dünya enerji konseyi türk milli komitesi€¦ · İlhan kalkan eskiehir osmangazi Üniversitesi...
TRANSCRIPT
2
COMITE NATIONAL TURC
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi
COMITE NATIONAL TURC
World Energy Council Turkish National Committee
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi
3
ĠÇĠNDEKĠLER
İÇİNDEKİLER..............................................................................................................................3
SUNUġ............................................................................................................................................5
DELEGELER................................................................................................................................7
RAPOR.........................................................................................................................................12
1. PETROL ÇALIġMA GRUBU RAPORU...................................................................12
2. ELEKTRĠK ÇALIġMA GRUBU RAPORU.............................................................17
3. YENĠLENEBĠLĠR VE AR – GE ÇALIġMA GRUBU RAPORU...........................26
4. KÖMÜR ÇALIġMA GRUBU RAPORU....................................................................32
5. ÇEVRE VE ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU RAPORU...............................................39
6. DOĞALGAZ ÇALIġMA GRUBU RAPORU............................................................47
7. ENERJĠ VERĠMLĠLĠĞĠ ÇALIġMA GRUBU RAPORU……………..……...........52
8. ULUSLAR ARASI ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU RAPORU……..…………...…..56
9. HĠDROLĠK ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU RAPORU…….………………….…….62
10. SÜRDÜRÜLEBĠLĠR ENERJĠ GRUBU RAPORU…….…………….…….………68
11. NÜKLEER ENERJĠ GRUBU RAPORU….……………………………….………..76
TABLOLAR……….………………………………………………………………………........83
ġEKĠLLER………………………………………………………………………....……….......84
FOTOĞRAFLAR………………………………………………………………….……….......85
4
GENÇLĠK ENERJĠ RAPORU 2009
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi
2. Gençlik Enerji Çalıştayı
17 & 18 & 19 Mayıs ODTÜ / ANKARA
Telif Hakkı © 2009 Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Tüm hakları saklıdır.
Bu yazının tamamı ya da bir bölümü ancak Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi izniyle
yayınlanabilir.
Raporda yer alan görüşler katılımcıların kendi görüşleridir.
Dünya enerji Konseyi Türk Milli Komitesinin görüşleri değildir.
Basım tarihi: Ekim 2009
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi (DEK TMK)
Cinnah Cad. No: 67/15
06680 Çankaya-Ankara
Tel: (312) 442 82 78-79 (pbx)
Faks: (312) 441 96 10
E-mail: [email protected]
Web-site: www.dektmk.org.tr
5
SUNUġ
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Türkiye Enerji Sektörünün en eski sivil toplum
kuruluşu olarak 2009 yılında, 60. yıl dönümünü kutlamaktadır. Komite'nin 60 yıllık başarı
serüveninde yeni bir oluşum olan Genç Enerji Grubu bu başarıların sürdürülmesi ve geleceğe
taşınması için son derece önemli bir adımdır.
2007 yılında 1. Gençlik Enerji Çalıştayı ile ortaya çıkan Dünya Enerji Konseyi Türk Milli
Komitesi Genç Enerji grubu bu çalıştayın ardından Genç Enerji Raporu 2007'yi yayınlamıştır.
2009 yılında gerçekleşen 2. Gençlik Enerji Çalıştayı ile de çalışmalarına devam etmektedir. 2.
Gençlik Enerji Çalıştayı'nda gerçekleşen oturumlarda katılımcı gençlerin görüşlerini ortaya
koymak amacıyla ―Genç Enerji Raporu 2009‖ yayınlanmıştır.
Dünya Enerji Konseyi içerisinde oluşturulmaya başlanılan Gençlik Grupları'nın son derece
önemli olduğunu düşünmekteyiz. Genç Enerji Grubu Geleceğin Enerji Liderlerini bugünden bir
araya getirerek birlikte çalışma imkanları yaratmaktadır. Dünya Enerji Konseyi Türk Milli
Komitesi bünyesinde yer alan Genç Enerji grubu, enerji piyasasında bulunan liderlerin,
gelecekte koltuklarına oturmaya aday gençleri bugünden piyasaya hazırlaması nedeniyle de son
derece örnek bir gruptur.
Genç Enerji Grubu, ortaya çıkmasından bugüne kadar geçen süreçte birçok destek almıştır. Bu
süreçte her zaman gençlerin bu ülke için ne kadar önemli olduğunu ifade eden ve her türlü
desteği veren Sayın Süreyya Yücel ÖZDEN'e, Çalıştay'ın düzenlenmesi sırasında tüm pozitif
enerjisi ile bizlere yardımcı olan ve bizden çok daha fazla yorulan Sayın Ömer ÜNVER' e, 2.
Gençlik Enerji Çalıştayı'na katılarak gençlere yardımcı olan Sayın Necdet PAMİR'e, Sayın Prof.
Dr. Mete ŞEN'e, Sayın Gültekin Türkoğlu‘na, Sayın Doç. Dr. Şebnem DÜZGÜN'e ve Sayın
Barış ŞANLI'ya, Genç Enerji Grubu'nun kuruluşuna çok emek veren arkadaşımız Turgay
TOPKAYA'ya bu güzel adımı attığı için, Şerife ODABAŞI'na hemen her konuda yardımları
için, Burcu AYDINLAR'a güzel fikirleri ve Genç Enerji'ye verdiği değer için, Organizasyonda
sağladığı tüm yardımlar için Ekin ERAYDIN'a ,
6
2.Genlik Enerji Çalıştayı‘ına katılarak Genç Enerji Grubu'na kattıkları değer için tüm
katılımcılara,
Gençlere ve bu ülkenin geleceğine verdiği değer için ZORLU ENERJİ GRUBU 'na
Sonsuz TEŞEKKÜRLER...
Hilal PATACI
Genç Enerji Grubu Direktörü
7
Moderatörler: Burcu Aydınlar Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Yüksek
Lisans Öğrencisi
Hilal Patacı İstanbul Üniversitesi İktisat Politikası Yüksek Lisans
Öğrencisi
Uluslar arası Enerji ÇalıĢma
Grubu
E. Özge Cesur Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Lisans Öğrencisi
Gizem Kumaş Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi
Alev Soysal İstanbul Üniversitesi iktisat Lisans Öğrencisi
Erdinç Doğanay İstanbul Üniversitesi İktisat Lisans Öğrencisi
İlhan Kalkan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans
Öğrencisi
Nükleer Enerji ÇalıĢma Grubu
A. Emre Güleç Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Bilimi ve
Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Mehmet Fatih Ergün Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Bilimi ve
Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Engin Şahin Sakarya Üniversitesi Malzeme ve Metalurji Mühendisliği Yüksek
Lisans Öğrencisi
Gökhan Tosun ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Ümran Asan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans
Öğrencisi
Mehmet Mercimek İTÜ Enerji Bilimi ve Teknolojileri Doktora Öğrencisi
Murat Efgan Kibar Kocaeli Üniversitesi Kimya Mühendisliği Doktora Öğrencisi
Çağatay Cangüloğlu Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Enerji Verimliliği ÇalıĢma
Grubu
8
Çağrı Cengiz Başkent Üniversitesi Enerji Mühendisliği Yüksek Lisans
Öğrencisi
Çağatay Cangüloğlu Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Safiye Üçkardeş Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Lisans Öğrencisi
E. Önder Akcengiz Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Çiğdem Işıkyürek Kabul Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri A.B.D
Yüksek Lisans Öğrencisi
Atakan Şenkal Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü Yüksek Lisans
Öğrencisi
Burak Demirtaş Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Hidrolik ÇalıĢma Grubu
Adnan Aktaş Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Aysun Kurt Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Onur Seren Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Eda Bülbül ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Doğan Gezer ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisans Öğrencisi
Burcu Küçükkeleş
Aysu Taşcı
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Kafkas Üniversitesi Biyoloji Lisans Öğrencisi
Mehmet Küçükbeycan TOBB İşletme Yüksek Lisans (MBA) Öğrencisi
Sürdürülebilir Enerji ÇalıĢma
Grubu
Ahu Binici Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Sevgi Fettah Başkent Üniversitesi Enerji Verimliliği Yüksek Lisans Öğrencisi
Diğdem Dükel Akdeniz Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
9
Sinan Eren ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Abdulkadir Karaduman Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Dilek Kaya Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Petrol ÇalıĢma Grubu
Gizem Kumaş Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi
Özge Cesur Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Lisans Öğrencisi
Alev Soysal İstanbul Üniversitesi İktisat Lisans Öğrencisi
Sümbül Keçecioğlu ODTÜ Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Erdinç Doğanay İstanbul Üniversitesi İktisat Lisans Öğrencisi
Ümran Asan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans
Öğrencisi
Koralp Karadağ Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği ( Enerji Dalı ) Lisans
Öğrencisi
İlhan Kalkan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans
Öğrencisi
Elektrik ÇalıĢma Grubu
Burak Demirtaş Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Mehmet Fatih Ergün Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Bilimi ve
Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Engin Şahin Sakarya Üniversitesi Malzeme ve Metalurji Mühendisliği Yüksek
Lisans Öğrencisi
Gökhan Tosun ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Sevgi Fettah Başkent Üniversitesi Enerji Verimliliği Yüksek Lisans Öğrencisi
Sinan Eren ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
10
Hüseyin Muzaffer Şağban Muğla Üniversitesi Fizik Bölümü Lisans Öğrencisi
Eda Bülbül ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Mehmet Küçükbeycan TOBB İşletme Yüksek Lisans (MBA) Öğrencisi
Doğan Gezer ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisans Öğrencisi
Yenilenebilir Enerji ve Ar-Ge
ÇalıĢma Grubu
A. Emre Güleç Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Bilimi ve
Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Atakan Şenkal Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü Yüksek Lisans
Öğrencisi
Safiye Üçkardeş Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Mehmet Mercimek İTÜ Enerji Bilimi ve Teknolojileri Doktora Öğrencisi
Çiğdem Işıkyürek Kabul Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri A.B.D
Yüksek Lisans Öğrencisi
Abdulkadir Karaduman Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Murat Efgan Kibar Kocaeli Üniversitesi Kimya Mühendisliği Doktora Öğrencisi
Çağrı Cengiz Başkent Üniversitesi Enerji Mühendisliği Yüksek Lisans
Öğrencisi
Onur Seren Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Çağatay Cangüloğlu Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Halil Tuzcu Pamukkale Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Enerji
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Çevre ve Enerji ÇalıĢma
Grubu
Ahu Binici Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Aysun Kurt Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
11
Burcu Küçükkeleş Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Diğdem Dükel Akdeniz Üniversitesi Fizik Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Aysu Taşçı Kafkas Üniversitesi Biyoloji Bölümü Lisans Öğrencisi
Kömür ÇalıĢma Grubu
A. Emir İnce ODTÜ Jeoloji Mühendisi Lisans Öğrencisi
Adnan Aktaş Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Dilek Kaya Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Ekin Eraydın ODTÜ Maden Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Doğalgaz ÇalıĢma Grubu
A. Emir İnce ODTÜ Jeoloji Mühendisi Lisans Öğrencisi
Sümbül Keçecioğlu ODTÜ Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Lisans Öğrencisi
Halil Tuzcu Pamukkale Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Enerji
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Koralp Karadağ Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği ( Enerji Dalı ) Lisans
Öğrencisi
Hüseyin Muzaffer Şağban Muğla Üniversitesi Fizik Bölümü Lisans Öğrencisi
12
PETROL ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
13
Arzının talep karşısında son derece kısıtlı oluşu ve kullanım alanlarının yaygınlığı petrolü ―
stratejik önemi olan‖ bir enerji kaynağı haline getirmiştir. İkame imkanlarının kısıtlı oluşu bu
kaynağa olan bağımlılığın gelecekte de devam edeceği gerçeğini ortaya çıkartmaktadır.
2007 yılı sonu itibariyle teorik hesaplamalara göre Türkiye'nin 979 milyon ham petrol rezervi
bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki bunun 167 milyon tonu üretilebilir niteliktedir. Bu da
%17'sine tekabül etmektedir. Buna karşılık petrol tüketimi ülkemizde sürekli olarak artmaktadır.
Önemli bir oran da petrol üretiminin, tüketimi karşılama oranıdır. Bu oran ülkemizde gün
geçtikçe düşmektedir. Bu da bu kaynakta dışa bağımlılığımızın arttığı anlamına gelmektedir.
Son yıllarda ithalat tüketimin % 90'ına denk gelen 23 – 24 milyon ton bandı arasında
gerçekleşmektedir.
Tablo1. Ülkeler Ġtibariyle Ham petrol Ġthalatı
Ülkeler Miktar ( 1000 ton ) Pay (%)
2005 2006 2007 2005 2006 2007
Ġran 6887 9121 8356 29,4 37,9 35,6
Rusya 7 169 6 871 9 365 30,6 28,6 39,9
Libya 4 540 4 165 612 19,4 17,3 2,6
S. Arabistan 3 494 3 354 3 556 14,9 13,9 15,2
Ġtalya - - 447 - - 1,9
Suriye 324 - 244 1,4 - 1
Irak 976 552 865 4,2 2,3 3,7
TOPLAM 23 390 24 063 23 445 100 100 100
Kaynak: EPDK Petrol Piyasası Sektör Raporu, 2007
14
İthalatın sadece ticari değil politik bir süreç olduğu da artık bir gerçek halini almıştır. İthalat
yaptığımız ülkelere baktığımızda ilk sırayı Rusya almaktadır. Daha sonra İran ve diğer ülkeler
takip etmektedir. Bu sıralamalarda oranlara bağlı olarak değişimler de yaşanabilmektedir.
Örneğin Libya ile olan ticaret gerilerken, Rusya ile olan ticaretimiz 2006‘da ciddi bir düşüş
yaşamış ancak 2007 yılında toparlamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da
fiyat artışlarıdır. 23- 24 milyon petrol ithalatının yapıldığı bir ülkede petrol fiyatlarında meydana
gelecek 1$'lık artık sonucu 23- 24 milyon dolar daha ağır bir fatura çıkartacaktır.
Yaptığımız ithalatın bir de analiz edilmesi gereken finansal boyutu vardır. Döviz kurlarındaki
artış ile beraber toplam petrol ithalatı dış ticaret bilançomuz üzerinde olumsuz etki yaratmıştır.
Ancak petrol fiyatlarındaki ve kurlardaki artış ülkemizde petrol aramalarına hız verilmesini de
sağlamıştır. Ülkemizde petrol arama ve üretim maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle, kurlardaki ve
fiyatlardaki artış yüksek maliyetleri göreceli olarak ucuz hale getirmiştir. Bunların sonucunda da
petrol üretimi ve aramasına hız verilmiştir. Ancak 2008 yılında başlayan finansal krizin etkisiyle
arama ve üretim çalışmalarında bulunan şirketler kaynak sıkıntısı içine girmişlerdir. Ülkemizde
üretim ruhsatlarının büyük çoğunluğu TPAO ve ortak şirketlerce alınmıştır.
Petrol fiyatlarında yaşanan düşüşü engellemek amacıyla OPEC'in uyguladığı arzı kısma
müdahalesi piyasada fiyatlar üzerinde baskı oluşturduğu gibi arz eden ülkeler üzerinde siyasi bir
baskı unsuru da olmuştur. Petrolün politik bir kart olarak kullanılması bir yana bu kaynağın
üretimde temel girdilerden biri oluşu sistemde ciddi sorunlar oluşturmaktadır. Bugün petrol
üreticisi ülkelerin yanı sıra petrol üretimi çok fazla olmayan ülkeler de piyasada söz sahibi
olmaya başlamaktadır. Bu da uluslararası petrol ticareti ile ilgilidir. Petrolün üretilmesi kadar
taşınması da arz güvenliğinin bir parçasıdır. Petrolün düzenli üretiminden sonra düzenli teslimatı
da arz üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu noktada da ülkemiz transit ülke olma yönünde
girişimlerde bulunmuş Ceyhan'ı bu konuda hedef seçmiştir. Ceyhan'ın stratejik konumu bu
seçimde elbette ki önem teşkil etmektedir. Bu hedefin gerçekleşmesi için de çeşitli ülkelerle
anlaşmalar yapılmıştır.
15
Tablo 2. Rafineri Kapasiteleri
RAFĠNERĠ ĠġLEME KAPASĠTESĠ
MĠLYON TON / YIL
DEPOLAMA KAPASĠTESĠ
MĠLYON M3
Ġzmit Rafinerisi 11 1,95
Ġzmir Rafinerisi 11 2
Kırıkkale Rafinerisi 5 1,25
Batman Rafinerisi 1,1 0,22
Kaynak : Tüpraş
Petrol ürünlerinde arzı etkileyen tek faktör petrol arzı değildir. Rafineri kapasitesi, lojistik, stok
da önem taşımaktadır. 2003 yılında yürürlüğe giren Petrol Piyasası Kanunu ile olağanüstü
durumlar için asgari 90 günlük stok tutulması hususu düzenlenmiştir. Böylece olabilecek arz
sıkıntılarının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Boru Hatlarından Kısaca Bahsedecek Olursak:
Batman Dörtyol Boru Hattı; Temel Hedefi Batman ve çevresinde çıkarılan petrolü tüketim
noktalarına ulaştırmaktır. Bu amaçla 1967 yılında TPAO tarafından işletmeye açılmıştır. Hattın
uzunluğu 511km'dir.
Ceyhan Kırıkkale Boru Hattı; Kırıkkale rafinerisine gereken petrol arzını sağlamaktadır. Ceyhan
ile Kırıkkale arasındaki petrol transferini sağlayan bu hat 1986 yılında işletmeye açılmıştır.
Hattın uzunluğu 448km'dir.
Şelmo Batman Boru Hattı; Şelmo‘da üretilen petrolü Batman Terminaline taşımaktadır. Hattın
uzunluğu 42km'dir.
16
Irak Türkiye Petrol Boru Hattı; Körfez krizi nedeniyle Birleşmiş Milletler tarafından geçici
olarak kapatılan bu hat 1996'de işletmeye yeniden açılmıştır.
Bakü Tiflis Ceyhan Boru Hattı; Hazar Bölgesi'nde ve özellikle Azerbaycan'da üretilen petrolü
dünya pazarına taşımayı hedefleyen bir projedir. 1768 km uzunluğundaki bu hat Bakü'den
başlamakta Tiflis ve oradan da Ceyhan‘a gelmektedir.
Petrol bugün itibariyle bizler için yaşamsal bir kaynak halini almıştır. Kullandığımız birçok
ürünün temel hammaddesi arasındadır. Dolayısıyla petrol fiyatlarında yaşanacak bir değişim
enflasyon üzerinde bileşik etki oluşturacaktır. Petrolün birebir ikamesi de ne yazık ki mümkün
değildir. Bu nedenle sektörsel ikamelerin olmasından bahsedebiliriz. Ulaştırmada ve
taşımacılıkta kullanılan akaryakıtın miktarını azaltacak sistemlere ve teknolojilere destek
verilmesi sağlanırsa bunun ulusal petrol tüketimimizi azaltacağını düşünmekteyiz. Yan sanayide
kullanılan petrol ürünlerinin yerine ikamelerinin üretilmesi de yine petrole duyulan talebi
düşürecektir.
Ülkemizde petrol arama ve üretim faaliyetlerine bugüne kadar gereken önem verilememiş
durumdadır. Petrol arama ve üretim faaliyetlerine hız verilmesi ve bu konuda verimli sahaların
daha hızlı değerlendirilmesi gerekmektedir. Fiyatların yükseldiği dönemlerde bu yatırımların
karlı hale geldiği unutulmamalıdır. Özellikle denizlerde yapılan aramalara ( off shore ) önem
verilmelidir. Hemen her sene bu konuda çeşitli ülkelerle diplomatik krizler yaşanmaktadır.
Petrol sadece bir enerji kaynağı olarak değerlendirilmemelidir. Bunun çok daha ötesinde politik
ve ekonomik bir kart halini almıştır. Türkiye her ne kadar petrol arama ve üretim faaliyetine
ağırlık verememiş olsa da uluslararası taşımacılığı ile ―köprü‖ olma amacı taşımaktadır. Bu
bağlamda arama ve üretim çalışmaları yetersiz de olsa işin diplomatik sürecine ağırlık verildiğini
belirtmek son derece yerinde olacaktır. Bu ekonomik ve politik ―kart‖a sahip olmak kadar bu
―kart‖ın hamlelerini önceden tahmin edebilmek de bu süreçte önem taşıyacaktır.
17
ELEKTRĠK ÇALIġMA GRUBU RAPORU
18
1.GiriĢ
Elektrik piyasasının elektriğin depolanamaması, talebin elastik olmaması ve hatlara bağımlı
iletim gibi kendine has bazı özellikleri vardır (Ellersdorfer, 2005 ve Janssen v.d., 2008). Benzer
şekilde elektriğin arz tarafının da önemli bazı fiziksel özellikleri vardır: (i) piyasaya yeni girişi
kısıtlayan yüksek ilk yatırım maliyetleri, (ii) üretimin dikey kademeleri ve (iii) arz ve talebin
dengelenmesini gerektiren ve depolanamayan bir meta (Jamasb and Pollitt, 2005).
Elektrik piyasasında liberalizasyon, etkinliği arttırmayı ve rekabet sonucu toptan satış elektrik
fiyatlarını düşürmeyi amaçlamaktadır. Jamasb ve Pollit‘e (2005) göre elektrik piyasasında
liberalizasyon aşağıdaki birbirine bağlı adımları gerektirir:
―Sektörün yeniden yapılandırılması, toptan satış üretimde rekabetin getirilmesi ve
perakende arz, iletim ve dağıtım hatlarının teşvikle regüle edilmesi, bağımsız bir
düzenleyici kurulması ve özelleştirme. Bu süreç sektörün genelde, dikey entegre
olmuş faaliyetlerinin ayrıştırılması ve yatay konsantrasyonlarının azaltılması ile
yeniden yapılandırılmasını içerir. Dikey ayrışmanın amacı, rekabet açısından
potansiyeli olan üretim ve arzı, doğal monopoller iletim ve dağıtım ağlarından
ayırmaktır. Yatay ayrışmanın amacı, ölçek ekonomisinin rekabete tercih
edilebileceği üretim ve arz tarafında yeterince etkili rekabet yaratmaktır.‖
Türkiye elektrik piyasası 3096 sayılı kanun ile 1984 yılında özel yatırımcılara açılmıştır. Bu
kanunla yerli ve yabancı özel girişimlere elektrik üretimi, dağıtımı ve ticareti imkanı verilmiştir
(Küçükbeycan, 2008). Ancak Türkiye elektrik piyasasındaki önemli yeniden yapılanma 2001
yılında yayınlanan 4628 sayılı kanun ile başlamıştır. 4628 sayılı kanuna istinaden, enerji
piyasasını düzenlemek ve organize etmek üzere bağımsız otorite olarak Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu (EPDK) kurulmuştur. Kamu kuruluşu olan Türkiye Elektrik Kurumu (TEK)
dört kuruma ayrıştırılmıştır; (i) Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ), (ii) Türkiye
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ), (iii) Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ve (iv)
19
Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ). Ayrışmadan sonraki süreçte,
üretim ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmeleri devam etmektedir. Jamasb ve Pollit‘e (2005)
göre ―Özelleştirmenin hissedilen ana etkisi, özel şirketlerin kar amacı peşinde olmaları nedeniyle
etkinlikte gelişme kaydetmeleri ve maliyetleri düşürmeleridir. Ancak, özelleştirme liberalizasyon
için bir ön-gereklilik değildir.‖
2. Gençlik Enerji Çalıştay‘ının kapsamında Türkiye elektrik sektöründe liberalizasyon süreci iki
disiplinin bakış açısından incelenmiştir. Bunlar idari ve teknik disiplinlerdir. TEK‘in
ayrışmasından sonra enerji sektörünün durumu idari tartışmanın konusu olmuştur. Öte yandan
teknik kapsamda, en modern iletim ve dağıtım teknolojileri ile bunların Türkiye‘ye uygunlukları
tartışılmıştır.
1. Türkiye Elektrik Piyasasının Yapısı
Türkiye‘de enerji piyasasının yeniden yapılanması ile yüksek kalitede, ucuz ve çevre dostu
elektriğin üretilmesi, iletilmesi, dağıtılması ve ticaretinin yapılmasını amaçlanmaktadır. Etkinlik
ve rekabete bağlı olarak liberalizasyonun fiyatları düşürücü bir etkisi olması beklenmektedir. Bu
konudaki Avrupa Birliği‘nin elektrik direktifleri Tablo 1‘de verilmiştir. Avrupa‘da elektrik
piyasası ve ağı birbirine bağlıdır (Küçükbeycan, 2008). Uzun vadede tek bir Avrupa elektrik
piyasasına ulaşma amacı vardır.
Tablo 1. AB Elektrik Direktifleri (Vasconcelos, 2004 ve Jamasb v.d., 2005)
1996 Öncesi En
Yaygın Yapı
1996 Direktifi 2003 Direktifi
Üretim Monopol Lisanslama
İhale Lisanslama
İletim Monopol Düzenlenmiş Üçüncü Düzenlenmiş ÜŞE
20
Dağıtım Şahıs Erişimi (ÜŞE)
Müzakere edilmiş ÜŞE
Tek Satıcı
Arz Monopol Muhasebesel ayrılma İletim ve dağıtımdan
yasal ayrılma
Müşteriler Seçim yok Uygun Müşterilerin
Seçilmesi (=1/3)
Hane halkı dışı herkes
(2004)
Herkes (2007)
İ/D Ayrışması Yok Muhasebesel Yasal
Sınırlar ötesi
ticaret Monopol Müzakere Edilerek Düzenlenmiş
Düzenleme Hükümet Belirtilmemiş Düzenleme Otoritesi
Ayrışmanın amacı potansiyel olarak rekabetçi olan üretim ve arz fonksiyonlarını doğal
monopoller dağıtım ve iletim ağlarından dikey olarak ayırmaktır (Jamasb and Pollitt, 2005). Öte
yandan, Jamasb ve Pollitt‘e (2005) göre liberalizasyon öncesindeki dikey entegre şirketlerin
belirgin ekonomik ve teknik avantajları vardı. Bu nedenle, özel sektör şirketleri monopol gücü
kazanmak ve karlarını maksimize etmek için dikey geri-birleşmeye doğru güçlü eğilimler
sergilemekte. Bu ve benzeri eğilimleri engellemek noktasında rekabet kurumlarına önemli rol
düşmekte.
İngiltere ve Almanya gibi bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler liberalizasyonu tamamlamıştır.
Liberalizasyon için tek ve kendine has bir metot yoktur. Örneğin; İngiltere önce özelleştirmeleri
sonra liberalleşmeyi bitirdi (Deloitte, 2007). Bir diğer örnek Almanya‘da piyasa 1998 yılında
liberalleşene kadar dikey entegre kamu şirketlerinin konut ve sanayi tüketicilerine arzı ile
nitelenebilirdi (Ellersdorfer, 2005). İngiltere‘nin aksine Almanya liberalizasyonu
özelleştirmelerden önce planlamıştır. Bir diğer başarılı elektrik piyasası olan Norveç ise kamu
kuruluşlarını özelleştirmeyi düşünmemektedir.
21
Türkiye, Avrupa Birliği‘ne üye bir ülke olma sürecinde enerji sektörünün liberalleşmesini
başlatmıştır. Liberalizasyon sürecinde, politik olarak bağımsız düzenleyici kurum EPDK‘yı
kurmasının yanı sıra eletkrik üretim, iletim, dağıtım ve ticaretini ayırdı. Türkiye, elektrik
piyasasında liberalleşme ve özelleştirme süreçlerinden birlikte geçmektedir.
Türkiye elektrik piyasası dikey ayrışmadan sonra bazı sorunlarla karşılaşmıştır. Bu noktada
elektrik piyasasının bileşenleri arasındaki koordinasyon çok hızlı bir şekilde sağlanmalıdır.
Enerji kurumlarının yetki alanları ve yasal belirsizlikler netleştirilmelidir. Ayrıca; çeşitli
kuruluşların değişik kanunlar ile kazandıkları birbirinden farklı yasal haklar gibi bir takım
konular da özelleştirme sürecinde çözümlenmelidir. Daha sağlıklı bir piyasanın gelişmesi
noktasında yasal konular önemli bir rol oynar. Piyasayı denetleyen ve düzenleyen kurumların
hem teknik hem hukuksal anlamda uzmanlaştırılmaları, böylece güçlendirilmeleri
gerekmektedir. Bununla birlikte, bu kurumlardaki insan kaynakları önemli rol oynar ve bu
nedenle yüksek yetkinliklere ve deneyime sahip olmaları gerekir. Yetkinliklerin yetersiz olması
sistemin sorunlu çalışmasına yol açabilir. Sonuç olarak; devletin elektrik piyasasında tutarlı ve
istikrarlı bir politika yürütmesi ve buna bağlı koordinasyon sağlaması gerekmektedir.
Liberalizasyonun performansı en iyi elektrik fiyatları ile ölçülebilir. İletim hatlarına yapılacak
yatırımlar ve sonuçta bölgeler arası elektrik alım satımı fiyatları aşağı çekecektir. Bunun için
fiziksel bağlantılar ile teknik düzenlemeler gereklidir (Jamasb and Pollitt, 2005). İletim ağına
yapılan yatırımlar sonucu artan bölgeler arası elektrik transferi olanakları geliştirilmiş rekabete
yol açabilir (Ellersdorfer, 2005).
Liberalizasyon süreci sonrası ortaya çıkan bir başka endişe, muhtemelen en önemlisi, ise
merkezi planlamanın yokluğunda kar-odaklı özel sektör şirketlerinin yeterli ve zamanında
yatırımı yapamayacağıdır (Jamasb and Pollitt, 2005). Bu durumlarda, devletin teşvik
mekanizmaları ile müdahalesi gereklidir.
22
2. Teknoloji
Türkiye gelişen bir ekonomidir ve gelişmekte olan ekonomilerden (emerging markets) bir
tanesidir. Artan yaşam standartları, sanayileşme ve ekonomik gelişim elektrik talebinin
artmasına sebep oldu (Korkmaz, 2007). Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) yıllık raporuna göre
2007–2030 yılları arasında dünya genelinde enerji-arz altyapısında 26,3 trilyon dolar yatırım
gereklidir. Bu meblağın 13,6 trilyon doları üretime (%50) ve iletim-dağıtıma (%50) yapılacak
yatırımlardır. Arthut Andersen‘in 2000 yılında yayınladığı rapora göre; enerji ticareti çok
önemlidir, bu nedenle de sofistike bilişim teknoloji sistemlerine ihtiyaç vardır (Strecker and
Weinhardt, 2001).
Türkiye‘nin üyesi olduğu OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık iki katı kayıp-kaçak oranı
vardır. Bununla birlikte Türkiye‘nin 2000 yılında %19,4 olan kayıp kaçak oranı, Avrupa
Birliği‘nin %7,3 olan oranının çok çok üzerindedir (EPDK, 2009).
Dağıtım ve iletim ücretleri, elektrik fiyatının yaklaşık üçte birini oluşturur (Jamasb and Pollitt,
2005). Öte yandan elektrik kayıpları dağıtım ve iletim hatlarındaki teknik verimden kaynaklanır.
Hatların yenilenmesi ve modernizasyonu kayıp oranlarını azaltacaktır. İlaveten, Avrupa
ağlarında hem ülker için hem ülkeler arası verimlilik artışı ve maliyet tasassrufu noktasında ciddi
bir potansiyel vardır. Bölgesel gün-sonrası ve denge piyasalarının oluşması için yeterli bağlantı
kapasitesi gereklidir (Jamasb and Pollitt, 2005).
Kayıpların azaltılması noktasında bir çözüm diğer ise dağıtık üretimdir. Dağıtık üretim, küçük ve
orta ölçekli santrallerin dağıtım seviyesi voltajından sisteme entegre olmasına olanak verir.
Geleneksel enerji sistemlerinde, tüketim bölgelerinden uzakta konumlanmış büyük ölçekli
santrallerden alınan yüksek voltajlı elektrik gücü sistemi besler (Dispower, 2006 and AIST,
2009). Büyük elektrik santralleri ölçek ekonomisine sahiptir; ancak, uzun mesafeden elektrik
transferi yüksek kayıp oranlarına yol açar. Öte yandan, dağıtık üretim sistemlerinde elektrik
tüketildiği bölgeye yakın yerlerde üretilir. Dağıtık üretimin amaçları arasında yüksek verimlilik,
yüksek enerji kalitesi, yenilenebilir kaynaklardan fazla üretim, düşük yatırım bedeli ve bakım-
23
onarım maliyetleri vardır (Dispower, 2006). Ancak, birçok dağıtık üretim kaynağının
bağlanması ve ağın istikrarlı ve etkin olarak işletilmesi için teknolojik gelişimlere ihtiyaç vardır
(AIST, 2009). Türkiye kayıp oranlarını düşürmek ve özellikle rüzgar enerjisinin içerisinde
bulunduğu yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini arttırmak için dağıtık üretim
imkanlarını araştırmalıdır. Bu nedenle, dağıtık üretim için teknik ve ekonomik analizler
yapılmalıdır.
Öte yandan kaçak kullanımın belirlenmesi noktasında ise daha sıkı denetim gereklidir. Bunun
yolu arz ve talep tarafının daha etkili ölçülmesinden ve analiz edilmesinden geçer. Bu etkin
kontrol akıllı şebeke sistemleri ile sağlanabilir. Akıllı şebekeler tüketicilere elektriği dijital
teknoloji kullanarak iletir. Toplam yük ve toplam talep zamana bağlı olarak değişim gösterebilir.
Akıllı şebekeler iki taraflı haberleşmeye imkan verdikleri için puant yük zamanlarında bazı
yüklerin talebin düşük olduğu zamanlara yönlendirilmesine imkan verir. Aktif bir talep tarafı
yönetimi periodik arz dalgalanmalarının azaltılmasına yardımcı olur (Jamasb and Pollitt, 2005);
sonuçta, ilave üretim kapasitesi tutma masraflarını ortadan kaldırır. Güçte meydana gelen
dalgalanmaları ortadan kaldırmak için diğer bazı seçenekler mevcut; (i) geliştirilmiş üretim
yönetimi, (ii) şebekenin güçlendirilmesi, (iii) tahmin araçlarının geliştirilmesi, (iv) dalgalı üretim
kaynaklarının azaltılması, (v) yük yönetiminin geliştirilmesi ve (vi) şebeke kontrolü için dağıtık
üretim kaynaklarının arttırılmış katılımı (Dispower, 2006).
Sonuç
Türkiye elektrik piyasası özellikle 2001 yılından sonra liberalizasyon sürecinden geçmektedir.
Türkiye ucuz, yüksek kalitede, temiz elektrik ve arz güvenliği gibi hedeflerine ulaşmak için
istikrarlı enerji politikalarına ve kamu kurumları arasından koordinasyona sahip olmalıdır. Bu
kapsamda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile birlikte bağımsız otorite Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu‘nun rolü önemlidir. Bu nedenle de teknik ve yasal açıdan
güçlendirilmelidirler.
24
Teknolojik açıdan, en modern üretim ve şebeke teknolojileri ile ilgili teknik ve ekonomik analiz
çalışmaları yürütülmelidir. Dağıtık üretim, mikro şebeke ve akıllı şebeke teknolojileri bu
çalışmaların sonuçlarına bağlı olarak uygulanabilir. Tam liberalleşme merkezi planlamanın yok
olmasına sebep verebilir; bu nedenle, araştırma ve geliştirme çalışmaları ile elektrik iletim ve
dağıtımında en modern teknolojilerin uygulanması teşviklerle desteklenebilir.
3. Kaynakça
Deloitte, 2007. ―Türkiye Elektrik Enerjisi Piyasası – Beklentiler ve Gelişmeler 2007‖,
www.deloitte.com.
Dispower, 2006. ―Distributed Generation with High Penetration of Renewable Sources - Final
Public Report‖, Kassel, Almanya.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2009. ―Dünyada ve Türkiye‘de Enerji Piyasası
Reformları‖, www.epdk.org.tr, Erişim Tarihi: 25 Mayıs.
Ellersdorfer, Ingo, 2005. ―Impact of Transmission Network Investments on Market Power in the
German Electricity Market‖, INFER Workshop on Economic Policy, 29-31 Ekim.
Janssen, M. and M. Wobben, 2008. ―Electricity Pricing and Market Power – Evidence from
Germany‖, CAWM-Discussion Paper No 9, Ağustos.
Jamasb, T. and M. Pollitt, 2005. ―Electricity Market Reform in the European Union: Review of
Progress toward Liberalization & Integration‖, MIT Center for Energy and Environmental
Policy Research, Mart.
Korkmaz, O., 2007. ―Küçük Hidroelektrik Enerji Konusunda Bir Vaka Analizi‖, Yüksek Lisans
Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara.
Küçükbeycan, M., 2008. ―Küçük Hidroelektrik Projelerin Ön Yapılabilirlik Analizi için
RETSCREEN Karar Destek Sistemi‖, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Ankara.
National Institute of Advanced Industrial Science and Technology (AIST), 2009. ―Distributed
Energy Network Technology‖, http://unit.aist.go.jp/energy/outline/theme01_e.htm, Erişim
Tarihi: 1 Haziran.
RWE, 2008. ―Facts & Figures 2008‖, http://rwecom.geber.de/factbook/en/
servicepages/downloads/files/download.php?file=entire_rwecom_fact08.pdf.
25
Strecker, S. and C. Weinhardt, 2001. ―Wholesale Electricity Trading in the Deregulated German
Electricity Market – Results and Insights from an Empirical Study‖,
http://www.econbiz.de/archiv/ka/uka/information/wholesale_electricity_ trading.pdf.
26
YENĠLENEBĠLĠR ENERJĠ VE ARGE ÇALIġMA
GRUBU RAPORU
27
1-RUZGAR ENERJĠSĠ
Ülkemizde rüzgar enerjisinde henüz çok büyük bir kurulu güç bulunmamaktadır. Fakat
yenilenebilir enerji kaynakları arasında rüzgar santralleri en büyük gelecek vadeden enerji
kaynağıdır. Rüzgar santralleri TBMM‘den çıkan ilk yenilenebilir enerji kanunda teşvik
kapsamında yer almıştır. Bunun sonucunda hızlı bir lisanslama sürecine gidilmiş ve yaklaşık
70000 MW ‗lık lisans satılmıştır. Fakat bu lisansların çok küçük bir kısmı gerçek yatırıma
dönüşmüş, büyük bir kısmı ise hisse senedi gibi yatırımda kullanılmıştır. Ülkemizde sisteme son
eklenen santraller ile birlikte yaklaşık 420 MW sisteme bağlanmış bulunmaktadır. Yakın zaman
içerisinde inşaatı bitecek santraller ile birlikte 600-700 MW Kurulu güce ulaşılacaktır. Rüzgar
santrallerinde maliyetler 1989 yılında 150 kw‘lık türbin için 1500$/kw iken 2000 yılında 1650
kw‘lık türbin için 800$/kw olmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi maliyetler hızla düşmektedir.
İnşaat maliyetlerinin azalmasından sonra rüzgar santralleri diğer santrallerle rekabet edebilir hale
gelmiştir.
Türkiye‘nin bu alandaki sıkıntılarından ilki yayınlanan rüzgar potansiyeli haritasının yeterli
olamamasıdır. Fakat Türkiye‘nin bu alandaki ciddiyetini göstermesi bakımından önemlidir.
Elektriksel olarak şebeke bağlantı yeri dikkate alınmadan kurulan santraller ciddi sıkıntılara yol
açmakta ve yatırımcılara projede öngörülmeyen ek iletim hattı inşaat maliyetlerini beraberinde
getirmektedir. Buda santralin amorti süresini uzatmakta ve bazen yatırımın zararla
sonuçlanmasına yol açmaktadır. Ayrıca rüzgarın sürekli olmamasından dolayı arz güvenliğini
ciddi olarak tehlikeye sokmakta, ani gerilim çökmelerine yol açmaktadır. Türkiye‘deki hatların
yapısal sorunlarından dolayı satılan lisanslardan ancak şebeke gücünün %5 i kadarı (yaklaşık
2000 MW civarı) şu anki teknoloji ile sisteme eklenebilecektir. Rüzgar santrallerindeki en
önemli sorun ise bütün santral ekipmanlarında olduğu gibi yerli imalat sanayisinin yetersiz
oluşudur. Bu açıdan bakıldığında ise akla şu soru ister istemez gelmektedir; acaba teşvikler
enerji santrali kuracak ve elektrik satacak firmalara mı, santral ekipman üretimi yapacak
firmalara mı verilmelidir? Tabi ki bu soruyu sorarken Türkiye‘nin enerjide %70 oranında dışa
bağımlılığı unutulmamalıdır. Rüzgar santrallerinin yakıt maliyetleri olmamasına karşın bu
maliyet yatırım yapılırken ekipman bedeli olarak peşin ödenmektedir. Ancak bu santral yakıt
tedarik sorununu beraberinde getirmediğinden bu açıdan arz güvenliğine katkı sağlamaktadır.
28
Rüzgar santrallerinin en büyük avantajı ise temiz bir enerji olmasıdır. Proje aşamasında çevresel
koşullar dikkate alınırsa ileride herhangi bir sorun çıkmamaktadır. Örnek olarak kuşların göç
yolları, şantiye aşamasında tarım alanlarının işgali, off-shore tipi deniz santrallerinde ise balık
göç yolları dikkate alınmalıdır. Bu noktada da teknolojik gelişmelerden faydalanarak bu sorunlar
giderilebilmektedir. Mesela kuş göç yolu üzerine inşa edilecek bir santralin kanatlarına konulan
elektronik devreler ile göç eden kuşları güvenli mesafeden geçmeleri sağlanabilmektedir. Rüzgar
santrallerinin bir başka avantajı ise gelecekte şebeke bağlantısız olarak hidrojen elektrolizinde
kullanılabilir ve böylece Türkiye suni yakıt üssü olarak geleceğin hidrojen ihracatçısı ülkeleri
arasında yer alabilir. Bu şekildeki santrallerde süreklilik gibi bir sorun bulunmayacaktır, çünkü
elektroliz işleminde süreklilik önemli bir faktör değildir.
Sonuç olarak eğer Türkiye bu alanda kendi teknolojisini satan, üretimini kendi ülkesinde yapan
bir konumda olmak istiyorsa bu alanda teknoloji geliştirecek şirketlere kapılarını açmalıdır.
Bunu sağlamak için arazi temini elektrik su gibi altyapı giderleri karşılanmalı ve bu alanlar
üniversitelerin teknokentlerinde kurularak üniversite sanayi devlet üçlüsünün beraber çalışacağı
bir yapı oluşturulmalıdır. Üniversite sanayi devlet işbirliği ve yerli üretim imkanlarının
arttırılması bir proje olarak ülkenin uzun dönemli politikaları arasında yer almalıdır. Bu sayede
üstte de belirttiğimiz gibi hidrojen teknolojisine paralel olarak Türkiye rüzgar türbini üretim
teknolojisini geliştirirse bu her açıdan ülke menfaatine olacaktır.
2- GÜNEġ ENERJĠSĠ
Güneş enerjisi, güneş yüzeyinde gerçekleşen füzyon reaksiyonları sonucu atmosferimizden
süzülerek dünya yüzeyine ulaşır. Bu enerjinin çok küçük bir kısmı bile mevcut enerji
ihtiyacından kat kat fazladır.
Güneş enerjisinde kullanılan teknolojiler 2 ana başlıkta toplanabilir. Bu sistemler Isıl Güneş
Teknolojileri (Bu sistemlerde öncelikle güneş enerjisinden ısı elde edilir. Bu ısı doğrudan
29
kullanılabileceği gibi elektrik üretiminde de kullanılabilir.) ve Güneş Pilleri (Fotovoltaik piller
de denen bu yarı-iletken malzemeler güneş ışığını doğrudan elektriğe çevirirler.)‘dir.
Güneş enerjisinin çevreye duyarlı teknolojisi ve kaynak sıkıntısının olmayışı güneş enerjisine
olan ilgiyi arttırmış ve 1970‘li yıllardaki petrol kriziyle yapılan teknolojik araştırmalar ve
yatırımlar maliyetlerde düşüşe sebep olmuştur. Günümüzde de yaşanan küresel ısınma ve enerji
arzı sıkıntıları sebebiyle bu teknolojiye olan ilgi tekrardan hız kazanmıştır. Bu sebeple ülkeler
kendi güneş teknolojilerini üreterek mevcut maliyetleri düşürmüş ve oluşan pazardan
yararlanarak kendi enerji teknolojilerini ihraç etmektedirler.
Türkiye güneş enerjisini oldukça uzun güneşlenme süresi olmasına rağmen sadece su ısıtma
amaçlı olarak kullanmaktadır. Yeni çıkacak olan yenilenebilir enerjiler yasasında ayrıntılı
biçimde yer alacak olan güneş enerjisinden elektrik üretimi maddesi oldukça hassas bir konudur.
Çünkü bu maddede açıklanacak olan teşvik ile yapılacak yatırımların şebekeye nereden
bağlanacağı, ücretlendirmenin tüketici ayağının nasıl olacağı, sayaç olarak kullanılması
öngörülen çift taraflı sayaçların montajını kimin yapacağı, teşvikin özelleştirilen dağıtım
firmalarıyla nasıl mahsup edileceği hala meçhuldür. Bir başka sorunda 500 kw‘a kadar lisans
istenmemekte ancak dağıtım firmalarının şebeke giriş seviyesi ve bağlantı yeri olarak nereyi
belirleyecekleri de bir başka sorunu oluşturmaktadır. Ayrıca kamuoyunda dolaşan söylentilere
göre teşvikin merkezi üretim yapacak firmalara verilmesi söz konusudur. Bu ise güneş
enerjisinin zaten düşük olan veriminin iletim aşamasında iyice düşmesi söz konusudur. Güneş
enerjisi dünyada her evde ayrı ayrı kurulan küçük uygulamalar halindedir. Türkiye‘de de bu
sistem uygulanması daha efektif olacaktır. Ayrıca PV üretiminde tamamen dışa bağımlı olan
Türkiye bu 20 yıllık enerji maliyetini peşin ödemek zorunda kalacaktır.
Buna karşılık alana ayrılacak her türlü üretim yatırımları kısa süre içinde birkaç kat olarak geri
dönecektir. Devletin vereceği teşvikin sadece yerli üretilecek PV lere verilmesi ve PV üretim
yapan firmaların desteklenmesi daha faydalı olacaktır. Rüzgar enerjisi için yazılan yatırım
teşvikleri ve devlet sanayi üniversite işbirliği bu sektör içinde geçerlidir.
30
Ülkemiz güneş enerjisi bakımından teknik ve ekonomik potansiyeli yüksek ülkeler arasındadır.
Coğrafi konumunun bu avantajından faydalanarak var olan yüksek maliyetli güneş
teknolojilerini akademik araştırmalarla ve yerli sanayi imkanlarıyla geliştirip üretebilirse, güneş
enerjisi Türkiye‘de oluşturacağı teknolojik katma değer ve enerji üretimindeki yeri ile dikkate
değer bir potansiyeldir.
3- BIYOGAZ
Alternatif enerji kaynaklarında biri olan Biyogaz, organik materyalin bakteriler yardımı ile
parçalanması sonucunda ortaya çıkan bir gaz karışımı olarak tanımlanabilir. Bu gaz karışımı
içerisindeki Metan miktarı (CH4) yaklaşık %50 ile %85 arasında değişkenlik gösterir. Biyogaz
üretiminde hayvansal atıklardan ve Bitkisel atıklardan yararlanılmaktadır. Biyogaz üretiminde
dikkat edilmesi gereken en önemli unsur atıkların düzenli bir şekilde toplanması ve
ayrıştırılmasıdır. Ancak düzenli bir atık toplama ve ayrıştırma ile gaz üretimi dengeli bir sonuç
verecektir, tabi bu alanda tesisinde bilinçli ve doğru şekilde kurulmuş olması çok önemlidir. Bu
sebepten dolayı gerek evsel atıklar gerekse endüstriyel atıkların koordine bir şekilde toplanıp
uygun alanlara getirilmesi gerekir.
İlk olarak evlerdeki atıkların ayrılması ile başlanmalıdır. Görsel olarak farklı atık depolama
kutuları yerleştirilmelidir. Bu bilinç topluma yaygınlaştırılmalıdır. Böyle tesislerin kurulumuna
destek olunmalı ve her şehirde ihtiyaca göre bir veya iki büyük biyogaz tesisi kurulması
sağlanmalıdır. Burada üretilebilecek elektrik şebekeye verilerek elektrik üretimine katkıda
bulunulabilinir veya gaz olarak başka yerlerde değerlendirilebilir. Ayrıca biyogaz üretimi
esnasında atık olarak çıkan ve zararlı birçok gazdan arındırılmış olan Kompost kısmı organik
gübre olarak tekrar değerlendirilebilir
31
4- JEOTERMAL ENERJĠ
Alp – Himalaya jeolojik sisteminde yer alan Türkiye, jeotermal enerji potansiyeli bakımından
çok zengin bir ülkedir. Toprakları üzerinde yer alan Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay
Hatlarının geçtiği yöreler ile Ege Graben Bölgesi, aktif sismik hareketlerin gözlemlendiği,
dolayısıyla da jeotermal potansiyelin yoğunlaştığı bölgelerdir.
Türkiye‘deki jeotermal enerji potansiyeli yaklaşık 31500 MW civarındadır. Ve bu potansiyel
%77,9 oranında Ege yöresinde yoğunlaşmıştır. Ancak, bugün Türkiye‘de mevcut potansiyelin
yaklaşık %13‘üne tekabul eden 4000 MW‘lık bir kurulu kapasite mevcuttur1.
Türkiye‘deki jeotermal potansiyelin % 55‘i, kullanıma açıldığında ısıtma amacıyla
kullanılabilmektedir. 12 * 105
m2‘lik sera alanı ve yaklaşık 15 yöredeki 100 bin konut, jeotermal
enerji ile ısıtılmaktadır1 . Ancak bu rakamlar, mevcut potansiyelin çok çok altındadır.
Türkiye‘nin sahip olduğu bu doğal enerji kaynağı, mümkün olduğunca çok kullanıma açılmalı,
birincil enerji üretimindeki payı bir an önce arttırılmalıdır. Jeotermal kaynakların kullanımıyla
üretilecek enerji hem temiz, hem de rezervuarların tekrar dolumu süresince yenilenebilir, başka
bir deyişle sürekli olacaktır. Yöresel kaya profillerinin bulunduğu detaylı haritaların hazırlanıp
kullanılmasıyla jeotermal kuyuların açılması daha kolay ve daha ucuz olacaktır. Aynı zamanda
devlet, jeotermal kaynaklarla üretilen enerjiye vereceği fiyatlar ile ( üretilen elektriğin, termik
santralden üretileneden daha pahalı bir fiyata satın alınması gibi ) jeotermal enerjinin
kullanımının yaygınlaştırılması sağlamalıdır. Bunun haricinde, bu potansiyele sahip yörelerde
kurulacak olan santrallerin, bölgesel ihtiyaçlara cevap verecek şekilde kullanılması hem
dağıtımda oluşan enerji kayıplarının önlenmesini hem de üretilen enerjinin en etkili biçimde
kullanılmasını sağlayacaktır.
1 http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&bn=234&hn=&nm=384&id=40697
32
KÖMÜR ÇALIġMA GRUBU RAPORU
33
Türkiye’de Kömür
Türkiye enerji üretiminde %70 oranında dışarıya bağımlı bir konumdadır. Bu duruma ek olarak
Türkiye‘nin senelik %8 enerji talep artışıyla büyüyen bir ülke olduğu da eklendiğinde enerji
konusunda giderek artan talebin karşılanmasının sıkıntı olduğu görülmektedir. Özellikle,
dünyada sık sık gündeme gelen enerji veya enerji hammaddeleri krizleri, ülkeleri, enerji
politikalarını olası krizleri gözeterek planlamaya, kaynak kullanımında dikkatli olmaya ve
ekonominin enerjiye olan bağımlılığını azaltacak önlemleri almaya yöneltmiştir. Bu çerçevede
kaynakların etkin ve rasyonel kullanımları ülkelerin enerji yönetimleri için hayati önem
taşımaktadır.
Enerji bağımsızlığına ulaşılmanın ve ihtiyacı karşılamanın kısa ve orta vadeli çözümü öz
kaynaklarının kullanmasıdır. Ülkemizdeki birincil enerji kaynakları miktarı düşünüldüğünde
kömür, bilinen rezerv miktarı yaklaşık 11 milyar ton (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı 2008)
olarak, başı çekmektedir. Kömürün miktarının bu kadar yüksek olması onu enerji üretimi
konusunda öncelikli hale getirmektedir. Ancak kömür madenciliği sürekli yatırım gerektiren ve
yoğun sermaye isteyen bir madencilik türüdür. Uzun vadeli planlama, arama ve hazırlık, etkin ve
verimli üretim, hızlı pazarlama zorunludur. Özellikle son yıllarda kömür madenciliğinin
gelişimine bakıldığında, dışa bağımlı alternatif yakıtların ülkemize girmesi (ithal kömür,
doğalgaz gibi) kamu sektöründe yaşanan yönetsel ve özelleştirme politikalarının belirsizliğinden
kaynaklanan sorunlar kömür madenciliğinin gelişme dinamiğinin kaybolmasına yol açmıştır.
Aynı zamanda kömür dünya ölçeğinde enerji birim fiyatı nedeni ile rekabet edebilir bir maliyete
sahiptir. Ülkemiz kömür rezervlerinin 8.300.000.000 tonunu Linyit, 1.126.548.000 tonunu Taş
kömürü (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, 2008) oluşturmaktadır.
34
a-) Neler Yapılmalı
Ülkemizdeki linyit kaynaklarının şu an ki tüketim hızıyla yaklaşık 100 yıl yetecek miktarda
olduğu bilinmektedir. Bu veriler ışığında ülkemizde bulunan Linyit yataklarının enerji üretimine
katılması gerekmektedir. Linyit rezervlerimizin değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması
mevcut termik santrallerin tam kapasite çalışmaları, yeni termik santrallerin kurulması,
endüstride ve ısınmada kullanım olanaklarının arttırılmasıyla, tüketim yerleri ve miktarlarının
yaygınlaştırılmasına yönelik politika ve hedeflerin geliştirilmesiyle olasıdır. Hali hazırda mevcut
bulunan 11 adet linyitle çalışan termik santralin gerekli yenileme ve iyileştirme çalışmalarının
yapılarak %30-35 civarında seyreden verimin %50lere çıkarılmasının sağlanması gerekmektedir.
Kurulu santrallerin emre amadeliklerinin %70 seviyesinin üzerine çıkarılması hedeflenmelidir.
Kömüre dayalı çıkarma işleme ve dönüştürme sektörleri yeniden yapılandırılmalıdır.
Üretim artışlarında rezervlerin dengeli kullanımında yeraltı üretiminin artırılmasında büyük
ölçüde mekanizasyona ve modernizasyona gerek duyulmaktadır. Rekabet, serbest piyasa
ekonomisi ve işletme karlılığı koşullarında gerek açık işletme gerekse yeraltı işletmelerinde;
kurulu kapasite kullanım oranı, işgücü verimliliği, iş organizasyonu ve nitelikli personel
istihdamı dünya standartlarına çıkarılmalıdır.
Ülkemizde 2008 yılı sonu itibariyle Kömürün toplamda kurulu güce katkısı 10.097 MW olup bu
değer toplam kurulu gücümüzün %24,1'ini karşılamaktadır (ETKB, 2008). Aynı zamanda 2008
verilerine göre dünyada ki ve Avrupa‘da ki ülkelerin kömürle üretim yapan santrallerinin kurulu
güçlerine oranı %50ler seviyesindedir (WEC, 2008). Gerek üretimi artırabilmek gerekse kömürü
kullanımdaki şartları iyileştirebilmek için farklı Jeolojik yaşlı kömür rezervlerinin aramasının
artırılması gerekmektedir. Bu konuda özel şirketlere ve kamu kuruluşlarına yasa ve
yönetmelikler düzenlenerek desteklenmelidirler.
35
b-) Kömür ve Çevre
Ülkemizde bulunan linyit yataklarının düşük kalorili (868–5000 kcal/kg (TKİ,2008)) ve yüksek
kükürt içerikli (%1,5-%8,00 kükürt miktarı (Önal G, 1976, BIRÖNjC, 1982)) oldukları göz ardı
edilmemelidir. Bilindiği üzere düşük kalorili linyitlerin değerlendirilmesinde termik santraller ve
akışkan yatak teknolojili sanayi tesisleri önemli bir yere sahiptir. Bu kapsamda dünyada akışkan
yatak teknolojili termik santraller ve endüstriyel tesislerin mevcut durumu, uygulama verimliliği
ve ekonomisi, teknolojisi ve uygulama sorunları yakından takip edilip ülkemizde
uygulanabilirlik çalışmalarına hızla başlanmalıdır. Bu teknolojinin kullanılması ile düşük kalorili
linyitler ve toz kömürler değerlendirilecek ve çevre kirliliği etkisi de önemli miktarda
düşürülecektir. İlgili bakanlık ve kuruluşlarca akışkan yatak teknolojili kazanların merkezi
ısıtma tesisleri, endüstriyel tesisler ve termik santrallerde uygulanabilirliği çalışmaları teşvik
edilmeli ve desteklenmelidir.
Çevre kirliliği boyutunda özellikle ısınma ve elektrik üretimi ihtiyacının karşılanması
konularında havaya salınan emisyonların kontrolü aşamasında kullanılan parçacık ve gaz
tutucuların son teknolojilerinin uygulanması gerekir. Ayrıca ortaya çıkan emisyonların
azaltılmasının kökten çözümü için ileri teknolojili tam yakma sistemlerinin geliştirilip ihtiyaç
duyulan noktalarda kullanılması gerekir. Bu konularda ülkece çok gerilerdeyiz. Bir an önce
çalışmaların hızlanması lazım.
Bu sebeple dünyada gittikçe önem kazanan Temiz Kömür Teknolojileri (Clean Coal
Technologies) takip edilmeli ve bu teknolojilerin yerel kaynaklara uygun hale getirilerek
kullanılması gerekmektedir. Ülkemizde halen kullanılmakta olan Gazlaştırma ve sıvılaştırma
tekniklerinin yaygınlaştırılması ve verimce yüksek emisyonca düşük kömür ürünlerinin
kullanılması sağlanabilir. Bu bağlamda ülke genelindeki üniversiteler ve yetkili kuruluşlar
işbirliği ile gerek Temiz Kömür Teknolojileri gerekse Sıvılaştırma ve gazlaştırma teknolojileri
üzerine yatırım yapılmalı ve geliştirilmelidir.
36
Neden Kömür
Elektrik üretiminde değerlendirilebilecek kömür rezervinin olması,
Güvenilir olması,
Katma değer yaratılması ve çoğaltan etkisinin olması,
Elektrik üretim maliyetinin alternatif ithal yakıtlara göre düşük olması,
Temiz kömür yakma teknolojilerindeki gelişmelerin olması,
Elektrik ve çeşitli kimyasal madde üretimine imkân vermesi ve prosesteki esnekliği
nedeniyle gazlaştırma prosesi kömür işleme teknolojileri arasında öne çıkması
Dünyada kullanım hızı en hızlı artan birincil enerji kaynağı kömür olması
Türkiye‘nin enerji açığı sürekli artması
Enerjide dışa bağımlı olmamız dünyada ortaya çıkabilecek muhtemel bir enerji krizi
durumunda, Türkiye'nin çok büyük yaralar almasına neden olacaktır.
Sonuç
Dünya üzerindeki tüm ülkeler enerji maliyetlerini düşürmek amacıyla elektrik üretiminde
önceliği sınırlı da olsa kendi kaynaklarına vermektedirler. Günümüzde kömür modası geçmiş
bir enerji kaynağı olarak görülmemelidir. Kömürün geçmişte olduğu gibi gelecekte de önemini
sürdürmesi beklenmektedir. Ancak; gelişen çevre bilinci paralelinde kömür kalitesine en uygun,
maliyet-etkin, daha temiz, verimli ve çevreye uyumlu teknolojilerin belirlenip kullanılması
yoluyla çevreye zararlı emisyonların azaltılması büyük önem taşımaktadır. Eldeki kaynakların
37
kullanımının planlanması ve verimli kullanılması bulunulan durumda yapılabilecek en iyi ve
pratik çözümdür.
Sonuç olarak;
Enerji bağımsızlığı için uzun vadeli planlamalar yapılmalı ve ulusal hedefler
oluşturulmalıdır.
Ülkemizin ihtiyacı olan enerjinin, yerli kaynaklarımızdan karşılanması öncelikli
hedef olmalıdır.
Sanayinin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin sağlanması ve bu enerjinin sürekli ve
güvenilir olması bakımından yerli kaynaklarımızın kullanılması kaçınılmaz bir
gerekliliktir.
Mevcut kömür rezervlerimize ek olarak yeni kömür yatakları aramasına önem vermemiz
gerekmektedir.
Var olan termik santrallerimizin yenileme ve modernleştirme çalışmalarını yaparak,
kapasite kullanım oranını ve verimini artırmalıyız.
Var olan tesislerimiz de dâhil, işletme hedeflerimizi uluslararası standartlara
uyarlamamız ve gerekli tedbirleri almamız lâzımdır.
Kömürün önemli bir yerli enerji kaynağı olması,
Temiz kömür teknolojilerinin bugün ulaştığı nokta göz önüne alındığında, linyite
yönelik termik santrallerin sayısının artırılması gerekmektedir.
Kömür kullanımı sırasında çevresel duyarlılıktan ödün vermememiz gerekmektedir.
Önemli olan enerjiyi çok üretmek değil onu gerektiği yerde doğru ve verimli
kullanabilmektir.
38
KAYNAKLAR
Önal.G,, Linyit Kömürlerinin Kükürtten Arındırılması. I. Kömür Kongresi
Ocak 1976 s: 651-652,
BIRÖNjC, Türkiye Kömürlerinin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri, Uluslararası Kömür
Teknolojisi Semineri 1982 s: 23-48
Özkaplan O, Bayraktar N, Türkiye linyitlerinin sıvılaĢtırılma özellikleri MTA Dergisi Sayı
103-104 (1984-1985), Sayfa 103-117
Koyuncuoğlu A. Kömürün SıvılaĢtırılması Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya-Metalurji
Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü, 2005 Sayfa 2-7
Tamzok N, Kömür Rezervlerine Sahip Ülkelerde Elektrik Üretiminde Kullanılan
Kaynakların Seçimi Ve Türkiye’nin Konumu TMMOB V. Enerji Sempozyumu,
Ankara, 21-23 Aralık 2005
39
ÇEVRE VE ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
40
Dünya nüfusu hızlı bir şekilde artmaktadır. Buna bağlı olarak her geçen gün gerek konutlarda
gerekse sanayide enerji taleplerinde hızlı bir artış görülmektedir. Her geçen gün artan enerji
talebi ile birlikte, çevre kirliliği de bununla doğru orantılı olarak artmaktadır. Enerji ihtiyacı,
dünyada olduğu gibi ülkemizde de çoğunlukla fosil yakıtlardan karşılanmaktadır. Fosil
yakıtlar, çevreye zararlı olan ve ülkemizi dışa bağımlı hale getiren bu yakıtların kullanımını
azaltmaya yardımcı olacak ülkemizde bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının
yaygınlaştırılması hem ekonomik hem de çevresel açıdan oldukça önemlidir.
Enerji, endüstrileşmenin, sosyal ve ekonomik gelişmenin en önemli girdilerinden biridir.
Gelişen ve nüfusu hızla artan dünyada, enerji gereksinimlerinin sürekli artmasıyla ve sınırlı
olan petrol, doğal gaz, kömür gibi birincil enerji kaynaklarının zamanla tükenecek olması,
enerji sorununu sürekli gündemde tutmaktadır. Bu sorunlarla birlikte yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelme gün geçtikçe artmaktadır.
Türkiye için birincil enerji üretimi değerlerine baktığımız zaman kömürün üretim içindeki
payı %53.9, petrolün %18.2, doğalgazın %3.0, yenilenebilirin ise %16,7 oranındadır. Bu
oranlardan da görüldüğü gibi fosil yakıtların kullanım oranı çok yüksektir. Türkiye‘de
tüketilen birincil enerjinin % 39‘u petrol, % 27‘si kömür, % 21‘i doğal gaz ve % 13‘ü büyük
oranda hidroelektrik ve diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaktadır.
Tablo 1. Türkiye‘nin birincil enerji üretimi ve talebi mtep (2007)
Kaynaklar Kömür Odun
Bitki
Petrol Doğalgaz Yenilenebilir Elektrik
(Ġthalat-
Ġhracat)
Toplam
Birincil Enerji
Üretimi
14.797 4.995 2.241 827 4.592 0 27.453
Üretim İçindeki
Payı %
53,9 18,2 8,2 3,0 16,7 0,0 100,0
41
Birincil Enerji
Talebi
30.909 4.995 33.310 33.953 4.592 -134 107.625
Talep İçindeki
Payı %
28,7 4,6 30,9 31,5 4,3 -0,1 100,0
Üretimin Talebi
Karşılama
Oranı %
47,9 100,0 6,7 2,4 100,0 0,0 25,5
Tablo 1‘de görüldüğü gibi fosil yakıtların kullanım oranlarının bu kadar yüksek oranda ve gün
geçtikçe artmakta olması, çevre kirliliğinin de artmasına neden olmaktadır.
Artan çevre kirliliği ile de insan sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bireysel olarak
enerjinin büyük bir kısmı ısınma amacıyla kullanılmaktadır. Isınma amaçlı olarak tüketilen
yakıtlar çoğunlukla fosil yakıtlardır. Ülkemizde tüketilen enerji kaynaklarının %41‘i
konutların ısıtılması amacıyla kullanılmaktadır.
Özellikle kış aylarında görülen hava kirliliğin %90‘ından ısınma sektörü sorumludur. Bununla
birlikte şehirlerde hava kirliliğinin %40‘ını ulaşım sektörü oluşturmaktadır. Yazın bu oran daha
da artmaktadır. Şehir merkezlerinde yaşanan hava kirliliğine endüstrinin etkisi yaklaşık olarak
%20 civarındadır. Bu verilere baktığımızda özellikle hava kirliliği sorununu düşündüğümüzde,
kullandığımız enerji kaynaklarının insan sağlığına ve çevresel etkilerinin ne denli kötü boyutta
olduğunu görmekteyiz. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise, hava kalitesi ne kadar
yüksek olursa hayat kalitesi de o denli yüksek olmaktadır.
Ülkemiz verilerine göre, enerji kaynaklı faaliyetlerin sera gazlarındaki sorumluluk payı
%76,7‘dir. Enerji kaynaklı CO2 emisyonlarının toplam CO2 içindeki payı ise %81,5‘dir. Enerji-
ilişkin sektörler arasında da 1/3‘ lük payla elektrik sektörü önemli bir sektör olarak karsımıza
çıkmaktadır.
42
Artan enerji talebi ile birlikte etkileri daha net görülen fosil yakıt tüketimi ve sürdürülebilir
kalkınmanın hedeflenmesi sonucunda, tüm dünyada ― yenilenebilir enerji kaynakları‖ arayışını
hızlandırmıştır.
Şekil 1. Yenilenebilir Enerji Kaynakları % Dağılımı (Kaynak: Eurostat, 2001 )
Şekil 2. AB Ülkelerinde Enerji Tüketiminde Yenilenebilir Enerji Kaynakları
( Kaynak : Eurostat, 2001)
43
Tablo 2. Elektrik Enerjisi Kurulu Güç Kapasitesi Gelişimi (MW)
2005 2007 2010 2013
Kurulu
Güç
Pay (%) Kurulu
Güç
Pay (%) Kurulu
Pay
Pay (%) Kurulu
Pay
Pay (%)
Kömür 10385 26,2 10467 23,6 10778 23,7 11658 22,1
Petrol 3205 8,1 3307 7,5 3307 7,3 3307 6,3
Doğal Gaz 13072 32,9 13697 30,9 13697 30,1 18172 34,4
Toplam Termik 26662 67,2 27471 62,0 27782 61,1 33137 62,8
Jeotermal 21 0,5 64 64 64
Rüzgar 20 0,5 1413 3,2 1788 3,9 2163 4,1
Toplam Hidrolik 12976 32,7 15448 34,8 15839 34,8 17499 33,1
Genel Toplam 39679 44396 45473 52863
Tablo 3. Türkiye‘nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları Potansiyeli (MTEP) (Acaroğlu 1998)
Kaynak Tahmini
Potansiyel
Teorik Olarak
Teknik –
Ekonomik Açıdan
Mümkün
Kullanılan Miktar Toplam Enerji
Kullanımı Payı
(%)
Biyokütle 135 65 7,9 13
44
Güneş 1300 260 0,038 0,06
Rüzgar 200 20 - -
Hidroelektrik 40 11 2,92 5
Jeotermal 26 6 0,037 0,06
Deniz Dalga 21 - - -
Enerji Tasarrufu 30 18 - -
TOPLAM 1752 380 10,89 18,12
Enerji ve çevre, sürdürülebilir kalkınma için büyük önem taşıyan iki olgudur. Enerji üretiminin
çevre etkileri değişik biçimlerde değerlendirilebilir. Bu değerlendirmeler, her bir kaynak için
birim enerji üretimine karşılık gelen kirletici madde tip ve miktarları, bunların çevre ve atmosfer
içerisinde dağılımları, çalışanların ve halkın sağlığı üzerine etkileri, atığın miktarı ve zehirliliği,
uzun dönemde çevre ve ekolojik sistemler üzerindeki etkileri açılarından yapılabilir. Dünya
elektrik üretim rakamları incelendiğinde %60 ile en büyük payı fosil yakıtlar almaktadır. Fosil
yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz), hemen hemen bütün ülkelerde temel enerji üretim kaynağı
olarak karşımıza çıkarlar. Fosil yakıtların çevre etkileri göz önüne alındığında karşımıza sera
etkisi asit yağmurları ve hava kirliliği çıkar. Bu tür yakıtlardan yanma sonucu enerji elde
edildiğinde yanma ürünleri (CO2,NOx ve SO2 gibi gazlar), baca gazi olarak atmosfer içinde
dağılırlar.
Tablo 4. Enerjiyle Bağlantılı Karbon Emisyonları, Bazı Ülkelerde,2006
Ülke ya da Bölge Karbon Emisyonları Karbon Emisyonları
KiĢi BaĢına
Karbon Emisyonları*
GSYH $ BaĢı
(milyon ton) (ton) (GSYH’nın her 1.000 $’
baĢına kg (PPP))
ABD 1.600 5,3 120
Çin 1.400 1,1 140
Batı Avrupa 930 2,2 71
45
Hindistan 400 0,4 37
Japonya 330 2,6 78
Afrika 300 0,3 130
Dünya 8,000 1.2 120
Kaynak: 2008 Dünyanın Durumu Worldwatch Enstitüsü
Tüm bu etkileri göz önüne aldığımızda enerji ile çevreyi iki farklı olgu olarak düşünemeyiz.
Enerji ihtiyacımızı karşılamak için gerçekleştirdiğimiz tüm faaliyetler ne yazık ki çevreye
olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bu etkileri minimuma indirmek için farklı disiplinlerin bir arada
bulunması gerekmektedir.
Enerji, insan yaşamının en önemli parçasıdır. Enerji elde etmek için gerçekleştirdiğimiz
faaliyetlerin büyük bir kısmında ise ne yazık ki hayatımız için diğer önemli olan parçayı ―çevre‖
nerdeyse hiçe sayılmaktayız. Bu noktada enerji yatırımlarının hazırlanması aşamasında en büyük
eksiklik, yapılacak enerji tesisinin o yöreye uygunluğunun kapsamlı olarak araştırılmaması
sonucunda, yöre halkının ve o çevrenin yaşadığı sıkıntılar oluşmaktadır.
Giderek artan nüfus ile paralel olarak enerji talebinde de bir artış görülmektedir. Sosyal olarak
belirli bir standarda ulaştığımızı düşünürsek, yaşam koşullarımızı bir alt kademeye düşürmek
istemeyiz. Artan teknoloji ile birlikte yaşam standardımız artmıştır. Bunları düşündüğümüzde
enerji hayatımızın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Enerji için yapılan her yatırım da
doğrudan ya da dolaylı olarak çevreyi etkilemektedir. Enerji tesislerinin karar aşamasında
planlamanın ve veri elde edilmesinin doğru yapılması önemlidir. Doğru bir planlama yapılmadan
hazırlanan enerji tesisleri ne yazık ki uzun vadede enerji talebini karşılayamayacağı gibi, o bölge
için uygun bir tesis olma özelliği olmayabilmektedir. Bu bağlamda yapılacak bir tesis öncesinde,
o bölgede yaşayan halk, devlet, özel sektör, akademisyenler ve Soysal Toplum Kuruluşları
(STK) bir araya gelerek ön çalışmanın gerçekleştirilmesi sonucunda, o bölgedeki en uygun
noktaların ve en uygun tesisin tercih edilme olanağı sağlanmış olacaktır. Bu şekilde, paydaşlar
46
bir araya gelerek stratejik planların kararını ortak olarak alınmasını sağlayarak, güçlü bir karar
mekanizması kurulmuş olacaktır.
Halkın ve sanayi kuruluşlarının temiz enerjiye yönelmeleri açısından devletin teşvik edici
yaptırımlarda bulunması gerekmektedir. Bu şekilde en başından beri altını çizerek söylediğimiz
sürdürülebilirlik ve temiz enerji elde edilmiş olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları ekonomik
açıdan düşünüldüğünde kendini uzun vadede amorti eden yatırımlardır. Bu noktada yatırımcı
için uzun vadede getirilerinin nasıl bir boyutta olacağının kapsamlı olarak anlatılması
gerekmektedir.
Yeni yeni duyduğumuz oysaki çok uzun yıllardır var olan ―küresel ısınma‖ kavramı, çevreyi gün
be gün nasıl hoyratça tükettiğimizi halkın biraz da olsa bilinçlenmesini sağlamıştır. Bu noktada
sosyal toplum kuruluşları (STK) halkın bilinçlenmesinde çok önemli rol oynadığını göz ardı
edemeyiz. Enerji ve çevre olgusu ayrı ayrı düşünülmeyecek iki olgudur. Bu olgulardan birini
daha fazla ağırlık verildiği taktirde diğer olguda yaşanan yıpranmalar artık açık açık
görülmektedir. Bu bağlamda izlenmesi gereken yol kısa ve nettir aslında; sürdürülebilir temiz
enerji.
47
DOĞAL GAZ GRUBU ÇALIġMA
RAPORU
48
Enerji, gerek en temel gereksinimlerden birisi olmasıyla ve gerekse ülkelerin rekabet güçlerini
göstermelerini sağlamasıyla önemini her geçen gün artırmaktadır. Enerjiyi kesintisiz, temiz ve
güvenilir bir şekilde sağlamak, ucuz yollardan temin etmek, ülkelerin enerji politikalarıyla
sağlanır. Bunun yanında çevresel etkileri de göze alarak yapılan enerji politikaları daha uzun
ömürlü ve kabul edilir görülmektedir.
Doğal gaz enerji kaynakları arasında en çok talep edilen enerji kaynağı türüdür. Çünkü enerji
verimliliği yüksek, kirlilik emisyonu diğer fosil yakıtlara göre daha az olarak bilinmektedir.
Doğal gaz; özellikle büyük kentlerin hava kirliliğini önlemek bakımından en uygun yakıt türü
olarak görülmesinin yanında, endüstrinin enerji gereksinimini karşılamada, gübre üretimi gibi
bazı endüstrilerde ham madde olarak, sanayide ve daha birçok alanda kullanılmaktadır. Biz
doğal gaz grubu olarak paylaştığımız görüşlerimizde; ülkemizin doğal gaz problemine sebep
olan en temel sorunun yanlış enerji politikaları olduğunu savunduk. Daha sonra bu yanlış
politikaların yarattığı sorunlar olarak gördüğümüz, boru hatları projelerini, doğalgaz konusunda
tek bir ülkeye bağlı kalınmasını(Rusya‘ya) ve doğal gaz‘ın pahalıya mal edilmesini eleştirdik.
Doğal gaz‘ı bu kadar fazla tüketmemize rağmen sadece bir tane yer altı doğal gaz depolama
tesisimizin olmasından, ve depolama projelerinin askıya alınmasından bahsettik. Ülkemizde
yeterli doğal gaz aramalarının yapılmadığını, ülkemizin enerji‘ye yeterli bütçe ayırmadığını,
gerekli programlama ve planlamalar yapılmadan, alınan ve uygulanan kararları ve projeleri
tartıştık. Bunun yanı sıra, pahalıya mal edilen bir enerji kaynağı olan doğal gaz‘ın, çok büyük bir
kısmının elektrik enerjisi üretiminde kullanılmasının yanlışlığı üzerinde durup, bu konuda
yapılabilecek daha farklı uygulamalar olabileceğinden bahsettik. Boru hatları yerine LNG
terminallerinin üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini savunduk. ve ülkemizin doğal gaz sorununa
buna benzer bir kaç çözüm önerisi daha getirdik.
Ülkemizin fosil enerji kaynakları bakımından çok zengin olmadığı bilinse de, yeterli aramaların
yapılmaması ve enerji konusunda yaşadığımız sıkıntılar, bizi bu konuda hep acaba var mı
sorularına yöneltmiştir. Bu sorular, arama faaliyetlerine yeterli bütçe ayrılmamasından ve fosil
enerji kaynağı potansiyelinin az olduğunu savunan görüşlerden dolayı ortaya çıkmıştır. Fakat
yapılan az sayıda aramalarla ülkemiz, enerji ihtiyacının az bir kısmını kendi kaynaklarından
karşılayabildiğine göre, yapılan aramaların sayısı arttıkça kendi kaynaklarımızdan üreteceğimiz
49
enerjimizin miktarı da büyük olasılıkla artacaktır. Türkiye‘nin Trakya bölgesinde sahip olduğu
doğal gaz rezervleri konusunda daha geniş alanlarda sismik çalışmalar yapılmalı, ülkemiz bu
konuda kendini yetiştirmiş insan gücünü ve teknolojisini kullanarak arama ve üretim
faaliyetlerini hızlandırmalıdır. Ülkemizin en büyük kamu kurumlarından olan TPAO( Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı); arama, üretme ve iletme faaliyetlerini üstlenen çok köklü bir enerji
sektörüydü. Fakat TPAO‘nun yetkisine giren bir çok alan elinden alınıp, farklı kamu kurumları
olarak ayrıldı, bazılarında özelleştirildi(Botaş ve Petkim... gibi) Bize göre, enerji sektöründeki
kamu kurumlarını küçültme, işlevsizleştirme, özelleştirme ve yetki alanlarını daraltma amaçlı
politikalar yanlıştır. Enerji üretimden tüketime bir bütündür. Oysa ülkemizde, sağlam bir bütün
birbirinden ayrılmış, dağılmış ve farklılaşmıştır. Birbirinden ayrılan ve tamamen farklı düşünen
bu tür kurumların beraber alması gereken kararlar, yapılması gereken planlamalar ise
birbirinden kopuk ve sağlıksız olmuştur. Ayrıca doğal gaz‘ı çok fazla miktarda tüketen ve ithal
eden ülke olarak, sadece 1,6 milyar m3‘lük Silivri yeraltı Doğal gaz depolama tesisimizin olması
da, enerji sorunlarımızın çok üzücü boyutunu gösteriyor. Ankara tuz gülü yeraltı doğalgaz
depolama tesisi (5 milyar m3‘lük kapasite) projesinin çok uzun zaman önce başlatılıp hala
bitirilememesi ve bazı kesimler tarafından yapılamıyor diyerek başarısızlıkla sonuçlandırılması,
yeraltı doğal gaz depolama tesisleri konusuna gerekli önemin verilmediğini gösteriyor.
Enerji politikalarımızın en önemli diğer sorunu ise dışa bağımlı enerji yatırımlarıdır. Ülkemizde
kullanılan enerjinin çok büyük bir kısmı ithal edilmektedir.( petrolün % 90 ını, doğal gaz‘ın ise
neredeyse tamamını) Oysa, önce kendi kaynaklarımızı gerekli arama faaliyetleriyle tespit etmek
veya var olan kaynaklarımızı geliştirme sürecine girmemiz gerekmektedir. Doğal gaz
konusunda, özellikle Rusya‘ ya bağlılığımız bir gerçektir. Bu bağlılığı daha da güçlendiren yeni
ve yanlış boru hatları projeleri hala devam etmektedir. Rusya, ―Türkiye doğal gaz pazarı‖ nın,
yaklaşık %65 ini elinde tutmayı başarmış ve doğal gaz‘ı başka ülkelerden almamızı engelleyen
politikalar sürdürmüştür. Türkiye, doğal gaz‘a çok fazla ihtiyacı olan batılı ülkeler ile doğal gaz
ve petrol rezervi zengini, Orta Asya ve Orta Doğu ülkeleri arasında enerji geçişinde çok önemli
bir konumdadır. Ve bu özelliğinden dolayı ―enerji koridorunun anahtarı‖ olarak nitelendirilir.
Buna rağmen; Türkiye‘nin, Rusya ile doğal gaz ithalatı konusunda yeterli pazarlıklar
yapamaması, enerji koridoru olma özelliğinden yeterince yararlanamaması, planlama anlayışını
reddeden enerji politikalarının ürünüdür. Biz, doğal gaz‘ı başka ülkelerden almamızı sağlayacak
50
boru hatları projeleri geliştirmeliyiz. Eyer bunu başaramıyorsak ve bu sürekli engelleniyorsa,
yeni LNG( liqufied natural gas 8sıvılaştırılmış doğal gaz)) terminalleri kurmalıyız.
Boru hatları yoluyla gaz taşımanın pratik ve ekonomik olmadığı durumlarda, doğal gaz‘ın
sıvılaştırılması, depolanması ve sıvı halde taşınması LNG terminallerine sahip olunmasıyla
gerçekleştirilebilir. Bir ülkeden deniz hatları yoluyla doğal gaz taşımak, tankerlerle LNG
şeklinde taşıma maliyetinden daha yüksektir. Uzak mesafelerden bile sıvılaştırılmış kaliteli gaz
almak(LNG) tercih edilmesi gereken bir seçenektir. Türkiye, Cezayir ve Nijerya‘dan aldığı
sıvılaştırılmış doğal gaz‘ın miktarını arttırmak için planlamalar yapmalıdır. Türkiye de;
―Marmara Ereğlisi LNG terminali‖ne ―İzmir Aliağa LNG terminali‖ olmak üzere iki tane LNG
terminali vardır. Bu terminallere doğal gaz; tankerlere sıvı halde depolanmış doğalgaz olarak
ulaşır. Mesela, Japonya doğal gaz ihtiyacını LNG olarak karşılamaktadır.
Diğer en önemli enerji sorunu da, Türkiye de elektriğin yaklaşık % 50 lik bir kısmının doğal
gaz‘dan üretiliyor olmasıdır. Türkiyede neredeyse tamamı ithal edilen doğal gaz‘ın yaklaşık
%70‘lik bir kısmının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması çok yanlıştır.Çünkü doğal gaz
diğer enerji kaynaklarına göre daha pahalı bir enerjidir. Dolayısıyla pahalı bir enerji kaynağını,
en çok ihtiyaç duyulan başka bir enerjiye( elektrik enerjisine) dönüştürmek mantık dışıdır.
Elektrik‘in ülkemizde pahalı olarak tüketilmesi nihayetinde birçok sektörü olumsuz etkilemiştir.
Mesela sanayimizde üretilen malların, elektrik yüzünden maliyet miktarı artmakta, buda yurt
dışında sanayimizin rekabet gücünü azaltmaktadır. Sonuçta gerek elektriği, gerekse doğal gaz‘ı
pahalı tüketen ve pahalıya mal eden bir Türkiye gerçeği vardır. Özellikle elektrik enerjisi
konusunda, farklı enerji kaynaklarına yönelmek gerekmektedir. Mesela yeni hidrolik santraller
kurmak, Türkiye‘nin bu konuda kendi kapasitesinin farkına varması ve bunu da uygulamaya
geçirmesi bir çözüm yoludur. Ama ülkemizde var olan, doğal gaz elektrik santralleri için, doğal
gaz‘ı ucuza mal etme politikaları geliştirmemiz de şuan için yapılabilecek mantıklı bir
seçenektir. Çünkü bu santraller de büyük miktarda yapılan yatırımlar sonucu kurulmuşlardır. Ve
enerji konusunda sınıfta kalan bir ülkenin birçok mantıklı seçeneği birden uygulaması
gerekmektedir.
51
Türkiye‘nin; sağlam, planlanmış, üzerinde tartışılmış ve tüm kesimlerin görüşleri alınarak
oluşturulmuş enerji politikalarına ve enerji projelerine ihtiyacı vardır. Doğal gaz konusunda dile
getirdiğimiz sorunlar, eksiklikler ve çözüm önerileri bizim sadece birçok kişi tarafından bilinen
gerçekleri kendimizce yorumlamamızdır. Alternatif enerji kaynaklarını geliştirmek, enerjinin
önemini bilerek hareket etmek ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Türkiye enerji
üretiminde ağırlığı yerli ve yenilenebilir kaynaklara vermelidir.
Yerli kaynaklarımızdan da arama faaliyetlerini yeterince yapmadan vazgeçmemiz doğru
değildir. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken kendi topraklarımızdaki doğal gaz
potansiyeliyle ilgili arama ve üretme faaliyetlerinin arttırılmasıdır. Bu faaliyetlerin
yürütülmesinde büyük öneme sahip olan gerekli teknoloji ve teknik eleman ihtiyacı maksimum
düzeyde ülkenin kendi kaynaklarıyla çözülmesi yönünde çalışmalar yürütülmelidir.
52
ENERJĠ VERĠMLĠLĠĞĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
53
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın en önemli girdilerinden biri enerjidir. Bu yönüyle enerji bir
toplumun yaşam standardının yükseltilmesinde önemli rol oynar. Sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması da yine enerji ile mümkündür. Ancak, enerji kaynaklarının en önemlisini oluşturan
petrol, doğal gaz, kömür gibi fosil yakıt rezervlerinin hızla tükenmekte oluşu ve enerji
tüketimindeki hızlı artışa bağlı olarak bu kaynakların yol açtığı ozon tabakasının incelmesi, sera
gazı emisyonları gibi çevresel sorunlar enerji verimliliğini gündeme getirmiştir.
Sanayi ve teknoloji alanında yaşanan büyük gelişmelerle birlikte enerjinin kullanımı ve
maliyetleri giderek artmıştır. Bu amaçla, tüm dünyada enerji verimliliğini artırmaya yönelik
çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Enerjiyi üretmek kadar, üretilen enerjiden verimli şekilde
faydalanmak da artık ülkelerin önemli konularından biri haline gelmiştir.
Dünya gündemindeki en önemli üç enerji sorunu küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, petrol
fiyatlarının aşırı artışı ve enerji kaynaklarının verimli kullanımı ile enerji arz güvenliğinin
sağlanması olarak belirlenmiştir.
Ülkemizde enerji ihtiyacı, nüfus artışına ve sanayideki gelişmelere paralel olarak gün geçtikçe
artmakta ve enerji kaynakları bu ihtiyacı karşılayamamaktadır. Enerji talebinin büyük bir kısmını
ithalatla karşılayan ülkemizde bu durumun kalkınma ve sanayileşmede bir engel oluşturmaması
için enerjinin verimli kullanılması önemli hale gelmiştir. Yapılan çalışmalara göre sadece
enerjiyi verimli kullanarak yıllık enerji tüketiminin %30‘u kadar tasarruf sağlanacağı ifade
edilmektedir.
Toplumdaki enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin geliştirilmesinin sağlanması halinde
ülkemizde 2010 yılına kadar yılda 2,5 milyar YTL enerji tasarruf etme imkanı bulunmaktadır.
Ayrıca ülkemizde 2008 yılı ―Enerji Verimliliği Yılı‖ olarak ilan edilmiş olup, enerjinin ve suyun
verimli kullanılması amacıyla, ―En-Ver‖ enerji verimliliği projesi uygulanmak suretiyle
toplumun eğitimi ve bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapılmıştır.
54
1)UlaĢım sektöründe enerji verimliliği
Ulaştırma sektörü ülkemizde toplam enerji tüketimi içerisinde yaklaşık % 25 paya sahip
bulunmaktadır. Yolcu ve yük taşımacılığının önemli bölümü karayolu taşıması ile
sağlanmaktadır. Toplam sera gazı oluşumunun yaklaşık %15‘inin karayolu ulaştırma
sektöründen kaynaklandığı hesaplanmıştır. Ulaştırma sektöründen kaynaklanan karbondioksit
emisyonunda karayolu taşıtlarının payı % 90 civarındadır.
UlaĢımda enerji verimliliğinin artırılması ile ilgili olarak;
—Toplu taşıma araçları revize edilmeli.
—Vergilendirme araçların karbondioksit salınımlarına göre yapılmalı.
—Toplu taşıma özellikle de raylı sistem teşvik edilmeli.
—Hibrit teknolojisinin araçlarda kullanımı arttırılmalı.
2)Konutlarda enerji verimliliği
Türkiye de enerjinin yaklaşık % 33‘ü konutlarda tüketilmektedir. Konutlarda kullanılan enerjinin
büyük bir kısmı da ısıtma ve soğutma amaçlı olarak tüketilmektedir. Ülkemizde çok sayıda eski
binanın enerji tasarrufuna yönelik inşa edilmeyişi, hızlı kentleşme olgusuyla yeni binaların enerji
verimliliği standartlarına uygun olarak yapılmayışı gibi nedenlerle binalarda enerji kayıpları
yüksektir. Dolayısıyla binalarda enerji tasarrufuna yönelik çalışmalar enerji kaynaklarının
verimli kullanımı açısından önem arz etmektedir.
Binalarda enerji verimliliğinin artırılması ile ilgili olarak;
—Binaların yapılacağı yerin doğru konumlanmasıyla gün ışığı aydınlatmasından maksimum
fayda sağlanmalı.
—Su ısıtmada güneş kollektörleri kullanılmalı.
—Binalarda ısı yalıtımı için kullanılan izolasyon malzemeleri geliştirilmeli ve aktif ısıtma
sistemleri kullanılmalı.(rüzgar bacası vb.)
—Evlerde A sınıfı eşya kullanımı teşvik edilmeli.
—Kurumlarda pilot bölgeler seçilip sıfır emisyon uygulaması yapılmalı.
55
—Binaların anlık enerji tüketimini gösteren sistemler (örneğin sayaç) kurularak gereksiz enerji
kullanımının azaltılması.
2) Sanayide enerji verimliliği
Sanayi sektörü, ülkemiz nihai enerji tüketimi içinde yaklaşık %36 ve elektrik tüketiminde %55
paya sahiptir. Bunun yanı sıra 2000 yılında %36 olan enerji tüketimi payının 2010 ve 2020
yıllarında sırasıyla %46 ve %56 olacağı sanılmaktadır. Sanayi sektörümüz bir yandan yüksek
enerji tasarruf potansiyeline sahiptir. Öte yandan da, sanayide tüketilen enerjinin çoğu ticari
enerjidir. Bu durum da, enerji tasarrufu çalışmalarında sanayi sektörümüzün öncelikle ele
alınmasına neden olmuştur.
Sanayide enerji verimliliğinin artırılması ile ilgili olarak;
—Üretim tesislerinde, atıkların geri dönüştürülerek enerjinin geri kazanımı sağlanmalı.
—Isı iletimi nedeniyle olan ısı kaybı önlenmeli.
Ayrıca yapılması gerekilenlere şu maddeleri de ekleyebiliriz.
—Şarjlı pil kullanımı arttırılmalı.
—Eğitim seminerleriyle toplum bilinçlendirilmeye devam edilmeli.
—Devlet idaresinde Enerji Bakanlığı‘nın yükü azaltılıp, denetimi sağlayacak birim ayrılmalı.
Sonuç olarak;
Günlük hayatımızda belli alışkanlıklarımızı değiştirmek suretiyle günlük ihtiyaçlarımızın
hiçbirisinden kısıtlama yapmadan enerjinin verimli kullanımı halinde çevremizin korunmasına,
aile bütçesine ve ülke ekonomisine katkı sağlamak mümkün olacaktır.
Bunun sonucunda enerji arz güvenliğinin sağlanması ile enerji yatırım ihtiyaçlarımız ve ithalat
bağımlılığımız azalacak, ekonomik büyümenin iyileştirilmesine ve temiz çevrenin korunmasına
önemli katkılarda bulunacaktır. Kısacası enerji verimliliği bilincinin toplumun her kesiminde
yaygınlaştırılması ile bir yaşam biçimi olarak hayatımızın her alanına taşımamız gerekmektedir.
56
ULUSLAR ARASI ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
57
Enerjinin günümüz yaşam koşulları için gerekliliği ve bu bağlamda bir ülkenin ekonomik ve
politik bağımsızlığı üzerindeki rolü yadsınamaz. Sektörün stratejikliği, hakimlere sınırsız olmasa
bile oldukça geniş hareket alanları sağlamaktadır. Kaynakların maliği durumunda olma ve ona
hükmetme farklı şekillerde tezahür edebilmekte ve bu da kaynak sahibi olmayan ülkelere en
geçerli yol olarak kaynak çeşitlendirmeyi bırakmaktadır. Kaynak çeşitlendirmesi; ülkemizin
milli çıkarlarını gözetecek şekilde yapılandırılmalı, yapılan ikili ve uluslararası anlaşmalarda
uzun vadeli çıkarlar gözetilmeli ve tek bir ihracatçı ülkeye bağımlılık kesinlikle ortadan
kaldırılmalıdır. Günümüz verileriyle Türkiye‘ nin enerji tüketiminin %70 ‗i ithalatla
karşılanmakta olup, bu oran içinde Doğal Gaz ithalatımızın da büyük bir kısmı Rusya‘ dan
yapılmaktadır. Bu tehlikeli oran dikkate alınıp, yeni yapılacak anlaşmalarda mevcut ve tehlike
arz eden durum göz önüne alınmalı ve gelecek anlaşmalara ülkemizin hareket kabiliyetini
arttırıcı maddeler eklenmelidir.
Uluslararası Enerji konusu ülkelerin iç ve dış siyasetinde de belirleyici bir aktör konumundadır.
Genel tabloya hakim bir kaç büyük devletin belirlediği siyasete ülkemizin uymama gibi bir şansı
pek yoktur, ancak mevcut çerçeve dahilinde kendi çıkarlarını gözeterek kendi hareket
kabiliyetini genişletebilir- genişletmek zorundadır. Bu da tek bir kaynağa bağımlı olmadan,
yapılan anlaşmaların vadelerini milli çıkarlara göre optimize ederek ve ülkemizin önünü tıkayan
al ya da öde, olası anlaşmazlık dahilinde uluslararası tahkime başvurma gibi maddelerin
lehimize revizyonuyla mümkün görünmektedir.
Ülkemiz hükümetlerinin iç ve dış siyasetinin bu konuda paralel yürümesi, bunun bir hükümet
politikasından çok devlet politikası halini almasını gerektirir. Belirlenecek politikalarda
vizyonun ve misyonun doğru saptanması, uygulayacak kişilerin de bu politikaları iyi özümsemiş
olması ve konularında uzmanlaşmış kişiler olmaları politikaların etkinliğini artıracak ve ülkemiz
yararına olacaktır. Mevcut enerji politikamızın varlığı bile zihinlerimizde soru işaretleri
oluştururken, izlenilecek politikanın vadesi de bir diğer kilit noktadır. Dünya konjonktürel yapısı
iyi analiz edildikten sonra uzun vadede ülkemiz lehine sonuçlanacak politikalar belirlenmeli ve
derhal uygulanmalıdır.
58
Ülkemiz mevcut kaynaklar bakımından sanıldığı kadar fakir değildir. Bilinmeyen rezerv
envanterleri çıkarılmalı, kullanılmayan kaynaklar derhal devreye alınmalıdır.
Mevcut kaynakları değerlendirme, piyasa aktörleri arasında ilişkileri düzenlemekte ve rekabeti
korumakta etkin olacak şekilde düzenleyici ve denetleyici kurumların güçlendirilmelisi görev ve
yetki alanlarının ayrıştırılması oldukça önemlidir. Oluşturulacak yapıların yetkileri ise geniş ve
kapsayıcı olmalı, böylece işleyiş tek elden götürülmeli ve olası koordinasyonsuzlukların önüne
geçilmelidir.
Sektöre eleman yetiştirme konusu da bir diğer bağımlılık azaltma yoludur. Kalifiye ara ve üst
kademe işgücü ülkemiz dahilinde yetiştirilmeli, hatta bu konuda uzmanlaşılıp ihtiyaç duyan
ülkelere de eğitim verilecek, eleman ihraç edilebilecek duruma gelinmelidir. Bu durum
uluslararası arenada ülkemizin elini güçlendirecek bir öğe konumundadır ve kaynak sahibi Türkî
ülkelerde de kullanılabilir bir öğedir.
Dünya kaynak dağılımına bakıldığında ülkemizin konumu jeopolitik açıdan stratejik öneme
sahip olup, Avrupa için de yaşamsal öneme sahiptir. Taşıma yollarının topraklarımızdan geçmesi
ülkemize uluslararası arenada önemli bir güç sağlamakta ancak bu güç yeterince
kullanılamamaktadır. Ülkemizin sadece bir köprü olarak kullanılması milli çıkarlarımıza
yeterince hizmet etmemekte, bu durumun lehimize çevrilmesi gerekmektedir. Projelerin yapımı
aşamasında bu konu dahilinde ağırlığımızı koymamız ve ödün vermememiz çıkarımıza olacaktır.
Enerji alanında taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalarda uyuşmazlıkların çözümü konusu
hukukumuzun da referans alındığı adil ve tarafsız bir şekilde yapılmalıdır. Anlaşmaların vadeleri
de optimum düzeyde tutulmalı, makul sürelerde fiyat revizyonu sağlanmalı ve re-export hakkı
sağlanmalıdır. Anlaşmalar al ya da öde ön tanımlı olmamalı, ödeme konusunda ülkemize daha
esnek şartlar sağlanmalıdır.
59
İthal edilen ya da yerli olarak ürettiğimiz enerjinin verimli kullanılması, kayıp-kaçak oranlarının
düşürülmesi de ülkemizi daha da güçlendirecektir. Maliyeti azaltma konusu da bununla
bağlantılı olup, ucuz enerjinin getirisi olarak sanayi alanında ilerleme ve kendi teknolojilerimizle
elimizi güçlendirmemiz, yine lehimize olacaktır.
Enerji sektöründe yerli yatırımcılara kolaylıklar sağlanmalı, teşvik, prim ve vergi muafiyetleri
gibi araçlarla ülkemiz yerli kaynaklarının kullanımı, aramaları ve çıkartılmalarına
özendirilmelidir.
Yenilenebilir kaynaklar açısından önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizin mevcut ve atıl
duran yenilenebilir kaynaklarını derhal devreye alması gerekir. Bu konuda Ar-Ge çalışmalarına
kolaylık sağlanması, devlet teşviki verilmesi ve geliştirilebilecek teknolojilerin ihracı amaç
edinilmelidir.
Sektördeki bu çok çeşitli sorunlardan oluşan profilin çözümü olarak sivil toplum kuruluşlarının,
akademisyenlerin, küçük ve orta boylu yatırımcıların, meslek odalarının ve devlet temsilcilerinin
tatmin edici ölçüde temsil edildiği dikey entegre bir kurum oluşturulması gerekir. Hali hazırda
uluslararası olarak güvenilirliği zarar görmüş olan yürütme ve yargı kurumlarımızın eski
saygınlığını kazanması açısından çok önemlidir. İhalelerde ve lisans işlemlerinde şimdiye kadar
oluşan, usulsüzlük ya da anlaşmazlıklara dayalı sorunlar ve bu sorunların çözümlerinde yaşanan
yetersizlikler yüzünden prestij kaybına uğrayan bu kurumların eski konumlarını yeniden
kazanmaları sadece ulusal prensiplerimiz gereği değildir. Bu kurumların iyileştirilmesi ile
uluslararası arenadaki Türk aktörlerin hakları ve çıkarları daha büyük bir güçle korunabilecektir.
Her boyutta yatırımcı anlaşmalardan daha avantajlı çıkabilecektir.
Söz konusu uluslararası enerji anlaşmalarının kısa vadeli olması devletin yararınadır. Diğer
konularda olduğunun aksine, devletin sektörde güçlü bir aktör olduğunu uzun vadeli ve sabit
rakamlarla yazılmış bir anlaşma değil kısa vadeli esnek rakamlarla yazılmış bir anlaşma
imzalamasından anlayabiliriz. Çünkü enerji sektöründe, yukarıda bahsettiğimiz uluslararası
denge kaygıları sebebiyle, rakamlar kısa sürede alçalıp yükselmektedir. Uzun süre sabit bedelle
yapılacak bir anlaşma bu açıdan çok risklidir. Sektörde güçlü bir aktör, kısa vadeli ve esnek
bedelli taleplerini kabul ettirebilen aktördür. Bir yandan petrole ev sahipliği yapan ülke
60
devletleriyle ilişkileri iyi tutmak önemli olduğu kadar, diğer yandan Türkiye'de hayli yüksek
olan petrol bağımlılığını azaltarak alternatif yakıtlara yönelmek ülkemizi bu alanda daha güçlü
bir aktör haline getirmek için bir başlangıçtır. Alternatif kaynaklara yönelirken piyasada sebep
olduğumuz değişikliği telafi ederek bu ülkelerle ilişkilerimizi kaybetmemek için tarım ve sanayi
gibi alanlarda onlarla ilişkilerimizi kuvvetlendirmek önemlidir. Bu gibi dengeler hem yurt içi
hem uluslararası alanda vazgeçilmezdir.
Ülkemizin söz konusu hedeflere ulaşabilmesi için öncelikli olarak sektörde ulusal denge
sağlaması çok önemlidir. Denge, denetim ve rekabet ile ilgili kurumların iyileştirilmesi,
önerdiğimiz dikey entegre oluşumla birlikte çalışması çok önemlidir. İhalelerin, işe alımların,
emekliliklerin, işçisinden yöneticisine sektördeki her pozisyonun birbiriyle ilişkilerinin
denetlenmesi uzun vadede sektörde özel ve kamu arasındaki uçurumu kapatacaktır. Özel sektör
ile kamu arasında uyumun sağlanması uzun vadede küçük ve orta boy yatırımcıların rekabete
katılması ve güçlü ortaklıkların kurulmasının en önemli şartıdır. Hem lisans alım satımları, hem
de hızla değişen ya da yaşanan olaylara göre ihtiyaç hissedilip eklenen yasalar sebebiyle
sektörün dışında kalma tehlikesi altında olan bu yatırımcılar birlik olarak konsorsiyum benzeri
kuruluşlar oluşturduklarında hem yurt içi hem de yurt dışı itibarımız ciddi ölçüde artacaktır.
Kurumlar arası pratik iş birliği ve oluşturulabilecek ara kurumlar, sektörle ilgili yasamaları
içeriğini değiştirmeden birbirine uyumunu sağlayarak ve derleyerek kişilere erişimi daha açık ve
anlaşılması daha kolay hale getirebilecektir. Öncelikli amaç uzun vadede devletin enerji
hedeflerinin belirlenmesi ve prensiplerinin oluşmasıdır. Belli prensipleri oluşmayan aktörün
kurumlarla ilişkilerinde itibarı çok zayıf olacaktır. Avrupa'da enerjisinin büyük çoğunluğunu
nükleer santrallerden karşılayan ülkelerin çoğu, 77% gibi bir rakamla Fransa örneğin, denetim
kurumlarının itibarı ile karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de bu konuda ihaleler ve duruşlar
geliştirmeden önce, birincil olarak denetleme kurumları ele alınmalıdır. Nükleer enerjide üretim,
atık ve depolama birimlerinin denetimini yapacak olan kurumlar özenle oluşturulmalı ve
mutlaka birbirinden ayrı tutulmalıdır. Önceliğin kara değil güvenilirliğe verilmesi garanti
edilmelidir.
61
Uluslararası alanda belli kozlara sahip olabilmek için, usulsüzlük ve mevzuat yeterliliğinden
dolayı ortaya çıkan, büyüyen ve türeyerek sektöre hakim olan büyük şirketlerin aksine doğal bir
evrimle rekabet koşullarında büyüyen ve başarılar kazanan şirketler oluşmasına öncelik
verilmelidir. Uluslararası rekabette yerini alan güçlü bir aktör olmanın ilk şartı bu dengeyi
sağlayabilmek ve güven kazanabilmektir.
62
HĠDROLĠK ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
63
GIRIŞ
Hidrolik enerji, en basit haliyle, sudan alınan ve elektriğe çevrilen enerjidir. Hidrolik enerji,
hidroelektrik santralleri, akıntı enerjisi ve dalga enerjisi yollarıyla elektrik enerjisine çevrilebilir.
Dünyada kullanılan en yaygın yöntem, suyun potansiyel enerjisinin türbinleri çevirmek için
kullanıldığı ve generatörden elektrik enerjisi elde edilen hidroelektrik santrallerdir.
Dünya genelinde kullanılan elektrik enerjisinin %24‘ü hidroelektrik santraller tarafından
üretilmektedir. Hidroelektrik santrallerin sağladığı enerjiyi dünya üzerinde bir milyardan fazla
insan kullanmaktadır. Dünyadaki hidroelektrik santrallerden elde edilen enerji, 3.6 milyar varil
petrolden elde edilen enerjiye denktir.
Ülkemizin 2008 yılı içindeki toplam elektrik tüketimi 200 milyar kWh‘tir. Elektrik İşleri Etüt
İdaresi (EİE) tarafından açıklanan verilere göre ülkemizin ekonomik hidroelektrik enerji
potansiyeli 2004 yılı itibariyle 127.6 milyar kWh‘tir. Bu potansiyelin % 35‘i işletmede, % 8‘i
inşa halinde ve geriye kalan % 57‘si ise aday hidroelektrik potansiyeldir.
HIDROLIK ENERJININ OLUMLU YANLARI
Hidroelektrik santraller, yenilenebilir kaynaklı enerji kaynağına sahip olması, elektrik üretimi
için yerli doğal kaynak kullanılması, işletme ve bakım giderlerinin diğer santral seçeneklerine
göre düşük olması, kırsal kesimde inşası sırasında istihdam yaratması(Atatürk santrali inşaatında
12000 kişi çalışmıştır), en az düzeyde olumsuz çevre etkisine neden olması gibi özelliklerinden
dolayı önemli bir elektrik üretim seçeneğidir. Ülkemizde hidroelektrik santrallerinin on yıllardır
kullanılıyor olması, hidroelektrik santral teknolojisinin güvenilir ve uygulaması oturmuş bir
teknoloji olduğunu göstermektedir. Ayrıca, hidroelektrik santrallerin devreye alınış ve
çıkarılışları çok hızlı yapılabildiğinden, gün içinde değişen elektrik ihtiyacı nedeniyle yapılması
gereken frekans kontrolü için hidroelektrik santraller kullanılır. Bunun yanında, inşa edilen çok
amaçlı baraja sahip hidroelektrik santraller elektrik üretimi dışında çevrelerindeki sulama ve
64
içme suyu ihtiyacının karşılanmasını sağlar, taşkın ve sel oluşumunu önler. Bunlara ek olarak,
hidroelektrik santrallerinin baraj gölleri, su ulaşımı ve su sporlarının yapılmasına olanak verir, su
ürünleri ve balıkçılık alanlarının bölgesel gelişimini sağlar.
HIDROLIK ENERJININ OLUMSUZ YANLARI
Her uygulamada olduğu gibi hidroelektrik santrallerinin de birtakım olumsuz yönleri vardır.
Hidroelektrik santrallerin ilk yatırım maliyetleri göreceli olarak yüksektir. Özellikle büyük
ölçekli, yani ünite kurulu gücü 100 MW‘tan büyük olan hidroelektrik santrallerin inşası için, yıl
içindeki su debisinin düzensiz oluşu nedeniyle büyük baraj göllerinin oluşturulması
gerekmektedir. Baraj göllerinin oluşturulması sırasında büyük miktarda tarım arazisi, bazen
antik değeri bulunan alanlar veya yerleşim bölgeleri su altında kalmaktadır. Bu durum
beraberinde sosyal sorunları getirmektedir. Baraj gölünün su altında bıraktığı bölgelerde yaşayan
insanlar, alışageldikleri yer ve düzenden ayrılmak zorunda bırakılmaktadır. Bu süreçte yapılan
kamulaştırma çalışmaları, hidroelektrik santrallerinin ilk yatırım maliyetini yükselten diğer bir
etmendir. Hidroelektrik santrallerinin baraj gölleri çevresi gerektiği kadar ağaçlandırılmazsa,
kıyı erozyonu artar. Hidroelektrik santrallerin diğer bir olumsuz etkisi balıklara yaptığı etkidir.
Baraj veya regülatör yapıları balık geçişini engellemektedir. Bu sorun balık merdivenleri inşa
edilerek çözülmektedir. Ayrıca türbin kanatları balık ölümlerine sebep olmaktadır.
HIDROELEKTRIK SANTRALLERINDE YENI TREND
Ülkemizdeki üretilen hidrolik kaynaklı elektrik enerjisinin çoğu büyük ölçekli hidroelektrik
santrallerde üretilmektedir. Bu tip santrallere örnek olarak Atatürk, Karakaya, Keban, Altınkaya
ve Berke santralleri verilebilir. 1200 MW kapasiteli Ilısu Hidroelektrik Santrali‘nin 2013 yılında
devreye alınması planlanmaktadır. Ilısu Santrali bu tip, büyük baraj gölüne sahip olan büyük
ölçekli santraller için son örneklerden birisi olacaktır. İhtiyaç duyulan geniş göl alanı dolayısıyla
bundan sonra küçük ve orta ölçekli hidroelektrik santrallerine ağırlık verilecektir. EPDK‘dan
65
alınan hidroelektrik santral kurulum lisansları, önümüzdeki dönemde 500-700 arası küçük ve
orta ölçekli hidroelektrik santral kurulacağını göstermektedir.
Küçük ve orta ölçekli hidroelektrik santraller akarsu ve su depolama kurulumu olarak iki farklı
tiptedir. Doğrudan akarsu üzerine kurulan hidroelektrik santraller suyun akışına bağlı olarak
üretim yapar, hatta akarsu yatağındaki düzensiz debi sebebiyle santraldeki elektrik üretiminin
tamamen durması dahi söz konusudur. Bu duruma rağmen, kurulumu kolay ve düşük maliyetli
olduğu için küçük hidroelektrik santrallerin çoğu bu tiptedir. Su depolamalı hidroelektrik
santrallerinde ise üretim daha düzenlidir. Su tutması için yapılan reservuar ise maliyetleri
yükseltmektedir.
Küçük ve orta ölçekli hidroelektrik santrallerin kurulum maliyetleri, ortalama olarak 1000-1500
$/kWh arasındadır. Buna ek olarak bu tip santrallerin, ortalama bakım maliyetleri 0.2-0.9
cent/kWh arasındadır ve verimli çalışma süreleri 50 yıl civarındadır.
Hidroelektrik santrallerin bir diğer uygulaması da pompa depolamalı (pump-storage)
hidroelektrik santrallerdir. Bu tip santrallerde iki adet reservuar bulunmaktadır. Potansiyel
enerjisi elektrik enerjisine çevrilen su, alt reservuarda tutulmaktadır. Elektrik tüketiminin az
olduğu gece vaktinde nükleer ve kömür kaynaklı termik santrallerin sağladığı baz üretim elektrik
enerjisi ile veya üretimi değişken olan ve şebekeye bağlanmamış olan rüzgar santrallerinden
sağlanan elektrik enerjisi ile çalıştırılan pompalar vasıtasıyla su tekrar üst reservuara
pompalanmaktadır. Bu santrallerin gözardı edilmemesi gereken dezavantajı düşük verimli
olmasıdır. Bu yüzden bu tip santrallerin ülkemizde ekonomik olarak yapılabilirliği, diğer
kaynaklardaki mevcut potansiyelimiz göz önüne alındığında şu an için söz konusu değildir. Bu
tip santrallerin verimsizliği ve maliyetlerine rağmen, puant yükün karşılanması ve tüketimin tüm
güne yayılması (peak shaving) için kullanılabilir.
66
ÖNERILER
Grup çalışması sonucu aşağıdaki önerilerde bulunulması kararlaştırılmıştır:
1. Ülkemizin mevcut hidrolik enerji potansiyelinin elektrik enerjisi elde etmek için
kullanılması yolunda, yatırımcıların gerçekleştirmekle yükümlü oldukları bürokratik
işlemlerin en aza indirilmesi gerekmektedir.
2. Yenilenebilir kaynaklara yapılan yatırımlar için hazırlanan teşviklerin, dünyada
süregelen ekonomik bunalım ve kredi bulma zorlukları dikkate alınarak, gözden
geçirilmesi ve yatırım iştahını artıracak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
3. Hidroelektrik santrallerinde kullanılan teknoloji on yıllardır ülkemizde uygulanmaktadır.
Bu alanda elde edilen işletme tecrübesi ve uzmanlaşan insan gücü kullanılarak,
hidroelektrik santrallerde kullanılan ekipman ve alt sistemler ülkemizdeki araştırma
kurumları ve üniversitelerin de yer aldığı Ar&Ge projeleriyle adım adım
yerlileştirilebilir. Özellikle küçük, orta ölçekli hidroelektrik santraller için türbin imalatı,
kontrol, kumanda ve gözlem sistemleri tasarımı ve elektromekanik aksamın üretimi yerli
sanayi için hedef ürünler olabilir.
4. Yıllar önce kurulan ve teknolojisi eskiyen büyük santraller rehabilite edilerek birçok
yeni kurulacak küçük-orta ölçekli hidroelektrik santrallerin üretimine denk üretim artışı
sağlanabilir. Bir rehabilitasyon projesi olan Keban HES rehabilitasyon işlerinin yerli bir
şirket olan TEMSAN tarafından koordine edilmesi ve santral kontrol, kumanda ve
gözlem sisteminin TÜBİTAK-UZAY tarafından geliştirilecek olması yerli katkı
açısından son derece önemli ve ümit verici bulunmuştur.
5. Yapılacak büyük ölçekli hidroelektrik santrallerinin kurulumu öncesi, baraj gölü suları
altında kalacak olan tarihi değeri bulunan eserlerin iyi bir şekilde planlanmış arkeolojik
kazılarla tahliye edilmesi gerekmektedir.
67
SONUÇ
Yapılan bilgilendirme ve grup içi tartışmalar sonucu, hidrolik enerjinin mevcut potansiyeli ile
yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi fikrinin revaçta olduğu bugünlerde, ülkemiz
için göreceli ucuz ve değerlendirilmesi gereken önemli bir kaynak olduğu konusunda fikir
birliğine varılmıştır. Ülkemizdeki yenilenebilir kaynaklardan en önemlisi ve yerli katkıya en
uygunu olan ve raporda çeşitli yönleriyle ele alınan hidroelektrik santrallerinin kurulumunun
öncelikli enerji çeşitliliği hedefleri arasında olması gerekmektedir.
68
SÜRDÜRÜLEBĠLĠR ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
69
Sürdürülebilir enerjinin sağlıklı açıklanabilmesi için ilk önce sürdürülebilirlik konusunda bir
tanım yapılmalıdır. ―Sürdürülebilir‖ kavramı 1980'li yıllarda ilk olarak Bruntland Raporunda
kullanılmıştır ve ―var olan kaynaklarımızı gelecek nesillere yetecek biçimde kullanımını‖ olarak
ifade edilmektedir. Ancak değişen çevre şartlarının ardından bu tanıma ‗‘çevreye zarar
vermeden, eldeki kaynakları en iyi verimle kullanıp var olan kaynakları gelecek nesillere
bırakmak‘‘şeklinde değiştirebiliriz. Sürdürülebilir enerjiyi ise insan yaşamını ve doğayı
tehlikeye sokmadan, eldeki kaynaklardan maksimum yarar sağlayarak hayat standartlarını
dengede tutan ve kontrolümüzde olan enerji olarak tanımlayabiliriz.
Sürdürülebilir enerji konusunda dikkat çeken ilk nokta arz güvenliği. Peki, arz güvenliği nedir?
Arz güvenliğini kısaca; enerjiye gereksinim duyulduğu zamanda, gereksinim duyulan miktar ve
kalitede sunulabilme yeteneği olarak tanımlamak mümkündür. Arz güvenliğinde en önemli
nokta ise planlamadır. Enerjide dışa bağımlılık oranı %70'lere varan bir ülkede üretimin
sürdürülebilirliği için öncelikli plan ülke öz kaynaklarına yönelim, kısa vadede ise kaynak
çeşitlendirme olmalıdır. Enerjide arz talep dengeleri grevler, doğal afetler, savaşlar, üreticilerden
kaynaklanan sorunlar nedeniyle tehlikeye girebilir. Arz güvenliğinde, yıllar itibarıyla dışa
bağımlılığımızı azaltacak ulusal politikaları saptamak üzere geniş katılımlı bir yapı tarafından,
ulusal ve kamusal çıkarları ön planda tutan bir bakışla, merkezi ve stratejik planlama
hazırlanması gerekmektedir.
Enerji üretimi ve tüketiminde salınan gazlar toplam sera gazlarının %80'ini oluşturmaktadır.
Yani çevreyi tehdit eden en önemli unsurlardan biri enerji olmaktadır. Bu nedenle enerji ve
çevre dikkatle incelenmesi gereken bir ikilidir. Konvansiyonel kaynaklarda enerji üretimi
sırasında çıkan sera gazlarının yanında ortaya çıkan diğer atıklar da çevrede uzun dönemde
büyük tahribatlar yaratmaktadır. Enerjinin sürdürülebilirliliği açısından bu konuda daha sağlam
önlemler alınmalı ve dikkatli olunmalıdır. Alınacak önlemler kanun ve yasalarla
kuvvetlendirilmelidir. Bunun için çevre enerji konusunun bir arada işleneceği, çevre ve sosyal
bilimcilerin, teknik kadroların, politika yapıcıların yer aldığı multidisipliner çalışma grupları
oluşturulmalıdır.
70
Şekil 1. Türkiye‘nin güneş haritası
Enerjiden kaynaklanan kirliliği ve çevre tahribatını önlemenin yollarından biri yenilenebilir
kaynaklara yönelmektir. Bu kaynaklar konusunda ise yerel yaklaşımlar hem çevre kirliliğini
engellemeye yardımcı olacak hem de artan enerji miktarı sayesinde dışa bağımlılığı azalacaktır.
Yerel yaklaşımlarda esas amaç bölgedeki enerji potansiyelini kullanabilmektir. Örneğin güneş
potansiyeli yüksek olan Akdeniz kıyılarından enerji güneş yoluyla sağlanabilmelidir. Ya da
jeotermal enerji yönünden üst sıralarda bulunan Ege bölgesinde enerjinin üretim yollarından biri
jeotermal kaynakların kullanımı olmalıdır. Yerel enerji üretimi, öncelikle enerji üretildiği yerde
tüketileceği için nakil hatlarındaki kayıpların önüne geçer.
71
Şekil 2. Türkiye‘nin Rüzgar Atlası
72
Şekil 3. Türkiye‘nin Jeotermal Gücünün Bölgelere Göre Dağılımı
Enerji eldesin de yenilenebilir kaynaklar kullanıldığında (kurulum maliyetinden sonra) maliyeti
en aza iner. Çevresel etkileri minimum olduğu için sosyal maliyet yaratmazlar ve düşük risk
katsayısına sahiptir.
Enerjinin üretimi kadar dağıtımı da sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğa kaynaklı üretilen
enerjiler sürekli aynı miktarda üretilmediği için (rüzgarın şiddetinin artıp azalması gibi
nedenlerden) şu an sahip olduğumuz nakil hatları ile iletimi sorun yaratmaktadır. Ayrıca nakil
hatlarındaki kayıplar azımsanmayacak düzeydedir. Türkiye‘de 2006 yılı verilerine göre iletim
hatlarındaki kayıp oranı %3,27 mertebesindedir. Ülkemizde dağıtım hatlarındaki kayıp oranları
2006 yılı verilerine göre %15,08 seviyesindedir. Bu oranın %7,6‘sı teknik kayıplar ve %7,48‘ini
de kaçak elektrik enerjisi oluşturmaktadır*. Bu sayılardan da görüldüğü gibi nakil hatlarında
yapılacak değişiklikler uzun dönemde büyük kazançlar yaratacaktır.
Kısa vadede geri bildirim verebilecek olan önlemlerden olan enerji verimliliği ve enerjinin etkin
kullanımı da sürdürülebilir kaynak yönetimi için kısa vadede geri dönüşüm sağlayacak
73
hedeflerden biri olmalıdır. Bu konuda yapılan bilinçlendirme çalışmaları arttırılmalı ve daha çok
kişiye ulaşılmalıdır. Bu bilinçlendirmelerle enerji kullanım alışkanlıkların değiştirilmesi
hedeflenmelidir. Yapılan bilgilendirme çalışmalarında enerjinin yoğun kullanıldığı saatlerdeki
tüketim hızı günün diğer saatlerine dağıtılması amaçlanmalıdır. Sanayide ise enerji yoğunluğu
yüksek sektörlerde: demir-çelik, çimento, seramik, cam, tekstil, kağıt, kimya, petro-kimya ve
gübre enerjinin etkin kullanımına yönelik teknolojilerin uygulanması, yaygınlaştırılması ve
gerekli tasarruf önlemlerinin alınması ile ülkemiz önemli bir ek kaynak kazanabilecektir. Nakil
hatlarının yanı sıra kaçak elektrik kullanımı da üretilen enerjinin dengesiz tüketimine neden
olmaktadır. Kaçakların önlenmesinde enerjinin üretiminden hedefe ulaşana kadar gelişmiş bir
takip mekanizması oluşturulmalıdır. Oluşturulan bu sistem ile üretilen enerjinin nerede ne kadar
kayba uğradığı tespit edilebilmelidir.
Enerji tasarrufu sırasında yine enerji üretimi de kojenerasyon yoluyla gerçekleşebilir.
Kojenerasyon teknolojisinde doğalgaz, nafta, fuel oil, oil, kömür ve biokütle gibi enerji
kaynakları buhar, gaz türbini veya gaz motorlarında elektrik enerjisine çevrilirken,
çevrim sonunda ısıda da atık ısı kazanları vasıtasıyla ısınma veya proses kullanımı
amacıyla değerlendirilmektedir.
74
Bunların yanı sıra dışarıdan alınan enerji konusunda çeşitlendirme yapılmalıdır. Farklı
ülkelerden farklı enerjiler alınabilmelidir. Buradaki amaç bir kesinti sırasında ya da enerji alınan
ülkeyle ilişkilerin bozulması durumunda sorun yaşamamaktır. Çeşitlendirilmiş enerji ve enerji
sağlayıcıları sayesinde enerjinin sürdürülebilir olması daha da rahatlaşır.
Tüm bunların dışında sürdürülebilir enerji politikalarının sürdürülebilir yaşamın alt başlığı
olduğunu unutmamak gerekli. İnsanlığın temel gereksinimlerinin karşılanmasını tehlikeye atan
bir enerji kaynağı temiz ve sürdürülebilir kaynak da olsa dikkatli planlama yapılmadan talep
karşılayacak seviyeye getirilmemelidir. Enerji üretim merkezlerinin kurulacağı yerlerin tarıma
elverişliliğine dikkat edilmelidir. Hayatımızı devam ettirmemiz için öncelikle toprağa
ihtiyacımız vardır.
Tarım, enerji üretiminde biyoyakıt söz konusu olduğunda yine tartışma konusu olur. Biyodizel,
kolza (kanola), ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinden elde edilen yağların veya
75
hayvansal yağların bir katalizatör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile (metanol ve ya etanol )
reaksiyonu sonucunda açığa çıkan ve yakıt olarak kullanılan bir üründür. Evsel kızartma yağları
ve hayvansal yağlar da biyodizel hammaddesi olarak kullanılabilir. Biyodizel petrol içermez;
fakat saf olarak veya her oranda petrol kökenli dizelle karıştırılarak yakıt olarak kullanılabilir.
Biyoyakıt üretimi için tarlalara kanola ekimi yapılması, kanola nedeniyle bazı tarım ürünlerinin
azalması göze çarpan sorunlardan bazılarıdır. Biyoyakıtlarla ilgili olarak hükümetlerin ve ilgili
kamu kurum ve kuruşlarının gerçekçi hedefler doğrultusunda stratejilerini belirlemeleri ve
planlama yapmaları, hammadde olarak yerli tarımsal ürün kullanımına, yerli ekipman üretimi ve
istihdama öncelik vermeleri, her türlü evsel, tarımsal ve ormancılık atık ve artıklarını
değerlendirecek enerji eldesine yönelik çalışmaları teşvik etmeleri gerekmektedir.
Türkiye‘nin, yerli enerji kaynaklarının potansiyelini tanımlamış, geleceğe yönelik kısa, orta ve
uzun vadede verimli planlarını içeren, süreklilik arz eden entegre bir enerji politikası olduğunu
söylemek zordur. Bu nedenle devlet öncelikle elindeki kaynakları net olarak tanımlamalı, daha
sonra kendi içinde bir enerji politikası oluşturmalıdır. Özellikle Afşin deki işletilemeyen linyit
yatakları ile ülkemizin petrol kaynaklarının araştırılması konusunda daha hızlı adımlar
atılmalıdır. Oluşturulacak enerji piyasası sayesinde kendi öz kaynaklarımızdan yapabileceğimiz
enerji üretimi arttırılmış olacaktır. Enerjinin üretimi azaltılan vergi ve devlet eliyle verilen
destekler sayesinde daha kontrollü yapılmaya başlar. Enerji alanında yapılan teşvikler sayesinde
enerji üretim malzemelerinin (rüzgar tribün kanatları, fotovoltaik sistemler, santral ekipmanları
gibi) üretimi ülkemizde yapılmaya başlanabilir. Özellikle yenilenebilir kaynaklardan enerji
üretimi yüksek olan kurulum maliyetleri nedeniyle yapılamamaktadır. Yerli üretim
gerçekleştiğinde ise yenilenebilir enerji teknolojilerinin ilk yatırım maliyetlerinde düşüş
sağlanacaktır.
Son olarak sivil toplum kurumları ile medyaya da büyük görevler düşmektedir. Bu iki birim
halkın bilinçlenmesi konusunda tarafsız davranmalıdır, gerçekçi bilgiler vermelidir. Yapılacak
yatırımları ya da kurulacak santrallerin sadece yarar ya da zararlarını anlatmak yerine ikisini
beraber anlatmalıdır.
76
NÜKLEER ENERJĠ ÇALIġMA GRUBU
RAPORU
77
Enerji fiyatlarında ki yükseliş, küresel ısınma sorunu ve gelişmekte olan ülkelerin artan enerji
talebi, dünyanın nükleer enerjiye ihtiyacı olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Gelişmekte
olan ülkelerin durumu gelişmiş ülkelerden farklıdır. Gelişmekte olan ülkelerde milyarlarca insan,
ancak yaşamak için gerekli ve minimum hayat standartlarını karşılayabilecek miktarda enerjiyi
tüketmektedir. Bu ülkeler belirli bir refah düzeyine ulaşmak istiyorlarsa 15 yılda bir ikiye
katlanan enerji ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Dahası, bu ülkelerde nüfus gelişmiş ülkelerin
7-10 katıdır. Ekonomik büyüme ise birkaç Afrika ülkesi hariç sanayisi gelişimini tamamlamış
ülkelerden çok daha fazladır. Gelişmekte olan ülkelerin şu an ki elektrik ihtiyacı 1 x 106 MW
iken sonraki on yılda elektrik ihtiyacı 5 x 106 MW olacaktır. Şu an gelişmiş ülkelerin elektrik
ihtiyacı ise 2 x 106 MW‘tır. Bu derece acil enerji ihtiyacını karşılayabilmek için nükleer dahil
bütün olası kaynakları gözden geçirmemiz gerekmektedir. Tıpkı Hindistan, Çin ve İran gibi
gelişmekte olan Türkiye‘nin de nükleer enerjiye bu ülkeler kadar ihtiyacı vardır.
a) Nükleer Reaktörler ve Elektrik Üretimi
Şu an dünya elektrik üretiminde nükleer enerjinin payı % 20‘dir. Batı Avrupa‘da bu pay % 50
olurken, Fransa‘da yaklaşık % 80‘dir. Güvenilir bir kaynak olan nükleer enerji ile bir senenin %
90‘ından daha uzun süre sürekli olarak elektrik üretilebilir. Kalan zaman ise düzenli bakımlar
için kullanılır. Uzun dönem maliyeti kömür ile üretilen elektrik maliyetine yakındır. Çevreye
olan zararlı etkileri çok az düzeydedir ve bu bakımdan doğal gaz hariç diğer enerji
kaynaklarından daha güvenlidir.
Şu an 30 ülkede 439 nükleer reaktör yaklaşık 370 GWe elektrik üretmektedir. Yapılmakta olan
(33 tane 26,8 GWe), planlanan (94 tane, 101,6 GWe) ve önerilen (222 tane, 193,1 GWe) reaktör
sayısı nükleer güç sektöründe büyümeyi açık bir şekilde göstermektedir. Bu büyüme çoğunlukla
ekonomik gelişmeyi yansıtmakta birlikte (yapılması planlanan ve önerilen reaktörlerin 1/3‘ü
Çin‘de düşünülmektedir), örneğin ABD ve Japonya‘da yapılması düşünülen yeni reaktörler ile
sera etkisi yapan gazları azaltmak bu büyümenin bir başka nedenidir.
78
Baz yük bir dağıtım şirketinin tüketicilere sağladığı minimum miktarda güçtür. Baz yük
santralleri ise o bölgenin sürekli enerji talebinin tamamını ya da bir kısmını karşılayan ve
genellikle sistemin diğer güç üretim tesislerinden daha ucuz, sabit oranda enerji üreten
santrallerdir. Nükleer santraller genellikle pik çıkışa yakın sürekli elektrik üreten önemli baz yük
santralleridir.
Buna karşın yenilenebilir enerji türleri süreksiz enerji sağladıkları için baz yükü karşılama da
yetersiz kalmakla eleştirilmektedirler. Her ne kadar sürekli elektrik gücü sağlayacak teknolojiler
mevcutsa da (biyokütle vb.) bunların güç kapasitesi çok düşüktür. Elektrik talebi gün boyunca ve
mevsimden mevsime değişebilmektedir. Baz yükün üzerinde ki talep periyotları pik yükü
oluşturur. Bu nedenle nükleer gücü baz yükü ve yenilenebilir enerjileri pik yükü karşılamak için
kullanmak mantıklı bir seçimdir.
c) Nükleer Teknoloji
Nükleer reaktörler geliştirilmeye oldukça müsaittir. Örneğin şu an kullanılmakta olan termal
reaktörler doğal uranyumun içinde sadece % 0,7 oranında bulunan uranyum–235 izotopunu
yakabilmektedir. Oysa hızlı reaktörlerde kalan % 99,3 uranyum–238 de yakılabilir. Şu an
kullanılmama nedenlerinden biri kurulmasında ki zorluklar olan hızlı reaktörler ucuz olan
uranyum fiyatları artınca ekonomik olacak ve termal reaktörlerin yerini alabilecektir.
Bugünlerde üzerinde düşünülen 4. nesil reaktör tasarımlarının ticari olarak işletilmeye
başlanması için 2030 yılı öngörülmektedir. Bunlardan önce, geleceği oldukça parlak görülen bir
proton hızlandırıcıdan çıkan protonların ağır bir metale çarpmasıyla bir çekirdekten çok sayıda
nötron çıkartmasına dayalı ―spallasyon‖ tekniği üzerine de araştırmalar sürmektedir. Bu
nötronlar alt kritik bir reaktörü kritik hale getirip güç üretmesini sağlayabilir. Bu tür reaktörler
hızlandırıcının kapatılması ile kolaylıkla kapatılacaktır. Ayrıca nötron akısı çok yüksek olduğu
için radyoaktif atıklar da reaktör içinde kolaylıkla yakılabilecektir. Bu durum bu reaktörlere
79
istenen çevresel özellikleri sağlayacaktır. Çok güvenli çakıl taşı reaktörleri ise bir başka parlak
reaktör teknolojisidir.
Gündemde olan bir diğer reaktör teknolojisinde ise bir bahçe kulübesinden daha küçük ve 20000
evin ihtiyacını karşılayacak nükleer güç santrallerinin 5 yıl içinde satışının gerçekleşmesi
beklenmektedir. Bu santraller hareketli parçaları olmayan, beton içinde yer altına gömülmüş ve
silah yapılabilecek malzeme bulundurmayan santrallerdir.
Nükleer bilim ve teknolojileri en temiz ve çevreci elektrik üretiminin yanında birçok şekilde ve
birçok alanda hayatımızı geliştirmiştir. Örneğin yiyecekleri daha güvenli hale getirilmesinde,
bazı ölçü aletlerinin ve makinelerin kalitesinin arttırılmasında, metabolizmada ki anormalliklerin
ve kanserin teşhis ve tedavisinde, uzay araştırmalarında kullanılmıştır. Ayrıca nükleer
denizaltılar ve uçak gemileri yine nükleer teknolojinin nimetlerindendir.
d) Toryum
Birkaç iyi nedenden dolayı bilim adamları toryumu nükleer yakıt olarak araştırmaktadırlar.
Toryumun doğal izotopunun tamamen toryum-232 olarak bulunması, uranyuma göre daha etkili
ve güvenli olması nedenler arasındadır. Nükleer reaktörleri uranyum yerine toryum ile yüklemek
radyoaktif atık miktarını yarıya indirecek ve silah yapımında kullanılan plutonyumun derecesini
% 80 düşürecektir. Ayrıca bol miktarda bulunan toryum rezervleri dünyanın enerji ihtiyacını
binlerce yıl karşılayabilecektir. Toryum reaktörlerinin geliştirilmesi bir gün mümkün
olabilecektir.
e) Atıklar
Bütün endüstrilere benzer şekilde termal yollarla elektrik üretiminde atıklar ortaya çıkar. Hangi
yakıt kullanılırsa kullanılsın bu atıkların yönetimi insan sağlığına ve çevreye etkisi minimum
düzeyde kalacak şekilde olmalıdır. Nükleer güç atıkları için tüm sorumluluğu alan ve bunların
masrafını ürüne yansıtan tek enerji endüstrisidir.
80
Yeniden işleme yöntemiyle atıklardan kimyasal yollarla uranyum ve plutonyum çekilerek
bunların hem radyoaktivitesi azaltılabilir hem de çekilen uranyum ve plutonyum yeniden yakıt
olarak kullanılabilir. Yakıtın yeniden işlenip işlenmediğine bağlı olmaksızın büyük bir nükleer
reaktörden senede 3 m3 camlaştırılmış yakıt ya da 25-30 ton kullanılmış yakıt çıkar. Çıkan atığın
çok az miktarlarda olması onun etkin ve ekonomik bir şekilde çevreden izole edilmesine izin
verir.
Atığın nihai gömülmesi radyoaktivitesinin azalması için 40-50 yıl geciktirilir. Bu süre içinde
atığın radyoaktivitesi 1000 kat azaldığı için kontrol edilmesi kolaylaşmaktadır. O halde
Türkiye‘de bir nükleer reaktör çalışmaya başladığında çıkan atıklar 50 yıl boyunca havuzlarda
bekletilecek bu süreç boyunca atık teknolojisi de gelişecektir.
Camlaştırılmış atığın ya da yeniden işlemeye girmemiş yanmış yakıtların nihai elden çıkarılması
uzun zaman periyodu boyunca bunların çevreden izole edilmesini gerektirmektedir. Bunun için
tercih edilen yöntem atığı 500 metre derine uygun jeolojik formasyonlar içine gömmektir.
Bununla ilgili birkaç ülke teknik olarak ve halkın da kabul edeceği yerleri araştırmaktadır.
Örneğin ABD bunun için Nevada da Yucca dağını düşünmektedir.
Atık gömülmüş olmasına rağmen uzun zaman sonra da önemli bir çevresel etkisi olmaması için
çoklu engeller ile tasarlanır. Bu engeller radyoaktif elementleri hareketsizleştirip biyosferden
izole eder. Bu atıklardan radyoaktivitenin insanlara ve çevreye ulaşabilmesi için bütün bu
engellerin radyoaktivite bozunup yok olmadan önce ortadan kalkması gerekmektedir.
81
f) Sonuç ve Öneriler
Barışçıl amaçlarla nükleer enerjinin kullanılması ve ilk nükleer santralin kurulmasından bu yana
50 yıldan fazla bir süre geçmiş bulunmaktadır. Günümüzde Fransa, Japonya, Güney Kore gibi
birçok ülke sanayileşme süreçlerinde nükleer enerjiden büyük ölçüde faydalanmış, 1970‘lerde ki
petrol krizinden sonra başlattıkları nükleer programlarla ithal fosil kaynaklara bağımlılıklarını
büyük ölçüde azaltmıştır. Diğer yandan, sanayileşme savaşı veren ülkemizde nükleer teknoloji
yıllarca ihmal edilmiştir.
Radyasyon korkusu ve Çernobil kazası halkın nükleer kaza ve radyasyon riskini çoğu zaman
abartmasına neden olmaktadır. Modern reaktörler çok daha fazla güvenli olacak şekilde
tasarlanmaktadır. Fakat bu konuda kamuoyunun yeterli bilgi ve bilinç seviyesine ulaşması
sağlanamamıştır. Bu konuda devlete düşen görevlerden biri de bu konuda halkı
bilgilendirmektir.
Nükleer enerjiyi devlet politikası haline getiren ve kararlı bir şekilde uygulayan Fransa, Japonya,
Güney Kore gibi ülkeler enerji sektöründe dünya devleri arasında yerlerini alırken, Türkiye bu
konuda hızla dışa bağımlı hale gelmiş, enerji üretimi açısından dünya ortalamalarının bile altında
kalmıştır. Bu nedenle Türkiye‘de kararlı bir şekilde uygulamaya konulacak bir nükleer enerji
politikasının geliştirilmesi gerekmektedir.
2007 verilerine göre Türkiye‘de üretilen elektriğin % 49‘u doğal gazdan (bunun 2/3‘ü Rusya‘dan
kalan kısmın büyük kısmı İran‘dan), %28‘i kömürden ve %19‘u hidroelektrik santrallerinden
sağlanmaktadır. Bu nedenle Türkiye‘nin enerji politikalarının merkezinde, enerji kaynaklarının,
enerji sağlayıcıların ve enerji rotalarının çeşitlendirilmesi olmalıdır. Nükleer santraller enerji
kaynaklarını çeşitlendirerek enerji bağımsızlığı ve güvenliğine katkıda bulunacaktır.
Her ne kadar hükümet nükleer santral yapımını özel sektörün üstlenmesini istiyorsa da gerekli
olduğunda özel sektöre destek olmalı ya da kamu kendisi santrali yapmalıdır.
82
Ticari nükleer santral çalışmalarına paralel olarak gelişmesi beklenen yerli sanayi ve Ar-Ge
sektörlerinde de Türkiye‘de herhangi bir gelişme sağlanamamış, ayrıca birçok yerli nükleer
enerji mühendisinin yurt dışına gitmesiyle stratejik bir alan olan nükleer teknoloji konusunda
yurt dışına önemli boyutta beyin göçü gerçekleşmiştir.
Ülkemizde toryum madeninin ekonomik önemi ile kullanım alanları konusunda yapılan
çalışmalar oldukça yetersiz düzeydedir. Bilimsel temellere dayanan çok az sayıda çalışma
bulunmaktadır. Ancak, çeşitli ülkelerde nükleer reaktörlerde toryum kullanılmasına yönelik çok
ciddi çalışmalar sürdürülmektedir. Bu ülkeler başlıca ABD, Hindistan ile topraklarında hiç
toryum bulunmayan Japonya‘dır. Toryum bu nedenle gelecekte stratejik bir maden olma
potansiyeli taşımaktadır.
Zengin toryum yedeği olan Türkiye toryum tabanlı nükleer yakıt teknolojisine sahip olma
olanaklarını vakit geçirmeksizin araştırmalıdır. Eğer Türkiye toryuma dayalı nükleer yakıt
teknolojisini kurup geliştiremezse, elinde büyük toryum yedeklerinin var olması kendine önemli
bir öncelik sağlamayacaktır. Tam tersine bu durum bazı yayılımcı ülkelerin iştahını kabartıp
Türkiye‘nin başının ağrımasına yol açacaktır.
83
TABLOLAR
Petrol ÇalıĢma Grubu Raporu
Tablo 1. Ülkeler İtibariyle Ham petrol İthalatı …………………..……12
Tablo 2. Rafineri Kapasiteleri……………………………………..….…14
Elektrik ÇalıĢma Grubu Raporu
Tablo 2. AB Elektrik Direktifleri (Vasconcelos, 2004 ve Jamasb v.d., 2005)….....20
Çevre ve Enerji Çalıma Grubu Raporu
Tablo 1. Türkiye‘nin birincil enerji üretimi ve talebi mtep (2007)………...44
Tablo 2. Elektrik Enerjisi Kurulu Güç Kapasitesi Gelişimi (MW)……….…42
Tablo 3. Türkiye‘nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları Potansiyeli (MTEP)
(Acaroğlu 1998)……….……………………………………………………..47
Tablo 4. Enerjiyle Bağlantılı Karbon Emisyonları, Bazı Ülkelerde,2006….48
84
ġEKĠLLER
Çevre ve Enerji ÇalıĢma Grubu Raporu
Şekil 1. Yenilenebilir Enerji Kaynakları % Dağılımı (Kaynak: Eurostat, 2001 )…..46
Şekil 2. AB Ülkelerinde Enerji Tüketiminde Yenilenebilir Enerji Kaynakları
( Kaynak : Eurostat, 2001)…………………………………………………………..46
Sürdürülebilir Enerji ÇalıĢma Grubu Raporu
Şekil 1. Türkiye‘nin güneş haritası……………………………………………………76
Şekil2.Türkiye‘nin Rüzgar Atlası……………………………………………………77
Şekil 3. Türkiye‘nin Jeotermal Gücünün Bölgelere Göre Dağılımı…………………..78
85
FOTOĞRAFLAR
86
87
88
89
90
91
92
ZORLU ENERJĠ GRUBU