distopyalarda Đleti şim araçlarının kullanımı

105
T.C. Đstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Distopyalarda Đletişim Araçlarının Kullanımı Ayşe Bihter Çelik 2501060585 Tez Danışmanı Prof. Dr. Nurdoğan Rigel Đstanbul, 2010

Upload: others

Post on 26-Nov-2021

18 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

T.C.

Đstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Gazetecilik Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Distopyalarda Đletişim Araçlarının Kullanımı

Ayşe Bihter Çelik

2501060585

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Nurdoğan Rigel

Đstanbul, 2010

Page 2: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

ii

ÖZ

Bu çalışmanın amacı, Batı edebiyatında Antik Çağ' dan beri önemli yeri olan

Ütopya metinlerinin yazıldıkları dönemlerin sosyo-ekonomik koşullarını yansıtmış

olmaları ve sanayileşmeden sonraki modern dönemde kendi olumsuzu olan Distopya'

ya dönüşmüş olmalarının incelenmesidir. Çalışmada, modernizmle birlikte teknoloji

ve iletişim araçlarının taraflı kullanımının, alıcı durumundaki bireyler için bir

distopya, iletişim verilerini pazarlayanlar içinse gerçekleşmiş bir ütopya oluşu analiz

edilmektedir. Bu amaçla, Ütopya ve Distopya metinleri kronolojik olarak, toplumsal

yansımalarıyla ele alınmaktadır. Daha sonra, Söylem Analizi yöntemi ve altında

yatan iktidar ve ideoloji kavramları tanımlanıp Cesur Yeni Dünya adlı kitabın söylem

analizi yapılmaktadır. Elde edilen verilere dayanarak, modern dönemde teknoloji ve

iletişim araçlarının taraflı kullanımının, alıcı durumundaki bireyler için bir distopya,

iletişim verilerini pazarlayanlar içinse gerçekleşmiş bir ütopya olduğu sonucuna

varılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ütopya, distopya, söylem, söylem analizi, ideoloji.

ABSTRACT

The aim of this study is to examine the reflection of socio-economic

conditions to Utopia texts in Western Literature since Ancient Ages and the

transition of Utopia to Dystopia in the modern times which accured after

industrialization. In this study, if the unfair usage of technology and communication

tools along modernization an accrued Utopia for the producers of communication

datas and a Dystopia for the receivers of communication datas is analysed. To that

end, Utopia and Dystopia texts are addressed cronologically with their social

reflections. Afterwards, Discourse Analysis Method and the underlying power and

ideology notions are defined and the discourse analysis of Brave New World is done.

According to the datas attained, the conclusion is; the unfair usage of technology and

communication tools along modernization is an accrued Utopia for the producers of

communication datas and a Dystopia for the receivers of communication datas.

Key Words: Utopia, dystopia, discourse, discourse analysis, ideology.

Page 3: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

iii

ĐÇĐNDEKĐLER

Öz............................................................................................................................ii

Đçindekiler………………………………………………………………...…........iii

Giriş…………………………………………………………………………….....1

1. Ütopya... .............................................................................................................3

1.1. Ütopya Kavramının Tanımı....………………………….........……....3

1.2. Đdeoloji ve Ütopya................................................................................4

1.3. Ütopya Kavramının Gelişimi……………………...............................6

1.3.1. Platon........................................................................................6

1.3.2. Orta Çağ...................................................................................9

1.3.3. Thomas More...........................................................................11

1.3.4. Francis Bacon ve Campanella.................................................13

1.3.5. Robensonadlar ve Gülliverianlar.............................................15

2. Ütopya' nın Distopya' ya Dönüşümü....................………..................................16

2. 1. 18. Yüzyıl ve Sonrası Sosyo-politik Gelişmeler ………....................16

2.1.1. Aydınlanma...........................................................................16

2.1.1.1. Bilim ve Teknikteki Gelişmeler ve Etkileri...........19

2.1.1.2. Ulus Devlet Anlayışı..............................................22

2.1.1.3. Kentleşme ve Ütopik Mimari.................................23

2.1.2.. Ütopik Sosyalizm.................................................................26

2.1.3. Distopya Metinlerinin Yazılmaya Başlanması......................28

2. 2. Distopya Kavramının Tanımı.............................................................30

2. 3. Klasik Distopya Örnekleri..................................................................34

2.3.1. Biz.........................................................................................34

2.3.2. Cesur Yenidünya..................................................................39

2.3.3. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört.................................................50

3. Cesur Yeni Dünya.........................................................……….........................57

3. 1. Kitabın Çalışma Đçin Önemi..............................................................57

3. 2. Kullanılan Đletişim Araçlarının Analizi.............................................59

3.2.1. Yöntem: Söylem Analizi......................................................59

Page 4: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

iv

3.2.1.1. Söylem ve Toplumsal Denetim..............................63

3.2.1.2. Rızanın Đmalatı.......................................................64

3.2.1.3. Söylem ve Đdeoloji.................................................66

3.2.1.4. Đdeoloji ve Kültür...................................................71

3.2.2. Analiz....................................................................................72

Sonuç..............………………………………..……..............................................90

Kaynakça.........…………………………………..………………………….........95

Page 5: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

1

GĐRĐŞ

Bu konunun seçilmesindeki amaç, Edebiyat' ta “Ütopya” ve “Distopya”

olarak tanımlanan eserlerin, aslında dönemlerinin sosyo-politik özelliklerini

yansıtıyor olmaları ve tarihsel değişimlerle paralel bir gelişim gösteriyor olmalarına

bağlı olarak, teknolojiyle birlikte gelişen iletişim araçlarının toplumlar üzerindeki

etkisinin bu edebi türler üzerinden ele alınmak istenmesidir. Böylece, modernleşme

ve teknolojik gelişmenin etkisiyle iletişim araçlarının taraflı kullanımının, alıcı

durumundaki bireyler için bir distopya, iletişim verilerini pazarlayanlar içinse

gerçekleşmiş bir ütopya olup olmadığı durumu analiz edilmek istenmektedir.

Çalışmanın ilk bölümünde, ütopya kavramının tanımı yapılmakta ve ilk

örneklerden bahsedilmektedir. Đçerik olarak ilk denemelerin yapıldığı Antik Çağ ve

Platon' dan bahsedilmekte, tarihle birlikte geçirdiği süreçler ele alınmakta ve bu

süreçlerde gelişen ütopya örneklerinin tipik özelliklerine değinilmektedir. Đsim

babası olan Thomas More ve onun “Ütopya” kavramına kazandırdıkları

anlatılmaktadır. Tarihsel süreçlerle birlikte ütopya metinlerinin de nasıl değişime

uğradığı ele alınmaktadır.

Çalışmanın esas konusunu Distopyalar oluşturmaktadır. Ancak Ütopya

metinleri distopyalara kaynaklık etmesi açısından önem taşımaktadır. Distopyalar' ı

bir anlamda günümüzün olumsuz ütopyaları olarak değerlendirmek mümkündür Bu

bağlamda, 19. Yüzyıl' a kadarki süreçler ele alındıktan sonra ikinci bölümde, Ütopya'

nın Distopya' ya dönüşüm süreçleri irdelenmekte, dönemin sosyo-politik gelişmeleri

anlatılmakta, bu dönüşümün Aydınlanma ve endüstrileşme ile olan paralelliklerine

dikkat çekilmektedir. Daha sonra distopya kavramının anlaşılabilmesi için, tipik birer

Distopya örneği olan “Biz”, “Cesur Yeni Dünya” ve “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”

adlı eserlerin özeti verilmektedir.

Distopya kavramının Đletişim Bilimi için önemi; teknolojinin gelişmesiyle

birlikte iletişim araçlarında köklü değişikliklerin yaşanması ve bu değişikliklerin tüm

insanlığı etkileyecek boyutlara varması, durumunu edebi bir şekilde dile getiriyor

olmasıdır. Distopyalar, iletişim araçlarının, kullanım amacının önemine atıf

Page 6: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

2

yapmaktadır. Distopyaların kitle iletişim araçları ve manipülasyon teknikleri ile

kitlelerin nasıl yönlendirebileceğini ve insanlığın nasıl egemen güçlere bağımlı bir

hale getirebileceğini çok önceden, teknoloji henüz bu kadar gelişmiş değilken

öngörmesi, onları önemli kılan diğer bir özelliktir.

Nihayetinde üçüncü bölümde, günümüzün küresel boyutlu sorunlarını

öngörmüş olması ve bilgi ve teknoloji denetiminin en uç sınırları konusunda uyarıda

bulunmuş olması sebebiyle, Huxley' in “Cesur Yeni Dünya” adlı eseri seçilip,

söylem analizi yapılmaktadır. Bundan önce de, söylemin önem kazanması, Söylem

Analizi yönteminin ortaya çıkması ve bu konuda önemli olan iktidar, ideoloji,

toplumsal denetim gibi kavramlar açıklanmakta ve kitabın söylem analizi bu

kavramlar doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.

Son bölümde ise, yapılan analizle ortaya çıkarılan veriler ele alınmakta, kitle

iletişim teorileri doğrultusunda eleştirel bir yaklaşımla değerlendirme yapılıp,

çalışma bir sonuca bağlanmaktadır.

Page 7: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

3

1. ÜTOPYA

1.1. Ütopya Kavramının Tanımı

Đçerik olarak kökenini Sümer, Babil yazıtlarından, kutsal kitaplara kadar

götürebileceğimiz “Ütopya”, kelime olarak, “olmayan yer” anlamına gelir. Yunanca'

da “u” yok, olmayan anlamında bir olumsuzluk ekidir, “topos” da yer anlamına

gelmektedir.1 Đlk kez Thomas More’ un 1516’ da yayınlanan “Utopia” adlı eserinde

kelime olarak kullanılmıştır.

Ütopya kavramının Sosyal Bilimler açısından önemi, erken modernitenin

bireyselleştirme yönelimlerine karşı ilk eleştirilerinden biri olarak ortaya çıkmış

olmasıdır. Buradan hareketle, Thomas More' un Ütopya kavramı klasik ütopya

olarak tanımlanır, diğer yandan Gustav Landauer 1907' de “Devrim” adlı yazısında

ütopyayı; 16. yüzyıldan itibaren Avrupa' daki tarihsel ve toplumsal dönüşümlerin

itici gücü olarak değerlendirmiştir ve böylece amaçsal ütopya kavramı ortaya

çıkmıştır. Landauer, bir yandan da tüm toplumsal alanları içine alan ve bireysel

yaşama da nüfuz eden düzenin yapısını ise topi olarak tanımlar. Ütopya kavramının

da egemen toplumsal norm ve kurumların boyunduruğu altına girmeyen ve topinin

iktidar yapısına karşı yönelen özelliğine vurgu yapar.2

Sözlük anlamıyla ise, ütopya, kusursuz bir toplumu ya da ideal bir devleti

ifade eden hayali bir kurgudur. Bu terimi sosyolojiye sokan kişi ise Karl Mannheim

olmuştur. 1929’ da yayınlanan “Đdeoloji ve Ütopya” da Mannheim, “bağımlı

grupların ve sınıfların, değişim ve köklü dönüşüm ihtimallerini sunan ütopyacı

inançları çekici bulduklarını, oysa egemen sınıfların istikrarı ve sürekliliği temel alan

bir ideolojik bakışı benimsediklerini ileri sürmüştür.”3

Mannheim’ ın tanımından hareketle, ütopya, bir toplumda bulunan bağımlı

grupların, hep daha iyi bir düzeni arayışında yatmaktadır. Bu noktada ortaya çıkan

1 Sadık Usta, Platon'dan Jambulos' a Antikçağ Ütopyaları, 1. bs., Đstanbul, Kaynak Yayınları, 2005, s. 7 2 Karl Mannheim, Đdeoloji ve Ütopya, Çev. Mehmet Okyavuz, Ankara, Deki Basım Yayın, 2009, s. 19-20. 3 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999, s. 780

Page 8: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

4

bir ötekileştirme söz konusudur. Bu ötekileştirme, ütopyayı yaratan bağımlı sınıfın,

özendiği bir toplum düzenidir. Diğer bir deyişle, ütopyanın kökeninde bir ötekine

özenme durumu vardır. Çünkü, ütopyalar, “kendilerini öteki üzerinden kurma, öteki

üzerinden içeriye/topluma konuşmadır”4 Bu ötekileştirme durumunu, hem Đlk Çağ

medeniyetlerinde, hem de kutsal kitaplarda görmek mümkündür. Cennet cehennem

tasvirleri de, hep bir öteki üzerinden yapılmakta; bolluk ve verim içinde bir

yaşamdan söz edilmektedir.

Ütopyaları önemli kılan özelliklerinden biri, ütopyaların tarihte hep sıkıntılı

dönemlerde ortaya çıkıp, toplum düzenini eleştiren, umutlu ve iyi bir gelecek fikri

sunan metinler olmalarıdır. Diğer yandan, ütopyalar, yazıldıkları dönemlerin ciddi

birer sosyo-politik yansımaları olmaları açısından da önem taşımaktadır. Tarihe

bakıldığında, ütopyaların hep çözümsüzlük dönemlerinde ortaya çıktığı

görülmektedir.5

1.2. Đdeoloji ve Ütopya

Đdeoloji kavramı zengin bir tarihe sahiptir ve fikirler, kültürler, siyaset ve

iktisat üzerinden birçok şekilde ele alınmıştır. Bu yüzden kavramın tanımlanması

başlı başına bir güçlük oluşturmaktadır. Đdeoloji kavramının temelinde, Marx' ın

argümanıyla, idealizmin aslında aklın sonunda kendi kendisinin bilincine varması

değil; tersine, o zamana kadar gözlerden kaçmış olan bir tarihin ürünü ve ideolojik

bir doktrin olması yatar. Nitekim, bir süre sonra Marx bunu, “sınıf mücadeleleri

tarihi” olarak adlandırmaktadır. Bunun daha önce anlaşılamamış olmasının sebebi,

çağın egemen fikirleriyle alakalıdır ve bu fikirleri ideolojik kılan da, egemen sınıfın

yararına olmalarıdır. 6

4 Đsmail Coşkun, “Şimdinin Eleştirisi: Thomas More ve Bir Đmkân/Öneri Olarak Ütopyalar”, Hece, No: 90-91-92, 2004, s. 204. 5 Usta, a.g.e., s. 8 6 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999, s. 320.

Page 9: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

5

Mannheim da ideolojinin farklı tanımlarından yola çıkarak, ideolojiyi ütopya

düşüncesi üzerinden tanımlama çabasında olmuştur. Mannheim, ideoloji ve ütopya

kavramlarının beraber anılabileceğinden bahseder ve ütopyan düşüncenin

bilincin/kolektif bilincin değişimiyle yakından alakalı olduğuna vurgu yapar.7

Đdeoloji, Mannheim' a göre varoluş açısından aşkın tasarımlardır, aynı şekilde ütopya

da varoluş açısından aşkındır fakat ütopya, varoluşsal gerçekliği kendi tasarımları

yönündeki karşı etkileşimle değiştirmediği için ideoloji değildir. Böylece, ütopya,

prensip olarak hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek tasarımlar olarak adlandırılır.8

Buradan hareketle, varoluşla diyalektik bir birlik içinde olan ütopya, bir

sonraki sürecin itici gücü konumundadır. Yani, “varoluş ütopyayı doğurur; ütopyalar

ise, varoluşu bundan sonraki varoluş yönünde harekete geçirirler.”9 Daha sonraki

bölümlerde tarihsel süreçler ele alındığında bu diyalektik ilişki net bir şekilde fark

edilebilmektedir.

Ütopyaların tarihine bakıldığında, yazıldıkları dönemlerde varoluşu

dönüştürücü tabakalarla yakın ilişkisi olduğu görülür. Bu yüzden ütopyaların

toplumsal ve tarihsel bir dönüşümü söz konusudur.10 Yani, Dünya belli sosyo-politik

aşamalar geçirdikçe bunların yansıması ütopyalarda görülebilmektedir. Tıpkı,

yirminci yüzyıl ve sonrasında yaşanan ve dünyada köklü değişimlere yol açan

gelişmeler gibi. Đşte toplumlardaki biçimsel değişmeler ütopya metinlerine öyle

yansımıştır ki, ütopya ve karşı-ütopya metinleri sosyal bilimler açısından o oranda

önem kazanmaya başlamıştır. Bu noktada, Mannheim' ın ütopik bilinç kavramına

atıf yapmak yerinde olacaktır. Mannheim, tarihin değişmesiyle birlikte sadece

bilinçte değil, ütopik bilinçte de farklı biçim ve aşamaların oluşmasından bahseder.11

Bu durumu, ütopyanın, More ile ilk örneklerinden nasıl farklılaştığı ve sonrasında da

yirminci yüzyılın başlarında nasıl tekrar farklı bir bilincin ürünü olarak ortaya

çıktığıyla örneklendirmek mümkündür.

7 Karl Mannheim, Đdeoloji ve Ütopya, Çev. Mehmet Okyavuz, Ankara, Deki Basım Yayın, 2009, s. 71. 8 Mannheim, A.e., s. 189-191. 9 Mannheim, A.e., s. 193. 10 Mannheim, A.e., s. 200-201. 11 Mannheim, A.e., s. 201.

Page 10: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

6

1.3. Ütopya Kavramının Gelişimi

Ütopya ve distopya kavramlarını anlamanın temeli, öncelikle geçmişlerine

bakmak ve taşıdıkları düşünceleri anlamakla başlar. Bu anlamda, her ne kadar

“Ütopya” kavram olarak ilk More tarafından kullanılmış olsa da içerik olarak ilk

kullanan isimin Platon olduğu söylenebilir.

Çağlar boyunca ütopyalar, kendilerini üreten kaygıları ve hoşnutsuzlukları

yansıtmıştır ve karanlıklar içindeki ışık olmuşlardır. Đnsanların zihni ne kadar

karışıksa, ortaya o kadar çok ütopya örneği çıkmıştır. Ancak Orta Çağ' da Rönesans

ve Reform' a kadar çok az ütopya ortaya çıkmıştır. Bu bir anlamda kilisenin sağladığı

baskı, bir anlamda da sunduğu cennet tasvirleriyle ütopya ihtiyacını ortadan

kaldırmasından kaynaklanmaktadır.12 Bu gelişmelerden ikinci bölümde ayrıntılı bir

şekilde bahsedilmektedir.

1.3.1. Platon

Platon, yaptığı ideal devlet ve ideal yönetici tasvirleriyle Ütopya' nın temel

özelliklerini belirlemesi açısından, büyük önem taşımaktadır. Ancak, Platon öncesi

dönemde de Ütopya sayılabilecek metinler ortaya çıkmıştır. Hesiod' un M.Ö. yedinci

yüzyıla ait eseri “Đşler ve Günler” de, “insanların kalpleri bütün kederlerden uzak,

zor iş ya da acı olmadan, tanrıymış gibi yaşadıkları, bereketli toprağın bol ürününü

kendiliğinden onlara verdiği ve onların da ülkelerinde birçok iyi şeyle birlikte rahat

ve huzur içinde yaşadığı” Kronos' un hükümdarlığının kaybolmuş çağı, Altın Çağ' ın

dinsel tasvirleri vardır. Yine Virgil' in dördüncü “Eclogue” u Kronos' un

hükümdarlığının ve Altın Çağ' ın geri döneceğinden bahseder. Ovid' in

“Başkalaşımlar” ı da Platon öncesi dönemin Altın Çağ tasvirlerinin önemli

örneklerindendir.13

12 H. G. Wells, “Ütopyalar” Başka Dünyalar Mümkün: Bilimkurgu, Siberpunk ve Siyaset, Haz. K. Murat Güney, Đstanbul, Varlık Yayınları, 2007, s. 65 13 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Kalkedon, Đstanbul, 2006, s. 15.

Page 11: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

7

Đdeal bir toplum düzeninin anlatıldığı Devlet' in yazıldığı dönem, Yunanistan'

ın köklü değişiklikler içinde olduğu bir dönemdir.14 Bu geçiş sürecinin yarattığı

bunalımlar Platon' u ideal bir devlet biçimini yazmaya itmiştir. Burada yine, ütopya

sayılacak bir metnin bir bunalım döneminde ortaya çıkmış olması dikkat çekicidir.

Platon, aristokratça bir yaklaşıma sahiptir ve ideal devletini eğri ve doğrunun

kavramlaştırılması üzerinden kurmaktadır.

Aslında Devlet' i, sosyalist öğeler barındırmasının yanı sıra, ilk distopya

olarak kabul etmek bile mümkündür, çünkü totaliter bir sistemi savunmakta ve

kişilerin ancak bir statü ile doğduğunu ileri sürmektedir. Devlet' in II. kitabında bu

anlamda ilginç söylemler yer almaktadır. Burada Platon, çocukların doğdukları

andan itibaren doğru insanlar olarak yetiştirilmesi gerektiğinden bahseder, “Her işte

başlangıcın en önemli şey olduğunu, hele genç ve körpe varlıklar için bunun daha da

önem taşıdığını bilmez misin? Çünkü bunlar en iyi o çağda biçime, kalıba dökülür;

istenen damgayı alırlar.”15 şeklinde bir vurgu yapar.

Cesur Yeni Dünya' da da aynı düşünceyle, çocuk şartlandırma sistemi

kullanılmaktadır. Ancak Cesur Yeni Dünya' da tamamen ayrı bir amaç vardır; kimin

ne kadar bileceğine karar verip böylece, toplumun istikrarını bozacak davranışlara

engel olmak. Devlet' in ayrıldığı nokta, çocukları topluma yararlı, iyi ve doğru

insanlar olarak yetiştirmek gerektiğini vurgulamasıdır. Diğer yandan, Platon bunun

başarılabilmesi için gerekli denetim mekanizmalarından da bahsetmektedir. Bu da

yine onu teoride distopik yapabilecek özelliklerinden biridir ancak yirminci yüzyıl

distopyalarından çok daha farklı bir niyet söz konusudur.

Platon' un Devlet' teki en önemli analizlerinden biri de, yine II. Kitapta, bir

sitenin kuruluşunu anlatırken değindiği aşamalardır. Sırasıyla, insanların birbirine

olan ihtiyaçlarından, bu ihtiyaçların kişi sayısını arttırmasından, böylece daha fazla

üretim yapılması gerektiğinden, bundan sonra da araç gereçlere ihtiyaç

duyulduğundan, daha sonra komşu sitelerle alış veriş yapılması gerektiğinden, bunun

da savaşı ve orduyu doğuracağından bahsetmektedir. Diğer bir deyişle, Platon,

14 Platon, Devlet, Çev. Hüseyin Demirhan, Sosyal Yayınlar, Đstanbul, 2002, s. 5. 15 Platon, A.e., s. 83.

Page 12: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

8

insanlığın hareketliliğinin basitten karmaşığa olan gelişmesinden, bunun da araçları

ve teknikleri doğurduğundan ve sosyal değişimin teknolojik gelişme ile olan yakın

ili şkisinden bahsetmekte, doğruluk için yasaların da bu doğrultuda hazırlanması

gerektiğini vurgulamaktadır.16

Filozof yöneticilerin denetimi altında kurulan sitede, rast gele yasalar değil,

kolektif çıkarların göz önünde tutulduğu, bilinçli bir şekilde hazırlanmış yasaların

olması gerektiğinden bahseder. Bu sistemin en doğru şekilde yürüyebilmesi için de

herkesin iyi yapabildiği işi yapması gerektiğini vurgular. Böylece karışıklık

yaşanmayacaktır.

“Zaten biz sitemizi kurarken bir sınıfı ötekilerden çok daha mutlu kılmayı

değil, bütün siteye elden geldiği kadar mutluluk sağlamayı göz önünde

tutmuştuk...koruyucularımıza da onları koruyucu olmaktan çıkaracak bir

mutluluk sağlamaya zorlama bizi. Öyle olsa çiftçilerimize de bayramlık giysiler

giydirip altınlar takar, toprağı canları istediği kadar işlemelerine izin verirdik;

çömlekçilerimizin de ateşin çevresinde yan gelip kadeh tokuşturarak bir

yandan yiyip içmelerine, bir yandan da çarklarını yanlarına alıp gönülleri diledikçe

çark yapmalarına ses çıkarmazdık...yardımcıları ve koruyucuları da, bütün öteki

yurttaşları da, kendilerine düşen işleri en iyi biçimde başarmaya zorlamak,

bunun gereğine inandırmak gerekmez mi? Böylece bütün site gelişip iyi bir

yönetime kavuşunca da her sınıfın yaratılışı gereği kendine düşen mutluluk

payını almasına imkân vermiş olmaz mıyız?”17

Bu noktada, yine distopik öğelerden bahsetmek mümkündür ancak yirminci

yüzyıl distopyalarından farklı olarak, insanlığın salt doğru olabilmesinin böyle

sağlanabileceğini düşünmektedir. Oysa, teknolojinin gelişmesiyle birlikte, bu tip bir düzenin

ütopya değil de bir distopya oluşuna tanık olunmaktadır.

16 Mulford Q. Sibley, “Utopian Thought and Technology”, American Journal of Political Sciences, C. 17, No: 2, Mayıs 1973, s. 259. 17 Platon, Devlet, Çev. Hüseyin Demirhan, Sosyal Yayınlar, Đstanbul, 2002, s. 136.

Page 13: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

9

Platon, ütopya sayılacak diğer bir metnini, Mısır üzerinden kurmaktadır.

Ütopyalara kaynaklık eden Atlantis uygarlığı, Platon’ un Timaios ve Kritias

diyaloglarında Kritias tarafından, rahipler ve şair Solon'dan dinledikleriyle

anlatılmaktadır. Atina' nın savaşmak zorunda olduğu bir uygarlık olan Atlantis

uygarlığı sistemlerinin ve güçlerinin anlaşılması açısından dile getirilmektedir18

Metin, zenginlik, tanrısallık, erdemlilik üzerine kurulmuştur ve oradaki sistemin

güzelliği abartılı bir dille anlatılmaktadır;

“…soğuk su kaynağı da sıcak su kaynağı da bol bol fışkırıyor, sularının güzel

içimiyle, yararlılığıyla halkın ihtiyaçlarını pek iyi karşılıyordu. Bu kaynakların

etrafında yapılar yapmışlar, sulara uygun ağaçlar yerleştirmişlerdi. Yanı

başlarına da bazısının üstü açık, bazısının, kışın sıcak suyla yıkanabilmek için üstü

kapalı havuzlar yapmışlardı...”19

Platon, tanrısal bir dille anlatılmış olan Kritias' ta, sistemin tüm güzelliklerini

verdikten sonra, böyle bir sistemin çöküşüne neden olacak sebepleri de

vurgulamaktadır; başlangıçta erdemli ve sahip oldukları zenginliklerin zevkine

kapılmayan Atlas soyu, günden güne erdemlerini kaybedip soysuzlaşmaya

başlamıştır, bunun üzerine Zeus ellerindekileri almak istemiştir.20

1.3.2. Orta Çağ

Ütopyaların coğrafi olarak Batı-dışı olması ilgi çekicidir. Ütopyalar,

çoğunlukla Batı ' nın Doğu’ ya özlemini vermektedir. Ütopya metinlerinin

belirleyiciliği, Batı’ nın Doğu’ ya uzaklığı ve ona ulaşamama durumudur. Örneğin,

Roma dönemi, Batı kazanmış olduğu üstünlükle, Mısır ve Đran’ a yakınlaşmıştır ve

bu dönemde, ütopya metinlerine rastlanmamaktadır. Roma’ nın uygarlıkla olan

ili şkisi, bir öteki hayali kurmasının gerekliliğini oradan kaldırmıştır.21 Ütopyaların

önemli özelliklerinden biri de budur. Doğu toplumları tarihte hep merak uyandıran

ve zengin toplumlar olarak sunulmuştur. Bu durum bir anlamda Oryantalizm 18 Platon, Kritias , Çev. Erol Güney, Lütfi Ay, Sosyal Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 12 19 Platon, A.e., s. 25. 20 Platon, A.e., s. 30-31 21 Coşkun, a.g.e., s. 210.

Page 14: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

10

düşüncesinin de temelleri olarak görülebilir. Nitekim, Batı' nın ötekine olan ilgisi

tarih boyunca devam etmiştir. Bu ilginin bir yansıması da ütopya metinlerinde yer

bulmuştur.

Roma’ nın çöküşüyle ise, ütopya metinleri geri dönmüştür. Ancak, bu

metinler, ilk örneklerden oldukça farklıdır. Batı artık, kapalı bir Orta Çağ dönemine

girmiştir ve ötekine ulaşması imkansızlaşmıştır. Bu yüzden, ütopyalar görülen bir

coğrafya üzerinden değil, hayali bir öteki üzerinden yazılmaya başlanmıştır. Bu

metinler daha çok, ilk ütopyaların Hıristiyanlaşmış kopyaları niteliğinde, öteki

dünyada ulaşılacak bir cennet tasarımının yansımalarıdır.22

Beşinci yüzyılda, Augustine' in “Tanrı' nın Şehri” adlı eseri dönemin ütopyan

anlayışının en iyi örneğidir. Eser, Orta Çağ Ortodoks düşüncesinin önemli bir

temsilidir ve cennet bir ütopya olarak anlatılmaktadır.23 Bu dönemdeki diğer Ütopya

örnekleri de, Kutsal Kitap’ ta yer alan, kurtarılma öyküleri ve Kudüs’ ün

betimlemeleri üzerinden kurgulanmaktadır.24 Hıristiyanlık inancının temelinde yatan,

Mesih’ in gelip tüm insanlığı kurtaracağı düşüncesi, dönemin Ütopya metinlerinde

kendisini göstermektedir. Bu dönem Ütopya metinlerinde sıkça cennet betimlemeleri

yer almaktadır.

Orta Çağ’ ın sonlarına doğru, yaşanan toplumsal ve siyasi değişimler, Ütopya

geleneklerine de yansımıştır. Avrupa coğrafyası gittikçe feodal bütünlüğü yitirmeye

başlamıştır, Avrupa’ da ulusal merkezler oluşmaya başlamıştır, mezhep çatışmaları

yaşanmaya başlamıştır, sömürgeci girişimlerle birlikte mülkiyet anlayışı sahneye

çıkmıştır ve şiddetin yoğun yaşandığı bir döneme girilmiştir.25 Đşte böyle bir

dönemde, ütopya metinleri o günün eleştirisi şeklinde kurgulanmaya başlanmıştır. Bu

metinleri şekillendiren bir olgu da, eski düzene özlem ve sarsılmış olan statükodur.

22 Coşkun, a.y. 23 Sibley, a.g.e., s. 260. 24 Lymann Tower Sargent, “Ütopya Gelenekleri: Đzlekler ve Varyasyonlar”, Kitaplık , Çev. Mehmet H. Doğan, No: 76, 2004, s. 92. 25 Coşkun, a.g.e., s. 211.

Page 15: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

11

On dördüncü yüzyıl Đngiliz şiirinde yansımalarını bulan ütopyan düşünce,

Cokayne Ülkesi isimli şiiri doğurmuştur.26 Cockayne Ülkesi, dönemin Ütopya

anlayışından bir kopuşu simgeler. Çünkü, diğer Orta Çağ ütopyalarından farklı

olarak, anlatım canlanmış, zenginlik tasvirleri yapılmaya, yaşanan dünyanın

tatlarından bahsedilmeye başlanmıştır. Bu yeni ütopya anlayışının ortaya çıkmasında

dönemin koşulları son derece önemli bir yere sahiptir.

Batı, Orta Çağ’ dan çıkma çabaları içine girmiştir ve Haçlı Seferleri’ ni

başlatmıştır ve tekrar öteki ile bir ilişki kurulmaya başlanmıştır.27 Cockayne, açlık ve

cinsel isteklerin anında doyurulması, halkın istediği her şeyi kendi isteğiyle yaratma

gücüne sahip olması üzerine kuruludur.28 Ancak Cokayne Ülkesi, bir aşırılık ve fazla

bolluk ütopyası olarak ortaya çıkmıştır, şiir ve resimde yansımalarını bulmuştur.

1.3.3. Thomas More

Ütopyanın devam eden bir tarihi vardır ve bu tarihte siyasi tarihin

yansımalarını görmek mümkündür. Ütopya metinlerini bu denli önemli kılan özellik

de budur. Batı' daki sosyo-politik gelişmelerle birlikte, ütopya metinlerinde de

gelişme, duraklama veya değişikli ğin izleri görülür.

Gerçek anlamda ilk ütopya More' un “Ütopya” sıdır. Ancak, Ütopya sanıldığı

gibi sınırsız bir hayal gücünün ürünü değildir, çünkü More, hikâyesini var olan

toplum üzerinden kurmaktadır. Bu anlamda Ütopya kendi sınırlarını oluşturmaktadır.

“Ütopya” yı geçmişteki diğer mükemmel toplum tasvirlerinden ayıran nokta da

budur.29 Ancak yine de, ütopya “hiçbir yer” i temsil etmesi açısından insani bir

olanaktan çok Platoncu bir ruhu temsil eden bir bakış açısıdır. Zaten, bu dönemde,

Antikite' nin tekrar canlanmasının topluma ve eserlere büyük etkisi vardır. Antik

26 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Kalkedon, Đstanbul, 2006, s. 23. 27 Coşkun, a.g.e., s. 211. 28 Sargent, a.g.e., s. 92. 29 Krishan Kumar, “Aspects of the Western Utopian Tradition”, History of the Human Sciences, No: 16/1, 2003, s. 16.

Page 16: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

12

Çağ' da yazılan birçok eser on altıncı yüzyıldaki gelişmelere bağlı olarak tekrar

okunmaya başlanmıştır.

1500' lerde Thomas More’ un ütopyasını şekillendiren, manastır yaşamı ve

dönemin koşullarıdır. Dindar bir kişili ğe sahip olmanın yanı sıra, More, dönemin

Đngiltere’ sinin önde gelen entelektüellerindendir. Onun ütopyası, gününün eleştirisi

niteliğindedir. Ancak bu eleştiri, daha çok Hıristiyanlık' ın bölünmesi ve mezhep

ayrılıklarına sebep olan Batı’ nın yeni toplum düzenine karşı bir eleştiridir.

1516 yılında yayınlanan “Ütopya” iki bölümden oluşmaktadır. Đlk bölümde

dönemin ve krallık sisteminin eleştirisini veren More, ikinci bölümde de öteki

üzerinden kurulmuş çözüm önerilerinden bahsetmektedir. Bu öteki, Utopia adındaki

bir adadır.

More, metni, Amerigo Vespucci ile yolculuk eden bir denizci-Raphael

Hythloday- üzerinden kurmaktadır. Metinde, dönemin Đngiltere’ sine ve krallık

sistemine ağır eleştiriler yer almaktadır. Kralların kamu yararına işler yapmaları

gerektiği söylenmektedir. Bunun yanı sıra, halka eşit koşullar sağlanması gerektiği,

halkları yönetmek için doğru yasaların koyulması gerektiği söylenmektedir.

“Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama

olanaklarını sağlarsanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmazsa daha iyi

olmaz mı?”30 Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki Utopia, Platon' un Devlet' inin

dönemin koşullarına mükemmel bir şekilde uyarlanmasıdır.

Metinde, özellikle, eşitlik, adalet kavramlarından, özel mülkiyetin olmadığı

bir sistemden sıkça bahsedilir, burada hem “Devlet” in hem de Orta Çağ

komünizminin izlerini görmek mümkündür. Bu sistem yine Doğu üzerinden

şekillendirilmektedir. Raphael, suçluların cezalandırılması ile ilgili şöyle bir örnek

vermiştir; “ Đran’ a bağlı Polyleritler’ in yurdu bir hayli uygar ve birçok kurumu pek

akıllıcadır… Bir kimsenin hırsızlık ettiği ortaya çıkınca, çaldığı şeyi sahibine (başka

yerlerde olduğu gibi krala değil) geri vermesi sağlanır. Çaldığı şey bozulmuş ya da

30 Thomas More, Utopia, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, 5. bs., Đstanbul, Cem Yayınevi, 1997, s.24.

Page 17: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

13

yok olmuşsa hırsızın mallarına el koyup o şeyin değerinin karşılığı alınır, üst tarafı

karısına ve çocuklarına bırakılır. Suçlu ise halkın hizmetine çalıştırılır.” 31

More, büyük ölçüde teknolojik gelişmeyi dışlamıştır ve değerler sistemi lüks

tüketimi dışlamak, basit ve dayanıklı kıyafetler giymek üzerine kuruludur. Onun

Ütopya' sında hayatın amacı derin düşünmek ve doğadan keyif almaktır. More' un

ütopyan düşüncesi, kendisinden sonraki ütopyacılar için bir zemin hazırlamıştır.

Çağın ilerlemesi ve teknik bilginin de gelişmesiyle birlikte yeni dönem ütopyaları

bilim ve teknolojiye oldukça kafa yormaya başlamışlardır.

1.3.4. Francis Bacon ve Campanella

Ancak on yedinci yüzyıla gelindiğinde bilim ve teknoloji ütopya metinlerinde

yerini bulmuştur. Francis Bacon’ ın 1627’ de yayınlanan “Yeni Atlantis” te More’

un ütopyan düşüncesinden farklı olarak, yine Đncil ve kiliseye inanmasına karşılık,

skolastik düşünce yerine ussal düşünceyi koymuştur.32 Bacon’ ı ayrı kılan diğer bir

özelliği de, doğayı anlamak ve insanların hizmetinde kullanılmasını sağlayacak bir

sistem kurmak istemesidir. More' dan farklı olarak onun sorusu ise, fen bilimlerinin

insanlık için neler yapabileceği ile ilgilidir.

Yani Atlantis' ten önce, “keşke toplumu iyi düzenleyebilseydik” şeklindeki

düşünce, Bacon ile birlikte “keşke zihinlerimizi ve bilgilerimizi bir düzene

koyabilseydik” şeklindeki bir düşünceye dönüşmeye başlamıştır.33 Bunda, Bacon ' ın

bilimsel gelişmelere atıf yapan ilk ütopyacı olmasının büyük yeri vardır.

Onun çabası, daha çok bilimi yüceltmek üzerinedir ve “Yeni Atlantis”te de

bunu “Süleyman Evi” veya “Altı Günlük Đşler Koleji” ile sunmaktadır. Bacon,

metinde bu kurumun kuruluş amacını şöyle anlatır; “olayların sebepleri ve gizli

nedenleri hakkında, bilgi edinmek, mümkün olan her şeyi yapabilmek için, insanın

doğa üzerine egemenliğinin sınırlarını genişletmektir.”34 Bacon, bilimin gelişmesi

31 More, A.e., s. 34-35. 32 Francis Bacon, Yeni Atlantis , 2. bs., Çev. Hamit Dereli, Akyüz Kitapevi, Đstanbul, 2002, s. 12. 33 H. G. Wells, “Ütopyalar” Başka Dünyalar Mümkün: Bilimkurgu, Siberpunk ve Siyaset, Haz. K. Murat Güney, Đstanbul, Varlık Yayınları, 2007, s. 66 34 Bacon, a.g.e., s. 58-59.

Page 18: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

14

adına gerekli olan ne varsa, bu kurumlarda mevcut olduğunu anlatmaktadır ve

Süleyman Evi öğretim üyeleri, çeşitli yerleri gezerek hem kendi bilgilerini yaymakta,

hem de bilmedikleri bilgileri oralardan edinmektedirler.

Campanella da 1643' te yayınlanan “Güneş Ülkesi” nde, Bacon ile benzer

noktaları öne çıkarmıştır. Özellikle üzerinde durduğu nokta, eğitim sistemidir ve hem

felsefik hem de teknolojik bir eğitimin gerekliliğinden bahsetmektedir. Ancak Bacon'

dan farklı olarak, teknoloji konusunda daha ciddi bir uyarı içermektedir. Campanella

aynı zamanda tüm kötülüklerin bencillikten geldiğini ve herkes toplum için

çalıştığında haksızlıkların ortadan kalkacağını savunmaktadır.

Campanella, Güneş kentin mimari bir tasvirini de vermektedir. Daha sonra,

kentte bilgiye verilen önemden bahsetmekte, nasıl filozofça ve ortak bir toplum

kurulduğunu anlatmaktadır. Oradaki insanların yurtlarını nasıl sevdiğini bu yüzden

onun için çalışmaktan zevk duyduklarını da anlatır. Kadın erkek arasında ayrım

yoktur, aynı işleri yapar, ortak çalışırlar ve toplumun malları da ortaktır.35

Campanella, olayları astronomiyle açıklamakta ve dünyadaki her olayı

evrensel bir nedene bağlamaktadır. Tanrısallık önemlidir ancak, din bilim ile

uzlaşmış durumdadır.36 Bu düşünceleri Engizisyon mahkemelerinde yargılanmasına

sebep olsa da, bilimin önemini savunmaya devam etmiştir.

On altıncı ve on yedinci. yüzyıl ütopyaları, yeni bilimin önemini takdir

etmekte ve bunun meşruiyetinin desteklenmesinde öncülük etmekteydiler. Yeni

bilimin, yoksulluğu ve hastalıkları yok etmede ve insan hayatını kolaylaştırmada

yararlı olduğunu düşünmekte ancak bilimin başı boş bırakılmasından

korkmaktadırlar.37 Bu noktada, dönemin ütopyacılarının bilim ve teknolojinin

gelişiminin toplumlar üzerindeki etkisini sezinlediğini söylemek mümkündür. Yine

35 Tomasso Campanella, Güneş Ülkesi, Çev. Haydar Kazgan, Vedat Günyol, Sosyal Yayonlar, 3. bs., Đstanbul, 1996, s. 25-30. 36 Campanella, A.e., s. 78. 37 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Kalkedon, Đstanbul, 2006, s. 67.

Page 19: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

15

de, umutsuzluk henüz başlamamıştır çünkü yeni bilimin coşkusu içersindedirler ve

bilimi mükemmel bir toplum yaratmada kullanma çabası içersindedirler. Bu sebeple

dönemin metinleri hâlâ birer ütopyadır. Çünkü teknolojinin kötü amaçlar için

kullanıldığında varabileceği boyutlar henüz görülmemiştir.

Bu ilk modern ütopyalar, Rönesans ve Reform' un rasyonel birer ifadesi

olmakla beraber aynı zamanda, toplumu bölmekle tehdit eden bireyciliğine karşı da

bir tepkiyi temsil etmektedir. Toplumun yeni bir ahlaki ve sosyal düzen çevresinde

bütünleştirilmesi gerekliliğine inanmakta ve bu işlevi yerine getirmekte rol

üstlenmektedirler.38 Bu tipik ütopyacı gelenek, More' un bir devamı niteliğindedir ve

dönemin önemli politik düzenini de, “sekülerize manastırcılık”39, yansıtmaktadır.

1.3.5. Robensonadlar ve Gülliverianlar

1719’ da, Daniel Defoe’ nun “Robinson Crouse” u yine ütopyan bir tarzda

yazılmış olsa da, daha bireysel bir arayışı temsil etmektedir. Metin, Robinson’ un

kendini ve hayatı keşfetmesi, farklı ülkeler, denizler, adalar keşfetmesi üzerine

kuruludur, bu yüzden bir ütopya sayılıp sayılamayacağı tartışma götürmektedir. Yine

de, Robinsonad adlı edebi akımı doğurmuştur. Ancak, ondan önce de bu tarzda,

metinlerin varlığı bilinmektedir. Bunlardan önemlisi, on ikinci Yüzyılda Đbn Tufeyl

tarafından yazılmış olan “Hay Bin Yakzan” dır.40

Bu metinde de, çocukken bir adaya terk edilmiş bir çocuğun, yetişkin olana

kadar yaşadığı tecrübeler anlatılmaktadır. Klasik ütopya tarzından farklı olarak,

varolan bir ideal toplum üzerinden konuşmak yerine, bir adaya düşüp, orada yeni bir

düzen yaratılmasından bahsedilmektedir.

Aynı dönemde, 1726’ da Jonathan Swift’ in yazdığı, “Güliver’ in Gezileri” de

önemli bir örnektir. Metin dört bölümden oluşmaktadır ve Đngiltere’ nin o dönem

sistemine ağır eleştiriler içermektedir. Bunun yanı sıra, insanlık, erdem, yardım

38 Kumar, a.g.e., s. 69. 39 A.y. 40 Gregory Claey, Lymann Tower Sargent, “Ütopyanın Sınırlarında: Hicivler ve Robensonadlar”, Kitaplık , Çev. Mehmet H. Doğan, No: 76, 2004, s. 102.

Page 20: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

16

severlik gibi insani duygulara da önemli göndermelerde bulunmaktadır. On sekizinci

ve on dokuzuncu yüzyıl boyunca, birçok Gülliverian taklide rastlamak mümkündür.

Swift, insanlığın teknoloji ve bilimi iyi sonuçlar verecek şekilde

kullanacağına güvenmemiştir çünkü kural koyucuların silahlarının yıkıcı gücünü

arttırmak için hep teknikleri ve bilimi geliştirmek isteyeceklerinden bahsetmiştir.41

Swift bir anlamda Bacon ve onun bilim coşkusunu alaya almaktadır çünkü bilimin

insanlığın yararına kullanılacağı inancını çoktan yitirmiştir. Kitabında ele aldığı

Lilliput ve Brobdingnag toplumlarında ütopyan özelliklere yer vermektedir. Swift' i

önemli kılan, bilim ve teknolojiyle dalga geçerek oluşturduğu hicivsel eserinin daha

sonra distopyalara biçim olarak kaynaklık edecek olmasıdır.42

2. ÜTOPYA' NIN D ĐSTOPYA' YA DÖNÜŞÜMÜ

2.1. On Sekizinci Yüzyıl ve Sonrası Sosyo-politik Gelişmeler

2.1.1. Aydınlanma

On sekizinci yüzyıl bir süreç olarak Aydınlanma Çağı olarak

adlandırılmaktadır. Çünkü Batı, bir toplumsal yapı değişimi içine girmiştir ve gerek

teknik gerek sosyal değişimler yeni yapının oluşmasında etkili olmuştur. Robert

Bierstedt Aydınlanma Çağını şu şekilde özetlemektedir; doğa üstünün doğalla, dinin

bilimle, tanrısal buyruğun doğa yasasıyla ve din adamlarının filozofla yer

değiştirmesi, aklın her türlü sorunu çözmede yüceltilmesi, insan ve toplumun

mükemmelleştirilebileceği inancının oluşması ve son olarak insan haklarına saygı

duyulmaya başlanması. 1

Batı' nın değişim isteği aslında, on birinci yüzyıldan itibaren başlamıştır. Batı,

içinde bulunduğu kapalı Orta Çağ koşullarından kurtulabilmek için çeşitli çabalarda 41 Mulford Q. Sibley, “Utopian Thought and Technology”, American Journal of Political Sciences, C. 17, No: 2, Mayıs 1973, s. 264. 42 Kumar, a.g.e., s. 187. 1 Robert Bierstedt, “On Sekizinci Yüzyılda Sosyolojik Düşünüş”, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, Sosyolojik Çözümleminin Tarihi, Haz. Tom Bottomore, Robert Nisbet, Ankara, Ayraç Yayınevi, 2002, s. 19.

Page 21: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

17

bulunmuştur. Haçlı Seferleri ile başlayan bu serüven, Rönesans, Reform, Coğrafi

Keşifler ve nihayetinde Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile son bulmuştur.

Yaşanan her süreç Batı' nın tarihinde köklü değişimlere sebep olmuştur. Đşte bu,

sosyal değişimler düşünce dünyasında Aydınlanma ile .karşılık bulmuştur.

Aydınlanma' nın esas amacı, dünyayı gizlerinden kurtarmaktır ve insanlardan

korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin efendisi durumuna getirmektir. Hiçbir giz

kalmayacak ama aynı zamanda kimse onları açığa vurmaya da özenmeyecektir. Bu

yüzden de Aydınlanma totaliterliği içinde barındırmaktadır. Böylece, aydınlanma

yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir ve diktatörün insanlara karşı tutumu da

bu olur.2

Özellikle Rönesans döneminde yeniden keşfedilen Antik eserler önem

kazanmıştır ve Platon' un Devlet' i de böylece tekrar okunmaya ve benzer çalışmalar

yapılmaya başlanmıştır. Batı' da yaşanan değişim bir anlamda modern ile eskinin

ayrım noktasını oluşturmaktadır. More' un ütopyası tam da bu kopuş noktasını temsil

etmektedir. Yani, gerçek anlamda ütopyanın modern dünyanın bir keşfi olduğunu

söylemek mümkündür.3

Ancak bu yeniden canlanma durumu akıl, gerçeklik ve Aydınlanma

kavramlarını animist bir büyü durumuna getirmiştir. Yani, Aydınlanma geçmişi

(Antik düşünceyi) düşünen bir ruhmuşçasına yüceltip bunu içkin bir hale

getirmektedir; geçmişte eşitsizliğin neden olduğu haksızlığı, araçsız otoriteyi

eleştirirken, kişileri tümel olmakla ebedileştirmektedir. Đnsanlar reel bir konformizme

zorlanmaktadır. Böylece, bireyler liberal bir dönemde bile sosyal baskılara maruz

kalmak durumunda olmuştur.4 Bu uyum süreci, karşısına konmuş modelleri örnek

almak ve bunun dışında kalan fikir ve davranışların okul sıralarından sendikalara

kadar, onları dikkatle izleyen kolektifin gücünü üzerlerinde hissetmektedirler.

2 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, C. I, Çev. Oğuz Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1995, s. 19-25. 3 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Đstanbul, Kalkedon, 2006, s. 19-46. 4 Horkheimer, Adorno, a.g.e., s. 28-29.

Page 22: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

18

Sonuçta, Aydınlanma aklın ve bilimin bir zaferi olacakken, insanları

egemenliği altına alıp, yozlaşmalara sebep olmaktadır. Burada, diyalektik bir ilişki

söz konusudur; çünkü önceleri bilim toplumun mutluluğu ve hayatın kolaylaşması

adına yapılması amaçlanırken, sonra tamamen karşıt amaçlar söz konusu olmuştur.

Böylece Aydınlanma kendi antitezini yaratarak bir takım araçlara sahip olanların

egemenliği haline dönüşmüştür. Distopyalar da sistemlerini kurarken çokça

Aydınlanmanın bu özelliğinden beslenmektedir.

Ütopyaların böylesine çağının özelliklerini temsil eder nitelikte olması,

modern dünyanın getirdiği yeniliklerden oluşan sorunların da olumsuz ütopya

anlamında kullanılan “Distopya” kavramının oluşmasının sebeplerini açıklamaktadır.

Siyasi ve ekonomik değişimlerle birlikte, Batı tarihinde yaşanan değişimlerin ütopya

metinlerinde yansımasını bulması, Ütopya ve Distopya metinlerini önemli

kılmaktadır. Çünkü bu metinlere bakıldığında Batı' daki değişimin izleri

görülebilmektedir. Modern ütopya -yani distopya-, bütün karmaşıklığı ile birlikte,

endüstriyel ve bilimsel olmak durumunda kalmıştır ve her şeyden önemlisi de

Aydınlanma düşüncesinin yarattığı egemenlik anlayışının bireylere “genel-olan”5

olarak sunup, onlara başka çıkış yolu bırakılmaması durumunun eleştiricisi olmuştur.

Horkheimer ve Adorno, bu bağlamda dili, burjuvanın genelliğinin toplumla

ili şki kurma aracı, böylece de egemenlik ilişkilerini sağlama aracı olarak

tanımlamaktadır. 6 Akıl ise, egemenliğin bir aygıtı haline gelmiştir. Böylece

egemenler tarihin bir mühendisi olmuştur ve uysal proletarya mitten kalan sağır

kulaklarıyla, hiçbir zaman bir üstünlüğe sahip olamayacaktır.7 Yani mitin yeniden

canlanması, yine egemen sınıfın lehine olmuştur. Ütopyanın asıl ütopya haline

gelmesi de Aydınlanma düşüncesi ile gerçekleşmiştir çünkü aklın insanlığın

mutluluğu için kullanılacağı düşüncesi tamamen ortadan kaldırılıp yalnızca bir

ütopya olarak kalması sağlanmıştır. Böylece, ütopya kendi içindeki olumsuz

5 Horkheimer, Adorno, a.g.e., s. 39. 6 A.e., s. 40. 7 A.e., s. 55.

Page 23: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

19

ütopyayı doğurmuştur. Aynı diyalektik, Aydınlanma düşüncesinin ta kendisinde de

mevcuttur.

Adorno ve Horkheimer' ın Aydınlanma' nın kültürel boyutuna karşı eleştirileri

ise inanılmaz derecede distopiktir. Onlar, modern dönemin kültür yapısını analiz

ederken distopya metinleriyle birçok açıdan benzer özelliklerini ortaya

çıkarmaktadırlar. Bu anlamda, onların “Aydınlanma' nın Diyalektiği” adlı eserlerini

distopyaların teorik bir yansıması olarak okumak mümkündür.

“Herkes önceden ipuçları vasıtasıyla belirlenmiş “level”ine (düzeyine) göre adeta

kendiliğinden davranmalıdır ve kendi tipi için seri halde çıkarılan ürünler

kategorisine el atmalıdır. Birer istatistik malzemesi olarak tüketiciler, propaganda

mekanlarından artık bir farkı kalmayan araştırma mekanlarının haritalarında gelir

gruplarına göre ayrılmakta ve kırmızı, yeşil, mavi alanlara dağıtılmaktadır.”8

Üçüncü bölümde, Söylem Analizi' nin teorik altyapısı ele alınırken, kültür ve

ideoloji arasındaki bağlantıya daha ayrıntılı şekilde değinilmektedir.

2.1.1.1. Bilim ve Teknikteki Gelişmeler ve Etkileri

Aydınlanma düşüncesine ulaşmadan önce Batı birçok bilimsel aşamayı

aşarak ilerlemiştir. Bu yüzden geçmişten bağımsız bir Aydınlanma düşüncesinden

bahsetmek mümkün değildir. 1543' te Copernicus, 1597' de Kepler, 1687' de Newton'

un çalışmalarıyla dünyanın evrendeki konumunun anlaşılmasıyla büyük bir başarı

yakalanmıştır. Artık bilim yükselişe, din ise inişe geçmiştir ve bilimsel yöntemin

gelişmesi Aydınlanma' yı etkileyen en büyük etki olmuştur.9 Bu bir anlamda,

doğanın anlaşılmasını sağlayacak bilimin zaferidir. Ancak o zaman kimse, bilimin

olumsuz etkilerini öngörmemektedir. Bu öngörüler ancak yirminci yüzyılda

Distopyalar' ın yazılmasıyla başlar, bu anlamda da distopyalar Edebiyat alanında başı

çekecektir.

8 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, C. II, Çev. Oğuz Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1996, s. 11. 9 Bierstedt, a.g.e., s. 21.

Page 24: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

20

Rousseau, 1749 yılında yazmış olduğu “Sanatların ve Bilimlerin Ahlaki

Etkileri Üzerine Bir Söylev” adlı denemesinde, sanat ve bilimlerin gelişmesiyle

erdemin kaybolduğundan ve bilimin yükselişiyle ahlakın çöküşünden bahsetmiştir.

Yine aynı dönemde sunduğu “Đnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kökeni Nedir ve Buna

Olanak Sağlayan Doğa Yasası mıdır?” adlı denemesinde de, insanlar arasındaki

eşitsizliğin hem doğal ya da fiziksel; hem de, bir tür sözleşmeden kaynaklanan ve

insan rızası tarafından belirlenen ahlaki ya da siyasi sebeplerinden bahsetmektedir.10

Đnsanlar kolaylıkla baştan çıkabilmektedir, özgürlüklerinin bir kısmını, geri

kalanını koruyabilmek uğruna feda etmenin iyi olacağını sanmakta ve kendi rızasıyla

zincirlere koşmaktadır. Toplumun ve yasanın kökeni de bu şekilde ortaya çıkmıştır.11

Bu oluşumu Distopyalar' ın kurgusunda da görmek mümkündür; bireyler toplumun

istikrarı bozulduğunda mutsuzlaşacaklarını düşündüklerinden tüm kurallara

uymaktadır.

Batı' nın girmiş olduğu bu değişim Rönesans ve Reform ile daha da

güçlenerek devam etmiştir ve Yeni Dönem Batı kimliğinin oluşmasında önemli bir

yer edinmiştir. Daha önce de değinildiği gibi, Antik eserler bu dönemde tekrar ele

alınmaya başlanmıştır. Yani teknik gelişmeler toplumsal yapıyı değiştirirken,

toplumsal yapıdaki değişimler de teknik gelişmeleri tetiklemiştir.

Diğer yandan, barut ve pusulanın kullanılmaya başlanması ve gemi yapım

tekniklerinin geliştirilmesi deniz aşırı seyahatleri ve nihayetinde de Amerika' nın

keşfedilmesini sağlamıştır. Matbaanın icadı da yine Batı' da önemli dönüm

noktalarından birini oluşturmaktadır. Matbaanın kullanılmasıyla birlikte, zaten köklü

bir değişim içinde olan Batı toplumu, bu değişimi yaygınlaştırmada ve Reform

hareketini başlatmada başarılı olmuştur.12 Aslında övgüye değer tüm bu buluşlar;

matbaa ile bilimin, top ile savaşın, pusula ile de denizcilik ve ticaretin gelişmesini

10 A.e., s. 29-30 11 A.e., s. 32. 12 Đsmail Coşkun, Modern Devletin Doğuşu, Đstanbul, Der Yayınları, 1997, s. 140-142.

Page 25: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

21

sağlayarak, toplumların daha çok birbirine düşmesine sebep olmuştur.13 Đki büyük

dünya savaşı bunun en büyük kanıtıdır.

Batı, on beşinci yüzyılda gemi üretmeye başlamıştır, böylece Coğrafi

Keşifler' i yapabilmiş, farklı kıtalara ulaşabilmiştir. Yine silah üretmesi ve keşfedilen

topraklar üzerinde etkin bir hale gelmesi de bu döneme rastlamaktadır. Bir yandan

ticaret ve makineleşme de gelişmektedir ve Batı sürekli bir ilerlemenin içine girmiş

bulunmaktadır. On sekizinci yüzyılda buharlı makinenin kullanılmaya başlanması ile

gerçekleşen Endüstri Devrimi ve Fransız Devrimi Batı değişiminde son nokta

olmuştur. Ticaretin daha da gelişip yaygınlaşması, demiryolları ağlarının kurulmaya

başlanması on dokuzuncu yüzyıldaki önemli gelişmlerdir.14 Bu dönemden itibaren

Batı iyice güçlenip, küresel boyutta etkiler yaratmaya başlamıştır.

Batı' daki bu toplumsal değişim sosyal bilimler alanında da kendisini

göstermiştir ve birçok düşünür on dokuzuncu yüzyılda yaşanan değişimler üzerine

teoriler üretmiştir. Bu dönemde ütopya metinleri bir anlamda yerini teorik bilgiye

bırakmıştır ve bu süreçte ütopya metnine rastlanmamaktadır. Bunun bir sebebi de,

daha önceki dönemlerde olduğu gibi, Batı' nın bu dönemde tekrar bir üstünlük

kazanmış olmasıdır. Böylece bir ötekine ihtiyaç duymamaya başlamıştır. Zaten

ütopya yirminci yüzyılda tekrar yazılmaya başlandığında da çok farklı bir boyut

kazanmış olacaktır.

Önemli ütopik düşünürlerden biri olan Ernst Bloch, iki tip gelecek

olduğundan bahsetmiştir; özgün gelecek ve özgün olmayan gelecek. Özgün

olmayan gelecek şu anda yaşanan gelecektir.15 Özgün gelecek ise, ütopyadır. Ütopya,

on dokuzuncu yüzyılda hâlâ umut ve geleceği temsil eden soyut bir düşüncedir ve

bilim bu özgün geleceğe ulaşmak için bir araç olarak görülmektedir. Bilimle birlikte

merak edilen doğa anlaşılmaya başlanmıştır ve onun sırlarına ulaşılıp ona

13 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, C. II, Çev. Oğuz Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1996, s. 19 14 Oral Sander, Siyasi Tarih Đlk Çağlardan 1918' e, 16. bs., Ankara, Đmge Kitabevi, 2007,s. 80-96. 15 Helga Nowotny, “Science and Utopia: On the Social Ordering of the Future”, Nineteen Eighty-Four: Science Between Utopia and Dystopia. (Sociology of the Sciences: a Yearbook; Vol. VIII), Haz. Everett Mendelsohn, Helga Nowotny, Holland, Reidel Publishing C., 1984, s. 3.

Page 26: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

22

hükmedilmeye başlanmıştır. Zaten Aydınlanma düşüncesinin temelinde yatan istek

de budur. Böylece, soyut geleceğe yani ütopyaya ulaşılabileceği düşünülmüştür.

Nitekim, bilim insan hayatına müthiş kolaylıklar sağlamıştır ancak, daha sonraları

distopyaların da konusunu oluşturacak olan aşama henüz öngörülmemiştir ve

insanlık gelişen bilimin coşkusu içersindedir.

Bilim sanıldığının aksine, gücün yaygınlaştırılmasına ve belli grupların

güçlenmesine yaramıştır, böylece en güçlüler diğer grupları yönetmeye başlamıştır.16

Bu bilimin bir başarısı mı yoksa bilimin başarısızlığımı olmuştur? Şüphesiz, egemen

güçler bunu bir başarı olarak görmektedir. Aynı egemen güçlerin tahakkümünün bir

yansıması da Distopya metinlerinde görülmektedir.

2.1.1.2. Ulus Devlet Anlayışı

Batı' da on sekizinci yüzyıl sonrası yaşanan tüm gelişmeler yeni bir

örgütlenme sistemini gerekli kılmıştır. Çünkü Batı artık Orta Çağ' daki gibi sınırlı

topraklarda ve sınırlı ilişkiler içinde yaşamamaktadır, deniz aşırı topraklara kadar

yayılmıştır ve Avrupa toprakları içinde de küçük küçük uluslar oluşmaya başlamıştır.

Böylece, yeni bir örgütlenme sistemi -ulus devlet- ortaya çıkmıştır.17 Ulus devletler,

bir vatan birliğini temsil etmenin yanı sıra, dil ve kültür birliğini de temsil

etmektedir.

Ulus devletler, feodal devletin kalıntıları üzerine, Batı' nın on sekizinci

yüzyılda yaşadığı değişimler doğrultusunda kurulmuştur. Ulus devletin temelinde,

Coğrafi Keşifler' le ulaşılan yeni toprakların sömürüsü ve savaş teknolojisinin

sağladığı avantajlar yer almaktadır. Bu durum Batı' da yeni ili şkiler ağını gerekli

kılmıştır böylece, feodal beyler ve kilise ideolojisi yerini burjuva ve milliyetçiliğe

bırakmıştır.18 Bu yeni devlet anlayışında milliyetçilik, kitleleri bir araya getirmede

önemli bir ideolojik araç olmuştur böylece, burjuva için üreten ve devleti için bunu

yapmaktan gurur duyan kitleler ortaya çıkmıştır.

16 A.e., s. 6. 17 Coskun, a.g.e., s. 157. 18 A.e., s. 159-160.

Page 27: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

23

Ulus devletlerin oluşumu Avrupa' daki büyük imparatorlukların

parçalanmasıyla gerçekleştiğinden, milliyetçilik büyük önem taşımaya başlamıştır.

Bu sebeple devletin oluşumu, propaganda ile yayılan ulus bilinci ile sağlanmıştır. Bu

sistemin devamlılığı için de pozitif hukuk sistemlerine ihtiyaç duyulmuştur, böylece,

bürokratlar ve hukukçular gibi uzmanlaşmış bir kurumsal örgütlenme oluşmaya

başlamış; sırtını da ordu, polis ve ceza yargısına dayamıştır.19

Aynı dönemde, kentleşme ve ekonomik modernleşme de başlamıştır, böylece

mahalli sosyal cemiyetlerin yerini, cemaatler almaya başlamıştır, böylece halkın

yeni sisteme entegre olması ve dayanışmacı bir nitelik kazanması sağlanmıştır.20

Böylece, bireylerde bir kültüre ait olma duygusu oluşmuştur ve ulus devlet böylece

kendisini daha da güçlendirmiştir. Aynı süreçler kolektifliği de doğurmuştur böylece

kolektif özgürlük bireysel özgürlüklerin yerini almaya başlamıştır.

Eskiden bireyler arası bir toplum sözleşmesi olduğundan bahseden Rousseau,

yeni dönemde insanların kendilerini, genel iradenin yüksek yönetimine teslim

ettiklerinden bahsetmektedir. Rousseau daha o dönemde, kamuoyunun etkisinden

bahsetmektedir.21 Kamuoyu ki, egemen sınıfın ideolojisini temsil etmektedir.

Böylece bir ulus içindeki farklılıklar ortadan kaldırılabilmiştir. Yani yeni dönemde,

tüm çarklar burjuva lehine dönmektedir. Aynı sistemi, Distopyalar' da; Biz' de

Velinimet, Cesur Yeni Dünya' da Ford Hazretleri ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' te

de Büyük Birader temsil etmektedir.

2.1.1.3. Kentleşme ve Ütopik Mimari

Bilim ve teknolojinin gelişmesi, bir teknolojik iyimserlik yaratmıştır.

Đnsanlık, yaratılan araçlarla artık doğaya hükmedebileceğini hatta afetlere bile engel

olunabileceğini düşünmeye başlamıştır. Böylece, yeni dönemde Batı, yeni bir

örgütlenme modeli gibi yeni bir şehir planlamasına da ihtiyaç duymuştur. Bu

noktada, ütopya tekrar devreye girer ve kentlerin yeniden tasarlanması ile can bulur.

19 Jürgen Habermas, “Öteki” Olamk “Öteki”yle Ya şamak, Çev. Đlknur Aka, 3. bs., Đstanbul, YKY, 2005, s. 13-17. 20 A.e., s. 20. 21 Bierstedt, a.g.e., s. 33.

Page 28: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

24

On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren ütopyan gelecek miti mimaride

yansımalarını bulur.22 Yirminci yüzyıl artık makineleşmenin ve rasyonelleşmenin

tanındığı bir dönemdir ve yaşam alanları da bu doğrultuda düzenlenmek

istenmektedir. Ütopya bunun için en iyi seçenektir çünkü bilim gelişmiştir ve artık

ütopyanın yaratılabileceği düşünülmektedir.

Ütopya' nın mimariye yansıması Platoncu Aristokrat Devlet' in fiziksel olarak

cisimleştirilmesi anlamına gelmektedir. Lewis Mumford, bu konuda, ilk ütopyanın

şehrin ta kendisi olduğunu vurgulamaktadır.23

Harvey, Avrupa' da kapitalizmin gelişmesinden sonra yeni dönemde yaşanan

değişimler ve mekanın kazandığı önemi şöyle dile getirmektedir;

“Burjuvazi iktidara sahip olduğunda, devrimci misyonunu yerine getirmeye içsel ve

dışsal coğrafi dönüşümler aracılıyla devam etti. Şehirler, hızlı kentleşme ve büyük

metropollerin oluşumu yüzünden, kırsal alanlar üzerinde hakimiyet sağlandı (ve aynı

zamanda taşradakileri kır yaşamının budalalığından kurtarıp köylüyü bir alt sınıf

olmaya itti). Kentleşme hem üretici güçleri, hem de emek gücünü mekan içerisine

sıkıştırdı; dağınık nüfusu ve ademi-merkezi mülkiyet haklarını , nihai olarak ulus-

devletin hukuki ve askeri aygıtlarında pekişecek olan büyük siyasal ve ekonomik

güç birikimlerine dönüştürdü. “Doğanın güçleri” insan kontrolüne tabi kılındı,

ulaşım ve iletişim sistemleri, bölgesel işbölümü ve kentsel altyapı haline gelerek

sermaye birikiminin temellerini oluşturdu.”24

Bu süreç daha sonra distopya metinlerinde de yansımasını bulacaktır ve

yirminci yüzyıl distopyaları, kentsel mekanların mükemmel birer tasvirini verecektir.

Harvey, kentlerin kolektif olarak üretilirken aynı zamanda kendimizin de

kolektif olarak üretildiğinden bahseder. Yani, bir kentin nasıl olması gerektiği ile

ilgili projeler aslında kendimizin kim olmak istediğimizle ilgili bir projedir.25

Distopyalardaki kent tasvirlerinin temelinde de aslında More' un Ütopyası' ndaki

22 Nowotny, a.g.e., s. 10. 23 Kumar, a.g.e., s. 19. 24 David Harvey, Umut Mekanları, Çev. Zeynep Gambetti, Đstanbul, Metis Yayınları, 2008, s. 41. 25 A.e., s. 196.

Page 29: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

25

sisteme atıf vardır. Ancak, distopyalar onun aksine, bu kent sistemin ve dolayısıyla

oluşan insan yapısının olumsuz yönleri hakkında uyarıda bulunmaktadır.

Robert Park, kentin bir “uzamsal örüntü ve ahlaki düzen” olduğunu

söylerken, Louis Marin de More' un Ütopya' sının bir “uzamsal oyun” türü olduğunu

vurgulaşmıştır. Marin' in bu tanımlaması, ütopya metinlerinde hayal gücünün nasıl

serbestçe kullanıldığını anlatmaktadır. Ancak, Foucault' nun “panoptikon etksi”

olarak ele aldığı uzamsal gözetim ve denetim sistemleri de ütopya metinlerinin içinde

yer almaktadır.26 Bu durum, ütopyanın kendi içindeki çelişkisini doğurmaktadır.

Çünkü, mükemmel toplum ve devlet tasarımları yapılmak istenirken aslında nasıl da

bir denetim ve kontrol mekanizmasını temsil ediyor oldukları daha bilim bu kadar

gelişmemişken göze çarpmamaktadır. Ancak bilimin gelişmesiyle birlikte, bu

mükemmel sistemlerin birer distopyaya dönüşmesi kaçınılmaz olmuştur.

Gerçek yaşamda da bunun somutlaştırılmış örneklerini görmek mümkündür.

Disneyland ve Epcot örnekleri Marin' e göre “dejenere ütopyalar”dır. Diğer bir

örnek de Amerika' daki alışveriş merkezileştirme eğilimidir. Bu mükemmel mekanlar

aslında gözetim ve denetimin en iyi yapılabildiği mekanlar olmuştur.27 Yine

Amerika' daki banliyö yaşamı da, bir yandan, bireyleri toplumdan soyutlayıcı

olmakta bir yandan da otomobil bazlı sistemleri yüzünden gereksiz bir enerji

tüketimine sebep olmaktadır ve bu tip bir yaşam ancak elit bir kesime hitap

edebilmektedir.

Böylece on dokuzuncu yüzyılda, ütoypanın gerçek yaşamda denenmesi de bir

hüsranı getirmiştir çünkü içinde bulunulan koşulları, mutlu insanı yaratmaktan çok

uzak olduğu görülmüştür ve ütopik mimari biçimlerinin tıpkı distopya metinlerinde

olduğu gibi yalnızca egemen güçlere/sınıflara hitap ettiği ve çoğunluğu dışladığı

anlaşılmıştır.

26 A.e., s. 198-199. 27 A.e., s. 205-206.

Page 30: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

26

2.1.2. Ütopik Sosyalizm

On sekizinci. yüzyılda, ütopya metinlerine rastlanmaz ancak, aydınlanmanın

etkisiyle, aklın ön plana çıkması, sosyal felsefe alanında bu konunun fazlaca

irdelenmesine sebep olur. Aydınlanma düşünürlerinin birçoğu ütopyacı bir geleneğin

devamcısı şeklinde ortaya çıkmaktadırlar. Saint Simon, Comte, Marx, Rousseau gibi

birçok isim, toplum düzeni üzerine teoriler geliştirmiştir ve mülkiyet ve bireyselcilik

üzerine kafa yormuşlardır.28

On sekizinci yüzyıl Avrupa filozofları, ussal bir toplumun kurulması

gerekliliğinden bahsetmektedir. Ancak bu ussal toplumun daha ilk dönemleri,

eşitlikten uzak ve acı hikâyelerle doludur. Böylece bu düş kırıklığı, toplumu bu

anormallikten yine usun gücüyle kurtarma düşüncesine dönüşmüştür.29. Bu da ütopik

teorileri gündeme getirmiştir. Kimileri, endüstrileşmeyi ve modernizasyonu olumlu

bir gelişme olarak görürken kimileri de bu durumu eleştirmektedir. Bu dönemde

ortaya çıkan ütopik sosyalizm anlayışı büyük ölçüde geçmişteki ütopya

metinlerinden beslenmekle beraber, yeni dönemdeki endüstrileşmeyle birlikte yeni

sistemler kurma çabasıyla ortaya çıkmıştır.

Saint Simon, Fransız ve Burjuva Devrimini yaşamış bir kişi olarak, feodal

beylerin yerini teknokratların alması gerektiğini ve toplumda teknolojik yeteneğe

göre (işlevsel) bir hiyerarşi ve rasyonel bir disiplin olması gerektiğini

savunmaktadır.30 Saint Simon Cenevre Mektupları' nda, ekonomik durumun

toplumsal kurumların temeli olduğuna değinmiştir; insanların siyasal yönetiminden,

şeylerin yönetimine, ve üretim işlemlerinin yönetimine geçiş, yani devletin ortadan

kalkmasını daha o zamandan üstü kapalı bir şekilde öngörmüştür.31

Saint Simon, sanayi toplumu terimini ortaya atan kişi olmuştur ve yeni

dönemi, toplumsal sınıf, mülkiyet, işbölümü, teknoloji ve bilimin analizi, entelektüel

28 Kumar, a.g.e., s.75. 29 Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Çev. Sol Yayınları Yayın Kurulu, 9. bs., Ankara, Sol Yayınları, 2004, s. 47. 30 Mulford Q. Sibley, “Utopian Thought and Technology”, American Journal of Political Sciences, C. 17, No: 2, Mayıs 1973, s. 266. 31 Engels, a.g.e., s. 50.

Page 31: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

27

seçkinlerin rolü gibi kavramlarla açıklama yoluna gitmiştir. Devlet ve sivil toplum

ayrımını yaparak ve merkezi bir yönetimden bağımsız ekonomik, politik ve kültürel

kurumlardan oluşan bir kamusal alanın geliştiği fikrinin teorileştirilmesini temsil

etmektedir. Yani sanayi toplumunda, idari kurumların devletin elinde değil sivil

toplum kurumlarının elinde olacağına vurgu yapmıştır.32 Saint Simon' un teorisi bir

burjuva teorisi olarak değerlendirilmektedir çünkü, o feodal toplumun tüketici ve

baskıcı bir toplum olduğunu, sanayi toplumunun ise üretici ve dayanışmanın olduğu

barışçı bir toplum olarak nitelendirmektedir.33

Sain Simon, “Yeni Hıristiyanlık” ta, sanayi toplumunun çıkarları kitlelerin

çıkarlarıyla aynı olan sanatçılar, bilimciler ve sanayinin önderlerinden oluşan bir

ruhban sınıfı aracılığıyla etkili olabilecek bir ahlaki merkezin gerekliliğinden

bahsetmektedir. Böylece, otorite, sivil topluma geri dönmektedir ancak bu sefer

bireyler üzerinde değil, planlama, işbirliği ve üretim kurumları üzerinde denetim

kurma çabası içindedir.34

Charles Fourier, teknik gelişmenin ötesindeki her şeye en şüpheli yaklaşan

ütopisttir. Burjuva dünyasının maddi ve tinsel sefaletini ortaya sermiştir. Onun

toplum tarihinin evreleri bu anlamda önem taşımaktadır. Tarihi, yabanıllık, barbarlık,

ataerkillik ve burjuva toplumu olarak dönemlendirmiştir ve bunun bir kısır döngü

oluşundan bahsetmiştir. Yani onun kendi karşıtına döneceği fikrini savunmuştur.35

Robert Owen, tarım ve endüstrileşmenin bir arada bulunduğu köylerin

olması gerekliliğinden bahseder ve adem-i merkeziyetçi bir anlayışa sahiptir.36

Owen, Fransa' daki Burjuva Devrimi' nin Đngiltere' de buhar ve yeni makinecilik

olarak karşılık bulduğu bir dönemin düşünür olarak, insan özyapısının bir yandan

doğuştan örülmüş, bir yandan da yaşamı boyunca ve özellikle de yetişme dönemi

32 Alan Swingewood, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Çev. Osman Akınhay, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1998, s. 54-55. 33 A.e., s. 57. 34 A.e., s. 58. 35 Engels, a.g.e., 51. 36 Sibley, a.g.e., s. 266.

Page 32: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

28

sırasında çevreleyen koşulların ürünü olduğunu düşünmektedir. Hatta bu düşüncesini

uygulamaya koyarak yöneticisi olduğu pamuk fabrikasındaki insanların insanca

davranmalarını sağlamış ve ilk anaokulu uygulayıcısı olarak önem kazanmıştır.37

Ancak, onun bu uygulaması bilim ve teknik ilerledikçe tam tersi bir amaç için

kullanılmaktadır.

Owen ve Fourier kendi emeğinin meyvelerini tadabileceği bir toplumun

gelişmesini savunmakta bunun için de toplumsal örgütlenme aracı olarak rekabetin

değil i şbirliğinin zorunluluğundan bahsetmektedirler. Kapitalist sistemin işçiyi kendi

ürettiği şeyden yoksun bırakmasını ahlakdışı ve toplumu bölücü olarak nitelendirip,

ahlaki eleştiri ve eylem yoluyla toplumsal dönüşümün sağlanması gerekliliğini

savundukları için Engels onları ütopik sosyalistler olarak nitelendirmiştir.38

Etinne Cabet de yeni sistemin insanlığa eşitlik ve bereket getireceğini,

insanların memnuniyetini en iyi şekilde sağlayacağını savunmaktadır, eşitlik anlayışı

ise standardizasyondur.39

Görüldüğü gibi bu yüzyılda ütopyanın ateşlediği düşünce, teoriyi etkilemiştir

ve teori de yeni nesil ütopya anlayışını... Bu sebeple on sekizinci ve on dokuzuncu

yüzyıl ütopya yerine toplumsal teoriler yüzyılı olmuştur ve ütopya düşüncesi ve

sosyalizmin ütopik söylemleri, teorik anlamda sosyalizmin ve Marksizm’ in

temellerini oluşturmaya başlamıştır. Ancak bu sosyalist teoriler, endüstrileşmenin

gücüne ve teknolojik değişimlerin toplumu getirdiği noktaya yetememiştir ve sonuçta

ütopya düşüncesi karşıtına dönüşmüştür.

2.1.3. Distopya Metinlerinin Yazılmaya Başlanması

On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, artık, kapitalist sistem geçerlilik

kazanmıştır, yeni bir düzen söz konusudur, teknolojik gelişmeler yaşanmaya devam

etmektedir. Mannheim bu süreçte ütopyanın, kilisenin tüm varoluşu aşkınlaştırıcı 37 Engels, a.g.e., s. 53. 38 Swingewood, a.g.e., s. 83. 39 Sibley, a.g.e., s. 266.

Page 33: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

29

tasarımları felce uğratma çabasına karşılık, o anda gerçekleşebilir bir eylemsellik

yarattığını söyler. Yani o dönemde, politikanın toplumsal alandaki gerilimsel etmeni,

ezilen tabakaların ütopik yapısından oluşmuştur.40 Ütopik imaj ile karşı imaj

arasındaki diyalektik ilişki, bir öncekinin diğerini tetiklemesi gerçekten tarih

boyunca ilgi çekici olmuştur.

Yeni dönemdeki değişimler, yayın alanında da bir çok kolaylık sağlamıştır ve

bu dönemde, birçok ütopya metni yayınlanmıştır. Kısacası, bilim, teknoloji ve

materyal ilerlemenin insani değerler üzerindeki inanılmaz tehdidi fark edilmeye ve

bu konuda öngörüler yapılmaya başlanmıştır.41 Ütopya metinleri dönemin iki önemli

düşüncesinden etkilenmiştir; sosyalizm ve kadın hakları.42 Diğer yandan, post-

modernist kültür, teknolojik değişim ve küresel kapitalizm ütopyan düşünceyi ve

kendisinin karşıtı yönündeki edebiyat akımını tetikleyen önemli faktörler olmuştur.43

Mannheim, ütopyanın yeni dönemde özünü nasıl kaybettiğinden

bahsetmektedir. Bu yeni biçimin liberal, sosyalist ve muhafazakar bir tasarı olarak,

sürecin bir karşı biçimi olarak ortaya çıkmış olduğunu vurgular, böylece, ütopyanın

kendi geleneğinden gelen içeriksel özellikleri bu yeni duruma adapte edilmiştir.44 Bu

anlamda, bir toplumsal süreç sonucu, ütopya yerini bir karşıtına bırakmıştır.

Edward Bellamy 1888 tarihli “Looking Backward” adlı eserinde on

dokuzuncu yüzyıl sosyalizmini ve teknolojik gelişmenin çekiciliğini naif bir şekilde

dile getirmiştir. Onun ütopyasında, makineleri çalıştıran Endüstriyel Ordu, merkezi

şekilde düzenlenmiş disiplinli bir vücuttur. Bellamy, karmaşık teknoloji

toplumlarında politikanın merkezleşmesi, ürünlerin standartlaştırılması ve insanların

planlanmış bir organizasyonla uyumluluğu istemeleri gerektiğinden bahseder.45

Daha sonra, 1890' da William Morris' in “News From Nowhere” adlı eseri

gelir. On dokuzuncu yüzyıl ütopyalarından farklı olarak, teknolojinin insan 40 Karl Mannheim, Đdeoloji ve Ütopya, Çev. Mehmet Okyavuz, Ankara, Deki Basım Yayın, 2009, s. 204. 41 Krishan Kumar, “Aspects of the Western Utopian Tradition”, History of the Human Sciences, No: 16/1, 2003, s. 71. 42 Lymann Tower Sargent, “Ütopya Gelenekleri: Đzlekler ve Varyasyonlar”, Kitaplık , Çev. Mehmet H. Doğan, No: 76, 2004, s. 96. 43 Kumar, a.g.e., s. 74. 44 Mannheim, a.g.e., s. 234. 45 Sibley, a.g.e., s. 268.

Page 34: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

30

özgürlüğü ve mutluluğu için kullanılacağını tasarlamıştır ancak tüm kurgunun

makineleştiği eserinde de buna pek ulaşamamıştır.46

Önemli bir değişim, 1895’ te Herbert George Wells’ in “Zaman Makinesi” ni

yayınlamasıyla gerçekleşmiştir. Ütopya düşüncesinde bir yandan teknolojinin

gelişmesine saygı duyulurken bir yandan da otoriteye karşı oluşan şüphenin etkisiyle

bir ikilem oluşmuştur ve bunun en önemli yansımalarına Wells' in eserlerinde

rastlanmaktadır. Onu önemli kılan, bilim teorisinin teknolojik imalarına karşı

sakınması ve teknolojik gelişmenin sosyal ve politik zorlukları konusundaki

bilincidir.47

Distopyaların esas ortaya çıkışı, I. Dünya Savaşı ve Bolşevik Devrimi sonrası

dünyada ortaya çıkan hayal kırıklığı ile olmuştur. Savaşı takip eden yıllarda,

Almanya Hitler ve Nazizmle, Đtalya Mussolini’ yle ve Rusya da Stalin ile

tanışmıştır.48 Totaliter sistemlerin etkilerinin bir sonucu olarak, 1924’ te ilk distopya

örneği olan Yevgeni Zamyatin’ in “Biz”i, daha sonra 1932’ de Aldous Huxley’ in

“Cesur Yeni Dünya” sı ve 1949’ da da George Orwell’ in “1984” ü yayınlanmıştır.

2.2. Distopya Kavramının Tanımı

Distopya kavramı ilk olarak John Stuart Mill tarafından 1868' de

kullanılmıştır. O bu kavramı “gerçekleşmesi için fazla iyi” olan ütopyanın tam aksine

gerçekleşmesi için fazla kötü olan karşı-ütopya olarak kullanmıştır.49 Böylece,

yukarıda sıralanmış olan ütopyanın süreç ve özelliklerine bakıldığında, distopyayı

onun bir antitezi olarak ele almak mümkündür.

On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl Batı' daki gelişmeler göz önüne

alındığında, Distopya metinlerinin yazıldığı koşullar ortaya çıkmaktadır. Böylece

46 A.e., s. 270. 47 A.e., s. 270. 48 Đbrahim Şamil, “Gündelik Hayatın Gerçekliğine Fantastik Bir Başkaldırı: Ütopyalar ve Bilimkurgu Edebiyatı”, (Çevrimiçi), www.cemaat.com, 4 Haziran 2008. 49 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Đstanbul, Kalkedon, 2006, s. 172.

Page 35: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

31

Distopya metinleri, emir ve kontrolün kurbanı haline gelmiş, teknoloji ve bilimin

işlevlerinin bozulduğu ütopyanın versiyonları olarak görülebilir.50

Distopyalar, Ütopyalar' dan farklı olarak artık mutluluk vaat etmemektedir.

Çünkü ezilen sınıflar ortaya çıkmıştır ve insanlar sefalete doğru sürüklenmektedir,

artık geçmişteki ütopya umudu tükenmektedir. Teknoloji günden güne gelişmektedir

ve makineleşme başlamıştır. Artık insanların yerini makineler almaktadır. Đnsana

olan ihtiyaç azalmakta, bu yüzden insanlar giderek yoksullaşmaktadır. Bu yüzden,

distopya kavramı önem kazanmaya başlamıştır.51

Kumar, distopya ile ütopya arasındaki ilişkiyi şöyle dile getirmektedir:

“Ütopya orijinal, karşı ütopya kopyadır; yalnızca sanki daima siyah renklidir... Karşı

ütopya malzemesini ütopyadan alır ve onu ütopyanın olumlanmasını reddeden bir

tavırla yeniden kurar.”52 Diğer bir deyişle distopya var olabilmek için ütopyaya

ihtiyaç duymaktadır. Aralarındaki diyalektik ilişki, distopyanın ütopyanın antitezi

olarak var olmasına sebep olmuştur.

Kumar, distopyaların başka bir özelliği olarak da, Augustinyenci olduklarını

söyler, yani ilk günahın etkisindeki insanlığın zayıflığı ve açgözlülük, hırs gibi

özelliklerde olmaları onları bu günahın bir devamcısı yapmaktadır.53 Huxley ve

Orwell gibi yazarlar, distopyanın tüm bu olumsuz özelliklerinin karşısında olan

kişilerdir bu yüzden de bu olumsuzlukların altını çizmekte ve onları

eleştirmektedirler.

Distopyalarda ilginç olan diğer bir nokta da, ütopylara umut kaynağı olan;

demokrasi, bilim ve sosyalizmin, distopyalarda cehennemi hazırlayan güçler haline

gelmiş olmasıdır. Distopyacılar, genellikle tutku, eşitlik, bilim ve akla inanmaktadır

ancak onları öfkelendiren, tüm bu ilkelerin kullanım biçimleridir; demokrasinin

despotizmi, bilimin barbarlığı ve aklın da akıl dışılığı üretmiş olmasıdır.54

50 Nowotny, a.g.e., s. 15. 51 Şamil, a.y. 52 Kumar, a.g.e., 172. 53 A.e., s. 173 54 A.e., s. 187-188.

Page 36: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

32

Distopyalar' ın çıkış noktaları aynıdır ama, ele alış tarzları birbirlerinden

oldukça farklıdır; Zamyatin bir devrimcidir, Orwell radikal bir demokrattır, Huxley

de liberaldir.55 Dolayısıyla, eleştiri noktalarında da farklılıklar vardır. Biz’ i

diğerlerinden farklı kılan, Zamyatin’ in II. Dünya Savaşı’ nı ve değişimleri, Stalin’ i

görmemiş olmasına rağmen bir öngörüde bulunup totaliter rejimlerin nelere yol

açabileceğini sunmuş olmasıdır. Diğer yandan, Cesur Yeni Dünya’ ya ve 1984’ e

kaynaklık etmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Diğer ikisi, totaliter rejimleri

de görmüştür.

Distopyaların çıkış noktası, totaliter sistemlere bir eleştiridir. Bu yüzden,

metinler baskı rejimlerinin eleştirisi üzerinden şekillenmektedir. Distopyalarda, öne

çıkan unsurlar bürokrasi ve teknolojik gelişmedir. Bürokrasi, insanları denetim ve

baskı altına almak için gerekli yöntem ve aygıtları sağlamaktadır. Distopyalarda bu

durum, bürokrasinin insanların boş zamanlarını nasıl geçireceklerine, kimlerle ilişki

kuracağına, nasıl yaşayacağına karar vermesi şeklinde kurgulanmıştır. 56

George Orwell bile, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' te, O' Brien' in Winston' a

uyguladığı şiddetle ona sistemin doğrularını kabul ettirmeye çalıştığı bölümde, bir

anlamda Distopya' yı tanımlamıştır; “Nasıl bir dünya yaratmaya çalıştığımızı anlıyor

musun? Yaşamın amacını zevk kabul eden aptal ütopyacıların tam tersi bir yer...

Korkunun, acının, işkencenin dünyası. Kendini geliştirdikçe daha da acımasızlaşan

bir yer...”57

Teknoloji, distopyalarda çok önemli bir unsurdur. Bu metinlerde, teknoloji,

kitlelerin yönlendirilmesi, kitlelerin denetim altında tutulması, bağımlı insan tipleri

yaratılması, kişilerin yirmi dört saat izlenmesi gibi amaçlar için kullanılmaktadır.

Distopyalar' ı Aydınlanma düşüncesinin hicivsel bir (eleştirel)ifadesi olarak

değerlendirmek mümkündür. Çünkü, akıl, bilim ve teknik, egemen gücün birer aracı

haline gelmiştir, her şeyden acı olan da, tikellerin tümele bilinçsizce ama büyük bir

55 Yevgeni Zamyatin, Biz, Çev. Füsun Tülek, 2. bs., Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1996, s. 11. 56 Sertan Bozkurt, “Karşı-ütopya ve Postmodern Savaş”, Radikal, 10.05.2008, (Çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/ek_haber.phpek=r2&haberno=2146 4 Haziran 2008. 57 George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, 6. bs., Đstanbul,Can Yayınları, 2004, s. 216.

Page 37: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

33

istek ve gururla olan bağlılığıdır. Đşte bu yüzden, Distopyalar modern devleti çok iyi

temsil etmektedir.

2.3. Klasik Distopya Örnekleri

Bu bölümde, klasikleşmiş distopya örnekleri yayınlanma yıllarına göre sırası

ile ele alınmaktadır. Öncelikle 1924' te yayınlanan Yevgeni Zamyatin' in “Biz” adlı

romanı, daha sonra Aldous Huxley' in 1932' de yayınlanan “Cesur Yeni Dünya” adlı

romanı, son olarak da 1949' da yayınlanan George Orwell' in “Bin Dokuz Yüz

Seksen Dört” adlı romanı, Distopya kavramının anlaşılabilmesi açısından özet bir

şekilde anlatılmaya çalışılmıştır.

Yirminci yüzyıldan itibaren Distopya olarak tanımlanacak birçok roman

yazılmıştır ancak, çalışmanın kapsamının daraltılabilmesi açısından, bu alanda birer

kült haline gelmiş bu eserler ele alınmaktadır.

2.3.1. Biz57

Zamyatin Biz adlı romanını, Tek Devlet' te yaşayan D-503' ün tuttuğu

günlükler üzerinden kurmaktadır. D-503 önemli bir matematikçidir, aynı zamanda

tüm gezegenleri aklın boyunduruğu altına ve Tek Devlet' in egemenliği altına almayı

sağlayacak olan cam Đntegral' in de yapımcısıdır. Günlüğü, Tek Devlet' in

matematiksel mükemmelliğini anlatmak üzere yazmaktadır ve Đntegral' in yapımı

tamamlandıktan sonra diğer gezegenlere ulaştırmayı planlamaktadır. Tek Devlet,

kentle köy arasında yaşanan Đki Yüz Yıl Savaşları' ndan sonra, dünya nüfusunun sağ

kalan onda ikisi tarafından kurulmuştur.

Müzik Üretim Evi ' nde her zaman Tek Devlet Marşı çalmaktadır. Herkes,

Tek Devlet' in verdiği üzerlerinde kendi sayılarının yazdığı altın kolyeler

takmaktadır. Sokaklar, düzgün, değişmez cam kaldırımlar ve saydam evlerden

oluşmaktadır. Saydam evlerde herkes birbirinin ne yaptığını görebilmektedir.

Evlerdeki perdeler yalnızca Cinsel Birleşme Günü' nde çekilmektedir. Bu günlerde,

57 Yevgeni Zamyatin, Biz, Çev. Füsun Tülek, 2. bs., Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1996.

Page 38: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

34

pembe bir kupon, evin girişindeki görevliye verilip perdeleri çekme belgesi alınır, bu

hak yalnızca o günlerde tanınmaktadır çünkü kimsenin gizleyecek bir şeyi yoktur.

Bilimsel bir ahlak sisteminin ancak çocuk ıslahı ve cinsel yaşamın kontrol

edilmesiyle mümkün olabileceği düşünülmektedir.

Şehir yeşil bir duvarla çevrilidir ve onun ötesindeki vahşi ormana

geçilememektedir. Yaşam, Zaman Tablosu ile belirlenmiştir böylece milyonlarca

kişi aynı anda hareket ederek tek bir bedenmiş gibi davranır ve bu onlara mutluluk

vermektedir. Aynı anda bir zil ile uyanırlar, aynı anda kahvaltı edip, aynı anda evden

çıkarlar. Saat akşam dört ve beş ile dokuz ile on arası Zaman Tablosu tarafından

Ki şisel Saat olarak belirlenmiştir. Saat yirmi iki otuzdan sonra ise sokakta bulunmak

yasaktır. Tüm düzen matematik kuralları üzerinden sağlanmıştır ve bu sistem mutlak

mutluluğu getirmiştir.

Küp Meydanı' nda zaman zaman adalet törenleri yapılır, bu törenlerde

sisteme uymayan kişiler idam edilerek, Velinimet' e kurban verilir. Velinimet' in

yönettiği törende, suçlu, Tek Devlet için yazılan şiirler eşliğinde Velinimet' in

Makinesi' yle öldürülür. Bu bir anlık sıradan bir işlemdir; ikiye katlanan beden

kimyasal bir su birikintisine dönüştürülür. Töreni tüm sayılar izler ve böylece, Tek

Devlet' in sağladığı mutlak mutluluk koruma altına alınmış olur. Operasyon

Bölümü' nde ise, insanları Velinimet denetimindeki Gaz Odası' na kapatarak Tek

Devlet' in güvenliği sağlanmaktadır.

Bir gün E-330 (D-503' ün kişisel saatinde tanıştığı ve çok etkilendiği bir sayı)

D-503' ü arar ve Antik Ev' e gitmeyi teklif eder. Oraya gittiklerinde yaşlı bir kadın

kapıdadır. E-330 ile D-530 içeri girerler ancak D-530 hâlâ neden burada olduğunu

anlamamıştır. E-330 ona evi gösterir ve bu geçmişten kalma abes apartman, D-530' a

Tek devletin matematiksel düzeniyle kıyaslanamayacak kadar karmaşık gelir. Kişisel

saat dolduğunda E-330 gitmesini istemez ve isterse onun için Tıp Merkezi' nde

tanıdığı doktordan rapor alabileceğini söyler. Ancak tüm yaşananlar D-530' a saçma

gelir ve onu Koruyucular Bürosu ' a rapor etmeye karar verir. Fakat bir türlü rapor

edemez ve o günden sonra kafasında soru işaretleri oluşmaya başlar.

Page 39: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

35

Gece, D-503 yaşadıkları olayla ilgili bir rüya görür, oysa rüya görmek bir

hastalık sayılmaktadır bu yüzden en kısa zamanda bir doktora gitmesi gerektiğini

düşünür. Akşam kişisel saatte eski arkadaşı R-13( integral ve Tek Devlet için şiirler

yazan bir şair) ve O-90 (daha önce D-503 ile şimdi ise R-13 ile Cinsel Birleşme

Günü için kayıtlı olan sayı) ile karşılaşır. Đçindeki tuhaf duygu yüzünden yalnız

kalmak istememektedir bu yüzden onlarla birlikte gitmeyi kabul eder.

D-503, her zamanki gibi yoklama verip Đntegral sitesine girer, kendisine E-

330' dan bir mektup gelmiştir, D-503' ü odasına davet etmektedir. Kişisel saatinde E-

330' a gider ve kuponu kullanır. Onu kırk sekiz saat içinde Koruyucular Bürosu' na

bildirmediği için artık kozlar E-330' un elindedir. E-330 nikotin ve alkol gibi yasak

maddeler ikram eder ve D-503 onun cazibesine kapılarak bu maddeleri kullanır. O

gece uyuyamaz, ancak geceleri uyumamak da ceza gerektiren bir suç olduğundan,

kendini daha da kötü hissetmeye başlar, Tek Devlet' e ihanet ediyor olmanın vicdan

azabını duyar. Daha sonra arkadaşı R-13 ile konuştuğunda, onun da daha önce E-330'

la birlikte olduğunu öğrenir.

D-503, şiirin gücünü ve okulda öğretilen Matematiksel Đlkeler' i hatırlar ve o

mısralar olmasaydı ve şiir toplumun hizmetine sunulmuş olmasaydı, bu düzeni bu

kadar sevebilip sevemeyeceğini düşünür. Velinimet' in Makinesi' nin gücünü ve idam

esnasında çalan Tek Devlet Marşı' nın heybetini düşünür.

Ertesi gün E-330 yine arar ve tehditkar bir şekilde iki dakika içinde köşede

olmasını söyler. Buluşurlar, artık işe geç kalmıştır ve vicdan azbıyla birlikte E-330'

un yanında olmanın zevkini bir arada yaşar. Tıp Merkezi' ne giderler, E- 330 ikisi

için de hasta oldukları için işe devam edemeyeceklerine ilişkin birer yazı alır. D-503,

bir an kendisini Velinimet' in idam makinesinde hayal eder çünkü Tek Devlet' ten

çalışma saatlerini çaldığını düşünmektedir.

E-330 onu tekrar Antik eve götürür, D-503 yine onun cazibesine kapılır ama

içinde büyük bir korku vardır. D-503, tekrar işe gittiğinde, önceki gün hasta olup

gelmediğinde, sayısı olmayan bir adamın Đntegral binasına girdiğini ve yakalandığını

öğrenir.

Page 40: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

36

Bir gün E-330 Cinsel Birleşme Günü' nde, D-503 ile kayıtlıdır, ancak gelmez.

D-503 çılgına döner ve onun evine gider, evde yoktur. Kişisel saat dolmasına rağmen

hâlâ sokaktadır ve artık her şeyin bittiği ana geldiğini anlar ve Operasyon Bölümü' ne

götürüleceğini düşünmeye başlar. Ancak, S ( Daha önce E-330' un yanında görmüş

olduğu Operasyon Görevlisi) onu alıp Tıp Merkezi' ne götürür. Daha önce E-330' la

birlikte hasta raporu aldıkları doktor oradadır. Doktor ona içinde bir ruh oluştuğunu

ve bunun çok tehlikeli olduğunu anlatır. D-503' e düş gücünü yok etme ameliyatını

uygulamak isterler ancak, Đntegral' in mühendisi olduğundan yapılmaması

gerektiğine karar verirler ve onu tanıyan doktor, onu gizlice salacağını ve tanıdığı

başka birinde de bu hastalığın olduğunu ima eder. Ve ona yarından itibaren yürüyüş

yapmasını, hatta Antik Ev' e doğru bir yürüyüş yapmasını önerir.

Ertesi gün D-503 bunun bir işaret olduğunu düşünerek Antik Ev' e gider,

ancak E-330 orada değildir. Daha sonra S' yi görür ve saklanır, bir koridorda

yürümeye başlar, önce doktoru sonra da E-330' u görür. E-330' u görmek onu

rahatlatmıştır. E-330, bir randevu verir ve gider.

E-330 randevuya gelmek yerine kuponuyla birlikte bir mektup yolar. sanki

oradaymışçasına perdeleri çekmesini söylemektedir. E-330, bunu daha sonra

tekrarlar. En sonunda gelir ve D-503' ün kafası daha da karışır çünkü bilinmeyen bir

sürü soru bırakmıştır. D-503' e neler olup bittiğini öğrenip öğrenmek istemediğini

sorar ve o da öğrenmek istediğini söyler. Bu arada, Đntegral' i sorması da D-503' ün

kafasını karıştırmıştır.

Birlik Günü gelir, yine her sene olduğu gibi herkes Velinimet' e oy vererek

başkan olarak onu seçecektir. Bu mutlak mutluluğun en önemli anahtarıdır. Açık bir

oylama sistemi vardır ve herkes oyunu Velinimet' e verir. Ancak bu sefer, binlerce el

Velinimet' e karşı kalkmaktadır ve bunlardan biri de E-330' un elidir. D-503 bunu

görür ve dehşete düşer, bir yandan Koruyucular da sağa sola koşturmaktadır.

Bu bir devrim yaratmıştır, E-330 ile D-503 buluşur, D-503 şaşkındır ama E-

330' a olan aşkı ona her şeyi yaptırabilecektir. Tek Devlet Gazetesi, her şeyin

normale bindiğini, en kısa zamanda bir devlet operasyonuyla mutluluk düşmanlarının

ortadan kaldırılacağını yazmaktadır.

Page 41: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

37

D-503 Đntegral binasına giderken her yerde üzerinde Mephi yazan beyaz

kağıtların asılı olduğunu görür. D-503, çok korkmakta, sonunun geldiğini

düşünmekte ama yine de Antik Ev' e gitmekten kendisini alamamaktadır. Oraya

gittiğinde E-330' u görür, birlikte koşarak bir koridordan geçerler ve artık Yeşil

Duvar' ın ardında, o vahşi ve düzensiz taraftadırlar. Ormanın içinde bir süre

ilerledikten sonra yeşil bir çayıra gelirler, ve orada üç yüz dört yüz kişilik bir insan

kalabalığı vardır. Oradakiler, Yeşil Duvarlar' ı yıkmakla ilgili slogan atmakta,

“Kahrolsun Đntegral” demektedirler. E-330, Đntegral' in yapımcısının orada olduğunu

söyleyince D-503 kucaklarda taşınır. Ancak D-503' ün içinde denetçi S' nin orada

olduğuna dair bir şüphe vardır.

Sonraki gün E-330, D-503' ün evine gider ve duvarın arkasındaki hayatı

anlatır, Đki Yüz Yıl Savaşları' nda zorla mutlu edilmek üzere duvarın diğer tarafına

geçirilememiş insanların oradaki yaşamından bahseder. Kendilerini Mephi diye

çağırmaktadırlar. Daha sonra, her zaman E-330' un mektuplarını getiren çocuk içeri

girer ve denetçi S' nin geldiğini haber verir. E-330 odadan çıkar, D-503 ise korku

içindedir. Ancak onun Đntegral' in yapımcısı olduğunu öğrenince odadan ayrılırlar.

D-503 Antik Ev' e giderken O-90' ı görür. O-90 kendisinden hamile olduğunu

söyler, ancak bu Tek Devlet' te bir suçtur. D-503, çocuğunu ancak diğer tarafta

büyütebileceğini söyler, ancak 0-90 orada E-330 olduğu için bunu reddeder.

Antik Ev' de E-330, Đntegral' in uçuş denemesi yapılacağı gün orayı ele

geçirecekleri planını açıklar. D-503 her şeyi kendi eliyle mahvedecek olmanın

üzüntüsü içersindedir, bir kaçış yolu arar ancak bulamaz. Tek Devlet gazetesinde

yayınlanan bilimin son buluşu olan düş gücünü yok etme tedavisinin sonunda

uygulamaya hazır olduğunu okur ve biraz rahatlar, bunun kendisi için bir kaçış

noktası olabileceğini düşünür. Ancak, E-330' la konuştuğunda düşünceleri yine

değişecektir.

Diğer yandan şehirde, büyük bir operasyon gerçekleştirilmi ştir, bütün

mutluluk düşmanları toplatılmıştır. O-90' da D-503' ün çocuğunu taşıyor olduğu için

böyle bir tehlikeyle karşı karşıyadır ve sonunda E-330' un yanına gitmeyi kabul eder.

Page 42: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

38

D-503 devamlı S tarafından takip edildiğini hissetmektedir. Bir yandan da Tek

Devlet gazetesi suçluları rapor etmeyen sayılara tehditler savurmaktadır.

Sonunda Đntegral' in havalanacağı gün gelir. D-503 gergindir, nereye

uçacağını bilmemektedir. Havalanırlar, ve içerde yaşanan karmaşadan sonra D-503'

ün de işin içinde olduğu anlaşılır. D-503 bundan U' yu (Yoklama alan kapı görevlisi)

sorumlu tutmaktadır çünkü, odasındaki masadaki not defterini o görmüştür. Ertesi

gün sokaklarda bir kaos ortamı vardır, iş yerleri ve trenler çalışmamaktadır. Odasına

döndüğünde telefon çalar, Velinimet kendisini çağırmaktadır.

D-503, Velinimet' in yanına gider. Velinimet ona eskilerin Cennet düşünü ve

mutluluğu Tek Devlet' in nasıl da gerçekleştirdiğini anlatır. Daha sonra, o vahşi

bölgede yaşayanların onu yalnızca Đntegral' in yapımcısı olduğu için istediklerini

vurgular. D-503 hüsrana uğramıştır, oradan kaçarak uzaklaşır, meydanda bir kaos

vardır, yeşil duvar yıkılmıştır ve D-503, E-330' u görmek için can atmaktadır. Onun

odasına koşar, ama yerinde yoktur.

Odasına döndüğünde E-330 orada oturmaktadır ve tüm gerçekler ortaya çıkar.

O umutsuzlukla D-503, Koruyucular Bürosu' na gidip her şeyi anlatmayı düşünür.

Orada, S' ye her şeyi anlatmaya başlar ama o zaten her şeyi bilmektedir.

D-503 son satırlarını yazarken, mutludur çünkü düş gücünü yok etme

ameliyatı olmuştur ve daha önce yazdığı satırlar ona gülünç gelmektedir. Cam gaz

odasının önünde Velinimet' le birlikte oturmuş, sayılara yapılan işkenceyi

izlemektedirler. E-330 da bunların arasındadır ancak konuşmamakta ısrarlıdır. Ertesi

gün aynı kişiler Velinimet' in Makinesi' nin basamaklarını çıkıyor olacaktır. D-503

bu davayı kazanacak olmanın mutluluğu içinde satırlarını bitirir.

2.3.2. Cesur Yeni Dünya58

Cesur Yani Dünya' da mekan Londra, tarih F.S. (Ford' dan Sonra) 632' dir.

Hikâye, bir grup öğrencinin Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi

(KŞM)' ne yaptıkları eğitim gezisi ile başlar. Burası otuz dört katlı bir binadır ve

üzerinde Dünya Devleti' nin sloganı “Cemaat, Özdeşlik, Đstikrar” yazılıdır.

58 Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, 2. bs. Đstanbul, Đthaki Yayınları, 2000.

Page 43: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

39

KŞM müdürü meraklı öğrencilere kuluçka sistemiyle, nasıl tek yumurtada

doksan altı embriyo yetiştirilebildiğini ve birbirinin aynı 96 insan yaratılabildiğinden

bahseder, bu işleme Bokanovski Đşlemi denmektedir. Bu işlem toplumsal istikrarın

en önemli araçlarından biri olarak görülmektedir ve amaç nüfusu sabitleştirmektir.

Bokanovski Đşlemi' nin doğa üzerinde sağlanmış muazzam bir ilerleme olduğu

düşünülmektedir.

Embriyolar, bir bandın üzerinde ilerletilerek çeşitli i şlemlerden geçirilir, isim

ve kimlik bilgileri kazandırılır daha sonra Sosyal Belirleme Odası' na doğru

yollanır. Sonraki aşamada ışığın içeri sızması engellenmiş Embriyo Deposu' na

gönderilirler. Sonuçta bu embriyolardan, erkek (T), dişi (O) ve kısır (?) bireyler elde

edilmektedir. Kadınların %70' i kısırlaştırılmaktadır çünkü denetimsiz doğumlara

engel olmak istemektedirler.

Nüfus planlaması çok önemlidir ve anadan doğumun engellenebilmesi için,

hipnopedya ve yapılan Malthus alıştırmaları ile kadınların doğum kontrol

önlemlerini alarak yönetmeliğe sadık kalmaları sağlanmaktadır. Zaten en önemli

yöntem de (nüfusu sabitlemek ve istikrarı sağlamak adına) Bokanovski işlemi ile

gerçekleştirilen harici doğumlardır.

Sonraki aşama ise, yazgılarının belirlenmesidir. Embriyolara, ne kadar alt

sınıfa ait olması isteniyorsa o kadar az oksijen verilir, böylece en alt sınıf olan

Epsilon (siyah giyerler ve en aptallarıdır), Delta (haki giyerler), Gama (yeşil

giyerler), Beta (dut rengi giyerler) ve Alfa (gri giyerler ve en zekileridir)' lar

dünyaya getirilir. Đlerde yapacakları iş bellidir ve bu işlere göre yetenekler daha

embriyo halindeyken çeşitli yöntemlerle onlara kazandırılır. Diğer bir önemli nokta

da insanlara bu kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmektir. “Yapmak zorunda

olduğun şeyi sevmek mutluluk ve erdemin sırrıdır”.

Pavlovcu Şartlandırma Odaları' nda, bebeklere ait oldukları sınıflara göre

şartlandırmalar uygulanmaktadır. Örneğin haki renkli kıyafetler içindeki Delta

bebeklerine kitaplardan ve doğadan nefret etmeleri için kitaplar ve çiçekler gösterilip

aynı zamanda elektrik şoku verilmekte böylece bebeklerin içgüdüsel bir şekilde

Page 44: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

40

gelecekte kitaplardan uzak durmaları sağlanmaktadır. Aynı tip şartlandırmalar,

insanları tüketime yönlendirmek gibi amaçlar için de uygulanmaktadır.

KŞM' de uygulanan önemli tekniklerden biri de uykuda öğretme yöntemi yani

hipnopeyadır. Bebeklere, hoparlörden periyodik olarak aynı dersler tekrarlatılarak

öğrenmeleri sağlanmaktadır. Bu derslerde kendi sınıfları ve diğer sınıflar arasındaki

farklar öğretilir ve bu şekilde sosyalleştirilmeye çalışılırlar. Hipnopeya ile

öğretilenler, bireyler yetişkin olduklarında bile zihinlerinde varolmaya devam eder

ve bu bilgiler “Devlet' in öğretileri” dir.

Bu devlette tüketimi arttırmaya katkısı olmayan hiçbir oyuna izin

verilmemektedir çünkü çarklar devamlı dönmeli ve üretim devam etmelidir. Böylece

istikrarın devamlılığı sağlanacaktır, aksi halde yeryüzündeki iki milyar insan hayatını

sürdüremez hale gelecektir. Bu çarkların dönmesi için ise, onların bakımını yapan,

akıllı, itaatkar, mutlu ve istikrarlı bireylere ihtiyaç vardır.

Günün belli saatlerinde bedensiz sesler, hoparlör ağızlardan, insanlara

yapacakları görevleri tekrarlamaktadır, her davranış saati saatine yapılamaktadır ve

vardiya sistemi uygulanmaktadır.

Müdür yardımcısı çocukları gezdirmeye devam ederken Denetçi Mustafa

Mond ile karşılaşırlar. Mustafa Mond, on dünya denetçisinden biridir ve sistemde

çok önemli bir yeri vardır. Mustafa Mond, Ford Hazretleri' nin önemli deyişi “Tarih

saçmalıktır” hatırlattıktan sonra çocuklara biraz tarihten bahsetmeye başlar.

Geçmişteki aile yaşantısından ve bunun duygusal taraflarından bahseder. Aynı evin

içinde birçok kişinin kötü koşullar altında yaşıyor olmasından bahseder. Bu esnada

çocuklar onu tiksintiyle dinler, çünkü hepsi zamanında bu tip ilişkilerin yanlış olduğu

şeklinde şartlandırılmıştır.

Mustafa Mond aileyi tekeşlili ği, romantizmi ve özel hayatı yermeye devam

eder ve hipnopedik atasözü “Herkes herkese aittir” i hatırlatır. Mustafa Mond, aile

ili şkilerini modernlik öncesi olarak nitelendirmektedir ve o dönemde istikrar

olmadığından bahseder, istikrar olmayınca uygarlık olmayacağını, bireysel istikrar

olmadan da toplumsal istikrar olmayacağını vurgular.

Page 45: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

41

Aile hayatının tehlikelerini ortaya ilk koyan Ford' dur ve ilginç bir şekilde

Ford psikolojik konulardan bahsettiğinde kendisini Freud olarak adlandırmaktadır.

Mustafa Mond tüm bu bilgileri verdikten sonra, çocuklara duygularından

arındırılabildikleri için şanslı olduklarını söyler ve geçmişten, liberalizmden,

parlamentodan, öznenin özgürlüğünden-yani verimsiz ve sefil kalma özgürlüğünden-

, demokrasiden ve kast sisteminden bahseder.

Mustafa Mond geçmişteki Tüketim Seferberliği' ni anlatır. Bu seferberliğin

sebebi, dev ölçekte bir vicdani reddedişe engel olmaktır. Mustafa Mond insanlar

kitap okursa fazla bir şey tüketilmeyeceğini söyler. Bu yüzden seferberlik

döneminde, Golders Green' de sekiz yüz tane Basit Yaşam Savunucusu, makineli

tüfeklerle biçilmiştir. Britanya Müzesi katliamında ise iki bin kültür hayranı

zehirlenerek öldürülmüştür. Ancak, denetçiler güç kullanmanın işe yaramayacağını

anladıklarında Pavlovcu şartlandırma ve hipnopedya yöntemlerine başvurmaya

başlamıştır.

Pfitzner ve Kawaguchi' nin buluşlarıyla canlı anadan doğumla üremeye

karşı yoğun bir propaganda başlatılmıştır; müzeler kapatılmış, tarihi anıtlar havaya

uçurulmuş, F.S. 150' den önce yayınlanmış tüm kitaplar yasaklanmıştır. Tüm bu

gelişmeler bilimsel bir eğitimin avantajlarıdır.

Ford' un piyasaya sürdüğü ilk T modeli haçların üstleri kesilerek elde

edilmiştir ve böylece Dünya Devleti ilan edilmiştir. Artık Ford Günü Bayramları,

Cemaat Đlahileri ve Dayanışma Ayinleri vardır.

F. S 178' de iki bin eczacı ve biyo-kimyager maaşa bağlanmış ve mükemmel

bir uyuşturucu olan soma üretilmeye başlanmıştır. Hıristiyanlık ve alkolün bütün

avantajlarına sahip ama yan etkilerini taşımayan, hipnopedik deyişle “bir

santimetrekübü bin musibet savuşturan” soma... Đnsanlar yaşlılıklarında bile

çalışmaya devam etmektedir böylece düşünmeye vakitleri kalmamakta. Eğer boş

vakitleri kalırsa da soma yardıma koşmaktadır.

Yüksek katlı evlerin çatıları düzdür ve ulaşım için kullanılan helikopterler

evlerin çatılarına inmektedir. Şehrin merkezinde Charing-T Kulesi (yazar burada

Page 46: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

42

Londra' daki “Charing Cross” yani haca atıf yapmaktadır) bulunmaktadır. Đlahievinin

saati “Big Henry” yine Londra' daki “Big Ben”e bir atıftır.

Fleet Caddesi' nde altmış katlı bir binada, Propaganda Büroları

(Televizyonla Propaganda, Duygusal Görüntülerle Propaganda, Sentetik Ses ve

Müzikle Propaganda Büroları), Duygu Mühendisliği Üniversitesi ve üç büyük

Londra gazetesinin (üst sınıf için Saatbaşı Radyosu, soluk yeşil Gama Gazetesi ve

haki kağıt üzerine tek heceli kelimelerden oluşan Delta Günlüğü) matbaaları ve

ofisleri bulunmaktadır. Diğer yandan Ses Bantı yazarlarıyla Sentetik Besteciler' in

hassas işlerini yürüttükleri araştırma laboratuarları ve yalıtılmış odalar

bulunmaktadır.

Batı' da Burnham Beeches ormanı uzanmaktadır. Kuzeyde Đç ve Dış Salgılar

Fabrikası aşağısında da Golf Kulübü' nün binaları yer almaktadır. Alt sınıflara ait

dev barakalar ve bir ayırma duvarının diğer tarafında da Alfa ve Betalar' a tahsis

edilmiş daha küçük evler yer almaktadır. Alt sınıfların tek raylı bir istasyonu vardır.

Güneydoğu tarafında Slough Krematoryumu yer almaktadır, burası en önemli

kilometre taşlarından biridir çünkü burada yakılan cesetlerden fosfor elde

edilmektedir. Yani insanlar öldükten sonra bile topluma faydalı olmaya devam

etmektedir.

Westminster Manastırı Kabaresi' nde dinlenen müzikler sentetik müzik

olarak adlandırılmakta, renk orgu ve seksofon adlı müzik aletleri kullanılmaktadır.

Burada insanlar soma içerek müzik ve kokuların da etkisiyle kendilerinden

geçmektedir.

Psikoloji bürosunda çalışan Bernard Marx bir alfa artıdır. Diğer alfalardan

daha kısa boylu ve çelimsiz olmasının yanı sıra, diğerlerinin aksine yalnız vakit

geçirmeyi (sisteme aykırı bir durum, çünkü herkes herkes içindir ve kişilerin yalnız

kalıp düşünmeleri istenmemektedir) sevmektedir. Bernard diğerleri gibi soma

içmekten de hoşlanmaz çünkü kendisi gibi olmak (bu da sisteme aykırıdır çünkü her

şey toplum içindir) ister. Diğerleri gibi engelli golf oynamaktan da hoşlanmaz.

Bernard' ın diğer alfalardan farklı görünüşü de zaman zaman kendisini dışlanmış

Page 47: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

43

hissetmesine böylece de yabancılık ve yalnızlık duygusu yaşamasına sebep

olmaktadır.

Lenina Crowne, güzel bir gama kadınıdır birçok erkekle birlikte olmuştur

ancak dört aydır tek bir erkekle çıkmaktadır ( sistemde herkes farklı farklı insanlarla

çıkmak zorundadır, bağlanmak ve duygusal ilişkiler hoş karşılanmaz).

Helmholtz Watson bir alfa artı olmakla beraber çok yakışıklı ve başarılıdır.

Duygu Mühendisliği Üniversitesi' nde ders vermekte, Saatbaşı Radyosu' nda

yazmakta ve duyusal film senaryoları yazmaktadır. Aynı zamanda slogan ve

hipnopedik tekerlemeler konusunda uzman olan Helmholtz, Bernard' ın (Bernard

zaman zaman onu kıskansa da) en yakın dostudur. Helmhotz' daki zihinsel aşırılık ve

yetenek onda, Bernard' ınkine benzer bir mutsuzluk ve yalnızlaşma yaratmıştır.

Bernard Lenina' ya New Mexico Vahşi ayrıbölgesine gitmeyi teklif eder.

Bernard bir alfa artı olduğundan ayrıbölgeye çıkabilme izni vardır. Ancak, Bernard

izin kağıdını müdüre imzalatmaya götürdüğünde müdür önce yıllar önce kendisinin

de bir ayrıbölgeye gittiğini ve orada sevgilisini kaybettiğini bu yüzden orada çok

dikkatli olmak gerektiğini anlatır. Daha sonra da onun çalışma zamanları dışındaki

davranışları hakkında hoş olmayan raporlar aldığını, çalışanların, özellikle de en üst

sınıftan olanların, kesinlikle şüpheden arınmış olmaları gerektiğini belirtir ve onu bir

alt merkeze -Đzlanda' ya- transfer etmekle tehdit eder.

Bernard ayrıbölge yolculuğunda arkadaşı Helmholtz' u aradığında, kendisinin

yerine başka birini aradıklarını öğrenir ve çok üzülür. Oysa, müdür onu Đzlanda' ya

yollayacağından bahsederken kendisini büyük hissedip müdüre karşı meydan

okuyuşu onu güçlü hissettirmiştir. Şimdi ise bunun gerçekleşebileceği durumu onu

sarsmıştır.

Bernard ve Lenina uçak ile uygarlığı vahşi yaşamdan ayıran sınırı geçerler ve

birçok egzotik yerin üzerinden uçtuktan sonra bir kızılderili köyü Malpais (Đngilizce'

de alt tabakası bazalt lavlarından oluşmuş kötü yer anlamına gelir)' e ulaşırlar. Gama

görevli onları vahşi bölge ile ilgili uyardıktan ve rehberleri genç vahşiyi tanıttıktan

sonra uçağa binip geri döner. Genç vahşi onları köye götürür. Yol boyunca Lenina

Page 48: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

44

tedirgin ve hoşnutsuzdur. Pis sokaklar, yaşlanmış insanlar, çocuklarını emziren

kadınlar, bunların hepsi Lenina' yı iyice hoşnutsuz kılar, üstelik soması da yanında

değildir.

Rehberleri genç vahşi onları köy meydanına götürür, burada yapılan ritmik

müzik Lenina' yı biraz rahatlatır çünkü bunu Dayanışma Ayinleri' ndeki müziğe

benzetir. Daha sonra müziğin şiddeti artar, kadınların getirdiği yılanlar yere bırakılır

ve ortada bir kartal resmi ile çarmıha çivilenmiş bir adam resmi belirir. Daha sonra

on sekiz yaşlarında bir çocuk yürümeye ve tur atmaya başlar bu sırada çakal maskeli

bir adam çocuğu kamçılar, yedi turun sonunda çocuk kanlar içinde yere yığılır. Yaşlı

kızıl derili beyaz bir tüyü çocuğun sırtına dokundurur ve kızıl olan tüyü havaya

kaldırıp yılanların üzerine doğru tutar. Birkaç damla kan damlattıktan sonra müzik

tekrar aynı şiddetiyle devam eder.

Lenina, bu olayı korkunç bulur ve ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başlar.

Bu sırada, kızılderili giysileri içinde bronzlaşmış beyaz tenli açık renk saçlı bir

yabancı gelir yanlarına ve bozuk bir Đngilizce' yle merhaba der. Çocuk Lenina' dan

hoşlanmıştır ve gözünü ondan kaçırarak konuşmaya devam eder, o meydanda

kendisinin kurban edilmesini istediğinden bahseder ancak teni yüzünden

kızılderililerin onu dışladığını söyler. Bernard ve Lenina onun bu istediğini

şaşkınlıkla karşıladıklarında, bunu köye yağmur ve bereket getirmek, Pookong ve

Đsa' yı memnun etmek için istediğini belirtir. Daha sonra çocuk kendisinden ve

annesinden bahsetmeye başlar. Annesi Linda ayrıbölgeye, sevgilisiyle birlikte, uygar

bölgeden tatil için gelmiştir. Bir gün tek başına yürürken kaybolmuştur, babası

Tomakin de uygar bölgeye geri dönüp onu burada bırakmıştır. Bernard hikâyeyi

dinledikçe bu kişinin KŞM müdürü Thomas olabileceği fikrine kapılır. Böylece John

da Malpais' te dünyaya gelmiştir.

Linda, Bernard ve Lenina' ya başından geçenleri anlatırken yıllar sonra uygar

insanlar görmenin heyecanı içindedir, Lenina kadının çirkinliğinden yaşlılığından ve

pis kokusundan tiksinerek onu dinlemektedir. Linda Dölleme Odası' nda çalışan bir

Beta olduğunu bu yüzden buraya alışmanın çok zor olduğunu ve kürtaj yaptırma

şansı olmadığı için de John' u doğurmak zorunda kaldığını anlatır. Ve buradaki

Page 49: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

45

insanların deliliklerine soma olmadan katlanmanın ne kadar zor olduğundan

bahseder. Bir Beta olup da bildiği konular sınırlı olunca, çocuğu soru sorduğunda

ona yanıt verememenin ne kadar üzücü olduğunu söyler.

John Bernard' a hatırladığı kadarıyla çocukluğunu, burada nasıl dışlandığını

ve geçmişini anlatır. Bernard, kendisi de bu tip bir yalnızlık çektiğinden John' u

dinlerken duygusallaşır. John, bir gün bir kızılderilinin Shakespeare' in kitabını

Linda' ya getirişinden ve onu okuduğunda anlamasa bile oradaki sözcüklerden nasıl

büyülendiğinden, kızılderililer onu dışladığı için kendi kendine dağa çıkıp tanrıyı

arayışından bahseder. Bernard, bu vahşinin KŞM müdürünün oğlu olduğunu

anladığı için gizli bir plan peşine düşer ve John' a Londra' ya gelmek isteyip

istemeyeceğini sorar. John içinse bu bir mucizedir çünkü yıllardır annesinden

dinlediği kadarıyla orası mükemmel ve mutluluğun olduğu bir yerdir. O coşkuyla

Miranda' nın Shakespeare' in Fırtına adlı oyununda söylediği sözü tekrarlar “Hey

cesur yeni dünya”...

Ertesi gün Bernard acil bir şekilde çeşitli merkezlere uçarak John ve Linda'

nın Londra' ya götürülebilmesi için izinleri çıkarmaya çalışır. Mustafa Mond' a genç

vahşinin bilimsel açıdan faydalı olacağını söyleyerek izni koparır. Birlikte Londra' ya

giderler. KŞM müdürü Bernard' ı çağırır ve herkesin içinde bir alt merkeze transfer

edileceğini söyler ve bunun olmaması için geçerli bir nedeni olup olmadığını sorar. O

sırada Bernard Linda ve John' u içeri çağırır. Linda, “Hatırlamıyor musun Tomakin”

diyerek müdürün boynuna sarılır. Herkes şaşkınlıkla izlemektedir, diğer yandan

John gelir ve “Babam benim!” der. Bu durum hem toplum için müstehcen hem

tiksindirici hem de ahlaki bir çarpıklıktır.

KŞM müdürü o günden sonra istifa eder ve bir daha o merkeze uğramaz.

Diğer yandan bunun bir şaka olduğunu düşünen bütün üst sınıf insanları o yaratığı

görmek için can atmaya başlarlar.

Lenina yaşadığı tecrübelerin de etkisiyle aldığı somaların dozunu arttırmıştır

ve artık neredeyse yataktan çıkamayacak bir hale gelmiştir Diğer yandan John' un

resmi velisi olan Bernard artık herkes tarafından saygı görmektedir ve eski

Page 50: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

46

komplekslerinin yerini gurur ve özgüven almıştır. Bernard artık istediği kadınla

birlikte olabilmektedir ve bunu böbürlenerek anlatmaktadır. Arkadaşı Helmholtz bu

duruma üzülmektedir, Bernard ise bu üzüntüyü kıskanma olarak algılamaktadır.

Bernard' ın başarıdan başı dönmüştür ve sistemle uzlaşmaya başlamıştır. Herkes

nezaketten ona saygı göstermekte ancak sonunun çok da iyi olmadığını

düşünmektedir.

Bernard John' a uygar yaşamın öğretilmesini ister. Bir yandan da John' daki

gelişmeleri Mustafa Mond' a rapor etmektedir. Bernard John' a Elektrik Donanım

Şirketi' ni ve oradaki sistemi gösterir. Daha sonra Eton' daki Yüksek Okul' a

giderler. Burası üst sınıftan erkek ve kızlar için bir okuldur. Vahşi burada, Alfa-

Çifte-Artı' ların Göreliliğe Giriş dersini, Beta-Eksilerin Coğrafya dersini görür.

Coğrafya dersinde, ayrıbölgelerin elverişsiz iklim ya da jeolojik koşullar yüzünden

uygarlaştırmaya değmeyecek yerler olduğunu öğrenir. Ayrıbölgede ritüelleriyle ilgili

videolar gösterilirken çocuklar gülmektedir. Vahşi, neden güldüklerini anlamaz.

Daha sonra, Uykuda Eğitim Kontrol odasına giderler. Sonra, Slough Ölü

Yakma Merkezi' nden dönen çocukları görürler ve okul müdürü ölüme

şartlandırma dan bahsetmeye başlar; on sekiz aylıkken çocuklar Ölecek Hastalar

Hastanesine periyodik olarak götürülmekte, burada en iyi oyuncaklar ve çikolatalı

pudingler verilerek ölümü olağan bir olgu olarak kabul etmeleri sağlanmaktadır.

Bernard, Vahşi ile kazandığı şöhretini, evinde verdiği partilerle pekiştirmekte,

bütün üst sınıf ünlüleri evine toplamaktadır. Bir gün yine, Canterbury Büyük Cemaat

Đlahievi Baş Şarkıcısı, Eton' ın Baş Müdiresi, Ölü Yakma ve Fosfor Kazanımı

Müdürü gibi ünlü kişileri davet ettiği bir partide John onların içine çıkmak istemez

ve Bernard' ın şöhreti bir anda söner. Bernard yine eskisi gibi kendisini mutsuz ve

yalnız hissetmeye başlamıştır. Bu duyguyu tekrar ona yaşatan John' dan intikam

almak istemektedir. Diğer yandan gidebileceği tek kişi eski dostu Helmholtz' dur.

Helmholtz' un da başı beladadır çünkü Ahlaki Propaganda ve Reklamda

Şiir Kullanımı dersinde yapmaması gereken bir şey yapmıştır ve çocuklara kendi

yazmış olduğu ve yalnızlıkla ilgili bir şiiri okumuştur. Bunun üzerine kovulma

tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ancak her şeye rağmen Helmoltz mutludur çünkü

Page 51: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

47

içinde varlığını hissettiği o gizli güce yaklaştığını ve artık yazabileceği bir şeyler

olduğunu fark eder.

Bernard son dönemde yaşamış olduğu tüm sorunları soma alarak yenmeye

çalışmaktadır. Bu sırada Helmoltz ile Vahşi' nin dostlukları ilerlemekte, Bernard ise

onları kıskanmaktadır. Helmoltz kendi yazdığı şiirleri okurken Vahşi de Shakespeare'

den bölümler okumaktadır. Helmoltz onun okuduğu şiirleri müthiş bir duygu

mühendisliği çalışması olarak değerlendirir, ancak en sonunda Vahşi, baba ve

anneden, bir sevgiliye ulaşamama gibi duygulardan bahsedince kendisini tutamaz ve

kahkahalarla gülmeye başlar. Tabi bu durum Vahşi' yi hayal kırıklığına uğratmıştır.

Çünkü Vahşi' nin Lenina' ya olan ilgisi bir aşka dönüşmüştür ve bu mısralar onun

için çok değerlidir.

Diğer yandan Lenina da Vahşi' ye ilgi duymaktadır ancak bu ilgi yalnızca

diğer erkeklere duyduğu tarzda bir ilgidir. Bir gün Lenina cesaretini toplayıp John ile

birlikte olmak üzere evine gider ancak Vahşi' nin kültüründe birbirlerine sonsuza

dek sadık kalma sözü vermeden ve evlenmeden birlikte olmak yoktur, bu yüzden onu

reddeder. Đkisi de umduğunu bulamadığı için üzgündür. Aynı esnada, Vahşi' ye bir

telefon gelir ve Linda' nın Ölecek Hastalar Hastanesi' nde olduğu söylenir.

Vahşi, hastaneye gider ve annesinin yanında oturup elini tutar. Geçmişi ve

annesinin öğrettiği tekerlemeleri anımsar, buranın bir iyilik ve güzellik cenneti

olduğunu anlatırdı annesi. Linda ölür ve John' un ölüme ağlaması hastanede tuhaf

karşılanır. John üzgün bir şekilde dışarı çıkar ve kalabalığın içine karışır.

Vardiyaları bitmiş Delta' lar istasyonda günlük soma haklarını almak için

beklemektedir. John bu tek tip insanları görünce bunun bir delilik olduğunu düşünür.

Linda' nın ömür boyu bir köle olarak yaşadığını anımsar, bu yüzden diğerlerini

özgürleştirmek istediğine karar verir. Kalabalığın içinde birden “Durun” diye

bağırır. Somanın bir zehir olduğunu anlatmaya çalışır, bedenleri gibi ruhlarını da

zehirlediğini söyler. Somaların dağıtımını yapan görevli Helmoltz' a ve Bernard' a

haber verir. Đkisi hemen hastanenin sokağına gelir.

Vahşi bir yandan somaları atarken bir yandan da insanlara onları

özgürleştireceğini bağırır, Deltalar bu şaşkınlıkla ona saldırırlar, neredeyse onu

Page 52: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

48

öldüreceklerdir. Sonra polisler gelir ve sentetik müzik kutusu, soma buharı ve

aneztetikle doldurulmuş tabancalarla kalabalığı yatıştırmaya çalışır, bir yandan da

sentetik müzik kutusunda Đsyan Bastırma Konuşması' nın ses bandı çalmaktadır.

Banttaki yumuşak ses “Hepinizin mutlu olmasını isterim, beraber, huzur içinde,

lütfen, huzur ve barış içinde” diye şarkılar söylerken insanlar yatışır ve birbirleriyle

kucaklaşır.

Sonunda polis, John, Helmholtz ve Bernard' ı yakalayıp Denetçi' nin odasına

götürür. Burada Mustafa Mond ile Vahşi arasında uzun bir konuşma geçer. Mustafa

Mond, Vahşi' ye “Demek ki uygarlıktan hoşlanmadınız” der, “Evet” der John. Sonra

Mustafa Mond Shakespare' den bir mısra söylediğinde John şaşırır, burada kimsenin

bilmediğini düşündüğünü söyler. Mustafa Mond ise yasaklandığını ve bunları bilen

çok az insandan biri olduğunu söyler, yasaları kendisi koyduğu için de

çiğneyebileceğini ekler. John neden böyle muhteşem şeylerin yasaklandığını sorar ve

Mustafa Mond, insanların yeni şeyleri sevmesi gerektiğini, eskinin muhteşem bile

olsa işlerine yaramadığını, zaten insanların da bunlardan anlamayacağını söyler.

Đstikrarı sağlayabilmek için güzel sanatlardan vazgeçildiğini anlatır ve sonrasında

bilimin mükemmelliği ve makinenin atılımıyla nasıl bir sistem yaratıldığını

anlatmaya başlar.

Sadece Alfalar' dan oluşan bir toplumun sonunda istikrarsız ve sefil olacağını

çünkü hiç kimsenin Epsilonlar' ın işini yapmak istemeyeceğini örneklerle anlatır.

Optimum toplumun buzdağı örneğine göre kurulduğunu dokuzda sekizinin su

seviyesinin altında yer aldığını anlatır ve buradaki insanların bu şekilde yaşamaktan

mutlu olduklarını söyler.

Değişimin istikrar için bir tehdit unsuru olduğunu, güzel sanatlar gibi bilime

de temkinli yaklaşmak gerektiğini söyler. Helmholtz aldıkları eğitimin bilim

olduğunu düşündüğü için hüsrana uğramıştır. Mustafa Mond gerçek bilimin ne

olduğunu anlatır ve bir zamanlar kendisinin gerçek bir fizikçi olduğunu söyler.

Kaderinin onlar gibi bir adaya gönderilmek olacakken sayılı denetçilerden biri

olmayı tercih ettiğini söyler. Bernard bu noktada korkmaya ve kendisini adaya

göndermemesi için yalvarmaya, John ve Helmholtz' u suçlamaya başlar. Mustafa

Page 53: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

49

Mond görevlileri çağırır ve Bernard' ı soma buharıyla uyutmalarını söyler. Oysa bu

ada, kendileri gibi farkındalık yaşamış alfaların gönderildiği bir adadır, yani bu bir

cezadan çok bir ödül olmaktadır.

Mustafa Mond bilim ile gelinen bu istikrarlı denge için, yine bilimin tehlike

oluşturduğunu bu yüzden de bilimin kapsamının sınırlandırılması gerektiğini

anlatmaya devam eder. Her şeyin seri üretimle başladığını böylece evrensel

mutluluğun çarkların sabit bir şekilde dönmesiyle sağlandığını anlatır.

Dokuz Yıl Savaşları' na kadar bilime izin verildiğini ancak bundan sonra,

insanların huzurlu bir yaşam uğruna her şeyden ödün verecek bir duruma geldiğini,

böylece bilimin kontrol edilmeye başlandığını, kendisinin de insanların mutluluğu

adına kendi gerçeklerinden vazgeçtiğini anlatır.

Daha sonra, Helmholtz' un hangi adaya gitmek istediğini sorar. Helmholtz,

daha iyi yazabilmek için kötü iklimli bir adayı tercih eder ve odadan çıkar.

Vahşi ve Mustafa Mond odada yalnız kalmıştır ve Mustafa Mond aynı şekilde

dinden de vazgeçtiğini söyler. Gizli bir kasadan “Kutsal Kitap”, “Đsa' nın Taklidi” ve

“Dinsel Deneyimin Türleri” isimli kitapları çıkarır. Vahşi, tanrıyı biliyorsa neden

insanlara anlatmadığını sorar. O da eski olduklarından olduğunu söyler. Din ve tanrı

üzerine yaptıkları konuşmadan sonra, Vahşi, Helmholtz ve Bernard ile birlikte adaya

gidip gidemeyeceğini sorar. Mustafa Mond, gidemeyeceğini burada kalıp deneyi

sürdürmesi gerektiğini söyler.

Vahşi çok üzgündür, ıssız bir yer bulup inzivaya çekilmek ister. Puttenham ve

Elstead arasındaki bir tepenin doruğundaki eski fenerin oraya geçer. Burada, uykusuz

geceler, tanrıya yakarış, hatalarının sorgulanması, kendini kırbaçlama gibi kızılderili

ritüellerini yerine getirip, tekrar yaşamaya hak kazanma çabasındadır. Kendine ait bir

yaşam kurar ve Dünya Devlet' in tüm nimetlerinden uzak durmaya çalışır. Ancak,

onun bu işkence dolu yaşantısı hem insanlara hem de medyaya çok iyi malzeme

vermiştir. Gözetlenir, hakkında filmler yapılır, turistik gezilerle her gün akın akın

insan gelip onun kendine yaptığı işkenceleri izler. Böyle bir günün sonunda, hem

soma buharı hem de sentetik müziğin etkisiyle herkes dinsel ayin ilahilerini

söylemeye ve birbirleriyle kucaklaşmaya başlar.

Page 54: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

50

Vahşi uyandığında, önceki gün yaşananlar aklına gelir ve kötülüklerden ve

günahlardan arınmak için geldiği fenerde intihar eder.

2.3.3. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört59

Orwell' in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' ü, Okyanusya kentlerinin en yoğun

nüfuslu üçüncü kenti olan Londra' da 1984 yılında geçmektedir. Okyanusya ile

Avrasya arasında bir savaş mevcuttur ve şehirde haftada ortalama yirmi otuz bomba

patlamaktadır. Evler bakımsız ve pistir, yiyecek kıtlığı yüzünden her şey sayıyla

verilmektedir ve çok düşük bir kaliteye sahiptirler. Oysa Đç Parti üyeleri,

diğerlerinden farklı koşullara sahiptir, her zaman en iyi yiyecek ve içeceklere

ulaşabilirler. Zafer Kahvesi, Zafer Cini, sakarin gibi diğer Partililer' e verilen kötü

ürünleri kullanmazlar.

Şehrin her yerinde üzerinde “Büyük Biraderin Gözü Sende” yazılı dev

posterler asılıdır. Bir yanda da üzerinde Đngsos yazan afişler vardır, Đngsos yenidilde

Đngiliz Sosyalizmi anlamına gelmektedir. Her evde teleekran denen bir alet, hem

yayın yapıp hem de insanların konuşmalarını kaydetmektedir. Evler her an Düşünce

Polisi tarafından nereden ve nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde izlenmektedir.

Düşünce Polisi, tutuklamaları hep gece yapmaktadır, yargılamadan, sebep

göstermeden, insanlar gece ortadan kayboluvermektedir, daha sonra sicilleri silinir ve

öyle biri hiç olmamış gibi davranılır, bu yok etme olayına da buharlaşma denir. Aynı

şekilde, ayda bir kere de, parkta idam törenleri yapılmaktadır.

Zafer Konağı' ndan görülebilen dört büyük bakanlık binası vardır; Doğruluk

Bakanlığı (haber, eğlence, eğitim ve güzel sanatlar ile ilgilenir), Barış Bakanlığı

(savaşlarla uğraşır), Sevgi Bakanlığı (yasa ve düzen koyar), Bolluk Bakanlığı

(ekonomi ile ilgilenir). Yenikonuş diliyle (Okyanusya' nın resmi dili); Doğrubak,

Barışbak, Sevbak ve Bolbak olarak adlandırılmaktadırlar. Yenikonuş, sözcüklerin

basitleştirilmesi ve sözcük hazinesinin daraltılmasıyla elde edilmiş bir dildir, böylece

düşünme sınırları daraltılabilmektedir. Bu dilde gerçeğin denetlenmesi işine de

59 George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, 6. bs., Đstanbul, Can Yayınları, 2004.

Page 55: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

51

Çiftdü şün denmektedir. Tarihte neler olduğu her zaman Parti çıkarları

doğrultusunda yazılmakta ve insanlara empoze edilmektedir. Bu yüzden kimse

devrimin kökenini bilmemektedir çünkü kaynaklarda her şeyi Parti' nin yaptığı

yazılıdır.

Bakanlıkta düzenlenen Đki Dakikalık Nefret töreninde, eski Parti

önderlerinden, neredeyse Büyük Birader düzeyinde ancak bir karşı devrimle sisteme

ihanet eden, hakkında ölüm emri çıktığında da ortadan kaybolan Emmanuel

Goldstein' ın görüntüleri izletilmektedir. Ancak Goldstein' ın hâlâ bir yerlerde

gizlendiği ve kendi devamcılarını yönettiği de düşünülmektedir. Her geçen gün onun

izinden giden birçok insan Düşünce Polisi tarafından yakalanmaktadır. Goldstein

zamanında, Kardeşlik adında bir örgütün başıdır ve herkesin Kitap dediği karşı

doktrinlerden oluşan bir kitabı vardır.

Herkes Goldstein' a nefret duymaktadır. Ancak Parti üyelerinden biri olan ve

Doğruluk Bakanlığı' nda Arşiv dairesinde çalışan Winston Smith, bir an için aynı

nefreti Büyük Birader' e duyduğunu sezer. Ancak, hemen sonra bu nefret bir

hayranlığa dönüşür. Daha sonra, orada bulunan esmer ve çok güzel, Roman

dairesinde çalışan kıza karşı bir nefret duymaya başlar, çünkü belinde Gençlik Anti-

seks Örgütü' nün al kemerini taşımaktadır bu yüzden de hiçbir zaman ona sahip

olamayacağını bilmektedir.

Ekrandaki nefret dolu yüz bir anda Büyük Birader' in esmer, bıyıklı, gizemli

ve sakin yüzüne dönüşür daha sonra da partinin sloganları ekranda yer alır: Savaş

Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir.

Winston bir an, O' Brien' la (bir Đç Partilidir) göz göze gelir ve onun da

kendisi gibi bir duygu içinde olduğunu düşünür. O andan sonra bir günlük tutmaya

karar vermiştir ve bunları anımsarken deftere defalarca “Kahrolsun Büyük Birader”

yazmış olduğunun farkına varır. Dehşete düşer çünkü bu sözleri yazmak da günlük

tutmak da çok tehlikelidir. Ancak Winston er geç Düşünce Polisi tarafından ele

geçirileceğini düşünmektedir, bu yüzden günlük tutmaktan vazgeçmez. Daha sonra,

bu günlüğü neden yazdığını düşündüğünde, O' Brien için olduğuna karar verecektir.

Page 56: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

52

Winston' un anne ve babası da ellili yıllarda yer alan büyük temizliklerde

kaybolmuştur. Bir de kardeşi olduğunu anımsar ancak, geçmişle ilgili her şey

silindiğinden elinde somut veriler yoktur. Bu yüzden kafasında belli belirsiz anılar

vardır. Çocukluğundaki kısa bir dönem dışında, ülkesinde hep savaş olduğunu

anımsar. Bu yüzden de her an savaşa hazırlıklı bulundurulmaktadırlar, bunu

sağlamak için her sabah, teleekran eşliğinde hep berber idman yapılmaktadır.

Winston Doğruluk Bakanlığında, arşiv görevlisidir; hatalı basılmış bildirileri

yeniden düzenleyip, yeni baskı için yönlendirmektir. Hatalı baskılar da, binanın her

yerinde bulunan bellek deliklerine yollanıp, yer altında bir yerlerde yakılmaktadır.

Bu düzeltme işlemi, gazete, kitap, dergi, broşür, afiş, film, ses bandı, karikatür,

fotoğraf gibi ideolojik anlam taşıma olasılığı olan her belgeye uygulanmaktadır.

Böylece metinler hem Yenikonuş' a uygun hem de Parti' nin çıkarları doğrultusunda

yeniden düzenlenebilmektedirler. Yeniden düzenlenen her belge, Büyük Birader' in

askeri ve bilgiççe üslubuyla yazılmaktadır. Tüm bu uydurma haberler, istatistikler,

teleekrandan sel gibi akmaktadır ve insanlar daha önceki gün tam tersi yönde verile

bir habere bugün tekrar inanmaktadır.

Evliliğin amacı partiye çocuk yetiştirmektir, bunun dışındaki doğumlara ise

izin verilmez. Her iki cinsin de bekaretini özendiren Gençlik Anti -seks Örgütü

vardır. Bu şekilde insanlar cinsel ilişkiden soğutulmaktadır. Dünyaya gelen çocuklar

da, doğdukları andan itibaren Parti adına çalışan casuslarmışçasına yetiştirilirler.

Yalnız kalmak partiye aykırı bir istektir, bu yüzden insanların boş

vakitlerinde ne yapacakları bellidir. Yenikonuş' ta bu duyguya özyaşam denmektedir.

Winston' un da böyle zamanlarını Dernek Merkezi' nde geçirmesi gerekmektedir.

Winston yalnız kalmak istediği böyle bir günde, proleterlerin yaşadığı

sokaklarda dolaşmaya başlar. Bunun büyük bir suç olduğunu bilmektedir ancak

oraya gitme isteğine karşı koyamamaktadır. Daha önce bir defter aldığı kırtasiyeye

girer, Bay Charrington onu anımsar, biraz geçmişten bahsederler ve Winston oraya

tekrar gitmenin planını yapmaya başlar. Hatta, kafasında Bay Charrington' un

dükkanının üst katında, eskiden karısıyla yaşadıkları şimdi ise oradaki eşyaları sattığı

odayı kiralama fikri bile oluşur. Dönüşte, nefret ettiği siyah saçlı kızı görür, göz göze

Page 57: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

53

gelirler. Ona karşı nefreti daha da artar çünkü onu bulunmaması gereken bir yerde

görmüştür.

Bakanlık' ta tekrar aynı kızla karşılaştığında, kız düşer ve Winston ona

yardım ederken eline bir kağıt verir. Kağıtta “Seni seviyorum” yazmaktadır, Winston

gözlerine inanamaz ve müthiş bir heyecan duyar, oysa birkaç gün önce ona nefret

duymaktadır. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, kızla yemekhanede karşılaşır,

korkarak yanına oturur ve teleekrana yakalanmadan kısa bir şekilde, buluşma planı

yaparlar. Winston, Julia' nın da kendisi gibi sistemden nefret eden ancak, fark

edilmemek için sistemin her kuralına uyan sistem karşıtı biri olduğunu öğrenir. O

günden sonra gizli gizli buluşmaya devam ederler. Sonunda, Winston Bay

Charrington' un üst katını kiralar ve Julia ile orada buluşmaya başlarlar. Ancak ,

Julia' nın geçmişten, devrimden ve devrim için savaşanların hiçbirinden haberi

yoktur, sisteme yalnızca kendi çıkarları söz konusu olduğunda karşı çıkmaktadır.

Bir gün, O' Brien ile karşılaşır ve O' Brien Yenikonuş üzerine yazdığı

makaleden bahsederek, yeni çıkan sözlüğü görmek isterse onun evine gidebileceğini

söyler. Winston bunun bir işaret olduğunu düşünmektedir. Julia ile birlikte adrese

giderler. O' Brien' in uşağı Martin kapıyı açar, O' Brien o sırada çalışmaktadır.

Winston ve Julia içeri girerler, O' Brien' in teleekranı tamamen kapatabiliyor olması

ikisini de şaşırtır. Đç Parti üyelerinin bunu yapabildiğini söyler O' Brien. Daha sonra

Winston' un konuşmasını bekler. Winston tüm cesaretini toplayıp, Đngsos ilkelerine

ve Büyük Birader' e karşı olduklarını, kendisinde de bu tip karşı duruşu fark

ettiklerini ve Parti karşıtı bir örgütün lideri olduğunu düşündükleri için kendilerini

ona adamak istediklerini anlatır.

O' Brien Martin' i de masaya davet eder ve hep beraber Emmanuel Goldstein

ve Kardeşlik örgütünden konuşmaya başlarlar. Ve bu örgütün gerçekten var

olduğunu artık onların da bu örgütün bir üyesi olduklarını söyler. Nasıl davranmaları

gerektiğini anlatır ve gizlilikten bahseder, yeri geldiğinde masum insanları

öldürmekten, çocukların suratına asit atmaktan, yakalanıp hücreye atılmaktan ve

yüzleri değiştirilip tamamen farklı bir hayata başlamaktan... Üyelerin birbirini

tanımadığını, örgütten insanlar ölse de örgütün yaşamaya devam edeceğini, kimsenin

Page 58: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

54

tam sayıyı bilmediğini anlatır. Ölmekten ve gelecekte her şey başarılmadan iyi bir

hayatları olamayacağından, sonuçsuz ve umutsuz yaşayacaklarından bahseder. Bir

daha kendisini göremeyeceklerini, Martin ile onlara haber yollayacağını söyler.

Birkaç gün içinde ona Kitap ' ı da ulaştıracaktır ve en geç dört gün içinde okuyup

geri yollamasını ister.

Winston, sonunda kitabı okumak için bir fırsat bulur. Kitabın adı “Oligarşik

Kolektivizm Kuram ve Uygulaması” dır. Kitap' ta savaştan ve üç büyük güç olan

Avrasya, Okyanusya ve Doğu Asya bölgelerinden bahseder. Çağdaş yaşamın

amacının, yaşama düzeyini yükseltmeksizin, makinelerin ürettiklerini tüketmek

olduğunu, tüketim mallarının artıklarının da ne yapılacağının endüstrileşmiş

ülkelerde büyük bir sorun olduğunu yazar.

Yirminci yüzyılın başlarında, bilim ve teknolojinin hızla ilerlemesinin devam

edeceği ve bunun iyi bir gelişme olduğu düşünülürken sonuç pek de böyle

olmamıştır. Makineleşmeyle birlikte, hayatta kolaylık sağlanmıştır ve oluşan

zenginlikle, herkesin yaşam standardının yükseleceği düşünülmüştür ancak, bu

düşüncenin Hiyerarşik toplumun üstündeki kişilerce denetlenmesi gerekliliğini

ortaya çıkarmıştır; çünkü sistemin devam edebilmesi için yoksul ve eğitimsiz bir

kesimin olması gerektiği anlaşılmıştır. Böylece, sorunun gerçek zenginliğin

arttırılamadan endüstri çarkının döndürülebilmesi olduğu ve bunun da ancak savaşla

mümkün olduğu anlaşılmıştır. Savaş endüstrisi, tüketim maddeleri üretmeksizin

işgücünü kullanır böylece hem insanların meşgul edilir hem de üretim sürekli bir

şekilde devam eder.

Böylece Đç Parti üyeleri diğer partililerden, onlar da proleterlerden daha üstün

konumda ve daha iyi koşullarda yaşamaktadır. Diğer yandan, Đç Parti üyeleri savaş

konusunda herkesten daha tutkuludur, ancak yazılıp çizilenleri bildiği için bunlara

inanması gerektiğini, toplumdaki korkunun ve devamlı bir savaş halinin ancak

Çiftdü şün tekniğiyle sağlanabileceğini bilirler Bu noktada, bilim sırf Parti için

kullanılır ve bağımsız düşünme olanağını tamamen yok etmek için vardır.

Aslında her üç büyük güç de aynı sorunu yaşamaktadır; başka bir toprağı ele

geçirseler bile oranın halkını kendi kültürlerinde eritmenin zorluğunu bildikleri için

Page 59: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

55

genişlemek istemezler, Okyanusya' daki Đngsos' un Avrasya' da Yeni Bolşevizm,

Doğu Asya' da da Ölüme Tapınma ile anılır ve üç tarafın yurttaşlarının da

birbirlerinin sistemleri hakkında bilgi edinmeleri engellenmiştir. Her üç güç de

dünyayı ele geçirme çabasındadır ama aynı zamanda bunu gerçekleştirmez. Aslında,

bu üç güç savaşmak yerine barışı seçmiş olsaydı da bitmez bir barış, bitmez bir savaş

ile aynı olacağından, Parti sloganlarından biri “Savaş Barıştır” olarak belirlenmiştir.

Tarihte hep üç tür insan sınıfı olmuştur; üst, orta ve alt sınıf ve üst sınıf

durumunu korumak, orta sınıf onun yerine geçmek ve alt sınıf da herkesin eşit

olduğu bir toplum yaratmak istemiştir ki bu hayat şartlarının kötülüğü yüzünden

hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Yine tarihte, bir şekilde bir sınıf diğerinin yerine

geçtiğinde, yine altındaki sınıfları sömürmeye devam etmiştir bu sistem böylece

süregelmiştir. Bu yüzden yaratılan bağımlıkla eşitsizlik sürdürülmeye

çalışılmaktadır. Çünkü makineleşmeyle birlikte dünyada eşitlik sağlanabileceği her

sınıfın aynı yaşam standardına ulaşabileceği gerçeği oluşmuş bunun bir şekilde tersi

yöne çevrilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Böylece yeni dünyada, bürokratlar, bilim

adamları, teknisyenler, işçi sendika önderleri, halkla ilişkiler uzmanları, okutmanlar,

gazeteciler ve usta politikacılardan oluşan yeni bir aristokrat çevresi oluşmuştur

Televizyonun yapılması ve hem alıcı hem de verici olarak kullanılması, özel

hayatın sonunu getirmiştir ve yurttaşların devamlı gözetilmesini ve resmi bir

politikaya maruz bırakılmasını sağlamıştır. Yeni üst sınıf ise öncekinden farklı

olarak, oligarşinin temelinin kolektivizm olduğunu çoktan anlamıştır.

Şimdiki yönetim için en önemli tehlike, yarı işsiz, becerikli ve iktidara

susamış bir sınıfın, liberalizm ve kuşkuculukla birlikte gelişmeye başlamasıdır. Bu

yüzden eğitim denetlenmelidir. Bunu da ortak bir öğreti ile sağlarlar. Parti, Büyük

Birader imgesi ile insanlara bir çok duyguyu yaşatır ve Đç Parti yalnızca nüfusun

yüzde iki gibi bir kesimini oluşturur. Ülke nüfusunun yüzde seksen beşi ise aptallar

yani proleterlerdir. Böylece bir bütünlük sağlanmıştır ve Okyanusya toplumu Büyük

Birader' in değişmezliğine inanmaktadır.

Yenikonuş' ta sağlanan; suçdurdurma ile çocuklar daha küçük yaşta kuşkucu

düşüncelerden arındırılır, Siyah-beyaz ile inandıkları bir şeyin tam tersinin

Page 60: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

56

doğruluğuna inandırılırlar ve çiftdüşün ile de geçmiş değiştirilip onun tam tersine

inandığı kişiye unutturulur. Çiftdüşün sayesinde, Parti hem kendisini hem de

insanları aynı şeyin çelişkili hallerine inandırır. Böylece Đngiliz sosyalizmini aslında

yadsır, her şey aslında karşıtını temsil eder hale gelmiştir.

Asıl sorulması gereken soruysa, “neden Parti bu düzenlemeleri kullanmaya

gerek duymaktadır?” Winston tam bu kısma gelmişken, Julia' nın uykuya dalmış

olduğunu fark eder, onunla konuşur, uyandığında, duvardaki resim çerçevesinin

arkasından bir konuşma gelir ve anlarlar ki orada bir teleekran gizlidir. Daha sonra

içeriye siyah kıyafetli coplu görevliler girer, onlarla birlikte de Bay Charrington...

Daha sonra, Winston kendisini teleekranlı bir hücrede bulur, saat kaçtır, hangi

gündür bilmez. Hücreye suçluların biri gelir biri gider. Bir gün O' Brien da aynı

hücreye atılır. Winston şaşırır ve O' Brien sık sık yakalandığını söyler, Winston daha

da şaşırmıştır. Daha sonra şiddetli bir şekilde dövülmeye ve konuşturulmaya başlar,

yeri gelir işlemediği suçlar bile itiraf ettirilir. Sonra, onu konuşturan kişiler, iyi

giyimli Parti aydınları olmuştur; onu kendi görüşleriyle çeliştirip, zaman zaman

yoldaş diye seslenip, bazen de Parti' ye bağlılığını sorgulamaktadırlar. Bu kafa

karışıklığı gardiyan dayaklarından daha etkili olmuştur ve her istenileni söyler bir

pozisyona gelmiştir.

Sonra öğrenir ki her şeyi yaptıran O' Brien' dır. Onu yakalatan, işkence

ettiren, sorgulatan, sonra dayak yemesini durduran... O' Brien yedi yıldır kendisini

izlediğini açıklar. Şimdi sıra çiftdüşündedir. Yani, O' Brien kendi elleriyle Winston'

a işkence edip ona doğru bildiği şeylerin tam tersinin doğru olduğunu benimsetmeye

çalışmaktadır. Sonunda, Winston acıdan neyin doğru olduğunu niye burada olduğunu

unutur. O' Brien anlatmaya başlar; Orta Çağ' da Engizisyon, yirminci yüzyılda ise

Alman Nazileri ve Rus Komünistleri vardır ve onların yanlışları, itirafların düzmece

olduğunu kabullenip ölenlerin şehit olarak nitelendirilmesidir. Oysa kendilerinin aynı

hataya düşmediğini çünkü yanlışı doğru yaptıklarını vurgular. Daha, sonra türlü

işkencelerle Parti' nin doğrularını ona kabul ettirmeye çalışır. O' Brien yeni oluşumu

için önce öğrenme, anlama sonra da kabullenme aşamalarından geçmesi gerektiğini,

şu anda da öğrenme aşamasında olduğunu söyler. Kitap' ı da kendisi yazmıştır.

Page 61: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

57

O' Brien Parti' nin neden tüm bunlara gerek duyduğunu iktidarı ellerinden

bırakmak istemedikleri için ve iktidarın servet, lüks, mutluluktan daha güçlü

olmasıyla açıklar. Đktidarın bir araç değil amaç olduğunu ve kimsenin onu başkasına

bırakmak istemeyeceğini söyler. Geçmişteki oligarşilerden farklarının da akla

hükmetmek olduğunu söyler. O' Brien işkencelere devam eder ve onu inandırmaya

çalışır, Winston inat eder yine kendi doğrularını tekrarlar, O' Brien aynada kendisini

gösterir Winston' a, acınacak haldedir, insanlıktan çıkmış durumdadır.

Sonunda, Winston' u bir hücreye koyarlar ve şartlarını iyileştirirler, Winston

iyi beslenmeye, kilo almaya başlamıştır. Zaman zaman düşlerinde, annesi Julia ve O'

Brien ile sohbet ettiğini görür. En sonunda kendisini “Özgürlük köleliktir”, “ Đki kere

iki beş eder”, Tanrı iktidardır” gibi cümleler yazarken bulur. Bu mantık olarak ona

zor gelir ama artık bir şeyleri kabullendiğini fark eder. Duygularından da tamamen

arındırıldıktan sonra, hayata döndürülür. Döndüğünde, daha iyi bir maaşla iyi bir

konumda çalışmaktadır. Ve artık Büyük Birader' i sevmektedir.

3. CESUR YENĐ DÜNYA

3.1. Kitabın Çalışma Đçin Önemi

Bu kitabın seçilmesindeki amaç, Biz ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' te

şiddet uygulanarak kabul ettirilen “iktidarın doğruları” nın Cesur Yeni Dünya' da

şiddet uygulamak yerine insanlara sevdirilmesi ve insanların gönüllü olarak bu

sistemi kabulleniyor olmalarının modern devlete daha yakın görülmüş olmasıdır.

Huxley, Cesur Yeni Dünya' yı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' ten ayrı kılan noktanın,

istenmeyen davranışın ceza yoluyla kontrol edilmesi yerine, istenen davranışın

ödülle pekiştirilmesi olduğunu söyler.1 Nitekim, bu durum günümüzde işlemektedir

çünkü artık manipülasyon ile kitleler kontrol edilebilmektedir.

Diğer yandan, Huxley' in kitapta, günümüzde de sorun olan bir çok noktaya

simgesel olarak değinmiş olması da ilgi çekicidir. Nitekim, Huxley bizzat kendisi,

1 Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya' yı Ziyaret, Çev. Savaş Kılıç, Đstanbul, Đthaki Yayınları, 2001, s. 13.

Page 62: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

58

1958 yılında, hem kendi kitabının hem de Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' ün

değerlendirmesini yapıp yirmi altı sene içinde hangi noktaya gelindiğini ele aldığı

“Cesur Yeni Dünya' yı Ziyaret” adlı kitabını yazmıştır ve sosyolojik çözümlemelerde

bulunarak gelinilen noktayı ele almıştır. O dönemde, pek de iç açıcı olmayan durum,

günümüzde, yirmi birinci yüzyılda, daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Diğer yandan, Postman “Televizyon Öldüren Eğlence “ de Huxley ve Orwell'

in hikâyelerini şekillendiren korkulardan bahsetmekte ve ikisinin ufak bir

karşılaştırmasını yapmaktadır.

Postman şöyle bir ayrım yapmaktadır2: Orwell harici bir boyunduruğun,

insanların hakkından geleceği konusunda uyarıda bulunurken, Huxley, bu

boyunduruğa insanların seve seve ve düşünme kapasitelerini yok eden teknolojiye

inanarak gireceklerini söylemektedir. Orwell kitapların yasaklanacağından

korkarken, Huxley, kitapların yasaklanmasına gerek kalmayacağından çünkü

okumak isteyecek kimse kalmayacağından korkmaktadır. Orwell insanların bilgiden

mahrum edileceğinden korkarken, Huxley, fazla bilgi verilip pasiflik ve egoizm

yaratılacağından korkmaktadır. Orwell gerçeğin insanlardan saklanacağından

korkarken, Huxley gerçeğin konu dışı olan her şeyin arasında boğulacağından

korkmuştur. Orwell tutsak bir kültür oluşacağından Huxley ise, duyguların eşitli ği ve

çeşitli meşgul edici ama değersiz şeylerle kültürün yok olacağından korkmuştur.

Böylece, bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere, modern toplumun üst

düzeylerinin yaşandığı günümüzde, Huxley' in öngörülerinin nasıl da çağımıza

yakıştığını yadsımak mümkün değildir. Sonuçta, günümüzde de severek yapılan ve

teslim olunulan her şey- televizyon, bilgisayar-internet, cep telefonları ve boş

zamanların yok edilmesi için yaratılan her şey- insanları eğlendirmekte ve mutlu

etmekte ancak, aynı zamanda insanlığı ve kültürü yok etmektedir. Ayrıca bunu,

işkence ve korkuyla değil, insanların rızası ile yapmaktadır.

Kitaptaki söylemin analizinin yanı sıra, kitabın içinde yaratılan söylem de

ayrı bir önem taşımaktadır. Diğer bir değişle, gerek Dünya Devleti' nin sloganı olan

2 Neil Postman, Amusing Ourselves to Death Public Discourse in the Age of Show Business, New York, Penguin Books, 1986, s. vii-viii.

Page 63: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

59

cümleler, gerekse şartlandırma adı altında kullanılan cümleler, çok iyi birer ideoloji

ve iktidar söylemleri olmaları açısından başlı başına bir çalışmayı gerektirmektedir.

3.2. Kullanılan Đletişim Araçlarının Analizi

3.2.1. Yöntem: Söylem Analizi

Foucault “Kelimeler ve Şeyler” de dilin doğanın görülebilir biçimleriyle

deruni söylemlerin gizli yakınlıklarının ortasında olduğundan bahsetmektedir.

Doğanın, ilk şeffaflığını kaybetmiş, parçalanmış kendine rağmen bölünmüş ve

bozulmuş olduğunu ve onda saklı olan sırrın yüzeye çıktığını, dilin de onun

söylemek istediklerinin işaretlerini taşıdığını söylemektedir.3 Bu noktada on yedinci

yüzyıldaki Ansiklopedi tasarısına ve onun devamında gerçekleşen Rönesans ve

Aydınlanma düşüncesine atıf yapmaktadır çünkü dilin bu tasarıyla birlikte tarafsız

unsuru içinde bilineni yansıtmak değil de, keyfi ama etkin ansiklopedi düzeni olarak

alfabenin kullanılmasıyla; dünya düzenini, kelimeler ve onların mekâna yerleştirilmi ş

biçimlerinin zincirlenmeleri aracılığıyla yeniden kurmaya başladığını

vurgulamaktadır.4 Zaten Rönesans ve Reform gibi sonraki gelişmelerin temelinde de

dil ve şeylerin ortak bir mekân içinde bağlanmaları ve matbaanın gelişmesi vardır.

On yedinci yüzyıldan itibaren söz etkisini kaybetmeye başlamıştır ve yazı

devreye girmiştir bu sebeple derunilik söz değil de bir yazı olgusu haline gelmiştir.5

Böylece yazı ile birlikte tarihin yorumlanabileceği ve değiştirilebileceği anlaşılmıştır.

Diyalektik bir biçimde, yazı kendi sonunu hazırlamaya başlamıştır çünkü bilgi

kendisini yoruma teslim etmiştir.6 Yine bu dönemde dilin zenginliğinin ve

derinliğinin farkına varılmıştır böylece de söylemin önemi anlaşılmaya başlanmıştır

çünkü dil artık söylemi kontrol edemez hale gelmiştir.

3 Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler Đnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi , Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, 3. bs., Ankara, Đmge Kitabevi, 2006, s. 71. 4 A.e., s. 73. 5 A.e., s. 75. 6 A.e., s. 77.

Page 64: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

60

Rönesans' ta dille birlikte kültürün de yeniden örgütlenmesi söz konusu

olmuştur, on sekizinci yüzyıl edebiyatı da bu durumun bir temsilcisi olmuştur üstelik

bu işi, imalı ve diagonal bir şekilde yaparak. Böylece dil, bir söylem olarak oluşmaya

başlamıştır.7 Postman, kültürü söylemin yarattığını, dilin de duygu, düşünce ve

izlenimleri yaratarak söyleme benzersiz bir biçim verdiğini vurgulamaktadır. Bu

sebeple de, medyada yer alan somut ifadelerden çok, göze çarpmayan ama güçlü bir

şekilde insanların gerçeklik tanımlarını şekillendiren metaforların kullanıldığından

bahseder.8 “Söylem” kavram olarak ise, konuşma dili veya konuşma yöntemleri

tarafından şekillenmiş bir dil formuna atıf yapmaktadır.

Van Dijk' ın Söylem Analizinde mikro ve makro olmak üzere birçok strateji

vardır. Mikro stratejiler daha çok dilbilimsel analizleri içerdiğinden, bu çalışma için

makro strateji daha uygun bulunmuştur. Makro-strateji diğer stratejiler arasında daha

esnek ve daha bulgusal bir yöntemdir. Metnin hikâyesini içerir, ana temasını verir ve

metne göre şekillenir. Çalışmanın tarzına göre şekillendirilebilecek olan makro-

strateji, amaca uygun bir şekilde varsayımsal olarak gerçekleştirilir. 9

Makro strateji, dünya ile alakalıdır, bu gerçek veya kurmaca bir dünya olabilir

ama hakkında bilgisi olunan ve sosyokültürel etkileşimlerin bir parçasıdır,

dağılımları varyasyonları açıkça gösterir ve ilgi, dikkat ve hedeflere vurgu yapar.10

Bu yüzden, makro stratejide dört önemli soru vardır; kim, nasıl, neden ve ne zaman.

Buradan hareketle, Cesur Yeni Dünya' nın kim tarafından, nasıl, neden ve ne zaman

yapıldığı önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, analiz kısmında öncelikli olarak bu

sorulara cevap aranacaktır.

Van Dijk, Söylem Analizi' nde üç önemli boyut olduğundan bahseder;

bunlardan ilki linguistik tarafından kullanılan dil, ikincisi, psikoloji tarafından

kullanılan inançların iletişimi ve sonuncusu da, sosyal bilimler tarafından kullanılan

sosyal olaylar arasındaki etkileşimdir. Bu boyutlar aynı zamanda, söylemin öğelerini

7 A.e., s. 81. 8 Postman, a.g.e., s. 10. 9 Teun A. Van Dijk, Strategies of Discourse Comprehension, Academic Press, London, 1983, s. 15-16. 10 A.e., s. 197.

Page 65: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

61

sosyal ve kültürel içerik ile de bağlantılandırmaktadır ve böylece, her biri

kavramanın bir öğesi haline gelmektedir. Böylece, söylem analizi konuşmanın,

metnin, içeriğin veya topluluğun makro ve mikro boyutlarının anlaşılması ve güç ve

eşitsizlik gibi sosyal problemlerin anlaşılmasında eleştirel bir yaklaşım oluşturması

açısından önem taşımaktadır.11

Eleştirel Söylem Analizi, Foucault' nun “söylemin düzeni” ve “güç ve bilgi”

formülasyonları, Gramsci' nin “hegemonya” kavramı ve Althusser' in “devletin

ideolojik aygıtları” ve “çağırma” nosyonlarıyla şekillenmiştir. Söylem Analizinin

temelinde, güncel dil ürünlerinin sosyal yapı ile diyalektik bir ilişki içinde olduğu

vardır. 12 Buradan hareketle, Cesur Yeni Dünya' daki söylemin Althusser' in ideoloji

kavramlaştırmalarıyla uygun olduğu düşünülmektedir ve bu doğrultuda bir analiz

öngörülmektedir. Diğer yandan, eleştirel analizde dominant paradigmanın, dil

bilimlerindeki ideolojik kurulumlar üzerine olması13 da bu seçimde etkili olmuştur.

Böylece çalışmada Söylem Analizi yöntemi kullanılarak iletişim araçlarının

analizi yapılıp, yazarın söylemlerinin altında yatan iktidar ve ideoloji kavramları ele

alınmak istenmektedir. Bu sebeple öncelikle ideoloji kavramının tanımlanmasının

gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu kavram tanımlanmadan önce de Van Dijk' ın

söylemdeki iktidarın özelliklerine değinmek ve toplumsal denetimden bahsetmek

yerinde olacaktır.

Van Dijk söylemdeki iktidarın özelliklerini14 şöyle sıralar:

−−−− Söylemdeki iktidar, bireysel değil toplumsal bir iktidar dır.

−−−− Toplumsal iktidar ilişkileri belli bir etkileşimle belirir. Yani, A' nın B

üzerindeki toplumsal denetimi, B' nin toplumsal eylem özgürlüğünü

sınırlandırır.

11 Teun A. Van Dijk, Discourse as Structure and Process Discourse Studies: A Multidisciplinary Introduction Volume 1, Sage Publications, London, 1997, s. 1-5. 12 Jan Blommaert, Chris Bulcaen, “Critical Discourse Analysis”, Annual Review of Anthropology, Vol. 29, 2000, s. 451-452. 13 A.e., s. 458. 14 Teun A. Van Dijk, “Söylemin Yapıları ve Đktidarın Yapıları”, Haz. Mehmet Küçük, Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2005, s. 316-319.

Page 66: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

62

−−−− A' nın, B' nin eylemleri üzerindeki iktidarı, A' nın, B' nin eylemlerinin;

arzular, istekler, planlar ve inançlar gibi bilişsel koşulları üzerinde

denetime sahip olmasını öngerektirir. B, A' nın arzuladığı gibi yapmayı

yasayı, kuralları ya da konsensüsü izlemeyi kabul edebilir. Yani,

toplumsal iktidar dolaylıdır ve insanların zihinleri yoluyla işler.

Zihinsel denetimi içeren iktidar biçimleri ikna veya diğer söylemsel

iletişim biçimleri yoluyla ya da B' nin A tarafından uygulanacak olan

yaptırımlar dan duyulan korku yoluyla uygulanır. Đktidarın analizi bu

noktada anlam kazanır. Ancak dikkat edilmesi gereken, “zihinsel

dolayımı” nın, iktidar uygulamasına maruz kalanlara değişen derecelerde

özgürlük ve direniş alanı bırakmasıdır.

−−−− A' nın iktidarı, bir temele ihtiyaç duyar. Bu temel, iktidar uygulamasını

yetenekli kılan; zenginlik, konum, mevki, statü, otorite, bilgi, uzmanlık,

ayrıcalıklar ya da başat bir grubun üyesi olmak gibi kaynaklara veya

uyuşmazlık durumunda yaptırımın uygulanmasına ihtiyaç duyar. Đktidarın

A tarafından uygulanması, genellikle A' nın çıkarları doğrultusundadır.

−−−− A' nın iktidarının uygulanması ya da korunması için, B, A' nın arzularını,

isteklerini, niyetlerini bilmesi gerekir. B bu bilgiyi, emir, rica, tehdit gibi

dolaysız yollarla ya da, kültürel inanç, norm/değer ve ideolojik bir

çerçeve içinde paylaşılan konsensüs yoluyla edinebilir.

−−−− Batı toplumlarında, iktidar failleri yalnızca toplumsal bir alanda (siyaset,

ekonomi, eğitim) ya da okullardaki derslikler veya mahkemede olduğu

gibi özgül toplumsal durumlarda güçlü olabilirler. Bu durumun bir de

direniş boyutu vardır: Tahakküm altındaki gruplar çeşitli direniş biçimleri

sergileyebilir ve karşı-iktidar icrasına girişebilir.

−−−− Toplumsal iktidarın uygulanması ve korunması ideolojik bir çerçeveyi

öngerektirir.

−−−− Đktidar, çeşitli karşı-iktidar biçimleri ya da tahakküm altındaki grupların

direnişleriyle ilişkili olarak analiz edilmelidir.

Page 67: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

63

3.2.1.1. Söylem ve Toplumsal Denetim

Söylem yoluyla toplumsal denetim uygulanmasının önemli bir koşulu

söylemin denetimi ve bizzat söylem üretimidir. Bu sebeple, söylemin analizinde

merkezi sorular vardır; Hangi durumlarda, kim, kime, ne söyleyebilir ya da

yazabilir? Söylemin üretim araçlarına erişme imkanına kimler sahiptir? Karakol,

mahkeme, derslik ya da toplumsal bürokrasinin diğer kurumlarında, insanlar ancak

kendilerinden istenildiğinde, emredildiğinde enformasyon verir ve daha güçsüz

olanlar çoğunlukla alımlayan konumundadır. Daha güçlü gruplar ise, söylemi

denetleme veya bunlara erişebilme olanağına sahiptir.15

Đktidar yalnızca söylem içinde veya söylem yoluyla görülmez, aynı zamanda

söylemin arkasındaki toplumsal bir güçtür. Đktidar, söylem türlerine, içeriklerine ve

üsluplarına erişme derecelerine sahip olunması yoluyla dolaysız olarak uygulanır.

Örneğin kitle medyası örgütleri veya sahipleri, hem finansal hem de teknolojik

üretim koşullarını denetler. Yatırım, bütçe denetimi, eleman alımı, editoryal tesir,

kamusal söylemi ise kısmen denetler. Bu dolaylı denetim aynı zamanda, büyük

şirketler ve haber aktörleri tarafından da uygulanabilir. 16

Bourdieu' nun Simgesel seçkinler dediği gruplar – gazeteciler, yazarlar,

sanatçılar, yönetmenler ve akademisyenler – eklemlenmenin üretim tarzını denetler.

Bu grupların kendi iktidar bölgeleri içinde söyleme karar verme özgürlükleri vardır.

Bu simgesel iktidar, kamusal tartışmaların gündemini oluşturabilir toplumsal bilgi,

inanç, tutum, norm, değer, ahlak ve ideolojilerin imalatçısıdır böylece, simgesel

iktidar aynı zamanda ideolojik bir iktidar biçimidir.17 Siyasal, askeri ve ekonomik

seçkinlerin yanı sıra, simgesel seçkinler de ideolojik iktidarda rol oynar ancak, yine

de bazı devlet ya da özel şirketler tarafından yönetiliyor olmaları bazı kısıtlamalar

getirir.

15 A.e., s., 319. 16 A.e., s., 320. 17 A.e., s., 321.

Page 68: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

64

Van Dijk, söylemin iktidarı harekete geçirme yöntemlerini ise şöyle

sunmaktadır18; hukuki ya da diğer kurumsal yaptırımlar yoluyla, reklam ve

propaganda gibi ikna yöntemleriyle, gelecekteki ya da muhtemel olayların önceden

betimlenmesi yoluyla, simgesel seçkinlerin yayınladıkları basılı eserler yoluyla.

Buradan hareketle, analiz kısmında Van Dijk' ın iktidar, toplumsal denetim ve

ideoloji formülasyonlarına dayanarak bir değerlendirme yapılacaktır.

Söylemsel iktidar genellikle ikna edicidir ve iktidarın gizlenebilmesi için

“güçsüzleri kendilerinden istenilen eylemlerin kendi çıkarlarına olduğuna ikna

etmek”19 en önemli stratejidir. Bu ikna durumuna ise Herman ve Chomsky' nin

“Rızanın Đmalatı” kavramları denk gelmektedir.

3.2.1.2. Rızanın Đmalatı

Aydınlanma ile oluşan modern devlet kavramı on sekizinci yüzyıldan bu yana

birçok açıdan sosyal bilimlerin ilgisini çekmiştir. Modern devletin aldığı biçimi ve

etkilerini ileri kapitalist bir dönem için, Hall şu şekilde sınıflamaktadır: Kültürel

anlamda, kitle kültürü ile yüksek kültür yerinden edilmiştir ve bozulmaya uğramıştır.

Siyasal anlamda, medyanın yanlış çağrıları ve propaganda ile kitleler

güçsüzleşmiştir. Toplumsal anlamda da, topluluk bağlarının, cemiyet ve yüz yüze

gruplar dağılıp kitleler seçkinlerin ticarileşmiş etkilerine açık bir hale gelmiştir.20

Özellikle I. Dünya Savaşı sonrası güçlenen bu durum, çoğulculuk anlayışını da

beraberinde getirmiştir.

Ancak, çoğulculuk ve konsensüs zamanla kendi sorunsalını yaratmıştır.

Çünkü çoğulculuk belli grupları dışarıda bırakma durumunu yaratmıştır ve medyanın

şeffaf dil anlayışı yerini gerçekliğin yeniden tanımlanması ve hatta yorumlanması

durumuna bırakmıştır.21 Bu noktada tekrar ideoloji devreye girmektedir. Bu yüzden,

bu konudaki tartışmalar eleştirel paradigmanın en önemli konularından biri olmuştur.

18 A.e., s., 327-328. 19 A.e., s., 360. 20 Stuart Hall, “Đdeolojinin Yeniden Keşfi: Medya Çalışmalarında Baskı Altında Tutulanın Geri Dönüşü”, Haz. Mehmet Küçük, Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2005, s.75. 21 A.e., s. 84.

Page 69: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

65

Ancak ideolojinin, nasıl olup da, kitlelere empoze edilebildiği bir türlü

açıklanamamaktadır. Bu boşluk tahakküm kavramı ile açıklanmak istenmiştir.

Böylece tahakkümün, bilinç düzeyinin yanı sıra, bilinç dışı düzeyde de

gerçekleştiğinin gösterilmesi gerekmiştir ve söylemdeki işlevler ele alınmaya

başlanmıştır. Daha sonra Gramsci' nin “hegemonya” kavramıyla, belli oluşumların

tahakkümlerinin ideolojik zorla değil, kültürel önderlikle sağlandığı ima edilmeye

başlanmıştır. Diğer yandan, bu aşamadan sonra anlaşılan bir nokta da, bu

hegemonyanın, hukuki veya meşru bir zordan ziyade, grupların aktif bir rızasının

kazanılması yoluyla başarıldığı, olmuştur.22

Marksist teorideki boşluk böylece doldurulmuştur ve ABD ve Britanya gibi

demokratik toplumlardaki istikrarı sağlayan rıza öğesi anlaşılmıştır. Rıza kavramını

önemli kılan; konsensüs ile sağlanan başat sınıfın ideolojilerinin çoğunluğun

ideolojisiymiş gibi gösterilmesi durumunu, sağlıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

Bunun da ötesinde, medya, bu konsensüsü yansıtan bir kurum olmaktan çok, rızayı

imal eden bir kurum haline gelmektedir.23 Böylece, söylem ve medyadaki söylemin

analizi önem kazanmaya başlamıştır.

Herman ve Chomsky' nin propaganda modeli medya davranışlarının yapısal

koşullarını ele almaktadır. Rızanın imalatı süreci yapısal bir mantıkla işlemektedir.

Herman ve Chomsky propaganda modelini, devletin ve medya araçlarına ulaşma

imkanına sahip elitlerin pazar piyasasını şekillendirmeleri üzerinden kurmaktadırlar.

Medyanın, dominant güce hizmet etmek için haberin içeriğini beş süzgeçten24

geçirdiğini söylerler:

1- Dominant kitle medyası şirketlerinin büyüklüğüne bağlı olarak sahip

oldukları güç.

2- Temel gelir kaynağı olarak reklamcılık.

3- Devletin ve ideoloji sahibi uzmanların oluşturduğu medya bilgisine güven.

4- Medya disiplini için Đtiraz.

22 A.e., s. 114-115. 23 A.e., s. 116. 24 James R. Bennett, ”Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Media by Edward S. Herman; Noam Chomsky”, Contemporary Sociology, Vol. 18, No. 6, Kasım 1989, s. 937-938.

Page 70: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

66

5- Ulusal din ve kontrol mekanizması olarak anti-komünizm.

Herman ve Chomsky, böylece paranın ve gücün söylemi nasıl filtrelediğini

açıklamaktadır. Yani, bu süreç konsensüs yansıtılırken bir yandan da ideolojinin

şekillendirilmesi açısından bir üretim süreci haline gelmektedir. Bu aynı zamanda,

tikel bir çıkarın genel çıkar olarak, genel çıkarın da yönetici çıkar olarak temsil

edildiği süreçtir.25

Propaganda modeli, gazeteci ve editörlerin bilgiyi yaymada merkez role sahip

olduğunu söyler, ancak bu süreç bilinçdışıdır. Bu da, bilginin filtrelenmiş olmasından

kaynaklanır, böylece bilinçli şekilde üretilen bilgi, bilinçsiz bir şekilde doğalmış gibi

algılanır. 26

Görüldüğü gibi, tahakküm kavramı birçok açıdan ele alınmıştır ve her ele

alış, ideoloji kavramıyla temellenmiştir. Bu yüzden medya ve söylem analizinde

ideoloji kavramının önemi büyüktür ve Huxley' in Cesur Yeni Dünya' sının

analizinde de birincil kavram ideolojidir. Bu bağlamda, ideolojinin söylemdeki rolü

önem kazanmaktadır çünkü başat ideolojinin yeniden üretimi söylemi

gerektirmektedir.

3.2.1.3. Söylem ve Đdeoloji

Đdeoloji kavramının gelişimi ve bu konuda yapılmaya çalışılan tüm

kavramlaştırmalar, çok zengin olduğundan bu çalışmada, ancak seçmeli bir okuma

ile ideoloji kavramı tanımlanmaya çalışılıp, bu doğrultuda bir analiz yapılacaktır.

Đdeoloji Destut de Tracy, Cabanis ve arkadaşları tarafından, Aydınlanma

Felsefesi' nin gelenekleriyle düşüncelerin (ideo-) oluşuna ilişkin kuramı(-loji) yani

ideolojiyi anlatmak üzere27 kullanılmış olsa da; kavram olarak içeriğini Marx ve

Engels' ın sınıf çatışmasını tanımlama çabalarıyla kazanmıştır. Marx ve Engels' in

“Alman Đdeolojisi”nde “camera obscura” ile benzetme yaparak tanımlamaya

25 Hall, a.g.e., s. 118. 26 Jeffery Klaehn, “A Critical Review and Assessment of Herman and Chomsky' s Propaganda Model”, Europen Journal of Communication, Vol 17(2), 2002, s. 150. 27 Louis Althusser, Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları , Çev. Alp Tümertekin, 3. bs., Đstanbul, Đthaki, 2008, s. 75.

Page 71: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

67

çalıştıkları ideoloji kavramı, “arı yanılsama (optik bir yanılsama gibi) olarak hakiki

bir ideoloji anlayışına ve bununla bağlantılı, ideolojinin maddi gerçekliğinin bir

bakıma tersi ya da karşıtı olduğu fikrine yol açmıştır.”28 Böylece, ideolojinin

kavramlaştırılma çabaları başlamıştır ve ideoloji çoğunlukla yanlış bilinç şeklinde

öngörülmüştür. Marx' ın bu metaforu onun devamcısı veya eleştiricisi olan birçok

düşünür tarafından ele alınmıştır ve ideoloji kavramı sosyal bilimlerde önemli bir

tartışma konusu olmuştur.

Marx, ideolojiyi tarihsel bir bakış açısıyla ele almaktadır. Başat

grupların/burjuvanın, kapitalist sistemin öncüllerini tarihten bağımsız ve ebedi doğal

yasalar içindeymişçesine, kendi ideolojilerinin içine gizleyip ve bu şekilde kendi

ideolojilerini kaçınılmaz bir şeymiş gibi gizlice sunduklarını söyler. 29 Marx, ideoloji

kuramını sınıf mücadelesi üzerinden şekillendirmektedir ve toplumsal ilişkileri

ekonomik ilişkilere dönüştüren üretim tarzının da kapitalizm olduğunu

vurgulamaktadır. Marx, kapitalizmle oluşan yeni ilişki biçimini ve oluşturulan hayali

cemaat duygusunu eleştirmektedir. Devletin ise bu yeni ilişki biçiminde ideolojiyi

temsil eden kurum olduğunu söylemektedir. 30

Đdeoloji ve ideolojik pratikler devlet, medya, eğitim ya da din gibi kurumların

yanı sıra, aile gibi gayri resmi kurumlar aracılığıyla edinilir. Klasik Marksist analize

göre, başat gruplar kendi ideolojilerini gizleme eğilimindedir ve onları, genel ya da

doğal değerler, normlar ve amaçlar sistemi olarak kabul edilmesini sağlamayı

amaçlar. Van Dijk bu noktada ideolojiyi bir toplumsal grubun üyeleri tarafından

paylaşılan toplumsal bir biliş biçimi olarak tanımlamaktadır. Yani, ideoloji, önyargı,

bilgi, kanaat, tutum ve toplumsal tasarımlar gibi diğer toplumsal bilişlerin

oluşumunu, dönüşümünü ve uygulamasını denetleyen karmaşık bilişsel bir

çerçevedir. 31

28 Michele Barrett, Marx' tan Foulcault' ya Đdeoloji, Çev. Ahment Fethi, Ankara, Doruk Yayımcılık, 2004, s. 14. 29 Hall, a.g.e., s. 101. 30 Alan Swingewood, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Çev. Osman Akınhay, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1998, s. 209-213. 31 Van Dijk, a.g.e., s. 324.

Page 72: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

68

Đdeoloji bireysel bir sistem değil toplumsal bir sistemdir ve ideolojilerin hepsi

toplumsal gerçekliğin çıkar bağımlı bir yeniden inşasını cisimleştirir. Bu noktada

ölçüt, söz konusu inşanın toplumsal amaç ve çıkarları gerçekleştirmede

anlamlılığıdır. Van Dijk, buradan hareketle söylem ve iletişimin, ideolojinin

oluşmasında merkezi bir rol oynadığını vurgular. Van Dijk, bir ideolojinin oluşumu

ve uygulanışı gibi süreçleri sosyolojik açıdan değil de sosyo-bilişsel bir analiz ile

ortaya çıkarmayı amaçlar çünkü önceki ideoloji analizlerinin makro düzeyde

olmasından kaynaklanan, ideolojilerin gizlediği iktidar yapıları ve söylemin etkisi

arasındaki bağın ortaya konmasında eksiklik olduğunu düşünmektedir.32

Hall, ise ideoloji ve söylem arasındaki bağı, medyadaki söylemlerin

kodlanması ve kod açılması açısından ele almaktadır. Hall, Marx' tan ödünç aldığı

“sirkülasyon” ve “alımlama” terimleri ile medyadaki üretim sürecini ele almaktadır.

Medyada, mesajın tüketimi de üretim gibi başlı başına bir süreçtir, böylece mesaj

amacına ulaşır. Ancak bu aşamaya gelmeden önce bu mesajlar anlamlı bir şekilde

kodlanmalıdır, böylece etki yapma özelliğini kazanır.33

Hall kodlama sürecini şu şekilde anlatmaktadır; anlamlı bir söylem oluşturma

sırasında kodlama ve kod açım simetrik olmaz, çünkü kodlayan üretici, kod

açımlayan da alıcıdır. Bu ikisi arasındaki eşitsizlik yanlış anlamanın kaynağıdır.

Söylemdeki kodlar, onu doğallaştırır ancak bu bir yanılmadır.34 Marx' ın “camera

obscura” sistemi ile ideolojiyi ele alması da buna benzer bir anlatımdır. Söylemdeki

kodlar, yanılmayı sağlar, ideolojinin tanımında da bu tip bir yanılma söz konusudur.

Hall, kodlama ve kod açım arasındaki ilişkiyi, dil bilimdeki düz anlam ve yan

anlam ilişkisine benzetmektedir. Yan anlam ideoloji söyleminin yaratıldığı kısımdır.

Ancak düz anlam da gelenekselleşmiş ve doğallaşmış olması açısından en az onun

kadar ideolojiktir. Yan anlamlar her zaman kültür, bilgi, tarih gibi toplumsal

özelliklerle ilişki içindedir ve her toplum bunlara kendi anlamlarını

32 A.e., s. 325. 33 Stuart Hall, “Encoding/Decoding”, Haz. Meenakshi Gigi Durham, Douglas M. Kellner, Media and Cultural Studies, Oxford, Blackwell, 2002, s. 168. 34 A.y.

Page 73: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

69

yükleyebilmektedir. Yan anlam dönüşüme açıktır, düz anlam ise kesin işaretlerden

ve kompleks kodlardan oluşmaktadır.35

Alımlayanın rızasını kazanmak üzere yapılan kodlama, aynı zamanda onların

kod açımını da yapılandırmaktadır. Böylece, alımlayanlar hegemonik kodlar

çerçevesinde zorunlu olarak, ideolojinin sağladığı mekan içine yerleştirirler. Rızanın

sağlanması başarılmış olur.36

Hegemonya, egemen bir sınıfın, toplumsal formasyon üzerinde dolayısıyla,

tabi sınıflar üzerinde kurduğu otoritedir. Hegemonyanın işlemesi, sadece yönetmek

değil aynı zamanda da yönlendirmekle sağlanır, bu da daha önce değinildiği gibi

rızanın imalatını gerektirmektedir. Rızanın imalatı da ideolojiyi gerekli kılar böylece

tahakkümün sorunsuz bir şekilde işlemesi de toplumsal kurumlarla ideolojinin

empoze edilmesiyle başarılmış olur.37

Althusser ideoloji kavramlaştırmasını yeniden üretim nosyonu üzerinden

yapmaktadır. Buradan hareketle, kapitalist sistemin toplumsal yeniden üretimi

gerektirdiğini söylemektedir. Bu da emek gücünün ve üretim ilişkilerinin yeniden

üretimini gerektirmektedir. Emek gücünün ücret aracılığıyla yeniden üretilmesi

aileyi, ileri beceri ve tekniklerin yeniden üretilmesi eğitim sistemini

gerektirmektedir; dahası yönetici ideolojiye boyun eğilmesinin yeniden üretimi

kültürel kurumları, kiliseyi, kitle iletişim araçlarını ve siyasal aygıtları kendi

bölgesine doğru çeken devlet yönetimini gerektirmektedir.38

Althusser, burjuva ideolojisinin, yani hukuki ideolojinin, yükselişiyle,

öznenin ortaya çıktığını ve öznenin her tür ideolojinin kurucusu olduğunu söyler.

Yani, özne ideoloji ile somutlaşarak onun nesnesi haline gelmektedir.39 Buradan

hareketle, burjuva hukuku, kapitalist düzende üretim ilişkilerinin işleyişini sağlar,

böylece üretim ilişkileri çerçevesinde kurulmuş tüm kurumlar, aynı ideolojiyi temsil

35 A.e., s. 171-172. 36 Stuart Hall, “Kültür, Medya ve Đdeolojik Etki”, Haz. Mehmet Küçük, Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2005, s.228-229. 37 A.e., s. 214. 38 A.e., s. 217. 39 Althusser, a.g.e., s. 99.

Page 74: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

70

eder. Çünkü Marx' ın kanıtlamış olduğu gibi, üretimin olmazsa olmaz şartı, üretim

koşullarının yeniden üretimidir.40

Althusser, bu yeniden üretim nosyonuna, diğer koşulları da eklemiştir. Üretim

araçlarının yeniden üretimi emeğin de yeniden üretimini gerektirmektedir. Ancak

kapitalist sistemde emeğin yeniden üretimi giderek başka kurumların da yeniden

üretimini gerektirmiştir. Böylece okullardaki eğitim, kapitalist üretim sistemlerini

öğretirken bir yandan da egemen ideolojiyi aktarmaya başlamıştır.41

Althusser ideoloji anlayışını kuramsallaştırırken, Marx' ın üst yapı ve alt yapı

ayrımından faydalanır. Üst yapı, hukuki, siyasal ve ideolojik yapıları temsil eder, alt

yapı ise, ekonomik yani, üretim yapısını temsil eder, yani aslında üst yapı, temel -alt-

yapı olmadan varlığını sürdüremez. Böylece, bir üst yapı olarak devlet, hukuki

pratikler ve baskı aracı olarak ordu, devlet başkanı, hükümet ve yönetim gibi

sistemlere ihtiyaç duymaktadır. Althusser kuramını kurarken, açık bir şekilde

Marxist teorinin devletin ideolojik aygıtlarını ele aldığından ancak kendisinin sadece

bunu kuramsal bir şekilde sistemleştirdiğinden bahseder.42

Althusser öncelikle devletin baskı aygıtı; hükümet, idare, ordu, polis,

mahkemeler, hapishaneleri devletin ideolojik aygıtlarından ayırmaktadır. “Devletin

ideolojik aygıtları” kavramlaştırması şöyledir43:

−−−− Dinsel aygıt.

−−−− Hukuki aygıt

−−−− Siyasal aygıt

−−−− Sendikal aygıt

−−−− Haberleşme aygıtı; basın, radyo ve televizyon vb.

−−−− Kültürel aygıt; edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.

Buradan hareketle, Althusser, üretim ilişkilerinin yeniden üretimini, devletin

baskı aygıtları ve ideolojik aygıtları aracılığıyla sağlandığını söyler. Devlet (Baskı)

40 A.e., s. 153. 41 A.e., s. 156-159. 42 A.e., s. 168. 43 A.e., s. 168-169.

Page 75: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

71

Aygıtı, yeniden üretimin siyasal koşullarını sağlar.44 Diğer tüm ideolojik aygıtlarda,

ideolojinin aktarılması işini başarılı bir şekilde yapmaktadır.

3.2.1.4. Đdeoloji ve Kültür

Adorno ve Horkheimer kültürü ve onun ürünü olan her şeyi bir sanayi olarak

göstermektedir. Bir filmin, filmdeki karakterlerin, kullanılan müziğin, her şeyin

planlı bir şekilde özel uzmanlar tarafından yönetilmekte olduğunu söylerler. Böylece

tikelin uyumlu etkisinin nasıl kaybolduğunu ve kültür endüstrisinin bütünün

üstesinden nasıl geldiğini vurgularlar.45 Diğer bir deyişle, sanatın vaat ettiklerinin

altında da ideolojinin yattığından bahsederler. Bu yüzden de, yeniliğe pek açık

değillerdir ve eskinin birer kopyası niteliğindedirler. Diğer yandan da, yüzeysel

sanat, özerk sanatı ezmekte ve böylece kendisini yeniden üretmektedir.46 Gelinen

nokta, kültürle eğlencenin birleşmesi böylece, hem kültürün yozlaşması hem de

eğlenceye içerik kazandırılması olmaktadır.

Hall, modern devletin oluşumuyla sanatsal ürünün bir metaya dönüşmüş

olmasından, bununla birlikte kültürün ürünlerinin de piyasa ilişkilerine göre

şekillenmeye başladığından bahseder.47 Diğer yandan, yozlaşmış kültürün yanında

teknoloji de büyük ölçüde kültürü şekillendirmektedir. Buna en iyi örnek internet

üzerinden ulaşılabilen her türlü bilgidir. Böylece kültür ürünlerinin

popülerleşmemesi elde değildir çünkü zihnin şekillendirilmesi yoluyla kişiler

gerçeklik algılarını teknoloji üzerinden şekillendirmeye başlamıştır.

Postman' ın teknoloji ve mekan arasındaki ayrımı; teknolojinin beyin gibi

fiziksel bir araç olması, mekanın ise akıl gibi hangi fiziksel aracın kullanılacağını

belirlemesi ile mekanın gerçekleşmesi söz konusu olmaktadır. Teknoloji belli bir

sembolik kod içerdiğinde veya sosyal bir durumu temsil ettiğinde mekan haline

gelmektedir, diğer bir deyişle, mekan teknolojinin yarattığı sosyal ve entelektüel bir

44 A.e., s. 174. 45 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, C. II, Çev. Oğuz Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1996, s. 13. 46 A.e., s. 25. 47 Hall, a.g.e., s. 222.

Page 76: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

72

çevredir.48 Bu kavramlaştırmayı televizyonun kitleler üzerindeki etkisi bağlamında

yapmakta olduğundan televizyonu bir teknoloji olarak değil, bir mekan olarak ele

almaktadır. Çünkü medya araçlarında temsil edilen ideoloji bir süre sonra gerçek

hayatın ta kendisi olmaktadır ve kişilerin hayatını şekillendirmektedir. Hele ki,

bilgisayar, internet, cep telefonu, televizyon vs. gibi iletişim araçlarının en gelişmiş

halinin yaşandığı günümüzde, bu araçlar yegane sosyalleşme aracı olarak insanların

hayatlarında yerini almaktadır.

Televizyonların ve bilgisayarların bütün gün açık tutulduğu evlerde, kişilerin

dominant ideolojiye sürekli bir şekilde maruz kalmaları da sistemin başarısının en

önemli göstergelerinden biridir. Kaldı ki böyle bir sistemde, saf bir kültürden

bahsetmek de pek mümkün görünmemektedir. Postman' a göre, eğlence ideoloji-üstü

bir durum almaktadır.49 Böylece, sanat ve kültür de bir eğlence aracına

dönüşmektedir.

3.2.2. Analiz

Bu bölümde öncelikle, “Cesur Yeni Dünya” adlı eserin iyi bir analizinin

yapılabilmesi için gerekli olan sorular cevaplanmaktadır. Bunlardan ilki “Kim?”

sorusudur, ikinci soru, “Nasıl?, üçüncüsü “Neden?” ve son olarak da “Ne zaman”

sorusudur. Bu sorulara verilen cevaplarla, eserin hangi koşullar altında yazıldığı

anlaşılıp analiz için önemli bir arka plan oluşturulmaktadır. Daha sonrada, Van Dijk'

ın iktidar formülasyonu ve Althusser' in ideoloji kuramı kullanılarak eleştirel bir

analiz gerçekleştirilecektir.

48 Neil Postman, Amusing Ourselves to Death Public Discourse in the Age of Show Business, New York, Penguin Books, 1986, s. 84. 49 A.e., s. 87.

Page 77: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

73

Kim, Ne zaman, Nasıl ve Neden?

Huxley*, 1894' te doğmuş 1963' te ölmüş Đngiliz bir yazardır. Kırktan fazla

kitabı, makaleleri, mektupları, şiirleri, sanat eleştirileri, bilim ve politika ile ilgili

yazıları vardır. Huxley, marjinal bir karaktere sahip olmanın yanı sıra, Doğu kültürü,

Budizm ve mistisizm ile ilgilenmiştir ve mistik bir üstünlük yaşamayı tecrübe etmek

amacıyla meskalin ve lsd gibi uyuşturucuları deneysel olarak kullanıp, duygularını

“The Doors of Perception” (Algının Kapıları) adlı kitabında dile getirmiştir.

“Science and Literature” (Bilim ve Edebiyat), “Heaven and Hell” (Cennet ve

Cehennem), “Themes and Variations”(Temalar ve Varyasyonlar), “Ends and

Means”( Sonuçlar ve Anlamlar), “Texts and Pretexts” (Metinler ve Altmetinler),

“Island” (Ada) çalışmalarından bazılarıdır. Görüldüğü gibi, birçok konuda önemli

çalışmalara imza atmıştır ve kitaplarının her biri ölümünden sonra Đngiliz Edebiyatı'

nın en önemli çalışma alanlarını işgal etmeye başlamıştır. Ölümünden sonra adına

düzenlenen sempozyumlardan üçüncüsü 2004' te Letonya Ünversitesi' nde

yapılmıştır.

Ailesinden birçok ismin de yazarlık yaptığı bilinen Huxley, ölümünden sonra,

hem bir realist hem ironik hem de değer yargılarına önem veren biri olarak

tanımlanmıştır. Aynı zamanda, zarif ama kötümser biri olduğu düşünülmektedir.

Distopyalar' ın yazılmaya başlandığı dönem, Birinci Dünya Savaşı' ndan

çıkıldığı ve dünyanın maddi manevi bir yıkım içinde olduğu bir döneme denk

gelmektedir. Akıl ve bilimin saptırılarak iyi amaçlar için değil, hırs ve zenginlik için

kullanıldığı görülmüş bu da gelecek için bir umutsuzluk ortamı yaratmıştır.

1920-1930 yıllarında bilimin öneminin artmasıyla bilimselliğin

popülerleştirilmesi adına yazılan eserler üzerinden bir misyonerlik faaliyeti baş

göstermiştir. Huxley' in de bilime inanılmaz bir ilgisi vardır. Bilimdeki gelişmeleri

bizzat takip etmektedir ve bunun yanında kardeşi Julian da bir biyologdur ve bilim ve

* Milton Birnbaum, A Quest For Values: Aldous Huxley, New Jersey, Transaction Publishers, 2006, Önsöz' den alınmıştır.

Page 78: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

74

toplum üzerine bir çok eseri mevcuttur. Bu on yıl Batı dünyasında bilim ve toplum

üzerine birçok çalışma yapılmıştır.50

Zamyatin “Biz” i yazdığında, Rusya komünizmi ile Alman faşizmi etkilerini

göstermeye başlamıştır. O dönemde Almanya' daki politik kaos birçok edebi metne

yansımıştır. Nazi Almanya' sını eserlerine taşıyan önemli bir isim Brecht olmuştur.

Eserlerinde, Nazi rejiminden, Hitler' in distopik kurallarından, kapitalizmden ve

modern kültürün krizinden bahsetmiştir. 1929' daki ekonomik ve politik kriz

sonrasında ise faşizm Avrupa' da yayılmaya başlamıştır ve totaliter rejimlerin

sonuçları üzerine spekülasyonlar yapılmaya başlanmıştır.51

Bunlardan biri de Huxley olmuştur, böylece bir burjuva distopyası olarak

Cesur Yeni Dünya ortaya çıkmıştır.1930' lar totaliter rejimlerin ortaya çıktığı,

kapitalizmin ileri aşamalarının yaşandığı bir dönem olmanın yanı sıra, Musevi-

Hıristiyan kültürünün negatif yönlerinin anlaşıldığı bir dönemdir. 52

Huxley, tüm bu koşullar altında, bir edebiyatçı olarak o yıllardaki bilimi ve

bilimin insanlar üzerindeki etkisini yer yer eleştirmek yer yer de kötüye kullanıldığı

takdirde insanlığın gelebileceği durum hakkında uyarılarda bulunmak amacıyla hiciv

sanatını kullanarak kaleme almıştır. Huxley, Wells' i okumuştur ve onun toplumun

bilim elitleri tarafından yönetilmesi önerisini beğenmemektedir. Bu sebeple, hem

bilimi kullanabileceği hem de toplumsal içerikli bir kitap yazmak istemiştir. Böylece

hem Wells gibi bilimi ele alabileceği bir eser hem de, eserlerinin birçoğunda olduğu

gibi eleştirel bir eser ortaya çıkarabilmiştir.

Huxley' i Cesur Yeni Dünya' yı yazmaya iten en önemli sebeplerden biri

1926' da Amerika' ya yaptığı ziyarette oluşan yeni uygarlığın onda yarattığı

umutsuzluk olmuştur. Çünkü Los Angeles' a gittiğinde orada hedonizme kapılmış

yaşantıları, müziğin, filmin, kokteyllerin ve otomobillerin yarattığı yapay

mutluluğun ve insanları tek tipleşmeye doğru sürükleyen yaşam biçimlerini

50 Krishan Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, Đstanbul, Kalkedon, 2006, s. 381-384. 51 M. Keith Booker, The Dystopian Đmpulse in Modern Literature Fiction as Social Criticisim, Westport, Greenwood Press, 1994, s. 51. 52 A.e., s. 52.

Page 79: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

75

görmüştür.53 Cesur Yeni Dünya, böyle bir yaşantıdan esinlenmektedir. Çünkü

Huxley daha o dönemde Amerika' nın bir dünya öncülü olabileceğini fark etmiştir.

Huxley, Cesur Yeni Dünya' da Kumar' ın deyimiyle karakterlerinin birçoğuna

“betes noires” ını(en çok hoşlanılmayan)54simgeleyen isimler vermiştir. Bu yüzden

Cesur Yeni Dünya simgesel anlamda da incelemeye değer bir kitaptır. Neredeyse her

cümlesinin altında zekice gizlenmiş simgeler yatmaktadır. Ancak bu başka bir

çalışmanın konusu olabilecek kadar kapsamlı olduğundan, bu çalışmada birkaç

önemli karakterin simgesel boyutundan bahsedilecektir.

Daha sonra, hikâyenin geçtiği zaman ve hikâyede bahsedilen, istikrar,

şartlandırma, medya araçları, hipnopedya tekniği, eğitim-bilim ve güvenlik gibi

kavramların bir değerlendirmesi yapılıp, iktidar ve ideolojik söylem analiz

edilecektir.

Karakterler

Huxley' den ve onun Cesur Yeni Dünya' yı (Bundan sonra CYD olarak

anılacaktır) kaleme alışından kısaca bahsettikten sonra, kitaptaki karakterleri ele

almak yerinde olacaktır. Huxley kitaptaki ana karakterlerden biri olan Bernard Marx

ve diğer karakterlerden Lenina Crowne, Herbert Bakunin, Sarojini Engels, Polly

Trotsky gibi isimlerle sola bir atıf yapmaktadır. Daha da ilginç olanı, on dünya

denetçisinden biri olan Mustafa Mond ismi, iki açıdan önem taşımaktadır; birincisi

Atatürk' ün yeni ulusalcı anlayışına ve ikincisi, önemli kimya firması ICI' ın

kurucusu ve endüstriyel anlamda geleceğin hakimi olmaya aday Alfred Mond' a atıf

yapması.55

Kitapta önemli sembollerden biri de Shakespeare' dir. Vahşi' nin Shakespeare'

i bilip de Dünya Devleti' nde yaşayan insanların bilmemesi ilginçtir. Burada, Huxley,

Đngiltere' nin Kuzey Amerika' ya uyguladığı kolonizasyona, diğer yandan da

sistemde geçmişin unutturulması ve kitapların yasaklanması ile Shakespeare' in

53 A.e., s. 390. 54 A.e., s.385. 55 A.e., s. 386.

Page 80: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

76

unutturulmuş olmasına atıf yapar. Shakespeare' in kitabın kurgusunda da önemli bir

yeri vardır. Hatta kitap adını Shakespeare' in Fırtına adlı oyunundan almaktadır..

Booker, Huxley' in Amerika üzerindeki emperyalizme ve Fırtına adlı oyunda

Miranda' nın iyi görünümlü yabancılar adayı istila ettiğinde söylediği cümleyi kitabın

adı yapar.56

Zaman

Kitapta diğer önemli simge de zamanlamanın Ford' dan önce ve Ford' dan

sonra olarak yapılmış olmasıdır. Fordizm Sosyal Bilimler' de özellikle Gramsci' nin

tanımladığı şekliyle, hareketli bir montaj hattı, standartlaştırılmış çıktılar, düşük

fiyatlar, yüksek ücretler, reklam ve tüketici kredisinin bir araya getirilip talebi teşvik

etmesi böylece emeğin yönetimi ve pazarlamanın bilimsel yönetimi sistemi ile

Taylorizm ilkelerine göre yapılan bir seri üretim organizasyonu anlatır.57 Böylece,

CYD' de seri üretimle birlikte yeni bir çağın başladığı anlatılmak istenmektedir. Öyle

ki, seri üretim sistemi biyolojiye de uygulanarak, Bokanovski işlemi ile, yapay

yumurtalar üretilmektedir ve bu üretim sürekli ilerleyen bantlar üzerindeki

yumurtalara çeşitli kimyasal işlemlerin uygulanmasıyla sağlanmaktadır. Hatta Ford

bir tanrı gibi yüceltilmekte, adına dini ayinler yapılmakta, Hıristiyanlık' taki haç

işaretinin üstü kesilip Ford' un “T” modeline atıf yapılmaktadır.

Ford' a yapılan atıftan daha da ilginç olanı, “Fordumuz-ya da Freud' umuz, ki

sırrına erişemediğimiz bir nedenle her zaman psikolojik konulardan söz etse kendine

Freud derdi- aile hayatının korkunç tehlikelerini ilk ortaya koyan kişi olmuştur”58

şeklinde bir söylemin geçmesidir. Bu durumda, Ford ve Freud' un aynı kişiler olması,

Freud' un psikolojik boyutta yeni çağın düşüncelerini temsil ediyor olmasıdır.

Nitekim burada Freud' un, ataerkil toplum tanımlamaları, tabu ve totem üzerine

yazıları, toplumsal cinsiyet hakkı gibi konulardaki çalışmalarına ve bilinçaltının

keşfine bir atıf bulunmaktadır.

56 Booker, a.g.e.,s. 62. 57 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999, s. 245. 58 Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, 2. bs., Đstanbul, Đthaki Yayınları, 2000, s. 65.

Page 81: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

77

Althusser, ideoloji kavramını tanımlarken, Marx' ın Alman Đdeoloji' sinde

ideolojinin katıksız bir yanılsama olduğunu, katıksız bir düş, yani hiçlik olduğunu

öne sürdüğünü söyler ve oradan hareketle, ideolojinin tüm gerçekliğinin kendi

dışında olduğu yargısına varır ve ekler; “Demek ki, ideoloji, Freud' tan önceki

yazarların kuramlarında düşe verdikleri yere tıpa tıp benzeyen imgesel bir kuruluş

olarak tasarlanmaktadır.”59 Althusser, ideolojinin tarih dışı olmasından yola çıkarak

Freud' un “bilinçdışı öncesiz ve sonrasızdır” önermesiyle “ideolojinin tarihi yoktur”

önermesi arasında organik bir bağ kurmaktadır. Yani, ideoloji de öncesiz ve

sonrasızdır. Bu yüzden de Althusser' in kuramında Freud' un önemli bir yeri vardı

çünkü, onun bilinçdışı kuramıyla aslında bir ideoloji kuramı önerdiğini

düşünmektedir.60

Böylece, Huxley' in CYD' de Freud' a yer vermiş olması ki onun Ford' la aynı

kişiymiş gibi gösterilmiş olması onun bu bilinçdışı kavramlaştırmasına bir gönderme

olarak değerlendirilebilir.

Đstikrar

Ford' la birlikte bir dünya devleti kurulmuştur ve bu devletin sloganı

“Cemaat, Özdeşlik, Đstikrar” dır. Cemaat, on dokuzuncu yüzyılda Sosyal Bilimler' de

önemli bir kavramdır çünkü sanayileşme ve kentleşme ile birlikte yüz yüze ilişkilerin

önemini yitirmesi ve cemaat anlayışının bozulmaya başlaması söz konusu olmuştur.

Tönies' in çalışmalarında merkezi önem taşıyan bu kavram, zamanla tanımlanma

güçlükleriyle beraber, yeni bir biçim alarak, belli bir nüfus yerleşimini ve oradaki

ideal-tipik yaşam tarzlarını tanımlayan bir kavram olmuştur. 61 Yani bu sloganda,

özdeşlik ve istikrar kelimeleriyle birlikte kullanılmış olması Dünya Devleti' nde

yaşayan herkesin bir cemaat içinde birbiriyle özdeş olduğu ve böylece de toplumda

bir istikrar sağlandığını anlatmaktadır.

59 Althusser, a.g.e.,s. 80. 60 A.e., s. 82. 61 Marshall, a.g.e., s. 90.

Page 82: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

78

Şartlandırma

Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi, istikrarın en önemli kaynaklarından birini

oluşturmaktadır. Burası aynı zamanda, hem seri bir şekilde embriyo üretilen hem de

çeşitli kimyasalların embriyolara enjekte edilmesiyle Alfa, Beta, Gama, Delta ve

Epsilon sınıflarının üretildiği yerdir. Bir yumurtada birçok embriyonun oluşturulması

işlemine Bokanovski işlemi denmektedir. Bu işlem sayesinde, birbirinin aynı birçok

insan üretilmekte ve hepsi standart kıyafetler içinde standart bir şekilde

şartlandırıldıkları işleri yapmaktadır. En düşük sınıf olan Epsilonlar en kötü işleri

yapmakta, en yüksek sınıf Alfa' lar ise duygu mühendisliği, propaganda, yöneticilik

gibi işleri yapmaktadır. Bu bir çeşit kast sistemi olarak değerlendirilebilir ancak bu

sistem tarafından belirlenen ve bilimin katkısıyla gerçekleştirilen bir durumdur.

Örneğin, Epsilon olması istenen embriyolara daha az oksijen vermek gibi...

Embriyolar dünyaya geldiklerinde ise Sosyal Belirleme Odası' nda, ait

oldukları sınıf ve meslek gruplarına göre kimyasal maddeler verilir veya o yönde

şartlandırma yapılır. Böylece yapmak zorunda oldukları işleri sevmeleri

sağlanmaktadır. Đnsan üretimindeki önemli aşamalardan biri de, hipnopedya

uygulamasıdır. Hipnopedya ile bebeklere uykularında önceden hazırlanmış olan

bantlar periyodik şekilde dinletilmekte böylece gelecekte bulunacakları konum için

şartlandırılmaktadırlar. Bu yöntemle öğretilen cümleler yetişkin olduklarında da

akıllarındaki yerlerini korumaktadır. Daha sonra hipnopedik cümlelere ayrıca

değinilmektedir. Diğer yandan, Pavlovcu Şartlandırma Odaları' nda da bebeklere

yapmaları istenen veya istenmeyen davranışlar, Pavlov yöntemiyle öğretilmektedir.

Pavlov Şartlandırma Odaları da aşikar bir biçimde ismini Rus filolog Ivan

Pavlov' dan almıştır. Onun klasik koşullama yöntemi kısaca şöyledir; bir köpeğe

önce ışık verilip sonra et verilir ve köpek salgılamada bulunur, bu davranış

tekrarlandığında, köpek bir noktadan sonra sadece ışık verildiğinde de salgıda

Page 83: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

79

bulunmaya başlar. Bu durum koşullu tepki olarak adlandırılır ve bir eğitim

gerektirmektedir.62

CYD' de, bu yöntem çocukları kitaplardan uzak tutmak için uygulanan

şartlandırmada kullanılır. Böylece çocukların büyüdüklerinde de kitaplardan nefret

etmeleri sağlanıp, hem kendilerini geliştirip sistemi sorgulamaları engellenmekte

hem de diğer tüketim ürünlerine yönelmeleri sağlanmaktadır.

Seri üretimin, dolayısıyla istikrarın devam edebilmesi için devamlı bir

tüketim olmalıdır. Bu yüzden kitap okumak hoş bulunmaz ve çocukların Pavlovcu

Şartlandırma ile kitaptan nefret etmeleri sağlanır. Yani, yapılması istenen veya

istenmeyen birçok davranış bu şekilde pekiştirilmekte veya söndürülmektedir.

Tüketim devam ettikçe, istikrar korunacaktır ancak, nüfus artışı buna bir

tehdit oluşturacağından nüfusun kontrol edilmesi ve istikrarın bozulmasına sebep

olacak bir nüfus artışına engel olmak istenilmektedir. Bunun için uygulanan önemli

yöntemlerden biri de Malthus araştırmalarıdır. Kaldı ki, bu ismin de bir nüfus bilimci

ve ekonomist olan Thomas Robert Malthus' tan alınmış olması da simgesel anlamda

ilgi çekici bir noktadır.

Malthus, kuramında nüfusun kaynaklardan daha hızlı büyümeye yönelik

doğal bir eğilimleri olduğundan bahsetmektedir. Malthus buna öneri olarak pozitif

kontrol veya önleyici kontrol – ki bu evliliğin ertelenmesi veya cinsel kontrol

anlamına gelmektedir – ilkeleri sunmaktadır. Kaynakları daha fazla arttırıp

yoksulluğa çözüm bulunmasının nüfusun daha fazla gelişmesini gerektireceğinden

bu yöntemin başarısız olacağını düşünmektedir.63 Nitekim CYD' de kadınlar, Maltus

kemeri denen bir kemer kullanmakta ve okul dönemlerinden itibaren doğum kontrolü

amacıyla Malthus alıştırmaları yapmaktadırlar.

Huxley, yirmi yedi yıl sonra yazdığı Cesur Yeni Dünya' yı Ziyaret' te tekrar

bu nüfus sorununa değinmiştir; “Bağımsızlık Bildirgesi' nin imzalandığı tarih

itibariyle dünya nüfusu yedi yüz milyon sınırını aşmıştı. 1931' de ben Cesur Yeni

Dünya' yı yazarken, iki milyarın biraz altındaydı. Bugün, sadece yirmi yedi yıl sonra,

62 Doğan Cüceloğlu, Đnsan ve Davranışı Psikolojinin Temel Kavramları , 12. bs., Đstanbul, Remzi Kitabevi, 2003, s. 141. 63 Marshall, a.g.e., s. 470.

Page 84: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

80

iki milyar sekiz yüz milyonuz. Ya yarın ne kadar olacak?”64 Huxley' in bu kaygısı

günümüzde fazlasıyla gerçekleşmiş bulunmakta, 2009 yılı nüfus sayımına göre

dünya nüfusu 6,5 milyarı aşmaktadır ve doğal kaynakların yetersizliği söz

konusudur.

Huxley çok yerinde bir sosyal analizle CYD' deki ayrı bölgelerin de sebebini

az çok açıklamaktadır:

“Eğer besin ve mamul eşyaların, evlerin, okul ve öğretmenlerin üretimi insan

sayısından daha büyük bir oranda arttırılabilirse, bu az gelişmiş ve aşırı nüfuslu

ülkelerde yaşayan biçare güruhu geliştirmek mümkün olabilir. Ne yazık ki, bu

ülkeler sadece tarım çarkından ve bu çarkı döndürecek endüstriyel donanımdan

yoksun değil, aynı zamanda böyle bir donanımı yaratacak sermayeden de

yoksunlar”65

Bu alıntıda da Huxley, alt sınıfların veya az gelişmiş ülkelerin kaynakları

hiçbir zaman yeterli düzeye gelemeyeceğinden kaderlerinin hep aynı olacağından

bahsetmektedir. Kaldı ki, CYD' de bu kadere sahip grupları ayrı bölge diye

adlandırdığı bölgelere yerleştirmiştir. Bu durum, aynı ülkede bir ayırma duvarı ile

Gama, Delta ve Epsilonlar' ın ayrılması, farklı ülkede de teknolojinin gelişmediği ve

kaynakların yatırım yapmaya değmeyecek düzeyde olduğu düşünülen Vahşi

Ayrıbölgesi olarak simgeleştirilmi ştir.

Ellul' un teknolojik toplumların bilimden umduklarının yani, insanların

tekniği kullanarak özgürleşmesi, teknokrasiden böylece uzaklaşması; tekniğin

insanlarla barışık olması çünkü çatıştığı takdirde tekniğin gelişimine bir engel

oluşturacağı; tekniğin insan tekniğini yeniden inşası ve kimyacıların genetik ve

embriyonik çalışmaları doğrultusunda süper insanı yaratma umutları66, CYD' de pek

de beklenen yönde gerçekleşmediği görülmektedir. O halde teknolojik toplumlarda

bilimin hangi amaç için ne şekilde kullanıldığı önem kazanmaktadır.

64 Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya' yı Ziyaret, Çev. Savaş Kılıç, Đstanbul, Đthaki Yayınları, 2001, s. 15. 65 A.e., s. 18. 66 Jaques Ellul, The Technological Society, New York, Alfred A. Knopf, 1965, s. 337-338.

Page 85: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

81

Medya - Propaganda

Propaganda Bürolarında televizyonda propaganda, duygusal görüntülerle

propaganda ve müzikle propaganda çalışmaları yapılmaktadır. CYD' de sistemin

işleyebilmesi için en gerekli öğelerden biri propagandadır. Doğdukları andan itibaren

şartlandırma, hipnopedya ve sonunda da maruz kalınan propaganda hakikaten işe

yaramaktadır. Toplumun en zekileri olan Alfalar bile bu propagandadan paylarına

düşeni almaktadır.

Toplumdaki istikrarın sürdürülebilmesi için sağlanmış olan sistemin devam

etmesi sağlanmalıdır bu da ancak propaganda ile sağlanabilmektedir. Bu yüzden

Duygu Mühendisliği Üniversitesi' nde birçok slogan üretilmektedir.

Diğer yandan Alfalar için Saatbaşı Radyosu, Gamalar için Gama Gazetesi ve

Deltalar için de Delta günlüğü gazetesi üretilmektedir. Böylece, hangi sınıfa ne kadar

bilmesi isteniyorsa o kadar bilgi verilmektedir. Hatta Deltalar için hazırlanan

gazetedeki kelimeler tek heceli ve anlaşılması kolay cümlelerdir.

Böylece zaten kaderleri belirlenmiş insanlar, hiçbir zaman etraflarında ne

olup bittiğinin farkına varmadan yaşayıp, sistem için üretip ve tüketip, ölmektedirler.

Hatta öldüklerinde bile sisteme faydalı olabilmeleri için cesetlerin krematoryumda

yakılıp, onlardan fosfor elde edilmesi söz konusudur.

Đlginç olan nokta, insanlar bu şekilde yaşamaktan mutluluk duymaktadır.

Çünkü daha farklı bir yaşam biçimini bilmemektedirler ve Dünya Devleti' nin onlara

sonsuz bir mutluluk sunduğunu düşünmektedirler. Burada Herman ve Chomsky' nin

rızanın imalatı teorilerinin nasıl işe yaradığını görmek mümkündür. Çünkü insanlar,

gönüllü bir şekilde sisteme hizmet etmekte ve bu durumdan şikayet etmemektedir.

Yani, sistem onların rızasını alarak kendisini meşrulaştırmaktadır.

Eğer içlerinden bir şeylerin farkına varacak biri çıkarsa da sistem soma ile

ona her şeyi unutturmakta ve sentetik müziğin de eşliğiyle onu tekrar mutlu

kılmaktadır. Burada, görüldüğü gibi, rızanın imalatı sanatın da imalatını

gerektirmektedir. Ki, CYD' de bu ihtiyaç da planlı bir şekilde karşılanmaktadır.

Propaganda Bürolarında üretilen sentetik müzik, kitapta her zaman soma ile birlikte

Page 86: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

82

anılmaktadır. Bu noktada, Horkheimer ve Adorno' nun sanatla ilgili bir analizine atıf

yapmak yerinde olacaktır:

“Kültür sanayinin zaferi ikilidir: Dışarıda hakikat diye yok ettiğini içerde yalan

olarak istediği gibi yeniden üretebilir. Bu şekliyle “yüzeysel sanat”, yani eğlence bir

yozlaşma biçimi değildir. Bundan katışıksız ifade idealine ihanet diye şikayet eden

kişi toplum hakkında yanılgıya düşmektedir. Maddi praksisin tersine özgürlük

dünyası olarak tecessüm eden burjuva sanatının arılığı başlangıçtan itibaren alt

sınıfların dışlanması pahasına elde edilmiştir, oysa sanat sahte genellik hedeflerinden

uzak durarak alt sınıfların davasına, yani gerçek genelliğe bağlı kalmaktadır.” 67

Yani, modern devlette olduğu gibi sanat CYD' de de sisteme bağlılığı ve

genelin kültürünün kitlelere benimsetilmesi konusunda başarı sağlamaktadır. Bunu,

Mustafa Mond kitabın son bölümünde Vahşi' ye sistemin nasıl işlediğini anlatırken

de doğrudan dile getirmektedir. Đstikrar için nasıl her şeyden vazgeçtiklerini

anlatırken, yine istikrar için sanatın nasıl makineleştirilmesi gerektiğinden

bahsetmektedir.

Egemen güçlerin halkı içine çekebilmesi için, tekniği tek elde toplaması

gerekir, bu da doğrudan totaliter bir devlet sistemini gerektirmektedir. Böylece,

teknikler insanların hayatını kuşatacak şekilde birbirine bağlı hale gelir ve bu

kaçınılmaz son ister demokratik ister liberal olsun tekniğin geliştiği her devlette

gerçekleşir. Tekniğin denetlenme çabası ise propagandayı gerektirir. Böylece liberal

veya demokratik toplumlarda propaganda toplumsal kurumlara entegre edilir ve

uygulanır. Yani, propaganda bir tekeldir. Ancak, bu uygulama ayırt edilemeyecek

şekillerde de yapılabilir çünkü teknik, bir kitle aracıdır ve kişisel olarak anlam ifade

etmemektedir.68 Buradan hareketle, CYD' de propagandanın işlevini fazlasıyla yerine

getirdiği anlaşılmaktadır.

67 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, C. II, Çev. Oğuz Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1996, s. 24-25. 68 Ellul, a.g.e., s. 284- 286.

Page 87: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

83

Hipnopedya

Hipnopedya ile çocuklara “Sınıf Bilincine Giriş”, “Cinselliğe Giriş” gibi

dersler daha bebekken çeşitli periyotlarla bantlardan dinletilmektedir. Bu sistem

ahlak ve sosyalleşme için en önemli araç olarak görülmektedir. Çocuklar sistem

lehine cümleleri duyarak büyüdüklerinden asla onların yanlış olabileceğini

düşünmezler.

“Sonunda çocuğun zihni bu öğretilere dönüşene dek ve bu öğretilerin toplamı

çocuğun zihnini oluşturana dek. Sadece çocuğun zihnini değil. Yetişkinin zihnini de

– tüm yaşamı süresince. Yargılayan, arzulayan ve karar veren zihin – bu öğretilerden

oluşacak. Ama bütün bu öğretiler bizim öğretilerimizdir!” Müdür neredeyse zaferle

haykırıyordu. “Devlet' in öğretileri.” En yakın masaya yumruğunu indirdi...”69

Böylece, daha savunmasız boş beyinlerken, bu öğretilerle manipülasyona

uğrayan bebekler, çocukluklarında ve yetişkinliklerinde de aynı şekilde ulus bilincini

korumaya devam etmektedirler ve her şeyin devlet için olduğunu

kabullenmektedirler; tersi durum da – yani Dünya Devleti' nin onlar için var olduğu

düşüncesi- aynı şekilde geçerlidir. Bu alıntıda, KŞM müdürünün hipnopedyanın ve

Dünya Devleti' nin başarısını anlatırkenki coşkusu ve elini masaya indirmesi de

geçmişte kendi maruz kaldığı propagandanın nasıl başarılı olduğunu göstermektedir.

Hipnopedik söylemlerden bazıları şöyledir:

“Tarih saçmalıktır”70

“Herkes, herkese aittir”71

“Fordumuz direksiyonun başında, Dünya' da işlere tıkırında”72

“Atıp kurtulmak onarmaktan iyidir. Yama artarsa refah düşer, yama

artarsa...”73

69 Aldous: Huxley, Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, 2. bs., Đstanbul, Đthaki Yayınları, 2000, s. 54. 70 A.e., s. 60. 71 A.e., s. 67. 72 A.e., s. 72.

Page 88: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

84

Soma için söylenen; “Bir santimetrekübü, bin musibet savuşturur”74

“Herkes herkes için çalışır. Hiç kimseden vazgeçemeyiz. Epsilonlar bile

faydalıdır. Epsilonlar olmadan yapamayız...”75

“Şimdilerde herkes mutlu”76

“Bugün alabileceğin keyfi asla yarına erteleme”77

“Birey hissederse, topluluk sendeler”78

“Geçmiş ve gelecek, beni hasta edecek”, “Bir gramını alırım, öyleyse

varım”79

“Temizlik Ford' a imandan gelir”, “Uygar olmak steril olmak demektir”80

Bu hipnopedik deyişler insanların beynine o kadar iyi işlemiştir ki, Linda,

Vahşi Ayrıbölgede kaybolup da ilkel bir hayat yaşamaya başladığında bile o

öğretiler kafasından silinmemiştir. Orada ne kadar mutlu olduğunu ve mükemmel bir

hayat olduğunu, oğlu John' a aynı şekilde hipnopedik deyişlerle aktarmıştır. John da

hep orada yaşamanın hayalini kurmuştur. Ancak kitabın sonunda o yaşamın ne kadar

basit, duygudan yoksun ve eksik olduğunu anlamıştır ve bir türlü oradaki yaşama

adapte olamamıştır.

Eğitim – Bilim

Yüksek Okul' da Alfa ve Betalar için yüksek derecede eğitim verilmektedir.

Böylece, sisteme hizmet etmek üzere, kimyasal şekilde mükemmelleştirilen insanlar

bunu mükemmel bir şekilde bir eğitimle pekiştirmektedir. Ancak, son bölümde

Denetçi Mustafa Mond' un Vahşi' ye sistemi anlattığı kısımda geçen konuşma,

aslında Alfa olsalar da insanlara sınırlı bir bilim yapma hakkı tanındığını ve yalnızca

sistemin devamı için bilmeleri gereken bilginin verildiği gözler önüne serilmektedir:

73 A.e., s. 79. 74 A.e., s. 85. 75 A.e., s. 108. 76 A.e., s. 129. 77 A.e., s. 132. 78 A.y. 79 A.e., s. 145. 80 A.e., s. 151.

Page 89: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

85

“... Mutlulukla uyuşmayan tek şey sanat değil, bilim de uyuşmuyor. Bilim

tehlikelidir; büyük bir özenle ağzına gem vurmak ve zincire bağlı tutmak

zorundayız.”

Şaşkına dönen Helmholtz, “Ne? Dedi. “Fakat sürekli, bilimin her şey olduğunu

söylüyoruz. Beylik bir hipnopedik öğretidir bu.”

“On üç yaşla on yedi yaş arasında haftada üç kez”, diye tamamladı Bernard.

“Ve de Üniversite' de yürüttüğümüz bütün bilim propagandası...”

Alaycı bir şekilde, “Evet; ama ne tür bilim?” dedi Mustafa Mond. “Siz hiç bilimsel

eğitim almadınız, onun için bir yargıya varamazsınız. Ben kendi zamanımda oldukça

iyi bir fizikçiydim. Fazlasıyla iyiydim – bütün bilimlerimizin bir yemek pişirme

kitabından başka bir şey olmadığını anlayacak kadar iyiydim. Geleneğe uygun

yemek pişirme teorisini kimsenin sorgulamasına izin verilmeyen bir kitap ve yemek

tarifleri listesine, aşçı başından özel izin almaksızın ek yapılamaz. Şu anda aşçıbaşı

benim...”81

Eğitim sisteminin özelliklerinden biri de çocukların aşılmaz hiçbir durumla

karşılaşmamaları için duygularından arınmalarını sağlamaktır. Böylece, hayatlarında

yolunda gitmeyen hiçbir şey olmaz ve sistem de en iyi şekilde işlemeye devam eder.

Arzulanılan her şey anında tatmin edilir. Diğer yandan, duygulardan arındırmanın bir

yolu da, çocukların Krematoryum' a yaptırılan ziyaretleridir. Orada, ölmeye yakın

insanları ve öldükten sonra nasıl cesetlerinin yakılıp, onlardan fosfor elde edildiğini

öğrenirler. Her şeyden de önemlisi, duygularından arınırlar, aile, anne, baba,

sevgiliye bağlanmadıkları gibi ölüm de onları üzmez. Zaten kimsenin anne babası

yoktur çünkü anneden doğum tamamen ortadan kalkmıştır.

Güvenlik

CYD' de şiddet yoktur, zorlama yoktur. Yapılması istenmeyen davranışın

şiddetle bastırılması yerine yapılması istenen davranışlar ödülle teşvik edilmektedir.

Bir isyan durumunda da Polisler isyanı bastırmak için, sentetik müzik ve soma buharı

81 Huxley, a.g.e., s. 291.

Page 90: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

86

kullanmaktadır. Bu noktada yine rızanın imalatı söz konusudur. Çünkü insanlar,

Dünya Devleti' nde mutlu olduklarına öyle inanmaktadır ki, ondan gelen hiçbir şeyin

doğruluğunu yanlışlığını ayırt edememektedirler. Đlginç bir nokta, çıkan isyanda

müzik kutusundan yayınlanan Đsyan Bastırma Konuşması’ dır.

“Birden Sentetik Müzik Kutusu' ndan gelen bir Ses konuşmaya başladı. Aklın Sesi,

Keyfiliğin Sesi' ydi. Đki Numaralı (Orta Şiddetli) Sentetik Đsyan Bastırma

Konuşması' nın ses bantı, alette dönmeye başladı. Aslında var olmayan bir yüreğin ta

derinlerinden gelen ses, öyle yumuşak bir serzeniş tonuyla, “Dostlarım, Dostlarım!”

demişti ki, polislerin, gaz maskelerinin ardındaki gözlerine bile geçici olarak yaşlar

doldu. “Bütün bunların anlamı nedir? Niye hep birlikte iyi ve mutlu olamıyorsunuz?

Đyi ve mutlu,” diye tekrarladı. “Huzur içinde, barış içinde.” Ses titredi, fısıltıya

dönüştü ve bir anlığına kesildi. Müthiş bir ağırbaşlılıkla, “Ah, hepinizin mutlu

olmanızı isterim,” diye başladı. “Hepinizin mutlu olmanızı isterim! Lütfen, lütfen iyi

olun ve...”

Ses ve soma buharı iki dakika içinde etkisini göstermişti. Yarım düzine ikiz, aynı

anda hep beraber kucaklaşarak gözlerinde yaşlarla birbirini öpüyorlardı. Helmholtz

ile Vahşi bile ağlamak üzereydiler. Muhasebeden hap kutularıyla dolu yeni bir kutu

getirildi, çabucak dağıtıldı. Đkizler, Ses' in son derece şefkatli bariton vedaları

eşliğinde, kalpleri paralanırcasına zırlayarak dağıldılar. “Hoşça kalın, benim sevgili

dostlarım. Ford sizinle olsun! Hoşça kalın, sevgili dostlarım...””82

Burada ilgi çekici olan, “Ses” in baş harfinin büyük yazılmış olmasıdır,

demek ki, o sentetik ses gerçek bir kişiymiş gibi nitelendirilmektedir. Diğer yandan

ses bir banttan tekrarlanmasına rağmen, Ford Hazretleri' ni simgelemektedir ve onu

dokunaklı, yumuşak, insanları seven ve insanların mutluluğu için çalışan bir melaike

olarak sunmaktadır. Fısıltı halindeki yumuşak ses tonu, daha bebekken hipnopedik

öğretilerde kullanılan ses tonuyla aynıdır ve somanın da etkisiyle kendilerinden

geçmiş insanlarda annelik şefkatini aratmayacak bir duygu yaratmaktadır.

82 A.e, s. 279.

Page 91: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

87

Dolayısıyla insanlar, mutluluğu Ford Hazretleri' nde bulmakta ve kendilerini her

şekilde ona teslim etmektedirler.

Diğer bir ilginç nokta da, sisteme karşı olan kişilere uygulanan işlemdir.

Zaten Gama, Delta ve Epsilonlar hiçbir zaman sisteme karşı olabilecek bir bilinç

düzeyine ulaşamayacaktır. Alfa ve Betalar' dan ise sisteme karşıt olanlar bir adaya

gönderilmektedir. Ancak burada, bu onlar için bir ödül mü yoksa ceza mıdır?

Van Dijk' in Đktidar Formülasyonu ve Althusser' in Devletin Đdeolojik

Aygıtları Kuramının Cesur Yeni Dünya' ya Uygulanması

Van Dijk' ın iktidar formülasyonundan hareketle, Dünya Denetçisi' nn

insanlar üzerindeki denetiminin onların toplumsal eylem özgürlüğünü kısıtladığı

söylenebilir. Bunun için bir ön gereklilik olan arzu, istek, plan ve inançlarını

hipnopedya ve propaganda teknikleriyle (ikna ve söylemsel iletişim biçimleriyle)

denetlemektedir. Böylece insanların zihinlerini denetleyerek dolaylı bir iktidar

sağlamaktadır. Tüm bunları yaparken de insanlara bulundukları sınıfların özellikleri

el verdiğince bir özgürlük alanı tanımaktadır.

Dünya Denetçisi' nin dayandığı temel, onun başat bir grubun üyesi olmasıdır.

Nitekim kendisi bu durumu “Optimum toplum, buz dağı örneğine göre kurulur –

dokuzda sekizi su seviyesinin altında, dokuzda biri üstünde”83 şeklinde

açıklamaktadır. Yani, dokuzda sekizlik kesim, dokuzda birlik bir başat grup için

çalışmaktadır ve aynı zamanda onların ideolojisine maruz kalmaktadır.

Dünya Denetçisi' nin iktidarını koruması için insanlar onun isteklerini

bilmelidir. Bu da ancak, kültürel inanç, norm/değer ve ideolojik bir çerçeve içinde

paylaşılan konsensüs ile elde edilmiştir. Ortak payda ise, herkesin mutlu olma

isteğidir ve Dünya Devleti bunu insanlara sunmaktadır.

Çeşitli kurumlar için, ki bu CYD' de Yüksek Okul, Propaganda Bakanlığı ve

Cemaat Dayanışma Dernekleri' ne denk gelmektedir, bir karşı-iktidar durumundan

korunabilmek için ideolojik bir çerçeve şarttır. Bu ideolojinin sağlanması da söylem

ile mümkün kılınmaktadır.

83 A.e., s. 289.

Page 92: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

88

Söylemin üretilmesiyle de toplumsal denetim gerçekleşir. Buradaki

formülasyon ise şu şekildedir: Kim? Denetçi, Duygu Mühendisleri, Kime? Dünya

Devlet' in vatandaşlarına, Ne söyleyebilir? Hipnopedya başlığı altında verilen tüm

söylemler buna karşılı gelir. Böylece güçsüzler yani Gama, Delta ve Epsilonlar her

zaman alımlayan konumunda olmaya mahkumdurlar.

Đktidar aynı zamanda söylemin arkasındaki güçtür. Yani Denetçi aynı

zamanda, duygu mühendisi, sentetik müzik üreticileri ve diğer bilimciler gibi

simgesel seçkinleri de bir şekilde denetlemektedir. Yani simgesel iktidar da

ideolojiktir ve her şeyden önemlisi de simgesel seçkinlerin üretimi de Denetçi' nin

kontrolü altındadır. Söylemin başarısı, tahakküm altındakileri istenilen eylemlerin

kendi çıkarlarına olduğuna ikna etmekle gerçekleşir. CYD' de de insanlar, Dünya

Devleti' nin insanların mutluluğu için çalıştığına ikna edilmiştir. Bu yüzden de

ideolojik söylemler başarı kazanmaktadır.

Aynı veriler Althusser' in “Devletin Đdeolojik Aygıtları” kuramına

yerleştirildi ğinde de şöyle bir tablo meydana çıkmaktadır;

CYD' de büyük ölçüde tüm kurumların işlevini gören çok önemli bir kurum

varolduğundan, diğer kurumların işlevleri yok denecek kadar azdır veya tamamen

ortadan kaldırılmıştır. Bu önemli kurum teknoloji ve bilim ile sağlanmış olan

kuluçka ve şartlandırma sistemidir. Yani Althusser' den farklı olarak “Bilimsel

ideolojik aygıt” da bu sıralamaya eklenebilir. Şüphesiz, modern devlette de bilim ve

teknoloji o kadar gelişmiş olsaydı bu tip bir ideolojik kurum kurulurdu.

Üretim ilişkilerinin yeniden üretimi için emeğin yeniden üretimi

gerekeceğinden, CYD bunu, kuluçka ve şartlandırma yöntemiyle çözmüştür. Çünkü,

alt sınıflar, Bokanovski Đşlemi ile birbirinin aynı yaratılıp, embriyolarına daha az

oksijen ve çeşitli kimyasallar uygulanıp kaderleri belirlenmekte ve sorgulama

yetisinden uzak, sadece eline verilen işi yapan özneler haline getirilmektedir.

Dinsel Aygıt ise; öncelikle Ford Hazretleri' nin tanrılaştırılmış olması (ki bu

da şartlandırma ve eğitim aygıtı ile sağlanmaktadır) ve Cemaat Dayanışma ayinleri

ile işlemektedir.

Page 93: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

89

CYD' de, belki de bilimsel aygıtın başarısıyla, aile, hukuki, sendikal, siyasal

ve kültürel aygıta rastlanmaz. CYD aileye karşıdır, çünkü bireylerin duygularından

arınmalarını ister, hukuk sistemi yoktur çünkü herkes mutludur ve zaten kendisini

sisteme adamıştır, belli hakları olsa da geçmişteki şartlandırılmalarından dolayı

herkes nerede olması gerektiğini bilir. Đşçilerin, embriyo döneminde beyinlerinin

işlevi azaltıldığından, sendika kurma gibi bir durum ise söz konusu bile olamaz.

Siyasal aygıt da, Ford Hazretlerine duyulan sevgi ve minnet ile, ortadan

kaldırılmıştır. Kültürel aygıttan da, yine öznelerin sorgulamadan uzak olmaları ve tek

tipleştirilmeleri açısından vazgeçilmiştir; bunu sağlamak için de geçmişten,

kitaplardan ve güzel sanatlardan uzak durulmaktadır.

Bilimsel aygıtın başarısını perçinleyen diğer aygıt ise; haberleşme aygıtıdır.

CYD' de bu aygıt Propaganda Bakanlıkları ile zekice kurulmuştur. Burada, hem

televizyonla hem sinema ile hem de müzik ile propaganda sağlanmaktadır. Her sınıf

için de bulundukları sınıfın seviyesine göre gazete çıkarılmaktadır ve hipnopedik

deyişler hazırlanmaktadır.

Đlginç olan CYD' de Althusser' in baskı aygıtı ile ideolojik aygıt ayrımının

görülmemesidir. Yani, devlet (Dünya denetçisi), hem baskı araçlarını hem de

ideolojinin yayılmasını sağlayan diğer araçları elinde bulundurmaktadır. Böylece,

ideolojik aygıtların teknolojik toplumlarda aynı zamanda birer baskı aygıtına

dönüşüp dönüşmeyeceği sorusu akla gelmektedir.

Demek ki, hem iktidar formülü hem de ideolojik aygıt kuramıyla ele

alındığında, varılan sonuç egemen gücün ideolojiyi kurduğu ve yaygınlaştırdığı

olmuştur. Böylece alıcı durumundaki güçsüzler için bir distopya olan Dünya Devleti

Mustafa Mond' un o dokuzda birlik dediği kesim için ise gerçekleşmiş bir ütopyadır.

Ancak, yine de alımlayan konumundaki insanlar bunun bir distopya olduğunun

farkına hiçbir zaman varamayacaktır.

Page 94: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

90

SONUÇ

Çalışmada, Ütopya metinlerinin Batı' nın sosyo-kültürel yapısını yansıtıyor

olmalarından yola çıkarak Batı tarihinden ve Modern döneme kadar sahip olduğu iç

dinamiklerden bahsedilmiştir. Bu süreçlerin Ütopya metinleri üzerinden ele alınmış

olmasının sebebi, Batı' nın yaşadığı koşullara paralel bir şekilde Ütopya metinlerinin

de göstermiş olduğu değişimlerdir.

Ütopya' ya kaynaklık eden Platon' un Devlet' i ele alındıktan sonra, diğer

Antik Çağ ütopyalarına ve ortaya çıktığı koşullara bakılmıştır. Ütopya' nın genellikle

sıkıntı dönemlerinde ortaya çıktığı ve toplumun değişen yapısını eleştirir nitelikte

olduğu anlaşılmıştır. Aynı şekilde, ütopya metinlerinin bir “ötekine” özenme “öteki

gibi” olma isteğiyle yazıldığı görülmüştür. Roma döneminde ise Batı' da sağlanan

üstünlük ile ütopya metinlerine rastlanmamıştır.

Orta Çağ' da Batı' nın içe kapanması ve kilise baskısı yüzünden, ütopya

metinleri geçmişteki ütopyaların Hıristiyanlaşmış kopyaları şeklinde yazılmıştır.

Aynı zamanda Batı' nın bu kapalılığı “öteki” ni görmesine ve ona öykünmesine de

engel olmuştur. Daha sora Batı' nın Haçlı Seferleri, deniz aşırı seyahatler, Coğrafi

Keşifler, bilimin gelişmeye başlaması, matbaanın kullanılması, Rönesans ve Reform

Hareketleri, Sanayileşme ve Aydınlanma düşüncesiyle birlikte kendini aşma çabaları

başarılı olmuştur.

Batı' da yeni bir çağ başlamıştır ve bu dinamikler tekrar ütopya metinlerinin

yazılmasına sebep olmuştur. Bu sefer de, Rönesans düşüncesinin etkisiyle Antikite'

ye olan özlem ile metinler Platon' un Devleti üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Đlk

kırılma noktası More' un “Utopia” sı ile gerçekleşmiştir. Daha sonra, Campanella'

nın “Güneş Ülkesi” ve Bacon' ın “Yeni Atlantis” i gelmiştir. Artık metinlere yavaş

yavaş bilim girmeye başlamıştır. Bu metinlerde bilimin Batı' yı içinde bulunduğu

durumdan kurtaracağı ve ütopyayı gerçekleştirebileceği umudu doğmuştur.

Daha sonraki süreçte, Aydınlanma düşünürleri ütopik umutlara teorik alt yapı

oluşturmuştur ve ütopik sosyalizm düşüncesi daha sonra bilimsel sosyalizme

dönüşmüştür. Bu anlamda on sekizinci yüzyıl ve sonrası gelişmeler büyük önem

taşımaktadır. Çünkü ütopya bilimi ve bilimsel teorileri tetiklemekte, bilim ve

Page 95: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

91

bilimsel bilginin gelişimi de ütopya umudunu beslemektedir. Böylece toplumsal yapı

ile ütopya metinleri arasında diyalektik bir ilişki oluşmuştur.

On sekizinci yüzyılı o kadar önemli kılan süreçler, bilimde yaşanan

gelişmelerle birlikte Aydınlanma düşüncesinin de etkisiyle köklü değişimler

yaşanmasıdır. Batı öyle bir değişimin içine girmiştir ki, sanayileşmenin etkisiyle ve

özgürlük düşüncesiyle yavaş yavaş Avrupa' da uluslar oluşmaya başlamıştır. Böylece

toplum sözleşmesi yerini ulusal devletlere bırakmıştır. Ki bu daha sonra dünya

savaşlarının da sebebini oluşturacaktır.

Bilimin gelişmesi, ütopya umudunun gerçekleşebileceği fikrini doğurmuştur

ve bunun uygulaması Batı mimarisine yansımıştır. Ancak bu sefer de gerçekleşmesi

mümkün olan ütopya, “öteki” ni yaratmaya başlamıştır. Çünkü yeni düzen ve

kapitalist sistem, herkesin bu kaynaklara eşit derecede ulaşmasını engellemektedir.

Böylece Ütopya' nın ve bilimin olumsuz yanları fark edilmeye başlanmıştır ve

ütopya yavaş yavaş kendi olumsuzuna dönüşmeye başlamıştır.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru bilim hâlâ bir umut kaynağı iken,

Zamyatin' in 1920' de Biz' i yazmasıyla düşünce dünyasında bir farkındalık durumu

yaşanmıştır. Çünkü Zamyatin, bilimin ve teknolojinin gelişmesinin bir toplumda

nelere yol açabileceğini sezinlemiş ve bunu kitabında dile getirmiştir. Teknolojinin

nasıl denetlenmesi gerektiğini ve bunun totaliter rejimlere yol açıp, insanları nasıl

köleleştirebileceğini anlatmıştır.

Daha sonra, bu çalışmanın da ana noktasını oluşturan Huxley' in “Cesur Yeni

Dünya' sı gelmiştir. Huxley, daha farklı bir bakış açısıyla, Biz' deki gibi bilim ve

teknolojinin denetiminin baskı, yasaklar ve şiddetle gerçekleşeceği kurgusu yerine

insanlara yazgıları sevdirilerek ve propaganda yöntemleri ile rızaları alınarak

köleleştirildi ği bir sistem kurmuştur. Dolayısıyla, modern devlete, günümüze en

yakın kurguyu gerçekleşmiştir.

Huxley' den sonra Đkinci Dünya Savaşı yaşanmıştır ve Avrupa' da büyük bir

yıkım olmuştur. Teknoloji büyük ölçüde savaş teknolojisine dönüşmüştür. Bunları ve

Avrupa' daki baskı rejimlerini gören Orwell, çok daha karamsar bir havayla 1949' da

“Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” ü yazmıştır. O da, Zamyatin gibi, teknolojinin ve

Page 96: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

92

toplumun denetiminin şiddet ve baskı yöntemleriyle gerçekleşebileceğini ve

insanların bu şekilde köleleştirilecekleri konusunda uyarıda bulunmak istemiştir.

Çalışmanın önemli bir kısmını oluşturan Cesur Yeni Dünya adlı kitap, kitle

iletişimi ve propaganda tekniklerinin hat safhada olduğu günümüze daha yakın

bulunduğundan incelenmek istenmiştir. Bu incelemede Söylem Analizi yöntemi

kullanılmıştır. Kitapta ilgi çekici bir nokta da, ideolojik söylemin de kitap içinde

yaratılmış olmasıdır. Bu sebeple kitap, hem kitabın söylem analizi hem de kitaptaki

söylemin analizi açısından önem kazanmıştır.

Öncelikle Söylem tanımlanmaya çalışılıp daha sonra Söylem Analizi' nin

Sosyal Bilimler açısından önemine değinilmiştir. Eleştirel bir Söylem Analizi

konusunda önemli yeri olan Van Dijk' ın iktidar ve toplumsal denetim kavramları

formülize edilip, Herman ve Chomsky' nin “Rızanın imalatı” kavramı ile Althusser'

in “Devletin ideolojik aygıtları” kavramlaştırması da kullanılarak bir analiz

yapılmıştır.

Analizde ortaya çıkan verilere göre, Cesur Yeni Dünya' daki (bundan sonra

CYD) sistem, istikrar ile ayakta kalmaktadır. Bu istikrarın sağlanabilmesi de ancak,

insanların hem biyolojik hem de psikolojik olarak şartlandırılması ve doğum

kontrolü ile nüfusun sabitlenmesi ile mümkün olmaktadır. Önemli nokta, bu

sağlanmış olan istikrarın nasıl devam ettirileceğidir.

CYD, bu istikrarlı sistemi sürdürmekte çok başarılıdır çünkü Van Dijk' ın

iktidar ve toplumsal denetim formülasyonları bu sisteme bire bir uymaktadır. Diğer

bir değişle CYD' deki Dünya Denetçisi insanlar üzerindeki denetimi onların istek,

arzu ve planlarını yani zihinlerini hipnopedya yöntemi ile denetleyerek onlar

üzerinde dolaylı bir iktidar sağlamaktadır. Dünya Denetçisi, bu iktidarı

sürdürebilmek için kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarıymış gibi onlara benimsetip

onlarda yapay bir kültür, inanç ve değerler sistemi oluşturmaktadır. Yani ideolojik

bir çerçeve oluşturup insanları da ortak bir paydada toplamaktadır.

Page 97: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

93

Dünya Denetçisine bu gücü kazandıran, onun başat bir grubun üyesi

olmasından kaynaklanmaktadır ve böylece toplumsal kurumları ve denetim için

gerekli söylemi de denetlemektedir.

CYD' deki Propaganda Bakanlığı, Yüksek Okul ve Cemaat Dayanışma

Dernekleri Althusser' in devletin ideolojik aygıtlarında, haberleşme aygıtı,

öğrenimsel aygıt ve dinsel aygıta denk gelmektedir. Aile aygıtı, hukuki aygıt, siyasal

aygıt, sendikal aygıt ve kültürel aygıt ise, şartlandırma ve geçmişin unutturulması ile

çoktan ortadan kaldırılmıştır.

CYD' deki istikrarlı sistemin devamlılığının en önemli kaynaklarından biri de

söylemin başarısıdır. CYD' de simgesel seçkinlere denk gelen duygu mühendisleri,

sentetik müzik üreticileri ve bilimciler gibi Alfa sınıfına ait insanlar da bir şekilde

iktidarın gizli denetimi altındadır. Söylemin başarısı da buradan kaynaklanmaktadır.

Çünkü, tahakküm altındakiler, Herman ve Chomsky' nin “rızanın imalatı”

kavramlaştırmasında olduğu gibi, kendilerini sisteme gönüllü bir şekilde

adamışlardır. Çünkü Dünya Devleti onların mutluluğu için vardır, ve onlar da Dünya

Devleti' nin varlığı için çalışarak ona olan minnet borçlarını ödemektedirler. Böylece

Denetçi, onların rızasını alarak iktidarını meşrulaştırmaktadır.

Dünya Devleti' nde sadece on tane denetçi bulunmaktadır, bu durumda,

ortaya çıkan nokta, üretim araçlarına erişebilme olanağıdır. Demek ki, on dünya

denetçisi üretim araçlarını ellerinde bulundurmakta, iktidar seçkinleri ve simgesel

seçkinler de bu üretim araçlarına en yakın kesim olmaktadır. Bu bir anlamda onların

da denetçiye bağımlılığını gerektirmektedir.

Sonuçta, iki önemli yargıya varılmıştır. Birincisi, başka bir çalışmaya

kaynaklık edebileceği düşüncesiyle, Huxley' in Cesur Yeni Dünya' sı ile Adorno ve

Horkheimer' ın Aydınlanma' nın Diyalektiği' nin paralel bir okuması önerilmektedir.

Çünkü, CYD' de kurulmuş sistemin neredeyse aynısı Aydınlanma' nın Diyalektiği'

nde kuramsal açıdan ele alınmakta, Aydınlanma' nın dinamikleri ayrıntılı bir şekilde

verilip eleştirilmektedir. Đlginç bir şekilde CYD' deki tüm sorular Aydınlanma' nın

Diyalektiğinde yanıt bulmaktadır. Bu tip bir çalışma, Edebiyat ve Sosyal Bilimler

arasındaki paralelliği ortaya çıkarabilmesi açısından önemli görülmektedir.

Page 98: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

94

Diğer sonuç, ki bu çalışmanın asıl sonucudur; belli bir grup insan için bilim

ve teknik ütopyayı gerçekleştirmiştir ve onların sisteminin devamlılığı iletişim

araçlarının taraflı kullanımıyla sağlanmaktadır. Ancak Mustafa Mond' un optimum

toplum söylemindeki buz dağı örneğinde olduğu gibi dokuzda sekizlik bir grup ise

iletişim araçlarının bu taraflı kullanımına maruz kalmak durumundadır. Yani iletişim

verilerini pazarlayanlar için durum bir ütopyayken, iletişim verilerini alımlayanlar

için ise durum bir distopyadır.

Page 99: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

95

KAYNAKÇA

Althusser, Louis: Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları , Çev. Alp

Tümertekin, 3. bs., Đstanbul, Đthaki,2008.

Bacon, Francis: Yeni Atlantis, Çev. Hamit Dereli, 2. bs., Đstanbul, Akyüz

Kitapevi, 2002.

Barrett, Michele: Marx' tan Foulcault' ya Đdeoloji, Çev. Ahment Fethi,

Ankara, Doruk Yayımcılık, 2004.

Bennett, James R.: ”Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass

Media by Edward S. Herman; Noam Chomsky”,

Contemporary Sociology, Vol. 18, No. 6, Kasım 1989, s.

937-938

Bierstedt, Robert: “On Sekizinci Yüzyılda Sosyolojik Düşünüş”, Çev. Uygur

Kocabaşoğlu, Sosyolojik Çözümleminin Tarihi, Haz. Tom

Bottomore, Robert Nisbet, Ankara, Ayraç Yayınevi, 2002, s.

17-50.

Birnbaum, Milton: A Quest For Values: Aldous Huxley, New Jersey,

Transaction Publishers, 2006.

Blommaert, Jan, Chris Bulcaen: “Critical Discourse Analysis”, Annual Review of

Anthropology, Vol. 29, 2000, s. 447-466.

Booker, M. Keith: The Dystopian Đmpulse in Modern Literature Fiction as

Social Criticisim, Westport, Greenwood Press, 1994.

Page 100: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

96

Bozkurt, Sertan: “Karşı-ütopya ve Postmodern Savaş”, Radikal, 10.05.2008,

(Çevrimiçi)

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.phpek=r2&haberno=2146,

. 4 Haziran 2008.

Campanella, Tomasso: Güneş Ülkesi, Çev. Haydar Kazgan, Vedat Günyol, Sosyal

Yayınlar, 3. bs., Đstanbul, 1996.

Claey, Gregory, Lymann Tower Sargent: “Ütopyanın Sınırlarında: Hicivler ve

Robensonadlar”, Kitaplık , Çev. Mehmet H. Doğan, No: 76,

2004, s. 101-105.

Coşkun, Đsmail: Modern Devletin Doğuşu, Đstanbul, Der Yayınları, 1997.

Coşkun, Đsmail: “Şimdinin Eleştirisi: Thomas More ve Bir Đmkân/Öneri Olarak

Ütopyalar”, Hece, No: 90-91-92, 2004, s. 209-217.

Cüceloğlu, Doğan: Đnsan ve Davranışı Psikolojinin Temel Kavramları , 12. bs.,

Đstanbul, Remzi Kitabevi, 2003.

Ellul, Jaques: The Technological Society, New York, Alfred A. Knopf,

1965.

Engels, Friedrich: Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Çev. Sol Yayınları

Yayın Kurulu, 9. bs., Ankara, Sol Yayınları, 2004.

Foucault, Michel: Kelimeler ve Şeyler Đnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi , Çev.

Mehmet Ali Kılıçbay, 3. bs., Ankara, Đmge Kitabevi, 2006.

Page 101: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

97

Habermas, Jürgen: “Öteki” Olamk “Öteki”yle Ya şamak, Çev. Đlknur Aka, 3.

bs., Đstanbul, YKY, 2005.

Hall, Stuart: “Kültür, Medya ve Đdeolojik Etki”, Haz. Mehmet Küçük,

Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve Sanat

Yayınları, 2005, s.191-234.

Hall, Stuart: “Đdeolojinin Yeniden Keşfi: Medya Çalışmalarında Baskı

Altında Tutulanın Geri Dönüşü”, Haz. Mehmet Küçük,

Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve Sanat

Yayınları, 2005, s.73-121.

Hall, Stuart: “Encoding/Decoding”, Haz. Meenakshi Gigi Durham, Douglas

M. Kellner, Media and Cultural Studies, Oxford, Blackwell,

2002, s. 166-176.

Harvey, David: Umut Mekanları, Çev. Zeynep Gambetti, Đstanbul, Metis

Yayınları, 2008.

Horkheimer, Max, Theodor Adorno: Aydınlanmanın Diyalektiği, C. I, Çev. Oğuz

Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1995.

Horkheimer, Max, Theodor Adorno: Aydınlanmanın Diyalektiği, C. II, Çev. Oğuz

Özügül, Đstanbul, Kabalcı Yayınları, 1996.

Huxley, Aldous: Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, 2. bs., Đstanbul, Đthaki

Yayınları, 2000.

Huxley, Aldous: Cesur Yeni Dünya' yı Ziyaret, Çev. Savaş Kılıç, Đstanbul,

Đthaki Yayınları, 2001.

Page 102: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

98

Klaehn, Jeffery: “A Critical Review and Assessment of Herman and Chomsky'

s Propaganda Model”, Europen Journal of Communication,

Vol 17(2), 2002, s. 147-182

Kumar, Krishan: “Aspects of the Western Utopian Tradition”, History of the

Human Sciences, No: 16/1, 2003, 63-77.

Kumar, Krishan: Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali

Galip, Đstanbul, Kalkedon, 2006.

Mannheim, Karl: Đdeoloji ve Ütopya, Çev. Mehmet Okyavuz, Ankara, Deki

Basım Yayın, 2009.

Marshall, Gordon: Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü,

Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999.

More, Thomas: Utopia, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, 5. bs.,

Đstanbul, Cem Yayınevi, 1997.

Nowotny, Helga: “Science and Utopia: On the Social Ordering of the Future”,

Nineteen Eighty-Four: Science Between Utopia and

Dystopia. (Sociology of the Sciences: a Yearbook; Vol.

VIII), Haz. Everett Mendelsohn, Helga Nowotny, Holland,

Reidel Publishing C., 1984, s. 3-18.

Orwell, George: Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, 6. bs.,

Đstanbul, Can Yayınları, 2004.

Page 103: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

99

Platon: Devlet, Çev. Hüseyin Demirhan, Đstanbul, Sosyal Yayınlar,

2002.

Platon: Kritias , Çev. Erol Güney, Lütfi Ay, Đstanbul, Sosyal

Yayınları,2001.

Postman, Neil: Amusing Ourselves to Death Public Discourse in the Age of

Show Business, New York, Penguin Books, 1986.

Sander, Oral: Siyasi Tarih Đlk Çağlardan 1918' e, 16. bs., Ankara, Đmge

Kitabevi, 2007.

Sargent, Lymann Tower: “Ütopya Gelenekleri: Đzlekler ve Varyasyonlar”, Kitaplık ,

Çev. Mehmet H. Doğan, No: 76, 2004, s. 91-100.

Sibley, Mulford Q.: “Utopian Thought and Technology”, American Journal of

Political Sciences, C. 17, No: 2, Mayıs 1973, s. 255-281.

Swingewood, Alan: Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Çev. Osman Akınhay,

Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1998.

Şamil, Đbrahim: “Gündelik Hayatın Gerçekliğine Fantastik Bir Başkaldırı:

Ütopyalar ve Bilimkurgu Edebiyatı”, (Çevrimiçi),

www.cemaat.com, 4 Haziran 2008.

Usta, Sadık: Platon'dan Jambulos' a Antikçağ Ütopyaları, Đstanbul,

Kaynak Yayınları, 2005.

Page 104: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı

100

Van Dijk, Teun A.: “Söylemin Yapıları ve Đktidarın Yapıları”, Haz. Mehmet

Küçük, Medya, Đktidar, Đdeoloji, 3. bs., Ankara, Bilim ve

Sanat Yayınları, 2005, s.315-375

Van Dijk, Teun A.: Discourse as Structure and Process Discourse Studies: A

Multidisciplinary Introduction Volume 1 , Sage Publications,

London, 1997.

Van Dijk, Teun A.: Strategies of Discourse Comprehension, Academic Press,

London, 1983.

Wells, H. G.: “Ütopyalar” Başka Dünyalar Mümkün: Bilimkurgu,

Siberpunk ve Siyaset, Haz. K. Murat Güney, Đstanbul, Varlık

Yayınları, 2007, s. 61-67.

Zamyatin, Yevgeni: Biz, Çev. Füsun Tülek, 2. bs., Đstanbul, Ayrıntı Yayınları,

1999.

Page 105: Distopyalarda Đleti şim Araçlarının Kullanımı