunan çoğu alüvyonlu topraklar en heterojen olanlarıdır, alt kesimlerde bulunanlar
ise daha düz, humustan daha zengin ve daha ağırdırlar. Genel olarak bunlar, derin ve toprak
reaksiyonu için elverişli ve yüksek verimliliğe sahip topraklardır.
Tufan sonucu oluşan topraklar da birikintilidir ve birçok dağ yamaçlarının eteklerinde
bulunmaktadır. Yapısı, çevreleyen yamaçlardan toprak kökenli malzemelerin yığılması sonucu
oluşan katmanlardan oluşur. Bu tür toprakların profilinde genellikle kayalar ve çakıl kalıntıları da
görülmektedir.
Farklı toprak türleri sahip oldukları özelliklere göre farklı verimliliğe sahiptirler, bunun nedeni ise
orada büyüyen bitki örtüsünün spesifik özellikleridir. Çernozyom ve birikintili toprakalr tüm ana
kültürler, bahçe, çiçek ve üzün ömürlü bitki yetiştirmek için oldukça uygundurlar.
Çok ağır kil bileşimi nedeniyle vertisollar yumru ve kök sebzeler için uygun değildir. Gri-
kahverengi orman toprakları çavdar, bezelye, yulaf, yem bitkileri, çilek, ahududu, süs çalıları,
çiçekleri, erik yetiştiriciliği için uygundurlar. Buğday, arpa, şeker pancarı, ayçiçek için okadar
uygun değildir. Sığ topraklar, doğal otlak olarak bırakılmalıdır veya buğday ve baklagil ve çim
karışımı ili birlikte ekilmelidir, bu topraklar şifalı bitkiler yetiştirmek de oldukça elverişlidir.
Kahverengi orman toprakları keten, yulaf, patates, ahududu, frenk üzümü, çiçek türlerinin
yetiştirilmesi için uygundur.
17
3. TOPRAK KAYNAĞININ SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNETİMİ
Toplumsal gelişmenin bugünkü aşamasında bilimsel topluluğun nesnelerinden biri, doğal çevrenin
geri kazandırılamaz bileşenlerinden ve tarım üretimi için bir temel olan toprağın ve arazi
topraklarının korunması, yeniden yapılandırılması ve sürdürülebilir kullanımıdır. Son yıllarda,
toprak kaynaklarının korunması için istikrarlı bir politika yürütülmesi gerekliliğine özellikle dikkat
çekilmektedir. Toprak ve arazilerin rolünün önemli olduğu anlayışı, değişen küresel çevre ve
sosyo-ekonomik koşullarda endüstriyel kalkınma ve iklim değişikliği ile ilişkili olması tarafından
yönlendirilmektedir. Toprak en önemli doğal kaynak biridir, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin
varlığının temelini oluşturmaktadır. Doğal veya yönetilebilir ekosistemlerde belirli işlevleri
gerçekleştirmektedir: bitkilerin büyümesini sağlamaktadır ve onların biyokütle verimliliğini
gerçekleştirmektedir, su akışını düzenler ve dağılımını sağlar, suyu tutar ve çevrede bir tampon
görevi yapar ve çevreye zararlı olan maddeleri yok etmektedir. Toprak genetik kaynaklarını
korumaktadır ve birçok yaşayan organizmalar için ortam ve yaşam alanıdır. O, insan toplumunun
sosyo-ekonomik yapısının fiziksel temelidir, hammadde kaynağıdır ve insanlığın jeojenik ve
kültürel mirasını saklamaktadır. İnsanlığın şimdiki ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak için,
toprak fonksiyonlarını uzun süreli koruyan sürdürülebilir tarım sistemlerinin geliştirilmesi, toprak
kaynaklarının kullanımı sırasında bozulma süreçlerine neden olan uygulamalara sınırlamalar
hakkında bilgi gerektirmektedir.
Sürdürülebilir tarım sistemleri için olası önlemler
А .Yarı doğal olan arazilerin geri kazandırılması ve bakımı
1 . Geleneksel tarım uygulamaları ile (otlatma ve /veya biçme) ve gübre ve böcek ilacı gibi
tarımsal kimyasalların kullanılmasını önlemek de dahil olmak üzere, yarı doğal çim alanların
bakımı. Geleneksel biçme uygulaması, yıl içerisinde ovalar ve tepelerde iki kesim, dağlık alanlarda
ise bir kesim olmalıdır. Ovalar ve tepeli alanlarda biçme uygulaması haziran ayının ortasından
sonra dağlık alanlarda ise haziran ayı ortası veya sonu gibi yapılması tavsiye edilir. Çayırlarda
otlatma son biçim faaliyeti sonrası yapılabilir, ormanlar hariç. Otlatma konusunda bazı kurallara
18
uyulması gerekmektedir – ovalar ve dağlık alanlar için tarihler tamamen iklim koşullarına bağlıdır,
dağlar için Mayıs sonu ve Eylül sonu / Ekim başı arasındadır.
2 . Fazla olan bitki örtüsünü temizlemek ve kabul gören karışım ile yeniden ekilmesi
Б . Doğa açısından yüksek değere sahip yeşil alanların bakımı.
Yüksek doğa değeri olan meraların sürdürülebilir yönetimini sağlamak için belirli şartlar vardır ve
bu şartlar deneyimli uzmanlar tarafından mera veya çayır türüne bağlı olarak belirlenir.
Başlıca tedbirler şunlardır:
Otlak ve meraların, sınırlı hayvan gübre kullanımı ile ve mineral gübre ve zirai iliçların
kullanımı olmadan bakımını sağlamak
Otlak ve meraların bakımı yapılırken, yeni drenaj sistemlerin yapımına, sürüm ve ekime
izin verilmemesi
Nemli meraların bakımı, su baskınlarına izin vermeden ve drenaj yaparak sağlanması
Nehir teraslarına gübre ve bitki koruma ilaçların kullanılmaması
Sürülmemiş toprak, mera ve çayırlara tarımsal, evsel ve diğer atıkların atılmasının
yasaklanması ve kontrol edilmesi
4. AANNAALLİİZZ İİÇÇİİNN TTOOPPRRAAKK ÖÖRRNNEEKKLLEERRİİ
Toprak örneklerin analizi besin elementleri asçısından olan ihtiyacı belirlemektedir. Toprağın
doğal verimliliğine rağmen, doğal ve insan, sanayi ve diğer kirletici faktörlerinin etkisi
doğrultusunda toprak kalitesi ve verimlilik açısından da zayıf düşmektedir. Yetiştirilen tarım
ürünlerinin daha iyi gelişimini sağlamak için daha geniş kapsamlı bir analiz için toprak örnekleri
alınması gerekmektedir. Periyodik yapılan araştırmalar, topraktaki sindirilebilir besin
kullanılabilirliğinin, sanayi etkileri sonucu toprakta biriken toksik maddelerin ve toprak asitliğinin
19
değişmesini tespit etmek
için yapılmaktadırlar.
Toprak araştırmaları,
toprağın potansiyelinin
değerlendirilmesi ve ve
gübreleme için gerekli
programların geliştirilmesi
açısından önemli bir
araçtır. Ayrıca, toprakta
meydana gelen
değişiklikleri tespit etmede
ve kültürlerinin
beslenmesinde ortaya
çıkabilecek bazı sorunları
önlemek açısından değerli bir göstergedir. Toprağın test edilmesi, bitkilerin beslenmesi için bir
ortam olarak toprağın uygunluğu hakkında fikir vermektedir. Sonuşlar analiz edilirken, toprak
numune alınması için olan yöntem, ne zaman alındığı, aynı zamanda analiz metodu bilinmelidir ki
güvenilir sonuçlar elde edilsin. Toprağın analiz sonuçlarının etkin kullanımı için en önemli olan şey
doğru ve düzgün bir şekilde örnek alınmasıdır, nedeni ise çıkacak sonuçlar doğrultusunda
gübreleme için doğru bir plan hazırlanmasıdır.
Toprak analizi ne zaman yapılmalıdır ?
İlkbahar ekimleri için araziden alınacak örnekler 1 Ekimden sonra alınmalıdır. Bu örnekler ilk
baharda da alınabilir, ancak o zaman örnek alma zamanı sınırlı olabilir (hava şartları nedeniyle).
Kış tahıl ürünleri numuneleri ekimden bir ay önce alınması tavsiye edilir. 1 Eylül sonrası, hayvan
yemi, mera veya saman için tahıl örnekleri alınabilir. Problemli alanlar ile ilgili örnekler her daim
alınabilir, donmuş ve su baskını altında kalan topraklardan, temsili (ortalama) bir sonuç elde
etmek pek mümkün olmadığından dolayı örnek alınmaması tavsiye edilir.
Nereden örnek alınır ?
Toprağın heterojenite (değişkenliği), araziden ortalama toprak örnekleri alınması açısından
önemli bir sorundur. Analiz için verilen toprak numuneleri, tüm arazinin veya belirli bir
bölümünün kimyasal yapısını yansıtmalıdır. Bu nedenle, arazinin orta verimlilik sonuçları olduğu
bölgeden örnekler alınması durumunda toprak analiz sonuçları tüm arazinin ortalama özelliklerini
yansıtmalıdır.
Toprak örneği nasıl alınır ?
Örnekler, ekilebilir toprak tabakasından sonda veya kürek ile alınmalıdır. Araştırma yapılacak
alanda eşit dağılım yapılarak, minimum 10-15 bireysel örnekler (delerek) alarak ortalama bir
örnek oluşturulur. Kural olarak, arazinin her yükseltisi (yamaç, tepe ve düzlük alanlar) bireysel
20
örnekler ile karakterize edilmektedir. Yönetim ve işleme şeklindeki farklılıklar, erozyon, taşlık ve
diğer özellikler de dikkate alınır ve bu bölümlerden ayrı ayrı örnekler toplanır. Açıkça kirlenen
bölgeler, eşelenen hayvan izlerinden, hendeklerden, dolgulardan, yol kenarlarından örnek
alınması kaçınılmalıdır. Örnek 500 gr ağırlığındadır, sağlam bir kağıt veya kumaş torbaya konur.
Doğru ve düzgün bir şekilde yazılır ve numaralandırılır, daha iyi anlaşılması için araştırma
alanındaki örneklerin konumu ile ilgili kroki yapılır. İyi kurutulan örnekler, bölgede en yakın olan
tarım kimyasal laboratuvarına teslim edilir. Topraktaki makro ve mikro besinlerin kullanılabilirliği
doğrultusunda gübreleme şekli ve kullanılabilecek mineral ve organik gübre miktarları
belirlenmektedir.
Örnek alma metodları
Rasgele seçim (Random) –
küçük farklılıkları olan aynı
araziler için kullanılan bir
geleneksel yöntemdir. Yöntem,
alanın ortalama değerini
göstermektedir, bölge boyunca
alınan tüm örneklerin
ortalamasıdır.
Referans örnekleri
(Benchmark) – Birçok farklılık
gösteren ((tepeler, farklı
topografik değişiklikler, vb)
araziler için önerilmektedir.
Referans örnekler, seçilen
alanın boyutunu azaltarak, basit ve daha küçük bölümlere (5-10 ha) ayırarak, arazinin doğal
değişkenliğini azaltmaktadır. Bu duruma göre, analiz sonrası her bölüm için gübreleme
konusunda tavsiyeler verilmesi gerekmektedri.
Referans bölüm Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS) veya başka bir şekilde işaretlenmelidir,
öyle ki örnek almak ve gübrelemek için analiz edilebilecek bir şekilde olsun. Aynı yerden örnekler
alınması, bölgede meydana gelen yıllık değişimleri gösterecektir.
İlk yıl içinde, analiz için birkaç ayrı referans bölgeden örnekler alınması, genel analize uymayan
arazi için yanıltıcı veri riskini azaltacaktır. Diğer taraftan, bu teknolojiler laboratuvar analizi
açısından daha maliyetlidir. Bu metod, örnek alınacak bölgelerin tanımlanması için yardımcı
olmaktadır.
Referans örnekleri seçerken, toprak ve arazinin rengi gibi dikkat çekici özellikleri kullanın ki farklı
toprak türleri doğru bir şekilde tanımlansın. Arazinin büyük bir kısmına has veya baskın olan
kısmına ait özelliklere sahip bölümden örnek almayı tercih edin. Analiz için en doğru zaman
21
hasattan sonra olan zamandır. Sezon başında, ekim yapılacak ürün için şartların seçimi daha
kolaydır. Potansiyel referans bölgelerin seöimi için başka yöntemler de var. Örnek almak için
arazinin daha küçük bölümlere ayırılması, tek bir alanda farklı toprak tipleri bulunduğu
durumlarda gereklidir. Bu yaklaşım, özellikle engebeli arazi üzerinde etkilidir.
Örneklerin hazırlanması
Toprak önerklerinin alınmasından sonra işlenmesi de en az analizlerin kendisi kadar önemlidir.
Topraktan yaklaşık 0.5 kg analiz amaçla örnek alınır ve kuruması için bırakılır. Örnek, doğal
sıcaklığa yakın (35-40° C) laburatuvar ortamında kurutulur. Laburatuvarlar örnekleri aldıktan
sonra aynı gün kurumaya bırakırlar. Örnekler, buzdolabında ya da dondurularak bir kaç gün
muhafaza edilebilir.
Asitleştirilmesi tercih
edilmemektedir
Toprakların dezavantajlı
özelliklerinden asitleşme özelliği
başta gelmektedir. Toprakların
doğal şartlar sonucu doğal
asitleşmesi dışında ikincil bir
asitleşme de oluşmaktadır,
bunun nedeni yanlış gübreleme,
fabrika ve atık depolarından
kaynaklanan emisyonlar
sonucudur. Toprak
reaksiyonlarının düzenlenmesi,
urea, kireç amonyum nitrat ve
süperfosfat gibi organik ve alkali
ve nötr gübrelerle gübreleme ile elde edilmektedir. Fazla nem olan topraklarda suyun sapıtılması
da iyi sonuçlar elde etmeyi sağlamaktadır.
Kimyasal analiz sonucu, zararlı (toksik) asitlik durumlar tespit edildiğinde kireçli malzemeler ile
toprakların ıslahı yapılmaktadır. Temel ıslah malzemeleri olarak, öğütülmüş kireç taşı, şeker
pancarı işlenmesi sonucu olarak atık bir madde olan kireç türü, kireş üretimi sonucu kireç külü
kullanılmaktadrı. Ayrıca termik santrallerin külü, çimento tozu, mermer tozu kullanılabilmektedir.
Malzemeler, toprakla daha iyi temasa geçebilmesi için, çok ince öğütülmüş (0,25 mm’nin altında)
veya kuru olabilirler. Kireç kökenli malzemeler son baharda toprağa derin sürüm yapıldığı esnada
atılması en uygundur. Kireçleme ile birlikte organik gübrelerin kullanılması da çok uygundur.
22
Kirlenmiş topraklar ile ilgili sorunlar.
Kirlenmiş topraklar ciddi sorun teşkil etmektedir. Kurşun, çinko ve bakır üretimi yapılan
bölgelerde bulunan toprak ve
sularda yüksek düzeyde ağır
metal konsantrasyonları
mevcuttur. Kimya fabrikaları
ve Termik Elektrik Santralleri,
kükürt, azot oksitler,
hidrokarbonlar ve klor iyonları
kaynağıdır. Rüzgar ve asitli
yağmurlar ile onlarca
külemetre mesafeye
savrulmaktadırlar. Mineral
gübre ve pestisitlerin fazla
kullanımı da oldukça
tehlikelidir. Uygun sıhhi
gereksinimleri olmayan
hayvan çiftlikleri, etrafında bulunan yeraltı sularını kirletmektedir.
Kirlenmiş toprakların temizlenmesi çok zor ve uzun bir zaman almaktadır. Bu hedef
doğrultusunda, bu tür topraklarda teknik veya çiçek türü bitkiler yetiştirilmesi en uygundur. Ot
türü bitkilerin ekilmesi ağır metallerin zararlı etkilerini azaltmaktadır, nedeni ise bu ağır metallerin
% 90 bitki köklerinde birikmekte olduğundan dolayıdır. Temiz su ile sulanmaları, toprağın
derinliklerinde bulunan arsenik ve flor bileşiklerini yıkar ve çözünmesini sağlamaktadır. Toprağın,
yüksek oranlarda fosfor içeren gübreler ile gübrelenmesi, kurşun, çinko, kadmiyum, bakır ve
alüminyumun toksik etkilerini azaltmaktadır. Toprağın derin sürümü ile üst tabakada bulunan söz
konusu toksik maddelerin konsantrasyonu azaltılır.
Toprağın kalitesini bilen iyi çiftçi, toprağı nasıl kullanacağını ve iyileştireceği konusunda doğru
kararlar alabilir.
5. YAĞLI TOHUMLARIN ANALİZİ
Yağlı tohumların hasat edilmesi, depolanması ve yağları çıkarılması için hazırlanma yöntemleri
nihai ürünün verimi ve kalitesi açısından çok önemlidir. Bu aşama, tohumların depolamak için
taşınması ve depolanmasından başlayarak, tohumların yağlarının çıkarılması için hazırlığına kadar
ilgili tüm faaliyetleri kapsamaktadır. Yağın kalitesi ve verimini etkileyebilecek bazı temel
göstergeler takip edilmelidir, bunlar mekanik (yoğunluk, gözeneklilik ve yabancı tohumların
varlığı), fizikokimyasal (sıcaklık, nem) ve biyolojik (mikroorganizmaların tipleri ve kullanılabilirliği)
göstergelerdir.
Yağlı tohumların hasatı sonrası uygun yerlere depolamak amacıyla (depolar, silolar) nakliye
23
edilmektedirler. Depolama alanları, havanın nem oranını ve tohumların sıcaklığını ölçecek ve aktif
havalandırma yapabilecek veya tohumların başka bir alana aktarılma imkanına sahip sistemler ile
donatılmış olmalıdır.
Tarladan uygun depolama
alanlarına kadar tohumların
uygun donanımlı araçlarla
(kamyonlar, vagonlar) ile
taşınmasının temel hedefi
ulaşım esnasında kayıpları
azaltmak ve zaman açısından
süreyi kısaltmak içindir.
Tohumların depolama alanlara
yerleştirilmesi, ancak yağlı
tohumlar (ayçiçeği, kanola vb)
taşıyan her araçtan laboratuvar
analizi için örnekler alındıktan
sonra yapılmaktadır. Örnek
alma işlemi belirlenmiş olan
gereksinimler gereğince
olmalıdır. Araştırma yapılan temel göstergeler şunlardır: yağ oranı, nem oranı, ve mekanik
karışımlardır. Gıda endüstrisinde kullanılacak olan yağlı tohumların analizi yapılırken pestisit
verlığının incelenmesi da çok önemlidir.
Yağ oranı
Yağ oranı tohumun yağ yüzdesini gösteren bir göstergedir ve mahsulün (ayçiçeği, keten tohumu,
soya fasulyesi, kanola) tipine göre değişmektedir ve bitkilerin büyüme koşullarına ve çeşitliliğine
bağlı olarak bir tür içinde belirli aralıklarda değişebilmektedir. Aşağdaki tabloda farklı yağlı
tohumların bitkisel ağ yüzdeleri gösterilmiştir:
Yağlı tohum Tohumda yağ içeriği
Ayçiçeği 37-42
Soya fasulyesi 19-21
Aspir 35-38
Keten 33-42
Pamuk 15-20
Kanola 33-42
24
Nem
Nem göstergesi tohumların uygun depolama açısından son derece önemlidir. Bu nedenle,
tohumların depoya alınması sırasında nem açısından özel şartlara uygun olup olmadığına özen
gösterilmektedir. Nem oranı % 8 az olduğunda tohumların uzun süreli depolama yapılabileceğine
izin verilir. Nem oranı % 8-11 arasında olduğu durumlarda tohum aktif havalandırma tesisleri ile
donatılmış depolara aktarılır ki nem oranı % 8’lere düşürülsün ve tohumun nem oranı % 11 den
fazla olduğu durumlarda kurutmak için gönderilir veya tedarikçi ile yapılan sözleşme çerçevesinde
hızlı işlem yapılması öngörülmektedir.
Mekanik karışımlar
Tohumların alımı yabancı
karışımlar olup olmadığı
farketmeksizin yapılır, ancak
bu gösterge sadece fiyat
belirleme açısından önemlidir.
Daha nemli ve bakteriyel
açıdan daha kirli olduklarından
dolayı, depolama sırasında
tohumların arasında bulunan
yabancı karışımlar daha çabuk
kendiliğinden ısınmasını
sağlamaktadır. % 2 oranından
daha fazla yabancı madde
tespit edildiğinde uzun süreli saklama öncesi tohumlar mutlaka temizlenmelidir. Arıtma tesisisnin
yeterince güce sahip olmadığı durumlarda temizlenmemiş tohumlar ayrı depolara saklanmak
üzere boşaltılır. Yeni ürün grupları akışı azaldığında aşırı yabancı madde içeriği olan tohumların bu
karışımların oranı % 2 olana kadar temizlenir ve
ardından uzun süreli depolama için depolara
yerleştirilir. Yabancı karışımlar nekadar az olursa
depolama sırasında tohumların kalitesinde o kadar
daha az değişiklik olacaktır.
Tohumların saklanması için hazırlık
Depolara ulaşmadan önce, yukarıda sıralanan
kriterlere uymayan tohumlar, nem oranını düşürmek
ve mekanik yabancı maddelerden arındırmak amacıyla
bir ön arıtmaya taabi tutulmaktadırlar. Bu işlemin
yapılma nedeni ise yağlı tohumların otokatalitik
25
süreçleri, enzimatik aktivite ve mikrobiyal kontaminasyonlara duyarlı olmalarıdır ve bunlar önemli
ölçüde kaliteye zarara verir ve çıkarılan yağın miktarını azaltmaktadrı. Bunun dışında, tohumlar
iyice olgunlaşmamış ise onlardan elde edilen yağın uzun süreli depolama sırasında hızlı
bozulmasına yol açtığı da bilinmesi gerekmektedir. Olgunlaşmamış tohumlar ve yüksek neme
sahip olanlar kurumuş olan tohumları da nemlendirmektedir ve böylece depoda saklanan tüm
tohumların kalitesi de düşmektedir ve tohumların kızışmasına ve çeşitli küflerle kirlenmesine yol
açabilmektedir.
Geleneksel tohum
kurutma yöntemi
güneş altında doğal
kurutmadır, ancak bu
gerek zaman açısından
gerek ise üretim
tesisleri tarafından
sınırlıdır ve çok
zahmetli ve uzun
süren bir süreçtir. Bu
nedenle kurutma
işlemi genelde özel
kurutma tesislerinde
105 – 110 ºС derece
aralığında
yapılmaktadrı. Daha sonra kurutulmuş tohumlar kalitesini düşmesine neden olan farklı
kirleticilerden arındırılması gerekmektedir: toprak, yapraklar, taşlar, otlar ve diğer. Bu işlem,
tohumlar elek sisteminden geçerek körükler ve tohum temizleme makineleri tarafından
yapılmaktadır.
Tohumların saklanması
Tohumlar, nem ve sıcaklıklarını ölçmek için ve aktif havalandırmaya sahip veya tohumların farklı
alanlara aktarılma imkanına sahip sistemlerle donatılmış depolarda saklanmaktadırlar. Saklanması
sırasında tohumların sıcaklığı ölçülmektedir ve ısı yükselmeye başladığında aktif bir havalandırma
işlemi başlanmaktadır. Aktif havalandırma sistemine sahip değil ise depo o zaman başka bir
depoya aktarılır veya acilen işlenmesi için verilir. Tohumların aktif havalandırma ve soğutma
işlemi kuru ve soğuk çevre havası ile gerçekleştirilir.
Tüm depolama süreci boyunca sıcaklık ve nem oranı sürekli kontrol edilir.
Saklama sırasında takip edilmesi gereken en önemli gösterge tohumların nemidir. Onların
içeriğinde bulunna su mekanik olduğu gibi kimyasal etki de gösterebilir ve çok nadir durumlarda
içeriğinde bulunan yağlar da aynı etkiyi yapabilir. Uygun koşullarda saklanmadığında, özellikle
enzimler, mikroorganizmaların etkisi altında ve yüksek sıcaklığa bağlı olarak kimyasal işlem
sonucu trigliseridlerin (yağın ana madde) olası ayrışması meydana gelebilir. Bu işlemlerin
26
yaşanmaması için tohumlar, enzimlerin faaliyete geçme imkanları imkansız olacak kritik nem
oranı seviyesi altında kurutulmalıdırlar. Farklı ürünlerde kritik nem oranı farklıdır ve tohumlarda
bulunan yağ oranına bağlıdır. Yüksek yağ oranına sahip tohumlar (ayçiçek, kanola ve diğer) % 8
nem oranı altında uzun süreli saklanabilirler. Nem oranı % 8-12 olduğunda bu tohumlar, ve
tohumlardaki nem oranı % 8 oranına düşene kadar havalandırılan depolarda saklanmaktadırlar.
Nem oranı % 12 üzerine çıktığında yüksek yağ oranına sahip tohumlar nem oranı % 8 olana
kadar kurutulmaktadırlar. Daha az yağ oranı içeren tohumlar (soya fasulyesi ve diğer) nem oranı
% 11 olduğunda dahi uzun süre saklanabilmektedirler. Daha yüksek nem oranı olduğunda,
lipolitik enzimlerin aktivasyonuna neden olmaktadır ve bu da yağ içinde serbest yağ asitlerinin bir
artışı ile sonuçlanmaktadır. Bu elde edilen yağ kalitesini ve miktarını bozmaktadır. Bunun dışında
oksidasyon ürünleri birikir ve bunlar yağda çözünür pigmentler olarak görülür ve yağın koyu reng
almasına sebep olurlar. Bu, daha sonra, yağın rafine edilmesini zorlaştırmaktadır.
Yüksek nem oranı olduğunda ortaya çıkan diğer önemli bir sorun istenmeyen mikrofloranın
ortaya çıkmasıdır, genellikle küf mantarıdır. Bunun bir sonucu olarak, mikroorganizmaların
metabolik ürünleri ile kirlenme olur (mikotoksinler) özellikle aflotoksin ile, ve bu kirlilik yağların
tüketime uygun olmamalarına sebep olur, bunun dışında bunlar hayvanların tüketimi için de
uygun olmayan hale gelirler ve yağ elde etme süreci daha da pahalı hale gelmektedir.
Muhafaza edilme sırasında, tohumların havalandırma kalitesi üzerinde doğrudan bir etkiye sahip
olan ve böylece tohumların nem oranını da etkileyen istiflenmesi ve gözenekliği ile ilgili bazı
özellikleri de dikkate alınmalıdır. Belirli bir hacmi işgal eden tohumlar onu tamamen doldurmazlar.
Tam olarak yerleşme olmaması nedeniyle tohumların arasında hava ile dolu alanlar kalmaktadır.
Tohumlar tarafından alınan hacik iki bölümden oluşmaktadır – tohumların ve yabancı karışımların
kapladığı hacim ve tohum bileşenleri arasındaki hava boşluklarının hacmi. Tohumların ve yabancı
karışımların kapladığı hacim, tüm hacmin oranı olarak gösterildiğinde, tohumun yoğunluğu olarak
ve boşlukların hacim – gözeneklilik olarak adlandırılır.
Gözeneklik tohumların hacmine (dökme malzeme ağırlığına) bağlıdır. Hacim (dökme) ağırlık yani
birim hacim başına tohumlar tarafından doldurulan, tohumların içeriğinde yer alan bireysel tohum
yoğunluğundan her zaman daha düşüktür.
27
Tohumların diziliş yoğunluğu ve gözenekliliği büyük önem taşımaktadır, nedeni tohumlarda farklı
süreçlerin karakterini ve ilerlemesini belirlemektedriler. Diziliş yoğunluğu ve dökme ağırlığa,
depolanmış olan tohumların içerisindeki sıcaklığın dağılımı bağlıdır. Tohumlar arasındaki hava,
konveksiyon ile ısı transferinin sağlanmasını ve nemin tohumlara iletilmesini sağlamaktadır.
Tohum kütlesinin büyük gaz ve hava geçirgenliği, aktif havalandırma ile hava temizliğine izin
vermektedir. Gözenekliği ise tanelerin şekli, büyüklüğü ve yüzeyine, yabancı katkıların miktarı ve
doğasına ve tohum kütlesinin hacmi ve nemine bağlıdır. Eşit şartlarda, aynı ürün çeşidine ait
büyük tanecikler ile kıyasla küçük tanecikler daha sıkı, birbirine yakın bir şekilde
yerleşmektedirler. Tohumların muhafaza edilmesinde, diziliş yoğunluğu ve gözeneklilik büyük
önem taşımaktadır. Gözeneklilik azaldığında tohumların saklama koşullarının kötüleşme olanakları
yaratılmaktadır, nedeni ise ısı ve gaz geçirgenliği azalmaktadır ve kendi kendini ısıtmaya başlar.
Tohumların yağ oranı nekadar yüksek ise ortam havasının verilen parametrelerine tekabül eden
(havanın nem ve sıcaklığı) nem oranları o kadar düşük yani nem dengesi okadar düşüktür. Bu
model açıkça yağın pratikte su
emmediği ile açıklanmaktadır.
Tohumların yağ oranı ne kadar
yüksek ise su alımına katkıda
bulunmayan yağ (hidrofobik)
bölümü okadar büyüktür ve suyu
absorbe edebilen (hidrofilik)
parçanın daha küçük olduğunu
göstermektedir. Aynı sıcaklıkta ve
aynı hava nem oranı olduğunda
aynı tohumun farklı dokuları farklı
miktarlarda nem absorbe eder.
Örneğin, ayçiçek çekirdeği ve
meyve kabuğunun havadan nem
emme hızı farklıdır. Hava nem
oranına bağlı olarak ayçiçeği
tablası için denge nem oranının
daha yoğun bir artış göstermesiyle
karakterize olur. Küçük çekirdeklerin denge nem oranı daha büyük çekirdeklere oranla daha
düşüktür. Bunun nedeni, çekirdeklerin farklı yüzeye ve küçük ve iri çekirdeklerin farklı kimyasal
yapıya sahip olmalarıyla açıklanmaktadır.
Tohumların fizyolojik özellikleri açısından tohumların muhafaza edilmesinde tanelerin nefes alması
önemli bir rol oynamaktadır. Depolanmak amacıyla depolara getirilen tohumlar canlı
organizmalardır ve muhafaza edilme sırasında her canlı gibi onlar da nefes almaktadır.
Tohumlarda bulunan yedek maddeler solunum sırasında ayrışmaktadırlar ve sonuç olarak bu
28
maddeler enerjiye dönüşmektedirler.
Tohumlar, ilk temizlemede kalan % 2 oranındaki yabancı maddelerden % 0,5 oranında kalana
kadar temizlenmektedirler. Bunun yapılış nedeni özellikle, preslerin aşındırıcı yabancı
maddelerden korumak için ve sıkma birimlerinin ve posanın kalitesini arttırmak içindir. Makinalar
üretim hattı şeklinde monte edilir ve üretim kapasitesine sahiptirler ve yağlı tohumların hemen
işleme öncesinde kurulmaktadırlar. Daha sonra soyma işlemine geçilmektedir.
Teknolojik açıdan bakıldığında tohumlar çekirdek ve kabuktan oluşmaktadırlar. Onların bazıları
(pamuk, keten, soya) sadece tohum kabuğuna sahiptirler, diğerleri (ayçiçeği) tohum ve meyve
kabuğuna sahiptir. Genel olarak tohumları kaplayan koruyucuya kabuk denir.
Kimyasal açıdan
bakıldığında, tohumların
içeriğinde yer alan
çekirdekte temel değerli
bileşenler (proteinler,
lipidler) bulunmaktadır,
buna ek olarak kabukta
ise bir dizi istenmeyen
bileşenler
bulunmaktadır. Onlarda
genel olarak, önemli
miktarda azot
içermeyen maddeler ve
selüloz bulunmaktadır ve kabukta yer alan yağ ise yüksek düzeyde serbest yağ asitleri
içermektedir. Büyük miktarda mum ve muma benzer maddeler görülmektedir ve bu maddeler
yağ elde etme sürecinde yağın içine karışarak yağ kalitesini bozmaktadır. Bu, tortu oluşumuna,
renk değişimi ve dolayısıyla yağın renk değiştirmesine yol açmaktadır.
Bitkisel yağ üretiminde öğütme önemli bir işlemdir, nedeni ise bu işlem yağ çıkarma ve temel
teknolojik ekipmanların verimliliği üzerinde önemli ölçüde etki göstermektedir. Tohumlar (kanola,
keten, kenevir, vb.) veya çekirdek (ayçekirdeği, soya vb) öğütülmektedir, ve bu işlem sonucu
elde edilen ürüne ezilmiş malt denmektedir. Bütün tohum ve çekirdekler ile karşılaştırıldığında,
ezilmiş malttan çok daha az dış etkenler kullanılarak yağ elde edilmektedir. Yağ çıkarma hazırlık
aşamasında ekspeler yağları da öğütülüyor. Yağ çıkartmada, kabuk şeklinde ezilmiş malt elde
etme özel bir öğütme şeklidir. Tohum çekirdeklerinin öğütülmesinin ana görevi, mümkün olan en
yüksek düzeyde hücresel yapının bozulmasıdır ve malzemenin şu işlemler için: pişirme, presleme
ve ekstraksiyon (yağ çıkarma) için uygun olan belirli bir dış yapı şeklini almasıdır.
29
Yağ çıkartma işleminde, difüzyon
ve ısı iletkenlik gibi önemli
süreçler, parçacıkların boyutları ile
ters orantılı olduğu için öğütme
işleminin görevi çok önemlidir,
öğütme sırasındsa öğütülen
parçacıklar uygun boyuta ve
olabildiğince olası homojenliğe
ulaşmalıdır. Eğer ezilmiş malt
homojen değil ise bazı parçacıklar
için bu süreçler belirli bir süre
içinde sona ermişken diğerleri
için hala devam etmektedir. Bu
üretimde teknolojik süreçlerin
istikrara kavuşturlması için
mümkün kılmamaktadır.
Pratik uygulamalar açısından bilinen şudur, kuru yağ içeren malzemenin artan incelikte
öğütülmesi sonucu, elde edilen malzemede unlu toz kısmı artmaktadır ve bunun varlığı
malzemenin sıkışmasına, kavrulma işlemi sırasında su ile muamele etmek için koşulların
bozulmasına, yağ çıkarma koşulların bozulmasına neden olduğu bilinmektedir. Ezilmiş maltta
bulunan çok küçük parçacıklar yağın etkisiyle birbirine yapışmaktadır ve daha büyük parçacıklar
oluşturmaktadrı, bu da aynı şekilde optimal yapının bozulmasına sebep olmaktadır.
Bu nedenle öğütme inceliği optimum olmalıdır, öğütülmüş malzeme ise homojen olmasıyla birlikte
maksimum krıklanabilir, şeffaf ve güçlü (kabuğunun) olması gerekmektedir.
Öğütme esnasında sadece yağ içeren malzemelerin yapısı değişmekle kalmıyor, aynı zamanda
lipidlerin lokalizasyonu da değişmektedir, bu hücre duvarlarının ve hücrenin yağ içeren
bölümlerinin parçalanması ile olmaktadır ve yağın büyük bir kısmı serbest kalmaktadır ve hemen
ince bir tabaka oluşturan büyük bir yüzey ile kaplanmaktadrı. Yağ içeren tohumlarda bulunan
lipidlerin dağılımında ve onların ürünlerinin işlenmesinde meydana gelen değişiklikler pek çok
teknolojik işlemlerde yağın çıkarılması için çok önemlidir.
Öğütmede aşağdaki metodların kombinasyonu uygulanmaktadır:
1. Ezme ile öğütme;
2. Taşalma ile öğütme;
3. Keserek öğütme;
4. Döverek öğütme;
30
Metod veya metodların kombinasyonu seçilirken tohumların fiziki ve kimyasal özellikleri ve
içerdikleri yağ oranı dikkate alınarak yapılmaktadır. Yağ içerik oranı az olan iri ve sert tohumların
öğütülmesi için en doğru yöntem hem kesip hem de ezmektir. Yağ içerik oranı yüksek olan
kırılgan olan tohumların öğütülmesi için, neredeyse tüm yağ içeriği yüksek olan tohumlar gibi,
kullanılabilecek en doğru yöntem ezme ve taşlamanın birlikte kullanılmasıdır. Farklı yağlı
tohumların farklı büyüklük, şekil ve dış kabuğuna sahip olduklarından dolayı öğütülmeleri için de
farklı yapılara sahip makinalar kullanılmaktadır. En çok kullanım alanı bulan makinalar
haddeleme makinalarıdır.
Yağ, öğütülmüş tane veya tohumlardan (keten tohumu, kanola vs gibi işlenmesi sonucu) oluşan
karışımın üstünde ince bir tabaka olarak bulunmaktadır ve o karışım tarafından moleküler
etkileşim kuvveti (yüzeyde moleküler kuvvet alanı) sayesinde üst tabakada kalabilmektedir.
Bitkisel yağların üretilmesi için teknolojilerde, yağın lipid olmayan bileşenlerden ayrılmasını
kolaylaştırmak ve ezilmiş malt parçacıklarının yağ bağlama kuvvetlerini azaltmak için ezilmiş
malta nem-ısıl işlemi uygulanmaktadır ve uygulamada da buna kalsinasyon (kavurma)
denmektedir. Ezilmiş maltın kalsinasyonu (hidro-termal işlem) yağ çıkartma işleminde çok önemli
bir süreçtir. Sürecin özü, öğütülmüş olan malzemenin hücrelerine su, buhar ve ısının aynı anda
etki ettirilmesinden oluşmaktadrı.
Yağlı tohumların toplama, muhafaza ve ön işlem aşamalarının hepsi tamamlandırktan sonra yağın
çıkartılması için, yukarıda tarif edilen şekilde hazırlanan malzemeden olabildiğince daha fazla yağ
elde etmek için bir kaç aşama presleme ve kimyasal çözücüler ile ekstaksiyona tabi tutulmaktadır.
Elde edilen yağın miktarı ve kalitesi, malzemelerin kalitesine ve elde edilmesi için optimum
teknolojilerin seçimi ile yakından ilişkilidir.
31
6. TTAARRIIMMDDAA YYÖÖNNEETTİİMM
Tarım yönetimi, organizasyonda çeşitli işlemlerin gerçekleştirilmesi için en iyi yöntem ve
tekniklerin - en doğru seçimi ve uygulamasını içermektedir. Yönetiminin başarısı, gerek
yöneticinin nitelik, bilgi ve yönetme becerileri ve gerek ise yönetilen sistemin özelliklerine bağlıdır.
Aynı zamanda, yönetim, karmaşık, dinamik ve kompleks bir süreçtir ve işleyen kontrol sisteminde
daha önce geliştirilen parametrelerde ortaya çıkan sapmaları düzeltmektir.
Yönetim fonksiyon ve faaliyetleri aşağda sıralı olanları içermektedir:
planlama:
*fiyat, piyasa ve üretimde olan değişikliklerin analizi ve tahmin edilmesi;
*sistemin stratejik ve taktik amaçlarının belirlenmesi;
*hedeflere ulaşmak için stratejiler, programlar, prosedürlerin oluşturulması;
*potansiyel müşteriler, tedarikçiler, iş ortakları ve diğerlerini tanımlamak;
*eylem ve eylem politikasının seyrini tanımlamak, yerine getirilmesi gereken görevler için
standartlar geliştirmek;
*dış ortamda dinamik değişiklikleri, üretim
sistemi ve diğer değişikliklere karşı
koordinasyon ve sürekli adaptasyon için
koşulların yaratılması ve planlama
kararlarının düzeltilmesi;
organizasyon:
* organizasyonu yapılandırma;
*kişisel ve üretim malzeme faktörlerinin
dağıtımı;
* koordinasyon ve işbölümü;
*hak ve yükümlülüklerin delegasyonu;
*her tür ve diğer planların uygulama koordinasyonu ve düzenlenmesi;
yönetim:
*kadroların seçimi;
*çalışanların çalışma yerlerine yerleştirilmesi;
*personel eğitimi;
*kadroların değerlendirilmesi ve yükselmesi;
*personeli motive edecek prim ve maaş sistemi geliştirilmesi ve uygulanması;
*ekipte olumlu bir hava yaratılması, ekip çalışmasının desteklenmesi ve diğer;
32
kontrol:
*standartlar yaratılması;
*standart aracılığı ile uygulanan durum veya kararın değerlendirilmesi ve ölçülmesi;
*standart veya plan dışı oluşan gelişmeleri ortadan kaldırmak.
Dünya çapında olduğu gibi Avrupa Birliği’nde de tarım üretim şartları ve koşulları sürekli
değişmektedir. Tarım sektörü,
küresel boyutta gıda için önemli
ölçüde artan talebi karşılamak için
üretimi artırması gerekmektedir.
Diğer taraftan, tarım üreticileri çevre
koruma ve biyolojik çeşitlilik ile ilgili
faaliyetleri yürüterek
sürdürülebilirliklerini ve kaynak
verimliliğini artırmaları
gerekmektedir. Tarım üreticileri,
sadece daha fazla gıda üretmleri
gerektiği ile değil aynı zamanda
üretim için gelişmiş teknolojileri
uygulamalarını da kabul etme
zorluğu ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Bu durumda, tarım üreticileri üretim ve yönetim sistemlerini uyarlamak için öyle bir yol seçmeleri
gerekir ki rekabet edebilme durumlarını koruyabilsinler hatta yükseltsinler. Çiftçiler, tarım
üreticiliği ve çevre ile ilgili çok derin bilgilere ihtiyaç duymaktadırlar. Bu hedef doğrultusunda,
onlar uygun yönetim araçları ve bilgileri güvenebilirler. Geniş anlamda yenilikler yapısal
değişiklikler (çiftlik boyutu, işbirliği, toprak mülkiyeti, özkaynak ve borç sermaye oranı, altyapı,
pazar yapısı) olarak tanımlanmaktadır. Daha dar anlamda ise tarımsal uygulamalar ile ilişkilidirler
(Yoğunluk, verimlilik ve uzmanlaşma / çeşitlendirme, mevcut sistemlerin uygulanması, yeni ürün
ve teknolojilerin uygulanması ve yenilik yönetimi).
Tarımın bilgilendirme desteği, bilgi ve sürekli eğitim, modern dünyanın zorlukları ile başa çıkmak
için çiftçilere sağlanabilecek gerekli önkoşullardır. Yenilik süreçlerin kapsamlı bir şekilde bilinmesi,
çiftçilerin aşağda sıralanmış olan planlarını gerçekleştirmede önemli ölçüde etki etmektedir:
Yeni teknolojileri (yoğunlaşması) uygulamaya alarak geleneksel yöntem ile yapılan üretim
verimliliğini arttırmak;
Yeni bitkileri, hayvan veya hizmetlerin uygulamaya alınması (çeşitlendirme);
Tarımsal ürünlerin çeşitlilik kapsamını azaltmak (uzmanlık);
Geleneksel tarım üreticiliğinden biyolojik tarım üreticiliğine geçiş;
33
Sanayi ve hizmet sektörlerinden şirketler ile kıyasla tarımsal alandaki işletmelerin yenilikler
konusunda objektif olarak daha düşük dinamiklere sahiptirler. Tarım sektöründe yenilikler
alanında ana jeneratörler, ticaret ve tarım ürünleri işleme sektörlerinde faaliyet gösteren
işletmeler, üniversiteler, araştırma geliştirme birimleri, devlet kurumları ve diğer sektörler ile
entegre olmuş olan tarım alanında faaliyet gösteren büyük çok uluslu şirketlerdir.
Tarım üreticileri, yukarıda
belirtilen bu zorlukları aşmak
için yollar aramaları
gerekmektedir, nedeni ise
yenilikler bu zorlukları aşma
konusunda aşağda belirtilen
nedenlerden dolayı çok büyük
önem taşımaktadırlar:
tüketicilerin ihtiyaçları
değişmekte olduğu için tarım
ürünleri de değişmesi
gerekmektedir (geleneksel
üretimden biyolojik tarım
üretimine geçiş ve/veya yeni
tür bitki ve cins hayvanlara
geçiş); rekabet baskısı sonucu (genellikle tarım pazarlarında görülen ve dünya çapında bir
rekabet olan özellikle fiyat konusundaki rekabet) tarım alanındaki kârlılık azalmaktadır; sezonluk
üretim olduğu zaman (tarım üretiminde olduğu gibi) при сезонен характер на производството
(каквото е земеделието) yenilikler büyük bir ölçüde üretim ve satış döngüsünü azaltabilirler ve
oluşturulan kapasitenin tam olarak kullanılmasına da yardımcı olabilirler; yenilikler yeni piyasa
imkanları sağlayabilirler (yeni piyasalara açılma, var olan piyasaların genişletilmesine vs) .
Deneyimler göstermektedir ki, yeni ürünlerin çoğu (organik ürünleri gibi eski ürünleri unutulmuş
olabilir ya da bu ürünlerde küçük ya da önemli bir değişiklik olanlar) ekonomi sektörlerinde
(tarım, sanayi, hizmetler) piyasada başarısızlık yaşayabilirler. Bunun birçok nedeni var, ancak
birçok piyasa ve seviyede rekabetin artmasına sebep olan globalleşme, teknolojilerin ve internetin
gelişimi dışında, yeni ürünlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenleri bunlar olabilir: piyasanın
çok iyi bilinmemesinden (büyüklük, kapasitesi, tüketicilerin tercihleri) kaynaklanabilir;
beklenetilerin aksine daha yüksek maaliyet olması – üretim, pazarlama vs; pazarlama karmasının
bazı elementlerin kullanımında yanlış politikaların güdülmesi, bunlar gibi - ürün, fiyat, pazarlama,
iletişim ve diğerleri; yeniliklerin kötü yönetimi, yüksek derecede belirsizlik, risk vb.
34
Tarım ürün üretimi yapan işletmeler, sadece var olan piyasaları gözlemleyerek analiz yapmaları
ile kalmamalıdırlar, aynı zamanda üretmiş oldukları tarım ürünleri için yeni piyasalar aramaları
ve/veya oluşturmaları (genellikle bu tarım alanında faaliyet göstermeyen işletmeler tarafından
yapılmaktadrı) gerekmektedirler, çünkü onlar yenilikler için jeneratör ve önkoşul değildirler.
Mesleki eğitim, pazar araştırmaları, internet ve devlet kurumları bu alanda çok önemli bilgi
kaynağıdırlar.
Tarım üretimi yapan işletmelerin genel yenilik stratejileri olması gerekmektedir. Yeni ürün
üretmek için bazen yeni makina ve teknolojilere, yeni üretim, pazarlama ve diğer yönetim ve
organizasyon şekillerine ihtiyaç dyulmaktadırlar. Yeni tarım ürünlerini piyasaya arz etmek için iki
temel strateji sayesinde yapılabilir – satın alma veya oluşturma ile. Ancak bunların tarım işletmesi
seviyesinde uygulanması ciddi sorunlar ile karşılaşması olasıdır, nedeni ise ciddi bir yatırım ve
uzmanlık gerektirmektedir, dolayısıyla yatay ve dikey düzlemlerde entegrasyonu
gerektirmektedir.
Tarım üretimi yapan işletmeler ticari ve / veya işleme tesisleri, üniversiteler, araştırma ve
geliştirme birimleri ile entegre edilebilirler. Yatay olarak, tarım üretimi yapan işletmeler
birbirleriyle uygun ortam ve yenilik stratejileri oluşturan ortak pazarlama formlarını kullanarak,
yani pazarlama kurulları, pazarlama kooperatifleri, üretici örgütleri ve kümeler gibi formlar
kullanarak entegre edilebilirler.
Pazarlama kurulları, ülkede belirli bir ürün üreten çiftçilerin temel üreticilerinin katıldığı bir
üreticiler örgütüdür.
İnternet, tarım alanında yenilikler konusunda yeni bir ortam ve imkanlar oluşturdu, bunlar yeni
pazarların oluşturulması ve kompakt piyasa bölümleri (sosyal ağlar, kırsal topluluklar, vb.); son
tüketici ile direkt ve kesintisiz bağlar kurulmasını; mobil ve interaktif iletişim; markalaşma,
pazarlama, reklam ve fiyatlandırma yeni formlar; uzaktan tarımsal pazarlama faaliyetlerin
yönetilmesi ve daha fazlası. Ne yazık ki, tarım üreticilerinin büyük bir kısmı internetin sağlamış
olduğu potansiyel imkanlardan çok az yararlanmaktadırlar, bunun nedeni ise bilgi eksikliği, kötü
bir altyapının olması ve sanayi ve hizmetler sektörlerindeki işletmeler (çoğunluğu bir web sitesi
veya diğer internet varlığına sahiptirler) ile kıyasla kırsal alanlarda kısıtlı internet ulaşımı olması.
35
Tarım üretimi yapan topluluklar yenilikler için bir ortam oluşturmaktadırlar, nedeni ise eni ve
yabancı pazarlara erişimi; tarımsal üretim için kalite standartları; internete katılım ve güncel
piyasa bilgileri; kayıt ve kontrol fonksiyonları; ortak pazarlama gerçekleşmesi için önkoşul ve
diğer sağlamaktadırlar. Şunu da belirmemiz gerekir, yerli tarım meslek kuruluşları ve sendikalar
çok iyi gelişmemiş, kendilerini kabul ettirememiş ve ulusal düzeyde iyi temsil edilmemektedirler.
Bu durum, yerli tarım sektöründeki yenilikleri geliştirmek ve tanıtmak için ortamın hala yeterince
gelişmemiş ve uyarıcı olmadığını ve yenilik stratejileri ve örgütsel biçimleri hala daha emekleme
düzeyinde olduğunu göstermektedir.
7. ETKİLİ TARIM İÇİN YENİLİKÇİ TEKNOLOJİLER
(SMART TARIM)
Smart adında birçok teknoloji hayatımıza ve iş alanımıza girmektedir. Ne ile ilgili oldukları fark
etmeksizin, karmaşık teknik, örgütsel ve üretim görevleri ile ilgili mantıklı, etkili ve akıllı çözüm
üretmek için ortak bir arzu ile birleşmişlerdir. Ve Smart tarım da bu gelişim sürecinden geri
kalmamaktadır. Tarım alanında da,
navigasyon, sensör teknolojisi, veri işleme,
modellere göre yönetim ve tahmin vb tabanlı
giderek gelişmiş ve yüksek teknoloji yenilikleri
görmekteyiz. Akıllı tarımın, tarım alanında bir
gelecek vaad ettiği ve daha fazla çiftçileri
kapsayacağı bir eğilim olacağı konusunda hiç
bir şüphe yoktur.
Verimli tarım birçok faktörün bir kompleksidir.
Onların her birine gerekli olan önemi ve dikkati
vermemiz gerekmektedir. Ulaşmayı
hedeflediğimiz temel hedefler maaliyetleri
azaltmak, verimi arttırmak ve elde edilen ürün kalitesini arttırmaktır. Toprak bakımı ve çevre
koruma da uzun vadeli ve etkili çalışma sağlayan önemli faktörlerdir. Ve son sırada yer alması
uygun olmayan, çiftçiler ve tarım işçilerinin iş konforu ve güvenliği durmaktadır.
Modern teknolojiler, tüm bu yönlerde etkili çalışmak için bize nasıl yardımcı olurlar? İlk önce bu
teknolojilerin, iyi tarım uygulamalarının geniş kapsamlı uygulanması için sağladıkları fırsatlar
üzerinde duralım. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, bu şu demektir, teknolojilerin
yardımıyla çiftliğin bir alanında elde edilen başarılar kolayca başka alanlarına da taşınarak
gerçekleştirilebilir ve ve böylece önemli ölçüde, örneğin verimini geliştirmek ve maliyet düşürmek
mümkün olabilir.
36
Bu alandaki teknolojiler ile ilgili örnek verilmesi gerekir ise en doğru örnek traktör ve
döverbiçerlerde kullanılan GPS bazlı yönetimdir. Onun sayesinde, tüm traktör sürücüleri en
deneyimli öperatörler kadar makinelerini doğru bir şekilde yönetebilirler. Diğer örnekler, bilgi ve
everilerin toplanması ve kullanılmasıyla ilgilidir. Ziraatçılar çoğu kez kararlarını, o anda
erişebildikleri ekilebilir arazilerin belirli alanlarına göre vermektedirler. Ancak makinelerine
sensörler monte edildiğinde, ziraatçı artık arazinin her yerinde mahsül ve bitkilerin durumunun ne
olduğunu bilir ve doğru kararlar alabilir. Yine teknolojileri kullanarak, kendisi belirli bir alan için
gerekli olan gübre ve pestisitlerin doğru
miktarlarda verilmesini sağlayabilir ve
böylece işçilik, yakıt, malzeme için
maaliyetleri azaltabilir ve aynı zamanda
çevre üzerindeki olumsuz etkileri de
azaltabilir.
Modern teknolojiler daha karmaşık ve
kompleks otomatik kontrol sistemlerinin
yapımına izin vermektedirler. Hasat ve
çiftliğin işletme özellikleri ile ilgili tam
bilgiler belirli bir mesafeden de
iletilebilirler ve merkez yönetim yazılımı
tarafından özetlenebilirler. Böylece bu
veriler daima yöneticiler tarafından
kullanılmak üzere hazır bir vaziyettedirler. Alınan kararalar daha sonra hemen uygulamaya
alınabilirler ve uygulama hassasiyeti takip edilebilir.
Akıllı tarım sistemleri ve ürünleri sunan şirketlerin sayısı hızla artmaktadır. Tarım üreticilerin
ilgisine cevap vermek ve teknik gelişmeleri takip etmek adına onlar sürekli, yenilikçi ve daha
çeşitli ürünler sunmaktadırlar. Robotlaşmış sistemler, GPS uydular, tarım makinelerinin
otomatikleşmiş yönetimi yakın bir zamana kadar fütüristikti (çağın ötesinde) olarak görülen
örneklerdir, ancak günümüzde tarımsal alanda gerçek bir uygulama mevcuttur. Bu, son yurtiçi
ve yurtdışı fuarlarda akıllı tarımcılık ile ilgili ürünlerin daha fazla yer işgal ettiği görülebilir.
Yine de özetlememiz gerekir ise, çeşitli teknolojiler özel ilgiyi hak eden birkaç grup
oluşturmaktadırlar – GPS navigasyon ve ISOBUS, sensör teknolojileri, ve tarım alanında merkezi
bilgi kaynaklarına bağlantı yeteneği olan veri yönetim ve analizi.
37
GPS Navigasyon ve ISOBUS
GPS navigasyon sistemleri traktörlerin
düz bir şekilde gitmelerinden çok daha
fazlasını yapmaktadırlar. Onlar
makinaları yönlendirmek için, bir
yönetim sistemine bağlamak için ve
seyehat rotaları verilerini sakalmak için
uydu verileri kullanmaktadırlar.
Elektronik alanının hızla gelişmesi ve bu
gelişmelerin traktörlerde ve diğer tarım
makinalarında uygulamaya alınması
buna bir temel oluşturmaktadır. Bu
nedenle, ISOBUS sayesinde gerçek
zamanlı olarak önemli operasyonel veri
alışverişini sağlayacak kabin içindeki konsol ile çiftlikte yer alan ekipman arasında iletişimi
sağlamaktadır. .
GPS sistemleri ve ISOBUS iletişiminin birlikte kullanıldığı bir çok uygulama örnek olarak verilebilir.
Örneğin, John Deere’ın Land-Data Eurosoft ekim makinaları tohumların üst üste binmesini
önlemek için bir kontrol bölümüne sahiptirler. Bu tür sistemlerle donatılmış olan Reichhardt ve
Kverneland ekim makinaları da tohumların üst üste binmesini önlemekle beraber ayrıca paralel
sıra konumunu korumak için sıraların kesintiye uğramasını da sağlamaktadır.
Hareket halinde veri toplama
Toprağın etkili bir şekilde işlenmesi için
işlemiş olduğunuz toprak ile ilgili ve
ektiğiniz ürünler ile ilgili olabidiğince çok
bilgiye sahip olmanız gerekmektedir. İşte
tam da burada sensör teknolojisi çok
büyük bir önem taşımakta ve kilit rol
oynamaktadır. Bu bilgi, traktör,
biçerdöver ve diğer tarım makinaları
sensör sistemleri ile donatıldığında çok
kolay elde edilebilir. Bu bilgiler ile GPS sisteminden elde edilen bilgiler karşılaştırldığında, yönetim
ve etkili karar alma için bir temel olarak hizmet verecek olan haritalamayı sağlamaktadır.
Biçerdöver ile yapılan hasat haritaları belki de en yaygın saha haritalarıdır. Yeni sensör
teknolojileri çok daha fazla imkanlar sağlayacak yenilikler sağlamaktadır. Örneğin, onlar gübrenin
daha fazla etkin bir şekilde kullanılabilmesi için ürün için gerekli olan azot hesaplamasının
yapılmasına izin vermektedirler. Amazone, Agri Con, WTK-Elektronic, Fritzmeier ve diğer şirketler
38
bu tür azot sensörlü
makinalar sunmaktadırlar.
Amazone sistemi çalışmalarını
yönetmek ve belgelemek için
ek bir seçenek
bulunmaktadır, Fritzrmeier
sensör sistemi haritaları ise
işlenen arazinin verimini dahi
tahmin edebilir. BioCover
A/S tarafından sunulan
sensör sistemi atılan
hayvansal gübrenin pH’sını
ayarlamaktadır. Böylelikle bu
sistem doğrudan amonyak
salınımını kontrol eder ve bu
şekilde gübrelemeden maksimum fayda sağlamayı hedeflemektedir.
Traktör ve biçerdöver üreten şirketler oldukça daha fazla sensör sistemleri teknolojisini
makinelerinin içine entegre etme çabasındadırlar. Örneğin, John Deere, sensör tabanlı kontrol
cihazları monte edilmiş bir traktör modeli sunmaktadır. New Holland’ın bazı biçerdöver modelleri
otomatik olarak sensörler tarafından geniş bir parametre izleme kontrolünün sağlanmasına izin
vermektedir, yani biçerdöverin arka kısmındaki kayıplardan başlayarak harmanlama zamanında
tane hasarlarına kadar olan parametreleri kapsamaktadır.
Verilerin saklanması ve analizi
Her başarılı akıllı tarım sistemi için başarı anahtarı verilerin yönetimidir. Toplanan bilgiler güvenli
bir şekilde saklanmalıdır ve uygun bir şekilde sunulmalıdır. O bilgilerin analizleri, çiftliğin daha
etkin bir şekilde yönetilmesi açısından doğru kararlar alınmasını sağlayacaktır.
Bilgilerin toplanması ve işlenmesi farklı yerlerde yapılabilir. Fendt и Massey Ferguson gibi bazı
firmalar direkt traktörler tarafından toplanan bilgiler yerinde işlenmesine imkan sağlamaktadır.
Fendt ait Variotronic terminali bilgileri yerinde toplayıp işlemektedir ve buna ek olarak ISOBUS
aracılığı ile diğer makinalar ile iletişime geçebilmektedir. Massey Ferguson’larda ise traktör kabini
control ve yönetim sistemi dışında çiftlik için gerçek bir bilgi merkezine dönüşebilmektedir. Çoğu
sistemler alan kayıtlarını belgelemeye açıktırlar, böylece ileride daha fazla analizler için
kullanılabilirler. Bazıları ise, web tabanlı sistemler optimizasyonu ve akıllı telefon uygulamaları gibi
daha da modern teknolojiler sunmaktadırlar.
39
Bilgi için temel kaynaklar
Her başarılı tarım işi için güncel bilgiye ulaşım çok büyük önem taşımaktadır. Avrupa ve ulusal
düzeyde birçok şirket ve organizasyon, tarım işletmelerinin yönetimi konusunda yardımcı olacak
çok değerli bilgi ve tahminler sunmaktadırlar. Bu tür kaynaklar, meteorolojik hizmetleri, coğrafi
bilgi sistemleri ve diğerleridir. Çiftlikte bulunan yerel sistemler ile bu sistemlerden gelen bilgilerin
bütünleştirilmesi bir dizi optimum çözümler yapmaya izin verir. Bunlar arazilere göre ekim
kararları ile, sulama sistemlerinin entegre çalışması, hasat ile ilgili şemakar ile ilişkili olabilirler.
Akıllı tarım ile ilgili herşey geleceğe yöneliktir. Birçok avrupa ülkesinde bulunan tarım şirketleri ve
kurumlar, akıllı tarıma araştırmalarının önemli bir parçası olarak bakmaktadırlar. Uzmanlar,
tarımda uygulanabilecek otomasyon ve hassas araçları ile ilgili bir dizi proje üzerinde çalışıyorlar
ve önümüzdeki yıllarda bir dizi yenilikler bizi beklemektedir.
8. YAŞAM BOYU EĞİTİM
ХХ yüzyılın 90-lı yılların
başından beri Avrupa
Komisyonu, UNESCO, OECD
(Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütü) ve diğer
uluslararası kuruluşlar yaşam
boyu öğrenme kavramsal
fikrini aktif olarak geliştirmeye
başlamışlardır. Bu faaliyetler
sonucu bir dizi resmi belgeler
ortaya çıkmıştır, bunlar
Avrupa Komisyonu’nun Beyaz
Kitabı gibi - „Öğretelim ve
öğrenelim – bir bilgi
toplumuna doğru”,
UNESCO'ya yönelik yirmi birinci yüzyıl için Uluslararası Eğitim Komisyonu raporu „Eğitim – gizli
hazine” ve diğerleri. Aynı zamanda 1996 yılında Komisyon tarafından Avrupa için yaşam boyu
eğitim yılı olarak ilan edilmiştir, 2000 yılın sonunda ise altı temel mesajı içeren kendi özel
Memorandumu yayımlanmıştır. Bu mesajlar, eğitimin gelişimi için temel Avrupa Birliği
önceliklerini sıralamaktadırlar ve Haziran 2000 Feira'da düzenlenmiş olan Avrupa Konseyi
toplantıısında konuyla ilgili bir mutabakat sağlanmıştır. Bu toplantıda, Komisyon, Avrupa Birliği
üye ülkelerini yaşam boyu öğrenmeyi teşvik etmek ve toplumda tüm vatandaşlar için erişilebilir
40
yapmak için ulusal stratejiler ve pratik önlemler hazırlamaları için davet etmiştir. 2001 yılında ise
Komisyon „ Yaşam boyu öğrenme için Avrupa alanını gerçek bir hale getirelim” bir bildiri
yayınlamıştır ve hemen ardından 2002 yılında Avrupa Konseyi'nin Özel Çözünürlüğü
yayınlanmıştır. Bu belgelerin ve girişimlerin amacı, Avrupa eğitimi ve mesleki eğitimi dinamik
olarak değişen sosyo-ekonomik koşullara ve ihtiyaçlara uygun olarak bir eğitim reformunu teşvik
etmektir.
Dünya’da ve Avrupa’da meydana gelen
global ekonomik ve sosyal değişimler,
nüfusun yaşlanması nedeniyle bilgi
ekonomisi ve demografik baskının hızla
gelişmesi nedeniyle, yaşam boyu
öğrenme kavramına dayanan eğitim ve
öğretim için yeni bir yaklaşım
gerektirmektedir.
Yaşam boyu eğitim, sürekli bilgi, beceri ve yetenekleri geliştirmek için hizmet veren ve herhangi
bir amaca yönelik olan bir öğrenme faaliyetidir.
Genel olarak bu yöntem aşağdakileri içermektedir:
"beşikten hayatın sonuna kadar" olan tüm eğitim faaliyetlerini , en erken çocukluk
çağından tüm yaşam boyu ve yaşlılığa kadar olan süreyi kapsamaktadır, okuma, yazma
ve aritmetik gibi temel becerileri aşan bilgi ve becerilerden oluşan temel bir stok
oluşmasını sağlamaktadır.
Sadece meslek ile ilgili olan becerilerin kazanılması değil, aynı zamanda hayatı boyunca
devam eden tüm yeteneklerini, ilgi, bilgi ve anlayışların yenilemesidir .
Her türlü eğtim formları ve faaliyetleri, yaygın eğitim (örneğin, bir sivil toplum örgütü
tarafından düzenlenen işyerinde işle ilgili becerilerin edinimi veya eğitim çevrelerine
katılarak dil bilgisini geliştirmek) ve informal olan eğitim (örneğin, arkadaşlar ile birlikte
bir müzik aleti çalmayı öğrenmek gibi).
Yaşam boyu eğitim, eğitimin içeriği, sunum şekli ve sunum yeri eğitime katılanlara göre farklı
olması drumunda dahi tüm vatandaşlara açık olmalıdır. Yaşam boyu eğitim söz konusu
olduğunda, temel becerilerin de yenilenmesi ("ikinci bir şans") ve aynı zamanda ilerlemiş olanlar
için de eğitim imkanı anlaşılmalıdır. Sonuç olarak, aktif vatandaşlık, istihdam olanakları, uyum,
sosyal uyum ve kişisel gelişim teşvik edilmelidir.
41
Ekim 2000 yılında avrupa Komisyonu yaşam boyu eğitim için bir Memorandum oluşturmuştur.
Onunla tüm Avrupa’da herkes için yaşam boyu öğrenme fırsatları yaratmak amacıyla tutarlı
stratejiler ve pratik önlemler geliştirmek için yardımcı olan danışma süreci başlamıştır.
Memorandumun temelinde altı anahtar mesaj ortaya konmuştur:
1. Herkes için yeni temel beceriler: bilgi toplumunda aktif katılım için gerekli becerileri elde
etmek ve yenilenmesini sağlamak. Bu, eğtime genel ve sürekli erişimin sağlanmasını
gerektirmektedir. Özellikle, bilgi teknolojileri, yabancı diller, teknolojik kültür, girişimci
ruhu ve sosyal beceriler ile çalışılması çok önemlidir.
2. İnsan kaynaklarına yoğun bir yatırım yapılmsa.
3. Öğretme ve öğrenmede yeniliklerin kullanılması: yaşam boyu ve yaşam genişliği
öğrenmenin sürekliliği için etkili öğretme ve öğrenme yöntemleri ve bağlamlarının
geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
4. Öğrenmeye Değer Verme – özellikle yaygın eğitim ve informal eğitimde öğrenmeye
katılma ve çıktıların anlaşılmasının ve takdir edilmesinin yollarının geliştirilmesi temel
amaçtır.
5. Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetlerinin Yeniden Yapılandırılması (bilgi ve rehberlik) –
herkesin hayatları boyunca, Avrupa'nın her yerinde sunulan eğitim imkân ve fırsatları
hakkında iyi kalitede bilgi ve tavsiyeye kolayca erişmesi garanti altına alınmaya
çalışılması amaçlanmaktadır.
6. Öğrenmeyi Yuvaya Yakınlaştırmak: yaşam boyu öğrenme fırsatları öğrenicinin mümkün
olduğu kadar yakınında sunulması amaçlanmaktadır.
Daha sonraki eğitimler herkesin ilgisini
çekeceği şekilde olmalıdır. Gelecekte
insanlar yalnız sürekli eğitim ile güncel hayatlarını
sürdürebilirler, işine devam edebilirler veya kariyer
yapabilirler. Gelişen yeni iş alanlarının
hepsinde çok iyi yabancı dil bilgisi
aranmaktadır, bilgisayar bilgisi ve
becerisi ise zaten var olduğu olarak kabul
edilmektedir. "Yeni beceriler" olması da beklentiler
arasındadır, bunlar girişimci ruhu ve sosyal becerilerdir. Bu
ülkede ilerideki eğitimler için büyük bir mücadeledir. Mevcut projeler ve programlar
tüm insanların sürdürülebilir hayat boyu öğrenmeye ve geleceğe odaklı eğitim yapılarını
değiştirmeye yönelik teşvik edici olmalıdırlar. Bu farklı eğitim alanları ve eğitim kurumları
arasında ağ oluşturulmasını ve uluslararası işbirliği ve değişimin güçlendirilmesini
gerektirmektedir.
42
Yaşam boyu öğrenme bir bireyin ömrü boyunca bilgi ve becerilerini sürekli yapılandırmasıdır. Bu hayatın akışı içinde kazanılan tecrübelerden geçmektedir. Bu deneyim formal (eğitim, danışma, mentorluk, staj, yüksek öğrenim ve diğer) veya informal (farklı durumlarda kazanılan deneyimler ve diğer) olabilir.
Eğitim /yaşam boyu öğrenme/ "gönüllü ve kendi kendini motive edebilen " kişilel veya profesyönel amaçla bilgiyi takip etmek anlamına gelmektedir. Bu şekilde, sadece sosyal aktiviteye katılımı, aktif toplumsal ve kişisel gelişimi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda rekabet edebilme gücünü arttırır ve işgücü piyasasında mobil olma imkanını sağlamaktadır.
„ Yaşam boyu öğrenme ” iş ve kişisel gerçekleşme için gerekli olan bilgi ve becerilerin sürekli
gelişmesi ve iyileşmesinin teşvik edilmesi amacıyla, yaşam boyu formal ve informal öğrenme
fırsatlarını kullanmak veya sunmaktır.
Yaşam boyu öğrenme demek, yaşam kalitesinin geliştirilmesi devamlılığı sağlanması için örgün,
yaygın ve informal öğrenmenin entegrasyonu sonucu oluşan eğitim anlamına gelmektedir.
Eğitim hayatın bir parçasıdır, her zaman ve her yerde gerçekleştirilebilmektedir. Yaşam boyu
kesintisiz olan /doğumdan ölüme kadar süren/ bir süreçtir, ailede, topluluklarda, okulladar, dini
kurumlarda ve iş yerlerinde gerçekleştirilen vs ile başlamaktadır.
Eğitim, sadece okul sıraları, dersler ve sınavlar ile bağlantılı olmayıp bunlarla sınırlı
kalmamaktadır. O yaşam ile bağlantılıdır, o şekliyle – bizim etrafımızda oluşan değişikliklere
adapte olmak için bize yardımcı olmaktadır. Okadar hızlı bir gelişim sürecinde ki herşey sürekli
değişmektedir. Bu sadece teknolojiler için geçerli değildir – bizler farklı yiyecekler hazırlıyoruz,
bugün iletişim kurduğumuz dil dün söylediklerimizden farklıdır, teknoloji sürekli gelişmektedir.
Bunu günlük hayatımızda gördüğümüz gibi çalışma hayatımızda da görmekteyiz ve sürekli
öğreniyoruz – bilinçli veya bilinçsizce. İşte bilinçli veya onun yokluğu bizim öğrenme
etkinliğimizin önemli bir unsurudur.
43
Örgün eğitim söz konusu
olduğunda, bizim farkındalığımız
olmadan yapılabilir bir şey
olduğunu hayal ile edemeyiz.
Burada farkındalık bilinçli bir karar
olarak kabul edilmelidir, yani
öğrenme bilinçli mi yoksa tam tersi
mi. En iyi durumda, bir kişi kendi
ihtiyaçlarını karşılayacak
yaklaşımları kabul etmesidir (ya da
neyi öğrenmek istiyor ise), ne tür eğitim uygundur ve eğitime uygun malzemelerin seçilmesi.
Buna uygun olarak eğitim program türü seçilir ve kişi eğitim esnasında elde etmiş olduğu
bilgileri pratikte uygulama yollarını aramaktadır. Eğer bu gerçekleşmezse, eğitimin etkisi
tümüyle azalmaktadır ve belirli çok değerli bilgiler ise kullanılmamış bir halde kalmaktadırlar.
Yeni şeyler öğrenme isteği ve eğitim programlarına katılım her kişide farklı düzeylerde
görülmektedir. Ancak işverenler, çalışanları için yaşam boyu eğitimin çok önemli bir üstünlük
olduğunu düşünmektedirler. Eğer piyasa ortamında başarılı olmak istiyorlar ise, yeni bilgilere
açık olan ve öğrenmek için istekli olan, gendini geliştirmek isteyen, çeşitli eğitim programlarına
katılmak isteyen ve işlerinde öğrendikleri herşeyi başarıyla uygulamayı hedefleyen insanları işe
almaları gerekmektedir.
İnsan sadece okul ve kurslar aracılığı ile çğrenim görmez; çoğu kez informal olarak öğreniriz,
kendi deneyimlerimiz sayesinde. Biz farketmeksizin veya herhangi bir çaba göstermeden (tabi ki,
belirli bir deneyimin bize "acı verici" olabilir olduğu zamanlarda bu tür koşulları göz ardı
etmemiz gerekmektedir) birşeyler olur. Hatta bu tür eğitim, deneyim ile olan eğitim, insan çaba
gösterdiği zaman daha da etkili olabilir – örneğin, geriye dönüp neler yapıldığı, nekadar iyi
olduğu veya nekadar başarısız olduğu incelenirse ileride neler yapılması gerektiği ile ilgili bir bilgi
elde etmiş oluruz.
6-24 yaş grubunda eğitim
6-24 yaş grubunda eğitim öncelikle eğitim kurumları, aile hayatı, toplum örgütleri, dini
kurumlarda gerçekleştirilir, bunun yanı sıra eğitim bu dönemde yaygın ve informal öğrenimde
44
önemli bir rol oynayan medya aracılığı ile de gerşekleştirilir. Bu dönemdeki eğitimin amacı
eğitim katılımcılarının dört yönde olan genel gelişimleridir, bunlar:, entelektüel, sosyal, duygusal,
zihinsel ve fiziksel gelişimdir.
25-60 yaş grubunda eğitim
25-60 yaş grubu insanların profesyönel yaşamları esnasındaki eğitim yaygın eğitim ile
gerçekleştirilebilir, medyayı öğretici araçlar olarak kullanarak, öncelikle kendi mesleklerini
uygulayarak, meslektaşları ile işyeri iletişimi sayesinde, deneyim değişimine dayalı
gerçekleştirilen turlar ile, bilgilendirici iletişim teknolojileri kullanarak, çevre ve doğa ile. Yetişkin
insanlar deneyim ve sorunları çözerek öğrenirler. Bu nedenle, onlar sürekli zekalarını
geliştirmeleri ve bilgi hacimlerini arttırmaları, aynı zamanda bunları kullanmak için kapasiteye
sahip olmaları gerekmektedir.
İleri yaşlarda eğitim /60 + yaş /
İleri yaşlardaki eğitimde (60 yaş ve üzeri), yaşlı insanlar, yaşlarına uygun aktiviteler ile çok şey
öğrenebilirler: yaşlılar için sanat, müzik, spor, el sanatları ve sosyal faaliyetler gibi. Bunlar son
derece değerlidirler, nedeni ise bilginin yanı sıra yerel topluluklara entelektüel destek de
sağlamaktadırlar. Onlar toplum kuruluşları, kulüpler ve derneklerde gönüllü çalışmalar da
yapabilirler. Bu işler onların hayatına anlam katıyor ve toplum için yarar sağlamaktadır.
Eğitim sistemlerinin günümüz
şartlarına uygun olarak,
insanların yaşam tarzları ve
öğrenmelerine uyumlu olması,
müşteri odaklı olmaları, aynı
zamanda farklı düzeyler ve
sektörler arasında geçişi
sağlayacak imkanların
yaratılmasına; bilgi ve iletişim
teknolojilerinin sunduğu büyük
potansiyeli öğrenme modları ve
seçenekleri geniş bir yelpazede
kullanılmasına; eğitim verme ve
öğrenme yöntemleri içeriği ve
kalitesinin arttırlmasına; öğretmenlerin eğitimi ve uygulamalı eğitimlerinde reformlar
gerçekleştirilsin ve bu reformlar sayesinde farklı öğrenme ortamlarında hedef grupları ile çok
çeşitli alanlarda çalışma imkanına sahip olmaları ve onları rehber, eğitimci ve aracı durumuna
getirmek için bir ihtiyaç olduğuna dikkat edilmelidir.
45
Bilgi toplumundaki hayat ve iş, kendi kişisel ve mesleki gelişimlerini takip etmek için motive
olmuş aktif vatandaşları gerektirmektedir. Sürekli bir mesleki gelişim ihtiyacının olması, iş
piyasasında istihdam sağlanması için, hayatımızın bir sonraki aşamalarında bilgi ve tavsiyelere
ihtiyaç duyulmasına sebep olmaktadır. Seçim ve karar alma imkanları gerekli doğru bilginin
bulunması ve rehberlik ve danışmanlık faaliyetlerin hizmete dönüşmesi ile alakalıdır, öyle ki
yaşam boyu ve her yerde eğitim ve öğrenim için bilgilere kolay erişim sağlanması için.
İnsanların çoğu yerel düzeydeki kurumlardan eğitim alırlar. Hayat boyu öğrenmeyi destekleyen
sürekli eğitim erişim sağlayan yerel ve bölgesel yönetimlerin mobilizasyonunu gerektirmektedir.
Yerel düzeyde gerçekleştirilen çeşitli ve uygun fiyatlı eğitim fırsatları, insanlara yurtlarını terk
etmeden, bölgenin ve toplumun tanıdık atmosferinde öğrenmek için bir şans vermektedirler. Bu
durum, herhangi bir nedenden dolayı mobil olma imkanı kısıtlı olan insanlar için de çok
önemlidir. Evine yakın olan eğitim olanakları yerel eğitim merkezleri, sivil toplum örgütleri, iş
eğitimleri, internet eğitimi yoluyla elde edilebilir. Günümüzde eğitim ihtiyacı sürekli artmaktadır.
Yaşam boyu eğitim fikri 21. yüzyılın anahtarlarından biridir. Konsept dört ana hedeflerin bir
ifadesidir – bilgi sahibi olmayı öğrenmek, hareket etmeyi öğrenmek, başkaları ile yaşamayı
öğrenmek, hayat hakkında bilgi sahibi olmak. Eğitim, insanların yaşadıkları hayatı ve
etraflarında yaşanan hayatları daha iyi anlayarak kendilerini ve diğerlerini daha iyi anlamalarını
sağlamalıdır. Bilgi edinme, küresel olyları algılama yoludur ve herkesin bir dünya vatandaşı
olmasını sağlayacaktır. Herkes, yaşamı boyunca eğitim görmeyi, bilgilerini çoğaltmayı, yetenek
ve becerilerini geliştirmeyi ve bir değişken ve birmirimizi bağlayan dünyamıza uyum sağlamayı
öğrenmelidir.
“Öğreniyorum, o halde varım“
İnsan kaynaklarına yapılacak olan yatırımların iyi planlanmış
olmaları, toplumun bir bütün olarak ve o toplumda yer alan
bireylerin sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınması açısından
uzun vadede önceliktir. Artık, okulda bir şeyler öğrenip ve
daha sonra hayatının geri kalanı için kendi bilgi ve becerilerini
kullanacağın kuralı geçerli değildir. Dünya okadar hızlı
gelişiyor ve okadar çok değişiyor ki pratik olarak yaşam boyu
öğrenmeye mecburuz. Tabi ki işverenler de bu durumu gayet
iyi bilmekteler, çünkü başarılı olmak istiyorlar ise bu onlar için
de geçerlidir. İyi bir çalışan yeni bilgiyi kolayca alabilmeli, onu
geliştirmeli, eğititm programlarına katılmalı ve öğrenmiş
olduğu yararlı olan her şeyi pratikte uygulayabilmelidir.
46
Çevremizdeki dünya değişiyor, ve muhtemelen hepimizin de fark ettiği gibi çok hızlı değişiyor.
Değişimler, istihdam piyasası da buna dahil olmak üzere, ilgilendiğimiz her şeyi etkilemektedir.
Eski zamanlarda, bir kişinin iyi bir işi elde etmesi için gerekli olan herşey iyi bir mesleki yeterlilik
ya da uygun bir eğitimi olmasıydı, günümüzde ise işverenler çok daha fazlasını istemektedirler.
Mesleki yeterlilik dışında diğer yeterlilikler de istemektedirler. Yeterlilikler, mutlaka bir mesleki
yeterliliğin bir parçası olmak zorunda olmayan beceri ve niteliklerdir. Onlar bir dizi beceri, tutum,
bilgi ve davranışı oluşturmaktadırlar ve bunlar iletilebilir ve her yerde uygulanabilirdirler, ayrıca
herkesin gerek profesyönel gerek ise kişisel hayatında başarılı olabilmesi için mutlaka
gereklidirler. İnsanların çoğu, kendi meslek alanlarında başarılı olduklarını gösterebilmek için iyi
bir temele sahiptirler. Ancak yeterliliklerle aynısı değil, nedeni ise büyük ölçüde eğitim sistemi
tarafından göz ardı edilen bir alanı temsil etmektedirler. Bu sistem hala çok özel bilgi ve
becerilere dayalı olan bir sistemdir. Yine de, bu sadece küçük bir ekstradır, yani bize işgücü
piyasasında başarı veya başarısızlık getirebilecek olan yatkinliklerdir.
9. BBİİLLGGİİ EEKKOONNOOMMİİSSİİ -- BBAAŞŞAARRIINNIINN YYEENNİİ ÖÖLLÇÇÜÜSSÜÜ
Bilgi teknolojilerin gelişimi ile
dünya bilgi oluşturma, dağıtma,
ulaşılabilirliği ve kullanımında
gerçek bir devrim yaşadı. Son
20 yılda bilgi en değerli varlık
haline geldi – var olmak ve
yönetim için kendi kuralları ile.
Eğer Microsoft®’un sadece
fiziksel varlıklarını alırsak (arazi,
bina, masa, sandalye, vb.)
şirket Bulgartabac®’tan daha
düşük maaliyette olacaktır.
Ancak şirketin sahip olduğu
bilgilerinin ‘kilitli’ olduğu
varlıkları da ilave edersek o
zaman dünyanın en zengin şirketlerinden biri olmaktadrı. Bir ürüne ne kadar çok bilgi katıldıysa
okadar daha değerli olmaktadır - Windows® çalışma programını kayıt ettiğimiz diskler, bir kutu
sigara yapımı için kullanılan malzemelerden daha pahalı değildir. Son ürün fiyat farkları yüzlerce
leva değerinde olduğu ölçülmektyedir! Bu nedenle geçen yüzyılın 90’lı yılların ortasından bu
yana ‘bilgi’ kelimesi birçok uluslararası şirket ve kuruluşlar için bir anahtar sözcük olmuştur.
Bilginin anlamı, çevremizdeki dünya olaylarını tahmin etme yeteneğine kadar indirilmiştir.
İnsanın yeterli bir tepki verebilmesi için, belirli bir olgunun veya olayın hangi koşullar altında ve
ne zaman gerçekleşeği ili ilgili bilgi sahibi olma ihtiyacı vardır. Açık veya örtülü bir şekilde bu
ihtiyaç günlük hayatımızda yer almaktadır, niyet ve özlemlerimizin oluşumunu
yönlendirmektedir, aynı zamanda yakın veya uzak bir gelecekte bizim davranışlarımızın olası
senaryolarını belirlemek için de önemlidir. İnsan, bir olgunun ya da olayın ne zaman ve hangi
47
koşullar altında ortaya çıkacağı ile ilgili tahminler yapabiliyorsa o zaman o olgu ya da olayı
tanıyordur. Fizikçilerin sahip oldukları astronomi bilgisi güneşin her sabah doğudan yükseleceği
tahminini yapmalarına, yeterli doğrulukta güneşin doğuş zamanını belirlemelerine, ayrıca
zamanın belirli bir noktasında diğer gök cisimlerinin yerlerinin belirlenmesine de izin
vermektedir.
Bilgi ekonomisi için yapılan en yaygın tanımlardan birine göre bu, bilginin oluşturulması,
yaygınlaştırılması ve pratik uygulamasına izin veren ve tüm sektörlerde büyüme, zenginlik
yaratma ve istihdam oluşturmak için önemli bir güç haline gelmiş olan her ekonomidir.
Bu amaca ulaşmak için Dünya Bankası ekibi, bilgi ekonomisinin farklı yönlerinin
değerlendirilmesi, ölçülmesi ve analizi için hassas bir yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem, dört
temel ayağı kapsayacak şekilde 69 gösterge içermektedir:
Birinci ayak - Olumlu ekonomik, kurumsal ortam ve girişimcilik gelişimini destekleyecek
bir yönetim;
İkinci ayak – Yüksek bilgi içerikli ürünleri gerçekleştirecek ulusal yenilik sistemi;
Üçüncü ayak - Yaratıcı ve iyi yetişmiş insan sermayesi;
Dördüncü ayak – Gelişmiş bilgi ve iletişim yapısı.
Birinci: Olumlu ekonomik, kurumsal ortam ve girişimcilik gelişimini destekleyecek bir yönetim -
ekonomik özgürlük ilkeleri göz önüne alınmadığı taktirde küresel ekonomide gelişmeler
beklenemez. Bilgi, saniyeler içinde neredeyse sıfır maliyetle dünyanın her yerine taşınabilir bir
varlıktır – sadece garantili bir pazar ve serbest rekabet olduğu ortamlarda kalabilir.
48
İkinci: İyi geliştirilmiş bilgi altyapısı – yaygın olarak pek çok insan arasına ve geniş alanlara
dağılmış artan uzmanlık ve bilginin büyük miktarlardaki birikimi iletişim ağlarının oluşturulmasını
gerektirir – bu ağlar bilgi altyapısı tarafından desteklenmektedirler.
Üçüncü: İyi yetişmiş insan sermayesi – modern hayatta yüksek bilgi ve becerilere sahip insan
kaynakları uygulama için daha iyi koşullar arayışı konusunda sınır tanımamaktadırlar.
Günümüzde onların seçim hakkı var – fiziki olarak taşınmak veya İnternet ve yeni
telekomünikasyon yoluyla uluslararası pazarlarda kendi bilgi ürünlerini sunmak.
Dördüncü: Yüksek bilgi içerikli ürünleri gerçekleştirecek ulusal yenilik sistemi – bilgi kaynakları
ve bilgi sahipleri, iş ve hükümet arasında kolay, hızlı ve ulaşılabilir bağlar ve mevcut kaynaklar
ile maksimum sonuçlar elde edilmesini sağlaması gerekmektedir.
Ekonomilerde yenilikler önemli kaynaklardır, öyle ki piyasa mekanizmalarıyla yeni yararlı bilginin
oluşturlması ve talebi ekonomilere daha iyi rekabet ortamı sağlamaktadır. Yenilikler, bilgi
ekonomilerin temel unsurlarıdır, onlar bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak
için yeni teknolojilerin geliştirilmesi için ana kaynağıdırlar.
Bilgi ekonomisi
değerlendirilebilmesi için soyut
dört ayğın her biri ölçülebilir
ve karşılaştırılabilir olmalıdır.
Bu amaç için Bilgi
ekonomisinin Endeksi olarak
adlandırılan terim
kullanılmaktadır. Bu, 0 ila10
arasında değerlere sahip
olabilir ve genel ekonomik
kalkınmanın karşılaştırmalı
resmini sağlayabilir. Bilgi
ekonomisinin genel endeksi
dört ayağın her biri için çeşitli
alt-endeksler tarafından
oluşmaktadır. Bilgi
ekonomisini ölçmek için ilk önce her ayağın ayrı ayrı alt endeksleri tanımlanması gerekir. Onlar,
bilgi ekonomisinin çeşitli bileşenlerinin gelişimine göre ekonomilerin karşılaştırılmasına için
vermektedirler.
49
Her bir ayak üç niceliksel göstergeler ile ölçülür. Örneğin yenilikler ayağı göstergeleri bunlardır:
Gösterge 1 - 1 milyon kişiye düşen Araştırma - Geliştirme personel sayısı; Gösterge 2 - 1 milyon
kişiye düşen verilen patent sayısı; Gösterge 3 - 1 milyon kişi başına düşen bilimsel yayın sayısı.
Bilgi ekonomisi entelektüel sermayenin çeşitli şekillerde ve konfigürasyonlarda gelişimi ve
entegrasyonu anlamına gelmektedir. Modern koşullarda, üretim sürecinde yenilik bileşenleri,
enstitüleri, üniversiteler, laboratuvarlar, merkezler, teknolojik parklar, ulusal ve uluslararası
bankalar ve fonlar sistemi, ulusal ve uluslararası programlar, projeler ve diğerlerinden oluşan bir
gelişmiş ağ anlamına gelmektedir. Ancak şunu unutmamalıyız ki, firmalar maddi üretimin temel
birimleri görüntüsünde olduklarından dolayı onlar yeniliklerin çeşitli şekil ve tezahürlerinde olan
temel taşıyıcılardır.
İlk yön, devlet tarafından çeşitli devlet ve toplum konseyleri aracılığıyla ve toplu ulusal tartışma
mekanizmaları yoluyla bilgi ekonomisinin oluşumu için ulusal bir strateji oluşturulmasıdır, bu
stratejide temel hedefler, gelişim alanları ve faaliyetlerin ana hatları tanımlanmalıdır.
İkinci yön, yenilik
süreçlerinin başlatılacağı ve
teşvik edileceği bir finansal
ortamın yaratılmasıdır. Bu
tür finansal çevre
mekanizmaları kabaca iki
gruba ayrılabilir – pasif ve
aktif olanlar. Pasifler, devlet
ve yerel yönetimlerin yüksek
teknoloji, inovasyon ve
girişimcilik alanındaki
faaliyetler için vergi,
gümrük, idari ve
bilgilendirme imtiyazları ve
teşvikler oluşturmaları olarak
ifade edilebilir. Aktif
mekanizmalar ise, yenilikçi fon geliştirme, hatta bankaların yüksek teknoloji, inovasyon ve
girişimcilik alanlarında hedeflenen faaliyetleri destekleyen olarak ifade edilebilir. Bu fonlar bütçe
fazlaları, bazı yerel, ulusal vergi ve harçların, vb pahasına gelebilirler. Buna benzer bir şekilde
özel projelere fon sağlayan farklı ulusal ve yerel programlar çalışmaktadırlar. Bu amaç
doğrultusunda yine bir dizi uluslararası programlar ve ortaklıklar hizmet edebilir.
50
Üçüncü yön ise ulusal ve yerel düzeyde teknolojik parkların oluşumunu desteklemek için tesisler
oluşturmak aynı zamanda üniversite, akademik ve diğer eğitim ve araştırma merkezlerinin
yenilik ve girişimcilik faaliyetlerini teşvik etmektir. Bu, elbette, çeşitli vergi ve diğer kolaylıklar ve
teşvikleri içermektedir. Kuşkusuz, rekabet tesisleri de dahil olmak üzere işletmelerin farklı türleri
tarafından gerçekleştirilen hedefe yönelik altyapı inşaatı da kullanılabilir. Özellikle „iş kuluşka
makineleri” olarak adlandırılan sterime dikkat edilmelidir, ancak bu varolan formları ve
uygulamaların bazı hatalar ve eksiklikleri düzeltildiğinde olur.
Bu alanda değişiklikler doğrultusunda olan dördüncü yön, şirketler düzeyinde yenilikçi bir model
oluşturulmasıdır, unutmamaız gerekir ki, sonuç olarak şirketler bilgi ekonomisinin taşıyanlarıdır.
Şüphesiz bu modeller en geniş anlamda anlaşılmalıdırlar, yani hem ürün ve teknolojik yenilik
oluşumu için yönetim modelleri olarak, hem örgütsel yenilik olarak, hatta girişimci yenilikleri
olarak da. Bunun için, çeşitli alanlarda ve bölgelerde projeler sağlayan bir ulusal program ilan
edilebilir ve bu şekilde ulusal kaynaklar bu alana konsantre edilmiş olunur. Daha da fazlası,
benzer modellerin uygulanması için sertifikalar oluşturulabilir ve bu ulusal sertifikayı alan
şirketler bazı kolaylıklardan yararlanabilirler, örneğin, yenilikçi faaliyetlere yönelik kredilerin
verilmesi, gümrük ve vergi vb işlemlerin basitleştirlmesi.
Beşinci yön uygun bilgi
ortamının oluşturlmasıyla
ilgilidir. Bu şu demektir,
Patent Bürosu ve Bilgi ve
Dokümantasyon Ulusal
Merkezi’nin rolünü
güçlendirmek, yenilik
alanında Ulusal Kongre
başlatmak, aynı zamanda
şube ve yerel konferanslar
ağını başlatmak, bu
etkinliklere akademik ve
üniversite merkezlerinin
aktif katılımı için mekanizmaların oluşturulması ve buna benzer diğer.
Altıncı yön eğitim kurumlarının performansını artırmak, özellikle mesleki ve yüksek eğitimlerin
yenilik bileşenlerinin güçlendirilmesiyle ilgilidir. İnternet ve uzaktan eğitim formları ile Life long
learning olarak bilinen, yani „Çalışma hayatının sonuna kadar eğitim” sisteminin
getirilmesi. Burada elektronik eğitim çok büyük önem taşıyacaktır.
51
Yeni bilgi ve iletişim teknolojilerin çıkması bilgi ekonomisinin gelişimi için bir devrim niteliğinde
ön koşullar oluşturmaktadır. Git gide daha fazla uzmanlık ve bilginin büyük miktarlarda birikimi,
geniş mesafelerde ve birçok kişi arasında dağılımı iletişim ve değişim ağlarının kurulmasını
gerektirmektedir – bu ağ bilgi teknolojileri altyapısı tarafından desteklenmektedir. Unutulmaması
gereken şu ki, yeni teknolojiler bilginin daha verimli ve daha hızlı toplanması, işlenmesi,
yönetimi ve dağıtımı için bir araçtırlar, sedece kendi hedeflerine yönelik değildirler. Son derece
modern teknolojilerin satın alınıp kurulması o teknolojileri kullanmak için bilgi ve beceri eksikliği
olduğu zaman, daha iyi bir sonuç elde etmek mümkün olmayacaktır sadece yüksek maaliyetlere
ve kayıplara sebep olacaktır. Her bir varlık gibi bilgi de bir yere toplanma eğilimine sahiptir -
ABD'de Silikon Vadisinde olduğu gibi, bu örnek bir kez daha onun ekonomik kalkınmanın temel
ilkelerine tabi olduğunu doğrulamaktadır. İdari yönetimlerin bir çoğunda, son derece güçlü
bilgisayarların eğitimli personel eksikliği olduğundan dolayı nasıl sınırlı bir şekilde kullanıldığını ve
elektronik şekilde birikmiş bilgi yığınını görebilirsiniz. Yine de böyle bir altyapının olması iyi bir
eğitim ve var olan bilgi sunulduğunda hızl bir ilerlemeye izin vermektedir.
10. İŞVERENLER ÇALIŞANLARI İÇİN YAŞAM BOYU EĞİTİME
YATIRIM YAPIYORLAR
XXI yüzyılın yönetim
zorluklarından biri
işletmelerde insan
kaynaklarının insan sermayesi
olarak yeni bir anlam
kazanmasıdır. “Sermaye”
kelimesinden, hangi formda
olduğuna bakılmaksızın (para
veya diğer mülkiyet, üretim
araçlarının toplamı vb), işlem
sonucunda zaman içinde gelir
veya başka bir değer olarak
bir büyüme sağlayan, yani
birikim, anlamına
gelmektedir. Geleneksel
olarak, ekonomik açıdan,
sermaye yatırım sonucu elde edilen madi, madi olmayan ve finansal varlıklar olarak ve zamanla
bu varlıkların bir gelir akışını oluşturduğu ile ilgili bir kategori olarak kabul edilmektedir.
Genel olarak yatırım yapmak, yatırımcı için gelecek dönemde yatırımların artan bir miktarda
veya kar ile geri dönmesi (yerine gelmesi) ile sonuçlanan kaynak kullanım sürecidir. Bir işletme
para yatırımı yaptığı zaman, yani üretim için kaynaklar satın alarak kazanç miktarını arttırmayı
52
hedeflemektedir. Ancak iş gücü kalitesine yatırım yaptığı zaman, hedef yine aynıdır – yine bir
büyüme ve kar elde etmektir, ancak bu defa insanlara yatırım yaparak. Bu şu demektir: çalışan
insanlara mesleki beceri ve yetenekler kazandırılması, onların kendilerini geliştirmelerini
sağlamak ve bunları iş sürecinde kullanmaları, bir yatırım karakterine sahiptir.
İlk baştaki insan sermayesi, kişinin (tek başına veya anne babasının yardımıyla) eğitimi için
ödeme yaparak ve meslek ve beceri edinmek için kendine yatırım yapmasıyla şekillenmektedir.
İşe başladığı zaman bu yatırım zaman içinde daha yüksek maaş şeklinde veya kişiyi daha mutlu
edecek bir iş yapma imkanı sağlayarak bu yatırım geri dönmektedir. Bu açıdan bakıldığında,
insan sermayesi için aşağıdaki genel tanımı verebiliriz:
“İnsan sermayesi, bireylerde somutlaşmış kazançlı potansiyelin bir değeridir,
doğuştan gelen beceri ve yetenekleri dahil ettiği gibi eğitim ve yeterliliği de
içermektedir.”
Insan sermayesi ekonomik
sermayenin bazı evrensel
özelliklerine sahip olmasına
rağmen, örneğin, geri dönüşümü
olması ve birikme yeteneği olması
gibi, ikisinin arasında önemli farklar
vardır. İnsan sermayesi oluşturma
süreci bir çok evre ve aşamaları
olan ve çok uzun süren ve
karmaşık bir süreçtir. İnsan
Sermayesi kendi varlığına sahip
değildir ve onun taşıyıscısından
ayrılamaz, bu nedenle görünmez ve
zor tespit edilebilir. Yatırım yapılan
kaynaklar hemen ve tam olarak
geri dönmeyebilir (yerine gelmez), ancak uzun bir süre içinde ve bir çok faktör ve çeşitli koşullar
etkisi sonucu olabilir. Örneğin bir yüksek lisans eğitimi görmüş kişi, eğer mesleği üzerinde
çalışmaz ve başka mesleklere yöneldiyse, yüksek lisans için yatrıım yapılan kaynaklar geri
dönmez ve yatırımcının kendisine bir yarar sağlamamaktadır.
Bir işletmenin insan sermayesi, o işletmede çalışan işçi, yönetici ve müdürlerin kazanç getiren
potansiyelin toplamıdır. Bu sermaye, onların bilgi, beceri, yetkinlik, yetenek, sağlık durumları ve
performansları, motivasyon ve emek davranışlarının toplamından oluşmaktadır, yani belirli bir
değere sahip olunan ve bireyler için – insan sermayesinin taşıyıcılarıdır - olduğu gibi bu
sermayeden yararlanmak için yapılan sözleşme çerçevesinde işletmeler için de mevcut ve
gelecekteki gelir kaynağı olandır. İnsan sermayesinin birikimi konusunda iki taraf söz konusudur:
çalışanlar (işçi ve idari kadro) ve işveren. İşçi ve İdari kadroda çalışanlar bilgi ve becerilerini
çalışarak veya şirket dışında eğitim görerek geliştirebilirler. İşverenlerin iki seçeneği vardır: insan
sermayesini kendi yatırımları ile artırma imkanını sağlamak veya işgücü piyasasından sağlamak.
53
“Satın alınan” insan sermayesi, kendi
yetiştirdiği olana kıyasal her zaman daha
düşük karlılık (teslimiyet) sağlamaktadır
ve uzun vadede daha belirsizdir. Piyasa
ekonomisi şartlarında insan sermayesine
yapılan yatırımlar, eğer beklenen ek
karlılık yapılan yatırımların üzerinde ise o
zaman doğru olduğunu
kanıtlamaktadır. Veya insan sermayesi,
insanların kendi yetenek, kazanılan
beceri ve eğitimlerinin gelecekte
beklenen gelirlerinin bugünkü değeri
olarak görülebilir. İnsan sermayesinin
değerinin belirlenmesi arz ve talebe göre
gerçekleşmektedir, yani işgücü
piyasasında, belirli bir karmaşıklılık, yük
ve sorumluluk isteyen bir görev için
ortalama rekabetçi maaşın belirlenmesi
bu görev için aday olan kişinin insan
sermaye piyasa değerini yansıtmaktadır.
İnsan sermayesine yapılan yatırımlar kamu, şirket ve bireysel yatırımlar olarak ayrılmaktadır.
Onlar iki önemli ileşeni içermektedirler:
Eğitim ve profesyönel eğitim yatırımları, bunlar gençlere ekonominin çeşitli alanlarındaki
faaliyetlerde uygulanabilir genel ve temel eğitim ve beceri sağlamaktadır. Daha sonra bu temel
üzerine, işçi ve İdari kadroda çalışanlar için mesleki eğitime yönelik bir sistem kurulmaktadır.
Kamu ihtiyaçları, temel eğitim ve mesleki eğitimin faydaları bu alanda yatırım yapılan hükümet
politikalarına bağlıdır. Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimin bir kısmı
harcamaları devlet yatrıımları ile desteklenmektedir. Bu yatırımların büyük bir kısmı ayrı ayrı
bireyler tarafından yapılmaktadır, onların aile fertleri de dahil olmak üzere. Bu maliyetler
genellikle harçlar, ders kitapları, ek eğitim malzemeleri ve daha fazlasıdır. Bu eğitim giderleri
özel okullarda çok daha yüksektirler.
İşçi ve çalışanların progesyönel becerilerine yönelik yapılan yatırımlar, belirli bir meslek, iş alanı
veya görev ile ilgili mesleki bilgi, yetenek ve yetkinliklerin kazanılmasını sağlamaktedır. İşçi ve
çalışanların profesyönel alandaki gelişim ve adaptasyonları için en önemli yatırımcı işveren
olması gerekmektedir. Bazen çok nadir durumlarda, işsiz olanlar da dahil olmak üzere, işçi ve
çalışanlar kendileri profesyönel yeterlilik kazanmak ve arttırmak için doğrudan yatırımlar
yapmaktadırlar.
54
Devlet insan sermayesine yatırım yapılmasından yakından ilgilidir, nedeni ise böylece, işgücü
alanında daha yüksek bir kalite ve verimlilik elde edilecektir, rekabet artacaktır, yüksek ve
sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlanacaktır ve insanlar için daha yüksek bir yaşam standardı
sağlanmış olacaktır. Bu böyle, çünkü zengin doğal kaynaklarına sahip bir çok ülkede çok düşük
insan sermayesi kalitesi bulunmaktadır ve bu ülkelerde yoksulluk ve sefalet hüküm sürmektedir.
Ve tam tersi – doğal kaynaklardan yana fakir olan ülkeler yüksek düzeyde kaliteli insan
sermayesine sahiptirler ve yüksek yaşam standartları ile ekonomik "vahalar"dırlar. Yüksek
potansiyele sahip insan sermayesinin işe alınması, oluşumu ve gelişimi en çok işverenlerin
yararına olmaktadır, çünkü, bu durum işletmelerin rekabet edebilmeleri için çok önemlidir, aynı
zamanda onların üretmiş oldukları ürünlerin ve hizmetlerin kalitesi ve piyasada başarılı bir
şekilde kabul görmesi için, misyon ve vizyonlarının başarılı bir şekilde uygulanması için çok
önemlidir. İnsan sermayesinin yatırım oranının ölçülmesi ve işletmelerin yapmış oldukları
yatırımlardan bekledikleri faydaların ölçülebilirliği hala az gelişmiştir ve insan kaynakları
yönetiminde çok nadiren ele alınan bir konudur. Ancak net olan şudur, insan sermayesine
yatırım yapmayan şirketlerin geleceği yoktur. Çoğu işveren, işgücü piyasasından hazır insan
sermayesi elde etmeyi ya da diğer işletmelerden eğitimli ve kalifiye çalışanları çekmek için doğru
olamayan "teklif verme" ile ya da “head hunting” olarak bilinen yöntem ile elde etmeyi
düşünürler. Ancak şu gerçek unutulmaktadır, mevcut bilgi, beceri ve deneyim hızlı bir şekilde
eskimektedir ve dinamik teknik ve teknolojik değişiklikler için uygun olmayan hale
gelmektedirler, ürün ve hizmetlerin yaşam döngüsünün kısalmasına da sebebiyet
vermektedirler. Bu nedenle, hazır elde edilen ve sürekli kendini geliştirmeyip güncel bilgiler ile
tazelenmeyen insan sermayesi, zaman içinde hızlı veya yavaş bir şekilde, ek değer (kazanç, yani
insan sermayesi özellikleri ve kalitesi kaybolmaktadır) "üretmek" için azalmış bir kabiliyete sahip
olmaktadır. İşte Yaşam Boyu Öğrenme (Life Long Learning) için Avrupa Stratejisinin anlamı
budur. Birey (ve onun ebeveynleri) insan sermayesi için yatırımın gerekli olup olmadığına ve
büyüklüğüne bireysel olarak karar vermektedir. Bu yöndeki kararlar için, yine bireyin eğitim ve
profesyönel niteliklerinden beklediği yarar ve avantajlar ve bu amaçla yapılacak olan maliyetlerin
karşılaştırlması, bir baz oluşturmaktadır. Genel olarak bu yarar ve avantajlar aşağdaki beklentiler
ile ifade edilmektedir:
55
Daha yüksek maaş, daha farklı ve yaratıcı bir iş, kariyer gelişimi için fırsatlar, daha geniş
ve ilginç profesyonel iletişimi;
daha elverişli çalışma koşulları, sağlık ve iş performansı için daha az risk, daha fazla iş
güvenliği.
Eğitim ve örenimin daha etkin bir şekilde edinilmesi ve geliştirlmesi için yapılan doğrudan
yatırımların yanı sıra eğitim gören kişi eğitim sürecinde çalışmadığı için bir kazanç da elde
etmediği dönemde kaçırılan fırsatlar da göz ardı edilmemelidir ve bunların kazanç kaybı olduğu
dikkate alınmalıdır.
Bu yatırımın getirisi çok daha fazla ve daha güvenli olacaktır eğer ki, etkin bir kariyer rehber
sistemi uygulanırsa, bu durumda bireyin kişisel nitelikleri ve yetenekleri ve işgücü piyasasının
ihtiyaçları doğrultusunda gelecekteki meslek ve uzmanlık seçiminde hataları ortadan kaldırmak
veya azaltmak mümkün olacaktır.
Yeni Avrupa Birliği stratejisi "Avrupa 2020" "akıllı büyüme" öngörmektedir, yani, temel
faktörler olarak bilgi ve yeniliklere dayalı olan bir ekonomi. Bu strateji, bilgi ve iletişim
teknolojilerin maksimum düzeyde kullanımı ile eğitim kalitesini artırılmasını, Avrupa Birliği içinde
bilgi ve yeniliklerin yayılmasını teşvik etmeyi gerektirmektedir. Stratejide, Avrupa’nın eğitim ve
yaşam boyu öğrenme konusunda harekete geçmesi gerektiği söylenmektedir.