dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

24
gazete Nisan 2012 Yıl: 23 Sayı: 66 Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir. “Asıl hedefim iyi bir okuyucu olmak” Yekta Kopan röportajı sayfa 15’te. Eve çıkmasak mı? “Yakın zamana kadar, “eve çıkma” olarak adlandırılan sürecin en çetin kısmı çıkılacak malum evi bulmakken yeni gelen zamlarla birlikte geçinmek, yerleşmekten daha zor bir hal aldı. Peki Hisarüstü’nde durum ne? BARAN KARACA’nın haberi sayfa 4’te” Rektörlük seçimleri yaklaşıyor 2008’den bu yana okulumuzun rektörlüğünü yürüten Prof. Dr. Kadri Özçaldıran, görev süresinin sonlarına yaklaşırken Boğaziçi Üniversitesi yeni rektörünü seçmeye hazırlanıyor. ELİF CANSU AKOĞUZ’un haberi sayfa 2’de B o ğ a z i ç i n i n g i r i ş k a p ı s ı : K i l y o s BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ Belge ücretine son 05 Kültür-Sanat eki içindedir ETKİNLİKLER MÜZİK KİTAP SİNEMA Memleketten insan manzaraları Yeni çıkanlar Yer Demir Gök Bakır “Yaşar Kemal bundan bin yıl sonra Homeros olur mu?” diye sorulur edebiyatçılara. Edebiyatçılar arasında kısa bir sessizlik olur. Homeros ve Yaşar Kemal arasında benzerlikler bulma gayretine girer edebi zihinler. Yaşar Kemal okuyunca hissedilen gerçeğin büyülü anlatımı, mitler eşliğinde ilerleyen olayların havası bir cevap olabilir belki. Dağın Öte Yüzü serisinin 2. kitabı olan Yer Demir Gök Bakır kitabında Yaşar Kemal’in bütün kitaplarında olduğu gibi şahane dili ve anlatımını görürsünüz. İnsan psikolojisinin bü- tün boyutlarına hakim kişi tasvirleri ile karakterleri hissedersiniz, Meryem Ana olursunuz bir bölümde, Taşbaş olursunuz, Muhtar Sefer olursunuz. Çukurova’nın Yalık Köyü’nün o yılki pamuk hasatından boş dönme- leri üzerine yaşadıkları “ağa” korkusu ve bu korku üzerine yaşayabilecekleri baskı ortamını düşünerek buldukları geçici çözümler kitabın ilk bölümü- nü oluşturur. Adil Efendi’nin gelme ihtimali ve belirsizliği köylünün bütün çözümlerini boşa çıkartır. Mallarını saklarlar, mallarını çıkarırlar, halay- larla yemeklerle beklerler ama Adil Efendi gelmez. Köylülerin bulunduğu zor du- rumda korkuları ve kendilerine olan güvensizlikleri tavan yapmıştır, Muhtar Sefer’e de güvenmezler. Yaşar Kemal bu kısımda köylünün psikoloji- sini, muhtar-köylü ilişkisinin yanında farklı bir anlatıma başvururak anlatır. İnsanların savaş, kıtlık gibi olağanüs- tü dönemlerde halkların tutunacakları bir dal, her söylediğine inanacakları bir “ermiş” yaratma sürecini şiirsel bir süreçle okuyucuya anlatır. Halk kötü durumdan çıkmanın, berekete varmanın, bahara çıkma- nın sağlayıcısı olarak Taşbaş’ı görür. Halkın gittikçe şiddetini arttıran efsanevi sözlerinde Taşbaş’ın hiçbir parmağı yoktur. Taşbaş, halkın gö- zünde olağanüstü motifler içeren bir mittir. Muhtar’ın, köylünün Taşbaş’a olan bağlılığına tahammülü yoktur, korkusu saygınlık içeren bir hale bürünmüştür artık Taşbaş’a karşı. Kitabın etkileyici kısımlarından bi- rinde Taşbaş’ın “Acaba ben gerçekten erdim mi?” sözleri ve delirme hissiyatı sizi bir süre düşünmeye sevk eder ve hayranlıkla kitabın içinde bulursunuz kendinizi. Toplumsal gerçekçi yazar olarak tanımlanan Yaşar Kemal’in destansı anlatımlara neden bu kadar başvurdu- ğunun cevabını kendisinden öğrene- bilirsiniz: “Gerçekler var gerçeklerden içeri, büyüler var büyülerden içeri.” Bir önemli not daha, kitabın Zülfü Livaneli yönetmenliğinde filmi de çekilmiştir. TK Kitapları İncelemesi mhuriyet öncesi ve sonrası dönem- k toplum veya dava için diye ayrılama- yacağını savunanlardan. asını ezbere soyutlaştırarak yaşamayı anlatır “yaşayıp öldüğümü kimseler bilme- yecek!” derken. Çoğu zaman da kendi kendine kaldığı bir hayatı paylaşır; derdine, mutluluğuna ortak olmayan dostsuz bir hayattan bahseder ve son- rada “kimsecikler duymadan bir kapı açıp” gitmenin hayalini kurar. Ve âşık Cahit Sıtkı’nın da şiirleri var bu kitapta. Aşklarını bir yangın, r melek olarak anla- TK Kitapları İncelemesi Otuz Beş Yaş Tek Partinin Yükselişi Ahmet Demirel İletişim Yayınları Kısa Dünya Tarihi Michael Cook Sel Yayınları Boğaz Peter Straub İthaki Yayınları Avrupayı Taşralaştırmak Dipesh Chakrabarty Boğaziçi Yayınevi Madrid’ de Kış YENİ TÜRKİYE SİNEMASI kültür sanat RÖPORTAJ İstanbul’un uzak ilçelerinden ve İstanbul dışından gelen hazırlık öğrencilerini ağırlayan Kilyos, bölüme başlayan çoğu öğrencinin burnunda tüten, şehirden uzak ve havalar ısındıkça daha da güzelleşen bir yer. MELİSA ATAY’ın haberi sayfa 16’da

Upload: vuanh

Post on 01-Feb-2017

247 views

Category:

Documents


10 download

TRANSCRIPT

Page 1: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

gazete

N i s a n 2 0 1 2 Yı l : 2 3 S a y ı : 6 6

Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.

“Asıl hedefim iyi bir okuyucu

olmak”Yekta Kopan

röportajı sayfa 15’te.

Eve çıkmasak mı?

“Yakın zamana kadar, “eve çıkma” olarak adlandırılan sürecin en çetin kısmı çıkılacak malum evi bulmakken yeni gelen zamlarla birlikte geçinmek, yerleşmekten

daha zor bir hal aldı. Peki Hisarüstü’nde durum ne?

BARAN KARACA’nın haberi sayfa 4’te”

Rektörlük seçimleri yaklaşıyor2008’den bu yana okulumuzun rektörlüğünü yürüten Prof. Dr. Kadri Özçaldıran, görev süresinin sonlarına yaklaşırken Boğaziçi Üniversitesi yeni rektörünü seçmeye hazırlanıyor. ELİF CANSU AKOĞUZ’un haberi sayfa 2’de

Boğa

ziç

i’nin giriş kapısı: Kilyos

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ

Belge ücretine son 05 Kültür-Sanat eki içindedir

ETKİNLİKLER

MÜZİKKİTAP

SİNEMA

Memleketten insan

manzaraları

Yeni çıkanlar Yer Demir Gök Bakır“Yaşar Kemal bundan bin yıl sonra

Homeros olur mu?” diye sorulur

edebiyatçılara. Edebiyatçılar arasında

kısa bir sessizlik olur. Homeros ve

Yaşar Kemal arasında benzerlikler

bulma gayretine girer edebi zihinler.

Yaşar Kemal okuyunca hissedilen

gerçeğin büyülü anlatımı, mitler

eşliğinde ilerleyen olayların havası bir

cevap olabilir belki.

Dağın Öte Yüzü serisinin 2. kitabı

olan Yer Demir Gök Bakır kitabında

Yaşar Kemal’in bütün kitaplarında

olduğu gibi şahane dili ve anlatımını

görürsünüz. İnsan psikolojisinin bü-

tün boyutlarına hakim kişi tasvirleri

ile karakterleri hissedersiniz, Meryem

Ana olursunuz bir bölümde, Taşbaş

olursunuz, Muhtar Sefer olursunuz.

Çukurova’nın Yalık Köyü’nün o

yılki pamuk hasatından boş dönme-

leri üzerine yaşadıkları “ağa” korkusu

ve bu korku üzerine yaşayabilecekleri

baskı ortamını düşünerek buldukları

geçici çözümler kitabın ilk bölümü-

nü oluşturur. Adil Efendi’nin gelme

ihtimali ve belirsizliği köylünün bütün

çözümlerini boşa çıkartır. Mallarını

saklarlar, mallarını çıkarırlar, halay-

larla yemeklerle beklerler ama Adil

Efendi gelmez.

Köylülerin bulunduğu zor du-

rumda korkuları ve kendilerine olan

güvensizlikleri tavan yapmıştır,

Muhtar Sefer’e de güvenmezler. Yaşar

Kemal bu kısımda köylünün psikoloji-

sini, muhtar-köylü ilişkisinin yanında

farklı bir anlatıma başvururak anlatır.

İnsanların savaş, kıtlık gibi olağanüs-

tü dönemlerde halkların tutunacakları

bir dal, her söylediğine inanacakları

bir “ermiş” yaratma sürecini şiirsel bir

süreçle okuyucuya anlatır.

Halk kötü durumdan çıkmanın,

berekete varmanın, bahara çıkma-

nın sağlayıcısı olarak Taşbaş’ı görür.

Halkın gittikçe şiddetini arttıran

efsanevi sözlerinde Taşbaş’ın hiçbir

parmağı yoktur. Taşbaş, halkın gö-

zünde olağanüstü motifler içeren bir

mittir. Muhtar’ın, köylünün Taşbaş’a

olan bağlılığına tahammülü yoktur,

korkusu saygınlık içeren bir hale

bürünmüştür artık Taşbaş’a karşı.

Kitabın etkileyici kısımlarından bi-

rinde Taşbaş’ın “Acaba ben gerçekten

erdim mi?” sözleri ve delirme hissiyatı

sizi bir süre düşünmeye sevk eder ve

hayranlıkla kitabın içinde bulursunuz

kendinizi.Toplumsal gerçekçi yazar olarak

tanımlanan Yaşar Kemal’in destansı

anlatımlara neden bu kadar başvurdu-

ğunun cevabını kendisinden öğrene-

bilirsiniz: “Gerçekler var gerçeklerden

içeri, büyüler var büyülerden içeri.”

Bir önemli not daha, kitabın Zülfü

Livaneli yönetmenliğinde filmi de

çekilmiştir.

TK Kitapları İncelemesi

Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönem-

de Türkiyeli yazar ve şairlerin büyük

bir kısmının Fransız edebiyatından

etkilendiği bir gerçek. Cahit Sıtkı da

bu söylemi haklı çıkartacak edebi

bir çizgiye sahip. Hayran olduğu

Baudelaire ve Verlaine’nin, şair kişi-

liğine etkisini tüm açık yürekliliği ile

anlatıyor: “Bu şairler insana kişiliğini

bulduran türden, ağabey ve dost

şairlerdir.” Şiirlerinde biçime oldukça

önem veren, şiirde güzelliğin biçimle

ortaya çıkacağını savunan şairler-

den. Lise yıllarından beri kendini

edebiyata ve şiire yakın gören Cahit

Sıtkı, şiirdeki kesin ayrımlara karşı

çıkarak şairin kendini etkileyen her

türlü olaydan yazabileceğini şiirin

toplum veya dava için diye ayrılama-

yacağını savunanlardan.

Herkesin birkaç mısrasını ezbere

bildiği Otuz Beş Yaş şiiri şairdeki

yaşlanma ve “sinsi ölüm” korkusunun

belki de en güçlü örneği. Bu ölüm

korkusu bir çok şiirinde öne çıkar,

ölümle karşılaşacağı anları anlatırken

bir yandan dolu dizgin bir heyecan-

la “bir atlı gibi dörtnal gidiyordu,

yemyeşil uzanan sükûn vadilerinde”

mısralarıyla tanımlar ruhunu. Bazen

de sitemle bahseder o andan yarım

kalan hayatına duyduğu özlemini

anlatarak.

Bir başka sıkça rastlanan vurgusu

da yalnızlığadır Cahit Sıtkı’nın. Ha-

bersizce yaşanan bir hayatı, kendini

soyutlaştırarak yaşamayı anlatır

“yaşayıp öldüğümü kimseler bilme-

yecek!” derken. Çoğu zaman da kendi

kendine kaldığı bir hayatı paylaşır;

derdine, mutluluğuna ortak olmayan

dostsuz bir hayattan bahseder ve son-

rada “kimsecikler duymadan bir kapı

açıp” gitmenin hayalini kurar.

Ve âşık Cahit Sıtkı’nın da şiirleri

var bu kitapta. Aşklarını bir yangın,

sevgilisini bir melek olarak anla-

tır. Bir melek ki “gün günden daha

güzel, daha ince”, bir melek ki şairi

“gün günden daha âşık, daha cesur”

yapıyor. Türk edebiyatının en güçlü, en çok

tanınan şairlerinden Cahit Sıtkı’nın

en güzel mısralarının çok güzel

gruplaştırıldığı bu şiir kitabında

kendisiyle ilgili her noktayı görebilir-

siniz. Girişinde şairin edebi kimliğini

daha iyi benimseyip, şiirlerinde Cahit

Sıtkı’nın duygusallığının can yoldaşı

olup, bu şiir kitabını tekrar tekrar

açıp okumak isteyeceksiniz.

TK Kitapları İncelemesi

Otuz Beş Yaş

Hâlâ okuduklarımız

Memleketimden İnsan Manzaraları

Nazım Hikmet

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

İlahi Komedya - Dante

Kara Kitap - Orhan Pamuk

Mrs. Dalloway - Virginia Woolf

Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust

Bir Düğün Gecesi - Adalet Ağaoğlu

Mesnevi - Mevlana Celaleddin Rumi

Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzche

Dune - Frank Herbert

Tek Partinin

Yükselişi

Ahmet Demirel

İletişim

Yayınları

Kısa Dünya

TarihiMichael Cook

Sel Yayınları

Boğaz

Peter Straub

İthaki Yayınları

Avrupayı

Taşralaştırmak

Dipesh Chakrabarty

Boğaziçi Yayınevi

Madrid’ de Kış

C. J. Sansom

E Yayınları

YENİ TÜRKİYE SİNEMASIkültür sanat

RÖPORTAJ

İstanbul’un uzak ilçelerinden ve İstanbul dışından gelen hazırlık öğrencilerini ağırlayan

Kilyos, bölüme başlayan çoğu öğrencinin burnunda tüten, şehirden uzak ve havalar

ısındıkça daha da güzelleşen bir yer. MELİSA ATAY’ın haberi sayfa 16’da

Page 2: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

siyaset02

İnsan seçimleriyle vardır. Öyle ya da böyle, bazen karar bile ver-meden seçim yapmış oluruz. Susmak bile yeter yaptığımız seçimi ilan etmek için. Her zaman sağlıklı seçimler yapamayız. Her za-man seçenekler arası ayrım o kadar da temiz değildir. Seçimin zorluğu-nu da bu belirsizlikler belirler. Ancak; Süreç ne kadar zor olursa olsun yaptığımız seçimi kabullenmek zor değildir. Psikolojik bağışıklık sistemimiz hazır bekler. Seçimin ardından birkaç gün sürer beynimizdeki bu seçilenle seçilmeyenin savaşı. Ama arkadaşlarımız vardır bizi destekleyen, ailemiz vardır her zaman yanımızda olan. Bu gibi dış takviyelerle de olsa seçilenin galibiyeti sarar bey-nimizi sonunda. Artık, ne kadar doğru bir karar verdiğimizin bilincinde ve sentetik mutluluğunda gezeriz etrafta. Zaman zaman zayıf düştüğümüzde tek-rar baş kaldırsa da seçilmeyen, onları da atlatmamız fazla sürmez. Böylece seçilmeyen, bir sonraki bunalım anın-da kendini göstermek üzere köşesine çekilir.

Üniversiteye başladığım 2009 yılından bu yana yaptığım seçimlerle

varım İK’da. İK’lı olmak birçok önyargıya maruz kalmak

demektir. İK’lı olmak ha-talarının bedelinin küçük olması demektir. İK’lı olmak her konuda, özel-likle dersler için, İK gibi sağlam bir bahanenin olması demektir. İK’lı

olmak telefonla konuş-masını ve mail yazmasını

öğrenmek demektir. İK’lı olmak reklam/sponsor ara-

ması yapmak ya da yapmış gibi davranmak demektir. İK’lı olmak 15 saati bulan toplantılarda uyuyakalmak

demektir. İK’lı olmak bazen sahip ol-duğun arkadaşlarını kaybetmek, bazen bambaşka kafalarda insanlarla arkadaş olmak demektir. İK’lı olmak fasıllarda kendini bulmak ya da kaybetmek de-mektir. İK’lı olmak fedakarlık yapmak demektir. İK’lı olmak bol bol masa sandalye taşımak demektir. İK’lı ol-mak sorumluluk almak demektir. İK’lı olmak çeşit çeşit barter yemek demek-tir. İK’lı olmak bol bol organizasyon düzenleyip bazen hiçbirine katılmamak demektir. İK’lı olmak yolda bol bol selam verecek insan görmek demektir. İK’lı olmak okulda ilk durağının kulüp odası olması demektir. İK’lı olmak yönetemediğin zaman kavramı yüzün-den ailenden tavır yemek demektir. İK’lı olmak İşletmeci kafasını anlamak

demektir. İK’lı olmak sonu kolay kolay gelmeyen to-do-list’ler yapmak demektir. İK’lı olmak bütün bunların sonu geldiğin-de gözünde biriken yaştır. İK’lı olmak amatör ruhla profesyonel işler başarmak demektir.

İK’lı olmak bir sürü şey demektir ya da değildir. Bütün bu genellemeleri unutun, çünkü bunların hepsi yine seçimleri-mize göre yapacağımız ya da yapmayacağımız şeyler. Benim için yaptıklarım ya da yapma-dıklarım. Seçilmeyenlerim sık sık benimleydiler bu dönemde, ama dönüp baktığımda seçilenin sonuçları her zaman mutlulukla hatırlayacağım anılar olarak kalacaklar.

Hayatım boyunca belki de son kez bu sıfatla, Dinamik Gazete Genel Yayın Yönetmeni olarak, ama her zaman olduğu gibi gururla Editörüm Buse Aylan’a, Yazı ve Reklam İşleri Sorumlula-rım Duru Öksüz, Kadir Aydın ve Salmi Gambarova’ya ve 2011-2012 Yönetim Kurulu arkadaş-larımla birlikte gazetede yazıları ve emeği bulunan tüm üyele-rimize ortaya çıkardıkları bu güzel sonuçtan dolayı teşekkür ediyorum.

GÖKHAN [email protected]

Seçimler

SahibiBoğaziçi Üniversitesi İşletme ve

Ekonomi Kulübü Adına Tolgacan Ceylan

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüTolgacan Ceylan

Genel Yayın YönetmeniGökhan Er

EditörBuse Aylan

Yazı ve Reklam İşleri SorumlularıDuru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova

Yazı KuruluAyşe Efşin, Baran Karaca, Can Yılmaz, Deniz Yeşil,

Duygu Söyler, Elif Cansu Akoğuz, Melisa Atay, Saime Özben Hafız, Ravshanbek Khodzimatov,

Servet ünal, Übeyde Yetkin GirginGörsel Danışman

Sertaç BalaMatbaa

Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.Tel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr

Yayın KuruluTolgacan Ceylan, Umut Can Kurt, Barış Karahan, Ecenaz Özcengiz,

Ekin Akın, Gökhan Er, Nazım SansarBu gazete süreli yerel yayındır.

İktidarın “28 Şubat artığı” olarak nitelendirdiği mevcut eğitim sis-teminin kısa sürede tasarlanmış ve meclisten geçmiş bir yasayla köklü bir biçimde değiştirilmesi bir çok soru işaretini de berabe-rinde getirdi. Bunlardan ilki ola-rak okula başlama yaşını göste-rebiliriz. Yasanın son haline göre mevcut uygulamada bir değişiklik olmayacak, 72 ayını doldurmuş çocuklar okula başlayacak. İlk 4 yılın ardındansa başarı, yetenek

ve isteklerine göre ayrılıp düz, mesleki-teknik ve imam hatip orta okullarından birini tercih edebilecekler.

Tasarlanan yeni sisteme yönelik eleştiriler, ikinci 4 yıllık eğitim öncesindeki bu ayrışma üzerine yoğunlaşmakta. 10 yaşın meslek seçimi için oldukça erken olduğu, çocukların bu dönemde rasyonel tercihler yapamayacağı ve Türkiye’deki mevcut öğretmen kadrosunun çocukları eğilimleri-ne göre doğru yönlendirebilecek pedagojik eğitimden geçmemiş ol-duğu sıkça dile getirilen sorunlar arasında. Yasayı destekleyenlerse, 8 yıllık kesintisiz eğitim modeliyle

Velileri diken üstünde tutan yasa:

4+4+4Şiddetli tartışmaların ardından, 4+4+4 olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kesintili olarak 12 yıla çıkaran yasa teklifi geçtiğimiz ay kabul edildi. Yasayı destekleyenler kadar karşı çıkanlar da var, çoğunluğunsa kafası karışmış durumda. Tartışılan maddeleriyle ve kafalarda bıraktığı soru işaretleriyle yeni eğitim sistemi uzun bir süre gün-demde kalacak gibi gözüküyor.

DUYGU SÖ[email protected]

Rektörlük seçimleri kapıda

2008’den bu yana okulumuzun rektörlüğünü yürüten Prof. Dr. Kadri Özçaldıran, görev süresi-nin sonlarına yaklaşırken Boğazi-çi Üniversitesi yeni rektörünü

seçmeye hazırlanıyor. Rektörlük koltuğunun yeni adayları ise henüz belirlenmiş değil.

Kimler aday olabiliyor?Rektörlüğe aday olabilmek

için 67 yaşını aşmamış olmak ve profesör ünvanına sahip olmak gerekiyor. Mevcut rektör, yaş sı-

ELİF CANSU AKOĞ[email protected]

Page 3: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

siyaset 03

gözden düşmüş meslek liselerine ilgi-nin bu şekilde canlanabileceğini ve bu durumun gelişmekte olan sanayimizin ara eleman ihtiyacını karşılayacağını düşünüyor. Mesleki orta okuldan sonra meslek lisesine yönlendirilecek olan çocukların nitelikli teknik elemanlar olarak yetişeceği, bu sayede işsizliğin de azalacağı savunuluyor. 10’dan fazla elemana sahip iş yerlerinin sınırsız sayıda ortaöğretim öğrencisini stajyer olarak çalıştırmasına da olanak tanıyan yasa, çocuk işçiliğinin artmasından korkanları ise endişelendiriyor. Muha-lifler, yasanın lise öğrencilerinin ucuz iş gücü olarak kullanılmasına imkan verdiği görüşünde. Yeni eğitim siste-minin sunduğu imkanlar arasında en çok tartışılanlardan biri de, imam hatip seçeneği. Yasayı destekleyen kesimler, tepkilerin imam hatiplerin normalleş-mesinden ve küçük yaşta din ağırlıklı eğitimin önünün açılmasından kaynak-landığını iddia ediyor. Eleştirenlerse, yeni sistemin Başbakan’ın “dindar gençlik” hedefine hizmet etmek üzere tasarlandığını, eğitimin bilimsellikten uzaklaşacağını savunuyor. Din ders-lerinin zorunlu olmaktan çıkarılması yönündeki taleplerin göz ardı edilmiş ve yerine din derslerinin içeriğinin seçmeli hale getirilmiş olması da tepki alanlar arasında.

4+4 yıllık eğitimden sonra ise

öğrencileri zorunlu 4 yıllık “örgün veya yaygın” eğitim bekliyor. Zorunlu eğitimin 12 yıl olması gerektiği konu-sunda fikir birliğinde olan muhalifler, bu durumun zorunlu eğitimi fiilen 12 yıla çıkarmadığını, açık öğretim seçeneğinin özellikle kız çocuklarının 8. sınıftan sonra okula gitmelerini destekleyici bir yanının olmadığını düşünüyor.

Yasanın meclisten geçen son ha-linde “ilköğretimin devlet okullarında parasız olması” ifadesinin kaldırılması bazı çevreleri eğitimin paralı olmasının önü açıldığı gerekçesiyle endişelendi-rirken, okulların teknolojik donanı-mını iyileştirmeyi hedefleyen FATİH Projesi’nin Kamu İhale Kanunu’na dahil edilmemesi de yine benzer çevre-lerden çeşitli tepkiler aldı.

Bakanlık, uygulamaya başlama tarihini bir yıl erteleme hakkına sahip olmakla birlikte yeni eğitim sistemi-ni 2012-2013 eğitim öğretim yılında hayata geçirmeyi planlıyor. Sürecin çok hızlı bir şekilde tamamlanmış olması 5+3 sistemine göre eğitim almış on binlerce öğretmenin norm dışı kalması endişesini doğururken eğitimciler mevcut okulların sistemi hayata geçi-recek donanıma henüz sahip olmadığı görüşünde.

Kafası karışık veliler, yenilikleri ge-lecek nesillerin kurtuluşu olarak gören-

ler ve yasaya şiddetle karşı çıkanlar... 4+4+4 uzun bir süre daha tartışılmaya devam edecek gibi duruyor.

Sizce 4+4+4 neleri amaçlı-yor? Başarıyla uygulanabi-

lecek mi?

Güner Durmaz - Tarih4+4+4, iktidarın nüfus politikasıy-la paralel olarak yaratılan eğitim sistemidir. Yeni eğitim sistemi çocuk işçiliğinin önünü açacaktır. Böyle-ce iktidarın ucuz, genç nüfus gücü amacı gerçekleşecektir. Bu durumla bağlantılı olarak bir diğer amaç ise “homeschooling” bahanesi altında kız çocukları eve kapatmaktır. Sonuç ola-rak , asosyal ve düşünemeyen nesiller doğacaktır. 4+4+4, her iktidarın iste-yeceği türden bir eğitim sistemidir ve “başarıyla” uygulanacaktır.

Murat Sarıhan - Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkilerÖncelikle sistemin tam olarak neleri amaçladığını Milli Eğitim Bakanı kendisi bile tam olarak açıklayamı-yor. Bu kadar kısa sürede tasarla-nan bir sistemi hemen uygulamaya çalışmak ciddi sıkıntılar doğuracak-tır, yeni müfredatın hazırlanması

ve öğretmenlerin yeni sistem ve müfredata uygun eğitim verebilmesi için gerekli formasyon gibi... Bir diğer nokta da, bu sistemi planlayan komisyonda gerekli pedagojik eğitimi almış uzmanların bulunduğuna inanmıyorum. Meslek seçimi için uygun gördükleri yaş da sağlıklı bir karar vermek için çok küçük. Yasanın aceleye getirildiğini ve bu süreçte muhaliflere karşı uygunsuz davranıl-dığını düşünüyorum.

Eğitim sisteminde yapılan değişikliklerin ne gibi

sonuçlar doğuracağını düşünü-yorsunuz?

İlteriş Alican Demir - Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler4. sınıfta bir çocuk kendi okulunu seçemeyeceği için ortaokul seç-me kararı aileye kalacak, bu kötü. Onun dışında pilot uygulama falan yapılmadan da böyle çok önemli bir değişiklik yapmak çok riskli, önce birkaç bölgede uygulanması lazım. Böyle önemli bir değişiklik yapma-dan önce halkı daha iyi bilgilendir-meleri gerekiyor.

Serdar Atlı - MİSEğitim sistemindeki değişikliklere olumlu bir şekilde bakmaya çalışı-yorum. Fakat 4+4+4 sistemi, iyi bir şekilde yönetilmediği takdirde şu anki sisteme göre daha fazla açıkları olacağını düşündüğüm bir sistem. Bu noktada yine rejim kompleksleriyle bu sistemin güzelliklerini görmeden sadece bardağın boş tarafına bakarak karşı durulabilir.Ya da dolu tarafları görülmeye çalışılabilir. Çok olumlu bakmamama rağmen bekleyip avantajlarının mı, yoksa dezavantajlarının mı daha fazla olduğunu görme taraftarıyım.

G RÜŞLER

ANKET SONUÇLARI

4+4+4 eğitim yasasını biliyor musunuz?

% 17Hayır

% 83Evet

Rektörlük seçimleri kapıdanırını geçtiği takdirde görevine devam edebiliyor. Atanan rektörlerin resmi görev süresi 4 yıl. Görev süresi dolan rektör yeniden seçildiği takdirde ikinci kez göreve gelebiliyor. Ancak üçüncü bir dönem için tekrar aday olamıyor.

Seçimlere kimler katılabilir?Rektörlük seçimlerine katılmak

için yardımcı doçent, doçent veya profesör ünvanına sahip olmak gere-kiyor. İdari personel ve bu ünvanlara sahip olmayan öğretim görevlileri ise, seçim sonuçlarının kendilerini de et-kilediği gerekçesiyle, yalnız belirli bir kesime seçmenlik hakkı tanıyan bu kanun hükmünü genellikle tepkiyle karşılıyor.

Seçim mi, atama mı?Seçimler, rektörün belirlenme sü-

recinin yalnızca ilk adımı. Seçimlerin ardından en çok oy alan altı isim Yük-

seköğretim Kurulu’na gönderiliyor. YÖK’ün bu isimlerin arasından belir-lediği üç adayı Cumhurbaşkanlığı’na sunuluyor. Cumhurbaşkanı uygun gördüğü adayın atamasını gerçekleş-tiriyor. Dolayısıyla her zaman en çok oy alan isim rektör olarak atanama-yabiliyor. Hatta kimi zaman YÖK, Cumhurbaşkanı’na sunulan adayla-rın sıralamasında dahi değişiklikler yapabiliyor.

2011 yılında da buna benzer bir durum yaşanmış, 14 devlet üniversi-tesinde yapılan rektörlük seçimleri

sonucu birinci olan adaylardan 8’i, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen listede ilk sırada yer almamıştı.

Özellikle 1982 Anayasası ta-rafından oldukça geniş yetkilerle donatılmış olan rektörlerin seçimi-nin, demokratik yöntemlerden çok, keyfi ve politik kararlara sebebiyet verebilecek bir atama sistemi ile gerçekleştirilmesi ise kimi çevrelerde seçimlerin bir bakıma bir demokrasi gösterisinden ibaret kılındığı görüşü-nü oluşturmakta.

Page 4: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

ekonomi04

Forrest Gump filmini bilenler hemen hatırlayacaktır bu repliği “Hayat bir kutu çikolatadır. İçinden ne çıkacağını asla bilemezsiniz.” Yalnızca Forrest’ın sürprizlerle, hayal bile edemeyeceği olaylarla şekillenen hayatını değil, hepimizin hayatını tek cümleyle özetler bu söz. Günler, aylar, hatta seneler sonrasına planlar yapılır. Ne yapaca-ğımıza, nerede kiminle olacağımıza, hangi yönde ilerleyeceğimize, hangi tarafta yer alacağımıza dair bir sürü karar alırız her gün. Peki, kaç tanesini gerçekleştirebilme fırsatına sahip olu-yoruz? Ne kadar çok çabalarsak planlar yapmak için, o kadar plansız yaşıyoruz. Kutunun içinden ne çıkacağını bil-memenin verdiği hem endişe hem de heyecan var. O yüzden en iyisi her şeyi oluruna bırakmak, plansız programsız, rüzgarın estiği yöne hareket ederek yaşamak gibime geliyor. “Tabii bunu söylemesi kolay, ama uygulamak ne kadar kolay?” derseniz işte o nokta-da hayatı bu kadar rahat yaşamayı başarmış insanların zoru başardığını düşündüğümü söylemeliyim. Sizce de öyle değil mi?

Dinamik esintisiBir dönemi daha geride bırakmamı-

za az bir zaman kala bu seneki Dina-mik ekibi olarak tüm Boğaziçi’ne son sayımızı hazırlamış bulunuyoruz. Güz döneminde, her sene olduğu gibi yeni bir ekiple yoluna devam edecek Di-namik Gazete. Dinamik’te geçirdiğim yaklaşık 3 seneyi düşününce İK’ya ilk adım attığım gün çok da uzak gelmi-yor. Bu senelerin bana kazandırğı bilgi-yi, birikimi ve en önemlisi dostlukları, anıları hiçbir zaman unutmayacağım. Bu seneki 4 sayıyı hazırlarken başta ekip arkadaşlarım olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Gelecek senelerde de Dinamik’in her zaman Boğaziçi’nin bir parçası olarak ilerlemesi dileğiyle...

Yeni sayıda neler var?Okuldan, ülkeden ve dünyadan

haberlerle sizleri bilgilendirecek ve me-rakınızı giderecek dolu dolu bir gazete var elinizde. Bu sayımızda, yaklaşan rektörlük seçimlerinden bahsettik ve yazın gelmesiyle birlikte çoğu öğrenci için en az güz ve bahar dönemi kadar

önemli olan yaz okuluna da yer verdik. Yurtlardaki hijyen sorununun yanı sıra doktor sıkıntısı ile gündeme gelen Mediko da bu sayıdaki yerini aldı. Ayrıca, Hisarüstü’ndeki kiraların du-rumu, öğrenci bütçesini nasıl etkilediği ve gitmekten büyük keyif alacağınız okul çevresindeki kahvaltı mekanları da öğrencilere bir nevi rehber olacak nitelikte. Sinemamızın son zamanlarda geldiği noktaya ve öne çıkan yönetmen-lere değinmenin yanında oyuncu-ka-rakter uyumunun takdir edilesi olduğu, her oyuncunun yeteneğiyle ve oyuna verdiği emekle öne çıktığı Sezuan’ın İyi İnsanı’nı da atlamadık. Büyük tartış-malar yaratan 4+4+4 eğitim sistemi, her senenin değişmeyen klasiği Euro-vision ve gözlerimizi Londra’ya çeviren 2012 Yaz Olimpiyatları da bu sayının içinde. Gurbet bölümümüzde Mısır’a uzandık, TK kitaplarını yine atlama-dık, Yekta Kopan’la güzel bir röportaj yaptık, kulüplerden yeni haberleri ve tabii ki daha fazlasını da katarak bu sayıyı da Boğaziçililer için en iyi şekilde hazırlamaya çalıştık.

Herkese keyifli okumalar!

M. BUSE [email protected]

“Hayat bir kutu çikolatadır. İçinden ne

çıkacağını asla bilemezsiniz.”

Yaklaşık bir rakam vermekten kaçınan emlakçılara göre okul civarındaki kiralık ev fiyatları oldukça değişken. Evin yeri, iç-dış yapısı, yapım yılı, manzarası ve hatta güneş alma duru-mu yelpazeyi genişletse de ortalama bir fiyat belirlemek aslında mümkün. İki oda bir salon, iyi sayılabilecek bir evi kiralamak için en az 750-800 lirayı gözden çıkarmak gerekiyor. Okula yaklaştıkça bu fiyat 1000 lirayı rahatlıkla geçerken tam zıt durumda, biraz da eski evlerde 600 liraya kadar düşebiliyor.

Küçük bir hesap*Ortalama bir öğrencinin gelirini

ve ortalama bir 2+1 evin kira fiyatını 750’şer lira olarak kabul edersek or-taya nasıl bir tablo çıkıyor? İki kişinin aidat, elektrik, internet ve su ücret-leriyle 850 liraya ulaşan hesap, kış döneminde doğalgazın da eklenmesiy-le 1000 lirayı buluyor. Elektrik ve do-ğalgaz zamlarından önceki değerlerle yapılan bu hesap, evde kalan öğrenci-lerin ifadelerine göre zamlardan sonra

100 liraya yakın artış göstermiş. Son durumda payına düşen 550 lira, 750 liralık gelirinden çıkarılan “ortalama öğrenci”nin geçinebilmesi pek müm-kün görünmüyor.

Bu durum, okul yurtlarına olan ilginin nedenini açıklarken önemli bir soruyu da beraberinde getiri-yor: “Kendilerine yurt çıkmayan, Hisarüstü’nde ev de kiralayamayan öğrenciler ne yapıyor?” Üsküdar ve Mecidiyeköy görece uygun fiyatlarıy-la Boğaziçili öğrencilere önemli bir seçenek oluşturmuş durumda. Bu iki semt dışında Beşiktaş da merkezi ko-numuyla öğrenciler tarafından sıkça tercih ediliyor.

Bundan sonra ne olacak?Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde

yapılan eylemlerle protesto edilen zamlar şimdilik yerleşmiş görünüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ta-ner Yıldız’ın, fiyatların Ortadoğu’daki ve özellikle İsrail ile İran arasındaki gerginlikten kaynaklandığını belirten sözleri konuya aydınlık getirirken, bazı kesimler durumu Türkiye-İran arasındaki ikili ilişkilere bağlıyor. Ortadoğu’da denge durumu oluşana kadar fiyatlarda azalma olmayacağı

ifade edilirken, 2012 sonuna kadar öncekini ikiye katlayan, %35’lik yeni bir zam ihtimali fısıltıyla da olsa ko-nuşulanlar arasında.

Öğrenciler tarafından merak edilen bir konu da zamlardan sonra kira fiyatlarında bir değişiklik olup olmayacağı. Emlakçılar bu konuda da kesin konuşmaktan kaçınırken genel beklenti, fiyatların bir miktar azalması yönünde. Aksi takdirde evlere rağbet azalır mı bilinmez, ama yeni kira dö-neminde öğrencilerin bazı sürprizlerle karşılaşması muhtemel görünüyor.

*Değerler, 2+1 evlerde iki kişi kalan öğrencilerin ifadeleriyle belir-lenmiştir.

Hisarüstü kira fiyatlarını nasıl buluyorsunuz?

Melda Çelik - Kimya ÖğretmenliğiHisarüstü’ndeki ev kiraları gereksiz yere yüksek. Evlerin eski bina olma-larının yanı sıra çarpık bir yerleşme de var. O fiyata o evlerde yaşamak yerine mezun olduktan sonra Etiler’e doğru yol almakta fayda var.

Tanju Eren - Kimya Birçok malı Avrupa’nın hatta dünyanın en yüksek fiyatından tüketen Türkiye’nin, en lüks şehri İstanbul ve 7 tepeli şehrin en gör-kemli noktalarından biri Rumeli

Hisarüstü olunca kira fiyatlarının yüksek olması normal görülebilir. Ancak evlerin birçoğunun gecekon-du yapılı olduğu, çoğu evin kaçak olduğu gerçeği bir yana; Boğaziçi Üniversitesi nedeniyle bölgenin öğrenci yuvası olduğu durumunun ev sahipleri tarafından vicdandan yoksun bir şekilde kullanılması sorun. Örf ve adetlerinde gençlere, öğrencilere yardım edilmesi gibi bir özellik bulunan Türk toplumunda, ev sahipleri tam aksi yönde hareket ederek öğrencileri yolunacak tavuk olarak görmekte.

Rasim Çağlar Yücebilgiç - Uluslararası Ticaret Hisarüstü’ndeki evlerin büyük çoğunluğu çok eski ve kötü durumda olmasına rağmen öğrenci nüfusunun

BARAN [email protected]

Çoğu öğrenci, üniversite hayatlarının bir bölümünde çeşitli sebep-lerle kiralık evlerde yaşamaya karar veriyor. Yakın zamana kadar, “eve çıkma” olarak adlandırılan bu sürecin en çetin kısmı çıkılacak malum evi bulmakken yeni gelen zamlarla birlikte geçinmek, yer-leşmekten daha zor bir hal aldı. Peki Hisarüstü’nde durum ne?

Eve çıksak mı?

G RÜŞLER

Page 5: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

ekonomi 05

Genelde öğrencilerin Kayıt İşleri’ne yolunun düşme sebebi olan öğrenci belgesi ve transkript ücretleri, öğrenciler arasında her zaman eleş-tiri konusu olmuştur. Bir belgeye ihtiyaç olduğunda önce Garanti Bankası’na gidip öğrenci belgesi için 2.5 TL ve transkript için 5 TL ödemek Boğaziçililerin alışık olduğu bir rutindir. Ancak üniversitenin Yö-netim Kurulu’nun aldığı son karar doğrultusunda bu ücretler kaldırıldı. Bunun yanında lisansüstü başvuru-larında istenen 65 TL ücreti de artık ödenmeyecek.

Bu haberin yanında geçen hafta-dan beri uygulanan bir diğer yenilik ise shuttle ücretlerinin kalkmış olması. Kampüsleri birbirine bağla-yan shuttlelarda 35 kuruşluk ücret artık ödenmeyecek. Geçen dönem başlayan shuttle kartı uygulaması da böylelikle bitmiş oldu. Kartları hala bulunduran öğrenciler bu kartları teslim edip ilk başta ödedikleri 1.5 TL’lik depozito ücretini de geri ala-bilirler. Böylece okulumuz, dersler arasındaki kısa zaman aralıkları ile derslikler arasındaki uzun mesa-feleri öğrencilerin bütçesiyle daha uyumlu hale getirmiş oldu!

Bu belge ve shuttle ücretlerinin kalkması öğrencilerimizin uzun

zamandır talep ettiği bazı noktaların okul tarafından dikkate alındığının açık bir göstergesi oldu. Öğrenci belgesinin ve transkript ücretlerinin kaldırılması, bu tür masrafların öğrenci harçlarından karşılanabili-neceği ile açıklanıyor ama çoktandır tartışılan bu konuların kayıt parası-nın kaldırılmasından hemen sonra gelmesi akıllarda bu ücretlerin kaldırılmasında Starbucks işgalinin etkisi olup olmadığı sorusunu akla getiriyor. Ancak Kayıt İşleri Daire Başkanı Zeliha Balkan bu konula-rın birbirinden bağımsız olduğunu ama tabii ki öğrenci istekleri de dikkate alınarak verildiğini belir-tiyor. Zeliha Hanım’ın belirttiğine göre kayıt parası, öğrenci belgesi ve transkript ücretleri okulun Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığı’na (SKS) giden bir ödenekti. Başka üniversitelerde vakıfa aktarılan bu ücretler Boğaziçi’nde öğrenciye yurt, burs ve öğrenci kulüpleri alanında destek veren SKS’ye dahil oluyordu. Bu şekilde öğrenciden gelen yine öğrenciye gidiyordu. Bu ücretlerin kalkmasıyla döngünün uzun vadede nasıl değişeceğini zaman göstere-cek. Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise bu ücretleri sadece harçlarını yatırmış, yani okulun ka-yıtlı öğrencisi olan kişilerin ödeme zorunluluğunun kalkmış olması. Bu şartlara uymayan öğrenciler için ücretler hala yürürlükte.

RAVSHANBEK [email protected]

Öğrenci bütçesine bir katkı daha

Mayıs ayının gelmesiyle beraber bir dönemin daha sonuna yaklaşıyo-ruz. Yaz hakkındaki planlar çoktan yapılmaya başlandı. Kimileri bu süreci tatilde geçirmek isterken, kimileri de yaz okulundan dolayı bir süre daha İstanbul’da kalmak zorunda olacak. Peki, bu süreçte bizi neler bekliyor?

2012 yaz okulu kayıt dönemi ödeme sistemi, 2 Mayıs’tan itibaren açılacak ve 8-9-10 Mayıs’taki ön kayıt dönemini de kapsayacak. Bu ödeme işlemi için öğrenci numaranız yardımıyla Garanti Bankası’nı kullanabilirsiniz. Toplam-da 10 kredi ya da 3 ders alınabilecek ve bankaya da bu sayıya göre ödeme yapılacak. Ayrıca ÖBİKAS sisteminden ders seçimi yapmak için de bankaya ödeme yapılması gerekmekte. Başvuru ücreti 80 lira olarak belirlendi. Bu

ücret, ön kayıt döneminde ders seçimi yapılmamışsa, kesin kayıt döneminde 40 lira daha eklenerek 120 lira ol-makta. Kredi ücretleri her fakülte için değişiklik gösteriyor. Yaz okulu ofisine kredi ücretlerinin yüksek olmasının se-bebini sorduğumuzda ise bu ücretlerin harç ücreti baz alınarak ayarlandığını belirttiler. Hazırlık öğrencileri için durum biraz daha farklı. Haziran ayın-daki proficiency sınavından geçenler dilerlerse danışmanları onayında yeni dönemin derslerinden bir kısmını alabilirler. Proficiency sınavında ye-terli başarıyı elde edemeyip yaz okulu programına katılmaya hak kazanan öğ-renciler de istedikleri takdirde ücretli bir şekilde bu programa katılabilirler, yaz okulu zorunlu olmayıp öğrenci isteğine bırakılıyor.

Ayrıca yeni kredi ücretleri, kayıt tarihleri ve daha bir çok konuda daha detaylı bilgi için www.summer.boun.edu.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

SERVET Ü[email protected]

Bir üniversite kaçınılmazı: Yaz okuluYaz OKulu KREDİ ÜcREtlERİ

Mühendislik Fakültesi: 101 TL - Fen-Edebiyat Fakültesi: 74 TLİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi: 81 TL - Eğitim Fakültesi: 74 TLUBYO*: 49 TL - Lisansüstü: 67 TL

*Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu

ve ev talebinin çokluğu yüzünden ve tabii ki fırsatçı ev sahipleri sayesinde kiralar oldukça yüksek durumda. Bu kira ücretleriyle tek başınıza eve çıkmanız imkansız ki Hisarüstü’nde tek başınıza çıkacağınız düzgün stüdyo tipi daireler bulmanız da imkansız. Ya birkaç arkadaş bulup “Eski de olsa ev evdir.” diyip yüksek kiralı 2+1, 3+1 evlerden bir tane ki-ralayacaksınız ya da yurt ortamının sıkıntılarını veya uzak bir mahallede ev tutup her gün trafik derdi çekme-yi göze alacaksınız.

Son yapılan zamların hayatınıza ne tür etkileri

oldu?

Ahmet Özmen - MIS Benim açımdan bakarsak duruma,

son zamlar beni etkilemedi diyebi-lirim. Direkt bana yansıyan bir zam yok. Ancak ciddi oranlarda zam yapıldığı ortada. Çevremdeki çoğu kişi bu zamlardan dolayı mağdur oluyor, geçim sıkıntısı çekiyor. Sezer Hüseyin Berker - Fizik Öğretmenliği Zaten millet zar zor geçiniyordu, bu son zamlar da dar gelirli insan-ları çileden çıkarmaya yetti. İşçisi, emeklisi, memuru adam akıllı zam almazken doğalgaza, elektriğe yapılan zamlar vatandaşı sıkıntıya sokuyor. Ayrıca bu yapılan zamlar sadece doğalgaza, elektriğe, benzine değil, dolaylı olarak diğer mallara ve yapılan hizmetlere de yansıyacaktır. Tabii biz öğrenciler de bunun bir parçasıyız.

ANKET SONUÇLARI

Bir aylık maddi geliriniz ne kadar?

500-750% 27

750-1000% 23

1000-1500% 17

1500-2000% 10

0-500% 22

Page 6: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

dünya06

Eurovision macerası Azerbaycan’da devam ediyor

Azerbaycan’ın Eurovision macerası bundan 5 sene önce başladı. 4. yılında yarışmada birinci olan ülke, bu sene yarışmaya ev sahipliği yapmaya hak kazandı. Azerbaycan için bu başarı, küçük ama gelişmekte olan ülkelerini tanıtmak adına büyük anlam ifade ediyor. Yarışmanın gerçekleşeceği Bakü’de ise hazırlıklar tamamlanmak üzere. Ev sahibi şehir yaklaşık 25.000 katılımcıyı ağırlayabileceği “Bakü Crystal Hall” adında yeni bir otel inşa ediyor. Şehre gelecek turistler için de yeni müzeler faaliyete geçti. Ayrıca onları yönlendirmek için bekleyen bir grup tur rehberi de olacak. Ülkeye büyük bir heyecan havası hâkim durumda. Yarışma hazırlıklarının ilerleyişine yardım etmek amacıyla okulların 1 Mayıs’tan itibaren tatil

olacağı söyleniyor. Biletler de satışa çıktığı ilk günden itibaren tükenmiş. Yarışmayla ilgili bir diğer önemli ha-ber ise Ermenistan’ın Azerbaycan ile arasındaki siyasi gerginlikten dolayı yarışmadan çekildiğini açıklaması oldu.

Şarkımız “Love Me Back”, yayın-lanmaya başladığı günden beri büyük yankı uyandırdı. Can Bonomo ken-dine özgü giyim tarzı ve samimi yakla-şımlarıyla daha ilk anda dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Ülkemizde büyük bir hayran kitlesine sahip olan temsilcimiz Bonomo, bu konudaki gö-rüşlerini şöyle belirtti: ‘‘Türk halkının Eurovision’a ne kadar önem verdi-ğinin farkındayım. Yaptığım müziğe güveniyorum ve ülkemi de iyi temsil edeceğime inanıyorum. Bu yarışma-da şarkıdaki ritimler ve gösterideki kıyafetler ile Türk kültürüne de dikkat çekeceğiz.’’ Biz de ülkemizi başarıyla tanıtacağına inanıyor, Can Bonomo’ya başarılar diliyoruz.

Bu yıl 57.’si düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’na Azerbaycan ev sahipliği yapacak. Geçen yıl Eli & Nikki’nin “Running Scared” adlı şarkısıyla katılan Azerbaycan, rakiplerini geride bırakarak ipi göğüslemişti. Bu sene Bakü’de birçok müzik severi ağırlayacak olan ülkede hazırlıklar tamamlanmak üzere. Türkiye’den Can Bonomo’nun “Love Me Back” adlı şarkısıyla katılacağı yarışmada, yarı finale katılmaya hak kazanan 42 ülkenin olduğu belirtildi. 22-24 Mayıs’ta yapılacak olan yarı finalleri geçen ülkeler 26 Mayıs günü finalde yarışacak.

ANKET SONUÇLARI

can Bonomo’nun Eurovision’da başarılı olacağını düşünüyor musunuz?

% 36Hayır

% 11Fikrim Yok

% 53Evet

SERVET Ü[email protected]

“We all live in a yellow submarine, a yellow submarine, a yellow submarine” Beatles

Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü kitabını bilirsiniz, bir bölümünde ‘seçmek’ konusunda bir bölüm var. Seçim yapma özgürlüğü ir-deleniyor, seçilen “şeye” nasıl bağlanıldığına ve seçildikten sonra onun nasıl daha iyi bir şekilde sahiplenilece-ğine dair fikirlerin ve hissiyatların oluşturulduğuna dikkat çekiliyor. Ve o bölümü okurken -hazır şehit olayları yokken- ‘şehitlik’ mevzusu hakkında bir şeyler yazmak geldi içim-den. Nasıl bir psikoloji ve koşullanma ile olağanüstü değerler bütünü haline geliyor şehitlik.

Herkesin kabul edeceği gibi şehit ol-mak için önce ‘insan’ olmak gerekiyor. İnsanın nasıl bir kişiliğe sahip olduğu

önemli değil. Bir insanın vatandaş olabilmesi için,

daha doğrusu iyi va-tandaş olabilmesi için askere gitmesi gereki-yor. Vatanın bütün-lüğü için belirsizlik içeren öteki güçlere karşı en azından

bir bardak taşımak, çorbaya tuz katmak,

fotokopi çekmek gibi işler yapması gerekiyor. Örneğin; askere git-meden kamu ahlakına göre toplum tarafından dışlanan ve kötü olarak

görülen bir insan var. Askere gidiyor, askerde her türlü “ahlaksızlığı” yapıyor. Komutan tarafından cezalandırılıyor, insan yerine konulmayacak işkenceler görüyor. Affediliyor ve bir saldırı sonu-cu öldürülüyor. Ve ‘şehit’ oluyor. Şehit olduktan sonra ceza veren komutanla-rın da sözleri ve gözyaşları ile toprağa veriliyor, muazzam bir merasim, ağla-yan aile bireyleri ve yas tutan “toplum”.

Tirajı yüksek bir haber, biraz da trajikomik. Şehit olduktan sonra var edilebiliyorsunuz riyakâr toplum tara-fından. Sizi ölesiye cezalandıran komu-tanlar için “vatan için canını feda eden bir kahramansınız”. Şehit olan kişinin artık bir şeyleri “seçme” ihtimali yok tabii. Ailesi acıları kalbinde, yaşanmış güzel günler zihninde devlet yardımı ile başka bir hayata doğru yola çıkıyor. Olsun, vatan hala sağ.

Not: Platon’un Diyaloglar’ına baka-bilirsiniz. Şehitliğin ironiği hakkında.

Futbolun anlamı üzerine Futbolun adalet ve emek terazisinde

büyük oynamaların olduğu bir dönem-deyiz. Soğuk hava-sıcak hava demeden büyük bir şevkle, büyük anlamlar ve imgeler yükleyerek takımının maçını seyretmeye çalışan insanlar... Maç saati yaklaştıkça stadın çevresinde dandik bir köfteyi keyifle ve iştahla yiyen insanlar... Stadyum içerisinde bütün alt ve üst kimlikleri unutup, renklerle kocaman aidiyetler oluşturan insanlar... Sevinçler, heyecan dalgaları, üzüntü-ler... Bütün duyguların biraradalığına sahip insanlar...

Bu sene bu duyguları gasp eden bir

ortam vardı Türkiye’de. Şike iddiaları, yeni getirilen sistemler, yayın grubu-nun gelirini arttırmaya yönelik atılım-lar... Bırakın bunları artık. Sahadaki futbolun samimiyet eşiğini gösterme-den, gerçekliği hakkında somut veriler görmeden bizi futbola döndüremez-siniz. Sermaye savaşlarının içerinde, şike söylentileri içinde bizim yerimiz olamaz. Biz izleyiciyiz, duygularımızla dalga geçmeyin ey futbol ‘sahipleri’. Efendi olmak için bile bize ihtiyacınız var, unutmayın.

22 kişinin bir topun peşinde koşma-sını hiç rasyonel bir şekilde açıklamaya kalkmadık, argümanlarımızın içerisine duygularımızı, inançlarımızı kattık ki futbol bir gizem olsun hayatımız için. Aidiyet değerlerimiz var bizim bile açıklarken zorlandığımız. Futbol bir inanç, net olarak her şeyiyle açıklasay-dık bir gerçek olurdu. Bak entelektüel söylemlerim var, ama koyu Galatasaray taraftarıyım. Çelişki mi? Belki evet, ama söz konusu futbolsa bütün çelişki-ler zayıftır.

Dediklerimi yanlış anlayabilirsiniz futbol efendileri! En azından anlayabi-leceğinize dair bir ihtimal olsun elimde. Hadi şimdi ekran başına.

Şehit olma özgürlüğü

KADİR [email protected]

Page 7: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

Bilgi İşlem Merkezi Müdür Yar-dımcısı Nurşen Munar’ın belirtti-ğine göre üniversitemizin internet çıkışı Ulaknet üzerinden sağlanıyor. Ulaknet, Tübitak’ın bir hizmeti olup Türk Telekom’dan kiralanan hatlar üzerinden Türkiye’deki üniversitelere, akademilere, kütüphanelere ve daha birçok enstitüye ücretsiz internet erişimi sağlayan bir yapı. Üniver-site genelinde ortak kullanım olan kablosuz internet hızı 2 Mbit, kablolu alanlarda ise (laboratuar vb.) 2 ila 5 Mbit arasında değişmekte. Toplam hız ise 155 Mbit. Diğer üniversitelerle karşılaştırdığımız zaman ortalama bir tablo karşımıza çıkıyor. İstanbul Tek-nik Üniversitesi’nde toplam internet hızı 100 Mbit iken bu rakam ODTÜ’de öğrenci sayısının da etkisiyle 1000 Mbit’i bulmakta. İnternet hızını artırmak için fiber altyapı çalışmaları gündemde. Boğaziçi Üniversitesi’nde bölümler arasında fiber altyapı zaten mevcut olduğundan, fakülteler ara-sında daha hızlı bir internet erişimi mevcut. BİM ‘in fiber altyapısı olma-yan küçük birimlere de fiber kablo getirme projeleri bulunuyor.

Bilgi İşlem Merkezi’nin en çok eleştiri aldığı konulardan biri öğrenci

yurtlarındaki internet hızı. Özellik-le Kilyos yurtlarındaki internet hızı öğrencilerin çoğu zaman sert tepki-lerine neden oluyor. Burada internet hızı yoğun kullanım zamanlarında tek haneli Kbit/saniye hızına bile düşebi-liyor. Bu konuda BİM’in çalışmaları mevcut. Yakın bir zamanda yurtlar için yeni kablosuz cihaz ihalesi olacak ve bu sayede alınacak cihazlarla Bilgi İşlem Merkezi yurtlarda daha performanslı internet ortamı sağlamaya çalışacak.

BİM’in bir başka hizmeti ise e-posta servisi. Bu konuda depolama kapasitesi tartışılırken yakın zamanda bu kota 30MB’ten 50MB’e çıkarıldı. Fakat bu artışın da yetersiz olduğu yönünde

eleştiriler mevcut. Öğrenciler çoğu zaman depolama yeri açmak için e-postalarını silmekle uğraşıyorlar. BİM

bu bağlamda yukarıda bahsettiğimiz kablosuz cihaz ihalesinde, depolama sisteminin kapasite arttırılması için de cihaz alımı yapmayı hedefliyor. Alım gerçekleştiğinde kapasite artırımları için çalışmana başlanabilinecek ve bu sayede depolama kapasitesinin daha da artırılması sağlanacak.

Öğrencilerinin büyük sorun yaşadığı konulardan biri ise ders kayıt döne-minde kilitlenen ve bir türlü topar-lanamayan sistem. Saat 10’da bütün öğrenciler istedikleri dersleri sınırla-malara ve kotalara takılmadan almak için Kayıt İşleri’nin internet sitesine giriyor ve çoğu zaman siteyle ilgili sorunlar yaşanıyor. Neticesinde çoğu öğrenciler siteye erişim sağlayamıyor. Her ders seçiminde problem olan bu konu sanılanın aksine Bilgi İşlem Merkezi’nin kontrolünde yürütülmüyor ve internet sitesiyle BİM’in bir ilgisi bulunmuyor. Sitenin kontrolü ve hiz-met sağlama servisi Kayıt İşleri Şube Müdürlüğü’nün yönetiminde.

Bilgisayar laboratuvarları ise öğrencilerin ders, ödev ve akademik araştırma yapmaları amacıyla hiz-met veriyor. Bu laboratuarlar Güney ve Kuzey Kampüs’te 23.00’a kadar, Kilyos Kampüsü’nde ise 24.00’a kadar kullanılabiliyor. İnternet ve bilgisayar hizmeti dışında öğrenciler Garanti Bankası’na yatıracakları 6,50 TL ile aldıkları yazıcı kartları ile çıktı hizme-tinden de yararlanabiliyorlar.

bilim teknoloji 07

Boğaziçi’nin iletişim kanalı

[email protected]İZ YEŞİL

Öğrenciler, kimi zaman ödev yapmak için, kimi zaman haberleri okumak ya da sadece dolaşmak için kampüs sınırları içinde her an kablosuz olarak internete bağlanabiliyor. Acil bilgisayarlara ihtiyaç olabiliyor, bilgisa-yar laboratuvarları imdada yetişiyor. Üniversitemizin internet erişimini sağlayan ve bilgisayar laboratuarlarıyla öğrencilere eğitim ve araştırmaya destek sağlayan hizmet birimi Bilgi İşlem Merkezi (BİM) öğrencilere ve akademik personele kesintisiz internet servisi sağlamak için mesai harcıyor. Biz de Dinamik Gazete olarak ile BİM üzerine görüştük.

ANKET SONUÇLARI

Okul içindeki ve yurtlardaki internet hizme-tinden memnun musunuz?

%64

% 12Fikrim Yok

% 44Evet

% 44Hayır

Page 8: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

spor08

Sonuçta “Süper Final”e, yani play-off sistemine karar kılındı. Yeni statüyle şampiyon, normal sezonda puan tablosunun en üstünde yer alan 4 takımın 34 maç sonunda aldığı puanların yarıya düşürülmesi ve sonrasında birbiriyle 2’şer maç yapması ile belirlenecek. Bu grubun şampiyonu ise Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan gitmeye hak kazanacak. Tabii eğer Avrupa futbol otorite-si olan UEFA bunda bir sakınca görmezse.

Avrupa grubunda ise ligi 5. ve 8.sıralar arasında bitiren takımlar arasında oynanan maçlar sonucu bu grubun 1.’si UEFA Avrupa Ligi’ne gitmek için üst grubunun 4.’sü ile son bir final maçına çıkacak. Bu ma-çın galibi ise UEFA Avrupa Ligi’ne gitmeye hak kazanacak.

Dünyada Belçika, Yunanistan ve İsrail gibi alt düzey diyebilece-ğimiz liglerde uygulanan play-off sistemini bazı otoriteler sahiplenip destekleseler de bazı futbol adamla-rı bu fikre karşı çıktılar. “4 büyükler arasında oynanan maçların olduğu günler Türkiye’de hayat duruyor ve herkes bu müsabakalardan bahse-diyorsa, neden bu heyecanı art-tırmayalım? Neden bu maçlardan daha fazla oynamayalım?” soruları gündeme geldi. Bununla beraber başta yayıncı kuruluş olmak üzere, nice cafe, restorant türü işletme-lerin de yeni sistemden gelir elde ettiği düşünülürse Süper Final’in ülkeye ekonomik canlılık getirdiği su götürmez bir gerçek.

Bütün bu olumlu yönlerine rağmen, yeni sistemi yanlış bu-lanların sayısı ise oldukça fazla. Karşıt görüşteki otoriteler, bir sezon boyunca oynanan oyunun ve toplanan puanın öneminin azal-ması nedeniyle yeni sisteme karşı çıkıyorlar ve bu sistemin uygulana-bilirliği konusunda şüphe ediyor-lar. Puanların sene sonunda yarıya düşürülmesi ve bu sistemin şike davasını örtbas etmesi için çıkarıl-dığı iddiaları bazı futbolseverleri normal zamanda oynanan futbol-

dan soğutmaya yetmiş gibi gözü-küyor. İlaveten, bu mücadelenin taraftarlar arasında gerginliğe yol açtığını, sahaya giren taraftarlar ve heyecanına yenik düşüp vefat eden Fatih Çalışkan nedeniyle üzülerek fark etmek durumunda kaldık.

Tartışmalar süredursun, bu sezon 4 büyükler arasında geçen şampiyonluk yarışında aslında kimsenin kazanamayacağı çok açık. “Kumarda her zaman kasa kaza-nır.” sözünden yola çıkarak yayıncı kuruluşun gerçek şampiyon olduğu ve gerçek futbolseverlerin kaybettiği bir sezonun tam ortasında oldu-ğumuz hissiyatı futbolseverlerin aklının ucunda.

Play-off’lar Türk futbolu-na gereken heyecanı

sağladı mı?

Cüneyt Yıldız - Turizm İşletmeciliğiTürk futbolunda derbi heyecanı hazırlık maçlarında bile yaşandığı için ve Süper Final’deki takımla-rın 4 büyük takımdan oluşması sebebiyle play-off sistemi taraf-lı-tarafsız bir heyecan yarattı. Fakat bu heyecan, Beşiktaş ve Trabzonspor’un, Fenerbahçe ve Galatasaray’a göre bir hayli geride olması sebebiyle arzulanan düzey-de gerçekleşmedi.

Sırma Tuğman - PDRArzulanan heyecanı sağladı mı bi-lemiyorum ama arzulanan parayı sağlayacağı kesin. Yine de play-off sistemi daha güzel oldu, en azından şu an büyük avantajı olsa da Galatasaray’ın şampiyonluğu değişebilir. Hem daha fazla derbi izlemeyi kim istemez? Gerçi der-biler, ülkedeki gerginliğin artması anlamına geliyor ama bizim vatan-daşımız da futbolu böyle seviyor sanırım. Puanlama sistemindeki yarım puanların tamamlanması ve eşitlik halinde tekrardan alınması durumu Fenerbahçelilerde ikinci bir yanlış şampiyonluk alarmı yaratmaz diye ümit edip, genel olarak sistemin doğru olduğunu düşünüyorum.

Oğuzhan Elmalı - Uluslararası TicaretBen her zaman değişiklikten yana biri olduğum için rutin lig sistemi-nin yerini alan play-off sistemini “heycanlandırıcı” buldum. Fakat bu sistem geçici olmalıdır, bir veya iki sezondan fazla sürmemelidir, çünkü futbolun doğasına aykırı bir sistemdir. Tadında bırakılmalıdır.

“Play – off’un getirdiği yeni puanlama sistemini

doğru buluyor musunuz?”

Murat Yasinoğlu - Matematik ÖğretmenliğiPlay-off’un getirdiği puanlama sistemine bakacak olursak bu garip sistemi ayakta tutabilecek yegane puanlama stili bu olsa gerek. Az da olsa normal sezonun şampiyonunun puan avantajı ve takipçilerinin umutları korunmuş oldu. Puanlar ikiye değil de daha büyük bir sayıya bölünseydi, normal sezonu birinci sırada bitiren takım avantajını tamamen yitirmiş olacaktı. İşin tuhaf kısmı ise buçuklu puanlar. Bu konu ise puan sisteminin error’u olarak nitelendirilebilir.

Emrecan Bilir - Kimya MühendisliğiPlay-off sistemine olduğu gibi karşıyım. Puanların yarıya inmesi durumu kabul edilebilir olmaktan çıkartıyor bu sistemi. Galatasaray neredeyse bir sezondur önde gö-türdüğü yarışı son virajda kaybet-mek istemiyor, Fenerbahçe ise altın tepside önüne sunulan 5 puanlık fırsatı kaçırmamak uğra-şında.

Mükemmel finalCAN [email protected]

Bu sezon Türkiye Futbol Ligi ve statüsü çok yazıldı, çok çizildi, çok konuşuldu. Şike davasının bir türlü sonuçlanamaması futbolseverlerin tadını kaçırdı. Ligin marka değerinin düştüğü söylemleri gittikçe artmakta. Hatta Radikal Spor Yazarı Bağış Erten, Temiz Kramponlar Davası’nın üstü örtüldüğü ve “temiz” bir lig yakalama fırsatı kaçırıldığı için bu sezon lige “Süpürge Lig” adını verdi.

G RÜŞLER

ANKET SONUÇLARI

%64

Play - off sistemini gerekli buluyor musunuz?

% 26Hayır

% 27Fikrim Yok

% 47Evet

Page 9: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

spor 09

Atletizmden boksa, binicilikten tekvandoya kadar 26 spor dalın-da, 39 disiplinde ve 300 yarış-mada gerçekleşecek olan 30. Yaz Olimpiyatları’nın her sene olduğu gibi bu sene de görkemli bir açılışla başlayacağı belirtildi. Olimpiyat-ların şüphesiz en görkemli kısmı olan açılış töreninin bu yıl teması “Harikalar Adası” olarak belirlenir-ken, sanat direktörlüğünü 8 dalda Oscar kazanan “Slumdog Millio-naire” filminin yönetmeni Danny Boyle yapacak.

27.07 - 12.08.2012 tarihle-ri arasında gerçekleşecek olan olimpiyat oyunlarına bu yıl Londra ev sahipliği yapacak. 2012 Yaz Olimpiyatları’na dokuz şehir başvurdu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yapılan elemeler sonucunda Londra dört oyla Paris’in önünde yer alarak birinci sırayı elde etti ve 3. kez Yaz Olimpiyatları’nı düzenlemeye hak kazandı.

2012 Yaz Olimpiyatları’nın, kültürler arası dayanışma ve iletişimi güçlendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Lakin bu kültür

farklılığını organize etmek bir hayli zor. Hıristiyanların pazar günleri koşmayı reddetmeleri ya da Müs-lümanların Ramazan’da müsabaka olan günlerde de oruç tutmak istemeleri gibi... Dini gerekleri yerine getirmek isteyen sporcuların ihtiyaçlarını karşılamak ve danış-manlık hizmeti vermek üzere kuru-lan İnanç Referans Grubu Başkanı Rahip Green “Değişik inançları temsil eden din adamlarımız var.” diyor ve ekliyor: “Spor farklılıkları gideriyor; çünkü insanları ortak bir zeminde birleştiriyor.”

Öte yandan Yaz Olimpiyatları, Londra kentine önemli ölçüde ekonomik canlılık getirecek. Orga-nizasyona 204 ulustan 10.250 spor-cunun katılacağı açıklandı. Hotels.com’un araştırmasına göre, dünya çapında otel fiyatları ortalama %4 artarken, Londra’da %102 arttı ve bir günlük ortalama oda fiyatının 213 sterlin olacağı belirtildi.

2012 Olimpiyatları, savaşlardan, kimlik çatışmalarından ve dini tartışmalardan yorulan herkesi 17 günlüğüne eğlenceye ve dünya ba-rışına davet ediyor. Son sözü gene rahip Green söylüyor: “Olimpiyat-lara katıldığınızda onun değerlerini kabul edersiniz; saygı da bunun bir parçasıdır ve birlikte çalıştığınız insana değer vermek demektir.”

Londra yolcusu kalmasın!CAN [email protected]

Sports Fest başlıyor!Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin en büyük öğrenci organizasyonu Sports Fest için geri sayı-yor. Spor Kurulu tarafından organize edilmekte olan ve her sene 20 farklı ülkeden yaklaşık 600 yabancı sporcu ile Türkiye’nin dört bir yanından binden fazla katılımcıya ev sahipliği yapan Sports Fest, bu sene 4 farklı kıtadan 25 üniversitenin katılımı ile 18-21 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. 13 farklı branşta yapı-lacak müsabakaların yanında Güney Kampüs’te düzenlenecek gösteri, workshop, oyunlar ve bir-birinden renkli gece organizasyonları ile Sports Fest 2012, herkese unutulmaz bir bahar festivali yaşatmaya hazırlanıyor.

Field Day Atletizm Günleri heyecanıBoğaziçi Üniversitesi’nin en köklü geleneklerin-den biri olan ve 14-15 Nisan tarihlerinde Boğa-ziçi Üniversitesi Uçaksavar Atletizm Pisti’nde Spor Kurulu tarafından organize edilen Field Day Atletizm Günleri, coşkulu bir ödül töreniyle sona erdi. Hava muhalefetine karşı başarıyla süren müsabakalarda yaklaşık 200 sporcu ve birçok amatör katılımcı yarıştı. Sporcular mü-sabakalarda sınırlarını zorlarken, birçok renkli karenin ortaya çıktığı amatör yarışlarda katı-lımcılar hem yeni spor dalları denediler, hem de bolca eğlendiler. Üniversitelerarası takım sırala-masında kadınlarda birinciliği Boğaziçi Üniver-sitesi, ikinciliği Kocaeli Üniversitesi ve üçüncü-lüğü İstanbul Üniversitesi alırken; erkeklerde birinciliği Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu, ikinciliği Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu, üçüncülüğü ise Boğaziçi Üniversitesi aldı.

Boğaziçi Üniversitesi Yelken Takımı, 31 Mart-1 Nisan tarihleri arasında Marmaris’te

gerçekleşen Marmaris Uluslararası Yelken Kulübü (MIYC) tarafından düzenlenen Campus Cup yarışında 3. olurken, 17-18 Mart tarih-lerinde düzenlenen Çanakkale Zafer Kupası Yarışları’nda 2. oldu.

Boğaziçi Üniversitesi Tenis Takımı, Antalya’da gerçekleşen üniversitelerarası

müsabakalara damgasını vurdu. Erkek takımı oynadığı 15 maçın tümünde galibiyet alarak lig şampiyonu olup 1. lige yükselirken, kadın takı-mı ise mücadele etmekte olduğu Süper Lig’de 3. oldu.

Boğaziçi Üniversitesi Kürek Takımı’ndan Metin Morgül, Seyhan Baraj Gölü üzerin-

de gerçekleştirilen Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kupası Kürek Yarışları’nda Büyük B Erkekler 1x ve Hafif Kilo Büyük B Erkekler 1x kategorilerinde birincilik elde etti.

Uludağ’da yapılan yarışmalar sonucunda Snowboard Kadın Takımı Türkiye 4.’sü olur-

ken, İstanbul üniversiteleri arasında düzenlenen Snowist Yarışması’nda ise Kayak Takımı erkekler toplamında 2. oldu.

Nisan ayında Antalya’da gerçekleştirilen Amerikan Futbolu Milli Takım Kampı

sonrası Boğaziçi Üniversitesi Amerikan Futbolu Takımı’nın 9 oyuncusu milli takıma girmeye hak kazanırken, Boğaziçi Sultans, 35 kişilik milli takı-ma en çok oyuncu gönderen takım oldu.

Branşlardan kısa kısa...

Page 10: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

sağlık10

Mediko’da doktor sıkıntısı

Okulumuzda okuyan öğrenci sa-yısı yaklaşık olarak 12 bin ve buna karşılık Mediko’daki doktor sayısı sadece 3. Üstelik doktorların hiçbiri uzman doktor değil. 1 aile hekimi ve 2 pratisyen mevcut. Bunun yanında sadece 2 laborant ve 6 tane hemşire var. Ayrıca yetkililerden aldığımız bilgiye göre sağlık bakanlığı, kadro olmasına rağmen emekli olan uz-

manlar yerine yenilerini atamıyor. Bu ihmalkârlık sebebiyle okulumuz-da göz, psikiyatri ve dermatoloji alanlarında doktor bulunmamakta. Öğrenciler, günden güne iyiye gitme-si gereken sağlık hizmetlerinin gün geçtikçe kötüleştiğini düşünüyor. Son yapılan açıklamalara göre 2012 yılının başından itibaren gece nöbet-leri de kaldırıldı.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kedi ve köpek populasyonu oldukça yüksek. Kedi tırmalamalarında ve köpek ısırmalarında öğrencileri te-davi edebilecek bir doktor, veteriner,

hatta ilaç ve aşı bile olmadığı belir-tildi. Öğrenciler böyle bir durumda farklı bir sağlık kurumuna gitmek zorunda kalıyorlar. Diş hekimliği bölümünde ise durum bundan farklı değil. Sadece 9:00-12:00 arası görev yapan birimde çalışan diş hekimi sayısı sadece 3 ve hemşire sayısı da 2 ile sınırlı. Öğrencilere ancak aylar sonrasına randevu verilebiliyor.

Okulumuzda sağlık konusun-da hizmet veren tek birim olan Mediko’da doktor sayısının artması ve sağlık imkanlarının geliştirilmesi tüm öğrencilerin dileği.

AYŞE EFŞİ[email protected]

Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin çeşitli sağlık sorunları nedeniyle uğradığı okulun sağlık merkezi Mediko’da yeterli sayıda doktor bulunmuyor. Öğrenciler, verilen hizmetle-rin oldukça sınırlı olduğunu belirtiyor.

Ailelerinin İstanbul dışında oturması veya İstanbul’daki trafik sorunu gibi nedenlerle öğrencilerin birçoğunun ikamet etmeyi ter-cih ettiği yerlerin başında yurtlar geliyor. Okulumuzdaki yurtlarda 3628 öğrenci kalıyor. Buna karşılık temizlik personeli sorumlusundan aldığımız bilgiye göre, Kilyos dâhil bütün yurtlardaki temizlik personeli sayısı 68 ve her bir yurt katından bir temizlik görevlisi sorumlu. Ayrıca

yetkili kişiler, temizlik konusunda yurtlarda fark olduğunu ve bunun sebebinin yurtların yapısal farklılık-larından kaynaklandığı belirtiyorlar. Yani bir yurt diğerine göre daha temiz veya daha kirli olabiliyor. 1. ve 2. Kuzey yurtlarındaki hareketlilik sebebiyle temizliği muhafaza etme-nin daha güç olduğu belirtiliyor. Bunun yanında, 1. Kız Yurdu’nda ise camların silinmesi büyük bir problem. Camların çok yüksekte olması çalışanlar için cam silmeyi büyük bir tehlike haline getiriyor. Bunlara ek olarak aldığımız bir diğer bilgi ise temizliğin yapılma sıklığının yurtlara göre haftada 2 ile 3 arasın-

da değişiyor olması.Öğrencilerin rahatsızlık duyduğu

bir diğer önemli husus ise temizlik için kullanılan maddelerin kokusu. Kullanılan malzeme kalitesi düş-tükçe kokudaki rahatsız edicilik artıyor. Dezenfekte olarak iş gören hoş kokulu yahut kokusuz temizlik malzemeleri kullanılabilir. Temiz-likte kullanılan fırça, paspas gibi araçların eksikliğinden kaynaklanan bir hijyen eksikliği olduğu da bir çok öğrenci tarafından dile getiri-liyor. Örneğin; aynı fırçayla hem yerler, hem lavabolar temizleniyor. Kullanılan malzeme sorunu dışında sabun ve tuvalet kâğıdı konusunda

da eksiklikler var. Özellikle tuvalet kâğıtları öğrencilerin ihtiyacını kar-şılayabilecek düzeyde değil. Öğren-ciler yenilemenin daha sık yapılması gerektiğini düşünüyor.

Peki, temizlik ihalesi neye göre veriliyor? Öncelikle Yurtlar Müdürlü-ğü tahmini çalışan sayısı ve kullana-bilecek malzemelerin asgari tutarını hesaplayıp asgari bir miktar belirli-yor ve bu miktarın altındaki teklifleri sorgulayıp birçoğunu eliyor. Belirle-nen bu asgari miktara en yakın teklifi veren şirket ihaleyi kazanıyor.

Personel sayısı, kullanılan malze-melerin kalitesi ve temizlik firması-nın denetimi yurtların temizliği için çok önemli. Öğrenciler yılın büyük bir kısmını geçirdikleri yurtların te-mizliği konusunda bu konulara daha hassas yaklaşılmasını bekliyor.

Yurtlarda hijyen sorunuAYŞE EFŞİ[email protected]

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sağlığını ilgilendiren en önemli konulardan biri kaldıkları yurtların temizliği. Peki, binlerce öğrencinin kaldığı Boğaziçi Üniversitesi yurtlarında temizlik nasıl yapılıyor? Yeterli hijyen sağlanabiliyor mu? Öğrencilerin bu konudaki memnuniyetleri ne durumda?

ANKET SONUÇLARI

Yurtların temizli-ğinden memnun musunuz?

%64

% 26Hayır

% 32Fikrim Yok

% 42Evet

Page 11: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

ETKİNLİKLERMÜZİKKİTAP SİNEMA

Memleketten insan manzaraları

Yeni çıkanlar

Yer Demir Gök Bakır“Yaşar Kemal bundan bin yıl sonra Homeros olur mu?” diye sorulur edebiyatçılara. Edebiyatçılar arasında kısa bir sessizlik olur. Homeros ve Yaşar Kemal arasında benzerlikler bulma gayretine girer edebi zihinler. Yaşar Kemal okuyunca hissedilen gerçeğin büyülü anlatımı, mitler eşliğinde ilerleyen olayların havası bir cevap olabilir belki.

Dağın Öte Yüzü serisinin 2. kitabı olan Yer Demir Gök Bakır kitabında Yaşar Kemal’in bütün kitaplarında olduğu gibi şahane dili ve anlatımını görürsünüz. İnsan psikolojisinin bü-tün boyutlarına hakim kişi tasvirleri ile karakterleri hissedersiniz, Meryem Ana olursunuz bir bölümde, Taşbaş olursunuz, Muhtar Sefer olursunuz.

Çukurova’nın Yalık Köyü’nün o yılki pamuk hasatından boş dönme-leri üzerine yaşadıkları “ağa” korkusu ve bu korku üzerine yaşayabilecekleri

baskı ortamını düşünerek buldukları geçici çözümler kitabın ilk bölümü-nü oluşturur. Adil Efendi’nin gelme ihtimali ve belirsizliği köylünün bütün çözümlerini boşa çıkartır. Mallarını saklarlar, mallarını çıkarırlar, halay-larla yemeklerle beklerler ama Adil Efendi gelmez.

Köylülerin bulunduğu zor du-rumda korkuları ve kendilerine olan güvensizlikleri tavan yapmıştır, Muhtar Sefer’e de güvenmezler. Yaşar Kemal bu kısımda köylünün psikoloji-sini, muhtar-köylü ilişkisinin yanında farklı bir anlatıma başvururak anlatır. İnsanların savaş, kıtlık gibi olağanüs-tü dönemlerde halkların tutunacakları bir dal, her söylediğine inanacakları bir “ermiş” yaratma sürecini şiirsel bir süreçle okuyucuya anlatır.

Halk kötü durumdan çıkmanın, berekete varmanın, bahara çıkma-nın sağlayıcısı olarak Taşbaş’ı görür.

Halkın gittikçe şiddetini arttıran efsanevi sözlerinde Taşbaş’ın hiçbir parmağı yoktur. Taşbaş, halkın gö-zünde olağanüstü motifler içeren bir mittir. Muhtar’ın, köylünün Taşbaş’a olan bağlılığına tahammülü yoktur, korkusu saygınlık içeren bir hale bürünmüştür artık Taşbaş’a karşı. Kitabın etkileyici kısımlarından bi-rinde Taşbaş’ın “Acaba ben gerçekten erdim mi?” sözleri ve delirme hissiyatı sizi bir süre düşünmeye sevk eder ve hayranlıkla kitabın içinde bulursunuz kendinizi.

Toplumsal gerçekçi yazar olarak tanımlanan Yaşar Kemal’in destansı anlatımlara neden bu kadar başvurdu-ğunun cevabını kendisinden öğrene-bilirsiniz: “Gerçekler var gerçeklerden içeri, büyüler var büyülerden içeri.”

Bir önemli not daha, kitabın Zülfü Livaneli yönetmenliğinde filmi de çekilmiştir.

TK Kitapları İncelemesi

Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönem-de Türkiyeli yazar ve şairlerin büyük bir kısmının Fransız edebiyatından etkilendiği bir gerçek. Cahit Sıtkı da bu söylemi haklı çıkartacak edebi bir çizgiye sahip. Hayran olduğu Baudelaire ve Verlaine’nin, şair kişi-liğine etkisini tüm açık yürekliliği ile anlatıyor: “Bu şairler insana kişiliğini bulduran türden, ağabey ve dost şairlerdir.” Şiirlerinde biçime oldukça önem veren, şiirde güzelliğin biçimle ortaya çıkacağını savunan şairler-den. Lise yıllarından beri kendini edebiyata ve şiire yakın gören Cahit Sıtkı, şiirdeki kesin ayrımlara karşı çıkarak şairin kendini etkileyen her türlü olaydan yazabileceğini şiirin

toplum veya dava için diye ayrılama-yacağını savunanlardan.

Herkesin birkaç mısrasını ezbere bildiği Otuz Beş Yaş şiiri şairdeki yaşlanma ve “sinsi ölüm” korkusunun belki de en güçlü örneği. Bu ölüm korkusu bir çok şiirinde öne çıkar, ölümle karşılaşacağı anları anlatırken bir yandan dolu dizgin bir heyecan-la “bir atlı gibi dörtnal gidiyordu, yemyeşil uzanan sükûn vadilerinde” mısralarıyla tanımlar ruhunu. Bazen de sitemle bahseder o andan yarım kalan hayatına duyduğu özlemini anlatarak.

Bir başka sıkça rastlanan vurgusu da yalnızlığadır Cahit Sıtkı’nın. Ha-bersizce yaşanan bir hayatı, kendini

soyutlaştırarak yaşamayı anlatır “yaşayıp öldüğümü kimseler bilme-yecek!” derken. Çoğu zaman da kendi kendine kaldığı bir hayatı paylaşır; derdine, mutluluğuna ortak olmayan dostsuz bir hayattan bahseder ve son-rada “kimsecikler duymadan bir kapı açıp” gitmenin hayalini kurar.

Ve âşık Cahit Sıtkı’nın da şiirleri var bu kitapta. Aşklarını bir yangın, sevgilisini bir melek olarak anla-tır. Bir melek ki “gün günden daha güzel, daha ince”, bir melek ki şairi “gün günden daha âşık, daha cesur” yapıyor.

Türk edebiyatının en güçlü, en çok tanınan şairlerinden Cahit Sıtkı’nın en güzel mısralarının çok güzel gruplaştırıldığı bu şiir kitabında kendisiyle ilgili her noktayı görebilir-siniz. Girişinde şairin edebi kimliğini daha iyi benimseyip, şiirlerinde Cahit Sıtkı’nın duygusallığının can yoldaşı olup, bu şiir kitabını tekrar tekrar açıp okumak isteyeceksiniz.

TK Kitapları İncelemesi

Otuz Beş Yaş

Hâlâ okuduklarımız

Memleketimden İnsan Manzaraları

Nazım Hikmet

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

İlahi Komedya - Dante

Kara Kitap - Orhan Pamuk

Mrs. Dalloway - Virginia Woolf

Kayıp zamanın İzinde - Marcel Proust

Bir Düğün Gecesi - Adalet Ağaoğlu

Mesnevi - Mevlana Celaleddin Rumi

Böyle Buyurdu zerdüşt - Friedrich Nietzche

Dune - Frank Herbert

Tek Partinin Yükselişi Ahmet Demirel İletişim Yayınları

Kısa Dünya Tarihi Michael Cook Sel Yayınları

Boğaz Peter Straub İthaki Yayınları

Avrupayı Taşralaştırmak Dipesh Chakrabarty Boğaziçi Yayınevi

Madrid’ de Kış C. J. Sansom E Yayınları

YENİ TÜRKİYE SİNEMASIkültür sanat

RÖPORTAJ

Page 12: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

Sanatçı tarih Mekan Ücret*Malia 24 Mart Tamirane 45.00Chill - Out Festival 20 Mayıs Kemer Golf & Country Club 80.00 TLBabylon Soundgarden 26 Mayıs Parkorman 46.75 TL (Öğrenci)Electronica Festival 23 Haziran Parkorman 52.00 TL (Öğrenci)Fazıl Say’dan Dünya Prömiyeri 23 Haziran Haliç Kongre Merkezi 34.00 TL (Öğrenci)Nouvelle Vague - Dawn of Innocence 25 Haziran KüçükÇiftlik Park 45.00 TL (Öğrenci)Jessie J 26 Haziran KüçükÇiftlik Park 56.00 TL (Öğrenci)Zaz 27 Haziran KüçükÇiftlik Park 67.25 TL (Öğrenci)Two Door Cinema Club & Metronomy 28 Haziran KüçükÇiftlik Park 45.00 TL (Öğrenci)Efes Pilsen One Love Festival 14 Temmuz santralistanbul 56.00 TL (Öğrenci)Morrissey 19 Temmuz Harbiye Cemil Top. Açıkhava Sah. 67.50 TL (Öğrenci)Feist 25 Ağustos Santralistanbul Kıyı Amfi 56.50 TLRed Hot Chili Peppers 08 Eylül santralistanbul 75.00 TL*En düşük fiyatlardır.

MaYIS-EYlÜl aYI EtKİNlİK lİStESİ

Erdoğan’ın hararetli bir konuşması sırasında duyurduğu şehir tiyatrolarını özelleştirme olayı tartışmaya açık bir fikir. Konuşmanın hemen arkasından birçok tiyatro sanatçısının açıklama-ları da konunun ne kadar hassas oldu-ğunu ortaya koymaya yeter diye düşü-nüyorum. Ama teoride oldukça doğru ve pratiğe uygulanışına bağlı olarak Türkiye’deki tiyatroların gelişmesin-de çok büyük etkisi dahi olabilecek projenin bu denli tepki alması da bana garip geliyor. Zaten bu tepkinin ana sebebinin içerik olduğuna inanmıyo-rum. Eğer bu açıklama tarzı çok daha düzgün bir şekilde yapılsaydı hükümet belki de sanatçılardan şu ana kadar almadığı desteği bile alırdı.

Cumhuriyet döneminden bu yana “devlet” tiyatrosu adında, her değişen hükümetle üzerinizdeki baskı açısı değişen bir kurumdan bahsediyoruz. Sanat üreten bir yer nasıl olur da bir devletin buyruğu altında “hüküm sürer”? Aslında bütün olayların çıkış

noktası bu! Hem eleştirenlerin hem de açıklamanın arkasında duranların temel kabul ettiği ama üzerinden faklı yollar çizdiği için ortak bir payda yakalamadığı görüşlerin en temeli. Bir devlet ki kendi sanatçı yetiştirecek, kendi adının altında -şehir tiyatro-sunda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni

Orkestrası’nda vb.- bu sanatçılara sergi ortamı sağlayacak ve imkânlar sunulan bu yapıların tek ve yegâne amacı hükümeti eleştirmek olacak. Böyle bir ütopyanın ancak ve ancak hayali gerçekçi olabilir. Güçlü ve doğru eleştiri özgür ortamlardan çıkan bir yargı. Ancak dikkat edil-mesi gereken, neredeyse yüzde yüz “bağımlı” olduğunuz bir şeyi eleş-tirirken kendi ayaklarınız üzerinde durabilme yetisine sahip olmanız. Aslında şu anda hükümetin yaptığı da bu; sanatçıya eleştirmesi için özgürlük veriyor. Belki de bu açıklama bir ce-vap niteliği taşıyan konuşmanın içine konulmasaydı, bir kavgacı söylemin arasında ortaya atılmasaydı bu derece tepki görmeyecekti. Objektif olabil-mek, sadece muhalif olma amacından kopup doğruya karar vermek bence bu konuda ortak nokta bulunması için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. Tabii ki “sonuna kadar, gözü kapalı savunulsun” demek hata olur. Özel-leştirmenin Kadir Topbaş’ın İstanbul Şehir Tiyatroları’nın program kontro-lörü olarak atadığı isimlerden farklı

isimlere gidip gitmeyeceği muallâk veya bu özgür bırakmanın sadece tasmayı gevşetmek olup olmayacağını şimdiden öngörmek zor. Opera, bale, tiyatroların gelirlerinin sabit bir gelir olmaktan çıkacak olması ve buradaki sanatçılara da geçim kaygısının aşı-lanacak olması hayal kırıklığı. Bunlar endişe edilinebilinecek konular ama sunulan ana fikrin doğruluğunu değiştirmiyorlar. Başta söylediğim noktaya dönüyoruz. Teorik olarak destek alabilecek bu fikrin, pratikte nasıl uygulanacağı tartışılmalı. Körü körüne bir muhalefet, cahilce ve boş bir baş kaldırıdan öteye geçemeyecek-tir. Bu konuya dahil olup bir toplu-mun şekillenmesindeki en önemli et-ken olan sanata sahip çıkmak, süreci, özelleştirmeyi takip etmek gerekiyor ki endişe edilen konular hakkında söz sahibi olunsun. Bu yüzden şu anda sa-dece AKP Hükümeti’nden geldiği için yapıcı bir fikri harcamamak gerekir diye düşünüyorum. Aksine, ifade öz-gürlüğü daha da gelişmiş, “bağımsız” sanat dallarından daha umut verici bir fikir olabilir mi?

müzik12

Özelleştirmeyi beklerken

Havaların da ısınmasıyla İstanbul’un müzik takvimi daha da canlanıyor. Bun-ların arasında efsaneleşen birçok isim var. Bu sene neredeyse her hafta sonuna bir konser, bir festival düşüyor. Cezbe-den İstanbul’un bu seneki büyüsüne çok fazla sanatçı kapılmış gibi gözüküyor ki herkes İstanbul’u takviminin bir köşesine yerleştirmiş. Bunların arasında Red Hot Chilli Peppers’dan, geçtiğimiz senelerde popülerleşen Jessie J’e, indie rock müziğin

en güçlü isimlerinden Feist’e, pop müziğin kraliçesi Madonna’ya, cazın yeni ismi Zaz’a kadar bir çok sanatçı var. Yazmak-la bitmeyecek isimleri ağırlayacak olan İstanbul Müzik Festivali, İstanbul Caz Festivali, One Love Festival, Chill-Out ve Tuborg GoldFest, İstanbul’un yaz festival-lerinden sadece birkaçı. Hazır olun! Mayıs ayı ile birlikte neredeyse Eylül ortasına kadar durmadan eğlenmeye varsanız, İstanbul’da yaz başlıyor.

Hala DİNlEDİKlERİMİz

YabancıMadonna - La Isla Bonita (1987)Natalie Imbruglia - Torn (1997)Red Hot Chili Peppers - By The way (2001)Travis - Why Does It Always Rain On Me? (1999)Robbie William - Feel (2002)

YerliYeni Türkü - Aşk Yeniden (1992)Teoman - Gönülçelen (2001)Athena - Skalonga (1998)Mirkelam - Her Gece (1995)MFÖ – Mazeretim Var Asabitim Ben (1995)

Bahar gelir İstanbul renklenir

DURU ÖKSÜ[email protected]

Page 13: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

sinema 13

Vizyonagirecek filmler

Hâlâizlemediniz mi

1- Özgürlük Yolu - Into the Wild (2007)2- Dövüş Kulübü - Fight Club (1999)3- Cennet Sineması - Cinema Paradiso (1988)4- Kefaret - Atonement (2007)5- Demir Maskeli Adam - The Man in the Iron Mask (1998)6- Muhsin Bey (1987)7- İyi, Kötü ve Çirkin - The Good, the Bad and the Ugly (1966)8- Aşkın Kitabı - Becoming Jane (2007)9- Gizemli Yabancı - Hearts in Atlantis (2001)10- Buz Devri - Ice Age (2002)

Siyah Giyen Adamlar III - Men in Black IIIYönetmen: Barry SonnenfeldOyuncular: Will Smith, Tommy Lee Jones, Josh Brolin, Emma ThompsonTürü: Aksiyon, Bilim kurgu, KomediVizyona Giriş Tarihi: 25.05.2012

Ajan K’yı bulmak için zamanda geriye giden Ajan J, bu tehlikeli yolculuğunda dünyanın sonunu getirebilecek birçok olayı da tetikler. Serinin son filminde her zamankinden daha hızlı hareket etmesi gereken Ajan J, en ufak bir hatasıyla her şeyin alt üst olacağının farkında olarak büyük bir maceraya atılıyor. Fanlarının heyecanla beklediği film, beklen-tileri boşa çıkarmayacak gibi.

Memleketten insan manzaraları: Yeni Türkiye sinemasıTürkiye’nin çoğunluğunun Türk sinemasında yeterince yer almadığını düşünen, inisiyatifi ellerine alan ve bu yolda samimi ellere bırakmak isteyen bir avuç sinemacı... Yattığı güzellik uykusundan meraklı bakışların arasında uyanan bir sinema, dönem dönem aralamak istemişti gözlerini ama derin “darbelerle” istemeden, sıkıca kapatmıştı gözünü.

Sinema kültürünün izleyicisinden, festivalinden yazarlarına kadar bir bütün olarak kabul eden bir anlayış Yeni Türkiye sineması. Darbenin şekillendirmeye çalıştığı bir ortamda, darbe sonrası korku ve baskı içindeki bu kesimleri sinemanın içerisine, gerçek hayatın içerisine davet eden yaklaşımlarıyla ilerleyen bir sine-ma. Yeni Türkiye sinemasını “yeni” yapan motifler, memleketin “öteki” hayatlarına yaptığı yolculuklar, sine-manın teknik kısmındaki ilerleme ve konulardaki sıradanlığa karşı absürd unsurlar keşfetme isteği...Kullandık-ları özdeşleştirme, yabancılaştırma gibi tekniklerle, daha önce belli konumlandırmalarla sinemada ince-lenen Kürt sorunu, toplumsal alanda kadın, mülteci sorunu, neoliberal dünya düzeni sorgusu gibi konulara başka dünyalardan sesleniyor.

Yeşilçam gibi bir dönemin son-lanmasının hemen ardından sinema dünyasının yepyeni bir heyecana kucak açması kolay olmadı, olamazdı zaten. Hem siyasi çalkantıların tüm toplumu kasıp kavurduğu, düşünme-nin bile suç olduğu bir devri yaşamış, ardından da globalleşen dünyada sanatın da artık bir sektör haline gel-diği şu son günleri görmüş geçirmiş oldu yedinci sanat. Rüyadan kabusa uyanan bu toplumun sinemasının nihayet çiçek vermeye başladığı dönemlerdeyiz..

Peki, kimdi Türkiye sinemasının “yeni” kanaat önderleri? Sinema eleş-

tirmeni Zahit Atam’ın tabiriyle yeni Türkiye sinemasının kare asları Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan... Onlar bu akımın öncüleri fakat yalnız kov-boyları değiller. Reha Erdem’i, Onur Ünlü’sü, Semih Kaplanoğlu’suyla birinci kuşağını temellendi-ren Türk sineması; Hüseyin Karabey, Özcan Alper, İnan Temelkuran gibi yeni yetenekleriyle hem genç nesilleri sinemanın büyülü dünyasına çağırıyor, hem de sesini, söylemlerini bu toprağın insanlarına duyur-maya çalışıyor. Ve başarıyor da. Bunlar ve bunlar gibi birkaç ismi unutmamak gerek. Şu son günlerde he-pimizin kulağına biraz olsa da çalınmıştır çünkü bu isimler. Duymuşuzdur elbet bir yerde Türk yönetme-nin büyük başarısı diye. İşte bunlar ektiklerini biçme zamanı gelmiş bir kuşağın başarısı ve aynı zamanda sinemamızı hem dünyaya hem de Türkiye’ye layıkıyla tanıtmanın en güzel yolu. Bunun yanı sıra yurtdı-

şında da ülkemizi başarıyla temsil eden Fatih Akın, Ferzan Özpetek gibi yönetmenler de Türkiye’ye ve Türk sinema sanatına olan önyargıları kırmada eşi bulunmaz birer hazine sunuyorlar önümüze.

Bu bağımsız sanatçılar bir buh-ranın çocukları ve hiçbir kuraldan çekinceleri yok gibi. Sorgulayan bir yak-laşımları var ele aldıkları her bir öyküde. Topluma yeni bir boyut kazandıra-cak yeteneğe sahipler ama başarılarının takdirini önce Avrupa sineması teyit edi-yor nedense. Türk sineması özgünleşiyor ve kendini var etmeyi başarıyor ama Türk izleyicisi bir yerde tıkanıp kalıyor. Ya eskiyi arıyor, ya da derinlere dalıp kafasını pek bulandırmak istemiyor. Ama bu yönetmenlerin var-

lığı ve yarattıkları seyirci kitlesi umut vadediyor. Belki tam da “yeni” boyut-lar ekleyerek ilerleyen, sermayenin ve görüntünün uzağında ilerleyen sinemayı Türkiye izleyicisi olarak sa-hiplenme ve hissetme dönemindeyiz.

SAİME ÖZBEN [email protected]

Theo Angelopoulos söyleşisiMithat Alam Film Merkezi, bu yılın başında kaybettiğimiz Yunanlı yönetmen Theo Angelopoulos’u özel bir programla anıyor. 16 Mayıs’ta gerçekleştirilecek programda yönet-men Necati Sönmez’in Theo’s Gaze adlı filmi gösterilecek. Ardından saat 18:00’da yönetmen Necati Sönmez ve Altyazı Sinema Dergisi yazarlarından Barış Saydam’ın katı-lacağı bir söyleşi gerçekleştirilecek.

Romanya sineması sizi çağırıyorAltyazı Sinema Dergisi’nin seçimiyle sunulan Romanya Seçkisi kapsamında Cristi Puiu’nun The Death of Mr. La-zarescu, Andrei Ujica’nın The Autobi-ography of Nicolae Ceausescu, Florin Serban’ın If I Want to Whistle I Whistle, Cristian Mungiu’nin 4 Months, 3 We-eks and 2 Days filmlerinin 4-9 Mayıs tarihlerindeki gösteriminin ardından 10 Mayıs Perşembe saat 18:00’de Romanya sineması üzerine panel düzenlenecek.

Pamuk Prenses ve Avcı - Snow White and the HuntsmanYönetmen: Rupert SandersOyuncular: Kristen Stewart, Chris Hem-sworth, Charlize TheronTürü: Aksiyon, Macera, DramVizyona Giriş Tarihi: 01.06.2012

Pamuk Prenses’in herkesçe bilinen hikayesini farklı bir bakış açısıyla ve yenilikçi bir yorumla izleyeceğiniz Pamuk Prenses ve Avcı’da, kötü kraliçenin emriyle Pamuk Prenses’i öldürmek için ormana götüren avcı, Pamuk Prenses’i öldürmekten vazgeçmekle kalmayıp aynı zamanda koruyucusu ve mentoru olarak ona kötü kraliçeye karşı savaşmanın yollarını da öğretiyor. Alice Harikalar Diyarında’nın ya-pımcılarından çıkan film merakla bekleniyor.

Gergedan Mevsimi - Rhinos SeasonYönetmen: Bahman GobadiOyuncular: Monica Bellucci, Beren Saat, Yılmaz Erdoğan, Caner CindorukTürü: DramVizyona Giriş Tarihi: 25.05.2012

İran’da geçen, şahın devrilmesi ve ardından İslam Devrimi’nin başlamasından hemen önce başlayan bir aşk hikayesinin anlatıldığı film, dönemin politik değişimlerine de ışık tutuyor. Türkiye’den ve İran’dan oyuncuların bir araya geldiği filmin başrolünde İtalyan oyuncu Monica Bellucci de yer alıyor.

PrometheusYönetmen: Ridley ScottOyuncular: Michael Fassbender, Charli-ze Theron, Noomi RapacaTürü: Bilim kurgu, KorkuVizyona Giriş Tarihi: 01.06.2012

İnsanların geleceğini korumak adına hayatın başlangıcı ile ilgili araştırma yapan bir ekibin heyecan dolu macerasını anlatan film, başarılı yönetmen Ridley Scott’ın imzasını taşıyor. Alien serisinin meraklılarının kaçırmaması gereken filmin gişede başarılı olacağı şimdiden belli.

Karanlık Gölgeler - Dark ShadowsYönetmen: Tim BurtonOyuncular: Johnny Depp, Eva Green, Michelle Pfeiffer, Jonny Lee Miller, Hele-na Bonham CarterTürü: Korku, Fantastik, KomediVizyona Giriş Tarihi: 15.06.2012

Bir cadı tarafından lanetlenerek 200 yıl toprağın altında kalmaya mahkum olan vampir Barnabas Collins, 1972 yılında bir fırtına sonucu hapsolduğu tabuttan çıkmayı başardığında istediği tek şey intikam almaktır.

Nuri Bilge Ceylan

Fatih Akın

Yeşim Ustaoğlu

Page 14: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

etkinlikler14

BayrakBayrak, manevi terörü tartışırken aynı zamanda sahte ve gerçek hisleri, ilişkileri sorguluyor. Yazan ve yöneten Berkun Oya. Oyuncu kadrosu ise Ayten Uncuoğlu, Canan Ergüder, Köksal Engür, Okan Yalabık, Ozan Çelik, Ulaş Tuna Astepe gibi tiyatro severleri tatmin edecek isimler-den oluşuyor. Tarih, Saat ve Mekan: 21.05.12, 28.05.12 - 20:30 - KrekÜcret: Tam: 45.oo TL Öğrenci: 28.50 TL

La Fura Dels BausİKSV’nin 40. yılında La Fura Dels Baus dünya prömiyeri için İstanbul’da olacak! Cesur dans ve akrobasi hareket-leriyle nefesleri kesecek bir gösteri sizleri bekliyor. Sınırlı sayıdaki biletleri kaçırmayın. Tarih, Saat ve Mekan: 21, 22.06.12 - 21:00 - Camialtı TersanesiÜcret: 1. Kategori: 45.00 TL, 2. Kategori: 28.00 TL

SüpernovaMurat Daltaban ta-rafından yönetilen, Cemil Büyükdöğer-li, Hakan Kurtaş, Berrak Kuş, Ünal Silver, Pınar Töre, Tuğrul Tülek, Emre Yetim gibi başarılı oyuncuların yer aldığı bir oyun Süpernova. Bir grup çocuğun yıldız olma hayalini ve her şekilde o dünyanın bir parçası olma isteklerini anlatan bu oyun, yıldız olmayı görünmez iplerle çevrili bir boks ringi olarak gösteriyor; burada yumruk-lar ve gölgeler savaşıyor. Tiyatro severlere ayrı bir keyif verecek bir çalışma.Tarih, Saat ve Mekan: 9, 10, 16, 17.05.12 21:00 - DotÜcret: Tam: 56.00 TL, Öğrenci: 31.00 TL

Yorgun SırlarYorgun Sırlar, 18. İstanbul Tiyat-ro Festivali’nde düzenlenecek olan, kültürel çeşitliliğiy-le zengin bir dans gösterisi. 40 dakika boyunca, var olmak, sırlar ve sonsuzluk üzerine İDT+ toplu-luğunun muhteşem performansını izleye-bilirsiniz. Tarih, Saat ve Mekan: 30, 31.05.12 20:30 - GarajistanbulÜcret: 1. Kategori: 34.00 TL, 2. Kategori: 22.50 TL

Evrensel Bir Ustayla Büyük Buluşma: GOYAİspanyol ressam Francisco de Goya’nın eserleri Pera Müzesi’nde yer alacak. Saray ressamlığının ve portrecili-ğinin yanı sıra savaşın acımasızlığını ve karanlık çağı da yansıtan bu sergi, kendi zamanın ötesine geçen sana-tıyla Avrupa’nın çalkantılı dönemini bize eleştirel gözle sunuyor.Tarih ve Mekan: 29.07.12’e kadar - Pera Müzesi

Kapitalist düzenin dişlileri arasında sıkışıp kalmış zavallı insan, tüm zorluklara inat “iyi” kalabilir mi? Yoksa kötü insan olmak tanrıla-rın acımasız kurallarıyla işleyen bu evrende sağ kalabilmenin biricik yolu mudur?

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, epik tiyatronun en önemli ismi Bertolt Brecht’in kaleminden çıkan “Sezuan’ın İyi İnsanı” ile izleyicilerine “Mevcut düzende ‘iyi insan’ olup da ayakta kalabilmek mümkün mü?” sorusunu soruyor. İlk kez 1943’te İsviçre’de sahnelenen oyun, sorguladığı evrensel ahlak değerleri ve kapitalizme yönelttiği eleştiri-lerle zamanın ve mekanın ötesine geçerek, 2012’nin Türkiye’sinde hala güncelliğini korumakta.

Hikaye, insanların yakınmalarından rahatsız olan tanrıların, iyi kalpli bir insan bularak koydukları kurallarla dürüst ve adil-ce yaşamanın mümkün olduğunu kanıtlama çabaları ile başlıyor. Bulabildikleri tek iyi insan ise Shen Te adında bir fahişe oluyor. Shen Te’ye bir miktar para verip yeni bir hayata başlamasına yardım eden tanrılar, karşılığında hep iyilik dolu ve yardımsever biri olmasını bekliyorlar. Ancak eline geçen parayla ufak bir tütün dükkanı açan Shen Te’nin iyi niyeti, etrafındakiler tarafından bolca sömürülüyor. Elinde avucundaki her şeyi kaybetmek üzere olduğunu gören Shen Te, çareyi işleri yoluna koymak için bir seferliğine hayali kuzeni, acımasız iş adamı Shui Ta kılığına girmekte buluyor. Ancak “iyi kalpli Shen Te” olmak gittikçe öyle zorlaşıyor ki Shen Te, Shui Ta’ya her geçen gün daha çok ihtiyaç duyar hale geliyor.

Oyundan Notlar:BÜO, bu öğretici ve uzun oyunu

sahneye koyarken yaptığı düzenlemeler ve doğaçlamalar ile öyle keyifli bir hale getirmiş ki izlerken zamanın farkına varılmıyor.

Dram ve komedi unsurları çok dengeli

ve uyumlu bir şekilde harmanlanmış. Oyu-nun genelindeki dramatik havaya rağmen seyircilerden sık sık kahkahalar yükseliyor.

BÜFK’ten (Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü) müzisyenlerin hazırladıkları parça-lar ve performansları oyuna ayrı bir tat katı-yor. Ancak salonun ses sistemindeki sorunlar bazen seyrin keyfini kaçırabiliyor.

Tanrıların insanlarla konuşurken takın-dıkları yüce tavır ile başbaşa kaldıklarında insanileşen konuşmaları ve zaafları başa-rılı bir tezat oluşturuyor. Tanrı rolündeki Mustafa Yıldız, ses tonu ve mimiklerindeki ani değişimlerle izleyenleri en çok güldüren isimlerden biri.

Oyuncuların performansları oldukça başarılı. Ancak başroldeki Mesadet Sözmen’e ayrıca yer vermek gerek. Hem fahişe Shen Te’yi, hem de onun acımasız kuzeni Shui Ta’yı canlandırırken son derece etkileyici ve doğal. Bazı sahnelerde, belki de içerdiği ko-medi unsurlarının gereği olarak, abartılı bir hale bürünebilen oyunculukların arasında Mesadet Sözmen, son derece sade ve gerçek-çi oyunculuğu ile adeta bir profesyonelden ayırt edilemiyor.

“Ezmeden diğerlerini yardım edilmez kimseye”ELİF CANSU AKOĞ[email protected]

Page 15: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

röportaj 15

Edebiyatla başlayalım dilerseniz. Sizi yazmaya yönelten nedir, yaz-mak sizin için neyi ifade ediyor?

Yazmak ve hatta bundan daha da yoğunluklu bir şekilde okumak. Birbi-rinden ayıramayacağım bu iki eylem, hayatı anlamamı sağlıyor her şeyden önce. Bu noktadan yola çıkarak, beni yazmaya yönelten temel etken olarak anlama isteği ve hayata karşı doymak bilmez bir meraktan söz edebilirim. Gerçek hayat dediğimiz bu akıl almaz olaylar zincirini, varoluşumuzu, yok oluşumuzu, insan ilişkilerini anla-yabilmenin en iyi anahtarı okumak. Anladığım kadarını anlatabilmenin, aktarabilmenin yolu da yazmak. Her şeyden önce hayatla ve kendimle hesaplaşmak için yazıyorum. Bu hesaplaşma bir metni tamamlamak-tan çok, yazma anında yani o süreçte hissettiğim bir hesaplaşma. Anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken, bütün bu tabloda durduğum yeri görebilme ve bununla hesaplaşma çabası. Belki biraz da anlamsız bulduğum bu hayatı taşınabilir kılma çabası.

Sizin yazın hayatınızı anlam-landıran, ilham veren yazarlar kimlerdir?

Birçok yazar sayabilirim. Ama aslın-da yazarlardan çok metinleri, roman-ları, öyküleri saymayı tercih ederim. Aslında bugüne kadar yazdıklarımda edebi kaynaklarımı okurlarla paylaş-maya hep özen gösterdim. Örneğin Karbon Kopya adlı öykü kitabım, bu kaynakları tümüyle aktaran hatta on-ların ışığında yazılmış öykülerden olu-şur. Borges’ten Oğuz Atay’a, Kafka’dan Highsmith’e, Dostoyevski’den Yusuf Atılgan’a uzanan bir yol. Çehov’un önemli bir yeri vardır bende. Aynı şekilde Italo Calvino’nun da. Onat Kutlar’ın tek öykü kitabını birçok esere değişmem. Nabokov deyince akan sular durur. Carver’ın öyküleri zihnimi, Boris Vian hayal dünyamı açar. Yaşar Kemal’in dili büyüler beni. Coetzee okumak ayin gibidir. Liste uzayıp gidi-yor. Üstelik bu isimleri saydığımda hep üzülüyorum sonradan, çünkü birini bile unuttuğumda canım sıkılıyor. Son olarak şunu da söylemeliyim; dönem dönem bu isimler değişecek, çoğalacak

ya da azalacaktır. Okumak değişik yollara sapma cesaretini gerektiren bir yolculuktur çünkü.

İnternetten söz edelim. Altzi-ne, Altkitap, Fil Uçuşu adlı blogu-nuz ve hatta Twitter… Bu ortamı nasıl görüyorsunuz, “internetin edebi havasının yoksunluğu” ko-nusunda ne düşünüyorsunuz?

Bu edebi hava meselesini iyi tanım-lamak lazım. Ondan sonra da o yok-sunluk vurgusunu açmak. Ben okumak eyleminin gerçekleştirilebileceği hiçbir ortamda o yoksunluğu görmem çünkü. Fiziksel kitapları tek tek incelersek mutlak bir edebi havadan söz edebi-lir miyiz? Sanmam. Basılı kitapların kaçı edebiyat eleğinin üstünde kalır ki? Aynı şeyin internet ortamında olması da kaçınılmaz. Ama buradan yola çıkarak internetin, edebiyata ya da sizin deyiminizle o havaya zarar verdiğini, yoksullaştırdığını söylemek yanlış olur kanımca. Twitter ve benzeri sosyal medya ortamları ise başka bir açıdan değerlendirmeli. Sözü, sesi duyurmak için demokratik ve elverişli bir ortam olduğu kesin. Ancak o mec-rada da kimi sorunlar yok değil. Yine de ben böylesi ortamların sorunlarına değil, katkılarına bakmaktan yana bir insanım. İnternetin temel sorunla-rından biri bilgiye değil, doğru bilgiye ulaşmaktır. O sorunun aşılması için de sadece teknolojinin katkısına değil, eğitim politikalarından ve kültür sanat

politikalarından başlayan bir katkıya bakmak gerekiyor.

Birçok hikâye kitabınız var, kitaplarınız değerli ödüllere layık görüldü. Son kitabınız Kediler Güzel Uyanır’da bir çırpıda biten şahane öykülerden oluşuyor. Yeni bir kitap hazırlığı var mı?

Var. Aslında birden çok dosya var çalışma masamda. Ama ne zaman tamamlanır, ne zaman yayıma hazır hale gelir, hatta yayımlanır mı onu bil-miyorum. Zaten bunları düşünmeden yazıyorum. Dedim ya, ben yayımından çok o yazma sürecini seviyorum. Keşke hiç tamamlanmasa ve hep o sürecin içinde olsam diyorum bazen.

NTV Cumartesi’de birbirinden güzel konuklar ağırlıyorsunuz, dikkat çekici konuları ele alıyor-sunuz. Sinema konusunda da özelikle yeni Türkiye sinemasının önemli isimlerini konuk ediyor-sunuz. Sinemamızın gidişatını nasıl görüyorsunuz?

Çok etkileyici, dünyada da sesini du-yuran bir sinemacı kuşağı var şu anda Türkiye’de. Harika işlere imza atıyorlar. Bu övgüyü sadece yönetmenler düzeyin-de söylemiyorum. Senaristler, görüntü yönetmenleri, ışık ekipleri, teknik ekip-ler, sanat yönetmenleri, oyuncular… Bir filmi oluşturan bütün aktörlerden söz ediyorum. Artık genç, dünya sinema-sını takip eden, yaratıcı fikirlere açık

bir yapımcı kuşağımız da var. Burada sadece fiziksel bir yaş gençliğinden değil, dinamik, meraklı araştırmacı ve yenilikçi bir zihinden söz ediyorum. Evet, bir yanıyla bu kuşağın üretimleri, genel sinema seyircisinin gişe olarak ilgisine dönüşmemiş olabilir ama zaten öncelikli amaç da bu değil. Kısacası, si-nemamızın şu anını üretim açısında çok iyi buluyorum. Ama sinema konusunda da kültür sanat politikaları açısından aynı şeyleri söyleyemem.

Sinema konusuna İstanbul Film Festivali hakkında devam edelim, festivalde hangi filmleri takip etme imkanı buldunuz, genel olarak değerlendirebilir misiniz?

Film film değerlendirmekten çok ge-nel için bir cümle kurayım: Dünya film festivallerine baktığımız büyük tabloda İstanbul Film Festivali’nin önemli bir yeri var. Biraz önce konuştuğumuz o atak ve kendinden emin sinema kuşa-ğının yetişmesinde de büyük rolü var. Aynı değerlendirmeyi tiyatro festivali ya da caz festivali içinde yapabilirim. Ama konuya şuradan bakmalıyız; sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir yanında farklı konularda yapılan fes-tivallere, halkın ilgisi ne kadar oluyor? İşte burada da dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz; ülkenin bu konudaki genel politikaları konusuna. Neyse, iş yine biz seyircilere düşüyor. Festivalle-rimizi yalnız bırakmamız gerekiyor.

Alem yaygarasına karşı çok sesli bir yazar:

“Asıl hedefim iyi bir okuyucu olmak.” diye bir ses... Sese yöneldik ve karşımızda Yekta Kopan’ı bulduk. Şahane öykü-leriyle ruhumuzun derinlikle-rindeki çatırtılara dokunan, sesiyle birçok karakterle bağ kuran ve kurduran Yekta Kopan ile çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

KADİR [email protected] Yekta

Page 16: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

çevre16

Sarıtepe Kampüsü, Güney Kampüs’e 34 kilometre uzaklıkta, Karadeniz sahilinde yer alıyor. Kampüse ula-şım Güney Kampüs’ten genellikle iki buçuk saat arayla hareket eden 59 RK otobüsü ile sağlanıyor. Yolcu-luk bir saat sürüyor. Otobüslerin dışında, bir diğer ulaşım aracı da shuttle’lar. İki saatte bir shuttle ile ücretsiz olarak Arıköy, Zekeriyaköy, Uskumruköy ve Kilyos’taki market-lere gitmek mümkün.

Kampüs, 1. ve 2. Kilyos Yurtları, YADYOK binası, lojman ve öğren-ci yakınlarının ve yurtta kalmak istemeyen öğrencilerin kalabileceği bir sosyal tesisten oluşuyor. Bir spor tesisi de inşaat halinde. Bunların yanında, basketbol ve futbol sahaları da var. Yemekhane, kantin, çama-şırhane, fitness, revir, kütüphane ve laboratuvar hizmetleri de mevcut.

Öğrencilerin en çok tercih ettiği mekan, öğrenci dostu fiyatları, canlı müziği ve sıcak atmosferiyle Tırmata. Tırmata sahilden yürün-düğünde 5 dakika uzaklıkta bir beach club. Sınavlar sonrası sınıfça toplanıldığında kendinizi şarkılara

eşlik ederken ya da halay çekerken bulmanız mümkün. Çok tercih edilen bir diğer mekan da, YADYOK binasında yer alan Lazy Hall (eski adıyla no-name). Kaliteli müziği, renkli koltukları ve loş ışığıyla sıcak bir atmosfere sahip olan Lazy Hall; bilardo, air hockey ve kutu oyunları oynamak ve derbileri hep beraber izlemek için mükemmel bir yer. Gece 3’e kadar hizmet veren Lazy Hall’den yurtlara yemek sipari-şi vermek de mümkün. Bir diğer mekân ise kareoke etkinlikleriyle öne çıkan Seanergy. Seanergy sahil yoluyla 10 dakika uzaklıkta bir diğer beach club. Bunlara ek olarak bir de BÜMED’in işlettiği BURC Beach var. BURC Beach sadece Mayıs-Ey-lül arası hizmet veriyor. Kilyos’ta kalan öğrencilerin bu plaja girişleri ücretsiz. BURC Beach’te kite board, katamaran, rüzgar sörfü gibi su sporlarını yapmak, plaj voleybolu ve futbolu oynamak mümkün.

Ailelerinden uzakta yeni bir okula, yurt hayatına ve şehre adapte olmaya çalışan hazırlık öğrencileri için ayrı bir kampüs oluşu, aslın-da çok güzel bir kaynaşma ortamı yaratıp üniversite boyunca sürecek güçlü arkadaşlıklar kurulmasına vesile oluyor çünkü öğrenciler sadece derste değil, dersten sonra

da hep bir arada. Kantinde sıra beklerken, mutfakta yemek yapar-ken hatta otobüsteyken bile birisiyle bir anda samimi olmak mümkün. Ancak bu kampüsün bazı problem-leri de mevcut. Otobüs seferlerinin seyrek oluşu ve buna bağlı olarak otobüslerin aşırı kalabalık olması en büyük problemlerden biri. Yemek-haneden başka alternatiflerin çok az oluşu, kütüphanedeki kitapların ve kütüphanenin çalışma saatlerinin yetersizliği, sosyal aktivitelerin azlığı da başlıca problemlerden. Önceki yıllarda Güney Kampüs’e ulaşımın daha da seyrek oluşunu göz önünde bulundurursak, öğrenci şikâyetleri-nin ve tepkilerinin dikkate alındığını açıkça görebiliriz.

Kısacası Kilyos, bir hazırlık kampüsü olmasının yanında her Boğaziçi öğrencisinin yaz aylarında denize girmek, mangal yapmak ya

da şehirden biraz uzaklaşıp kafa dinlemek için yolunun düşebileceği yerlerin başında gelir.

Kilyos’ta kalmaktan memnun musunuz? Neden?

Tuğba Baycan - Batı Dilleri ve EdebiyatlarıEvet, memnunum çünkü rahat çalışma olanakları var. Yurt imkânları biraz eksik olsa da ihtiyaçları karşılıyor. Ses-siz ortamı sayesinde derslere daha iyi odaklanılabiliyor. İstanbul’dan uzak olması İstanbul’u daha iyi tanımak için bir fırsat, şehir hayatına hemen alışmak zorunda kalmıyor insan.

Mert Şendağ - Uluslararası TicaretOldukça memnunum çünkü bence

İstanbul’un atlattığı bir yağmurlu gecenin daha ardından balkonumun altında bitmeyen kedi sesleri vardı. Ablamla koştura koştura kediyi aramaya çıktık. Üzerini böcekler kaplamış ve ölmüş bir yavru kedinin yanında bir saniye bile susmayan bir yavru kedi daha vardı. Fırtınayı dahi atlatmış olan bu 2 günlük kediyi eve aldık ve beyninin su topladığını öğrendik. O günden beri yavru kedi bizde ve hayata minik patileriyle sıkıca tutunuyor, bırakacak gibi de değil.

Doğanın kanunu olarak zayıf olanlar geride bırakılır, güçlü olanlar yola devam ederler. Bu “survivor” kedi bana unuttuğum birçok şeyi tekrar hatırlattı. Boğaziçi aslında her gün göz önünde olan bir örnek,

ama bu daha acımasız olanı. Okul hayatında, iş hayatında, sokakta, her yerde gücü yetersiz kalanlar elenir. Kendimi geliştirme açısından çok şey var aklımda. Çalışmak istediğim yer-ler, bulunmak istediğim ortamlar ve daha nice hayaller... “Bir şekilde ya-parım, hayallerimi gerçekleştiririm.” diyorum ama realitede o kediden öğreneceğim çok şey var.

Evde bir de İran kedim var. O da şanslı bir kedi, ama jenerasyonlar-dır şanslı ve güçlü olan bir soydan geliyor. Bu kedimin sesi dahi çıkmaz, belirli günlük rutini vardır ve böyle de devam edecektir muhtemelen. Yavrunun fark etmeden yanından geçiyor genellikle ve benim ilgim üzerinde olduğu müddetçe mutlu. (Haksızlık etmeyeyim, çok duygusal

ve iyi huylu bir kedidir.) Doğanın bütün kanunları herhalde bu iki kedi üzerinde gözlemlenebilir, ince bir şekilde analiz edilebilir.

Yaşam savaşının, başarmanın zorluklarının yanı sıra bir de önemsiz şeyler ön plana çıktı benim için. Daha bir hafta önce gereksiz ve basit nedenlerden dolayı kaybedilen arka-daşlıklara üzülüyordum ben. Birçok şey gözümde büyük değer kaybetti ve dönüp bakmadığım şeyler haline geldi. Bir yandan başarmanın, azmin önemini düşünürken, diğer taraftan da “Ne kadar önemsiz şeyler bunlar.” deyip kendi içimde çelişiyorum.

Yavru kediye daimi bir yuva arı-yorum. O da gidecek, farklı hayatlar görecek. Benim hiç unutmayacağım bir anım olarak kalacak.

“Zayıf olanlar geride bırakılır, güçlü olanlar yola devam ederler”

Karadeniz sahilinde BoğaziçiMELİSA [email protected]

İstanbul’un uzak ilçelerinden ve İstanbul dışından gelen hazırlık öğrencilerini ağırlayan Kilyos, bölüme başlayan çoğu öğrencinin burnunda tüten, şehirden uzak ve hava-lar ısındıkça daha da güzelleşen bir yer.

G RÜŞLER

SALMİ [email protected]

ANKET SONUÇLARI

Kilyos’un en büyük problemi nedir sizce?

Ulaşım% 81

Kütüphane% 1

Temizlik% 2

Diğer% 5

Yemekhane% 11

Page 17: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

çevre 17

C M Y CM MY CY CMY K

ideal kampüs şehirden uzak olmalı. Şehirden uzak olma şartını yeri-ne getirmekle beraber Kilyos’un “ideal” olduğunu söylemek zor. Eksiklerinden önce artılarından başlamak daha iyi olur. Ne trafik, ne

gürültü, ne kötü hava/çevre ne de şehrin olumsuz etkileri var. Başka şehirlerden yeni gelmiş yüzlerce yaşıt genci kaynaştırma imkânını sunuyor. Yeniler burada sosyal-leşme ve evden ayrı geçen ilk yılı

beraber atlatma şansını buluyor. Huzurlu, keyif verici ve hepsinden öte tamamen “bize ait” bir yer. Yanı başında deniz olması açık ara en iyi özelliği. Ama şehirden bu derece uzak olan bu kampüse daha fazla fasilite sunulmuş olmalıydı, başka bir şekilde söylemek gerekirse, öğrenciler kampüsten çıkmadan her şeyi yapabilmeliydi. En son ve en çok vurgu ile söylenmeyi hak eden negatif özellik ise, Kilyos’un en zayıf halkası olan 2.Kilyos Yurdu’dur diye düşünüyorum.

Melis Topoyan - ÇeviribilimMemnun değilim. Aslında güzel bir yer, sessiz sakin ama hiç okul gibi değil sanki tatil sitesi. Ulaşım sıkıntısı güzelliğini bastırıyor. Hem 1 saat yol, hem araçların azlığı... Şehirden ve ana kampüslerden çok uzak olması sosyal açıdan da etkili-yor, Kilyos’ta fazla bir sosyal aktivite de yok.

Sizce Kilyos’un en büyük eksiklikleri neler? Bu

konularda neler yapılabilir?

Furkan Tefe - Kimya MühendisliğiBence en büyük problem ulaşım

imkânının yetersizliği. Otobüsler çok kalabalık ve seferler çok seyrek. Çözüm olarak kalabalık olan öğlen ve akşam saatlerine ek seferler konulabilir. Bunun dışında, kampüs içindeki ba-rın kapatılması, kulüplerin Kilyos’a ilgisizliği ve spor olanaklarının yetersizliği gibi problemler de var. 2. yurdun diğer yurttan 10 yıl sonra inşa edilmesine rağmen koşulları-nın yetersiz olması, tuvalet banyo ve mutfakların dışarıda olması, bir koğuş gibi olması da çok büyük bir problem. Bunu içinde 2. yurttaki odalar iki kişiye indirilip boş bina ona göre şekillendirilebilir.

Dirim Altunbaş - Endüstri MühendisliğiBence Kilyos’un en büyük problemi ulaşımdı! Ancak 2009-2010 döne-minde yapılan Kilyos eyleminden sonra okul atabileceği adımları attı. Örneğin; otobüslerin kalitesi yüksel-tildi, sefer sayısı arttırıldı. Sonuçta ulaşım sorunu Kilyos Kampüsü’nü Bebek’e taşımakla çözülecek bir problem değil. Asıl sorun Kilyos’ta yaşayan insanların Güney Kampüs’e gelme ihtiyaçlarının azaltılması, bu da anca Kilyos’un daha bayındır hala getirilmesi ile çözülebilir.

Karadeniz sahilinde Boğaziçi

Page 18: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

mekan18

Salih Bey ve Müşerref Hanım’ın karı koca olarak işlettikleri Ekin Cafe, öğ-rencilere aile sıcaklığında bir ortam sunuyor. Bütün yemekleri Müşerref Hanım kendisi yapıyor. Mekanda kahvaltı tabağı; zeytin, beyaz peynir, tereyağı, bal-kaymak, reçel, domates, salatalık, salam, kaşar peynirinden oluşuyor. Ayrıca isteğe göre sahanda veya haşlanmış yumurta ve sınırsız çay içeren bu tabak gayet doyuru-cu. Beş yıldır dükkânı işleten Salih Bey, bütün malzemelerin en iyisini kullandıklarını ve kesinlikle herhangi bir katkı maddesi içeren malzeme kullanmadıklarını belirterek önce in-san sonra ticaret düsturuyla hareket ettiklerini söylüyor. Kahvaltı tabağı-nın yanı sıra Ekin Cafe, müşterilerine ev yemekleri, zeytinyağlılar ve balık çeşitleri de sunuyor. Haftasonları oldukça kalabalık olan mekân hafta içi nispeten daha sakin. Salih Bey ve Müşerref Hanım’ın son derece güler-yüzlü ve sevecen olmaları da mekâ-nın tercih edilme sebeplerinden biri.Kahvaltı Tabağı: 8 TL

İşletmeciliğini Erol Durak’ın yaptığı mekânın sahibi Sibel Dalda. Toplam-da altı kişinin çalıştığı Mutfak’ta her şey kendi imalatları. Kahvaltı taba-ğında 12 çeşit kahvaltılık ve sınırsız çay bulabilirsiniz. Ayşegül’ün Tabağı adlı alternatif bir kahvaltı tabağı da daha makul fiyatlı bir kahvaltı arayan öğrenciler için oluşturulmuş. Kahvaltı tabağı dışında sade mene-men de favoriler arasında, ayrıca ek malzemeler ekleme seçeneği de mevcut. 6 kaşık ve 10 kaşıktan oluşan zeytinyağlı tabağı ilgi çekici menüler arasında. Bunların yanı sıra günün yemeğini, çeşitli ev yemeklerini ve ev yapımı tatlıları bulabilmek mümkün. Çalışanların cana yakın tavırları ve öğrencilerle kurdukları yakın dost-luklar mekânın hemen her daim dolu olmasını açıklıyor.Kahvaltı Tabağı: 9 TL

Cemal Girgin’in sa-hibi olduğu mekânda Kadriye Yılmaz dört senedir çalışıyor. Biz de mekan hakkında-ki bilgileri Kadriye Hanım’dan aldık. Kahvaltı tabağı 12 çeşitten oluşuyor ve sınırsız çay içeriyor. Kahvaltılık olarak ay-rıca poğaça, börek ve menemen çeşitleri de

bulunuyor. Son derece rahat ve sıcak olan bu ortamda öğrencilere wireless hizmeti de sunuluyor. Öğrenciler, ödevlerini ve projelerini çok rahat bir şekilde rahatsız edilmeden yapabili-yorlar. Bizi son derece sıcak bir şekil-de karşılayan ve bütün sorularımızı içtenlikle cevaplayan Kadriye Yılmaz, ev yapımı mantılarının çok güzel olduğunu ayrıca belirtiyor. Mekân ayrıca birçok pasta ve tatlı çeşidi de sunuyor. Patronun ve çalışanların çok titiz olmasından dolayı temizliğe de çok önem veriliyor ve temizlik günlük olarak yapılıyor. Mekânın Hisarüstü’nün en işlek noktasın-da bulunması da tercih edilirliğini arttırıyor.Kahvaltı Tabağı: 7 TL

Aslında kebap çeşitleriyle ünlü olan Tavacı Recep Usta, boğaz manzaralı yerinde müşterilerine serpme, nor-mal serpme ve kahvaltı tabağı olmak üzere 3 çeşit kahvaltı imkanı sunu-yor. Serpme ve normal serpmenin fiyatları biraz daha pahalı ama içeriği de orantılı olarak daha fazla. Bu tür klasik kahvaltıların yanında mene-men ve omlet çeşitleri de bulmanız mümkün. Havaların da güzelleşmesi ile açılan bahçesinde kahvaltıların daha da güzelleşeceği kesin. Yemek-lerinin yanında çalışanların son dere-ce nazik ve samimi tavırları mekanın ününe yakışır nitelikte.Kahvaltı Tabağı: 10 TL

Kale Pastanesi, Boğaziçi Üniversitesi kantinlerine ve civardaki yerlere uzun suredir poğaça ve simit satarak Ru-melihisarı bölgesinde çokça tanınan bir yer haline gelmiş. Son 25 senedir ise değişen şartlar neticesinde sadece kahvaltıcılık hizmeti veren bir işletme haline elmiş. Kale Pastanesi, müşteri ile samimi muhabbeti ve herkese eşit hizmet vermesi nedeniyle Rumelihisa-rı bölgesinin en çok tanınan ve sevilen kahvaltıcısı unvanını da kapmış gözüküyor. Bu mekanı diğerlerinden farklı kılan sahibinin mekanı olduk-ça sahiplenmesi, zengin kahvaltılık seçenekleri ve ürünlerin Türkiye’nin belirli yerlerinden taze olarak getir-tilmesi. Mesela, zeytinyağını sadece Cunda Adası’ndan getirtmekteler.

Boğaza nazır Kale Pastanesi’nde or-talama bir kahvaltı kişi başı 30 TL civarında olmakla birlikte Boğaziçi öğrencisi olduğu-nuzu söylediği-nizde bu rakam 20 TL’ ye kadar inmekte. Kahvaltı Taba-ğı: 20 TL

Bir başkadır Hisarüstü’nde

kahvaltı…Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci olmak demek Hisarüstü’nde

yaşamak demek. Bu da çoğunlukla Hisarüstü’ndeki mekânlarda vakit geçirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Bu yerler

arasında en çok kullanılanlardan bazıları da size “Bir başkadır Hisarüstü’nde kahvaltı...” dedirtecek mekânlar.

YETKİN GİRGİ[email protected]

EKİN CAFE

MUTFAK

HİSAR CAFE

TAVACI RECEP USTA

KALE PASTANESİ

TAVACI RECEP USTA

MUTFAK

KALE PASTANESİHİSAR CAFE

EKİN CAFE

Page 19: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

umumi 19

İnsanlar dünyaya geldiklerinden beri o kadar şeyi değiştirdiler ki artık bu değişimin farkına bile varamayacak bir hal aldılar. Amaçları ise sadece değişim ve gelişimdi.

Önce tabiatın ke-mikleri diyebileceğimiz dağları taşları yerlerinden oynatıp doğaya tekrar şekil vermeye çalıştılar. Bir insan bedenindeki damarlarda akan kan misali olan nehirleri, akarsuları, gölleri değiştirdiler. Barajlar

yapıp doğanın damarlarını kestiler. Daha sonra tabiatın akciğerleri dediğimiz ormanları, ağaçları yok ettiler. Bunların yerinde iradelerini ve özgürlüklerini çaldıkları kendi bitkilerini yetiştirdiler. Boyunları eğik, iradesiz bitkiler... Bunlar da yetmedi insanoğlu-na. Bir insanın nefesini kesercesine doğanın rüzgarı-nı değiştirdiler boynu bükük bitkileri ayakta kala-bilsin diye. Ama yetmedi yine... Kimyasal maddeler üretildi, doğanın göğsünde kocaman çukurlar oluştu. Tabiatın mizacı diyebileceğimiz mevsimleri değişti... Göğsünü deldiler, kolunu kanadını kırdılar, nefessiz bıraktılar, dersini soydular, damarlarını bağladılar tabiatın...

Tabiat çok kızgın... O kadar kızgın ki yerinde duramıyor, adeta tir tir titriyor. İçinde fırtınalar kopuyor. Derin derin nefes alıyor... İntikam almaya hazırlanıyor doğa, çok derin ve büyük bir intikam.

Değişim

Gülümseyen sesler ve küçük ayaklarGün, pis soluk benzini bana gösterdiğinde bir kez daha mutsuzluk kaplıyor içimi. Ruhsuz ve anlamsız bir güne daha uyanmak canımı sıkıyor. Sabahın o saatinde güneş henüz kendisini gösterememiş, gökyüzüne çirkin bir gri inmiş. Ve sıcacık yatağımdan kalkıp bu güne nemli bir başlangıç yapmak zorundayım ben, ve sen, ve o, ve hepimiz.

Gün ve gece. Biri öylesine çirkin, öteki ölümüne güzel.

Gün, başlarken soluk benizlidir. En yoğun zaman-larında, ya o bunaltıcı sıcağıyla seni kavuracak ve ışıklarını gözüne sokacaktır ya da renksizliğine devam edecek ve mutsuzluklara mutsuzluk katacaktır. Tam “her şey bitti, dönüş yolundayım artık” dediğinde ise son silahının üstündeki örtüyü bir hışımda kaldıracak ve çakal güneşi dediğimiz turuncu ışıklar altında tüm insanlığı kör edecektir.

Gece ise mükemmel bir şeydir. Gündüzün pu-sundan kurtulup gecenin müthiş karanlığına adım attığımız anlar, günün belki de en verimli anları olacaktır. Saatler boyu aynı karanlıkla sarmalar insanı, aynı kararlılıkla. Benim gibi geceye âşık insanlar, onun uyuyarak heba edilmesine sonuna kadar karşı çıkar; soluk ve serin sabahlar dururken, gece uyumak zorun-da olduğu için acır insanoğluna.

İşin en kötü tarafı, bu mecburiyetten güne mutsuz başlar böyle insanlar. Erkenden okula ya da işe gitmek zorunda olduğum için mesela, asla uykumu alamayıp iğrenç bir sabaha merhaba diyor ve bütün sinirimi sırt çantama atıp çıkıyorum evden. Her gün geç kalıyor ya da geç kalma tehlikesi geçiriyorum. Zaten uyuyama-dığım için tavan yapmış olan gerginliğime, geç kalma duygusu da bonus oluyor.

Her gün karşılaştığımız ve tanımadığımız binlerce yüz, gün geçtikçe daha da gerginleşiyor. Uyku, gün içinde yaşadığın bütün travmaları tamir etmen için varken, sen erkenden gri sabaha uyanarak yepyeni bir travma daha ediniyorsun. Beyninin sınıflandırma ve raflama işlemini bitirmesine izin vermeden 8-9 saatlik bir çalışmaya maruz tutmak üzere yollara atıyorsun kendini. Ve bunu gün boyunca taşımak zorundasın. Stresinin katlanarak arttığını sen de hissedebiliyorsun değil mi?

Metrobüste, dolmuşta, metroda ya da vapurda öy-lesine gülümseyen biriyle karşılaştın mı hiç? İnsanlar koşar, insanlar yetişir, insanlar doluşur. Ve o hengâ-

mede beni güne olan tüm nefretimden sıyıracak ve gerçekten mutlu edecek iki şey vardır:

Yürürken çizgilere basmamak için adımlarını dikkatle atan minik bir çocuk.Bu çocuğu gözünüzde canlandırabiliyorsunuz değil

mi? Bir zamanlar hepimiz, o çocuktuk. Ve o zamanlar, yerdeki karoların sadece içine basmak için verdiğimiz kıyasıya mücadele ile bir başkasını böylesine gülüm-setebileceğimizin de farkında değildik. O çocuk da farkında olmadı, oynamaya devam etti.

Sokak müzisyenleri.Sevgilinle yaptığın tartışmayı, sevdiğin birinin

rahatsızlığını, iş yerinde yaşadığın gerginliği ya da yü-rümeyen projenin akıbetinin ne olacağını düşünmeye kendini öylesine kaptırmışken, sahibini bilmediğin bir yerden gelen canlı ve tatlı bir tını dikkatini dağıtıyor. Ben gülümsemeye başlıyorum, ve benim gibi bir iki kişi daha. Gülümsememi gören kadın, cevap veriyor bana göz kenarındaki küçük bir kıvrılmayla. Sonra bir başkası ve bir başkası...

Her müzik herkese hitap edecek diye bir dayatma elbette yok. Fakat sokak müzisyeninin yaptığı müzik, dolaylı olarak herkese hitap ediyor; kemençesi de, gitarı da, saksafonu da.

Denir ki; gün insanlığa ne kadar karşı olursa olsun, gece tüm verimliliği ve tazeliğiyle insana hizmetini sürdürecek. Küçük ayaklar ve tatlı sesler de güne karşı verdiğimiz savaşta yanımızda olacak. Benim hala umudum var.

Sen de istiyorsun aslındaEvet, kadın olmak zor ama her yerde farklı şekillerde zor. Küçük şehirlerde laf olur kaygısıyla erkek arkadaşıyla gezemeyen kadınla, iş yerinde o bilgili, görgülü erkeklerin “Kadınlar bu işten anlamıyor.” sözleri-ne maruz kalan kadınlar arasında bir fark yoktur. Zaten erkekler daha iyi tanır kadınları, kadınlar adına karar-ları verir, kadınların ne düşündüğünü hemen anlar, kıyafetlerini, hayatlarını seçer. Maalesef ki bu sorunlar her yerde var ama gerçekleri görüp itiraf edebilen, düzeltmeye çalışan çok azdır.

Bu olayları uydurmuyorum ya da başkalarının hayatlarından çalmıyo-rum. Hepimiz birebir bu zorlukları yaşıyoruz. Mesela bazı geceler uyku tut-maz ve ben o sırada hep dışarı çıkıp yü-rümek isterim. Ama geç saatte sokaklar bizi kabul etmez. Eğer denerseniz araba üzerinize kırılabilir, zaten arabadaki-lere göre, işte bu noktada erkek zekası sizin düşüncelerinizi de okuyabiliyor, siz de istiyorsunuzdur. Polisi ararsanız önemsenmezsiniz, “Evet, evet.” denilir, şak kapatılır. Ne devlet yanınızdadır, ne aile, ne de çevre...

Ama asıl olay erkeklerin hep asıl yetkinin kendilerinde olduklarına inandırılarak büyütülmesi: ataerkil. Taksim’de yürüyorum. İki başörtülü kadın yanlarında çocukları ile vitrinlere bakıyorlar. Kadının biri vitrinde bir kıyafet beğendi, tek omzu açık süslü bir elbise. Bu sırada 5-6 yaşlarındaki oğlu demez mi: “Hayır anne sen o kıyafe-ti giyemezsin, sen kapalısın.” Kadın çocuğa tamam mamam dedi, çekti gitti. “Ben istediğimi giyebilirim.” ya da “Oğ-lum bu benim kararım.” gibi benzeri cümleler kurmadı bile. İşte toplum, erkekleri küçüklükten itibaren böyle eğitiyor. 5 yaşındaki bir çocuk da 50 ya-şındaki bir adam da kadınların kıyafet seçimlerinde asıl sözün kendilerine ait olduklarını sanıyor. İşin özü: Temelden gelen bir bozukluk var.

Ah o kıyılamayan erkek çocukları, nasıl büyüyorsunuz öyle? Tacizi, teca-vüzü gerçekleştirirsiniz ama kadındır yoldan çıkaran. Ah aileler... O küçük sevimli çocuklara emretme yetkisi vererek birer canavar yaratıyorsunuz, kadınları sınırlara mahkum ediyorsu-nuz. Zaten bu sokaklar kiminki? Ben bir kadın, pardon bayan olarak sokak-larda, kamusal alanda, özel yaşamda, her yerde görevlerimi ve sınırlarımı bilmeliyim.

BERNA [email protected]

MEHMET Çİ[email protected]

SİNEM ÜLÜŞ[email protected]

Page 20: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü, 2010 yılı yaz aylarında başladığı Kol Düğ-meleri Projesi’ne tüm hızıyla devam ediyor. 18-21 yaş arası akranlarla Metris T tipi Ceza ve İnfaz Kurumu’nda sürmekte olan programda amaç, sanatın birleştirici gücüyle mahpustaki-lere üretkenliklerini gösterecek alanlar açmak. Haftada üç gün ikişer saat mahpuslar ve gönül-lüler olarak bir araya geliniyor, “Onlar dışarı çıkamıyorsa biz

içeri girelim” söylemiyle yola devam ediliyor.

Mart ayının başında mah-pusların, gönüllülerin yazı ve resimleri ile serbest yazılarının bulunduğu “Kol Düğmeleri” adlı bir dergi çıkarıldı. Kulübün, Mayıs ayında çok daha geniş kapsamlı bir dergi çıkarma fikri mevcut. Derginin yanında kampüste hapishaneler üzerinde farkındalığı arttırmak amaçlı “ce-zaevlerinde hak ihlalleri” konulu bir panel düzenlendi.

Proje sürecinde mahpuslar-dan alınan geri dönüşler oldukça fazla. “Tiyatro çalışmaları başla-dığından beri koğuştaki arkadaş-larımın birbirine davranışları de-

ğişti.” ve “ Eskiden mahkemede çekiniyordum, konuşamıyordum, artık kendimi çok rahat ifade ediyorum.” sözleri bunlardan sadece birkaçı.

Projenin içindeki gönüllüler-den Dilşad Turan’dan aldığımız bilgilere göre, proje Mayıs ayında hapishane sınırları içindeki bir salonda yapılacak, gönüllü ve mahpusların ortak ürünleri olacak iki tiyatro gösterisinin ardından bu dönem son bulacak. Proje süreci yaz çalışmalarıyla devam edecek, daha kapsamlı yeni bir proje ile Eylül ayında yeniden başlayacak.

KADİR [email protected]

kampüsten20

Kol Düğmeleri

Artık sosyal medyada da öndeyiz!

Boğaziçi Üniversitesi Facebook sayfası olduk-ça ilgi çeken fotoğraf yarışmalarına devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda başlayan bu zinci-rin devamında ilk olarak üniversite sınavla-rına hazırlanan lise öğrencilerine yönelik bir fotoğraf yarışması yapıldı. “Boğaziçi’ne nasıl hazırlanıyorsun?” adlı yarışmada gelecekte Boğaziçi Üniversitesi’nde okumayı hedefleyen gençler nasıl çalıştıklarını, Boğaziçi’ne nasıl hazırlandıklarını kendi objektiflerinden üni-versitemizin Facebook sayfasında paylaştılar. Türkiye’nin dört bir yanından hem küçükler hem de büyükler fotoğraflarını yolladılar. Kuşadası Derici Mustafa Gürbüz Anadolu Lisesi öğrencisi Alaz Sümer’in “Başak Burcu Öğrenci” adlı fotoğrafı 4500’e yakın beğeni sayısıyla birinci oldu ve Alaz Sümer Boğaziçi Üniversitesi’nde kampüs gezisinin sahibi oldu.

Hemen ardından öğrenciler için tatlı bir rekabete yol açan “Petekler mi, yoksa Man-zara mı?” adlı anket yarışmasında öğrenciler havaların da ısınmasıyla okulda arkadaşlarıy-la vakit geçirdikleri yerleri oyladılar. Şüphesiz üniversitemizin en çok beğenilen iki yeri hem ortamıyla hem de eşsiz manzarasıyla Petekler ve Manzara. Eşsiz ikilinin rekabeti sonsuza dek sürecek gibi görünse de bu oylamadan Manzara %57 ile galip çıktı.

Son olarak “Boğaziçilinin Kamerasından” adlı bir fotoğraf albümü oluşturuldu. Öğren-ciler Boğaziçi Üniversitesi’nin kendi objektif-lerindeki yansımalarını burada paylaşıyorlar. Ortaya eşsiz güzellikte fotoğrafların çıktığı albüme hâlâ fotoğraf eklemek mümkün.

Boğaziçi Üniversitesi son aylarda sos-yal medyadaki etkinliğinin meyvesini aldı. İnsan Toplum ve Teknoloji Derneği (İTTD) Akademik Araştırmalar Koordinatörlüğü’nde yapılan araştırmaya göre Boğaziçi Üniversi-tesi sosyal medyayı en iyi kullanan üniversite oldu. 141 üniversite arasında yapılan araştır-mada Boğaziçi Üniversitesi hem Facebook kullanımında hem de Twitter’daki takipçi sayısında ilk sırada yer aldı.

DENİZ YEŞİ[email protected]

Boğaziçi Üniversitesi bu sene ulusal ve uluslararası basında da zaman zaman geniş yer bulan sosyal sorumluluk projeleriyle ve eylemleriyle gündeme geldi. İki ayda bir çıkan ve okulun nabzını tutan Dinamik Gazete’de daha önce yer veremediğimiz bazı haberleri derledik.

Boğaziçi’nde katliam: 35 ölü!Bazı basın organlarına

bu sözlerle yansıyan sıradı-şı eylem, Roboski(Uludere) Katliamı’nı protesto amacıyla Kuzey Kampüs’te gerçekleşti. Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin önündeki alanda toplanan 35 öğrenci; önce uçak, sonra bomba seslerinin ardından diğer öğren-cilerin şaşkın bakışları arasında yere yığıldı. Temsili cesetlerin etrafını tebeşirle çizen protesocu öğrenciler, hazırladıkları video ve çıkardıkları “Pek Radikal” isimli gazeteyle tepkilerini dile getirdi. Bunun dşında, yine Aptullah Ku-ran Kütüphanesi önünde kılınan cenaze namazı ve Güney Kampüs girişinde, yoğun polis gözeti-minde yapılan protesto, Uludere olaylarını kınayan eylemler olarak basına yansıdı.

“Öğrencime Dokunma! Arkadaşıma da!”Boğaziçi’nde bir başka büyük

protesto da Tarih bölümü ikinci sınıf öğrencisi Şeyma Özcan’ın tutukluluğuna yönelik gerçek-leşti.

“Arkadaşın tutuklu. Habe-rin var mı?” afişleriyle Güney Kampüs’te gerçekleşen, bir de imza kampanyası başlatılan eylem, öğretim görevlilerinden de önemli destek gördü.160 akademisyenin imzaladığı basın açıklamasını okuyan hocalar, “Öğrencime dokunma!” dedi. Boğaziçili akademisyenler, daha önce de BDP Anayasa Hazırlık Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın tutuklulu-ğunu protesto amacıyla Güney Kampüs’ten Aptullah Kuran Kütüphanesi’ne yürümüş ve benzer şekilde imzalı bir basın açıklaması yapmıştı.

Metris, Tarlabaşı,Van…Bunlar ve benzeri eylem-

lerin yanı sıra oluşturdukları “Yüzleşme Labirenti” ile öğrenci ve gazeteci tutuklamalarına, KCK operasyonlarına, siyasi gündem oluşturan geçmiş ve güncel birçok konuya tep-kilerini gösteren Boğaziçili öğrenciler öte yandan birçok sosyal sorumluluk projesini gerçekleştirdi. Özellikle BUSOS (Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü) öncülüğünde gerçekleştirilen Van’a malzeme ve gönüllü öğrenci gönderilme-si, Tarlabaşı’ndaki çocuklara yönelik çalışmalar gibi sosyal sorumluluk projeleri büyük takdir topluyor. BUSOS’un en

dikkat çekici çalışması ise Met-ris Cezaevi’nde tutuklu öğren-cilerle ortaklaşa çıkarılan Kol Düğmeleri isimli dergi. Kulüp ayrıca, tutuklu gençlerin yazı ve şiirlerinin kendi el yazılarıyla yayınlandığı dergiyle aynı adı taşıyan bir tiyatro eğitimi proje-si ile İnsancıl, Yel Değirmeni ve Gülen Gözler isimli projeleri de yürütüyor.

Başka başka?Okulda yürütülen çalış-

malar bunlarla sınırlı değil. Çevre bilincini de bir toplum-sal sorumluluk olarak gören BÜÇEK’in (Boğaziçi Üniversi-tesi Çevre Kulübü) faaliyetleri de okul gündeminde önemli yer tutuyor.

Sağlıklı tarım yapmak amacıyla okul arazisinde bir tarla satın alan, Rektörlük ve Çevre Bilimi Enstitüsü ile geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik çalışmaları yürüten kulübün en önemli etkinliği ise Green-fest. 14-15 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek, Birleşmiş Mil-letler Çevre Programı ödüllü, Türkiye’nin tek yeşil festivali olan bu etkinliğin onur konuğu ise kulüpten Aykut Kale’nin belirttiği üzere Godzilla olacak. Ayrıca, gazete haberlerinde ve köşe yazılarında kendine yer bulan, feminist öğrenciler tarafından Hisarüstü’nde artan taciz olaylarını protesto amacıy-la gerçekleştirilen yürüyüş de önemli bir etkinlik olarak göze çarpanlar arasında.

Olaylar olaylar...BARAN [email protected]

“Boğaziçi’ne nasıl hazırlanıyorsun?” adlı yarışmada birinci olan fotoğraf.

Page 21: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

kampüsten 21

#cekiyorumcunku hashtag’ine ödül!

“Bırakın, Pazarlama Sizi Baştan Çıkarsın!”15. Brandmarker Uluslararası Pazarlama İletişimi Kongresi için geri sayım başladı. 17-23 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek olan uluslararası akti-vite, bu sene de katılımcılarına, pazarlamayı farklı bir pencereden görme fırsatı sunuyor. Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, “Marke-ting will seduce you!” sloganıyla yine pazarlamanın kapılarını sizin için aralıyor.

Ana sponsorluğunu Unilever’in üstlendiği Brandmarker, 15. senesinde “social” temasıyla karşımızda. Ekip, bu yıl da dünyanın dört bir ya-nından gelen ve pazarlamaya ilgi duyan üniversite öğrencilerinin pazarlama ve iletişim dünyasındaki son gelişmeleri duayenlerin ağzından dinlemeleri-ni amaçlıyor.

Hafta boyunca katılımcılar, “Markaların Sos-yalleşen Stratejileri, Sosyal Oyunlar ve Sosyalleşen İletişim Kanalları” hakkında bilgi edinme fırsatı yakalayacak. Bunun yanı sıra son gün “sürdü-rülebilirlik” üzerine yoğunlaşılacak. Bu sene her zamankinden farklı olarak Unilever’in sponsorlu-ğunda bir hafta süren bir vaka yarışması düzenle-necek. Kongre boyunca Eser Borak, BJ Cunning-ham, Haluk Sicimoğlu, Bahadır Varol, Niels van der Linden, Roman Rackwitz, Alex Pages, Fatih Güner, Vadi Efe, Turgay Adıyaman gibi alanların-da uzmanlaşmış isimler katılımcılarla buluşacak. Bu sene bir de ek olarak PixelPlus tarafından sos-yal oyunlar üzerine bir workshop düzenlenecek ve farklı alanlarda uzmanlaşmış ajansların katılımıyla “Agency Summit” geçekleşecek.

Bu kaliteli organizasyonun en önemli parça-larından biri de kusursuz eğlence. Gün boyunca devam eden eğitimlerin yorgunluğu geceleri düzenlenen eğlencelerle atılacak. Katılımcıların kaynaşmaları için oyun geceleri düzenlenecek, Istanbul’un seçkin kulüplerinde partiler düzenle-necek ve tekne turları yapılacak. Bunlara ek olarak kültürlerin birbirlerini daha iyi tanımalarını amaç-layan bir de “Intercultural Day” olacak.

Siz de Brandmarker’ın 15. yılı özel programına katılmak ve pazarlamayı ayrıcalıklı bir şekilde öğrenmek istiyorsanız, 17-23 Haziran tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’e davetlisiniz.

Detaylı bilgi ve başvuru için: www.brandmarker.boun.edu.tr

“Hayatı Halaya Alıyoruz” et-kinliği, “Genç Maceracı” uygu-laması, “Çektin mi, çekmedin mi!” kısa tanıtım filmi derken ADventure Reklamcılık Yarışması’nda finale gelindi. Dört yıllık bir aradan sonra bu yıl yeniden düzenlenen AD-venture, 13 Mayıs Pazar günü şampiyonunu belirliyor.

Final sunumu öncesinde reklam dünyasının duayenleri ile genç reklamcıları buluştur-mak için Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te düzenlene-cek kokteyle reklamcılığa ilgi duyan tüm öğrenci-ler davetli.

Başından beri “viral” konsepti ile hazırlanan ya-rışmada ADventure kokteylinin başlaması ile birlik-

te #cekiyorumcunku hashtag’li tweetler atılmaya başlanacak. Dert çeken de viral çeken de 13 Mayıs Pazar günü tweet atacak; dertlerine, virallerine çözüm bulacak. #cekiyorumcunku hashtag’i ile atılan tweet’lerden en çok retweet alan iki kişiye iPod shuffle verilecek. Yarış-maya gelememiş olsanız bile bilgisayar başından tweet atarak iPod kazanma şansı yakalayabilirsiniz.

Yalnız dikkat! Yarışma jü-rileri; Alemşah Öztürk, Arda

Erdik, Burcu Sarar, Kübra Sönmez, Murat Hatip, Özgür Alaz, Şirin Bayülgen ve Yalçın Pembeci-oğlu da iPod yarışında mücadele ediyor olacak. Şimdiden herkese bol şans!

ESN Akdeniz Cultural MedleyErasmus Student Network(ESN), 36 ülkede faaliyet gösteren, Euro-pean Commission’un resmi olarak desteklediği, 12.000 üyesiyle 150.000 değişim öğrencisine hiz-met veren bir öğrenci organizas-yonudur. Türkiye’de ESN Turkey yapısı içerisinde 28 üye okul bulunmaktadır ve ESN Boğaziçi de bu üyelerden bir tanesidir.

Bir ESN organizasyonu olan Cultural Medley, her sene seçilen farklı bir ülkede yapılıyor ve bu sene de ESN Türkiye bu uluslararası organizasyona ev sa-hipliği yapacak. Sadece ciddi oturumların değil,

kültürel kaynaşma ve sosyalleşme-nin de ön planda olduğu bu orga-nizasyon, ESN Akdeniz tarafından 28 Hazıran-2 Temmuz tarihleri arasında Antalya’da düzenlenecek. Her ülkeden 2 kişi olmak üzere, 36 ülkeden 72 kişilik kontenjan var. Birinci ve ikinci tur kayıtları yapılacak. Katılım ücreti 90 euro; konaklama, 3 öğün yemek ve şehir içi ulaşım dahil. Katılımla ilgili detaylı bilgi için okulumuzdan ESN

Türkiye Ulusal Yönetim Kurulu’ndan Can Ozan İlgürgen’le [email protected] mail adresinden iletişime geçebilirsiniz.

9. Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri muhteşem bir törenle sahiplerine kavuşuyor!Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve Radyo Bo-ğaziçi dinleyi-cilerinin Nisan ayı boyunca internet üze-rinden verdiği oylarla seçilen Türkiye’nin ‘en’leri, ödülle-rini almak üzere okulumuza geliyor. Bu yıl dokuzuncusu dü-zenlenen Müzik Ödülleri Töreni birbirinden ünlü isimlerin katılımı, canlı performanslar ve sürpriz konuklarıyla 10 Mayıs Perşembe saat 17.00’de BÜMED Üst Bahçe’de gerçekleşecek. Gelin ve siz de bu muhteşem akşamın bir parçası olun!

İlkokulumuz 2012Boğaziçi Üniversitesi Yapı Kulübü(BÜYAP) tara-fından bu yıl 3.’sü gerçekleştirilecek olan İlkokulu-muz Projesi, toplumun unutulan diğer bir kesimi olan otistik çocuklar için eğitim merkezi yapmayı amaçlamakta. Yapılan araştırmalar sonucunda İstanbul’un Anadolu Yakası’nda sadece bir eğitim merkezi olduğundan ve bu okulun yükü kaldırama-dığından dolayı 400’e yakın aile sırada bekliyor. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla BÜYAP ve Ümraniye Belediyesi arasında varılan mutabakatla Ümraniye ilçesinde belediye tarafından bağışlanan araziye Sinpaş ana sponsorluğuyla 3 katlı 10 derslikli Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi inşa edilecek ve ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilecek. Projenin inşaatına Haziran ayında başlanması ve Eylül ayında tamamlanarak yeni eğitim yılına yetiş-tirilmesi planlanmaktadır. İlk projesini Düzce’nin Balatlı Köyü’nde depremden zarar gören bir köy okulunu onararak ve 3 derslikli ek bina inşa ederek gerçekleştiren BÜYAP, geçen yıl da Ağrı’nın Teze-ren Köyü’nde BRM (Boğaziçi-Robert Mezunları) işbirliğiyle 9 derslikli bir okul inşa etmişti.

Boğaziçi Üniversiteli öğrenciler BÜYAP’a gerek sponsor sağlamak noktasında, gerekse varlıklarıyla manevi destek sağlayabilirler.

Page 22: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

gurbet* 22*Exchange yazı dizisi

2012 güz döneminde Kahire Ameri-kan Üniversitesi’ne exchange öğren-cisi olarak gittim. Mezun olduktan sonra Ortadoğu’da çalışmak istedi-ğimden ve Amerika’da muhteşem hocalardan gayet makul, ciddi ama ruhsuz analizler dinlemektense, böl-gemizin farklı ülkelerini kendi tecrü-belerimle, duygularımla keşfetmek istediğimden Mısır’ı tercih ettim.

Mısır için başvurduğumda dev-rim henüz başlamamıştı. Mısır’a daha önce gidenler adım başı polis olduğundan ve beş kişinin bir araya gelmesinin yasak olduğundan söz etmişti. Ancak Tunus’ta başlayan ayaklanmalar 25 Ocak’ta Mısır’ı da vurdu, Şubat ortasında polis sokak-lardan çekildi ve otuz yıllık diktatör düştü. Böylece ilk yurt dışı ziyaretim Mısır gibi kadim ve dinamik bir ülke-nin yepyeni ve karmaşık bir dönemi-ne denk geldi. Mısır’a okulumuzdan giden ilk exchange öğrencileri olarak arkadaşım Esma Dalp ile güvenliğin olmadığı, her an insanların karga-şa çıkacak korkusuyla yaşadıkları, bizim deyimimizle “state of nature”ı yaşayan bir ülkeyi beraber keşfet-tik. Mısırlılar, Türkiye’ye ekonomik refah ve demokrasi açısından imre-nerek bakıyorlardı ve ayrıca Tayyip Erdoğan’ı ve Kıvanç Tatlıtuğ’yu ya da onların deyimiyle Muhanned’i çok sevdiklerinden sürekli bize onlar hakkında sorular soruyorlardı. Bizim çat pat Arapçamız ve onların da aynı şekilde İngilizceleriyle anlaşmaya çalışıyorduk. Göğsümüz Türkiye’ye olan sevgileriyle kabarsa da ileri gittiğimizi anlayıp eleştirmeye başla-yınca bizden Türk çıkıp savundukları bile oldu.

Kahire küçük bir havzaya kurul-muş, birçok bölgeden oluşan kalaba-lık bir şehir. Merkezde ünlü Tahrir Meydanı ve ona bağlı birçok cadde var. Mesela Talat el Harb’e ucuz kitap almaya gidebilir -tabii Arapça küçük bir ihtimalle de İngilizce- yan yana duran beyaz kilise ve camide soluklanabilirsiniz. Uçsuz bucaksız Nil’i ve köprünün üstündeki ihti-şamlı aslan heykellerini geçtiğiniz-de büyük bahçeleri görürsünüz. Buradan aşağı Zamalek’e devam edip 12 Mısır lirasına yani 3 TL’ye güzel bir nargile ya da taze mango suyu içebilirsiniz. Burada elçiliklerin kendilerine has binaları, daha Avru-pai kafeler ve bir de gezebileceğiniz Maraşlı Kilisesi var.

Zamalek biraz turist mekânı. Mısır’ı gerçekten hissetmek isterse-niz, Arapçanıza güveniyor, pazarlık yaparım diyorsanız siyah yoksa kazıklanıp da moralinizin bozulma-ması için kronometreleri olan beyaz taksilere atlayıp İslami Kahire’ye gidebilir, Sultan Ahmet Cami’ni andıran Muhammed Ali, bizim deyi-

mimizle Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Cami ve Fatimiler’den kalma camileri görebilirsiniz. Ayrıca Kıpti Kahire’ye geçip şu an kilise olan Hz. Meryem ve İsa’nın kaldığı küçük evi gezebilir ya da size sanki Nuh’un gemisindeymişsiniz hissi uyandıran heybetli

kiliselere gidebi-lirsiniz. Burada, nüfusları gittikçe azalan Yahudilere ait bir de havra bulunu-yor. Taksiler çok uygun olduğundan rahat gezebilirsiniz, trafiğin karmaşası-na aldırmayın, ar-tık kurallara kimse uymadığından ters yönden giderek de olsa şoförler sizi götürür. Bir de her taksici gibi onlar da konuşmayı seviyor-lar, siz en azından “Türkiye’den geli-yorum.” (ene min Türkiyye) deyin, onlar devamını getirirler.

Mısır, piramit-leriyle ünlüdür

ancak ben 50 derece sıcakta oruçken gezdiğimden çok keyif alamadım, dışarıdan muhteşem görünüyorlar ama içeride hiçbir şey yok, eserleri Tahrir Meydanı’na çok yakın olan Milli Müze’ye götürmüşler. Kahire’de son olarak her tarafı bembeyaz mermer olan El Hüsey-ni Cami’ne ve işlemelerle süslü El Ezher Cami’ne gidebilirsiniz. Deniz hasretinizi gidermek, meşhur kütüp-hanesini, saray ve konakları görmek için İskenderiye’ye gitmenizi tavsiye ederim, çok ferah bir şehirdir. Ben Mısır’ı keyif alarak gezdim ve zor bir dönemden geçen insanların sıkın-tılarını paylaştım ve Mısır algım oradayken de dönünce de sürekli değişti, yapamadığım onlarca şey ol-duğunu fark ettim, yeniden gitmeyi dört gözle bekliyorum.

Ra’nın ülkesine yolculukRUMEYSANUR ERİKLİ[email protected]

Page 23: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

eğlence 23

Recep Çağan Yegül

Boğaziçi

TweetBoğaziçi Caz Korosu ile Bümk Caz Korosu aynı şey değil. Onu bir ayıralım artık. Kavram kargaşasına son. Tolgacan Ceylan

Şu an manzaraya içmeye giden gençlik sosyoloji okumalarım ve sizi fizyolojik birlikteliğe davet ediyorum. Umutcan Kurt

Gerçekten bazılarının mesleği olmuş edebiyat çok üzülüyorum. En çok da sigortasız çalıştırılmalarına. Oğuz Bertal Aydın

Hem çirkinsiniz hem yaptığınız dedikodunun haddi hesabı yok. Hazal Dolarslan

Anlamadan yazı yazma sanatı: Math201de not almak. Dicle Öndeş

Paulo Coelho’nun Adriana Lima’yı takip ettiğini gördüğüm andı, her şeyin anlamını kaybettiği. Sinem Ülüş

“as an erasmus student”, sabah 8.30’da dersim olmasını çok manasız buluyorum. Nur Sultan Çırakman

Burslar ofisine gitsem bana fitness bursu verir mi acaba, çok ihtiyacım var buna, gerçekten. Meltem Kurutaş

La Liberta’da çaldırdığım bir şarkıya diğer masalardan da eşlik eden insanlar görünce şarkıyı ben bestelemişim gibi seviniyorum. Hakan Söyler

Boğaziçi ekonomiden mezun oluyorum, 9 aydır hr stajı yapıyorum ki bu 3. Stajım, biri beni işe alacak mı daha ne istiyorlar? Cansu Çilingir

Bunları biliyor muydunuz?� Okulun kurucusu sayılan Cyrus

Hamlin’in kardeşi Hannibal, Abraham Lincoln döneminde başkan yardımcılığı görevini yürüttü.� Cyrus Hamlin İstanbul’a ilk yer-

leştiğinde Bebek’te uzun yüzü ve silindir şapkasıyla alay konusu olunca fes giyip sakal ve bıyık bıraktı.

� İlk öğrenci temsilcisi konseyi 1909-10 döneminde kuruldu.� 1939’da sürgüne gönderilen Arna-

vutluk Prensi Robert Kolej’e kayıtlıydı.� 1963 mezunlarından Tansu Çiller,

üniversitede muhasebe hocasından sına-vına çalıştığı halde kötü geçtiği gerekçe-siyle mazeret sınavı istedi.

Boğaziçi Üniveristesi Güney Kampüsü -Barış K.Güney Çimler -Görkem c.Manzara -Uğur D.Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü -Pelin Ö.Boğaziçi Üniversitesi Steps -Merv A.Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi -Yavuz Selim E.Orta Kantin -Ilgın A.1. Erkek Sesli Study -ceylan E.Boğaziçi Kuzey Yemekhane - İlkay E.Boğaziçi Üniversitesi Güney Yemekhane -Onur Ö.

Foursquare Mayor’lar

-Uyumak dışında eşit olduğunuz alanlardan biridir 559 C.

-Taksim eğlencelerinin ardından Kızılkayalar’da yenilen ıslak hamburge-re son otobüse yetişme kaygısı sosunun döküldüğü birlikteliktir 559 C.

-Ev yolu ile eğlence yolunun keşiştiği nadir sahalardır 559 C. Bira masası veya midterm çalışma masası ile biten hikâyelerin başıdır 559 C.

-Farklı kaygılara ve duruşlara sahip insanların kaynaşma çabasına ve muhabbetlerine tanık olan bir çatıdır 559 C.

Erdi: Ya keşke arabayı getirseydim bir yerlere giderdik.

Gamze: Aşkım hazır sınavlar bit-mişken Taksim’e mi aksak bu akşam?

Erdi: Tamam canım, olmadı dönüş-te de taksiyle döneriz.

Gamze: Ya yine mi otobüs kâbusu, of. Tamam, o zaman ben annemi şimdi arayayım da, akşam aramasın.

Erdi: Hadi şu otobüse yetişelim o zaman.

Gamze: Aşkım dur acele ettirme, hep böyle yapıyorsun ama.

Erdi: Bir şey yaptığım yok hayatım, tamam.

Gamze: Öf, tamam. Otobüs de çok kalabalık.

(Erdi arkadaşı Ersin’i görür, Ersin de arkadaşı Onur ile birliktedir. )

Erdi: Ersin naapıyosun ya ne var ne yok?

Ersin: İyidir abi noolsun ya dersler işte. Bi de kulüp işleri. Senden naber?

Erdi: Aynı abi işte, vizeler bitti, biraz eğlenelim dedik Gamze ile.

Ersin: He bu arada tanıştırayım. Sosyolojiden arkadaşım Onur.

Erdi: Memnun oldum Erdi ben de.(Gamze kendisi gibi giyinmeyen ve

kendisine benzemediğini düşündüğü herkese yaptığı gibi soğuk bir şekilde gülümser.)

Gamze: Memnun oldum.Onur: Ben de memnun oldum.Ersin: Hava da sıcak olunca otobü-

sün kalabalıklığı çekilmiyor ya.Gamze: Erdi arabasını alsaydı bun-

lara gerek kalmayacaktı ama. (Ruhun-daki çatırtıların sesini yansıtan gülüşü vardır yine kendisinde.)

Ersin: Sen yine iyisin abi, biz her gün bu yolu ve otobüsü çekiyoruz.

Gamze: Her gün böyle olsa ölür-düm yani.

Onur: İnsanın alışmak gibi bir huyu var.

(Onur yapılan muhabbetin sevi-

yesinin son derece bayağı olduğunu düşünür.)

Ersin: Alışmış kudurmuştan iyiy-miş, ahah.

(Ersin ortamı neşelendirmeye çalı-şan orta yolcu rolüne soyunmuştur.)

Gamze: Aşkım KafePi’de şişe falan açtırsak ya.

Erdi: Olur hayatım ama benim yarın staj görüşmem var sabah, çok içemem. Ersin, sen de gelsene.

Ersin: Biz Onur’la Terminal Sahnesi’nde Ekmek Parası’nı izlicez bu akşam. Erken biterse gelirim.

Erdi: Oldu abi sen bilirsin.Gamze: Geldik galiba.Onur: İyi eğlenceler, hayatta

başarılar.Ersin: Hadi görüşürüz abi.Erdi: Görüşürüz.559 C gündelik yaşamın ta kendi-

sidir, siz de bu karakterleri hissede-biliyorsanız siz de bu hikayenin bir parçasısınızdır.

Bir Hisarüstü hikâyesi: KADİR [email protected] 559 Ç.

Page 24: Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Untitled-1.pdf 1 24/04/2012 21:45:03