dede kargin'dan, Şah ibrahim'e* -...
TRANSCRIPT
folklor!edebiyaı, cilt: ıx sayı: xxxv
DEDE KARGIN'DAN, ŞAH IBRAHIM'E*
Nejat Birdoğan Ağabeyin
ımutulmuz am.wıa içten sevgi ·l'e .mygılanmlu.
Fuat Bozkurt··
KARGINADI
K argın adı, Oğuz Ha nın altı oğlundan Bozok kolunu oluşturan
~ _Yıldız Han boyuna bağlan ır. Afşar, Beydilli, Kınık, Kargın
oymaklarından birinin adıdır, Tarama Sözlü~ü'ne göre Meşbu, ağzma kadar dolmuş, medd, . tuşyan . durumunda anlamlarına gelir. Derleme Sözlüğü'nde ise doymuş, tok, hesabtm bilmeyecek ölçüde zengin adam, tarlada ekinin çok büyüyerek yatması, ma/m çokluğundan fiyattn düşmesi, biçiminde açıklanır.
Şamseddin Sami, Kamus-u Türki'de (s. 1023) bir tür büyük rende anlamında gösterir. Başka bir kaynakta ise kargın, mtırak
· anlamındadır. Yiğit/iği, savaşçtiiğı temsil eder. Kargınlılar, Çorum'un Alaca ilçesinde yaşarlar. '
OGUZ'UN KARGIN BOYU Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Gün
Han, Ay Han; Oğuz Türklerinin atası
sayılıyor. Her birinin dörder boyu var. . Böylece Oğuzlar toplam yirmi dört boy-
dan oluşuyor. Yirmi dört boydan Bozoklu kolu, Yıldız, Gök, Dağ Hanlardan Yıldız Hanın (Avşar, Kınık (ya da KızıR), Beydilli, Kargın boylarından biri. Her boyun birer damgası ve av kuşu var. Divan'da; her nedense Kargın boyunun adı geçmiyor, damgası verilmiyor. Vambery Hünername adlı kitabında Kargın boyunu veriyor. Kargın'ın tatemi (av kuşu) Tavşancıl 'dır.
Tavşancıl bir kartal türüdür. Tavşan aviayarak yaşar. Söyek ya da Sögük denen şölen eti "Etli Omaça"dır.
Ziya Gökalp Türk Medeniyet Tarihinde Sügek sözünü şöyle anlatıyor: "Sögük kelimesi Sögüş kelimesinin as/ıdır. Dinsel ve siyasal mahiyetleri cami olan Milli ziyafetti şöleh/e mukaddes kurbandan Bidayette Tibetöküzü denen "Yak" idi. Bu öküz //'in timsalidir. Yani ictimai uzviyeti temsil eder. Ili oluşturan çeşitli her biri toplumsal bünyenin bir uzvu olduğundan belli bir (Sögüşe söğüşe) sahiptir. Öküzün başı Han'm; Karnt: Hatunun, Sağ yam ilin sağ kolunu Sol yam ilin sol yanmı temsil eder. Bo?oklar kolundaki üç boyun
• Bu yazı üzerinde uzun süre çalışıp, elverdiğince köyleri gezip gözlemleri mı e bütünlemek istedim. Ama böyle bir çalışma yaptı{Jımı duyan dostların yoğun isteği nedeniyle, yazının bu bölümünü yayınlamak zorunda kaldım. lleride eksiklerimi tamamlamaya çalışacağım. Şimdilik bu kadar. Eksikler bağışlanal
** Prof. Or., Akdeniz Üniversitesi, Öğretim Üyesi. 1 Ali Şahin: Güney Anadolu'da Beydilli Türkmenleri ve Baraklar, Ankara 1962, s. ı
17
==>=• ~=-=~====·====~ folklor/edebiyat =- -r:··=-·= "· = ""-'" =
sögüşleri sağ butla sağ aştklt kaburgadtr. Sol butla sol aştklt strt eti sol kolu oluşturan aklann söğüşleridir. Böylece yukardaki et/i omaça: et/i omurga olacakttr.
20. yüzyıl başlarında bile Her Yakut boyunun atası ve totemi olan bir hayvan vardır. Tavşan atadan inen boy, geyik atadan inen boydan kendini özenle ayırır. Taşan atalı boy bu hayvanı ulular, onu öldüremez ve yiyemez. Fakat geyikleri öldürür ve yer. Geyik ata lı boy da bu hayvana dokunamaz, ama tavşanı yer.2
Menakıbu'I -Kudsiye'ye göre Dede Kargın kendi müritfariyle Anadolu'ya gelip yerleşiyor. Zamanla büyük ün kazanıyor. Birçok mürit ediniyor. Dönemin sultanı
onun yeteneklerini görüp dostluk kuruyor. Kendisine 17 köyü vakıf olarak veriyor. Vilayetnameye bakarak Elbistan'a yerleşmiş olmalı. Dede Kargın yıllar boyu burada düşüncelerini yayıyor. Müritlerini artırıyor. Baba llyas da dahil, Rum'a giden dört yüz ha lifesi oluyor . .
Dede Kargın 13.yüzyıl başlarında
Elbistan yöresinde yaşamış bir Tü,rkmen dervişi. Baba llyas Çat köyüne gelmeden Elbistan'da kalmış olmalı. Elvan Çelebiye göre Baba llyas, Rum diyarında Dede Kargın adındaki bir başka şeyhin hafifesi sıfatıyla geliyor. Amasya yakınlarında
bulunan Çat köyüne yerleşiyor. Burada zaviye açıyor. Bu yerleşme 1. Aleaddin Keykubad döneminde oluyor. Sultan Aleaddin Şeyhi ziy'arete geliyor. Onunla görüşüyor. Baba llyas buradaki zaviyesinde işe koyuluyor. Düşüncelerini yaymaya başlıyor.
Dede Kar.gın ile Baba llyas ilişkisi üzerine yalnız Elvan Çelebi bilgi veriyor. Elvan Çelebiye göre Dede Kargın kendi halifeleri a'rasından Hacı Mihman, Başdın Hac ı, Şeyh Osman ve Ayna Dola adlarında dört kişi seçiyor. Baba llyas'ın buyruğuna veriyor. Onları Rum'u irşad etmek üzere görevlendiriyor. Rum diyarına gelen Baba l lyas, yanındaki dört halifeyi çeşitli yerlere · gönderiyor. Yerleşmelerini sağlıyor. Dede Kargın üzerine y;=ılnız Velayetname'de bir
kesit geçer. Elvan Çelebinin verdiği bilgiler Velayetname'den eski ve de onu bütünlüyor. ·
Menakıbu'I-Kudsiyye'ye göre, büyük olasılıkla Moğol yayılması yüzünden kendi müritfariyle Anadolu'ya gelip yerleşmiş.
Zamanla büyük ün kazanarak müritlerinin sayısını artırmış. Dönemin- büyük olasılıkla 1. Aleaddin Keykubad dönemi- sultanı, bu kişinin niteliklerini görerek onunla dostluk kuruyor. Bunun sonucunda kendisine on yedi köy vakıf veriliyor. Dede'nin yerleştiği yer Velayetname yard ımı ile Elbistan o lduğu
sanılıyor. Dede Kargın burada yıllar boyu düşünsel görüşlerini yayıyor. Yandaşlarını
artırıyor. Elvan Çelebi'nin öyküsüne göre, Dede Garkın' ın, Rum'da Baba llyas'la birlikte dört yüz ha lifesi bulunuyor.3
Bu verilerden çıkan şu: Baba llyas, ile Dede Garkın'la birliktelikleri daha eskilere dayanıyor. Aynı gizemci çevre içinde yetişip pişiyorlar. Anadolu'ya birlikte geliyorlar. Büyük olasılıkla, bu gizemci ortam, Harezm Türkleri ile birlikte Anadolu'ya geliyor. Dede Kargın Elbistan dolaylarında yerleşiyor. Dede Kargın'ın
burada zaviyesinin bulunması, 13. yüzyılın ilk yarısında Elbistan çevresinde yaşamış olduğu düşüncesini güçlendi riyor . .
Yine kimi varsayımlar var. Baba llyas da Çat köyüne gelmeden önce Elbistan'da bu l unmuş olmal ı . Nitekim Velayetname'de de bu doğrultuda ipuçları var. Hacı Bektaş Rum diyarına gelmeden önce Elbistan'da bulunduğu söyleniyor.
Velayetname'de benzer bir olası l ık sözkonusu.
Hacı Bektaş Rum diyarında Zülkadir . iline gelmeden önce Elbistan'da kalıyor. Hacı Bektaş'ın, Ihrahim Hacı adında bir müridi var. Hacı Bektaş ona geyik derisinden yapılma bir başlık veriyor. Onun ölümünden sonra bu başlık, Hacı lbrahim oğulları ile Dede Kargın müritleri arasında bir anlaşmazlığa neden oluyor. Hacı Ihrahim oğulları da , Dede Kargın oğulları da aynı tür başlıklar kullan ıyorlar. Arada tartışma oluyor. Sonuçta geyik derisi başlığı kullanma yetkisi Dede Kargın
2 Do1jan Avcıoğlu Türklerin Tarihi, Tekin y., Istanbul 1989, c. ı s. 42. 3 Ahmet Yaşar Ocak: Babailer lsyanı, Istanbul 1996, s.99.
İB
= = ==== === folklorledebiyat
oğullarında kalıyor. Bu başlık onların tarikatının göstergesi sayılıyor.
Bu ol ay Velayetname'de şöyle
anlatılır: Hazreti Hünkar ljacJ Bektaş Veii
Horasan i Ruma geldi. Once Türkmen içine Oulkadirliler arasmdan, Bozok'tan girdi. Giderken yol üzerinde bir koyun çobam gördü. Bu koyuncuklar Hazreti Hünkar'dan ermişlik kokusunu a/dlfar. Seğirdişip Hazreti Hünkar'm ardma düştüler. Çoban koyun/ann önünü kesti. Önünü kesince sürünün ard1 gitti. Bir yamm durdururken sürünün öbür yam
·gitti. Nice uğraştwsa da koyuncuklan döndüremedi. Gönlünden şöyle dedi: Bu koyunun böyle ettiği boşuna değildir. Ola ki, bu giden kimse erenlerdendir. Ermişlerdendir. Bu koyuncuklar kadar akl1m yoktur. Ben eline ayağma düşeyim. Ola kim bana himmet ve tıazarı safa ede"
Gelip Hünkar'a yetişti. Ellerine ayakIanna düştü. Yüz sürdü. "Gerçek er bize de kerem bağ1şlaym, himmet edin, safa edin" dedi.
Hazreti Hünkar bir yere oturdu. Hünkar Hac1 Bektaş Veli çobana:
-Adm ne?- dedi. Coban: -Adtm lbrahim Hact'dtr. Hünkar baştndaki u/u/uğu gösterdi: -Baştndakini önüme koy! Çoban başmdaki Hünkar ululuğunu
önüne indirdi. Söylendiğine göre, o zaman çobanm
başmda bir geyik derisinden takkesi vardt. · Hünkar başltğJ tekbir edip geri başma vurdu. Ve de gözünü stğadJ. Arkasma bastt. Erin baktşt gizemlidir. Kara toprağa göz atsa altm olur. lbrahim Hact, o anda nasibin a/dt. Erenlik katma ulaşti.
Bundan sonra ·Hünk?,r şöyle dedi: -Yürü, Bozok ile Uçok'u sana yurt
verdik. Etmeğin olsun. V.e de o koyuncuklar seninle birlikte varsmlar.
Hazreti Hünkar'dan sonra, lbrahim o illerde acaip ve garip velilik ve keşf-i kerametler gösterdi. Dulkadirli arasmda kendini lbrahim Hact diye cağtrttJ. Hünkar'm buyurduğu gibi Üçok ve Bozok kendisinin etmeği oldu. Ayağma taş dokunan "Ya Hact" diye çağtrdJ. Ve de bu güne dek o ad ile ünlüdür.
Hact lbrahim Hazretleri yaşarken o Hünkarın başltğt ge yi k ·deri si tact giyerdi.
Kendisine mürit olanlara da geyik derisi tac1 giydirirdi. Kendileri öbür dünyaya göçtükten sonra Dedekargm oğullan geldiler. Hact lbrahim oğul/anna:
-Bu geyik derisi tae Dedekargm'mdtr. Siz bunu nerden buldunuz?- dediler.
Onlar karştltk verdiler: -Bu geyik derisi tact, lbrahim atamtza
Hact BektaŞ Veli Hünkar sunmuştur. Bizim meşrebimiz safayt nazanmtz Bektaş'tandtr- dediler.
Dedekargm oğul/an: -Yok, Bektaşi/erin ta ct elfi Hüseyni'dir.
Geyik derisi değildir. Kuşkusuz geyik derisi tae ünlüdür. Dünyada Dedekargm'tndtr -dediler.
Arada çok tarttşma geçti. Sonra yalmz lbrahim Hacmm kendi giymesi için ona verildiği görüşü belirdi. Torun/art zorunlu olarak Geyik derisi tacJ Dede Kargm/ara · verdiler. "'
Günümüzde Hacı Bektaş'ın 1240 Babalı ayaklanmasını başlatan Bab.a llyas'ın halifelerinden olduğu biliniyor. Ayaklanma Selçuklu yönetinimce ezildikten sonra bir süre izini yitirdiği, daha sonra değişik bir işievle Sulucaka- · raöyük'te ortaya çıktığı anlaşılıyor. Artık ayaklanmacı görüşlerden uzak bir barış elçisi olarak gözüküyor. Bir barış güvercini olarak Anadolu'ya geldiği söylencesi yayı lıyor. Zamanla örü lüp dal budak salan söylencenin içine Iç Asya motifleri yerleşmeye baş l ıyor. Sözgelimi onun evlenmeden yaşam sürmesi de bir söylenceyi birlikte getiriyor. Olay şöy l e:
Hacı · Bektaş, Rum'a ayak bastığı şimdilerde dergahının bulunduğu Sulucakaraöyük'te o dönemde Selçuklu Sultanlarının Yunt Pınarı vardır. Burada Çepni boyundan bir obaya konuk olur ve abanın ulu kişisi olan Yunus Mukri'nin büyük oğlu ldris Hoca'nın eşi ya da kızı Kadıncık Ana {Kutlumelek) adlı hatunu safa, nazar ve himmet ederek kendine büyütmelik edinir. Bu ailenin soyundan gelecek kuşaklar Çelebi sanı ile Ocak Bekçisi olurlar. Bu olay eski bir Yelayetname yazmasında şiir düzeninde şöyle anlatılır:
4 Ve14yetnam~(haz. Abdülbaki Gölpınarlıllnkılap K., Istanbul 1990, s. 21-22.
~=-----==---===-=====·====·~=w J9 =·==========--===··z====-~=·=-~======·=~====-=-·====·=
folklorl edebiyat
Çünkü Çepni boyu Oguzdan ayrılır. Doğruluben Rum mülkine gelür Çepni boyundan meğer kim bir aziz Yunus Mukri idi hem anı n adı Çepni'nin ol idi şeyhi mürşidi Karayük kurbinde Kayı nam bir yerde Gelüben karar etai göre Dört ogt.ilu var idi kim her biri Kande varsa, .belli olmışdı yeri Ulu oglunun ad ı ldris idi Karı ilme iştigal tedris idi Sarı lbrahim, Süleyman üçü de Onun oglu idi bunlar ey dede Şa~ Sultan Alaüddin'in ol Yund Bendi idi ey sahib kabul Karayük'de ol evvel kıldı karar Padişah Yund'ın güder idi ey yar Çepni boyundan üç ev dahi gel ür Yund nedi ile Karayük'de kalır Ol üç evin bir ulusu var idi Kim Güherdeş'di ol kişinin adı Çünkü iki konşu anda geldiler · Karayük'ü mesken edip kaldılar.
Velayetname'nin bundan sonraki b.ölümde; 'Hacı .Bektaş'ın Yund abas ı na nasıl gelip yerleştiği, Kayı boyundan Ertuğru l oğullarının sınır beyliği için Sultan Alaaddin Selçuki katında nasıl
aracılık ettiği, desteklediği, kaçesinden serpuşlar keserek "Yeniçeri" adını verip kutsadığı, erenlerin başlarına giydirdiği'
anlatılır.
Tüm bu anlatılan lardan şu iki. sonuç çıkar: Türk ulusunun bu ycıyılma ve· yerleşme, toplumsal yönetim kurma evresinde Oguz töre geleneği egemendir. Bugünkü Hacıbektaş ilçesi merkezinin çekirdeğini Çepni oymağı güvertip yeşertmiştir.
Bozgeyildi Hacı Bektaş ve müritlerinin yaşamları
düşlerle süslenir. Hacı Bektaş Veli'nin Bozgeyikli ile ilişkisi Nizip'in Akçeköylü
olan ve Gaziantep'in Haral köyünde ·otu, ran Ali Koç dede 1950 yılında araştırma<;! Naci Kum'a söylence anlatır:5 _.
Boz geyikli ünlü ermiş Emir Su/tan'd1r. Hac1 Bektaş Veli Urum eren/erinin, nas1p/anm dağiŞ/tlrken Emir Sultan yat1p kalwor. Akti başma gelip ayaktlğtnda Haci Bektaş'tan nasibini istiyor. Hac1 Bektaş Ve/i'ye:
-Şu çevgeni sen mi atarsm, ben mi atay1m- diyor. Hac1 Bektaş Veli Sultan "destur" deyip çevgeni atarken Emir Su/tan'a:
-Erciyes tut...-diyor. Çevgen Erciyes'e tak1!Jyor. Bir bölümij
kmtwor. Ka/am Suriye'de Beşir denen yere düşüyor. Buras1 Maskana'dan aşağ1da bir yer. Orada Mevali/er aşireti yaşwor. Aşiretler çevgenin yurt/anna düştüğünü görünce kaldirmak istiyor. · Ancak kaldJramworlar. Bir süre sonra Emir Sultan çevgeni aramaya geliyor. Burada bulunca çevgeni kaldmyor: Böylece çevgenin kendisinin olduğunu da kamtlam1ş oluyor. Oradaki aşiretler müritleri oluyorlar. Herkes birbirine soruyor: ,
Boz geyikli kim?- . Bozgeyikiinin Emir Sultan olduğUnt.!
an!Jyor!ar. ·. Emir Sultan Hac1 Bektaş Veli dai1
çecinin üstünde namaz klfarken o darmm içinden bir bir dan artiyor. Bu dan Emir sultan oluyor. Emir Sultan da post sahibidir. Ne ki sonradan Hac1 Bektaş ocağmdan kopuyor.
Bozgeyikli türbesinde iki mezar vardır. Biri Hoca Ali, öbürü Bozgeyikli' diye anılır. Bura ziyarete gidildiğinde ilkin Hoca · Ali sonra Boz geyikli tavaf edilir. Hacı
Bektaş dergahından verilmiş soykütükleri ve vakıfları vardir. Bu makamın temsilci ve post sahibi lsmail dede oğlu Arap Ali ~ki kendisi Ali Koç'un dedesidir- Dergah'a giderek bu izin belgesini ve soyağacını alır. Ali Koç'un ocağı Gaziantep'in Mileles
5 Naci Kum: Dedekarkın- Karkınoğullan · Cepniler (Belgeler ve Menkıbeler Üzerine Yapılan Tetkikler), 1951. (Malatyalı Yusuf Kargın ile oğlu Rıza Kargın'ın destekledikleri bu çalışma bası lmamıştır. Rıza Kargın dede çalışmanın bir örneğini yayıniamam dileği ile 1991 yılında bana verdi. Yazık ki. Naci Kum'un h azırl adı ğı çalışma, tümüyle soykütüklerine dayanıyordu ve yayınlanması olanaksızdı. Uzun aral ı klarl a konu üzerinde çalıştık. Kimi başka belgeleri (Şah lbrahim Veli ocağı ile ilgili belgeler tümüyle bizim belgelerimiz. Ballıkaya belgçlerini vermek büyüklüğünü gösteren 'Encümen' Hüseyin Yılmaz dedeye burada içten saygı ve sevgilerimi bildiririm) ekledik. Belgeleri alan çalışmaları ve gözlemlerimiz.le desteklemek istedik. )'azık ki Gaziantep, ~alatya ve Çorum'daki Kargın ocağı köylerine gitmeye zaman bulamadık. Bu üç bölgeyi görmeden yazının eksık kala~a9ı açık. Ama en azından bu konuda kimi belgeler bi lim çevrelerine sunulmuş olur. ilerde zaman bulursak, bu uç bölgeyle ilgili gözlemlerimizi ekleyeceğiz. Bağışlanmak dileğiyle!
20
r::oco·=·· -=~='====""-""""== falklor/edebiyat =e-=·-=-======•=-:===- =·===.,.,
köyünde oturan Musa Kazım evlatlarından Halil dede ile akrabadır. Halil
· dedenin ocağı çapnilerin dedesidir. Bu aile ise Sivas'ta yaşayan Gözükızıl ailesi ile birleşirler. · Birbirini mürşid edinerek, Balıkesir, Aydın, lzmir yöresindeki Çapnilere sürek sürerler. · Kilis, Antep yöresinde 100 evden çok ve Doğu'da Azerbaycan'a doğru olan bölgelerde Yalavaçlar denen bir topluluk vardır. Bunlar yarı Alevi yarı Sünni durumdalar. Nizip, Kilis yöresinde oturan Yalavaçlar da Sünni. Ancak bunlar Alevi Yalavaçlarla akraba olduklarını bilirler ve hoşgörü ile bakarlar.
Bilindiği gibi uyalvaç" sözü Türkçede "peygamber" sozunun karlışılığıdır. Yalvaçlar Türkmen boylarındandır. Oğuz .Han'ın Dağ Han boyundan Salur kolundan gelirler. Saturlar Moğol tarihinde önemli işlev ler üstlenirler. Yalvaçlar, Karamanlar, AnabÔieği olmak üzere üç büyük kola ayrılırlar. Araplar 9. yüzyılda Horasan'a dayandıklarında karşılarında Yalv.açları
bulurlar. Günümüzde Anadolu'nun çeşitli y~rlerinde ve Horasanda bu boyun torunJ~m vardır. Isparta'nın Yalvaç ilçesinde· de büyük ölçüde bu boyun soyundan gelen· insanlar yaşıyor. Ve yine Salur ya da Salarlar arasında bir söylence anlatılır.
Alevilik açısından ilginç bu söylenceye değinmekteyarar var:
Türkmen boylarından Salgur · /Salur adından gelir. Bu ad ilk olarak Divan'da ·geçer. Daha sonra Dede Korkut öykü..' lerinde anılır.
Salarlar Oğuz soylu Türklerdir. Kökende Türkmenlerin Satır uruğundan
gelirler. Birçok destan ve söylenceleri vardır. Nitekim Çin'deki halk arasında bir söylence anlatılır. Bu söylenceye göre, "Safir uruğu Karaman ve Akman adlt iki kardeş boydan oluşur. Karamanlar ile Akmanlar, Ahmet Yesevi'nin oğlunu
öldürür/er. Ahmet Yesevi onlara kargtş
verir. Türkmenistan'da yaşayamaz olurlar. Topraklarmt btraktp Çin"e· göçrnek zorunda kalirlar." Nitekim kendileri de
Türkmenlerin Teke oymağından olduklarını söylerler. Benzer bir söylence de Türkmenistan'da yaşayan Salarlar arasında anlatılır.
Ali Rıza Yallan Cenupta Türkmen Oymakları adlı kitabında Bozgeyikli üzerine şu bilgileri verir:.
"Bozgeyikli türbesi Mımbıç kasabas ında, Kurudere'ye bir saat uzaktadır. Bozgeyikli Şeyh Ahmet Yesevi ahvadından bir şeyhtir. Bu şeyh ve evlatları, boylar arasında çıkan uzlaşmazlıkları çözmekle görevlidir. Bozgeyikli ilbeyi boyundan biridir. llbeyin boyundan Deli Ahmet'in lakabına Bozgeyikli derler. Deli Ahmet birgün Urum·a·, Hacı Bektaş'a gider. Onun karametini görür, Bektaşi olur. Sonra kendisi keramet gösterir ve veli olur. Bir gün eline çevgeni alıp güneye doğru fırlatır. Çevgen günümüzde türbesinin olduğu yere düşer. Çobanlar bu çevgeni almak isterler, cıma kimse yerinden kaldıramaz. Mevali aşiretinin
halkı biz kaldırırız der. Çevgeni develere bağlayıp çekmeye kalkışır. Ama develerin beli kırılır ve çevgen yerinden kıpırdamaz. Günlerden bir gün Bozgeyikli kendisi gelir, asasını yerden alır, aşiret içinde ulu olur.
Hacı Bektaş Veli yanındaki adamlarına meratip verir. Bozgeyikli de bu l unmasına
karşın nasılsa ona meratip v.erilmez. Bunun üzerine Bozgeyikli çövgenini Hacı Bektaş'a doğru yeniden fırlatır. Çevgen gelirken Hacı Bektaş:
-Tut Nurhak ~diye seslenir. Çevgen Nurhak'ı yarar. Bunun üzerine
Hacı Bektaş Bozgeyikliye meratip verir onu Bişiri'yi aydınlatmakla görevlendirir.
· Bozeyikli Deli Ahmet kökende Tokatlıdır. Aşirı;ıtinin Raka'da bulunduğunu bildiği için buraya gelir."
A li Rıza Yalkın bu söylenceyi Kara · Hasan Efendi'den dinlemiştir. Kara
Hasan'a göre Bozgeyikli, çşiret arasında tüm sayrılık ve yaralara deva ve şifa dağıtan bir ocaktır. Sayrılar, deliler,
. çocuğu olmayanlar bu ocağın kutsallığına
6 TRT yapımcılanndan Saffet Uysal'ın sunduğu bir radyo izlencesinde Eza Geıin_Türküsüne konu olan Ezo • Gelin'in Bozgeyikli olduğunu öğrendim. Saffet Uysal'ın i zni ile bölgeden derlediği gereçleri ileride eklerneyi düşünuyorum
===--=~=~nn·~,-~m-.,----=·======·=·=====·=··•=m== 2} -=====-=~====r=·=~===•==·=--==-----~====
sığınıp kurban keserler. Ali Rıza Yalkın, Türkmenlerin en büyük yeminleri: Bozgeyikli babalarm ellerindeki yüzlerce çubuktan atlamakla. olur. Buna Türkmenler uçöven atlama" derler. Bir Türkmen çöven atladıktan sonra kesinlikle yalan söylemez. Her yıl "Üiger doğumu" zamanında Bozgeyikli'de ve "Kuyruklu Yıldız" doğumunda Yelbaba yatırında büyük şölenl~r yapılır.
· Yelbaba Yelbaba yatırı da Türkmenlerin önemli
ziyaret yerlerinden. Yatır büyük bir tepe üzerine yığılmış taşlardan oluşur. iki ay süreyle her salı günü Y.elbaba'da şölen yapılır. Bu yatır, günümüzde Suriye sınırları içindedir. Şölen akşamiara dek sürer. Yüzlerce kişi b.urada kurbanlar keser. Davullar, zurnalar çalınır. Höyükte yığılı taşlar arasında iki delikli taş vardır.
Inanca göre bu deliklerden elini geçirenlerin elleri dert görmez. Ve yine yatırın dışında bulunan küp biçimindeki taşın
üzerinde yüzükoyun ve yüzü yukarı yatan yatıp fırıldak gibi çevrilen adamın Listüne o yıl hastalık gelmez. Yatır çevresinde bulunan küçük delikli taşlar kutsal takı olarak kullanılır. Ziyarete giderken yol üzerindeki pınar suları ile yıka n ıp arınılır.
:Yıkanma kerpiç korunaklar içinde yapılır. ; ·Kadın ve erkekler için iki göz ayrı korunak vardır. Yelbaba'yı öven şu deyiş halk arasında yaygındır:
Evvel bahar yaz ayları doğunca, Oğlan kıza nergiz verir gül alır Çıkarma perçemi festen dışarı Arpa kesmez Yelbaba'nın sırası Sağalmıyor şu sinemin yarası Aha da iğdenin kaşı karası Kirazdır dudakların arası
Kefergan yerde seyran kurulur Yelbaba'da derde deva verilir, Esen'de de yeşil yaprak bürünür Dedeler şenliği falı görünür Orada sevrettim Titip evini
Söylencelerden çıkan toplu sonuç şu: Bozgeyikli söylencesi Bektaşi geleneğine dayanıyor. Anadolu'ya yerleşen Oğuz
boylarında Şamanik inançalar yoğun biçimde yaşıyor . . Rakka'da yerieşi me zorlanan Türkmen boyları arasında da bu inançlar egemen. !(urban· törenleri sırasında, yöredeki kaynak suyu ile yıkanma, davul zurna ile şenlikler yapmak, doğrudan Türk töresindeki sığır
şölenlerini anımsatıyor.
Başka bir Ebülvefa Mehmet bin Mehmet · Bozcani'dir. Onlü islam bilgelerindendir.
Tacu'I-ArifOn Hace Ahmed Dede Kargın Baba ilyas Horasan Muhlis Paşa Aşık Ali Paşa Elvari Çelebi
Halk arasında yaygın söylentiye göre Emir Sultan Hacı Bektaş'ın post verdiği ereı:ılerdendir. Ne ki sonradan Hacı Bektaş ocağından kopar.
Dede Kargın Oğullarından Yusuf Kargın'n elinde bulunan Soykütüğünün en eskisi H. 950, (M. 1543) yılına dayanır. Bu soykütüğü · Arapçadır. Sonradan Türkçe bir ek yazılmış.
Baş bölümünde "Nasrun min Allah-i ve fethün karib.
Ve beşşiril mürninine ya Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman ya Ali, ya Hasan, ya Hüseyin" türncesi bulunur.
Şeyh Muhammed Bin Şeyh el Karkını
Dede Kargın'ın Soyağacı . Nurnanoğlu katilgazi Kargınlı !Imam Cafer Sadık kızı Fatime ile H.
120/ M. 737 yılında evlenir ve dört oğlu olur.)
Cafer Kargınlı Salih Kargınlı Hasan l<argınlı Seyid Nurnan Şeyh Mehmet Bahaddin Nu man Şerafeddin ll yas Şeref
· Nurnan
'"'"""""'""========""""'tt=· = ·====·==="'-·••O"===""""===·n=·? 22 •·= = ·n= tter -e='t'--=-=z··-::ı-
"-""""-=-=----=--:::::.:~.,-====== folklorledebiyat c::====""===== ===--=--, Otman Dede Gü nan Hasan Nu m~ n Abdullah Hasan Balı
Ahmet ve kardeşi Hacı Tufan Kargın Baba Yusuf Nurnan Hasan Mehmet
(H. 952/ M. 1545 yı lındaki icazetna-mede)
Ali Dedekargınlı Hasan Dede oğlu Bayram Abdülgaffar ( H_ 971 tarihli icazetna-
meden) Cafer (M. 1591 tarihli ilama göre) Cafer oğlu Vefa Jsa ( 1653 yılı baratında n) Vefa (1112 tarihli fermanda, Konar
göçer Seyid Nurnan kabilesi büyüğü
olarak adı geçiyor.) Hasan, Mustafa, Hızır, Mehmet, !smail,
A li, Hasan, Abdal, Cafer, lsa, Mehmet, Nesimi, Ali, Nurnan (H. 1131 tarihinde adları anılır)
Ali, ibrahim, Mehmet (1148 tarihli dilekçe üzerinde adları geçer) ·
Mustafa Mehmet, Veliyeddin, Abdal, Cafer, lsa, Mehmet, Nesimi, Ali, Abidin, Numan, ·Hüseyin, lbrahim, Hasan, Mustafa
(Adları 1228-1230 tarihli fermanlarda geçer. Bunlardan Nurnan'ın erkek çocuğu olmadığı ıçın, soy son halife Veliyeddin'den yürür.) .
Yusuf Beg Ağa (1250 tarihli belgede Çorum'Un
Hüseyinabad ilçesinde, kömürkeş olan Dedekargın oymağının boybeyi olarak adı geçer. Malatya'daki ocak ise, aşağıda gösterildiği biçimde Veliyeddin'den gelir.)
Veliyeddin Efendi ve Z avedar lbrahim Bey Mustafa Bey
Hacı Ahmet Ağa Yusuf Bey l<arg ı n (1888) Ahmet Rıza Kargın (1915 doğumlu) Nurnan Kargın (1947 doğumlu)
Dede Kargın Ocağı ve Çepniler Çepniler Oğuz'un Gökhan soyundan
dördüncü boydur. Divan'da damgaları da verilir. Ancak Divan'da verilen damga ile Vambery'nin verdiği damga değişiktir. Boy, Üçeklar kolundandır. Av kuşları
· Sungurdur. Şölen etleri sol but etidir. Seeere-i Türk yazarı Ebülgazi Sahadır Han'a göre, 'çepni' "Bahadır" anlamına gelir. Türkiye'nin birçok yerinde Çepni yerleşim b_irimi ad ı olarak kullanılır.
Çepniler üzerine bir kitap yazan lsmail Hakkı Akay, Çapni leri yedi oymağa ayırır. Bunlar llyaslı, Eyne Hocalı , Kari l i, Yayınayaklı, Karalar, Avanlar, Nusratlı oymaklarıdır!
Çepni ler, öbür Oğuz boylarında
olduğu gibi XI-XIV yüzyıllarda Doğudan ve Karadeniz'in kuzeyi nden Dobruca yöresine geçerek Anadolu'ya yayılmışlardır.
Kendileri Kızılbaş Türkmenlerdir. Ocak olarak Dede Kargın'a bağlılardır. Kimi yerlerde Dede Kargın oğullarının ilgi sizliği
yüzünd~n ocak bağı kopmuştur. Osmanlı baskısı ile Trabzon yöresindeki Harşit
Deresi boyundaki Çepni köyleri ise, sünnileşmiştir. Bu sünnileşme olayını, Naci Kum dede Kargın ocağının ilg'isizliğine,
taliplerine sahip çıkmamasına bağlar ama gerçek Naci Kum'un sandığı gibi değildir.
. Çapnileri sü nnileşmeleri Yavuz dönemine uzanır. Aleviliğin Toplumsal Boyutları adlı kitabımızda olayın gerçek nedenleri şöyle açıklanmıştır:
"KlZIIbaş Türkmeni ağtr biçimde ceza/andtran Yavuz Selim, Şah /smail ve KlZIIbaşa karşt bir denge kurabilmek, smtrlartn savunmasmda destek sağlamak için Kürt aşiret beylerini ödüllendirir. Çaldtran seferinde yanmda bulunan Kürt bilginlerinden ldris Bit/isi'yi Urimiye gölünden Malatya ve Diyarbaktr'a dek uzanan bölgeyi, Şah lsmail'e karşt ayak-
7 lsmail Hakkı Akay: Çepniler. Balıkesir Halkevi yay. 1935.
=========· folklor!edebiyat
/andmp Osmanli'ya bağlamakla görev/endirir. ldris, güçlü Kürt beylerini yanına çeker. Safavi yan/1s1 Kürt beylerini de zorla Osmanli' ya bağlar. Şah lsmail'in elindeki Diyarbakir'da halkı ayaklandlfJr. Kentteki Kızılbaşlar öldürülür ya da kentten kovulur. Diyarbakır Osmanlı'ya bağlanır. Yine ldris Bit/isi öncülüğü ile Mardin alınır. Tel/allarla şeriatın yeniden egemen olduğu duyrulur. Ne kadar K1zılbaş külahi varsa toplanıp /ağım çukuruna atılir. Türkmen beyi Karaman ile savaşa girişilir. Kürt aşiret askerleri ve iki bin Yeniçeri'nin katıld1ğ1 savaş Karaman Bey'in bir kurşun la ölmesi son ucu Kolayca kazanıllr. Bölge Osmanli'ya bağlan1r. Beylikler küçük bağ1m/J hükümdarlar sayılabilecek Kürt ailelerine mülk olarak verilir.
Buna karşı Osmanlı Türkmeninin durumu yürekler ac1s1d1r. Sözgelimi Doğu Karadeniz bölgesinin türkleşmesinde baş rolü oynayan Çapnilerin 16. yüzy1/m ikinci yarısında dirlikleri kesilir. Van, Erciş, Ah/at ve Bitlis kalelerinde hizmet gören Çapnilerin ·tümü Çikarıiir. Çepniler, K1zılbaş oldyk/an için askeri hizmete alınmaz/ar. Oneeden alınmiŞ olanlar da askerlikten Çikarıiir'-. Sipahi Türkmen beylerinin yükselmelerine engel o/unu/ur.
· Safevi ordusu ise Türkmen boy/anna dayanır. Osmanlida vergi yükümlüsü (reaya) olan Türkmen, lran'a geçince. askeri hizmete girerek vergiden kurtulur.
· ·Hele boy beyi ya da Sipahi ise Safevi devl~tinin en yüksek katianna yükselir."
Balıkesir, Aydın yöresi Çepni yaşlıları 50'1i yıllarda De de Kargınlı I ara bağlı
· olduklarını bilirler ve bu ocağı Pir kapısı sayarlar. Öte yandan Ardahan, Kars, Amasya ve Zile yöresinde de Çepniler vardır. Bunlar da Balıkesir yöresi Çepnilerinde olduğu gibi, Gaziantep Milelis Köyünde yaşayan Dede Kargın
oğullarından Kazım oğullarına bağlılardır.
Kazım Oğulları bunlar arasına yol görmeye giderler.
Antep'deki Kargınoğullarının elinde Halife Hüseyin Baba oğlu Cura Mehmet
8 Faruk Sü,mer: Oğuzıar, AÜ, DTCF y ... s . 80.
Baba'ya verilen bir icazetnamede yukarıdaki yedi boydan küçük bir ayrım va r: llyas lı , Eyne Hocalı, Yalınay&klı, Nusratlı, Karalar, Anıklı , Zeynili. Yetki belgesi şöyle bitiyor:
"/ş bu yedi oymak Çepni aşiretleri kadimen kütüğü ve kaydı bulunan Dede Kargın eviatiarına malum. Eğer bu yedi boy Çepni muhib evlatlarını bilerek malIarına ve canianna ve her husus/anna el ' uzatıp sirkat ederlerse iki cihanda yüzü. kara, ipi çürük, maazallah, iki cihanda yüzü kara olur. Dertlerine derman olmayacağı malum ve veballeri boynuna."
Yine Gaziantepli Dede Kargın ocağının elinde eski bir mektup var. (7 zilkade 1238) 1822 tarihli mektubu Hacı Bektaş
Postnişinı Feyzullah Efendi, Kavakbaşlı · Bektaş ve Mehmet Ağa'ların büyük
dedeleri Köse Süleymanoğl u lsmail Dedeye yazılmış. Mektubun özgün yanı II. Mahmut'un Yeniçeri oca,ğ ı nı kaldırmış
olmasının ardından yazılmış olması. Bu arada kimi Bektaşi tekke ve ocakları da dağıtılmış. Ama belgede açıkça,
Anadolu'daki Alevi ocaklarının ve Çepnilerin Hacı Bektaş çelebileri yönetiminde sıkı düzen içinde tutulması istendiği vurgulanıyor. Gerçekte Dede Kargın ocağı, Hacı Bektaş tekkesine bağlı olmamasına karşın bu tarihte Hacı Bektaş'tan izin almaya başlıyor; ·ya· da izin iletiliyor. Iletilen icazetnameleri Çelebilerle Dedebabalar birlikte onaylıyorlar. Oysa kökende Dedebabalarla Çelebiler arasında eskiden beri bir iktidar savaşı olduğu biliniyor. Büyük olasılıkla 1822'de Çelebilerle Dedebabalar arasındaki bu uyum; devlet baskısına dayanıyor.
Nitı;ıkim daha sonra uyum iyiden iyiye bozulacak kin ve düşmanlığa varan bir kavgaya dönüşece_k ve tekke ve zaviyelerin kapanmasına değin sürecektir.
DEDE KARGIN- ŞAH IBRAHIM ILIŞKISI Dede Kargın ocağı lle Şah lbrahim
ocağı arasında sıkı bir bağlantı var. El ele el hakka ilkesine göre Dede Kargın Şah
24
lb~ahim'in dedesi sayılıyor. Nitekim bu . ilişki tarihsel belgelerle de vurgulanıyor. Şeyh Safiyattin Risalesinin başlangıc ı
olan Vasiyetname'de şöyle anlatılıyor: (Miladi 1563) tarihli icazetnamede
Dede Kargın'ın soyu içinde Seyid Ebülvefa adı geçiyor. Bu, büyük olasılıkla, Şeyh Safi'nin de adını andığı Seyyit Ebülv(:lfa Muhammet olmalıdır. 1039-1119 yılları arasında Bağdat'ta yaşamıştır . . Kitab'ül Fünun adlı yapıtı ile ünlüdür.
Malatya'da Kargınoğlu ocağının elinde bulunan Şeyh Safiyeddin risalesinin girişinde şöyle denir:
Şeyh Safiyeddin Hazretleri vasiyetnamesinde mübarek netesi ile buyurmuştur: Benim oğlum Seyid Sultan Sadrettin, onun oğlu Seyid Sultan Hace Ali, onun oğlu Seyid Sultan lbrahim; onun oğlu Cüneyd, Onun oğlu Haydar, onun oğlu Sultan Şah /smail, onun oğlu Şah Tahmasb, onun oğlu Hüdavend, Hamza'i Mirza, Abbas, Safiyeddin Safi, Zatt Ali,· Haydar, onun oğlu Sultan Hatemi Mehdii vilayyetirJir."
Karabağ toprağına ayak basıp ve de Rum ilinde
Şeyh Nusret Sultan Veli bin Emir Hamza, Şah Hasan Veli bin Nurettin Hamza, Şah Nimetullah Veli ve de Hacı Bektaşi Veli bin Hacı Bayram Veli Sultan bin Hidayetullah ve Seyyid Ebul Vefa bin Seyid Mehmet Sultan Mehmet bin Abdullah Horasani bin Mahmut ve de Halil Divani bin Mehmet Cihangir ve Şeyh Mehmet bin Badahşani ve Seyyid Ahmet Kebir
ve Seyyid Selahaddin Mehmet Ekberi fani ve Seyyid Acepşir bin Hasan Ali gözlerimda nurumdur ve cesedimda
canımdır ve cümle karındaşımdır. Ve de b.iat demeatı Zulkadirl i ve Karakoyunlu ve Ustacalı ve Harmandalı ve Oymanlı ve Avşarlı ve Beydilli ve Bekçükenli ve Gündeşii ve Hacıhüseyinli ve Karamantı ve CihanbekJi ve Şadılı ve llyad cemaat-
l arı; tümü bahçemda yemişimdir, soframda ekmeğimdir ve sürümde koyunumdur. Ve de demişlerdir ki, gelmeden gelecekleri; olmadan olacakları mürşid-i kamil bilip velayet ve keramet göstermiştir, zira gözlüden gizli yer olmaz.
H. 971 tarihli belgede Dede Kargın
soyu arasında S.eyyid Ebülvefa adı geçer. ·Bu, yukarıda verilen Şeyh Safi ad ını a ndığı Seyyid Ebülvefa Muhammet · olmalı. Ebülvefa Ali bin Ukayl M. 1039-1119 yılları arası nda Bağdat'ta yaşamış,
Kitab'ül-fünun açllı . yapıtı ile ün yapmış biri.
Çankırı'nın Daylasan .köyünden Ali Osman Efendi, Naci Kum'a kendisinin Dedekargın talibi olduğunu söyler ve sonra Dedekargın'ın el verdiği ocakları
sıralar: Şah lbrahim, · Garip Musa. Garip Musa HIZir Abdal'a; Htztr Abdal Gani
·Sultan'a; Gani Sultan ldris Softalt oğluna el verir. Gani Sultan tekkesi, Divriği'nin Anzahar köyündedir. .
Dedeka rgın ocağı safiyan süreğini
sürer. Bu nedenle, doğrudan olmasa bile uygulama bakımından Safevi ocağına yakındır.
Şah lbrahim Veli Oca~ı Dede Kargı soyu ile yakın ilişkisi olan ·
ocak Şah lbrahim ocağıdır. Şah lbrahim · ocağının Malatya'nın Mezirme köyünden dağıldığına inanılır .. Ocağın, Kangal ilçesine bağlı Mamaş köyünde Yıldırım, Şimşek, Bozkurt, Yüzübenli soyadını
almış dört ailenin bu ocaktan geldi~i söylenir. Bozkurt ailesinin elinde bulunan soyağacı şöyledir:
Şah lbrahim Veli'nin Soyaöacı Hz. Ali Hz. Hüseyin Hz. Zeynel Abi.din Muhammed Bakır Cafer Sadık Musa Kazım Ebul Kasım Seyyid Hamza Muhammet Kasım Ahmed-ül Arabi Muhammed
25
o:ı:ıı:,.,..,....=·""'· ====· :ı::~ :ı=· =·eı:•::ıı!•===· fqlklor/edebiyat c ·~-:::::· ====~,...z::.-:::ı:·==·==
!smail anlatır. Kendisi koyu Sünni olduğu için Muhammed batıni akımlara şiddetle karşıdır. Kadı Cafer Ahmet. bu konuda özetle şu bilgileri verir: lbrahim, Niğde yöresinde bulunan Taptuklu Muhammed Hasan denen Türk şeyhleriyle bunlara uyanlar-Muhammed da, sevicilik alışkanlrğı vardır. Eve gelen Şeref Şah saygın konuğa ev sahibi karısını, kızını ve Muhammed kızkardeşlerini sunar. Kadı Ahmet, bu bii-Firüz Şah gileri Taptuklu lar içinde bulunmuş 'Avz el Havas Mekkeli Nureddin'den duyduğunu vurgu-Muhammed'ül Hafız lar. Mekkeli Nurettin şaşılacak daha çok Selahaddin Reşid şeyler görmüş ve anlatmıştır. Göçebeler,. Kutbettin Gökbörü oğulları Ilmin ve Turgut boyları ~=~r~f1d~~ineddin ile Loluva (Aksaray'ın güney kesimi) ilin-Safiyenin lshak deki Tahtacı lar •. bu ilde madende çalışan Sadrettin Musa kişiler ve kömü'rcüler Batınidir. Niğde Hacı Şah Ali yöresinde kötü eylemleri olan Batıniler Sadrettin lbrahim - çoktur. Taptuklu Türk şeyhleri çam Şeyh Cüneyd ağacına taparlar. Bu şeyhlerin en büyüğü Şeyh Haydar "Kerameti" adlı Ereğiili biridir. Hatta Şah lsmail içlerinden Şah lbrahim adlı biri çıkmıştır Şah Tahmasp ve öldürülmüştür. Niğde, Söküncür böi-Hüdavend Abbas · gesinde yaşayan Şah lbrahim Hacı, Seyyid Süleyman yöresindeki Müslümanları 'zındıklık ve Seyyid Şah Abbas si.hir fermanı' ile baskı altında tutar. Seyyid Şah Hüseyin Seyyid Ihrahim Bir kadı, kulaktan duyduğu şeyleri Seyyid Hasan olmuş gibi gösterir. Mekkeli Nurettin evin-Kurt Hüseyin de yemek yiyip barındığı kişiler için akla Kurt Yusuf sığmayan iftiralar uydurur. Kurt Veli Faruk Sümer'e göre de bu Şah Ali Efendi (1850-1924) lbrahim, Şah lbrahimlilerin atası olması Vahap '(1890-1945) -. Kurt Veli (1895= gerekir.• Nejat Birdoğan'a göre, Şah
1967)- Abbas (1908-1994) - lbrahim Moğolların ve yardakçılarının bol Bozkurt (1935) bol adam kestirip astırdıkları bir dönemde Ali Rıza (1927-1983) - Mehmet Fuat ayaklanmış ve idam edilmiştir. Oğuilan ve
(1946)- Vahap Ruhi (1949)- Ali Rıza (1941) yandaşları bu olaydan sonra Niğde -Vahap (1946)- Ertuğrul (1944)- H-üseyin yöresinde barınamayacaklarını anlayınca Cengiz (1948)- top lu bir göçle Kangal yöresine
Yusuf Ziya (1951 )- Özgür (Ül80)- Alp gitmişlerdir. Ne olursa olsun, Şah lbrahim (1980)- Eren(1979)- Salahi (1981) · ocağı Asya geleneklerinin en güzel
Nejat Birdoğan'a göre Şah yar_atıcılarından biridir ve tam bir lbrahimli lerin atası, Hacı Bektaş'ın el Türkmen soyudur. Içinde bu lundukları verdiği bu Ihrahim Hacı'dır. lbrahim koşullar zorladığı için, soyağaçlarını Hacı'nın adı o dönemden kalan kaynaklar- Kerbela'ya bağlamışlardır. Bu durum, da geçer. Hotanlı bir kadı oğlu olan ve Anadolu _ Alevi ocaklarının çok büyük Niğde'de doğan Kadı Ahmet 1333 yılında çoğunluğu, belki de tüm ocaklar için tamamladığı kitapta Anadolu'nun birçok . geçerlidir.'0
özelliklerini ve özellikle batıni akımları Nejat Birdoğan'ın bu görüşüne j
9 Faruk Sümer: Oğuzlar, AÜ, DTCF y., s. 313.
10 Nejat Bi rdoğan: Anadolu ve Balkanlarda Alevi Ye_rleşmesi, Mozaik y. Istanbul s. 198-203
=· " -·· ·· · 26 =m·=======--=-.·=·---=-=··-=•-=""""'"""===·====·""'="=·-==··
""""':ı======·ıı"'"=-=====-===== falklor/edebiyat c:··-~-=- ı~ ,.....-=--·- --::ı
katılmamak olanaksız. Ancak Birdoğan hoca, burada küçük bir noktayı atlamış: Şah Ihrahim ocağının merkezi Kangal yöresi değil, Malatya'nın Hekimhan yöresidir. Şah lbrahim Ocağının tüm kolları atalarının Hekimhan'ın Mezirme köyünden (yeni adı Ballıkaya'dır) Anadolu'ya yayıldığını söylerler.
Ballıkaya Malatya'nın Hekimhan ilçesine bağlı
Mezirme köyü kayalar arasına gömülmüş bir kaleyi andırır. Geçmişin derinliklerinde kendini saklamak ister gibi iki derenin arasına gizlenmiştir. 80'1i yıllarda toprak kayması yüzünden köy yukarıya düzlüğe t?şınıncaya dek dik vadiler arasına
sıkışmıştır. Her tür meyve sebze ağaçlarının doldurduğu verimli topraklar, . Şah lbrahim Ocağı dedelerinin kazaneını oluşturur.
Soyumun olası izlerini aramak üzere, bir bozkır yazında Malatya yolundayım. Sivas'tan Malatya'ya uzanan yolu otobüsle alıyorum. Hemen yanımda Aşık Ali Kurt oturuyor. Ali Kurt ile aile bağlarımız yüz elli yıl öncelere iniyor. Iki ailenin de ortak yanları Malatya kökenli olmaları.
Atalarımız üç kuşaktır Malatya-SivasTokat dolaylarında Alevi köylerinde cem yürütmüşler. Benim soyum "dede" olarak posta oturmuş, Aşık Ali'nin soyu ise zakirlik denen aşık hizmetini yerine getirmiş. O dönemlerde çağcıl taşıtlar işlemez. Dede ile aşık atiarına binmişler kara kılıflı
bağlamaları sısrtlarına sarmışlar. Sarkık
bıyıklar kış sağuğunda buz tutarak kendi ocaklarına bağlı köylere doğru yola çıkmışlar. Şah Ihrahim Veli ocağın köylerinde Türkçe adı ile "görgü" ya da "görüm", Arapça adı ile cem törenlerini yerine getirmişler. Ali Kurt ile böylesine eski geçmişe uzanan aile bağımız şimdi dördüncü kuşakta başka bir amaca yönelik olarak sürüyor. Alevi töre ve törenlerindeki motifterin gerçek kökenierine ilişki, yöre insanının geçmişi ile ilgili kopuk halkaları bulmaya çalışacağım. Dağılıp giden. unututmaya yüz tutan bir kültürün izlerini arayacağım.
Prof. Dr. llhan Başgöz ile Halkbilimci, fotoğrafçı Oğuz Aktan önlerde oturuyorlar. Aşık Ali Kurt kara kılıflı sazını ayaklarının arasına yaslamış, dağları bozkırları
izliyor. Oğuz Aktan çekim gereçleri, uzak alıcılar, görüntü ayarlayıcılarla dolu çantasını iki gözü gibi koruyor. 20 Temmuz 1986 gününün· kızgın yaz sıcağını
yaşıyoruz. Ballıkaya'ya yapacağımız sözlü kültür derleme gezisi başlamıştır.
Mezirme, Malatya'nın 35 km kuzeydoğusuna düşer. Dağlar arasında yol aşmaz, karvan geçmez bir kuytuda yer alır. Alevi köyleri arasında özgün bir yeri var. llerde ayrıntı ile arılatacağımız kutsal Karadirek tekkesi köyü süsler.
Şimdi 21 Temmuz 1986 günündeyiz. Malatya kızgın yaz sıcağını yaşıyor.
Bağucu yaz sıcağı altındaki kent Kayısı bayramına hazırlanıyor. Ama bizim için önemli olan Ballıkaya. Ocağımıza bağlı
Eğribük köyünden son talipler (Minnet Koluaçık, eşi Nadire ve yakınları)
Hekimhan garajına gelmişler, bizi yolcu ediyorlar. Geleneksel giysiler içinde aydınlık yüzlü Anadolu insanları. Minnet Amcanın üzerinde yörede giyilen şalvar ve yelek var. Bıyıkları sarkık, yüzü dingin. Prof. Dr. llhan Başgöz, sözü bir özü bir bu insanlara hayran hayran bakıyor.
Dudaklarından yavaşça "biz aydiniar, bu insanlara yaraş1r kimseler olamadik. Bu insanların içteniİklerini bizlerde bulmak olas1 değil" sözcükleri dökülüyor.
Malatya-Ballıkaya arasında uzanan 35 kmlik yolu bir köy minibüsü ile üç saatte alacağız. Dağlar aşıp dereler geçeceğiz. Dağ yamaçlarına kurulmuş bağ evlerini, yeşillikleri izleyeceğiz. Çıplak dağ
·yamaçları yer yer kayısı bahçeleri, üzüm bağları ile süslü. Yeşillikler boz dağlara serpiştirilmiş gibi. Göz alabildiğine uzanan yaşlı ve yorgun dağlarda, tekdüzeliği bozan biricik öge bu yeşillikler. Yaşlı dağlara kurulmuş binlerce yıllık uygarlıklar geçmişe gömülmüş. Şimdilerde yapılan Karakaya barajının altından izleri toplanıyor ve Malatya Müzesinde sergilenmeye çalışılıyor. Anadolu büyük uygarlıklar anası. Çok değişik oğulları
===·"'w··== ::-- =.,. ........... = ~--= 27 ""' ,. ................................. --·-·-·=--·=-.. ·==·
======= ==· fo/klor/edebiyat .... ~--= ~-~--~=-
kucağında büyütmüş. Şimdi Türk insanına bağrını açmış.
Yeni adı ile Ballıkaya, eski adı Mezirme dağlar arasına sıkışmış bir köy. Eski dönemlerde kış aylarında kent ve köylerle bağlantısı kesilirmiş. Yazın bile ulaşılması zor bir yerleşim birimiymiş. Gerçekte köyün yerinin çok bilinçli seçildiği
anlaşılıyor. Karadire~ tekkesi Sulucakaraöyük'teki Hacı Bektaş tekkesine karşı
kurulmuş bfr ocak. ·
Seyit Şeref Şah Seyit Muhammet. Firuz Şah Avaz-el Havas Muhammet el- Hafız
Selahattin Reşit Kutbettin Şeyh Salih Eminettin Cebrail Saffettin lshak Sadrettin Musa Hacı Hoca Ali Sadrettin Ihrahim > Şah Hüseyin, Şah
Veli, Şah Mustafa, Ali Şah Cüneyt
Tekkelerin Anadolu Türkleri üzerinde önemli bir işlevi olduğu bilinen bir gerçek. Osmanlı'nın kuruluş döneminde sayısız katkıları olan alp erenlerin çoğu bu tekkalerde yetişmiş dervişleı'. Geyikli Baba, ·Abdal Musa, Koyun Baba ve daha niceleri derviş olduklarınca savaşçı gaziler. Bunlar · · Türkmenler arasında gezerler. Öğretilerini özgürce yayarlar. Öğretileri genelde Şaman kökenli gizemci i.slamlıktır. lik Osmanlı Sultanları Urum erenlerine hoşgörülü davranırlar.
Şah lbrahim soyundan Hüseyin Yılmaz ocağın soy kütüğünü 1986 yılında yeni yazıya çevirtip Ankara'da 11. Notere onaylatrtıış. (No: 44178). Bu soykütüğü şöyle·
ilerliyor:
Ebu Talip Abdul Muttalip Abdullah Hz. Muhammet Hz. Ali- Fatımatuz Zehra Imam Hüseyin Imam Zeynel Abidin Imam Muhammed Bakır Imam Cafer Sadık Imam Musa Kazım · l;bulkasım Hamza Abdulkasım Muhammet Ahmet-el Ababi Seyit Muhammet Seyit !smail Seyit Muhammet Seyit Cafer Seyit Ihrahim Seyit Muhammet Seyit Hasan Sey,it Muhammet
Şah Haydar Şah lsmail Safevi Şah Tahmasb Şah Hudavendigar Şah Abbas Şah Veli Şah Hüseyin · Şah-lsmail Şah Murtaza Şah Murtaza Şah Beşir
Şah Hacı Ali Şah Paşa (Paşoğ Dede) (1935 sonrası Öztürk/ Oktay/ Kutlu ve
Yılmaz aileleri) Hacı Ali (1935 Yılmaz) Hüseyin, Haydar, Paşa, Burhanettin,
Selman
Soykütüğü, tüm soykütüklerinde · olduğu gibi, birbirini .tutmayan pekçok adla dolu. Içinde sıcak bilgi yok denecek ölçüde az. Işte pek az işe yarar kesitler:
"Bay Selalul-el- Saddet el-azem, Mir Haydar orlu Hacı Seyit Ali Dergaha, Kutbel- arifin Burhan Salkın hazretlerinin huzuruna geldiler. Büyük dedesi, Şeyh
Safiyettin Seyit lshak ve babası Seyit Cebrail Eminettin ve Sultan Haydar ve Sultan Cüneyt ve. Sadrettin ve Şah !smail ve Sultan Ihrahim ve Şeyh büyüklerini saygıyla ziyaret etti ve birkaç gün mübarek dergahta misafir kaldılar.
Dergahta bulunan bütün kişiler bu mis-
28
=========· folklor!edebiyaf ========= = afiri ağırlamakta herhangi bir hizmeti eksik bırakmadılar ve Hazreti Mir Haydar'ın dergaha gelmesinden çok memnun ve hoşnut oldular. Selam ve dua yaptık. Bütün amcalar ve yakınları Mir Haydar'ın emrinde ve itatinda ve sizlerden de talep ediyoruz ki, Mir Haydar'ın müridi ve ona saygı gösteriniz ve onun hakkında saygısızlık ve kusur işlerneyiniz ki, Allah ve onun resulü razı olsun. 6 Sefer 1321 Hicri. Muhammed el Musevi.
"Bu yazıdan hedef, mütevelli başı, Mir Haydar hazretleri huzurunda kendilerini ağa iltifat ve merhamet eyleyip kendiler'ine halife unvanı verdiler. Ve Mir Haydar hazretlerini Halife takabiyle onurlandırdılar. Sizlerden talepte bulunuyoruz ki, kendisi halife unvanıyla çağrılsın.
Kendileri mübarek dergahın halifesi ve bu onur için verilen şerbet 11e tatlı sarf olundu. 6 Sefse 1321."
"Mubarek dergah.ın kapılarından olan kıble semtindeki gümüş, giriş. kapısı saf altın, giriş kapısı yanındaki pencere 20 ayar gümüş, Şah lsmail hakk-ı türbenin kapısı gümüş, Şeyh Safiyetti, eşi ve çocuklarının defin olduğu haremin kapısı gümüş, (tür). Gümüş kapıların yazı masrafı fazla olduğu için yazılması mümkün değil. Içerideki birinci kapı gümüş ayardır. Türbenin ve Şah lsmail, Şeyh Safi evin kubbesi 4 ayardır. Birinci avlu kapısı ... ayar, ikinci avlu kapısı ... ayar, üçüncü avlu kapısı ... ayar. Ana giriş kapısı ve Şeyhin evi 2 ayar. Şeyh Safiyettin'in babası Seyit Cebrail'in kapısı 4 ayar.
Ne altından ne de gümüşten, erkeklerin çetininden
Kadınların merhametlisinden, adı peygamber adı olan
Dağları korkuyla dolduran kırmızı çete gibi
Gördüğümüzde onu geçmeyeceğiz.
Her konuda öğreneceksiniz, bilgilerin sultanı, doğru yolu tutanlara en büyük isbat olan Şeyh Safiyettin lshak Aleyhullah. Bu yazıları Hacı Mir Gafur Şeyh Safiyettin Hazretleri (yazdı). Sefer
ayı 1321 Hicri. Kangal'ın Harnal köyünde Akın" soy
adlı ocağın elinde bulunan Şahihrahim soyağacında kimi ayrılıklar var. Ballıkaya'dan başlayan sözkonusu soykütüğü şöyle:
Şah Veli Şah Hüseyin lbrahim Cüre lsmail Zade Büyük Abbas dede Veli Dede (1776) Kocaman Celal Abbas (1820-1885) Eşi
Senem Ana, . Ali Efendi (1863-1927), (Eşi Şehriban
Ana) lsmail, Mahmut' Celal Ağa, Kocaman Ağa, lsmail Akın·
(1898-1973), Hüseyin Akın, Mahmut Akın Süleyman Akın (1928-1996) Ali Akın (1962), Veli Akın (1960)
Şah lbrahim ocağının bir ayağı Aydın iline dek uzanıyor. MalatYa Ballıkaya'da elimize geçen bir belgede söyle sesleniliyor:
1. Aydın Vilayeti dahilinde bulunan babalara
2. Harmanlı.'da Eymirli Mehmet Efendi'ye
3. Sarıcaova'da Çakır Baba'ya 4. Gelenbe'de Hasan Baba'ya ve
um um talibana
Ankara viiayati dahilinde mütemekkin Şah lbrahim Veli evladından Deli Musa'nın Cemal Efendi tarafından halife çıkarılarak, icazetname tesmiyesiyle yedine verilmiş olan tuzili bir varakaya · istinaden, oğlunun Aydın havalisinde bulunan müridan içinde gezüp dolaştığı ve gezisinde teklif-i bi'atle varaksız varanları tanımak vadisinde haylüce fesad ve hatalara uğrattığı ma'ateessüf istihbar kılındı. Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin velayet ve keramet-i hali masiva edüp yalnız ibadet-i Hak'la iştigal eylemekde iken, ab u dane-i hayatı nihayet bulduğu dahi kabil-i inkar olamıyacağına nazaran; Cemal Efendi'ye mülk-ü mevrus gibi
11 Bu soya~acını Almanya'dan Ali Akın gönderdi. Aynca bir cd' de Küçük ls mail Dede'nin Bayburtlu Hocanın hakaretlerine verdiği yanıtı iletti. Bu yanıtı da ileride yayınlayacağım. Ali Akın'a bu yardımı için teşekkürler.
== =··n•=-===* 29 =•=-w==-:• =··-===·=·""M===•=:n ======
f-!ünkar tekyesinin hadim ve mütevellisi · demek olur.
Haşa estağfurullah o zat-i uluvvu'lkadrün şefeati dilerse ümmeti ne bi şey'en dinlemez zatı tesiriyle neden ki, kimi çağrılan oğulları nefi evladıdır; yani atasız vücuda geldi. Dinde ise bt emr-i Huda, Cebrail Aleytisselamın nefesi ile Meryem'ül azadan atasız ya l nız Hazreti lsa vücuda gelmiştir ve atası bu manaya gelüb şu kadar ki, müstecab u daveti olan yani niyaz ve ricasını isal kabulkare, rububiyyetine ibtidan Aslab,i Tahira'ye bazı
Veliyullah tarafından ihda olunan şürb-i şerbet de vesile-i bünyad-i vücud olduğu Kütüb-i Menakıb'da muharrer ise de; bu cahetin dahi muamelatı mücam'a
. _ icrasıyle olacağı c ay-i inkar d~ğildir. Kadıncık Ana ise, ldris'in menkuhesi
. ve Hünkarın Hadi me ve mulıibbesi . idi. Cemal Efendi, sulbi eviadı olsa bile Şah lbrahim Veliş Hazretleri tal ibini, kendi mucizatıyle · kazandığı '(e ehlinin içinde Hünkar Vergüsi bir tek talip bulunmadığı içün, bizden çıkacak Hal,ife olsa olsa Ceddimiz nişangahı olan ve senevi şu kadar züvvarı geldiği, emr-i gayrimünker bulunan bir namece tayin ve tensib edilür. Nitekim ki. bildiği mealen de faragan
· kılındığı kalem medhet ve şahsına mukarreren muhib ceddi bizden kalma birkaç yüz sene-i tavaf vesilesiyle narnede bile ayin ve umuru tarıkına icrası kabuldarda bil. Şahının vechi mukaneren yadigar-ı nazargahı olan ve eviadının hu-u mekan asliyesi bulunan gaziyemiz (mizadde neni hanak hangahında .... )
.... teşkilen camiyet edecek tarikatı
Hakka edildi. Gine nazaran Cemal Efendi kendini muhabbetle ihtibet ve kadrini b'ilse idi, talp ve müridieri kim ise onda, hakkında hükmü icra edip Şah lbrahim Veli eviadına seni senin müridine halife etti diye böyle methine hatayı azm etmezdi. Deli Mustafa da kendini ve masebnamesini şerefini bilse idi, .... dedem olsa idi, caddinden utanıp efali ve sırrı malum aliye olan Cemal Efendi hakkından ıkılmak için, ne kendi rahmet eder, ne de emin ali mürid eyler. •
Ve ümmetlü füzüli ve hazrete bir vara-
ka ile talib içinde gezer ve fediniz idi. Babaları sizlere ... ve nasibimiz olan bu mülk ve milletin hamisi ve sahibi şerri
tabiyyesi olan padişah hünkarımız . efendimiz hazretlerinin devam ömrü ve sultanı için her an ve her zaman size tarikat cemiyetle.rin dua-ı güheriyye ve mükellef olunaz. Hizmet, devlet ve tarikata sabit, kaim olunaz. · Saniyen birisini icrası ile. atafet nebiden olan ayn-i tarikatı dahi daireten edeb mühürün ifa ediniz. Cemal Efendi'nin bizim ..... emr-i hükmü ne kadar ve mutaber değildir. Deli Mustafa'nın da teklif-i hilafete, tarikata bir hakkı selahiyeti yoktur. Ve hüdamıza binaen haber bu mesellü ...... elamet eden merdut ve melundur. Ve anlar cemiyyeti
. aliye duhul ve tecevviz edilemez.... ve düşkünler işite; dedegandan hüvviyet ve l iyakatı ·malum ve sabit ev latların ve ehli hal ..... bulunan ı n iç sınıfa taksimen .... derahatle buradan çıkabileceği ve mihr-i mahsus-u muhabbetle ellerine evrak, refikına verilecek akdiınce bildirilmiş ise de .... bu varakamız melalen babalar, talibanın malumun olduğunu; birinci sınıf
ricaiden Başağa zadelerden bu ses camiamıza Hacı Ağa ile Hasan Ağa, habib azrak mukadderen ol tarafa göndermiştir.
Musa'ya haddizatında Hasib .... hücub şahsiyetine ve rağbet olmakla hakkında mahalde riayet kabiliniz matlubunuzdur. Canab-ı hak muaffak-ı bil-hayr eylesün.
Fi- sani 317 (1898) Bu dahi Veli Ağazade, bu dahi Ali
Ağazade
Hanedan-ı mürdime Mahmut Ağazade Hanedan-ı mürdime Selman Ağazade Hanedan-ı mürdime Ebuseyf Ağazade Hanedan-ı verese Ahmed Ağazade
(Mühür)
Belgeden, 19. yüzyıl sonlarında Şah lbrahim ocağının kitle denetimini sürdürdüğü anlaşılıyor. Ege bölgesi yerleşim merkezine yazılması da ayrı bir önem taşıyor. Şah ibrahim Ocağı genellikle Orta ve Doğu Anadolu'da yaygın bir ocak. Ege bölgesi Alevileri genellikle Tahtacı diye bilinirler ve V anyatır ocağına
bağlılardır. Büyük olas ı lıkla Anadolu'ya Malazgi~ utkusundan önce gelmişlerdir. Kendi içlerinde geleneklerini yaşatmışlar ve şamanik ögelere en sıkı bağlı kalan Alevi kolunu oluştururlar. Şah lbrahim ocağının bu bölgeye dek sızmış olması, dikkat~ değer bir durum. 1989. yılında Oğuz Aktan'la Ege bölgesi araştırma gazimizde Kuyucak'ın Sarıcaova köyüne de gittik. Köy, uygarl ıktan çok uzak bir yerde, bir dağın tepesinde yer alır. Köye i lk kez gelen araştırmacılar olarak kuşku ile karşılandık. Konuk olduğumuz Şah lbrahim ocağından yaşlı karıkoca bizi adeta bir A levilik sınavından geçirdiler. On iki imamlarının adları_nı ezbere . sayma m ız istendi. Bu işi başaramadım. Yanımd·a· 1982'de bastırdığım Buyruk'tan okuduysam da bilgi birikimim yetmedi. Alevilik sınavın ı başaramadım. Ondan sonra, doğru düzgün bir bilgi alamadan köyden ayrıldık. I şte 7 Temm uz 1989 günü Sarıcaova köyü i le i lgili günlüğüme
şunları yazmışım:
"Saat 9 gibi kafkt1k. Şöyle bir kahva/tl edelim, biraz bilgi alaflm dedik ki, sabah dolmuşlan gitmiş. Allah'm att1ğ1 bu yerde günde yalmz bir dolmuş var. Bir·an önce kaç1p'gitmek istediğim bu köyde yedi saat daha çakil1p kafd1k. 'Köy içinde birkaç ilginç görüntü yakalanz' diye dolaşt1k.
Çeşme başmda tokaçla ki/im y1kayan bir kadin, y1k1k birkaç ev, iki kahve, birkaç bakkal, berber, PTT ve televizyon. Dağm tepesinde, kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyün 1987 yi/mdaki genel görünümQ. Yaşar Kemal'in Ferruh Doğan'a söylediği "Kardeşim, Türkiye jet hiZJYia ilerliyor. Ege ve Akdeniz'de benim anlattiğim
Yörük/erden eser ka/mam1ş." sözünü ammsad1m. ileriediğimizi söyleyemem a'ma, değiştiğimiz aç1k. Sancaova'da öğrenim gören genç pek yok. Tütün işçiliği, fasu/ya ekimi ve tanmla geçiniyor-
. lar. Köy üç bölümden oluşuyor: Şah
lbrahimliler, YanyatJr/1/ar, Hac1 Emirli/er. Hac1 Emirli ve Yanyatlrllfara 'Evciler' deniyor. YanyatJr ocağm1n dedeleri Narlidere/den gelmesine karş1n, erkani bo1zu/muş. Edremit'teki törenleri bilen
yok. Aşina, peşine, çeğildeş erkanlan yitip gitmiş. Şah ibrahim erkani t1pkt bizimki gibi. Tümü sözlü anlat/ya dayanıyor.
Zaten hep Mezirmeli dedelerin (Hacı Ali dedenin uğrak veriymiş) yönetiminde kalmış/ar. 16. 15'te DSi'nin arabasma binip Kuyucak'a doğru yola çıkttk. Yüksek tepeler çam ağaçları ile dolu ormaniarta kap/1. Uzaktan Avustu,Ya'yt anımsatwor. Yolda Yörük yurtlan ile karşılaştık. Oğuz bol bol görüntü ald1.24 saatlik zaman yitiminin tek kazanel bu görüntüler oldu. Nazilli'de otelin banyosunda üzerimden sanki çamur aktyordu. Yol bqyu, ter ve toz içinde kalmıştz. "
1986 yazında, !lhan Başgöz 1 Oğuz Aktan'la araştırma gezimiz, bize kimi çağrışımlar yaptırıyor. Dede ocağ ı n ı n
yapısı, bir vadinin iki yamacına yerleşmiş renkli taşlardan yapılmış .evler, evler arasında yer yer meyve bahçeleri. Eski Mezirme bu. Bir bir yitip giden yaşl ı lar gibi, Eski Mezirme de ölüyor. Köyün yerleştiği iki dağ yamacında kayma olmuş, devlet köyü hemen yukarıdaki
tepenin üzerine yerleştirme kararı a lmış.
Önümüzdeki yıl Ballıkaya köyü, tepenin üzerindeki çinko çatı l ı evierden kurulu yerleşim · merkezinde olacak. Eski tandırlar, toprak dam lı ev ler üzerinde kayısı kurutma dönemleri bitec:!k. Yeni olanaklarda yeni. yaşanı biçi~i başlayacak. Karadirek tekkesi de yeni yerleşim alanında yerine a l mış. Yeğenim Yusuf Ziya Bozkurt'un çizdiği yapıçizima göre yapımı sürüyor. Ama geçmiş nasıldı? Dedelik nası ldı? Bir taşlama bize geçmişte dede l iğin ve dedelerin durumu üzerine
, i lginç bilgiler veriyor:
Aç kurt gibi birleşip gezerler Zemheri kurduna döndü dedeler Ne yapsın talipler sanki yı rtıcı
Hep canavar oldu gitti dedeler
Talip tavuk oldu dedeler tilki Bir tavuk kalmadı ta lipte belki Elgük erek derken hep yedi tilki Bundan sonra sikimi yer dedeler
31 ·=- ----··-·-=== =======
==~-,., · ~~ folklor/edebiyat c::..--··~=====~==::::ı
Bu ne iştir, ne gidiştir erenler Böyle m'etti sizden önce gelenler Söylerlerdi eskilerden kalanlar Buna derler kapazelik dedeler
Düşünmez dedeler bu ne gidiştir Ne al, ne amel ne gibi iştir
. Ne derler bahardır, ne güz, ne kıştır Şimdi olup Seterekli dedel,er
Sanmayın aşıktır söyleyen dertli Kimisi piyade kimisi atl ı
Şimenditer hareketli, süratli Dağıldı köylere seyyar dedeler
Kimisi şeyh olmuş, kimisi arif Her biri, bir sürek ediyor tarii Kemal nedir, irfan nedir maarif Mürşid oldu delikanlı dedeler
Şeyhlen~esin her kim bilmezse sözün Dilenci talibe çevirtti yüzün Ne kışındır, ne güzündür, ne yazın Seçilmiyor kalburcudan dedeler.
Ne kürtlüktür, ne seyyarlık dedelik N.e zorbalık ne ayyarlık dedelik Gitti elinizden bi lin dedelik Edersiniz sonra eyvah dedeler
Bilmezsiniz nedir ehli halimi Gücüm yetmez nidem, hüküm galibi· Bin senelik Şah lbrahim talibi Çundurdunuz yörüklere dedeler
Yeter ettiğiniz, dedeler yeter Hıdır Abdallıdan ettiniz beter Bülbül olmaz ötmeyle karta!
Içmeye bulmayan bir kaşık katık Ayağı çarıklı, şalvarı yırtık
Yeter ettiğiniz, yetmez mi artık Bal şerbeti, çay isteyen dedeler .
Talip yüzünüzden bezdiği için Rakip bu hali sezdiği için, Etmeyin, tutmayın dediği için Dede demez Yemenli'ye dedeler.
Soykütüklerinin karmaşık dili, sürekli
yinelenen ad sıralaması yanında deyişler bir soluk aldırıyor ve çok daha fazla bilgi veriyor yaşamdan, yaşantıda n. Yukarıdaki deyiş de öyle. · 19. Yüzyıl sonlarında yaşamış YemeniL Yemene asker gitmiş, uzun yıllar Yemende kalmış. Okur-yazar, zeki bir kişi olduğu için subaylığa yükselmiş. Kimilerine göre Yemende de evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Askerlik görevi bittikten sonra -bu sürenin sekiz-on
· yıl olduğu söylenir- köyüne dönmüş. Yemenli mahlası ile deyişler yazmış. Halkın sorunlarına çözümler aramış.
. Bilgisine kimse erişemezmiş. Deyişieri
yitip gitmiş. Elde kalan kırık dökük deyişierinden biri yukarıdaki hiciv.
Ballıkaya'daki üçüncü akşamımız pek · canlı ve içten söyleşilerle dolu geçiyor. Tüm köylü konuk o lduğumuz Encümen Hüseyin (Yılmaz)'ın konağına toplanmış. Gündüz kesilen kurbanın eti pişip yer sofrasına yerleştiri lmiş, rakılar açılm ı ş,
Rakı bir Anadolu içkisi. Şu sofradaki tadını, sanırım en lüks lokantada veremez. En azından bizim için böyle. Okumuş okumamış Ballıkayalı dostlarla söyleşimiz sürüyor. Ev sahibimiz Encümen Hüseyin, Şah lbrahim Veli. soyunun son temsilcisi olmanın onuru ile hizmet görüyor. Anılar anlatılıyor, söylenceler aktarılıyor. Çöküp gidiveren bir kültürün son kalıntılarını
topluyoruz. Söyleşinin boyutları değişik düzey
lerde sürüp gidiyor. Geleneksel kültürden . gelen yaşlılar bir başka inançlı, yeni kuşak . aydınlar bir başka inanmış. Söyleşi iki kes-· imin sorunlarını karşılamaktan uzak. Yanıtlar doyurucu olamıyor. Her düşünen baş kendi sorusuna yanıt istiyor. Koca kurban · sofrası yüzyıllara dayalı inançları
açıklayacak ölçÜde büyük değil. Ekibimiz açısından ise, bilinmeyen geçmişi aydınlatacak güçte değil!...
Ev sahibimaz Encümen Hüseyin, kulağıma eğiliyor:
"Şu · karşıda oturan dedeye, 'Muhammet, Ayşe ile evlenmiş' de bak sana ne karşılık verecek" diyor. Encümen'in söylediklerini doksanlık dedeye aktarıyorum. Kısa boylu, sakalı beline dek uzayan Hüseyin Dede -dedenin
32 =·==============~~=====
·= -= - falklor/edebiyat c~--=:-======
görüntüsü şimdilerde Alevliğin Toplumsal Boyutları kitabımın kapağını "süslüyor- tatlı bir öfkeye kapılıyor:
"Tövbe ... Eti etine değmedi. Amaaa, bu da nereden çıktı?" diye bağırıyor.
Yanıt, Alevi l iğe, Şii etkilerinin bir uzantısı. Cemel savaşında, Talha ve Zübeyr ile bir olup Ali'ye karşı savaştığı için Anadolu Alevisi Ayşe'yi bağışlamıyor. Hüseyin dede Anadolu Alevisinin bu öfkesini yansıtıyor.
Söyleşimizde asıl çelişki, çoğu öğretmen, müfettiş gibi geçmişini araştıran.
kuşaktan görülüyor. Ballıkaya, Akçadağ
köy enstitüsünün kuruluşu ile çağdaşl~şmaya açılmış. Her evden bir iki genç bu halk okulunda okuyup öğretmen olmuş.
·Alevi aydınlanma süreci böyle başlamış. 1986-87 ziyarettarimizde geleneksel
·Alevilik içinde büyümüş yaşlı kuşak öğretmenlerle tartışıyoruz.
Saltıkaya'nın köy enstitülü kuşağı 60'1ı · yaşları aşmış. Şimdilerde eski keskin görüşleri törpülenmiş: Çağdaşlıktan
· yanalar. Tutucu eği lim ve düşünceleri geleneksel bir tutumla mahkum etmişler. Gel gelelim soylarının -aynı kökten geliyoruz- Hz. Ali'den geldiğine inanıyorlar.
Ellerinde Erdebil'de dÜzenlenmiş soy kütükleri var. Bu soy kütüklerini Ankara'da bir yeminli çeviri bürosuna Osmanlı
cadan çevirtmişler. (Belgelerde bu çevireiler verildi). Sıkı sıkıya bu belgelerin doğruluğuna inanıyorlar. Aderndan b·aşlayan ve 12 imarnlara uzanan soy
· kütüğünü Karadirek tekkesine asmışlar.
Ikinci bir soykütüğü ise Muhammet'ten Öğretmen lbşir'e uzanıyor. Bu soykütüklerini tartışmasız sağlam belge sayıyorlar.
Bir zamanlar çağdışı buldukları : görüşleri kesik kesik bile olsa şimdi kendi
leri savunuyorlar. Bana ve Prof. Dr. llhan Başgöz'e eleştiriler getiriyorlar. Bana:
" Baban Kurt Veli dede gelir, bize inanç aş/ardi, sen nas1/ bu görüşleri savunursun?" diyorlar.
" Size ikiyüzlülük edip yalan söyleme· mi mi istiyorsunuz? Bab.am kendi çağ1 ve
· boyutlan içinde bildiği doğru/art söyledi, bense, kendi ufkum ölçüsünde doğru/art
·söylemeye çaltştyorum. Babamdan ileri,
oğlumdan geriyim" diye karşılık veriyorum.
Tümü Atatürkçü aydın görüş t ü insanlar. Ama bir türlü geleneksel şartlanmayı kıramamışlar. Belli bir yerde tıkanma
başlıyor. Sözgelimi köyün yetiştirdiği
Vaylöğ Dede'nin · kerametierini anlatıyorlar. Bir yandan da Türklük bilinci içindeler. Hem öz Tü rk olduklarını söylüyorlar, hem Muhammet Ali'nin soyundan geldiklerini savunuyorlar. O çevredeki köy adlarının Oğuzun yirmi iki (ya da yirmi dört) boyunun adı olduğuna dikkatleri çekiyorlar. Iğdı r, Beydilli, Kıiık, gibi köy adlarını sayıyorlar. Gerçekten o ·çevrede adı Türkçe olmayan tek köy·Mezirme idi, onu da bu genç beyinler türkçeleştirip "Ballıkaya" yapmışlar.
Sonunda l lhan Başgöz'le dayanamayıp soruyor; · "Peki tümü iyi ama siz, Türk müsünüz,
Arap m1sm1z?" Tümü büyük . bir Övünçte "Türküz"
karşılığını veriyor. "Öyleyse nas1/ Muhammet soyundan
gelirsiniz? Öz Türkseniz Muhammet Ali soyundan gelmiyorsunuz; Muhammet Ali soyundan geliyorsantz, Türk değilsiniz."
Ama aynı soydan geldiğim akrabatarım ne serden geçiyor ne yardan ...
"Haytr Muhammet ve Ali Türktür" di-yorlar. ·
Uzun uzadıya tariışıyoruz. Okumuşundan hiç okurnamışına tüm köylüler Muhammet ve Ali'nin Türk olduğuna inanıyorlar.
"Nas1l olur? O çağda Arabistan'a Türkler gelmemişti" diyoruz.
1930'1u yılların romantik tarih dönemi bilgilerini bize kanıt gösteriyorlar. Şemsetti Günaltay'ın savların ı getiriyorlar:
· Muhammet, lbrahim Peygamber'in soyundan geliyor. lbrahim Peygamber Türktü. Hitit Türklerindendi. Kur'an'da Muhammet 'Arap benden, ama ben Araptan değilim demiştir" biçiminde savunuyorlar.
Ne Hititterin Türk olmadıklarını söylemek, ne de Muhammet'e dayandırılan o türncenin ayet değil hadis olduğunu ve başka anlama geldiğini açİklamak bir
33
çözüm getiriyor tartışmamıza. Bu kez ben bir soru yöneltiyorum onlara:
"Böylesine çağdaş ve f?ilinçli düşünüyorsunuz, ancak neden illa Muhammet ile Ali'yi Türk yapmak istiyorsunuz?"
Ve aynı onurla karşılık veriyorlar. "OrHan o pislikten çıkarmak istiyoruz"
Ardından Öğretmen lbşir ekliyor: "Dünyada tüm insanlarm inançları var.
Insanlar onsuz yapamıyor. Insan inançla daha huzurlu oluyor. Bizim inanç/arımız bunlar. Daha fazla deşmeyin."
Vaylöğ dede ise ayrı bir olay. Asıl adı Mustafa. Bu dedeyi çoçukluğumdan düş gibi anımsarım. Tam şaman özellikleri gösteren delidolu bir dede idi. Çocuğu olmayanlara çoçuk tapşırırdı. Töreye göre, doğan çocuğa onun adı verilirdi. Çocukluk arkadaşlarımdan birini de onun t{lpşırdığı söylenirdi. Mustafa adının yanı sıra Vaylöğ lakabını da taşır onun duası ile d<?ğan çocuklar.. Şamanik bu inanca Aleviliğ in Toplumsal Boyutları kitabımda değindi m.
Ballıkayalılar bu mantık içinde inanıyorlar. Hz. Ali'yi göçebe Türkmen geleneğindeki insanüstü kahramanı ile özleştirmişler. Kirnileyin Oğuz Kağan,
kirnileyin Dede Korkut. Ama en çok bilge Dede Korkut'tur o. Arap Ali, gerçek
: yaşamdan sıyrılmış. Eti ile kemiği ile bir Ail d'eğil. Arap kültürü ile hiç ilgisi olmayan bir Hz. Ali yaşıyor Ballıkaya
Alevileri arasında. Halk tarihçilerinin yazdığı, gerçekiere dayanmayan, söylencelerden kurulu tartışmasız doğru
sayıyorlar. Ziya Şakir, Murat Sertoğlu gibi yazarların kitaplarını bilimsel doğrular kabul ediyorlar. Bu çağdaş(!) destek, bize karşı inatlarını pekiştiriyor.
Uzun söyleşinin ardından, Aşık Ali sazını eline alıyor. Deyişler, tevhitler çalıyor. Semah ezgisi -vurmaya başlayınca, yaşı altmışın üzerindeki köylüler semaha giriyorlar. Yüzlerinde, inançlı bir anlam, pos bıyıklar yukarı
kıvrılmış, kollar aynı düzeyde havada, eller havaya açık.Art arda dönüyorlar
12 Nihat Sami Banarlı:y. a. g . e., s. 38.
semahı. Görülmeye değer bir oyun. Aşık Ali, sazı ile sunduğu bu şöleni, Zihni'ye mal edilen Sebamülkü deyişi ile bitiriyor. Seba müikü deyişinin Malatya, Sivas, Tokat yöresi Alevileri arasında ayrı bir yeri var. Inanca göre bu deyiş, Şah lsmail'in utkularını anlatıyor. Daha sonraki dönemlerde Safeviierin savaşlarında askerleri eaşturmak için "ceng-i harbi" Türkçe söyleyişle "savaş ulu l aması" olarak çalıp
okunmuş. Savaş· ululaması uzun bir yol katederek günümüze ulaşmış. Işte Dede Korkut'ta ve Şah Hatayi'de izleri:
Dede Korkut'ta hemen her kahramanın elinden kolça kopuz düşmez. Kolça kopuzun sapı kol boyunca uzanır12 •
Dede Korkut'un Kanturalı destanında · Kanturalı er meydanına çıktığında kırk
. yiğidi kopuz eşliğinde onu överler: "Kanturalı sağına baktı, kırk yiğidini
ağlar gördü; soluna baktı öyle gördü. Hey kırk eşim, kırk yoldaşım, neye ağlarsınız? Ko/ca kopuzumu getirin, öğün beni dedi.
Burada kırk yiğit Kantura/ı'yı övmüş/er, görelim hanım, nice övmüş/er?:
Sultanım Kantura/ıl
Kalkıp yerinden doğrulmadın m1? Yelesikara Kazılık atma binmedin mi? Arku beli, aladağı, Avlayarak, kuş/ayarak aşmadın mı? Babanın ak ban eşliğinde, Karavaşlar inek sağar, görmedin mi? Boğa, boğa dedikleri, Kara inek buzağısı değil midir? Alp erenler karımındın döner mi oluf? Sarı donlu salcan Hatun köşkten bakar, Kime baksa aşkla oda yakar, Kanturall sarı donlu kız aşkına bir h u! '3
Şah !smail yiğit, disiplinli bir insan olduğunca büyük bir ozandır. Tebriz meydanında beyleri ile birlikte ok atarken Dede Korkut öykülerinden Kanturalı destanında olduğu gibi, azanlar kopuzların eşliğinde onun yiğitliğini öğen türküler söylerler".
13 Orhan Şaik Gökyay: Oede Korkut Hikayeleri, Istanbul 1985, s. 111·112.
vee=•,.,-
========== folklor/edebiyat
Şimdi Ballıkaya'da bu Koçaklamanın ezgilerini dinliyoruz. Gerçekten deyişin ezgisi insanın tüyünü ürperten türde. Çalınması çok zor bir pa rça. Nitekim
Saba mülkün verir bade Dağıttıkça saba zülfün Yı kar Çin mülkü nü ah ır Harap eyler hata zülfün
Gence i le Karabağ' ı Semerkant, Buhara dağı Kurup Keşmir'de otağı Horasan'dan yağa iülfün
Diyar-ı zulmette seyran Eder Iskanderi devran Nebildir çeşmei hayran Hızırdır rahmına zülfün
Olanı olmasa asker Çekildi şamahan asker Habeşte kesti çok serler O Mehdi sahip zaman da zülfün
Erişti hükmü şevkanı Kızıl elmayı fermenı Çekip bende Tatar Hanı Şahı Rüstem Şam'a Zülfün
Buhara i le Kerman'a Haber gitti Horasan'a Düşüp pazar- ı büyraria Senin ile baha zü lfü n
Boyu n selvi reva n ettin Duhanın enduha ettin Acem mülkün yağma ettin Iran üzre Huıda zülfün
Şeyda bülbül, garip bülbül Şeyda bülbül deli bülbül Gel bizim ellere de bülbül
Giden aşıkların dadı Elinde Zihni feryadı Yeniden sahnı Bağdad'ı Vuruptur Kerbela zülfün
Sekiıli seslem ölçeğine göre yazılmış koçaklama çok yönlü ilginç. Kızılbaş
inançlarına göre, bu deyiş Şah Hatayi'nin utkuların ı yansıtır. Alevi aşıklar çevresi,
Zihni'yi Şah Hatayi'nin atağında yaşamış bir ozan olduğ una inanırlar. Zihni'nin "Vard1m ki yurdundan ayağ göçürmüş" deyişini de Şah Hatayi'nin ölümü üzerine yazdığını söylerler. Deyişin "Yavru gitmiş 1ss1z kalm1ş otağ1" dizesi Alevi aşıklarca "Şah1m gitmiş, ISSIZ kalm1ş otağ1" biçiminde söylenir. Bayburtlu Zihni büyük bir halk şai ridir, ama ta rihsel bakı mdan Şah
Hatayi i le bir ilg isi bulunmaz. Bu bakımdan, yukardaki şiir, ya Bayburtlu Zihninin değildir, ya da Şa h Hatayi için yazılmam ıştı r.
Ama deyiş gerçek bir koçaklama. Türklslam motifleri iç içe işlenmiş. Mehdi motifi yanında Kızıl elma yer alıyor. Peki ama nedir Kızıl elma:
Kızıl Elma, Türk düşününde bir ülkünün sembolü. Ülkü demek, yaklaştıkça uzaklaşan serabın, susuzlar üzerindeki etkisini anımsatan çekici bir ışık. Kızıl Elma, geçmişten günümüze birçok söylenceye konu olmuş. Eski Türk söylencelerine dayanıyor. Orta Asya Türkleri arasında
doğmuş. Ergenekon destanında Ergenekon'dan çıkış ve yeniden dirilişin ülküsü. Oğuzlar için, hangi yöne giderlerse ulaşacakları utkunun adı. Sonuçta Türk ülkücü lüğünde Kızı l elma ne olduğu bir türlü belirlenememiş bir sembol. Yüzyı llarca ona herkes, kendi düş dünyasında di led iği gibi anlam vermiş. Sonuçta Ziya Gökalp Kızıl Elma'yı bir bilim kenti, bir üniversite kenti olarak çizmiş.
Kökende, Erdebi l Tekkesi ile Hacı Bektaş Tekkesinin rekabet ve çekişmesi eskilere iner. Anadolu'da okunan Hatayi deyişlerinde Haci Bektaş hep büyük pir olarak saygı ile anılır. Ama bu deyişierin ızı sürüldüğünde Hatayi'ye doğ ru
yaklaşıldıkça, Hacı Bektaş adı daha seyrek geçer. Böyle olması da doğal. Bir, koca Şah Hatayi'nin Anadolu'da yaşamış bir ereni kendinden öne çekmesi,_ düşünülemez. Dahası, Hatayi'nin deyişierinden birinde "Erenler Sultan Balım'ın nazar ettiği yoldur bu" gibi bir dize bulunur. Bu dizenin Şah Hatayi'nin olması kesinlikle olanaksızdır. Hatayi k~ndisine karş ı
14 Faruk Sümer: Safevi Devletinin Kuru l uşu ve Geli şmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1976, s. 41-42.
==-=-·" =-~~ falklor/edebiyat =~~-
Osmanlı'nın yanında yer almış birini yolun kurucusu sayamaz, övemez. Alan çalışmasının küçük ipuçları bu savımızı pekiştiriyor.
Öte yandan, Bektaşiler de Şah Hatayi'yi pek sevmezler. Gerçi yedi ulular a ras ında say ı lır Hatayi. A ma Hatayi Sultan'ın Türk yazın ı ndaki konumu Nazım Hikmet'in konumuna benzer. Gerçekte Hatayi Sultan i le Pir Sutan Abdal, Nazım Hikmet'in öncüleridir. Düşünceleri
yadsınmasına karşın şairlik gücüyle direnm iş, ayakta kalmıştır üçü de. Hatayi Sultan'ın Bektaşi şiiri içinde pekişinesi de 1826'de Yeniçeri ocağının kaldırılma
sından sorıradır. Öyle ki, Şah Hatayi'nin deyişieri bile başka şairlere mal edilmiş. Bunun son örneği, A. Celaletti UJusoy, Hünkar Hac ı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşi Yolu, Hacı bektaş 1986 kitabında
Hatayi'nin Miraçlama's ı n ı dedelerinden Feyzullah Efendinin şiiri ·olarak vermiş.
Bektaşilere karşı, Şah lbrahim ocağı daha soğuk. Aşık Ali, deyiş söylemeye başladığında Encümen Hüseyin şu tümceler le uyardı:
"Aşık, Hatayi'den, Pir Sultan'dan söyle. Balım Sultan falan yok. Balını da ... erim, pekmezinii de. Ben kendi atamı dedemi överimi
Halktan bir insanın dudakları ndan bu tümeelerin dökülmesi, beni şaşırttı .
"Dede yoksa benim yazdıklarımı mı okudu n?"'
"Yok mimanım, senin ne yazdığından haberim bile yok."
O tarihlerde ben, Bektaşi-Kızılbaş
ayrılmasını ilk kez saptamış, ve bu bölünmenin Balım Sultan döneminde olduğunu biraz da çekinerek ortaya atmıştı m. Ve hiç haberi olmayan Encümen Hüseyin Yıl maz dede, gelenekten gelen birikimle benim savlarımı doğruluyordu.
Karadirek Mezirme, inanç ve duygu motifleri ile
süslü bir Anadolu köyü. Köyün en ·önemli ögesi ise Karadirek tekkesi. Karadirek tekkesi, 16. yüzyılda Hacı Bektaş
Tekkesinin Osmanlı ile bütünleşmesinin ardından ayrı bir önem ve işlev kaianmış.
Kızılbaş direniş ve dayanışmasını pekiştirecek bir işlev üstlenmiş. Osmanlı yönetimi ile uzlaşan Hacı Bektaş tekkesine karşı, Iran Türkmenlerince görevlendirileo dedelerin atağı olmuş.
Köyde bu savı destekleyen kimi belge ve veriler buluyoruz. Köyün kuruluşu
üzerine anlatı lan söylence yine destansı ögelerle donanm ış. Köyün kurucusu Şah Veli, ocağ ı nı develere yü kl eyerek Erdebil'den ç ı kıp Mezirme'ye geliyor. Erdebil 15. yüzyılda, Şeyh Safi'nin kendi adı ile tarikat kurduğu Güney Azerbaycan'da bir kent. Erdebil tekkesinin Anadolu'ya kimi elçiler ve ajanlar yol~ ladığı bilinen bir gerçek. Safavi ocağı bunlar aracılığı ile Anadolu içlerinde örgütleniyor.
Şeyh Cüneyt'in Osman lı ülkesinde çalışmasına izi n verilmemesinden sonra, Erdebil tekkesi örgütlenme işini daha üstü kapalı yapıyor. Oğlu Şeyh Haydar döneminde Anadolu ile ilişkiler iyice pekişiyor.
Ocağın Iran'da pek az yandaşı bulunuyor. Baş Azerbeycan'da gövde Anadolu'da olan ocak Işlevini daha çok Anadolu'd~ sürdürüyor. Anadolu Türkmeni adak ve ödülleri ile ocağı besliyor. Anadolu Türkmeni, Şeyh .Haydar'ın yeniden güncellik kazandırdığı Türkmen başlığını
giym~ye başlıyor. Bu, beyaz bir tülbent üzerine sarılan, yukarıya doğru gittikçe sivrilen on iki dilir.nli bir baş l ıktır. Başlığa
"Haydari Tae" adı veriliyor. Anadolu'daki yandaşlar 'selam' yerine birbirine "şah" diyorlar. Hac yerine Erdebil'e gidiyorlar. Şeyh Safi soyunu ziyareti hac sayıyorlar. Bu durumu eleştirenler "Biz ölüye değil, diriye varırız" karşılığını veriyorlar. 1488'de Şeyh Haydar öldüğünde Erdebil Tekkesi lle Anadolu Türkmeni arasındaki il i şki bu düzeye geliyor. 12 yıl sonra Erdebil Tekkesi, Şah !smai l yönetiminde devletini kuruyor.
Osmanlı'nın Kökeni Osmanlıların ilk dönemleri üzerine bil
giler karışık ve yetersizdir. Bu Türk ocağının nereden ve ne zaman Anadolu'ya geldiği kesin bilinmez. Günü.müzde genellikle Osmanlı devletini kuran soyun Oğuz
36 ·=·====-"'"
cc-=======·=== folklor/edebiyat
Türklerinin sağ kolu olan Gülhan kolunun Kayı boyundan oldukları kabul edilir. Kayılar Malazgirt meydan savaşından
sonra öbür Oğuz boylarıyla birlikte Anadolu'ya geçerler. Çok dağınık olarak kuzey, güney, orta ve batı Anadolu'nun · çeşitli bölgelerine yerleşirler.
Ertuğrıul Bey yönetiminde Anadolu'ya yerleştiği söylenen Osmanlı han larının
Oğuz Han'a dek uzanan soykütükleri bulunursa da bunlar sonradan uydurulmuştur. Nitekim Ertuğrul Beyin bu topraklara ne zaman geldiği de öldüğü de kesin değildir. Yalnız 13. yü~yılda bu bölgede bir uç beyi olduğu ve uzun yaşadığı bilinir.
Bu dönemi anlatan bir çok söylence vardır. Sözgelimi Ertuğrul bir düş görür. Düşünde küçük bir köydedir. Elinde Kur'an'dan Türkçeye çeviriimiş bir bölüm tutar. Böylece ayakta dururken tanrısal bir ses kendisine "soyun bengü olsun" diye .seslenir. Bu söylenceye benzer bir söylence de Osman Beyle ilgilidir. Osman Bey, Müslüman birisinin evinde bir ·kitabın ne olduğunu sorar. Ev sahibi "Bu Kur'an'dır. Tanrının sözüdür. Dünyaya Muhammet peygamber iletmiştir" der. Osman kitabı okumaya başlar. Bütün gece okumavı sürdürür. Sabaha karşt uykuya dalar. Düşünde bir melek "sözlerimi böylesine okuduğuna göre, senin soyun onur ve ün içinde yaşasın" der.
Ikinci bir söylence ise Osman Bey'in Şeyh Edebali'nin kızı Malhatun ile evlil~ği ile ilgilidir. Osman Bey, Malhatun ıle evlenmek ister. Ancak, Şeyh bu evliliğe karşıdır. Osman Bey düşünde bir şeyhin gölgesinde büyük bir devlet kuracağını görür. Düş9 Şeyh Edebali'ye anlatır ve
. Edebali bu evl iliğe izin verir. Birinci söylencedeki i lginç yan,
Osmanlıların Anadolu'ya gelişlerinde Müslüman olmadıklarını anımsatması.
Babalı ayaklanmasında değindiğimiz gibi, 11. yüzyıldan başlayarak, Selçuklu ordularının ardından Anadolu'ya gelen ilk Türk göçebe dalgası lslamlığı benimsemişti. Ancak 13. yüzyıldaki ikinci dalgada yer alanların çoğu Müslüman değildi. Söylenceye bakılırsa Osmanlılar da bu dalga içindedir. Nitekim Şeyh Edebali'nin
Baba. llyas'ın halifelerinden olduğu söylenir. Ahilerin piridir. Osman Bey'in Malhatun'la evliliği de bu olasılığı
güçlendirmektedir. Baska bir söylence ise şöyledir.
Ertuğr~l Bey ocağı ve yiğitleri ile birlikte Anadolu'ya yeni gelmiştir. Eskişehir
yakınlarında bir tepeden çevreyi sevrederken bir savaş görürler. Ertuğrul zayıf
olan yana katılır. Bu katılımla güçsüz yan savası kazanır. Sonradan katıldığı yanın
Anadolu Selçuklu güçleri olduğunu öğrenir. Karşı yan ise Moğollardır. Bu desteğe ödül 'olarak Ertuğrul Beye Eskişehir'den Bursa'ya ·dek uzanan toprakaların yönetimi bağışlanır.
Büyük olasılıkla Osman Beyin adı da 'Ataman' olmalı. Ertuğrul Beyin öbür oğullarının (üç oğlu vardır: Gündüz; Sabubali ve Osman Bey) ve çevresinin adlarının Türkçe olduğu bir çağda, yalnız bir oğlunun adının Arapça olması ve de dört halife arasında, en zayıfının seçilmesi düşündürücüdür. Nitekim bu· ad Yunan kaynaklarında "ataman' biçimde veri-lir. Daha sonra batı kaynaklarına da Ottoman biçiminde geçecektir. Başlan-gıçta
Osmanoğulları Alevilerden destek görürler. Ertuğrul Beyin öbür üç oğlunun adı Türkçedir. ..
Medrese Müslümanlığının henuz Osmanlı sarayını avcunun içine alıp sıkıştırmadığı çağ yaşanır. . 14. yüzyılda bu dervişler bir örgöt altında derlenmek istenir. Yeniçeri ordusu kurulur. Osmanlı gücünün etkin ordu kolu olan yeniçeri askerleri. Hırıstiyan çocuklar arasından devşirmekle kurulur. Bu çocuklar Türk çevrede, .Türk kültürü ile yoğrulacaktır. Bu asker ocakları, yeni alınan ülkeleri is lamlaştırmakl a görevli dervişler tarikatine bağlanır. Böylece Bektaşiler, yeni alınan ülkelerde, Osmanlı propogandasının aracı olurlar. Tarikatın Balkanlarda ve Arnavutluk'ta gelişmesinin nedeni budur'5 •
Osmanlı Devleti ile Hacı Bektaş tekkesi arasındaki en sıkı bağ Yeniçeri ocağına dayanır. Genel kanı olarak ocağı Hac ı Bektas Veli'nin kurduğu sanılır. Oysa ocak Hacı ·Bektaş'ın ölümünden çok sonra
ıslrene Mıilikoff: Uyur Idi k Uyardılar. Cem y.,lstanbul 1996 s. 108.
-·==--=======-=-=========--- 37 =--=·==··=•="'=-.. -~·--=--=-=======---*=--=-===
kurulmuştur. Kesin olmamakla birlikte yeniçeri ocağı 1363 yılında, 1. Murat döneminde kurulmuştur". O zamanki geleneğe göre kurulan her yeni örgütün bir pire bağlanması zorunluğu vardır. Bu geleneğe uyularak ordunun kurulması
için icazet ve Yeniçerilerin özel börkü, Elif Tacı, Hacı Bektaş'ın mürltierinden istenir17
• Oruç tarihinde Sultan Orhan'ın kardeşi Ali Paşa'n ın öğütlerine uyarak, Hacı Bektaş'a başvurduğu yazılıd ı r'8• Tarih uyuşmazlığı yüzünden bu sav doğru olamaz. Aynı kaynağa bağlı kimi çağdaş yazarlar da dikkatsizlik yüzünden aynı
yaniışı yapmışlardır. Ancak Ali Paşa'nın Bektaşi dervişlerinin töresine bağlanmış olması olanaklıdır.
Osmanlının Hacı Bektaş tekkesini seçmesi ise, Şeyh Edebalı ile olan ilişkisine dayanıyor. Olay şöyledir: Şeyh Edebal ı Eskişehir yakınlarında ltburnu denen yerde tekkesi bu lunan bir derviş. Kendisi o yörenin · en sözü geçen uluları.ndan. Osman Bey, Edebalı'nın kızı Malhon Hatul} ile evleniyor. Bu küçük Osmanlı beyliğinin yayılması için önemli bir politika. Ahilerin etkinliğinden yararlanılacaktır. Ahiler ise Hacı Bektaş Tekkesi ile sıkı bağlantı içindeler. Büyük olasılıkla Şeyh Edebali, Hacı Bektaş'ın musahip
' kardeşi. Böylece Osmanlı Beyliği bir taşla iki kuş vuruyor: · Hem Hacı Bektaş tekkesinin hem de Ahi ocağının desteğini sağlıyor. Daha sonra Yeniçeri ocağı kurulacağı zaman bu ilişki pekiştiriliyor. Bu kez, Hacı Bektaş, ocağın piri sayılıyor ve tüm ocak, tekkeye bağlanıyor.
Soğukpınar
Bu söylen.tiye dayanarak soyağacımın köklerini aramaya çıkacağım. ilk işi~ kendi köyümden işe başlamak olacak. 1979 martında Kangal'ın Mamaş köyünde bir Abdalmusa törenini filmı;ı almakla işe koyulacağım. Dönemin Kü ltür Bakanı
Ahmet Taner Kış l alı, Külti:ır Müsteşarı Prof. Dr. Şerafettin Turan -kendisi
Fakülteden hocamdır- ve MIFAD genel müdürü Sevgili Nejat Birdoğan bana bu konuda omuz verecekler.
Bir oyunun son oyunun son oyuncu~ ları yaşarken 17 Mart günü eski adı ile Mama'ş, yeni adı Soğukpınar olan köyümde olacağım. 1979 yılı Martında -zaman, uzam ve kahraman- birliği bir araya gelmiştir. Abdalmusa törenini Sivas yakınlarındaki Sinekli köyünden Battal dede yönetecek. Oğuz Aktan görüntüleri alacak ve ben törenin akışını yazacağım . .
Sivas yoğun bir kış gününü yaşıyor. Anadolu'da iklim değişimi çoktan başlamış. Karın iki metreye çıktığı kışlar
gerilerde kalmış. Ama aralıklarla da olsa yoğun kış ayları olmasa bile yoğun kış günleri yaşanıyor. Mart kap1dan baktmr, kazma kürek yaktmr atasözü henüz geçerl iğini koruyor. Böyle bir ortamda arabalara binip Mamaş'ta oluyoruz. Bu yolculukta yanımda bir folklorcu daha var; Kutlu Özen.
Köy giderek erimiş. 1930 doğumlular köy nüfusunu oluşturuyor. Az çok tarlalar ekiliyor, çiftçilik yapılıyor ve daha çok hayvancılığa dayanan yaşam sürüyor. Bu yolculuk, doğduğum topraklara ve gelenekIere uzanmak çabamın başlangıcı değilse
. bile, önemli bir aşaması. Başlangıç 1968 yazına uzanıyor. Türkoloji bölümü bitirme tezi olarak Kangal Ağzı ve Folkloru konusunu a lıyorum. Bozkır yazında boylu boyunca Kangal köylerini geziyorum. 1979 Martında ağız çalışması ilgi alanımın dışında. Yalnızca törelerin, inançların
izinde koşacağım. Insan yüzlerini görüntüleyip geleceğe iz bırakmaya
çalışacağım. Uzun soluklu bir koşunun başlangıcındayım yalnızca.
Bozkırlarda soluk kesen soğuk yel esiyer. Dağlar kar içinde. Ama 1979 yılında
· Kangal'a 25 km uzakta ye alan ünlü Cankurtaran kulesi iş l evini y itirmiş. Kış l arı bölgede, soğuktan donmak üzere olanları çağıran çan müzeye kaldırılmış. Kardan göz gözü görmediği dönemlerde bu çan
16lsmail Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Tarihi 1, s. 512. 171rene Melikoff: "Yunus Emre ile Hacı Bektaş•, Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Dergisi, ci lt 20, Istanbul 1973, s. 35-36. 18 OruÇ Beg Tarihi (Baskıya Hazırlayan: Atsız), Istanbul (Tarihsiz. Tercüman 1001 Temel Eser), s. 34.
= ., ~- --- ----, folklorledebiyat :::::·· ===:o::~~===··ı:::·==·=·=·=ı::ı:ı
ve cankurtaran tepesi önemli görev üstlenmi~. Ancak çan sesinin aracığı ile karda yolu azan yolcuları, sıcak bir çatı a l tına Çağırmış.
Şimdi dereleri dolduran yorgun söğüt, kavak ağaçları kış yalnızlığını yaşıyorlar. 'Her yel esişinde devrilecek gibi yatıp ~alkıyorlar. Anılarımda yaşayan çocukluk düşlerim ayakta. Giderek tükenen tanıdık yüzlerde çizgiler derinleşmiş. Ali Temel'in odası yıllar yılı cemdamı işlevini görmüş bir yap ı . Odanın yapılışı eliili yılların ortasında olmalı. Ali Temel, köylerde tahsildarlık yapıyor. Elinde az çok para bulunuyor. Bu adayı, köye gelecek ilçe büyükler ini ağırlamak ve cem odası olarak kullanmak amacıyla yaptırıyor. O yıllar kapıya gelen konuğu geri çevirmenin utanç sayıldığı yıllar. Ağalık vermekle, eşkıyalık kırmakla atasözü · yaygın kullanılıyor. Ali, Temel -ki köyde Tahsildar Ali olarak anılır- yandan mutfağa açılacak bir delikle bağlıyor adayı. Hemen yandaki mutfakta kara tandır var. Oğuz Aktan o günlerde yazdığı bir yazıda cem odasının g'örünümünü şöy le betimliyor:
"Abdal Musa'nın düzenleneceği ev, köyün diğer evlerinden daha büyüktür.
· Tören odas1, ana kapidan girişteki oda/ara açilan kap1/ar bulunan taşl1ğm solunda iki basamakla Çikiian bir odad1r. Bu odaya sol
. köşeden girişte yine hallSIZ ve eşikte
odadan aynlm1ş bir bölüm vard1r. Odaya girişte en sağda boylamasma uzanan, odanın yak/aş1k 1/3'/ük bölümü kilimfer/e kaplidir ve tören sırasında kadınlar ve çocuk/ann durması ıçın ayrılmıştır.
· Odanm bu bölümü kemer/i direkler/e ayrılm1ş, odanın düzeyinden 40 cm. kadar yüksekte bir seki görünümündedir.'''9
Tahsildar Ali'nin evi Oğuz Aktan'ın gözünde toprak damlı basık bir köy evi. Ben im için ise, geçmişe uzanan zaman tünelinin girişi. Nice büyükler ağırlanmış, nice konaklamıştır burada, nice cem törenleri yaplışmış, nice cem ereni sorgudan geçirilmiştir. Yoğun kış aylarını
kaplayan geceler boyu bu gelenek sürmüştür. Anı yazma geleneği olmayan
toplumumuzda her şey unutulup gitmiş. Oğuz Aktan yazısında hazırlık evresini şöyle anlatıyor:
"Bir gün önce tören odas ı iyice temizleniyor. Gereksiz eşyalar kardırılıyor. Yalnızca oda girişinin karşındaki duvar boyunca uzanan sedir kalıyor. Bu temiz ve boş durumdaki ve sekiyle ayrılmış bölümüyle tören odası bir camiyi andırıyor."
· Gündüzden köyü peyik geziyor. Peyik, törene çağını yapmakla görevli kimse. Abdalmusa törenine, düşkün, düşkün olmayan ayrımı yapılmaksızın tüm köy çağrılır. Abdalmusa'n ı n birleştirici işlevi vardır.
Güneşsiz kış günlerinde akşam, erken basar köyü. Göğü, donuk boz bulutlar kaplar. Evlerin hacalarından sobaların ya da ocakların yorgun dumanları yükselir. Tezek kokan bir hava sarar köyü. Evlerde işler bağlanır. Cem odasına yolculuk
. başlar. Saatler on sekiı:i gösterir. Geleneksel cem törenlerine her ev her akşam lokma yapıp getirir. Çörek türü şeylerdir bu lokmalar. Cemin bitimine doğru, tüm lokmalar dualanır. Ardından
sofracı bunları küçük parçalara ayırıp harmanlar. Sonra da gelişigüzel dağıtır.
Ama bugün Mamaş ayrı bir akşam yaşıyor. Battal Dede, bu zaman diliminde içeri giriyor. Içeride bulunan lar ayağa kalkıyorlar. Dede kendine ayrılan yere -inanc.a göre, burası MuhammeV Ali postudur- oturuyor. Zakir ya da sazcı diye anılan bağlaina ustaları dedenin yanındaki yerlerini alıyolar. Törende bu hizmeti yürütecek iki sazc ı var: Biri Tokat'ın Çakırçalı köyünden Aşık Ali Kurt,
. öbürü ise Mamaşlı, Kızıld.eli ocağından Cemal Koçak. ikisi de yıl l ardır cem törenlerinin içinde pişmiş kişiler.
Törene katılan erenler, odanın
selamlığında, geniş bir halka oluşturarak oturuyorlar. Bu kesim odanın sağında yer alıyor. Sol yana ise çocuklar ve bacılar oturmuşlar. Odayı yaklaşık 150 kişi dolduruyor. Kapılar kapanıyor, ayin başlıyor.
Sıras ı ile hizmetler yerine getiriliyor.
19 O~uz Aktan: "Insanbilim araştırmalarında foto~rafın çok yönlü kullanılışı " Ulusal Kültür. Sayı 6, Ekim 1979, Ankara.
Çerağcı hizmetini üst l enmiş Cumali, "Aiiyyel murtaza yaktı delili" yinelemeli bir ezgi eşliğinde Muhammet Ali çerağını yakıyor.
Çerağ hizmetinde geçmişin yoğun izleri yaşıyor. Çerağ aygıtı içi ne tereya ğı konan bir kap . . Töreni n başlangıcında yakılıyar çerağ. Içinde yakılan tereyağı ile, törenin başlangıcında yakılması ile geçmişteki işlevi açık seçik seçiliyor. ~eçmişte, tören yapılan yerin aydınIatı iması amacı ile ku llanı l mı ·ş. Türkmen g_öçebesi aydınlatmada tereyağı kullanmış. Çadırlarda başlayan tören, yerleşik düzene geçildikten sonra odalarda sürdürülmeye baş ıa·nmış. Şimdi biz cem töreninin bu kalıntısını yaş ıyoruz.
Bunun ardından törenin sonunda yenilecek kurbanlık koyun dedenin önüne getiriliyor. Kurbanlık erenlerin o l uşturduk
ları halkanın içinde serbestçe dolaşıyorlar.
Dede kurban duası okuyor. Böylece koyunun kesilmesine izin çıkıyor. Koyunu törenin on iki hizmet görevlisinden "kurbancı" yapacak. Kurbanın kan ını ve bağırsaklarını bir kuyuya boşaltacak.
Qaha sonra kurbanı pişirecek. Bu görevi bizim törenimizde Hotoğ (Vahap Kaçar) -yıllardır yürütür- üstleniyor. ' 1979 · yı lı nda yapıla n cemde,
· : bağlamalar koşuluyor, deyişler, düvazlar okunuyor, semahlar dönülüyor, dargınlar barıştı rılıyor. Kültür Bakanlığ ı belgeliğine
kanacak bu film, bir Türkmen köyünün otuzlu kuşağının bir görüntüsü olarak ka lacak. Cemin son aşaması, . tevhit bölümü. Birliğe çağırı bi rliğe gelme anlamındaki . bu evre, Alevi köylerinde değişik biçimlerde uygulanıyoir. Mamaş'ta tevhid, on iki imam aşkına diziere el vuruşu biçiminde yapılıyor. Ve tevhid bölümünün ilginç bir kişisi var: Yavan A li.
Tevhit . çalınmaya başlayınca
bağlamanın vuruşuna, ezgi nin söylenişine uygun biçimde dizler döğülmeye başlıyor. Giderek bu vuruşlar hızlanıyor. Yavan Ali 'nin gözleri kapanıyor kendini cem meydanına atıyor. Artık kendinden geçmiştir ve trans içindedir. Alevi dilide bu "esirime"dir. Tanrı aşkı ile, Hz. Hüseyin aşkı ile kendinden geçme; kişinin
kutsal bir içgüdü ile istem dışı gerçekte bütünleşmesidir. Eskilerin an lattık l arına göre, ceng-i harbi denen savaş türküsüne dayanı r esırımenin kökeni. Savaş sırasında ça l ınan koçaklama ile yiğ idin kendinden geçmesi ola rak tanımlanır: Izleri i le eski Türk destan larında karşılaştığıniız bu olayın son soluğunu dağlar arasına s ıkışmış Mamaş köyünde alıyoruz: Gerçekadı Ali Dönmez o lan
· Yavan Ali, yı l lardı r cemlerde esiriyen t ek kişi. Eskiden başkaları da varmış . Üç-dört kişinin birlikte kendinden geçip esiridiğl olurmuş. Zamanla inanç, ihtikat yitmiş, esirime olay ı da kalkmış. 50'1i yıllardan sonra ya l nız Yavan Ali ka l mış. işte Şamanik transa geçmenin son örneği 70'1i yılların sonlarında böyle gözüküyor Anadolu'da. ·
Yavan Ali, Mamaş'a hemen yakın lar
daki Yaylacık köyünden içgüveyisi olarak" gelmiş. Mamaş'tan evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş. Köyde cem olursa kesinlikle kat ı lması gerekiyor. Ceme gelmediği durumlarda, -köyda bulunursa- cem bir~ leme anında kendinden geçip döğünmeye başlıyor. Bir defas ı nda kendisini ocağın ateşine attığı söy_leniyor. Bu özelliği bilindiği için mutlak ceme getiriliyor.
15 Mart 1979'da görüntülüyoruz yavan Ali'nin esirime anlarını. Bu olaydan üç yıl sonra Yavan Ali 70 yaşında yaşamdan· _ ayrı lacak, son esrik sofu da yitip gidecek bu dünyadan.
Ama biz yine 1979 Martında Mamaş'ta
cemdeyiz. Köyün henüz elektriğe
kavuşmadığı - günlerde jeneratörün elek-. triği ile cemi Kültür Bakanlığı belge l iği için görüntülüyoruz. Tevhit sırasında jeneratör de yanıyor. Bu kez lüks lambalarının
ışışğı altında görevimizi sürdürüyoruz. Yavan Ali, dizi üzerinde küçük zıpla-
malarla cem meydanına çıkıyor,
Döğünmeleri giderek şiddetleniyor,
. tümüyle kendinden geçiyor.Ağzından salyalar akıyor, kan ter içinde çarpınıyor, _ kapalı gözlerinden yaşlar akıyor. Tevhidin bitimine dek bu döğünmeye izin veri liyor. Tevhidin sonlarına doğru Yavan A li'nin yuzune su serpiliyor. Kilitlenen elleri açılıyor. Bir sü re bekleniyor. Yav?n A li ·
.......... , ......... , ...... , ........ .. --·-···-············-- 40 ,. ............................... ==~""'"'"""'"""'"''"""'" =·····-··------·=
=======~= falklor/edebiyat ==========·~=ı·
kendine geliyor. Yüzünden soğuk terler boşa lıyor.
Cemirı son evresi lokma dağılımıdır. Lokma dağılımı, kurban bulunmadığı günlerde yapılı r. Sofracı gelip duasın ı alır ve kendi duasını okur:
Eve/ Allah diyelim Kadim billah diyelim Açild1 Ali Sofrast Şah versin biz yiyelim ...
Duan ı n ardındal'l' lokmalar dağılıyor.
Dede Cemin dağılma gülbankini okuyor. Yatanoturan duası ad ı da verilir. Kurban kesildiği günlerde yer sofraları kuruluyor. 1979 Mart'ında da yer sofraları kuruluyor. Kesilen kuban dualarla yeniyor.
"Yatan oturan, koğusuz gaybetsiz evine varana, şah yardımcı ola" türünden bir gülbenk. Böylece dağılıyor. Toplumu kucaklayan, ruhları arıtan bir birlikteliktir tapınım. Hele bu tapınım deyiş, çalgı ezgi ve oyunla bütün leşmişse . Şimdi ka rlı bir mart gecesi, bunun son örneğini izledik. Yarın t üm görevli ler ayrılacaklar. Elveda Mamaş, elveda gelenekler.
Bozkurt Söylencesi Ailemizle ilgili bir söylence var.
Kuşaktan kuşağa anlatılan söylenceyi, Dıanlar Ocağı kitabımda öyküledim. Aleviliğin Toplumsal Boyutları adlı · kitabımda dipnot olarak verilen bilgiler Ozanlar Ocağı'nda büyük dedem Kurt Veli 'nin ağzından şöyle bir anlatıva
dönüştü: -Çok oldu, geçmiş gün yine böyle karlı
kışlı bir gün. Bizim Tokatlı aşık ile · Aşağı'"'ya dedeliğe çıktım. Fethiye'nin g_örümünü yaptık, Eğribük'e gidiyoruz. Kar yarı bele geliyor. Atlar yürüyemiyor, atlardan indik, atları yedeğimizde
götü rüyo ruz. Köylüköyü'nün yanından geçiyoruz. Şöyle iki dağın arasında bir çukur var, orada kar yok, yemyeşiL
Koyunlar yayılıyor. Uzaktan çobaniara bir selam verek dedik. Daha ağzımızı açmaya kalmad ı, çobanlar bize küfürü ver etmeye başlad ı lar. Neye uğradrğımızı şaşırdık.
Neler demiyorlar? "Ayıya bakın ayıya"
20 Malatya.
diyorlar, bu toplumdan uzak, sakalımıza saçımıza sövüyorlar. O anda "Yetiş . ya Şa h lbrahim" diye yürekten çağ ırd ım. "Kırk damarda bir damarım sana çektiyse benim yüzümü şu ağzıkaralar yanında kara çıkarma" div.e yalvardım. Ceddim bir Kurt yolladı. Bütün o sürüyü biçti.
Derviş araya girdi: -Sürünün köpekleri yok muydu? -Olmaz olur mu Derviş? Valiahi ced-
dim şahit olsun ki köpeklerindişleri kitlend i. Taş gibi o l du kları yerde kaldılar.
. Çobanlar bağırarak kaçtılar. Biz yolumuza gittik. Karı yararak biraz yol aldık, almadık ki bütün köy ardımızdaydı. Çobanlar köye gidip olup bitenleri a_nlatmışlar. Ama köylü ler inanmamış. Ama bir de bakmışlar ki, Ağıllarda erken doğan
emziklik kuzuları da kurt parçalam ı ş. O zaman ceddimin gücüne inanmışlar.
Neyse geldiler. Kadınlar ağlaş ı r, erkekler yalvarır. Direnmek olmaz. "Dede seni köye götürüceğiz, biz yolum_uzu bulduk. Sen bizim dedemiz olacaksın". Dayanamadım. "Peki" dedim. "Siz bu yola inandınız, iman getirdiniz. Benden de size bir yadigar kalsın" dedim. Elimde yeni kesilm iş bir ard ıç fidan vardı. Asa olarak kullanıyordum . Asamı bir pınarın başına diktim. Köye vard ı k. Bir görüm yaptık.
Tümü Hazreti Ali'nin yoluna girdi. Şimdi o asamı diktiğim yerde koca bir orman olmuş. Adımı vermişler. "Kurt ;v'eli koruluğu" diyorlar. Bir fıdan bile kesmiyorlar."
De'rviş sordu: -Dede, asıl kerameti anlatmadın. Kurt
gelmemiş, sen kurt olmuşsun. -Yok erenler benim ·ne haddime, kurdu
ceddimiz yollad ı. Benim yüzümü kara çıkarmad ı .
Dedenin bu sözlerine kimse inanmıyordu. Onun alçakgönüllülük gösterdiğini biliyorlardı. Gerçekte, dede kendisi kurt donuna girmişti. Bu yüzden "Kurt Veli" adı ile an ı lır olmuştu. Hem asası da yeşil bir ağaç değildi. Elinde kuru bir asa vardı. Asayı 9raya dikr:nemişti. Kuru asayı ka ldırıp fırlatmıştı. O a_nda kocaman bir orman ortaya çıkmıştı. Ama erenler kendi kerametierini cınlatmazlardı. Bu erliğe
41 == ==·
yakışmazdı. Hem günahtı da. Bütün. toplum gerçeği böylece biliyordu. Dede büyük dedeydi, dede ermiş de.deydi. Nitekim Derviş de öylesi bir ermiş değil miydi? Bu yüzden adına "Deli Derviş" demişlerdi. Sazı sözü hak vergisiydi. Kimse onun sazına erişemezdi. Dünya malına tam ah . etmemişti. KoÇkiri aşiretinden geliyordu. Zoğallı köyünde doğmuştu. Orada mal mülk sahibiydi. Tümünü bırakıp diyar diyar gezmeye başlamıştı. Oğlu Ahmet Mamaş'a yerleşmişti. Bu yüzden ileri yaşlarında o da Mamaş'ı mesken edinmişti. Ama sürekli orada da kalmıyordu. Bütün Alevi köylerini geziyor, de_rviş yaşamını. sürdürüyordu .
Merik Konağı
Ankara Bilkent tepesinde yükselen ahşap kaplı bu yapı bir kuğuyu andırır. Dingin bir gölde süzülen kuğudur Merik l<onağı . Gece ayrı, gündüz ayrı bir güzel-liği yaşatarak. .
·Bilkent Üniversitesi alanının- hemen arkasındaki yolun köşesinden Ankara'yı sesiszce sevreder gibi durur. Burada Ankara uzaklardadır. Arabaların tekerlek sesleri duyu lmaz. Önde yer yer yeşil alanlarla kesilmiş bozkırlar yer alır. Ankara'nın
.görkemli yapıları uzaktan seçilir. Yan yana sıralanmış viiialar arasında Bozkurt Viiiası
' ya da Merik Konağı ayrı bir güzellfkle köşede yerini alır.
Ankara'da üç yıl önce kullanılma açılan konağın garip bir yazgısı var. Bir yıl
boyunca kullanını süresi bir ayı ya bulur, ya bulmaz. Ama kullanıldığı günler dolu doludur. Sanki öbür on bir ayın öcünü almak ister gjbi yoğun konukları ağırlar. qenellikle konuklar belli bir ayrıma göre gelirler. Diyelim bir gün üst katmandan subaylar, iRinci gün yazarlar, üçüncü gün hukukçular, dördüncü gün siyasiler konağın konuğu olurlar. Ama tüm bu değişik konuk toplulukları içinde bulunan birileri vardır: Ozanlar, aşıklar. Onlar yaklaşık her türden konuğun sofrasına
uyan, her toplantıya sığ an kişiler. 20 Kasım 1999 akşamı Merik Konağı
canlı bit akşamı yaşıyor. Konağın bahçe
duvarları üzerinde bulunan eski fenerleri anımsatan ışıklar yanmış. Bahçeye yerleştirilmiş projektör türü iki dev ışık Kanada ağaçlarından yapılmış ahşap konağın dış yüzünü aydınlatıyor. Konak . karanlıkta Ankara'ya doğru süzülen bir . kuğuyu andırıyo~. Ve ben, yaklaşık onar yıl ara ile üç ayrı uzamda Dede Kargın'dan el alan Şah lbrahim Veli ocağının izini sürüyorum. 1979 Soğukpınar, 1986-87 Bal lıkaya ve 1999 Merik Konağı. Saat 18.1 O konağın alt katındaki Sultan Aziz
. koltuğunda notlar alıyorum. Akşamın konukları yargıçlar. Konuklar
arasında birini gözüm ısırıyor: "Sizinle daha önce tanıştık sanıyorum" diyorum ki, yanında duran başka bir yargıç gülerek yanıt veriyor: "Televizyondan tanırsın.ız .
Apo davasının yargıcı Turgut Okyay". Bunun ardından konuklarla tanışıyorum. Şu an onlar üst katta sekide oturuyorlar. Sırası ile Kadir Özbek, Lutfi Özbek, Hasan Hüseyin Çiftçi, Turgut Okyay, Turan Falc10ğlu, Dr. Servet Ünsal, Dürdane Ünsal, Ercan Özbek . . Aramızda gerçek anlamda iki ozan var: Mahsuni ile Musa Eroğ lu. Onlar da eşleri ile birlikte bu dostluk sofrasındalar.
Ben Sultan Aziz koltuğunda notlar alırken onlar üst kattaki sekide bağlama çalıyorlar. Mahzuni ile Musa Eroğlu'nun ezgileri yankılanıyor. Mahzuni'nin "Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana" dizelerini duyuyorum. Türkünün bitişi ile alkış sesleri yükseliyor ve dışardan Kangal köpeklerinin havlama sesleri geliyor. Milenyumu karşılama coşkusu ile zamana bir çizgi çizmenin mutluluğunu
· yaşıyorum. "Merik Konağ1," "Aitmev", "Müthiş
Türk" ... bir dizi ad koşuşuyor belleğimde. Bilkent'teki Konak bir dizi Türk yapı örneklerinin, benzetmesinin özgün uyumundan doğmuş bir bileşim. Konağa cam akvaryum üzerinde yürüyerek giriliyor. Canlı tarih müzesini andıran konağın her birimi ayrı bir emeğin·, ayrı bir bilincinürünü. 17 saraydan 300 örnek alınarak kondurulan anıtsal yapı.
Duvardaki büyük bir fotoğrafta Ali Rıza Bozkurt ailesi ile birlikte dönemin Amerika
--==~== ..... ====-==== ... .,. 42 =~-==··-··--.,··--=-=,=--=====-
•=-·-,... -=- ,.,..,.._~··=-r• folklorledebiyat ı:."::::::·--=-=· =====·c - "' Birleşik Devletleri Başkanı Bush (baba
·Bush) ile birlikte yer al ıyor . Birden Mehmet Kemal'in dizeleri takılıyer bilincime:
Ankara nire, Zara nire? Dayanmak gerek, dayan bre ...
Ve ben şu an "Mamaş nere, Amarika nere? Göçebe çadmndan gelen çocuk; dayanmak gerek dayan bre ... " diyorum. Türk yapı örneklerinin bileşimi bu saray yavrusunda ocağımın geçmişini sürüyorum. Yer sofrasından, dört köşesinde Ali Rıza Bozkurt'un üç kızı (Tanyeli, Banu, Gü/sün) ile eşi (Perihan)'ın yontularının
ayakta tuttuğu masaya uzanan süreci düşünüyorum. Yemek masası alt salonda yer alıyor. Kocaman masanın üzerinde eski yazı ile on iki imamların adları yazılı. Yontular çayda çıra oyunu görüntüsünü sunuyorlar. Masanın arkasında camlı büfe bulunuyor. Büfeye Uzun Hasan'ın Hacı
Bayram Veli'ye sunduğu ahşap şamdan üzerindeki yazı ve desenler işlenmiş.
Gündüzleri kimi meraklılar araba ile gelip bu görkemli yapıyı dışarıdan
seyrediyorlar. Bir kuğunun dingin gölde süzülüşünü andıran konağı dışardan seyredip gidiyorlar. O anda Vahap'la ben bahçede olurum. Birkaç aylık Kangal köpekleri ile oynarız. Kimileri ise içeri girip gezmek istiyorlar. Hemen her konuğun sorduğu ilk soru, konağın sahibinin hangi azınlıktan olduğu. Kimse bir Türk'ün bir eser bırakacağına inanamaz biçimde. Osmanlı'nın yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulalı 80 yıl olmuş. Ama Osmanlı'nın aşağılık duygusu hala yaşıyor. Öyle ya, Türk'e askerlik yaraşır, Türk'e köylülük yaraşır, Türk'e -en yükseği- memurluk yaraşır. Türk'e vergi vermek düşer, sınır boylarında nöbet beklemek düşer. Sanat n'esine, varlık nesine? Şimdilerde de bu mantık yaşıyor.
Akşama doğru konağın güzelliğini aydınlatacak ışıklar yanar. Işık yanıyorsa, yaşam sürüyor demektir. Bu. akşam da ışıklar yanıyor. Dr. Servet Demir'e "bu akşamı yazacağım, görüntüle" diyorum. Yukardan Mahsuni ve Musa Eroğlu'nun
türkü sesleri yankılanırken , salonda notlar alıyorum. Yazmak yaşamaktır, Türkmen töresinde yaşantı, dayişlerle gelecek kuşaklara anlatılır. Okuryazarı çok az olan bir toplum için doğal bir olgu. Ama artık herkes okuryazar. Ve artık yaşantımız
kuşaktan kuşağa yazılı olarak anlatılmalı . . Ben de bunu yapıyorum. Bu güzel akşamı bizi tanıyan ya 9a tanımayan insanlarla paylaşmalıy ım . Uzaklar<:!a birileri bu yazıyı okurken, Musa Eroğlu'na "Hu erenler" diye kadeh kaldırmalı!
Bu serin Ankara akşamında yukarıda türküler söylenirken, gozum evin donanımında gezin iyor. Hemen ilerde kocaman bir divary duruyor. ll. Abdülhamit'in kendi elleri ile yaptığı
özgün divan Londra'da açık artırma ile satın alınıp tırıniatıiıp onartılmış. ÖnündeKi cam masada eski örtüsünden bir kesit konmuş. Yeni kaplaması ile ayrılması
olanaksız.
Sekinin kızıl çuhaları üzerjnde bayanlar -Alevi dilinde "bacılar"- oturuyorlar. l<imi bağdaş kurmuş, kimi ayağını
uzatmış. Sekide sandalye düzeni yok. Anadolu odalarının geleneksel oturmı;ı
düzeni. Merik konağının birinci katındaki seki eski çadır geleneğini yaşatıyor.
Burada Ozanlar bağdaş kurup bağlamaları kucaklarına basarak deyiş
söylüyorlar, dostlar dinliyor. Bu anlarda zaman durmuştur. Musa Eroğlu, "Yolun Sonu Görünüyor" türküsü üzerine bilgi veriyor. Dolgun ses tonu ile sözcükleri tek tek vurgulayarak Duçari adlı ozanı tanıtıyor. Cem törenleril)in kültürel işlevi üzerinde duruyor. "Bu deyişieri dinleyen, bunları algılayan toplumu düşünüyorum, çağın gerisinde kaldığımı sanıyorum"
·diye öitiriyor konuşmasını. Yolun Sonu Görünüyor' deyişinin Fatsalı bir ozanın olduğunu bildiriyor.
43
Ordu'nun Fatsa ilçesi 12 Eylül karabasan ı sonrasında adı çok duyulmuş bir yerleşim birimi. Birden bu ad bende bir çağrışım yapıyor. Fatsalı bir ozan nasıl böyle bir deyiş yazabii ir diye kişi ister istemez düşünebilir. Ozanlık bir gelenek işi. Öyle kolayına çıkm ıyor bir ozan. Peki ama Fatsa nasıl çıkarır böyle bir ozanı?
---ı . ' ı ~ --~·=----~ falklor/edebiyat
Faruk Sümer'in Safevi Devletinin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü (Ankara 1976) kitab ında dikkate değer bilgiler vardır. Şah !smail 1501 yı lında
. Erzincan'a geldiğinde Türkmen oymakları
arasında bayram sevinci yaşanır. Anadolu'nın her .vanından Türkmenler dedelerini karşılamak üzere Erzincan'a akarlar. Ve bu Türkmen oymakları
arasında 'Ustacalu' oymağı da vard ı r!
Aleviliğin Toplumsal Boyutları
kitabımızda bu karşılama olayı şöyle
anlatı lı r:
"/smail' in çocukluğu, Gilan'da geçer. Burada Anadolu'dan ve başka yerlerden gelen mürit/er lsmail'i ziyaret ederler. /smail on iki yaş1m bitirince Gilan.'dim aynl1r. Üçbeş yüz müridi ile Hazar ktytlanndaki Ercüvan'a gelir. O y1/ ağ1r bir k1ş yaşamr. /smail mürit/erine kardan bir kale yapttrtr. Içine adamlar yerleştirir. K1ş1 bu ka/eyi alma oyunlan ile geçirir. Bu arada Anadolu'daki mürit/erine ulaklar yollar. Erzincan'da toplanmalanm buyurur. Osman/1 ülkesinden şeyhlerinin
buyruğuna uyan bölük bölük Türkmen Erzincan'a akar. Sivas-Samsun arasına
, yerleşmiş Ustaca/u, Şam/u, Rum/u ad/1 .' yerleşik Türkmenler ile Antalya bölgesin-. den Teke/ü; Karaman böfg~sinsf.~f1
Turgutlu; Tarsus bölgesinden Varsak Türkmen oymaklan lsmail'in çağnsma ilk koşanlard1r. .
J.smail ilkyazda Akkoyunlutann herhangi bir engeli ile karş_1/aşmadan Erzincan'a doğru yola Çikar. Ağn yakm/anna geldiğinde Anadolu'lu sofular şeyhlerini karş1larlar. /smail, Kağ1zman, Erzurum, Tercan üzerinden Sarukaya yay/ağma
ulaş1r (1500). lsmai/'i burada Ustacalu Türkmen oymağ1 karşiiar. Anadolu'nun her yanmdan gelmiş coşkun insan seli onu bekler. On iki yaşındaki Küçük Şeyh'in Anadolu'ya gelişi gerçekten bir olay olmuştur. Gerdeğe girmek üzere olan Ou/kadirli Türkmenlerinden bir genç lsmail'in çağr1s1m duyunca gerdeği unutup Erzincan'a gelmiştir!
Saiukaya yaylağmda /smail iki ay kafi(. Burda bir mağarada yaşayan ve halki
tedirgin eden bir ayty1 ok/a vurur. Böylece mürit/erinin daha çok hayranl1ğm1 kazamr.
/smail Sarukaya'dan Erzincan'a gider. Erzincan tarihsel bir gün yaşamaktadl( . Anadolu içlerinden mürit/er akm akm derlerıip Erziiıcan'a gelmiştir. Bu derfenişe gerek Osmanlt/ar gerekse öbür beylikler seyirci kalm1şt1r. Anadolu'lu KlZilbaşlar şeyhleriain çevresinde derlenmişlerdir. Erdebil'deki baş ile Anadolu'daki gövde birleşmiştir."
Günümüzde Ordu ve Fatsa Çevresind_e Aleviıe·re "Usta l ı" adı verilir. "Ustalı" adı bu çevrede Kızılbaş sözcüğü yerine ı<uı .:
!anılır. Hakaret anlamı taşır. Fatsa yöresinde 1980'Ierde devrimci·
direnişin ardında bu gizli neden yatar. 17-18 yüzyı llarda sindirilen ve 19. yüzyılda tümden törelerini unutan, adı
Ustacalu'dan Ustalı'ya dönüşen Türkmen oymağı, 1980'1er.de değişik bir boyutta' düzen arayışı içine girmiş, yeniden ayağa kalkmıştır ve "Evren dönemi"nde tarafından tümüyle ezilmiştir! Alevilik araştırmalarına yeni baş ladığım .• 1981 yılı
güzünde, Fatsa'ya yaptığım bir yolculuk sırasında durumu anlamıştım. · Alan çalışmalarında ki mileyin küçük bir sözcük bir dizi sorunun çözümünü sağlar. 1981 Fatsa yolculuğu da beni 16. yüzyıllara
Ustacalu oymağına götürdü. Şimdi Fatsali bir halk ozanının "Yolun Sonu Görünüyor" türküsü belki de Fatsa· yöresinde Ustalı'nın ve Aleviliğin yolunun sonunu gösteriyor?
Ortadaki Türkmen seecadesine gözüm takı lı yor. Sehpalar üzerinde rakı ve şarap kadehleri dolu. Viskiye i lgi pek yok. Bacılar daha çok kızıl şarapları yudum luyorlar, erenler ise beyaz rakı ile söyleşiyi sürdürüyorlar. · ·
Mahsuni, "Beni yücelerden seyreden dilber" dayişini söylüyor. Bunu "Bütün evren semah döner" izliyor. Merik Konağı henüz akşam a lacasını yaşıyor. Saat 19.'a uzan ıyor. Kış dönencesi geldi, geliyor:. (20 Kasım 1999'u yaşadığımızı anımsatalım.) Ankara sisli, Ankara serin. Kirli bulutlar sarmış Ankara'nın üzerini.
"Bütün evren semah döner" ile sü rüyor akşam söyleşisi.
== 44
cr.a===== = === = ·="· fo/klor/edebiyat ı:::• ========::· = = Konakta sigara içmek yasak. Eflatun
sekideki sehpalarda küllük yok bu yüzden. Musa Eroğlu bağlamaya ara veriyor. Bir soluklanmak, sigara içmek istiyor, Ali Rıza Bey, "biz azanların uzun yaşamasını istiyoruz. Rakı serbest, sigara yasak" diyor. Bu söz üzerine Mı.ısa Eroğlu yenid.en bağlamaya yükleniyor; ne ki sesi bağlamanın vuruşlarını bastırır gibi yankılanıyor: "Küskünüm barıştır beni..."
Neden hep Nejat Birdoğan'ı anımsıyorum? Onu, şu baş köşede oturur gibi görüyorum. Aleviliğin iki büyük araştırmacısı Birdoğan ile Prof. Dr. frene Melekoff, bu meclisierin baş konukları, öncüle r idir. Dünden yarına öirşeyler kalırsa, bu iki kişinin bunda çok emeği, çok katkısı bulunuyor.
Perdeler, koltuklar biblolar ... Musa Eroğlu'nun ardından Mahsuni
alıyor sazı eline; " Domdom Kurşunu" ile v.eni bir açılış yapıyor. Mahsuni'de her deyiş yaşamından bir kesit oluşturur. Gerçekte her ozan için de geçerlidir bu kural. Olay olmadan duyuş olmaz, duyuş olmadan da sözcükler dökülmez. Mahsuni'nin taşlamaları yergilerine konu olmak bile bir kişi için onur saylmalıdır. Sözgelimi "Yürü yürü yürü adam değilsin, kendini bilmeyen halk1 ne bilsin, hakki ne bilsin ... " diye eleştirdiğ i bağlama ustası bu sözlere içeriemiştir kuşkusuz. Ya da kendisine kazık attığı için "fırıldak" türküsüne konu olan dernek yöneticisi o"zana kızgındır. Ama bunlar Mahsuni'nin sözleri ile kalıcı olmuşlardır. Nitekim kendisine 'Yahu ozan senin deyişlerine konu olmak için senin camm yakmamiZ m1 gerekiyor, bir eleştiri de bana yaz; senin sözcüklerinde yaşayay1m" dediğimda
gülrnekten kendini alamadı. Domdom Kurşunu'nun yazılışı da böyle. Ozan 12 Mart'ta tutuklanıyor. Bunun üzerine dönemi ve düzeni eleştiren Domdom Kurşunu'nu yazıyor. Kaşlann arasından
değen kurşun olarak düzeni anlattığını söylüyor. 1500-2000 yıllık atanın çocuğu Türkler. lslamla buluştuktan sonra Domdom Kurşunu değiyor.
Mahsuni'den Ali Rıza Beye bir soru yöneliyor: "Ali R1za Baba, Michael
Jaksondan bu tai:/1 aliyor muydunuz?" Ali Rıza Beyin yanıtı:
"Bu zevki alsarn bu konağa ne gerek var Mahsuni? Bu konak böylesi söyleşiierin tadm1 almak için yaplfd1." biçiminde oluyor.
"Yilda bir gün böyle bir söyleşi yaşamrsa, bu konak bu fiata değer" diyor Mahsuni.
Yılda bir gün yaşanırsa bu emeğe deger ... Evet Merik Konağının yazgısı bu. Herkesin görmek istediği bu konağı, okurlarla birlikte gezelim. Nedim 17 yüzyılda Sadabad'ı anlatırken "görelim ab-ı hayat aktığın ecderhadan" der. Biz ise, 17 saraydan 300 örneklemenin sunulduğu, uyumlu birlikteliği görelim. Bir müzeye girer gibi değil, değirmene girer gibi gireceksiniz konağa. Her yanınızı saran geçmişin izlerine bakarak.
Arka bahçedeki jakuzi kubbesi Huber Köşkü'nden alınmış. Buradaki sütunlar bahçe sütunları Üsküdar Valide Sultan Camisi'nden örneklenmiş. Burada bir havuz bar yer alıyor. Yaz günleri soğuk rakıların yudumlandığı havuzbar kulübesi, Küçüksu Kasrından esinlenmiş. Ama Havuz barın iç kalem işleri, Hacı Bektaş Veli Türbesinin izirini yansıtıyor.
Vitraylar Topkapı Sarayından Giriş mermerler Küçüksu Kasrından Cephe ahşapları: Daimabahçe Sarayı
aile Büyükada'da bir köşkten Dış saçaka l tı motifleri: Kuzguncuk'ta
bir köşkten Bezemler: Istanbul Valide Konağı'ndan Cephe Ahşap bezemler: Abdülhamit'in
Av köşkü ile Yıldız Sarayı'ndan Arıa giriş kapısı: Daimabahçe Valide
Sultan odası kapısı Giriş kapısı yan sütunları: Üsküdar
Valide Sultan Camisi'nden Giriş kapısı saçak-altı ahşap- motifler:
Sultan Ahmet Camisi kalem işleri Kalem işleri : Edirne Selimiye Camisi Kaideler: Çırağan sarayı Girişteki ayetler: Sivas Çifte minare Akvaryum 60 ton su kapsamlı Camlar: Temper Glass Salondaki iki antika koltuk: 2.
Abdülhamidin el yapımı (Londra açık
a< -""""""""'"'"""-"=========·-==..... 45 ·= ~=-,.,.,·.,=· --......u=-=====
artırması, öbür özgün antikalar da aynı
yerden alınmış.) Ebeveyn yatak odası: Beylerbeyi
sarayı.
Giriş hal: Yıldız Şale Köşkü, sedefli salondan
Sütun başlıkları: Beylerbeyi sarayı,
parkeli oda. . Merdiven korkulukları, Çamlıca kız lis-
esi Salon mutfak gırış
Dolmabahçe, mavi odadan. Yerdeki çini: Bursa Yeşil
kÜçük bir modelden Kütahya'da özel yaptırılmış
kapıları:
Türbedeki, büyültülüp
Heykel nişi: Beylerbeyi Parkeli oda Tonoz tavan ve yan ·duvarlar: lhlamur
kas rı Yemek masası ve camlı büfe: Uzun
Hasan'ın Hacı Bayram Veli'ye sunduğu ahşap şamdan üzerindeki yazı ve desenlerden
Salon tavan ve orta bezemler: Yıldız,
Şale tören salonu Öbür kalem işleri: Daimabahçe Sarayı
kabul salonu Parkeler: Daimabahçe Sarayı camlı
köşk
Pembe ko~nişler: Beylerbeyi sarayı
,mavi köşkten. · Bir akşam karanlığında, özgün aydınlat
ma ışıkları altında, uzaktan gölde süzÜien bir kuğuyu andıran konağın örneklemeleri bunlar. Birgün yolunuz düşerse, gördüklerinizin nereden örnek alındığını şaşırmayasınız diye yazdık bunları.
Dede Kargın üzerine deyiş ler -1-Ednai'den
Hak taala rehberi müşlak evrim bulmışam, Hem demi ilmel yakin, kiifre iman bulmışam. Kadri beratım bu dem. sırrı ilahım bulmışam
Hamdü Iiiiah didannda, şems ile mahım bulmışam Hamse kisvet nazili seb' al·meşanı bulmışam
Vechi tirdevsin alaayni erkanım bulmı~am Rahi Hiida nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Gaybi halilten nida geldi ve kelam eyledi Kulbi alem Numan'ım Rum'a seyran eyledi Hacı Bektaş Veli'yi kendine hemrah eyledi Nice amaııın gözlerin nur ile ruşen eyledi Nice küllan dest ile bu hake yeksan eyledi
-c=-:...,......zı·=---r-
Dört yüz alimış halifeyi Rum'a peykan eyledi Rahi Huda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan.Şahı Horasan'ım meded
Rum'a varub anda karar e)lliyen Sırr iken nice kerametierin var eyliyen Tanrıdan nida gelüben Hak kelamın eyleyen Numan'ım gelsün gerüye, deyü outkın söyliyen On yedi derviş ile Fı rat yana azm eyliyen On yedi derviş ile Murat'a uru b eyliyen . Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sullan Şahı Horasan'ım meded
Evliya bindi yüridi, postu üstüne gemi tezrek Sullan dervişlere der ardırnca gelün tezrek Dervüşlerin birazi der 'varamazız tezrek' Sultan Nurnan gaiben daldı Fırat'a tezrek Hak ketarn eder batığa Nurnan'ımı yut tezrek Zerre cela gelmeye sakın ketamın tezrek Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Sultan batık karnında iken Hak taala söyledi Deryanı n balığına cümle tava! eyledi Cümle derya balığı Nurnan tavalın eyledi Deryanın içinde Nurnan çok rnüşkil halleyledi Ol ecilden Hak onı sırrına dahil eyledi Muhib olan ona canını feda eyledi Rahi Hüda nesli Ali'dir isini Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Tahtını seyr ile vardı Türkman özbetine Arna'i şibiller(?) şefaati keramat himmeline Mucizatından kır!< sekiz boy ezbeti hikmetine Cimle mürid oldılar, müstagrak rahmetine Ana sıdk edenin sıdkı pakize niyetine On yedi dervişin dokuzu geçti kerametine R5hi HOda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Sekizl kesri neıs içün keıamın ol zernan Sekizi de nehre gark oldı derter idi ol zernan
. Bu sebeptendir lakabın Dede Kargın ol zernan Hırka·i postunu Sultan-il Hannak gôrdi ol zernan Sultan der ki biz kundan geçtik de geldik ol zernan Postunu silktik de Sultanın tozu çıktı ol zernan Ra hi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım med ed Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Ol zaman postu kerametine niceler hayran kalur Kalktığı ol menzilinden kendüye ayan olur Merkad-ı Hazret Hüseyn'e kendisi sefer kılur
Ol makamı alada bir vakit padişah karar kılur ilhamı hak içün zemini Birecüğ'e vaki olur Hacer'i yeridür, yerinde kendisi karar kıl ur Rahi HOda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Ol dokuz güzide dervişler su ister ver bize Sultan Nurnan urdu, asasın taşa geçti tize Mihrab kuyusı denmekte meşhur oldı söz bize Suyu çıkdı içdi dervişler şifa oldı bize Kuyı dibinde Samah, gülbenk dönerler diz dize
'-'"'==-.. · -· ";·=m falklor/edebiyat ""
Kendi destiyle mekan eyler dedi gör ne söze Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sullan Şahı Horasan'ım meded
Çünkü hikmeller, kerametler liravan eylenir lrz·ü sema magrib·ü meşrik'te dasıtanı söylenür Yayfa dağlarında üç ere muayyen eylenür Bizden artuk evlad kimdir deyü vaslı çağlanur lbrahim Hacı da der ki, Baba Arslanoğlu kalur Sultan Nurnan erieriyle hikmeıün ayan olur Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numaiı'ım meded Lakabı Oede Kargın Sullan Şahı Horasan'ım meded
Geldiler sullana ol erler rubar olmak içün Ol erler bir biri halinden beyan bulmak içün Aniann cevaplan nice idigün bilmek içün Sultan dervi~lere der gör, neye binmişler niçün Canlı mı binmiş erenler cansızı bilmek içün Havfü ha tar andan ikili!)i iman bulmak içün R~hi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sullan Şahı Horasan'ım meded
lbrahim Hacı sığına. binmiş Ali Seydi yılana. Oirge Baba kurda Arslan oğlu binmiş Arslana, Ileri sürer atı sullana lstikbal ile atı tutun, der muin biner ol ata Edebi Sultan erlerini yani koyar hicapta Aldululmaz mucizaı var, duyar ehli hal halda Yüz bin kerameti vardı r, nakleder çok mucizatta Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Aldı yılanı ele Sultan kamnçı eyledi Bir siyah taşa bin üp sıdk·ü salava ı eyledi Sineği taşın Nurnan temsil eyledi Yedi taş önünce yörür bir yedek taş eyledi
Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Sultan çağırdı vahşi geldi, aldı tabii Kerameı zuhur alınca, biz görelim san ii Ol erenler Numan'a der göster keramet varlığı Sullan der ki yolsız ermiş biz misafir tabii Sabit aldı ertere attı göğe su bardağın Durdurdular gökyüzünün içinde su bardağın Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded lakabı Oede Kargın Sullan Şahı Horasan'ım meded
Bir salavat edelim, nakdi Ali nesli iman Saltan Nurnan bir taş ile sıydı bardağı ternan Suyunu d ald urdu gökte Sullan Nurnan ey hüman Öyle görünce biat eldi, Şeyh lbrahim Hacı, Ali Seydi hernan Dike Baba Arslanoğlu, vasılı Sultan gam Biat eldi sığını kurban kesdiler subh·ü sam Rahi HOda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Harasan'ım meded
Zikrolan on yedi devişlere sullan kudreti DeNişler ile otururken neyler sullan kudreti Hırka alMa yatup mahvaldu gitti hikmeti DeNişler bakh görünmez zahiri Nurnan sıfab Çıktı birden sırn zuhur hırka giyindi zati Sırça parmağı ucunda kanı var gör, mucizatı
Rahi HOda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Dervişler Sullana der sırra gitdüğün nedir? Sullan der: mahvoluben çün gitdüğüm Rum'dadır
Muhiblerin birisini Rum'da at segirdirken yıkılır Eriş pirim. medelkar ol deyüben haykırır Dört ayaQından anın cehdedip tuttuğumdadır Kanı sırça parmağımın mıhının perçinidir R3hi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded lakabı Dede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Ceddi alasın sorarsan nesli Sultan Nurnan'ın Pederi Sultan lsmaildir, Padişah·ı Kinman'ın Oede Kargın'dan on üç er kubbe·i Zeynel aba'nın
On iki oğlu, üç kızı var idi Zeynel aba'nın Eweli Bakır, il<incisi Abdullah aracının Neslidir Sultan Nu man. nesli vü aracının .
Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded lakabı Oede Kargın Sultan Şahı Hor'asan'ım meded
Kıyamel günü luğ ve sancak verdiği mahal, Ki Numanın himmeı eyle, haşrada bizi ol hal Bu lakabın zikri kimdir, demek olursa o hal Ismidir Seyyid Muhammed, lakabın Ednai o hal Yüzörndür haki payine, ilm·ü e rkanım o hal · Sultan Nurnan veledidir, on ikiden adı kal Rahi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sultan Şahı Horasan'ım meded
Benim canım senin mihrin, visalim hem dedemim nalem Senin eb·i ecdadından dur etmez AJiah·ı alem Ki ekıemin nebi dedi Muhammed Ali belki la eweli alem Öpeyim nesib edip vararn bu habe Allah·ü alem Meşayih oldur, ey dosttan ede üç yüz ded hizmet Hudayi peNer eden, sadra baid Allah·ü alem Riihi Hüda nesli Ali'dir ismi Numan'ım meded Lakabı Oede Kargın Sultan.Şahı Horasan'ım meded
Benim canım, senin mihrin visalim hemdemim nalem Senin eb·i ecdadından dur etmez Allah·ı alem Ki ekıemin n ebi, dedi Muhammeı Ali belki ta ewel-i alem Öpeyim nesib edip vararn bu habe Allahü alem Meşayih oldur ey dasıtan ed e üç yüz dedeç hizmet Huda·yi peNer eden sadra baid AJiatı·u alem
Sultan Dede Kargın'ın Yanılıdır
Gaybi hakdan nutkun dinle vereyim bir cevap Diyene iştene bi had yazıldı çok sevap Sıdk ile !ahsili kemale! say, kıl ilm·ü edep · Evliya vastından ol ki özinde fiili hitap Ismi Sultan Nu man oldu, namı Şems·ü atiştab Lakabı Sullan Oede Kargın, nesli Ali'dir teth·i bab Tut larikin Dede Kargın, evliya-yı aladurur Tahkik zikr ede gör ki, kamudan evladurur
Bir salavat edelüm, nesli Muhammet Mustafa, Gör ne mucizeler, liravan eyledi kani seha Binip haceri yörüttiğin yerde merkadi oldu peyda Kail oldu her ne kim, geldiyse Haktan buyruğa Ol hanız üzre duran, ismi deviere enrer helallıDa Tut tarikin Dede Kargın, evliya-yı aladurur Tahkik zikr ede gör ki, kamudan evlaılurur
47 - =·n
folklorl edebiyat ===============~
Sabah sağar sağını, Ab dülaziz dahi allağıdır Evliyanın türbesinden iki gün ırağıdır A~am gelür sağılır il dağ sığın atlağıdır Evliya hükmü budur ki, hikmetini tahr Merkadi devlet Ana'nın evliyanın nisanıdır
Tut tarikin Oede Kargın, evliya-yı alAdurur Tahkik zikr ede gör ki, kamudan evladurur
Dede Kargın'ın bildirisidir Gaybi Hak'tan outkum dinle vereyim bir cevap Oiyene işitene bi had yazıldı çok sevap Sıdk ile tahsiti kemal say kıl itm·i edep evliya vastından ol ki, özüne fıilli hitab Ismi Sultan Nurnan oldu, namı şems·i alitap lakabı Sultan Oede Kargın, nesli Ali'dir leth·i bab Tut, tarikin Oede Kargın, evliya-yı 315durur Tahkik eyle zikrede gör ki, kamudan evliidurur
Sabah s ağar sığını Abdülaıiz dahi atlağıdır Evliyanın türbesinden Iki gün ıragıdır Akşam gelir sağtlır, ol dağ sığ ın etiağıdır Evliya hükmü budur ki, hikmetini tanıtır Merkadı Devlet Ane'nin evliyanın nişanıdurur
Tut, tarikin Oede Kargın, evliya-yı aladurur Tahkik eyie zikrede gör ki, kamudan evHidurur
Çün bu kadar kerameti, evliya zuhur eyledi Mardin'de Sultan lbrahim'e hali malum eyledi . Amaşiliere Sultan çok şefaat eyledi Sultan lbrahim Evliya'ya bir kez gör neyiedi Bir yük şarap ile esrarı padişaha yolladı Evliya bildi ne idi padişaha götürdüğü Tut, tarikin Oede Kargın, evliya-yı aladurur Tahkik eyle zikrede gör ki, kamudan evladurur
Evliya der getirin bir kez arı yiyelim Nutk·u evliyayemek için olacak ne diyelim? Çıkardılar şarabı bal eyledi sultanım11
Ol birin çıkardılar gördü hurmadır esranm
Kösem Kemter'den
Eğlenip Malatya üstünü mekan eyleyen Sultan Dede Kargın benim ustadım Müminlerin bir ikrara bağlayan Sultan Dede Kargın benim ustadım
Erin üçü bir oldu, birliğe yetti Uğrunca gelenler Dergah'a gitti "Eiesti" gününde el etek etti Sultan Dede Kargın benim ustadım
Ali Seydi ayırmasın sürüden Çekip sürünün suyun kurutan
Binip cansız duvarları yürüten Sultan Dede Kargın benim ustadım
Hacı Bektaş Veli'ye postunu seren Şeyh lbrahim Veli'ye nisanın veren Ol Garip Musa'ya 'gel pirim' diyen Sultan Dede Kargın benim ustadım
Hak Muhammed Ali eyledi pazar Arifler yükünü dergah;<ı çözer Şu Köse Kemter'e sen eyle nazar Sultan Dede Kargın benim ustadım * Gezerken güzele yol um duş oldu Şeriat dil aldım, tellal elinden Do lanı dolan ı bir şara vardım Bir doğru yol ald ı m tellal elinden
Hak emretti buyruğunu buyurak Tınazını samanından ayırak Muhabbetin harmanını savurak Bir azim yol aldım tellal elinden
Aşkın şerbetinden içen ayılmaz Gizli sırlarım var, halka denilmez Bir bir lezzet var ondan doyulmaz Bir kutu bal aldım tellal elinde_n
Gizli sırrı münafıklar duymasın, Derdi hasret kıyamete kalmasın Balım Sultan koklasın solmasın Bir deste gül aldım, tellal elinden
Muhammet'im eydür, anlasın bilen Mü n kirler eylerler hakkında bühtan Öyle bir tellal ki, aleme sultan Bir Hilm·i haiH aldım tellal elinden.
Ben pirimden hi mmet aldım yürüdüm, Medet Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi Akdağ'daki kafileye yüz sürdüm Medet Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi
. Hacı Ali oğlu, Kızıldeli damarı Onda vardır Seydi A li karneri Üstüne yazıldı şems-i karneri Medet Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi
Dede Kargın, gark eyle rahmetine, Bunca aşık ahu zardır zatına Günde yüz bir medet mürvet katına Medet Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi
~aş ağazadedir, dede rtasan'dır Uçler makamına kadem basandır Horasandan ceddi pa kin ihsandır, · Med et Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi
21 Abdal Musa Velayetnamesinde de benzer bir keramet anlatılır. Abdal Musa, abdalları ile Yarış Çam'a kondu{junda bir kafı r gelir. Kafirio elinde bir tulum vardır. Abdal Musa "Kafir, tulumu getir şarabını içelim" der. Sonra abdallarına "Getirin şerbeti içelim!" der. Abdallar tulumu alıp gelirler. Abdal musa ile abdal lan tulumu sıka sıka keşküllerine damtatırlar. Ama bu akan şarap değildir. Tulum bal ile dolmuştur. Bu keramet üzerine kafır Müslüman olur.
48
Veli' m, eydir, budur Bağdat yoll~rı lmanlardan eser seher yel leri Mahrum etme bu günahkar kulları Medet Şah lbrahim, mürvet Şeyh Safi
• Semerkant'tan Buhara'dan göz ettim Seyit Sultan Dede Kargın görünür Esti lsfahan'dan Çin-i Maçin'den Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Hid-i Hindistan'dan eyledim nazar, Lahor, Keşmir, Horasan'dan Kandahar Acem mülkü Erdebil'den sera ser Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Şah-ı Necef deryasından düründan Kerbela'da şehitlerin nurundan Ba!jdat'ın, Basrs'nın yüksek yerinden Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Musul sahrasında bir hubca seyran Abdülaziz dağ ı nı eyledi mekan Mardin Diyarbekir, Ergan ilinden Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Ali, Munzur da{ılarına çıkınca, Mercan dağlarının gülü kokunca, Erzincan'dan yön çevirip bakınca Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Erzurum yaylası, Bingöl gözünden. Bülbül murat almaz, bahar yazından Kars, Ahıska, Gürcistan'ın düzünden Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Trabzon Karadeniz'in yalısı, Rumeli'de Kızıl elma dalısı, Bosna Saray, tatarhandan berisi Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Arnavut erieri müşkil seçince, Şehitler şerb~tin ezip içi nce, Istanbul'dan Usküdar'a geçince Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Aydın ellerini gezdim ternarnet Çepni aşreginde buldum selamet Hacı Bektaş tekkesinde icazet Seyit Sultan Dede Karg ın görünür
Molla şehri, molla Hünkar nurları Tarsus, Çukurova gürbüz erieri Eshefikef'tedir neam pirleri, Seyit Sultan Dede Kargın 1;1örünür
Sayda, Trabulus, Hayfa, Yafa'dan Mısır, Habeşistan, Turu Sina'dan Mekke-i mükerreme, rüknü binadan Seyit Sultan Dede Kargıiı görünür
Medine'dir Muhammet'in durağı Hicaz'dan Yemen' e kurmuş otağı Şam-ı şerif derler Kırklar yatağı · Seyit Sultan Dede Kargın g~rünür
Hama'da, Asiye kurmuş dolabı, Teferrüc edelim telli Haleb'i Antep illerinden inip Culabi Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Urfa şehri bir acaip şar imiş, Halilrahman, Zeliha'ya yar imiş Arahan'da Seyit Vakkas var imiş Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Besni'den Maraş'a uğrattım yolu Elbistan'da şevk-i güneş misali Darende'de yatan Şeyh Harnit Veli Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Ayvalı'dan yakın kalır Merziman Şah lbrahim, Ali Seydi hayallenir gözümen Dede Kargın manar etmiş özümen Seyit Sultan Dede Kargın görünür
Sefil Neyruzn bendesine katıştı m Hasretin narına yandım tutuştum Şükür Sultan Yusufu'ma kavuştum Seyit Sultan Dede Karg ı n görünür
22 Naci Kum'un yazdığı bir dipnotu -kendi ocağımı doğrudan ilgilendirdiği için- oldu{lu gibi buraya alıyorum. 1950 yılı nda Antep dololaylarında bir köyden alı nan bilgi çok dikkate de!jer. •Kul Veli, Haydar Erkavun'ın aniattıkianna göre, Bağdat'tan Horasan'a göçmüştür. Şeyh Safi'ye intisap etmiştir. Şah lbrahim/lbrahim Sa ni -Şeyh Safi'nin torunrudur- dede kargın'dan el tutmuş; Seyit Ali'yi musahip tutmuştur. Sivas'ın Kangal ilçesine ba{llı Mamaş köyündeki Kurt Veli evlatları, Ebuseyf Turan Şah lbrahim ocakzadeleridir. Ellerinde soykütükleri vardır. Haydar Erkavun da bu ocak o{lullarındandır. Buradan da anlaşıldı{lına göre, Dedc Kargın ocağının Erdebilli Şeyh Safi cica{lı ile yakın ilişkisi vardır.
23 Sefil Nevruz, "Küçük Mustafa Oede" adıyle anılan bir halk şairidir. Tarsus Yenice'de 1860'1arda öldüğü · söylenir.
49
malara ihtiyacı o lduğunu unutmamak gerekiyor. Bu anlamda, postmodernist yak laşım
ile modern yapılanmalar temelde uygunluk içermemektedir. Yine ~enzer çelişkiyi bil• imsel yaklaşımda da görebiliriz. Çünkü bu durum bilimsel bilgideki nesnelliğin
tartışmaya açılması ile paralel durur zira çok hızlı değişim ve sabit bir nesnelliğe duyulacak ihtiyaç l;ıirbiriyle zıtlık içermektedir. Postmodernizmdeki parçalar ve kesintili olarak devam eden akışlar ne tümevarımla ne de tümdengelimle uyuşmaz zira parçalar bireyi tek başına öne çıkarmaktadır. Eğer tüı:ndengelim ya da tümevanm ı kullanacak olursak bireyi toplum içinde algılamak durumunda olacağız demektir. Bilimlerdeki tümevarımı dışlama ile postmodernizmdeki teki l birey aynı doğrultuda cereyan eden gelişmelerin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısaca, postmodernizm hakkında söylenecek söz onun her şeyden önce felsefi bir görünüş içerdiği ancak, bununla birlikte sermayenin yeni 'bir kültürel mantığı olarak şekillendiğidir diyebiliriz.25
25 Stuart Hall, New Times, Ed. Qavid Held, london, 1990, pp. 122
-· ... m ... : .. =····=·"'""'"=···=e ........... .,. .... ._ ....... _ w=····""'" ''*''',... ''""""' .. :=:· .. ..,., ...,. ·-··- ·.. 94 :::m'"'e:m:eı:mw:; : cw e . ........ w: ... . ..... e