dĠl, dĠn,irk ve etkĠnlĠk sosyaltüm renk terimlerini kullanan avrupa ve asya dilleri yer...

26
HAFTA 7 DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK HEDEFLER Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Hedef 1.Dilin tanımını bilmek Hedef 2.Dil-kültür ilişkisini kavrayabilmek Hedef 3.Dilin özelliklerini bilmek Hedef 4.Dinin tanımını bilmek Hedef 5.Din ve kültür etkileşimini kavrayabilmek Hedef 6.Irk kavramını tanımlayabilmek Hedef 7.Irk toplum ve kültür ilişkisini kavrayabilmek Hedef 8.Etniklik ve etnik bütünleşmeyi kavrayabilmek. ĠÇĠNDEKĠLER 1- DİL 1.1. Dilin Başlangıcı 1.2. Dilin Özellikleri 1.3. Dil Kültür ve Yaşam 1.4. Dilde Anlam 2- DİN 2.1.Dinin Tanımı İle İlgili Görüşler 2.2.Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler 2.3.Din ve Mitoloji 2.4.Din ve Kültür 3-IRK 3.1.Fenotipik ve Genotipik Özellikler 3.2.Irkların Kökeni ve Evrim Sürecinde Ortaya Çıkışları 3.3.Irk, Toplum ve Kültür İlişkileri 4- ETNİKLİK SOSYAL ANTROPOLOJĠ

Upload: others

Post on 21-Jan-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

HAFTA

7

DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK

HEDEFLER

Bu üniteyi çalıştıktan sonra;

Hedef 1.Dilin tanımını bilmek

Hedef 2.Dil-kültür ilişkisini kavrayabilmek

Hedef 3.Dilin özelliklerini bilmek

Hedef 4.Dinin tanımını bilmek

Hedef 5.Din ve kültür etkileşimini kavrayabilmek

Hedef 6.Irk kavramını tanımlayabilmek

Hedef 7.Irk toplum ve kültür ilişkisini kavrayabilmek

Hedef 8.Etniklik ve etnik bütünleşmeyi kavrayabilmek.

ĠÇĠNDEKĠLER

1-DİL

1.1. Dilin Başlangıcı

1.2. Dilin Özellikleri

1.3. Dil Kültür ve Yaşam

1.4. Dilde Anlam

2-DİN

2.1.Dinin Tanımı İle İlgili Görüşler

2.2.Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler

2.3.Din ve Mitoloji

2.4.Din ve Kültür

3-IRK

3.1.Fenotipik ve Genotipik Özellikler

3.2.Irkların Kökeni ve Evrim Sürecinde Ortaya Çıkışları

3.3.Irk, Toplum ve Kültür İlişkileri

4-ETNİKLİK

SOSYAL

ANTROPOLOJĠ

Page 2: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

2

Bu bölümde dil, din, ırk ve etnik konularının toplumsal açıdan önemine ilişkin

tanımlamalar ve kültürü etkileme biçimleri üzerinde durulacaktır. Dil, bir milletin

kültürel değerlerinin başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal

varlığın temelini oluşturur. Çünkü insanların yaşadıkları topluma yabancılaşmadan, ona

uyum sağlayarak hayatlarını devam ettirmeleri o tolumun kültürünü, inanç ve değerlerini

benimsemeleri ile gerçekleşir. Dolayısı ile toplumlara özgü inançlar sistemi de dil yolu

ile kültürleşerek insanlara aktarılmaktadır. Tek bir insan türünün alt dalları olan insan

topluluklarının varlığı ve gelişmesi, türün ortak genetik hazinesinde iklim koşularına göre

ve toplumlar düzeyinde ortaya çıkmıştır. Bu toplumların kültürel seçicilik süreçleri,

toplumların genetik hazinelerinin farklılaşma ve benzeşme eğilimlerini belirlemektedir.

Zira dil, din, ırk ve etnik durumu, toplumun sosyal yapısını oluşturmaktadır.

1-DĠL

Dil, belirli kurallara göre bir araya getirilmiş sesleri ve işaretleri kullanarak

gerçekleştirilen simgesel iletişim sistemidir ve o dili paylaşan herkes tarafından,

toplumun önceden kararlaştırdığı anlamlar çerçevesinde anlaşılabilen sesler sistemidir.

Her ne kadar insanların birbirleriyle iletişim kurmalarında dil önem taşısa da iletişimin

tek aracı değildir. İnsan dili, iletileri aktarırken beden hareketleri ve yüz ifadeleriyle

birlikte, ses tonu ve yüksekliğinin de kullanıldığı bir sistemdir. (Haviland ve arkadaşları

2008)

Her normal insan konuşma yeteneğine sahiptir ve birçok toplumda insanlar

günlerinin önemli bir kısmını konuşarak geçirirler. Dil, insan hayatının o kadar ayrılmaz

bir parçasıdır ki neredeyse yaptığımız her şey dille ilgilidir. İletişim kurma yeteneğimiz

(ister sağır ve dilsizlerin kullandığı işaret dili olsun, ister ses ve beden diliyle olsun)

biyolojik yapımıza bağlıdır. Dilini paylaşan herkes tarafından, toplumun önceden

kararlaştırdığı anlamlar çerçevesinde anlaşılabilen bu sesler ve/veya işaretler, simgeler

sınıfına girer. Simgeler, keyfi ve geleneksel olarak başka bir şeyi anlatmak için kullanılır.

Örneğin ağlamalı sözcüğü çevremizde ağlayan birisi olsun olmasın, belirli bir eyleme

anlam yüklemeye ve bu anlamı başkalarına iletmemize yarayan sesler bütünüdür.

İşaretler ise kültürümüzün bize öğrettiği simgeler olmaktan çok, anlamı gayet doğal ve

belirgin olan içgüdüsel sesler ve el kol hareketleridir. Bir çığlık, öksürük ve ağlama sesi

Page 3: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

3

birtakım duygusal ya da fiziksel durumlar hakkında bize ileti verir. Bu bağlamda dil:

Belirli kurallara göre bir araya getirilmiş sesler ya da el kol hareketlerini kullanarak

gerçekleştirilen bir iletişim sistemidir, sinyal ise anlamı gayet doğal ve belirgin olan

içgüdüsel sesler ve el kol hareketleridir.

İnsanlar genel hatlarıyla konuşmaya "programlıdır". Bebekler, önceden öğrenmeseler

de ağlayarak iletişim kurar, ancak bunun dışında insanlar ancak öğrenerek bir dili

konuşabilir (Arlı 2010 ). Bu yüzden her normal çocuk kendi kültürünün dilini öğrenir.

İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten

devraldıkları bir mirastır. Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bu güne ve de

geleceğe yönlendirmesi sağlanmaktadır. Ortak dil ortak kader birliği demektir. Aynı dili

konuşan insanların aynı geçmişe sahip oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı

alışkanlık ve değerlere sahip olduk bilinmektedir. Dil bir milletin kültürel değerlerinin

başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal varlığın temelini oluşturur.

Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir

yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir toplum

hâline getirir. Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en büyük miras ve

donanımdır. Bu donanıma yabancılaşma insanların içinde yaşadıkları topluma

yabancılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Çünkü insanların yaşadıkları topluma

yabancılaşmadan, ona uyum sağlayarak yani sosyalleşerek hayatlarını devam ettirmeleri,

o toplumun kültürünü, inanç ve değerlerini benimsemeleriyle gerçekleşmektedir. Bu ise

nesillere dil yoluyla aktarılabilmektedir.

Bütün insan kültürünün temelini oluşturan ve insan topluluğunu yaratan dildir. Dilini

yüceltemeyen toplumların zamanla başka kültürlerin tutsaklığında debelenmesi ve

kültürünü unutarak yabancılaşması kaçınılmazdır. Dil kültürü oluşturan önemli unsurların

başında yer alır. Bu konumuyla dil, bir toplumun kültürü içinde şekillenen tüm

birikimleri temsil edecek işlev yüklenmektedir. Diline sahip çıkan milletler, geleceğine

de sahip çıkar. Geçmişiyle bu günü arasında dil bakımından anlaşılmazlık varsa,

geçmişin tahlil edilerek ders çıkarılması, dolayısıyla da geleceğe yön verilmesi

zorlaşmaktadır.

Dilin öğrenilmesi toplumsal/kültürel çevreyle ilgilidir. İnsanların toplumsal yani

dilsel çevresi olmadan dil edinmesi olası görülmemektedir. Başka bir ifadeyle, dilsel

Page 4: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

4

etkileşim, toplumsal/kültürel bağlamın varlığıyla gerçekleşir ve değer kazanır. Birey ve

toplum yaşamındaki sadece bir iletişim aracı olma özelliğiyle değil, bireyleri toplumuna,

toplumları milletine bağlayan ve onlara millet olma özelliği kazandıran önemli bir araçtır

dil. Dil düşüncenin, düşüncelerin açığa çıkarılabilmesinin en önemli etkin aracıdır.

Milletler dil sayesinde kültürlerini, edebiyatlarını, tarih ve sanatlarını ortaya

çıkarabilmekte ve yeni nesillere aktarabilmektedirler (Özkan 2010).

1.1.Dil Nasıl Başladı?

Antropologlar, insan dilinin bazı temel kalıp ya da kuralları olan el/kol hareketleri

sistemi olarak başladığını ve daha sonra karmaşıklaştığını öne sürer. Dilin karmaşıklaşma

sürecindeki temel etmenlerden biri, atalarımızın karşılaşabilecekleri zorluklarla ilgili

geleceğe dönük planlar yapmaya başlamaları ve böylece hayatta kalma olasılıklarını

arttırmalarıdır. Konuşma kas hareketiyle gerçekleşen bir olgu olduğu için, doğal

ayıklanma sonucu ağız kasları ve ses tellerinin gelişimi yaygınlaştıkça konuşma becerisi

doğmuş olabilir. Konuşma, hayatta kalma olasılığını arttırmıştır çünkü bu beceri,

insanların konuşurken ellerini kullanmalarına imkân vermiş ve kendilerini göstermeden

başkalarıyla iletişim kurmalarını sağlamıştır. Doğadaki canlılar kendilerini korumak,

varlıklarını sürdürmek için bazı yetenek ve güçlerle donatılmıştır. Bazılarının "beden

gücü. bazılarının görme duyusu, bazılarının koku alma duyusu gelişmiştir. Bazıları çok

ürer, bazıları daha hızlı koşar. İnsan da anlaşma yetisiyle donatılmış bir varlıktır. İnsanın

her türlü iletişimini bu yeti çevresinde düşünmek gerekir. (Haviland ve ark.2008)

Dilden önce bazı işaret ve seslerle insanların kendi aralarında iletişimi sağlayarak

anlaşma sağladıkları bilinmektedir. Günümüzde de dil dışında başka araç ve durumlarla

anlaşma sağlandığı bilinmektedir. Ancak hiç şüphesiz en gelişmişi ve kullanışlı olanı

dille gerçekleştirilen iletişimdir. İletişim, bir bilginin, niyetin, duygunun, düşüncenin

göndericiden alıcıya iletilmesidir. İnsanlar arasında iletişimin gerçekleşmesi için gön-

dericiyle alıcı arasında ortak bir işaret sisteminin kullanılması gerekir. Her dil, onu

konuşan insanların tarihî oluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Kendine

özgü söyleyiş tonlamaları ve kuralları vardır. Bütün bu özellikleriyle dil, bir sistem

özelliği taşır. Bu sistem; insanların anlaşma, anlama-anlatma yeteneği çevresinde, birlikte

yaşayan insan grupları tarafından oluşturulmaktadır. Her dilin en küçük birimi olan

kelime, sesle kavramın kaynaşmasıyla oluşur. Kelime ve kurallar, o dili konuşan insan

Page 5: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

5

kitlesinin dünya ve insanla ilişkilerine ve oluşturup yaşadıkları kültüre göre şekil kazanır.

İnsan grupları bu anlaşma yeteneği çevresinde bir araya gelerek hem dili oluştururlar hem

de o dille deneyimlerini ve birikimlerini kendilerinden sonra gelen kuşaklara aktarırlar.

Doğada hiçbir şeyin etiketi yoktur. İnsan, dilinin verdiği imkânlarla onları sezer, algılar

ve değerlendirir. Dil, kültür taşıyıcısı olarak tarihî ve sosyal olanla iç içedir; onlarla

zenginleşerek akışını sürdürür.

1.2. Dilin Özellikleri

Dilin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:

— Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir.

— Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır.

— Dil, düşünce ve zekanın bir göstergesidir.

— Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır.

— Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.

— Dil, milleti meydana getiren bireyler arasında ortak duygu ve düşünceler oluşturur.

— Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.

1.3. Dil Kültür ve Yaşam

Karmaşık dil yeteneğimiz olmasaydı insan kültürü bugünkü şeklinden çok farklı

olurdu. Diller, her biri kendine özgü bir kültüre sahip toplumun üyeleri tarafından

konuşulur. Konuşanın sınıfı, cinsiyeti ve statüsü gibi toplumsal değişkenler, insanların

dili kullanımını etkileyebilir. Bunun ötesinde, insanlar kendilerine anlamlı gelen şeyleri

iletirler; neyin anlamlı, neyin anlamsız olduğunu belirleyen başlıca etmen de dildir.

Aslında, dili kullanış biçimimiz, kültürü etkiler; aynı zamanda da kültürden etkilenir

(Haviland ve ark.2008).

Günümüzde kültür alanı olarak adlandırılan (tinsel tabaka) insanı diğer

varlıklardan ayıran her türlü etkinliğin oluştuğu alan, dille gerçekleşir ve dille ifade edilir.

Dil, insanın yaşadığı grup içinde kültürel kişiliğini oluşturan öğelerden biridir. Aynı dili

konuşan insanlar görünmeyen ama anlaşılan ve sezilen bağlarla birbirlerine bağlanırlar.

Her milletin ayrı bir dili vardır ve bu dil o milleti meydana getiren unsurlardan biridir ve

belki de en önemlisidir. Bir milletin ruhu ve yaşama biçimi dilinde şekillenir. Bu

bakımdan dil milletin hayat felsefesini yansıtır. Çünkü dil uzun zaman içinde tarih,

coğrafya, kültür, medeniyet ve çeşitli sosyal tesirlerin altında bütün toplumun kollektif

Page 6: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

6

şuurundan, heyecanından ve zekâsından doğmuştur.Aynı dili konuşan toplum fertlerinde

ortak ve millî bir şuur oluşur ve bu şuur fertler arasında sıkı bir bağ meydana getirir.

Çünkü ortak dil millî hatıraların, duyguların ve düşüncelerin bütün maddî ve manevî

değerlerin, ortak buluş ve yaratışların müşterek hazinesidir. Dilin millet hayatıyla olan bu

bağı, onun sosyal bir kurum olarak nitelenmesine yol açmıştır. Esasen ferdin

sosyalleşmesi; sosyal ve millî dayanışması ancak dili sayesinde gerçekleşir. Sosyalleşme

ise bir bakıma fertlerin birbirine benzemesi, birbirleriyle ortak anlamlar, davranışlar ve

değerlere sahip olmasıdır. Bunu da ancak dil birliği gerçekleştirir. Öte yandan

sosyalleşme bir yönüyle de ferdin kendine has bir kişilik kazanması demektir. Bu da yine

dil sayesinde gerçekleşir. Çünkü dildeki sınırsız yeni anlamlar üretme imkânı, yeni

ilişkiler kurma yeteneği, fertlere birbirinden farklı anlam dünyaları kurma, farklı

kelimelerle, farklı üsluplarla konuşma ve yazma imkânı sağlar. Bu durum toplumlar için

de geçerlidir. Bu bakımdan kültürleri ve toplumları birbirinden ayıran en önemli etken

dildir. Dil toplumdan ve kültürden ayrı tutulamaz. Çünkü toplumun hiç bir parçası dilden

ayrı değildir. Toplumun edebiyatı, felsefesi, sanatı, tekniği, külltürü, düşünceleri, âdet ve

gelenekleri dil ile bir bağlılık içindedirler. Bu değerlerin gelecek nesillere aktarılması bir

bildirmeyle gerçekleşir ve bunu da ancak dil başarır. Dil toplumların var olduğunun

kanıtıdır. İnsanlar dil sayesinde bir toplum meydana getirerek, toplum ve yaşamına bir

kimlik kazandırır ve bu kimlikle bir aidiyat duygusu oluşturur (Arlı 2010)

1.4. Dilde Anlam

Belli dilleri konuşanlar, deneyimlerini ve algılarını düzenlemek ve kategorileştirmek için

terimler dizisi kullanırlar. Dilsel terimler ve farklılıklar, insanların algıladıkları

anlamlardaki farklılıkları da içine alır. Etnobilim ya da etnosemantik, çeşitli dillerdeki

bu tür sınıflama sistemlerini inceler. İyi incelenmiş etnosemantik alanlar (ilişkili nesneler,

algılar veya kavramlar seti), akrabalık ve renk terminolojisini kapsar. Bu tür alanlar

üzerinde çalışırken, bu insanların, akrabalık ilişkileri ve renkleri nasıl algıladıkları ve

bunlar arasında nasıl ayrımlar yaptıkları incelenir. Bu renk uzamının öteki ucunda ise,

tüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi

en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmişe sahip bölgelerde gelişmiştir

(Kottak 2002).

Sonuç olarak; günlük alışkanlıklar, öfkeler, sevinçler ve değer yargıları dil yoluyla

Page 7: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

7

ifade edilmekte ve tanımlanmaktadır. Bu işlevi nedeniyle de dil ve kültür arasında

kaçınılmaz bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle de dil ile kültür sürekli etkileşim içindedir.

Kültür hayatının sağlıklı gelişiminde, benimsenebilir bir dil, ortak bir dünya görüşü ve

hayat anlayışı, anlaşılabilir bir sanat ve edebiyat icrası gibi unsurlar için vazgeçilmez bir

önem taşır. Sanatta ve edebiyatta kullanılan dilin anlaşılabilirliği, bu alanlarda verilecek

eserlerle halka ulaşılabilmeyi sağlayacaktır. Dil ile ortaya konulan sanat eserleri, diğer

alanlara göre daha belli ve göze çarpar nitelikte bir kültür taşıyıcısıdır.

2. DĠN

İnsanın var oluşuyla birlikte ortaya çıkan din, tarihin her döneminde insan için

önemini hissettirmiştir. Tarihte ne kadar geriye gidilebilirse gidilsin yaşantısında din

olgusunun olmadığı topluma rastlanmamıştır. Çünkü insan, var oluş nedeni ve amacının

cevabını dinde bulmuştur. Din, insanları ayakta tutan bir hayat kaynağı olmuştur. Samimi

olarak bağlanılan nice felsefî sistem veya ideolojiler bir zaman sonra toplumun

hayatından çıkıp giderken din, insanın ruhunda yerini her zaman korumuştur (Adam

2001).

2.1. Dinin Tanımı ile ilgili Görüşler

Din bilimcileri tarafından dinle ilgili birçok tanım yapılmıştır. Fakat üzerinde

ittifak edilen bir tanım yapılamamıştır. Çünkü herkes kendi açısından bakarak dini

tanımlamıştır. Örneğin, bir dinin mensupları, dini kendi inançları açısından tanımlarken

dini bir olgu olarak ele alanlar ise elde ettikleri verilere göre bir din tanımı yapmışlardır.

Dolayısıyla din sosyolojisi, psikolojisi ve felsefesi gibi bilim dallarıyla uğraşan birçok din

bilimcisi din hakkında değişik tanımlar ortaya koymuştur. Tanımlardaki farklılığın

nedeni, dinin karmaşık bir yapıya sahip olması ve dinin tanımını yapanların sübjektif

davranmalarıdır. "Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, işine ya-

rayan bir din" tarifiyle yola çıkmıştır.

Din bilimcilerinin yaptığı tanımlardan bazıları şöyledir: Konuya din sosyolojisi

açısından yaklaşan Emile Durkheim, "Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan

ayin ve inançlar sistemidir." sözüyle dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu göz önünde

bulundurmuştur. Konuya din psikolojisi açısından yaklaşan Feurbach (Fuurbah) ise dinin

dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzu olduğunu vurgulayarak dini, insan

Page 8: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

8

psikolojisiyle ilişkilendirmiştir. Felsefî açıdan yaklaşan Hegel de dini, akıl ve ruhun

daimi ve bağımsız faaliyetlerinden ibaret olan bir sistem sayarak kâinatın zirvesine Tanrı

yerine insanı koymuş, dini bu felsefi bakışla yorumlamıştır. Bu ve benzeri örneklerde

görüldüğü gibi her bilgin, dine kendi penceresinden bakmıştır (Aydın 1990). İslam

Bilginlerinin yaptığı tariflerin ortak yanı ise dinin ilahî kaynaklı olduğunun

vurgulanmasıdır. Buna göre gerçek din, beşer kaynaklı olamaz. Yine bu tariflerde dinin

akıl ve irade ile ilişkisi gösterilmiştir; bu da dinin bir bilgi ve tercih konusu olduğunu

göstermiştir. Nihayet dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir kanun

şeklinde tanımlanması dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı olduğunu gösterir (Adam

2001).

Din bilimcileri ve islam bilginlerinin yapmış oldukları din tanımları, kapsam

açısından bütün dinleri içine alacak nitelikte gözükmemektedir. Bütün dinleri kapsamına

alacak bir tanımı ancak dinin özünü dikkate alarak yapmak mümkündür. Dinin özünü

oluşturan unsurlar bakımından bir din tanımı yapabilmek için onun yapısını ve tarihsel

gelişimini göz önünde bulundurmak gerekir. Bu durumda kutsal kitap ve kurumsallaşma

merhalelerini esas alma zarureti ortaya çıkar. Kutsal kitap merhalesi esas alındığında din,

Tanrı'nın veya din kurucularının (Buda gibi) kutsal metinlerde yer alan sözlerinden

ibarettir. Görüldüğü gibi bu tanımda dinin orijinal kaynağı olan naslar ve buyruklar söz

konusudur. Bu, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizm'in özgün tanımıdır.

Kurumsallaşma merhalesi esas alındığında ise din; bir inanç, davranış ve sosyal hayatın

belirli şartlarına göre oluşturulmuş sistemdir. Görüldüğü gibi bu, dinin kurulmasından

sonraki gelişmeyi tanımlıyor. Din değişmeyen, durağan (statik) bir olgu değildir. O,

kökdeğerlerden hareketle her tür probleme çözüm üreten dinamik bir yapıya sahiptir.

Dolayısıyla devamlı gelişme gösterir. Yukarıdaki "kutsal kitap ve kurumsallaşma

merhaleleri" esas alınarak yapılan tanımlardan hareketle genel bir din tanımı yapılacak

olursa şu şekilde yapılabilir: Din; insanların mutlu bir hayat sürmesini amaçlayan

Tanrı'nın veya din kurucularının kutsal kitaplarda yer alan sözlerinden, insanların bu

amacın gerçekleşmesi için yaptıkları davranış ve oluşturdukları kurumlardan meydana

gelen bir sistemdir.

Page 9: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

9

2.2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler

Dinin nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu konusunda kutsal kitapların

verdiği bilgilerin dışında herhangi tarihî bir belge yoktur. Ancak bu, din hakkında, dînî

inançlar, ibadetler, müesseseler ve bunların sosyal hayata tesirleri ile cemiyetin bunlara

etkileri konusunda önceleri hiç bir şey söylenmemiş anlamına gelmemelidir. Mevcut

bilgilerimiz ilk insanlardan itibaren dînî olaylar ve meseleler üzerinde düşünüldüğünü

göstermektedir. Mukaddes kitapların peygamberler tarihi ile ilgili izahları bu konunun ilk

vesikaları sayılır. İlkçağ Yunan düşünce tarihinde de din sosyolojisiyle ilgili önemli

bilgilere rastlanır. Eflatun'un fikirleri gerçekten din sosyolojisi açısından üzerinde

durulmaya değerdir. Bu yüzden onu ilk din sosyololoğu olarak, görmek isteyenler de

vardır. O, sofistlerin, "her şeyin ölçüsü insandır" temellendirmesini "her şeyin ölçüsü

Tanrıdır" şeklinde değiştirerek işe başlamış gibidir. Bütün felsefe, ahlâk ve siyaset

sisteminin temeline dini koymak ister; zira kurmayı arzuladığı yeni cemiyet düzeninin

dine dayanmadan yaşamayacağına inanır (Er 1998).

Bilimsel metotlara başvurarak dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir şey

söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte dinin kaynağını tespit etmeye çalışan bazı

sosyal bilimciler ortaya çıkmıştır. Onlar, elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni

hakkında birtakım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bu teoriler bir dönem Batı dünyasında kabul

görmüş, bilim çevrelerinde heyecan uyandırmıştır. Fakat daha sonra bunların eleştirisi

yapılarak geçersizliği saptanmıştır. Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri, evrimci görüş ve

vahiy temelli görüş olmak üzere iki başlık altında toplayıp değerlendirmek mümkündür.

A. Evrimci Görüş

Evrim, birbirini takip ederek yavaş yavaş meydana gelen değişme ve gelişmeye

denir. Dinlerin zaman içinde çeşitli sebeplere bağlı olarak (vahiy kaynaklı değil) ortaya

çıkıp geliştiğini iddia eden görüşe de evrimci görüş adı verilir. 19. yüzyılda dinlerin

kökeninin araştırılmasına ağırlık verildi. Dinler belli bir evrim geçirmiş midir, ilk din

sistemi hangisiydi gibi sorulara cevaplar arandı. Bu araştırmalar sonunda ortaya beş farklı

ekol çıktı (Demirci 1997). Onlardan monoteist dışındaki görüşler evrimci gelişimi

savunmuşlardır. Birçoğuna göre insanlar; korku, suçluluk duygusu, atalara saygı ve

benzeri sebeplerden dolayı dine yönelmiştir. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın

Page 10: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

10

başlarında yapılan araştırma ve inceleme sonuçları, evrim teorisinin lehine yorumlandı.

Evrimciler artık insan, hayat, tabiat ve canlı varlıkların sırrının çözüleceğini iddia

ediyorlardı. Dolayısıyla artık din, insanın hayatından çıkacak ve yerini bilime terk

edecekti. Fakat, dinin insan hayatından çıkması ve yerini bilime terk etmesi nasıl

olacaktı? insanın kültür bakımından evrim geçirdiğini ispatlamak üzere antropolog,

etnolog, sosyolog ve psikologlar arasından bazı bilim adamları, ilkel hayat yaşayan

kabilelerin inançlarından hareketle dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya attılar.

Çünkü onlar, dinin kökenini hâlâ ilkel hayat yaşayan kabilelerin din ve kültürlerinin

incelenmesi sonucu bulunabileceğini düşünüyorlardı (Tümer & Küçük 2002).

Bu çerçevede yapılan çalışmalarda örneğin, Edward Tylor, dinin başlangıcının

"animizm", Frazer "büyü", Marett "mana", Spencer "atalar kültü", Durkheim ise

"totemizm" olduğunu ileri sürdü. Evrimcilerde oluşan bu heyecan zaman içinde hayal

kırıklığına dönüştü. Çünkü dinin kaynağı ile ilgili ortaya atılan evrimci teoriler

eleştirilmeye başlandı. Zaten evrimci teorisyenlerden hiçbiri ilkel kabileler arasına

giderek bizzat gözlem ve inceleme yapmamışlardır. Teorilerini seyyahların anıları ve

misyonerlerin raporlarına dayandırmışlardır. Daha sonra bizzat ilkel topluluklar arasında

yapılan araştırmalar bu teorilerin tutarlı olmadığını ortaya koymuştur. Dinin kaynağı

hakkındaki evrimci görüş karşısında monoteist (tek tanrıcı) görüşü savunan bilim

adamlarını başında Lang ve Schmidt gelir. Bunların savunduğu teze göre insanoğlunun

en eski inancı, tek tanrı itikadıdır.

Evrimci Tylor'ın animizm nazariyesine ilk ciddi itiraz öğrencisi Andrew Lang'ten

gelmiştir. Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabileleri ile ilgili elde edilen son bilgilere

dayanarak ilkel kabilelerde animizme rastlanmadığını, aynı zamanda insanların ahlaki

adaba uyup uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunduğuna inanılan yüce bir tanrı

kavramına her yerde rastlandığını ortaya koymuştur. Buna benzer başka bir tez de

Wilhelm Schmidttarafından savunulmuştur. Schmidt, ilkel kabileler arasında yaptığı

etnolojik araştırmalardan sonra dinin ilk şeklinin tek tanrıcılık, olduğunu ileri sürmüştür.

Bu iddiasının delillerini "Tanrı Fikrinin Kökeni" adlı eserinde ortaya koymuştur (Adam

2001).

Tevhidi geleneğe söylem ve eylemleri ile yön veren (124 bin elçi) elçiler çeşitli

bölge ve çevrelere gönderilmiştir. Doğuda eski Hint ve Çin, Batı'da Yunan düşünürleri

Page 11: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

11

kendilerine has motiflerle düşüncelerini ortaya koyarken kavram ve ilkeler bazında

tevhidi gelenekten doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiklerini gösterir. Ancak düşünce

kaynakları tevhide dayanmasına rağmen zamanla tevhidi çizginin dışına çıkarak insan,

doğa, evren ve tanrıya dair çeşitli açıklamalar ileri sürmüşlerdir. Allah, bu çevreleri söz

konusu sapmalardan tevhidi çizgiye çekmek için tarihin çeşitli dönemlerinde

peygamberler göndermiştir. Bu elçiler insanların fıtratına uygun genel kavram ve ilkeleri

bulundukları çevrelere hem söylem hem de eylemleriyle aktarmışlardır (Açıkgöz 2006).

B. Vahiy Temelli Görüş

Dinin kaynağı ile ilgili vahiy temelli görüşe göre din, Allah tarafından vahiy

yoluyla insanlar arasından seçtiği peygamberlere gönderilen ilahî kurallar bütünüdür.

İslam bilginlerine göre dinin kaynağı mutlak surette vahiydir. Din, Hz. Adem'le başlayıp

Hz. Muhammed'in peygamberliği ile tamamlanmıştır. Bu dinin genel adı İslam'dır.

Müslüman bilginler; dinleri, kaynağı bakımından "ilahî ve beşerî dinler" olarak ikiye

ayırmışlardır. İlahî dinleri, bugün hâlen yaşayan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam

oluşturur. Bu üç dinin dışındaki dinler ise beşerî kaynaklıdır. Yani insanlar tarafından

oluşturulmuştur. Allah, insanoğluna yüz yirmi dört bin model, örnek ve rehber olan

elçiler göndermiştir. İslam anlayışına göre onların sonuncusu tevhit zincirinin son halkası

Peygamberimiz Hz. Muhammed'dir. Hz. Âdem'den bu yana gönderilen elçiler belli bir

bölge veya topluma gönderildiğinden elçilerin tebliğ ettikleri ilahî mesajlar o bölge ve

toplumla sınırlı olmuştur. Oysa son elçi Hz. Muhammed, bütün yeryüzüne gönderildiği

için onun tebliğ ettiği din evrensel bir özellik taşır.

2.3. Din ve Mitoloji

Din, insanla beraber var olan bir gerçektir. O hem ferdî hem do sosyal bir

realitedir. İnsanın yaratılışına bağlı, tarihin her devrinde, dünyanın her köşesinde

fertlere,toplumlara hâkim olan, insanın mutluluğunu amaçlayan ilahî kurallardır. O her

türlü felsefi ve ilmî düşüncelerden önce var olmuş, insanların yaşamlarına yön vermiştir

Ancak din asıl yapısını koruduğu müddetçe insanlara faydalı olmuştur. Asıl yapısından

uzaklaşarak amacından saptığı zamanlar ise insanın yaratılış gayesine uygun yaşamasına

engel olmuştur. Dinin asıl yapısı ve amacından uzaklaşmasına sebep olan temel

faktörlerden en önemlisi "mitos"lardır (Kottak 2002).

Page 12: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

12

• Mitos, tarihin herhangi bir döneminde gerçekleşen olayları mecazi bir dille

anlatan kutsal öykülere verilen addır.

• Çoğu zaman efsane, destan, halk öyküsü ve masallarla karıştırılmaktadır.

• Olmuş veya olacak olayları konu edinirler

• Olayları yalın olmayan farklı bir dille anlatırlar. Mecazi anlatımlar ve semboller

içerir.

• Anlatım dili, anlatılan olayların gerçek dışıymış gibi görünmelerine neden olur.

Mitoslar, kâinatın oluşumu, tanrılar ve kahramanların hikâyeleridir. Mitoloji ise bütün

efsaneleri içine alan ve onları belli bir tarzda inceleyen bir disiplindir. Mitoloji; efsâneler,

ilk ölüm, ilk günah, tufan, tanrıların insanları nasıl cezalandırdığı, avcılığın ve

hayvancılığın nasıl başladığı, ilk ateşin ve ilk ailenin nasıl oluştuğunu konu edinir.

Bunlardan dinî boyutu yansıtanlar ise kutsal sayılır. Günümüzde mitler, dinî ve felsefî

çekirdeğin sembolik bir ifadesi olarak kabul edilmektedir (Fromm 1990). Psikolog ve

antropologların bilimsel tespitlerine göre insan farkında olmasa da mitoslar onun

dünyasında vardır. Mitoslar toplumların hayatında her zaman varlıklarını sürdürürler.

Bazı mitoslar insanlar için anlamlı mesajlar taşırlar. İnsanlar yaratılışı gereği her şeyi

merak eder. İnsanlar açıklık getiremediği olayları çoğu zaman mitoslarla anlamaya

çalışır.

2.4. Din ve Kültür Ġlişkisi

Günümüzde, bilhassa batıda yazılan bazı eserlerde, kültür bir bütün olarak takdim

edilmekte, din, hukuk, iktisat, ahlâk, örf ve âdetler onun unsurlarından sadece biri

şeklinde sunulmaktadır. Buna rağmen din sosyolojisi, din psikolojisi gibi yine batıda

doğmuş bulunan disiplinlere göre, nerede bir cemiyet varsa, orada bir din vardır ve

cemiyetin kültürü o dinin muhtevasını kazanmıştır. Sözünü ettiğimiz bu disiplinler, yine

her ferdin ve cemiyetin huzur ve refah dolu bir hayat yaşayabilmesi için bir dine ihtiyacı

olduğundan bahsederler. Aynı bilimlere göre, hiçbir cemiyet, hiçbir devirde, batıl da olsa,

dinden soyut kalamamıştır. Din, insan şahsiyetinin en iç tabakalarına kadar nüfuz ederek

ferdin vicdanından hareketle cemiyet hayatında bugüne kadar devam etmiştir. Özellikle

hayatın tamamını içine alan, başlı başına bir hayat nizamı getirmiş dinler, hem fert ve

hem de cemiyet hayatının en ince noktalarına kadar sirayet etmiş, spesifik yapısıyla

Page 13: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

13

cemiyetin bütün kültür sahaları üzerine tesirden geri kalmamışlardır. Ruth Benedict'e

göre de din, inanç ve düşünce sistemiyle bütün kültürel sahalara nüfuz eder (Er 1998).

Kültürel bir unsur kabul edilen ahlâkın cemiyete sunmuş olduğu tercih hükümleri

ve değerler de temelini dinde bulurlar.Din bu hususta sosyal bakımdan önemli

fonksiyonlar icra eder. Çünkü insanları bir arada tutan, bazı kaidelere, yani ahlâkın de-

ğişmez, esaslarına müştereken inanmalarıdır. Bu manevî inançlar olmadan cemiyet hayatı

düşünülemez. Halbuki ahlâk kaideleri elle tutulup gözle görülmeyen sadece inanılan

şeylerdir. Bu yönüyle ahlâk kaidelerinin en büyük kaynağı dindir. Cemiyette böyle bir

nizam olmasaydı, o zaman bazı bilginlerin en yüksek kanun dediği "Doğa kanunu"

hüküm sürer, yani kuvvetli olan zayıfı ezip giderdi. Aynı şey örf ve âdetler için de söz

konusudur. Çünkü insan; cemiyetinin, kendini belirli bir istikamete sevk eden bir

içkuvvet vardır. Bu iç kuvvet, belli başlı ifadesini örf ve adetlerde bulmaktadır. Örf ve

âdetler her cemiyette dinin tesiri altında şekillenmektedir.

Toplumun sosyal düzeni açısından bakılacak olursa, açıkça görülecektir ki, tabiatı

gereği medeni olan insan toplu yaşama alışkanlığına sahiptir; hiç bir birey, maddi ve

manevî ihtiyaçlarını yalnız başına temin etmeğe yetkin değildir. Ferdin yaşamsal

mutluluğunu çevreleyen sosyal yapıyla ilgilidir. Öyleyse, insanın bir arada toplu olarak

yaşama alışkanlığını sürdürebilmesi, onun bir takım hak ve vazifelerle birbirlerine bağlı

olmasını gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle, cemiyetin devamı ve saadeti, insanın bir

takım hak ve vazifelerle diğerine bağlı olmasını zorunlu kılmaktadır. İşte bunun içindir

ki, fertlerin hem birbirlerine, hem cemiyete; cemiyetin de fertlere karşı bir takım

görevleri ve buna karşılık hakları vardır. Bir insanın bunlara riayet etmesi için görev ve

hakkın kutsiyetine kati bir şekilde inanması gerekir. Çünkü insan, egosentrik duygularına

kapılarak şahsi menfaatinden başkasını düşünemeyebilir. Bu nedenle görev ve hakkın

kutsiyetini tayin ederek insanı, kendi aleyhine de olsa içten gelen samimi bir duygu ile

bunlara riayete mecbur edecek yüce bir kuvvet, manevî bir güce ihtiyaç vardır ki, o da

dinden başkası olamaz.

Din Hürriyeti

Hürriyet, dinin insana sağladığı en önemli haklardandır. Bu hak, dinin, insanın

mutluluk ve refahını sağlamak üzere gönderildiği gerçeğiyle perçinlenmiştir. Din insana

Page 14: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

14

verdiği bilinçle onu tabiata, esrarını çözemediği olayların arkasında var olduklarını kabul

ettiği esrarlı güçlere tapınmaktan ve onlara bağımlı olmanın getirdiği bir eziklikten kur-

tarmıştır. Düşünce veya fikir hürriyeti de genel hürriyetler içerisinde yer alan bir

unsurdur. Din hürriyeti ise, düşünce hürriyetinden daha dar bir kapsama sahiptir. Ancak

din hürriyeti insanın sahip olduğu hürriyet çeşitleri içerisinde en önemli olanlarındandır.

Din hürriyeti sadece inanmama hürriyeti midir? Bunun, bazen, bu şekilde takdim

edildiği bir gerçektir. Fakat inanmama hakkı da din hürriyetinin bir yanıdır. Gerçekte din

hürriyeti; kişinin hiç bir baskı altında kalmadan, korku ve endişeye kapılmadan, neye

inanacağına kendi kendine karar verme; inanıp inanmama; kendi geleceğini kendi

bilinciyle belirleme; karanlık çağlardan miras aldığı hurafelerden kurtulma hakkıdır. Yine

öte yandan din hürriyeti insanın bağlandığı inancı özgürce, hiç bir korku ve endişeye ve

sınırlandırmaya maruz kalmadan yaşaması, ibadetini yapmasıdır.

Bizler çoğulcu bir toplumda yaşıyoruz ve kişilerin hangi toplumsal gruba mensup

olacakları veya nasıl bir çevrede yaşayacağı kendisi dışındaki iradeler tarafından

belirlenmektedir. Ama insanların farklı olmaları ve düşüncelerinin birbirlerine muhalif

olması, birbirlerine düşman olmalarına, birbirlerinden nefret etmelerine sebep değildir.

Muhalif olmak, karşıt olmak değildir. Muhalif olmak, gerçekliğin farklı yönlerini

keşfetmektir, yol ve yöntemde farklı bir üslûba sahip olmaktır. O halde insanların

birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleri bir zorunluluktur (Sarıbay 2000).

3.IRK

Günümüzde birçok insan, yanlış bir biçimde insanların biyolojik olarak farklı

ırklara bölünebileceğine inanır. Bu durum, bilginlerin insan topluluklarını ırksal olarak

sınıflandırmaya yönelik çok sayıda çabası gözönünde bulundurulduğunda o kadar da

şaşırtıcı değildir. Bazı yazarlar dört ya da beş temel ırk belirlemişken bazıları üç düzineye

yakın ırk tanımaktadır. Irkla ilgili bilimsel kuramlar onsekizinci yüzyılın sonları ile

ondokuzuncu yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu kuramlar İngiltere ve diğer Avrupa

uluslarının kendilerine tabi bölgeler ve toplulukları yönettiği imparatorluk güçleri haline

gelmeleriyle ortaya çıkan yeni toplumsal düzeni haklı çıkarmak için kullanılmışlardır.

Kont Joseph Arthur de Gobineau (1816-1882), bazen modern ırkçılığın babası olarak da

adlandırılır, üç ırk olduğunu ileri sürmüştür: beyaz (Caucasian), siyah (Negroid) ve sarı

Page 15: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

15

(Mongoloid). De Gobineau'ye göre beyaz ırk üstün bir zeka, ahlak ve iradeye sahiptir; bu

kalıtsal nitelikler batı etkisinin tüm dünyaya yayılmasının altında yatan etmenlerdir. Buna

karşın siyahlar, ahlak yoksunluğu ve duygusal kararsızlıkla belirlenen çok az kapasiteye

sahiptir. De Gobineua ve bilimsel ırkçılık yandaşlarının fikirleri daha sonra onları Nazi

Partisi'nin ideolojisine dönüştüren Adolf Hitler'i ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki

Ku-Klux-Klan ve Güney Afrika'daki apartheidm mimarları gibi beyazların üstünlüğünü,

savunan diğer grupları etkilemiştir. II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda "ırk bilimi"

bütünüyle gözden düşmüştür. Biyolojik açıdan keskin hatları olan "ırklar" yoktur,

yalnızca insanlar arasında fiziksel farklılıklardan oluşan bir yelpaze vardır. İnsan grupları

arasındaki fiziksel görünüm farkları, topluluğun farklı toplumsal ve kültürel grupları

arasındaki bağlantının derecesine göre değişen yetiştirme tarzından kaynaklanır. İnsan

toplulukları süreklilik gösterir. Aynı görünür fiziksel özellikleri paylaşan bir topluluktaki

genetik farklılaşma, grup içindeki bireyler arasındaki farklılaşma kadar büyüktür. Bu

olgulardan dolayı bilimsel topluluk ırk kavramını neredeyse bırakmıştır (Giddens 2005).

Biyolojik bir kategori değilse o zaman ırk nedir? İnsanlar arasında belirgin

fiziksel farklılıklar vardır ve bunların bazıları kalıtımsaldır. Neden bu farkların değil de

ötekilerin toplumsal ayrımcılığa ve önyargıya neden olduğunun biyolojiyle ilgisi yoktur.

Bunun için ırksal farklılıklar bir topluluğun ya da toplumun üyeleri tarafından sosyal

açıdan önemli kabul edilen fiziksel çeşitlilikler olarak anlaşılmalıdır. Örneğin deri

rengindeki farklılıklar önemli, buna karşın saç rengindeki farklılıklar değildir. Irk,

biyolojik olarak temellendirilen özelliklere göre bireylerin ve grupların yerinin

belirlenmesini sağlayan çeşitli vasıfların ya da becerilerin atfedildiği bir dizi toplumsal

ilişki olarak anlaşılabilir. Irksal ayrım, insanlara ait farklılıkları tanımlama biçimlerinden

daha öte bir şeydir; toplum içerisindeki güç ve eşitsizlik örüntülerinin yeniden

üretilmesinde önemli rol oynar.

Irk kavramı yaygın, ancak çoğu kez yanlış kullanılan, yanlış anlaşılan bir

kavramdır. Çarpıcı ve görünür fizik farklarının yanılgısına düşenler, aynı ırka mensup

insanlar, toplumlar ve gruplar arasındaki kültür farklarını görmezden gelmişlerdir. Bu

yanılgının iki boyutu vardır. Birisi ırksal açıklama, diğeri ırkçılıktır. Irksal açıklama

kültürel farkların nedenini fiziksel farklara (biyolojiye) bağlar ve bilimsel yetersizlikten

kaynaklanır. Irkçılık ise, bir ırkın ya da bazı ırkların üstünlüğünü savunup, bunu

Page 16: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

16

"saflığın" korunması ile ilgili gören bağnaz bir yaklaşımdır. Günümüzde bu yanılgının

her iki boyutuna da giderek artan bilimsel hatta toplumsal tepkilerden söz edilebilir.

Ancak, bu doğru tepkiler ırk kavramını, fiziksel farkların varlığını, ırksal özelliklerin

gruplaşma ve belli toplumlardaki yoğunlaşma eğilimini görmezlikten gelmeyi

gerektirmez. Başka deyişle, kültürel farkların nedeni ırksal özellikler değildir ama belli

fiziksel özellikler belli coğrafi bölgelerde ve toplumlarda yoğunlaşmaktadır. Birçok

toplumda açık renk gözlü, sarışın ve ince uzun boylu insanlara rastlanır, ancak çoğunluk

Kuzey Avrupa'da yaşar. Aynı şekilde, esmer tenli, koyu renk gözlü ve kıvırcık siyah saçlı

insanlar birçok toplumda vardır; ama yığılma Afrika kıtasındadır. Öyleyse ırk, belli

fiziksel özelliklerin belli toplumlarda ve belli coğrafya bölgelerinde yığılmalarıyla ilgili

bir kavramdır (Güvenç & Zıllıoğlu 1993). Biyolojik kavram olarak ırk, insan için geçerli

değildir. Ancak ırkı biyolojik bir sınıf olarak kabul etmemek, insanların biyolojik

çeşitliliğini görmezden gelmek anlamına gelmemelidir. Antropologların görevi, türümüzü

yanlış bir biçimde ırk denen sınıflara bölmek değil, çeşitliliği ve çeşitliliğin toplumsal

anlamını açıklamak olmalıdır (Haviland 2008) .

Irk kavramıyla çağrışım yapan fiziksel özellikler çok sayıdadır. Bunlar, renk,

biçim ve boy-bos olarak sınıflandırılabilirler. Böyle basit ırk sınıflandırmaları on

dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarındaki sömürgecilik anlayışını

simgeleyen ırkın bir güç aracı olarak politik amaçlı kullanımına uygundur. Bu üçlü

sınıflandırma, Avrupalı beyazları Afrikalı ve Asyalılardan açıkça ayırıyordu. Sömürge

İmparatorlukları birer birer çökmeye başladı ve II. Dünya Savaşından sonra bilimciler

kurumsallaşmış ırksal sınıfları sorgulamaya başladılar. Siyaset bir yana, ten rengine

dayalı ırksal etiketlerle kendini gösteren belirgin bir sorun, kullanılan terimlerin ten

rengini tam olarak yansıtmadığıdır. "Beyaz" insanlar beyazdan çok pembe, bej ve

esmerdirler. "Siyah" insanlar kahverenginin değişik tonlarındadır, ve sarı insanlar da

esmer veya bejdirler. Fakat bu terimler kokazoid, negroid ve mongoloid gibi bilimsel

görünümlü eş anlamlı tanımlarla tescil edilmiştir (Kottak CP 2002). Bu üçlü şemanın

beraberinde getirdiği bir başka sorun, çoğu insan topluluklarının, sözü edilen üç "büyük"

ırktan herhangi birine tam olarak girmemesidir. Örneğin Polinezyalılar hangisi içine

yerleştirilecek? Bilindiği gibi, Polinezya kuzeyde Hawaii, doğuda Paskalya adası ve

güney batıda Yeni Zelanda adasının oluşturduğu, adeta bir üçgeni andıran Güney Pasifik

Page 17: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

17

adalar grubudur. Polinezyalıların bronz ten rengi, onları Kokazoide mi yoksa Mongoloide

mi dahil eder? Bu sorununun bilincinde olan bazı bilimciler başlangıçta kabul edilen üçlü

şemayı, Polinezya ırkını da kapsayacak biçimde genişletti. Yerli Amerikalılar da yine bir

başka sorun yaratmaktadır. Onlar, kırmızı mı yoksa sarı mı? Yine bazı bilimciler başlıca

ırk gruplarına Kızılderili ya da Amerika yerlisi adlı bir beşinci ırkı eklediler. Güney

Hindistan'daki birçok insan koyu tene sahiptir; ancak "Kokazoid" yüz özellikleri ve saç

şekilleri yüzünden bilim adamları onları "siyah Afrikalılarla" aynı sınıfa dahil etmekte

isteksiz davrandılar. Dolayısıyla, bazı bilimciler bu topluluklar için ayrı bir ırk kategorisi

yarattı. Yine Avustralya Aborjinleri de ten rengine bakılarak tropik Afrikalılarla aynı

gruba sokulabilir. Bununla birlikte yerlilerin, saç rengi (açık ya da kırmızı) ve yüz

özellikleri yönünden Avrupalılara benzemeleri nedeniyle bazı araştırıcılar Kokazoid

gruba dahil etmişlerdir. Ancak, Avustralyalıların genetik ve tarihsel olarak Asyalılardan

çok bu gruplardan herhangi birine dahil olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Bu sorunu

gören bilimciler, genellikle yerli Avustralyalıları ayrı bir ırk olarak ele almayı

yeğlemişlerdir. Nihayet, Afrika'nın güneyinde Kalahari çölü çevresinde yaşayan Sanları

(Boşiman) dikkate alalım. Bilimciler onların ten renklerini esmerden sarıya kadar uzanan

bir çeşitlilik içinde gösterirler. Sanların ten rengini "sarı" olarak görenler, onları

Asyalılarla aynı gruba dahil ederler. Benzer sorunlar, ırksal sınıflamalar için tek bir

özellik dikkate alındığında da ortaya çıkar. Yüz tipleri, boy, ağırlık ya da herhangi bir

görünür özellik kullanılmak istenildiğinde güçlüklerle karşılaşılır. Öncelikle ten rengi,

boy, kafatası biçimi ve yüz şekilleri (burun biçimi, göz biçimi, dudak kalınlığı) bir bütün

olarak birlikte görülmezler. Örneğin koyu renkli insanlar, uzun boylu veya kısa boylu

olabilir ve düzle kıvırcık arasında değişen saçlara sahiptir. Koyu saçlı topluluklar kafatası

şekilleri, yüz tipleri, bedensel irilikleri ve biçimleri yanı sıra açık ya da koyu ten rengine

sahip olabilirler. Açıkça görülüyor ki, birleşimlerin sayısı çok fazladır ve kalıtımın (çevre

karşısında) böyle görünür özelliklere yaptığı katkı sıklıkla açık değildir. Fenotipe bağlı

ırk sınıflandırmasına karşı son bir itiraz daha vardır. Irkların bağlı olduğu görünür

özellikler. Irkların temellendirildiği fenotipik özellikler, paylaşılan ve uzun bir dönem

değişmeden kalan genetik materyali yansıtır. Ancak, fenotipik benzerlik ve farklılıkların

mutlaka genetik bir temele sahip olması gerekmez. Kişileri büyüme ve gelişme sırasında

Page 18: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

18

etkileyen çevresel değişiklikler nedeniyle, bir toplumun görünür özellik dağılımı genetik

değişim olmadan da değişebilir (Kottak 2002).

3.1. Fenotipik ve Genotipik Özellikler

İnsanlar ve toplumlar arasındaki kültürel benzerlik ve farkları; fizik özelliklerdeki

benzerlik ve farkların belli toplumlarda yoğunlaşması ya da yığılması ile açıklamaya

çalışanlar ırk ile kültür kavramını birbiriyle karıştırmışlardır. Irka inananlar ise, belli bir

ırkın bir ya da birkaç özelliğini taşıyan kişileri o ırkın üyesi sayarlar, ancak ırksal

karakteristiklere uymayan özellikleri de gözardı ederler. Klasik ırk ve insan sınıflamaları

da böylesi bir yaklaşımla, görünür ırksal özelliklere göre yapılmıştır. Bu görünür fizik

benzerlik ve farklara fenotipler denir. Oysa bilimsel açıdan önemli olan bu özellikler

değil, bunların genetik nedenidir. Bu nedenle çağdaş biyologlar fenotiplerle değil, genetik

özelliklerle, başka bir deyimle genotiplerle ilgilenirler. Fiziksel yapı benzerliğinin nedeni

çoğalma hücrelerindeki genlerdir. Belli bir ırka mensup insanların genleri arasındaki

benzerlik, iki ayrı ırk grubunun genleri arasındaki benzerlikten daha yüksektir. Bir

toplumda yaşayan insanların taşıdığı genlerin tümüne, o toplumun "genetik hazinesi" ya

da "gen kaynağı" denir. Kısaca her toplumun bir genetik hazinesi vardır. Bu hazine cinsel

birleşmelerin sonucu olarak dağılır, yayılır ve yoğunlaşır. Farklı ırktan gruplarla cinsel

ilişki kuran toplumlarda bu hazine hızla değişir. Ancak, yabancı ırklarla ilişki kurmayan

toplumlarda bile genetik hazine aynı kalmaz. Daha ileride açıklanacak "mutasyon",

"genetik kayma" süreçleri genetik hazinenin uzun süre olduğu gibi kalmasını engeller.

Başka deyişle, her toplumun genetik hazinesi az ve yavaş da olsa değişir (Güvenç &

Zıllıoğlu 1993). Ancak fenotip bir özellik ile genotip bir özellik arasında kesin istatistiki

ve anlamlı bir ilişki yoktur. Bu bulguların yanısıra ve daha da önemlisi antropolog ve

genetikçilerin yaptıkları gözlemler ve araştırmalar hangi ırk grubundan olursa olsun

bütün insanların tek bir biyolojik türün (insan ailesinin) üyesi olduğunu göstermiştir.

Bunun anlamı, görünüşteki biçimsel (fenotipik) farkların sayısı ve önemi görünür ve

görünmeyen (genotipik) benzerlikler sayısı ve öneminden çok daha küçüktür. Bu

nedenle, bütün insanlar aynı tek bir biyolojik türdürler, başka deyişle farklı ırklardan da

olsalar çocuk yapabilecek yaştaki sağlıklı kadın ve erkekler çocuk yaparak türün

devamını sağlayabilirler.

3.2. Irkların Kökeni ve Evrim Sürecinde Ortaya Çıkışları

Page 19: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

19

Bugünkü Moğollarla Zencilerin biyolojik tarihi ve ataları kesinlikle bilinemiyor. Zenci

ırkın en eski değil, Belki de en son farklılaşan bir ırk grubu olduğu sanılmaktadır. Irkların

biyolojik evrim sürecinde genetik benzeşme ve farklılaşmalar sonucunda ortaya çıktıkları

söylenebilir. Bu benzeşme ve farklılaşma süreçleri birbirlerinden tümüyle bağımsız

olmayan dört boyutta gerçekleşmiş olabilir: (Kottak 2002, Güvenç & Zıllıoğlu 1993).).

a) Gen MütasyonuĠle: Bu süreç bir genin geçmiştekinden farklı bir davranış ya da

görünüşe yol açmasını sağlayan ani bir değişikliktir. Başka deyişle, mutasyon genetik

yapıda (hazinede) ortaya çıkan ani bir değişikliktir. Buna doğanın yaptığı bir yanlışlık da

denilebilir. Mutasyon sonucu ortaya çıkan değişikliklerin doğal seçilime dayanma gücü

varsa gen yaşar ve toplumun ortak genetik hazinesine katılır, yoksa yok olur. Hemofili

(kanama) hastalığının ortaya çıkışı bu tür bir gen mütasyonuna bağlıdır. Bu geni taşıyan

hastanın kanamaları durmadığından çoğu kez çocuk sahibi olacak yaşa gelmeden ölür.

Buna karşın her toplumda az da olsa hemofili görülür. O halde, ya hasta gen mütasyon

yoluyla yeniden yaratılmakta ya da çekingen olarak kuşaktan kuşağa geçip genetik

hazinede varlığını korumakta, zaman zaman baskın bir biçim alarak ortaya çıkmaktadır.

Mütasyon genelde olumsuz bir değişim olarak nitelendirilirse de, bazen türün yaşama

gücünü arttırıcı bu nedenle de kalıcı da olabilir. Özetle, farklı gen rnütasyonlarının

birikiminin sonucu olarak ortaya çıkan farklı özellikler, temelde ortak özelliklere sahip

olan bir gruptan iki farklı ırkın türemesine neden olabilir.

b)Doğal Ayıklama (Seçilim) Ġle: Bu, belirli çevre koşulları için yaşama gücünü arttırma

özelliğine sahip olan genlerin orada yaşayan toplumda (ortak genetik hazinede)

yerleşmesi, yaygınlaşması ve böylece çevreye uygun bir ırkın ortaya çıkması demektir.

Tropikal ve sıcak iklimlerde yaşayan ırkların hemen hepsinin derisinin melanin denilen

koyu renkli pigmentleri taşıması, ten rengini koyulaştıran genlerin dayanıklı olması ile

ilgilidir. Aynı genler az güneşli kutup altı bölgelerde dayanıklı değildir, bir mutasyon

sonucunda ortaya çıksalar bile genetik hazineye yerleşip yaygınlaşamazlar. Bu nedenle

bu bölgelerde beyaz ten yaygındır. Koyu tenli toplumlarda melanin hücreleri açık tenli

toplumlara orada daha çok sayıda ve daha iri melanin tanecikleri üretir. Güneşin morötesi

ışınlarına karşı bir ekran gibi duran melanin, insanları güneş yanığı ve cilt kanseri olmak

üzere birçok hastalığa karşı korur. Tropikal bölgelerden uzaklaştıkça ten rengi açılır.

Afrika’dan kuzeye doğru gidildikçe ten renginde koyu esmerden esmere doğru bir dizi

Page 20: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

20

geçiş gözlenir. Ten rengi, biyolojik benzerliklerin tek nedeninin ortak ataya sahip

olmakla açıklanamayacağını göstermektedir. Doğal ayıklanma insan çeşitliliğindeki bu

tür durumlara önemli bir katkıda bulunmuştur (Kottak 2002 ).

c)Genetik Kayma Yolu Ġle: Bu, bir toplumun ortak gen hazinesinde göçler nedeniyle

ortaya çıkan değişmelerle ilgilidir. Büyük bir toplumdan ayrılıp bir başka yöreye göç

eden insan gruplarının genetik hazinelerinin de farklı olması kaçınılmazdır. Böylece bu

grupların göçleri başka gruplarla cinsel ilişki kurmadan sürerse, birkaç kuşak sonra

birinci göç grubunu izleyen gruplarda bir genin oranı giderek azalıp kaybolurken, ikinci

grubu izleyenlerde giderek artabilir. Kısaca, göçlerin yol açtığı genetik kaymalar da yeni

ırk özelliklerinin belirginleşmesine ve farklılaşmalara neden olabilir.

d)Kültürel Seçicilik Yolu Ġle: Genetik kayma yolu ile ırksal farklılaşma ve gruplaşma

başka toplumların genetik hazineleri ile karışma olmaksızın söz konusudur. Bunun tam

karşıtı olarak göç eden gruplar, göçleri boyunca başka gruplarla cinsel ilişki kurarlarsa

genetik hazinelerde değişiklik ortaya çıkar. Kültürel seçicilik kimlerin kimlerle ilişki

kurabileceği ya da kuramayacağı ile ilgilidir. Değişik toplumlar ve ırklar arasında ilişki

kurma izni melezleşme yoluyla yeni ırkların biçimlenmesinde rol oynar. Gerçekte hemen

hemen bütün insan toplumları ırksal özelliklerinin pek çoğunu bu sürece borçludurlar.

3.3. Irk, Toplum ve Kültür Ġlişkileri

Bütün insan ırkları, tek bir insan türünün alt dallarıdır. Bu dalların varlığı ve gelişmesi

türün ortak genetik hazinesinde coğrafya (iklim) koşullarına göre ve toplumlar düzeyinde

ortaya çıkan değişikliklerle ilgilidir. Genetik değişmelerin biri fiziksel (coğrafi), diğeri

sosyal-kültürel olmak üzere iki ana boyutu vardır. Bu boyutlarda mütasyon, doğal

seçilim, genetik (demografik) kayma ve kültürel seçicilik süreçleri toplumların genetik

hazinelerinin farklılaşma ve benzeşme eğilimlerini belirler. Savaşlar, göçler, kıtlık-bolluk

dönemleri, büyük salgın hastalıklar, önemli iklim değişmeleri, büyük siyasi ideolojiler ve

bunlar arasındaki ilişkiler bu eğilimler üzerinde eskiden olduğu gibi günümüzde de etkili

olmaktadır.

Irk, toplum ve kültür konusunda üç genel kural belirlenebilir (Güvenç & Zıllıoğlu 1993):

İklim ve mütasyon gibi çevresel ve doğal değişkenler genellikle ırksal farklılaşma

ve gruplaşmalara yol açar.

Page 21: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

21

Biyolojik-demografik etkenler çoğu zaman türün genetik birliğini sürdürmeye

katkıda bulunur. Başka deyişle, komşuluk ya da göçler yoluyla kurulan cinsel

ilişkiler birbirleriyle hiç ilişki kuramayacak ırk ve toplumlar arasında da genetik

akrabalığı sağlar.

Kültürel seçilim yere, zamana ve topluma göre bazen ırksal farklılaşmaları; bazen

de benzeşmeleri destekler; kararsız kalabilir ya da değişimin yönünü değiştirir.

Bu bağlamda küçük, dağınık, geleneksel toplumlar sisteminde genel bir ırksal farklılaşma

eğilimi, büyük ve endüstrileşmiş toplumlar sisteminde ise genel bir benzeşme eğilimi

daha güçlü görünür. Nitekim, avcılık-toplayıcılık ve tarım kültürlerinin yaygın olduğu

çağlarda genel bir farklılaşma eğilimi gözlenmiştir. Endüstri devriminden sonra,

geleneksel tarım düzeninden modern endüstriye geçiş döneminde farklılaşma ve

benzeşme eğilimleri içice yaşanır. Çünkü teknolojik gelişme insanları doğal çevreden

bağımsız kılmaya çalışırken, buna bağlı olarak hızlanan coğrafi hareketlilik kültürel

seçilimin katı kurallarını yıkıp değişik gen hazinelerinin kaynaşmasını

kolaylaştırmaktadır.

4. ETNĠKLĠK

Etniklik anlam açısından bütünüyle toplumsal bir kavramdır. Etniklik kültürel

pratiklere ve belirli bir toplumun insanlarını diğerlerinden ayırt eden görünümlere atıfta

bulunur. Etnik grupların üyeleri kendilerini toplumda diğer gruplardan kültürel açıdan

farklı görür, karşılığında da diğer gruplar tarafından farklı görülürler. Farklı özellikler bir

etnik grubu diğerinden ayırt etmeye yardımcı olabilir ancak, bunlar arasında en bilinenler

dil, tarih ya da (gerçek ya da hayali) atalar, din, giyim ya da süslenme tarzlarıdır (Kottak

2002). Toplumsallaşma yoluyla genç insanlar, topluluklarının yaşam tarzlarını,

normlarını ve inançlarını özümserler. Etnik farklılıklar bütünüyle öğrenilmiştir; bu

durum, bazı grupların nasıl sık sık "yönetilmek için doğmuş" ya da "tembel" şeklinde

değerlendirildiğini hatırlatan bir noktadır. Aslında etniklikle ilgili doğuştan olan hiçbir

şey yoktur. Etniklik, zamanla üretilen ve yeniden üretilen bütünüyle toplumsal bir

olgudur. Çok sayıda insan için etniklik, bireyin ve grubun kimliği için önemlidir.

Geçmişle süreklilik için önemli bir bağ oluşturur ve kültürel geleneklerin uygulanmasıyla

canlı tutulur. Örneğin; her yıl Londra’da Karnaval gösterilerinin coşkusu ve ustalığı

Page 22: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

22

Notting Hill'in sokaklarındaki Karayiplileri harekete geçirir. Bir başka örnek,

yaşamlarının tamamım ABD'de geçirseler de yine de kendi kimliklerini gururla İrlandalı-

Amerikalı olarak tanımlayan üçüncü kuşak İrlanda kökenli Amerikalılardır. Gelenekle

muhafaza edilmesine karşın etniklik, sabit ve değişmez değildir. Daha çok akışkandır ve

değişen koşullara uyum sağlar (Giddens 2005).

Etnik Bütünleşme

Günümüzde dünyadaki bir çok devlet çok etnikli topluluklar olarak tanımlanmaktadır.

Örneğin bazı Ortadoğu ve Orta Avrupa ülkeleri, yüzyıllardır süren sınırların değişmesi,

yabancı güçler tarafından işgal edilme ve bölgesel göçe bağlı olarak etnik açıdan farklılık

gösterirler. Küreselleşme ve hızlı değişme döneminde bir çok devlet etnik farklılığın

zengin faydaları ve karmaşık itirazlarıyla karşı karşıyadır. Uluslararası göç, küresel

ekonomiyle hızlanmaktadır; insan topluluklarının hareketinin ve birbirine karışmasının

önümüzdeki yıllarda yoğunlaşacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu arada, etnik

gerginlikler ve çatışmalar, tehditler taşıyarak bütün dünya toplumlarına yayılmayı

sürdürmektedir. Etnik farklılıklar nasıl uzlaştırılabilir ve etnik çatışmaların patlak vermesi

nasıl önlenebilir? Çoketnikli topluluklar içerisindeki etnik azınlık ve çoğunluk arasındaki

ilişki nasıl olmalıdır? Soruları da günümüzde önem taşımaktadır. Çoketnikli toplu-

luklarda üç etnik bütünleşme modeli benimsenmiştir; asimilasyon, erime potası ve

çoğulculuk gibi (Giddens 2005). Asimilasyon modelinde yeni göçmen grup baskın

topluluğun tutumlarını ve dilini benimser. Erime potasında göçmen toplulukların gelenek

ve görenekleri bırakılmaz, aksine toplumsal çevreye katkıda bulunur mutfak, moda,

müzik ve mimarinin melez formları erime potası yaklaşımının görünümleridir. Üçüncü

model, kültürel çoğulculuk modelidir. Bu yaklaşımda en uygun yol, saf bir biçimde çok

sayıda farklı alt kültürün eşit geçerliliğinin tanındığı, çoğul bir toplumun gelişimini teşvik

etmektir. Çoğulcu bir yaklaşım, etnik grupları toplumda eşit pay sahipleri olarak kabul

eder, bu da insanların toplumdaki çoğunluğun haklarına sahip olması anlamına gelir.

Etnik farklılıklara daha geniş bir ulusal yaşamın vazgeçilmez unsuru olarak saygı

duyulup kabul gösterilir. Etnik grupların ekonomik ve siyasi yaşamda eşit katılımcılar

olarak görülmeleri anlamına gelir.

Page 23: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

23

ÖZET

Globalleşen dünyamızda, düşünceler ve insanlar tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar

büyük ölçekli bir biçimde sınır ötesi hareket etmektedir. Bu süreçler içinde yaşadığımız

toplumları derinden etkilemektedir. Çok sayıda toplum etnik açıdan çeşitli hale

gelmektedir ve bütün toplumlarda bireyler kendilerinden farklı konuşan, düşünen, farklı

görünen, farklı yaşayan insanlarla düzenli olarak temasa geçmektedir. Bu etkileşimler,

bizzat küresel göçün bir sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi, medya ve internet

aracılığıyla yayılan imgeler yoluyla da olabilmektedir. Bu bağlamda toplumsal yapıda

oluşan etkileşimler toplumsal kurumları ve sağlık hizmetini etkilemektedir. Bir toplumun

sağlık sorunları, sağlık hizmeti kullanımı ve sağlık sorunlarının çözümü; toplumsal

yapının sağlık çalışanları tarafından iyi bilinmesine bağlıdır.

Page 24: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

24

DEĞERLENDĠRME SORULARI

1. Aşağıdakilerden hangileri dil ile ilgili özelliklerdendir?

1-Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir.

2-Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır.

3- Dil, düşünce ve zekanın bir göstergesidir.

4-Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır

5-Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir

A) 1,2,3

B) 2,3,4

C) 3,4,5

D) 2,3,4,5,

E) 1,2,3,4,5

2. Aşağıdakilerden hangisi dilin fonksiyonları açısından doğru bir ifade değildir?

A) Dil, kültür taşıyıcısı olarak tarihî ve sosyal alanla iç içedir

B) Dil, kültürü etkiler ancak kültürden etkilenmez

C) Her dil, onu konuşan insanların tarihî oluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre

sistemidir.

D) Kendine özgü söyleyiş tonlamaları ve kuralları vardır.

E) Yaşayan insan grupları tarafından oluşturulmaktadır.

3. Emile Durkheim’in “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve

inançlar sistemidir." sözüyle dinin toplumdaki hangi fonksiyonunu

vurgulamaktadır?

A) Psikolojik Fonksiyonunu

B) Ekonomik Fonksiyonunu

C) Siyasi Fonksiyonunu

D) Sosyal Fonksiyonunu

E) Felsefi Fonksiyonunu

Page 25: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

25

4. Dinin kökenini ilkel hayat yaşayan kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi

sonucu bulunabileceğini savunan düşünürlerden hangisi dinin başlangıcının büyü

olduğunu savunmuştur?

A) Frazer

B) Durkheim

C) Edward Tylor

D) Spencer

E) Marett

5. Aşağıdakilerden hangisi ırk için doğru bir seçeneği içermektedir?

A) Irklar arasında karışma ya da genetik alış veriş hiç olmamıştır

B) Irklar arasında karışma ya da genetik alışveriş günümüzde azalmıştır

C) Irklar arasında karışma ya da genetik alışveriş günümüzde hızlanarak devam

etmektedir

D) Irklar arasında karışma ya da genetik alışveriş mutasyona uğramıştır

E) Irklar arasında karışma ya da genetik alışveriş artık mümkün olmamaktadır

CEVAPLAR

1. E

2. B

3. D

4. A

5. C

Page 26: DĠL, DĠN,IRK ve ETKĠNLĠK SOSYALtüm renk terimlerini kullanan Avrupa ve Asya dilleri yer almaktadır. Renk terminolojisi en çok, boya ve yapay renklendirme kullanılan geçmie

DİL, DİN, IRK ve ETKİNLİK

Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

26

KAYNAKLAR

1- Haviland WA ve ark. Kültürel Antropoloji, Kaknüs yayınları, İstanbul 2008.

2-Yayim.meb.gov.tr/dergiler/160/ozkan.htm Milli Eğitim Dergisi S.60,2003

3-…………Dilin İşlevleri.www.turkceciler.com/dilin-islevleri-gorevleri.html

4-…………Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi

www.sanalda1numara.net/felsefe

5-…………Dil ve Toplum www.edebiyatsanat.com/dil...dil.../423-dil-ve-toplum.html

6-Arlı H. www.anafilya.org/go.php?go=7d855301b0e9b

7-Adam B. Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, ist. 2001.

8-Aydın M. Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniv.Matbaası İzmir, 1990.

9-Er İ. Din Sosyolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1998.

10-Demirci K. Dinler Tarihinin Meseleleri, İnsan Yay. İstanbul, 1997.

11- Tümer G. Küçük, E., Dinler Tarihi, Ocak Yay. Ankara 2002.

12-Açıkgöz H.Mustafa,Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, Elis Yay.

Ankara, 2006.

13-Fromm E. Rüyalar Masallar Mitoslar (çev : Aydın Arıtan-Kaan H. Ökten) Arıtan

Yay., İstanbul, 1990.

14-Sarıbay A. Yaşar, Global Toplumda Din ve Türkiye, Everest Yay., İst., 2001.

15-Giddens A. (2005). Sosyoloji, Yayına hazırlayan; Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi,

Ankara.

16-Güvenç B & Zıllıoğlu M. Antropoloji. Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 698.

17-Kottak CP. Antropoloji, Ütopya Yayınları, Ankara 2002.