dĠl ve anlatim 10mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/13/964172/dosyalar/2015_09/30032711...metnin...

54
1 Cengizhan Anadolu Lisesi DĠL VE ANLATIM 10 Ders Notları Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi

Upload: others

Post on 11-Feb-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

Cengizhan Anadolu Lisesi

DĠL VE ANLATIM 10

Ders Notları

Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi

2

ĠÇĠNDEKĠLER

DĠL VE ANLATIM 10

Sözlü anlatım……………………………………………………………………………………..….. 3

Anlatımda anlatıcının tavrı…………………………………………………………………………… 5

Anlatımın özellikleri…………………………………………………………………………………… 6

Dilin işlevleri ………………………………………………………………………………...………… 7

Anlatıcının bakış açısı ……………………………………………………………………………….. 8

Bağdaştırma ………………………………………………………………………………………….. 9

Bağlaşıklık-bağdaşıklık ……………………………………………………………………………… 9

Anlatım biçimleri …………………………………………………………………………………….. 10

Düşünceyi geliştirme yolları ………………………………………………………………..………. 18

İsim …………………………………………………………………………………………….……... 20

Sıfat………………………………………………………………………………………….……….. 24

Zamir ……………………………………………………………………………………….………… 27

Fiiller……………………………………………………………………………………….………….. 29

Fiilimsiler ……………………………………………………………………………….…………….. 41

Fiilde çatı ……………………………………………………………………………….……………. 43

Zarflar………………………………………………………………………………….……………… 46

Edat-bağlaç-ünlem ………………………………………………………………….………………. 48

3

SÖZLÜ ANLATIM

1. SUNUM

Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli

noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu

açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket

sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile

getirmek üzere yapılan konuşmalara ―sunum‖

denir.

Her sunum bir konuşmadır yani sözlü bir anlatım

biçimidir; ama tek başına konuşmayla

sınırlandırılabilecek bir anlatım biçimi değildir.

Sunum; slâyt, grafik gibi görsel ögelerden ve

efektlerden yararlanılarak yapılan, teknik

olanaklarla desteklenen bir konuşmadır.

2. TARTIġMA

Önceden belirlenmiş bir konu üzerinde farklı

görüşlere sahip kişilerin bir araya gelerek konuyla

ilgili görüşlerini bildirmeleri, görüşlerini savunmaları

ve konuyu çözümlemeleri için yaptıkları

konuşmalardır.

Başlıca tartışma türleri açık oturum, panel,

sempozyum (bilgi Ģöleni), münazara ve

forumdur.

Açık oturum, panel, sempozyum ( bilgi Ģöleni )

ve forum gibi tartışmalar genellikle basına ve halka

açık bir ortamda düzenlenirken; münazara

çoğunlukla öğrenciler arasında ve sınıf/okul

ortamında düzenlenir.

3. AÇIK OTURUM

Toplumun tümünü yakından ilgilendiren bir

konunun, dinleyiciler huzurunda, bir başkanın

yönetiminde, değişik düşüncelere sahip yetkin

(uzman) kişilerce çeşitli yönlerden tartışılmasına

―açık oturum‖ denir.

Açık oturum, uzman kişiler arasında

yapılabileceği gibi, sınıfta öğrenciler arasında da

yapılabilir.

Geniş halk kitlelerini ilgilendiren konuların /

sorunların açıklığa kavuşturulması ve bu

sorunlara çözüm yolları aranması esastır.

Bir başkan ve en az üç konuşmacı bulunur.

Başkanın konuyu ana hatlarıyla dinleyicilere

açması ve konuşmacıları tanıtması ile başlar.

Başkanın söz vermesiyle öteki konuşmacılar belli

bir süreyle sınırlı olan konuşmalarını yaparlar.

Başkan konuşmalar sırasında notlar alır,

konuşmalar bittikten sonra konuşmaları özetler

ve bunları birbirleriyle ilişkilendirir.

Açık oturum sonunda forum düzenlenebilir.

Forumda başkan ve dinleyicilerin ele alınan

konuyu farklı yönlerden aydınlatacak temel

düşünceler üzerinde yoğunlaşmaları gerekir.

4. PANEL

Bir konunun çeşitli yönlerden aydınlatılması için

küçük bir topluluk önünde ve bir sohbet havası

içinde gerçekleştirilen tartışmalara ―panel‖ denir.

Panel, bir çeşit düşünce alışverişidir. Bu düşünce

alışverişi sadece konuşmacılarla sınırlı değildir.

Panel, dinleyicilerle konuşmacıların bir konu

üzerinde birlikte düşünme isteği çerçevesinde

düzenlenen, bu nedenle de açık oturuma

nazaran daha samimi bir ortamda gerçekleşen

bir tartışma biçimidir.

Panelde amaç, ele alınan konuyla ilgili somut

sonuçlara ulaşmaktan çok, bir konuyu değişik

yönlerden aydınlatmaktır.

Panel, ele alınan konu ile ilgili az sayıda

dinleyicinin bulunduğu bir tartışma biçimidir.

Herkesi ilgilendiren, sosyal problemlerle ilgili

konular el alınır.

Bir yönetici ve konusunda uzman en az üç

konuşmacı bulunur.

Panel, başkanın konuyu ana hatlarıyla takdim

etmesiyle başlar. Başkan, konuşmacılara sırayla

söz hakkı verir.

KonuĢmaların sonunda konuĢmacılar

birbirlerine soru sorabilecekleri gibi

dinleyiciler de konuĢmacılara soru sorabilir,

görüĢlerini kısaca ifade edebilirler. Ama bu

süreç sadece soru sorma ve düşüncelerini

4

kısaca belirtmeyle sonuçlanmaz da dinleyicilerin

de aktif şekilde katıldıkları bir tartışmaya

dönüşürse yani tartışma dinleyicilere geçerse, o

zaman bu tartışma panel olmaktan çıkar ve

forum adını alır.

5. FORUM

Eski Roma toplumunda halk toplantılarının

yapıldığı alanlara ―forum‖ deniyordu. Adını

buradan alan forum, demokratik katılımın en

etkili işlediği tartışma biçimidir.

Forumun en belirgin özelliği, sosyal bir

problemin geniĢ bir kitle önünde ayrıntılarıyla

tartıĢılması ve dinleyicilerinin bu

tartıĢmalarda daha aktif Ģekilde rol

almalarıdır.

Herkesi ilgilendiren bir konu/sorun üzerinde bir

başkasının denetiminde yapılan bir tartışma

çeşidi olan forumu panel ve açık oturumdan

ayıran nokta, konuşmacı-dinleyici ayrımının bir

anlamda ortadan kalkması ve herkesin birer

katılımcı olarak forumda düşüncelerini ifade

edebilme fırsatı bulmasıdır.

Bir forumu yönetmek, bir açık oturumu ya da

paneli yönetmekten daha zordur. Çünkü forum;

yaş, sosyal konum, siyasi görüş gibi her açıdan

çeşitlilik gösteren çok geniş bir katılımcı kitlesiyle

gerçekleştirilir.

Forum, başkanın yönlendirici konuşmasıyla

başlar. Bu konuşmada başkan, soru sormak ya

da açıklamalarda bulunmak isteyen herkese söz

hakkı vereceğini belirtir. Forumdaki

konuşmaların, açıklamaların ve soruların,

forumun konusu çevresinde birleşmesi gerekir.

Aksi halde konu dağılır ve kişiselleşir.

Forumda amaç, katılımcıların düşüncelerini

harekete geçirerek konunun anlaşılmasını,

açıklık kazanmasını sağlamaktır.

Kamuoyunu aydınlatmak düşüncesiyle belli bir

konuda uzmanlaşmış kişilerin bir konuyu

tartışmaları ve bu tartışmaların ses ve

görüntülerinin teknik olanaklarla kaydedilerek

basın organları aracılığıyla yayımlanması

―dinleyicisiz forum‖un ortaya çıkmasına neden

olmuştur.

6. SEMPOZYUM (BĠLGĠ ġÖLENĠ)

Belli bir konuda uzmanlaşmış kişilerin, kendi

alanlarına ait herhangi bir problemle ilgili olarak

hazırladıkları bildirilerini sundukları toplantılara

―sempozyum‖ denir. Aslında sempozyum bir tek

toplantı ya da tartışma değil, bir toplantılar ve

tartışmalar dizisidir.

Bir sempozyum genellikle birkaç gün sürer; ama

sempozyumun hazırlıkları aylar öncesinden başlar.

Her sempozyum, geniş çaplı bir organizasyonu

gerektirir. Bu organizasyonun temelini ―oturum‖lar

oluşturur.

Her oturum bir başkan tarafından yönetilir.

Sempozyum, ―bildiri‖lerle hayat bulan bir tartışma

biçimidir.

Bildiri (tebliğ), bilimsel bir konuyu ele alan ve

bilimsel toplantılarda okunup tartışılan metindir.

Oturumlar, genellikle bildirilerin okunması, ardından

da bu bildirilerin soru-cevap şeklinde tartışılması

suretiyle gerçekleştirilir.

Bildiri metinleri, yazılı metin olarak bilimsel makale

özelliği taşır.

Açık oturumda her kesimden dinleyici

bulunabilmesine karşılık sempozyumda belli

alanlarda uzmanlaşmış özel davetli dinleyiciler

bulunur.

Sempozyumda aynı konu farklı bakış açılarıyla ele

alınır.

7. MÜNAZARA

Bir cümle halinde ifade edilen bir görüş (tez) ile bir

karşı görüşün (anti tez), öğrencilerden oluşan iki

ekip arasında, bir hakem kurulu huzurunda

tartışılmasına ―münazara‖ denir.

Münazarada tartışan taraflar, biri başkan olmak

üzere en az üçer kişilik gruplardan oluşur. Jüri

(hakem kurulu)’de de en az üç kişi bulunur.

Konuşmacı sayısı, konunun ayrıntılı olup

olmamasına göre değişebilir.

Konuşmacıların savunmalarının gücü kadar, taraflı

ve tarafsız dinleyicilerin gösterilerinin de jüri

5

üzerinde etkisi bulunur. Ancak, taraf tutan

dinleyicilerin, karşı taraf konuşmacılarının moralini

bozacak nitelikte gösteride bulunmaları doğru

değildir. Münazaraya katılacak kişilerle, jüri üyeleri

münazara tekniği konusunda bilgilendirilmelidir.

Konuşmacılara, araştırma için en az 2–3 hafta süre

verilmelidir. Gruptaki her kişi savundukları konunun

değişik alt konuları hakkında konuşmak zorundadır.

Birden fazla kişi, aynı alt konuyu savunamaz.

Münazarada etkili savunmanın önemli olması gibi,

belli zaman içinde konuşmak da önemlidir. Bu

nedenle konuşmacılara eşit zaman dilimleri

verilmelidir. Bu zaman, genellikle 5–15 dakikadır.

ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI

ÖZNEL ANLATIM: Kişiden kişiye değişkenlik gösteren,

kanıtlanabilir olmayan yargılardır. Yazar kişisel duygu

ve düşünlerini ifade eder.

İstanbul Türkiye’nin en güzel şehridir.

Orhan Veli, şiirlerinde büyüleyici bir dil kullanmıştır.

Ahmet Haşim’in ―Sonbahar‖ şiirindeki kişileştirme

çok ilgi çekicidir.

Boğazın ruhu okşayan görüntüsünü seyrederken

seni düşündüm.

Onun buğulu gözlerinde geçmişin derin izleri vardı.

Bu cümlelerde kişiden kişiye değişen, kanıtlanabilir

özelliği olmayan ―en güzel, büyüleyici, çok ilgi

çekici, ruhu okĢayan, buğulu gözler‖ gibi

yargılara yer verildiğinden, cümleler özneldir.

NESNEL ANLATIM: Kişiden kişiye değişmeyen herkes

için geçerliliği aynı olan yargılardır. Bu cümleler,

doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilen yargılardır.

İstanbul Türkiye’nin en kalabalık şehridir.

Orhan Veli, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.

Bu sınıfta yirmi dört öğrenci var.

Ahmet Haşim ―Sonbahar‖ şiirinde kişileştirmeye

başvurmuştur.

Bu cümlede herkes için geçerliliği aynı olan,

kanıtlanabilen yargılara yer verildiğinden bu

cümleler nesneldir.

DOĞRUDAN ANLATIM: Yazarın kendi gözlemlerini ve

deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatımdır. Bu

anlatımda başkasının söylediği söz değiştirilmeden

anlatılır.

Senelerden beri leylek görmüyorum.

Leylek yaz mevsiminin kuşu değil, bizzat yazdır.

Annem: ―Eve erken gel.‖ dedi.

Akşam size geleceğim, dedi.

DOLAYLI ANLATIM: Yazarın başkasından

öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla

gerçekleştirdiği anlatımdır. Bu anlatımda başkasının

söylediği söz değiştirilerek anlatılır.

Sonradan öğrendik ki Mısırlılar, bilmem ne

sebepten dolayı, bu saygıdeğer kuşları arsenikli

yemlerle öldürüyorlarmıĢ.

Annesi eve gelmesini söyledi.

Akşam bize geleceğini söyledi.

SOMUT ANLATIM: Anlatıcının; gördüklerini, işittiklerini,

duyularıyla algıladıklarını ve deneyimlerini dile getirdiği

her düzeydeki anlatımdır. Bu anlatımda duyularımızdan

herhangi biriyle algılayabildiğimiz kavram ve varlıkları

karşılayan anlamlar kullanılır.

Ağaç, deniz, kum, rüzgar, ışık, soğuk, elektrik,

yağmur, bulut …

Işığın boşluktaki yayılma hızı sabit ve saniyede üç

yüz bin kilometredir.

SOYUT ANLATIM: Anlatıcının başkalarından öğrendiği,

işittiği veya deneyimlerini ifade ettiği anlatımdır. Bu

anlatımda beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız;

ancak var olduklarını akıl, inanç ve sezgilerimizle kabul

ettiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan anlamlar

kullanılır.

Sevgi, aşk, güzellik, ruh, melek, şeytan, rüya,

hayal, cesaret, dostluk …

Geçen günlerin güzelliği, beklenen günlerde

aradığımızı bulamayışımızdandır.

Gereğinden önce dertlenmek, gereğinden fazla

dertlenmektir.

Yaşanan anlardan kurtuluş ancak düşün zenginliği

ölçüsünde gerçekleşir.

6

ANLATIMIN ÖZELLĠKLERĠ

ANLATIMDA YALINLIK-SADELĠK: Sanatlı

söyleyişlerden, süsten uzak durmaktır. Gereksiz

ayrıntılara, sanatsal söylemlere girilmez.

Metnin dil ve ifadesi sade, gösterişsiz ve

süssüzdür.

Duygu ve düşünce kısa ve kesin ifadelerle dile

getirilir.

ANLATIMDA DURULUK: Parçada gereksiz sözcük

kullanılmamasıdır.

Gereksiz sözlere yer verilmez.

Karmaşık ve anlaşılması güç cümle kullanılmaz.

ANLATIMDA AKICILIK: Söyleyişin pürüzsüz olması,

bir yazının kolayca ve zevkle okunmasıdır. Uzun

cümlelerde aynı hece ve eklerin tekrar edilmesi

akıcılığı bozar.

Sözlü ve yazılı ifade hiçbir engele uğramada akıp

gider.

Ses akışını bozan, söylenmesi güç seslere ve

kelimelere yer verilmez.

Kelime ve cümle düzeyinde gereksiz ifadelere yer

verilmez.

ANLATIMDA AÇIKLIK: Bir konunun herkesin

anlayabileceği, aynı anlamı çıkarabileceği biçimde

aktarılmasıdır. Farklı yorumlara açık değildir.

Söylenmek istenenlerin başka bir açıklamaya gerek

duymadan net olarak, süsten uzak bir şekilde

ortaya konması gerekir.

Söz gereksiz yere uzatılmaz.

Düşüncenin doğrudan anlatılması ve cümlelerin

yerli yerinde kullanılması gerekir.

Anlaşılması güç ve uzun cümleler bulunmaz.

Kısacası açık bir anlatım yalın, duru ve akıcı

olmalıdır.

GÖSTERGE

Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren,

onun yerini alabilen kelime, nesne, görünüş ve

olgular ―gösterge‖ dir. Mesela, ―ülke bayrakları‖, o

ülkenin ―bağımsızlığı‖nın göstergesidir.

En yaygın gösterge dil göstergesidir. Dil göstergesi

dışında başka göstergeler de vardır:

1. Dil Göstergeleri: Dilde kelime yoktur, gösterge

vardır. Göstergenin iki boyutu vardır: Gösteren ve

Gösterilen. Gösteren göstergenin ses yönüdür,

sessel izlenimdir. Gösterilen ise gösterenin

gösterdiği görüntü, göstergenin zihinsel yönüdür,

zihinsel izlenimdir. Dil, dil göstergelerinden

oluşmuş bir dizgedir. Örneğin k-a-l-e-m seslerinden

oluşmuş yapı bir dil göstergesidir, kendi dışında

zihnimizde bir görüntü meydana getirmektedir.

2. Dil DıĢı Göstergeler:

A) Doğal Göstergeler (BELĠRTĠ ): İletişim kurma

amacı taşımayan, istem dışı gerçekleşen,

kendiliğinden olan ve kendi dışında bir şeyi

gösteren, belirten, haber veren göstergelerdir.

Belirti ancak onu yorumlamayı bilene bir şey

aktaran doğal göstergelerdir. Örneğin: Ateş ve

öksürük, hastalığın; kara bulutlar, yağmurun;

sararmış yapraklar, sonbaharın; mutfaktan gelen

yanık kokusu, yemeğin yandığını gösteren doğal

göstergelerdir.

B) Sosyal Göstergeler ( BELĠRTKE): İletişim kurma,

bir ileti aktarma, bir bilgi verme amacı içeren

göstergelerdir. Sosyal hayatı düzenleyen ve

belirleyen göstergelerdir. Örneğin: Elbiselerimiz,

trafik işaretleri, trafik lambaları, sitelerin duvarla

çevrilmesi, bir ailenin masada yemek yemesi… vb.

sosyal göstergelerdir.

C) Görsel Göstergeler (ĠKON): Bu göstergelerin

temelinde gösteren ile gösterilen arasında

benzerlik ilgisi vardır. Bir insan fotoğrafı, bir insanın

görsel göstergesidir. Bir gerçekliği doğrudan

doğruya aktaran bütün şekiller bir ikondur. Örneğin;

resim, şekil... vb. Bir gerçekliği benzer bir şekilde

aktardığından ikondur.

7

D) Simge (SEMBOL): Kendi dışında, bir toplumda,

uzlaşımsal, sayılamayan, soyut bir gerçekliği temsil

eden; toplumsal bir değeri ifade eden, sembollere

simge denir. Bir güvercin resmi tek başına somut

bir gerçekliği anlatır, yani uçan bir kuşun resmidir,

böyle bir durumda bu bir ikondur, ancak bu resim

Birleşmiş Milletler duvarında ise o zaman barışı

sembolize eder, dolayısıyla simgedir. Kalp aşkın

simgesidir, terazi adaletin, Simgeler milletten

millete farklılık gösterebilir.

DĠLĠN ĠġLEVLERĠ

1. GÖNDERĠCĠLĠK ĠġLEVĠ: Bir ileti dilin göndergeyi

olduğu gibi ifade etmesi için düzenlenerek

oluşturulmuşsa dil göndergesel işlevde

kullanılmıştır. Başka bir ifadeyle dilin bilgi verme

işlevidir. Burada amaç, gönderge konusunda

doğru, nesnel, gözlemlenebilir bilgi vermektir. Bu

işlev daha çok kullanma kılavuzlarında, nesnel

anlatılarda, bilimsel bildirilerde, kısa not ve

özetlerde karşımıza çıkar.

Su, iki hidrojen, bir oksijen molekülünden

oluşur.

Hegel’in felsefesinin çıkış noktası bilim değil,

tarihtir.

Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.

Kozan, Adana’nın ilçesidir.

Alpaslan, 1071 Malazgirt Zaferi’yle

Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı.

2. HEYECAN BĠLDĠRME ĠġLEVĠ: Bir ileti,

göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve

heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa

dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır. Bu işlev,

göndericinin kendi iletisine karşı tutum ve

davranışını belirtir. Bu işlevde çoğunlukla duygular,

heyecanlar, korkular, sevinç ve üzüntüler dile

getirilir. Dilin göndergesel işlevinde nesnellik,

heyecana bağlı işlevinde öznellik hâkimdir. Özel

mektuplarda, öznel betimlemeler ve anlatılarda, lirik

şiirlerde, eleştiri yazılarında dilin heyecana bağlı

işlevinden sıkça yararlanılır.

Of! Canımı sıkma.

Eyvah! Bizi gördü, şimdi ne yapacağız.

Sen beni salak mı zannediyorsun!

Ne mi yaparım? Yumruğu vurdum mu

görürsün!

Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz

yanlış davranıyorsunuz.

3. ALICIYI HAREKETE GEÇĠRME ĠġLEVĠ: Bu

işlevde ileti alıcıyı harekete geçirmek üzere

düzenlenmiştir. İletinin bir çeşit çağrı işlevi gördüğü

bu işlevde amaç, alıcıda bir tepki ve davranış

değişikliği yaratmaktır. Propaganda amaçlı siyasi

söylevler, reklâm metinleri, genelgeler, el ilanları

genellikle dilin bu işleviyle oluşturulur. Dilin alıcıyı

harekete geçirme işleviyle hazırlanan metinlerde

gönderici, iletiyi alanı, işin içine sokmayı, onu

sorgulamayı ister.

Sınıfı hemen terk et.

Buraya gelir misin?

Kapıyı aç.

Ellerini kaldır, kımıldama!

4. KANALI KONTROL ĠġLEVĠ: Bir ileti, kanalın iletiyi

iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek

amacıyla düzenlenmişse dil, kanalı kontrol

işlevinde kullanılmıştır. Gönderici ile alıcı arasında

iletişimin kurulmasını, sürdürülmesini ya da

kesilmesini sağlayan bu işlevde iletinin içeriğinden

çok iletişimin devam ettirilmesi olgusu ağır basar.

Törenlerde, uzun söylevlerde, aile yakınları ya da

sevgililer arasındaki konuşmalarda; dilin kanalı

kontrol işlevini yansıtan iletiler sıkça kullanılır.

Beni anladınız değil mi?

Beni anladınız, değil mi?

Şimdi bana kapıyı açmayacak mısın?

Söylediklerim anlaşıldı mı?

5. DĠL ÖTESĠ ĠġLEVĠ: Bir ileti dille ilgili bilgi vermek

üzere düzenlenmişse o iletide dil, dil ötesi işlevde

kullanılmıştır. Dilin dil ötesi işlevinde iletiler, dili

açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir.

Daha çok bilimsel metinlerde ve öğretme amaçlı

konuşmalarda karşımıza çıkan ve ―yani, demek

istiyorum ki, bir başka deyişle‖ gibi sözcüklerde

kendini gösteren dil ötesi işleve, günlük yaşamda

da sıkça başvurulur.

8

Beni yanlış anlamayın, ben bu sözcüğü mecaz

anlamda kullandım.

Varlıkları tanıtan kelimelere isim denir.

Fiil cümleleri iş, oluş, hareket bildirir.

Yapım eki almış sözcüklere türemiş sözcük

denir.

6. ġĠĠRSEL ĠġLEVĠ: Bir iletinin iletisi kendisinde ise dil

şiirsel işlevde kullanılmıştır. Dil bu işlevde

kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin

kendisindedir. Bu durumda ileti, kendi dışında

herhangi bir şeyi ifade etmez, yansıtmaz. Obje

iletinin kendisidir. Örneğin dilin şiirsel işlevde

kullanıldığı metinler olan lirik anlatılarda ve şiirlerde

şiirin amacı o şiirin kendisidir. Şiirsel metinler,

kendinden başka bir şeyi ifade etmeye ihtiyaç

duymaz, bir şiir sadece şiir olduğu için önemli ve

anlamlıdır, yani şiirin gerçeği, şiirin kendisidir. Dilin

şiirsel işleviyle kullanıldığı metinlerde gönderici

alıcıda hissettirmek istediği etkileri uyandırmak için,

dili istediği gibi kullanır, yani kendi özgün üslubunu

oluşturmak için bir anlamda dili yeniden yaratır.

Edebi sanatlardan, karşılaştırmalardan, çağrışım

gücü yüksek sözcüklerden yararlanarak imgeler

oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz

anlamlarda kullanır. Edebi metinlerde dil şiirsel

işlevde kullanılır.

AkĢam, yine akĢam, yine akĢam;

Bir sırma kemerdir suya baksam.

AkĢam, yine akĢam, yine akĢam;

Göllerde bu dem bir kamıĢ olsam

Ahmet Haşim

EDEBĠ METĠNLERDE ANLATICININ BAKIġ AÇISI

1. Ġlâhî BakıĢ Açısı: Edebî metinlerde kullanılan en

eski yöntemdir. Bu yöntemde sınırsız bir bakış

açısı vardır. Anlatıcı, öyküde anlatılanların

tamamını bilen bir varlıktır. Kahramanların gizli

konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden

geçeni anlatır. Zaman zaman kendi yorumlarını

ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir.

Öyküde ne kadar kişi varsa her birinin açısından

olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır. Öyküyü kimi

zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma

olanağı vardır. Hakim bakış açısı da denir.

Örnek:

Adam suyu içince nedense çocukluk günlerini

hatırladı. Başını camdan yana döndürdü, akıp

giden görüntülere daldı. Ölen babasını, eski

mahalledeki evlerini, dut ağaçlarını, uçurtma

uçurduğu çayırları hayal etti. Adamın içine bir

hasrettir çöktü. Gazeteden, havadislerden

falan uzaklaştı. Temiz bir sofra örtüsü, bir tahta

kaşık, tepeden tırnağa çiçek açmış bir badem

ağacı düşündü; sonra bir Yunus ilahisinin

içinde gezinmeye başladı.

2. Kahraman Anlatıcının BakıĢ Açısı: Bu yöntemde

olayı anlatan ―ben‖ vardır. Bu ben, öykünün

kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi

olabilir. Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi,

algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır.

Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da

gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle

anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir. Bu bakış

açısında anlatan kişi bizzat olayın içinde bulunur.

Örnek:

―Bazı hasta ve sıtmalı köpeklerin mektep

kapısına sığındıklarını görüyordum.‖

Sonbahar çoktan başlamıştı. Kestaneler

meydanlığa yığılmış, üstlerine sis ve yağmur

çökmüştü. Dikenlerine bazı öğle üstleri billur

damlalar yapışıyor; bazı kuşlar, avcıların

tüfeğinden ürküp kırlardan köylere çekilmiş uzun ve

yağlı kuşlar; ıslak tüylerini kurumuş yaprakların

içinde saklıyorlardı. Bazı hasta ve sıtmalı

köpeklerin mektep kapısına sığındıklarını

görüyordum. Sabahları çocuklarım onları

seviyorlardı. Muhtarın oğlu bu hasta köpeklere

düşman olduğu günden beri bütün zekası ve

temizliğine rağmen gözümden düştü.

3. Gözlemci Anlatıcının BakıĢ Açısı: Bu yöntemde

olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir

tarzda aktarılır. Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin

gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir. Kişilerin

9

duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır.

Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve

davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi

olunabilir. Bu bakış açısında anlatan kişi olayı

uzaktan izler.

Örnek:

―Sadrazam ısrar etti tekrar sordu. Kaftanın ne

olduğunu bir türlü anlayamadı‖

―Sıcak yaz günü evde kim varsa, küçük büyük,

çoluk çocuk toplandılar, öğle yemeğini yediler,

sonra da her biri bir yana çekildiler. Şehre

inecekler giyindiler, gittiler.‖

Bir edebî metinde birden fazla bakış açısıyla

yazılmış bölümler bulunabilir. Aynı konu farklı

biçimlerde anlatılır. Aynı manzarayı izleyenler farklı

noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak

ele alınır.

BAĞDAġTIRMA

( SÖZCÜKLERDEN SÖZ GRUPLARI OLUġTURMA)

Sözcüklerin yeni anlam ve imgeleri karşılamak

amacıyla birleşik sözcük, ikileme, tamlama, deyim

vb. söz grupları oluşturmasına ―bağdaĢtırma”

denir.

―Göz‖ sözcüğüyle oluşturulan bağdaştırmalara

örnekler:

Göz açıklığı, göz alıcı, göz bebeği, gözdağı,

göz doktoru, göz göz, göz hakkı …

Sözcüklerin temel anlamlarından uzaklaşılarak

yapılan, dilin genel kurallarına ve mantığına

aykırıymış gibi görünen bağdaştırmalara

―alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma‖ denir.

―göz doktoru‖ söz grubunda ―göz‖ ve ―doktor‖

sözcükleri bağdaştırıldığında sözcüklerin temel

anlamlarına ve dilin bilinen kurallarına uygundur.

Bu ―alıĢılmıĢ bağdaĢtırma‖dır.

―açgöz‖ söz grubunda ise ―aç‖ ve ―göz‖ sözcükleri

bağdaştırıldığında sözcüklerin temel anlamlarına

ve dilin bilinen kurallarına uygun değildir. Çünkü

―aç‖, ―yemek yemesi gereken, tokun karĢıtı‖;

―göz‖ ise ―görme organı‖ demektir. Düz bir

mantıkla değerlendirildiğinde bir insan ya da

hayvanın aç olabileceği; ama gözün aç

olamayacağı, gözün böyle bir niteliğinin

bulunmadığı ortaya çıkacaktır. Buna rağmen bu iki

sözcük ―Mala, yiyeceğe ve içeceğe doymak

bilmeyen‖ anlamını karşılamak üzere

bağdaştırılmıştır.

Paragöz, gözleri bulutlanmak, yanılgının

lekelenmiş sesi, gözleri bulutlanmak, göz

boyamak, boynu bükük ağaçlar …

Yalnız insan: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma

Okulun bahçesi: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma

Boş tarlalar: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma

Kırık kalp: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma

Sessiz duvarlar: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma

Korkunç kıyafet: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma

BAĞLAġIKLIK

Bir metinde ya da metin parçasında dil ögelerinin

dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana

getirilmesine ―bağlaĢıklık‖ denir.

Deminden beri kulaklarım çınlıyorlar. (

Bağlaşık olmayan bir cümledir.)

Deminden beri kulaklarım çınlıyor. ( Bağlaşık

olan bir cümledir.)

Öğrencileri çok sever, tatil günleri bile yardımcı

olmaya çalışırdı. ( Bağlaşık olmayan bir

cümledir.)

Öğrencileri çok sever, tatil günleri bile onlara

yardımcı olmaya çalışırdı. ( Bağlaşık olan bir

cümledir.)

Size Ģunu söylemeliyim ki ülkenize yaptığım

ziyaretten çok memnun kaldım.

(öngönderim)

Bu cümlede önce ―Ģu‖ zamiri kullanılmış, daha

sonra ―Ģu‖ ile kastedilenin ne olduğunu

belirtilmiştir. Böylelikle ―Ģu‖ zamiri kendisinden

sonra gelecek bir dil ögesinin öncesinde o

ögenin yerini tutmuştur.

10

BAĞDAġIKLIK

Bir metinde yer alan kavramlar ve ilişkiler

arasındaki mantıksal düzen ve bağlantıya

―bağdaĢıklık‖ denir. Bir metin veya metin parçası

yalnızca dil bilgisi (bağlaşıklık) dikkate alınarak

düzenlenmez. Bir metinde dil ögelerinin ifade

ettikleri husus ve durumlar arasında belli anlam

bağıntılarının da bulunması gerekir.

Mecburen karakola gitmek zorunda kaldım. (

BağdaĢık olmayan bir cümle)

Karakola gitmek zorunda kaldım. ( BağdaĢık

olan bir cümle)

Bırakın bayramda telefon etmeyi yanıma gelip

elimi bile öpmedi. ( BağdaĢık olmayan bir

cümle)

Bırakın yanıma gelip elimi öpmeyi bayramda

telefon bile etmedi. ( BağdaĢık olan bir

cümle)

“… Artık kıĢlar eskisi gibi geçmiyor. Bilim

adamları küresel ısınmanın birçok olumsuz

etkisi olduğunu söylüyorlar.

Okyanuslardaki adalar birkaç yıla kadar

sular altında kalacakmıĢ …”

Bu metin parçasında bağlaşıklığı sağlayan

herhangi bir unsur (öngönderim, artgönderim,

bağlantı ögesi) kullanılmamıştır. Ama okuyucu

bu metin parçasını oluşturan cümleler

arasında ilişki kurarak bu cümleleri anlamsal

açıdan birbirine bağlayabilmektedir.

Okuyucunun dış dünya gerçekleriyle ilgili

bilgileriyle bu metin parçasındaki cümlelerin

bütünleşmesi sonucunda metin kendi içinde bir

anlam bütünlüğü (bağdaşıklık)

oluşturmaktadır.

BAĞLAM

Kelime, kelime grupları ya da cümlelerin

metinde bulunduğu yere bağlı olarak farklı

anlamlar kazanmasına ―bağlam‖ denir.

Aşağıda ―ağır‖ ve ―acı‖ sözcükleri de farklı

bağlamlarda farklı anlamlara gelecek şekilde

kullanılmıştır.

Ağır:

Bu çuval çok ağırmış.

Ona çok ağır laflar etti.

Acı:

Yemek biraz acı olmuş.

Ayrılık acısına dayanamadı.

ANLATIM BĠÇĠMLERĠ

Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen

anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere

başvurulur. İşte, anlatımı gerçekleştirirken

başvurulan bu yöntemlere ―anlatım biçimleri‖

diyoruz.

Anlatım biçimlerini Ģöyle sıralayabiliriz:

1. Açıklayıcı Anlatım

2. Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme)

3. Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)

4. Tartışmacı Anlatım

5. Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım

6. Destansı (Epik) Anlatım

7. Emredici Anlatım

8. Kanıtlayıcı Anlatım

9. Mizahi Anlatım

10. Öğretici Anlatım

11. Söyleşmeye Bağlı Anlatım (Diyalog)

12. Düşsel (Fantastik) Anlatım

13. Gelecekten Söz Eden Anlatım

1. AÇIKLAYICI ANLATIM:

Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir

şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.

Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

İfadeler kesin ve açıktır.

Kelimeler genelde gerçek(temel)anlamlarıyla

kullanılırlar.

―Tanımlama, açıklayıcı betimleme,

sınıflandırma, örneklendirme, karşılaştırma,

11

tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma‖

gibi düşünceyi geliştirme yollarından

faydalanılır.

Yazarın amacı okuyucuyu bilgilendirmektir.

İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.

Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.

Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve

kelimeler yoktur.

Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle

dile getirilir.

Anlatım oldukça nesneldir.

Her konuda yazılabilir.

ÖRNEK: “Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve

temiz bir Türkçe‟yle yazmış, öykücülükte Çehov tarzını

benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde

kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri

bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir

hava içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece

basittir.”

2. TARTIġMACI ANLATIM:

Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve

düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan

bir anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimiyle

okuyucunun sahip olduğu düşüncenin değiştirilmesi

amaçlanır. Yani amaç düşünce ve konularda

değişiklik yapmaktır.

Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle

dile getirilir.

Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

Gereksiz ifadelere yer verilmez.

Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler

kullanılmaz.

Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve

kelimeler yoktur.

Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.

İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde

işlenmeye daha elverişlidir.

Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde

kullanılır.

Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem

belirlenir.

Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım

tarzı sohbete varabilir.

İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler

kullanılır.

ÖRNEK: “Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden

bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.

İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak

düşünülmüştür hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü,

özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam

kazanmıştır bu yüzden. Bunu da, edebiyat dilini günlük

dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz. Oysa

edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir.

Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden

düzenlenmesidir bir bakıma.”

3. ÖYKÜLEYĠCĠ ANLATIM:

Bu anlatımda amaç; olayı okuyucunun gözü

önünde canlandırmak, anlatmak istenileni bir olay

içerisinde vermektir. Öyküleyici anlatımda olaylar

oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse

birbirine bağlanır. Öyküleme, tasarlanan ya da

yaşanan bir olayın anlatımıdır. Roman, hikâye ve

masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.

Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.

Olaylar birinci şahsın ağzından

anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından

biridir, kahraman anlatıcı bakış açısı)

Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.

Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan

biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır,

gözlemci figüran bakış açısı)

Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü

oluşturmak için kullanılan öğelerdir.

Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi,

görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde

kullanılır.

Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.

Yaşanmış olaylarda olay, kurgulanmış

olaylarda olay zinciri vardır.

Öyküleyici anlatım, sanat metinlerinde ve öğretici

metinlerde kullanılır.

12

Sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi, öyküleyici

metinlerde ise gerçek bir kişidir.

Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda

kullanılır.

Sanat metinleri, öyküleyici anlatımla yazılır.

ÖRNEK: Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları

düşündü bir süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir

tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.

Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı, kalınca bir

sigara sardı. Öyle dalmıştı ki masasına konan çay

bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.

A) AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME: Bu tür anlatımda amaç,

olayları oluş sırasına göre verip okuyucuyu

bilgilendirmektir. Tarih kitapları ve benzeri

kaynaklarda anlatılan olaylar birer açıklayıcı

öyküleme örneğidir. Okulumuzdaki bir törenin

anlatılması, görülen bir olayın anlatılması yine birer

açıklayıcı öyküleme örneğidir.

ÖRNEK: “Mustafa Kemal, Büyük Taarruz

öncesinde, İsmet ve Fevzi Paşalarla birlikte

Akşehir‟e geldi. Karargâhta taarruz planları son kez

gözden geçirildi.”

B) SANATSAL ÖYKÜLEME: Bu tür anlatımda yazar,

okuyucuyu olay içinde yaşatmaya uğraşır.

Duyulara seslenilir. Anlatım oldukça süslü ve

özneldir. Öğretme amacı güdülmez. Söz

sanatlarına sıkça başvurulur, muhtemelen bunlarda

betimleme de vardır.

ÖRNEK: “Temmuz, öğle vakti… Komşuda kadın

sesi… Neye bağırdığı anlaşılmıyor. Müezzinin

duvarlarından tahta boşluğa bir kedi atladı. Birkaç

ev ötede bir tavuk gıdaklıyor, bir horoz da ona

yardım ediyor, sanki dem tutuyor. Anası aşağıdaki

iki komşu kadınla oturmuş, her nedense

ateşlenmiş, hızlı hızlı konuşuyor. Belki dedikodu

yapıyorlar. Tekir kedim minderin üzerine uzanmış,

dört ayağını germiş, uyuyor. Her şey yerli yerinde,

hayat her vakit olduğu gibi.”

4. BETĠMLEYĠCĠ ANLATIM (TASVĠR ETME):

Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim

çizme işidir. Varlıklarınniteliklerini, bu varlıkların

duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri

belirtmektir. Betimleme nesnelerin, varlıkların,

belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde

canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çeşitli

duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili

izlenim kazanılması amaçlanır. Bu amacın

gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem

sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen

gösterilir.

Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme

olmak üzere ikiye ayrılır.

Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere

tahlil(ruhsal portre) denir.

Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere

simgesel betimleme denir.

Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi

türlerde kullanılır.

Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer

verilebilir.

Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere

tahlil denir.

Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere

simgesel betimleme denir.

ÖRNEK: Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir

mahallelere giriliyor ve sefalet, bütün dehşeti ve

çirkinliğiyle başlıyordu. Ortalarından akan çirkin

sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler,

eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan

yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz

kulübeler…

A) AÇIKLAYICI (NESNEL) BETĠMLEME: Bu anlatım

biçiminde amaç, bir varlığı, bir mekânı öznel

ifadelerden uzak bir biçimde karşı tarafa

tanıtmaktır. Nesneler belirgin özellikleriyle tanıtılır.

Kişisel yoruma yer verilmez. Nesneler, fotoğraf

gerçekliğiyle verilir. Nesnel betimlemelere coğrafya

kitaplarında, broşürlerde rastlanır.

Betimlenecek varlıklara kişisel duygu ve

düşünceler katılmaz.

13

Değişik duyulara seslenen ayrıntılar üzerinde

durulmaz.

Bilgi vermek amacıyla betimleme yapılır.

Kelimeler temel anlamlarıyla kullanılır.

Ayrıntılar objektif olarak verilir.

ÖRNEK: “Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde

üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir

ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden

gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan

duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu.

Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes

vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata

ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe

karanfiller, hanımelleri bulunurdu.”

B) SANATSAL (ĠZLENĠMSEL, ÖZNEL) BETĠMLEME:

Yazar, zihnindeki görüntüyü, o görüntünün

kendisinde bıraktığı etkiyi ön plana çıkararak

okurun belleğinde canlandırmaya çalışır. İfadeleri

genellikle kişisel; anlatımı, genellikle sanatlıdır.

Amaç, okuyucuda beğeni yaratmaktır.

Betimlenecek varlıklara kişisel duygu ve

düşünceler katılır.

Değişik duyulara seslenen ayrıntılar üzerinde

durulur.

İzlenim kazandırmak amacıyla yapılır.

Özel veya genel ayrıntılar üzerinde durulabilir.

Ayrıntılar subjektif olarak verilir.

ÖRNEK: “Meriç‟in üstüne ay doğunca bu kutsal

nehir, sihirli bir değnek değmiş gibi sakinleşir.

Güneşin altında köpüren, kudurup coşan bu ırmak,

şimdi yatağında mışıl mışıl uyuyan bir çocuk gibi

sakin ve sessiz durur. Ayın gözetimi altında

gümüşten bir kolyeye döner.”

5. COġKU VE HEYECANA BAĞLI (LĠRĠK)

ANLATIM

Lirik anlatımda dil ―heyecana bağlı işlev‖de

kullanılır.

Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok

şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.

Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun

anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum

ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise

duyguların ifade edilmesi esastır.

Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda

kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda

kullanılır.

Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar

anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz.

Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular

ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.

ÖRNEK: ANLATAMIYORUM

Ağlasam,

Sesimi duyar mısınız mısralarımda?

Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,

Bu derde düşmeden önce

Bir yer var, biliyorum.

Her şeyi söylemek mümkün,

Epeyce yaklaşmışım,

Duyuyorum,

Anlatamıyorum..

Orhan Veli

6. DESTANSI (EPĠK) ANLATIM

Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.

Destan türünün yiğitçe havası vardır.

Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.

Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.

Etkileyici bir özellik taşır.

Sürekli hareket vardır.

Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.

Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı

anlatımın kullanıldığı türlerdir.

Anlatımda abartıya yer verilebilir.

Sanatlı bir dil kullanılır.

Örnek: ÇANAKKALE ġEHĠDLERĠNE

Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların, yükleniyor dördü beşi

Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...

O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,

Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor;

14

Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...

Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara yetmez o kitab...

Seni ancak ebediyyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına;

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridanamıyle,

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...

Sen ki islamı kuşatmış, doğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki; a'şara gömülsen taşacaksın... Heyhat,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

7. EMREDĠCĠ ANLATIM

Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.

Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer

verilir.

Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.

Cümlelerde fiiller hâkimdir.

Uyulması beklenen bir üslubu vardır. (Zorlama

anlamı vardır)

Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım

kullanılır.

Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları,

ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma

örnek verilebilir.

Örnek:

Karayollarında trafiğin akışı: MADDE 46-Karayollarında

trafik sağdan akar. Aksine bir işaret bulunmadıkça

sürücüler:

a) Araçlarını, gidiş yönüne göre yolun sağından, çok

şeritli yollarda ise yol ve trafik durumuna göre

hızının gerektirdiği şeritten sürmek,

b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte, sürülen

araçların emniyetle geçişini beklemek,

c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde

şerit değiştirmemek, zorundadırlar.

8. KANITLAYICI ANLATIM

İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul

ettirme amaç edinilir.

Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.

Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek

ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için

bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar

edilir.

Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu

aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için

örneklere başvurur.

Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak

maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat

eder.

İleri sürülen bir düşünceyi doğrulamak amacıyla

belgelerden yararlanılır.

Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında

kullanılır.

Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

‖Tanımlama, örneklendirme, karĢılaĢtırma, tanık

gösterme, sayısal verilerden yararlanma ― gibi

düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.

Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür

düzeyi ve beklentileri önemlidir.

Örnek: “Yahya Kemal, „Sözcükler benim namusundur.‟

der. Bu doğru değildir. Çünkü her şair gibi onun da

yanlış kullandığı kelime ve deyimler vardır. Ünlü şiiri

Sessiz Gemi‟de, „Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de

15

bir kol‟ der. Türkçede el sallamak deyimi var da kol

sallamak deyimi yoktur.”

9. MĠZAHĠ ANLATIM

Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre

düzenlenir.

Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.

Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.

Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar,

durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından

yararlanılabilir.

Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.

Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde

kullanılır.

Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için

kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kullanılır.)

Örnek:

Tam Açlığa AlıĢırken

Zorlu bir kış olmuş… Nasrettin Hoca‟nın parası

tükendikçe tükenmiş. Ne yapacağını şaşırmış. Sonunda

çareyi masrafı kısmakta bulmuş. Bu arada, eşeğinin

yemini kıstıkça kısmış Nasrettin Hoca.

Azaltmış…

Azaltmış… Her gün biraz daha azaltmış..

Hayvancağız, yavaş yavaş gücünü yitirmeye başlamış.

Yemini azaltmaya karşın, eşeğin yaşadığını gördükçe

seviniyormuş Nasrettin Hoca. Ve günbegün, yemi

azaltmayı sürdürmüş.

Ama bir gün sabah ahıra gittiğinde ne görsün, hayvan

ölmüş.

Nasrettin Hoca

Ahh çekmiş derinden, tam açlığa alışırken öldü

zavallıcak…

10. ÖĞRETĠCĠ ANLATIM

Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer

verilmez.

Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.

Daha çok nesnel cümleler kullanılır.

Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla

yazılır.

Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için

okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime

sahip olması gerekir.

İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.

Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.

Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve

kelimeler yoktur.

Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile

getirilir.

Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders

kitaplarında kullanılır.

Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler

gibi bölümleri vardır.

Örnek:

Ölçü

Edebiyatımızda iki ölçü kullanılmıştır. Her ölçü (vezin)

bağlı bulunduğu dilin yapısından doğar. Bu nedenle

Türk dilinin doğal ölçüsü hece ölçüsüdür. Türk edebiyatı

İran ve Arap edebiyatlarının etkisine girmediği çağlarda,

Türkler yalnız hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslamiyetin

kabulünden sonra bu yeni uygarlığın türlü ögeleriyle

birlikte aruz ölçüsü de edebiyatımıza girmiş oldu.

Böylece Divan şairleri aruzu kullanır, Halk şairleri de

hece ölçüsünü sürdürür oldular.

11. SÖYLEġMEYE BAĞLI ANLATIM (DĠYALOG)

Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.

Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri

söyleşmeye bağlıdır.

Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuĢulan

kiĢiye göre değişebilir.

Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.

Vurgu ve tonlama önemlidir.

Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog

söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin

türleridir.

Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı

konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise

monolog denir.

Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi

kuvvetlendirir.

16

Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi

sınırlandırılmalıdır.

Örnek:

ĠSTĠKLÂL MARġI

ÖĞRETMEN- Sevgili çocuklar! Bugünkü dersimizin ne

olduğunu biliyorsunuz değil mi?

ÖĞRENCĠLER- İstiklâl Marşı ve onu yazan şair

Mehmet Akif...

ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşımızı ve onun şairi

hakkında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı

şiirlerini ezberlemenizi söylemiştim. Bunu yaptınız mı?

ÖĞRENCĠLER- Yaptık öğretmenim!

ÖĞRETMEN- Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl

Marşı ne demektir?

ATĠLLA- Milletimizin kurtuluşunu, kuvvetini, birliğini

anlatan ve bütün millet tarafından beğenilip

benimsenen, törenlerde söylenen marştır.

ÖĞRETMEN- Sen söyle Nur! Türk'lerin İstiklâl Marşı'nı

Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?

NUR- Ankara'da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir

12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde resmen

Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu. …

12. DÜġSEL (FANTASTĠK) ANLATIM

Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik

özelliklere sahip, hayal ürünüdür.

Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü

özelliklere sahip olabilir.

Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş

olabilir. Mekân günlük yaşamda

karşılaşamayacağımız niteliktedir.

Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir.

Olağanüstü nitelikte olabilirler.

Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma,

kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.

Daha çok di’ li veya miş’li geçmiş zaman kipi

kullanılır.

Örnek:

Dünyalar SavaĢı

“Marslıların besin kaynağı olarak inkar edilemeyecek

şekilde insanları tercih etmeleri, Mars‟tan gelirken

yanlarında erzak olarak getirdikleri kurbanlarının

kalıntılarının yapısına bakarak açıklanabilir. İnsanların

eline geçen kuruyup büzülmüş kalıntılarından

anlaşıldığı kadarıyla, bunlar (bedenleri silikondan

oluşan süngerler gibi) silikonlu, gevrek iskeletleri,

güçsüz bir kas yapıları ve çakmaktaşı büyüklüğündeki

yuvalarının içinde kocaman gözleri olan yuvarlak kafalı,

yaklaşık 1.80 boyunda, iki ayakları üzerinde durabilen

yaratıklardı...”

DüĢsel anlatımla düĢsel olmayan metinlerin benzer

ve Farklı yönleri:

Benzerlikleri:

Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler

(kişi, zaman, mekân ve olay örgüsü)aynıdır.

Farklılıkları:

1. DüĢsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik

özelliklere sahip, hayal ürünüdür. DüĢsel olmayan

anlatımda konu; yaşanmış ya da yaşanabilir

olmalıdır. Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.

2. DüĢsel anlatımda, tema hayali unsurlardan oluşur.

DüĢsel olmayan anlatımda, tema konuyla ilgili

olarak günlük yaşama ait, yaşanabilir özelliktedir.

3. DüĢsel anlatımda, zaman belirli ya da belirsizdir.

Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.

DüĢsel olmayan anlatımda, zaman belirli ya da

belirsizdir. İçinde bulunduğumuz zamanın

özelliklerine sahiptir.

4. DüĢsel anlatımda, mekân olağanüstü, düşsel

ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda

karşılaşamayacağımız niteliktedir.

DüĢsel olmayan anlatımda mekân, olağanüstü düşsel

ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda

karşılaşacağımız mekânlardır.

5. DüĢsel anlatımda kişiler, çoğu zaman gerçekten

uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.

DüĢsel olmayan anlatımda kişiler, gerçekte olabilecek,

sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz

kişilerdir.

17

13. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM

Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri:

1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile

oluşmuştur.

2. Gelecekten söz eder.

3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin

yapılabilir.

4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.

5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve

düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.

6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.

7. Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin

türleri; roman, hikâye, tiyatro, şiir, denemedir.

Örnek:

Ġklim DeğiĢikliği

Küresel iklimdeki gözlenen ısınmanın yanı sıra, en

gelişmiş iklim modelleri, küresel ortalama yüzey

sıcaklıklarında 1990–2100 dönemi için 1,4 CO ile 5,8C

0

arasında bir artış olacağını öngörmektedir. Küresel

sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak da hidrolojik

döngünün değişmesi, enerji temin güvenliği ve su

kaynaklarının hacminde kalitesinde azalma, kara ve

deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal

daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı

ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesi, kuraklık ve

yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıların ve

zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde sosyo-

ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan

yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin

olabileceği beklenmektedir.

“Gelecekten söz eden anlatım” ile “düĢsel anlatım”

arasındaki benzerlik ve farklılıklar:

Benzerlik:

Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel

anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile

getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir.

Farklılık:

Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan

tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler,

zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve

tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda

ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir

anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden

anlatım gerçeğe daha yakındır.

ÖĞRETĠCĠ, AÇIKLAYICI, TARTIġMACI VE

KANITLAYICI METĠNLER’ĠN BENZER VE FARKLI

YÖNLERĠ

Anlatım

türleri

Ortak özellikleri

Farklı özellikleri

Öğretici

metinler

—Dil göndergesel

işlevde kullanılır.

—Kelimeler gerçek

anlamda kullanılır.

—Amaç bilgi, vermektir.

—Tanımlama, açıklama

ve örneklendirmeden

yararlanılır.

—Kesin, açık ve anlaşılır

ifadelere yer verilir.

—Sade, gösterişsiz bir

dil kullanılır.

Öğretici

metinlerde

okuyucunun

gerekli bilgi

birikimine sahip

olması gerekir.

Açıklayıcı

metinler

Tartışmacı

metinler

Tartışmacı

anlatımda iki farklı

bakış açısının

olduğu konular

işlenir.

Kanıtlayıcı

metinler

Kanıtlayıcı

anlatımda kendi

görüşünü kabul

ettirme amaçlanır.

18

DÜġÜNCEYĠ GELĠġTĠRME YOLLARI

Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin

inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli

yollara başvurur. Düşünceyi geliştirmek için

başvurulan yöntemler şunlardır:

1. TANIMLAMA:

Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle

tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca

―nedir‖ sorusuna verilen cevaptır. Tanım cümleleri

öznel ya da nesnel olabilir.

ÖRNEK:

*İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre

denir.(Nesnel)

*Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere

epik şiir denir.(Nesnel)

*Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)

“Tiyatro bir gözyaşı ve kahkaha okuludur, bir kürsüdür.

İnsanların davranışlarını açığa vurmakta özgür oldukları

bir yerdir tiyatro.”

2. ÖRNEKLENDĠRME:

İleriye sürülen soyut düşüncenin

somutlaştırılması yöntemidir. Söylenmek

istenilenin okuyucunun kafasında

canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.

ÖRNEK: “Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza

özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.

Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;

halk, aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.

1911‟li yıllarda yazan Ömer Seyfettin‟i, Ziya Gökalp‟i

açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz

yazdıklarını. Sözcükler, tamlamalar… Hep

anlayacağınız biçimdedir.”

3. KARġILAġTIRMA:

Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey

arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan

yararlanma söz konusudur. Benzerliklerin ya da

karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile

olur.

ÖRNEK: “Günlük de anı gibi bir kişinin yaşamından

beslenen yazı türüdür. Anılardan ayrılan yanı,

günlüklerin yaşarken yazılmış olmasıdır. Günlükçülerin

bakış açısı; şimdiki zamana, biraz da gelecek zamana

dönüktür. Oysa anıları yazanlar gözlerini geçmişe

çevirirler.”

4. TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):

Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının

görüşlerinden, sözlerinden yararlanarak

açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda

söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak

gösterilir. Tanık olarak düşüncesine başvurulan

kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.

ÖRNEK: “Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.

İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Fizolof Sokrates:

“Bir kitap, bir çiçek, bir kuş… ne büyük saadet!” derken

bunu anlatmıyor mu?”

5. SAYISAL VERĠLERDEN YARARLANMA:

Düşünceyi inandırıcı kılmanın yollarından biri de

sayısal verilerden yararlanmadır. İnsanlar

okuduklarının sayılarla desteklendiğini görürlerse

yazıyı daha da inandırıcı bulurlar.

ÖRNEK: “Adapazarı Şeker Fabrikası 1953‟te işletmeye

açıldı. Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme

kapasitesi 1980‟de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir

gelişme.”

6. BENZETME

Anlatıma güç kazandırmak için bir varlığın başka

bir varlığa benzetilmesidir. ―Gibi, sanki güya, kadar,

andırmak, adeta‖ sözcükleri çokça kullanılır.

ÖRNEK: “Her yazı, özellikle gazete yazısı bir

mektuptur; tanıdık, tanımadık herkese yazılmış bir

mektup. Bu mektuplarla nice kişiye umut, güç verirsiniz,

19

nicesinin hayallerini tutuşturur, yaşama sevincini

güçlendirirsiniz.”

7. ĠLĠġKĠ KURMA

Bir olayı, bir olguyu, bu olayın çıkışını geçmişte

olmuş başka bir olayla bağlayarak açıklamaktır.

ÖRNEK: “Daha Cumhuriyet ilan edilmediği gibi İstanbul

işgal altındaydı. Lozan Barış Antlaşması imzalanmamış,

görüşmeler kesintiye uğramıştı; kısacası milletimiz o

günlerde yumruğunu masaya vuramamıştı. Bunun

sonucu olarak eğitim, ekonomi, sağlık felç durumdaydı.

Bana göre hâlâ ülkemizin içinde bulunduğu bunalımlı

dönemler de o günlerin uzantısı.”

20

ĠSĠMLER (ADLAR)

ANLAMLARINA GÖRE ĠSĠMLER YAPILARINA GÖRE ĠSĠMLER

Varlıklara Varlıların Varlıkların Basit Ġsim TüremiĢ Ġsim BirleĢik Ġsim VeriliĢlerine OluĢlarına Sayılarına Göre Göre Göre

Özel Cins Somut Soyut Tekil Çoğul Topluluk Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsmi

Yalın Haldeki Ġki Adın BirleĢmesiyle OluĢan Adlar Belirtisiz Ad Tamlaması ġeklinde OluĢan Adlar Sıfat Tamlaması ġeklinde OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilden OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilimsiden OluĢan Adlar Ġki Fiilden OluĢan Adlar Yansımalardan OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilimsiden OluĢan Adlar Ġki Fiilden OluĢan Adlar Yansımalardan OluĢan Adl

Ġsimden Sıfattan Fiilden TüremiĢ TüremiĢ TüremiĢ Ġsim Ġsim Ġsim

21

ANLAMLARINA GÖRE ĠSĠMLER

1. VARLIKLARA VERĠLĠġLERĠNE GÖRE

ĠSĠMLER

A) ÖZEL ĠSĠM: Evrende eşi ve benzeri olmayan,

kendi türü içinde tek olan varlığa verilen isimdir.

Belli baĢlı özel isimler Ģunlardır:

Ulus Ġsimleri: Türk, İngiliz, Fransız, Arap …

Ülke Ġsimleri: Türkiye, İngiltere, Fransa …

Kıta Ġsimleri: Avrupa, Asya, Afrika …

Bölge Ġsimleri: Marmara Bölgesi, Karadeniz Bölgesi, İç

Anadolu Bölgesi …

ġehir Ġsimleri: İstanbul, Sinop, Ankara, İzmir …

Köy Ġsimleri: Saray Köyü, DoğantepeKöyü …

Deniz Ġsimleri: Akdeniz, Karadeniz …

Mahalle ve Sokak Ġsimleri: Merkez Mahallesi, Lise

Sokak …

KiĢi Ġsimleri: Atatürk, Yavuz, Alptekin. Fatih …

Kurum Ġsimleri: Kağıthane Lisesi, Milli Eğitim Bakanlığı

Dergi, Kitap, Gazete Ġsimleri: Türkiye, Türk Dili,

Tercüman, Sabah …

Dil Ġsimleri: Türkçe, İngilizce, Arapça …

Hayvan Ġsimleri: Karabaş, Boncuk, Tekir …

Din, Mezhep, Tarikat Ġsimleri: Müslümanlık,

Hıristiyanlık, Hanefilik, Mevlevilik …

Özel isimler büyük harfle baĢlar, özel isimlere

getirilen unvan isimleri de büyük harfle baĢlar.

Ahmet Bey, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz

Sultan Selim

Özel isimlere gelen çekim ekleri kesme

iĢaretiyle ayrılır.

Kars’tan, Muğla’ya, Sinop’a

Kurum, kuruluĢ, çağ, devir ve derneklerin resmi

isimlerinin sonuna ek getirildiği zaman kesme

iĢaretiyle ayrılmaz.

Türk Dil Kurumuna, Kağıthane Lisesinde, Orta

Çağın, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının

Özel isimlere gelen yapım ekleri kesme

iĢaretiyle ayrılmaz, bitiĢik yazılır.

Atatürkçü, Ankaralı, Türklük, Fransalı

B) CĠNS ĠSĠM (TÜR ADI): Aynı türden varlıkları

gösteren sözcüklerdir. Cins isimler, aynı türden

olan tek varlıklardan birini, bir bölümünü ya da

tümünü gösterir.

Bitki, ağaç, deniz, su, gül, ırmak, toprak

Cins isimler, tek bir varlığa isim olarak verildiği

zaman özel isim olur.

Pamuk acı acı miyavlıyordu.

Dünkü sınavda Irmak yoktu.

Irmak sınıfın en güzel kızıydı.

Cins isimler, sadece cümle ve mısra başlarında

olursa büyük harfle başlar; diğer durumlarda küçük

harfle yazılır…

2. VARLIKLARIN OLUġLARINA GÖRE ĠSĠMLER

A) SOMUT ĠSĠM: Varlıkları duyu organlarımızla

anlaşılan, yani elle tutulup gözle görülen

madde halindeki varlıklara, kavramlara

verilen isimlerdir.

Çiçek, böcek, ışık, hava, oksijen, koku,

demir, azot …

22

B) SOYUT ĠSĠM: Madde halinde bulunmayan,

var oluşlarını zihinde tasarladığımız

varlıklara, kavramlara verilen isimdir.

Umut, sevgi, dostluk, ruh, üzüntü, rüya,

hayal …

3. VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE ĠSĠMLER

A) TEKĠL ĠSĠM: Aynı türden tek bir varlığı

göstermeye, anlatmaya yarayan isimlerdir.

Erkek, kadın, silgi, dut, kiraz …

B) ÇOĞUL ĠSĠM: Birden çok varlığı anlatmaya

yarayan isimlerdir.

Çiçekler, dağlar, köyler, erkekler, kadınlar,

silgiler, kirazlar …

Türkçede bütün kelimeler tekildir. İsimler ―-

ler, -lar‖ ekiyle çoğul yapılır.

Şekil, yapı yönüyle çoğul eki almadığı halde,

anlamca çoğul olan kelimeler vardır.

Yarın seçmen tercihini ortaya koyacak.

Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.

Asker sınırları bekliyor.

Yukarıdaki cümlelerde geçen seçmen,

insan, asker kelimeleri yapı yönüyle tekil;

fakat anlamca çoğuldur.

C) TOPLULUK ĠSMĠ: Biçim olarak tekil olduğu

halde, çoğulluk anlamı veren varlıkların ismi

olan sözcüklere denir.

Aile, ekip, meclis, ordu, takım, kurul, ulus …

“-LAR, -LER” ÇOĞUL EKĠNĠN SÖZCÜKLERE

KATTIĞI ANLAM

1. Abartma: Yaralı hasta ateşler içinde yanıyordu.

2. AĢağı-yukarı: Öğretmen otuz beş yaşlarındaydı.

3. Aile, hanedan: Emeviler ile Selçuklular arasında

zaman zaman sorunlar yaşanmıştır.

4. Aile, ev: Bayramda amcamlara gidelim.

5. Saygı: Sayın Cumhurbaşkanı henüz gelmediler.

6. Her zaman, her: Sabahları sütünü içip okula

gider.

7. Zümre, sınıf: Çalışkanlara ve başarılılara

özeniriz.

8. Ve gibiler, ve benzerleri: Bundan sonra nice

Melih Cevdet Andaylar, Orhan Veliler yetişece

ĠSMĠN HALLERĠ

Yalın Hali Belirtme Hali Yönelme Hali Bulunma Hali Ayrılma Hali İlgi Hali

(Yükleme Hali) (Yaklaşma Hali)

---------- -ı, -i, -u, -ü -a, -e -da, -de; -ta, -te -dan, -den; -ın,-in,

-tan, -ten -un, -ün

özne b.li nesne dolaylı tümleç dolaylı tümleç dolaylı tümleç

b.siz nesne zarf tümleci zarf tümleci zarf tümleci

23

Kitap en iyi dosttur. ( özne)

Evinde çiçek yetiştiriyor. (b.siz nesne)

Üzümü ye, bağını sorma. (belirtili nesne)

Çocukları buraya kim çağırdı. (belirtili nesne)

İsmin –i hali, iyelik üçüncü tekil eki olan –i ile

karıştırılmamalıdır.

Ev-i gördü. ( ismin –i hali)

(onun) Ev-i yandı. ( iyelik üçüncü tekil eki – aitlik

sahiplik bildirir.)

Dershaneye gitti. ( dolaylı tümleç )

Sabaha İzmir’e varırız. ( zarf tümleci )

Ben sende tutuklu kaldım. ( dolaylı tümleç )

Yine eylülde kurslar başlayacak. ( zarf tümleci )

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. (

dolaylı tümleç )

Dersten sonra birlikte gideriz. ( zarf tümleci )

Okulun bahçe kapısından içeri girdik.( ilgi eki)

Ali’nin kardeşi de bizimle gelmişti. ( ilgi eki)

ĠSĠMLERDE SAHĠPLĠK-AĠTLĠK

Ġyelik Ekleri Aitlik

(Ġlgi Zamiri)

baş – ı – m anne – m - ki

baş – ı – n anne - n

baş – ı anne - si

baş – ı – mız anne - miz

baş – ı – nız anne -niz

baş – ları anne –leri

Ġyelik eki almıĢ sözcük, ismin hallerine girebilir.

Annemin, anneme, annemi, annemde,

annemden

Benim defterimin sayfaları bitti. Kardeşiminkinin

sayfaları sene sonuna kadar yeter.

Yukarıdaki cümlede altı çizili ek aitlik ekidir. Çünkü

buradaki –ki eki ismin yerini tutmaktadır. Ayrıca

defterin kardeşine ait olduğunu belirtiyor.

Sıfat türeten –ki eki ile ilgi zamiri olan –ki ekini

birbirine karıştırmamak gerekir. İlgi zamiri –ki eki, ―-

in‖ ya da “im‖ ekinden sonra gelir. Sıfat türeten –ki

eki ise ―-de‖ ekinden sonra ya da yalın durumdaki

sözcüğe bitişik yazılır.

Evdeki hesap çarşıya uymaz. ( bu cümledeki

–ki eki sıfat türeten -ki ekidir.)

Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (bu

cümledeki –ki eki ilgi zamiri olan -ki ekidir.)

Ben ki o gri karmaşadan aldım yağmurlu

yüzümü. (bu cümledeki –ki eki bağlaç olan –

ki’dir.)

ĠSĠMLERDE SORU

Soru edatı ―mı, mi, mu, mü‖dür.

Soru eki kendinden önce gelen sözcükten ayrı;

kendinden sonra gelen ekle bitişik yazılır.

Ne hoş kokuyor değil mi bu çiçekler?

Şu okulda mı okuyorsun?

Söyle, Mecnun musun uzaklarda?

24

SIFAT (ÖN AD)

Sıfatlar isimleri niteler. ( renk, şekil, durum, sayı, soru, işaret)

Sıfatlar isim çekim eklerini almaz. ( hal, iyelik, çoğul ekleri )

Sıfatların yalnız kullanıldığında bir isim olduğu unutulmamalıdır.

Yalancı, insanlardan kaçar.

ANLAMLARINA GÖRE SIFATLAR YAPILARINA GÖRE SIFATLAR

NİTELEME SIFATLARI BELİRTME SIFATLARI

ĠġARET

SIFATLARI

SORU

SIFATLARI

BELGĠSĠZ

SIFATLARI

SAYI

SIFATLARI

ASIL SAYI

SIFATI

SIRA SAYI

SIFATI

ÜLEġTĠRME

SAYI SIFATI KESĠR SAYI

SIFATI

BASĠT

SIFATLARI

TÜREMĠġ

SIFATLAR

BĠRLEġĠK

SIFATLAR

ĠSĠMDEN TÜREMĠġ

SIFATLAR

EYLEMDEN TÜREMĠġ SIFATLAR

ANLAMCA KAYNAġMIġ BĠRLEġĠK SIFATLAR

KURALLI BĠRLEġĠK

SIFATLAR

SIFATTAN TÜREMĠġ

SIFATLAR

25

NĠTELEME SIFATLARI

İsimlerin Ģeklini, durumunu, niteliğini, hareketini

gösteren sıfatlardır. Niteleme sıfatları isimlerin

kalıcı özelliklerini gösterirler. ―YeĢil yaprak‖

örneğinde yeşillik yaprağın daimi, asıl, kalıcı ve

kendinden kaynaklanan niteliğidir.

Niteleme sıfatları isimlere sorulan ―NASIL‖

sorusunun cevabıdır.

ÇalıĢkan öğrenciler, yüksek puan alacaklardır.

Kanayan yaraları sarmak için Ģefkatli eller

gerekir.

Eski kitapları düĢük fiyatla alıyor, sonra da

yeni öğrencilere satıyordu.

İçinden serin derelerin aktığı, büyükyeĢil

ağaçları bulunan bir ormandı yerimiz.

BELĠRTME SIFATLARI

İsimleri sayı, soru, iĢaret yoluyla kesin olmayacak

şekilde belgisiz olarak belirten sıfatlardır.

Belirtme sıfatları varlıkların kalıcı değil, geçici bir

anlık özellikleridir.

Belirtme sıfatları; iĢaret, sayı, belgisiz ve

soru olmak üzere çeĢitlere ayrılır.

1. ĠġARET SIFATLARI: İsimleri işaret ederek

gösteren, belirten sıfatlardır.

Bu soruyu kim sordu?

Kitabı Ģu çocuk almıştı.

O rüyayı herkese anlattı.

Sınavdan beş alan Ģu çocuk muydu?

Öteki sorulara geçiniz.

Kitabı beriki çocuk aldı.

Böyle insanları kim sever?

ġöyle öğrencileri görünce üzülüyorum

Sıfatların çekim eki almadıkları

unutulmamalıdır.

O akşam hepimiz bunları sormak için Ģu

adamın öncülüğünde ona gidecektik.

2. SAYI SIFATLARI: İsimlerin sayılarını,

bölümlerini, sıralarını, parçalarını kesin olarak

belirten sıfatlardır. Sayı sıfatları dörde ayrılır:

a) ASIL SAYI SIFATI: İsimlerin kesin olarak

sayılarını belirten sıfatlardır. BaĢında asıl sayı

sıfatı bulunan isimlere çoğul eki

getirilemez.

Her gün on saat çalışıyormuş.

AltmıĢ milyon Türk bu karara üzüldü.

Bir soru bile cevaplayamamış.

Okul çıkışı altı kişinin saldırısına uğramış.

b) SIRA SAYI SIFATI: Ġsimlerin sıralarını,

derecelerini belirten sıfatlardır. Asıl sayılara ―-

nci, -ncı, -ncu, -ncü‖ ekleri getirilerek

oluşturulur. Sıra sayı sıfatından sonra gelen

isimler çoğul eki alabilir.

365’inci sokaktan sağa döneceğiz.

Birinci gün gelmeyenlerin sayısı çoktu.

Evin yerini ikinci gelişinde öğrenmişti.

Lise üçüncü sınıflar bugün çok durgundu.

c) ÜLEġTĠRME SAYI SIFATI: İsimlerin bölümlere

ayrıldığını belirten sıfatlardır. Asıl sayılara “-er,

-ar; -Ģer, -Ģar” ekleri getirilerek oluşturulur.

Askerler ikiĢer saat nöbet tuttular.

İki taraf da beĢer kişiydi.

Birer gün arayla bize geldiler.

d) KESĠR SAYI SIFATLARI: İsimlerin parçalarını

belirten sıfatlardır.

Yüzde bir ihtimal de olsa dikkate alın.

Yarım ekmek almıştı.

Yüzde yirmi beĢ başarı sağlanmıştı.

3. BELGĠSĠZ SIFATLAR: İsimleri kesin olarak değil,

aşağı yukarı belirten sıfatlardır. Başlıca belgisiz

sıfatlar: “Bir, birkaç, az, çok, biraz, birtakım,

bütün, tüm, her, hiçbir, herhangi bir, bazı, kimi

…”

Kimi insanlar bunun kıymetini bilmez.

Bir yaz günü yine aynı duyguları yaşamıştım.

Her soru aynı zorlukta olmaz.

Sınavdaki birkaç soru belki zor olabilir.

26

Bazı öğrenciler birkaç soruyu çözünce bütün

soruları çözeriz sanır; kimi öğrencilerse

birçok soruyu çözdüğü halde hiçbir konuyu

bilmediğine inanır.

Sayı sıfatı olan ―bir‖ ile belgisiz sıfat olan ―bir‖

karıştırılmamalıdır. ―bir‖ ―tek‖ karşılığı ise sayı

sıfatıdır; ―tek‖ karşılığı değilse ―herhangi bir‖

anlamındaysa belgisiz sıfattır.

Bir çiçekle yaz olmaz. ( sayı sıfatı)

Onu bir akşam vakti görmüştük. ( belgisiz

sıfat)

4. SORU SIFATLARI: İsimlerin durumlarını,

biçimlerini, sayılarını soru yoluyla belirten

sıfatlardır.

Hangi mahallede, nasıl bir evde, kaçıncı

katta, ne kadar kira ile kaç yıldır

oturuyorsunuz?

Nasıl soru sordu?

Kaç bahar bekleyeceğiz?

Ne gün gidecek?

Kaçıncı sınıfta okuyor?

Hangi otobüse bineceğiz.

YAPILARI BAKIMINDAN SIFATLAR

1. BASĠT SIFATLAR: Herhangi bir yapım eki

almamış ve başka bir kelime ile birleşmemiş olan

sıfatlardır.

Kara gün, kırmızı renk, bol yemek, iri taş, iyi

insan, son yolculuk, dost ülke, düz çizgi

2. TÜREMĠġ SIFATLAR: İsim ya da fiil köklerine

getirilen isim yapım ekleriyle türetilen kelimelerdir.

a) Ġsimden türemiĢ sıfatlar:yazlık ev, derici

İsmail, yıllık izin, iĢsiz adam, sütçü Hasan

b) Sıfattan türemiĢ sıfatlar: mavili gömlek,

ekĢili yemek,

c) Fiilden türemiĢ sıfat:tanıdık gözler,

taĢınacak eşya, ölü balık,

3. BĠRLEġĠK SIFATLAR: Birden fazla kelimenin bir

araya gelip birleşmesiyle oluşan sıfatlardır. Birleşik

sıfatlar yapılarına göre ikiye ayrılır:

a) KaynaĢmıĢ birleĢik sıfatlar: Birden fazla

kelimenin, sözlük anlamlarından az yada çok

uzaklaşıp, aralarına ek girmeyecek şekilde

kaynaşıp birleşmesiyle oluşur.

Pisboğaz çocuk, mirasyedi genç,

kahverengi kumaş, eĢsesli kelime,

birkaçkişi …

b) Kurallı birleĢik sıfatlar: Kurallı birleşik

sıfatlar çeşitli şekillerde oluşturulabilir.

YeĢil yapraklı ağaçlar (sıfat

tamlamasının sonuna ―-li, -lı, -lu, -lü‖

ekleri getirilerek yapılmış.)

Çenesi düĢük insan ( sıfat

tamlamasında isimle sıfatın yeri

değiştirilip isme bir iyelik eklenerek

oluşturulmuş.)

TaĢ duvarlı bahçe ( takısız isim

tamlamasına “-li, -lı” eki getirilerek

oluşturulmuş.)

Diğer Kurallı BirleĢik Sıfatlar

- Evsiz barksız insanlar

- Tatsız tuzsuz iş

- Ġrili ufaklı eşyalar

- ĠĢini bilir memur

- Cana yakın arkadaş

ADLAġMIġ SIFAT

Sıfat tamlamalarındaki tamlanan durumundaki

ismin düşürülüp sıfatın yalnız kullanılmasıyla

oluşur.

Ağlayaninsanlar bir gün güler.

(Ağlayanlar bir gün güler. )

İhtiyaradam ağır ağır yerinden kalktı.

( ihtiyar ağır ağır yerinden kalktı.)

27

ZAMĠRLER (ADILLAR)

ġAHIS ĠġARET BELGĠSĠZ SORU ĠYELĠK VE ĠLGĠ ZAMĠRLERĠ ZAMĠRLERĠ ZAMĠRLER ZAMĠRLER ZAMĠRLERĠ

İsimlerin yerine kullanılan sözcüklerdir. Bütün zamirler sıfatlardan farklı olarak isim çekim eki alabilir.

1. KĠġĠ (ġAHIS) ZAMĠRLERĠ

Sadece insan isimlerinin yerini alan zamirlerdir.

Ben, sen, o; biz, siz, onlar.

- Görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi.

- Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

- Bensenin en çokbana yansımanı sevdim.

- Bizher gece uğultularını dinlerdik rüzgârların.

- Bensana mecburum bunu bilemezsin.

- Bensenin beni sevebilme ihtimalini sevdim.

- Ben günah kadar beyazım; o,tevbe kadar kara

“O” ve ―onlar” zamirleri bir insanı anlatıyorsa kişi

zamiri, insan dışındaki bir varlığı anlatıyorsa işaret

zamiri olur.

- Onuçöpe atan ondanbaşkası olamaz. (onu

sözcüğü iĢaret zamiri; ondan sözcüğü ise Ģahıs

zamiridir.)

- Onu bu yörede sadece onlar dokur. (onu

sözcüğü iĢaret zamiri; onlar sözcüğü ise Ģahıs

zamiridir.)

Şahıs zamirleri ile isim tamlaması kurulabilir. Bu

durumda şahıs zamiri sadece tamlayan olabilir.

- Benimdenizlerimseningözlerindir.

- Akşamı seyredeyim senin bakıĢlarında.

- Bizim atalarımız bu topraklarda bir tarih yazdı.

ġahıs zamirleri kesinlikle iyelik eki almaz

―Kendi‖ sözcüğü de şahıs zamiridir. Buna

dönüĢlülük zamiri de denir.

- Yol aldım sevdalarda kendimibulmak için.

- Kendini bir de arkadaşının yerine koy.

- Şu dünyada ne yaparsak kendimize yaparız.

- Beni çağırmadınız, kalkıpben kendim geldim

―Kendi‖ sözcüğü bir başka zamirle kullanılırsa

―PekiĢtirme‖ görevi üstlenir.

- Bu tabloyu yaptım. ( ben)

- Bu tabloyu ben kendim yaptım.

(pekiştirme)

Şahıs zamirleri isimlere getirilen hal eklerini alabilir.

Beni, bana, bende, benden; onu, ona, onda,

ondan …

Birinci ve ikinci tekil şahıs zamirleri –e hal ekini

aldıklarında kök değişikliğine uğrar.

Ben – e : bana

Sen – e : sana

İsim tamlamalarında tamlayan olurlar.

- Onun kedisi

- Kendisinin derdi

Kendi zamiri insan dışındaki varlıklar içinde

―kendisi ve kendileri‖ şeklinde kullanılırlar.

- Köpeği ormana bırakmışlar fakat kendisi

eve gelmiş.

- Elmayı kimse koparmadı, kendisi düştü.

Kişi zamirleri yapım eki aldıklarında zamirlikten

çıkar.

Ben-cil, ben-lik, ben-siz, ben-imsemek

28

2. ĠġARET (GÖSTERME) ZAMĠRLERĠ

İsimlerin yerini işaret yoluyla alan zamirlerdir.

Bu, Ģu, o; bunlar, Ģunlar, onlar; öteki, beriki,

Ģöyle; böyleleri, öylesi.

- O, bu yörenin en meşhur yemeğidir.

- Duvardaki yazıları bu yazdı.

- Bu, bir büyük şanlı mazinin hatırasıdır.

- Bunlar her sabah aynı otobüse binerler.

- Ötekini bilmiyorum ama berikiişin farkında değil.

- ġunları kimsenin görmeyeceği bir yere koy.

Ġsimlere getirilen hal eklerini alabilir.

- Bunu, buna, bunda, bundan…

ĠĢaret zamirleri iyelik eklerini almaz.

ĠĢaret zamirleri isim tamlamasında tamlayan

olabilir.

- Bunun kapısı açık.

- Ötekinin işi tamam.

ĠĢaret zamirleri ile Ģahıs zamirleri, özellikle de

iĢaret zamirleri ile iĢaret sıfatları birbirine

karıştırılmamalıdır.

- Bunları size o mu söyledi. ( o, Ģahıs zamiridir.)

- O çocuğu gözüm hiç tutmadı. ( o, iĢaret sıfatıdır.)

- Biraz önce onu buraya koymuştum. (onu, iĢaret

zamiridir.)

―böylesi‖ zamiri kullanıldığı yere göre değişik türe

gelebilir.

Böylesi kitabı görmedim. (sıfat)

Böylesini ben bile tahmin edemedim. (zamir)

Bize böylesine davranmamalıydı. (zarf)

İşaret zamiri bazen cümlenin yerini tutabilir.

―Anlamadıklarınızı sorun, bunu her ders tekrar

etmeyeyim.‖

―Eve gelip gelmediğini bilmiyorum, zaten bu beni

pek de ilgilendirmez.‖

3. BELGĠSĠZ ZAMĠRLER

İsimlerin yerini belirsiz şekilde (kişi, işaret)

karşılayan zamirlerdir

Bazıları, kimileri, hiçkimse, kimse; herkes,

birkaçı, biri, hepsi; tümü, baĢkaları, hiçbiri,

birçoğu, bazısı …

- Kimseye haber vermeden evden ayrıldı.

- Hiç kimse senin nazını çekmeye mecbur değil.

- Bu ailede herkes kendi dünyasında yaşıyor.

- BaĢkalarının ne dediği beni ilgilendirmez.

- Biriyer,biri bakar kıyamet ondan kopar.

- Meclisin aldığı karara birçoğu tepki gösterdi.

Belgisiz zamirler bazı iyelik eklerini alabilir.

- Birkaçı, birkaçımız, biri, biriniz, pek çoğu …

Belgisiz zamirler, isim tamlamalarında tamlayan da

tamlanan da olabilir.

- Öğrencilerin pek çoğu

- Herkesin işi

- Kralın biri

4. SORU ZAMĠRLERĠ

İsimlerin yerini soru yoluyla alan zamirlerdir.

Ne?kim?

nereye?kime?hangisi?kaçı?neler?kaça?hangim

iz? …

- Kimdir bana gülen yeşillik balkonundan?

- Nereye baksam hep seni hatırlıyorum.

- Şu dünyada insankime güvenebilir ki?

- Bunca zamandır ne konuştunuz?

- Elindeki makası nereye koyduğunu bilmiyor.

- Elindeki kitaplardan hangisini aldın?

İsim tamlamalarında tamlayan da tamlanan da olurlar:

Kalemlerin kaçını aldın?

Hanginizin evi yandı?

29

―ne‖ zamirinin görevi kullanıldığı yere

değişebilir.

Ne gün geleceksin? ( sıfat)

Ne bakıyorsun bana? (zarf)

Bana ne aldın? (zamir)

5. ĠLGĠ ZAMĠRĠ (-KĠ)

Ek halinde olup kendinden önceki bir sözcüğün

yerini tutar.

- Seninkican da bizimki patlıcan mı?

- Tencerenin dibi kara seninki benden kara.

Sıfat türeten –ki eki ile ilgi zamiri olan –ki ekini

birbirine karıştırmamak gerekir. İlgi zamiri –ki eki, ―-

in‖ ya da “im‖ ekinden sonra gelir. Sıfat türeten –ki

eki ise ―-de‖ ekinden sonra ya da yalın durumdaki

sözcüğe bitişik yazılır.

- Evdeki hesap çarşıya uymaz. ( bu cümledeki –ki

eki sıfat türeten -ki ekidir.)

- Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (bu

cümledeki –ki eki ilgi zamiri olan -ki ekidir.)

- Ben ki o gri karmaşadan aldım yağmurlu yüzümü.

(bu cümledeki –ki eki bağlaç olan –ki’dir.)

6. ĠYELĠK ZAMĠRĠ

Ek halinde olup üzerine geldiği varlığın hangi şahsa

ait olduğunu bildirir. Bunlar aynı zamanda iyelik

ekleridir.

m, n, ı-sı, mız, nız, ları

- Sana gül getirdim gönlümün bahçesinden.

- Ölüm siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde.

- Yüzünbir kır çiçeği gibi usulca söner.

- Bir gül yaprağıyla örtüldü üstümüz.

- Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.

- Mutluluk başınızı bir dost omzuna dayamaktır

FĠĠLLER ( EYLEMLER )

Kılış, oluş veya durum bildiren sözcüklerdir.

- Kuşlar uçuyor.

- Haftaya, Samsun’a gideceğiz.

- Okulumuza yeni bir öğrenci geldi.

Eylemler yalın haldeyken mastar ekini (-mek, -mak)

alır.

- koĢ- (mak), gül- (mek), ara- (mak), uyu

(mak)

Çekimli eylemler cümlede yüklem görevi yaparlar.

Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını

yöneltebildiğimiz fiiller kılıĢ fiili (atmak, delmek,

açmak) fiilidir.

Bir hareket bildiren, geçişsiz olan ve hareketin

kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini ifade eden

fiillere durum fiili (yürümek, güldü, oturmuĢ)

denir.

Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği

dışında gerçekleştiğini ifade eden ve geçişsiz

olan fiillere oluĢ fiili(kararmak, sararmak,

solmak, büyümek)

FĠĠL ÇEKĠMĠ

Çekimli fiilin bünyesinde üç unsur bulunur.

1. Fiil kök veya gövdesi

2. Kip ekleri

3. Kişi ekleri

Fiil kök veya gövdesi + kip ekleri + kişi ekleri

KÖK: Fiillerin sonlarındaki bütün ekler atıldıktan sonra

kalan anlamlı kısmına kök denir.

30

FĠĠL GÖVDESĠ: Fiil veya isim köküne yapım eki

getirilmesiyle oluşturulur.

FĠĠL GÖVDESĠ

- İsimden fiil yapan ek

- Fiilden fiil yapan ek

KÖK GÖVDE

Okutmuş oku- okut-

Giyinmiyor giy- giyin-

Bakılacak bak- bakıl-

Bilinir bil- bilin-

Taşlandı taş taşlan-

Dillenirse dil dillen-

FĠĠL KĠPLERĠ

HABER (BĠLDĠRME ) KĠPLERĠ DĠLEK (TASARLAMA) KĠPLERĠ

1. GeçmiĢ zaman

- Di’li geçmiĢ zaman ( -di, -dı, -du, -dü; -ti, -tı, -tu, -tü ) 1. Ġstek kipi ( -e, -a )

- MiĢ’li geçmiĢ zaman ( -miş, -mış, -muş, - müş) 2. Dilek-koĢul kipi ( -se, -sa)

2. ġimdiki zaman ( -yor ) 3. Gereklilik kipi (-meli, -malı)

3. Gelecek zaman ( -ecek, -acak ) 4.Emir kipi( emir kipinin eki

4. GeniĢ zaman ( -r ) yoktur. Şahıs ekleri getirilerek çekimlenir.)

ġAHIS EKLERĠ

ġAHISLAR I. TĠP

II. TĠP III.TĠP IV. TĠP

BEN Gezdi- m

Gezer- im Geze- yim Geze- yim

SEN Gezdi- n

Gezer- sin Gez Geze- sin

O gezdi

Gezer Gez- sin Geze

BİZ Gezdi- k

Gezer- iz Geze-lim Geze- lim

SİZ Gezdi- niz

Gezer- siniz Gez- in (gez- iniz) Geze- siniz

ONLAR Gezdi- ler

Gezer- ler Gez- sinler Geze- ler

- Görülen g. z. - Dilek-şart kipi

- Öğrenilen g. z. - Geniş z. - Şimdiki zaman - Gelecek zaman - Gereklilik kipi

- Emir kipi

- İstek kipi

31

HABER KĠPLERĠNĠN ÇEKĠMĠ

Di’li GeçmiĢ Zamanın Çekimi

Olumlu OlumsuzSoruOlumsuz soru Gezdim Gezmedim Gezdim mi? Gezmedim mi? Gezdin Gezmedin Gezdin mi? Gezmedin mi? Gezdi Gezmedi Gezdi mi? Gezmedi mi? Gezdik Gezmedik Gezdik mi? Gezmedik mi? Gezdiniz Gezmediniz Gezdiniz mi? Gezmediniz mi? Gezdiler Gezmediler Gezdiler mi? Gezmediler mi?

Gez di m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) -di’li geçmiş zaman eki Fiil kökü

MĠġ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN EKĠNĠN ÇEKĠMĠ

Gez miş im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) -miş’li geçmiş zaman eki Fiil kökü

ġĠMDĠKĠ ZAMANIN ÇEKĠMĠ

UYARI: -makta, -mekte ve –mada, -mede ekleri cümleye şimdiki zaman anlamı katar. Yağmur yağmakta. Rüzgâr esmede

Gez- (i)yor- um Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zaman eki Fiil kökü

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezmişim Gezmişsin Gezmiş Gezmişiz Gezmişsiniz

Gezmemişim Gezmemişsin Gezmemiş Gezmemişiz Gezmemişsiniz gezmem

Gezmiş miyim? Gezmiş misin? Gezmiş mi? Gezmiş miyiz? Gezmiş misiniz? Gezmişler mi?

Gezmemiş miyim? Gezmemiş misin? Gezmemiş mi? Gezmemiş miyiz? Gezmemiş misiniz? Gezmemişler mi?

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Geziyorum Geziyorsun Geziyor Geziyoruz Geziyorsunuz Geziyorlar

Gezmiyorum Gezmiyorsun Gezmiyor Gezmiyoruz Gezmiyorsunuz Gezmiyorlar

Geziyor muyum? Geziyor musun? Geziyor mu? Geziyor muyuz? Geziyor musunuz? Geziyorlar mı?

Gezmiyor muyuz? Gezmiyor musun? Gezmiyor mu? Gezmiyor muyuz? Gezmiyor musunuz? Gezmiyorlar mı?

32

GELECEK ZAMANIN ÇEKĠMĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezeceğim Gezeceksin Gezecek Gezeceğiz Gezeceksiniz Gezecekler

Gezmeyeceğim Gezmeyeceksin Gezmeyecek Gezmeyeceğiz Gezmeyeceksiniz Gezmeyecekler

Gezecek miyim? Gezecek misin? Gezecek mi? Gezecek miyiz? Gezecek misiniz? Gezecekler mi?

Gezmeyecek miyim? Gezmeyecek misin? Gezmeyecek mi? Gezmeyecek miyiz? Gezmeyecek misiniz? Gezmeyecekler mi?

Gez- eceğ- im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Gelecek zaman eki Fiil kökü

GENĠġ ZAMANIN ÇEKĠMĠ

Gez- (e)r- im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Geniş zaman eki Fiil kökü

DĠLEK KĠPLERĠNĠN ÇEKĠMĠ

ĠSTEK KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ

Gez e yim Şahıs eki ( I. tekil şahıs) İstek kipi eki Fiil kökü

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezerim Gezersin Gezer Gezeriz Gezersiniz Gezerler

Gezmem Gezmezsin Gezmez Gezmeyiz Gezmezsiniz Gezmezler

Gezer miyim? Gezer misin? Gezer mi? Gezer miyiz? Gezer misiniz? Gezerler mi?

Gezmez miyim? Gezmez misin? Gezmez mi? Gezmez miyiz? Gezmez misiniz? Gezmezler mi?

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezeyim Gezesin Geze Gezelim Gezesiniz Gezeler

Gezmeyeyim Gezmeyesin Gezmeye Gezmeyelim Gezmeyesiniz Gezmeyeler

Gezeyim mi? Gezesin mi? Geze mi? Gezelim mi? Gezesiniz mi? Gezeler mi?

Gezmeyeyim mi? Gezmeyesin mi? Gezmeye mi? Gezmeyelim mi? Gezmeyesiniz mi? Gezmeyeler mi?

33

ġART KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ

Gez se m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şart kipi eki Fiil kökü

GEREKLĠLĠK KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ

Gez- meli-(y)im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Gereklilik kipi eki Fiil kökü

EMĠR KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ

Gez eyim Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Fiil kökü

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezsem Gezsen Gezse Gezsek Gezseniz Gezseler

Gezmesem Gezmesen Gezmese Gezmesek Gezmeseniz Gezmeseler

Gezsem mi? Gezsen mi? Gezse mi? Gezsek mi? Gezseniz mi? Gezseler mi?

Gezmesem mi? Gezmesen mi? Gezmese mi? Gezmesek mi? Gezmeseniz mi? Gezmeseler mi?

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Gezmeliyim Gezmelisin Gezmeli Gezmeliyiz Gezmelisiniz Gezmeliler

Gezmemeliyim Gezmemelisin Gezmemeli Gezmemeliyiz Gezmemelisiniz Gezmemeliler

Gezmeli miyim? Gezmeli misin? Gezmeli mi? Gezmeli miyiz? Gezmeli misiniz? Gezmeliler mi?

Gezmemeli miyim? Gezmemeli misin? Gezmemeli mi? Gezmemeli miyiz? Gezmemeli misiniz? Gezmemeliler mi?

OLUMLU OLUMSUZ OLUMLU SORU OLUMSUZ SORU

…………….. Gez Gezsin ………………….. Gezin ( Geziniz) Gezsinler

…………………. Gezme Gezmesin ………………….. Gezmeyin ( Gezmeyiniz) gezmesinler

……………. ---------------- Gezsin mi? …………….. -------------- Gezsinler mi?

……………………… ------------------- Gezmesin mi? …………………….. ------------------- Gezmesinler mi?

34

EK-FĠĠL, ÇEKĠMĠ VE GÖREVĠ

Ekeylem ―i-mek‖ eylemedir. Sözcük özelliğini yitirip ek durumuna geldiğinden bu şekilde adlandırılmıştır.

Ekeylemin iki görevi vardır: 1) Basit çekimli eylemlere gelerek onları birleşik çekimli eylem yapar.

- tanı-yor i-di-m tanı-yor-du-m

2) İsim soylu sözcüklere gelerek onları yüklem yapar.

- Ben bu okulda öğrenciydim. Öğrenci i-di-m öğren-ci-y-di-m

- Dün hava oldukça güzeldi. Güzel i-di güzel-di

EK FĠĠLĠN ÇEKĠMĠ

Ek fiilin yalnızca di’li geçmiĢ zaman, miĢ’li geçmiĢ zaman, geniĢ zaman ve Ģart kipinde çekimi vardır.

EKEYLEMĠN DĠ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Öğrenciydim Öğrenciydin Öğrenciydi Öğrenciydik Öğrenciydiniz Öğrenciydiler

Öğrenci değildim Öğrenci değildin Öğrenci değildi Öğrenci değildik Öğrenci değildiniz Öğrenci değildiler

Öğrenci miydim? Öğrenci miydin? Öğrenci miydi? Öğrenci miydik? Öğrenci miydiniz? Öğrenci miydiler?

Öğrenci değil miydim? Öğrenci değil miydin? Öğrenci değil miydi? Öğrenci değil miydik? Öğrenci değil miydiniz? Öğrenci değil miydiler?

Öğrenci- y- di - m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin di’li geçmiş zamanı Yardımcı ses İsim gövdesi

Öğrenci- y-miş-im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin miş’li geçmiş zamanı Yardımcı ses İsim gövdesi

EKEYLEMĠN MĠġ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Öğrenciymişim Öğrenciymişsin Öğrenciymiş Öğrenciymişiz Öğrenciymişsiniz Öğrenciymişler

Öğrenci değilmişim Öğrenci değilmişsin Öğrenci değilmiş Öğrenci değilmişiz Öğrenci değilmişsiniz Öğrenci değilmişler

Öğrenci miymişim? Öğrenci miymişsin? Öğrenci miymiş? Öğrenci miymişiz? Öğrenci miymişsiniz? Öğrenci miymişler?

Öğrenci değil miymişim? Öğrenci değil miymişsin? Öğrenci değil miymiş? Öğrenci değil miymişiz? Öğrenci değil miymişsiniz? Öğrenci değil miymişler?

35

EKEYLEMĠN GENĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Öğrenciyim Öğrencisin Öğrencidir (öğrenci) Öğrenciyiz Öğrencisiniz Öğrenciler(öğrencidirler)

Öğrenci değilim Öğrenci değilsin Öğrenci değildir (değil) Öğrenci değiliz Öğrenci değilsiniz Öğrenci değiller (değildirler)

Öğrenci miyim? Öğrenci misin? Öğrenci midir? Öğrenci miyiz? Öğrenci misiniz? Öğrenciler mi? (öğrenci midirler?

Öğrenci değil miyim? Öğrenci değil misin? Öğrenci değil midir? Öğrenci değil miyiz? Öğrenci değil misiniz? Öğrenci değiller mi?

(değil midirler?)

tekilde bulunan “-dır” ekinin genellikle düĢtüğü görülür.

- Hasan iyi çocuk. (tur)

- En sevdiğim ay eylül. (dür)

3.tekilde bulunan “-dır” eki çekimli eylemlere eklendiğinde kesinlik veya olasılık anlamı katar.

- Toplantı bitmiştir, gidebilirsiniz. (kesinlik) - Toplantı bitmiştir, boşuna gitmeyelim. (olasılık)

Öğrenci- y- im

Ekeylemin geniş zamanı - Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Yardımcı ses İsim gövdesi

EKEYLEMĠN ġART KĠPĠNDE ÇEKĠMĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Öğrenciysem Öğrenciysen Öğrenciyse Öğrenciysek Öğrenciyseniz Öğrenciyseler

Öğrenci değilsem Öğrenci değilsen Öğrenci değilse Öğrenci değilsek Öğrenci değilseniz Öğrenci değilseler

Öğrenciysem mi? Öğrenciysen mi? Öğrenciyse mi? Öğrenciysek mi? Öğrenciyseniz mi? Öğrenciyseler mi?

Öğrenci değilsem mi? Öğrenci değilsen mi? Öğrenci değilse mi? Öğrenci değilsek mi? Öğrenci değilseniz mi? Öğrenci değilseler mi?

Öğrenci- y- se- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin şartı Yardımcı ses İsim gövdesi

36

BĠRLEġĠK ZAMANLI FĠĠLLER

HĠKAYE BĠRLEġĠK ZAMANI RĠVAYET BĠRLEġĠK ZAMANI ġART BĠRLEġĠK ZAMANI (-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü) (-mış, -miş, -muş, -müş) (-sa, -se)

Ġki tane kip eki alan eylemdir.

- tanı-yor i-di-m tanı – yor – du– m

ġĠMDĠKĠ ZAMANIN HĠKÂYESĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Geziyordum Geziyordun Geziyordu Geziyorduk Geziyordunuz Geziyorlardı

Gezmiyordum Gezmiyordun Geziyordu Gezmiyorduk Gezmiyordunuz Gezmiyorlardı

Geziyor muydum? Geziyor muydun? Geziyor muydu? Geziyor muyduk? Geziyor muydunuz? Geziyorlar mıydı?

Gezmiyor muydum? Gezmiyor muydun? Gezmiyor muydu? Gezmiyor muyduk? Gezmiyor muydunuz? Gezmiyorlar mıydı?

Gez- (i) yor- du- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın hikayesi Şimdiki zaman eki Fiil kökü

ġĠMDĠKĠ ZAMANIN RĠVAYETĠ

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Geziyormuşum Geziyormuşsun Geziyormuş Geziyormuşuz Geziyormuşsunuz Geziyorlarmış

Gezmiyormuşum Gezmiyormuşsun Gezmiyormuş Gezmiyormuşuz Gezmiyormuşsunuz Gezmiyorlarmış

Geziyor muymuşum? Geziyor muymuşsun? Geziyor muymuş? Geziyor muymuşuz? Geziyor muymuşsunuz? Geziyorlar mıymış?

Gezmiyor muymuşum? Gezmiyor muymuşsun? Gezmiyor muymuş? Gezmiyor muymuşuz? Gezmiyor muymuşsunuz? Gezmiyorlar mıymış?

Gez- (i)yor-muş-um Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın rivayeti Şimdiki zaman eki Fiil kökü

37

ġĠMDĠKĠ ZAMANIN ġARTI

OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU

Geziyorsam Geziyorsan Geziyorsa Geziyorsak Geziyorsanız Geziyorlarsa

Gezmiyorsam Gezmiyorsan Gezmiyorsa Gezmiyorsak Gezmiyorsanız Gezmiyorlarsa

Geziyorsam mı? Geziyorsan mı? Geziyorsa mı? Geziyorsak mı? Geziyorsanız mı? Geziyorlarsa mı?

Gezmiyorsam mı? Gezmiyorsan mı? Gezmiyorsa mı? Gezmiyorsak mı? Gezmiyorsanız mı? Gezmiyorlarsa mı?

Gez- (i)yor- sa- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın şartı Şimdiki zaman eki Fiil kökü

YAPILARINA GÖRE FĠĠLLER

Basit Fiiller TüremiĢ Fiiller BirleĢik Fiiller

1. BASĠT FĠĠLLER: Yapım eki almamış, kök halindeki eylemlere basit eylem denir. Basit sözcükler çekim eki alabilir.

Bu sınıf yarın pikniğe gidecek. Git - ecek

f.k. Gelecek zaman eki (çekim eki)

ağla-y-acak-lar-dı gelecek zamanın hikayesi III. çoğul şahıs eki Gelecek zaman eki

Yardımcı ses Fiil kökü

2. TÜREMĠġ FĠĠL: Fiil ya da isim gövdelerine, fiil yapım eklerinin eklenmesiyle türetilen fiillerdir.

Başarılı öğrenciler ödüllendirildi.

Ödül – len –dir – (i)l - di Di’li geçmiş zaman eki Fiilden fiil yapma eki Fiilden fiil yapma eki İsimden fiil yapma eki İsim kökü

Giy – i – n – i – yor Şimdiki zaman eki Yardımcı ses Fiilden fiil yapma eki Yardımcı ses Fiil kökü

38

Fiil ya da isim köklerine yapım eki getirildiğinde gövde olur.

- sulanmış, koparsın, gürledi, bulunmaz, bakıĢtı, kırıldı, garipsedi, inceldi

3. BİRLEŞİK FİİLLER

Yardımcı Fiille Yapılan Kurallı Birleşik Fiiller Anlamca Kaynaşmış

Birleşik Fiiller Birleşik Fiiller

- yeterlilik fiili

- olmak - tezlik fiili

- eylemek - sürerlik fiili

- kılmak - yaklaşma fiili

- buyurmak

- etmek

YARDIMCI FĠĠLLE YAPILAN BĠRLEġĠK FĠĠLLER

İsim soylu bir sözcüğün yardımcı bir eylemle bir araya gelerek oluşturduğu birleşik eylemlerdir. İsim soylu

sözcüklerle bir araya gelip birleşik eylem kuran yardımcı eylemler, şunlardır:

Olmak

- İnanın duyunca kahroldum.

- Sizinle tanıştığına memnun olmuĢ.

Eylemek

- Ya Rab ettiğim duaları, yaptığım ibadetleri kabul eyle!

- Çıktım seyreyledim Niğde’yi, Bor’u.

Kılmak

- Bu durumda seni yetkili kılıyorum.

- Ninem namaz kılıyor.

Etmek

- Affetmek büyüklüğün şanındandır.

- Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa!

Buyurmak

- Nasıl emir buyurulursa öyle yaptırırız.

- Ne emir buyurmuĢtunuz.

UYARI: Bazı yabancı asıllı sözcüklerde bu tür birleĢik eylem yapıldığında ses düĢmesi veya ses türemesi

görülür. Bu birleĢik eylemler bitiĢik yazılır.

emir et- emret- (ses düşmesi)

kayıp ol- kaybol- (ses düşmesi)

his et- hisset- (ses türemesi)

39

UYARI: Bazı cümlelerde ―olmak‖ ve ―etmek‖ sözcükleri bazen yardımcı eylem değil, asıl eylem olarak kullanılır.

- Bu ev ne kadar eder?

- Henüz akşam olmadı.

- Dün Akmerkez’ de patlama olmuĢ.

- Siz buyurun, biz sonra geliriz.

KURALLI BĠRLEġĠK FĠĠLLER

1. YETERLĠK FĠĠLĠ: Fiillere, geniş düz ünlü (e,a) ile birlikte ―bilmek‖ eylemi (-ebilmek) getirilerek oluşturulur. Cümleye

―yapabilme, gücü yetebilme‖ anlamı katar.

( fiil +ebilmek ) yapabilmek, çözebilmek, görebilmek

- Ben, bu bavulu tek başıma taĢıyabilirim.

- Bu soruları hepiniz cevaplayabilirsiniz.

- Derse girebilir.

Sor – a – bil – ir – im

I. tekil şahıs eki

Geniş zaman eki

Yeterlilik fiili

Fiil kökü

Yeterlik fiilinin olumsuzunda “ebilmek” kalıbının “-bil” bölümü düĢer. Olumsuzu “-eme, -ama” ile yapılır.

Çalışabildi -------- çalışamadı

Görebildi -------- göremedi

— Kitabımı bugün sana veremem.

Yeterlik fiillerin bazı kullanımları olasılık anlamı taĢır. Olasılık anlamının olumsuz kullanımında da “bilmek”

fiilinin düĢmediği görülür.

- Babam yarın İzmir’e gitmeyebilir.

- Ahmet kitabını sana vermeyebilir.

2. TEZLĠK FĠĠLĠ: Cümlede, bir işin gerçekleşmesindeki tezliği, çabukluğu ifade eder.

( fiil + ivermek ) alıvermek, yazıvermek, çıkıvermek

- Bir saat içinde tüm malları satıverdi.

- Giderken çöpleri dışarı atıver.

40

Tezlik fiilinin olumsuzu iki Ģekilde olur:

1. Fiil + y – i – ver – me – mek

—Bizim için oraya gidivermedi.

—Bize rağmen onu içeri alıvermedi.

2. Fiil – me + y – i – vermek

— Makine bir daha çalışmayıverdi.

3. SÜRERLĠK FĠĠLĠ: İkici fiili ― (e) kalmak, (e) durmak, (e) gelmek‖ olan birleşik fiillerdir. Cümlede, eylemin bir süre

devam ettiğini belirtir.

( fiil + ekalmak )

( fiil + edurmak )

( fiil + egelmek )

Bu gelenek günümüze kadar böyle süregeldi.

O olay karşısında donakaldı.

Sen burada bekleyedur, birazdan gelirim.

Giden arabanın arkasından bakakaldı.

Siz okula doğru gidedurun.

4. YAKLAġMA FĠĠLĠ: İkinci fiili “-eyazmak‖ olan birleşik fiillerdir. Bir işin gerçekleşmeye yaklaştığını ama

gerçekleşmediğini ifade eder, yani cümleye ―az kalsın‖ ―neredeyse‖ anlamı katar. Yaklaşma birleşik fiili günümüz

Türkçe’sinde sık kullanılmamaktadır.

( fiil + eyazmak )

Ayağı kayınca merdivenden düĢeyazdı.

Dünkü kazada öleyazdık.

ANLAMCA KAYNAġMIġ BĠRLEġĠK FĠĠLLER

Herhangi bir fiilin bir isimle anlamca kaynaĢmasıyla oluĢmuĢ fiillerdir. Anlamca kaynaĢmıĢ birleĢik fiillerin

çoğu deyimlerden oluĢur.

- söz istemek

- yas tutmak

- selam vermek

- kafa yormak

- gözden düşmek

Herkes teklifi kabul etmem için baskı yapıyor.

Kardeşim yine çizmeyi aĢmıĢ.

Yine bugün ağzını bıçak açmıyor.

UYARI: Bazı anlamca kaynaşmış birleşik fiiller, tüm sözcükler gerçek anlamdan uzaklaştığı için bitişik yazılır.

Varsaymak, öngörmek, vazgeçmek…

41

FĠĠLĠMSĠLER ( EYLEMSĠLER )

1. ĠSĠM – FĠĠLLER (AD – EYLEMLER):

Fiil soylu sözcüklerin sonuna –mak, -mek , -ıĢ, -iĢ,

-uĢ, -üĢ, -ma, -me ekleri getirilerek yapılır.

Bir gülüĢün ömre bedel.

Gün biter gülüĢün kalır bende.

Seninle akşamları yürüyüĢe çıkardık.

Adamın yalvarıĢlarını bir görecektin.

Mademki yükseliĢ var iniĢ olmaz olur mu?

UnutuĢ, unuturlar seni de.

Bu kucaklayıĢ belki de bir haykırıĢın sesiydi.

Sana bakmak Allah’a inanmaktır.

Yaşamak, ölmekten zor.

Buralardan gitmek istiyorum.

Seni bile özlemek istemiyorum bu akşam.

İçimde maziden kalma duygular var.

Onula yeniden başlamayı düşünüyor musun.

NOT 1 : İsim- fiil ekiyle türetilen bazı sözcükler, isim- fiil

özelliğini yitirip kalıplaşarak kalıcı bir nesne ya da

kavram adı olabilir. Artık bunlara isim- fiil eki olarak

bakmamak gerekir.

kaymak, çakmak, dondurma, kavurma, dolma,

gözleme, bağış, geviş…

NOT 2: Fiilden fiil yapım eki olan –iĢ ile isim- fiil eki olan

–iĢ’ i birbiri ile karıştırmamak gerekir. Anlamsal olarak

fiilden fiil yapım eki (işteşlik eki) bir işi karşılıklı ya da

birlikte yapma anlamı verirken isim fiil eki böyle bir

anlam vermez.

GülüĢün çok güzel. (isim fiil eki)

Onu öyle görünce gülüĢtüler. (işteşlik eki)

NOT 3: Fiilden fiil yapan olumsuzluk eki olan –ma, -

me ile isim fiil eki olan –ma,-me birbiri ile

karıştırılmamalıdır. Fiilden fiil yapan –ma, -me fiile

olumsuzluk anlamı katarken isim fiil eki olan –ma, -me

fiile olumsuzluk anlamı katmaz.

Artık sevmeyeceğim. (olumsuzluk eki)

İnsanın mesleğini sevmesi gerekir. (isim – fiil

eki)

2. SIFAT – FĠĠL EKLERĠ (ORTAÇLAR)

Fiil soylu sözcüklerin sonuna –an, -en, -ası, -esi,

-mez, -maz, -ar, -er, -dık, -dik, -duk, -dük, -tık, -

tik, -tuk, -tük -ecek, -acak, -miĢ, -mıĢ, -muĢ,

ĠSĠM-FĠĠL (AD-FĠĠL) - ma, -me - ış, -iş, -uş, -üş - mak, -mek

―mayıĢmak”

SIFAT-FĠĠL (ORTAÇ)

-an, -en

-ası, -esi -maz, -mez

-ar, -er

-dık, -dik

-acak, -ecek -mış, -miş

“anasımezardikecekmiĢ”

ZARF-FĠĠL (ULAÇ, BAĞ-FĠĠL)

-ınca, -ince

-arak, -erek -dıkça, -dikçe

-ıp, -ip, -up, -üp

-madan, -meden

-alı, -eli -a….., ….-a

-ken

…r …..maz/mez -dığında, -diğinde

-maksızın, -meksizin

42

-müĢ ekleri getirilmek suretiyle yapılır. Sıfat- fiil

ekleri genellikle sıfat tamlaması kurar.

Her seven sevilenin boy aynasıdır.

İşleyen demir pas tutmaz.

O öpülesi eller beni büyüttü.

Yıkılasıbağdat nice askerler yedi.

Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.

Onunla unutulmaz anlar yaşadık.

Bilinmez diyarlara gitme.

Senin bu yaptığın olur iş değil.

Akar sular gibi çağlarım.

Benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar

basardı.

Tanıdık bir yüz çıkmadı karşımıza.

Görülecek günler var daha aldırma gönül.

Gelecek hafta sınavım var.

Bense penceremde gelmeyecek saatleri

beklerim.

Mayın tarlasına düşmüĢ bir deliyim.

ÖlmüĢ eşek kurttan korkmaz.

NOT: Zaman ekleriyle sıfat fiil eklerini karıştırmamak

gerekir. Zaman ekleri, şahıs ekinden önce fiile gelerek

fiili yüklem yapar. Sıfat fiil ekleri ise genellikle fiilleri sıfat

yapar ve üzerine isim çekim eklerini alabilir oysa zaman

ekleri isim çekim eklerini alamazlar.

Hiç oturacak zamanım yok. (-acak sıfat –FĠĠL) (

sıfat tamlaması kurmuĢ bu yüzden sıfat fiil eki)

Oğlum, okuyacak ve büyük adam olacak. (zaman

eki; çünkü fiili yüklem yapmıĢ )

OkumuĢ insanlar daha kültürlü (sıfat-fiil)

s i

Annem de okumayı çok istemiĢ. (zaman eki)

3. ZARF FĠĠL EKĠ (ULAÇLAR, BAĞ – FĠĠLLER ):

Fiil kök ve gövdelerinin üzerine:

- -ıp, -ip, -up, -üp ;

- -arak, -erek ;

- -ken,

- -ınca, -ince, -unca, -ünce;

- -(r)…mez,

- -alı, -eli ;

- -ası, -esi;

- -dıkça, -dikçe;

- -madan, -meden ;

- -a…-a, -e…-e

- -dığında, -diğinde

- -maksızın, -meksizinekleri getirilerek

oluşturulur. Zarf- fiil ekleri temel cümlenin zarf

tümleci olurlar.

Ben gidince hüzünler bırakırım.

Senin bu halini görünce lise yıllarımı

hatırladım.

Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu,

ağlardım.

Ağladıkça dağlarımız yeşerecek göreceksin.

Ağlarım, hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.

Öldüğünde henüz çok gençti.

Seninle konuştuğunda rahatlıyor.

Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler

kalkar yüreğimden gizlice.

Sen ağlarken ben nasıl gülerim.

Onu görür görmez tanıdım.

Yarim, sen gideli yedi yıl oldu.

Ah vah etmenin zamanı geçeli çok oldu.

Gülerek yanıma geldi.

Böyle yaparak beni çok üzüyorsun.

Hiçbir şey söylemeden çekip gitti.

Ağlamadan ayrılık olmaz.

Sizin durmaksızın çalışmanız lazım.

Bir süre konuşmaksızın öylece bekledik.

Gide gide bir söğüde dayandık.

Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var

kaderde.

NOT 1:Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar

da yan cümle var demektir.

NOT 2:Bir cümlede fiilimsi varsa o cümle giriĢik

birleĢik bir cümledir.

NOT 3: Bir cümledeki fiilimsi sayısıyla temel

cümlenin yükleminin toplamı o cümledeki yargı

sayısını verir.

43

FİİL ÇATISI

ÖZNESĠNE GÖRE NESNESĠNE GÖRE

Etken Geçişli Edilgen Geçişsiz Dönüşlü Oldurgan İşteş Ettirgen

Bir cümlede fiil yoksa çatı özelliği aranmaz. Diğer bir ifadeyle isim cümlelerinin yükleminin çatısı yoktur. Yüklem ile

fiilin ayrı şeyler olduğunu bilmek gerekir.

- Futbolcular bugün çok çalıĢmıĢ. ( yüklemi fiil, çatısı var.)

- Futbolcular çok yorgunmuĢ. ( yüklemi isim, çatısı yok.)

ÖZNESĠNE GÖRE FĠĠLLER

1. ETKEN FĠĠL: Bir fiil cümlesinde özne, işi kendisi

yapıyorsa bu tür cümlelerdeki fiiller etken çatılıdır.

KardeĢim arkadaşlarını eve çağırmıĢ.

Çocuklar bahçede oynuyor.

Yağmur fena yağıyor.

GüneĢ yavaş yavaş yükseliyor.

Akşam maça gideceğiz. ( biz )

Odanı bir an önce toplamalısın. ( sen )

2. EDĠLGEN FĠĠL: Edilgen eylemin yüklem olduğu

cümlede özne, yüklemde bildirilen eylemden

etkilenen durumundadır. Edilgen eylem ―-n‖ ve ―-l‖

ekiyle türetilir ve cümlede ―baĢkası tarafından

yapılma‖ anlamı vardır. Edilgen eylemin yüklem

olduğu cümlede özne ―sözde özne‖ olarak

adlandırılır. Edilgen fiiller nesne almaz.

Cümlede edilgen çatıyı bulmak için yükleme

―başkası tarafından mı?‖ sorusunu sorarız.

- Bahçedeki yapraklar bu sabah toplandı.

Sözde özne yüklem

(edilgen çatılı)

- Tahtaya birkaç soru yazılmış.

- Halılar güzelce yıkanmış.

- Ünlü Ģair dün törenlerle anıldı.

- Dereceye giren öğrencilere çeĢitli ödüller

verildi.

- Kazananlar belirleniyor.

Bir eylemin çatısı edilgen ve o eylem geçişsiz bir

eylemse o cümlede özne veya sözde özne olmaz.

- Müzeye erken gidildi. ( özne ve sözde özne yok.)

3. DÖNÜġLÜ FĠĠLLER: Dönüşlü eylemin yüklem

olduğu cümlede özne, yüklemde bildirilen eylemi

doğrudan yapar; yaptığı bu işten yine kendisi

etkilenir. Dönüşlü eylem, ―-n‖ ve ―-l‖ ekiyle türetilir.

Dönüşlü eylemin yüklem olduğu cümlede ―kendi

kendine yapma‖ anlamı vardır.

UYARI: Dönüşlü fiillerle edilgen fiiller birbirine

karıştırılmamalıdır. Dönüşlü fiiller aynı zamanda ―etken‖

dir. Çünkü işi yapan özne, gerçek ya da gizli öznedir.

Edilgen fiillerde ise özne, sözde öznedir. Dönüşlü

fiillerde özne, işi yapabilecek canlı bir varlık olmalıdır.

44

―Bebek yıkandı.‖ cümlesinde bebek kendi kendine

yıkanacak güçte olmadığı için ―yıkandı‖ fiili edilgen

olurken; ―Adam havuzda yıkandı.‖ cümlesinde

―adam‖ işi yapan ve işten etkilenen kişi olduğu için

fiilin çatısı dönüşlüdür.

- Genç kız, aynanın karşısında saatlerce

süslendi.

- Ali sınavı kazanamayınca üzüldü.

- Bu habere çok sevindi. ( o )

- Son vapuru da kaçırınca çok üzüldü. (o)

- Çok çalışsaydım diye dövünüyor. ( o )

- Öğretmenimiz okuldan ayrılıyor.

4. ĠġTEġ FĠĠLLER: Bir fiil cümlesinde eylem birkaç

özne tarafından karşılıklı ya da birlikte yapılıyorsa

bu tür cümlelerdeki yüklem durumundaki fiiller işteş

fiillerdir. İşteşlik çatı eki “-Ģ‖ dir.

- Yarın ders çalışmak için sözleĢtik. (biz)

- Ordumuz kahramanca savaĢtı.

- KuĢlar dalda ötüĢüyor.

- Olaya sınıfça gülüĢtük. (biz)

- Her sabah selamlaĢırız. (biz)

UYARI: Bazı eylemler işteş gibi gözükse de tek başına

yapılabildiğinden işteş değildir. Cümlede özne birden

çok bile olsa, iş bir özne tarafından

gerçekleştirilebiliyorsa o eylem işteş değildir.

- Ali ve Ahmet geç saatlere kadar çalıĢtılar.

- Hırsızlar kalabalığın arasına karıĢtılar.

- Bu meseleyi onunla konuĢtuk. ( biz)

- Gençler sahilde dolaĢıyor.

NESNESĠNE GÖRE FĠĠLLER

1. GEÇĠġLĠ FĠĠLLER: Cümlede nesne (belirtili ya

da belirtisiz) alabilen eylemlerdir. Yükleme

sorduğumuz ―neyi, kimi‖ sorusunun cevabı

cümlede nesne olur. Öyleyse eylemin nesne alıp

almadığını eyleme ―neyi, kimi‖ sorusunu sorarak

öğrenebiliriz.

Öğrenciler soruları yazdı.

Bu cümlede ―yazmak‖ eylemi ―soruları‖

nesnesini aldığından geçişli bir eylemdir.

UYARI: Bir eylem nesne alabiliyorsa, cümlede nesne

olmasa da o eylem geçişlidir.

- Çocuk camı kırdı.

- Annem yemek hazırlıyor.

- Dün gece rüyamda dedemi gördüm.

- Ağaçlar çiçek açtı.

- Arka sokakta yakaladım. ( onu )

- Kalabalıkta göremedim. ( onu )

2. GEÇĠġSĠZ FĠĠLLER: Nesne alamayan eylemlerdir.

Bu eylemler ―neyi, kimi‖ sorularına cevap vermez.

Çocuk durmadan ağlıyordu.

Bu cümlede ―ağlıyordu‖ eylemi nesne

alamadığından geçişsiz bir eylemdir.

- Seyircilerin hepsi gülüyordu.

- Göçmen kuşlar güneye uçuyor.

- Birden karşıma çıktı.

- Öğretmeni ona çok kızmıĢ.

- Yağız atlar kişnedi; meşin kırbaç Ģakladı.

UYARI: Bazı eylemler, anlam değişikliği göstererek bir

cümlede geçişli, başka bir cümlede geçişsiz

olabilir.

- Bu olay uzun sürdü. ( kimi, neyi )

- Çiftçi tarlayı sürdü. ( neyi, kimi )

Bu cümlelerde birinci ―sürdü‖ eylemi ―zaman bağlı

olarak devam etmek‖ anlamında kullanılmış,

nesne almayan bir eylemdir, yani geçissizdir. İkinci

―sürdü‖ eylemi ise, ―tarlayı‖ nesnesini almıştır yani

geçişlidir. Kısaca, bir cümledeki eylemin geçişli

olup olmadığı soruluyorsa sadece eylemi değil,

cümleyi bütünüyle okumak gerekir.

3. OLDURGAN FĠĠLLER: Geçişsiz bir fiilin birtakım

eklerle geçişli bir hale yani nesne alabilir hale

getirilmesine oldurganlık denir. Bu tür fiillere de

oldurgan fiiller denir. Oldurgan yapan ekler ― -t, -r, -

tır, -tir, -dır, -dir‖ ekleridir.

Maç bitti.

Hakem maçı bitirdi.

Bu cümleleri incelediğimizde birinci cümledeki

“bitmek‖ eyleminin nesne alamadığından geçişsiz

45

olduğunu görüyoruz. Aynı eylem ikinci cümlede ―-r‖

eki ile nesne alır duruma getirilmiştir.

GeçiĢsiz“-dır, -r, -t” oldurgan

Güldü -dür güldürdü

Ağladı -t ağlattı

Koptu - r kopardı

Üşüdü -t üşüttü

Daldı -dır daldırdı

4. ETTĠRGEN FĠĠLLER: Geçişli eylemlere ―-dır, -dir, -

tır, -tir, -r, -t‖ ekleri eklenerek geçişlilik dereceleri

artırılır. Bu eylemlere ―ettirgen eylem‖ denir.

Ettirgen eylemleri ―öznenin iĢi baĢkasına

yaptırması‖ diye de tanımlayabiliriz.

YaĢlı kadın oğluna mektup yazıyor.

YaĢlı kadın torununa mektup yazdırıyor.

Bu cümleleri incelediğimizde eylemlerin ikisinin de

geçişli olduğunu görüyoruz. Ancak birinci cümlede

özne işi kendisi yaparken ikinci cümlede başkasına

yaptırmıştır. Geçişli olan ―yazmak‖ eylemi ―-dır‖

ekiyle tekrar geçişli duruma getirilerek geçişlilik

derecesi arttırılmıştır.

GeçiĢli “-dır, -t, -r” ettirgen

Kaptı -tır kaptırdı

Söyledi - t söyletti

aldı -dır aldırdı aldırdı

okudu - t okuttu

sordu - dur sordurdu

UYARI: Bazı eylemler oldurgan veya ettirgen yapılırken

bu eylemlerin köklerinde birtakım değişiklikler olur.

Kalk – tır -------------- kaldırmak

( kalktırmak değil) Gör – dür -------------- göstermek

( gördürmek değil)

Git – ir ------------- götürmek

( gitirmek değil)

Gel – dir ------------- getirmek

( geldirmek değil)

EYLEMLERDE ANLAM (ZAMAN) KAYMASI

Bir eylem kipinin kendi anlamı dıĢında, baĢka

bir kip yerine kullanılmasıdır.

- Yarın okullar açılıyor. (açılacak)

( şimdiki zaman gelecek zaman yerine

kullanılmıştır.)

- AkĢamları sahile iniyorum. ( inerim)

(şimdiki zaman geniş zaman yerine kullanılmıştır.)

- ġair bir eylül akĢamı ölür. (ölmüĢ)

(geniş zaman geçmiş zaman yerine kullanılmıştır.)

- Yarın okulda buluĢuruz. (buluĢacağız)

(geniş zaman gelecek zaman yerine kullanılmıştır.)

- Çocuk çok susamıĢ olacak. (olmalı)

(gelecek zaman gereklilik kipi yerine kullanılmıştır.)

- Çocuklar, birazcık susalım. ( susun)

( istek kipi emir kipi yerine kullanılmıştır.)

- Allah yardımcın olsun. (ola)

( emir kipi istek kipi yerine kullanılmıştır.)

46

ZARFLAR

HAL (DURUM ) ZAMAN YER - YÖN AZLIK-ÇOKLUK SORU ZARFLARI ZARFLARI ZARFLARI ZARFLARI ZAFRFLARI

Yüklemin anlamını hal ve durum bakımından tamamlar. Sessizce, sevinçle, aniden, birdenbire, şöyle, böyle...

Yüklemin gösterdiği iĢin zamanını belirtirler. Dün, bugün, akşam, sabah, şimdi...

Yüklemin gösterdiği iĢin yönünü belirtirler. İleri, geri, yukarı, aşağı, beri …

Yüklemin anlamını azlık - çokluk yönünden tamamlarlar. Çok, az, biraz, fazla, hayli, oldukça, epey...

Yüklemin gösterdiği iĢi soru yoluyla belirtir. Niçin, neden, nasıl ...

Yüklemin anlamını tamamlayan

kelimelereZARFdiyoruz.

Zarflar genellikle eylemlerden önce gelirler ve

onların anlamlarına açıklık getirirler. Zarfların

fiilimsilerden, sıfatlardan ve kendileri gibi zarf

olan sözcüklerden önce de gelebileceği

unutulmalıdır.

Gezide iyice ıslanan kıyafetlerimizi

fiilimsi cılızbir ateşte oldukça zor kuruttuk.

Sıfat zarf

Dün gitti. ( Zarf, eylemden önce gelmiş.)

Çok çalışarak sınavı kazandı. (Zarf,

fiilimsiden önce gelmiş.)

Pek güzel bir roman okudum. (Zarf, bir

sıfattan önce gelmiş.)

Zarflar, yüklemin anlamını tamamladıkları hal,

zaman, yer, azlık-çokluk ve soru anlamı katma

durumuna göre çeşitlere ayrılır. Buna göre zarflar:

1. Hal (Durum) Zarfları:Yüklemin anlamını hal ve

durum bakımından tamamlar.

Kadın sevinçle bağırdı.

(Nasıl bağırdı? __ Sevinçle)

Çok tatlı gülümsüyor. (Nasıl gülümsüyor? –

tatlı)

Bu günler zor geçecek.

Dışarıdan kesik kesik köpek havlamaları

geliyordu.

2. Zaman Zarfları:Yüklemin gösterdiği işin zamanını

belirtirler.

Kazı haberini bugün öğrendim.

Tatilden dün dönmüşler.

( NE ZAMAN)

AkĢama bizde toplanıyoruz.

Artık buradan gitmeliyiz.

Tamlamalar, deyimler, ikilemeler zaman zarfı

görevi üstlenebilir.

Haziranın sonunda oraya geleceğim. ( zarf,

isim tamlaması)

Adam, bizden kıyı bucak kaçıyordu. ( zarf,

deyim)

Seninle er geç görüşeceğiz. ( zarf, ikileme)

Zaman anlamlı sözlerin kendisinden bahsedilirse

zarf değil, isim olur.''Ne'' sorusuna cevap verirse

isimdir.''Ne zaman'' sorusuna cevap verirse zarftır.

Gece, sinsi bir düşman gibi bekliyordu.

İsim

Bugün git gece gel.

Zarf

Sabahları spor yaparız.

Zarf

Yayla sabahları insanı hasta eder.

İsim

47

Sonbahar insana hüzün verir.

isim

Şair bu şiirde akĢamı anlatmış.

isim

AkĢam uzun uzun konuşuruz.

zarf

AkĢam tez oluyor seninleyken.

İsim

3. Yer ve Yön Zarfları:Yüklemin gösterdiği işin

yönünü belirtirler.

Yukarı çık, ben de geliyorum.

Elindeki eşyaları içeri taşıdı.

Arabayı önce ileri, sonra geri hareket ettirdi.

(NEREYE)

Sırayı beri getir.

Yer-yön sözcükleri isim çekim eklerini (hal, iyelik)

alırsa isim olur.

Zarf Ġsim

Yukarı çık. Yukarıya çık.

Ġçeri gir. Ġçeriye gir.

AĢağı bak. AĢağıya bak.

Geri gel. Geriye gel.

DıĢarı çık. DıĢarıya çık.

Beri dön. Beriye dön

4. Azlık - Çokluk Zarfları: Yüklemin anlamını azlık -

çokluk yönünden tamamlarlar. Ölçü yani azlık-

çokluk zarfları kendi arasında ―eĢitlik, üstünlük,

en üstünlük, aĢırılık‖ anlamları bakımından

derecelenir.

Yolumuz epeyce uzadı.

Pastadan biraz alabilir miyim?

Çok hızlı koşuyor.

Dergiden biraz okudum.

Ayşe de Orhan kadar çalışıyor. ( EĢitlik) ( NE

KADAR)

Senden daha hızlı koşabilirim. ( Üstünlük)

Konuyu en güzel ben anlattım. ( En üstünlük)

Gelirsiniz diye çok bekledik. ( AĢırılık)

―Kadar, denli‖ gibi eşitlik zarfları aşırılık anlamına

kayabilir.

Onun kadar haylaz bir çocuk görmedim.

(AĢırılık)

Bu denli beklenir mi? ( AĢırılık)

5. Soru Zarfları:Yüklemin gösterdiği işi soru yoluyla

belirtir.

Neden geç kaldın?

Nasıl bu kadar güzel konuşuyor?

Gittiği yerden ne zaman dönecek?

Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?

ZARFLARIN YAPISI

1. BASĠT ZARFLAR: Yapım eki almamış zarflardır.

Evimiz gece soyuldu.

Ben de tarih okudum, âlemi elbet bilirim.

Bunlar, hiç uslanmasını bilmeyen insanlardır.

2. TÜREMĠġ ZARFLAR: Yapım eki almış zarflardır.

KardeĢçe yaşamak hepimizin arzusudur.

Geceleyin gökyüzüne bakmak istiyordu.

Yağmur ansızın bastırdı.

3. BĠRġEġĠK ZARFLAR: Birden fazla sözcüğün

kaynaşmasıyla ya da gruplaşmasıyla oluşan

zarflardır.

Araba ikide bir bozuluyor.

Damlaya damlaya göl olur.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

48

EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM

1. EDAT: Kendi başına bir anlamı olmayan diğer

kelime veya kelime gruplarıyla kullanıldığında

anlam kazanan sözcüklerdir.

BaĢlıca edatlar: ―gibi, kadar, sanki, ile, dolayı, ötürü,

için, beri, üzere, dek, değin, doğru, karşı...‖

Pikniğe arabaile gidecekmişler.

Buz gibisuyu vardı.

Onu göremediğim için üzüldüm.

Akşama doğru bize geldi.

Senin kadar iyi bir insan görmedim

Tek başına bir anlam taşımayan, ancak

kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında

belirli bir anlamı olan sözcüklerdir. Edatlar çekim

eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar

şunlardır:

GĠBĠ:

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili

nitelerse zarf öbeği kurar.

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendi. (sıfat)

Dev gibi dalgalar sahile vuruyordu. (sıfat)

Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner. (zarf)

Dolu bir kadeh gibi kırılıyorum

avuçlarında.(zarf)

Sen de onun gibi düşünüyorsun

(karĢılaĢtırma)

Annem gibi dolma yapan dünyada bulamazsın

(karĢılaĢtırma)

Yataktan kalktığı gibi dışarı fırladı.(hemen,o

anda)

Haberi aldığı gibi yola çıktı.(hemen, o anda)

Ben ona insan gibi davrandım.( yakıĢır

biçimde)

Birbirinizle adam gibi konuşun.( yakıĢır

biçimde)

Saat üç gibi yanına gelirim. (dolayında)

Final maçı akşam sekiz gibi başlar. (

dolayında)

Bugün yağmur yağacak gibi.(tahmin)

Galatasaray bu maçı alacak gibi.(tahmin)

Bir an onu sever gibi oldum.(yaklaĢma)

O sırada güneş çıkar gibi oldu. (yaklaĢma)

ĠÇĠN:

―-dik için‖ şeklinde neden- sonuç ―-mek için‖

şeklinde amaç – sonuç ilişkisi kurar.

Yağmur yağdığı için pikniğe gidemedik.

(neden-sonuç)

Hasta olduğum için dersi dinleyemedim.

(neden-sonuç)

Kadın oğlunu görmek için şehre gitti. (amaç-

sonuç)

İşe girmek için ehliyet almış (amaç-sonuç)

Görelik anlamında görüş bildirir:

Sen benim için dünyanın en güzel kızısın.

Bu çalışmalar onun için boş bir uğraştı.

Karşılığında, karşılık olarak:

Bu elbise için çok para harcadım.

Ev için size yüz bin lira veririm.

Uğruna, yoluna:

Vatan için nice şehitler verdik.

Bu eylemi tüm insanlık için yapıyoruz.

Hakkında:

Veliler bizim okul için ne söylüyorlar?

Eleştirmenler, filminiz için olumlu konuşuyor.

Aitlik, özgülük:

Bu pastayı sizin için ayırdım.

Bahçeye oğlum için salıncak kurdum.

Oranla:

O şapka senin için çok büyük.

Süre bildirir:

Kitabı bir hafta için aldım.

Birkaç gün için İstanbul’a gideceğim.

49

ĠLE (-LA, -LE ):

Birliktelik, araç ,durum ve sebep ilgisi kurar.

Köye dolmuşla gidebilirsin. (araç)

Uçakla İzmir’e gitmişti (araç)

Konsere arkadaşımla gittim. (birliktelik)

Çocuk, yolda babasıyla yürüyordu. (birliktelik)

Öfkeyle kalkan zararla oturur. (durum )

Gökyüzü, hasretle kucaklasın doğayı. (durum)

Sınav heyecanıyla kalemimi unuttum. (sebep)

Kaza korkusuyla araba kullanamıyor ( sebep)

KADAR:

Benzerlik ve karşılaştırma ilgisi kurar.

Adana, cennet kadar güzel bir yerdir.

(benzerlik)

Siirt, bu yaz cehennem kadar sıcaktı.

(benzerlik)

Bir peri kadar güzel bir kızdı. (benzerlik)

Sen de onun kadar çalışsaydın sınavı

kazanırdın.(karĢılaĢtırma)

Babası kadar iyi şarkı söylüyor.

(karĢılaĢtırma)

Yaklaşıklık, zaman açısından sınırlandırma,

mesafe:

Bin kadar asker cepheye gidiyordu. (yaklaĢık)

Pazardan iki kilo kadar pirinç almış. (yaklaĢık)

Bu ev akşama kadar temizlenecek. (zamanda

sınırlama)

Cumaya kadar ödevimi bitirmeliyim. (zamanda

sınırlama)

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

(zamanda sınırlama)

Eve kadar yürümem gerekiyor. (mesafe sınırı)

Mesafe sınırı:

Yapılacak dünya kadar işim var.

Avuç içi kadar bir evde yaşıyorlar.

Gibi anlamında kullanılabilir:

Bu kitabı okuyunca Muğla’yı görmüş kadar

oldum.

KARġI:

Yön ve zaman ilgisi kurar. –e karşı biçiminde

kullanılırsa edat olur. Yalın halde kullanılırsa ya da

bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.

Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön)

Duvara karşı on adım yürü. (yön)

Sabaha karşı çok şiddetli yağmur yağdı.

(zaman)

Karşılık olarak, yönelik anlamı katar:

Bu sözüne karşı ben ne diyebilirim ki şimdi.

(karşılık olarak)

Resme karşı ilgin ne zaman başladı?( -e

yönelik)

UYARI: Yalın halde kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat

olmaktan çıkar isimleşir. İsmi belirtirse sıfat olur.

Karşı evin penceresi açık kalmış. (sıfat)

Önce karşı sahaya çıktı. (sıfat)

Karşıya geçmeden önce sağına ve soluna

bak.(isim)

GÖRE:

Görüş, düşünce, uygun olma anlamları katar:

Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor.

(görüĢ)

Anneme göre bu yıl sınavı kesin kazanırmışım.

(görüĢ)

Bulunduğun ortama konuşacaksın. ( uygun)

Zevkime göre bir elbise arıyorum. (uygun)

Karşılaştırma ilgisi kurar:

Burası eski evimize göre daha büyük.

Yaşıtlarına göre çok hızlı koşuyorsun.

ÜZERE:

Koşul ve amaç ilgisi kurar.

50

Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.

(koĢul)

Konuşmak üzere kürsüye çıktı. (amaç)

Yaklaşık olma, gibi şekilde… anlamları katar:

Hemen eve dönelim, akşam olmak üzere. (

yaklaĢık)

Zil çalmak üzere. ( yaklaĢık)

Her şey planlandığı üzere yapılacak.

(Ģeklinde)

DOĞRU:

Yön ve zaman ilgisi kurar.

Eve doğru yürüyorum. (yön)

Akşama doğru misafir gelecek. (zaman)

İsmi nitelerse sıfat, fiili nitelerse zarf öbeği

oluşturur:

Eğri oturup doğru konuşalım. (zarf)

Bu zamanda doğru insanı bulmak zordur.

(sıfat)

Tahtaya bir doğru çizdi. (isim)

SANKĠ:

Benzetme, sitem ilgisi kurar.

Gökyüzü sanki yaramaz bir çocuk. (benzetme)

Sanki verdiğim her işi yapıyorsun. (sitem)

Sanki selam verdin de almadık. (sitem)

DĠĞER EDATLAR:

İşten sonra bize uğrayacak.

Bu işi ancak sen yaparsın.

Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek.

Sabahtan beri dışarıyı izliyor.

Bu mutlu olaya sadece yıldızlar şahittir.

2. BAĞLAÇ: : Tek başına bir anlamı olmayan, cümle

içinde kelime veya kelime gruplarını birbirine

bağlayan sözcüklerdir.

BaĢlıca bağlaçlar: “ve, veya, ya da, ama, ki, de,

ancak, ile, lakin, yalnız, belki, oysaki, nitekim, halbuki,

ya..........ya, hem..........hem, ne.........ne‖

Pazardan elma ve limon aldım.

Gelecek ama evi tanımıyor.

Kitabı aldıfakat bir daha geri vermedi.

Hem ağlarım hem giderim.

Bahçede meyve ağaçları davardı.

Bildiğini anlat kibiz deöğrenelim.

“ĠLE” - “VE” BAĞLAÇLARI

Aynı görevdeki sözcükleri birbirine bağlar.

Evin ve bahçenin kapısı açıktı.(Tamlayan)

Bu radyo Adana’da ve Mersin’de yayın

yapıyor.(D.T)

Akşam arkadaşıma gideceğim ve her şeyi

anlatacağım.

Cehennemle cenneti bu dünyada

yaşadık.(Nesne)

Evle okul arasında mekik dokuyor.(Tamlayan)

Annesiyle babası yarın bize gelecek.(Özne)

Uyarı: Biri bağlaç diğeri edat olan iki çeşit ―ile‖ vardır.

Bir cümlede ―ile‖nin yerine ―ve‖yi getirebiliyorsak

bağlaç, getiremiyorsak edattır.

Bazen yandık bazen menekşelerle

söyleştik.(Edat)

Kazaklarla ceketi parayla aldım.(bağlaç-edat)

“DE” BAĞLACI

Eşitlik, gibilik anlamı katar.

Filmi ben de seyrettim.

Bence Aslı da bu işten anlamıyor.

Abartma anlamı katar.

Çocuğun okuduğu şiir de şiirdi hani.

Aldıkları araba da araba yani.

Küçümseme anlamı katar.

Sen sınavı kazanacaksın da ben göreceğim.

Sanki bu işten anlıyorsun da konuşuyorsun.

Büyüyecek de adam olacak da bize bakacak.

51

Sitem anlamı katar.

Okula kadar geldin de bir selam vermedin.

İzmir’e kadar geldin de yanıma uğramadın.

Şaşma, inat, sebep, korkutma anlamı katar.

Kardeşin de mi bizimle gelecek?(Şaşma)

Ufaklık, kalemi vermem devermem, diyor.(İnat)

Ailesiyle kavga etti de evi terk etti.(Sebep)

Dışarı çık da göreyim.

Ama, fakat anlamında kullanılır.

Pansiyona kaydını yaptı da yerleşmedi.

Bize gelmiş de fazla kalmamış.‖

Uyarı: Türkçede biri bağlaç diğeri hal eki olan iki çeşit

―de‖ vardır. ―De‖yi cümleden çıkardığımızda cümlenin

yapısı bozulursa ektir bitişik yazılır, bozulmazsa

bağlaçtır ayrı yazılır.

Bakkalda sebze de satılıyormuş.

Ayşe de okulda kalmış.

“AMA” , “FAKAT” BAĞLACI

Karşıt anlamlı iki cümleyi birbirine bağlar.

Sınava çok iyi hazırlandı ama üniversiteyi

kazanamadı.

Her sabah spor yapıyor ama zayıflayamıyordu.

Koşul, pekiştirme anlamı katar.

Dışarı çıkabilirsin ama eve erken döneceksin.

Seninle sinemaya gelirim ama işim olmazsa.

Bu kitabı sana alacağım ama okuyacaksın.

Dışarıda soğuk ama çok soğuk bir hava var.

Büyük ama çok büyük bir bahçesi vardı.

“ANCAK” ,“YALNIZ” BAĞLACI

Ama, fakat anlamında kullanılıyorsa bağlaç,

Bir tek,sadece anlamında kullanılıyorsa edat,

Önündeki ismi niteliyorsa sıfat,

Fiili niteliyorsa zarftır.

Geziye yalnız bizim sınıf katıldı. (edat)

Bu adam evde yalnız yaşıyor. (zarf)

Yalnız insanlar hayata karamsar bakarlar.

(sıfat)

Onunla konuşurum yalnız fikrim yine de

değişmez.(bağlaç)

Bu işin üstesinden ancak sen gelirsin. (edat)

Yoğun trafikte işe ancak yetişebildim. (zarf)

Bütün gün evde yalnızdım. (adaşmış sıfat)

Filmi seyredebilirsin ancak yarın erken

kalkmalısın.(bağlaç)

“KĠ” BAĞLACI

Özneyi pekiştirir.

Ben ki yedi iklimin padişahıyım.

Sen ki Fransa eyaletinin valisisin.

Neden-sonuç vardır.

Günü kötü geçmiş ki çok kızgın görünüyor.

Sana değer veriyorum ki seninle

konuşuyorum.

Kuşku, yakınma, şaşma, amaç-sonuç, tahmin

Beni tanımıyorsun ki…(Yakınma)

Kafamı bir kaldırdım ki onu karşımda

gördüm.(ġaĢma)

Arabayı o çizmiş olabilir mi ki?(KuĢku)

Sana iş buldum ki kimseye muhtaç

olmayasın.(amaç-sonuç)

Geç saatlere kadar çalışmış olmalı ki sabah

uyanamamış. (tahmin)

“HEM…HEM” BAĞLACI

Karşılaştırılan iki unsurun hepsi anlamını

vermektedir. Eş görevli sözcükleri bağlar.

Hem arabayı hem evi üzerine

alacakmış.(Nesne)

Hem ucuz hem kaliteli ayakkabı satıyor.(Sıfat)

Hem çalışıyor hem üniversite okuyor.(Cümle)

NE…NE BAĞLACI

Cümleyi anlamca olumsuz yapar. Karşılaştırılan iki

unsurun hiçbiri anlamını verir.

52

Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir

kol.(Özne)

Adam kızını ne arıyor ne soruyor. (yüklem)

Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor. (cümle)

Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir. (nesneyi)

NOT: İki karşıt sıfatı birbirine bağlarsa ―ikisinin arası,

ortası‖ anlamı verir.

Kız ne zayıf ne şişman biriydi.

Konuşan adam ne uzun ne kısaydı.

YA… YA BAĞLACI:

Karşılaştırılan unsurlardan birini ifade etmek için

kullanılır.

Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan

gideceksin. (cümleleri)

Aynayı ya Ayşe ya Özlem kırmıştır. (özne)

Ya salonun ya mutfağın penceresi kırıldı.

(tamlayan)

Takıma ya beni ya onu alacaksın (nesneyi)

DĠĞER BAĞLAÇLAR

Ogün okula gelemedim çünkü çok hastaydım.

(sebep)

Bu maçı kazanacağız hatta şampiyon

olacağız.(pekiştirme)

Mademki söz verdin, sözünü tutacaksın.

Bu mağazada elbiseler çok güzel üstelik çok

ucuz.

Sanki dağları sen yarattın.

Meğer bütün evi o dağıtmış.

Eğer kardeşine uğrarsan selamımı söyle.

Çok geç kaldılar; yoksa kaza yaptılar.

Ders çalışmıyor; üstelik yaramazlık yapıyor.

Önce bunlardan yani çok iyi bildiğiniz

sorulardan başlayın.

Bizde yahut sizde çalışabiliriz.

İster yazarsın ister yazmazsın.

BAĞLADIKLARI CÜMLELERE GÖRE

BAĞLAÇLAR

KarĢıt cümleleri bağlayanlar

Ama, lakin, hiç değilse, ne var ki, her

ne kadar, fakat, halbuki,hoş şu var ki,

ancak, oysaki, bununla birlikte, nedir

ki, yalnız, gerçi, hiç olmazsa,

kaldı ki…

Cümleleri neden(sebep) ilgisiyle

bağlayanlar

Çünkü, zira, madem, mademki, değil mi

ki

Cümleleri koĢul ilgisiyle bağlayanlar

Ola ki,varsayalım,diyelim ki…

―ola ki‖cümle arasında girmeden bağlaç

görevi üstlenir.

―Ģayet ve eğer‖ Farsçadan girmiştir. Koşullu

birleşik cümlelerin anlamında pek daralma

olmaz; çünkü ―ise‖ ila aynı görevdedir

Eğer Ankara’ya gelirsen beni ara

ġayet Ankara’ya gelirsen beni ara.

Özetleme Bağlaçları

Kısaca, yani, o halde, özetle,

açıkçası, anlaşılıyor ki, demek ki,

demek, diyor ki, sözün kısası, şu halde,

öyleyse..

Öyleyse bu işi sürdürmenin anlamı yok

Demek ki kendimize çeki düzen vereceğiz

PekiĢtirme Bağlaçları

Hem,üstelik, ayrıca, bile, de, hem

de, hatta, bundan başka,

53

Geleceksin hem de şimdi

Olasılık Bağlaçları

Yoksa, anlaşılan, görünüşe göre…

Hemen göndeririz demişlerdi, yoksa bizi

oyalıyorlar mı?

YAPI BAKIMINDAN BAĞLAÇLAR

1. Basit Bağlaçlar

ve,de,ama,bile,eğer,lakin,meğer,hem,ki,ile,

hatta, fakat…

2. TüremiĢ Bağlaçlar

üstelik,açıkçası,kısacası,anlaşılan,gerçekte

n…

3. BirleĢik Bağlaçlar

oysa,öyleyse,yoksa,neyse,meğerse,halbu

ki,veyahut,nitekim,oysaki,madem ki…

4. ÖbekleĢmiĢ Bağlaçlar

A) Yan yana kullanılanlar

Demek ki, kaldı ki, yeter ki, ya da, hem de,

ne de,yahut da, öyle ki, böyle ki

B) Tamlama ġeklinde Kurulanlar

Bundan dolayı, bunun için, o halde

C) Yineleme ġeklinde Kullanılanlar

ya…ya,ne…ne, hem… hem, ister… ister

D) Cümle Ģeklinde kalıplaĢmıĢ bağlaçlar

Gel gelelim, zorla değil ya, nede olsa, ne

bileyim

3. ÜNLEM: Kendi başına bir anlamı olmayan, cümle

içinde sevinme, korku, şaşırma, acıma, özlem,

kızma gibi ansızın beliren coşkun duyguları,

seslenmeleri bildiren sözcüklerdir.

Ah ah! (özlem)

Öf be! (kızma)

Oh be! (rahatlama)

Vah vah! (acıma)

Hey!, Ey!, Bre! ... (seslenme)

ÖZELLĠKLERĠ

Asıl ünlemler anlamsız ses veya ses

topluluklarıdır.

Kimi anlamlı sözcükler, söyleyiş özelliğiyle

ünlem değeri kazanabilir.

Daha çok duyguları yansıtmaya yarar.

Kimi ünlemler ―seslenme‖amacıyla kullanılır.

DUYGU ÜNLEMLERĠ

Ah, aman, ay, ey, eh, eyvah, of, uf, oh,

tüh, vay, vah, aa, ee, ha…

- Aa! Oldu mu ya!=şaşırma

- A!olur mu öyle şey?=şaşma, reddetme

- E,artık çok oldun=kızma, azarlama

- Ee! Ne olmuş yani?=meydan okuma, tepki

gösterme

- Gülsenize e!=paylama

- Ha, bak o başka!=kabullenme

- Amma yaptın ha!=onaylama

- Oh, ne iyi ettinizde geldiniz!=hoşnutluk

- Off, yeter artık!=bıkkınlık

- Of! Bu ne pislik böyle=tiksinme

- Ay, ne şirin bebek!=beğenme

- Ee, anlat bakalım; neler gördün?=merak

- Ee, ne yapalım yanı?=şaşma, umursamama

- Vah! Öyle mi demiş?=şaşma

- Vah başıma gelenler!=çaresizlik

- Vah vah! Yazık olmuş zavallıya=acıma

54

- Off! Yetti artık!

- Ay! Kedicik ezilmiş!

- Ay, dizim yine çok ağrıyor!=acıma

- Ay, ellerine sağlık!=beğenme

- Ay, biri bizi izliyor!=korku-endişe

- Ay! Nedir bu başıma gelenler?=üzüntü

SESLENME ÜNLEMLERĠ

Ey, Hey, Haydi, Hişt, Hoşt, Deh, Kışt, Bre…

- Hey! Arkadaşlar, buraya bak

- Hey! Çocuk biraz bana doğru gel

- Ey Türk Gençliği!

- Ey, şehit oğlu şehit, isteme benden makber!

- Hişt! Sessiz olun bakalım!

- Haydi! Biraz daha gayret

- Bre ağalar, Paşalar bu ne hal!

Her tür sözcük ses tonu ayarlanarak ünlem gibi

kullanılabilir.