dünden bugüne İslfun dünyasıİlda zibniyet değişiklikleri ve...
TRANSCRIPT
ENSAR VAKFI Marmara Bölge Başkanlığı
Dünden Bugüne İslfun Dünyasıİlda Zibniyet Değişiklikleri
ve Çağdaştaşma Problemleri
Sempozyumu
16-17 Haziran 1990 BURSA
HZ. PEYGAMBER'İNDÜNYA HAYATINA BAKIŞI Doç. Dr. S. Kemal SANDIKÇI*
1-EVREN'İN Y ARATILIŞ GA YESİ:
Yüce Allah. yerde ve gökte, insan gözü ile görülebilen ve görülemeyen pek çok varlık yaratmıştır. İnsan da bu varlıklardan biridir. Çeşitli ayetlerde ifade edildiği üzere, bütünüyle dünya, bu varlıklar içerisinden özellikle insan cinsi için yarattlmıştır(l). Bu hükümde, inanan ve inanmayan bütün insanlar müşterektirler. Herkes bu dünyada yaşamak ve Allah'ın yarattığı imkan ve nimetlerden aynı ölçüde yararlanmak hakkına sahiptir (2).
Evet, dünyanın yaranlış gayesi insandır. Ancak insan cinsi içerisinden de özellikle "inanan insan" dır. Nitekim bir ~yet-i keri.mede; insanların ve cinlerin yaranlış gayesi olarak AIJ.ah'a ibadet etmeleri gösterilmektedir(3). Aynca Yüce Allah, yarattığı ilk insanı da Peygamber olarak görevlendirmiştir. Bunun yanında insanların, inanç yönünden sapıttıkları dönemlerde tekrar tekrar Peygamber gönderip( 4)_ onlan gerçek imana ve Hak yola döndürmek istemiştir.
Nahl Süresi'nde şöyle buyurulur: "Biz, 'Allah'a ibtıdet edin ve Tağut'tan uzak durun' diye f.ıer ümmete bir Pey
gamber gönderdik"($). Cen§.b-ı Hakk'ın; rnü'minleri bütün insanlar üzerinde şahitlikle görev
lendirmesi (6), onları en hayırlı ümmet diye tavsif etmesi(?), kendi taraftarları olarak tanıtıp daima onlara yardım edeceğini ve kendilerini muzaffer kı
. lacağını vadetmesi (8), peygamberleri bütün diniere galip kılmak için gön-(•) 0.0. fiihiyat Fakültesi. (1) Bkz. Balcanı, 2129; Nalıl, 16/5, 12, 14: Haac, 22{36--37, 65; İbrahim, 14{32-33; Lolanan, 31/20;
Zuhnıf, 43/12; Casiye, 45/12-13; Mülk, 67/15. (2) Bakara, 2/36. (3) Zariyat, 51/56. (4) Bakara, 7.1213; Yunus, 10/47; Mü'minfuı, 23/44. (5) Nahl, 16{36. (6) Bakara, 7/143; Hac, 2ıJ78. (7) Al-i İmran, 3/110. (8) Miide, 5!56; Nisi, 4/141; Nur, 24!55; Riim, 30/47; Saffaı., 37/171-173; Gafir, 40/51;
Mücadele, 58/20-21.
63
derdiğini ifade etmesi (9), Hz. Peygamberin de; "Allah'm, yeryüzünde ibadet eden kullannı göstererek meleklerine karşı öVÜil<İüğünü" haber vermesi (1 O) birlikte düşünüldüğünde, kWıatı yoktan var eden Allah'ın nazannda, yaratılışın asıl gayesinin "inanan İnsan" olduğu kanaatine vanlır.
A'raf Sılresi'ndeki bir ~yette şöyle buyrulmaktadır: "De ki: ,Allah'ın, kulları için çıkardığı zinetleri, temiz ve hoş rızıkları kim ha
ram etmiş? De ki: Bunlar, dünya hayatmda iman eden insanlar içindir. Ahiret gü-nünde ise, onlar yalnız ve yalnız mü'minlere aittir" (ll). . ·
Görülüyor ki, bütün ihtişamı ve güzelliği ile dünyanın ve dünya nimetlerinin asıl yaranlış g~yesi, "Inanan Insan" dır. Gerçi k.afirler de bu nimetlerden faydalanırlar. Ama oniarın faydalanmalan, yaratılışın asıl hikmetini değil, anzl bir keyfiyetini ifade eder. Ahirete gelince; orada her türlü nimet ve güzellik, sadece inanan insanlar içindir.
Esm~-i Hüsn~'dan olan "Rahman" ve "Rahim" kelimelerinin ince mm~ı da bu hususu te'yid etmektedir. "Rahman" ismi; dünyada inananinanmayan herkese lütuf ve merhameti ifade etmesine mukabil, "Rahim" ismi ise; ruıirette sadece mü'minlere lütuf ve merhameti ifade etmektedir (12). .
MUslim'in riv~yet ettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Yeryüzünde "Allah! . .Allah! ... " diyen insan var oldukça, kıyamet kopmaya
caktır" (13). Başka bir hadiste de; "Kıyametin, kötü insanlarm üzerine kopaca-ğı" ifade edilmektedir (14). ·
Bunlara benzer sahih rivayetler, hadis kitaplarında oldukça çoktur. Bu riv~yetlerin ortaya koyduğu hususlardan biri de; dünyanın "Inanan Insan" için yaratıldığıdır. "Inanan/nsan", g~ye varlıktır. İşte bu "Gaye varlık mü'min" kalmayınca, dünyanın varlığına da gerek kalmayacak ve kıy~et kopacaktır. Başka bir deyişle, "Gaye varlık mü'min" var oldukça, dünya da var olacaktır.
2- DÜNY A-AHİRET DENGESi:
Bütün dinler, ahirete iman esasını getirmişlerdir. Hz. Peygamber'in getirdiği isı~ dini de, bunu, iman esaslarından.biri olarak insanlara aÇıklamıştır. iiahl dinlerin hepsi, insanlan, ahiretteki ebedi hayatı kazanmaya, dünya-
(9) Tevbe, 9133; Fetih, 48(28; Saff, 61/9. (10) !bo Mace, Mesacid, 19; Müsned, II. 187, 208: (ll) A'raf, 7 !32. (12) Tefsir-i lbn Kesir,l, 38. (13) Müslim,lman, 234; Tımıizi, Fiıeo, 35. (14) Bkz. Müslim, Fiteo, 52, 110, 116, 131; Tirmizi, Fiıeo, 9, 59; lbn Mace, Fiteo, 25, 26, 33.
64
ya aşın bağlanmamaya teşvik etmişlerdir. B.u duru.nı., bazı zihinlerde dünya bayan ile atıiret bayannın bitbirinden tamamen ayn, hatta birbirinin zıddı iki alem olduğu kanaatini doğurınuştur.
Hz. Peygamber ise bu düşüncede değildir .. O, dünya-atıiret ayınmına, birinden birini tercih edip diğerini dışlamak gerektiğine taraftar değildir. N esai'nin rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulur:
'~Dünya da, ahiret de Allah'ındır" (15). Kur'an-ı Kerim'de de; "Muhakkak ki dünya da, ahiret de bizimdir"(16),
"Dünya ve ahiret A/lah'ındır" (17) buyurulmaktadır. · Buhan'nin "Edebu1-Müfred" inde rivayet edilen şu hadis-i şerif, hayli il-:..,,;--
gi çekicidir: :.:.: -.~~ ~'Kıyamet kop:;rken birinizin elinde bir hurmafidanı olsa, eğer kıyamet kop
madan dikebi/ir se, diksin onu! .. "(18). Dikilen bir fidanın ağaç haline gelmesi ve ondan istifade edilebilmesi
için en az 5-10 sene geçmesi gerekir. Halbuki o anda kıyamet kopmaktadır, binaenaleyh insanın ondan faydalanması mümkün olmayacaknr.
Öyle ama, herşeye rağmen yine diksin onu!..Çünkü kıy~etten sonra da olsa, ondan yine faydalanacaktır. Zira dünya, h~ket ve faaliyet, 3hiret. ise dünyadaki faaliyetlerin muhasebe yurdudur(19).
İşte bu hadis, dünya ve ahiret ayırunını, onlan birbirinin zıddı imiş gibi algılama yı reddettnektedir. Dünya ve ahiret, birbirinin devamı iki alem dir. Ahirete dünyadan geçerek gidilir. Dünyadan ilgiyi keserek ahiret kazarulmaz.
isıarn hukuku da, cezai müeyyideler konusunda dünya ile ahireti bitbirine bağlayıcı bir özeiWc aızetmektedir. lnsan, yapnğı suçun cezasını dünyada çekmezse, §hirette mutlaka çeker, tabi Allah onu affeı:mediği taktirde .. Ama cezayı dünyada çekerse, uhrevt sorumluluğu düşer. Çünlçü Allah, adildir; bir · insanı aynı suçtan iki defa cezalandırmayacaktır(20).
İşte bu da, dünya ile §hiretin bitbirinden tamamen ayn, birbirinin zıddı iki alem olduğunu değil, birbirini tamamlayan iki alem olduğunu gösterir.
Dünya adeta meyveli bir ağaç gibidir. Bu ağacın dalları ve meyveleri, atıiret sokaklarına kadar uzanmaktadır.
(IS) Nesa!, Fey', I. (16) Leyl, 92/13. (17) Neccm, 53/25. . (18) Çdebu'l-Müfred, Bab-u lstisn.ai'l-Mil, Müsned, DI, 191; Fe~'l-Kadir, m, 31; Umdenı'l-Kari,
XDI. 155. Ayni, badisi Ali b. Abdiil.aziı'in "el-Muntahab" adlı eserinde ha sen bir isıinadia riva yet eııiğini kaydeder. Feyzu'l-Kadir'de de (DI, 32) aynı badisi Bezzar, Tay ilis! ve Deylemi' nin de rivayet eııiğj ve el-Halseınlnin de, bu hadisin rical.i.ain sika olduğunu söylediği kaydedilir.
(19) Hadisin geııi§ bir izahı içiin bkz. KabasiinD Mine'r-Raasw, Muhammed Kunıp, Kabire 1962 (20) Tııın.iı.i, lman, 1 ı.
65
Her iki hayatı ayn düşünmek, insanı ifrad ve tefride götürür. Baz~annı §Qiret gayesiyle dünyadan vazgeçmeye ve uzlete sevk ederken, bazılannın da tamamen dünya hayatına meyledip ahireti ununnalanna yol açar. Onlan dünyanın kulu, şehvetlerinin esiri yapar. Halbuki İslam, Allah'ın kullannın, Allah'ı unutup dünyaya kul alınalanna asla nza göstermez. ·
Öyle ise doğru olan, her iki yolu da birleştirmektir. Her ikisin,e giden yolun da, aynı hedefte birleşen ve Allah'~gidçn ·yol olduğunu .düşi0ınektir.
Zaten §hiret Allah'ın ise, dünya başkas·ının mıdır ki? .. "Bütün yerlerin ve göklerin mirası, Al/ah'ındır"(21). · .
insana ahireti kazandıracak veya kaybettirecek olan, düriyadaki davranışlandır. Dünya nimetlerinden ve zevklerinden meşru ölçüler~e faydalanmak, çalışmak, üretmek, evlenmek, yemek gibi dünyevi işler, aynı zamanda ahireti kazanmaya da vesiledir. Öyleyse dünya meşgiDesi, ahirete engel teş-kil etmez. Ahiret için çalışmak da dünyaya mfuli .değildir. · ='
Hasılı, atıi~t hayatını kazanmak ile d~yayı kazanmak, birbirinin zıddı değildir. Birini bırakıp bütünüyle öbürüne meyletınek doğru değildir. Doğru olan, terazi yi dengelemektir. Kuran-ı Kerim'de "dünya" ve "ahiret".kelimelerinin tekrarında ·bile dengenin gözetilmiş olması, fevkalade enterasandır. "Dünya" kelimesi Kur'an'da 115 defa zikredilmiş, "ahiret" kelimesi de 115 defa tekrarlanmıştır (22). .
Dünya ve atıiret, birbirine bağlı iki vagondur. Her ikisini idare eden lokomotif aynıdır. Yalnız dünya vagonu, bir müddet sonra devreden çıkacaktır. Sadece atıiret vagonu kalacaktır. Ama atıiret vagonuna da, mutlaka dünya vagonundan geçerek gidilir. Oraya gitmenin başka hiçbir yolu yoktur. insan, ilk rnekarn olan dünyayı gerektiği şekilde marnur etmeli ki, ebedf rnekarn olan atıiret vagonunda mutlu olmaya hakkı olsun ...
Rabbimiz, yüce ı<:itabında, insanlara tek satırlık bir ayette dualann en güzeleni öğretmektedir:
"Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver. ahirette de güzellik ver!" (23).
3- DÜNYA TUTKUSU:
Meseleye biraz da başka bir açıdan bakalım: İnsan, yaratılışı itibaoyla muhteristir, menfaatine düşkündür. Servete,
uzun yaşamaya ve nefst arzulara meyyMdir. Dünyanın zevk ve nimetleri, servet ve makamlan insanı cezbetınekte, onu dünyaya bağlamaktadır.
(21) Al-i lmran, 3/180. (22) Bkz- İsmail L.Çakan, Müslümanca yaşamak, İstanbull988, s.26. (23) Bakara, 2/201.
66
Kur'an-ı Kerim de bu hususu açık bir şekilde üade etmektedir: '1nsanlara; kadınlar. oğullar, altın ve gümii§ yığınları, yayiıma salınmış at/ar,
davralar ve ekinler sevgisi süslenip bezenmiştir. Bunlar, dünya hayatının geçici zevk/eridir" (24) . .
"~al ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür"(25). "B iliniz ki dünya hayatı, bir oyun ve eğlencedir. Bir süstür. Aranızda bir övün-
medir. Mal ve çocuklarda çoğalıştır"(26). Hz. Peygamber de şöyle buyunnuşnır: "Şu dünya caziptir; göz alıcı ve gönül çekicidir, tatlıdır" (27). "Ademoğlu büyür, iki şey de onunla birlikte büyür: Mal sevgisi ve çok yaşama
isteği"(28). · Görülüyor ki insan, dünyaya, uzun yaşamaya, lüks ve servete, nefsl ar
zulara düşkün bir tabiatta yaranlmışnr. Dünyevl güzellikler, insan için Meta bir nıtku halindedir.
4-TERCİH:
Bu tesbitin yanında, hem Kur'an-ı Kerim ve hem Hz.Peygamber. dünya ha ya~ nın fani ve yokluğa mahkO.m olduğunu, çok çabuk sona ereceğini de pildinnişler~ir. Bunun içindir ki insana, bütün çekiciliğine rağmen dünyaya aldaru:naması, nefsinin arzularına oyuncak olmaması çok ısrarlı bir şekilde telkin edilir. Ebedl ve hiç bittneyecek olanı, atıiret hayatı olduğu hatırlanlır. Bu me§lde bazı ayetleri hatırlatalım:
"Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Sakınanlar için ahiret yurdu çok daha hayır/ıdır" (29).
"Size verilen şey, dünya hayatının geçic( zevki ve süsüdür. Allah katında olan şey ise. çok daha hayırlı ve ebedjdir"(30) .
. "De ki: Dünyanın zevki, azıcık bir şeydir"(31). "Ahiretin yanında dünya hayatı, sadece bir yol azığından ibarettir"(32).
. . "Dünya hayatı geçici, ahiret ise ebedi karar yurdudur"(33). Dünya il,e atıiret karşılaştırmasını Hz. Peygamber, ölmüş bir keçi yavru-
(24) Al-i filiran, 3/14.(25) Kehf, 18/46. (26) Hadid, 57 rıo. (27) Bkz. Buhari, Zekat, 47, 50; Cihad, 37; Hwnus, 19; Rikak, 7, ll, Vesaya, 9; Milslim, Zekat, 96,
122; Tirmizi, Zühd, 41; Klyarnet, 29; Dariınl,Zek3t, 20,Rikak, 37. (28) Buhan, Rikak, 5; Müslim, Zekat, ı 14; Tirmizi, Zühd, 28; tbn Miıce, Zühd, 27. (29) En'am, 6/32.
· (30) Kasas, 28/60; Şura, 42/36. (31) Nisa, 4m. (32) Ra'd, 13{26. (33) Mü'min, 40/39.
67
sunu göstererek yapar ve şöyle buyurur: · "Vallahi, Allah katında dünya, şu ölmüş keçi yavrusundan daha değersiz
dir"(34). Diğer bir hadiste de şöyle buyurur: "Vallahi, ahiretin yanında dünya, birinizin şu işaret parmağını denize daldı
np (çıkarması) gibidir. Baksın bakalım, parmağı denizden ne kadar su çılcarmış?"(35).
Başka bir hadiste de: "Eğer dünya, Allah katında bir sineğin kanadıM denk olsaydı, kafire ondan bir damla su bile içirmezdi"(36) buyurur.
Bu hususu, Zuhruf SUresi'nin 33-35. ~yetleri de te'yid etm.ekted.jr. Dünya ve dünyadaki hayat hakkında söylenen bu küçültücü ifadeler,
hep ~ret hayanna, ebedi rueme kıyasen söylenmiştir. Ayın zamanda insanın ihtirasını ve dünyaya olan düşkü.tılüğü.ı)ü dengelemek için söylenmiştir. Bu ifadeler, dünyayı terketmek gerektiği m~~ını taşımamakta, ama ebedi' olması itibarıyla ~etin tercih edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Yüce Allah: ''Ahiret, dünyadan hayırlıdır"(31), "Siz dünyayı tercih ediyorsunuz, ·ama ahiret daha hayırlı ve ebedidir"(38), "Eğer bilselerdi, asıl hayat, ahiret hayatıdır" (39) buyurmaktadır. · Ama tekrar edelim; gaye, asla dünyayı terketmek değildir. Esasen
isl~'da, insanın kendini öldürmesi yasaklanmış, hatta ölümü temenni etmesi bile hoş görülmemiştir (40).
Zaten dünyayı da yaratan Allab'tır. Maksat fani olanı değil, ebedl olanı tercih etmektir. Ama f~ olanın da hakkını vermektir. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın sana verdiği şeylerle ahiret yurdunu ara! Ama dünyadan danasibini unutma/"(41).
Hasılı, birtarafta dünyanın çekiciliği, öbürtarafta insanın dünyaya düşkünlüğü ortaya konmuş, ama diğer yandan da dünyanın Çok kısa ve yokluğa mahkum olduğu hatırlatılmış ve insandan da bu tani ve geçici olana kendini· teslim etmemesi, iradesini Jm11anması, tercihini iyi yapması istenmiştir. Yani dünya, tam bir sınav alanı haline getirilmiştir. Zaten insanın ve dünyanın yaratılış gayelerinden biri de budur. Yaratan, bunu da açık bir şekilde beyan
(34) Müsl.im, Zıihd, 2; Ti.raıi.ıl, ı3; lbn Mice, Zıihd, 3; Darimi, Rikak, 7:1. (35) Müslim, Cennet, 55; TıımizŞ', Zıihd, ı5; lbn Mace, Zıihd, 3. (36) Müslim; Münafi.ldiıı, 18; Tirmizi, Zıihd, 13; lbn Mac:e, Zıihd, 3. (37) Duh.a, 93/4. (38) A'l3, 87/16-17. (39) Ankeiit, 29/64. (40) Bubaıi, Merdi, 19; Daavit, 30; Temenni, 6; Müslim, Zikir, 10, 13; Ebu Davud, Cenaiz, 9;
Nesil, Ceııiiz, 1; lbn Mace,Zühd, 31; Darimi, Rikak, 45. (41) Kasas, ısm.
68
etmiştir: "Biz sizi korku ve açlık ile, mal, can ve mahsul eksikliği ile imtihan edece-
ğiz"(42), · "Allah, size verdiği şeylerle sizi ~mtihan edecek" (43). "0, hanginiz daha güzel amel eqecek diye sizi imtihan edecek" (44).
5- HAYATI PRENSiPLER:
Yüce Allah, insanın, dünyadaki hayatının adil ve güzellikler içerisinde geçmesi için. onlara Peygamberinin dünyadaki yaşannsını örnek göstermiştir.
Hz. peygamber'in dünyadaki hayatına baktığımızda görürüz ki; O, herşeyden önce b~r insandı. Her yönüyle bir insan ha yan yaşamışn. O da bizim &ibi bir fam idi. Bir anne-babanın birleşmesinden meydana gelmişti. Eti bizim e~izden, kemiği bizim kemi~eİldi. Bizim gibi yer-içer, yorulurdinlenir, uyur ve yürürdü. Dünya ha yannın gerektirdiği bütün unsurlara sahipti. Evlenmiş, çocuklan olmuştu. Ordular sevkenniş, savaşlar yapmışn. ~lçiler göndermiş, elçiler kab1,1l etmişti. Deve çobanlığından Peygamberlik devletine varıncaya kadar beşefi hayann her şubesini yaşamışn. Vahşi' bayvan sürülerinde~ farksız bir insan gün1bundan, dünyanın en medeni ve en insancıl toplumunu meydana getirmişti. Bunların hiç biri de Peygamberlik vasfina aykırı bir iş değildi. Dini ve dünyevt hayatı tanzim konusundaki tavn ise, tamamen Peygamberlik vasfının gereği idi.
Aslında Hz. peygamber'in yapnğı şey, dünyada Allah'ın kulu gibi yaşaİnasıdır. Hem dünyanın, hem de ahiretin Rabbi olan Allah'ın buyrukları ile, insana hem dünyayı ve hem de ahireti kazandırmaya çalışmasıdır.
Kütüb-i Sitte'nin 17 yerinde muhtelif tariklerle rivayet edilen bir hadis .. te, RasO.lullah'ın (s.a.s) dünya hayatma bakışı, dünyevi' ve ubrevt görevleri nasıl değerlendirdiği, onları nasıl bir bütün olarak gördüğü.ifade edilmekte-dir: ·
"Vücudunun sende hakkı vardır" (45). "Gözünün sende hakkı vardır" (46). "Nefsinin sende hakJa vardır" (41).
(42) Bakara, 2/155. (43) Maide, 5/48; En' am, 6/165. (44) Hud, 1 1{7; Kehf, 18{7; Mülk, 67/2; Debr, 76/2. (45) Buhan, Savm, 55; Ni.k3h, 89; Edeb, 84; Müslim, Sıyam, 182, 193, Nesil, Savın, 76. (46) Buhan, Savm, 55; Nikih, 89; Edeb, 84; Müslim, Sıyam, 186, 193, Nesil, Savm, 76. (47) Buhan, Savm, 51; Teheccüd, 20; Edeb, 86; Müslim, Sıyam, 186; Tırmi.zi', Zühd, 63; Ebu Davud,
Taıavvu', 27; Darimi,Nikalı, 3.
69
"Hanımının sende hakkı vardır" (48). "Çocuğumm sende hakkı vardır" (49). "Aileni~ sende hakkı vardır" (50). "Arkadaşının sende hakkı vardır" (51). "Misafirinin sende hakkı vardır" (52). "Rabbinin de sende hakkı vardır " (53).
Hz. Peygamber,. bütün bunları söyledikten sonra şöyle buyurdu: "Her hak sahibine hakkını ver". . Burada dünya hayatı ile Allah'a karşı olan görevlerimiz, iç içe takdini
edilmektedir. Bunların birbirinden aynlmazlığı vurgulanm.aktadır. Bu durumda insiın.ın, sorumluluklannı ve üzerindeki haklan Ödeyebilinesi için, Hz. Peygamber'in getirdiği esaslan mutlaka kendi hayatına yansıtmaSı zaruri hale gelinektedir.
Hz. Peygamber, §hiret mutluluğunu kazanabilmek gayesiyle: "Ben, hiç kadınlarla evlenmeyeceğim. Ben, hiç et yemeyeceğim. Ben, hiç yumuşak döşekte yatmayacağım. · Ben, devamlı oruç tutacağım: Ben, bütün gece namaz kılacağım" diye düşünenleri azarlaını ş, Allah'tan
en çok kendisiniri korktuğuıiü hatırlattıktan sonia, kendi hayatını örnek gös-tererek: ' ·
"Benim sünnetimden ayrılan, benden değildir"(54) buyurmuştur. Böylece O, müslümarn yaşanan hayattan çekmek değil, kavgası-gürül
tüsüyle yaşanan hayatın içine sokmak istemiş, hayatı ve insanİarı ıslah etmesini emretmiştir.
Aynca O, ruhhanlığı da şiddetle re{idetıniştir(55). Hatta "/sldm'ın ruhbanlığı, cilıaddır"(56) buyurmuştUr. Şu ~yet-i kerime, müslümanlara, dünya hayatlan hakkında mükemmel
bir ölçü getirmektedir:
(48) Buhin, Savm, 54, 55; N'ıkih, 89; Edeb, 84; Müslim, Soyam, 182, 193, Nesai, Savm, 76. (49) Müslim, Sıyarn, 183. · (50) Buh1hi, Savm, 51; Teheccüd, 20; Edeb, 86; Müslim, Sıyam, 186; Tiım.izi, Savm, 45; Zühd, 63;
Ebu Davud, Savm, 57; Taıavvu', 27; Daı:inıi,Nikih; 3. (51) Nesai, Savm, 76. (52) Buhin, Savm, 54·, 55; Edeb, 84; Müslim, Sıyam, 182, 183; Timıizl, Zühd, 63; Ebu Davud,
Tatavvu', 27. (53) Buhan, Savm, 51; Edeb, 86; Tıımizi, Zühd, 63. (54) Bkz. Bubin,lman, 13; N'ıkih, 1,8; Müslim, Nikab, 5,8; Fezail, 127; Nesai, N'ıkab, 4; Dirimi,
N'ıkah, 1,3. . (55) N esai, Adabu1-Kudat, 12; Darirnl, N'ıkah, 3; Müsned, V, 226, VI, 226. (56) Müsned, Ill, 82, 266; Tefsir-i lbn Kesir, VI, 569.
70
"Ey iman edenler! Allah'ın size helaL kıldfğı temiz nimetleri, kendinize haram etmeyin. Aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah. aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size verdiği mıklardan he/al ve hoş olarak yeyin! ... "(57).
6- HAYATI TANZiM:
isHim dirü, müslümaniann dünya hayatianna dair çeşitli hükümler getirmiştir. Bu hükümlerle, mü'minlerin dünya hayatlarını tanzim etmek istemiştir.
İşte bu noktada; günümüzde, müslümaniann karşısına "laiklik" adıyla çağdaş bir problem çıkanlmıştır.
Önce şunu tespit etmek gerekir: Hiç şüphesiz Hz. Peygamber, yüce isıanı diiÜIÜ, dünyada yaşayan in
sanlar için getirmiştir. Gerçi o; ahirette, ebed1 mutluluğu sağlayacak olan yolu da göstermiştir. Ama o yolun da dünyadan geçtiğirü açıklamışnr. Bunuq_ için de öncelikle mü'minlerin dünya hayatlannı tanzim etmek istemiştir.
İnsarun en mahrem hayanna varıncaya kadar ona yön vermiş, yol göstermiştir. Getirdiği herşey, dünyada yaşayan insanlar içindir. Onların hayatianna ve davranışianna müdahale etmek içindir.
Hz. Peygamber, son nefeslerinde bile dünya işi yle, yeryüzünün ıslahıyla uğraşmış ur. Hastalığının ağırlaşnğı bir sırada şöyle buyurmuştur:
"Bana.kalem-ktığıt getirin; benden sonra sapıtmaman ız için size tavsiyelerimi yazacağım" (58).
Görülüyor ki O, son nefesinde bile dünyayı ve insanları düzeltmeyi düşünüyordu. Çünkü O, biliyordu ki, dünyayı düzeltmeden ahiret kazarıılmaz.
Veda haccında yüz bini aşkın ashabına yapnğı son hitabesinde de; mü'minlere iki miras bıraknğıru, bunlara sımsıkı sanlmalarını, eğer böyle yaparlarsa dünyada asla sapıtmayacaklanru vasiyet etmiştir:
"Allah'ın Kitabı ve Rasıilü'nün Sünneti"(59). Durum bu olunca, insan, okula, iş yerine, daireye giderken "Şimdi dünya
için çalışryorıun", camiye giderken ise "Şimdi de tıhiret için çalışıyorum" şeklinde bir ayırım yapamaz. Zaten bütün yeryüzü cami hükmündedir (60). Allah'a karşı yapılan görevlerin, sadece dört duvar arasında kalan sınırlı bir mekana
(57) Miide, 5187--88. (58) Bkz. Buhllri', Meğaıi', 83; Merdll, 17;-İlim, 39; Cilıad, 176; Cizye, 6; ttisaın, 26; Müslim, Vasiy
yeı, 20-23; Müsned, I. 222, 293, 324, 355, 1I, 325, 326, III, 346. (59) Muvaııa', Kader, 1; Tirmizi, Menala b, 77. (60) Buhllri', Teyemmüm, 1; Sal/lt, 56; Müslim, Mesllcid, 3-5; Ebu Davud, Salaı, 24; Tmnizl, Meva
lad, 1 19; Nesiü, Gusl, 26; İbn M/lee, Tahllreı, 90.
71
tabsis edilmesinin, onun dışında kalan hayann da tamamen Allah'tan ayn ve uzak telakki edilmesinin anlamı yoktur. Yüce Allah, hem camideki, hem de cami dışındaki hayann Rabbi ve düzenleyicisidir. islam, sadece cami içindeki ha yan düzenleyen bir din değildir. Hz. Peygamber de, sadece camideki ibadetleri tanzim ettnek için gelmemiştir.
Hatta bir müslüman için, sosyal hayattnı bir tanifa bırakalım, Allah nazannda özel bayan diye bir kavram da yoktur. Çiiı:ık:ü o, her an Allah'ın huzurunda ve O'nun gözetimindedir. Çünkü o, Allah'ın kulud~.
Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber de; "Allah'ı görüyoT11UlŞ gibi O'na laılluk yapmayı" tavsiye ennekte ve şu il§veyi yapmaktadır:
"Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyC?r"(61). Kuran-ı Kerim'de de şöyle buyurulur: "Nereye dönerseniz dönün, Allah'ın yüzü oradadu"(62). "Nerede olursanız olun, Allah sizin .yanınızdadır"(63).
Bu nasslar muvacehesinde bir müslüman, sade~ camide değil,. toplum içindeki her türlü davranışla~da, hatta en gizli ve mahrem bayannda bile Allah ile başbaşadır. O~nun gözetimi ve ıarassutu alnndadır. Öyleyse insanın husus! ve umumi hayannda, dünya ve ahirette tasamıf hakkı ve yetkisi sade-
. ce Allah'a aittir. Anlaşılmış olmalıdır ki, Hz. Peygamber'in gönderilişiıiiıı yegane gaye
si, insaniann dünya hayatlannı tanzimdir. Esas gaye budur. Zira o, amretin değil, dünyanın Peygamberi' dir. Zaten Peygamberlik müessesesi dünya için söz konusudur, mıiret için değilLEğer dünyadaki hayata müdahale, ona yeni bir şekil vermek söz konUS\\ dc:tğilse, peygamber göndermenin de anlamı yoktur! · .
Binaenaleyh Hz. Peygamber'in görevi; hayata uymak değil, bayan kendine uydurmaktır. Bu görevi de O'na Allah vermiştir:
"Eğer sen, yeryüzündeki insan kalabalıldarına uyarsan. seni Allah'ın yolundan saptırır/ar"(64).
İşte bu §yette, Hz. Peygamberin, yaşanan hayata uyması yasaklanmakta, hayatı kendine uydurması istenmektedir.
· Ahzab SOresi'nde şöyle buyurulur: "Ey Peygamber! Allah'dan kork! Kôfirlere ve münafık/ara itaat etme/"(65). Hi. Peygamber de bir hadislerinde; "Allah'a isyan noktasında yeryüzünde
hiç kimseye itaat edilemeyeceğini"(66) hükme bağlamışnr. (61) Buhiri', tnlıın. 37;Müslioı,lman, 1,5; Tiııııizi,lınan, 4; Ebu Davud, Sünnet, 17; Nesil, lman, 5-6 (62) Bakara, 21115. (63) Hadid, 57/4. (64) En'am, 6/116. (65) Ahzab, 33/1. (66) Müslim, lmaret, 39; Ebu Davod, Cihad, 87; NesSi, Biaı, 34; İbn Mice, Cihad, 40.(67) Ahzab, 33(2.
72
Demek ki O, dünyada yaşanan hayat;ın gidişatma uymayacaktır. Bu, O'na Allah'ın bir emridir. Peki öyleyse neye uyacaktır?
Bunu da O'na Allah açıklıyor: "Rabbinden sana vahyedilen şeye uy!"(67) .. "Biz seni, dinden bir yol üzerine görevlendirdik. Sen bu yola, bu şeriata uy!
Bilmeyenierin arzu ·ve heveslerine uyma/"(68). Zaten yolunun hak ve doğru olduğundan şüphe eden insan ancak başka
sının yoluna uyar. Hz. Peygamber'in böyle bir şüphesi yoktu. O'nun hak ve doğru yolda olduğunu da Allah garanti ediyor:
"Hiç şüphe yok ki sen, apaçık bir hak yol üzerindesin"(69). "MuJıakkak ki sen, dosdoğru bir yola çağırıyorsun .. Yerlerin ve göklerinRabbi
-ôlan Allah'ın yoluna ... "(10). Hayatm kurulu düzenine uymak gaye olsaydı, hayat zaten devam edi
. yordu, Peygamber göndermeye ne gerek vardı? = Yaşanan hayatın seyrine uymak bir tarafa, Hz. Peygamber, insanların
yanlış gidişan terkedip Allah'ın adil esasianna uymalannı sağlamakla da görevli idi. Yüce Allah, Peygamberine şöyle hitap ediyor:
"Allah'ın indirdik/eri ile hükmet! Onların arzularına uyma!"(11). "Insanlar arasında, Allah'ın indirdiği hükümler/e hüküm ver! Onların arzula
rına uyma! Allah'ın sana indirdiği hüküm/erin bazısından seni şaşırtmalarından da sakın/ .. "(12).
Hz. Peygamber, insanı dünyanın kulu değil, Allah'ın kulu yapma mücadelesini vermiştir. Zira Allah, yaratandır. Yaratan mı hayata yön verecek, yoksa yaranlan mı? Yaratan mı insanın arzusuna uyacak, yoksa insan mı yaran cısının emrine uyacaktır? ...
1nsan yaratıcısının emrine uyacaktır' ölçüsünü getiren Hz. Peygamber, din ile hayatı, dünya ile ahireti, ruh ile cesedi, fert ile cemiyeti birleştirip dengelemiştir. Herşeyi bütün olarak görmek ve aralarında tam bir muvazene sağlamak, islam'ın tabiandır. ·
Muhammed Esed'in dediği gibi: '1slôm, Avrupalının anladığı gibi lahuti bir din değildir./ nsan la yaratıcısı arasındaki münasebeti ve en geniş anlamıyla bütün hayatı tanzim eden bir dindir"(13).
Hergün beş defa kılınan namaza bakınız: Onda esas olan hfişü, hudü ve ist;iğraktır. Ama gaye sadece bu olsaydı, hiçbif.fizi.kf harekete; kıyama, rüku-
(68) Casiye, 45/18. (69) Neml, 27.n9. (lO) şara, 42/52-53. (71) Maide, 5/48. (72) Miide, 5/49. (73) Teıbiyetii1-Isliın, 1990, sayı 2, s.61.
73
ya, .secdeye gerek olmazdı. Tam bir hareketsizlik ve sükun esas olmalıydı. -Ama böyle değildjr. Çünkü Allah, cesedi ve ruhu birlikte yaratmıştır. Her ikisi varsa insan vardır. Öyleyse her ikisiyle birlikte, yani hem ·ruhi bir istiğrakla, hem de bazı vücut hareketleriyle namaz kılmak gerekir. İşte İslam, na-
. mazda bile bu birliği gerçekleştirnıiştir. Çünkü İslam; din ve hayat, dünya ve atıiret, ruh ve ceset birliğini en mükemmel şekilde sağlamıştır.
Hiçbir müslüman, din ile hayatı, dünya ile alıireti, ruh ile cesedi biıtıirin. den ayırmaya mezun değildir. Allili'ııi ve RasOlü'nün birleştirdiğini ayır
mak, kimsenin hakkı ve haddi değlidir. Zira İslam, sadece ibadetler dini, kul ile Allah arasında kalan duygusal bir histen ibaret değildir.
İşin bir diğer yönü de şudur: · Yüce Allah, müslümanlan, Hz. Peygamber'in dünyadaki yaşantısını ör
nek edinmekle de sorumlu tutmuştur(74). Allah; her Peygamberi, insanlar tarafından itaat edilmesi için gönderdi
ğini .söylüyor (75). · "Peygamber size neyi verdi ise onu alın, neden menetti ise ondan sakımn"(16)
diye emrediyor. "Peygamberin emrine aykırı hareket edenler. hnslarına bir belanın veya can
yakıcı bir azabın gelmesinden sakmsmlar" (77) ,_ ·.: . ..:.ı. ~diyor.
Peygambere aykın hareket edenleri, cehenneme göndereceğini haber veriyor(78).
İnsanlar, büyük ve küçük her meselede Hz. Peygamber'in hükmüne uymazlar, O'nun verdiği hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, tam·bir teslimiyetle O'na boyun eğmezlerse, mü'min olmayacaklannı bildiriyor(79):
İşte bu.noktada, Hz. Peygamber'e inanmak, O'na uymak, O'nu örnek edinmek ve O'nun gibi yaşamak isteyen bir insanin karşısına maksatlı yorumlanmış bir laiklik ilkesinin çıkarılması, onu fevkalade sıkıntıya düşürür. Benim hayatımı yönlendirmek, düzene sokmak konusunda, demokrasi ve halk egemenliği gerekçesiyle her çeşit insanın söz hakkı olduğunu kabul etmek, buna mukabil bu hayatı veren Allah'ın ve O'nun elçisinin söz hakkı olmadığını ileri sürmek, df.ni inançlarla hiç bağdaşmadığı gibi, Anayasa'nın teminatı altında bulunan din ve vicdan özgürlüğü ile de bağdaşmaz.
Demokratik bir ortamda, eğer herkes özgür bir şekilde düşünmek, inanmak ve inandığını yaşamak hakkına sahipse, bu hakkı Allah ve RasOlü'ne (74) Ahzab, 33!21. (75) Nisa, 4/64. (76) Haşr, 59n. (77) Nur, 24/63. (78) Nisi, 4/115. (79) Ni sa, 4/65.
74
inanan insan da kullanabilmelidir. Sudan bahanelerle insanı Allah'ından, · Peygamberi'nden ve O'nun buyruklarından uzaklaştırmaya çalışılınamalı
dır. Halkın inanç değerlerinin hayata yansıması, "Halk egemenliği" ilkesinin tabü bir neticesi olnialıdır. Egemenlik eğer kayıtsız şartsız halkın ise, halk ve halkın inanç değerleri horlanmamalıdır.
Laiklik ilkesi yurdumuzda, bazı çevrelerin maksatlı yoruınlaiıyla, insa- . nın, Allah ve Peygamberi'ne "Sen benim işime karışamazsın! .. " diyerek, O'nu· hayatından çıkarıp kovması anlayışı ile takdim edilmektedir. Halbuki hiçbir mü'min, Allah ve Rasillü'ne, "Sen benim işime karışamazsm! .. " diyemez! Denmesi de beklertmemelidir.
Yakın geçmişte Devlet Başkanlığı'na seçilen bir zatın, makamına "Besmele" çekerek oturması, belli çevreleri laiklik adına ayağa kaldırmış, basında ve çeşitli mahfillerde.günlerce gürültüsü dev~ etmiştir. O zatın "Allah" demesi protesto edilmiştir.
Buna mukabil laikliği ithal ettiğimiz bazı ülkelerin paralarında bile "Allah" adının yazılmış olması bir tarafa, Devlet Başkanları bile Kutsal Kitap üzerine yemin ederek görevine başlar.
Allah ve Rasillü'nün, insanın dünya hayatına kanşamayacağı, dinin sadece bir vicdan işi olduğu iddiası, İslam'ın asla kabul ederneyeceği bir saptırmacadır. Eğer iş böyle olsaydı, Allah'a kulluğun, Allah'a ve Peygamber'e inanma iddiasının ne anlamı kalırdı?!..Allah'a kulluğun, hayatı Allah'ın emirlerine uydiınnaktarı başka bir anlamı mı vardır ki?!..(80).
Genel esaslarıyla hayatı düzenleme hakkı, hayatı ve insanı yaratana aittir. Yüce Allah, Ahzab Süresi'nde şöyle buyurmaktadır:
"Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, mü'min bir erkek ve kadının şahsi işleri dahi olsa, o hükiimde tercih hakları yoktur. Kim Allah ve Rasülü'ne isyan ederse, o, açıkça sapıtmıştır"(81).
Böyle son derece sıkı ölçülerle kontrol altında tutulan bir müslümana; "Allah ve Rasfllünü hayatma karıştırmayacaksın! .. " nasıl denir? .. Ondan da buna uyması nasıl beklenir? ..
Allah'ın gönderdiğini ancak Allah neshedebilir, insa.rı değil! .. Maksatlı · yorumlanmış bir laiklik ilkesi gerekçe gösterilerek insan hayatından Kur'arı'ı neshetmek, hukuk mantığı ile ve bilimin .temel kl;lralları ile de bağdaşmaz. Çünkü bu ikisi aynı şey değildir. Biri Allah'ın eseridir, diğeri insanın ..
Dinin bir dünya işi olmayıp sadece ahiret işi olduğu safsatası artık bitmelidir. Çünkü artık insan, böyle bir gerçeği kabul etme olgunluğuna ulaşmış olmalıdır. Dininetki alanını sınırlama yetkisini kimse kendisinde gör-
(80) İsmail L. Çakan, aynı eser, s.85 (81) Abzab, 33/36.
75
memelidir. Bu, Allah'ın hakkına tecavüz olur. İnsanın kendini tannlaştııması neticesini doğurur. Bazı gerekçelerle insan hayatından dini neshetmeye cür'et, kimsenin haddi olmamalıdır.
İslfuıı, din olarak. ne hıristiyanlığa, ne de yahudiliğe benzer. Yahudilik ahireti bırakıp tamamen dünyayı ele almış, hıristiyanlık ise dünyaya sırtını dönmüş, yüzünü tamamen ahirete çevirmiştir. Halbuki İslfuıı, hem dünyayı, hem de §hireti kucaklayan bir sistemdir. Müslüman halkımıza, bütün dünyada olduğu kadar bir dln1 özgürlüğü yaşaması hakkı çok görülmemelidir.
Gerçi oralarda kiliseler, bizde de camiler açıkttr. Ama bu bir mukayese değildir. Çünkü cami ile kilise aynı şey değildir. Cami, sadece bir ibadethanedir. Fakat kilise bir örgüttür, teşkilattır(82). Hem ülkenin en güçlü ve en müessir örgütlerinden biridir.
Burada bizzat yaşadığım bir hatıraını nakletmek istiyorum: On yıl kadar önce bir Avrupa ülkesinde, bir okulun resmi' öğretmeni ola
rak görevlendirilmiştim. Derse ilk girdiğimde bazi kız öğrencilerin başlarının kapalı olduğunu gördüm. Türkiye'den giderlcen çok sıkı tenbihatlarla yola çıknğımız için biraz da endişe ile, onlara başlarını kapatinalarının yasak olup olmadığını ve benzeri şeyleri sordum. Dersten sonra öğrenciler, benim sorularımı Müdür' e intikal ettirdiler. Müdür beni çağırdı ve dedi ki:
"Mösyö, burası Türkiye değil. Hiç kimsenin kılık-kıyafetine ve ibadetine karışamazsın!".
Sonradan öğrendim ki, ibadet etmek isteyenler için, okulda özel bir oda bile ayn.lmıştı.
Görülüyor ki laiklik, bütün dünyada dinin devlete, devletin de dine kanşmaması şeklinde anlaşılınakla ve böyle uygulanmaktadır. Adeta var oluşunun sebebi, din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak ve bunu garanti alnna almak şeklinde görülmektedir.
Yurdumuzda ise, özellikle bazı çevrelerce, dini ve d1nl düşünceyi denetim altında tutmak, hatta devamlı baskı uygUlamak şeklinde bir tatbikat özendirilmektedir.
Şimdi sormak ihtiyacındayız: Demokrasi ve halk egemenliği il~ yönetilen bir dünyada, halk olarak. na
sıl bir dine inanacağız? Bazı çevrelerin, çeşitli gerekçelerle "Işte din budur!" diye sınırlarını çiz
diği bir dine mi, yoksa Hz. Peygambere vahiy yoluyla bildirilmiş olan İslfuıı'a mı?(83).
Genel esaslanyla hayatı tanzim bakkmr kime vereceğiz? bayatı ve insa-(82) Sabri Akdeniz, lslfinı Medeniyeti Meanuası, Haziran 1968, sayı 30, s.28-31. (83) Aydın Menderes, Alnnolak Dergisi, Ocak 1989, sayı 35, s.1 1-13.
76
nı yaratan Allah'a ve O'nun sevgili RasOJ.ü'ne mi, yoksa bizi doğruya mı, eğriye mi çağırdığı belli olmayan birtakım entel çevrelere mi? ...
Son cümle bir ayet-i kerime: "O gün zalim, ellerini ısıracakve diyecek ki: Keşke ben de Peygamber/e birlik
te aynı yola girseydim! .. Vay başıma! .Keşke falanı dost edinmeseydim! .. "(84).
(84) Fwkaıı, 25tı7-28
77