-
T.C.
FIRAT ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİ (1814-1816 M./1230-1232 H.)
( 146 Sayfa , 411 Belge )
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN: HAZIRLAYAN:
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Nuri ÜNLÜ
ELAZIĞ-2005
-
T.C.
FIRAT ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİ (1814-1816 M./1230-1232 H.)
( 146 Sayfa , 411 Belge )
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Bu tez …../…../200…tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği / oyçokluğu ile
kabul edilmiştir.
DANIŞMAN: ÜYE: ÜYE:
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Yukarıdaki jüri üyelerinin imzaları tasdik olunur.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
Doç. Dr. Ahmet AKSIN
-
I
ÖZET
Yüksek Lisans Tezi
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili
Nuri ÜNLÜ
Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Bölümü
2005, Sayfa : I+550
Osmanlı tarihinin en önemli arşiv kaynaklarından bir tanesi de Şer‘iyye
Sicilleridir.Ait oldukları dönem ve yer hakkında oldukça önemli bilgiler veren Şer‘iyye
sicillerinden faydalanma konusu bu gün için başlı başına bir problem olmaktadır. Bu
durum ise sicillerden faydalanma konusunu belirli bir metoda bağlı kılmayı zaruri hale
getirmektedir. Bizde bu önemli kaynaklardan biri olan 70 Numaralı Konya Şer‘iyye
Sicilini çalışmamıza konu edindik.
Bu metinlerden yola çıkarak yaptığımız değerledirmede Konya’nın bu dönemde
idari, siyasi, askeri, iktisadi, ve sosyal yapıları üzerinden durduk.
Anahtar Kelimeler: Konya, Şer‘iyye Sicilleri
-
II
SUMMARY
Masters Thesis
KONYA SHARİA RECORDS NO: 70
Nuri ÜNLÜ
Fırat University
The Institue of Social Sciences
Section of History
2005, Page: I+550
One of most important archives of Ottoman history is Sharia Records. The issue
of making of Sharia Records , which gave important information about the period and
place they belonged to , is today a major problem.This situation makes it obgatory to
depend on a certain method while making use the records. In this study we investigated
Konya Records No: 70 which is one of this important records.
The administrative , political , economical and social structure of Konya were
investigated referring to there articles.
Key Words: Konya , Records of Sharia.
-
III
İÇİNDEKİLER
ÖZET…………………..…………………………………………………………………I
SUMMARY……………………………………………………………………………..II
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………...……….III
ÖNSÖZ…………………………………………………………………………………VI
KISALTMALAR………………………………………………………...……………VII
GİRİŞ
TARİHSEL ARAŞTIRMALARIN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ….....1
ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ…………....4
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ’NDE HUKUK TEŞKİLATI VE ŞER’İYYE SİCİLLERİ
I-OSMANLI HUKUKUNUN GENEL YAPISI……………………………………7
II-OSMANLI DEVLETİ’NDE KADILIK KURUMU……………………….……10
III-OSMANLI’DA KADI VE KADI’NIN GÖREVLERİ………………………...12
1-Kadı’nın Adli Görevleri…………………………………………………...12
2-Kadı’nın Mülki Görevleri…………………………………………………14
3-Kadı’nın Beledi Görevleri ………………………………………………...15
4-Kadı’nın Mali Görevleri …………………………………………………..15
IV-MAHKEME VE MAHKEME GÖREVLİLERİ
-
IV
1-Osmanlı Devleti’nde Mahkeme ve Yargı Şekli………………………….…....16
2-Mahkeme Görevlileri……………………………………………………….….18
a-Naib………………………………………………………………...…….18
b-Baş Katip…………………………………………………………...…….18
c-Katip ve Mukayyit…………………………………………………….….19
d-Fetihhan ………………………………………………………………….19
e-Muhzırbaşı ve Muhzırlar……………………………………………...….19
f-Mahkeme İmamı………………………………………………………….19
V-OSMANLI MAHKEMESİNDE ŞER’İYYE SİCİLLERİ VE MUHTEVALARI
1-Şer’iyye Sicilleri ……………………………………………………………………..20
2-Muhtevası………………………………………………………………………...…..21
İKİNCİ BÖLÜM
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİ
I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNDE YER ALAN BELGELERİN
KONULARINA GÖRE TASNİFİ ………………………………………………......26
II-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNDEKİ BELGELERİN
ÖZETLERİ…………………………………………………………………………..…36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
70 NUMARALI ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU
I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN
TRANSKRİPSİYONU………………………………………………………………80
-
V
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN GENEL DURUMU …...……...528
II-KONYA’NIN TARİHİ VE DÖNEM HAKKINDA BİLGİ ……………………….531
III-KONYA’NIN İDARİ YAPISI ……………………………………………...…….532
1-1814-1816 Yılları Arasında Konya’da İdareciler …………………………….533
2-1814-1816 Yılları arasında Konya’nın İdari Taksimatı …………………...…534
A-Eyalet
B-Sancaklar
C-Kazalar
D-Nahiyeler
E-Karyeler
F-Mahalleler
G-Mezralar
H-Cemaatler
IV-KONYA’NIN FİZİKİ YAPISI………………………………………………….539
1-Konya’nın Fiziki Yapısı……………………………………………….……539
2-1814-1816 Yılları Arasında Konya’da Bulunan Sosyal Yapılar……….…...541
V-KONYA’NIN İKTİSADİ YAPISI ………………………………………………541
VI-KONYA’NIN SOSYAL YAPISI……………………………………………….543
SONUÇ……………………………………………………………………………..545
BİBLİYOGRAFYA ………………………………………………………………..546
EKLER ……………………………………………………………………………..547
ÖZGEÇMİŞ ………………………………………………………………………...550
-
VI
ÖNSÖZ
Sosyal bilimler açısından tarihi araştırmaların önemi ortadadır. Tarihin sosyal
bilimler içindeki görevi; geçmişi aydınlatmak geleceğe ışık tutmaktır. Ancak tarih
geçmişe yönelik araştırmalarda bulunurken,belge ve bilgileri ortaya koyarken diğer
sosyal bilimler açısından da önem arz eden veriler ortaya koyar. Bu nedenle tarih sosyal
bilimler açısından temel bir bilimdir.
Biz Yüksek Lisans Tezimizi teşkil eden bu çalışmamızda 70 Numaralı Konya
Şer’iyye Sicili’nin(1230-1232 H. /1814-1816 M. ) 146 sayfasını inceledik. Çalışma
sicilin Osmanlıca metninin bugün ki alfabeye aynen çevirisidir. Dört bölümden oluşan
çalışmamızın birinci bölümünde Osmanlı Hukuk Teşkilatı ve Şer‘iyye Sicilleri, ikinci
bölümünde 70 Numaralı Konya Şer’iyye Sicilinde Yer Alan Belgelerin Konularına
Göre Tasnifi ve Belge Özetleri, üçüncü bölümde 70 Numaralı Konya Şer‘iye Sicilinin
Transkribi son ve dördüncü bölümde 70 Numaralı Konya Şer‘iye Sicilinin
değerlendirilmesi yer almaktadır.
Çalışmada S. Sayfa numaralarını, B. Belge numaralarını göstermekte, metinde ki
ayın harfleri( ‘ ), hemzeler ( ’) uzatmalar (^) şeklinde yer almaktadır.
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili esasen 146 sayfa olarak düzenlenmiştir. Ancak
1. ile 67. sayfalar sicil-i mahfuz olarak doldurulmuş, 68-102 sayfalar arası boş
bırakılmış, 103-146 sayfalar arasıda sicil-i mahfuz-u defterlü olarak düzenlenmiştir.
Yani sicilin toplam 110 sayfası doldurulmuştur. Sicilde 411 adet belge bulunmaktadır.
Sicil-i mahfuz kısmında genellikle evlenme-boşanma, nafaka-kisve, kayyım, nazır, vasi
tayinleri, mülk alım-satımı, borç edası, miras vb. konuları havi hüccet türü belgeler yer
alırken sicil-i mahfuz-u defterlü kısmında mütesellim, mutasarrıf, nakibü’l-eşraf, serdar
vb. görevlilerin atama ve azilleri, hac yolları ve hacıların güvenliği, mukataa ve iltizam
ihaleleri, verilen cezalar vb. konularla ilgili ferman, berat, buyuruldu, mürasele türü
belgeler bulunmaktadır. Belgeler tarih olarak H.1230-1232, M. 1814-1816 yılları
arasına tekabül etmektedir.
İncelediğimiz dönemde Konya, Karaman eyaletinin merkez sancağı olarak
görülmektedir. Nitekim Tanzimat sonrası idari düzenlemeyle vilayet haline gelene
kadarda sancak olarak kalmıştır. İlk çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeri olan
Konya, Selçuklulara başkentlik yapmış, Karamanoğulları’nın merkezi olmuş, Osmanlı
döneminde ise Karaman eyaletinin merkez sancağı olmuştur.
-
VII
Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi dünyayı etkilemiş ilim ve düşünce adamlarını
yetiştiren Konya’nın tarihi, sicillerin incelenişiyle gün yüzüne çıkacaktır kanaatindeyiz.
Burada bizi her zaman araştırmaya teşvik eden ve destek olan hocalarım Yrd
Doç. Dr. Rifat ÖZDEMİR’e , Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK’e şükranlarımı sunarım.
Çalışmanın tarihi ve sosyal bilimsel alanda yararlı olmasını ümit ediyoruz.
-
VIII
KISALTMALAR
B. : Belge
C. : Cilt
H. : Hicri
İ.A. : İslam Ansiklopedisi
M. : Miladi
S. : Sayı
s. : Sayfa
T.A. : Türk Dünyası Araştırmalar Dergisi
T.T.K : Türk Tarih Kurumu
-
546
BİBLİYOGRAFYA
AKDAğ, Mustafa;Türkiye’nin İktisadi ve İctimai Tarihi (1243-1453), C.1, İstanbul,
1995
AKGÜNDÜZ, Ahmet; Şer’iyye Sicilleri, C.1, İstanbul, 1998
AKSIN, Ahmet;19 Yüzyılda Harput, Elazığ, 1999
------------------; “218 numaralı Harput Şer’iyye Sicili 1249-1256 (M. 1833-1840)”, (Fırat
Ün. Sos. Bil. Ens. Basılmamış yüksek lisans tezi), Elazığ, 1990
Ana Britanica; “Karaman Eyaleti” Mad. C.18
BAYKARA, Tuncer; DİA. “Konya” Mad. C. 26
DARKOT, Besim; İA. “Konya” Mad. C.6
ÇADIRCI, Musa; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomi k
Yapısı, Ankara, 1997
ERTEN, Hayri; Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik
Yapısı(XVIII: y.y ilk yarısı), 2001, Ankara
Edward W.SAİD; Şarkiyatçılık , Batının şark anlayışları, İstanbul,2001
GENÇ, Mehmet; “Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri”, Osmanlı
İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000
HALKIN, Leon; Tarih Tenkidinin Unsurları, Ankara, 1989
İNALCIK, Halil; “Mahkeme” , İ. A. , C.7, İstanbul, 1998
-
547
KRAMERS,J.H.; İA. “Karaman” Mad. C. 6
KÜTÜKOĞLU, Mübahat; Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul, 1988
ORTAYLI, İlber ; Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara,
1994
ÖZDEMİR, Rifat; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara, 1998
-------------------; “Tokat’ta ailenin sosyo-ekonomik yapısı, 1771-1810”, Belleten, S. 211,
Ankara, 1990, s. 993-1052
--------------------; “Kırşehir’de ailenin sosyo-ekonomik yapısı, 1880-1906”, Osmanlı
Araştırmaları Dergisi, S:IX, İstanbul. 1989, s. 101, 157
--------------------; “Osmanlı döneminde dini ve sosyal yapıların inşası ve tamiratı
üzerine bazı bilgiler” , Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma
Vakfı Dergisi (TAÇ), C.2, S. 6 (Temmuz-1987), İstanbul, 1987, s. 23-29
---------------------; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru” F. Ü. Sos. Bil. Ens.
C.1, S. 1, Elazığ, 1987, s. 191-198
ÖZTÜRK, Mustafa; Tarih Felsefesi, Elazığ, 1999
-----------------------; “Harput Şer’iyye Sicilleri”, Tarih İçinde Harput, Elazığ, 1992
-----------------------; “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar”, Prof. Dr. Şerafettin
Turan Armağanı, Elazığ, 1996
PAKALIN;Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III.
İstanbul,1993
-
548
TUNCEL, Metin; DİA. “Karaman” Mad. C.24
“Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Sempozyum Bildirileri”, Defter ve Toplum Bilim
Dergileri Ortak Yayını, İstanbul-2001
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı; Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK. , Ankara, 1998
ÜNAL, Mehmet Ali; Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1997
YILMAZÇELİK, İbrahim; Diyarbakır Şer’iyye Sicilleri (Katalog ve Fihrisetler),
Ankara, 2001
-----------------------; “1840-1850 Yıllarında Harput, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,
S. 52, Şubat, 1998
-----------------------; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, (1790-1840), Ankara, 1995
-----------------------; 392 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili, (A. Ü. İ. E. T. E Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1987
-
1
GİRİŞ
1-TARİHSEL ARAŞTIRMALARIN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN
ÖNEMİ:
Günümüzde bilim, Sosyal Bilimler ve Müspet Bilimler olarak iki kulvarda
ilerlemektedir. Bu tesadüfi bir ayrım değildir. Zira Müspet Bilimlerin amacı
kainatı(evren) araştırıp inceleyerek, formüle ederek tabii kanunları tespit etmek ve
tabiatı kontrol altına almaktır. Buda insanın tabiata hükmetme isteğinden doğmuştur.
Sosyal Bilimlerin amacı ise insan ve onun bir araya gelerek oluşturduğu toplumu
incelemek, spekülatifte olsa bazı kanunlara varmak ve problemlerine çözüm aramaktır.
İnsanın tabiatı merak edişi ve tarihi süreç içinde onunla mücadelesi Müspet Bilimlerin
doğup gelişmesine yol açmıştır. Fakat tabiatla beraber insanın ve toplumların gelişimi
çeşitli problemler doğurmuş ve Sosyal Bilimler gelişerek insanın kendi kendini
incelemesi de mümkün olmuştur. Demek ki bilimin iki esas unsuru insan, toplum ve de
tabiattır.
Bütün bilimlerin ve bu bilimlerde meydana gelen gelişmelerin temeli fikirdir,
düşüncedir. Her türlü gelişmenin ilk sebebi fikirdir. Her şey onunla başlamış ve onunla
gelişmiştir. Düşünce boyutu olmayan hiçi bir bilimin gelişmesi, yenilik yapması
mümkün değildir. Tabii bilimlerde gelinen noktanın temelinde düşünce vardır. Bu
alanda nadiren de olsa tesadüflere bağlı bazı gelişmeler görülmekte ise de bunlar
istisnadır. Bilimin gelişmenin asıl nedeni düşüncedir.
Aynı şekilde düşünce boyutu olmadan sosyal bilimlerde de yeni bir görüş, tespit
veya sentez yapmak mümkün değildir. O halde tabii ve sosyal bilimlerde yenilik, icad
veya sentezin yapılabilmesi için, her bilimin bir düşünce sisteminin olması
gerekmektedir. 1
Görüldüğü gibi bilim için düşünce şarttır. Ancak bilimin adeta iki ana unsuru olan
insan ve kainat bir bütünün iki yarısı gibidir ve karşılıklı(diyalektik)bir ilişki
içindedirler. Bu sebeple müspet bilimler ve sosyal bilimlerde karşılıklı bir gelişim
aşaması izlemektedirler. Bu karşılıklı ilişki bir kulvardaki bilimler içinde haliyle söz
konusudur. Başta bilimlere araştırma metotları sunan, sentetik sonuçlara varmamızı
sağlayan Felsefe olmak üzere bütün sosyal bilimler;Siyaset, Ekonomi, Tarih, Sosyoloji,
1 Mustafa Öztürk; Tarih Felsefesi, Elazığ, 1999, s. IX
-
2Hukuk, Psikoloji, Coğrafya, Dil ve Edebiyat, Antropoloji ilh. karşılıklı bir
ilişki içerisindedirler ve her bilim diğerinin yardımcısı konumundadır. Elbetteki her
disiplin kendi içerisinde, kendi metot ölçüleri dahilinde araştırmalar yapacaktır. Fakat
bunu yaparken diğer bir sosyal bilimle ilişki içerisinde olmaması adeta mümkün
değildir. Nasıl ki evren ve insan birbirini tamamlayan iki unsursa ve Sosyal Bilimler ve
Müspet Bilimler bilimin iki vechesini oluşturuyorsa disiplinlerde kendi içerisinde
bütünlük arzetmektedirler.
Başta felsefe olmak üzere Siyaset, Ekonomi, Tarih, Sosyoloji, Psikoloji, Filoloji,
Hukuk ve karşılaştırmalı veya Arabilimler (Ekonomi-politik, Sosyal Psikoloji vb.) hep
insanı araştırmak ve toplumların sorunlarına çözüm aramak için birer disiplin haline
gelmişlerdir.
Örneğin bilimlere araştırma metotları sunan ve sentetik çıkarımlara varmalarını
sağlayan Felsefe bütün bilimlerle ilişki içerisindedir. Felsefeden yararlanmayan bilim
bilgi yığını olmaktan öteye gidememektedir. Bunun gibi Ekonomi biliminden
yararlanmayan siyaset, sosyolojiden yararlanmayan Tarih, Tarihten yararlanmayan
Edebiyat ve Filoloji düşünülemez. Bu bilimlerde öncelik yoktur zira tersi bir mantıkta
söz konusudur. Fakat bilimlere bütüncül yaklaşarak ve onlardan yararlanarak genel
sonuçlara varan Felsefe bilimin temelini oluşturuyor diyebiliriz. Zira felsefeden
yararlanmayan veya felsefenin yararlanmadığı bir bilim dalı yok gibidir. Zaten bütün
bilimlerde felsefeden ayrılarak birer disiplin haline gelmişlerdir.
Bu gün her bilim dalı kendi alanında araştırma yaparken metodik açıdan, aynı
zamanda genellemelere, sentezlere varmak ve ürettiği bilgiyi faydalı hale getirmek için
felsefeden
yararlanmaktadır. Bunun içindir ki Tarih Felsefesi, Dil Felsefesi, Sosyal Felsefe, Hukuk
Felsefesi, Eğitim Felsefesi vb. Felsefenin birer alt dallarıdırlar. En genel anlamda
bilimler için Bilim Felsefesi gelmektedir diyebiliriz. Ancak Sosyal Bilimler Felsefesi ve
Müspet Bilimler Felsefesinden de söz edilebilir. Bu gün için her bilim kendi alanı
içerisinde felsefi sonuçlara varmaktadır.
Peki Tarihin sosyal bilimler içindeki görevi ve gördüğü işlev nedir?. Tanımı üzere
tarih;insan topluluklarının geçmişte meydana getirdikleri olayları yer ve zaman illiyet
-
3
prensibi dahilinde anlatan bir bilim dalıdır. Bu haliyle bütün olarak insanlığın
geçmişini ifade etmektedir. 2
Tarihin materyali ve hedefi insan olduğuna göre, insanı ilgilendiren ve insanı
ilgilendiren her şey tarihi ilgilendirir. Gelecekte de insanı ilgilendirecek her şey tarihin
konusu olacaktır. O halde tarih sadece geçmişte ki siyasi olayların yekünü olmayıp,
geçmişte insanı ilgilendiren her şey (siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, hukuk, sanat,
mimari, eğitim)dir. Tarih bütün bu bilim dallarını kapsar. Kısacası tarih zikredilen bu
bilim dallarının geçmişinin, insanlığın medeniyet yolunda gösterdiği gayret ve ortaya
koyduğu eserlerin bütünüdür. 3
Mahiyeti itibariyle tarih bir çok sosyal bilimle ilişki halindedir. Bunların başında
felsefe gelmektedir ki, tarihin düşünsel boyutu olan felsefe, tarihten yararlanmak için
şarttır. 4
Bizim burada esas vurgulamak istediğimiz husus tarihin sosyal bilimler içinde ki
yeridir. Yukarda da değindiğimiz gibi her sosyal bilim diğerinin yardımcısıdır. Tarihe
yardımcı ilimler sıralanırken genellikle Paleografi, Diplomatik, Epigrafi, Sicilografi,
Nümizmatik, Arkeoloji vb. sayılır. 5 Ancak yardımcı bilimleri bunlarla sınırlamak
hata değilse de eksiklik olur. Zira felsefeden yararlanmayan veya felsefenin
yararlanmadığı, ayrıca siyaset, hukuk, ekonomi, sosyoloji, coğrafya vb. sosyal
bilimlerden yaralanmayan tarih düşünülemez. Aynı şekilde sıraladığımız bilimler
mutlaka tarihten yararlanmak zorundadırlar. Nasıl ki tarih, ancak metodu, tarih tenkidi
sayesinde ve yardımcı ilimlerin müdahalesiyle ilmidir6;diğer bilimlerde tarihsel
oldukları sürece veya tarihe başvurdukları sürece ilmidirler. Yani temeli insan ve
toplum olan sosyal bilimler ancak bu bütünsellik içinde anlam ve ilmilik kazanırlar. Bu
bilimler, tıpkı “bir yapının etrafında ki taşlara dayandığı” gibi tarih bilimine
dayanmaktadırlar. 7
2 Mustafa Öztürk; a.g.e, s. 3 3 Mustafa Öztürk, a.g.e, s. 4 4 Tarih Felsefesi hakkında daha geniş bilgi için M.Öztürk’ün Tarih Felsefesi adlı eserine müracaat edilebilir 5 Tarihe yardımcı bilimler hakkında bkz.Zeki Velidi Togan;Tarihte Usül,İstanbul,1981,Mübahat Kütükoğlu;Tarih Araştırmalarında Usül;2.Baskı,İstanbul,1991,M.Tayyip Gökbilgin;Osmanlı Paleografya ve Diplomatika İlmi,İstanbul,1992. 6 Leon-E.Halkın;Tarih Tenkidinin Unsurları,(Çev Bahaeddin Yediyıldız),Ankara,1989,s.7 7 Peter Burke;Tarih ve Toplumsal Kuram,(Çev. Mete Tunçay )İstanbul,1994,Hayi Erten’in Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı(XVIII.Y:Y.İlk Yarısı) eserinden naklen.
-
4
Bilindiği üzere tarihi araştırmalarda belge ve bilgi esastır. Gerçek-tarihin bilgi-
tarih olması için, bize insanların geçmişi hakkında şahitlikler gerekmektedir. Bu
şahitlikler, umumiyetle tarihi vesikalardır. 8 Tarih ancak birinci elden kaynaklara, yani
belgelere başvurduğu sürece geçmişi aydınlatabilir.
Yukarda “tarihin sosyal bilimler içinde ki yeri nedir?. ”Sorusunu sormuştuk. İşte
tarih belge ve bilgilerle geçmişi aydınlatmaya çalışırken diğer sosyal bilimlere de veriler
sunar. Örneğin tarihten yararlanma, ders alma usül ve prensiplerini belirleyen tarih
felsefesi9, hükümlerini ortaya koyurken tarihi bilgiyi esas alır. Zira tarih felsefesi, tarihi
bilgiye dayanır. Şu unutulmamalıdır ki, belge ve bilgi olmadan, tarihin felsefesini
yapmakta mümkün değildir. Bu haliyle yani tarihi belge ve bilgiden yoksun olarak
yapılan tarih felsefesi de boş laflardan öteye gitmeyecektir. O halde, tarih felsefesi için
tarihi belge şarttır. Tarihi belge ve bilgilerin faydalı ve ders alınır hale gelmesi içinde
tarih felsefesi şarttır. Birini diğerine tercih etmemiz söz konusu değildir. 10
Bunun gibi siyaset, hukuk, sosyoloji, iktisat, coğrafya, filoloji vb. sosyal
bilimlerde araştırmalarında tarihi belge ve bilgileri kullanırlar. Diğer bir deyişle, tarihin
geçmişi aydınlatmak için kullandığı belge ve bilgiler diğer bilimlere de kaynak olur.
Buda göstermektedir ki tarih sosyal bilimlerde temel bir bilim dalıdır ve geniş bir
araştırma sahsıdır. Çünkü sosyal bilimsel araştırmaları müşahhaslaştırmakta, adeta
laboratuarlık yapmaktadır. O halde tarihin sosyal bilimler içinde ki yeri ve işlevini,
geçmişi aydınlatmak, geçmişi aydınlatırken tarih felsefesine veriler sunarak ondan ders
çıkarmamızı sağlayarak geleceğe ışık tutmak, diğer sosyal bilimlere veriler sunarak,
onları tarihi temele dayandırarak müşahhaslaştırmaktır, diyebiliriz. 11
2-ŞER’İYYE SİCİLLERİNİN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ:
Genel anlamda tarihin, özel anlamda ise Yeniçağ ve Yakınçağ Osmanlı
Tarihi’nin ana kaynakları arasında yer alan şer’iyye sicilleri sadece tarih bilimi
açısından değil bütün sosyal bilimler açısından öneme haiz tarihi vesikalardır. Gerçi
şimdiye kadar yapılan çalışmalarda şeri’iyye sicilleri hep tarih açısından incelenmişse
de son zamanlarda yapılan çalışmalarda sicillerin sosyal bilimlerin her alanında veriler
8 Leon Halkın;a.g.e.s.17 9 M.Öztürk;a.g.e,s.5 10 M.Öztürk;a.g.e,s.5 11 Türkiye’de Soyal bilimler ve Tarihçilik için bkz. “Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek,Sempozyum Bildirileri”,Defter ve Toplum ve Bilim Dergileri Ortak Yayını,İkinci Basım,Nisan,2001
-
5
sunduğunu ortaya koymaktadır. Zira genellikle tarihi araştırmalarda kullanılan
siciller bugün sosyolojik, iktisadi, hukuki vb. alanlarda çalışma konusu
olabilmektedirler. 12
Tarih:
Şer’iyye sicilleri Osmanlı Tarihi kaynakları içerisinde Yeniçağ ve Yakınçağ
Osmanlı tarihinin ana kaynakları konumundadırlar. Osmanlı yönetiminde idari, iktisadi,
beledi, hukuki vb. alanlarda görev üstlenen kadılar, görevlendirildikleri bölgelerde
meydana gelen olayları sicillere tarihleriyle beraber aynen kaydetmişlerdir. Bu nedenle
siciller Osmanlı siyasi, sosyal, iktisadi, hukuki vb. bir çok alanda tarihi bilgiler ihtiva
etmekte, belgelerin orjinal olarak günümüze aynen intikal etmesi tarih açısından birinci
dereceden ana kaynak olmalarını sağlamıştır.
Siyasal Bilimler:
Genellikle siyasi tarih üzerinde yoğunlaşan tarih araştırmaları, günümüzde sosyal,
iktisadi, hukuki, bürokratik vb. alanlara kaymaktadır. Osmanlı Tarihi’nin ana
kaynakları arasında yer alan şer’iyye sicillerinde de Osmanlı Siyasi tarihi alanında bir
çok belgeye rastlamak mümkündür. Bunlar arasında Padişahın emirlerini ihtiva eden
ferman, buyuruldu, hüküm, berat vb. belgeler dönemin siyasi olayları, taşradaki idari
görevlilerin atama ve azl işlemleri, askeri alanda ordunun sevk ve idaresi, yönetilen
bölgede meydana gelen siyasi hadiseler(Eşkiyalık, ayaklanma, isyan vb. ) i hakkında
önemli bilgiler ihtiva etmektedirler.
Ayrıca Osmanlı Devletinin kuvvetler birliği içerisinde sadece yargı değil yönetim
alanında da görevler üstlenen kadılar bölgesel yönetimde görevler yapmaktadırlar ki
buna bağlı olarak sicillerde siyasi ve yönetim alanında bilgi içermektedirler.
Gene Osmanlı coğrafyasının üç kıtayı (Asya, Avrupa, Afrika) kapsaması,
sicillerin bu alanlara ait bilgileri içermesi, uluslar arası araştırmalara da kaynaklık
etmelerini de mümkün kılmaktadır. Zira Balkanlar ve Ortadoğu’ya yönelik
araştırmalarda şer’iyye sicilleri kaynak olarak kullanılabilir. Bu sebeple uluslararası
ilişkiler alanında sicillerden faydalanılabilir.
İktisat
12 Şer’iyye sicilleri üzerine çeşitli alanlarda yapılan çalışmalar için çalışmamızın sonundaki Bibliyografya kısmına bakınız.
-
6 Kadıların yönetim alanında rol oynamaları yanı sıra, toplanan
vergiler(Avarız, nüzul vb.), yönetimde yer alan beylerbeyi, sancakbeyi, voyvoda vb.
idari görevlilerin aldıkları maaşlar, alınan vergilerin tarh ve tevzii, malların fiyatını
belirleyen narhlar, tedavülde bulunan paraların ayarı vb. alanlarda önemli bilgiler
sicillerde yer almaktadır. Bu yönüyle siciller iktisat ve iktisat tarihi açısından önem
arzetmektedirler.
Sosyoloji:
Kadıların, idari, hukuki, beledi vb. alanlarda görev üstlenmeleri, taşrada meydana
gelen sosyal olayların Osmanlı mahkemesine rahatlıkla yansıması, Osmanlı
coğrafyasının en ücra köşesinde vuku bulan hadiselerin sicillere yansımasına neden
olmuştur ki buda sicillerin sosyolojik önemini artırmıştır. Boşanma davaları, aile
biriminin korunması için velilik, vasilik gibi kurumlar, alım-satım davaları, mal
paylaşımı(veraset) vb. olaylar sicillerde kayıtlıdır. Bu sebeple siciller sosyoloji, sosyal
tarih, aile yapısı, din sosyolojisi gibi bir çok alanda bilgi vermekte ve araştırma konusu
olmaktadırlar.
Hukuk:
Osmanlı yönetimin de kadılar idari, iktisadi, beledi vb. görev üstlenseler de.
Kadıların esas işi yargıdır. Osmanlı teşkilat yapısında kadı esasında hukuk adamıdır ve
hukuku temsil etmektedir. Sicillerde yer alan bir çok hukuki olaylar şer’iyye sicillerini
hukuk alanında önemli kılmaktadır. Bu davalar arasında evlenme-boşanma, alım-satım,
veraset hukuku, cürüm-cinayet, yaralama, anlaşmazlık vb. kadının bulunduğu bölgede
mahkemeye intikal eden olaylar sicillere aynen yansımaktadır. Ayrıca davalar hakkında
verilen fetvalarda sicillere kaydedilmektedir. Bu sebeple siciller Hukuk tarihi, Osmanlı
hukuk sistemi ve tarihi, İslam hukuku gibi bir çok alanda bilgiyi ihtiva etmektedirler.
Diğer:
Yukarda saydığımız alanlar dışında şer’iyye sicilleri şehir tarihçiliği, bölgesel
tarih alanında bir çok araştırmaya kaynaklık etmektedirler. Ayrıca Osmanlı
coğrafyasının geniş bir alanı kapsaması, bugün Ortadoğu’da yer alan bir çok devletin
yıllarca Osmanlı hakimiyetinde yer alması tarihi kaynaklar olarak sicillerin bölge tarihi
alanında da önemini artırmakta, uluslar arası ilişkiler alanında yapılan araştırmalara
kaynaklık etmelerini sağlamaktadır.
-
7
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİN DE HUKUK TEŞKİLATI VE ŞER’İYYE SİCİLLERİ:
I-OSMANLI HUKUKUNUN GENEL YAPISI:
Osmanlı tarihinin bütün yönleriyle araştırılıp ortaya konulması,milli tarihimiz
için olduğu kadar dünya tarihi için de şüphesiz o kadar önemlidir.Zira üç kıta üzerine
yayılmış bu muazzam devletin;siyasi,idari iktisadi,demografik ve sosyal tarihi,bugün bu
coğrafya üzerinde kurulu bulunan devletlerinde tarihini alakadar etmektedir.Bu sebeple
,Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarına kadar yayılmış bulunan Osmanlı Devleti’nin bu geniş
coğrafya üzerinde ki farklı din,dil ve ırktan insan topluluklarını altı asır gibi uzun bir
müddet nasıl bir arada tuttuğu,ne şekilde yönettiği ve nasıl teşkilatlandırdığı konusu da
büyük bir önem arzetmektedir.13
Osmanlı Devleti’nin diğer alanlarında olduğu gibi hukuki yapısı da araştırmayı
gerektirecek öneme sahiptir.Tarihi sürecimizde yer alan Osmanlı’yı daha çok şer’iyye
sicilleri gibi birinci el ve özgün kaynaklardan hareketle araştırmak ve incelemek
yerine,ikinci el kaynaklardan veya oryantalistlerin yapmış olduğu çalışmalardan yola
çıkarak tanıma gayreti gösterilmiştir.Oysa,çağdaş düşünce çizgisinin etkisinde
yetişip,çalışmalar yapan oryantalistler,Osmanlıyı gerçekçi biçimde yansıtmayı pek
başaramamışlardır.14 İşte tarihimizi gün yüzüne çıkarabilmek,ve kendi kaynaklarımıza
göre objektif bir biçimde yansıtabilmemiz için arşiv belgelerimizi ortaya koymamız ve
araştırmaya hazır hale getirmemiz tarihi araştırmalarda en önemli şarttır.
Çalışmamız Osmanlı’nın hukuki belgeleri niteliğinde olduğundan burada
Osmanlı hukuk teşkilatı,Osmanlıda kadılık kurumu,kadı’nın görevleri,mahkeme ve
mahkeme görevlileri,Osmanlı mahkemesinde şer’iyye sicilleri ve muhtevasından kısaca
bahsedeceğiz.Giriş bölümünde bahsettiğimiz gibi siciller bir çok alanda bilgiler ihtiva
etmektedir.Ancak Osmanlı teşkilat yapısı ve bürokrasisi itibariyle şer’iyye sicilleri
mahkeme kayıtlarıdır ve hukuk bürokrasisi içinde yer almaktadırlar.
Osmanlı hukukuyla ilgilenen araştırmacılar arasında en fazla tartışılan konular
başında bu hukukun genel yapısı ve şer’i örfi karakteri gelir.Bu konuda Osmanlı
13 Orhan Kılıç; Osmanlı Devletinin İdari Taksimatı, Elazığ, 1997, s.1. 14 Hayri Erten; Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (IXIII.
Yy İlk Yarısı), Ankara, 2001, s.1.
-
8
hukukunun tam anlamıyla İslam hukukunun bir uygulaması olduğundan
tutun da İslam hukukundan çok sınırlı ölçüde istifade tamamen orijinal ve farklı bir
hukuk teşkil ettiğine dair çok farklı iddialar ileri sürülmüştür.Araştırıcılar tarafından bu
kadar farklı sonuçlara varılmış olması mevcut tarihi ve hukuki belgelerin farklı bilgiler
vermesinden ziyade bunların farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.15
Diğer İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devletinde’de hukuk esas
itibariyle İslam hukukundan oluşmaktadır.Bu,İslam dininin sadece bir inanç ve ibadet
esaslarından oluşmayıp hukuku da içine almak üzere hayatın bütün yönlerini
düzenleyen bir sistem olmasından kaynaklanmaktadır.Bu sebeple İslamiyet’i kabul eden
milletler bu kabulün bir gereği olarak İslam hukukunu da benimsemişlerdir.Bu dini ve
hukuki realite Osmanlılar içinde geçerlidir.Ancak Osmanlılar İslam hukukunu
uygularken zamanın gerektiği düzenlemeleri ve ilaveleri yapmaktan geri
durmamışlardır.Bunu yaparken de İslam hukukunun devlet başkanına tanıdığı geniş
takdir ve düzenleme yetkisinden yararlanmışlardır.Osmanlı padişahlarının münferit
ferman ve kanunlarıyla yapılan bu düzenlemeler zaman içerisinde önemli bir yeküne
ulaşınca oluş biçimine bakılarak kendi içinde bir bütün olarak değerlendirilmiş ve ayrı
bir isimle anılmaya başlanmıştır.Klasik fıkıh kitapları içinde yer alan ve geçmiş
dönemlerde devletin müdahalesinden bağımsız olarak oluşan hukuka şer’i
hukuk,padişahların emir ve fermanlarıyla oluşan hukuka da örfi hukuk adı
verilmiştir.İşte Osmanlı hukuku esas itibariyle şer’i hukuk ve bunun yanında zaman
içerisinde oluşan örfi hukuktan ibarettir.16
Görüldüğü gibi Osmanlı hukuku şer’i ve örfi olmak üzere ikili(Düalist)bir yapıya
sahipti.Osmanlı devleti yargı teşkilatını kurarken ,daha önceki İslam ve Türk
devletlerinden istifade etmiş olmakla birlikte,kendine has bir sistem meydana
getirebilmiştir.Osmanlı kaza teşkilatı ,Rumeli,Anadolu ve Mısır olmak üzere üç bölgeye
ayrılır.Bu devlette yargı fonksiyonu esas itibariyle halifeye aittir.17
19.yüzyıla,yani Osmanlı’nın teşkilat yapının kökten değişime uğradığı,hukuki
reformlara gidildiği tarihlere kadar Osmanlı hukuku klasik yapısını korumuştur.Zira
19.yüzyıl,Osmanlı Devleti’nin yüzyıllardan beri süregelen geleneksel devlet anlayışı ve
15 Osmanlı Devleti Tarihi (Edt: Ekmeleddin İhsanoğlu), C.II, İstanbul, 1999. s.365. 16 a.g.e.,s.376 17 Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı
Bağımsızlığı;İstanbul,1996,s.118,119
-
9
idaresinin köklü değişikliklere uğradığı yüzyıldır.Bu dönemde Osmanlı Devleti
içte ve dışta büyük meselelerle uğraşmak zorunda kalmıştır.Buna karşılık 18.yüzyılla
birlikte başlayan bir kısım ıslahatlar,bu dönemde daha da belirginleşmiştir.18
Osmanlı Devleti’nde yürütme,şer’i konular dışında yasama ve bazı
sınırlamalarla birlikte yargı yetkisi padişahlara aittir.19 Her ne kadar klasik bürokrasiyle
devletin fonksiyonları çeşitli memurlar tarafından yürütülmüş ve Padişahın yetkileri
çeşitli şekillerde kısıtlanmışsa da devletin kuvvet organları padişahın elindedir.
Bunun böyle olması demek klasik düzen içerisinde sadece padişahın
değil,yönetim içerisindeki memurlarında bir çok görevi bir arada ifa etmesi sonucunu
doğurmuştur.Örneğin askeri yetkilere sahip,beylerbeyi,sancakbeyi,voyvoda vb. gibi
askeri nitelikli görevliler aynın zamanda görevli oldukları bölgelerin idaresinden de
sorumludurlar.Yine aşağıda da bahsedeceğimiz gibi kadı’lar esasen yargı işiyle
ilgilenirken aynı zamanda idari,iktisadi,beledi vb. birçok görevi kompleksi bir şekilde
yerine getirmektedirler.
Patrimonial yapısına rağmen Osmanlı Devleti bağlı bulunduğu kanunları olan
bir hukuk devletidir.Bütün Osmanlı kanunnameleri günümüzdeki şekliyle bir meclisten
çıkmamıştır,ancak umumi kanunnamelerin tamamı belli kanuni prosedürden geçerek
hazırlanmıştır.Şöyle ki:Divan-ı hümayun’un tabii üyesi olan Nişancı’nın kanun
tasarılarını hazırlayıp,şura meclisi olan Divan-ı hümayunda görüşüldükten
sonra,sadrazamın arzı ve padişahın tasdiki ile kanun ve ferman adını almıştır.20
Yukarda da değindiğimiz gibi Osmanlı klasik bürokrasisi içerisinde yer alan kadılarda
idari,hukuki,iktisadi,sosyal,beledi vb. gibi bir çok kompleks görevi yerine
getirmişlerdir.İncelediğimiz tarihi belgeler(Şer’iyye sicilleri) de bu alanlarda bir çok
bilgiyi ihtiva etmektedir.Bu genel bilgilerden sonra Osmanlıda kadılık kurumu,kadıların
görevleri,mahkeme ve mahkeme görevlileri,Osmanlı mahkemesinde şer’iyye sicilleri ve
muhtevaları hakkında bilgi vereceğiz.
II-OSMANLI DEVLETİNDE KADILIK KURUMU:
18 İbrahim Yılmazçelik;XIX.Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı (İdari,İktisadi ve Sosyal
Yapı),Elazığ,1998,s.I 19 Hüsyin Özdemir;Osmanlı Devletinde Bürokrasi,İstanbul,2001,s.32 20 H.Özdemir;a.g.e.,s.69
-
10
Kadıların Osmanlı’daki rolü ve görevleri oldukça belirgin ve
açıktır.Temeli ve yapısı
itibariyle Osmanlı’ya,Anadolu Selçukluları’ndan intikal eden bir sistem ile merkezden
halka
ulaşan devlet,halkın dini inançlarını müderrisler,imamlar,vaizler ve kadılar yolu ile
belirlemişlerdir.21 Bu görevlerde bulunanların tamamı devlet memuru olmakla birlikte
devletin kendilerine belirledikleri sınırların dışına çıkma yetkileri hiç yoktu.Devletin
temsilciliğini de üstlenmiş olan kadı ve diğer görevliler her zaman merkezi otorite ile
birlikte hareket etme zorunluluğuna sahipti.
Kadılık İslam ortaçağında ortaya çıkan bir idari ve adli görevdir.Kadı’nın sosyal
ve idari faaliyetleri değerlendirilirken on dört asırlık İslam Tarihi göz önüne
alınmalıdır.Kadılık İslam hukuk tarihi’nin merkezinde yer alan bir
memuriyettir.Osmanlı Devletinde ise kadı genişleyen görevleri ile son Osmanlı çağına
kadar en önemli mülki amir ve yargıçtır.Fakat bu görevin her toplumda ki evrensel bir
ihtiyaca cevap verdiğine ve kamu otoritesi denen alanı kapsadığına şüphe
yoktur.Toplumlar yargı erkini ve görevini bir makama devretmek zorundadırlar ve bu
makam devamlılık,ayrıcalık,muafiyet ve otorite ile donatılmalıdır.22 Osmanlı’da durum
bu şekilde olmakla birlikte kadı,kaza idaresinin başı olup,mutlaka yüksek dereceli bir
medreseyi bitirmiş ve belli müddet Edirne,Konya,Sivas,Bağdat gibi büyük şehirlerde
danişmend olarak hizmet vermiş kişiler arasından tayin olurdu.Kadı görevine ancak iki
sene müddetle atanabiliyordu.İki yılın sonunda İstanbul’a giderek mülazamette
beklemesi gerekiyordu.Bu durumda 30 sene kadılık yapan bir kişinin 10 senesi maaşsız
hizmet denen mülazemette geçiyordu.23 Görev süresinin iki yıl olarak belirlenmesinin
en büyük amacı ise birer devlet memuru olan kadıların bulundukları yerlerde rüşvet
yada iltimas yolu ile mal-mülk edinmeleri ve bu surette zenginleşmemeleridir.Kadıların
maaşları devlet tarafından görev yaptıkları yerin büyüklüğüne göre verilirdi.Anadolu
tarafında ki kadılar Anadolu Kazaskerine,Rumeli dekiler ise Rumeli kazaskerine bağlı
idiler.Kadılara devlet tarafından lojman ve vasıta sağlanmakta kullanılan tüm kırtasiye
malzemeleri devlet tarafından karşılanmakta idi.
21 Mustafa Akdağ;Türkiye’nin İktisadi ve İctimai Tarihi (1243-1453) ,C.1,İstanbul,1995,s.39 22 İlber Ortaylı;Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı,Ankara,1994,s.7 23 İ.Hakkı Uzunçarşılı;Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı,T.T.K.,Ankara,1998,s.91;Mehmet Ali
-
11
Kadılar Osmanlı bürokrasisinde İlmiye sınıfına mensuptular.İlmiye
hizmetleri çok geniş bir alanı kapsamaktaydı.Eğitim-öğretim,yargı,dini hukuki işler
hatta kazaların mülki idaresinin kadılar tarafından icra edildiğini düşünürsek,gerçekten
ilmiye sınıfının geniş bir hizmet alanı olduğu görülmekteydi.Bunun sebebi ilmiye
sınıfının kamu bürokrasisinden ayrı olmayıp,kamusal alan içerisinde önemli idari işler
görmesindendi.24 Osmanlı İmparatorluğu adli teşkilat bakımından bir çok kaza
bölgelerine ayrılmıştı.Her kaza birimi doğrudan merkeze bağlıydı.25 Kadılar kazalarda
adli,idari ve beledi işleri yürüten en yüksek devlet görevlisi idi.Sadece padişahtan ve
Divan’dan emir alır,kendi kazasında diğer devlet görevlilerine karşı sorumlu olmaksızın
bağımsız hareket ederlerdi.26
Yine kadılar bulundukları yerleşim yerinin kaza durmuna göre belli derecelere
ayrılmışlardı,kaza kadıları,sancak ve eyalet kadıları gibi.Kaza kadılıkları küçük
merkezler olup,doğrudan kazaskerler tarafından tayin edilirlerdi.Mevleviyet sayılan
İstanbul,Edirne,Sofya,Selanik,Bursa gibi büyük şehir kadılıklarına ise XVI. Yüzyılın
ortalarına kadar kazaskerlerce tayin edilirken,bu zamandan sonra Şeyhülislam’ın
sadrazam vasıtasıyla yaptığı “inha” üzerine tayin yapılmaya başlanmıştır.27
Osmanlı Devleti’nde kadılık müessesini icra edecek kişilerde belli özellikler
aranırdı.Bunlar;
1-Müslüman ve adil olmalıdır.
-Kadılar reşit olmalıdır.
3-Yeterli derecede hukuki bilgi sahibi olmalıdır.
4-Tarafsız olmalıdır.
5-Nesebi sahih olmalıdır.
6-Hukuki ehliyet ve muamele kabiliyetine sahip olmalıdır.
7-Erkek olmalıdır.
8-Dürüst,vakarlı,ve metin olmalı.28
24 Ünal;Osmanlı Müesseseleri Tarihi;Isparta,1997,s.236 25 Davut Dursun;Din Bürokrasisi,Bilimsel Araştırma Dizisi:No:20,Ankara,İşaret
Yay.,1992,s.144;Hüseyin Özdemir;Osmanlı Devletinde Bürokrasi,İstanbul,2001 adlı eserden naklen. 26 Mehmet Ali Ünal;XVI.Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566) ,s.51 27 Hüseyin Özdeğer;1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri,İstanbul,1988,s.3 28 Ahmet Akgündüz;Şer’iyye Sicilleri,C.1,İstanbul,1988,s.72-78
-
12
Bunun yanında yerel yöneticilerde olduğu gibi çocuk sahibi olanlara daha
fazla ehemmiyet verilirdi.Kadılar görev yerlerinde yolsuzluk,rüşvet ve adaletten uzak
karar vermeleri sebebiyle azledilirlerdi.
III-OSMANLI’DA KADI VE KADI’NIN GÖREVLERİ:
Osmanlı Devleti’nde kaza işlerinden birinci dereceden sorumlu olan kadı devlet
görevlisidir.Nitekim Klasik İslam devleti anlayışına baktığımızda vakit yargı işlerinden
sorumlu yargıç bizzat hükümdarın kendisidir.Ancak tüm İslam devletlerinde
hükümdarlar bu işi tayin ettikleri kadılara bırakmışlardır.Osmanlı Devleti’nde de durum
yukarda bahsedilenle aynıdır.Devletin taşra olarak adlandırabileceğimiz merkezden
uzak bölgelerine hükümdar adına adaleti götüren ve uygulayan bu görevli memur cezai
işlemlerin işletilmesi görevini de üstlenecekti.Teoride ve uygulamada kadı genel olarak
sivil ve cezai dediğimiz davalara bakardı.Fakat görevinin şer’i niteliği,kadının idari bir
takım görevleri de yürütmesini,denetlemesini gerektirirdi. 29 Hükümdar adına vergilerin
toplanmasına yardımcı olur ve görev yaptığı yerin her türlü bayındırlık ve belediye
işlerinden de birinci dereceden sorumlu olur.
1-Kadı’nın Adli Görevleri:
Kadı,mahkemede yargının başı olup,tüm davalarda yargıçlık yapmaktaydı.Sadece
duruşma sırasında mahkeme jürisi diyebileceğimiz “Şuhudu’l-Hal” diye
anılan,davaların önem derecesine göre sayıları azalıp çoğalabilen,halli zor durumlarda
zaman zaman kadının bilgilerinden istifade edebildiği ve kaydedilen davaların altına
imzalarını atan ayrıca bir meclis bulunuyordu.Özellikle 1838 yılında yürürlüğe giren
İlmiye Ceza Kanunnamesinde kadıların halli zor durumlarda
müftülere,müderrislere,nakibü’l-eşraf kaim-i makamlarına danışmalarını,buna rağmen
davayı çözümleyemezlerse İstanbul’a sormaları hükmü bulunur.30Osmanlı şehirlerinde
XVI.yüzyılın sonları ile XVII. Yüzyılın ikinci yarısında haklaştırma işlerini yürüten
mahkemelerin gece-gündüz açık durumda idiler.Kadının başında olduğu mahkeme
mefhumunun nikah akdi,boşanma,vasi ve nazır tayinleri,nafaka bağlanması,kaybolan
kişilerin mallarına kayyım tayin edilmesi,yetim mallarının korunması,yetim
29 İ.Ortaylı;Osmanlı Devleti’nde Kadı,s.26 30 Rİfat Özdemir;XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Ankara,Ankara,1998,s.185
-
13
paralarının31 onu on bir buçuk hesabı üzerine nemaya verilmesi yani
işletilmesi,şehir içinde bulunan insanların dil,din,mezhep ve renk ayrımına
bakılmaksızın aralarında doğabilecek her türlü anlaşmazlıların çözümlenerek hükme
bağlanması,ölen kişilerin terekelerinin yazılarak taksim edilmesi vb. çok değişik
davalara bakmakta idi.32Kadı’nın hükmü olmaksızın hiç kimse
cezalandırılamazdı.Ayrıca taşrada ki ehl-i örf görevlileri de kadıların yetki ve
sorumluluğu altında idi.Gene İlmiye sınıfına ait müderris,mütevelli ve diğer vakıf
görevlilerinin ile mürtezikaların tayin ve azilleri de kadı’nın arzı ile mümkün olurdu ve
sicillere işlenirdi.33 Kadı’nın hukuki olarak içtihatlarında tamamen serbest birer devlet
memuru idiler.Hüküm ve kararlarında hiç kimseye danışma mecburiyetinde olmadıkları
gibi yanlış içtihat ve kararlarından dolayı tenkit edemezlerdi.Fakat ahkam-ı şer’iyyeyi
tedvin ve mahkeme görevlerini ifa ederkenbu hususlarda nasıl davranacaklarını
bilen,eksiksiz,sûkuk ve fıkıh bilgisine sahip kişilerden seçilen kadıların Tanzimat’tan
sonra muhtelif eserlerde neşr olunan mecelle ve bir takım kanunnamelerde belirtilen
esaslara riayet ettiklerini görüyoruz.
Kadı tayin edilmesinin sebebi,ülkede zulmü önlemektir;Osmanlı geleneğindeki
“Adaletname” lerden bu durum açıkça anlaşılmaktadır.Osmanlı,ilk zamanlarında
kadıları,Anadolu’dan değil de,İslam dünyasının diğer merkezlerinden
getirtilmiştir.Yargı teşkilatı,Osmanlı’da,doğrudan doğruya merkeze bağlı,tüm ülkeye
yaygın,çok önemli bir teşkilattır.Osmanlı yönetiminin bel kemiğini kadı teşkil eder.34
“Denebilir ki,devlet muamelatında kendisine en çok ihtiyaç hissedilen,en çok
başvurulan teşkilat,kadılık müessesesi idi.”35 “Kadıların her türlü muamelatını şer’iyye
sicillerinden takip etmek mümkün olduğu halde,ehl-i örfün muamelat ve icraatının
31 Bu konularda daha teferruatlı bilgi için bkz. Rifat Özdemir; “Tokat’ta ailenin sosyo-ekonomik
yapısı,1771-1810”,Belleten,S.211,Ankara,1990,s.993-1052;Rifat Özdemir; “Kırşehir’de ailenin sosyo-ekonomik yapısı,1880-1906”,Osmanlı Araştırmaları Dergisi,S.IX,İstanbul,1989,s.101-157
32 R.Özdemir;Ankara,s.186 33 M.Ali Ünal;Osmanlı Müesseseleri,s.237 33Davut Dursun;Osmanlı Devletin’de Siyaset ve Din,s.265,Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı
Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı-Anayasa Hukuku Tarihi Açısından Mukayeseli Bir İnceleme,İstanbul,1996,adlı eserden naklen.
35 Tayyip Gökbilgin; “XVI.Asırlarda Mukataa ve İltizam İşlerinde Kadılık Müessesesinin
Rolü”,IV.Türk Tarih Kongresi (Ankara,10-14 Kasım 1948),Kongreye Sunulan Tebliğler,TTKY,TTK Basımevi,Ankara,1952 s.433;Hasan Tahsin Fendoğlu;a.g.e,naklen.
-
14
sistemli bir şekilde topluca takip edilecek defter veya kaynak serileri bu gün mevcut
değildir.”36
2-Kadı’nın Mülki Görevleri:
Bu görevleri onu şehrin diğer görevlileri ile de ciddi bir işbirliği içine sevk
etmiştir.Şehrin yönetiminde asayişinde,esnaf loncalarının denetiminde,üretiminde,Pazar
yerlerinin kontrolünde,narh ve fiyatların kotrolünde,vakıfların denetiminde ve
kontrolünde,okul ve camilerin yönetiminden de birinci dereceden sorumludur.
Osmanlı Devleti tüm idari birimlerin başına çeşitli yöneticiler tayin
etmiştir.Beylerbeyi,sancakbeyi,voyvoda,muhassıllar,ayan,muhtatlar gibi çeşitli örfi
idarecileri bu yönetim birimlerinin başında bulunmuşlardır.Ne var ki özellikle savaş
dönemlerinde bu idareciler görev yaptıkları yerlerde pek bulunmamışlar yada yetersiz
kalmışlardır.İşte bu açıkları kadılar doldurmuşlar ve bu suretle mülki görevlerini yerine
getirmişlerdir. Aslında kadıların mülki görevlerine baktığımız vakit yine hukuki
boyutları ön plandadır.Örneğin noterdirler yada bir dini veya sosyal yapının inşası yada
tamiratında bilirkişiyi belirleyen ve son kararı veren kişi kadının bizzat
kendisidir.37Ayrıca vakıfların denetimi ve kontrolüde yine kadının üzerinedir.Osmanlı
şehirlerinin iç güvenliğinden ve asayişinden de kadı sorumludur.Şehirlerin emniyet
müdürleri konumunda ki Subaşılar bizzat kadılardan emir almaktaydılar.Daha sonraları
ise özellikle Celali Ayaklanmalarının baş gösterdiği XVI.yüzyıl ve sonrasında şehirlerin
güvenliği ve asayişi mevzusu daha çok önem kazanmıştır.Bu sorunu çözmek amacıyla
devlet çeşitli tedbirler almış ve iç güvenlik ağını geniletmiştir.Bu tedbirlerin başında ise
Mürur tezkiresi alma zorunluluğudur.Osmanlı uyruğu Müslüman veya Gayrimüslimler
yurt dışına çıkışlarında II.Mahmut döneminin son yıllarına kadar pasaport işlemlerini
yabancı ülkeler yapmakta idi.Ancak yurt içi seyahat iznini şehrin yöneticileri ile kadılar
vermekteydi.38Bu belgelerin amacı taşradan büyük şehirlere olan göçü azaltmak ve
şehirlerarası yol güvenliğinide sağlamaktır.
36 Mehmet İpşirli; “Ehl-i Örf”,DİA,C.X,s520,Daha geniş bilgi ve Osmanlı’da Yargı müessesesi için bkz.
Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı,İstanbul,1996. 37 Rifat Özdemir; “Osmanlı Döneminde Dini ve Sosyal Yapıların İnşası ve Tamiri Üzerine Bazı
Bilgiler.”,Fırat Havzası Sanat Tarihi Sempozyumu,Elazığ,1992,s.172 38 Musa Çadırcı;Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik
Yapısı,Ankara,1997,s.71-72
-
15
3-Kadı’nın Beledi Görevleri:
Osmanlı Devleti’nde bu günkü manada bir belediye teşkilatı yoktur.Bu görev
kadılar,naibler,muhtesib ve ihtisab nazırları tarafından yürütülmektedir.Bu görevlerin
bazıların şöyle sıralayabiliriz;şehrin altyapısını temsil eden içme suyu,kanalizasyon ve
yol şebekesini düzenlemek,genel olarak şehrin temizliğini
sağlamak,yol,köprü,han,hamam gibi soysal ihtiyaçları belirleyip inşa ettirmek,şehrin
imar planını hazırlamak,şehrin iaşesini tespit edip sağlamak,tüccarları kontrol edip
denetlemek denetlemek gerekli görülen kurumlara atamaların yapılmasını sağlamak gibi
tüm beledi görevler kadının selahiyeti altındaydı.39
4-Kadı’nın Mali Görevleri:
Kadı’nın mali görevlerinin başında “Avarız haneleri” nin kaydı ve muhafazası ve
bu vergilerin toplanması gelmektedir.Kadı’nın bir diğer mali görevi de para rayicine
dikkat etmektir.Rayicden fazlaya sikke mübadelesini önlemek;tedavülde kalp veya kırık
sikke bulunmasına mani olarak,bu işlerle uğraşanları cezalandırmaktır.Merkezi hükümet
bu konuda ki emirlerini beylerbeyi,sancakbeyi ve kadılara hitaben yazar.Mukataaya
verilecek yerler için mukataa sahibine iltizam tezkeresi vermek ve mukataa beratının
kaydı kadı’nın göreviydi.
Osmanlı iktisadının temel özelliklerinden biri de iaşedir.İaşe,iktisadi faaliyete
tüketici açısından bakan iktisadi görüşün dayanağıdır.Buna göre,iktisadi faaliyetin
amacı insanların ihtiyacını karşılamaktır.Binaenaleyh üretilen mal ve
hizmetlerin,mümkün olduğu kadar bol,kaliteli ve ucuz olması,yani piyasada mal arzının
mümkün olduğu kadar en yüksek düzeyde tutulması esastır.40İşte Osmanlı şehirlerinde
bu uygulamayı yapan devlet görevlisi kadı’nın bizzat kendisidir.Şehirlere gıda sağlamak
ve bu gıdanın fiyatını belirleme işi de kadı’nın sorumluluğundadır. Bu amaçla narh
sistemi Osmanlı iktisadında yerini almıştır.Fahiş kazancı engellemek ve esnafın mal
üzerindeki belirleyiciliğini ortadan kaldırmak amacıyla narh sistemi uygulanmış ve
malın fiyatını devlet adına kadı belirlemiştir.Narh fiyatları sancaklarda kadı’nın
39 R.Özdemir;Ankara,s.202 40 Mehmet Genç; “Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri”,Osmanlı İmparatorluğunda Devlet
ve Ekonomi,İstanbul,2000,s.45.46
-
16
başkanlığında esnaf temsilcileri ve şehir ileri gelenlerinden oluşan bir mecliste
tespit ediliyordu.41
IV-MAHKEME VE MAHKEME GÖREVLİLERİ
1-Osmanlı Devleti’nde Mahkeme ve Yargı Şekli:
Osmanlı Devleti’nde şer’i ve örfi davaların görüldüğü ve uygulandığı yere resmi
yazılar ve kanunnamelerde mahkeme veya meclis-i şer denilmektedir.42Bu mahkemeler
başlangıçta camilerde daha sonraları ise kadı’nın evinin bir köşesinde veya kadı’nın
oturduğu evin yanında olurdu.43Şer’iyye mahkemeleri daha önce vasıflarını ve
derecelerini belirttiğimiz kadı’ların şer’i hükümlere göre yargılama yaptıkları
mahkemelerdir.Şer’iyye mahkemelerini ifade için mahkeme-i şer’iyye,meclis-i
şer,meclis-i şer-i enver veya nebevi gibi tabirler kullanılmaktadır.II.Mahmut döneminde
şer’iyye mahkemesi ve kadılar hususunda önemli değişiklikler yapılmıştır.1837 yılında
İstanbul kadısının makamı Bab-ı Meşihat’taki boş odalara taşınmış ve ilk kez resmi bir
mahkeme binasında yrgı görevi ifa edilmeye başlanmıştır.1838’de kadıların yetkilerini
kötüye kullanmalarını önlemek ve memleketteki hakim olan usulsüzlükleri ortadan
kaldırmak gayesiyle Tarik-i İlmiye dair Caza Kanunname-i Hümayunu
çıkartılmıştır.1839’da Tanzimat’ın ilanıyla şer’iyye mahkemeleri konusunda önemli
gelişmeler olmuştur.1859 tarihinde Mehakim-i Şer’iyye hakkında nizamname şer’iyye
mahkemelerinin yetki sınırları belirlenmiştir.Yani bu nizamname ile şer’iyye
mahkemeleri teşkilat ve fonksiyonları bazı sınırlamalara ve yeni düzenlemelere tabi
tutulmuştur.Daha sonraki tarihlerde şer’iyye mahkemeleri dışında bir takım idari ve
hukuki mahkemeler kurularak şer’iyye mahkemelerinin görevleri sınırlandırılmıştır.44
Osmanlı Devleti’nde duruşmalar halka açık yapılıyordu.Ve daha önce de
belirttiğimiz gibi şuhudu’l-hal denilen mahkeme jürisi de orada hazır bulunuyordu.Bu
kişilerin mahkemede hazır bulunmaları adaletin güvenilirliği yönünden iyi olmakla
41 Mustafa Öztürk; “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar.”,Prof.Dr.Şerafettin Turan
Armağanı,Elazığ,1996,s.227 42 Halil İnalcık; “Mahkeme”,İA,C.7,İstanbul,1988,s149 43 İbrahim Yılmazçelik;392 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili (A.Ü.İ.T.E.,Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi ), Ankara 1987,s.XXVIII. 44 Ahmet Akgündüz;Şer’iyye Sicilleri,C.1,İstanbul,1988,s.77
-
17
beraber kaza-i hizmet ücerete tabi olduğundan bu durum mahkemeye işi
düşenlere pahalıya mal olabiliyordu.Çünkü alacakları hüccet veya diğer belgeler için
katibiye,hüddamiye,ihzariye gibi harçları ödemek zorundaydılar.45Osmanlı Devleti’nde
“mahkemelerin mutlak surette aleni cereyan etmekte olduğunu” görüyoruz.46
Mahkemede diğer fukahanın ve dinleyicilerin hazır bulunması temel
prensiptir.47İslam hukukçularının genel kanısına göre açıkta cereyan etmeyen bir
duruşma şaibelidir.Ayrıca bunların kanaat ve önerilerinin kayda geçilmesi gerekli
görülmüştür.Kadı’nın duruşması herkese açık olmalıdır.Başlangıç da bu durum için
camii seçilmiştir.Başka bir binada yargılama yapılıyor ise kapı açık olmalıdır.Şayet
kadı’nın evi mahkeme ise evinin kapısı açık tutulmalıdır.Kadı kadınlar için ayrı bir gün
tayin eder veya onları erkeklerden önce mahkemeye alırdı.Osmanlı kadısı yargılamayı
Hanefi mezhebinin kurallarına göre yapar.Fakat davacı davasının diğer üç mezhebten
birinin ahkamına ve içtihadına göre bakılmasını talep ederse buna uymak zorundadır.
Kadı kendisine müracaat edilip davayı görmek istediğinde ilk önce davacıyı
dinler.Bundan sonra davalıyı dinler,sonra davalıya davacının iddası ile ilgili sorular
sorar.Eğer davalı müddeinin iddiasını kabul ederse karar safhasına geçilir.Ve mesele
sonuçlanır.Eğer davalı iddiayı reddederse bu takdirde kadı davacıya iddiasını
ispatlamasını bildirir.Fakat davacı iddiasını ispat babında hukuki delil getiremez veya
lehine şahitler bulamaz ise onun talebi üzerine kadı davalıdan yemin etmesini ister.Bu
yemin iddianın doğru veya yanlış olduğu konusundadır.Eğer davalı yemin ederse dava
düşer,eğer yemin etmeyi reddederse o takdirde hüküm davacı lehine
verilecektir.48Genellikle kadı davalıya yemin ettirmeden önce davacı tarafından
getirilen şahitler gibi davalının gösterdiği şahitleri de dinlemek zorundadır.
2-Mahkeme Görevlileri:
45 Ahmet Aksın;19.Yüzyılda Harput,Elazığ,1999,s.113 46 Mustafa Akdağ;Türkiye’nin İktisadi İctimai Tarihi,C.1,s.404 47 Osmanlı Devleti’nde Kadı,Mahkeme,Yargı,Şuhudu’l-hal için bkz. Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve
Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı,İstanbul,1996. 48 İ.Ortaylı;Kadı,s.54
-
18
Yargı işlemi sırasında mahkeme binasında kadı dışında çeşitli görevlilerde
vadır.Bu görevliler kayıt,mübaşirlik ve kadı’nın yokluğunda ona vekalet etme gibi
görevleri yürütmekteydiler.Bu görevliler şunlardır;
a-Naib:
Naib vekil manasında olup,Osmanlı hukukunda iki manaya gelmektedir.Birincisi
bütün kadılar Sultan’ın vekilleri olduklarından bunlara naib ve bunun çoğulu olan
nüvvab denilir.ikincisi ise kadıların kendi yerlerine davaya bakmak üzere
görevlendirdikleri şahıslara naib denir.Bunların tayini kadılar tarafından kaleme alınan
mürasele yapılır.Kadılar tayin edildikleri halde bazı yerlere bizzat gitmeyebilir.Kendi
adlarına karar yetkisine haiz naiblerini gönderebilirler.Naibler vazifelerine göre üçe
ayrılır.Kaza naibleri,Mevali naibleri,Arpalık naibleri.
b-Baş Katib:
Katiplerin reisi manasına gelen reisülküttap yani baş katip mahkemede naibden
sonra gelen ikinci otorite olup bütün katiplerin başkanı durumundaydı.Naiblerin görev
süreleri sonunda İstanbul’a gitmeleri veya istifa,azil ve ölüm gibi çeşitli sebeplerle
mahkemeden yarılmaları durumunda başkatip tam yetki ile mahkeme işlerini
yürütmekteydi.Bu sebeple baş katipler Osmanlı adli teşkilatı içerisinde önemli bir yere
sahiptiler.49
Başkatip olarak tayin edilen kişilerin daha önce makemede çeşitli görevlerde
bulundukları,mukayyitlik,katiplik gibi çeşitli hizmetlerde çalıştıları ve bunu takiben
ikinci katipliğe yükseldikten sonra gerektiğinde bu göreve tayin edildikleri
bilinmektedir.50
c- Katip ve Mukayyit:
Görevde bulundukları mahkemelerde yapılan duruşmaları saati saatine sicillere
kayıt etmenin yanı sıra merkezden gelen ferman,buyuruldu,mektup,berat ve naiblerin
49 İbrahim Yılmazçelik;XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840 ),Ankara,1995,s.230 50 R.Özdemir;Ankara,s.187
-
19
verdikleri hüccet,ilam vb. getirerek sicill-i mahfuza kayıt etmekteydiler.Mahkeme
içinde döşenerek kendilerine ayrılmış büyükçe bir odada oturan kethüdalar dışarıda
yürütükleri bu görevden başka mahkeme içinde naibin ve mahkemenin mutemetlik ve
veznedarlık işlerinin yürütülmesi gibi hizmetleri de yürütmekteydiler.51
d-Fetihhan:
Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş olanlar için kıraatte başarısı görülen sesi
güzel,hafızlığı tam olan kişiyi,her sabah mahkemede sure-i fetih okumak üzere
atanırdı.52
e-Muhzırbaşı ve Muhzırlar:
Mahkemenin güvenliği muhzırlar tarafından sağlanmaktaydı.Davalıları
mahkemeye getirip götürme görevini üstlenen muhzırlar adli polis olarak
isimlendirilmişlerdir. Muhzırbaşılarda bu adli polislerin reisi
durumundaydılar.Muhzırbaşılık görevi XVI.yüzyıl sonlarına kadar berat-ı padişahi ile
altı bölük sipahilerine verilen bir hizmet durumundaydılar.Daha sonraları yeniçerilerden
de bu görevi alanlar olmuş XVII.yüzyıldan itibaren ise dergah-ı mu’allam
kapucubaşılığına mensup kişilere de tevcih edilmeye başlanmıştır.53
f-Mahkeme İmamı:
Mahkeme binası içinde bulunan mescide mürasele ve beratla imam olarak atanan
kişi belli bir süre bu görevi yürütmekte ve bu arada görevi dışında gayrı resmi olarak
şer’i ve fenni konularda mahkeme katiplerine yardım etmekteydi.Bu yardım sırasında
katipliği ilgilendiren konularda epeyce bilgi ve beceri kazanmış oluyordu.imamın bu
becerisi naiblerin gözünden kaçmayarak katip olarak atanmasına vesile oluyordu.54
V-OSMANLI HUKUK SİSTEMİ VE BÜROKRASİSİNDE ŞER’İYYE
SİCİLLERİ VE MUHTEVALARI:
51 R.Özdemir;a.g.e,s.194 52 R.Özdemir;a.g.e,s.195 53 İ.Yılmazçelik;Diyarbakır,s.233 54 R.Özdemir;Ankara,s.193
-
20
1-Şer’iyye Sicilleri:
Osmanlı hukuk sistemi ve bürokrasisinde çok önemli bir yere sahip olan şer’iyye
sicilleri,yukarda Giriş bölümünde de bahsettiğimiz üzere yeniçağ ve yakınçağ Osmanlı
Tarihi’nin ana kaynakları konumundadırlar.Gene belirttiğimiz gibi sadece tarihi
araştırmalar açısından değil bütün sosyal bilimler açısından büyük öneme
sahiptirler.Çünkü Osmanlı idari yapısı,yönetimi,teşkilat yapısı,hukuk sistemi,sosyal
yapı,idari görevli ve devlet memurlarının atama ve azilleri, Osmanlı coğrafyasında
meydana gelen her türlü sosyal ve tarihi hadiseler yanı sıra merkezden taşraya işleyen
her türlü bürokratik işlemler sicillere kaydedilmektedir.Bu sebeple sosyal bilimler
açısından yapılacak her türlü çalışmaya (Tarihi,siyasi,ekonomik,sosyolojik, hukuki,
coğrafi, kültürel, askeri, yerel tarih ve şehir tarihçiliği vb.) kaynaklık edecek
muhteviyata sahiptirler.55
İnsanların yazıyı bulmalarından sonra başlayan kayıt tutma ve sonraki nesillere
aktarma insanlık tarihinin gün yüzüne çıkmamış gerçeklerini ortaya çıkarmaktadır.Bu
kaynaklar sadece siyasi tarih hakkında değil sosyal tarih içinde bilgi bulunmaktadır.İşte
şer’iyye sicilleride siyasi tarihin yanı sıra askeri,kültürel,sosyal ve iktisadi yapı
hakkında çok kıymetli bilgiler ihtiva eder.Şer’iyye sicilleri tarih araştırmalarında birinci
elden kaynak olma durumundadır.Çünkü şer’iyye sicillerinde ait oldukları yerlerde
yaşayan halkın, günlük hayatının,giyecek ve yiyecek fiyatlarının, çarşılarının, evlerinin,
camilerinin, çeşitli müesseselerinin, mahalle ve köylerin ,örf ve adetlerin,o zamanki
hukuk ve tatbikatını,vakıflarını,hayat şartlarını,ödedikleri vergilerini,devlet görevlileri
ile olan münasebetlerini vb. konularda durumlarını gösteren çok değerli bilgiler elde
etmemiz mümkün omaktadır.56Mahkeme esnasında zabıtların tutulması ile şer’i
mahkeme sicilleri meydana gelmiştir.Kadı defterleri,şer’i mahkeme sicili,şer’iyye sicili
veya sadece defter de denilen sicillerde bulunan belgeleri önce üç ana guruba
ayırabiliriz.
I-Devlet merkezinden gelen bütün ferman,emir ve tebliğler.
II-Kadı tarafından verilen hükümler.
55 Şer’iyye sicillerinin sosyal bilimler açısından önemi için çalışmanın giriş bölümüne bakınız.Ayrıca Konya şer’iyye sicillerinden yararlanılarak yapılan örnek bir çalışma için bkz.Hayri Erten;Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (XVIII.Y.Y.İlk Yarısı),Kültür Bak.Yay.,Ankara,2001
56 İbrahim Yılmazçelik; “1840-1850 Yıllarında Harput.”T.A.,s.124
-
21
III-Resmiyete geçirilmesi istenen vakıf,hibe,şahadet,vekalet,verase gibi
konulara ait belgeler.57
Bu defterlerde kadı veya naiblerin verdikleri kararların yazıldığı kısma sicil-i
mahfuz,merkezden gelen her türlü emrin yazıldığı kısımda sicil-i mahfuz-u defterlü
denir ki bütün bu kayıtları da mahkeme görevlilerinden olan mukayyit tutardı.Bu
şekilde oluşan “kadı sicili”, “kadı defteri”, sicil-i mahfuz veya sicilde denilen
defterlerde kullanılan yazılar;rika ve çeşitleri,talik,talik kırması,hurda talik,nestalik ve
çeşitleri,sülüs,sülüs kırması,divani çeşitleri ve pek nadir olarak da siyakattır.Bu siciller
XVI.y.y nin son senelerinden başlayarak XIX.y.y. nin sonlarına kadar gelen ve en aşağı
IV.Asırlık Türk tarihini,Türk sosyal hayatını toplamış olmaları itibariyle Türk tarihinin
ana kaynaklarındandır.Bundan dolayı her vilayet ve kaza merkezlerindeki mahkeme
sicilleri, o bölgenin en güvenilir tarihi kaynaklarından sayılmaktadır.Bu bakımdan
Osmanlı tarih araştırmacılarının mutlak surette bu sicilleri incelemeleri
gerekmektedir.Bu defterler incelenmediği takdirde verilecek hükümlerin eksik kalacağı
muhakkaktır.58
2-Muhtevası:
Yukarda bir çok yerde de vurguladığımız gibi şer’iyye sicilleri muhteviyat
açısından çok zengin bilgiler içermektedirler.Burada değineceğimiz husus ise şer’iyye
sicillerinin içeridiği belgeler ve belge türlerdir.
Şer’iyye sicillerinde yer alan kayıtları;kadı tarafından verilen hükümler,her hangi
bir hadiseyi,bir şahadeti ve bir hibeyi resmiyete geçirilmesi istenen bir hususu ihtiva
eden belgeler,devlet merkezinden gelen çeşitli yazılar şeklinde tasnif mümkündür.Bu
genel tasniften yola çıkarak,şer’iyye sicillerinde yer alan belgeleri şu şekilde
sırlayabiliriz:
1-Merkezden gelen her türlü ferman,berat,mektuplar
2-Ümera denilen mahalli yöneticilerin (Beylerbeyi, sancakbeyi, mutasarrıf,
mütesellim, vb. görevliler.) çeşitli konularda sancak ve şehir sorunlarını çözmek için
yayınladıkları buyuruldular ile bunların icraatlarını gösterir kayıtlar.
57 Mustafa Öztürk; “Harput Şer’iyye Sicilleri.”Tarih İçinde Harput,Elazığ,1992,s.74 58 Ahmet Aksın; “218 numaralı Harput Şer’iyye Sicili 1249-1256 (M.1833-1840)”,Fırat Ün.Sosyal
Bil.Ens.Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,Elazığ,1990,s.XXIII
-
22
3-Kadıların çeşitli konularda merkeze gönderdikleri ilamlar ile şehir
yönetiminde kişi yada kurumlar arasında doğan anlaşamazlıkları çözümlemek için
verdikleri hüccetler.
4-Şehrin mahalli listeleri,dini ve sosyal yapıların inşası,bakım ve tamirlerinin
yapılması,şehirde yürütülen imar faaliyetleri,imar ,işlerinde kullanılan inşaat
malzemelerinin çeşit ve fiyatları ile ilgili vesikalar
5-Şehir nüfusunu,nüfusun ırki ve dini yönden ayrımını,bu nüfusun zaman zaman
maruz kaldıkları hastalık ile tabii afetleri anlatan belgeler,evlenme,boşanma,kız
kaçırma,mehir bağlama,alım-satım,mukavele ve kefalet senetleri, hırsızlık, kalpazanlık,
yaralanma ve öldürme ile ilgili belgeler
6-Şehirdeki esnaf grupları,bunların meslekleri ile ürettikleri malların
çeşitleri,çarşı ve pazarda satılan malların narh listeleri,usta ve ırgat yevmiyeleri ile ilgili
kayıtlar
7-Sancak ve şehir halkından toplanan vergi miktarları,bu vergilerin
toplanmasında kullanılan avarızhaneler ileilgili belgeler
8-Altın ve para meseleleri ile çeşitli eşya kayıtlarını gösteren belgeler
9-Ölen kişilerin meslekleriyle mal varlıklarını gösteren tereke kayıtları,bu
kayıtlarda yer alan etnoğrafik eşya listeleri 59
Şer’iyye sicillerinde mevcut kayıtları göz önüne alırsak şu türden belgeleri
sıralamak mümkündür:
Hüccet:
Kelime manası itibariyle delil ve bir fiilin sabit olduğunu,bir davayı ispat eden
şahitlik,yemin veya yeminden vazgeçme anlamlarına gelir.Şer’iyye sicillerinde ki
anlamı ise;kadı’nın hükmünü ihtiva etmeyen,taraflardan birinin ikrarını,diğerinin bu
ikrarı kabulünü havi bulunan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadı’nın mührünü ve
imzasını taşıyan belgeyi ihtiva eder.Hüccetler esasen mahkemelerin noterlik
çalışmalarının ürünüdür.Hüccetleri konuşlarına göre şöyle tanzim etmek
mümkündür;satış akdinin yapıldığını belirten bey-i kati hücceti,kişinin ölümünden sonra
yapılmasını istediği şeyleri ihtiva eden vasiyet hüccetleri; evlenme akitlerine ilişkin
59 İbrahim Yılmazçelik;Diyarbakır Şer’iyye Sicilleri (Katalog ve Fihristleri) ,Ankara,2001,s.8,Rifat Özdemir; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru.” ,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,C.1,S.1,Elazığ,1987,s.192
-
23
nikah hüccetleri; bağışlama, rehin, kefalet, şehadet, şirket,vekalet,kısas gibi hüccetler
mevcuttur.
İlam :
Bir mahkemeden sadır olan hüküm ve kararı havi resmi belgeye verilen addır.Her
ilam belgesi davacının iddiasını,dayandığı delilleri,davalının cevabını ve def’i söz
konusu ise def’inin sebepleri ve son kısımda da kararın gerekçeleri ile nasıl karar
verildiğine dair kayıtları içerir.İlam belgelerini diğer belgelerden ayıran en önemli
özelliği ,hakimin şer’i mahkemede vermiş olduğu kararı ihtiva ediyor olmasıdır.Bunun
yanı sıra şer’iyye mahkemelerinde tanzim edilen bir ilamın şu temel özellikleri ihtiva
etmesi gerekmektedir.
Buyurulu:
Türkçede “Buyurmak” mastarından yapılmış bir isim olan buyuruldu;Osmanlı
diplomasisinde sadrazam,vezir,defterdar,kadıasker,kaptan paşa,beylerbeyi vs.yüksek
rütbeli vazifelilerin kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler
için kullanılan bir terimdir.60
Telhis:
Hülasa etmek,özetlemek manasındadır.Osmanlı diplomatiğinde genelde alt
kademedeki vazifelinin bir meselenin safhalarıyla ilgili olarak üst kademedeki
vazifeliye yazdığı özete de aynı isim verilmekle beraber “Telhis” tabiriyle ilk akla
gelen,sadrazam tarafından padişaha sunulan arzlardır.61
Takrir: Arapça karardan tef’il vezninde bir kelime olan takrir yerleştirme sağlamlaştırma
anlatma manalarına gelir.Diplomatik bakımından ise takrir bir işi yazılı olarak ilgili
60 Mübahat Kütükoğlu;Osmanlı Belgelerinin Dili,İstanbul,1988,s.197 61 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s.206
-
24
merciye bildiren bir tür belge için kullanılmıştır.Bu merci padişah veya
sadrazam olabileceği gibi daha alt kademede bir vazifelide olabilir.62
Şukka:
Merkezle taşra veya taşrada ki iki yer arasında ki yazışmalar için kullanılan bir
belge – türüdür.63
Müzekkire:
Arapça asıllı olup zikr kökünden gelmektedir.Osmanlı diplomatiğinde her hangi
bir husus için alttan üste ve genellikle bir idare veya nezaretin şubelerinden bağlı olduğu
üst makama hitaben konuyla ilgili izin istemek yahutta bir şubeden diğer şubeye
durumu anlatmak veya muameleyi sormak üzere yazılan yazılara verilen isimdir.64
Temessük:
Kelime manası olarak borç senedini ifade eden temessükün şer’iyye sicillerinde
ifade ettiği anlamı ise miri arazide ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine
yetkili makam tarafından verilen belgedir.Daha sonraları tapu tabiri kullanılmıştır.65
Tereke:
Aslı terike olan ve ölen kişinin bıraktığı mal yerine kullanılan bir tabirdir.Ölünün
teçhiz ve tekfini,ölünün borçları vasiyeti ve veresenin hakkı terekenin ihtiva ettiği
konulardır66
Narh:
62 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s214 63 M.Kütükoğlu;a.g.e.,233 64 M.Kütükoğlu;a.g.e.,300 65 R.Özdemir; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru",s.192 66 Mehmet Zeki Pakalın; “Tereke”,Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,İsatnbul,1993,s.460
-
25
Osmanlı iktisat sisteminde bütün ihtiyaç maddelerinin fiyatları senede
birkaç defa tespit edilirdi.Şehirde üretilen-satılan yiyecek,giyecek,yakacak fiyatları,işçi-
usta ücretleri esnaf temsilcileri ile birlikte günün şartlarına göre ayarlanırdır ki bu
işleme “narh” denilmiştir.Tespit edilen fiyatlar bir yandan halka iletilirken bir sureti de
sicile geçilirdi.67
Emir ve Fermanlar:
Bu hükümlerde padişah ya ihtilaflı bir durum karşısında görüşünü bildirir veya
düzenleme yetkisi bulunan sahalarda kaideleri divan-ı himayun telhisi üzerine tanzim
ederdi.68
Tevzi Defterleri:
Halkın ödemekle mükellef olduğu örfi vergiyi gösteren,müfredatlı
defterlerdir.Buna salyane defteri de denir.
Arzuhal:
Bir dilek veya şikayet bildirmek üzere alttan üste yazılan ve bugünkü karşılığı
dilekçe olan belge türüdür.Sunan şahıslar gerekse belge şekli itibariyle arzla aralarında
bazı farklar vardır.Arz,genellikle devlet görevlilerinin resmi,arzuhal ise reaya ve askeri
sınıfın şahsi dilekçeleri idi.Ayrıca arzuhal yazılış bakımından da değişiklik gösterir.69
Vakfiye:
Arapça asıllı bir kelime olan vakf;durdurmak,alıkoymak manalarına
gelmektedir.Terim olarak vakıf bir kimsenin Allah’a yakın olmak gayesi ile menkul
veya gayri mekul mal veya mülkünü dini ve sosyal bir gaye için tahsis
etmesidir.Vakfiye ise vakf edilen şeyin vasıfları ve vakf edilme şartlarını ihtiva eden ve
kadı tarafından tasdik edilen bir belgedir.70
İlmühaber:
Bir daireden diğer daireye veya dairelere her hangi bir husus,bir karar veya bir
hükmü bildirmek üzere yazılan belgelere ilmühaber adı verilir.71
67 A.Aksın;218 Numaralı Harput Sicili,s.XXVII 68 A.Akgündüz;Şer’iyye Sicilleri,C.1,s.39 69 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s.303 70 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s.359 71 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s.295
-
ÖZ GEÇMİŞ
Nuri ÜNLÜ 20/03/1980 Yılında Elazığ’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini
Elazığ’da tamamladı. 1998 yılında girdiği Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih bölümünü 2002 yılında bitirdi. Aynı yıl Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yakınçağ
Tarihi alanında yüksek lisansa başladı.Yine 2002 yılında öğretmenlik görevine atanarak
Hakkari ve Elazığ’da görev yaptı. Halen Kovancılar Lisesinde Tarih Öğretmeni olarak
görev yapmaktadır.
-
528
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN GENEL DURUMU:
Osmanlı Devleti’nin nihayete ermesi ve Cumhuriyet’in kurulup yapılan
düzenlemeler ile Şer‘iyye mahkemeleri ilga edilmiş ve Şer‘iyye Sicilleri yerine yeni
kayıt sistemleri oluşturulmuştur. Bu defterler bir süre adliye mahzenlerinde arşiv olarak
durmuştur.
Milli Eğitim ve Adalet Bakanlıkları arasında yapılan anlaşma neticesinde 3
Kasım 1941’de Valiliklere gönderilen 2182/4080 sayılı emir gereğince müzelik eşyaya
karıştırılmamak ve ayrı bir yerde muhafaza edilmek kayıt ve şartı ile 1909’dan evvelki
zamana ait ve Topkapı Sarayı’nda ki İstanbul ve çevresine ait olanlar hariç Şer‘iyye
Sicilleri 18 il müzesine nakledilmiştir. Bu iller şunlardır:
1-Ankara 7-Diyarbakır 13-Manisa
2-Adana 8-Hatay 14-Niğde
3-Afyonkarahisar 9-İzmir 15-Sinop
4-Antalya 10-Kastamonu 16-Sivas
5-Bergama 11-Konya 17-Tokat
6-Bursa 12-Kütahya 18-Van 73
Konya Şer‘iyye Sicillerinin orijinalleri daha önce Mevlana Müzesinde iken
1991 yılında tüm Şer‘iyye Sicillerinin Ankara’da toplanması uygulaması çerçevesinde
Milli Kütüphane’ye nakledilmiş olup, Milli Kütüphane’nin İbni Sina salonunda kayıt
altına alınmıştır. Konya Şer‘iyye Sicilleri Milli Kütüphane’ye nakledilmeden önce
fotokopileri temin edilmiştir. Bu fotokopiler S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi ile Mevlana
Müzesi’nde bulunmaktadır.74 Biz incelediğimiz 70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicilini
Milli Kütüphane’den mikrofilm ve fotokopi yoluyla temin ettik.
73 M.Kütükoğlu;Osmanlı Belgelerinin Dili,s.359. 74 Hayri Erten; Konya Şer‘iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Ve Kültürel Yapısı (XVIII.Y.Y.İlk Yarısı) , s.9, 36.dipnot.
-
529
Araştırmamız sonucunda Konya Şer‘iyye Sicilleri üzerine aşağıda ki
çalışmaların yapıldığını tespit ettik;
Hayri ERTEN; Konya Şer‘iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Ve
Kültürel Yapısı (XVIII.Y.Y.İlk Yarısı) , 2001-ANKARA
Özlem BAŞRIR; XVIII yüzyılda Osmanlı Sosyal Tarihine katkı ; Konya 60
No’lu Şer‘iyye Sicilinin analizi ve tarihsel bilgi kaynağı olarak kullanımına ilişkin
bir yöntem denemesi, 2003
Ali ÖZGÖKMEN; Konya Şer‘iyye Sicilleri Işığında Müslim ve Gayr-ı
Müslim Münasebetleri, Doktora Tezi,1996
Aslıhan (ASLIYÜCE) KODAZ; Konya’nın Sosyal ve Ekonomik Durumu,
H.1187-1189.(62/F-14 Numaralı Şer‘iyye Siciline Göre)
İsa KARAASLAN; H.1265(M.1849) Tarihli 81(F-38) Nolu Konya Şer‘iyye
Sicil Defterinin İncelenmesi.
Bedrettin UÇKAÇ; 1807-1810 Tarihli Konya İle İlgili Ferman ve
Beratlar.(Şer‘iyye Sicillerinde)
Şer‘iyye Sicillerinin muhtevaları hakkında çalışmamızın birinci bölümünde
bilgi verdik. Burada ise incelemiş olduğumuz 70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili’nin
genel değerlendirilmesi yapılacaktır.
Ahmet AKGÜNDÜZ’ ün yayınladığı katalogda Konya Mevlana Müzesi’nde
olduğu belirtilen 151 adet Konya Şer‘iyye Sicili kaydedilmiştir. İncelediğimiz sicilin
künyesi de 70-E21 KONYA , TARİH: 1230-1237, EBAT 15,5x44, SH.146 şeklinde
geçmektedir.75 Ancak biz sicili tarihlendirirken belgelerde geçen tarihleri esas aldık.
Buna göre 70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili, (1814-1816 M./1230-1232 H.)
tarihlerini kapsamaktadır. Ancak istisnai olarak farklı tarihlerde yazılmış belgelerde
mevcuttur. Sicil 146 sayfa olup toplam 411 belgeden oluşmaktadır. Sicilin ebatı ise
15,5x44 dür.
Sicil kaydedilirken 1-67. sayfasına kadar sicil-i mahfuz şeklinde kaydedilen ve
ekseriyeti hüccet türü belgeleri ihtiva eden kayıtlar tutulmuş, 68-102 sayfalar boş
bırakılmış, 103-146 sayfalar arası ise sicil-i mahfuz-u defterlü şeklinde kaydedilen ve
ekseriyeti ferman türü belgelerden oluşan kayıtlar yer almaktadır.
75 A.Akgündüz; Şer‘iyye Sicilleri, C.I, s. 199.
-
530 Belgelerin ekseriyeti 1231-1232 tarihlidir. Bunun yanı sıra 1230 tarihli
belgelere rastlandığı için sicili 1230-1232 şeklinde tarihlendirdik. Sicilde aynı zamanda
1227, 1228, 1229, 1233 vb. şekilde değişik tarihli ve sicilin genel kronolojisine
uymayan belgelere de tesadüf etmek mümkündür.
Sicilin okunmasında katibin yazım yanlışlarından, sicilin zamanla
yıpranmasından ve kesilmesinden kaynaklanan yanlışlıklar bulunmaktadır.Ayrıca yer
isimleri ve özel isimlerin okunuşlarında bazı zorluklarla karşılaştık.
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicilin de genellikle belgelerin ekserisi hüccet
şeklinde kaydedilmiş olup sicilde bulunan belge tür ve sayıları şu şekildedir :
1- 229 adet Hüccet.
2- 69 adet Ferman.
3- 13 adet Berat.
4- 17 adet Mürasele
5- 9 adet İlam
6- 4 adet Tahvil
7- 13 adet Senet
8- 9 adet Buyuruldu
9- 5 adet Mektub
10- 1 adet Havale
11- 1 adet Fetva
12- 1 adet Ahdname
13- 1 adet Şartname
14- 2 adet Vakfiye
15- 3 adet Şerh
16- 1 Tezkire
17- 6 Temessük
18- 15 Defter
19-1 adet Ariza
20- 1 adet Arzuhal
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicilinde yazı sitili olarak ta‘lik yazı çeşidi
kullanılmış olup, tüm belgeler aynı katip tarafından kaleme alınmıştır.
-
531
II-KONYA’NIN TARİHİ VE DÖNEM HAKKINDA BİLGİ :
Araştırmamız 70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicilini ihtiva ettiği ve mahdut bir
çalışma olduğundan burada Konya’nın tarihçesi, idari ve sosyal-ekonomik yapısı
hakkında kısa bilgiler ve sicilde tespit edilen bilgiler verilecektir. Sicilin tarihine de
bağlı olarak Konya hakkında daha çok Osmanlı dönemi 19. yüzyıl üzerinde
durulacaktır.
Aynı adı taşıyan ovanın batı kısmında denizden yüksekliği 100 metreyi pek az
geçen düzlüğün batı kenarına yakın bir kesiminde yer alır. Kimler tarafından nasıl
kurulduğu bilinmeyen şehrin ilk yerleşme yerinin küçük bir yükselti yeri olan Alaeddin
tepesi olduğu tahmin edilir. Konya adının Frig dilindeki Kawania’dan geldiği ve bunun
Konion şekline dönüştüğü , daha sonra Roma çağında ve Bizans döneminde
İkonion/İkonium olarak söylendiği belirtilir.İslam coğrafyacılarının eserlerinde şehrin
adı Kuniye şeklinde geçer. Bu yazılış tarzı Türkler tarafından da benimsenmiş ve
Konya olarak söylenmiştir. Bununla birlikte XIII. Yüzyıla ait bilgileri de içeren
Saltukname’deki , “Kavaniyye ki ona Konya derler” ifadesi dikkat çeker. Ayrıca XI.
Yüzyıldan itibaren Batı kaynaklarında İconium’ dan başka Conia, Conium, Como,
Cunnyo ve Konn şekillerinde zikredilir.76
VII. yüzyılın ortalarında başlayan Müslüman toplumların akınları , yeni bir
yaşam felsefesini , kültür ve inanç değerlerini bu bölgeye tanıtmaya başlamıştır. Bu
tanıtımların ardından Konya’yı fethedip ve idari yönetimi eline alan ilk Müslüman
devlet, Selçuklulardır. Konya Selçukluların eline 1068 yılında Alparslan döneminde
geçmiş, İslam kültür ile karşılaşmış ve Anadolu’da Müslüman bir topluma başkentlik
yapmıştır.77
Selçuklulardan sonra Konya , Osmanlılar ile Karamanoğulları arasında meydana
gelen mücadelelerdeki sahnede yer almışt