dİnİmİzde hayvan sevgİsİimg.eba.gov.tr/816/0b1/bba/852/d05/e64/6a6/865/c10/600...o’nu tesbih...
TRANSCRIPT
DİNİMİZDE HAYVAN SEVGİSİ
GÖKHAN TAŞDEMİR
Gökhan TAŞDEMİR
Gökhan TAŞDEMİR
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile
yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge,
Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki
ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de
hayvanlardır. Kur'an-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir
En’am suresinin 38. Ayetinde;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki
kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi
ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık.
Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna
getirilecekler.”
buyrulmaktadır.
Gökhan TAŞDEMİR
Bu Ayet-i Kerime'de, yeryüzündeki bütün canlıların
insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden,
omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere
ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların
müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur:
“O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.”(1)
“Hayvanları da O yaratmıştır.”(2)
Gökhan TAŞDEMİR
Canlı cansız yaratılmışların tamamı, kendi
lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir.
Cuma Suresinin birinci ayetinde şöyle
denilmektedir:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes)
O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi,
mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim
olan Allah’ı tesbih eder.”
Gökhan TAŞDEMİR
Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan
insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her
varlığa şefkat ve merhametle muamele
etmektir.
Resulullah (asv) sadece insanlara değil, bütün
canlılara karşı merhametli olunmasını
istemiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Merhametli olanlara Rahman olan Allah
merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun
ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet
merhamet etsin.”(3)Gökhan TAŞDEMİR
Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı
girmektedir.
Hz. Peygamber (asv)'in bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar
üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (asv)’den
aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar, bütün canlılara
merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve
hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “Yaratılanı sev,
yaratandan ötürü.” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine
ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu
çok özlü olarak dile getirmektedir.
Gökhan TAŞDEMİR
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini,
hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları
korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını
bildiren Peygamberimiz (asv) sahabîlere şu olayı nakleder:
“Yolda gitmekte olan birisinin
susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya
inip suyundan içer. Kuyudan
çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp
soluyan ve rutubetli toprak
yalayan bir köpekle karşılaşır.
Adam kendi kendine: “Bu hayvan
da benim gibi susamış.” deyip
kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına
su doldurur ve ağzıyla tutarak
yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte
Allah bu kulunu övmüş ve
günahlarını bağışlamıştır.”
Gökhan TAŞDEMİR
Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de
sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (asv):
“Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır.”
buyurmuştur.(4)
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme
götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (asv):
“Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği
ve yer haşerelerinin yemesi için
serbest bırakmadığı kedi yüzünden
cehenneme girdi.” buyurmuştur.
Gökhan TAŞDEMİR
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi
hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı
yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (asv), “Cenab-ı
Hakk'ın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet
gününde hesap soracağını...”,(5) bildirmiş; “Kuşların
yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının
alınmamasını”(6) emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde valilerine
gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere
koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata
kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin
takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet
verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı,
hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son
derece önemli tarihi bir örnektir.
Gökhan TAŞDEMİR
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının
korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair
bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına
uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük
vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi,
dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini
emretmektedir.
Gökhan TAŞDEMİR
Her canlı!
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye
sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabîlere
şu olayı nakleder: 'Yolda gitmekte olan birisinin
susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan
içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp
soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle
karşılaşır. Adam kendi kendine: 'bu hayvan da
benim gibi susamış' deyip kuyuya tekrar iner.
Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak
yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu
övmüş ve günahlarını bağışlamıştır'. Bunun üzerine
sahabîler: 'Hayvanları sulamakla bize de sevap var
mıdır?' diye sordular. Resulullah (s.a.v.): 'Yaşamakta
olan her canlıyı sulamakta sevap vardır'
buyurmuştur.(Tecrit, c. vii, s. 223)
Gökhan TAŞDEMİR
Atalarımızın merhameti
*Hz. Peygamberin bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar
üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed
(s.a.v.)'den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar bütün
canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet,
sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini
almışlardır.
* Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde Valilerine gönderdiği
mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet
edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını,
atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan
yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz'in bu
talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından
son derece önemli tarihi bir örnektir.
Gökhan TAŞDEMİR
* Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre'nin
'yaratılanı sev, Yaratan'dan ötürü' şeklindeki sözü,
atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan
her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü
olarak dile getirmektedir.
*Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve
merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş
hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli
vakıflar kurarak göstermişlerdir.
*Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının
korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair
bilgilere sahibiz.Gökhan TAŞDEMİR
Gökhan TAŞDEMİR
1. Türklerin Orta Asya'da eski çağlardan beri çevre, doğa ve hayvanlarla ilişkileri bugünün ölçütlerine göre bile çok ileride olduğu görülmektedir.
Türkler hepinizin bildiği gibi 12 hayvanlı takvimi kullandılar. Hayvanların bir kısmının ehlileşmesini sağladılar. Özellikle at Türkler'de özel bir yer işgal etmiştir. Kaşkarlı Mahmut "At Türk'ün kanadıdır" demiştir.
Gökhan TAŞDEMİR
2. Eski Türkler'de atın sahibi savaşta öldüyse atı hiçbir zaman feda edilmez, sadece kuyruğundan bir kısım keserek kesilen kuyruğu mezara koyarlardı.
Ayrıca atlar öldüğünde genellikle mezarlara gömmüşlerdir. Ciddi sayıda at mezarları ve mezar başlıkları Orta Asya'da bulunuyor
Gökhan TAŞDEMİR
3. Türkler İslam'la tanıştığında ve yakın tarihe doğru gelindiğinde, hem vakıflar yoluyla hem de kişisel olarak hayvanlara olan yaklaşımın çok medeni olduğunu görüyoruz.
Osmanlıda hepimizin bildiği gibi hayvanlarla olan irtibat ve anlayış daha kurumsallaşmıştır. Kedi hastanesinden, Leyleklerin kırılan ayaklarının tedavisinin yapıldığı kliniklere, kuşlarla ilgili yapılanlar ve diğer hayvanlara olan yaklaşımlara bakıldığında; yüksek bir medeniyetten ve anlayıştan bahsedebiliriz.
Gökhan TAŞDEMİR
4. Avrupalı gezginlerin
yazdıkları seyahatnamelerde
Türklerin kuşlara, sokak kedi-
köpeklerine, yük
hayvanlarına besledikleri
sevgi;
onların bakımları için kurdukları
vakıf ve tedavi merkezleri,
hayvanları korumaya yönelik
çıkarttıkları kanunlar sıklıkla yer
almaktadır. Aynı dönemde
Avrupa ülkelerinde hiçbir
hayvan hakları kanunu
olmadığını, hatta 16. yy’da
Paris’te her yıl yaz ayının belli
bir gününde tüm sokak
kedilerinin çuvallara doldurulup
yakıldığını ve halkın bugünü
eğlencelerle bir festival
havasında kutladığı biliniyor.
Gökhan TAŞDEMİR
5. 1587 yılında 3. Murat yük hayvanlarına taşıyabileceklerinden daha fazla yük yüklenmesini bir fermanla yasaklamıştır.
Daha sonraki yıllarda bu hayvanların Cuma günleri çalıştırılmayıp dinlendirilmesi, hatta sahiplerinin dahi binememesi için semerlerine çivi mıhlanması da karara bağlanmıştır (1856). Bu kararlara uymayanlar dönemin zabıtaları tarafından yakalanıp cezalandırılıyorlardı.
Gökhan TAŞDEMİR
6. Kanuni Sultan Süleyman da Süleymaniye Camii'nin yapımında yük taşıyacak hayvanların bakımları, taşıyacakları yüklerin ağırlıkları ile ilgili birçok ferman çıkarmıştır.
Osmanlı'da top çeken büyükbaş hayvanlar yaşlanınca kasaplara satılmaz; bilakis ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı. Zabıtalar şehirde gezer, sahipli hayvanların karınlarını yoklayıp, sahiplerinin onları iyi besleyip beslemediklerini kontrol ederlerdi.
Gökhan TAŞDEMİR
7. Osmanlı'da kuş sevgisinin örneklerini mimaride bile görürüz.
Süslü büyük binalarda zarif kuş yuvaları yapılmıştır. İlk kuş evleri Sivas’taki İzzettin Keykavus Şifahanesi'ndedir (13. yy). 15. Yüzyılda Osmanlı mimarisinin etkisiyle yaygınlaşmış, 19. yy'la kadar bir çok yapıda kullanılmışlardır.
Gökhan TAŞDEMİR
8. Sultan Ahmet Camii'nin imarethanesinde kuşların bakılması ve beslenmesi için özel yerler yapılmıştır.
Castellan 1811’de kaleme aldığı gözlemlerinde "Bir Türk meskeni inşaaedilirken, güvercinleri ve diğer kuşların susuz kalmamaları için münasip yerlere yalaklar yapmak Türk sivil mimarisinin vazgeçilmez özelliklerindendir" diye yazmıştır.
Gökhan TAŞDEMİR
9. Le Bruyn 1732’de, Dr. Brayner 1836’da kaleme aldıkları gezi notlarında Osmanlı'da kuşların azat edilmesi geleneğine uzun uzun yer vermişlerdir.
Göç esnasında hastalanıp, yaralanıp düşen kuşların tedavi edilmeleri için kurulan Göçmen Kuşlar Vakfı; kış aylarında sokaklarda yem bulamayan kuşları beslemek için kurulan Darı Vakfı Osmanlının kuş sevgisinin birer göstergesidir.
Gökhan TAŞDEMİR
10. 17. yy’da gezgin Jean duMont "Türklerin hayırları hayvanlar için bile geçerlidir.
Özellikle köpeklere karşı çok müşfiktirler. Türklerde kedi-köpek, at gibi eti için beslenmeyen hayvanları öldürmek suçtur" diye yazmıştır.
1655’de 9 ay yurdumuzda yaşayan Jean Thevenotanılarında "ölen bazı kişiler mallarını haftada birkaç defa köpek ve kedileri beslemek üzere bırakırlar; bu vasiyetlerini yerine getirmek için sadakatli ve dindar bir şekilde bunu yapan fırıncı veya kasaplara paralarını bırakırlar" diye yazmıştır.
Gökhan TAŞDEMİR
11. Osmanlı’da “mancacılık” diye bir meslek vardı. Mancacı, kedi köpek yiyeceği demek olan mancayı satar;
dileyen, mancacıdanaldığı yiyecekleri hayvanlara verir, dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi.
Gökhan TAŞDEMİR
12. Bir devletin üst yönetimi hayvan haklarına saygı gösteriyorsa bunun en büyük nedeni o devletin halkının da aynı görüşte olmasıdır.
Ve Türkler'de bu sevgi Orta Asya bozkırlarından günümüze kadar gelen insanla hayvanın birlikte yaşamasından kaynaklanmaktadır. Yani, İslâmiyet öncesinden beri hayvan sevgisi Türkler'de vardır.Osmanlı toplumunda yaşayan insanlar yakın zamana kadar insan-hayvan arasındaki dostane ilişkiyi en güzel bir biçimde sürdüre gelmiştir. Yazılı ve yazısız bir sürü hayvan hakları yürürlükte kalmıştır. Hayvanın da bir can taşıdığı ve onların da canlarının kutsal olduğu henüz İslâmiyet kabul edilmeden önceki dönemlerde de kabul edilmiştir.
Gökhan TAŞDEMİR
13. Peki sonra ne oldu da insanlar hayvanlardan uzaklaştı?
19. yy’da batılılaşmanın bir sonucu olarak sokakların başıboş hayvanlardan temizlenmesi görüşü (özellikle dönemin aydınları arasında) ağırlık kazandı.Galata’da gezerken köpek saldırısına uğrayan İngiliz turistin, köpekten kaçarken yüksek bir yerden düşüp ölmesi üzerine, Sultan II. Mahmut, sokak köpeklerinin toplanıp şehir dışına bırakılmasına karar verdi. Sultan Abdülaziz dönemlerinde ise köpekler toplatılıp Hayırsız Ada'ya götürüldüler. Halk köpeklerin bu canice itlaf edilmesi girişimine isyan etti. Birkaç gün sonra köpekler geri getirildi.
Gökhan TAŞDEMİR
14. II. Abdülhamit çıkan kuduz salgınında, köpekleri boğdurmak, yaktırmak veya şehir dışına yollamak yerine, kuduzla savaşmayı seçti.
Kuduzu engellemek için dünyanın üçüncü kuduz enstitüsünü, İstanbul’da açtırdı. 1908'de Abdülhamit'in devrilmesiyle onun bütün değerleriyle birlikte sokak köpekleri de yeni rejimin hışmına uğradı.Talat Paşa'nın Dahiliye Nazırı olarak görev yaptığı 1910'da İstanbul'un tarihindeki en büyük köpek itlaf kampanyası başlatıldı. Köpek toplama ekipleri hayvanları yakaladılar ve bir daha dönmemeleri üzere Hayırsız Ada'ya sürgün ettiler.
Gökhan TAŞDEMİR
16. Daha Avrupa, hayvan haklarının ne olduğunu bilmediği tarihlerde, bizim atalarımız yurdun çeşitli yerlerinde hayvan hastaneleri kuruyor, hayvanlara vakfiyelerde para ayırıyorlardı.
Osmanlı'nın hayvanlara gösterdiği insanlık dersi günümüzde çağdaş Batı dünyasında "Hayvan Hakları" adı altında yasalaştırması ve AB sürecinde bu yasaların TBMM'de de kabul edilmesi için uyarılarda bulunması size de çok ironik gelmiyor mu?
Sonuç itibariyle, sokak hayvanları konusunda büyük sorunlar yaşamaya devam eden AB ülkelerinin koyduğu yasaları örnekler alma yerine bu konuda epey icraatları olan ecdadımızı örnek almak daha mantıklı geliyor.
Gökhan TAŞDEMİR
15. O yıllarda halktaki köpek sevgisi yüzünden sürgün köpeklere her gün sandalla yiyecek gönderildi ve başlarına da iki personel atandı.
Ama binlerce köpeği doyurmak ne mümkün. Aç ve susuz kalan hayvanların çaresiz havlamaları günlerce İstanbulsahillerinden duyulmuştu.
Gökhan TAŞDEMİR