derg - [ hoŞ geldİnİz ] tmmob harita ve kadastro ... · arazi toplulaştırması, nokta...

37

Upload: others

Post on 20-Jan-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

DERGİDEN MEKTUP

Mesleğimizin kurucularından, değerli öğretmenimiz Prof. Sn. Macit ERBUDAK'ı kaybedişimizin 8. yılı anısına, Odamız İstanbul Şubesince 27 Nisan 1989 tarihinde düzenlenen panel konuşmalarını bu sayımızda yayınlıyoruz.

Arazi Toplulaştırması, Nokta Dengelemesi, Ağ Dengeleme Programlan ve Deniz Düzeyi Yükseliyor mu? başlıklı bildirilerde bu dergimizin kapsamında yer alıyor.

Dergimizin 1. sayfasında yer alan "YAZI YAYIN KOŞULLARI"na uyulması, dergimizde yayınlanmak üzere bildiri gönderen yazarlarımızdan önemli isteğimiz.

Dergimizde çeşitli konularda daha fazla bildirinin yer alması, üyelerimiz ile okurlarımızın ilgi alanlarına seslenebilmek temel amaçlarımızdandır.

Bu nedenle, gönderilecek bildirilerin 10 sayfayı aşmaması sınırlamasına gidilmiştir. Bu konuda göstereceğiniz duyarlılığa şimdiden teşekkür ediyoruz.

Saygılarımızla YAYIN KURULU

3

BAŞYAZI

GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA SEKTÖRE BAKIŞ

ı fi

Dergimizin bu sayısını çıkarana kadar iki büyük olay birden yaşandı. Bunlardan birincisi, 1989 yılı Ocak ayından beri Harita Genel Komutanlığı

tarafından değişiklik yapılmak üzere gündeme getirilen "657 sayılı "Harita Genel Komutanlığı kuruluş yasası" ve "Harita ve Harita Bilgilerini Kullanma Yönetmeliği" idi.

Konu ile ilgili Odamız görüşü ve gelişmeler geçen sayımızda yayınlanmıştı. Geçtiğimiz ay milli Savunma Bakanı Sn. Safa GÎRAY'm isteği üzere toplanan

ve Odamızın da davetli olduğu geniş tabanlı bir toplantıda alman sonucun, baştanberi odamızın desteklediği görüş yönünde olması sevindirici olmuştur.

Toplantıda, Bakanlık ve Kamu kuramlarının 1/5000 (dahil) ve daha büyük ölçekli harita gereksinimlerinin ilgili kurumca yapılması veya ulusal özel kuruluşlara yaptırılabilmesi ilkesi benimsenmiştir.

Gelişen teknoloji ve toplum yapısına uygun olarak bu ve benzeri değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu, önlenmesinin söz konusu olmadığını bir kere daha vurgulamak istiyoruz.

657 sayılı "Harita Genel Komutanlığı Kuruluş Yasası" ve "Harita ve Harita Bilgilerini Kullanma Yönetmeliği" konusunda çalışmalarımıza destek veren bütün üyelerimize içten teşekkür ediyoruz. Sonuç, birlikte hareket edildiğinde, aşılamıyacak hiçbir engelin olmadığını göstermesi yönünden çarpıcıdır.

İkinci olay, Suriye savaş uçaklarının Hatay ili, Altınözü ilçesi sınırlan içinde fotoğraf alımı yapan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uçağını düşürmesi sonucu aralarında bir üyemizinde bulunduğu beş görevlinin şehit olmasıdır.

Haritacılık tarihimizde ilk kez meydana gelen ve bir daha olmamasını dilediğimiz bu olayda şehit olan görevlilere tanrıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Olayın üzücü olan diğer yanı, hudutlarımız içinde görev yapan bir uçağımızın düşürülmesine son derece kayıtsız kalınması ve ölay^\geçiştirilmek istenir gibi bakılması üzücü olduğu kadar düşündürücüdür. ! '

Geç kalınsa bile devletin, şehit ailelerine gerekli yakınlığı göstermesi beklenmektedir.

Daha güzel günlerde, birlikte olmak umuduyla saygılar sunarız.

Yönetim Kurulu

4

Panel Konusu :

Prof. Macit ERBUDAK Anısına, Harita ve Kadastro Mühendisliği Eğitimine Bakış.

Panel Tarihi : 27 Nisan 1989 Panel Yürütücüsü: Prof. Burhan

TANSTJĞ. Panel Konuşmacıları: Prof. Dr.

' Orhan ALTAN (İTÜ) Arş. Gör. Rahmi Nurhan ÇELİK

(İTÜ). Asım DENİZ (TKGM Bursa Bölge

Müdürü). Dr. Haldun ÖZEN. Prof. Dr. Turgut UZEL (YÜ). Mustafa ÜÇÖZ (Öğrenci Temsilcisi). Panel Açış Konuşmacısı: Prof.

Dr.TevfikÂYAN(İTÜ). TMMOB Harita ve Kadastro

Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı.

Saygıdeğer Hocalarım, Harita-Kadastro Mühendisleri odasının

değerli üyeleri, Sevgili Öğrenciler, Bundan sekiz yıl önce 27 Nisan

1981'de çok değerli hocamız Prof. Macit Erbudak'ı kaybetmiştik. Ondan beri her 27 Nisan günü kalplerimiz hüzünle dolar. Bu gün de burada rahmetli hocamızı anmakve ülkemizde bu yıl 40'ıncı yılını dolduransi-vil Harita Mühendisliği öğretiminin duru-munu tartışmak, Macit Erbudak'sız yapa-bildiklerimizi gözden geçirmek, yapama-dıklarımızın da kendi vicdanlarımızda ona hesabını vermek için toplandık.

Sözün burasında hocamıza tanrıdan rahmet diliyor sizleri Hocamızın anısına saygı duruşuna davet ediyorum.

Teşekkür ederim. Panele başlamadan önce Prof. Macit

Erbudak hakkında kısa bir kaç söz söylemek istiyorum.

Hocamız 15 Mayıs 1912 yılında İstanbul'da doğmuş, liseyi 1931 yılında Şam'da bitirmiştir. 1935 yılında İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümünden me-zun olduktan sonra, Berlin'de Harita Mühendisliği öğrenimi görmüş, 1940-1945 yıları arasında Harita Genel Komu-tanlığında, 1945-1947 yıllarında İller Ban-kası Genel Müdürlüğünde teknik eleman olarak görev yapmıştır. 1947 yılında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne geçen hocamız, bu kurumda müfettişlik yapmak-tayken, 1949 yılında bu günkü Yıldız üniversitesinde Harita-Kadastro Bölümü-nün kuruluş çalışmalarına katılmış, kuru-luşun gerçekleşmesinde öğretim kadrosu-nun oluşturulmasında, öğretim planlarının hazırlanmasında ve öğretim içingerekli do-natımın sağlanmasında en önemli rolü oy-namıştır. Bu bölümün kuruluşundan sonra da onu ileriye götürmek yolunda hiç bir çabayı esirgememiştir. Bu nedenle Türkiye'de sivil Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği mesleğinin kurucularının başında sayılması çok yerindebir sapta-madır.

Saygıdeğer Hocamız Yıldız Üniversitesindeki ağır öğretim ve Yönelim yükü altında İTÜ'de yirmi yıl önce açılan Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümünde, kuruluşundan itibaren dersler vermiş, Karadeniz Teknik

5

ve Selçuk üniversitelerinde Jeodezi ve Fo-togrametri Mühendisliği Bölümlerinin ku-ruluşlarına da destek olmuş, emek ver-miştir.

Haritacılık mesleğinde ülkeye yaptığı hizmetlerle ve bizlere verdikleriyle Ho-camız, 1968 yılında Harita-Kadastro Mühendisleri Odası tarafından bir liyakat madalyasıyla ödüllendirilmiş, ölümünden kısa bir süre sonra TÜBİTAK hizmet ödülüne layık görülmüştür.

Hocamız, çok zengin kültürü, ince ruhu, zekası, yardım severliği, cömertliği,engin hoşgörüsü, olayları çok yönlü değerlendirebilme yeteneği, iş başarma sanatı ve alçak gönüllülüğü ile kendini tanıyanların gönlünde taht kur-muş, örnek birinsandı. Öğrencilerinin, yardımcılarının, arkadaşlarının her türlü derdiyle ilgilenir, onlara kol, kanat gerer, yetiştirdiği öğrencilerle "kendi ektiğini eliyle biçmek mutluluğuna erişmiş bir meslektaşınızım" diyerek tevazuyla öğünürdü.

Onunla birlikte çalışıp ta, ondan öğüt almayan onları hatırlamıyan ve bundan gururlanmayan yok gibidir. Hocamızın öğütleri öyle sıradan öğütler olmazdı; bun-lar kısa, öz, anlamlı, düşünmeye sevke-den, öğüdü dinleyenin yaşamına yön ve-ren, sonraki yaşamında her zaman yararla-nabileceği ilkeler olurdu.

Hocamızın bir başka özelliği de, birşey anlatırken sık sık atasözlerine başvurmasıydı. Ben de kendisini anlat-maya yarayacağını ümit ettiğim bir atasözü ile sözlerimi bitirmek istiyorum.

"Dahiler, akıllıların yaptıkları, diğerlerininde üzerinden yürüdükleri yolla-ra yön verirler."

Prof. Dr. Tevfik AYAN - Şimdi değerli hocalarımız Ekrem Ulsoy, Burhan Tansuğ ve Macit Erbudak'ın öğrencileri adına verilen bir armağanı ailesinden dok-, tor Mehmet Erbudak'a takdim etmek isti-yorum.

Bu armağan, hocamız Ekrem Ulsoy'un hizmette 50. Yılını Anma Gecesinde öğrencileri adına hocamıza takdim edil-mişti. Macit hocamızınki ise Odamızda emanet bulunmaktaydı. Şimdi Mehmet beye takdim ediyorum.

Bu armağan, ünlü bir meslektaşımızın doğumunun 100. Yılı nedeniyle alman-ya'da bastırılmış bir hatıra parasıdır ve kendilerine takdim ediyorum.

Dr. MEHMET ERBUDAK-Değerli ar-kadaşlar, aranızda belki kırk küsur senedir tanıdığım simalar, uzun seneler tanıdığım, belki de tanıdığım daha genç arkadaşlar var. Bu benim için bir sürpriz oldu ve onun için hazırlamış olduğum bir konuşmam yok; fakat böyle bir günün yapılması beni çok içlendirdi, çok duygu-landırdı.

Hepinize çalışmalarınızda basanlar di-ler, sizin de böyle birisinin peşinden git-menizi tavsiye ederim. (Alkışlar)

Prof. Dr. Tevfik AYAN-Şimdi Panel Yürütücüsü hocamız Profesör Burhan Tan-suğ ve diğer panelistler; Profesör Doktor Orhan Altan, Araştırma Görevlisi Rahmi Çelik, Asım ediz (Bursa Tapu ve Kadastro Bölge Müdürü), Doktor Haldun Özen ve Profesör Doktor Turgut Uzel ile Öğrenci Temsilcisi olarak Mustafa Üçöz'ü konuş-malarını yapmak üzere davet ediyorum. -■

PANEL YÜRÜTÜCÜ, BURHAN TANSUĞ-Saygıdeğer konuklarımız, sev-gili meslektaşlarım;

Çok sevdiğimiz merhum fiocamız Profesör Macit Erbudak'ın Ölümünün 8. Yıldönümü sevilesiyle tertiplenmiş olan bu panele hepiniz hoşgeldiniz. (Alkışlar)

6

Bu vesile ile bu paneli tertiplemiş olan öğrencilerle, özellikle Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasına kadirşinaslığından dolayı teşekkürlerimi hassaten arz ederim.

Rahmetli hocamız, sağ olsaydı, ölümünün bu şekilde anılmasını ve hatırlanmasını çok hoş karşılardı tahmin ediyorum.

Bu bilgi aktarması ve bugün bu pa-neller onun indinde de çok değerli ve mak-bule geçen faaliyetler meyanmda olacaktır.

Arkadaşlar, panelci konuşmacılar bura-da konuşacaklar, konuşmaya başlamadan evvel kendisinin çok sık kullandığı bir deyişi burada bir defa daha tekrarlamak isterim:

"Benim için kağıda dökülmüş her eser kutsaldır. îster imtihan kağıdı olsun, sınav kağıdı olsun, ister bitirme tezi olsun, ister doktora yahut doçentlik tezi olsun, hepsi, her türlü çalışma iltifata değer, takdir edil-melidir" derdi. Tahmin ediyorumki, bura-daki konuşmacı arkadaşlarımın bu mesai-leri de, bu anlamda kendi indinde ve ruhunda makbule geçecek bir çalışma ola-caktır.

Panelimiz, konuşmacıların 10'ar daki-kalık süreli konuşmalarıyla devam edecek, 10 dakikalık konuşmalardan sonra dinleyi-ciler tarafından kendilerine yöneltilecek sorular olacaktır. Ben,rica edeceğim, bu gibi sorular varsa, kendileri bana yazılı olarak bildirsinler. İlgili konuşmacıyı bu konuda ikaz edeceğiz.

Panelin birinci turu bittikten sonra ikinci turda 5'er dakika sürecek olan konuşmalarda görevlilerin soruları cevap-landıracaklarını ümit ediyorum; böyle bir çalışmayı daha uygun gördük.

Tabii arkadaşlar arasında daha değişik konularda söz almak isteyenler olursa on-lardan da istifade edeceğiz.

Şimdi bu sıra üzerine ben arka-daşlarıma teker teker söz vermek istiyo-rum, 10'ar dakikada konuşmalarım tamam-layacaklardır.

Buyurun Sayın Orhan ALTAN

Prof. Dr. Orhan ALTAN: Sayın mes-lektaşlarım, değerli konuklar.

Konuşmama Sayın Prof. Macit Erbu-dak'ı rahmetle anarak ve saygılarımı suna-rak başlamak istiyorum. Onun anısına yapılmış olan bir panelde konuşma yap-mak benim için büyük bir onur. Ayrıca Harita Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yöneticilerine bana bu panelde yer verdik-leri için de teşekkür ediyorum.

Harita ve Kadastro Mühendisliğinde Eğitim adı altında düzenlenen bu panelde ele alınabilecek birkaç farklı kavram bu-lunmaktadır. Harita ve kadastro mühendisliği, eğitim ve öğretiminin belirli bir kurumsal yapı içerisinde olacağı aşikardır. Bu kurumsal yapının hangi nite-liklerde olması gerektiği konusunda he-pimizin birleştiği belirli tanımların bulun-ması gerekir.

Ülkemizin şu anda eğitim ve öğretim düzeyinin ne olduğu ve eğitim sisteminde ne gibi hendikaplannm bulunduğu konu-suna girmek istemiyorum. Bu konuyu panelistler arasında benden daha iyi açıklayacak arkadaşlarımın bulunduğuna inanıyorum.

Burada harita ve kadastro mühendisliği eğitimi ile ilgili olarak tüm olumlu koşulların bir araya geldiği zaman acaba biz neredeyiz, ne yapmamız gerekiyor ve şu anda ne yapıyoruz karşılaştırmalı ola-rak, dünya ülkeleriyle de karşılaştırarak konumuzu saptamak istiyorum.

7

8

9

Yarıyıl : 1 Yarıyıl : 2

Dersin Dersin Adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

106 Matematik I 6 JFZ201 Matematik II 4 2 104 Fiziki 6 JFZ202 FizikII 4 0 108 lineer Cebir 3 JFZ203 Ölçme Bilgisi I 3 2 130 Tas. ve Proj. ge. . 3 JFZ204 Analitik Geometri 2 0 131 Kimya 2 JFZ205 Statik 2 0 110 Türkçe I 2 JFZ260 Atatürk İlk. ve înk. T.I 2 0 129 Beden Eğitimi .2 JFZ261 Güzel Sanatlar 2 0

Yabancı Dil 6 JFZ262 Arazi Çalışması I

Yarıyıl : 3 Yarıyıl : 4

Dersin Dersin adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

307 Matematik m 4 JFZ401 Matematik IV 4 2 326 Mukavemet 2 JFZ402 Ölçme Bilgisi III 3 2 336 Say. An. ve Prog. 6 JFZ403 Dinamik 2 0 328 Ölçme Bil. II 5 JFZ404 Küresel Trigonometri 2 0 337 Harita Çizimi 2 JFZ405 Olasılık-îstatistik 3 0 335 Güzel Sanatlar 2 JFZ460 Türkçe II 2 0 315 Ata. İlk. ve fnk. T. II 2 JFZ461 Beden Eğitimi 2 0

Yabancı Dil 4 JFZ462 Arazi Çalışması II

Yarıyıl : 5 Yarıyıl : 6

Dersin Dersin Adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

534 Ölçme Bilgisi IV. 4 JFZ601 Jeodezi Astro. 3 0 528 Fotogrametri I 5 JFZ602 Fotogrametri H 4 1 529 Dengeleme Hes. I 4 JFZ603 DengclemeHes.il 4 1 530 Jeodezi I 4 JFZ604 Jeodezi II 3 1 531 Kadastro Bil. 3 JFZ605 Kartoğrafyaya Giriş 2 0 425 Malzeme 2 JFZ606 Kadastro Bilgisi 3 0 533 Türkçe III 2 JFZ660 Atatürk flk.veînk.T. III 2 0

Yabancı Dil 4 JFZ607 Elektrometri 2 1 JFZ661 Arazi Çalışması III

9

Yarıyıl : 1 Yarıyıl : 2

Dersin Dersin Adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

106 Matematik I 6 JFZ201 Matematik II 4 2 104 Fiziki 6 JFZ202 FizikII 4 0 108 lineer Cebir 3 JFZ203 Ölçme Bilgisi I 3 2 130 Tas. ve Proj. ge. . 3 JFZ204 Analitik Geometri 2 0 131 Kimya 2 JFZ205 Statik 2 0 110 Türkçe I 2 JFZ260 Atatürk İlk. ve înk. T.I 2 0 129 Beden Eğitimi 2 JFZ261 Güzel Sanatlar 2 0

Yabancı Dil 6 JFZ262 Arazi Çalışması I

Yarıyıl : 3 Yarıyıl : 4

Dersin Dersin adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

307 Matematik in 4 JFZ401 Matematik IV 4 2 326 Mukavemet 2 JFZ402 Ölçme Bilgisi III 3 2 336 Say. An. ve Prog. 6 JFZ403 Dinamik 2 0 328 Ölçme Bil. II 5 JFZ404 Küresel Trigonometri 2 0 337 Harita Çizimi 2 JFZ405 Olasıhk-İstatistik 3 0 335 Güzel Sanatlar 2 JFZ460 Türkçe II 2 0 315 Ata. İlk. ve İnk. T. II 2 JFZ461 Beden Eğitimi 2 0

Yabancı Dil 4 JFZ462 Arazi Çalışması II

Yarıyıl : 5 Yarıyıl : 6

Dersin Dersin Adı Saat Dersin Dersin Adı Saat Kod. No. Kod. No. D T

534 Ölçme Bilgisi IV. 4 JFZ601 Jeodezi Astro. 3 0 528 Fotogrametri I 5 JFZ602 Fotogrametri II 4 1 529 Dengeleme Hes. I 4 JFZ603 Dengeleme Hes. II 4 1 530 Jeodezi I 4 JFZ604 Jeodezi II 3 1 531 Kadastro Bil. 3 JFZ605 Karloğrafyaya Giriş 2 0 425 Malzeme 2 JFZ606 Kadastro Bilgisi 3 0 533 Türkçe III 2 JFZ660 Atatürk İlk.vcmk.T. III 2 0

Yabancı Dil 4 JFZ607 Elektrometri 2 I JFZ661 Arazi Çalışması III

10

Yar ıy ı l : 7 JFZ803 Yapısal Alet Bil. 2 O JFZ804 Ekonomi 2 0

Dersin Dersin Adı Saat JFZ860 Türkçe IV 2 O Kod. No.

Seçime Bağlı Dersler 730 Ülke Ölçmeleri 4 731 Kamu Ölçmeleri 4 JFS801 Şehircilik 2 1 732 Mühendislik Ölç. 6 JFS802 Sulama-Kurutma 2 1

734 Kart. veRep. 3 JFS803 Kartometri 2 1 735 Madencilik Ölç. 2 JFS804 Hava Triyangilasyonu 2 1 736 Uzaktan Algı. 3 JFS805 Yol Planlaması 2 1 712 Ata. İlk. ve İnk. T. 2 JFS806 Hidrografik Ölçmeler 21

Yabancı Dil 2 JFS807 Jeodezik Yorumlama Yön.

JFS808 imar Planları Uygulm. Yarıyıl : 8 JFS809 Kartografyada Otomas-

yon Dersin Dersin Adı Saat BİTİRME ÖDEVİ Kod. No. D T

JFZ801 Fiziksel Jeodezi 3 0 JFZ802 Yersel ve Sayısal Fot. 2 1

JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI 1988/1989 KIŞ YARIYIL DERSLERİ

ZORUNLU DERSLER

İN 520 Jeodezide Optimizasyon (2) İN 522 TheoryOfErrorsînPhotogrammetry (3) İN 607 Lineer Modellerde Parametre Tahmini ve Hipotez Testleri (3)

SEÇİMLİ DERSLER

İN 521 Numerical Photogrammetry (3) İN 646 İleri Hidrografik Ölçmeler (2) İN 615 Data Acquisition System in Close-Range Photogrammetry (2) İN 618 Data Acquisition Systems in Remote Sensing (2) İN 610 Matematiksel Kartografya (2) İN 611 Advanced Electrometry (2) İN 656 Yükseklik Sistemleri (2) İN 657 Presizyonlu elektromagnetik Uzunluk ve Konum Belirleme

Sistem ve Yöntemleri (2)

11

İN 671 Fotogrametride Özel Ölçme Yöntemleri (2) ÎN 672 Mühendislik Fotogrametrisi (2) ÎN 673 Fiziksel Jeodezide Potansiyel Teori (2) İN 674 Ülke Nirengi Ağını İyileştirme Yöntemleri (2) ÎN 675 Veri İşleme Yöntemleri ve sistemleri (2) İN 676 Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinde En Küçük Kareler

Yöntemine Göre ınterpolasyon, Filitreleme ve Kollokasyon (2) İN 677 İleri Jeodazik Astronomi

JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ ANADİLİM DALI 1989/1989 YAZ YARIYILI DERSLERİ

ZORUNLU DERSLER

İN 663 JeodezikAğlarm Analizi (2) İN 645 ■ Aerial Triangulatiön (2)

SEÇİMLİ DERSLER

ÎN 617 Analy tical Photogrammetry (3) İN 627 Quantitative Remote Sensing (2) İN 608 Presizyonlu Nivelman Tekniği (2) İN 635 Özel Madencilik Ölçmeleri (2) İN 634 Uydu Jeodezisine Giriş (2) İN 614 Üç Boyutlu Jeodezi ve Dönüşümler (2) İN 662 Deformasyonlann Jeodezik ve Dinamik Yöntemlerle

Belirlenmesi (3) İN 663 Yapılarda Ölçme Analizi (2) İN 678 Fotografik Malzeme ve İşlenmesi (2) ÎN 679 Fotogrametride Değerlendirme Aletleri (2)

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ ANADİLİM DALI 1988/1989 KIŞ YARIYILI DERSLERİ

BÜTÜN PROGRAMLAR İÇİN ZORUNLU DERSLER

ÎN 501 Mathematical Methods in engineering (3) ÎN 502 Mühendislik Matematiği (3) İN 503 Enginearing Mathematics (3)

12

3 hafta önce Ankara'da Türkiye Ulusal Fotogrametri ve Uzaktan algılama Bir-liği'nin yapmış olduğu bir seminer çalışması vardı. Bu seminerde Uzaktan Algılama ve Fotogrametri'deki gelişmeler nedir, başlıklı konuşmamda kullandığım şekillerden burada da yararlanmak istiyo-rum. Bu şekillerde harita kadastro alanındaki ileri ülkelerde bilgiler ne şekilde toplanıyor, bunu bir ana çerçeve içinde görmekteyiz. Bunlardan ilki sayısal yükseklik modeli, diğeri de topografya ve yükseklik bilgilerini kapsayan sayısal arazi modeli, ondan sora onu çeşitli yerleşim ve şehir bilgileri ile destekleyerek LIS, yani arazi bilgileri ve bütün bunların top-lamıyla oluşan coğrafi bilgi sistemi. Böylece komple bir sistem. İkinci şekilde ise bu bilgilerin hangr kaynaklardan nasıl toplandığı ve işlendiği gösteriliyor. Genel-likle bir ana bilgi işlem ünitesi var, bu ana bilgi işlem ünitesine bizim klasik je-odezik bilgiler, fotogrametriden gelen bil-giler, mevcut harita ve planlardan gelen bilgiler, bilgisayarlar yardımıyla gelen tanımlama bilgileri, veri bankalarından ge-len bilgiler, tarayıcılardan gelen bilgiler, mevcut bilgi sistemleri bir veri metodo-lojisinde birleşip bu tür bir Coğrafi Bilgi Sistemini oluşturmaktadır.. Bunu birçok ülke kendi harita ve kadastro çalışmalarında başarıyla uyguluyor. Uygulama sırasında ne yapıyor. Bakın bunları yaparken uzay bilgilerinden yararlanıyor, bunları yaparken hava fotoğraflarından yararlanıyor veya onların ikisinden oluşan sayısallaş-tırma bilgilerinden yararlanıyor ve bunlar bir anlamda vektörel bilgileri oluşturuyorlar. Aynı zamada eşya verileri dediğimiz, bu konuda yeryüzünde gelişmiş veya gelişmekte olan bir ülkenin harita kadastro bilgi bankasının nasıl çalıştığı konusunda yeterli metodolojiyi oluşturmak gerekiyor.

Üniversite olarak bu alanda eğitim yapmaktayız. Bu tür çalışma yapacak bir kuruma hangi nitelikte eleman yetiştiriyoruz. Bu konuda kendi mensubu olduğum üniversitenin ders programını ele almak istiyorum. 1. yarıyıl öğrencilere matematik veriyoruz,haftada 6 saat. Ma-tematik dersleri ile beraber lineer cebir, ta-sarı geometri v.b. gibi temel derslerin yanında öğrenciye Türkçe, Beden Eğitimi, Y. Dil zorunlu olarak okutuluyor. Belirli bir anlamda üniversite kendinden önceki kurumların yapamadıklarını vermek zorun-da kalıyor. Bu dersler daha ileri yarıyıllarda da tekrarlanıyor. Bu konuda ben hiçbir şekilde yorum yapmak da istemiyorum ve Atatürk ilkeleri ve İnkılap Tarihi devamlı bizim karşımızda, 8 sömestre boyunca karşılaşacağımız bir ders olacaktır ve öyle tahmin ediyorum ki, bu dersi okuyarak, oradaki stelyo taramalarını ve diğer konu-lan daha rahat ve daha dikkatli bir şekilde halletmiş olacaktır.

Yalnız birşey söyleyeceğim, bu benim üniversitemde değil, bu bütün üniversitelerimizde olan bir durum; yani Teknik Üniversiteye özgü zannetmeyin bunu. Bütün üniversiteler, öngörülen, te-levizyonda çıkarılıp da belli bazı zamanlar-da söylendiğinin tamamen aksine bu prog-ramı uygulamak zorundadırlar.

Ondan sonra bakıyoruz burada "Muka-vemet" diye bir ders görülüyor. Yıllardır yırtındım, ben mühendis olmama rağmen bu dersin, özellikle "mukavemet" denen dersin hiçbir şekilde harita kadastro mühendisliği eğitimi içerisinde gerekli ol-madığını, kuvvet ve şekil değiştirmenin haritacılıkta hiçbir şekilde uygulan-madığını ve bunun yerine herhangi bir meslek dersinin konulması gerektiğini söylemiş olmama rağmen, bu dersi nihayet 2 saatlik bir kuşa çevirdik ancak, tabii

13

bu 2 saatlik kuşda da ne gibi bilgi verili-yor; onu da bilemiyorum.

Arkadan biraz daha modernize, sayısal alet ve programlar geliyor. Bu da ayrı fa-kat ben, bu 10 dakikalık süre içerisinde eğitim programları vesaireleri söyleyemeyeceğim size; bunu çok daha farklı ve belli bir şekilde üniversiteler hal-lediyorlar. Bir kere Fortran ve Basic öğretiyoruz ve üniversite seviyesine gel-miş olan kişiler hem lisan problemini de halletmiş oluyorlar. Bu arada tabii ki, çıkan haritalar güzel olsun diye güzel sa-natları öğretiyoruz, daha iyi grafik yapmak için.

Bir hukuk dersi de var, yabancı dil de var. Yabancı dil, herhalde o "stendır" dediğimiz şeyi arkadaşların rahat kavraya-bilmeleri içindir.

Sonra burada bir dinamik dersi var. Bu da belirli bir şekilde zorunlu bir derstir. Tam bu dört sömestr bağlanıp bitiyor, ardından bir başka dört sömestr daha geli-yor ve bu dört sömestr sonunda öğrenciler aslında -kusura bakmayın, gözlemim ola-rak söyleyeceğim- ne olduklarını şaşırıyorlar, her gelen bir tokat atıyor.

Bu arada bir parça çağdaş anlamda Sayısal Analiz ve Programlama dersi başlamakta, ancak öğrenci ilk 2 yıl bo-yunca kendi uygulayacağı mesleği ile ilgili çok az bilgi sahibi olmaktadır. 5. yarıyıla geldiğinde aslında birşeyler öğrenmeye başladım demektedir. Jeodezi, fotogrametri, dengeleme başlıyor, asıl meslek 5. sömestride kendini gösteriyor. Bu arada eğitimini bitirene kadar 3. defa Türkçe, 3. defa Y. dil ve Beden Eğitimi görüyor. Tüm bu uğraşlar sonunda 8. yarıyılda birden seçime bağlı derslerle san-ki bir anlamda öğrenciyi yönledirmeye çalışıyoruz.

Eğitim programımız detayına inmeden de görüleceği gibi 1960-70 yıllarında uy-

gulanan teknolojinin aktarılmasından iba-ret olup, daha önce görmüş olduğumuz ileri teknolojinin yalnız çok az bir bölümünü uygulayabileek nitelikte ele-man yetiştirmekteyiz.

Kendine özgü bir şekilde üniversite kendini şekillendirebiliyor. Bu şekillendirme de benim de karşı olduğum ama yaptığım zaman belli bir sistemle çalıştığım bir olayla karşılaşıyorum: İngilizce eğitimi.

Özellikle kişisel olarak şunu söylemek isterim, bir yükseköğretimde yabancı dile kesinlikle karşıyım. Yabancı dil, bir ülkenin kendi öz diliyle yapılır ve kendi öz dili verilir. Suudi Arabistan'daki bir Abdülaziz Üniversitesinde İngilizce yapılan bir eğitimi dört yıl önce A. Aziz üniversitesinde ancak Arapça eğitimi yapılır deyip de İngilizce'den Arapçaya çevrildiği zaman Suudi Arabistan'da, Türkçe, Almanca veya onun yanında İngilizce'yi dil yapalım diyen biri mi vardı; böyle hareket edilmesine ben, yüzdeyüz karşıyım.

Ama bunun anlamı şu: Üniversite aslında ilk eğitimin eksikliğini tamamla-maya çalışıyor, dil bilgisine belli bir an-lamda yön vermeye çalışıyor, yabancı dil öğretmeye çalışıyor.

Şimdi bir de, doktora konusunda birçok dersin açılamayacak nitelikte olduğunu veyahut da öğrenci bula-madığıdan açılamadığını görüyoruz. Bun-ların adları vardır, kurumlardan geçmiştir; ancak zorunlu bazı dersler açılmıştır dok-toraya veyahut da benim öğrencim sana gelsin, senin doktora öğrencin de bana gel-sin, doktora açılsın gibi birçok işlemlerle karşılaşıyoruz. İlk defa fotogrametri ile il-gili doktora dersi aldırttıramadım; çünkü konu açılmadı, o konuyla ilgili dersler açılamadı. Aynı olayı yüksek lisans düzeyi içerisinde de bütünüyle görüyoruz;

14

çünkü araştırma görevlisi arkadaşların da bildikleri gibi bir dolu formalite ile karşı karşıyayız.

Bu bittikten sonra, "matematik3 dediğimiz dersler de bulunduğunu biliyo-ruz. Şu görmüş olduğunuz dersler zorunlu olarak alınması gereken derslerdir. Bu ara-da jeodezi ve uzaktan algılama gibi dersler gerçekten nitelikli öğrenci bulunamadığı için, öğrenci sayısı az bulunduğu için ye-terli kapasite ile yapılamayan derslerdir.

Bu arada kendi dilimizde yeteri düzeyde veremediğimiz bir mühendislik eğitimini, İngilizce veya Almanca olarak yabancı dilde sürdürme çabalarına girişiyoruz.

İnancım odur ki, bilim ve teknolojinin başdöndürücü bir hızla geliştiği çağımızda yabancı dilin (özellikle bugün için yaygın geçerliliği olan İngilizce'nin) gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir. Ancak yabancı dil bilme zorunluluğ ile, zengin bir Türkçe dili dururken, başka bir dille eğitim yap-mayı birbirinden ayırmak gerekir. Düşünmenin ve kültürün temel öğesi dil-dir. Bu nedenle de öğretmenin ve öğrenmenin en etkin aracı da anadil ile yapılan eğitimdir. Türkçe'yi bilim ve tek-nolojinin ilerleyen sembolleri ile donat-mak ve zenginleştirmek ve bu arada ulusal kültürümüzü korumak için eğitim kesin-likle Türkçe olarak yapılmalıdır.

Ben, bu şekilde bir durum saptaması yapayım dedim. Belki diğer panelist arka-daşlarıma birkaç konuşma fırsatı verebi-leceğim.

Şimdilik teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Prof. Burhan TANSUĞ- Efendim, Orhan beye teşekkür ederiz.

Şimdi kamu sektöründen bir arkadaşa söz vereceğim.

Sayın Asım Ediz, buyurun. ASIM EDİZ - Sayın Başkanım, saym

öğretim görevlilerimiz, değerli arka-daşlarım; benim gibi amatör bir araştırma görevlisine sayın hocası görev vermiş, za-manı da çok kısa vermiş, arkadaşımız araştırmayı yapmış, dosyanın üzerine birde not iliştirmiş, "Sayın hocam, zamanım çok sınırlıydı, çok yazdım. Sonsuz saygılarımla" demiş.

Eğer izin verirseniz, süratle yazdıklarını okumak istiyorum:

Bilindiği üzere, ilkel insandan başlayıp günümüzün insanına gelene kadarki zaman boyutu içinde insanın duyduğu ihtiyaçlar sürekli artmıştır.

İlkel insan döneminde duyulan fizyolo-jik ve güvenlik ihtiyaçları günümüzün in-sanında daha büyük boyutlara fırlayarak sosyal, özvarlık ve potansiyeli kullanma ihtiyaçlarına kadar yükselmiştir.

Bu sürecin doğal bir sonucu olarak duyulan yoğun gereksinimleri karşılamak için, toplum içinde değişik ve çok sayıda hizmet alanları oluşmuştur. Hizmet alan-larının oluşması sonucu ise, birden çok kişi bir araya gelerek ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere işbirliği yapan insan grupları oluşturulmuştur.

Önceden belirlenmiş ortak amacı gerçekleştirmek için işbirliğinde bulunan insanlardan oluşmuş bu toplumsal grupla-ra günümüzde "yönetim" veya eski adıyla "teşkilat" denilmektedir.

Çağımız dünyasında yönetim ku-ramcılarının oluşturdukları çeşitli akımlar vardır. Bunlardan iki çarpıcı örneği akımcılara sunmak isterim:

Birincisine "klasik yönetim akımcıları" deniliyor. Bu akımcıların

15

oluşturdukları modellerde birleştikleri or-tak noktalar şunlardır:

Yönetim önceden akılcı bir biçimde düzenlenmiştir. Yönetim üyelerini dav-ranışları birtakım yazılı kurallarla önceden saptanmıştır. Bir üyenin, belli bir zaman-da, belli bir durumda ne biçimde davrana-cağını önceden kestirmek mümkündür. Bu davranış kalıbından sapan davranışlar olur-sa bu sapma ya insanın hata yapan bir varlık olmasından, ya da yöneticilerin ye-tersizliğinden meydana gelmektedir.

Kısaca, masada oturularak amaçları doğrultusunda çizilmiş bir makinedir yönetim, insan, bu makinenin bir parçasıdır; yani insan etkin değil, edilgen bir varlıktır. Bu, klasik yönetim akımcılannın ortak noktalarıdır.

İkinci akımcılara, "Davranışçı akım-cılar" deniyor. Bu akım, klasik akımcı-ların görüşlerine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Tepkileri, klasik akımcıların görüşlerinin mekanik oluşuna, insanı bir etkin varlık olarak almayışlarına, görüşlerinin demokrasiye aykırı ve fazla otoriter oluşlarına dayanmıştır.

Efendim ben, nirengi şebekesini kur-maya çalışıyorum? onun için "Asım neler diyor?" diye lütfen acele etmeyin.

Davranışçı akımcılar, yönetimde yer yer işverenlerin kendi inançları, değerleri olduğuna, bu nedenlerle biçimsel; yani ya-sal yönetimin öngördüğü ilişkilerin, dav-ranış kalıplarının dışına çıkarak yönetimin otorite ve haberleşme hiyerarşisi yapılarına uymayan doğal gruplar oluşturacaklarına inanırlar.

Bu akımcılar, klasik akımcıların bu eksikliğini tamamlamak için yönetim için oluşan doğal gruplara, önderliğe, manevi-yata ağırlık vererek "insan ilişkileri" denen akımı başlatmışlardır.

Kısaca bu akımcılar, insanların bazı toplumsal, psikolojik gereksinimlerini gi-

dererek onları daha verimli çalışmaya yöneltmeyi amaçlamışlardır.

Yönetim ise, ister klasik yönetim akımcılannın, isterse davranışçı akımcıların belirttikleri içinde olsun, yönetim bir sistemdir diğerleri de vardır.

Bunlar, sistemi aşağı yukarı şöyle tanımlıyorlar:

Sistem, değişik unsurlardan oluşmuş bir bütündür. Bu bütün içindeki her unsur bütün sistemin diğer unsurların her biriyle ilişkilidir. Bu unsurlardan birinin,diğer un-surlardan biriyle olan ilişkisi, sistemin bütününü de etkiler. Bütünüyle etkilenen sistem, çevresinde ilişki kurduğu diğer sis-temleri de etkiler.

Örneğin, yönetimin yatırım bütçesinde yapılan olumsuz bir değişiklikle ortak amaca ulaşmak olanağı azalırsa, işverenlerin katkıda bulunmak isteği aza-labilir.

Veya sisteme çevreden giren herhangi bir teknolojik girdi sistemin teknolojik yapısıyla birlikte yönetimin iş yapısını, işverenlerin davranışlarını etkileyip siste-min yeni bir biçim almasına neden olabi-lir, sistemin çıktılarını olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir.

Sürekli olarak çevre sistemlerle ilişki-lerini sağlıklı bir biçimde sürdüren, onlar-dan toplumsal, teknolojik bilgiler alıp on-lara çıktılar veren sistemlere açık sistem, bunu yapmayanlara ise kapalı sistem, ya da tükenmeye mahkum sistem denilebilir.

Efendim, ben nirengi şebekesini çizmiş oldum; yani diyoruz ki, nirengi şebekesindeki nirengilerin herhangi koor-dinatlarından bîrine "delta Y" kadar bir etki yaparsanız, en son, en uçtaki noktaya ka-dar etkileşim olur; onu vurgulamak isti-yorum.

Konuşma konusunun dayanağını oluşturan yönetim ve sistem kavram-larının bu genel özetinden sonra kamu

16

sektörünün harita mühendisliği eğitimine bakış açısı ve beklentileri, aşağıdaki biçimde özetlemek mümkündür.

Harita mühendisi yetiştiren üniversite-lerimizin, kamu ve özel sektörün gereksi-nimlerine uygun teknik işgücü yetiştiren veya yetiştirmesi gereken birer kurum ol-malarının, bu sektörlerin arkasından değil,. önünden gitmesi gereken birer kurum ol-malarının gerekli olduğuna inanıyorum.

Bir başka deyişle yönetimlerin kısa vadeli gereksinimlerini karşılamakla yetinr meyip daha iyiye, daha verimli ve etkin bir şekilde nasıl düzeleceğini saptamak ve telkin etmektir.

Efendim, üniversitelerimiz daha iyiye, daha güzele gitmek için yönetimlere tel-kinde bulunmalıdır diyoruz sürekli olarak; ancak, yönetimlere, bu gelişmeleri ve yol-larını göstermeye çalıştığında telkin dışında çeşitli yollardan empoze etmeye kaldmlmamalıdır.

Gözlediğimiz kadarıyla üniversiteleri-mizden kamu sektörüne bu anda açılmaları, yaklaşımları ne yazık ki, yok denecek kadar azdır. İlişkilerin kurulmasını kamu yönetimlerinden bekler bir davranış içinde olduğu gözlenmektedir.

Üniversitelerimizin, kamu yönetim-lerine beklenen düzeyde açılmamalarının yanında mezunları ile de diyaloglarının ko-puk olduğu gözlenilmektedir.

İstanbul'da bu diyalogun olumlu olduğunu şu iki gün içinde gözledim; an-cak taşra ile değil efendim.

Eğer bir diyalog kuruluyorsa, bu diya-logu, mezunları veya Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası başlatmaktadır. Sürekli değişen ve gelişen teknoloji karşısında mezunlar, bu nispi kopukluk nedeniyle çok kısa sürede mühendislik for-masyonunu kaybetmektedirler.

Üniversitelerimizden mezun olan mühendislerin teknik bilgi ve becerilerin-

den kamu yönetimlerinin kuşkulan yok-tur; ancak, bazı kamu yönetimleri bünyesinde görev alacak mühendislerde teknik bilgi ve beceri sahibi olmalarının yanında görülen hizmetin gereği olarak bazı özelliklere de sahip olmaları zorunlu-dur. Benden evvel konuşan sayın hocama şunu demek istiyorum, bir tokat da benden geliyor efendim. Başka özellikler de gerekli diyorum.

Kamu yönetimlerinde görev yapan mühendislerin azımsanamayacak bir kısmı bu yönetimlerin gerek merkez, gerekse taşra birimlerinde yönetici kadrolarda görev yapmaktadırlar. Bir başka deyişle, teknik bilgi ve becerisini fiilen uygulayan teknisyenlikten koparak yönetimlerde ka-rar verme sürecine katılan veya doğrudan doğruya karar alan teknokrat görevi yap-maktadırlar; sonuç budur.

Üniversitelerimiz; teknisyene, teknok-rat unvanı veren görev yaptığı yönetim bi-rimidir. Biz, teknik insan yetiştiri-riz,teknisyene bürokrasi dersi vermek görev alanımızın dışındadır savma katılmamak mümkün olmamakla birlikte genelde 1960'h yıllardan ve özellikle 1980'li yıllardan beri teknokratların ülke yönetimlerin söz sahibi bulundukları bir gerçektir.

Yeteri bürokrasi eğitiminden geçmeden karar verme statülerine atanan teknokrat-ların temel hedefleri, yönetimin amaç ve hedeflerine mümkün olan en kısa ve en ekonomik şekilde varmaktır. Hedefe var-mak için insan unsuruna, insan ilişkilerine pek önem vermedikleri gözlenmiştir.

Sayın hocam, ben, bu teknokrat kav-ramını biraz daha açmak istiyorum ama, bilmiyorum zamanım yetecek mi? O halde toparlıyorum.

Sonuçta beklentiler: Kamu yönetim-lerinin, üniversitelerimizden ve geleceğin

17

mühendislerinden beklentileri şunlardır: Üniversiteler ve kamu yönetimi arasın-

da etkili ve sürekli bir birleşme ağı kurul-malıdır. Bilimsel ve teknolojik alanlardaki gelişimlere, kamu yönetimlerinin kendile-rini uyarlamaları bakımından üniversiteler, kamu birimlerine tavsiyelerde bulun-malıdırlar.

Üniversitelerle, mezunları arasında ha-berleşmeye önem verilmelidir.

Ülkenin gerçekleri dikkate alınarak öğrencilere, kamu yönetimine ilişkin ye-terli düzeyde bilgi verilmeli ve bir ders o-larak programa konulmalıdır.

Öğrencilerin asıl hedef ve temel amaçlan olan mühendislik bilgi ve beceri-lerden ödün vermemek kaydıyla en azından bir hobi olarak toplumsal bilgilere de ilgi göstermeleri gerekir.

Mühendis adaylarından ileride kamu yönetimlerinde görev alacak olanların, ile-ride yönetimin amaçları doğrultusunda çalışmaya şimdiden kendilerini hazırlama-ları gereklidir.

İleride özel sektörde çalışmayı planla, yan öğrencilerin, yönetimlerle ilişkilerini sürdürürken mesleğin haysiyetini koruma-ları zorunlu olduğunu şimdiden öğrenme-leri gerekir.

Özel amaçlan için mesleğin temel il-kelerinden ödün vermemeleri "evet efen-dim" ci olmamaları gereklidir.

Mühendis adaylarının şimdiden, olayla-ra bakışlarında objektif ve duyarlı olma-ları, önce kendine karşı, sonra çevreye karşı objektif olma alışkanlığı edinmeli-dirler.

Önce, kendisinin zayıf ve güçlü olduğu yönlerini bilmeli; seziş gücü için duyarlık önemli bir faktördür.

Çeşitli meslek konularındaki uzman-lann dillerinden anlayabilme alışkanlığı edinmeli, kendisine aktarılan fikirleri çözmede güçlü olmalıdır.

Kamu kesiminde çalışmayı amaç edi-nen mühendis adayları, ilişki kuracakları yönetim içi ve yönetim dışı kişi ve kuru-luşlara karşı açıklık ilkesine göre davran-ması gerektiğini şimdiden bilmeli ve öğrenmelidir.

Efendim, başa dönüyorum, bu kere sonsuz saygılarımı arz ediyorum.

(Alkışlar) Prof. Burhan TANSUĞ-Teşekkür ede-

riz Asım bey.

18

Doktor Haldun Özen, buyurun efen-dim.

Dr. Haldun ÖZEN-Sayın Başkan, sayın öğretim görevlileri, sayın arka-daşlarım;

İstanbul'a geldiğim zaman muhakkak telefon ederdim, Macit hocaya giderdim, dar vakitte de olsa, bir beş-on dakika za-man ayırırdı. Zaman zaman- İstanbul'a es-kisi kadar sık gelmiyorum, seyrek geliyo-rum- fakat hocayı özlediğimi duyumsuyo-rum, bir çare de bulamıyorum.

Son geldiğim de tahmin edemiyorum Nisanın 24'ü filandı, konuştuk, o böyle yatıyordu, dinlenir durumdaydı, bir iki saat konuştuk. Sonra döndüm Ankara'ya, ora-dan Konya'ya gittim bir iş vardı ertesi günü haberi Konya'da duydum, tekrar ertesi günü döndüm. Törenler yapıldı, şimdi bulunduğu yeri çok sevdiğimi anımsıyorum, ağaçlı yeşil bir yerdi, son zamanlarda gidemedim, bir fırsatla gitmeyi çok istiyorum.

Hoca, benim için sadece hoca değildi, ayrıca bir önderdi. Zaman zaman hep üniversite sorunlarını konuşurduk, öğrenci sorunlarını konuşurduk. Her kesimden öğrenci hocaya giderdi, derdini anlatırdı. Çok sınırda olan öğrencileri de büyük sabırla dinlerdi; onun adına düzenlenmiş olan bu toplantıda farklı görüşlerin ortaya çıkması beni ayrıca sevindirecektir. Ben de farklı bir iki şey söylemeye çalışacağım.

Ben, üniversite dışından biriyim. Üniversite içinde iken de, YÖK Yasası çıktığı günden başlayarak YÖK sistemini eleştirdim, üniversite dışında da buna de-vam ettim. Şimdi o doğrultuda bir iki söz söyleyeceğim.

Ben, YÖK sisteminin konu gereği ola-rak genel noktaları üzerinde duracağım, "genel üniversite sorunları üzerinde konuş" demişti arkadaşlar bana. Ben, YÖK sisteminin Türk üniversiteleri için yararlı

bir sistem olmadığı görüşündeyim, zararlı bir sistem olduğu görüşündeyim.

Bunun da bütün yönleriyle açıkça değerlendirilmesi ve tartışılması gerek-tiğinin çok yerinde olacağını düşünüyo-rum. Eğer bizim söz ettiklerimizde de yanlışlar varsa, arkadaşlarımız çeşitli top-lantılarda onları değerlendirmeliler ve eleştirmeliler.

Bence YÖK sisteminin en önemli sakıncası, üniversitede doğru-yanlış, farklı görüşlerin özgür bir ortamda konuşulamaması, değerlendirilememesi noktasında toplanabilir.

Halbuki üniversite dediğimiz sistem, sadece belirli doğrultularda bilgi verilen bir sistem değildir, böyle bir sistem olma-malı, böyle olursa adı üniversite olur, kendisi üniversite olmaz. Üniversite deni-len sistem, tersine farklı görüşlerin, çelişkili görüşlerin özgürce ortaya sürülebildiği, bu yolda görüşlerin üretilebildiği bir sistem olmalıdır.

Yıllarca önce YÖK'le ilgili bir top-lantıda konuşuyorduk, konuşmalar bitti, arkadan bir el kalktı, bir öğrenci dedi ki, "Eskiden üniversiteler özerkmiş, nedir ve özerklik, bizim bundan haberimiz yok" dedi.

Biz, bunu önce gülümseme ile karşıladık, fakat sonra çok acı duymamız gerektiğini düşündük. Gerçi, 12 Eylül 1980'den önceki üniversitelerde de özerklik öyle ahım şahım bir şey değildi; ama birçok kısa bazı konular, daha farklı biçimlerde değerlendirilebiliyordu.

Ne yazık ki, YÖK dönemindeki üniversitelerde-haydi birçok arkadaşımızın, bilim onurunu korumak için yaptıkları gayretleri saygıyla karşılıyorum; onlara sözüm yok -ama genel olarak YÖK dönemindeki üniversitelerde ne yazık ki, gerçekler bütün boyutlarıyla konuşulamaz hale geldi.

19,

Bir iki soruna değinmek istiyorum: Bir tanesi, öğretim üyesi, öğretim yardımcısı ve öğrenci arasındaki iletişimdir. Önceki yıllarda bu da çok mükemmel değildi; fa-kat YÖK döneminde özellikle bu öğretim üyesi, öğretim yardımcısı ve öğrenci arasındaki diyalog, iletişim, bilgi akımı karşılıklı, büyük ölçüde sınırlandı.

Çok çeşitli nedenlerle, öğrenci sayısının çok olması nedeniyle, ortamın iletişimi için yeteri boyutta güvenilir bir ortam olmaması nedeniyle ve aklınıza ge-lebilecek başka nedenlerle.

Ben, bunun önemli sorunlardan birisi olduğuna inanıyorum ve bunun aşılması gerektiğine de inanıyorum.

Belki bu toplantı, bunu aşmak için il-ginç gelişmelerden biridir. Burada üniversite öğretim üyesi olan arka-daşlarımız var, yönetici kademesinde arka-daşlarımız var ve öğrenci arkadaşlarımız var. Bunun güzel bir başlangıç olduğunu ümit ediyorum.

İkinci bir noktaya çok önem veriyo-rum; bu da üniversitelerde yarar-lanılabilecek kaynaklar meselesidir, tster üniversite kitaplıklarında olsun, ister bu-nun dışındaki olanaklarla elde edilen kay-naklar olsun, ben, üniversitelerde kaynak-ların kısıtlanması, özellikle yayın, dergi, kitap vesaire yolundaki kaynakların kısıtlanmasının çok sakıncalı olabi-leceğini düşünüyorum.

Halbuki ne yazık ki, deneylerimle de biliyorum ki, üniversite kitaplıklarında halen bazı yayınlar giremezler. Hatta bazı yayınların, bazı kitapların -örneğin "Uy-garlık Tarihi" adlı kitap gibi, daha pek çokları var- üniversite kitaplıklarında iken YÖK talimatıyla kitaplıklardan çıkarıldığını ve imha edildiğini biliyoruz.

Üniversite gibi bilgi elde etme ve bilgi üretme konusunda özgür olması gereken bir ortamda bu tür yasakların sakıncalı

olduğunu düşünüyorum. Yalnız o kadar da değil, öğretim

üyelerinin akademik özgürlüğü kadar öğrencilerin de özgürlüğünün olması gerekir. Öğrencinin akademik özgürlü ne olabilir.

Öğrencinin akademik özgürlüğü konu-su yeni bir terim değildir. Türk üniversitelerinde 1932'lerde gündeme gel-miş bir terimdir. 1933*de İstanbul Dar-Ül Fünun'u, İstanbul Üniversitesine dönüşeceği yıllarda, Türkiye'ye gelen bir yabancı uzman Albert Masch, bu konuda hazırladığı raporda yaklaşık olarak şunu söyler: "Öğretim üyelerinin akademik özgürlüğü çok önemlidir. Fakat enaz onun kadar önemli olan bir başka özgürlük vardır; o da öğrencilerin akademik özgürlüğüdür. Öğrenci okuyacağı kitabı, öğrenci seçeceği dersi, öğrenci ders alacağı öğretim üyesini özgürce seçebilmelidir."

Ne yazık ki, üniversitelerimizde sınırlı bazı uygulamaların dışında eski dönemlerde de, yeni dönemlerde de, öğrencilerin akademik özgürlüğü hiç ol-mamıştır. Hocalarımızın zaman zaman sımrlansa da, daha farklı boyutlarda akade-mik özgürlüğü olmuştur, öğrencilerimizin hiç olmamıştır; ama öğrenci-öğretim üyesi diyalogu geliştiği boyutlarda öğrencinin akademik özgürlüğünün de, günümüzde yükseköğretim sorunlarını, üniversite sorunlarını çözmede anlam taşıyacağını düşünebiliriz.

Bir başka nokta, üniversitelerimizdeki atelyelerin ve laboratuvarlann yetersiz-liğidir. Teknolojinin büyük bir hızla geliştiği çağımızda özellikle mühendislik ve mimarlık eğitimi yapan üniversitelerde bunun, çok fazla önemli olduğunu düşünüyorum.

Özellikle bizim bölümümüz için -ben de bu bölümün eski bir öğrencisiydim-özellikle Yıldız Üniversitesi Jeodezi ve

20

Fotogrametri Mühendisliği Bölümü için, bunun özel bir anlamı da vardır. Biz, 1950'lerde bu bölümde öğrenci olarak ders görmeye başladığımız yıllarda bu bölümde çağın en gelişmiş teknolojileri bulunuyor-du; bu çok fazla önemlidir.

Halbuki gerek bölümümüzde, gerek diğer bölümlerde ve fakültelerde biraz önce başka bir biçimde Orhan Altan arka-daşımızın değindiği gibi teknolojik konu-larda ister dersleri olsun, ister laboratuvar ve atelye imkânları olsun çok sınırlıdır.

Halbuki, yükseköğretim, fen, mühendislik, mimarlık öğretimi olsun, is-ter onun dışındaki yükseköğretim alanları olsun bilgi üretimin en yoğun olduğu bir öğretim biçimidir. Çünkü, insan emeğinin nitel yükselmesi, hem teknolojik destekle, hem de bilgi üretim düzeyinin gelişmesiyle bağlantılıdır, bunların bir arada olması, çağdaş teknolojilerin çok yakından izlenmesiyle tamamlanmış ol-mak, çok yakından izlenmesinin yanı sıra, olabildiği ölçüde ülke olanakları içinde çağdaş teknolojilerin, çağdaş bilgilerin üretilmesine de yönelmeyi gerektirir. Tabiî bunlar, çok ileri amaçlar olabilir, bu ileri amaçlara süratle yaklaşamıyor olabili-riz; ama bunları hedef seçersek, bu amaçlara adım adım yaklaşmamız daha o-lanaklı olabilir.

Değinmek istediğim bir başka nokta da, kullandığımız öğretim yöntemleridir. Genel olarak sınıfların kalabalıklığı ve başka olanaksızlıklar nedeniyle anlatılır dersler. Öğrenciler anlatılanları dinlerler, notları kitapları varsa, genellikle biriki sınırlı kaynaktan onları okurlar, sorulan soruları yanıtlarlar, bir tür anlatım karşılığı olarak da belirli konulan ezberle-mek türünden yöntemler, genel olarak üniversitelerimizin pek çoğunda yaygındır.

Hele Anadolu'daki üniversitelerde belki de tek yöntem olarak pek çoğunda bu

yöntemler uygulanır. Tabiî ki, bazı konular sadece sözlü ola-

rak anlatılacaktır; ama bütün üniversite öğretimi ağırlıkla yalnız buna dayanırsa, onun adına biz üniversite öğretimi diye-meyiz.

ÖZETLERSEK - Üniversiteler öğretim önce öğretim

üyesi-öğretim yardımcısı-öğrenci bütünleşmesiyle başlar. Sonra bunu ta mamlayıcı öğelerle zenginleşir. Halbuki ülkemizde, öğretim üyesi ile öğretim yardımcısı ve öğrenci arasında açıkça bir yabancılaşma vardır.

- Üniversite öğretim üyesi, öğretim yardımcısı ve öğrencisi için akademik özgürlük yoktur.

- Zaten pek zengin olmayan atelyeler ve laboratuvarar çok fakirleşmiştir.

- Öğretim yöntemleri sözlü anlatıma, öğrenim yöntemleri ezberciliğe dönüşmüş tür.

Bu özellikler sağlıklı bir üniversite or-tamının özellikleri değildir. Doğal olarak, çeşitli üniversitelerde, fakültelerde ya da bölümlerde bu sorunların düzeyi bazı farkılıklar göstermektedir. Ama sorunlar, örneğin, Batı Almanya'daki Batı Berlin Özgür Üniversetesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. GERHARD BAUER 'i bile ra-hatsız edecek düzeye gelmiştir. Nasıl de-meyin. Bauer yalnız sözünü ettiğim so-runları değil başka sorunları da sıralayor. Prof. BAUER YÖK başkanı'na iki mek-tup yazdı ve üniversiteyi üniversite ol-maktan çıkaran YÖK düzenini eleştirdi. Özellikle öğrenci örgütlenmesini ve üniversiteden atılan öğretim üyeleri konu-sunu vurguladı. Öğrencilerin tutuklan-masının önlenmesini istedi. Birçok ulus-lararası kuruluşda (WUS gibi) YÖK sistemini eleştirdi. (Öğrenciler toplanıp sorunlarım konuşamıyorlar.)

21

Üniversitelrde öğrencilerin üniversiteye giriş sınavlarından başlayarak birdizi ek sorun da yaşanıyor. Barınma, beslenme, paralı öğretim sorunları bunlar arasında. Bunlara değinip geçiyorum.

Bir tane sorun ise, üniversiteyi teme-linden yıkan bir sorun olarak hala geçerliğini koruyor. Bu da öğretim üyelerine hizmete girişte ve her akademik yükselme sırasında öğrencilere de 18 yaşından başlayarak uygulanan bir fişleme ve değerlendirme yöntemdir. Bu ünlü adıyla, güvenlik soruşturmasıdır.

ÜLKEDE DEMOKRATİK VE LAİK YÖNETİM

Bütün bunlardan sonra ülkenin genel düzeyinin de üniversite ortamını etkile-diğini belirtmeliyiz. 12 EYLÜL'den sonra ülkede demokrasi ve laiklik alanında görülen gerilemeler üniversiteleri de ayrıca etkilemektedir. Üniversitenin üniversite olabilmesi için ülkenini de demokratik ve laik biryapıda olması gereği ortadadır. De-mokrat ve laik olmayan bir ortamda bi-limsel bilginin üretilmesi adeta ola-naksızdır. Onun için üniversite eğitiminin de demokratik ve laik bir eğitim olması zorunluluğu vardır. 1982 Anayasası de-mokratik eğitimi engellemektedir. Asker-ler ve güvenlik güçleri demokrasi karşıtı yöntemlerle eğitilmektedir. Askeri doktor-lar bile.

Sorunları bu kadar özetlemekle yeti-niyorum.

Nasıl bir üniversite istiyoruz? Ya biz nasıl bir üniversite istiyoruz? Tanilli'nin kitabı sayfa: 127-128. Teşekkür ederim. Prof. Burhan TANSUG- Efendim, Sn

Haldun ÖZEN'e teşekkür ederiz. Şimdi de Araştırma Görevlisi Rahmi Nurhan ÇELİK'e söz veriyorum.

Arş. Gör. Rahmi Nurhan ÇELİK: Sayın meslektaşlarım, Sayın konuklar,

Sayın öğrenciler ve Sayın panelistler, sözlerime hocamız Sayın Prof. Macit Er-budak'ı anarak ve saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.

Harita Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yöneticilerine bana bu panellerinde yer verdikleri için ayrıca teşekkür ederim.

Burada, kendim ve temsil ettiğim genç araştırmacılar adına; sahip olduğumuz so-runları dile getirmeye çalışacağım.

Genç araştırmacılar denince, bugün iki farklı kavramdan söz etmek mümkün.

1- Araştırma Görevlisi 2- Lisans Üstü Öğrenimi Ben konumu incelerken bu iki başlık

altında toplamaya çalışacağım. Araştırma Görevliliği statüsü Yüksek

Öğretim kanununun 33. maddesinin a ben-dinde şu şekilde tanımlanmıştır.

"Araştırma görevlileri, yüksek öğretim kurumlarında yapılan araştırma, incelemek ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili or-ganlarca verilen ilgili diğer görevleri ya-pan öğretim yardımcılarıdır.

Bu tanımla birlikte bir kaç tanım daha yapmak istiyorum. İlk olarak Türk dil ku-rumunun hazırladığı sözlük anlamıyla

Bilim, "Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekçiliğe dayanarak yasa-lar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, veya" belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan belli bir ereğe yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci" dir.

Araştırma; Bilim ve sanatla ilgili ola-rak yapılan yöntemli çalışma

Araştırma Görevlisi; Araştırma için görevlendirilmiş kişidir, diğer bir deyişle araştırmacıdır.

Anlaşılması fazla güç olmayan, aksine basit olan bu tanımları birleştirip insan kavramıyla bütünleştirirsek araştırma

22

Görevlisi kavramını yeniden, daha kap-samlı bir biçimde tanımlamak konunun işlenişi açısından yararlı olacaktır. O halde Araştırma Görevlisi, bilgilenmek istediği alanda belli bir ereğe yönelerek, yöntemli bir çalışma ile içinde yaşadığı toplumdan soyutlanmadan gün ve gün elde ettiği bil-gilerin bilimsel ve sosyal etkilerini veya sonuçlarını gözlemliyerek, araştırma sürecini yaşayan kişidir. Yani bir araştırmacı öz olarak olaylara bilimsel ola-rak yaklaşabilen sosyal ve kültürel yaşamını bilimselliği ile bütünleştiren, Bilim ahlakına sahip kişidir.

Bugün ki anlamıyla, Üniversiteleri-mizde çalışan Araştırma Görevlilerinin pratikte yaşadıkları sürece bakarak bir ta-nım .yapıldığında, ortaya çıkan, oldukça üzücü bir tablodur.

Bugün, üniversitelere, bilim ve ya-pancıdil olmak üzere iki sınavdan geçirilerek, başarılı olması durumunda göreve başlatılan, çalıştığı bölümde, büro memurluğu, yoklama, kırtasiye, kütüphaneci, bazan yükseklisans ve dokto-ra öğrencsi niteliğinde çalıştırılan kişiler olarak tanımlanabilir.

Yaşanan süreci belirleyen son tanım, ne yüksek öğretim kanunundaki tanıma ne de biraz önce yapmış olduğum tanıma uy-maktadır. Npakat yinede yüksek öğretim kanunundaki tanıma benzediği söylenebilir çünkü 33. maddedeki ilgili diğer görevleri yapar bölümü lisans üstü yönetmeliğin-deki tanımda diğer görevleri yapar şeklinde geçmektedir, bu da gösteriyor ki araştırma görevlilerinin görev sınırlan dekan, bölüm başkanı, anabilimdalı başkanı gibi yönetici kadrolarındaki kişilerin istemine kişiliğine ve dünya görüşüne bağlıdır. Yani araştırma görevlilerinin çok değişken ve istikrarsız görev alanı vardır.

Uygulamadaki gerçeğe bakarak

araştırma görevlilerinden ve sorunlarından söz etmek hayalci bir yaklaşım olabilir, fakat burada bir aratırma görevlisi olarak kendim ve arkadışlarım adına, yalnızca adı varolan işlevinde birçok eksiği bulunan araştırma görevliliği kurumunun hak ettiği konuma gelebilmesi için nasıl ol-ması gerekir bunu ortaya koymaya çalışacağım.

Üzerinde durulması gereken ve araştırma görevlileri açısından, sorunlarına en iyi şekilde çözüm sağlıyacak olan nok-ta, araştırma görevlilerinin üniversite yönetiminde söz hakkının olmasıdır. Söz hakkının elde edilmesinin yanında temsi-lin üretken ve yapıcı olması için araştırma görevlilerinin örgütlenme özgürlüğü de ol-malıdır. Eski adıyla asistan temsilciliği kurumu yeniden güncelleşmeli, araştırma görevlilerinin, Bölüm kurallarında, Fakülte kurullarında, Üniversite senato-sunda temsil ve oy hakkı olmalı, temsil-ciler demokratik ve özerk üniversite mode-line uygun olarak demokratik biçimde seçilmelidir.

Araştırma görevlilerinin iş güvencesi sağlanmalı, sözleşmeli personel olarak değil kadrolu personel olarak çalıştınlmalıdır.

Araştırma görevlilerine, sosyal ve kültürel yaşantılarnu oluşturabilecekleri olanaklar sağlanmalıdır.

Üniversite, Fakülte ve Bölüm kütüphanelerinde günlük, haftalık, aylık süreli, bilimsel, kültürel, aktüel, sosyal, politik vb. yerli ve yabancı yasal gazete kitap ve dergiler seçicilik yapılmadan bu-lundurulmalıdır.

Araştırma görevlilerinin eğitim-öğretim bilimsel gelişimleri açısından bi-raz sonra sıralıyacağım konularda bir dizi konferans, kurs, ve eğitim programı hazırlanmalıdır.

23

Bu konular; Pedogoji: Eğitim-Öğretim medodu

açısından mühendislik öğretiminin kaç yöntem, öğretim teknikleri temel kuralları ve etkileri, bilimsel araştırma, inceleme, problem çözme ve proje yapım sürecinin temel aşamaları ve ölçütleri

Teorik, temel bilim inceleme, araştırma, geliştirme, uygulama konulan ile bunların öncelik sınırlarını belirleme, planlama ve zamanlama yöntemleri ve ölçütleri,

Yönetim yürütüm ve organizasyon çalışmalarında algılama, öğrenme, temel varsayım türetme, düşünme, karar geliştir-me ve değerlendirme sürecinin aşamaları ve öçütleri ve bunun gibi.

Daha çok idari personel alınarak öğrenci bürosunun yapabileceği Mühen-dislik ihtisas gerektirmeyen işler, araştır-ma görevlilerinden alınmalı, araştırma görevlileri araştırma-inceleme çalışmala-,nna yönetilmeli gelişme ve yetişme prog-ramlarına önem verilmelidir.

Kendi özel olanaklarıyla araştırma in-celeme yapmak zorunda kalan araştırma görevlilerinin ekonomik gereksinimlerinin ya tamamı ya da bir kısmı karşılanma-lıdır.

Yurt içinde ve yurt dışındaki üniversitelerle ve öğretim elemanlarıyla iletişimin kurulması için araştırma görevlilerine olanaklar tanınmalı yabancı öğretim elemanlarının Türkiye'ye gelmesi sağlanırken, Türk öğretim elemanlarının yurt dışına gitmesi kolaylaştırılmalı hatta teşvik edilmelidir.

Genel olarak araşatırma görevlisi so-runlarına baktıktan sonra, Harita Mühendisliği bölümündeki bazı önemli sorunlanda belirtmek istiyorum.

Nedir, Harita Mühendisliği bölümün-deki genç araştırmacıların sorunları?

Bölüm içinde gelişen, bölüm dışından

gelen tüm idari bilgilerin araştırma görevlilerine de duyurulması.

Öğretim üyelerinin araştırma görevlilerine öğrencileri olarak değil mes-lektaşları olarak bakması, örümceldenmiş, düşünce yapısı olan biz yaptık, sözde yapın mantığından vazgeçilerek, çağdaş düşünce yapısı ile aydın insanlara yakışır bir dostluk ilişkisinin kurulması,

Arazi çalışmalarında görevlendirilen araştırma görevlilerinin yetki ve çalışma koşullarının belirlenmesi, çalışma prog-ramlarının hazırlanmasında araştırma görevlilerinden düşünce sorularak birlikte çalışılması,

Bölüm dışı arazi çalışmalarının çok ve yoğun olmasına bir çözüm aranarak, bu çalışmalardaki yoğun görevlendirmenin kaldırılması, araştırma görevlilerinin kendi konularındaki çalışma zamanlarının kısıtlanmaması,

Yurt dışında yetişmiş hocalarımızın sa-hip oldukları potansiyeli, araştırma görevlilerine aktarması, (kurulan ilişkilerle yurtdışına gönderme)

Labaratuvar olanaklarının, araştırma görevlilerine sınırsız olarak açılması,

Araştırma görevlilerinin diğer üniversite, kamu ve özel kuruluşlar bir-iki-üç aylık geçici görevlendirmelerle bu-ralardaki araş t ırma uygulama çalışmalarının gözlenmesi, izlenmesi, bilg -alış-verişi olanağının sağlanması,

Harita Genel Komutanlığının eleman-ları bölümümüzde lisansüstü Öğretimi ya-pabilmekte fakat buna karşılık bölüm ele-manları Harita Komutanlığının sahip olduğu olanaklardan yararlanamamakta, hatta bütün kapılan kapalı tutulmaktadır, bu çelişkinin giderilmesi için gerekli girişimlerin yapılması,

Bölüm içinde yapılan dönersermaye işlerinden araştırma görevlilerinin haberdar edilmesi ve çalışmalarda görevlendirilerek

24

emeği karşılığında ekonomik olarak des-teklenmesi

ve bunun gibi Araştırma görevlilerinin Lisans üstü

öğretiminde karşılaştıklar sorunları da şu şekilde belirtebiliriz.

Fen Bilimleri Enstitüsünde yüksek li-sans ve doktora tez konularının Türkiye Bilim Politikası doğrultusunda saptanması ve bu doğrultuda ders açılması,

Lisans üstü derslerinin açılmasının kişi sayısına bağlı olarak açılmasından vazgeçilerek, tez konularına yönelik tüm derslerin izlenmesine olanak sağlanması,

Lisans üstü öğretimindeki derslere de-vam zorunluluğunun kaldıdırılması.ders izleme olanağının kullanılmasının kişinin öz iradesine bırakılması,

Doktora öğretiminden (ders alma) yani kredi uygulamasının kaldırılması ders iz-lemenin kişinin kendi eksiklerini belirle-yerek özgün iradesiyle, isteğine bağlı ol-ması, doktora öğretiminden başarılı ol-manın tez ve tez savunmasına, bağlı ol-ması.

Yüksek lisans öğretiminin piyasa ge-reksinimine yönelik olması, yüksek mühendis ve doktor mühendislerin piyasa-da unvanlarına uygun konumlarda çalıştırılması.

Lisans üstü öğretim rogramında prob-lem tanımlama, problem doğrultusunda bilgi toplama, bilgi işleme, varsayım türetme, problem çözme, boyutlandırma, . planlama uygulama koşullarını belirleme zihinsel iterasyon etkilerinin ön plana alınması,

25

Prof. Burhan TANSUĞ-Şimdi söz sırası, Prof. Dr. Sn. Turgut UZEL'in, % buyurun.

Prof. Dr. Turgut UZEL - Sayın Başkan, sayın hocam .değerli hocalarım, sayın meslektaşlarım; öğrenci arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Önce izin verirseniz bir espri ile sözüme başlamak istiyorum. Papaz I. jean Paul Kardinaller meclisinde seçildikten sonra seçim konuşması için kürsüye davet ediliyor ve ilk sözleri şunlar oluyor. Biraz önce aldığınız karar nede-niyle tanrı hepinizi affetsin. Benim de çok hazırlıksız ve çok kötü konuşacağımı bile bile arkadaşlarım seçtiği için onlar ne der şimdi bilemiyorum,tanrı sizi affetsin. Be-nim başka bir şanssızlığım oldu, bütün benden önce konuşan meslektaşlarım ga-yet güzel konuşmalar yaptılar, benim değineceğim konuların hepsine çok çok iyi değindiler, bana bir şey kalmadı gibi geliyor. Ama öğretim üyeliği yaptığım, idarecilik, yöneticilik, yüksek lisans, dok-tora eğitim ve öğretimini yönlendiren Fen Bilimleri enstitüsü yöneticiliğini beş senedir sürdürdüğüm için orada bazı görüşlerim oluştu. Zaten Macit Beyle dostluğumuz beni bazı yönlere sevk etti ve onları da onun gösterdiği çarpıcı nokta-lardan bakmayı öğrendim. Bence Türkiye'nin en büyük sorunu eğitimin amacının belirlenmemesidir. Hiçbir kuru-luş kesin olarak Türk eğitimi şudur diye bugüne kadar söyleyememiştir. Yani eğitim acaba iyi bir vatandaş yetiştirmeyi mi amaçlıyor Türkiye'de yoksa bu eğitimin amacı iyi bir insan mı yetiştirmek. Bunların ikisinin amacı birbi-rinden tamamen farklı konular. Eğer bir iyi yurttaş tanımı yapılırsa, iyi bir yurttaş demek zamanı geldiğinde vergisini ödeyen, yasalara itaatli bir kişi yetiştirmektir. îyi

vatandaşın tanımı bu. Oysa iyi bir insan yetiştirmek bambaşka bir şey, tamamen hümanizmadan bahsetmek gerekiyor. Ta-bii bunların karması da olabilir, çeşitli ülkeler bunlara karar vermişler belirli oranlarda bunları uyguluyorlar, onlar oran-lar üzerinde tartışırken, biz hiç bir şey üzerinde tartışmıyoruz ve sadece sonuçları üzerinde yorumlar getiriyoruz. Aslında bence eğer üniversite eğitimini burada tartışacaksak bir kere üniversitenin konu-munu iyice belirlememiz gerekiyor. Be-nim mensubu olduğum Yıldız Üniversitesinde sürekli Harak mücadele ettiğim bir fikir var. Biz eskiden bazı alışkanlıklar edinmişiz ve hakikatn o za-manlar belki o doğru imiş, dört duvar arasında kalarak konularımızı çözmüşüz ve iyi çözümler de getirmişiz o zaman; ama üniversite konumuna geçtiğiniz zaman, o aşamaya ulaştığınız zaman artık Türkiye'de 29 tane üniversite var bunlar-dan bir tanesi Yıldız Üniversitesi denemez. Dünyada diyelimki 10 bin tane üniversite varsa 10 bin üniversiteden bir tanesi Yıldız Üniversitesi demek gerekiyor. O za-man işte bazı uğraşı alanları kendiliğinden çıkıyor, üniversite ne ile uğraşır işte bir-takım uğraşıları var, ama eğer üniversite toplumun konularını, problemlerini çözecekse, toplumun içinde bulunacağı, insanlığın içinde bulunduğu problemleri çözecekse bir kere yeni bir perspektifi ol-ması gerekiyor. Bunun nedeni çok açık. Bir kere önce her yedi senede bir bil-diğimiz kadar bilgi ediniyoruz. O zaman üniversite eğitiminin yapısında dinamizm olmalı. Ne olmalı? Öğrenciler araştırıcı ve üretici nitelikler kazandırılmaya yönlendirilmeli. Yani onu basite indirger-sek, dersler temel olarak anlatılmalı ve öğrenci hemen ya labaratuvara ya da kütüphaneye gönderilmeli ama onlardan da

26

belirli ürünler istenmeli. Bir de üniversiteleri, Haldun Bey son

yasadan özellikle söz ederek daha önceki yasalardan da söz etti, bunlar içerisinde 1974'den itibaren üniversite eğitimi içerisinde olduğum için bazılarını biliyo-rum, bazılarını okudum, okuduğum kadar biliyorum; ama benim çok inandığım bir konu var. Üniversiteyi yönlendiren yasalar oluyor, bence yasalar önemli değil, önemli olan uygulayıcılar. İşte bir örnek vereyim size Türk Medeni Kanunu İsviçre'den alınmıştır, buyurun İsviçre'deki duruma bakın, gelin Türkiye'deki duruma bakın. Onun için ben diyorumki tabii sözlerimde büyük gerçekler var, gerçekleri sayın meslektaşlarım dile getirdiler ona itirazım yok; ama benim itirazım başka şeylere ben diyorumki temelde yasalar değil, uygulayıcılar önemli.

Bir de size bu noktada bir anımı anlat-mak, aktarmak istiyorum. îşte ben hoca-mız İsrarla sordu ben de söyleyeyim, be-nim arkadaşlarım, sınıf arkadaşlarım bun-dan birkaç sene önce paşa olmuşlardı, iki tanesi ben de onları Ankara'ya gittiğim za-man kutlamaya gittim, Orduevinde buluştuk, orduevinde otururken, akşam yemeğini beklerken, bir amiral, çok eski bir dostum olan bir amiral beni gördü gel-di, işte uzun senedir görüşmüyorduk, o da bize katıldı, bazı şeylerden konuşmaya başladık ve tabii o benim üniversitede çalıştığımı falan bilmiyordu, yani arada uzun süreler oldu, ben de onun amiral olduğunu bilmiyordum, bu son yasadaki komisyonu yönlendiren, o komisyonun içerisinde olan bir kişi olduğunu biliyor-dum, o nedenle üniversitenin madem eli-mize böyle bir fırsat geçti, daha iyi bir yaşa çıkarmak, reormist bir yasa çıkartabilirdiniz, bu bir tepki yasası gibi oldu diyerek böyle bir serzenişte bulun-

dum, onun bana verdiği cevabı hiç unu-tamıyorum. Dediki, valla kusura bak-mayın sen de bu işin içerisinde yoktun ama o komisyonun içerisinde biz sadece iki kişiydik geri kalanın tümü sizdendi .dedi, yani üniversite öğretim üyesi olduğumu bana söyledi. Yani mesele şu eğer bir şeyler olmuşsa mutlaka onun oluşumunda bizlerin de katkısı oluyor. Ben burada bir Çin atasözünü de size anımsatmak istiyorum. Orada diyorki eğer bir yıl için çalışmak istiyorsanız buğday ekin, on yıl için ağaç dikiniz, otuz yıl için ise adam yetiştiriniz. Sanıyorum, bizim Türk eğitim, öğretim sistemi içerisinde bu kadar kısıtlayıcı koşullar altında Türkiye gayri safi milli hasılasını ben sanıyorum veya öyledir yüzde 2,5'u kadar sadece eğitime ayrılan bir sistem içerisinde işte bir bütçemiz çıkıp da daha insan ayının ortası gelmeden biz bu bütçeyi dur-durduk almayın denen bir sistem içerisinde, durum içerisinde bir şeyler yap-mak gerekiyorsa mutlaka yatırımlarımızın insanlar üzerinde olması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü bir zaman gelecek bu ekonomik koşullar daha iyiye gidecek, daha güzel günler göreceğiz ama, onlar üzerine gidecek eğer insan yatırımımız olmazsa, değindiğim şekilde bir nitelikte nesil yetiştiremezsek elimizde çok iyi imkanlar bile olsa onu kullanacak adamımız olmayacak.

Çok teşekkür ediyorum beni sabırla dinlediğiniz için. (Alkışlar).

27

Prof. Burhan TANSUĞ- Son konuşmacı olarak öğrenci temsilcisi Mus-tafa ÜÇÖZ, buyurun.

Mustafa ÜÇÖZ- Sayın Başkan ve Sayın Konuklar,

Öncelikle burada uzun süreden beri ilk kez bir öğrenci temsilcisine söz hakkı tanıyan ilk demokratik kuruluşlardan birisi olan Harita Mühendisleri Odasına ve bu panele emeği geçen hocalarımıza jeodezi bölümü öğrencileri adına teşekkür ederim.

Ayrıca bölümümüzün ilk kurucu-larından olan değerli hocamız MacitErbu-dak'ı saygıyla anıyoruz.

Burada jeodezi mühendisliğinde öğrenci sorunlar ına değ inmeden önce üniversitelerdeki eğitimin sorunlarına kısaca değinmek istiyorum. Üniversiteler orta öğretimden sonra gelen bir eğitim-öğretim ve araştırma kurumu olarak bazı niteliksel farklılıklara sahiptir. Bir yandan toplumda geçerli olacak bir uzmanlık alanında meslek edindirme, bir yandan da gençliğin çoğunluğunu özlemlerini doyu-rucu ve bir kültür-sanat ortamı yaratma amacını taşımaktadır. Diğer yöndende bili-min üretildiği, araştırma ve tartışma or-tamının yaratıldığı ve bunların toplumun ihtiyaçlarına yanıt verecek toplumu değiştirici yönde etkileyecek bir üst yapı kurumudur.

İnsanlık tarihi boyunca, edinilmiş bil-gi birikimleri, üretimi -biçimlendiren gelişmeler, insan yaşamının vazgeçilmez parçası haline gelen sosyal ve kültürel bi-rikimler eğitim yoluyla derli-toplu olarak yeni kuşaklara aktarılır. Eğitim işlevlerini şu şekilde maddeleyebiliriz:

- Kişilerin bedensel ve zihinsel tüm yetilerini alabildiğine geliştirmek,

- Yaratıcılığı ve kendini aşmayı sağlamak,

- Toplum içindeki ilişki ve davranış

biçimlerini şekillendirmek, - Üretimin ve üretici güçlerin

gelişimini sağlayıcı unsurları yaratmak, - Yeni üretim bilgileriyle ve teknik

bilgilerle donatmak, - Toplumun siyasal bilincini

geliştirmek ve onu bilimsel bilginin ışığında yönlendirmek,

- Toplumsal yönetime katılımı sağlamak ve bunun yöntemlerini geliştirmek,

- Kuram ile pratiği, bilimsel bilgi ve düşünce ile davraışı birleştirmek.

Bugün üniversitelerin başına YÖK de-nen kurum dikilerek düşünmeyen, konuşmayan, görmeyen,duymayan tek tip insan yetiştirilmeye çalışıldı. YÖK denen kurum, üniversiteye ve bilime yabancı olan 8'i Genel Kurmay Başkanlığınca, 6'sı Bakanlar Kurulununüniversite dışındaki bürokratlardan, l'i Genel Kurmayın kendi bünyesinden seçtiği, 2'si MEB. lığının kendi bünyesinden seçtiği ve sadece 6'sı üniversitelerarası kurul tarafından seçilen 25 kişiden oluşmaktadır. Görüldüğü gibi bunun sadece 6'sı üniversite elemanlarıdır. (Kaynak 6 Kasım 1981 tarihli Resmi Ga-zete) Bu durumda olan bir kurumun ne ka-dar sağlıklı olduğu ortadadır. Bu nedenle YÖK'e de biz öğrenciler olarak toptank-arşıyız ve kaldırılmalıdır. Bu kısa bilgilen-dirmeden sonra, bu üniversite ortamının Harita Bölümündeki öğrenci sorunlarına geçelim.

Harita Mühendisliği basit bir mühedislik kavramından öte toplumun sosyal yaşantısında düzenleyen ve direkt olarak etkileyen bir daldır. Sosya ekono-mik yapıdaki özel mülkiyetin varlığı Hari-ta mühendisliğini direkt etkileyen bir so-rundur. Bundan dolayı mesleki alandaki eğitimimizde biz öğrenciler tamamen an-siklopedik bilgilerin dışına çıkamamak-

28

tayız. Her dersten veya;alandan! birşeyler Anlatılmaya veya tanımlaması doğruysa kafamıza sokuşturulmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle hiçbir mesleki bilgiyi tam an-lamıyla alamamaktayız. Bu arada çok önemli sorunlarımızdan birisi olan öğrenci-eğitimci arasındaki ilişki hemen hemen yok denecek kadar azdır. Eğitimciler öyle bir konuma gel-mişlerdirki kendileri için görevin sadece derse gelip gitmek, sınav yapmak gibi eylemler olduğunu zannetmektedirler. Bu durum aslında YÖK'ün yarattığı olumsuz-luğun eğitimcilere yansımasından başka birşey değildir. îşte bu kavrama karşı çıkmak isteyen bilim adamlarına ise YÖK tarafından 1402 sayılı" yasa dayatıldı ve büyük bir kıyım yapıldı ve geri kalan un-surlarda sindirildi. Ancak bugüne gel-diğimizde eğitimcilere düşen görevlerden biriside bilimsel araştırmalarını ve dene-yimlerini öğrencilere sunmalı ve karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmalıdır. Üniversi-teler birer bilgi üretim merkezleri olduk-larına göre ülke sorunlarından bağımsız düşünülemez ve soyutlanamazlar. Bu gerçekten yola çıkılarak gerek mesleki konulara ilişkin ortaya çıkan yenilikler ve gerekse ülke sorunları bizim mesleğimizi çok yakından ilgilendirmektedir. İşte bu konuların ve sorunların ortaya konularak karşılıklı tartışımda ve bilgi alışverişinde bulunulması ve somut öneriler sunularak kaynaklar gösterilmelidir. Ülke sorun-larının çözümünde katkıda bulunabilecek yarının mühendisleri olarak yetiştirilme-liyiz.

Üniversiteyi bitirdiğimizde ise az önce açıkladığım durumdan dolayı sorunların içinden çıkmakta güçlüklerle karşılaşmak-tayız. Hatta çözüm önerilerini bile geti-rememekteyiz. Ancak mesleki bilgileri-mizi çalışabildiğimiz kamu kurumlarında

ı ve özel sektörde öğrenmeye çalışmaktayız fakat bunuda tam anlamıyla gerçekleştire-memekteyiz.

İşte biz Harita bölümü öğrencileri ola-rak bölümümüzde bunlardan dolayı bir uz-manlık eğitiminin yapılmasını istiyoruz. Jeodezi mühendisliğine bakıldığında içinde bir çok konuyu barındırdığı görülmektedir. Bunlar kent topraklarının düzenlenmesi, ölçmeleri, arazi toplulaştırması, fotogra-metri, jeodezi, dengeleme, kartoğrafya gibi temel konulan içermektedir.

Jeodezi Mühendisliğinde yapılacak uz-manlık eğitimini iki ana dalda toplayabili-riz.

1- Harita ve Kadastro Müh. 2- Kültür ve Teknik Müh. Harita ve Kadastro Mühendisliği

ölçme, yüksek jeodezi, Fotogrametri, dengeleme ve kartoğrafya gibi konulan; kültür teknik mühendisliği ise kent top-raklarının düzenlenmesi, ölçmeleri sula-ma, kurutma, arazi toplulaştırması gibi konuları içermelidir.

Lisans eğitiminde uzmanlaşma alanları ise yukarıdaki çerçevede değerlendirmek gerekir. Örneğin inşaat, makina ve elek-trik bölümlerinde olduğu gibi.

Harita Mühendisliğinde uzmanlık eğitiminin yapılabilmesi için ön çalışmaların tamamlanması gerekir. En başta vize sistemi- kaldırılıp dönem sonu smavlan konulmalıdır. Vizeler, decse de-vam zorunluluğu., vb. gibi zorlayıcı uy-gulamalar öğrencilerde mesleğe karşı hatta okula karşı antipati yaratmaktadır. Vizele-rin tek'e indirgendiği halde bazı hoca-larımızın hala iki vizeyi zorunlu kılması düşündürücüdür. Bu durum gerçekte öğrencilerin ve eğitimcilerin araştırma ve okuma olanaklarını büyük ölçüde sekteye uğratmaktadır. Özellikle derslere devam zorunluluğu öğrencinin öz iradesini hiçe

29

saymak, öğrenme ve araştırma olanak-larını zamansal ve psikolojik açıdan engel-leyici bir etmen olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür zorunluluklar öğrencilerin sorumlu-luk anlayışlarını ve kişiliklerini de etkile-mektedir. Oysa sorumluluk sosyal bilin-cin gelişmesiyle ve toplumla içice sağlıklı bir biçimde elde edilir. Bütün bunların yanısıra öğrenimde okulu bitirmek için sınırlama getirilmeli ve öğrenim ücretsiz olmalıdır. Öğrenci uzmanlık dalında kendi-ni yeterli gördüğünde ve ders hocasına kanıtladığı an o dersi geçmeye hak kazan-malıdır. Bugünkü sistemde ise ezbcrleye-mediği dersi doğallıkla hocasına yaivararak geçebilmektedir.

Burada okutulan statik,dinamik müzik,beden,türkçe gibi gereksiz derslerin kaldırılması en azından zorunlu halden çıkarılması gerekmektedir.

Bir öğrenci ancak ilk dört yarıyıl ders-lerini tamamladıktan sonra Harita Mühendisliğini veya kültür teknik mühendisliğini seçmelidir. Seçilecek bir uzmanlık dalının yanında diğer mesleki bilgilerde ek olarak gösterilmelidir. Birkaç yıllık deneyimden sonra programın, kendi-ni kanıtlayacağını ve eğitimin niteliğini iyi- leşti rebileceğini saptayabiliriz.

Ölçmede, fotogrametride ve yüksek je-odezideki ders içeriklerinin değişimi kültür mühendisliğininkinden daha az hızlı ve daha köktenci olmamaktadır. Kültür mühendislerinin eğitimin geliştirilmesi ve yeni koşulların uyarlaması için kırsal alanlardaki yapı değişikliği belirleyici ve önemli iken, ölçmede fotogrametride ve yüksek jeodezide elektronik alanındaki ilerlemeler önemli bir rol oyna-mamışlardır.

Öğretimlerin içeriğinin çağdaş gereksi-nimleri uyarlamış olmasından sonra jeode-zi mühendisi olmaya karar veren

öğrencilere pozitif bilimlerine ilişkin ders-leri haritacılık dersleriyle pekiştirme ola-nağı verilmesi sağlanmalıdır. Ancak böylesi bir durumda mesleğimizin niteliği artacaktır. Mesleki dalımızda mevcut bulu-nan labaratuarîarın yetersiz kalması ve la-baratuardaki aletlerin modern çağa uygun olmayışları biz öğrencilerin mesleki ko-numlarımızda büyük bir boşluk yaratmak-tadır. Bu sorunu bölümümüz gündeminde ele alınarak üniversite senatosunun gündemine sokmalı ve bunun için üniversite tarafından maddi kaynak buluna-rak bu sorunun üzerine gidilmelidir.

Harita Mühendisliği bölümlerinde bir diğer sorun ise stajların ciddiyetsizliğidir. Staj yapmanın amacı pratik kazanmaksa bölümce daha ciddiye alınmalıdır. Günümüz eğitiminde yapılan stajların he-men hemen % 9O'ı, ya naylondur veya kopya edilmiştir. Bunun nedeni ise eğitimdeki çarpıklığın yaşamızdaki yansımasıdır. Staj yapmakta eğitimin bir parçası ve amacı kuramsal anlatılan dersle-rin yaşamın içinde yani pratikte yaşama geçirilmesi olduğuna göre, biz öğrenciler Harita mühendisliği bölümünden çeşitli kamu kurumlarımla çok ciddi ücretlerle staj olanaklarının yaratılmasını istiyoruz. Kamu kurum ve kuruluşlarının staj karşılığı ödediği ücret oldukça komik ra-kamları oluşturmaktadır. Yaşamsal koşullar gözetilerek ücretlerin yeniden ayarlanmasını ve özendirici olmasını is-tiyoruz. Burada Harita Mühendisleri odasında önemli bazı görevler düşmektedir. Özel sektörde stajyer olarak çalışmak isteyen öğrencilere ücretli çalışma olanaklarının yaratılmasına yadımcı olmasını istiyoruz. Ayrıca öğrencilerimize kendi mesleklerinde çalışabilmeleri için gerek kendi bölümümüzce ve gerekse harita

30

mühendisleri odasının özel veya kamu sektörleriyle ilişkiye geçerek çalışma ola-naklarını yaratmasını bekliyoruz. Mes-leğimizle ilgili gelişen ve değişen aletleri ve yenilikleri öğrenmek ve uygulamasını yapmak için gerek büro içi, gerekse büro dışı işlerde de deneyim kazanmak istiyo-ruz.

îşte, yukarıda anlatmaya çalıştığımız sorunların çözümünde yapılacak stajlar yine uzmanlığın bir parçası olduğuna göre uzmanlık dalında staj yapılmalıdır. Bu gibi olanakların tanınmasıyla eğitimdeki pratik çalışmaların yapılamaması krizini bir ölçüde giderebiliriz.

Üniversitelerden mezun olduğumuzda jeodezi mühendisliğindeki yerimiz ne ola-caktır sorusuna vereceğimiz yanıt kısaca bilemiyoruz olacaktır. Harita mühendisimi yoksa bir harita tekniker veya teknisyeni-mi. Şimdi diyeceksiniz ki üniversitede 4 veya 5 yıllık bir bölümü bitirdiyseniz el-betteki mühendis konumundasmız diye-ceksiniz. Ama gerçekte bunun sadece dip-lama üzerinde yazıldığını uygulamada ise bir tekniker veya teknisyenden farkımız olmadığı apaçık ortadadır. Çünkü eğitimde üretici, araştırıcı ve planlayıcı kafaların yetiştirilmesi değildir önemli olan nedir öyleyse sadece piyasada o kadar ucuz işgücü var demektir. Bu fazlalığın nedeni ise bilinçli olarak yapılmakta güya gençlerimiz sokakta bırakılmamakta ve sözde üniversite okuma olanağı tanınmaktadır. Böylesi bir durumda her yıl yüzbinlerce öğrencinin nasıl bir okuma olanağına kavuşacağı ise merak konusu-dur. Mezun olanlar ise piyasada bir mühendisler enflasyonunun oluşturmakta-dır.

Kendi mesleğimize dönecek olursak özel sektörde çalışan jeodezi mühendisleri taşaroluktan ileri gidemezler. Kamu ku-

rumlarında çalışanlar ise bulundukları yerden memnun olmadıkları bir gerçektir.

1- bölümümüzde uygulanmaya çalışılan ders programları birbirini bütünler şekilde sıralanmaması,

2- Bölümümüzde özel mesleki ders saatlerinin yetersiz olması ve düzensiz dağılması,

3- Gereksiz derslerle zamanlarımızın alınması,

4- Laboratuar da bulunan aletlerin he men hemen hepsi çok eski tarihlerden kal ması ve üstelik bozuk olmaları,

5- Labaratuar çalışmalarının yetersiz olması,

6- Pratik çalışmaların yetersiz olması, 7- Öğrenci-Öğretim görevlisi diya

logunun yetersiz olması, 8- Öğrenciler kendi öz yönetimlerinde

bile söz ve yetiti sahibi olamamaları, 9- Akşam bölümünün kaldırılmaya

çalışılması ve dolayısıyla çalışan öğrenciye okuma olanağının tarfınmaması,

10- Eğitimin hala ücretli olması ve herkese kredi olanağının tanınmaması, ayrıca üniversitenin verdiği bursların ye tersiz olması,

11- Bölümümüzde kendi sorunlarımızı sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi dile ge tirecek ne bir gazetenin ne de bir panonun bulunmaması.

îşte bizler bu olumsuzlukların gideril-mesi,, uzmanlaşmanın sağlanabilmesi, özel sektörde söz hakkı alabilmek için yu-karda değinilen olumsuzluklara karşın, en azından şu önlemleri almak olası olabilir. Sınıflarda Harita Mühendisliği için yetiştirilecek öğrenci sayısı belirli sınırlarda tutulmalıdır. Alabildiğine sınıflar doldurulmamalıdır. Gereksinime göre mühendis yetiştirilmelidir. Bu arada uzmanlık eğitiminin yapılması ve gerek-siz derslerin yerine uzmanlık alanındaki

31

derslerin çoğaltılması örneğin çevre koru-ma, çevre kirliliği, gibi buna benzer bil-gilerin verilebileceği derslerin konul-masıyla mesleğimizin daha nitelikli bir duruma kavuşabileceğine inanıyoruz. Yok-sa jeodezi mühendislerinin görevlerinin sa-dece parselasyon, birleştirme ayırma, hali-hazır haritalar yapmak değil en önemli durumlardan biri olan çağdaş kadastroyu (çok amaçlı kadastro) yaratmaktır.

Sözlerime burada son verirken isteğimizden sadece birisi olan sorun-larımızın çözümü durumunun burada konuştuklarımızla kalmayacağına inanıyor ve bunların çözümü yolunda gerek Harita Mühendisleri Odasından gerekse sayın hocalarımızdan çaba harcamalarını bekli-yoruz. Hepinize saygılarımı sunarım hoşçakalın.

Prof. Burhan TANSUĞ- Dinleyiciler, müsaade ederse ikinci tura geçmek isti-yorum. Bu arada herhangi bir soru yöneltmek isteyenler lütfen bir kağıda kimden cevaplandırmasını istiyorsa bildir-sinler, ona göre ilgili arkadaşları uya-rayım.

Müsaade ederseniz Altan Beye söz ve-reyim.

Prof. Dr. Orhan ALTAN- Kısa olarak belirli bir şekilde konuşmamıza devam edecek olursak kaldığımız yerden, ki sayıyı özelikle vurgulamak istiyorum, eğitimde en önemli konunun benim ele aldığım biçimde belirli bir anlamda içerikler veders konusunu birinci konuşmamda ele almıştım, ona yoğunlaştıracağım,diğer konuşmacılar o bütünün farklı yönlerini birlikte temas ediyorlar.

Gerek jeodezi ve gerekse fotogrametri ve bununla birlikte kartoğrafya alanındaki gelişmeleri bir kenara bıraktığımız zaman tümüyle görüyoruz ki, bunlarda gelişmelerin herbirisinde elektronik parçalar, elektronik donanımlar gerek-yazılım, gerekse donanım olarak olsun büyük miktarda artmaktadır ve bir do-nanımla birlikte yazılımın da artması bu alana elektrik ve elektronik mühendisle-rinin ilgi duyduğunu göstermektedir. Bu gözlemi yaptığımız zaman meftun olduğumuz cisim veya cisimlerin kendi özelliğinden kaynaklandığını görüyoruz. Bu cisim belirli bir anlamda bizim tasfir etmeye yöneldiğimiz yeryüzeyinin yüzde 80'ini oluşturuyor. Yeryüzeyi hesaba, ki-taba, sayısal temsile en akın, en yatkın bir düzeydir ve bununla yapılacak olan bir cis-mi, herhangi bir yerde hemen bulmak im-kanına sahibiz. Bu durumda gerek elektro-nik sahasında yazılım ve donanım ve gerekse bizim sahamızda ele aldığımızda

32

kendiniz belirli bazı gelişmelerin içerisinde yer alamayacak olursak, yakında bu sektörün, elektronik sektörünün bir parçası haline gelebiliriz. Gelişmeler o yönde. Çünkü herhangi bir gelişme içerisinde siz bulunmazsanız, siz yer al-mazsanız, bunun daha sonra uygulayıcıları da başlangçtaki asıl konularından muhak-kak fedakarlık etmek zorundadırlar ve o kaynağı da o gelişmeleri yapanlar kullanır. O halde bizler de o gelişmeleri yapmayı, en azından izlemeyi ve o gelişmelerin hangi yöne gittiği konusunda ve gitmediği konusunda belirli bir şekilde bilgi sahibi olacaksınız. Bunu batıdaki özellikle alet yapımcı firmaları çok belirgin bir şekilde görmüşler ve kendileri artık, kendi imalat programlan içerisinde beceremediklerini bilgisayar firmaları ile ortaklaşa üretim yaparak gerçekleştirmektedirler. Hem yazılım, hem donanım içinde. O halde biz aynı gelişmeler içerisinde bulunarak bütün programlarımızı baştan ele alıp tümüyle uygulamak istiyoruz.

Aslında üniversite yahutta eğitim böyle birkaç saat süren bir panelin de ko-nusu değil, bütünüyle belki bir seminer dizisinin konusu olabilir, onun için burada sıralarda olacaktır. Artık öylebir şeyki, son yılardanberi üniversitede eğitim ko-nusu neresine dokunsan bir ah çekiyor, yani hepimiz bir anlamda dolu vaziyette-yiz, belirli anlamda da boşalmamız gere-kiyor. O halde benim önerim olacak bura-da,bizim yönetici arkadaşlarımıza, bu sem-ineri daha ileriki bir tarihte daha başka bir düzenleme içerisinde daha fazla konuşma imkanı verecek şekilde düzenlemek. Çünkü artık biz burada belirli bazı nokta-lara kısa kısa ancak üstten bakış olarak söyleyebiliyoruz, daha sonra belli bazı sonuçlan elde edebileceğimiz sempozyum-lar dizisi olmalıdır.

Teşekkür ederim. Prof. Burhan TANSUĞ (BAŞKAN)-

Teşekkür ederiz.

Asım EDİZ- Bende konuşmamı ta-mamlayayım. Üniversitelerimiz özellikle 196O'lı yıllardanberi kamu yönetimine teknokrat yetiştiriyor, biraz iddialı bir söz oldu bu. Teknisyen olarak mezun oluyo-ruz, mühendis teknik insan, ancak kamu kesiminde hizmete başladıktan belirli bir süre sonra artık karar verme, karar alma, kamu yöneticisi yetiştirmiş oluyoruz. Ben ısrarla bunu vurgulamak istiyorum. Tek-nokratın özelliği nedir, üniversitelerimiz ülkemizin bu gerçeği karşısında bu kadar gerçek karşısında teknokrat yetiştirmek gerçeği karşısında arkadaşlarımıza daha değişik özellikte bilgilerin verilmesi ge-rektiği kanaatini taşıyorum. Teşekkür ediyorum.

33

Prof. Burhan TANSUĞ (BAŞKAN)-Buyurun efendim.

Prof. Dr. Orhan ALTAN-Arkadaşlanmdan bir soru geldi bana ama henüz daha bitiremedim. Fakat arkadaşlara şunu söyleyeyim, bu herhalde anladığım kadarıyla, yarısına kadar okuyabildim, tamamın şu anda okumak imkanım yok, önce örgütlenme üzerine ve iletişim üzerine Haldun Hocamızın da söylediği gibi öğrenciyi öğretim üyesi, araştırma görevlisi arasındaki iletişim üzerine an-ladığım kadarıyla ve bu sorunu odanın çözmesini istiyorlar arkadaşlar benim an-ladığım kadarıyla ama tamamını okuya-madım, şu anda belki tam olarak nitelen-diremiyorum, ama bunu alacağım bir dahaki panellerde bunu dile getirmeye çalışacağım. Şimdi daha fazla cevaplaya-mayacağım, kusura bakmayın, ama odanın bu anlamda sizlerin sesi olacağına eminim fakat odanın kitlesinin sesi olabilmesi için kitlesinin odasını desteklemesi, odasını araması, sorunlarını dile getirmesi lazım Oda yöneticileriyle ve hep birlikte el bir-liğiyle bu sorunu çözeceğiz arkadaşlar.

Bana şu anda başka soru yok fakat yine bir şey söylemek istiyorum. 25 Nisan 1989 Cumhuriyet Gazetesinde bir ilan gördüm, Bilkent Üniversitesi Rektörlüğünden, lisans üstü programlara burslu öğrenci alınacaktır diyor. Belki bir kısmınız görmüşsünüzdür, ilginizi çekip okumuşsunuzdur ve bu işletme iktisat bölümlerinden birine alınacak. Ben kişide aranan şartlan söylemiyorum çünkü bun-lar kalıplaşmış olan şeyler. îşte iyi dere-cede ingilizce bilmek falan filan; fakat şunu söylemek isliyorum, burada burs alan öğretim ücreti ödemezler ve ayda 400 bin Türk Lirası bursa hak kazanırlar diyor. Şimdi, benim bu ilana bir diye-ceğim yok, aslında böyle ilanların

çoğalması dileğiyle, öteki üniversitelerde de böyle ilanların olması dileğiyle yalnız burada bir şey vurgulamak istiyorum. Zannediyorum Yükseköğrenim Kanunun 50 nci maddesinin (b) fıkrası idi, lisans üstü öğretim yapan öğrenciler kendilerine tahsis edilebilecek burslardan yararlanabil-ecekleri gibi, her defasında bir yıl için ol-mak üzere öğretim yardımcılığı kadro-larından birine de atanabilirler diyor.

Şimdi burslar bir sınav karşılığında kazanılıyor ve sınav kazanıldıktan sonra hiçbir emek harcanmadan her ay bir miktar para almıyor ve bundan öğrenci geçimini ve çalışmalarını yapmayı amaçlıyor ve bu amaçla veriliyor. Şimdi araştırma görevliliği Yükseköğrenim kanununda böyle bir yer tutuyor ve bu yer emek karşılığında veriliyor, hem sınava giriyor araştırma görevlileri kazanıyorlar, bir de emeklerini harcıyorlar çalışıyorlar, bunun yanında yüksek lisans doktora çalışması yapıyorlar, aldıkları maaşda 280 bin lira. Şimdi, aslında olaya bakılırsa buraya 400 bin lira yazanların, yani büyüklerimizin diyeceğim ben, bu şartlarda nasıl yaşanabileceğini bildikleri çıkıyor. Fakat bizim nasıl yaşadığımızla hiç ilgilendikle-rini zannetmiyorum ben, bunu burada be-lirtmek istedim.

Hocam maaşını söyle bari dedi, ben maaşımı söyledim ama hocam herhalde şey yapmadı, 285.323 lira falan gibi.

Bir de yüksek lisans eğitimi üzerinde bir şey söylemiştim ben, bu doktora öğretiminden kredi uygulamasının kaldırılması. Aslında benim sıraladığım bütün maddeler tartışılacak ve ancak öyle dile getirilir, on dakikaya sığdırmak pek mümün değil, bunlar zaten sorunların bir kısmı, yani daha niceleri var; fakal ben bu doktora öğretiminden kredi uygulamasının kaldırılmasını biraz açmak isliyorum.

34

Yüksek lisans uygulamasında kredi uygu-laması olabilir. Yüksek lisans öğretiminde kredi uygulaması olabilir. Çünkü bir yerde piyasaya yönelik bir çalışma yapması ge-rekiyor ve bir öğrenci niteliği var, fakat doktora öğreniminde artık bir akademik kariyer var. Yani benim anladığım ve ar-kadaşlarımın anladığı bu, akademik kariyer var. Akademik kariyeri olan insan sorum-luluklarını bilen ve artık kendini bir yerde bilime adamış, buna adım atmış kişi ola-rak tanımlanabilir. Böyle bir insana kredi dayatmasının getirilmesi çok yanlıştır. Yani doktora öğrencisi eğer ihtiyacı varsa istediği bölümden istediği dersi gidip ala-bilmeli, yani bu onun kendi özgür iradesi ile olabilmeli, zorla işte sen 15 kredi alıyorsun, 15 kredi aldın mı senin bütün eksik olan bilgilerin tamamlanacak demek doktora öğrencisini kısır bir daire içine sokmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

Teşekkür ederim. (Alkışlar) Prof. Burhan TANSUĞ- Bir sayın

meslektaşım bana bir soru tevcih etmişler, kısaca bütün bu panelin özeti mahiyetinde okuyayım, cevabını nasıl vereeğim bile-miyorum ama belki buradaki panelci arka-daşlar verebilirler. Öğrenci öğretmeden, öğretmen uygulanan müfredat prog-ramından şikayetçi, hepsi birden YÖK'den şikayetçi bunun sonucu ne olacaktır? (Gülüşmeler) Onun için sadece söz ve-receğim arkadaşlar bu konuda sizi aydınlatabilirler.

Altan Bey gayet güzel bir konuya te-mas etti, bu böyle iki saatlik, üç saatlik bir panelle çözülecek sorun değil, bir se-miner şeklinde bir dizi toplantının sonu-cunda belki çözülemeyecek bir konu, çözüm bulunup bulunamayacağını bile-miyorum, onun için ben müsaade ederse-niz program gereği arkadaşlarımın sözleri-

ni tamamlamalarını dileyeceğim, ondan sonra vakit kalırsa tekrar dönebiliriz.

Buyurun. Dr. Haldun ÖZEN- Şimdi/daha önce

de arkadaşlar değindiler gerçekten bu tür toplantılar olanaklı ise devam etmeli bir-kaç nedenle, ben burada değinilmemiş olan bir nedene değinmek istiyorum sadece, o da şu: Türkiye'de yükseköğretimde öğrenci olanlar, üniversite öğrencileri uzunca bir zamandan beri üniversite sorunlarını konuşmak üzere bir toplantı hazırlığı içideydiler, geçtiğimiz günlerde de Anka-ra'da bu toplantıyı yapmak istemişlerdi, fakat Ankara Valiliği buna izin vermedi, öğrenciler dolayısıyla toplantıyı yapa-madılar. Benim anımsandığıma göre de o toplantı Ankara Valiliğinin yasakladığı dördüncü öğrenci toplantısı çünkü her top-lantıya beni çağırıyorlar, bu nedenle say-ma olanağını buldum, ondan önce toplantı yapıldı daha sonraki dört toplantı çeşitli zamanlarda niyetlenildi yapılamadı. Belki bu tür bir yaklaşım konuya çok yarar ka-zandırabilir; yani bu tür bir yaklaşım be-lirli meslek alanlarındaki odaların o konu-larda öğretim yapan bölümlerin öğretim üyelerinin ve yöneticilerinin ve burada olduğu gibi araştırma görevlisi arka-daşlarım öğrenci arkadaşlarımızın temsilci-lerinin bulunacağı toplantılar belirli mes-lek alanlarında, belirli uzmanlık alanlarında birkaç toplantı halinde ard arda yapılabilirse olaki diğer meslekler de bun-dan yararlanabilir, onlar da benzer toplantı yapabilir ve umulmadık bir yeni yak-laşım türü ortaya doğabilir, bu nedenle odamız bu konuda yeni toplantılar yapsın, burada konular yeterince ele alınmadı di-yen arkadaşlarım ve sayın hocama katılarak ben de bu güzel toplantıların de-vam etmesini diliyorum.

Üç tane soru var, ikisini birleştirmek

35

istiyorum, çünkü bunlardan bir tanesi bugün yürürlüğe giren imar yasasındaki değişiklikler mühendis ve fen adamı kav-ramlarını aynı potaya soktu bu konuya değinilmişiniz diyor, diğer bir soru da aynı öğretim programlarına sahip üniversiteler arası kopukluğun, iletişim, diyalog, toplu hareket gibi mesleğimiz üzerindeki etkileri nelerdir diyor, tşte bu tür etkiler oluyor. Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği, Hükümet bazı fen adamlarına mühendisler düzeyinde yetki tanımak istediği zaman bir yasa tasarısı ile hemen bu konuda gerekli girişimlerde bulunmuştur, hatta bugünlerde yaptığı bir toplantıda muhale-fet liderlerini uyarmıştı, onların da katkısı ile hükümet kısa bir süre için bu hükümet tasarısını meclisten geri çekmiş; ama son günlere bizimde farkına varmadığımız bir sürat ve sessizlik içinde bu çıkarılabildi. Eğer örneklersek, biz kendi alanımızda veya diğer mühendislik alanları kendi alan-larında farklı üniversitelerde olan öğrenci kesimi öğretim üyesi kesimi ve farklı yer-lerde bulunan meslektaşlar arasında eğer gerçekten çok sağlıklı ve hızlı bir iletişim olsa idi, muhtemelen bu konularda daha çok bilgi edinme ve anında müdahale ede-rek bu işi önleme olanağımız olabilirdi.

Bir diğer soru, YÖK'e karşı öğretim üyelerinin vereceği mücadelenin nicel ve nitel özelliklerine değinirmisiniz diyor. Bir defa eğer YÖK'e karşı mücadele edile-cekse bu yalnız öğretim üyelerinin işi değil, öğretim yardımcılarının, öğrencile-rin, meslektaşların ortak noktalarda birleşmesi sözkonusu, ortak noktaların saptanması sözkonusu, onlarda bu tür top-lantılar yapılabildikçe daha aydınlık hale gelecek, o ortak noktalar saptanabildikten sonra yapılacak şeyler biraz daha kolay-laşmış olacaktır; ama görünen o ki, YÖK'ün getirdiği sorunlar, getirdiği ola-

nakların çok üstünde muhtemelen öğrenci arkadaşımızın açıklıkla söylediği gibi tümüyle kaldırılması ve üniversite siste-minin Türkiye'de yeni baştan düzenlen-mesi gerekir.

Sözümün burasında iki noktaya daha değinerek sözümü bitirmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi arkadaşlarımızın değindiği yabancı dille öğretim konusudur. Bu konuda teşekkür etmek istiyorum arka-daşlarımıza bu konuyu gündeme getirdik-leri için, ben dil derneği yönetim kurulu üyesi olarak. Biz dil derneği olarak bu ko-nuyu çeşitli vesilelerle gündeme getiriyo-ruz, hatta Milli Eğitim Bakanlığının üst düzeyde yetkililerinin katıldığı bazı top-lantılarda yaptık. Biz, gerek liselerde ve ortaokullarda, gerekse üniversitelerde ya-bancı dil öğretimi ile yabancı dille öğretimi ayırmıyoruz. Yabancı dil öğretimini özellikle üniversitelerde çok gerekli ve zorunlu buluyoruz; ama yabancı dille öğretim dediğimiz belirli bir bölümde, belirli bir fakültede, belirli bir üniversitede tamamen Türkçe dışında bir-dille, Almanca, İngilizce, veya Arapça her ne ise bir dille bütün derslerin öğretim ko-nusu yapılmasını çok zararlı hatta sakıncalı buluyoruz. Türkiye Cumhuri-yetinin Uluslarar Çalışma Örgütü ile im-zaladığı 111 sayılı Çalışmada ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine de açıkça aykırı olduğu görüşündeyiz. Nitekim bu nedenle hazırladığımız bir raporu uluslararası çalışma örgütüne haziran ayında sunmuş bulunuyoruz, orada görüşülecektir.

Gerek öğretim üyelerinin, gerek öğretim yardımcılarının gerek 18 yaşından sonra öğrencilerin ve vatandaşların ve bu arada kamu personelinin hizmete girerken, hizmet arasındaki, sırasındaki yükselme-lerde hakkında yasal olmayan temellere dayalı bir güvenlik soruşturması

36

yönetmeliği ile bilgiler toplanmasını ve buna dayanarak örneğin bir doçentin profesör yapılması veya yapılmamasını hem hukuka aykırı buluyoruz, hem de temel insan haklarına aykırı buluyoruz.

Çok teşekkür ederim. (Alkışlar) Mustafa ÜÇÖZ- Az önce yaptığım ve

yarıda kaldığım konuşmamama devam ederken, Yıldız Derneğinin, Harita Bölümünde yaptığı bir anket çalışmasını sunmak istiyorum.

Sınıflarda, öğrenci öğretim görevlisi ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz:

Öğrenci öğretim görevlisi diyalogu yok yanıtı veriliyor ve buna katılım yüzde 90.

"Bölümde, gerçekleştirilmesini iste-diğiniz kültürel etkinlikler nelerdir?" diye bir soruya:

Bölümde, kültürel.teknik ve sos-yokültürel konulara değinecek öğrenci kad-rosu oluşturulmalıdır denilmekte ve buna katılım yüzde 79.

"Bölümümüzün özgür adı ne ol-malıdır?" sorusuna:

Harita Mühendisliği olmalıdır gel-mekte ve yüzde 85 katılım bulunmaktadır.

"YÖK sisteminin eğitime etkisi ne olmuştur?" sorusuna:

YÖK, üniversitelerde, bilimsel eğitimden çok, teknik öğrenciyi robot-laştıran bir eğitim düzen getirmiştir, araştırıcı olmalıyız denmektedir; buna katılım yüzde 86.

"Üniversite yönetiminde, öğretim üyeleri, öğrenciler ve tüm çalışanlar, söz ve karar sahibi olmalı mıdır?" sorusuna; "evet" demişler, buna da katılım yüzde 97'dir.

"Bölümünüzde laboratuvar yeterliliği ne orandadır?" sorusuna, yetersiz denilmiş; buna katılan çoğunluk.

"Gece bölümü, sizce kaldırılmalı

mıdır?" sorusuna veya "Bu konuda başka düşünceleriniz var mıdır?" sorusuna: Gece bölümü kaldmlmamalıdır, çalışarak oku-mak zorunda kalan binlerce dar gelirli öğrenci vardır; buna katılım yüzde 96.

"Staj ve yönetmeliği konusunda düşünceleriniz nelerdir?" sorusuna:

Daha ciddi olunmalıdır ve ücretli staj yapılması sağlanmalıdır; katılım yüzde 50.

Bu anket sonuçlarından sonra, yarıda kalan konuşmama devam etmek istiyo-rum. Konuşmama, bu anketler ışığında saptadığımız soruları maddeleyeceğim. Bu sorunlarımız şunlardır:

Bölümümüzde uygulanmaya çalışılan ders programları, birbirini bütünler şekilde sıralanmaması.

Mesleki ders saatlerinin yetersiz ol-ması ve düzensiz dağılması.

Gereksiz derslerle, zamanlarımızın alınması.

Laboratuvarda bulunan aletlerin heme hemen hepsi, çok eski tarihlerden kalması ve üstelik bozuk olmaları.

Laboratuvar çalışmalarının yetersiz ol-ması.

Pratik çalışmaların yetersiz olması. Öğrenci öğretim görevlisi diyalogunun

yersiz olması. Öğrenciler, kendi öz denetimlerinde

bile, söz ve etki sahibi olamamaları. Akşam bölümünün kaldırılmaya

çalışılması ve dolayısıyla, çalışan öğren-ciye okuma olanağının tanınmaması.

Eğitimin hala ücretli olması ve her-kese kredi olanağının tanınmaması; ayrıca, üniversiteve verdiği burslar da yetersiz ol-ması.

Bölümümüzde, kendi sorunlarımızı, sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi dile ge-tirecek ne bir gazetenin, ne de bir panonun bulunmaması.