dinsorununayaklasim sonformat (page 3)...devrİmcİ yaklaŞim weŞanÊn serxwebÛn 48. abdullah...

79

Upload: others

Post on 25-Mar-2021

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim
Page 2: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ABDULLAH ÖCALAN

DİN SORUNUNADEVRİMCİ YAKLAŞIM

Page 3: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim
Page 4: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ABDULLAH ÖCALAN

DİN SORUNUNADEVRİMCİ YAKLAŞIM

WEŞANÊN SERXWEBÛN

48

Page 5: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Abdullah ÖcalanDin soruna devrimci yaklaşim

Weşanên Serxwebûn: 48

Üçüncü Baskı: Ekim 2008

Page 6: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim
Page 7: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim
Page 8: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

YAYINEVİNİN NOTU

Din konusu kamuoyunda özellikle son dönemlerde yaygınca tartışılanbir konu. Ortadoğu toplumlarında derin etkileri bulunan din sorununa çe-şitli çevreler değişik biçimlerde yaklaşarak, toplum üzerinde etkinlik kur-maya çalışmaktadır. Özellikle 12 Eylül rejimi, dini, toplum üzerindeki ege-menliğini sürdürmenin en önemli bir aracı olarak görmektedir. Diğer taraf-tan, devlet içinde etkinliklerini artırmak isteyen değişik çevrelerin de diniduyguları sömürerek giriştikleri çok sayıda dini öğütlenme söz konusudur.Özellikle 12 Eylül rejimi sonrasında tarikatçılık, mezhepçilik yoğun olarakgeliştirilip körüklenmektedir. Din etrafında bu kadar çok dönüp dolaşılma-sı, şüphesiz ki, toplumda dini duyguların köklü etkilerinin bulunmasından-dır. Bu durum, toplumu örgütleyip devrime kaldırırken din etkenini de dik-kate almayı zorunlu kılmaktadır.

Son dönemlerde sol güçler içinde de bu konu üzerinde çokça durulduğugözlemlenmektedir. Son derece hassas bir konu olan din sorunu üzerindedoğru-devrimci düşünceler temelinde yorumlar geliştirebilmek, devrimcimücadeleyi geliştirirken, özenle eğilinmesi gereken bir konudur. Ancakbunu yaparken sağ ya da sol sapmalara düşmemek gereklidir.

Sorunun önemi ve hassasiyetini dikkate alarak, din sorununa temel dev-rimci bakış açısının nasıl olması gerektiğine dair PKK Genel Sekreteri A.ÖCALAN yoldaşın yaptığı değerlendirmeyi broşür haline getirerek okuyu-cuya sunuyoruz.

Weşanen Serxwebun

99

Page 9: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim
Page 10: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Giriş

Temel kavramlara açıklık getirmek ve düzeltmelere gitmek yolunda ol-dukça çaba sarf ediyoruz ve oldukça da yoğunlaşmış durumdayız. Bu ya-rarlıdır da. Yoldaşlar topluluğu, tartışmasını bilen bir topluluktur. Yeni tan-rılar, yeni dinler icat etmeyelim. Biz, bilimsel sosyalizmin gerçekliğineinanıyoruz, ama “dinimiz sosyalizmdir” demiyoruz. Bilimsel sosyalizm,dinin, hatta felsefenin aşılmasıdır da. Ancak, bundan dinin bir hiç olduğu,tamamen demode olduğu ve insan yaşamında etkili olmadığı sonucu aslaçıkmamalıdır.

Din gerçeğine komünizm adı altında inkârcı yaklaşım, genelde oldu-ğu kadar, özellikle Ortadoğu halklarında çok tehlikeli bir etki yaratmış-tır. Bu yaklaşımın halktan soyutlanmaya, dolayısıyla da gericiliğin ol-dukça güçlenmesine yol açtığını hemen belirtelim. Hatta denilebilir ki,din gerçeğine inkârcı yaklaşım, diyalektik materyalizmin kaba uygulan-ması anlamında olup, Ortadoğu devrimlerinin gelişmeyişinin en önemlinedenlerinden birisidir.

1111

Page 11: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Klasik komünist partileri, Ortadoğu sahasında 70 yıldır varlık sürdürü-yorlar. Ama en izole olmuş topluluk durumundadırlar. Bunun esaslı -özel-likle ideolojik- nedenlerinden birisi de, dinsel gerçeğe, “komünistler tanrıtanımaz”, “din eşittir gericilik” şeklindeki yanlış yaklaşımdır. Böylece, da-ha işe başlar başlamaz bu sözcüklerle adım atıldığında bütün toplum karşı-ya alınmış olur. Bunu yapmakla bilimsel sosyalizmin başına en büyük kö-tülük, sosyalistlik adına getirilmiş olur. Bu, mevcut klasik komünist parti-lerinin pratiğinde tamamen açığa çıkmıştır.

İran İslam Devrimi geliştiğinde ve onun temellerinin atılmasından çokdaha önceleri İran’da komünist partisi vardı. O zaman güçlü olan komünistpartisi, İslam devrimi geliştiğinde bu gücünü korumaktaydı. Ama gelişenolguya o kadar çarpık yaklaştı ki, sonuçta imha olmaktan kurtulamadı. Biz,suçu sadece İslam devrimine yükleyemeyiz. Komünist sıfatıyla yola çıkan-ların kendi toplum gerçeğine çok çarpık ve inkârcı bir biçimde yaklaşma-larını da önemli bir neden olarak ele alıyoruz.

Türkiye’de ilk sosyalizm tartışmalarının yapıldığı dönemde dine küfür-le işe başlandığı bilinmektedir. Dine küfürle işe girişilmesiyle birlikte, dinebağlı ezici bir halk çoğunluğu daha baştan sosyalizme karşı şartlandı. Sos-yalistler, “tanrı tanımaz, aile tanımaz” biçiminde damgalandı. Gericiler,bunu kışkırttılar ve sonuçta, ancak ucube tipinde bir solcu imajı kaldı.Halkların kurtuluş ideolojisi olması gereken sosyalizm, bu yaklaşım yü-zünden, halkların aleyhinde işleyen, onların özgürlük mücadelesinin önün-de engel teşkil eden bir konuma kadar götürüldü. Bu konuda TKP pratiğihayli öğreticidir. Sanki görevi halk hareketini geliştirme değil de, engelle-mekmişçesine bir işlev gördü ve halen de bunun çabası içindedir. Görülü-yor ki, din son derece hayati bir konudur. Kısacası, bu konuda yanlış yak-laşım, daha baştan itibaren yenilgiye götürüyor.

Arap toplumlarında komünist partilerinin etkileri yok denecek kadar az-dır; buna karşılık, bu toplumlar üstünde İslamın etkisi çok güçlüdür. Ko-münist sıfatını taşıyanların İslama doğru bir biçimde yaklaşmama ve reelsosyalizmin bir memuru gibi hareket etmeleri, kendilerinin varlıklarıylayokluklarını eşit duruma getirmiştir. Bir süre önce CIA’nin komünist parti-ler hakkında yaptığı değerlendirmeyi bir gazetede okuduk. Kıbrıs Komü-nist Partisi’nden tutalım, dünyanın birçok ülkesindeki komünist partilerine

1122

Page 12: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

kadar, bu partilerin etkilerini ve üye sayılarını vermektedir. Ancak sıraTürkiye Komünist Partisi’ne gelince, “Adını dile getirmeye değmez” di-yor; yani ne kadar etkisiz bir parti olduğunu vurguluyor. Ortadoğu’daki di-ğer partilerin durumu da böyledir. Acaba bilimsel sosyalizm genelde dingerçeği, özelde de Ortadoğu halklarının toplumsal oluşumundaki İslamigerçeği değerlendiremeyecek, ondan sonuç çıkaramayacak kadar çözüm-süz müdür? Elbette ki hayır. Sosyalizme bunu yüklemek demek, onun ça-ğımızın önder eylem kılavuzu olduğunu inkâr etmek demektir. Dolayısıy-la, onu çözümsüz kılmak doğru değildir; doğru olan, bilimsel yaklaşımınbütün toplumsal olgulara gösterdiği yaklaşım gibi, din gerçeğine, onunoluşumuna ve hâlihazırdaki toplumsal etkisine de yaklaşımı doğru bir te-melde, sosyalist ideolojinin ışığında yapabilmektir. Bunun için, inkârcı-sekter bir yaklaşım içinde olamayacağımız gibi, “sosyalizm eşittir İslam”ya da “İslam sosyalizmi” deyip sosyalizmin bağımsızlığını, bilimselliğiniinkâr etme yoluna da sapamayız.

Doğru çözüm, toplumsal bilimdedir; bilimsel sosyalizm, toplumun geli-şim yasalarını veren, bunu gerçeğe en yakın gösterebilen biricik bilimdir.O halde, bir toplumsal olgu olarak bu konuda da doğruya en yakın çözüm-lemeler gösterilebilir. Biz de bu inancımıza dayanarak, din gerçeğine birtartışma taslağı düzeyinde yaklaşmaya çalışacağız.

1133

Page 13: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

1144

Dinin tanımı doğuşu ve insanlığın gelişimi üzerindeki etkileri

Her şeyden önce, dinin tanımına bir açıklık getirmek gerekiyor. İnsantürünün ortaya çıkmaya başladığı koşullarda, tür olarak insanlaşmanın baş-ladığı dönemde, ona bu niteliklerini veren yetenekleri konuşturmaya başla-dığında, bir din değerine, bir din düşüncesine, bir dini bakış açısına ulaş-mak zorundaydı. Bunu iki nedenle yapmak durumundaydı; bir yanda ola-ğanüstü gördüğü doğa güçleri, öte yanda ise kendi yetenekleri söz konu-suydu. Yeryüzüne yeni çıkan bir varlık düşünün ki, bu varlık yetenekleriile yeryüzüne hâkim olabilecek durumdadır; o zaman yapması gereken,yeteneklerini harekete geçirerek ürün toplamak, hayvan besleme çabasınıgöstererek birçok değeri bir araya getirmeye başlamaktır. Bu, bir şeylertoplama, bir şeylere sahip olma yeteneğini kullanma demektir. O halde, buhâkim olma, elde etme yeteneği onda neden hemen “bu dünya benimdir”düşüncesini geliştirmesin? Dünyamız da olağanüstü güzellikte bir gezegenolduğuna göre, neden hemen cennet kavramına ulaşmasın? Neden ölümünzifiri karanlığını, yokluğu, daha az önce çıkmış olduğu hayvanlık âlemininkoşullarım kabul etsin? Neden kendini yüceleştirmesin? Ama sahip olduğudeğerlerin yanı sıra bir de duyduğu korku var. Örneğin, güneş doğuyor ve

Page 14: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

son derece güçlü ışık saçıyor; gök gürlüyor, kuvvetli şimşek çakıyor; biryandan zifiri karanlık, bir yandan yağmur var, ormanlar var, canavarlarvar! Ve bütün bunlar, onun yaşamı üzerinde her saat etkili oluyorlar. O dabunları bir yandan kıskanıyor, bir yandan da büyüleniyor. İşte bunlar, ha-yatına oldukça hükmediyor ve “karanlıklar tanrısı”, “aydınlık tanrıları” butemelde ortaya çıkıyor. Güneşi görmüş ve hemen “Güneş Tanrısı” yarat-mışlardır. Japonya’daki imparatorlara, halen “Güneşin Oğlu” derler. Güne-şin Japonya’daki etkisi çok daha anlamlıdır. Bunun, oranın iklimiyle de bi-raz bağlantısı vardır. Düşünülürse, doğada en güzel rolü güneş oynar vedolayısıyla en büyük toplum gücü de güneş gibi olur; ya da “Güneşin Oğ-lu” olur. Zaten Japon imparatorları kendilerini tanrı ile özdeş sayıyorlar.Örneğin, “Fırtına Tanrısı” vardır. Her doğa kuvvetine bir tanrı ile karşılıkverilmesinin en iyi örneğini, klan-kabile yapısında görüyoruz. Belgeleregeçtiği ve isimleri günümüze kadar yazılı olarak ulaşabildiği için, bu konu-da iyi bilgilere sahibiz; onlarda hemen hemen her doğa kuvvetini temsileden bir tanrı vardır. Bunların en büyüğü Zeus’tur. Daha tek tanrılı dinleregitmeden önce, tek tanrılı dinlere yaklaşımın adeta bir ön aşamasıdır da“bütün tanrıların tanrısı”! Onun adına mabetler yapılır; dikilen heykellerison derece görkemlidir. Toplum üzerinde oldukça etkilidir.

Başlangıç dinlerinin durumuna baktığımızda, tamamen doğa kuvvetle-rini temsil ettikleri görülür. Henüz insani bir kuvveti değil, doğanın birkuvvetini temsil etmektedirler. Çünkü insanlığın ilk ortaya çıkış koşulla-rında, ancak din, doğa kuvvetlerini dizginlemenin yanıltıcı bir zemini ola-bilirdi. Bu olgu çok önemlidir. Örneğin, bulunduğumuz ortamda sizler çe-şitli emniyet tedbirleri altında sağlıklı yaşayabildiğiniz için, ruhunuzda,beyninizde fazla bir sarsıntı yaşamadan varlığınızı sürdürebiliyorsunuz.Ama ilk insanın içinde bulunduğu koşulları düşündüğümüzde, ne fabrika-larda herhangi bir yiyecek veya giyecek imalinin ne de hazırda su vb. te-mel ihtiyaç maddelerinin var olmadığını görürüz. Böyle bir durumda herşey doğa koşullarının elverişliliğine bağlıdır.

Hayvanları avlayacak, ama son derece dayanıksız olduğundan kendi-si de yutulabilir! Doğaya çok muhtaç, ancak doğa kuvvetleri onu olduk-ça zorluyor. Unutmayalım ki bu konuda çok zavallıdır; güzel gezegeni-mize gözünü açmış ama gezegenimizdeki kuvvetler onu her an mahve-

1155

Page 15: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

debilir. Sığınacak evi de yoktur; öyle şimdiki gibi konutlara sahip değil-dir. Ne bir bıçağı, ne bir avuç tuzu, ne ateş ve ne de yiyeceği vardır; çı-rılçıplak ve açtır.

Böyle bir konumda olan insanı ele alalım ve dini anlamaya çalışırkeninsanların bu durumunu göz önüne getirelim. O, bu zayıflığını, bu çıplaklı-ğını ne ile giderecek? Elbette ki bazı tanrılar icat ederek veya kendini tanrıkatına yücelterek! Şu konuda yanılmadığımıza inanıyorum: İnsanlar kendi-lerini hükmedenler durumuna getirmek için, zavallılıklarından, korkuların-dan ve zayıflıklarından kurtulmak için, doğaya sempatik gözükmek ve do-ğayı anlayışlı kılmak için ve elbette ki hepsinin de ötesinde kendileriniegemen kılmak için, din ve tanrı düşüncesine başvuruyorlar. Aslında kişi-nin kendisinin hâkim olmada gözü vardır. İşte bunun ön aşaması da, kendi-sine tanrılar yaratmaktır.

Diğer yandan, kendisine zarar vermekte olan doğa kuvvetlerini dedizginlemek istiyor. Bunun çocukça bir yöntemi olarak o doğa gücünetapınıp, onun putunu yaptığında ve geçip önünde secdeye durduğunda,kendini çocukça bir kandırmaca içinde bulur. Kendini kandırdığında da,tapındığı güç, ona, örneğin ihtiyacı olan yağmuru yağdırır, ışığı saçar,büyüklük sağlar! Gök Tanrılarına, Bereket Tanrılarına yakıştırılan rollerebakın; hep kendisinin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak içindir. Her ne ka-dar, dinler bize son derece ütopik yaklaşımlar gibi gözüküyorsa da, var-dırlar. Böylece, tanrılar icat etmeye ne gerek var diyecek durumdaysakda, yanılmayalım ki günümüz dünyasının tanrıları farklıdır. Şimdikinindini de farklıdır. Onları anlatmaya çalışacağız. O koşullardaki insana ba-karak, soruyu cevaplandıralım.

Gerçekten o dönem insanı ruhen, fiziksel yönden ve düşünce itibarıy-la böyle çırılçıplak olan, iki sözcüğü, iki ağaç dalını bile bir araya geti-remeyen konumdadır; fakat düşünmeye cesaret ediyor, ruhen de bir ür-perti duyuyor. Doğruluk, iyilik, güzellik kavramları onu etkiliyor. O za-man bu insan çok gezmek zorundadır. Yaşama karşı çok dikkatli olacak,ona kutsallık derecesinde bakacaktır; ve kanımca bu, onda hemen dinselbir yaklaşıma yol açmaktadır.

Daha da somutlaştırırsak; din, insan türünün doğayla karşılaşmasındailk girdiği düşünce ve ruhsal gelişme biçimidir. Doğayla temasın, düşünce

1166

Page 16: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ile temasın, evrenle temasın ilk insanımızda oluştuğu biçimdir. O haldebundan bir sonuç çıkar: Din, insanlık kadar eskidir. İnsanlığın oluşu-mundan ayrılmaz bir parçadır. İnsanın varlığı dinsel bir varlıktır. Dini ta-nımayan hiçbir toplum yoktur. Hepsinin yaşamında din vardır. İşte bura-da, günümüzdeki kaba materyalizmin inkâr ettiği ve son derece sakıncalısonuçlar çıkardığı tezin yanı sıra, dini inkâr sayan ve toplum içinde baş-langıçtan günümüze kadar gelen etkilerini inkâr eden yaklaşımın ve halk-ların devrimci mücadelelerinde son derece sekter ve yabancılaşmaya yolaçan konumun aşılması mümkün oluyor. Din, insanlığın oluşumunda vaz-geçilmez bir evre olarak değerlendirilmelidir. İlk insan türünün kendi za-yıflıklarını gidermesinde, kendini ruhen doyurmasında, kendini güçlü,kuvvetli hissetmesinde önemli bir röle sahiptir. İnsan kendini güçlü, kuv-vetli hissediyor; çünkü “benim tanrım var” diyor. Yani bugün nasıl ki in-san, “benim niteliklerim var” diyor ve bu niteliklerine dayanarak yaşıyor-sa, bunu geçmişte “tanrım var” şeklinde yapmaktadır. O olmazsa yaşaya-maz. O zamanki insan, hemen her kuvvete bir tanrı biçmiştir. Tanrılarıniçinde büyükleri de vardır. Tanrısı büyük olanın -ki, bu büyük kabiledir-diğer kabileler üzerinde egemenliği olacaktır. “Benim tanrım diğerlerin-den daha büyüktür” demek, insanı bir güven anlayışına, bir güçlenmeyegötürür. Nesnel bir temeli olmayan bir tiptir, ama ayakta tuttuğu için buda bir kuvvettir. Yani, “tanrıya sığınarak kılıç kullanmak” sözünde de ifa-desini bulduğu gibi, ona sığınarak kılıcı daha sağlam vuruyor. Kaldı ki,düşüncenin hepsi biraz da böyledir.

Bugün zorlu düşünceye sığınarak en güçlü eylemlere yöneliyorsunuz;demek ki, din manevi bir kuvvet olarak başlangıçta insanlar için vazgeçil-mez bir öneme haizdir. Küçümsememek gerekiyor. İnsanoğlu, doğaya kar-şı var olan muazzam zayıflığını, korkularını, acılarını bununla örtüyor.Çünkü koşullar onu son derece zorluyor; ama öte yandan onu rahatlatmakiçin hemen din ve tanrı mefhumu imdada yetişiyor ve o zaman insanın ge-lişmesinde bugünkü bilim kadar rol oynuyor. Bugün bilim, işlerimizi nasılbu kadar kolaylaştırmışsa, o zamanki dinsel aşamada da dinler ve tanrılar,insana manevi yönden bu kadar yararlı olmuşlardır. Bu, az bir destek de-ğildir. O halde, dinin insan türünün ortaya çıkışındaki rolüne bir değer biç-mek yerindedir. Din, bütün zayıflıklarını kapatmada, korkularını, endişele-

1177

Page 17: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

rini, acılarını gidermede insanoğlu için bir ilaçtır. Hem de gereklidir. İlkinsan, neden bilimsel gerçeklere ulaşmadı, neden yanılgılara, saplantılarakapıldı, denilemez. Çünkü o günün koşullarında bundan farklı davrana-mazdı. O halde, ilk insanın gerçeğini daha iyi anlamak gereklidir. Bu ya-pıldığında din gerçeğini kavramak da kolaylaşacaktır.

Demek ki din, başlangıçta esas olarak insanın doğa, dünya, evren hak-kındaki umutlarını ifade eder; bu da olumlu tanrılara, olumlu din düşünce-sine yol açar. Zorluklar, acılar, umutsuzluklar, zorba tanrıların; korkularise, boyun eğilen tanrıların ortaya çıkmasına yol açar. Din düşüncesi baş-langıçta biraz da tanrı olgusu etrafında oluşur. Uzun bir süre, ilkel komünaltoplum boyunca ve daha sonraki önemli sınıflaşma aşamasında, özelliklede feodal toplum boyunca din etkilidir. Yani din sürekli evrim geçirir; amaesas itibarıyla, hâkim ideolojik-manevi kuvvettir. Başlangıçta rolü dahaçok doğa karşısındaki zayıflığı gidermek iken; toplumun gelişmesi ve ka-bileler arasındaki eşitsizliğin gelişmesi ile birlikte büyük din, küçük din;benim tanrım, senin tanrın, benim putum, senin putun düşüncesi gelişir.Kabile büyüdükçe ve birden fazla kabileye bölündükçe, ana kabile ana tan-rıya, ana tanrıçasına yönelir. Onu, diğer kabilenin tanrılarına egemen kılar.Daha sonraki tek tanrılı dinlere, daha çok da toplumsal kuvvetlere göre be-lirlenen yönelmenin ilk aşamasıdır bu. Dinlerin başlangıçtaki olumlu vedoğa karşısındaki zayıflığı kapatıcı rolü, giderek toplumsal kuvvetlere kar-şı toplumsal kuvvet oluşturma, toplum üzerinde egemenlik kurma temelin-deki bir röle bürünmeye ve bununla tamamlanmaya başlar ki, köleciliğinbaşlamasıyla, daha çok da feodalizmin gelişmesiyle ortaya çıkan tek tanrılıveya evrensel dinler, son tahlilde, bir yönüyle sömürünün evrenselleşmesi-ne, diğer yönüyle de insanın artık doğayı denetlemesine, doğaya hâkim ol-masına bağlanır. Güçlenen insan, toplumun tek tanrısı mertebesine yüksel-miştir. İnsanlık kavramının gelişmesi, klan-kabile topluluklarından çıkma,“hepimiz insanız” düşüncesine ulaşma, özellikle İslamiyet’te ve Hıristi-yanlıkta daha belirgindir. Buradan giderek bütün insanlığın tanrısı anlayışı-na ulaşılmıştır. Başlangıçtaki çok tanrılılık, anlaşılır nedenlerden ötürü çokyönlü doğa kuvvetlerini dile getirirken, onlara karşı bir önlem, acındırma,yakınma veya bunlara sığınarak egemen olma anlamında bir rolü oynar-ken, insan toplumunun klan-kabile birliklerinden kurtulup giderek daha

1188

Page 18: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ileri toplumsal biçimlenişe ulaşması, klan ve kabilelerden halk birliklerininoluşması ve insan türünün her yerde insanım diyecek kadar olgunlaşması,milli dinlerin (bu Yahudilikte çok barizdir) ve de onun bir üst aşaması ola-rak bütün insanlığı ilgilendiren dinlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Başlangıçta dinlerin esas itibarıyla doğa karşısındaki zayıflılıklardankaynaklanan özelliğine karşın, toplumun ve üretim araçlarının gelişmesiy-le, giderek doğadan, doğanın olumsuz koşullarından daha az etkilenme gö-rülür. Toplumun uzun vadeli varlığını sürdürmesi ve insan türünün toplum-sal bir kuvvet durumuna gelmesi, dinin dönüşüm geçirmesine yol açmıştır.O zaman daha çok toplumsal aşamaya uygun bir biçimlenmeyi yaşamakta-dır ki, o da toplum içindeki etkili kabile, hanedan, sınıf egemenliğine hiz-met eder duruma ulaşmasıdır; toplumsal eşitsizlik konumunun bünyesinedenk düşmesidir.

Yahudilik

Bir klan ya da kabilenin başka klan ya da kabileler üzerinde egemenlikkurmasında tanrılardan önemli oranda yararlanılmış; egemenlik çoğu za-man “tanrı buyruğu” olarak kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Böylece din, in-sanlığın daha bu aşamasında olumsuz bir rol oynamıştır. Ezme-ezilme, sö-mürme-sömürülme ilişkilerinde tanrının, dinin kullanılması; işte, sınıflaş-ma sürecinin başlangıcında dinin kullanılması olayı budur. Sınıflaşma sü-recinin başlangıcında dinin konumu da böyle ortaya çıkıyor. Özellikle deYahudi dininin çözümlemesini yaptığımızda şöyle bir gerçek karşımıza çı-kacaktır: Yahudi dini, milli bir din olma açısından hem en eski, hem de sı-nırları en dar çizilmiş bir dindir. Bu dinsel felsefede, Yahudi toplumunun,tanrı tarafından en yüce kılınması, bütün insanlığın üstüne oturtulması vetüm insanlığın egemenliği altında olması, toplum olarak kutsallaştırılıp yü-celtilmesi durumu vardır. Dikkat edelim, böyle bir yaklaşım, Yahudiliğindaha sonraki olumsuz işlevine temel teşkil edecektir.

Bunun diğer bir kaynağı da şudur: Bu dinin doğduğu dönemde henüzYahudiler milliyetleşme aşmasına gelmemiştir. Aslında Yahudiler bir top-luluktur. Ancak, bir yandan Mısır firavunları, diğer yandan daha geri du-rumda olan çöl kabileleri, onları sıkıştırmaktadır. Kendileri Mısır’la bu-

1199

Page 19: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

günkü Suriye-Filistin, Suriye-Ürdün arasında ve Filistin topraklarında pey-gamberleri Musa’nın öncülüğünde dolaşıp durmaktadırlar. Aynı zamandakendilerini üstün bir durumda da görmektedirler. Bir yandan bir milli çer-çeveyi kendilerine geçirmeye, öte yandan da, bununla bütün insanlığınüzerinde kendilerini hâkim kılmaya çalışmaktadırlar. Yahudi dininin çıkı-şında bu özellik hayli belirgindir. Dolayısıyla, Yahudi dini, Yahudi’ye öz-güdür; Yahudi’nin yüceltilmesini amaçlar. Yahudi’nin, Allahın en sevilenkulu olduğunu, diğer bütün insanların ona hizmet etmekle mükellef bulun-duğunu vaaz eder. İşte, temeli böyle atılmıştır. Ancak şöyle bir dönemi deifade ettiğini belirtmek gerekir:

İlkel klan-kabile dinleriyle daha sonraki insanlığın tek tanrılı dinleriningeliştiği dönemler arasındaki aşamada ortaya çıkmıştır. Bu konuda seçkinbir örnek durumundadır. Yahudi dini (Musevilik), ne klan-kabile dinidir, nede bütün insanlığın dinidir. O, “seçkin” Yahudi kavminin dinidir. Bu konu-da bağnazdır. Son derece şoven, milliyetçidir. Yahudi’den başka hiç kimse-ye asla üstünlük hakkı vermez, sonuna kadar egemen olmak durumunda-dır. İnsanlığın egemen kesimidir. İşte, Yahudiler, bu düşünce yüzünden sü-rekli saldırılara uğrar. Yani Yahudi, herkesi kendine düşman yapmıştır.Herkesi düşman yaptığı için de herkesle savaşır ve bu savaşta yalnız olma-ları, Yahudilerin dünyanın dört bir tarafına savrulmalarına yol açar. Bunatarihte, Yahudiler peryası da denir. Bu durum, Yahudi dininin (Musevilik)özelliklerinden kaynaklanır. Yahudiler, ya herkese karşı düşmanlık yap-makta ya da gidilen yerde herkesle çelişki geliştirmektedirler, işte bu du-rum, Almanya’da büyük katliama yol açtı. Hitler çılgınlığının Yahudi düş-manlığında, Yahudiliğin bu özelliğini göz önüne getirmek gerekir. Yahudimutlaka üstünlüğünü, hâkimiyetini dayatacaktır. Bu da gelişmiş toplumlar-da, kavimlerde onlara düşmanlığı getirmekte ve onları katliamlara götür-mektedir. Yahudilik, geçmişte ve günümüzde devamlı olarak insanlığınönemli bir sorunu olmuştur.

İnsanlığın daha ileri bir evresinde dinsel gelişmedeki aşama, tek tanrılıdinler, yani semavi dinler aşamasıdır. Tanrı artık yeryüzünden gökyüzünetırmanmıştır. Bu, ne demektir? Bu, insanlığın kendisine güveninin artması,yani toplumsal gücün artmasıdır. İnsanlığın ilkel kabile, klan parçalanmış-lığından kurtulup daha üst ve bütün insanlığı etkisi altına alan bir toplum-

2200

Page 20: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

sal biçimlenişe (ki, bu köleliktir, daha sonra feodalizmdir) ulaşması de-mektir. İşte, dinsel planda buna denk gelen aşama, dinin tek tanrılı dinlerseviyesine çıkmasıdır.

Yahudilik, Yahudi kavminin dini olmakta ısrarlı olduğu için, çok tehli-keli bir konumu daha M.Ö. 500 yıllarında yaşar. Bu durum çarpıktır ve dü-zeltilmesi gerekir. Müslümanlık ve Hıristiyanlık, Musevilikten etkilenmişolmalarına rağmen, onun gibi değildirler. Ama Musevilik, her şeyi Yahudi-ler için öngördüğünden, günümüzdeki katı burjuva-ulusal şovenizmi gibitehlikelidir. Demek ki, Musevilik gerçeğinde görüldüğü üzere, dinde deşovenizm en tehlikeli gelişmelere yol açabilmektedir.

Hıristiyanlık

Hıristiyanlık, diğer nedenlerle birlikte özellikle Yahudiliğin bu duru-muna düşmemek için kendini bütün insanlığın, hatta ezilmişlerin diniilan eder. Neden bunu yapmak durumundadır? Öncelikle, Musevilik hâ-kim bir kavmin dini olarak ortaya çıkmıştır. İkincisi, bol sayıda doğalözellikler yansıtan dinler vardır. Ama toplum gelişmiştir. Geliştiği için deyeni bir dinin (hem doğal özellikleri yansıtmayacak ve hem de kabile,kavim özelliklerini yansıtmayacak) kendisini bütün topluma yansıtmasıgerekecektir. Bütün insanlık kavramı soyut bir kavramdır. Soyut bir kav-ram, karşılığında, “tanrı şudur, tanrı budur” dedirtmez. Soyut kavramınmaddi varlığı yoktur. İnsanlık, bu anlamda görünmez, ama son derece et-kili bir kavramdır. Ve karşılığını tek tanrılı dinde bulur. İsa insan olmaklabirlikte, artık tanrıdır. Dikkat edersek, şöyle bir tartışma halen vardır: İsatanrı mıdır, yoksa bir insan mıdır? Cevap olarak, “tanrının oğludur” der-ler. Dikkat edilirse, dile getirilmek istenen gerçeklik, tam bu aşamayadenk geliyor. İnsan kendini tanrı katına yükseltmek, yerden koparmak is-tiyor. Yani doğal dinlerin özelliklerinden kurtulmak, tüm insanlığın malıhaline getirmek, genel bir kavrama yönelmek istiyor. Burada, insan olanİsa, kendisini tanrılaşmış durumda görecektir. Bir de yeryüzünün her ta-rafının artık tanınması, keşfedilmiş olması gerçeği vardır. Unutulmasınki, keşfedilmenin olduğu yerde din kalkar. Kuvvetler keşfedilmiş, özel-likleri keşfedilmiş, keşfedilmeyen ise evrendir, gökyüzüdür. O zaman,

2211

Page 21: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

orada tanrıya yer vardır. Tanrı giderek orayı kendisine mekân edecektir.Başlangıçta belirtildiği gibi, insan dünyaya hükmetmek istiyor. Hükmet-mek istediğine göre, kendisine bir kuvvet atfedecektir. En kuvvetli giznedir? Kendisini tanrı katına yükseltmektir. “Tanrı şöyle güçlü” dedi mibu, “ben bu kadar güçlüyüm” demektedir. Böylece, insan kendisini güçlügösterebilmesine olanak tanıyan bir dini yaratmaya yönelecektir. Bura-dan özellikle imparatorluk olayına gireceğiz. Önce din ve tanrının bü-yüklüğünün gösterilmesi gerekiyor. Kişi kalkıp, “ben büyük biriyim, tan-rıyım” dese kimse inanmaz. Ama önce büyük din ve büyük dinin büyüktanrısı yaratılır, ardından da kişi, tanrıyı temsil ettiği, olağanüstü özellik-lere sahip olduğu iddiasını ortaya atar.

İşte İsa olayı bu aşamadaki bir olaydır. Yavaş yavaş yeryüzünden gök-yüzüne doğru gider ki, tabii bu, kabilesine göre böyledir. İsa artık, tanrıveya tanrının oğludur. Artık, hâkim olmak isteyen insandır. Başlangıçtao, bütün ezilen insanımız adına vardır. Çünkü insanımız bu düzeyde yineacılar içinde kıvranıyor. Çok çarpık bir sınıfsal baskı türü vardır. Özellik-le Roma İmparatorluğu çok acımasızdır, insanlığın gelişmesini oldukçaengeller bir konumdadır. Çok sayıda köle vardır, köleleşme vardır. İnsa-nımız o kahramanlık çağında, kahramanca tanrılar seviyesine de ulaşmış-tır ama onda bir düşürülme durumu da söz konusudur. Fakat şimdi insanbüyümüştür. Toplum büyümüştür. O zaman bunu telafi etmek gerekecek-tir. O Roma kabilelerinde kendisini direkt tanrı, Roma Tanrısı görmek,böyle ilan etmek, kendisini insan özelliklerinden çıkartmak söz konusu-dur. İmparatorluk tanrılarla özdeştir. Hem Roma’nın ayrıcalıkları söz ko-nusudur ve hem de çok aşırı bir biçimde, “tanrı eşittir ben” anlayışı var-dır. İnsanlık üzerinde haddinden fazla zor bir güç haline gelmektedir. İştebu yönden, İsalık, kavim dini olmaktan, Roma dini olmaktan uzaktır veona karşıdır. Yahudilikten etkilenmiştir ama Yahudiliğe karşıdır. Romaüzerinden etkilenir ama Roma’ya karşıdır. Roma’nın ezdiği kölelere sa-hiplik etmek ister. Kabile dinlerinden uzaklaşmak ister. Yeryüzünün kö-tülüklerinden arınmak ister. İnsanlığın düşürülmüş olduğu acı sefilliği,köleliğin acılarını dindirmek ister. İşte bütün bunlar, İsalığın, Hıristiyan-lığın oluşumunun belli başlı nedenleridir. Bu nedenle İsa, “Senin bir ya-nağına vurursam sen diğerini uzat” der. Yani başlangıçta yumuşaktır.

2222

Page 22: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Otoriter değildir. İktidardan uzaktır; çünkü iktidara karşıdır. Ilımlıdır, fa-kat ilk defa bütün insanlık adına konuşur. Büyüklüğü buradadır; İsavili-ğin büyüklüğü buradadır. Klan-kabile, millet ve hatta devlet dini olmak-tan çıkıp, bütün insanlık adına, bütün kölelerin adına bir çağrı yapar. Buçağrı İsa’yı oldukça yüceleştirir, kutsal bir varlık haline getirir ve işte bu-radan da, denildiği gibi, “gökyüzüne uçup gider.”

Müslümanlık daha değişik bir ortamın dinidir. Müslümanlık dönemindeİsavilik, Roma İmparatorluğunun resmi dini olmuştur. Ezilenlerin dinin-den, egemenlerin resmi dinine dönüşmüştür. Bu çok önemli bir aşamadır.Kesinlikle Bizans İmparatorluğu’nda müthiş bir Hıristiyanlık korkusu iş-lenmiştir. Hıristiyanlık daha M.Ö. 395’de tanınıyordu. Bu tarihte resmi dinhaline getirilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun ideolojik hamuru olarak işgören Hıristiyanlık, hem imparatorluğun oluşumunda ve hem de gelişimin-de rol oynar. Genel bir insanlık dini olduğu için de sayısız kabile ve kavimüzerinde etkili olmada çok güçlü bir işleve sahiptir. Kısacası, onun ihtişa-mından duyulan korku ile erkenden resmileşmiştir. Roma, başlangıçta Hı-ristiyanlığa karşı çok acımasızdır. Çok sayıda havariyi yakmıştır. Halen hertarafta gizlendikleri mağaralar vardır. Acımasız bir güç karşısında ayaktadurmak ve gelişmek için on binlerce mağara yapmışlardır. Büyük bir zorbagüce karşı çok gizli ve zor koşullarda yaşamışlardır. Yaptıkları mağaralarınhepsi keşfedilememiştir. Manastırların 1989 yıl önceden temelleri atılmış-tır ve halen sapasağlam ayaktadırlar. Bilindiği gibi, kiliseler ve onların il-kel biçimi olan manastırlar çok görkemli ve gizlidir. Kocaman dağ başla-rında manastır açmışlardır. Yeraltında dev sığınaklar yapmışlardır. Bu nedemektir? Zamanın azgın Roma İmparatorluğu’na karşı, inançlarını savun-mak ve toplantılarını yapmak için karargâhlarını tesis etmedir. Ve uzun sü-re, 300-400 yıl, sadece ezilenlerin, acı çekenlerin dini temsilcileri olarak,Roma’da gizlenerek yaşamaya çalışmışlardır. Yeraltına gizlenmiş, korkunçve görkemli dağlarda kendilerine manastır açmış, dünyanın her tarafınasavrulmuşlardır. Bu, çok büyük bir inançla ve azimle kendini korumadır.Dinsel görünüm altında sınıfsal savaşımı sürdürmedir. Roma, artık 300-400 yıl geçtikten sonra, özellikle Bizans İmparatorluğu’nda dinin büyüklü-ğünü kabul eder ve bir dönüşüm geçirir. Hıristiyanlık artık resmi din halinegelir. İmparatorluğun gelişmesinde din artık temel resmi ideolojik çerçeve-

2233

Page 23: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

dir. İmparatorlar, Hıristiyanlığın hamisi kesilir; büyük kiliseler yaparlar.Örneğin, Ayasofya Kilisesi bu dönemden kalmadır. Artık Hıristiyanlık yü-celik katına ulaşmıştır. Dolayısıyla, Hıristiyanlığın gizlilikten kurtulma dö-nemi başlamıştır. Gizlilikten kurtulan Hıristiyanlık resmileşmiştir, onur ka-zanmıştır. M.S. VI. yüzyıl sonlarındaki İslamın çıkışına kadar durumuböyledir. Görkemli bir uygarlık dini halindedir. Bizans İmparatorluğu, ya-rı-feodal, yarı-kölelik özellikleri ile Hıristiyanlığı da kendine çok iyi uydu-rarak, çok sağlam bir güce ulaşmıştır. Ve böylece yayılır, dört kıtaya etkisi-ni taşırır. Daha önceki aşamasında bu dinin havarilerini, aziz ve azizeleriniunutmamak gerekir. Hepsi büyük zulme karşı başkaldırının kurbanları vetemsilcileridirler. Ve halen de böyle yansıtılır. Onları bu çerçevede anla-mak gerekiyor.

Müslümanlık

Hıristiyanlık resmi bir ideoloji haline geldikten sonra Ortadoğu top-lumlarında daha fazla etkili olmak için çaba sarf etmiştir. İstanbul bununiçin bir merkezdir. Yine Şam çok önemlidir, bir merkezdir. Antakya hake-za böyledir. Fakat Arap Yarımadası’nda ilkel kabileler söz konusudur. NeYahudi dinine ne de İsaviliğe tam bulaşmışlardır. Yani Hıristiyanlığın damensupları değillerdir. Peki hangi dinin mensuplarıdırlar? Bilindiği kada-rıyla, Kâbe’de Lad ve Fad tanrıları var. Bunlar kabile tanrılarıdır. Kâ-be’de 360 tane putun varlığı söz konusudur. Ne kadar Arap kabilesi var-sa, herhalde o kadar da put var. Rakam önemli değil, ama işin özü böyle.Unutmayalım, yine o zaman temel ideolojik çevre olarak dinsel bir kesimsöz konusudur. Özellikle gelişen toplumun en gelişen temsilcisi olduğunuiddia eden Musevilik ve onun kavimi olan Yahudiler vardır. Şehir uygar-lığında ve ticarette etkilidirler. Diğer yandan Hıristiyanlık vardır. Her nekadar Musevilikle çelişmesi varsa da, o da resmi bir din, yani devletin di-ni olarak, Arap Yarımadası’nın kuzeyinde, Şam’da hâkim bir dindir. Bu-rada çok güçlü bir uygarlık inşa edilir. Halen kalıntıları vardır ve görkem-lidir. Arap Yarımadası’nın iç kesimlerine yönelik olarak güçlü kolonilerioluşmuştur. Kiliseler, manastırlar vardır. Orada Hıristiyanlar, papazlar fa-aliyet yürütür; hatta Muhammed ilk çıktığında, ticaret yaptığında bunlarla

2244

Page 24: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

temas kurar. Yahudi tüccarlarını tanır ve Yahudi tüccarların ne kadar in-safsız olduğunu gözlemler. Arap Yarımadası’nda gelişmiş olan ticaretinYahudilik tarafından nasıl engellendiğini, Yahudi tüccarların duruma na-sıl hâkim olduklarını görür. Aynı şekilde, Hıristiyan papazlar daha güçlübir konumdadırlar. Maddi yönden güçlüdürler; devletin de desteğini al-maktadırlar. Yani hâkim konumdadırlar. Demek ki, Muhammed, iki dinide kabul edemez. Çünkü ticari çıkarlarına karşıdır. Yahudilik de, Hıristi-yanlık da hayat hakkı tanımamaktadır. Ama unutmayalım ki, hem İsahem de Musa, Filistin’de ortaya çıkar. Arap kabilelerinin bir benzer ger-çeği içinde ortaya çıkarlar. Bir peygamber geleneği vardır. 124 bin pey-gamberden bahsediliyor. Öyle anlaşılıyor ki, irili-ufaklı her kabile nere-deyse bir peygamber de orada ortaya çıkmıştır. O zamanki gelenek, pey-gambersel bir gelenektir. Peygambersiz yaşam düşünülemiyor. Dinsiz ya-şam düşünülemiyor. Ortaya çıkan her öncü, kendini peygamber olarakgösteriyor. Kabilenin peygamberi, kavmin peygamberi, insanlığın pey-gamberi; o zamanki aşamanın toplumsal gerçeği tamı tamına öyledir.Arap kabilelerinin, özellikle o geri kalmış olanların durumuna biraz gözatıldığında, gerçek daha iyi anlaşılır. Bir tarafta Yahudiler, diğer taraftaAraplar. Sami ırkinin önemli bir bölümü Yahudi kavimi biçiminde güç-lenmiş durumdadır. Kendini insanlığın en seçkin kavimi olarak görüyor.Hıristiyanlığı kabul edenler, yine gelişmiş bir kesimi oluşturuyorlar. Tica-rette özellikle ağırlıkları vardır. Çölde en geri kalanlar ise, o kabile-klandinlerinde de görüldüğü gibi, çok geri, insanın o günkü koşullarında aslakabul edilmemesi gereken, devlet düşüncesine yabancı, insanlık düşünce-sine yabancı bir konumu, maddi yönden tam bir anarşiyi yaşıyor. Dört ta-raftan çıkarları tehlikede. Bunlar maddi gerçekler, ama diğer yandan kar-şılarında yükselen bir uygarlık da var. Yahudiliğin ve İsaviliğin geliştirdi-ği uygarlıklar var. Yine, aşağısında Habeşistan’da, hatta Yemen’de bu çe-lişme var. Yani, bir yanda feodal toplumların oluşturduğu uygarlıklar, kız-gın çölde ise en geri Arap kabileleri bulunuyor.

Muhammed de bunların içinde yetişiyor ve bu çelişkileri görüyor. Hı-ristiyanlık ve Musevilik tarafından tam bir çember içine alınmıştır veorada ortaya çıkan her öncü kendisini peygamber ilan ediyor. O zamanne yapacaktır? Bu koşullar altında ticaret hayatına atılıyor. Bir güç olma

2255

Page 25: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

gereğine inanıyor ama Arap kabileleri ve kabile tanrıları, geliştirmek is-tedikleri otoriteye, düzene son derece karşıdırlar. Kureyş kabilesi ve di-ğer kabileler, Arap kavimi düşüncesini, imamlık düşüncesini kabul etmi-yorlar. İliklerine kadar kabileciliğe ve kabile tanrılığına kendilerini kap-tırmışlardır. Dolayısıyla, eğer ilerlemek istiyorsa, o zamanki resmi dinle-re olduğu kadar, o kabile dinlerine de, kabile topluluklarına da karşı ol-malıdır. Önemli oranda köleliği meşru gören Roma İmparatorluğu’nakarşı olmayı, yine kabile düzeninden kavim düzenine, kabile otoritesin-den devlet otoritesine yönelmeyi düşünmelidir. Bunun en somut ideolo-jik bir çerçevesi de, kavim dininden bütün insanlık dinine yönelmedir.Devletin resmi dinine karşı çıkar, imparatorluğun ezdiği kesimlere sahipçıkar; yine kabilelerin, o içinden çıkılmaz dinlerine, tanrılarına, putlarınakarşı hepsinin çıkarlarını dile getiren tek tanrılı dine ihtiyaç vardır. Musave İsa yalnız Yahudilerin ve Hıristiyanların peygamberidir. Ama Muham-med, “ben yalnız Arapların peygamberiyim” demez; çünkü bu, o zaman-ki koşullara denk gelmez. Yine, İsa “ben tanrıyım” diyor. Bu nedenleMuhammed kendi kendisini tanrı da ilan edemez. Yapması gereken enuygun şey nedir? Geleneklere de dayanarak, kendisini tanrının elçisi, bü-tün insanlığın peygamberi ilan eder; hem de en son peygamber! Bu tezgünün koşulları açısından son derece gerçekçidir ve devrimcidir. Önemlibir tarihsel boşluk söz konusudur. Tarihin bu boşluğunun önemli bir dev-rimle kapatılması gerekmektedir. Bu devrim, işte toplumsal koşulları, ta-rihsel aşaması böyle olan bir çerçevede vücut bulur. Böylece İslamın bü-yük çıkışı, İslamın büyük kılıcı, büyük yayılışı gerçekleşir. Mevcut tarih-sel ve toplumsal gerçeklik böylesi bir devrimin başlamasına olanak tanı-maktadır. Muhammed’in büyüklüğü buradadır; bu koşullara en iyi cevabıverebilen sistemi bulabilmiştir. İnsanlık tarihinde ilerici bir noktayı yaka-layabilmiştir. Bu konuda hayli yoğunlaşmıştır. Yoğunlaşması Kuran’ınortaya çıkmasına yol açmıştır. Ve bu biraz da anlaşılırdır. Çağın bütündinsel düşüncesini imbikten geçirmiştir. Biz nasıl ki bütün halkların dev-rim tecrübesini, sosyalizmin tecrübesini özümsüyorsak, Muhammed de ozamanın dinlerinin tecrübesini özümsemiştir. İçlerinden en olumlu yanla-rı almış, en gereksiz yanları atmıştır. Muhammed, örneğin ütopik olan“İsa’nın tanrı olduğu” düşüncesini atmıştır.

2266

Page 26: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

İnsanın tanrı olamayacağı apaçıktır; onu aşıyor Muhammed, “Peygambertanrı olamaz” diyor. Kabile dinlerinin 360 putu var; gidiyor hepsini bir gün-de yıkıyor; “Bu kadar tanrı olamaz” diyor. Bütün bunlar hep devrimci çıkış-lardır. Diğer yandan bunların olumlu özelliklerini de alıyor. Tek tanrılı dinle-rin de olumlu özelliklerini alıyor. Arap kavminin yüceltilmesi gerektiğinikavrıyor; bu da, Yahudilikten oldukça etkilenmektir. Ama Yahudiliğin hata-sına düşmüyor; “Arap’ın, Aceme üstünlüğü yoktur” diyor. Burada eşitlikvardır. Bu, bir anlamda enternasyonalizmdir. Büyüklüğü, kabileciliği mah-kûm etmesindedir. Ki, bizim halkımız bugün bile kabileciliği aşmış değildir.Fakat Muhammed, o zaman kabileciliği mahkûm edebiliyor. Demek ki,onun bütün dinsel biçimleri kendini putların yıkılmasında gösteriyor. Bütünbunları yaparken de büyük bir azim gelişiyor. Kendisine yönelik komplolarçoktur. Biliniyor; daha Mekke’deyken yatağına yapılan saldırıdan zor kurtu-lur. Yine gezdiği yolların üzerine dikenler, çakıllar, çalı-çırpı atılır. Böyle,son derece kritik bir yaşam içindedir. Bilindiği gibi, meşhur Hicreti gerçek-leştirir. Hicret ederek ancak Kureyş’in kervanını pusuya düşürür, daha sonrada Şam’dan gelen kuvveti bozguna uğratır. Böylece bir siyasal-hukuki güçhaline gelir. Yeni bir devletin temelleri atılır. Bundan sonra, bilindiği gibi,Arap Yarımadası’nı çok kısa bir süreç içinde yeni İslam ordularıyla işgaleder. Gerçekten İslamın ideolojik önderliği ve pratik militanlığıyla kısa sü-reler içinde düşürmediği bir kuvvet kalmaz. Daha 640 yılında, yani Medi-ne’ye gelişi üzerinden 10 yıl geçmeden en büyük imparatorluklar olan Ro-ma-Bizans ve Sasani imparatorluklarıyla savaşa başlamıştır ve çoğunluklada bu imparatorlukların orduları yenilir. Arap Yarımadası’ndan kuzeye, do-ğuya, batıya ve Afrika’ya doğru bir yayılma başlamıştır.

Tarihte bu kadar hızlı gelişen, dünyanın dört bir tarafına yayılan dev-rim örneğine az rastlanır. Biraz da bu temelde gerçekçi yaklaşmak gere-kiyor. Günün koşullarına göre, emir düzenine müthiş kavuşmuş, kendikomutanlık sistemini çok iyi yaratmış, askeri düzenlemeye oldukça er-kenden ulaşmış, büyük bir disiplin, ama aynı zamanda büyük bir iman!İslamiyetin gelişiminde iman çok önemlidir. İmandan sonra askerlik ge-lir. Kılıca gerçekten çok sıkı sarılır. O zaman kılıcın rolüne bakalım; kı-lıç çekildi mi el-aman dilenir, herkes kılıcın korkusuyla imanı tanır. Gü-nümüzde insanımız kendisi için zor-bela imana geliyor. Onlar günde,

2277

Page 27: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

yılda sayısız kabile ve kavim imana getiriyorlar. Kılıcın keskinliği, fik-rin ve azmin büyüklüğü deniliyor. O halde, tarihin büyük çıkışlarındanders almayı bilmek gerekir. O dönem görkemli çıkışların yapılması ge-rekiyordu. Bu anlamda İslamiyet, dönemine göre çok büyük bir devrim-dir. İşte, Türkiye’de bazı sol gruplar vardır, 12 Eylülle birlikte varlıklarısilindi. “Biz sosyalistiz” diyorlardı, kısa bir dönemde silinip gittiler. Oy-saki bir İslamiyet, din olarak 1400 yıldır varlığını sürdürüyor. Hem deöneminden fazla bir şey yitirmeden. Demek ki İslamiyet, insanlık tarihi-nin önemli bir aşamasında önemli bir çözüm gücü olarak devreye gir-miştir. Kılıcın rolü vardır, ideolojinin rolü vardır. Büyük moral ve karar-lılık söz konusudur. Bizim de mensubu olduğumuz Ortadoğu toplumla-rının hala süren temel yaşantı biçimi haline gelebilmiştir. Görülüyor kiİslami devrim, kesinlikle klan-kabile düzenine karşıdır; onu devrimleaşmaya çalışır. Yahudi kavimciliğine de karşıdır; onun üstünlük anlayı-şına da karşıdır. Bu anlamda devrimcidir. Hıristiyanlığın resmi düzeninede karşıdır; ki Hıristiyanlık önemli oranda köleciliği temsil eder. Köle-ciliğin etkileri hem Bizans, hem de Sasani İmparatorluğu’nda güçlüdür.Onlara göre üstün bir rejimin, yani feodal uygarlığın yoğunlaştığı, şekil-lendiği bir dindir İslamiyet. İslamlık son tahlilde, en gelişmiş feodal uy-garlık dinidir. Hatta Çin’deki, Hindistan’daki benzerlerinden daha fazla,bu uygarlığın hazırlayıcısıdır. Görkemli hazırlayıcısıdır. Ve döneme gö-re evrensel çapta, klan, kabile düzeninin, yani ilkel komünal toplumuntam aşılmasında rol oynadığı gibi, yarı köleliği, hatta biraz gelişmiş sı-nırlı bir feodalliği temsil eden düzenleri de çok geride bırakıyor. Bu dü-zenlerin etkisi altındaki insanlara, bunun için bir kurtarıcı gibi gözükü-yor. Bizanslılar, Sasaniler, dönemine göre, köleliğin acılarını, ızdırapla-rını halklara çektiriyorlar. Kabilecilik düşüncesi hiç ilerletmiyor. İşte buçerçeveyi aşmanın devrimciliği isteniyor. Dolayısıyla, İslamiyet, gidilenher yerde ezilenler tarafından özellikle bir kurtarıcı din gibi karşılanıyorve kolay özümseniyor, benimseniyor. Hızla yayılmasının, egemen olma-sının özünde bazı tarihsel ihtiyaçlar vardır. Yalnız kılıç gücüyle yayıl-mayı sağlamıyor; toplumun ilerlemesinde çok büyük bir gelişim imkânıverdiği için, mevcut acıların, ızdırapların giderilmesinde, aynı zamandatoplumsallığın gelişmesinde, bilimin, sanatın, devletin gelişmesinde ile-

2288

Page 28: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ri bir evreyi temsil ettiği için gelişme imkânı buluyor. Ve daha 650 yılla-rına gelindiğinde -ki, doğuşundan 20 yıl sonradır- ta İran içlerine, Ana-dolu’ya, Afrika’ya kadar kök salar, devrimsel bir çıkıştır, zamanına göreinsanlığın gelişmesinin en üst bir aşamasını temsil etmektedir. Bu uy-garlığın gelişmesinde Arap kavimciliğinin yeri büyüktür; fakat şovenistdeğildir. Diğer halkların varlığına rıza gösterir. Özellikle Yahudilik gibiüstünlük iddiasını taşımaz, dolayısıyla diğer halklar tarafından kolay ka-bul görür; ezilen kesimler tarafından hemen benimsenir.

Bütün bunların yanı sıra İslamiyet, doğuşundan itibaren bir ayrılığı dayaşar. Bu ayrılık, etkisini günümüze kadar getiren, İslamiyetin erkendendevletleşmesini isteyen kesimler, güç-otorite haline gelmesini isteyen ke-simler ile, onun ideolojik özüne, eşitlikçi özüne bağlı kalmak isteyenlerarasındaki ayrılıktır. Bu, aynı zamanda, İslamiyet’te kendini fazla dönü-şüme uğratmadan, kabilenin bön çıkarlarını bir tarata itmeden, bilakis İs-lamlığın yarattığı büyük olanaklar içinde, bu olanakları ele geçirerek eskimal, mülkleri ve otoritelerini yüz kat artırmada, yani kapsamlı bir biçim-de geliştirmede rol almak isteyenlerle, İslamın devrimci özüne, onun bü-tün insanlığı kurtarması gerektiğine inanan, adilliğine bütünüyle bağlıolan, dürüst özünü temsil edenlerin çelişkisi veya ayrılığıdır. İşte sınıfsalözü bu olan bir çatışma oluyor. Eski toplumun kalıntıları, o kalıntıları İs-lam maskesi altında sürdürmek isteyenlerle, İslamın gerçek devrimciözüne bağlı kalmak isteyenler arasındaki bir çatışmadır yaşanan. İşte buçatışma, çok şiddetli bir biçimde ve hem de İslamiyetin çıkış yıllarındayaşandı. Daha Muhammed vefat etmeden bu çatışma başlamıştı. Bilindi-ği gibi, çatışmanın basını çeken vardır. O zamanki Emevi sülalesi, eskitoplumun egemenlerini temsil etmekte, İslamiyet’i maske olarak kullan-makta, daha çok onun sağcı yorumunu esas almakta, ve çok kariyeristçe,çok komplocu bir tarzda, yalan-fitneyi erkenden İslama sokmakta, bu te-melde hızla devletleşmektedir. Emeviler, iktidarın nimetlerini hemen to-parlıyorlar; dolayısıyla palazlanıyor ve güçleniyorlar. Bunların sağ yoru-muyla, daha sonra Sünnilik bir mezhep olarak geliştirilmekte ve bunaideolojik kılıf giydirilmektedir.

Bir yandan böylesi bir kesim ortaya çıkarken, öte yandan da Muham-med’in yakınlarından olan ve gerçekten tamamen militanca İslama hizmet

2299

Page 29: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

etmiş, bu konuda büyük özveri ve cesaret göstermiş, aynı zamanda çok bi-linçli, İslamın özüne ve onun eşitlikçi adil özüne inanmış, mal ve mülkegöz dikmeyen, otoriteyle başı dönmeyen İmam Ali’nin başını çektiği birkesim vardır. Bu akım, daha sonra karşımıza çeşitli mezhepler biçimindeçıkar. Yani Alevilik diyebileceğimiz, Ali’nin tutumundan yana olma teme-linde bir kesim gelişir. Fakat bu bölünmede, bilindiği gibi, Emevi sülalesibaskın çıkar. Bu baskın çıkışın kaynağında iktidara sahip oluş vardır. İkti-dar, Emevilerin elindedir. Emeviler, o dönem Şam’da kurumlaşmışlardır.İktidar ve para ellerindedir, olanakları geniştir. Bunlar, erkenden sağa yak-laşmakta ve bu konuda, eski toplumun aile ve kabile şeflerine çok tavizvermektedirler. Onları hızla yanlarına çekerek para ve güce dayanıp bunu,sınıflı toplumu geliştirme temelinde kullanarak, güçlenip egemen oluyor-lar. Diğer kesim olan Aleviler, yani Ali yanlıları, daha çok ideolojik saflı-ğa-arılığa bağlı kaldıkları, kimseye para ve mülk dağıtmadıkları, özellikleimanla, İslamın militan özüyle yaşamak istedikleri için, yaman savaşır, et-kili savaşır fakat hâkim olamazlar. Alevilik güçlü bir kanat olarak gelişme-sine rağmen, bu nedenlerle hâkim olamaz. Bilindiği gibi, bu çekişme ogünden bu yana süregelir.

Bu konuda İran Şiiliğinin istisnai bir durumu, önemli bir yeri vardır. Şiiliknedir? Daha çok İslamın İran çerçevesi içinde yorumlanması, İran’da egemenolan bir devlet geleneğini ve uygarlığı önemli oranda geliştirmiş bulunan Sa-sani İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinde, İran kavimlerinin başında bulunanFars kabilesinin ve diğer İranlı kavimlerin çıkarlarına uyarlanmış İslamdır di-yebiliriz. Başlangıçta Sasanilerin kendi dinleri vardır. Zerdüştlük halen etkili-dir ve biraz da milli-kavim özelliği ağır basan bir dindir. Sasani İmparatorlu-ğu, İranlı kavimlerin bir imparatorluğudur. İslamiyetle uzun süre çatışmışlar-dır. İslamı geliştiren Emevi sülalesi Sünni’dir ve bunların İran’a saldırısı,İran’ın o görkemli imparatorluğunu yıkmıştır. İmparatoluğun yıkılması ilebirlikte, bunlar çok büyük baskılara ve katliamlara tanık oluyorlar. Bu durum,İranlıların neden Şiiliği seçtiklerini, Aleviliği benimsediklerini ortaya koyar.Böyle bir baskı ve katliam, o zaman gelişmiştir ve Emevi sülalesi, İmam Aliçevresine de aynı zulmü, Ali’nin oğlu Hüseyin daha Kâbe’deyken uygulamış-tır. Hüseyin’in kellesi tepside Emevi’ye camisine getirilip sunulmuştur. De-mek ki İmam Hüseyin ve diğer aile efradı, Emevi’lerin, o zamanki Sultan Ye-

3300

Page 30: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

zid’in katliamıyla, acımasızlığı ile karşı karşıyadırlar. Öte yandan, İranlılarada Emevi sülalesinin saldırıları söz konusudur. Bu durumda kimi tercih ede-ceklerdir? Elbette ki kendileri gibi mazlum bir durumda olan İmam Ali taraf-tarlığını, hem de ustalık derecesinde kabul edeceklerdir. Bilindiği gibi, Şiilik,en yaman İmam Ali taraftarlığı, savaşçı militan İmam Ali taraftarlığıdır. Vebunun son derece anlaşılır bir nedeni vardır. Kendileri için çok hayati olanbirçok değerin yıkılmasında vahşi davranan Emevi’lerin, -ki o zaman Emevisülalesinin komutanları gerçekten çok vahşi idiler- Roma imparatorlarınınvahşetini bile geride bırakan, İmam Ali taraftarlarına, Hüseyin’e yaptıklarınıgöz önüne getirirsek (ki, bunlar Müslüman’dırlar, Arap kavimlerindendirler),bunlara bu kadar zulüm yaptıklarına göre, diğer kavimlere elbette ki çok dahaacımasız davranacaklardı. İşte bu, Şiiliği ortaya çıkarır; Şii militanlığının birdirenme mezhebi olarak şekillenmesine yol açar. Ta o günden bugüne kadarsavaşırlar. Bu savaşım sürecinde Ebu Müslüm ve Abbasi İmparatorluğu’nunkurulması, Emevi sülalesinin dağılmasına yol açar, bunda İran’ilerin de güçlüpayı vardır. Görülüyor ki, Şiiler, İslamın, İmam Ali yandaşlığının en militankesimidir. Yıkılan Sasani İmparatorluğu nedeniyle de biraz İrani özelliklerebürünür. İran’ilerin, yani Fars veya diğer İran’i kavimlerin uğradığı katliamla-ra karşı bir tepki özelliği taşır. Ve kendini sürekli savunmada bulur. Bu anlam-da, belli bir haklılık yönü de vardır. Zulme ve haksızlığa karşıdır. Sürekli sa-vaşım içindedir, dolayısıyla da militancadır.

3311

Page 31: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Türk egemenlerinin İslamiyet’e yaklaşımı

ikiyüzlü ve gericidir

Şimdi de Türklerin İslamiyetle ilişkisi ve İslamın Türklerin durumuüzerine etkileri konusuna değinmek gerekmektedir. Bu önemli bir konu-dur ve gerçeklerimize doğru yaklaşmada daha aydınlatıcı olacaktır. Türkboyları (o dönemde bu boylardan henüz güçlü bir Türk kavimi de oluş-muş değildi), Oğuz boyları, İslamiyetle ilk teması, saldırı ve çapulcu-lukla Ortadoğu’da yer edinmeye çalıştıkları dönemde kurarlar. Daha çokfetheden, hem de baskı ve sömürü yanı ağır basan feodal devletler kur-ma ve bunu da en zorba bir temelde sürdürme karakteri, bu dönemde İs-lamlıkta güçlenmiştir. Burada hemen, başlangıçta İslamlığın büyüklüğü,yüceliği ve ataklığının önemli oranda gelişen feodal uygarlıkların sınıf-sal karakterini oldukça güçlendirmiş olduğunu belirtmek gerekir. Dola-yısıyla, bu uygarlığın yayılmasında rol alan komutanlar ganimet peşin-dedirler. İslamın bir yardımlaşma olarak görülmesi gereken ganimetkavramı, başlangıçta bir ilerlemeye hizmet edecek, ancak bu kurum da-ha sonra yozlaştırılacaktır. Tamamen hanedanlıklar, hükümdarlıklar tesisetmek için kullanılacaktır. X. yüzyıla doğru geldiğimizde, Orta Asya ka-pılarındaki İslamlık, başlangıçtaki ilerici-devrimci özünü önemli oranda

3322

Page 32: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

yitirmiş; bunun yerine hanedanlar, sultanlar ve meliklerin elinde gani-met yoluyla değerlerin gaspına oldukça imkân veren katı bir tutuculuğadönüşmeye başlamış; hızla feodalleşmek isteyenlerin, hızla ganimet vegüç toplamak isteyenlerin elinde artık bir ideolojik silah haline gelmiş-tir. Bu dönemde yayılmacıdır ve bu anlamda emperyalist bir öncülüğeyükselmiştir. İşte Türkler, Türk boyları, İslamiyet’in bu aşamasındaonunla temas kurmuşlardır. Türk boyları, o dönemlerde Orta Asya’dakuraklık vb. nedenlerden dolayı sıkışmıştır ve kesin olarak bir tarafasavrulmak durumundadır. Türkler bu dönemde at sırtındaki boylar top-luluğudur. Son derece atiktirler. Hem üzerinde yaşamış oldukları coğraf-yanın körüklediği sıkışık durumları, hem de at sırtında beslenen boylartopluluğu olmaları nedeniyle, tam da bu biçimde İslamiyetle karşılaştık-larında, savrulacaklar, her tarafa yayılacaklar ve bunun için bir saldırısilahına ihtiyaç duyacaklardır. Bu saldırı silahı onları hem ideolojik,hem siyasi yönden çok güçlendiren bir silah olmalıdır. Onlar en çok bu-nu ağırlıkta görecek ve buna sarılacaktır. Çin’e gidiyorlar ve hemen Çinİmparatorluğu’nun hizmetine giriyorlar, general oluyorlar. Kısacası, hâ-kim olana uymada son derece çıkarcıdırlar. İşte o dönemde İslamlık dabunlara böyle imkân ve özellikler sunuyor. İslamın kılıcını ellerine aldı-lar mı, onun ideolojik saf yorumunu da yüzlerine maske olarak geçirdi-ler mi, çok iyi bir yayılma imkânı buluyorlar. Büyük bir ganimet eldeetme ve siyasi güç olma imkânı ortaya çıkıyor. Bu nedenle Türk boyları-nın şefleri hızla Müslümanlaşıyorlar. İslamlığı reddetmeleri halinde, çokgüçlü İslam ordularıyla çarpışmak zorunda kalacaklar ki, bu da mümkündeğildir. İran Şia biçimini kabul ederlerse, mevcut hâkim kesim olan sağkesime, despot ve talancı kesime karşı çıkmak zorundadırlar ki, bu daçıkarlarına uygun değildir. Oysa Türk boy şefleri, feodal, sultan, melikolmak istiyorlar. Dolayısıyla, Alevi-Şia biçimine karşı, en sağ, çapulcu-luğa ve baskıya en çok hizmet eden Sünniliği kabul ederek ve bir de bu-na kendilerinin gelişim seviyesi olan ilkel-komünal toplumun en üst ev-resini ekleyerek gelişmek istiyorlar. Bu üst evreyle önemli feodal güçsahibi olma olanağı birleşince muazzam bir feodal sıçrama yapıyorlar.Atın üstünde bir boy, ilkel-komünal toplumun en son aşaması, yani bar-barlık aşamasında olmaları ve İslamiyet’in en sağ yorumuyla karşılaş-

3333

Page 33: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

maları Türk boylarını, egemenlerini, İslamın vurucu-kırıcı gücü halinegetiriyor. Ve gerçekten kısa sürede İslamlaşmaları ile birlikte, İran’ıboydan boya istila ediyorlar. Hindistan ve Afganistan’a açılıyorlar vedaha 1050 yıllarına geldiğimizde Abbasi İmparatorluğu’nun saraylarınaortak oluyorlar. XI. yüzyılın ortalarından itibaren ise, Irak, Kürdistan veAnadolu topraklarına girmeye başlıyorlar.

İşte bu yayılma durumları önemlidir. Nasıl bu kadar yayılabiliyorlar?Bunlar İslamiyet’te bir devrim mi yaptılar? Hayır! Türk ve İslam ilişkile-rini gerçekten önemle ele alıyoruz. Ve son derece gerçekçi bir ele alıştırbu. Bunlar İslamlığın önderliğini ele geçirdiklerinde İslamın en sağcı, enganimetçi, en gaddar özelliklerini esas alıyorlar. Bu ne demektir? İslamıngerçek devrimcileştirici, uygarlaştırıcı yönüne karşı, en sağcı, gerici, kat-liamcı özelliklerini esas alıyorlar. Türk egemen sınıfının Türk feodalite-sinin oluşması bu anlamda gericidir. İslam uygarlığının özüne bile karşı-dır. Yani sahte İslamcıdır; İslamın özünü geriletmekte, baskı altına al-maktadır. İslamiyet’in gerçekten en sahte kavimi, en sahte bir temsilcisi-dir. Belirttiğimiz gibi, ganimet için, siyasal güç olmak için, feodal, me-lik, sultan olmak için İslamiyeti kabul ediyor ve bir de bunu en geri, ensağ, en bastırmacı özellikleri ile gerçekleştiriyorlar. Burada ilericilik vedevrimcilik aranmaz. İşte Türklüğün İslam tarihindeki yeri ve rolü budurve kesinlikle olumsuz yanı egemendir. Bunu Abbasi İmparatorluğu’nunyıkılışında, İran’daki devletlerin yıkılmasında görmek mümkündür. Ana-dolu’da yürütülen İslam istilasında görmek mümkündür. Burada hemenbir konuya daha değinmek gerekiyor. Türk boylarının egemen kesimi,sermaye, artı değer, siyasi güç elde eden kesimi hızla palazlanır ve devletgücü haline gelirken, Türk boylarının alt kesimi, yani aşiret birlikleri da-ğılıyor, sınıflaşma başlıyor. Feodalleşenler ve serfleşenler var. Serfleşen-ler Türkmenlerdir. Feodalleşenler ise, aşiretlerin önde gelen boy beyleri-dir. Onların İslama yaklaşımı söz konusudur. Bu da anlaşılırdır. Çünküsınıfsal bir çelişki var ve bu o zamandan beri Türkmenlerle, boy beyliği-ni bir savaşım içinde tutmuştur. Ve bu savaşım gerçekten şiddetlidir.Türk boylarındaki savaşım, özellikte boyların devletleşmesiyle birlikteçok acımasız bir hal alır. Türk boy beyleri, Türkmenlere, diğer kavimlereyaptıklarından daha fazla gaddarlık yapmışlardır. Çünkü Türkmenlerin

3344

Page 34: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

varlığı onların sınıf iktidarını engelliyor, etkiliyor. Sınıflaşma sürecindekabile oymaklarının ayrışıma uğramasında sert bir çıkarlar kavgası başlı-yor. Ve bu çıkarlar kavgasında elbette ki feodalizmi esas alan kesim hâ-kim çıkacaktır. Türkmen ise serfleşecektir, dağlara yerleşecektir. Beylerimparatorlukların eski devlet merkezlerine yerleşecek; Bağdat’tan Kon-ya’ya, İstanbul’a ve diğer irili ufaklı feodal devletçik merkezlerine kadaryoğunlaşacaklardır. Sınıf çatışmasından ötürü de Türkmen Toros dağları-na çekilecektir. Kıyıda köşede, şurada burada kendini yaşatmaya çalışa-caktır. Türk toplumundaki sınıfsal çelişmenin doğuşunun dinsel bir görü-nüme, mezhepsel bir görünüme bürünmesinin anlamı budur. Büyük Sel-çuklularda olsun, Anadolu Selçukluları’nda olsun, Türk devletlerinin ku-ruluşlarında bu model olduğu gibi izlenir. Feodalleşen kesim, önce debelirtildiği gibi, İslamın Sünniliğini, hâkim sağ yönünü esas alır. Bununideolojik kılıfı altında Anadolu’ya yerleşir.

Anadolu’da belli bir yoğunlaşma ile birlikte Anadolu Selçukluları’nınkuruluşundan sonra çok sayıda Türk boyları Anadolu’ya akın ederler, o bi-linen büyük göç dalgaları gelişir. Oldukça büyük bir Türk ve İslam nüfusuburada yoğunlaşır. Bizans’ı geriletirler. Bizans’ın geriletilmesinde, yinedöneme göre İslamın ileri bir uygarlığı temsil etmesi, Bizans’ın ise özellik-le egemenlik altında tuttuğu kendi halkı ve diğer halklar üzerinde yüzyıl-lardan beri süren katmerli bir baskıyı temsil etmesi rol oynar. Bizanslılarartık baskı ve sömürüden nefret ediyorlar. Çünkü böyle bir imparatorluğunhükmü altında yüzyıllardan beri acı çekiyorlar. İslam onlara bir taze kuv-vet, bir kurtarıcı kuvvet gibi geliyor. Yani Türklüğün işgalci, istilacı karak-teri altında, özünde bu olmamasına rağmen İslamın genel algılanışı birazböyledir. Köhnemiş Bizans’a karşı taze bir kuvvet olarak bilinirler. Türkkavimi eliyle, Türk feodalleri eliyle çok güç kazanmış bir İslam saldırışısöz konusudur. Arapların elinde bu yön aslında kısmen sınırlıdır; Malat-ya’ya kadar giderler ama Bizans’ı zapt edemezler. Bizans’ın zaptı, İstan-bul’un fethi, Türk egemenliği, yani Osmanlı İslam İmparatorluğu eliylegerçekleşecektir. Bizans’ın önce geriletilmesi ve daha sonra yıkılması, buaçıdan eski bir imparatorluk biçiminin ta Roma’da vücut bulan bir impara-torluk biçiminin aşılması ve en sağcı, biraz da gecikmiş büyük merkeziOsmanlı İmparatorluğu’nun kurulması demektir.

3355

Page 35: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihteki çerçevesini kısaca özetlersek: İs-lamın devrimci aşamasını çoktan aştığı bir dönemde hüküm sürmüştür.Feodal uygarlığın ilerici ve olgunluk aşamasını geride bıraktığı, XV.yüzyıla doğru gelindiğinde İslamın gerileme aşamasına ulaştığı çok sağbir önderlik altında bir gerilemeyi yaşadığı dönemde devreye giren Türkkavimleri de gerçekten İslam uygarlığına fazla bir katkıda bulunmamış-lardır. Tamamen gasp ve çapul peşinde koşmuşlardır. Bu nedenle, uygar-lığa herhangi bir katkıları olmamıştır. Elbette yaptıkları bir şeyler vardırama bu ilerleme anlamında, aşama anlamında değildir. Tamamen fetihpeşinde koşan, birde buna muhtaç olan çok sayıda boy vardır. Bu boylarasürekli yeni topraklar gereklidir. Bu, yeni toprakların gaspı için kendinisıkı sıkıya görevli hissetmelerine yol açmaktadır. Dolayısıyla, İslami feo-dal uygarlığın gerileme aşamasına denk gelen bu aşama daha çok da Os-manlı İmparatorluğu’nun gerçeğinde görülen, onun İstanbul’u fethiylebirlikte dönemin en güçlü imparatorluğu haline gelmesi ve bu temeldetutuculuğunun daha da artmasıdır. Bu dönemde kapitalizmin yeni bir üre-tim biçimi olarak gelişmesi, kapitalizme göre feodalizmin geriliği temsiletmesi, kapitalist ideolojiye, burjuva ideolojisine göre artık dinsel yönüağır basan ideolojilerin tutuculaşması, hele bunların en olumsuz özellik-lerinin daha da açığa çıkması, Türk Osmanlı İmparatorluğu’nu dönemintutucu, muhafazakâr ve uygarlığı fazla geliştirmeyen merkezi otoritesihaline getirir. Dolayısıyla bu dönemde imparatorluğun halklar üzerindekiegemenliği, onların gerilemesine yol açmıştır. Tarihi açıdan da artık feo-dal uygarlık ilerleme dönemini doldurmuştur. Ve en güçlü feodal merkeziimparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu bu açıdan en tutucu ve halkla-rın kapitalist üretim biçimine doğru ilerlemesini, kendi öz güçleri ile iler-lemesini engelleyen bir konumdadır.

Arapların elinde gerçekten önemli bir uygarlık yaratmış olan İslami-yet, bu imparatorluğun elinde tam tersine bu uygarlığın yıkılmasında roloynamış, hem de Araplar üzerine yönelerek, Arapları tekrar dört yüzyılegemenlik altına alarak, onların devlet gücünü kırarak, eski aşiret, kabiletoplulukları düzeyine indirerek, yıkıcı bir etki yaratmıştır. Osmanlı ege-menliği altındaki Araplar, adeta çok büyük bir uygarlığın sahibi değiller-miş gibi, geriyi simgeleyen, klan-kabileci özellikleri ağır basan bir yapı-

3366

Page 36: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ya bürünmüşlerdir. Dolayısıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap kavimiüzerindeki rolü olumsuzdur, gericidir.

Osmanlılar, İran’la da sürekli savaşım içinde olmuşlardır. İranlılar Şia,yani Alevi temelindeki çıkışıyla Safevi İmparatorluğu somutunda Osman-lılara karşı direnmişlerdir. Dolayısıyla onların yıkıcı işgallerini, baskılarınıreddetmişlerdir. Boyun eğmemişlerdir. İranlılar kendi özgüçlerine dinselbir görünüm de verseler, bu Şialık çerçevesinde de olsa, daha çok milliyönleri olabilen, daha çok özgür gelişmelerine imkân hazırlayan ve de bu-nu Osmanlıya karşı, onunla savaşım içinde sürdürebilen bir konumu yaşa-ma gücünü bulmuşlardır. Bu, onların sürekli savaşım içinde günümüze ka-dar kendilerini güçlü konumda tutmalarına yol açmıştır.

Kürdistan üzerinde Osmanlı politikaları çok iyi biliniyor. Kürdistan’dafeodalizmin başladığı yıllarda Kürt aşiret ve kabilelerinde feodalizm geli-şiyor. Feodal beyliklerin geliştirilmesi söz konusudur. Beylikler, bilindiğigibi, oluşmalarında daha çok İslamın sağ yorumlarını esas alırlar. YaniSünni olurlar ve bunu resmi mezhep kabul ederek hangi imparatorluk var-sa onun emrine girerler. O zamanki güçlü imparatorluk Osmanlı İmprator-luğu’dur. Şialık ise İran’ı temsil eder. Dolayısıyla bey olma, beylik kurma,hatta döneme göre hükümdarlık durumuna kadar yükselme, Sünniliği esasalan imparatorluğa dayanmakla olur. Bu Kürt beylerinin on binlerce askerivardır. Örneğin, Bitlisli Emin’in durumu böyledir. Çok sayıda böyle beylikvardır. Bunlar, bu kadar güçlü feodal beylikler, hükümetler durumuna gel-meleri açısından çıkarlarını Osmanlılarda görüyorlar. İranlılar ise, bu bey-likleri Osmanlıya karşı kışkırtmaktadırlar. Gerçekten bugün bile İran yetki-lileri, daha fazla Anadolu içlerinde Aleviliği örgütlemekte ve onları siyasalbir kavga içine ve isyana sürüklemektedir. O dönemde çok büyük isyanlarsöz konusudur. Selçuklular döneminde bu böyle olduğu gibi, Osmanlı İm-paratorluğu döneminde de böyledir. İşte bu korku Osmanlıyı Kürt Sünnibeyliklerine oldukça geniş bir otonomi tanıyarak, ittifak kurmaya götürü-yor ve Kürt beylikleri ile kendini güçlendiriyor. Kürt beylikleri de, beylikçıkarlarını Osmanlı İmparatorluğu’nda görüyorlar. Bu, XVI. yüzyılının ilkçeyreğinde oldukça gelişen bir durumdur. İmparatorluk içinde son derecegeniş otonomiye sahip olan Kürt beylikleri, bu özel konumlarından dolayıimparatorluğun doğudaki tampon gücüdür. İran’a karşı imparatorluğu ko-

3377

Page 37: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ruyorlar. Bu nedenle geniş otoriteleri söz konusudur. İmparatorluğu askeriyönden oldukça beslerler. İran’la yapılan savaşlarda bunların sayıları yarıyarıyadır. Hatta Türklerin Bizans’ı geriletmesinde Malazgirt Savaşı’ndaAlparslan’ın ordularındaki Kürtlerin sayıları 20 bine yakındır. Savaşın ka-zanılmasında da rolleri çok büyüktür.

Bu anlamda, Türklüğün, Türk egemen sınıfının oluşmasında Kürt bey-liklerinin rolü çok önemlidir, hatta belirleyicidir. Özellikle araştırmalarlabunun gün yüzüne çıkması hayli önemli bir konudur. Bunun karşısındaKürtlerin ezilen kesimleri, Osmanlılara ve işbirlikçilerine boyun eğmek is-temeyen kesimleri İran’ın etkisiyle Alevilik mezhebinde yoğunlaşırlar.Özellikle dağlık alanlarda bu böyledir. Yine Müslümanlığı kabul etmek is-temeyenlerin durumu şöyledir: Özellikle dağ kabilelerinden büyük bir ke-sim, yani ezilen ve sömürülen halk kesimi, Osmanlı etkilerine ve işbirlik-çilerine karşı, onun mezhepsel görünümü olan Sünni’ye karşı kendisini çe-lişki içerisinde görür ve bu nedenle direnme içinde olur. Kısaca İslam dini-nin günümüze kadarki tarihsel gelişmesi böyle özetlenebilir.

Bu konuda bazı sonuçlar çıkarılmak istenirse, şunlar belirtilebilir; özel-likle İslamiyet’in çıkışı bir devrimdir. Doğuşundan itibaren içerisinde bazısapmalar çıkmıştır ve bu günümüze kadar da sürmüştür. İslamiyet ilk aşa-masında, Arap yayılmacılığının ilk dönemlerinde feodal uygarlığın geliş-mesinde ilerletici bir röle sahiptir. Feodal uygarlığın gelişmesinde evrenselbir hizmet görmüştür. Askerlikte, siyasette, bilimde oldukça ileri bir aşa-maya ulaşılmasında hizmet görmüştür. İslamiyet yayılıp genişledikçe, herkavim onu kendi durumuna uyarlamak istemiştir. Bu, ezilen kavimleriİmam Ali yandaşlığına doğru götürürken, aynı zamanda bunlar ezilenleri,hem sınıfsal, hem de ulusal yönden (milli özellikler yönünden) ezilen ke-simleri teşkil ediyorlar. Halk toplulukları içinde feodalleşenler, yani ezen-ler ise, İslamın daha çok resmi sağ Sünni ideolojik çerçevesini esas almak-tadırlar. Sınıfsal ve ulusal kavgalar bu nedenle tarih boyunca önemli oran-da İmam Ali yandaşlarıyla Sünnilerin çelişkisi görünümüne bürünmüştür.Ama özünde, gerçekten Türkmen-Türk boy beyleri çelişkisinde görüldüğügibi, yine İran’daki milli baskılara karşı çıkmada görüldüğü gibi, tamamensınıfsal ve ulusal temellerden kaynaklanan bir çatışma söz konusudur. Amagörüntüsü, ideolojik çerçevesi dinseldir, mezhepseldir.

3388

Page 38: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Şimdi de Türklük-İslamlık ilişkisini günümüzü ilgilendiren yönüyledeğerlendirmeye çalışacağız. Bilindiği gibi, XVII. yüzyıl sonlarında veXVIII. yüzyılın başlarında, kapitalizm toplumu uyandırmış; burjuva dev-rimi Avrupa’da etkili olmaya başlamıştır. Fransız Devrimi ile burjuva ge-lişmeler bütün Avrupa’ya taşırılmaya çalışılır. Bu nedenle, daha öncedenbaşlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki gerilemesi süreci buyüz yılda daha da hızlanmış ve tamamen gerileme dönemine girmiştir.Önce duraklama, sonra gerileme dönemine girmiştir. Bu aşamada artıkBatı’nın bariz bir üstünlüğü söz konusudur. Batı’nın genelde Doğu, özel-de Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkisi artmakta, buna karşın impara-torluk gerileme sürecini doldurmaktadır. Dolayısıyla, eski sömürü ve güçbiriktirme imkânlarını kaybetmektedir. Bu nedenle, gittikçe daha fazla tu-tuculaşmaktadır. Özellikle Anadolu, Kürdistan, Arabistan ve Ermeni halkıüzerindeki baskısı katmerleşmektedir. Daha fazla vergi toplamak istiyor-lar, daha çok savaşçı devşirmek istiyorlar. Bunlar da ancak amansız baskı-larla mümkün olabiliyor. Aynı zamanda Batı’ya boyun eğme süreci de ge-lişiyor. Artık Osmanlılar içinde Türklük, Türk egemenleri gelişmeye baş-lıyor. Sultanlardan bütün bürokratlarına kadar zaten çoğu devşirmedir, Hı-ristiyan kökenlidir, sahte bir Müslümanlaşmaları söz konusudur. Bunlar-dan Sokullu gibi sahte büyük vezirler de çıkıyor. Bunların ardılları, özel-likle XIX. yüzyıla gelindiğinde oldukça yıpranmışlardır ve imparatorlukepey zayıf düşmüştür. Balkan halkları, Hıristiyan halklar, dinsel temeller-de, yani kiliselere dayalı ideolojik bir çerçevede de olsa, kapitalizmin et-kisiyle hızla milli uyanışa yönelmişlerdir. Bu anlamda hem milli ve hemde dini yöneliş aslında yenidir. Çünkü Osmanlı İslamcılığına karşı kendimilli kiliseleri de savaşıyor. Çıkışları millidir. Aynı zamanda Batı’nın etki-siyle milliyetçilik bilinçleri uyanmıştır. Bununla da savaşmaktadırlar. Buimparatorluğu Balkanlar’da önce son derece zayıftırlar, sonra etkisizleşti-rirler ve sonunda tasfiye ederler. Bu durumda imparatorluk kısmen Doğuhalkları, İslam halkları üzerinde etkiliyse, bu da İslamlık yüzündendir.Bilhassa bu halkların kapitalizmin etkilerine çok geç girmelerinde Os-manlı İmparatorluğu’nun rolü büyüktür. Türk egemen kesimin Batı etkisi-ne girmesi XIX. yüzyılda şiddetleniyor. XIX. yüzyıl ortalarından itibarenyarı sömürgeleşmeye başlıyor. Bunda borçlanma önemli bir etkendir.

3399

Page 39: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Artık İslami esaslara göre eğitim yerine Batılı esaslara göre eğitimbaşlar. Eğitimde ikilik başlamıştır. Doğu-Batı çatışması başlamıştır. Ho-mojenlik ortadan kalkmıştır. Batı’ya boyun eğmecilik imparatorlukta,sultanlıkta, bürokratlarda gelişmiştir. Kompradorlaşma vardır. Azınlıklarönemli oranda kompradorlaşmışlardır. Bu süreç Türklüğün İslama yakla-şımında, özellikle Türk egemen kesiminin yaklaşımında ayrılıklar ortayaçıkaracaktır. Bu da laik olanlarla doğucu İslamcıların çatışmasına götürürve özellikle XIX. yüzyıl ortalarından itibaren hız kazanır. Jön Türkler or-taya çıkar. İslamlığı biraz daha Batı’yla uzlaştırma çabasına girişirler.Ciddi bir İslami reformu göze alamazlar. Zaten İslamda reform ve re-formculuk olmayan bir şeydir. Gerek de yoktur. Batı bugün “siz de re-formlar başlatın” diyorsa da, İslamın gerçeği ayrıdır. Türk egemenlerininçıkarı artık bundan sonra Batılı sömürgeci devletlerle, kapitalist devlet-lerle işbirliğindedir, özellikle İngilizler ve Fransızlarla işbirliği içindedir.Rus Çarlığı’ndan çekinmektedirler. Halkların milli ayaklanmasından çe-kinmektedirler. Rus Çarlığı da biraz böyledir. Rus Çarlığı Slav asıllıhalkları, Hıristiyan kökenli halkları kışkırtmaktadır. Bu tehlike Osmanlıdevletini Batılılara sığınmaya götürür. Daha 1820’lerde bir Mehmet Ali’-nin Mısır’da başkaldırısında görüldüğü gibi, artık doğu halklarının baş-kaldırısı da başlamıştır. Kürdistan’da boydan boya isyanlar vardır. İştebir de doğu’da böyle ayaklanmalarla karşılaşınca imparatorluk kendiniadeta Batı’ya teslim eder. Uzun bir süre İngilizlere dayanır.

XIX. yüzyıl sonlarına doğru gelindiğinde Almanya taze bir güç ola-rak doğar ve imparatorluk bu kez Alman emperyalizmine dayanır. Türk-lük, Türk egemenleri artık önemli oranda kapitalist-emperyalist devlet-lerin aleti olmaya başlamıştır. Daha önceki, İslamın gerici, tutucu vesahte bir tarzdaki temsilciliğinden bu sefer İslamlığı ikinci planda bıra-kan, Batı ideolojisinin en tutucu -ki, buna pozitivizm diyorlar- temsilci-liğine dönüş yapar. Emperyalist özellikleri göz önüne getirmeyen, sonu-na kadar teslimiyeti uygun gören, ekonomik, siyasi, milli bütün çıkarla-rını Batı’ya teslim olmada gören kesimi, Batı’nın ajanları, Batı ideoloji-lerinin en gerici tarzdaki temsilcileri olma eğilimindedirler. Jön Türkideolojisi, Batılılaşmanın etkilerini somutlaştırmada bir aşamayı temsileder. Yine, Batı’ya boyun eğmeyi, Doğu toplumlarından uzaklaşmayı,

4400

Page 40: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

artık çıkarlarını kapitalist sömürgeci devletlerde görmeyi, onlara dayan-mayı, onların arasındaki ilişki ve çelişkilerden yararlanmayı ve böylecede ömürlerini uzatma çabasına girmeyi ifade eder. Feodal uygarlığın engerici tarzda temsilinden kaynaklanan ve XIX. yüzyıla gelindiğinde ar-tık tamamen gerici bir hal almış olan, bilhassa çok dogmatik, çok gerici,tutucu, sahte İslami özelliklerle Batı’nın artık emperyalistleşmeye başla-yan, ilerletici olmayan tutucu ideolojilerini karıştırarak bir Türk milli-yetçiliği oluşturmak istemiştir (Ki bu en tehlikeli milliyetçiliklerden bi-risidir, ilerletici yönü çok azdır). Bu ideolojik-siyasal yapı emperyaliz-min olgusunu kabul etmediği gibi, Doğu gerçekliğinden de kopmuştur,ona karşı da tepki içindedir.

Buna bir de masonluk özelliklerini katarak, Yahudiler için önemli olanOsmanlı İmparatorluğu’ndaki varlıklıları kapitalizmde daha da geliştirdi-ler. Özellikle kapitali ellerinde bulunduran ve borç verenlerin önemli birkısmı bunlardır. Bunlar, imparatorluğu Batı’ya bağlamada, İslamlıktanuzaklaşmada, en gerici bir milliyetçilikte karar kılmada etkili olurlar. Bü-tün bunlar, Türk milliyetçiliğinin gerici ve çok çarpık bir tarzda oluşması-na, önemli oranda Batı’nın ve o zaman gelişmek durumunda olan Siyoniz-min-masonluğun himayesinde büyümesine yol açar. İttihat-ı Terakki döne-minde bu daha da güçlenir ve Türkiye Cumhuriyeti şekillendiğinde resmibir ideoloji durumuna kavuşur. Mustafa Kemal, bin yıldır kendilerine hük-meden İslami çerçeveye karşıdır, sonuna kadar laiktir. Sonuna kadar Batılı,tutucu, aşırı şoven, milliyetçi değer yargılarının sahibidir. En şoven birTürk milliyetçiliğinde karar kılmıştır. Türklük adeta işte, “Bir Türk dünya-ya bedeldir” sözünde görüldüğü üzere, Yahudilik dini gibi bir din halinegetirilmiştir. Bütün kavimlerden üstün bir kavimcilik anlayışı şekillenmiş;zayıf temelde oluştuğu için de, işte “bütün dünya Türklüğe düşmandır” fel-sefesi geliştirilmiştir ki, Yahudilikte de bu vardır. “Türk bütün insanlardanüstündür” anlayışı zayıflığından kaynaklanır ve bu onları şoven bir milli-yetçiliğe götürür. Şoven milliyetçilik bu milletin ideolojik hamurudur, bumilliyetçilikle Türkiye Cumhuriyeti daha baştan antidemokratik bir özleşekillenir. Yanı başında gelişen Sosyalist Bolşevik Devrim’e öcü gibi ba-kar. Ama yine de kendini dünyadan izole etmiş, son derece mümtaz bir ka-vim olarak tutup yaşatmak ister.

4411

Page 41: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Kemalist ideolojinin, özünde Batı ajanlığını İslam halklarının çıkarları-na aykırı, karşıt olma temelinde geliştirmesi ve bunu da çok tehlikeli birmilliyetçilik biçiminde somutlaştırması söz konusudur. Sınıfsal planda na-sıl ki Türk boy beyleri, Türkmenleri acımasız bir şekilde serfleştirmiş veçoğunu katliamlardan geçirmişlerse, M. Kemal önderliğinde de Türk feo-dal-kompradorlarının Türk emekçileri üzerindeki baskı-sömürü temelindehızla kapitalistleşmeleri söz konusudur. Bu kapitalistleşme sürecinde eski-nin Anadolu serfi olan Türkmen’i artık proleterleştirir. Bu da çok acımasızbir sömürü ve baskı ortamında gerçekleştirilir. Bu anlamda, cumhuriyettarihi, Osmanlıdan kalan halklar üzerinde acımasız bir şoven ve faşistbaskı ve katliam geliştirir. Bu temelde bazı azınlıklar eritilip, Kürt milletiüzerinde de acımasız bir yok etme dönemine girilirken, Anadolu Türkme-ni, Anadolu Türk köylüsü üzerinde ise acımasız bir kapitalist sömürü baş-latılır. Bu kapitalist sömürü günümüze doğru yalnız Türk kapitalizmininihtiyaçlarına göre geliştirilmekle kalınmaz; bu nüfus dünyanın dört bir ta-rafına savrularak, Anadolu köylüsü Avrupa metropollerinde, Ortadoğu’daköle gibi pazarlanarak, sınırsız bir sömürünün bir de bu temelde sağlan-ması esas alınır. Bir kapitalist palazlanmaya, bir tekelci Türk kapitalizmioluşturmaya yönelerek, günümüze doğru geldiğimizde NATO’ya yanaşa-rak, Batı’nın ideolojik egemenliğine sığınarak, çoktan İslamiyeti terk ediponu daha çok halk yığınlarını uyuşturmada kullanarak gelişmek ister.Özünde İslama karşıdır, ama halk yığınları Müslüman olduğu için Müslü-manlığı onları uyutmada bir araç olarak kullanmaktadır. Türk egemenleriİran devriminin etkilerini sınırlamak için, bu devrimle sahte bir uzlaşma-ya girme, gerekirse laiklikten de taviz verme pahasına bunu yapma iki-yüzlülüğünü göstermişlerdir. 12 Eylül faşizminin, İslamiyeti, Osmanlı İm-paratorluğu’nun yüz yıllardan beri onu gerici sağ ve dogmatik bir biçimdekullanması yetmiyormuş gibi, daha da içinden çıkılmaz bir biçimde veaynı zamanda arkasına devletin istihbarat güçlerini de vererek utanmazbir biçimde ve son derece ikiyüzlüce kullanması söz konusudur.

Faşist Türk burjuvazisi, İslamın en gerici biçimi olan Sünniliği ve bu-nun çeşitli tarikatlarını çok çarpık bir biçimde ve hem de ajanvari kullana-rak, toplumu etki altında, baskı altında tutmak istemektedir. Kendisi tepedesivil kuvvet olarak aslında çoktan kâfirleşmiştir, ama görüntüyü kurtarmak

4422

Page 42: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

için İslamı kullanmaktan da sakınmaz. Diğer yandan, Batı’nın da en gerici,en şoven emperyalist kesimleri ile, daha dün Hitler’le dostluk ilişkisindeolduğu gibi, bugün onun ardılları ile de ilişkisini sürdürmektedir. BaştaABD emperyalizmi olmak üzere, bunlar kapitalizmin en tutucu-muhafaza-kâr rejimleridir, devletleridir, imparatorluğudur. İşte tüm bu güçlerle1950’lerden sonra ittifaka girer. Girdiği ittifak ilişkilerini Ortadoğu halkla-rına, İslam halklarına ve sosyalist halklara karşı kullanır. Emperyalizm onubunun için kullanır. İslami görünüm altında İslama karşıt olarak kullanır.Hem Ortadoğu halklarına, hem Sovyet halklara karşı kullanır. 12 Eylül’defaşist düzende bu daha ileri bir asamaya vardırılır. Türklük artık tamamenBatı’nın hizmetinde, Batı’nın dilencisi durumundadır. AT’ ye girmek içinher gün dilekçe verir, her gün sızlanır. Artık Anadolu bu Türk işbirlikçilerivasıtasıyla Batı’nın yeni sömürgesi durumuna gelmiştir, Kürdistan ise kla-sik sömürgesi durumuna sokulmuştur. Bir avuç işbirlikçi çıkarlarıyla bunahizmet etmektedir. Artık çıkarlarını, tamamen Batı’nın emperyalist-kapita-list sınır tanımaz sömürüsünde görmektedirler. Bunun için karşı çıkmaya-cakları bir değer yoktur; yeter ki, çıkarları sürdürülsün. Evren-Özal kliği-nin İslamı kullandığını, “Türk-İslam Sentezi” adı altında bir sahte yuttur-macaya girdiğini görmekteyiz. 12 Eylül faşizminin, bu anlamda gerçektenİslam halklarının çıkarıyla ilişkisi şurada kalsın, tamamen onlara karşı ol-ma durumu vardır. Batılı emperyalist ideolojilerin en güçlü destekçileri ol-dukları halde, özellikle İran İslam Devrimi’nin olumlu etkilerini sınırlan-dırmak için, İslama sığınmaları, yani “Türk-İslam Sentezi” söz konusudur.Bu, İslamın özünü almak değil, gerici, şematik, dogmatik yanlarını İslamhalklarının uyanışında olumsuz bir tarzda kullanmak için girdikleri bir sah-tekârlıktır; tamamen ajan İslami bir hareketi geliştirmektir. Bu, öyle kokuş-muş, öyle iğrenç bir biçimde ortaya çıktı ki, mücadelemizin geliştiği alan-larda MİT’in olağanüstü çabaları ile bir yığın sahte tarikat örgütlendirildi.Bu tarikatlar (Nakşîbendi, Kadiri vb.) sözde dini tarikatlar gibi lanse edil-mesine rağmen, tamamen halkın temiz dini duygularını kötüye kullanmakiçin icat edilmiş istihbarat faaliyetleridir. Son derece karşı-devrimci bir özesahiptirler. Özellikle Kürdistan’da, yüzyıllardan beri beyler tarafından İsla-mın gerici bir temelde kullanılması gibi, şimdi de bunların böyle gerici birtarzda hâkimiyetlerini sürdürmek için onu kullanmaları söz konusudur.

4433

Page 43: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Dinin kaba materyalist yorumu tehlikelidir

Biz bu değerlendirmeleri daha çok genelde din, özelde İslam dini gerçek-liğini ortaya çıkarmak için yaptık. Ancak günümüz için çıkarılacak sonuçşudur: Genelde sosyalizm adına, ama kaba materyalistçe dinin ve İslamınyorumlanması tehlikelidir, buna kesinlikle karşı olmak gerekiyor. İslamıngenelde ABD emperyalizmi, özelde onun Türk işbirlikçileri tarafından tehli-keli bir biçimde, İslam kökenli halkların uyanışını engellemek ve daha çokda İran İslam Devrimi’nin anti-emperyalist özelliklerini boşa çıkarmak içinkullanılması söz konusudur. Bunun yanı sıra sahte İslamcı akımlara Ortado-ğu monarşilerince muazzam parasal destek yapılmaktadır. Kısmen “Müslü-man Kardeşler” teşkilatında bu destek somutlaşmıştır. Ve Türkiye’de de“Refah Partisi”nin içinde, daha önce de MSP bünyesinde bu destek somut-laşmıştır. İslamı savunuyor gibi görünmelerine ve İslam kardeşliğinden yanaolduklarını iddia etmelerine rağmen, kesinlikle İslamın devrimci özüyle,halkların bir moral değeri olarak İslamla hiçbir ilişkileri yoktur. Kokuşmuşsömürü ve baskı düzenlerini sürdürmek için İslamın geleneksel etkisini çar-pık ve dogmatik bir tarzda kullanmaya çaba sarf etmektedirler.

4444

Page 44: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Emperyalizm bu konuda o kadar umutludur ki, Sovyetler Birliği’nde-ki Müslüman halkları bile, İslamı kullanarak, Sovyet sosyalizmi ile çatış-maya sürükleyecek kadar cesaretlenmektedir. Yine, Afganistan’da sosya-lizmin çarpık, kaba bir tarzda uygulanmasını da fırsat bilen İslami görü-nümlü bir gerici hareketin geliştiği ortadadır. Bunun da arkasında güçlübir emperyalist destek vardır, Ortadoğu gericiliğinin desteği vardır. Bu,İslama doğru yaklaşmamanın, ona kaba ve biraz da ikiyüzlü yaklaşmanınnasıl kullanıldığını göstermesi açısından iyi bir örnektir. Bilimsel sosya-lizmi uygulamayan klasik komünist parti anlayışlarının bir halkı nereyegötüreceğinin acı bir gerçeğidir. Onun yerine, İran İslam Devrimi’ndegörülen, geleneksel dış baskıya karşı olma özelliğidir. Irak’ın İslam dev-rimine yönelik saldırılarına karşı bir kez daha tarihte hem Irak gerici reji-mine ve hem de emperyalizme karşı ilerici bir işlev görmüştür. Her nekadar mezhepsel görünümlüyse de, İran Devrimi, özünde İran halklarınınve daha çok da Fars balkının milli çıkarlarını ön plana alan bir başkaldı-rıdır. İran Şahlığını yıkması ilerici bir roldür. İran Şahlığı artıklarına kar-şı -ki çoğu liberal ve Batı yanlışı görünüyor- çıkması, onları silip süpür-mesi olumludur. ABD’nin etkilerine ve yine Saddam önderlikli gericili-ğin saldırganlığına karşı tavrı olumludur. Özellikle emperyalizme karşıdini ideolojinin nasıl kullanılabileceğini, yine yerel gericiliğe karşı (Şah-lık ve monarşik rejimlere karşı) nasıl dikilebileceğini ortaya çıkarabil-miştir. Bunlar olumlu derslerdir. Dolayısıyla, Ortadoğu’da yerleşik veyadaha çok da emperyalizm tarafından çıkarları sağlama alınmış, belli birstatüye kavuşmuş olan ve çeşitli bağımlı devletçikler biçiminde somutla-şan statükoculuğa karşı, İran’ın devrim hamlesi, devrimin Ortadoğu’dagelişmesi açısından olumludur. Statükonun parçalanmasına yönelik hergelişme devrimin objektif ve sübjektif gelişimine hizmet eder. Bu anlam-da ders çıkarmak, olumlu etkilerinden yararlanmak önemlidir.

Halen gerek Kürdistan’da ve gerekse Anadolu’da, yüzyıllar boyu Os-manlıların dogmatik, gerici, Sünni görünümlü egemenliğine karşı özün-de sınıfsal ve ulusal olan Alevi gelenekleri temelindeki direniş varlığınısürdürmektedir. Her ne kadar Kemalizm diğer birçok gerçeğe yaklaşı-mındaki ikiyüzlülüğü olduğu gibi burada da gösterip, kendini, Osmanlı-ya karşı çıkan, dolayısıyla Alevi mezhebini koruyan biri gibi göstermiş-

4455

Page 45: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

se de, tamamen Batı ajanlığı tipinde bir ideolojik yaklaşım içinde oldu-ğu, yine TC’nin bu konuda çok somut bir ajan kurum olduğu göz önüneserilmiştir. Bu gerçekler temelinde, Osmanlıya karşı olduğu gibi, Türkegemenliğine karşı da, direnişçi geleneğini Kürdistan’da ulusal kurtuluştemelinde dönüştürerek sürdürmek açısından Alevilerin konumu ilerici-devrimci bir imkân sunmaktadır.

4466

Page 46: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Devrimci yaklaşım ilerici ve sonuç alıcıdır

Evren-Özal kliğinin dine sığınması sahtekârcadır. Tonlarca ayet yazıpKürdistan’da helikopterlerle dağıtarak Partimizi din düşmanı ilan etmeyeçalışmaları çok sahtekârcadır ve karşı devrimci bir girişimdir. İslamın dev-rimci özü ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde, halkın geri konumunu kullana-rak, devrimci faaliyetlerimizi henüz istenilen düzeyde örgütlenmemiş ol-masını fırsat bilerek, böylesine bir sahtekârlıkla halkı ulusal kurtuluş mü-cadelemize karşı çıkmayı hedeflemektedir.

Bu konuda bizim baştan beri dikkatli ve duyarlı hareket etmemiz so-nucu, tam olmasa da belli gelişmelerin ortaya çıkması mümkün olabil-miştir. Diğer yandan gerici, dogmatik İslami yaklaşımlara karşı çıkışımızdoğrudur, bunu da kısmen gösterdik. Daha çok önümüzdeki dönemdeMİT patentli mevcut bütün tarikat örgütlenmelerini seyitlik ve şeyhlikkurumlarını yerle bir etmek; ama buna karşılık, halkın direniş geleneğin-de sinmiş bulunan, halkın adalet ve moral değerlerinde yerleşmiş bulu-nan İslami değerlere saygılı olmak, onun dini düşünüş ve tavırlarına ke-sinlikle ve hem de İslamın devrimci yorumunu bu biçimde yaparak sahip

4477

Page 47: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

çıkmak devrime oldukça hizmet edebilecektir. İslam adı altındaki bütüno sahte kurumları, tarikatları, gerici imamları, benzeri kuruluşları tasfiyeedip, bunun yerine halkımızın, İran Devrimi’nde görüldüğü gibi, anti-emperyalist, anti-kapitalist İslami duygularını, moral değerlerini, eşitlikanlayışını, adalet anlayışını İslamın doğru yorumu, doğru değerlendiril-mesi ve doğru sahiplenilmesi biçiminde halka götürmek, bu temelde hal-kı bilinçlendirmek, kaba materyalist yaklaşımı bu biçimde aşarak bilim-sel sosyalizmin Ortadoğu halk gerçeğine ve kendi halk gerçekliğimizebaşarıyla uygulamasını bilmek gerekir.

Bu temelde kitle bağlarını geliştirmek, kitlelerin aslında önemli oran-da isyana hizmet edebilecek, adaleti işletebilecek, zulme ve eşitsizliğekarşı mücadelede küçümsenmeyecek başkaldırı olanaklarını açığa çıkar-mak mümkündür. Bunun yapılması büyük öneme sahiptir. Bu temeldehalkın direnişçi özelliklerini, hak-adalet duygularını harekete geçirmekbüyük önem taşıyor. Bizim ulusal kurtuluşumuzda bu çok hayati bir yak-laşımdır. Ulusal kurtuluş hareketimiz, İslami ölçülerle vurgulayacakolursak, bu anlamda İslamın başlangıçtaki devrimci özelliklerini olduğugibi günümüzün koşullarına uygulayarak, azimde, kararlılıkta, eşitlik öl-çülerinde ondan yararlanmaya, düşkünlüğe karşı olan özelliklerini dikka-te almaya ve halkımızın da bağrında mevcut bulunan bu değer yargılarınıesas almaya özen ve saygı gösterir.

Halkımızın da önemli sınıfsal ve ulusal çatışma içinde bir kimliğininbulunduğu, olumsuz ve olumlu yönlerin mevcut olduğu bilinerek, bunlardoğru bir çözümlemeye tabi tutulmalıdır. Sahte ve biraz da dogmatik İs-lamcı gelenekle mücadele, bir mezhep mücadelesi değildir; bir sınıf veulus mücadelesidir. Ve bu çok açıktır. Bunu yeniden gün yüzüne çıkarmak,bu mücadeleyi, karşımızda sahteliği, ajanlığı tartışılmaz olan ve tamamenBatı ajanlığını yaşatmak durumunda olan bir faşist rejime karşı yürütmek,genelde Kemalist TC’ye, özelde onun 12 Eylül’cü yaklaşımlarına karşısürdürmek günümüzde büyük öneme haizdir. Bunu yaparken, aynı zaman-da halkımızın olumlu tarihi özelliklerine de büyük değer biçmeyi, başlıbaşına bir örgütlenmeyi, başlı başına bir direnmeyi, bir protestoyu ifadeeden bu değerleri ustaca yakalayarak, bunları örgütleyerek büyük bir ulu-sal kurtuluşçu ve sınıfsal devrimci güç haline gelmeyi bilmeliyiz. Bu ger-

4488

Page 48: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

çeğe şimdiye kadar soldan getirilen inkârcı-kaba yorumları, ideolojik mü-cadele ile gidermeliyiz. Özellikle Türkiye solunda çok etkili olan bu yakla-şımları asla kendimize yakıştırmamalıyız. Ve bu konuda biraz gerçekleri-mize bağlı olmamızın bizi kitleselleştirdiğini göz ardı etmemeliyiz. Dahada azami kitleselleşmenin, mevcut olağan yaklaşımımızı daha da derinleş-tirerek uygulamayla bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. Bütün bunların İs-lamda bir reformculuk olmadığı, tam tersine halklarımızın yüzyıllardan be-ri kazanmış olduğu tarihsel özelliklerine gerçekçi yaklaşmaktan ibaret ol-duğu açıktır. Somut gerçeklere, halkın somut tarihi gerçeğine, kimliğinedoğru yaklaşılmalı, kimliğin başlangıçta çok güçlü olmasına karşılık, em-peryalist-kapitalist sömürgeci güçler tarafından nasıl geriletildiği, köreltil-diği ortaya konulmalı ve buna karşı mücadelenin temel bir biçiminin dehalklarımızın tarihini ortaya çıkarmanın gerçekçi bir çabası ve mücadelesiiçinde olmak olduğu iyi bilinmelidir.

Bu gerçeklerle emperyalizme, sömürgeciliğe ve işbirlikçilerine karşıkimlik savaşı içinde olmak, ulusal ve sınıfsal kimlikle savaşım vermek,kurtuluşu bu biçimde tarihi bir temele indirgemek, böylelikle birçok uygar-lığa beşiklik etmiş Ortadoğu halklarına tekrar insanlık değerlerinin oluş-masında büyük rollerinden birisini oynatmak ve günümüzde bu halklarıkapitalist-emperyalizme karşı çıkararak bu temelde yeniden doğuşlarınıgerçekleştirmek Partimizin ideolojik yaklaşımının esaslarındandır. Partimi-zin sosyalizm kavrayışının bir ifadesidir. Bu, Ortadoğu halklarının gerçeği-ne en bilimsel sosyalizmi yaratıcı bir biçimde uygulamamızın özüdür. Tür-kiye’de özellikle bu konuda geliştirilmek istenilen, “Din ve devlet işleriayrıdır. Laiklik ilericiliktir” safsatasına inanılmamalıdır. Laiklik aslındaBatı’nın ve Siyonizmin çıkarlarını dikkate alan, Ortadoğu halklarının isesınıfsal ve ulusal kurtuluşlarım örtbas etmede kullanılan bir yaklaşımdır.

Partimizin esas aldığı bilimsel sosyalizmin, toplumu bütün yönleriylenasıl özgürleştirebileceğinin çerçevesi çizilmiştir. Yine, dinsel gerçeğenasıl yaklaşıldığı açıkça bellidir. Bu açıklık içerisinde, laikliğin Türki-ye’deki gelişimini biz ilericilik olarak değerlendirmiyoruz. Bir devrimolduğunu, son derece ilerletici bir öğe olduğunu kabul etmiyoruz. Bila-kis, laiklik, genelde Ortadoğu halklarına, özelde ise Anadolu ve Kürdis-tan halkına karşı olan, onların sınıfsal ve ulusal kurtuluşlarına dayatılmış

4499

Page 49: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

bir Batı oyunudur. Bir Batı işbirliğidir. “Din ve devlet işleri birbirlerin-den ayrıdır” derler ama bu dinin devlet tarafından en kötü bir biçimdekullanılmasıdır. Türk Diyanet işleri Başkanlığı adı altında, dinin son de-rece boyun eğmeci ve en silik bir tarzda devletçe kullanılmasına hizmeteden bir kurum vardır. Yine işine geldiği zaman dini en kötü bir tarzda vede özellikle sınıfsal-ulusal mücadeleye karşı kullandığı bilinmektedir.Bu, dini sosyalizme karşı kullanmasıdır. Bu nedenle, Türkiye’deki laikli-ği reddetmek, karşı-devrimci özünü görmek gerekir. “Din ile devlet işleriayrıdır” safsatasına inanmamak gerekir. Din, ayrılmaz bir siyasal yaşam-dır; aynı zamanda onun kültürel, moral bir sosyal biçimidir de.

Ortadoğu’nun insanı ve halkları bu anlamda İslami kimlik içerisindedin ve devlet ayrımı şurada kalsın, dinle devlet iç içe, kültürel, sosyal,hukuki ve hatta ekonomik yaşamı içice ayarlayan bir öze sahiptir. Böy-lesine bir tarihi gerçekliği vardır. Dolayısıyla dinin bu biçimdeki saptı-rılmışlığına, ikiyüzlü kullanılmasına karşı olmak, İslam dininin Ortado-ğu halkları gerçeğinde önemli bir ağırlığı olduğunu görmek, bu ağırlığıolumlu yönden değerlendirmek, gerici özünü tasfiye edip ilerici-olumluözüne sahip çıkmak, günümüzde halkların kimlik bulmasında ve ulusalkurtuluşlarında bunu böyle benimseyip değerlendirmek önem taşır. La-iklik ikiyüzlülüğünün gerçekten karmakarışık hale getirdiği ortamı böy-lesi bir yaklaşımla aydınlatmak ve gerçeklerin hakkını vermek, halklarınkimliğinin doğru kavranmasına ve günümüzde Kürdistan halkı söz ko-nusu olduğunda kendi tarihi gerçekliğine bu biçimde sahip çıkmak, aynızamanda günümüzün sınıfsal ve ulusal çelişkisini gidermede, kendikimliğini doğru kullanmada ve tanımlamada özenli ve bilinçli davran-masını bilmek, bundan sonraki ulusal kurtuluş faaliyetlerinde İslam di-ninin olumlu özelliklerini iyi yakalayarak daha şimdiden bir cepheselkol halinde örgütlemek, İslam dini ve ulusal kurtuluş arasındaki doğruilişkiyi Kuran ayetlerine dayanarak açıklamak, bunda giderek doğru birprograma kadar ulaşmak, bütünüyle halkımızı ve dürüst din adamlarınıbu temelde ulusal kurtuluş çatısı içinde örgütlemek doğru ve yerine ge-tirilmesi gereken bir görevdir. Mevcut yetmezlikleri bu temelde aşmak,ulusal kurtuluşçu cephe hareketini ve dolayısıyla da toplumsal kurtuluşuhızlandıracaktır.

5500

Page 50: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Aynı zamanda, faşizmin hala İslami bir çerçeveye bürünerek ve halkı-mızın bilincinin de yeterince gelişmemesini fırsat bilerek asimilasyon te-melinde İslamı çok kötü kullanmasına engel olmak için, mezheplerin ro-lünü, özellikle Aleviliğin rolünü ulusal kurtuluşta doğru bir çözümlemeyekavuşturmak ve faşizmin dine ikiyüzlüce yaklaşmasına karşı dini doğrutemelde ele alıp açımlamak tahmin edildiğinden daha fazla olumlu birhalk gerçeğine yol açacaktır. Yine bu, mezhep çatışması adı altında faşiz-min halkımızı birbirine karşı kullanmasına son verdirebilecektir. Unutma-yalım ki, 12 Eylül faşizminden önce mezhep kavgasıyla sınıfsal ve ulusalkurtuluş mücadelemiz bastırılmak istendi. Ve bu konuda hiç de az mesafekat edilmedi. Bunu önlemek ve önümüzdeki dönemde din ve mezhepçilikkozunu ellerinden almak için soruna böylesine kapsamlı yaklaşmak ve bubiçimde çözüm gücü olmak büyük önem taşıyor. Partimiz, bütün toplum-sal ve ulusal sorunlara olduğu gibi, görülüyor ki din gerçeğine, dindenkaynaklanan sorunlara da bilimsel bir çözüm getirebiliyor. Bu çerçevededoğru ve olgun bir hareket programı ortaya çıkarabiliyor.

Özellikle bundan sonra da geliştirilecek örgütlü çalışmalarla ulusal kur-tuluş mücadelemiz ve de onunla iç içe sınıfsal kurtuluşumuz önemli biraşamaya gelebilecektir. Bu aşamaya gelirken, dinin devrime karşı tehlikelibir biçimde kullanılmasını engellemek ve İslamiyeti devrimin hizmetindeiyi bir işleve kavuşturarak bu silahı gericiliğin kendisine karşı, emperyaliz-me, sömürgeciliğe ve tüm işbirlikçilerine karşı ustaca çıkarmak gerekir.Önümüzdeki dönemde çalışmalarımızda bir de bu temelde daha başarılı biryaklaşım göstermek mümkündür. Bu yaklaşım, pratikte gösterilecek çaba-larla örgütlendirildiğinde, hem daha fazla kitleselleşmeye ve hem de halksavaşımızın daha da hız kazanmasına, dolayısıyla başarıya gitmesine yolaçabilecektir.

5511

Page 51: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Sonuç

İnsanlarda din düşüncesinin ortaya çıkışından günümüze kadar bütündinsel olay ve süreçler incelendiğinde ortaya inkâr edilmez bir gerçek çık-maktadır. Her şeyden önce, din, başlangıçta insana zorla ve dışarıdan dayatı-lan bir olgu değildir. Her ne kadar tarihsel süreç içinde dinler kurumlaşmışve sınıfsallaşma olayında rol oynamışsa da, başlangıç tamamen farklıdır.

Bu yüzden, din, hiçbir zaman insanların toplumsal gelişmelerinin

belli bir aşamasında ihtiyaç duyulan ve topluma dayatılan bir olay

olarak görülmemelidir. Din, insanla birlikte vardır.

Din, başlangıçta, insanlığın doğa ve yaşam zorlukları karşısında yö-neldiği bir sığınma, kendini güçlü hissetme ve doğaya (daha sonra toplu-ma) egemen olma ihtiyacından doğmuştur. Ölümü bir türlü kabul etme-yen insanın “cennet” ve “öbür dünya” tasarımı da mutluluk içgüdüsününhayal âleminde tatmin olmasıdır. Bu bakımdan insan, yaşam, doğa veölüm karşısında böylesi bir yönelime gereksinim duyar. Başlangıçtan gü-nümüze kadar dinler tarihine bakıldığında, manevi düşünce aynen kal-mak şartıyla, tanrı kavram ve tasavvurunda değişiklik olmuştur. İlkel ko-

5522

Page 52: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

münal toplumdan günümüze kadar, doğa güçlerini temsil eden tanrılar-dan ve putlardan Semavi dinlere kadar kat edilen gelişme, doğrudan bi-limsel gelişme ve insan ufkunun gelişmesiyle ilgilidir. Burada din ve tan-rı kavramını da özdeşleştirmek gerekir. Manevi güçlerin tanrı kavramıolarak sembolleştirilmesi nasıl olursa olsun, hemen hemen bütün dinler-de manevi düşünceye sevk eden nedenler aynıdır. Aradaki fark, içindebulunulan zaman, mekân, yaşam şartları ve kat edilen bilimsel gelişmeile, doğa ve maddeyi anlama düzeyi ile ilgilidir. İnsanlığın var oluşundangünümüze kadar geçen süre içinde tanrılara atfedilen sıfat ve güçlülüğünbasitten karmaşığa ve büyüğe doğru gelişimi, kuşkusuz tanrının evrimideğil, insanın evrimi ve toplumsal gelişme ile ilgilidir.

Din ve tanrı tasavvuru insanın gelişme düzeyine göre şekil almaktadır.Başlangıçta insan, doğa ve yaşam karşısında güçsüz olduğundan, günlükyaşam dâhil her olayı tanrılarına mal ederdi. Zamanla bu durum aşılmaktave tanrı hem yüceltilmekte hem de artık basit ve anlaşılabilir, açıklanabilirolayların nedeni ve sorumlusu olmaktan çıkarılmaktadır.

Demek ki, din ile yaşam arasındaki ilişki her zaman var olmuştur. İnsa-nın doğa, evren ve madde üzerindeki düşüncesi muğlâk kaldığı sürece veyine yaşam ve ölüm gerçeğini kendi içine sindiremediği ve kabullenemedi-ği sürece manevi düşünceler şu ya da bu şekilde var olacaktır. İnsanlarınher şeyi bilme ve ona hükmetme, onu değiştirme hırsıyla bilinmeyenlerinçokluğu arasındaki çelişki var oldukça insanların doğaüstü, madde üstügüçlere inanmasının temelleri var olacaktır.

Din, insanın doğa, yaşam ve ölüm karşısındaki güçsüzlüğünün bir eseriolarak ortaya çıkmakla birlikte, zamanla bir ideoloji durumuna gelmiştir.Aydınlanma çağına kadar, bu durum devam etmektedir. İnsanların dünya,evren, gök bilimi ve madde konusundaki düşünceleri ve bunlara getirdiğiyorum gücü, o zamanki bilimsel gelişme düzeyine tekabül etmekteydi. Herdoğan yeni gün, o zamana kadarki bilim-teknik ve doğa bilimine belli yo-rumlar getirerek bunları kendisine mal etmekteydi. Oluşturulan düşünce veyorum sistemi, insanların kabul edebileceği ve en azından çürütemeyeceğiölçüleri ve kanıtları esas almaktaydı. Ortaçağ boyunca, insanların, ulaşmakistedikleri düzeyiyle, gerek Müslümanlıkta ve gerek Hıristiyanlıkta ideolo-jik, politik, hukuksal ve toplumsal yaşamın sürdürülmesine tümden dam-

5533

Page 53: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

gasını vuran dine itiraz etmeleri için pek gerçekçi bir nedenleri yoktu.Ne var ki, evrenin yapısı ve madde üzerindeki somut ve deneyle ispat-

lanabilir bilgiler ortaya çıkınca, dinde reform yoluna gidildi. Bu değişik-likte, üretim ve üretimden kaynaklanan çeşitli sorunlar da önemli rol oy-namaktadır. Özellikle Hıristiyanlıkta bu durum belirgin olarak görülür.Kilisenin farklı yasaları ve tüm toplum üzerinde dini yasalarla egemen ol-ması durumu, geri feodal koşullarda önemli çelişkilere dönüşmeden katla-nılabilir bir konumdaydı. Var olan ekonomik, toplumsal ve bilimsel so-runlara kilise ölçüleri içinde çözüm getirmek mümkündü. Ama kapitaliz-min de ortaya çıkışına neden olan gelişmeler ve yasalarla kiliseyi uzlaştır-mak artık imkânsızdı. Kilisenin bu gelişmeleri uzun süre görmezliktengeldiği, inkâr ettiği ve hatta buna karşı direndiği bilinmektedir. Ne var ki,gözle görülen gerçekleri uzun süre tümden inkâr etmek de mümkün değil-di. Burjuvazinin yeni bir felsefeyi kendisine çıkış yaparak üretim, hukukve sosyal-siyasal yaşamı yeni esaslar üzerinde inşa etmesi ve kiliseninegemenlik alanında kalması bu döneme rastlamaktadır.

Görüldüğü gibi, insan düşüncesinin egemen olduğu yerde din ve tanrıuzaklaşmaktadır, ama tamamen yok edilememektedir.

Dinler, toplumsal sorunlara çözüm getirdikleri ölçüde sadece bir inançolmaktan çıkmış, sosyal yaşam içinde de hayat bulmuşlardır. Tek tanrılıdinlerde bu olgu daha net görüldüğü gibi, eskiden yeniye gelindikçe din-lerin bu rolü de artmaktadır. Örneğin, Hıristiyanlık daha eski olduğundan,toplumun binlerce yıl sonra karşı karşıya kalacağı sorunları net olarak gö-rememiştir. Kilise yasaları (reform öncesi) oldukça katıdır. Toplumunekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve bilimsel gelişmesine kapalıdır vebütün bunları kendi onay ve süzgecinden geçirmek ister. Dolayısıyla, da-ha sonraları, kilise ve krallıklar arasında büyük çelişkiler görülür ve hattabu çelişkiler çatışmalara dönüşür. İslamlık kendisinden önceki dinlerinsonuçlarından, olumlu ve olumsuz yönlerinden dersler çıkarır ve ta başın-dan, din ile ekonomik-toplumsal gerçekleri uzlaştırmaya, kuralları esnektutmaya özen gösterir. Dinin ekonomik ve sosyal yaşamın yasalarıyla çe-lişkiye düşmemesi için aldığı tedbirler esnek olduğundan, günümüze ka-dar şeriatla idare edilen toplumların varlığı da söz konusu olur. “Müft a-hit” denilen büyük din âlimleri, tarih süreci içinde, her elli, yüz yılda bir

5544

Page 54: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

tarihin kat ettiği gelişmeleri değerlendirirler ve İslami kuralları bu yenigelişmelere ayarlarlar. Bununla, dini, her zaman diri ve çözüm gücü gibitutmaya çalışırlar. Burada İslamlığın sosyal bir din olma özelliği ortayaçıkar. İslamlığın en son din olması özelliği de dini kuralların esnek tutula-rak gelecekte yeni bir din sorununun ortaya çıkmasının baştan engellen-mesi yüzündendir.

Demek ki, başlangıçta doğa karşısındaki güçsüzlüğün bir sonucu olarakortaya çıkan din, daha sonra, insanın doğa karşısında belli bir inisiyatifeulaşmasıyla ve sınıflı toplumlarla birlikte insanlar arasındaki mücadelele-rin de yeni bir biçimi oluyor. İnsanın tarih boyunca karşı karşıya olduğusorunların çözümünde şu ya da bu şekilde din etkisini ya da dine sığınmayıgörmekteyiz. Yine, bir başka yönden de şu olgu iyi gözlenmektedir: İnsan-lararası egemenlik mücadelesinde, sınıf sömürüsü ve otoritenin tesis edil-mesinde, insan her zaman için dine gereksinme duymamıştır.

Feodal toplumda insanı her yerde ve her zaman fiili bir denetim al-tında tutamayan hâkim sınıflar, her yerde hazır ve nazır tanrı kavramınıgeliştirmişler ve göklere çıkarmışlardır. Köleci sistemin yıkılmasıyla,insan tanrılar da son bulur. Tek tanrılı (Semavi) dinlerin ortaya çıkışıyla,hâkim sınıfın temsilcileri tanrı olma sevdasından vazgeçerler. Bu dö-nemle birlikte Hıristiyanlıkta papa ve kralları, İslamlıkta da halifeleritanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak görmekteyiz. Feodal hâkim sı-nıflar dinleri sınıf çıkarlarına göre düzenlemekte ve bir egemenlik aracıolarak kullanmaktadırlar.

Ortaçağda tek tanrılı dinlerin, özellikle İslam dininin son ve en önemlitek tanrılı din olarak kendisini ilan etmesiyle birlikte, bir anlamda dinselideolojik çağın yerini giderek bilimin ön plana çıktığı bir çağa bıraktığınıbelirtmeliyiz. İslamiyet’in kendini son din ilan etmesi tesadüf değildir. Uy-garlığın genel gelişme seviyesi, özellikle bilimlerin gelişmesi, yani doğa-nın bilimsel yöntemlerle başta deneyim, gözlem, yoklama, sınama, tecrübeetme ve böylelikle doğa kanunlarının bu doğruluğunu pratikte görebilmeyöntemleri, uygulamaları ile kendini daha da ortaya çıkardıkça, özelliklekapitalizmin doğuşu ile birlikte bilimin kapitalist gelişmedeki yeri belir-ginleştikçe, dinsel ideoloji ve ona dayalı siyasal, hukuki, ekonomik uygu-lamalar sert bir eleştiriye uğruyor. Bunun yerine, başta doğa alanı olmak

5555

Page 55: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

üzere, giderek toplumsal alan da devrimci bir eleştiriye tabi tutuluyor.Özellikle toplumun tarihsel gelişiminden tutalım, ideolojik, siyasi, hukuki,ekonomik bütün yönlerde bir eleştiriye tabi tutulması söz konusudur. Dahaönce dinsel ideoloji ile izah edilmek istenen her şey tersyüz edilerek bilim-le izah edilmek isteniliyor. Ve bu alanda sadece eleştiri değil, giderek dinedüşmanlık gelişiyor. Burjuvazinin yükseliş çağında bu anlamda dine karşıyönelttiği sadece bir eleştiri değil, giderek bir düşmanlıktı.

Kapitalizmin gelişmesi, üretimin merkezileşmesi ve sömürünün dahasomut esaslar üzerinde mümkün olması, bir bütün olarak kapitalist üre-tim ilişkileri, insanların din vasıtasıyla denetlenmesini gereksiz kılar.Burjuvazi, ekonomik ve sosyal yapıyı sürekli ordu, polis ve gelişmişteknikle, her alanda örgütlü devlet gücüyle denetleme imkânlarına sa-hiptir. İnsanları manevi yollarla direkt ya da dolaylı olarak kendisinebağlama zorunda değildir. Metanın toplumsal yaşama damgasını vurma-sı ve ekonomik bağımlılığın son derece sistemli bir biçimde burjuvazilehine şekillendirilmesi, ruhani liderleri, yetki ve varlıkları sınırlı birersembol durumuna sokar. Sermaye ve üretim araçları kimin elindeyse otopluma egemen olmaktadır.

Ama ne zaman ki kapitalizm olgunlaştı, yeni devrimci sınıf olarak pro-letarya doğdu ve bu sefer eleştiri silahını, hem de en güçlü ve daha bilim-sel olarak proletarya üzerine aldıysa, işte o zaman egemen sınıf olarak bur-juvazinin zırhına sığınmaya başladı. Ve dini tekrar öne çıkarmaya, kitlelerieski dinsel ideolojik dogmalarla köreltmeye, kendi sınıf çıkarlarına dinialet etmeye başladı. Dinin olumlu özelliklerini veya eşitliğe, adalete, hü-manizme dayalı hususlarını kendi bencil sınıf çıkarları için kullandı. Ve buanlamda bilimsel sosyalizmin önderleri dinin bir afyon olarak kullanıldı-ğını göstermek istediler. Böylesi bir belirleme yaptılar. Dönemi için bu an-laşılır bir husustur.

Daha sonra emperyalist asamaya ulaşan kapitalizmin, özellikle sö-mürgeleştirdiği alanlara, onların geleneksel tarihlerine saldırılarını ge-liştirirken bütün manevi üst yapılarına da bir saldırısı söz konusuydu.Dolayısıyla sömürgeciliğe karşı, emperyalizmin sömürgeciliğine karşı,sömürgeleştirilen ülkelerin halklarının başkaldırısında eski geleneklerindirenişçi özelliğinin yanında dinin de önemli bir başkaldırıcı özellikte

5566

Page 56: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

olduğu ortaya çıktı. Ortadoğu toplumlarında olsun, birçok geri bırakı-lan, sömürgeleştirilmek istenilen halklarda olsun, din ideolojik bir konu-ma da büründü. Bir direnç kaynağı oldu. Her ne kadar bilimsel sosyalistbir ideolojik öncülük değilse de bu, yine de emperyalizme, onun dayat-tığı sömürgeciliğe karşı çıkması anlamında bir roldür ve bu günümüzedoğru en belirgin olarak İran’ın anti-emperyalizminde görülür. İran’daŞialık temelinde İslamiyet’in önemli bir ideolojik fonksiyonu yerine ge-tirmesinde görülür. Ortadoğu halklarının anti-emperyalist mücadelele-rinde, anti-sömürgeci mücadelelerinde dinin bünyesinde bu temelde kul-lanılacak yanların olduğunu görmek gerekir.

Özellikle Şia (Alevi) mezhebinin kökeni yüzyıllara dayanan isyancı-lığında dinin bu başkaldırıcı yanlarını görüp güncelleştirmek, bunu yal-nızca mezhepsel sapmalarda da değil, dinin başlangıçtaki ihtilalcı özün-de ve onun ileri bir dönemi açan özelliğinde iyi görmek, günümüzde dehalkların devrimci mücadelesinde bunu kullanmak, özellikle dinin geri-ci bir temelde kullanılışına karşı ilerici bir temelde kullanılışına büyükönem vermek gerekiyor.

Sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte, hem sınıflar arasındakiçelişkilere ve hem de sosyal yaşam kurallarına müdahale etmede dininseyirci kalmadığı görülmüştür. Doğa dinlerinden tek tanrılı dinlere geçi-şin nedenlerinden birisi de budur. İnsanlar arasında sınıfsal çelişki ve buçelişkiden doğan sorunların olmadığı dönemlerde, dinin konusu ve in-sanların dinden beklentileri farklıdır. Yağmurun yağdırılması, afetlerinçıkması, ürünlerin bereketli olması vb. sorunlar dine sarılmanın nedeni-ni oluşturmaktadırlar. Ama sınıflı toplumlarla birlikte, bölüşüm, hukuk,mülk edinme ve en az bunlar kadar, mevcut ekonomik, sosyal ve siyasaldüzeni koruma, aşırılıklardan kaçınma, kültürde, ahlakta, insan neslinive ortak yaşam değerlerini risklerden koruma gibi sorunlar dini kuralla-ra göre çözüme kavuşturulmaktadır.

Dinin bir de geleceğe ilişkin rolünden kısa bir tanım düzeyinde bahset-mek istersek: Her ne kadar dinin doğuşu ve yaşam karşısındaki zayıflıktankaynaklanıyorsa ve bireyin bu konudaki zayıflığının bir ürünü olarak do-ğuyorsa da, yine toplumun özgürleşmesi oranında, doğaya karşı toplumunve bireyin hâkim olmasıyla orantılı olarak nasıl etkisini yitirebilecekse de,

5577

Page 57: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

her zaman doğa karşısında bireyin zayıf kaldığı ve her zaman doğa güçle-rinin tahribatlarıyla, üstünlüğüyle karşı karşıya kalabileceği göz önüne ge-tirildiğinde, klasik dinler gibi olmasa da, tek tanrılı dinler gibi olmasa da,yine de güncel doğa ve de sınıfsal, toplumsal çelişkiler, zayıflıklar oranın-da dine de yaklaşımların kendini ortaya çıkaracağını, dolayısıyla her za-man bir manevi boşluğun manevi bir yaklaşımla doldurulacağını bilmekgerekiyor. Dolayısıyla, bu konuda kaba materyalist bir yaklaşım yerine,toplumların içinde bulunduğu doğaya ve içindeki çelişkilere karşı zayıflık-ları oranında, yaratıcı manevi bir yaklaşımın sergilenmesini becermek ge-rekiyor. Bunun önemini bilerek yaklaşmak gerekiyor.

Bugün bilim ve teknikte gelişmiş toplumlarda dinin halen varlığını sür-dürmesi, hatta tamamen bilimsel esaslar üzerinde toplumu eğiten SovyetlerBirliği’nde bile dinin önemli ölçüde var olması ve bunun milyonların yaşa-mında önemli bir yer tutması, insanların basit bilgileri ile tamamen dindenvazgeçmeyeceklerini göstermektedir. İnsan kendi varlık nedenlerini bilme-diği sürece, bilim ve teknikte ne kadar gelişme olursa olsun, din, şu ya dabu ölçüde varlığını koruyacaktır.

Nisan 1989

5588

Page 58: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Kürdistan’da Türklük İslamiyet ve

ulusal kurtuluşçuluk

Türkiye’de, pek çok alanda olduğu gibi, din ve İslamiyet alanında daçoğu zaman ilericilik, gericilik gibi kavramlar karıştırılıyor. Özelliklelaiklik kavramının anlamı, topluma son derece çarpık biçimlerde sunul-mak, empoze edilmek isteniyor. Toplumun ezici bir çoğunluğu dinin, İs-lam dininin etkisinde olan Türkiye’de, denilebilir ki, solun en önemliyetmezliklerinden bir tanesi de, dine ve dini inanç sahibi kitlelere yakla-şımıdır. Solun zayıflıklarının ve kitleselleşememesinin başlıca nedenle-rinden biri de, kazanması gereken bu kitleleri kazanacak yöntem ve yak-laşımlar geliştirememesidir. O nedenle, bu alanda da kavram karışıklık-larını gidermek, sahte olanı gözler önüne sermek ve doğruları yerli yeri-ne oturtmak kaçınılmaz oluyor.

TC devletinin, özellikle 12 Eylül faşizmiyle birlikte, Kürt halk hareketi-ne karşı oldukça yoğunlaştırdığı özel savaş politikasının en çok başvurdu-ğu araç dindir. Öyle ki, din ve dine dayalı sahte tarikatlar, bu dönemde özelsavaş politikasının en etkili aracı ve silahı oldu. Oysa lafa geldiğinde, cum-huriyet Türkiye’sinin laik bir temelde geliştirilmek istendiği, Kemalizminbu konuda katı bir hüküm ifade ettiği söylenir.

5599

Page 59: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Peki bunu nasıl yorumlayalım? Kemalizmin laiklik iddialarının tersine,12 Eylül rejiminin dini oldukça kullanmasına, yine buna bağlı olarak tari-katçı güçlerin çığ gibi ortaya çıkmasına ve büyümesine yol açmasını nasılyorumlamalıyız? Kemalizmin laiklik ilkesine sarılışının nedeni nedir? Ki-me hizmet eder? Günümüzde bir de “Türk-İslam Sentezi”nden, bu temeldepartilerin kurulu şundan ve hatta cumhuriyetin köklü bir ideolojik dönüşü-münden bahsediliyor. Bu tip gelişmelere nasıl yorum getirmeliyiz? İştebunlara açıklık getirmeye çalışıyoruz. Ve bunun için de, bazı hatırlatmalardüzeyinde de olsa, tarihi temellerine göz atmak gerekiyor.

6600

Page 60: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Türklük ve İslamiyet ilişkilerinin esası

ve 12 Eylül rejiminin sahte dinciliği

Türklüğün en temel yayılma gerekçelerinden birisi olarak İslam dini-nin gerekleri belirtilir. Yeni, fetihçi bir din olan İslamda, “gaza” için fe-tih gerekir. Ve bunun da, Türklüğün yayılmacı ruhu ile pek bağdaştığın-dan söz edilir.

Türkler, Orta-Asya’dan çıktıklarında, o bilinen kıtlık, kuraklık, nüfusartışı ve benzeri nedenlerden dolayı İran’a doğru istila hareketlerinebaşladıklarında İslamla karşılaşırlar. İstilacı yayılma emelleri için, dahaen başından, dini, bir araç olarak kullanmak isterler. Bundan dolayı,eğer direkt İslama karşı çıkarlarsa yayılma ve istila çabalarının sonuç-suz kalacağını düşünürler. Çünkü İslamlık hayli gelişkin ve savaşçı birkarakterdedir. Ona karşı direnmek oldukça zordur. Hele yayılma istekve emellerini gerçekleştirebilmek daha da zor olacaktır. Bu yüzden biryayılma ideolojisi olarak, İslamlığı çıkarlarına çok uygun bulurlar. DahaIX. ve X. yüzyıldan itibaren Türk aşiret boyları, başta Oğuzlar olmaküzere yoğun bir biçimde İslama yönelirler. İran içlerine doğru yayıldık-ça, bir yandan da hızla İslamlaşırlar. Yani, İslamlaşmayla yayılmacılık-

6611

Page 61: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ları arasında sıkı bir ilişki vardır. Ne kadar hızlı İslamlaşırlarsa o kadarhızlı yayılırlar, yayıldıkça da daha fazla İslamlaşırlar.

Görülüyor ki, Türklerdeki yayılmacı ve akıncı ruh, İslamcılığı bir ide-olojik işlev olarak oldukça değerlendiriyor. Bir de, Orta-Asya’da kabilefederasyonundan öteye gidememiş Türk boylarının ideolojik ve siyasigelişmeleri sınırlıdır. Henüz barbarlıktan tam olarak kurtulmuş değiller-dir. Yani, uygarlığa dönüşüm henüz sağlanmamıştır. Sınıflı topluma güç-lü bir giriş yapılmamıştır. Dolayısıyla onları sınıflaşmaya, uygarlaşmayagötürecek bir ideolojik, siyasi gelişmeleri de yoktur. İşte bunu İslamdabuluyorlar. Demek ki İslam, aynı zamanda Türklerdeki sınıflaşmayı vedolayısıyla uygarlaşmayı da geliştiriyor. Bu önemli bir noktadır. YaniTürklerde sınıflaşmak, uygarlaşmak ve İslamlaşmak birbiriyle sıkı sıkıyailişkili gelişmelerdir.

Türkler Orta-Asya’dan göç ettiklerinde, Ortadoğu’da gelişkin uygarlık-lar vardır. İran uygarlığı, Arap uygarlığı ve Anadolu’daki uygarlıklar sınıf-sal gelişmeyi ileri bir düzeyde yaşamaktadırlar. Köleliğin ve feodalizminileri bir aşamasındadırlar. Oysa Türkler Ortadoğu’ya doğru açıldıklarında,uygarlık dışı ve barbar bir kavim durumundadırlar. Böyle bir uygarlıkla te-mas onları geliştirmiş, Türklerin barbarlığı aşmalarını sağlamıştır. KısacasıTürklerin sınıflaşması ve uygarlaşması, İran’da, Anadolu ve Arap yarıma-dalarında kökleri milattan öncesine kadar uzanan uygarlıklarla temasa geç-meleri ve İslamı kabul etmeleriyle başlar.

Bu dönemde Ortadoğu’da egemen ideoloji islamdır. İslamlığın olgundönemi, uygarlığı geliştiren dönemidir. İşte Türklerin en büyük avantajları,bu uygarlıklarla temasa geçmeleri ve bunu sınıflaşmanın taze başlangıcıyapmalarıdır. At üstünde yetişen bir kavim olmalarından dolayı savaşçı ka-biliyetleri gelişmiştir. Bir de göçebe olmaları, yerleşik yaşama geçmemişolmaları ve henüz uygarlığın o yorucu, yıpratıcı atmosferine girmemiş ol-maları, onları müthiş akıncı bir kuvvet yapmıştır. Bu akıncı kuvvet İslamgibi yayılmacı bir ideolojiyle birleşmiştir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, İslamiyet bu dönemde ilerici bir rol oynar,ilericiliğe hizmet eder. Her devrim gibi İslam devrimi de fethetmek zorun-daydı, fakat önemli olan Türklerin bunu ilkel bir aşamada ve ilkel bir tarz-da ele almalarıdır. Bu ilkel barbarlık aşamasındaki kavim savaşçı, göçebe

6622

Page 62: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ve taze olmasından dolayı yayılmacı ideolojiyle birleştiğinde müthiş birsaldırı kuvveti haline gelmiştir. İran’ı, Irak’ı, Kürdistan’ı istila ettiktensonra, Anadolu’dan Orta Avrupa’ya kadar ve hatta Afrika kıtasına kadarhızla yayılmaya başlar. Bu yayılmacılığın nedenleri böyle sıralanabilir. Na-sıl ki, bir dönem Germen ırkı Roma İmparatorluğu’nu kuzeyden istilaedip, feodalizmi yeni bir toplumsal üretim biçimi olarak geliştirdiyse,Türkler de buna yakın bir rol oynamıştır. Germen ırkı da böyle ilkel, bar-barlık aşamasında bir kavimdir. Roma ise, köleciliğin son dönemini yaşa-yan bir imparatorluk, bir uygarlıktır.

Yani kısaca belirtmek gerekirse, tarihte bu tip geri kavimlerin istilasıy-la, bunların eski uygarlıkların son kalıntılarına karışmasından yeni toplum-sal biçimler doğar. Türklerinki böyle olmamakla birlikte, İslamiyet’in ge-lişmesini tam olmasa bile yayılmasını hızlandırıyor.

Böylece Avrupa’da yeni bir üretim biçimi olarak doğan ve gelişen kapita-lizm karşısında İslamiyet yaydırılmaya çalışılmıştır. Bu anlamda olan şudur:İslamiyet, doğuş ve olgunluk döneminin ilerici hamlelerini temsil etmek-ten ziyade, artık gerilemeye, gericileşmeye başlar. Özellikle kapitalizminyükselişi karşısında, feodalizmin gerileme dönemi başlar. Ve artık Türklük,Selçuklu ve daha çok da Osmanlı İmparatorluğu biçiminde geri bir öncükuvvet olarak karşımıza çıkıyor. Daha XV. yüzyılda Osmanlı İmparatorlu-ğu biçiminde yönetici bir kavim veya onun içinden bir aristokrat, bir sul-tanlık kesimi çıkaran Türkler, Avrupa’ya karşı, bir anlamda da yeni yüksel-mekte olan kapitalizme karşı tutucu bir kuvvet olarak didinip dururlar. Buönemli bir husustur. En önemlisi ise, Türklerde sınıflaşmayı İslamlaşmadöneminde görüyoruz. İşte Türkmen kırımı, bir anlamda, İslamlaşma süre-cindeki bu sınıflaşmayı ifade eder.

Aristokratlaşan kesim, İslamın egemen ideolojik biçimi olan Sünnili-ği esas alarak bunu Emevi-Abbasi ideolojik geleneğinin devamı şeklin-de Selçuklu ve Osmanlılarda çok daha güçlü kılar ve aristokratlığı ol-dukça geliştirir. Bey, paşa denilen bir üst tabaka oluşur. Batıda feodallersınıfı denen bu sınıf Osmanlılarda merkezi feodal, yani sultanlık, paşa-lık, beylik sistemleridir. Ama burada sultanın gücü merkezidir. BuradaAsya tipi toplumların despotik özelliği daha da güçlendirilerek güçlü birsultanlık rejimi kurulur.

6633

Page 63: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Ezilen kesim olan Türkmenler ise, Toroslar ve Kürdistan gibi dağlıkalanlara sığınmaya çalışır. Muhalif mezhep olarak Şiiliğe, Aleviliğe yöne-lirler. Sünnilik, aristokrat kesimin ideolojik görüntüsü iken, ezilen kesimlerise, Şiilik ve Aleviliği esas alır. Ve ezilen kesim direngendir.

Demek ki, Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına karşı Türklerdeki sınıflaşma-yı da, İslamcılık temelinde böyle değerlendirmek mümkündür. “Türk-İslamSentezi” tarihteki biçimiyle böyledir. Bu, özünde Türklerin barbar bir kavimolma aşamasından kurtulup, sınıflı bir topluma dönüşmesini, yani İslamlaş-masını ifade eder. “Türk-İslam Sentezi”nin basını çekenler ise, hâkim aşiretve boy beyleridir. Dolayısıyla Türklerin egemen ve sömüren kesimleridir. Vebunlar “Türk-İslam Sentezi”nin resmi ifadesidirler.

Sünni kesim egemen ve resmi kesimdir. Altta kalanlar ise, İslamın “sa-pık” bir mezhebi olarak değerlendirilen, fakat bize göre devrimci özü teş-kil eden Şii, Alevi geleneğini yaşatan, ezilen halktır. Buradaki ayrımı iyigörmek gerekiyor. “Türk-İslam Sentezi” kavramı, ezilen halk kesiminin budurumunu ifade eden bir kavram değildir. Tam tersine bu, egemen sınıfla-rın resmi Türk-İslam sentezine karşı, halkın bir seçeneği olarak karşımızaçıkar. Yani bu ad, asıl egemen sınıflarca temsil edilen ve devlet katına ulaş-mış Türk-İslam gerçeğine verilen bir ad oluyor.

Demek ki, Türkler uygarlaştıkça, sınıfsal gelişmelerini devletleşmedüzeyinde geliştirdikçe gerici İslamı veya İslamın içinde gerici bir akı-mı temsil etmeleri de o derece gelişiyor. Ve denilebilir ki, Osmanlı sul-tanlığı bütünüyle İslamın gerici ve sahte bir yapılanmasıdır. Gerçek İs-lam bunlara denmez. Çünkü Türklüğün her dönemde İslama yaklaşımı-nın esas özü ve amacı; İslama sarılarak Türklüğü geliştirmek veya tehli-keye girmişse korumak oluyor.

Örneğin, Sultan II. Abdülhamit döneminde yeniden İslamcılığa dö-nüş ne anlama gelir? Pan İslamizm, Batı karşısında zorlanan imparator-luğun Müslüman halklar üzerindeki etkisini kurmaya ve Osmanlı İmpa-ratorluğu’nu bu temelde güçlendirmeye, buna hizmet etmeye dayananbir tutumu ifade eder. Türkler, İslam temelinde büyüdüklerini çok iyi bi-liyorlar. Yıkılış döneminde de İslama sarılarak, hem de sahte bir biçim-de sarılarak kurtulmak istiyorlar.

Buna karşın, İttihat-Terakki ve Kemalist atılım dönemlerinde ise, tam bir

6644

Page 64: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

laiklik politikasına sarıldıklarını görmekteyiz. Onlar için laiklik; yüzyıllar-dan beri Türklüğe oldukça hizmet eden İslami görüntüyü, İslami ideolojiyive yaşam tarzını ikinci plana atmak, gayri resmi ve devlet dışı bırakmaktır.Bunun yerine Batı yaşam tarzını, dinden arındırılmış, hatta bir anlamda din-sizleştirilmiş yaşam tarzını Türkiye’de veya TC sınırları dâhilinde uygula-maktır. Kemalizmin laiklik ilkesi budur. Dini devlet dışına, resmiyet dışınaatmak, onun yaşam tarzını mahkûm etmek ve bunun yerine Avrupa yaşamtarzını egemen kılmaktır. Bu aynı zamanda Batı uşaklığıdır. İslamı bir bü-tün olarak olumlu, olumsuz demeden tasfiye etmek, bunun yerine Batı’nıno donemdeki emperyalist, sömürücü ve bir avuç aristokratın çıkarlarına yö-nelik yaşam tarzını, bu binyılların Anadolu halkına, kültürüne dayatmak,gerçekte büyük bir tahribat yaratmaktır. İşte TC, bir anlamda bu tahribatınadıdır. Ve TC bu anlamıyla, yani vazgeçilmez dediği laiklik ilkesiyle kendihalklarına, Ortadoğu halklarına savaş açmış demektir.

Bugün “Ortadoğu Müslüman Ülkeler Birliği”, “Müslüman Ülkeler Zir-vesi” biçiminde bazı çabalar görülüyorsa da, bunlar sahtekârlıktan ibaret-tir. TC’nin varlık nedeni bile Ortadoğu halklarına ve onların İslami gele-neklerine ters düşer. Zaten laiklik ilkesi, bunun resmi ifadesidir. Bugün butemelde bir savaş yürütülüyor ve hatta laikler cephesi ile İslamcılar cephe-si diye bir ayrıma kadar gidilmek isteniyor. Bunun tarihi anlamını biz böy-le ortaya koymalıyız. Laikler cephesi, her ne kadar dinin bağnazlığına, tu-tuculuğuna karşı çıkıyoruz diyorsa da ve eskiden bu yönlü sınırlı bir işleviolmuşsa da, çoktan bu yönüne ihanet etmiştir. Yani geçmişte dinin tutucu,gerici etkilerini ve özellikle de devlet katındaki, Osmanlı resmi düzeninde-ki geri İslam özelliklerini tasfiye edelim demişlerse de, günümüzde artıkbuna da çoktan son verilmiştir.

12 Eylül faşizminde ise, durumlar çok daha değişiktir. Bunun esas aldı-ğı laiklik, tamamıyla Batı yaşam tarzının kopya edilmesi, Batı hayranlığıve uşaklığıdır. Dolayısıyla da tarihle, özellikle Anadolu ve Ortadoğu halk-larının tarihiyle çatışmadır. Uygulanmak istenen laiklik, Batı adına objektifbir ajanlıktır. Bu nedenle toplum, üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen, ha-len de bununla çatışma halindedir.

Günümüze doğru geldiğimizde, özellikle 12 Eylül faşizminin tekrar di-ne sarıldığını görüyoruz. “Türk-İslam Sentezi” denen yönelim, bu temelde

6655

Page 65: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

tarikatların çığ gibi açığa çıkarılmasına, bunlara muazzam paralar akıtıl-masına ve hem de bunların en gerici mihraklardan destek görmesine hertürlü teşviki yaratmıştır. Ve en önemlisi de Kürdistan’da bu konuda çok be-lirgin bir ideolojik ve örgütlenme biçimi olarak tarikatlar seçilmiştir.

TC tarihinde, 1925 Şeyh Sait isyanının amaçları üzerine tartışmalarhayli yaygındır. Bu isyan gerici bir din isyanı mıydı, yoksa bir Kürt milliisyanı mıydı, biçimindeki tartışmalar halen de vardır. Doğrusu nedir? Biz-ce doğrusu, bir anlamda laikliğe karşı olan dindarların bir tepkisidir. TC’-nin, cumhuriyetin o laiklik ilkesi adı altında, bir yandan dini geleneklerdediğer yandan bununla iç içe olan milli geleneklerine bağlı Kürtlere ve on-ların tarihine, milliyetine saldırısına ve hatta bunu bir soykırım düzeyinekadar vardırmasına başkaldırıdır. İsyan, bu tür saldırılar karşısında, din gö-rüntülü ama milli yönleri de olan bir isyandır. Zaten o dönemdeki toplum-sal koşulları göz önüne getirdiğimizde göreceğiz ki, ortaya çıkacak her is-yan dini nitelikte olacaktı; milli ve dini nitelikler iç içe olacaktı. Birçok ül-kede ve halkta bu böyledir ve bizde de böyle olmuştur.

TC, bazı ayaklanmalardan “dinsel, gerici ayaklanmalar” diye bahseder.Bu niteleme tutarlı değildir ve bu iddiaları ciddiye almamak gerekir. Ke-malist tarih tezi “irtica hortladı” der bu dönemlerde. Birkaç kişi dini sa-vundu diye yaygara koparır. Aslında burada kendisinin savunduğu da ileri-cilikle ilgili değildir. Adına ilericilik denen ve geliştirilmek istenen, bir Ba-tı uşaklığıdır. Halkın buna olan tepkisine gerici dememek gerekir. Osmanlısultanlarına karşı bazı ayaklanmalar ortaya çıktığında da böyle denilirdi.Aslında gerici olan, o gün Osmanlı sultanlığı ve bugün de TC’dir. Dinselgörüntülü de olsa halk hareketleri daha kutsaldır. Baskıya ve zulme karşıolma nedenlerinden dolayı haklıdır. Adı geçen Kürt isyanıyla birlikte diğerbirçok isyanları da bu temelde değerlendirmek durumundayız.

Laiklik, din adına ortaya çıkan birçok gerici, tutucu tavır ve davranışakarşı çıkmakla, kısmen de olsa olumlu bir işlev görmüştür. Bu nedenle tü-münü inkâr etmek mümkün değildir. Çünkü din, tarikat ve mezhep adınabir yığın sahtekârlık yapılıyor ve korkunç bir sömürü geliştiriliyor. Laiklikilkesinin bu tür feodal baskı ve sömürü ağına ve halkı uyutma çabalarınakarşı çıkması yerindedir. Biz bu anlamdaki laikliğe, yani gerçek laikliğekarşı değiliz. Hatta bu temelde en çok laik olan biziz diyeceğiz. Zira biz,

6666

Page 66: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

din maskesi altında, çeşitli mezhep ve tarikatlar görüntüsü ile halkı aldat-mayı, TC’nin ajanı haline getirmeyi amaçlayan akımlara karşı en tutarlımücadeleyi, ulusal kurtuluş savaşımızla yürütmekteyiz. Dinle aslında ilgisiolmayan, din tüccarlığı ve bezirgânlığı biçiminde dini istismar edenlerlemücadelesi oranında ve bu temelde, laikliğin Türk ulusal hareketi için oy-nadığı bazı olumlu rolleri görüyoruz. Fakat ağır basan yanı, daha çok Batıişbirlikçiliği yanıdır, buna karşı duruyoruz. Halkların dinine, dini gelenek-lerine, İslami temeldeki yaşam biçimlerine saldırısını, onları hor görmesinidoğru bulmuyoruz.

TC’nin, günümüzde artık bu laiklik iddiasını da bir yana bıraktığınıgörüyoruz. Kemalizmin kendi çıkarları için laikliğe sarılmasına karşın,12 Eylül rejimi ise dine sarıldı. Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki yak-laşımın tam tersini yaptı ve daha çok da sol ideolojilere, hatta liberalideolojilere karşı, tamamen dini ideolojiyi bayrak edinmeye çalıştı. Dinile alakaları olmadığı ve özünde dine karşı oldukları halde, yine baştanayağa Amerikancı, Batıcı oldukları halde, sahtekârca İslama sarıldılar.Bunu biraz da, İran İslam devriminin etkisini kırmak amacıyla yaptılar.Çünkü İran devrimi, İslamı ilerici temelde kullanmış veya değerlendir-miş, devrimci ve anti-emperyalist özünü ortaya çıkarabilmiş ve büyükbir etkinlik sağlamıştır. Bundan korktukları için, bunun etkisini kırmakamacıyla sahtekârca ve gerici bir temelde dine sarılıyorlar. Bunun içinSuudi Arabistan kralından, monarşisinden destek alıyorlar. Böylece biryandan para gelir rejim rahatlarken, bir yandan da İran’daki devriminetkisi kırılmış oluyor. İşte bu nedenlerden dolayı bunlar 80’lerin başın-dan itibaren alabildiğine dine sarıldılar.

Olayın bir boyutunu bu biçimde belirtirken, diğer önemli boyutunu da,yani iç tehlikelere yönelik, özellikle de 80 sonrasında gelişen Kürt ulusal ha-reketine yönelik boyutuna da bakmak gerekiyor. Ve bu çerçevede de MilliSelamet ve Refah partilerinin özel misyonuna, ANAP’ın durumuna, çeşitlitarikatlara ve bu oranda Nakşîciliğin rolüne açıklık getirmek zorunlu oluyor.

6677

Page 67: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Erbakancılık ANAP ve Nakşîcilik

Erbakancılık olgusu biçiminde değerlendirilebilecek Milli Selamet veRefah partileri, her ne kadar “Milli Görüş” adı altında neredeyse TC’ninradikal bir eleştirisini yapan, İslama son derece bağlı ve kendisini kutsalatfeden bir rolle ortaya çıkmak istiyorsa da, bunun dayandığı bazı olgularve gelişmeler vardır. Nedir Milli Selamet, Refah Partisi, Erbakan olayı?

Dikkat edilirse özellikle cumhuriyet ideolojisinin, resmi ideolojininteşhirinin geliştiği ve devrimci ideolojinin etkinlik kazanmaya çalıştığıyıllarda gelişiyor. 1965’lerde devrimci, sosyalist düşünce Türkiye koşul-larına göre süratle gelişim halindedir. Kemalist ideolojinin hem sağı,hem solu aşılıyor. Toplumda güçlü bir ideolojik etkinlik olarak sosya-lizm boy gösteriyor. Buna TC bünyesinde verilen karşılık, başlangıçtaÜlkü Ocakları, Milliyetçi Hareket Partisi biçiminde bir Türk milliyetçi-liği; daha sonra ise, yine özünde Türk milliyetçisi ama biçimde İslamcı,milli görüşçü dediğimiz o Milli Selamet Partisi ve günümüzde RefahPartisi yaklaşımı olmuştur. Bu iki görüş -Milli Selamet ve Milli Hare-ket- özünde aynıdır. İkisinin de altında geleneksel Türk istilacılığının oakıncı geleneği vardır. Biri Türkçülük yanına, diğeri İslamcılık yanına

6688

Page 68: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

ağırlık verir ama Anadolu’da gerçekleştirildiği biçimiyle Türkçülük veİslamcılık bir gerçeğin iç içe geçmiş ifadesidir. Bu kavramlar aslındagelişmeleri karşılayamayan ve yetmezliğe düşen Kemalizmi kurtarmakveya devrimci sosyalist düşüncenin politik etkinliğinin giderek gelişme-si karşısında, TC’yi biraz da Kemalizmi aşarak kurtarmak ihtiyacındankaynaklanmıştır.

Kemalizm, bu anlamda biraz da orta yol oluyor. Daha önce biraz Türk-çülüğü ve İslamcılığı bastırmıştı. Sosyalizmi de bastırmıştı. Kuruluşundave gelişiminde bu böyledir. Bu baskıdan sosyalizm öz çabasıyla kurtulma-ya çalışırken, diğerleri de ortalığı sosyalizme kaptırmamak için devletindesteğiyle canlandırıldılar. İster MHP ister MSP olsun, bunlar, devlet kay-naklı hareketlerdir. Fakat toplumun geleneksel değer yargılarına dayanma-yı esas alıyor, milli ve dini yanlarına hitap ediyorlar. Bunu yaparken dehep sosyalizme karşı çıkıyorlar. Kısaca, Kemalizmin bir çıkmazı sosyalist-lerce ve devrim dayatılarak aşılmaya çalışılırken, tutucu ve gerici özellik-leriyle bunlara tabii engel biçiminde bir rol tanınıyor. Bu amaçla, gelişme-leri için sermaye destek ve icazet sunuyor. Kemalist model aşıldığı oranda,bunlar, devlet tarafından emniyet sübapları olarak geliştirilmeye çalışıldı.

MHP daha çok İç Anadolu Türklüğünü, biraz da devrime yatkın vetemel olabilecek Türkleri esas aldı. MHP’nin geliştiği İç Anadolu, yaniToroslar, Türkmenlerin henüz uluslaşmayan kesimlerinin bulunduğualanlar oluyor. Yoksul halk olarak aslında devrimin temellerini oluştur-ması gereken Türkmenler, Türk egemen uluslaşmasına daha dâhil olma-mışlardır. Bir yerde milliyet aşamasında bulunuyorlar, millet olmamış-lardır. MHP bu boşluğu iyi görüyor. Aslında gerçekten Türkmenler so-lun dayanakları olmalıydı. Ama solun o bilinen, cumhuriyetin icazetçisiolması hastalığı bunu önlüyor.

MSP dinsel ideolojinin etkinliğinin olduğu alanları esas alıyor. O da,din etkinliği adına ne varsa hitap ediyor, özellikle de Osmanlı resmi din-sel geleneğinin etkili olduğu çevrelere el atıyor. Hâlbuki cumhuriyet buçevreler üzerinde baskı uygulamakla burada biraz muhalif bir konumyaratmıştı. Devrim ve sosyalizm burayı kullanabilirdi. Ama o el atmadı-ğı için, alan MSP’ ye kalıyor. Cumhuriyet de, olası bir muhalefet oda-ğını veya temelini böylece kapatıyor.

6699

Page 69: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Türkmen tam bir isyancı geleneğin devamıdır. Onu MHP derhal düzen-le birleştiriyor ve böylece emniyet sübabı olma işlevini yerine getiriyor.Yine, örneğin bir İran’da dini temelde büyük bir muhalif hareket geliştiril-di. Türkiye’de de böyle bir gelişme olabilirdi. Bunu da MSP kapatıyor. Veaslında devletle danışıklı dövüşüyor. Öyle ciddi bir muhalefet durumlarıyok, olası muhalefet kaynaklarını bağlayarak, böylece etkisizleştirmeninaracı oluyorlar. Belirttiğimiz gibi, aslında sosyalizmin değerlendirmesi ge-reken bu alanları böylece gasp ederek, sosyalizmin sonunu getiriyor ve kit-le tabanı olmayan bir aydınlar, aydın gevezeler kulübüne dönüştürüyorlar.

Sosyalizmin bir türlü kitleselleşememesinin altında demek ki, en önem-li bir neden olarak bu iki oluşumun muhalif kaynakları ve olası muhalefettemellerini daha basından kapatması yatıyor. Sol için geriye ne kalıyor?Kala kala sol Kemalistler kalıyor ki, bunlar da gerçek Kemalistlerdir ve entehlikeli olanlarıdır. Bunlarla da ilişki kurmak istediklerinde -ki bunlar or-du içerisinde etkililer- komplo ve imha ile karşı karşıya gelmişlerdir. Veböylece sol, gerek toplum içinde gerek devlet içinde olsun gerçekten esasalabileceği müttefikleri, temel güçleri bulamıyor.

MHP üzerine çok şeyler söylenmiştir, o nedenle biz burada fazla açmagereği duymuyoruz. Ama gerçekten Kemalist milliyetçiliğin yetmediğinoktada ve özellikle dünya Türklüğü de biraz devreye sokularak geliştiril-mek istenen en aşırı bir Türk milliyetçiliğidir. Kemalizm, 20. yüzyılın baş-larındaki en akıllı Türk milliyetçiliği idi; MHP, yüzyılın ikinci yarısındagelişen ve Kemalizmi tamamlayan Türk milliyetçiliğidir. Bugün Ecevit ileMHP geleneğinin birleşmesi tesadüf değildir. Ecevit, 20. yüzyılın ilk yarı-sının Kemalist milliyetçisidir. Türkeş, ikinci yansının gelişkin Türk milli-yetçisidir. Bugün kavuşuyorlar. MHP’nin bütün tezlerine Ecevit sahip çıkı-yor. Bu gerçeklik, her iki dönem Türk milliyetçiliğinin kaynaşmasının sağ-landığı anlamına geliyor.

Milli Selamet, Refah, Erbakan deneyimi biraz daha farklıdır ve gittikçedaha fazla İslamı kullanmaya çalışıyor. Hatta Türklüğe, İslamın önder gü-cü olma gibi bir rol biçiyor. Bu ne anlama gelir? TC’yi, Osmanlı dönemi-nin İslam halkları içerisindeki konumuna getirme, yani imparatorluk ülkü-süne özenme hevesleri var. Böylece güçten düşmüş Türklüğü tekrar gücekavuşturma anlamına geliyor.

7700

Page 70: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Cumhuriyet bir yönüyle de Siyonizm işbirlikçiliği demektir. M. Ke-mal’in kendisi de dâhil olmak üzere cumhuriyetin kurucu kadrolarınınyarıdan fazlası ve günümüzdekilerin de büyük bir kısmı mason. Dolayı-sıyla Kemalizm, uluslararası Siyonizmin kontrolü altında, hatta onunbağnaz bir uşağı durumundadır. Aslında din düşmanlığı diyebileceğimizmilliyetçilikleri kendilerini hem Müslüman halklardan ve hem de Türki-ye toplumundan koparıyor. Dolayısıyla devleti ve rejimi bir bakıma teh-likeye sokan bu durum MSP RP veya Erbakancılık olayı tarafından iyifark ediliyor. Cumhuriyeti ve Türk milliyetçiliğini, “Milli Görüş” denengörüşle bu tehlikeden kurtarmaya çalışıyor. Batı ajanı ve Siyonizmin iş-birlikçisi olmak yerine, Arap yönetimleriyle ilişkilerimizi geliştirelimdiyorlar. Böylelikle Türklüğü tekrar eski konumuna, imparatorluk döne-mindeki şan-şeref günlerine ve büyüklüğüne ulaştırmayı umut ediyorlar.“Milli Görüş” ideolojisi bu oluyor.

Bu ise, özünde öyle fazla İslamcı değil, Türk milliyetçiliğinin bin mas-keli biçimlerinden birini ifade ediyor. Örneğin, bir İran İslam devrimi var-dır ki, içinde devrime, anti-emperyalizme, anti Siyonizme yönelik çok şeybulunabilir. Fakat Erbakan İslamcılığında bu anlamda hiçbir şey buluna-maz. En gerici Amerikancılık biçimiyle özünde olumlu olan İslami öğelerekarşıt bir İslamcılık sergileniyor. Türk-Osmanlı İslamcılığı dediğimiz tarz-da, Sünni gericiliği ve Nakşî tarikat çerçevesinde yapılıyor. Bu şekilde ge-riciliği ve sağı esas aldığı için, örneğin Alevi kesimi içinde Erbakan pektutulmuyor. Hatta halktan Sünni kesime de fazla dayanmıyor.

Çünkü o bir devlet ideolojisidir ve esas olarak devlete dayanıyor; dahaçok imam hatiplileri, devletin bu tutumunu yansıtan bazı entelektüelleriesas alıyor. Dolayısıyla devletin toplum üzerindeki etkin bir kararı oluyor.Zaman zaman devletin diğer kesimleriyle özellikle sosyalizme karşı önlemtemelinde ittifaklar kurduğu da biliniyor ve bu anlaşılırdır. Örneğin, Avru-pa’daki işçi kitlesi üzerinde bunların faaliyetleri çok yoğundur. Çünkü ora-da Türk milliyetçiliğinden biraz kurtulabildikleri için işçileri devrimci ide-olojiye veya yurtsever ideolojimize kazanmak çok kolaydır. Baştan beri“Milli Görüş Teşkilatı”, “Türk-İslam Federasyonları” çok geliştirildi ve iyibiliyoruz ki, bunlar MİT’in etkili olduğu kuruluşlardır. Devletin, elçilikle-rin desteğiyle beslenip korunmaktadırlar.

7711

Page 71: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

MSP deneyimini, günümüzde de Refah Partisi deneyimini ve Erbakan-cılık olgusunu kısaca bu biçimde değerlendirebiliriz. Bu parti ve anlayışlarcumhuriyetin yetmezliğini gidermek, aşırı Batı yanlısı Türk tutumunun za-rarlarını telafi etmek ve böylece Türk ulusunu güç durumdan kurtarmakiçin ortaya çıkarıldılar. Diğer bir deyimle, halkın cumhuriyetten kopmama-sı için geliştirildiler ve halen de bu temelde geliştiriliyorlar.

Öte yandan, bizim açımızdan daha da önemli bir olgu olan, özellikle12 Eylül faşizminden sonra ülkemizde bir tarikatlar furyasının başlatıl-ması olayı var. Yine, 12 Eylül rejiminin, ANAP adı altında dini daha iki-yüzlüce, riyakârca ve rejimi sürdürmeye yarayan bir alet olarak kullandı-ğını görüyoruz. Sahte tarikatçılığın ülkemizde ne kadar örgütlü olduğunuve bunun devlet tarafından hangi boyutlarda kullanıldığını anlayabilmekiçin, son seçimlerde bu tarikatlara dayanan partilerin Silvan, Batman gibien tanınmış kentlerimiz başta olmak üzere o alanlarda aldıkları %25’lerevaran oy oranlarına bakmak yeterlidir. Bunun nedeni çok açık. Kema-lizm zaten iflas etmiş durumda, halkımız bunu artık iyi tanıyor. Ulusalkurtuluşçu düşünceyi Türkeş milliyetçiliğiyle durdurmanın olanaksızlığıda ortadadır. Geriye, halkın dini duygularına el atmak kalıyor.

Şunu kısaca belirtmek lazım; 12 Eylül faşizmi ve onun sürdürücüsüANAP, ülkemizdeki ulusal kurtuluşçu ideolojinin Kürt halkı üzerindeki et-kisini, yol açtığı gelişmeleri ve bütünüyle dinin de devrimin hizmetinde roloynamasını önlemek için, devlet desteğiyle çok yoğun bir hareket ve ör-gütlenme geliştirmek amacındadır. Bu nedenle ANAP hükümeti, ülkemizingeri toplumsal yapısının ve gerici ağa, şeyh düzeninin sürdürülmesi için,tarikatları yoğunca devreye sokmaktadır.

Bu temelde destekledikleri birçok tarikat vardır. Örneğin, Nakşî tari-katı da bunlardan bir tanesidir ve siyasi yönden en çok desteklenenlerinbaşında gelmektedir. Unutmayalım ki, bu tarikat, daha Yavuz Selim za-manında Osmanlılar tarafından bir ajan tarikat biçiminde örgütlendiril-miştir. Yani yüzyıllardan beri bu temelde kullanılan Nakşîcilik, basit birolay olarak görülmemelidir. Kaynağım İdris-i Bitlisi’lerin öncesindenalıyor. Ve temsilcileri günümüzde sadece Bitlis’te de değildir; ülkemizinGüney’ine, Barzanilere dek uzanmaktadır. Hepsi bugün de hükümetleiçli-dışlıdır. Nakşîcilik bu temelde Türk ajanlığının dinsel gerçeği olu-

7722

Page 72: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

yor. Bu tarikat tarihte ve günümüzde rolünü çok iyi oynuyor.Nakşîcilik, günümüzde 12 Eylül’ün, daha çok da ANAP’ın temel örgüt-

lenmesidir. Nakşî şeyhleri bugün devletin gücünü kullanarak en çok palaz-lanan kesimdir. Tarihi merkezleri Bitlis tamamen bunların denetimindedir.Hakkari, Mardin, Batman milletvekilleri, belediye başkanları hep Nakşîşeyhleridir. Silvan, Diyarbakır, Bingöl, Urfa, Adıyaman da aynı niteliktedirve hatta bunların kolları Türkiye’ye kadar da yayılıyor. Tümü de hüküme-tin, ANAP’ın hizmetindedirler. Aslında ANAP, şimdi ülkemizde Nakşîlerdışında bir tabana da sahip değildir. Dersim’de, Malatya’da, şurada-buradakalan birkaç tane gerici Alevi ileri geleni de, para karşılığında satın alın-mıştır. M. Kemal de böyle kullandı; o da şeyhlerin, seyitlerin ve pirlerin el-lerini öperek desteklerini aldı. Şimdi Evren-Özal da aynı politikayı sürdü-rüyorlar. Cumhuriyetin laiklik gerçeğinin ikiyüzlülüğünü gösteriyorlar.Bunların laiklikte ne denli riyakâr ve sahtekâr olduklarını bu örneklerle da-ha da yakından görebiliyoruz.

Burada önemli olan, ülkemizdeki Nakşî tarikatı ve onun ne denli devletajanlığı rolünü oynadığını görmektir. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu dabir şeyh sülalesinden gelmektedir. Köy korucuları en çok bu tarikat içindeörgütlendirildi ve bunların hepsi de şimdi müthiş para alıyorlar. Nakşî tari-katının önderi Kamran İnan, şimdi GAP koordinatörüdür. Görüldüğü gibi,önde gelenlerin hepsi Nakşî şeyhleridir. Bir de çağın en gelişkin tüketimaraçlarının bunların elinde bulunduğu toplum tarafından pek fazla bilinme-mektedir. Özellikle Suudi’den büyük bir destek geliyor. Urfa’da kurulanAl-Baraka, Faisal Finans gibi kurumlar aracılığıyla Harran daha şimdidenparsellenmeye çalışılıyor. GAP etrafında şimdiden büyük bir şebeke oluş-turulmuş ve bu şebekenin satın almadığı güç kalmamıştır.

Nakşî tarikatı temelinde Süleymancılık, Kadirilik vb. başka adlar vekollar altında daha pek çok tarikat da aynı işlevle faaliyet yürütmekte, ben-zer bir rol oynamaktadırlar. Bunların tümü de ağırlıklı olarak MİT tarafın-dan yönlendirilmektedir. Burada öyle bilinen kara gözlüklü, James Bondçantalı tipler teşekkül etmez; o başı sarıklılar bu işleri yürütenlerin ta ken-dileri oluyor. Dolayısıyla 12 Eylülle birlikte dozajı daha da artırılan bu ta-rikatlar furyasını, ülkemizde gelişen ulusal kurtuluş hareketine karşıMİT’in almış olduğu bir tedbir olarak düşüneceğiz. Özellikle Nakşî tarika-

7733

Page 73: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

tının tarihte oynadığı rolünün, bugün de ajan bir tarikat olarak, milletiuyuşturmak için kullanıldığını görmek gerekir. Tarihte Aleviliğe karşı ör-gütlendirilen bu tarikat, günümüzde de Ulusal Kurtuluş Hareketine karşıdurarak rolünü oynuyor. Ve İslamlıkla hiçbir alakaları olmadığı halde, ta-rihte olduğu gibi bugün de İslamlığı kullanıyorlar.

Milli Selamet ve Refah partilerinin uyguladıkları politika da aynıdır,ama ANAP bunu daha devletçi bir biçimde kullanıyor. Günümüzde RefahPartisi daha çok yoksul ve orta kesimi örgütlemeye çalışırken; ANAP dev-letleşmiş, devlet içerisinde güç kazanmış olanları, yani etkili ve nüfuzluçevreleri örgütlüyor. Ve son seçimlerde ortaya çıktığı gibi, ANAP ve RPhalkı aldatarak neredeyse oyların %50’sini almışlardır. Bu, halkımızın ya-rısını etki altına almak demek oluyor ki, küçümsenecek bir durum değildir.Dolayısıyla ulusal kurtuluş hareketi önünde günümüzde en büyük engel la-iklik, Kemalizmin laikliği değil, 12 Eylül faşizminin ve onun sürdürücüsüANAP’ın, İslam maskesi altında ve İslamı kullanarak geliştirmek istediğiMİT ajan tarikatlaşmasıdır. MİT milyonlarca Kürt çocuğunu ve gencini pa-ra karşılığında bu tarikatlara bağlamıştır. Böylece ulusal kurtuluşumuzungençlik ve halk temelini daraltmak, mümkünse yok etmek için çok sinsi vehaince bir politika uygulanıyor. Üstelik bu, halkın dinine bağlılığı ve gele-nekleri istismar edilerek yapılıyor.

7744

Page 74: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Devrimci tutum ve görevler ne olmalıdır?

O halde göreviniz, özellikle tehlikeli bir hal almış bulunan ve en çokideolojik olarak teşhir ve tecrit etmemiz gereken bu tarikatların maskeleri-ni düşürmek, bunların İslamla ilgilerinin olmadığını, İslamı sömürücüamaçlar için alet olarak kullandıklarını, tamamen bir ajan faaliyet oldukla-rını, ulusal kurtuluş mücadelesine dayatıldıklarını kapsamlı olarak göster-mek ve bunları etkisizleştirmektir. Çünkü çığ gibi gelişen bu tarikatlar ül-kemizde ajan çeteleri durumuna gelmişlerdir. Bir yerde eli silahlı korucuçeteleri, bir yerde de bu tarikat çeteleri vardır ve gerçekte her ikisi de çete-dir. Birisi maddi -silahlı- çete, diğeri de manevi, yani elinde sahte kitaplarıolan çetedir. Fakat ulusal kurtuluş mücadelemize karşı görevleri aynıdır:Bastırmak, kitle temelini daraltmak ve yenilgiye uğratmak. Bizim de göre-vimiz, bunların maskelerini düşürerek dinle ve İslamlıkla alakalarının ol-madığını ortaya koymak ve şimdiye kadar yürüttükleri tahribatların hesa-bını böylece sormaktır.

Bu bağlamda, dinin anti-emperyalist, anti-sömürgeci bir temelde vehalkın tarihi geleneklerine uygun bir mücadele aracı olarak kullanılması-

7755

Page 75: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

na önayak olmak gerekir. Bir İran deneyiminde olduğu gibi, anti-emper-yalist, radikal çıkış örneklerinden yararlanarak, bunların olumlu yönleri-ni kendi koşullarımızda değerlendirerek ve daha olumlu bir karşılık vere-rek sonuç alabiliriz. Bu sonuç; din silahını faşizm ve emperyalizme karşıkullanabileceğimizi gösterir. Kullandıkları bu silahı onlara karşı doğrult-mak ve böylece onlara hak ettikleri cevabı vermek en doğru devrimci tu-tum oluyor. Bu konudaki görevlerimizi her zamankinden daha iyi görme-li, şimdiye kadar yerine getirmediğimiz görevleri yerine getirmek için,halkın dini duygularına saygılı olmalı, değer vermeli, dinin gerçek ileri-ci-devrimci özünü değerlendirerek bu silahla bu gerici ajanları ve emper-yalizmin uşaklarını yerle bir etmeliyiz.

Biz her dine saygılıyız. Ülkemizde Süryanisine de, Hıristiyanına da, Er-menisine de saygılıyız. Yezidilik dinine bağlı olanlar vardır, dinlerini koru-mak istiyorlar, saygılıyız ve özgürlük tanıyoruz. Hatta Müslümanların daçeşitli mezhepleri vardır, özellikle Alevi mezhepsel çıkışlara değer biçiyo-ruz. Daha yakın ilişki kuruyor, düzene karşı gerçek muhalif konuma getiri-yoruz. Yine bir Sünni mezhep vardır, özellikle Güneyde, yoksul halk ke-simleri arasında yaygındır. Onları devrime çökerek halkı Sünni gericiliğin,şeyhlerin etkisinden kurtardık. Herkesin de rahatlıkla fark ettiği gibi, günü-müzde özellikle Güneyde bu tarikatların etkisini kırmamız demokrasiye enbüyük faydayı sağlamıştır.

Solun geleneksel bir hatası vardır; din olgusunu çok çarpık ele almakveya dini inkâr etmek... Bu hataya düşmemeye dikkat ettik ve dinin anla-mını doğru ortaya koyduk. Dinin, son tahlilde bir devrim ideolojisi oldu-ğunu, en azından doğuşunda bu anlama sahip olduğunu ve İslamın çıkışı-nın da devrimsel bir çıkış olduğunu söyledik. O zamanlar bütün ideolojile-rin dinsel nitelikler taşıdığını, dinsel yanı ağır basan ideolojiler olduğunuve İslamda da bunun böyle olduğunu belirttik. Gerçekten İslam siyasal birdevrimdir ve büyük bir uygarlığın oluşumuna yol açmıştır. Günümüzde deetkileri vardır, inkâr edilemez. Kaldı ki, ortaya çıkardığı bütün değerler kö-tü değildir. İslamın içinde, daha doğuşunda savaş halinde olan kanatlarvardır. Ali ve Muaviye’de bu somutlaşır. Her birinin bazı farklı değerleriesas alan durumları vardır ve günümüze kadar da -İran-Irak karşıtlığındagörüldüğü gibi- devam ediyor. Bütün bunları değerlendirdik ve tavrımızın,

7766

Page 76: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

İslam içinde sol diye tabir edebileceğimiz, egemen feodal sultanlara, bey-lere, meliklere karşı çıkan geleneğin temsili olduğunu vurguladık. Bu birazda, İran’da Şiilik, Anadolu’da Alevilik biçiminde karşımıza çıkan, tarihteezilen ulusların, Emevi-Abbasi-Osmanlı Sünni gelenekli gerici sultanlarınabaşkaldıran halkların esas aldıkları yolu takip etmek anlamına geliyor. Gü-nümüzde bunu sosyalizmle bütünleştiriyor, kendi yurtseverliğimizde gere-ken anlama kavuşturuyor ve mücadelemizde somutlaştırıyoruz.

Görülüyor ki, dini gerçeğe yaklaşımımız oldukça gerçekçi ve sonuç alı-cıdır. Karşımıza çıkarılan sahte, gerici temeldeki dini yaklaşımlar, tarikat-sal yaklaşımlar devletin kanallarıdır. MİT’in teşkilatlanmalarıdır. Bu te-melde teşhir ve tecrit etme, devrimi bir de bu yolla güçlendirme, PKK’ninkitleselleşmesinin temellerinden bir tanesidir. Bu konuda solun gelenekselinkârcı tutumuna düşmemekle önemli gelişme yolu sağladık.

Daha da açmak gerekirse, dini gerçeklik içinde karşıya alınması gere-ken ne, özümsenmesi gereken nedir? Buna doğru karşılık verilirse, şüphe-siz sosyalizm daha doğru uygulanacaktır. Yurtseverlik daha doğru ve güçlübir kitle temeline kavuşmuş olarak gelişim gösterecektir. Dolayısıyla buzeminde hala yerine getirilmesi gereken oldukça görevler vardır. Halk yı-ğınlarını kesinlikle bunların bu sahtekârca yaklaşımlarından kurtarmak,hem de din adına kurtarmak gerekiyor. Gerek ülke içinde gerekse ülke dı-şında bu tür faaliyetler gelişmelidir.

Unutmamak gerekir ki, İslam ülkelerinde yeni bir İslami çıkış yaşanı-yor. İslam ideolojisi görünümü altında, halklar anti emperyalist tutumlaragiriyorlar. İran, bunun en açık uç noktası oluyor. Bu durum daha da geliş-me gösterebilir. İslam halklarının, İslam görüngüsünün bu anti emperyalisttutumları karşısında, Suudi gibi ABD’nin himayesine bu kadar açıkça gi-ren, hatta Mekke ve Medine’yi bile Amerikan postallarına çiğneten işbir-likçi rejimlerin çok zor durumlara düşecekleri açıktır. İslam yöneticileriadı altında İslamın en kutsal değerlerini böylesine çiğneten tutumlara karşıtavır geliştirmek ve İslamı bu temelde gerçekten bir anti emperyalist özekavuşturmak önemlidir.

Halkların mücadelesi, İslam görüntülü de olsa bundan korkmamak,biçimden çekinmemek gerekir. Alabildiğine Batı emperyalizmine karşıçıkarmak önemlidir. Çünkü Batılıların bölge üzerinde büyük emelleri

7777

Page 77: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

vardır. Kendi aralarındaki demokrasiyi, kesinlikle Ortadoğu halklarına,İslam halklarına uygulamak istemiyorlar. Ortadoğu halklarına uygungördükleri, en anti demokratik, en monarşik ve en despot rejimlerdir.Batı, bu konuda tam bir ikiyüzlüdür. Her türlü ulusal demokratik kuru-luşun karşısında gericileri destekliyor. Bu açıdan, onların Ortadoğu üze-rindeki emellerine karşı çıkmak, aynı zamanda, çokça sözünü ettikleriinsan haklarını korumak, bağımsızlığı ve demokrasiyi korumak anlamı-na gelir. Bu konuda İslamiyet eğer iyi bir rol oynayacaksa, ona da bu ro-lü vererek Batı’ya karşı kullanmak, değerlendirmek, kendini gittikçe da-yatan bir görev oluyor.

Bölgedeki son Körfez krizi dolayısıyla yepyeni durumlar gelişiyor. Kür-distan bu noktada en çok etkilenen ve rol oynamaya aday bir konuma geli-yor. Bu nedenle, TC’nin bir kanadının İslamlık adı altında sahtekârca önü-müzü kesme çabalarını, İslam halkları arasında geliştirdiğimiz İslam enter-nasyonalizmini kurabilme çabalarımıza karşı sergilenen bu oyunlarını boşaçıkarmak; halkların bütün ulusal toplumsal gerçekliğine eşit ve özgür geliş-me hakkı tanımak, bunun mücadelesi içinde olmak; yüzyıllardan beri yaşatı-lan, özellikle işte en üstün kavim şudur, budur adı altında İslami bile zorla-yan, aslında bir avuç aristokrat feodalin çıkarına hizmet eden hâkim mezhepkalıntılarını günümüzde de meşru görmemek, onların İslamın özüyle de bağ-daşmadığını ortaya koymak büyük önem taşıyor. Emevi-Abbasi-Osmanlı ge-leneği gerçek İslamı temsil etmiyor. Gerçek İslam, ta basından beri, Ali’denbaşlayan, günümüzde de en anti emperyalist tutumlara dek gelendir. Kim ençok direniyorsa, kim bu yüzyılların gericiliğine ve günümüzde de emperya-lizme direniyorsa, bizim İslam’ımız o İslamdır diyeceğiz. Ve bu da zorbalığadeğil, halklar arasında geniş bir hoşgörüye dayanır. Halkların yaşamlarını vehoşgörüyü geliştirmeye dayanan Alevilik de biraz budur. Eğer doğru kavra-nılmak isteniyorsa, milli gerçeğe biraz daha saygılı olunmalıdır. Yine bu te-melde doğru kavransa, Türkiye’de de Alevicilik, daha çok Kürt yanı ağır ba-san bir konumda olmalıydı. Ama Kemalizm burayı da çok kötü kullandığı,çarpıttığı için, en büyük Alevi-Kürt katliamını yaptığı halde, Dersim’de gö-rüldüğü gibi, bugün bu kesimin de dostu geçinebilmektedir. Bu sahtekârlığıda yıkmak gerekiyor, Kemalizmin ne dinle, ne de Alevilikle bir alakası var-dır. Hele Kürt Alevicilikle hiç mi hiç alakası yoktur, bunun düşmanıdır.

7788

Page 78: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

Alevilik, gerçekte Kürt direnişçiliğinin tarihte gelişen bir biçimidir. Bu-nu böyle değerlendirmek gerekiyor. Yine Nakşîcilik de bir Osmanlı tarikat-çılığıdır. Egemen aristokratların tarikatıdır. Ve günümüzde de devletin res-men örgütlemek istediği bir tarikattır. Tekrar vurgulamakta yarar var. Bu-nun ülkemize açılan kolları, İdris-i Bitlisi’den beri ajanlık biçiminde faali-yet göstermişlerdir. Bugün en büyük Nakşî şeyhi geçinen Kamran İnan ai-lesi, hükümetin ülkemizdeki temsilcisidir. Dolayısıyla bu tarikatın tam birajanı konumunda olduğu açıktır. Gayri milli niteliği ortadadır.

İşte son gelişmeler dolayısıyla, biraz daha çarpıtılmak istenen Nakşîci-lik, Alevicilik üzerine, yine Refah Partisi ve son günlerdeki laiklik tartış-maları, cinayetleri üzerine de söyleyebileceklerimiz bunlardır. Bu temelde,tarihi doğru kavramak, güncel siyasal gelişmeleri doğru değerlendirmek,sahip çıkılması gerekene doğru sahip çıkmak, karşımıza almamız gerekenede doğru bir şekilde karşı çıkmak büyük önem taşıyor.

Geleneksel Türk sol yaklaşımları çok hatalı yaklaşımlardır ve Kemalistyaklaşımdan öteye gidememektedir. Burayı da düzeltiyoruz. Kemalistyaklaşımı değil, devrimi, halkların çıkarlarını ve tarihsel temeli olan yak-laşımı esas alıyoruz. Özellikle oynanmak istenen bu alanda her türlü çar-pıtmayı bu temelde karşılamak artık mümkündür. Doğru karşılıklar ver-mek, doğru tutumlar aldırmak önemlidir ve ihmal edilmemelidir. Bununiçin gerekli örgütlemeleri yapmalıyız, tarikatlara ve mezheplere de ulaş-malıyız. Doğrusu nedir, ortaya koymalıyız. Çünkü hep karşıyız demeklebu işin içinden çıkılması olanaksızdır. Neye karşıyız, neye karşı değiliz?Neyi nasıl düzeltir, neyi nasıl dönüştürürüz? Neyi nereye kanalize etmeli-yiz? Öngörü kadar, uygun organ ve örgütlenmelerle de üzerine gitmeli,görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Bu konuda daha fazla gerçekleri gör-mek, daha fazla yaratıcılık, yurtseverliğe yaklaştırır, demokrasiye yaklaş-tırır. Daha güçlü kitle temeline kavuşturur.

Devletlerin yüzyıllarca çarpıttığı ve baştan çıkardığı halk yığınlarını,gerçekten sapıklık derecesine varan birçok olumsuzluklardan kurtararakdoğru bir yola getirirken, kendi özüne yabancı konumuna da son vermişoluruz. Özüne yöneltiriz. Bu temelde bir yurtseverlik ve demokrasi müca-delesiyle kendilerine gelebileceklerini gösteririz. Halklar daha şimdiden budoğrultuya girmiştir. Bugün hiç de İslamcılıkla ilgisi olmayan ABD, Pakis-

7799

Page 79: dinsorununayaklasim sonformat (Page 3)...DEVRİMCİ YAKLAŞIM WEŞANÊN SERXWEBÛN 48. Abdullah Öcalan Din soruna devrimci yaklaşim Weşanên Serxwebûn: 48 Üçüncü Baskı: Ekim

tan deneyiminden Bangladeş ve Fas’a kadar gelişmeleri İslamcılık adına,ılımlı İslamlık adına saptırmak istiyor. İşte buna dünya çapında verebilece-ğimiz yanıt ve yaklaşım böyledir. Türkiye çapındaki yaklaşım da böyledir.Her zaman egemenlerin kullanmak isteyebilecekleri çeşitli ideolojik siya-sal birikimleri, devrimciler doğru ele alır, eleştirisini doğru yapar ve yerineneyin konulması gerektiğini uygun araçlarla belirtirler. Ve bu doğru ve so-nuç alıcı bir tutumdur.

Ekim 1990

8800